DÖNEM: 23 CİLT: 2 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 3’üncü Birleşim 3 Ekim 2007 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L E R I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II.- GELEN
KÂĞITLAR III.- GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALAR 1.- Şanlıurfa Milletvekili
Ramazan Başak’ın, Dünya Yaşlılar Günü münasebetiyle yaşlıların
toplum hayatındaki önemine ilişkin gündem dışı konuşması 2.- Mersin Milletvekili
Behiç Çelik’in, yargı kararları ve personel atamaları ile kamu çalışanlarının
mevcut durumuna ve gelişmelere ilişkin gündem dışı konuşması ve
Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı 3.- Sinop Milletvekili
Abdurrahman Dodurgalı’nın, Camiler ve Din Görevlileri Haftasına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun
cevabı IV.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER 1.- Anayasa Değişikliklerinin
Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
5682 sayılı Kanun’un bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/197) B) ÖNERGELER 1.- Konya Milletvekili
Muharrem Candan’ın, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine
ilişkin önergesi (4/2) C) MECLİS ARAŞTIRMASI
ÖNERGELERİ 1.- İzmir Milletvekili Ahmet
Ersin ve 20 milletvekilinin, uyuşturucu kaçakçılığı ve üretiminin
tespiti ile uyuşturucu kullanımındaki artışın sebeplerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/6) 2.- Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 21 milletvekilinin, su kaynaklarının kullanımı
ve korunması ile Ankara’da yaşanan su sorununun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/7) 3.- Tekirdağ Milletvekili
Enis Tütüncü ve 38 milletvekilinin, Trakya ve İstanbul ilinde çevre
konularındaki gelişmelerin Ergene Çevre Düzeni Havza Planına
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/8) V.- ÖNERİLER A) DANIŞMA KURULU
ÖNERİLERİ 1.- Gündemdeki sıralama
ile çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi VI.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ 1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Bosna Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Turizm Alanında
İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/289)( S.Sayısı:
1) 2.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik İşbirliğine
Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/290) (S. Sayısı:
2) 3.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık
Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/331) (S.
Sayısı: 3) 4.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/341) (S. Sayısı:
4) 5.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/342) (S. Sayısı: 5) 6.- Türkiye Cumhuriyeti
ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/275)(S. Sayısı:6) VII.- SORULAR
VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR
VE CEVAPLARI 1.- Ardahan Milletvekili
Ensar ÖĞÜT’ün, özel bir televizyon kanalında yayınlanan bir diziye
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı
(7/30) VIII.- OYLAMALAR 1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Bosna Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Turizm Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısının oylaması 2.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik İşbirliğine
Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısının oylaması 3.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık
Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısının oylaması 4.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının oylaması I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açýldý. Hakkâri Milletvekili Rüstem Zeydan’ın, Sağlıkta Dönüşüm
Programı çerçevesinde yapılan çalışmalara ve tam gün çalışma yasasının çıkarılmasının
önemine ilişkin gündem dışı konuşmasına Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, işsizlik ve yoksulluğun
önlenmesi için alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşmasına, Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Cevap verdiler. Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin 5665, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 5677, Sayılı Kanunların bazı maddelerinin Anayasa’nın 89 ve 104’üncü
maddeleri uyarınca bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin
Cumhurbaşkanlığı tezkereleri; Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda’nın, Tarım, Orman
ve Köyişleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin Diyarbakır Milletvekili
Aysel Tuğluk ve Batman Milletvekili Ayla Akat Ata hakkında yargılamanın devamına
ilişkin vermiş olduğu karar, Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 milletvekilinin,
termik santrallerin çevreye verdiği zararların (10/3), Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 milletvekilinin,
küresel ısınmanın ülkemize etkilerinin (10/4), Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 milletvekilinin,
Çıldır gölünde meydana gelen kirliliğin sebepleri ve çözümlerinin (10/5), Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
Amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerini alacağı ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki ön görüşmelerin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 73 milletvekilinin, Ankara'da
yaşanan içme ve kullanma suyu sorununda, Ankara Büyükşehir Belediyesi üzerinde
gözetme ve düzeltici önlemler alma ve ilgili bakanlıklar arasında işbirliği sağlama
konusunda sorumluluklarını yerine getirmeyerek görevlerinin gereklerini yapmakta
ihmal ve gecikme gösterdiği ve bu eylemlerinin Türk Ceza Kanunu’nun 257’nci
maddesine uyduğu iddiasıyla, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında, Anayasa’nın
100’üncü ve İç Tüzük’ün 107’nci maddeleri uyarınca Meclis soruşturması açılmasına
ilişkin önergesi (9/1) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin, en geç bir
ay içinde olmak üzere, Danışma Kurulunca tespit edilecek görüşme gününün Genel
Kurulun onayına sunulacağı açıklandı. Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın, beraberinde
Parlamento heyetiyle Hollanda’ya yapacağı resmî ziyarete ilişkin, Erzurum Milletvekili Fazilet Dağcı Çığlık’ın, mazereti nedeniyle
8/8/2007 tarihinden itibaren on beş gün izinli sayılmasına dair, Başkanlık tezkereleri; Genel Kurulun 2/10/2007 günkü birleşiminde “Başkanlığın
Genel Kurula Sunuşları”ndan sonra sözlü soru önergelerinin görüşülmesine ve başka
bir konunun görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan görüşmelerden
sonra, Kabul edildi. Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının: 1’inci sırasında bulunan (6/1), 2’nci ” ” (6/2), 3’üncü ” ” (6/3), 4’üncü ” ” (6/4), 5’inci ” ” (6/5), 7’nci ” ” (6/7), 9’uncu ” ” (6/9), 10’uncu ” ” (6/10), 13’üncü ” ” (6/13), 14’üncü ” ” (6/14), 15’inci ” ” (6/15), 17’nci ” ” (6/17), 18’inci ” ” (6/18), 19’uncu ” ” (6/19), Esas numaralı sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından, ertelendi; 6’ncı sırasında bulunan, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün
(6/6), 8, 11 ve 12’nci sıralarında bulunan, Bilecik Milletvekili
Yaşar Tüzün’ün (6/8), (6/11), (6/12), 16 ve 20’nci sıralarında bulunan, Antalya Milletvekili
Tayfur Süner’in, (6/16), (6/20), Esas numaralı sorularına Sağlık Bakanı Recep Akdağ cevap
verdi; (6/8), (6/11), (6/12) esas numaralı soru sahibi de cevaba karşı görüşlerini
açıkladı. 3 Ekim 2007 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere,
birleşime 17.48’de son verildi.
No.: 3 II.- GELEN KÂÐITLAR 3 Ekim 2007 Çarşamba Teklif 1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Hatay Milletvekili
Sadullah Ergin, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili
Kemal Anadol, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve Demokratik Toplum Partisi Grup Başkanvekili
Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük Teklifi (2/13)
(Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.10.2007) Raporlar 1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Slovakya Cumhuriyeti
Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/275) (S. Sayısı: 6) (Dağıtma tarihi: 3.10.2007)
(GÜNDEME) 2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Afganistan
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarım Alanında Teknik, Bilimsel
ve Ekonomik İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/280) (S. Sayısı:
7) (Dağıtma tarihi: 3.10.2007) (GÜNDEME) 3.- Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı ile Bosna-Hersek
Adalet Bakanlığı Arasında İşbirliği Konusunda Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/282) (S. Sayısı: 8) (Dağıtma tarihi: 3.10.2007) (GÜNDEME) 4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moğolistan
Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/286) (S.
Sayısı: 9) (Dağıtma tarihi: 3.10.2007) (GÜNDEME) 5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fas Krallığı
Hükümeti Arasında Bitki Karantina ve Bitki Koruma Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/305) (S. Sayısı:
10) (Dağıtma tarihi: 3.10.2007) (GÜNDEME) 6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fas Krallığı
Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/307) (S. Sayısı: 11) (Dağıtma tarihi: 3.10.2007)
(GÜNDEME) 7.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında
Güvenlik, Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerle Mücadele Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/308) (S. Sayısı:
12) (Dağıtma tarihi: 3.10.2007) (GÜNDEME) 8.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Arasında Hukuki ve Ticari Konularda
Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/313) (S. Sayısı:
13) (Dağıtma tarihi: 3.10.2007) (GÜNDEME) 9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile 10.- Türkiye Cumhuriyeti
ile Romanya Arasında Hukuki Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/329) (S. Sayısı: 15) (Dağıtma tarihi: 3.10.2007)
(GÜNDEME) Meclis
Araştırması Önergeleri 1.- İzmir Milletvekili
Ahmet ERSİN ve 20 Milletvekilinin, uyuşturucu kaçakçılığı ve üretiminin
tespiti ile uyuşturucu kullanımındaki artışın sebeplerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/6) (Başkanlığa geliş tarihi:
5/9/2007) 2.- Mersin Milletvekili
Mehmet ŞANDIR ve 21 Milletvekilinin, su kaynaklarının kullanımı
ve korunması ile Ankara’da yaşanan su sorununun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/7) (Başkanlığa geliş tarihi:
6/9/2007) 3.- Tekirdağ
Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ ve 38 Milletvekilinin, Trakya ve İstanbul
İlinde çevre konularındaki gelişmelerin Ergene Çevre Düzeni Havza
Planına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/8) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/9/2007) 3
Ekim 2007 Çarşamba BİRİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 15.00 BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ ( BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 3’üncü Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim. Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet, bu konuşmalara
cevap verebilir. Hükûmetin konuşma süresi yirmi dakikadır. Dün de
belirttiğim gibi, arkadaşlarımın konuşma sürelerine riayet etmelerini
istirham ediyorum. Gündem dışı ilk söz, Dünya Yaşlılar Günü münasebetiyle
söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Sayın Ramazan Başak’a aittir.
Sayın Başak, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR 1.- Şanlıurfa
Milletvekili Ramazan Başak’ın, Dünya Yaşlılar Günü münasebetiyle
yaşlıların toplum hayatındaki önemine ilişkin gündem dışı konuşması RAMAZAN BAŞAK (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Dünya
Yaşlılar Günü nedeniyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Öncelikle,
yeni yasama yılımızın ülkemize, milletimize ve dünya barışına
katkı sağlaması temennisiyle, Sayın Meclis Başkan Vekilinin şahsında
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Konuşmama gelişmiş, sözde çağdaş birçok ülkede
“yaşlılık” ve “yaşlı” denildiğinde nasıl bir kavramın ortaya çıktığıyla
ilgili başlamak istiyorum. Pek çoklarına göre yaşlılığın yolun
sonu, yaşlıların ise iş görmez, bir an önce bu dünyadan göçüp gitmesi
gereken insanlar olarak algılandığını maalesef ve maalesef hepimiz
görmekteyiz. Hatta, olayı dünya ölçeğinde ele aldığımızda, dünya
ölçeğinde olaya baktığımızda, özellikle 21’inci yüzyılda genel nüfus
içerisinde yaşlı nüfusunun artmasıyla birlikte yaşlılar ve yaşlılığın
artık bir sorun olarak görüldüğünü, algılandığını görmek gerçekten
beni üzmektedir. Ama, hamdolsun, bu sözde çağdaş ve gelişmiş ülkelerin
aksine, yani, yaşlıları sorun olarak gören bu ülkelerin aksine,
yaşlıları toplumun içerisinde mevcut olan sorunların çözümü için
bir anahtar, çözümün merkezi olarak gören ve bunun için çaba sarf eden
AK Parti İktidarının bir mensubu olmaktan da gurur duyduğumu burada
ifade etmek istiyorum. Saygıdeğer arkadaşlar, benim seçim bölgem olan,
sizlerin “Peygamberler şehri” olarak bildiği, dünyanın en eski medeniyetlerini
bünyesinde barındıran Şanlıurfa’mda yaşlıların çok özel bir yeri
vardır. Toplumun içerisinde meydana gelen sorunların çözümünde
yaşlıların apayrı bir önemi ve değeri vardır. Uzlaşmazlıkların olduğu,
kişilerin, kuruluşların veya bireylerin anlaşamadığı noktalarda
benim şehrimde ve birçoğunuzun şehrinde yaşlıların fikirlerine,
yaşlıların tecrübelerine başvurulduğunu hepiniz görmüşsünüzdür.
Bunun da, ülkemizin, milletimizin aile yapısından kaynaklandığını
hepinizin dikkatine sunuyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, konu Şanlıurfa’dan
açılmışken, Şanlıurfa’nın yer altı ve yer üstü hazinelerinin, turizm
potansiyelinin, komşu ülkelerle olan sınırlarının önemine değinmeden
geçemeyeceğim. Bu bahsetmiş olduğum potansiyellerin sadece Şanlurfa’daki
1,5 milyon insanı değil, Türkiye’deki 75 milyon insanı ilgilendirdiğini
hepinizin dikkatine sunmak istiyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, 22 Temmuz 2007 tarihinde
Şanlıurfa halkının başta Genel Başkanımıza, partimize, milletvekili
arkadaşlarımla birlikte şahsıma göstermiş oldukları ilgiden ve
destekten dolayı da ayrıca şükranlarımı arz etmek istiyorum.(CHP sıralarından “Reklam mı yapıyorsun?” sesi) MUHARREM İNCE (Yalova) – Genel Kurul… Grup mu burası? RAMAZAN BAŞAK (Devamla) - Büyük Önder Gazi Mustafa
Kemal Atatürk: “Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine
karşı tutumu, o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır.”
demiştir ve yine “Geçmişte çok güçlüyken, tüm gücüyle çalışmış olanlara
karşı minnet hissi duymayan bir milletin -altını çizerek söylüyorum,
minnet hissi duymayan bir milletin- geleceğe güvenle bakmaya hakkı
yoktur.” diyerek, yaşlılarımıza vermiş olduğu önemi apaçık ortaya
koymuştur. Saygıdeğer milletvekilleri, işte, hayatın basamaklarını
yukarı doğru çıkarken yorulmuş olan yaşlılarımıza mevcut imkânlar
dâhilinde, insan onuruna yakışır imkânlar sunarak, bilgi birikimlerinden,
hayat tecrübelerinden yararlanarak, gençlerimize aydınlık bir
Türkiye bırakabileceğimizi asla unutmamamız gerekir. Saygıdeğer milletvekilleri, oradan, sayın milletvekillerimiz
reklam yaptığımızı söylediler. Sadece var olanı söylediğimizi,
sizlerin şahsında, Türkiye’deki 70 milyon insanın dikkatine sunmak
istiyorum. Yaşlılarımız için ilk defa parti bünyesinde Yaşlılar
Koordinasyon Merkezi kuran, huzurevlerinin sayısının ve altını
çizerek söylüyorum, fiziki şartlarının iyileştirilmesi için mücadele
eden, evde bakım ve gündüzlü bakım hizmetleri gibi… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Başak, bir dakika süre veriyorum.
Konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun efendim. RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – Evet, binlerce ilke imza
atan Hükûmetimize ve ilgili kurumlarımıza, ilgililere, geleceğin
bir yaşlısı olarak ayrıca şükranlarımı arz ediyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, zamanın birinde,
bir evlat, yatalak ve hasta olan babasını sırtlamış, dağın tepesine
doğru çıkıyor. Dağın tepesine geldiğinde, baba, evladın kendisini
uçurumdan atacağını anlayınca, oğluna dönüp “Oğlum, beni bu tepeden
atma da karşıdaki tepeden at.” diyor. “Neden?” diyor evlat, hayırsız
evlat. “Ben, çünkü babamı o köşeden atmıştım.” diyor. Orada, o genç,
yaptığı hatanın büyüklüğünü gördükten sonra ağlayarak babasının
ayaklarına kapanıyor. Bu bahsetmiş olduğum olayın, hiçbirimizin yaşantısında,
ne evlat ne de bir baba olarak vuku bulmamasını temenni ediyorum. Ayrıca, yaşlılarımızın bu gününü tebrik ederken
annemin ve babamın şahsında tüm büyüklerimin ellerinden öpüyor ve
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Bu vesileyle, tüm yaşlılarımızın Yaşlılar Günü’nü
kutluyor, kendilerine hayırlı ömür diliyoruz. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, gündem
dışı ikinci söz, yargı kararları ve personel atamaları ile ilgili
söz isteyen Mersin Milletvekili Behiç Çelik’e aittir. Sayın Çelik, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar) 2.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, yargı kararları ve personel atamaları
ile kamu çalışanlarının mevcut durumuna ve gelişmelere ilişkin
gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun
cevabı BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Yaşlılar Haftası münasebetiyle tüm yaşlılarımızı ben de saygıyla
anıyorum. Ben, sürem yettiğince, kamu çalışanlarının mevcut durumu ve
gelişmeler hakkında görüşlerimi arz etmek istiyorum. Bildiğiniz gibi, 58 ve 59’uncu Hükûmetlerin icraatlarını
tanımlayan Acil Eylem Planı kamu çalışanları için muayyen hükümler
içermektedir. Mesela,
memurların sendikal örgütlenmeleri ve haklarının yeniden ele
alınması. Bu konuda, ciddi hiçbir gelişme kaydedilmemiştir. Grevli,
toplu sözleşmeli sendikal haklar verilmediği gibi, kamu çalışanlarının
millî gelir içerisindeki payı da gerilemiştir. İşçi ve memur arasındaki
olumsuzlukların giderilmesi için yasal düzenlemeler öngörülmüş.
Bu konuda, malum, şu anda toplu görüşmeler devam etmekte, Uzlaştırma
Kuruluna geçmiş ancak o da kabul edilmemiş ve bu arada işçilerle memurlar
arasındaki açı daha da büyümüştür. Eşit işe eşit ücret ilkesi de gerçekleştirilmemiştir.
Düşük gelirlileri ezen uygulamaların terk edilmesi öngörülmüş
ama bu konuda bir gelişme henüz söz konusu değildir. Yine Acil Eylem Planı, esnaf, sanatkâr, işçi, memur
ve dar gelirlilerin korunmasını öngörmesine rağmen, izlenen ekonomi
politikalarının hangi kesimleri alabildiğine şişirdiğini, 20’nin
üzerinde dolar milyarderi yaratan AKP sisteminin, tarımda, sanayide
ne büyük gerilemelere yol açtığını hep birlikte müşahede etmekteyiz.
Bu tabloda, gerçek üretenlerin silüetinin dahi olmadığı açıktır.
Sendikalar ve siyasal haklar konusundaki engeller
ile siyasilerin kamu görevlileri üzerindeki gereksiz müdahalelerinin
ortadan kaldırılması öngörülmesine rağmen yine planda ve yine
AKP seçim beyannamesinde “Siyasal iktidar değişikliğinin üst kadrolar
dışında bürokratik yapıya etkisi en aza indirilerek yönetimde
istikrar ve süreklilik sağlanacaktır.” denmesine rağmen, maalesef,
son dört yıl içerisinde 3.719 atama yapılmış ve Sayın Sezer’den dönen
445 kararnameyle bu sayı 4.164’e kadar çıkmıştır, son atamalar hariç.
Hâlbuki, Sayın Başbakan, 57’nci Hükûmet hakkında, 1.698 atama için “Eşi
benzeri görülmemiş kadrolaşma işte budur.” demişti. Sayın milletvekilleri, yakın zamana kadar, 671
üst düzey görev vekâletle yönetilmiştir ve bu devam etmektedir. Yönetim
sisteminde bu usul AKP iktidarlarının usulü olarak bizim yönetim
rejimimize getirilmiştir. Barolar Birliği Başkanı, bir ifadesinde,
dört yıllık AKP İktidarında 300 bine yakın atama yapıldığını ifade
etmiştir. Bizim tespitlerimiz de bu rakamı doğrulamaktadır. Türkiye,
ciddi bir partizan kadrolaşmanın pençesindedir. Kamu personel sınavına
girmeden, muhtelif kurum ve kuruluşlara, özerk örgütlere -sivil
toplum örgütleri dâhil- derneklere, vakıflara kadar, çok büyük atamalar
yapılmış. Ve gençlerimiz sadece sınava girip terliyorlar ve yine
işsiz kalmaya devam ediyorlar. Tavsiyemiz ve ikazımız odur ki, bu adaletsizliği
terk etsinler. Dört yılda 100 bini aşkın memur ya görevden alındı ya
da isteği dışında görev yeri değiştirildi. 30 bin kamu görevlisi
Hükûmetle davalı durumda. Üç bakanlığın müsteşarı yargı kararlarını
uygulamamaktan mahkûm edildi. Danıştay 13. Dairesinde bir yılda 82
bin dava dosyası birikiyor ve bunun 32 bini sadece kamu görevlileriyle
ilgili. 32 bini 4 yılla çarptığımızda, ortalama 128 bin gibi bir dava
dosyasına ulaşıyoruz. Danıştay Başkanı Sayın Çörtoğlu “Hukuka saygılı
devlet düşüncesiyle de bağdaşmayan bu durumun devam etmesi…” (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Çelik, bir dakika ek süre veriyorum.
Konuşmanızı tamamlayınız lütfen. Buyurun efendim. BEHİÇ ÇELİK (Devamla) –“ …zaten Danıştaydaki iş
yükünü artırmakta ve adalet dağıtımındaki çabukluğu olumsuz olarak
etkilemektedir.” demektedir. Bu durum, kamu çalışanları ve işçilerin
Hükûmet karşısındaki vahim hâlini göstermektedir. Düşününüz, yıllarını devlete adamış bir üst düzey
yönetici, başka bir partiden aday oldu diye Trakya’dan Anadolu’ya
gönderiliyor. Çocuklar İstanbul’da, eşi Trakya’da, kendisi Anadolu’da.
Darmadağın... Üst kurul üyesi, müsteşar yardımcısı statüsüne sahip
olmasına rağmen, müşavirliğe ya da müsteşar yardımcılığına verilmiyor,
görevden alınıyor, Sinop’a tayin edilebiliyor. Elektrik işçisi
“Yaşar”lar, ailesinden koparılıyor. Böylece, devlette hiyerarşi
altüst ediliyor, devletin hafızası kaybediliyor, kariyer ve liyakat
ortadan kaldırılıyor. Bu, en hafifiyle, olsa olsa, keyfî idarenin
en büyük göstergesidir. Son olarak diyeceğim şudur ki, Türkiye take off’a
falan çıkmıyor ve seviyesini gittikçe kaybediyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik. Gündem dışı konuşmaya Devlet Bakanı Mustafa Said
Yazıcıoğlu cevap vereceklerdir. Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar) DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mersin Milletvekili Sayın
Behiç Çelik’in gündem dışı konuşması üzerine söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, idarenin yargı kararlarına
uyma zorunluluğu, toplumda korunması gereken hukuk güvenliği ve
idari işlemlerdeki istikrarın bir sonucudur. Her türlü işlem ve eylemi
yargı denetimine tabi olan idarenin yargı kararlarına uyması ve
bu kararların gereklerine göre işlem ya da eylemde bulunmak zorunda
olması, aynı zamanda, Anayasa’nın 2’nci maddesinde kabul edilmiş
bulunan hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir. Yargı kararlarının uygulanmasıyla ilgili genel
kurallar, Anayasa ve İdari Yargılama Usulü Kanunu’yla konulmuştur.
Uygulamadan doğan tereddütler ise yargı kararlarıyla giderilmektedir.
Anayasa’nın 138’inci maddesinde “Yasama ve yürütme organları ile
idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare,
mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine
getirilmesini geciktiremez.” hükmü yer almış, 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu’nun 4001 sayılı Kanun’la değişik 28’inci
maddesinde ise: “1. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve
vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin
kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye
veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın
idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. Ancak, haciz veya
ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar
hakkında bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis
edilir. 2. Tam yargı davaları hakkındaki kararlardan
belli bir miktarı içerenler genel hükümler dairesinde infaz ve icra
olunur. 3. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve
vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde
bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede
maddi ve manevi tazminat davası açılabilir. 4. Mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince
kasten yerine getirilmemesi halinde ilgili, idare aleyhine dava
açılabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi
aleyhine de tazminat davası açılabilir.” hükümleri yer almıştır. Yukarıda zikredilen mevzuat hükümlerine göre
idari yargı mercilerince verilen kararların uygulanması yasal
bir zorunluluktur. Bu zorunluluğa riayet edilmesini sağlamak
için otuz günlük azami bir süre konulmuş ve bu süre içerisinde kararların
uygulanmaması hâlinde hem idare aleyhine hem de kararı uygulamayan
kamu görevlisi aleyhine tazminat davası açılabileceği belirtilmiştir.
Öte yandan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun
13’üncü maddesinde yer alan “Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle
ilgili olarak uğradıkları zarardan dolayı bu görevleri yerine
getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar.
…Kurumun, genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkı saklıdır.”
hükümleriyle memur aleyhine görevinden dolayı doğruda tazminat
davası açılma yolu kapatılmışken, 2577 sayılı Kanun’un 28’inci
maddesiyle, yargı kararını kasten yerine getirmeyen kamu görevlisi
aleyhine doğrudan tazminat davası açılabilmesine imkan tanınması,
yasa koyucunun yargı kararlarının uygulanması gerekliliğine
verdiği önemin göstergesidir. Uygulama yönünden yürütmeyi durdurma kararlarıyla
iptal kararları arasında bir fark bulunmamaktadır. Gerek yürütmeyi
durdurma kararlarına karşı gerekse iptal kararlarına karşı itiraz
veya temyiz yoluna başvurulmuş olması kararın uygulanmasını durdurmaz.
İdare itiraz veya temyiz yo-luna başvurmuş olsa da, otuz günlük süre
içerisinde söz konusu karar (…) hiçbir şekilde otuz günü geçemeyeceği
hükme bağlanmış olmakla birlikte bu hüküm, otuz gün içerisinde işlemin
tamamlanacağı manasına da gelmeyebilmektedir. İdarenin otuz gün
içerisinde işlem tesis etmek için harekete geçmesi bazı durumlarda
yeterli görülmektedir, ancak, burada idarenin iyi niyetli hareket
etmesi gerektiği de açıktır. Örneğin “Danıştay İdari Dava Daireleri
Genel Kurulu kararı üzerine Bakan Onayı ile… Vali Yardımcılığına
atanması gereken kişinin karar gerekçesinde yer alan ve durumuna
uygun bir göreve, kararname hazırlanması için gerekli aşamalar geçirilerek,
makul sürede yapılan ataması üzerine davalı idarenin yargı kararlarını
uygulamayarak davacının manevi tazminata konu olabilecek şekilde
elem ve ızdırap duymasına yol açan bir eyleminin bulunmadığına hükmedilmiştir.”
İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28’inci maddesi
uyarınca, tam yargı davaları hakkındaki kararlardan belli bir miktarı
içerenler ise genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunacaktır.
Dolayısıyla, bu kararların uygulanmasında otuz günlük süreye
uyulma mecburiyeti bulunmamaktadır. Genel düzenleyici işlemlere karşı açılan davalarda
verilen yürütmeyi durdurma veya iptal kararları, sadece taraflar
açısından değil, düzenlemeden etkilenen herkes açısından hüküm doğuracaktır.
Düzenleyici işlemin iptali halinde işlem ortadan kaldırılacak
ve kimseye uygulanmayacaktır. Ancak, bireysel işlemlere karşı
açılan davalarda verilen yürütmeyi durdurma ve iptal kararları
yalnızca tarafları bağlayıcı nitelikte olduğundan taraflar açısından
hüküm doğuracak, benzer işlemlere muhatap olmuş kişiler yargı yoluna
başvurmadıkça benzer konuda verilen iptal kararlarından yararlanamayacaklardır.
Öte yandan, 2577 sayılı Yasa’nın 28’inci maddesi
hükmünün uygulanması konusunda en büyük sorun, idarenin tesis ettiği
işlem dava konusu edilmişken, davacının kendi isteğiyle idareye
başkaca bir işlem tesis ettirmesi hâlinde ortaya çıkmaktadır. Lehine
iptal kararı veya yürütmenin durdurulması kararı verilen kişinin,
bu karar verilmeden isteğiyle emekliye ayrılması veya başka bir
göreve atanması hâlinde, bu yargı kararları üzerine ortada birbirinden
bağımsız iki ayrı işlem mevcuttur. Bu işlemlerden birincisi, davacının
açmış olduğu iptal davası üzerine iptal edilen veya yürütülmesi
durdurulan işlemdir. Diğeri ise, davacının iradesine dayanılarak,
yani isteğiyle emekliğe ayrılması veya başka bir göreve atanması
yolunda tesis edilmiş bulunan işlemdir. Bu işlemlerden birincisi
hakkında verilmiş olan iptal veya yürütmenin durdurulması kararlarının
yerine getirilmesi gerekliyse de, davacı kendi isteğiyle emekliye
ayrılmak veya başka bir göreve atanmak gibi idareye yeni işlemler
tesis ettirmiş bulunduğu cihetle hukuki bakımdan ortada yerine
getirilmesi gerekli bir karar kalmamış bulunmaktadır. Diğer bir sorun ise, bazı durumlarda kararın uygulanmasına
engel hukuki veya fiili bir durumun ortaya çıkmasıdır. Örneğin,
emeklilik işleminin iptali istemiyle açılan dava karara bağlandığı
anda kişinin yaş haddini doldurmuş olması veya memuriyetine engel
bir suçtan dolayı mahkûm olması hâllerinde karar uygulanamayacak,
ancak yaş haddini doldurduğu veya memuriyetinin son bulduğu ana
kadar parasal hakları kendisine ödenecektir. Yine, lehine iptal kararı verilenin hayatını
kaybetmesi hâlinde kararın uygulanma imkânı kalmamakla birlikte
ölüm tarihine kadar varsa parasal kayıpları murislerine ödenecektir.
İdari yargı mercilerince verilen iptal veya yürütmeyi
durdurma kararlarının kamu görevlileri açısından uygulanmasında
en çok tereddüt edilen konulardan biri de kamu görevlilerinin özlük
haklarıdır. Özellikle kamu görevlilerinin atanmalarıyla ilgili
işlemlere karşı açılan davalarda yargılama sürecinin uzun olması
nedeniyle dava konusu edilen idari işlemin tesisi ile yargılama
sonucunda iptal edilmesi arasında uzun bir süre geçebilmektedir. Davacı
uzun bir süre sonra yargı kararı gereği eski görevine iade edilse
bile daha önceki görevi ile davaya konu işlemle atandığı görev
arasındaki ücret farkından dolayı belli oranda gelir kaybına uğrama
ihtimali bulunmaktadır. İdari yargı kararları geriye yürür nitelikte
olduğundan davaya konu işlem hiç tesis edilmemiş gibi durumun eski
hâle getirilmesi şeklinde kararın uygulanması ile davacının işlem
nedeniyle uğramış olduğu kayıpların telafi edilerek kendisine
ödenmesi gerekmektedir. Bu husus tazmin niteliğinde olmayıp işlemin
eski hâle iadesinin bir gereğidir. Burada dikkat edilmesi gereken diğer bir husus
ise davaya konu işlemden önce bulunulan görevde alınan aylık ve
tazminatların karar gereği ödenmesi gerekmekle birlikte görevin
fiilen yapılmasına bağlanmış olan ek ders ücreti, fazla çalışma ücreti,
döner sermaye katkı payı ödemelerinin karşılanmasının mümkün olmamasıdır.
Bakanlığımız aleyhine idari yargı mercilerinde
açılmış bulunan iptal ve yargı davaları üzerine verilmiş olan iptal
ve yürütmenin durdurulması kararlarının uygulanmasında bugüne
kadar 2577 sayılı Yasa'nın 28’inci maddesinde belirtilen ilkelere
riayet edilmiş, mahkeme kararlarının en geç yasada öngörülen azami
sürede yerine getirilmesi hususunda gerekli hassasiyet gösterilmiştir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündem dışı üçüncü
söz, Camiler Haftası münasebetiyle söz isteyen Sinop Milletvekili
Abdurrahman Dodurgalı’ya aittir. Sayın Dodurgalı, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Süreniz beş dakika. 3.- Sinop
Milletvekili Abdurrahman Dodurgalı’nın, Camiler ve Din Görevlileri
Haftasına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Mustafa
Said Yazıcıoğlu’nun cevabı ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan. Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; Camiler
ve Din Görevlileri Haftası münasebetiyle huzurunuzda söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, Meclisimizin 23’üncü Döneminin üstün başarılarla dolu,
ülkemiz ve milletimiz için güzellikler getiren bir dönem olmasını
da temenni ediyorum. Bu arada, içinde bulunduğumuz rahmet mevsimi,
sevgi, barış ve kardeşlik iklimi olan ramazan ayınızı da tebrik ediyor,
son günlerini yaşadığımız bu ayın ülkemizin ve tüm insanlığın birlik
ve beraberliğine, barış ve hoşgörüsüne vesile olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri, her yıl ekim ayının ilk haftası
-1986 yılından beri- Camiler ve Din Görevlileri Haftası olarak kutlanmaktadır.
Bu vesileyle, Müslümanların hayatlarında merkezî bir yerde bulunan
camilerin birleştirici, kucaklayıcı işlevleri üzerinde yoğunlaşmaları,
cami görevi ve cami görevlilerinin önemini düşünmeleri ve onlardan
daha iyi bir şekilde istifade etme imkânlarını aramaları hedeflenmektedir.
Bu uygulama -Allah’ın mescitlerini ancak Allah’ı ve ahireti tasdik
eden, namazı gereği gibi kılan, zekâtını veren ve Allah’tan başka
kimseden çekinmeyen müminler bina edip şenlendirir. İşte onlar cennete ve diğer emellerine kavuşmayı
umabilirler. -Tevbe Suresi 18’inci ayetin kapsamına da girmektedir.
Camilerimizin ve din görevlilerimizin yüklendiği
önemli fonksiyonların en üst derecede hayata geçirilebilmesi
için kutladığımız bu hafta bir fırsata dönüştürülmelidir. Hem din
görevlilerimizin hem de halkımızın camilerimizin toplumsal ve
bireysel hayatımızdaki eşsiz yeri hakkında daha da bi-linçlenmesine
bugünler aracılık etmelidir. Sayın milletvekilleri, camilerin İslam medeniyeti
tarihindeki yeri ve önemi çok büyüktür. Camiler, sadece ibadetlerin
yerine getirildiği mekânlar değil, aynı zamanda sosyal bütünleşmenin
ve dinî aydınlanmanın gerçekleştirildiği, sosyal konuların ele
alındığı mekânlardır. Hazreti Peygamberin hicretten sonra önce cami
yapmaya başlamış olması, daha sonra Medineli Müslümanlarla Mekke’den
hicret edenleri birbirine kardeş yapmaya çalışması bile, toplumu
oluşturmak, onu bir ve bütün hâlinde tutabilmek ve toplumun fertleri
arasındaki sevgi ve kardeşlik duygularını tesis edebilmek için camilerin
ne kadar vazgeçilmez olduğunu bizlere göstermektedir. İslam medeniyeti aslında cami eksenli bir medeniyettir.
Çünkü, atalarımız, bir cami inşa ettiklerinde onun etrafında eğitim
kurumlarını, sağlık hizmetlerini görecek tesisleri, halkın su ihtiyacının
karşılanması için gerekli altyapıyı, hatta yetimleri ve yoksulları
görüp gözetecek kurumları da inşa etmişlerdir. Camiler, günümüzde de çevre bilinci oluşturma,
hayvanları koruma, sokak çocuklarının rehabilite edilmesi ve
benzeri konuların eğitimini görev alanları içine almalıdır. Sosyal
bilinci tazelemenin, dindarlığımızı da yaşadığımız zamana ve
yüzyıla göre yenilemenin mekânları yine camilerdir. Camiler, din alanında hurafe ve yanlış bilgilerin
yerine doğru dinî bilgilerin verildiği mekânlardır. Yirmiden fazla
ilahiyat fakültesinin bulunduğu ülkemizde dinî konularda artık
bireysel düşüncelerin ve yanlış bilgilerin yeri olmamalıdır. Medyamız
da dinî konuları daha çok siyaset ve magazin konusu olarak ele almaktan
vazgeçmeli, dinî konulara daha ciddi biçimde yaklaşmalıdır. Çünkü,
din hepimizin ortak değeridir. Camiler, aynı zamanda çocuklarımızın din eğitiminin
verildiği yerlerdir. Yaz aylarında camilerde açılan Kur’an okuma
merkezli dinî bilgilerin verildiği kursların hepimizin hayatında
son derece önemli yeri vardır. Hoşgörü ve diyaloğa dayalı, sosyal
barışı hedef alan, cumhuriyet ve çağın değerleriyle uyumlu din anlayışının
temelinde de camilerde verilen bu din eğitimi yatmaktadır. Camilerimizin inşa, imar ve restorasyonunda görev
alan Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün, Diyanet İşleri Başkanlığımızın
ve hayırsever vatandaşlarımızın gayret ve fedakârlıkları her türlü
takdirin üstündedir. Sadece yurt içindeki camilerimiz değil, aynı
zamanda Balkanlar başta olmak üzere yurt dışındaki camilerimiz ve
tarihî eserlerimiz de böyle çalışmalarla uluslararası kültür mirasına
kazandırılmalıdır. Bu arada Divriği Ulu Camii’nin bir an önce restorasyon
çalışmaları başlatılmalıdır. Bazı eksiklikleri olmakla birlikte, Diyanet İşleri
Başkanlığımız, devlet kurumlarımız içinde en iyi hizmet veren kurumlardan
biri olarak çalışmaktadır. 80 bin personelin istihdam edildiği bu
kurumumuz, İslam dünyası için de Batı dünyası için de çok önemli ve bize
has bir örnektir. Bu açıdan, Diyanet İşleri Başkanlığına daha güçlü
destek verilmeli, bu cumhuriyet kurumuna daha güçlü sahip çıkılmalı,
Atatürk’ün bu kuruma verdiği değer, misyon, övgü yeniden düşünülmeli
ve bu… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Dodurgalı, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun, bir dakikalık süre veriyorum size. ABDURRAHMAN DODURGALI (Devamla) – Bugün taşrada,
köylerde devletin tek temsilcisi olarak din görevlilerimiz yaşamaktadır.
Bunların imamevleri ihtiyacı vardır. Eğer bu arkadaşlarımızın
köylerde yaşaması arzu ediliyorsa bu imamevi ihtiyaçları giderilmelidir. Din görevlilerimizin eğitim seviyeleri de yükseltilmeli,
ilahiyat fakültesinin hangi sebeple alındığı bilinmeyen kontenjanlarını
düşürme kararı yeniden gözden geçirilerek bu fakültelerimizin
kontenjanları yeniden yükseltilmelidir. Son olarak, Diyanet İşleri Başkanlığını ve din görevlilerini
diğer devlet kurumlarına geçişleri sebebiyle bir kadrolaşmanın
merkezi gibi göstermenin çok aşırı ve haddi aşan bir söylem olduğuna
dikkat çekmek istiyorum. Bu husus, diyanet mensuplarımızı, başkandan
en alt düzeydeki görevlisine kadar ciddi olarak incitmektedir. Din
görevlilerimiz, herkes kadar vatanına, milletine, bayrağına ve
cumhuriyetine bağlıdır. Hiç kimsenin onları zararlı bir personel,
bir militan gibi görmek hakkı ve haddi değildir. Din görevlilerinin
özlük ve sosyal hakları konusunda iyileştirme yapmadan diğer kurumlara
geçişi dile dolamak son derece inciticidir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Dodurgalı, teşekkür ediyorum. ABDURRAHMAN DODURGALI (Devamla) – Bu duygular
içinde bu haftanızı tebrik ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Gündem dışı konuşmaya Devlet Bakanı Sayın
Mustafa Said Yazıcıoğlu Bey cevap vereceklerdir. Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından
alkışlar) DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Camiler Haftası dolayısıyla
Değerli Milletvekili Arkadaşımın sözleri üzerine bir iki hususu
ifade etmek için huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Camiler, tabii, sosyal hayatımızın önemli bir
unsurudur. Camilerimizin ülkemizde genel geçerliliği olan mimari
tarzına uygun daha derli toplu yapılması yönünde Diyanet İşleri
Başkanlığının çalışmaları vardır. Uyguladığı tip projeleri cami
yapmak isteyen vatandaşlarımıza vermek suretiyle, daha mimari
tarzları gelişmiş ibadethaneler yapma konusunda yardımcı olunmaya
çalışılmaktadır. Tabii, camilerin yapımında bir kısım kriterlerin
aranması gerekmektedir. Zaman zaman cami israfına da yol açıldığına
şahit oluyoruz. Şunu demek istiyorum: Bir yerde bir cami ihtiyacı görürken,
aynı yerde başka bir cami yapımına girmek israfa giren bir davranıştır.
Dolayısıyla, bu konuda, din görevlilerimiz, müftülüklerimiz, cami
yapmaya girişen vatandaşlarımızı uyarma konusunda üzerlerine
düşen görevi yapmaktadırlar. Önceliklerimizi iyi belirlememiz
lazım, öncelik neredeyse ona yönelmemiz lazım; camiyse cami yapımı,
okulsa okul yapımı, sağlık ünitesiyse sağlık ünitesi yapımına girmemiz
lazım. Bizde “hayır işi” dendiği
zaman, genellikle cami ve Kur’an kursu anlaşılır. Halbuki, ülkenin
ihtiyacı ne taraftaysa o tarafa yönelmek lazım. Dolayısıyla, bu
konuda din görevlilerimize vatandaşlarımızı aydınlatma yolunda
önemli görevler düştüğünü burada bir defa daha ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşımın ifade ettiği bir diğer husus
da, din görevlilerinin eğitim seviyelerinin yükseltilmesidir. Gerçekten
çok önemli bir konuya temas etmiştir arkadaşımız. Bununla ilgili,
yıllardan beri Diyanet İşleri Başkanlığının uyguladığı ciddi projeler
vardır. Açık öğretim imkânlarından yararlanmak suretiyle, din görevlilerinin
önce iki yıl, ondan sonra da lisans tamamlama eğitimlerini de almak
suretiyle dört yıllık bir eğitime kavuşturulmaları, aşağı yukarı
sekiz on yıldır uygulanagelen bir sistemdir. Böylece, imam-hatip lisesi mezunu olan din görevlilerimizin kademeli
olarak önce iki yıl, ondan sonra da dört yıllık yükseköğrenime kavuşmaları,
dinî konularda çok daha bilgili, birikimli, donanımlı olup, bu hassas
ve nazik konuda vatandaşlarımızı çok daha iyi eğitmeleri, uyarmaları
konusunda gereken her türlü gayret gösterilmektedir. Değerli arkadaşlarım, bilindiği gibi, eğitim,
belli bir süre içinde yapılıp biten bir olgu olmaktan çıkmıştır. Dünya
artık sürekli eğitim kavramını tartışmaktadır. Yani, eğitimi belli
bir süre insanlara verirsiniz, onlar da eğitimlerini bitirdikten
sonra kamu görevi yapmak üzere belli görevlere giderler. Ancak,
dünyamızdaki bu çok hızlı iletişim imkânları ve bilimde ve teknolojideki
inanılmaz hızlı yükseliş bir kısım insanların yeni bilgileri alabilmelerine
ihtiyaç hissettirmektedir. Dolayısıyla, “insanlarımız kamu görevlerini
yaparken yeni teknolojileri, yeni bilgileri nasıl onlara ulaştırabiliriz”i
dünya arıyor. Dolayısıyla, eğitimin belli bir sürede olup biten bir
olgu olmaktan çıkması bu demektir. Diyanet İşleri Başkanlığı kendi personelini
eğitme noktasında fevkalade olumlu bir yoldadır. Ama, alacağı daha
pek çok mesafe vardır; önce iki yıllık ondan sonra da dört yıllık lisans
tamamlamadan sonra da iş bitmiyor. Fakat, girilen yol doğru bir yoldur.
Bu yolda sebatla ve istikrarla çaba gösterilmesi hâlinde önümüzdeki
dönemlerde çok daha iyi yetişmiş din görevlileriyle toplumun bu
çok nazik ve hassas alanda daha iyi hizmet alması imkânı doğmuş olacaktır.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım. Saygıdeğer milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın… MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, iki gündür
sayın milletvekilleri, iktidar partisine mensup sayın milletvekilleri
İç Tüzük’ün kendilerine verdiği hakkı yanlış yorumlamaktadırlar.
Kendilerini bir bürokrat ya da bakan yardımcısı yerine koyup, burada
konuşmalar yapıyorlar. Ardından da sayın bakanları yirmi dakika
dinliyoruz. Herhangi bir eleştiri getirmiyorlar ki, sayın bakanlar
niye cevap veriyor, anlamış değilim. (CHP, MHP ve DTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Sayın İnce, teşekkür ederim. Saygıdeğer arkadaşlarım… MUHARREM İNCE (Yalova) – Yani, biraz kendilerini
ağırlıyorlar. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, kürsüde konuşan
bütün arkadaşlarımız İç Tüzük gereği olarak konuşmaktadırlar. Bunlara
cevap veren bakanlar da İç Tüzük’teki haklarını kullanmaktadırlar.
Bakanların bu konuda verecekleri cevap, takdir kendilerine aittir.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Soru sormuyorlar ki, neye
cevap veriyorlar? BAŞKAN - Burada, muhalefete mensup milletvekili
arkadaşlarımız, yapılmış olan icraatları tenkit etmekte, eleştirmektedirler.
Bu, onların tabii hakkıdır. Bakanlar da kendi üslupları içerisinde
bu konuya cevap vermektedirler. Teşekkür ediyorum. Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım. IV.-BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER 1.- Anayasa
Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair 5682 sayılı Kanun’un bir kez daha görüşülmek üzere
geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/197) 18/06/2007 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İlgi: 04.06.2007 günlü,
A.01.0.GNS.0.10.00.02-32757/72750 sayılı yazınız. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nca
02.06.2007 gününde kabul edilen 5682 sayılı “Anayasa Değişikliklerinin
Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun” incelenmiştir. Yasa’nın 1. maddesiyle,
23.05.1987 günlü, 3376 sayılı “Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna
Sunulması Hakkında Kanun’a eklenen geçici 6. maddede,
“Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce veya
sonra halkoyuna sunulmak üzere Resmî Gazetede yayımlanan ilk Anayasa
değişikliğinin halkoyuna sunulmasında; a) Bu Kanunun 2 nci maddesindeki 120 günlük süre
45 gün, 6 ncı maddesindeki 40 günlük süre 10 gün olarak uygulanır. Ancak
Yüksek Seçim Kurulu bu süreleri gerektiğinde kısaltabilir. b) Halkoylamasıyla ilgili olarak kanunlarda
yer alan diğer bütün süreleri gerektiğinde kısaltarak tespit ve
ilana Yüksek Seçim Kurulu yetkilidir. c) Yüksek Seçim Kurulu, halkoylamasında kullanılacak
birleşik oy pusulalarını gerektiğinde uygun göreceği il seçim
kurulları vasıtasıyla bastırmaya ve sandık kurullarına gönderilecek
oy pusulalarının ihtiyacı dikkate alarak uygun göreceği adetlerle
paketlenmesine karar vermeye yetkilidir. d) Gerekli ödenek ilgili kuruluş bütçelerine Maliye
Bakanlığınca aktarılır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Düzenlemede, geçici 6. maddenin
yayımlanarak yürürlüğe girdiği günden önce ya da sonra halkoyuna
sunulmak üzere Resmî Gazete’de yayımlanan ilk Anayasa değişikliğinin
halkoyuna sunulmasında, - 3376 sayılı Yasa’nın 2. maddesindeki
120 günlük sürenin 45 gün; 6. maddesindeki 40
günlük sürenin 10 gün olarak uygulanacağı, - Yüksek Seçim Kurulu’nun, - Yukarıdaki süreler ile halkoylamasına ilişkin
yasalarda yer verilen tüm süreleri gerektiğinde kısaltmaya, - Halkoylamasında kullanılacak birleşik oy pusulalarını
gerektiğinde uygun göreceği il seçim kurulları vasıtasıyla bastırmaya
ve sandık kurullarına gönderilecek oy pusulalarının, gereksinim
göz önünde bulundurularak uygun sayılarda paketlenmesine karar
vermeye, yetkili
olduğu belirtilmiştir. Böylece, yapılan değişiklik ile, incelenen Yasa’nın
yürürlüğe girdiği günden önce ya da sonra halkoyuna sunulmak üzere
Resmî Gazete’de yayımlanan ilk Anayasa değişikliğinin halkoyuna
sunulmasıyla sınırlı olarak, - Halkoylamasının, Anayasa değişikliğinin Resmi
Gazete’de yayımını izleyen 120. günden sonraki
ilk pazar günü yapılması yerine, 45. günden
sonraki ilk pazar günü yapılması, -Yabancı ülkelerdeki yurttaşların 40 gün önceden
oy vermeye başlaması yerine, 10 gün önceden oy vermeye başlaması, öngörülmekte; ayrıca Yüksek Seçim Kurulu’na, yine aynı kapsam
içinde halkoylamasına ilişkin tüm süreleri kısaltma yetkisi verilmektedir. 31.05.2007 günlü, 5678 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun”da, -Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin dört
yılda bir yapılması, -Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, seçimler dahil
tüm işlerde üye tamsayısının en az üçte biri ile toplanabilmesi, -Cumhurbaşkanı’nın 5 yıl için halk tarafından seçilmesi
ve bir kimsenin iki kez Cumhurbaşkanı seçilebilmesi, öngörülmektedir. Öte yandan, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin
03.05.2007 günlü, 891 sayılı kararıyla, genel seçimlerin 22.07.2007
Pazar günü yenilenmesi kabul edilmiştir. Daha sonra, Cumhurbaşkanı’nın
seçilememesi nedeniyle, Anayasa’nın 102. maddesi
uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin «derhal yenilenmesi»
zorunlu duruma gelmiş ise de, yasal süreler gereği seçim gününün
değiştirilemeyeceği anlaşılmıştır. İncelenen Yasa’yla, gerçekleştirilmek istenilen
Anayasa değişikliğinin halkoyuna sunulması durumunda, halkoylamasının
Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimleri ile birlikte yapılabilmesini
sağlamak amacıyla, 3376 sayılı Yasa’da öngörülen sürelerin kısaltılmasına
çalışıldığı görülmektedir. 1- Anayasa’nın, -67. maddesinin ikinci fıkrasında, seçimler ve halkoylamasının
serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına
göre, yargı yönetim ve denetimi altında yapılacağı, -79. maddesinin son fıkrasında da, Anayasa değişikliğine
ilişkin yasaların halkoyuna sunulması işlemlerinin, genel yönetim
ve denetiminin milletvekili seçimlerinde uygulanan kurallara
göre yürütüleceği, belirtilerek,
halkoylaması işlemleri seçim hukukuna bağlı kılınmıştır. 26.04.1961 günlü,
298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Yasa’nın “Kanunun kapsamı” başlıklı 1. maddesinde,
Anayasa değişikliklerine ilişkin yasaların halkoyuna sunulmasında
bu Yasa kurallarının uygulanacağı vurgulanarak, yasa koyucu tarafından
da, halkoylamasının seçim hukukuna bağlı olduğu kabul edilmiştir. Anayasa’nın 67. maddesinin,
03.10.2001 günlü, 4709 sayılı Yasa’yla eklenen son fıkrasında ise,
seçim yasalarındaki değişikliklerin, yürürlüğe girdiği günden
başlayarak bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmayacağı
vurgulanmıştır. Anayasa değişikliğine ilişkin halkoylaması,
Anayasa ve yasa kuralları uyarınca seçim hukukuna bağlı olduğuna
göre, 67. maddenin son fıkrasında getirilen
bir yıllık uygulanamama yasağının, Anayasa değişikliğine ilişkin
yasaların halkoyuna sunulmasına ilişkin yöntemi düzenleyen 5682
sayılı Yasa yönünden de geçerli olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
Bu nedenle, 5682 sayılı Yasa, Anayasa’nın 67. maddesinin son fıkrasıyla bağdaşmamaktadır. Her ne kadar, - İncelenen Yasa ile getirilen geçici 6. maddenin birinci fıkrasında, Yasa’nın, “bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarihten önce veya sonra halkoyuna sunulmak
üzere Resmî Gazetede yayımlanan ilk Anayasa değişikliğinin halkoyuna
sunulmasında” uygulanacağı, - 5678 sayılı “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un 6. maddesiyle Anayasa’ya eklenen geçici 18. maddede de, Anayasa’nın 67. maddesinin
son fıkrasının, “Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılabilmesi
için çıkarılması gerekli yasalar” ile seçim yasalarında yapılacak
değişiklikler yönünden dikkate alınmayacağı, öngörülmekte ise de, bu kurallar yukarıda varılan sonuca etkili
değildir. Çünkü, 5678 sayılı Anayasa değişikliğine ilişkin
Yasa’da yer verilen geçici 18. madde, “halkoylamasına
ilişkin yasaları” değil, “Cumhurbaşkanı seçiminin yapılabilmesi
için çıkarılması gerekli yasaları” kapsamaktadır. 5678 sayılı Anayasa değişikliğine ilişkin Yasa’nın
5. maddesiyle değiştirilen Anayasa’nın 102.
maddesinin son fıkrasında yer verilen “Cumhurbaşkanlığı
seçimine ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir” kuralı, her
iki yasa konusunun farkını açıkça ortaya koymaktadır. 2- Yukarıda (1). bölümde yapılan
açıklamalar nedeniyle, incelenen Yasa yürürlüğe girse de, Anayasa’nın
67. maddesinin son fıkrası uyarınca 5678 sayılı
Yasa’yla yapılmak istenilen Anayasa değişikliklerinde uygulanamayacağına
göre, incelenen Yasa’da öngörülen halkoylamasına ilişkin süre
kısaltmalarının, bugünden, ne zaman yapılacağı ya da yapılıp yapılmayacağı belli olmayan
olası “ilk” Anayasa değişikliğinde uygulanacağında kuşku bulunmamaktadır. Böylesine belirsizlikler içinde, gelecekte yapılacak
ilk Anayasa değişikliğinde uygulanması için, bir geçici maddeyle
halkoylamasına ilişkin sürelerin, o günün koşullarının bunu gerektirip
gerektirmeyeceği bilinmeden kısaltılmasının, kamu düzenine uygun
olmayacağı ve hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayacağı açıktır. 3- Anayasa’nın 6. maddesinde,
egemenliğin kayıtsız koşulsuz Türk Ulusu’nun olduğu; Ulus’un egemenliğini
Anayasa’nın koyduğu esaslara göre yetkili organlar eliyle kullanacağı;
7, 8 ve 9. maddelerinde, egemenliği Türk Ulusu
adına kullanacak organların yasama, yürütme ve yargı olduğu belirtilerek
erkler ayrılığı ilkesi kabul edilmiştir. Anayasa’nın 176. maddesi uyarınca Anayasa metnine
dahil bulunan Başlangıç bölümünde de, erkler ayrımının, “belli”
Devlet yetki ve görevlerinin işbölümü içinde Devlet organlarınca
kullanılması anlamına geldiği; üstünlüğün ancak Anayasa ve yasalarda
olduğu vurgulanarak, her Devlet organının kendi alanındaki görev
ve yetkileri ancak kendilerinin kullanabileceği, başka bir anlatımla diğer organlara devredemeyeceği
açıklanmıştır. Anayasa’nın, 7. maddesinde
de, yasama yetkisinin Türk Ulusu adına Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne
ilişkin bulunduğu, bu yetkinin devredilemeyeceği kurala bağlanmıştır.
Bu kurallar, yasayla
düzenlenmesi gereken alan ve konulara ilişkin düzenleme yetkisinin
yalnızca Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce kullanılmasını zorunlu
kılmaktadır. Anayasa’nın 67. maddesinde,
her yurttaşın seçme ve halkoylamasına katılma hakkına sahip olduğu
ve bu hakkın yasayla düzenleneceği belirtilmiştir. Öte yandan, Anayasa’nın 79. maddesinde, Yüksek
Seçim Kurulu’nun, seçimlerin başlamasından bitimine kadar seçimin
düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili işlemleri yapma ve
yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili
yolsuzlukları, yakınmaları ve itirazları inceleyerek kesin karara
bağlama, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını
kabul etmekle görevli olduğu belirtilmiştir. Görüldüğü gibi, Anayasa’nın 79. maddesinde Yüksek Seçim Kurulu’nun görevleri sayılarak
belirlenmiştir. İncelenen Yasa’da, Anayasa değişikliğinin halkoyuna
sunulması durumunda uygulanacak süreler kısaltıldıktan sonra,
Yüksek Seçim Kurulu’na yasalardaki halkoylamasıyla ilgili tüm
süreleri daha da kısaltma yetkisi verilmiştir. Böylece, yasakoyucunun halkoylaması yapılacağı
günü belirleme yetkisi Yüksek Seçim Kurulu’na devredilmektedir.
Bu niteliği ile 5682 sayılı Yasa’nın, Anayasa’nın
Başlangıç bölümüyle ve 6, 7, 67, 79. maddeleriyle
bağdaşmadığı ortadadır. 4- Daha önce vurgulandığı gibi, incelenen Yasa’da,
5678 sayılı Yasa’yla gerçekleştirilmek istenilen Anayasa değişikliğinin
halkoyuna sunulması durumunda, halkoylaması ile Türkiye Büyük
Millet Meclisi seçimlerinin birlikte yapılabilmesi amacıyla
3376 sayılı Yasa’daki sürelerin kısaltılması öngörülmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nca
10.05.2007 gününde kabul edilen 5660 sayılı Anayasa değişikliğine
ilişkin Yasa, -Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesinin
bir sistem değişikliği gerektirdiği, -Sistemin tümüyle ele alınıp değerlendirilmesi,
geniş kitlelerce tartışılıp olgunlaştırılmasından sonra Anayasa’nın
ilgili tüm kurallarının birlikte değiştirilmesinin en uygun yol
olacağı, -Sistem irdelenmeden değişikliğin yalnızca Cumhurbaşkanı
seçimine indirgenmesinin anayasal
düzeni sorunlu duruma getireceği, Gerekli diğer değişikliklerin genel seçimlerden
sonra oluşacak Meclis’e bırakılmasının, Meclis’in siyasal yapısındaki
olası değişme gözönünde bulundurulduğunda çözümsüz kalabileceği,
bunun da rejim yönünden olumsuzluklar yaratabileceği, -Devlet ve Ulus yönünden yaşamsal sonuçlar yaratacak
böylesine önemli bir Anayasa değişikliğinin, temsilde adaletin
sağlanamadığı ve Cumhurbaşkanı’nı seçemediği için Anayasa’nın
102. maddesi uyarınca “derhal yenilenmesi gereken”
bugünkü Meclis yerine, genel seçimlerden sonra oluşacak Meclis’te,
gerekli ve yeterli sürede ele alınmasının çok daha uygun olacağı, -Yapılmak istenilen Anayasa değişikliklerinin
rejim krizinin aşılması, temel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi,
toplumsal gönencin artırılması gibi ivedi, zorunlu ve haklı bir nedene
dayanmadığı, gerekçeleriyle bir kez daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet
Meclisi’ne geri gönderilmiştir. Geri gönderme yazısında ortaya konulan sakıncaların
bugün için de aynen geçerli olduğunda duraksama bulunmamaktadır.
Durum böyle iken, bunca sakıncaları içeren Anayasa
değişikliğinin halkoyuna sunulması durumunda, süreler kısaltılarak
halkın bilgilendirilmesi, konuyu değerlendirmesi ve tartışması
olanağının kısıtlanmasının haklı bir gerekçesinin bulunmadığı
ortadadır. Genel seçimlerle halkoylamasının birlikte yapılmasının
yaratacağı kargaşa da, konunun sağlıklı sonuca ulaştırılmasını
zorlaştıracaktır. Anayasa değişikliği ile getirilmek istenilen
sistemin toplum ve Devlet yaşamında neden olabileceği ağır ve vahim
sakıncaların önlenebilmesi, konunun tüm yönleriyle ele alınıp
tartışılması ve yurttaşların konuya ilişkin bilgilendirilmesinden
geçmektedir. Bu yönden, halkoylamasına ilişkin sürelerin kısaltılması
değil, en azından 3376 sayılı Yasa’daki gibi korunmasının zorunlu
olduğu sonucuna varılmaktadır. 5682 sayılı Yasa’nın gerekçesinde, “Bu teklifte, hukuk devleti ilkesinin bir gereği
olan demokratik katılımın en kısa sürede ve an az maliyetle sağlanması
amaçlanmıştır.”, denilmektedir. Konunun sistem yönünden yaşamsal önemi gözönünde
bulundurulduğunda “maliyet” hesabına dayalı bir gerekçenin uygun
olmayacağı açıktır. Bu nedenle, 5682 sayılı Yasa’yla yapılan düzenleme
kamu yararıyla da bağdaşmamaktadır. Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle
uygun görülmeyen 5682 sayılı “Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna
Sunulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”,
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce bir kez daha görüşülmesi için,
Anayasanın değişik 89 ve 104. maddeleri uyarınca
ilişikte geri gönderilmiştir. Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanı BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Komisyondan istifa tezkeresi vardır, okutuyorum: B) ÖNERGELER 1.-Konya
Milletvekili Muharrem Candan’ın, Dilekçe Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi (4/2) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Gördüğüm lüzum üzerine Dilekçe Komisyonu’ndan
istifa ediyorum. Gereği için emir ve müsaadelerinizi saygılarımla
arz ederim. Muharrem
Candan Konya BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge
vardır, ayrı ayrı okutuyorum: C) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.-
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 20 milletvekilinin, uyuşturucu
kaçakçılığı ve üretiminin tespiti ile uyuşturucu kullanımındaki
artışın sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/6) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Uyuşturucu üretimi, ticareti ve kullanımı tüm
dünya gençliğinin yaşamını tehdit eden, hatta çoğu zaman sona erdiren
bir sorun olmaya devam etmektedir. Üretimi ve satışı tüm ülkelerde
kısıtlanmış ve hatta yasaklanmış olmasına karşın, bu maddelerin
illegal yollardan üretimi ve satışı engellenememiş ve dünya gençliğini
zehirlemesinin önüne geçilememiştir. Ülkemizde de durum aynıdır. Uyuşturucu madde bağımlığı,
sadece gençlerimiz arasında değil, ilköğretim çağındaki çocuklarımız
arasında da yaygınlaşmaya başlamıştır. Macera arayışları, arkadaş
çevreleri, eğitimsizlik ve sosyo-ekonomik nedenler yanında, uyuşturucu
maddelere ulaşmanın ve elde etmenin kolaylığı da gençlerimizi ve
çocuklarımızı bu bataklığın içine çekmektedir. Son yıllarda işlenen suç oranlarının olağan üstü
artmasında, uyuşturucu kullanımının yaygınlaşmasının katkısı
inkâr edilemez. Zira uyuşturucunun, başka suçların tetikleyicisi
olduğu bilinmektedir. Aynı zamanda, uyuşturucu üretimi ve kaçakçılığının
terör örgütleri için önemli bir finans kaynağı olduğu da unutulmamalıdır.
Devlet tüm yurttaşlarını her türlü olumsuzluklardan
korumak zorundadır. Asli görevlerinden biri de budur. Nitekim Anayasanın
58/2 maddesi bu yükümlülüğü belirtmektedir. Ancak, bir çığ gibi büyüyerek
üstümüze gelen, çocuklarımızı ve gençlerimizi zehirleyen, toplumu
çürüten bu illete karşı, Devletin görevlerini tam olarak yerine
getirdiği söylenemez. Türkiye birkaç yıl öncesine kadar, uyuşturucu
kaçakçılığı ve sevkiyatında sadece transit ülke iken, artık aynı
zamanda önemli bir üretici ülke de olmuştur. Dolayısıyla Türkiye
bu özelliği nedeniyle uyuşturucudan en fazla zarar gören ve olumsuz
etkilenen ülkeler arasındadır. Alınan polisiye önlemlere karşın,
Türkiye’nin uyuşturucu kaçakçılığı ve sevkiyatında, neden ve nasıl
dünyanın önemli bir transit ülkesi olduğu ve buna ilaveten aynı zamanda
neden ve nasıl önemli bir üretici ülke hâline de geldiği ve uyuşturucu
kullanımının çocuklarımız ve gençlerimiz arasında yaygınlaşmasının
nedeni, TBMM tarafından ele alınarak, enine boyuna araştırılmalı
ve önlemleri de tespit edilmelidir. Aileler ve tüm kamuoyu, çocuklarının geleceğinden
endişelidir. Zira sorun ihmal edilemez ve ertelenemez duruma gelmiştir. Sonuç olarak: Uyuşturucunun ülkemize hangi yollardan
ve nasıl transit giriş-çıkış yaptığı, buna neden engel olunamadığı;
son yıllarda Türkiye’nin neden önemli bir üretici ülke hâline de
geldiği; çocuklarımız ve gençlerimiz arasında uyuşturucu kullanımının
neden ve nasıl yaygınlaştığının tespiti ile alınması gereken önlemler
hakkında Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104. maddeleri
gereğince bir Meclis Araştırması açılmasını talep ederiz. 1- Ahmet Ersin (İzmir) 2- Malik Ecder Özdemir (Sivas) 3- Fatma Nur Serter (İstanbul)
4- Eşref Karaibrahim (Giresun) 5- Tekin Bingöl (Ankara) 6- Esfender Korkmaz (İstanbul) 7- Hikmet Erenkaya (Kocaeli) 8- Hakkı Suha Okay (Ankara) 9- Şahin Mengü (Manisa) 10- Şevket Köse (Adıyaman) 11- Hüseyin Ünsal (Amasya) 12- Özlem Çerçioğlu (Aydın) 13- Tacidar Seyhan (Adana) 14- Mevlüt Coşkuner (Isparta) 15- Rıza Yalçınkaya (Bartın) 16- Gökhan Durgun (Hatay) 17- Engin Altay (Sinop) 18- Canan Arıtman (İzmir) 19- Cevdet Selvi (Kocaeli) 20- Zekeriya Akıncı (Ankara) 21- Selçuk Ayhan (İzmir) BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Diğer önergeyi okutuyorum: 2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 21 milletvekilinin, su kaynaklarının
kullanımı ve korunması ile Ankara’da yaşanan su sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/7) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Türkiye’nin su kaynaklarının kullanımı ve korunması
için alınması gereken tedbirlerin tespit edilmesi, Bugüne kadar alınmış tedbirlerin ve su yönetimi
politikalarının gözden geçirilmesi, Büyükşehirlerin su ihtiyacının güvenli ve sağlıklı
bir şekilde karşılanması için alınması gerekli tedbirlerin belirlenmesi,
Ankara’da yaşanan su kesintilerinin sebeplerini,
sorumlularını ve çözüm önerilerini, araştırmak amacıyla Anayasanın 98 inci İç Tüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla
arz ederiz. 1- Mehmet Şandır (Mersin) 2- Osman Çakır (Samsun) 3- Bekir Aksoy ( 4- Kürşat Atılgan ( 5- Hakan Coşkun (Osmaniye) 6- Ahmet Duran Bulut (Balıkesir) 7- Mithat Melen (İstanbul) 8- Metin Ergun (Muğla) 9- Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu) 10- Mustafa Enöz (Manisa) 11- Cemaleddin Uslu (Edirne) 12- Beytullah Asil (Eskişehir) 13- Alim Işık (Kütahya) 14- Zeki Ertugay (Erzurum) 15- Yıldırım Tuğrul Türkeş (Ankara) 16- İsmet Büyükataman (Bursa) 17- Ahmet Orhan (Manisa) 18- Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta) 19- Bekir Aksoy ( 20- Osman Durmuş (Kırıkkale) 21- Mustafa Cihan Paçacı (Ankara) 22- Kemalettin Nalcı (Tekirdağ) Gerekçe: Türkiye, son kırk yılda yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının
% 50’sini kaybetmiştir. Bir yandan ülke nüfusu artarken diğer taraftan
da bireylerin su kullanım miktarı artmaktadır. Nüfusun 80 milyona
ulaştığında Türkiye’de kişi başına kullanılabilir su miktarı
yılda 1100 m3 olacaktır. Bu su miktarı ile ülkemiz su fakiri bir ülke
durumuna düşürecektir. Türkiye’de suyun % 72’si tarımda, % 18’i evlerde
ve % 10’u da sanayide kullanılmaktadır. Yapılan hesaplara göre tarım,
sanayi ve günlük yaşam alanlarındaki kullanım miktarı 2030’lu yıllarda
bu günün % 260 fazlası olacağı öngörülmektedir. Türkiye’nin su rezervlerini hızla tüketen temel
faktör olarak küresel ısınma ve kuraklık gösterilse de esas sebep
olarak su kaynaklarımızın yanlış bir şekilde kullanılması ve yönetilmiş
olmasıdır. Kanunlarımıza göre, su kaynaklarının korunması ve
kullanılması konusunda öncelikle Tarım, Enerji ve Tabii Kaynaklar
ile Çevre ve Orman Bakanlıkları ile belediyeler yetkili ve sorumlu
kılınmıştır. Su kaynaklarımızın kullanımı ve korunmasından
birinci derecede sorumlu olan bu kurum ve kuruluşlarımızın yöneticileri,
bu gün ulaşılan sonucu şu sebeplere bağlayarak izah etmeye çalışıyorlar: Şehir içme suyu şebekelerinde % 50-% 70’lik kaçaklar
bulunmaktadır, Tarım ve sanayi kesiminde yeraltı suyu kullanımının
çok yaygın ve bilinçsiz olduğu, bu sebep-le yeraltı su kaynaklarının
hızla azalmakta olduğu, DSİ’nin sulama modelinin ve takip edilen politikaların
yanlış olduğu, Kurumsal düzenlemelerin yetersizliği, Başta Ankara olmak üzere büyük kentlerimizde içme
suyu konusunda ileriye dönük projelerin yeterince ve zamanında
geliştirilemediği için ciddi sıkıntıların olacağı, Bunun yanında bu hususların çeşitli araştırma
ve çalışmalara konu olduğu, çeşitli tedbirler öne-rildiği de bilinmekte,
bunlar basınımızda yer almaktadır. Bu tespit ve açıklamalara rağmen bu konularda genelgeler
ve beyanatlar yayınlanması dışında etkin tedbirler alındığına
ilişkin somut adımlara rastlanmamıştır. Yerel yönetimlerin bu konularda yönlendirildiğine
ve ortak yatırım projeleri geliştirildiğine dair bir emare de mevcut
değildir. Türkiye’nin başkenti Ankara’da ileriye dönük
“Ankara Su Temini Projesi” uygulanmamış, aksine, kısıtlı su kaynaklarının
hızla tükenmesine yol açan uygulamalar içinde olunmuştur. Bunun sonucunda
su kaynağı tükenen Ankara için Kızılırmak nehrinden su getirilmesi
uygulamasına başlanmış, ancak bu suyun sağlıklı olup olmadığı, sudaki
sülfat oranı ve Sivas, Kayseri, Nevşehir ve Kırşehir’deki kentsel
ve endüstriyel atıkların Kızılırmak suyuna arıtılmadan verildiği
basında yoğun tartışmaların konusu hâline gelmiştir. Büyükşehir
Belediye Başkanı bu iddiaları doğrular mahiyette Kızılırmak suyunun
mevcut suyla paçal edilerek Ankara’ya verileceğini söylemiştir.
Öte yandan özellikle Ankara’ya su temini konusunda merkezi yönetim
ve yerel yönetim arasında tartışmalar ve anlaşmazlıklar derin bir
koordinasyonsuzluğu ortaya koymuştur. Diğer yandan, su kaynaklarının yönetimi açısından
ülkemizde sorun bulunmadığı, sorunun sadece kuraklıktan kaynaklandığı
konusunda da kamuoyunda yanlış bir kanaat oluşturulmaktadır. Ülkemizin
bir yılda ortalama su akış ve yenilenebilir su miktarları, kişi başına
düşen kullanılabilir su potansiyeli gibi çeşitli kaynaklarda
farklı rakamlar telaffuz edilmektedir. Bununla birlikte, ortak nokta,
ülkemizin su varlığı bakımından zengin olmayan ülkeler arasında
olduğudur. Bu husus, başlı başına su kaynaklarımızın korunması
ve kullanımı konusunda etkin tedbirler alınması üzerinde hassasiyetle
durulması gereğini ortaya çıkarmaktadır. Nitekim konunun önemine binaen yüce Meclisimizde
de iklim ısınmasının neden olduğu sorunlar ile su kaynaklarımızın
kullanımı ve korunmasıyla ilgili konuları da kapsayan iki araştırma
komisyonu kurulmuştur. Ancak Komisyon Raporları TBMM Genel Kurulunda
görüşülememiştir. Söz konusu Meclis Araştırma Komisyonlarında yer
alan öneriler dâhil su kaynaklarının kullanımı ve korunması için
alınması gereken tedbirleri tespit etmek ve bugüne kadar alınmış
tedbirleri ve Türkiye’nin su yönetimi politikalarını gözden geçirmek,
Büyükşehirlerin su ihtiyacının karşılanması için alınması gerekli
tedbirler ile Ankara’da yaşanan su sorunu ve kesintilerinin sebeplerini,
sorumlularını ve çözüm önerilerini araştırmak amacıyla Anayasa’nın
98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis
araştırması açılmasının faydalı olacağı kanaatindeyiz. BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Diğer önergeyi okutuyorum: 3.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü ve 38 milletvekilinin, Trakya ve İstanbul
ilinde çevre konularındaki gelişmelerin Ergene Çevre Düzeni Havza
Planına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/8) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Trakya bölgemiz, aldığı aşırı göç ve buna bağlı
plansız imar uygulamaları yanında giderek yoğunlaşan çarpık sanayileşme,
tarımda yanlış toprak, su ve zirai ilaç kullanımı vb. nedenlerle meydana çıkan sanayi, toprak, su ve hava
kirliliğindeki boyutlar, yöredeki insan ve çevre yaşamını tehdit
eder noktaya ulaşmıştır. Öte yandan Ergene havzasındaki yer altı su seviyesi
her yıl dört-beş metre düşmektedir. Istranca suları, koruma altındaki
su basar ormanları, Yıldız Dağları ve Trakya doğal hayatı tehlike
altındadır. Bu kaynakları besleyen Istranca derelerine, İstanbul’un
su ihtiyacı için yıllar önce el konulmuş durumdadır. Trakya’nın yakın
gelecekte büyük bir susuzluk tehlikesiyle karşılaşması kaçınılmaz
görünmektedir. Trakya’nın kanayan yarası olan Ergene Nehri ve
Çorlu Deresi’nde, su yerine sanki zehir akmaktadır. Kükürtdioksit
kirliliği açısından Türkiye’deki en kirli iller sıralamasında
Tekirdağ beşinci sırada, Edirne sekizinci sıradadır. Yukarıda değinilen bu sorunların önce kontrol
altına alınması, daha sonra çözülmesi amacıyla, Trakya Üniversitesi
tarafından, Ergene Havzası Çevre Düzeni Planı hazırlanmıştır. Trakya Üniversitesince yapılan 1/100.000 ölçekli
Ergene Çevre Düzeni Havza planı 2004 yılında yani 59. Hükûmet döneminde
Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından onaylanmıştır. Bu planda 2020 yılı hedeflenmiş ve gecikmeyle de
olsa, 1/25000 ölçekli planın yapılması süreci başlatılmıştır. Bu
aşamada havza planının bir hükmü uyarınca oluşturulan su birliği
–ki, daha sonra Trakya Kalkınma Birliği, yani “TRAKAB” adını almıştır-
küçük ölçekli planların yapılması için ihaleye çıkarılmıştır. Ancak
her nedense ihale daha sonra iptal edilmiş ve 1/25000 ölçekli plan hazırlama
işi, İstanbul Büyükşehir Belediyesine (BİMTAŞ), hem de hukuka aykırı
bir şekilde devir edilmiştir. BİMTAŞ ise söz konusu planın yapılmasını
kendisinin bir alt birimi olan İstanbul Metropoliten Planlamaya aktarmıştır.
Müteakiben, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, TRAKAB ve Çevre Orman
Bakanlığı arasında bir protokol imzalanmıştır. Bu protokolde
“1/100000 ölçekli plan üzerinde değişiklikler yapılabileceği” hükmüne
yer verilmiştir. Gelinen noktadaki endişe ve sorun, Ergene Çevre
Düzeni Havza Planı’nın hazırlanma amacının dışına kaydırılarak,
İstanbul’un baş edemediği sorunların, dezavantajlı sanayilerin
ve buna bağlı nüfus fazlasının ivedilikle Trakya’ya kaydırılarak
İstanbul’un rahatlatılması olasılığından kaynaklanmaktadır. Çünkü,
bu üç ilin tarımsal alanları, doğal kaynakları, ormanları, yer altı
ve yer üstü suları, kıyıları ve çevre değerleri esasen, şu anda dahi,
yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bu çerçevede, Trakya’daki üç ili, İstanbul’un
giderek ağırlaşan sorunlarının çözülmesinde ana yüklenici konumuna
dönüştürmek son derece yanlış, sakıncalı hatta tehlikeli bir tercih
olacaktır. Yukarıda değinilen sakıncaların ve doğacak sorunlarının
tespiti ve bunların çözüme kavuşturulması için gereken önlemlerin
alınması ve doğru politikaların oluşturulması amacıyla, Anayasanın
98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzük’ünün
104. ve 105. maddeleri gereğince
Meclis araştırması açılmasını arz ederiz. 1-Enis Tütüncü (Tekirdağ) 2-Algan Hacaloğlu (İstanbul) 3-Atila Emek (Antalya) 4-Bilgin Paçarız (Edirne) 5-Ahmet Küçük (Çanakkale) 6-Rasim Çakır (Edirne) 7-Tansel Barış (Kırklareli) 8-Faik Öztrak (Tekirdağ) 9-Turgut Dibek (Kırklareli) 10-Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri) 11-Abdurrezzak Erten (İzmir) 12-Ali ihsan Köktürk (Zonguldak) 13-Eşref Karaibrahim (Giresun) 14-Rahmi Güner (Ordu) 15-Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir) 16-Bihlun Tamaylıgil (İstanbul) 17-Ergün Aydoğan (Balıkesir) 18-Gürol Ergin (Muğla) 19-Malik Ecder Özdemir (Sivas) 20-Durdu Özbolat (Kahramanmaraş) 21-Vahap Seçer (Mersin) 22-Fevzi Topuz (Muğla) 23-Mehmet Fatih Atay (Aydın) 24-Ali Rıza Öztürk ( 25-Şükran Güldal Mumcu (İzmir) 26-Derviş Günday (Çorum) 27-Bayram Ali Meral (İstanbul) 28-Hulusi Güvel ( 29-Ali Rıza Ertemür (Denizli) 30-Şinasi Öktem (İstanbul) 31-M. Akif Hamzaçebi ( 32-Ali Oksal ( 33-Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 34-Sacid Yıldız (İstanbul) 35-Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 36-Metin Arifağaoğlu (Artvin) 37-Ensar Öğüt (Ardahan) 38-Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 39-Mevlüt Coşkuner (Isparta) BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması
açılıp a-çılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır. Saygıdeğer milletvekilleri, Danışma Kurulunun
bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım. Buyurun. V.- ÖNERİLER A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ 1.- Gündemdeki
sıralama ile çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi Danışma Kurulu Önerisi No:9 Tarihi:
03.10.2007 Danışma Kurulunun 03.10.2007 Çarşamba günü yaptığı
toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması
uygun görülmüştür.
ÖNERİLER: 1. Danışma Kurulunun
3.10.2007 Çarşamba günü yaptığı toplantıda; Gelen Kâğıtlar listesinde
yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10,
11, 12, 13, 14 ve 15 sıra sayılı Kanun Tasarıları-nın 48 saat geçmeden
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komis-yonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmına alınması, 3 Ekim 2007 Çarşamba günkü (bugün)
Birleşimde bu Kısımda yer alan işlerden 9 uncu sıraya ka-dar olan kanun
tasarılarının, 4 Ekim 2007 Perşembe günkü Birleşimde ise 15 inci sıraya
kadar olan kanun tasarılarının görüşmelerinin tamam-lanmasına
kadar Genel Kurulun çalışmalarına devam etmesi ve her iki birleşimde
de başka bir konunun görüşülmemesi, 2. Genel Kurulun toplantı günlerinden Salı gününün
denetim konularına, (Anayasanın süreye bağladığı konular hariç),
Çarşamba ve Perşembe günlerinin de kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesine ayrılması, Salı
ve Çarşamba günle-rinde birleşimin başında bir saat süre ile sözlü
soruların görüşülmesi, "Sunuşlar" ve işaret oyu ile yapılacak
seçimlerin her gün yapılması, 3. 02/10/2007 tarihli gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan
ve Genel Kurulun 02/10/2007 tarihli Birleşiminde okunmuş bulunan,
Baş-bakan Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki (9/1) esas numaralı Meclis
so-ruşturması önergesinin gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"
kısmının 1 inci sırasında yer alması ve Anayasanın 100 üncü maddesi
gereğince soruşturma açılıp açılmayacağı hususundaki görüşmelerin
30/10/2007 Salı günkü birleşimde yapılması önerilmiştir. BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Saygıdeğer milletvekilleri, alınan karar gereğince
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. Birinci sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Bosna Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Turizm Alanında İş Birliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. VI.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER A) KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ 1-.Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna Hersek Bakanlar Kurulu Arasında
Turizm Alanında İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/289) ( S. Sayısı:1)
(´) BAŞKAN - Komisyon? Burada. Hükûmet? Sayın Bakan, buradasınız. Komisyon Raporu, 1 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın söz
talepleri şu anda elimize ulaşmıştır. Evet, ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’e aittir. Buyurun Sayın Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi dakika. CHP GRUBU ADINA ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Bosna-Hersek
Bakanlar Kurulu Arasında Turizm Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Uygulanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde
söz almış bulunu-yorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, Bosna-Hersek’te 1996 yılında
ateşkes sağlandı ancak yaralar halen sarılmadı. Yaklaşık 250 bin
şehit, 200 binden fazla yaralı, binlerce kayıp, sakat ve tecavüze,
işkenceye uğramış masum sivil. Dünyanın dört bir yanına dağılmış
1,2 milyon ülke insanı, ülke içinde ise 1,1 milyon mülteci. Ev ve
apartmanlarının yüzde 40’ı tahrip edilmiş. Saraybosna’daki sanayi
tesislerinin tamamı, ülke genelindekilerin yüzde 65’i çökertilmiş.
Su kaynakları, santraller, yollar, köprüler, haberleşme sistemleri
bombalanmış. Demir yolları çalışmıyor. Bina, tesis ve altyapıya
verilen zararın maddi değeri 80 milyar doları bulmuştur. Sanayi
üretimi 1990’daki üretimin yüzde 5’ine gerilemiş. Kişi başına millî
gelir ise 500 dolara düşmüştür. Eski Yugoslavya Cumhuriyeti’nden biri olan Bosna-Hersek
ülkenin en gözde bölgesiydi. Saldırılar başlamadan önce ekonomisinin
yüzde 50’si sanayiye dayalıydı. Gayrisafi millî hasılası 10,2 milyar,
kişi başına millî gelir 2.300 dolar, ithalat 2,9, ihracat 3,5 milyar
dolardı. Yani, ülke dış ticareti fazla veriyordu. Bosna - Hersek bugün, 21 Aralık 1995 tarihinde Dayton
Anlaşmasıyla oluşturulan anayasaya bağlı parlamenter sistemle
yönetiliyor. Ülke, topraklarının yüzde 51,5’ini elinde tutan Bosna-Hersek
Federasyonu ve toprakların yüzde 48,5’ine sahip Sırp Cumhuriyeti
olmak üzere iki devletçikten oluşuyor. 10 kantona bölünen Bosna -
Hersek Federasyonu’nda 5 kanton Boşnaklara, 3 kanton Hırvatlara
ait. Boşnaklara ait kantonlar, Tuzla, Bihac, Zenika ve Bosna. Neretva
ve Merkez Bosna kantonları ise Boşnak-Hırvat ortak kantonudur. Meclis üyelerinin üçte 1’i devlet içinde devlet
görünümündeki Bosna Sırp Cumhuriyetinden seçiliyor, ortak, dönüşümlü
başkanlık sistemi uygulanıyor. Kurulan karmaşık siyasi yapı işleyişte
pek çok sıkıntıya yol açıyor, yasama, yürütme ve yargı hatalı bir görünüm
sergiliyor. Ne yazık ki, dünyada eşi benzeri görülmedik bu yapıya
Boşnaklar razı olmak zorunda bırakılmışlardır. Bu ülke bugün toplam 2,2 milyon nüfusa sahip. Resmî
verilere göre nüfusun yarısı Müslüman Boşnak; ancak, halk, bu oranın
daha yüksek olduğunu belirtiyor. Geri kalan yüzde 32’lik kısım Ortodoks Sırplardan,
yüzde 15’i ise Katolik Hırvatlardan oluşuyor. Savaşla birlikte yüz binlerce
Boşnak göçe mecbur bırakıldığı için nüfus dengesinin altüst edildiğini
de unutmamak gerekiyor. Bosna - Hersek, yaşanan soykırımının maddi ve
manevi yıkımının ardından bugün tekrar ayağa kalkmaya, tarihi,
kültürü, sanatı ve ekonomisiyle var olmaya çalışıyor. Tabir yerindeyse, savaş, ekonomik alanda devam ediyor.
Aradan geçen on yılı aşkın süreye rağmen hâlâ savaşın
yaraları kapanmamış, tahrip edilen altyapı henüz eski hâline de kavuşturulamamıştır.
Ülke, gayrisafi yurt içi hasılası 1990’lardaki seviyenin gerisinde,
2005 rakamlarına göre 9,2 milyar dolar seviyesinde; kişi başına
gelir, yani, 1990 yılındaki seviyeye ulaşıyor. İhracat-ithalat arasında uçurum gözleniyor; 5,5 milyar dolarlık ithalata karşılık 1,8 milyar dolarlık
ihracat söz konusu. Yapılan ihracat 1990 Bosna’sının
yarısı seviyesinde. Yüksek dış ticaret açığı, cari işlemler açığının,
yani, döviz açığının yüksek olmasına yol açıyor. En
büyük dış ticaret açığı, Hırvatistan, Almanya, Sırbistan’la yapılan
ticaretten kaynaklanıyor. Her yer bu ülkelerin mallarıyla
dolu, Türkiye’nin payı ise küçük. 2000’de yüzde
42 olan dış borçların millî gelire oranı geçen yıl yüzde 30’a kadar gerilemiş,
2005 yılı enflasyonu yüzde 2,9’a düşmüştür. İşsizlik oranı son derece yüksek, özellikle de Boşnak bölgesinde.
Resmî rakamlara göre, ülke genelinde 644 bin çalışana karşılık 506
bin işsiz bulunuyor. Ortalama ticaret 350 bin dolar dolayında. 2000 yılından önce belirsizlik,
istikrarsızlık ve mevzuat yetersizliği sebebiyle yabancı yatırım
oldukça düşük seviyede gerçekleşmiş. Son dört yılda özelleştirmenin
de etkisiyle yabancı yatırımlarda artış gözleniyor.
1994’ten bu yana 2,5 milyar dolara yakın yabancı
sermaye girişi sağlanmış. Ekonomi ve Dış Ticaret
Bakanlığının verilerine göre yabancı yatırımların yarıdan fazlası
imalat sanayisine gelirken ondan sonraki en fazla yatırım çeken
sektör bankacılık, ticaret ve hizmet sektörü. Yüzde 33’lük payla yabancı sermaye yatırımlarında
başı Slovenya çekiyor, ardından Avusturya yüzde 18 ve Hırvatistan
yüzde 12’yle geliyor; Sırbistan’ın payı yüzde 5, Türkiye’nin payı
ise yüzde 3’tür. Bosna’da 285 kayıtlı
Türk şirketi görünmekle birlikte bunların 50 kadarının faal olduğu
belirtiliyor. Ülkede
kâğıt, bisküvi, maya imalatı yapanların yanında ticaretle iştigal
Geniş yatırım ortaklarına gelince değerli
arkadaşlar, ciddi anlamda dış ticaret açığı veren ülkenin iç pazarından
ziyade, ihracatı da tetikleyecek yatırımlara ihtiyacı bulunuyor.
Türkiye, eski Yugoslavya Cumhuriyetleri dışında Bosna - Hersek
ile serbest ticaret anlaşması imzalayan tek
ülke. Buna rağmen, ekonomik ve ticaret ilişkileri
umulanın gerisinde. Serbest ticaret anlaşması
imzalayan diğer ülkelerse Hırvatistan, Sırbistan, Slovenya ve Makedonya.
Bulgaristan, Romanya ve Arnavutluk’la ticaret anlaşması
imzalamış, fakat henüz tam işlerlik kazanmamıştır. Bunun yanında ABD ve Kanada da, Bosna - Hersek’ten ülkelerine
gümrüksüz ve kotasız ihracat imkânı tanımaktadır. Değerli arkadaşlar, ulaşım
ve enerji en önemli yatırım alanları olarak görülüyor. Avrupa’yı Adriyatik’e bağlayan
en kısa hat Bosna üzerinden geçiyor. Ülke, zengin
akarsu kaynaklarıyla hidroelektrik enerji potansiyeli en yüksek
Avrupa ülkelerinden. Coğrafi yapısı ve yıl
boyunca bol bol yağış alması, çok sayıda baraj ve santral yapımını
mümkün kılıyor. Bunun dışında kimyasal
ürünler, ilaç sanayisi için de önemli imkânlar mevcut. Geniş ormanlar, ahşap ve ağaç
ürünleri sanayisi için bulunmaz bir fırsat. İlaveten
madencilik, gıda işleme, inşaat ve turizm sektöründe de pek çok şey
yapmak mümkün. Bosna’nın Adriyatik Denizi’ne açılan 21 kilometrelik
kıyı şeridi var, fakat bir limanı bulunmuyor. Bu
şerit Hırvatistan’ı da ikiye bölüyor. Hırvatlar
bu kesimi devre dışı bırakmak için, bu küçük kıyı şeridini çevreleyen
yarım ada ile ana karayı birbirine bağlayacak asma köprü projesi
hazırlamış. Bosna’nın dünyaya açılmasını
perdeleyecek bu projeye Boşnaklar şiddetle karşı çıkmaktadırlar.
Ama, gördüğümüz kadarıyla, Hırvatlar projenin hafriyat
çalışmalarına başlamış bile. 1984 Kış Olimpiyatlarına ev
sahipliği yapan ülkenin doğal güzelliği ve kış sporlarına uygun
iklimi turizm sektörü için iyi bir potansiyel. Sahip
olduğu tarihî ve kültürel zenginlikle eşsiz bir değer kazanıyor.
İstanbul’dan on yıl sonra, yani 1463 yılında Fatih
Sultan Mehmet tarafından fethedilerek Rumeli eyaletine bağlanan
Bosna’nın hemen her karışı Osmanlı izleriyle
dolu. Saraybosna, Mostar, Travnik, daha pek çok yerleşim birimi Anadolu’daki
çoğu yerden daha fazla Osmanlı eserine sahip. Hepsi
korunmuş, sahip çıkılmış. Sırpların yakıp yıktığı eserlerin
bazıları restore edilmiş, yeniden yapılmış, kimileri de yapılmayı
bekliyor. Değerli arkadaşlar, başkent
Bosna’da ticaret hayatının kalbi olan tarihî Baş Çarşı, Anadolu havasının
bol bol teneffüs edildiği bir mekân. Bakırcılar Çarşısı’nda bakır
levhalara Anadolu desenleri nakşediliyor. Dört
yüz yıl birlikte yaşamanın verdiği pek çok ortada değer var. Burada
“Buyurun” diye davet edildiğiniz dükkânlardan “Allah’a emanet” sözleriyle
uğurlanıyorsunuz. Mostar, buram buram Osmanlı
kokan bir kent. Hırvat topçularının yıktığı tarihî Osmanlı köprüsü ve
yerle bir edilen minareler yeniden yükseliyor Mostar semalarında.
Türkiye’nin de desteğiyle pek çok tarihî eser
ayağa kaldırılmış. Âdeta buna nazire yaparcasına, Hırvatlar da
Mostar’a hâkim bir tepeye, şehrin her tarafından görülecek şekilde
dev haç dikmiş. Şehrin sokaklarında yer yer Boşnakları hedef alan yazılara rastlıyorsunuz. Bu da
gösteriyor ki, bazı kesimlerde ırkçı düşünce hâlen devam etmektedir.
Aradan geçen onca zamana
rağmen, şehirlerde, köylerde kalbura dönmüş, harap olmuş binalara
rastlamak mümkün. Çok sayıda bina imkânsızlıklar sebebiyle onarılamamıştır.
Kültür turizminin yanında,
son birkaç senedir kış turizmi için de seferler başlamıştır. Fiyatlar cazip olduğu için
Avusturya’dan sonra Bosna tercih ediliyor. Bosna’da
kış sporları için iki merkez bulunuyor, biri Sırpların elinde, diğeri
de Boşnaklarda. Türkler genelde Boşnak bölgelerindeki
tesislerde kalmayı tercih ediyorlar. Değerli arkadaşlar, Air
Bosna, haftanın her günü, Mostar üzerinden Saraybosna’ya sefer düzenliyor. Türk Hava Yolları da haftada
üç gün Saraybosna’ya uçuyor. Bosna’da Türklerin
en çok geldiği şehir başkent Saraybosna, ondan sonra güneyindeki
Mostar ve batıdaki Travnik. Boşnak makamlarına göre, geçen yıl sadece turistlik maksatla
gelen Türk vatandaşlarının sayısı 10 bini bulmuş. Buna iş ve diğer
maksatlarla gidenler dâhil değil. Bu sayının önümüzdeki yıllarda
daha da artması bekleniyor. Bosna, pek çok ülkeye sahip olmayan tabii, tarihî
ve kültürel zenginliğin yanında yer altı ve yer üstü kaynaklarına
da sahip ve bu potansiyeli bir an evvel harekete geçirmek, geçmişin
acı hatıralarını unutmak değil ama en azından etkisinden kurtulmak
istiyor. Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Kosova’dan
Mostar’a, Üsküp’ten Saraybosna’ya kadar bütün Balkanlar yıllardır
hep uzakta bir yerde kalmıştı. Türkiye için Edirne’nin ötesi yabancı
idi ve bu yabancılık Yugoslavya’nın yıkılışına kadar sürdü. Türk
insanı Balkanlarda akrabalarının olduğunu Bosna’daki savaşla
birlikte hatırladı, hem de çok acı bir biçimde hatırladı. Sonuç olarak değerli arkadaşlar, Hükûmetimizin
Bosna - Hersek’e gerekli yatırımları sağlayacağına inanmaktayız.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu tasarıya evet oyu vereceğiz. Bosna - Hersekli insanları ve sizleri saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
adına Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman. Sayın Büyükataman buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar) MHP GRUBU ADINA İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) – Sayın
Başkan, saygıdeğer Meclis üyeleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Bosna Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Turizm Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
hakkında Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. Yakın tarihimizin en acılı günlerini yaşayan
dost ve kardeş Bosna -Hersek ile Türkiye arasında turizm alanında iş
birliğinin onaylanması, esasen kültürel ve köklü bir maziyle bağlı
bulunduğumuz ve atalarımızı sinesinde barındıran bu topraklar
ile yeniden köprülerin kurulmasına vesile olacaktır. Söz konusu
anlaşma ile turizm ilişkilerinin geliştirilmesi, turizm kuruluş
ve birlikleriyle iş birliği, altyapı inşaatları, müteahhitlik
hizmetleri, ortak girişimler, fuarlar, festivaller, sergiler ve
kültür haftaları ile kongre seminerlerinin karşılıklı olarak düzenlenmesi
ve ayrıca turizm sektöründe yatırımlar için iş birliği imkânlarının
araştırılması, bu amaçla uzman değişiminde bulunulması, yatırım
imkânları ile ilgili olarak özel sektör faaliyetlerinin teşvik edilmesi
ve teknik iş birliği imkânlarının değerlendirilmesi öngörülmektedir.
Özellikle, kültürel alanda iş birliği imkânlarının bulunduğu Bosna
- Hersek ile ortak geçmişimizi ortaya çıkaracak projelerle de bu
anlaşmanın desteklenmesi gerekmektedir. Esasen, bu anlaşmanın tüm bölge ülkelerine de örnek
olacak şekilde geliştirilmesinde fayda vardır. Boşnak ağırlıklı
coğrafyada Türkçe diline olan ilgi eskiden beri bilinmektedir. Bu
vesileyle, ülkemizde öğrenimlerini görerek ülkelerine dönen
Boşnak gençlerin de birer kültür ataşesi olduğunu düşünerek, bu
gençlerin üzerinde hassasiyetle durulmasında zaruret vardır. Bosna - Hersek’teki okulların bir kısmı ile Yenipazar
sancağı ve civarında Türk dilinin seçmeli ders olarak okullarda okutuluyor
olması, bu anlaşmanın tarafımızdan geç bile kalındığını göstermektedir.
Türk İşbirliği Kalkınma İdaresi Başkanlığının iktisadi iş birliği
projeleri yanı sıra, özellikle, yakın tarih birliğimiz üzerine
projeler geliştirmesi ve geliştirilen projelere daha çok destek
vermesi arzu edilmektedir. Bosna - Hersek’in başkenti Saraybosna’da Türkçe
kursları açılmalı ve desteklenmelidir. Yine, bölgedeki tarihî
eserlerin yok olmasının önüne geçecek en önemli unsur olan din adamları
ile Diyanet İşleri Başkanlığının yakın temasının artırılarak devamı
gerekmektedir. Sadece Millî Eğitim Bakanlığı bursları vasıtasıyla
genel üniversite kontenjanları, dost ülke Bosna - Hersek’in ihtiyaçlarını
karşılamakta yetersiz kalır. Ayrıca, kültür, dil ve din alanlarında
yüksek lisans ve doktora bursları verilmelidir. Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; gönüllü
kuruluşlar marifetiyle birçok güzellik yaşanabilecektir. Bu anlaşma,
bu bakımdan bir fırsat oluşturacaktır. Ayrıca, ülkemiz ve Bosna -
Hersek arasında muhaceret sonucu Türkiye’ye yerleşmiş soydaşlarımızın
katkıları, ilişkilerimizin geliştirilmesi için şarttır. “Ben yaptım
oldu” yerine, mutlaka, Türkçe duruşlarından taviz vermeyen bu kardeşlerimize
Hükûmetimiz destek olmalı, yapılacak güzel işlerde de onların desteğini
almalıdır. Bu vesileyle, anlaşmamızın hayırlı olmasını
temenni ediyor, olumlu yönde oy kullanacağımızı ifade ederek, yüce
Meclisinizi tekrar saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Büyükataman. AK Parti Grubu adına Çankırı Milletvekili Sayın
Suat Kınıklıoğlu. Buyurun. Sayın Kınıklıoğlu (AK Parti sıralarından
alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA SUAT KINIKLIOĞLU (Çankırı)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Bosna- Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Turizm İşbirliği
Anlaşması hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Bosna - Hersek
Bakanlar Kurulu Arasında Turizm İşbirliği Anlaşması, 24 Kasım
2004 tarihinde Ankara’da imzalanmıştır. Türkiye ile Bosna - Hersek
arasında imzalanan Turizm İşbirliği Anlaşması’nın yürürlüğe
girmesiyle, iki ülke arasındaki turizm ilişkilerini geliştirmek,
gerekli önlemleri almak, iki ülkenin turizm kuruluş ve birliklerinin
bu yöndeki faaliyetlerini ve işbirliğini teşvik etmek mümkün olacaktır.
Turizm sektöründeki altyapı inşaatları, müteahhitlik
hizmetleri, ortak girişimler ve yatırımlar alanlarında ilgili kurum
ve kuruluşlar arasında işbirliğinin artırılması, fuarlar, festivaller,
kültür haftaları, kongreler ve seminerlerin de düzenlenmesi teşvik
edilecektir. Turizm sektöründe uzman değişiminde bulunmak,
her iki ülkede mevcut yatırım olanaklarının yanı sıra, sağlanan yatırım
teşvikleri konularında karşılıklı bilgilendirme ve yatırım
imkânlarıyla ilgili olarak özel sektör faaliyetlerini teşvik etmek
mümkün olacaktır. Ulusal turizm idareleri ve ilgili turizm kuruluşları
aracılığıyla turizm eğitimi alanında özellikle turizm endüstrisinde
istihdam edilen personeli yetiştirmek amacıyla teknik iş birliği
alanında imkânlar değerlendirilecektir. Her iki konuşmacımızın daha önce belirttiği gibi,
Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna - Hersek Cumhuriyeti arasında, özellikle tarihten gelen ve 90’lı yıllarda
özellikle bu ülkenin başına gelen sıkıntılı ve hepimizi derinden
yaralayan olayların getirmiş olduğu özel bir ilişki mevcuttur. Grup olarak bu Anlaşma’nın onaylanması lehinde
oy kullanacağımızı ifade ediyor, Anlaşma’nın ülkemiz için hayırlı
olmasını temenni ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Kınıklıoğlu, teşekkür ederim. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi okutuyorum: TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE BOSNA HERSEK BAKANLAR KURULU ARASINDA
TURİZM ALANINDA İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 24 Kasım 2004 tarihinde Ankara’da imzalanan
“Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna Hersek Bakanlar Kurulu
Arasında Turizm Alanında İşbirliği Anlaşması”nın onaylanması uygun
bulunmuştur. BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Saygıdeğer milletvekilleri, tasarının tümü
açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım. Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza
arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, oylama
için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen
üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen
de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen
üç dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak bakanlar var ise
hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin
ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine oylama
için öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum. Oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla
oylama yapıldı) BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti İle Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Turizm
Alanında İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonuçlarını açıklıyorum: Oylamaya katılan milletvekili : 218 Kabul :
218 (x) Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, kâğıt gönderdik
efendim, kâğıt gönderdik. Hepsini toplayın, aceleniz ne yani! BAŞKAN – Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. İtiraz sesini yükselten Sayın Milletvekilimiz
Sayın Kamer Genç’in dediği şekilde buraya gelen pusulalar dâhil
edilmiştir, bilgilerinize sunarım. Böylece, kabul edilen tasarının, kanunlaşan tasarının,
her iki ülke için, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetimiz, devletimiz ve
Bosna-Hersek için hayırlar getirmesini diliyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, 2’nci sıraya alınan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ekonomik İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlı-yoruz. 2. - Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Ekonomik İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/290) (S. Sayısı:2) (xx) BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde. Komisyon raporu, 2 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına Ankara
Milletvekili Zeynep Dağı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın söz talepleri vardır. İlk söz, AK Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili
Zeynep Dağı’nın. Sayın Dağı, buyurun efendin. (AK Parti sıralarından
alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA ZEYNEP DAĞI (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik İşbirliğine
Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Türk iş birliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı,
başta Türk dilinin konuşulduğu cumhuriyetler ve Türkiye’ye komşu
ülkeler olmak üzere, gelişme yolundaki ülkelerin kalkınmalarına
yardımcı olmak, bu ülkelerle ekonomik, ticari, sosyal, kültürel,
eğitim, bilim ve çevre alanlarındaki iş birliğini projeler ve programlar
aracılığıyla geliştirmek amacıyla hizmet vermekte ve bu hizmetleri
sağlarken de iş birliği yapılan ülkelerle ikili anlaşmalar imzalamaktadır.
Bu çerçevede Başkanlığın Moldova Cumhuriyeti’ne
yönelik teknik yardım hizmetlerini sağlıklı yürütmesini teminen
bir anlaşmanın imzalanmasının uygun olacağı kanaati hasıl olmuş
ve gerekli izinler alınmak suretiyle, 19 Ekim 2004 tarihinde, mektup
teatisiyle, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Moldova Cumhuriyeti
Hükûmeti Arasında Ekonomik İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptı imzalanmıştır. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu tasarı
ile iki ülkenin ulusal mevzuatlarına uygun olarak, altyapı, özelleştirme,
sulama, tarım ve hayvancılık, endüstriyel tesislerin rehabilitasyonu,
tarımsal ticaret ve tarımsal endüstrisi de dâhil olmak üzere, küçük
ve orta ölçekli iş yerlerinin geliştirilmesi, turizm, sağlık, çevre,
bilimsel ve kültürel iş birliği enerji kompleksinin geliştirilmesi
ve benzeri konularda iş birliği yapmayı amaçlamaktadır. Grup olarak, bu tasarının onaylanması lehinde oy
kullanacağımızı ifade ediyor, anlaşmanın her iki ülke için de hayırlı
olmasını temenni ediyoruz. Saygılarımla. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan. Sayın Ayhan, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Sayın
Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; hepinizi
Milliyetçi Hareket Partisi ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum. Dışişleri Bakanlığınca hazırlanan ve Başkanlığınıza
arzı Bakanlar Kurulunca kararlaştırılan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik İşbirliğine
Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı hakkında görüşlerimizi arz etmek için söz almış bulunuyorum. Gerçekten, tasarı metninde yer alan şekliyle, TİKA
tarafından, öncelikle Türk dilinin konuşulduğu cumhuriyetler
başta olmak üzere, Türkiye’ye komşu ülkelerin kalkınmalarına
yardımcı olmak ve bu ülkelerin ekonomik, ticari, soysal, kültürel,
eğitim, bilim ve çevre konularındaki iş birliğini geliştirmek hususundaki
gayret ve çabalarının desteklenmesi gerekmektedir. 19 Ekim 2004 tarihinde imzalanan Mutabakat Zaptı’ndan
da anlaşılacağı üzere, ayrıca altyapı, özelleştirme, sulama, tarım
ve hayvancılık, tarımsal ticaret, küçük ve orta ölçekli iş yerlerinin
geliştirilmesi, turizm, sağlık, çevre, bilimsel ve kültürel iş birliği,
enerji komplekslerinin geliştirilmesine ilave olarak, benzeri konularda
iş birliğinin yapılmasının amaçlandığı hususları yer almaktadır.
Ancak, burada üzerinde önemle durulması gereken
hususlardan birisi, bu kadar geniş sektör ve alanın neden seçildiğine
dair en küçük bir hususun gerekçede bulunmayışıdır. Üzerinde önemle
durulması gereken diğer bir husus ise, Hükûmetin konuya yaklaşımındaki
duyarlılık şeklidir. 19 Ekim 2004 tarihinde Mutabakat Zaptı imzalanmış,
neredeyse anlaşma için belirlenen geçerlilik süresi dolmak üzere
fakat tasarı hâlâ yasalaşamamış. Mutabakat Zaptı’nın 2’nci maddesinde, bu zaptın,
imzalanmış olduğu tarihten itibaren geçici olarak uygulanacağı
ifade edilmektedir. Bu kadar geniş kapsamlı bir alanı ihtiva eden
bir hususun hukuki zemininin tamamlanmadan ne kadar mesafe katedilebileceğini
anlamak, bizim açımızdan, ancak Hükûmet üyelerinin, bu hususta çalışmalarının
hangi aşamalardan geçtiğini ve hangi aşamalara ulaştığını yüce
Meclisi bilgilendirmesiyle mümkün olabilir. Aksi takdirde, sadece,
Parlamentoda sayısal çoğunluğa dayalı olarak, “Ben bu işin yasal
prosedürünü tamamlarım.” anlayışıyla, bu olayların sadece hukuki
altyapısının tamamlanmasını sağlar. İşin yasal prosedürünün gecikmesi, bu işe verilen
önemi gösterir. Diğer bir ifadeyle, muhataplarınız tarafından öyle
anlaşılır. Daha da ötesinde, yasalaşmayan bir mutabakat zaptının
yürürlükten kalkma tarihinden bir süre önce fesih ihbarı yapılmadığı
takdirde sürenin beş yıl daha uzaması öngörülmektedir ki neredeyse
anlaşma süresi dolmak üzere olan Mutabakat Zaptı’nın hâlâ yasalaşmadan
süresinin otomatik olarak uzaması aşamasına gelinmiştir. Mutabakat Zaptı’nda yer alan hususlar, standart
ve benzer ülkelerin hepsine mi uygulanmaktadır yoksa o ülkelerin
özelliklerine göre mi seçilmektedir? Bir diğer konu ise TİKA’nın bu kadar geniş bir
alanda, her konuya ilişkin işi yürütebilecek teknik ve personel donanımına
ve kapasitesine sahip olup olmadığı hususudur. TİKA, yoksa koordinasyon
görevi mi sağlayacaktır? Bu hususlar çok açık değildir. Yukarıdaki konular önem arz etmektedir. Aksi takdirde, yasalaşacak tasarı ekindeki metnin uygulama
şansının olmayabileceği veya hâlen olmadığı gibi bir izlenim ortaya
çıkabilir. Bütün bu hususları dile getirmemizdeki kasıt,
bu tür anlaşmalarda dikkat edilmesi gereken hususların başında belirlenen
alt başlık veya seçilen konuların kendi ülkemiz içindeki gelişmelerinde
de fevkalade müspet gelişmelerin olması gerekir, lazımdır da. Kaldı
ki mutabakat metninde sayılan hususlarla sınırlı kalınmayacağı
da beyan edilmektedir. Bugün anlaşma ekonomik bazlı olması nedeniyle,
bugün ülkemizdeki ekonomik durumdan da kısaca, ana başlıklar hâlinde
değinmek istiyorum: Büyümenin geldiği nokta bellidir, büyüme artışı
düşme göstermiştir, işsizlik meydandadır, ihracat artışında sevinilmekle
birlikte, Hükûmet Programında dahi ithalat pas geçilmiştir. Bu hususları fazla uzatmadan birkaç örnekle açıklamaya
gayret edeceğim: Tarım ve hayvancılık perişan haldedir. Sivil toplum
örgütleri işlerini çok iyi takip ederek, illerinden kendileriyle
ilgili müspet addedilecek hususlarda teşvik kapsamına alınıp
alınmadığını takip etmektedirler. Nitekim, AB’ye katılım öncesi
mali yardımlar kapsamında yürütülen Tarımsal ve Kırsal Kalkınma
Programı’na alınmayacaklarını tespit eden illerdeki sivil toplum
örgütleri kapsama alınmak için büyük gayret sarf etmektedirler. Demek
ki, ülke içinde bu tür problemler hâlâ çözülmemiştir. Burada, sivil toplum örgütü olarak bu tür projelerde
illerinin yer alması için gayret sarf eden, özellikle Denizli Sanayi
Odası, Ziraat Odası ve Ticaret Borsası yetkililerinin gösterdiği
duyarlılıkları takdire şayan görüyorum, takdirle izlediğimi de
ifade etmek istiyorum. Sulama sistemleri konusunda ülkenin hâli meydandadır.
Onun da ötesinde kentlerde, kentlere su ulaşımında problemlerin ne
kadar arttığı ve bu konuda alınan tedbirlerin ne kadar yetersiz olduğunun
ortaya çıkmasıdır. Nitekim, Ankara ilinde bile, Ankara için belediye
ile DSİ’nin ne kadar farklı noktalarda olduğu açıkça görülmüştür
ancak onların birbirleriyle çelişmesi sorunu ortadan kaldırmamaktadır.
Mutabakat Zaptı’nda enerji kompleksi de yer almaktadır.
Ülkedeki enerji probleminin geldiği nokta da ortadadır. Yetkililer
topu kime atacağını şaşırmaktadırlar. Bir de dağıtımın özelleştirilmesinin
Sayın Başbakan tarafından ertelendiğinin duyurulmasından sonra
ilgili Sayın Bakan tarafından muhabirlerden öğrenilmesi konuya
verilen önemin ciddiyetini göstermektedir. Üzerinde durmak istediğim diğer bir husus ise dış
ticareti geliştirmenin, bir proje başlığı altında, bu Mutabakat
Zaptı’nda bulunmamasıdır. Bilindiği gibi, ihracat kamuoyu önünde
gündeme yoğun bir şekilde getirilmekte, ithalat ve iç piyasada yaptığı
tahribat kamuoyunun dikkatinden âdeta kaçırılmaktadır. Hükümet
Programında bile pas geçilmiştir. AKP İktidarı
döneminde 2003 yılı başından 2007 yılı Ağustos ayı sonuna kadar ülkenin
dış ticaret açığı 200 milyar dolara yaklaşmıştır, cari işlemler açığı
da 100 milyar dolarlara yaklaşmaktadır. İhracatın ithalatı karşılama
oranı ağustos ayında yüzde 58’lere gerilemiştir. Kurlardaki gelişmeler
de gerek dış ticaret gerekse cari işlemler dengesi açığının artmasına
katkı sağlayacaktır. Uygulanan politikalar sanayiyi dışa bağımlı
hale getirmektedir. Diğer taraftan, son günlerde yeni gündemde yer
alan “rezerv çapası” hususu vardır. Şayet böyle bir şeyin gerçekliliği
vaki ise daha önce, sadece kamunun faiz ödemelerini garanti altına
almak isteyenler, şimdi, özel ve kamunun dış borcunun tamamının
ödenmesini garanti altına almak istemektedirler. Bu durum, ekonominin
kırılganlığını ve geldiği noktayı göstermesi açısından önem arz
etmektedir. Mutabakat metninde eksik gördüğüm ilave bir önemli
husus ise istihdam konusudur, bu konunun bulunmayışıdır. Bu, bizim
ülkemiz açısından da önemlidir. Moldova’dan insanlar zor şartlar
altında Türkiye’de çalışmaktadır. İçeride ise istihdam kaybı söz
konusudur. Bunu ilave ettiğimizde, istihdam konusunun ilgililer
tarafından görüşülmesinin uygun olacağını düşünmekteyiz. Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. KAMER GENÇ (Tunceli)
- Sayın Başkan, kişisel söz istiyorum. BAŞKAN – Tasarının
tümü üzerinde şahsı adına Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç. Buyurun. Süreniz 10 dakika. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Moldova Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında
Yapılan Ekonomik İşbirliğine Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Anlaşma üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Şimdi, tabii geçmiş Parlamento uygulamalarını
siz bilmediğiniz için, tabii daha önce de burada, biraz da, majestelerinin
muhalefetine de alıştığınız için bundan sonra tabii böyle konuşmaları
biraz yadırgamış olabilirsiniz. Geçmişte ben Meclis Başkan Vekili
olarak o kürsüde oturduğum zaman, burada, Fazilet ve Refah Partililer,
bütün anlaşmaların yürürlük ve yayın maddeleri üzerinde dahi olmak
üzere son ana kadar söz alırlardı, her birisi üzerinde o zaman verilmesi
gereken önergeleri verirlerdi, bütün haklarını kullanırlardı. Şimdi, sevgili milletvekilleri, ben, daha önce
Meclis Başkan Vekili olarak Moldova’ya bir gezi yapmıştım. Orada
Gagavuz Türklerinin yaşadığı bir bölge var. O bölge gerçekten çok
mahrumiyet bölgesi olan bir bölge. Daha önce o zamanki Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel oraya gitmiş, tabii su yok, çok mahrumiyet bölgesi
bir yer, demiş ki: “ Verin bunlara 35 milyon dolar.” İşte, suyunu, birtakım
hizmetlerini yapsınlar diye. Biz gittiğimizde, hakikaten, bir başkanları
vardı, çok sefil bir masası vardı, çok ilkel bir binada oturuyordu. Bize
dediler ki: “Ya herhâlde paraları siz verdiniz fakat bizim idareciler
yemiş.” Fakat sonunda araştırdık ki, o para daha verilmemiş, ama daha
sonra o para verildi, herhâlde su meselesi halledildi. Bu vesileyle şunu belirtmek de istiyorum sayın
milletvekilleri: Şimdi, biliyorsunuz, 2004 Anayasa değişikliğinde
Anayasa’ya, uluslararası anlaşmaların temel hak ve özgürlüklerle
ilgili hükümlerinin Anayasa’nın dahi üstüne geçeceğine dair
bir kavram getirildi, bir hüküm getirildi. Bu tabii doğru mu yanlış
mı? Her konuda ayrı ayrı tartışmak lazım. Şimdi, evvela, bir Meclis Başkanlık Divanının,
Meclis Başkanının tutumunu eleştirmek istiyorum. Bakın, İç Tüzük’ün
52’nci maddesine göre, kanun tasarı ve teklifleri gündeme girdikten
kırk sekiz saat geçmeden görüşülmez. Evet, Danışma Kurulu bunun aksini
kararlaştırır. Ama, bu tasarılar bize daha bugün, şimdi yeni istedik,
buraya geldi. Biz burada parlamenteriz. Olabilir, yani siz çok aceleye
getirebilirsiniz, ama bakın, milletvekillerinin bunları incelemesi
lazım. Milletvekilinin incelemediği kanunları burada getirip
de süratle çıkarmanın bir anlamı yok. Bunları zamanında milletvekillerine
dağıtın. Milletvekilleri bunları incelesin. Acelemiz yok. Yani,
gerekirse istediğiniz zaman Parlamentoyu uzun zaman çalıştıralım.
Ama, milletvekillerinin daha incelemesine meydan vermeden… İşte,
ben muhalefet partilerine de hayret ediyorum, niye bunu Danışma
Kurulunda kabul ediyorsunuz ki kardeşim? Danışma Kurulunda getirsin,
iktidar kendisinin çoğunluğuna dayanarak bunu çıkarsın. Ama, siz
de lütfen bunlara bu kadar da müsamaha göstermeyin. Efendim, kanunları
hemen getirin, çıkarın. Bunlar, bu Parlamentonun saygınlığına gölge
düşürür. İkincisi, özellikle bu Hükûmeti idare edenlerin
bazen, zaman zaman gidip de böyle dış ülkelerde bol keseden, işte
devlet parasından para dağıttıklarını biliyoruz. Lütfen bu geleneklerini
terk etsinler. Bakın, Amerika Birleşik Devletleri, o kadar, dünyanın
en zengin ülkesi, 17 Ağustos depreminde Clinton Türkiye’ye gelmişti,
cebinden bir kuruş vermedi. Çünkü, dedi ki: “Ben Kongreden müsaade
almam lazım.” Türkiye’de de, bu özellikle bu devleti yöneten kişilerin,
cumhurbaşkanlarının, başbakanların dış ülkelere gittiği zaman
devletin parasını çarçur etmemelerini, böyle, bu sistemi Parlamentonun
iznine bırakmaları gerektiğine inanıyorum. Bir de, uluslararası anlaşmalar yapılırken daima
Türkiye’nin itibarını korumak lazım. Şimdi, televizyonlarda birtakım
gazete haberlerinde Abdullah Gül’ün Amerika’yla yaptığı dokuz
maddelik gizli bir anlaşma var. Bu anlaşma nedir? Lütfen çıksınlar,
buradan açıklasınlar. Yani, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisinden
saklanacak ne var arkadaşlar? Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisinde
bir konuları saklıyorsanız o zaman siz Türk milletine, Türkiye Cumhuriyeti
Devletine en büyük ihaneti ediyorsunuz. Şimdi, yıllarca bu memleketi
yöneten birtakım insanlar böyle gittiler. Efendim, şimdi arkadaşlarımız orada işaret ediyorlar.
Siz daha bunları öğrenmemişsiniz, öğreneceksiniz! Öğreneceksiniz,
öğreneceksiniz! Daha çok şey edeceğiz. Bakın, böyle yaparsanız…
Bakın, ben çıktım, size ciddi birtakım şeyler söylüyorum. Bundan sonra
böyle yaparsanız her maddede çıkıp konuşacağım ve ondan
sonra da siz zarar göreceksiniz ha! VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Elinden alan mı var, konuş. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tehdit mi ediyorsun? KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, geçen gün yine burada
ciddi bir meselede çıktım, konuştum. Hemen başkan vekillerine işaret
ediliyor, onlar da sözümüzü kesiyorlar. Neyse, takdir onların. Şimdi, bakın, Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük
bir devlettir. Bu devleti yöneten kişilerin bu devletin büyüklüğüne,
onuruna, haysiyetine uygun olgunluk ve dolgunluk içinde olması lazım.
Milletin ve devletin menfaatlerinin korunması lazım. Özellikle,
Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye Cumhuriyeti devletiyle
yaptığı gizli gizli anlaşmalar var. Bu anlaşmaların Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bilgisi dışında kalmaması lazım. Bunlar kaldığı
zaman yarın bizler çok zor durumda kalıyoruz. Onun için sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin uluslararası anlaşmaları incelemesi
konusunda çok titiz davranması lazım. Şimdi, Dışişleri Komisyonu dün toplanmış. Dışişleri
Komisyonu kaç tane anlaşmayı tetkik etmiş? Doğru dürüst anlaşmaları
tetkik etmiyorsunuz. Bu Dışişlerinde, yani, bu uluslararası anlaşmalar
Türkiye Cumhuriyeti devletiyle ilgili yabancı ülke arasında çok
ciddi karşılıklı mükellefiyetler getiriyorlar. Bu mükellefiyetler
uygulanabilir mükellefiyetler midir, değil midir? Bizim, ayrıca da AKP Hükûmeti zamanında, maalesef,
Dışişlerinin yetişmiş, bilgili elemanları bir tarafa itiliyor. Birtakım
dış ilişkiler, efendime söyleyeyim, hiç bilgisi milgisi olmayan danışmanlar
kanalıyla halledilmeye çalışılıyor. İkili ilişkilerde Dışişlerinin
yetkilileri, ilgili bakan, Başbakanın yanına alınmıyor, danışmanlar
alınıyor. Efendim, dış ilişkilerde yapılan müzakerelerin zabıtları
tutulmuyor. Böyle bir devlet olmaz sayın milletvekilleri. Böyle
bir devleti yöneten insanların bu tutumları, o devlete ve o millete
en büyük saygısızlıktır. Lütfen, bundan sonra Türkiye’nin seksen
yıllık gelenekleri neyse, seksen beş yıllık gelenekleri neyse bu
geleneklere aynen riayet edelim, uluslararası anlaşmaları imzalarken
Türkiye Dışişlerinin yetişmiş elemanlarını yanımızda getirelim
ve hangi uluslararası komisyonlarda, kurullarda veya devletlerin
gizli görüşmelerinde hangi şeylerin konuşulduğunu, orada zabıtlarını
tutalım. Devletin, bunların arşivlerine girmesi lazım. Yoksa, kimse,
efendim, geçici bir süre için kazandığı küçük güçlerle kendisini
bu memlekete imparator olarak kabul etmesin. Kabul ettiği zaman,
bunun sonunda zararı hem ülke görüyor hem millet görüyor hem kendisi
de görecek. MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – İmparator kim? KAMER GENÇ (Devamla) – Siz benden daha iyi biliyorsunuz
kim olduğunu. Onun için, değerli milletvekilleri, bu anlaşma,
tabii, biraz önce arkadaşımız söyledi, mesela, şu son sayfasında
diyor ki: Bu anlaşma şu tarihte yürürlüğe girecek, ……..,
2009 tarihinde de yürürlükten kalkacak. Yani, nokta nokta… O noktayı
da niye koymamışlar, ben de bilmiyorum. Özellikle, bu, Moldova’daki Gagavuz Türklerinin
bulunduğu bölgeye, yani, Türkiye Cumhuriyeti’nin, oraya gerekli
hassasiyeti göstermesi, orada gerçekten eğitim hizmetlerinin iyileştirilmesi,
sulama hizmetlerinin iyileştirilmesi ve yol hizmetlerinin iyileştirilmesi
konusunda ben bir çaba göstermesini diliyorum. Bunları kısaca belirtmek istedim. Başka bir konuda
görüşmek üzere saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan… BAŞKAN - Şahsınız adına söz mü istiyorsunuz? MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Evet. BAŞKAN – Buyurun Sayın Elitaş. Şahsı adına, tasarının tümü üzerinde, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş. (AK Parti sıralarından alkışlar) MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 22 Temmuzdan bu tarafa geçen süre içerisinde
–iki buçuk aylık bir süre oldu- bu süre zarfında Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 23’üncü Dönem milletvekilleri Meclis Başkanlarını,
Başkanlık Divanını, Cumhurbaşkanlarını seçtiler. Bizim arzumuz, dileğimiz odur ki hem AK Parti Grubu
olarak hem Cumhuriyet Halk Partisi hem Milliyetçi Hareket Partisi
hem demokrat Türkiye partisinin… BAŞKAN – Demokratik Toplum Partisi. MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Demokratik Toplum Partisinin
bütün milletvekillerinin, şu çatı altında bir araya gelmiş milletvekillerinin
arzusu, hedefi, Türkiye’yi muasır medeniyet seviyesine ulaştırmak.
Hepimizin arzusu, niyeti bu. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan
bu tarafa 60’ıncı hükûmeti idrak ediyoruz. Bugüne kadar gelen bütün
hükûmetler Türkiye Cumhuriyeti’ni
onurla, vakarla temsil etmişlerdir. Taa, baştan itibaren başlayan
başbakanlarımız ve en son 60’ncı Hükûmetin Başbakanı da olmak üzere
onurla, vakarla, Türk milletinin başını dik tutarak temsil etmişlerdir.
Ama, bu kürsüye çıkıp da bugüne kadar gelen hükûmetleri “Vay efendim,
şununla şunu yaparsanız, bunu yaparsanız konuşurum.” diye tehdit
etmek yerine, yapılan anlaşmaları ve bugün, XXI. yüzyılda
Türkiye’nin gelişmişliğini daha ileri noktaya getirmek üzere yapılan
tartışmaları ve önümüzü açan hedefler ortaya koyan konuşmaları yapmayı ben arzu ederim. Değerli arkadaşlar, bugün, 11’inci Cumhurbaşkanımızı, 59’uncu
Hükûmetin Dışişleri Bakanını, Başbakan Yardımcısını, 58’inci
Hükûmetin Başbakanı Sayın Gül’ü ihanetle suçlamak gafletten ibarettir
ayıptır, günahtır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu memlekete hizmet etmiş insanları saygıyla,
hürmetle anmak, bizim temsil ettiğimiz insanlara karşı olan bir borcumuzdur
diye düşünüyorum. İnşallah, bundan sonraki süreçte, birbirimize
karşı saygı içerisinde, bugüne kadar gelen hükûmetleri -iyi yapmıştır,
doğru yapmıştır ama hepsi de Türkiye Cumhuriyeti hükûmetidir ve bu
ülkenin bekası için, selameti için, geleceği için hizmet etmişlerdir-
onları, o hükûmetlerde görev alan insanları saygıyla, hürmetle anmak
bizim boynumuzun borcudur diyorum hepinize saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum… KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, beni ihanetle
suçladı. Sataşmadan dolayı söz istiyorum. BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben Sayın Abdullah Gül’ü
ihanetle suçlamadım. BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, bu ifadeler… KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim Cumhurbaşkanını ihanetle
suçladığımı söyledi. Böyle bir şey olur mu? BAŞKAN - Sayın Genç, bu ifadeler soyut ifadelerdir.
Bu ifadelerden kimsenin
alınmasına gerek yoktur. 1’inci maddeyi okutuyorum: TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE MOLDOVA CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA
EKONOMİK İŞBİRLİĞİNE DAİR MUTABAKAT ZAPTININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI MADDE 1- 19 Ekim
2004 tarihinde imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moldova
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik İşbirliğine Dair Mutabakat
Zaptı”nın onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2-Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 3’üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına Tunceli Milletvekili
Sayın Kamer Genç. Buyurun Sayın Genç. Süreniz beş dakika. KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, Sayın Başkan, o kürsüyü yönetirken, Meclisi,
bu sizin de göreviniz, İç Tüzük’e göre o kürsüyü yönetirseniz,
biz de milletvekilleri olarak bu salonda İç Tüzük’e ve Anayasa’ya
uygun görev yapmış oluruz. Ama, siz bize sataşıldığı hâlde bizim söylemediğimiz
bir laftan dolayı bize sataşmadan söz vermezseniz, biz mecburen böyle
bir şeyde çıkıp da normal söz almak zorundayım. Şimdi, ben Abdullah Gül’ü ihanetle suçlamadım.
Ben “Amerika Birleşik Devletleri
ile yapılan bir gizli anlaşmadan söz ediliyor. Dokuz maddelik gizli
bir anlaşma, Dışişleri Bakanı ile Amerika Birleşik Devletleri arasında.
Geçmişte basında defalarca söyleniyor bu. Böyle bir anlaşma var mıdır
yok mudur” dedim. Bu anlaşma açıklansın. Bunun Abdullah Gül ile veya
şununla ihanet içinde anlaşılması mümkün değil ki. Ben de bu memleketin
insanlarının seçtiği bir milletvekili olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin
menfaatini, Anayasa’ya sadakat yemini yapan bir milletvekili
olarak, benim herhangi bir bakanımın, herhangi bir hükûmetimin bir
yabancı bir ülkeyle yaptığı bir anlaşmanın olup olmadığı, varsa
içeriğinin ne olduğunu öğrenmek durumundayım. Ama, şimdi, burada
bir milletvekili, bana cevap verecek varsa, burada Hükûmet var. Milletvekilleri
kendisini Hükûmetin yerine koyup da, çıkıp da milletvekiline cevap
vermesinler. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – O da Grup Başkan Vekili. KAMER GENÇ (Devamla) -
Burada, bakın, Bakanlar Kurulunda Hükûmet yok. Nerede bu
Hükûmet mensupları? MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Var efendim.
KAMER GENÇ (Devamla) – Nerede efendim? MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Var efendim.
KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır efendim. Bakanlar Kurulu 2
kişiden mi mürekkep? Nerede bu Hükûmet? Gelsin. Efendim, Dışişleri Bakanı nerede? Başbakan
nerede? Ee, gelsinler, burada otursunlar. Bu, Meclise saygının gereğidir.
Hükûmet gelip burada bizim konuşmalarımızı dinleyecek. O Hükûmet
bizim konuşmalarımızı dinlediği zaman, buraya, herhangi bir milletvekili
kendisini Hükûmetin yerine koyup da bizim konuşmalarımıza cevap
verme gereğini duymayacak. Bunu da lütfen başlangıçta, daha yeni,
Meclis açılmış, Hükûmet ortada yok. Biz kime burada konuşacağız? Dolayısıyla
Hükûmet, bu, geçmişte olduğu gibi, yani böyle aile efradını uçaklara
doldurup da seyahatlere gitmesinler; gelsinler, burada otursunlar,
parlamenterlerin yaptığı konuşmalara cevap versinler. Bu, parlamenterliğin
görevidir. Ben… Yoksa ki, buradaki milletvekili benim muhatabım
değil ki. Ondan sonra çıkıp da kendisini Hükûmet yerine koyuyor, bana
cevap veriyor, kendi hesabına geldiği gibi şey diyor. FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Hiç kimse seni muhatap
almıyor. KAMER GENÇ (Devamla) – Onun için değerli milletvekilleri,
bundan sonra, takdir sizin. Ya isterseniz yarın, öbür gün, işte bir tane…
Eğer hükûmet iki bakanlıktan teşekkül ediyorsa, hükûmet sayısını 2 bakana
indirelim; birisi başbakan olsun, birisi de bakan olsun. Nasılsa
fark etmiyor. ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Saçmalıyorsun! KAMER GENÇ (Devamla) – Neyse, ben bu sataşmada, arkadaşımızın
söylediği laftan dolayı, öyle bir kelime ifade etmedim, ama öyle
bir anlama geliyorsa lafım da özür diliyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Ben, hiçbir zaman bir hükûmet mensubuna “Türkiye’ye ihanet
ediyor.” demedim, ama bunun açıklamasını istedim. İleride, bir yanlış
anlaşılmasın diye bu açıklamayı yaptım. Saygılar sunuyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir) – Sayın Başkan, madde
hakkında söz istiyorum. BAŞKAN – Efendim oylamaya geçtikten sonra istediniz. HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir) – Ben kaldırmıştım
elimi ama görmediniz. BAŞKAN – Bir dahaki anlaşma görüşülürken olur. Kabul edilmiştir. Saygıdeğer milletvekilleri, tasarının tümü
açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Açık oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ekonomik İşbirliğine Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın -sıra sayısı 2- açık
oylama sonucunu açıklıyorum: Kullanılan oy sayısı : 234 Kabul
: 232 Ret
: 2 (x) Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Her iki ülkeye de hayırlar getirmesini diliyorum. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 3’üncü
sıraya alınan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/331) (S. Sayısı: 3) (xx) BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde. Komisyon raporu 3 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde AK Parti Grubu adına Manisa
Milletvekili Mehmet Çerçi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın söz talepleri vardır. AK Parti adına Manisa Milletvekili Mehmet Çerçi. Sayın Milletvekilim, konuşma talebiniz var mı
efendim? HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir) – Bu vesileyle ben
de söz almak istiyorum, bundan önceki konuyla ilgili de bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Çerçi. AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlamadan
önce hepinize saygılar sunuyorum ve yeni yasama döneminin ve yeni
Parlamentonun, Türkiye’ye, milletimize hayırlı çalışmalar yapmasını
temenni ediyorum. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yunanistan
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair
Anlaşmanın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında AK Parti
Grubu adına söz aldım. Değerli milletvekili arkadaşlarım, tabii sağlık
alanında bu tür anlaşmalara gerek var mı yok mu diye düşünülebilir.
Ama globalleşen bir çağda, globalleşen dünyada, özellikle toplumların
gelişmesiyle beraber sağlık alanında da çok ciddi gelişmeler kaydedilmekte
ve özellikle iletişim çağında dünyada sınırların âdeta izafi bir
hâle geldiği ortamda, bir ülkede çıkan ya da bir bölgede çıkan sağlıkla
ilgili problemin ya da hastalıkların ya da çevre sorunlarının çok
hızlı bir şekilde tüm dünyaya yayılabilmesi ve -hatta özellikle Yunanistan’la
bizim de komşu olduğumuz düşünülürse- komşu ülkelerde çıkan ciddi
boyuttaki hastalıkların ve sağlık tehditlerinin diğer ülkelere
çok hızlı şekilde yayılabilme imkânlarının arttığı bir vakıadır,
bir gerçektir. O bakımdan Türkiye’nin de, son yıllarda sağlık alanında,
dünyadaki pek çok ülkeyle olduğu gibi, özellikle de komşu ülkeleriyle
ciddi bir iş birliğine gitme zarureti hasıl olmaktadır ve bu iş birliğinin
neticesinde paylaşılacak sağlıkla ilgili pek çok mesele vardır. O
bakımdan, biz, geçmiş dönemde, Yunanistan’la
sağlık alanında yapılan, her iki ülkenin Sağlık Bakanlarının imza
koymuş olduğu anlaşmayı önemsiyoruz ve geçmiş dönemde Dışişleri
Komisyonundan ve Sağlık Komisyonundan geçen bu anlaşma kadük hâle
geldi. Tekrar, bu dönemde, Dışişleri Komisyonumuzda görüşülerek
Genel Kurul gündemine girmesi kararlaştırıldı. Demin, az önce çıkan arkadaşım -herhâlde Meclis Genel
Kurulunda yok- tabii, çok tutarsız eleştirilerde bulundu. Dışişleri
Komisyonunun bu konuyu ciddi görüşmediğini, bürokratların katılımının
sağlanmadığını vesaire gibi… Hatta bu tür anlaşmalarda Dışişleri
yetkililerinin olmadığı gibi, alakalı alakasız, aklına gelen
her şeyi söyleyecek bir tarzda, ciddi bir fikrî süzgeçten, fikrî takipten
geçmeyen bir anlayışla -maalesef, bu arkadaşımızın herhâlde huyu-
her şeyi bu şekilde düşürerek, seviyesini düşürerek, konuları,
Parlamentonun mehabetine yakışmayacak ortamda, maalesef, dile
getiriyor. Benim demek isteğim şu, arkadaşıma cevap babında
söylemiyorum, bu konu dün Dışişleri Komisyonunda ciddi bir şekilde
tartışıldı -belki, orada, en az onbeş yirmi tane, belki daha fazla
bürokrat vardı- bunlar konuşuldu, bürokratların fikirleri alındı,
parlamenterler fikirlerini ifade ettiler ve bu konunun da Meclisin
Komisyonu tarafından onaylanmış olarak buraya geldiğini görüyoruz.
Dolayısıyla, yani, usulde bir problem yok. Konu irdeleniyor, konuşuluyor,
Meclisin Genel Kuruluna getiriliyor. Netice itibarıyla söyleyeceğim şu: Bir devlet
ciddiyeti içerisinde bu konular tartışılıyor ve ilgili yerlerden
Meclis Genel Kuruluna kadar geliyor. Her işin bir sahibi var, sorumlusu
var. Biz de komisyon olarak işin gereğini yaptık ve bunu Genel Kurulun
oylarına sunuyoruz. Netice itibarıyla, son söz olarak: Sağlıkta, tüm
dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de büyük gelişmeler var. Türkiye,
çağdaş standartları yakalama yolunda büyük mesafeler almıştır ve
bununla ilgili olarak da işin uluslararası boyutlarında -özellikle
de komşu ülkelerle- Türkiye, sağlık alanında ciddi bir iş birliğine,
diyaloğa, hizmet ve bilgi transferine girme ihtiyacı hissediyor
ve bu anlaşmanın da gerekçesinde temel olarak bu tür argümanlar yatmaktadır.
Biz de, AK Parti Grubu olarak bu anlaşmayı desteklediğimizi ifade
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çerçi. Tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına, Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış. Sayın Çalış, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar) MHP GRUBU ADINA HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Yunanistan
Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı’yla ilgili
Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. Yaşamakta olduğumuz küresel, siyasi ve teknolojik
gelişmeler ve her alandaki globalleşme eğilimi, sağlığı sınır tanımayan
bir konum olarak dünya gündeminin ilk sıralarına getirmiştir. Sağlık
sorunlarının yarattığı sınırlar ötesi etkiler, bu alanda ülkeler
arasında duyulan iş ve güç birliğine ihtiyacı giderek artırmaktadır.
Herhangi bir ülkede görülen bir hastalık ulaşımın da artmasıyla kısa
sürede yayılabilmektedir. Bu nedenle ülkeler, kendine özgü sağlık
sorunlarının yanında genel dünya sağlık sorunlarıyla da ilgilenmek
mecburiyetindedir. Ülkeler, özellikle sağlık alanında ortaya çıkan
hastalıkları yok etme, herkesin sağlık seviyesini yükseltme, bazen
sınırlar ötesi özellikler gösterebilen çevre problemleriyle mücadele
etme gibi konularla da ilgili olarak bir araya gelerek iş birliğine
gitme mecburiyetiyle karşı karşıyadır. Bu sebepten dolayı 28 Eylül
2005 tarihinde Yunanistan Hükûmeti ile ülkemiz arasında yapılan iş
birliği anlaşmasını önemsiyoruz. Ancak, Yunanistan Hükûmetinin
yıllardan beri Avrupa Birliğiyle ilgili, Kıbrıs’la ilgili, kıta
sahanlığıyla ve kara sularla ilgili Türkiye karşıtlığı üzerine
kurulu siyasetine rağmen, böyle bir anlaşmanın yapılmış olması,
Yunanistan’la Türkiye arasındaki problemlerin çözümüne de katkı
sağlayabilir kanaatindeyim. Bu tür anlaşmaların hayat bulabilmesi
ve olumlu neticeler verebilmesi için karşılıklı samimiyet, karşılıklı
iyi niyet ve yine karşılıklı uygun alt yapının oluşturulması çok
önemlidir. En az bunlar kadar, anlaşmaların titizlikle hazırlanması
ve gelecekte çıkabilecek problemlerin asgariye indirilmesi de
önemlidir. Anlaşma metni incelendiği zaman, 2’nci madde net
olarak talepleri ortaya koymuş durumda, 7’nci maddenin yürürlük
maddesi olduğunu göz önüne alırsak, genelde maddeler ucu açık, ileride
yapılacak yeni anlaşmalara atıfta bulunmaktadır. Bu bakımdan, bu
anlaşmanın bu boşluklarının doldurularak yapılması daha uygun
olurdu kanaatindeyim. Sağlık alanında 44 ülkeyle 53 anlaşma yapılmış
olmasına rağmen, komşu Yunanistan’la bugün böyle bir anlaşma yapacak
şartlar oluşmuşken, bu Anlaşma’nın daha titizlikle ortaya koyulması
daha iyi olurdu kanaatindeyim. Sağlık hizmetlerinin sunumu, tıp alanındaki gelişmişlik
dikkate alındığı zaman, gerçekten her iki ülke için de faydalı olabilecek
alanların mevcut olması nedeniyle, anlaşma da, yukarıda işaret ettiğimiz
eksikliklere rağmen ciddi bir başlangıç olarak kabul edilmelidir. Bu ve benzeri anlaşmaların ülkemizin yararına
sonuçlar verebilmesi için sağlık alanında ülkemizi bir cazibe merkezi
hâline getirmemizin önemi tartışılmayacak bir gerçektir. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu anlamda,
ülkemizin kalkınmasına katkı sağlayacak, vatandaşlarımızın sıkıntılarını
ortadan kaldıracak her türlü anlaşmanın yanında olduğumuzu belirtmek
istiyorum. Bu anlaşmayı geliştirerek özellikle doğal afetlerde
ciddi bir iş birliği anlayışı doğabilir. Ortak kıyılarımızın çevre
kirliliği ve felaketlerden korunması için çalışmalar yapılabilir.
Son zamanlarda artmış olan Ege kıyılarındaki insan kaçakçılığıyla
mücadele ederken bulaşıcı hastalıklarla mücadele programı da beraberce
uygulanabilir. Sağlık turizmi, kış sporlarıyla desteklenen kongre
turizmi gibi çalışmalar yapılabilir. Batı Trakya’da yaşayan ve
kıyılarımıza yakın Yunan adalarında yaşayan Yunanistan vatandaşlarının
sağlık hizmeti ihtiyaçları Türkiye tarafından verilebilir. Ancak
bu konuda ücretlendirme, para transferi, personel eğitimi, karşılıklı
giriş çıkışlarda vize kolaylıkları gibi formalitelerin ortadan
kaldırılması gerekmektedir. Yukarıda işaret ettiğimiz aksaklıklarına rağmen,
bir başlangıç olması nedeniyle, Milliyetçi Hareket Partisi olarak,
olumlu muhalefet anlayışımızın gereği olarak bu tasarıya “evet”
oyu vereceğiz. Hayırlı olması dileğiyle tekrar yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış. Tasarının tümü üzerinde, şahsı adına Balıkesir
Milletvekili Sayın Hüseyin Pazarcı. Sayın Pazarcı, buyurun efendim. Sayın Pazarcı, süreniz on dakika. HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Yunanistan Cumhuriyeti
Hükûmeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın
Onaylanması konusunda söz almış bulunuyorum. Hepinizi, bu vesileyle,
saygıyla selamlıyorum. Bu anlaşmanın yapılması, Türkiye ile Yunanistan
arasındaki önemli sorunları da hesaba kattığımızda, tabii ki,
olumlu bir iş birliği çalışması şeklinde ortaya çıkıyor. Dolayısıyla,
işin genelinde tasvip gördüğü muhakkak ve benim tarafımdan ve partimiz
tarafından da tasvip gören bir husustur. Ancak, bu anlaşmanın bir iki yanını dikkatinize
sunmak istiyorum ve bu vesileyle, sayın Meclisimizin, bazı noktalarda,
bu dikkati sarf etmesinin önemine de inanıyorum. Şimdi, anılan sözleşmenin 1’inci maddesinin son
fıkrası, son bendi şunu ifade ediyor: “Spesifik iş birliği alanları
iki tarafın da ilgisine bağlı olarak karşılıklı onayları doğrultusunda
belirlenecektir.” Birtakım sağlık konuları sayılmış, bunların
arasında, ayrıca, altını çizmek istiyorum, çevre sağlığı da var ve
bunlara spesifik bazı alanların ekleneceği de ifade edilmiş, iki
tarafın karşılıklı onayıyla. Karşılıklı onay bulunması önemli bir
unsur. Fakat, bu onayı kim verecek diye sorduğumda, araştırdığımda,
yine, Anlaşma’nın 6’ncı maddesi bunun cevabını veriyor. Diyor ki:
“İş bu anlaşmanın yürütülmesi için Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı
ve Yunanistan Cumhuriyeti Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı görevlendirileceklerdir.”
Tabii ki, sağlık alanındaki bir konuda daha doğalı da olamazdı diye
düşünüyoruz. Ancak, Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunları
düşündüğümüzde, bunun, biraz daha geniş değerlendirilmesi, buna
biraz daha dikkatli bakılması gerektiğine dikkatinizi çekmek istiyorum.
Diyeceksiniz ki: “Ne var?” Az önce, benden önceki konuşmacı da belirtti:
“Sınırları aşan çevre sorunları.” dedi. İşte, gerektiğinde çevre
sağlığıyla ilgili bir konu değerlendirilirken sınırları aşan bazı
sorunlar söz konusu olmaktadır ve o sınır bizim sınırımız mı, bizim
ülkemizde mi kalıyor o alan, yoksa öbür tarafta mı kalıyor şeklinde
diplomatik olarak uzmanlar tarafından dikkat edilmesi gereken sorunlar
ortaya çıkarmaktadır. Bunun bilincinde hareket edilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla Sağlık Bakanlığının sadece sağlık
açısından teknik bir düzeyde dikkat edeceği bir husus, Türkiye’nin
kabul edemeyeceği bazı sorunların önümüze getirilmesinin nedeni
olabilir. Diyeceksiniz ki: “Paranoya mı?” Hayır sayın milletvekilleri,
paranoya değil. Ben biliyorum ki, bir devirde Yunanistan -biliyorsunuz
aramızda aidiyeti kararlaştırılamamış, sonuca varılamamış adacıklar,
kayalıklar sorunu var- güvercin pisliklerini inceleme yetkisini
AB’den alarak, dolayısıyla oradan fon elde ederek Yunanistan bazı
adacıklar ve kayalıklar üstünde kendi egemenliği iddiasını bulunma,
kanıtları oluşturma yoluna gitmiştir. Dolayısıyla hiçbir risk yoktur
şeklinde değerlendiremeyiz bu maddeyi, en azından Hükûmetimiz, gerekli
kuruluşlarımız bu işin bilincinde hareket etmezse. Bunu saygıyla
milletvekillerimizin bilgisine sunmak istiyorum ve bu konuda,
dolayısıyla, dikkat edilmesi gerektiğini, bunun bazı sorunlar
mutlaka çıkarır demiyorum, çıkarabileceğini dikkatlerinize
sunmak istiyorum. Bunun gibi, bundan önceki Anlaşma’yla da -Sayın
Başkanımız görmediler arkada kaldığımız için- bir şey söylemek istiyordum.
Suistimal ettiğimi zannetmiyorum bu konuda söz almayı, çünkü aşağı
yukarı aynı mealde bir görüş ifade edecektim önceki Anlaşma’yla
ilgili. Orada, bu mevcut mutabakat zaptının geçici olarak uygulanacağı
öngörülmüş. Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti anlaşmalarının
onaylanması, Meclisçe uygun bulma kanunu çıkarılmasına veyahut
da Anayasamızın 90’ıncı maddesinde sayılan istisnalar çerçevesinde
Hükûmetimizce uygun görüldükten sonra, Sayın Cumhurbaşkanının imzasıyla
onaylanır. Dolayısıyla, geçici uygulama şeklinde –bu, 2004’te yapılmış
bir anlaşma- hiçbir millet iradesi ifadesini almadan, onayını almadan
uygulanma gibi bir duruma girmektedir. Geçici anlaşmalarla ilgili
de sayın Meclisimizin dikkatini çekmeyi görev olarak kabul ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Pazarcı. Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi okutuyorum: TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE YUNANİSTAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA
SAĞLIK ALANINDA İŞBİRLİĞİNE DAİR ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI MADDE 1.- 28 Eylül 2005 tarihinde Atina’da imzalanan
“Türkiye Cumhuriyeti Hükü-meti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın onaylanması
uygun bulunmuştur. BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 2’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer. BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 3’üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür. BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık
Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu açıklıyorum: Kullanılan oy sayısı: 230 Kabul : 227 Ret : 2 Çekimser : 1 (x) Böylece, kanun tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Anlaşmanın her iki ülkeye de hayırlar getirmesini
diliyorum. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Başbakan
Sayın Recep Tayip Erdoğan hakkında
(9/1) esas numaralı Meclis soruşturması önergesi üzerinde
söz talep eden milletvekilleri arasında yapılan kura çekimi sonucunda
Ankara Milletvekili Nesrin Baytok, Trabzon Milletvekili Asım Aykan,
Bursa Milletvekili Necati Özensoy konuşma hakkı kazanmışlardır. Yedek
olarak da Bursa milletvekili Mehmet Tunçak kurada çıkmıştır. Tebliğ olunur. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 4’üncü
sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fildişi Sahili
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız. 4.-Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/341) (S. Sayısı:
4) (x) BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde. Komisyon raporu 4 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Edirne Milletvekili Sayın Cemaleddin Uslu’nun söz talebi
vardır. Sayın Uslu, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar) MHP GRUBU ADINA CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın
Başkan, yüce Meclisin değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Fildişi Sahili Cumhuriyeti
Hükûmetleri Arasında Ekonomik ve Teknik İş Birliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında
Grubum adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, Genel
Kurulda bulunan tüm milletvekili arkadaşlarıma sevgi ve saygılarımı
sunuyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Afrika
kıtası 850 milyonluk nüfusu, 660 milyar dolarlık gayrisafi millî hasılası
ve toplam 340 milyar dolar düzeyindeki dış ticaret hacmiyle ülkemiz
için önemli bir pazardır. Afrika’ya coğrafi yakınlığımız ve bazı
Afrika ülkeleriyle tarihsel ilişkilerimiz, ekonomik ve ticari
ilişkilerimizin geliştirilmesinde önemli bir etkendir. Bu etkenleri
bir araya getirdiğimizde, mutlaka başarılı bir sosyal ve ekonomik
ilişki ortaya çıkacaktır. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından
2003 yılı başından itibaren Afrika ülkeleriyle ekonomik ilişkilerin
geliştirilmesi stratejisi uygulamaya konmuştur, bu uygulama
çok önemlidir. Ancak, bunun geliştirilmesi gerekir. Çünkü, Türk sanayisi
ve dış ticaretimizin altyapısı Afrika ekonomileriyle bir tamamlayıcılık
ilişkisine sahiptir, yani, birbirlerini tamamlayıcı bütün unsurlar
bulunmaktadır. Bize yakın olan bu kıtada sadece bir ülkeyle değil,
diğer Afrika ülkeleri ile de yakın sosyal ve ekonomik ilişkilerimizi
hızlandırarak başlatmalı ve sürdürmeliyiz. Afrika’daki sanayi altyapısının ne kadar geri
ve yetersiz olduğu göz önüne alınacak olursa, bu Afrika pazarının,
özellikle ülkemizdeki orta ölçekli işletmelerin hedef pazar konumunda
olduğu çok rahatlıkla görülecektir. Sadece ihracatımız için bir
pazar değil, daha önemlisi, aynı zamanda sanayimiz için ucuz ham madde
sağlama imkânları da elde etmiş olacağız. Batı Afrika ekonomisine etkisinden dolayı,
başta Fransa ve son yıllarda da Amerika Birleşik Devletleri’nin bu
ülkenin politik problemlerini yakından izlediği de bir gerçektir.
Sayın milletvekilleri, Fildişi Sahili Cumhuriyeti
Batı Afrika’ya girişte, 18 milyon nüfusu ile 1960 yılında bağımsızlığına
kavuşan, Liberya, Gine, Mali, Burkina Faso ve Gana ile komşu olan
bir ülkedir. Fildişi Sahili, Batı Afrika ülkeleri içinde geleneksel
olarak en güçlü ekonomiye sahip ülke konumundadır. Başlıca ekonomik
faaliyetleri orman ürünleri ve balıkçılığın da dahil olduğu tarım
sektöründe yoğunlaşmıştır. Kahve, kakao çekirdeği ve palmiye yağı
üretiminde dünyanın önde gelen üretici ve ihracatçı ülkesidir. Ekonomisi,
bu nedenle, bu ürünlerin dünya piyasasındaki iniş çıkışlarına ve
hava koşullarına göre dalgalanma gösterir. Yerel hükûmetler ekonomiyi
çeşitlendirmek için birtakım atılımlarda bulunsa da ülke nüfusunun
yüzde 68’i bu sektörde çalışmakta ve tarım en önemli sektör olarak
karşımıza çıkmaktadır. Sektörel dağılıma baktığımızda tarım yüzde 27,
endüstri yüzde 18,5 hizmet sektörü yüzde 54,5’tir. Yine enflasyon oranı
2006 verilerine göre yüzde 3,2’dir. Kırsal kesimlerde yüzde 13 oranında
işsizlik vardır. Elektrik üretimi 4,6 milyar kw, elektrik tüketimi
3,2 milyar kw, elektrik ihracatı ise 1,1 milyar kw’dir. Fildişi Sahili Cumhuriyeti hâlihazırda Batı
Afrika Ekonomik ve Parasal Birliği ekonomisinin yüzde 40’ını teşkil
eden ekonomisi, 10 milyar dolarlık dış ticaret hacmi ve sanayi, finans,
ulaştırma altyapısıyla bölgenin merkezi konumundadır. Türkiye’deki sanayimiz için ham madde ve yarı
mamullerin doğrudan ve uygun fiyatlarla Afrika ülkelerinden temin
edilmesi mümkün olabilir. Bazı sektörlerdeki rekabet gücümüzü artırmak
amacıyla bazı yatırımlarımızı Afrika’ya kaydırmamız gerekmektedir.
Bu da bizim teknolojik transferimizin gerçekleştirilmesi, müteahhitlik,
müşavirlik ve mühendislik firmalarımızın Afrika ülkelerinden
pazar paylarının artırılmasıyla mümkün olabilir. 2004 yılında ülkemizden Fildişi Sahili’ne gerçekleştirilen
ihracatımız yaklaşık olarak 14,3 milyon Amerikan doları olup bitkisel
yağlar, hububat ve mamulleri ile makine ve cihazlardan oluşmaktadır.
Fildişi Sahili’nden ülkemize yapılan ithalat ise 61,3 milyon Amerikan
doları olup başlıcaları kakao ve ağaç ürünleridir. Bu noktada ihracatımızın
artırılmasına dair gayretlerin sürdürülmesi gerekmektedir. Zira,
Türkiye ithalat bağımlısı bir ülke görünümündedir ve bu özelliğimizden
süratle uzaklaştırılmalıdır. Değerli milletvekilleri, Fildişi Sahili Cumhuriyeti
ile ilgili sizlere vermeye çalıştığım bu bilgiler ışığında, eminim
ki bu ülkeyle olan ticaret ilişkilerimizin önemi ortaya çıkmaktadır.
8 Haziran 2005 tarihinde ülkemizin Fildişi Sahili
Cumhuriyeti ile imzalamış olduğu bu ticaret anlaşmasıyla iki ülke
arasındaki ticari iş birliğinin geliştirilmesi, çeşitlendirilmesi
ve kolaylaştırılması amaçlanmaktadır. Ayrıca, iki ülke arasındaki
ticari ilişkilerin daha etkin hâle getirilmesi amacıyla karşılıklı
olarak fuar, sergi ve diğer ticari etkinliklerin düzenlenmesi gibi
çeşitli önlemlerin alınması ve karşılıklı ticari münasebetlerin
teşvik edilmesi kararlaştırılmıştır. Bu, ülkemiz ekonomisi açısından
çok önemlidir. Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım;
sözlerime son verirken tasarı lehinde oy kullanacağımızı ifade
ediyor, yüce heyetinizi saygılarla selamlıyorum. (MHP ve AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Uslu teşekkür ederim. Saygıdeğer milletvekilleri, tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi okutuyorum: TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE FİLDİŞİ SAHİLİ (KOTDİVUAR) CUMHURİYETİ
HÜKÜMETİ ARASINDA TİCARET ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 8 Haziran 2005 tarihinde Abidjan’da imzalanan
“Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar)
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret Anlaşması”nın onaylanması
uygun bulunmuştur. BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 3’üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür. BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının
tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, 4 sıra sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu açıklıyorum: Kullanılan oy sayısı :
218 Kabul : 217 Çekimser :1(x) Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Anlaşmanın her iki ülkeye de hayırlar getirmesini
diliyorum. Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika
ara veriyorum. Kapanma Saati: 17.57 İKİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 18.04 BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 3’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. 5’inci sıraya alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Fildişi Sahili Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik ve Teknik
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız. 5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/342) (S. Sayısı: 5) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Sayın milletvekilleri, 6’ncı sıraya alınan Türkiye
Cumhuriyeti ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari
Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız. 6.-Türkiye
Cumhuriyeti ile Slovakya Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Ticari
Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/275) (S. Sayısı:6) BAŞKAN – Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Bundan sonra da komisyonun bulunmayacağı anlaşıldığından,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 4 Ekim 2007
Perşembe günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Herkese
hayırlı akşamlar, hayırlı iftarlar diliyorum. Kapanma
Saati: 18.05 |
|