DÖ­NEM: 23 CÝLT: 2 YA­SA­MA YI­LI: 2

 

 

 

TÜRKÝYE BÜYÜK MÝLLET MECLÝSÝ

TUTANAK DERGÝSÝ

 

2’n­ci Bir­le­þim

2 Ekim 2007 Salı

 

Ý Ç Ý N D E K Ý L E R

                                                                                                                                                 

  I.  GE­ÇEN TU­TA­NAK ÖZE­TÝ

 II.  GE­LEN KÂÐIT­LAR

III.  GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

1. Hakkâri Milletvekili Rüstem Zeydan’ın, Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde yapılan çalışmalara ve tam gün çalışma yasasının çıkarılmasının önemine ilişkin gündem dışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

2. Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, işsizlik ve yoksulluğun önlenmesi için alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı

IV.  BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER

1. Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 5665 sayılı kanunun bazı maddelerinin bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/194)

2. Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 5677 sayılı kanunun bazı maddelerinin bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/193)

3. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk ve Batman Milletvekili Ayla Akat Ata hakkında yargılamanın devamına karar verdiğine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/192)

4. Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın, beraberinde Parlamento heyetiyle Hollanda’ya yapacağı resmî ziyarete ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/195)

5. Erzurum Milletvekili Fazilet Dağcı Çığlık’ın, mazereti nedeniyle 8/8/2007 tarihinden itibaren on beş gün izinli sayılmasına dair Başkanlık tezkeresi (3/196)

B) ÖNERGELER

1. Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda’nın, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/1)

C) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 milletvekilinin, termik santrallerin çevreye verdiği zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3)

2. Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 milletvekilinin, küresel ısınmanın ülkemize etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/4)

3. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 milletvekilinin, Çıldır gölünde meydana gelen kirliliğin sebepleri ve çözümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/5)

D) MECLİS SORUŞTURMASI ÖNERGELERİ

1. Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 73 milletvekilinin, Ankara'da yaşanan içme ve kullanma suyu sorununda, Ankara Büyükşehir Belediyesi üzerinde gözetme ve düzeltici önlemler alma ve ilgili bakanlıklar arasında işbirliği sağlama konusunda sorumluluklarını yerine getirmeyerek görevlerinin gereklerini yapmakta ihmal ve gecikme gösterdiği iddiasıyla, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında, Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/1)

 

V. ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. Genel Kurulun 2/10/2007 günkü birleşiminde “Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları”ndan sonra sözlü soru önergelerinin görüşülmesine ve başka bir konunun görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VI. SORULAR VE CEVAPLAR

A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Rum gemilerinin Türk limanlarını kullandığı iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1)

2. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki doğalgaz yatırımlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2)

3. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da vergisiz mazot ithalatı izni verilip verilmeyeceğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/3)

4. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan Ardanuç karayoluna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/4)

5. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan il merkezinden geçen karayolunun onarımına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/5)

6. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, PosofTürkgözü sınır kapısından mazot ithalatına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/6) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

7. Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, BilecikSöğüt ve Pazaryeri ilçelerinin doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/8) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

8. Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, BozüyükBilecikMekece karayolu istimlâk çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/11) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

9. Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, bölgesel teşvik kapsamı projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/12) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

10. Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, AksekiCevizliBeyşehir yoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/16) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

11. Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Aksekiİbradı arasındaki yol genişletme ve yapım çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi (6/20) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

12. Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta Güzel Sanatlar Fakültesi kurulup kurulmayacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/7)

13. Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, Bilecik ilinin öğretmen ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/9)

14. Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, kuraklık kapsamına alınan illere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/10)

15. Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, Bilecik ilinde üniversite öğrenci yurdu yapılıp yapılmayacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/13)

16. Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Gökçeler Barajı yapımının 2008 yılı programına alınıp alınmayacağına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/14)

17. Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, AntalyaAlara Çayından kullanılan içme suyuna ve Alaca Çayının çevresindeki arıtma tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/15)

18. Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Türk Tarih Kurumu Başkanının bazı açıklamalarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/17)

19. Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, bir televizyon programında yaptığı konuşmaya ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/18)

20. Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, çiftçilere yapılan “kuraklık yardımı”na ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/19)

B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1. İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert’in, Devlet Memurları Kanununun 4/B maddesi kapsamındaki sözleşmeli personele ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/59)

 

I. GEÇEN TUTANAK ÖZETÝ

TBMM Ge­nel Ku­ru­lu sa­at 15.00'te açýldı.

 

TBMM Baş­ka­nı Kök­sal Top­tan, ye­ni ya­sa­ma yı­lı­nın ül­ke­mi­ze, mil­le­ti­mi­ze ve Tür­ki­ye Bü­yük Mil­let Mec­li­si­ne ha­yır­lı ol­ma­sı­nı di­le­yen bir ko­nuş­ma yap­tı.

 

Açış ko­nuş­ma­sı­nı yap­mak üze­re Ge­nel Ku­ru­lu teş­rif eden Cum­hur­baş­ka­nı­na, Baş­kan­lık­ça “Hoş gel­di­ni­z” de­nil­di.

 

İs­tik­lal Mar­şı söy­len­di.

 

Cum­hur­baş­ka­nı Ab­dul­lah Gül, 23’ün­cü Dö­nem İkin­ci Ya­sa­ma Yı­lı açış ko­nuş­ma­sı­nı yap­tı.

 

2 Ekim 2007 Sa­lı gü­nü sa­at 15.00’te top­lan­mak üze­re, bir­le­şi­me 15.57’de son ve­ril­di.

 

                                                        Kök­sal TOP­TAN

                                                                 Baş­kan

 

             Ha­run TÜ­FEK­Cİ                                                           Ya­şar TÜ­ZÜN

                         Kon­ya                                                                              Bi­le­cik

                      Kâ­tip Üye                                                                          Kâ­tip Üye

 

 

                                                                                                                                                   No.: 2

II. GELEN KÂÐITLAR

2 Ekim 2007 Salý

Ra­por­lar

1. Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Hü­kü­me­ti ile Bos­na Her­sek Ba­kan­lar Ku­ru­lu Ara­sın­da Tu­rizm Ala­nın­da İş­bir­li­ği An­laş­ma­sı­nın Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (1/289) (S. Sa­yı­sı: 1) (Da­ğıt­ma ta­ri­hi: 2.10.2007) (GÜN­DE­ME)

2. Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Hü­kü­me­ti ile Mol­do­va Cum­hu­ri­ye­ti Hü­kü­me­ti Ara­sın­da Eko­no­mik İş­bir­li­ği­ne Da­ir Mu­ta­ba­kat Zap­tı­nın  Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (1/290) (S. Sa­yı­sı: 2) (Da­ğıt­ma ta­ri­hi: 2.10.2007) (GÜN­DE­ME)

3. Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Hü­kü­me­ti ile Yu­na­nis­tan Cum­hu­ri­ye­ti Hü­kü­me­ti Ara­sın­da Sağ­lık Ala­nın­da İş­bir­li­ği­ne Da­ir An­laş­ma­nın Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu Hak­kın­da Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (1/331) (S. Sa­yı­sı: 3) (Da­ğıt­ma ta­ri­hi: 2.10.2007) (GÜN­DE­ME)

4. Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Hü­kü­me­ti ile Fil­di­şi Sa­hi­li (Kot­di­vu­ar) Cum­hu­ri­ye­ti Hü­kü­me­ti Ara­sın­da Ti­ca­ret An­laş­ma­sı­nın  Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (1/341) (S. Sa­yı­sı: 4) (Da­ğıt­ma ta­ri­hi: 2.10.2007) (GÜN­DE­ME)

5. Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Hü­kü­me­ti ile Fil­di­şi Sa­hi­li (Kot­di­vu­ar) Cum­hu­ri­ye­ti Hü­kü­me­ti Ara­sın­da Eko­no­mik ve Tek­nik İş­bir­li­ği An­laş­ma­sı­nın Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (1/342) (S. Sa­yı­sı: 5) (Da­ğıt­ma ta­ri­hi: 2.10.2007) (GÜN­DE­ME)

Mec­lis So­ruş­tur­ma­sı Öner­ge­si

1. An­ka­ra Mil­let­ve­ki­li Yıl­maz ATEŞ ve 73 Mil­let­ve­ki­li­nin, An­ka­ra­’­da ya­şa­nan iç­me ve kul­lan­ma su­yu so­ru­nun­da, An­ka­ra Bü­yük­şe­hir Be­le­di­ye­si üze­rin­de gö­zet­me ve dü­zel­ti­ci ön­lem­ler al­ma ve il­gi­li ba­kan­lık­lar ara­sın­da iş­bir­li­ği sağ­la­ma ko­nu­sun­da so­rum­lu­luk­la­rı­nı ye­ri­ne ge­tir­me­ye­rek gö­rev­le­ri­nin ge­rek­le­ri­ni yap­mak­ta ih­mal ve ge­cik­me gös­ter­di­ği ve bu ey­lem­le­ri­nin Türk Ce­za Ka­nu­nu­nun 257 nci Mad­de­si­ne uy­du­ğu id­di­a­sıy­la, Baş­ba­kan Re­cep Tay­yip Er­do­ğan hak­kın­da, Ana­ya­sa­nın 100 ün­cü ve İçtü­zü­ğün 107 nci mad­de­le­ri uya­rın­ca bir Mec­lis so­ruş­tur­ma­sı açıl­ma­sı­na iliş­kin öner­ge­si (9/1) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 11/9/2007) (Da­ğıt­ma ta­ri­hi: 2.10.2007)

Mec­lis Araş­tır­ma­sı Öner­ge­le­ri

1. Kah­ra­man­ma­raş Mil­let­ve­ki­li Dur­du ÖZ­BO­LAT ve 20 Mil­let­ve­ki­li­nin, ter­mik san­tral­le­rin çev­re­ye ver­di­ği za­rar­la­rın araş­tı­rı­la­rak alın­ma­sı ge­re­ken ön­lem­le­rin be­lir­len­me­si ama­cıy­la Ana­ya­sa­nın 98 in­ci, İçtü­zü­ğün 104 ve 105 in­ci mad­de­le­ri uya­rın­ca bir Mec­lis araş­tır­ma­sı açıl­ma­sı­na iliş­kin öner­ge­si (10/3) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/9/2007)

2. An­tal­ya Mil­let­ve­ki­li Tay­fur SÜ­NER ve 21 Mil­let­ve­ki­li­nin, kü­re­sel ısın­ma­nın ül­ke­mi­ze et­ki­le­ri­nin araş­tı­rı­la­rak alın­ma­sı ge­re­ken ön­lem­le­rin be­lir­len­me­si ama­cıy­la Ana­ya­sa­nın 98 in­ci, İçtü­zü­ğün 104 ve 105 in­ci mad­de­le­ri uya­rın­ca bir Mec­lis araş­tır­ma­sı açıl­ma­sı­na iliş­kin öner­ge­si (10/4) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/9/2007)

3. Ar­da­han Mil­let­ve­ki­li En­sar ÖĞÜT ve 21 Mil­let­ve­ki­li­nin, Çıl­dır Gö­lün­de mey­da­na ge­len kir­li­li­ğin se­bep­le­ri ve çö­züm­le­ri­nin araş­tı­rı­la­rak alın­ma­sı ge­re­ken ön­lem­le­rin be­lir­len­me­si ama­cıy­la Ana­ya­sa­nın 98 in­ci, İçtü­zü­ğün 104 ve 105 in­ci mad­de­le­ri uya­rın­ca bir Mec­lis araş­tır­ma­sı açıl­ma­sı­na iliş­kin öner­ge­si (10/5) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/9/2007)

 

2 Ekim 2007 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce iki sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet, bu konuşmalara cevap verebilir. Hükûmetin konuşma süresi yirmi dakikadır.

Gündem dışı ilk söz, Sağlık Bakanlığı tam gün yasası hakkında söz isteyen Hakkâri Milletvekili Rüstem Zeydan’a aittir.

Saygıdeğer arkadaşlarım, konuşmacı olarak kürsüye gelen milletvekili arkadaşlarımdan şunu istirham ediyorum: Konuşma sürelerine, sadece konuşmalarını tamamlamaları için bir dakika ek süre vereceğim. Onun için, bütün konuşacak arkadaşlarımızın, hatip arkadaşlarımızın, konuşmalarını bu süre içerisinde değerlendirmelerini, kendilerine ayrılan süre içerisinde, grup adına veya şahısları adına, istirham ediyorum.

Sayın Zeydan, buyurun efendim.

Süreniz beş dakika. (AK Parti sıralarından alkışlar)

III. GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

1. Hakkâri Milletvekili Rüstem Zeydan’ın, Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde yapılan çalışmalara ve tam gün çalışma yasasının çıkarılmasının önemine ilişkin gündem dışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, Beytüşşebap ilçesinde 12 vatandaşımızın hunharca katledilmesini kınıyor, onlara Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2003 yılından itibaren, Hükûmetimizce yürürlüğe konulmuş olan “Sağlıkta Dönüşüm Programı” çerçevesinde, sağlık hizmetleri yeniden yapılandırıldı ve insan odaklı, insana yakışır, hakkaniyetli, kolay ulaşılabilir sağlık hizmetleri gündeme oturtulmuş oldu. “Sağlıkta Dönüşüm Programı” adını verdiğimiz bu program çerçevesinde, sağlık envanteri yeniden çıkarıldı, Türkiye seksen bir il olarak karış karış dolaşıldı ve Türkiye’nin bir haritası, bir sağlık haritası, sağlık çalışanları başta olmak üzere, buralardan hizmet bekleyen vatandaşların önüne konuldu. Sağlık politikaları yeniden değerlendirilir iken, özellikle sağlık personelinin dengesiz dağılımı ve sağlık personelinin yetersizliği bir kez daha teyit edilmiş oldu. Bu nedenledir ki, sağlık personeli rejimi yeniden realize edildi, Sağlık Bakanlığı Atama Nakil Yönetmeliği yeniden gözden geçirildi, dönemler hâlinde sağlık personeli ataması gerçekleştirildi ve hizmet puanı esasına göre ve de hakkaniyetli kura esasına göre sağlık personeli o bölgelere konuşlandırılmaya çalışıldı. Bu çerçevede, özellikle kalkınmada öncelikli yirmi üç ile ve o bölgelere sağlık personeli konuşlandırılsın diye, temininde güçlük çekilen personel, sözleşmeli olarak hayata geçirilmeye çalışıldı. Bununla birlikte, hastanelerin döner sermayelerinin gelirlerinden maaşlarını almak üzere “4/B” diye tabir ettiğimiz yeni personel istihdamı gerçekleştirildi. Gene bu bölgelerde, vekil ebe, vekil hemşirelik sistemiyle, o yörede okuyan ve yetişen çocuklarımıza, bir nebze de istihdama katkı olmak üzere, o arkadaşlarımız, bu bölgelerin taşrasında, periferlerinde görevlendirildi ve gene hepinizin malumları olması üzere, Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde, sağlık hizmetleri tek elden yürütülmeye çalışıldı, hastaneler birleştirildi, atıl kapasiteler vatandaşın hizmetine sunuldu. Ayrıca, gönüllülük esasına dayanan, performansa dayalı ek katkı payları ödendi; bu da hem çalışanlara hem de hizmet alanlara yeni bir moral, motivasyon oldu ve gerçekten de esnek çalışma saatleri getirildi. Ameliyathaneler kısa sürede halkın hizmetine sunuldu.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bakan yardımcısı…

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla)  Efendim, uzun yıllar Sağlık Bakanlığında bu programda görev almış bir teknokrat ve bürokrat arkadaşınız olarak onları ifadeye çalışıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüldü ki, koruyucu ve sağlık hizmetlerinin sağlıkta dönüşüm ayağı olan aile hekimliği sistemi oluşturuldu. Fakat, bunların hepsinin yanında bir şey eksik kaldı, o da tam gün yasasıyla ilgili, hekimlerimizin, özellikle tam zamanlı çalışması gerektiğine olan inancımı ifadeyle söz almış bulunuyorum. Ve 2002 yılında tam zamanlı çalışan hekim sayısı, yüzde olarak 11 iken 1 Ekim tarihi itibarıyla yüzde 63’ler civarına çıkarıldı. Kendi ilim olan Hakkâri’de bile 2002 yılında 11 tane uzman hekim görev yapar iken, bugün, çok şükür ki, 63 tane uzman hekim, o necip millete hizmet etmenin şevkini ve heyecanını yaşıyor.

Dolayısıyla da saygıdeğer milletvekilleri, şimdi elimizdeki hekim kaynağımızı en verimli şekilde kullanma zamanıdır diyoruz, şimdi hekim ile hasta arasında para ilişkisini bitirme zamanıdır diyoruz ve şimdi Türk sağlık tarihine tarihî bir not düşme zamanıdır diyoruz ve şimdi tam gün yasasını tam da bu dönemde çıkarma zamanıdır diyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle, bana bu fırsatı verdikleri için Sayın Başkana ve değerli şahsınıza sonsuz sevgilerimi, kalbî teşekkürlerimi sunuyorum.

Sağ olun, var olun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Zeydan.

Sayın Zeydan’ın gündem dışı konuşmasına Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ cevap verecektir.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Çanak mı tutuyor, neye cevap verecek? İç Tüzük’e aykırı bir kere!

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Saygıdeğer Başkanım, yüce Meclisimizin değerli üyeleri; Meclisimizin 23’üncü Dönem çalışmalarının ülkemize hayırlı olmasını temenni ederek, benden önceki Değerli Konuşmacı arkadaşımın temas ettiği çok önemli bir hususta Hükûmetimizin, Sağlık Bakanlığımızın görüşlerini sizlere ifade etmek istiyorum.

ALİ ARSLAN (Muğla) – Karşı görüş söylemedi zaten.

AHMET ERSİN (İzmir) – Karşı görüş söylemedi ki Sayın Bakan!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, benden önce gündem dışı konuşan Değerli Konuşmacımız Hakkâri Milletvekilimiz Rüstem Zeydan Bey, Türkiye'de hekim sayısı ve ihtiyaçlar ile tam gün yasasından bahsetti. Yüce Meclisimize bu konudaki öngörümüzü ve önümüzdeki projeksiyonu ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, gerçekten, beş yıldır yaptığımız çalışmalar sırasında şunu gördük: Bir ülkede istikrarlı bir hükûmet döneminde kararlı bir biçimde herhangi bir konuda bir dönüşüm çabası içerisine girerseniz, Türkiye Cumhuriyeti’nin imkânları, potansiyeli birçok işi başarmak için yeterlidir ve geçirdiğimiz beş sene içersinde de sağlıkta bu anlamda ciddi bir dönüşüm programını yürürlüğe koyabildik. Kuşkusuz, kapsamlı bir dönüşüm programı için, beş yıllık bir süre, bütün meselelerin bitirilmesi, yapısal dönüşümün gerçekleştirilmesi için yeterli değildir, ama çok önemli mesafeler aldık. Önümüzdeki beş sene boyunca, yine bu dönüşüm programının, bu kapsamlı dönüşüm programının devam eden işlerini yürüteceğiz ve ülkenin sağlık hizmetlerinin vatandaşa çok daha kolay ulaşması için, sağlıklı ulaşması için gayretlerimize devam edeceğiz. Bu anlamda ciddi bir eylem planını da hazırlıyoruz.

Ancak, önümüzdeki yılların projeksiyonlarında, önümüzdeki beşli, onlu yılların projeksiyonunda Türkiye'de sağlık sistemimizin karşısına çıkan en önemli problemin, gerçekten hekim sayısının yetersizliği ve bu anlamda da hekimlerin istihdam şekli olduğu anlaşılmaktadır. Uyguladığımız politikalarla şöyle bir noktaya geldik, önce müsaadenizle onu ifade etmek isterim sizlere: Göreve geldiğimizde, Türkiye'de kamuda çalışan hekim arkadaşlarımızın, hekim meslektaşlarımın yüzde 11’i yalnızca tam gün zamanlı olarak çalışmaktaydı. “Fulltime çalışma zamanı“ diye de bilinen, ama Türkçeye “tam gün çalışma” olarak çevirebileceğimiz, Türkçede “tam gün çalışma olarak” ifade edebileceğimiz bu çalışma modelinde hizmet veren değerli arkadaşlarımızın oranı, tekrarlıyorum, yüzde 11 civarındaydı. Uyguladığımız ücret politikaları ve performansa dayalı ek ödeme politikaları sayesinde kamuda tam gün çalışan meslektaşların oranı uzman hekimler açısından söylüyorum yüzde 63’e ulaşmıştır, yüzde 11’lerden 63’e ulaşmıştır. Geride yüzde 37’lik bir grup “parttaym” çalışmayı şu anda tercih etmiş durumdadır, bir taraftan kamuda çalışırken bir taraftan da kendi özel işlerine bakmaktadırlar.

Ama, yine beş yıl içindeki gözlemlerimiz, daha önce, Bakanlığa başlamadan önce de yaptığım gözlemler şunu bize açıkça gösteriyor: Kamuda tam gün çalışmaya başlayan meslektaşlarımızla sistemin rehabilitasyonu büyük ölçüde gerçekleşti ve gerçekten, kamunun verimliliği arttı. Ama, bu geride kalan yüzde 37 için de Türkiye’de tam gün çalışmayı getirmek zorunda olduğumuz açıktır. Bunun için çalışmalarımızı başlattık. Bir taraftan konunun teknik çalışmalarını yapıyoruz, bir taraftan ilgili meslek örgütleriyle, diğer paydaşlarla da görüşmelerimizi yapıyoruz. Ümit ediyorum ki, kısa bir süre içerisinde yüce Meclisimizin önüne bu husustaki yasa değişikliğini getirebileceğiz bir teklifle veya yasa tasarısı şeklinde. Ve şöyle geçmişe dönüp baktığımızda, ilgili sivil toplum örgütü olan Türk Tabipler Birliğinin, birçok siyasi partinin, tam gün çalışmayla ilgili, kamuoyuna, bunu olumlu buldukları yönünde beyanlarının veya yazılı metinlerinin olduğunu biliyoruz. Onun için, yüce Meclisimizin de bu tam günle ilgili olarak yarın getireceğimiz teklife destek vereceğini, bugün kuvvetle ümit ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de, özellikle yine son beş yıl içindeki çalışmalarımızla, vatandaşlarımız Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerden, sağlık ocaklarından, diğer sağlık kuruluşlarından hizmet alırken, öte yandan üniversite hastanelerimizden, özel sektör hastanelerinden, özel sektöre ait tıp merkezlerinden ve diğer kuruluşlardan daha kolay hizmet almaya başladılar. Bütün bunların bizi taşıdığı, getirdiği bir sonuç var. Daha önceki yıllarda, daha önceki dönemlerde –bunu kimseyi suçlamak için de söylemiyorum cari sistemlerin Türkiye’yi getirdiği bir nokta vardı. Hepimiz hatırlayacağız, sigortalı hastalar sadece sigorta hastanelerinin kapılarına gidebilirler, dispanserlerine gidebilirler, ancak oradan sevk alabilirlerse başka bir yere giderlerdi. Yeşil kartlılarımız yalnızca devlet hastanelerine gidebilirler. İşte, BağKur’lular şuraya müracaat edebilir, diğerleri buraya müracaat edemez. İlaç konusunda da, yine vatandaşlarımız, özellikle SSK’lı işçilerimiz, onların emeklileri ve aileleri büyük bir sıkıntı içerisindeydiler.

Süreç içerisinde vatandaşlarımızın önündeki engelleri büyük ölçüde kaldırmış olduk, erişim yönündeki engelleri büyük ölçüde kaldırmış olduk. Gerek Dünya Sağlık Örgütünün bu çerçevedeki prensipleri gerekse Sağlık Bakanlığımızın, 59’uncu Hükûmetimizin Dönüşüm Programı’nın prensipleri çerçevesinde, vatandaşımızın önünde sağlık hizmetine erişim noktasındaki engelleri kaldırmaya çalışmıştık. Bütün süreç bununla geçti, yani bir önceki beş yıllık süre büyük ölçüde bunun çabasıyla geçti.

Tabiidir ki, vatandaşlarımız hekime daha kolay ulaşmaları durumunda şimdi hekimlerin karşısına da daha çok sayıda çıkıyorlar. Yani, eski istatistiklere baktığımız zaman, bundan on yıl önceki istatistiklere baktığımız zaman –belki istatistiklerin güvenilirliği açısından da bazı sıkıntılar var ama önümüze şöyle bir tablo çıkıyor değerli milletvekili arkadaşlarım: Türkiye’de bir vatandaş ortalama olarak hekime yılda 3 defa müracaat ediyordu. Bu sayının şimdi yılda 5 defaya çıktığını görüyoruz, 2006’nın son altı ayı itibarıyla. 2007’nin rakamlarını henüz yeni analiz ediyoruz. Ama şunu kesinkes biliyoruz ki, 5’in üzerine çıktı bu rakamlar. Nasıl oldu 5’in üzerine çıktı? İşte, erişim kolaylaştığı için 5’in üzerine çıkabildi. Avrupa ortalamalarına baktığımız zaman da, bu 5 rakamının, yani, yılda hekime başvuru ortalaması olan 5 rakamının, aslında, 7’lere, 8’lere, bazı Avrupa ülkelerinde 10’lara kadar çıktığını görüyoruz. Yani, vatandaşlar, bu ülkelerde, hekimin karşısına, yıllık ortalamalar itibarıyla daha büyük sayılarda çıkıyorlar.

Buradan çıkaracağımız bir sonuç var: Türkiye’nin de geleceğinde, hekimlerin üzerine daha büyük bir iş yükü binecek. Vatandaşlarımız hekimlerin karşısına daha çok sayıda çıkacaklar. Sağlık bilinçlenmesi arttıkça, insanların sağlık hizmetlerine erişimi arttıkça ki, hepimizin maksadı bu olmak gerekir, sosyal bir devletin maksadı bu olmak gerekir vatandaşlarımız bu ihtiyacı daha çok hissedecekler, sağlık sistemi de topyekûn bu yükü daha fazla hissedecek.

İşte, bütün bunları göz önüne alarak önümüze şöyle bir gelecek planı koyuyoruz: Bir taraftan üniversitelerimizden ve özel sektörden vatandaşlarımız daha kolay yararlanırken, öte taraftan, kamuda bu hizmeti verdiğimizde de, kamuda çalışan hekim arkadaşlarımızın, meslektaşlarımızın zihinlerinin ve gözlerinin başka bir yerde olmaması lazım. Bütün dikkatlerini kamuda verdikleri hizmete dönüştürebilmelerini sağlayacak bir sistemi hep birlikte geliştirmek zorundayız.

Dediğim gibi, geçtiğimiz beş yılda tam gün çalışma oranını yüzde 11’lerden 63’lere çıkarabildik. Yapacağımız bir yasal düzenlemeyle, bunu, artık, bir yasal zorunluluk hâline getireceğiz. Yine, yüce Meclisimizin değerli üyeleri hatırlayacaklardır, geçtiğimiz dönemde başhekimlerimiz konusunda böyle bir uygulama yaptık. Kamu hastanelerinde başhekimlik yapan değerli arkadaşlarımızın, meslektaşlarımızın hem kamuda hem özel sektörde çalışmalarının önünü kapadık. “Eğer yöneticilik yapacaksanız, buyurun, gelin, kamuda tam gün çalışın.” dedik. O zaman da bazı tedirginlikler olmuştu, bazı tereddütler olmuştu, acaba bazı sıkıntılara yol açar mı diye bu. Hayır, hiçbir sıkıntıya yol açmadı. Belki arkadaşlarımızın, yönetici arkadaşlarımızın çok küçük bir kısmı özel sektörde çalışmayı, parttaym çalışmayı tercih ettikleri için yöneticilik yapmayı bıraktılar, ama büyük bir çoğunlukta arkadaşlarımız tam gün çalışmayla birlikte yöneticiliklerine de devam ettiler ve biz gördük ki çok daha verimli bir yöneticilik modeli ortaya çıktı. Biraz önce ifade ettiğim gibi, hem mesaisini hem zihnini hem gönlünü tamamen kamu hizmetine adamış olan değerli yöneticilerimizle işler biraz daha kolay yürüdü. Bu anlamda tam gün çalışma esaslarıyla ilgili yürüttüğümüz çalışmaların yarın yüce Meclisinizin önüne getirdiğimizde destekle karşılanacağına inancımı bir kere daha ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir taraftan özel sektörden, bir taraftan da üniversitelerden vatandaşımız için sosyal güvenlik kurumları yaygın biçimde hizmet almaya başladılar. Ancak, hizmet yükünün büyük kısmı Sağlık Bakanlığının üzerinde, Sağlık Bakanlığına ait sağlık kuruluşlarının, sağlık ocaklarının ve hastanelerimizin üzerinde. Önümüzdeki onlu yıllarda bunun böyle devam edeceğini de biliyoruz. Doğrusu biz, bir taraftan üniversitelerimizin, bir taraftan özel sektörümüzün artan oranda bu yükü paylaşmasını da istiyoruz, bekliyoruz. Çünkü, şöyle rakamlara baktığımızda şunları görüyoruz: 2006 yılında… Sağlık Bakanlığı eğitim hastanelerimiz ile üniversitelerimizi müsaadenizle kıyaslayayım. Çünkü, bunlar birbirine benzer hastane gruplarıdır; daha çok üçüncü kademe hizmet alan, ama bu arada ikinci kademe hizmet alan vatandaşlarımıza da yönelik çalışmaları ve hizmetleri vardır. 2006 yılında, 15 bin hekimle hizmet eden Sağlık Bakanlığı eğitim hastanelerinde 36 milyon hasta muayene etmişiz. Diğer detaylarına girmiyorum, ameliyat ve yatan hasta detaylarına girmiyorum. Bu 15 bin hekim, uzmanlarımız ve asistanlarımız birlikte 15 bin toplamını buluyor. 36 milyon hasta muayene etmişiz, 36 milyon hasta karşılamışız. Aynı dönemde, 20 bin hekime sahip üniversite hastanelerimiz sadece 12 milyon hasta karşılamıştır. Yani, hekim sayısı itibarıyla 5 bin daha fazla olan üniversite hastanelerimiz, eğitim hastanelerimizin üçte 1’i kadar bir hasta yüküyle karşı karşıya gelmiştir.

Aynı şekilde, Sağlık Bakanlığımızda 24 bin uzman hekim –bütün Sağlık Bakanlığı hastanelerinden bu sefer bahsediyorum 153 milyon kere hastalarıyla karşılaşırken, özel sektörde çalışan 16 bin uzman hekim 15 milyon hastayla karşılaşmış. Bu sayı bu sene arttı, biliyoruz, özel sektörden de yaygın bir hizmet alınışıyla arttı. Ancak, yaptığımız hesaplamalar değerli arkadaşlarım şunu gösteriyor: Özel sektör ve üniversitelerde bir hekimin ortalama olarak günde karşılaştığı ama ortalama rakamlardan bahsediyorum, tabii bu ortalamalar, her hekim her gün hasta muayene etmediği için bu şekilde değildir, hekim yoğunluğuyla ilgili olarak konuşuyorum ortalama hasta yükü üniversitelerimizde günde 4 ila 5 ortalamasına sahiptir. Bir hekime 45 hasta düşmektedir. Özel sektörde bu sayı 89 civarındadır. Oysa kamu hastanelerinde bu sayı 3540’lara ulaşmaktadır, ortalama rakamlar itibarıyla. Dolayısıyla, tam gün çalışmayla, bu yükü kamu sağlık hizmetleri açısından daha kolay taşıyabileceğimize inanıyoruz.

Kuşkusuz ki, tam gün çalışan doktorlara, uzman hekimlere, üniversitede öğretim üyelerine, onların emeklerinin karşılığını da ülkenin imkânları çerçevesinde vermek gerekir. Ek ödeme politikalarımızla, kamuda çalışan, Sağlık Bakanlığında çalışan uzman hekimlerimize ciddi rakamlar verebilmeye başladık, ama bu çalışmalarla bu rakamların da yeniden düzenlenmesi mümkün olacaktır. Bir taraftan hekimlik emeğinin karşılığı yerine getirilirken altını çizerek tekrar ifade etmek istiyorum, kuşkusuz ülke kaynakları çerçevesinde, ülke kaynaklarının imkânları elverdiği ölçüde öte yandan da vatandaşımızın muayenehane kapılarına gitmesini tamamen önlemiş olacağız. Bunu büyük ölçüde ortadan kaldırdık. Ama bunu tamamen ortadan kaldırmak inşallah 23’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve 60’ıncı Cumhuriyet Hükûmetinin eseri olacaktır.

Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; hekim ile hasta arasındaki bilgi farklılığını buna biz kendi jargonumuzda bilgi asimetrisi de diyoruz bunu dikkate alarak mutlaka hastalarımızı korumak zorundayız. Bu bilgi asimetrisi, aynı zamanda hem kamuda çalışan hem de özel sektörde çalışan hekimler dikkate alındığında hastaların aleyhine bir durum oluşturabilir. Onun için bunu kamuda dengeleyerek bu bilgi asimetrisinden, bunun ortaya koyduğu vatandaşın aleyhine durumdan vatandaşımızı kurtarmayı bir hedef olarak ortaya koymuş durumdayız.

Yeri gelmişken şunu da ifade etmek istiyorum: Şu anda özel sektörden hizmet alınırken özel sektörün birtakım fark ücretleri aldığını da görüyoruz. Bunu Sayın Başbakanımızın talimatıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızla çalışıyoruz. Hedefimiz, vatandaşımızın, gerek kamudan gerek üniversitelerden, yani gerek Sağlık Bakanlığımıza ait hastanelerden gerek üniversite hastanelerinden gerekse özel sektöre ait kuruluşlardan, tıp merkezlerinden, hastanelerden hizmet alırken cebinden bir fark vermesinin ortadan kaldırılmasıdır. Kuşkusuz vatandaşlarımız, ilaçta olduğu gibi, kendi imkânlarını çok zorlamayacak bazı katkı payları ödeyebilirler. Bugün biliyorsunuz emekliler için yüzde 10, çalışanlar için yüzde 20 bir ilaçta katkı payı ödemesi var. Ancak sürekli ilaç kullanılıyorsa, bir rapor varsa bu hususta bu katkı paylarını vatandaşımız hiç ödemiyor. Ama, bunun dışında, vatandaşımızın, sağlık hizmetini sigortası yoluyla alırken başka yerlere  gerek bunlar muayenehaneler olsun gerekse diğer sağlık kuruluşları olsun cebinden para ödemesini biz sosyal devlet adına uygun bulmuyoruz. Bunun için de önümüzdeki dönemde çalışmalarımıza devam edeceğiz.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, son iki dakikanız.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla)  Değerli Başkanım, bitiriyorum.

Bizim düşüncemize göre, hekimlerimiz, önümüzdeki dönemde getireceğimiz bu uygulamalarla, gönüllü olarak kendi tercihlerini yaparak, vatandaşla aradaki para ilişkisini de büyük ölçüde ortadan kaldırdığımız bir sistemde, gönül rahatlığıyla vatandaşımıza hizmet etme imkânını ve bu arada da, emeklerinin karşılığını alma imkânlarını da bulacaklardır.

Kuşkusuz, 70 milyona yakın insanımızın 70 milyonunu da yakından ilgilendiren sağlık konusunda, 60’ıncı Hükûmet olarak, önümüzdeki dönemde yüce Meclisimizin desteklerini, bir önceki dönemdeki gibi sık sık arayacağız. Bir yapısal dönüşümü önümüzdeki beş yılda tamamlamayı ve Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük bir başarısı olarak ortaya koymayı planlıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de, Refik Saydam döneminde, daha sonra 1960’daki sosyalizasyon döneminde ve 2003 yılından itibaren de 58’inci – 59’uncu Cumhuriyet Hükûmetleri döneminde sağlıkta önemli reformlar, önemli dönüşüm süreçleri yaşadık. Önümüzdeki beş yıllık dönemde de bu sürecin devam edeceğini bir kere daha sizlere ifade ederek, yüce Meclisimizin bu hususta verdiği katkılar için de halkımız adına teşekkürlerimi ifade ederek, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, yerimden, konuyla ilgili çok kısa bir maruzatım olacak.

BAŞKAN – Ama konuşmaları İç Tüzük’e göre yapmak durumundayız.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – 60’ıncı maddeye göre, yerimden kısa bir açıklama yapma hakkım var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şimdi, konuyla ilgili olarak şahsınıza yöneltmiş herhangi bir ifade varsa…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Şahsıma ait değil efendim.

BAŞKAN  Başka bir şey varsa, onu ifade edin, onu belirtin. Ben…

OKTAY VURAL (İzmir)  Sayın Başkanım, kısa bir sözü olduğunu ifade eden bir milletvekilimiz var. İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre, bu ifadesini sizinle paylaşmak istiyor, bununla ilgili bir talebi var.

BAŞKAN – Sayın Vural, bu husus, İç Tüzük kaideleri gereğince Sayın Başkanın takdirindedir. Burada herhangi bir sataşma yoksa, herhangi bir ifade yoksa, bir gündem dışı yapılmış olan konuşmaya verilmiş olan bir cevap vardır, eğer, burada, bütün arkadaşlarımız bu konularla ilgili görüşme talebinde bulunup, Başkanlık bunu yerine getirdiği takdirde çalışmalarımızı yürütemeyiz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale)  Sayın Başkanım, bir düzeltmemiz olacak.

BAŞKAN  Herhangi bir sataşma varsa ben ona veririm, o hususta belirtirsiniz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sataşma var efendim.

BAŞKAN  Evet, biz devam edelim.

Gündem dışı ikinci söz…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, sataşmayla ilgili değil; İç Tüzük’ün amir hükmü diyor ki: “Kısa bir sözü olan milletvekiline Başkan verebilir.” Dolayısıyla, sizin reddi talebiniz onunla ilgili olabilir.

BAŞKAN – Ama “verebilir” ifadesi var bakınız Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tamam, buyurun, vermediğinizi söylersiniz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Vermediğinizi kabul ediyoruz. Söz vermiyorsunuz.

BAŞKAN – Hayır, bu hususta herhangi bir şey yok. O şekilde…

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – O zaman söz verin! Ne gülüyorsunuz, söz verin!

BAŞKAN – Efendim?

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Gülmeyin de söz verin! Söz istiyorlar…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yok, yok, gerek yok; vermesin.

BAŞKAN  Kastı aşan bir durum olmuşsa, ben, sadece tebessüm etmek istemiştim, kimseye bir kastım yoktur Sayın Vekilim. İç Tüzük’ü açar okursunuz, gereğini yaparsınız. İstirham ediyorum.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Okuduğumuz için söz istiyoruz zaten.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Tamam, vazgeçtik efendim. Gündem dışı konuşuruz.

BAŞKAN – Ben, şimdi, ikinci arkadaşıma söz vereceğim. O arada, Sayın Vural, herhangi bir şey varsa değerlendiririz, gereğini yaparız. Oldu mu efendim?

Gündem dışı ikinci söz, işsizlik ve yoksullukla mücadele hakkında söz isteyen Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’ye aittir.

Sayın Tütüncü, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Tütüncü, süreniz beş dakika.

2. Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, işsizlik ve yoksulluğun önlenmesi için alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ)  Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, sözlerime başlarken, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, terörün her çeşidini şiddetle kınıyorum. Terörde yaşamını yitirmiş olan yurttaşlarımıza yüce Tanrı’dan rahmet diliyorum. Kalanlara başsağlığı ve yaralılara acil şifalar temenni ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işsizlik ve yoksullukla mücadele Türkiye’nin, kanımca, terörle mücadeleyle birlikte bir numaralı gündemini oluşturması gereken bir konudur.

Bakınız, Türkiye’de, işsizlik ve yoksulluk sorunu giderek büyümektedir ve sanki toplumsal bir işkenceye, toplumsal bir zulme dönüşmek üzeredir, dikkatinizi çekiyorum.

AKP İktidarı son beş yıllık dönemde, sorunu çözecek politikaları, tüm uyarılarımıza rağmen, elinin tersiyle itti; ekonomiyi, yatırım, üretim ve istihdam yaratma gücü açısından neredeyse dumura uğratan, dış kaynağa aşırı bağımlı bir büyüme modelinin tutsağı hâline getirdi ve yine bizim tüm uyarılarımıza rağmen AKP, işsizlik ve yoksulluk sorununun Türkiye’nin geleceği açısından nasıl bir tehlike oluşturduğunu bir türlü ciddiyetle umursamadı.

Bu kürsüden defalarca dile getirdik. Yinelemekte, bu parlamento döneminin başlangıcında yinelemekte yarar görüyorum. Türkiye’de iş gücü piyasasının yapısı gelişmiş ülkelerdekinden çok farklıdır. Ülkemizde tarımsal nüfus oranı hâlâ yüksektir, kayıt dışı istihdam egemendir, mevsimlik istihdam yaygındır, kadın istihdam olanakları çok kısıtlıdır, iş gücünün eğitim düzeyi son derece yetersizdir. Buradan Hükûmete yine sesleniyorum: Böylesine farklı koşullar apaçık ortada iken, siz nasıl olur da iş aramaktan bitap düşmüş, ancak, iş olursa derhâl işbaşı yapacak olanları işsiz saymazsınız ve siz nasıl olur da yıllardan bu yana bizim tüm uyarılarımıza rağmen mevsimlik işsizleri işsiz kategorisine almazsınız?

Eksik istihdamda çalışıyor olanları bir tarafa bırakıyorum, bir hesaplama yapıyoruz, 2002’de toplam işsiz sayısı 4 milyon 297 bin iken, 2006 yılı sonunda, yani 2007 başında 4 milyon 993 bine çıkmıştır.

Türkiye’de 2006 yılı başında 12 milyon 820 bin yurttaşımız, dikkatinizi çekiyorum, yaklaşık 13 milyon yurttaşımız günde 4,3 Amerikan doları yani 6 lira 60 yeni kuruşun altında bir gelirle ölüm kalım mücadelesi vermek durumundadır. Yoksullukla mücadele, sözüm ona eskinin padişah ihsanlarını çağrıştıran birtakım uygulamalarla yapılamaz. Ne yazık ki, Adalet ve Kalkınma Partisinin geçmiş dönemdeki uygulamalarının böylesine bir acı uygulama olduğunu bir daha dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu ülkenin onurlu ve saygın yurttaşlarının bedava erzak kuyruklarında birbirlerini ezmelerinin önüne mutlaka ve mutlaka çağdaş sosyal devlet anlayışını kabul etmekle geçmek mecburiyetindesiniz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bunun için yeni bir sosyal devlet anlayışının Türkiye’de egemen kılınması gerekiyor. Yeni bir sosyal devleti inşa etmek sorumluluğuyla hepimiz karşı karşıyayız. Bize göre yeni sosyal devlet iki sütun üzerinde yükselecektir. Birincisi yatırım, üretim ve istihdam sütunu; ikincisi ise sosyal devlet, sosyal adalet ve kamu desteği sütunudur.

Sayın Başkan, burada, eğer izniniz olursa, bir dakikalık süreyi de aşmamak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tütüncü, bir dakikalık süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

Buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Burada, birinci sütunla ilgili, sizlere, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşleri konusunda ipuçları vermeye çalışacağım.

Bakınız, bizler dünyada geleceğin endüstrilerini, geleceğin dünyasındaki yükselen endüstrileri inceledik. Altı dalga hâlinde geliyorlar. Üretim, istihdam ve ihracat sütununu bu altı dalga çerçevesinde yeniden düşününüz. Birinci dalgada, biyoteknolojiye dayalı tarımsal faaliyetler, balıkçılık hariç su ürünleri, çevrenin iyileştirilmesiyle ilgili sanayiler, hidrolik ve güneşe dayalı elektrik üretimi yer alıyor. İkinci dalgada, kişiye özgü modacılık, plastik, seramik, yeni malzemeler, hafif sanayiler, kitlesel, kentsel ulaşım, uçak üretimi, havaalanı yapımı, robot üretimi sanayileri yer alıyor üçüncü dalga, dördüncü dalga, beşinci ve altıncı dalga hâlinde. Bu nedenle, değerli arkadaşlarım, bir an önce mevcut üretim yapımızı, üretimi ve ihracatı çok hızlı bir sanayileşme çerçevesinde atağa kaldıracak ve bu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tütüncü, teşekkür ediyorum.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla)  Son sözüm efendim…

BAŞKAN  Efendim, bir dakikanın üstünde ilave yapmayacağımı söylemiştim, beni mazur görün.

Teşekkür ederim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Son sözümü söylüyorum ve teşekkür ediyorum…

BAŞKAN – Hayır efendim, teşekkür ederim. Sayın Tütüncü, lütfen yeni şey ihdas etmeyelim.

Buyurun efendim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Efendim…

BAŞKAN  Sayın Tütüncü, süreniz doldu efendim, buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Gündem dışı konuşmaya Çalışma ve Soysal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik cevap verecekler.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; konuşmamın başında 23’üncü yasama döneminin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Meclisimizin ilk çalışma gününde dünyanın ve ülkemizin en önemli sorunlarından biri olan işsizlik ve yoksulluk konusunu gündeme getiren Sayın Tütüncü’ye teşekkürlerimi arz ediyorum.

İşin politik değerlendirmelerini bir kenara bırakacak olursak, önümüzdeki yasama döneminde, muhalefetimizin de öncelikli konularından birinin işsizlik ve yoksulluk konusu olması bu sorunların çözümüne yönelik çalışmalarımıza önemli katkılar sağlayacaktır. Çünkü, bu konular, sadece iktidarların değil, bütün siyasi çevrelerin ve sosyal tarafların ortak sorunlarıdır. Sorunu tespit etmek işin kolay tarafıdır. Aslında sorunu bir tarafa havale etmek de çok kolaydır. Ama, önemli olan ve olması gereken ise sonuç odaklı çözüm önerileri ortaya koymaktır. Bu noktada getirilecek olan bütün çözüm önerilerine açık olduğumuzu bir kez daha burada ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet olarak işsizlikle mücadeleyi çok önemsediğimizi burada belirtmek istiyorum. Çünkü, işsizlik, birçok sosyal yaranın aslında tetikleyici unsurudur. Tabii ki, işsizlik yalnız Türkiye için var olan, Türkiye’de olan bir hadise değildir. İşsizlik, aynı zamanda dünyanın da dünya ülkelerinin de ana sorunu olarak ve günümüzde de “küresel işsizlik” diye literatürümüze giren bir ciddi sorundur. Resmî rakamlara göre bugün dünyada 300 milyon eksik çalışan ve 195 milyon işsiz bulunmaktadır. Üretimin merkezi konumunda olan Avrupa Birliği ülkelerinde ise 2006 yılı sonu itibarıyla işsizlik oranı 8,2 düzeyindedir. Ülkemizde ise, özellikle “kayıp yıllar” diye adlandırılan 90’lı yıllar ve yakın geçmişte yaşadığımız ekonomik krizler işsizlik sorununu çok daha ağırlaştırmıştır. Sahip olduğumuz genç nüfus aslında bir avantaj olması gerekirken bir dezavantaj olarak karşımıza çıkmıştır.

İktidara geldiğimiz 2002 Kasım ayından bu yana ülke nüfusu artmasına rağmen işsizlik rakamlarında gözle görülür bir gerilemenin olduğu bir gerçektir. 2002 yılının sonunda 10,3 olan işsizlik oranı 2007 itibarıyla 8,8 olarak gerçekleşmiştir.

Genç işsizlik oranı ise 19,2’den 18,4’e gerilemiş, kentteki işsizlik oranı 11,1.

İşsizlerin genel durumuna baktığımız zaman 55,1’in lise altı eğitim düzeyinde oldukları görülmektedir. Bu rakamlar, aslında, işsizlik ve çözüm yollarını gösterme konusunda da ciddi verilerdir diye düşünüyorum.

Son verilere göre ülkemizde on beş yaş üstü nüfus 52 milyon 484 bin kişidir. Toplam iş gücü olarak bakacak olursak, toplam iş gücü 25 milyon 866 bindir.

İstihdam edilen nüfus ne kadardır? İstihdam edilen nüfus ise bugün itibarıyla 23 milyon 581 bin kişidir.

İş gücü sayısı ortada, istihdam edilen nüfus ortada, aradaki fark ise işsizlik rakamını ortaya çıkarmaktadır ki, bu rakam 2 milyon 285 bin kişidir, Türkiye’deki işsiz rakamı.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Eski tas, eski hamam.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)  Değerli milletvekili arkadaşlarım, şu gerçeği de burada açık bir şekilde ifade etmeyi uygun buluyorum. Ekonomimizin istihdam yaratma performansı çok istediğimiz noktada değildir, çok karşılar noktada olmasını isterdik, fakat, bu noktada olmadığını ifade etmeyi uygun buluyorum. Yani, nüfus artışı ile iş yaratma kapasitesi arasında henüz arzuladığımız dengeyi ve oranı bulamadığımızı, ifade açısından bunu söylüyorum.

“Bu, neden böyle oldu?” diyecek olursak, tabii, geçmişi unutmamak gerekiyor. Geçmişe baktığımız zaman, geçmiş beş yıl içerisinde, bozulan makro dengelerin iyileştirilmesi, oturtulması konusunda Hükûmet olarak, 58 ve 59’uncu hükümetlerin çabalarını bütün kamuoyu, bütün vatandaşlarımız bilmektedirler. Yeni bu dönemde 23’üncü Dönemde tabii ki, sektörel bazda, mikro düzeyde ve istihdamın üzerindeki olumsuzlukları, yükleri kaldırdığımız noktada, inanıyorum ki, ekonomimiz yeni bir dinamizm kazanacaktır ve istihdam alanındaki eksikleri de bu vesileyle gidermiş olacağız.

İşsizlik rakamlarındaki gerilemede ve istihdam oranının artmasında, son zamanlarda ekonomide sağlanan istikrar ve büyümenin de ciddi katkısı olmuştur. İhracatın 36 milyar dolardan 100 milyar dolarları aşması, gayrisafi millî hasılanın 180 milyar dolarlardan 410 milyar dolara çıkması, tabii ki istihdamı da olumlu yönde etkilemiştir. Son bir yılda istihdam edilenlerin sayısında 381 bin kişilik bir artış sağlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 59’uncu Hükûmet döneminde, bildiğimiz gibi, 1475 sayılı İş Kanunumuzu ILO standartları doğrultusunda yeniden ele aldık. Tüm sosyal tarafların katılımıyla ve 22’nci Dönem Parlamentosunun büyük gayretleriyle, çağdaş, sürdürülebilir, 4857 sayılı İş Kanunu’nu çalışma hayatımıza kazandırdık. Önümüzdeki dönemde, İş Kanunu’nu istihdam politikamızı destekler bir anlayışa getireceğiz. İstihdamın üzerindeki yüklerin hafifletilmesi, özürlülerin zorunlu istihdamda SSK işveren prim tutarlarının hazine tarafından karşılanması, esnek istihdam biçimlerinin artırılması, İşsizlik Sigortası Fonu’nun daha etkili kullanılması ve kullanım koşullarının kolaylaştırılması, ayrıca, bu Fon kaynaklarının, istihdamı artırmak amacıyla, nitelikli işgücü, eğitim ve danışmanlık hizmetlerinde de kullanılmasının sağlanması, İşsizlik Fonu’nun yanı sıra Avrupa Birliği fonları başta olmak üzere birçok kaynağın nitelikli eleman yetiştirilmesinde kullanılması, genç işsizlerin istihdamını özendirecek yeni teşvik uygulamaları, ihtiyaç duyulan elemanların tespitini yerel düzeyde sağlamak üzere il istihdam kurullarının yeniden yapılandırılması gibi konularda çalışmalarımız devam etmektedir. Türkiye’nin imkânlarına göre, Türkiye’nin şartlarına göre bu konuda atılması gereken adımları seri olarak yüce Meclisin huzuruna getireceğimizi ifade etmek istiyorum.

Bütün bu somut adımların yanında işsizlik sorununun tüm sosyal tarafların ortak sorunu olduğu bilinciyle ve kolektif aklı oluşturmak adına bir “istihdam şûrası” toplamayı düşündüğümüzü de belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işsizlik, yoksulluğu doğuran temel nedenlerden biridir. Yoksulluğun çok genel bir sınıflandırmaya gidilirse temelde iki nedenden kaynaklandığı görülür: Bir, doğal nedenler, diğeri ise toplumsal nedenler. Yoksulluk ister doğal ister toplumsal nedenlerden kaynaklansın işin özünde ya yeterince üretimde bir noksanlık, bir sıkıntı söz konusudur ya da bu üretilenin adil paylaşımında bir sorun var demektir.

Ülkemizde ana sorunlardan birisinin de gelir dağılımındaki adaletsizlik olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Bu konuyla ilgili geçtiğimiz dönem içerisinde çok ciddi adımlar atıldı, ciddi çalışmalar yapıldı ve toplumun gelir düzeyi en yüksek yüzde 20’lik kesiminin gelir düzeyinde ciddi azalma, toplumun gelir düzeyi en düşük olan yüzde 20’lik en alt diliminde ise yükselmeler gerçekleşti. Yani makasta da ciddi bir daralmanın gerçekleştiği bir süreci geride bıraktık. Bu süreç yine bu çerçevede devam edecektir ve inanıyorum ki, işsizliğin önüne geçtiğimizde ki, Avrupa Birliği normlarında da, Avrupa Birliği süreciyle ilgili de istihdamın artırılması, bizim de Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda işsizliğin önlenmesiyle ilgili çok ciddi düzenlemeler mevcut. Bu çerçevede çok seri olarak atacağımız adımlarla, inanıyorum ki, öncelikle işsizliğin, onun devamında da yoksulluğun önüne geçme konusunda elimizden gelen çabayı 60’ıncı Hükûmet olarak ortaya koyacağımızı huzurlarınızda ifade ediyorum ve bizi izlemeye devam edin diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum, sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, gündem dışı söz istemiştim efendim. Efendim, İç Tüzük’e göre bir birleşimde 3 tane milletvekiline gündem dışı söz veriliyor.

BAŞKAN – “Sayın Başkan verebilir.” diyor, daha önceden de görüşmüştük.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim “verebilir” değil. Ben, zatıalinizden…

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, lütfen! Konuşuyorum burada! Sayın Başkan…

BAŞKAN  …Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben sizden bir söz talebinde bulunuyorum.

BAŞKAN  …”Sözlü Sorular” kısmının 6, 8, 11, 12, 16 ve 20’nci sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdir…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben burada milletvekili olarak sizden bir talepte bulundum, beni kale almazlık yapamazsınız. Sayın Başkan, ben talebimi söylüyorum.

BAŞKAN – …Sayın Bakanın bu istemini sırası geldiğinde yerine getireceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Böyle bir şey olur mu Sayın Başkan! Burası Genel Kurul efendim, talepte bulunuyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler) Efendim, ben burada bir konuşma talebinde bulundum.

AHMET AYDOĞMUŞ (Çorum) – Terbiyesiz herif! Otur yerine!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim konuşmamı dinlemek zorundasınız.(AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet…

BAŞKAN – Sayın Genç, ben sizi dinledim ve…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye nazara almadınız? Benim ilimde 500 tane üniversite öğrencisi var, bir tane yurt yok!

BAŞKAN – Oturur musunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli)  Ben size bunu telefonda da izah ettim. Bu, sizin için bir değer ifade etmiyor mu?

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli)  500 tane üniversite gencinin açıkta kaldığı Tunceli ilinde gündem dışı konuşma talebinde bulunuyorum ve siz bunu kale almıyorsunuz. Bu size yazık!

BAŞKAN – Sayın Genç, oturumları daha önce siz de burada görev yaptınız başkan vekilleri yönetiyor. Bakınız, oturur musunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli)  Efendim, 3 kişiye gündem dışı söz vermek zorundasınız.

BAŞKAN – Bakınız, ben gayet nezaketli konuşuyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Nezaketle konuşalım.

BAŞKAN  Genel Kurula girmeden önce…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet…

BAŞKAN  …zatıalinizle konuştuğumuzda, gündem dışı konuşmaları belirlediğimi ifade ettim ve dediniz ki: “Danışma Kurulu önerisi olursa, onunla ilgili söz alıp konuşacağım.” Ben buradaki, önceki konuşmaları ifade etmiyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, Sayın Başkan…

BAŞKAN (Devamla) – Lütfen oturunuz… Bu takdir Başkanlığa aittir ve bakınız, bu ifade de sizin kendi ifadenizdir. Lütfen…

 KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, burada Hükûmet Programı’nı okuyorlar, benim ilimde 500 tane öğrenci açıkta, siz bana gündem dışı söz vermiyorsunuz. Böyle bir şey olur mu?

BAŞKAN (Devamla) – Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Cumhurbaşkanlığının iki adet tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım:

IV. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER

1. Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 5665 sayılı kanunun bazı maddelerinin bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/194)

                                                                                                                  07/06/2007

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi: 25.05.2007 günlü, A.01.0.GNS.0.10.00.0221413/53701 sayılı yazınız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nca 23.05.2007 gününde kabul edilen 5665 sayılı “Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun” incelenmiştir.

1 Yasa’nın 7. maddesiyle değişik, 27.02.2003 günlü, 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Yasa’nın 12.maddesinde,

“Türkiye dışında ikamet eden yabancılar, çalışma izni başvurularını bulundukları ülkelerdeki Türkiye Cumhuriyeti temsilciliklerine yaparlar. Temsilcilikler bu başvuruları doğrudan Bakanlığa iletirler. Bakanlık ilgili mercilerin görüşlerini alarak 5 inci maddeye göre başvuruları değerlendirir; durumu uygun görülen yabancılara çalışma izni verir. Çalışma izni, çalışma vizesi ve ikamet izninin alınması halinde geçerlilik kazanır. Çalışma izin belgesini alan yabancıların, bu belgeyi aldıkları tarihten itibaren en geç doksan gün içinde ülkeye giriş vizesi talebinde bulunmaları, ülkeye giriş yaptıkları tarihten itibaren en geç otuz gün içinde İçişleri Bakanlığına ikamet tezkeresi almak için başvurmaları zorunludur.

Türkiye’de geçerli ikamet izni olan yabancılar veya bunların işverenleri Bakanlığa başvurularını yurt içinden de yapabilirler.

Meslekî hizmetler kapsamında görev yapacak yabancılara, akademik ve meslekî yeterlilik ile ilgili işlemleri tamamlanıncaya kadar, ilgili mevzuat hükümleri saklı kalmak kaydıyla ve bir yılı geçmemek üzere ön izin verilebilir.

Usûlüne uygun olarak yapılan başvurular, belgelerin tam ve eksiksiz olması kaydıyla Bakanlık tarafından en geç kırkbeş gün içinde sonuçlandırılır.”,

düzenlemesine yer verilmiştir.

Düzenlemede, mesleki hizmetler kapsamında görev yapacak yabancılara, akademik ve mesleki yeterlilik ile ilgili işlemleri bitirilinceye kadar, ilgili kurallar saklı kalmak koşuluyla ve bir yılı geçmemek üzere ön izin verilebileceği belirtilmektedir.

4817 sayılı Yasa’nın,

4. maddesinde, Türkiye’nin taraf olduğu ikili ya da çok yanlı sözleşmelerde tersi öngörülmedikçe, yabancıların, Türkiye’de bağımlı ya da bağımsız çalışmaya başlamadan önce izin almaları koşulu getirilmiş,

13. maddesinin birinci fıkrasında, yabancılara, bu Yasa’yla getirilen koşullara bağlı olarak çalışabilecekleri meslek, sanat ya da işlerle ilgili çalışma izinlerinin, ilgili kurum ve kuruluşların, mesleki yeterlilik dahil görüşleri alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca verileceği belirtilmiştir.

Yapılan düzenlemede, 4817 sayılı Yasa’nın 13. maddesine bir ayrıklık getirilerek, mesleklerini Türkiye’de yürütecek yabancı uyrukluların, yeterli akademik eğitime ve mesleki yeterliliğe sahip olduklarının belirlenmesine kadar, 1 yıl süre ile sınırlı da olsa, ön izinle Türkiye’de çalışmalarına olanak tanınmaktadır.

Kimi meslek sahibi yabancı uyrukluların, mesleklerini Türkiye’de yürütmeleri yasalarla engellenmiştir. Doktorlar ve avukatlar bu kümeyi oluşturmaktadır.

Türkiye’de mesleklerini uygulamalarında yasal engel bulunmayanlardan en geniş kümeyi mühendis, mimar ve şehir plancıları oluşturmaktadır. Bu nedenle, 5665 sayılı Yasa’nın mühendis, mimar ve şehir plancıları kümesi örnek alınarak incelenmesinde yarar görülmüştür.

17.06.1938 günlü, 3458 sayılı Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Yasa’nın 1. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde mühendis ya da mimar unvan ve yetkisiyle çalışmak isteyenlerde aranacak belgeler arasında, programlarının,

Yüksek mühendis ya da yüksek mimar okulu programlarına denk olduğu kabul edilen yabancı bir yüksek mühendis ya da yüksek mimar okulundan,

Türk Teknik Okulu mühendislik programına denk olduğu kabul edilen yabancı bir mühendis ya da mimar okulundan,

diploma almış olanlara, yöntemine uygun biçimde verilecek ruhsatnameler de sayılmıştır.

3458 sayılı Yasa’nın 7. maddesinde de, 1. maddede belirtilen diploma ve ruhsatlardan birine sahip olmayanların Türkiye’de mühendis ya da mimar unvanı ile çalışamayacakları ve imza atamayacakları öngörülmüştür.

Mühendis, mimar ve şehir plancısı gibi unvanlar, akademik eğitimöğretimle kazanılan unvanlardır. Bu nedenle, akademik yeterliliğin, Devlet’in bu alanda görevlendirdiği ve yetkilendirdiği bir akademik kurulca saptanması gerekmektedir.

Nitekim, günümüzde, yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından alınan ön lisans, lisans ve lisans üstü diplomaların denkliğinin belirlenmesi görev ve yetkisi, 04.11.1981 günlü, 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası’nın 7. maddesinin (p) bendi uyarınca Yükseköğretim Kurulu’na verilmiştir.

Öte yandan, 27.01.1954 günlü, 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yasası’nın,

33. maddesinde, mühendis ve mimarlara, “mesleklerinin icrasını iktiza ettiren işlerle meşgul olabilmeleri ve meslekî tedrisat yapabilmeleri” için, uzmanlıklarına uygun bir odaya kayıt yaptırma ve üyelik niteliğini koruma zorunluluğu getirilmiştir,

34. maddesinde, yabancı yüklenici ya da yabancı kuruluşların, Türkiye’de Devlet daireleri ile resmi ve özel kuruluş ve kişilere karşı kendiliğinden ya da yerli kuruluşlarla birlikte yüklendikleri mühendislik ya da mimarlıkla ilgili işlerde, "yalnız bu işe münhasır kalmak kaydıyla", Bayındırlık ve İskân Bakanlığı'nın ve Odalar Birliği'nin görüşleri alınarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nca verilen çalışma izni ile yabancı uzman çalıştırabilecekleri belirtilmiş,

35. maddesinde, 34. madde kapsamına girmeyen işlerde yabancı mühendis, yüksek mühendis, mimar ve yüksek mimarların da, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Odalar Birliği'nin görüşleri alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nca verilen çalışma izni ile çalıştırılmasına olanak tanınmış,

36. maddesinde, 34 ve 35. maddeler gereğince gelen yabancı meslek mensuplarının Türkiye'de bir aydan çok kalmaları durumunda uzmanlıklarına en yakın odaya geçici üye kaydolmaları gerektiği vurgulanmış,

38. maddesinde ise, 33 ve 34. maddelerde yazılı yükümlülüklerini yerine getirmeyen yüksek mühendis, yüksek mimar, mühendis ve mimarların Türkiye'de mesleki etkinlikten alıkonulacağı kurala bağlanmıştır.

3458 ve 6235 sayılı yasalarda, yurt dışında lisans eğitimi almış olanların Türkiye'de mesleki etkinlikte bulunabilmeleri "denklik belgesi" alma ve ilgili oda ile ilişkilendirme koşuluna bağlanmıştır. Bu yasalar uyarınca, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olanlar ya da olmayanlar ayırımı yapılmadan, yabancı ülkelerde lisans eğitimi alanların Türkiye'de mühendis, mimar ya da şehir plancısı olarak çalışabilmesi için, önce diploma denkliğini ve unvanını kanıtlaması gerekmektedir.

3458 ve 6235 sayılı yasaların sözü edilen kuralları ile incelenen Yasa'nın 7. maddesinde yapılan düzenleme birlikte değerlendirildiğinde,

 Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olup, mühendislik ya da mimarlık eğitimini yurt dışında yapanların, lisans diplomalarının denkliğinin Yükseköğrenim Kurulu’nca tanınmaması durumunda ya da denkliğin kabul edilmesi ile birlikte uzmanlıklarıyla ilgili odaya kayıt olmadıkları ve üyelik niteliğini korumadıkları sürece Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde mesleklerini yürütemeyecekleri,

 Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne yurttaşlık bağı ile bağlı olmayanların ise, Yükseköğretim Kurulu’nca lisans diplomalarının denkliğinin tanınması aranmadan ya da diploma denkliği tanınmakla birlikte uzmanlıklarıyla ilgili odaya kayıtlı olup olmadıkları ve üyelik niteliğini koruyup korumadıkları araştırılmadan, başka bir deyişle akademik ve mesleki yeterlilikleri ile ilgili işlemler tamamlanmadan, en çok 1 yıl süreyle de olsa, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde mesleklerini yapabilecekleri,

sonucuna ulaşılmaktadır.

Mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı, kısıtlı kaynakların doğru kullanılmasını gerektiren evrensel nitelikte ve yükseköğretimle kazanılan mesleklerdir. Doğası gereği kamu hizmeti niteliği taşıyan ve kamu güvenliği ile yakından ilgili olan bu meslekler, ülkemizde olduğu gibi tüm dünyada da kimi standartlara, ölçütlere ve denetime bağlanmıştır.

Denetim, özellikle akademik ve mesleki yeterliliğin saptanması yönünde önem taşımaktadır. Bu denetim, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de meslek odaları aracılığıyla gerçekleştirilmektedir.

Nitekim, Anayasamızın 135. maddesinde de, meslek kuruluşlarının kamu kurumu niteliğinde yapılandırılmaları öngörülmüş ve bu kuruluşlara kamusal görevler ve yetkiler verilmiştir.

İncelenen Yasa ile yapılan düzenlemede, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olmayan meslek mensuplarına, diploma denkliği ve unvanı tanınmadan, başka bir deyişle mühendis, mimar ya da şehir plancısı oldukları kanıtlanmadan, geçici süreli de olsa Türkiye’de mesleklerini yapma, imza atma ve proje sorumluluğu taşıma olanağı sağlanmaktadır.

Anayasa’nın,

 49. maddesinde çalışma hakkı ve ödevi kişilerin sosyal ve ekonomik hak ve ödevleri arasında gösterilmiş; Devlet, çalışanların yaşam düzeyini yükseltmek, çalışma yaşamını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli önlemleri almakla yükümlü tutulmuş,

 16. maddesinde de, temel hak ve özgürlüklerin, yabancılar için, uluslararası hukuka uygun olarak yasayla sınırlanabileceği kurala bağlanmıştır.

Yurttaşlarının çalışma yaşamını geliştirmek, çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek ve işsizliği önlemeye uygun ekonomik ortam yaratmakla yükümlü olan Devlet'in, yabancı kişilerin çalıştırılmasını, uluslararası hukuka uygun olarak ve nesnel koşullarla sınırlamak yetkisine sahip olması ve bu bağlamda yabancıların çalıştırılmasının izne bağlı kılınması, kaynağını Anayasa'da bulan zorunlu önlemlerdir.

İncelenen Yasa'yla yapılan düzenlemede ise, bunun tersine, yabancı uyruklu kişilerin Türkiye sınırları içinde çalıştırılmasında, Türk uyruklu olanlara göre ayrıcalıklı kurallar getirilmektedir. Bu durumu, yukarıda yer verilen anayasal kurallarla ve kamu yararı ve kamu düzeniyle bağdaştırmak güçtür.

Ayrıca, yine incelenen Yasa ile getirilen düzenleme uyarınca, yurt dışında meslek eğitimi almış Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına, akademik ve mesleki yeterliliği tanınmadan mesleklerini yurt içinde yapabilme izni verilmezken, aynı durumda olan yabancı uyruklu kişilerin bu haktan yararlandırılmaları bir ayrımcılığa da neden olmaktadır.

Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğu belirtilmiş; 10. maddesinde de, herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri nedenlerle ayırım gözetilmeksizin yasa önünde eşit olduğu, hiçbir kişiye, zümreye ya da sınıfa ayrıcalık tanınamayacağı vurgulanmıştır.

Yurt dışında bulunan yükseköğretim kurumlarının meslek kazandıran bölümlerini bitiren Türk yurttaşlarının Türkiye'de mesleklerini yapabilmeleri kimi koşullara bağlanmışken, aynı eğitimi almış yabancı uyruklulara, bu koşulları taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın Türkiye'de mesleklerini yapma hakkı tanınmasını Anayasa'nın eşitlik ilkesiyle bağdaştırmak olanaklı değildir.

Öte yandan, Anayasa'nın 176. maddesi uyarınca Anayasa metnine dahil bulunan Başlangıç bölümünün beşinci paragrafında, hiçbir etkinliğin Türk ulusal çıkarlarına aykırı olamayacağı belirtilmiştir. İncelenen Yasa’nın 7. maddesindeki düzenlemeyi ulusal çıkarlarla bağdaştırmaya da olanak yoktur.

İncelenen Yasa’nın 7. maddesindeki düzenleme Avrupa Birliği uygulamalarıyla da örtüşmemektedir. Dünya ve Avrupa Birliği sistemleri incelendiğinde, özellikle mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı mesleklerinin uygulaması için, akademik ve mesleki yeterlilik, meslek odasına üyelik, dil ve sınav koşulları gibi çeşitli mesleki ölçütler getirildiği görülmektedir.

Ülkemizde, sözkonusu mesleklerin uygulamasına yönelik denetim koşulları oldukça yetersiz iken, yasalarla öngörülen akademik ve mesleki yeterlik arama koşulunun kaldırılmasının ulusal ve mesleki çıkarlara uygun olmadığı açıktır.

Getirilen düzenlemede karşılıklılık koşuluna yer verilmemesi ise, üzerinde önemle durulması gereken bir eksikliktir.

Anayasa'nın 6. maddesinde, egemenliğin kayıtsız koşulsuz Türk Ulusu'nun olduğu belirtilmiş; 5. maddesinde de, Türk Ulusu'nun bağımsızlığını korumak Devlet'in temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin temel öğeleri olan ulusal egemenlik ve bağımsızlık ilkeleri, uluslararası ilişkilerde karşılıklı işlem koşulunu zorunlu kılmaktadır.

Öte yandan, yapılan düzenleme ile, 1 yıldan daha kısa süreli projelerde çalıştırılacak yabancı uyruklu meslek mensuplarının durumu, denklik ya da yeterlik incelenmesi sonuçlanmadan görevleri sona ereceğinden, denetim dışında kalacaktır. Bu yönüyle düzenleme, kötüye kullanıma açıktır ve Türk yurttaşı meslek mensupları aleyhine haksız rekabet ortamı yaratacak niteliktedir.

Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı pek çok meslek mensubu çalışma olanağı bulamazken, yabancıların Türkiye'de çalışmasını özendirecek kural getirilmesi, ülke ekonomisi, istihdam politikası ve işsizlik sorunu yönünden üzerinde özenle durulması gereken bir başka önemli konudur.

Bu nedenlerle, yapılan düzenleme kamu yararına da uygun düşmemektedir. Düzenlemeyi bu yönden, yurttaşların gönenç, huzur ve mutluluğunu sağlamakla görevlendirilen Devlet anlayışıyla bağdaştırmak da güçtür.

2 Yasa'nın 8. maddesiyle 4817 sayılı Yasa'nın 13. maddesine eklenen fıkrada,

"Meslekî hizmetler kapsamı dışında istihdam edilecek yabancı uyruklu personel için ilgili mercilerden meslekî yeterlilik konusunda görüş alınmaz. Bu kişiler, akademik ve meslekî yeterlilik ile lisans talep ve yeterlilik uygulamasına tâbi değildir.",

düzenlemesine yer verilmiştir.

4817 sayılı Yasa'nın 13. maddesinin birinci fıkrasında, yabancı uyruklulara, bu Yasa'yla getirilen koşullarla çalışabilecekleri meslek, sanat ya da işlerle ilgili çalışma izninin, ilgili mercilerin mesleki yeterlilik dahil görüşleri alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nca verilmesi öngörülmüştür.

İncelenen Yasa'nın 8. maddesiyle yapılan düzenlemede ise, meslekleri dışında çalıştırılacak yabancı uyruklular akademik ve mesleki yeterlilik uygulamasından ayrık tutulmaktadır.

Yukarıda (1) sayılı bölümde açıklanan gerekçelerle ve yabancı uyrukluların meslekleri dışında çalıştırılmasının özendirilmesi ve bunun işsizlik sorununa olumsuz etkisi göz önünde bulundurulduğunda, yapılan düzenlemenin anayasal kurallara ve kamu yararına uygun düşmediği sonucuna varılmaktadır.

Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 5665 sayılı "Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun", 7 ve 8. maddelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce bir kez daha görüşülmesi için, Anayasa'nın değişik 89 ve 104. maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.

                                                                                                           Ahmet Necdet Sezer

                                                                                                               Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci tezkereyi okutuyorum:

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan söz istiyorum. Şeyi görmüyor musunuz? Söz talebim vardı. Söz hakkı istiyorum.

BAŞKAN – Devam ediniz Sayın Tüfekçi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim dinlemek zorundasınız yoksa orada oturamazsınız. Söz hakkına cevap vermek zorundasınız. Meclisi adalet ilkelerine göre yönetmek zorundasınız. Her milletvekilinin söz talebine cevap vermek zorundasınız.

BAŞKAN  Buyurun efendim.

2. Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 5677 sayılı kanunun bazı maddelerinin bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/193)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İLGİ: 01.06.2007 günlü, A.01.0.GNS.0.10.00.0232227/71484 sayılı yazınız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nca 30.05.2007 gününde kabul edilen 5677 sayılı "Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" incelenmiştir.

1 Yasa'nın 5. maddesiyle, 18.11.1960 günlü, 132 sayılı Türk Standartları Enstitüsü Kuruluş Yasası'na eklenen ek 2. maddede,

"Enstitü hizmetlerinin gerektirdiği görevler, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tâbi sözleşmeli olarak istihdam edilen personel eliyle yürütülür. Ayrıca özel bilgi ve uzmanlık gerektiren işlerde Enstitü dışından bilirkişi görevlendirilebilir.

Enstitü başkanı ve personelinin ücret ve diğer mali ve sosyal hakları, 4/7/2001 tarihli ve 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca belirlenen ortalama ücret toplamı üst sınırı aşılmamak kaydıyla Yönetim Kurulu tarafından belirlenir.

Enstitü dışından görevlendirilecek bilirkişilerin günlük inceleme ücretleri asgari ücretin aylık brüt tutarının % 35ini geçmeyecek şekilde Yönetim Kurulu tarafından belirlenir.

Enstitü personelinin pozisyon unvan ve sayıları, işe alınma, göreve son verme, görevde yükselme, görev, yetki ve sorumlulukları, izin, disiplin, sicil ile bunlara ilişkin hususlar Yönetim Kurulunun teklifi üzerine Genel Kurul kararıyla yürürlüğe konulacak yönetmelikle belirlenir.

Enstitü personeline ve Enstitü dışından görevlendirilecek bilirkişilere 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 14/A maddesinin birinci fıkrasının (d) bendindeki hükme göre harcırah ödenir. Ancak gerektiğinde görev unvanları, yapılan işin önem ve özelliği ile diğer hususlar dikkate alınarak anılan bende göre belirlenen gündelik miktarlarını bir katına kadar artırmaya Yönetim Kurulu yetkilidir.",

düzenlemesine yer verilmiştir.

Düzenlemede,

 Türk Standartları Enstitüsü hizmetlerinin gerektirdiği görevlerin, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası'na bağlı sözleşmeli olarak çalıştırılan personel eliyle yürütülmesi,

 Enstitü Başkanı ve personelinin ücret ve diğer mali ve sosyal haklarının, 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca belirlenen ortalama ücret toplamı üst sınırı aşılmamak koşuluyla Yönetim Kurulu'nca saptanması,

 Enstitü personelinin pozisyon, unvan ve sayıları, işe alınma, göreve son verme, görevde yükselme, görev, yetki ve sorumlulukları, izin, disiplin, sicil ile bunlara ilişkin konuların yönetmelikle düzenlenmesi,

öngörülmektedir.

132 sayılı Türk Standartları Enstitüsü Kuruluş Yasası'nın 1. maddesinde, Enstitü’nün özel hukuk kurallarına göre yönetilen, tüzelkişiliği haiz bir kamu kurumu olduğu belirtilmiştir. Yine maddeye göre, Enstitü, Başbakanlığın ilgili kuruluşudur.

5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Yasası'nın 2. maddesinde, bu Yasa'nın merkezi yönetimi oluşturan kamu idareleri, sosyal güvenlik kurumları ve yerel yönetimleri kapsadığı; 3. maddesinde, merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin ekli (I), (II) ve (III) sayılı cetvellerde gösterildiği belirtilmiş; Türk Standartları Enstitüsü'ne de (II) sayılı cetvelde yer verilmiştir.

Açıklanan kurallara göre, Türk Standartları Enstitüsü'nün kamu tüzelkişiliğini haiz bir kamu kurumu olduğunda kuşku bulunmamaktadır.

Ayrıca, 132 sayılı Yasa'nın 12. maddesinde, Türk Standartları Enstitüsü'nün bu Yasa'da belirtilen kamu hizmetlerini yerine getirebilmesi için gerekli arazi ve arsalardan Hazine mülkiyetinde bulunanların, bedelsiz olarak Enstitü’ye tahsis edileceği belirtilirken, Enstitü'nün kamu hizmeti gördüğü açıklanmıştır.

Anayasa'nın 128. maddesinin birinci fıkrasında, Devlet'in, kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütüleceği belirtilmiştir.

5677 sayılı Yasa'nın 5. maddesiyle yapılan düzenlemede, Türk Standartları Enstitüsü'nün hizmetlerinin gerektirdiği tüm görevlerin sözleşmeli personel eliyle yürütüleceği kurala bağlandığına göre, Enstitü’nün göreceği kamu hizmetlerinin asli ve sürekli görevlerinin sözleşmeli personelce yerine getirileceği anlaşılmaktadır.

Anayasa Mahkemesi'nin çeşitli kararlarında, sözleşmeli personel, kamu hizmetlerinin asli ve sürekli görevlerinde kamu hukuku ilişkisi içinde çalışan ve memurlar dışında kalan personel olarak tanımlanmış ve bu personelin Anayasa'nın 128. maddesindeki "diğer kamu görevlileri" kapsamına girdiği kabul edilmiştir.

Bu durumda, 5677 sayılı Yasa’nın 5. maddesinde düzenlenen sözleşmeli personel, Anayasa'nın 128. maddesindeki diğer kamu görevlileri kapsamına girmektedir.

Anayasa'nın 128. maddesinin ikinci fıkrasında, memurların ve diğer kamu görevlilerinin niteliklerinin, atanmalarının, görev ve yetkilerinin, hakları ve yükümlülüklerinin, aylık ve ödenekleri ile diğer özlük işlerinin yasayla düzenlenmesi öngörülmüştür.

Anayasa’nın 7. maddesinde ise, yasama yetkisinin Türk Ulusu adına Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin olduğu ve bu yetkinin devredilemeyeceği belirtilmiştir.

Bu anayasal kurallar uyarınca, diğer kamu görevlisi kümesine giren sözleşmeli personelin aylık ve ödenekleri ile hukuksal statülerinin yasayla belirlenmesi zorunludur.

Oysa, 5677 sayılı Yasa'nın 5. maddesiyle yapılan düzenlemede,

 Enstitü Başkan ve personelinin ücret ve diğer mali ve sosyal haklarının, 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca belirlenen ortalama ücret toplamı üst sınırı aşılmamak koşuluyla Yönetim Kurulu'nca,

 Enstitü personelinin pozisyon, unvan ve sayılarının, işe alınma, göreve son verilme, görevde yükselme, görev, yetki ve sorumluluklarının, izin, disiplin, sicil ile bunlara ilişkin konuların ise, yönetmelikle,

belirleneceği öngörülmektedir.

Bu nedenle, 5677 sayılı Yasa’nın 5. maddesiyle yapılan düzenleme Anayasa'nın 7 ve 128. maddeleriyle bağdaşmamaktadır.

2 Yasa'nın 6. maddesiyle 132 sayılı Yasa'ya eklenen geçici 5. maddenin birinci fıkrasında,

"Enstitüde halen kadrolu personel statüsünde çalışan personel ile hizmet sözleşmeli olarak istihdam edilen personel, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla sözleşmeli personel statüsüne geçmiş sayılır. Bu personelin Enstitüde daha önce geçmiş hizmet süreleri sözleşmeli personel statüsünde geçmiş kabul edilir.",

düzenlemesine yer verilmiştir.

5677 sayılı Yasa'nın 5. maddesiyle 132 sayılı Yasa'ya eklenen ve metni yukarıda (1) sayılı bölüme alınan ek 2. maddede,

"Enstitü hizmetlerinin gerektirdiği görevler, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanuna tabi sözleşmeli olarak istihdam edilen personel eliyle yürütülür.",

denilerek, Türk Standartları Enstitüsü'nün tüm personelinin sözleşmeli statüde çalıştırılacağı ve bunların emeklilik statüleri yönünden 506 sayılı Yasa’ya bağlı olacakları belirtilmektedir.

5677 sayılı Yasa’nın 6. maddesiyle getirilen geçici 5. maddede ise, Enstitü'de halen kadrolu personel statüsünde çalıştırılan personel ile hizmet sözleşmesi ile çalıştırılan personelin, bu Yasa'nın yürürlüğe girdiği gün itibariyle sözleşmeli personel statüsüne geçmiş sayılacakları kurala bağlanmıştır.

Enstitüde, “kadrolu” ve “hizmet akdi”yle olmak üzere iki tür personel çalıştırılmaktadır.

132 sayılı Yasa’nın 5 ve 7. maddelerinde, Türk Standartları Enstitüsü'nün devamlı statüde görev yapan personel kadrolarının Yönetim Kurulu’nca hazırlanacağı ve Genel Kurul’ca kabul edileceği belirtilmiştir.

01.07.2006 günlü, 5538 sayılı Yasa’nın 39. maddesi ile 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye eklenen geçici 10. madde uyarınca, Türk Standartları Enstitüsü’nün devamlı statüde görev yapan personelinin kadroları, tüm kamu kurum ve kuruluşları personeli bağlamında bu Kanun Hükmünde Kararname eki cetvellere alınmıştır.

5677 sayılı Yasa’yla yapılan düzenleme ile kadrolu personel statüsü, sözleşmeli personel statüsüne dönüştürülmekte ve kadrolu statüde çalışan personel sözleşmeli statüye geçmiş sayılmaktadır.

Ancak, bu yapılırken statüler arası dönüşümün, başka bir deyişle “intibakın” ilkelerine yasada yer verilmemektedir. Statüler arası geçişte kariyer, unvan ve özlük haklarının korunması, hizmet süresine bağlı olarak aylık tutarının belirlenmesi gibi konularda kural getirilmemiş, ilkeler belirlenmemiştir. Böylece, dönüşümün nasıl yapılacağının takdiri yönetime bırakılmıştır.

Yasa’da açık kural getirilmediği için hizmet süresinin sözleşme ücretine yansıması sorun oluşturabilecektir. Böylece, yıllardır çalışan personel ile yeni başlayanlar ya da başlayacak olanlar arasında fark yaratılmayabilecektir.

Kadrolu personel statüsünde kazanılan çalışma güvencesinin sözleşmeli personel statüsünde sürdürülememesi başka bir sorun oluşturacaktır.

Özetle, incelenen Yasa’da kadrolu personelin kazanılmış haklarının korunması konusunda yeterli yasal düzenleme yapılmamıştır.

Bu durumda, 5677 sayılı Yasa’nın 6. maddesiyle yapılan düzenlemeyi, Anayasa’nın 2. maddesindeki hukuk devleti, 10. maddesindeki eşitlik ve 128. maddesindeki “yasal güvence” ilkeleriyle bağdaştırmaya olanak bulunmamaktadır.

Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 5677 sayılı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”, 5 ve 6. maddelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce bir kez daha görüşülmesi için, Anayasa’nın değişik 89 ve 104. maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.

                                                                                                           Ahmet Necdet Sezer

                                                                                                               Cumhurbaşkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Komisyondan istifa önergesi vardır, okutuyorum:

B) ÖNERGELER

1. Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda’nın, Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğimden istifa ediyorum. Gereğini bilgilerinize arz ederim.

                                                                                                                  05.09.2007

                                                                                                           Abdullah Veli Seyda

                                                                                                                      Şırnak

BAŞKAN  Bilgilerinize sunulmuştur.

İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk ve Batman Milletvekili Ayla Akat Ata hakkında verilmiş bir kararı vardır, okutuyorum:

A) TEZKERELER (Devam)

3. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk ve Batman Milletvekili Ayla Akat Ata hakkında yargılamanın devamına karar verdiğine ilişkin Başkanlık Tezkeresi (3/192)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

3713 Sayılı Yasa’ya muhalefet etmek suçundan sanıklar İrfan Dündar ve suç arkadaşları hakkında açılan kamu davasının mahkememizde yapılan yargılamasında verilen karar gereğince;

Aşağıda açık kimliği yazılı sanıklar Aysel Tuğluk ve Ayla Akat Ata hakkında açılan davaların niteliği gereği sanıklar hakkındaki yargılamanın Anayasa’nın 14. maddesi gereğince devamına karar verilmiştir.

Bilgilerinize sunulur.                                                                                 06.09.2007

BAŞKAN – Karar Anayasa’nın 83’üncü maddesi gereğince bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

C) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1. Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 20 Milletvekilinin, termik santrallerin çevreye verdiği zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Başta AfşinElbistan Termik Santrali olmak üzere ülkemizde halen faaliyet göstermekte olan tüm termik santrallerin çevreye verdiği zararların ve alınması gereken önlemlerin tespiti amacıyla Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

1)    Durdu Özbolat                                                 (Kahramanmaraş)

2)    Malik Ecder Özdemir                                      (Sivas)

3)    Fatma Nur Serter                                             (İstanbul)

4)    Eşref Karaibrahim                                           (Giresun)

5)    Tekin Bingöl                                                    (Ankara)

6)    Hüseyin Ünsal                                                 (Amasya)

7)    Tacidar Seyhan                                                (Adana)

8)    Esfender Korkmaz                                           (İstanbul)

9)    Hikmet Erenkaya                                             (Kocaeli)

10)  Şahin Mengü                                                   (Manisa)

11)  Şevket Köse                                                    (Adıyaman)

12)  Özlem Çerçioğlu                                              (Aydın)

13)  Mevlüt Coşkuner                                             (Isparta)

14)  Muhammet Rıza Yalçınkaya                            (Bartın)

15)  Gökhan Durgun                                              (Hatay)

16)  Engin Altay                                                     (Sinop)

17)  Canan Arıtman                                                (İzmir)

18)  Cevdet Selvi                                                    (Kocaeli)

19)  Zekeriya Akıncı                                               (Ankara)

20)  Ali Arslan                                                        (Muğla)

21)  Ahmet Ersin                                                    (İzmir)

Gerekçe:

Günümüzün en önemli problemlerinden olan çevre kirliliği insan hayatını ve doğal yaşamı tehdit etmektedir. Bugün dünyada her yıl on binlerce çocuk hava kirliliği nedeniyle ölmekte, yaşam alanlarının yok olması nedeniyle canlı türlerinin beşte biri 20 yıl içerisinde yok olacaktır. 1,5 milyar insan temiz su kaynaklarından yoksundur. Gelecekte çevre ve sularımızın kirlenmesi sonucu insan hayatı ciddi tehdit altına girmiştir. Çarpık kentleşmenin, bilinçsiz sanayileşme sonucu kurulan fabrikaların atıkları doğayı kirleten en büyük etmenlerdendir.

Ülkemizde birçok bölgeye kurulan fabrikalar bugün yararlarından çok çevreye verdiği zararlarla gündemdedir. Bunların en başında AfşinElbistan Termik Santrali gelmektedir. AfşinElbistan havzası Türkiye'nin en büyük linyit rezervine sahiptir. Santralde yakıt olarak kullanılmakta olan linyit çok yüksek derecede kirlenmeye yol açıyor. Kükürt dioksit, azot gazları, karbondioksit, ozon, hidrokarbonat ve kül oluşmaktadır.

Termik santral küllerinin toplanıp, üzerleri örtüIse bile radon gazının havaya ulaşması sonucu çevreye radyoaktif madde yayılmaktadır. Bacadan atılan maddelerin içerisinde en önemli olan radyoaktif madde uranyum'dur. Bu durum AfşinElbistan Termik Santrali için korkunç boyutlara ulaşmıştır.

Uzmanlara göre santralden Çernobil kazasının yaklaşık 2,5 katı kadar radyoaktif madde yayılmaktadır. Diğer santrallerin ürettiği küller çimento sektöründe kullanılmasına rağmen, yüksek radyasyon nedeniyle buradan çıkan küller hiçbir yerde kullanılmamakta, zamanla rüzgârın da etkisiyle çevreye yayılmaktadır. Birkaç yıl önce Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanının belirttiğine göre; bölgede 10 yıl içinde toplu ölümlerin olabileceği uyarısında bulunmuştur. Bu bölgeye yağan karın rengini bile griye çeviren kirlilik sebebiyle, çevrede yaşayanlarda görülen kanser vakaları Türkiye ortalamasının 15 katı artmıştır. 2004 yılında 4 bin 632 kişi kanser ve akciğer başta olmak üzere bu kirlilikten kaynaklandığı şüphelenilen rahatsızlıklar sonucunda ölmüştür. Türkiye nüfus ortalamasına göre Afşin'deki yıllık hasta sayısının 48 bin 200 olması gerekirken, 300 bin civarındadır. Yılda yaklaşık 15 milyon ton katı, sıvı, gaz ve radyoaktif madde içeren atık halkın üzerine saçılmaktadır.

1988 yılından bu yana santral sahasında hava kirlilik ölçümleri dahi yapılmamaktadır. Yatağan Termik Santralinde bulunan erken uyarı sistemi bu santralde yoktur. Eğer bu erken sistem bulunsa havadaki kükürt dioksit oranı 500 mg/m3 geçen santral otomatik olarak duracaktır.

Sık sık basında yer alan ve korkunç boyutlara ulaşan bu çevre kirliliğinin çözümü ile ilgili yöneticiler tarafından zaman zaman açıklamalar yapılmaktadır. Fakat bu güne kadar hiçbir somut adım atılamamıştır.

2006 Şubat ayında hizmete açılan B termik santralini C ve D santrallerinin takip etmesi planlanmaktadır. Hâlbuki bundan önce mevcut A termik Santraline baca gazı kükürt arıtma sistemi ve kül tutucu elektro filtre yapılmalı, bölgenin acilen kirlilik haritası çıkarılmalı, çevre kirlenmesini önleyici tüm birimlerin katılacağı önlemler alınmalı, mobil hava kirliliği ölçüm cihazları çalışır halde bulundurulması gibi önlemler alınmalıdır.

Önlem alınması için toplu ölümler mi beklenmektedir?

Tüm bu benzer çevre problemleri diğer termik santrallerde de görülmektedir. Başta Afşin Elbistan Termik Santrali olmak üzere termik santrallerin çevreye verdiği zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin tespiti amacı ile kurulacak Meclis Araştırma Komisyonunun çalışmaları konunun tüm boyutları ile ortaya konulması ve hükümetin bu konuda gerekli çalışmaları yapması da yararlı olacaktır.

Anayasanın 98, içtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince “Başta AfşinElbistan Termik Santrali olmak üzere Türkiye'deki tüm termik santrallerin çevreye verdiği zararların araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin tespiti için bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci önergeyi okutuyorum:

2. Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 Milletvekilinin, küresel ısınmanın ülkemize etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/4)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tüm yerkürenin yakın gelecekteki en büyük tehdidi olan "küresel ısınma”nın ülkemize etkilerinin araştırılması amacıyla, Anayasanın 98'inci, T.B.M.M. İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca "Meclis Araştırması" açılmasını saygılarımızı arz ederiz.

1 Tayfur Süner                                                        (Antalya)

2 Malik Ecder Özdemir                                            (Sivas)

3 Fatma Nur Serter                                                  (İstanbul)

4 Eşref Karaibrahim                                                 (Giresun)

5 Tekin Bingöl                                                         (Ankara)

6 Esfender Korkmaz                                                (İstanbul)

7 Hikmet Erenkaya                                                  (Kocaeli)

8 Hakkı Suha Okay                                                 (Ankara)

9 Şahin Mengü                                                        (Manisa)

10 Şevket Köse                                                        (Adıyaman)

11 Hüseyin Ünsal                                                   (Amasya)

12 Özlem Çerçioğlu                                                 (Aydın)

13 Tacidar Seyhan                                                   (Adana)

14 Mevlüt Coşkuner                                                (Isparta)

15 Muhammet Rıza Yalçınkaya                               (Bartın)

16 Gökhan Durgun                                                  (Hatay)

17 Engin Altay                                                         (Sinop)

18 Canan Arıtman                                                   (İzmir)

19 Cevdet Selvi                                                       (Kocaeli)

20 Zekeriya Akıncı                                                  (Ankara)

21 Ali Arslan                                                           (Muğla)

22 Ahmet Ersin                                                       (İzmir)

Gerekçe:

Dünyanın yüzeyi güneş ışınları tarafından ısıtılmaktadır. Dünya bu ışınları tekrar atmosfere yansıtır ama bazı ışınlar su buharı, karbondioksit ve metan gazının dünyanın üzerinde oluşturduğu doğal bir örtü tarafından tutulur. Bu da yeryüzünün yeterince sıcak kalmasını sağlar. Ama son dönemlerde fosil yakıtların yakılması, ormansızlaşma, hızlı nüfus artışı ve toplumlardaki tüketim eğiliminin artması gibi nedenlerle karbondioksit, metan ve diazot monoksit gazların atmosferdeki yığılması artış göstermiştir. Bilim adamlarına göre, işte bu artış küresel ısınmaya neden olmaktadır.

Birleşmiş Milletler ve İngiliz Stern Komisyonu’nun hazırladığı raporlar; dünyanın felakete gittiğini göstermiştir. Daha önce bu çağrıya burun kıvıran ülkeler şimdi küresel ısınmayla mücadele için program açıklamaktadırlar. BM tarafından hazırlanan iklim raporları felaketin boyutlarını gözler önüne sermiştir. Yeryüzündeki canlı türlerinin yüzde 50'sinin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olması hükümetleri harekete geçmek zorunda bırakmıştır. İngiliz insani yardım kuruluşu Christian Aid, yayımladığı raporda, 2050 yılına kadar en az 1 milyar insanın küresel ısınmanın sonuçları yüzünden göç edeceği uyarısında bulunmuştur. Avustralya, geleneksel ampulleri yasaklayarak 2010 yılından itibaren çevre dostu ampuller kullanılması kararını aldı. Meksika hükümeti, ülke genelinde 250 milyon ağaç dikilmesi kararı aldı. Avrupa Birliği, otomobil üreticilerine küresel ısınma standardı getirdi.

Küresel ısınmaya bağlı olarak dünyanın bazı bölgelerinde kasırga, fırtına, sel ve taşkınlar, bazı bölgelerde uzun süreli, şiddetli kuraklık ve çölleşme yaşanacağı bilinmektedir. Türkiye gibi kurakyarı kurak iklim kuşağında bulunan ülkelerde ise en büyük sorunun kuraklık olacaktır. Tüm Akdeniz havzasındaki 16 ülkede yağışlar son 25 yılda yüzde 20 azalmış durumdadır. 2050'ye geldiğimizde, deniz seviyesinin Akdeniz'de 2040 santimetre artması beklenmektedir. Bu durumdan en çok zarar görecek ülkeler, Türkiye ve Cezayir ile deltaları olacak.

Ülkemiz, kar yağmayan, yağış miktarı iyice düşmüş bir kış mevsiminin ardından küresel ısınmanın en ağır etkilerini yaşamaya başlamışken, İç Anadolu'daki göller bir bir kururken, kuraklık ve açlık kapımızdayken, sadece ülkemizi değil, bütün dünyayı tehdit eden küresel ısınma ve tarım sektörüne olası etkileri konusunda hükümetimiz tarafından hiçbir ciddi girişimde bulunulmamaktadır. Ülkemizin buğday ambarı diye bilinen ve buğday üretiminin yüzde 40'ını gerçekleştiren Konya Kapalı Havzası’nda yüzde 80’e varan rekolte kaybı olmuştur. Akdeniz bölgesinde ise rekolte yüzde 3050 oranında düşmüştür. DSİ yetkilileri çiftçilere "Barajlarda su yok, ikinci ürünü ekmeyin" uyarısı yapmaktadır. Bazı bölgelerde barajlarda doluluk oranı yüzde 25'lere kadar düşmüştür. Kuraklık afeti, hem binlerce çiftçimizin yaşamını felakete çevirecek, hem de buğday, mısır ve diğer hububat başta olmak üzere bir çok üründe çok ciddi verim düşüşlerine, bu da çok büyük oranda ithalata ve sonucunda enflasyon baskısına yol açacaktır.

Küresel ısınma ile birlikte Türkiye’nin batı bölgesindeki illeri susuzluk ve karanlık korkusu sarmıştır. Yağışların mevsim normallerinin çok altında gitmesi nedeniyle başta Antalya olmak üzere İstanbul ve Bursa gibi illerde belediyeler tasarruf tedbirleri ile yazı atlatma telaşına girmişlerdir. Üreticiler çeltik, mısır ve şekerpancarı gibi çok fazla su isteyen ürünlerden yavaş yavaş uzaklaşmaya başlamışlardır. Meyve bahçelerine yeterli sulama yapılmaması durumunda rekoltede büyük sıkıntılar beklenmektedir.

Sağladığı bunca hayati işlev ve değere rağmen, sulak alanlarımız gün geçtikçe kurumakta ve kirlenmektedir. Aslında bütün bu sorunların temelinde hükümetlerimizin su kaynaklarına olan bakışı, sektörel su kullanımları ve su politikaları yatmaktadır. Sulak alanların kaybedilmesinde en büyük etken, yanlış tarımsal sulama yöntemlerinin kullanılması, yer altı sularının kontrolsüz şekilde çekilmesi ve suyun akış yönünün değiştirilmesidir. Sonuç itibariyle, küresel ısınma dünyanın olduğu kadar, ülkemiz için de hayati önem arz etmektedir.

M.Ö. 1650660 yılları arasında Anadolu'da Hitit Uygarlığı hakimiyetini sürdürmekteydi. Fakat Anadolu'da oluşan ciddi bir kuraklık sonucunda koskoca bir imparatorluk yok olmuştur. Tarihin tekerrür etmesini istemiyorsak, toplum, sivil toplum kuruluşları ve TEMA önderliğinde gerekli araştırmaların ve çalışmaların titizlikle yapılması gerekmektedir.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle, ülkemiz için çok önemli bir yere sahip olan "küresel ısınma" sonucunda alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis Araştırması açılması yerinde olacaktır.

BAŞKAN  Bilgilerinize sunulmuştur.

Üçüncü önergeyi okutuyorum:

3. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 Milletvekilinin, Çıldır gölünde meydana gelen kirliliğin sebepleri ve çözümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/5)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Doğu Anadolu Bölgesinin en büyük ve en önemli göllerinden biri olan Çıldır Gölü Ardahan ili ve çevresi için çok önemli bir yere sahiptir. Deniz seviyesinden yüksekliği 1959 metre olan, ortalama derinliği 1516 metre aralığında seyreden 124 km2 alana sahip Çıldır Gölü barındırdığı 10 çeşit tatlı su balığı ile halkın en önemli geçim kaynaklarından birini oluşturmasının yanında doğal güzelliği ile ünlüdür.

Ne yazık ki dünyanın en temiz ve içilebilir suyuna sahip olan Çıldır Gölünde, son yıllarda yapılan ölçümler sonucunda ortaya çıkan tablo su kirliliğinin 240 kolibasiline çıktığını göstermektedir.

Çıldır Gölünün kirlenmesinin 4 ana nedeni:

l Arpaçay ovasını daha çok sulamak, Çıldır Gölünün su seviyesini yükseltmek maksadıyla yapılan ve Çıldır’ın yüksek yaylalarından gelen suları göle taşıyan kuzey denivasyon kanalının, geçtiği köylerden aldığı çöpleri ve hayvan gübreleri, üstü açık kanala düşerek can veren hayvanların leşleri

2 Göl kenarında bulunan köylerden yağmur suları ile birlikte taşınan hayvan gübrelerinin göle dökülmesi

3 Göl çevresindeki tarlaların ekiminde kullanılan suni gübrenin yağmurla birlikte göle sürüklenmesi

4 Gölü besleyen akarsulara mandıraların süt atıklarını dökmeleri başlıkları altında toplanabilir.

Ardahan başta olmak üzere çevre iller içinde çok önemli yere sahip dünyanın en bakir gölü olan Çıldır Gölünün kirlenmesini engellemek entegre bir proje ile mümkündür. Çıldır Gölünün etrafı mutlaka ağaçlandırılmalı, göl etrafındaki çiftçiler uygulanacak bir projeyle doğal gübreye yönlendirilmeli, kuzey denivasyon kanalı ile gelen kirletici etkenlerin önlenmesi için arıtma veya çökertme havuzu yapılmalı, mandıra atıklarının gölü besleyen akarsulara bırakılmasının mutlaka önlenmesi sağlanmalıdır.

Bu bilgiler doğrultusunda Ardahan ve çevre iller için çok önemli olan Çıldır gölünün kurtarılması için gerekli olan tedbirlerin belirlenmesi ve bir an önce uygulamaya konulması ile karşılanacak sorunların çözülmesi konusunda Anayasamızın 98, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Araştırma Komisyonu kurularak araştırılmasını saygılarımla arz ederim.

1) Ensar Öğüt                                                          (Ardahan)

2) Malik Ecder Özdemir                                          (Sivas)

3) Fatma Nur Serter                                                 (İstanbul)

4) Eşref Karaibrahim                                               (Giresun)

5) Tekin Bingöl                                                        (Ankara)

6) Esfender Korkmaz                                               (İstanbul)

7) Hikmet Erenkaya                                                 (Kocaeli)

8) Hakkı Suha Okay                                                (Ankara)

9) Şahin Mengü                                                       (Manisa)

10) Şevket Köse                                                      (Adıyaman)

11) Hüseyin Ünsal                                                                                      (Amasya)

12) Özlem Çerçioğlu                                                (Aydın)

13) Tacidar Seyhan                                                  (Adana)

14) Mevlüt Coşkuner                                               (Isparta )

15) Muhammet Rıza Yalçınkaya                              (Bartın)

16) Gökhan Durgun                                                (Hatay)

17) Engin Altay                                                       (Sinop)

18) Canan Arıtman                                                  (İzmir)

19) Cevdet Selvi                                                      (Kocaeli)

20) Zekeriya Akıncı                                                 (Ankara)

21) Ali Arslan                                                          (Muğla)

22) Ahmet Ersin                                                      (İzmir)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Meclis soruşturması önergesi vardır.

Önerge bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.

Meclis soruşturması önergesini okutuyorum:

D) MECLİS SORUŞTURMASI ÖNERGELERİ

1. Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 73 milletvekilinin, Ankara’da yaşanan içme ve kullanma suyu sorununda, Ankara Büyükşehir Belediyesi üzerinde gözetme ve düzeltici önlemler alma ve ilgili bakanlıklar arasında işbirliği sağlama konusunda sorumluluklarını yerine getirmeyerek görevlerinin gereklerini yapmakta ihmal ve gecikme gösterdiği iddiasıyla, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında, Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/1)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ankara'nın su ihtiyacını karşılamaya yönelik olarak kamu kuruluşları tarafından hazırlanan planlara ve yasal mevzuata karşın zamanında içme ve kullanma suyu sağlanmasına ilişkin hiçbir önlem almayan ve bu tutumu ile kamu kaynaklarının plansız bir şekilde heba olmasına ve halk sağlığı noktasında ciddi zafiyetlerin ortaya çıkmasına neden olan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek hakkında Anayasanın 112. ve 127. maddelerinin kendine yüklediği sorumluluğu yerine getirmeyen ve bu eylemi ile Türk Ceza Kanununun 257. maddesi uyarınca görevinin gereklerini yapmakta ihmal ve gecikme gösterdiği gerekçesi ile Anayasanın 100 ve İçtüzüğün 107. maddeleri uyarınca Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında Meclis soruşturması açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

1) Yılmaz Ateş                                                         (Ankara)

2) Nesrin Baytok                                                     (Ankara)

3) Zekeriya Akıncı                                                   (Ankara)

4) Akif Ekici                                                           (Gaziantep)

5) Necla Arat                                                           (İstanbul)

6) Fatma Nur Serter                                                 (İstanbul)

7) Şevket Köse                                                        (Adıyaman)

8) Bilgin Paçarız                                                      (Edirne)

9) Selçuk Ayhan                                                      (İzmir)

10) Turgut Dibek                                                     (Kırklareli)

11) İlhan Kesici                                                       (İstanbul)

12) Mehmet Sevigen                                                (İstanbul)

13) Bayram Ali Meral                                              (İstanbul)

14) Derviş Günday                                                  (Çorum)

15) Durdu Özbolat                                                   (Kahramanmaraş)

16) Halil Ünlütepe                                                   (Afyonkarahisar)

17) Orhan Ziya Diren                                              (Tokat)

18) Fehmi Murat Sönmez                                        (Eskişehir)

19) Muharrem İnce                                                                                      (Yalova)

20) Yaşar Tüzün                                                      (Bilecik)

21) Muhammet Rıza Yalçınkaya                              (Bartın)

22) Fevzi Topuz                                                       (Muğla)

23) Hakkı Suha Okay                                              (Ankara)

24) Sacid Yıldız                                                       (İstanbul)

25) Tekin Bingöl                                                      (Ankara)

26) Atila Emek                                                         (Antalya)

27) Mehmet Ali Susam                                            (İzmir)

28) Faik Öztrak                                                        (Tekirdağ)

29) Abdülaziz Yazar                                                (Hatay)

30) Ali Oksal                                                           (Mersin)

31) Mustafa Özyürek                                               (İstanbul)

32) Ergün Aydoğan                                                 (Balıkesir)

33) Engin Altay                                                       (Sinop)

34) Şinasi Öktem                                                     (İstanbul)

35) Mehmet Ali Özpolat                                          (İstanbul)

36) Ramazan Kerim Özkan                                      (Burdur)

37) Mevlüt Coşkuner                                               (Isparta)

38) Hikmet Erenkaya                                               (Kocaeli)

39) Ali Topuz                                                          (İstanbul)

40) Bülent Baratalı                                                   (İzmir)

41) Gürol Ergin                                                       (Muğla)

42) Abdullah Özer                                                   (Bursa)

43) Erol Tınastepe                                                    (Erzincan)

44) Özlem Çerçioğlu                                                (Aydın)

45) Tayfur Süner                                                     (Antalya)

46) Esfender Korkmaz                                             (İstanbul)

47) Eşref Karaibrahim                                             (Giresun)

48) Ahmet Ersin                                                      (İzmir)

49) Ali Rıza Ertemur                                                (Denizli)

50) Tansel Barış                                                       (Kırklareli)

51) Suat Binici                                                         (Samsun)

52) Rahmi Güner                                                     (Ordu)

53) Hüseyin Ünsal                                                   (Amasya)

54) Mehmet Şevki Kulkuloğlu                                (Kayseri)

55) Osman Kaptan                                                   (Antalya)

56) M. Akif Hamzaçebi                                           (Trabzon)

57) Şahin Mengü                                                     (Manisa)

58) Birgen Keleş                                                      (İstanbul)

59) Şükrü Mustafa Elekdağ                                     (İstanbul)

60) Nevin Gaye Erbatur                                           (Adana)

61) Onur Öymen                                                     (Bursa)

62) Cevdet Selvi                                                       (Kocaeli)

63) Haluk Koç                                                         (Samsun)

64) Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                     (Malatya)

65) Atilla Kart                                                          (Konya)

66) İsa Gök                                                              (Mersin)

67) Vahap Seçer                                                      (Mersin)

68) Metin Arifağaoğlu                                             (Artvin)

69) Ali Koçal                                                           (Zonguldak)

70) Ali İhsan Köktürk                                             (Zonguldak)

71) Hulusi Güvel                                                     (Adana)

72) Bihlun Tamaylıgil                                              (İstanbul)

73) Algan Hacaloğlu                                                (İstanbul)

74) Ensar Öğüt                                                        (Ardahan)

Gerekçe:

Yurttaşlarımız Ankara'da, Milletvekili Genel Seçimlerinin tamamlanmasının hemen ardından susuzluk problemi ile karşı karşıya kaldı. Ankara Büyükşehir Belediyesi seçimlerden bir hafta sonra, 1 Ağustos 2007 tarihinden itibaren su kesintilerine başladı. Böylece Ankara halkı içme ve kullanma suyu konusuyla ilgili bugüne kadar kendilerinden saklanan gerçeklerle yüzleşti.

Bu gerçekler iki aşamalı olarak ortaya çıkmıştır. Birincisi zamanında etkin önlemler alınmamıştır. Su tedarik edilememiştir. İkincisi su dağıtımı iyi yönetilememiştir. Su kesintisi programı tedbir alınmadan, kentin hastane ve benzeri kritik yerlerdeki su ihtiyacına dönük hazırlık yapılmadan uygulamaya koyulmuş, kesintinin uygulanması sırasında suyun verilişi teknik gerekler gözetilmeden başlatıldığı için ana borular patlamış, birincisi patladıktan sonra nedeni doğru değerlendirilemediği için ikincisi de patlamış ve kesinti programı uygulanamamıştır.

Başkent Ankara beceriksiz, keyfi, ihmalkar, plansız ve bilimsellikten uzak bir kötü yönetimle karşı karşıyadır. Bunun sonucu olarak susuzdur. Susuz bırakılmıştır.

Su kesintisi uygulaması sırasında verilen takvime uyulamamıştır. Şehre su getiren ana boruların patlamasıyla vatandaşlar içme suyunda boğulma tehlikesi yaşamış, günlerce süren susuzluk yaşanmıştır. Bundan sonra ne olacağı da meçhuldür.

21. Yüzyılda Türkiye'nin başkenti, bazı semtlerine 13 gün su verilemeyen restorantların yemek çıkarmakta zorlandığı, hastanelerinde ameliyatların yapılamadığı, kamu görevlilerine öğle yemeği çıkarılamayan, salgın hastalık riskinin ortaya çıktığı, Büyükelçiliklerin rutin faaliyetlerini durdurduğu ve resepsiyonlarını iptal ettiği, halkın şehrin içindeki park havuzlarından su almak zorunda kaldığı kara bir tabloyla karşı karşıya kalmıştır. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, bu kara tablonun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Milyonlarca insanın çektiği sıkıntıların birinci dereceden sorumlusudur.

Oysa Türkiye su yönetimi konusunda uzman kuruluşlara sahiptir. Bu çerçevede DSİ tarafından Ankara için içme ve kullanma suyu sağlamaya yönelik çalışmalar yapılmış, bu çalışmalar ve uyarılar Ankara Büyükşehir Belediyesine iletilmiştir.

Ankara'ya su sağlayan 5 adet baraj vardır. Bu barajlar yıllara yayılı biçimde planlanmış ve devreye sokulmuştur. Yenileri de aynı kapsamda planlanmıştır. GeredeIşıklı Baraj sistemi de bu nedenle Ankara'nın 2027 yılına kadar su sorununu çözecek en uygun proje olarak Ankara Büyükşehir Belediyesine önerilmiştir. Uzun bir süre hazırlık döneminden sonra Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin de içinde bulunduğu bu çalışmalar 2004 yılında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından birdenbire durdurulmuştur. Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek projenin uygulamaya konulmasını reddetmiştir. Hangi sebeple reddettiği bilinmemektedir. Gerede sisteminden neden vazgeçilmiştir?

Oysa bu projenin hayata geçirilmesi için, Japon Hükümeti tarafından sağlanan krediye ilişkin, Hazine, DSİ ve ASKİ yetkilileri arasında 5 Haziran 2002 tarihinde bir protokol imzalanmıştır. Bu protokolün gereğinin yerine getirilmesi, 5.3.2004 tarihinde Büyükşehir Belediye Başkanlığına resmi yazı ile bildirilmiştir. Ancak, bu protokolün gereği 9.3.2004 tarihli ve Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek imzalı yazı ile "Başkanlık makamının bilgi ve direktifleri dışında" yapıldığı gerekçesi ile yerine getirilmemiştir. Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek bu yazıda, borç stoklarını artırmamak ve metro projesinin finansmanı için, bu projeye katılmayacaklarını belirterek, mevzuattan kaynaklı sorumluluğunu yerine getirmemiştir. Oysa bahsi geçen kredi ilk 7 yılı ödemesiz, yüzde 1.5 faizle 25 yılda geri ödenebilecek bir krediydi. O tarihteki bu kararla Büyükşehir Belediye Başkanı Ankara'yı susuzluk gerçeği ile baş başa bırakmıştır. Aynı yazışmada Gerede Sisteminin "YapİşletDevret" yöntemi ile yaptırılmasının düşünüldüğünün belirtilmesine karşın, bu konuda da bugüne kadar bir girişimde bulunulduğu kamuoyunun bilgisine yansımamıştır.

DSİ, Ankara Büyükşehir Belediyesine benzer bir uyarıyı 17 Haziran 2004 tarihinde bir kez daha yapmıştır. Bu yazıda 1996 yılında Gerede Sistemi için yapılan planlama tekrar hatırlatılmış ve ardışık iki yıl istenen yağış alınmadığı takdirde Ankara'da su sıkıntısı yaşanacağı bildirilmiştir. Ankara Büyükşehir Belediyesi bu önerileri de reddetmiştir.

Ankara'da daha önceki süreçte de benzer kuraklık dönemleri yaşanmasına karşın su sıkıntısı yaşanmamıştır. Bu da göstermektedir ki, Ankara'da yaşanan su sıkıntısının nedeni zamanında su temin etmeyen, görevini yapmayan kamu otoriteleridir.

Su temini konusunda yasalarda açık hükümler olmasına karşın, DSİ ve Ankara Büyükşehir Belediyesi arasında ihale şartlarının ve süreci yürütecek kamu idaresinin belirlenmesi sırasındaki sürtüşme Ankara'yı susuzluğa sürüklemiştir. Maliyetin yüksek olduğuna ilişkin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanının yaptığı açıklamalar ile, bu konuda Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce yapılan açıklamalar çok ciddi çelişkilerin varlığını göstermektedir. Bu durum kamuoyunda iki tarafın ihale sürecini belirleme yetkisini elinden bırakmamak için Ankara'yı susuzluğa sürüklediği şeklinde algılanmaktadır.

DSİ ve Ankara Büyükşehir Belediyesi yetkililerinin yaptığı çelişkili açıklamalardan biri de Ankara'nın ne kadar içme ve kullanma suyu kaldığı konusundadır. Belediye Başkanı Melih Gökçek su kesintisinin nedenini açıklarken Ankara'nın 40 günlük suyu kaldığını söylerken, DSİ yetkililerinin kesintiye gerek olmadığı, Ankara'nın 56 aylık suyu bulunduğu şeklinde açıklama yapması yurttaşlarımızın en temel sorununa idarenin ne kadar ciddiyetsiz ve sorumsuz yaklaştığını ortaya koymaktadır.

Bunlarla birlikte Ankara susuzluk gerçeğiyle yüzleştikten sonra telaşla hayata geçirilen Kızılırmak Suyu Projesi ile tanker filosu kurulmasına ilişkin ihale süreçlerinin şeffaflıktan uzak bir şekilde yürütülmesi de çeşitli yolsuzluk iddialarının ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Ankara Büyükşehir Belediyesi, maliyetli olduğu gerekçesiyle reddettiği Gerede sistemi yerine Kızılırmak sistemine yönelmiştir. Ancak iki pompa istasyonu yerine, beş pompa istasyonu ile 280 metreden terfi yapılacakken, Kızılırmak suyunu 676 metreden, 9 pompa yerine, 66 pompa ile terfi ettirmek gerekecektir. Temin edilecek suyun niteliği de çok farklıdır. Su kalitesi Dünya Sağlık Örgütü standartlarına uygun değildir ve kirliliği yüksektir. Mevcut İvedik Arıtma tesisinde ancak konvansiyonel arıtma yapılabilmektedir. O nedenle Kızılırmak suyunun bu tesiste arıtılması mümkün değildir. Yani Kızılırmak suyu içme suyu değil, kullanma suyu olabilir. Diğer bir deyişle yakında Ankaralı musluklarından içme suyu yerine sadece kullanma suyu bulabilecektir.

Öte yandan Ankara'ya su temin etmekle görevli ASKİ, Gerede'den getirilecek suyun arıtılacağı alana ASKİ Spor Tesisi yapmakta sakınca görmezken, asıl işini de bir yana bırakmıştır. ASKİ'nin kaynakları su ve kanal işleri yerine, kuruluş yasasında olmadığı halde köprülü kavşaklara ve yolların yapımına harcanmıştır.

Ankaralılar Türkiye'nin en pahalı suları arasında olan bu suyu en yüksek bedellerle alırken, bugün yüksek bedeline rağmen bulamaz hale düşürülmüşlerdir. Belediye Başkanı Melih Gökçek hiçbir yatırım yapmadığı halde suyu Ankaralıya yüksek fiyatla satmaktaydı. Şimdi üstelik Ankaralıyı da susuz bıraktı.

İki kamu otoritesi arasında yıllarca süren bu anlaşmazlık yaşanırken, konuyla ilgili olan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, İçişleri Bakanı ve Başbakan çözüm için girişimde bulunmamışlardır. İktidar bunca zaman durumu seyretmiştir.

Başbakan, Anayasadan kaynaklanan sorumluluğunu yerine getirmediği gibi, 4.8.2007 tarihinde Anadolu Ajansına yansıyan demecinde "Dünyanın her yerinde küresel ısınmanın getirdiği netice var, bir sıkıntı var. Tüm ırmaklar, dereler, nehirler kuruyor. Yani bu ırmakların, nehirlerin kurumasının müsebbibi, belediye başkanlarımız mı? Yani bu kadar komik şeyler olur mu? AK Parti'ye vurabilmek için gel getir olayı buraya daya ... " ifadelerini kullanarak yaşananları "küresel ısınma" ile açıklamaya çalışmıştır. Oysa "küresel ısınma" sadece Türkiye'yi ya da Ankara'yı etkileyen bir olgu değil, hem dünyayı hem de Türkiye'nin birçok kentini etkileyen bir olgudur.

Türkiye'den çok daha az yağış alan ve küresel ısınmadan daha fazla etkilenen ülkelerin hiçbirinin başkentinde, Ankara'da yaşandığı gibi çağdışı bir susuzluk görüntüsü ortaya çıkmamıştır. Yine Ankara gibi az yağış alan İzmir, Adana, Eskişehir, Samsun gibi kentlerimizde de benzer görüntüler yaşanmamıştır.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığının reddettiği Gerede sisteminde su halen var olmaya devam ediyor, ancak su temini yok. Su temini ihmal edilmiş, Başbakan da bu durumu görmezden gelmiştir.

Dünyada en az yağış alan ülkelerin başkentlerinde bile su sorunu yaşanmazken, Türkiye'nin başkentinde, bilim adamlarının ve sorumlu kamu görevlilerinin tüm iyi niyetli uyarılarına karşın önlem almayan AKP yönetimi Ankara halkını bir kaşık suya hasret bırakmıştır. Bu kara tablonun sorumlusu, 13 yıldır Ankara'yı yöneten ve bu sorunu ısrarla görmemezlikten gelen Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ve bu eksiklikleri ısrarla görmemezlikten gelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dır.

Çünkü:

Anayasanın "Mahalli idareler" başlıklı 127. maddesinde "Merkezî idare, mahalli idareler üzerinde, mahallî hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahallî ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idarî vesayet yetkisine sahiptir." denilerek, toplum yararının korunması noktasında Merkezi İdareye sorumluluk yüklemiştir.

Yine Anayasanın 112. maddesinde de, "Başbakan, Bakanlar Kurulunun başkanı olarak, bakanlıklar arasında işbirliğini sağlar ve hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetir." ifadelerine yer verilerek Başbakanın bakanlıklar arasındaki işbirliği konusundaki görevi vurgulanmıştır.

Anayasanın yukarıda belirtilen maddeleri ışığında Ankara'da yaşanan susuzluk gerçeği ve bu susuzluğun zamanında alınacak önlemlerle giderilememesinde Başbakanın sorumluluğu olduğu hiçbir kuşkuya yer vermeyecek kadar yalın bir gerçektir.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle Türk Ceza Kanununun 257. maddesi uyarınca görevinin gereklerini yapmakta ihmal ve gecikme gösteren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında, Anayasanın 100 ve İçtüzüğün 107. maddeleri uyarınca Meclis Soruşturması açılmasını Yüce Meclisimizin takdirlerine saygılarımızIa arz ederiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Anayasanın 100’üncü maddesinde ifade olunan “Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve karara bağlar.” hükmü uyarınca soruşturma önergesinin görüşülme gününe dair Danışma Kurulu önerisi daha sonra Genel Kurulun onayına sunulacaktır.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

A) TEZKERELER (Devam)

4. Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın, beraberinde Parlamento heyetiyle Hollanda’ya yapacağı resmî ziyarete ilişkin Başkanlık Tezkeresi (3/195)

                                                                                                                 1 Ekim 2007

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bayındırlık ve İskan Bakanı Sayın Faruk Nafız Özak başkanlığında “Dünya Habitat Günü” kutlamaları kapsamında Lahey’de düzenlenecek konferansa katılmak üzere Hollanda’ya gerçekleştirilecek resmî ziyarete Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinden oluşan bir heyetin katılımı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 8. Maddesi gereğince Genel Kurul’un tasviplerine sunulur.

                                                                                                                Köksal Toptan

                                                                                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi                                     Başkanı

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN  Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli)  Karar yeter sayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN – Tamam, oylamaya sunacağım ki, ondan sonra, yani…

Ben iki kişiyi birden dinleyemem, sadece bir kişiyi dinliyorum burada, Kâtip Üyemizi dinliyorum.

Evet… Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

KAMER GENÇ (Tunceli) –Meclis bu kadar keyfî yönetilemez Sayın Başkan. Bu, size hiç yakışmıyor.

BAŞKAN  Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir sayın milletvekilinin izinli sayılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, bir şey söyleyebilir miyim?

Ef endim, hiç anlaşılmıyor. İstirham etsem, Türkçe imla kurallarına lütfen dikkat etsin. Anlamıyoruz konuşulanları, hiçbir şey anlamadım ben.

BAŞKAN Peki, arkadaşımızı daha dikkatli olması için uyaracağım.

Teşekkür ederim.

5. Erzurum Milletvekili Fazilet Dağcı Çığlık’ın, mazereti nedeniyle 8/8/2007 tarihinden itibaren on beş gün izinli sayılmasına dair Başkanlık tezkeresi (3/196)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Erzurum Milletvekili Fazilet Dağcı Çığlık’ın,  mazereti nedeniyle 8/8/2007 tarihinden itibaren 15 gün izinli sayılması, Başkanlık Divanının 5 Eylül 2007 tarihli toplantısında uygun görülmüştür.

Genel Kurulun onayına sunulur.

                                                                                                                Köksal Toptan

                                                                                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                     Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

V. ÖNERİLER

A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ

1. Genel Kurulun 2/10/2007 günkü birleşiminde “Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları”ndan sonra sözlü soru önergelerinin görüşülmesine ve başka bir konunun görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No.:8                                                                                                    Tarihi: 02.10.2007

Danışma Kurulunun 2.10.2007 Salı günü yaptığı toplantıda Genel Kurulun bugünkü Birleşiminde Başkanlığın Genel Kurula Sunuşlarından sonra sözlü soru önergelerinin görüşülmesi ve başka bir konunun görüşülmemesinin, Genel Kurulun onayına sunulması önerilmiştir.

                                                                                                         Eyyüp Cenap Gülpınar

                                                                                                    Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                   Başkanı V.

                   Sadullah Ergin                                                                     Kemal Anadol

          Adalet ve Kalkınma Partisi                                                    Cumhuriyet Halk Partisi

               Grubu Başkanvekili                                                             Grubu Başkanvekili

                     Oktay Vural                                                                   Selahattin Demirtaş

           Milliyetçi Hareket Partisi                                                   Demokratik Toplum Partisi

               Grubu Başkanvekili                                                             Grubu Başkanvekili

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Söz istiyorsunuz, buyurun.

Lehinde mi, aleyhinde mi Sayın Genç?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Aleyhinde.

BAŞKAN – Peki, buyurun.

Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde Sayın Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.

Süreniz on dakika Sayın Genç.

Buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, tabii, ben de bu Meclise en meşakkatli bir bölgeden kendi bileğimin gücüyle bağımsız olarak gelen bir milletvekiliyim. Benim geldiğim ilin çok ciddi sorunları var. Bu sorunları buraya taşımak, Türkiye’de meşruluğu savunmak, meşru zeminler içinde sorunlara çare aramak Türkiye Büyük Millet Meclisinin en müsait olduğu zemin burasıdır.

Ben, şimdi, sabahleyin Sayın Başkana telefon ettim saat 10.00’da ve dedim ki: “Sayın Başkan, bizim Tunceli’de bir tane yüksekokul var. 510 tane öğrenci burada kayıtlı, 289 tanesi bu sene kaydolmuş ve bu 289 öğrenci daha önce bir 500 kişilik bir yurt yapılmıştı, oradaki okul idaresinin birtakım keyfî davranışları nedeniyle burası boş kalınca, Milli Savunma Bakanlığı burayı almış. Okulun bir yurdu vardı. O yurt da maalesef, okul, önce demiş ki, buradaki işte o öğrencilerin kalması dolayısıyla alınan şeyler, paralar oradaki okul alıyordu, sonradan Fırat Üniversitesine demiş ki, bunları biz alacağız deyince, bu yurdu da kapatmış tamamen.”

Şimdi, 289 tane öğrenci bu sene kaydolmuş. Tüm mevcudu 510 tane öğrenci. Tunceli’de kiralanacak yapı yok, bina yok, devlet misafirhaneleri yok. Ben, bunu bir ay önce oradaki yetkililere söyledim. Kredi ve Yurtlar Genel Müdürünü arıyorum, telefonlarımıza çıkmıyor. Aslında, yurtlara bu sene çok ciddi öğrenciler maalesef dışarıda kaldı. Bir bakıyorsunuz öğrencinin yurttaki yedek sırası ellinci sırada, bir bakıyorsunuz beş yüzüncü sıraya geçiyor. Şimdi, böyle keyfî bir uygulama, bu ülkenin gençlerini, bu ülkenin yeni yeni yetişen bu insanlarını, evvela bu kadar sıkıntılarla karşı karşıya bırakılır mı?

Ben şimdi soruyorum: Tunceli’de yer de yok, ne yapacak bu gençler? Kime başvuracağız? İlgili bakanları arıyoruz, kimse karşımızda yok, genel müdür yok. Arkadaşlar, karşımızda muhatap alacağımız bir kitle olsun. Bunları burada söylememize ne engel vardı?

Yani, AKP Grubundan bir tane saygıdeğer, kendisine çok saygı duyduğum bir arkadaşımız çıktı, sağlık sorunlarıyla ilgili, sanki çok acil bir şeymiş gibi, bir şeyler dile getirdi. Bakan da çıktı, AKP’nin propagandasını yaptı. Burada birbirinizin propagandasını yapmak kolay da bir halkın karşısına çıkın da göreyim sizi hele. Gelin beraber bir Kızılay’ı gezelim, gelin beraber bir halkın içine gidelim. Yahu bakmayın…

Bakın, 5 milyon yeşil kartı iptal ettiniz. 5 milyon insanları kandırdınız yeşil kart verdiniz, hemen seçim geçti iptal ettiniz. Bu milleti, siz zannediyor musunuz ki hep böyle kandırarak oy alacaksınız? (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Bu millet en kısa zamanda size bunun hesabını soracaktır. Soracağız, beraber soracağız.

Şimdi, 21 Ekimde bir Anayasa oylaması var. Sizler partilersiniz yahu. Ne vereceksiniz kardeşim? 367 oyla Anayasa’yı kabul ettiniz, referanduma getirdiniz. Yirmi bir gün sonra bu memlekette referandum var. Ne oy vereceksiniz? (AK Parti sıralarından “Evet vereceğiz.” sesleri) Tamam, verin. Ama ben sizden bir şey rica ediyorum, ben de sizin adayınız karşısında aday olacağım, 19 kişi bana bir imza verirse yalnız. Ama, bir verin, yani bu cesareti de gösterin. Sizden rica ediyorum. Yani, ben de aday olacağım. Anayasa’ya bir hüküm koymuşsunuz, 20 milletvekilinin imzası lazım. Ama bir söz verin, 19 tane kişi de bana imza versin.

SADULLAH ERGİN (Hatay) – 12’nci Cumhurbaşkanlığına aday olursanız veririz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır hayır, şimdi şimdi. Neyse…

Şimdi, bakın, öyle bir Anayasa yapmışsınız ki, bakın, o kadar gerçeklerden uzaksınız ki… Efendim, şimdi 21 Ekimde referandum kabul edildi. Abdullah Gül şimdi Cumhurbaşkanlığına aday olacak mı olmayacak mı? Cumhurbaşkanlığı adayı olan kişi, Cumhurbaşkanlığından istifa edecek mi etmeyecek mi? O, Cumhurbaşkanlığı makamını ve olanaklarını kullanarak Cumhurbaşkanlığı propagandasını yaparsa karşısındaki aday nasıl propaganda yapacak? Propaganda da eşitlik var mı? Yok. Demek ki… Bakın sayın milletvekilleri, hep böyle alelacele, olayları enine boyuna tartışmadan, geleceği görmeden, bir gün akşam yatıp da aklınıza gelen fikirlerle birtakım anayasalar, kanunlar yaparsanız, bu ülkeyi çok ciddi sıkıntılara sokarsınız, çok ciddi sıkıntılara şey edersiniz.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Gündeme gel, gündeme…

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, işte, gündeme geliyoruz.

Bakın, Danışma Kurulu kararı, Meclisin çalışmasıyla ilgili bir karardır. Meclisin çalışması da her yönüyle konuşulur. Yani, ben anlamıyorum.

Bakın, ben geçen gün burada çıktım, konuştum. Bülent Arınç çıktı, Bakın, o da Danışma Kurulu kararı üzerinde konuşuyordu dedi ki: “Efendim, biz, Kamer Genç’in memleketine, getirdik, orada bir dernek kurulmuştu, derneğe, ben, Meclisin bütçesinden 120 milyar para verdim.” Bu 120 milyar para verdiği adam kim biliyor musunuz? Bir dernek başkanıydı, bu seçimde de geldi, benim karşımda bağımsız milletvekili adayı oldu. Şimdi, siz, babanızın parası mıdır Meclisin parasını getirip de bir derneğe veriyorsunuz, ondan sonra da çıkıp burada övünüyorsunuz. Böyle bir şey olur mu? Şimdi, efendim, bir rehabilitasyon merkezini kurma yönünde bir dernek teşekkül etmiş, ondan sonra da tabii biz…

Yani, o kadar şanslı bir partisiniz ki, basın susuyor kardeşim. Soru önergelerimizi veriyoruz, soru önergelerimize yer vermiyorlar. Ondan sonra, yani, kapalı bir kutu… Bugün, herkesi susturmuşsunuz. Bakın, Sizin eski bakanınız diyor ki: “İki buçuk aydır, seçim yapılmış, yahu, memlekete ölü toprağı serilmiş.” Bu memlekette devlet var mıdır, hükûmet var mıdır, hangi bakanlar? Bir, eski bakanları şey etmişsiniz, bunlar artık hantallaşmış. Bunların artık Türkiye kamuoyuna, Türk halkına bir dinamizm verecek hâlleri yok. Bari, hiç olmazsa yeni yeni bakanlar atasaydınız, şimdi yeni gelen arkadaşlarımızdan şevk sahibi, çalışacak, bu memleketin sorunlarına çözüm getirecek yeni yeni arkadaşlar atansaydı, hiç olmazsa hükûmette bir hareketlilik olması lazım. Ee, eski Hükûmet oturmuş, kanı donmuş bir hâlleri var, hiçbir şey yaptıkları yok, hiçbir şeyden de… Yaptıkları var mı? Yani, Meclisi de getirmişsiniz, bakın iki buçuk aya yakındır, Meclis seçim yapmış… Yahu bundan önce yeni gelen milletvekilleri halka hizmet etme konusunda, hele seçimin ilk yıllarında birbirleriyle yarış ediyorlardı, çalışıyorlardı, halkın içinde, halkın dertlerini getiriyorlardı buraya. Siz, şimdi hükûmetiniz istiyor ki Parlamentoyu çalıştırmasın. Ee hükûmetiz, biz her şeyi hallederiz, kimse bizim rahatımızı bozmasın… Ee ne kadar sürecek bu? Bu, bakın çarşıya giderseniz, sokağa çıkarsanız, inanınız ki insanlar açlık, sefalet içinde, çok büyük sıkıntılar var. Her gün bu üniversiteden gelen çocuklar var, diyorlar ki: “Biz okuyamıyoruz, bize burs bulun.” Bu memleketin hükûmetinin elinde çok büyük imkânlar var, bu imkânları kullanmak lazım, bunları kullanırken de yerli yerinde kullanmak lazım.

Şimdi ihaleler veriliyor, efendim, Hükûmet üyelerinin damatları büyük şirketlerin genel müdürleri. Bu genel müdürler gidiyor devlette en büyük ihaleleri alıyor. Peki, bu ihalelerin muhammen bedelleri nasıl tespit ediliyor? Yani bu ihalelerin muhammen bedeli 100 liraysa 1.000 lira tespit edilmediği ne malum? Ee gidelim bunları araştıralım. Ben geçen gün dedim ki: “Bakanların çocukları ticaretle uğraşmasın.” Ee çalışmasın da aç mı kalsın? Niye aç kalsın kardeşim. Bakanlar zaten…O, devlette iş yapmasın, gitsin başka işler yapsın. Yani, şimdi, bu devletten iş alan bu Hükûmet üyelerinin çocukları ve damatları, bunların denetimi yapılıyor mu, yapılmıyor mu? Yani bir Samsun’dan Ceyhan boru hattı 1,5 milyar dolara ihale edildi. Bu hakikaten 1,5 milyar dolar mı yoksa 500 milyon dolar mı? Ee gelin, Meclis olarak bunu araştıralım. Yahu arkadaşlar, bu memleketin o bir kuruşunda yetimin de hakkı var. Ee ondan sonra bunları incelemiyoruz. Bakın devlette denetimi kaldırdınız. Şimdi ne yapacak? Bakan, emrindeki müsteşara, genel müdüre talimat verecek, şu işi yapacaksın… Usulüne göre yapıp yapmadığı belli değil. Ondan sonra da denetimi kaldırınca, bu kişi nasıl gidecek onu denetleyecek, kim onu şikâyet edecek?

Yani, bakın sayın milletvekilleri, Türkiye çok ciddi dış borca girmiş, işte daha 8’inci ayda dış ticaret açığı 40 milyar dolar. Peki, nasıl bunu karşılayacağız? Şimdi, bakın Parlamento olarak, siz AKP Grubu olarak geldiniz, bakın çok radikal birtakım tedbirler alın. Yahu bu memlekette bir seçim, bunun bir usulü vardır. Seçimle gelen iktidar, hele 341 kişiyseniz, Anayasa’yı manayasayı bir tarafa bırakın, bu memleketin geleceğine yönelik ciddi tedbirler alın, vergi reformunu yapın. Getirdiniz, kurumlar vergisini yüzde 30’dan yüzde 20’ye indirdiniz. Ee, Telekom’u satmışsınız yabancıya, adamın bir senedeki kârı 1 milyar dolar. Bankaları özelleştirmişsiniz, bankaların kârı 5 katrilyon lira, yani vergi kaybı. Niye asgari ücretten vergiyi kaldırmıyorsunuz da büyük sermaye gruplarına vergi muafiyetini getiriyorsunuz? Bakın, ben, şimdi, bir kanun teklifi verdim, bu sıcak paradan aldığınız vergi binde 1, ben bunu binde 5’e çıkaralım diyorum, inşallah kabul edersiniz. Daha, buna bağlı olarak da, birtakım çalışmalarımız var.

Şimdi, sevgili arkadaşlarım, hepimiz bu memleketin insanlarıyız, bu memleketin vatandaşına namuslu, şerefli, haysiyetli hizmet etmek hepimizin namus ve şeref borcudur. Bu memleketin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir dakika daha…

BAŞKAN – Buyurun, bir dakika daha süre veriyorum.

KAMER GENÇ (Devamla) – Zaten veriyormuşsunuz.

Ondan sonra, bunu, gelin el birliğiyle… Biz düşman da değiliz, hepimiz bu memleketin insanlarıyız, bizim birbirimizle paylaşamayacak bir şeyimiz yok. Öyle güçlü bir devlet olalım ki, birileri bizi oyuncak yerine koymasınlar, birisi gelip de Irak gibi bizi işgal etmesinler, bizi işgalci bir duruma sokmasınlar. Onun için, sizden de rica ediyorum, burada herkesin bir fikri var. Ha, belki bizim düşüncelerimizi beğenmeyebilirsiniz, ama bizi de insanlar seçti buraya gönderdi yani. Özellikle Meclis Başkanlık Divanından rica ediyorum, bakın, her milletvekilini görmek zorundasınız. Bu Parlamentoda en deneyimli milletvekili benim; bakın, 2 defa CHP’den geldim, 2 defa Doğru Yol’dan geldim, 1 defa da Doğru Yol’dan geldiğim hâlde barajı aşamadım, şimdi de bağımsız geldim, bir dönem de Danışma Meclisi üyeliğinden geldim. Yani, herhalde boş bir insan değilim, değil mi? O hâlde bizim size vereceğimiz birtakım bilgiler var. Onun için sizlerden rica ediyorum, bizi, burada boşu boşuna Sayın Meclis Başkanlık Divanı üzmesinler ve bize de burada konuşma hakkını versinler.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Parlamentoda bulunan bütün milletvekili arkadaşlarımızın konuşma hakları İç Tüzük’e göre belirlenmektedir. Bu hususta konuşma talebi uygun olan bütün arkadaşlarımıza konuşma hakkı verilecektir, Sayın Genç’e verildiği gibi.

Bu, Tunceli’yle ilgili olarak da geçen dönem de Başkanlık Divanı üyesi olduğum için bir açıklama yapayım: Bu bahsedilen para, oradaki, Tunceli’ye yapılacak bir kurum için, o kurumun ihtiyacı için verilmiş olan bir paradır, yoksa bir şahsa verilmiş değildir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye verilmiş?

BAŞKAN  Bunu açıklama zaruretini hissettim.

Bilgilerinize arz ediyorum.

Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçiyoruz.

Biraz önce heyetinize arz etmiştim, Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ, 6’ncı, 8’inci, 11’inci, 12’nci, 16’ncı ve 20’nci sorulara müştereken cevap vermek talebinde bulunmuştur, buraya dilekçesini göndermiştir. 6’ncı soruya geldiğinde Sayın Akdağ’a söz vereceğim.

VI. SORULAR VE CEVAPLAR

A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Rum gemilerinin Türk limanlarını kullandığı iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1)

BAŞKAN – Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan? Yok.

Sorunun görüşülmesi ertelenmiştir.

2. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki doğalgaz yatırımlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2)

BAŞKAN – Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan? Yok.

Soru ertelenmiştir.

3. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da vergisiz mazot ithalatı izni verilip verilmeyeceğine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/3)

BAŞKAN – Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan? Yok.

Soru ertelenmiştir.

4. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan Ardanuç Karayoluna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/4)

BAŞKAN – Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan? Yok.

Soru ertelenmiştir.

5. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan İl Merkezinden geçen karayolunun onarımına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/5)

BAŞKAN – Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan? Yok.

Soru ertelenmiştir.

6. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, PosofTürkgözü sınır kapısından mazot ithalatına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi (6/6) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

7. Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, BilecikSöğüt ve Pazaryeri ilçelerinin doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/8) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

8. Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, BozüyükBilecikMekece karayolu istimlâk çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/11) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

9. Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, bölgesel teşvik kapsamı projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/12) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

10. Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, AksekiCevizliBeyşehir yoluna ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından sözlü soru önergesi (6/16) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

11. Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Aksekiİbradı arasındaki yol genişletme ve yapım çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından sözlü soru önergesi (6/20) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı

BAŞKAN  Şimdi, 6’ncı, 8’inci, 11’inci, 12’nci, 16’ncı ve 20’nci soruları okutacağım ve bunlara Sayın Bakan müştereken cevap vereceklerdir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim. 14.08.2007

                                                                                                                  Ensar Öğüt

                                                                                                                     Ardahan

1993 yılında Gürcistan’a açılan PosofTürkgözü kapısı Ardahan’ın kalkınması için önemli bir imkan olarak görüldü. Ancak sınır ticaretinden faydalanılamadı. 1999 yılında Ardahan’a ve çevre illere verilen 90.000 ton motorinin tamamen kaldırılması, Ardahan’daki ticari faaliyeti bitirdi. Zaten çok zor şartlarda yaşam mücadelesi veren insanımız, ekonomik anlamda çok büyük zarar gördü.

Sınır ticareti uygulamaları, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinden yapılan ihracatın artırılması ve bu ihracat sayesinde bölgede sınai ve ticari gelişmelerin sağlanması için az da olsa mazot ithalatının serbest bırakılması bölgemize ekonomik canlılık getirecektir.

PosofTürkgözü sınır kapısından belli oranlarda mazot ithalatının serbest bırakılması yönünde bir çalışma yapacak mısınız?

BAŞKAN – 8’inci sıradaki soru önergesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                                                 Yaşar Tüzün

                                                                                                                      Bilecik

Sağlık hizmeti veren kurumların birleştirilmesi neticesinde Bilecik ilimizde 5 adet devlet hastanesi oluşmuştur. Ancak mevcut hastaneler doktor ve teknik personel yetersizliğinden yeterince hizmet verememektedir.

1 Söğüt ve Pazaryeri ilçelerimizde uzman doktor açığı hat safhadadır. Bu ilçelerimize uzman doktor atanması konusunda bir çalışmanız var mıdır?

2 İlçe sağlık grup başkanlıklarında acil nöbeti tutacak personel olmadığı için pratisyen doktorlar geçici görevle oradan oraya atanmaktadır. Bilecik ilimize pratisyen doktor ataması yapılacak mıdır?

BAŞKAN – 11’inci sıradaki soru önergesini okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                                                 Yazar Tüzün

                                                                                                                      Bilecik

Bilecik ilimizde yapımı devam eden BozüyükBilecikMekece kara yolu çalışmaları sırasında, çiftçilerimizin tapulu alanlarına girildiği, istimlak çalışmalarında sorunlar yaşandığı görülmektedir.

1 İstimlak edilecek taşınmazın konumu, vasfı göz önüne alınmadan metre kare başı tek fiyat uygulaması yapıldığı doğru mudur?

2 Taşınmazların vasfı, konumu ve içerisindeki fidan, bitki ve müştemilatı göz önünde bulundurularak fiyat tespiti yapılması gerekmez mi?

3 Taşınmazlar üzerinde meyve bahçesi olan araziler var. Bunlar için ayrı bir fiyat uygulaması yapılacak mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda yer alan sorularımın Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Mehmet Zafer Çağlayan tarafından sözlü olarak yanıtlanması için gereğini arz ederim.

                                                                                                                 Yaşar Tüzün

                                                                                                                      Bilecik

1 Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bulunan illerimizin kalkınması, ekonomilerinin canlanması için hazırlanan bölgesel teşvik kapsamı projesinde amaca ulaşılamamıştır. Bölgesel teşvik kapsamı projesi, diğer iller için de bekleneni vermemiştir. 59. hükümetin siyaseten yakın olduğu illere uyguladığı teşviklerle sınırlı kalan projeyi değiştirmeyi düşünüyor musunuz?

2 Projenin değiştirilerek, teşvik kapsamının bölgesel değil sektörel olarak devam ettirilmesi ile ilgili bir çalışmanız olacak mıdır?

3 Proje sektörel olduğu takdirde; Bilecik ilinin ekonomisini ayakta tutan seramik, mermer, maden sektörleri de teşvik kapsamı içine alınacak mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Ulaştırma Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                 Tayfur Süner

                                                                                                                     Antalya

İç Anadolu Bölgesi’ni Akdeniz Bölgesi’ne bağlayan ilk karayolu olan AksekiCevizliBeyşehir yolu çok önemli bir güzergâhtır. Bu güzergâhta 25 köy ve belde bulunmaktadır. Bu yolun genişletilmesi ve ıslahının yapılması gerekmektedir.

Soru 1: AksekiCevizliBeyşehir yolunun Antalya İli sınırlarındaki 11 km.lik bölümünün genişletilmesi ve yapımını 2008 yılı programına almayı düşünüyor musunuz?

Soru 2: Bu yolun il yol statüsünden, devlet karayolu statüsüne alınması gerekmektedir. Bu konuyla ilgili Bakanlığınızca bir çalışma yapılmakta mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Ulaştırma Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                 Tayfur Süner

                                                                                                                     Antalya

Antalya’nın kuzeydoğusunda bulunan Akseki ve İbradı, yayla turizminin yoğun olarak yapıldığı şirin ilçelerimizdir. Kış aylarında soğuk ve yollarda oluşan dondan dolayı büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Yaz aylarında ise bu ilçelerimizin nüfusu yaklaşık olarak dörde katlanmaktadır. Bu da araç sayısının artmasına neden olmaktadır. Akseki ve İbradı arasındaki 20 kilometrelik yol çok dardır ve burada çok sayıda trafik kazası meydana gelmektedir.

Soru: Aksekiİbradı arasındaki yol genişletme ve yapım çalışmalarını 2008 yılı yatırım programına almak için Bakanlığınızca bir çalışma yapılmakta mıdır?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sorulara Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakanım.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Saygıdeğer Başkanım, teşekkür ediyorum ve yüce heyetimizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Sözlü soru önergelerinin 6, 8, 11, 12, 16 ve 20’nci sıralarındaki altı soruya huzurunuzda cevap vereceğim. Bunlardan 8 numaralı soru Sağlık Bakanlığımla, benim sorumlu olduğum Bakanlıkla ilgili. Değerli Başkanımın müsaadesiyle onu sona bırakıyorum. Önce, Devlet Bakanımız Sayın Kürşad Tüzmen’e sorulan bir soruyla cevaplandırmaya başlıyorum. Ardahan Milletvekilimiz Ensar Öğüt’ün, sınır ticareti çerçevesinde mazot ithalinin serbest bırakılmasına ilişkin sözlü soru önergesi.

Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; 23/12/1998 tarih ve 98/12254 sayılı Sınır Ticaretinin Düzenlenmesine İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı ile Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerine kara sınırı bulunan ülkelerle sınır ticareti yapma yetkisi verilen kapılardan yapacağı sınır ticaretinin esasları düzenlenmiş ve bu kapsamda yapılacak ihracat ve ithalatta uygulanacak kurallar belirlenmişti. Sınır ticareti uygulamalarının amaçlarından biri de sınır illerinin ihtiyaçlarının bir bölümünün ithalat yoluyla daha düşük maliyetle karşılanması olarak amaçlanmıştı. Bu çerçevede özellikle doğu ve güneydoğu bölgelerimizde bölgesel kalkınmaya hizmet edeceği düşüncesiyle, sınır ticareti kapsamında 1998 ile 2001 yılları arasında mazot ticaretine izin verildiğini görüyoruz. Ancak her iki tarafta yaşayan insanların refah düzeyinin artırılması amacıyla başlatılan, 98 ile 2001 yılları arasında devam eden mazot ticareti uygulamasının, zamanla belirli kesimlerin kontrolü altına girerek sadece bu insanların zenginleşmesine vesile olduğu anlaşılmış, gelirin tabana yayılması amacından uzaklaşmış, tarım ve hayvancılık sektörlerinin her iki tarafta da gerilemesine yol açtığı görülmüştü. Ayrıca ülkemizin vergi kaybına uğramasına neden olduğu gibi üçüncü ülkelerin bu ticaretten menfaat temin etmesine de hizmet eder hâle gelmişti. Bu çerçevede uygulamanın amacına hizmet etmekten uzaklaşıp çeşitli suistimallere neden olduğu dikkate alınarak bütün kurum ve kuruluşlarımızın, konuyla ilgili kurum ve kuruluşlarımızın ortak görüşü çerçevesinde söz konusu uygulama sona erdirilmiş durumdadır ve şu anda böyle bir uygulama düşünülmemektedir.

Cevap vereceğim ikinci soru, Bilecik Milletvekilimiz Sayın Yaşar Tüzün’ün, Ulaştırma Bakanımıza, Bilecik ilimizdeki bazı yolların yapımıyla ilgili sorduğu sorudur.

Değerli milletvekilleri, Ulaştırma Bakanlığımız bağlı kuruluşu Karayolları Genel Müdürlüğünce yapılan kamulaştırma çalışmaları 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu çerçevesinde yapılmaktadır. Kamulaştırma kararının alınmasından sonra bu Kanun’un 11’inci maddesindeki esaslara göre ve konuyla ilgili uzman kişi, kurum veya kuruluşlardan rapor alınarak, gerektiğinde sanayi ve ticaret odalarından ve mahallî emlak alım satım bürolarından alınan bilgilerden faydalanılarak taşınmaz malın tahminî bedelini tespit etmek üzere en az üç kişiden teşekkül eden bir veya birden fazla kıymet takdir komisyonu görevlendirilmektedir ve Kanun’un 11’inci maddesine göre kamulaştırılacak taşınmazın bedeli tespit edilmektedir. Buna göre taşınmazın cinsi ve nevi dikkate alınmakta, arazilerde çayır ve tarla vasfı, üzerinde ekilen ürünlerin cinsi, varsa ağaçların nitelikleri, sulu veya kuru tarıma uygun olup olmadığı, düz veya eğimli arazi olması gibi unsurlar ayrı ayrı dikkate alınarak her taşınmazın kendi özelliklerine göre fiyatı tespit edilmektedir. Dolayısıyla, Sayın Milletvekilimizin “İstimlak edilecek taşınmazın konumu, vasfı göz önüne alınmadan tek başına fiyat uygulaması yapıldığı doğru mudur?” şeklindeki sorusuna cevaben, böyle bir uygulamanın olmadığını belirtmiş oluyorum.

Üçüncü olarak cevap vereceğim soru, Bilecik Milletvekilimiz Sayın Yaşar Tüzün’ün, bölgesel teşvik kapsamı projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanımıza sorduğu bir sorudur veya sorulardır.

Sayın Milletvekilimiz, birinci sorusunda “59’uncu Hükûmetin siyaseten yakın olduğu illere uyguladığı teşviklerle sınırlı kalan projeyi değiştirmeyi düşünüyor musunuz?” diye sormuş. Bu soruyu gerçekten garipsediğimizi ifade etmek isterim. 49 ilde teşvik vardı. Belki de Sayın Milletvekilimiz, bütün illerdeki vatandaşlarımızın partimize ve Hükûmetimize verdiği desteği dikkate alarak böyle bir şey söylemiştir. Bu, son seçimlerde de ortaya çıktı. Dolayısıyla, teşviklerin böyle bir değerlendirmeyle yapılmadığı açıktır.

Bölgesel teşvik mevzuatını, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımız, ilgili diğer bakanlıklarla birlikte gözden geçirmektedir. Hepinizin bildiği gibi, seçim beyannamemizde de ortaya koymuştuk. Geçtiğimiz dönemdeki teşvik uygulamalarıyla, birçok ilimizde birçok vatandaşımızın istihdamının temin edilebildiğiydi, istihdamına fırsat sağlayan yatırımlar gerçekleşti. Ama bazı bölgelerde bu yatırımların daha düşük seviyede kaldığını da gördük. Dolayısıyla, yeniden gözden geçirilen, geçirilmekte olan bu bölgesel teşvik mevzuatıyla, yatırımcılarımızın bu bölgelerde de teşvik yapmasını sağlayacak, bunu kendileri açısından özendirecek yeni uygulamaları başlatacağız. Bu uygulamalardan ana gayemiz, yeni istihdam alanları oluşturarak işsizliği azaltmak, bu arada da ülkemizin kalkınmasını hızlandırmaktır.

Bölgesel teşviklerin yanında, sektörel teşvikler hususunda da çalışmalarımız sürdürülmektedir. Yine, müteşebbislerimizin çalışmalarını kolaylaştıracak, ihracatı teşvik edecek, yatırımlar için daha cazip imkânlar oluşturarak istihdamı geliştirecek uygulamalar bu dönemde geliştirilmiş olacaktır, 60’ıncı Hükûmet dönemimizde.

Bilecik ilimizde sektörel teşviklerle ilgili Sayın Milletvekilimiz bir –üçüncü soru sormuş aynı soru grubunun içinde. Bilecik ilinde seramik, mermer ve maden sektörlerinin teşvik kapsamına alınıp alınmayacağının bu aşamada bildirilmesi mümkün görülmemektedir. Ancak, ülkemizin önemli bir potansiyeli olan bu sektörlerin daha da canlandırılması sağlanarak, ihracat imkânları da artırılmış olacaktır.

Dördüncü olarak, Antalya Milletvekilimiz Sayın Tayfur Süner’in 16’ncı sıradaki sözlü soru önergesine cevap veriyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığımız bağlı kuruluşu Karayolları Genel Müdürlüğü 2007 yılı yatırım programında 85.000 YTL ödenek ile yer alan SeydişehirManavgat ayrımıCevizli yolu 37 kilometre uzunluğunda olup, 25 kilometrelik kesimin yapımı gerçekleştirilmektedir. Şu anda, ödenekler çerçevesinde bu yolun yapımı devam etmektedir. 2008 yılı yatırım programı çalışmaları devam etmekte olup, bu husus henüz kesinlik kazanmamıştır.

Ayrıca, bu yolun dışında, Beyşehir ilçesini güney yönünde bağlayan BeyşehirSeydişehirManavgatAlanya ayrımı ve BeyşehirDerebucakTaşağılSerikManavgat ayrımı devlet yollarımız mevcuttur. Bu iki devlet yolu aksı arasında yer alan Akseki ayrımCevizliDerebucakBeyşehir ayrımı il yolunun trafik yoğunluğu düşüktür. Sayın Milletvekilimiz sorusunda bu yoldan özellikle bahsediyor. Ulaştırma Bakanlığımız BeyşehirSeydişehir ve Akseki devlet yolunun yıllık ortalama günlük trafiğinin 2.500 olduğunu tespit etmiş durumdadır. Bu trafik değerleri göz önüne alındığında ve yukarıda bahsedilen sebeplerle Cevizli bucağını, Akseki, Derebucak ve Beyşehir ilçelerine bağlayan Akseki ayrımCevizliDerebucakBeyşehir ayrım il yolunun devlet yolu hâline getirilmesi uygun görülmemektedir. Devlet yolu diye, illeri birbirine bağlayan ve yıllık ortalama günlük trafiği de standartlara uygun olan yollar kastedilmektedir.

Beşinci olarak, sözlü soru önergelerinin 20’nci sırasında olan, Antalya Milletvekilimiz Sayın Tayfur Süner’in sözlü soru önergesine cevap veriyorum. Yine Ulaştırma Bakanlığımıza sorulmuş bir sorudur. Soruda Aksekiİbradı arasındaki yol genişletme ve yapım çalışmalarının 2008 yılı yatırım programına alınması hususu sorulmaktadır. Aksekiİbradı arasındaki yol genişletme çalışmaları, Ulaştırma Bakanlığımız bağlı kuruluşu Karayolları Genel Müdürlüğü imkânlarıyla bu yıl emanet usulüyle yapılmaktadır. Karayolları Genel Müdürlüğüne bütçeden ayrılan kaynakların kısıtlılığı sebebiyle, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının acil ve zorunlu hâller dışında yeni iş teklifi yapılmaması direktifleri doğrultusunda 2008 yılı yatırım programına yeni bir yatırım, proje alınmamaktadır. Ancak, ileriki yıllarda kaynakların yeterli olması durumunda söz konusu yolun programa alınarak yapımına çalışılacaktır.

Saygıdeğer milletvekilleri, sözlü soru önergelerinin 8’inci sırasında olan soru da Bakanlığıma sorulmuş durumdadır. Bilecik Milletvekilimiz Yaşar Tüzün’ün, BilecikSöğüt ve Pazaryeri ilçelerinin doktor ihtiyacına ilişkin bir sorusudur. Sayın Milletvekilimiz Söğüt ve Pazaryeri ilçelerinde doktor ihtiyacının had safhada olduğunu belirtmektedir. Ayrıca Bilecik ilçemize de belirli sebeplerle pratisyen doktor atanıp atanmayacağını sormaktadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, önümüzdeki beş yıllık süre içerisinde, 60’ıncı cumhuriyet Hükûmetimizin dönemi içerisinde, inanıyorum ki, zatıalilerinizden birçok kereler benzer talepler gelecektir. İllerimizin, ilçelerimizin doktor ihtiyacıyla ilgili talepler gelecektir ve ifade etmek isterim ki, Türkiye sağlık sisteminin önümüzdeki en önemli problemi budur. Kuşkusuz birçok problemimiz var. Finans kaynaklarının uygun kullanılması, verimliliğin sağlanması, hastane yapılarımızın güçlendirilmesi, sahaya daha iyi ulaşılması, acil hizmetlerin daha da geliştirilmesi gibi birçok konu var. Ama bütün bunları gerçekleştirirken, kuşkusuz, insan kaynaklarının yeterliliği, hele bu insan kaynaklarının başında hekim kaynaklarımızın yeterliliği, olmazsa olmaz, birinci sırada gelen bir husustur. Malum, anlatırlar: Bir mücadele sırasında, karşılıklı iki ordunun mücadelesinde, komutanı soruyor levazımdan sorumlu kişiye “Neyimiz var, neyimiz yok?” diye. İlk cevabı “Barutumuz yok efendim.” deyince, “Öbürlerini sayma.” diyor, “Başka bir şey saymana gerek kalmadı.” Gerçekten, Türkiye’de on yıllar boyunca uygulanan yanlış insan kaynağı geliştirme politikası, sağlık alanında insan kaynağı geliştirme yönündeki yanlış politikalar, Türkiye Cumhuriyetimizi bugün belli bir noktaya getirmiştir değerli milletvekilleri. Dönüşüm programımız hakikaten ciddi bir mesafe aldırdı. Bundan sonraki beş yıl içinde de hep birlikte yol alacağımıza inanıyorum. Türkiye Cumhuriyeti’ni layık olduğu bir sağlık sistemine, bir sosyal devletin sahip olması gereken sağlık sistemine birlikte ulaştıracağımıza dair kanaatim kesindir. Vatandaşlarımızın da çok daha mükemmel bir sağlık hizmeti alması onların en tabii hakkıdır. Ama bu arada bugünkü soru hekim olduğu için insan kaynaklarına girmiyorum, hekim konusuna temas edeceğim hekim sıkıntısını önümüzdeki beş senede birlikte yaşayacağız.

Değerli milletvekilleri, önce Bilecik’le ilgili kısaca ifade edeyim. Bilecik’te, Türkiye’deki hekiminsan kaynaklarımızı dikkate alarak önümüzdeki beş yılda en fazla ne yapabiliriz diye Türkiye için yaptığımız planlamaya göre Söğüt ilçesi ve Pazaryeri ilçesinden bahsetmiş Değerli Milletvekillimiz Söğüt’te 4 uzman ve 10 da pratisyen planlamışız biz. Yani, mevcut insan kaynaklarımız buna müsaade ediyor. Şu anda 3 uzmanımız var, 9 da pratisyenimiz var. Her iki doktor sınıfı açısından da birer ihtiyaç olduğu görülmektedir şu anda. İhtiyaç daha fazla ,ama Türkiye’deki insan kaynaklarını dengeli dağıttığımız zaman, elimizdeki kaynaklar bundan ibarettir. O da önümüzdeki beş sene içerisinde gerçekleştirilecek olanı söylüyorum.

Pazaryeri’nde de 1 uzman koyabilmişiz personel dağılım cetvelimize, pratisyen olarak da 6 koymuşuz. Şu anda 1 uzmanımız var, 4 pratisyenimiz var. Demek ki burada da 2 tane eksikliği önümüzdeki beş yılda tamamlamaya çalışacağız.

Bilecik ilimizde de uzman sayılarımız ve pratisyen sayılarımız itibarıyla doluluk oranlarımız, personel dağılım cetvelleri üzerinden, yine önümüzdeki beş yılı düşündüğümüzde, göz önüne aldığımızda doluluk oranlarımız yüzde 80 civarındadır. Aslında Sayın Milletvekilimize ve yüce heyetinize ifade etmek isterim ki, Bilecik ilimiz bu hususta Türkiye’nin en şanslı illerindendir. Bakın, ihtiyaç yoktur demiyorum, ama elimizde bütün illerle ilgili grafikler var.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Bilecik’ten sevk edilen kazaların sayısı var mı Sayın Bakanım?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla)  Şimdi, 2 ilin kıyaslamasını yaparken veya illerin kıyaslamasını yaparken, Türkiye’nin 81 iline Türkiye Cumhuriyeti olarak hizmet götürmek zorunda olduğumuzu hepiniz takdir edeceksiniz. Sonuçta biz, elimizdeki mevcut hekim sayısını dengeli dağıtmaya çalışıyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, şöyle ifade edeyim size: 2002’de göreve geldiğimizde Türkiye’de uzman hekimler açısından ifade edeceğim, çok fazla vaktinizi almamak açısından uzman hekim başına düşen nüfus itibarıyla en zayıf olduğumuz ille, en iyi olduğumuz il arasındaki fark 1’e 14. 1’e 14 dikkatinizi çekiyorum. Şu anda bu oran 1’e 4’e inmiş durumdadır. Aslında Ankara ilimizi sınıflandırma dışı tutarsak, çünkü Ankara’da bürokrasinin yoğunluğu eş durumu tayinlerinin de buraya yoğun olması sonucunu doğuruyor, şu andaki dağılım dengesi itibarıyla 1’e 2 durumuna gelmiş durumdayız veya 1’e 2,5 durumuna gelmiş durumdayız. Şöyle ifade edeyim: 2002 yılında Ankara ilinde 1.746 kişiye bir uzman hekim düşüyordu görevi devraldığımızda. Ağrı ilimizde de 24.000 kişiye bir uzman hekim düşüyordu. Şu anda Ankara ilimizde yaklaşık 1.300 kişiye bir uzman hekim düşmektedir. En geride kalmış ilimiz olarak Şanlıurfa ilimizde de 5.000 kişiye bir uzman hekim düşmektedir. Türkiye ortalaması da 2.500’dür. Dolayısıyla bu hususta çok ciddi bir çalışmayla, çok prensipli bir çalışmayla dağılım dengesizliğini büyük ölçüde ortadan kaldırdık. Pratisyen hekim açısından dağılım dengesizliği noktasında biraz daha iyi bir noktadayız. İstanbul ilimizi hariç tutarsak İstanbul ilimizde özel sektörde çalışan çokça, bu söylediğim, kamuda çalışan hekimlerdir. İstanbul ilimizde çok sayıda özel sektörde de çalışan pratisyen hekimimiz var Türkiye’de artık tamamen dengeli bir dağılım sağlamış bulunuyoruz.

Elimde bir kitap var değerli milletvekilleri. Türkiye Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın Kasım 2002 ile Haziran 2007 arasındaki raporudur bu ve öyle zannediyorum ki bütün milletvekillerime ulaşmış durumdadır, ulaştırılmamışsa da, istirham edeceğim, bana iletirseniz ben zatıalinize takdim edeceğim. Bu hususta, Türkiye’de hekim yetersizliği konusu, üzülerek ifade etmeliyim ki, ilk defa 59’uncu cumhuriyet Hükûmeti döneminde Türk kamuoyunun huzuruna getirilmiştir.

Ben, 1978 yılında tıp fakültesine intisap ettim, 78’den bugüne kadar aşağı yukarı otuz seneye yakın bir zaman geçmiş. Bu salonda benden daha önce tıbbiyeye intisap etmiş değerli meslektaşlarım da var ve otuz seneye yakın veya yirmi beş, yirmi yedi seneye yakın bir süre bütün 14 Mart Tıp Bayramlarında ben şunu duydum. Önce tıp fakültesi öğrencisi olarak, daha sonra bir çocuk sağlığı hastalıkları araştırma görevlisi, asistanı olarak, sonra üniversitede bir uzman olarak, öğretim üyesi olarak, yönetici olarak hep şunu işittim: “Türkiye’de doktor sayısı fazla.” dendi, “Öğrenci sayısı azaltılmalıdır.” diye birçok toplantılarda konuşuldu, yazılı metinlere kondu.

Yine üzülerek ifade etmek isterim ki, Türkiye’nin bu husustaki meslek örgütü Tabipler Birliği de yıllarca bu ön kabul üzerinde hareket etti, yazdı, çizdi, toplumu bu şekilde bilgilendirdi ve ilk defa, bundan birkaç sene önce bunun tersini, doğru olanı söylemeye başladığımız zaman buna şiddetle karşı çıkanlar oldu. Ama yine sevinerek görüyorum ki, bugün artık, Türkiye’de doktor yetersizliği konusunda, neredeyse bir fikir birliğine ulaşmış durumdayız.

Değerli milletvekilleri, hani derler ya “Halep oradaysa arşın burada.” diye. Gerçekten, ölçmek, kıyaslamak önemlidir. Bakınız, Türkiye’miz, güzel ülkemiz Dünya Sağlık Örgütünün Avrupa bölgesinde yer alan 53 ülke içerisinde, nüfusuna göre doktor sayısı kıyaslandığında 52’nci sıradadır. Bir tek Arnavutluk’u burun farkıyla geçiyoruz. Bu 52 ülkeyi, yalnızca Avrupa’nın gelişmiş ülkeleri zannetmeyelim. Bunların içinde, dağılan Sovyet Rusya’dan ayrılan ülkeler de var, bizim kardeş Türk cumhuriyetlerimiz de var. 53 ülke içerisinde 52’nciyiz, OECD ülkeleri arasında da sonuncuyuz. Bugün 58 milyon nüfusa sahip İtalya’da 241 bin doktor vardır, 60 milyon nüfusa sahip Fransa’da 203 bin doktor vardır, 83 milyon nüfusa sahip Almanya’da 278 bin doktor vardır, 39 milyon nüfusa sahip Arjantin’de 109 bin doktor vardır. 70 milyon nüfusa sahip ülkemizde bu rakam, üzülerek ifade ediyorum ki, sadece 100 bindir ve Avrupa ortalamasına göre her 100 bin kişiye 300 doktor düşerken, Türkiye’mizde her 100 bin kişiye 150 doktor düşmektedir. Bu rakam, İsviçre’nin 1960 yılı rakamıdır.

Son yirmi yılda tıp fakültelerindeki öğretim üye sayısı 5 katına çıkmıştır. 1986 yılında 2 binin altında öğretim üyemiz vardı, bugün 10 binlere ulaşmış durumdayız. Öğretim üye sayımız tıp fakültelerinde tam 5 katına çıkmıştır. Tıp fakültelerine yılda alınan öğrenci sayısıysa 5.200’lerden 4.600’lere düşmüş durumdadır. Öğretim üyesi başına, Almanya’da 1 öğretim üyesi başına 22 öğrenci düşmektedir, İspanya’da 14 öğrenci düşmektedir, Fransa’da 11 tıp öğrencisi düşmektedir, Türkiye’de ise yalnızca 3,6 öğrenci düşmektedir. Şimdi belki diyeceksiniz ki bunu vatandaşlarımız da bazen söylüyorlar Sayın Bakan, madem öyleyse Türkiye’de öğrenci sayımızı artıralım, öğretim üyemiz yeterli. Yüce Meclisimizi bir kere de bu soru önergesi vesilesiyle bilgilendirmek durumundayım. Beş yıl boyunca bu husustaki çabalarımız, YÖK nezdindeki çabalarımız hep bir duvara çarpar noktada olmuştur. Bu işle ilgili olarak, değerli milletvekilleri…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Diğer gruplara da konuşma vakti kalsın. Gündem dışı konuşma yaptınız doktorlukla ilgili. Diğer gruplar da konuşsun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Sayın Kamer Genç, isminizi zikrederek söylüyorum…

BAŞKAN – Sayın Bakan… Sayın Bakanım… Sayın Bakanım…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – …şu Mecliste sizden başka bu tutumu gösteren hiç kimse yok.

BAŞKAN – Sayın Bakanım…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama, yani, diğer gruplar da konuşsun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – İsminizi zikrederek, burada konuşan, kürsüde konuşan konuşmacıya o her kim olursa olsun saygı göstermeniz gerektiğini, yüce Meclisin huzurunda, yüce halkımızın da duyması için ifade ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yaptığınız hata… Hata yapıyorsunuz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Bakan, genelleme yapmayın. Genelleme yaparsanız söz hakkımız doğar.

BAŞKAN – Genel Kurula hitap ediniz Sayın Bakanım.

Buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, konu çok açıktır, anlayabilen için çok açıktır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Siz de anlayın.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Benim Bilecik Milletvekilim hekim istiyor benden.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Gönder.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilimin hakkı var, ona benim hekim göndermem lazım. Ama, yarın, bütün illerdeki milletvekillerim aynı talepte bulunacaklar. Biz de diyoruz ki, Türkiye’deki hekim sayısını biz artırmadıkça bütün illerimizde sıkıntılar olacaktır. Bu dönüşüm programı ne kadar başarılı yürürse yürüsün, bu sıkıntıyı bir beş sene… Elimizden geldiği kadar hekimlerin verimli çalışmasını sağlayarak, performanslarına göre onlara ek ödemeler yaparak, muayene edilen hasta sayıları 2 misline neredeyse çıktı 59’uncu Hükûmet döneminde. Bunlarla verimliliği artırdık. Bazı eksikleri belki yaşayacağız, ama bir şekilde önümüzdeki beş seneyi de bu hizmeti verebilecek şekilde geçireceğimizi ben biliyorum, geriletmeden. Ama ondan sonraki beş senenin için de bir alarm vermem lazım. Bu alarmı duyması gereken birinci kurum Yüksek Öğrenim Kurumudur. Çünkü Anayasa, Sağlık Bakanına, tıp fakültesi öğrencisi yetiştirme hususunda bir yetki vermiyor, bir sorumluluk da vermiyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Fakülteler alacaklarını alamıyorlar Sayın Bakan.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bakın, Devlet Planlama Teşkilatımız Dokuzuncu Kalkınma Planı’mıza konan “Tıp fakültesi öğrenci sayısı artırılmalıdır.” hükmüne binaen bütün üniversitelerimize bir yazı yazdı, dedi ki: “Öğrenci sayısını artırma yönünde yatırım taleplerinizi bize iletin, bu taleplerinize karşılık vereceğiz. Ama öğrenci sayınızı artıracak, ek kontenjan oluşturacak biçimde lütfen bu çabalarınıza devam edin.”

Değerli milletvekilleri…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Fakültelerin hiç sorunları yok mu, maddi sorunları, Bakanlığın ihmal ettiği?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Sayın Topuz, bakın, ben şunu…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Topuz mu?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Sayın Anadol, özür dilerim.

Şunu ifade etmek istiyorum ben: Bu hususta hükûmetimiz, Türkiye’de tıp fakültesi öğrenci sayısının artırılmasıyla ilgili olarak çok kararlıdır, her türlü yatırımı da yapmaya kararlıdır. Önce üniversitelerimizin, Yüksek Öğrenim Kurumu başta olmak üzere, tabip örgütümüzün buna inanması lazım. Onlardan önce benim yüce Meclisimin üyelerinin buna inanması lazım. Bakın, bu kürsüden ben bunları daha önce söylediğimde şimdi geriye çok dönmek istemiyorum ama muhalefet partilerinden değerli arkadaşlarım kalkıp “Ne demek Türkiye’de hekim yetersizmiş, hekim fazla.” bile dediler. Arzu ederseniz bunları tutanaklardan çıkarır daha sonra bunları getiririm. Şimdi, önce…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ben başka şey söyledim.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Bakan, basında sizin açıklamanız var, sizin açıklamanız var, “Türkiye’de hekim yeterlidir.” diye kendi açıklamanız var. Niye başkasını suçluyorsunuz?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakınız, şimdi ortada bir mesele var.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – “Yok” deyin, “Ben açıklamadım.” deyin.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bu meseleyi çözmek için el birliği edeceğiz. Öyle oradan bize laf atmayacaksınız.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Söz versin de oradan atayım.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, son üç dakikanız efendim.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Siz kendi döneminizde yaptıklarınızı yaptınız, millet size bir not verdi, bize de bir not verdi Sayın Durmuş. (AK Parti sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Maşallah! Maşallah!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, söylediğim gibi, sevinerek görmekteyim ki, bu hususta toplumda bir konsensüs oluşmak üzeredir. Yüce Meclisimizin yarın bu hususta yapılacak çalışmalara da destek vermesini sağlamak, sizden yardım istemek üzere ben bu konuşmayı bu şekilde sürdürüyorum.

Eğer gerekli tedbirleri alamazsak, belki önümüzdeki beş seneyi de halkımızın ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde organize ederek geçirebiliriz. Ama, sonraki beş yıllar var, sonraki on yıllar var.

Bakın, şu Meclisin kürsüsünden tarihe not düşmek için açıkça ifade ediyorum: Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşına hizmet etmek için, 2023’ü vizyoner bir yıl olarak alırsak, 2023’te 200 bin doktora ihtiyacımız var. Şu anda Türkiye’de 100 bin tane doktor var.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – 106 bin.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla)  Eğer, biz, bu 100 bin civarındaki doktor sayımızı 200 bine çıkaramazsak hekimlerimizin önündeki iş yükü daha da artacak, vatandaşlarımızın hizmeti alması önümüzdeki beşli, onlu yıllarda daha da zorlaşacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında bu hekim yetersizliğinin, Sayın Bilecik Milletvekilimizin de ihtiyaçlarını haklı olarak belirttiği bu durumun hekimlerimiz açısından da büyük bir sıkıntıya yol açtığı bir gerçektir. Bir hekimin karşısına günde 40 tane, 50 tane hasta çıkardığınızda o hekimin iş yapması çok zorlaşır, stresli çalışmak zorunda kalır, iş yükü fazladır ve hastalarına yeterince zaman ayıramaz. Hekim ve hasta arasındaki ilişki de hem bilimsel açıdan hem insani açıdan hem sosyal devlet ilkeleri açısından olması gereken noktaya taşınamaz. Onun için, yüce heyetinizin huzurunda bir kere daha Yüksek Öğrenim Kurumuna görevini yapması davetinde bulunuyorum. Bakınız, her fırsatta

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Bakan, bir şey söyledim.

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Hangi kaynakla yapıyor?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – …bu, her fırsatta kamuoyunun önüne çıkıp vatandaşa zehir zemberek açıklama yapan Sayın YÖK Başkanı, çıkıp Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanının bu talebi için ne yaptığını kamuoyuna açıklamak zorundadır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Siz ne yaptınız? Fakültelerin ihtiyaçlarını karşılıyor musunuz, alacaklarını ödüyor musunuz? Yok, cevap yok.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Elini kolunu bağlıyorsunuz, sonra da suçluyorsunuz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Sayın Anadol, bakın, yanlış bilgilenmelerle sizin tecrübeli bir politikacı olduğunuzu biliyorum belki de zaman zaman basına akseden yanlış bilgilerle yorum yapmayın. Ben size her türlü bilgiyi veririm.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Tamam efendim. Ben de aynı konuda soru önergesi vereceğim.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bakınız, Değerli Anadol, olay şudur: Üniversitelerimizde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, sadece bir dakika süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

Buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Tamamlıyorum, Değerli Başkan.

Üniversite tıp fakültelerimizde 20 bin civarında doktor vardır.

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Hemşire yok hemşire.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – …ve 2006 yılında polikliniklerde, bakın polikliniklerde…

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Üniversitede hemşire yok, personel yok. Ben içindeyim, biliyorum.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şimdi bir milletvekilimiz daha oradan söz atıyor “Hemşire yok.” diye. Poliklinik hizmetlerinde hemşirelik hizmetleri yoktur.

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Kadro yok, kadro yok.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bütün 2006 yılı içerisinde 12.5 milyon hasta muayene edilmiştir, 20 bin kişiyle, uzman ve asistanlarla. Sağlık Bakanlığında toplamda, aşağı yukarı 50 bin civarında doktorumuz var, 50 bini biraz aşkın doktorumuz var. Biz bu doktorlarla 300 milyona yakın hastayı kabul etmişiz. Üniversitelerimiz verimli çalışmayı sağlayacak ve inanıyorum ki önümüzdeki dönemde de bu probleme birlikte çözüm bulacağız.

Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Evet, soru sahiplerinden Sayın Yaşar Tüzün’ün yerinden, kısa bir açıklama için talebi vardır. O talebi yerine getireceğim.

Sayın Tüzün, buyurun.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Öncelikle de Sayın Bakana teşekkür ediyorum bu sorularımıza cevap verdiği için.

Tabii, biz istediğimiz, madde olarak sorduğumuz soruların gerçekten de cevabını alamadık. Özellikle, Sayın Bakan cevaplara tersten başladı, ben de sorulara tersten başlayayım diye düşünüyorum.

Birincisi, Sayın Başkanım Maliye Bakanımız da burada 22’nci Dönemde 5024 sayılı bir teşvik kanunu çıkardık. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bulunan illerimizin kalkınabilmesi açısından, kişi başına 1.500 doların altında olan 36 tane ili teşvik kapsamına aldık. Buna o dönemde destek veren siyasi partinin de üyesiyiz. Yani, 36 tane, Doğu ve Güneydoğu illerinde, teşvike muhtaç olan illerimize böyle bir katkı verilmesine biz de katkı verdik. Ancak, daha sonra, yine bu 5024 sayılı teşvik kanununa ilave olarak 13 tane daha ilin alınması söz konusu oldu ve bu kanun geldi. Yani, 36+13, 49 oldu. Bu 13 il de özellikle İç Anadolu, batı illerindeydi. Sorumda “59’uncu Hükûmetin siyaseten yakın olduğu iller” diye sormamda herhangi bir maksat, kasıt yoktur, bilerek sormuşumdur. Çünkü, Düzce, Bolu, Kütahya gibi illeri de teşvik kapsamına aldınız ve bu illerden de 60, 30 gibi 22’nci Dönemde milletvekili çıkardınız.

Ben tekrar soruyorum: Yani, bu 36+13, 49 il teşvik kapsamına alındıktan sonra Kütahya’ya mı daha fazla yatırımcı gitti, yoksa Tunceli’ye mi daha fazla yatırımcı gitti veya Kars’a mı daha fazla veya Elazığ’a mı daha fazla yatırımcı gitti? Yani, bu teşvik yasasının baştan beri, bu 13 il alındıktan sonra, yanlış olduğunu söyledik ve “Bunun yeniden düzenlenmesi konusunda Hükûmetinizin bir çalışması var mı? Bölgesel teşvik değil de sektörel teşvik olması konusunda bir düşünceniz var mı?” dedim, bu konuda tam detaylı cevabımı alamadım.

Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Tüzün, şu hususu bir hatırlatmak için takdirinize sunuyorum: Yani “Soru soran milletvekillerimiz çok kısa bir açıklama yapar.” hükmü vardır.

Sayın Bakana cevap verip vermemek ayrı bir olaydır, ama ekleyeceğiniz hususlar varsa onları belirtin. Çünkü, baktım listeye, üç tane sorunuz var. Yani, o sorular çerçevesinde kısa bir cevap verirseniz memnun olurum.

Buyurun.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Bitti mi sürem Başkanım?

BAŞKAN – Hayır, devam ediyor.

Buyurun.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Teşekkür ederim.

Diğer bir sorumda ise… Özellikle yine Karayolları Genel Müdürlüğüne bağlı çalışmalarda, yapılan duble yol ve değişik yol çalışmalarında kamulaştırma ücretlerinin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na göre yapıldığını, bunun yasal olarak böyle olduğunu biliyoruz, ama uygulamada, maalesef, böyle olmadığını görüyoruz ve kamulaştırma ücretlerinin ödenmediğini biliyoruz. Yani, bugün yapılan, geçen dönem, yine 22’nci Dönemde yapılan kara yolları ağı çalışmalarına bakınız, yüzde 8’i, yüzde 10’u dolayında kamulaştırma ücretleri vatandaşa ödenmiştir, yüzde 90’a yakını ise ödenmemiştir.

Yine, bu sağlık hizmetleriyle ilgili Bilecik ilimizin özel bir durumu söz konusudur. Bildiğiniz gibi İç Anadolu ve Marmara Bölgesi’ni bağlayan bir yol üzerindedir. Yolumuzun durumunu siz de, Söğüt’e, Bilecik’e geldiğinizde, çok iyi biliyorsunuz. Ortalama günde 40 bin araç geçmektedir. Bugün Türkiye genelindeki karayolları ağına baktığımızda en fazla trafik kazası olan bir bölgedir. Böyle bir bölgede de elbette doktora ihtiyacımız söz konusudur. Zaman içerisinde bunu çözeceğinizi umut ediyorum.

Sayın Başkana ve Bakana teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüzün.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, diğer soru önergelerini okuyacağım ve cevap verecek sayın bakanı arayacağım:

12. Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta Güzel Sanatlar Fakültesi kurulup kurulmayacağına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/7)

BAŞKAN – Sayın Bakan?

Soru önergesi ertelenmiştir.

13. Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, Bilecik ilinin öğretmen ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/9)

BAŞKAN – Sayın Bakan? Yok.

Ertelenmiştir.

14. Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, kuraklık kapsamına alınan illere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/10)

BAŞKAN – Sayın Bakan? Yok.

Ertelenmiştir.

15. Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, Bilecik ilinde üniversite öğrenci yurdu yapılıp yapılmayacağına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/13)

BAŞKAN – Sayın Bakan? Yok.

Ertelenmiştir.

16. Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Gökçeler Barajı yapımının 2008 yılı programına alınıp alınmayacağına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/14)

BAŞKAN – Sayın Bakan? Yok.

Ertelenmiştir.

17. Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, AntalyaAlara Çayından kullanılan içme suyuna ve Alaca Çayının çevresindeki arıtma tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/15)

BAŞKAN – Sayın Bakan? Yok.

Ertelenmiştir.

18. Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Türk Tarih Kurumu Başkanının bazı açıklamalarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/17)

BAŞKAN – Cevaplandıracak Sayın Bakan? Yok.

Ertelenmiştir.

19. Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, bir televizyon programında yaptığı konuşmaya ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/18)

BAŞKAN – Cevaplandıracak Sayın Bakan? Yok.

Ertelenmiştir.

20. Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, çiftçilere yapılan “kuraklık yardımı”na ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/19)

BAŞKAN – Cevaplayacak Sayın Bakan? Yok.

Ertelenmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, böylece gündemdeki konular tamamlanmıştır.

Gündemdeki konuları sırasıyla görüşmek için 3 Ekim 2007 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum, hayırlı akşamlar diliyorum.

 

Kapanma Saati: 17.48

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.