DÖNEM: 23 CÝLT:
2 YASAMA YILI: 2 TÜRKÝYE BÜYÜK MÝLLET MECLÝSÝ TUTANAK DERGÝSÝ 2’nci Birleþim 2 Ekim 2007 Salı Ý Ç
Ý N D E K Ý L E R I.
GEÇEN TUTANAK ÖZETÝ II.
GELEN KÂÐITLAR III. GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR 1. Hakkâri Milletvekili Rüstem Zeydan’ın, Sağlıkta
Dönüşüm Programı çerçevesinde yapılan çalışmalara ve tam gün çalışma yasasının
çıkarılmasının önemine ilişkin gündem dışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağ’ın cevabı 2. Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, işsizlik ve
yoksulluğun önlenmesi için alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı
konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı IV. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI A) TEZKERELER 1. Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 5665 sayılı kanunun bazı maddelerinin
bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi (3/194) 2. Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 5677
sayılı kanunun bazı maddelerinin bir kez daha görüşülmek üzere geri
gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/193) 3. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin Diyarbakır
Milletvekili Aysel Tuğluk ve Batman Milletvekili Ayla Akat Ata hakkında
yargılamanın devamına karar verdiğine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/192) 4. Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın,
beraberinde Parlamento heyetiyle Hollanda’ya yapacağı resmî ziyarete ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/195) 5. Erzurum Milletvekili Fazilet Dağcı Çığlık’ın, mazereti
nedeniyle 8/8/2007 tarihinden itibaren on beş gün izinli sayılmasına dair
Başkanlık tezkeresi (3/196) B) ÖNERGELER 1. Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda’nın, Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/1) C) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 20
milletvekilinin, termik santrallerin çevreye verdiği zararların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/3) 2. Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21
milletvekilinin, küresel ısınmanın ülkemize etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/4) 3. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 milletvekilinin,
Çıldır gölünde meydana gelen kirliliğin sebepleri ve çözümlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/5) D) MECLİS SORUŞTURMASI ÖNERGELERİ 1. Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 73 milletvekilinin,
Ankara'da yaşanan içme ve kullanma suyu sorununda, Ankara Büyükşehir Belediyesi
üzerinde gözetme ve düzeltici önlemler alma ve ilgili bakanlıklar arasında
işbirliği sağlama konusunda sorumluluklarını yerine getirmeyerek görevlerinin
gereklerini yapmakta ihmal ve gecikme gösterdiği iddiasıyla, Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan hakkında, Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/1) V. ÖNERİLER A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ 1. Genel Kurulun 2/10/2007 günkü birleşiminde “Başkanlığın
Genel Kurula Sunuşları”ndan sonra sözlü soru önergelerinin görüşülmesine ve
başka bir konunun görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi VI. SORULAR VE CEVAPLAR A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI 1. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Rum gemilerinin
Türk limanlarını kullandığı iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/1) 2. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki
doğalgaz yatırımlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2) 3. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da vergisiz
mazot ithalatı izni verilip verilmeyeceğine ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/3) 4. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan Ardanuç
karayoluna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/4) 5. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan il
merkezinden geçen karayolunun onarımına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/5) 6. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, PosofTürkgözü
sınır kapısından mazot ithalatına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi
(6/6) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 7. Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, BilecikSöğüt ve
Pazaryeri ilçelerinin doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru
önergesi (6/8) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 8. Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, BozüyükBilecikMekece
karayolu istimlâk çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru
önergesi (6/11) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 9. Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, bölgesel teşvik
kapsamı projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi
(6/12) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 10. Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in,
AksekiCevizliBeyşehir yoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru
önergesi (6/16) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 11. Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Aksekiİbradı
arasındaki yol genişletme ve yapım çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından sözlü soru önergesi (6/20) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 12. Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta Güzel
Sanatlar Fakültesi kurulup kurulmayacağına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
sözlü soru önergesi (6/7) 13. Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, Bilecik ilinin
öğretmen ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/9) 14. Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, kuraklık
kapsamına alınan illere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/10) 15. Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, Bilecik ilinde
üniversite öğrenci yurdu yapılıp yapılmayacağına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/13) 16. Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Gökçeler Barajı
yapımının 2008 yılı programına alınıp alınmayacağına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/14) 17. Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, AntalyaAlara
Çayından kullanılan içme suyuna ve Alaca Çayının çevresindeki arıtma
tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/15) 18. Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Türk Tarih Kurumu
Başkanının bazı açıklamalarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/17) 19. Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, bir televizyon
programında yaptığı konuşmaya ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/18) 20. Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, çiftçilere
yapılan “kuraklık yardımı”na ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/19) B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1. İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert’in, Devlet
Memurları Kanununun 4/B maddesi kapsamındaki sözleşmeli personele ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/59) I. GEÇEN TUTANAK ÖZETÝ TBMM Genel Kurulu
saat 15.00'te açýldı. TBMM Başkanı Köksal
Toptan, yeni yasama yılının ülkemize, milletimize ve Türkiye
Büyük Millet Meclisine hayırlı olmasını dileyen bir konuşma
yaptı. Açış konuşmasını
yapmak üzere Genel Kurulu teşrif eden Cumhurbaşkanına,
Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi. İstiklal Marşı
söylendi. Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül, 23’üncü Dönem İkinci Yasama Yılı açış konuşmasını
yaptı. 2 Ekim 2007 Salı günü
saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 15.57’de son verildi. Köksal
TOPTAN Başkan Harun TÜFEKCİ Yaşar
TÜZÜN Konya Bilecik Kâtip Üye Kâtip
Üye No.: 2 II. GELEN KÂÐITLAR 2 Ekim 2007 Salý Raporlar 1. Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Bosna Hersek Bakanlar Kurulu Arasında Turizm Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/289) (S. Sayısı:
1) (Dağıtma tarihi: 2.10.2007) (GÜNDEME) 2. Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Moldova Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik İşbirliğine
Dair Mutabakat Zaptının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/290) (S. Sayısı: 2) (Dağıtma tarihi: 2.10.2007) (GÜNDEME) 3. Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Yunanistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık
Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/331) (S.
Sayısı: 3) (Dağıtma tarihi: 2.10.2007) (GÜNDEME) 4. Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/341) (S. Sayısı: 4) (Dağıtma tarihi: 2.10.2007)
(GÜNDEME) 5. Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/342) (S. Sayısı: 5) (Dağıtma tarihi: 2.10.2007) (GÜNDEME) Meclis Soruşturması Önergesi 1. Ankara Milletvekili
Yılmaz ATEŞ ve 73 Milletvekilinin, Ankara’da yaşanan içme ve kullanma
suyu sorununda, Ankara Büyükşehir Belediyesi üzerinde gözetme
ve düzeltici önlemler alma ve ilgili bakanlıklar arasında işbirliği
sağlama konusunda sorumluluklarını yerine getirmeyerek görevlerinin
gereklerini yapmakta ihmal ve gecikme gösterdiği ve bu eylemlerinin
Türk Ceza Kanununun 257 nci Maddesine uyduğu iddiasıyla, Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan hakkında, Anayasanın 100 üncü ve İçtüzüğün 107
nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması açılmasına ilişkin
önergesi (9/1) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/9/2007) (Dağıtma tarihi:
2.10.2007) Meclis Araştırması Önergeleri 1. Kahramanmaraş Milletvekili
Durdu ÖZBOLAT ve 20 Milletvekilinin, termik santrallerin çevreye
verdiği zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/3) (Başkanlığa
geliş tarihi: 5/9/2007) 2. Antalya Milletvekili
Tayfur SÜNER ve 21 Milletvekilinin, küresel ısınmanın ülkemize etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/4) (Başkanlığa
geliş tarihi: 5/9/2007) 3. Ardahan Milletvekili
Ensar ÖĞÜT ve 21 Milletvekilinin, Çıldır Gölünde meydana gelen kirliliğin
sebepleri ve çözümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/5) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/9/2007) 2 Ekim 2007 Salı BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 2’nci Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce
iki sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Konuşma süreleri beşer
dakikadır. Hükûmet, bu konuşmalara cevap verebilir. Hükûmetin konuşma süresi
yirmi dakikadır. Gündem dışı ilk söz,
Sağlık Bakanlığı tam gün yasası hakkında söz isteyen Hakkâri Milletvekili
Rüstem Zeydan’a aittir. Saygıdeğer arkadaşlarım,
konuşmacı olarak kürsüye gelen milletvekili arkadaşlarımdan şunu istirham
ediyorum: Konuşma sürelerine, sadece konuşmalarını tamamlamaları için bir
dakika ek süre vereceğim. Onun için, bütün konuşacak arkadaşlarımızın, hatip
arkadaşlarımızın, konuşmalarını bu süre içerisinde değerlendirmelerini,
kendilerine ayrılan süre içerisinde, grup adına veya şahısları adına, istirham
ediyorum. Sayın Zeydan, buyurun
efendim. Süreniz beş dakika. (AK
Parti sıralarından alkışlar) III. GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR 1. Hakkâri Milletvekili Rüstem Zeydan’ın, Sağlıkta
Dönüşüm Programı çerçevesinde yapılan çalışmalara ve tam gün çalışma yasasının
çıkarılmasının önemine ilişkin gündem dışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağ’ın cevabı RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri)
– Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum. Sözlerime başlarken,
Beytüşşebap ilçesinde 12 vatandaşımızın hunharca katledilmesini kınıyor, onlara
Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2003 yılından itibaren, Hükûmetimizce yürürlüğe konulmuş olan
“Sağlıkta Dönüşüm Programı” çerçevesinde, sağlık hizmetleri yeniden
yapılandırıldı ve insan odaklı, insana yakışır, hakkaniyetli, kolay
ulaşılabilir sağlık hizmetleri gündeme oturtulmuş oldu. “Sağlıkta Dönüşüm
Programı” adını verdiğimiz bu program çerçevesinde, sağlık envanteri yeniden
çıkarıldı, Türkiye seksen bir il olarak karış karış dolaşıldı ve Türkiye’nin
bir haritası, bir sağlık haritası, sağlık çalışanları başta olmak üzere,
buralardan hizmet bekleyen vatandaşların önüne konuldu. Sağlık politikaları
yeniden değerlendirilir iken, özellikle sağlık personelinin dengesiz dağılımı
ve sağlık personelinin yetersizliği bir kez daha teyit edilmiş oldu. Bu
nedenledir ki, sağlık personeli rejimi yeniden realize edildi, Sağlık Bakanlığı
Atama Nakil Yönetmeliği yeniden gözden geçirildi, dönemler hâlinde sağlık
personeli ataması gerçekleştirildi ve hizmet puanı esasına göre ve de
hakkaniyetli kura esasına göre sağlık personeli o bölgelere konuşlandırılmaya
çalışıldı. Bu çerçevede, özellikle kalkınmada öncelikli yirmi üç ile ve o
bölgelere sağlık personeli konuşlandırılsın diye, temininde güçlük çekilen
personel, sözleşmeli olarak hayata geçirilmeye çalışıldı. Bununla birlikte,
hastanelerin döner sermayelerinin gelirlerinden maaşlarını almak üzere “4/B”
diye tabir ettiğimiz yeni personel istihdamı gerçekleştirildi. Gene bu
bölgelerde, vekil ebe, vekil hemşirelik sistemiyle, o yörede okuyan ve yetişen
çocuklarımıza, bir nebze de istihdama katkı olmak üzere, o arkadaşlarımız, bu
bölgelerin taşrasında, periferlerinde görevlendirildi ve gene hepinizin
malumları olması üzere, Sağlıkta Dönüşüm Programı çerçevesinde, sağlık
hizmetleri tek elden yürütülmeye çalışıldı, hastaneler birleştirildi, atıl
kapasiteler vatandaşın hizmetine sunuldu. Ayrıca, gönüllülük esasına dayanan,
performansa dayalı ek katkı payları ödendi; bu da hem çalışanlara hem de hizmet
alanlara yeni bir moral, motivasyon oldu ve gerçekten de esnek çalışma saatleri
getirildi. Ameliyathaneler kısa sürede halkın hizmetine sunuldu. MUHARREM İNCE (Yalova) –
Bakan yardımcısı… RÜSTEM ZEYDAN
(Devamla) Efendim, uzun yıllar Sağlık
Bakanlığında bu programda görev almış bir teknokrat ve bürokrat arkadaşınız
olarak onları ifadeye çalışıyorum. Değerli milletvekilleri,
görüldü ki, koruyucu ve sağlık hizmetlerinin sağlıkta dönüşüm ayağı olan aile
hekimliği sistemi oluşturuldu. Fakat, bunların hepsinin yanında bir şey eksik
kaldı, o da tam gün yasasıyla ilgili, hekimlerimizin, özellikle tam zamanlı
çalışması gerektiğine olan inancımı ifadeyle söz almış bulunuyorum. Ve 2002
yılında tam zamanlı çalışan hekim sayısı, yüzde olarak 11 iken 1 Ekim tarihi
itibarıyla yüzde 63’ler civarına çıkarıldı. Kendi ilim olan Hakkâri’de bile
2002 yılında 11 tane uzman hekim görev yapar iken, bugün, çok şükür ki, 63 tane
uzman hekim, o necip millete hizmet etmenin şevkini ve heyecanını yaşıyor. Dolayısıyla da
saygıdeğer milletvekilleri, şimdi elimizdeki hekim kaynağımızı en verimli
şekilde kullanma zamanıdır diyoruz, şimdi hekim ile hasta arasında para
ilişkisini bitirme zamanıdır diyoruz ve şimdi Türk sağlık tarihine tarihî bir
not düşme zamanıdır diyoruz ve şimdi tam gün yasasını tam da bu dönemde çıkarma
zamanıdır diyoruz. Bu duygu ve
düşüncelerle, bana bu fırsatı verdikleri için Sayın Başkana ve değerli
şahsınıza sonsuz sevgilerimi, kalbî teşekkürlerimi sunuyorum. Sağ olun, var olun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Zeydan. Sayın Zeydan’ın gündem
dışı konuşmasına Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ cevap verecektir. Sayın Bakanım, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar) MUHARREM İNCE (Yalova) –
Çanak mı tutuyor, neye cevap verecek? İç Tüzük’e aykırı bir kere! BAŞKAN – Buyurun Sayın
Bakanım. SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Saygıdeğer Başkanım, yüce Meclisimizin değerli üyeleri;
Meclisimizin 23’üncü Dönem çalışmalarının ülkemize hayırlı olmasını temenni
ederek, benden önceki Değerli Konuşmacı arkadaşımın temas ettiği çok önemli bir
hususta Hükûmetimizin, Sağlık Bakanlığımızın görüşlerini sizlere ifade etmek
istiyorum. ALİ ARSLAN (Muğla) –
Karşı görüş söylemedi zaten. AHMET ERSİN (İzmir) –
Karşı görüş söylemedi ki Sayın Bakan! SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, benden önce gündem dışı konuşan Değerli
Konuşmacımız Hakkâri Milletvekilimiz Rüstem Zeydan Bey, Türkiye'de hekim sayısı
ve ihtiyaçlar ile tam gün yasasından bahsetti. Yüce Meclisimize bu konudaki
öngörümüzü ve önümüzdeki projeksiyonu ifade etmek istiyorum. Değerli milletvekilleri,
gerçekten, beş yıldır yaptığımız çalışmalar sırasında şunu gördük: Bir ülkede
istikrarlı bir hükûmet döneminde kararlı bir biçimde herhangi bir konuda bir
dönüşüm çabası içerisine girerseniz, Türkiye Cumhuriyeti’nin imkânları,
potansiyeli birçok işi başarmak için yeterlidir ve geçirdiğimiz beş sene
içersinde de sağlıkta bu anlamda ciddi bir dönüşüm programını yürürlüğe
koyabildik. Kuşkusuz, kapsamlı bir dönüşüm programı için, beş yıllık bir süre,
bütün meselelerin bitirilmesi, yapısal dönüşümün gerçekleştirilmesi için
yeterli değildir, ama çok önemli mesafeler aldık. Önümüzdeki beş sene boyunca,
yine bu dönüşüm programının, bu kapsamlı dönüşüm programının devam eden
işlerini yürüteceğiz ve ülkenin sağlık hizmetlerinin vatandaşa çok daha kolay
ulaşması için, sağlıklı ulaşması için gayretlerimize devam edeceğiz. Bu anlamda
ciddi bir eylem planını da hazırlıyoruz. Ancak, önümüzdeki
yılların projeksiyonlarında, önümüzdeki beşli, onlu yılların projeksiyonunda
Türkiye'de sağlık sistemimizin karşısına çıkan en önemli problemin, gerçekten
hekim sayısının yetersizliği ve bu anlamda da hekimlerin istihdam şekli olduğu
anlaşılmaktadır. Uyguladığımız politikalarla şöyle bir noktaya geldik, önce
müsaadenizle onu ifade etmek isterim sizlere: Göreve geldiğimizde, Türkiye'de kamuda
çalışan hekim arkadaşlarımızın, hekim meslektaşlarımın yüzde 11’i yalnızca tam
gün zamanlı olarak çalışmaktaydı. “Fulltime çalışma zamanı“ diye de bilinen,
ama Türkçeye “tam gün çalışma” olarak çevirebileceğimiz, Türkçede “tam gün
çalışma olarak” ifade edebileceğimiz bu çalışma modelinde hizmet veren değerli
arkadaşlarımızın oranı, tekrarlıyorum, yüzde 11 civarındaydı. Uyguladığımız
ücret politikaları ve performansa dayalı ek ödeme politikaları sayesinde kamuda
tam gün çalışan meslektaşların oranı uzman hekimler açısından söylüyorum yüzde
63’e ulaşmıştır, yüzde 11’lerden 63’e ulaşmıştır. Geride yüzde 37’lik bir grup
“parttaym” çalışmayı şu anda tercih etmiş durumdadır, bir taraftan kamuda
çalışırken bir taraftan da kendi özel işlerine bakmaktadırlar. Ama, yine beş yıl
içindeki gözlemlerimiz, daha önce, Bakanlığa başlamadan önce de yaptığım
gözlemler şunu bize açıkça gösteriyor: Kamuda tam gün çalışmaya başlayan
meslektaşlarımızla sistemin rehabilitasyonu büyük ölçüde gerçekleşti ve
gerçekten, kamunun verimliliği arttı. Ama, bu geride kalan yüzde 37 için de
Türkiye’de tam gün çalışmayı getirmek zorunda olduğumuz açıktır. Bunun için
çalışmalarımızı başlattık. Bir taraftan konunun teknik çalışmalarını yapıyoruz,
bir taraftan ilgili meslek örgütleriyle, diğer paydaşlarla da görüşmelerimizi
yapıyoruz. Ümit ediyorum ki, kısa bir süre içerisinde yüce Meclisimizin önüne
bu husustaki yasa değişikliğini getirebileceğiz bir teklifle veya yasa tasarısı
şeklinde. Ve şöyle geçmişe dönüp baktığımızda, ilgili sivil toplum örgütü olan
Türk Tabipler Birliğinin, birçok siyasi partinin, tam gün çalışmayla ilgili,
kamuoyuna, bunu olumlu buldukları yönünde beyanlarının veya yazılı metinlerinin
olduğunu biliyoruz. Onun için, yüce Meclisimizin de bu tam günle ilgili olarak
yarın getireceğimiz teklife destek vereceğini, bugün kuvvetle ümit ediyorum. Değerli arkadaşlarım,
Türkiye’de, özellikle yine son beş yıl içindeki çalışmalarımızla,
vatandaşlarımız Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerden, sağlık ocaklarından,
diğer sağlık kuruluşlarından hizmet alırken, öte yandan üniversite
hastanelerimizden, özel sektör hastanelerinden, özel sektöre ait tıp
merkezlerinden ve diğer kuruluşlardan daha kolay hizmet almaya başladılar.
Bütün bunların bizi taşıdığı, getirdiği bir sonuç var. Daha önceki yıllarda,
daha önceki dönemlerde –bunu kimseyi suçlamak için de söylemiyorum cari
sistemlerin Türkiye’yi getirdiği bir nokta vardı. Hepimiz hatırlayacağız,
sigortalı hastalar sadece sigorta hastanelerinin kapılarına gidebilirler,
dispanserlerine gidebilirler, ancak oradan sevk alabilirlerse başka bir yere
giderlerdi. Yeşil kartlılarımız yalnızca devlet hastanelerine gidebilirler.
İşte, BağKur’lular şuraya müracaat edebilir, diğerleri buraya müracaat edemez.
İlaç konusunda da, yine vatandaşlarımız, özellikle SSK’lı işçilerimiz, onların
emeklileri ve aileleri büyük bir sıkıntı içerisindeydiler. Süreç içerisinde
vatandaşlarımızın önündeki engelleri büyük ölçüde kaldırmış olduk, erişim
yönündeki engelleri büyük ölçüde kaldırmış olduk. Gerek Dünya Sağlık Örgütünün
bu çerçevedeki prensipleri gerekse Sağlık Bakanlığımızın, 59’uncu Hükûmetimizin
Dönüşüm Programı’nın prensipleri çerçevesinde, vatandaşımızın önünde sağlık
hizmetine erişim noktasındaki engelleri kaldırmaya çalışmıştık. Bütün süreç
bununla geçti, yani bir önceki beş yıllık süre büyük ölçüde bunun çabasıyla
geçti. Tabiidir ki,
vatandaşlarımız hekime daha kolay ulaşmaları durumunda şimdi hekimlerin
karşısına da daha çok sayıda çıkıyorlar. Yani, eski istatistiklere baktığımız
zaman, bundan on yıl önceki istatistiklere baktığımız zaman –belki
istatistiklerin güvenilirliği açısından da bazı sıkıntılar var ama önümüze
şöyle bir tablo çıkıyor değerli milletvekili arkadaşlarım: Türkiye’de bir
vatandaş ortalama olarak hekime yılda 3 defa müracaat ediyordu. Bu sayının
şimdi yılda 5 defaya çıktığını görüyoruz, 2006’nın son altı ayı itibarıyla.
2007’nin rakamlarını henüz yeni analiz ediyoruz. Ama şunu kesinkes biliyoruz
ki, 5’in üzerine çıktı bu rakamlar. Nasıl oldu 5’in üzerine çıktı? İşte, erişim
kolaylaştığı için 5’in üzerine çıkabildi. Avrupa ortalamalarına baktığımız
zaman da, bu 5 rakamının, yani, yılda hekime başvuru ortalaması olan 5
rakamının, aslında, 7’lere, 8’lere, bazı Avrupa ülkelerinde 10’lara kadar
çıktığını görüyoruz. Yani, vatandaşlar, bu ülkelerde, hekimin karşısına, yıllık
ortalamalar itibarıyla daha büyük sayılarda çıkıyorlar. Buradan çıkaracağımız
bir sonuç var: Türkiye’nin de geleceğinde, hekimlerin üzerine daha büyük bir iş
yükü binecek. Vatandaşlarımız hekimlerin karşısına daha çok sayıda çıkacaklar.
Sağlık bilinçlenmesi arttıkça, insanların sağlık hizmetlerine erişimi arttıkça
ki, hepimizin maksadı bu olmak gerekir, sosyal bir devletin maksadı bu olmak
gerekir vatandaşlarımız bu ihtiyacı daha çok hissedecekler, sağlık sistemi de
topyekûn bu yükü daha fazla hissedecek. İşte, bütün bunları göz
önüne alarak önümüze şöyle bir gelecek planı koyuyoruz: Bir taraftan
üniversitelerimizden ve özel sektörden vatandaşlarımız daha kolay
yararlanırken, öte taraftan, kamuda bu hizmeti verdiğimizde de, kamuda çalışan
hekim arkadaşlarımızın, meslektaşlarımızın zihinlerinin ve gözlerinin başka bir
yerde olmaması lazım. Bütün dikkatlerini kamuda verdikleri hizmete
dönüştürebilmelerini sağlayacak bir sistemi hep birlikte geliştirmek
zorundayız. Dediğim gibi, geçtiğimiz
beş yılda tam gün çalışma oranını yüzde 11’lerden 63’lere çıkarabildik.
Yapacağımız bir yasal düzenlemeyle, bunu, artık, bir yasal zorunluluk hâline
getireceğiz. Yine, yüce Meclisimizin değerli üyeleri hatırlayacaklardır,
geçtiğimiz dönemde başhekimlerimiz konusunda böyle bir uygulama yaptık. Kamu
hastanelerinde başhekimlik yapan değerli arkadaşlarımızın, meslektaşlarımızın
hem kamuda hem özel sektörde çalışmalarının önünü kapadık. “Eğer yöneticilik
yapacaksanız, buyurun, gelin, kamuda tam gün çalışın.” dedik. O zaman da bazı
tedirginlikler olmuştu, bazı tereddütler olmuştu, acaba bazı sıkıntılara yol
açar mı diye bu. Hayır, hiçbir sıkıntıya yol açmadı. Belki arkadaşlarımızın,
yönetici arkadaşlarımızın çok küçük bir kısmı özel sektörde çalışmayı, parttaym
çalışmayı tercih ettikleri için yöneticilik yapmayı bıraktılar, ama büyük bir
çoğunlukta arkadaşlarımız tam gün çalışmayla birlikte yöneticiliklerine de
devam ettiler ve biz gördük ki çok daha verimli bir yöneticilik modeli ortaya
çıktı. Biraz önce ifade ettiğim gibi, hem mesaisini hem zihnini hem gönlünü
tamamen kamu hizmetine adamış olan değerli yöneticilerimizle işler biraz daha
kolay yürüdü. Bu anlamda tam gün çalışma esaslarıyla ilgili yürüttüğümüz
çalışmaların yarın yüce Meclisinizin önüne getirdiğimizde destekle
karşılanacağına inancımı bir kere daha ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım,
bir taraftan özel sektörden, bir taraftan da üniversitelerden vatandaşımız için
sosyal güvenlik kurumları yaygın biçimde hizmet almaya başladılar. Ancak,
hizmet yükünün büyük kısmı Sağlık Bakanlığının üzerinde, Sağlık Bakanlığına ait
sağlık kuruluşlarının, sağlık ocaklarının ve hastanelerimizin üzerinde.
Önümüzdeki onlu yıllarda bunun böyle devam edeceğini de biliyoruz. Doğrusu biz,
bir taraftan üniversitelerimizin, bir taraftan özel sektörümüzün artan oranda
bu yükü paylaşmasını da istiyoruz, bekliyoruz. Çünkü, şöyle rakamlara
baktığımızda şunları görüyoruz: 2006 yılında… Sağlık Bakanlığı eğitim
hastanelerimiz ile üniversitelerimizi müsaadenizle kıyaslayayım. Çünkü, bunlar
birbirine benzer hastane gruplarıdır; daha çok üçüncü kademe hizmet alan, ama
bu arada ikinci kademe hizmet alan vatandaşlarımıza da yönelik çalışmaları ve
hizmetleri vardır. 2006 yılında, 15 bin hekimle hizmet eden Sağlık Bakanlığı eğitim
hastanelerinde 36 milyon hasta muayene etmişiz. Diğer detaylarına girmiyorum,
ameliyat ve yatan hasta detaylarına girmiyorum. Bu 15 bin hekim, uzmanlarımız
ve asistanlarımız birlikte 15 bin toplamını buluyor. 36 milyon hasta muayene
etmişiz, 36 milyon hasta karşılamışız. Aynı dönemde, 20 bin hekime sahip
üniversite hastanelerimiz sadece 12 milyon hasta karşılamıştır. Yani, hekim
sayısı itibarıyla 5 bin daha fazla olan üniversite hastanelerimiz, eğitim
hastanelerimizin üçte 1’i kadar bir hasta yüküyle karşı karşıya gelmiştir. Aynı şekilde, Sağlık
Bakanlığımızda 24 bin uzman hekim –bütün Sağlık Bakanlığı hastanelerinden bu
sefer bahsediyorum 153 milyon kere hastalarıyla karşılaşırken, özel sektörde
çalışan 16 bin uzman hekim 15 milyon hastayla karşılaşmış. Bu sayı bu sene
arttı, biliyoruz, özel sektörden de yaygın bir hizmet alınışıyla arttı. Ancak,
yaptığımız hesaplamalar değerli arkadaşlarım şunu gösteriyor: Özel sektör ve
üniversitelerde bir hekimin ortalama olarak günde karşılaştığı ama ortalama rakamlardan
bahsediyorum, tabii bu ortalamalar, her hekim her gün hasta muayene etmediği
için bu şekilde değildir, hekim yoğunluğuyla ilgili olarak konuşuyorum ortalama
hasta yükü üniversitelerimizde günde 4 ila 5 ortalamasına sahiptir. Bir hekime
45 hasta düşmektedir. Özel sektörde bu sayı 89 civarındadır. Oysa kamu
hastanelerinde bu sayı 3540’lara ulaşmaktadır, ortalama rakamlar itibarıyla.
Dolayısıyla, tam gün çalışmayla, bu yükü kamu sağlık hizmetleri açısından daha
kolay taşıyabileceğimize inanıyoruz. Kuşkusuz ki, tam gün
çalışan doktorlara, uzman hekimlere, üniversitede öğretim üyelerine, onların
emeklerinin karşılığını da ülkenin imkânları çerçevesinde vermek gerekir. Ek
ödeme politikalarımızla, kamuda çalışan, Sağlık Bakanlığında çalışan uzman
hekimlerimize ciddi rakamlar verebilmeye başladık, ama bu çalışmalarla bu
rakamların da yeniden düzenlenmesi mümkün olacaktır. Bir taraftan hekimlik
emeğinin karşılığı yerine getirilirken altını çizerek tekrar ifade etmek
istiyorum, kuşkusuz ülke kaynakları çerçevesinde, ülke kaynaklarının imkânları
elverdiği ölçüde öte yandan da vatandaşımızın muayenehane kapılarına gitmesini
tamamen önlemiş olacağız. Bunu büyük ölçüde ortadan kaldırdık. Ama bunu tamamen
ortadan kaldırmak inşallah 23’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve
60’ıncı Cumhuriyet Hükûmetinin eseri olacaktır. Değerli Başkanım,
değerli milletvekilleri; hekim ile hasta arasındaki bilgi farklılığını buna biz
kendi jargonumuzda bilgi asimetrisi de diyoruz bunu dikkate alarak mutlaka
hastalarımızı korumak zorundayız. Bu bilgi asimetrisi, aynı zamanda hem kamuda
çalışan hem de özel sektörde çalışan hekimler dikkate alındığında hastaların
aleyhine bir durum oluşturabilir. Onun için bunu kamuda dengeleyerek bu bilgi
asimetrisinden, bunun ortaya koyduğu vatandaşın aleyhine durumdan vatandaşımızı
kurtarmayı bir hedef olarak ortaya koymuş durumdayız. Yeri gelmişken şunu da
ifade etmek istiyorum: Şu anda özel sektörden hizmet alınırken özel sektörün
birtakım fark ücretleri aldığını da görüyoruz. Bunu Sayın Başbakanımızın
talimatıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımızla çalışıyoruz. Hedefimiz,
vatandaşımızın, gerek kamudan gerek üniversitelerden, yani gerek Sağlık
Bakanlığımıza ait hastanelerden gerek üniversite hastanelerinden gerekse özel
sektöre ait kuruluşlardan, tıp merkezlerinden, hastanelerden hizmet alırken
cebinden bir fark vermesinin ortadan kaldırılmasıdır. Kuşkusuz vatandaşlarımız,
ilaçta olduğu gibi, kendi imkânlarını çok zorlamayacak bazı katkı payları
ödeyebilirler. Bugün biliyorsunuz emekliler için yüzde 10, çalışanlar için
yüzde 20 bir ilaçta katkı payı ödemesi var. Ancak sürekli ilaç kullanılıyorsa,
bir rapor varsa bu hususta bu katkı paylarını vatandaşımız hiç ödemiyor. Ama,
bunun dışında, vatandaşımızın, sağlık hizmetini sigortası yoluyla alırken başka
yerlere gerek bunlar muayenehaneler
olsun gerekse diğer sağlık kuruluşları olsun cebinden para ödemesini biz sosyal
devlet adına uygun bulmuyoruz. Bunun için de önümüzdeki dönemde çalışmalarımıza
devam edeceğiz. BAŞKAN – Sayın Bakanım,
son iki dakikanız. SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) Değerli Başkanım,
bitiriyorum. Bizim düşüncemize göre,
hekimlerimiz, önümüzdeki dönemde getireceğimiz bu uygulamalarla, gönüllü olarak
kendi tercihlerini yaparak, vatandaşla aradaki para ilişkisini de büyük ölçüde
ortadan kaldırdığımız bir sistemde, gönül rahatlığıyla vatandaşımıza hizmet
etme imkânını ve bu arada da, emeklerinin karşılığını alma imkânlarını da
bulacaklardır. Kuşkusuz, 70 milyona
yakın insanımızın 70 milyonunu da yakından ilgilendiren sağlık konusunda,
60’ıncı Hükûmet olarak, önümüzdeki dönemde yüce Meclisimizin desteklerini, bir
önceki dönemdeki gibi sık sık arayacağız. Bir yapısal dönüşümü önümüzdeki beş
yılda tamamlamayı ve Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük
bir başarısı olarak ortaya koymayı planlıyoruz. Değerli arkadaşlarım,
Türkiye’de, Refik Saydam döneminde, daha sonra 1960’daki sosyalizasyon
döneminde ve 2003 yılından itibaren de 58’inci – 59’uncu Cumhuriyet Hükûmetleri
döneminde sağlıkta önemli reformlar, önemli dönüşüm süreçleri yaşadık.
Önümüzdeki beş yıllık dönemde de bu sürecin devam edeceğini bir kere daha
sizlere ifade ederek, yüce Meclisimizin bu hususta verdiği katkılar için de
halkımız adına teşekkürlerimi ifade ederek, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale)
– Sayın Başkanım, yerimden, konuyla ilgili çok kısa bir maruzatım olacak. BAŞKAN – Ama konuşmaları
İç Tüzük’e göre yapmak durumundayız. OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale)
– 60’ıncı maddeye göre, yerimden kısa bir açıklama yapma hakkım var Sayın
Başkan. BAŞKAN – Şimdi, konuyla
ilgili olarak şahsınıza yöneltmiş herhangi bir ifade varsa… OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale)
– Şahsıma ait değil efendim. BAŞKAN Başka bir şey varsa, onu ifade edin, onu
belirtin. Ben… OKTAY VURAL (İzmir) Sayın Başkanım, kısa bir sözü olduğunu ifade
eden bir milletvekilimiz var. İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre, bu ifadesini
sizinle paylaşmak istiyor, bununla ilgili bir talebi var. BAŞKAN – Sayın Vural, bu
husus, İç Tüzük kaideleri gereğince Sayın Başkanın takdirindedir. Burada
herhangi bir sataşma yoksa, herhangi bir ifade yoksa, bir gündem dışı yapılmış
olan konuşmaya verilmiş olan bir cevap vardır, eğer, burada, bütün
arkadaşlarımız bu konularla ilgili görüşme talebinde bulunup, Başkanlık bunu
yerine getirdiği takdirde çalışmalarımızı yürütemeyiz. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) Sayın Başkanım, bir
düzeltmemiz olacak. BAŞKAN Herhangi bir sataşma varsa ben ona veririm, o
hususta belirtirsiniz. OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale)
– Sataşma var efendim. BAŞKAN Evet, biz devam edelim. Gündem dışı ikinci söz… OKTAY VURAL (İzmir) –
Sayın Başkanım, sataşmayla ilgili değil; İç Tüzük’ün amir hükmü diyor ki: “Kısa
bir sözü olan milletvekiline Başkan verebilir.” Dolayısıyla, sizin reddi talebiniz
onunla ilgili olabilir. BAŞKAN – Ama “verebilir”
ifadesi var bakınız Sayın Vural. OKTAY VURAL (İzmir) –
Tamam, buyurun, vermediğinizi söylersiniz. OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale)
– Vermediğinizi kabul ediyoruz. Söz vermiyorsunuz. BAŞKAN – Hayır, bu hususta
herhangi bir şey yok. O şekilde… KAMİL ERDAL SİPAHİ
(İzmir) – O zaman söz verin! Ne gülüyorsunuz, söz verin! BAŞKAN – Efendim? KAMİL ERDAL SİPAHİ
(İzmir) – Gülmeyin de söz verin! Söz istiyorlar… OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale)
– Yok, yok, gerek yok; vermesin. BAŞKAN Kastı aşan bir durum olmuşsa, ben, sadece
tebessüm etmek istemiştim, kimseye bir kastım yoktur Sayın Vekilim. İç Tüzük’ü
açar okursunuz, gereğini yaparsınız. İstirham ediyorum. KAMİL ERDAL SİPAHİ
(İzmir) – Okuduğumuz için söz istiyoruz zaten. OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale)
– Tamam, vazgeçtik efendim. Gündem dışı konuşuruz. BAŞKAN – Ben, şimdi,
ikinci arkadaşıma söz vereceğim. O arada, Sayın Vural, herhangi bir şey varsa
değerlendiririz, gereğini yaparız. Oldu mu efendim? Gündem dışı ikinci söz,
işsizlik ve yoksullukla mücadele hakkında söz isteyen Tekirdağ Milletvekili
Enis Tütüncü’ye aittir. Sayın Tütüncü, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Tütüncü, süreniz
beş dakika. 2. Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, işsizlik ve
yoksulluğun önlenmesi için alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı
konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
sözlerime başlarken, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, terörün her
çeşidini şiddetle kınıyorum. Terörde yaşamını yitirmiş olan yurttaşlarımıza
yüce Tanrı’dan rahmet diliyorum. Kalanlara başsağlığı ve yaralılara acil
şifalar temenni ediyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; işsizlik ve yoksullukla mücadele Türkiye’nin, kanımca, terörle
mücadeleyle birlikte bir numaralı gündemini oluşturması gereken bir konudur. Bakınız, Türkiye’de,
işsizlik ve yoksulluk sorunu giderek büyümektedir ve sanki toplumsal bir
işkenceye, toplumsal bir zulme dönüşmek üzeredir, dikkatinizi çekiyorum. AKP İktidarı son beş
yıllık dönemde, sorunu çözecek politikaları, tüm uyarılarımıza rağmen, elinin
tersiyle itti; ekonomiyi, yatırım, üretim ve istihdam yaratma gücü açısından
neredeyse dumura uğratan, dış kaynağa aşırı bağımlı bir büyüme modelinin
tutsağı hâline getirdi ve yine bizim tüm uyarılarımıza rağmen AKP, işsizlik ve
yoksulluk sorununun Türkiye’nin geleceği açısından nasıl bir tehlike
oluşturduğunu bir türlü ciddiyetle umursamadı. Bu kürsüden defalarca
dile getirdik. Yinelemekte, bu parlamento döneminin başlangıcında yinelemekte
yarar görüyorum. Türkiye’de iş gücü piyasasının yapısı gelişmiş ülkelerdekinden
çok farklıdır. Ülkemizde tarımsal nüfus oranı hâlâ yüksektir, kayıt dışı
istihdam egemendir, mevsimlik istihdam yaygındır, kadın istihdam olanakları çok
kısıtlıdır, iş gücünün eğitim düzeyi son derece yetersizdir. Buradan Hükûmete
yine sesleniyorum: Böylesine farklı koşullar apaçık ortada iken, siz nasıl olur
da iş aramaktan bitap düşmüş, ancak, iş olursa derhâl işbaşı yapacak olanları
işsiz saymazsınız ve siz nasıl olur da yıllardan bu yana bizim tüm
uyarılarımıza rağmen mevsimlik işsizleri işsiz kategorisine almazsınız? Eksik istihdamda
çalışıyor olanları bir tarafa bırakıyorum, bir hesaplama yapıyoruz, 2002’de
toplam işsiz sayısı 4 milyon 297 bin iken, 2006 yılı sonunda, yani 2007 başında
4 milyon 993 bine çıkmıştır. Türkiye’de 2006 yılı
başında 12 milyon 820 bin yurttaşımız, dikkatinizi çekiyorum, yaklaşık 13
milyon yurttaşımız günde 4,3 Amerikan doları yani 6 lira 60 yeni kuruşun
altında bir gelirle ölüm kalım mücadelesi vermek durumundadır. Yoksullukla
mücadele, sözüm ona eskinin padişah ihsanlarını çağrıştıran birtakım
uygulamalarla yapılamaz. Ne yazık ki, Adalet ve Kalkınma Partisinin geçmiş
dönemdeki uygulamalarının böylesine bir acı uygulama olduğunu bir daha
dikkatlerinize sunmak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, bu
ülkenin onurlu ve saygın yurttaşlarının bedava erzak kuyruklarında birbirlerini
ezmelerinin önüne mutlaka ve mutlaka çağdaş sosyal devlet anlayışını kabul
etmekle geçmek mecburiyetindesiniz. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bunun için yeni bir sosyal devlet anlayışının Türkiye’de
egemen kılınması gerekiyor. Yeni bir sosyal devleti inşa etmek sorumluluğuyla
hepimiz karşı karşıyayız. Bize göre yeni sosyal devlet iki sütun üzerinde
yükselecektir. Birincisi yatırım, üretim ve istihdam sütunu; ikincisi ise
sosyal devlet, sosyal adalet ve kamu desteği sütunudur. Sayın Başkan, burada,
eğer izniniz olursa, bir dakikalık süreyi de aşmamak… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Tütüncü,
bir dakikalık süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız efendim. Buyurun. ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) –
Burada, birinci sütunla ilgili, sizlere, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşleri
konusunda ipuçları vermeye çalışacağım. Bakınız, bizler dünyada
geleceğin endüstrilerini, geleceğin dünyasındaki yükselen endüstrileri
inceledik. Altı dalga hâlinde geliyorlar. Üretim, istihdam ve ihracat sütununu
bu altı dalga çerçevesinde yeniden düşününüz. Birinci dalgada, biyoteknolojiye
dayalı tarımsal faaliyetler, balıkçılık hariç su ürünleri, çevrenin
iyileştirilmesiyle ilgili sanayiler, hidrolik ve güneşe dayalı elektrik üretimi
yer alıyor. İkinci dalgada, kişiye özgü modacılık, plastik, seramik, yeni
malzemeler, hafif sanayiler, kitlesel, kentsel ulaşım, uçak üretimi, havaalanı
yapımı, robot üretimi sanayileri yer alıyor üçüncü dalga, dördüncü dalga,
beşinci ve altıncı dalga hâlinde. Bu nedenle, değerli arkadaşlarım, bir an önce
mevcut üretim yapımızı, üretimi ve ihracatı çok hızlı bir sanayileşme
çerçevesinde atağa kaldıracak ve bu… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Tütüncü,
teşekkür ediyorum. ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) Son sözüm efendim… BAŞKAN Efendim, bir dakikanın üstünde ilave
yapmayacağımı söylemiştim, beni mazur görün. Teşekkür ederim. ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) –
Son sözümü söylüyorum ve teşekkür ediyorum… BAŞKAN – Hayır efendim,
teşekkür ederim. Sayın Tütüncü, lütfen yeni şey ihdas etmeyelim. Buyurun efendim. ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) –
Efendim… BAŞKAN Sayın Tütüncü, süreniz doldu efendim,
buyurun. ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) –
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Gündem dışı konuşmaya
Çalışma ve Soysal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik cevap verecekler. Buyurun Sayın Bakanım.
(AK Parti sıralarından alkışlar) ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; konuşmamın başında 23’üncü yasama döneminin ülkemize, milletimize
hayırlı olmasını diliyor ve sizleri saygıyla selamlıyorum. Meclisimizin ilk çalışma
gününde dünyanın ve ülkemizin en önemli sorunlarından biri olan işsizlik ve
yoksulluk konusunu gündeme getiren Sayın Tütüncü’ye teşekkürlerimi arz
ediyorum. İşin politik değerlendirmelerini
bir kenara bırakacak olursak, önümüzdeki yasama döneminde, muhalefetimizin de
öncelikli konularından birinin işsizlik ve yoksulluk konusu olması bu
sorunların çözümüne yönelik çalışmalarımıza önemli katkılar sağlayacaktır.
Çünkü, bu konular, sadece iktidarların değil, bütün siyasi çevrelerin ve sosyal
tarafların ortak sorunlarıdır. Sorunu tespit etmek işin kolay tarafıdır.
Aslında sorunu bir tarafa havale etmek de çok kolaydır. Ama, önemli olan ve
olması gereken ise sonuç odaklı çözüm önerileri ortaya koymaktır. Bu noktada
getirilecek olan bütün çözüm önerilerine açık olduğumuzu bir kez daha burada
ifade etmek istiyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hükûmet olarak işsizlikle mücadeleyi çok önemsediğimizi burada
belirtmek istiyorum. Çünkü, işsizlik, birçok sosyal yaranın aslında tetikleyici
unsurudur. Tabii ki, işsizlik yalnız Türkiye için var olan, Türkiye’de olan bir
hadise değildir. İşsizlik, aynı zamanda dünyanın da dünya ülkelerinin de ana
sorunu olarak ve günümüzde de “küresel işsizlik” diye literatürümüze giren bir
ciddi sorundur. Resmî rakamlara göre bugün dünyada 300 milyon eksik çalışan ve
195 milyon işsiz bulunmaktadır. Üretimin merkezi konumunda olan Avrupa Birliği
ülkelerinde ise 2006 yılı sonu itibarıyla işsizlik oranı 8,2 düzeyindedir.
Ülkemizde ise, özellikle “kayıp yıllar” diye adlandırılan 90’lı yıllar ve yakın
geçmişte yaşadığımız ekonomik krizler işsizlik sorununu çok daha
ağırlaştırmıştır. Sahip olduğumuz genç nüfus aslında bir avantaj olması
gerekirken bir dezavantaj olarak karşımıza çıkmıştır. İktidara geldiğimiz 2002
Kasım ayından bu yana ülke nüfusu artmasına rağmen işsizlik rakamlarında gözle
görülür bir gerilemenin olduğu bir gerçektir. 2002 yılının sonunda 10,3 olan
işsizlik oranı 2007 itibarıyla 8,8 olarak gerçekleşmiştir. Genç işsizlik oranı ise
19,2’den 18,4’e gerilemiş, kentteki işsizlik oranı 11,1. İşsizlerin genel
durumuna baktığımız zaman 55,1’in lise altı eğitim düzeyinde oldukları
görülmektedir. Bu rakamlar, aslında, işsizlik ve çözüm yollarını gösterme
konusunda da ciddi verilerdir diye düşünüyorum. Son verilere göre
ülkemizde on beş yaş üstü nüfus 52 milyon 484 bin kişidir. Toplam iş gücü
olarak bakacak olursak, toplam iş gücü 25 milyon 866 bindir. İstihdam edilen nüfus ne
kadardır? İstihdam edilen nüfus ise bugün itibarıyla 23 milyon 581 bin kişidir.
İş gücü sayısı ortada,
istihdam edilen nüfus ortada, aradaki fark ise işsizlik rakamını ortaya
çıkarmaktadır ki, bu rakam 2 milyon 285 bin kişidir, Türkiye’deki işsiz rakamı.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ)
– Eski tas, eski hamam. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla)
Değerli milletvekili arkadaşlarım, şu gerçeği de burada açık bir şekilde
ifade etmeyi uygun buluyorum. Ekonomimizin istihdam yaratma performansı çok
istediğimiz noktada değildir, çok karşılar noktada olmasını isterdik, fakat, bu
noktada olmadığını ifade etmeyi uygun buluyorum. Yani, nüfus artışı ile iş
yaratma kapasitesi arasında henüz arzuladığımız dengeyi ve oranı
bulamadığımızı, ifade açısından bunu söylüyorum. “Bu, neden böyle oldu?”
diyecek olursak, tabii, geçmişi unutmamak gerekiyor. Geçmişe baktığımız zaman,
geçmiş beş yıl içerisinde, bozulan makro dengelerin iyileştirilmesi,
oturtulması konusunda Hükûmet olarak, 58 ve 59’uncu hükümetlerin çabalarını
bütün kamuoyu, bütün vatandaşlarımız bilmektedirler. Yeni bu dönemde 23’üncü
Dönemde tabii ki, sektörel bazda, mikro düzeyde ve istihdamın üzerindeki
olumsuzlukları, yükleri kaldırdığımız noktada, inanıyorum ki, ekonomimiz yeni
bir dinamizm kazanacaktır ve istihdam alanındaki eksikleri de bu vesileyle
gidermiş olacağız. İşsizlik rakamlarındaki
gerilemede ve istihdam oranının artmasında, son zamanlarda ekonomide sağlanan
istikrar ve büyümenin de ciddi katkısı olmuştur. İhracatın 36 milyar dolardan
100 milyar dolarları aşması, gayrisafi millî hasılanın 180 milyar dolarlardan
410 milyar dolara çıkması, tabii ki istihdamı da olumlu yönde etkilemiştir. Son
bir yılda istihdam edilenlerin sayısında 381 bin kişilik bir artış
sağlanmıştır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 59’uncu Hükûmet döneminde, bildiğimiz gibi, 1475 sayılı İş
Kanunumuzu ILO standartları doğrultusunda yeniden ele aldık. Tüm sosyal
tarafların katılımıyla ve 22’nci Dönem Parlamentosunun büyük gayretleriyle,
çağdaş, sürdürülebilir, 4857 sayılı İş Kanunu’nu çalışma hayatımıza
kazandırdık. Önümüzdeki dönemde, İş Kanunu’nu istihdam politikamızı destekler
bir anlayışa getireceğiz. İstihdamın üzerindeki yüklerin hafifletilmesi,
özürlülerin zorunlu istihdamda SSK işveren prim tutarlarının hazine tarafından
karşılanması, esnek istihdam biçimlerinin artırılması, İşsizlik Sigortası
Fonu’nun daha etkili kullanılması ve kullanım koşullarının kolaylaştırılması,
ayrıca, bu Fon kaynaklarının, istihdamı artırmak amacıyla, nitelikli işgücü,
eğitim ve danışmanlık hizmetlerinde de kullanılmasının sağlanması, İşsizlik
Fonu’nun yanı sıra Avrupa Birliği fonları başta olmak üzere birçok kaynağın
nitelikli eleman yetiştirilmesinde kullanılması, genç işsizlerin istihdamını
özendirecek yeni teşvik uygulamaları, ihtiyaç duyulan elemanların tespitini
yerel düzeyde sağlamak üzere il istihdam kurullarının yeniden yapılandırılması
gibi konularda çalışmalarımız devam etmektedir. Türkiye’nin imkânlarına göre,
Türkiye’nin şartlarına göre bu konuda atılması gereken adımları seri olarak
yüce Meclisin huzuruna getireceğimizi ifade etmek istiyorum. Bütün bu somut adımların
yanında işsizlik sorununun tüm sosyal tarafların ortak sorunu olduğu bilinciyle
ve kolektif aklı oluşturmak adına bir “istihdam şûrası” toplamayı düşündüğümüzü
de belirtmek istiyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; işsizlik, yoksulluğu doğuran temel nedenlerden biridir.
Yoksulluğun çok genel bir sınıflandırmaya gidilirse temelde iki nedenden
kaynaklandığı görülür: Bir, doğal nedenler, diğeri ise toplumsal nedenler.
Yoksulluk ister doğal ister toplumsal nedenlerden kaynaklansın işin özünde ya
yeterince üretimde bir noksanlık, bir sıkıntı söz konusudur ya da bu üretilenin
adil paylaşımında bir sorun var demektir. Ülkemizde ana
sorunlardan birisinin de gelir dağılımındaki adaletsizlik olduğunu hepimiz
bilmekteyiz. Bu konuyla ilgili geçtiğimiz dönem içerisinde çok ciddi adımlar
atıldı, ciddi çalışmalar yapıldı ve toplumun gelir düzeyi en yüksek yüzde
20’lik kesiminin gelir düzeyinde ciddi azalma, toplumun gelir düzeyi en düşük olan
yüzde 20’lik en alt diliminde ise yükselmeler gerçekleşti. Yani makasta da
ciddi bir daralmanın gerçekleştiği bir süreci geride bıraktık. Bu süreç yine bu
çerçevede devam edecektir ve inanıyorum ki, işsizliğin önüne geçtiğimizde ki,
Avrupa Birliği normlarında da, Avrupa Birliği süreciyle ilgili de istihdamın
artırılması, bizim de Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda işsizliğin önlenmesiyle
ilgili çok ciddi düzenlemeler mevcut. Bu çerçevede çok seri olarak atacağımız
adımlarla, inanıyorum ki, öncelikle işsizliğin, onun devamında da yoksulluğun
önüne geçme konusunda elimizden gelen çabayı 60’ıncı Hükûmet olarak ortaya
koyacağımızı huzurlarınızda ifade ediyorum ve bizi izlemeye devam edin diyorum. Hepinize saygılar sunuyorum, sağ olun. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, gündem
dışı söz istemiştim efendim. Efendim, İç Tüzük’e göre bir birleşimde 3 tane
milletvekiline gündem dışı söz veriliyor. BAŞKAN – “Sayın Başkan verebilir.” diyor,
daha önceden de görüşmüştük. KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim “verebilir” değil. Ben, zatıalinizden… BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım… KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, lütfen! Konuşuyorum burada! Sayın Başkan… BAŞKAN …Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ… KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, ben sizden bir söz talebinde bulunuyorum. BAŞKAN …”Sözlü Sorular” kısmının 6, 8, 11, 12, 16 ve
20’nci sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdir… KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkan, ben burada milletvekili olarak sizden bir talepte bulundum, beni kale
almazlık yapamazsınız. Sayın Başkan, ben talebimi söylüyorum. BAŞKAN – …Sayın Bakanın
bu istemini sırası geldiğinde yerine getireceğim. KAMER GENÇ (Tunceli) –
Böyle bir şey olur mu Sayın Başkan! Burası Genel Kurul efendim, talepte
bulunuyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler) Efendim, ben burada bir konuşma
talebinde bulundum. AHMET AYDOĞMUŞ (Çorum) –
Terbiyesiz herif! Otur yerine! KAMER GENÇ (Tunceli) –
Benim konuşmamı dinlemek zorundasınız.(AK Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın Genç… KAMER GENÇ (Tunceli) –
Evet… BAŞKAN – Sayın Genç, ben
sizi dinledim ve… KAMER GENÇ (Tunceli) –
Niye nazara almadınız? Benim ilimde 500 tane üniversite öğrencisi var, bir tane
yurt yok! BAŞKAN – Oturur musunuz. KAMER GENÇ
(Tunceli) Ben size bunu telefonda da
izah ettim. Bu, sizin için bir değer ifade etmiyor mu? BAŞKAN – Sayın Genç… KAMER GENÇ
(Tunceli) 500 tane üniversite gencinin
açıkta kaldığı Tunceli ilinde gündem dışı konuşma talebinde bulunuyorum ve siz
bunu kale almıyorsunuz. Bu size yazık! BAŞKAN – Sayın Genç,
oturumları daha önce siz de burada görev yaptınız başkan vekilleri yönetiyor.
Bakınız, oturur musunuz. KAMER GENÇ
(Tunceli) Efendim, 3 kişiye gündem dışı
söz vermek zorundasınız. BAŞKAN – Bakınız, ben
gayet nezaketli konuşuyorum. KAMER GENÇ (Tunceli) –
Nezaketle konuşalım. BAŞKAN Genel Kurula girmeden önce… KAMER GENÇ (Tunceli) –
Evet… BAŞKAN …zatıalinizle konuştuğumuzda, gündem dışı
konuşmaları belirlediğimi ifade ettim ve dediniz ki: “Danışma Kurulu önerisi
olursa, onunla ilgili söz alıp konuşacağım.” Ben buradaki, önceki konuşmaları
ifade etmiyorum. KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim, Sayın Başkan… BAŞKAN (Devamla) –
Lütfen oturunuz… Bu takdir Başkanlığa aittir ve bakınız, bu ifade de sizin
kendi ifadenizdir. Lütfen… KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, burada
Hükûmet Programı’nı okuyorlar, benim ilimde 500 tane öğrenci açıkta, siz bana
gündem dışı söz vermiyorsunuz. Böyle bir şey olur mu? BAŞKAN (Devamla) – Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır. Cumhurbaşkanlığının iki
adet tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım: IV. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER 1. Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 5665 sayılı kanunun bazı maddelerinin
bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi (3/194) 07/06/2007 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına İlgi: 25.05.2007 günlü,
A.01.0.GNS.0.10.00.0221413/53701 sayılı yazınız. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulu’nca 23.05.2007 gününde kabul edilen 5665 sayılı
“Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun” incelenmiştir. 1 Yasa’nın 7. maddesiyle
değişik, 27.02.2003 günlü, 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında
Yasa’nın 12.maddesinde, “Türkiye dışında ikamet
eden yabancılar, çalışma izni başvurularını bulundukları ülkelerdeki Türkiye
Cumhuriyeti temsilciliklerine yaparlar. Temsilcilikler bu başvuruları doğrudan
Bakanlığa iletirler. Bakanlık ilgili mercilerin görüşlerini alarak 5 inci
maddeye göre başvuruları değerlendirir; durumu uygun görülen yabancılara
çalışma izni verir. Çalışma izni, çalışma vizesi ve ikamet izninin alınması
halinde geçerlilik kazanır. Çalışma izin belgesini alan yabancıların, bu
belgeyi aldıkları tarihten itibaren en geç doksan gün içinde ülkeye giriş
vizesi talebinde bulunmaları, ülkeye giriş yaptıkları tarihten itibaren en geç
otuz gün içinde İçişleri Bakanlığına ikamet tezkeresi almak için başvurmaları
zorunludur. Türkiye’de geçerli
ikamet izni olan yabancılar veya bunların işverenleri Bakanlığa başvurularını
yurt içinden de yapabilirler. Meslekî hizmetler
kapsamında görev yapacak yabancılara, akademik ve meslekî yeterlilik ile ilgili
işlemleri tamamlanıncaya kadar, ilgili mevzuat hükümleri saklı kalmak kaydıyla
ve bir yılı geçmemek üzere ön izin verilebilir. Usûlüne uygun olarak
yapılan başvurular, belgelerin tam ve eksiksiz olması kaydıyla Bakanlık tarafından
en geç kırkbeş gün içinde sonuçlandırılır.”, düzenlemesine yer
verilmiştir. Düzenlemede, mesleki
hizmetler kapsamında görev yapacak yabancılara, akademik ve mesleki yeterlilik
ile ilgili işlemleri bitirilinceye kadar, ilgili kurallar saklı kalmak
koşuluyla ve bir yılı geçmemek üzere ön izin verilebileceği belirtilmektedir. 4817 sayılı Yasa’nın, 4. maddesinde,
Türkiye’nin taraf olduğu ikili ya da çok yanlı sözleşmelerde tersi
öngörülmedikçe, yabancıların, Türkiye’de bağımlı ya da bağımsız çalışmaya
başlamadan önce izin almaları koşulu getirilmiş, 13. maddesinin birinci
fıkrasında, yabancılara, bu Yasa’yla getirilen koşullara bağlı olarak
çalışabilecekleri meslek, sanat ya da işlerle ilgili çalışma izinlerinin,
ilgili kurum ve kuruluşların, mesleki yeterlilik dahil görüşleri alınarak
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca verileceği belirtilmiştir. Yapılan düzenlemede,
4817 sayılı Yasa’nın 13. maddesine bir ayrıklık getirilerek, mesleklerini
Türkiye’de yürütecek yabancı uyrukluların, yeterli akademik eğitime ve mesleki
yeterliliğe sahip olduklarının belirlenmesine kadar, 1 yıl süre ile sınırlı da
olsa, ön izinle Türkiye’de çalışmalarına olanak tanınmaktadır. Kimi meslek sahibi
yabancı uyrukluların, mesleklerini Türkiye’de yürütmeleri yasalarla engellenmiştir.
Doktorlar ve avukatlar bu kümeyi oluşturmaktadır. Türkiye’de mesleklerini
uygulamalarında yasal engel bulunmayanlardan en geniş kümeyi mühendis, mimar ve
şehir plancıları oluşturmaktadır. Bu nedenle, 5665 sayılı Yasa’nın mühendis,
mimar ve şehir plancıları kümesi örnek alınarak incelenmesinde yarar
görülmüştür. 17.06.1938 günlü, 3458
sayılı Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Yasa’nın 1. maddesinde, Türkiye
Cumhuriyeti sınırları içinde mühendis ya da mimar unvan ve yetkisiyle çalışmak
isteyenlerde aranacak belgeler arasında, programlarının, Yüksek mühendis ya da
yüksek mimar okulu programlarına denk olduğu kabul edilen yabancı bir yüksek
mühendis ya da yüksek mimar okulundan, Türk Teknik Okulu
mühendislik programına denk olduğu kabul edilen yabancı bir mühendis ya da
mimar okulundan, diploma almış olanlara,
yöntemine uygun biçimde verilecek ruhsatnameler de sayılmıştır. 3458 sayılı Yasa’nın 7.
maddesinde de, 1. maddede belirtilen diploma ve ruhsatlardan birine sahip
olmayanların Türkiye’de mühendis ya da mimar unvanı ile çalışamayacakları ve
imza atamayacakları öngörülmüştür. Mühendis, mimar ve şehir
plancısı gibi unvanlar, akademik eğitimöğretimle kazanılan unvanlardır. Bu
nedenle, akademik yeterliliğin, Devlet’in bu alanda görevlendirdiği ve yetkilendirdiği
bir akademik kurulca saptanması gerekmektedir. Nitekim, günümüzde, yurt
dışındaki yükseköğretim kurumlarından alınan ön lisans, lisans ve lisans üstü
diplomaların denkliğinin belirlenmesi görev ve yetkisi, 04.11.1981 günlü, 2547
sayılı Yükseköğretim Yasası’nın 7. maddesinin (p) bendi uyarınca Yükseköğretim
Kurulu’na verilmiştir. Öte yandan, 27.01.1954
günlü, 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yasası’nın, 33. maddesinde, mühendis
ve mimarlara, “mesleklerinin icrasını iktiza ettiren işlerle meşgul
olabilmeleri ve meslekî tedrisat yapabilmeleri” için, uzmanlıklarına uygun bir
odaya kayıt yaptırma ve üyelik niteliğini koruma zorunluluğu getirilmiştir, 34. maddesinde, yabancı
yüklenici ya da yabancı kuruluşların, Türkiye’de Devlet daireleri ile resmi ve
özel kuruluş ve kişilere karşı kendiliğinden ya da yerli kuruluşlarla birlikte
yüklendikleri mühendislik ya da mimarlıkla ilgili işlerde, "yalnız bu işe
münhasır kalmak kaydıyla", Bayındırlık ve İskân Bakanlığı'nın ve Odalar Birliği'nin
görüşleri alınarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nca verilen çalışma
izni ile yabancı uzman çalıştırabilecekleri belirtilmiş, 35. maddesinde, 34.
madde kapsamına girmeyen işlerde yabancı mühendis, yüksek mühendis, mimar ve
yüksek mimarların da, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Odalar Birliği'nin
görüşleri alınarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nca verilen çalışma
izni ile çalıştırılmasına olanak tanınmış, 36. maddesinde, 34 ve
35. maddeler gereğince gelen yabancı meslek mensuplarının Türkiye'de bir aydan
çok kalmaları durumunda uzmanlıklarına en yakın odaya geçici üye kaydolmaları
gerektiği vurgulanmış, 38. maddesinde ise, 33
ve 34. maddelerde yazılı yükümlülüklerini yerine getirmeyen yüksek mühendis,
yüksek mimar, mühendis ve mimarların Türkiye'de mesleki etkinlikten
alıkonulacağı kurala bağlanmıştır. 3458 ve 6235 sayılı
yasalarda, yurt dışında lisans eğitimi almış olanların Türkiye'de mesleki
etkinlikte bulunabilmeleri "denklik belgesi" alma ve ilgili oda ile
ilişkilendirme koşuluna bağlanmıştır. Bu yasalar uyarınca, Türkiye Cumhuriyeti
yurttaşı olanlar ya da olmayanlar ayırımı yapılmadan, yabancı ülkelerde lisans
eğitimi alanların Türkiye'de mühendis, mimar ya da şehir plancısı olarak
çalışabilmesi için, önce diploma denkliğini ve unvanını kanıtlaması
gerekmektedir. 3458 ve 6235 sayılı
yasaların sözü edilen kuralları ile incelenen Yasa'nın 7. maddesinde yapılan
düzenleme birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olup, mühendislik
ya da mimarlık eğitimini yurt dışında yapanların, lisans diplomalarının
denkliğinin Yükseköğrenim Kurulu’nca tanınmaması durumunda ya da denkliğin
kabul edilmesi ile birlikte uzmanlıklarıyla ilgili odaya kayıt olmadıkları ve
üyelik niteliğini korumadıkları sürece Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde
mesleklerini yürütemeyecekleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne yurttaşlık bağı
ile bağlı olmayanların ise, Yükseköğretim Kurulu’nca lisans diplomalarının
denkliğinin tanınması aranmadan ya da diploma denkliği tanınmakla birlikte
uzmanlıklarıyla ilgili odaya kayıtlı olup olmadıkları ve üyelik niteliğini
koruyup korumadıkları araştırılmadan, başka bir deyişle akademik ve mesleki
yeterlilikleri ile ilgili işlemler tamamlanmadan, en çok 1 yıl süreyle de olsa,
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde mesleklerini yapabilecekleri, sonucuna ulaşılmaktadır. Mühendislik, mimarlık ve
şehir plancılığı, kısıtlı kaynakların doğru kullanılmasını gerektiren evrensel
nitelikte ve yükseköğretimle kazanılan mesleklerdir. Doğası gereği kamu hizmeti
niteliği taşıyan ve kamu güvenliği ile yakından ilgili olan bu meslekler,
ülkemizde olduğu gibi tüm dünyada da kimi standartlara, ölçütlere ve denetime
bağlanmıştır. Denetim, özellikle
akademik ve mesleki yeterliliğin saptanması yönünde önem taşımaktadır. Bu
denetim, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de meslek odaları aracılığıyla
gerçekleştirilmektedir. Nitekim, Anayasamızın
135. maddesinde de, meslek kuruluşlarının kamu kurumu niteliğinde
yapılandırılmaları öngörülmüş ve bu kuruluşlara kamusal görevler ve yetkiler
verilmiştir. İncelenen Yasa ile
yapılan düzenlemede, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olmayan meslek mensuplarına,
diploma denkliği ve unvanı tanınmadan, başka bir deyişle mühendis, mimar ya da
şehir plancısı oldukları kanıtlanmadan, geçici süreli de olsa Türkiye’de
mesleklerini yapma, imza atma ve proje sorumluluğu taşıma olanağı
sağlanmaktadır. Anayasa’nın, 49. maddesinde çalışma hakkı ve ödevi
kişilerin sosyal ve ekonomik hak ve ödevleri arasında gösterilmiş; Devlet,
çalışanların yaşam düzeyini yükseltmek, çalışma yaşamını geliştirmek için
çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye
elverişli ekonomik ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli
önlemleri almakla yükümlü tutulmuş, 16. maddesinde de, temel hak ve özgürlüklerin,
yabancılar için, uluslararası hukuka uygun olarak yasayla sınırlanabileceği
kurala bağlanmıştır. Yurttaşlarının çalışma
yaşamını geliştirmek, çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek
ve işsizliği önlemeye uygun ekonomik ortam yaratmakla yükümlü olan Devlet'in,
yabancı kişilerin çalıştırılmasını, uluslararası hukuka uygun olarak ve nesnel
koşullarla sınırlamak yetkisine sahip olması ve bu bağlamda yabancıların
çalıştırılmasının izne bağlı kılınması, kaynağını Anayasa'da bulan zorunlu
önlemlerdir. İncelenen Yasa'yla
yapılan düzenlemede ise, bunun tersine, yabancı uyruklu kişilerin Türkiye
sınırları içinde çalıştırılmasında, Türk uyruklu olanlara göre ayrıcalıklı
kurallar getirilmektedir. Bu durumu, yukarıda yer verilen anayasal kurallarla
ve kamu yararı ve kamu düzeniyle bağdaştırmak güçtür. Ayrıca, yine incelenen
Yasa ile getirilen düzenleme uyarınca, yurt dışında meslek eğitimi almış
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına, akademik ve mesleki yeterliliği tanınmadan
mesleklerini yurt içinde yapabilme izni verilmezken, aynı durumda olan yabancı
uyruklu kişilerin bu haktan yararlandırılmaları bir ayrımcılığa da neden
olmaktadır. Anayasa'nın 2.
maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğu belirtilmiş; 10.
maddesinde de, herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi
inanç, din, mezhep ve benzeri nedenlerle ayırım gözetilmeksizin yasa önünde
eşit olduğu, hiçbir kişiye, zümreye ya da sınıfa ayrıcalık tanınamayacağı
vurgulanmıştır. Yurt dışında bulunan
yükseköğretim kurumlarının meslek kazandıran bölümlerini bitiren Türk
yurttaşlarının Türkiye'de mesleklerini yapabilmeleri kimi koşullara
bağlanmışken, aynı eğitimi almış yabancı uyruklulara, bu koşulları taşıyıp
taşımadığına bakılmaksızın Türkiye'de mesleklerini yapma hakkı tanınmasını
Anayasa'nın eşitlik ilkesiyle bağdaştırmak olanaklı değildir. Öte yandan, Anayasa'nın
176. maddesi uyarınca Anayasa metnine dahil bulunan Başlangıç bölümünün beşinci
paragrafında, hiçbir etkinliğin Türk ulusal çıkarlarına aykırı olamayacağı
belirtilmiştir. İncelenen Yasa’nın 7. maddesindeki düzenlemeyi ulusal
çıkarlarla bağdaştırmaya da olanak yoktur. İncelenen Yasa’nın 7.
maddesindeki düzenleme Avrupa Birliği uygulamalarıyla da örtüşmemektedir. Dünya
ve Avrupa Birliği sistemleri incelendiğinde, özellikle mühendislik, mimarlık ve
şehir plancılığı mesleklerinin uygulaması için, akademik ve mesleki yeterlilik,
meslek odasına üyelik, dil ve sınav koşulları gibi çeşitli mesleki ölçütler
getirildiği görülmektedir. Ülkemizde, sözkonusu
mesleklerin uygulamasına yönelik denetim koşulları oldukça yetersiz iken,
yasalarla öngörülen akademik ve mesleki yeterlik arama koşulunun
kaldırılmasının ulusal ve mesleki çıkarlara uygun olmadığı açıktır. Getirilen düzenlemede
karşılıklılık koşuluna yer verilmemesi ise, üzerinde önemle durulması gereken
bir eksikliktir. Anayasa'nın 6.
maddesinde, egemenliğin kayıtsız koşulsuz Türk Ulusu'nun olduğu belirtilmiş; 5.
maddesinde de, Türk Ulusu'nun bağımsızlığını korumak Devlet'in temel amaç ve
görevleri arasında sayılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nin temel öğeleri olan
ulusal egemenlik ve bağımsızlık ilkeleri, uluslararası ilişkilerde karşılıklı
işlem koşulunu zorunlu kılmaktadır. Öte yandan, yapılan
düzenleme ile, 1 yıldan daha kısa süreli projelerde çalıştırılacak yabancı uyruklu
meslek mensuplarının durumu, denklik ya da yeterlik incelenmesi sonuçlanmadan
görevleri sona ereceğinden, denetim dışında kalacaktır. Bu yönüyle düzenleme,
kötüye kullanıma açıktır ve Türk yurttaşı meslek mensupları aleyhine haksız
rekabet ortamı yaratacak niteliktedir. Türkiye Cumhuriyeti
yurttaşı pek çok meslek mensubu çalışma olanağı bulamazken, yabancıların
Türkiye'de çalışmasını özendirecek kural getirilmesi, ülke ekonomisi, istihdam
politikası ve işsizlik sorunu yönünden üzerinde özenle durulması gereken bir
başka önemli konudur. Bu nedenlerle, yapılan
düzenleme kamu yararına da uygun düşmemektedir. Düzenlemeyi bu yönden,
yurttaşların gönenç, huzur ve mutluluğunu sağlamakla görevlendirilen Devlet
anlayışıyla bağdaştırmak da güçtür. 2 Yasa'nın 8. maddesiyle
4817 sayılı Yasa'nın 13. maddesine eklenen fıkrada, "Meslekî hizmetler
kapsamı dışında istihdam edilecek yabancı uyruklu personel için ilgili
mercilerden meslekî yeterlilik konusunda görüş alınmaz. Bu kişiler, akademik ve
meslekî yeterlilik ile lisans talep ve yeterlilik uygulamasına tâbi
değildir.", düzenlemesine yer
verilmiştir. 4817 sayılı Yasa'nın 13.
maddesinin birinci fıkrasında, yabancı uyruklulara, bu Yasa'yla getirilen
koşullarla çalışabilecekleri meslek, sanat ya da işlerle ilgili çalışma
izninin, ilgili mercilerin mesleki yeterlilik dahil görüşleri alınarak Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nca verilmesi öngörülmüştür. İncelenen Yasa'nın 8.
maddesiyle yapılan düzenlemede ise, meslekleri dışında çalıştırılacak yabancı
uyruklular akademik ve mesleki yeterlilik uygulamasından ayrık tutulmaktadır. Yukarıda (1) sayılı
bölümde açıklanan gerekçelerle ve yabancı uyrukluların meslekleri dışında
çalıştırılmasının özendirilmesi ve bunun işsizlik sorununa olumsuz etkisi göz
önünde bulundurulduğunda, yapılan düzenlemenin anayasal kurallara ve kamu
yararına uygun düşmediği sonucuna varılmaktadır. Yayımlanması yukarıda
açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 5665 sayılı "Yabancıların Çalışma
İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun", 7 ve 8. maddelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce bir kez daha
görüşülmesi için, Anayasa'nın değişik 89 ve 104. maddeleri uyarınca ilişikte
geri gönderilmiştir. Ahmet
Necdet Sezer Cumhurbaşkanı BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri,
bilgilerinize sunulmuştur. İkinci tezkereyi
okutuyorum: KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan söz istiyorum. Şeyi görmüyor musunuz? Söz talebim vardı. Söz hakkı
istiyorum. BAŞKAN – Devam ediniz
Sayın Tüfekçi. KAMER GENÇ (Tunceli) –
Efendim dinlemek zorundasınız yoksa orada oturamazsınız. Söz hakkına cevap
vermek zorundasınız. Meclisi adalet ilkelerine göre yönetmek zorundasınız. Her
milletvekilinin söz talebine cevap vermek zorundasınız. BAŞKAN Buyurun efendim. 2. Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 5677
sayılı kanunun bazı maddelerinin bir kez daha görüşülmek üzere geri
gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/193) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına İLGİ: 01.06.2007 günlü,
A.01.0.GNS.0.10.00.0232227/71484 sayılı yazınız. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulu'nca 30.05.2007 gününde kabul edilen 5677 sayılı "Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" incelenmiştir. 1 Yasa'nın 5.
maddesiyle, 18.11.1960 günlü, 132 sayılı Türk Standartları Enstitüsü Kuruluş
Yasası'na eklenen ek 2. maddede, "Enstitü
hizmetlerinin gerektirdiği görevler, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tâbi
sözleşmeli olarak istihdam edilen personel eliyle yürütülür. Ayrıca özel bilgi
ve uzmanlık gerektiren işlerde Enstitü dışından bilirkişi görevlendirilebilir. Enstitü başkanı ve
personelinin ücret ve diğer mali ve sosyal hakları, 4/7/2001 tarihli ve 631
sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca belirlenen ortalama ücret toplamı üst
sınırı aşılmamak kaydıyla Yönetim Kurulu tarafından belirlenir. Enstitü dışından
görevlendirilecek bilirkişilerin günlük inceleme ücretleri asgari ücretin aylık
brüt tutarının % 35ini geçmeyecek şekilde Yönetim Kurulu tarafından belirlenir. Enstitü personelinin
pozisyon unvan ve sayıları, işe alınma, göreve son verme, görevde yükselme,
görev, yetki ve sorumlulukları, izin, disiplin, sicil ile bunlara ilişkin
hususlar Yönetim Kurulunun teklifi üzerine Genel Kurul kararıyla yürürlüğe
konulacak yönetmelikle belirlenir. Enstitü personeline ve
Enstitü dışından görevlendirilecek bilirkişilere 631 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 14/A maddesinin birinci fıkrasının (d) bendindeki hükme göre
harcırah ödenir. Ancak gerektiğinde görev unvanları, yapılan işin önem ve
özelliği ile diğer hususlar dikkate alınarak anılan bende göre belirlenen
gündelik miktarlarını bir katına kadar artırmaya Yönetim Kurulu
yetkilidir.", düzenlemesine yer
verilmiştir. Düzenlemede, Türk Standartları Enstitüsü hizmetlerinin
gerektirdiği görevlerin, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası'na bağlı sözleşmeli
olarak çalıştırılan personel eliyle yürütülmesi, Enstitü Başkanı ve personelinin ücret ve diğer
mali ve sosyal haklarının, 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca
belirlenen ortalama ücret toplamı üst sınırı aşılmamak koşuluyla Yönetim Kurulu'nca
saptanması, Enstitü personelinin pozisyon, unvan ve
sayıları, işe alınma, göreve son verme, görevde yükselme, görev, yetki ve
sorumlulukları, izin, disiplin, sicil ile bunlara ilişkin konuların
yönetmelikle düzenlenmesi, öngörülmektedir. 132 sayılı Türk
Standartları Enstitüsü Kuruluş Yasası'nın 1. maddesinde, Enstitü’nün özel hukuk
kurallarına göre yönetilen, tüzelkişiliği haiz bir kamu kurumu olduğu
belirtilmiştir. Yine maddeye göre, Enstitü, Başbakanlığın ilgili kuruluşudur. 5018 sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Yasası'nın 2. maddesinde, bu Yasa'nın merkezi yönetimi
oluşturan kamu idareleri, sosyal güvenlik kurumları ve yerel yönetimleri
kapsadığı; 3. maddesinde, merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin ekli
(I), (II) ve (III) sayılı cetvellerde gösterildiği belirtilmiş; Türk
Standartları Enstitüsü'ne de (II) sayılı cetvelde yer verilmiştir. Açıklanan kurallara
göre, Türk Standartları Enstitüsü'nün kamu tüzelkişiliğini haiz bir kamu kurumu
olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Ayrıca, 132 sayılı
Yasa'nın 12. maddesinde, Türk Standartları Enstitüsü'nün bu Yasa'da belirtilen
kamu hizmetlerini yerine getirebilmesi için gerekli arazi ve arsalardan Hazine
mülkiyetinde bulunanların, bedelsiz olarak Enstitü’ye tahsis edileceği
belirtilirken, Enstitü'nün kamu hizmeti gördüğü açıklanmıştır. Anayasa'nın 128.
maddesinin birinci fıkrasında, Devlet'in, kamu iktisadi teşebbüslerinin ve
diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü
oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin memurlar
ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütüleceği belirtilmiştir. 5677 sayılı Yasa'nın 5.
maddesiyle yapılan düzenlemede, Türk Standartları Enstitüsü'nün hizmetlerinin
gerektirdiği tüm görevlerin sözleşmeli personel eliyle yürütüleceği kurala
bağlandığına göre, Enstitü’nün göreceği kamu hizmetlerinin asli ve sürekli
görevlerinin sözleşmeli personelce yerine getirileceği anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi'nin
çeşitli kararlarında, sözleşmeli personel, kamu hizmetlerinin asli ve sürekli
görevlerinde kamu hukuku ilişkisi içinde çalışan ve memurlar dışında kalan
personel olarak tanımlanmış ve bu personelin Anayasa'nın 128. maddesindeki
"diğer kamu görevlileri" kapsamına girdiği kabul edilmiştir. Bu durumda, 5677 sayılı
Yasa’nın 5. maddesinde düzenlenen sözleşmeli personel, Anayasa'nın 128.
maddesindeki diğer kamu görevlileri kapsamına girmektedir. Anayasa'nın 128.
maddesinin ikinci fıkrasında, memurların ve diğer kamu görevlilerinin
niteliklerinin, atanmalarının, görev ve yetkilerinin, hakları ve
yükümlülüklerinin, aylık ve ödenekleri ile diğer özlük işlerinin yasayla
düzenlenmesi öngörülmüştür. Anayasa’nın 7.
maddesinde ise, yasama yetkisinin Türk Ulusu adına Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin olduğu ve bu yetkinin devredilemeyeceği belirtilmiştir. Bu anayasal kurallar
uyarınca, diğer kamu görevlisi kümesine giren sözleşmeli personelin aylık ve
ödenekleri ile hukuksal statülerinin yasayla belirlenmesi zorunludur. Oysa, 5677 sayılı
Yasa'nın 5. maddesiyle yapılan düzenlemede, Enstitü Başkan ve personelinin ücret ve diğer
mali ve sosyal haklarının, 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca
belirlenen ortalama ücret toplamı üst sınırı aşılmamak koşuluyla Yönetim
Kurulu'nca, Enstitü personelinin pozisyon, unvan ve
sayılarının, işe alınma, göreve son verilme, görevde yükselme, görev, yetki ve
sorumluluklarının, izin, disiplin, sicil ile bunlara ilişkin konuların ise,
yönetmelikle, belirleneceği
öngörülmektedir. Bu nedenle, 5677 sayılı
Yasa’nın 5. maddesiyle yapılan düzenleme Anayasa'nın 7 ve 128. maddeleriyle
bağdaşmamaktadır. 2 Yasa'nın 6. maddesiyle
132 sayılı Yasa'ya eklenen geçici 5. maddenin birinci fıkrasında, "Enstitüde halen
kadrolu personel statüsünde çalışan personel ile hizmet sözleşmeli olarak
istihdam edilen personel, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla
sözleşmeli personel statüsüne geçmiş sayılır. Bu personelin Enstitüde daha önce
geçmiş hizmet süreleri sözleşmeli personel statüsünde geçmiş kabul
edilir.", düzenlemesine yer
verilmiştir. 5677 sayılı Yasa'nın 5.
maddesiyle 132 sayılı Yasa'ya eklenen ve metni yukarıda (1) sayılı bölüme
alınan ek 2. maddede, "Enstitü
hizmetlerinin gerektirdiği görevler, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanuna tabi
sözleşmeli olarak istihdam edilen personel eliyle yürütülür.", denilerek, Türk
Standartları Enstitüsü'nün tüm personelinin sözleşmeli statüde çalıştırılacağı
ve bunların emeklilik statüleri yönünden 506 sayılı Yasa’ya bağlı olacakları
belirtilmektedir. 5677 sayılı Yasa’nın 6.
maddesiyle getirilen geçici 5. maddede ise, Enstitü'de halen kadrolu personel
statüsünde çalıştırılan personel ile hizmet sözleşmesi ile çalıştırılan
personelin, bu Yasa'nın yürürlüğe girdiği gün itibariyle sözleşmeli personel
statüsüne geçmiş sayılacakları kurala bağlanmıştır. Enstitüde, “kadrolu” ve
“hizmet akdi”yle olmak üzere iki tür personel çalıştırılmaktadır. 132 sayılı Yasa’nın 5 ve
7. maddelerinde, Türk Standartları Enstitüsü'nün devamlı statüde görev yapan
personel kadrolarının Yönetim Kurulu’nca hazırlanacağı ve Genel Kurul’ca kabul
edileceği belirtilmiştir. 01.07.2006 günlü, 5538
sayılı Yasa’nın 39. maddesi ile 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname’ye eklenen geçici 10. madde uyarınca, Türk Standartları
Enstitüsü’nün devamlı statüde görev yapan personelinin kadroları, tüm kamu
kurum ve kuruluşları personeli bağlamında bu Kanun Hükmünde Kararname eki
cetvellere alınmıştır. 5677 sayılı Yasa’yla
yapılan düzenleme ile kadrolu personel statüsü, sözleşmeli personel statüsüne
dönüştürülmekte ve kadrolu statüde çalışan personel sözleşmeli statüye geçmiş
sayılmaktadır. Ancak, bu yapılırken
statüler arası dönüşümün, başka bir deyişle “intibakın” ilkelerine yasada yer
verilmemektedir. Statüler arası geçişte kariyer, unvan ve özlük haklarının
korunması, hizmet süresine bağlı olarak aylık tutarının belirlenmesi gibi
konularda kural getirilmemiş, ilkeler belirlenmemiştir. Böylece, dönüşümün
nasıl yapılacağının takdiri yönetime bırakılmıştır. Yasa’da açık kural
getirilmediği için hizmet süresinin sözleşme ücretine yansıması sorun oluşturabilecektir.
Böylece, yıllardır çalışan personel ile yeni başlayanlar ya da başlayacak
olanlar arasında fark yaratılmayabilecektir. Kadrolu personel
statüsünde kazanılan çalışma güvencesinin sözleşmeli personel statüsünde
sürdürülememesi başka bir sorun oluşturacaktır. Özetle, incelenen
Yasa’da kadrolu personelin kazanılmış haklarının korunması konusunda yeterli
yasal düzenleme yapılmamıştır. Bu durumda, 5677 sayılı
Yasa’nın 6. maddesiyle yapılan düzenlemeyi, Anayasa’nın 2. maddesindeki hukuk
devleti, 10. maddesindeki eşitlik ve 128. maddesindeki “yasal güvence”
ilkeleriyle bağdaştırmaya olanak bulunmamaktadır. Yayımlanması yukarıda
açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 5677 sayılı “Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun”, 5 ve 6. maddelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce
bir kez daha görüşülmesi için, Anayasa’nın değişik 89 ve 104. maddeleri
uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir. Ahmet
Necdet Sezer Cumhurbaşkanı BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur. Komisyondan istifa
önergesi vardır, okutuyorum: B) ÖNERGELER 1. Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda’nın, Tarım,
Orman ve Köyişleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/1) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonu üyeliğimden istifa ediyorum. Gereğini bilgilerinize arz
ederim. 05.09.2007 Abdullah
Veli Seyda Şırnak BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur. İstanbul 9. Ağır Ceza
Mahkemesinin Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk ve Batman Milletvekili Ayla
Akat Ata hakkında verilmiş bir kararı vardır, okutuyorum: A) TEZKERELER (Devam) 3. İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin Diyarbakır
Milletvekili Aysel Tuğluk ve Batman Milletvekili Ayla Akat Ata hakkında
yargılamanın devamına karar verdiğine ilişkin Başkanlık Tezkeresi (3/192) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 3713 Sayılı Yasa’ya
muhalefet etmek suçundan sanıklar İrfan Dündar ve suç arkadaşları hakkında
açılan kamu davasının mahkememizde yapılan yargılamasında verilen karar
gereğince; Aşağıda açık kimliği
yazılı sanıklar Aysel Tuğluk ve Ayla Akat Ata hakkında açılan davaların
niteliği gereği sanıklar hakkındaki yargılamanın Anayasa’nın 14. maddesi
gereğince devamına karar verilmiştir. Bilgilerinize sunulur. 06.09.2007
BAŞKAN – Karar
Anayasa’nın 83’üncü maddesi gereğince bilgilerinize sunulmuştur. Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum: C) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1. Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat ve 20
Milletvekilinin, termik santrallerin çevreye verdiği zararların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/3) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Başta AfşinElbistan
Termik Santrali olmak üzere ülkemizde halen faaliyet göstermekte olan tüm
termik santrallerin çevreye verdiği zararların ve alınması gereken önlemlerin
tespiti amacıyla Anayasanın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince
Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla. 1) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş) 2) Malik Ecder Özdemir (Sivas) 3) Fatma Nur Serter (İstanbul) 4) Eşref Karaibrahim (Giresun) 5) Tekin Bingöl (Ankara) 6) Hüseyin Ünsal (Amasya) 7) Tacidar Seyhan (Adana) 8) Esfender Korkmaz (İstanbul) 9) Hikmet Erenkaya (Kocaeli) 10) Şahin Mengü (Manisa) 11) Şevket Köse (Adıyaman) 12) Özlem Çerçioğlu (Aydın) 13) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 14) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın) 15) Gökhan
Durgun (Hatay) 16) Engin
Altay (Sinop) 17) Canan
Arıtman (İzmir) 18) Cevdet
Selvi (Kocaeli) 19) Zekeriya
Akıncı ( 20) Ali
Arslan (Muğla) 21) Ahmet
Ersin (İzmir) Gerekçe: Günümüzün en önemli problemlerinden olan
çevre kirliliği insan hayatını ve doğal yaşamı tehdit etmektedir. Bugün dünyada
her yıl on binlerce çocuk hava kirliliği nedeniyle ölmekte, yaşam alanlarının
yok olması nedeniyle canlı türlerinin beşte biri 20 yıl içerisinde yok
olacaktır. 1,5 milyar insan temiz su kaynaklarından yoksundur. Gelecekte çevre
ve sularımızın kirlenmesi sonucu insan hayatı ciddi tehdit altına girmiştir.
Çarpık kentleşmenin, bilinçsiz sanayileşme sonucu kurulan fabrikaların atıkları
doğayı kirleten en büyük etmenlerdendir. Ülkemizde birçok bölgeye kurulan fabrikalar
bugün yararlarından çok çevreye verdiği zararlarla gündemdedir. Bunların en
başında AfşinElbistan Termik Santrali gelmektedir. AfşinElbistan havzası
Türkiye'nin en büyük linyit rezervine sahiptir. Santralde yakıt olarak
kullanılmakta olan linyit çok yüksek derecede kirlenmeye yol açıyor. Kükürt
dioksit, azot gazları, karbondioksit, ozon, hidrokarbonat ve kül oluşmaktadır. Termik santral küllerinin toplanıp, üzerleri
örtüIse bile radon gazının havaya ulaşması sonucu çevreye radyoaktif madde
yayılmaktadır. Bacadan atılan maddelerin içerisinde en önemli olan radyoaktif
madde uranyum'dur. Bu durum AfşinElbistan Termik Santrali için korkunç
boyutlara ulaşmıştır. Uzmanlara göre santralden Çernobil kazasının
yaklaşık 2,5 katı kadar radyoaktif madde yayılmaktadır. Diğer santrallerin
ürettiği küller çimento sektöründe kullanılmasına rağmen, yüksek radyasyon
nedeniyle buradan çıkan küller hiçbir yerde kullanılmamakta, zamanla rüzgârın
da etkisiyle çevreye yayılmaktadır. Birkaç yıl önce Sağlık Bakanlığı Kanserle
Savaş Dairesi Başkanının belirttiğine göre; bölgede 10 yıl içinde toplu
ölümlerin olabileceği uyarısında bulunmuştur. Bu bölgeye yağan karın rengini
bile griye çeviren kirlilik sebebiyle, çevrede yaşayanlarda görülen kanser
vakaları Türkiye ortalamasının 15 katı artmıştır. 2004 yılında 4 bin 632 kişi
kanser ve akciğer başta olmak üzere bu kirlilikten kaynaklandığı şüphelenilen
rahatsızlıklar sonucunda ölmüştür. Türkiye nüfus ortalamasına göre Afşin'deki
yıllık hasta sayısının 48 bin 200 olması gerekirken, 300 bin civarındadır.
Yılda yaklaşık 15 milyon ton katı, sıvı, gaz ve radyoaktif madde içeren atık
halkın üzerine saçılmaktadır. 1988 yılından bu yana santral sahasında hava
kirlilik ölçümleri dahi yapılmamaktadır. Yatağan Termik Santralinde bulunan erken uyarı sistemi bu
santralde yoktur. Eğer bu erken sistem bulunsa havadaki kükürt dioksit oranı
500 mg/m3 geçen santral otomatik olarak duracaktır. Sık sık basında yer alan
ve korkunç boyutlara ulaşan bu çevre kirliliğinin çözümü ile ilgili yöneticiler
tarafından zaman zaman açıklamalar yapılmaktadır. Fakat bu güne kadar hiçbir
somut adım atılamamıştır. 2006 Şubat ayında
hizmete açılan B termik santralini C ve D santrallerinin takip etmesi
planlanmaktadır. Hâlbuki bundan önce mevcut A termik Santraline baca gazı
kükürt arıtma sistemi ve kül tutucu elektro filtre yapılmalı, bölgenin acilen
kirlilik haritası çıkarılmalı, çevre kirlenmesini önleyici tüm birimlerin
katılacağı önlemler alınmalı, mobil hava kirliliği ölçüm cihazları çalışır
halde bulundurulması gibi önlemler alınmalıdır. Önlem alınması için
toplu ölümler mi beklenmektedir? Tüm bu benzer çevre
problemleri diğer termik santrallerde de görülmektedir. Başta Afşin Elbistan
Termik Santrali olmak üzere termik santrallerin çevreye verdiği zararların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin tespiti amacı ile kurulacak Meclis
Araştırma Komisyonunun çalışmaları konunun tüm boyutları ile ortaya konulması
ve hükümetin bu konuda gerekli çalışmaları yapması da yararlı olacaktır. Anayasanın 98, içtüzüğün
104 ve 105. maddeleri gereğince “Başta AfşinElbistan Termik Santrali olmak
üzere Türkiye'deki tüm termik santrallerin çevreye verdiği zararların
araştırılması ve alınması gereken tedbirlerin tespiti için bir Meclis Araştırma
Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz. BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur. İkinci önergeyi
okutuyorum: 2. Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21
Milletvekilinin, küresel ısınmanın ülkemize etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/4) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Tüm yerkürenin yakın
gelecekteki en büyük tehdidi olan "küresel ısınma”nın ülkemize etkilerinin
araştırılması amacıyla, Anayasanın 98'inci, T.B.M.M. İçtüzüğünün 104 ve
105'inci maddeleri uyarınca "Meclis Araştırması" açılmasını
saygılarımızı arz ederiz. 1 Tayfur Süner (Antalya)
2 Malik Ecder Özdemir (Sivas)
3 Fatma Nur Serter (İstanbul)
4 Eşref Karaibrahim (Giresun)
5 Tekin Bingöl (Ankara)
6 Esfender Korkmaz (İstanbul)
7 Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
8 Hakkı Suha Okay (Ankara)
9 Şahin Mengü (Manisa)
10 Şevket Köse (Adıyaman)
11 Hüseyin Ünsal (Amasya)
12 Özlem Çerçioğlu (Aydın)
13 Tacidar Seyhan (Adana)
14 Mevlüt Coşkuner (Isparta)
15 Muhammet Rıza
Yalçınkaya (Bartın)
16 Gökhan Durgun (Hatay)
17 Engin Altay (Sinop) 18 Canan Arıtman (İzmir)
19 Cevdet Selvi (Kocaeli)
20 Zekeriya Akıncı ( 21 Ali Arslan (Muğla) 22 Ahmet Ersin (İzmir)
Gerekçe: Dünyanın yüzeyi güneş ışınları tarafından
ısıtılmaktadır. Dünya bu ışınları tekrar atmosfere yansıtır ama bazı ışınlar su
buharı, karbondioksit ve metan gazının dünyanın üzerinde oluşturduğu doğal bir
örtü tarafından tutulur. Bu da yeryüzünün yeterince sıcak kalmasını sağlar. Ama
son dönemlerde fosil yakıtların yakılması, ormansızlaşma, hızlı nüfus artışı ve
toplumlardaki tüketim eğiliminin artması gibi nedenlerle karbondioksit, metan
ve diazot monoksit gazların atmosferdeki yığılması artış göstermiştir. Bilim
adamlarına göre, işte bu artış küresel ısınmaya neden olmaktadır. Birleşmiş Milletler ve İngiliz Stern
Komisyonu’nun hazırladığı raporlar; dünyanın felakete gittiğini göstermiştir.
Daha önce bu çağrıya burun kıvıran ülkeler şimdi küresel ısınmayla mücadele
için program açıklamaktadırlar. BM tarafından hazırlanan iklim raporları
felaketin boyutlarını gözler önüne sermiştir. Yeryüzündeki canlı türlerinin
yüzde 50'sinin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olması hükümetleri harekete
geçmek zorunda bırakmıştır. İngiliz insani yardım kuruluşu Christian Aid,
yayımladığı raporda, 2050 yılına kadar en az 1 milyar insanın küresel ısınmanın
sonuçları yüzünden göç edeceği uyarısında bulunmuştur. Avustralya, geleneksel
ampulleri yasaklayarak 2010 yılından itibaren çevre dostu ampuller kullanılması
kararını aldı. Meksika hükümeti, ülke genelinde 250 milyon ağaç dikilmesi
kararı aldı. Avrupa Birliği, otomobil üreticilerine küresel ısınma standardı
getirdi. Küresel ısınmaya bağlı olarak dünyanın bazı
bölgelerinde kasırga, fırtına, sel ve taşkınlar, bazı bölgelerde uzun süreli,
şiddetli kuraklık ve çölleşme yaşanacağı bilinmektedir. Türkiye gibi kurakyarı
kurak iklim kuşağında bulunan ülkelerde ise en büyük sorunun kuraklık
olacaktır. Tüm Akdeniz havzasındaki 16 ülkede yağışlar son 25 yılda yüzde 20
azalmış durumdadır. 2050'ye geldiğimizde, deniz seviyesinin Akdeniz'de 2040
santimetre artması beklenmektedir. Bu durumdan en çok zarar görecek ülkeler,
Türkiye ve Cezayir ile deltaları olacak. Ülkemiz, kar yağmayan, yağış miktarı iyice
düşmüş bir kış mevsiminin ardından küresel ısınmanın en ağır etkilerini
yaşamaya başlamışken, İç Anadolu'daki göller bir bir kururken, kuraklık ve
açlık kapımızdayken, sadece ülkemizi değil, bütün dünyayı tehdit Küresel ısınma ile birlikte Türkiye’nin batı
bölgesindeki illeri susuzluk ve karanlık korkusu sarmıştır. Yağışların mevsim
normallerinin çok altında gitmesi nedeniyle başta Sağladığı bunca hayati işlev ve değere
rağmen, sulak alanlarımız gün geçtikçe kurumakta ve kirlenmektedir. Aslında
bütün bu sorunların temelinde hükümetlerimizin su kaynaklarına olan bakışı,
sektörel su kullanımları ve su politikaları yatmaktadır. Sulak alanların
kaybedilmesinde en büyük etken, yanlış tarımsal sulama yöntemlerinin
kullanılması, yer altı sularının kontrolsüz şekilde çekilmesi ve suyun akış
yönünün değiştirilmesidir. Sonuç itibariyle, küresel ısınma dünyanın olduğu
kadar, ülkemiz için de hayati önem arz etmektedir. M.Ö. 1650660 yılları arasında Anadolu'da
Hitit Uygarlığı hakimiyetini sürdürmekteydi. Fakat Anadolu'da oluşan ciddi bir
kuraklık sonucunda koskoca bir imparatorluk yok olmuştur. Tarihin tekerrür
etmesini istemiyorsak, toplum, sivil toplum kuruluşları ve TEMA önderliğinde
gerekli araştırmaların ve çalışmaların titizlikle yapılması gerekmektedir. Yukarıda belirtilen gerekçelerle, ülkemiz
için çok önemli bir yere sahip olan "küresel ısınma" sonucunda
alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis Araştırması
açılması yerinde olacaktır. BAŞKAN
Bilgilerinize sunulmuştur. Üçüncü önergeyi okutuyorum: 3.
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 Milletvekilinin, Çıldır gölünde meydana
gelen kirliliğin sebepleri ve çözümlerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/5) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Doğu Anadolu Bölgesinin en büyük ve en önemli
göllerinden biri olan Çıldır Gölü Ardahan ili ve çevresi için çok önemli bir
yere sahiptir. Deniz seviyesinden yüksekliği 1959 metre olan, ortalama
derinliği 1516 metre aralığında seyreden 124 km2 alana sahip Çıldır Gölü
barındırdığı 10 çeşit tatlı su balığı ile halkın en önemli geçim kaynaklarından
birini oluşturmasının yanında doğal güzelliği ile ünlüdür. Ne yazık ki dünyanın en temiz ve içilebilir
suyuna sahip olan Çıldır Gölünde, son yıllarda yapılan ölçümler sonucunda
ortaya çıkan tablo su kirliliğinin 240 kolibasiline çıktığını göstermektedir. Çıldır Gölünün kirlenmesinin 4 ana nedeni: l Arpaçay ovasını daha çok sulamak, Çıldır
Gölünün su seviyesini yükseltmek maksadıyla yapılan ve Çıldır’ın yüksek
yaylalarından gelen suları göle taşıyan kuzey denivasyon kanalının, geçtiği
köylerden aldığı çöpleri ve hayvan gübreleri, üstü açık kanala düşerek can
veren hayvanların leşleri 2 Göl kenarında bulunan köylerden yağmur
suları ile birlikte taşınan hayvan gübrelerinin göle dökülmesi 3 Göl çevresindeki tarlaların ekiminde
kullanılan suni gübrenin yağmurla birlikte göle sürüklenmesi 4 Gölü besleyen akarsulara mandıraların süt
atıklarını dökmeleri başlıkları altında toplanabilir. Ardahan başta olmak üzere çevre iller içinde
çok önemli yere sahip dünyanın en bakir gölü olan Çıldır Gölünün kirlenmesini
engellemek entegre bir proje ile mümkündür. Çıldır Gölünün etrafı mutlaka
ağaçlandırılmalı, göl etrafındaki çiftçiler uygulanacak bir projeyle doğal
gübreye yönlendirilmeli, kuzey denivasyon kanalı ile gelen kirletici etkenlerin
önlenmesi için arıtma veya çökertme havuzu yapılmalı, mandıra atıklarının gölü
besleyen akarsulara bırakılmasının mutlaka önlenmesi sağlanmalıdır. Bu bilgiler doğrultusunda Ardahan ve çevre
iller için çok önemli olan Çıldır gölünün kurtarılması için gerekli olan
tedbirlerin belirlenmesi ve bir an önce uygulamaya konulması ile karşılanacak
sorunların çözülmesi konusunda Anayasamızın 98, İçtüzüğün 104 ve 105’inci
maddeleri gereğince Araştırma Komisyonu kurularak araştırılmasını saygılarımla
arz ederim. 1) Ensar Öğüt (Ardahan) 2) Malik Ecder Özdemir ( 3) Fatma Nur Serter (İstanbul) 4) Eşref Karaibrahim (Giresun) 5) Tekin Bingöl ( 6) Esfender Korkmaz (İstanbul) 7) Hikmet Erenkaya (Kocaeli) 8) Hakkı Suha Okay ( 9) Şahin Mengü (Manisa) 10) Şevket Köse (Adıyaman) 11) Hüseyin Ünsal (Amasya) 12) Özlem Çerçioğlu (Aydın)
13) Tacidar Seyhan (Adana) 14) Mevlüt Coşkuner (Isparta
) 15) Muhammet Rıza
Yalçınkaya (Bartın)
16) Gökhan Durgun (Hatay) 17) Engin Altay (Sinop) 18) Canan Arıtman (İzmir) 19) Cevdet Selvi (Kocaeli) 20) Zekeriya Akıncı ( 21) Ali Arslan (Muğla) 22) Ahmet Ersin (İzmir) BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde
yapılacaktır. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Meclis
soruşturması önergesi vardır. Önerge bastırılıp sayın üyelere
dağıtılmıştır. Meclis soruşturması önergesini okutuyorum: D)
MECLİS SORUŞTURMASI ÖNERGELERİ 1.
Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 73 milletvekilinin, Ankara’da yaşanan içme
ve kullanma suyu sorununda, Ankara Büyükşehir Belediyesi üzerinde gözetme ve
düzeltici önlemler alma ve ilgili bakanlıklar arasında işbirliği sağlama
konusunda sorumluluklarını yerine getirmeyerek görevlerinin gereklerini
yapmakta ihmal ve gecikme gösterdiği iddiasıyla, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
hakkında, Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergesi (9/1) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 1) Yılmaz Ateş ( 2) Nesrin Baytok ( 3) Zekeriya Akıncı ( 4) Akif Ekici
( 5) Necla Arat (İstanbul) 6) Fatma Nur Serter (İstanbul) 7) Şevket Köse (Adıyaman) 8) Bilgin Paçarız ( 9) Selçuk Ayhan (İzmir) 10) Turgut Dibek (Kırklareli) 11) İlhan Kesici (İstanbul) 12) Mehmet Sevigen (İstanbul) 13) Bayram Ali Meral (İstanbul) 14) Derviş Günday (Çorum) 15) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş) 16) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 17) Orhan Ziya Diren (Tokat) 18) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir) 19) Muharrem İnce (Yalova) 20) Yaşar Tüzün (Bilecik) 21) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın) 22) Fevzi Topuz (Muğla) 23) Hakkı Suha Okay ( 24) Sacid Yıldız (İstanbul) 25) Tekin Bingöl ( 26) Atila Emek ( 27) Mehmet Ali Susam (İzmir) 28) Faik Öztrak (Tekirdağ) 29) Abdülaziz Yazar (Hatay) 30) Ali Oksal (Mersin) 31) Mustafa Özyürek (İstanbul) 32) Ergün Aydoğan (Balıkesir) 33) Engin Altay (Sinop) 34) Şinasi Öktem (İstanbul)
35) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 36) Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 37) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 38) Hikmet Erenkaya (Kocaeli) 39) Ali Topuz (İstanbul) 40) Bülent Baratalı (İzmir) 41) Gürol Ergin (Muğla) 42) Abdullah Özer (Bursa) 43) Erol Tınastepe (Erzincan) 44) Özlem Çerçioğlu (Aydın) 45) Tayfur Süner (Antalya) 46) Esfender Korkmaz (İstanbul) 47) Eşref Karaibrahim (Giresun) 48) Ahmet Ersin (İzmir) 49) Ali Rıza Ertemur (Denizli) 50) Tansel Barış (Kırklareli) 51) Suat Binici (Samsun) 52) Rahmi Güner (Ordu) 53) Hüseyin Ünsal (Amasya) 54) Mehmet Şevki
Kulkuloğlu (Kayseri) 55) Osman Kaptan (Antalya) 56) M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) 57) Şahin Mengü (Manisa) 58) Birgen Keleş (İstanbul) 59) Şükrü Mustafa
Elekdağ (İstanbul) 60) Nevin Gaye Erbatur (Adana) 61) Onur Öymen (Bursa) 62) Cevdet Selvi (Kocaeli) 63) Haluk Koç (Samsun) 64) Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (Malatya) 65) Atilla Kart (Konya) 66) İsa Gök (Mersin) 67) Vahap Seçer (Mersin) 68) Metin Arifağaoğlu (Artvin) 69) Ali Koçal (Zonguldak) 70) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) 71) Hulusi Güvel (Adana) 72) Bihlun Tamaylıgil (İstanbul) 73) Algan Hacaloğlu (İstanbul) 74) Ensar Öğüt (Ardahan) Gerekçe: Yurttaşlarımız
Ankara'da, Milletvekili Genel Seçimlerinin tamamlanmasının hemen ardından
susuzluk problemi ile karşı karşıya kaldı. Ankara Büyükşehir Belediyesi
seçimlerden bir hafta sonra, 1 Ağustos 2007 tarihinden itibaren su
kesintilerine başladı. Böylece Ankara halkı içme ve kullanma suyu konusuyla
ilgili bugüne kadar kendilerinden saklanan gerçeklerle yüzleşti. Bu gerçekler iki aşamalı
olarak ortaya çıkmıştır. Birincisi zamanında etkin önlemler alınmamıştır. Su
tedarik edilememiştir. İkincisi su dağıtımı iyi yönetilememiştir. Su kesintisi
programı tedbir alınmadan, kentin hastane ve benzeri kritik yerlerdeki su
ihtiyacına dönük hazırlık yapılmadan uygulamaya koyulmuş, kesintinin
uygulanması sırasında suyun verilişi teknik gerekler gözetilmeden başlatıldığı
için ana borular patlamış, birincisi patladıktan sonra nedeni doğru
değerlendirilemediği için ikincisi de patlamış ve kesinti programı uygulanamamıştır.
Başkent Ankara
beceriksiz, keyfi, ihmalkar, plansız ve bilimsellikten uzak bir kötü yönetimle
karşı karşıyadır. Bunun sonucu olarak susuzdur. Susuz bırakılmıştır. Su kesintisi uygulaması
sırasında verilen takvime uyulamamıştır. Şehre su getiren ana boruların
patlamasıyla vatandaşlar içme suyunda boğulma tehlikesi yaşamış, günlerce süren
susuzluk yaşanmıştır. Bundan sonra ne olacağı da meçhuldür. 21. Yüzyılda Türkiye'nin
başkenti, bazı semtlerine 13 gün su verilemeyen restorantların yemek çıkarmakta
zorlandığı, hastanelerinde ameliyatların yapılamadığı, kamu görevlilerine öğle
yemeği çıkarılamayan, salgın hastalık riskinin ortaya çıktığı,
Büyükelçiliklerin rutin faaliyetlerini durdurduğu ve resepsiyonlarını iptal
ettiği, halkın şehrin içindeki park havuzlarından su almak zorunda kaldığı kara
bir tabloyla karşı karşıya kalmıştır. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, bu
kara tablonun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Milyonlarca insanın çektiği
sıkıntıların birinci dereceden sorumlusudur. Oysa Türkiye su yönetimi
konusunda uzman kuruluşlara sahiptir. Bu çerçevede DSİ tarafından Ankara için
içme ve kullanma suyu sağlamaya yönelik çalışmalar yapılmış, bu çalışmalar ve
uyarılar Ankara Büyükşehir Belediyesine iletilmiştir. Ankara'ya su sağlayan 5
adet baraj vardır. Bu barajlar yıllara yayılı biçimde planlanmış ve devreye
sokulmuştur. Yenileri de aynı kapsamda planlanmıştır. GeredeIşıklı Baraj
sistemi de bu nedenle Ankara'nın 2027 yılına kadar su sorununu çözecek en uygun
proje olarak Ankara Büyükşehir Belediyesine önerilmiştir. Uzun bir süre
hazırlık döneminden sonra Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin de içinde bulunduğu
bu çalışmalar 2004 yılında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından
birdenbire durdurulmuştur. Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek projenin
uygulamaya konulmasını reddetmiştir. Hangi sebeple reddettiği bilinmemektedir.
Gerede sisteminden neden vazgeçilmiştir? Oysa bu projenin hayata
geçirilmesi için, Japon Hükümeti tarafından sağlanan krediye ilişkin, Hazine,
DSİ ve ASKİ yetkilileri arasında 5 Haziran 2002 tarihinde bir protokol
imzalanmıştır. Bu protokolün gereğinin yerine getirilmesi, 5.3.2004 tarihinde
Büyükşehir Belediye Başkanlığına resmi yazı ile bildirilmiştir. Ancak, bu
protokolün gereği 9.3.2004 tarihli ve Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek
imzalı yazı ile "Başkanlık makamının bilgi ve direktifleri dışında"
yapıldığı gerekçesi ile yerine getirilmemiştir. Büyükşehir Belediye Başkanı
Melih Gökçek bu yazıda, borç stoklarını artırmamak ve metro projesinin finansmanı
için, bu projeye katılmayacaklarını belirterek, mevzuattan kaynaklı
sorumluluğunu yerine getirmemiştir. Oysa bahsi geçen kredi ilk 7 yılı ödemesiz,
yüzde 1.5 faizle 25 yılda geri ödenebilecek bir krediydi. O tarihteki bu
kararla Büyükşehir Belediye Başkanı Ankara'yı susuzluk gerçeği ile baş başa
bırakmıştır. Aynı yazışmada Gerede Sisteminin "YapİşletDevret"
yöntemi ile yaptırılmasının düşünüldüğünün belirtilmesine karşın, bu konuda da
bugüne kadar bir girişimde bulunulduğu kamuoyunun bilgisine yansımamıştır. DSİ, Ankara Büyükşehir
Belediyesine benzer bir uyarıyı 17 Haziran 2004 tarihinde bir kez daha
yapmıştır. Bu yazıda 1996 yılında Gerede Sistemi için yapılan planlama tekrar
hatırlatılmış ve ardışık iki yıl istenen yağış alınmadığı takdirde Ankara'da su
sıkıntısı yaşanacağı bildirilmiştir. Ankara Büyükşehir Belediyesi bu önerileri
de reddetmiştir. Ankara'da daha önceki
süreçte de benzer kuraklık dönemleri yaşanmasına karşın su sıkıntısı
yaşanmamıştır. Bu da göstermektedir ki, Ankara'da yaşanan su sıkıntısının nedeni
zamanında su temin etmeyen, görevini yapmayan kamu otoriteleridir. Su temini konusunda
yasalarda açık hükümler olmasına karşın, DSİ ve Ankara Büyükşehir Belediyesi
arasında ihale şartlarının ve süreci yürütecek kamu idaresinin belirlenmesi
sırasındaki sürtüşme Ankara'yı susuzluğa sürüklemiştir. Maliyetin yüksek
olduğuna ilişkin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanının yaptığı açıklamalar ile,
bu konuda Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce yapılan açıklamalar çok ciddi
çelişkilerin varlığını göstermektedir. Bu durum kamuoyunda iki tarafın ihale
sürecini belirleme yetkisini elinden bırakmamak için Ankara'yı susuzluğa
sürüklediği şeklinde algılanmaktadır. DSİ ve Ankara Büyükşehir
Belediyesi yetkililerinin yaptığı çelişkili açıklamalardan biri de Ankara'nın
ne kadar içme ve kullanma suyu kaldığı konusundadır. Belediye Başkanı Melih
Gökçek su kesintisinin nedenini açıklarken Ankara'nın 40 günlük suyu kaldığını
söylerken, DSİ yetkililerinin kesintiye gerek olmadığı, Ankara'nın 56 aylık
suyu bulunduğu şeklinde açıklama yapması yurttaşlarımızın en temel sorununa
idarenin ne kadar ciddiyetsiz ve sorumsuz yaklaştığını ortaya koymaktadır. Bunlarla birlikte Ankara
susuzluk gerçeğiyle yüzleştikten sonra telaşla hayata geçirilen Kızılırmak Suyu
Projesi ile tanker filosu kurulmasına ilişkin ihale süreçlerinin şeffaflıktan
uzak bir şekilde yürütülmesi de çeşitli yolsuzluk iddialarının ortaya çıkmasına
neden olmuştur. Ankara Büyükşehir
Belediyesi, maliyetli olduğu gerekçesiyle reddettiği Gerede sistemi yerine
Kızılırmak sistemine yönelmiştir. Ancak iki pompa istasyonu yerine, beş pompa
istasyonu ile 280 metreden terfi yapılacakken, Kızılırmak suyunu 676 metreden,
9 pompa yerine, 66 pompa ile terfi ettirmek gerekecektir. Temin edilecek suyun
niteliği de çok farklıdır. Su kalitesi Dünya Sağlık Örgütü standartlarına uygun
değildir ve kirliliği yüksektir. Mevcut İvedik Arıtma tesisinde ancak
konvansiyonel arıtma yapılabilmektedir. O nedenle Kızılırmak suyunun bu tesiste
arıtılması mümkün değildir. Yani Kızılırmak suyu içme suyu değil, kullanma suyu
olabilir. Diğer bir deyişle yakında Ankaralı musluklarından içme suyu yerine
sadece kullanma suyu bulabilecektir. Öte yandan Ankara'ya su
temin etmekle görevli ASKİ, Gerede'den getirilecek suyun arıtılacağı alana ASKİ
Spor Tesisi yapmakta sakınca görmezken, asıl işini de bir yana bırakmıştır.
ASKİ'nin kaynakları su ve kanal işleri yerine, kuruluş yasasında olmadığı halde
köprülü kavşaklara ve yolların yapımına harcanmıştır. Ankaralılar Türkiye'nin
en pahalı suları arasında olan bu suyu en yüksek bedellerle alırken, bugün
yüksek bedeline rağmen bulamaz hale düşürülmüşlerdir. Belediye Başkanı Melih
Gökçek hiçbir yatırım yapmadığı halde suyu Ankaralıya yüksek fiyatla
satmaktaydı. Şimdi üstelik Ankaralıyı da susuz bıraktı. İki kamu otoritesi
arasında yıllarca süren bu anlaşmazlık yaşanırken, konuyla ilgili olan Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı, İçişleri Bakanı ve Başbakan çözüm için girişimde
bulunmamışlardır. İktidar bunca zaman durumu seyretmiştir. Başbakan, Anayasadan
kaynaklanan sorumluluğunu yerine getirmediği gibi, 4.8.2007 tarihinde Anadolu
Ajansına yansıyan demecinde "Dünyanın her yerinde küresel ısınmanın
getirdiği netice var, bir sıkıntı var. Tüm ırmaklar, dereler, nehirler kuruyor.
Yani bu ırmakların, nehirlerin kurumasının müsebbibi, belediye başkanlarımız
mı? Yani bu kadar komik şeyler olur mu? AK Parti'ye vurabilmek için gel getir
olayı buraya daya ... " ifadelerini kullanarak yaşananları "küresel
ısınma" ile açıklamaya çalışmıştır. Oysa "küresel ısınma" sadece
Türkiye'yi ya da Ankara'yı etkileyen bir olgu değil, hem dünyayı hem de
Türkiye'nin birçok kentini etkileyen bir olgudur. Türkiye'den çok daha az
yağış alan ve küresel ısınmadan daha fazla etkilenen ülkelerin hiçbirinin
başkentinde, Ankara'da yaşandığı gibi çağdışı bir susuzluk görüntüsü ortaya
çıkmamıştır. Yine Ankara gibi az yağış alan İzmir, Adana, Eskişehir, Samsun
gibi kentlerimizde de benzer görüntüler yaşanmamıştır. Ankara Büyükşehir
Belediye Başkanlığının reddettiği Gerede sisteminde su halen var olmaya devam ediyor,
ancak su temini yok. Su temini ihmal edilmiş, Başbakan da bu durumu görmezden
gelmiştir. Dünyada en az yağış alan
ülkelerin başkentlerinde bile su sorunu yaşanmazken, Türkiye'nin başkentinde,
bilim adamlarının ve sorumlu kamu görevlilerinin tüm iyi niyetli uyarılarına
karşın önlem almayan AKP yönetimi Ankara halkını bir kaşık suya hasret
bırakmıştır. Bu kara tablonun sorumlusu, 13 yıldır Ankara'yı yöneten ve bu
sorunu ısrarla görmemezlikten gelen Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ve
bu eksiklikleri ısrarla görmemezlikten gelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dır.
Çünkü: Anayasanın "Mahalli
idareler" başlıklı 127. maddesinde "Merkezî idare, mahalli idareler
üzerinde, mahallî hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde
yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması
ve mahallî ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla, kanunda belirtilen
esas ve usuller dairesinde idarî vesayet yetkisine sahiptir." denilerek,
toplum yararının korunması noktasında Merkezi İdareye sorumluluk yüklemiştir. Yine Anayasanın 112.
maddesinde de, "Başbakan, Bakanlar Kurulunun başkanı olarak, bakanlıklar
arasında işbirliğini sağlar ve hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini
gözetir." ifadelerine yer verilerek Başbakanın bakanlıklar arasındaki
işbirliği konusundaki görevi vurgulanmıştır. Anayasanın yukarıda
belirtilen maddeleri ışığında Ankara'da yaşanan susuzluk gerçeği ve bu
susuzluğun zamanında alınacak önlemlerle giderilememesinde Başbakanın
sorumluluğu olduğu hiçbir kuşkuya yer vermeyecek kadar yalın bir gerçektir. Yukarıda belirtilen
gerekçelerle Türk Ceza Kanununun 257. maddesi uyarınca görevinin gereklerini
yapmakta ihmal ve gecikme gösteren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında,
Anayasanın 100 ve İçtüzüğün 107. maddeleri uyarınca Meclis Soruşturması
açılmasını Yüce Meclisimizin takdirlerine saygılarımızIa arz ederiz. BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur. Anayasanın 100’üncü
maddesinde ifade olunan “Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşür ve
karara bağlar.” hükmü uyarınca soruşturma önergesinin görüşülme gününe dair
Danışma Kurulu önerisi daha sonra Genel Kurulun onayına sunulacaktır. Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup
oylarınıza sunacağım. A) TEZKERELER (Devam) 4. Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın,
beraberinde Parlamento heyetiyle Hollanda’ya yapacağı resmî ziyarete ilişkin
Başkanlık Tezkeresi (3/195) 1
Ekim 2007 Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Bayındırlık ve İskan
Bakanı Sayın Faruk Nafız Özak başkanlığında “Dünya Habitat Günü” kutlamaları
kapsamında Lahey’de düzenlenecek konferansa katılmak üzere Hollanda’ya
gerçekleştirilecek resmî ziyarete Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinden
oluşan bir heyetin katılımı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 8. Maddesi gereğince Genel Kurul’un
tasviplerine sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan… BAŞKAN Sayın Genç, buyurun. KAMER GENÇ
(Tunceli) Karar yeter sayısının
aranılmasını istiyorum. BAŞKAN – Tamam, oylamaya
sunacağım ki, ondan sonra, yani… Ben iki kişiyi birden
dinleyemem, sadece bir kişiyi dinliyorum burada, Kâtip Üyemizi dinliyorum. Evet… Kabul edenler… Kabul
etmeyenler... KAMER GENÇ (Tunceli) –Meclis bu kadar keyfî
yönetilemez Sayın Başkan. Bu, size hiç yakışmıyor. BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir sayın milletvekilinin
izinli sayılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutup oylarınıza sunacağım. İSA GÖK ( Ef endim,
hiç anlaşılmıyor. İstirham etsem, Türkçe imla kurallarına lütfen dikkat etsin.
Anlamıyoruz konuşulanları, hiçbir şey anlamadım ben. BAŞKAN Peki, arkadaşımızı daha dikkatli
olması için uyaracağım. Teşekkür ederim. 5.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna Erzurum Milletvekili Fazilet Dağcı
Çığlık’ın, mazereti nedeniyle Genel Kurulun onayına sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Danışma Kurulunun
bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım. V.
ÖNERİLER A)
DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ 1.
Genel Kurulun Danışma Kurulu Önerisi No.:8 Tarihi:
02.10.2007 Danışma Kurulunun
2.10.2007 Salı günü yaptığı toplantıda Genel Kurulun bugünkü Birleşiminde
Başkanlığın Genel Kurula Sunuşlarından sonra sözlü soru önergelerinin
görüşülmesi ve başka bir konunun görüşülmemesinin, Genel Kurulun onayına
sunulması önerilmiştir. Eyyüp
Cenap Gülpınar Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
V. Sadullah Ergin Kemal
Anadol Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu Başkanvekili Grubu
Başkanvekili Oktay Vural Selahattin
Demirtaş Milliyetçi Hareket Partisi Demokratik Toplum
Partisi Grubu Başkanvekili Grubu
Başkanvekili KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, söz istiyorum. BAŞKAN – Söz
istiyorsunuz, buyurun. Lehinde mi, aleyhinde mi
Sayın Genç? KAMER GENÇ (Tunceli) –
Aleyhinde. BAŞKAN – Peki, buyurun. Danışma Kurulu
önerisinin aleyhinde Sayın Kamer Genç, Tunceli Milletvekili. Süreniz on dakika Sayın
Genç. Buyurun efendim. KAMER GENÇ (Tunceli) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli milletvekilleri,
tabii, ben de bu Meclise en meşakkatli bir bölgeden kendi bileğimin gücüyle
bağımsız olarak gelen bir milletvekiliyim. Benim geldiğim ilin çok ciddi
sorunları var. Bu sorunları buraya taşımak, Türkiye’de meşruluğu savunmak,
meşru zeminler içinde sorunlara çare aramak Türkiye Büyük Millet Meclisinin en
müsait olduğu zemin burasıdır. Ben, şimdi, sabahleyin
Sayın Başkana telefon ettim saat 10.00’da ve dedim ki: “Sayın Başkan, bizim
Tunceli’de bir tane yüksekokul var. 510 tane öğrenci burada kayıtlı, 289 tanesi
bu sene kaydolmuş ve bu 289 öğrenci daha önce bir 500 kişilik bir yurt
yapılmıştı, oradaki okul idaresinin birtakım keyfî davranışları nedeniyle
burası boş kalınca, Milli Savunma Bakanlığı burayı almış. Okulun bir yurdu
vardı. O yurt da maalesef, okul, önce demiş ki, buradaki işte o öğrencilerin
kalması dolayısıyla alınan şeyler, paralar oradaki okul alıyordu, sonradan
Fırat Üniversitesine demiş ki, bunları biz alacağız deyince, bu yurdu da
kapatmış tamamen.” Şimdi, 289 tane öğrenci
bu sene kaydolmuş. Tüm mevcudu 510 tane öğrenci. Tunceli’de kiralanacak yapı
yok, bina yok, devlet misafirhaneleri yok. Ben, bunu bir ay önce oradaki
yetkililere söyledim. Kredi ve Yurtlar Genel Müdürünü arıyorum, telefonlarımıza
çıkmıyor. Aslında, yurtlara bu sene çok ciddi öğrenciler maalesef dışarıda
kaldı. Bir bakıyorsunuz öğrencinin yurttaki yedek sırası ellinci sırada, bir
bakıyorsunuz beş yüzüncü sıraya geçiyor. Şimdi, böyle keyfî bir uygulama, bu
ülkenin gençlerini, bu ülkenin yeni yeni yetişen bu insanlarını, evvela bu
kadar sıkıntılarla karşı karşıya bırakılır mı? Ben şimdi soruyorum:
Tunceli’de yer de yok, ne yapacak bu gençler? Kime başvuracağız? İlgili
bakanları arıyoruz, kimse karşımızda yok, genel müdür yok. Arkadaşlar,
karşımızda muhatap alacağımız bir kitle olsun. Bunları burada söylememize ne
engel vardı? Yani, AKP Grubundan bir
tane saygıdeğer, kendisine çok saygı duyduğum bir arkadaşımız çıktı, sağlık
sorunlarıyla ilgili, sanki çok acil bir şeymiş gibi, bir şeyler dile getirdi.
Bakan da çıktı, AKP’nin propagandasını yaptı. Burada birbirinizin
propagandasını yapmak kolay da bir halkın karşısına çıkın da göreyim sizi hele.
Gelin beraber bir Kızılay’ı gezelim, gelin beraber bir halkın içine
gidelim. Yahu bakmayın… Bakın, 5 milyon yeşil
kartı iptal ettiniz. 5 milyon insanları kandırdınız yeşil kart verdiniz, hemen
seçim geçti iptal ettiniz. Bu milleti, siz zannediyor musunuz ki hep böyle
kandırarak oy alacaksınız? (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Bu millet en kısa
zamanda size bunun hesabını soracaktır. Soracağız, beraber soracağız. Şimdi, 21 Ekimde bir
Anayasa oylaması var. Sizler partilersiniz yahu. Ne vereceksiniz kardeşim? 367
oyla Anayasa’yı kabul ettiniz, referanduma getirdiniz. Yirmi bir gün sonra bu
memlekette referandum var. Ne oy vereceksiniz? (AK Parti sıralarından “Evet
vereceğiz.” sesleri) Tamam, verin. Ama ben sizden bir şey rica ediyorum, ben de
sizin adayınız karşısında aday olacağım, 19 kişi bana bir imza verirse yalnız. Ama, bir verin, yani bu
cesareti de gösterin. Sizden rica ediyorum. Yani, ben de aday olacağım.
Anayasa’ya bir hüküm koymuşsunuz, 20 milletvekilinin imzası lazım. Ama bir söz
verin, 19 tane kişi de bana imza versin. SADULLAH ERGİN (Hatay) –
12’nci Cumhurbaşkanlığına aday olursanız veririz. KAMER GENÇ (Devamla) –
Hayır hayır, şimdi şimdi. Neyse… Şimdi, bakın, öyle bir
Anayasa yapmışsınız ki, bakın, o kadar gerçeklerden uzaksınız ki… Efendim,
şimdi 21 Ekimde referandum kabul edildi. Abdullah Gül şimdi Cumhurbaşkanlığına
aday olacak mı olmayacak mı? Cumhurbaşkanlığı adayı olan kişi,
Cumhurbaşkanlığından istifa edecek mi etmeyecek mi? O, Cumhurbaşkanlığı
makamını ve olanaklarını kullanarak Cumhurbaşkanlığı propagandasını yaparsa
karşısındaki aday nasıl propaganda yapacak? Propaganda da eşitlik var mı? Yok.
Demek ki… Bakın sayın milletvekilleri, hep böyle alelacele, olayları enine
boyuna tartışmadan, geleceği görmeden, bir gün akşam yatıp da aklınıza gelen
fikirlerle birtakım anayasalar, kanunlar yaparsanız, bu ülkeyi çok ciddi
sıkıntılara sokarsınız, çok ciddi sıkıntılara şey edersiniz. FAHRETTİN POYRAZ
(Bilecik) – Gündeme gel, gündeme… KAMER GENÇ (Devamla) –
Efendim, işte, gündeme geliyoruz. Bakın, Danışma Kurulu
kararı, Meclisin çalışmasıyla ilgili bir karardır. Meclisin çalışması da her
yönüyle konuşulur. Yani, ben anlamıyorum. Bakın, ben geçen gün
burada çıktım, konuştum. Bülent Arınç çıktı, Bakın, o da Danışma Kurulu kararı
üzerinde konuşuyordu dedi ki: “Efendim, biz, Kamer Genç’in memleketine,
getirdik, orada bir dernek kurulmuştu, derneğe, ben, Meclisin bütçesinden 120
milyar para verdim.” Bu 120 milyar para verdiği adam kim biliyor musunuz? Bir dernek
başkanıydı, bu seçimde de geldi, benim karşımda bağımsız milletvekili adayı
oldu. Şimdi, siz, babanızın parası mıdır Meclisin parasını getirip de bir
derneğe veriyorsunuz, ondan sonra da çıkıp burada övünüyorsunuz. Böyle bir şey
olur mu? Şimdi, efendim, bir rehabilitasyon merkezini kurma yönünde bir dernek
teşekkül etmiş, ondan sonra da tabii biz… Yani, o kadar şanslı bir
partisiniz ki, basın susuyor kardeşim. Soru önergelerimizi veriyoruz, soru
önergelerimize yer vermiyorlar. Ondan sonra, yani, kapalı bir kutu… Bugün,
herkesi susturmuşsunuz. Bakın, Sizin eski bakanınız diyor ki: “İki buçuk aydır,
seçim yapılmış, yahu, memlekete ölü toprağı serilmiş.” Bu memlekette devlet var
mıdır, hükûmet var mıdır, hangi bakanlar? Bir, eski bakanları şey etmişsiniz,
bunlar artık hantallaşmış. Bunların artık Türkiye kamuoyuna, Türk halkına bir
dinamizm verecek hâlleri yok. Bari, hiç olmazsa yeni yeni bakanlar atasaydınız,
şimdi yeni gelen arkadaşlarımızdan şevk sahibi, çalışacak, bu memleketin
sorunlarına çözüm getirecek yeni yeni arkadaşlar atansaydı, hiç olmazsa
hükûmette bir hareketlilik olması lazım. Ee, eski Hükûmet oturmuş, kanı donmuş
bir hâlleri var, hiçbir şey yaptıkları yok, hiçbir şeyden de… Yaptıkları var
mı? Yani, Meclisi de getirmişsiniz, bakın iki buçuk aya yakındır, Meclis seçim
yapmış… Yahu bundan önce yeni gelen milletvekilleri halka hizmet etme
konusunda, hele seçimin ilk yıllarında birbirleriyle yarış ediyorlardı,
çalışıyorlardı, halkın içinde, halkın dertlerini getiriyorlardı buraya. Siz,
şimdi hükûmetiniz istiyor ki Parlamentoyu çalıştırmasın. Ee hükûmetiz, biz her
şeyi hallederiz, kimse bizim rahatımızı bozmasın… Ee ne kadar sürecek bu? Bu,
bakın çarşıya giderseniz, sokağa çıkarsanız, inanınız ki insanlar açlık,
sefalet içinde, çok büyük sıkıntılar var. Her gün bu üniversiteden gelen
çocuklar var, diyorlar ki: “Biz okuyamıyoruz, bize burs bulun.” Bu memleketin
hükûmetinin elinde çok büyük imkânlar var, bu imkânları kullanmak lazım,
bunları kullanırken de yerli yerinde kullanmak lazım. Şimdi ihaleler
veriliyor, efendim, Hükûmet üyelerinin damatları büyük şirketlerin genel
müdürleri. Bu genel müdürler gidiyor devlette en büyük ihaleleri alıyor. Peki,
bu ihalelerin muhammen bedelleri nasıl tespit ediliyor? Yani bu ihalelerin
muhammen bedeli 100 liraysa 1.000 lira tespit edilmediği ne malum? Ee gidelim
bunları araştıralım. Ben geçen gün dedim ki: “Bakanların çocukları ticaretle
uğraşmasın.” Ee çalışmasın da aç mı kalsın? Niye aç kalsın kardeşim. Bakanlar
zaten…O, devlette iş yapmasın, gitsin başka işler yapsın. Yani, şimdi, bu
devletten iş alan bu Hükûmet üyelerinin çocukları ve damatları, bunların
denetimi yapılıyor mu, yapılmıyor mu? Yani bir Samsun’dan Ceyhan boru hattı 1,5
milyar dolara ihale edildi. Bu hakikaten 1,5 milyar dolar mı yoksa 500 milyon
dolar mı? Ee gelin, Meclis olarak bunu araştıralım. Yahu arkadaşlar, bu
memleketin o bir kuruşunda yetimin de hakkı var. Ee ondan sonra bunları
incelemiyoruz. Bakın devlette denetimi kaldırdınız. Şimdi ne yapacak? Bakan,
emrindeki müsteşara, genel müdüre talimat verecek, şu işi yapacaksın… Usulüne
göre yapıp yapmadığı belli değil. Ondan sonra da denetimi kaldırınca, bu kişi
nasıl gidecek onu denetleyecek, kim onu şikâyet edecek? Yani, bakın sayın
milletvekilleri, Türkiye çok ciddi dış borca girmiş, işte daha 8’inci ayda dış
ticaret açığı 40 milyar dolar. Peki, nasıl bunu karşılayacağız? Şimdi, bakın
Parlamento olarak, siz AKP Grubu olarak geldiniz, bakın çok radikal birtakım
tedbirler alın. Yahu bu memlekette bir seçim, bunun bir usulü vardır. Seçimle
gelen iktidar, hele 341 kişiyseniz, Anayasa’yı manayasayı bir tarafa bırakın,
bu memleketin geleceğine yönelik ciddi tedbirler alın, vergi reformunu yapın.
Getirdiniz, kurumlar vergisini yüzde 30’dan yüzde 20’ye indirdiniz. Ee,
Telekom’u satmışsınız yabancıya, adamın bir senedeki kârı 1 milyar dolar.
Bankaları özelleştirmişsiniz, bankaların kârı 5 katrilyon lira, yani vergi
kaybı. Niye asgari ücretten vergiyi kaldırmıyorsunuz da büyük sermaye
gruplarına vergi muafiyetini getiriyorsunuz? Bakın, ben, şimdi, bir kanun
teklifi verdim, bu sıcak paradan aldığınız vergi binde 1, ben bunu binde 5’e
çıkaralım diyorum, inşallah kabul edersiniz. Daha, buna bağlı olarak da,
birtakım çalışmalarımız var. Şimdi, sevgili
arkadaşlarım, hepimiz bu memleketin insanlarıyız, bu memleketin vatandaşına
namuslu, şerefli, haysiyetli hizmet etmek hepimizin namus ve şeref borcudur. Bu
memleketin… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Genç,
konuşmanızı tamamlayınız. KAMER GENÇ (Devamla) –
Bir dakika daha… BAŞKAN – Buyurun, bir
dakika daha süre veriyorum. KAMER GENÇ (Devamla) –
Zaten veriyormuşsunuz. Ondan sonra, bunu, gelin
el birliğiyle… Biz düşman da değiliz, hepimiz bu memleketin insanlarıyız, bizim
birbirimizle paylaşamayacak bir şeyimiz yok. Öyle güçlü bir devlet olalım ki,
birileri bizi oyuncak yerine koymasınlar, birisi gelip de Irak gibi bizi işgal
etmesinler, bizi işgalci bir duruma sokmasınlar. Onun için, sizden de
rica ediyorum, burada herkesin bir fikri var. Ha, belki bizim düşüncelerimizi
beğenmeyebilirsiniz, ama bizi de insanlar seçti buraya gönderdi yani. Özellikle
Meclis Başkanlık Divanından rica ediyorum, bakın, her milletvekilini görmek
zorundasınız. Bu Parlamentoda en deneyimli milletvekili benim; bakın, 2 defa
CHP’den geldim, 2 defa Doğru Yol’dan geldim, 1 defa da Doğru Yol’dan geldiğim
hâlde barajı aşamadım, şimdi de bağımsız geldim, bir dönem de Danışma Meclisi
üyeliğinden geldim. Yani, herhalde boş bir insan değilim, değil mi? O hâlde
bizim size vereceğimiz birtakım bilgiler var. Onun için sizlerden rica
ediyorum, bizi, burada boşu boşuna Sayın Meclis Başkanlık Divanı üzmesinler ve
bize de burada konuşma hakkını versinler. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, Parlamentoda bulunan bütün milletvekili arkadaşlarımızın konuşma
hakları İç Tüzük’e göre belirlenmektedir. Bu hususta konuşma talebi uygun olan
bütün arkadaşlarımıza konuşma hakkı verilecektir, Sayın Genç’e verildiği gibi. Bu, Tunceli’yle ilgili
olarak da geçen dönem de Başkanlık Divanı üyesi olduğum için bir açıklama
yapayım: Bu bahsedilen para, oradaki, Tunceli’ye yapılacak bir kurum için, o
kurumun ihtiyacı için verilmiş olan bir paradır, yoksa bir şahsa verilmiş
değildir. KAMER GENÇ (Tunceli) –
Niye verilmiş? BAŞKAN Bunu açıklama zaruretini hissettim. Bilgilerinize arz
ediyorum. Danışma Kurulu önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçiyoruz. Biraz önce heyetinize
arz etmiştim, Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ, 6’ncı, 8’inci, 11’inci, 12’nci,
16’ncı ve 20’nci sorulara müştereken cevap vermek talebinde bulunmuştur, buraya
dilekçesini göndermiştir. 6’ncı soruya geldiğinde Sayın Akdağ’a söz vereceğim. VI. SORULAR VE CEVAPLAR A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI 1. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Rum gemilerinin
Türk limanlarını kullandığı iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/1) BAŞKAN – Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan? Yok. Sorunun görüşülmesi
ertelenmiştir. 2. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki
doğalgaz yatırımlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2) BAŞKAN – Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan? Yok. Soru ertelenmiştir. 3. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da
vergisiz mazot ithalatı izni verilip verilmeyeceğine ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/3) BAŞKAN – Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan? Yok. Soru ertelenmiştir. 4. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan Ardanuç
Karayoluna ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/4) BAŞKAN – Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan? Yok. Soru ertelenmiştir. 5. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan İl
Merkezinden geçen karayolunun onarımına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/5) BAŞKAN – Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan? Yok. Soru ertelenmiştir. 6. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, PosofTürkgözü
sınır kapısından mazot ithalatına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi
(6/6) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 7. Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, BilecikSöğüt ve
Pazaryeri ilçelerinin doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru
önergesi (6/8) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 8. Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün,
BozüyükBilecikMekece karayolu istimlâk çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından
sözlü soru önergesi (6/11) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 9. Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, bölgesel teşvik
kapsamı projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi
(6/12) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 10. Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in,
AksekiCevizliBeyşehir yoluna ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından sözlü soru
önergesi (6/16) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı 11. Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Aksekiİbradı
arasındaki yol genişletme ve yapım çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskan
Bakanından sözlü soru önergesi (6/20) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı BAŞKAN Şimdi, 6’ncı, 8’inci, 11’inci, 12’nci, 16’ncı
ve 20’nci soruları okutacağım ve bunlara Sayın Bakan müştereken cevap vereceklerdir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen tarafından
sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz
ederim. 14.08.2007 Ensar
Öğüt Ardahan
1993 yılında Gürcistan’a
açılan PosofTürkgözü kapısı Ardahan’ın kalkınması için önemli bir imkan olarak
görüldü. Ancak sınır ticaretinden faydalanılamadı. 1999 yılında Ardahan’a ve
çevre illere verilen 90.000 ton motorinin tamamen kaldırılması, Ardahan’daki
ticari faaliyeti bitirdi. Zaten çok zor şartlarda yaşam mücadelesi veren
insanımız, ekonomik anlamda çok büyük zarar gördü. Sınır ticareti
uygulamaları, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinden yapılan ihracatın
artırılması ve bu ihracat sayesinde bölgede sınai ve ticari gelişmelerin
sağlanması için az da olsa mazot ithalatının serbest bırakılması bölgemize
ekonomik canlılık getirecektir. PosofTürkgözü sınır
kapısından belli oranlarda mazot ithalatının serbest bırakılması yönünde bir
çalışma yapacak mısınız? BAŞKAN – 8’inci sıradaki
soru önergesini okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın
Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim. Yaşar
Tüzün Bilecik
Sağlık hizmeti veren
kurumların birleştirilmesi neticesinde Bilecik ilimizde 5 adet devlet hastanesi
oluşmuştur. Ancak mevcut hastaneler doktor ve teknik personel yetersizliğinden
yeterince hizmet verememektedir. 1 Söğüt ve Pazaryeri
ilçelerimizde uzman doktor açığı hat safhadadır. Bu ilçelerimize uzman doktor
atanması konusunda bir çalışmanız var mıdır? 2 İlçe sağlık grup
başkanlıklarında acil nöbeti tutacak personel olmadığı için pratisyen doktorlar
geçici görevle oradan oraya atanmaktadır. Bilecik ilimize pratisyen doktor
ataması yapılacak mıdır? BAŞKAN – 11’inci
sıradaki soru önergesini okutuyorum: Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın
Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim. Yazar
Tüzün Bilecik
Bilecik ilimizde yapımı
devam eden BozüyükBilecikMekece kara yolu çalışmaları sırasında,
çiftçilerimizin tapulu alanlarına girildiği, istimlak çalışmalarında sorunlar
yaşandığı görülmektedir. 1 İstimlak edilecek
taşınmazın konumu, vasfı göz önüne alınmadan metre kare başı tek fiyat
uygulaması yapıldığı doğru mudur? 2 Taşınmazların vasfı,
konumu ve içerisindeki fidan, bitki ve müştemilatı göz önünde bulundurularak
fiyat tespiti yapılması gerekmez mi? 3 Taşınmazlar üzerinde
meyve bahçesi olan araziler var. Bunlar için ayrı bir fiyat uygulaması
yapılacak mıdır? Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Aşağıda yer alan
sorularımın Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Mehmet Zafer Çağlayan tarafından
sözlü olarak yanıtlanması için gereğini arz ederim. Yaşar
Tüzün Bilecik 1 Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgesinde bulunan illerimizin kalkınması, ekonomilerinin canlanması
için hazırlanan bölgesel teşvik kapsamı projesinde amaca ulaşılamamıştır.
Bölgesel teşvik kapsamı projesi, diğer iller için de bekleneni vermemiştir. 59.
hükümetin siyaseten yakın olduğu illere uyguladığı teşviklerle sınırlı kalan
projeyi değiştirmeyi düşünüyor musunuz? 2 Projenin
değiştirilerek, teşvik kapsamının bölgesel değil sektörel olarak devam
ettirilmesi ile ilgili bir çalışmanız olacak mıdır? 3 Proje sektörel olduğu
takdirde; Bilecik ilinin ekonomisini ayakta tutan seramik, mermer, maden
sektörleri de teşvik kapsamı içine alınacak mıdır? Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun
Ulaştırma Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini
saygılarımla arz ederim. Tayfur
Süner Antalya İç Anadolu Bölgesi’ni
Akdeniz Bölgesi’ne bağlayan ilk karayolu olan AksekiCevizliBeyşehir yolu çok
önemli bir güzergâhtır. Bu güzergâhta 25 köy ve belde bulunmaktadır. Bu yolun
genişletilmesi ve ıslahının yapılması gerekmektedir. Soru 1:
AksekiCevizliBeyşehir yolunun Antalya İli sınırlarındaki 11 km.lik bölümünün
genişletilmesi ve yapımını 2008 yılı programına almayı düşünüyor musunuz? Soru 2: Bu yolun il yol
statüsünden, devlet karayolu statüsüne alınması gerekmektedir. Bu konuyla
ilgili Bakanlığınızca bir çalışma yapılmakta mıdır? Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun
Ulaştırma Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini
saygılarımla arz ederim. Tayfur
Süner Antalya Antalya’nın
kuzeydoğusunda bulunan Akseki ve İbradı, yayla turizminin yoğun olarak
yapıldığı şirin ilçelerimizdir. Kış aylarında soğuk ve yollarda oluşan dondan
dolayı büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Yaz aylarında ise bu ilçelerimizin
nüfusu yaklaşık olarak dörde katlanmaktadır. Bu da araç sayısının artmasına
neden olmaktadır. Akseki ve İbradı arasındaki 20 kilometrelik yol çok dardır ve
burada çok sayıda trafik kazası meydana gelmektedir. Soru: Aksekiİbradı
arasındaki yol genişletme ve yapım çalışmalarını 2008 yılı yatırım programına
almak için Bakanlığınızca bir çalışma yapılmakta mıdır? BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sorulara Sağlık Bakanı
Sayın Recep Akdağ cevap vereceklerdir. Buyurun Sayın Bakanım. SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) – Saygıdeğer Başkanım, teşekkür ediyorum ve yüce heyetimizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. Sözlü soru önergelerinin
6, 8, 11, 12, 16 ve 20’nci sıralarındaki altı soruya huzurunuzda cevap
vereceğim. Bunlardan 8 numaralı soru Sağlık Bakanlığımla, benim sorumlu olduğum
Bakanlıkla ilgili. Değerli Başkanımın müsaadesiyle onu sona bırakıyorum. Önce,
Devlet Bakanımız Sayın Kürşad Tüzmen’e sorulan bir soruyla cevaplandırmaya
başlıyorum. Ardahan Milletvekilimiz Ensar Öğüt’ün, sınır ticareti çerçevesinde
mazot ithalinin serbest bırakılmasına ilişkin sözlü soru önergesi. Sayın Başkanım,
saygıdeğer milletvekilleri; 23/12/1998 tarih ve 98/12254 sayılı Sınır
Ticaretinin Düzenlenmesine İlişkin Bakanlar Kurulu Kararı ile Türkiye’nin Doğu
ve Güneydoğu Anadolu illerine kara sınırı bulunan ülkelerle sınır ticareti
yapma yetkisi verilen kapılardan yapacağı sınır ticaretinin esasları
düzenlenmiş ve bu kapsamda yapılacak ihracat ve ithalatta uygulanacak kurallar
belirlenmişti. Sınır ticareti uygulamalarının amaçlarından biri de sınır
illerinin ihtiyaçlarının bir bölümünün ithalat yoluyla daha düşük maliyetle
karşılanması olarak amaçlanmıştı. Bu çerçevede özellikle doğu ve güneydoğu
bölgelerimizde bölgesel kalkınmaya hizmet edeceği düşüncesiyle, sınır ticareti
kapsamında 1998 ile 2001 yılları arasında mazot ticaretine izin verildiğini
görüyoruz. Ancak her iki tarafta yaşayan insanların refah düzeyinin artırılması
amacıyla başlatılan, 98 ile 2001 yılları arasında devam eden mazot ticareti
uygulamasının, zamanla belirli kesimlerin kontrolü altına girerek sadece bu
insanların zenginleşmesine vesile olduğu anlaşılmış, gelirin tabana yayılması
amacından uzaklaşmış, tarım ve hayvancılık sektörlerinin her iki tarafta da
gerilemesine yol açtığı görülmüştü. Ayrıca ülkemizin vergi kaybına uğramasına
neden olduğu gibi üçüncü ülkelerin bu ticaretten menfaat temin etmesine de
hizmet eder hâle gelmişti. Bu çerçevede uygulamanın amacına hizmet etmekten
uzaklaşıp çeşitli suistimallere neden olduğu dikkate alınarak bütün kurum ve
kuruluşlarımızın, konuyla ilgili kurum ve kuruluşlarımızın ortak görüşü
çerçevesinde söz konusu uygulama sona erdirilmiş durumdadır ve şu anda böyle
bir uygulama düşünülmemektedir. Cevap vereceğim ikinci
soru, Bilecik Milletvekilimiz Sayın Yaşar Tüzün’ün, Ulaştırma Bakanımıza,
Bilecik ilimizdeki bazı yolların yapımıyla ilgili sorduğu sorudur. Değerli milletvekilleri,
Ulaştırma Bakanlığımız bağlı kuruluşu Karayolları Genel Müdürlüğünce yapılan
kamulaştırma çalışmaları 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu çerçevesinde yapılmaktadır.
Kamulaştırma kararının alınmasından sonra bu Kanun’un 11’inci maddesindeki
esaslara göre ve konuyla ilgili uzman kişi, kurum veya kuruluşlardan rapor
alınarak, gerektiğinde sanayi ve ticaret odalarından ve mahallî emlak alım
satım bürolarından alınan bilgilerden faydalanılarak taşınmaz malın tahminî
bedelini tespit etmek üzere en az üç kişiden teşekkül eden bir veya birden
fazla kıymet takdir komisyonu görevlendirilmektedir ve Kanun’un 11’inci
maddesine göre kamulaştırılacak taşınmazın bedeli tespit edilmektedir. Buna
göre taşınmazın cinsi ve nevi dikkate alınmakta, arazilerde çayır ve tarla
vasfı, üzerinde ekilen ürünlerin cinsi, varsa ağaçların nitelikleri, sulu veya
kuru tarıma uygun olup olmadığı, düz veya eğimli arazi olması gibi unsurlar ayrı
ayrı dikkate alınarak her taşınmazın kendi özelliklerine göre fiyatı tespit
edilmektedir. Dolayısıyla, Sayın Milletvekilimizin “İstimlak edilecek
taşınmazın konumu, vasfı göz önüne alınmadan tek başına fiyat uygulaması
yapıldığı doğru mudur?” şeklindeki sorusuna cevaben, böyle bir uygulamanın
olmadığını belirtmiş oluyorum. Üçüncü olarak cevap
vereceğim soru, Bilecik Milletvekilimiz Sayın Yaşar Tüzün’ün, bölgesel teşvik
kapsamı projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanımıza sorduğu bir sorudur veya
sorulardır. Sayın Milletvekilimiz,
birinci sorusunda “59’uncu Hükûmetin siyaseten yakın olduğu illere uyguladığı
teşviklerle sınırlı kalan projeyi değiştirmeyi düşünüyor musunuz?” diye sormuş.
Bu soruyu gerçekten garipsediğimizi ifade etmek isterim. 49 ilde teşvik vardı.
Belki de Sayın Milletvekilimiz, bütün illerdeki vatandaşlarımızın partimize ve
Hükûmetimize verdiği desteği dikkate alarak böyle bir şey söylemiştir. Bu, son
seçimlerde de ortaya çıktı. Dolayısıyla, teşviklerin böyle bir değerlendirmeyle
yapılmadığı açıktır. Bölgesel teşvik
mevzuatını, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımız, ilgili diğer bakanlıklarla birlikte
gözden geçirmektedir. Hepinizin bildiği gibi, seçim beyannamemizde de ortaya
koymuştuk. Geçtiğimiz dönemdeki teşvik uygulamalarıyla, birçok ilimizde birçok
vatandaşımızın istihdamının temin edilebildiğiydi, istihdamına fırsat sağlayan
yatırımlar gerçekleşti. Ama bazı bölgelerde bu yatırımların daha düşük seviyede
kaldığını da gördük. Dolayısıyla, yeniden gözden geçirilen, geçirilmekte olan
bu bölgesel teşvik mevzuatıyla, yatırımcılarımızın bu bölgelerde de teşvik
yapmasını sağlayacak, bunu kendileri açısından özendirecek yeni uygulamaları
başlatacağız. Bu uygulamalardan ana gayemiz, yeni istihdam alanları oluşturarak
işsizliği azaltmak, bu arada da ülkemizin kalkınmasını hızlandırmaktır. Bölgesel teşviklerin
yanında, sektörel teşvikler hususunda da çalışmalarımız sürdürülmektedir. Yine,
müteşebbislerimizin çalışmalarını kolaylaştıracak, ihracatı teşvik edecek,
yatırımlar için daha cazip imkânlar oluşturarak istihdamı geliştirecek
uygulamalar bu dönemde geliştirilmiş olacaktır, 60’ıncı Hükûmet dönemimizde. Bilecik ilimizde
sektörel teşviklerle ilgili Sayın Milletvekilimiz bir –üçüncü soru sormuş aynı
soru grubunun içinde. Bilecik ilinde seramik, mermer ve maden sektörlerinin
teşvik kapsamına alınıp alınmayacağının bu aşamada bildirilmesi mümkün
görülmemektedir. Ancak, ülkemizin önemli bir potansiyeli olan bu sektörlerin
daha da canlandırılması sağlanarak, ihracat imkânları da artırılmış olacaktır. Dördüncü olarak, Antalya
Milletvekilimiz Sayın Tayfur Süner’in 16’ncı sıradaki sözlü soru önergesine
cevap veriyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığımız bağlı kuruluşu Karayolları Genel
Müdürlüğü 2007 yılı yatırım programında 85.000 YTL ödenek ile yer alan
SeydişehirManavgat ayrımıCevizli yolu 37 kilometre uzunluğunda olup, 25
kilometrelik kesimin yapımı gerçekleştirilmektedir. Şu anda, ödenekler
çerçevesinde bu yolun yapımı devam etmektedir. 2008 yılı yatırım programı
çalışmaları devam etmekte olup, bu husus henüz kesinlik kazanmamıştır. Ayrıca, bu yolun
dışında, Beyşehir ilçesini güney yönünde bağlayan
BeyşehirSeydişehirManavgatAlanya ayrımı ve
BeyşehirDerebucakTaşağılSerikManavgat ayrımı devlet yollarımız mevcuttur. Bu
iki devlet yolu aksı arasında yer alan Akseki ayrımCevizliDerebucakBeyşehir
ayrımı il yolunun trafik yoğunluğu düşüktür. Sayın Milletvekilimiz sorusunda bu
yoldan özellikle bahsediyor. Ulaştırma Bakanlığımız BeyşehirSeydişehir ve
Akseki devlet yolunun yıllık ortalama günlük trafiğinin 2.500 olduğunu tespit
etmiş durumdadır. Bu trafik değerleri göz önüne alındığında ve yukarıda
bahsedilen sebeplerle Cevizli bucağını, Akseki, Derebucak ve Beyşehir
ilçelerine bağlayan Akseki ayrımCevizliDerebucakBeyşehir ayrım il yolunun
devlet yolu hâline getirilmesi uygun görülmemektedir. Devlet yolu diye, illeri
birbirine bağlayan ve yıllık ortalama günlük trafiği de standartlara uygun olan
yollar kastedilmektedir. Beşinci olarak, sözlü
soru önergelerinin 20’nci sırasında olan, Antalya Milletvekilimiz Sayın Tayfur
Süner’in sözlü soru önergesine cevap veriyorum. Yine Ulaştırma Bakanlığımıza
sorulmuş bir sorudur. Soruda Aksekiİbradı arasındaki yol genişletme ve yapım
çalışmalarının 2008 yılı yatırım programına alınması hususu sorulmaktadır.
Aksekiİbradı arasındaki yol genişletme çalışmaları, Ulaştırma Bakanlığımız
bağlı kuruluşu Karayolları Genel Müdürlüğü imkânlarıyla bu yıl emanet usulüyle
yapılmaktadır. Karayolları Genel Müdürlüğüne bütçeden ayrılan kaynakların
kısıtlılığı sebebiyle, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının acil ve
zorunlu hâller dışında yeni iş teklifi yapılmaması direktifleri doğrultusunda
2008 yılı yatırım programına yeni bir yatırım, proje alınmamaktadır. Ancak,
ileriki yıllarda kaynakların yeterli olması durumunda söz konusu yolun programa
alınarak yapımına çalışılacaktır. Saygıdeğer
milletvekilleri, sözlü soru önergelerinin 8’inci sırasında olan soru da
Bakanlığıma sorulmuş durumdadır. Bilecik Milletvekilimiz Yaşar Tüzün’ün,
BilecikSöğüt ve Pazaryeri ilçelerinin doktor ihtiyacına ilişkin bir sorusudur.
Sayın Milletvekilimiz Söğüt ve Pazaryeri ilçelerinde doktor ihtiyacının had
safhada olduğunu belirtmektedir. Ayrıca Bilecik ilçemize de belirli sebeplerle
pratisyen doktor atanıp atanmayacağını sormaktadır. Saygıdeğer
milletvekilleri, önümüzdeki beş yıllık süre içerisinde, 60’ıncı cumhuriyet
Hükûmetimizin dönemi içerisinde, inanıyorum ki, zatıalilerinizden birçok
kereler benzer talepler gelecektir. İllerimizin, ilçelerimizin doktor
ihtiyacıyla ilgili talepler gelecektir ve ifade etmek isterim ki, Türkiye
sağlık sisteminin önümüzdeki en önemli problemi budur. Kuşkusuz birçok
problemimiz var. Finans kaynaklarının uygun kullanılması, verimliliğin
sağlanması, hastane yapılarımızın güçlendirilmesi, sahaya daha iyi ulaşılması,
acil hizmetlerin daha da geliştirilmesi gibi birçok konu var. Ama bütün bunları
gerçekleştirirken, kuşkusuz, insan kaynaklarının yeterliliği, hele bu insan
kaynaklarının başında hekim kaynaklarımızın yeterliliği, olmazsa olmaz, birinci
sırada gelen bir husustur. Malum, anlatırlar: Bir mücadele sırasında,
karşılıklı iki ordunun mücadelesinde, komutanı soruyor levazımdan sorumlu
kişiye “Neyimiz var, neyimiz yok?” diye. İlk cevabı “Barutumuz yok efendim.”
deyince, “Öbürlerini sayma.” diyor, “Başka bir şey saymana gerek kalmadı.”
Gerçekten, Türkiye’de on yıllar boyunca uygulanan yanlış insan kaynağı
geliştirme politikası, sağlık alanında insan kaynağı geliştirme yönündeki
yanlış politikalar, Türkiye Cumhuriyetimizi bugün belli bir noktaya getirmiştir
değerli milletvekilleri. Dönüşüm programımız hakikaten ciddi bir mesafe
aldırdı. Bundan sonraki beş yıl içinde de hep birlikte yol alacağımıza
inanıyorum. Türkiye Cumhuriyeti’ni layık olduğu bir sağlık sistemine, bir
sosyal devletin sahip olması gereken sağlık sistemine birlikte ulaştıracağımıza
dair kanaatim kesindir. Vatandaşlarımızın da çok daha mükemmel bir sağlık
hizmeti alması onların en tabii hakkıdır. Ama bu arada bugünkü soru hekim
olduğu için insan kaynaklarına girmiyorum, hekim konusuna temas edeceğim hekim
sıkıntısını önümüzdeki beş senede birlikte yaşayacağız. Değerli milletvekilleri,
önce Bilecik’le ilgili kısaca ifade edeyim. Bilecik’te, Türkiye’deki hekiminsan
kaynaklarımızı dikkate alarak önümüzdeki beş yılda en fazla ne yapabiliriz diye
Türkiye için yaptığımız planlamaya göre Söğüt ilçesi ve Pazaryeri ilçesinden
bahsetmiş Değerli Milletvekillimiz Söğüt’te 4 uzman ve 10 da pratisyen
planlamışız biz. Yani, mevcut insan kaynaklarımız buna müsaade ediyor. Şu anda
3 uzmanımız var, 9 da pratisyenimiz var. Her iki doktor sınıfı açısından da
birer ihtiyaç olduğu görülmektedir şu anda. İhtiyaç daha fazla ,ama
Türkiye’deki insan kaynaklarını dengeli dağıttığımız zaman, elimizdeki
kaynaklar bundan ibarettir. O da önümüzdeki beş sene içerisinde gerçekleştirilecek
olanı söylüyorum. Pazaryeri’nde de 1 uzman
koyabilmişiz personel dağılım cetvelimize, pratisyen olarak da 6 koymuşuz. Şu
anda 1 uzmanımız var, 4 pratisyenimiz var. Demek ki burada da 2 tane eksikliği
önümüzdeki beş yılda tamamlamaya çalışacağız. Bilecik ilimizde de
uzman sayılarımız ve pratisyen sayılarımız itibarıyla doluluk oranlarımız,
personel dağılım cetvelleri üzerinden, yine önümüzdeki beş yılı düşündüğümüzde,
göz önüne aldığımızda doluluk oranlarımız yüzde 80 civarındadır. Aslında Sayın
Milletvekilimize ve yüce heyetinize ifade etmek isterim ki, Bilecik ilimiz bu
hususta Türkiye’nin en şanslı illerindendir. Bakın, ihtiyaç yoktur demiyorum,
ama elimizde bütün illerle ilgili grafikler var. YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) –
Bilecik’ten sevk edilen kazaların sayısı var mı Sayın Bakanım? SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) Şimdi, 2 ilin
kıyaslamasını yaparken veya illerin kıyaslamasını yaparken, Türkiye’nin 81
iline Türkiye Cumhuriyeti olarak hizmet götürmek zorunda olduğumuzu hepiniz
takdir edeceksiniz. Sonuçta biz, elimizdeki mevcut hekim sayısını dengeli
dağıtmaya çalışıyoruz. Saygıdeğer
milletvekilleri, şöyle ifade edeyim size: 2002’de göreve geldiğimizde
Türkiye’de uzman hekimler açısından ifade edeceğim, çok fazla vaktinizi almamak
açısından uzman hekim başına düşen nüfus itibarıyla en zayıf olduğumuz ille, en
iyi olduğumuz il arasındaki fark 1’e 14. 1’e 14 dikkatinizi çekiyorum. Şu anda
bu oran 1’e 4’e inmiş durumdadır. Aslında Ankara ilimizi sınıflandırma dışı
tutarsak, çünkü Ankara’da bürokrasinin yoğunluğu eş durumu tayinlerinin de
buraya yoğun olması sonucunu doğuruyor, şu andaki dağılım dengesi itibarıyla
1’e 2 durumuna gelmiş durumdayız veya 1’e 2,5 durumuna gelmiş durumdayız. Şöyle
ifade edeyim: 2002 yılında Ankara ilinde 1.746 kişiye bir uzman hekim düşüyordu
görevi devraldığımızda. Ağrı ilimizde de 24.000 kişiye bir uzman hekim
düşüyordu. Şu anda Ankara ilimizde yaklaşık 1.300 kişiye bir uzman hekim
düşmektedir. En geride kalmış ilimiz olarak Şanlıurfa ilimizde de 5.000 kişiye
bir uzman hekim düşmektedir. Türkiye ortalaması da 2.500’dür. Dolayısıyla bu
hususta çok ciddi bir çalışmayla, çok prensipli bir çalışmayla dağılım
dengesizliğini büyük ölçüde ortadan kaldırdık. Pratisyen hekim açısından
dağılım dengesizliği noktasında biraz daha iyi bir noktadayız. İstanbul ilimizi
hariç tutarsak İstanbul ilimizde özel sektörde çalışan çokça, bu söylediğim,
kamuda çalışan hekimlerdir. İstanbul ilimizde çok sayıda özel sektörde de
çalışan pratisyen hekimimiz var Türkiye’de artık tamamen dengeli bir dağılım sağlamış
bulunuyoruz. Elimde bir kitap var
değerli milletvekilleri. Türkiye Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın Kasım 2002 ile
Haziran 2007 arasındaki raporudur bu ve öyle zannediyorum ki bütün
milletvekillerime ulaşmış durumdadır, ulaştırılmamışsa da, istirham edeceğim,
bana iletirseniz ben zatıalinize takdim edeceğim. Bu hususta, Türkiye’de hekim
yetersizliği konusu, üzülerek ifade etmeliyim ki, ilk defa 59’uncu cumhuriyet
Hükûmeti döneminde Türk kamuoyunun huzuruna getirilmiştir. Ben, 1978 yılında tıp
fakültesine intisap ettim, 78’den bugüne kadar aşağı yukarı otuz seneye yakın
bir zaman geçmiş. Bu salonda benden daha önce tıbbiyeye intisap etmiş değerli
meslektaşlarım da var ve otuz seneye yakın veya yirmi beş, yirmi yedi seneye
yakın bir süre bütün 14 Mart Tıp Bayramlarında ben şunu duydum. Önce tıp
fakültesi öğrencisi olarak, daha sonra bir çocuk sağlığı hastalıkları araştırma
görevlisi, asistanı olarak, sonra üniversitede bir uzman olarak, öğretim üyesi
olarak, yönetici olarak hep şunu işittim: “Türkiye’de doktor sayısı fazla.”
dendi, “Öğrenci sayısı azaltılmalıdır.” diye birçok toplantılarda konuşuldu,
yazılı metinlere kondu. Yine üzülerek ifade
etmek isterim ki, Türkiye’nin bu husustaki meslek örgütü Tabipler Birliği de
yıllarca bu ön kabul üzerinde hareket etti, yazdı, çizdi, toplumu bu şekilde
bilgilendirdi ve ilk defa, bundan birkaç sene önce bunun tersini, doğru olanı
söylemeye başladığımız zaman buna şiddetle karşı çıkanlar oldu. Ama yine
sevinerek görüyorum ki, bugün artık, Türkiye’de doktor yetersizliği konusunda,
neredeyse bir fikir birliğine ulaşmış durumdayız. Değerli milletvekilleri,
hani derler ya “Halep oradaysa arşın burada.” diye. Gerçekten, ölçmek,
kıyaslamak önemlidir. Bakınız, Türkiye’miz, güzel ülkemiz Dünya Sağlık
Örgütünün Avrupa bölgesinde yer alan 53 ülke içerisinde, nüfusuna göre doktor
sayısı kıyaslandığında 52’nci sıradadır. Bir tek Arnavutluk’u burun farkıyla
geçiyoruz. Bu 52 ülkeyi, yalnızca Avrupa’nın gelişmiş ülkeleri zannetmeyelim.
Bunların içinde, dağılan Sovyet Rusya’dan ayrılan ülkeler de var, bizim kardeş
Türk cumhuriyetlerimiz de var. 53 ülke içerisinde 52’nciyiz, OECD ülkeleri
arasında da sonuncuyuz. Bugün 58 milyon nüfusa sahip İtalya’da 241 bin doktor
vardır, 60 milyon nüfusa sahip Fransa’da 203 bin doktor vardır, 83 milyon
nüfusa sahip Almanya’da 278 bin doktor vardır, 39 milyon nüfusa sahip
Arjantin’de 109 bin doktor vardır. 70 milyon nüfusa sahip ülkemizde bu rakam,
üzülerek ifade ediyorum ki, sadece 100 bindir ve Avrupa ortalamasına göre her
100 bin kişiye 300 doktor düşerken, Türkiye’mizde her 100 bin kişiye 150 doktor
düşmektedir. Bu rakam, İsviçre’nin 1960 yılı rakamıdır. Son yirmi yılda tıp
fakültelerindeki öğretim üye sayısı 5 katına çıkmıştır. 1986 yılında 2 binin
altında öğretim üyemiz vardı, bugün 10 binlere ulaşmış durumdayız. Öğretim üye
sayımız tıp fakültelerinde tam 5 katına çıkmıştır. Tıp fakültelerine yılda
alınan öğrenci sayısıysa 5.200’lerden 4.600’lere düşmüş durumdadır. Öğretim
üyesi başına, Almanya’da 1 öğretim üyesi başına 22 öğrenci düşmektedir, İspanya’da
14 öğrenci düşmektedir, Fransa’da 11 tıp öğrencisi düşmektedir, Türkiye’de ise
yalnızca 3,6 öğrenci düşmektedir. Şimdi belki diyeceksiniz ki bunu
vatandaşlarımız da bazen söylüyorlar Sayın Bakan, madem öyleyse Türkiye’de
öğrenci sayımızı artıralım, öğretim üyemiz yeterli. Yüce Meclisimizi bir kere
de bu soru önergesi vesilesiyle bilgilendirmek durumundayım. Beş yıl boyunca bu
husustaki çabalarımız, YÖK nezdindeki çabalarımız hep bir duvara çarpar noktada
olmuştur. Bu işle ilgili olarak, değerli milletvekilleri… KAMER GENÇ (Tunceli) –
Diğer gruplara da konuşma vakti kalsın. Gündem dışı konuşma yaptınız
doktorlukla ilgili. Diğer gruplar da konuşsun. SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) – Sayın Kamer Genç, isminizi zikrederek söylüyorum… BAŞKAN – Sayın Bakan… Sayın Bakanım… Sayın
Bakanım… SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – …şu
Mecliste sizden başka bu tutumu gösteren hiç kimse yok. BAŞKAN – Sayın Bakanım… KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama, yani, diğer
gruplar da konuşsun. SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) –
İsminizi zikrederek, burada konuşan, kürsüde konuşan konuşmacıya o her kim
olursa olsun saygı göstermeniz gerektiğini, yüce Meclisin huzurunda, yüce
halkımızın da duyması için ifade ediyorum. KAMER GENÇ (Tunceli) – Yaptığınız hata… Hata
yapıyorsunuz. OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Bakan,
genelleme yapmayın. Genelleme yaparsanız söz hakkımız doğar. BAŞKAN – Genel Kurula hitap ediniz Sayın
Bakanım. Buyurun. SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli
milletvekilleri, konu çok açıktır, anlayabilen için çok açıktır. KAMER GENÇ (Tunceli) –
Siz de anlayın. SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) – Benim Bilecik Milletvekilim hekim istiyor benden. YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) –
Gönder. SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilimin hakkı var, ona benim hekim göndermem
lazım. Ama, yarın, bütün illerdeki milletvekillerim aynı talepte bulunacaklar.
Biz de diyoruz ki, Türkiye’deki hekim sayısını biz artırmadıkça bütün
illerimizde sıkıntılar olacaktır. Bu dönüşüm programı ne kadar başarılı yürürse
yürüsün, bu sıkıntıyı bir beş sene… Elimizden geldiği kadar hekimlerin verimli
çalışmasını sağlayarak, performanslarına göre onlara ek ödemeler yaparak,
muayene edilen hasta sayıları 2 misline neredeyse çıktı 59’uncu Hükûmet
döneminde. Bunlarla verimliliği artırdık. Bazı eksikleri belki yaşayacağız, ama
bir şekilde önümüzdeki beş seneyi de bu hizmeti verebilecek şekilde
geçireceğimizi ben biliyorum, geriletmeden. Ama ondan sonraki beş senenin için
de bir alarm vermem lazım. Bu alarmı duyması gereken birinci kurum Yüksek
Öğrenim Kurumudur. Çünkü Anayasa, Sağlık Bakanına, tıp fakültesi öğrencisi
yetiştirme hususunda bir yetki vermiyor, bir sorumluluk da vermiyor. K. KEMAL ANADOL (İzmir)
– Fakülteler alacaklarını alamıyorlar Sayın Bakan. SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) – Bakın, Devlet Planlama Teşkilatımız Dokuzuncu Kalkınma
Planı’mıza konan “Tıp fakültesi öğrenci sayısı artırılmalıdır.” hükmüne binaen
bütün üniversitelerimize bir yazı yazdı, dedi ki: “Öğrenci sayısını artırma
yönünde yatırım taleplerinizi bize iletin, bu taleplerinize karşılık vereceğiz.
Ama öğrenci sayınızı artıracak, ek kontenjan oluşturacak biçimde lütfen bu
çabalarınıza devam edin.” Değerli milletvekilleri… K. KEMAL ANADOL (İzmir)
– Fakültelerin hiç sorunları yok mu, maddi sorunları, Bakanlığın ihmal ettiği? SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) – Sayın Topuz, bakın, ben şunu… K. KEMAL ANADOL (İzmir)
– Topuz mu? SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) – Sayın Anadol, özür dilerim. Şunu ifade etmek
istiyorum ben: Bu hususta hükûmetimiz, Türkiye’de tıp fakültesi öğrenci
sayısının artırılmasıyla ilgili olarak çok kararlıdır, her türlü yatırımı da
yapmaya kararlıdır. Önce üniversitelerimizin, Yüksek Öğrenim Kurumu başta olmak
üzere, tabip örgütümüzün buna inanması lazım. Onlardan önce benim yüce Meclisimin
üyelerinin buna inanması lazım. Bakın, bu kürsüden ben bunları daha önce
söylediğimde şimdi geriye çok dönmek istemiyorum ama muhalefet partilerinden
değerli arkadaşlarım kalkıp “Ne demek Türkiye’de hekim yetersizmiş, hekim
fazla.” bile dediler. Arzu ederseniz bunları tutanaklardan çıkarır daha sonra
bunları getiririm. Şimdi, önce… K. KEMAL ANADOL (İzmir)
– Ben başka şey söyledim. OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale)
– Sayın Bakan, basında sizin açıklamanız var, sizin açıklamanız var,
“Türkiye’de hekim yeterlidir.” diye kendi açıklamanız var. Niye başkasını
suçluyorsunuz? SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakınız, şimdi ortada bir mesele
var. OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale)
– “Yok” deyin, “Ben açıklamadım.” deyin. SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) – Bu meseleyi çözmek için el birliği edeceğiz. Öyle oradan bize
laf atmayacaksınız. OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale)
– Söz versin de oradan atayım. BAŞKAN – Sayın Bakanım,
son üç dakikanız efendim. SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) – Siz kendi döneminizde yaptıklarınızı yaptınız, millet size
bir not verdi, bize de bir not verdi Sayın Durmuş. (AK Parti sıralarından
alkışlar) OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale)
– Maşallah! Maşallah! SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, söylediğim gibi, sevinerek
görmekteyim ki, bu hususta toplumda bir konsensüs oluşmak üzeredir. Yüce
Meclisimizin yarın bu hususta yapılacak çalışmalara da destek vermesini
sağlamak, sizden yardım istemek üzere ben bu konuşmayı bu şekilde sürdürüyorum.
Eğer gerekli tedbirleri alamazsak,
belki önümüzdeki beş seneyi de halkımızın ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde
organize ederek geçirebiliriz. Ama, sonraki beş yıllar var, sonraki on yıllar
var. Bakın, şu Meclisin
kürsüsünden tarihe not düşmek için açıkça ifade ediyorum: Türkiye Cumhuriyeti
devletinin vatandaşına hizmet etmek için, 2023’ü vizyoner bir yıl olarak
alırsak, 2023’te 200 bin doktora ihtiyacımız var. Şu anda Türkiye’de 100 bin
tane doktor var. OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale)
– 106 bin. SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) Eğer, biz, bu 100 bin
civarındaki doktor sayımızı 200 bine çıkaramazsak hekimlerimizin önündeki iş
yükü daha da artacak, vatandaşlarımızın hizmeti alması önümüzdeki beşli, onlu
yıllarda daha da zorlaşacaktır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; aslında bu hekim yetersizliğinin, Sayın Bilecik
Milletvekilimizin de ihtiyaçlarını haklı olarak belirttiği bu durumun
hekimlerimiz açısından da büyük bir sıkıntıya yol açtığı bir gerçektir. Bir
hekimin karşısına günde 40 tane, 50 tane hasta çıkardığınızda o hekimin iş
yapması çok zorlaşır, stresli çalışmak zorunda kalır, iş yükü fazladır ve
hastalarına yeterince zaman ayıramaz. Hekim ve hasta arasındaki ilişki de hem
bilimsel açıdan hem insani açıdan hem sosyal devlet ilkeleri açısından olması
gereken noktaya taşınamaz. Onun için, yüce heyetinizin huzurunda bir kere daha
Yüksek Öğrenim Kurumuna görevini yapması davetinde bulunuyorum. Bakınız, her
fırsatta K. KEMAL ANADOL (İzmir)
– Sayın Bakan, bir şey söyledim. ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Hangi kaynakla yapıyor? SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) – …bu, her fırsatta kamuoyunun önüne çıkıp vatandaşa zehir
zemberek açıklama yapan Sayın YÖK Başkanı, çıkıp Türkiye Cumhuriyeti Sağlık
Bakanının bu talebi için ne yaptığını kamuoyuna açıklamak zorundadır. (AK Parti
sıralarından alkışlar) K. KEMAL ANADOL (İzmir)
– Siz ne yaptınız? Fakültelerin ihtiyaçlarını karşılıyor musunuz, alacaklarını
ödüyor musunuz? Yok, cevap yok. ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
– Elini kolunu bağlıyorsunuz, sonra da suçluyorsunuz. SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) – Sayın Anadol, bakın, yanlış bilgilenmelerle sizin tecrübeli bir
politikacı olduğunuzu biliyorum belki de zaman zaman basına akseden yanlış
bilgilerle yorum yapmayın. Ben size her türlü bilgiyi veririm. K. KEMAL ANADOL (İzmir)
– Tamam efendim. Ben de aynı konuda soru önergesi vereceğim. SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) – Bakınız, Değerli Anadol, olay şudur: Üniversitelerimizde… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Bakanım,
sadece bir dakika süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayın lütfen. Buyurun. SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) – Tamamlıyorum, Değerli Başkan. Üniversite tıp
fakültelerimizde 20 bin civarında doktor vardır. ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Hemşire yok hemşire. SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) – …ve 2006 yılında polikliniklerde, bakın polikliniklerde… ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Üniversitede hemşire yok, personel yok. Ben içindeyim, biliyorum. SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) – Şimdi bir milletvekilimiz daha oradan söz atıyor “Hemşire yok.”
diye. Poliklinik hizmetlerinde hemşirelik hizmetleri yoktur. ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Kadro yok, kadro yok. SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) – Bütün 2006 yılı içerisinde 12.5 milyon hasta muayene
edilmiştir, 20 bin kişiyle, uzman ve asistanlarla. Sağlık Bakanlığında
toplamda, aşağı yukarı 50 bin civarında doktorumuz var, 50 bini biraz aşkın
doktorumuz var. Biz bu doktorlarla 300 milyona yakın hastayı kabul etmişiz.
Üniversitelerimiz verimli çalışmayı sağlayacak ve inanıyorum ki önümüzdeki dönemde
de bu probleme birlikte çözüm bulacağız. Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Evet, soru sahiplerinden
Sayın Yaşar Tüzün’ün yerinden, kısa bir açıklama için talebi vardır. O talebi
yerine getireceğim. Sayın Tüzün, buyurun. YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Öncelikle de Sayın Bakana teşekkür ediyorum
bu sorularımıza cevap verdiği için. Tabii, biz istediğimiz,
madde olarak sorduğumuz soruların gerçekten de cevabını alamadık. Özellikle,
Sayın Bakan cevaplara tersten başladı, ben de sorulara tersten başlayayım diye
düşünüyorum. Birincisi, Sayın
Başkanım Maliye Bakanımız da burada 22’nci Dönemde 5024 sayılı bir teşvik
kanunu çıkardık. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bulunan illerimizin
kalkınabilmesi açısından, kişi başına 1.500 doların altında olan 36 tane ili
teşvik kapsamına aldık. Buna o dönemde destek veren siyasi partinin de
üyesiyiz. Yani, 36 tane, Doğu ve Güneydoğu illerinde, teşvike muhtaç olan
illerimize böyle bir katkı verilmesine biz de katkı verdik. Ancak, daha sonra,
yine bu 5024 sayılı teşvik kanununa ilave olarak 13 tane daha ilin alınması söz
konusu oldu ve bu kanun geldi. Yani, 36+13, 49 oldu. Bu 13 il de özellikle İç
Anadolu, batı illerindeydi. Sorumda “59’uncu Hükûmetin siyaseten yakın olduğu
iller” diye sormamda herhangi bir maksat, kasıt yoktur, bilerek sormuşumdur.
Çünkü, Düzce, Bolu, Kütahya gibi illeri de teşvik kapsamına aldınız ve bu
illerden de 60, 30 gibi 22’nci Dönemde milletvekili çıkardınız. Ben tekrar soruyorum:
Yani, bu 36+13, 49 il teşvik kapsamına alındıktan sonra Kütahya’ya mı daha
fazla yatırımcı gitti, yoksa Tunceli’ye mi daha fazla yatırımcı gitti veya
Kars’a mı daha fazla veya Elazığ’a mı daha fazla yatırımcı gitti? Yani, bu teşvik
yasasının baştan beri, bu 13 il alındıktan sonra, yanlış olduğunu söyledik ve
“Bunun yeniden düzenlenmesi konusunda Hükûmetinizin bir çalışması var mı?
Bölgesel teşvik değil de sektörel teşvik olması konusunda bir düşünceniz var
mı?” dedim, bu konuda tam detaylı cevabımı alamadım. Sayın Başkanım… BAŞKAN – Sayın Tüzün, şu
hususu bir hatırlatmak için takdirinize sunuyorum: Yani “Soru soran
milletvekillerimiz çok kısa bir açıklama yapar.” hükmü vardır. Sayın Bakana cevap verip
vermemek ayrı bir olaydır, ama ekleyeceğiniz hususlar varsa onları belirtin.
Çünkü, baktım listeye, üç tane sorunuz var. Yani, o sorular çerçevesinde kısa
bir cevap verirseniz memnun olurum. Buyurun. YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) –
Bitti mi sürem Başkanım? BAŞKAN – Hayır, devam
ediyor. Buyurun. YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) –
Teşekkür ederim. Diğer bir sorumda ise…
Özellikle yine Karayolları Genel Müdürlüğüne bağlı çalışmalarda, yapılan duble
yol ve değişik yol çalışmalarında kamulaştırma ücretlerinin 2942 sayılı
Kamulaştırma Kanunu’na göre yapıldığını, bunun yasal olarak böyle olduğunu
biliyoruz, ama uygulamada, maalesef, böyle olmadığını görüyoruz ve kamulaştırma
ücretlerinin ödenmediğini biliyoruz. Yani, bugün yapılan, geçen dönem, yine
22’nci Dönemde yapılan kara yolları ağı çalışmalarına bakınız, yüzde 8’i, yüzde
10’u dolayında kamulaştırma ücretleri vatandaşa ödenmiştir, yüzde 90’a yakını
ise ödenmemiştir. Yine, bu sağlık
hizmetleriyle ilgili Bilecik ilimizin özel bir durumu söz konusudur. Bildiğiniz
gibi İç Anadolu ve Marmara Bölgesi’ni bağlayan bir yol üzerindedir. Yolumuzun
durumunu siz de, Söğüt’e, Bilecik’e geldiğinizde, çok iyi biliyorsunuz.
Ortalama günde 40 bin araç geçmektedir. Bugün Türkiye genelindeki karayolları
ağına baktığımızda en fazla trafik kazası olan bir bölgedir. Böyle bir bölgede
de elbette doktora ihtiyacımız söz konusudur. Zaman içerisinde bunu
çözeceğinizi umut ediyorum. Sayın Başkana ve Bakana
teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Tüzün. Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, diğer soru önergelerini okuyacağım ve cevap verecek sayın bakanı
arayacağım: 12. Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta Güzel
Sanatlar Fakültesi kurulup kurulmayacağına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
sözlü soru önergesi (6/7) BAŞKAN – Sayın Bakan? Soru önergesi
ertelenmiştir. 13. Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, Bilecik ilinin
öğretmen ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/9) BAŞKAN – Sayın Bakan?
Yok. Ertelenmiştir. 14. Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, kuraklık
kapsamına alınan illere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/10) BAŞKAN – Sayın Bakan?
Yok. Ertelenmiştir. 15. Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, Bilecik ilinde
üniversite öğrenci yurdu yapılıp yapılmayacağına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/13) BAŞKAN – Sayın Bakan?
Yok. Ertelenmiştir. 16. Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Gökçeler Barajı
yapımının 2008 yılı programına alınıp alınmayacağına ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/14) BAŞKAN – Sayın Bakan? Yok. Ertelenmiştir. 17. Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, AntalyaAlara
Çayından kullanılan içme suyuna ve Alaca Çayının çevresindeki arıtma
tesislerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/15) BAŞKAN – Sayın Bakan?
Yok. Ertelenmiştir. 18. Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Türk Tarih Kurumu
Başkanının bazı açıklamalarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/17) BAŞKAN – Cevaplandıracak
Sayın Bakan? Yok. Ertelenmiştir. 19. Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, bir televizyon
programında yaptığı konuşmaya ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/18) BAŞKAN – Cevaplandıracak
Sayın Bakan? Yok. Ertelenmiştir. 20. Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, çiftçilere yapılan “kuraklık
yardımı”na ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/19) BAŞKAN – Cevaplayacak Sayın Bakan? Yok. Ertelenmiştir. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, böylece
gündemdeki konular tamamlanmıştır. Gündemdeki konuları sırasıyla görüşmek için 3
Ekim 2007 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum, hayırlı akşamlar diliyorum. Kapanma
Saati: 17.48 |
|