DÖNEM: 23 CİLT: 2 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 4’üncü
Birleşim 4 Ekim 2007 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L
E R I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II.
GELEN KÂĞITLAR III. GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR 1. Aksaray
Milletvekili Ali Rıza Alaboyun’un, küresel ısınmaya
ve İç Anadolu’daki susuzluğa etkisine ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 2. Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
küresel ısınmanın yer altı ve yer üstü su rezervinde meydana getirdiği olumsuz
etkileri ile su kaynaklarının korunmasına ve su kıtlığına karşı alınması
gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı 3. İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul ilinin ulaşım ve trafik sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın cevabı IV.
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler 1. Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisi, Batı Avrupa Birliği Geçici Avrupa Güvenlik ve Savunma Asamblesi, NATO
Parlamenter Asamblesi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter
Asamblesi, Parlamentolararası Birlik, Türkiye AB
Karma Parlamento Komisyonu, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi,
İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği, Asya Parlamenter Asamblesi, Akdeniz
Parlamenter Asamblesi ve Avrupa Akdeniz Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük
Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturacak üyelerin isimlerine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/198) B) Meclis Araştırması Önergeleri 1. Konya
Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 milletvekilinin, Beyşehir Gölü’nün su seviyesi
ve ekolojik dengesiyle ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/9) 2. Uşak Milletvekili
Nuri Uslu ve 20 milletvekilinin, küresel ısınma ve iklim değişikliği
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/10) V.
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1. Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti Hükûmeti
Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/342) (S.
Sayısı: 5) 2. Türkiye
Cumhuriyeti ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Hukuki
ve Ticari Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/275) (S.
Sayısı: 6) 3. Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti
Hükûmeti Arasında Tarım Alanında Teknik, Bilimsel ve
Ekonomik İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/280) (S. Sayısı: 7) VI.
OYLAMALAR 1. Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti Hükûmeti
Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması 2. Türkiye
Cumhuriyeti ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Hukuki
ve Ticari Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması I.
- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı. Şanlıurfa
Milletvekili Ramazan Başak, Dünya Yaşlılar Günü münasebetiyle yaşlıların toplum
hayatındaki önemine ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı. Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, yargı kararları ve
personel atamaları ile kamu çalışanlarının mevcut durumuna ve gelişmelere, Sinop Milletvekili
Abdurrahman Dodurgalı’nın,
Camiler ve Din Görevlileri Haftasına, İlişkin gündem
dışı konuşmalarına, Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu cevap verdi. Anayasa
Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair 5682 sayılı Kanun’un Anayasa’nın değişik 89 ve 104’üncü maddeleri uyarınca
bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi, Konya
Milletvekili Muharrem Candan’ın, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi, Genel Kurulun
bilgisine sunuldu. İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ve 20 milletvekilinin, uyuşturucu kaçakçılığı ve
üretiminin tespiti ile uyuşturucu kullanımındaki artışın sebeplerinin (10/6), Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 21 milletvekilinin, su kaynaklarının kullanımı ve
korunması ile Ankara’da yaşanan su sorununun (10/7), Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü ve 38 milletvekilinin, Trakya ve İstanbul ilinde
çevre konularındaki gelişmelerin Ergene Çevre Düzeni Havza Planına etkilerinin
(10/8), Araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerini
alacağı ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmelerin
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. 3/10/2007
Çarşamba günkü gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan
1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14 ve 15 sıra sayılı Kanun
Tasarılarının kırk sekiz saat geçmeden, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına alınmasına; 3 Ekim 2007 Çarşamba günkü birleşimde bu kısımda yer alan
işlerden 9’uncu sıraya kadar olan kanun tasarılarının, 4 Ekim 2007 Perşembe
günkü birleşimde ise 15’inci sıraya kadar olan kanun tasarılarının
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar Genel Kurulun çalışmalarına devam etmesine
ve her iki birleşimde de başka bir konunun görüşülmemesine; Genel Kurulun
toplantı günlerinden salı gününün denetim konularına, (Anayasa’nın süreye
bağladığı konular hariç) çarşamba ve perşembe günlerinin de kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesine ayrılmasına;
salı ve çarşamba günlerinde birleşimin başında bir saat süre ile sözlü
soruların görüşülmesine; "Sunuşlar" ve işaret oyu ile yapılacak
seçimlerin her gün yapılmasına; 2/10/2007 tarihli gelen kâğıtlar listesinde
yayımlanan ve Genel Kurulun 2/10/2007 tarihli birleşiminde okunmuş bulunan,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki (9/1) esas
numaralı Meclis soruşturması önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer
Alacak İşler" kısmının 1’inci sırasında yer almasına ve Anayasa’nın
100’üncü maddesi gereğince soruşturma açılıp açılmayacağı hususundaki
görüşmelerin 30/10/2007 Salı günkü birleşimde yapılmasına ilişkin Danışma
Kurulu önerisi kabul edildi. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasına
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Bosna Hersek
Bakanlar Kurulu Arasında Turizm Alanında İş Birliği Anlaşmasının (1/289) (S.
Sayısı:1), 2’nci sırasına
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükûmeti
Arasında Ekonomik İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının (1/290) (S. Sayısı: 2), 3’üncü sırasına
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Yunanistan
Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Sağlık Alanında
İşbirliğine Dair Anlaşmanın (1/331) (S. Sayısı: 3), 4’üncü sırasına
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Fildişi
Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti Hükûmeti
Arasında Ticaret Anlaşmasının (1/341) (S. Sayısı: 4) Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarıları, görüşmelerini müteakiben yapılan açık
oylamalardan sonra, kabul edildi. 5’inci sırasına
alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Fildişi
Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti Hükûmeti
Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının (1/342) (S. Sayısı:5), 6’ncı sırasına
alınan, Türkiye Cumhuriyeti ile Slovakya Cumhuriyeti
Arasında Hukukî ve Ticarî Konularda Adlî İşbirliği Anlaşmasının (1/275) (S.
Sayısı: 6), Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarıları, komisyon yetkilileri Genel Kurulda
hazır bulunmadıklarından ertelendi. Birleşime verilen
aradan sonra Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, 4
Ekim 2007 Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 18.05’te son
verildi. Nevzat
PAKDİL Başkan Vekili
II. - GELEN KÂĞITLAR No: 4 4 Ekim 2007 Perşembe Teklif 1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Hatay
Milletvekili Sadullah Ergin, Kocaeli Milletvekili
Nihat Ergün, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ
ve 272 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/14) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
4/10/2007) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 Milletvekilinin, Beyşehir
Gölünün su seviyesi ve ekolojik dengesiyle ilgili sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/9) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/10/2007) 2.- Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve 20 Milletvekilinin küresel
ısınma ve iklim değişikliği sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasının 98 inci,
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/10) (Başkanlığa geliş tarihi: 3/10/2007) 4 Ekim 2007 Perşembe BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.07 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN
(Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 4’üncü Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Meclisi altı dakika geç
açtınız, tutanaklara geçmesini istiyorum. BAŞKAN - Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet,
bu konuşmalara cevap verebilir. Hükûmetin konuşma
süresi yirmi dakikadır. Gündem dışı ilk söz, küresel ısınma ve İç Anadolu’da susuzluk
hakkında söz isteyen Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun’a
aittir. Sayın Alaboyun, buyurun efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakikadır. III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR 1.- Aksaray Milletvekili Ali Rıza Alaboyun’un, küresel ısınmaya ve İç Anadolu’daki susuzluğa
etkisine ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray)- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ısınma ve İç
Anadolu’daki susuzluğa etkisi hakkında dikkatlerinizi çekmek üzere gündem dışı
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, hepinizin malumu olduğu üzere küresel ısınma,
son on yıldır dünya gündemini işgal eden en önemli konulardan biri olarak
önümüzde durmaktadır. Son birkaç yıldır Ankara’da bile hissettiğimiz aşırı
sıcaklar ve kuraklık, küresel felaketin kapımızı çalmakta olduğunun işareti
olarak algılanabilir. Değerli milletvekilleri, küresel ısınma nedir ve nedenleri
nelerdir? Bu konuda yüce Meclisimizi kısa da olsa bilgilendirmek istiyorum. Son
yüz yılda teknolojideki baş döndürücü gelişmeler, hızla artan insan nüfusu,
gittikçe metropolleşen şehirler, hayat standardının artması, insanoğlunun
enerji ve suya olan talebini her geçen gün artırmaktadır. Enerji üretimi
esnasında, sera gazı diye adlandırdığımız karbondioksit, sülfür ve azot kökenli
gazlar ortaya çıkmaktadır. Başlangıçta bu gazların atmosfere salınmalarında bir
mahzur görülmemiştir. Ancak, bu tür gazların yerküremiz içerisinde birikmesi ve
yoğunluğunun artması, çevresel felaketleri de beraberinde getirmeye
başlamıştır. Güneş ışınları ana yaşam kaynaklarımızdan biridir. Güneş ışınları,
normal şartlarda, dünyamızı ısıttıktan sonra yansıma yoluyla geri dönerler.
Ancak, yeryüzünde yoğuşan bu sera gazları, güneş
ışınlarının bir kısmının geri dönmesine mâni olmakta, ısı, yerküre içerisinde hapsolarak dünya ısısının artmasına neden olmaktadır. Değerli arkadaşlar, küresel ısınmanın ülkemizdeki etkisini
göstermeye başladığı bölge, öncelikle İç Anadolu Bölgesi’dir. Coğrafi olarak kurak
ve kara ikliminin hakim olması nedeniyle İç Anadolu Bölgesi küresel ısınmaya
karşı aşırı kırılgan bir özelliğe sahiptir. Bu doğal kırılganlığının yanında,
tarımda kullanılan yer altı sularının gittikçe çekilmesi, bazı kuyuların
kuruması bizleri bölgenin geleceği açısından endişelendirmektedir. Konya Ovası olarak adlandıracağımız Aksaray, Niğde, Karaman, Konya
illeri ve Tuz Gölü çevresini kaplayan bölgede 20 bin civarında kaçak yer altı
su kuyusu bulunduğu tahmin edilmektedir. Âdeta, ova bu kuyularla delik deşik
edilmiştir. Bölgedeki irili ufaklı göl, kaçak sular ve bilinçsizce yapılan
vahşi sulama yöntemleriyle tamamen kurumuş durumdadır. Küresel ısınma sonucu
oluşan aşırı sıcaklar ve kaçak kuyular nedeniyle Tuz Gölü de kuruma noktasına
gelmiştir. Yirmi yıl önce yarım metre toprak kazılınca su çıkan yerlerde bugün
80 ile 120 metre derinliğindeki kuyulardan su çıkmaktadır. Türkiye, yer altı su
kaynaklarının yüzde 40’ını barındıran bu bölgede yer altı su kuyularında her
yıl 1 ile 3 metre daha derine doğru gitmektedir. Yer altı kuyularındaki sular
daha derinlere çekildikçe suların tuzluluk oranı artmaktadır. Bu şartlar
altında yer altı suyuyla tarımsal sulamaya devam edilirse on beş-yirmi yıl
içerisinde verimli araziler tamamen çoraklaşmış olacaktır. Değerli milletvekilleri, bölge için önem arz eden Mavi Tünel
Projesi’nin yakın gelecekte tamamlanması mümkün gözükmemektedir. Bölge, Mavi
Tünel tam faaliyete geçene kadar verimli arazilerini kaybetme tehlikesiyle yüz
yüzedir. Zaman geçirmeden bölge için acil eylem planı geliştirilmelidir. Acil
eylem planı çerçevesinde kaçak kuyular denetim altına alınmalı, ruhsat verilen
kuyularla birlikte yeni bir master planı
yapılmalıdır. Bölgedeki yer altı su havzaları ve sınırlar yeniden tespit
edilmeli ve yer altı suyu optimum sondaj aralıklarıyla yer üzerine çıkarılarak
kapalı bir sistemle çiftçiye ulaştırılmalıdır ve bunun yönetimi, profesyonel
bir yönetime bırakılmalıdır. Değerli arkadaşlar, ülkemiz, sanıldığı gibi, su zengini bir ülke
değildir. Bu nedenle, kendi öz kaynağımız olan sularımızı iyi yönetmemiz
gerekiyor. Kendi yurdumuzdan doğup, kendi kara sularımıza dökülen onlarca dere
ve akarsularımız bulunmaktadır. Su fakiri bir ülke olarak, göz göre göre bu suların denize akmasına izin verme gibi bir
lüksümüz olamaz. Bir an önce, ekolojik dengeye zarar vermeyecek şekilde, bu
akarsuların denize dökülme noktasından pompalama vasıtasıyla, kapalı borularla
Orta Anadolu’ya aktarılmasının bir yolu bulunmalıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerekli yasal düzenlemelerle
suyun çağdaş yöntemle yönetilmesini sağlamak zorundayız. Enerji Piyasası
Düzenleme Kurulu gibi su piyasası düzenleme kurulunun oluşturulmasını acilen
gündemimize almak zorundayız. Suyun da arz ve talep doğrultusunda alınıp
satıldığını düşünürsek ülkemizde adı konmamış, kontrol dışı bir su pazarı
mevcuttur. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Alaboyun, bir dakika süre
veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. ALİ RIZA ALABOYUN (Devamla) - Bu, belediyelerin evlere getirdiği su
ve karşılığındaki aldığı para ile işleyen bir su piyasasının güzel bir
örneğidir. Anadolu’da, ruhsatlı kuyu sahibi, kuyusu olmayan komşu tarlaya su
çıkararak, kaçak olarak satmakta ve para kazanmaktadır. Değerli arkadaşlar, su piyasası düzenleme kurulu ile ülkemiz ve
şehirlerimiz, hem de tarımsal sulama için kapalı bir sulama ağı
oluşturulabilir. Yerel su kaynakları verimli bir şekilde değerlendirilebilir.
Atık suların arıtılması ve yeniden değerlendirilmesi böyle bir kurul tarafından
bir bütünsellik içerisinde ele alınabilir. Çok maliyetli gibi görülen bu
yatırımların bedelini bugün ödemezsek, yarın çok daha büyük bedeller ödesek
bile suyu bulmak mümkün olmayabilir. Özellikle, tarımsal alanda suyun verimli kullanılmasına yönelik
almış olduğu tedbirler nedeniyle Tarım Bakanlığımıza teşekkür etmek istiyorum.
Su konusunda toplumsal bilinci araştırıcı programlar yapan, başta NTV, CNN
Türk… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Alaboyun, ben size
teşekkür ediyorum. Katkılarınız için, sağ olun. ALİ RIZA ALABOYUN (Devamla) – Saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündem dışı ikinci söz, tüm
dünyayı ve ülkemizi etkisi altına alan küresel ısınmanın yer altı ve yer üstü
su rezervinde meydana getirdiği olumsuz etkiler ile su kaynaklarının korunması
ve su kıtlığına karşı alınması gereken önlemler hakkında söz isteyen Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’ya
aittir. Sayın Nalcı, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) 2.- Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, küresel
ısınmanın yer altı ve yer üstü su rezervinde meydana getirdiği olumsuz etkileri
ile su kaynaklarının korunmasına ve su kıtlığına karşı alınması gereken
önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum. Biraz önce, Değerli Milletvekili diğer arkadaşımızın burada
küresel ısınmayla ilgili söylediklerini hepimiz dinledik. Ben, bunlara daha
çarpıcı örnekler vermek istiyorum. Yaşadığımız dünya bize su konusunda fazla cömertçe davranmıyor.
Mevcut, dünya üzerindeki su rezervlerinin yüzde 96’sı denizlerde tuzlu su
olarak bulunmaktadır, diğer kalan yüzde 4’lük kısmın yüzde 3’ten daha fazla
kısmı kutuplarda ve yer altında bulunmaktadır. Ancak, yenilenebilir,
kullanılabilir su dediğimiz yüzde 1’lik kısım akarsular ve göletler sayesinde
bizim kullanımımıza sunulmaktadır. Tabii, bu durumda, 1950 yılında başlayan
sanayileşmenin getirmiş olduğu aşırı su tüketimiyle, 50’li yıllardan bugüne
kadar su tüketimimiz 5,5 kat fazlalaşmıştır. Bunun üzerine, sera gazlarının da
etkisiyle, demin milletvekili arkadaşımızın söylediği gibi küresel ısınmanın da
getirmiş olduğu etkilerle dünyamız ve Türkiye’miz bu konulardan fazlasıyla
etkilenmiştir. Şimdi, ben şu konuya dikkat çekmek istiyorum: Türkiye, hiç de,
bilindiği gibi su zengini bir ülke değil. Dünya standartlarında su zengini bir
ülke sayılabilmek için, kişi başına düşen suyun 8 bin ile 10 bin metreküp
olması gerekmekte. Bu, bizim ülkemizde 1.600 metreküp civarlarındadır ki 2030
yılında, Dünya Su Kurulunun vermiş olduğu raporlara göre, 54 ülkenin su
sıkıntısı çekecek ülkeler arasında bulunması ve yaklaşık olarak dünya nüfusunun
yüzde 40’ının sudan etkileneceği bilinmektedir. Ne yazık ki bizim ülkemiz de bu
su kıtlığı çekecek ülkelerden birisidir. Şimdi, ben burada suyun problemlerinden daha ziyade alınması
gereken önlemler hakkında konuşmak istiyorum. Bir kere, suyun en önemli
konularından birisi tasarruflu kullanmak. Bunu sağlayabilmek için millî bir
politikamızın var olması lazım, çünkü su bir yaşam kaynağı ve medeniyettir.
Bunların okullarda ders müfredatlarına girilmesi gerekiyor. Bugün, tasarrufla,
şehirlerde kullanmış olduğumuz suyun yüzde 30’unu geri kazanabiliriz. Bunun
yanında, şehirleşmenin getirmiş olduğu, sanayileşmenin getirmiş olduğu
düzensizlikten, bilinçsizlikten akarsularımızı kirletmiş bulunmaktayız. Bugün -bulunmuş olduğum bölgeden ben örnek vermek istiyorum-
Tekirdağ’da hem beldeler, ilçeler, iller hem de sanayi bilinçsizce, arıtmalar
yapılmadan Ergene Havzası’na suyunu boşaltmakta, mevcut olan suyu da
kirletmekte ve yer altı su rezervleri de bu kirlilikten nasibini fazlasıyla
almaktadır. Değerli milletvekilleri, bu su konusuyla ilgili yapılması gereken
en önemli konulardan birisi, yüzey sularımızı toplamamız lazım, göletlere çok
fazlasıyla önem vermemiz lazım, bunun yanında, şehirlerde kullanmış olduğumuz
suları arıtarak geri dönüşümlerini sağlamamız lazım. Yani, evsel atıklarımızı,
arıtmalarla kullanılabilir su seviyesine getirip bunları ya
sanayiye veya tarıma döndürmemiz lazım. Bugün, bunların, zaten ufak sitelerde,
yazlık sitelerde veya Avrupa’nın her tarafında yapıldığını görüyoruz. Biz, suyu
bir kere kullanıp doğaya bırakıyoruz ve kirletip doğaya bırakıyoruz, bu da
bizim yaşamsal kaynağımızı bitirme noktasına getirmektedir. Sayın milletvekilleri, ben, Trakya’daki… Bakın, Trakya, nüfus
olarak 10 milyonu besliyor İstanbul’u da eğer Avrupa yakasına aldığımız zaman
ve burada 4 milyar metreküp su rezervi var -Trakya’da- ve bu suyun da çok büyük
bir bölümü Istranca projeleriyle İstanbul’a
götürülmüş bulunmakta. Tekirdağ bölgesi… Tabii, bugün biz burada sadece
İstanbul ve Ankara’daki su kıtlığını biliyoruz fakat demin de burada
belirtildiği gibi Türkiye’nin her ili bu su sıkıntısıyla karşı karşıya ama
öncelikli olarak sanayinin ağır olduğu Çerkezköy-Çorlu-Tekirdağ üçgeninde,
artı, yaşamın kaymış olduğu Tekirdağ bölgesinde çok ciddi bir su problemi var.
Dünya literatürüne göre, 1.000 metreküpün altında su kullanımı bulunan ülkeler… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Nalcı, bir dakika ek süre veriyorum, konuşmanızı
tamamlayınız. Buyurun. KEMALETTİN NALCI (Devamla) – 1.000 metreküpün altında kişi başına
kullanılabilir su bulunan ülkeler su fakiri sayılmaktadır. Trakya’da ise bu
oran 500 metreküptür. Ben burada bir de kuraklıktan etkilenen ve AKP Hükûmetinin
çıkartmış olduğu kararnameye değinmek istiyorum. Sadece 40 ile kuraklıktan
dolayı, etkilendiği için ve tahıldan dolayı verilmiştir bu destekleme. Burada,
değerli arkadaşlar, yapılması gereken… Sadece tahıl etkilenmedi veya 40 il bu
küresel ısınmadan ve kuraklıktan etkilenmedi. Tekirdağ’da, bölgede,
ayçiçeğinde, üzümde, soya fasulyesinde, çeltikte ciddi bir kuraklıktan
etkilenme var, diğer bölgelerimizde etkilenme var. Tarımdaki bu desteklerin 40
ille sınırlı kalmayıp diğer illere de yaygınlaştırılması gerektiğini ve artı,
su konusuyla ilgili çok ciddi, eğer yerel yönetimlerden alınıp bir millî politika
getirilmediği sürece ülkemiz çok ciddi bir şekilde tehlike altında. Ben, sözlerime burada son verirken hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Nalcı. Gündem dışı iki konuşmaya, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu cevap vereceklerdir. Sayın Bakanım, buyurun. ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Değerli Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tabii, çok değerli iki milletvekilimiz görüşlerini belirttiler.
Ben de önce bu küresel ısınma ve iklim değişimiyle alakalı kısa bir bilgi
verdikten sonra aldığımız tedbirler üzerinde durmak istiyorum. Tabii, günümüzde küresel ısınma ve iklim değişimi çok konuşuluyor.
Peki, bunun sebebi nedir? Bunun sebebi, tabii ki, sera gazları dediğimiz
gazların atmosferde yeterinden fazla salgılanmasıdır. Tabii, bu, bilhassa
Avrupa’da, Amerika’daki hızlı sanayileşmenin tabii bir sonucudur. Dolayısıyla,
zamanla sıcaklıklar, yerküredeki sıcaklıklar artmış, sera gazı etkisi
dolayısıyla iklimde değişiklikler oluşmaya başlamıştır. Fakat, şunu açıkça ifade edeyim: Bunun müsebbibi Türkiye değildir,
bunun müsebbibi gelişmiş ülkelerdir. Bakınız, 2004 yılı itibarıyla Türkiye’de
kişi başına -karbondioksit eş değeri olarak- sera gazı salınımı
yılda 4,1 ton iken -Amerika’da, Kanada’da- Amerika’da 20 ton/kişi-yıldır,
Kanada’da ise 16,5 ton/kişi-yıldır,
Avrupa ülkelerinde ise 10-12 ton/kişi-yıl arasında değişmektedir. Demek ki
Türkiye’de kişi başına salınan sera gazı emisyonunun neredeyse 5 ila 7 katı
kadar, diğer ülkelerde, bir salınım vardır. Ancak, biz buna karşı tedbirler almıyor muyuz? Alıyoruz. Buna
karşı tedbirler, özellikle, bildiğiniz gibi, temiz enerji kaynaklarının hızlı
bir şekilde gündeme getirilmesi… Malum olduğu üzere, 2003 yılında, Su Kullanım
Hakkı Anlaşması Yönetmeliği’yle, boşa akan suları değerlendirmek maksadıyla
özel sektörün de önü açıldı ve şu anda, sadece özel sektörün -rüzgâr ve diğer
enerjiler hariç olmak üzere- hidroelektrik santrallere talebi, bugün itibarıyla
1.083’e ulaşmıştır ve bunun da kurulu güç karşılığı 15 bin megavattır. Yani,
buradan, beş-altı yıl içinde bunlar hayata geçtiği
zaman, yaklaşık 40 ila 45 milyar kilovat saat, temiz, hidroelektrik enerji
santralinde üretim gerçekleşecektir. Şimdi, tabii, başka tedbirler de alıyoruz. Ancak, şunu ben özetle
vurgulamak istiyorum: Tabii ki az önce değerli Tekirdağ Milletvekilimizin de
işaret buyurdukları gibi, Türkiye, bir kere, kesinlikle su zengini bir ülke
değildir. Fakat, şunu da vurgulayayım: Su fakiri de değildir. Eğer su
kaynaklarını tek elden, akıllı bir şekilde yönettiğimiz zaman bu su Türkiye’ye
yeter. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Evvela, bununla ilgili ne yapılabilir, şimdiye kadar ne yapıldı?
Önce, çok kısa olarak, su bütçesinin son durumu hakkında bilgi arz etmek
istiyorum yüce Meclisimize: Türkiye’de ortalama olarak 112 milyar metreküp bir
suyun kullanılması imkân dâhilindedir, yılda 112 milyar metreküp suyu ekonomik
olarak kullanabiliriz. Aslında, ortalama yağışlardan Türkiye’ye yağan su
miktarı yılda 501 milyar metreküptür. Ama, tabii, birtakım kayıplar,
buharlaşma, diğer ülkelere giden su miktarları, yer altına sızmalar vesaire
dikkate aldığımız zaman kullanılabilir su miktarı 112 milyar metreküptür. Peki, şu anda bu suyun ne kadarını kullanıyoruz dersiniz? Şu anda
-bakın, son rakamı veriyorum- sulamada yılda 29,6 milyar metreküp su
kullanılıyor. Bütün şehirlerin içme, kullanma suyu ihtiyaçları için 6,2 milyar
metreküp kullanıyoruz, sanayimiz için de yılda 4,3 milyar metreküp su
kullanılıyor. Topladığımız zaman 40,1 yapıyor. Yani, ortalama 40 milyar
metreküp su kullanılıyor. Peki, bu kadar -112 milyar metreküp- suyumuz var, şu anda 40
milyar metreküp su kullanıyoruz. Haydi, kurak devrelerde 112 yerine 100 olsun,
90 olsun. Demek ki suyumuz var. Ancak, bazı yerlerde, bilhassa tarımda su
sıkıntısı çekilmesinin sebebi… Tabii, bu sene kuraklıktan kaynaklanıyor. Bir de
bazı yatırımların… Her ne kadar, biz, son dört buçuk yılda, baraj ve gölet
inşaatlarında gerçekten büyük bir seferberlik ilan etmiştik ve aşağı yukarı,
DSİ tarihinde görülmemiş bir hızla baraj ve gölet bitirdik. 111 tane baraj ve
gölet bitirdik ki son dört buçuk yılda, gerçekten, bu DSİ tarihinde çok önemli
bir rakamdır. Bunları yapmaya devam ediyoruz. Saygıdeğer milletvekillerimiz,
özellikle, tabii, bu küresel ısınma ve iklim değişimi, kuraklık en çok, bir
kere, sulama sistemlerini, yani, tarımı etkilemektedir. Tarımla ilgili
tedbirleri de alıyoruz. Şöyle ki: Daha önce Devlet Su İşleri tarafından, 2003
yılından önce, tamamen açık sulama sistemleri yatırım planlarına alınıyordu,
ama 2003 yılı sonu itibarıyla biz bu açık sulama sistemlerini tamamen iptal
ettik, hatta mevcut projeleri dahi tadil etmek suretiyle bunları kapalı, yani
borulu, basınçlı sulama sistemlerine dönüştürdük. Nitekim, geçmişte basınçlı
sulama sistemlerinin toplam şebekeye oranı yüzde 6 gibi çok düşük bir oranda
iken, bugün bu yüzde 50’leri aşmıştır. Hatta, yeni projelerin yüzde 90’ı da
tamamen kapalı basınçlı sulama sistemlerinden ibarettir. Bundan şunu hedefliyoruz: En azından, bildiğiniz gibi, açık sulama
sistemlerine göre kapalı sulama sistemleri devreye alındığı zaman, daha az
suyla çok alanı veyahut da aynı suyla daha çok alanı sulayabildiğimiz gibi ve
aynı alanı sulamak için çok da az, neredeyse yüzde 40 nispetinde daha az bir
suyla sulama yapmak mümkündür. Sadece, bakın, tarım sektöründe sulamadan yüzde
10-15 tasarruf etsek dahi, bakın, bu, neredeyse 6 milyar metreküp yapıyor yüzde
20 tasarruf ettiğimiz zaman. Bu da şehirlerin içme suyu ihtiyaçlarının tamamı
demektir. Şimdi gelelim şehirlerin içme suyu ihtiyaçlarına. Şimdi, Devlet Su
İşleri Genel Müdürüyken, biz, 21 tane projeyi tamamladık. Şu anda Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü bakanlığıma bağlandı, Çevre Orman Bakanlığına. Şu anda
20 projeyi daha büyük şehirlerle, Edirne’den Kars’a kadar 20 tane büyük projeyi
daha yürütüyoruz. Böylece, biz, inşallah, 2010 yılına kadar… Daha önce 26
milyon kişiye su verdik, 10 milyon kişiye de 2010 yılı sonuna kadar su
vereceğiz, böylece ilave 26 milyon kişiye su sağlamış olacağız. Bunu özellikle
vurgulayayım. Ayrıca, biliyorsunuz, bu yıl 1053 sayılı Kanun’da bir değişiklik
yapıldı. O değişiklik de şu: Daha önce 1053 sayılı Kanun’da nüfusu 100 binden
büyük olan şehirlere Devlet Su İşleri su götürebilirken, bu nüfusu 100 bin
kriteri kaldırıldı. Böylece, köyler hariç olmak üzere, şu anda Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğümüz bütün belediyelere hizmet götürebilecek bir konuma
getirildi. Bunun bana göre çok faydası var. Her ne kadar Bakanlığıma çok
büyük bir yük yüklemiş ise de, bundan biz fevkalade memnunuz, çünkü, özellikle
problemlerin bölgesel olarak çözülmesinin çok büyük faydası var. Bununla ilgili
mesela Çankırı örneğini vereceğim: Çankırı’da geçmişte Çankırı merkezine, şehir
merkezine ve 12 tane beldeye ayrı ayrı tesis, ayrı ayrı isale hattı, ayrı ayrı depo, ayrı ayrı arıtma
tesisi yapılması söz konusuyken, biz şimdi sadece Güldürcek
Barajı’ndan tek bir arıtma tesisiyle buradaki 12 tane ilçe ve belde ve şehir
merkezine, Çankırı merkezine tek bir kaynaktan su verme imkânına kavuştuk bu
Kanun’la. Böylece maliyeti altıda 1 daha ucuzladı. Yani, şimdi diyelim ki 60
trilyona mal olacak bir tesis, yaklaşık 10 trilyona mal oluyor. Böylece
gerçekten kaynaklarda büyük bir tasarruf sağladık. Ayrıca, işletme açısından da çok önemi var. 12 tane ayrı arıtma
tesisinin işletilmesi başlı başına bir problem. 12 arıtma tesisi yerine 1 tek
arıtma tesisi işletecek. Bu bakımdan faydalı olmuştur diye düşünüyorum. Şimdi, tabii ki, değerli milletvekillerimizin
de işaret ettikleri gibi, şu anda daha yapılacak çok şey var. Çok sayıda baraj
ve göletin hayata geçmesi
gerektiği kanaatindeyim. Bu konuda çalışma yapıyoruz. Ayrıca, yer altı sularının takviyesi gayesiyle bizim şimdi büyük
projelerimiz var. Zaten yer altı sularında artık ruhsat verirken açık
sistemlere ruhsat vermiyoruz, tamamen damlamalı ve kapalı sistem yağmurlama
sulaması yapacaksa o takdirde ruhsat veriyoruz. Böylece tasarruf sağlayacağımız
gibi, bir de bildiğiniz gibi İç Anadolu’da -az önce sayın milletvekilimizin de ifade
ettiği gibi- büyük su sıkıntısı var, çünkü, çok sayıda talep var, yağan yağmur
az, dolayısıyla açık var, bu açığı kapatmak için şu anda 3 tane dev projenin
2’sini hayata geçirdik. Mavi Tünel adıyla anılan projenin de temeli atıldı. Bu
konuyla ilgili kısa bir bilgi sunmak istiyorum değerli milletvekillerimiz. Bilindiği gibi, Beyşehir Gölü’nü kurtarmak, aynı zamanda
Konya-Çumra Ovası’na su vermek maksadıyla Derebucak
mevkisinde Prof. Dr. Yılmaz Muslu Barajı ve Gembos adıyla anılan derevasyon,
6 Temmuz günü inşaatları bitti ve su akıtılmaya başlandı. Ayrıca Suğla Depolaması da tamamlandı. Böylece, sadece Derebucak Barajı’ndan yılda 135 milyon metreküp su Beyşehir
Gölü’ne, oradan da ovaya iletilecek. Diğer taraftan aynı gün, 6 Temmuz günü -bu yıl- Mavi Tünel’in
temeli atıldı. KOP adıyla bilinen -GAP’ın ismi çok biliniyor ama KOP projesi
bilinmiyor- bu proje de GAP kadar büyük bir proje, Konya Ovası Projesi. Bu projenin en önemli adımı Mavi Tünel
Projesi’dir. Bağbaşı denilen bir mevkide Akdeniz’e
boşa akan suların önüne baraj yapıyoruz, sonra 17 kilometre uzunluğunda, bitmiş
hâli 4 metre çapında olan dev bir tünelle bu suları -yılda 417 milyon metreküp
suyu- Konya Ovası’na aktaracağız. Böylece Konya Ovası’nda yer altı sularını bu
şekilde takviye edeceğiz. Sulama sistemlerini modernize ettiğimiz için, damlama
sulamaya geçtiği için burada da büyük su tasarrufu
olacak. İnşallah bunları, planlı yatırımları bitirdiğimiz zaman, ne içme
suyunda ne de sulamada çok büyük problem olmayacağı kanaatindeyim. Bu maksatla sadece Mavi Tünel değil, misal olarak Kayseri’de
Develi Ovası’nı, Kayseri Ovası’nı kurtaracak olan Zamantı
Tünel’i de bu yıl sonunda bitecek. Dolayısıyla oradan da önemli miktarda su İç
Anadolu’ya aktarılacak. Yani, bunları kısa zamanda tamamlıyoruz. Bunun dışında şunu söyleyebilirim: Tabii, küresel ısınmada en
önemli etken ağaçladırmadır. Ağaçlandırmanın çok
büyük faydası var. İnşallah 2007-2008 yılında ağaçlandırma seferberliği ilan
ediyoruz, hazırlıklarımızı yaptık. Hedefimiz her yıl 400 bin hektar, yani 4
milyon dekar alanın ağaçlandırılmasıdır. Bu, gerçekten büyük bir hedeftir. Bu
hedefi de ben gerçekleştireceğimize inanıyorum sizlerin yardımıyla. Ayrıca,
taşkın koruma, baraj ve HES’lerin tamamlanması
şeklinde çalışmalarımız var. Ama, bütün bu işlerin yapılması için suyun tek
elden yönetilmesi gerekiyordu. Ben, Sayın Başbakanımıza teşekkür ediyorum, suyu
tek elden yönetmek için özellikle DSİ’yi de bağlamak
suretiyle Çevre ve Orman Bakanlığına, suyla alakalı birimler hemen hemen bir araya geldi. İnşallah, çok daha akıllıca yönetmek
suretiyle, 2013 yılında -söz- özellikle hidroelektrik santralleriyle ilgili
hedefimizi yakalayacağız. Ayrıca, 2013 yılında -burada açıklıkla söz veriyorum- şehirlerin
içme suyu, hiçbir şehrin içme suyu problemi olmayacak. Ta ki 2023 yılına kadar
olan, yani cumhuriyetimizin 100’üncü kuruluş yılına kadar olan su ihtiyaçları
da 2013 yılında karşılanmış olacak. Yani, birinci hedefimiz bu. Sadece bununla
iktifa etmiyoruz. Projeleri yaparken 2040 ve 2050 yılı hedeflerimizi de şimdiden
hazırlıyoruz, ama, tabii maddi imkânlar sınırlı olduğu için bunu ikiye böldük.
Birinci adım dediğimiz veya birinci kademe dediğimiz kademeyi, yani 2023 yılı
hedeflerini 2013 yılında karşılayacağız. Böylece, inşallah, sizlerin desteğiyle
suyla ilgili problemleri kısa sürede aşacağımıza ben inanıyorum. İnşallah, bu güzel duygularla, hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Tabii ki, bu tür yatırımları yüce Meclisin, sizlerin desteğiyle yapacağız.
Desteklerinizi her zaman bekliyorum. Saygılarımı sunuyorum efendim. Sağ olun, var olun. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım. Sayın milletvekilleri, gündem dışı üçüncü söz, İstanbul ilinin
ulaşım ve trafik sorunlarıyla ilgili söz isteyen İstanbul Milletvekili Çetin
Soysal’a aittir. Sayın Soysal, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. 3.- İstanbul Milletvekili Çetin
Soysal’ın İstanbul ilinin ulaşım ve trafik sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın
cevabı ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlamadan önce, yeni yasama yılının hepimize hayırlı olmasını
diliyorum. Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. İstanbul’un sorunları, İstanbul’un ulaşım sorunu, İstanbul’un
trafik sorunu. İstanbul’un tabii ki en önemli sorunu trafik sorunu ve bu
sorununu çözmek için gündemimize -Sayın Başbakan dahil olmak üzere- birçok
öneri geliyor. Örneğin vize. Bunu daha sonra ciddi şekilde tartışırız. Yine,
Taksim’e parayla giriş. Londra örneğini gösteriyorlar. Yine tek plaka-çift
plaka uygulaması ve bunun yanı sıra kavşaklar, yani 2,1 katrilyon lira
harcanan, kentin silüetini bozan kavşaklar. Değerli arkadaşlarım, İstanbul’un trafiğini çözmek bunların
hiçbiriyle mümkün değildir ve mümkün olamaz. Yani, kenti yoğunlaştırdıkça, yeşil
alanları imara açtıkça, plan tadillerini alabildiğine yükselttikçe, kentin en
hareketli bölgelerine alışveriş ve rezidans
çılgınlığını yarattıkça, emsal artırarak, yoğunluk artırarak, yeşil alanları
katlederek çözemezsiniz. Plan tadilleri tamamen rant politikasıdır. Şu anda
elimizde yüzlerce örnek var. Kısıtlı bir zaman içerisinde anlatabileceğim
örneklerden bir tanesi, İstanbul Vişnezade Sosyal
Sigortalar Kurumunun eski mülkü ve bu vesileyle de Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanına da soruyorum: İstanbul Büyükşehirden imar
izni istiyor Sosyal Sigortalar Kurumu, imar değişikliği istiyor yeşil alan ve
trafik park alanı olduğu için. Ancak, İstanbul Büyükşehir İmar Planlama
Müdürlüğü, öngörünüm, yoğunluk artırıcı, emsal teşkil edici olduğu için imar
vermiyor. Daha sonra Sosyal Sigortalar Kurumu burayı satıyor; burayı sattıktan
sonra alan kişi, rezidans, alışveriş merkezi, ticari
alan, yani 10 misli imarı yükselerek imar izni almış oluyor ve üstelik İmar
Planlama Müdürlüğünün olumlu görüşü de yok. Şimdi, SSK kimin? Dulun, yetimin,
onlarca yıldır çalışarak alın teri döken emeklinin değil midir? Burada tüyü
bitmemiş yetimin hakkı yok mudur? Bu hakkın yenmesine vicdanımız nasıl el
verir, yüreğimiz sızlamaz mı ve elbette ki, geceleri rahat uyutmaz mı? SSK’ya
uygun görülmeyen imar, satıldıktan sonra nasıl değişir? Kamuya nasıl böyle bir
zarar verirsiniz ve bu utanç abidesini dikmememiz gerekiyor diye düşünüyorum.
Çünkü, orada, dulun, emeklinin, emekçinin, tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardır
ve bu vesileyle de, Sayın Bakanı da incelemeye davet ediyorum. Değerli milletvekilleri, gelelim bu trafik sorununa… Bütün kurum
ve kuruluşların, özellikle İstanbul İmar Müdürlüğünün olumsuz görüşüne rağmen
kenti yoğunlaştıran plan tadillerine verilecek yüzlerce örnek var. Silivri’de
50 dönümlük arazi… Sahibi kim? İstanbul Halk Ekmek Genel Müdürünün kuzeni.
Bahçelievler’de JFK Hastanesinin kaçak yapısını yasallaştırıyorsunuz. Yine
Bahçelievler’de bir akaryakıt istasyonu -aslında mezarlık alanı- Büyükşehir
Belediyesinin katı atık su taşımasını yapan firma Ceynak,
yeri yasallaştırıyor. Önceleri kaçak yapılıyor, daha sonra yasallaştırmaya
çalışıyorlar. Kiptaş’ın yaptığı Ümraniye Yeşil Vadi
Konutları yoğunluk artırıcı. Yine, su sorununu konuşuyoruz. İSKİ’nin
Çekmeköy’de 95 dönümlük arazisi, İSKİ’nin
su toplama havzası. İSKİ olumsuz görüş bildirmiş, şimdi konut alanı oluyor. En yoğun metropoller dâhil her geçen gün dünyada örneği olmayacak
plan tadilleriyle İstanbul’u katlediyorsunuz. İstanbul’u mahvediyorsunuz,
İstanbul’u bu anlayışla yok ediyorsunuz. Örneğin, Levent Garajı… 800 milyon
dolar… Belki bir getiri görebilirsiniz, ama, onun bedelini İstanbul halkı
milyarlarca dolar olarak ödeyecektir. Çünkü, Büyükdere
Caddesi o imar planını kaldırmaz, orası taşımaz ve bunun bedelini de İstanbul
halkı onlarca yıl ödemek zorunda kalacaktır. Hâlbuki, çağdaş, gelişmiş kentler
meydanlarıyla bilinir. Burayı bir meydan yapın da İstanbul’a bedel
ödettirmeyin. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Soysal, bir dakika süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Böylece, İstanbul yaşanır bir kent
olabilsin. İstanbul’a ne yaparsanız yapın, hangi önlemi alırsanız alın, plan
tadillerinin önüne geçmeden trafiği çözemezsiniz. Bir
yandan yoğunlaştıracaksınız, bir yandan da çözüm diye kaynak israfı
yapacaksınız. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Üsküdar oto sanayisinin mülkü
Ülker’e geçti; plan tadilleri, birdenbire nasıl değişti o yeşil alan? Bunlar
hep tartışılması gereken konular. Zamanı iyi değerlendirmek anlamında bunları
ifade etmiyorum, ama, İstanbul’u daha çok tartışmamız gerekiyor ve diyorum ki,
İstanbul’u yönetmek sorumluluk ister, yönetmek planlama ister, İstanbul’u
yönetmek, sorunların farkında olmayı, akılcı çözümler üretmeyi gerektirir.
İstanbul’un binlerce yıllık kültürel mirasının yok edilmesine göz yummayalım ve
İstanbul’a ihanet edilmesinden vazgeçirelim. Çünkü, İstanbul, içinden deniz
geçen tek bir kültür kentidir ve şunun da bilinmesini istiyorum: İstanbul’un
biz katline göz yummayacağız. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ÇETİN SOYSAL (Devamla) – İstanbul’u katledenleri de vicdanlarıyla
baş başa bırakmayacağız ve daha İstanbul’u çok konuşacağız. Hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Gündem dışı konuşmaya Ulaştırma Bakanı Sayın Binali
Yıldırım cevap verecektir. Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Sayın Çetin Soysal’ın İstanbul
ilimizin ulaşım ve trafik sorunları konusunda yapmış olduğu gündem dışı
konuşmaya cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve sizleri
saygıyla selamlıyorum. Tabii, bu vesileyle de yeni yasama dönemini kutluyorum
ve yapılacak çalışmalar için şimdiden hepinize başarılar diliyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gayet tabii ki İstanbul’un
trafik ve ulaşım sorununu kısa sürede burada konuşmalarla çözmemiz mümkün
değil. Esasen bu konuyla ilgili, son iki yıldır çalışmalar sürdürülmektedir.
Esasen toplu ulaşım büyük şehirler için kesin çözümdür. Örneğin, Londra 1920’li
yıllarda 420 kilometre raylı sistem yapabildiği hâlde, İstanbul’da nostaljik
tünel dışında, 90’lı yılların başına kadar raylı sistemin adı yok. Bir kere,
toplu ulaşımda geç kaldığımızı kabul etmemiz lazım. Sayın milletvekilimizin
dile getirdiği imarla ilgili konular dünün bugünün sorunu değildir. ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Bugün daha fazla. ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - 1960’lı yıllarda
Anadolu’dan İstanbul’a, büyük şehirlere, cazibe merkezlerine başlayan
yolculuğun doğal bir sonucudur. Bugün, bu sonuçla sadece İstanbul karşı karşıya
değil, Kocaeli, Bursa ve Marmara Körfez havzasındaki bütün şehirler aynı
durumdadır. ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Aynı durumda değil. ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – O hâlde, demek ki,
yapılması gereken, Türkiye’deki cazibe merkezlerini 780 bin kilometrekare yurt
sathına yayabilmektir. İnsanlarımızın bulunduğu yerde mutlu olacağı,
geleceğini, aradığı her şeyi bulacağı bir politikanın geliştirilmesidir. Buna
yönelik olarak, kalkınma planlarımızda gerekli öngörüler GAP, DAP projeleri ve
çeşitli yatırımlarla öngörülmüş olmakla beraber, zaman zaman
ülkenin içine düştüğü kaynak sıkıntısı ve istikrar olmayan dönemlerdeki zayıf
yönetimler nedeniyle amaca ulaşılamamıştır. Şimdi sızlanmanın gereği yoktur.
İstanbul’un ulaşım sorunu vardır, ama sadece İstanbul’un değil, dünyanın bütün
gelişmiş ülkelerindeki büyük kentlerin ulaşım sorunu vardır. Ulaşım sorununu
büyük kentlerde çözmek, kökünden hâlletmek iddiasında bulunanların bu
iddiasının gerçekçi olmadığını ifade etmek istiyorum. Yapmamız gereken nedir değerli milletvekilleri? Yapmamız gereken,
trafik sorununun katlanılabilir hâle getirilmesidir, yani akıllı trafik
yönetimiyle trafiğin hareket eder hâle getirilmesi. İstanbul’a göz attığımızda neyi görüyoruz? Türkiye'de araç başına
düşen ortalama yol miktarı 7 metre, İstanbul’da bu 1,5 metrenin altına düşmüş.
Kişi başına düşen yol miktarı Türkiye ortalamasında yine 5 metre, İstanbul’da
30 santime düşmüş. ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Plan tadilleri. Yoğunluk ondan
kaynaklanıyor. ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Şimdi, gayet tabii,
burada, plan tadilatıyla ilgili bazı konuları münferit meselelerde dile
getirdiniz. Benim onlarla ilgili detaylara gayet tabii ki burada cevap vermem
söz konusu değil; bunlar, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin meclisinde
konuşulup, görüşülüp, karar verilen konular; o kısmı, o bahsi ayrı tartışalım,
ama bizim ulaşımda ne yapmamız gerekir? Bugün, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, bütçesinin yüzde 60’ını
ulaşım sektörüne ayırıyor. Millî bütçeden ulaşıma ayırdığımız pay 5 katrilyon. Demek ki, ulaşıma, eldeki
kaynakları en verimli şekilde kullanmak üzere bir bütçe ayırıyoruz,
ama unutmayalım, ulaşımla ilgili projelerin hem tamamlanma süresi çok uzun hem
de maliyetleri çok yüksek ve geç kalmış projelerdir. İstanbul için söylüyorum.
İstanbul’da bundan dört beş sene öncesine kadar TCDD’nin banliyö hattı ve
Taksim-Levent arasında yapılan metro dışında raylı sistem yoktu. Bugün, devam
edenlerle birlikte, mevcutlar 120 kilometre, devam eden proje -Marmaray da dâhil- ve buna İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin yapmakta olduğu şehir içi raylı sistemi de ilave ettiğinizde, 132
kilometre inşa hâlinde raylı sistem var. Bakıyoruz, İstanbul’da ulaşımın yüzde 89’u hâlâ kara yoluna
bağımlı. Geriye kalan yüzde 11’in yüzde 4’ü deniz ve yüzde 7’si de raylı
sistem. Değerli milletvekilleri, sadece Marmaray’ın
tamamlanmasıyla bile raylı sistemin İstanbul’daki payı yüzde 28’e çıkacak. 6
gidiş, 6 geliş 12 şeritli bir otoyola bedel bir raylı sistemi İstanbul’a
kazandıran proje, bugün tam hızıyla devam etmektedir. Bununla yetiniyor muyuz?
Hayır. Yine, aynı hattın güneyinde lastik tekerlekli araçların geçişi için ikinci bir tüp geçidin de yap-işlet-devret
modeliyle yapılması için ihale süreci devam ediyor. Yine, etütleri devam eden “Kuzey Boğaz Geçişi”
üçüncü köprü çalışmaları da son aşamaya gelmiştir. Bunu, Çanakkale’den İzmir’e
uzanan Çanakkale geçişli otoyol, Körfez’den geçen,
İstanbul, Bursa üzerinden İzmir otoyoluyla birleştirdiğimizde, gerek transit
trafiği rahatlatacak gerekse İstanbul’da sonlanan trafiği rahatlatacak, orta
vadede çok ciddi bir çözüm geleceği aşikârdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün İstanbul’un mevcut
durumuna baktığımızda, seyahat kat sayısı aşağı yukarı 0,9-1 civarındadır.
Bundan ne demek istiyoruz? Yani, 13 milyon insan var ortalama –yaşayan,
İstanbul’da- ve 13 milyon da seyahat var. Bu seyahatin ilerideki yıllarda,
önümüzdeki on beş yıl projeksiyonu yaptığımızda, bu kat sayının 2,5 olacağını
öngörüyoruz. Yani, yaşayan nüfusun 2,5 katı daha hareket olacak. İşte, o zaman
daha büyük tehlike bizi bekliyor. O yüzden de bu altyapı yatırımlarının mutlaka
ve mutlaka aralıksız sürdürülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Biz, ilgili bakanlıklar, İstanbul Valiliği, İstanbul Belediyesi
ile müşterek yaptığımız toplantılarda bir sonuç raporu hazırladık. Burada,
kısa, orta ve uzun vadede İstanbul trafiğinin çözümüne yönelik yapılması
gereken eylemleri tek tek sıraladık ve bunları da
uygulamaya koyduk. Örneğin, neyi uygulamaya koyduk? Birinci Boğaz Köprüsü’nde
paralı geçişi kaldırdık. Trafik akışını fevkalade
yavaşlatan bu sistemi değiştirdik, tamamen otomatik geçişle
geçer hâle getirdik. Şimdi aynı uygulamayı İkinci Boğaz Köprüsü için yapmak
üzere çalışma yapıyoruz. Yakında bunu da yapacağız. Ayrıca, gişelerin yeniden
yerlerinin belirlenmesi… İstanbul, eskiden,
Osmanlıdan beri, 20 kilometrelik bir daire içerisinde bir şehirdi; tarihî
yarımada, yegâne cazibe merkezleri, efendim, Sirkeci, Aksaray, Eminönü,
Beşiktaş, Üsküdar ve Kadıköy. Şehir, şimdi 130 kilometrelik bir daireye yayıldı
ama cazibe merkezleri hâlâ buralar olmaya devam ediyor. Trafiğin en önemli
sorunlarından bir tanesi budur. Yolların yüzde 40’ının park alanı olarak
kullanılmış olması neyi gösteriyor: Yapılaşmaya, imara karşılık yeterli
altyapının vaktiyle düşünülememiş olması. Garaj yeri için –bu, bugünün sorunu
değil- para tahsil ediyorsunuz, binaların altına, ancak garaj, otopark
yapmıyorsunuz, oraları başka amaçlı kullanıyorsunuz. ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Siz yapmıyorsunuz. On iki yıldır
yönetiyorsunuz, yapmadınız. Onu anlatmaya çalışıyorum. ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Lütfen dinlerseniz…
Heyecanınızı anlıyorum. Sizin de heyecanınız, bizim de heyecanımız.
İstanbul’un, İstanbullunun geleceğini konuşuyoruz. Şunu söylemek istiyorum değerli arkadaşlar: Şimdi, eskiden
araçlara park etme yeri temin etme şartı varken, bugün modern şehircilikte bu
terk edildi. Şimdi, Fransa’da binaların altına garaj yapılmasını yasakladılar.
Demek ki, büyüyen şehirlerdeki ihtiyaçlara göre önlemler de değişiyor. Neden?
Toplu taşımayı teşvik etmek, şehrin içine araçları sokmamak için. Peki,
insanlara otomobilin verdiği rahatlığı, konforu, kapıdan kapıya ulaşımı toplu
taşımada sağlayamazsanız nasıl diyeceksiniz: “Buyurun siz toplu taşımayla
hareket edin.” İşte bütün çabamız bunun içindir. Marmaray’ı
bunun için yapıyoruz, raylı sistemi bunun için yapıyoruz ve önümüzdeki diğer
altyapı projelerini bunun için yapıyoruz. Bir şehrin ulaşımını, trafiğini iyileştirmek için üç şeye
ihtiyacınız var: Bir tanesi düzenlemedir, bir tanesi projedir, bir diğeri de
uygulamadır, yani yönetimdir. Düzenlemelerini, yasal eksiklik varsa, otorite
dağınıklığı varsa bunu yapacaksınız. Bu zaten yapılıyor şu anda. Çok kısa süre
sonra gündeminize gelecek olan Trafik Kanunu’nda yapılacak değişiklikle,
ölümsüz kazalarda ekspertiz veya polis bekleme zorunluluğunu kaldıran
düzenlemeyi bu Meclis yapacak. Yollarda iki araç birbirine dokununca yol kaput
oluyor, kilitleniyor. Ne zaman? Trafik polisi gelinceye kadar. Trafik polisi
zaten gelemiyor, yollar kapalı. Saatlerce insanlar… K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Akaryakıt… ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – “Akaryakıt…” dediniz
Kemal Bey, çok iyi hatırlattınız. İstanbul’da, bir yılda, trafikte bekleme
suretiyle havaya atılan, boşa yakılan yakıt miktarı 1,5 milyar dolar. ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – 2 milyar dolar. ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – 1,5 milyar dolar.
İşte bu, büyük bir millî gelir kaybıdır. Yani, bu 1,5 milyar dolara iki tane
Boğaz Köprüsü yaparsınız ve Marmaray Projesi gibi bir
proje daha yaparsınız. Değerli milletvekilleri, İstanbul’un, elbetteki, sorunlarını
kısıtlamalarla çözmek en son tedbir olmalıdır ama ihtiyaç olursa bu tedbirlerden
de kaçınılmaması gerekir. Bunlar neler olabilir: Çalışma saatlerinin öğrencilerin gidip gelme saatleriyle
çakıştırılmaması -orada bir farklılık yapılabilir- toplu taşıma ücretlerinin,
köprü ücretlerinin, yoğun saatler dikkate alınarak farklı tarifelerle
düzenlenmesi ve toplu ulaşımda entegrasyona yönelik düzenlemeler. Bu
düzenlemelerin bir örneğini de yaptık. Nedir o: Şu anda, bir biletle, hem trene
biniyor İstanbullu, aynı biletle, bir buçuk saat içerisinde otobüse de
binebiliyor, inip vapura da binebiliyor; bir buçuk saat için bir bilet geçerli.
Bu uygulama geçtiğimiz yılın ortasında başladı ve bu
uygulamayla birlikte İstanbul’da toplu taşımada seyahat eden İstanbulluların
sayısı yüzde 30 arttı. İşte bu ve buna benzer düzenlemeler, telekomünikasyon sektöründe
de yaşanan gelişmelerle akıllı trafik sistemlerinin kullanılması… Tabii, zabıta
gücü de çok önemli. Şu anda trafik yönetimi emniyete ait, ama İstanbul’da özel
bir uygulama yaptı valilikle belediye,
zabıtayı da takviye gücü olarak verdi. Bu şekilde, yollarda usulsüz park
etme, yanlış yerde yolcu almak, trafiği engellemeye yönelik birtakım
olumsuzlukları daha kısa sürede gidermekle trafik akışkanlığını sağlamak da,
bunlar da günübirlik çözümler. Özetle söylememiz gereken şey şudur: Gayet tabii ki, İstanbul’a
basiretli yöneticiler lazımdır. Basiretli yönetimlerle İstanbul’un geleceği… K.KEMAL ANADOL (İzmir) – Çok doğru! ATİLLA KART (Konya) – Son derece doğru! ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Ama, İstanbullu, 1989-1994 yılları arasında… ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Bakanım, oraya girme! ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – …İstanbul’da neler
yaşadığını hâlâ unutmamıştır. Ben detayına girmiyorum. ATİLLA KART (Konya) – On beş yıldır görevdesiniz! K.KEMAL ANADOL (İzmir) – Raylı sistem o zaman oldu, raylı sistem! ATİLLA KART (Konya) – On beş yıldır görevdesiniz Sayın Bakan! ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – “Basiretli yönetim ihtiyacı” ağzınızdan
çıktı, toparlayamazsınız artık onu. 94’te… Toparlanmaz, o laf çıktı artık. BAŞKAN – Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap ediniz lütfen;
buyurunuz. ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Şimdi, 1994’te
İstanbul’da, doğru, partimiz görevdedir, görevde olmaya da devam etmektedir.
Üzerinden üç tane yerel seçim geçmiştir ve üçünde de İstanbullu, hizmetten
memnun olduğu için oylarını artırarak göreve devam demiştir. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Saygılar sunuyorum, iyi günler diliyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır
okutup bilgilerinize sunacağım: IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI A.-
Tezkereler 1.- Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisi, Batı Avrupa Birliği Geçici Avrupa Güvenlik ve Savunma Asamblesi, NATO
Parlamenter Asamblesi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter
Asamblesi, Parlamentolararası Birlik, Türkiye-AB
Karma Parlamento Komisyonu, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi,
İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği, Asya Parlamenter Asamblesi, Akdeniz
Parlamenter Asamblesi ve Avrupa-Akdeniz Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük
Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturacak üyelerin isimlerine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/198) 4
Ekim 2007 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 2. maddesine göre “Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisi, Batı Avrupa Birliği Geçici Avrupa Güvenlik ve Savunma Asamblesi (AKPM
Türk Grubu üyeleri temsil etmektedir.), NATO Parlamenter Asamblesi, Avrupa
Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter Asamblesi, Parlamentolararası
Birlik, Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu, Karadeniz Ekonomik İşbirliği
Parlamenter Asamblesi, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği, Asya
Parlamenter Asamblesi, Akdeniz Parlamenter Asamblesi ve Avrupa-Akdeniz
Parlamenter Asamblesi”nde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni temsil edecek
grupları oluşturmak üzere, aynı Kanunun 12. maddesi uyarınca Başkanlık
Divanı’nda yapılan incelemeyi müteakiben uygun bulunan üyelerin isimleri Genel
Kurul’un bilgilerine sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı İsim Listesi: Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanlığı (Türkiye-AB KPK)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Meclis araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum: B) Meclis
Araştırması Önergeleri 1.- Konya Milletvekili Özkan Öksüz
ve 21 milletvekilinin, Beyşehir Gölü’nün su seviyesi ve ekolojik dengesiyle
ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/9) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Konya ilinin sınırları içerisinde yer alan ve ülkemizin en büyük
tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü aynı zamanda milli park özelliğindedir.
Tarımsal ve endüstriyel faaliyetlerin ortaya çıkarmış olduğu kirlilikle beraber
son yıllarda artan kuraklık ve tarımsal sulama amaçlı olarak aşırı su çekilmesi
nedeniyle gölün su seviyesi çok düşmüştür. Bu nedenle göl içerisinde ve
çevresinde ekolojik denge bozulmuş, turistik potansiyel ile etrafındaki
yerleşim merkezlerindeki insanların da yaşamlarını tehdit eder hale gelmiştir.
Ekonomik ve sosyal sıkıntılar ortaya çıkmış, balıkçılık bitme noktasına
gelmiştir. Beyşehir Gölü’nün sorunları sadece yöreye has olmayıp ülkemizi
hatta dünyayı ilgilendiren bir sorun haline gelmiştir. Bu nedenle Beyşehir
Gölü’nde yaşanan sorunların tespiti, göl çevresindeki ekolojik dengenin yeniden
kurulması amacıyla gerekli önlemlerin alınması için Anayasanın 98. ve İç
Tüzüğün 104. Maddesi uyarınca araştırma önergesi hazırlamış bulunmaktayız. Gereğini arz eder, saygılar sunarız. 1) Özkan Öksüz (Konya) 2) Abdullah Çetinkaya (Konya) 3) Kerim Özkul (Konya) 4) Orhan Erdem (Konya) 5) Mustafa Kabakcı (Konya) 6) Hasan Kara (Kilis) 7) Hüsnü Tuna (Konya) 8) Osman Pepe (Kocaeli) 9) Sami Güçlü (Konya) 10) Saffet Kaya (Ardahan) 11) Hasan Anğı (Konya) 12) Ali Öztürk (Konya) 13) Harun Tüfekci (Konya) 14) İsmail Katmerci (İzmir) 15) Ahmet Büyükakkaşlar (Konya) 16) Zeki Karabayır (Kars) 17) Ali Güner (Iğdır) 18) Fahrettin Poyraz (Bilecik) 19) Salih Kapusuz (Ankara) 20) Durdu Mehmet Katsal (Osmaniye) 21) Taner Yıldız (Kayseri) 22) Mehmet Emin Ekmen (Batman) Gerekçe: Beyşehir Gölü, büyüklük bakımından ülkemizin üçüncü, tatlı su
özelliği bakımından ise en büyük gölüdür. Ülkemizin en önemli milli parklarından
biridir. Göl içersinde bulunan adalardan üçü aynı zamanda sit
alanı özelliğindedir. Göl sahası içerisinde yaklaşık 2-3 milyon kadar kuş
barınmakta ve beslenmektedir. Beyşehir Gölü, havzanın gerek içme ve kullanma suyu gerekse sulama
suyu kaynağı olması açısından son derece önemlidir. Yağışların yetersizliği
nedeniyle bugün göl alanının 500-550 kilometrekareye, su hacmi olarak da 2
milyar 800 milyon metreküp seviyesine kadar düştüğü tahmin edilmektedir.
Isparta ili tarım sulaması, Kireli tarım sulaması,
Çumra ovası sulaması ile gölden tarımsal sulama amaçlı çok fazla miktarda su
çekilmektedir. Konya-Çumra Sulama Projesi kapsamında DSi
tarafından 500 milyon metreküp su alınarak yaklaşık 150 bin hektarlık alanın
sulaması Beyşehir Gölü'nden yapılmaktadır. Beyşehir Gölü çevresinde yaşayan 1500 balıkçı gölden tuttukları
balıkları satarak ailelerini beslemektedir. Ayrıca göl kenarlarında bulunan
sazlıklardan yöre halkı hasır örerek geçimlerini sağlamaktadır. Bütün bu
özellikler dikkate alınarak gölün gelecek nesillere bırakılabilecek ender su
ekosistemi olması nedeniyle Bakanlar Kurulu tarafından Milli Park olarak ilan
edilmiştir. Ayrıca Çevre Bakanlığı tarafından A sınıfı sulak alan kategorisine
sokulmuştur. Hem ülkemiz hem de Konya ili için önemli bir değer taşıyan
Beyşehir Gölü'nün çevresindeki ve göldeki ekolojik dengenin bozulması, göl
çevresindeki yerleşim alanlarının evsel atıklarının göle boşaltılması, yörede
yaşanan kuraklık, tarımsal sulama amaçlı gölden su çekilmesi gibi nedenlerle
Beyşehir Gölü'nün suları alabildiğine azalmış ve kirlenmiştir. Göldeki balık çeşidi azalmış, göl kenarındaki sazlıklar kurumuş,
kuş popülasyonunda ciddi bir azalma görülmüştür. Göl
sularının çekilmesi ile geniş bir saha karalaşmıştır. Çevrede yaşanan erozyona
bağlı olarak göl tabanı dolmakta ve göl sığlaşmaktadır. Mevcut uygulama ve sorunların devam etmesi durumunda Beyşehir Gölü
alanı bataklık haline gelecek, istenmeyen bir çevre felaketi yaşanacaktır.
Ortaya çıkan zarar; daha sonra önlem için yapılacak harcamanın yüzlerce katı
olacak ve asla gidenleri de geri getiremeyecek boyutlara yükseltecektir.
Oluşacak çevre felaketi sonucu Beyşehir ilçesi ve civar yerleşim merkezlerinden
zorunlu göçler başlayacaktır. Bu nedenle Beyşehir Gölü'nün su seviyesinin korunması, gölde ve çevresindeki
ekolojik dengenin yeniden sağlanması, gölün yeniden yöre halkının ekonomik
kaynağı haline dönüştürülmesi için gerekli tedbirlerin bir an önce alınması
gerekmektedir. BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Diğer önergeyi okutuyorum: 2.- Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve
20 Milletvekilinin, küresel ısınma ve iklim değişikliği sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/10) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Küresel ısınma ve buna bağlı olarak oluşan iklim değişikliği
insanlığın en önemli sorunlarından biri haline gelmiştir. Küresel ısınmanın
sebep olduğu değişim ve olumsuz gelişmeler her geçen gün daha ağır bir şekilde
hissedilmeye başlanmıştır. Sanayinin plansız ve düzensiz gelişmesi, fosil yakıtların yaygın
ve aşırı kullanılması, arazilerin plansız ve amaç dışı kullanılması, orman
yangınları ve ormansızlaşma ve benzeri oluşumları; gelecekte doğal kaynaklar,
su kaynakları, toprak varlığı ve insan yaşamı üzerinde çok ciddi olumsuzluklar
meydana getireceği öngörülmektedir. Bu nedenle sosyo-ekonomik sektörler,
ekolojik sistemler ve insan yaşamını doğrudan etkileyecek bu değişikliklere
karşın gecikmeden planlı ve doğru tedbirlerin alınabilmesi için Anayasamızın
98., İçtüzüğümüzün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Araştırma Komisyonu
kurularak konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz. 1.- Nuri Uslu (Uşak) 2.- Sadullah
Ergin (Hatay) 3.- Nihat Ergün (Kocaeli) 4.- Faruk Koca (Ankara) 5.- Bekir Bozdağ (Yozgat) 6.- Ayşe Nur Bahçekapılı (İstanbul)
7.- Salih Kapusuz (Ankara)
8.- Ayhan Sefer Üstün (Sakarya)
9.- Kerim Özkul (Konya)
10.- Vahit Kirişci (Adana)
11.- Kemalettin Göktaş (Trabzon)
12.- Kemalettin Aydın (Gümüşhane)
13.- Fatma Şahin (Gaziantep)
14.- Güldal Akşit (İstanbul)
15.- Burhan Kuzu (İstanbul)
16.- Musa Sıvacıoğlu (Kastamonu)
17.- Taner Yıldız (Kayseri)
18.- Hasan Anğı (Konya) 19.- Hüsnü Ordu (Kütahya)
20.- Recep Yıldırım (Sakarya)
21.- Selami Uzun (Sivas) Gerekçe: Küresel ısınma ve buna bağlı olarak oluşan iklim değişikliği
insanlığın en önemli sorunlarından biri haline gelmiştir. Küresel ısınmanın
sebep olduğu değişim ve olumsuz gelişmeler her geçen gün daha ağır bir şekilde
hissedilmeye başlanmıştır. Türkiye, küresel ısınmanın etkileri açısından yüksek risk grubu
ülkeler arasında yer almaktadır. Sanayinin plansız ve düzensiz gelişmesi, fosil yakıtların yaygın
ve aşırı kullanılması, arazilerin plansız ve amaç dışı kullanılması, orman
yangınları ve ormansızlaşma ve benzeri oluşumların gelecekte doğal kaynaklar,
su kaynakları, toprak varlığı ve insan yaşamı üzerinde çok ciddi olumsuzluklar
meydana getireceği öngörülmektedir. Küresel sıcaklıktaki artışlara bağlı olarak; hidrolojik döngünün
düzensizleşmesi kara ve deniz buzullarının erimesi, deniz seviyesinin
yükselmesi, sıcak hava dalgalarının şiddet ve sıcaklığının artması, bazı
bölgelerde ekstrem yüksek yağışların ve taşkınların artmasına, bazı bölgelerde
ise kuraklıkların daha şiddetli ve sık oluşmasına neden olmaktadır. İklim değişiklikleri, canlıların doğal yaşam alanında
değişikliklere yol açacak, yaşam alanları daralacak ve büyük göçler
yaşanabilecektir. Yeni koşullara uyum sağlayamayan çok sayıdaki bitki ve hayvan
türlerinin ortadan kalkacağı düşünülmektedir. Sıcaklık artışı ile birlikte tarım alanlarında sulama ihtiyacı
artacağından şu anda su tüketiminin büyük bir kısmını oluşturan tarımsal
sulamada kullanılan su (% 70) ile ev ve sanayide kullanılan su rekabeti
büyüyecek, özellikle büyük kentlerde su kaynaklarındaki sorunlara yenileri
eklenecek ve içme amaçlı su ihtiyacı daha da artacak, yer altı su seviyelerinde
önemli ölçüde azalmalar olacaktır. Yapılan araştırmalarda; küresel ısınmadan dolayı oluşacak iklim
değişikliklerinin, özellikle su kaynaklarının azalması, orman yangınları,
kuraklık ve çölleşme ile bunlara bağlı ekolojik bozulmalardan ülkemizin olumsuz
etkileneceği öngörülmektedir. İklim değişikliği sonucu; iklim kuşaklarının ekvatordan kutuplara
doğru yüzlerce kilometre kayabileceği bunun sonucunda Türkiye bugün Orta Doğu
ve Kuzey Afrika da hakim olan sıcak ve kurak iklim kuşağının etkisine
girebileceği özellikle çölleşme tehlikesi bulunan İç Anadolu, Ege, Akdeniz ve
Güneydoğu Anadolu Bölgeleri gibi yarı kurak ve yarı nemli bölgelerde tarım,
ormancılık ve su kaynakları açısından olumsuz etkilere yol açabilecektir. Özellikle Ege, Akdeniz, İç ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri'nde
aşırı sıcaklık, gece gündüz ortalama sıcaklığınca fark, özellikle yağmur ve kar
yağışlarında azalma iklimde mevsimsel değişiklikler, ekstrem sıcaklık ve
soğuklukta artışlar söz konusu olabilecektir. Küresel ısınma ve iklim değişikliği sonucunda oluşacak, iklim
koşulları kuraklık ve doğal afetler; ülkemizin doğal kaynaklarına, ormanlarına,
su kaynaklarına yapacağı olumsuz etkilerin giderilmesine yönelik ulusal,
bölgesel ve bireysel bazda çözümler üretmek durumundayız. Bu nedenle, yapılacak bir Araştırma neticesinde bu konularda
oluşturulacak politikalara kamu kurum ve kuruluşlarımıza alacakları tedbirler
ve uygulamalar için bir ışık tutacaktır. BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki öngörüşmeler sırası geldiğinde
yapılacaktır. A)
Tezkereler (Devam) 1.- Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisi, Batı Avrupa Birliği Geçici Avrupa Güvenlik ve Savunma Asamblesi, NATO
Parlamenter Asamblesi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Parlamenter
Asamblesi, Parlamentolararası Birlik, Türkiye-AB
Karma Parlamento Komisyonu, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi,
İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği, Asya Parlamenter Asamblesi, Akdeniz
Parlamenter Asamblesi ve Avrupa-Akdeniz Parlamenter Asamblesinde Türkiye Büyük
Millet Meclisini temsil edecek grupları oluşturacak üyelerin isimlerine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/198) (Devam) BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, biraz önce
Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanlığı üyelerinin
isimleri okunurken, herhâlde bir göz kayması sonucu, iki arkadaşımızın isminin
atlandığı ifade edildi. Bunları bilgilerinize sunuyorum:
Bilgilerinize sunarım. Saygıdeğer milletvekilleri, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fildişi
Sahili Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri 1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/342) (S. Sayısı: 5) (x) BAŞKAN - Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon raporu 5 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına Gönül Bekin Şahkulubey, Mardin Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Münir Kutluata, Sakarya Milletvekili ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ahmet Ersin, İzmir Milletvekillerinin söz
talepleri vardır. İlk konuşmacı, AK Parti Grubu adına Gönül Bekin Şahkulubey, Mardin Milletvekili. Sayın Şahkulubey, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY (Mardin) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 5 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Fildişi Sahili Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde AK
Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Dış Ticaret
Müsteşarlığı tarafından ihracatçı firmalarımızın yeni pazarlara açılmalarına
yardımcı olmak amacıyla, 2003 yılı başından itibaren Afrika ülkeleriyle
ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi stratejisi uygulamaya konmuştur. Bu
bağlamda 8 Haziran 2005 tarihinde imzalanan ve bugün yüce Meclisin onayına
sunulan anlaşma, ekonomik ve teknik alanda iş birliğimizin geliştirilmesine
yönelik hukuksal altyapının tamamlanmasına önemli katkı sağlayacaktır. Fildişi Sahili yaklaşık 18 milyon nüfusu, yıllık 28 milyar
dolarlık gayrisafi millî hasılası, 11 milyar dolarlık
dış ticaret hacmi ve sanayi, finansal, ulaştırma
altyapısıyla, Batı Afrika Ekonomik ve Parasal Birliği ekonomisinin yüzde 40’ını
teşkil eden ekonomisiyle bölgenin merkezi konumundadır. Fildişi Sahili Batı Afrika’ya girişte önemli bir ülke olarak
değerlendirilmektedir. Ayrıca, Fildişi Sahili’nde bölgesel konumuna binaen gıda işleme ve
paketleme, orman ürünleri, tarımsal ekipmanlar, inşaat malzemeleri, tekstil ve
konfeksiyon, otomotiv, deniz ulaştırması, toptan ticaret, turizm alanlarında
yatırım potansiyeli bulunmaktadır. Bölgesinde önemli ekonomik potansiyele sahip
olan bu ülkeyle ekonomik ve ticari ilişkilerimizde son dönemde belirgin bir
artış kaydedilmiştir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk sanayi ve dış ticaret
altyapısı, Afrika ekonomileriyle bir tamamlayıcılık ilişkisine sahiptir. Bu
çerçevede Afrika pazarı, ülkemizdeki özellikle küçük, orta ölçekli işletmeler
olmak üzere firmalarımız için hedef pazardır. Afrika ülkeleri bir taraftan
ihracatımız için bir pazar niteliği taşırken, diğer taraftan sanayimiz için
ucuz ham madde sağlama imkânı sunmaktadır. (x) 5 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Afrika’daki sanayi altyapısının çok geri düzeyde olması dikkate
alındığında, ülkemizde rekabet gücü azalan sektörler Afrika kıtasına doğrudan
yatırım aktarabilecektir. Türkiye’nin bölgeye doğrudan yatırımları ülkemize bu
bölgede hem ekonomik hem de siyasi açıdan daha önemli bir rol yükleyecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz konusu anlaşmayla, esas
olarak, iki ülke arasında ekonomik ve teknik ilişkilerin geliştirilmesi
amacıyla her türlü önlemin alınması, iki ülke ilgili kurum ve kuruluşları
arasında madencilik, tarım, sanayi, enerji, ulaştırma, bilişim, iletişim ile
işbirliğinin uygun görüleceği diğer alanlarda ortak projelerin geliştirilmesi,
karşılıklı münasebetlerin teşvik edilmesi kararlaştırılmıştır. Ülkeler arası
kamu kuruluşları ya da özel firmaların doğrudan veya
dolaylı verimliliğe yönelik ortak projeler gerçekleştirmelerinin desteklenmesi,
anlaşma gereğince iki ülke arasında ekonomik ve teknik iş birliğinin
gerçekleştirilmesi amacıyla karma komisyon kurulması benimsenmiştir. Diğer taraftan, Fildişi Sahili’nin kendi mevzuatından kaynaklanan
nedenlerle ticaret ve ekonomik alanda ayrı ayrı iki
anlaşma yapılmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iki ülke arasında mevcut
dostane ilişkilerin kuvvetlendirilmesine, ticari ve ekonomik işbirliğinin
eşitlik ve karşılıklı yarar esasına göre geliştirilmesi ve güçlendirilmesine
katkıda bulunacağı inancıyla, anlaşmanın hayırlı olmasını diler, yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şahkulubey.
İkinci konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi adına Sakarya
Milletvekili Sayın Münir Kutluata. Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; yeni yasama döneminin başında, yüce Meclisimize ve
size, hayırlı, başarılı bir çalışma ortamı diliyorum. Hepinizi şahsım ve
Milliyetçi Hareket Partisi adına saygılarımla selamlıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu yeni çalışma döneminin başında,
geçen yasama dönemlerinden kalan birçok kanun tasarısı da Meclise gelmek
durumundadır. Bu tasarılardan olarak, zannederim, aldığım bilgiye göre
Dışişleri Komisyonundan, yetmiş beş civarında uluslararası anlaşma dünden
itibaren Meclisimizin Genel Kuruluna gelmiş bulunmaktadır. Üzerinde söz aldığım Türkiye Cumhuriyeti devleti ile Fildişi
Sahili Cumhuriyeti Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması da bu
anlaşmalardan bir tanesidir. Esasen Türkiye’nin gündemine çok seyrek gelen bu
ülke ile ilgili konu, dün, buraya birinci olarak geldi, ticaret anlaşması
dolayısıyla, şimdi de ekonomik ve teknik iş birliği anlaşması dolayısıyla
gelmiş oldu. Gerçekten ülkemizde fazla bilinmeyen bu Fildişi Sahili’yle ilgili
bilgilerinizi tazelemek bakımından, bazı özelliklerine kısaca işaret etmek
istiyorum: Fildişi Sahili, Batı Afrika sahilinde 18 milyon nüfuslu, 320 bin
kilometre kare alana yayılmış Gana, Burkina Faso, Mali, Guyana, Liberya gibi ekonomisi kendisinden daha
zayıf ülkelerle sınırlanmış, uzun süre Fransız sömürgesi olarak kalmış ve 1960
yılında, ancak bu sömürgelikten kurtulabilmiş bir ülkedir. Bu ülkenin kendine göre belirli güçlükleri, dağınık durumları
vardır. Hâlen, özgürlüğüne kavuşmuş olmasına rağmen, büyük ekonomik ve
toplumsal çalkantıların yaşandığı bir ülkedir. 60 etnik dilin konuşulduğu,
nüfusunun -yüzde olarak yaklaşık değerler itibarıyla- yüzde 40’ının Müslüman,
yüzde 30’unun Hristiyan, geriye kalan yüzde 30’unun
da diğer yerli dinlere mensup olduğu bir halk kesimi yaşamaktadır. Ekonomik ve teknik iş birliği anlaşması imzaladığımıza göre,
buranın en temel ekonomik göstergesine de göz atacak olursak, bu ülkenin 15
milyar dolar civarında gayrisafi millî hasılası
olduğunu, dış ticaret hacminin 10 milyar doların üzerinde bulunduğu;
ihracatının, gayrisafi millî hasılasının yarısından
fazla olduğunu ve 2,5 milyar dolara yakın bir dış ticaret fazlası veren ülke
olduğunu görüyoruz. İhracatının gayrisafi millî
hasılaya oranının yüzde 50’nin üzerinde olması bu ülkenin ekonomik yapısıyla da
yakından ilgilidir. Yakından baktığımız zaman ekonomik bünyesine, ekonomisi
büyük oranda tropikal özellikler arz eden tarım ürünlerinin ihracatına, petrol
ve orman ürünleri gibi doğal kaynaklarının ihracatına bağlı bir ekonomi
görüntüsü arz ediyor. Türkiye’nin bütün kıtalarla, bütün kıtalardaki her ülkeyle
ilişkilerini geliştirmesi, iktisadi ilişkilerine öncelik vermesi bir
zorunluluktur. Bu bakımdan Afrika kıtası son derece önemlidir. 850 milyon
nüfusu olan ve 660 milyar dolar gelir üretimi bulunan ve 340 milyar doların
üzerinde dış ticaret hacmine sahip bulunan bu kıtayla da ilişkilerimizi
geliştirmemiz gerektiği gayet açıktır. Afrika ülkeleriyle ve bu arada Fildişi Sahili ile ekonomik
ilişkilerimizin mantıksal dayanakları konusunda yasa tasarısının gerekçesinden
kısa bir bölümü nakletmek istiyorum. Gerekçede deniliyor ki: “Türk sanayi ve
dış ticaret altyapısının Afrika ekonomileriyle bir tamamlayıcılık ilişkisine
sahiptir. Bu çerçevede, Afrika pazarı, ülkemizdeki özellikle küçük ve orta
ölçekli işletmeler olmak üzere firmalarımız için hedef pazardır. Afrika
ülkeleri bir taraftan ihracatımız için bir pazar niteliği taşırken, diğer
taraftan sanayimiz için ucuz ham madde sağlama imkânı sunmaktadır. Afrika’daki sanayi altyapısının çok geri düzeyde olması da dikkate
alınarak ülkemizde rekabet gücü azalan sektörlerin –bu noktaya dikkatinizi
çekmek istiyorum- Afrika kıtasına doğrudan yatırım olarak
aktarılabileceklerdir.” Bu, tercümeden kaynaklanan bir metin; anlaşma metni, Fransızca
olarak imzalanan anlaşmanın tercümesi olduğu için yasadaki metni aynen okuyorum
size, bazı cümle düşüklükleri görülüyor: “Türkiye’nin bölgedeki doğrudan
yatırımları, Türkiye’ye bölgede hem ekonomik hem de siyasi açıdan daha önemli
bir rol yükleyecektir.” deniliyor bu gerekçede. Daha uzun olan bu gerekçenin
bir bölümünü size intikal ettirdim üzerinde birkaç söz söylemek üzere.
Gerekçede gördüğümüz bu ifadeler güzel ifadeler olmakla birlikte, uygulamaya
baktığımız zaman gelişmelerin farklı olduğunu görüyoruz. Afrika pazarı firmalarımız için hedef pazar olarak
gösterilmektedir; doğrudur, böyle olmalıdır. Ancak, bu ülkeyle olan, bu küçük
ülkeyle olan, ekonomisi zayıf ülkeyle olan dış ticaretimize baktığımız zaman
bile, Fildişi Sahili’yle olan dış ticaretimize baktığımız zaman bile, bu ülkeye
karşı bile dış ticaret açığı vermekteyiz. Ekonomisinin çapına göre dünyanın en
fazla dış ticaret açığı veren ve cari açık veren ülkelerden biri olan ülkemizin
Fildişi Sahili’yle olan ticaretimizde de durum aleyhimizedir, burada da açık
vermektedir. Esasen sınırlı olan dış ticaret ilişkimiz, mevcut çapı
çerçevesinde aleyhimize işlemektedir. Mesela, 2006 yılında bu ülkeye olan
ihracatımız 30 milyon dolar, ithalatımız 44 milyon dolardır, yani, 2006 yılı
için 14 milyon dolar aleyhte bir açık vardır. Aynı açık 2007 yılının ilk altı
ayında 21 milyon dolardır. Bunu yıla irca edecek olursak, demek ki, 40 milyon
doların üzerinde bir açık gerçekleşecektir. Bunların yıllık olmadığını
göstermek bakımından son beş yıla baktığımız zaman, yine bu küçük ekonomiye
karşı verdiğimiz açık 150 milyon dolar civarındadır. Bir başka ifade ile konuyu vurgulayacak olursak, dış ticareti
kendi lehine olan, lehine dengesi olan 2,3; 2,5 milyar dolar civarında dış
ticaret fazlası veren Fildişi Sahili’ne bizim de kendimizce katkılarımız
olmaktadır, bizim aleyhimize sistemin işlemesi dolayısıyla. Aynı gerekçede Türkiye’nin bölgeye yapacağı doğrudan yatırımların
yararlarından söz edilmektedir. Bu ifadeler Türkiye’de uygulanan iktisadi
politikaları bilmeyenler için heyecanlı bile olabilir. Ancak, ülkenin dünya
sıralamasında yer alabilecek en kıymetli millî yatırımlarının yabancılara devri
konusunda gösterilen cömertlikler dikkate alındığı takdirde ve bunların
doğrudan sermaye yatırımı olarak değerlendirildiği Türkiye’de, Fildişi
Sahili’ne yapılacak, Türkiye’nin yapacağı doğrudan yatırımlardan söz etmek
ciddi bir tezadı ifade etmekte; anlamsız bir hoşgörü, anlamsız bir ümit olarak
görülmektedir. Buna işaret etmek istediğim gibi, bir başka nokta, Türkiye’de
rekabet gücünü kaybeden firmalarımız ve sektörlerimiz için Afrika’nın, bu arada
Fildişi Sahili’nin iyi bir alan olduğu konusudur. Türkiye’de firmalarımızın ve
sektörlerimizin rekabet gücünü kaybetmesinde esas unsurun uygulanan döviz
politikaları; yüksek faiz, düşük döviz kuru sonucu artan ithalat sonunda
körelen sektörler ve firmalardan ileri geldiğini bilecek olursak, burada bir
itirafın da mevcut olduğunu görürüz. Ancak, bu noktada sıkıntıya düşen
kuruluşlara, Afrika pazarlarını ve Afrika ülkelerini üretim üssü göstermek
doğru bir yol değildir. Çünkü, bir ülkenin firmalarının başka ülkeleri üretim
üssü yapabilmesi, yapması çok güzel gelişmelerdir, ama, rekabet gücünü
kaybederek başka yerlerde tutunmaya çalışmak çok başka bir şeydir. Dolayısıyla,
Türkiye’de rekabet gücünü kaybeden kuruluşlarımızın ve firmalarımızın
Türkiye’de rehabilitasyonu veya yeni, çağdaş alanlara yönlendirilmesi esas
politikalar olmalıdır. Dolayısıyla, bir anlaşmanın, sıradan gibi görünen küçük
bir anlaşmanın satır aralarında bile ülkelerimizin iktisadi politikalarıyla
ilgili sıkıntılar hususunda büyük çağrışımlarla karşı karşıya kalıyoruz. Anlaşmanın metnine gelince -bu belirtmelerden sonra- söz konusu
anlaşmada, biraz önce belirttiğim gibi iki Fransızca nüshayı her iki taraf,
Türkiye dahil olmak üzere imzalamışlardır ve bu elimizdeki kanun metni,
dolayısıyla bir tercüme metin niteliğindedir. Burada dikkati çeken birkaç nokta var, onları size arz etmek
istiyorum. 1’inci maddede deniliyor ki: “Bu ülkeyle ilişkiler kardeşçe dayanışma
ve benzeri usullerle yürütülecektir.” Uluslararası anlaşmalarda daha farklı
tabir kullanıldığını biliyoruz. Burada karşılıklı menfaatlerin, karşılıklı
faydaların sağlanacağı şeklinde ifadeler, anlaşmaların ciddiyeti açısından da
önem taşır diye düşünüyoruz. Bir başka maddede, 2’nci maddede –zaten tamamı beş maddelik bir
anlaşma- “İşbu anlaşmaya konu olacak ekonomik ve teknik işbirliği aşağıdaki
alanları kapsayabilecektir.” Dolayısıyla, tereddütlü ifadelerle imzalanmış bir
anlaşma olduğu görülüyor. Kapsayacak mıdır, kapsamayacak mıdır, bu tereddüt
neyin nesidir. Öyle anlaşılıyor ki, yine tercümeden kaynaklanan hatalardır. Bir başka dikkat çekilmesi gereken nokta -çünkü, bu anlaşmaya
Türkiye tarafı imza atmıştır ve Yüce Meclis’ten geçmektedir,
onun için dikkatlerinize sunuyorum- “Doğrudan ya da
dolaylı verimliliğe yönelik, teknik veya sosyal karakterli olarak projeler
gerçekleştirilmelidir.” deniliyor. “Verimliliğe yönelik, dolaylı verimliliğe
yönelik” gibi tabirler, söz konusu olan projeler ise, belki burada verimli
denilebilir, ama ölçülebilir, teknik bir tabirle buna girmek yine bir anlaşmada
çok doğru görünmüyor. Ayrıca, “dolaylı verimlilik” gibi bir tabirin pek bu
ölçülebilir değerler arasında yeri olmadığını da belirtmek istiyorum. Ama, sonuç itibarıyla, karşılıklı gidiş gelişlerin, uzman
gönderilmesinin teşvik edilmesi, bir karma komisyonun oluşturulması, her iki
tarafın da muntazam toplantılarını sürdürmesi gibi ilişkilerin geliştirilmesine
yönelik ilave tedbirlerin alındığını da görüyoruz. Neticede, zayıf olan, aslen zayıf olan bu ülkeyle ilişkilerimizin
geliştirilmesi açısından bunun bir başlangıç olarak görülmesi mümkündür.
Dolayısıyla, bu anlaşmanın Türkiye’ye hayırlar getirmesini diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –Sayın Kutluata teşekkür
ediyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ahmet
Ersin. Sayın Ersin buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
Fildişi Sahili Cumhuriyeti Hükûmeti arasında Ekonomik
ve Teknik İşbirliği Anlaşması’nın onaylanmasına ilişkin tasarıyla ilgili
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Dolayısıyla, hem Grubum adına
hem de kendi adıma sizleri saygılarımla selamlıyorum ve 23’üncü Dönem
çalışmalarının Türkiye için ve siz sayın milletvekilleri için hayırlı olmasını
diliyorum. Değerli arkadaşlarım, konuya girmeden önce, Sayın Başkanın da
hoşgörüsüne sığınarak, iki gün önce İzmir’in Buca ilçesinde yaşanan iki
bombalama olayından sizlere söz etmek istiyorum. Buca’da
Menderes Caddesi üzerinde, salı sabahı saat 07.50’de, bir büyük alışveriş
merkezinin önünde ve otobüs durağının hemen arkasında, poşet içine
yerleştirilen bir bomba ve ardından, yine 100 metre kadar ileride, saat 11.20
sıralarında, bir motosikletin selesine yerleştirilen bomba patlatılmış ve
günahsız 1 vatandaşımız yaşamını yitirmiştir, 11 vatandaşımız da yaralanmıştır.
Değerli arkadaşlarım, şimdi bu olayla ilgili, yani olayın vahşiliğini
gösteren bir haberi sizlere sunmak istiyorum: Yeni Asır gazetesinin “Alçaklar” sürmanşeti altında, olayın ne denli büyük bir olay olduğunu
ve vahşeti ortaya koyan fotoğrafları ve haberleri görüyorsunuz. Gerçekten, günahsız insanların, hangi amaç için olursa olsun,
vahşice öldürülmeleri asla kabul edilemez, insanlık suçudur. Ancak, yine
İzmir’de, bundan altı ay kadar önce, Bornova’da pazar yerinde patlatılan bir
bomba sonucunda yine günahsız 1 vatandaşımız yaşamını yitirmişti. Keza, geçtiğimiz aylarda Ankara’daki alışveriş merkezinde
patlatılan bombayı da düşünürsek, demek ki, değerli arkadaşlarım, terör, artık
büyük kentlerde ve kalabalık ortamlarda yaygınlaştı. Yani, büyük kentlerde
hapçı, gaspçı, kapkaççı korkusundan sokağa çıkmaya çekinen insanlarımız,
vatandaşlarımız, artık, bundan sonra anlaşılıyor ki, terör belasıyla da karşı
karşıya kalacaklar. Üstelik de Türkiye’nin bu en önemli sorunu olan, birinci
sorunu olan terörle ilgilenmesi gereken Hükûmetimizin
bu sorunla çok fazla ilgilenmemesini ve türban için harcadığı enerjinin yüzde
1’ini bile bu önemli konuya ayırmamış olmasını
doğrusu üzüntüyle karşılıyoruz. Şimdi, İzmir, 12 Eylül öncesindeki olağanüstü…(AK Parti
sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın Ersin… AHMET ERSİN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan. Bitiriyorum izin
verirseniz. BAŞKAN – Sayın Ersin konuya değindik, çok fazla olursa, tamamen bu
konuya münhasır gibi olur. AHMET ERSİN (Devamla) – Sayın Başkanım, ama çok önemli bir konu.
Yani, burada… BAŞKAN – Şunun için söylüyorum: Şimdi, burada Hükûmet
üyeleri var, diğer arkadaşlar var, tabii bölgenizin milletvekilleri var.
Onların da bu konuyla ilgili olarak bir şeyler söyleme ihtiyacı var, bütün
diğer siyasi parti gruplarımızın. Yani, konuya değindiniz, eğer bu anlaşmaya
dönerseniz memnun olacağım. Buyurun efendim. AHMET ERSİN (Devamla) – Peki, son cümlemi söyleyeyim, ondan sonra
döneyim Sayın Başkanım. Şimdi, İzmir, 12 Eylül öncesindeki anarşinin en yoğun olduğu
dönemde bile son derece de sakin bir kentti. Yani, terörün İzmir’e kadar uzanmış
olması aslında bir işaret fişeğidir. Yani, Türkiye’de terörün aldığı boyut
bakımından bir işaret fişeğidir. Buna dikkatinizi çekmek istiyorum ve
birincisinden üç buçuk saat sonra, aradaki 100 metrelik mesafe içinde
patlatılan ikinci bombada bir ihmal var mı yok mu? Bunun ortaya çıkarılması
lazım. Ayrıca, bunun sorumlusunun ya da
sorumlularının -kimlerse bunlar- bir an önce ortaya çıkarılması lazım. Çünkü,
İzmirlilerin ve milletin beklentisi budur değerli arkadaşlarım. Değerli milletvekilleri, Afrika ülkeleri, hepinizin de bildiği
gibi, sanayi üretimi bakımından son derece fakir ülkelerdir, yani sanayileri
gelişmemiştir. Aslına bakılırsa, bunlar çok yakın zamanlara kadar Avrupa’daki
bazı gelişmiş ülkelerin sömürgesi durumundaydılar. Sadece, Fildişi Sahili için
söylemiyorum, genel olarak söylüyorum. Bağımsızlıklarını kazandıktan sonraki süreç içinde de sanayilerini
geliştiremediler ve bu ülkeler daha çok hayvancılık ve tarım alanında faaliyet
gösteriyorlar ve zaten ihracatlarına bakarsanız, başka ülkelere ihraç ettikleri
ürünlere bakarsanız, sanayiden ziyade tarım ve hayvancılığa dayalı ürünleri
ihraç ediyorlar. Bu anlamda, örneğin Mozambik, Tanzanya, Burkina
Fosa ve Nijerya gibi ülkeler, Türk yatırımcıları için, yani Türkiye’de
yatırımları olup da, artık, Türkiye’deki pazarın doyduğu ürünleri başka
ülkelere ihraç etmek için çareler arayan sektörler için, işte bu Güney Afrika
ülkeleri ile bu az gelişmiş hatta gelişmemiş bu ülkelerde faaliyette bulunmak,
yatırım yapmak, ticaret yapmak son derece uygundur. Bunlar sanayi üretiminde ne kadar fakir olsalar da, hayvancılık ve
tarım ürünlerini üretmek ve ihraç etmek gibi alanlarda bir hayli
gelişmişlerdir. Örneğin, bizim bu Güney Afrika ülkelerinden Malavi’den,
Burkina Faso, Tanzanya, Cook Adası, Benin ve Komor’lardan
-2005 yılı itibarıyla söylüyorum- toplam 30 milyon 465 bin 065 dolar değerinde
pamuk tohumu, susam tohumu, pamuk küspesi, tütün gibi tarım ürünü ithalatımız
var. Bunların dışında biz keçi derisi ithal etmişiz, at kılı ithal etmişiz bu
ülkelerden, ama sanayi üretimi ithalatımız yok. Çünkü, sözlerimin başında da
söylediğim gibi, bu ülkeler sanayi üretimi bakımından son derecede fakirler,
ama, buna karşılık, sanayi üretimine aç olan ülkeler ve toplumlar. Onun için,
diyorum ki, Türkiye’de üretim yapan sanayi sektörlerinin artık piyasanın
doyması nedeniyle bu ülkelere doğru yayılmasında, bu ülkelerde yatırım yapmasında Türkiye
açısından da, kendileri açısından da çok büyük yararlar var. Biz, bu tasarıya Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumlu oy
vereceğiz. Çünkü, bu anlaşmanın hem Türkiye için hem de Fildişi Sahili
Cumhuriyeti ve orada yaşayan insanlar bakımından yararlı olduğunu düşünüyoruz.
Bunu sadece ticari anlamda değil… Bakın, benden önceki arkadaşlarım da
söylediler ben de söyledim; bu ülkeler yakın zamanlara kadar Avrupa’daki
gelişmiş ülkelerin sömürgesi durumundaydılar ve rejimleri açısından ya da ülkeleri açısından çok da eski olmayan süreden bu
yana kendi bağımsızlıklarını kazandılar ve kendi varlıklarını sürdürmeye
çalışıyorlar; ama, henüz rejimlerini oturtabilmiş değiller. Dolayısıyla,
Türkiye’nin rejim açısından da bu ülkelere iyi bir örnek olacağı, demokrasi
bakımından da, demokrasisi açısından da bu ülkeler için iyi bir örnek olacağını
düşünüyoruz. Dolayısıyla hem ticaret, ticari yönden hem de rejim yönünden bu
ülkelere yapılacak olan katkı, sadece parasal değeri dışında insani değerler
bakımından da önemli olur diye düşünüyoruz. Bu nedenle, bu yasa tasarısına
olumlu oy vereceğiz. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Tasarının tümü üzerinde Hükûmet adına
Devlet Bakanı Mehmet Aydın Bey konuşacaklardır. Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir)- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; vaktinizi çok almayacağım ama bir hatayı da düzeltmem
gerekiyor. Yani, eğer bir yanlışlığı bir yerde görürsek, onu düzeltmeden o
yanlışlık yoluna devam ederse, bir süre sonra, yanlış, maalesef, doğru gibi
görünebilir. O bakımdan, evvela, İzmir’de vuku bulan o terör hadisesinden dolayı
İzmir’e geçmiş olsun diyorum. İzmir Milletvekiliyim tıpkı Sayın Ersin gibi.
Dolayısıyla, vefat eden, şehit olan vatandaşımıza da Allah’tan rahmet
diliyorum. Yaralanan 10 kişiye -inşallah yakında şifa bulur- Allah şifa versin
diyorum bu mübarek günde. Ama, gerçekten böyle bir konunun, hiçbir bağlamı
yokken, hiçbir mantığı yokken, bilmem “Hükûmet baş
örtüsüne şu kadar zaman ayırıyor, bunun bilmem şu
kadarını teröre ayırmış olsaydı.” diye başlamanın
açıkçası akılla, mantıkla izah edilecek bir tarafının olmadığını söylemeyi her
şeyden önce ahlaki bir vazife telakki ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Lütfen konuları birbirine karıştırmayalım. Ben beş senedir Hükûmet üyesiyim
-zabıtlar oradadır- Hükûmetin yirmi dakika dahi baş
örtüsüne ayırdığını hatırlamıyorum. Ama, aynı Hükûmet, vaktinin en az dörtte 1’ini terör konusuna ayırıyor ve terör konusunda ne yapacağımız hususunda, ülke
olarak ve dünya genelinde ne yapmamız gerektiği hususunda siyaset üretmeye
çalışıyor, strateji üretmeye çalışıyor ve dünyada da bu konunun birlikte nasıl
ele alınıp bir çözüme kavuşturulabileceği hususunda en yoğun faaliyetini
gösteriyor. Bütün bunlar olup biterken, gerçekten, İzmir gibi asayişin çok
önemli mesafe katettiği… Bugün huzurlu
şehirlerimizden biridir, maalesef bu terör saldırısına rağmen. Ve o asayiş
konusunda, huzur konusunda da ciddi adım atan İzmir’deki bütün
yöneticilerimize, başta Vali ve Emniyet Müdürü olmak üzere hepsine de teşekkür
ediyorum. Onlara cesaret vermek istiyorum, onlara kolay gelsin diyorum, sizinle
beraberiz diyorum. Böyle bir günde bunları konuşmamız gerekirken, oradaki bir
ölümü hemen kalkıp baş örtüsüne bağlamak, açıkçası değerli hemşehrimden
beklemediğim bir şeydi, ama, yine de… AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Bakanım “Beş yıldan beri buradayız.”
diyorsunuz. Beş yıldan beri terör olayları arttı mı, azaldı mı? Siz bunu
söyleyin. BAŞKAN – Sayın Bakanım... DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) - Beş yıldan berinin hesabını
da veririz, onu da görüşürüz. AHMET ERSİN (İzmir) – Terör arttı mı, artmadı mı? Onu söyleyin… DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Ama, benim itirazım şunadır
Sayın Milletvekili: Yani, orada, eğer emniyetin bir ihmali varsa, sizin onu
getirip burada konuşmanız lazım, şu konuda ihmal vardır demeniz lazım.
Soruşturma devam ediyor. Eğer, telefon eder sorarsanız, zaten gelinen nokta
hakkında da size bilgi verirler. Benim itirazım ona değil. Benim itirazım, bir
yerde baş örtüsüyle ilgili bir hadise olursa, onu kalkıp teröre bağlarsa aynı
itirazı ederim. Benim derdim o değil. Çerçeveyi muhafaza edelim ki, o çerçeve
içindeki sorunlara cevap bulabilelim. AHMET ERSİN (İzmir) – Siz, benim soruma cevap vermediniz ama Sayın
Bakanım… OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, yani… DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – O çerçeve içindeki
sorunlara çözüm bulabilelim. AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Bakanım… DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Yoksa, yani, bardak düştü
baş örtüsü! Ayağı kaydı, din kültürü ve ahlak bilgisi! Bunlardan vazgeçelim
diyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) AHMET ERSİN (İzmir) – Terör yoğunlaştı mı, yoğunlaşmadı mı? Onu
söyleyin. BAŞKAN – Sayın Bakanım… AHMET ERSİN (İzmir) – Sizin döneminizde terör yoğunlaştı mı,
yoğunlaşmadı mı? Onu soruyorum ben size. DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Sorunlarımızı birbirine
karıştırmayalım ki, doğruyu yanlışa bulaştırmayalım ki, çözümü hep birlikte,
muhalefetiyle, iktidarıyla hep birlikte beraber yürütelim. AHMET ERSİN (İzmir) – Önce siz bulacaksınız çözümü. DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Ben tekrar teşekkür
ediyorum. Bu anlaşmanın, ülkemiz için ve taraf ülke için de hayırlı olmasını
diliyorum. Teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza… OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım… BAŞKAN – Efendim… OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, şimdi, bütün bu konularla
ilgili yapılan müzakerede tabii sataşma nedeniyle mi söz verdiniz? Yoksa,
tartıştığımız, oyladığımız bir konuyla ilgili Sayın Bakanın yaklaşımını
belirttik. NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hayır, sataşma da var. MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – İç Tüzük gereği. OKTAY VURAL (İzmir) – Dolayısıyla, bu zemini bu şekilde
kullanmanın doğru olmadığını paylaşmak istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sayın Vural, Sayın Bakana, bir Hükûmet
üyesi olduğu için… Görüşmeler sırasında, tasarının tümü üzerinde veya
maddelerinde Hükûmetin ve komisyonun söz hakkı
vardır, grupların söz hakkı vardır, şahıslar adına kişilerin söz hakkı vardır. Hükûmet üyesi olduğu için, söz talebinde bulunduğunda, Sayın
Bakana, İç Tüzük gereği söz verme mecburiyetim vardır, o bakımdan söz verdim. OKTAY VURAL (İzmir) – Sadece kanunla ilgili olmadığını belirtmek
için ben ifade ettim; sadece sataşmayla ilgili. BAŞKAN – Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi okutuyorum: TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE FİLDİŞİ SAHİLİ (KOTDİVUAR)
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA EKONOMİK VE TEKNİK İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 8 Haziran 2005 tarihinde Abidjan’da
imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar)
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşması”nın
onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN – Sayın Anadol, işaretinizden,
Sayın Enis Tütüncü Grubunuz adına madde üzerinde konuşma mı yapacak? K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Evet efendim. Madde üzerinde Sayın Enis
Tütüncü konuşacaklar. BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü. Sayın Tütüncü, süreniz on dakika. Buyurun. ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan kanun tasarısının
1’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum,
hepinizi en iyi dileklerimle, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Şimdi, bu, gerçekten, çok önemsiz ya da
çok önemli olmayan, sıradan bir kanun gibi gözüküyor değerli arkadaşlarım. Ama,
Türkiye’nin kalkınma stratejisinin ne olması gerektiği açısından, kanımca,
stratejik önemde bir kanun tasarısıdır. Onun da ötesinde, biraz sonra bazı
sorular soracağım ve Sayın Bakanın ve Hükûmetin
burada yanıtlamasını rica edeceğim. Kalkınma stratejisiyle ilgili –çünkü,
burada stratejiden söz ediliyor- Hükûmetin ne kadar
gerçeklerden uzak olduğunu sorularla burada ispat etmeye çalışacağım. Çünkü,
artık, bazı konularda Türkiye’nin geleceğe dönük, dünyadaki iddiasının ne
olduğu konusunda Hükûmetin en azından böyle
kanunlarda ciddi bir şekilde buraya çıkıp Hükûmet
yetkililerinin ciddi bir şekilde konuşmasını talep ediyoruz. Beş yıldan bu yana
bu konuda hiçbir şey gelmedi Hükûmetten. Bakınız, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, bu yasa ile
ülkemizde rekabet düzeyi azalan sektörlerin Afrika kıtasına doğrudan yatırım
olarak aktarılması düşünülüyor. Şimdi, hemen söyleyeyim, Afrika kıtası,
potansiyeli itibarıyla Türkiye’nin kalkınması açısından, dış pazarlara
yönelmesi açısından stratejik pazarlardan biridir ve bu arada, Fildişi
Sahili’nin bu çerçevede seçilmiş olması da isabetli bir tercihtir. Neden?
Çünkü, Batı Afrika Ekonomik ve Parasal Birliği ekonomisinin yüzde 40’ını teşkil
ediyor ve yasa tasarısında 10 milyar dolarlık bir ticaret hacmine sahip olduğu
söyleniyor, bugünkü rakamlara göre 15 milyar dolar, düzeltiyorum. Şimdi, biz, bu pazara, Türkiye’de rekabet gücü düşmüş, yitirilmiş
olan sektörlerimizi doğrudan yatırıma yönlendireceğiz. Şimdi, benden önce
burada grup adına konuşan Milliyetçi Hareket Partisinden değerli milletvekili
arkadaşımız, burada, konuya dış ticaret dengesi açısından yaklaştı ve
Türkiye’nin Fildişi Sahili’ne bile dış ticaret açısından açık verdiğini de
ifade etti ve Türkiye’de neden bazı sektörlerin rekabet gücünü yitirmiş
olduklarını dile getirdi ve rekabet gücünü bazı sektörlerin yitirmiş olmasının
nedenini de Sayın Milliyetçi Hareket Partisi Sözcüsü, uygulanan yanlış ekonomik
politikalara bağladı; belirli ölçüde doğrudur. Değerli arkadaşlarım, bu yaklaşımın ötesinde düşünmek
mecburiyetindeyiz. Burada biz, dünya çapında, acaba önümüzdeki dönemde hangi
mal ve hizmetlere dünya talebi yoğunlaşacaktır yani önümüzdeki dönemde Türkiye,
hangi sektörlerde dünya çapında iddialı olabilecek yeni bir kalkınma
stratejisini, sanayileşme stratejisini yürürlüğe koymalıdır? Şimdi burada, izin verirseniz, ben konuya gerçek boyutuyla
değinmek istiyorum. Dünyada yeni teknolojik devrim süreciyle başlayan
globalleşme olgusunun en acımasız ve en karmaşık bir zaman kesitini yaşıyoruz.
Dünyada bazı sanayilerin güneşi yükseliyor, bazı sanayilerin güneşi batıyor,
bazı sanayiler de şu ya da bu şekilde varlığını
uluslararası rekabet açısından, dünyada mal ve hizmet talebinin geleceği
açısından sürdürmeye çalışıyor. Şimdi, ben, buradan Hükûmete seslenmek
istiyorum. Son yapılan planda göremedik, Türkiye’miz, geleceğin dünyasında
hangi alanlarda iddialı olacaktır? Yani, Türkiye, acaba… Burada, çıksın Sayın
Bakan ve Hükûmet sözcüleri yanıt versin. Türkiye,
önümüzdeki beş yıllık dönemde, yedi yıllık dönemde -hadi yedi yıllık plan
yaptık- dünyada yükselen sanayilerde nasıl bir yatırım politikası, nasıl bir
yatırım stratejisi götürmeli? Yok böyle bir şey. Şimdi, zımnen, burada rekabet gücü yitirilmiş olan sektörleri
dışarıya açacağız derken ve zımnen, güneşi batan sanayileri dışarıya açacağız,
iddiası var burada. Peki, güneşi yükselen sanayilerde ne yapacaksınız? Hangi
sanayileri seçtiniz? Güneşi yükselen sanayiler hangileridir? Bırakalım onu, beş
yıldan bu yana iktidardasınız, sanayi envanteri var mı bu ülkenin? Sanayi
envanterini ne zaman açıklayacaksınız? Ne zaman yapacaksınız? Sayın Bakan
burada, kendisi zamanında söylemişti “Sanayi envanteri yok.” diye. Çıksın
burada, Sayın Bakan söylesin “Sanayi envanteri var.” diye. Sanayi envanterini
yapamadınız beş yıldan bu yana. MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Var, var; siz de biliyorsunuz, var. ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Yani, hangi sektörleri, ne kadar, hangi
düzeyde, nasıl koruyacaksın? Avrupa Birliğine giriş süreci belli, Dünya Ticaret
Örgütünün kuralları belli. Söyleyebilir misiniz, hangi yükselen sanayilerde,
nasıl bir stratejiyle, Türkiye’nin, geleceğin dünyasında, dünya ekonomisinde
“kazananlar” safında yer almasını sağlayacaksınız? Konu budur. AKP’nin var mı acaba dünyasında böyle konular? Sizin
dünyanızda ne var, biliyor musunuz: Faiz, rant, paylaşım, sıcak para.
Sanayileşme var mı, sanayileşme? Üretim var mı, üretim? (CHP sıralarından
alkışlar) Yok, yok değerli arkadaşlarım. Bakınız, konunun daha iyi anlaşılması için -evvelsi gün bir gündem
dışı konuşma almıştım, yarım kaldı- size biraz bilgi vereyim de bilgilenin
değerli milletvekilleri. Dünyada yükselen sanayiler altı dalga hâlinde geliyor,
bakınız, altı dalga hâlinde geliyor. İlk dalga nedir biliyor musunuz: Biyoteknolojiye
dayalı tarımsal faaliyetler. Tarımsal faaliyetler biyoteknolojiye
dayalı. Yükselen dalga, birinci dalga… Türkiye
ne yapıyor bu konuda? Hangi iddiayı ortaya koyuyor? Yok. Balıkçılık hariç su
ürünleri üretimi, “aquacultural” diyorlar buna. Var
mı bu konuda Türkiye’nin dışarıya, bu yükselen, birinci dalgada yükselen bu
sanayileşme sürecinde iddiası nedir? Çevrenin iyileştirilmesi; hidrolik, güneşe
dayalı elektrik üretimi. Bakınız, birinci dalgada bunlar var. İkinci dalgada, kişiye özgü modacılık, plastik, seramik, yeni
malzemeler, hafif sanayiler, kitlesel, kentsel ulaşım, uçak üretimi, havaalanı
yapımı, robot üretimi sanayileri yer alıyor. Evet, söyleyiniz bakalım, siz bu
ikinci dalga sanayilerinde Türkiye’yi nasıl ileriye dönük bir açılımla
hazırlıyorsunuz? Yok böyle bir şey, düşünmemişsiniz. Bakınız, üçüncü dalga: İş hizmetleri, faks, muhasebe, denetleme,
vergilendirme, telebilgisayar uygulamaları. Yine
üçüncü dalgada, kişisel hizmetler yani finansal,
tıbbi çocuk bakımı, yaşlı bakımı, sosyal hizmetler. Yine üçüncü dalgada kişisel
perakendecilik ön plana çıkıyor. Dördüncü dalgayı söyleyeyim: Elektronik kütüphanecilik,
bireyselleştirilmiş öğrenim, elektronik veri bankaları, yüksek teknoloji
hizmetleri, eğlence ve turizm. Burada, gerçekten, sizden önceki hükûmetlerden miras bir politikamız var. Beşinci dalgada, yazılım, nanoteknoloji,
genetik ve altıncı dalgada uzay teknolojileri. Peki, söyler misiniz bana… Bakınız, elimde Türkiye’nin bu
çerçevede acaba hangi alanlarda atak yapması, hangi alanlarda geleceğin
dünyasında iddialı olabilecek bir üretim seferberliğine, hem de küçük ve orta
ölçekli… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Tütüncü, bir dakika ek süre veriyorum, konuşmanızı
tamamlayınız. Buyurun. ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan. Şimdi, burada yapılması gereken şudur: Bir an önce Türkiye’nin
sanayi envanterini tamamlayacaksınız. Türkiye’nin mevcut sanayi yapısını
-imalat sanayisinin de- sanayileşmeyi hızlandıracak sanayiler ekseninde
yapısını dökeceksiniz. Mukayeseli üstünlüklerine bakacaksınız, potansiyellerine
bakacaksınız. Hangi sanayiyi ne kadar koruyacağım, hangi sanayiyi gözden
çıkaracağım, hangi sanayide Türkiye’yi ileride, dünya çapında iddialı hale
getireceğim? Şimdi, bunlar hiç düşünülmüyor, buraya yazılıyor: Efendim, işte,
Türkiye’de güneşi batan sanayileri, rekabet gücü sanayilerini, işte Fildişi…
Yedirmezler baylar! Anlatabiliyor muyum? Uzun dönemli bir kalkınma stratejisi
çerçevesinde bakacaksınız konuya. Böyle bakılmadı. Sayın Başkan, biz grup olarak buna olumlu oy veriyoruz ama rica
ediyorum, Hükûmetin, bundan sonra, Türkiye’nin
geleceği açısından yaşamsal önemde olan bu sanayileşmenin nasıl
hızlandırılacağı konusunda buraya çok ciddi bir şekilde gelmesi lazım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Hepinize çok teşekkür ederim. Sevgiler, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tütüncü. Hükûmet adına Sanayi ve
Ticaret Bakanı Sayın Zafer Çağlayan. Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Evet, biraz evvel Sayın Tütüncü’nün
konuşmalarını dinledim. Benim de özellikle üzerinde çok iyi çalıştığım ve
özellikle Hükûmetimizin de bu konuda çok yoğun gayret
gösterdiği bir konu görüşüldüğü için ben de bununla ilgili görüşlerimizi -Hükûmet Programı’mızda olsun,
seçim beyannamesinde olsun- gündeme getirmiş olduğumuz konuları sizlere
aktarayım istedim. Evet, bu konuyla ilgili, Sayın Başkanım, yani, ben, zannediyorum
ki bir iki saat çok rahat konuşabilecek donanıma sahibim. ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – On saat konuşun… SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Sağ
olun… Sayın Tütüncü de bunu çok iyi bilirler. ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Konuşalım da bu kutsal çatı altında
bunlar konuşulsun artık. SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Önemli
olan burada, tabii ki, şu: AK Partinin gerek seçim esnasında seçim bildirgesini
hazırlarken gerek Hükûmet Programı’nda, Sayın
Başbakanımız buradan Hükûmet Programı’nı açıklarken,
nasıl bir sanayileşme sistemi, nasıl bir sanayileşme stratejisi ve politikaları
ve bunun enstrümanlarının, bunun araçlarının nasıl olacağı konusunda çok geniş
açıklamalar yaptılar. Şimdi, ben, tekrar, bu konulara, yine, parça, kısmen de olsa
değineceğim fazla sabırlarınızı zorlamadan. Evet, sanayi envanteri, sanayi bilgi sistemi birden bire, tabii,
yapılması kolay bir iş değil. Sanayi bilgi sistemi konusunda, aslında, bugün
Türkiye’de birtakım kayıtlar mevcut. Özellikle Sanayi Bakanlığına bağlı olan
KOSGEB’in elinde 250 bin sanayi işletmesinin yaklaşık 60 bininin şu anda sanayi
bilgi sistemi mevcuttur. Diğer taraftan, biliyorsunuz, kapasite raporları,
kapasite raporlarının tasdik işlemleri Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine bu görev
verildiği için, Odalar ve Borsalar Birliğinde de yaklaşık, yine, 60 bin
civarındaki şirketin kapasite raporu orada mevcuttur. Tabii, bundan, şu anda Hükûmetimizin
kastı, Türkiye’de toplam bulunan yaklaşık 250 bin sanayi işletmesinin tamamının
bilgi sistemi ve sanayi envanterinin çıkartılmasıdır. Bunun, aslında,
yapılmasının sebebi… Bu dönem ve benim bugüne kadar, oda başkanlığı yaptığım
dönemde ve siyasete girdiğim dönemde de ilk defa bir partinin seçim
beyannamesinde ve programında “Sanayi Stratejileri ve Sanayi Politikaları”
başlığı ilk defa Türkiye’nin gündemine gelen bir konudur. Onun için, özellikle
şunu iftihar ederek söylüyorum eski bir iş adamı olarak, bir sanayi odası
başkanı olarak: Evet, gerçekten ilk defa bir parti sanayi stratejisi ve sanayi
politikalarını alıp Seçim Beyannamesi’ne ve Hükûmet
Programı’na koymuştur. Bu gerçekten alkışlanacak bir davranıştır. (AK Parti
sıralarından alkışlar) ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – İlk defa değil Sayın Bakan. 1994
yılındaki Cumhuriyet Halk Partisinin Seçim Programı’nda var. On üç yıl önce
konulmuş, on üç yıl önce… Alkışlıyorsunuz değerli arkadaşlarım… SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Bu
konuda size, çok net şunu söyleyebilirim ki: Benim arkadaşlarım, sanayi
odasındaki arkadaşlarımız ve bütün Türkiye’deki sanayi ve ticaret kesiminin
tamamı bu konuda teşekkürlerini, gerek Türkiye’nin diğer dernekleri bu konuda
görüşlerini dile getirmişlerdir. Şimdi, bundan elde etmek istediğimiz murat şudur, yapmak
istediğimiz şudur: Evet, Türkiye’de bundan sonrasında, bugün ve bundan
sonrasında sanayi stratejileri ve politikaları nasıl olacaktır? Bunun elde
edilmesi için öncelikle sanayi bilgi sistemine, sanayi envanterine ihtiyaç
vardır. Tabii, sanayi bilgi sistemi, sanayi envanteri sistemini söyleyerek
olmuyor. Bunun altyapısının oluşturulması, bununla ilgili bilgilerin
toparlanması, bununla ilgili bir odak, bir merkez oluşturulması ve tüm bilgiler
elde edildikten sonra da ortaya çıkıp -sanayi stratejileri konusunda- hangi
konuda Türkiye sanayileşme yapacak, bu sanayileşmeyi nerede yapacaksınız ve
sanayiyi, hangi enstrümanları, neleri destekleyeceksiniz? Bu konuda bir sanayi
haritası çıkarılması, bir sanayi envanteri çıkarılması en öncelikli
çalışmalarımız arasındadır ve bu konuyla ilgili çalışmalarımız süratle
başlamıştır, devam etmektedir ve bunun koordinasyonu da benim bulunduğum Sanayi
Bakanlığı tarafından yapılmaktadır. Bunun hemen arkasından, bu ne getirecek? Bunun arkasından, şu anda
Türkiye’nin gerek geleneksel sektörler dediğimiz gerek şu anda küresel
sektörler dediğimiz dünya çapında Türk sanayisinin rekabet edebileceği, Türk
sanayisinin rahat bir şekilde mücadele edeceği sektörler tespit edilerek, o
sektörlerin o ölçekte desteklenmesi gündeme gelecek. Sayın Tütüncü demin “Sektörler hangileri?” diye sordu. Bunu
hepimiz biliyoruz, bunlar çok net bir şekilde de belirtilmişti, ancak bu
çalışmalarımız sonunda hangi sektörlerin rekabet gücünde, Türkiye’nin yüksek
rekabet gücüne sahip olduğu, hangi sektörlerde daha ilave destekler yapılması
noktası, bunlar hepsi gündeme getirilecek ama şu anda hepimiz biliyoruz ki
otomotiv sektörü, beyaz eşya sektörü, bunlar şu anda Türkiye’nin dünyada
rekabet etme gücüne fazlasıyla sahip olduğu sektörler. Ben dün Bursa’da TOFAŞ
fabrikalarının yeni bir ürününün açılış törenine katıldım Hükûmetimizi
ve Bakanlığımı temsilen. Evet, yapılan iş gurur
vericiydi. Bu ülkenin bir ferdi olarak, bir Türk olarak gerçekten iftihar ettim
ve dün heyecandan… Gerçekten bu anı tekrar şu anda yaşar gibiyim. Evet, bir otomobil fabrikamız, fikrî ve sınai mülkiyet hakları
yüzde 100 kendisine ait olan bir otomobil üretiyor. Bu otomobilden her sene 158
bin adet üretecek. Otomobil daha banttan çıkmadan şu anda alıcısı hazır ve bunu
Fransa’nın dev Peugeot’u ve Citroen’i,
İtalya’nın Fiat otomobil fabrikaları bunu direkt
satın alıyorlar. Bu fabrikada sekiz yıl boyunca 11 milyar dolarlık ihracat
yapılacak ve buna karşılık hemen bu üretime başlamış ve 2 700 kişi ilave
istihdam olarak buraya girecek. Bu konuda, otomotiv sektörü başta olmak üzere beyaz eşya sektörü
ve bunlara dayalı, bunların yan sanayilerinin geliştirilmesi noktasında zaten
öncelikli hedeflerimiz var ve zaten bundan sonradır ki -yine Hükûmet Programı’nda çok net şekilde belirtilmiştir- ortaya
çıkarılan sanayi envanter, sanayi bilgi sistemi; bunun arkasından oluşturulacak
olan sanayi stratejileri ve sanayi politikaları; bunun arkasından yıllardır
Türkiye’de yapılamamış, hiç kimsenin yapmaya cesaret edememiş olduğu yeni bir
teşvik sistemi ve yeni teşvik anlayışı gelecek. Ben de oda başkanıyken, her
fırsatta, bir işveren olarak bunu isterdim. Evet, şimdi bu artık hayal olmaktan
çıkmıştır, bir gerçek olmak üzeredir ve arkasından sanayi bilgi sistemi, sanayi
stratejilerinin hemen arkasından teşvik politikamız değişecek ve bunun
arkasından yöresel ve sektörel bazda teşvikler
yapılacak. Onun için bu noktada şunu çok net söyleyebilirim -sağ olsun Sayın
Tütüncü hiç olmazsa bunları söyleme
imkânını verdi, ben kendisiyle de daha önceki dönemde bunları çok sık sık görüşürdüm- şu anda sanayileşme konusunda, nasıl
sanayileşeceğini, ne tür destekler vereceğini ve bunları hangi enstrümanlarla
ve nerede destekleyeceğini bilen ve bunun altyapısını oluşturan ve Türkiye için
bana göre bu konuda bir milat oluşturacak ve yarınları için ciddi anlamda bir
referans oluşturacak bir çalışmayı, bunun çalışmasını şu anda Hükûmetimiz yapıyor. Buradaki bütün amaç da rekabet gücünün
kazandırılması ve rekabet gücü noktasında Türk sanayicisinin, Türk
ihracatçısının gerçekten bu konuda desteklenmesidir. Bugün, Türkiye, hayal
edelim etmeyelim, kabul edelim etmeyelim, 100 milyar dolarlık bir ihracatı
gerçekleştirmiş ve Türkiye, bugün, yapmış olduğu 100 milyar dolarlık ihracatın
yüzde 90’dan fazlasını sanayi mamullerine yapan bir ülke haline gelmiştir. Evet, bununla ilgili enerji fiyatlarına zam yapılmamıştır, bununla
ilgili 1 Ocak 2008’den itibaren sigorta primlerinde işveren hissesi 5 puan
düşürülecektir ve arka arkaya birbirini takip eden gerek KOSGEB’in gerek diğer
kuruluşların yapacağı kredi destekleri ve bilinçlendirme desteleriyle beraber,
Türkiye, hangi konuda rekabeti nasıl yapacağını, nerede yapacağını çok net bir
şekilde ortaya çıkaracaktır. Zannediyorum ki, bu açıklama herhâlde yeterli olmuştur ama ilave
tekrar şey varsa cevaplamaya hazırım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim, sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü. Buyurun Sayın Tütüncü. CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Görüşülmekte olan kanun tasarısının 2’nci maddesi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Sayın Bakana teşekkür ediyoruz, çok önemli, çok büyük bir sivil
toplum kuruluşunun başında iken, gerçekten çok büyük iddialarla hükûmetleri uyarır idi. Şimdi iş geldi o söylediklerini
gerçekleştirmeye. Beni bağışlasın Sayın Bakan ama bu konuda en azından Türkiye’yle
ilgili -az önce dünyada yükselen sanayileri saydım- Türkiye’de acaba yükselen
saniyeler hangileridir, küçülen sanayiler hangileridir, Türkiye’de yükselen ve
küçülen sanayiler dışında kalan sanayiler hangileridir? Çünkü, Türkiye’nin
dışarıya yatırım ihraç etmesi açısından önemli olan bunlar. Bu konuda, ne yazık
ki tatmin edici bir açıklamada bulunamadılar. Özür diliyorum, daha çiçeği
burnunda Bakana bu kadar yüklenmek olmaz, farkındayım, ama Sayın Bakan, burada,
Türkiye’de otomotiv, beyaz eşya, makine sektöründeki atılımları söyledi ve
hepimizin tabii ki gururla seyrettiği, izlediği o TOFAŞ’ın
yeni ihracat sıçramasıyla ilgili düşüncelerini ifade etti. Tabii, ama burada
Türkiye’de büyümeyi destekleyecek, Türkiye’yi dışa bağımlı bir ekonomik büyüme
modelinden çıkaracak imalat sanayisinde nasıl bir atılım yapılması konusunda,
ben isterdim ki -mademki söz aldılar- daha doyurucu bir açıklamada bulunsun. Bakınız, değerli arkadaşlarım, az önce dünyadaki yükselen
sanayiler çerçevesinde bir ufuk turu yaptık. Bu ufuk turu çerçevesinde
Türkiye’de acaba sanayilerin konumu ne? Bu konuda sizi bilgilendirmek
istiyorum. EYÜP AYAR (Kocaeli) – Sanayiyi tartışmıyoruz ki! ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Ah siz bunu anlayamazsınız!
Anlayamadığınız için işte böyle! ASIM AYKAN (Trabzon) – Biraz önce de bunu söylediniz. ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Aslında, benim burada… Benim burada… Biz
sanayileşme… ASIM AYKAN (Trabzon) – Lütfen, ayıp oluyor. Biz öğrenci değiliz. ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Öğrenci olsa... Göreceksiniz... Lütfen,
lütfen! Şimdi dinleyiniz! Mademki… CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Projeleri anlatınız. ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Dinleyiniz! Burada, değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin kalkınmasıyla ilgili,
ulusal kalkınmasıyla ilgili son derece stratejik bir konuyu konuşuyoruz.
Bakınız, Türkiye’de hangi sanayileri açacaksınız dışarıya? Bakınız,
Türkiye’deki envanterin kesinleştirilmesi açısından Cumhuriyet Halk Partisinin
yıllardan bu yana yaptığı çalışmanın bir özetini size vermek istiyorum
zabıtlara geçmesi açısından. Bize göre, Türkiye’de
yükselen sanayiler üç dalga hâlinde gelmeli. Evet, konuşuyorsunuz değerli arkadaşlar! Üç dalga hâlinde gelmeli. Bize göre, yükselen sanayiler Türkiye’de
üç dalga hâlinde gelmeli. Birinci dalga, ilk dalga: Otomotiv, makine, beyaz
eşya, elektronik, metal eşya, plastik, bilgi teknolojileri, kuyumculuk, gemi
inşa, toptan-perakende ticaret, lojistik, kombine taşımacılık, telefon
haberleşmesi, turizm, inşaat ve mühendislik hizmetleri. Yani, Türkiye’nin
mevcut sanayi yapısında, imalat sanayisi yapısında ve ulaştırma sektörlerinde
bu sanayiler, Türkiye’de yükselen sanayiler yani Türkiye koşullarında güneşi
yükselen sanayiler olabilir. Bunun değerlendirmesini Hükûmete
bırakıyorum. İkinci dalga, yükselen sanayiler Türkiye’de hangileri olabilir,
ikinci dalga… Madem dışarıya açılacağız, bunları bilmek mecburiyetindeyiz.
İkinci dalgada kimya, sağlık turizmi, savunma teknolojileri, bilgi ve iletişim
teknolojileri, aşı ve antiserum araştırmaları,
hidrojen ve yakıt pili teknolojileri... Türkiye ekonomisini eğer yukarıya
götürmek istiyorsanız ikinci dalga olarak bunu ön planda tutmanız lazım.
Yardımcı olmak istiyoruz değerli arkadaşlarım. Alırsınız, almazsınız… Alırsınız
almazsınız, yardımcı olmak istiyoruz. [AK Parti sıralarından alkışlar (!)] Şunu biliniz, Türkiye’yi dışa bağımlı bir ekonomik, dış kaynağa
aşırı bağımlı bir ekonomik büyüme modeline mahkûm ettik. Hepimizde kusur.
Geçmiş dönemden geliyor. Siz, beş yıldan bu yana da bu mahkûmiyeti daha da
ağırlaştırdınız. Nedir bunun karinesi? Cari işlemler açığı, dış ticaret açığı. HASAN ANĞI (Konya) – Ne alakası var? ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) - Konuşuyoruz burada. Bunların konuşulması
lazım. Üçüncü dalgaya geliyorum.
Üçüncü dalga: Türkiye’de sanayilerin konumunu dışarıda eğer Türkiye ekonomisini
geleceğin dünyasında uluslararası alanda kazananlar safında tutmak istiyorsak,
böyle bir düşüncemiz varsa, böyle bir vizyonumuz varsa üçüncü dalga olarak
Türkiye’de neleri ön plana getirmemiz lazım? Üçüncü dalga, biyoteknoloji
Türkiye’de. Üçüncü dalgada nanoteknoloji -isterseniz
açıklarız ne olduğunu- yeni malzemeler, bitki genetiği, yeni nesil nükleer
teknolojiler Türkiye’de var. Üçüncü dalga olarak Türkiye’de bu görülebilir,
değerli arkadaşlarım. Bakınız, küçülen sanayilere bakıyoruz. Türkiye’de küçülen
sanayiler, ne yazık ki, tekstil, hazır
giyim. Burada, markalaşmaya gidersek hazır giyimde biraz daha tutunma
olanakları var. Küçülen sanayilerden deri işleme ve ayakkabı, bu çıkıyor.
Şimdi, Türkiye’de yükselen ve küçülen sanayiler dışında kalan sanayiler
hangileridir? Gıda: Yani, güneşi batmıyor, yükselmiyor, yükselmeyebilir. Ama,
işte, bu, Türkiye’nin mukayeseli üstünlükler açısından, Fildişi Sahili’ne hangi
alanlarda açılabileceği ve uluslararası alanda rekabet gücü açısından hangi
sektörlerde yeni bir teşvik politikasının… [AK Parti sıralarından alkışlar(!)]
Bakınız, teşvik politikası deyince, sektör bazında teşvik lazım, gerekirse ilçe
bazında teşvik lazım. Yeni teşvik politikasının da esaslarını bu çerçevede
göreceksiniz değerli arkadaşlarım. Yani, bunları görmeden ülke yönetilir mi, ekonomi yönetilir mi?
Rica ediyorum. Bu kutsal çatı altında bunları konuşmadan olur mu? Üretimi
konuşmadan, üretim ekonomisini konuşmadan olur mu? Uluslararası anlaşmalar imzalıyorsunuz.
Fildişi Sahili’ne Türkiye’de, işte, rekabet gücünü yitirmiş olan sektörleri
açacağız… Senin elinde ne olduğunu bilmiyorsun, bilmiyoruz arkadaşlar. Bakınız, Türkiye’de yükselen ve küçülen sanayiler dışında kalan
sanayileri dillendiriyorum. Grup Başkan Vekiliniz sanayici, Kayserili; çok iyi
anlayacaktır beni. Gıda, tütün ürünleri, kâğıt, ağaç ürünleri, mobilya,
çimento, cam, seramik gibi toprağa dayalı sanayiler. Rekabet gücü var
buralarda, güneş yükselmiyor ama batmıyor da. Demir çelik, demir dışı metaller,
metal eşya… Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğer ekonomimizi dışarıya
açacaksak, bakınız, küreselleşmenin dini imanı yok. Küreselleşme sürecindeki
büyüme üretim yaratmıyor, istihdam yaratmıyor. Kâğıt üzerinde milyarlarca dolar
oraya buraya gidiyor. Türkiye’nin de seksen yıllık cumhuriyet tarihindeki
birtakım ekonomik kazanımlarını yabancılara sattık. Türkiye’nin bir an önce
kendi ayakları üzerinde duracak yeni bir sanayileşme hamlesini başlatması
lazım. Bunun için yeni bir sanayi yol haritası… Yol haritasının ana akslarını
göremiyorum ben burada. Yeni sanayileşmedeki yol haritasının ana akslarını
göremezsek, biz, Fildişi Sahili’yle de ekonomik anlaşma yapalım, Patagonya’yla da yapalım, başkasıyla yapalım arkadaşlar,
karanlığa kurşun sıkma durumunda kalırız. Ciddi olalım. Teşekkür ederim Sayın Başkan. Tekrar hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tütüncü. Konuşacaksanız sizi kürsüye davet etmem lazım Sayın Bakanım. Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) Hükûmet adına, Sanayi ve
Ticaret Bakanı Sayın Zafer Çağlayan. SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. Tabii, bir karşılıklı konuşmaya döndürme arayışı içinde değilim
ancak biraz evvel ifade ettim, Sayın Tütüncü’nün en
son, ikinci konuşmasında belirtmiş olduğu hususlar benim zaten konuşmamda
vardı. Yani, önce bir sanayi envanteri çıkartılacak; sanayi envanteri çıktıktan
sonra, sanayi stratejileri ve politikaları çıkartılacak ve bunun arkasından da
teşvik politikaları buna göre belirlenecek ve teşvikler de hem sektörel bazda hem bölgesel bazda… Yani, bunun ifadesi,
hangi konu nerede desteklenecekse -ilçe olabilir, köy olabilir, il olabilir-
orada desteklenecektir. Yani, bu konuyu çok net bir şekilde ifade ettiğimi
zannediyorum. Tabii, Sayın Tütüncü’nün bahsetmiş
olduğu bilgilerin hepsine sahip olmakla beraber, kendisinin -sağ olsun-
bahsettiği konulardan da faydalanacağım, onu da özellikle ifade etmek isterim. Bundan size şu kadarını ifade edeyim: 100 milyar dolar ihracatı
yapmış ve aşmış ve yapmış olduğu 100 milyar dolar ihracatın yüzde 90’ından
fazlası sanayi mamullerinden oluşan ve dünyanın her yerine ihracat yapan bir
ülke, zaten bu bilgilere sahiptir, bu bilgiler zaten elimizin altında var,
çünkü her türlü şeyler kayıt altında olduğu için, hangi mamulden nereye ihracat
yapılmıştır, ne kadar yapılmıştır, bunları görmek mümkün ve bunların içinde
küresel sektörler, güneşi yükselen sektörler, statik devam eden veya önemini
kaybeden sektörler, dünyadaki tüm sanayi sektörlerinin, tüm ülkelerin yaşadığı
şeyi yaşayacak. Burada, tabii, Hükûmet olarak, yine
seçim beyannamesinde ve Hükûmet Programı’nda
önemsediğimiz bir konu daha vardı, aslında onu söylemek için çıktım. Bu dönemde sanayi stratejileri ve politikaları iki bacağa
oturacak: Bunun bir tanesi verimlilik, bir tanesi de teknolojik gelişmelerdir. Bakın, verimlilik konusundaki en önemli iki bacak da bilgisayar ve
nitelikli insan gücü. Nitelikli insan gücü konusunda, yine çok net bir şekilde
Sayın Başbakanımızın da bize burada ifade ettiği gibi, mesleki eğitimin
yapılması noktasında aslında yeni bir çığır açılıyor ve mesleki eğitim
konusunda, Türkiye, önümüzdeki bu dönem içinde çok ciddi gelişmeler kaydedecek.
Bunların başlamış olan sinyalleri zaten var. Diğer taraftan, bilgisayarlaşma konusu zaten hepimiz tarafından
bilinen ve bu konuda çok ciddi çalışmaların yapılmış olduğu bir ortam var. Diğer taraftan asıl gelmek istediğim bir konu var. Sanayi Odası
Başkanıyken, çıkar, o dönemde teknolojiyle ilgili gelişmeler için tek şunu
söylerdim, derdim ki: “Ya, ne zaman benim ülkemde
acaba bir gün araştırma geliştirme giderleri gayrisafi
millî hasılasının yüzdesi olan rakamlarla ifade edilecek.” Ve üzülürdüm bir
Türk sanayicisi olarak. Maalesef, bizim ülkemizde bundan beş sene öncesine
kadar gayrisafi millî hasılaya ayrılan ar-ge payı binde 5’lerle, binde 6’larla ifade edilirdi ve o
dönemlerde de, gelişmiş ülkelerde, özellikle İskandinav ülkelerinde ise
araştırma geliştirmeye ayrılan payların yüzde 2-2,5 seviyesinde olduğu ifade
edilirdi. Şimdi, bakın, gelin, bu Hükûmet, Hükûmet Programı’nda çok önemli bir mesaj koymuştur,
demiştir ki: “2013 yılı gayrisafi millî hasıla
hedefimiz 800 milyar dolardır.” Hiç hayal gelmiyor, çünkü 180 milyar dolardan 428 milyar dolara
gelen bir gayrisafi millî hasıla gelişimi, çok rahat
bir şekilde 2013 yılında 800 milyar dolarlık bir gayrisafi
millî hasıla yakalanacağının çok net göstergesi. “Kişi başına gelir 10 bin dolar olacaktır.” Yine çok önemsediğim, biraz evvel benim o hayalimi gerçekleştiren
bir ifadeyi burada tekrar ifade etmek istiyorum: Türkiye, 2013 yılında
araştırma-geliştirme (ar-ge) faaliyetlerinin gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 2’lik bir hedef
koymuştur. Bu hedef küçümsenecek bir hedef değil. Yüzde 2 rakamı deyip geçmeyiniz. 800 milyar dolarlık gayrisafi
millî hasılanın yüzde 2’si demek 16 milyar dolardır. Bugün, 16 milyar dolar
dünyadaki birçok ülkenin ya ihracat rakamıdır ya gayrisafi millî hasılasıdır.
Türkiye, 2013 yılında sanayileşme, rekabet gücünün artırılması ve dünyada
sanayide söz sahibi olmak için böyle bir hedef koymuştur. Bu hedef
çerçevesinde, zaten nasıl sanayileşileceği ve
sanayileşmede neye önem verileceği, neye dikkat edileceği konusu, çok net bir
şekilde bahsedilmiş olmasına rağmen, ben, yine Sayın Tütüncü’nün
bahsetmiş olduğu konulardan alabileceğimiz
şeyler varsa bundan memnun oluruz, hiç bu konuda yüksünmeyiz, kendisine
verdiği bilgiler için teşekkür ediyorum. Ancak, bu bilgilerin çoğu zaten benim
yirmi yedi yıllık bir sanayici olarak ve on iki yıllık Sanayi Odası Başkanı
olarak vakıf olduğum, bildiğim şeylerdi, ama, sağ olsun, tekrarladı, mutlaka
kullanacağım. Hepinizi, tekrar saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü açık oylamaya
tabidir. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Oylama için üç dakikalık süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fildişi
Sahili Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu
açıklıyorum: Kullanılan oy sayısı: 267 Kabul: 266 Ret: 1 (x) Kanunun her iki ülkeye de hayırlar getirmesini diliyorum. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 2’nci sırada yer alan
Türkiye Cumhuriyeti ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında
Hukuki ve Ticari Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız. 2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari Konularda
Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/275) (S. Sayısı: 6) (xx) BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde. Komisyon Raporu 6 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi adına Aksaray
Milletvekili Osman Ertuğrul’un söz talebi vardır. Sayın Ertuğrul, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hafta başında Şırnak’ın Beytüşşebap
ilçesi Beşağaç köyünde ve hafta ortasında İzmir’de
olan hain saldırıları kınıyor, terörü lanetliyorum; ölenlere rahmet, kederli
ailelerine başsağlığı ve Türk milletine de başsağlığı diliyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Dışişleri Bakanlığınca hazırlanan ve Başkanlığınıza arzı Bakanlar
Kurulunca kararlaştırılan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
ile Slovakya Hükûmeti
Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli İşbirliğine Dair Anlaşma 11 Kasım 2004
tarihinde Ankara’da imzalanmıştır. Slovakya,
Çekoslovakya’nın bölünmesinden sonra 1 Ocak 1993 tarihinde bağımsızlığına
kavuşmuş, Konya şehrimizin topraklarından biraz daha büyük olup, 48845
kilometrekare yüz ölçüme sahip bir ülkedir. (x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın
sonuna eklidir. (xx) 6 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Slovakya’nın nüfusu 2007 yılı
verilerine göre 6 milyon civarında olup, kuzeyinde Polonya, güneyinde
Macaristan, batısında Avusturya ve Çek Cumhuriyeti, doğusunda Ukrayna’yla komşu
olan ve cumhuriyetle yönetilen genç bir ülkedir. Nüfusunun yüzde 86’ya yakını
Slovak, yüzde 10’a yakını Macar ve çok küçük yüzdeler olarak da Ukrayna, Alman
ve Polonyalılardan oluşmaktadır. Dinî bakımdan yüzde 70’e yakını Roma Katoliklerinden, yüzde 80’i
ise Protestan’dır. Slovakya’nın doğal
kaynakları, kömür, linyit, demir, bakır ve manganezdir. Arazi kullanımı ise tarıma
uygun toprakları yüzde 31, otlakları yüzde 17, ormanlık arazisi yüzde 41’dir. İhracatı yaklaşık olarak 11 milyar dolar olup ihraç ürünlerinin
yüzde 40’ı makine ve parçaları, yüzde 30’u ara sanayi malları, yüzde 12’si
çeşitli sanayi malları ve yüzde 8’i ise kimyasallardan oluşmaktadır. İhracat
yaptığı ülkeler ise, Avrupa Birliği ve Rusya’dır. İthalatı ise, yaklaşık 16 milyar dolar olup, ithal ürünleri yüzde
38’i makine ve araç, yüzde 18’i ara sanayi malları yüzde 13’ü yakıt, yüzde 11’i
kimyasallar, yüzde 10’u da çeşitli sanayi mallarıdır. İthalat yaptığı ülkeler
ise Avrupa Birliği ülkeleri ve Rusya’dır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu anlaşmanın içeriği
açısından biraz bilgi vermek istiyorum. Bu anlaşma, Türkiye Cumhuriyeti’yle Slovakya Cumhuriyet’i arasında mevcut tarihî, siyasi ve
kültürel ilişkiler doğrultusunda, gelişme eğilimi gösteren sosyal ve ekonomik
ilişkilerin hukuki çerçevesini oluşturmak amacıyla hazırlanmıştır. Anlaşma da,
öncelikle iki ülke vatandaşlarına eşit muamele adli makamlara başvuruda
kolaylık, teminattan muafiyet, adli müzaheretten yararlanma, tebligat
tarafların ve tanıkların dinlenmesi, bilirkişi incelemesi yaptırılması ve
belgelerin iletilmesi gibi işlemlerin yerine getirilmesi, tanık ve
bilirkişilerin korunması, hukuki ve ticari konularda verilmiş mahkeme
kararlarının tanınması ve tenfizi ile izlenecek usul
ve kurallara ilave olarak, benzeri konularda iş birliği yapılmasının
amaçlandığı hususlar yer almaktadır. Şimdi, burada Dışişleri Komisyonu Başkanımıza şu soruyu sormak
istiyorum: Acaba, bu komisyon raporu burada ret olunmuş olsa, üç yıl
içerisindeki işlemler ne olacaktır? Aslında, kanaatimce doğru olan böyle
anlaşmaların yürürlüğe girebilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisinin onay
şartı olmaması gerekmektedir. Eğer, Meclis onayı olmadan yürürlüğe giriyor da,
işlemler on yıldır devam ediyor da, on yıl sonra buraya bir tasarı onay için
geliyorsa o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi noter makamı olur, bu da bu
Meclise saygısızlık olur. “Efendim, yasalar böyle emrediyor.” deniliyorsa
yasaları yapan da bu Meclis olduğuna göre bu mutlaka düzenlenmelidir diye
düşünüyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yalnız bir konuya
değinmeden geçemeyeceğim. Slovak Ulusal Meclisinin
sözde Ermeni soykırımı konusunda 30 Kasım 2004’te aldığı karar, iki ülke
ilişkileri açısından talihsiz bir gelişme olmuştur. Bunun düzeltilmesi için
gerekli girişimlerin mutlaka yapılması gerekmektedir. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bu tür anlaşmaların yapılmasının ekonomik, siyasi ve kültürel
açıdan faydasına inanıyoruz. Bu tür anlaşmaların her ülkeyle yapılması yönünde
gayret gösterilmesi gerekmektedir. Bunları hep destekleriz. Yalnız, anlaşma
yaptığımız ülkelerle diyaloğumuzu daha da artırmamız
gerekmektedir, çünkü anlaşmayı imzaladıktan yirmi gün sonra Slovak Ulusal
Meclisi Ermeni yasa tasarısını kabul etti. Anlaşma yaptığımız ülkelerle diyalog
eksikliğinden olsa gerek, anlaşmadan yirmi gün sonra, ülkemiz için hayati önem
arz eden bir konuda aleyhimize kararlar alınabilmektedir. Dışişlerimizin ve
yetkili mercilerimizin daha etkili ve daha sağlıklı diyalog içinde olmaları, bu
tür olayların tarihçiler tarafından değerlendirilmesi konusunda gerekli
girişimlerde bulunmaları gerekmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, olumlu muhalefet anlayışımızın
gereği, aksaklıklarına rağmen Türk milletinin lehine olacak insani ve hukuki
tüm anlaşmalara, bu tasarıya “evet” oyu vereceğiz. Hayırlı olması dileğiyle Meclisimize başarılı çalışmalar diliyor,
saygılar sunuyorum. (MHP ve AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ertuğrul. Şahsı adına, tasarının tümü üzerinde İzmir Milletvekili Harun Öztürk. Sayın Öztürk, buyurun. Süreniz on dakika efendim. HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında
Hukuki ve Ticari Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına görüşlerimi arz etmek
üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Ben, tasarıyla ilgili olarak bir maddi hataya işaret etmek için
söz aldım. 6 sıra sayılı Komisyon Raporu’nun 9’uncu sayfasında “Dışişleri
Komisyonu Raporu” olarak takdim edilen raporda, içeriğin, bundan bir sonraki 7
sıra sayılı Antlaşma’ya ait olduğu görülmektedir. Bu
da, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Tarım Alanında Teknik, Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı diye geçmektedir.
Bu maddi hatanın düzeltilmesi için söz almıştım. Ancak, bu vesileyle, komisyonlarda görüşülen tasarı ve tekliflerin
kırk sekiz saat geçmeden Genel Kurula indirilmesinin
bir kural olarak değil, önümüzdeki dönemde bir istisna olarak kullanılması
hâlinde bu tür hatalara meydan verilmeyeceğini düşünüyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum, tekrar hayırlı olmasını
diliyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Sayın Öztürk, teşekkür ederim. Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi okutuyorum: TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE SLOVAKYA CUMHURİYETİ ARASINDA
HUKUKİ VE TİCARİ KONULARDA ADLİ İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 11 Kasım 2004 tarihinde Ankara’da imzalanan Türkiye Cumhuriyet
ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari
Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Aydın Milletvekili Sayın Ali Uzunırmak. Sayın Uzunırmak, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. Sayın Bakanımızın tabii ki buradan ayrılmış olması konuşmam
üzerindeki… İnşallah televizyonlarından izliyordur, ama, sayın milletvekillerin bilgisine sunmak istediğim çok önemli bazı
konular var. Değerli milletvekilleri, demokrasilerde elbette ki parlamentodaki
çoğunluk, yürütmedeki hâkimiyet, zaman içerisinde sivil toplum örgütlerinden, başka
birtakım unsurlara varıncaya kadar yaptırımları ve baskıyı beraberinde
getirmektedir ve dolayısıyla, bu inanılmaz bir bilgi kirliliğine ve dezenformasyona sebep olmaktadır. Halk ve toplum kesimleri,
sivil toplum örgütleri doğru bilgilenememekte ve bu bilgi yanlışlığı içerisinde
haksız birtakım sevinmelere de sebep olabilmektedir. Dikkatinizi çekmek istediğim konu şudur: Birtakım rakamlar gerçek
kıyaslamalardan uzak olarak verildiğinde, sanki çok büyük mutluluklara
erişilmiş, çok büyük başarılar sağlanmış gibi görünmektedir. Dikkatinizi çekmek
istediğim şudur kıymetli arkadaşlar: Euronun dünya
piyasalarına çıktığı ilk gün dolar karşısındaki değeri 0,85 senttir. Bugün
dolar karşısındaki değeri 1,40 dolar seviyesine ulaşmıştır euronun.
Dolayısıyla, Türk dış ticaret rakamları 2000’li yıllarda ve bugün de dolar
olarak açıklanmaktadır. Hemen kısacık
bir rakam kıyası yaptığımda, Türk dış ticaretinin dolar olarak ne kadar artmış
göründüğünü bir rakamla sizlerle paylaşmak istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti devleti sadece dolar bölgesine ihracat
yapmamaktadır, euro bölgesine de ihracat yapmaktadır.
Dolayısıyla, 2000’li yıllarda 50 milyar euroluk euro bölgesine yaptığımız ihracat, Türk dış ticaretinde,
0,85 sentle çarptığımızda, 42.500 dolar olarak açıklanmaktadır. Ama, bugün euronun kazandığı değer, doların kaybedişinden dolayı, aynı
euro bölgesine 50 milyar euroluk
yaptığımız ihracat, 1,40’la çarptığımızda, 70 milyar dolar olarak
açıklanmaktadır. Aynı euro ihracatını yapmışız, aynı
miktar mal satmışız, aynı fiyattan satmışız, ama 2000 yılında 42.500 dolar
olarak açıklamışız, bugün 70 milyar dolar olarak açıklamışız. İşte, Türkiye’nin
büyümüş görünen 27 milyar 500 milyon dolarlık bir ihracat artışı görünüyor. Kıymetli arkadaşlar, eğer ülke olarak biz büyümemizin reel olduğunu anlamak istiyorsak, her şeyden önce,
rakamları kıyaslamalı vermeliyiz. Kıyaslamalı rakamlardan kastım ne? İşte,
buralarda konuşuluyor, Hükûmet açıklamalar yapıyor,
diyor ki: “Kişi başına düşen millî gelir arttı, dış ticaret hacmi arttı, gayrisafi millî hasılamız arttı. Peki sormak istiyorum ve
bir dahaki günlerde bu tartışmaların daha sürekli hâle gelmesini diliyorum ve
inanıyorum ki o zaman yüce heyetiniz ve halkımız doğru bilgilenecek, Hükûmet acaba gerçekten reel
büyümeyi gerçekleştirmiş mi, yoksa bir hayal dünyasında bir büyüme mi
görünüyor? Şunu araştırılmaya değer bir konu olarak görüyorum: Acaba Türk dış
ticaret hacmi büyürken dünya dış ticaret hacmi ne kadar büyümüştür veya biz dün
aynı dış ticaret hacmini veya yaklaşık paylaşabildiğimiz bir başka ülkeyle
bugünkü dış ticaret hacmi kıyaslamasında hangi noktadayız? Dün Bulgaristan,
Romanya, işte anlaşma imzaladığımız Slovakya dünya
dış ticaret hacminden ne kadar pay alıyordu, bugün ne kadar pay alabiliyor?
Dünyadaki dün dolaşan dolar miktarı ne idi, bugün dünyadaki dolaşan dolar
miktarı nedir, bundan Türkiye’ye ne kadarı gelmiş? Türkiye’de sadece gayrisafi millî hasıla
artmıyor kıymetli arkadaşlar. İşte Bulgaristan’da, işte Romanya’da, işte Slovakya’da, başka başka
ülkelerde, işte Rusya’da, işte Baltık ülkelerinde,
her ülkede gayrisafi millî hasıla artmış. Dolar bugün
dünyada niçin değer kaybediyor? Çünkü Amerikan dolarını dünyaya basan birileri
var. Dünyada dolaşan dolar miktarı da artmış. Elbette ki Türkiye de bundan bir
pay almış. Dolayısıyla, gelişen, büyüyen dış ticaret açığımızı ve cari açığı da
hesaba kattığımızda inanıyorum ki Türkiye’deki rakamlar reel
bir büyüme değildir ve bugün halkın İşte, “Enflasyon düşüyor, Türkiye
zenginleşiyor, dendiği hâlde ben cebimde neden bunu hissetmiyorum.” dediğindeki
yaşadığı gerçek bu olduğu için halk bunu hissetmemektedir ve ülke bunu maalesef
paylaşamamaktadır. Dolayısıyla çok değerli eski Sanayi Odası Başkanımız ve
Kıymetli Bakanımız, inşallah, inanıyorum ki Hükûmetin
içerisinde bu reel rakamları Türkiye’nin rakamlarıyla
dünyadaki gelişen şartlara uygun dünya rakamlarını kıyaslamalı bir şekilde
verirse ve bakarsa, o zaman Türkiye’nin gerçek tablosunu görmüş olur ve ona
göre tedbirler alır. Bu duygu ve düşüncelerle, anlaşmanın hayırlı, uğurlu olmasını
diliyorum. Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Saygıdeğer milletvekilleri, biraz önce İzmir Milletvekilimiz Sayın
Harun Öztürk’ün ifade ettiği hususla ilgili olarak
arkadaşlarımız bir inceleme yaptılar. İfade etmiş olduğu husus, Sayın Öztürk’ün, Dışişleri Komisyonundan değil, onlar doğru
olarak sevk etmişler matbaaya, ama bir matbaa hatasından kaynaklanmıştır, Bu
hususta arkadaşlarımız gerektiği şekilde uyarılacaklardır. Kendisine de bu
ikazından dolayı teşekkür ediyorum, ama hata Dışişleri Komisyonundan
kaynaklanmamıştır. Bilgilerinize arz ediyorum. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü açık oylamaya
tabidir. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Oylama için üç dakikalık süre vereceğim ve oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari Konularda
Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın (sıra sayısı 6) açık oylama sonucunu açıklıyorum: Kullanılan oy sayısı: 218 Kabul: 218 (x) Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Anlaşmanın her iki ülkeye de hayırlar getirmesini diliyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, 3’üncü sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Afganistan İslam Cumhuriyeti
Hükûmeti Arasında Tarım Alanında Teknik, Bilimsel ve
Ekonomik İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile
Afganistan İslam Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Tarım
Alanında Teknik, Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/280) (S.
Sayısı: 7) BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yok. Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir. Saygıdeğer arkadaşlarım, bundan sonra da Komisyonun ve Hükûmetin bulunmayacağı anlaşıldığından, sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 9 Ekim 2007
Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Sizlere ve vatandaşlarımıza hayırlı iftarlar diliyorum. Kapanma Saati: 18.05 (x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın
sonuna eklidir. |
|