DÖNEM: 22 CİLT: 161 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
120’nci Birleşim
2 Haziran 2007 Cumartesi
İ Ç İ N D E K İ L
E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
1.- Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın Rusya Federasyonu'na
yaptığı resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1299)
IV. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine
ilişkin AK Parti Grubu önerisi
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet
Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı: 1337)
4.- Sivas Milletvekili Selami Uzun ve 3 Milletvekilinin,
Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/1037) (S.Sayısı: 1437)
5.- Ankara Milletvekili Haluk İpek ve 4 Milletvekilinin;
Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu
Raporu (2/1043) (S. Sayısı: 1440)
6.- Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün; Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu. (2/1041) (S. Sayısı: 1441)
7.- Ağrı Milletvekili Mehmet Kerim Yıldız ve 11
Milletvekilinin, Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(2/1013) (S. Sayısı: 1418)
8.- 8/5/2007 Tarihli ve 5654 Sayılı Nükleer Güç Santrallarının
Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun ve Cumhurbaşkanınca
bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderme Tezkeresi ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(1/1365) (S. Sayısı: 1436)
9.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 3 Milletvekilinin,
Mera Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi; Bolu Milletvekili Mehmet Güner ve 2 Milletvekilinin,
Mera Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Bursa
Milletvekilleri Mehmet Emin Tutan ve Zafer Hıdıroğlu'nun, Mera Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu (2/779, 2/791, 2/1014) (S. Sayısı: 1422)
VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz'ün, Antalya
Milletvekili Atila Emek'in, konuşmasında, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.05'te açılarak yedi oturum
yaptı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya'ya yaptığı
resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 6'ncı sırasında bulunan 1406 sıra
sayılı Kanun Teklifi'nin bu kısmın 4'üncü, 14'üncü sırasında bulunan
1418 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 6'ncı, 441'inci sırasında bulunan
1436 sıra sayılı geri gönderme tezkeresinin 7'nci, 442'nci sırasında
bulunan 1437 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 8'inci, 25'inci sırasında
bulunan 1422 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 9'uncu sırasına alınmasına;
gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan
1439 sıra sayılı Kanun Teklifi ve 1438 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın
bu kısmın 5'inci ve 10'uncu sıralarına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 2/1043 esas numaralı
Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin, Başkanlıkça havale
edildiği komisyonlardaki görüşmelerine kırk sekiz saat geçmeden
başlanmasının İç Tüzük'ün 36'ncı maddesine göre komisyonlara tavsiye
edilmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden
sonra, kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının:
1'inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden;
2'nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı (1/1030) (S. Sayısı:
904),
3'üncü sırasında bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/820) (S. Sayısı:
1337),
6'ncı sırasına alınan, Ağrı Milletvekili Mehmet
Kerim Yıldız ve 11 Milletvekilinin, Sağlık Bakanlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/1013) (S. Sayısı: 1418),
7'nci sırasına alınan ve Cumhurbaşkanınca bir
kez daha görüşülmek üzere geri gönderilen 8/5/2007 Tarihli ve 5654
Sayılı Nükleer Güç Santrallarının Kurulması ve İşletilmesi ile
Enerji Satışına İlişkin Kanun (1/1365) (S. Sayısı: 1436),
8'inci sırasına alınan, Sivas Milletvekili Selami
Uzun ve 3 Milletvekilinin, Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin (2/1037) (S. Sayısı: 1437) tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlandı. Verilen aradan sonra,
9'uncu sırasına alınan, Adana Milletvekili Atilla
Başoğlu ve 3 Milletvekilinin, Mera Kanununun Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Bolu Milletvekili
Mehmet Güner ve 2 Milletvekilinin, Mera Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi; Bursa Milletvekilleri Mehmet Emin Tutan ve Zafer
Hıdıroğlu'nun, Mera Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/779, 2/791, 2/1014) (S. Sayısı: 1422),
10'uncu sırasına alınan, Türk Akreditasyon Kurumu
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (1/1354) (S. Sayısı: 1438),
Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından;
Ertelendi.
4'üncü
sırasına alınan,
5'inci
sırasına alınan,
Ankara
Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu, Konya Milletvekili Atilla
Kart'ın,
Ordu
Milletvekili Eyüp Fatsa, Ankara Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun,
Konuşmasında
partilerine;
Antalya
Milletvekili Nail Kamacı, Antalya Milletvekili Fikret Badazlı'nın,
konuşmasında şahsına;
Sataştığı iddiasıyla birer açıklamada bulundular.
Alınan karar gereğince, 2 Haziran 2007 Cumartesi
günü saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 23.12'de son verildi.
İsmail Alptekin |
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
Bayram Özçelik |
Türkân Miçooğulları |
|
Burdur |
İzmir |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
|
Harun Tüfekci |
Ahmet Küçük |
|
|
Çanakkale |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
No.: 160
II. - GELEN KÂĞITLAR
2 Haziran 2007 Cumartesi
Raporlar
1.-
Ankara Milletvekili Haluk İpek ve 4 Milletvekilinin; Anayasa Değişikliklerinin
Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/1043) (S. Sayısı:
1440) (Dağıtma tarihi: 2.6.2007) (GÜNDEME)
2.-
Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (2/1041) (S. Sayısı: 1441) (Dağıtma tarihi:
2.6.2007) (GÜNDEME)
2 Haziran 2007 Cumartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.07
BAŞKAN : Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 120'nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, gündeme geçiyoruz.
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Sayın Başkan, tereddüdünüz yok mu?
ATİLLA KART (Konya) -
Tereddüdünüz yok mu?
UĞUR AKSÖZ (Adana) -
Sayın Başkan, çoğunluk yoktur.
ATİLLA KART (Konya) -
57'ye göre tereddüdünüz yok mu?
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Yok mu efendim tereddüdünüz?
ATİLLA KART (Konya) -
57'nci maddeyi lütfen değerlendirin!
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır...
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Yani "Ben yaptım, oldu." öyle mi efendim?
BAŞKAN - Okutup oylarınıza
sunacağım.
ALİ TOPUZ İstanbul) -
"Ben yaptım, oldu." Olur mu böyle şey efendim?
BAŞKAN - Okutuyorum:
IV. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin
AK Parti Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu
02.06.2007 Cumartesi günü (bugün) toplanamadığından, İçtüzüğün 19
uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel
Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Salih Kapusuz
Ankara
AK
Parti Grubu Başkan Vekili
Öneri
Gelen Kağıtlar Listesinde
yayınlanan ve bastırılarak dağıtılan 1440 Sıra Sayılı Kanun Teklifi
ve 1441 Sıra Sayılı İçtüzük Değişiklik Teklifinin Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmının
5 ve 6. sıralarına alınması, 48 saat geçmeden
görüşülmesi ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;
Önerilmiştir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
grup önerisinin aleyhinde olmak üzere Konya Milletvekili Sayın
Atilla Kart. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından
Genel Kurul gündemine sunulan grup önerisinin aleyhinde söz almış
bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlarım,
22'nci Yasama Döneminde yaratılan kaotik ortamı yeni döneme de taşımak
isteyen dayatmacı ve kural tanımaz bir anlayışın tezahürü olan yeni
bir teklifle, yeni bir grup önerisiyle karşı karşıyayız. Aslında,
bu dayatmacı anlayış, bakıyoruz -üzülerek ifade ediyorum- oturumu
yöneten Meclis Başkan Vekilinin uygulamalarında da hemen kendisini
gösterdi. Bunu, çok üzüntüyle ifade ediyorum. 57'nci madde gayet
açık, tereddüde düşüldüğü taktirde yoklama yapılmasını düzenleyen
bir madde. Sayın Başkan, uyarılarımıza rağmen üstüne düşen bu görevi
yapmıyor, resen göz önüne alması gereken bu uygulamayı yapmaktan
kaçınıyor. Bu aslında, dayatmacı bir anlayışın, bir bakıma siyasi
iktidara ait olan dayatmacı anlayışın Meclis Başkanı tarafından
da yine bir başka boyutuyla uygulandığını göstermesi bakımından,
üzerinde önemle durulması gereken, ibretle durulması gereken bir
husus. Sayın Başkan, burada belli ki toplantı yeter sayısı yok. Bu
noktada bir tereddüdünüz varsa, siz o zaman yoklama sürecini başlatmak
durumundasınız. En nihayet size beş dakika kaybettirir, ama sizin
inandırıcılığınız bakımından, sizin güvenilirliğiniz bakımından
bir test anlamına gelir bu. Buna neden tenezzül ediyoruz, buna neden
gerek görüyoruz? Bunu ifade etmek gereğini duyuyorum. Tabii, arkadaşlarımın
el salladığını görüyorum, yani, siz ne anlatırsanız anlatın, biz
bildiğimizi yapmaya devam ederiz, diyorsunuz. İşte, bu dayatmacı
anlayışı, bu sorumsuz anlayışı bir bakıma itiraf ediyorsunuz. Anlatmaya
çalıştığımız bu. Bu fotoğrafı anlatmaya çalışıyoruz, bu kimliği
anlatmaya çalışıyoruz, bu kimliği anlatmaya devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
geldiğimiz aşamada, bir taraftan siyasi kaprisi ve fantezileri
uğruna on beş gün sonrasını öngöremeyen ve ülkemizi siyaseten kaosa
sürükleyen siyasi iktidara alet olan bir siyasi parti grubu, bir muhalefet
grubu, diğer taraftan ise, Türkiye'nin gerçek gündemini saptırarak,
gerginlik yaratarak, siyasi hırsı uğruna kaotik bir ortam yaratmaktan
kaçınmayan basiretsiz bir siyasi iktidar. Bu fotoğraf ve ilişkilerin
yol açtığı kaotik ortamı daha da derinleştirecek bir yasa teklifiyle
karşı karşıyayız. Anayasa değişiklikleri gündeme geldiği zaman,
bu değişikliğin mutlak çelişkilerini ve anayasal takvim sebebiyle
fiilen uygulanamaz bir teklif niteliğinde olduğunu hep anlattık.
Bunları Anayasa Komisyonunda anlattığımız zaman, Komisyon Başkanı
ve Hükûmet adına görev yapan Sayın Bakan, bu eleştirilerimize, bu değerlendirmelerimize
şu mealde cevap verdiler: "Müsaade buyurun, bu değişiklikleri
yapmanın zamanı bize ait olsun." dediler.
Bu sürecin devamında,
Anavatan Grubunun yaşadığı sıkıntıyı burada ayrıca anlatmak istemiyorum.
Anavatan Grubunun savunmasını yapmak durumunda olmadığımı da biliyorum.
Ama ümit ederim ki, şu anda Mecliste temsilcisi bulunmayan Anavatan
Grubu, "Bu kadroya devlet emanet edilemez." diyenler, kendi
sorumluluklarını ve tutarlılıklarını, öz eleştiri anlayışı
içinde bir kez daha gözden geçirirler.
Bizim Sayın Bakana,
Sayın Mehmet Ali Şahin'e, Komisyonda, işte anlatmak istediğimiz
buydu sayın milletvekilleri. Dayatmacı ve uzlaşmadan uzak bir anlayışın
öngörüsüzlüğünü ve oportünist anlayışını hep anlatmaya çalıştık.
Siyaseten samimi ve dürüst olmadıklarını ifade etmeye çalıştık.
Öyle ki, söz ve vaatleriyle bir grubun kararını iğfal etme boyutlarına
ulaşan bir siyasi oportünizm anlayışına sahip olduklarını ifade
ettik. Machiavelli yöntemlerini başarıyla uygulayan bu siyasi
iktidara, bu noktada ve bu anlamda hakkını teslim etmek gerekir diye
düşünüyorum. Ancak, biz, muhalefet anlayışımız gereği, bu aşamada
da uyarılarımızı, önerilerimizi kararlı bir şekilde anlatmaya
ve siyasi iktidarın gerçek kimliğini kamuoyuna anlatmaya devam
edeceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
Cumhurbaşkanı seçimi sürecini, geldiğimiz aşamada kısaca özetlemek
istiyorum. Öncelikle ifade ediyorum...
AHMET YENİ (Samsun) -
Ezberledik!
ATİLLA KART (Devamla)
- Ezberlemiş olabilirsiniz söylediklerimizi, ama bunların içeriğini
anlamadığınız anlaşılıyor. Onun içindir ki, belki anlarsınız ümidiyle
anlatmaya devam edeceğiz. O noktada bir anlama ve değerlendirme
yapma sorumluluğunuzun bir nebze de olsa bulunduğu düşüncesiyle,
böyle bir iyimser yaklaşımla bunu anlatmak gereğini duyuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
öncelikle ifade ediyorum: Anayasa değişikliği teklifinin 1'inci
maddesinin 366 oyla kabul edilmesi, bu madde yönünden teklifin reddedildiği
anlamına gelmektedir. Meclise iade öncesi 367'yi aşan bir çoğunlukla
gerçekleşen bir Meclis iradesi söz konusu olduğundan, Sayın Cumhurbaşkanının
bu teklifi iade etmesi geciktirici veto niteliğindedir. Bir başka
ifadeyle, bu aşamadan sonra, Anayasa değişikliklerindeki kabul
sınırı 330 yerine artık 367'ye ulaşmıştır. Geldiğimiz aşamada, iade
sonrası yapılan Anayasa değişikliği düzenlemesinin aynen iade
kavramı niteliğinde olmadığını, yeri gelmişken bir kez daha ifade
ediyorum. İnanıyorum ki, hukuki kavramları duygusallıktan uzak ve
akılcı bir yaklaşımla değerlendiren hukukçu arkadaşlarım, bu kavramın
anlam, önem ve sonuçlarını sağlıklı bir şekilde değerlendireceklerdir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; getirilmek istenilen bu yasal düzenlemeyle, yürürlüğe
girmemiş olan bir Anayasa değişikliği metnine dayanarak 11'inci
Cumhurbaşkanını seçmeye çalışıyoruz.
Anayasa değişikliği
teklifinde 6'ncı maddeye eklenen geçici 18'inci maddede, Anayasa'nın
67'nci maddesi son fıkrası hükmünün, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin
yapılabilmesi için çıkarılması gereken kanunlar ile seçim kanunlarında
yapılacak değişiklikler bakımından uygulanmayacağı ifade edilmektedir.
Geçici 19'uncu maddenin
son paragrafında da Cumhurbaşkanı seçilmesine ilişkin usul ve esasların
kanunla düzenlenmesine kadar, bağlantılı olan 2839, 298, 2820 ve
3376 sayılı Kanun ile diğer kanunların bu maddeye aykırı olmayan
hükümlerinin uygulanacağı ifade edilmektedir.
Grup önerisine konu
yaptığımız ve öncelikle görüşülmesini istediğimiz 3376 sayılı
Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun'un
hâlen yürürlükte olduğunu ifade ediyorum. Bu Yasa'da yapılmak istenilen
değişiklik ise yürürlük kazanmamıştır. Cumhurbaşkanının inceleme
süresi ve prosedürü göz önüne alındığında, bu Yasa'nın, bu değişikliğin
şeklî anlamda yürürlüğe girme tarihi -yani 3376'da yapılan değişiklikten
söz ediyorum- Haziran sonu veya Temmuz başı olacaktır. Bu durumda
bile halkoylamasının Ağustos ayı sonuna sarkması söz konusu olacaktır.
Kaldı ki -önemle ifade
ediyorum- bu düzenleme, seçim kanunlarında yapılan bir düzenleme
niteliğinde olduğundan, Anayasa'nın 67/son fıkrası gereğince bir
yıldan önce yürürlüğe girmesi söz konusu olmayacaktır. Bu sürenin
kısaltılmasına dair Anayasa değişikliği teklifinde getirilen
geçici maddelerin uygulamaya girmesi ise, yani geçici 18 ve geçici
19'uncu maddenin yürürlüğe girmesi ise, Sayın Cumhurbaşkanının referanduma
başvurması hâlinde, yine, en iyimser bir hesaplamayla Kasım 2007 tarihine
sarkacaktır değerli arkadaşlarım.
İşte, sayın milletvekilleri,
22'nci Yasama Dönemi veya 22 Temmuz tarihlerinde uygulanma imkânı
olmayan bir Anayasa değişikliği teklifi söz konusudur derken, bu
anayasal takvimi ifade ediyoruz, bunu anlatmaya çalışıyoruz.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi, uygulanma imkânı olmayan, mutlak çelişkiler içeren, anayasal
dengeleri altüst eden…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla)
- …birtakım düzenlemelerle ve yapay gündemlerle meşgul edilmemelidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, abesle iştigal zemini değildir, birtakım
kompleks ve ihtirasların tatmin yeri değildir.
Bu değerlendirme ve
düşüncelerle, Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisine karşı
çıktığımı, aleyhte oy kullanacağımı ifade ediyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Kart.
Lehte olmak üzere, İstanbul
Milletvekili Sayın Ünal Kacır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; AK Parti grup önerisinin lehinde
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, değerli arkadaşlar,
burada neyi konuşuyoruz, neyi tartışıyoruz, hepsi birbirine karışıyor.
Bir yandan, Anayasa değişikliğinin getirdikleri, bu öneriyle ilgili
gündeme getiriliyor. Bir yandan, işte, bu teklifteki değişiklikler
neler getiriyor, neler götürüyor? Hâlbuki, biz, şu anda gündemi tartışıyoruz.
Yani, gündemde şu mu olsun, bu mu olsun? Onları konuşacağız, onları
tartışacağız, ilgili maddelerinde tartışacağız. Yani, Anayasa
değişikliklerinin halkoyuna sunulmasıyla ilgili kanun teklifinde
yapılan değişikliği gündeminde konuşacağız, detaylarına da ineceğiz.
O konuda söyleyecek çok sözümüz var, ama, sözü uzatmadan şunu söylemek
istiyorum: Ne getiriyoruz, ne yapmak istiyoruz?
Değerli arkadaşlar,
gündemin 4'üncü sırasında bulunan, Sivas Milletvekili Selami
Uzun ve üç milletvekilinin, Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin görüşmelerine dün
akşam başladık. Bu görüşmeler şu anda tamamlanmış değil, görüşmeler
sürüyor. İşte, bunun arkasından, az önce de bahsettiğim, Anayasa
Değişikliklerinin Halk Oyuna Sunulması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'mizi görüşelim kırk sekiz saat geçmeden,
onu görüşelim; onun arkasından da, Kastamonu Milletvekili Hakkı
Köylü'nün Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi'ni görüşelim ve böylelikle, çalışmalarımızı
tamamlayalım istiyoruz. Getirilen teklif budur. Ancak, az önce sayın
konuşmacı, İç Tüzük'ün 57'nci maddesine atıfta bulunarak, Meclisi
yöneten Sayın Başkana, işte "Burada gerekli toplantı yeter sayısı
yoktur, siz yoklama yapmalıydınız, illa yoklamayla bunu tespit etmeliydiniz."
diyor.
ERDAL KARADEMİR (İzmir)
- Var mıydı?
İSMET ATALAY (İstanbul)
- Esasa gel sen.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, Meclise bugün gelmedik. Dört buçuk senedir
burada birlikte çalışıyoruz, beş seneyi tamamlıyoruz, beşinci
yasama dönemini tamamlıyoruz. Beş senedir bu uygulamalar burada
farklı yapılmıyor. Nedir olay? İç Tüzük yetki vermiş: "Başkan birleşimi
açtıktan sonra tereddüde düşerse yoklama yapar." Ve bu iş hep
de öyle oldu. Tereddüde düşülmemiştir, yoklama da dolayısıyla yapılmamıştır.
ATİLLA KART (Konya) -
Burada 50 kişi varsa tereddüde düşmek gerekmez mi? Göz var izan var.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Efendim, müsaade buyurun. Göz var nizam var değil. Anayasa var, yasa
var, İç Tüzük var. Kalkarsınız 20 kişi, yoklama istersiniz.
ATİLLA KART (Konya) -
Takdir yetkisi sınırsız değil. Takdir yetkisi var. Takdir yetkisi
böyle kullanılmaz. Başkan keyfî ve sorumsuz davranamaz.
BAŞKAN - Sayın Kacır,
siz konunuza gelin lütfen. O benim takdirim. Siz lütfen konunuza gelin.
Sayın milletvekilleri,
siz de müdahale etmeyin.
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan yaptığı yanlışlığın farkında.
BAŞKAN - Efendim, Sayın
Kart, siz, bu beş sene içerisinde -biz meslektaşız- şu kanaat sizde
var: "Ben her şeyi daha iyi bilirim."
ATİLLA KART (Konya) -
Hayır, hayır, öyle değil. Ben haddimi bilirim. Ben sorumluluğumu bilirim.
BAŞKAN - Sizden daha
iyi bilenler var. Lütfen, bu anlayış içerisinde olmayın; çünkü, biz,
oturduğumuz yerler dışında hayatımız boyunca dost olacağız, el sıkışacağız.
ATİLLA KART (Konya) -
Ben sorumluluğumu biliyorum. Sadece görevinizi hatırlatıyorum.
BAŞKAN - Lütfen, makamda
oturanların kanaat ve takdirlerini değişik yorumlamayın. Buraya
siz de oturabilirsiniz. Lütfen, bu konuları daha fazla tartışmaya
açmayalım.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, yani, burada sanki yeni bir uygulama
yapılıyormuşçasına bunu gündeme getirmenin abesle iştigal olduğunu
ifade etmek istiyorum. Elbette ki hakkınız var, yetkiniz var, oylamaya
geçildiğinde 20 kişi ayağa kalkarsınız, yoklama istersiniz, yoklama
-varsa oylama- yapılır.
BAŞKAN - Sayın Kacır,
bakın, İç Tüzük'ü konuşmuyoruz. Siz konunuzu konuşun, rica ediyorum.
MEHMET KARTAL (Van) -
Listede yeriniz sağlam mı?
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Efendim, konunun detayına, ilgili kanunları, kanun tekliflerini,
İç Tüzük değişikliklerini burada görüşürken detaya gireceğiz. Söylediğiniz
bütün sözlerin cevabı var, onları da orada vereceğiz. Vakit kaybetmemek
için sözü fazla uzatmıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kacır.
Grup önerisinin aleyhinde
olmak üzere, Adana Milletvekili Sayın Uğur Aksöz.
Sayın Aksöz, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
UĞUR AKSÖZ (Adana) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz evvel Sayın AKP temsilcisini
hayretle ve ibretle dinledim. Arkadaşımız diyor ki: "Biz burada
neyi konuşuyoruz? Nedir bu kargaşa?" diyor. Allah aşkına arkadaşlar,
bu kadar milletvekiliyiz, hangimiz sabah kalktığımızda bugün Genel
Kurulda ne görüşüleceğini biliyoruz? Vicdanınıza sorun, kendinize
sorun, hanginiz biliyorsunuz? Her gün sabahleyin AKP yöneticileri
bir Danışma Kurulu topluyorlar, orada akıllarına esen şeyleri getiriyorlar
buraya ve biz bunu konuşuyoruz. Böyle mi olmalıydı bu Meclis? Bu
Meclis böyle mi olmalıydı?
Bakın "İstanbul
İstanbul olalı görmedi böyle keder." diye bir şarkı var ya, bu
Meclis Meclis olalı böyle iktidar görmedi. Görmedi, çünkü hiçbir
milletvekilimiz bugün ne görüşüleceğini dünden bilmiyor, siz de
bilmiyorsunuz. Sadece, Grup Başkan Vekilleri geliyor, akıllarına
ilk eseni… Hani, ilkel kabilelerde olur bu yahu! Sabahleyin Kızılderili
Reisi Oturan Boğa kalkar, "Bugün şuraya gideceğiz." der. O,
Kızılderili kabilelerinde olur. Bu Mecliste bu kadar ciddiyetsizlik
olur mu arkadaşlar? (CHP sıralarından alkışlar) Sabah geliyoruz,
"Şunu görüşeceğiz." Dün geldik, "Bunu görüşeceğiz."
Hâlbuki, bakın arkadaşlar,
bu Meclis yıllardır şöyle çalıştı, Mustafa Kemal'den beri böyle çalıştı:
Bir hafta evvelden, görüşülecek konular bastırılarak milletvekillerine
dağıtılır. Hatta, bu Meclisten maaş alan danışmanlara görev verilir.
Milletvekillerine brifing verirler, bilgi verirler; milletvekilleri
çalışır, okur, gazeteleri okur, makaleleri okur. Buraya neyin görüşüleceğini
bilerek gelir. Onun adı milletvekilliği. Bunun adı ne? Bunun adı ne?
Bizim yaptığımızın adı ne?
MEHMET KARTAL (Van) -
Kapı kulluğu!
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Milletvekilliği.
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Bu, milletvekilliği değil.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Milletvekilliği.
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Değil Ünal Bey, değil. Çıkmışsın buraya, diyorsun ki Ünal Bey:
"Biz burada neyi konuşuyoruz?" Peki, bunu gündeme
biz mi getirdik? Siz timsah bilir misiniz, timsah? Timsah gücüne güvenerek
gelir, avını yer, ondan sonra "Ya, ne oldu?" diye ağlamaya
başlar, buna "timsahın göz yaşları" derler. Siz bunu yapıyorsunuz.
(CHP sıralarından alkışlar) Siz buraya, gündeme saçma sapan şeyleri
getiriyorsunuz.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Ayıp, ayıp! Öyle deme! Saçma sapan olur mu?
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Ondan sonra diyorsunuz ki: "Ya, biz burada neyi konuşuyoruz?"
İyi de arkadaşlar, bunu biz mi getirdik, bu kadar karmaşayı biz
mi yarattık? Bunu hem yaratıp hem şikâyete hakkınız var mı?
Bakın, değerli arkadaşlarım,
ben şimdi size buradan soruyorum: Bakın, AKP çok kötü yönetiliyor.
Bana kızıyor musunuz? Kızmıyorsunuz, değil mi?
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Kale almıyoruz.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Sen kendine bak.
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Söylüyorum, çok kötü yönetiliyor. İtiraz mı ediyorsunuz?
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Kendi partine bak!
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Kale almıyoruz.
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Çok kötü yönetiliyor. İtiraz mı ediyorsunuz?
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Kale almıyoruz.
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Peki, peki. Bu kadar bağırdınız ya, şimdi mahcup olacaksınız. Bunu
ben söylemiyorum ki. Abdüllatif Şener söylüyor!
MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde)
- Kime söylüyor?
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Başbakan Yardımcınız söylüyor! Ben söylemiyorum, ben.
AYHAN ZEYNEP TEKİN BÖRÜ
(Adana) - Uğur Bey…
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Zeynep, sen sus! Sen hemşehrimsin, sen sus!
AYHAN ZEYNEP TEKİN BÖRÜ
(Adana) - Niye susayım canım!
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, bakın, sizin partinin Başbakan Yardımcısı
Abdüllatif Şener diyor ki: "Bu parti çok kötü yönetiliyor."
Bundan hiç mi ders almıyorsunuz? Hiç düşünmediniz mi bir Başbakan
Yardımcısı niye böyle desin? Hiç düşünmediniz mi?
MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde)
- Ne alakası var ya!
BAŞKAN - Sayın Aksöz,
bir dakikanızı rica edebilir miyim.
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Buyurun efendim.
BAŞKAN - Efendim, siz
çok tecrübeli bir siyasetçisiniz, kürsüye hâkimsiniz, ama karşılıklı
konuşmak diye bir anlayışımız yok. Yalnız, aynı zamanda…
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Peki Sayın Başkan, tamam.
BAŞKAN - Müsaade
edin, sadece size değil.
Değerli arkadaşlar,
böyle bir usul yok. Ne hatip size karşılıklı bir şey söylemeli ne sizin
de cevap vermeniz gerekir. Bellidir söz aldığı konu, onu anlatacak
Genel Kurula; beğeniriz beğenmeyiz, saygı duyacağız.
Buyurun efendim.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Moğoltay'ı söyle! Onu da söyle!
BAŞKAN - Efendim, lütfen
müdahale etmeyin.
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, bakın, siz istediğiniz kadar bağırın, ortada
bir gerçek duruyor. Yani, siz "Dünya dönmüyor" derseniz dünya
duracak mı? Dünya dönüyor.
MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde)
- Konuya gel! Ünal Bey'e kızıyordun. Bunun ne alakası var!
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Siz ne derseniz deyin, Başbakan Yardımcısı "Bu parti kötü yönetiliyor."
demişse…
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) - Konuya geç!
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Bakın, bir Başbakan Yardımcısı "Ben aday bile olmuyorum"
demişse, hepinizin üç saat düşünmeniz lazım, düşünmeniz lazım. Neler
oluyor?
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) - Başkanım, konuya geçsin.
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Bu kadar… Bitirdim.
BAŞKAN - Sayın Aksöz…
Sayın Aksöz, ona girmeyelim lütfen.
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Peki.
BAŞKAN - Her partide
aday olmayan olabilir.
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Doğru.
Başka bir konuya geliyorum
değerli arkadaşlar: Şimdi, burada, bakın, Anavatan Partisi Grubu
yok. Bu Anavatan Partisi şu anda kurultay yapıyor. Bu Anavatan Partisi
iki gün evvel sizin hayatınızı kurtardı. Size destek vermeseydi, o
paket geçmeyecekti. Onları hem kandırdınız "referandum getirmeyeceğim"
diye hem aldattınız hem de onların kurultayına bile saygı göstermediniz.
AHMET YENİ (
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Onlar yokken Genel Kurulu yine topladınız.
AHMET YENİ (
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Bir toplumsal nezaket vardır. (CHP sıralarından alkışlar) Kurultayı
olan parti, o gün kurultayı varsa, Genel Kurul toplanır, o gün karar
alır, kapatır ve o arkadaşlara bir saygı gösterir. Onu bile yapmadınız.
Bakın, bugünkü gazeteleri
okudunuz mu? Hepsinde ne yazıyor, biliyor musunuz? "Gel de bu
AKP'ye güven!" diyor. Manşet: "Gel de bu AKP'ye güven!" Niye?
Hem Başbakan Yardımcısının beyanından hem Anavatana yaptığınızdan
dolayı. Bu beni direkt ilgilendirmez, ama…
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) - Hangi gazete?
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Efendim, Güneş gazetesini alırsınız, manşetinde "Gel de bu
AKP'ye güven!" diyor.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) - Güneş gazetesi mi?
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Bakınız, değerli arkadaşlar, siyasette güven çok önemlidir, verilen
söz çok önemlidir, çok önemlidir söz.
FARUK ANBARCIOĞLU
(Bursa) - Kaç kişi girdi ön seçime?
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- İnsanı insan yapan sözdür. Söz tutulmamışsa, artık o kişiye ve o
partiye güvenilmez. Bunu da geçiyoruz.
Şimdi gelelim konumuza:
Değerli arkadaşlar…
AHMET YENİ (Samsun) -
Kaç parti değiştirdin bugüne kadar?
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, bakın, şurada bir gününüz kaldı, yarın listeler
ilan edilecek. Bu laf attığınıza da pişman olacaksınız, kuliste bana
gelip "Ya, Uğur Bey haklıymışsın." diyeceksiniz. Ben bunları
çok yaşadım.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) - Bu seçimde hangi partiye geçeceksin?
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Geçiniz bunları, bunları geçiniz.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Sayın Başkan, beni konuya davet ediyordunuz, Sayın Hatibi de konuya
davet etseniz.
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Şimdi, bakın, bir şey söylüyorum: Değerli arkadaşlar, hukukta bir
kural vardır, bir de istisna vardır. Kural şudur: Gelen yasa tasarı
ve teklifleri burada, komisyonlarda ve Genel Kurulda kırk sekiz saat
geçmeden görüşülmez. O kırk sekiz saat neden konulmuştur? Milletvekilleri
iki gün düşünsün, taşınsın, araştırsın diye. Bu bir kuraldır. Peki,
bunun istisnası ne? istisnası ne? İstisnası
şudur: Çok acil, memleketi çok yakından ilgilendiren çok derin konular
varsa, bu kırk sekiz saat kaldırılır.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Aynı bunlar gibi.
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Evet, şimdi, siz ne yapıyorsunuz? Burhan Kuzu Hocam bunu çok iyi bilir.
Bu hukukun ana prensibidir. Bu çok istisnaen kullanılır. Peki, siz
ne yaptınız, AKP Grubu? Kırk sekiz saati kaldırmayı kural hâline getirdiniz.
Her yasada bunu uyguluyorsunuz, her yasada bunu uyguluyorsunuz.
Ülkenin rejimini ilgilendiren Anayasa değişikliğinde de bunu
uyguluyorsunuz, şimdi önümüze getirdiğiniz gene bu. Bu ne? Referandum
yasası, kırk sekiz saat geçmeden uygulansın…
Peki, bakın, arkadaşlar,
demin Ünal Bey dedi ki: "Bu ne kargaşa? Neyi konuşuyoruz?"
Yahu, bu kargaşayı siz yaratıyorsunuz. Bir yandan Anayasa paketi
Cumhurbaşkanında, bir yandan biz bunu Anayasa Mahkemesine götürüyoruz,
-her şey ortada- bir yandan siz referandum yasasını getiriyorsunuz,
süreleri kısaltıyorsunuz ve bu süreleri kısaltırken bir şeyi unutuyorsunuz:
Bu sürelere göre yürürlük tarihi koymanız gerekirken, bu yasa tasarısının
sonuna demişsiniz ki: "Bu referandum yasası yayınlandığı tarihte
yürürlüğe girer." Bu yarın yayınlansa, o paket orada, öbürü orada,
bu yürürlüğe girdi… Bakın, arkadaşlar, bütün süreler birbirine giriyor.
Tam bir kaos, tam bir karmaşa. Bütün bu karmaşalara 4 Hazirandaki
listeleri de ekleyin, tam bir karmaşa.
Peki, bir iktidar grubu,
şu koca grup böyle karmaşa mı yapmalıydı; yoksa, bizim grupla oturup
"Arkadaşlar, memleketin şu şu yasalara ihtiyacı var. Oturalım,
şunu şöyle görüşelim, bunu böyle yapalım." mı demeliydi?
Bakın, bir örnek veriyorum:
Değerli arkadaşlarım, bakın, bugüne kadar bu Meclis Cumhurbaşkanını
bu yasalarla tıkır tıkır seçti. İlk defa seçemedi, çünkü…
ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray)
- Sayenizde.
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- …ilk defa 360'a yakın milletvekili olan dev bir grup var, çok güçlü
bir grup var... Ama, önceki Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel ne dedi,
hatırlıyor musunuz? "Büyük grupları yönetmek çok zordur."
dedi.
SONER AKSOY (Kütahya)
- Yanılmış… Yanılmış…
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Yönetemediniz… Yönetemediniz… Yönetemediğiniz gibi, ülkeyi
de yönetemediniz, krizleri de yönetemediniz, hiçbir şeyi yönetemediniz.
Bakın, arkadaşlar, yönetemediniz.
Ben, size, son olarak…
Bu son konuşmamız herhâlde, yarın Meclis kapanacak diye umuyorum, tabii
sizin grup başkan vekilleri yarın sabah uyanıp Meclise devam demezlerse,
akıllarına ilk geleni yapıyorlar. Yarın kapanacağını varsayarak
size küçücük bir Temel fıkrası söyleyeceğim: Temel ile Dursun yolda
gidiyormuş…
AHMET YENİ (Samsun) -
Temel'e hakaret yapma.
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- …Dursun muz kabuğuna basıp düşmüş, kafayı yere vurmuş. Kalkmışlar
yola devam etmişler.
AHMET YENİ (Samsun) -
Temel'e hakaret etme.
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- İleride bir muz kabuğu daha görmüşler, Dursun demiş ki: "Aa,
bak orada da muz kabuğu var." Temel de demiş ki: "Desene biraz
sonra yine düşeceğuz." Gene düşeceksiniz, gene düşeceksiniz.
Saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Aksöz.
Lehte olmak üzere Ordu
Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Grup önerimizin lehinde
söz aldım. Bu vesileyle Başkanlık makamını ve Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
önerimiz kısaca, 1440 sıra sayılı Ankara Milletvekili Haluk İpek
ve 4 Milletvekili Arkadaşının, Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna
Sunulması ve yine 1441 sıra sayılı Kastamonu Milletvekili Hakkı
Köylü'nün, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 77'nci maddesinde
bir değişiklik yapılmasını ihtiva ediyor ve bu değişiklileri de
kırk sekiz beklemeden Genel Kurul gündemine alınmasını talep ediyor.
Değerli arkadaşlar,
bu vesileyle burada konuşan arkadaşlarımızı dinledik. Ben özellikle
ve öncelikle bir iki hususu sizlerle paylaşmak istiyorum. Burada
yıllarca parlamenterlik yapmış, gerek Meclis içinde gerek parti yönetimlerinde
gerekse hükûmetlerde görev yapmış arkadaşlarımız var. Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bütün çalışmaları saygıdeğerdir. Buradan çıkan
kanunların, Anayasa değişikliklerinin, kanun tekliflerinin takip
edeceği hukuki yol ve prosedür de vardır. Elbette ki, Sayın Cumhurbaşkanın
onayı, şayet onay olmazsa, ikinci görüşmeden sonra Sayın Cumhurbaşkanının
bunu Anayasa Mahkemesine götürmesi veya siyasi parti gruplarının,
çıkan kanunları veya değişiklikleri Anayasa Mahkemesine götürme
hakları vardır. Bütün bu görüşmeler bu prosedür içerisinde yapılır.
Ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarını abesle iştigal
gibi görmek, doğrusunu isterseniz, bu Meclisin yapmış olduğu yasama
çalışmalarını hafife almaktır. Daha ağırını söylemek, daha farklı
şekilde söylemek istemiyorum, bunu hafife almaktır. Burada yapılan
her çalışma önemlidir. Yapılan çalışmalar üzerinde, siyasi parti
gruplarının ve sözcülerinin farklı görüşleri olabilir, bu da saygıdeğerdir.
Aynı şeyi düşünüyor olsaydık, aynı şeylere inanıyor olsaydık ve dünya
görüşlerimiz, siyasi görüşlerimiz aynı olsaydı, zaten, farklı siyasi
partilere de gerek olmaz, herkes bir parti çatısı altında olurdu. Dolayısıyla,
bugün bizim yapmış olduğumuz çalışmalar ve uygulamalar, geçmişte
bu Meclisin uyguladığı, uygulaması var olan ve sık sık da başvurulan
bir yöntemdir. "Efendim, böyle lüzumsuz kanunlar" ifadesini
de doğrusunu isterseniz çok yadırgadım.
Değerli arkadaşlar,
Meclisimizin gündeminde, dün, tümü üzerinde görüşmelerini tamamladık,
polis vazife ve salahiyetleriyle alakalı önemli bir düzenleme
var. Efendim, bu Anayasa değişikliğinin halkoyuna sunulması… Arkadaşlar
diyorlar ki: "Siz işte bir kaotik ortam yaratıyorsunuz. Siz sistemi
bozuyorsunuz. Siz rejimin temelleriyle oynuyorsunuz."
Değerli arkadaşlar,
bakın, bu Meclis, Anayasa'nın bazı maddeleriyle, özellikle Cumhurbaşkanlığı
seçimiyle alakalı çok önemli bir Anayasa değişikliği yapmıştır ve
iki sefer görüşerek, yeterli çoğunluğu da bularak Türkiye Büyük
Millet Meclisinden bunu geçirmiştir. Bu çok önemlidir. Bu, Meclisin
kararlılığının; bu, Meclisin tutarlılığının; bu, Meclisin gündemine
olan hâkimiyetinin görülmesi ve bilinmesi açısından çok önemlidir.
Bunu hafife almak, doğrusunu isterseniz çok şık değildir, çok doğru
değildir.
Efendim, niye buraya
geldik? Niye böyle bir Anayasa değişikliği yapmak mecburiyetinde
kaldık? Şimdi, bizde, Anadolu'da bir söz vardır: "Hem suçlu hem güçlü."
diye.
Değerli arkadaşlar,
buraya biz gelmedik. Yanlış uygulamalar ve yapılan birtakım yanlışların
sonucunda biz buraya geldik. Hiç kimse boşuna ve nafile gayretlerin
içerisine girmesin. Bak, siyasette ne yaptığın değil, ne söylediğin
değil; yaptığının ve söylediğinin kamuoyu tarafından nasıl algılandığı,
nasıl okunduğu önemlidir. Ben muhalefetteki arkadaşlara, muhalefet
sözcülerine sormak istiyorum: Ya, siz Allah aşkına, burada yapılanları,
bu yaşadığımız süreci, bu süreçle ilgili kamuoyunun algılamasını
hiç zahmet edip bir kamuoyuna, vatandaşlarımıza, insanlarımıza
bir soruyor musunuz? Soruyor musunuz? Dolayısıyla, ne sistemle oynayan
ne rejimle oynayan ne de Türkiye'de bir kaos ve kaotik ortam meydana
getirmeye yönelik bir gayret ortada yoktur. Buraya ne sebeple,
hangi şartlarla geldiğimizi aziz milletimiz de çok iyi bilmektedir.
Sistem tıkanmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, gelinen bu sonuçla,
sadece Cumhurbaşkanını değil, aynı zamanda Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanını da seçemez hâle gelmiştir. Bunun sorumlusu biz
değiliz. Bu sürecin sorumlusu biz değiliz. Bu süreçte onlarca Meclis
Başkanı seçildi, 3 tane Cumhurbaşkanı seçildi. Biz yeni bir şey
icat etmedik, yeni bir yasa, yeni bir düzenleme, yeni bir uygulama
meydana getirmedik. Biz, var olan, 82'den beri uygulanan uygulamaları,
aynı prosedürü, yasal ve anayasal çerçevede işletmek istedik,
ama, gördük ki, anayasal ve yasal çerçevede işleyen prosedür ve sürece
itirazı olanlar, bundan rahatsız olanlar var. Sistem tıkanmıştır. Burası
Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Tıkanan sistemin önünü açmak, bu
sürecin önünü açmak ve rahatlatmak, bu kaostan, bundan… Kaostan bahsedeceksek,
kaos budur, kaotik ortam budur. Türkiye'nin önünü açmak, bu Meclisin
görevidir, Meclis de görevini yapmaktadır, iktidar partisi de sorumluluğunun
gereğini yapmaktadır. Burada yanlış anlaşılacak bir şey de yoktur,
burada farklı mecralara çekilecek bir anlayış da yoktur. O ki Meclis
görevini yapamaz hâle gelmiştir, öyleyse, sıkıntıları, Meclise
de bu iradeyi ve yetkiyi veren, meşruiyetin yegâne kaynağı ve temeli
olan halka götürmektir, bizim yaptığımız da budur.
Efendim, dün de bugün
de söylendi; nasılsa bu süreç işlemeyecek, nasılsa biz yeniden Anayasa
Mahkemesine gittik, nasılsa Sayın Cumhurbaşkanımız bunu onaylamayacak
veya halkoyuna götürmeyecek gibi ifadeler de, doğrusunu isterseniz,
değerli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanının da Anayasa Mahkemesinin
de görev ve sorumluluklarına, yetkilerine burada müdahaledir. Kararlarını
verirler, görürüz.
Efendim, getirdiğimiz
şey şudur: "Bizim yürürlükteki yasaya göre, eğer referanduma
gidecekse bir Anayasa değişikliği, yüz yirmi günü takip eden ilk pazar
günü yapılır referandum, halkoylaması." diyor. Biz de diyoruz
ki: Bu değiştirilen, değişiklik yapılan Anayasa değişikliğiyle
ilgili, eğer şayet bir referandum süreci işleyecekse, buradaki
yüz yirmi günlük süreç kırk beş güne indirilmek suretiyle, onu takip
eden ilk pazar günü yapılır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
EYÜP FATSA (Devamla)
- Sayın Başkan, bitiriyorum.
Efendim, burada yanlış
olan ne? Eğer bunu yapmayacak idiysek, yedi sene sonrası için seçilecek
bir Cumhurbaşkanıyla alakalı Anayasa değişikliğinin ne anlamı
olurdu? Anlamsızlık, anlaşılmaz olan, eğer bu referandum yasasını
getirmemiş olsaydık, anlaşılmaz olan bu olurdu, doğru olmayan bu
olurdu. Yapılan Anayasa değişikliğine paralel olarak o süreci çalıştıracak
bir yasal düzenleme yapıyoruz. Burada rahatsız olacak, bundan yanlış
anlaşılacak bir konu, ben, doğrusunu isterseniz, görmüyorum.
Bir diğer konu da, İç
Tüzük'ün 77'nci maddesinde bir değişiklik yapıyoruz. Kısaca, İç Tüzük'ün
77'nci maddesindeki uygulamaya baktığımızda -buradan metni okumak
istemiyorum- özellikle Meclis seçime gittikten sonra, yani, Parlamento
yenilendikten sonra, bir önceki dönemdeki, komisyonlarda görüşülmüş,
Genel Kurulda basılmış ve sıra almış kanunlar kadük kalıyordu, yani,
gündemden düşüyordu.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
EYÜP FATSA (Devamla)
- Şunu ifade etmeme müsaade edin Sayın Başkan…
Tabii, bu kanunlarda
büyük emekler var, bu kanunlarda gece gündüz harcanmış emek ve mesai
var.
Bakın, değerli arkadaşlar,
mesela, bizim Türk Ticaret Kanunu'muz 1.535 maddedir. Alt komisyonlarda,
üst komisyonlarda, iktidarıyla muhalefetiyle anlaşarak, uzlaşarak
çıkartılmış bir kanundur. İstiyoruz ki, yeni şekillenen Parlamento
ve hükûmet, bu tür büyük kanunları, yani çok emek harcanmış, çok mesai
harcanmış kanunları, eğer istiyorsa, kadük kalmadan Genel Kurulda
gündemine alıp görüşebilsin. Arzu ediyorsa -burada bir icbar da
yok- istiyorsa görüşür. Yani, yeniden üç aylık, altı aylık, bir yıllık
süreleri kullanmak suretiyle, bunu, komisyonlarda, alt komisyonlarda
görüşmesin, üzerinde mutabakata varılmış olan bu yasaları, Ceza
Uyum Yasası gibi, Kat Mülkiyeti Kanunu gibi önemli yasaları -bu
çerçevede baktığımızda, madde sayısı itibarıyla da, hem de komisyonlarda
görüşmelerinde önemli mesai ve zaman harcanmış kanunlardır- yeni
yönetim, yeni hükûmet, yeni şekillenen Parlamento, istiyoruz ki
bunları gündemine alıp görüşebilsin, yeniden baştan başlamasın.
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Buna engel bir şey yok.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Ben, bu duygu ve düşüncelerle… Bunlar bilinmeyen konular değildir,
gizli kapaklı bir şey yoktur. Dün akşam komisyonlarda bu kanunlar görüşülürken,
muhalefete mensup arkadaşlarımız da o komisyonda idi, sabah falan
getirmedik önüne. Kimsenin önüne, sabah burada, böyle, hiç bilmedikleri
bir konuyu da getirmedik.
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Bizim önümüze getirdiniz.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Ben, Genel Kurulun, grup önerimizin lehinde oy vereceğini düşünüyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Fatsa.
Sayın milletvekilleri,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine
göre vermiş olduğu öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, Başbakanlığın
Anayasa'nın 82'nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır,
okutup oylarınıza sunacağım.
Buyurun.
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
1.- Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın Rusya Federasyonu'na yaptığı
resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/1299)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın'ın,
Rusya Federasyonu Eski Devlet Başkanı Boris Yeltsin'in cenaze törenine
katılmak üzere bir heyetle birlikte 25 Nisan 2007 tarihinde adı geçen
Ülke'ye yaptığı resmi ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin
de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu
Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine
göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
LİSTE
Mustafa Said YAZICIOĞLU Ankara Milletvekili
Mustafa ÖZYURT Bursa Milletvekili
Cavit TORUN Diyarbakır Milletvekili
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince
gündemin "Kanun Tasarı Ve Teklifleriyle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
1'inci sırada yer
alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu
gelmediğinden teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkan Vekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4'üncü sırada yer alan, Sivas Milletvekili
Selami Uzun ve 3 Milletvekilinin; Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.-
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde
Hükûmet? Yerinde.
Şimdi 1'inci maddeyi okutuyorum:
POLİS VAZİFE VE
SALÂHİYET KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı
Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 4 üncü maddesinden sonra gelmek
üzere aşağıdaki 4/A maddesi eklenmiştir.
"Durdurma ve kimlik
sorma
MADDE 4/A- Polis, kişileri
ve araçları;
a) Bir suç veya kabahatin
işlenmesini önlemek,
b) Suç işlendikten
sonra kaçan faillerin yakalanmasını sağlamak, işlenen suç veya
kabahatlerin faillerinin kimliklerini tespit etmek,
c) Hakkında yakalama
emri ya da zorla getirme kararı verilmiş olan kişileri tespit etmek,
ç) Kişilerin hayatı,
vücut bütünlüğü veya malvarlığı bakımından ya da topluma yönelik
mevcut veya muhtemel bir tehlikeyi önlemek,
amacıyla durdurabilir.
(x) 1437 S. Sayılı Basmayazı 1/6/2007 tarihli 119'uncu
Birleşim Tutanağı'na eklidir.
Durdurma yetkisinin
kullanılabilmesi için, polisin tecrübesine ve içinde bulunulan
durumdan edindiği izlenime dayanan makul bir sebebin bulunması
gerekir. Süreklilik arz edecek, fiilî durum ve keyfilik oluşturacak
şekilde durdurma işlemi yapılamaz.
Polis, durdurduğu kişiye
durdurma sebebini bildirir ve durdurma sebebine ilişkin sorular
sorabilir; kimliğini veya bulundurulması gerekli diğer belgelerin
ibraz edilmesini isteyebilir.
Durdurma süresi, durdurma
sebebine esas teşkil eden işlemin gerçekleştirilmesi için zorunlu
olan süreden fazla olamaz.
Durdurma sebebinin
ortadan kalkması halinde kişilerin ve araçların ayrılmalarına
izin verilir.
Polis, durdurduğu kişi
üzerinde veya aracında silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyanın
bulunduğu hususunda yeterli şüphenin varlığı halinde, kendisine
veya başkalarına zarar verilmesini önlemek amacına yönelik gerekli
tedbirleri alabilir. Ancak bu amaçla kişinin üzerindeki elbisenin
çıkarılması veya aracın, dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen
bölümlerinin açılması istenemez.
Bu Kanun ve diğer kanunların
verdiği görevlerin yerine getirilmesi sırasında, polis tarafından
gerekli işlemler için durdurulan kişiler ve araçlarla ilgili hükümler
saklıdır.
Polis, görevini yerine
getirirken, kendisinin polis olduğunu belirleyen belgeyi gösterdikten
sonra, kişilere kimliğini sorabilir. Bu kişilere kimliğini ispatlamaları
hususunda gerekli kolaylık gösterilir.
Polis, kimlik sorgulaması
süresince kişiyi ve aracı bekletebilir.
Belgesinin bulunmaması,
açıklamada bulunmaktan kaçınması veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması
dolayısıyla ya da sair surette kimliği belirlenemeyen kişi tutularak
durumdan derhal Cumhuriyet savcısı haberdar edilir. Bu kişi, kimliği
açık bir şekilde anlaşılıncaya kadar gözaltına alınır ve gerekirse
tutuklanır. Gözaltına ve tutuklamaya karar verme yetkisi ve usulü
bakımından 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanır.
Kişinin kimliğinin
belirlenmesi durumunda, bu nedenle gözaltına alınma veya tutuklanma
haline derhal son verilir.
Nüfusa kayıtlı olmadığı
için kimliği tespit edilemeyen kişilerin nüfusa kayıtlarının temini
için gerekli işlemler yapıldıktan sonra, 5 inci maddeye göre fotoğraf
ve parmak izi tespit edilerek kayda alınır.
Kimliği tespit edilemeyen
kişinin yabancı olduğunun anlaşılması halinde, 5682 sayılı Pasaport
Kanunu ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri
Hakkında Kanun hükümlerine göre işlem yapılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına Artvin Milletvekili
Sayın Yüksel Çorbacıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YÜKSEL
ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, yüce
Meclisin değerli üyeleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan yasa
teklifinin 1'inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım
adına söz aldım.
Değerli arkadaşlar,
öncelikle, ben, size, Avrupa Polis Etiği Yönetmeliği'nin bir bölümünü
okumak istiyorum. Hukuk devletinin geçerli olduğu demokratik bir
toplumda, polisin ana amaçları beş madde halinde düzenlenmiş:
"1) Toplumda, kamunun
huzurunu, kamu düzenini ve hukukun üstünlüğünü sağlamak.
2) Özellikle Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'nde yer alan kişilerin temel hak ve özgürlüklerini
korumak ve saygı göstermek.
3) Suçu önlemek ve
suçla mücadele etmek.
4) Suçu ortaya çıkarmak.
5) Halka yardım etmek
ve halkın hizmetinde olmak."
Bu amaçlar, hukuk devletinde
görev yapan tüm güvenlik güçlerinin amacı olarak, Avrupa Polis Etiği
Yönetmeliği'nde yer almıştır.
Değerli arkadaşlar, bizim amacımız,
hukuk devleti olmak, hukuk devleti yolunda eksiklerimizi gidermek
ve bu amaca hizmet
Ceza Muhakemeleri
Kanunu'nda iki kez değişiklik yaptık. Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun'da da üç kez düzenleme yaptık. Şimdi, bu düzenlemelerin
hepsi elimde, bunlara baktığımızda, ne yazık ki, o atılan, ileri atılan
o büyük adımlardan küçük küçük geriye adımlar atılmış oldu. Bu düzenlemeler,
hukuk devleti yolunda yapılan temel düzenlemelerden geriye adım
atılmak şeklinde sonuç doğurmuştur.
Çok ilginçtir, bu geriye
adım atışlarla ilgili, infaz şartlarının ağırlaşması, savunma hakkının
kısıtlanması, avukat görüşmeleri, avukatın potansiyel suçlu sayılması
gibi bir yığın düzenlemeler var, ama, arada, bir siyasetçimizi kurtaran
düzenleme de yaptık. Onun infazının kolaylaştırılması için düzenleme
de yaptık.
Yine, Türkiye için
bence çok büyük sorun olan, ama artık tartışıldığı için geride kalmış
olan, ama bir kez daha bunu Meclis tutanaklarına geçmesi yönünde
önemsediğimden söylüyorum, 5377 sayılı Kanun ile -29/6/2005 tarihinde
kabul edilen bu kanun ile- Türk Ceza Kanunu'nun 263'üncü maddesinde
çok yanlış bir düzenleme yaptık. Eğitim kurumlarıyla ilgili cezaları
indirdik, sorumluları da sorumluluktan kurtardık. Bunların faturaları,
ne yazık ki, bu yapılan -şu maddeyle ilgili söylüyorum- bu maddeyle
ilgili yapılan yanlışın faturası, Türkiye'de, Rahip Santoro cinayeti
gibi veya Malatya'daki çok acı olaylar gibi, bir basın kuruluşunun
basılarak insanların boğazının kesilmesi gibi ve buna benzer terörist
faaliyetlere kaynak olan veya bu tür faaliyetlere destek veren geri
bir düzenleme olduğu için, ben, bunu da, yine, Meclis tutanaklarına
geçirmek istiyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
Meclis Adalet Komisyonunda bu kanunla ilgili görüşme yapılırken
benim bir şey dikkatimi çekti. Aslında, bu getirilen kanundan çok
daha fazlası, çok daha fazla yetkiler güvenlik birimleri tarafından
talep edildi, bir kısmı verildi. Ama, orada bu bile konuşulurken, değerlendirilirken,
özellikle Adalet Bakanlığı temsilcilerinin bu taleplere karşı
çıktığını gördüm. İçişleri Bakanlığı talep ediyor, Jandarma Genel
Komutanlığı talep ediyor, ancak bu düzenlemelerin, mevcut temel
düzenlemeler olan Ceza Yasası ve Ceza Muhakemesi Yasası gibi düzenlemelere
uygun olmadığını bizzat Adalet Bakanlığının bürokratları söyledi.
Biz de söyledik, ana muhalefet partisi milletvekilleri olarak biz
de bu yapılanın doğru olmadığını söyledik, ancak, anlatamadık.
Değerli arkadaşlar,
görüşülen kanunun 1'inci maddesi polise durdurma ve kimlik sorma
yetkisini veren bir madde. Bu maddeyle ilgili çeşitli kişi ve kuruluşların
değerlendirmeleri var. Ben, özellikle, İnsan Hakları Derneğinin
1'inci maddeyle ilgili değerlendirmesini sizlerle paylaşmak istiyorum:
Tasarının 1'inci maddesinde polisin durdurma ve kimlik sorma yetkisi
düzenlenmiştir. Mevcut kanunumuzda düzenlenmemiş olan bir yetki
olan durdurma yetkisi ilk kez bu tasarıda gündeme geliyor. Şimdi,
durdurma yetkisinin kullanılmasında ve sınırının belirlenmesinde
inisiyatif tamamen polise bırakılmakta. Bu durum, keyfiyete yol
açabilecektir.
Eleştiri olarak ortaya
konuyor ve ben de bu eleştiriye katılıyorum.
Şimdi "Durdurma
için makul bir sebebin olması gereklidir." denilmiştir. Ancak,
makul sebebin ülkemiz koşullarında ne kadar geniş değerlendirilebileceği
unutulmaması gereken bir noktadır. Kaldı ki, makul sebep, yeterli
şüphe, gerekli tedbir anlayışının polisten polise değişeceğini
de kabul etmek gerektir.
Yine, maddenin gerekçesine
-madde gerekçesinde var bu, maddenin metninde yok- bakıldığında,
kişilerin ve araçların bilgi amaçlı olarak durdurulabileceği, ancak
kişilerin burada bilgi vermede hukuksal sorumluluğu olmadığı,
fakat ahlaki yükümlülükten bahsedildiği görülmektedir. Kişilerin
önceden ahlaki bir yükümlülük altına sokulması suistimale açık
bir alan yaratmaktadır.
Yine, madde gerekçesinde,
durdurulan kişinin sorulara tatmin edici cevap vermemesi veya
hiç cevap vermemesi durumunda gerekli tedbirlerin alınabileceği
belirtilmiştir. Ancak, mevzuatta, kişinin kimlik bilgileri dışında
herhangi bir beyanda bulunma zorunluluğu olmadığı da bilinmektedir.
Susma hakkı bir temel haktır. Kanuni susma hakkının olduğunu unutmamalıyız.
Bu yönüyle, teklif, mevcut mevzuatla çelişmektedir.
Teklifte ayrıca, durdurma
işlemini yapan polisin, aynı zamanda, yeterli şüphe durumunda kişi
üzerinde yoklama ve sıvazlama yöntemiyle arama yapabileceği belirtilmiş.
Buradan hareketle, aslında, her durdurma işlemi sonucunda
"Yeterli şüphe vardır." denildiğinde arama işlemi yapılacağı
ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, durdurma işleminde aracın görünmeyen
kısımlarının kişinin rızasıyla aranabileceği ve bu rızanın hukuka
aykırı olmayacağı dile getirilmiştir. Ancak, ev aramalarında,
rızanın hukuka aykırılığı kaldırmadığı gibi, buradaki rızanın
da hukuka aykırılığı kaldırmayacağı görüşündeyiz.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, çok hassas bir alanı düzenliyoruz. Yani, bu derneğin de görüşüne itibar
ettiğimizde, kişi hak ve özgürlükleriyle güvenlik arasındaki bu
dengeyi tutturmanın ne kadar zor olduğunu biliyoruz.
Ancak, eğer, yapacağımız düzenleme kişi hak ve özgürlüklerine
müdahale edecekse, bu, sonuçta, hukuk devletine müdahale olarak
tezahür edecektir.
Şimdi, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
119'uncu maddesine baktığımızda; arama yetkisinin, polis tarafından,
güvenlik birimleri tarafından hâkim kararı, acil durumlarda savcı
kararı veya çok acil durumda, yine, bazı yerlerle ilgili -konut ve
özel alan dışında- kolluk amiri tarafından verilen
emirle ve bilahare de savcıya bildirilmek suretiyle kullanılabileceği
düzenlenmiştir.
Şimdi, burada
"önleme" adı altında, yani "polisin önleme görevi"
adı altında, tamamen yargısal denetimden uzak bir görev ifa edilmesi
fırsatı yaratılmaktadır.
Şimdi, bunun neden önemli olduğunu, neden Ceza Muhakemesi
Yasası'nda hâkim kararına ihtiyaç duyulduğunu bir kez daha dile getirmekte
fayda var.
Bakın, güvenlik
birimlerimiz çok zor şartlar altında ve en zor olaylarla mücadele
etmek zorunda.
Bu görevi yaparken hatalar olabilmektedir. Olabildiğince bu hataların azalması, azaltılması için
bizler düzenleme yapmak zorundayız ve polisimizin hata yapma şansını
azaltmalıyız. Yani, bu görevi ifa ederken suçla,
suçluyla, hatta ölümle karşı karşıya geliyor güvenlik elemanlarımız.
Bu kadar kolay bir alan değil bu. Ama, sonuç olarak,
yaptığımız düzenlemelerle, biz, aslında, polise bu görevi hangi
amaçla veriyoruz? Toplumun huzur ve refahını, insanların
hak ve hukukunu korumaları için veriyoruz. Eğer o hak ve hukuku
o insanlar kullanamayacaksa, polise bu yetkinin verilmesine gerek
de yoktur. Aslında, bu düzenlemelerin yapılmasında,
bence, emniyet güçlerimizin sorumluluğunun bir kısmı alınmıştır.
Adli merciler tarafından alınmıştır. Şimdi,
polise çok yetki verirsiniz veya herhangi bir kişiye veya kuruma
çok yetki verirsiniz, ama, sorumluluk vermezseniz, o sorumluluğu
vermezseniz, yetki çok kolay aşılabilir. Çünkü, sorumlu
olmayan kişi hesabını vermeyeceği yetkiyi çok kolay kullanabilir.
Burada, sonuç olarak, yapılan düzenlemeyle
-ben komisyonda da bunu dile getirmiştim- ne yazık ki, hukuk devleti,
polis devleti anlayışı karşısında, komisyon görüşmelerinde, maçı
1-0 kaybetti demiştim. Umuyorum, Genel Kurul görüşmelerinde,
yine hukuk devleti kaybetmez. Çünkü, hukuk devletinin kaybetmesi
demek, sonuçta, Türkiye'nin kaybetmesi demektir.
Değerli arkadaşlar, tabii ki, Meclisin,
seçim kararı aldıktan sonra, bu kadar yoğun
bir şekilde çalışmasının doğru olmadığını sizler de biliyorsunuz.
Ama özellikle bugün, Mecliste grubu bulunan bir partinin, Anavatan
Partisinin genel kurulu varken, bu Meclisi çalıştırmanın hiç de
doğru olmadığını ve hatta, ondan daha acısını söyleyeyim: Anayasa
değişikliklerine, AKP'nin istediği Anayasa değişikliğine destek
veren Anavatan Partisinin bu desteğinin "referandum yasasında
değişiklik yapılmaması" şartıyla verdiğini bile bile, bugün,
Danışma Kurulu kararı ve Grup önerisi olarak referandumla ilgili
yasada değişikliği de getirmenizi, doğrusu, Anavatan Partisine
yapılmış büyük bir haksızlık olarak, aslında sadece Anavatan Partisine
değil, siyasi etiğe yapılmış bir haksızlık olarak addediyorum.
Bir de, Sayın Eyüp
Fatsa, biraz önce konuşmasında, Meclisin Cumhurbaşkanını seçememesiyle
ilgili problemin sorumlusunun AKP olmadığını söyledi.
Şimdi, değerli arkadaşlar, sorumlunun
kim olduğuna bir karar verelim. Cumhuriyet
Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal başta olmak üzere, tüm
Türkiye'de akil kişiler, ilgililer Sayın Başbakana şunu söyledi:
"Uzlaşarak Cumhurbaşkanlığı seçimini yapın." dedi. Kiminle uzlaşın?
"Sadece benimle uzlaşın" diye değil, "halkla uzlaşın"
diye, "Türkiye'yle uzlaşın" diye... Bunun karşısında Sayın
Başbakan ne yaptı? "Ben görüşmem. Hiç kimseyle uzlaşmam." dedi.
SONER AKSOY (Kütahya)
- Halkla uzlaştık biz.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Efendim, ben söyleyeyim.
"Meclis, milletin
iradesinin tecelligâhıdır." dedi. Öyle mi? AKP sözcüleri de bunu
dedi. Meclis milletin iradesinin tecelligâhı olduğuna göre…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Afişler yapıştırdılar! Afişler yapıştırdılar "Meclisin
kararı, milletin kararıdır." diye bütün bilboardlara…
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - "Anayasa Mahkemesi bizim dediğimizi yapmazsa millet
hep dağa çıkar." dedi.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Teşekkür ediyorum Başkan.
"Meclisin kararı,
milletin kararıdır." dedi, bunları söyledi, bildiği yolda yürüdü.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Bilboardları da doldurdular.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla)
- Şimdi, Sayın Deniz Baykal'ın dediğini yapsa veya diğer kurumların
veya sivil toplum temsilcilerinin söylediklerini yapsaydı, makul
bir isim üzerinde uzlaşma olsaydı ve bu AKP'li bir arkadaşımız olsaydı
-bu konuda hiç itirazımız yok- bu sorunlar yaşanacak mıydı? Yaşanmayacaktı.
"İlle de bizim çoğunluğumuz…" Çoğunluğa dayanarak,
"Meclisin kararına herkes saygı göstersin." dediniz, çoğunluğa
dayanarak bunu yapmak istediniz. Ancak, ben size, sizin, Adalet ve
Kalkınma Partisinin programından bir bölüm okuyacağım, bakalım,
orada siz ne diyorsunuz? Okuyorum: "Farklı tercihlerin rekabeti,
sağlıklı bir demokratik sistemin vazgeçilmez unsurlarındandır. Bu
yarışta çoğunluğun oyunu alanlar iktidara gelir, tüm ülkenin ya da
yerel yönetimlerin sorumluluğunu üstlenirler…"
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkan, sadece burayı okuyacağım.
"…ancak, yarışı kazanmak ve iktidara
gelmek, çoğunluğun iradesini mutlaklaştırmaz." Bu, sizin programınızda
yazan görüş; demokratikleşme ve sivil toplumla ilgili bölümdeki
görüşünüz bu, yani, "çoğunluk", "mutlaklık değildir."
diyorsunuz. Ondan sonra, "Çağdaş demokrasinin en çok önemsenen
niteliklerinden birisi, çoğunluğun, hiçbir şart altında temel hak
ve hürriyetleri tartışma konusu yapmaması ve azınlıkta bulunanların
-Meclis açısından söylüyorum, Cumhuriyet Halk Partisi ve Anavatan
Partisi ve diğer Demokrat Parti diyelim- hak ve özgürlüklerine saygılı
olmasıdır çağdaş demokrasi. Azınlıkta kalan görüşlerin ve muhalefet
hakkının anayasal güvencelerle teminat altına alınması, demokrasinin
çoğulcu niteliğini pekiştiren bir unsur olarak kabul edilmektedir."
Şimdi, değerli arkadaşlar…
BAŞKAN - Sayın Çorbacıoğlu,
bitirir misiniz.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum Başkanım.
Programınızda,
"Demokrasi, çoğunluğun mutlakiyeti değil, azınlığın da haklarının
korunduğu bir sistemdir." diyorsunuz, ondan sonra geliyorsunuz,
"Bizim, milletten aldığımız yetki var, oyumuz var, istediğimizi
yaparız." diyorsunuz.
Siz bırakın bize uymayı,
şu programınıza uyun; buna bile uymadınız. Sonuçta evet, yüzünüze
gözünüze bulaştırdınız. Şimdi de, suçlu arıyorsunuz. Arkadaşlar,
tek suçlu sizsiniz; ama, tabii, bu suçun bedelini sadece siz ödemiyorsunuz,
bütün Türkiye ödüyor, bütün vatandaşlarımız ödüyor. Umarım, 22 Temmuz,
bu tür hataların bir daha yapılamayacağı bir Meclis aritmetiğini
yaratır. Türkiye'nin sistemiyle, anlayışıyla sorun yaratmayan
bir iktidar gelecektir; buna inancımız tamdır. Bu sorunların bir daha
tartışılmayacağı, sadece ülkeye ve halka hizmet eden bir Meclis
oluşacağı düşüncesiyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Çorbacıoğlu.
Sivas Milletvekili
Sayın Selami Uzun… (AK Parti sıralarından alkışlar)
SELAMİ UZUN (Sivas) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Polis Vazife ve Salahiyet
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 1'inci
maddesi üzerinde konuşuyorum.
Geçtiğimiz süreçte
insanların şikâyetlerinin arttığı, suç istatistiklerine baktığımızda
gözle görülür bir artış olduğu hepimiz tarafından gözlenmektedir.
İnsanlar bazen, gerçek olmasa da, suçlu insanların ellerini, kollarını
sallayarak sokaklarda gezdiklerine, polisin de bunları durdurmaya
yetkisi olmadığına, âdeta, inandırıldı. Öyleyse, Meclis olarak,
hem vatandaşlarımızdan hem güvenlik güçlerimizden aldığımız tüm
bu şikâyetler üzerine bunu bir masaya yatırmak zorundaydık. İşte,
bu amaçla, emniyet yetkilileriyle, Meclisimizdeki milletvekilleriyle,
üniversiteden hocalarla bir araya gelinip Polis Vazife ve Salahiyet
Kanunu üzerinde uzun uzun günlerce çalışıldı. Bunun neticesinde
bir taslak çıkmıştı, ama seçimlerin biraz öne alınmasından dolayı
bu Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nun tamamının yeniden çıkması
konusunda tereddüt hasıl olunca, arasından, işte, bu maddeleri çekip,
polisin de halkımızın da ihtiyacı olan maddeleri değiştirme konusunda
Meclisin takdirine bir yasa teklifi geldi.
Biliyorsunuz, Polis
Vazife ve Salahiyet Kanunu 1934 tarihli ve o günden bu tarafa da
çok çeşitli değişikliklere uğramıştır.
Polisin amacı, kamu
düzenini sağlamak çerçevesinde, devlet otoritesinin ve icrasının
etkinliğini artırmak, halkın güven ve itimadını temin etmektir. Suç
soruşturma sürecinde polise verilen yetkiler suç önleme çalışmalarını
doğrudan etkiler. Polis görevini yaparken, kişi hak ve özgürlükleri
ile kamu güvenliği dengesini gerçekten korumak zorundadır. İkisinin
arasındaki dengeyi öyle bir korumalıdır ki, hem vatandaşımızın
güvenliği, ülkemizin güvenliği tehlikeye girmesin hem de kişi
hak ve özgürlüklerinin sınırları aşılmasın.
İşte, polis, böyle
bir görev esnasında istiyor ki, elinde çok yetkiler olsun. Ama, ülkemiz
de öyle yerden gelmiştir ki, polisin elinde çok yetki olduğu zaman
da bazen bu yetkilerin aşıldığı görülmüştür. Onun için, biz de bu dengeyi
korumaya çalıştık ve bu dengenin korunmasına hep beraber gayret
göstermemiz gerekir.
1'inci madde "durdurma
ve kimlik sorma"yı içermektedir. Bu maddede "durdurma ve kimlik sorma" ilk
defa kanunlarımızda düzenleniyor. Polisin, Adli Önleme ve Arama
Yönetmeliği'nde bu konuyla ilgili maddeler var. Ama, Anayasa'nın
23'üncü maddesinde "insanların durdurulması, ancak kanunla
olur" diyor. Yani, seyahat hürriyeti. İnsanlar bir yerden bir yere
yaya veya arabayla giderken, insanların durdurulması, ancak kanunla
olur. Seyahat hürriyeti, yoksa, engellenemez. İşte, bu amaçla, polisin
daha önce yönetmelikler vasıtasıyla kullanmış olduğu yetkiler,
ilk defa Polis Vazife ve Salahiyet Kanuna "durdurma ve kimlik
sorma" adı altında 4'üncü maddeye 4/A maddesi olarak ekleniyor.
Madde, gayet açık, net, tanımlar getiriyor: "Polis, suç işlendikten
sonra, bir suç veya kabahatin işlenmesini önlemek için, suç işlendikten
sonra kaçan faillerin yakalanmasını sağlamak, işlenen suç veya
kabahatlerin…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
SELAMİ UZUN (Devamla)
- …faillerinin kimliklerini tespit etmek, hakkında yakalama emri
ya da zorla getirme kararı verilmiş olan kişileri tespit etmek, kişilerin
hayatı, vücut bütünlüğü veya mal varlığı bakımından ya da topluma
yönelik mevcut veya muhtemel bir tehlikeyi önlemek amacıyla durdurma
yetkisini kullanır." Aşağıya doğru da, durdurma yetkisinin nasıl
olacağını, ne ölçüde olacağını, nasıl yapacağını… Yani, bu durdurmayı
diğer aramalarla karıştırmamak gerekir. Yani, polis, kişiyi, yaya
veya arabalı şekilde durduracak, kimliğini tespit edecek ya da belki
de yardım olsun diye durduracak. Yani, bir şahsı soracak, başka birisini
soracak. Yani, bunu, illa her durdurduğu kişiyi suçlu zannıyla durduracak
diye bir şey yoktur. Onun için, diğer maddelerde zaten sınırlarını
belirlemiş. Aşağıya doğru diğer fıkralarından maddenin, sınırlarını,
durdurmanın, belirlemiş. Bizim, tabii ki, esas düşüncemiz, bir suç
önlensin, bir suç takibi yaparken de polis yetkili olsun, ama, polis
yetkili olurken de yetkilerini aşmasın ki… O zaman, polis yetkilerini
aşarsa, tabii, polis kendisi ayrıca bunun karşılığında cezayı görür,
ama, önemli olan polise güvenin sarsılmamasıdır. Polis yetkisini
aştığı süre içerisinde, bütün ülkede polise güven sarsılır. Onun
için, polis, kendi teşkilatına, eğitimle, çalışmayla, tatbikatla
mutlaka bu yetkileri sınırda kullandırmak zorundadır.
Diğer maddelere geçildiğinde,
eksik kalan kısımlarda gene konuşmalar yapacağız.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Uzun.
Madde üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştır.
Bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Polis Vazife ve Salahiyet
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve
1 inci maddesi ile söz konusu Kanuna eklenmesi öngörülen 4/A maddesinin
dokuzuncu fıkrasının metinden çıkarılmasını ve onbirinci fıkrasının
başına "Kimliğinin tespiti amacıyla tutulan kişiye, kimliği
tespit edildikten sonra ve talepte bulunması halinde, bu amaçla tutulduğuna
ve tutulma süresine dair bir belge verilir." cümlesinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
|
İrfan Gündüz |
Yahya Akman |
Ayhan Sefer Üstün |
|
İstanbul |
Şanlıurfa |
Sakarya |
|
Ergun Dağcıoğlu |
Alaettin Güven |
|
|
Tokat |
Kütahya |
|
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ RECEP
ÖZEL (Isparta) - Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın
Hükûmet katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
OSMAN GÜNEŞ - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddenin onuncu
fıkrasında kişinin kimliğinin belirlenmesi amacıyla tutulacağına,
gözaltına alınabileceğine ve hatta tutuklanabileceğine dair
hüküm bulunmaktadır.
Dokuzuncu fıkra hükmü ise, "tutulma"ya öngelen
"bekletme"yi öngörmektedir. Kimliğin tespit edilememesi
dolayısıyla gözaltına
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Maddeyi kabul edilen
önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 2559 sayılı
Kanunun 5 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Parmak izi ve fotoğrafların
kayda alınması
MADDE 5- Polis;
a) Gönüllü,
b) Her çeşit silah ruhsatı,
sürücü belgesi, pasaport veya pasaport yerine geçen belge almak
için başvuruda bulunan,
c) Başta polis olmak
üzere, genel veya özel kolluk görevlisi ya da özel güvenlik görevlisi
olarak istihdam edilen,
ç) Türk vatandaşlığına
başvuruda bulunan,
d) Sığınma talebinde
bulunan veya gerekli görülmesi halinde, ülkeye giriş yapan sair
yabancı,
e) Gözaltına alınan,
kişilerin parmak izini alır.
Parmak izi, ait olduğu
kişinin kimlik bilgileri ile birlikte, ne zaman ve kim tarafından
alındığı belirtilmek suretiyle parmak izini alan genel kolluk birimlerine
ait mevcut sisteme kaydedilir. Ancak, parmak izinin hangi sebeple
alındığı sisteme kaydedilmez.
Olay yerinden elde
edilen ve kime ait olduğu henüz tespit edilemeyen parmak izleri, kime
ait olduğu tespit edilinceye kadar, ilgili soruşturma dosya numarası
ile birlikte sisteme kaydedilir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun 81 inci maddesi ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanunun 21 inci maddesi hükümlerine göre alınan
parmak izleri de bu sisteme kaydedilir.
(a) bendi hariç birinci
fıkra ile dördüncü fıkra kapsamına giren kişilerin ayrıca fotoğrafları
alınarak, ikinci fıkrada belirlenen esaslara uygun olarak parmak
izi ile birlikte sisteme kaydedilir.
Bu sistemde yer alan
bilgiler, kimlik tespiti, suçun önlenmesi veya yürütülmekte olan
soruşturma ve kovuşturma kapsamında maddî gerçeğin ortaya çıkarılması
amacıyla, mahkeme, hâkim, Cumhuriyet savcısı ve kolluk tarafından
kullanılabilir.
Kolluk birimleri,
kimlik tespiti yapmak ya da olay yerinden alınan parmak izini karşılaştırmak
amacıyla doğrudan bu sistemle bağlantı kurabilir.
Sistemde kayıtlı bilgilerin
hangi kamu görevlisi tarafından ve ne amaçla kullanıldığının denetlenebilmesine
imkân tanıyan bir güvenlik sistemi kurulur.
Sistemde yer alan kayıtlar
gizlidir; altıncı ve yedinci fıkralarda belirlenen amaçlar dışında
kullanılamaz.
Sisteme kayıtlı olan
parmak izi ve fotoğraflar, kişinin ölümünden itibaren on yıl ve her
halde kayıt tarihinden itibaren seksen yıl geçtikten sonra sistemden
silinir.
Parmak izi ile fotoğrafların
sistemde kaydedilmesi ve saklanması ile bu kayıtlardan yararlanmaya
ilişkin diğer esas ve usûller, İçişleri Bakanlığı tarafından Adalet
Bakanlığının görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Hakkı
Ülkü. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HAKKI
ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1437 sıra sayılı
Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi'nin 2'nci maddesi üzerinde grubum adına, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan
önce bir hususu hatırlatmak istiyorum. Bu kanun teklifi, Selami
Uzun ve 4 arkadaşı tarafından imzalanıp Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına verildikten sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
"Başkanlıkça İçişleri ve Adalet Komisyonlarına havale edilmiştir."
diye not düşerek bizlere göndermiş güya! Ancak, İçişleri Komisyonu
bu konunun muhatabı olmasına rağmen, İçişleri Komisyonunun hem
Başkanına hem başka üyelere hem de orada çalışanlarına sordum, bize
böyle bir kanun teklifi gelmediğini ve dolayısıyla da bizim de böylesi
bir konuyu görüşmediğimizi belirttiler ve dolayısıyla -zaten tarihinden
de belli- alelacele olarak getirilmiş ve Adalet Komisyonunda görüşülerek
de Genel Kurula şimdi, tartışmak üzere ve yasalaştırılmak üzere getirilmiş
bulunmaktadır. Yani, demin arkadaşlarımız "Bazı konularda
usulsüzlük yapılıyor, bazı konular düşünülmeden getiriliyor."
derken, yerden göğe kadar haklı olduğunu belirtiyor işte bu tümce.
Şimdi arkadaşlar,
Adalet Komisyonunda konu görüşülüp bitirildikten sonra bir arkadaşımız,
Sayın Yüksel Çorbacıoğlu'nun -biraz önce de söyledi- yasanın tümü
bittikten sonra demiş olduğu cümle çok önemlidir, yani "polis
devleti 1, hukuk devleti 0" diye. Bu, her şeyi özetliyor zaten.
Şimdi, hatırlarım,
geçmişten kalan, başımdan geçen bir anımı anlatayım ve polis devletine
giden bir yolda insanların hangi zorluklarla karşılaşacağını da
bilmenizi istiyorum: 12 Eylülden sonra yapılacak olan yerel seçimler
esnasında -Türkiye'nin belki başka bazı yerlerinde de olmuştur
ama- kendi ilçemde ben belediye başkan adayıyım, yalan ve iftira
kampanyası alabildiğine ve yalan-iftira kampanyasının içerisinde
bir gün polis hem kuyumcu dükkânımı hem de evimi aynı anda bastı. Niçin
basıldığını, ne aradıklarını, mahkemeden bir karar olup olmadığını,
savcılıktan öyle bir izin alıp almadıklarını sormama rağmen, hiçbir
cevap vermediler. Evimi talan ettiler. Kuyumcu dükkânımda da çeşitli
yerleri bozdular. Aradıkları… Sivas'ta üzerinde döviz yakalanan
bir kişinin benim ismimi vermesinden kaynaklanan bir aramaymış.
Şimdi, kendi ilçem
Aliağa, rantı oldukça yüksek olan, çetesi bol, mafyası bol bir alan,
bir yer. Bunlar, benim belediye başkanı adayı olmamı ya da belediye
başkanlığımı engellemek için Sivas'a gönderdikleri bir adama döviz
veriyorlar, o da bir yerlere satarken yakalanıyor ve bunu benden
aldığını ifade ediyor. Polis sıkıştırınca, yani böyle bir şeyin olmadığı
anlaşılınca, polis sıkıştırınca "Ama, o ilçe başkanı ve aynı
zamanda belediye başkanı adayı ve orada da güçlü bir insan, o nedenle
onun üzerine attım bu iftirayı." diyor.
Şimdi, böyle, demin
arkadaşlarımız söylerlerken.. Sanki polisin
yetkileri yokmuş, sanki polis arama yapamazmış, sanki polis üst araması
yapamazmış gibi yaklaşımların doğru olmadığını, çünkü yasalarda
bunların hepsinin var olduğunu belirtmek için söylüyorum bunları.
Tabii, adam iftirayı
attı da ondan sonra küçücük bir ilçede, benim hakkımda kim bilir neler
düşünüldü. Mahkemeye çıkmadım, ama mahkemeye çıkmaktan da beter
oldum. Yani, polis devletine giden yol işte böyle oluyor. İnsan hak
ve özgürlüklerini yok saymak da işte bu. Yargıçları devreden çıkarmak
da işte bu. Hele savcılıkları tümden devreden çıkarmak, arama işlerinin
de mülki amirlere bırakıldığını duymak, gerçekten de insanın tüylerini
diken diken yapmakta.
Kadrolaşma, AKP'nin
kaymakamları, polis akademilerinin içinde bulunduğu durum, orada
bir zihniyetin hâkim oluşu, birçok polis arkadaşımızın Fethullah'la
el ele oluşu, bütün bunlar böylesine bir yasa değişikliğinin gelecek
için ne kadar büyük bir tehlike olduğunu göstermektedir.
İçişleri Bakanlığının
önemli iki kurumu var: Birisi polis, birisi jandarma. İkisinin de
kriminal laboratuvarları var ve şimdi getirilmek istenen de her
ikisinin de parmak izi arşivinin oluşturulmasına yönelik. Şimdi,
jandarmayı nasıl ayıracaksınız, polise nasıl vereceksiniz? Çünkü,
jandarmanın da kendine göre görevleri var, bunlar yasa taslağında
da muallakta.
Şimdi, geçmişe ait
bir anı da anlatmak istiyorum. İleri yaşlarda olanlar bilirler. Demokrat
Parti döneminde polisin çok güçlü olduğu, yansız olmadığı ve tahkikat
komisyonlarının kurulduğu ortamda, polislerden birçok isim aklımızdadır,
ama, herhâlde Bumin Yamanoğlu ismini kimse unutmaz. Hem o günkü Başbakan
Menderes'in korumasıydı hem de İstanbul'un bir nevi efesi gibiydi. Öylesine
kendisini yetkili kılmıştı ki, bir gün, İstanbul Üniversitesi Rektörü
Profesör Doktor Sıddık Sami Onar'ı, üniversite önünde hem tokatlamış
hem de yerlerde süründürmüştür. Polise verilen yetkilerin getirdiği
sonucun bu olduğu da unutulmamalıdır. Zaten yeteri kadar yetki olduğunu
biliyoruz.
O tartışmalar esnasında
da 1950-1960 arası- o günkü muhalefet milletvekillerinden birisi
de şunu demiştir: "İstibdat markalı bir tezgâhta demokrasi dokunamaz,
karanlığa giden yolu bu şekilde daha çok karartmayın." Muhalefet
partisinin o günkü milletvekilinin söylediğini eğer biz, kırk beş
yıl sonra tekrar tartışma aşamasına getirmişsek, vay ülkemizin
hâline, vay demokrasiyi genişleteceğiz diye Avrupa Birliği uyum
yasalarından bile vazgeçen AKP'nin hâline!
Değerli arkadaşlar,
şimdi, "demokratikleşeceğiz, demokrasinin sınırlarını genişleteceğiz,
Avrupa Birliği standartlarına erişeceğiz." gibi bol bol burada,
kürsüde konuşmalar yapılırken, tam tersi bir düzenlemeyle karşı
karşıyayız. Zaten, bundan sonra gelecek olan düzenlemeler de buna
paralel olarak gelişecektir muhtemelen. Mesela, bu yasayı kabul
ettik ve yürürlüğe girdi. Bir süre sonra gelecek olan nedir biliyor
musunuz? Orman muhafaza memurları da kendilerine böyle bir yetki
isteyecektir. Bir süre sonra, gümrük muhafaza memurları sıraya
girecektir. Sonra, kim bilir, belki de, çiftçi mallarını koruma meclislerinin
atadığı bekçiler de sıraya girecektir ve hatta en önemlisi, özel güvenlik
şirketleri de aynı yetkileri isteyecektir. Çünkü, özel güvenlikçiler,
artık, bir iş yerinin gider kalemleri arasına girmiştir. Doğal olarak,
onlar da benzer yetkilerle donatılmak istenecektir. Bunlar gelecektir.
Bu yasanın tartışılmadan, sağlıksız bir şekilde kabul edilmesi
hâlinde sırada bunlar vardır. İşte, o zaman da, polis devleti gün yüzüne
çıkacaktır. Yani "coplama ve sıvazlama işlemleri yapılacaktır,
zor kullanılabilecektir" gibi ifadeler yer alıyor yasa taslağında,
teklifinde. Zaman zaman da "giysilerinin herhangi biri çıkarılmaksızın
yüzeysel sıvazlama yapılacaktır" deniliyor. "Direnenlere
takdir yetkilerini kullanıp doğrudan silah kullanılabilecektir"
deniliyor. Hele, maçlarda -bu kafa, bu teklif, bu yasalaşırsa, maçlarda-
rakip takım, maazallah, puan almaya çalışsın da, kaymakamlıktan veya
valilikten yetki alan polis veya kulüp başkanından yetki alan özel
güvenlikçi neler yapar neler. Demokrasimizin sınırlarını genişletmeye
çalışırken, özgürlüklerin, temel insan haklarının sınırlarını
genişletmeye çalışırken, polisin yetkilerinin artırılmasını,
doğrusunu söylemek gerekirse, yeteri kadar var olan yetkilerinin
artırılmasını doğru bulmuyorum. Zaten, şu anda…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla)
- Zaten, şu anda birçok suçla mücadele etmeye yetmektedir polisin
yetkileri. İstedikleri olayı da istedikleri zaman aydınlatabilmektedirler.
Mesela, benim bir gün -telefon dükkânım var- telefon dükkânımdan dört
tane telefon çaldılar, kamerayla görülüyor. Motosiklete binip
kaçıyorlar, bir arabaya biniyorlar, Fiat Doblo'nun arkasından arabaya
biniyorlar ve arabayla birlikte Çanakkale istikametine gidiyorlar.
Ben Ankara'dayım, buradayım, Meclisteyim. İçişleri Bakanına söylüyorum,
müdahale etmeye çalışıyor. Ovacık civarında trafik var, Bergama
civarında, trafik durdurmuyor arabayı. Ondan sonra -Çanakkale'de
kardeşim var- Çanakkale'deki kardeşim, polisle iyi diyaloğu olduğundan
dolayı durdurup, onlar gemiye arabayla binemedikleri için orada
yakalatabiliyorlar. Yani, bu, şu demektir: Polis, "Kardeşim,
benim durdurma yetkim yok, sizi, ülkemizi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin…"
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ülkü,
sizin şahsınız adına da var, ama, arada…
HAKKI ÜLKÜ (Devamla)
- Tamam, onu da söyleyeyim efendim, hepsini bitirelim.
BAŞKAN - Efendim, şimdi,
İç Tüzük gereğince, arada konuşmacı olunca… İzin verirseniz onu devam
edelim, ama bir selamlama…
HAKKI ÜLKÜ (Devamla)
- Yalnız, anlattığımı bitireyim efendim, ondan sonra oturayım.
BAŞKAN - Tamam.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla)
- Kardeşim vasıtasıyla, o telefon çalan hırsızlar yakalandılar. Yani,
amaçları, Türkiye'yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kapılarında
bekletip, işte, Türkiye'de demokrasi yok, Türkiye'de insan hakları
yok demek…
BAŞKAN - Sayın Ülkü,
birleştiriyorum, siz devam edin o zaman.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla)
- Peki efendim. Teşekkür ediyorum, daha iyi oldu.
Bu da ülkemiz açısından
bir ayıptır diye düşünüyorum.
Bakın, Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 90'ıncı maddesi, hiçbir zaman bu konuda herhangi bir kısıtlama
getirmiyor. Yani, görüştüğümüz bu yasa teklifi konusunda, sanki
yeni bir şeymiş gibi, herhangi bir şey yapılmasını gerektirmeyecek
kadar açık. "Yakalama ve yakalanan kişi hakkında yapılacak işlemler"
diyor madde 90. "Aşağıda belirtilen hâllerde, herkes tarafından
geçici olarak yakalama yapılabilir:
Kişiye suç işlerken
rastlanması.
Suçüstü bir fiilden
dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen
kimliğini belirleme olanağının bulunmaması. Kolluk görevlileri,
tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren
ve gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, Cumhuriyet savcısına
veya âmirlerine derhâl başvurma olanağı bulunmadığı takdirde, yakalama
yetkisine sahiptirler.
Soruşturma ve kovuşturması
şikâyete bağlı olmakla birlikte, çocuklara, beden veya akıl hastalığı,
malûllük veya güçsüzlükleri nedeniyle kendilerini idareden aciz
bulunanlara karşı işlenen suçüstü hallerinde kişinin yakalanması
şikâyete bağlı değildir.
Kolluk, yakalanan kişiye
kanuni haklarını derhâl bildirir.
Birinci fıkraya göre
yakalanıp kolluğa teslim edilen veya ikinci fıkra uyarınca görevlilerce
yakalanan kişi düzenlenecek soruşturma belgesiyle birlikte hemen
cumhuriyet savcılığına gönderilir.
Yakalama emrine konu
işlemin yerine getirilmesi nedeniyle yakalama emrinin çıkarılma
amacının ortadan kalkması durumunda mahkeme, hâkim veya Cumhuriyet
savcısı tarafından yakalama emrinin derhâl iadesini isteyebilir."
Yani, demek oluyor
ki, yasalarımız zaten gerektiği gibi düzenlenmiş. Yine, 12 Eylül
yasalarına dönmenin bir anlamı yok ve bu düzenlenme gereğince yapılan
yapılıyor.
Buradan şunu söylemek
istiyorum sonuç olarak: AKP, iktidar, giderek, tıpkı o Demokrat Partinin
son zamanlarındaki gibi faşizanlaşıyor. Yasaklara karşı gelen
sözde demokrat bu parti, ülkeyi polis devletine çevirmeye çalışıyor.
Çeşitli kamu kurumlarında, vatandaşlar, üye oldukları derneklere
ve sendikalara göre fişleniyorlar. Örneğin, Deniz Feneri üyesiyseniz
terfi ediyorsunuz, sendika üyesiyseniz ayvayı yiyorsunuz, bu kadar
net. Şimdi, 1 Mayıs olaylarında kim olay çıkartıyor? O televizyonlara
yansıyan, polisin tokat attığı vatandaşın herhangi bir suçu var mı
veya 1 Mayıs gösterilerine gidenlere kim biber gazı atıyor ya da
onun biber gazı atmasını engelleyen bir durum mu var ortada bir daha
başka bir yetki isteniyor? O biber gazından ben de nasibimi aldığım
için biliyorum. Ama, Fatih Camisi avlusunda olanların, orada izinsiz
bir şekilde şeriat gösterisi yapanların, o "Hizb-ut Tahrir"
adlı dinci terör örgütüne yapılanların, dinci terör örgütünün
yapmış olduğu toplantıya müdahalenin bir ipucu var mı, bir izi var
mı, müdahale edildi mi?
Değerli arkadaşlar,
sözlerimi şöyle bitiriyorum: Yapılacak iş, insanların iş ve aş sorunlarını
çözmek, polisin örgütlenme hakkını vermek, onların özlük haklarını
düzenlemek, maaşlarını düzeltmek ve tarafsız olmasını sağlamaktır.
O zaman polisimiz, tarif edildiği gibi, meşru güç kullanan bir devlet
organı olmayı hak eder ve o zaman polisimiz yılmadan görev yapar diye
düşünüyorum.
Saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Ülkü.
Süresinde de konuşmanızı
tamamladınız, ayrıca teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, Sivas
Milletvekili Sayın Selami Uzun.
Buyurun efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
SELAMİ UZUN (Sivas) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
bu çerçeve 2'nci madde, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nun 5'inci
maddesinde değişiklikler yapıyor. Eski maddede "Polis aşağıda
gösterilen kimselerin parmak izlerini ve fotoğraflarını almaya
salahiyetlidir." denilen maddede, hemen hemen polise işi düşmüş
kimseler, yani, işte suç veya suç zanlı adı altında ya da işte yabancı
memleketten Türkiye'ye kaçanlar, hüviyetlerini ispat edemeyenler
veya diğer suçlular hakkında parmak izi alınıyordu. Şimdi, bunda
köklü bir değişiklik var, parmak izi alınmasında. Yani, parmak izi
dünyada her insanın bir tane, yani, bunun benzeri yoktur. Bir fotoğraf
gibi, yani insanın fotoğrafını çekiyorsun, işte, on dört yaşından
sonra çocuklar nüfus cüzdanlarını değiştirdikleri zaman fotoğraf
konuyor nüfus cüzdanlarına. Bu parmak izi böyle bir anlayışla getiriliyor
şu anda. Yani "Parmak izi ve fotoğrafların kayda alınması"
maddesinde "Polis; gönüllü, her çeşit silah ruhsatı, sürücü
belgesi, pasaport veya pasaport yerine geçen belge almak için başvuranlardan,
başta polis olmak üzere, genel veya özel kolluk görevlisi ya da özel
güvenlik görevlisi olarak istihdam edilen -yani, polis kendi parmak
izini de kayda alıyor- Türk vatandaşlığına başvuruda bulunanlar
ve sığınma talebinde bulunanlar ve göz altına alınanlar…" diyor.
Yani, parmak izi, bir fotoğraf gibi, resim gibi, şimdiye kadar kullandığımız
yerlerde kullanılabilecek şekilde kayda alınacak, polis ve diğer
emniyet güçleri kendi depolarında muhafaza edecekler. Parmak izi
-tamamen- belki de ileride tüm vatandaşların doğuştan itibaren parmak
izinin bu teknolojik ortamda alınabileceği bir ortama gelebileceğiz
belki.
Bu madde, biraz da
CMK'nın 81'inci maddesinden sonra -çünkü, CMK 81'inci maddesi tamamen
suçlulara yönelik parmak iziydi; onlar alınıyor, suçlu soruşturmasında
delil olarak kullanılıyorlardı- biraz bu maddenin uygulanmasında
tereddütler hasıl oldu. Böyle bir değişikliğe gidildi. Bence en
faydalı maddelerden birisi de budur Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nda.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Uzun.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Madde üzerinde bir
önerge var.
Şimdi, önergeyi okutacağım
ve oylarınıza sunacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Teklifi'nin çerçeve 2 nci maddesi ile 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet
Kanunu'nun değiştirilmesi öngörülen 5 inci maddesinin ikinci fıkrasının
birinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Selami Uzun |
Mustafa Elitaş |
Muzaffer Baştopçu |
|
Sivas |
Kayseri |
Kocaeli |
|
Soner Aksoy |
Cevdet Erdöl |
|
|
Kütahya |
Trabzon |
|
"Birinci fıkraya
göre alınan parmak izi, ait olduğu kişinin kimlik bilgileri ile birlikte,
ne zaman ve kim tarafından alındığı belirtilmek suretiyle, bu amaca
özgü sisteme kaydedilerek saklanır."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ RECEP ÖZEL (Isparta) - Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI OSMAN
GÜNEŞ - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Teklifin ikinci çerçeve
maddesiyle 2559 sayılı Kanunun 5 inci maddesinde öngörülen değişikliğe
göre, alınan parmak izlerinin bu amaca özgü sistemlere kaydedilerek
saklanması gerekmektedir. Hâlen Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma
Genel Komutanlığı bünyesinde parmak izi kayıtlarına ilişkin iki
ayrı sistem mevcuttur. Mevcut bu sistemlerden değişik 5 inci maddede
öngörülen esaslar çerçevesinde yararlanılabilmesi ve gerekli
güvenlik tertibatının alınabilmesi için bir yazılımla bu sistemlerin
gerek teknik donanım gerekse yazılım programları bakımından birbiriyle
uyumunun ve koordinesinin sağlanması amaçlanmaktadır. Önerge bu
amaçla verilmiştir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 2559 sayılı
Kanunun 9 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Önleme araması
MADDE 9- Polis, tehlikenin
veya suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla usûlüne göre verilmiş
sulh ceza hâkiminin kararı veya bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde
sakınca bulunan hâllerde mülkî âmirin vereceği yazılı emirle; kişilerin
üstlerini, araçlarını, özel kâğıtlarını ve eşyasını arar; alınması
gereken tedbirleri alır, suç delillerini koruma altına alarak
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre gerekli işlemleri
yapar.
Arama talep yazısında,
arama için makul sebeplerin oluştuğunun gerekçeleriyle birlikte
gösterilmesi gerekir.
Arama kararında veya
emrinde;
a) Aramanın sebebi,
b) Aramanın konusu
ve kapsamı,
c) Aramanın yapılacağı
yer,
ç) Aramanın yapılacağı
zaman ve geçerli olacağı süre,
belirtilir.
Önleme araması aşağıdaki
yerlerde yapılabilir:
a) 2911 sayılı Toplantı
ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamına giren toplantı ve gösteri
yürüyüşlerinin yapıldığı yerde veya yakın çevresinde.
b) Özel hukuk tüzel kişileri
ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları veya sendikaların
genel kurul toplantılarının yapıldığı yerin yakın çevresinde.
c) Halkın topluca bulunduğu
veya toplanabileceği yerlerde.
ç) Öğretim ve eğitim
özgürlüğünün sağlanması için her derecede öğretim ve eğitim kurumlarının
ve 20 nci maddenin ikinci fıkrasının (A) bendindeki koşul aranmaksızın
yüksek öğretim kurumlarının içinde, bunların yakın çevreleri ile
giriş ve çıkışlarında.
d) Umumî veya umuma
açık yerlerde, yerleşim yerlerinin giriş ve çıkışlarında.
e) Her türlü toplu taşıma
araçlarında, seyreden taşıtlarda.
Konutta önleme araması
yapılamaz; kamuya açık olmayan işyerleri, eğitim ve öğretim binaları
ve diğer kapalı alanlardaki önleme araması ise ancak hâkim kararıyla
yapılabilir. Ancak polis, kişilerin hayatı veya vücut bütünlüğüne
karşı işlenmesi muhakkak olarak öngörülen ya da bu değerlere karşı
işlenmekte olan bir suçun önlenmesi amacıyla, ayrıca bir karar veya
emre gerek olmaksızın ve yardım istenmiş olup olmamasına bakılmaksızın
kişilerin konutuna ve işyerine girebilir.
Spor karşılaşması,
miting, konser, festival, toplantı ve gösteri yürüyüşünün düzenlendiği
veya aniden toplulukların oluştuğu hallerde gecikmesinde sakınca
bulunan hâl var sayılır.
Polis, tehlikenin önlenmesi
veya bertaraf edilmesi amacıyla güvenliğini sağladığı bina ve tesislere
gelenlerin; unvan, sıfat veya görevlerine, diğer özel kanunlarla
kendilerine tanınan istisnalara ve herhangi bir emir veya karar
olmasına bakılmaksızın, üstünü, aracını ve eşyasını teknik cihazlarla,
gerektiğinde el ile kontrol etmeye ve aramaya yetkilidir. Bu yerlere
girmek isteyenler kimliklerini sorulmaksızın ibraz etmek zorundadırlar.
Önleme aramasının
sonucu, arama kararı veya emri veren merci veya makama bir tutanakla
bildirilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına Bursa Milletvekili
Sayın Mehmet Küçükaşık.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
başlamadan önce hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Arkadaşlar, yine, artık,
herhâlde, bugün Meclisin son günü ve 22'nci Dönemi kapatmak üzereyken,
Türkiye'nin en önemli konularından birisi olan terör ve terörün önlenmesi
için, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'ndaki değişikliği tartışıyoruz.
Tabii, bu değişiklikleri tartışırken hâlâ da tartışma bitmedi ve
bizim bildiğimiz, İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulan bir komisyon,
Türkiye'deki terör olaylarının önlenebilmesi için polis ve jandarmaya
hangi yetkilerin verilmesi gerektiğini iki yıldan beri tartışmışlar
ve bu tartışma şu ana kadar hâlâ sonuçlanmamış ki, şu anda dahi, Mecliste
bu teklif görüşülürken bile yağmur gibi değişiklik önergeleri gelmeye
devam ediyor ve bakmaya çalışıyoruz ki, ne yazık ki, polisin vazife
ve salahiyetlerinde yetkilerinin artırılması yapılır diye tahmin
ediyor idik, tam tersi polisin elindeki yetkileri, özellikle jandarmanın
elindeki yetkileri nasıl tırpanlarız diye büyük bir mücadele veriliyor.
Şimdi arkadaşlar, bakınız,
ikinci bir sorun bu, Türkiye'de terör en önemli sorunlardan bir tanesi,
kapkaç en önemli sorunlardan bir tanesi, insanların can güvenliği
ve Türkiye'deki yolsuzluk, hırsızlık, arsızlık en büyük sorun. Ama,
ne yazık ki, AKP Hükûmetinin ve siyasal iktidarın, Türkiye'de iktidarda
olduğu dört buçuk yıldan beri bu konularda, gerek terör konusunda
gerek yolsuzluklar konusunda gerek hırsızlıklar konusunda kafasının
karışık olduğu, şimdiye kadar bu konularda herhangi bir önlem almadığı,
bilinen suç tanımlarını değiştirerek, zamanında yolsuzluk yapan,
suça karışmış insanların suçlu olmaktan çıkarılmaya çalışıldığı,
bu Mecliste getirilen tasarılarla değişik aflar düzenlenerek,
mahkemelerde suçlu olduğu tespit edilen kişilerin suçsuz hâle getirilmeye
çalışıldığı defalarca tartışıldı. Özellikle Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu tarafından ve Adalet Komisyonunda yaptığımız tüm tartışmalarda
biz, AKP'nin Türkiye'de hırsızlık yapan, yolsuzluk yapan insanları
koruduğunu söylemeye çalıştık. Hep arkadaşlarımız reddetti ve
biz dedik ki, siyasal iktidarın bu konuda herhangi bir şekilde kafası
net değil.
Bakınız arkadaşlar,
burada da net değil, terör konusunda da net değil. Çünkü, iki buçuk
yıldan beri, gerçekten de, AKP Hükûmeti Türkiye'de terörü önlemek
için önlem almaya kalkarken, bir de baktık ki, bir yasa teklifi -biz
tasarı beklerken karşımızda- geldi. Gerekçesi, arkadaşlarımız
dedi ki: "Ya o 52 maddelik bir paketti, biz 9'unu getirdik." Pekâlâ
arkadaşım, siz 9'unu getirdiniz de -Sayın Selami Uzun ve bu teklifi
getiren arkadaşlar- bu değişiklik önergeleri niye şimdi? Bana bunu
biriniz cevaplayabilir misiniz? Lütfen bunu bir açıkça söyleyiniz.
AK Partili Adalet Komisyonu üyeleri, Komisyonda yaptığınız konuşmalarda
"Biz buna hazırlandık, biz çalıştık." dediniz. Sayın Recep Özel, bu
değişiklik tekliflerinin ne olduğunu bana anlatabilir misiniz?
Dün akşam çok net anlattınız. Eğitim kurumlarını niye çıkarıyorsunuz
aramaların içerisinden? Ne amacınız var? Sizin yaptığınız tek bir
şey var: Jandarmayı niye devre dışına çıkarmaya çalışıyorsunuz? Komisyonda
reddedilen önergeyi, ne yapmaya tekrar getirdiniz arkadaşlar? Hiçbir
şey yapmaya çalışmıyorsunuz arkadaşlar. Terör konusunda, polisin,
jandarmanın vazife ve salahiyetlerinin artırılması konusunda,
hiçbir şey yapmıyorsunuz. Giderayak, var olan sistemi yine tahrip
etmeye çalışıyorsunuz, polisin elindeki yetkileri tekrar almaya
çalışıyorsunuz. Tıpkı, Ceza Kanunu'ndaki, izinsiz eğitim kurumlarına,
nasıl -anlaşmamıza rağmen- izin vermediyseniz, kaldırdıysanız,
şimdi de Adalet Komisyonundaki uzlaşmaya, emniyet güçlerinin kendi
arasındaki, gerek Jandarma Genel Komutanlığı gerek Emniyet Genel
Müdürlüğünün kendi arasındaki mutabakata rağmen, yine değişiklik
yaparak oradaki uzlaşmayı, hem siyasal partilerin uzlaşmasını
hem komisyon üyelerinin uzlaşmasını, yine bertaraf etmeye çalışıyorsunuz.
Yeter artık arkadaşlar, gerçekten de yeter!
Bakınız, bu teklifi,
Ulus'ta bombalar patlayınca, insanlar ölünce verdiniz, terörden o
kadar bihabersiniz ki, verdiniz. Ama, buna rağmen, bunu da tahrif etmeye
hakkınız yok. Ne olur, biraz vicdan, izan sahibi olan insanlar dikkatli
davransınlar, şu değişiklik önergelerinin ne anlama geldiğine
baksınlar. Bakınız, bugün, dünyada ve Türkiye'de, suçluların yakalanmasındaki
en önemli parçalardan bir tanesi, avuç izinin alınması. 2'nci maddede,
başlığı: "Parmak izi ve fotoğrafların kayda alınması." Jandarma
Genel Komutanlığı yetkilileri dediler ki: "Arkadaşlar, avuç
izini alalım." "Hayır." dedi, AKP'liler ve komisyon üyeleri
"Avuç izinin alınmasına gerek yoktur." Niye? "Efendim,
çok masraflı oluyor."
Burada getirilen
başka bir öneri daha vardı. Bakınız, 2'nci maddede… Arkadaşlar,
2'nci maddede, şu anda, parmak izleri, hem Emniyet Genel Müdürlüğü
bünyesinde hem de Jandarma Genel Komutanlığının kendi yaptığı tespitlerde
de bünyesinde kalıyordu. Yapılan değişiklikle, ilk önce getirilen
teklifte "Birinci fıkraya göre alınan parmak izleri, münhasıran
Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde oluşturulan bir sisteme kaydedilerek
saklanır." hükmü getirildi. Yani, Jandarma Genel Komutanlığının
tutmuş olduğu parmak izlerini Emniyet Genel Müdürlüğüne verecektiniz.
Yani "Beyaz Enerji", "Mavi Akım" operasyonlarındaki
o parmak izleri kullanılmasın diye, jandarmanın yapmış olduğu kırsaldaki
baskınlardan kurtarmak istediniz parmak izlerini. Bu, karşı çıkılınca
komisyonda şu şekilde değişti: "Parmak izi, ait olduğu kişinin
kimlik bilgileriyle birlikte, ne zaman ve kim tarafından alındığı
belirtilmek suretiyle, parmak izini alan genel kolluk birimlerine
ait mevcut sisteme kaydedilir." Bunda hemfikre varıldı. Aa, bir
baktık ki, biraz önce, bir önerge geldi. Demek ki, jandarmanın parmak
izi, jandarmanın soruşturma yapmasını engellemeye niyetlisiniz.
Gelen önerge şu: "Birinci fıkraya göre alınan parmak izi, ait olduğu
kişinin kimlik bilgileriyle birlikte, ne zaman ve kim tarafından
alındığı belirtilmek suretiyle, bu amaca özgü sisteme kaydedilerek
saklanır." Ne istiyorsunuz siz? Bana bunu anlatabilir misiniz?
Bu "özgü sistem" ne? Neresi burası? Bu değişikliğin amacı
ne?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ RECEP ÖZEL (Isparta) - Hangisi?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
- İkinci fıkradaki değişiklik...
"Özgü sistem"
ne? Hangi özgü sistem bu arkadaşlar?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ RECEP ÖZEL (Isparta) - Cevap vereyim biraz sonra.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
- Yeni bir şey mi? Yönetmeliklerle mi değiştireceksiniz? Yasaları
değiştirerek yönetmeliklere mi yetki vereceksiniz? Yani, şimdiye
kadar sıkıntı çektiğiniz kırsaldaki jandarmanın aramasından, jandarmanın
yolsuzlukları takip etmesinden bu kadar rahatsızlığınızı belirtmenin
ne anlamı var? Siz, yetkileri artırmak için bu teklifi getirdiğinizi
söylüyorsunuz.
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ RECEP ÖZEL (Isparta) - Gerekçesini okusana.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
- Gerekçede hiçbir şey yok. Bu gerekçeyi biz geçen hafta da tartıştık.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Sayın Vekil ne alakası var?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
- Evet aynen bu. Aynen bunu yapıyorsunuz.
Bakınız…
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Gerekçesine bak ama.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
- Gerekçesinde bir şey yok. Biz bunu Komisyonda tartıştık Sayın Baştopçu.
Amaç bu. Avuç izinin alınmasına da o yüzden karşı çıktınız, çünkü, Türkiye'de
çok net bir şey var.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Kusura bakmayın, fal bakıyorsunuz
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
- Sadece sanıkların… Bugün, dünyada ve Türkiye'de, sanıkların yüzde
25'i avuç izlerinin alınmasıyla yakalanabiliyor. Bunu dahi reddettiniz.
Masraf pahalı olacakmış! İnsanların güvenliğinden, terörün önlenmesinden
daha önemli şey var mı sizler için; dünyada herhangi bir şey var mı? Hayır
yok. Ama, "Bunlar masraflı oluyor, bunlar pahalı oluyor." Böyle,
pahalılık söz konusu olabilir mi?
Devletin temel üç tane
görevi vardır: Güvenlik, sağlık, eğitim. Eğer, siz insanların güvenliğini
sağlamak için para harcamaktan kaçınıyorsanız, siz hiçbir şey yapmıyorsunuz
demektir.
Gelelim bu fıkraya:
Bu fıkrada, polisin hangi hâllerde önleme araması yapabileceği
belirtiliyor. Önleme araması yapmak için ne tartışmalar yapıldı.
Bakınız, mevcut Yasa'da şu anda yapılan bir değişiklik var. Gizlice
bu alındı, cımbızla çıkartıldı. Çıkartılanı söyleyeyim ben: 9'uncu
maddenin (e) fıkrasında, umumi veya umuma açık yerlerde veya öğrenci
yurtlarında ve eklentilerinde polisin arama yapma yetkisi vardı
teklif gelirken, birden bire, bir el almış, öğrenci yurtlarındaki ve
eklentilerinde polisin arama yapma yetkisini ortadan kaldırtmış,
çıkartılmış. Şimdi, ne demek bu? "Öğrenci yurtlarında ve eklentilerinde…"
Yani, Türkiye'de kurulmuş olan, yazın kurulacak olan özel yurtlarda
ve eğitim yerlerinde herhangi bir şekilde polisin veya güvenlik
güçlerinin veya jandarmanın arama yapmasını niye kaldırıyorsunuz
arkadaşlar? Niye yasak koyuyorsunuz? Hâkimden izin alınmayacak mı?
Hâkim kararıyla burada arama yapılmayacak mı? Siz bunlardan niye
rahatsız oluyorsunuz? Amacınız terör değil, amacınız güvenlik falan
değil, insanların refahı değil; amacınız, izinsizce açılan o tarikat
kursları var mı, yurtlar yok mu, onlara kimse dokunmasın demek, amacınız
bu, bu değişikliğin başka hiçbir anlamı yok.
Devam ediyoruz. Yine
anlaşma yaptık, Komisyonda geldi, bugün yine bir değişiklik. Şimdi,
bakıyorsunuz dördüncü fıkraya, (ç) bendi:
"ç)
Öğretim ve eğitim özgürlüğünün sağlanması için her derecede öğretim
ve eğitim kurumlarının ve 20 nci maddenin ikinci fıkrasının (A) bendindeki
koşul aranmaksızın yüksek öğretim kurumlarının içinde, bunların
yakın çevreleri ile giriş ve çıkışlarında." arama yapabilirdi
polis. Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, en yüksek mülki amirin
izniyle, geri kalanları da hâkimin izniyle. Şimdi getiriyorsunuz,
bakın, (ç) fıkrasını nasıl değiştiriyorsunuz: "Eğitim ve öğretim
özgürlüğünün sağlanması için, her derecede eğitim ve öğretim kurumlarının
idarecilerinin talebiyle." Ne demek bu ya? İzinsiz eğitim kurumları
kuran, izinsiz kamp kuran adam, arkadaş benim burada huzursuzluk veriyor,
dışarıdan bana baskı oluyor, gelin de burada aramı yapın mı diyecek?
Bu kadar komedi olur mu? Böyle komedi olur mu? İzinsiz yurt kuran, izinsiz
kamp kuran adam, gelip de, arkadaşlar ben sizden izin talep ediyorum,
gelin burada arama yapın, burada benim verdiğim eğitime uymayan
öğrenciler var, gelin bunları alın, arama yapın mı diyecek? Suç aletleri
var mı diyecek size? Arkadaşlar, bu değişikliği niye yapıyorsunuz?
Bana bunu biri anlatsın.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Ya, izinsiz yurt kuruluyor mu?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
- Evet, eğitim kurumları, cezayı kaldırdınız biliyorsunuz Sayın
Baştopçu.
Devam ediyoruz yine.
Şimdi, gelmiş, hangi hâllerde konutta arama yapılamazdı? Daha önce,
yine yaptığınız değişiklikle… "Konutta önleme araması yapılamaz;
kamuya açık olmayan işyerleri, eğitim ve öğretim binaları ve diğer
kapalı alanlardaki önleme araması ise ancak hâkim kararıyla yapılabilir"di.
Şimdi getirdiğiniz değişiklikle aynen şunu diyorsunuz, bir önerge
daha var: [[c) beşinci fıkrasının Konutta, yerleşim yerinde ve kamuya
açık olmayan işyerlerinde ve eklentilerinde önleme araması yapılamaz."]]
Yani, kamuya açık olmayan, çok özel kişilerin katılabildiği, daha
önceki, oradaki beşinci fıkradaki özellik, eğitim ve öğretim kurumları
gibi, kamu öğretimi olmayan kurumlar; dershane midir, nedir, ne değildir,
bilmiyoruz. Çünkü, böyle muğlak kavramlar kullanılıyor. Yasa metinlerinde
muğlak, belirli olmayan kavramlar kullanılmaz da, alışkanlık hâline
getirildi. Bu kavramlar, daha önce ancak hâkimin izniyle arama yapılabileceği,
bunun haricinde yine çok özel koşullar olması hâlinde, gecikmesinde
sakınca bulunan hâllerde ise güvenlik görevlileri özel izinle arama
yapıyordu. Şimdi "Orada arama yapılamaz." diyorsunuz.
Bakınız arkadaşlar,
getirdiğiniz tasarı gerçekten de Türkiye'de akan kanları durdurmaya
yönelik değil, Türkiye'de terörü önlemeye yönelik değil. Siz, onları
istismar ederek, öyle insanları istismar ederek, kafanızda yapmaya
çalıştığınız değişiklikleri getirmeye çalışıyorsunuz. Ne olur
bu huyunuzdan vazgeçin. Bakınız, insanlar ölüyor, her gün binlerce
şehit veriliyor. Genelkurmay Başkanının bir ay önceki yaptığı konuşmayı
hatırlatırım hepinize. Konuşma tekrar yapılıyor. Türkiye'ye terör
ve terör örgütü üyeleri ve patlayıcı maddeler Kuzey Irak'tan geliyor
mu? Önleme araması yapacak mısınız her yerde? Yapacaksınız. Genelkurmay
Başkanı ne dedi? Bizzat şunu söyledi: "Kuzey Irak'a girilmesi
gerekir mi? Evet, girilmesi gerekir. Fayda var mıdır? Evet vardır. Ancak,
bunun için siyasi irade gerekir." dedi. Biz sizden o siyasal iradeyi
göstermenizi istiyoruz. Türkiye'de gerçekten de eğer terör varsa,
Türkiye'de hırsızlık varsa, yolsuzluk varsa, kapkaççılık varsa, arsızlık
varsa, bu siyasal iradeyi gösterin. İnsanlara yetki verin, gerçekten yetki
verin.
Bir siyasal kararınız olsun. Siz, sadece yok etmeye,
tahrip etmeye yöneliyorsunuz. Hiçbir şeye hitap etmeye, bir yetki
vermeye niyetiniz yok.
Hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Küçükaşık.
Şahsı adına, Sivas
Milletvekili Sayın Selami Uzun.
Buyurun.
SELAMİ UZUN (Sivas) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, arkadaşlar,
burada Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu yapıyoruz, polis ve jandarmayı
tartışmıyoruz. Buradan, kürsüden, polis şöyle, jandarma şöyle… Bunların
ikisi de, bizim ülkemizin güvenlik güçleridir. Bunların arasında
ayırım yapmak ya da yapılmak, böyle bir kelime, böyle bir şey bu kürsüden
konuşulur mu? Konuşmak için önce -o zaman öyleyse- kanunu bilmek lazım.
Polis ve Selahiyet Kanunu'nun 25'inci maddesini ben size okuyayım:
"Polis teşkilatı bulunmayan yerlerde il, ilçe ve bucak jandarma
komutanları ile jandarma karakol komutanları bu kanunda yazılı
vazifeleri yapar ve yetkileri kullanırlar." Nerede jandarmanın
yetkisini kaldırıyorsun? Yani, polisin yetkili olduğu her maddede
jandarma yetkili, nereden çıkarıyorsunuz bunu? Böyle bir şey olur
mu?
Arkadaşlar, lütfen,
burada Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nu çıkarırken kime yetki
verdiğimizi zaten biz biliyoruz. Onun için dikkatli konuşmakta fayda
var diye düşünüyorum.
Onun dışında, bu önleme
araması.
Arkadaşlar, bu madde,
zaten diğer eski Kanun, 9'uncu madde, önleme araması tanımını yapıyoruz;
önleme -soruşturma ayırımı yapılıyor. Yani, "soruşturma"
Ceza Muhakemeleri Kanunu'na göre yapılıyor, "önleme araması"
Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu'na göre yapılıyor ve sıkı kayıtlara
tabi tutuluyor. Öyle rastgele önleme araması yapılmıyor ve… Bütün
maddeyi yukarıdan aşağıya dikkatle okursanız, nasıl aranacak, neresi
aranacak, sıkı kayıtlara tabi tutuluyor. Elbette polisin istediği
bu idi. Şimdiye kadar polis, "CMK'dan sonra birçok konuda benim
yetkim yok." Diyordu. Niye? Bazı konularda yetkileri tanımlanmamış
polisin. Polisin yetkisini yukarıdan aşağıya ayrıntılı olarak
tanımlamadığın zaman, polis, eskiye göre ucu açık yetki kullanıyordu.
Şimdi yetkiyi kullanmıyor polis. Ne yapıyor? "Ben, bu konuda
yetkisizim" diyor. Biz, bunu yapıyoruz şu anda, yani polisin
yetkilerini tanımlıyoruz. Yukarıdan aşağıya hangi yetkileri haiz,
hangi yetkileri nereye kadar, hangi derecede kullanacak, bunu tanımlıyoruz.
Bunu polis, zaten kendisi istiyor. Aynı yetkileri bütün güvenlik
güçleri kullanacaklar.
Önergeye gelince.
Önergenin, eski Kanun'da olan maddesiyle çok değişik bir şeyi yok ki.
Değişik olan, sadece Komisyonda değiştirilen kısmı var eğitim-öğretim
kurumlarıyla alakalı. Komisyondaki eski metin, Komisyonda değiştirildi.
Şimdi, tekrar eski metne dönüyoruz. Yani, arkadaşlar, dikkatli olmamız
gerekir. Güvenlik meselesi, bizim ülkemizin en önemli sorunlarından
birisidir. Onun için, biraz da bu konularda daha dikkatli olmamız lazım.
Saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Uzun.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Polis
Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin çerçeve 3 üncü maddesi ile söz konusu Kanunun değiştirilmesi
öngörülen 9 uncu maddesinin;
a) dördüncü fıkrasının
(ç) bendinin, "Eğitim ve öğretim özgürlüğünün sağlanması için,
her derecede eğitim ve öğretim kurumlarının idarecilerinin talebiyle
ve 20 nci maddenin ikinci fıkrasının (A) bendindeki koşula uygun
olarak girilecek yüksek öğretim kurumlarının içinde, bunların yakın
çevreleri ile giriş ve çıkışlarında." şeklinde değiştirilmesini,
b) dördüncü fıkrasının
(d) bendindeki ", yerleşim yerlerinin giriş ve çıkışlarında"
ibaresinin metinden çıkarılmasını,
c) beşinci fıkrasının
"Konutta, yerleşim yerinde ve kamuya açık olmayan işyerlerinde
ve eklentilerinde önleme araması yapılamaz." şeklinde değiştirilmesini,
ç) yedinci fıkrada
yer alan "unvan, sıfat veya görevlerine, diğer özel kanunlarla
kendilerine tanınan istisnalara" ve ibaresinin metinden çıkarılmasını
ve "Milletlerarası anlaşmalar hükümleri saklıdır." cümlesinin
bu fıkraya son cümle olarak eklenmesini,
Arz ve teklif ederiz.
|
Ahmet Yeni |
Fatih Arıkan |
Fazlı Erdoğan |
|
Samsun |
Kahramanmaraş |
Zonguldak |
|
Abdullah Erdem Cantimur |
İrfan Gündüz |
|
|
Kütahya |
İstanbul |
|
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ RECEP ÖZEL (Isparta) - Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ BAKANI OSMAN
GÜNEŞ - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Söz konusu Kanun Teklifiyle
değiştirilmesi öngörülen 9 uncu maddenin dördüncü fıkrasının
(ç) bendinde, kronolojik sıra ve Anayasamızdaki ibare göz önünde
bulundurulmak suretiyle "eğitim" ve "öğretim" ibarelerinin
takdim ve tehir ettirilmesi ve 2559 sayılı Kanunun mevcut 20'nci maddesindeki
izin koşulunun aranmasını sağlamak amacıyla değişiklik yapılması;
(d) bendinde ise, "umumi ve umuma açık yerler" ibaresinin yerleşim
yerlerinin giriş ve çıkışlarını da kapsadığı düşüncesiyle;
"yerleşim yerlerinin giriş ve çıkışlarında" ibaresinin
metinden çıkarılması yönünde değişiklik yapılması, düşünülmüştür.
Keza, söz konusu madde, sadece henüz somut bir suç şüphesi oluşmadan
yapılan önleme aramasını düzenlemektedir. Bu itibarla konutun
yanı sıra Türk Medeni Kanunundaki yerleşim yerinde ve kamuya açık
olmayan işyerleri ile bunların eklentilerinde önleme araması yapılmasına
gerek bulunmamaktadır. Ayrıca işlenmekte olan bir suçun işlenmesini
önlemek amacına yönelik olarak izin alınmasına gerek olmaksızın
konuta ve işyerine girilmesini sağlayan bir hükme madde metninde
yer verilmesini gerek bulunmamaktadır. Çünkü, kolluk görevlileri
bakımından, konut veya işyerinde de olsa işlenmekte olan bir suçun
işlenmesini önlemek amacıyla olaya müdahalesinin bir görev olduğu
şüphesizdir. Gerektiğinde bu görevin yerine getirilebilmesi
için konuta ve işyerine girilmesini engelleyen herhangi bir yasal
düzenleme de bulunmamaktadır. Ayrıca, Anayasa'da düzenlenen milletvekili
dokunulmazlığının, milletlerarası sözleşmelerde düzenlenen
diploması dokunulmazlığının, hakim ve savcılar ile avukatlara
ilişkin yürürlükte olan Kanunlardaki istisna hükümlerinin gereği
olarak "unvan, sıfat veya görevlerine, diğer özel kanunlarla
kendilerine tanınan istisnalara ve" ibaresi, maddenin yedinci
fıkrası metninden çıkarılması düşünülmüştür. Belirtilen bu gerekçelerle
işbu değişiklik önergesi verilmiştir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
gerekçisini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime saat 14.30'a kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.14
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.35
BAŞKAN : Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Ahmet Gökhan SARIÇAM
(Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120'nci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
1437 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
4'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- 2559 sayılı
Kanunun 16 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Zor ve silah kullanma
MADDE 16- Polis, görevini
yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla
ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi
kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri
etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî
kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer
alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin
direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı
bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin
direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında
kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar,
fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce,
ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya
zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve
derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma
yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı
araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve
tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda,
zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale
eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya
başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin
koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru
savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.
Polis;
a) Meşru savunma hakkının
kullanılması kapsamında,
b) Bedenî kuvvet ve
maddî güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş karşısında,
bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde,
c) Hakkında tutuklama,
gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş
olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını
sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde,
silah kullanmaya yetkilidir.
Polis, yedinci fıkranın
(c) bendi kapsamında silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği
şekilde "dur" çağrısında bulunur. Kişinin bu çağrıya uymayarak
kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı amacıyla silahla ateş edilebilir.
Buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla ele geçirilmesinin
mümkün olmaması halinde ise, kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla
ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edilebilir.
Polis, direnişi kırmak
ya da yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken,
kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla
saldırıya teşebbüs eden kişiye karşı saldırı tehlikesini etkisiz
kılacak ölçüde duraksamadan silahla ateş edebilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Malatya Milletvekili
Sayın Muharrem Kılıç.
Sayın Kılıç, sürenizi
birleştirdim.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHARREM
KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte
olan Sivas Milletvekili Selami Uzun ve 3 Milletvekilinin; Polis Vazife
ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
4'üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
AKP iktidara geldikten sonra, ülkemizde var olan huzur ve güven giderek
bozulmuştur. Yıllara göre Türkiye'de meydana gelen asayiş olaylarına
baktığımızda, yine, terör olaylarına baktığımızda bunu açık ve net
olarak görmekteyiz.
Biz, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, bu süreç böyle devam edip giderken, buna, Meclis olarak
el koyulması amacıyla 15 Eylül 2005 tarihinde yüce Meclisi olağanüstü
toplantıya çağırdık. Amacımız şuydu: Asayiş ve terörle ilgili konularda
yüce Meclis gerekli görüşmelerde bulunsun, bu görüşmelerin sonucunda
alınması gereken önlemlerle ilgili, yapılması gerekenlerle ilgili
gerekli önerilerde bulunsun ve bununla ilgili de gerekli yasa çalışmalarını
hep beraber yapalım.
Ancak, Adalet ve Kalkınma
Partisi, her zaman yaptığı gibi, ben bilirim, ben yaparım anlayışında,
benim kimsenin katkısına, kimsenin görüşüne ihtiyacım yok anlayışıyla
ne yazık ki bu toplantıyı sabote etti. Öncelikle toplantının, görüşmenin
yapılmaması noktasında büyük bir çaba gösterdi, Meclise kadar geldiler,
ancak kulisten içeri girmediler. Daha sonra, Cumhuriyet Halk Partisi
Meclisin açılması için yeterli çoğunluğu sağlayınca da bu kez Meclisin
içine girdiler, ancak bu sefer de genel görüşme talebimizin reddi
yönünde oy kullandılar.
Değerli arkadaşlarım,
şu anda önümüze bir yasa teklifi geldi. Bu yasa teklifinin geliş tarihi
de çok ilginç. Yani, Adalet ve Kalkınma Partisi ülkenin genel asayiş
durumuyla veya terörün geldiği boyutu hesaba katarak, derli toplu
bir teklifle karşımıza çıkmadı.
Sayın Selami Uzun ve
arkadaşları bir kanun teklifi hazırlayıp karşımıza geldiler ve
"Biz Parlamentodaki milletvekilleri olarak bu soruna duyarlı
davrandık. Ülkemizin sorunlarına duyarlı davranmak her milletvekilinin
görevidir. Biz de bu amaçla bu teklifi hazırladık." dediler Komisyondaki
görüşmeler sırasında.
Ancak, bu görüşmeler
devam ederken Hükûmet tarafından başka açıklamalar geldi. Hükûmet kanadı
dedi ki: Biz, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'yla ilgili olarak
yaklaşık on dört aydır bir çalışma yürütüyorduk, ancak bu çalışmayı
henüz sonuçlandıramadık. Bu nedenle, bu arkadaşlarımız da bu çalışmanın
içinden bazı maddeleri aldılar, kanun teklifi olarak şu anda sundular.
Değerli arkadaşlarım,
bu ülkede, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nda değişiklik yapmak,
bununla ilgili bir çalışma yürütmek çok mu zor? On dört ayda hangi çalışmaları
yürüttünüz veya on dört ay gibi bir süre içinde bunu bir sonuca bağlayamadınız
mı? Biz iyi biliyoruz, Adalet ve Kalkınma Partisi istediği konuda
çok seri yasa çıkarıyor. Yasaları bırakın, istediği konuda Anayasa'da
bile çok seri değişiklikler yapma yoluna gidebiliyor. Düşünebiliyor
musunuz, Anayasa değişikliğiyle ilgili bir gün içinde teklif hazırlanıyor,
ertesi gün Danışma Kurulu kararıyla kırk sekiz saatlik bekleme süresi
kaldırılıyor, Komisyonda bir gün içinde görüşülüyor, daha ertesi
gün de Mecliste görüşmeler başlıyor. Yani, istediğiniz zaman, çok
rahatlıkla, istediğiniz yasaları çıkartabiliyorsunuz.
Ancak, bu gelen yasa
teklifinde, bence, olayın gecikebileceği… Yani, şöyle bir anlayış
var: "Bu, teklif değil de tasarı olarak gelseydi diğer bakanlar
da, bütün bakanlıklar da bunu inceleyecekti, bakanlar imzalayacaktı,
süreç uzayacaktı." deniliyor. Bence, bu bahane de yerinde bir
bahane değil. Asıl amaç, Adalet ve Kalkınma Partisinin, yine, kandırmaca
anlayışından kaynaklanıyor. Yani, daha açık bir deyimle, takiye
anlayışından kaynaklanıyor. Çünkü, bir zamanlar "Biz reformcu
partiyiz, biz kişi hak ve özgürlüklerini en üst noktaya çıkartmak
için çaba gösteriyoruz, AB sürecinde, AB'deki tüm standartları ülkeye
getireceğiz." diye çaba harcadınız. Bu harcadığınız çabalara
Cumhuriyet Halk Partisi olarak sonuna kadar destek verdik. Ancak,
şu anda, getirilen bu düzenlemeyle kişi hak ve özgürlüklerinden
nispeten geriye doğru bir adım söz konusu olduğunda, bir anlamda,
"Hükûmet olarak biz bunun arkasında değiliz. Bazı milletvekilleri
böyle bir teklif hazırlamış getirmişler, biz de, işte, bunu desteklemek
durumunda kaldık. Hatta biz destek vermedik, çünkü yasama görevi
yüce Parlamentonundur, Parlamentodaki milletvekilleri böyle
bir yasa çıkarttılar." diyeceksiniz.
Değerli arkadaşlarım,
Hükûmet olarak niçin sorumluluk almıyorsunuz? Yani, terör konusunda,
asayiş konusunda sorumluluk almayacaksınız da ne zaman sorumluluk
alacaksınız? Kaldı ki, bu teklif, derli toplu, gerçekten, bu, polislerle
ilgili yasayı tam anlamıyla düzenleyen bir yapı da oluşturmuyor. Bu
sadece terörün geldiği noktada... Türkiye'nin belli bölgelerinden
terörün Ankara'nın göbeğine kadar, başkente kadar ulaşmasından
sonra, Ulus'taki patlayan bombadan sonra, sadece kamuoyunda oluşan
tepkiyi yatıştırmak amacıyla, alelacele hazırlanmış bir teklifle
karşı karşıyayız. Teklifin tarihine bakıyoruz: 24/5/2007. Komisyonda
beş gün sonra görüşülüyor, 29/5/2007'de görüşülüyor, şimdi de Meclise
geliyor. Yani, yine Adalet ve Kalkınma Partisinin, bir anlamda, günü
kurtarmaya yönelik bir çabasıyla karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlarım,
bu olaylar ciddi olaylar.
Ülkemiz hem asayiş anlamında hem terör anlamında çok ciddi sorunlarla
karşı karşıya. Bugün için terör ülke bütünlüğünü tehdit eder bir
duruma gelmiştir. Ancak, Hükûmete bakıyoruz, bu konularda çok fazla
duyarlı davranmıyor.
Terörün, değerli arkadaşlarım,
terörün bir iç boyutu vardı, bir de dış boyutu var. Çünkü, Türkiye'deki
terörün Türk ordusunun gücü karşısında, Türk emniyet mensuplarının
gücü karşısında barınması mümkün değildir dış destek olmadan. Bu
dış desteğin de var olduğunu hepimiz biliyoruz. Çünkü, yapılan
açıklamalarda deniliyor ki: "Ele geçirilen o mayınlar, ele geçirilen
A4'ler, C4 bombaları, bunlar nerede satılıyor, bunlar nereden temin
ediliyor?"
Öyleyse, ciddi, sorumlu
bir Hükûmet olarak, bunlarla ilgili gerçekten çok kapsamlı bir yapı
oluşturmak, bir değişiklik yapmak zorundayız. Bunu da nasıl yapacağız?
İktidarla, muhalefetle bir araya geleceğiz. Çünkü, değerli arkadaşlarım,
terörün, anarşinin, asayişin iktidarı muhalefeti olmaz. Bu, hepimizi
ilgilendiren bir olay. Bu nedenle, burada birlik oluşturmamız gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım,
bu yasanın 4'üncü maddesi, polislerimize, zabıtaya, zor ve silah
kullanmayı düzenliyor. Zor kullanmanın iki aşaması var: Bedenî kuvvet
kullanma, maddi güç kullanma. Bunlarla ilgili, bence, bu yapılan düzenlenmede
çok fazla bir sorun yok gibi gözüküyor.
Ancak, değerli arkadaşlarım,
polisin silah kullanma noktasında, bence, mevcut yasadaki 16'ncı
madde daha kapsamlı ve daha doyurucu. Silah kullanmak çok ciddi bir
iştir. Yani, basit suçlarda "Efendim, ben yakaladım, elimden kaçtı,
ben de o yüzden silah kullandım." derseniz, suçun vahametiyle
silah kullanma olayı birbiriyle örtüşmeyebilir. Bu nedenle, her
olayda silah kullanılması, ileride çok büyük sakıncalar yaratabilir.
Yine, mevcut Yasa'da olduğu gibi, buna birtakım kriterler getirmemiz
gerekiyor; özellikle, "ağır cezayı gerektiren suçlarla ilgili
gibi" -en azından- bir tabiri kullanırsak, buradaki durumu biraz
daha netleştirmiş oluruz.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizdeki huzurun ve güvenin sağlanmasında polis teşkilatımızın,
emniyet teşkilatımızın, jandarmamızın çok büyük görev ve sorumluluğu
var. Eğer, bizler iş yerlerimizde, evlerimizde huzur ve güven içinde
yaşıyorsak, bunu bu güvenlik mensuplarına borçluyuz. Ancak, bu arkadaşlarımıza
gereken ilgiyi gösterebiliyor muyuz? Polislerimizin çalışma
şartları çok zor değerli arkadaşlarım, mesaileri çok uzun, çalışma
koşulları riskli, ancak, buna karşılık, polislerimizin almış oldukları
maaşları, ücretleri, insanca yaşabilecekleri ölçüde değil. Bu
kötü çalışma koşulları, ne yazık ki, polislerimizin ruh sağlıklarını
bozmakta. Zaman zaman duyarsınız, "Bir polis memuru cinnet geçirdi,
ailesinden şunları öldürdü." veya sık sık, polis memurlarından
intihar edenleri duyarız. Bunlar boşuna olmuyor değerli arkadaşlarım.
Eğer, biz bu insanlardan görev istiyorsak, bu insanlara da insanca
çalışma koşullarını sağlamamız gerekiyor. Çünkü, bu ülkenin huzur
ve güvenliği, bir anlamda, polislerimizin kendi ruh sağlıklarının,
kendi çalışma koşullarının iyileşmesine bağlı.
Bu anlamda, biz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, ülkemize huzurun ve güvenin gelmesi anlamında
ne gibi önlemler alınacaksa, bununla ilgili her türlü görüşmeye,
her türlü katkı vermeye hazırız. Ancak, baştan savma, bu şekilde kişisel
tekliflerle değil, ciddi bir Hükûmet olarak karşımıza derli toplu
bir paketle gelirsiniz, biz bu paketi değerlendiririz ve ülkemizde
huzurun, güvenin sağlanması için hep beraber…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Ülkemizdeki huzurun ve güvenin sağlanması anlamında hep beraber
bu çabayı gösteririz.
Bu düşüncelerle, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kılıç.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- 2559 sayılı
Kanunun ek 6 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Adlî görev ve yetkiler
EK MADDE 6- Polis, bu
maddede yazılı görevlerinin yanında, Ceza Muhakemesi Kanunu ve
diğer mevzuatta yazılı soruşturma işlemlerine ilişkin görevleri
de yerine getirir.
Polis, bir suça ilişkin
olarak kendisine yapılan sözlü ihbar ve şikâyetleri ve görevi sırasında
öğrendiği suça ilişkin bilgileri yazılı hale getirir.
Edinilen bilgi veya
alınan ihbar veya şikâyet üzerine veya kendiliğinden bir suçla karşılaşan
polis, olay yerinde kişilerin ve toplumun sağlığına, vücut bütünlüğüne
veya malvarlığına zarar gelmemesi ve suçun delillerinin kaybolmaması
ya da bozulmaması için derhal gerekli tedbirleri alır.
Bir suç işlendiği veya
işlenmekte olduğu bilgisini edinen polis, bu bilginin tetkikinin
ardından, gerçek olduğunun anlaşılması halinde el koyduğu olayları,
yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri derhal Cumhuriyet savcısına
bildirir ve Cumhuriyet savcısının emri doğrultusunda işin aydınlatılması
için gerekli soruşturma işlemlerini yapar. Bu sırada olay yerinin
korunması, faillerin ele geçirilmesi ve delillerin tespiti ile
ilgili olarak, bu maddede belirtilen acele tedbirleri almak zorundadır.
Yapılacak araştırma
sonunda edinilen bilginin bir kabahate ilişkin olduğu hallerde,
konu araştırılarak gerekli yasal işlem yapılır veya yapılması
sağlanır.
Olay yerinde görevine
ait işlemlere başlayan polis, bunların yapılmasına engel olan veya
yetkisi içinde aldığı tedbirlere aykırı davranan kişileri, işlemler
sonuçlanıncaya kadar ve gerektiğinde zor kullanarak bundan men
eder.
Polis, suçun delillerini
tespit etmek amacıyla, Cumhuriyet savcısının emriyle olay yerinde
gerekli inceleme ve teknik araştırmaları yapar, delilleri tespit
eder, muhafaza altına alır ve incelenmek üzere ilgili yerlere gönderir.
Olay yeri dışında kalan
ve o suça ilişkin delil elde edilebileceği yönünde kuvvetli şüphe
sebebi bulunan konut, işyeri ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda
yapılacak işlemler için Ceza Muhakemesi Kanununun arama ve elkoymaya
ilişkin hükümleri uygulanır.
Polis, olaydaki failin,
gözaltına alınan şüpheli ile aynı kişi olup olmadığının belirlenmesi
bakımından zorunlu olması halinde, Cumhuriyet savcısının talimatıyla
teşhis yaptırabilir.
Tanıklıktan çekinebilecek
olanlar, teşhiste bulunmaya zorlanamaz.
İşleme başlanmadan
önce, teşhiste bulunacak kişinin faili tarif eden beyanları tutanağa
bağlanır.
Teşhis işlemine tâbi
tutulan kişilerin birden fazla ve aynı cinsten olması, aralarında
yaş, boy, ağırlık, giyinme gibi görünüşe ilişkin hususlarda benzerlik
bulunması gerekir. Teşhis için gerekli olması halinde, şüphelinin
görünüşü ile ilgili gerekli değişiklikler yapılabilir. Teşhis
işlemine tâbi tutulan kişilerin her birinde, teşhis sırasında bir
numara bulundurulur.
Teşhiste bulunan kişi
ile teşhis işlemine tâbi tutulan kişilerin birbirini görmemesi
gerekir.
Teşhis işlemi en az
iki kez tekrarlanır ve teşhiste bulunması istenen kişiye, şüphelinin
teşhis edilecek kişiler arasında yer almıyor olabileceği hatırlatılır.
Teşhis işlemine tâbi
tutulan kişilerin, bu işlem sırasında birlikte fotoğrafları çekilerek
veya görüntüleri kayda alınarak, soruşturma dosyasına konur.
Şüphelinin fotoğrafı
üzerinden de teşhis yaptırılabilir. Ancak tek bir fotoğraf veya aynı
kişinin farklı fotoğrafları üzerinden teşhis yaptırılamaz. Değişik
kişilerin fotoğraflarının aynı büyüklük ve özellikte olmaları
gerekir.
Teşhis işlemi tutanağa
bağlanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına, İzmir Milletvekili
Sayın Ahmet Ersin.
Sürenizi birleştirdim
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET
ERSİN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1437 sıra sayılı
Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi'nin 5'inci maddesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına ve kendi adıma söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
polis teşkilatı, emniyet teşkilatı, insan hakları ihlalleri iddialarıyla
çok sık muhatap olan bir kurum. Dolayısıyla, bu kurumda, bu kurumu ilgilendiren
bir değişiklik yapılacaksa, bir kanun tasarısı ya da teklifi gündeme
getirilecekse, o zaman, bu kanun teklifi ya da tasarının, Adalet
Komisyonu dışında, Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda
da ele alınması lazımdı. Çünkü, nitekim, bu kanun teklifi de eğer yasalaşır
ve yürürlüğe girerse, önümüzdeki süreçte hem polisi yıpratacak
birtakım iddialarla, şikâyetlerle karşı karşıya kalınacak hem de
insan hakları ihlallerinin yoğunlaştığına ilişkin yurt içinde ve
yurt dışında bazı şikâyetler ve eleştirilerle karşı karşıya kalacağız.
Değerli arkadaşlarım,
halkın huzuru ve güveni için sürekli suçlu peşinde koşan ve bu uğurda
çoğu zaman şehit veren bir kurum polis teşkilatı ve bu ağır görevinin
yanında, polis teşkilatına ya da polislere verilen başka ek görevler
de var. Maçlarda örneğin polisler görevlendiriliyor ellerine birer
sandviç tutuşturularak, konserlerde görevlendiriliyor, hatta çoğu
zaman postacı olarak da kullanılıyor polisler. Yani, kendi asli görevinin
dışında, aslında özel şirketlerin yapması gereken görevleri de polisler
yerine getiriyor.
Şimdi, polislerin bu
ağır çalışma koşullarına baktığımızda, örneğin Avrupa Birliği
ülkelerinde günde sekiz saat çalışıyor polis, ama bizde on iki saat
çalışıyor ve buna karşılık maaşları ve sosyal hakları da Avrupa
Birliği ülkelerindeki meslektaşlarının dörtte 1'i kadar. Dolayısıyla,
bu ağır sorunlar, bu ağır çalışma koşulları ve bunun üzerine bazı
kadrolaşmalar ve siyasi müdahaleler de eklenince huzursuzluk giderek
artıyor.
Değerli arkadaşlarım,
bakın -mart ayı itibarıyla- son beş yıl içinde polis teşkilatında 328
kişi istifa etmiş, 42 polis memuru suç işlediği nedeniyle devlet
memurluğundan çıkarılmış ve yine son beş yıl içinde -mart ayı itibarıyla-
1.294 personel meslekten çıkarılmış. Yine bu süreçte 869 personel
psikolojik tedavi görmüş, 122 intihar var -mart ayı itibarıyla- ve
yine bu süre içinde 40 polis memuru şehit olmuş.
Şimdi bunları üst üste
koyup topladığımızda değerli arkadaşlarım, son beş yıl içinde,
mart ayı itibarıyla -polis teşkilatında yaşanan sorunları anlatmaya
çalışıyorum- ayda 6'ya yakın memur istifa etmiş, ayda 6'ya yakın memur
görevinden istifa etmiş, memurluktan ayrılmış, ayda 22'den fazlası
suç işlediği nedeniyle ihraç edilmiş ve yine ayda 15'e yakın polis
memuru da psikolojik tedavi görmüş ve ilginç olan şudur: Bu süre
içinde, ayda ortalama 2'den fazla memur intihar etmiş. Yani, polis
teşkilatında çok ciddi sorunlar var. Sadece kendi göreviyle ilgili
sorunlar değil, ek görevlerin getirdiği ağır sorunlar var ve hafta
sonu tatilleri yok, yıllık izinleri yok, çıksa bile her zaman göreve
çağrılma ihtimali yüksek. Dolayısıyla, böylesine ağır sorunlar
içinde, ağır çalışma koşulları içinde görev yapmaya çalışan memurların,
polis teşkilatının kendi iç huzuru yoksa başkalarının huzurunu
sağlayabilmesi mümkün değildir, çünkü mesleğini severek yapması
mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, şimdi, bu ağır çalışma koşulları nedeniyle, bazı polis eşleri
il insan hakları kurullarına şikâyette bulundular geçtiğimiz aylarda,
çalışma koşullarının ağırlığı nedeniyle aile düzenlerinin bozulduğundan,
eşleriyle görüşemediklerinden ve sosyal ilişki kuramadıklarından
şikâyetle il insan hakları kurullarına başvurdular ve il insan hakları
kurulları da -çok doğru bir kararla- bu polis eşlerini haklı gördü.
Yani, polislerin çalışma koşullarının ve sosyal haklarının insan
haklarına aykırı olduğunu tespit etti il insan hakları kurulları.
Peki, buna karşılık ne yapıldı? Bu sorunlar görmezden gelindi ve
hâlâ, polis teşkilatında yaşanan bu önemli sorunlara, polis teşkilatının
içinde bulunduğu ciddi sorunlara ve polislerin birey olarak yaşadığı
ciddi sorunlara bir çözüm bulunabilmiş değil.
Değerli arkadaşlarım,
böylesine büyük sıkıntıları olan bir teşkilattan da huzur içinde
görev yapmasını, halkın can ve mal güvenliğini korumasını beklemek…
Gerçi, ellerinden geldiği kadar bu görevleri yapmaya çalışıyorlar,
bütün olumsuzluklara rağmen. Bu açıdan, polis teşkilatımız gerçekten
her türlü takdire değer. Ama, devletin de bu teşkilata gereken önemi
göstermesi lazım, devletin de bu önemli teşkilatın sorunlarının
çözülmesine katkı vermesi lazım. Maalesef bunları göremiyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi bakın, Türkiye'nin bugün için önemli sorunlarından birisi terör.
Dört buçuk yıl önce bu iktidar sıfır terörle devraldığı Türkiye'yi,
bugün herkesin birbirinden kuşkulanacağı noktaya getirdi. Herkes
yanındaki kişinin canlı bomba olup olamayacağı konusunda kuşkulu.
Sokaklarda insanlar ne zaman kapkaça uğrayacağı, evlerinde ne zaman
bir hırsızlıkla muhatap olacaklarını bilemiyorlar. Apartmanların
dördüncü, beşinci katlarında oturanlar bile kapılarını, pencerelerini
demirle kapatıyorlar.
Değerli arkadaşlarım,
böyle bir şey olabilir mi? Yani, insanlar evinde rahat değilse, insanlar
sokakta, caddede rahat değilse, bugün en kalabalık caddeler bile
tekin değilse, o zaman o ülkede huzurun olduğu söylenebilir mi?
Bir yasa çıkardınız:
Eve Dönüş Yasası. Ve cezaevindeki, sözüm ona dağdaki teröristleri
düz ovaya indirecektiniz, ama tersi oldu, cezaevindeki Hizbullahçıları
ve PKK'lıları salıverdiniz ve onlar da kaldıkları yerden üstlerine
düşen görevleri, kendilerine uygun gördükleri görevleri yapmaya
devam ediyorlar. Keza, bir Terörle Mücadele Yasası çıkardınız. Çıkarmak
istediniz -daha doğrusu- Terörle Mücadele Yasası'ndaki 6'ncı maddeyi
söylemek istiyorum: Burada, bir kelime oyunuyla, teröristbaşının
bir defaya mahsus olmak üzere Pişmanlık Yasası'ndan yararlanabilmesinin
önünü açtınız. Bunu Cumhuriyet Halk Partisi gördü ve sizleri uyardı.
Neticede, bu uyarı sonucunda -bir miktar inat da ettiniz ama- sonuçta
Cumhuriyet Halk Partisinin dediği noktaya geldiniz ve Terörle Mücadele
Yasası'nın 6'ncı maddesinin sakıncalı bir madde olduğunu kabul ederek
geri adım attınız. Aksi hâlde, Cumhuriyet Halk Partisi bunu gündeme
getirmemiş olsaydı, teröristbaşı, belki bugünlerde, belki birkaç
yıl sonra, Avrupa'daki sivil toplum örgütleri, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin de devreye girmesiyle belki de cezaevinden çıkacaktı
ve aramıza karışacaktı.
Değerli arkadaşlarım,
Hrant Dink cinayetini hatırlıyorsunuz, geçtiğimiz ocak ayında hunharca
işlenen bir cinayet ve Türkiye'yi büyük sıkıntılara sokan bir cinayet.
Şimdi, o dönemde tabii
bu cinayet çok tartışıldı. Sayın Başbakan, hatırlarsanız, o dönemde
bir derin devletten söz etti, Türkiye'de bir derin devlet olduğunu
söyledi ve bu derin devletle ilgili olarak da "Bana diyorlar
ki: 'Bunu ortaya çıkar.' O kadar kolaysa siz çıkarsaydınız." gibi
bir mazeret ileri sürdü.
Değerli arkadaşlarım,
bir demokratik ülkenin Başbakanına yakışmayacak bir laf! Ne demek
yani "Derin devlet var, ama ona dokunamıyorum, onu ortaya çıkaramıyorum!"
Peki, dört buçuk yıldan
beri iktidardasınız, Meclisin üçte 2'sine yakın çoğunluk elinizde,
devletin bütün arşivleri elinizde, devletin bütün kurumları emrinizde
ve derin devletten söz ediyorsunuz. Peki, neden dört buçuk yıldan beri,
bu derin devlet var idiyse ortaya çıkarmadınız, gereğini yapmadınız?
Yani, derin devletle ilgili bir girişim yaptınız da sizi engelleyenler
mi oldu? Kim size engel oldu? Hiç kimse engel olmadı. O zamana kadar
içinden çıkamadığınız bu önemli sorunla ilgili, içinden çıkamadığınız
bu cinayetle ilgili dikkatleri başka yönlere çekmek için bir
"derin devlet" lafı ortaya attınız, Sayın Başbakan attı ve
sonra da bu lafın üstüne yattı.
Değerli arkadaşlarım,
emniyet içinde öteden beri söylenen bazı iddialar var, emniyet içinde
bir cemaat kadrolaşması olduğuna ilişkin iddialar var ve bu iddiaları
çürütecek, bu iddiaların doğru olmadığını kanıtlayacak hiçbir
gelişme de olmadı...
YAHYA BAŞ (İstanbul)
- Nerede iddia?
AHMET ERSİN (Devamla)
- ...ve maalesef, genel olarak şunu söylemek isterim ki: Emniyet
içinde gerçekten bir cemaat-tarikat kadrolaşmasının olduğunu artık
hemen hemen herkes kabul ediyor. (AK Parti sıralarından gürültüler)
MAHFUZ GÜLER (Bingöl)
- Kim kabul ediyor? Hiç
öyle bir şey yok.
AHMET RIZA ACAR (Aydın)
- Dedikodu.
AHMET ERSİN (Devamla)
- Şimdi bakın, bu emniyet içindeki bu kadrolaşma, bu yapılanma... (AK Parti sıralarından gürültüler)
RESUL TOSUN (Tokat) - Hep iddia söylüyorsun,
ispat et!
AHMET ERSİN (Devamla)
- Ne diyorsunuz? Anlamıyorum söylediklerinizi.
HALUK İPEK (Ankara) -
"İspat et." diyor, ispat.
AHMET ERSİN (Devamla)
- Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, bu emniyet içinde... (AK Parti
sıralarından gürültüler)
Ya, bir sorunu konuşuyoruz.
Yani, bu sorunla ilgili bizim kendi bilgilerimizi, iddialarımızı
söylüyoruz. Aksini söyleyen varsa gelir, onlar da söylerler.
Şimdi, bakın, gerek
Danıştay saldırısında gerekse Atabeyler operasyonunda Türk Silahlı
Kuvvetlerini bu çete iddialarıyla ilişkilendirmeye çalışan birtakım
girişimler oldu. Aktif görevli olan ya da emekli olmuş olan muvazzaf
ya da emekli subay, astsubaylarla ilgili birtakım fotoğraflar vesaireler
basına sızdırıldı, birtakım krokiler, planlar basına sızdırıldı
ve Türk Silahlı Kuvvetleri bu çete iddialarıyla ilişkilendirilmeye
çalışıldı ve bu olay, bu gelişmeler, emniyet içindeki işte bu söylediğim
örgütlü yapılanmanın eseridir. Öteden beri söylüyorum. Kendilerini
Adalet ve Kalkınma Partisinin arka bahçesi olarak değerlendiren
bir grubun, örgütlü bir grubun emniyet içine girmiş olması ve emniyet
ile Türk Silahlı Kuvvetlerini karşı karşıya getirme girişimlerinin
sonucunda bir dönem silahlı kuvvetler ile emniyet arasında ciddi
bir soğukluk ve sorun yaşandı değerli arkadaşlarım. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
MEHMET NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Yok öyle bir şey. Nereden çıkarıyorsun?
MUZZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Bu söylediklerini ispat edemezsen sana ne derler biliyor
musun?
AHMET ERSİN (Devamla)
- Şimdi, bakın, bu konularla ilgili, emniyet içindeki bu kadrolaşmayla
ilgili, örgütlü yapılanmayla ilgili çeşitli soru önergeleri verdim
İçişleri Bakanlığına…
MEHMET NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Kardeşim, emniyet örgütü ne demek ya!
AHMET ERSİN (Devamla)
- …ve hiç birisine olumlu ya da olumsuz bir cevap vermediler.
MEHMET NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Ne cevabı verecek?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, yakın bir konumdan bağırsınlar, duyamıyoruz
biz.
AHMET ERSİN (Devamla)
- Sadece geçiştiren, soruları geçiştiren…
BAŞKAN - Sayın Ersin,
siz konu üzerinde, madde üzerinde konuşun efendim.
MEHMET NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Değerli Başkanım, böyle bir şey olur mu? "Emniyet örgütü."
diyor ya!
AHMET ERSİN (Devamla)
- Efendim, kanunla ilgili konuşuyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Efendim, nazariyeler
üzerinde durmayın. Son günlerde bunlar çok da hoş bir şey değil.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa)
- Nazariye değil, gerçek. Ne nazariyesi?
AHMET ERSİN (Devamla)
- Peki, son cümlelerimi söyleyeyim.
AHMET RIZA ACAR (Aydın)
- Bu görüşlerle İzmir'den geri gelemezsin.
AHMET ERSİN (Devamla)
- Yine, geçen yıl, tam da bu zamanlarda Sayın Büyükanıt'la ilgili
birtakım iddialar ileri sürüldü. Onun Genelkurmay Başkanı olmasını
engellemeye dönük birtakım İnternet ve cep telefonlarına mesajlar
geldi ve bu mesajları yazanlar, gönderenler hâlâ ortaya çıkarılmış
değil. Aradan bir yıl geçti. Sayın Başbakan da İçişleri Bakanı da
"Soruşturma açtık." diye söylediler, ama aradan bir yıl geçti,
hâlâ bir şey yok ortalıkta ve bunlar faili meçhul kalıyor, onu söylemek
istiyorum. Yani, eğer böyle bir yapılanma varsa emniyet içinde, bu
hepimizi rahatsız etmelidir. Hepimizin can ve mal güvenliğini
tehlikeye sokar, Türkiye'yi tehlikeye sokar, onu anlatmaya çalışıyorum.
Neden, peki, bu mesajları yazanlar, çekenler, bu örgütlü yapılanma
şimdiye kadar ortaya çıkarılmadı?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET ERSİN (Devamla)
- Son cümlelerimi söylüyorum Sayın Başkan, bir dakikalık…
BAŞKAN - Buyurun.
AHMET ERSİN (Devamla)
- Yani, Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmaya dönük kasıtlı olarak
yapılan bu girişimler, bu girişimleri yapanlar neden ortaya çıkarılmadı,
onu ben merak ediyorum, onu sorguluyorum, sizlerin de sorgulamasını
bekliyorum.
Şimdi, bakın, bir şey
daha söyleyeyim, son bir şey daha söyleyip ondan sonra izin isteyeceğim.
Birkaç yıl öncesine kadar biz şunu duyuyorduk: "Sınırlarımızdan
sivrisinek geçse haberimiz olur." Ya, koskoca tren geçti, birkaç
gün önce ortaya çıktı.
ALİ RIZA ACAR (Aydın)
- Senin boyunu aşar o görüşler!
AHMET ERSİN (Devamla)
- Üzerinde 1.500'e yakın sandıkta silahların taşındığı bir tren sınırdan
geçti…
HARUN AKIN (Zonguldak)
- Amerikan uçakları dolaşıyor!
AHMET ERSİN (Devamla)
- …ve bir bombalama, demir yolunun bombalanması sonucu ortaya çıktı,
böyle bir silahların İran'dan Suriye'ye doğru yola çıktığı. Peki, nasıl
geçti bu koca tren buradan? "Sivrisinek geçse haberimiz
olur." anlayışından sonra şimdi nereye geldik? Tren geçiyor, haberimiz
olmuyor.
ABD uçakları 80 kilometre
Türkiye'ye girdi. Ne oldu peki? Sevgiliye mektup kabilinden, incinmesin
kabilinden, elçilik kâtibine verilen bir notayla…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, son
cümlenizi rica edeyim, tamamlayın.
AHMET ERSİN (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Dolayısıyla, değerli
arkadaşlarım, emniyette ciddi sorunlar var. Emniyet personelinin
ciddi sorunları var, ekonomik sorunları var, sosyal sorunları var
ve bu sorunlar giderilmedikçe, bu sorunlar ortadan kaldırılmadıkça,
bu teşkilatın, gerek vatandaşın can ve mal güvenliğini korumakta
gerekse terörle mücadelede zaafa uğratılır diye kuşkulanıyorum,
korkuyorum. O nedenle, Hükûmetin, bir an önce, bu polis teşkilatında
görev yapan polis memuruna ve üst düzeydeki yöneticisine kadar,
bu sorunların, bu polis teşkilatının yaşadığı sorunların, polislerimizin
yaşadığı sorunların giderilmesi için acil önlemler almasını bekliyorum.
Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Ersin.
Sayın Gazalcı, bir sorunuz
mu var?
Buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Sayın Bakandan şunun yanıtlanmasını diliyorum: Bu polis ve askerlik
mesleğine girerken güvenlik soruşturması yapılıyor doğal olarak
ve bu güvenlik soruşturmasında kendinin dışında kardeşi, babası
ve yakınları da bir soruşturmadan geçiriliyor. 12 Eylülden sonra
yapılmış bir düzenleme var. Sivil yaşamda bu düzeltildi ve suçu birey
işler düşüncesiyle o kişiye özgü bir araştırma yapıldı, ama polislikte
ve askerlikte bu düzeltilme yapılmadı. Acaba -böyle bir çalışma olduğunu
söylemişti eski bakan, dönem de bitiyor- bu güvenlik soruşturması
konusu aynen sürüyor mu?
İki: Meclisin son günlerinde
getirdiğiniz bu düzenlemeyle özgürlüklerin kısıtlandığına, yargının
kararı beklenmeden kişisel özgürlüklerin kısıtlandığına inanıyor
musunuz?
Bu iki sorum... Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Gazalcı.
Sayın Bakan, cevaplandıracak
mısınız?
İÇİŞLERİ BAKANI OSMAN
GÜNEŞ - Yazılı olarak cevap vereceğiz.
BAŞKAN - Yazılı cevap
vereceksiniz.
Teşekkür ederim.
Madde üzerinde bir
önerge var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Polis
Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin çerçeve 5 inci maddesi ile söz konusu Kanunun değiştirilmesi
öngörülen ek 6 ncı maddesinin dördüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Eyüp Fatsa |
Cevdet Erdöl |
Nusret Bayraktar |
|
Ordu |
Trabzon |
İstanbul |
|
Mehmet Beşir Hamidi |
Afif Demirkıran |
|
|
Mardin |
Batman |
|
"Bir suç işlendiği
veya işlenmekte olduğu bilgisini edinen polis, olay yerinin korunması,
delillerin tespiti, kaybolmaması ya da bozulmaması için acele tedbirleri
aldıktan sonra, el koyduğu olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan
tedbirleri derhâl Cumhuriyet savcısına bildirir ve Cumhuriyet savcısının
emri doğrultusunda işin aydınlatılması için gerekli soruşturma
işlemlerini yapar."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Sayın
Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI OSMAN
GÜNEŞ - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Teklif metnindeki
tekrarların önüne geçilmesi ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun
adli kolluk görevine ilişkin hükümleriyle paralellik sağlamak
amacıyla işbu değişiklik önergesi verilmiştir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
5'inci maddeyi kabul
edilen önergeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
6'ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- 4/7/1934 tarihli
ve 2559 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi, 17 nci maddesinin ikinci,
üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkraları ile 20 nci maddesinin birinci
fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına, Antalya Milletvekili
Feridun Baloğlu.
Sayın Baloğlu, birleştiriyorum,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; öncelikle bu yasanın hangi süreç içinde önümüze
geldiğine bakmamız gerekiyor. Ulus'ta, Anafartalar Çarşısı'ndaki
patlamadan sonra yaşanan toplumsal tepki ve kısmi panik, sanıyorum
bu yasanın ateşleyicisi oldu, bu değişikliğin ateşleyicisi oldu.
Ben gerekli değildir demiyorum, ama zamanlamanın sağlıklı karar
vermemiz konusunda birtakım engeller yarattığını düşünüyorum.
Hukuk, günlük toplumsal
tepkilere, paniklere, bunların getirdiği sürece dayalı olarak
gelişmemelidir. Değiştirmeye çalıştığımız yasa, yeni bir yasa
da değil, çok uzun bir süreç içinde oluşan, zaman zaman değiştirilen,
Avrupa Birliğinin görüşleri ve talepleri doğrultusunda üzerinde
çok oynanan bir hukuk bütünlüğü içinde yer alıyor.
Şimdi, toplumsal ihtiyaç,
doğal ki, dikkate alınmalıdır ama bu noktaya nasıl geldiğimiz konusunda
da sağlıklı düşünceler üretmek zorundayız. Bu sürece gelmeden önce,
yaşadığımız olaylara kısaca bakmak gerektiğini düşünüyorum. Doğal
ki bu yasa sadece terörle mücadelenin bir aracı olarak değil, adi
suçları da kapsayan polisin yetkilerinin artırılmasına yönelik
bir çabayı da içinde besliyor ama toplum, daha çok, bu yasanın şiddet
eylemleri karşısında polise yetki vermek konusunda bir ihtiyaçtan
kaynaklandığını düşünüyor. Polisimizin bugün içinde bulunduğu
koşulları zaman zaman bu kürsüye gelen arkadaşlarımız anlattılar.
Gerçekten, Türkiye'deki bütün kamu görevlileri gibi polislerimiz
de son derece güç şartlar altında görev yapıyorlar. Nüfus memurları
da güç şartlarda görev yapıyorlar, infaz koruma memurları da, adliyedekiler
de, öğretmenler de. Ama, polisin bir özelliği var. Polis, suçla göğüs
göğse oluyor, göz göze oluyor, bunun getirdiği ciddi sorunları her
gün yaşıyor.
Çok yaygın bir söylemi
burada yinelemek istiyorum ve bunun doğruluğunu tartışmak istiyorum.
Polis örgütü içinde, güvenlik örgütlerimiz içinde şöyle bir söylem
yaygındır: "Biz yakalıyoruz, götürüyoruz, adliye serbest bırakıyor."
Dönüp adliyeye bakıyoruz, Onlar da şunu söylüyorlar: "Polis
dosyayı oluşturmadan önümüze getiriyor." Tabii, bütün bir mevzuatı
tararsanız iki tarafın da haklılıkları olabilir ama iyi işlemeyen
bir şey olduğu konusunda herkes hemfikir. İki tarafın da haklı olduğu
taraflar varsa, bizim, kanun yapıcılar olarak eksik kaldığımız bir
taraf olduğu ortaya çıkıyor.
Bakın arkadaşlar,
dört buçuk yıllık bir Meclis dönemini tamamlıyoruz, ama 22'nci dönemin
bitmesi Parlamentonun görevlerinin bittiği anlamına gelmiyor. Cumhuriyet
sürüyor, kurallar sürüyor. İki ay sonra burada yeni arkadaşlarımız
olacak ve bu 23'üncü dönem de birtakım görevler üstlenecek. Şimdi,
ben, bu yasanın Meclisin kapanmasına çok belirli saatler kala buraya
getirilmesini doğru bulmuyorum. Gerekliliği konusunda ben de fikir
birliği içindeyim, çoğumuz da öyle düşünüyoruz, ama bunu bu kadar
aceleye getirmemizin anlamı nedir? Yani, şöyle bir şey mi var? Susuz
bir köydeyiz, insanlar ölmek üzere, suyu getirmezsek yirmi dört saat
sonra herkes ölecek. Şu anda bir yasal düzenleme var. Eksik olabilir.
Ama, biz, hiç gerekmeden bunu bu kadar aceleye getirirsek bunun sorunlar
doğuracağı açık. Bunu bir muhalefet milletvekilinin her zamanki
şüpheciliği olarak yorumlamamanızı diliyorum. Bu toplumda şu anda
yaygın kanı, terörle ve suçlarla mücadele konusunda polisin yeni
yetkilerle donatılması konusundadır. Ama bir şey daha var: Bunun
aceleye getirilmemesi konusunda da bir şüphe var.
Bakın arkadaşlar,
önümde iktidar partisine çok yakın bir gazetenin bugünkü manşeti
var. Gazete "Böyle yetki olmaz."diye
manşet atmış. "AB'ye uyum diye abarttık, polisin yetkilerini budadık.
Hatayı anlayınca yine ölçüyü kaçırıp özgürlükleri kısıtlayan,
konut dokunulmazlığını zedeleyen düzenlemeler getirdik."
diyor. Bu, iktidara son derece yakın bir gazete. Bu gazetenin köşe
yazarları da bu sayıda bile iktidarın icraatlarını destekleyen
görüşler bildiriyorlar. Yani, tepki sadece muhalefetin tepkisi
değil.
Devam ediyorum. Toplumun
başka kesimlerinde de benzer tepkiler var, onlar da kabul ediyorlar.
"Evet, polisin suçla mücadelede yeni güçlerle donatılması gerekiyor."
Diyorlar, ama şunu da söylüyorlar: "Böylesine büyük yetkiler,
böylesine kısa bir sürede ve tartışılmadan verilmemelidir."
diyorlar.
Onun için arkadaşlar,
bunu bir kez daha gözden geçirmek gerekiyor. Ama, ille bir şey yapmak
gerekiyorsa, polisin yetkilerini düzenlemeden önce polisin yaşam
şartlarını düzenlemek gerekiyor.
Diğer arkadaşlarım
da söylediler. Bugün Dışkapı'daki polis merkezine, Çevik Kuvvet
merkezine giderseniz ya da bir polis karakoluna giderseniz, ne kadar
iyi donatılırsa donatılsın, son derece güç şartlar altında olduklarını
göreceksiniz.
Polisin bir kere psikolojisi
çok iyi olmalıdır. Polisin donanımı yetmez. Türkiye'de polisin psikolojisinin
nasıl bozulduğunu gösteren sayısız olay vardır. Ben, Sayın İçişleri
Bakanına bir soru sormuştum bu konuda. O soruma verilen yanıttan
anlıyorum ki, polis örgütü içinde intiharlar yaygın biçimde sürmektedir.
Bunun, polisin yaşam şartlarından, yaptığı görevin özelliklerinden
kaynaklandığı düşünülse bile, burada polise yönelik devlet ilgisinin
de çok sınırlı olduğu ve yetersiz olduğu ortaya çıkıyor.
Arkadaşlar, ben size
iki olayı anlatmak istiyorum. Bu olaylardan bir tanesi hafızalardan
silinmemiş bir olaydır, diğeri de çok rastladığımız bir olaydır.
1996'da, sanıyorum İstanbul'da, bir yasa dışı gösteride yere düşmüş
bir polis memuru, etrafında yüzleri maskeli 8-10 kişi polis memuruna
insafsızca vuruyorlar. Yani, bir insanın bir insana yapması mümkün
olmayan bir şeyi yapıyorlar. Kan revan içinde bir polis memuru. Böyle
yüreğiniz sızlayarak bakıyorsunuz. O olaydan on iki gün sonra, gene
İstanbul'da, yere düşmüş bir kadına polisin hunharca vurduğunu görüyorsunuz.
Artık mukavemet gücü kalmamış bir kadını polisler dövüyorlar, alenen.
İki olay. Eğer bu iki olayda da mağdura acımıyorsak insan değiliz biz.
İki olaydaki mağdur iki farklı taraf gibi gözüküyor. Bir tarafta polis
var, yere düşmüş, saldırıya uğramış, bir tarafta bir kadın var, mukavemeti
kırılmış, ama polis ona vuruyor. Bu, toplumun psikolojisiyle polisin
psikolojisinin bozukluğu arasındaki paralelliği de gösteriyor.
Her şeyi şöyle izah edemeyiz: Yani, bir avuç anarşist ya da çok kızgın
bir polis. Şiddet toplumun bütün damarlarında geziyorsa o olayın
üzerinde daha sağlıklı durmamız gerekiyor. Şimdi, biz giderayak
yaptığımız bu konuşmayla, bu tartışmalarla bunları çözecek hâlde
miyiz arkadaşlar?
Şimdi, buraya getirmedim,
oturduğum sırada duruyor. Türkiye Barolar Birliğinin altı yüz sayfalık
bir çalışması, bir raporu var, anarşinin temelleri üzerine, şiddetin
temelleri üzerine. Ama, bunları tartışacak zamanımız hiçbir zaman
kalmıyor.
Bakın, bir şey daha
söylemek istiyorum: İstanbul'da geçen gün bir gösteri oldu, İstanbul
Taksim Meydanı'nda. Yasa dışı bir gösteriydi. O gösteriye polis müdahale
etti. Müdahalenin biçimi tartışıldı. Bunun çok şiddetli bir müdahale
olduğunu söyleyenler oldu, polisin görevini yaptığını söyleyenler
oldu, ama, o müdahale sırasında oradaki vatandaşlardan birisinin
kendisine biber gazı sıkılması üzerine yaptığı şikâyet hâlâ sonuçlandırılamadı,
sonuçlanmadı. Vatandaş diyor ki: "Ben olayın tarafı değilim,
orada duruyorum, ben yemek yiyorum ve benim yüzüme biber gazı sıkıldı."
diyor. Polis de dövüyor bu vatandaşı. Ve resimler gazetelerde yer
alıyor, video kasetleri var, hepsi var, polis teşkilatı kendi içindeki
bu polisi, zor durumda bırakan kişiyi hâlâ bulamadı, hâlâ bulamadı
arkadaşlar. Yani, biz sadece polisi eleştirmek, polisi övmek,
şiddet yanlılarını eleştirmek… Bununla sınırlı kalmayacak çok büyük
bir çerçeveyi tartışmak zorundayız, yani, polis, bırakın sokaktaki
şiddet yanlısını, kendi içindeki zanlıyı bulamıyor. Orada kaç görevli
olduğunu bilmiyor mu? Yüzü apaçık resimde gözüküyor, bulmuyor, bulamıyor.
Böyle bir çerçeve içinde düşünürsek çok sağlıklı sonuçlara varırız
ama o sağlıklı sonuçlara varacak kadar zamanımızın kalmadığı da
bu yasanın getiriliş biçiminden açıkça ortaya çıkıyor.
Bakın arkadaşlar, demin
bir arkadaşım söyledi, söylenince biraz üzülüyorsunuz, kızıyorsunuz
ama bunu söylemek gerekiyor. Bu Meclise Terörle Mücadele Yasası'nın
6'ncı maddesinin değiştirilmesi yönünde bir teklif getirildi. Biz
buna karşı çıktığımız zaman, bunun birtakım olumsuz sonuçlara yol
açabileceğini, bir terör örgütünün başının tahliye edilebileceğini
söylediğimiz zaman kızdınız, ama, sonunda, siz de bunun olabileceğini
kabul ettiniz ve bunu geri çektiniz. Ama, toplumda böyle bir şeyin
olabileceği konusunda bir endişe uyandı. Bu endişenin nelere mal
olduğunu hepimiz biliyoruz. Aynı şeyi Eve Dönüş Yasası'nda yapmadık
mı arkadaşlar? Ben bu kürsüden konuştum, çok iyi hatırlıyorum, diğer
arkadaşlarım da konuştu. Şunu söylemedik mi: Bu Eve Dönüş Yasası,
çözüm getirmeyecek, ülkeyi bölmeye yönelik, ülkenin temelini
parçalamaya yönelik bir şiddet eylemcisi grubun afla falan doğru
yola gelmesi mümkün değil. Yüz kere affetseniz yüz kere aynı eylemi
yapacaklarını bile bile bu Meclisten bu Yasa'nın çıkmasına destek
verdiniz. Sonuçta ne oldu? Dağdakiler orada kaldı, cezaevindekiler
onların yanına gitti. Eve Dönüş Yasası, sadece cezaevindekilerin
şiddet yanlısı örgütlerin yanına dönüş eylemine dönüştü.
Sayın Milletvekilleri,
eğer elinizdeki yasaları iyi uygulayan bir yapı oluşturmamışsanız,
istediğiniz kadar yasal değişiklik yapın. Üstelik, bu yasal değişiklikleri
de böyle ucu ucuna yaptığınız zaman bunların hiçbir sonuç getirmeyeceği
de ortaya çıkacak.
Şimdi, bu maddede,
2559'un 3'üncü maddesi, 17'nci maddenin iki, üç, dört, beşinci fıkraları,
20'nci maddenin birinci fıkrası kaldırılıyor. Doğru, ona söyleyecek
bir şey yok, çünkü, yukarıdaki düzenlemelere paralel bir sonuç bu.
Onları düzenlediğimize göre, bu maddeleri de değiştirmek doğru.
Ama, itirazımızın, bu düzenlemeden çok bu düzenlemenin zamanlamasına,
bu düzenlemenin oluşturulmadan Meclis gündemine getirilmesine
yönelik olduğunu sizlere bildirmek istiyorum.
Bunun ötesinde, bu yasa
yapma dönemimizi tamamlarken, bizim, hepimizin, milletvekilleri
olarak yaptıklarımızı, yapamadıklarımızı bir kez daha gözden geçirmemiz
gerektiğini düşünüyorum. Diliyorum, bugün edindiğimiz deneyimler,
bizler tarafından bir dahaki dönem daha iyi kullanılır ya da bizim
yerimize gelecek arkadaşlar tarafından daha sağlıklı kullanılır.
Önemli olan ülkemizin
birliğidir, halkımızın aydınlık bir ülkede, sağlık içinde, güzel
günler görmesidir. Bunu umut ediyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Baloğlu.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Sorular var.
Sayın Ünlütepe, buyurun.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar)
- Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana şu iki konuyu ulaştırmak
istiyorum.
Bu, genellikle, İzmir
Eşrefpaşa ilçesindeki karakolumuz ve İstanbul Beyoğlu'ndaki karakollarımız
çalışma koşulları açısından çok kötü koşullardadır. Buraları ziyaret
ettiğimizde, polis memurlarımızın, daha doğrusu kamu görevlilerinin
o ortam içinde çalışmalarını yürütebilmeleri olanaksızdır. Bu
tür karakollarda polis memurlarının hizmet alımı için oralarda görevlendirilmeleri
bir insan hakkı ihlali değil midir ve buralarda, bu karakollarda
hâlâ daha polislere görev yaptırmayı düşünüyor musunuz?
İkinci sorum ise, Parlamentonun
görev süresinin bitmek üzere olduğu bir dönemde Polis Vazife ve Salahiyet
Kanunu'nda bir değişikliğe gidiyoruz, bazı alanlarda yetkileri
artırıyoruz, ama, asıl sorun, bence, yetkilerin artırılmasından
daha ziyade, İstanbul, Ankara gibi il emniyet müdürlerimizle görüştüğümüzde
polis memurlarımızın bu illerde görev yapmak istemediklerini,
genellikle Anadolu'ya gitmek istediklerini duyuyoruz. Bunun asıl
gerekçesi, polis memurlarının ekonomik yönden çok sıkıntı içinde
olmasıdır. Bu ekonomik yönden çok sıkıntılı olan polis memurlarımıza,
bu yasanın içinde niçin bir düzeltme ihtiyacı duymadık? Aç olan insanlar
ne dereceye kadar hizmet verebilirler, onlardan bekleyebilir misiniz
bu hizmeti?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Ünlütepe.
Sayın Çorbacıoğlu,
buyurun.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bağımsız Sayın İçişleri
Bakanıma bir soru yöneltmek istiyorum: 2007 1 Mayıs Taksim olayları
sırasında basına ve özellikle televizyon ekranlarına da yansıdığı
şekliyle, görevli bir polis memuru arkadaşımız bir vatandaşı herkesin
gözü önünde tokatladı. Bugüne kadar yapılan araştırmalar sonucunda
bu görevli memurun tespit edilemediği şeklinde kamuoyuna bilgi
aktarıldı. Öncelikle, bu memurun tespit edilip edilmediğini Sayın
Bakandan öğrenmek istiyorum.
Bir de, bu tür olaylarla
ilgili mutlaka, hata işleyen, hukuka aykırı davranan polis memurları
hakkında idari işlemler, cezai işlemler yapılmaktadır, bunları biliyoruz.
Ancak, ne yazık ki şunu da görüyoruz -hâlen görevde olan polis memurları
hakkında- işlem yapılan, yargılama yapılan polis memurlarının
yıllarca mahkemeye getirilemediği ve ifadelerinin alınamadığını
da biliyoruz.
Şimdi bütün bunları
değerlendirdiğimizde ve özellikle toplumsal olaylarda görev ve
yetkisini aşan ve efrada suimuamele şeklinde yansıyan hatalı tutum
ve davranışları karşısında ve haklarında işlem yapılan, yargılama
yapılan memurlarla ilgili olarak siz, Bakanlık olarak ve yönetim
olarak ne tür tedbirler alıyorsunuz ve bu konularda hukuka aykırı
davranan memurlar hakkında disiplin işlemi veya cezai işlem yapıyor
musunuz? Gerçi bunların, tabii, toplumla ne kadar paylaşılması doğrudur
bilmiyorum, ancak, en azından, bu konuda böyle bir işlem yapıldığı
yönünde bir bilgi veya durum varsa bunu da paylaşmaktan memnun olacağımı
bildiriyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Çorbacıoğlu.
Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI OSMAN
GÜNEŞ - Efendim, sorulara yazılı cevap vereceğim. Sadece, bir konuyu
şimdiden açıklamak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI OSMAN
GÜNEŞ - Bu, 1 Mayıs olaylarıyla ilgili olarak başlatılan, Emniyet
Genel Müdürlüğümüzün müfettişlerince de hâlen yürütülen soruşturma
devam ediyor, sonuçlanmamıştır. O, tokat attığı söylenen, tokat
atan polis memurunun tespit edilemediği yolundaki bilgi yanlıştır.
Dolayısıyla, bu soruşturma sonuçlandığında, bu sonuç, kamuoyuyla
da zaten paylaşılacaktır.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Tespit edilmiş midir polis memuru?
İÇİŞLERİ BAKANI OSMAN
GÜNEŞ - Şu anda soruşturma devam ediyor, 2 müfettişimiz devam ediyor
soruşturmaya.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Polis
Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin çerçeve 6 ncı maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
İrfan Gündüz |
Yahya Akman |
Ayhan Sefer Üstün |
|
İstanbul |
Şanlıurfa |
Sakarya |
|
Ergün Dağcıoğlu |
Alaettin Güven |
|
|
Tokat |
Kütahya |
|
"MADDE 6- 4/7/1934
tarihli ve 2559 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi ile 17 nci maddesinin
ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkraları yürürlükten kaldırılmıştır."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ BAKANI OSMAN
GÜNEŞ - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Önleme aramasına
ilişkin olarak 9 uncu maddenin beşinci fıkrasının ikinci cümlesinin
metinden çıkarılmasının sonucu olarak 2559 sayılı Kanunun ile 20
nci maddesinin birinci fıkrasının yürürlükte kalması gerekmektedir.
Belirtilen nedenle, işbu değişiklik önergesi verilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Önerge vardı orada.
BAŞKAN - Kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
İzmir Milletvekili Sayın Kemal Anadol ve arkadaşları tarafından
yeni madde ihdasına ilişkin verilmiş bir önergeleri var. Bu yasanın
esasıyla ilgili yönü olmadığından, geldiğimiz yer itibarıyla da
tekniğe uygun olmadığından işleme alamıyoruz efendim.
7'nci maddeyi okutuyorum…
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Önergeyi okuyun efendim. Önergeyi lütfen…
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Kamuoyu ne olduğunu bilsin Sayın Başkan; ne için önerge verilmiş?
BAŞKAN - Efendim, ilgisi
olmayan bir şey. Zaten burada açıkladınız siz biraz önce.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- İlgisi olmasa verir miyiz Sayın Başkan?
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Olmaz Sayın Başkan!
ATİLA EMEK (Antalya)
- Ne alakası var?
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Başka konuyla mı ilgili?
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Sayın Başkan, yani niye işlem yapmadığınızı söylemeniz lazım.
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Adana) - Ne reddedildi, bilinmesi için…
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Neyi reddettiniz Sayın Başkan?
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Okuyun efendim.
BAŞKAN - Efendim, talebinizde
bir şey yok. Polislere bir zam talebiniz var. Biraz önceki sözcünüz
böyle bir talebi burada yaptı.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Sayın Başkan, neyi reddediyoruz, kamuoyu bilsin.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Niye işleme koymadığınızı, sonra…
BAŞKAN - Efendim, koyamıyorum.
İç Tüzük gereği koyamıyorum işte efendim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Önergeyi okuyun efendim.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Neyi reddettiğinizi bilsin herkes.
BAŞKAN - Her gelen şeyi…
Madde yeri itibarıyla da uygun değil, teknik yönden de uygun değil.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Ama, koymadığınız madde değil Sayın Başkan!
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Orada usul tartışması olur efendim. Olur mu? Rica ederim…
BAŞKAN - Efendim, bilgi
olarak okuyorum, ama, işleme koyamıyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Efendim, lütfen… Sayın Başkan, işleme alınmayacak şey okunmaz.
BAŞKAN - "Madde
7- Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde çalışmakta olan tüm polis,
bekçi ve sivil memurlar ile sözleşmeli personele seyyanen aylık
250 lira ödenmesini teklif ediyoruz." Olay bu.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Tamam. Siz de işleme koymuyorsunuz.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Olmayacak şeyi vereceksin reklam yapmak için, onu da yutacaklar!
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Kural mı kaldı? Kural mı kaldı? Bu saatte, bu tarihte, böyle çalışan
Meclise böyle önerge verilir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Görevini ağırlaştırın ama parasını vermeyin!
BAŞKAN - 7'nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 7- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına Çorum Milletvekili
Sayın Feridun Ayvazoğlu.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN
AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 1437 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 7'nci maddesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu nedenle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Tutanaklara geçiyor mu? Bakın ne diyor Sayın Anadol?
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Böyle çalışan Meclise böyle önerge verilir.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Yani, bu önerge saçma diyorsunuz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Saçma değil.
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - Öncelikle, ilimiz Çorum'un Kargı ilçesinde dün öğleden
sonra meydana gelen dolu afeti nedeniyle, burada bulunan yetkililerimizi,
bulunamayan yetkililerimize iletilmek üzere ve gereğinin acilen
yapılması konusunda kısaca bilgilendirmek istiyorum.
Kargı ilçemiz, Çorum
ilimizin en uzak ilçelerinden birisi. Maalesef, geçen yıl olduğu gibi
bu yıl da meydana gelen dünkü dolu afetinde, Kargı ilçesinin geçim
kaynağı olan çeltik tarlalarının, meyve bahçelerinin, sebze bahçelerinin
tamamen harap olduğunu üzüntüyle öğrenmiş bulunduk. Tabii, bizleri
sevindiren, böyle bir olayda can kaybının olmamasıdır. Bu konunun,
Hükûmet yetkilileri tarafından derhâl, acilen üzerine gidilmek suretiyle
çözüme kavuşturulmasını, Kargılı hemşehrilerimiz adına, buradan,
yüce Mecliste sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
bir yasa teklifiyle daha karşı karşıyayız. Hepimizin söylediği,
sizlerin de bunu çok çok iyi bildiği gibi, Meclisin son günlerinin
normal bir son gün olmadığını görmekteyiz. Meclisimiz, yüksek iradesiyle
erken seçim kararı aldı ve bunu beyan etti. Erken seçim kararından
sonra şu ana kadar çıkartılmış olan yasaların, Anayasa değişikliklerinin
ve hemen hemen, Mecliste görüşülen, karara bağlanan bütün işlemlerin
Anayasa'daki yerinin ve temelinin maalesef geçerli olmadığını
biliyoruz, inanıyoruz ve şimdiye kadar da devamlı uyarıda bulunmuş
olmamıza rağmen, tarih bunu sizlere soracaktır ve gösterecektir.
Böyle bir yasa teklifiyle
daha karşı karşıyayız dedik. Değerli arkadaşlarım, bu yasa teklifinin
geliş tarihine baktığımızda, 24 Mayıs 2007. Nedenine bakıldığında…
24 Mayıstan üç gün öncesi, yani, 21 Mayısta Türkiye'mizin Başkenti
Ankara'nın Ulus Meydanı'nda büyük bir terör olayı oluyor, canlı bombanın
patlaması sonucu onlarca insanımız ölüyor, 100'e yakın insanımız
da yaralanıyor. Böyle bir terör olayından sonra getirilen böyle
bir teklif, ilgili kanunda acaba getirildiği şekliyle bu tür bir teröre
çare midir, değil midir? Yoksa, sıradan, her bomba patlayışında veya
bir insanımızın yaralanmasında veya ölmesinde eğer "İhtiyaç
duyuldu." diyerek… Şu ana kadar mevzuat gereğince gerek Ceza
Muhakemesi Kanunu'nda gerekse diğer kanunlarımızda polislere
verilen yetkinin artırılmasının asayişi ve terörü önleyeceği
noktasında eğer gerçekten inanıyor isek, biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bu yasaya ve bu yasaya benzer yasalara her zaman destek vereceğimizin
bilinmesini istiyoruz. Bir defa bunun altını çiziyoruz. Ancak,
geldik ve gördük ki, sanki, vatandaşımızın, kamuoyunun gözünün boyanmasına
dönük olduğu aşikâr bir şekilde belli olan bu Polis Vazife ve Salahiyet
Kanunu'nun beş altı maddesinin değiştirilmesiyle bütün asayiş düzelecek,
bütün terör olayları önlenecek gibi bir mesaj vermek istendiği ortadadır,
bu açıktır.
Değerli arkadaşlarım,
artık, şimdiye kadarki uygulamalarınızda biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak ana muhalefet partisi görevini yerine getirirken tüm uyarılarımızda
ülkemiz adına, ülkemizin çıkarları adına sizleri samimi bir şekilde
uyarmış olmamıza rağmen bu uyarılarımıza ciddi bir şekilde kulak
vermediniz. Eğer verilmiş olsa idi, 2005 yılının 15 Eylülünde, biz,
sizlere, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanımız olarak imzalayıp
yüce Meclise sunmuş olduğumuz -Cumhuriyet Halk Partisi olarak sunmuş
olduğumuz- terörün kökünün ne olduğu noktasındaki Meclis araştırmasının
genel görüşmesinde, sizlerin buralarda direkler arkasına saklandığını
kamuoyu çok çok iyi bilmektedir. Getirilen öyle bir önergenin de maalesef
siz AKP'li milletvekilleri tarafından, AKP'nin Sayın Genel Başkanı
tarafından almış olduğunuz talimatlar doğrultusunda, reddedildiğini
de tarih yazmıştır. Bunu, kamuoyu, elbet zamanı geldiğinde sizlere
soracaktır.
Samimiyseniz… Samimi
olduğunuzu beş yıldan beri ispat edemediniz. Ama, bizim samimi bir
şekilde yapmış olduğumuz uyarıların da gereğini yapmadığınızdaki
samimiyetsizlik, şimdiye kadar olduğu gibi bugünden sonra da devam
ettiğini ve edeceğini gösteriyor.
Değerli arkadaşlarım,
böyle bir yasayla karşı karşıyayız. Bu yasanın geliş şekline baktığımızda
-komisyonda yapılan görüşmelerde de biz bunları söyledik- bir defa,
bu yasada "kolluk güçleri" dediğimiz polis ve jandarmanın,
görevlerini uyum içerisinde yapmak istediği ve o noktada da bu uyumun
nasıl sağlanacağı noktasında sorduğumuz soruların -Adalet Komisyonu
Başkanlığımız tarafından- sorulmasını ısrarla söylediğimiz
hâlde, polis yetkililerimize, emniyet yetkililerimize ve jandarma
yetkililerimize sorulmamıştır. Biz şunu sormuştuk: "Böyle
bir yasa teklifinin getirilmesinde polis ve jandarma yetkililerimize
bu teklifin getirilmesinin gerçekten katkı sağlayıp sağlamayacağı
noktasında yetkililerden bilgi alınmasını istiyoruz." demiş
olmamıza rağmen, Komisyonun Başkanlığını yürüten Sayın Başkan bunu
-ısrarlı bir şekilde- görmezden gelerek, bu soruyu yetkililerimize
sormamıştır. Durum şunu gösteriyor: İddia edildi ki, bilgi verildi
ki, bu teklif, bir buçuk yıldan beri, Hükûmet tarafından hazırlanan
tasarının belirli maddelerinin içerisinden çekilip emilmek suretiyle,
teklif şeklinde, değerli milletvekili arkadaşlarımızın imzalarıyla
bize sunulmuş olduğu gerçeğini gösteriyor. Peki, böyle bir yasa
değişikliğine şimdiye kadar -acaba- ihtiyaç vardı da, bu ihtiyaca
ne şekilde cevap verileceği noktasında sizlerin gerçekten inandırıcılığı
var mı? Elbette yok. Çünkü, burada Ceza Muhakemesi Kanunu temel kanundur.
Ceza Muhakemesi Kanunu'ndaki önleyici aramadan tutunuz, adli
aramaya kadar, onların ne şekilde yapılması gerektiği bütün mevzuat
içerisinde hüküm altına alınmıştır. Yine, jandarma teşkilat ve görevleriyle
ilgili kanunda da, aynı şekilde, bunun uyumlu bir şekilde yapıldığı
da ortadadır.
Peki, değerli arkadaşlarım,
ne olursa olsun, arabasıyla giden bir vatandaşın, trafik polislerinden
tutunuz, diğer emniyet görevlilerimiz tarafından istendiği takdirde
durdurulmasında veya kimlik sorulmasında hiçbir sıkıntı yaşanmış
mıdır şimdiye kadar? Hiçbir sıkıntı yaşandığı görülmemiştir.
"Peki, ne oldu da böyle bir yasa değişikliğine ihtiyaç duyuldu?"
dediğimizde, sizin vereceğiniz cevabın, gerçekten, bizleri ve kamuoyunu
inandırıcılığı yoktur.
Değerli arkadaşlarım,
demokraside hukuk devleti kuralları işleyecektir. Elbette buna
hepimiz inanıyoruz, hepimiz de -tabiri yerindeyse- kalıbımızı
basıyoruz. Burada kürsüye çıktığımızda, iktidarın mensubu değerli
milletvekili arkadaşlarımız olsun, bütün yetkililer olsun bunu
söylüyor. Demokrasi, hukuk kuralı diyoruz. Peki, biz bunları yerine
getirirken, insan hak ve özgürlüklerini güvence altına almadan,
insan hak ve özgürlüklerini bir tarafa bırakmak suretiyle can ve
mal güvenliklerinin… Evinde yatan vatandaşımızın "Acaba hangi
saatte polis, jandarma gelecek de kapımızı çalacaktır?" şeklindeki
şüphesinde, bu vatandaşlarımıza böyle bir yasa ile huzurun gelebileceğine
inanıyor musunuz?
RECEP ÖZEL (Isparta)
- Ya, burada öyle bir şey var mı?
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - Yolda geçerken, acaba hangi polis, hangi jandarma durdurup
da kimlik soracaktır şeklindeki şüphelere böyle bir yasayla ne şekilde
cevap verebileceğimizi sizler inandırıcı bir şekilde söyleyebilecek
misiniz? Elbette hayır.
Değerli arkadaşlarım,
biz ne insan hak ve özgürlüklerinden vazgeçebiliriz ne de asayişi
önlemekten, terörü önlemekten vazgeçebiliriz. Biz, asayişi de önlemek
zorundayız, terörü de önlemek zorundayız, ama insan hak ve özgürlüklerini
de güvence altına almak zorundayız.
Değerli arkadaşlar,
eğer Cumhuriyet Halk Partisinin bununla ilgili müdahalesi olmamış
olsaydı, hepimizin bildiği gibi, bizim komisyonumuzdan, Adalet
Komisyonundan, üyesi bulunduğum komisyondan geçen Terörle Mücadele
Yasası vardı, Terörle Mücadele Yasası'nın 6'ncı maddesinde
"Etkin pişmanlık" denen bir pişmanlık getiriliyor idi.
Biz şunu söyledik, getirilen
etkin pişmanlık açıkça şu idi değerli arkadaşlarım: Şimdiye kadarki
terör eylemlerinin, terör örgütlerinin kurucularına, yöneticilerine
af getiriliyor idi. Bizim, dirençli bir şekilde sizlere karşı çıkışımız,
bunu her platformda izah edişimiz, anlatmamız sonucu ve bunun sonunda
da eğer o etkin pişmanlık, af dediğimiz olay komisyondan ve Meclisten
geçseydi, şu anda İmralı'da yatan teröristbaşından tutunuz, onun
yardakçılarına kadar bütün teröristbaşları şimdi belki de yargılanacaktı,
belki de tahliye olacaktı, belki de az bir cezayla kurtulacaktı.
RECEP ÖZEL (Isparta)
- Nerede ya!
BAYRAM ALİ MERAL (
RECEP ÖZEL (Isparta)
- Nerede? Hani nerede?
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Getirirsem rezil ederim seni!
RECEP ÖZEL (Isparta)
- Getir, göreyim!
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, biz bunları söyledik, siz eğer
inanmamış olsaydınız, 6'ncı maddeyle ilgili olarak etkin pişmanlığı
neden çıkartmadınız? Bizim uyarılarımız sonucu siz bu etkin pişmanlığı
çıkartmadınız, bunu kabul edelim. Biz, o noktada da bizlerin uyarısına
kulak verdiğiniz için size teşekkür ediyoruz, daha ne diyelim biz
size.
Değerli arkadaşlarım,
elbette, bizler, toplumda huzuru sağlamakla görevli olan millî iradenin
temsilcileriyiz. Bizim çıkartmış olduğumuz, Mecliste görüşülen,
tartışılan yasaların toplumu ilgilendirdiğini hepimiz biliyoruz.
Bunların, Türkiye'mizin başkentinden tutunuz, en ücra yerine kadar,
mezrasına kadar, köylerine kadar, alınan bir kararın, çıkartılan
bir yasanın, onları yanında, yanı başında hemen ilgilendirdiğini
biliyoruz. O nedenle, biz hiçbir zaman için ülkemizin suçlular cenneti
olmasını istemeyiz. Biz hiçbir zaman için, suçluların kol gezdiği,
elini kolunu sallayarak gezdiği, sade vatandaşlarımızla aynı kefede
görülmesini istemeyiz. Bunu hiçbirimizin istemeye hakkı yoktur.
Huzur içerisinde yaşamak isteyen sade vatandaşlarımız ile elbette
suçluların telaşını yaşayan suçlular gibi aynı kefede olunmaması
gerektiğini biliyoruz. O doğrultuda da bizlere düşen büyük görevler
vardır.
Bu ve buna benzer yasaların
bizlere, Türkiye Büyük Millet Meclisine -iktidarına, muhalefetine- ne gibi
sıkıntılar yaşattığını hepimiz gördük. Ama artık yeter demekten
de zamanımız kalmadığı için, yeter desek de demesek de 22 Temmuzda
size birileri yeter diyecektir. Yeter diyecek olan da ulusumuzun
ta kendisidir, milletimizin ta kendisidir, halkımızın ta kendisidir.
Onun için, şimdi bu tür yasalar ve bundan sonra inanıyorum ki akşam
24.00'e kadar çıkartılacak, getirilecek olan yasaların da buna benzer
yasalar olduğu artık o kadar kanıksandı ki, o kadar bizler bunun gelebileceğini,
bakarsanız bir iki saat sonra başka bir yasanın daha getirileceğini,
o kadar kanıksadık ki…
Ama biz buradan sizlere
bir daha uyarıda bulunuyoruz ve buradan sizleri milletimize, halkımıza
şikâyet ediyoruz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Uyarıları dinlemiyorlar.
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - 22 Temmuzda yapılacak olan seçimlerde halkımıza buradan
sizi şikâyet ediyoruz. Artık, aldı kaçtı şeklindeki, kaptı kaçtı şeklindeki
yasa getirmenize, yasa düzenlemenize halkımız 22 Temmuzda
"dur" diyecektir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, çıkartılacak olan bu yasanın öncelikle
ve öncelikle ulusumuza huzur getirmesini hepimiz dileriz, Cumhuriyet
Halk Partisi de diler. Bunun altını çiziyoruz. Bu çarpıtılmasın.
Cumhuriyet Halk Partisi, polisimizin, jandarmamızın yetkilerinin
kısıtlanmasını istemiyor. Elbette yetkileri olacaktır, ama bunun
yanında insan hak ve özgürlüklerinin mutlaka ve mutlaka dengede
tutulması gerekir ve bu dengenin bu yasalarla korunamayacağını,
tutulamayacağını bir kez daha ifade ediyor, bu duygu ve düşüncelerle
de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, şahsım adına yüce Meclisi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Ayvazoğlu.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Değerli arkadaşlar,
Sayın Ercenk, Sayın Kart, Sayın Işık ve Sayın Kavuştu cihaza girmişler
soru sormak için; ancak, bu madde yürürlük maddesi. Buna rağmen soru
sormak istiyor musunuz?
ATİLLA KART (Konya) -
Evet.
BAŞKAN - Yürürlükle
mi ilgili?
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Emniyet tedbirleriyle ilgili Sayın Başkan, önemli konu.
BAŞKAN - Şimdi on dakika
süremiz var, başlatıyorum; beş dakika soru, beş dakika cevap.
Sayın Ercenk, buyurun.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Sayın Bakan, son dönemlerde ciddi oranda artan olaylar, güvenlik
sorununa çok ciddi tedbirler almayı gerekli hâle getirmiştir. Böyle
tedbirler almayı elbette açıkça desteklemek gerekiyor ve biz de bunu
yapıyoruz. Bu tedbirlerden biri de güven timlerinin kurulmasıyla
ilgilidir. Sayın Bakan, bugünkü bir gazetemizde yayınlanan
"Yakında evimize hırsız girecek…" başlıklı bir makaleden
bir bölüm okuyorum Sayın Bekir Coşkun'un:
"Mutlulukla İstanbul
polisinin 'Güven Timleri' kurduğunu okuyorum.
Ayakkabı boyacısı,
çiçekçi, simitçi, piyangocu kılığında polisler medyaya gösterildi,
bunlar hırsızları, gaspçıları, kapkaççıları yakalayacaklar.
İnsan tanınmamak-gizlenmek
için kılık değiştirmez mi?
Bunlar tanınsınlar
diye medyayı çağırıp poz veriyorlar.
Siz hiç 'Ben bu kılığa
gireceğim' diyen 'kılık değiştiren gizli polis' duydunuz mu?"
Ben de diyorum ki: Bu
şekilde açıkça alınan emniyet tedbirleriyle güvenlik sağlanabilir
mi? Gasp, kapkaç önlenebilir mi? Bunun dışında başka tedbirler almayı
düşünüyor musunuz?
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Kart, birer dakika
verdiğim için, ona göre sürenizi tamamlayınız.
Buyurun.
ATİLLA KART (Konya) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana, Hrant
Dink suikastıyla ilgili olarak bir soru yöneltmek istiyorum.
Türkiye için bir utanç
tablosu olan Hrant Dink suikastı öncesinde İstihbarat Daire Başkanlığı,
Trabzon ve İstanbul Emniyet Müdürlüklerinin üstlerine düşen önleme
görevini yapmadıklarına dair ciddi bulgular ve iddialar söz konusudur,
bunlar, kamuoyuna da yansımıştır.
Bu süreç sonunda yapılan
idari soruşturmalarda, özellikle, İstihbarat Daire Başkanının
-ki, bu, emniyet bünyesindeki kadrolaşmanın temel unsurlarının
başında gelmektedir- ve İstanbul Emniyet Müdürünün olaydaki ihmali
aşan sorumlulukları ciddi bir şekilde öne çıkmıştır. Hrant Dink…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Konya) -
Bitiriyorum Sayın Başkan…
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, kapsamlı
olarak Kamu Personeli Reform Tasarısı gündemdeydi ama maalesef,
gündem sıkışıklığı nedeniyle, kamu personelinin genelini ilgilendiren
bu tasarıyı hayata geçiremedik. Orada iki tane önemli kıstas vardı:
Performans ve risk kriteri.
Tabii, bununla birlikte,
2003 ile 2007 arasında -kümülatif enflasyonu baz alacak olursak- polis
arkadaşlarımıza dört yıl içerisinde yapılan maaş zammı ne kadardır?
Bunu, enflasyon rakamıyla kıyaslar mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Işık.
Sayın Kavuştu, buyurun.
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU
(Çorum) - Sayın Bakanım…
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Sayın Başkanım, bir şey arz edebilir miyim?
Demin, konuşmada, bazı
milletvekillerimiz…
BAŞKAN - Sayın Kavuştu,
buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- …teröristbaşının affedileceğine dair yasa tasarısını vermediklerini
söylediler.
RECEP ÖZEL (Isparta)
- Böyle bir usul yok!
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Burada, Sayın Başbakanın altında imzası var.
BAŞKAN - Bir dakika
efendim, onun süresi…
BAYRAM ALİ MERAL (
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Kavuştu.
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Doğum yerim
ve seçim bölgem olan Çorum Kargı ilçemde dün akşam dolu afatı olmuştur.
Bu hususta -Hükûmetimizin bilgisi olarak- ne gibi
tedbirler alınması hususunda bilgilendiniz mi? Bu hususları sizden öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ederiz Sayın Kavuştu.
Sayın Bakan, cevap verecek
misiniz efendim?
İÇİŞLERİ BAKANI OSMAN
GÜNEŞ - Yazılı olarak cevap vereceğiz.
BAŞKAN - Hepsine mi?
İÇİŞLERİ BAKANI OSMAN
GÜNEŞ - Sadece bu güven timleriyle alakalı bir konu var.
BAŞKAN - Buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI OSMAN
GÜNEŞ - Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; güven timleri
diye kısaca ifade edilen konu, vatandaşımızın özellikle tedirgin
olduğu gasp gibi, kapkaç gibi, dolandırıcılık gibi, yankesicilik
gibi asayiş suçlarının önlenmesine yönelik geliştirilmiş yeni
bir proje, yeni bir tedbirdir.
Burada, özetle maksat,
polislerimizin gizlenerek, bir kenarlarda bekleyerek suç işlenmesini
beklemesi ve suç işlenirken de hemen suçluyu yakalamasından ziyade,
bizim güvenlik güçleri olarak bu tür tedbirler aldığımızı, sokakta
değişiklik kıyafetlerle de polislerimizin bulunduğunu hem vatandaşımızın
hem de bu suçu işlemeye meyilli olan kişilerin bilmesini arzu ettiğimiz
içindir. Vatandaşımız bilsin ve bundan rahatlık duysun, bir güven
duygusu kazansın amacı güdülmüştür. Bu suçları işlemeye meyilli
kişiler de bundan haberdar olsun, bu da bir caydırıcılık getirsin
onlar açısından diye değerlendirilmiştir.
Bu çalışmalar devam
ettiğinde, ileriki safhalarında bu çalışma, bu yöntem oturulup
tekrar ele alınacaktır, eğer birtakım aksaklıklar varsa düzeltilecektir.
Ama, bu projeye ilimizin genelinde, tüm illerimizde uygulamaya
devam edilecektir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
efendim.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Sayın Bakan, poz vererek olmaz bu, haber olarak geçebilirdi.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
8'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8- Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Nuri Saygun.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nda değişiklik yapan kanun teklifiyle
ilgili olarak, dün gecenin geç saatlerinden bu yana görüşmelerimizi
sürdürüyoruz ve teklifin son maddelerine kadar da geldik.
Değerli arkadaşlarım,
sizlerle birkaç hususu paylaşmak istiyorum. Amacım -başlangıçta
söyleyeyim- kimseyi rencide etmek değil; amacım, sadece var olan
gerçekleri sizlerle paylaşmak.
Şimdi, efendim, bakalım:
Bir yasa getirdik ve bu yasa -akşam geneli hakkında konuşmuştuk,
maddelerini bugün sürdürdük- topu topu 9 madde. 2'si yürütme ve yürürlük
maddesi olduğuna göre 7 tane maddemiz var.
RECEP ÖZEL (Isparta)
- Toplam 8 madde.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - 7 maddeyle ilgili olarak geldiğimiz noktaya bir bakalım:
Dün akşam kısaca söylemiştim, Adalet Komisyonunda on taneye yakın
değişiklik önergesi; bugün, burada, her maddeye bir değişiklik
önergesi…
Değerli arkadaşlarım,
böyle kanun yapılmaz. Şimdi, bakın, orada bir değişiklik önergesi
hazırlanıyor, ondan sonra okunuyor, Komisyona soruluyor, Komisyon
olumlu görüşlerle takdire bırakıyor. Hükûmet "Uygun buluyoruz."
diyor ve Parlamentodaki milletvekili arkadaşlarımıza dönülüyor:
"Önergeyi kabul edenler… Etmeyenler…"
RECEP ÖZEL (Isparta)
- Usul böyle değil mi?
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Şimdi, bakın değerli arkadaşlarım…
Bakın Recep Bey, az evvel
bir şey söyledim, amacım kimseyi yermek, siyaseten zor duruma sokmak
da değil, ama amacım gerçekleri paylaşmak.
Şimdi, o zaman, ben size
soruyorum: Usul böyle ve sizler de, hepiniz, el kaldırmak suretiyle
bu yapılan değişiklik önergesine "evet" dediniz. Değerli
arkadaşlarım, ben hemen sözümü keseceğim, içinizden bu yapılan değişiklik
önergeleriyle ilgili "Ben bunu biliyorum." deyip de, çıkıp
konuşacak olan varsa ben yerime oturuyorum, gelsin anlatsın.
RECEP ÖZEL (Isparta)
- Var, var.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Var, var.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Ben şunu çok iyi biliyorum: Bakın, buraya önergeler geliyor,
oradaki grup başkan vekiline bakılıyor, grup başkan vekili elini
kaldırırsa cümbür cemaat kaldırıyoruz. Ondan sonra da diyoruz ki:
Bu ülkenin önünü açıyoruz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Siz farklı bir şey mi yapıyorsunuz?
AHMET YENİ (Samsun) -
Cümbür cemaat ne demek, cümbür cemaat?
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Hep beraber.
AHMET YENİ (
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) - Şimdi,
bakın değerli arkadaşlarım, böyle bir kanun tekniği yok. Bu kanun kuşa döndü. Ne bir buçuk yıllık
çalışmayla uzaktan yakından bir alakası kaldı ne komisyondaki çalışmalarla
bir alakası kaldı. Yani, Adalet Komisyonu toplandı,
Adalet Komisyonu bunu çalıştı, çıkardı, bitirdi. Buraya geldi, bütün maddeler değişti. Peki, Adalet Komisyonu niye toplandı?
RECEP ÖZEL (Isparta)
- Değişmedi, teknik düzenlemeler yapıldı.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Hangi teknik düzenlemeler?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Günün şartlarına göre teknik düzenlemeler.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Bakın, gelen değişikliklerle ilgili sizinle bir iki şeyi
paylaşmak istiyorum. Önce, az evvel Bakanımla konuştum. Bunun şu
kürsüden söylenmesini bir kez daha kendisinden istirham ediyorum.
Teşekkür konuşması yaparken de umarım söyler.
RECEP ÖZEL (Isparta)
- Yapmayacak ki.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Dün akşam ben bir şey söylemiştim. Terörle mücadele
asıl, asayiş tedbirlerini sağlamak asıl, ama vatandaşların temel
hak ve hürriyetlerini korumak da asıl. Bu hassas bir çizgidir demiştim.
Bununla ilgili de polislere tanınan bireysel yetkide zor kullanma
konusunda zorun derecesini polis bizzat kendisi takdir edecektir
bireysel olarak. Böyle bir devlet anlayışı olmaz.
RECEP ÖZEL (Isparta)
- Kim takdir edecek?
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Bireysel takdir olmaz. Bu konuda mutlaka bir düzenleme
gerekir demiştim ve bir yönetmelik hazırlanmasını talep etmiştim.
Az evvel Bakanımızla görüştüğümüzde, böyle bir yönetmelik yapılmasının
uygun olacağını ifade ettiler -sanıyorum ben yanlış anlamadım- ve
bu konuda bir çalışma yapılacağı da söylendi. Eğer böyle bir çalışma
yapılacaksa, ben, bu kürsüden, Bakanımızın teşekkür konuşmasında,
böyle bir yönetmelik için çalışma yapılacağını ve hazırlanılacağını
duymak ve kayıtlara geçmesini bilmek istiyorum. Eğer bu konuda bir
çalışma, bir ifade yapılırsa, memnun olurum.
Değerli arkadaşlarım,
3'üncü maddenin son fıkrasıyla ilgili dün akşam bir şeyler söylemiştim.
Unvan ve sıfatı ne olursa olsun, hiçbir emre gerek duyulmaksızın,
istisna tanımaksızın polisin herkesi araması konusunda 3'üncü
maddenin son fıkrasına bir ekleme yapmıştık. O kadar çok önerge gelip
gidiyor ki, size soruyorum ya hangisini biliyorsunuz diye, o
rüzgârda biz de takip edemiyoruz tabii ki. Zaten çoğu bize ulaşmadığı
için göremiyoruz. Bu önerimiz dikkate alınmış ve 3'üncü maddenin
son fıkrasındaki bu istisna kaldırılmış. Doğru bir yaklaşım. Yalnız,
4'üncü maddenin yedinci fıkrasında bir husus vardı. Bu, silah kullanmanın,
ateş etmenin bir kıstası olması gerekir demiştim. Yani, bir arkadaşına
iki tokat atıyor, kaçıyor ve polis arkasından ateş ediyor,
"dur" ihtarına uymazsa, vurmak suretiyle yakalıyor. Bu,
suç ve asayiş tedbirleri yönünden hiç de dengeli bir davranış tarzı
değil, dengeli bir tedbir değil.
RECEP ÖZEL (Isparta)
- Yok öyle bir şey.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Bu konuda bir düzenleme yapalım. Eski yasa böyle değildi.
Eski yasada iki yıl veya daha üstü hapis veya birtakım vasıfları
gerektirir suçlar vardı. Bunu böyle yapın dedim. Bu yapının içinde
bununla ilgili bir değişiklik olmadığını gözlemledim. Arada kaçırmışsak,
ona da bir şey söylemek mümkün değil. Çünkü, az evvel söyledim, o kadar
çok önerge gelip gidiyor ki, bunu takip etmek mümkün değil.
Bakın, değerli arkadaşlarım,
şimdi, yasa yapma tekniğiniz açısından son dört buçuk yılda -benim
şahsi kanaatim, bir hukukçu gözlemi olarak söylüyorum- sınıfta kaldınız.
Yani, bu yasa yapma tekniğiyle, ne yazık ki, becerikli bir iktidar
mantalitesini sürdüremediniz. Yani, getirip geri götürdüğünüz,
vazgeçtiğiniz, üretmediğiniz o kadar çok yasa var ki. İşte, bir iki
örnek vereyim, Türkiye'nin gündemi için çok önemliydi bunlar: Bir Petrol
Yasası, bir Vakıflar Yasası. Bunların çıkması için çok ciddi mücadeleler
verildi, özellikle komisyonlarda verildi, çok ısrarcı olundu. Bizim
hiçbir iddia ve talebimiz dikkate alınmadı. Ama, ondan sonra yapılan
hatalar görüldü, bu mantaliteyle yasa yapma tekniğinin doğru olmadığı
görüldü. Çektiniz kenara, sessiz sedasız dönemi bitirdiniz; yani,
birtakım hatalarınızı geriye aldınız.
RECEP ÖZEL (Isparta)
- Onunla ilgili yasa geliyor.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Tabii, herhalde getirirsiniz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım
ben sizinle -vaktim kalmıyor- bir şeyi paylaşmak istiyorum. Biz, buraya,
bu yasayla, iki hususta önemli tedbir almaya geldik:
1) Olağan adi suçlarla,
olaylarla ilgili gereken tedbirleri almak suretiyle suç oranını
azaltmak.
2) Terörle mücadele
konusunda kolluk kuvvetlerimizin elini güçlendirmek.
Bunun temel amacı bu.
Ben dün gece de söyledim, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nda değil
-akademisyenlerin görüşüdür bu, benim salt kendi görüşüm değildir-
Terörle Mücadele Yasası'nın içine, polisin elini güçlendirecek,
kolluk kuvvetlerinin elini güçlendirecek hükümler koymamızı engelleyen
hiçbir şey yok. Eğer, biz onu orada yerine yerleştirip terörle ilgili
mücadeleyi sağlıklı bir şekilde güçlü hâle getirebilseydik ve bu
yasada da bir atıf yaparak, "Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nda
bulunmayan ama Terörle Mücadele Yasası'nda bulunan hükümler saklıdır."
deseydik, bu sorunu çözerdik; buraya gitmedik.
Şimdi, temel amaç terör,
yani, genelde söylenen bu, ama şöyle bir bakıyorum -Emniyet Genel
Müdürlüğünün verileri- 2004 yılında 353 bin asayiş olayı olmuş arkadaşlarım.
2005'te bu rakam 487 bine çıkmış. 2005 yılındaki kapkaç olayı 12.700,
2006 yılının ilk dokuz ayında 12.200. Suç oranı -Emniyet Genel Müdürlüğü
verilerine göre- yüzde 35 artmış. Yankesicilik ve kapkaçta yüzde
55, hırsızlıkta yüzde 50 artmış. Ama, ilginçtir, bu ülkede sokakta
yaşayan çocuk sayısı 40 bin.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) -
Yok canım, nereden çıktı?
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Emniyet Genel Müdürlüğünün verileri; oradalar, sorarsınız…
ÖNER ERGENÇ (Siirt) -
"Yaşayan" falan değil… Hayır…
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Oradalar, sorarsınız.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) -
Ben bunu hepinizden iyi biliyorum.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Bakın, şu kürsüden hiçbir afaki sözüm olmamıştır.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) -
Tamamen afaki.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - 40 bin, sokakta yaşayan çocuk var.
Bu yetmedi…
ÖNER ERGENÇ (Siirt) -
Hayır, 6 bin çocuk bile değil bugün.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Ben size bir rakam daha vereyim: Bunların içinde suça karışma
sayısı 123 bin.
RECEP ÖZEL (Isparta)
- Allah Allah!
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Yani, bu 40 bin çocuk 123 bin kere suça karışmış.
Bakın şimdi, böylesine
çarpık bir ekonomik model, böylesine çarpık bir yapılanma varken,
siz, buraya getireceğiniz kanunlarla bunları düzeltebileceğinize
inanıyorsanız, bunda yanılıyorsunuz.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) -
40 bin, sokakta çalışan çocuk sayısı, sokakta yaşayan çocuk sayısı
değil.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Sokakta yaşayan çocuk sayısı 40 bin. Emniyet Genel Müdürlüğünün…
ÖNER ERGENÇ (Siirt) -
Millete yanlış bilgi vermeyin burada.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Beyefendi, Emniyet Genel Müdürlüğüne sorar, cevabını
alırsınız. Orada yetkilileri; sorar, cevabını alırsınız.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) -
Emniyet Genel Müdürlüğünün kayıtlarında biliniyor…
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Eğer yanlışsa, ben de bu kürsüye çıkar özür dilerim… Yanlışsa,
bu kürsüye çıkar özür dilerim, ama bilmediğiniz konularda oradan
laf atmayın.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) -
Halkı yanlış bilgilendirmeyin!
BAŞKAN - Tartışmayalım
efendim.
Sayın Saygun, siz Genel
Kurula hitap edin.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Sayın Başkanım, kaybettiğim süreyi de lütfen ekleyin.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) -
Halkı yanlış bilgilendirmeye hakkınız yok burada.
BAŞKAN - Siz Genel Kurula
hitap edin.
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul)
- Arkadaşımız, sokak çocuklarıyla ilgili komisyonun başkanlığını
yaptı.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) -
Ben bu komisyonun başkanlığını yaptım, iyi biliyorum.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Bilmiyorum… Emniyet Genel Müdürüne sorun o zaman.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bir husus daha var: Terörle ilgili birtakım çalışmalar yapıyoruz.
Bu yasanın temel amacı bu, değil mi?
Şimdi bakın, terörle
mücadelenin dört temel unsuru var. Siz şimdi terörü bu yasayla düzelteceğinizi
zannediyorsunuz. Bakın, terörün şiddet boyutu sona erdirilmeli;
bu, birinci unsuru. Bu düzenlemeyle şiddet boyutunu sona erdirmek
için gayret edebiliriz, ama, atladığınız birkaç husus var: Bunlardan
bir tanesi, bölgelerdeki sosyoekonomik farklılıkların ortadan
kaldırılmasını sağlayarak, bir istikrar temin edecek siyasi ve
ekonomik tedbirleri almazsanız terörün bu ayağını kıramazsınız.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Bir husus daha var: Terörün uluslararası desteği. Bakın,
değerli arkadaşlarım, ülkemizde terörün uluslararası desteğinin
ne ölçüde etkili olduğu hepimiz tarafından biliniyor. Yani, böyle
bir şey yoktur derseniz, bu, kuyruklu bir yalan olur. Türkiye'nin terör
konusunda uluslararası dünyada çok ciddi çekinceleri var, sıkıntıları
var. Ne yazık ki, terör bu konuda destek alıyor. Peki, dört buçuk yıllık
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında, sorarım size: Dış politika
anlamında uluslararası arenada teröre yönelik bu uluslararası
desteği kesme konusunda neleri ürettiniz, neleri yaptınız? Bakın,
size -zamanım bitmek üzere- bir şey söyleyeceğim: 2005 yılındaki
Birleşmiş Milletler zirvesinde alınan bir kararla, terörle ilgili
olarak güvenli bölgelerin yaratılmayacağına karar verilmiş. Yani,
Birleşmiş Milletlere üye hiçbir ülke kendi sahasında, kendi ülkesinde
teröre yönelik bir güvenli alan yaratmayacak.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, son
cümleniz için rica ediyorum, ek sürenizi tamamladınız.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Başkanım, bitirmek üzereyim, tamam.
Sonra ne oldu? Şu anda
Danimarka'da da, İsveç'te de televizyon kanalıyla terör, gerekeni
yapıyor ve biz, siyasi iktidar olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi
Hükûmeti olarak ne bunların bu davranışıyla ne ülkemize giren uçakların
davranışlarıyla ne orada bizimle ilgili söylenen sözlerle ilgili
ciddi bir devlet politikası, ciddi bir uluslararası politika üretemiyoruz.
Bunu üretemiyoruz, bunu yaratamıyoruz, uluslararası desteğin
terörle olan bağını kesemiyoruz, ondan sonra, temel hak ve özgürlüklere
aykırı olabileceğine ihtimal verebildiğimiz bazı düzenlemelerle,
terörü bahane ederek, bu ülkede yaşayan 73 milyon insanın karşısına
temel hak ve özgürlükleri zedeleyecek bir düzenleme getiriyoruz.
Ben bunları sizlerle
paylaşmak istedim. Bunların çoğunu muhtemelen sizler de biliyorsunuz.
En son söyleyeceğim de şu: Bir önerge verdik az evvel, buna "Siyasi
şov." dediniz. Cumhuriyet Halk Partisi bugüne kadar siyasi şov
yapmadı. Böylesine, güvenlik tedbirlerini alma konusunda gündeme
getirmiş olduğumuz bir ekonomik desteğe "hayır" dediniz
ve dediniz ki: "Polislerin oylarını almak için şov yapıyorsunuz."
Dört senedir hiçbir şey üretmemenize rağmen, birçok kesimin oylarını
almak adına burada akıl almaz şovlar yaptınız. Ama, 22 Temmuzda, kimin
şovmen, kimin Türkiye'de gerçek bir siyasi iktidar olduğunu Türk
halkı sizlere bir ders olarak gösterecektir.
Hepinizi saygılarımla
selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖNER ERGENÇ (Siirt) -
Türk halkı gösterdi, bir daha gösterecek.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Saygun.
Şahsı adına İzmir Milletvekili
Sayın Ahmet Ersin, buyurun.
AHMET ERSİN (İzmir) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi'nin son maddesini görüşüyoruz ve görünen o ki, bu kanun
teklifi Mecliste kabul edilecek ve eğer Cumhurbaşkanlığınca da
onaylandıktan sonra yürürlüğe girecek. Ancak, değerli arkadaşlarım,
bu kanun teklifi, emniyet teşkilatı içinde çalışan, görev yapan
personelin sorunlarını gidermeye yönelik bir kanun teklifi değil.
Bakın, polis teşkilatında
çalışan personel, polislerimiz son derecede ağır çalışma koşullarının
altında eziliyorlar. Bunun karşılığında aldıkları ücret verdikleri
emeğin karşılığı değil. Biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisi, teşkilat
içinde çalışan personele seyyanen 250 milyon zam yapılmasını içeren
bir önerge verdi, ama bu önerge, maalesef, Başkanlık Divanı tarafından
gündeme bile alınmadı.
Dolayısıyla, bu sorunlar
altında ezilen teşkilat mensuplarının eğer bu sorunlarını gideremezseniz,
eğer onların bu ekonomik ve sosyal sorunlarını gideremezseniz,
eğer onların bu çalışma koşullarını iyileştirmezseniz terörle mücadelede
istenen sonucu almanız mümkün değildir. Önce mesleği sevdireceksiniz
değerli arkadaşlarım. Mesleği sevmeyen, çalıştığı mesleğini sevmeyen
insanların isteyerek görev yapabilmelerini beklemek haksızlık
olur. Ama, her şeye rağmen -önceki konuşmamda da söyledim- polis teşkilatı,
bütün olumsuzluklara karşın, elinden geldiği kadar bu görevini hakkıyla
yerine getirmeye çalışıyor. Ama, devletin, artık, bu sorunları da görmesi lazım,
bu teşkilatın içinde bulunduğu sorunları görmesi lazım, bunlara
çözüm bulması lazım.
Değerli arkadaşlarım,
bu polis teşkilatını, emniyet teşkilatını, siyasi müdahalelerden
arındırmak lazım. Çünkü, her gelen iktidarda, değişen her İçişleri
Bakanlığında, bu teşkilat mensupları "Benim durumum ne olacak?"
diye endişe taşıyorsa, orada huzurlu bir çalışma beklenemez. O nedenle,
bu siyasi müdahalelerden arındırıp, teşkilatın içindeki atama ve
yükselmeleri yine teşkilat mensuplarına bırakmak lazım. Örneğin,
Türk Silahlı Kuvvetlerindeki mevcut sistem, şûra, polis teşkilatında
da olmalıdır.
RECEP ÖZEL (Isparta)
- Var, polis şûrası var.
AHMET ERSİN (Devamla)
- Bir polis şûrası oluşturup, bu şûranın bu atamaları ve yükselmeleri
gerçekleştirmesi lazım.
RECEP ÖZEL (Isparta)
- Var, var zaten.
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul)
- Ahmet Bey, polis şûrası varmış zaten.
AHMET ERSİN (Devamla)
- Yoksa, gelen içişleri bakanlarının insafına bırakarak ya da
hükûmetlerin takdirine bırakarak polis teşkilatında yükselmeleri
ve atamaları yaparsanız, sorun büyük ölçüde varlığını sürdürmeye
devam eder.
Bir terör sorunu var
Türkiye'nin değerli arkadaşlarım.
RECEP ÖZEL (Isparta)
- Polis şûrası var zaten.
AHMET ERSİN (Devamla)
- Var olan şeyleri söylemiyorum.
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul)
- Var var.
AHMET ERSİN (Devamla)
- Yani, onu etkin hale getirmek gerektiğini söylemeye çalışıyorum.
RECEP ÖZEL (Isparta)
- Etkin halde var zaten.
AHMET ERSİN (Devamla)
- Yoksa, göstermelik bir şey de olabilir. Yani, göstermelik bir polis
şûrasıyla bu sorunları çözmek mümkün değil. Gerçekten Türk Silahlı
Kuvvetlerinde var olan şekilde, tarafsız…
RECEP ÖZEL (Isparta)
- Biraz önce "yok" dediniz.
AHMET ERSİN (Devamla)
- …ve hakkıyla görev yapacak biçimde şûrayı çalıştırmak lazım. Onu
anlatmaya çalışıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, Türkiye'nin bir numaralı sorunu terör. Bu terörle mücadele
etmek için yasa çıkarmak yetmez. Sadece yasa çıkararak bu terörle
mücadeleyi önlemek, mücadeleyi kazanmak mümkün değil ve bir defa,
mevcut iktidarın, Hükûmetin, bu terörle mücadele iradesinin zayıf
olduğunu görüyorum. Yani, düşünün ki, Barzani bile Türkiye'ye posta
koyuyor. Yani, Türkiye'nin bölgedeki ağırlığının bu kadar yok edilmesi
içimizi sızlatıyor. Eğer Barzani Türkiye'ye posta koyuyorsa, Türkiye'nin
büyüklüğünü göstereceksin ve Barzani'ye hak ettiği cevabı vereceksin,
gerekiyorsa şamarı indireceksin. Eğer bunu yapmıyorsan, o zaman
Türkiye'nin terörle mücadelesine de bir katkı yapmış olmazsın, Türkiye'nin
ağırlığını ve büyüklüğünü de sakınmış, korumuş olmazsın.
Keza, bakın, yine bu
terörle mücadelede Amerika Birleşik Devletleri'nin Kuzey Irak'taki
tutum ve davranışlarının bu terörü azdırdığı
ileri sürülüyor. Doğrudur, gerçekten, Amerika Birleşik Devletleri
Irak'a müdahale ettikten sonra, Kuzey Irak'ta oluşan o yapılanma
içinde terör örgütü büyük bir harekât serbestisi kazandı ve Türkiye'ye
durmadan terör ihraç ediyor. Şimdi, buna engel olmak lazım, ama karşınıza
Amerika Birleşik Devletleri çıkıyor ve engel oluyor.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET ERSİN (Devamla)
- Yani, Türkiye'yi yönetenler bunu söylüyorlar: "Amerika Birleşik
Devletleri bize yardımcı olsun." Olmuyorsa ne yapacaksınız
değerli arkadaşlarım?
Yani, kendi vatandaşına,
kendi üreticine, işçine, memuruna, emekline aslanlar gibi kükreyeceksin,
ama Amerika Birleşik Devletleri karşına çıktığı zaman miyavlamaya
başlayacaksın; bu olmaz. Türkiye'nin ağırlığını, Türkiye'nin büyüklüğünü,
dünyanın neresinde olursa olsun, kim olursa olsun göstermek zorundasınız.
Onun için, değerli arkadaşlarım,
hem terörle mücadele iradenizi güçlendirmeniz lazım -sadece siz
değil, sizden sonra gelecek hükûmetlerin de bunu yapması lazım- hem
de terörle mücadele eden kurumlara gereken saygınlığı ve olanakları
sağlamanız lazım. Hem terörle mücadele eden iç güvenlik güçlerinin,
çalışma koşullarını iyileştirmek için, onların ekonomik sorunlarını
gidermek için adım atmayacaksın hem de onlardan çok büyük görevler
bekleyeceksin! Bu çok büyük haksızlık olur.
Değerli arkadaşlarım,
son olarak benim söyleyeceklerim bunlardan ibaret.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, son
cümleniz…
AHMET ERSİN (Devamla)
- Umuyorum, Hükûmet, iç güvenlik mensuplarının, emniyet teşkilatının,
polis teşkilatının içinde bulunduğu bu büyük sorunları bir an önce
gidermek için elinden gelen bütün gayreti gösterir ve onların ekonomik
sorunlarını gidermek için, onların çalışma koşullarını iyileştirmek
için gayret gösterir ve bu teşkilat mensupları da, bu polis teşkilatı
mensupları da huzur içinde ve mesleğini severek bu görevlerini
yapmaya devam ederler.
Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ersin.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlandı.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Şimdi, genelinin oylamasından
önce, İç Tüzük'ün 86'ncı maddesine göre oyunun rengini açıklamak üzere,
aleyhte olmak kaydıyla, söz isteyen Ankara Milletvekili Sayın Bayram
Meral. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yasa üzerinde oyumu
belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'nin en önemli sorunlarından birisi terördür. İşsizlik, yoksulluk,
bunlar her gün önümüzde duran sorunlardır. AK Parti Hükûmeti geldiğinde
bakalım manzaraya: Terör arttı mı azaldı mı? Arttı. İşsizlik azaldı
mı arttı mı? Arttı. Yolsuzluk azaldı mı arttı mı? Arttı.
Değerli arkadaşlarım,
burada, arkadaşlarım konuşurken bir konu kafama takıldı. Elbette
ki, polisimizin, askerimizin aldığı her şey helalühoş olsun, aldıklarının
yeterli olmadığını biz de biliyoruz. Yalnız, şunu da biliyoruz
ki: Hükûmetimiz, Avrupa Birliğine, Amerika Birleşik Devletleri'ne
aşırı derecede bel bağlamıştır Anadolu deyimiyle. Ama şunu özellikle
ifade etmek istiyorum ki, Avrupa Birliği hiçbir zaman Türk Silahlı
Kuvvetlerini içine sindirememiştir. Konumum itibarıyla Türk-İş
Başkanı iken gezdiğim, yaptığım bütün toplantılarda bunu bizzat yaşamışımdır
değerli arkadaşlarım.
Şimdi, nerede terör?
Kuzey Irak'ta. Kim koruyor bunu? Amerika Birleşik Devletleri. Kim koruyor
bunu? Irak; sözde devlet kurmuş Barzani, Talabani. Biz ne yapıyoruz
değerli arkadaşlarım bunun karşısında? Yurt dışına gidiyoruz, Talabani'yle
kol kola giriyoruz; Barzani bize meydan okuyor, sesimizi çıkaramıyoruz.
Ve yasa çıkarıyoruz, Eve Dönüş Yasası çıkarıyoruz, binlerce Mehmetçiği
şehit edenlere, binlerce polisi şehit edenlere yasa çıkarıyoruz,
Eve Dönüş Yasası çıkarıyoruz; eve dönen yok, cezaevinden çıkıp, tekrar,
silahı eline alıp dağlara çıkanlar çok. Yaptığınız bu değerli arkadaşlarım,
bir.
İkincisi, Amerika istiyor.
Ne diyor? Bakınız, Bakanlar Kurulu -hepsinin, altında imzası var,
Başbakanımızın da imzası var- yüce Meclise yasa tasarısı gönderiyor.
RECEP ÖZEL (Isparta)
- Oku, oku…
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
- Okuyorum… Demin "yok" diyordunuz.
RECEP ÖZEL (Isparta)
- Yok canım…
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Dinle! Dinle!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
- "Terör örgütünün kurucusu, yöneticisi…" Madde 6'nın son
fıkrasını okuyorum: "Terör örgütünün kurucusu, yöneticisi
veya üyesi konumundaki kişi, etkin pişmanlık hükümlerinden ancak
bir defaya mahsus olarak yararlanabilir." Kim terör örgütünün
kurucusu? Kim terör örgütü? Soruyorum size beyler! Sayın Başbakanım,
altında imzası, göndermiş. Demin "Nerede?" diyordun; vereyim
de oku!
RECEP ÖZEL (Isparta)
- Yanlış yorumlamışsın!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
- Burada oturuyorsunuz, elinizi kaldırıyorsunuz; neye kaldırdığınızdan
haberiniz yok bile! Buyur işte!
MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde)
- Onun hakkında mahkeme kararı var.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
- Altında da Bakanlar Kurulunun imzaları… Şimdi, sen bu yasayı göndereceksin,
ondan sonra askerden, polisten görev isteyeceksin, ondan sonra da
bunun aldığı üç kuruşla, beş kuruşla uğraşacaksın. Olmaz bunlar değerli
arkadaşlarım. Böyle bir şey olmaz. Avrupa Birliği istiyor, çıkardınız;
Amerika istiyor, çıkardınız...
BAŞKAN - Sayın Meral...
Sayın Meral, bir dakikan var. Lütfen, oyunuzun rengini belirtirseniz...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
- Konuşmamdan oyumun rengi belli olmuyor mu Sayın Başkanım? Konuşmamdan
oyumun rengi belli oluyor herhâlde. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Konuştuğunuz
konu, maddeyle hiç ilgili değil de...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
- Terör değil mi Sayın Başkanım?
BAŞKAN - Efendim, terör
ayrı...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
- Efendim yapmayın, siz yapmayın bari Allah aşkına! Siz yapmayın!
BAŞKAN - Efendim, bu,
polisle ilgili bir yasa. Yani, kürsüye çıktık mı her şey konuşulur
diye bir usul de yok.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
- 30-35 bin canı katledene yasa tasarısı çıkaracaksınız, ondan
sonra bu kürsüye geleceksiniz, "Efendim, siz hangi halkın karşısına
çıkacaksınız?"
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Böyle bir şey yok. Böyle bir yasanın çıktığı yok.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Bunu getirenler
halkın karşısına çıkıyor da Bayram Meral niye çıkmıyor? Soruyorum size.
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Ayıp ediyorsunuz!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Burada işte,
burada... Başbakanın, altında imzası var.
ŞEVKET ARZ (
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Başbakanın,
altında imzası var; buyurun...
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Böyle bir şey yok.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Belge elinde, okuyor.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Gel bak, oku! Nasıl yok? Kıvırtmayın!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; biz, sonuna kadar ordumuzun
yanındayız, polisimizin yanındayız, halkımızın yanındayız, terörün
karşısındayız, teröre kucak açanların da karşısındayız.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Meral.
Sayın milletvekilleri,
teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olmasını diliyorum.
Birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.31
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.45
BAŞKAN : Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120'nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
Kanun tasarı ve tekliflerini
görüşmeye devam edeceğiz.
5'inci sırada yer
alan, Ankara Milletvekili Haluk İpek ve 4 Milletvekilinin; Anayasa
Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine başlayacağız.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
5.- Ankara Milletvekili Haluk İpek ve 4 Milletvekilinin;
Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu
Raporu (2/1043) (S. Sayısı: 1440) (x)
BAŞKAN - Komisyon?..
Burada.
Hükûmet?.. Burada.
Komisyon raporu 1440
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde
söz isteği var.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Ziya Yergök. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET
ZİYA YERGÖK (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa
Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisimizi ve yüce milletimizi
saygıyla selamlayarak sözlerime başlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
söz konusu değişiklikle, Anayasa değişikliğinin halkoyuna sunulmasındaki
yüz yirmi günlük süre kırk beş güne indirilmektedir. Ayrıca, halk oylamasıyla
ilgili olarak kanunlarda yer alan bütün süreleri gerektiğinde kısaltarak
tespit ve ilana Yüksek Seçim Kurulu yetkili kılınmaktadır.
Teklifin gerekçesinde
"22 Temmuz 2007 tarihinde 23'üncü Dönem milletvekili genel seçimlerinin
yapılacak olması ve usul ekonomisiyle halk oylamasının bütçeye
getireceği mali yük göz önüne alınarak 3376 sayılı Yasa'daki sürelerin
kısaltılmasının yararlı ve gerekli olduğu düşünülmüştür."
denilmektedir. Ancak, haklılıktan ve inandırıcılıktan yoksun olan
bu gerekçeye katılmak mümkün değildir. Ayrıca, biliyoruz ki gerçek
amaç da bu değildir, çünkü mevcut yasada bu sürenin yüz yirmi gün olarak
belirtilmiş olmasının bir nedeni ve bir anlamı vardır. Bu yasayla
ilgili 1987 tarihli Adalet Komisyonu Raporu ve tutanakları incelendiğinde,
neden daha kısa bir süre değil de yüz yirmi günlük süre belirlendiği
çok açık biçimde görülmektedir. Çünkü, referanduma sunulacak konu
hakkında halkın doğru ve sağlıklı bir karar oluşturmasını sağlayacak
bir tartışma dönemine ihtiyaç görülmüş ve bu nedenle yüz yirmi günlük
süre belirlenmiştir.
Yine, Komisyon Raporu'nda
"Komisyonumuz, yurdumuzun iklim koşullarını ve Yüksek Seçim
Kurulunun hazırlanabilmesini göz önüne alarak, halk oylamasıyla
ilgili Anayasa Değişikliği Kanunu'nun Resmî Gazete'de yayımını
takip eden yüz yirminci günden sonraki ilk pazar günü yapılmasını
uygun görmüştür." demektedir. Bu gerçekler karşısında, bugün,
teklifteki sürenin kısaltılmasının haklı bir gerekçesinin olmadığı
ortadadır.
(x) 1440 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Kaldı ki, referanduma
sunulacak konu, ülkenin anayasal rejimini, siyasal sistemini derinden
ve temelinden etkileyecek olan bir konudur. Bir tarihî sürecin sonunda
oluşan, seksen yıldır uygulamakta olduğumuz parlamenter sistemden
sapma anlamına gelen bir Anayasa değişikliğidir söz konusu olan. Ülkemizin
parlamenter sistemden kaynaklanan ve sistem değişikliğine giderek
çözeceği bir sorunu yoktur. Var olduğu belirtilen sorunların da,
yine, parlamenter sistemin kendi bütünlüğü ve tutarlılığı içerisinde
çözüme kavuşturulması mümkündür. Bizim anayasal sistemimizin temelinde
millî irade kavramı vardır. Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir
iddiası vardır. Ayrıca, bizim tarihimizde Parlamentonun çok özel
bir yeri vardır. Egemenlik, millî irade Parlamentoya yansır ve milletvekilleri
eliyle de kullanılır. Anayasa'mızda da, Türkiye'nin tarihî gerçeklerine
ve demokrasiye en uygun olması nedeniyle parlamenter sistem kabul
edilmiştir. Kaldı ki, siyasal rejimler, bir toplumda yaşadıkça, süreklilik
arz ettikçe değer kazanır, önem kazanır. Kaldı ki, bu süreçte, gerek
komisyon aşamalarında gerekse Genel Kurul çalışmalarında da dile
getirdiğimiz gibi halkoyuna sunulacak olan Anayasa değişikliğinin
zamanlaması yanlış, içeriği tartışmalı ve sakıncalıdır. Ayrıca,
yöntemi de yanlıştır. Meclis, Cumhurbaşkanını seçememiş, seçim kararı
alınmış. Bir taraftan, seçim takvimi işliyor, tam bu aşamada Anayasa
değişikliklerinin yapılmasının demokratik hukuk devleti kurallarıyla
ve siyasi etik kurallarıyla bağdaşmadığı açıktır.
Diğer taraftan, referanduma
sunulacak Anayasa değişiklikleri bir bütünlük içinde ele alınmadan,
sadece Cumhurbaşkanının halka seçtirilmesi, aday gösterme yöntemi,
ikinci beş yıllık bir dönem için seçilme olanağı bu şekilde seçilecek
Cumhurbaşkanının tarafsız olmasını, partiler üstü kalmasını
imkânsız kılacaktır. Cumhurbaşkanının çok önemli görev ve yetkileri
karşısında tarafsız ve partiler üstü olması büyük önem taşımaktadır.
Söz konusu Anayasa değişikliği bu anlamda da sakıncalar içermektedir.
İşte, referanduma
sunulacak olan Anayasa değişikliğinin konusu, ülkemiz ve ulusumuz
açısından, geleceğimiz açısından yaşamsal önem taşımaktadır. Halkımızın
bu kadar önemli bir Anayasa değişikliği konusunda doğru bir karar
oluşturması için yeterli bir tartışma süresine ihtiyaç vardır. Bu
süreci dayanaksız ve samimiyetsiz gerekçelerle kısaltmaya kalkmak
milletimize haksızlıktır, demokrasiye inançsızlıktır. Kaldı ki,
referandum süresini kısaltmanın, milletvekili seçimleriyle referandumu
aynı günde yapmak istemenin gerçek nedeni de açıklandığı gibi,
usul ekonomisi ve bütçeye getireceği malî yük değildir. Halkoylaması
ve seçim aynı güne getirilerek, aslında gündem değiştirilmek istenmektedir.
Çünkü, böyle bir durumda, halkın gerçek gündemi olan işsizlik, yoksulluk,
yolsuzluk gibi konular ötelenecek, Cumhurbaşkanını halk seçsin
seçmesin konusu ön plana taşınacak ve böylece gündem saptırılmış
ve AKP beş yıllık icraatının hesabını vermekten kaçmış olacaktır,
ancak, korkunun ecele faydası olmadığı görülecektir.
AKP yönetimi ve iktidarı
bilmektedir ki, beş yıllık icraatı başarısızlıklarla doludur. Ekonomide,
iç politikada, dış politikada sınıfta kalmıştır. "Yoksullukla
mücadele edeceğim." demiş, hiçbir köklü çözüm getirememiş, sadece
sadaka kültürünü yerleştirmiş ve bir sadaka toplumu yaratmıştır.
"Yolsuzlukla mücadele edeceğim." demiş, yolsuzluk batağına
saplanmış, bu nedenle de yasama dokunulmazlığını sınırlandırma
vaadini yerine getirememiştir. İşsizlik sorununu çözemediğini
ise itiraf etmiştir.
AKP İktidarının beşinci
yılında bulunduğumuz bugün, 1 milyon insan açlık sınırının altında
yaşamakta, yani, gece yatağa aç girmektedir. 20 milyon insan yoksulluk
sınırının altında yaşamakta, yarı aç yarı tok yatağa girmektedir.
Bugün, 5,5 milyon insan işsizdir. 2,5 milyon insan iş bulma umudunu
kaybetmiş, cesareti kırılmış, iş aramaktan bile vazgeçmiştir. İşte,
AKP referandum süresini kısaltarak ve milletvekili seçimleriyle
aynı güne getirerek, gerçek gündemi halkın gözünden kaçırmak istemektedir.
Asıl amaç budur.
Diğer taraftan, yine
teklifin gerekçesinde, Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması
Hakkında Kanunda belirtilen yüz yirmi günlük süre, seçim kanunlarına
paralellik sağlamak amacıyla konulmuş olsa da "Halk oylaması
klasik anlamda bir seçim değil." denilmekte ise de, yazılanın
aksine, yüz yirmi günlük sürenin kısaltılmasına yönelik bir yasa
değişikliği Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili olduğundan ve bir seçim
kanunu niteliği taşıdığından, Anayasa'mızın 67 son maddesi uyarınca,
bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmayacaktır. Ancak, bu
açık Anayasa hükmüne rağmen yine aksi ileri sürülmektedir. Fakat,
yanıldığınızı bir kez daha göreceksiniz.
Bundan önce de tartışma
konusu oluşturulan çeşitli yasa ve Anayasa hükümlerinin yorumlanmasında
biz Cumhuriyet Halk Partili hukukçular ile AKP'li hukukçular farklı
yorumlarda ve değerlendirmelerde bulundu. Sonuçta haklı çıkan
biz olduk. Anayasa ve yasa hükümleri, kuşkusuz, farklı bakış açılarıyla
farklı şekilde yorumlanabilir; bu, doğaldır da. Ancak, görüşmekte
olduğumuz yasa konusunda olduğu gibi, AKP, iki kere iki dört eder kadar
açık ve seçik yasa ve Anayasa hükümlerini bile farklı yorumlayabiliyor.
Bu yorum farkının gerçek nedeni şudur: Biz, Anayasa ve yasaları özüne
ve sözüne uygun olarak, hukuka uygun olarak yorumluyoruz. Siz ise
yasa ve Anayasa hükümlerini kendi ihtiyaçlarınıza ve kendi temennilerinize
göre yorumluyorsunuz, bu sebeple de hep mahcup oluyorsunuz. Görünen
o ki, bir kez daha mahcup olacaksınız. Ancak, yazık değil mi? Ülkeyi
geriyorsunuz, milleti geriyorsunuz, Meclisi yoruyorsunuz, demokrasiyi
zorluyorsunuz, kuralları bozuyorsunuz, seçimlere salimen ve
esenlik içinde gidilmesinin yolunu tıkıyorsunuz; bütün bunları
yaparken de, verilmiş sözlerinizden dönüyorsunuz, kendi programınızı
çiğniyorsunuz, siyasetin ve Parlamentonun saygınlığını zedeliyorsunuz.
Bakınız, Anavatan
Grup Başkan Vekili dün Genel Kurulda feryat etti, sizden şikâyet etti.
"Anayasa değişikliği konusunda destek alırken, bize, referandum
süresini kısaltmayacaklarına, bu konuyu gündeme getirmeyeceklerine
dair söz vermişlerdi, ama, sözlerini tutmadılar; bunu her yerde söyleyeceğiz,
millete şikâyet edeceğiz." diyor. Haklıdırlar, ancak, AKP'ye güvenmenin
bedeli de budur. Milleti kandıranlar, tabii ki, sizi de kandıracaktır.
Ancak, bu süreçten, aldatanlar kadar aldananların da sorumlu
olduğu açık bir gerçektir.
Ayrıca, AKP programında
"Demokrasi hoşgörüye dayanan bir sistemdir. Çoğunluğun oyunu
alan iktidara gelir, ancak, yarışı kazanmak ve iktidara gelmek çoğunluğun
iradesini mutlaklaştırmaz." diyor. Ancak, uygulamaya baktığımızda,
demokrasiyi, hoşgörüye ve uzlaşmaya dayalı bir sistem olarak görmeyip
bir tahakküm rejimi olarak algılamakta ve uygulamakta, böylece,
ülkeyi de, milleti de sıkıntıya sokmaktasınız. Demokrasiye inanıyorsanız,
demokrasiyi özümsemişseniz, siyasette sözlerin tutulmak için verildiğini,
programların uyulmak ve uygulanmak için yazıldığını bileceksiniz.
Bu, aynı zamanda bir siyasi etik sorunudur da.
Beş yıllık Parlamento
döneminde, İç Tüzük hükümlerini kötüye kullanarak, çoğunluk oylarınızla
ve Genel Kurul kararıyla, Genel Kuruldaki ve komisyondaki makul
bekleme sürelerini kısalttınız, ortadan kaldırdınız. Yasa tasarılarının
ve tekliflerinin milletvekilleri tarafından makul süreler içerisinde
incelenmesi ve azami katkı yapılmasına olanak vermediniz. Hiç olmazsa,
milletin süresini kısaltmayınız. Millet ne yapmak istediğinizi
iyice anlasın ve görsün, ona göre de kararını versin.
Anayasa Değişikliğinin
Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanun 23 Mayıs 1987'de Türkiye Büyük
Millet Meclisinde kabul edildiğinde, Meclis iradesi, süreyi, çok
geçerli ve haklı gerekçelerle yüz yirmi gün olarak belirlemişti. Şimdi,
kendi ihtiyacınız ve çıkarlarınız için bu süreyi değiştirmeye ve
kısaltmaya kalkmayınız.
Değerli milletvekilleri,
bu kadar önemli ve esaslı konular bir partinin yararına olsun diye,
bir konjonktürel ihtiyacı görsün diye ele alınacak, gündeme getirilecek
konular değildir. Hele tepkiyle, kızgınlıkla, intikam duygusuyla
ele alınacak ve sonuçlandırılacak konular hiç değildir. Sayısal
çoğunluğunuza rağmen, Cumhurbaşkanını seçememiş olmanın sorumluluğunu
muhalefete, anayasal kurumlara ve başka yerlere çıkarmayınız. Boşuna
suç atmayınız, kimseye haksızlık yapmayınız. Bu sürecin neresinde
yanlış yaptık da bu duruma düştük diye oturup aklıselimle ve serinkanlılıkla
düşününüz.
Muhalefete kızarak,
anayasal kurumlara kızarak, yargı kararlarını sorunların kaynağı
olarak göstererek, karar verenleri hedef hâline getirerek bir yere
varamayacağınızı artık anlamalısınız.
"Eleştiri"
adı altında anayasal kurumları tehdit edemezsiniz, hakaret edemezsiniz,
saygısızlık yapamazsınız. Buna hakkınız yok.
Bugüne kadar milletin
uyarılarını, muhalefetin uyarılarını, anayasal kurumların ve
sivil toplumun uyarılarını dinlemediniz, dikkate almadınız. Şimdi,
kendi partiliniz, temiz, dürüst, onurlu siyaset ve devlet adamı Başbakan
Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener'in "milletvekili adayı olmama"
kararı da sizin yönetim anlayışınıza dönük bir uyarıdır. Hiç olmazsa
onu anlayın! Eminim çok yararlanacaksınız.
Değerli milletvekilleri,
yasalarımızda ve özellikle 12 Eylül Anayasası'nda değiştirilecek
birçok hükümler vardır. Hiç kuşkusuz bu değişiklikler yapılmalıdır,
ancak değişikliğin başlaması gereken yer milletvekili dokunulmazlığıdır,
yargı bağımsızlığıdır, Seçim ve Siyasi Partiler Yasalarıyla ilgili
düzenlemelerdir, temel hak ve özgürlüklerle, sosyal haklarla ilgili
hükümlerdir.
"Siyasal istikrar"
sözü vererek iş başına gelen AKP Hükûmeti, aradan dört buçuk yıl geçtikten
sonra, tam seçimlere gidilirken, Meclisin son çalışma günlerinde
alelacele ve çalakalem Anayasa değişikliği yaparak, referandumla
ilgili süreyi kısaltarak, devletin ve milletin başını, Cumhurbaşkanını
güya halkın seçmesini istiyor. Bunu yaparken de öylesine hazırlıksız
ve aceleyle hareket ediyor ki çok daha büyük siyasal istikrarsızlıkların
ve çatışmaların kapılarını aralıyor. Sayın Başbakanın deyimiyle
"demokrasiye kurşun sıkmak" diye işte buna derler. Sizi,
bu tarihî yanlıştan, bu büyük yanlıştan dönmeye davet ediyor ve AKP
Grubuna bir kez daha sesleniyorum: Referandumun konusunu oluşturacak
Anayasa değişiklik paketi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda,
Anayasa'ya aykırı olarak görüşülüp kabul edilmiş olduğundan Anayasa
Mahkemesince iptali söz konusu olacaktır. Görüşmekte olduğumuz
referandumla ilgili, yüz yirmi günlük sürenin kısaltılmasıyla ilgili
değişiklik teklifinin yasalaşması hâlinde de, seçim yasası mahiyetinde
olması nedeniyle, Anayasa'nın 67'ye son maddesi gereğince bir yıl
süreyle uygulanmaması söz konusudur. Hâl böyle iken, neden hâlâ
inat ve ısrar ediyorsunuz? Artık bu inat ve ısrarınızdan vazgeçiniz.
Değerli milletvekilleri,
bu duygu ve düşüncelerle, görüşmekte olduğumuz yasanın tümüne
karşı olduğumuzu ve ret oyu vereceğimizi arz ediyor, yüce Meclisimizi
ve milletimizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Yergök.
AK Parti Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Ünal Kacır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun.
Şahsi söz hakkınız da
var, ikisini birleştiriyorum.
AK PARTİ GRUBU ADINA
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu üzerinde AK Parti Grubu adına ve şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 1982 Anayasası yirmi beş yıldır yürürlükte. Elbette
ki, bazı maddelerinde değişiklikler yapıldı bugüne kadar, ama,
102'nci maddesi Cumhurbaşkanının nasıl seçileceğine dair hükümler
ifade etmektedir ve bugüne kadar Cumhurbaşkanları seçtik. Her Cumhurbaşkanı
seçiminde, burada, aynı ifadelerle Meclis açıldı, aynı ifadelerle
çalışıldı. Hiçbirinde yoklama yapılma şartı aranmadı, ama, bu döneme
gelince, Anayasa'nın 102'nci maddesine yeni bir yorum getirildi:
Toplantı yeter sayısı, Meclis üye tam sayısının üçte 2 çoğunluğu
olacak, 367 olacak.
Evet, bu yorumla, seçim
esnasında -aday belirlenmiş, seçimlere geçilmiş, birinci tur oylama
yapılmış- Cumhuriyet Hak Partisi bu yorumu yaparak konuyu Anayasa
Mahkemesine taşıdı ve Anayasa Mahkemesi karar verdi.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - İlk kez 99'da söylendi.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde uygulanmakta olan 102'nci madde,
2/3 çoğunluk aranması ve yoklama yapılması gerektiği şeklinde. Yani, bir yorumla, seçimin
kuralları seçimin ortasında, orta yerinde değişmiş oldu ve Cumhuriyet
Halk Partisi yoklamada bulunmamak için Meclise girmeyerek seçimlerin
engellenmesini sağlamaya çalıştı. Tabii, Anavatan Partisi ve Doğru
Yol Partisi de Meclisten Cumhuriyet Halk Partisi gibi kaçtı, görevi
olduğu hâlde Meclise girmediler ve…
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan…!
ÜNAL KACIR (Devamla)
-…Cumhurbaşkanı seçimini bu yeni yoruma göre engellemiş oldular.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Cumhuriyet Halk Partisi Meclisten kaçmaz Sayın Kacır. Senin ağzından
çıkanı kulağın duyuyor mu?
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Ağzımdan çıkanı kulağım duyuyor. Vatandaş da biliyor, millet de
biliyor, halk da biliyor.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Terör konuşulurken neredeydin?
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Terörü konuşurken kaçtın sen buradan. Sütunların arkasına saklandınız.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Şu sıralarda bu turuncu koltukların renginden başka renk göremedik.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Göremezsiniz, dayatmayla göremezsiniz!
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- O sizin yüzünüzün rengi!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Birkaç tane demokrasiye inanan arkadaşımızın dışında…
ATİLA EMEK (
ÜNAL KACIR (Devamla)
- …bu tarafta turuncu koltukların renginden başka renk göremedik. (CHP
sıralarından gürültüler) Kaçtınız… Kaçtınız…
BAŞKAN - Sayın Kacır,
siz Genel Kurula hitap edin efendim.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, ne yazıktır ki, kendisine Demokrat Parti ismini
yeni alan yeni Demokrat Partililer geçmişlerine ihanet ettiler. Onlar
da demokrasiden kaçtılar.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Allah, Allah, Allah!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Evet, halk bunun hesabını verecek…
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Hesap verecek mi, soracak mı?
ÜNAL KACIR (Devamla)
- …soracak. Sizden de soracak, onlardan da soracak.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Siz hesap sormayı daha öğrenememişsiniz!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Halktan kaçamazsınız. Halkın verdiği görevden kaçarsanız halk sizi
bir daha o göreve getirmez, getirmeyecek de.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Terörden niye kaçtınız, terörden?
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Evet, hem böyle yapacaksın, seçimin orta yerinde kuralların değişmesi
için olayı Anayasa Mahkemesine taşıyacaksın ve kuralların değişmesiyle
birlikte görevini yapmayacaksın, Meclise gelmeyeceksin, kaçacaksın
hem de "Süreci yönetemediniz." diyeceksin.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Sen orayı geç bakalım, sen konuşmaya devam et, anlaşıldı orası.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Millet bunu biliyor, millet bunu görüyor. Bu hesabı soracak.
TUNCAY ERCENK (
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Evet.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Listede durum nasıl Ünal Bey?
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, sistem böylelikle maalesef kilitlendi ve bu
Meclisin Cumhurbaşkanı seçme imkânı ortadan kalktı.
Çözüm halktadır. Elbette
ki halkımız çözümü orta yere koyacaktır. Ama, inanıyorum ki, 22 Temmuz
seçimlerinde, halkımız, AK Partiye, 367 diyorsunuz ya…
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Öpecek, öpecek!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- … 400'ü verecek, gönderecek. O zaman, ne yapacaksınız? (CHP sıralarından
"Bravo! Bravo!" sesleri)
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Öpecek, öpecek!
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Aç tavuk, buğday ambarı!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Ne yapacaksınız?
ATİLLA KART (Konya) -
Hayal etmeye devam et!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Evet.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Siz, bu beceriksizlikle, 500 de alsanız bir şey yapamazsınız!
TUNCAY ERCENK (
ÜNAL KACIR (Devamla) - "Seçim kararı
alan bir Meclis, böyle, köklü Anayasa değişikliklerini
yapabilir miymiş?"
AHMET YENİ (
ÜNAL KACIR (Devamla)
- …"Dünyanın neresinde görülmüş?" Öyle diyorlar.
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Dünyanın burasında görülmüş!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- "Dünyanın neresinde görülmüş, seçim kararı alan bir Meclis,
Anayasa değişikliği, köklü Anayasa değişiklikleri yapacak?"
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Var mı bir tane örnek?
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Soruyorum size: Dünyanın neresinde görülmüş?
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Hiçbir yerinde yok!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Yirmi beş yıldır uygulanan, 3 tane Cumhurbaşkanı seçiminde uygulanan
bir seçim sisteminin, seçim yapılırken, oyun başlamışken değiştirilmiş
olması. (CHP sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Yaa, haberin yok ne olduğundan be!
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Oyun bitti bitti! Ne oyunu yaa, ne oyunu!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Çarpıtmayalım, yani, seçim ortamı içerisinde kuralların değiştiği
bir başka ülke varsa siz bana söyleyin.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Siz yapıyorsunuz onu! Sen
yapıyorsun orada!
AHMET YENİ (
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, rahmetli Özal'ı…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Çok derin açıklamalar yapılıyor arkadaşlar, Hatibi
dinleyelim lütfen!
AHMET YENİ (
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Rahmetli Özal'ı, Anayasa'nın bu maddesi gereğince…
ATİLA EMEK (Antalya)
- Giderayak, Anayasa dersi veriyor, Burhan Hoca'nın eksiklerini
tamamlıyor!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- …bu maddesi gereğince üçte 2 çoğunluk da aranmadan seçmedi mi bu
Meclis?
MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Eskişehir) - Bir tane arkadaşın dahi dinlemiyor seni!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Sayın Demirel'i, aynı şekilde, yoklama falan yapılmadan seçmedi
mi bu Meclis?
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Yahu, itiraz edilmedi! Dayatma yoktu!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Sayın Sezer'i, aynı şekilde, yoklama falan yapmadan seçmedi mi bu
Meclis?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - İtiraz etseydiniz!
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Beş parti imza attı, haberin var mı?
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Evet.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Beş parti imza attı, haberin var mı?
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Ama, şimdi, oyunun kuralları değişince, seçimin kuralları değişince,
elbette ki, bu Meclis buna çözüm aramak durumunda. (CHP sıralarından
gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) -
Sayın Başkan…
ÜNAL KACIR (Devamla)
- "Efendim, bundan sonraki Meclise bırakın bu işleri." Öyle
diyorsunuz.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Evet.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Kafayı kaldır.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray)
- Sayın Başkan, sükûneti sağlayın lütfen.
BAŞKAN - Sayın Kacır,
bak, sizden rica ediyorum. Şu anda önümüzde olan yasayı tahlil edin.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Söz dinliyor, kafayı kaldırdı.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Sayın Başkan…
BAŞKAN - Ben de oraya,
elbette ki, müdahale etmemelerini rica edeceğim.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Kafayı kaldırdı. Ne güzel oldu!
BAŞKAN - Sayın Ercenk,
rica ediyorum, yapmayın. Belki, bugün son toplantımızı yapıyoruz.
Yapmayın! Sükûnetle dinleyelim.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, deniliyor ki: "Bundan sonraki Meclise
bırakın. 23'üncü Dönem Meclisine bırakın Anayasa değişikliklerinin
yapılmasını, sair değişikliklerin yapılmasını."
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Doğru.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, ilk defa karşılaşılan bir husus var, nedir o?
Seçime gideceksiniz, seçim bitecek, yeni Meclis oluşacak…
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Doğrudur.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- …ve yeni Meclis Başkanlık Divanını oluşturacak ve hemen Cumhurbaşkanlığı
seçimi takvimi başlayacak.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Doğrudur.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Ne zaman yapacak değişikliği, soruyorum size?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Ne değişikliği?
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Ne zaman yapacak? Çözümü ne zaman yapacak?
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Şimdiye kadar niye yapmadınız Sayın Kacır?
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Çözüm, halkımızın 367'den daha fazla milletvekilini AK Partiye
vererek, göndermesidir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ama…
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Bize verecek bize!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Ama…
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Rüya görüyorsun, rüya! Uyan, uyan!
MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Eskişehir) - Arkadaşların bile dalga geçiyor seninle!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, şunu istiyorsunuz siz: "Siz kaç milletvekiliyle
gelirseniz gelin, bizim dediğimizi yapın, başka bir şey yapmayın."
Yani azınlık çoğunluğa tahakküm etsin. Hayır! Hayır!
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Siz azınlık olacaksınız ama bize tahakküm etmeyeceksiniz!
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Uzlaşma kültürü var.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Sizin dediğiniz olsa, o zaman yine tersi olur. Azınlık olan, bu sefer,
yine çoğunluğa tahakküm eder bu yapı ile. Onun için, azınlığın çoğunluğa
tahakkümünün ortadan kaldırılması için bir Anayasa değişiklik
teklifi gündeme getirildi ve çözüm üreten bu teklif, bu Mecliste
2/3 çoğunluktan daha fazla bir oyla kabul edildi ve Cumhurbaşkanlığına
gönderildi. Cumhurbaşkanımız -elbette ki Anayasa'nın verdiği yetkiyle
gönderebilir- bir daha görüşülmek üzere geri gönderdi, Meclisimiz
bir daha görüştü…
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Onları biliyoruz, başka şey anlat.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- … ve iki gün önce, yine bu Meclis Anayasa değişikliğini 367 oyu aşkın
bir oy ile kabul ederek Cumhurbaşkanımıza gönderdi.
MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Eskişehir) - Kacır, ANAP'ı da dağıttın, Doğru Yol'u da.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, Anayasa değişiklik paketinin içeriğinde
neler olduğuna pek girmek istemiyorum ama şurası kesin ki: 2/3 çoğunluk,
yani 367'den fazla bir oyla yeniden kabul edilmiş ve Cumhurbaşkanımıza
gönderilmiştir.
Şimdi, Cumhurbaşkanımız
bir karar verecek.
BAYRAM ALİ MERAL (
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) - Başka bir
şey anlat ya, bildiğimiz şeyleri anlatma!
BAYRAM ALİ MERAL (
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Sayın Cumhurbaşkanımız… "Cumhurbaşkanı" demiyorum, bakın,
"Cumhurbaşkanımız" diyorum, benimseyerek söylüyorum.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- "Sayın" de…
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Kastım yok, elbette ki sayındır.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Zorla söylüyorsun, zorla!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Sayın Cumhurbaşkanımız,
Bir: Bu Anayasa değişikliği
kanununu onaylayabilir. Siz hiç ihtimal vermiyorsunuz ama onaylama
yetkisi vardır.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Var tabii.
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta)
- Ne anlatıyorsun arkadaş?
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Siz istemeseniz de vardır.
İki: Halkoyuna tamamını
sunma yetkisi vardır. Elbette ki anayasal hakkıdır, halkoyuna tamamını
sunma yetkisi vardır.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Yeni şeyler söylüyor!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Üç: Bir kısmını onaylayıp bir kısmını halkoyuna sunma yetkisi de
vardır. Siz istemeseniz de vardır bu yetki. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri)
ATİLLA KART (Konya) -
Bravo! Bravo!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Bu, Cumhurbaşkanımızın yetkisindedir.
Sizin telkininize
Cumhurbaşkanının ihtiyacı yoktur.
MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Eskişehir) - Bravo, aşk olsun sana!
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Biz telkinde bulunmuyoruz zaten.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Evet, geri göndermede, "Efendim, 367 şartı yine aranır." dediniz.
Gerçi bulundu. Ama yok "Her maddede aranır." diyorsunuz. Allah
Allah!
ALİ TOPUZ (Devamla) -
Peki, yani, o zaman ne olacak?
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Bu Anayasa hepimizin okuduğu Anayasa değil mi?
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
-Tersinden okuyorsun! O yüzden yanlış anlıyorsun.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Sizin elinizdeki farklı Anayasa mı?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Sana da Anayasa'yı öğrettik ya, yeter bize!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Burada şunu söylüyorsunuz: "Efendim, 330'la olmaz artık."
Geri döndü ya! "330'la olmaz artık." Nerede yazıyor?
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Yazıyor, yazıyor, okuyamıyorsun.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Nerede yazıyor?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Sana da öğrettik ya, yeter!
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- 175'inci maddenin üçüncü fıkrasının son cümlesini oku Sayın Kacır.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Bakın, Anayasa'nın 175'inci maddesinin birinci paragrafının son
cümlesini okuyorum.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (
ÜNAL KACIR (Devamla) - "Değiştirme
teklifinin kabulü Meclisin üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun
gizli oyuyla mümkündür."
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Devam et.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Devam, devam.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Evet, üçüncü fıkrasını okuyorum; sizin hoşunuza giden ya da istediğiniz
doğrultuda yorumlamaya çalıştığınız: "Cumhurbaşkanı Anayasa
değişikliklerine ilişkin kanunları, bir daha görüşülmek üzere
Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderebilir. Meclis, geri
gönderilen Kanunu, üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile aynen
kabul ederse Cumhurbaşkanı bu Kanunu halkoyuna sunabilir."
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- İşte burası.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Nedir o? Üçte iki ile yani 367'yi aşkın oyla kabul ederse, zannetmeyin
ki, yayınlamak zorundadır, yine halkoylamasına gönderebilir diyor.
Yoksa, 367 illa aranır demiyor. Öyle bir şey yok burada.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Orada başka bir alternatif yok Sayın Kacır.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Peki, siz diyorsunuz ki: "330 ile 367 arasında oy olursa, o zaman
ne olurun cevabı yok" diyorsunuz. Var burada onun cevabı. (CHP
sıralarından gürültüler)
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Sayın Kacır, o fıkranın bir de gerekçesini okur musun.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray)
- Bir kere dinlemeyi öğrensinler.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Sayın Başkan, lütfen, müsaade etsinler.
BAŞKAN - Sayın Kacır,
güzel de… Ben, arkadaşlarımıza gerekli ihtarı yapacağım da, Anayasa
ile ilgili konuyu tartışmıyoruz.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Konuya dön, konuya.
BAŞKAN - Bugün, bir
halk oylaması yasasını tartışıyoruz. Lütfen, ona gelin. (CHP sıralarından
gürültüler)
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Kendisi Anayasa uzmanıdır da efendim…
BAŞKAN - Arkadaşlar,
rica ediyorum, hoş olmuyor, gerçekten hoş olmuyor. Dinleyelim.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Sayın Başkanım, az önce arkadaşlarımız aynı konulardan bahsettiler.
Müsaade ederseniz, kısa kesmeye çalışacağım.
Efendim, "Meclisçe
üye tamsayısının beşte üçü ile -yani 330- veya üçte ikisinden az oyla
kabul edilen -yani 367'den az oyla kabul edilen- Anayasa değişikliği
hakkındaki Kanun, Cumhurbaşkanı tarafından Meclise iade edilmediği
takdirde halkoyuna sunulmak üzere Resmî Gazetede yayımlanır."
İade edilebilir mi? Edilir. Kaç kere? Bir kere. Bir kere iade edilmiş,
geri gitmiş, bir daha iade edilmeyeceğine göre halkoyuna sunulmasından
başka yol yoktur. Ama, siz öyle yorumlamıyorsunuz, siz farklı yorumluyorsunuz.
Anlayamıyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla)
- Seninki doğru, seninki!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Ha, şimdi, bu nedir deyince, düşündüm, taşındım, Karadenizli benim
zeki hemşehrilerim bir fıkrada bunu açıklıyor. Öyle bir açıklık getirmiş
ki, ben bu fıkrayı bir anlatayım.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Anlat bakalım!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Benim sevgili hemşehrilerim, zeki…
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta)
- Çok!
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Unuttun mu?
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Temel, Dursun'a diyor ki: "Sana bir bilmece soracağım, bil bakalım
nedir?" "Hadi, sor bakayım" diyor. Saridur, tavanda asilıdur,
bil bakayım bu nedur?"
MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Eskişehir) - Ünal Kacır.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Diyor ki: "Mısır." "Hayır, mısır değil, bilemedin."
ATİLA EMEK (Antalya)
- Karıştırma mısırı, mısırdan bahsetme.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- "Başka?" "Sarı kavun." "Hayır, o da değil."
"Ya, tamam bilemedim, sen söyle bakayım, nedir?" diyor.
MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Eskişehir) - Sabahtan beri neredeydin ya?
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Diyor ki: "Hamsidur."
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Ne hamsisi ya?
ÜNAL KACIR (Devamla)
- "Ne alakası var hamsiyle? Sen 'saridur' dedin." "Ee, boyadım
oni" diyi. (CHP sıralarından "Aa" sesleri) "Ee, tavanda
asilidur." "Ee, astim oni." (CHP sıralarından
"Aa" sesleri) Ee, sizin yaptığınız bu. Sizin yaptığınız bu.
[AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar, CHP sıralarından
alkışlar(!)]
AHMET YENİ (Samsun) -
Biz anladık onu.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu yasa ne getiriyor? Anayasa
değişikliğinin Cumhurbaşkanınca halkoyuna sunulması hâlinde,
bu kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasını müteakip yüz yirmi gün değil
de, kırk beş günü takip eden ilk pazar günü halk oylaması yapılsın. [CHP
sıralarından "Bravo(!)" sesleri] Bunu
getiriyor. Başka? Gümrükte oy kullanma kırk gün değil de, on gün olsun.
Bunu getiriyor. Peki, hiç böyle bir uygulama olmuş mu? Olmuş.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Nerede olmuş?
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Olmuş, olmuş. Okuyun, okuyun, olmuş.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Ne zaman olmuş?
ÜNAL KACIR (Devamla)
- 1988'de, bu uygulama, aynen, benzer bir teklifle yapılmış ve olmuş.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Nasıl olmuş?
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, evet, bu şekilde Anayasa değişiklik paketi…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar)
- Yani, biri yanlış yaptıysa biz de yanlış yapalım!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- …beş gün içinde Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından… Takdir kendilerinindir.
Anayasa gereği on beş gün tutma süresi vardır, inceleme süresi vardır,
karar vermesi için buna ihtiyaç duyabilir. On beş gün içerisinde karar
verecek.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Bak, biz bunu bilmiyorduk!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Diyecek ki, ben bunu onayladım. İşte, o zaman, 22 Temmuzda Cumhurbaşkanı
seçimi ile milletvekili seçimi aynı tarihte yapılabilir.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Çok güzel izah ettiniz!
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Çok güzel bir hayal!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- İhtimal vermiyorsunuz ama Sayın Cumhurbaşkanının yetkisindedir,
siz istemeseniz de yetkisindedir. Sizin telkininize de ihtiyacı
yok.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Bravo!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Evet, peki…
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla)
- İyi fark ettin, çok doğru.
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Önümüze gelince onu konuşuruz seninle.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Peki, on beş günün sonunda derse ki, ben bunun halka sorulmasını
istiyorum, halk karar versin; kendisi mi seçsin, Meclis mi seçsin…
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta)
- Çocuğuna mı seçtirsin?
ÜNAL KACIR (Devamla)
- …ve halk bu işe karar versin, diyebilir. Bu hakkıdır ve o zaman, 5
Ağustosa denk geliyor, 5 Ağustosta halk oylaması yapılır, ama bu teklifle
Yüksek Seçim Kuruluna yetki veriyoruz "Eğer uygun görürseniz
22 Temmuzla birleştirebilirsiniz." diyoruz.
Değerli arkadaşlar,
efendim, "Bu teklif kaotik ortam oluştururmuş!" Allah, Allah! Nereden
oluyor?
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- O nereden çıktı!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Komisyonda söyledi arkadaşlarımız.
Nereden oluyor, nereden
çıkıyor bu? Yani, halka sormanın ve halka yüz yirmi gün sonra değil
de kırk beş gün sonra sormanın ne mahzuru var?
Ha, burada şuna değinmek
istiyorum: Anavatan Partisi diyormuş ki: "Bizi kandırdılar…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Niye kandırdınız? Ayıp değil mi!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- …böyle bir referandum kanunu getirmeyeceklerdi ama getirdiler."
Öyle bir şey yok. Sayın Fatsa dün burada açıkladı, öyle bir şey yok. Ama
şuna hayret ediyorum: "Cumhurbaşkanını halk seçsin." diyeceksin…
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Hadi sen doğruyu söyle!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- …ama "Kırk beş gün sonra değil de yüz yirmi gün sonra seçsin."
diyeceksin. Halk yüz yirmi gün sonra mı reşit oluyor? Niye kırk beş gün
sonra seçemez mi? On sekiz yaşına yüz yirmi gün sonra mı girecek
halk? Halka güvenmiyor musunuz? Güvenmiyor musunuz?
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- O zaman on gün deyin, beş gün deyin.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa)
- O zaman bugün seçsin!
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (
ÜNAL KACIR (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
evet, peki bu kanun çıkmazsa… (Gürültüler) Evet, bitiriyorum, bitireceğim…
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Devam, devam!
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (
BÜLENT BARATALI (İzmir)
- Devam et, altı dakika var!
AHMET YENİ (
ÜNAL KACIR (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
bu kanun çıkmazsa ve referandum, yani halk oylaması -ki o yüz yirmi
gün sonra yapılacak olursa- toplanan Meclis, azınlığın tahakkümüne
uymadığı… Uyarsa sorun çözülecek, onların dediği
olursa sorun çözülecek. Uymazsa…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (
ÜNAL KACIR (Devamla) - İşte, değerli arkadaşlar,
bakın, yeniden seçime gidilir, kasım sonunda seçim olur. Hâlbuki bu arada yüz yirmi gün dolar -takvimi söylüyorum-
15 Ekim gibi referandum olur, seçimden gelmiş olursunuz ki referandum
da yapılmış.
Biz niye gittik
seçime?
Bu ülkenin parasına yazık değil mi? Seçim, seçim, seçim…
Tamam işte bir kere gidiyoruz seçime. Halk ne derse belli olacak. Onun
için kaos değil, çözüm getiriyor bu teklif.
Değerli arkadaşlar,
onun için, bir hususu daha söylemek istiyorum…
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa)
- Halktan kaçılmaz.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Halktan kaçmıyoruz. Kaçamazsınız. Bakın biz 22 Temmuz dediğimizde,
siz daha ileri, daha ileri diyordunuz. Ama 22 Temmuza karar verdik.
(CHP sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlar,
bir hususa daha değinmek istiyorum. İddia ediliyor ki, bu yasa, yani
şu değiştirmekte olduğumuz yasa…
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Anayasaya ayıkırı…
ÜNAL KACIR (Devamla)
- …bir seçim yasası onun için bir yıl geçmeden uygulanamaz. Böyle bir
iddia var.
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Evet…
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Yapma ya!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Siz ediyorsunuz.
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Tabii…
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Deminki o fıkradaki gibi. Evet…
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Öyle midir o?
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, bu yasa bir seçim yasası değildir, teknik bir
usul yasasıdır.
Bakın ben size bir şey
söyleyeceğim.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Malatya) - Yeter, söyleme artık, bitir.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Vaktim var dört dakika daha.
Sayın Baloğlu, ben seni
çok dinledim. Bak, dinle.
Bu elimdeki Milletvekili
Seçimi Kanunu. Bunun 6'ncı maddesi ne diyor biliyor musun?
TUNCAY ERCENK (
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Aç elinde kitabı oku.
TUNCAY ERCENK (
ÜNAL KACIR (Devamla) - "Türkiye Büyük
Millet Meclisi seçimleri beş yılda bir yapılır." diyor.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Tamam.
NAİL KAMACI (Antalya)
- Öyle mi diyor orada?
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Bak dinle.
"Beş yılda bir yapılır"
diyor ve bunun için de 4 Kasımda seçim yapma kararı almış mıydık? Almıştık.
Ama bir ay daha olmadı seçim tarihini değiştirdik, geriye aldık
mı?
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Aldık.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Aldık. Hangi yasadaki hükmü değiştirdik? Seçim yasasındaki hükmü
değiştirdik. Nasıl o Seçim Yasası'ndaki hüküm değiştiği hâlde, yani
bu hüküm, tarihi öne çektiğimiz hâlde nasıl uygulanıyor? Ki vakıa,
bu yasa, bir seçim yasası da değildir. Seçimin özünü kesinlikle değiştirmiyoruz,
yani referandum yapmanın özünü kesinlikle değiştirmiyoruz ve sadece
tarihi yeniden belirliyoruz.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Sandık kuruyor musunuz oraya sandık? Sandığın olduğu yerde seçim
vardır zaten.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, bu duygularla… (CHP sıralarından "Devam,
devam" sesleri) …teklifimize destek vermenizi yüce heyetinizden
rica ediyor, Sayın Başkan zatıalinizi ve yüce Meclisimizin değerli
milletvekillerini saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kacır.
Şahsı adına, Hatay
Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan.
Buyurun.
MEHMET ERASLAN (Hatay)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Gerçekten, ülkemizin,
Türkiye'mizin yaklaşık bir buçuk aydan beri yaşadığı süreç, çok
önemli bir süreç; Türk siyaseti adına çok önemli bir süreç; Türk demokrasisi
adına çok önemli bir süreç ve özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimi gibi,
gerçekten, Türkiye'yi ilgilendiren, 73 milyon ülke insanını ilgilendiren
bu kadar önemli bir sürecin yaşandığı bu zamanda, Türkiye Büyük Millet
Meclisini, hem yüce Türk kamuoyu hem de dünya kamuoyu yakın bir takibe
almış ve ibretle izlemektedir.
Değerli milletvekilleri,
bugüne kadar, Cumhurbaşkanlarını, biri hariç, bütün Cumhurbaşkanlarını,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletvekilleri, milletten almış olduğu
yetkiyi, görevi ve sorumluluğu kullanmak suretiyle seçmiştir. Parlamenter
demokrasilerin vazgeçilmez unsuru da budur. Hâkimiyetin kayıtsız
şartsız millette olmasıdır. Hâkimiyet, millet iradesi, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde, bu yüce çatının altında milletvekillerinin
eliyle kullanılır. Parlamenter demokrasilerde, yüksek demokrasilerde,
hukukun üstün olduğu demokrasilerde, ülkelerde, bu, hep böyle
olur. Fakat, cumhuriyet tarihinde ilk defa, ama belki de dünya tarihinde
ilk defa, hiçbir ülkede rastlanmayan bir süreç, maalesef, Türkiye'de,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaşanmıştır ve cumhuriyet tarihinde
ilk defa, millet iradesiyle, millet hâkimiyetiyle, millet egemenliğiyle
oluşmuş olan bir Türkiye Büyük Millet Meclisi ve milletvekilleri
Cumhurbaşkanını seçememiştir. İlk defa, cumhuriyet tarihi boyunca
ilk defa siyasi partiler, siyasetçiler, kendilerinin de mensubu
olduğu bir Meclisin Cumhurbaşkanı seçmemesi için Parlamentoyu
protesto etmek suretiyle Genel Kurula girmemiştir. Bu, Türk demokrasisi
adına büyük bir ayıptır!
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Ayıp senin yaptığındır.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Bu, Türk milleti adına, bu ülke adına büyük bir ayıptır!
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Terbiyesizlik
yapma!
ATİLA EMEK (Antalya)
- Önce kendi ayıbını temizle.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Ben bağımsız milletvekiliyim…
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Terbiyesizlik
yapma!
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- …Kendi hür irademle, kendi bağımsız irademle burada her şeyi konuşurum.
(AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
ATİLA EMEK (Antalya)
- Sen kendi ayıbını temizle.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Benim konuşmalarımı dinlemelisiniz, dinlemek zorundasınız. (CHP
sıralarından gürültüler)
ATİLA EMEK (Antalya)
- Ayıbını temizle.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
müdahale etmeyelim.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Kabul edersiniz, etmezsiniz…
ATİLA EMEK (Antalya)
- Neyi kabul edeceğiz, sen önce kendi ayıbını temizle.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- AKP'ye mesaj mı veriyorsun? Listeye koymazlar.
BAŞKAN - Müdahale etmeyelim
arkadaşlar.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- …Ama kendi hür irademle, bağımsız milletvekili olarak, Cumhurbaşkanlığı
seçimiyle ilgili ve referandum süresinin kırk beş güne indirilmesiyle
ilgili görüşlerimi bu yüce çatı altında, bu yüce kürsüde dilediğim
gibi ifade ederim, kabul edersiniz etmezsiniz… (CHP sıralarından
gürültüler)
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Son gün çalışmaları sonuç vermez, sen boş ver.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Neyi kabul edeceğiz, senin ayıbını mı? Sen önce kendine bak, kendi
ayıbına bak.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- …ama demokrasi rejimi, aynı zamanda hazmetme rejimidir.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Hangi demokrasi? Ayıbını temizle!
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Son gün çalışmaları sonuç vermez.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Hazmedeceksiniz sayın milletvekilleri. Lütfen, istirham ediyorum…
ATİLA EMEK (Antalya)
- Ayıbını temizle, ayıbını!
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Sayın Eraslan, listeler tamamlandı.
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Adana) - Seni listeye koymazlar.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Peki, size soruyorum: Efendim, Türkiye Büyük Millet Meclisi Cumhurbaşkanını
seçmesin. Böyle bir mantık olur mu? Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye
Büyük Millet Meclisi hep Cumhurbaşkanını seçerek gelmiştir ve Cumhurbaşkanını
hep seçmiştir.
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Adana) - Yine seçecek.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Ama bir siyasetçi, bir siyasi organizasyon, bir siyaset kurumu
"Hayır efendim." Yahu, herkes bu Parlamentonun mensubu.
"Hayır efendim seçmesin, Türkiye Büyük Millet Meclisi seçmesin."
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Uzlaşmayanlar utansın!
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Seçmesin diye Genel Kurula girmeyip kulislerde bekleyelim, çoğunluk
sağlanmasın.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Uzlaşma aramayanlar utansın!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
müdahale etmeyelim.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Millet iradesinin mahkemeye sevk edilmesidir bu iş. Türkiye Büyük
Millet Meclisinin bir kararının… (CHP sıralarından gürültüler)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Senden izin mi alacağız?
BAŞKAN - Efendim sizinle
ilgili bir şey yok, milletvekili görüşünü ifade ediyor.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- …mahkemeye sevk edilmesi, millet iradesinin mahkemeye sevk edilmesidir.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Hangi millet iradesi?
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletin ise bu konudaki kararın da
millet iradesine saygı duyulmak suretiyle tecelligâhını sağlamak
gerekmektedir.
NAİL KAMACI (Antalya)
- AKP'den DYP'ye, DYP'den istifa ediyorsun, oradan oraya, oradan oraya
geçiyorsun, hiç durmuyorsun ya!
BAŞKAN - Sayın Kamacı,
lütfen. Lütfen müdahale etmeyin.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Türkiye Büyük Millet Meclisi aziz Türk milletinin tecelligâhıdır.
Millet iradesini Anayasa Mahkemesine götürdünüz siz.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Haydi oradan! Sen milletin iradesini rezil ettin. Millet seni illetle
seyrediyor.
NAİL KAMACI (Antalya)
- Demagoji yapıyorsun, demagoji!
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Millet iradesini mahkeme salonlarına götürüp yargılattınız
siz. Bağımsız bir milletvekili olarak bunu benim kabul etmem mümkün
değildir. (CHP sıralarından gürültüler)
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Rezil ettin sen, rezil. Sen millet iradesini rezil ettin.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen…
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Benim demokrasi anlayışım budur, millet iradesine saygı anlayışım
budur, benim Türk milletinden öğrendiğim budur, 73 milyon ülke insanından
öğrendiğim budur, siyaset kültüründen öğrendiğim budur.
NAİL KAMACI (Antalya)
- Sen siyasetten bir şey öğrenmemişsin. Siyaset kültürünü de rezil
ettin sen!
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Ben dünyanın her tarafını gezmiş ve siyaseti analiz etmiş bir insanım.
Eğer Mustafa Kemal Atatürk bugün olsaydı, Cumhuriyet Halk Partisinin
yönetimini sizin elinizden alırdı. (CHP sıralarından gürültüler,
AK Parti sıralarından alkışlar) Bunu sizin elinizden alırdı.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Mustafa Kemal'i ağzına alma!
NAİL KAMACI (Antalya)
- Onun adını ağzına alma!
BAŞKAN - Sayın Kamacı,
lütfen.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Sizin bu düşüncenizi kabul etmek hiçbir şekilde mümkün değil.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Geldiğin yere, geldiğin yere!
BAŞKAN - Arkadaşlar,
sükûnetle dinleyelim. Dinleyelim arkadaşlar…
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Efendim, Türkiye Büyük Millet Meclisi Cumhurbaşkanını seçmesin.
İyi. Bunu sağladınız…
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Azıcık utan, azıcık!
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- 73 milyon ülke insanının önünde olaylar cereyan etti…
BAŞKAN - Lütfen dinleyelim
arkadaşlar.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- …ve bütün dünya Türkiye'yi izledi, Türkiye Büyük Millet Meclisini
izledi. (CHP sıralarından gürültüler)
NAİL KAMACI (Antalya)
- Bu saatten sonra nafile artık, nafile. Kimse seni almaz.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- …Ama, özellikle muhalefet partilerini izledi, muhalefet partilerinin
stratejilerini izledi.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Yağ çekme, koymazlar seni listeye. Boşuna yağ çekme.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Yağcı tabii.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Türkiye Büyük Millet Meclisi seçmesin. İyi, seçmesin. Bunu sağladınız.
Bu millet de size bunun karşılığını verecektir. Doğruysanız sizi
iktidar yapacak.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Yapacak tabii.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Ee, ne kızıyorsunuz.
ATİLA EMEK (
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Eğer doğru
yaptıysanız bu millet sizi iktidar yapacak. Ama yanlış
yaptıysanız millete göre, bu millet size yine karşılığını vermek
suretiyle, barajın altında bırakacak.
MEHMET ZİYA YERGÖK (
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Dolayısıyla, hakem millettir. Biz burada hür irademizle konuşacağız,
hakemliği de aziz milletimize bırakacağız.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Üç yıldır küfrediyorsun bu Mecliste. Üç yıldır AKP'ye küfrediyorsun.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Sonra denildi ki: "Türkiye'de, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
Cumhurbaşkanını Meclis seçememiştir, sistem tıkanmıştır, bir tıkanma
olmuştur. Dolayısıyla, tek çare millete gitmektir, Cumhurbaşkanını
millete seçtirtmektir." Hayır, millet de seçmesin...
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yazık, yazık!
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Anayasa değişikliğiyle ilgili oylamalarda muhalefet yine
yok. Ya arkadaş, Türkiye Büyük Millet Meclisi seçmesin, Türk milleti
seçmesin, halk seçmesin, Anayasa değişikliğine de "ret" diyoruz,
oylamalara katılmıyoruz. Peki,
size soruyorum…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (
MEHMET ERASLAN (Devamla) - … Sistemi tıkamak
Türkiye'nin menfaatlerinin gereği midir, bu
milletin menfaatinin gereği midir?
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yazıklar olsun
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
şu madde üzerine de biraz gelir misiniz.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- … Bu ülkenin menfaatinin gereği midir? Bunu kabul etmek mümkün
mü? O hâlde Cumhurbaşkanını kim seçecek?
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Niye ayrıldın AKP'den o zaman?
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yazıklar olsun
ATİLA EMEK (Antalya)
- Listede yer var mı sana?
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Size soruyorum: Başka ülkelerden
-haşa- başka milletler gelip başka milletler mi seçecek Cumhurbaşkanını?
Bu mümkün mü? Böyle bir şey olur mu? Bunu kabul etmek mümkün değil.
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Adana) - Geç, geç.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Listede yer verdiler mi sana Mehmet?
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
maddeyi tartışır mısınız.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Efendim, demokratik duruşların her zaman izahı mümkündür. Millet
iradesine saygı duyularak yapılan duruşların izahı her zaman mümkündür.
Ama, antidemokratik duruşların, statükocu duruşların, vehimler
ve korkular üzerinden siyaset yaratmak suretiyle duruş göstermelerin
millete izahı hiçbir zaman mümkün değildir. Şu an yapılan ne? Referandum
süresi kanunda yüz yirmi gün, 22 Temmuzda seçim var, dolayısıyla,
bu yüz yirmi günlük süreyi kırk beş güne indirmek suretiyle, 22 Temmuzda
yapılacak milletvekili seçimiyle beraber referandum da yapılsın
diyoruz. Denilen bu, bu kanunun dediği bu. Şimdi, bakın, sandık seçmen
listeleri güncelleştirilmiş... Ha, muhalefet "Bu aceleye getiriliyor,
bu hızlıya getiriliyor, bunu kabul etmek mümkün değil." diyorsa,
burada yanılıyor muhalefet. Şunun için yanılıyor: Çünkü, sandık
seçmen listeleri 22 Temmuzda zaten seçim yapılacağı için güncelleştirilmiş,
sandık kurulları oluşturulmuş, seçim konusunda tüm hazırlıklar yapılmış.
Dolayısıyla, yüz yirmi günü beklemeye gerek yok. 22 Temmuzda aziz
milletimizin önüne iki sandık konulmalıdır, konulacaktır. Bunun
biri milletvekilliği sandığıdır, diğeri de referandum sandığıdır.
Yüz yirmi günü beklemenin manası yok. Hem en az maliyetle seçim yapmanın
yöntemi de budur.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLA EMEK (Antalya)
- Yerini garantiledin mi Mehmet? Yerini garantiledin mi?
HARUN AKIN (Zonguldak)
- Yazık!
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Yani, iki seçim Türk milletinin bütçesine, cebine ağır maliyetler
getireceği için bu referandum halka...
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Olmayacak zaten, merak etme. Masrafı da olmayacak.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- ...bu oya sunulmasıyla ilgili kanun tasarısı, 22 Temmuzda yapılacak
milletvekili seçimiyle birleştirilmiştir.
Ama, siyaset her şeye
muhalefet etmek değildir; siyaset, toptan her şeyi reddetmek değildir.
Siyasetçi, ilk önce, kendi kişisel siyasi ikbalini, (CHP sıralarından
"Ooo, Bravo, bravo!" sesleri, alkışlar) siyasi geleceğini,
partisinin geleceğini düşünmeyecek. İlk önce kendinizi düşünmeyeceksiniz.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Aferin sana! Bravo!
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Bu ülkenin ihtiyaçları, bu ülkenin menfaatleri, bu ülkenin birlik
ve beraberliği, bu ülkenin bütünlüğü, bu ülkede tıkanmışlığın giderilmesi
için yapılması gereken neyse, muhalefet onu yapmalıdır.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Senin gibi ikbalini düşünecek siyasetçi!
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Siyasetçi önce aynaya bakacak, aynaya, kendine!
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Adana) - Siyasetçi önce ahlaklı olacak!
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Cumhurbaşkanlığı seçimi, çünkü, 73 milyon ülke insanını ilgilendiren
önemli bir konudur. Bu konuyla ilgili yanlış yapanı milletimiz yargılayacaktır,
tarih yargılayacaktır ve sandığa da gömecektir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Adana) - Siyasetçi önce ahlaklı olacaktır.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Sen önce kendine bak!
ATİLLA KART (Konya) -
İhanet etmeyecek!
ATİLA EMEK (Antalya)
- Tarih seni yargılayacaktır.
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
son cümlenizi rica edeyim.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Sizlere söylüyorum, 22 Temmuzdan sonra 23 Temmuz sabahı, bu konuşmamı
da muhalefet partilerine ve muhalefet partilerinin mensuplarına
özellikle hatırlatacağımı ifade ediyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
Bu kanunu desteklediğimi,
olumlu oy kullanacağımı ifade ediyorum. Yüce heyetinizi, Genel
Kurulu saygıyla, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum ve teşekkür
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Eraslan.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Yerin neresi senin?
NAİL KAMACI (Antalya)
- Sayın Başkan, bu, AKP'den seçildi, Doğru Yol'a gitti, şimdi bağımsız,
neden bahsediyor bu! (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Arkadaşlar
ayıp ya… Lütfen…
ATİLA EMEK (Antalya)
- Yazıklar olsun! Yürü hadi…
MEHMET ERASLAN (Hatay)
- Sana yazıklar olsun! (CHP sıralarından "Yuh" sesleri)
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Yürü git…
MEHMET ERASLAN (Hatay)
- Hadi siz gidin…
(Hatay Milletvekili
Mehmet Eraslan oturmak üzere yerine giderken bir grup CHP milletvekilinin
Mehmet Eraslan'ın üzerine yürümesi, karşılıklı bağrışmalar, gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar
lütfen…
Lütfen yerinize oturun
arkadaşlar… Lütfen…
Birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati:17.43
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.01
BAŞKAN : Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120'nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
1440 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin tümü üzerindeki
konuşmalar tamamlanmıştı.
Şimdi, soru-cevap kısmına
geçiyoruz.
Sayın Kart, buyurun.
ATİLLA KART (Konya) -
Talepte bulunmadım Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Ünlütepe…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar)
- Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana şunu sormak istiyorum:
Halk oylaması süresi bu teklifle yüz yirmi günden kırk beş güne indirilmektedir.
Bu tasarı, Seçim Yasası'nda değişiklik niteliğindedir. Anayasa
gereğince, böyle bir değişiklik bir yıl süreyle uygulanamayacaktır.
Sizin de bildiğiniz gibi, yasalar uygulanmak için çıkarılır. Buna
göre Sayın Bakana soruyorum: Hükûmet olarak hakikaten siz bu yasayı
uygulayabileceğinize inanıyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Ünlütepe.
Sayın Bakan, cevap verecek
misiniz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI
VE DEVLET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, soru
yönelten Değerli Arkadaşımıza çok teşekkür ederim. Kuşkusuz ki,
bu kanunda yapılacak olan değişiklik en kısa sürede uygulansın diye
çıkarılıyor. Arkadaşımızın "Bu bir seçim kanunudur, dolayısıyla
Anayasa'nın 67'nci maddesinin son fıkrasına göre, ancak bir yıl sonra,
referandum yapıldığında, uygulanabilir." şeklindeki görüşüne
katılmak mümkün değil. Anayasa'nın gerek 67'nci maddesinde ve diğer
maddelerinde "seçimler" ve "halk oylaması" ayrı
ayrı geçer. Halk oylaması bir seçim sayılsa, ayrıca anayasa koyucunun
onu ayrı zikretmesi zaten mümkün değildir. O bakımdan, bu görüşe
anayasal çerçevede katılmak mümkün değildir.
Cevabı bu şekilde kısaca
arz etmiş oldum Sayın Başkanım. Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim,
sağ olun.
Şimdi, teklifin tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmış olduğundan, maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİNİN HALKOYUNA SUNULMASI HAKKINDA
KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 23/05/1987 tarihli
ve 3376 sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması
Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici 6 ncı madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 6-
Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra yapılacak ilk Anayasa
değişikliğinin halkoyuna sunulmasında;
a) Bu Kanunun ikinci
maddesindeki 120 günlük süre 45 gün, altıncı maddesindeki 40 günlük
süre 10 gün olarak uygulanır.
b) Halkoylamasıyla
ilgili olarak kanunlarda yer alan bütün süreleri, gerektiğinde kısaltarak
tespit ve ilana Yüksek Seçim Kurulu yetkilidir.
c) Yüksek Seçim Kurulu,
halkoylamasında kullanılacak birleşik oy pusulalarını gerektiğinde
uygun göreceği il seçim kurulları vasıtasıyla bastırmaya ve sandık
kurullarına gönderilecek oy pusulalarının ihtiyacı dikkate
alarak uygun göreceği adetlerle paketlenmesine karar vermeye yetkilidir.
d) Gerekli ödenek ilgili
kuruluş bütçelerine Maliye Bakanlığınca aktarılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın
Muharrem Kılıç.
Sayın Kılıç, şahsınız
adına da söz isteğiniz var, birleştirdim.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUHARREM
KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ankara Milletvekili
Sayın Haluk İpek ve 4 Milletvekilinin; Anayasa Değişikliklerinin
Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi'nin 1'inci maddesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu ve şahsım adına görüşlerimi açıklayacağım. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Yalnız, değerli arkadaşlarım,
bu konuya girmeden önce, deminki gerginlikle ilgili birkaç söz söylemek
istiyorum. Sayın Başkana da bir sözüm olacak.
Sayın Başkan, deminki
gerginlikten bir anlamda siz de sorumlusunuz. Çünkü, burada hatip
konuyu bırakarak doğrudan Cumhuriyet Halk Partisini hedef alan ve
yüce Atatürk'ün sağ olması durumunda Cumhuriyet Halk Partisinin yönetimini
görevden alacağına yönelik açıklamalar yapmasına rağmen, siz burada
hatibi uyarmayarak bir anlamda gerginliğin müsebbibi oldunuz. Çünkü,
hatip bir taraftan millî iradeden bahsediyor, bir taraftan kendisine
dönüp bakmıyor.
Hatip millî iradeden
nasıl bahseder? Hatibi buraya gönderen millî irade kimdir, hangi
irade göndermiştir, hangi seçmenler göndermiştir? Hatip Adalet ve
Kalkınma Partisi sıralarından seçilmiştir, Adalet ve Kalkınma Partisini,
Ali Dibo'yla suçlamıştır, yolsuzlukla suçlamıştır, daha sonra bağımsız
olmuştur, Doğru Yol Partisine geçmiştir. Doğru Yol Partisini, son
gün, Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında, yarım saat önce Sayın Genel
Başkanıyla açıklama yapmış, yarım saat sonra gizlice terk etmiştir,
tekrar bağımsız olmuştur. Yani, bu tip bir insanın, siyasi kişilik
erozyonu yaşayan bir kişinin buradaki konuşmasını, bir de oturup
alkışlarsanız, bu sizi büyütmez. Bu ayıp size yeter.
MUHARREM KARSLI (İstanbul)
- Siz, yıllarca alkışladınız!
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
siz…
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Burada, siz…
MUHARREM KARSLI (İstanbul)
- İşinize gelmedi…
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
bakın, konunuza geliniz. Siz, orada, hatibi şu anda eleştirirken,
hatibe müdahale etmekten benim burada ne dediğimi takip edememişsiniz.
Zabıtlara bakarsanız, ben, hem sizi sükûnete davet etmişim hem de hatibe
gerekli ikazı yapmışım. Siz, konunuza gelin lütfen efendim.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Tamam efendim.
Değerli arkadaşlarım,
teklifin amacı, yüz yirmi günlük referandum süresini…
MUHARREM KARSLI (İstanbul)
- Yıllarca alkışladınız, yıllarca… Şimdi ne oldu?
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- …kırk beş güne indirmek olarak açıklanmış. Burada gerekçe olarak
da "sürenin uzun olması" gösteriliyor, "bütçeye getireceği
mali yük" gösteriliyor, "usul ekonomisi" gösteriliyor.
Biz, bu gerekçelerin samimî olmadığını biliyoruz. Asıl amacınızı
açıklamıyorsunuz.
ADEM TATLI (Giresun)
- Sana ne!
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Asıl amaç, Cumhurbaşkanını seçemeyen AKP'nin, bir an önce bu eziklikten
kurtulma telaşı olduğu açık ve net.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) - Türkiye'nin bir eksikliğini gidermek.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, 2002 seçimlerinde, Türk milleti sizi
iktidara taşıdı, hem de büyük bir çoğunlukla taşıdı. İktidara geldiğinizde,
kamuoyunda şüpheler vardı sizinle ilgili. Çünkü, daha önce
"demokrasi bizim için araçtır." diyordunuz. Daha önce, Hikmet
Yar'a biat eder duruşlarınız vardı. Yani, bunlar kamuoyunda şüphe
uyandırıyordu.
ZEYNEP KARAHAN USLU
(İstanbul) - Ne kadar çirkin bir ifade! Bu kadar düzeysiz olmaz ki!
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Ancak, Sayın Başbakan dedi ki…
ZEYNEP KARAHAN USLU
(İstanbul) - Siyasetin de bir düzeyi var.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- "Efendim, ben geçmişteki durumlarından ders aldım, o gömlekleri
değiştirdim. Artık yeni bir şekil çizeceğim, yeni bir duruş sergileyeceğim."
dedi ve bunu uzun bir süre de, yani oldukça başarılı bir şekilde Sayın
Başbakan götürdü. Hatta kamuoyunda "Ya, Adalet ve Kalkınma Partisini
gerçekten tanıyamamışız. Ya, bunlar gerçekten ilerici, demokrat
bir şeyler yapıyorlar." gibi bir intiba uyandı. Ne zamana kadar?
Artık öyle bir noktaya geldiniz ki, bu dört buçuk yıldan sonra…
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
bir dakikanızı rica ediyorum.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Efendim, konuyla bağlantılı Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bir dakikanızı
rica ediyorum... Beni dinler misiniz.
Bakın, belki de bugün,
bu 22'nci Dönem son oturumlarını yapıyor, son günümüzde beraberiz.
Bakın, bir konu üzerindeyiz, konuda istediğiniz gibi konuşabilirsiniz.
Ben, her arkadaşımız için rica ediyorum, son oturumumuzda birbirimize
daha güzel ifade edelim.
Bir de, yani, şu Adalet
ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı, Sayın Başbakan, parti görüşü,
bütün bunların bununla uzaktan yakından bir ilgisi yok.
Sizden, özellikle,
Meclis Başkanlığı olarak rica ediyorum, konuya gelelim, tatlı bir
şekilde. Ama beğenmeyebiliriz, "ret" oyu verebiliriz, ama
buradan ayrılırken birbirimizin elini sıkarak, başarılar dileyerek
ayrılalım. Rica ediyorum, bu konulara girmeyelim.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Birbirimizi niye incitiyoruz, incitmeyelim.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Sayın Başkanım, ben burada konuşma yaparken kimseyi suçlamak amacıyla
bir konuşma yapmıyorum. Sadece bir bağ kurmak istiyorum. Niçin bu
değişiklikler yapılıyor, hangi anlayıştan kaynaklanıyor, bunu
anlatmaya çalışıyorum. Yani, bir bağ kurarak bunu belirtmek istiyorum.
Yoksa, amaçsız bir şekilde sizleri suçlamak için böyle bir konuşma
yapıyor değilim.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Bravo!
MUHARREM KILIÇ (Devamla)-
Gerçekten, dört buçuk yıldır, oldukça yumuşak bir üslupla olayı götürdünüz.
Ne zamana kadar? İktidarınızın son dönemine yaklaştığınızda artık
öyle bir duruma geldiniz ki, bir anlamda "iktidar sarhoşu"
oldunuz.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Sadede gel, sadede… Bu bölümü kapat, sadede gelelim.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Yani "Her şeyi yaparım, benim Parlamentoda çoğunluğum var. Ben
ne dersem o olur." anlayışına geldiniz.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Yok, yok…
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Bu nedenle, bu ülkede tüm demokratik yapıyı, tüm anayasal kurum
ve kuralları altüst edecek gücü siz de görmeye başladınız.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Haşa, öyle bir şey yok!
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Bu nedenle de yasama elimizde, yürütme elimizde, dediniz; geriye
yargı kalıyor, yargıyı da ele geçirmeye çalıştınız. Nasıl ele geçirmeye
çalıştınız? Yargıtay Yasası'nı getirerek Yargıtayın yapısını
bozmaya çalıştınız. Yani, bu süreçte, değerli arkadaşlarım, sizin
bu iktidar sarhoşluğunuz, "her şeyi yaparım" anlayışı…
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Haşa, öyle bir şey yok, sarhoşluk yok!
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Sayın Cumhurbaşkanlığı makamını da tek başınıza, hiç kimseye danışmadan,
kimseyle görüşmeden, kimseyle uzlaşmadan, bu sanki sadece Adalet
ve Kalkınma Partisinin sorunuymuş gibi, tek başınıza seçme anlayışına
kapıldınız. Ancak, bundan bir sonuç alamadınız. Cumhuriyet Halk Partisinin
bu konudaki ikazlarını dikkate almadınız, Anayasa hukukçularının
"367 şartı vardır" diye ikazlarını dikkate almadınız. Ne
oldu? Sonuçta, Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu karardan sonra
bu süreç tıkandı.
Değerli arkadaşlarım,
bu süreç, sistemden dolayı tıkanmadı. Bu, Adalet ve Kalkınma Partisinin
anlayışından dolayı tıkandı, yoksa bu süreç bundan dolayı tıkanmış
değil.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Sayın Başkan…
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, bir teklif getirdiniz…
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Sayın Kılıç, kılıcını kınına sok!
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Bu teklif bir gün içinde hazırlandı…
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Sayın Başkan, sizin ikazınızla ilgili hiçbir şey yapmıyor.
İkaz ediyorsunuz ama…
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Sayın Baştopçu, az önce yapacaktın o ikazı, az önce yapacaktın.
Boş konuşma!
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Sayın Kılıç, bunun teklifle ne alakası var?
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Şu anda teklifle ilgili konuşuyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlarım…
BAŞKAN - Efendim, müdahale
etmeyelim.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Bu, referandumla ilgili teklif, değerli arkadaşlarım, bir gün
içinde hazırlandı, bir gün içinde hazırlandı. Peki, hazırlanınca
ne olacak bu teklif? Teklif komisyona gidecek, komisyon ne yapacak?
AHMET YENİ (
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Kırk sekiz
saat geçtikten sonra bunu görüşmeye alacak. Ama siz
ne yapıyorsunuz? Bu şekilde, Anayasa değişikliği
teklifini, referandumla ilgili değişiklik teklifini ne yapıyorsunuz?
Bu süreleri altüst ederek, bu süreleri yok sayarak
ele alıp gündeme getiriyorsunuz, yani tüm kuralları altüst ediyorsunuz
değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım,
şu anda, Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin Anayasa paketi, malumunuz,
burada, yüce Parlamentoda oylandı. Sonuçta, bir madde hariç, diğer maddeler 367'nin
üzerinde bir çoğunlukla kabul edildi. Ancak, şu anda, bu süreç işliyor.
Yani, yüce Meclisin kararından sonra hemen bu Anayasa değişikliği
paketi kabul edilmiş değil. Şu anda nerede bu teklif? Sayın Cumhurbaşkanımızda.
Sayın Cumhurbaşkanımızın on beş günlük inceleme süresi var. Muhtemeldir
ki, bu teklifi Sayın Cumhurbaşkanımız onaylayabilir veya onaylamazsa
bunu referanduma götürür. Üçüncü bir şık daha var değerli arkadaşlarım.
Cumhuriyet Halk Partisi, burada teklifin görüşülmesi sırasındaki
yapılan usulsüzlüklerle ilgili, Anayasa Mahkemesine dava açacak.
Önümüzdeki hafta, muhtemelen pazartesi veya salı günü dava açacak.
Peki, değerli arkadaşlarım, Sayın Cumhurbaşkanımız bunu referanduma
götürürse…
AHMET YENİ (
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - …veya Cumhuriyet
Halk Partisinin bu, Anayasaya başvurusundan sonra bu Anayasa değişikliği
paketi, tekrar, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilirse ne
olacak? Çünkü, şu anda, Sayın Cumhurbaşkanımız muhtemeldir
ki geri gönderecek bu Yasa'yı. Niye geri gönderecek?
Çünkü, 2'nci kez göndermede, aynen iade edilirse, Sayın
Cumhurbaşkanı bunu ya onaylayabilir veya referanduma götürebilir.
Ancak, bu giden paket aynen mi iade edilmiş oldu?
Hayır. Çünkü, bu paketteki maddenin
bir tanesi 366 oy almıştı. O maddenin düşürülmesi gerekiyordu. Bu nedenle,
aynen iade edilmiş olmadı. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesinin bu kararından
sonra veya Sayın Cumhurbaşkanımızın kararından sonra bu süreç işlemeye
devam edecek. Ancak siz, sanki bu süreç sona ermiş gibi, sanki bu Anayasa
değişikliği paketi kesinleşmiş gibi, bunun sonucuna göre yeni
bir düzenleme yapıyorsunuz. Gerçi, sizin Sayın Cumhurbaşkanına
da Anayasa Mahkemesine de yeteri kadar saygınızın olmadığını biliyoruz.
En azından...
CAHİT CAN (Sinop) -
Ayıp ya! Böyle bir şey çok ayıp!
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Ayıp falan değil. Sizin yaptıklarınız çok ayıp. Sayın Başbakanın
ifadeleri çok ayıp. Sayın Başbakan ne diyordu, bu Anayasa Mahkemesinin
kararından sonra… (AK Parti sıralarından gürültüler)
"Bu Anayasa Mahkemesinin
kararı demokrasiye sıkılan bir kurşundur." diyor.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Hayır, öyle bir şey demedi. Nerede konuştu?
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- "Bu Anayasa Mahkemesinin kararı yüz karasıdır." diyor. "Bu
Anayasa Mahkemesinin kararı, bu kararı alanları tarih yargılayacaktır."
diyor.
Değerli arkadaşlarım,
bir ülkenin başbakanı...
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Sayın Kılıç, kılıcını çektin!
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- ... bir ülkenin bir anayasal kurumuna bu şekilde saldırırsa, bundan
ülkede güzel sonuçlar doğar mı?
MEHMET ALP (Burdur) -
Baykal da "Çatışma çıkar." dedi.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Oysa, bizde bir söz vardır değerli arkadaşlarım: "Taç giyen
baş uslanır." derler.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray)
- Kılıcı cebine koy artık, süre bitti!
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Ancak, siz taç da giydiniz, şu anda iktidar koltuğunda oturuyorsunuz,
Hükûmet sizde, Başbakan sizde, Parlamento çoğunluğunuz var...
CAHİT CAN (Sinop) - Niye kıskanıyorsun?
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - ...ancak,
hâlâ kendinizi küçük, marjinal, muhalefetten bir parti gibi görüyorsunuz.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Hayır,
hayır...
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Ama değerli
arkadaşlarım, biraz kendinize gelin, kendinize!
CAHİT CAN (Sinop) - 22 Temmuzda kendine
geleceksin sen!
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Siz şu anda
muhalefet partisi değilsiniz. 352 kişilik çok büyük
bir gruba sahipsiniz.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Titre ve kendine dön önce!
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Ancak, siz bulunduğunuz noktanın farkında değilsiniz. Ancak, siz
ne yapıyorsunuz? Sistemle inatlaşarak, "çoğunluğumuz vardır,
biz her şeyi yaparız" anlayışıyla sonuca gitmeye çalışıyorsunuz
değerli arkadaşlarım.
CAHİT CAN (Sinop) -
Millet işinizi bitirecek bu sefer. Hiç şansın yok.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Bu konuşmayla garantiledin milletvekilliğini.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, halkın şu anda beklentisi bir an önce sağlıklı
bir şekilde sandığın önüne konulması. Ancak, siz bu sandığı halkın
önüne koyarken halka söyleyecek bir şeyiniz kalmayınca… Çünkü, halka
"Yoksulluğu önleyeceğiz." dediniz, önleyemediniz;
"İşsizliği önleyeceğiz." dediniz, önleyemediniz. Peki,
ne söyleyeceksiniz?
Değerli arkadaşlarım,
size sanal gündemler gerekiyor. Sanal gündem nedir? Sanal gündem,
ya, işte biz size…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
CAHİT CAN (Sinop) - Artık
işçileri sömüremiyorsunuz, sokakta gezemiyor işçiler, öyle bağıramıyorlar.
Eskidendi, o bağırmak.
BAŞKAN - Buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yani, halka "Ya,
biz size bir şey veremedik, kusura bakmayın; sizin sorunlarınızı
da çözemedik, ancak, biz, işte, bak, Cumhurbaşkanını size seçtireceğiz."
Peki, değerli arkadaşlarım,
burada, bu Parlamentoda Cumhurbaşkanlığı seçim süreci devam ederken
-Parlamento tarafından- o zaman, kamuoyunda, sivil toplum örgütlerinden
veya diğer akademik çevrelerden veya illerden toplantılar yapıp,
halk sokağa dökülüp "Kardeşim, bu Cumhurbaşkanını Parlamento
seçmesin, ben seçmek istiyorum." diye talebi mi oldu veya siz
iktidara yeni mi geldiniz? Yeni mi aklınız başınıza geldi?
CAHİT CAN (Sinop) - Niye?
Halkı beğenmiyor musunuz? Halkın seçmesini de mi istemiyorsunuz?
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Yani, siz, değerli arkadaşlarım, hayal dünyanızda bir şeyler kuruyorsunuz,
kimseyle paylaşmıyorsunuz. Hayal dünyanızda diyorsunuz ki, efendim,
Cumhurbaşkanı şu olmalı. Kimse bilmiyor, o sizin hayal dünyanızda.
Yani, demokratik uzlaşım içinde değilsiniz. Şu anda, yine aynı hayal
dünyasında yaşamaya devam ediyorsunuz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) -
Teşekkür edin.
BAŞKAN - Efendim, konuşmanızı
tamamlayın lütfen.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Sayın Başkanım, toparlanacak bir şey kalmadı. Ne kadar elinde çamur
varsa sıçrattı.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım…
AHMET YENİ (Samsun) -
Halktan kaçmayın.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz halktan
kesinlikle kaçmayız.
AHMET YENİ (Samsun) -
Kaçtınız, Meclisten kaçtınız!
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Sayın Kacır demin diyor ki: "Biz, efendim, 22 Temmuzda seçim istedik
de, siz daha sonrasını istediniz."
Değerli arkadaşlarım,
Cumhuriyet Halk Partisi 2006'nın Kasımından bu yana seçim istiyor.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Doğru, bravo!
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- 2006'nın sonbaharında seçim yapalım dedik, yapmadınız. Siz kaçtınız.
Hadi, 2006'da kaçtınız…
CAHİT CAN (Sinop) - Artık
vakit tamam!
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- …2007'nin ilkbaharında seçim yapalım dedik, yine kaçtınız.
Peki, 22 Temmuz tarihi
verildiğinde, bunu daha öne nasıl alabiliriz diye çaba gösterdik,
buna da karşı çıktınız.
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray)
- Süre bitti!
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Bu nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi kesinlikle halktan kaçmaz, inşallah
22 Temmuzda hep beraber görüşürüz.
Bu teklif, sistemi
zorlayacak, sistemi tıkayacak bir tekliftir.
AHMET YENİ (Samsun) -
Meclisten kaçtınız, halktan kaçamayacaksınız!
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Bu nedenle, bu teklife karşı olduğumuzu bildiriyor, yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kılıç.
Birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.23
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.33
BAŞKAN : Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120'nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
1440 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 1'inci maddesi
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.
Madde üzerinde önergeler
vardır, geliş sırasına göre okutuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1440 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 1 inci Maddesi ile 3376
sayılı Kanuna eklenen Geçici 6 ncı Madde'nin (a) bendinden önceki
ibarelerin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Eyüp Fatsa |
Recep Garip |
Zülfü Demirbağ |
|
Ordu |
Adana |
Elâzığ |
|
Ünal Kacır |
İsmail Bilen |
Cüneyit Karabıyık |
|
İstanbul |
Manisa |
Van |
|
|
Hüsnü Ordu |
|
|
|
Kütahya |
|
"Bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten önce veya sonra Halkoyuna sunulmak üzere Resmi
Gazete'de yayımlanan ilk Anayasa değişikliğinin Halkoyuna sunulmasında;"
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1440 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 1 inci maddesi ile 3376
Sayılı Kanuna eklenen geçici 6. maddenin (a)
ve (b) bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Ünal Kacır |
Abdulbaki Türkoğlu |
Zeynep Karahan Uslu |
|
İstanbul |
Elâzığ |
İstanbul |
|
Aydın Dumanoğlu |
Şükrü Ünal |
|
|
Trabzon |
Osmaniye |
|
a) Bu kanunun ikinci
maddesindeki 120 günlük süre 45 gün, altıncı maddesindeki 40 günlük
süre 10 gün olarak uygulanır. Ancak Yüksek Seçim Kurulu bu süreleri
gerektiğinde kısaltabilir.
b) Halk oylamasıyla
ilgili olarak kanunlarda yer alan diğer bütün süreleri gerektiğinde
kısaltarak tespit ve ilana Yüksek Seçim Kurulu yetkilidir.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu önergeye?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Bu değişiklikle mümkün
olması hâlinde 45 veya 10 günlük süreleri kısaltma yetkisi Yüksek
Seçim Kuruluna verilmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1440 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 1 inci maddesi ile 3376
Sayılı Kanuna eklenen geçici 6 ncı Madde'nin (a) bendinden önceki
ibarelerin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Eyüp
Fatsa (Ordu) ve arkadaşları
"Bu Maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten önce veya sonra Halkoyuna sunulmak üzere Resmî Gazete'de
yayımlanan ilk Anayasa değişikliğinin Halkoyuna sunulmasında;"
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Uygulamada yanlış
anlaşılmaların önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, maddeyi, kabul
edilen her iki önergeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Feridun
Ayvazoğlu.
Hem de şahsı adına
var, ikisini birleştiriyorum.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN
AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
1440 sıra sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
2'nci maddesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
ve şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
artık dönemin sonuna geldik ve dönemin sonunda, sanıyorum, Adalet
ve Kalkınma Partisi, kendine göre, kendince, en son 31/5/2007 tarihinde
yapılan Anayasa değişikliğiyle, buradaki görüntülere göre, o
günkü görüntülere göre muhteşem bir final yaptığını düşünüyor ve
bu finalin devamında olmak üzere beş yıldan beri -eğer yapacak idiyseniz-
yapmadığınız, nedendir beklediğiniz bilinmeyen bir sebep veya sebeplerden
dolayı böyle bir değişikliği ısrarla, inatla gündeme getirdiniz
ve 31/5/2007 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanından dönen Anayasa değişiklikleriyle
ilgili maddeleri yeniden, bu şekilde, o günkü manzaraya bakıldığında
da Anavatanın sizlere olan katkılarıyla geçirmiş oldunuz, değiştirmiş
oldunuz. Peki, bu değişikliği içeren Anayasa değişiklikleriyle
ilgili hükümler şu anda nereye gitti değerli arkadaşlarım? Sayın
Cumhurbaşkanına gitti. Peki, şu anda Sayın Cumhurbaşkanının bu değişikliklerle
ilgili Anayasa teklifini, değişiklik teklifini onaylayıp onaylamayacağı
belli mi? Bir şey diyebilir miyiz? Hayır, belli değil. Ya onaylayacaktır
yahut da halkoyuna gönderecektir. Peki, ortada, Anayasa değişikliğiyle
ilgili Cumhurbaşkanlığının huzurunda bulunan yasanın ne olacağı
belirsiz bir şekilde ortada iken, şimdi, biz durduk, en son, çalışma
gününün son gününde, bugün, dünkü hararetli bir şekilde, hızlı bir
şekilde Anayasa Komisyonundan geçirilmiş bulunan bir yasa değişikliğini
apar topar Meclise indirdik.
HÜSEYİN TANRIVERDİ
(Manisa) - Hayırlı işte acele etmek lazım.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla)
- 3376 sayılı Kanun'un ilgili maddelerinin değiştirilmesine dönük
olan ve o Kanun'un, 1987 tarihli Kanun'un halkoyuyla ilgili sürelerinin
kısaltılmak suretiyle, yüz yirmi günü kırk beş güne indirmek gibi,
o süreleri kısaltmak suretiyle böyle bir yasanın bugün görüşülüp
karara bağlanmasının ne anlam taşıyabileceğini düşünebiliyor
muyuz değerli arkadaşlarım? Esas değişiklik, Cumhurbaşkanlığı makamında
onay bekliyor veya halkoyuna sunulmayı bekliyor. Biz, sanki… Aynen
şunu yapmış oldunuz: Bir tabir vardır Anadolu'da, hepimizin bildiği
bir tabir vardır: Doğmamış çocuğa gömlek biçiyoruz. Bunun adı budur.
Doğmamış bir değişiklik vardır, ne olacağı belirsizdir. Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından onaylanıp onaylanmayacağı, halkoyuna sunulup sunulmayacağı
belli olmayan bir değişikliğin üzerine siz bugün yasa getiriyorsunuz,
yasa değiştiriyorsunuz. Peki, o süreçte, Sayın Cumhurbaşkanının
seçeneklerinin hangisinin kullanılacağı bilinmeksizin getirilecek
olan o değişikliğin acaba bugün yapmış olduğumuz, yapmaya çalıştığınız
yasa değişikliğiyle uyuşup uyuşmayacağı noktasında istediğiniz
kadar önerge verin, istediğiniz kadar önergelerle bunu hâl yoluna
koyacağınızı düşünün, bunun gerçekleşmeyeceğini buradan size
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir kez daha uyarıda bulunuyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
bu yapılan, Yüksek Seçim Kuruluna yetki vermektir. Neyin yetkisi
veriliyor Yüksek Seçim Kuruluna? "Gerektiğinde bu süreler kısaltılır."deniliyor. Kim kısaltacak bunu? Yüksek Seçim Kurulu.
Değerli arkadaşlarım,
Anayasa'ya aykırılıkları, Anayasa'ya bugüne kadar yapılan aykırılıkları
hep dile getirdik, hep söyledik. Burada bir yetki devri vardır, burada
bir yetki gaspına olanak sağlama vardır. Bu da Anayasa'yı ihlaldir.
Yanlış yapılıyor değerli arkadaşlarım. Bir kez daha Cumhuriyet
Halk Partisi olarak uyarıyoruz: Yapılan iş, getirilen değişiklik
teklifi Anayasa'ya aykırıdır. Söylediğimiz sebepten dolayı Anayasa'ya
aykırıdır. Denilse ki, değerli arkadaşlarım, burada Yüksek Seçim
Kurulu gerekli gördüğünde -gerektiğinde değil de- belirli süreler,
üç gün, bir hafta, on gün, on beş gün gibi belirli süreler konulsa tamam,
o zaman yetki gaspından bahsedilmeyebilir. Ama, bunlar, bu şekilde,
Yüksek Seçim Kuruluna "istediğin gibi bunu bir güne, yirmi
dört saate indir kardeşim" gibi bir yetki verdiğinde, o demiş olduğumuz
yetki devri gündeme gelir ki, bu da Anayasa'ya aykırıdır, Anayasa'yı
bu noktada ihlaldir değerli arkadaşlarım. Bunu bir kez daha uyarıyoruz,
söylüyoruz. Yol yakınken geliniz, lütfen dönünüz. Yapılan yanlışlıktır.
Yapılan yanlışlık sıradan bir yasa değildir. Yapılan yanlışlık,
Anayasa'nın ilgili maddelerinin değiştirilmesine dair kanun teklifinin
halkoyuna sunulmasıyla ilgilidir. Bu, şimdiye kadar söylediğimiz
gibi, sıradan bir Anayasa değişikliği olmadığını söyledik. Bunun
dönüp dolaşıp rejim sorunu yaratabileceğini hep söyledik.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Rejimi karıştırma.
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, elbette uygulanmayan bir yasanın
ne getireceğini, ne götüreceğini, nasıl bir manzarayla karşı karşıya
kalacağımızı şu anda sizlerin kestirebilmesi mümkün olmadığı
gözüküyor veya bunu görmek istemiyorsunuz, bilmek istemiyorsunuz.
Çünkü, yeterince bu olayın tartışılmadığını biliyoruz. Bilimsel
ortamda tartışılmadı, üniversitelerde tartışılmadı, kamuoyuyla
paylaşılmadı. Yeterince şimdi kamuoyu, Türkiye'mizde 22 Temmuzda
yapılacak olan seçimlerde sandık başına gidecek vatandaşlarımız,
seçmenlerimiz bu Anayasa değişikliğinin hangi anlama geldiğini
bilebiliyor mu? Bu konuda, biz milletvekilleri olarak, Parlamento
olarak üzerimize düşeni yaptık mı, bunu kamuoyuyla paylaşabildik
mi, Hükûmet olarak siz paylaştınız mı, AKP olarak paylaşabildiniz mi,
anlatabildiniz mi? Buna olumlu cevap verme şansınız var mı? Elbette
yoktur değerli arkadaşlarım. Bunu doğru konuşalım, doğru bilelim,
kendi kendimizi kandırmayalım, kendi kendimizi aldatmayalım,
halkı aldatmayalım. Halkı aldatırsak, elbet halk da size gereken
cevabı verecektir. Bizlere düşen görev, bunların yanlışlığını
Parlamento çatısı altında sizlerle paylaşmak, halkımızla paylaşmaktır.
Değerli arkadaşlarım,
yanlış yapılıyor, yanlış yapılmaya devam ediliyor. Elbette, Parlamentoda
seçilen milletvekillerimiz, halkın iradesiyle, milletin iradesiyle
buraya gelecek. Peki, aynı milletimiz, aynı halkımız, seçmenlerimiz,
aynı iradeyi göstermek suretiyle yürütmenin başı olan kişilerin
aynı şekilde aynı erki iki elde tutacağını, iki başlı bir sistemin
olacağını da düşünebiliyor musunuz?
Peki, son sözü,
"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." sözünü, biz, seçilecek
olan Cumhurbaşkanlığı için mi kullanacağız, yoksa seçilecek olan,
aynı seçmenlerin seçmiş olduğu Parlamentodaki milletvekilleri
için mi kullanacağız? Sanırım, işte buradaki "Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir." sözünün tartışılabileceği noktanın
siz açılımını yapıyorsunuz, siz buna olanak sağlıyorsunuz. Geliniz,
bundan vazgeçiniz, olmayacak duaya amin demeyiniz. Olmayacaktır,
tutmayacaktır. Bir kez daha söylüyoruz değerli arkadaşlarım.
Sevgili arkadaşlarım,
elbette siyasi partilerin iç işleriyle ilgilenmek, karışmak, hiçbirimizin,
yerine göre karar vermek haddimiz değildir, hududumuz değildir,
ama şunu düşünmenizi istiyoruz değerli milletvekilleri, AKP'nin
saygıdeğer yöneticileri: Çok önemli bir istifa oldu. Sanıyorum,
böyle bir istifanın neden olduğu noktasında sizleri düşünmeye
sevk edebilecek hiç mi sebep yok? Sayın Devlet Bakanı Abdüllatif Şener
istifa etti, daha doğrusu aday olmayacağını açıkladı.
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Sana ne bundan.
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - Bu ne demektir? Değerli arkadaşlarım, biz, bu noktada,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak Sayın Şener'in özgür iradesine karışamayız,
sizlerin AKP olarak tavrına da karışamayız, ama, lütfen, oturunuz,
bir düşününüz. Sayın Şener neden aday olmaktan vazgeçti?
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Ben de aday olmadım.
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - Bu partinin kurucusu, bu kadar emek vermiş, düzgün, dürüst
bir insanın, bu kadar görev yapmış, layıkıyla görev yapmış bir insanın
neden bu şekilde aday olmadığı noktasında hiç oturup düşündünüz mü
değerli arkadaşlarım?
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Beni de konuş, ben de aday değilim.
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Sana ne, sana ne!
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - Siz düşünürsünüz düşünmezsiniz, ama biz bunu size soruyoruz.
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Sorma, sorma.
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - Cevap verip vermeme hakkınız size aittir değerli kardeşlerim.
Bu noktada biz bir şey demediğimizi, demeyeceğimizi baştan söyledik.
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Ama
niye soruyorsun?
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Oya Araslı niye olmadı?
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, sevgili arkadaşlarım, elbette,
böyle bir yasanın yarın bir gün halkoyuna sunulmasıyla ilgili, Anayasa'nın
halkoyuna sunulmasıyla ilgili, yürürlüğe girip girmeyeceğinin
kuşkusunu, endişesini ben sizlere burada bir daha uyarı olarak
sunmak istiyorum.
Bugüne kadar dört buçuk
yıl, beş yıla yakındır Adalet ve Kalkınma Partisi hemen hemen Anayasa'yı
da değiştirebilecek bir güçteydi, ilk seçildiği gün, Hükûmeti kurduğunuz
gün, öyle bir sayıya da sahiptiniz -ama, gün geçtikçe her siyasi partide
olabildiği gibi, biz, siyasi partilerden istifanın burada yargılamasını
yapacak değiliz ama- o konularda, o günlerde dahi böyle bir ihtiyacı
hissettiyseniz neden o günlerde bu değişikler için gereken her türlü
bilimsel tartışmayı, bilimsel ortamı kullanmadınız? Bunu bizimle
beraber halkımız da size soracaktır, soruyor, çünkü, halkımız bu
noktada ciddi bir şekilde bilgilendirilmedi, ciddi bir şekilde
halkımıza bilgi sunulmadı. Bunu da bizler hiç olmazsa Parlamentonun
kürsüsünde söylemeyi kendimize görev bildik değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlar,
öyle bir uygulama oldu ki, beş yıla yakın bir zamandır hepimizin
çok çok yaşadığı, hep tartıştığımız, en büyük tartışmaların o noktalarda
çıktığı bir temel yasa olayından tutunuz, işte torba yasadır, tüccar
siyasettir, alabildiğine, belirli yetkililerimizin maalesef ağza
alınmayacak şekildeki konuşmalarıdır. Bunların hiçbir şekilde
halkımız tarafından tasvip edilmediğini, hiçbir şekilde yetkililere,
bu ülkeyi yöneten yetkililere yakışmayan terimler olduğunu biliyoruz,
duyuyoruz. Bunları tek tek Meclis kürsüsünde söyleyip tarihe not
etmenin de manası olmadığını biliyoruz, çünkü halkımız bunu gerekli
şekilde vicdanına da işaretledi, beynine de işaretledi. Zamanı geldiğinde
-elbette bu zaman da 22 Temmuzdur- 22 Temmuzda onların hesabını soracaktır.
Öyle bir yasa çıkarılıyor, öyle yasalar çıkarılıyor ki, maalesef
-adına ne dersek diyelim, kaptı kaçtı adı altında diyelim, bir benzetme
diyelim- ne kaçırılıyor, ne oluyor arkadaşlar bunu anlayabilmiş
değiliz.
Bir Avrupa Birliği
süreci tutturuluyor. "Avrupa Birliği uyum süreci içerisinde
yasa değiştirmek zorundayız." diyoruz. Evet, Türkiye'nin lehine
olan, ülkenin lehine olan, iyiliğine olan, olabilecek olan bütün değişikliklere
biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak destek verdik, uyum sağladık. Eğer
bu noktada Cumhuriyet Halk Partisinin sizlere verdiği katkıları,
sizlere verdiği destekleri inkâr ederseniz bunun takdirini de biz
yine halkımızla paylaşmayı biliriz değerli arkadaşlarım.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Hakkınızı helal edin.
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, elbette kavganın da bu süreç içerisinde
bizlerle, zaman zaman siyasi ortamlarda oluştuğunu görüyoruz, biliyoruz,
ama biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak az önceki söylediğimiz noktalarda
hiçbir zaman için ülkemizin lehine olacak noktalarda sizlere karşı
çıkmadık, ama ne zaman ki ülkenin çıkarlarına aykırı işlemler, aykırı
yasalar, kararlar almaya çalıştınız, biz o zaman karşı çıktık. Bir
kez daha karşı çıkıyoruz. Nasıl ki 1 Mart Tezkeresi'nde bu ülkenin
kaderini etkileyebilecek "Yurtta sulh, cihanda sulh." ilkesini
benimsemiş, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilkelerini bizlere sindirmiş
olan, cumhuriyeti kuran insanlarımız, başta Mustafa Kemal Atatürk'ün
ilkesinin gerçekleşebilmesi için "Yurtta sulh, cihanda
sulh" ilkesinin 1 Mart tezkeresiyle beraber…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - Biz Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleriyle değerli
arkadaşlarımızın bir kısmının, Adalet ve Kalkınma Partisine mensup
bazı arkadaşlarımızın katkılarıyla 1 Mart tezkeresini biz reddettirdik.
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Hadi oradan!
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - Kim ne derse desin, 1 Mart tezkeresinin reddedilmiş olması,
Parlamentonun tarihine altın harflerle yazılmıştır. Burada da
dik duruşla, Cumhuriyet Halk Partisinin ne şekilde ona katkı verdiği,
yine tarih yapraklarına kazınamayacak şekilde işlenmiştir, işletilmiştir
değerli arkadaşlarım. Eğer bugün o uyarılarımız, daha sonraki uyarılarımız
yapılabilseydi, yerine getirilebilseydi, Eve Dönüş Yasası çıkarılmasın
demiş olmamıza rağmen öyle bir yasa çıkartılmak suretiyle, maalesef,
cezaevindekiler dağa çıktı, eve dönmediler, cezaevindekiler dağa
döndüler. Öyle bir yasanın çıkmaması gerekirken bizim uyarılarımız
kulak arkası edildi ve o yasalar çıktı, çıkartıldı.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, son
cümlenizi alayım.
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Devamla) - Son cümlemi söylüyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; inanıyoruz ki, uygulanması mümkün olmayan Anayasa
değişikliğiyle, henüz onaylanmayan, halkoyuna sunulmayan bu değişikliğin,
biz, yine uygulanmayacağını, bir kez daha, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak sizlere söylüyoruz, sizleri uyarıyoruz, halkımızla bunu
paylaşıyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle,
yüce Meclisi de saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Ayvazoğlu.
Komisyon Başkanı bir
açıklama yapacak.
Buyurun efendim
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Şimdi, Sayın Ayvazoğlu, bu yapılan
değişikliğin bir yetki devri olduğunu, özellikle yasama yetkisi
bakımından… Evet, Anayasa'mızın 7'nci maddesinde, yasama yetkisinin
Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu belirtiliyor. Bu yetki
devredilemez, genel bir ilke olarak bunu koymuş. Özellikle, kanun
hükmünde kararnamelerle ilgili Bakanlar Kuruluna yetki verirken
bu tartışma hep burada yaşanır. Yalnız, şimdi, konuştuğumuz konu
da, malumunuz, bir referandum meselesinde süreleri kısaltma konusu.
1988'de bu yapılmış. Eldeki metin hemen hemen onun aynısı.
İkinci bir husus bu konuda:
Elimizde 298 sayılı bir Yasa var: Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkında
Kanun. Bu Kanun 1961 tarihli, biliyorsunuz. 1979'da buna bir ek madde,
4'üncü madde ilave edilmiş. Orada diyor ki: "Yüksek Seçim Kurulu,
zorunlu gördüğü takdirde, bu Kanun'da veya başka kanunlarda öngörülen
tarih ve süreleri değiştirebilir. Şu kadar ki, süre ve tarihlerde
değişiklik yapma yetkisi siyasi partilerce gösterilecek adaylar
hakkında kullanılamaz." diyor. Yani, burada, istisna dışında
tarihi kısaltma imkânı vermiş. Nitekim, biz Yüksek Seçim Kurulu Başkanını
Anayasa Komisyonuna davet ettiğimizde, 22 Temmuzu belirlemede
bize demişti ki "Seksen güne kadar çekebildim, daha aşağı çekemem."
demişti ve çok sayıda süreyi kısaltmıştı. Bunu bir açıklama ve kayda
geçmesi bakımından yapma ihtiyacı duydum.
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir…
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Feridun
Fikret Baloğlu.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına.
Bu görüşmelerimizden
çıkacak sonucun hiçbir şeyi etkilemeyeceğini siz de biliyorsunuz.
Aslında şansınızı deniyorsunuz, ama bu şansınızı denemeniz hep
olumsuzluklarla bitiyor.
AHMET YENİ (
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Bakın,
biz, size Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde de çok dostça el uzattık.
Hiçbir yurtsever ülkenin kaosa girmesini istemez. Bunu ne siz
istersiniz ne biz isteriz. Ama, bakın geldiğimiz noktada bir kaos
yaşıyor ülke, çok açık bir kaos içindeyiz. Bütün bu debelenmeler, bu
girişimler, bu zorlamalar, aslında, içine girdiğimiz süreçten kurtulma
umudunun bir yansıması. Biz size demedik mi "Gelin şu Cumhurbaşkanını
uzlaşmayla seçelim."
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Onu geçtik artık.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Ama, siz inat ettiniz, biz bunu tek başımıza seçeriz dediniz.
Seçemediniz arkadaşlar, bu apaçık bir gerçek.
AHMET YENİ (Samsun) -
Kaçtınız.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Bir kere, bu gerçeğin ışığında geleceğe bakmamız gerekiyor.
Bakın, seçemediniz.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Sayenizde.
AHMET YENİ (Samsun) -
Kaçtınız.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Şimdi, tabii üzücüdür, ben de üzülüyorum. Ben bu grubun
bir üyesi olsaydım, çok açık söylüyorum, isyancı yapımla, grup yönetimine
de, parti yönetimine de isyan ederdim. 350 milletvekiliyle Cumhurbaşkanını
seçemediniz arkadaşlar, 150 kişilik bir gurubun önünde yenilgiye
uğradınız.
Bakın, solda öz eleştiri
kuraldır, sağda itaat kuraldır. Solcu olmamanın sıkıntılarını yaşıyorsunuz.
Eğer öz eleştiri kavramına yatkın olsaydınız, oturur bir düşünürdünüz
arkadaşlar. Bakın, biz bu durumda olsak gerçekten düşünürdük, bundan
ders alırdık. Yapmadınız bunu. Yapmadınız, şimdi aynı şeyi yapıyorsunuz.
Ama, bir umudum var benim. Şimdi, bizim bazı eski arkadaşlarımız durumlarını
değiştirdiler günlük değişiklikler içinde, size katıldılar, onların
sizin için hayırlı olmasını diliyorum. Size hiçbir şey öğretemeseler
bile, bu öz eleştiri kavramını grubunuza anlatırlarsa öz eleştirinin
ne kadar doğru bir kavram olduğu, ne kadar yararlı bir kavram olduğu
ortaya çıkar, bu gereksiz zaman kaybına bir daha uğramaz bu Meclis,
bu ülke.
Şimdi, mağduru oynuyorsunuz
arkadaşlar. Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nde mağdur, "Haksızlığa uğrayan."
Haksızlık nedir arkadaşlar? Bakın, iki tane şey söyleyeceğim size:
Kafasına taş vurmak, kafasını duvara vurmak. Birisi gelir sizin
kafanıza taş vurursa, bu mağduriyettir, hakikaten haksızlıktır,
ama siz gidip duvara vurursanız, bu mağduriyet mi olur arkadaşlar? Yapmayın!
Anayasa'nın duvarına vuruyorsunuz, halkın duvarına vuruyorsunuz,
yargının duvarına vuruyorsunuz, ana muhalefetin duvarına vuruyorsunuz,
ama bir türlü kendinize gelmiyorsunuz.
Bakın, şu girişim, sizin
ne kadar yanlışlık içinde olduğunuzu bir kez daha gösteriyor.
AHMET YENİ (Samsun) -
CHP duvar mı?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Parmağınızla sayabilirsiniz. Kaç gün var önünüzde, yetiyor
mu süre? Ama, siz direniyorsunuz, çıkaracaksınız. Birtakım olasılıklara
dayalı işler yapıyorsunuz arkadaş. Bu, bir şey değildir, şans oyunu
değildir siyaset.
AHMET YENİ (
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Siyaset
oyun değil, siyaseti oyuna çeviriyorsunuz, bir şans oyununa çeviriyorsunuz.
Cumhurbaşkanı veto etmezse-ederse… Ben de bilmiyorum, eder mi etmez mi. Bir hukuk adamıdır, en uygununu yapar.
Sayın Kacır Cumhurbaşkanının
bu tür uyarılara ihtiyacı olmadığını söyledi. Ben de aynı görüşteyim.
Cumhurbaşkanı gerekeni yapacaktır. Cumhurbaşkanının kanaati üzerine fikir de söylemiyorum.
Ama, siz dolaylı yönden fikir söylüyorsunuz.
AHMET YENİ (
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Cumhuriyet
Halk Partisiyle ilgili bir şey söylediniz sanıyorum.
AHMET YENİ (
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) -
Evet, sizin saldırılarınıza, sizin Anayasa'ya yönelik saldırınıza
karşı bir halk duvarıdır Cumhuriyet Halk Partisi. Bir
halk duvarıdır.
AHMET YENİ (
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Cumhuriyet
Halk Partisi, size karşı cumhuriyeti savunan bir muhalefet cephesidir.
Bunda ne var arkadaşlar? Sizin duvarınız da yok. Sizin duvarınız
da yıkıldı, delik deşik oldu. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
müdahale etmeyelim.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Arkadaşlar, ben hukukçuyum, yani, kırk yıldır bu işi yapıyorum.
Hukuki eksikliklerimiz olabilir. Hepimizin oluyor. Bunları gideriyoruz.
Yani, bu Parlamento bir öğrenme mahallidir. Ben, değerli hukuk adamı
Ünal Kacır'dan yararlandığımı burada inkâr edemem! Gerçekten Sayın
Ünal Kacır, burada, geldi, meseleleri bir hukuk platformu içinde
izah etti. Şimdi ben gruba bakıyorum, 16 tane hukukçu var. Hiçbir arkadaşım
şunu söyleyemez: "Biz her şeyi biliyoruz." diyemez. Eksikliklerimiz
olacak arkadaşlar. Parlamento bir okul. İyi ki buraya geldik arkadaşlar.
Geldik, eksikliklerimizi Sayın Kacır gideriyor! Sayın Kacır'ın
ben yetkin bir hukukçu olmasından yararlanmadığımı söylersem bu
inkârcılık olur! Bir siyasetçi hiçbir zaman inkârcı olmamalıdır, kazanımcı
olmalıdır. Kendisine teşekkür ediyorum ben. Ama, arkadaşlar, bize
anlattığı bu hukuki gerekçeleri niye kendi grubuna anlatmıyor? Bakın, kendi grubuna
anlatacak. Bir dahaki dönemde umarım burada olur kendisi. Çünkü,
onun laf atmasının bize verdiği lezzeti hiç kimse vermedi! O laf attıkça
biz daha çok konuşma ihtiyacı duyduk! Kendisine bir kez daha teşekkür
ediyorum tarih önünde!
Değerli arkadaşlarım,
yapmak istediğiniz açık.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Dershane açacağım! Göndereceksin hukukçuları, eğiteceğim orada!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Teşekkür ediyorum, açın. Çünkü, ihtiyacı olan çok sayıda
arkadaşımız var!
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Evet, evet, kesinlikle inanıyorum!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Özellikle Anayasa Komisyonu üyeleriniz için açacaksınız
onu!
Son şunları söylemeliyim:
Siz rejim tartışmalarına bel bağlıyorsunuz arkadaşlar. Birtakım
yasakların, olmayan yasakların varlığından söz ediyorsunuz. Kurallar
rejimi bu. Yani, Anayasa Mahkemesine gitmeyi bir suç gibi burada
söyledi bir arkadaşımız. Yani, Anayasa Mahkemesine bir siyasi
partinin gitmesi suç mudur? O zaman değiştirin Anayasa'yı, her şeyi
değiştiriyorsunuz zaten. Değiştirin, Anayasa Mahkemesini kaldırın,
Anayasa Mahkemesine gitmeyi yasaklayın. Yani, bir siyasi partinin
Anayasa Mahkemesine gitmesini millî iradeye aykırılık olarak değerlendirebilir
misiniz? Yani, bu Anayasa bir tek bizde mi var? Temel kurallar bizde
mi var? Kuvvetler ayrılığı yalnız bizde mi var? En basit hukuk kurallarını
hukuk fakültesinin birinci sınıfında… Kapıdan girersiniz… Ankara
Hukuk'u hatırlıyorum kırk sene öncesinin, aşağıda (I-B) sınıfı vardı.
İlk bunları biz orada öğrendik. Şimdi bize bir daha bunları öğretmeye
çalışıyor bazı arkadaşlar. Öğretmeye çalışmakla da kalmıyorlar,
yapmaya çalışıyorlar. Yapmaya kalkınca da işte böyle oluyor arkadaşlar,
manzara ortada. Ondan sonra "kaçtınız" edebiyatı. Kim nereden
kaçmış arkadaşlar?
AHMET YENİ (Samsun) -
Meclisten kaçtınız, Meclisten.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Ha, Meclisten kaçmayı dediğiniz zaman, ben şu sütunların
arkasını çok iyi hatırlıyorum.
AHMET YENİ (Samsun) -
Milletten kaçamazsınız.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Burada terörle mücadele konusunu getirdik. Ben, sizi,
böyle, sütunların arkasında çok açık görüyordum. Siz, Meclisten kaçtınız
arkadaşlar, üstelik çok önemli bir konuda, terörle mücadele konusundaki
olağanüstü toplantıya katılmadınız arkadaşlar. Niye bunu hatırlatıyorsunuz?
Beni bunları söylemek zorunda bırakıyorsunuz. Ben buraya polemik
yapmaya gelmedim. Oraya kaçtınız. Tamam, kaçın arkadaşlar, o iyi.
Şimdi, biz bir hakkımızı
kullanıyoruz. Oy vermek bir haktır arkadaşlar. Ben oy kullanmıyorum.
"Niye kullanmıyorsun?" Ee, kullanmıyorum kardeşim.
AHMET YENİ (Samsun) -
Görevden kaçtınız.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Oy kullanmak değil, Meclise devamdır şart. Meclis bir bütündür.
Genel Kurul salonunun dışı da bir görevdir. Siz benim o gün Genel Kurula
gelmediğim saatlerde bir milletvekili olarak birtakım çalışmalar
yapıp yapmadığımı nereden biliyorsunuz? Ama, ben, sizin, o gün, sütunların
arkasında dururken hiçbir şey yapmadığınızı gördüm. Biz burada terörle
mücadeleyi konuşmak istiyoruz; siz, sütunların arkasındasınız.
Olur mu arkadaşlar? Yapmayın, çok üzülüyorum. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) -
Kaçtınız, kaçtınız.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - O sahneye ben de üzülüyorum, şehit aileleri de üzülüyor.
Terörden zarar görmüş milyonlarca insan da üzülüyor. Bu konuda beni
tahrik etmenizin size kazandıracağı hiçbir şey yok ki. İçinizde
çok kişi o gün Meclisten kaçmanız nedeniyle üzülüyor. Ee, söyleyemiyor
bunu! Pazartesi sabahından itibaren çoğunuz söyleyeceksiniz bunu,
onu göreceğiz.
TEVFİK AKBAK (Çankırı)
- Kendi kendini mi teselli ediyorsun?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, seçimle ilgili olarak şunu söylemek
istiyorum: "Millet" sözünü o kadar kolay ağzınıza almayın.
Biz, sizin, köylere gidip üreticiyle konuşamadığınız dönemleri
de gördük. Seçim dönemindeki yapay birtakım iyileştirmelerle sandığa
ya da köylere gidebilecek duruma gelmekte olduğunuzu da biliyorum.
Şimdi gidiyorsunuz, gideceksiniz üç beş gün; köylü, pragmatik bir
tavırla, o günü değerlendirmek için size güler yüz gösterebilir,
ama sandıklar açıldığı zaman Türk siyasi tarihinin en büyük yenilgisine
uğrayacaksınız arkadaşlar, bakın, bunu söylüyorum. Ona göre iş
yerlerinizi hazırlayın -büyük bir bölümünüz için söylüyorum- hazırlıklarınızı
yapın.
HARUN AKIN (Zonguldak)
- Yüzde 20…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Bunu şey yapın, yani, bunu bir dost olarak söylüyorum,
çünkü neticede, burada bir arada yaşadık dört buçuk sene, birbirimizi
tanıyoruz, birbirimizi seviyoruz, bunda üzülecek bir şey yok. Bizim
de baraj altı kaldığımız dönem oldu, Cumhuriyet Halk Partisinin;
ama biz toparlandık; toparlandık, ayağa kalktık, girdik Meclise, ana
muhalefet olduk, yarın iktidar olacağız. Siz de bu süreçten geçeceksiniz.
Siyaset eğiticidir, siyaset eğitir. Bakın, biz ders aldık; biz barajı
aşamadık ders aldık. Şimdi o dersi sizin almanızı istiyorum ama -
samimiyetle söylüyorum, çok taraflı olmak istemiyorum- siz, büyük
bir ihtimalle barajı aşarsınız arkadaşlar. Keşke aşamasanız da
iyi bir ders alsanız, bununla partinizi yenileseniz, ileriye dönük
daha ciddi bir hareket oluştursanız, ama aşacaksınız barajı. Bunu
bir müjde gibi algılamayın, bunu sevinerek söylemiyorum. Ben, aşmamanızı
istiyorum, ama aşacaksınız, ucu ucuna aşarsınız. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) -
400 milletvekiliyle geliyoruz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Buraya geldiğiniz zaman…
Vallahi, istediğinizi
söyleyin arkadaş -ben sokaktan geliyorum- istediğiniz kadar laf
atın, hiçbiri beni etkilemez, ben bildiğimi anlatırım.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Fala mı baktın?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Şimdi, siz neye güveniyorsunuz?
AHMET YENİ (Samsun) -
Biz millete güveniyoruz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Şu soldaki dönmüşleri törenle alıp, onların size bir
rüzgâr getireceğini mi sanıyorsunuz? Ya kardeşim, onlar rüzgâr getirse
bize getirirdi, biz onları kapının önüne bıraktık hiçbir işe yaramadıkları
için. Onları topluyorsunuz bizim kapımızın önünden, onları değer
gibi sunuyorsunuz Türk toplumuna; bunu yapmayın. Ölü diriltmek siyasette
çok güç arkadaşlar. Yapmayın bunu! Daha bir ay önce yayınlanan kitabında
size olmadık sözler söyleyen insanlara nasıl güveniyorsunuz? Yapmayın.
O kitabı alın -Kızılay'da kitapçılarda var; toplatmış bir grup onu,
biliyorum, ama yeni bir baskısını çıkaracak kitapçı- onu alın bir
okuyun, kimlerle iş birliği yaptığınızı görün.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkan, tamamlıyorum.
Şimdi, arkadaşlarım,
tamamlıyorum…
AHMET YENİ (Samsun) -
Milletten kaçmayın!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Bu "milletten kaçma" edebiyatı size hiç yakışmıyor.
Hiç kimse milletten kaçmaz, yüzde 1 oy alan parti de kaçmıyor. Biz iktidar
olacak bir partiyiz, ne milletten kaçarız ne seçimden. Siz kaçabildiğiniz
kadar kaçtınız, kaçsanız dört ay daha kaçacaktınız…
AHMET YENİ (Samsun) -
Milletten kaçtınız.
BAŞKAN - Sayın Yeni,
ısrar etmeyin yani.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Hayır efendim, ısrar etsin önemli değil, demokrasidir.
BAŞKAN - Gerçekten
hoş olmuyor…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Hayır efendim, hiç problem değil.
BAŞKAN - Size de olmuyor,
bize de…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Dert değil efendim, ne demek, arkadaşımız konuşacak yerinden.
BAŞKAN - Tamam, bir
şey söylediniz, arkasını ısrar etmeyin.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Tabii… Teşekkür ediyorum, sağ olun. Uyarılarınızla beni
coşturuyorsunuz.
Şimdi, kimse kaçmaz,
gerekeni yapar…
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Yine bir rüya görmüşsün, gelmiş burada anlatıyorsun.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Rüya müya değil, siz her şeyi çok iyi biliyorsunuz. Bakın
arkadaşlar, baş aşağı gidiyorsunuz, üzülmek zorunda değilim size,
partinize üzülmem, hareketinize üzülmem, tek tek buradaki kardeşlerime
üzülüyorum ben. Bakın, Abdüllatif Şener çok doğru bir tespitle bu sorumluluğu
sırtından attı. Abdüllatif Şener, tarih önünde değerli bir kardeşinizdir,
kendisini bu sorumluluğun dışına bıraktı. Siz de kendinizi bir
gözden geçirin arkadaşlar. Hepinizi sevgiyle kucaklıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Baloğlu.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Teklifin tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri,
6'ncı sırada yer alan, Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
6.- Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün; Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu. (2/1041) (S. Sayısı: 1441) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükûmet? Yerinde. (CHP sıralarından "Komisyon yok." sesleri)
Komisyon yerine Sayın
Meclis Başkan Vekili temsil ediyor efendim.
Komisyon raporu 1441
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Atila Emek, Antalya milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ATİLA
EMEK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 1441 sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu'nun
tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi ve bizi izleyen büyük milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
İç Tüzük teklifinin genel gerekçesine baktığımızda, komisyonlarda
görüşülerek karara bağlanmış ve Genel Kurul gündemine alınmış tasarıların,
seçimlerin yenilenmesi sebebiyle hükümsüz sayılmasının önlenmesinin
amaçlandığı görülmektedir. Bu amaçla, İç Tüzük'ün 77'nci maddesinde
değişiklik yapılması teklif edilmiştir. Komisyon müzakerelerinde
konu değerlendirilmiş, verilen bir önerge doğrultusunda İç Tüzük'ün
77'nci maddesinin birinci fıkrası "Yenilenmiş tasarı ve tekliflerle
ilgili önceki dönemlere ait raporlar, açıkça belirtilmek kaydıyla
komisyonca benimsenebilir." cümlesi eklenmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; komisyon görüşmelerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Anayasa Komisyonu üyeleri, milletvekillerimizin açıklamaları
ve teklife karşı muhalefet şerhinde açıkladığımız gerekçede ifade
ettiğimiz üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 77'nci
ve 44'üncü maddeleri birlikte değerlendirildiğinde teklifte öngörülen
değişikliğe ihtiyaç olmadığı açıktır.
77'nci madde, belirtildiği
gibi, yeni Parlamento, geçen dönemdeki tasarı veya teklifleri yenileyebilmektedir.
Yeni göreve başlayan Parlamento, bu yenilemeden sonra, geçen dönemden
intikal eden tasarı veya teklifi, belli bir görüşme sürecinden sonra
her zaman aynen kabul etme imkânına sahiptir. Bu "yeniden görüşme"
süreci, söz konusu tasarı ve teklifin daha da olgunlaşmasını sağlayacaktır.
İç Tüzük'te yapılan bu değişiklikle yeni Parlamento dönemine yön
verilmekte, âdeta yeni dönem şekillendirilmekte, ipotek altına
alınmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Adalet ve
Kalkınma Partisinin ve İktidarının, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulunda sergilediği tutum ve davranışı, Meclis çalışmalarında
-Anayasa değişikliği de dâhil- her konuda öfkenin, hiddetin hâkim
olduğu bir çalışma anlayışını, hayretle, ibretle, milletimizle
birlikte izlemekteyiz. Bunun bir parçası da şimdi görüşmekte olduğumuz
İç Tüzük değişikliğidir.
Değerli milletvekilleri,
İç Tüzük, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir bakıma anayasasıdır.
İç Tüzük üzerinde yapılacak değişiklik, gruplar arasında uzlaşının
ve ciddi bir çalışmanın sonucu olmalıdır. Adalet ve Kalkınma Partisinde,
uzlaşma anlayışı ve kültürü son günlerde temelde ve tümden kaybolmuştur.
Bunun sonucu bir seçim dönemine girilmişken, gerilim artmakta,
Anayasa başta olmak üzere, her konuda çok hızlı değişikliklere gidilmektedir.
Her şey toz duman içinde birbirine karışmaktadır.
(X) 1441 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öylesine durumlar yaşadık ki, yirmi beş yaş grubuna,
gençlerimize seçilme hakkını veren Anayasa değişikliğini bu Meclis
yaptı. Şimdi, soruyorum: Yirmi beş yaş ne oldu? Gençlere verilen
umutlar ne oldu? Sayın Başbakan çok açık söyledi "Yirmi beş yaş uygulanmadıkça
seçime gidilmeyecektir" dendi. Şimdi, biz, özellikle, yirmi
beş yaşın uygulanabilmesi için, Anayasa'nın 67'nci maddesinin son
fıkrasında da değişiklik yaptık. Ama, hayata geçirilemedi. Şimdi,
gençlere verdiğiniz umutları söndürdünüz. Gençler aday olacaktı. Yirmi
beş yaşındaki insanlara umut verdiniz. Meclisin, bu yönüyle, açıkça
gündemini işgal ettiniz. Çıktınız, topluma karşı, gençlere karşı
bunu çok açık söylediniz, ama hayata geçiremediniz.
Şimdi, bu, tabii ki,
Adalet ve Kalkınma Partisinin anlayış tarzı, siyaset anlayışı. Şimdi,
aynı konuda gerçekleşmeyeceğini bildiğiniz Anayasa değişikliğiyle
Cumhurbaşkanının seçim sistemini değiştirdiniz. Göreceksiniz,
onu da hayata geçirmek mümkün olmayacak. Yine Parlamento bunu seçecek,
ama, siz bunları öylesine yapıyor ve yaratıyorsunuz ki, Türk toplumuna
dört buçuk yıldır yönetim anlayışınızın sonucu verdiğiniz olumsuzlukları,
yaptığınız, yarattığınız sıkıntıları unutturarak mağdurları oynamak
istiyorsunuz değerli arkadaşlarım…
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Nasıl böyle kesin konuşabiliyorsun?
ATİLA EMEK (Devamla)
- …mağdurları oynamak istiyorsunuz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım…
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Nasıl iptal edilecek? Niye kesin konuşuyorsunuz?
ATİLA EMEK (Devamla)
- Ne dediniz?
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Çok kesin konuşuyorsunuz. Yani, iptal edilecek, yürürlüğe
girmeyecek…
ATİLA EMEK (Devamla)
- Hayır, "iptal edilecek" demiyorum. Sürecin işleyişi bakımından
ve son değişiklikte oylamalarda yarattığınız ve Meclisin oylamada
gerçekleştirdiği durum Anayasa Mahkemesince de, Sayın Cumhurbaşkanınca
da incelenecek.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Nasıl kesin konuşabiliyorsunuz?
ATİLA EMEK (Devamla)
- Bundan niye çekiniyorsunuz?
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkenin gündeminde, Adalet ve Kalkınma Partisinin
çözemediği işsizlik var, artırdığı yoksulluk var, bütünleştiği
yolsuzluk var. Tüm bunların milletimiz önünde sorgulanıp değerlendirileceği
seçim var. Seçimlerde işsizliği, yolsuzluğu, yoksulluğu, terörü,
iç ve dış güvenlikte var olan tehdit ve tehlikeleri tartışacağız. Adalet
ve Kalkınma Partisi bu konuların tartışılmasından korktuğu için,
ülkede yarattığı gerilim ve kriz ortamında mağdurları oynayarak
gündemi değiştirmeye çalışmaktadır. Ancak, unutmayınız ki, dört
buçuk yıllık iktidarınızda mağdur ettiğiniz toplum kesimleri sizi
beklemektedir. Tarımda çiftçi ve hayvan üreticisi sizi bekliyor.
İş yerini kapatan ve siftah yapmadan günü bitiren esnaf sizi bekliyor,
işsizliğe mahkûm ettiğiniz gençlerimiz sizi bekliyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir ülkede, seçim, huzur içinde, barış içinde, ülkenin
geleceğine dönük projelerin tartışıldığı, çözüm önerilerinin
ortaya konduğu bir ortamda yapılır. Millî irade de sağlıklı bir şekilde
bu değerlendirmelerin sonunda şekillenir. Oysa, siz, Adalet ve Kalkınma
Partisi olarak, Cumhurbaşkanlığı seçiminden başlayarak, başarısızlıklarınızın
sonucu bir gerilim politikasını uygulamaya koydunuz, suni gündemlerle
milletin gerçek gündemini ortadan kaldırdınız. Bu tutumunuz ve uygulamalarınız
sonucu millet ile devleti, âdeta, karşı karşıya getirdiniz. Devletin
bütün kurumlarına saldırmaya başladınız ve en son, Anayasa Mahkemesinin
verdiği bir hukuk kararı karşısında saldırınıza devam ettiniz,
bu kararı "yüz karası" olarak, "seviyesiz" olarak
nitelendirdiniz. Siz bana söyler misiniz dünyanın neresinde, hangi
ülkesinde bir yüksek mahkeme kararını bu şekilde değerlendirmek
vardır ve yüksek mahkeme başkanının da bu söze karşı tepkisini gösterip,
bu sözü söyleyen hakkında suç duyurusunda bulunduğu bir ülke vardır?
İşte, ülkeyi bu noktaya getirdiniz. Bütün kurumlara saldırıyorsunuz,
bütün kurumlarla kavga ediyorsunuz. Üniversiteyle kavgalısınız…
AHMET YENİ (Samsun) -
Su iç, su!
ATİLA EMEK (Devamla)
- …yargıyla kavgalısınız. Yargıtayda yaşananlar unutulmadı. Danıştaya
karşı açıkça tahrikte bulundunuz. Bir katliamın o tahrikler sonucu
olduğunu unutmayınız! (AK Parti sıralarından gürültüler) Unutmayınız!
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Saçmalama! Yapma ya!
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Konuşma!
TELAT KARAPINAR (Ankara)
- Böyle konuşamazsın! Sözlerine dikkat et!
ATİLA EMEK (Devamla)
- Şimdi Anayasa Mahkemesini hedef…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
TELAT KARAPINAR (Ankara)
- Anarşist misin nesin sen ya?
BAŞKAN - Sayın Emek… Sayın Emek…
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - Konuşma!
BAŞKAN - Sayın Emek…
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Gerdiniz! Konuşma!
BAŞKAN - Sayın Emek…
Bana bakar mısınız.
TELAT KARAPINAR (Ankara)
- Talimat mı bekliyorsun gruptan?
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Yeni bir saldırı mı yaptırmak istiyorsun?
BAŞKAN - Arkadaşlar,
benim hatiple konuşabilmem için sizin gürültünüzün kesilmesi lazım.
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Tahrik ediyorsun! Yakışmıyor sana!
ATİLA EMEK (Devamla)
- Anayasa Mahkemesi Başkanının…
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Sana o kürsü yakışmıyor! O kürsü sana yakışmıyor!
ATİLA EMEK (Devamla)
- Siz bunları…
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- O kürsü senin hakkın değil!
ATİLA EMEK (Devamla)
- Rahat olun. Rahat olun.
BAŞKAN - Sayın Emek,
biraz önce söylediğiniz söz…
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Geri alsınlar! Ne demek?
BAŞKAN - …bu Parlamentoda
söylenecek söz değildir.
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Sözünü geri alsın!
BAŞKAN - Lütfen geri
alınız. Aksi takdirde İç Tüzük'ü uygulayacağım. (AK Parti sıralarından
"Sözünü geri al" sesleri) Sözünüzü geri alınız. Siz bir hukukçusunuz,
bunu söyleyemezsiniz. Böyle bir şey yoktur.
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Mecliste kurulmuş, patlamaya hazır bir bomba gibisin.
BAŞKAN - Böyle
bir şey yok.
MUSA UZUNKAYA (
ATİLA EMEK (Devamla)
- Anayasa Mahkemesinin…
BAŞKAN - Efendim, yargıya
intikal etmiş ve olaylar değişik şekilde açıklanmış olduğu hâlde
siz bunu açıkça kendi görüşünüze göre söylüyorsunuz. Ben bunu kabul
edemem Meclis Başkanı olarak.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Mikrofonu açın Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen… Mikrofonu
açıyorum. Sözünüzü geri alınız.
ATİLA EMEK (Devamla)
- Sayın Başkan, benim söylediğim söz şudur: Danıştayın verdiği bir
karar siyasi olarak değerlendirilmiş ve Danıştay konusunda maalesef
o tartışmalar karşısında Danıştay… (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Efendim, aynı
şeyi söylüyorsunuz siz.
ATİLA EMEK (Devamla)
- Bu da yaşandı bu ülkede.
BAŞKAN - Yargıda olan
ve o günün iddialarıyla ilgisi olmayan bir şeyi burada, aynı yanlışlıkla
ifade edemezsiniz.
ATİLA EMEK (Devamla)
- Şimdi Anayasa Mahkemesi konusunda da Sayın Başkan bunları söyledi,
ben de bunları ifade ediyorum.
BAŞKAN - Lütfen sözünüzü
geri alın.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Sözünü geri al!
TELAT KARAPINAR (Ankara)
- Sayın Başkan, sözünü kes!
BAŞKAN - Bak, Parlamentomuzun
son gününde bu söz, sizin için de bu Parlamento için de hoş bir şey değil.
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Sayın Baykal "çatışma çıkar" diyor tahrik olmuyor, senin
bu sözün tahrik ediyor!
ATİLA EMEK (Devamla)
- Sayın Başkan, tamam…
BAŞKAN - Lütfen, rica
ediyorum. İkimiz de hukukçuyuz.
FARUK ANBARCIOĞLU
(Bursa) - Geri alsın sözünü!
ATİLA EMEK (Devamla)
- Sayın Başkan, Anayasa Mahkemesi Başkanının iki gün önce yaptığı
basın toplantısında söylediklerini ifade ediyorum, Danıştay salonunda
söylediklerini söylüyorum.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Öyle bir şey yok!
BAŞKAN - Sayın Emek,
siz yasa üzerinde konuşmakla görevlisiniz.
ATİLA EMEK (Devamla)
- Bir milletvekili olarak bunları söylemek, bizim hakkımız, görevimiz
değil mi?
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Böyle bir
görev yok!
ATİLA EMEK (Devamla) - Bizim hakkımız,
görevimiz değil mi? Bunlar, yüksek mahkeme başkanlarının
söylediği sözler.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) -
Sözünü geri alsın!
ATİLA EMEK (Devamla)
- Kusura bakmayın...
BAŞKAN - Sayın Emek,
eğer madde üzerine dönmediğiniz takdirde...
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Sözünü geri al!
ATİLA EMEK (Devamla)
- Dönüyorum Sayın Başkan.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Sözünü geri alsın ve tutanaklardan da çıkarılsın.
BAŞKAN - ...İç Tüzük'ün
66'ncı maddesine göre sözünüzü keseceğim.
ATİLA EMEK (Devamla)
- Dönüyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen, konunuza
dönün.
ATİLA EMEK (Devamla)
- Sayın Başkan, duyarlılığınıza teşekkür ediyorum. Ama, söylediğim
her söz, bu ülkede yüksek mahkeme başkanlarının söylediği sözlerdir.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Efendim, biz
burada yüksek mahkemeleri tartışmıyoruz.
ATİLA EMEK (Devamla)
- Milletin bir vekili olarak, benim de bu sözleri söylememde hiçbir
sakınca görmüyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından
gürültüler)
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Senin görevin germek mi?
BAŞKAN - Biz burada
bir yasayı tartışıyoruz.
ATİLA EMEK (Devamla)
- Çok açık ifadesiyle... (AK Parti sıralarından gürültüler,
"Sen sıktın ama!" sesi)
O size aittir! O size
aittir! O size aittir!
BAŞKAN - Sayın Emek,
bunu germenin ne manası var, ne kazandıracak bu Parlamentoya Allah
aşkına? Size soruyorum.
ATİLA EMEK (Devamla)
- Efendim, gerildi...
BAŞKAN - Son günde bir
yasa görüşüyoruz, kabul edersiniz etmezsiniz...
ATİLA EMEK (Devamla)
- Bu Parlamento gerildi! Toplumu geriyorsunuz, bundan medet umuyorsunuz!
Bundan medet umuyorsunuz! (AK Parti sıralarından gürültüler)
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Bu, ortamı germektir!
TELAT KARAPINAR (
BAŞKAN - Efendim, bu hâlinizle siz ne yapıyorsunuz
şimdi germeyip de?
ATİLA EMEK (Devamla)
- Kusura bakmayın.
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul)
- Aksine, arkadaşınızın konuşmasına bir bakın, nasıl konuşuyor!
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Sözünü geri al!
ATİLA EMEK (Devamla)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gittiğiniz yol yanlış yoldur...
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Akşamdan sabaha kadar içiyorsun sen de! Ne anlatıyorsun?
ATİLA EMEK (Devamla)
- ... bu ülke yararına, millet yararına değildir, devlet yararına
değildir.
Bu olumsuz davranışlarınız,
mağdurları oynama plan ve projelerinize milletimiz prim vermeyecektir.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
TELAT KARAPINAR (Ankara)
- Sayın Başkan, kes şunun sözünü ya!
ATİLA EMEK (Devamla)
- Siz, bu dönemin ve yaptıklarınızın hesabını millete vereceksiniz!
Millete vereceksiniz! (AK Parti sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar, gürültüler)
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Mikrofonu aç Sayın Başkan. Mikrofonu niye kapatıyorsun, süresi
bitmedi?
BAŞKAN - Sayın Emek,
teşekkür ediyorum.
ATİLA EMEK (Devamla)
- Sayın Başkan, müsaade edin, sözümü bitireceğim.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) - Hâlâ konuşuyor...
TELAT KARAPINAR (Ankara)
- Otur yerine!
BAŞKAN - Tamam, teşekkür
ederim.
Efendim, son cümlelerinizi
alabilir miyim.
ATİLA EMEK (Devamla)
- Sayın Başkan, sözümü bitireceğim.
BAŞKAN - Siz, maddeyle
ilgili konuşmuyorsunuz.
HARUN AKIN (Zonguldak)
- Doğru düzgün konuşamadı...
BAŞKAN - Efendim, iki
dakikanız vardı. İki dakikanızı, lütfen, madde üzerinde konuşun.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Sayın Başkan, sözünü geri almıyor.
ATİLA EMEK (Devamla)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, sizin yarattığınız bütün bu olumsuzlukları ortadan kaldıracağız;
milletimizle devletimizi kucaklaştıracağız; milleti, devletine
sahip çıkacak millet; devlet, milletin hizmetinde olacaktır.
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Millete sahip çık, millete!
ATİLA EMEK (Devamla)
- Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, toplumsal barış projesini
hayata geçireceğiz. Toplumun bütün katmanlarını bütünleştireceğiz.
Toplumda da Parlamentoda da çatışma yerine uzlaşma kültürünü
hâkim kılacağız.
TELAT KARAPINAR (Ankara)
- Belli oluyor konuşmalarınızdan, belli oluyor.
ATİLA EMEK (Devamla)
- 23'üncü Dönemde, 11'inci Cumhurbaşkanını da bu anlayışla seçeceğiz.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray)
- Millet sizi gömecek.
ATİLA EMEK (Devamla)
- Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, milletimiz hak ettiği güzel
ve aydınlık günlere birlik içinde ulaşacaktır. (AK Parti sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
Bu duygu ve düşüncelerle
yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar,
AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Emek.
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Sen bize saygı sunma. Hadi oradan! Yürü oradan!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini…
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
- Sayın Başkanım, arkadaşımızın konuşması üzerine, bizim grubumuzun
hakkını korumak üzere söz hakkı talep ediyorum.
BAŞKAN - Efendim, ben
bir maddelerine geçeyim, ondan sonra sizin talebinizi değerlendiririm.
Şimdi, maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
YAHYA BAŞ (İstanbul)
- Son günde ne güzel becerdiniz. Bravo sana!
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Görevi o. Listeye girmeyi garantiledin, listeye girmeyi. Demirel
seni de listeye alacakmış. Güniz Sokak'a git.
BAŞKAN - Sayın Gündüz,
yerinizden, niçin söz istediğinizi ifade eder misiniz. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Az önce söyledi ya.
TELAT KARAPINAR (Ankara)
- Hayır. Sayın Başkanım, niye yerinden?
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Grubun hakkını korumak için…
TELAT KARAPINAR (Ankara)
- Niye yerinden?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
- Sayın Başkanım…
BAŞKAN - Doğrusu, son
gün bu tavrınızdan dolayı son derece üzüldüğümü ifade ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)
Neden üzüldüğümü ifade
ediyorum, biliyor musunuz? Beş yıldır bu İç Tüzük'e göre hareket ediyoruz.
Sizin de bunu bilmeniz lazım. Çünkü, ben, söz isteyen bir hatibe, kim
olursa olsun, niçin söz istediğini İç Tüzük'e göre soracağım, vereceği
cevaba göre söz vereceğim. İzin verin.
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Hayır, grubun hakkı için Sayın Başkan.
BAŞKAN - Burayı siz
yönetmiyorsunuz, biz yönetiyoruz. İzin verin.
Buyurun Sayın Gündüz.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
- Sayın Başkan, sataşmalara ve bu ifadelere cevap hakkımızı kullanmak
istiyoruz.
BAŞKAN - Ee, bunu önce dinlemek istiyorum.
Buyurun, 69'a göre
söz istiyorsunuz.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
VI. - AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz'ün,
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
- Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
yasama döneminin bu son gününde -aslında 22'nci Dönemde beşinci yılı
dolduran bir yasama faaliyetini gerçekleştirmiş bulunuyoruz
ama- burada, kışkırtmaya, hakarete varan sözlere ve hak etmediği
şekilde hiç kimsenin diğer bir arkadaşımıza söz söyleme hakkı yoktur.
Hele bu kürsü aziz milletin kürsüsüdür. Bu kürsüden
laf söylerken, herkes, bin defa düşünüp bir defa söylemeli ve söylediklerinin
de doğru olduğuna bakmalı.
Şu AK Parti İktidarı
döneminde hiçbir faili meçhul cinayet yoktur, hiçbir faili meçhul
katliam da yoktur.
Bakın, Danıştay faili yakalanmıştır.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla)
- Öbür taraftan, bakın, Cumhuriyet gazetesine atılan bomba, efendim,
Danıştay, buna benzer bütün olayların failleri, YÖK'e yapılan suikast
girişimi, anında failleri yakalanmıştır.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Yirmi dört saat geçmeden!
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla)
- O yüzden, eğer, bu iktidar, ister ferdî ister toplumsal, huzurumuzu
bozan hangi tür hareket olursa olsun, kimden gelirse gelsin, işin üzerine
gitmiş ve failini bularak adalete teslim etmiştir. Dolayısıyla,
bu meselelerden dolayı, kalkıp da, iktidarı, kim tarafından geldiği
açık, adresi belli olan, süpermarketten alınmayan o patlayıcılarla,
işte, canlı bombanın Anafartalar Çarşısı'nda ulusumuzun yüreğini
dağlayan bir hadisenin bir defa faili olarak iktidarı gösterme, bana
göre en büyük gaflet ve en büyük aymazlığın ta kendisidir.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Hayır, hayır, hiç alakası yok!
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla)
- O yüzden, biz bunu bütün gücümüzle kınıyoruz, siz de kınıyorsunuz.
O yüzden, burada, bir arkadaşımızın gelip, sadece, işte son günde,
sırf seçmene selam kabilinden tribünleri düşünerek konuşması, bana
göre doğru bir tavır değildir.
GÜLDAL AKŞİT (İstanbul)
- Koltuk kaygısı!
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla)
- O yüzden, hep beraber… Bakın, eğer 22'nci Dönemin yasama yönünden
bir başarısı varsa, bu başarı hepimizindir, iktidarıyla muhalefetiyle
hepimizin bunda katkısı vardır. Hatta, bu süre içerisinde, hep beraber
çalıştığımız, bir arada bulunduğumuz arkadaşlarımızdan, bakın
vefat edenler var. Ben onlara, hepsine rahmet
diliyorum. O yüzden, o arkadaşlarımızın da hiç ruhlarını rahatsız
etmeden, gelin, şu son günde, gerçekten, çok değerli Grup Başkan Vekili
ile beraber, Sayın Topuz ile beraber vardığımız bir mutabakat çerçevesinde,
bugünümüzü birbirimizin yüzüne bakılamayacak hâle getirmeyelim.
Dost olacaksak da bir gün düşman gibi dost olalım, düşman olacaksak da
bir gün dost olacakmış gibi düşman olalım ve asla birbirimizin yüzüne
bakılamayacak yanlışlara sakın girmeyelim.
Kem söz sahibine aittir.
O yüzden, bunu toplum yargılayacak, demin arkadaşımız söyledi. Ben
öyle zannediyorum, halk 22 Temmuzda kim haklı, kim haksız herkesin
ölçüsünü önüne koyacak ve biz de halkın takdirini bir defa canı yürekten
kabulleneceğiz.
O yüzden, ben, bu duygular
içerisinde, hiç olmazsa bugün, meseleyi böyle hakarete varan sözlerle
değil, gerçekten konuyla ilgili söyleyecek bir şeyimiz varsa söyleyelim
ve tatlılıkla kapatalım diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Gündüz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6.- Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün; Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/1041) (S. Sayısı: 1441) (Devam)
BAŞKAN - 1'inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ İÇTÜZÜĞÜNDE DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR İÇTÜZÜK TEKLİFİ
MADDE 1- 05/03/1973 tarihli
ve 584 Karar Numaralı Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 77
nci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümle eklenmiştir.
"Yenilenmiş tasarı
ve tekliflerle ilgili önceki dönemlere ait raporlar, açıkça belirtilmek
kaydıyla, komisyonca benimsenebilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz yok.
Bir önerge var; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İçtüzük
değişiklik teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Ünal Kacır |
Abdullah Erdem Cantimur |
İlhan Albayrak |
|
İstanbul |
Kütahya |
İstanbul |
|
Ahmet
Yeni |
Cavit
|
Ramazan
Toprak |
|
|
Diyarbakır |
Aksaray |
Madde 1 -
05.03.1973 tarihli ve 584 Karar Numaralı Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 77 nci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki cümle
eklenmiştir.
"Yenilenen tasarı
veya teklifin tümü üzerindeki görüşmelerden sonra, önceki dönemlere
ait rapor ve metinler, açıkça belirtilmek kaydıyla komisyonca benimsenebilir."
BAŞKAN - Sayın Komisyon?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ SEMİHA ÖYÜŞ (Aydın) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Başkanlık?
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın
Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Efendim, teklifteki cümle,
ihtiyacı, bize göre, karşılıyor. Böyle bir değişikliğe gerek olmadığı
kanaatindeyim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Yenilenmiş tasarı
ve tekliflerle ilgili olarak önceki dönemlerde ilgili komisyonlarca
kabul edilmiş olan rapor ve metinlerinin, tasarı veya teklifin tümü
üzerindeki görüşmelerden sonra benimsenebileceği şeklinde düzenleme
yapılmak suretiyle komisyonda izlenecek yöntemle açıklık getirilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, maddeyi kabul
edilen önergeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu İçtüzük
hükümleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1441 sıra
sayılı İçtüzük Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, öncelikle
bu değişiklik teklifine geçmeden, ben, hiçbir dönemde ülkemizin
değerlerinin, cumhuriyetimizin, anayasal kurumlarımızın, yargımızın,
hukukumuzun, demokrasimizin hiçbir dönemde bu kadar tahrip edildiğini
görmedim, yaşamadım. Bir siyasetçi olarak da yaşamadım, bir vatandaş
olarak da yaşamadım. (AK Parti sıralarından gürültüler)
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Öyle bir şey olur mu yahu!
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Daha başlangıcın kötü Tuncay.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Şimdi, kırarak, dökerek, parçalayarak, tahrip ederek bu ülke yönetilmez.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray)
- İç Tüzük'le ne ilgisi var!
BAŞKAN - Sayın Ercenk,
esasa geçelim lütfen.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Esasa geçeceğim Sayın Başkan.
Dayatmacı, uzlaşmaz
bir tutumla, inatla, intikam hissiyle siyaset yapılmaz. Devlet inatlaşmayla
yönetilmez. (AK Parti sıralarından gürültüler)
TELAT KARAPINAR (Ankara)
- Ama, siz yapıyorsunuz.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Bakın, dört buçuk yıllık iktidar döneminizde, Türkiye Cumhuriyeti
devleti devlet olalı, cumhuriyet cumhuriyet olalı, demokrasi demokrasi
olalı, millet millet olalı böyle zulüm görmedi. Böyle zulüm görmedi.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Hırpalanan bir tek Cumhuriyet Halk Partisi!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Bakın, siz devlet yönetmiyorsunuz, siz kristal mağazasına girmiş
futbol maçı yapıyorsunuz, her tarafı kırıyorsunuz, her tarafı döküyorsunuz.
Cumhuriyeti, demokrasiyi, laik cumhuriyeti kırarak, dökerek siyaset
yapıyorsunuz.
AHMET YENİ (Samsun) -
Maddeye gel, maddeye!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Bu değişikliği getirdiniz, halk oylamasıyla ilgili değişikliği
getirdiniz. Peki, ben merak ediyorum, neden dört buçuk yıl önce bu
gelmedi? Neden iki yıl önce gelmedi? Bunun bir nedeni yok mu? Bu zamanlamayı
neden bu noktaya getirdiniz? Bunu anlamaya çalışıyorum.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Onu geçirdik, şimdi İç Tüzük'ü konuşuyoruz.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Hiç müdahale etmeyin.
BAŞKAN - Sayın Ercenk,
siz esasa gelin lütfen.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Bitiriyorum.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
- Ortalığı şu anda yatıştırdık, yeniden germeye çalışıyorsun ya!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Bakın, dönemini tamamlamış, seçim takvimini almış, 22 Temmuzda
seçim yapacak olan bir Meclis, ülkenin rotasını, rejimini etkileyecek
bir değişikliği tam bu sırada mı getirir, on ikiye beş kala mı getirir?
Böylesine devlet yönetme ciddiyeti olabilir mi? Böylesine devlet
yönetilebilir mi? Devlet ciddiyeti, devlet adamlığıyla böyle bir
şey bağdaşabilir mi? Niye bu şekilde "ben yaptım, oldu" anlayışıyla
getiriyorsunuz da dört buçuk yıl önce getirmiyorsunuz? Bunun bana
cevabını vereceksiniz. Cevabını vereceksiniz bunun. Bu cevabı
vermeden burada hükûmet olamazsınız, iktidar olamazsınız…
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Cevabını millet verecek size!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- …siyaset yapamazsınız. 22 Temmuzda bunun cevabını alacaksınız.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Cevabını size millet verecek!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Şimdi, biz sizi uyarıyoruz. Bakın, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
geleneğine, vakarına yakışmayan bir tavırda siyaset yapıyorsunuz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Onu siz yapıyorsunuz!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Yeterli tartışma yapıldığını söyleyebilir misiniz bana siz? Halk
tarafından seçilmesiyle ilgili yeterli bir tartışma yapıldığını
söyleyebilir misiniz?
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Sizin işiniz bu, hep tartışmak, hep tartışmak!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Üniversitelere sundunuz mu? Baroya sundunuz mu? Sivil toplum örgütlerine
sundunuz mu? Hiçbirisi yok. Ben yaptım, oldu! Neden oldu? Neden oldu?
İnatlaşmayla oldu. Sen benim Abdullah Gül kardeşimi Cumhurbaşkanı
seçmezsin ha, al sana Anayasa değişikliği! Böyle siyaset olmaz,
böyle siyaset olmaz! AKP Grubunda başka Cumhurbaşkanı olacak kimse
yok muydu? Değerli arkadaşlarım, yok muydu? (AK Parti sıralarından
gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) -
Size ne?
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Size mi soracağız kimi seçeceğimizi?
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Sayın Başbakanın aklındaki isim başka, Sayın Arınç'ın aklındaki
isim başka, vatandaşın aklındaki isim başka. Hayır, bunlar olmaz,
bunlar olmaz, bunlar olmaz!
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Baykal'ın dediği olsun!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Kim olacak?
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
- Baykal'ın dediği mi olacak?
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Üçlüden biri olacak, üçlüden biri olacak! "Ya sen ya ben ya
o" diyerek Cumhurbaşkanı seçilmez değerli arkadaşlarım.
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Yalan söylüyorsun!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- İşte bu noktaya geldiniz, bu noktaya geldiniz ve bu rejimi tıkama
noktasındasınız. Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecini tıkayan AKP
İktidarıdır, Sayın Başbakandır. Evet, evet…
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Baykal'ı yapalım!..
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta)
- Sayın Kutlu, "Sayın Baykal" de!
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Sayın Baykal'ı…
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Şimdi, Sayın Baykal, uzlaşmayla Cumhurbaşkanının seçilebileceğini
açıkladı. Hiçbir AKP'linin, hiçbir AKP'linin, bir AKP'linin Cumhurbaşkanı
olamaz deme hakkını kendimde görmüyorum deme noktasındaydı Sayın
Baykal, görmüyorum deme noktasındaydı.
AHMET YENİ (
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Peki, neden bunu reddettiniz? Hani uzlaşma diyordunuz? Hani Sayın
Başbakan "Siyaset bir uzlaşı alanıdır." diyordu? Hani Başbakan
"Sadece sayısal güce dayanan bir yönetim anlayışını benimsemiyoruz,
toplumsal mutabakattan güç alan bir siyaset anlayışından yanayız.
" diyordu, ne oldu?
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
- Yine diyoruz…
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Siz kendi partinizle uzlaşamıyorsunuz ki, bizimle uzlaşın!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Bu 367 konusunu tartışmaya açan sizsiniz, Cumhurbaşkanlığı sürecini
tıkayan sizsiniz. Uzlaşmayla seçilebilecek bir Cumhurbaşkanını,
"Olmadı kardeşim, sen benim adayımı seçtirmedin, ey Anayasa
Mahkemesi sen de bunu reddettin, bir yüz karası olarak değerlendirilen
kararla sen de bunu reddettin, al ben de sana Anayasaya değişikliği
getiriyorum!" diyerek siyaset olmaz...
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Tuncay Bey, sen de yüz akı olarak nitelendir bakalım.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- …diyerek siyaset olmaz, diyerek siyaset olmaz!
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Sen de yüz akı de diyebiliyorsan!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Şimdi, biraz önce de söyledim, siyasette inatlaşma olmaz değerli
arkadaşlarım.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - O zaman yapma!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Hele yargıyla inatlaşma hiç olmaz, hukukla inatlaşma hiç olmaz,
milletle inatlaşma hiç olmaz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Sayın Başkan, bu konuşma İç Tüzük'e aykırıdır. Tuncay
Bey'in İç Tüzük gereği konuyla ilgili konuşması lazım.
BAŞKAN - Bir dakika,
dinleyelim. Hüsrev Bey, dinleyelim.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Şimdi, al sana Anayasa değişti diyerek ülke yönetilmez, devlet
ve siyaset adamlığı ciddiyetiyle bağdaşmaz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Sayın Başkan, sizi göreve davet ediyorum.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Siyasette uzlaşma esastır. Demokraside uzlaşma, demokrasinin
özüdür, ruhudur. Demokrasi varsa uzlaşma vardır.
BAŞKAN - Sayın Ercenk,
zamanınız daralıyor, şu İç Tüzük'e gelelim.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Bitiriyorum… Bitiriyorum…
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray)
- Süresi bitti, maddeden hiç bahsetmedi Sayın Başkanım.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Bir devletin muhalefet liderine, gelin bu işi uzlaşmayla çözelim
diyen muhalefet liderine cibilliyetsiz damgasını söyleyerek,
Cumhuriyet Halk Partisine cibilliyetsiz damgasını vurarak ve
"Onunla görüşmek zaman kaybıdır." diyerek nasıl uzlaşacaksınız?
Nasıl devleti yöneteceksiniz? Muhalefet bu demokrasinin özüdür.
Niye buradan kaçıyorsunuz? Efendim, ondan sonra, Cumhuriyet Halk Partisi
engelledi… Hayır, Cumhuriyet Halk Partisi engellemedi, Cumhuriyet
Halk Partisi size yol gösterdi. Sayın Genel Başkan her zaman yaptığı
gibi size yol gösterdi. Siz bu yoldan gideceğinize, rejimi tıkama
noktasına getirdiniz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Millet de size yol verecek.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray)
- Maddeye gel…
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Geliyorum… Geliyorum…
Devletin birliğini,
uyumunu, ulusal bütünlüğünü, bağımsızlığını, bayrağını temsil
eden bir makama seçilecek kişi, bu kadar karmaşık bir yapı içinde olmaz.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
- Siz Demirel'e gidin.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Şimdi, değişiklik geldi önümüze, İç Tüzük değişikliği geldi. Bakıyoruz,
şimdi, Anayasa Komisyonunda, Sayın Bakan "Ben bu değişikliği
yeni öğrendim." dedi. Burada Sayın Bakan. "O anda öğrendim."
dedi.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
- CHP'nin listesi Güniz Sokak’ta hazırlanıyor.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Bizim listeyle ilgili hiçbir sorunumuz yok arkadaş, sen işine
bak.
Bu nedenle, ben de, İç
Tüzük değişikliğiyle ilgili bölümü Anayasa Komisyonunda öğrendim.
Hiç tartışılmadan, hiç görüşülmeden bu tür değişiklikler apar topar,
yangından mal kaçırırcasına, inatla yaptığınız zaman süreci tıkıyorsunuz,
rejimi tıkıyorsunuz, demokrasiye, cumhuriyete zarar veriyorsunuz.
Uyarılara lütfen dikkat edin. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Bakın, değerli arkadaşlarım,
Sayın Başbakan son günlerde çok ciddi olarak, gerçekten, sinirlenmeye,
bağırıp çağırmaya, muhalefeti, yargıyı, bütün anayasal kurumları
suçlamaya…
AHMET YENİ (Samsun) -
Sayın Başkan, maddeyle ilgili konuşsun.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- …ve bunlar hiçbir şey yapamaz diyerek reddetmeye, elinin tersiyle
itmeye başladı. Böylesine bir anlayış bu ülkeyi yönetiyor.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray)
- Sayın Başkan, süre bitti, maddeye gelmedi…
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
- Sakinleşmiş ortamı germeye çalışıyor!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- "Ananı al da git." deme anlayışından başlayan, "Askerlik
yan gelip yatma yeri değildir." deme noktasına gelen, "Anayasa
Mahkemesi kararı demokrasiye sıkılmış kurşundur." diyen ve
daha giderek -şiddetle kınıyorum- Yüce Mahkemenin kararına
"yüz karası" diyerek bu toplumu geriyor, bu siyaseti geriyor;
uzlaşmaz tavrıyla, maalesef, ülkenin tıkanmasına, rejimin tıkanmasına
yol açan bir anlayış içinde hâlâ söylemlerini sürdürmeye çalışıyor.
Bakın değerli arkadaşlarım,
çelişkili kararlarla, akşam yatıp sabah kalkıp Anayasa'yı değiştirelim
demekle siyaset yapılmaz. İktidarın bir güven bunalımına düştüğünü
görüyoruz. İktidar güven bunalımına düştükçe çırpınmaya başlıyor,
çırpındıkça batıyor, battıkça da "vay muhalefet şöyle, vay Cumhurbaşkanı
böyle, vay Anayasa Mahkemesi böyle" diyerek ülkenin tıkanmasına,
rejimin tıkanmasına, ekonominin tıkanmasına yol açıyor. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
Şimdi, bakın, bu tartışmalar
sırasında ne işçi konuşuluyor ne memur konuşuluyor ne emeklinin
durumu konuşuluyor ne esnafın durumu konuşuluyor, ekonomi bir
kenara itilmiş, varsa yoksa referandum, varsa yoksa Cumhurbaşkanlığı
seçimi noktasına getiriyorsunuz.
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul)
- Sayenizde!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Bakın, kapkaç, yok; yolsuzluk, yoksulluk konuşulmuyor; dokunulmazlık
konusu -Allah'a şükür- dört buçuk sene önce verdiğiniz söz olduğu
yerde duruyor.
Şimdi, Avrupa Birliği,
Kıbrıs, dış politika başka ülkelere havale edilmiş; Barzani, Talabani
çıkıyor oradan meydan okuyor; bir yabancı ülkenin uçakları sınırlarımızı
ihlal ediyor, cirit atıyor... Efendim, başka ülkelere havale edilen
dış politika konuşulmuyor. Ne oldu Avrupa Birliği? Hırvatistan
altı maddede başlık açtı, altı maddede.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Orada CHP yok da ondan başarılı!
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul)
- Orada sizin gibi muhalefet yok!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Aynı tarihte biz görüşmelere başladık. Ne oldu? Bizimki daha iki
madde. Nerede bu başarı? Bunları konuşun, bunları konuşun, bunları
konuşacaksınız.
Terörle ilgili, bakıyorsunuz,
çuval geçirmeyle başlayan, teröre karşı mücadelede hiçbir ciddi
atılım göstermeyen, bir çalışma yapmayan iktidar, askerimizin kafasına…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, son
cümlelerinizi alıyorum.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- …çuval geçirme noktasına getirildi ve son gün, daha dün peşmergelerle
namlu namluya kalma noktasına getirdi bu iktidar bizi. Çıt yok… Nerede
Başbakan? Esip gürleyen Başbakan, muhalefete bağıran, Anayasa Mahkemesine
bağıran Başbakan nerede? Genelkurmay Başkanı devreye giriyor. Genelkurmay
Başkanı: "Bu olmaz, bunu kabul etmeyiz." diyor. Bizim Sayın
Başbakandan, Kasımpaşalı Başbakandan hiç ses yok. Kostak kostak yürüyen
insandan hiçbir ses yok. Genelkurmay Başkanı müdahale ediyor
"Bu, yanlıştır." diyor. (AK Parti sıralarından gürültüler)
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Ne demek kostak kostak yürümek!
AHMET YENİ (
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Arkadaşlar…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - Maddeyle alakalı
konuşun!
BAŞKAN - Sayın Ercenk, yani, biz, müsamaha
ediyoruz hakikaten, bu kürsü hür diye…
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - Ayıp
yaa!
BAŞKAN - …ama, her
şeyin bir usulü var. Siz, bir Başbakana bu sözü nasıl yakıştırıyorsunuz? Lütfen geri alın… Sözünüzü
geri alın efendim.
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Efendim, kendileri
öyle söylüyor, Sayın Başbakan da aynı şeyi söylüyor.
BAŞKAN - Ne söylüyor?
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - Kendini tarif
ediyor, kendini!
TUNCAY ERCENK (Devamla) - "Kostak
kostak yürürüm ben" diyor, kendisi söylüyor.
BAŞKAN - Hayır, siz, biraz önce…
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Kendinizi tarif ediyorsunuz.
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta)
- "Kostak kostak" kötü laf değil ki.
BAŞKAN - …izafe ettiğiniz
sözü, bir arkadaşınıza söylemezsiniz.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Hayır efendim… Hayır efendim… Böyle söylüyor kendisi.
BAŞKAN - Lütfen, geri
alın sözünüzü ve son cümlenizi rica ediyorum.
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta)
- "Kostak, kostak" kötü laf değil Sayın Başkan.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Burada, yürüyüş, bu şekildeki yürüyüş, kendine göre, yiğitlik
yürüyüşü diyor. Ben, onu söyledim, başka bir şey değil ki! (AK Parti
sıralarından gürültüler)
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Ne demek o? Bu sözü söylerken yüzün kızarmadı değil mi? Yazıklar
olsun sana, yazıklar!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Şimdi, bakın, devlet düzeninde, memur-amir ilişkisi vardır.
BAŞKAN - Efendim, son
cümlenizi rica ediyorum, ek sürenizi de verdim.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkan, bitiriyorum.
İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir)
- Ayıp! Ayıp!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- İşinize geldiği zaman, bu benim memurumdur diyorsunuz Genelkurmay
Başkanınıza, işinize gelmediği zaman da o benim memurum değil,
ben onun amiriyim diyorsunuz.
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Onu sen anlamazsın!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Ve ne zamandan beridir, sınır dışı operasyonlar için, bir amir, memurundan
izin alma noktasındadır? Efendim, "Asker istesin, ben operasyonu
yapayım." deme noktasına nasıl geliyorsunuz siz? Nasıl bir çelişkidir
bu? Nasıl devlet yönetimi anlayışıdır bu? (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri…
Bağlıyorum Sayın Başkan,
bağlıyorum…
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Bunlar ciddi işler, bunları sen anlamazsın!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Tarih, ne Anayasa Mahkemesini ne Cumhuriyet Halk Partisini ne de
Cumhurbaşkanını yargılamayacak. Tarih, dört buçuk yıllık süre
içinde ülkeyi bunalımlara sürükleyen AKP İktidarını yargılayacaktır.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) -
Hadi oradan! Hadi be!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Sen, bayağı bir adammışsın!
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ercenk.
AK Parti Grubu adına,
Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan 1441 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin yürütme maddesinde
Grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Başkanlık Makamını
ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
1441 sıra sayılı teklif komisyonlarda görüşülmüş, kabul edilmiş,
ama, süre yetmediği için bir sonraki döneme kalma riskiyle karşı
karşıya olan kanun tasarı ve tekliflerinin kadük olmaması, eğer yeni
oluşacak Parlamento uygun görürse, bu görüşülen ve kabul edilen,
basımı yapılmış, tarih ve sıra almış kanunların yeni hükûmet ve Parlamento
tarafından da değerlendirilebileceğini içermektedir. Kısaca,
görüştüğümüz konu budur. Ancak, burada konuşulan şeylere baktığımız
zaman, bu teklifle ve teklifin içeriğiyle hiç alakası olmayan, doğrusunu
isterseniz, bir milletvekili sorumluluğuna da yakışmayan sözleri
ve ifadeleri çok yadırgadığımı, bunu çok esefle karşıladığımı
ifade etmek istiyorum.
Biraz önce Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına burada konuşan arkadaşımız, dört buçuk
yılda, AK Parti İktidarıyla cumhuriyetin, demokrasinin, anayasal
kurumların, milletimizin ortak payda ve değerlerinin tahrip edildiğini,
ayrıca, bu süre içerisinde de başta cumhuriyet olmak üzere, böyle
bir zulüm görmediğini ifade etti. Doğrusunu isterseniz, çok yadırgadım
Sayın Ercenk.
Bakın, değerli arkadaşlar,
insanın dağarcığında, heybesinde biriyle paylaşabileceği bir
bilgi, birikim, bir hazırlık, paylaşabileceği bir değer varsa, çıkar,
bunu Genel Kurulla, aziz milletimizle paylaşır, düşündüklerini
anlatır, fikirlerini anlatır. Seçim sürecine girdik. Önümüzde
bir seçim maratonu var. Seçim süreciyle ilgili, seçimde, partisinin
değişik sosyal olaylarla ve kurumlarla alakalı düşüncelerini, onlarla
ilgili yapmak istediklerini, partisinin Türkiye vizyonunu, gelecek
vizyonunu, ekonomi vizyonunu, eğitim vizyonunu, sağlık vizyonunu
ve aklına gelebilecek, Türkiye'nin ve Türk halkının ihtiyaç duyduğu
o güzellikleri, onlar için kalbinde, gönlünde taşıdığı heyecanını,
sevgisini, muhabbetini paylaşır. Ama, eğer dağarcığında bir şey
yoksa, paylaşabileceği bir şey yoksa, o zaman çıkar burada kavga
eder, burada aslı astarı olmayan, gerçekle uzaktan yakından alakası
olmayan konuları, bir dizi iftiralarla, haksız beyanlarla, yanlış
beyanlarla ifade etmeye çalışır ki, bu, doğrusunu isterseniz, biraz
önce tarifte ifade ettiğim, heybesinde bir şey olmayanların başvurabileceği
yöntemdir.
Değerli arkadaşlar,
Anayasa'mızın 2'nci maddesi gayet açıktır. Bu ülkede, cumhuriyetle,
demokrasiyle, laiklikle, sosyal devletle ve hukuk devletiyle, cumhuriyetin
kazanımlarıyla ve milletimizin ortak paydalarıyla, ortak değerleriyle
kimsenin bir alıp veremediği yok, kimsenin bunları tartışmaya açtığı
yok,
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Başbakanın Müsteşarı da dahil mi?
AHMET YENİ (Samsun) -
Dinle, bir dinle!
EYÜP FATSA (Devamla)
- Ama, yapılan bir şey var: Bu değerler istismar edilmek suretiyle,
milletimizin nezdinde kaos, kavga ve yanlış anlaşılacak, yanlış
anlaşılmalara da sebebiyet verecek birtakım manipülasyonlar yapılıyor.
Bunlar doğru değildir, bunların, yapana da bir faydası yoktur, bu ülkeye
de bir faydası yoktur. Bakın, milletimizin hiçbir ferdinin bunlarla
bir alıp veremediği yoktur.
Değerli arkadaşlar,
eğer varsa dağarcığınızda, çıkın, eğitim politikanızı anlatın,
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Onların zamanı var, onları meydanlarda anlatacağız.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Çıkın, sağlık politikanızı anlatın; çıkın, ekonominizi anlatın;
çıkın, Kıbrıs politikanızı anlatın; çıkın, Avrupa Birliğiyle ilgili
politikalarınızı anlatın.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Hepsini anlatacağız, hepsi var.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Çıkın, sosyal demokrat iddiasındaki Türkiye vizyonunuzu, gelecek
vizyonunuzu, 2023/Cumhuriyetin kuruluşunun 100'üncü yıl vizyonunu
anlatın. Varsa bir şey, bunu anlatın. (AK Parti sıralarından alkışlar)
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Genel Başkanı dinlemiyorsun sen!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Kitabını yazdık kitabını. Kitabı burada, bak. Kitabını
yazdık biz onların.
EYÜP FATSA (Devamla)
- İnen, çıkan, şu kürsüye çıkan herkes, ama herkes, özellikle, cumhuriyet,
laiklik, cumhuriyet, laiklik… Kardeşim, bu milletin bu cumhuriyetle
de laiklikle de bir problemi yoktur.
ATİLLA KART (Konya) -
Müsteşarın var, Başbakanın var.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Burada sözleri var.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Bırakın milleti, rahat bırakın milleti. Lütfen milleti rahat bırakın,
rahat bırakın milleti.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Başbakanın sözleri var burada Sayın Fatsa, Başbakanın sözleri. "Bu
millet isterse laiklik tabii ki gidecek." diyor. Başbakan söylüyor.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, biraz önce İstanbul'umuzun güzide bir semtini
ve o semtten yetişerek… Zaten hazmedilemeyen budur: Nasıl Kasımpaşa'dan
bir başbakan çıkar! Belki hazmedilemeyen, sindirilemeyen budur.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Hayır, tam aksine.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Bakın, bu, Kasımpaşa'da yaşayan vatandaşlarımıza da saygısızlıktır
ve haksızlıktır. Kasımpaşa'da yaşayan insanlar da tek tek bu ülkenin
eşit vatandaşlarıdır ve saygın vatandaşlarıdır.
ATİLLA KART (Konya) -
Kasımpaşalılara bir sözümüz yok.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanımızın nasıl yürüdüğünü bu
aziz milletimiz çok iyi biliyor.
AYHAN ZEYNEP TEKİN BÖRÜ
(Adana) - Aslanlar gibi yürüyor.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Çok iyi biliyor. Yürüyüşünü sevdi bu millet onun, düşüncesini sevdi
bu millet onun. (AK Parti sıralarından alkışlar) Düşüncesini sevdi,
insanlığını sevdi. Bu milleti hiçbir ayrıma tabi tutmadan, 73 milyonunu
aziz bilerek kucaklamasını sevdi. Bu milletin her ferdinin acısını
yüreğinde, sevgisini yüreğinde hissetmesini sevdi. Ha, bunlardan
rahatsızlık duyanlar olabilir.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Hayır.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Bunlardan rahatsızlık duyanlar olabilir. Ama, bu aziz millet bundan
asla rahatsızlık duymadı. Hatta, onunla beraber, bu ülkede mutlu
olmanın, huzurlu olmanın, kardeş olmanın, barış içerisinde yaşamış
olmanın haklı heyecanını ve gururunu yaşadı.
Bir ülkenin Başbakanı…
Bu Sayın Recep Tayyip Erdoğan olabilir, bu başka biri olabilir, Sayın
Baykal da olabilir eğer milletimiz verirse böyle bir yetkiyi.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman)
- Asla öyle bir şey olamaz da.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Ama, bu kürsüden Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanını tahkir edecek
şekilde ifade etmek, ifadeler kullanmak, hem yakışıksızdır hem çirkindir
hem de kimsenin ne hakkıdır ne de haddidir. Bunu şiddetle reddeder,
sözün sahibine de geri iade ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Söz kötüyse iade edersin.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Sözün sahibine geri iade ederim.
Değerli arkadaşlar,
lütfen, bakın, Meclisin son günlerini çalışıyoruz. Dört buçuk yıllık
bir hukukumuz oldu, birlikte olduk. Ama, lütfen, son gün bari, şu ekranlardan,
şu kürsüden bizi izleyen aziz vatandaşlarımıza karşı biraz saygının
gereği ağzımızdan çıkanı lütfen kulağımız duysun. Herkesi sorumluluğa
davet ediyorum.
Bakın, 22 Temmuz uzak
bir tarih değildir değerli arkadaşlar. Hepimiz milletimizin huzuruna
gideceğiz, yaptıklarımızla yapamadıklarımızla. Sizin muhalefetinizi
bizim de iktidarımızı millet kendi hassas terazisinde tartacaktır.
Göreceksiniz, bu sözlerin sahipleri utanır, bu sözlerin, bu iddiaların
sahiplerinin yüzleri kızarır.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Ama, kimlerin kızaracağı belli olmaz.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Buna millet karar verecektir. 23 Temmuz uzak bir tarih değildir. Dolayısıyla,
lütfen, milletin cumhuriyetiyle, milletin demokrasisiyle, milletin
laikliğiyle, sosyal devletiyle, hukuk devletiyle daha fazla uğraşmayın
ve bu değerleri daha fazla örselemeyin. Sadece bu değerlere değil,
toplumsal barışa da, toplumsal mutabakata da, kardeşliğe de zarar
veriyorsunuz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
EYÜP FATSA (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun efendim,
son cümlenizi alayım.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Hepimizin milletvekilliği sorumluluğumuz var. Bu milletin tamamını
kucaklamak, tamamını bir çatı altında tutabilmek hepimizin en öncelikli
görevidir.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Söyleyeceğin yeri biliyorsun değil mi?
EYÜP FATSA (Devamla)
- Lütfen, milletin bir bölümünü diğer bölümüne karşı tahkir ederek,
aşağılayarak, aralarında bir husumet oluşturma gayretlerinden
vazgeçin. Bu, bu Meclise de milletvekilliği sorumluluğu taşıyan
milletvekillerine de yakışmamaktadır.
Bu duygu ve düşüncelerle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Fatsa.
Sayın Kutlu, bir talebiniz
var ama, zamanımız çok daraldı…
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - İç Tüzük'e aykırıysa…
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şimdi, maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3 - Bu İçtüzük
hükümleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yürütülür.
BAŞKAN - Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Bizim başımız kel mi?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Gel, konuşabilirsin…
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Küçükaşık, cevap vereceğim, ona göre.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 1441 sıra sayılı kanun üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlarım.
Ben, bugünkü konuşmalardan,
galiba bu konuşmanın, benim yapacağım konuşmanın son konuşma olacağını
tahmin etmiştim. Grup başkan vekilleriyle sürekli konuşmalarda,
bundan sonra herhangi bir tasarı veya teklifin gündeme alınmayacağı
söylenmişti ama, görülüyor ki, bir gün içerisinde 5 kere karar değiştiren
bir iktidar grubu var karşımızda ne yazık ki ve öyle bir şey ki arkadaşlar,
bakınız, bir öneri, İç Tüzük'le ilgili bir tane madde getiriyorsunuz,
diyorsunuz ki: "Hazırlandık, çok iyi bir çalışma yaptık." Mevcut
İç Tüzük'ün 77'nci maddesinin birinci fıkrasının birinci paragrafını
getirmişsiniz değişiklik diye, ikinci paragrafı çıkartıyorsunuz
birinci satırda. "Olmadı, beğenmedik" diyorsunuz, bu saatten
sonra bize bir tane daha öneri getiriyorsunuz burada ve ondan sonra
diyorsunuz ki: "Arkadaşlar, biz çok iyi çalışma yaptık, çok iyi
emekler sarf ettik, çok iyi kanunlar hazırladık. Hadi gelin, bu kanunlarımız,
bu kadar emeğimiz yazık olmasın, günah olmasın, bizden sonraki Meclis
de bizden sonraki milletvekilleri de bizden sonra gelecek siyasal
iktidar da bu kanun ve teklifleri aynen geçerliymiş gibi yürütsün."
AHMET RIZA ACAR (Aydın)
- Biz geleceğiz, biz!
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
- Şimdi arkadaşlar, bakınız, bunu yapabilmek için kendi yaptıklarımızın
doğru olduğuna gerçekten de inanmamız gerekiyor. Sizler bu yaptıklarınızın
doğru olduğuna inanıyor musunuz? Şimdiye kadar komisyonlardan geçen
bu tasarı ve tekliflerin, gerçekten de mükemmel, çok iyi hazırlanmış,
herkesin örnek alabileceği ve herkesin kabul edebileceği tasarı
ve teklifler olduğunu kabul ediyor musunuz? Ne yazık ki, etmiyorsunuz.
Etseniz, şu önergeyi getirmezsiniz bir maddede. Daha bir maddeyi
getirmeyi bilmiyorsunuz, başaramıyorsunuz. Bugün buraya gelen
bütün kanunlar… Beş maddelik bir kanun getiriyorsunuz, sekiz tane,
burada, değişiklik önergesi veriyorsunuz! Komisyonlarda on beş
tane veriyorsunuz arkadaşlar. Ondan sonra diyorsunuz ki: "Ey
Türkiye'deki tüm siyasal partiler, bizim getirdiğimiz önergeyi,
gelin, bundan sonra sizler de kabul edin, aynısı geçerli olsun."
Lütfen, yani Meclisi böyle -abesle iştigal diyeceğim, biraz ağırıma
da gidecek, ama- konularla gerçekten meşgul etmeyelim arkadaşlar.
Gerçekten de Türkiye'nin çıkarı neyse, onu getirelim.
Bakınız, şu anda bekleyen
bir Vakıflar Kanunu'nuz var, 22'nci sırada, Sayın Cumhurbaşkanınca
veto edilmişti, bekliyor. Bekledik hep burada getirirsiniz diye,
çok ısrarlı oldunuz Meclisi çalıştırdınız, Adalet Komisyonunu çalıştırdınız,
getirmediniz, hiçbir şey yapmadınız. Tütün tekel kanunuydu, ben
çok net hatırlıyorum, bu, tütünle ilgili, bir Kocaeli milletvekili,
doktor arkadaşımız, bizim Adalet Komisyonuna geldiğimizde,
"Biz alt komisyon kuralım, burada teknik hatalar olabilir; Adalet
Komisyonunda hukukçu gözüyle bu yasayı bir inceleyelim, alt komisyon
kuralım" dediğimizde aynen şu sözü söylemişti bize: "Siz,
uluslararası tröstlerin egemenliği altında bu tasarıyı, bu teklifi
Meclise getirmeyeceksiniz; siz antiemperyalist değilsiniz, korkuyorsunuz."
demişti. Öyle mi Sayın Cevdet Erdöl, siz de suratıma bakıyorsunuz,
siz de oradaydınız. "Korkuyorsunuz, değiştireceksiniz"
demişti, biz "Hayır arkadaşım, biz bunu getireceğiz" demiştik.
Ben, keşke, o sayın milletvekilinin burada olarak, acaba gerçekten
de kimin sigara tekellerinden korktuğunu, bu yasayı niye getirmediğini
gelip de burada 22'nci Dönem bittiğinde cevaplamasını isterdim.
Devam ediyorum: Yine,
Türkiye Petrollerindeki tekel, inhisarını kaldırdıktan sonra
"Türk Petrol Kanunu" adını verdiğiniz eski petrol kanununun
Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen maddelerinin getirilmesi
gerekebilirdi: Çok acil ya bunlar, getirilecek, Meclis çalışıyor
şu anda. Bunları falan getirmediniz.
Bakın, arkadaşlar gerekçe
olarak, gerek Türk Ticaret Kanunu gerekse altı yüz maddelik Türk Ceza
Kanunu'ndaki uyum amacıyla yapılan değişiklikleri getiriyorsunuz.
Biz, o değişikliklerde Sayın Maliye Bakanına af bulmaktan bıktık,
bakanlara af bulmaktan bıktık ve o her değişiklik önerisi geldiğinde
hangi kanunlarda, Türk Ceza Kanunlarında kim kimi kurtarıyor acaba,
kim kimi kurtaracak diye hep tereddütle baktık. Bunu, Adalet Komisyonunda
çalışan bütün arkadaşlarımız da biliyorlar ve şimdi siz diyorsunuz
ki: "Biz, falancayı kurtarmak için getirdiğimiz bir tasarıyı,
gelin, sizlere örnek olsun."
Bakın, 22'nci Dönem
bitti. Bugün itibarıyla, belki bir saat sonra 22'nci Dönem artık bitiyor
ve bu arada, tüm Türkiye'nin yasal düzenleri var, kuralları var, Anayasa'sı
var, yasası var, tüzükleri var, yönetmelikleri var ve Meclisin de
bir İç Tüzük'ü var. Arkadaşlar, Anayasa'yla oynamaya kalktınız, belirli
kuralları oyun başladıktan sonra değiştirmeyi kalktınız, yasaları
da değiştirmeye kalktınız, gelin bari, İç Tüzük'le oynamayın, hiç
olmazsa bu kurallar devam etsin. Çünkü, yeni gelen Meclis, hiç olmazsa
daha saf, daha temiz…
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul)
- İsterse aynı şeyi yapar, isterse yapmaz.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
- Kullanabilir, o yetki var zaten. İç Tüzük'te o yetki var. Yani, niye
müdahale ediyorsunuz siz?
Yani, bırakın, sizin
bildiğiniz bu kadar, sizin yapabildiğiniz bu kadar, dört buçuk yılda
yaptıklarınızı hep beraber burada yaşadık, bırakınız, bundan sonra
gelenler kendileri karar versin.
Hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
İyi akşamlar.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Küçükaşık.
Madde üzerinde, şahsı
adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Hüsrev Kutlu. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın Kutlu, kısa konuşursanız
memnun olurum.
Buyurun.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Sayın Başkanım, kıymetli milletvekilleri; nedense,
millet süresi bittikten sonra ilave de konuşuyor, ama bize kısa konuşmamızı
Sayın Başbakanımız tavsiye etti ve uyacağız ona.
BAYRAM ALİ MERAL (
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Arkadaşlar,
az önce Sayın Küçükaşık, çok güzel bir şekilde, komisyonlardan geçip,
gündemde olup görüşülemeyen kanunları anlattı. Zaten,
bu İç Tüzük değişikliği de bunun için geldi. Bu
İç Tüzük değişikliğinde, gelen kanunlar, bir dahaki Meclis uygun
görürse hemen görüşülebilsin diye bu İç Tüzük değişikliği yapıldı.
Mesela, biz aylarca çalışıp, Adalet Komisyonunda
Türk Ticaret Kanunu'nu çıkardık, 1.500 küsur madde. Eğer bu İç Tüzük değişikliği gerçekleşmezse, bunu Adalet
Komisyonu tekrar görüşmek zorundadır. Ama, bu
İç Tüzük değişikliği gerçekleşirse Adalet Komisyonu bunu tekrar
görüşmeye gerek duymayabilir, isterse tekrar görüşür. Onun için, herhalde Küçükaşık da buna destek veriyor.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla) - Ayrıca,
arkadaşlar, bazı şeyleri yapınca, bir milletvekili olarak, bir siyasi
parti olarak, bu fikirlerimizin arkasında dik durabilmeliyiz.
Şimdi, az önce konuşan
Sayın Tuncay Ericek…
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Ercenk…
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) - Ercek.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Ercenk…
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) - Ercenk. Düzeltiyorum arkadaşlar, Ercenk. Cenk ederken,
yani, pardon, konuşurken, işte, güya, "biz, Cumhurbaşkanlığı
seçimini engellememişiz, şunu yapmamışız, bunu yapmamışız"
gibi sözler söyledi. Arkadaşlar, bu son günde bari size bir fıkra anlatayım
da öyle bitireyim: Fabrikanın birinde kumaşlar sürekli eksiliyormuş.
Fabrika sahibi de, bir gün, iş çıkışında bir baskın düzenlemiş, işçilerin
üzerini aramış. Kadının birisinin belinden şüphelenmişler, biraz
fazla kilo almış gibi duruyormuş. Şöyle arama yaparken, bir kumaş
ucu çıkmış, bunu çekmeye başlamışlar. Çektikçe, kadın yerinde dönüyormuş,
beline sarmış kumaşı. Kadın bir yandan da söyleniyormuş, "Allah
Allah, bunu benim belime kim sardı yahu" diyormuş.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Yani, sana göre işçiler hırsız. Ayıp, ayıp! Sana yakışıyor mu?
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, yaptığınız bir işi Cumhurbaşkanlığı
seçimini, milletin gözünün içine baka baka "biz seçtirmedik
arkadaş" diyebilmelisiniz.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Hayır, siz seçtirmediniz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) - Sayın Başbakan.... Sayın Başbakan…
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Siz seçtirmediniz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) - Sayın Başbakan, Anayasa Mahkemesi kararını eleştirmiş.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Eleştirme değil, hakaret ediyor.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) - Eleştirmiş…
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - "Tehdit etti" diyor… Gözünün içine bakarak tehdit
etti…
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) - Siz… Kanunda suç olan…
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman)
-Tehdit etti…
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) - …bir şey daha yapıldı. Onu, ne Anayasa Mahkemesi Başkanı
gördü ne de arkadaşlarımız gördü. Ana Muhalefet Partisi Lideri Sayın
Baykal çıktı dedi ki: "Bu talebimiz reddedilirse, toplumsal çatışma
çıkar" dedi.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman)
-Tehdit etti ya, tehdit etti.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
- Bu, yargı sürecini etkilemedir arkadaşlar.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Öbürü değil, öbürü değil.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) - Bunun üzerinde, ne Anayasa Mahkemesinin Sayın Başkanı
durdu ne başkaları durdu.
"Bizim süremiz
doldu, niye çalışıyoruz?" diye sık sık eleştiriler getiriyorlar.
Arkadaşlar, süresi dolan birisi var, o da Sayın Cumhurbaşkanıdır.
16 Mayıstan beri süresi doldu. Kimse "Senin süren doldu, orada,
niye hâlâ bu kadar icraat yapıyorsun?" demiyor.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - "Niye rektörleri atıyorsun?" demiyor kimse!
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) - Çünkü, "Yenisi seçilinceye kadar eskisi devam eder"
diye bir şey var.
ATİLLA KART (Konya) -
Şimdi, işin endazesini kaçırdın.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) - Hatta, bazıları, Meclis Başkanının vekâlet etmesi görüşünü
ileri sürdü çok değerli hukukçular. Onların her görüşüne itibar
edildiği hâlde buna itibar edilmedi. Arkadaşlar, siyaset, dik durma
sanatıdır. Bir şeyi yapıyorsanız, milletin gözünün içine baka baka
savunun. Kalkın deyin ki: "Anayasa Mahkemesi kararı doğrudur."
(CHP sıralarından "Evet, doğru!" sesleri) "Doğru"
diyorsunuz, bunu biraz daha yüksek sesle söyleyin.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Söylüyoruz… Sen duymadın!
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) - Biz, halkın gözünün içine baka baka "Biz halktan korkuyoruz,
halkın Cumhurbaşkanını seçmesini istemiyoruz." deyin, bunu
rahatlıkla söyleyin.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Sayın Başkan, niye müdahale etmiyorsunuz?
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) - Arkadaşlar, bir de Sayın Ercenk…
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, hangi gerekçeyle konuşuyor Hatip?
BAŞKAN - Sayın Kutlu,
siz konunuza gelin.
Süreniz bitti.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) - Kanunu anlattım ben Sayın Başkanım. Kanunu anlattım.
Hiçbiri kanundan söz etmedi.
ATİLLA KART (Konya) -
Hangi gerekçeyle konuşuyorsunuz?
BAŞKAN - Efendim, son
cümlelerinizi alayım.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) - Ayrıca, bizim, kristalci dükkânında mı ne, top oynadığımızdan
bahsetti; orayı kırıp döktüğümüzü...
Arkadaşlar, biz, Cumhuriyet
Halk Partisinin sosyal demokratlığını da, özgürlükçülüğünü de,
demokrasi taraftarlığını da, hürriyetçiliğini de, her şeyini tarumar
ettik, hiçbir şey kalmadı. Eğer kristalci dükkânı sizseniz, doğrusunuz.
Ama, cumhuriyet, hiçbir
dönemde bizim dönemimiz kadar güçlü olmadı, bizim dönemimiz kadar
halk mutlu olmadı.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Siz nerede yaşıyorsunuz, Türkiye'de mi? Türkiye'de yaşıyorsunuz
değil mi?
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kutlu.
Şahsı adına, Samsun
Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; yüce Parlamentonun
22'nci yasama yılının bu son dakikalarında, son saatlerinde, esasen,
bir İç Tüzük değişikliği üzerinde yapılan konuşmalar biraz da mihverinden
çıkarılmak suretiyle farklı noktalara çekildi. Ben de bu yasa vesilesiyle
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
takriben dört buçuk senedir bu çatı altında, 22'nci Dönem milletvekilleri
olarak, zaman zaman farklı düzeylerde, tartışılabilecek seviyelerde,
tartışma biçimi tartışılabilecek seviyelerde tartışmalar oldu.
Ama, üzülerek ifade edeyim, bugünkü kadar düzeyi kaçmış, ayrılık mesajlarının,
belki bu mekânda, belki demin Değerli Grup Başkan Vekilimizin söylediği
gibi, kaderin tabii cilvesi olarak gidip dönememe söz konusu olabileceği
bu mekânda birbirinin gönlünde iz bırakacak, yaralar açacak, rahneler
açacak konuşmaların yapılması, sadece sözlerin sahiplerini tarif
etmek bakımından üzüntü verici, ama bir "tuhfei tahattur"
diyebileceğimiz cinsten bakılınca da gönüllerde hak edilen tatsız
izlerin bırakıldığı bir konuşma seansı olarak değerlendirilebilir.
Değerli arkadaşlar,
CHP'li sevgili dostlarımızın bazen yaptığı konuşmalar, biraz sonra
ismini söyleyeceğim bir köşe yazarımızın yazısında konu ettiği
-ama kısaca orayı arz edeceğim- bu noktayı hatırlatıyor.
Misafir olarak ağırlandığı
evde Temel'e taze incir ikram etmişler -bizim o bilinen Temel- ilk
kez yediği bu meyveyi Temel çok sevmiş, ama, "Bunun adı ne?"
diye sormayı utanıvermiş. Aynen okuyorum, yani yanlış anlaşılmasın
diye. Aradan bir yıl geçmiş. Temel yine aynı eve konuk olmuş. Geçen
yıl yediği, çok sevdiği ve adını bilmediği meyveyi istemiş ev sahibinden
"Hani, geçen yıl bana ikram etmiştiniz; dışı kahverengi ile mor
arasıydı, kabuğunu soyunca içi beyazdı" diye anlatmaya çalışmış.
Ev sahibi, geçen yıl ikram edilen meyveyi hatırlayamamış. Temel'in
tarifine bakarak "Herhâlde geçen yıl patlıcan ikram etmiştik Temel'e"
diye düşünüp, bir tane patlıcan getirmişler. Temel patlıcanı ısırmış,
yüzü buruşmuş ve ev sahibine dönüp şöyle çıkışmış: "Siz bunun
hem kendisini uzatmışsınız hem de tadını kaçırdınız!" demiş.
Değerli arkadaşlar,
rejim tehlike, cumhuriyet tehlike, demokrasi tehlike… Gerçi demokrasiyle
derdiniz yok sizin.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sizin derdiniz var demokrasiyle!
MUSA UZUNKAYA (Devamla)
- Başka kavramlar üzerinde.
Bakın, aynı yazar, Mehmet
Barlas aynen diyor ki…
ALİ TOPUZ (İstanbul) - O yalakadır!
ATİLLA KART (
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Adnan Menderes
de Süleyman Demirel de Turgut Özal da hep, birbirinden farksız şekilde…
ATİLLA KART (
MUSA UZUNKAYA (Devamla)
- Cumhuriyet Halk Partisi her dönemde… Akredite ettiğiniz birini
söyleyin efendim, kim o ?
ATİLLA KART (Konya) -
"Mehmet Barlas" deyince başka bir şey söylemeye gerek yok.
MUSA UZUNKAYA (Devamla)
- Akreditasyonunuz olanı söyleyin canım!
ATİLLA KART (Konya) -
Hayır, gerek yok! "Mehmet Barlas" demeniz yeterli! "Mehmet
Barlas" demeniz yeterli başka bir açıklamaya gerek yok.
MUSA UZUNKAYA (Devamla)
- Ya Hasan Cemal ne söyledi sizin için Allah aşkına? Diğerleri ne
söylüyor?
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya,
siz Genel Kurul'a hitap edin.
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Uzunkaya, o isimleri ifade ederken, sirkatini söylüyorsun. O
isimleri söylerken, kimliğini söylüyorsun.
MUSA UZUNKAYA (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, siz, bakınız…
BAŞKAN - Lütfen, isimler
üzerinde durmayalım
MUSA UZUNKAYA (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, ben şunu söylüyorum: Her vesileyle, bakın
halkla, değerli arkadaşlar halkla… Sayın Kart, siz burada her kürsüye
çıktığınızda, yani Konyalı sizi nasıl tarif etti, algılayacak,
değerlendirecek; o, Konyalıyla zatıaliniz arasında, ama her konuşmanızda
…
ATİLLA KART (Konya) -
Hiç merak etmeyin… Hiç endişe etmeyin…
MUSA UZUNKAYA (Devamla)
- …çok tahrikkâr, tıpkı yanınızdaki arkadaşlarınız gibi…
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya,
bizde ikili konuşma yok.
ATİLLA KART (Konya) -
Haddinizi bilin! Sorumluluğunuzu bilin!
MUSA UZUNKAYA (Devamla)
- …ve ben bir şeyi söylüyorum.
ATİLLA KART (Konya) -
Provokatörlük yapmayın! Provokatörlük yapmayın!
BAŞKAN - Genel Kurula
hitap edin.
MUSA UZUNKAYA (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, bir şeyi söylüyorum.
BAŞKAN - Efendim, müdahale
etmeyin lütfen… Ben, gereğini yaptım. Ben, gereğini yaptım, siz oturun.
Buyurun Sayın Uzunkaya.
Efendim, siz, Genel Kurula hitap edin.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Böyle bir şey olmaz Sayın Başkan.
ATİLLA KART (Konya) - Ajanlık yapmayın,
haddinizi bilin! Sorumluluğunuzu bilin!
ATİLA EMEK (Antalya)
- Demin söz kesiyordunuz Sayın Başkan!
ATİLLA KART (Konya) -
Saygısızlık yapmayın!
MUSA UZUNKAYA (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, ben, bugünkü yapılan yasama çalışmasının,
kanun değişikliğinin, İç Tüzük değişikliğinin yüce Meclisin sarsılmaz
iradesinin bir yansıması olduğuna inanıyorum. Meclis, bu dönemde,
içinde bulunduğumuz 22'nci Dönemde, hiçbir dönemde olmadığı kadar
-bunu da açıklıkla söyleyeyim- iktidar ve muhalefetiyle iş birliği
yaptığı, hiçbir dönem…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya,
bir dakika veriyorum. Lütfen, konuşmanızı bitirin.
MUSA UZUNKAYA (Devamla)
- …çıkarılamadığı kadar kanun çıkararak, toplumun yararına sunduğu,
ülkenin barışına, büyümesine, gelişmesine katkı sağladığı,
özellikle son dönemlerde, hiçbir dönemle kıyaslanamayacak kadar
başarılara imza attığı gerçeğini kimsenin göz ardı etmesi mümkün
değil. Elbette, bu konuda, ana muhalefet partisinin de diğer milletvekillerinin
de hatta son anda, ana muhalefetin yanında belki onlar Anayasa değişikliğini,
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçimini engellemeye çalışırken,
kendi önerilerinde bulunan Anavatan Partisinin de küçük bir parti
-buradaki grubu itibarıyla söylüyorum- olmasına rağmen, sağladıkları
katkılar inkâr edilemeyecek, tarih bunları kaydedecektir.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Niye kandırdınız adamları o zaman?
MUSA UZUNKAYA (Devamla)
- Dolayısıyla, bu dönemde emeği geçenlerle, bu yasaların yüce Parlamentodan
milletin hizmetine, yararına sunulmasında emeği geçen tüm arkadaşlarımı,
burada, elbet tarih takdirle yâd edecek, size aziz millet, minnet ve
şükran duygularını ifade edecektir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
Bu İç Tüzük değişikliği
de önümüzdeki yasama yılında gerekli rahatlamayı sağlamak için
çıkarılan bir yasadır. Dolayısıyla, bugün için değil, eğer güçlü
olarak iktidara geleceğinizi iddia ediyorsanız, bu İç Tüzük değişikliği
en çok size yarayacaktır. Dolayısıyla, bunu en çok siz değerlendireceksiniz
umuyor...
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Hayır, böyle bir şey yok.
MUSA UZUNKAYA (Devamla)
- Böyle bir şey olamayacağını da zaten biliyorsunuz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Uzunkaya.
Şimdi, maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Teklifin tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Teklif kabul edilmiş
ve karar olmuştur, hayırlı olmasını diliyorum.
Gündemin 7'nci sırasında
yer alan, Ağrı Milletvekili Mehmet Kerim Yıldız ve 11 Milletvekilinin;
Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
başlıyoruz.
7.- Ağrı Milletvekili Mehmet Kerim Yıldız ve 11
Milletvekilinin, Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(2/1013) (S. Sayısı: 1418)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
8'inci sırada yer
alan, 8.5.2007 Tarihli ve 5654 Sayılı Nükleer Güç Santrallarının Kurulması
ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun ve Anayasanın 89
uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
başlıyoruz.
8.- 8/5/2007 Tarihli ve 5654 Sayılı Nükleer Güç Santrallarının
Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun ve Cumhurbaşkanınca
bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderme Tezkeresi ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(1/1365) (S. Sayısı: 1436)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükûmet yok.
Ertelenmiştir.
9'uncu sırada yer
alan, Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 3 Milletvekilinin; Mera
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi; Bolu Milletvekili Mehmet Güner ve 2 Milletvekilinin; Mera
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Bursa Milletvekilleri
Mehmet Emin Tutan ve Zafer Hıdıroğlu'nun Mera Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu
Raporu'nun görüşmeleri başlıyoruz.
9.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 3 Milletvekilinin,
Mera Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi; Bolu Milletvekili Mehmet Güner ve 2 Milletvekilinin,
Mera Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Bursa
Milletvekilleri Mehmet Emin Tutan ve Zafer Hıdıroğlu'nun, Mera Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu (2/779, 2/791, 2/1014) (S. Sayısı: 1422)
BAŞKAN - Komisyon?..
Yok.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için, 3 Haziran Pazar günü saat 11.00'de toplanmak üzere birleşimi
kapatıyoruz.
İyi akşamlar diliyorum.