DÖNEM: 23        CİLT: 2          YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

4’üncü Birleşim

4 Ekim 2007 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.  GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II.  GELEN KÂĞITLAR

III.  GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1. Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun’un, küresel ısınmaya ve İç Anadolu’daki susuzluğa etkisine ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

2. Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, küresel ısınmanın yer altı ve yer üstü su rezervinde meydana getirdiği olumsuz etkileri ile su kaynaklarının korunmasına ve su kıtlığına karşı alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

3. İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul ilinin ulaşım ve trafik sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

 

IV. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, Batı Avrupa Birliği Geçici Avrupa Güvenlik ve Savunma Asamblesi, NATO Parlamenter Asamblesi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi, Parlamentolararası Birlik, Türkiye AB Karma Parlamento Komisyonu, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği, Asya Parlamenter Asamblesi, Akdeniz Parlamenter Asamblesi ve Avrupa Akdeniz Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturacak üyelerin isimlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/198)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1. Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 milletvekilinin, Beyşehir Gölü’nün su seviyesi ve ekolojik dengesiyle ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/9)

2. Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve 20 milletvekilinin, küresel ısınma ve iklim değişikliği sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/10)

 

V. KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/342) (S. Sayısı: 5)

2. Türkiye Cumhuriyeti ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/275) (S. Sayısı: 6)

3. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Tarım Alanında Teknik, Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/280) (S. Sayısı: 7)

 

VI. OYLAMALAR

1. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması

2. Türkiye Cumhuriyeti ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması

I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başak, Dünya Yaşlılar Günü münasebetiyle yaşlıların toplum hayatındaki önemine ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, yargı kararları ve personel atamaları ile kamu çalışanlarının mevcut durumuna ve gelişmelere,

Sinop Milletvekili Abdurrahman Dodurgalı’nın, Camiler ve Din Görevlileri Haftasına,

İlişkin gündem dışı konuşmalarına, Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu cevap verdi.

Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 5682 sayılı Kanun’un Anayasa’nın değişik 89 ve 104’üncü maddeleri uyarınca bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi,

Konya Milletvekili Muharrem Candan’ın, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi,

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 20 milletvekilinin, uyuşturucu kaçakçılığı ve üretiminin tespiti ile uyuşturucu kullanımındaki artışın sebeplerinin (10/6),

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 21 milletvekilinin, su kaynaklarının kullanımı ve korunması ile Ankara’da yaşanan su sorununun (10/7),

Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 38 milletvekilinin, Trakya ve İstanbul ilinde çevre konularındaki gelişmelerin Ergene Çevre Düzeni Havza Planına etkilerinin (10/8),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerini alacağı ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmelerin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

3/10/2007 Çarşamba günkü gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14 ve 15 sıra sayılı Kanun Tasarılarının kırk sekiz saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına alınmasına; 3 Ekim 2007 Çarşamba günkü birleşimde bu kısımda yer alan işlerden 9’uncu sıraya kadar olan kanun tasarılarının, 4 Ekim 2007 Perşembe günkü birleşimde ise 15’inci sıraya kadar olan kanun tasarılarının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar Genel Kurulun çalışmalarına devam etmesine ve her iki birleşimde de başka bir konunun görüşülmemesine; Genel Kurulun toplantı günlerinden salı gününün denetim konularına, (Anayasa’nın süreye bağladığı konular hariç) çarşamba ve perşembe günlerinin de kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesine ayrılmasına; salı ve çarşamba günlerinde birleşimin başında bir saat süre ile sözlü soruların görüşülmesine; "Sunuşlar" ve işaret oyu ile yapılacak seçimlerin her gün yapılmasına; 2/10/2007 tarihli gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve Genel Kurulun 2/10/2007 tarihli birleşiminde okunmuş bulunan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki (9/1) esas numaralı Meclis soruşturması önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmının 1’inci sırasında yer almasına ve Anayasa’nın 100’üncü maddesi gereğince soruşturma açılıp açılmayacağı hususundaki görüşmelerin 30/10/2007 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Bosna Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Turizm Alanında İş Birliği Anlaşmasının (1/289) (S. Sayısı:1),

2’nci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Ekonomik İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının (1/290) (S. Sayısı: 2),

3’üncü sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın (1/331) (S. Sayısı: 3),

4’üncü sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Ticaret Anlaşmasının (1/341) (S. Sayısı: 4)

Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarıları, görüşmelerini müteakiben yapılan açık oylamalardan sonra, kabul edildi.

5’inci sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının (1/342) (S. Sayısı:5),

6’ncı sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Hukukî ve Ticarî Konularda Adlî İşbirliği Anlaşmasının (1/275) (S. Sayısı: 6),

Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarıları, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi.

Birleşime verilen aradan sonra Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, 4 Ekim 2007 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 18.05’te son verildi.

Nevzat PAKDİL

Başkan Vekili

 

Harun TÜFEKCİ

Yaşar TÜZÜN

 

Konya

Bilecik

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

                                                          II. - GELEN KÂĞITLAR                                         No: 4

4 Ekim 2007 Perşembe

Teklif

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 272 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/14) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/10/2007)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 Milletvekilinin, Beyşehir Gölünün su seviyesi ve ekolojik dengesiyle ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/9) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/10/2007)

2.- Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve 20 Milletvekilinin küresel ısınma ve iklim değişikliği sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasının 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/10) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/10/2007)

4 Ekim 2007 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.07

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Meclisi altı dakika geç açtınız, tutanaklara geçmesini istiyorum.

BAŞKAN - Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet, bu konuşmalara cevap verebilir. Hükûmetin konuşma süresi yirmi dakikadır.

Gündem dışı ilk söz, küresel ısınma ve İç Anadolu’da susuzluk hakkında söz isteyen Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun’a aittir. 

Sayın Alaboyun, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

1.- Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun’un, küresel ısınmaya ve İç Anadolu’daki susuzluğa etkisine ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ısınma ve İç Anadolu’daki susuzluğa etkisi hakkında dikkatlerinizi çekmek üzere gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, hepinizin malumu olduğu üzere küresel ısınma, son on yıldır dünya gündemini işgal eden en önemli konulardan biri olarak önümüzde durmaktadır. Son birkaç yıldır Ankara’da bile hissettiğimiz aşırı sıcaklar ve kuraklık, küresel felaketin kapımızı çalmakta olduğunun işareti olarak algılanabilir.

Değerli milletvekilleri, küresel ısınma nedir ve nedenleri nelerdir? Bu konuda yüce Meclisimizi kısa da olsa bilgilendirmek istiyorum. Son yüz yılda teknolojideki baş döndürücü gelişmeler, hızla artan insan nüfusu, gittikçe metropolleşen şehirler, hayat standardının artması, insanoğlunun enerji ve suya olan talebini her geçen gün artırmaktadır. Enerji üretimi esnasında, sera gazı diye adlandırdığımız karbondioksit, sülfür ve azot kökenli gazlar ortaya çıkmaktadır. Başlangıçta bu gazların atmosfere salınmalarında bir mahzur görülmemiştir. Ancak, bu tür gazların yerküremiz içerisinde birikmesi ve yoğunluğunun artması, çevresel felaketleri de beraberinde getirmeye başlamıştır.

Güneş ışınları ana yaşam kaynaklarımızdan biridir. Güneş ışınları, normal şartlarda, dünyamızı ısıttıktan sonra yansıma yoluyla geri dönerler. Ancak, yeryüzünde yoğuşan bu sera gazları, güneş ışınlarının bir kısmının geri dönmesine mâni olmakta, ısı, yerküre içerisinde hapsolarak dünya ısısının artmasına neden olmaktadır.

Değerli arkadaşlar, küresel ısınmanın ülkemizdeki etkisini göstermeye başladığı bölge, öncelikle İç Anadolu Bölgesi’dir. Coğrafi olarak kurak ve kara ikliminin hakim olması nedeniyle İç Anadolu Bölgesi küresel ısınmaya karşı aşırı kırılgan bir özelliğe sahiptir. Bu doğal kırılganlığının yanında, tarımda kullanılan yer altı sularının gittikçe çekilmesi, bazı kuyuların kuruması bizleri bölgenin geleceği açısından endişelendirmektedir.

Konya Ovası olarak adlandıracağımız Aksaray, Niğde, Karaman, Konya illeri ve Tuz Gölü çevresini kaplayan bölgede 20 bin civarında kaçak yer altı su kuyusu bulunduğu tahmin edilmektedir. Âdeta, ova bu kuyularla delik deşik edilmiştir. Bölgedeki irili ufaklı göl, kaçak sular ve bilinçsizce yapılan vahşi sulama yöntemleriyle tamamen kurumuş durumdadır. Küresel ısınma sonucu oluşan aşırı sıcaklar ve kaçak kuyular nedeniyle Tuz Gölü de kuruma noktasına gelmiştir. Yirmi yıl önce yarım metre toprak kazılınca su çıkan yerlerde bugün 80 ile 120 metre derinliğindeki kuyulardan su çıkmaktadır. Türkiye, yer altı su kaynaklarının yüzde 40’ını barındıran bu bölgede yer altı su kuyularında her yıl 1 ile 3 metre daha derine doğru gitmektedir. Yer altı kuyularındaki sular daha derinlere çekildikçe suların tuzluluk oranı artmaktadır. Bu şartlar altında yer altı suyuyla tarımsal sulamaya devam edilirse on beş-yirmi yıl içerisinde verimli araziler tamamen çoraklaşmış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bölge için önem arz eden Mavi Tünel Projesi’nin yakın gelecekte tamamlanması mümkün gözükmemektedir. Bölge, Mavi Tünel tam faaliyete geçene kadar verimli arazilerini kaybetme tehlikesiyle yüz yüzedir. Zaman geçirmeden bölge için acil eylem planı geliştirilmelidir. Acil eylem planı çerçevesinde kaçak kuyular denetim altına alınmalı, ruhsat verilen kuyularla birlikte yeni bir master planı yapılmalıdır. Bölgedeki yer altı su havzaları ve sınırlar yeniden tespit edilmeli ve yer altı suyu optimum sondaj aralıklarıyla yer üzerine çıkarılarak kapalı bir sistemle çiftçiye ulaştırılmalıdır ve bunun yönetimi, profesyonel bir yönetime bırakılmalıdır.

Değerli arkadaşlar, ülkemiz, sanıldığı gibi, su zengini bir ülke değildir. Bu nedenle, kendi öz kaynağımız olan sularımızı iyi yönetmemiz gerekiyor. Kendi yurdumuzdan doğup, kendi kara sularımıza dökülen onlarca dere ve akarsularımız bulunmaktadır. Su fakiri bir ülke olarak, göz göre göre bu suların denize akmasına izin verme gibi bir lüksümüz olamaz. Bir an önce, ekolojik dengeye zarar vermeyecek şekilde, bu akarsuların denize dökülme noktasından pompalama vasıtasıyla, kapalı borularla Orta Anadolu’ya aktarılmasının bir yolu bulunmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerekli yasal düzenlemelerle suyun çağdaş yöntemle yönetilmesini sağlamak zorundayız. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu gibi su piyasası düzenleme kurulunun oluşturulmasını acilen gündemimize almak zorundayız. Suyun da arz ve talep doğrultusunda alınıp satıldığını düşünürsek ülkemizde adı konmamış, kontrol dışı bir su pazarı mevcuttur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Alaboyun, bir dakika süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ALİ RIZA ALABOYUN (Devamla) - Bu, belediyelerin evlere getirdiği su ve karşılığındaki aldığı para ile işleyen bir su piyasasının güzel bir örneğidir. Anadolu’da, ruhsatlı kuyu sahibi, kuyusu olmayan komşu tarlaya su çıkararak, kaçak olarak satmakta ve para kazanmaktadır.

Değerli arkadaşlar, su piyasası düzenleme kurulu ile ülkemiz ve şehirlerimiz, hem de tarımsal sulama için kapalı bir sulama ağı oluşturulabilir. Yerel su kaynakları verimli bir şekilde değerlendirilebilir. Atık suların arıtılması ve yeniden değerlendirilmesi böyle bir kurul tarafından bir bütünsellik içerisinde ele alınabilir. Çok maliyetli gibi görülen bu yatırımların bedelini bugün ödemezsek, yarın çok daha büyük bedeller ödesek bile suyu bulmak mümkün olmayabilir.

Özellikle, tarımsal alanda suyun verimli kullanılmasına yönelik almış olduğu tedbirler nedeniyle Tarım Bakanlığımıza teşekkür etmek istiyorum. Su konusunda toplumsal bilinci araştırıcı programlar yapan, başta NTV, CNN Türk…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Alaboyun, ben size teşekkür ediyorum. Katkılarınız için, sağ olun.

ALİ RIZA ALABOYUN (Devamla) – Saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündem dışı ikinci söz, tüm dünyayı ve ülkemizi etkisi altına alan küresel ısınmanın yer altı ve yer üstü su rezervinde meydana getirdiği olumsuz etkiler ile su kaynaklarının korunması ve su kıtlığına karşı alınması gereken önlemler hakkında söz isteyen Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’ya aittir.

Sayın Nalcı, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, küresel ısınmanın yer altı ve yer üstü su rezervinde meydana getirdiği olumsuz etkileri ile su kaynaklarının korunmasına ve su kıtlığına karşı alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce, Değerli Milletvekili diğer arkadaşımızın burada küresel ısınmayla ilgili söylediklerini hepimiz dinledik. Ben, bunlara daha çarpıcı örnekler vermek istiyorum.

Yaşadığımız dünya bize su konusunda fazla cömertçe davranmıyor. Mevcut, dünya üzerindeki su rezervlerinin yüzde 96’sı denizlerde tuzlu su olarak bulunmaktadır, diğer kalan yüzde 4’lük kısmın yüzde 3’ten daha fazla kısmı kutuplarda ve yer altında bulunmaktadır. Ancak, yenilenebilir, kullanılabilir su dediğimiz yüzde 1’lik kısım akarsular ve göletler sayesinde bizim kullanımımıza sunulmaktadır. Tabii, bu durumda, 1950 yılında başlayan sanayileşmenin getirmiş olduğu aşırı su tüketimiyle, 50’li yıllardan bugüne kadar su tüketimimiz 5,5 kat fazlalaşmıştır. Bunun üzerine, sera gazlarının da etkisiyle, demin milletvekili arkadaşımızın söylediği gibi küresel ısınmanın da getirmiş olduğu etkilerle dünyamız ve Türkiye’miz bu konulardan fazlasıyla etkilenmiştir.

Şimdi, ben şu konuya dikkat çekmek istiyorum: Türkiye, hiç de, bilindiği gibi su zengini bir ülke değil. Dünya standartlarında su zengini bir ülke sayılabilmek için, kişi başına düşen suyun 8 bin ile 10 bin metreküp olması gerekmekte. Bu, bizim ülkemizde 1.600 metreküp civarlarındadır ki 2030 yılında, Dünya Su Kurulunun vermiş olduğu raporlara göre, 54 ülkenin su sıkıntısı çekecek ülkeler arasında bulunması ve yaklaşık olarak dünya nüfusunun yüzde 40’ının sudan etkileneceği bilinmektedir. Ne yazık ki bizim ülkemiz de bu su kıtlığı çekecek ülkelerden birisidir.

Şimdi, ben burada suyun problemlerinden daha ziyade alınması gereken önlemler hakkında konuşmak istiyorum. Bir kere, suyun en önemli konularından birisi tasarruflu kullanmak. Bunu sağlayabilmek için millî bir politikamızın var olması lazım, çünkü su bir yaşam kaynağı ve medeniyettir. Bunların okullarda ders müfredatlarına girilmesi gerekiyor. Bugün, tasarrufla, şehirlerde kullanmış olduğumuz suyun yüzde 30’unu geri kazanabiliriz. Bunun yanında, şehirleşmenin getirmiş olduğu, sanayileşmenin getirmiş olduğu düzensizlikten, bilinçsizlikten akarsularımızı kirletmiş bulunmaktayız.

Bugün -bulunmuş olduğum bölgeden ben örnek vermek istiyorum- Tekirdağ’da hem beldeler, ilçeler, iller hem de sanayi bilinçsizce, arıtmalar yapılmadan Ergene Havzası’na suyunu boşaltmakta, mevcut olan suyu da kirletmekte ve yer altı su rezervleri de bu kirlilikten nasibini fazlasıyla almaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu su konusuyla ilgili yapılması gereken en önemli konulardan birisi, yüzey sularımızı toplamamız lazım, göletlere çok fazlasıyla önem vermemiz lazım, bunun yanında, şehirlerde kullanmış olduğumuz suları arıtarak geri dönüşümlerini sağlamamız lazım. Yani, evsel atıklarımızı, arıtmalarla kullanılabilir su seviyesine getirip bunları ya sanayiye veya tarıma döndürmemiz lazım. Bugün, bunların, zaten ufak sitelerde, yazlık sitelerde veya Avrupa’nın her tarafında yapıldığını görüyoruz. Biz, suyu bir kere kullanıp doğaya bırakıyoruz ve kirletip doğaya bırakıyoruz, bu da bizim yaşamsal kaynağımızı bitirme noktasına getirmektedir.

Sayın milletvekilleri, ben, Trakya’daki… Bakın, Trakya, nüfus olarak 10 milyonu besliyor İstanbul’u da eğer Avrupa yakasına aldığımız zaman ve burada 4 milyar metreküp su rezervi var -Trakya’da- ve bu suyun da çok büyük bir bölümü Istranca projeleriyle İstanbul’a götürülmüş bulunmakta. Tekirdağ bölgesi… Tabii, bugün biz burada sadece İstanbul ve Ankara’daki su kıtlığını biliyoruz fakat demin de burada belirtildiği gibi Türkiye’nin her ili bu su sıkıntısıyla karşı karşıya ama öncelikli olarak sanayinin ağır olduğu Çerkezköy-Çorlu-Tekirdağ üçgeninde, artı, yaşamın kaymış olduğu Tekirdağ bölgesinde çok ciddi bir su problemi var. Dünya literatürüne göre, 1.000 metreküpün altında su kullanımı bulunan ülkeler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Nalcı, bir dakika ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – 1.000 metreküpün altında kişi başına kullanılabilir su bulunan ülkeler su fakiri sayılmaktadır. Trakya’da ise bu oran 500 metreküptür.

Ben burada bir de kuraklıktan etkilenen ve AKP Hükûmetinin çıkartmış olduğu kararnameye değinmek istiyorum. Sadece 40 ile kuraklıktan dolayı, etkilendiği için ve tahıldan dolayı verilmiştir bu destekleme. Burada, değerli arkadaşlar, yapılması gereken… Sadece tahıl etkilenmedi veya 40 il bu küresel ısınmadan ve kuraklıktan etkilenmedi. Tekirdağ’da, bölgede, ayçiçeğinde, üzümde, soya fasulyesinde, çeltikte ciddi bir kuraklıktan etkilenme var, diğer bölgelerimizde etkilenme var. Tarımdaki bu desteklerin 40 ille sınırlı kalmayıp diğer illere de yaygınlaştırılması gerektiğini ve artı, su konusuyla ilgili çok ciddi, eğer yerel yönetimlerden alınıp bir millî politika getirilmediği sürece ülkemiz çok ciddi bir şekilde tehlike altında.

Ben, sözlerime burada son verirken hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Nalcı.

Gündem dışı iki konuşmaya, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu cevap vereceklerdir.

Sayın Bakanım, buyurun.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Değerli Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, çok değerli iki milletvekilimiz görüşlerini belirttiler. Ben de önce bu küresel ısınma ve iklim değişimiyle alakalı kısa bir bilgi verdikten sonra aldığımız tedbirler üzerinde durmak istiyorum.

Tabii, günümüzde küresel ısınma ve iklim değişimi çok konuşuluyor. Peki, bunun sebebi nedir? Bunun sebebi, tabii ki, sera gazları dediğimiz gazların atmosferde yeterinden fazla salgılanmasıdır. Tabii, bu, bilhassa Avrupa’da, Amerika’daki hızlı sanayileşmenin tabii bir sonucudur. Dolayısıyla, zamanla sıcaklıklar, yerküredeki sıcaklıklar artmış, sera gazı etkisi dolayısıyla iklimde değişiklikler oluşmaya başlamıştır.

Fakat, şunu açıkça ifade edeyim: Bunun müsebbibi Türkiye değildir, bunun müsebbibi gelişmiş ülkelerdir. Bakınız, 2004 yılı itibarıyla Türkiye’de kişi başına -karbondioksit eş değeri olarak- sera gazı salınımı yılda 4,1 ton iken -Amerika’da, Kanada’da- Amerika’da 20 ton/kişi-yıldır, Kanada’da ise  16,5 ton/kişi-yıldır, Avrupa ülkelerinde ise 10-12 ton/kişi-yıl arasında değişmektedir. Demek ki Türkiye’de kişi başına salınan sera gazı emisyonunun neredeyse 5 ila 7 katı kadar, diğer ülkelerde, bir salınım vardır.

Ancak, biz buna karşı tedbirler almıyor muyuz? Alıyoruz. Buna karşı tedbirler, özellikle, bildiğiniz gibi, temiz enerji kaynaklarının hızlı bir şekilde gündeme getirilmesi… Malum olduğu üzere, 2003 yılında, Su Kullanım Hakkı Anlaşması Yönetmeliği’yle, boşa akan suları değerlendirmek maksadıyla özel sektörün de önü açıldı ve şu anda, sadece özel sektörün -rüzgâr ve diğer enerjiler hariç olmak üzere- hidroelektrik santrallere talebi, bugün itibarıyla 1.083’e ulaşmıştır ve bunun da kurulu güç karşılığı 15 bin megavattır. Yani, buradan, beş-altı yıl içinde bunlar hayata geçtiği zaman, yaklaşık 40 ila 45 milyar kilovat saat, temiz, hidroelektrik enerji santralinde üretim gerçekleşecektir.

Şimdi, tabii, başka tedbirler de alıyoruz. Ancak, şunu ben özetle vurgulamak istiyorum: Tabii ki az önce değerli Tekirdağ Milletvekilimizin de işaret buyurdukları gibi, Türkiye, bir kere, kesinlikle su zengini bir ülke değildir. Fakat, şunu da vurgulayayım: Su fakiri de değildir. Eğer su kaynaklarını tek elden, akıllı bir şekilde yönettiğimiz zaman bu su Türkiye’ye yeter. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum.

Evvela, bununla ilgili ne yapılabilir, şimdiye kadar ne yapıldı? Önce, çok kısa olarak, su bütçesinin son durumu hakkında bilgi arz etmek istiyorum yüce Meclisimize: Türkiye’de ortalama olarak 112 milyar metreküp bir suyun kullanılması imkân dâhilindedir, yılda 112 milyar metreküp suyu ekonomik olarak kullanabiliriz. Aslında, ortalama yağışlardan Türkiye’ye yağan su miktarı yılda 501 milyar metreküptür. Ama, tabii, birtakım kayıplar, buharlaşma, diğer ülkelere giden su miktarları, yer altına sızmalar vesaire dikkate aldığımız zaman kullanılabilir su miktarı 112 milyar metreküptür.

Peki, şu anda bu suyun ne kadarını kullanıyoruz dersiniz? Şu anda -bakın, son rakamı veriyorum- sulamada yılda 29,6 milyar metreküp su kullanılıyor. Bütün şehirlerin içme, kullanma suyu ihtiyaçları için 6,2 milyar metreküp kullanıyoruz, sanayimiz için de yılda 4,3 milyar metreküp su kullanılıyor. Topladığımız zaman 40,1 yapıyor. Yani, ortalama 40 milyar metreküp su kullanılıyor.

Peki, bu kadar -112 milyar metreküp- suyumuz var, şu anda 40 milyar metreküp su kullanıyoruz. Haydi, kurak devrelerde 112 yerine 100 olsun, 90 olsun. Demek ki suyumuz var. Ancak, bazı yerlerde, bilhassa tarımda su sıkıntısı çekilmesinin sebebi… Tabii, bu sene kuraklıktan kaynaklanıyor. Bir de bazı yatırımların… Her ne kadar, biz, son dört buçuk yılda, baraj ve gölet inşaatlarında gerçekten büyük bir seferberlik ilan etmiştik ve aşağı yukarı, DSİ tarihinde görülmemiş bir hızla baraj ve gölet bitirdik. 111 tane baraj ve gölet bitirdik ki son dört buçuk yılda, gerçekten, bu DSİ tarihinde çok önemli bir rakamdır. Bunları yapmaya devam ediyoruz.

Saygıdeğer milletvekillerimiz, özellikle, tabii, bu küresel ısınma ve iklim değişimi, kuraklık en çok, bir kere, sulama sistemlerini, yani, tarımı etkilemektedir. Tarımla ilgili tedbirleri de alıyoruz. Şöyle ki: Daha önce Devlet Su İşleri tarafından, 2003 yılından önce, tamamen açık sulama sistemleri yatırım planlarına alınıyordu, ama 2003 yılı sonu itibarıyla biz bu açık sulama sistemlerini tamamen iptal ettik, hatta mevcut projeleri dahi tadil etmek suretiyle bunları kapalı, yani borulu, basınçlı sulama sistemlerine dönüştürdük. Nitekim, geçmişte basınçlı sulama sistemlerinin toplam şebekeye oranı yüzde 6 gibi çok düşük bir oranda iken, bugün bu yüzde 50’leri aşmıştır. Hatta, yeni projelerin yüzde 90’ı da tamamen kapalı basınçlı sulama sistemlerinden ibarettir.

Bundan şunu hedefliyoruz: En azından, bildiğiniz gibi, açık sulama sistemlerine göre kapalı sulama sistemleri devreye alındığı zaman, daha az suyla çok alanı veyahut da aynı suyla daha çok alanı sulayabildiğimiz gibi ve aynı alanı sulamak için çok da az, neredeyse yüzde 40 nispetinde daha az bir suyla sulama yapmak mümkündür. Sadece, bakın, tarım sektöründe sulamadan yüzde 10-15 tasarruf etsek dahi, bakın, bu, neredeyse 6 milyar metreküp yapıyor yüzde 20 tasarruf ettiğimiz zaman. Bu da şehirlerin içme suyu ihtiyaçlarının tamamı demektir.

Şimdi gelelim şehirlerin içme suyu ihtiyaçlarına. Şimdi, Devlet Su İşleri Genel Müdürüyken, biz, 21 tane projeyi tamamladık. Şu anda Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bakanlığıma bağlandı, Çevre Orman Bakanlığına. Şu anda 20 projeyi daha büyük şehirlerle, Edirne’den Kars’a kadar 20 tane büyük projeyi daha yürütüyoruz. Böylece, biz, inşallah, 2010 yılına kadar… Daha önce 26 milyon kişiye su verdik, 10 milyon kişiye de 2010 yılı sonuna kadar su vereceğiz, böylece ilave 26 milyon kişiye su sağlamış olacağız. Bunu özellikle vurgulayayım.

Ayrıca, biliyorsunuz, bu yıl 1053 sayılı Kanun’da bir değişiklik yapıldı. O değişiklik de şu: Daha önce 1053 sayılı Kanun’da nüfusu 100 binden büyük olan şehirlere Devlet Su İşleri su götürebilirken, bu nüfusu 100 bin kriteri kaldırıldı. Böylece, köyler hariç olmak üzere, şu anda Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğümüz bütün belediyelere hizmet götürebilecek bir konuma getirildi.

Bunun bana göre çok faydası var. Her ne kadar Bakanlığıma çok büyük bir yük yüklemiş ise de, bundan biz fevkalade memnunuz, çünkü, özellikle problemlerin bölgesel olarak çözülmesinin çok büyük faydası var. Bununla ilgili mesela Çankırı örneğini vereceğim: Çankırı’da geçmişte Çankırı merkezine, şehir merkezine ve 12 tane beldeye ayrı ayrı tesis, ayrı ayrı isale hattı, ayrı ayrı depo, ayrı ayrı arıtma tesisi yapılması söz konusuyken, biz şimdi sadece Güldürcek Barajı’ndan tek bir arıtma tesisiyle buradaki 12 tane ilçe ve belde ve şehir merkezine, Çankırı merkezine tek bir kaynaktan su verme imkânına kavuştuk bu Kanun’la. Böylece maliyeti altıda 1 daha ucuzladı. Yani, şimdi diyelim ki 60 trilyona mal olacak bir tesis, yaklaşık 10 trilyona mal oluyor. Böylece gerçekten kaynaklarda büyük bir tasarruf sağladık.

Ayrıca, işletme açısından da çok önemi var. 12 tane ayrı arıtma tesisinin işletilmesi başlı başına bir problem. 12 arıtma tesisi yerine 1 tek arıtma tesisi işletecek. Bu bakımdan faydalı olmuştur diye düşünüyorum.

Şimdi, tabii ki, değerli milletvekillerimizin de işaret ettikleri gibi, şu anda daha yapılacak çok şey var. Çok sayıda baraj ve göletin hayata geçmesi gerektiği kanaatindeyim. Bu konuda çalışma yapıyoruz.

Ayrıca, yer altı sularının takviyesi gayesiyle bizim şimdi büyük projelerimiz var. Zaten yer altı sularında artık ruhsat verirken açık sistemlere ruhsat vermiyoruz, tamamen damlamalı ve kapalı sistem yağmurlama sulaması yapacaksa o takdirde ruhsat veriyoruz. Böylece tasarruf sağlayacağımız gibi, bir de bildiğiniz gibi İç Anadolu’da -az önce sayın milletvekilimizin de ifade ettiği gibi- büyük su sıkıntısı var, çünkü, çok sayıda talep var, yağan yağmur az, dolayısıyla açık var, bu açığı kapatmak için şu anda 3 tane dev projenin 2’sini hayata geçirdik. Mavi Tünel adıyla anılan projenin de temeli atıldı. Bu konuyla ilgili kısa bir bilgi sunmak istiyorum değerli milletvekillerimiz.

Bilindiği gibi, Beyşehir Gölü’nü kurtarmak, aynı zamanda Konya-Çumra Ovası’na su vermek maksadıyla Derebucak mevkisinde Prof. Dr. Yılmaz Muslu Barajı ve Gembos adıyla anılan derevasyon, 6 Temmuz günü inşaatları bitti ve su akıtılmaya başlandı. Ayrıca Suğla Depolaması da tamamlandı. Böylece, sadece Derebucak Barajı’ndan yılda 135 milyon metreküp su Beyşehir Gölü’ne, oradan da ovaya iletilecek.

Diğer taraftan aynı gün, 6 Temmuz günü -bu yıl- Mavi Tünel’in temeli atıldı. KOP adıyla bilinen -GAP’ın ismi çok biliniyor ama KOP projesi bilinmiyor- bu proje de GAP kadar büyük bir proje, Konya Ovası Projesi.  Bu projenin en önemli adımı Mavi Tünel Projesi’dir. Bağbaşı denilen bir mevkide Akdeniz’e boşa akan suların önüne baraj yapıyoruz, sonra 17 kilometre uzunluğunda, bitmiş hâli 4 metre çapında olan dev bir tünelle bu suları -yılda 417 milyon metreküp suyu- Konya Ovası’na aktaracağız. Böylece Konya Ovası’nda yer altı sularını bu şekilde takviye edeceğiz. Sulama sistemlerini modernize ettiğimiz için, damlama sulamaya geçtiği için burada da büyük su tasarrufu olacak. İnşallah bunları, planlı yatırımları bitirdiğimiz zaman, ne içme suyunda ne de sulamada çok büyük problem olmayacağı kanaatindeyim.

Bu maksatla sadece Mavi Tünel değil, misal olarak Kayseri’de Develi Ovası’nı, Kayseri Ovası’nı kurtaracak olan Zamantı Tünel’i de bu yıl sonunda bitecek. Dolayısıyla oradan da önemli miktarda su İç Anadolu’ya aktarılacak. Yani, bunları kısa zamanda tamamlıyoruz.

Bunun dışında şunu söyleyebilirim: Tabii, küresel ısınmada en önemli etken ağaçladırmadır. Ağaçlandırmanın çok büyük faydası var. İnşallah 2007-2008 yılında ağaçlandırma seferberliği ilan ediyoruz, hazırlıklarımızı yaptık. Hedefimiz her yıl 400 bin hektar, yani 4 milyon dekar alanın ağaçlandırılmasıdır. Bu, gerçekten büyük bir hedeftir. Bu hedefi de ben gerçekleştireceğimize inanıyorum sizlerin yardımıyla. Ayrıca, taşkın koruma, baraj ve HES’lerin tamamlanması şeklinde çalışmalarımız var. Ama, bütün bu işlerin yapılması için suyun tek elden yönetilmesi gerekiyordu. Ben, Sayın Başbakanımıza teşekkür ediyorum, suyu tek elden yönetmek için özellikle DSİ’yi de bağlamak suretiyle Çevre ve Orman Bakanlığına, suyla alakalı birimler hemen hemen bir araya geldi. İnşallah, çok daha akıllıca yönetmek suretiyle, 2013 yılında -söz- özellikle hidroelektrik santralleriyle ilgili hedefimizi yakalayacağız.

Ayrıca, 2013 yılında -burada açıklıkla söz veriyorum- şehirlerin içme suyu, hiçbir şehrin içme suyu problemi olmayacak. Ta ki 2023 yılına kadar olan, yani cumhuriyetimizin 100’üncü kuruluş yılına kadar olan su ihtiyaçları da 2013 yılında karşılanmış olacak. Yani, birinci hedefimiz bu. Sadece bununla iktifa etmiyoruz. Projeleri yaparken 2040 ve 2050 yılı hedeflerimizi de şimdiden hazırlıyoruz, ama, tabii maddi imkânlar sınırlı olduğu için bunu ikiye böldük. Birinci adım dediğimiz veya birinci kademe dediğimiz kademeyi, yani 2023 yılı hedeflerini 2013 yılında karşılayacağız. Böylece, inşallah, sizlerin desteğiyle suyla ilgili problemleri kısa sürede aşacağımıza ben inanıyorum.

İnşallah, bu güzel duygularla, hepinizi hürmetle selamlıyorum. Tabii ki, bu tür yatırımları yüce Meclisin, sizlerin desteğiyle yapacağız. Desteklerinizi her zaman bekliyorum.

Saygılarımı sunuyorum efendim. Sağ olun, var olun. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, gündem dışı üçüncü söz, İstanbul ilinin ulaşım ve trafik sorunlarıyla ilgili söz isteyen İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’a aittir.

Sayın Soysal, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

3.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın İstanbul ilinin ulaşım ve trafik sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, yeni yasama yılının hepimize hayırlı olmasını diliyorum. Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum.

İstanbul’un sorunları, İstanbul’un ulaşım sorunu, İstanbul’un trafik sorunu. İstanbul’un tabii ki en önemli sorunu trafik sorunu ve bu sorununu çözmek için gündemimize -Sayın Başbakan dahil olmak üzere- birçok öneri geliyor. Örneğin vize. Bunu daha sonra ciddi şekilde tartışırız. Yine, Taksim’e parayla giriş. Londra örneğini gösteriyorlar. Yine tek plaka-çift plaka uygulaması ve bunun yanı sıra kavşaklar, yani 2,1 katrilyon lira harcanan, kentin silüetini bozan kavşaklar.

Değerli arkadaşlarım, İstanbul’un trafiğini çözmek bunların hiçbiriyle mümkün değildir ve mümkün olamaz. Yani, kenti yoğunlaştırdıkça, yeşil alanları imara açtıkça, plan tadillerini alabildiğine yükselttikçe, kentin en hareketli bölgelerine alışveriş ve rezidans çılgınlığını yarattıkça, emsal artırarak, yoğunluk artırarak, yeşil alanları katlederek çözemezsiniz. Plan tadilleri tamamen rant politikasıdır. Şu anda elimizde yüzlerce örnek var. Kısıtlı bir zaman içerisinde anlatabileceğim örneklerden bir tanesi, İstanbul Vişnezade Sosyal Sigortalar Kurumunun eski mülkü ve bu vesileyle de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanına da soruyorum: İstanbul Büyükşehirden imar izni istiyor Sosyal Sigortalar Kurumu, imar değişikliği istiyor yeşil alan ve trafik park alanı olduğu için. Ancak, İstanbul Büyükşehir İmar Planlama Müdürlüğü, öngörünüm, yoğunluk artırıcı, emsal teşkil edici olduğu için imar vermiyor. Daha sonra Sosyal Sigortalar Kurumu burayı satıyor; burayı sattıktan sonra alan kişi, rezidans, alışveriş merkezi, ticari alan, yani 10 misli imarı yükselerek imar izni almış oluyor ve üstelik İmar Planlama Müdürlüğünün olumlu görüşü de yok. Şimdi, SSK kimin? Dulun, yetimin, onlarca yıldır çalışarak alın teri döken emeklinin değil midir? Burada tüyü bitmemiş yetimin hakkı yok mudur? Bu hakkın yenmesine vicdanımız nasıl el verir, yüreğimiz sızlamaz mı ve elbette ki, geceleri rahat uyutmaz mı? SSK’ya uygun görülmeyen imar, satıldıktan sonra nasıl değişir? Kamuya nasıl böyle bir zarar verirsiniz ve bu utanç abidesini dikmememiz gerekiyor diye düşünüyorum. Çünkü, orada, dulun, emeklinin, emekçinin, tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardır ve bu vesileyle de, Sayın Bakanı da incelemeye davet ediyorum.

Değerli milletvekilleri, gelelim bu trafik sorununa… Bütün kurum ve kuruluşların, özellikle İstanbul İmar Müdürlüğünün olumsuz görüşüne rağmen kenti yoğunlaştıran plan tadillerine verilecek yüzlerce örnek var. Silivri’de 50 dönümlük arazi… Sahibi kim? İstanbul Halk Ekmek Genel Müdürünün kuzeni. Bahçelievler’de JFK Hastanesinin kaçak yapısını yasallaştırıyorsunuz. Yine Bahçelievler’de bir akaryakıt istasyonu -aslında mezarlık alanı- Büyükşehir Belediyesinin katı atık su taşımasını yapan firma Ceynak, yeri yasallaştırıyor. Önceleri kaçak yapılıyor, daha sonra yasallaştırmaya çalışıyorlar. Kiptaş’ın yaptığı Ümraniye Yeşil Vadi Konutları yoğunluk artırıcı. Yine, su sorununu konuşuyoruz. İSKİ’nin Çekmeköy’de 95 dönümlük arazisi, İSKİ’nin su toplama havzası. İSKİ olumsuz görüş bildirmiş, şimdi konut alanı oluyor.

En yoğun metropoller dâhil her geçen gün dünyada örneği olmayacak plan tadilleriyle İstanbul’u katlediyorsunuz. İstanbul’u mahvediyorsunuz, İstanbul’u bu anlayışla yok ediyorsunuz. Örneğin, Levent Garajı… 800 milyon dolar… Belki bir getiri görebilirsiniz, ama, onun bedelini İstanbul halkı milyarlarca dolar olarak ödeyecektir. Çünkü, Büyükdere Caddesi o imar planını kaldırmaz, orası taşımaz ve bunun bedelini de İstanbul halkı onlarca yıl ödemek zorunda kalacaktır. Hâlbuki, çağdaş, gelişmiş kentler meydanlarıyla bilinir. Burayı bir meydan yapın da İstanbul’a bedel ödettirmeyin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Soysal, bir dakika süre veriyorum, konuşmanızı  tamamlayınız.

Buyurun.

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Böylece, İstanbul yaşanır bir kent olabilsin. İstanbul’a ne yaparsanız yapın, hangi önlemi alırsanız alın, plan tadillerinin önüne geçmeden trafiği çözemezsiniz. Bir yandan yoğunlaştıracaksınız, bir yandan da çözüm diye kaynak israfı yapacaksınız. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Üsküdar oto sanayisinin mülkü Ülker’e geçti; plan tadilleri, birdenbire nasıl değişti o yeşil alan? Bunlar hep tartışılması gereken konular. Zamanı iyi değerlendirmek anlamında bunları ifade etmiyorum, ama, İstanbul’u daha çok tartışmamız gerekiyor ve diyorum ki, İstanbul’u yönetmek sorumluluk ister, yönetmek planlama ister, İstanbul’u yönetmek, sorunların farkında olmayı, akılcı çözümler üretmeyi gerektirir. İstanbul’un binlerce yıllık kültürel mirasının yok edilmesine göz yummayalım ve İstanbul’a ihanet edilmesinden vazgeçirelim. Çünkü, İstanbul, içinden deniz geçen tek bir kültür kentidir ve şunun da bilinmesini istiyorum: İstanbul’un biz katline göz yummayacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇETİN SOYSAL (Devamla) – İstanbul’u katledenleri de vicdanlarıyla baş başa bırakmayacağız ve daha İstanbul’u çok konuşacağız.

Hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı konuşmaya Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım cevap verecektir.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Sayın Çetin Soysal’ın İstanbul ilimizin ulaşım ve trafik sorunları konusunda yapmış olduğu gündem dışı konuşmaya cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve sizleri saygıyla selamlıyorum. Tabii, bu vesileyle de yeni yasama dönemini kutluyorum ve yapılacak çalışmalar için şimdiden hepinize başarılar diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gayet tabii ki İstanbul’un trafik ve ulaşım sorununu kısa sürede burada konuşmalarla çözmemiz mümkün değil. Esasen bu konuyla ilgili, son iki yıldır çalışmalar sürdürülmektedir. Esasen toplu ulaşım büyük şehirler için kesin çözümdür. Örneğin, Londra 1920’li yıllarda 420 kilometre raylı sistem yapabildiği hâlde, İstanbul’da nostaljik tünel dışında, 90’lı yılların başına kadar raylı sistemin adı yok. Bir kere, toplu ulaşımda geç kaldığımızı kabul etmemiz lazım. Sayın milletvekilimizin dile getirdiği imarla ilgili konular dünün bugünün sorunu değildir.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Bugün daha fazla.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - 1960’lı yıllarda Anadolu’dan İstanbul’a, büyük şehirlere, cazibe merkezlerine başlayan yolculuğun doğal bir sonucudur. Bugün, bu sonuçla sadece İstanbul karşı karşıya değil, Kocaeli, Bursa ve Marmara Körfez havzasındaki bütün şehirler aynı durumdadır.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Aynı durumda değil.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – O hâlde, demek ki, yapılması gereken, Türkiye’deki cazibe merkezlerini 780 bin kilometrekare yurt sathına yayabilmektir. İnsanlarımızın bulunduğu yerde mutlu olacağı, geleceğini, aradığı her şeyi bulacağı bir politikanın geliştirilmesidir. Buna yönelik olarak, kalkınma planlarımızda gerekli öngörüler GAP, DAP projeleri ve çeşitli yatırımlarla öngörülmüş olmakla beraber, zaman zaman ülkenin içine düştüğü kaynak sıkıntısı ve istikrar olmayan dönemlerdeki zayıf yönetimler nedeniyle amaca ulaşılamamıştır. Şimdi sızlanmanın gereği yoktur. İstanbul’un ulaşım sorunu vardır, ama sadece İstanbul’un değil, dünyanın bütün gelişmiş ülkelerindeki büyük kentlerin ulaşım sorunu vardır. Ulaşım sorununu büyük kentlerde çözmek, kökünden hâlletmek iddiasında bulunanların bu iddiasının gerçekçi olmadığını ifade etmek istiyorum.

Yapmamız gereken nedir değerli milletvekilleri? Yapmamız gereken, trafik sorununun katlanılabilir hâle getirilmesidir, yani akıllı trafik yönetimiyle trafiğin hareket eder hâle getirilmesi.

İstanbul’a göz attığımızda neyi görüyoruz? Türkiye'de araç başına düşen ortalama yol miktarı 7 metre, İstanbul’da bu 1,5 metrenin altına düşmüş. Kişi başına düşen yol miktarı Türkiye ortalamasında yine 5 metre, İstanbul’da 30 santime düşmüş.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Plan tadilleri. Yoğunluk ondan kaynaklanıyor.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Şimdi, gayet tabii, burada, plan tadilatıyla ilgili bazı konuları münferit meselelerde dile getirdiniz. Benim onlarla ilgili detaylara gayet tabii ki burada cevap vermem söz konusu değil; bunlar, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin meclisinde konuşulup, görüşülüp, karar verilen konular; o kısmı, o bahsi ayrı tartışalım, ama bizim ulaşımda ne yapmamız gerekir?

Bugün, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, bütçesinin yüzde 60’ını ulaşım sektörüne ayırıyor. Millî bütçeden ulaşıma ayırdığımız pay 5 katrilyon. Demek ki, ulaşıma, eldeki kaynakları en verimli şekilde kullanmak üzere bir bütçe ayırıyoruz, ama unutmayalım, ulaşımla ilgili projelerin hem tamamlanma süresi çok uzun hem de maliyetleri çok yüksek ve geç kalmış projelerdir. İstanbul için söylüyorum. İstanbul’da bundan dört beş sene öncesine kadar TCDD’nin banliyö hattı ve Taksim-Levent arasında yapılan metro dışında raylı sistem yoktu. Bugün, devam edenlerle birlikte, mevcutlar 120 kilometre, devam eden proje -Marmaray da dâhil- ve buna İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yapmakta olduğu şehir içi raylı sistemi de ilave ettiğinizde, 132 kilometre inşa hâlinde raylı sistem var.

Bakıyoruz, İstanbul’da ulaşımın yüzde 89’u hâlâ kara yoluna bağımlı. Geriye kalan yüzde 11’in yüzde 4’ü deniz ve yüzde 7’si de raylı sistem.

Değerli milletvekilleri, sadece Marmaray’ın tamamlanmasıyla bile raylı sistemin İstanbul’daki payı yüzde 28’e çıkacak. 6 gidiş, 6 geliş 12 şeritli bir otoyola bedel bir raylı sistemi İstanbul’a kazandıran proje, bugün tam hızıyla devam etmektedir. Bununla yetiniyor muyuz? Hayır. Yine, aynı hattın güneyinde lastik tekerlekli araçların geçişi için ikinci bir tüp geçidin de yap-işlet-devret modeliyle yapılması için ihale süreci devam ediyor.

Yine, etütleri devam eden “Kuzey Boğaz Geçişi” üçüncü köprü çalışmaları da son aşamaya gelmiştir. Bunu, Çanakkale’den İzmir’e uzanan Çanakkale geçişli otoyol, Körfez’den geçen, İstanbul, Bursa üzerinden İzmir otoyoluyla birleştirdiğimizde, gerek transit trafiği rahatlatacak gerekse İstanbul’da sonlanan trafiği rahatlatacak, orta vadede çok ciddi bir çözüm geleceği aşikârdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün İstanbul’un mevcut durumuna baktığımızda, seyahat kat sayısı aşağı yukarı 0,9-1 civarındadır. Bundan ne demek istiyoruz? Yani, 13 milyon insan var ortalama –yaşayan, İstanbul’da- ve 13 milyon da seyahat var. Bu seyahatin ilerideki yıllarda, önümüzdeki on beş yıl projeksiyonu yaptığımızda, bu kat sayının 2,5 olacağını öngörüyoruz. Yani, yaşayan nüfusun 2,5 katı daha hareket olacak. İşte, o zaman daha büyük tehlike bizi bekliyor. O yüzden de bu altyapı yatırımlarının mutlaka ve mutlaka aralıksız sürdürülmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Biz, ilgili bakanlıklar, İstanbul Valiliği, İstanbul Belediyesi ile müşterek yaptığımız toplantılarda bir sonuç raporu hazırladık. Burada, kısa, orta ve uzun vadede İstanbul trafiğinin çözümüne yönelik yapılması gereken eylemleri tek tek sıraladık ve bunları da uygulamaya koyduk. Örneğin, neyi uygulamaya koyduk? Birinci Boğaz Köprüsü’nde paralı geçişi kaldırdık. Trafik akışını fevkalade yavaşlatan bu sistemi değiştirdik, tamamen otomatik geçişle geçer hâle getirdik. Şimdi aynı uygulamayı İkinci Boğaz Köprüsü için yapmak üzere çalışma yapıyoruz. Yakında bunu da yapacağız. Ayrıca, gişelerin yeniden yerlerinin belirlenmesi…

 İstanbul, eskiden, Osmanlıdan beri, 20 kilometrelik bir daire içerisinde bir şehirdi; tarihî yarımada, yegâne cazibe merkezleri, efendim, Sirkeci, Aksaray, Eminönü, Beşiktaş, Üsküdar ve Kadıköy. Şehir, şimdi 130 kilometrelik bir daireye yayıldı ama cazibe merkezleri hâlâ buralar olmaya devam ediyor. Trafiğin en önemli sorunlarından bir tanesi budur. Yolların yüzde 40’ının park alanı olarak kullanılmış olması neyi gösteriyor: Yapılaşmaya, imara karşılık yeterli altyapının vaktiyle düşünülememiş olması. Garaj yeri için –bu, bugünün sorunu değil- para tahsil ediyorsunuz, binaların altına, ancak garaj, otopark yapmıyorsunuz, oraları başka amaçlı kullanıyorsunuz.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Siz yapmıyorsunuz. On iki yıldır yönetiyorsunuz, yapmadınız. Onu anlatmaya çalışıyorum.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Lütfen dinlerseniz… Heyecanınızı anlıyorum. Sizin de heyecanınız, bizim de heyecanımız. İstanbul’un, İstanbullunun geleceğini konuşuyoruz.

Şunu söylemek istiyorum değerli arkadaşlar: Şimdi, eskiden araçlara park etme yeri temin etme şartı varken, bugün modern şehircilikte bu terk edildi. Şimdi, Fransa’da binaların altına garaj yapılmasını yasakladılar. Demek ki, büyüyen şehirlerdeki ihtiyaçlara göre önlemler de değişiyor. Neden? Toplu taşımayı teşvik etmek, şehrin içine araçları sokmamak için. Peki, insanlara otomobilin verdiği rahatlığı, konforu, kapıdan kapıya ulaşımı toplu taşımada sağlayamazsanız nasıl diyeceksiniz: “Buyurun siz toplu taşımayla hareket edin.” İşte bütün çabamız bunun içindir. Marmaray’ı bunun için yapıyoruz, raylı sistemi bunun için yapıyoruz ve önümüzdeki diğer altyapı projelerini bunun için yapıyoruz.

Bir şehrin ulaşımını, trafiğini iyileştirmek için üç şeye ihtiyacınız var: Bir tanesi düzenlemedir, bir tanesi projedir, bir diğeri de uygulamadır, yani yönetimdir. Düzenlemelerini, yasal eksiklik varsa, otorite dağınıklığı varsa bunu yapacaksınız. Bu zaten yapılıyor şu anda. Çok kısa süre sonra gündeminize gelecek olan Trafik Kanunu’nda yapılacak değişiklikle, ölümsüz kazalarda ekspertiz veya polis bekleme zorunluluğunu kaldıran düzenlemeyi bu Meclis yapacak. Yollarda iki araç birbirine dokununca yol kaput oluyor, kilitleniyor. Ne zaman? Trafik polisi gelinceye kadar. Trafik polisi zaten gelemiyor, yollar kapalı. Saatlerce insanlar…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Akaryakıt…

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – “Akaryakıt…” dediniz Kemal Bey, çok iyi hatırlattınız. İstanbul’da, bir yılda, trafikte bekleme suretiyle havaya atılan, boşa yakılan yakıt miktarı 1,5 milyar dolar.

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – 2 milyar dolar.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – 1,5 milyar dolar. İşte bu, büyük bir millî gelir kaybıdır. Yani, bu 1,5 milyar dolara iki tane Boğaz Köprüsü yaparsınız ve Marmaray Projesi gibi bir proje daha yaparsınız.

Değerli milletvekilleri, İstanbul’un, elbetteki, sorunlarını kısıtlamalarla çözmek en son tedbir olmalıdır ama ihtiyaç olursa bu tedbirlerden de kaçınılmaması gerekir. Bunlar neler olabilir:

Çalışma saatlerinin öğrencilerin gidip gelme saatleriyle çakıştırılmaması -orada bir farklılık yapılabilir- toplu taşıma ücretlerinin, köprü ücretlerinin, yoğun saatler dikkate alınarak farklı tarifelerle düzenlenmesi ve toplu ulaşımda entegrasyona yönelik düzenlemeler. Bu düzenlemelerin bir örneğini de yaptık. Nedir o: Şu anda, bir biletle, hem trene biniyor İstanbullu, aynı biletle, bir buçuk saat içerisinde otobüse de binebiliyor, inip vapura da binebiliyor; bir buçuk saat için bir bilet geçerli. Bu uygulama geçtiğimiz yılın ortasında başladı ve bu uygulamayla birlikte İstanbul’da toplu taşımada seyahat eden İstanbulluların sayısı yüzde 30 arttı.

İşte bu ve buna benzer düzenlemeler, telekomünikasyon sektöründe de yaşanan gelişmelerle akıllı trafik sistemlerinin kullanılması… Tabii, zabıta gücü de çok önemli. Şu anda trafik yönetimi emniyete ait, ama İstanbul’da özel bir uygulama yaptı valilikle belediye,  zabıtayı da takviye gücü olarak verdi. Bu şekilde, yollarda usulsüz park etme, yanlış yerde yolcu almak, trafiği engellemeye yönelik birtakım olumsuzlukları daha kısa sürede gidermekle trafik akışkanlığını sağlamak da, bunlar da günübirlik çözümler.

Özetle söylememiz gereken şey şudur: Gayet tabii ki, İstanbul’a basiretli yöneticiler lazımdır. Basiretli yönetimlerle İstanbul’un geleceği…

K.KEMAL ANADOL (İzmir) – Çok doğru!

ATİLLA KART (Konya) – Son derece doğru!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Ama, İstanbullu,    1989-1994 yılları arasında…

ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Bakanım, oraya girme!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – …İstanbul’da neler yaşadığını hâlâ unutmamıştır. Ben detayına girmiyorum.

ATİLLA KART (Konya) – On beş yıldır görevdesiniz!

K.KEMAL ANADOL (İzmir) – Raylı sistem o zaman oldu, raylı sistem!

ATİLLA KART (Konya) – On beş yıldır görevdesiniz Sayın Bakan!

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – “Basiretli yönetim ihtiyacı” ağzınızdan çıktı, toparlayamazsınız artık onu. 94’te… Toparlanmaz, o laf çıktı artık.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap ediniz lütfen; buyurunuz.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Şimdi, 1994’te İstanbul’da, doğru, partimiz görevdedir, görevde olmaya da devam etmektedir. Üzerinden üç tane yerel seçim geçmiştir ve üçünde de İstanbullu, hizmetten memnun olduğu için oylarını artırarak göreve devam demiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Saygılar sunuyorum, iyi günler diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır okutup bilgilerinize sunacağım:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

 

A.- Tezkereler

1.- Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, Batı Avrupa Birliği Geçici Avrupa Güvenlik ve Savunma Asamblesi, NATO Parlamenter Asamblesi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi, Parlamentolararası Birlik, Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği, Asya Parlamenter Asamblesi, Akdeniz Parlamenter Asamblesi ve Avrupa-Akdeniz Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturacak üyelerin isimlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/198)

                                                                                                            4 Ekim 2007

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2. maddesine göre “Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, Batı Avrupa Birliği Geçici Avrupa Güvenlik ve Savunma Asamblesi (AKPM Türk Grubu üyeleri temsil etmektedir.), NATO Parlamenter Asamblesi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi, Parlamentolararası Birlik, Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği, Asya Parlamenter Asamblesi, Akdeniz Parlamenter Asamblesi ve Avrupa-Akdeniz Parlamenter Asamblesi”nde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni temsil edecek grupları oluşturmak üzere, aynı Kanunun 12. maddesi uyarınca Başkanlık Divanı’nda yapılan incelemeyi müteakiben uygun bulunan üyelerin isimleri Genel Kurul’un bilgilerine sunulur.

 

                                                                                                           Köksal Toptan

                                                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

İsim Listesi:

Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanlığı

(Türkiye-AB KPK)

Nevin Gaye Erbatur

Adana Mv.

CHP

 

Burhan Kayatürk

Ankara Mv.

AK Parti

 

Yusuf Ziya İrbeç

Antalya Mv.

AK Parti

 

Bengi Yıldız

Batman Mv.

DTP

 

Cevdet Yılmaz

Bingöl Mv.

AK Parti

 

Onur Öymen

Bursa Mv.

CHP

 

Yaşar Yakış

Düzce Mv.

AK Parti

 

Fazilet Dağcı Çığlık

Erzurum Mv.

AK Parti

 

İbrahim Kavaz

Erzurum Mv.

AK Parti

 

Mustafa Öztürk

Hatay Mv.

AK Parti

 

Mehmet Sait Dilek

Isparta Mv.

AK Parti

 

Gündüz Suphi Aktan

İstanbul Mv.

MHP

 

Şükrü Elekdağ

İstanbul Mv.

CHP

 

Mithat Melen

İstanbul Mv.

MHP

 

Taha Aksoy

İzmir Mv.

AK Parti

 

Lütfi Elvan

Karaman Mv.

AK Parti

 

Musa Sıvacıoğlu

Kastamonu Mv.

AK Parti

 

İsmail Hakkı Biçer

Kütahya Mv.

AK Parti

 

Cüneyt Yüksel

Mardin Mv.

AK Parti

 

Osman Çakır

Samsun Mv.

MHP

 

Afif Demirkıran

Siirt Mv.

AK Parti

 

Çağla Aktemur Özyavuz

Şanlıurfa Mv.

AK Parti

 

Osman Coşkunoğlu

Uşak Mv.

CHP

 

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) ve Batı Avrupa Birliği Geçici Avrupa Güvenlik

 

 

 

ve Savunma Asamblesi (BAB) Türk Grupları

 

 

 

Asıl Üyeler

 

 

 

Ruhi Açıkgöz

Aksaray Mv.

AK Parti

 

Yıldırım Tuğrul Türkeş

Ankara  Mv.

MHP

 

Mevlüt Çavuşoğlu

Antalya Mv.

AK Parti

 

Ertuğrul Kumcuoğlu

Aydın Mv.

MHP

 

Lokman Ayva

İstanbul Mv.

AK Parti

 

Birgen Keleş

İstanbul Mv.

CHP

 

Özlem Piltanoğlu Türköne

İstanbul Mv.

AK Parti

 

Mehmet Sayım Tekelioğlu

İzmir Mv.

AK Parti

 

Mustafa Ünal

Karabük Mv.

AK Parti

 

Erol Aslan Cebeci

Sakarya Mv.

AK Parti

 

Haluk Koç

Samsun Mv.

CHP

 

Yedek Üyeler

 

 

 

Ali Rıza Alaboyun

Aksaray Mv.

AK Parti

 

Zeynep Dağı

Ankara Mv.

AK Parti

 

Nesrin Baytok

Ankara Mv.

CHP

 

Yusuf Ziya İrbeç

Antalya Mv.

AK Parti

 

Cevdet Yılmaz

Bingöl Mv.

AK Parti

 

Suat Kınıklıoğlu

Çankırı Mv.

AK Parti

 

Necdet Budak

Edirne Mv.

AK Parti

 

Behiç Çelik

Mersin Mv.

MHP

 

Metin Ergun

Muğla Mv.

MHP

 

Yüksel Özden

Muğla Mv.

AK Parti

 

Orhan Ziya Diren

Tokat Mv.

CHP

 

 

 

 

 

NATO Parlamenter Asamblesi (NATOPA) Türk Grubu

 

 

 

Asıl Üyeler

 

 

 

Kürşat Atılgan

Adana Mv.

MHP

 

Ömer Çelik

Adana Mv.

AK Parti

 

Ali Rıza Alaboyun

Aksaray Mv.

AK Parti

 

Hamit Homriş

Bursa Mv.

MHP

 

Suat Kınıklıoğlu

Çankırı Mv.

AK Parti

 

Yahya Doğan

Gümüşhane Mv.

AK Parti

 

İlhan Kesici

İstanbul Mv.

CHP

 

Mehmet Ceylan

Karabük Mv.

AK Parti

 

Vahit Erdem

Kırıkkale Mv.

AK Parti

 

Yüksel Özden

Muğla Mv.

AK Parti

 

Mehmet Mustafa Açıkalın

Sivas Mv.

AK Parti

 

Enis Tütüncü

Tekirdağ Mv.

CHP

 

Yedek Üyeler

 

 

 

Hasan Özdemir

Gaziantep Mv.

MHP

 

Mustafa Öztürk

Hatay Mv.

AK Parti

 

Mehmet Sait Dilek

Isparta Mv.

AK Parti

 

Lokman Ayva

İstanbul Mv.

AK Parti

 

İrfan Gündüz

İstanbul Mv.

AK Parti

 

Bihlun Tamaylıgil

İstanbul Mv.

CHP

 

Özlem Piltanoğlu Türköne

İstanbul Mv.

AK Parti

 

Fatma Nur Serter

İstanbul Mv.

CHP

 

Alim Işık

Kütahya Mv.

MHP

 

Mustafa Çetin

Uşak Mv.

AK Parti

 

 

 

 

 

Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi (KEİPA) Türk Grubu

 

 

 

Zeki Ergezen

Bitlis Mv.

 

AK Parti

Mehmet Sevigen

İstanbul Mv.

 

CHP

Ali Topuz

İstanbul Mv.

 

CHP

Bülent Arınç

Manisa Mv.

 

AK Parti

Eyüp Fatsa

Ordu Mv.

 

AK Parti

Suat Kılıç

Samsun Mv.

 

AK Parti

Reşat Doğru

Tokat Mv.

 

MHP

Kemalettin Göktaş

Trabzon Mv.

 

AK Parti

Mehmet Çiçek

Yozgat Mv.

AK Parti

 

 

 

 

 

Parlamentolararası Birlik (PAB) Türk Grubu

 

 

 

Ahmet Deniz Bölükbaşı

Ankara Mv.

MHP

 

Eşref Erdem

          Ankara

CHP

 

Cevdet Yılmaz

               Bingöl Mv

AK Parti

 

Abdurrahman Kurt

           Diyarbakır Mv.

AK Parti

 

Fatma Nur Serter

            İstanbul Mv.

CHP

 

Zeki Karabayır

              Kars Mv.

AK Parti

 

Mehmet Şahin

               Malatya Mv.

AK Parti

 

Mehmet Çerçi

                 Manisa Mv.

AK Parti

 

 

 

 

 

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi Türk Grubu

 

 

 

Asıl Üyeler

 

 

 

Zeynep Dağı

Ankara Mv.

AK Parti

 

Alaattin Büyükkaya

İstanbul Mv.

AK Parti

 

Canan Kalsın

İstanbul

AK Parti

 

Oğuz Oyan

İzmir Mv.

CHP

 

Ahmet Kenan Tanrıkulu

İzmir Mv.

MHP

 

Mustafa Ünal

Karabük Mv.

AK Parti

 

Abdulkadir Emin Önen

Şanlıurfa Mv.

AK Parti

 

Orhan Ziya Diren

Tokat Mv.

CHP

 

 

 

 

 

Yedek Üyeler

 

 

 

Abdülkadir Akcan

Afyonkarahisar Mv.

MHP

 

Abdurrahman Kurt

Diyarbakır Mv.

AK Parti

 

Bihlun Tamaylıgil

İstanbul Mv.

CHP

 

Lütfi Elvan

Karaman Mv.

AK Parti

 

Abdullah Çalışkan

Kırşehir Mv.

AK Parti

 

Faik Öztrak

Tekirdağ Mv.

CHP

 

 

 

 

 

Avrupa-Akdeniz Parlamenter Asamblesi (AAPA) Türk Grubu

 

 

 

Zeynep Dağı

       Ankara Mv.

AK Parti

 

Metin Yılmaz

  Bolu Mv.

AK Parti

 

Abdullah Çalışkan

     Kırşehir Mv.

AK Parti

 

Akif Akkuş

     Mersin Mv.

MHP

 

Faik Öztrak

       Tekirdağ Mv.

CHP

 

 

 

 

 

İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği (İKÖPAB) Türk  Grubu

 

 

 

 

 

 

 

Aşkın Asan

Ankara Mv.

AK Parti

 

Abdülaziz Yazar

Hatay Mv.

CHP

 

İrfan Gündüz

İstanbul Mv.

AK Parti

 

Alim Işık

Kütahya Mv.

MHP

 

Bayram Ali Bayramoğlu

Rize Mv.

AK Parti

 

Akdeniz Parlamenter Asamblesi (APA) Türk Grubu

 

 

 

Tacidar Seyhan

Adana Mv.

CHP

 

Aşkın Asan

Ankara Mv.

AK Parti

 

Murat Yıldırım

Çorum Mv.

AK Parti

 

Zeki Ertugay

Erzurum Mv.

MHP

 

Mustafa Çetin

Uşak Mv.

AK Parti

 

Asya Parlamenter Asamblesi (APA) Türk Grubu

 

 

 

Necla Arat

İstanbul Mv.

CHP

 

Abdulkadir Emin Önen

Şanlıurfa Mv.

AK Parti

 

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 milletvekilinin, Beyşehir Gölü’nün su seviyesi ve ekolojik dengesiyle ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/9)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Konya ilinin sınırları içerisinde yer alan ve ülkemizin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü aynı zamanda milli park özelliğindedir. Tarımsal ve endüstriyel faaliyetlerin ortaya çıkarmış olduğu kirlilikle beraber son yıllarda artan kuraklık ve tarımsal sulama amaçlı olarak aşırı su çekilmesi nedeniyle gölün su seviyesi çok düşmüştür. Bu nedenle göl içerisinde ve çevresinde ekolojik denge bozulmuş, turistik potansiyel ile etrafındaki yerleşim merkezlerindeki insanların da yaşamlarını tehdit eder hale gelmiştir. Ekonomik ve sosyal sıkıntılar ortaya çıkmış, balıkçılık bitme noktasına gelmiştir.

Beyşehir Gölü’nün sorunları sadece yöreye has olmayıp ülkemizi hatta dünyayı ilgilendiren bir sorun haline gelmiştir. Bu nedenle Beyşehir Gölü’nde yaşanan sorunların tespiti, göl çevresindeki ekolojik dengenin yeniden kurulması amacıyla gerekli önlemlerin alınması için Anayasanın 98. ve İç Tüzüğün 104. Maddesi uyarınca araştırma önergesi hazırlamış bulunmaktayız.

Gereğini arz eder, saygılar sunarız.

  1) Özkan Öksüz                                        (Konya)

  2) Abdullah Çetinkaya                              (Konya)

  3) Kerim Özkul                                         (Konya)

  4) Orhan Erdem                                        (Konya)

  5) Mustafa Kabakcı                                   (Konya)

  6) Hasan Kara                                           (Kilis)

  7) Hüsnü Tuna                                          (Konya)

  8) Osman Pepe                                              (Kocaeli)

  9) Sami Güçlü                                           (Konya)

10) Saffet Kaya                                           (Ardahan)

11) Hasan Anğı                                           (Konya)

12) Ali Öztürk                                             (Konya)

13) Harun Tüfekci                                       (Konya)

14) İsmail Katmerci                                     (İzmir)

15) Ahmet Büyükakkaşlar                          (Konya)

16) Zeki Karabayır                                      (Kars)

17) Ali Güner                                              (Iğdır)

18) Fahrettin Poyraz                                    (Bilecik)

19) Salih Kapusuz                                       (Ankara)

20) Durdu Mehmet Katsal                          (Osmaniye)

21) Taner Yıldız                                          (Kayseri)

22) Mehmet Emin Ekmen                           (Batman)

Gerekçe:

Beyşehir Gölü, büyüklük bakımından ülkemizin üçüncü, tatlı su özelliği bakımından ise en büyük gölüdür. Ülkemizin en önemli milli parklarından biridir. Göl içersinde bulunan adalardan üçü aynı zamanda sit alanı özelliğindedir. Göl sahası içerisinde yaklaşık 2-3 milyon kadar kuş barınmakta ve beslenmektedir.

Beyşehir Gölü, havzanın gerek içme ve kullanma suyu gerekse sulama suyu kaynağı olması açısından son derece önemlidir. Yağışların yetersizliği nedeniyle bugün göl alanının 500-550 kilometrekareye, su hacmi olarak da 2 milyar 800 milyon metreküp seviyesine kadar düştüğü tahmin edilmektedir. Isparta ili tarım sulaması, Kireli tarım sulaması, Çumra ovası sulaması ile gölden tarımsal sulama amaçlı çok fazla miktarda su çekilmektedir. Konya-Çumra Sulama Projesi kapsamında DSi tarafından 500 milyon metreküp su alınarak yaklaşık 150 bin hektarlık alanın sulaması Beyşehir Gölü'nden yapılmaktadır.

Beyşehir Gölü çevresinde yaşayan 1500 balıkçı gölden tuttukları balıkları satarak ailelerini beslemektedir. Ayrıca göl kenarlarında bulunan sazlıklardan yöre halkı hasır örerek geçimlerini sağlamaktadır. Bütün bu özellikler dikkate alınarak gölün gelecek nesillere bırakılabilecek ender su ekosistemi olması nedeniyle Bakanlar Kurulu tarafından Milli Park olarak ilan edilmiştir. Ayrıca Çevre Bakanlığı tarafından A sınıfı sulak alan kategorisine sokulmuştur.

Hem ülkemiz hem de Konya ili için önemli bir değer taşıyan Beyşehir Gölü'nün çevresindeki ve göldeki ekolojik dengenin bozulması, göl çevresindeki yerleşim alanlarının evsel atıklarının göle boşaltılması, yörede yaşanan kuraklık, tarımsal sulama amaçlı gölden su çekilmesi gibi nedenlerle Beyşehir Gölü'nün suları alabildiğine azalmış ve kirlenmiştir.

Göldeki balık çeşidi azalmış, göl kenarındaki sazlıklar kurumuş, kuş popülasyonunda ciddi bir azalma görülmüştür. Göl sularının çekilmesi ile geniş bir saha karalaşmıştır. Çevrede yaşanan erozyona bağlı olarak göl tabanı dolmakta ve göl sığlaşmaktadır.

Mevcut uygulama ve sorunların devam etmesi durumunda Beyşehir Gölü alanı bataklık haline gelecek, istenmeyen bir çevre felaketi yaşanacaktır. Ortaya çıkan zarar; daha sonra önlem için yapılacak harcamanın yüzlerce katı olacak ve asla gidenleri de geri getiremeyecek boyutlara yükseltecektir. Oluşacak çevre felaketi sonucu Beyşehir ilçesi ve civar yerleşim merkezlerinden zorunlu göçler başlayacaktır.

Bu nedenle Beyşehir Gölü'nün su seviyesinin korunması, gölde ve çevresindeki ekolojik dengenin yeniden sağlanması, gölün yeniden yöre halkının ekonomik kaynağı haline dönüştürülmesi için gerekli tedbirlerin bir an önce alınması gerekmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğer önergeyi okutuyorum:

2.- Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve 20 Milletvekilinin, küresel ısınma ve iklim değişikliği sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/10)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Küresel ısınma ve buna bağlı olarak oluşan iklim değişikliği insanlığın en önemli sorunlarından biri haline gelmiştir. Küresel ısınmanın sebep olduğu değişim ve olumsuz gelişmeler her geçen gün daha ağır bir şekilde hissedilmeye başlanmıştır.

Sanayinin plansız ve düzensiz gelişmesi, fosil yakıtların yaygın ve aşırı kullanılması, arazilerin plansız ve amaç dışı kullanılması, orman yangınları ve ormansızlaşma ve benzeri oluşumları; gelecekte doğal kaynaklar, su kaynakları, toprak varlığı ve insan yaşamı üzerinde çok ciddi olumsuzluklar meydana getireceği öngörülmektedir.

Bu nedenle sosyo-ekonomik sektörler, ekolojik sistemler ve insan yaşamını doğrudan etkileyecek bu değişikliklere karşın gecikmeden planlı ve doğru tedbirlerin alınabilmesi için Anayasamızın 98., İçtüzüğümüzün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.

  1.- Nuri Uslu (Uşak)

  2.- Sadullah Ergin                                                 (Hatay)

  3.- Nihat Ergün                                                     (Kocaeli)

  4.- Faruk Koca                                                      (Ankara)

  5.- Bekir Bozdağ                                                   (Yozgat)

  6.- Ayşe Nur Bahçekapılı                                      (İstanbul)

  7.- Salih Kapusuz                                                  (Ankara)

  8.- Ayhan Sefer Üstün                                          (Sakarya)

  9.- Kerim Özkul                                                    (Konya)

10.- Vahit Kirişci                                                    (Adana)

11.- Kemalettin Göktaş                                           (Trabzon)

12.- Kemalettin Aydın                                             (Gümüşhane)

13.- Fatma Şahin                                                     (Gaziantep)

14.- Güldal Akşit                                                    (İstanbul)

15.- Burhan Kuzu                                                   (İstanbul)

16.- Musa Sıvacıoğlu                                              (Kastamonu)

17.- Taner Yıldız                                                     (Kayseri)

18.- Hasan Anğı                                                                                     (Konya)

19.- Hüsnü Ordu                                                     (Kütahya)

20.- Recep Yıldırım                                                 (Sakarya)

21.- Selami Uzun                                                    (Sivas)

Gerekçe:

Küresel ısınma ve buna bağlı olarak oluşan iklim değişikliği insanlığın en önemli sorunlarından biri haline gelmiştir. Küresel ısınmanın sebep olduğu değişim ve olumsuz gelişmeler her geçen gün daha ağır bir şekilde hissedilmeye başlanmıştır.

Türkiye, küresel ısınmanın etkileri açısından yüksek risk grubu ülkeler arasında yer almaktadır.

Sanayinin plansız ve düzensiz gelişmesi, fosil yakıtların yaygın ve aşırı kullanılması, arazilerin plansız ve amaç dışı kullanılması, orman yangınları ve ormansızlaşma ve benzeri oluşumların gelecekte doğal kaynaklar, su kaynakları, toprak varlığı ve insan yaşamı üzerinde çok ciddi olumsuzluklar meydana getireceği öngörülmektedir.

Küresel sıcaklıktaki artışlara bağlı olarak; hidrolojik döngünün düzensizleşmesi kara ve deniz buzullarının erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, sıcak hava dalgalarının şiddet ve sıcaklığının artması, bazı bölgelerde ekstrem yüksek yağışların ve taşkınların artmasına, bazı bölgelerde ise kuraklıkların daha şiddetli ve sık oluşmasına neden olmaktadır.

İklim değişiklikleri, canlıların doğal yaşam alanında değişikliklere yol açacak, yaşam alanları daralacak ve büyük göçler yaşanabilecektir. Yeni koşullara uyum sağlayamayan çok sayıdaki bitki ve hayvan türlerinin ortadan kalkacağı düşünülmektedir.

Sıcaklık artışı ile birlikte tarım alanlarında sulama ihtiyacı artacağından şu anda su tüketiminin büyük bir kısmını oluşturan tarımsal sulamada kullanılan su (% 70) ile ev ve sanayide kullanılan su rekabeti büyüyecek, özellikle büyük kentlerde su kaynaklarındaki sorunlara yenileri eklenecek ve içme amaçlı su ihtiyacı daha da artacak, yer altı su seviyelerinde önemli ölçüde azalmalar olacaktır.

Yapılan araştırmalarda; küresel ısınmadan dolayı oluşacak iklim değişikliklerinin, özellikle su kaynaklarının azalması, orman yangınları, kuraklık ve çölleşme ile bunlara bağlı ekolojik bozulmalardan ülkemizin olumsuz etkileneceği öngörülmektedir.

İklim değişikliği sonucu; iklim kuşaklarının ekvatordan kutuplara doğru yüzlerce kilometre kayabileceği bunun sonucunda Türkiye bugün Orta Doğu ve Kuzey Afrika da hakim olan sıcak ve kurak iklim kuşağının etkisine girebileceği özellikle çölleşme tehlikesi bulunan İç Anadolu, Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri gibi yarı kurak ve yarı nemli bölgelerde tarım, ormancılık ve su kaynakları açısından olumsuz etkilere yol açabilecektir.

Özellikle Ege, Akdeniz, İç ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri'nde aşırı sıcaklık, gece gündüz ortalama sıcaklığınca fark, özellikle yağmur ve kar yağışlarında azalma iklimde mevsimsel değişiklikler, ekstrem sıcaklık ve soğuklukta artışlar söz konusu olabilecektir.

Küresel ısınma ve iklim değişikliği sonucunda oluşacak, iklim koşulları kuraklık ve doğal afetler; ülkemizin doğal kaynaklarına, ormanlarına, su kaynaklarına yapacağı olumsuz etkilerin giderilmesine yönelik ulusal, bölgesel ve bireysel bazda çözümler üretmek durumundayız.

Bu nedenle, yapılacak bir Araştırma neticesinde bu konularda oluşturulacak politikalara kamu kurum ve kuruluşlarımıza alacakları tedbirler ve uygulamalar için bir ışık tutacaktır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

A) Tezkereler (Devam)

1.- Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, Batı Avrupa Birliği Geçici Avrupa Güvenlik ve Savunma Asamblesi, NATO Parlamenter Asamblesi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi, Parlamentolararası Birlik, Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği, Asya Parlamenter Asamblesi, Akdeniz Parlamenter Asamblesi ve Avrupa-Akdeniz Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturacak üyelerin isimlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/198) (Devam)

BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, biraz önce Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanlığı üyelerinin isimleri okunurken, herhâlde bir göz kayması sonucu, iki arkadaşımızın isminin atlandığı ifade edildi. Bunları bilgilerinize sunuyorum:

Mehmet Beyazıt Denizolgun

İstanbul Mv.

AK Parti

Algan Hacaloğlu

İstanbul Mv.

CHP

Bilgilerinize sunarım.

Saygıdeğer milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fildişi Sahili Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/342)   (S. Sayısı: 5) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 5 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına Gönül Bekin Şahkulubey, Mardin Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Münir Kutluata, Sakarya Milletvekili ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ahmet Ersin, İzmir Milletvekillerinin söz talepleri vardır.

İlk konuşmacı, AK Parti Grubu adına Gönül Bekin Şahkulubey, Mardin Milletvekili.

Sayın Şahkulubey, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fildişi Sahili Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından ihracatçı firmalarımızın yeni pazarlara açılmalarına yardımcı olmak amacıyla, 2003 yılı başından itibaren Afrika ülkeleriyle ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi stratejisi uygulamaya konmuştur. Bu bağlamda 8 Haziran 2005 tarihinde imzalanan ve bugün yüce Meclisin onayına sunulan anlaşma, ekonomik ve teknik alanda iş birliğimizin geliştirilmesine yönelik hukuksal altyapının tamamlanmasına önemli katkı sağlayacaktır.

Fildişi Sahili yaklaşık 18 milyon nüfusu, yıllık 28 milyar dolarlık gayrisafi millî hasılası, 11 milyar dolarlık dış ticaret hacmi ve sanayi, finansal, ulaştırma altyapısıyla, Batı Afrika Ekonomik ve Parasal Birliği ekonomisinin yüzde 40’ını teşkil eden ekonomisiyle bölgenin merkezi konumundadır.

Fildişi Sahili Batı Afrika’ya girişte önemli bir ülke olarak değerlendirilmektedir.

Ayrıca, Fildişi Sahili’nde bölgesel konumuna binaen gıda işleme ve paketleme, orman ürünleri, tarımsal ekipmanlar, inşaat malzemeleri, tekstil ve konfeksiyon, otomotiv, deniz ulaştırması, toptan ticaret, turizm alanlarında yatırım potansiyeli bulunmaktadır. Bölgesinde önemli ekonomik potansiyele sahip olan bu ülkeyle ekonomik ve ticari ilişkilerimizde son dönemde belirgin bir artış kaydedilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk sanayi ve dış ticaret altyapısı, Afrika ekonomileriyle bir tamamlayıcılık ilişkisine sahiptir. Bu çerçevede Afrika pazarı, ülkemizdeki özellikle küçük, orta ölçekli işletmeler olmak üzere firmalarımız için hedef pazardır. Afrika ülkeleri bir taraftan ihracatımız için bir pazar niteliği taşırken, diğer taraftan sanayimiz için ucuz ham madde sağlama imkânı sunmaktadır.

                                       

(x)  5 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Afrika’daki sanayi altyapısının çok geri düzeyde olması dikkate alındığında, ülkemizde rekabet gücü azalan sektörler Afrika kıtasına doğrudan yatırım aktarabilecektir. Türkiye’nin bölgeye doğrudan yatırımları ülkemize bu bölgede hem ekonomik hem de siyasi açıdan daha önemli bir rol yükleyecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz konusu anlaşmayla, esas olarak, iki ülke arasında ekonomik ve teknik ilişkilerin geliştirilmesi amacıyla her türlü önlemin alınması, iki ülke ilgili kurum ve kuruluşları arasında madencilik, tarım, sanayi, enerji, ulaştırma, bilişim, iletişim ile işbirliğinin uygun görüleceği diğer alanlarda ortak projelerin geliştirilmesi, karşılıklı münasebetlerin teşvik edilmesi kararlaştırılmıştır. Ülkeler arası kamu kuruluşları ya da özel firmaların doğrudan veya dolaylı verimliliğe yönelik ortak projeler gerçekleştirmelerinin desteklenmesi, anlaşma gereğince iki ülke arasında ekonomik ve teknik iş birliğinin gerçekleştirilmesi amacıyla karma komisyon kurulması benimsenmiştir.

Diğer taraftan, Fildişi Sahili’nin kendi mevzuatından kaynaklanan nedenlerle ticaret ve ekonomik alanda ayrı ayrı iki anlaşma yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iki ülke arasında mevcut dostane ilişkilerin kuvvetlendirilmesine, ticari ve ekonomik işbirliğinin eşitlik ve karşılıklı yarar esasına göre geliştirilmesi ve güçlendirilmesine katkıda bulunacağı inancıyla, anlaşmanın hayırlı olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şahkulubey.

İkinci konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi adına Sakarya Milletvekili Sayın Münir Kutluata.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yeni yasama döneminin başında, yüce Meclisimize ve size, hayırlı, başarılı bir çalışma ortamı diliyorum. Hepinizi şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi adına saygılarımla selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu yeni çalışma döneminin başında, geçen yasama dönemlerinden kalan birçok kanun tasarısı da Meclise gelmek durumundadır. Bu tasarılardan olarak, zannederim, aldığım bilgiye göre Dışişleri Komisyonundan, yetmiş beş civarında uluslararası anlaşma dünden itibaren Meclisimizin Genel Kuruluna gelmiş bulunmaktadır.

Üzerinde söz aldığım Türkiye Cumhuriyeti devleti ile Fildişi Sahili Cumhuriyeti Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması da bu anlaşmalardan bir tanesidir. Esasen Türkiye’nin gündemine çok seyrek gelen bu ülke ile ilgili konu, dün, buraya birinci olarak geldi, ticaret anlaşması dolayısıyla, şimdi de ekonomik ve teknik iş birliği anlaşması dolayısıyla gelmiş oldu.

Gerçekten ülkemizde fazla bilinmeyen bu Fildişi Sahili’yle ilgili bilgilerinizi tazelemek bakımından, bazı özelliklerine kısaca işaret etmek istiyorum: Fildişi Sahili, Batı Afrika sahilinde 18 milyon nüfuslu, 320 bin kilometre kare alana yayılmış Gana, Burkina Faso, Mali, Guyana, Liberya gibi ekonomisi kendisinden daha zayıf ülkelerle sınırlanmış, uzun süre Fransız sömürgesi olarak kalmış ve 1960 yılında, ancak bu sömürgelikten kurtulabilmiş bir ülkedir.

Bu ülkenin kendine göre belirli güçlükleri, dağınık durumları vardır. Hâlen, özgürlüğüne kavuşmuş olmasına rağmen, büyük ekonomik ve toplumsal çalkantıların yaşandığı bir ülkedir. 60 etnik dilin konuşulduğu, nüfusunun -yüzde olarak yaklaşık değerler itibarıyla- yüzde 40’ının Müslüman, yüzde 30’unun Hristiyan, geriye kalan yüzde 30’unun da diğer yerli dinlere mensup olduğu bir halk kesimi yaşamaktadır.

Ekonomik ve teknik iş birliği anlaşması imzaladığımıza göre, buranın en temel ekonomik göstergesine de göz atacak olursak, bu ülkenin 15 milyar dolar civarında gayrisafi millî hasılası olduğunu, dış ticaret hacminin 10 milyar doların üzerinde bulunduğu; ihracatının, gayrisafi millî hasılasının yarısından fazla olduğunu ve 2,5 milyar dolara yakın bir dış ticaret fazlası veren ülke olduğunu görüyoruz. İhracatının gayrisafi millî hasılaya oranının yüzde 50’nin üzerinde olması bu ülkenin ekonomik yapısıyla da yakından ilgilidir. Yakından baktığımız zaman ekonomik bünyesine, ekonomisi büyük oranda tropikal özellikler arz eden tarım ürünlerinin ihracatına, petrol ve orman ürünleri gibi doğal kaynaklarının ihracatına bağlı bir ekonomi görüntüsü arz ediyor.

Türkiye’nin bütün kıtalarla, bütün kıtalardaki her ülkeyle ilişkilerini geliştirmesi, iktisadi ilişkilerine öncelik vermesi bir zorunluluktur. Bu bakımdan Afrika kıtası son derece önemlidir. 850 milyon nüfusu olan ve 660 milyar dolar gelir üretimi bulunan ve 340 milyar doların üzerinde dış ticaret hacmine sahip bulunan bu kıtayla da ilişkilerimizi geliştirmemiz gerektiği gayet açıktır.

Afrika ülkeleriyle ve bu arada Fildişi Sahili ile ekonomik ilişkilerimizin mantıksal dayanakları konusunda yasa tasarısının gerekçesinden kısa bir bölümü nakletmek istiyorum. Gerekçede deniliyor ki: “Türk sanayi ve dış ticaret altyapısının Afrika ekonomileriyle bir tamamlayıcılık ilişkisine sahiptir. Bu çerçevede, Afrika pazarı, ülkemizdeki özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeler olmak üzere firmalarımız için hedef pazardır. Afrika ülkeleri bir taraftan ihracatımız için bir pazar niteliği taşırken, diğer taraftan sanayimiz için ucuz ham madde sağlama imkânı sunmaktadır.

Afrika’daki sanayi altyapısının çok geri düzeyde olması da dikkate alınarak ülkemizde rekabet gücü azalan sektörlerin –bu noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum- Afrika kıtasına doğrudan yatırım olarak aktarılabileceklerdir.”

Bu, tercümeden kaynaklanan bir metin; anlaşma metni, Fransızca olarak imzalanan anlaşmanın tercümesi olduğu için yasadaki metni aynen okuyorum size, bazı cümle düşüklükleri görülüyor: “Türkiye’nin bölgedeki doğrudan yatırımları, Türkiye’ye bölgede hem ekonomik hem de siyasi açıdan daha önemli bir rol yükleyecektir.” deniliyor bu gerekçede. Daha uzun olan bu gerekçenin bir bölümünü size intikal ettirdim üzerinde birkaç söz söylemek üzere. Gerekçede gördüğümüz bu ifadeler güzel ifadeler olmakla birlikte, uygulamaya baktığımız zaman gelişmelerin farklı olduğunu görüyoruz.

Afrika pazarı firmalarımız için hedef pazar olarak gösterilmektedir; doğrudur, böyle olmalıdır. Ancak, bu ülkeyle olan, bu küçük ülkeyle olan, ekonomisi zayıf ülkeyle olan dış ticaretimize baktığımız zaman bile, Fildişi Sahili’yle olan dış ticaretimize baktığımız zaman bile, bu ülkeye karşı bile dış ticaret açığı vermekteyiz. Ekonomisinin çapına göre dünyanın en fazla dış ticaret açığı veren ve cari açık veren ülkelerden biri olan ülkemizin Fildişi Sahili’yle olan ticaretimizde de durum aleyhimizedir, burada da açık vermektedir. Esasen sınırlı olan dış ticaret ilişkimiz, mevcut çapı çerçevesinde aleyhimize işlemektedir. Mesela, 2006 yılında bu ülkeye olan ihracatımız 30 milyon dolar, ithalatımız 44 milyon dolardır, yani, 2006 yılı için 14 milyon dolar aleyhte bir açık vardır. Aynı açık 2007 yılının ilk altı ayında 21 milyon dolardır. Bunu yıla irca edecek olursak, demek ki, 40 milyon doların üzerinde bir açık gerçekleşecektir. Bunların yıllık olmadığını göstermek bakımından son beş yıla baktığımız zaman, yine bu küçük ekonomiye karşı verdiğimiz açık 150 milyon dolar civarındadır.

Bir başka ifade ile konuyu vurgulayacak olursak, dış ticareti kendi lehine olan, lehine dengesi olan 2,3; 2,5 milyar dolar civarında dış ticaret fazlası veren Fildişi Sahili’ne bizim de kendimizce katkılarımız olmaktadır, bizim aleyhimize sistemin işlemesi dolayısıyla.

Aynı gerekçede Türkiye’nin bölgeye yapacağı doğrudan yatırımların yararlarından söz edilmektedir. Bu ifadeler Türkiye’de uygulanan iktisadi politikaları bilmeyenler için heyecanlı bile olabilir. Ancak, ülkenin dünya sıralamasında yer alabilecek en kıymetli millî yatırımlarının yabancılara devri konusunda gösterilen cömertlikler dikkate alındığı takdirde ve bunların doğrudan sermaye yatırımı olarak değerlendirildiği Türkiye’de, Fildişi Sahili’ne yapılacak, Türkiye’nin yapacağı doğrudan yatırımlardan söz etmek ciddi bir tezadı ifade etmekte; anlamsız bir hoşgörü, anlamsız bir ümit olarak görülmektedir.

Buna işaret etmek istediğim gibi, bir başka nokta, Türkiye’de rekabet gücünü kaybeden firmalarımız ve sektörlerimiz için Afrika’nın, bu arada Fildişi Sahili’nin iyi bir alan olduğu konusudur. Türkiye’de firmalarımızın ve sektörlerimizin rekabet gücünü kaybetmesinde esas unsurun uygulanan döviz politikaları; yüksek faiz, düşük döviz kuru sonucu artan ithalat sonunda körelen sektörler ve firmalardan ileri geldiğini bilecek olursak, burada bir itirafın da mevcut olduğunu görürüz. Ancak, bu noktada sıkıntıya düşen kuruluşlara, Afrika pazarlarını ve Afrika ülkelerini üretim üssü göstermek doğru bir yol değildir. Çünkü, bir ülkenin firmalarının başka ülkeleri üretim üssü yapabilmesi, yapması çok güzel gelişmelerdir, ama, rekabet gücünü kaybederek başka yerlerde tutunmaya çalışmak çok başka bir şeydir. Dolayısıyla, Türkiye’de rekabet gücünü kaybeden kuruluşlarımızın ve firmalarımızın Türkiye’de rehabilitasyonu veya yeni, çağdaş alanlara yönlendirilmesi esas politikalar olmalıdır. Dolayısıyla, bir anlaşmanın, sıradan gibi görünen küçük bir anlaşmanın satır aralarında bile ülkelerimizin iktisadi politikalarıyla ilgili sıkıntılar hususunda büyük çağrışımlarla karşı karşıya kalıyoruz.

Anlaşmanın metnine gelince -bu belirtmelerden sonra- söz konusu anlaşmada, biraz önce belirttiğim gibi iki Fransızca nüshayı her iki taraf, Türkiye dahil olmak üzere imzalamışlardır ve bu elimizdeki kanun metni, dolayısıyla bir tercüme metin niteliğindedir.

Burada dikkati çeken birkaç nokta var, onları size arz etmek istiyorum. 1’inci maddede deniliyor ki: “Bu ülkeyle ilişkiler kardeşçe dayanışma ve benzeri usullerle yürütülecektir.” Uluslararası anlaşmalarda daha farklı tabir kullanıldığını biliyoruz. Burada karşılıklı menfaatlerin, karşılıklı faydaların sağlanacağı şeklinde ifadeler, anlaşmaların ciddiyeti açısından da önem taşır diye düşünüyoruz.

Bir başka maddede, 2’nci maddede –zaten tamamı beş maddelik bir anlaşma- “İşbu anlaşmaya konu olacak ekonomik ve teknik işbirliği aşağıdaki alanları kapsayabilecektir.” Dolayısıyla, tereddütlü ifadelerle imzalanmış bir anlaşma olduğu görülüyor. Kapsayacak mıdır, kapsamayacak mıdır, bu tereddüt neyin nesidir. Öyle anlaşılıyor ki, yine tercümeden kaynaklanan hatalardır.

Bir başka dikkat çekilmesi gereken nokta -çünkü, bu anlaşmaya Türkiye tarafı imza atmıştır ve Yüce Meclis’ten geçmektedir, onun için dikkatlerinize sunuyorum- “Doğrudan ya da dolaylı verimliliğe yönelik, teknik veya sosyal karakterli olarak projeler gerçekleştirilmelidir.” deniliyor. “Verimliliğe yönelik, dolaylı verimliliğe yönelik” gibi tabirler, söz konusu olan projeler ise, belki burada verimli denilebilir, ama ölçülebilir, teknik bir tabirle buna girmek yine bir anlaşmada çok doğru görünmüyor. Ayrıca, “dolaylı verimlilik” gibi bir tabirin pek bu ölçülebilir değerler arasında yeri olmadığını da belirtmek istiyorum.

Ama, sonuç itibarıyla, karşılıklı gidiş gelişlerin, uzman gönderilmesinin teşvik edilmesi, bir karma komisyonun oluşturulması, her iki tarafın da muntazam toplantılarını sürdürmesi gibi ilişkilerin geliştirilmesine yönelik ilave tedbirlerin alındığını da görüyoruz.

Neticede, zayıf olan, aslen zayıf olan bu ülkeyle ilişkilerimizin geliştirilmesi açısından bunun bir başlangıç olarak görülmesi mümkündür. Dolayısıyla, bu anlaşmanın Türkiye’ye hayırlar getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –Sayın Kutluata teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin.

Sayın Ersin buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Fildişi Sahili Cumhuriyeti Hükûmeti arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması’nın onaylanmasına ilişkin tasarıyla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Dolayısıyla, hem Grubum adına hem de kendi adıma sizleri saygılarımla selamlıyorum ve 23’üncü Dönem çalışmalarının Türkiye için ve siz sayın milletvekilleri için hayırlı olmasını diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, konuya girmeden önce, Sayın Başkanın da hoşgörüsüne sığınarak, iki gün önce İzmir’in Buca ilçesinde yaşanan iki bombalama olayından sizlere söz etmek istiyorum. Buca’da Menderes Caddesi üzerinde, salı sabahı saat 07.50’de, bir büyük alışveriş merkezinin önünde ve otobüs durağının hemen arkasında, poşet içine yerleştirilen bir bomba ve ardından, yine 100 metre kadar ileride, saat 11.20 sıralarında, bir motosikletin selesine yerleştirilen bomba patlatılmış ve günahsız 1 vatandaşımız yaşamını yitirmiştir, 11 vatandaşımız da yaralanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, şimdi bu olayla ilgili, yani olayın vahşiliğini gösteren bir haberi sizlere sunmak istiyorum: Yeni Asır gazetesinin “Alçaklar” sürmanşeti altında, olayın ne denli büyük bir olay olduğunu ve vahşeti ortaya koyan fotoğrafları ve haberleri görüyorsunuz.

Gerçekten, günahsız insanların, hangi amaç için olursa olsun, vahşice öldürülmeleri asla kabul edilemez, insanlık suçudur. Ancak, yine İzmir’de, bundan altı ay kadar önce, Bornova’da pazar yerinde patlatılan bir bomba sonucunda yine günahsız 1 vatandaşımız yaşamını yitirmişti. Keza, geçtiğimiz aylarda Ankara’daki alışveriş merkezinde patlatılan bombayı da düşünürsek, demek ki, değerli arkadaşlarım, terör, artık büyük kentlerde ve kalabalık ortamlarda yaygınlaştı. Yani, büyük kentlerde hapçı, gaspçı, kapkaççı korkusundan sokağa çıkmaya çekinen insanlarımız, vatandaşlarımız, artık, bundan sonra anlaşılıyor ki, terör belasıyla da karşı karşıya kalacaklar. Üstelik de Türkiye’nin bu en önemli sorunu olan, birinci sorunu olan terörle ilgilenmesi gereken Hükûmetimizin bu sorunla çok fazla ilgilenmemesini ve türban için harcadığı enerjinin yüzde 1’ini bile bu önemli konuya ayırmamış olmasını doğrusu üzüntüyle karşılıyoruz.

Şimdi, İzmir, 12 Eylül öncesindeki olağanüstü…(AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Ersin…

AHMET ERSİN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan. Bitiriyorum izin verirseniz.

BAŞKAN – Sayın Ersin konuya değindik, çok fazla olursa, tamamen bu konuya münhasır gibi olur.

AHMET ERSİN (Devamla) – Sayın Başkanım, ama çok önemli bir konu. Yani, burada…

BAŞKAN – Şunun için söylüyorum: Şimdi, burada Hükûmet üyeleri var, diğer arkadaşlar var, tabii bölgenizin milletvekilleri var. Onların da bu konuyla ilgili olarak bir şeyler söyleme ihtiyacı var, bütün diğer siyasi parti gruplarımızın. Yani, konuya değindiniz, eğer bu anlaşmaya dönerseniz memnun olacağım.

Buyurun efendim.

AHMET ERSİN (Devamla) – Peki, son cümlemi söyleyeyim, ondan sonra döneyim Sayın Başkanım.

Şimdi, İzmir, 12 Eylül öncesindeki anarşinin en yoğun olduğu dönemde bile son derece de sakin bir kentti. Yani, terörün İzmir’e kadar uzanmış olması aslında bir işaret fişeğidir. Yani, Türkiye’de terörün aldığı boyut bakımından bir işaret fişeğidir. Buna dikkatinizi çekmek istiyorum ve birincisinden üç buçuk saat sonra, aradaki 100 metrelik mesafe içinde patlatılan ikinci bombada bir ihmal var mı yok mu? Bunun ortaya çıkarılması lazım.

Ayrıca, bunun sorumlusunun ya da sorumlularının -kimlerse bunlar- bir an önce ortaya çıkarılması lazım. Çünkü, İzmirlilerin ve milletin beklentisi budur değerli arkadaşlarım.

Değerli milletvekilleri, Afrika ülkeleri, hepinizin de bildiği gibi, sanayi üretimi bakımından son derece fakir ülkelerdir, yani sanayileri gelişmemiştir. Aslına bakılırsa, bunlar çok yakın zamanlara kadar Avrupa’daki bazı gelişmiş ülkelerin sömürgesi durumundaydılar. Sadece, Fildişi Sahili için söylemiyorum, genel olarak söylüyorum.

Bağımsızlıklarını kazandıktan sonraki süreç içinde de sanayilerini geliştiremediler ve bu ülkeler daha çok hayvancılık ve tarım alanında faaliyet gösteriyorlar ve zaten ihracatlarına bakarsanız, başka ülkelere ihraç ettikleri ürünlere bakarsanız, sanayiden ziyade tarım ve hayvancılığa dayalı ürünleri ihraç ediyorlar. Bu anlamda, örneğin Mozambik, Tanzanya, Burkina Fosa ve Nijerya gibi ülkeler, Türk yatırımcıları için, yani Türkiye’de yatırımları olup da, artık, Türkiye’deki pazarın doyduğu ürünleri başka ülkelere ihraç etmek için çareler arayan sektörler için, işte bu Güney Afrika ülkeleri ile bu az gelişmiş hatta gelişmemiş bu ülkelerde faaliyette bulunmak, yatırım yapmak, ticaret yapmak son derece uygundur.

Bunlar sanayi üretiminde ne kadar fakir olsalar da, hayvancılık ve tarım ürünlerini üretmek ve ihraç etmek gibi alanlarda bir hayli gelişmişlerdir. Örneğin, bizim bu Güney Afrika ülkelerinden Malavi’den, Burkina Faso, Tanzanya, Cook Adası, Benin ve Komor’lardan -2005 yılı itibarıyla söylüyorum- toplam 30 milyon 465 bin 065 dolar değerinde pamuk tohumu, susam tohumu, pamuk küspesi, tütün gibi tarım ürünü ithalatımız var. Bunların dışında biz keçi derisi ithal etmişiz, at kılı ithal etmişiz bu ülkelerden, ama sanayi üretimi ithalatımız yok. Çünkü, sözlerimin başında da söylediğim gibi, bu ülkeler sanayi üretimi bakımından son derecede fakirler, ama, buna karşılık, sanayi üretimine aç olan ülkeler ve toplumlar. Onun için, diyorum ki, Türkiye’de üretim yapan sanayi sektörlerinin artık piyasanın doyması nedeniyle bu ülkelere doğru yayılmasında,  bu ülkelerde yatırım yapmasında Türkiye açısından da, kendileri açısından da çok büyük yararlar var.

Biz, bu tasarıya Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumlu oy vereceğiz. Çünkü, bu anlaşmanın hem Türkiye için hem de Fildişi Sahili Cumhuriyeti ve orada yaşayan insanlar bakımından yararlı olduğunu düşünüyoruz. Bunu sadece ticari anlamda değil… Bakın, benden önceki arkadaşlarım da söylediler ben de söyledim; bu ülkeler yakın zamanlara kadar Avrupa’daki gelişmiş ülkelerin sömürgesi durumundaydılar ve rejimleri açısından ya da ülkeleri açısından çok da eski olmayan süreden bu yana kendi bağımsızlıklarını kazandılar ve kendi varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar; ama, henüz rejimlerini oturtabilmiş değiller. Dolayısıyla, Türkiye’nin rejim açısından da bu ülkelere iyi bir örnek olacağı, demokrasi bakımından da, demokrasisi açısından da bu ülkeler için iyi bir örnek olacağını düşünüyoruz. Dolayısıyla hem ticaret, ticari yönden hem de rejim yönünden bu ülkelere yapılacak olan katkı, sadece parasal değeri dışında insani değerler bakımından da önemli olur diye düşünüyoruz. Bu nedenle, bu yasa tasarısına olumlu oy vereceğiz. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Tasarının tümü üzerinde Hükûmet adına Devlet Bakanı Mehmet Aydın Bey konuşacaklardır.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vaktinizi çok almayacağım ama bir hatayı da düzeltmem gerekiyor. Yani, eğer bir yanlışlığı bir yerde görürsek, onu düzeltmeden o yanlışlık yoluna devam ederse, bir süre sonra, yanlış, maalesef, doğru gibi görünebilir. O bakımdan, evvela, İzmir’de vuku bulan o terör hadisesinden dolayı İzmir’e geçmiş olsun diyorum. İzmir Milletvekiliyim tıpkı Sayın Ersin gibi. Dolayısıyla, vefat eden, şehit olan vatandaşımıza da Allah’tan rahmet diliyorum. Yaralanan 10 kişiye -inşallah yakında şifa bulur- Allah şifa versin diyorum bu mübarek günde. Ama, gerçekten böyle bir konunun, hiçbir bağlamı yokken, hiçbir mantığı yokken, bilmem “Hükûmet baş örtüsüne şu kadar zaman ayırıyor, bunun bilmem şu kadarını teröre ayırmış olsaydı.” diye başlamanın açıkçası akılla, mantıkla izah edilecek bir tarafının olmadığını söylemeyi her şeyden önce ahlaki bir vazife telakki ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Lütfen konuları birbirine karıştırmayalım.

Ben beş senedir Hükûmet üyesiyim -zabıtlar oradadır- Hükûmetin yirmi dakika dahi baş örtüsüne ayırdığını hatırlamıyorum. Ama, aynı Hükûmet, vaktinin en az dörtte 1’ini terör konusuna ayırıyor ve terör konusunda ne yapacağımız hususunda, ülke olarak ve dünya genelinde ne yapmamız gerektiği hususunda siyaset üretmeye çalışıyor, strateji üretmeye çalışıyor ve dünyada da bu konunun birlikte nasıl ele alınıp bir çözüme kavuşturulabileceği hususunda en yoğun faaliyetini gösteriyor. Bütün bunlar olup biterken, gerçekten, İzmir gibi asayişin çok önemli mesafe katettiği… Bugün huzurlu şehirlerimizden biridir, maalesef bu terör saldırısına rağmen. Ve o asayiş konusunda, huzur konusunda da ciddi adım atan İzmir’deki bütün yöneticilerimize, başta Vali ve Emniyet Müdürü olmak üzere hepsine de teşekkür ediyorum. Onlara cesaret vermek istiyorum, onlara kolay gelsin diyorum, sizinle beraberiz diyorum. Böyle bir günde bunları konuşmamız gerekirken, oradaki bir ölümü hemen kalkıp baş örtüsüne bağlamak, açıkçası değerli hemşehrimden beklemediğim bir şeydi, ama, yine de…

AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Bakanım “Beş yıldan beri buradayız.” diyorsunuz. Beş yıldan beri terör olayları arttı mı, azaldı mı? Siz bunu söyleyin.

BAŞKAN – Sayın Bakanım...

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) - Beş yıldan berinin hesabını da veririz, onu da görüşürüz.

AHMET ERSİN (İzmir) – Terör arttı mı, artmadı mı? Onu söyleyin…

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Ama, benim itirazım şunadır Sayın Milletvekili: Yani, orada, eğer emniyetin bir ihmali varsa, sizin onu getirip burada konuşmanız lazım, şu konuda ihmal vardır demeniz lazım. Soruşturma devam ediyor. Eğer, telefon eder sorarsanız, zaten gelinen nokta hakkında da size bilgi verirler. Benim itirazım ona değil. Benim itirazım, bir yerde baş örtüsüyle ilgili bir hadise olursa, onu kalkıp teröre bağlarsa aynı itirazı ederim. Benim derdim o değil. Çerçeveyi muhafaza edelim ki, o çerçeve içindeki sorunlara cevap bulabilelim.

AHMET ERSİN (İzmir) – Siz, benim soruma cevap vermediniz ama Sayın Bakanım…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, yani…

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – O çerçeve içindeki sorunlara çözüm bulabilelim.

AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Bakanım…

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Yoksa, yani, bardak düştü baş örtüsü! Ayağı kaydı, din kültürü ve ahlak bilgisi! Bunlardan vazgeçelim diyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AHMET ERSİN (İzmir) – Terör yoğunlaştı mı, yoğunlaşmadı mı? Onu söyleyin.

BAŞKAN – Sayın Bakanım…

AHMET ERSİN (İzmir) – Sizin döneminizde terör yoğunlaştı mı, yoğunlaşmadı mı? Onu soruyorum ben size.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Sorunlarımızı birbirine karıştırmayalım ki, doğruyu yanlışa bulaştırmayalım ki, çözümü hep birlikte, muhalefetiyle, iktidarıyla hep birlikte beraber yürütelim.

AHMET ERSİN (İzmir) – Önce siz bulacaksınız çözümü.

DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Ben tekrar teşekkür ediyorum. Bu anlaşmanın, ülkemiz için ve taraf ülke için de hayırlı olmasını diliyorum. Teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Efendim…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, şimdi, bütün bu konularla ilgili yapılan müzakerede tabii sataşma nedeniyle mi söz verdiniz? Yoksa, tartıştığımız, oyladığımız bir konuyla ilgili Sayın Bakanın yaklaşımını belirttik.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır, sataşma da var.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – İç Tüzük gereği.

OKTAY VURAL (İzmir) – Dolayısıyla, bu zemini bu şekilde kullanmanın doğru olmadığını paylaşmak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Vural, Sayın Bakana, bir Hükûmet üyesi olduğu için… Görüşmeler sırasında, tasarının tümü üzerinde veya maddelerinde Hükûmetin ve komisyonun söz hakkı vardır, grupların söz hakkı vardır, şahıslar adına kişilerin söz hakkı vardır. Hükûmet üyesi olduğu için, söz talebinde bulunduğunda, Sayın Bakana, İç Tüzük gereği söz verme mecburiyetim vardır, o bakımdan söz verdim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sadece kanunla ilgili olmadığını belirtmek için ben ifade ettim; sadece sataşmayla ilgili.

BAŞKAN – Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE FİLDİŞİ SAHİLİ (KOTDİVUAR) CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA EKONOMİK VE TEKNİK İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ

ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 8 Haziran 2005 tarihinde Abidjan’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Sayın Anadol, işaretinizden, Sayın Enis Tütüncü Grubunuz adına madde üzerinde konuşma mı yapacak?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Evet efendim. Madde üzerinde Sayın Enis Tütüncü konuşacaklar.

BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü.

Sayın Tütüncü, süreniz on dakika.

Buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan kanun tasarısının 1’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, hepinizi en iyi dileklerimle, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bu, gerçekten, çok önemsiz ya da çok önemli olmayan, sıradan bir kanun gibi gözüküyor değerli arkadaşlarım. Ama, Türkiye’nin kalkınma stratejisinin ne olması gerektiği açısından, kanımca, stratejik önemde bir kanun tasarısıdır. Onun da ötesinde, biraz sonra bazı sorular soracağım ve Sayın Bakanın ve Hükûmetin burada yanıtlamasını rica edeceğim. Kalkınma stratejisiyle ilgili –çünkü, burada stratejiden söz ediliyor- Hükûmetin ne kadar gerçeklerden uzak olduğunu sorularla burada ispat etmeye çalışacağım. Çünkü, artık, bazı konularda Türkiye’nin geleceğe dönük, dünyadaki iddiasının ne olduğu konusunda Hükûmetin en azından böyle kanunlarda ciddi bir şekilde buraya çıkıp Hükûmet yetkililerinin ciddi bir şekilde konuşmasını talep ediyoruz. Beş yıldan bu yana bu konuda hiçbir şey gelmedi Hükûmetten.

Bakınız, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, bu yasa ile ülkemizde rekabet düzeyi azalan sektörlerin Afrika kıtasına doğrudan yatırım olarak aktarılması düşünülüyor. Şimdi, hemen söyleyeyim, Afrika kıtası, potansiyeli itibarıyla Türkiye’nin kalkınması açısından, dış pazarlara yönelmesi açısından stratejik pazarlardan biridir ve bu arada, Fildişi Sahili’nin bu çerçevede seçilmiş olması da isabetli bir tercihtir. Neden? Çünkü, Batı Afrika Ekonomik ve Parasal Birliği ekonomisinin yüzde 40’ını teşkil ediyor ve yasa tasarısında 10 milyar dolarlık bir ticaret hacmine sahip olduğu söyleniyor, bugünkü rakamlara göre 15 milyar dolar, düzeltiyorum.

Şimdi, biz, bu pazara, Türkiye’de rekabet gücü düşmüş, yitirilmiş olan sektörlerimizi doğrudan yatırıma yönlendireceğiz. Şimdi, benden önce burada grup adına konuşan Milliyetçi Hareket Partisinden değerli milletvekili arkadaşımız, burada, konuya dış ticaret dengesi açısından yaklaştı ve Türkiye’nin Fildişi Sahili’ne bile dış ticaret açısından açık verdiğini de ifade etti ve Türkiye’de neden bazı sektörlerin rekabet gücünü yitirmiş olduklarını dile getirdi ve rekabet gücünü bazı sektörlerin yitirmiş olmasının nedenini de Sayın Milliyetçi Hareket Partisi Sözcüsü, uygulanan yanlış ekonomik politikalara bağladı; belirli ölçüde doğrudur.

Değerli arkadaşlarım, bu yaklaşımın ötesinde düşünmek mecburiyetindeyiz. Burada biz, dünya çapında, acaba önümüzdeki dönemde hangi mal ve hizmetlere dünya talebi yoğunlaşacaktır yani önümüzdeki dönemde Türkiye, hangi sektörlerde dünya çapında iddialı olabilecek yeni bir kalkınma stratejisini, sanayileşme stratejisini yürürlüğe koymalıdır?

Şimdi burada, izin verirseniz, ben konuya gerçek boyutuyla değinmek istiyorum. Dünyada yeni teknolojik devrim süreciyle başlayan globalleşme olgusunun en acımasız ve en karmaşık bir zaman kesitini yaşıyoruz. Dünyada bazı sanayilerin güneşi yükseliyor, bazı sanayilerin güneşi batıyor, bazı sanayiler de şu ya da bu şekilde varlığını uluslararası rekabet açısından, dünyada mal ve hizmet talebinin geleceği açısından sürdürmeye çalışıyor.

Şimdi, ben, buradan Hükûmete seslenmek istiyorum. Son yapılan planda göremedik, Türkiye’miz, geleceğin dünyasında hangi alanlarda iddialı olacaktır? Yani, Türkiye, acaba… Burada, çıksın Sayın Bakan ve Hükûmet sözcüleri yanıt versin. Türkiye, önümüzdeki beş yıllık dönemde, yedi yıllık dönemde -hadi yedi yıllık plan yaptık- dünyada yükselen sanayilerde nasıl bir yatırım politikası, nasıl bir yatırım stratejisi götürmeli? Yok böyle bir şey.

Şimdi, zımnen, burada rekabet gücü yitirilmiş olan sektörleri dışarıya açacağız derken ve zımnen, güneşi batan sanayileri dışarıya açacağız, iddiası var burada. Peki, güneşi yükselen sanayilerde ne yapacaksınız? Hangi sanayileri seçtiniz? Güneşi yükselen sanayiler hangileridir? Bırakalım onu, beş yıldan bu yana iktidardasınız, sanayi envanteri var mı bu ülkenin? Sanayi envanterini ne zaman açıklayacaksınız? Ne zaman yapacaksınız? Sayın Bakan burada, kendisi zamanında söylemişti “Sanayi envanteri yok.” diye. Çıksın burada, Sayın Bakan söylesin “Sanayi envanteri var.” diye. Sanayi envanterini yapamadınız beş yıldan bu yana.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Var, var; siz de biliyorsunuz, var.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Yani, hangi sektörleri, ne kadar, hangi düzeyde, nasıl koruyacaksın? Avrupa Birliğine giriş süreci belli, Dünya Ticaret Örgütünün kuralları belli. Söyleyebilir misiniz, hangi yükselen sanayilerde, nasıl bir stratejiyle, Türkiye’nin, geleceğin dünyasında, dünya ekonomisinde “kazananlar” safında yer almasını sağlayacaksınız? Konu budur. AKP’nin var mı acaba dünyasında böyle konular? Sizin dünyanızda ne var, biliyor musunuz: Faiz, rant, paylaşım, sıcak para. Sanayileşme var mı, sanayileşme? Üretim var mı, üretim? (CHP sıralarından alkışlar) Yok, yok değerli arkadaşlarım.

Bakınız, konunun daha iyi anlaşılması için -evvelsi gün bir gündem dışı konuşma almıştım, yarım kaldı- size biraz bilgi vereyim de bilgilenin değerli milletvekilleri. Dünyada yükselen sanayiler altı dalga hâlinde geliyor, bakınız, altı dalga hâlinde geliyor.

İlk dalga nedir biliyor musunuz: Biyoteknolojiye dayalı tarımsal faaliyetler. Tarımsal faaliyetler biyoteknolojiye dayalı. Yükselen dalga,  birinci dalga… Türkiye ne yapıyor bu konuda? Hangi iddiayı ortaya koyuyor? Yok. Balıkçılık hariç su ürünleri üretimi, “aquacultural” diyorlar buna. Var mı bu konuda Türkiye’nin dışarıya, bu yükselen, birinci dalgada yükselen bu sanayileşme sürecinde iddiası nedir? Çevrenin iyileştirilmesi; hidrolik, güneşe dayalı elektrik üretimi. Bakınız, birinci dalgada bunlar var.

İkinci dalgada, kişiye özgü modacılık, plastik, seramik, yeni malzemeler, hafif sanayiler, kitlesel, kentsel ulaşım, uçak üretimi, havaalanı yapımı, robot üretimi sanayileri yer alıyor. Evet, söyleyiniz bakalım, siz bu ikinci dalga sanayilerinde Türkiye’yi nasıl ileriye dönük bir açılımla hazırlıyorsunuz? Yok böyle bir şey, düşünmemişsiniz.

Bakınız, üçüncü dalga: İş hizmetleri, faks, muhasebe, denetleme, vergilendirme, telebilgisayar uygulamaları. Yine üçüncü dalgada, kişisel hizmetler yani finansal, tıbbi çocuk bakımı, yaşlı bakımı, sosyal hizmetler. Yine üçüncü dalgada kişisel perakendecilik ön plana çıkıyor.

Dördüncü dalgayı söyleyeyim: Elektronik kütüphanecilik, bireyselleştirilmiş öğrenim, elektronik veri bankaları, yüksek teknoloji hizmetleri, eğlence ve turizm. Burada, gerçekten, sizden önceki hükûmetlerden miras bir politikamız var.

Beşinci dalgada, yazılım, nanoteknoloji, genetik ve altıncı dalgada uzay teknolojileri.

Peki, söyler misiniz bana… Bakınız, elimde Türkiye’nin bu çerçevede acaba hangi alanlarda atak yapması, hangi alanlarda geleceğin dünyasında iddialı olabilecek bir üretim seferberliğine, hem de küçük ve orta ölçekli…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tütüncü, bir dakika ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Şimdi, burada yapılması gereken şudur: Bir an önce Türkiye’nin sanayi envanterini tamamlayacaksınız. Türkiye’nin mevcut sanayi yapısını -imalat sanayisinin de- sanayileşmeyi hızlandıracak sanayiler ekseninde yapısını dökeceksiniz. Mukayeseli üstünlüklerine bakacaksınız, potansiyellerine bakacaksınız. Hangi sanayiyi ne kadar koruyacağım, hangi sanayiyi gözden çıkaracağım, hangi sanayide Türkiye’yi ileride, dünya çapında iddialı hale getireceğim?

Şimdi, bunlar hiç düşünülmüyor, buraya yazılıyor: Efendim, işte, Türkiye’de güneşi batan sanayileri, rekabet gücü sanayilerini, işte Fildişi… Yedirmezler baylar! Anlatabiliyor muyum? Uzun dönemli bir kalkınma stratejisi çerçevesinde bakacaksınız konuya. Böyle bakılmadı.

Sayın Başkan, biz grup olarak buna olumlu oy veriyoruz ama rica ediyorum, Hükûmetin, bundan sonra, Türkiye’nin geleceği açısından yaşamsal önemde olan bu sanayileşmenin nasıl hızlandırılacağı konusunda buraya çok ciddi bir şekilde gelmesi lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Hepinize çok teşekkür ederim.

Sevgiler, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.

Hükûmet adına Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Zafer Çağlayan.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Evet, biraz evvel Sayın Tütüncü’nün konuşmalarını dinledim. Benim de özellikle üzerinde çok iyi çalıştığım ve özellikle Hükûmetimizin de bu konuda çok yoğun gayret gösterdiği bir konu görüşüldüğü için ben de bununla ilgili görüşlerimizi -Hükûmet Programı’mızda olsun, seçim beyannamesinde olsun- gündeme getirmiş olduğumuz konuları sizlere aktarayım istedim.

Evet, bu konuyla ilgili, Sayın Başkanım, yani, ben, zannediyorum ki bir iki saat çok rahat konuşabilecek donanıma sahibim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – On saat konuşun…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Sağ olun…

Sayın Tütüncü de bunu çok iyi bilirler.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Konuşalım da bu kutsal çatı altında bunlar konuşulsun artık.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Önemli olan burada, tabii ki, şu: AK Partinin gerek seçim esnasında seçim bildirgesini hazırlarken gerek Hükûmet Programı’nda, Sayın Başbakanımız buradan Hükûmet Programı’nı açıklarken, nasıl bir sanayileşme sistemi, nasıl bir sanayileşme stratejisi ve politikaları ve bunun enstrümanlarının, bunun araçlarının nasıl olacağı konusunda çok geniş açıklamalar yaptılar.

Şimdi, ben, tekrar, bu konulara, yine, parça, kısmen de olsa değineceğim fazla sabırlarınızı zorlamadan.

Evet, sanayi envanteri, sanayi bilgi sistemi birden bire, tabii, yapılması kolay bir iş değil. Sanayi bilgi sistemi konusunda, aslında, bugün Türkiye’de birtakım kayıtlar mevcut. Özellikle Sanayi Bakanlığına bağlı olan KOSGEB’in elinde 250 bin sanayi işletmesinin yaklaşık 60 bininin şu anda sanayi bilgi sistemi mevcuttur. Diğer taraftan, biliyorsunuz, kapasite raporları, kapasite raporlarının tasdik işlemleri Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine bu görev verildiği için, Odalar ve Borsalar Birliğinde de yaklaşık, yine, 60 bin civarındaki şirketin kapasite raporu orada mevcuttur.

Tabii, bundan, şu anda Hükûmetimizin kastı, Türkiye’de toplam bulunan yaklaşık 250 bin sanayi işletmesinin tamamının bilgi sistemi ve sanayi envanterinin çıkartılmasıdır. Bunun, aslında, yapılmasının sebebi… Bu dönem ve benim bugüne kadar, oda başkanlığı yaptığım dönemde ve siyasete girdiğim dönemde de ilk defa bir partinin seçim beyannamesinde ve programında “Sanayi Stratejileri ve Sanayi Politikaları” başlığı ilk defa Türkiye’nin gündemine gelen bir konudur. Onun için, özellikle şunu iftihar ederek söylüyorum eski bir iş adamı olarak, bir sanayi odası başkanı olarak: Evet, gerçekten ilk defa bir parti sanayi stratejisi ve sanayi politikalarını alıp Seçim Beyannamesi’ne ve Hükûmet Programı’na koymuştur. Bu gerçekten alkışlanacak bir davranıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – İlk defa değil Sayın Bakan. 1994 yılındaki Cumhuriyet Halk Partisinin Seçim Programı’nda var. On üç yıl önce konulmuş, on üç yıl önce… Alkışlıyorsunuz değerli arkadaşlarım…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Bu konuda size, çok net şunu söyleyebilirim ki: Benim arkadaşlarım, sanayi odasındaki arkadaşlarımız ve bütün Türkiye’deki sanayi ve ticaret kesiminin tamamı bu konuda teşekkürlerini, gerek Türkiye’nin diğer dernekleri bu konuda görüşlerini dile getirmişlerdir.

Şimdi, bundan elde etmek istediğimiz murat şudur, yapmak istediğimiz şudur: Evet, Türkiye’de bundan sonrasında, bugün ve bundan sonrasında sanayi stratejileri ve politikaları nasıl olacaktır? Bunun elde edilmesi için öncelikle sanayi bilgi sistemine, sanayi envanterine ihtiyaç vardır. Tabii, sanayi bilgi sistemi, sanayi envanteri sistemini söyleyerek olmuyor. Bunun altyapısının oluşturulması, bununla ilgili bilgilerin toparlanması, bununla ilgili bir odak, bir merkez oluşturulması ve tüm bilgiler elde edildikten sonra da ortaya çıkıp -sanayi stratejileri konusunda- hangi konuda Türkiye sanayileşme yapacak, bu sanayileşmeyi nerede yapacaksınız ve sanayiyi, hangi enstrümanları, neleri destekleyeceksiniz? Bu konuda bir sanayi haritası çıkarılması, bir sanayi envanteri çıkarılması en öncelikli çalışmalarımız arasındadır ve bu konuyla ilgili çalışmalarımız süratle başlamıştır, devam etmektedir ve bunun koordinasyonu da benim bulunduğum Sanayi Bakanlığı tarafından yapılmaktadır.

Bunun hemen arkasından, bu ne getirecek? Bunun arkasından, şu anda Türkiye’nin gerek geleneksel sektörler dediğimiz gerek şu anda küresel sektörler dediğimiz dünya çapında Türk sanayisinin rekabet edebileceği, Türk sanayisinin rahat bir şekilde mücadele edeceği sektörler tespit edilerek, o sektörlerin o ölçekte desteklenmesi gündeme gelecek.

Sayın Tütüncü demin “Sektörler hangileri?” diye sordu. Bunu hepimiz biliyoruz, bunlar çok net bir şekilde de belirtilmişti, ancak bu çalışmalarımız sonunda hangi sektörlerin rekabet gücünde, Türkiye’nin yüksek rekabet gücüne sahip olduğu, hangi sektörlerde daha ilave destekler yapılması noktası, bunlar hepsi gündeme getirilecek ama şu anda hepimiz biliyoruz ki otomotiv sektörü, beyaz eşya sektörü, bunlar şu anda Türkiye’nin dünyada rekabet etme gücüne fazlasıyla sahip olduğu sektörler. Ben dün Bursa’da TOFAŞ fabrikalarının yeni bir ürününün açılış törenine katıldım Hükûmetimizi ve Bakanlığımı temsilen. Evet, yapılan iş gurur vericiydi. Bu ülkenin bir ferdi olarak, bir Türk olarak gerçekten iftihar ettim ve dün heyecandan… Gerçekten bu anı tekrar şu anda yaşar gibiyim.

Evet, bir otomobil fabrikamız, fikrî ve sınai mülkiyet hakları yüzde 100 kendisine ait olan bir otomobil üretiyor. Bu otomobilden her sene 158 bin adet üretecek. Otomobil daha banttan çıkmadan şu anda alıcısı hazır ve bunu Fransa’nın dev Peugeot’u ve Citroen’i, İtalya’nın Fiat otomobil fabrikaları bunu direkt satın alıyorlar. Bu fabrikada sekiz yıl boyunca 11 milyar dolarlık ihracat yapılacak ve buna karşılık hemen bu üretime başlamış ve 2 700 kişi ilave istihdam olarak buraya girecek.

Bu konuda, otomotiv sektörü başta olmak üzere beyaz eşya sektörü ve bunlara dayalı, bunların yan sanayilerinin geliştirilmesi noktasında zaten öncelikli hedeflerimiz var ve zaten bundan sonradır ki -yine Hükûmet Programı’nda çok net şekilde belirtilmiştir- ortaya çıkarılan sanayi envanter, sanayi bilgi sistemi; bunun arkasından oluşturulacak olan sanayi stratejileri ve sanayi politikaları; bunun arkasından yıllardır Türkiye’de yapılamamış, hiç kimsenin yapmaya cesaret edememiş olduğu yeni bir teşvik sistemi ve yeni teşvik anlayışı gelecek. Ben de oda başkanıyken, her fırsatta, bir işveren olarak bunu isterdim. Evet, şimdi bu artık hayal olmaktan çıkmıştır, bir gerçek olmak üzeredir ve arkasından sanayi bilgi sistemi, sanayi stratejilerinin hemen arkasından teşvik politikamız değişecek ve bunun arkasından yöresel ve sektörel bazda teşvikler yapılacak.

Onun için bu noktada şunu çok net söyleyebilirim -sağ olsun Sayın Tütüncü hiç olmazsa  bunları söyleme imkânını verdi, ben kendisiyle de daha önceki dönemde bunları çok sık sık görüşürdüm- şu anda sanayileşme konusunda, nasıl sanayileşeceğini, ne tür destekler vereceğini ve bunları hangi enstrümanlarla ve nerede destekleyeceğini bilen ve bunun altyapısını oluşturan ve Türkiye için bana göre bu konuda bir milat oluşturacak ve yarınları için ciddi anlamda bir referans oluşturacak bir çalışmayı, bunun çalışmasını şu anda Hükûmetimiz yapıyor. Buradaki bütün amaç da rekabet gücünün kazandırılması ve rekabet gücü noktasında Türk sanayicisinin, Türk ihracatçısının gerçekten bu konuda desteklenmesidir. Bugün, Türkiye, hayal edelim etmeyelim, kabul edelim etmeyelim, 100 milyar dolarlık bir ihracatı gerçekleştirmiş ve Türkiye, bugün, yapmış olduğu 100 milyar dolarlık ihracatın yüzde 90’dan fazlasını sanayi mamullerine yapan bir ülke haline gelmiştir.

Evet, bununla ilgili enerji fiyatlarına zam yapılmamıştır, bununla ilgili 1 Ocak 2008’den itibaren sigorta primlerinde işveren hissesi 5 puan düşürülecektir ve arka arkaya birbirini takip eden gerek KOSGEB’in gerek diğer kuruluşların yapacağı kredi destekleri ve bilinçlendirme desteleriyle beraber, Türkiye, hangi konuda rekabeti nasıl yapacağını, nerede yapacağını çok net bir şekilde ortaya çıkaracaktır.

Zannediyorum ki, bu açıklama herhâlde yeterli olmuştur ama ilave tekrar şey varsa cevaplamaya hazırım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim, sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü.

Buyurun Sayın Tütüncü.

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 2’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakana teşekkür ediyoruz, çok önemli, çok büyük bir sivil toplum kuruluşunun başında iken, gerçekten çok büyük iddialarla hükûmetleri uyarır idi. Şimdi iş geldi o söylediklerini gerçekleştirmeye.

Beni bağışlasın Sayın Bakan ama bu konuda en azından Türkiye’yle ilgili -az önce dünyada yükselen sanayileri saydım- Türkiye’de acaba yükselen saniyeler hangileridir, küçülen sanayiler hangileridir, Türkiye’de yükselen ve küçülen sanayiler dışında kalan sanayiler hangileridir? Çünkü, Türkiye’nin dışarıya yatırım ihraç etmesi açısından önemli olan bunlar. Bu konuda, ne yazık ki tatmin edici bir açıklamada bulunamadılar. Özür diliyorum, daha çiçeği burnunda Bakana bu kadar yüklenmek olmaz, farkındayım, ama Sayın Bakan, burada, Türkiye’de otomotiv, beyaz eşya, makine sektöründeki atılımları söyledi ve hepimizin tabii ki gururla seyrettiği, izlediği o TOFAŞ’ın yeni ihracat sıçramasıyla ilgili düşüncelerini ifade etti. Tabii, ama burada Türkiye’de büyümeyi destekleyecek, Türkiye’yi dışa bağımlı bir ekonomik büyüme modelinden çıkaracak imalat sanayisinde nasıl bir atılım yapılması konusunda, ben isterdim ki -mademki söz aldılar- daha doyurucu bir açıklamada bulunsun.

Bakınız, değerli arkadaşlarım, az önce dünyadaki yükselen sanayiler çerçevesinde bir ufuk turu yaptık. Bu ufuk turu çerçevesinde Türkiye’de acaba sanayilerin konumu ne? Bu konuda sizi bilgilendirmek istiyorum.

EYÜP AYAR (Kocaeli) – Sanayiyi tartışmıyoruz ki!

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Ah siz bunu anlayamazsınız! Anlayamadığınız için işte böyle!

ASIM AYKAN (Trabzon) – Biraz önce de bunu söylediniz.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Aslında, benim burada… Benim burada… Biz sanayileşme…

ASIM AYKAN (Trabzon) – Lütfen, ayıp oluyor. Biz öğrenci değiliz.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Öğrenci olsa... Göreceksiniz... Lütfen, lütfen! Şimdi dinleyiniz! Mademki…

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Projeleri anlatınız.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Dinleyiniz!

Burada, değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin kalkınmasıyla ilgili, ulusal kalkınmasıyla ilgili son derece stratejik bir konuyu konuşuyoruz. Bakınız, Türkiye’de hangi sanayileri açacaksınız dışarıya? Bakınız, Türkiye’deki envanterin kesinleştirilmesi açısından Cumhuriyet Halk Partisinin yıllardan bu yana yaptığı çalışmanın bir özetini size vermek istiyorum zabıtlara geçmesi açısından. Bize göre, Türkiye’de yükselen sanayiler üç dalga hâlinde gelmeli.

Evet, konuşuyorsunuz değerli arkadaşlar!

Üç dalga hâlinde gelmeli. Bize göre, yükselen sanayiler Türkiye’de üç dalga hâlinde gelmeli. Birinci dalga, ilk dalga: Otomotiv, makine, beyaz eşya, elektronik, metal eşya, plastik, bilgi teknolojileri, kuyumculuk, gemi inşa, toptan-perakende ticaret, lojistik, kombine taşımacılık, telefon haberleşmesi, turizm, inşaat ve mühendislik hizmetleri. Yani, Türkiye’nin mevcut sanayi yapısında, imalat sanayisi yapısında ve ulaştırma sektörlerinde bu sanayiler, Türkiye’de yükselen sanayiler yani Türkiye koşullarında güneşi yükselen sanayiler olabilir. Bunun değerlendirmesini Hükûmete bırakıyorum.

İkinci dalga, yükselen sanayiler Türkiye’de hangileri olabilir, ikinci dalga… Madem dışarıya açılacağız, bunları bilmek mecburiyetindeyiz. İkinci dalgada kimya, sağlık turizmi, savunma teknolojileri, bilgi ve iletişim teknolojileri, aşı ve antiserum araştırmaları, hidrojen ve yakıt pili teknolojileri... Türkiye ekonomisini eğer yukarıya götürmek istiyorsanız ikinci dalga olarak bunu ön planda tutmanız lazım. Yardımcı olmak istiyoruz değerli arkadaşlarım. Alırsınız, almazsınız… Alırsınız almazsınız, yardımcı olmak istiyoruz. [AK Parti sıralarından alkışlar (!)]

Şunu biliniz, Türkiye’yi dışa bağımlı bir ekonomik, dış kaynağa aşırı bağımlı bir ekonomik büyüme modeline mahkûm ettik. Hepimizde kusur. Geçmiş dönemden geliyor. Siz, beş yıldan bu yana da bu mahkûmiyeti daha da ağırlaştırdınız. Nedir bunun karinesi? Cari işlemler açığı, dış ticaret açığı.

HASAN ANĞI (Konya) – Ne alakası var?

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Konuşuyoruz burada. Bunların konuşulması lazım.

Üçüncü  dalgaya geliyorum. Üçüncü dalga: Türkiye’de sanayilerin konumunu dışarıda eğer Türkiye ekonomisini geleceğin dünyasında uluslararası alanda kazananlar safında tutmak istiyorsak, böyle bir düşüncemiz varsa, böyle bir vizyonumuz varsa üçüncü dalga olarak Türkiye’de neleri ön plana getirmemiz lazım? Üçüncü dalga, biyoteknoloji Türkiye’de. Üçüncü dalgada nanoteknoloji -isterseniz açıklarız ne olduğunu- yeni malzemeler, bitki genetiği, yeni nesil nükleer teknolojiler Türkiye’de var. Üçüncü dalga olarak Türkiye’de bu görülebilir, değerli arkadaşlarım.

Bakınız, küçülen sanayilere bakıyoruz. Türkiye’de küçülen sanayiler, ne yazık ki,  tekstil, hazır giyim. Burada, markalaşmaya gidersek hazır giyimde biraz daha tutunma olanakları var. Küçülen sanayilerden deri işleme ve ayakkabı, bu çıkıyor. Şimdi, Türkiye’de yükselen ve küçülen sanayiler dışında kalan sanayiler hangileridir? Gıda: Yani, güneşi batmıyor, yükselmiyor, yükselmeyebilir. Ama, işte, bu, Türkiye’nin mukayeseli üstünlükler açısından, Fildişi Sahili’ne hangi alanlarda açılabileceği ve uluslararası alanda rekabet gücü açısından hangi sektörlerde yeni bir teşvik politikasının… [AK Parti sıralarından alkışlar(!)] Bakınız, teşvik politikası deyince, sektör bazında teşvik lazım, gerekirse ilçe bazında teşvik lazım. Yeni teşvik politikasının da esaslarını bu çerçevede göreceksiniz değerli arkadaşlarım.

Yani, bunları görmeden ülke yönetilir mi, ekonomi yönetilir mi? Rica ediyorum. Bu kutsal çatı altında bunları konuşmadan olur mu? Üretimi konuşmadan, üretim ekonomisini konuşmadan olur mu? Uluslararası anlaşmalar imzalıyorsunuz. Fildişi Sahili’ne Türkiye’de, işte, rekabet gücünü yitirmiş olan sektörleri açacağız… Senin elinde ne olduğunu bilmiyorsun, bilmiyoruz arkadaşlar.

Bakınız, Türkiye’de yükselen ve küçülen sanayiler dışında kalan sanayileri dillendiriyorum. Grup Başkan Vekiliniz sanayici, Kayserili; çok iyi anlayacaktır beni. Gıda, tütün ürünleri, kâğıt, ağaç ürünleri, mobilya, çimento, cam, seramik gibi toprağa dayalı sanayiler. Rekabet gücü var buralarda, güneş yükselmiyor ama batmıyor da. Demir çelik, demir dışı metaller, metal eşya…

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğer ekonomimizi dışarıya açacaksak, bakınız, küreselleşmenin dini imanı yok. Küreselleşme sürecindeki büyüme üretim yaratmıyor, istihdam yaratmıyor. Kâğıt üzerinde milyarlarca dolar oraya buraya gidiyor. Türkiye’nin de seksen yıllık cumhuriyet tarihindeki birtakım ekonomik kazanımlarını yabancılara sattık. Türkiye’nin bir an önce kendi ayakları üzerinde duracak yeni bir sanayileşme hamlesini başlatması lazım. Bunun için yeni bir sanayi yol haritası… Yol haritasının ana akslarını göremiyorum ben burada. Yeni sanayileşmedeki yol haritasının ana akslarını göremezsek, biz, Fildişi Sahili’yle de ekonomik anlaşma yapalım, Patagonya’yla da yapalım, başkasıyla yapalım arkadaşlar, karanlığa kurşun sıkma durumunda kalırız. Ciddi olalım.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tekrar hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.

Konuşacaksanız sizi kürsüye davet etmem lazım Sayın Bakanım.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Hükûmet adına, Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Zafer Çağlayan.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bir karşılıklı konuşmaya döndürme arayışı içinde değilim ancak biraz evvel ifade ettim, Sayın Tütüncü’nün en son, ikinci konuşmasında belirtmiş olduğu hususlar benim zaten konuşmamda vardı. Yani, önce bir sanayi envanteri çıkartılacak; sanayi envanteri çıktıktan sonra, sanayi stratejileri ve politikaları çıkartılacak ve bunun arkasından da teşvik politikaları buna göre belirlenecek ve teşvikler de hem sektörel bazda hem bölgesel bazda… Yani, bunun ifadesi, hangi konu nerede desteklenecekse -ilçe olabilir, köy olabilir, il olabilir- orada desteklenecektir. Yani, bu konuyu çok net bir şekilde ifade ettiğimi zannediyorum.

Tabii, Sayın Tütüncü’nün bahsetmiş olduğu bilgilerin hepsine sahip olmakla beraber, kendisinin -sağ olsun- bahsettiği konulardan da faydalanacağım, onu da özellikle ifade etmek isterim.

Bundan size şu kadarını ifade edeyim: 100 milyar dolar ihracatı yapmış ve aşmış ve yapmış olduğu 100 milyar dolar ihracatın yüzde 90’ından fazlası sanayi mamullerinden oluşan ve dünyanın her yerine ihracat yapan bir ülke, zaten bu bilgilere sahiptir, bu bilgiler zaten elimizin altında var, çünkü her türlü şeyler kayıt altında olduğu için, hangi mamulden nereye ihracat yapılmıştır, ne kadar yapılmıştır, bunları görmek mümkün ve bunların içinde küresel sektörler, güneşi yükselen sektörler, statik devam eden veya önemini kaybeden sektörler, dünyadaki tüm sanayi sektörlerinin, tüm ülkelerin yaşadığı şeyi yaşayacak.

Burada, tabii, Hükûmet olarak, yine seçim beyannamesinde ve Hükûmet Programı’nda önemsediğimiz bir konu daha vardı, aslında onu söylemek için çıktım.

Bu dönemde sanayi stratejileri ve politikaları iki bacağa oturacak: Bunun bir tanesi verimlilik, bir tanesi de teknolojik gelişmelerdir.

Bakın, verimlilik konusundaki en önemli iki bacak da bilgisayar ve nitelikli insan gücü. Nitelikli insan gücü konusunda, yine çok net bir şekilde Sayın Başbakanımızın da bize burada ifade ettiği gibi, mesleki eğitimin yapılması noktasında aslında yeni bir çığır açılıyor ve mesleki eğitim konusunda, Türkiye, önümüzdeki bu dönem içinde çok ciddi gelişmeler kaydedecek. Bunların başlamış olan sinyalleri zaten var.

Diğer taraftan, bilgisayarlaşma konusu zaten hepimiz tarafından bilinen ve bu konuda çok ciddi çalışmaların yapılmış olduğu bir ortam var.

Diğer taraftan asıl gelmek istediğim bir konu var. Sanayi Odası Başkanıyken, çıkar, o dönemde teknolojiyle ilgili gelişmeler için tek şunu söylerdim, derdim ki: “Ya, ne zaman benim ülkemde acaba bir gün araştırma geliştirme giderleri gayrisafi millî hasılasının yüzdesi olan rakamlarla ifade edilecek.” Ve üzülürdüm bir Türk sanayicisi olarak. Maalesef, bizim ülkemizde bundan beş sene öncesine kadar gayrisafi millî hasılaya ayrılan ar-ge payı binde 5’lerle, binde 6’larla ifade edilirdi ve o dönemlerde de, gelişmiş ülkelerde, özellikle İskandinav ülkelerinde ise araştırma geliştirmeye ayrılan payların yüzde 2-2,5 seviyesinde olduğu ifade edilirdi.

Şimdi, bakın, gelin, bu Hükûmet, Hükûmet Programı’nda çok önemli bir mesaj koymuştur, demiştir ki:

“2013 yılı gayrisafi millî hasıla hedefimiz 800 milyar dolardır.”

Hiç hayal gelmiyor, çünkü 180 milyar dolardan 428 milyar dolara gelen bir gayrisafi millî hasıla gelişimi, çok rahat bir şekilde 2013 yılında 800 milyar dolarlık bir gayrisafi millî hasıla yakalanacağının çok net göstergesi.

“Kişi başına gelir 10 bin dolar olacaktır.”

Yine çok önemsediğim, biraz evvel benim o hayalimi gerçekleştiren bir ifadeyi burada tekrar ifade etmek istiyorum: Türkiye, 2013 yılında araştırma-geliştirme (ar-ge) faaliyetlerinin gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 2’lik bir hedef koymuştur. Bu hedef küçümsenecek bir hedef değil. Yüzde 2 rakamı deyip geçmeyiniz. 800 milyar dolarlık gayrisafi millî hasılanın yüzde 2’si demek 16 milyar dolardır. Bugün, 16 milyar dolar dünyadaki birçok ülkenin ya ihracat rakamıdır ya gayrisafi millî hasılasıdır. Türkiye, 2013 yılında sanayileşme, rekabet gücünün artırılması ve dünyada sanayide söz sahibi olmak için böyle bir hedef koymuştur. Bu hedef çerçevesinde, zaten nasıl sanayileşileceği ve sanayileşmede neye önem verileceği, neye dikkat edileceği konusu, çok net bir şekilde bahsedilmiş olmasına rağmen, ben, yine Sayın Tütüncü’nün bahsetmiş olduğu konulardan alabileceğimiz  şeyler varsa bundan memnun oluruz, hiç bu konuda yüksünmeyiz, kendisine verdiği bilgiler için teşekkür ediyorum. Ancak, bu bilgilerin çoğu zaten benim yirmi yedi yıllık bir sanayici olarak ve on iki yıllık Sanayi Odası Başkanı olarak vakıf olduğum, bildiğim şeylerdi, ama, sağ olsun, tekrarladı, mutlaka kullanacağım.

Hepinizi, tekrar saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakikalık süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri,  Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fildişi Sahili Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı: 267

Kabul: 266

Ret: 1 (x)

Kanunun her iki ülkeye de hayırlar getirmesini diliyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 2’nci sırada yer alan Türkiye Cumhuriyeti ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/275) (S. Sayısı: 6) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon Raporu 6 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi adına Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un söz talebi vardır.

Sayın Ertuğrul, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hafta başında Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesi Beşağaç köyünde ve hafta ortasında İzmir’de olan hain saldırıları kınıyor, terörü lanetliyorum; ölenlere rahmet, kederli ailelerine başsağlığı ve Türk milletine de başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Dışişleri Bakanlığınca hazırlanan ve Başkanlığınıza arzı Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Slovakya Hükûmeti Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli İşbirliğine Dair Anlaşma 11 Kasım 2004 tarihinde Ankara’da imzalanmıştır.

Slovakya, Çekoslovakya’nın bölünmesinden sonra 1 Ocak 1993 tarihinde bağımsızlığına kavuşmuş, Konya şehrimizin topraklarından biraz daha büyük olup, 48845 kilometrekare yüz ölçüme sahip bir ülkedir.

                                        

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

(xx) 6 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Slovakya’nın nüfusu 2007 yılı verilerine göre 6 milyon civarında olup, kuzeyinde Polonya, güneyinde Macaristan, batısında Avusturya ve Çek Cumhuriyeti, doğusunda Ukrayna’yla komşu olan ve cumhuriyetle yönetilen genç bir ülkedir. Nüfusunun yüzde 86’ya yakını Slovak, yüzde 10’a yakını Macar ve çok küçük yüzdeler olarak da Ukrayna, Alman ve Polonyalılardan oluşmaktadır.

Dinî bakımdan yüzde 70’e yakını Roma Katoliklerinden, yüzde 80’i ise Protestan’dır.

Slovakya’nın doğal kaynakları, kömür, linyit, demir, bakır ve manganezdir. Arazi kullanımı ise tarıma uygun toprakları yüzde 31, otlakları yüzde 17, ormanlık arazisi yüzde 41’dir.

İhracatı yaklaşık olarak 11 milyar dolar olup ihraç ürünlerinin yüzde 40’ı makine ve parçaları, yüzde 30’u ara sanayi malları, yüzde 12’si çeşitli sanayi malları ve yüzde 8’i ise kimyasallardan oluşmaktadır. İhracat yaptığı ülkeler ise, Avrupa Birliği ve Rusya’dır.

İthalatı ise, yaklaşık 16 milyar dolar olup, ithal ürünleri yüzde 38’i makine ve araç, yüzde 18’i ara sanayi malları yüzde 13’ü yakıt, yüzde 11’i kimyasallar, yüzde 10’u da çeşitli sanayi mallarıdır. İthalat yaptığı ülkeler ise Avrupa Birliği ülkeleri ve Rusya’dır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu anlaşmanın içeriği açısından biraz bilgi vermek istiyorum. Bu anlaşma, Türkiye Cumhuriyeti’yle Slovakya Cumhuriyet’i arasında mevcut tarihî, siyasi ve kültürel ilişkiler doğrultusunda, gelişme eğilimi gösteren sosyal ve ekonomik ilişkilerin hukuki çerçevesini oluşturmak amacıyla hazırlanmıştır. Anlaşma da, öncelikle iki ülke vatandaşlarına eşit muamele adli makamlara başvuruda kolaylık, teminattan muafiyet, adli müzaheretten yararlanma, tebligat tarafların ve tanıkların dinlenmesi, bilirkişi incelemesi yaptırılması ve belgelerin iletilmesi gibi işlemlerin yerine getirilmesi, tanık ve bilirkişilerin korunması, hukuki ve ticari konularda verilmiş mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi ile izlenecek usul ve kurallara ilave olarak, benzeri konularda iş birliği yapılmasının amaçlandığı hususlar yer almaktadır.

Şimdi, burada Dışişleri Komisyonu Başkanımıza şu soruyu sormak istiyorum: Acaba, bu komisyon raporu burada ret olunmuş olsa, üç yıl içerisindeki işlemler ne olacaktır? Aslında, kanaatimce doğru olan böyle anlaşmaların yürürlüğe girebilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin onay şartı olmaması gerekmektedir. Eğer, Meclis onayı olmadan yürürlüğe giriyor da, işlemler on yıldır devam ediyor da, on yıl sonra buraya bir tasarı onay için geliyorsa o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi noter makamı olur, bu da bu Meclise saygısızlık olur. “Efendim, yasalar böyle emrediyor.” deniliyorsa yasaları yapan da bu Meclis olduğuna göre bu mutlaka düzenlenmelidir diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yalnız bir konuya değinmeden geçemeyeceğim. Slovak Ulusal Meclisinin sözde Ermeni soykırımı konusunda 30 Kasım 2004’te aldığı karar, iki ülke ilişkileri açısından talihsiz bir gelişme olmuştur. Bunun düzeltilmesi için gerekli girişimlerin mutlaka yapılması gerekmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu tür anlaşmaların yapılmasının ekonomik, siyasi ve kültürel açıdan faydasına inanıyoruz. Bu tür anlaşmaların her ülkeyle yapılması yönünde gayret gösterilmesi gerekmektedir. Bunları hep destekleriz. Yalnız, anlaşma yaptığımız ülkelerle diyaloğumuzu daha da artırmamız gerekmektedir, çünkü anlaşmayı imzaladıktan yirmi gün sonra Slovak Ulusal Meclisi Ermeni yasa tasarısını kabul etti. Anlaşma yaptığımız ülkelerle diyalog eksikliğinden olsa gerek, anlaşmadan yirmi gün sonra, ülkemiz için hayati önem arz eden bir konuda aleyhimize kararlar alınabilmektedir. Dışişlerimizin ve yetkili mercilerimizin daha etkili ve daha sağlıklı diyalog içinde olmaları, bu tür olayların tarihçiler tarafından değerlendirilmesi konusunda gerekli girişimlerde bulunmaları gerekmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, olumlu muhalefet anlayışımızın gereği, aksaklıklarına rağmen Türk milletinin lehine olacak insani ve hukuki tüm anlaşmalara, bu tasarıya “evet” oyu vereceğiz.

Hayırlı olması dileğiyle Meclisimize başarılı çalışmalar diliyor, saygılar sunuyorum. (MHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ertuğrul.

Şahsı adına, tasarının tümü üzerinde İzmir Milletvekili Harun Öztürk.

Sayın Öztürk, buyurun.

Süreniz on dakika efendim.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben, tasarıyla ilgili olarak bir maddi hataya işaret etmek için söz aldım. 6 sıra sayılı Komisyon Raporu’nun 9’uncu sayfasında “Dışişleri Komisyonu Raporu” olarak takdim edilen raporda, içeriğin, bundan bir sonraki 7 sıra sayılı Antlaşma’ya ait olduğu görülmektedir. Bu da, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarım Alanında Teknik, Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı diye geçmektedir. Bu maddi hatanın düzeltilmesi için söz almıştım.

Ancak, bu vesileyle, komisyonlarda görüşülen tasarı ve tekliflerin kırk sekiz saat geçmeden Genel Kurula indirilmesinin bir kural olarak değil, önümüzdeki dönemde bir istisna olarak kullanılması hâlinde bu tür hatalara meydan verilmeyeceğini düşünüyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum, tekrar hayırlı olmasını diliyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, teşekkür ederim.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE SLOVAKYA CUMHURİYETİ ARASINDA HUKUKİ VE TİCARİ KONULARDA ADLİ İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN

BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 11 Kasım 2004 tarihinde Ankara’da imzalanan Türkiye Cumhuriyet ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak.

Sayın Uzunırmak, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Bakanımızın tabii ki buradan ayrılmış olması konuşmam üzerindeki… İnşallah televizyonlarından izliyordur, ama, sayın milletvekillerin bilgisine sunmak istediğim çok önemli bazı konular var.

Değerli milletvekilleri, demokrasilerde elbette ki parlamentodaki çoğunluk, yürütmedeki hâkimiyet, zaman içerisinde sivil toplum örgütlerinden, başka birtakım unsurlara varıncaya kadar yaptırımları ve baskıyı beraberinde getirmektedir ve dolayısıyla, bu inanılmaz bir bilgi kirliliğine ve dezenformasyona sebep olmaktadır. Halk ve toplum kesimleri, sivil toplum örgütleri doğru bilgilenememekte ve bu bilgi yanlışlığı içerisinde haksız birtakım sevinmelere de sebep olabilmektedir.

Dikkatinizi çekmek istediğim konu şudur: Birtakım rakamlar gerçek kıyaslamalardan uzak olarak verildiğinde, sanki çok büyük mutluluklara erişilmiş, çok büyük başarılar sağlanmış gibi görünmektedir. Dikkatinizi çekmek istediğim şudur kıymetli arkadaşlar: Euronun dünya piyasalarına çıktığı ilk gün dolar karşısındaki değeri 0,85 senttir. Bugün dolar karşısındaki değeri 1,40 dolar seviyesine ulaşmıştır euronun. Dolayısıyla, Türk dış ticaret rakamları 2000’li yıllarda ve bugün de dolar olarak açıklanmaktadır. Hemen  kısacık bir rakam kıyası yaptığımda, Türk dış ticaretinin dolar olarak ne kadar artmış göründüğünü bir rakamla sizlerle paylaşmak istiyorum.

Türkiye Cumhuriyeti devleti sadece dolar bölgesine ihracat yapmamaktadır, euro bölgesine de ihracat yapmaktadır. Dolayısıyla, 2000’li yıllarda 50 milyar euroluk euro bölgesine yaptığımız ihracat, Türk dış ticaretinde, 0,85 sentle çarptığımızda, 42.500 dolar olarak açıklanmaktadır. Ama, bugün euronun kazandığı değer, doların kaybedişinden dolayı, aynı euro bölgesine 50 milyar euroluk yaptığımız ihracat, 1,40’la çarptığımızda, 70 milyar dolar olarak açıklanmaktadır. Aynı euro ihracatını yapmışız, aynı miktar mal satmışız, aynı fiyattan satmışız, ama 2000 yılında 42.500 dolar olarak açıklamışız, bugün 70 milyar dolar olarak açıklamışız. İşte, Türkiye’nin büyümüş görünen 27 milyar 500 milyon dolarlık bir ihracat artışı görünüyor.

Kıymetli arkadaşlar, eğer ülke olarak biz büyümemizin reel olduğunu anlamak istiyorsak, her şeyden önce, rakamları kıyaslamalı vermeliyiz. Kıyaslamalı rakamlardan kastım ne? İşte, buralarda konuşuluyor, Hükûmet açıklamalar yapıyor, diyor ki: “Kişi başına düşen millî gelir arttı, dış ticaret hacmi arttı, gayrisafi millî hasılamız arttı. Peki sormak istiyorum ve bir dahaki günlerde bu tartışmaların daha sürekli hâle gelmesini diliyorum ve inanıyorum ki o zaman yüce heyetiniz ve halkımız doğru bilgilenecek, Hükûmet acaba gerçekten reel büyümeyi gerçekleştirmiş mi, yoksa bir hayal dünyasında bir büyüme mi görünüyor?

Şunu araştırılmaya değer bir konu olarak görüyorum: Acaba Türk dış ticaret hacmi büyürken dünya dış ticaret hacmi ne kadar büyümüştür veya biz dün aynı dış ticaret hacmini veya yaklaşık paylaşabildiğimiz bir başka ülkeyle bugünkü dış ticaret hacmi kıyaslamasında hangi noktadayız? Dün Bulgaristan, Romanya, işte anlaşma imzaladığımız Slovakya dünya dış ticaret hacminden ne kadar pay alıyordu, bugün ne kadar pay alabiliyor? Dünyadaki dün dolaşan dolar miktarı ne idi, bugün dünyadaki dolaşan dolar miktarı nedir, bundan Türkiye’ye ne kadarı gelmiş?

Türkiye’de sadece gayrisafi millî hasıla artmıyor kıymetli arkadaşlar. İşte Bulgaristan’da, işte Romanya’da, işte Slovakya’da, başka başka ülkelerde, işte Rusya’da, işte Baltık ülkelerinde, her ülkede gayrisafi millî hasıla artmış. Dolar bugün dünyada niçin değer kaybediyor? Çünkü Amerikan dolarını dünyaya basan birileri var. Dünyada dolaşan dolar miktarı da artmış. Elbette ki Türkiye de bundan bir pay almış. Dolayısıyla, gelişen, büyüyen dış ticaret açığımızı ve cari açığı da hesaba kattığımızda inanıyorum ki Türkiye’deki rakamlar reel bir büyüme değildir ve bugün halkın İşte, “Enflasyon düşüyor, Türkiye zenginleşiyor, dendiği hâlde ben cebimde neden bunu hissetmiyorum.” dediğindeki yaşadığı gerçek bu olduğu için halk bunu hissetmemektedir ve ülke bunu maalesef paylaşamamaktadır. Dolayısıyla çok değerli eski Sanayi Odası Başkanımız ve Kıymetli Bakanımız, inşallah, inanıyorum ki Hükûmetin içerisinde bu reel rakamları Türkiye’nin rakamlarıyla dünyadaki gelişen şartlara uygun dünya rakamlarını kıyaslamalı bir şekilde verirse ve bakarsa, o zaman Türkiye’nin gerçek tablosunu görmüş olur ve ona göre tedbirler alır.

Bu duygu ve düşüncelerle, anlaşmanın hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, biraz önce İzmir Milletvekilimiz Sayın Harun Öztürk’ün ifade ettiği hususla ilgili olarak arkadaşlarımız bir inceleme yaptılar. İfade etmiş olduğu husus, Sayın Öztürk’ün, Dışişleri Komisyonundan değil, onlar doğru olarak sevk etmişler matbaaya, ama bir matbaa hatasından kaynaklanmıştır, Bu hususta arkadaşlarımız gerektiği şekilde uyarılacaklardır. Kendisine de bu ikazından dolayı teşekkür ediyorum, ama hata Dışişleri Komisyonundan kaynaklanmamıştır.

Bilgilerinize arz ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakikalık süre vereceğim ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın (sıra sayısı 6) açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı: 218

Kabul: 218 (x)

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Anlaşmanın her iki ülkeye de hayırlar getirmesini diliyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, 3’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Tarım Alanında Teknik, Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Tarım Alanında Teknik, Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/280) (S. Sayısı: 7)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yok.

Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.

Saygıdeğer arkadaşlarım, bundan sonra da Komisyonun ve Hükûmetin bulunmayacağı anlaşıldığından, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 9 Ekim 2007 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Sizlere ve vatandaşlarımıza hayırlı iftarlar diliyorum.

Kapanma Saati: 18.05

 

 

 

                                            

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.