DÖNEM: 22 CİLT: 160 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
117’nci Birleşim
30 Mayıs 2007 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet
Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı: 1337)
4.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan'ın;
Büyükşehir Belediyesi Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Belediye
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçişleri
Komisyonu Raporu (2/968) (S.Sayısı: 1416)
5.- 10.5.2007 Tarihli ve 5660 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ile Anayasa Komisyonu Raporu (1/1368) (S.Sayısı: 1433)
6.- Kayseri Milletvekili Taner Yıldız'ın; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/1016) (S. Sayısı:
1412)
7.- İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç ve
Ankara Milletvekili Mustafa Said Yazıcıoğlu'nun; Diyanet İşleri
Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (2/1036) (S. Sayısı: 1434)
8.- Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (2/1020) (S. Sayısı: 1432)
9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna
Hükümeti Arasında Uzayın Araştırma ve Kullanımı Konularında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve
Dışişleri Komisyonları Raporları (1/491) (S. Sayısı: 1380)
10.- Antalya Milletvekili Fikret Badazlı'nın;
2464 Sayılı Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/995) (S.
Sayısı: 1406)
11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna
Hükümeti Arasında Enerji Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/1109) (S. Sayısı: 1083)
V. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, konuşmasında, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
2.- Amasya Milletvekili Hamza Albayrak'ın, İzmir
Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal'ın,
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun Malatya ile ilgili
ifadelerini protesto ettiğine ilişkin konuşması
4.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun,
Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal'ın, konuşmasında, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.14'te açılarak dört oturum
yaptı.
İzmir Milletvekili Enver Öktem hakkında tanzim
edilen soruşturma dosyasının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi okundu; Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu
karma komisyonda bulunan dosyanın Hükûmete geri verildiği açıklandı.
Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü bünyesinde
Türk Silahlı Kuvvetlerinin 5 Eylül 2007 tarihinden itibaren bir yıl
daha UNIFIL Harekâtı'na iştirak etmesine izin verilmesine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.
Sakarya
Milletvekili Erol Aslan Cebeci, Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan
ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un,
Yalova
Milletvekili Muharrem İnce, İstanbul Milletvekili Halide İncekara'nın,
Konuşmasında
şahıslarına;
İstanbul
Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu, Sakarya Milletvekili Erol Aslan
Cebeci'nin,
Ordu
Milletvekili Eyüp Fatsa, İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu'nun,
Konuşmasında partilerine;
Sataştığı iddiasıyla birer açıklamada bulundular.
İstanbul Milletvekili Ömer Zülfü Livaneli ve 19
Milletvekili, Çorum Milletvekili Muzaffer Külcü ve 19 Milletvekili,
Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 54 Milletvekili ile Anavatan
Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Gaziantep Milletvekili
Ömer Abuşoğlu ve Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş'ın, çocuklarda
ve gençlerde artan şiddet eğilimi ile okullarda meydana gelen olayların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (10/337, 343, 356, 357)
(S. Sayısı: 1413) üzerindeki görüşmeler tamamlandı.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda boşalacak üç
üyeliğe siyasi parti gruplarınca gösterilen adaylar arasından A.
Zahid Akman, İlhan Yerlikaya ve Neyyir Hülya Alp seçildiler.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının:
1'inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden;
2'nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı: 904),
3'üncü sırasında bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair (2/820) (S. Sayısı: 1337),
4'üncü sırasında bulunan, Afyonkarahisar Milletvekili
Halil Aydoğan'ın, Büyükşehir Belediyesi Kanunu, İl Özel İdaresi
Kanunu ve Belediye Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
(2/968) (S. Sayısı: 1416),
Kanun Tasarı ve Teklifleri, ilgili komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından;
Ertelendi.
30 Mayıs 2007 Çarşamba günü, alınan karar gereğince
saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 22.53'te son verildi.
İsmail Alptekin
Başkan Vekili
|
Ahmet Gökhan Sarıçam |
Türkân Miçooğulları |
|
Kırklareli |
İzmir |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
Bayram Özçelik
Burdur
Kâtip
Üye
No.: 157
II. - GELEN KÂĞITLAR
30 Mayıs 2007 Çarşamba
Tasarılar
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Madencilik ve Jeoloji Alanlarında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/1370) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.5.2007)
2.- Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret
Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1371) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.5.2007)
Teklifler
1.- Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın; Şoförler
Günü Hakkında Kanun Teklifi (2/1040) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 24.5.2007)
2.- Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün; Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi (2/1041) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.5.2007)
Tezkereler
1.- Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır'ın,
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1283) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.5.2007)
2.- Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın, Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1284) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.5.2007)
3.- Adana Milletvekili N. Gaye Erbatur'un, Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1285) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.5.2007)
4.- Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın, Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1286) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.5.2007)
5.- Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın, Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1287) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.5.2007)
6.- Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın, Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1288) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.5.2007)
7.- Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın, Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1289) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.5.2007)
8.- Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın, Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1290) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.5.2007)
9.- Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın, Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1291) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.5.2007)
10.- Türkiye'de Atık Yönetimi Ulusal Düzenlemeler
ve Uygulama Sonuçlarının Değerlendirilmesi Başlıklı Performans
Denetimi Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1292) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.5.2007)
30 Mayıs 2007 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.12
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117'nci
Birleşimini açıyorum.
III. -YOKLAMA
Elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum. Cihaza giremeyenler
pusula gönderebilirler.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı bulunamamıştır.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 11.15
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:11.56
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 117'nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Yapılan ilk yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
III.-YOKLAMA
BAŞKAN - Şimdi, tekrar elektronik cihazla yoklama
yapacağım ve dört dakika süre vereceğim.
Yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Alınan karar gereğince, gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer
alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet Komisyonları
Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet
Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı: 1337)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
4'üncü sırada yer
alan, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan'ın; Büyükşehir
Belediyesi Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Belediye Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu
Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan'ın;
Büyükşehir Belediyesi Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Belediye
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçişleri
Komisyonu Raporu (2/968) (S.Sayısı: 1416) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
1'inci maddeyi okutuyorum:
BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ KANUNU, İL ÖZEL İDARESİ KANUNU VE BELEDİYE
KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 10/7/2004 tarihli
ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun 13 üncü maddesine
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Büyükşehir belediye
başkanı, acil durumlarda lüzum görmesi halinde belediye meclisini
bir yılda üç defadan fazla olmamak ve her toplantı bir birleşimi geçmemek
üzere toplantıya çağırır. Olağanüstü toplantı çağrısı ve gündem
en az üç gün önceden meclis üyelerine yazılı olarak duyurulur ve ayrıca
mutat usullerle ilan edilir. Olağanüstü toplantılarda çağrıyı gerektiren
konuların dışında hiçbir konu görüşülemez."
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Bülent
Baratalı.
Buyurun Sayın Baratalı.
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT
BARATALI (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Aydoğan'ın;
Büyükşehir Belediyesi Kanunu, İl özel İdaresi Kanunu ve Belediye
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek için söz almış bulunmaktayım.
Yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; altı maddeden oluşan bu teklif, Büyükşehir Belediyesi
Kanunu'nu, Belediye Kanunu'nu ve İl Özel İdaresi Kanunu'nun bazı
maddelerini değiştirmektedir. Konuş sebebi itibarıyla teklifin
konuş amacı, toplantıları düzenlemektedir. Daha önce düzenlemenin
üzerine, bir yılda 3 kez olağanüstü toplantı yapabilme olanağı getirmektedir
belediyelere. Bu yerel idareler, belediye başkanının tayin edeceği
bir zaman içinde 3 kez, bundan sonra, olağanüstü toplantı da yapabileceklerdir.
Bu yasalar, Plan ve
Bütçe Komisyonundan ve daha sonra da Genel Kuruldan geçerken, özellikle
Plan ve Bütçe Komisyonunda olağanüstü toplantıların kaldırılması
düzenlemesi geldiği zaman, biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
bu düzenlemeye itiraz etmiştik. Çünkü, senede 11 kez toplanacak
olan ve her ayın ilk beş günü toplanabilecek olan bu meclisler, olağanüstü
durumların ortaya çıkması hâlinde öbür ayı beklemek durumda kalacaklardı.
Düşünelim ki, haziran ayı başında ilk beş günü toplanan ve toplantısını
bitiren bir belediye meclisi veya il genel meclisi veya büyükşehir
belediye meclisi, bu toplantı bittikten sonra ortaya çıkabilecek
olağanüstü bir durumun görüşülebilmesi için, artık, ağustos ayını
bekleyecektir. Çünkü, temmuz ayı bu meclislerin tatil ayıdır. Ancak,
bizim bu önerilerimiz, buradaki önergelerimiz dinlenmedi ve yasa
bu hâliyle geçti.
Sizin de gördüğünüz
gibi, iki yıldır yürürlükte olan bu düzenlemeler, defalarca, burada,
Genel Kurulda değiştirilmiş bulunmaktadır. Bu da, bu yasaların eksik
bir şekilde yapıldığı, tam bir düzenlemenin olmadığını ifade ediyor.
Aslında, özellikle
Büyükşehir Yasası, "Gökçek yasası" olarak tanınıyor. Sayın
Melih Gökçek, biz bu yasaları görüşürken, Plan Bütçede yan odada
oturdu ve milletvekilleri aracılığıyla bütün bunları tanzim etti.
Bu, biraz da Melih Gökçek'in anlayışıdır. Ama, ne kadar yanlış yaptığı
zaten icraatından belli olan bir Belediye Başkanımız bunu da düşünememiştir.
(x) 1416 S. Sayılı Basmayazı 27/5/2007 tarihli 114’üncü
Birleşim Tutanağına eklidir.
Şimdi, önümüzde bir
düzenleme var. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu düzenlemeye
karşı değiliz, ancak çok da yararı olacağını düşünmüyoruz. Çünkü,
her ay beş gün toplanıyor ve bu toplanma süreci içinde de komisyonlar
bu beş gün toplanma süresi içinde çalışıyorlar. Ancak, yerelden gelen
istekler, özellikle il genel meclisinden, il özel idaresinden gelen
istekler karşısında bizden -yine, görüldüğü gibi, hiçbir karşı oy
yazmadan, itiraz etmeden- komisyondan, bu, bu şekilde geçmiştir. Biz
de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak "Bu düzenlemeye gereksinim
yoktur." diyoruz ama, madem böyle bir düzenleme yapılmıştır, bu
idarelerin -yani 5206 sayılı Yasa'nın, 5393 sayılı Yasa'nın ve yine
5302 sayılı Yasa'nın- normal toplantı günlerinde senede 3 kez de, belediye
başkanlarının teklifi üzerine, olağanüstü toplantı prosedüründe
çalışmasını düşünüyoruz.
Daha önceki yasalarda
olağanüstü toplantılar vardı, ancak sanıyorum İçişleri Bakanlığı,
yaptıkları incelemelerde bunun biraz kötü kullanıldığını görmüşler
ki, komisyonlardan geçerken şiddetle böyle bir düzenlemenin karşısında
durdular. Şimdi, onlar da, İçişleri Komisyonu da, İçişleri Bakanlığı
da, bu düzenlemeyi madem getirmişler, demek ki baştaki iddialarından
tamamen vazgeçiyorlar.
Bu yasaların biraz
acemice hazırlandığını düşünüyorum. Tabii, sosyal belediyecilik
anlayışı, yerel yönetim anlayışı sosyal demokratların işi olduğu
için, yeni bir ekip, yeni bir düşünce biraz acemice davranıyor. Bunu
da biz biraz makul görüyoruz.
Aslında, Sayın Uzunkaya
da burada oturuyor "Siz, belediyecilik anlayışı içinde ne yaptınız?"
diye komisyonda bir ifade de bulunmuştu, ben de kendisine bizim sosyal
demokrat belediyecilik anlayışımızı anlatmıştım -kendisi de Genel
Kurulda şimdi karşımda- yine bunu buradan yinelemek istiyorum. Mesela,
metro anlayışı sosyal demokratların eseridir.
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Başlarsınız da bitiremezsiniz Bülent Bey, farkı o işte!
BÜLENT BARATALI (Devamla)
- Bakınız, bir defa, İstanbul metrosunu kim yapmıştır, bir düşünün,
Ankara metrosunu kim yapmıştır?
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Başladınız...
BÜLENT BARATALI (Devamla)
- Değerli arkadaşım rahmetli Ali Bey'i de burada rahmetle anıyorum.
Mesela, İzmir metrosunu kim yapmıştır? Yani hemşehrisini bir yerden
bir yere, çok kısa bir zaman içinde, güvenli bir şekilde ve konforlu
bir şekilde götürme düşüncesi tamamen sosyal demokratların işidir.
Bu, bütün dünyada da böyledir.
Şimdi, sizin çok övündüğünüz,
zaman zaman Sayın Başbakanın da gidip Anadolu'da açtığı toplu konut
olayı var. Toplu konut olayı kimin düşüncesidir değerli arkadaşlar?
Sosyal demokratların düşüncesidir. Ha, örneği nerede diye sorarsanız,
çok örnek verebiliriz Sayın Uzunkaya. Özellikle Batıkent örneği.
Rahmetli Ali Dinçer'in eseridir.
Şimdi, yine, altyapı
düşüncesi, yani teknik altyapı donatısı düşüncesi, temiz suyu,
kanalı ve bütün donatıların toprak altına alınması düşüncesi de
sosyal demokratların eseridir.
Kent kültürü ve kentlilik
bilincinin yayılması, benimsenmesi yine sosyal demokratların
eseridir.
Yine sosyal belediyecilik
anlayışı sosyal demokratların düşüncesidir.
Bakın, kent meclislerini,
kent senatolarını, yani katılımcı demokrasi anlayışını bu ülkeye
kim getirmiştir? Yine sosyal demokratlar getirmiştir.
HAKAN TAŞCI (Manisa)
- O zaman Meclise de katılsaydınız...
BÜLENT BARATALI (Devamla)
- Şimdi, evet, yani siz bizden taklit belediyecilik yapıyorsunuz
Sayın Milletvekili. Bunu ifade etmeye çalışıyorum. Yani sizi kınamıyorum.
Yani güzel modeller taklit edildiği için, benimsendiği için biz sosyal
demokrat olarak çok mutlu oluyoruz. Siz niye laf atma gereğini duyuyorsunuz?
Yani taklit edin bunları, ama patentinin de düşüncesinin de bizde
olduğunu düşünmeniz gerekir. Ben burada, bunu ifade etmek istiyorum,
sizin kötü şeyler yaptığınızı söylemek istemiyorum.
Ancak bizlerle sizlerin
arasında bir fark var toplu konutlarda, siz zenginlere toplu konutlar
yapıyorsunuz, biz fakirlere, sizin deyiminizle garip ve gurebalara
toplu konutlar yaptık. Aramızda küçük böyle farklar oluyor. Bu da kimin
hangi gruplar tarafından, hangi halk topluluğu tarafından desteklendiğini
gösteriyor.
Bu düşüncelerle, değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri, Sayın Başkan; bu yasayı, başta
yapılmış olan bir acemiliğin düzeltilmesi olarak görüyoruz. Gereksinme
duymuyoruz, ama yerelden gelen seslere, her zaman halkın sesine kulak
verdiğimiz için, biz de bu yasadan yana olduğumuzu ifade ediyor ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri,
sizlere saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Baratalı.
Anavatan Partisi Grubu
adına Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan.
Buyurun efendim. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 1416 sıra sayılı Büyükşehir Belediyesi
Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Belediye Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında, Anavatan Partisi Grubu
adına 1'inci madde üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
söz konusu kanun teklifi, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nda,
5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu'nda ve 5393 sayılı Belediye Kanunu'nda
bir değişiklikle, büyükşehir belediye, il özel idare ve belediye
meclislerine olağanüstü toplantı imkânını sunmaktadır. Buna göre,
büyükşehir belediye başkanı, il özel idare başkanı, belediye başkanı
veya söz konusu meclislerin üyelerinin 1/3'ünün gerekçeli teklifiyle,
meclisler, yılda 5 kez, 5 kereyi aşmamak üzere olağanüstü olarak
toplanabileceklerdir.
Değerli arkadaşlar,
biz, Anavatan Partisi olarak, bu kanun teklifini elbette ki destekliyoruz.
Çünkü, her türlü siyasi ve kamusal yönetim organının, önceden öngörülmesi
mümkün olmayan ani ve acil durumlarda bir araya gelerek istişarede
bulunması, gerekli acil kararlar alabilmesi pek tabii ve gereklidir.
Hatta, bu tabii durumun, şu ana kadar mümkün olmamış olması da hayret
uyandırması gereken hususlardan birisidir. AK Parti Hükûmetinin,
bu konuyu, daha iktidarının en başlarında ele almayıp beşinci senenin
sonuna bırakmış olması da hayrete şayandır.
Bu kanun teklifi, muhakkak
ki, yerel yönetim demokrasisinin işlerliğine ve yerel meclislerin
denetimine önemli bir katkıda bulunacaktır.
Ayrıca da, Türkiye'de
yolsuzlukların en yaygın olduğu kamu alanı belediyelerde yoğunlaşmaktadır.
Bu teklifin kanunlaşmasıyla, meclislerde denetim görevi üstlenmesi
gereken siyasi muhalif parti gruplarına meclisleri bu tür durumlarda
da toplayabilme imkânı sağlayacağından, çok çok önemlidir diyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, ülkemizde, belediyelerin bir bütün olarak kamu yönetimindeki
yeri ve işlerliği, toplumsal dönüşümümüzü ve ilerlememizi yavaşlatan
en temel faktörlerdendir. Şurası açıktır ki, çağımızda demokrasi
ancak yerel yönetimlerin işlerliğiyle mümkün olabilmekte ve yerel
yönetimler temiz ve etkin işlerliğe kavuşmadan ülke damarlarındaki
akışın hızlanması mümkün olamamaktadır.
Belediyecilik sistemimizin
hâlen daha çok stratejik reformlara hayati ihtiyaç içinde bulunduğu
bir evredeyiz. Bu bakımdan, mesela, Avrupa Birliği içerisinde bulunan
komşu ülkemiz Yunanistan'ın fersah fersah gerisindeyiz.
Değerli arkadaşlarım,
komşumuz Yunanistan, Atina Belediyesinin merkeziyetçilikten tamamen
uzaklaşarak tüm perifer çevre belediyelere yetki tartışmasını
daha, 1990'lı yılların sonunda bırakmıştır. Biz ise, bugün, hâlâ
"belediye meclisleri olağanüstü toplanabilsin"e yeni
izin verebilmekteyiz.
Değerli arkadaşlar,
elbette ki, yerel yönetim meselesi, bizim ülkemizde bazı özel ve
hassas unsurları da ihtiva etmektedir ve elbette ki, hiçbir aklı
başında siyasi yönetim bunları dikkate almadan bir siyasi projenin
içerisinde olamaz. Ancak, bu konu dikkate alındığında dahi yerel
yönetimler demokrasisi ve etkinliği bakımından çok geri bir noktada
olduğumuz da açıktır. Yerel yönetim, sivil siyaset elinin halka ve
toplumsal işlerliğe en yakın olduğu bir halkadır. Sivil siyaset,
bu halka en yakın halkasında ne kadar etkin ve başarılı olursa, toplumsal
ivme, refah, huzur ve yolsuzluklardan temizlenme o kadar başarılı
olur.
Avrupa Birliği ülkelerinin
siyasal yönetimdeki başarısını garantileyen özellik, yerel yönetim,
demokrasi ve etkinlik seviyelerinin yüksek olmasıdır.
Değerli milletvekilleri,
Avrupa siyasi tarihinin son otuz yılına yerel yönetimlerin etkinleşmesi
ve demokratikleşme süreci damgasını vurmuştur. Avrupa ülkelerinin
her biri yerel yönetimler bakımından kendi tarihsel özelliklerine
göre özgün şekillenmeler almış olsalar da genel olarak Avrupa'da
yerel yönetimler iki açıdan kamu yönetiminde kilit durumundadırlar:
Birincisi, yerel yönetim
örgütleri, eğitim, refah temini ve şehir planlaması gibi hizmetlerin
sunulması; ikincisi, demokrasi ilke ve uygulamaları katılımının
daha kolay olduğu ve kazanımların daha çabuk elde edildiği yerel
politikaların kilit konumudur.
Yerel yönetimler insana
en yakın olan kamu birimleri ve bugün Avrupa'da yerel yönetimlerin
devlet içindeki payı oldukça önemli bir boyuta ulaşmaktadır. Yerel
yönetimlerin kamu harcamalarındaki payı Avrupa'da yüzde 80'lere
ulaşırken, bu oran Türkiye'de sadece yüzde 12 boyutundadır. Yerel
yönetimlerin ülkemizdeki zayıflığı, halka yakın ve sorunlarının
hızlı çözümünü bloke eden en temel etkendir.
Değerli arkadaşlarım,
çok sorunlu ve çok katmanlı bir sosyal dokuya sahip olan ülkemizde
yerel yönetim etkinliği sağlanmadan yol almamız mümkün olamayacaktır.
Ancak, AK Parti Hükûmeti, iktidar gücü, yerel yönetimlerin demokrasi
işlerliği ve toplumsal etkinlik yönünde reform için bir adım atmamış
olup, belediyeciliği bir başıbozukluk ve bir rant kapısı olarak değerlendirme
yolunda taş döşemiştir şimdiye kadar.
AK Parti Hükûmeti döneminde
belediyelerde ve belediye şirketlerinde yapılan yolsuzluklar
ayyuka çıkmıştır. Usulsüzlükler ve istismarlar için belediye şirketleri
biçilmiş birer kaftan olmuşlardır bu dönemde. Belediye şirketleri
özel bir hukuka bağlı oldukları için, bu şirketler tarafından verilen
düzmece ihaleler, yapılan alımlar vesaire, hiçbir biçimde kamu denetimine
tabi olmamıştır. Belediye hesapları Sayıştayın denetimine tabi
olduğu için, bu denetimden kaçmak için, belediyeler, ihale ve alımları
kendi kurdukları düzmece şirketlere vermekte, bu şirketler de AK
Partinin has adamlarına vermekte.
Değerli milletvekilleri,
bu düzende trilyonlar dönüyor, kimin eli kimin cebinde belli olmuyor,
Hükûmet, bu belediyelerin çoğunun AK Partili olması nedeniyle, bu
konuyu, maalesef, örtbas ediyor. Değerli arkadaşlar, belediye şirketleri
öylesine karmaşık bir hâl almış ki, devletin bakanlıkları bile bu
şirketlerin sayısını bilmiyor.
AK Partili belediyelerin
içine düştüğü yolsuzluk ve usulsüzlüklere sadece bir örnekle değinmek
istiyorum: Danıştay 1. Dairesi, Isparta Belediye Başkanı AK Partili
Hasan Balaman ve 19 yöneticisi hakkında, dört ihalede yolsuzluk ve
usulsüzlük yapıldığı iddiasıyla geçtiğimiz mart ayında soruşturma
izni verdi. Ama, bundan önce, Isparta Cumhuriyet Başsavcılığına
suç duyurusunda bulunulmuş, ardından, İçişleri Bakanlığınca gönderilen
müfettişler Isparta Belediyesinde inceleme yaparak, iddialara
ilişkin soruşturma açılmasına gerek duyulmadığına karar vermişti.
Daha sonrasında ise, İçişleri Bakanlığının vermediği izni Danıştay
verdi ve buna göre başvuruyu inceleyen Danıştay, Başkan Hasan Balaman
ve 19 belediye yöneticisi hakkında, Isparta Ticaret ve Kültür Merkezi,
temizlik işleri, asfalt temel malzemesi alımı ve Gilmega Alışveriş
Merkezi ihalelerinde yolsuzluk ve usulsüzlük yapıldığı gerekçesiyle
soruşturma açılmasına karar verdi ve karar, işlem yapılmak üzere,
Isparta Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi. Başsavcılık, Balaman
ve 19 belediye yöneticisi hakkında dava açabilecek. Acaba diyorum,
Danıştayın verdiği soruşturma iznini geçen haftalarda görevinden
ayrılan İçişleri Bakanı neden vermemiştir, Sayın Abdülkadir Aksu
neden vermemiştir?
Değerli arkadaşlar,
AK Parti Hükûmeti dönemi, bir siyasi yönetimin, hem Türkiye Büyük
Millet Meclisinin hem de yerel yönetimlerin çoğunun bir partinin
eline geçtiği bir dönem olmuştur.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
AK Parti Hükûmeti, yüzde
34'lük bir oyla hâkim olan tüm siyasi alandaki gücünü, toplum yararına
bir yerel yönetim reformu için değil, maalesef, vicdanı kör eden bir
siyasi ihtiras için kullanmıştır. AK Parti, yerel yönetim demokrasisini
geliştirmek için hiçbir vizyon ve program ortaya koymamış ve bu yönde
hiçbir icraatın sahibi olmamıştır. AK Parti Hükûmetinin belediye
yönetimleri, başta İstanbul olmak üzere, kapı kapı Avrupa şehirlerini
ve uluslararası toplantıları gezmiş, ancak, bu gezilerden içerik
olarak akıllarında bir şey kalmadığı ortaya çıkmıştır. AK Parti belediyeciliğinin,
proje üretimi, proje fizibilitesi ve yürürlüğü konusunda da çok
bariz bir yönetim zaafı hâkim olmuştur ve değerli arkadaşlar, bu durum,
hatta AK Partinin kendi elini kolunu da bağlamıştır. Türkiye'deki
kurumlar ve yargıyla tanışık ve barışık olmayan AK Parti belediye
yöneticiliğinin, bu kurumlarla sürekli çatışma nedeniyle, kendi
tasarladığı tüm projeler sonunda ayağına dolaşmıştır. Bu konudaki
örneği de önümüzdeki konuşmalarda vereceğim diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
Şahsı adına Diyarbakır
Milletvekili Sayın İrfan Rıza Yazıcıoğlu… Sayın Yazıcıoğlu yok.
Şahsı adına İstanbul
Milletvekili İnci Özdemir… Sayın Özdemir yok.
Şahsı adına Samsun
Milletvekili Sayın Haluk Koç…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Konuşmayacağım.
BAŞKAN - Adıyaman Milletvekili
Sayın Mahmut Göksu… Yok.
Şahsı adına yine Ankara
Milletvekili Sayın Nur Doğan Topaloğlu.
Buyurun Sayın Topaloğlu.
NUR DOĞAN TOPALOĞLU
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Afyonkarahisar
Milletvekili Sayın Halil Aydoğan'ın; Büyükşehir Belediyesi Kanunu,
İl Özel İdaresi Kanunu ve Belediye Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Ben konunun biraz teknik
tarafını dile getirmek için söz istemiştim, ama baktım, benden önce
konuşan değerli muhalif milletvekilleri eski alışkanlıklarını
sürdürüyorlar. Biz Özel İdare Kanunu çıkarıyoruz, onda değişiklik
yapıyoruz, Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nda değişiklik yapıyoruz,
Belediye Kanunu'nda değişiklik yapıyoruz, yine, sayın muhalefetimiz
diyor ki: "Bunun adı nedir? Gökçek kanunu." Bu bana şunu hatırlattı:
Büyükşehir Belediyesi Kanunu çıkarıldığı zaman rahmetli Özal iktidardaydı,
o zaman da "Dalan kanunu" demişlerdi. Bu şekildeki yakıştırmaları,
isimlendirmeleri alışkanlık hâline getirmişlerdir. Bunu da getirdikleri
için bilgilerinize sunayım istedim.
Ayrıca, diğer bir milletvekilimiz,
Erzurum Milletvekilimiz yerel yönetimlerin önemini anlattı, hiçbir
şey yapılmadığı şeklinde genel görüşmeler yaptı. Ee, bu kadar yapılan
hizmetleri gördükten sonra, ben, bunu cevaplandırmaya bile gerek
görmedim, konuya girmek istiyorum.
Şimdi, Büyükşehir Belediyesi
Kanunu'nun 13'üncü maddesinde değişiklik yapılarak, olağanüstü
toplantı yapılması gündeme getirildi. Biliyorsunuz, bu kanunlar
çıkarken, her ay beşer gün toplantı yapılacağı için, olağanüstü toplantıya
gerek görülmedi, bir masraf kapısı diye düşünüldü; ancak, aradan
iki sene geçmeden baktık ki, ivedi hâllerde gecikmesinde sakınca bulunan
hâllerde olağanüstü toplantı yapma gereği duyuldu. Yılda 5 kere
toplanma teklif edilmişken, komisyonda görüşüldü, 3'e indirildi.
Bu şekilde muhalefetin de muvafakatleri alındı, tasarıyı bu hâle
getirdik.
Ben, yalnız, burada
bir konuyu dile getirmek istiyorum tutanaklara geçmesi için: 3360
sayılı İl Özel İdaresi Kanunu vardı, 1913 tarihli İdare-i Umumiye-i
Vilayât Kanunu'nu değiştirerek bu şekle getirmişti. O zaman, Büyük
Millet Meclisi bu Kanunu yaptığında, encümende seçilmiş üyelerin
yanına, ayrıca il müdürlerinden bir kısmını da, il özel idare müdürü,
milli eğitim müdürü, bayındırlık müdürü gibi elemanları da almışlardı.
O zaman, Cumhuriyet
Halk Partisi, Anayasa Mahkemesine götürdü; Anayasa Mahkemesi, encümeni
karar organı saydı, seçilmemiş üyelerin burada bulunmaması gerektiğine
karar verdi, daire müdürlerinin encümende olmasını yürürlükten
kaldırdı. O zaman vali olduğum için onlarla beraber encümende de
bulundum, onlarsız da encümende bulundum.
Buradan şuraya gelmek
istiyorum: Artık, encümen yeni yasalarla, her üç kanunda belirtilen
hükümlerle, yürütme organı hâline getirildi, karar organı olmaktan
çıkarıldı. Halbuki, 1580 sayılı Belediye Kanunu'nda, 3360 sayılı
İl Özel İdaresi Kanunu'nda ve Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nda, encümenin,
meclis toplanmadığı zaman, onun adına niyabeten toplantı yapma yetkileri
vardı. Artık, her ay toplantı olduğu için, ayrıca, encümenler bir yürütme
organı hâline getirildiği için, bu zaruret çıktı. İvedi olarak meydana
gelen durumlarda, olağanüstü toplantıların yapılmasına gerek duyuldu.
İki sene bile zaman geçmeden, yeni yasalardaki eksiklikler göz önüne
alındı, huzurunuza bu tasarı getirildi. Bu teklifi yapan kardeşime
bu örnek davranışından dolayı teşekkür ederken şunu da vurgulamak
istiyorum: Biz yasaları yaparız, uygulamaya geçeriz, ama uygulamada
noksanlık olursa gideririz, aksaklık olursa kaldırırız. Bizim günümüz
günümüzden daha ileriye gitmektir, yerinde saymak değildir. Bize
"yerinde say, marş" komutu verilmiş bir ilerici parti değiliz,
ileriye dönük bir partiyiz.
BÜLENT BARATALI (İzmir)
- Ne alakası var?
NUR DOĞAN TOPALOĞLU
(Devamla) - Ben bu bakımdan, bu değişikliklerin -hem Büyükşehir Belediye
Kanunu'nda hem İl Özel İdaresi Kanunu'nda hem de Belediye Kanunu'ndaki
değişikliğin- bu ihtiyaçlardan meydana geldiğini huzurunuzda
belirtmek istedim.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
NUR DOĞAN TOPALOĞLU
(Devamla) - Tamamlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
NUR DOĞAN TOPALOĞLU
(Devamla) - Bir kere daha, encümenin, artı, karar organı olduğu tutanaklara
geçsin istedim, çünkü, yargı organları bunları göz önüne alıyorlar.
Bu duygularla hepinize
saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Topaloğlu.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı bulunamamıştır.
Birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 12.31
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:12.44
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117'nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
1416 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 1'inci maddesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, 1'inci maddeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
1'inci maddeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı
vardır.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 5216 sayılı
Kanunun 22 nci maddesinin üçüncü fıkrasında geçen "tazminatından"
ibaresinden sonra gelmek üzere, "büyükşehir belediye müfettişleri
de büyükşehir belediyesi iç denetçilerinin yararlandığı haklardan"
ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Hakkı
Ülkü.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA HAKKI
ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1416 sıra sayılı
Yasa Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, madde ile
ilgili olan ve sayıları 50 kişiyi geçmeyen müfettiş ve kontrolörlerin
büyükşehir belediyeleri etrafında, metropol belediyeleri etrafında
görev yaptığı düşünülürse, bunların, tabii ki, diğer müfettişler
gibi haklarının verilmesi kadar doğal bir şey olamayacağını söylemekle
sözlerime başlamak istiyorum.
Bu yasanın, hatta diğer
maddelerini de, arkadaşlarımızın söylediği gibi, elbette ki,
desteklediğimizi baştan belirtelim eski bir yerel yönetici olarak.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
28 Mart 2004 yerel seçimlerinin üzerinden üç yılı aşkın bir zaman dilimi
geçti, bu Yasa iki kez değişti. 5216 sayılı Yasa, bizim olmadığımız
bir zamanda görüşüldü ve şu anda yürürlükte, görülen aksaklıklar
da gün gibi meydanda. Biraz önce AKP Grubu adına ya da şahsı adına konuşan
Sayın Nur Doğan Topaloğlu, geçmişte de, işte, çıkmış olan yasanın,
Büyükşehir Yasası'nın "Dalan yasası" olarak anıldığını,
buna da işte "Gökçek yasası" denildiğini, bunların denmesinin
doğru olmadığını söyledi. O zaman düzeltiyorum ben, temel kanun
niteliğindeki görüşmelere itiraz ettiğimizden dolayı, Meclisin
tatile girdiği bir dönemde, temmuz ayında çıkartılan bu iki yasa, o
zaman "temmuz yasaları" olarak anılsın. Çünkü, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu yoktu ve tek taraflı olarak görüşüldü. Aksaklıklar
da yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Aksaklıklardan ve eksikliklerden
birisi de bu. Yani, meclislerin olağanüstü toplanıp toplanmayacağına
ilişkin.
Tabii ki, yine, eski
yerel yönetici olarak söylüyorum, belediye meclislerinin belediye
başkanı tarafından olağanüstü toplanması kadar doğal bir şey olamaz
ama, şöyle bir şeyi de gözden kaçırmayalım: Evvelce, 1580 sayılı Yasa'ya
göre, şubatta, haziranda ve kasımda olmak üzere yılda 3 kez toplanılır
idi. Şimdi, ayda 1 kez toplanma durumunda olan belediye meclisleri,
ayın ilk haftasındaki beş günlük zaman diliminde istedikleri gibi
kararlar alabiliyorlar. Kaldı ki, son maddeler, genel olarak, tüm belediye
meclislerinde, başkanlıktan gelen öneriler maddesiyle ilişkilendirilir
ve muhalefet, belediye meclis üyeleri de bundan bihaber olarak
"Başkanlıktan Gelen Öneriler" maddesinde getirilen her konuya
uzaktan bakarak, iktidar partisine mensup olan ya da o yörede iktidar
olan belediye başkanının istemiş olduğu doğrultuda yasada kararlar
alınır. Şimdi, bu böyle olunca, ben, doğrusunu söylemek gerekirse,
çok fazla bir gereksinim olduğunu düşünmüyorum. Komisyonda da bunu
söylemiştim. "Ama, mademki böylesine bir ihtiyaç doğmuş, hay
hay biz de destekliyoruz" demiştik.
Getirilen, şimdiye
kadarki yasalarda çok fazla eksiklikler, aksaklıklar bulunduğunu,
zaten, hemen hemen her konuda, buraya çıktığımızda söylüyoruz. Belki
bazı yenilikler yapılmıştır ama, biz, zaten, eski belediye başkanları
olarak, eski sosyal demokrat belediye başkanları olarak, buraya
gelen arkadaşlarla birlikte neler yaptığımızı gözden geçirdiğimizde,
işte, Sayın Bülent Baratalı'nın dediği gibi, kent konseylerini biz
zaten yaşama geçirmiştik, şimdi yasalaştı. Orada bir başka isim altında,
bir başka belediyede bir başka isim altında, ben de "Kent parlamentosu"
adı altında olmak üzere neler yapmıştık: Yerel gündem çalışmalarını
daha önceden yapmaya başlamıştık. Sonra, Rio'da, 1992 yılında
"Rio Çevre Zirvesi" diye nitelenen zirvede alınan bir karar
gereğince, o kent konseyleri yasalara girdi ve 5393 sayılı Yasa'ya
da 76'ncı madde olarak konuldu. Ama, yerel gündem yürürlüğü çalışmaları
da o noktadan sonra, yani, 2004 seçimlerine kadar belli ölçüde yürüdü.
2004 seçimlerinde 3.225 belediyenin 1.750'sini alan AKP belediyeleri
bunu uygulamamaya başladı. Yani, yasanın güzel yanları uygulanmıyor,
yasanın iyi olmayan yanlarının, biraz daha kendileri tarafından
kötüye kullanılması anlamında da yeni yeni ilaveler yapılmaya
çalışılıyor.
Ben bir öneride bulunmak
istiyorum: İl koordinasyon kurulu toplantılarında yeni yasa düzenlenirken,
hiç değilse, çağrılı olan isimler arasında milletvekilleri de olmalı
idi, ne yazık ki olmadı. Dolayısıyla, bir kentin, bir ilin ilçeleriyle
birlikte, köyleriyle birlikte sorunları tartışılırken, milletvekillerinden
bihaber olarak konuşulmakta. Valinin vermiş olduğu bilgiler, daire
müdürlerinin valiye vermiş olduğu bilgiler ve ödeneksizliklerle
toplantılar kapanıyor ve hiçbir milletvekilinin bulunmadığı ortamlarda
alınıyor bu kararlar. Bunların düzeltilmesi gerek.
Mesela, belediye
hastaneleri; iki tane belediye hastanesi var arkadaşlar, birisi
Ankara'da, birisi İzmir'de. Bu belediye hastaneleri, diğer, Türkiye'deki
tüm hastanelerin almış olduğu döner sermayeden yoksun olarak görev
yapıyorlar. Kaldı ki, belediye hastanelerinde çalışanlar, diğer
hastanelerde çalışanlardan çok daha fazla mesai harcıyorlar.
Belediye Gelirleri
Yasası… Belediye yasaları çıktı, ama Belediye Gelirleri Yasası
getirilmediği için çok büyük bir noksanlık var. O nedenle, belediye
yasasını çıkarıyoruz, getiriyorsunuz, Belediye Gelirleri Yasası
olmadığı için, çıkan yasalarda uygulanması gereken hükümler bir
işe yaramamış oluyor.
Karayolları trafik
yasası komisyonumuzda, belki alt, üst komisyonlarda iki yıl görüşüldü,
103 maddelik bir olgun yasa hâline getirildi, ama Genel Kurula bir
türlü getirilmedi de "Gündüz arabaların farları yansın mı yanmasın
mı?" diye bir yasa maddesi getirilerek buradan geçirildi. Mesela,
eski belediye başkanlarının içinde bulunduğu mağduriyeti giderecek
olan bir yasa teklifi hazırlandı, Plan Bütçe Komisyonundan geçti,
buraya geldi; burada yarım yamalak, istenmeyen bir şekilde, arzu
edilmeyen bir şekilde geçti. Cumhurbaşkanının, başka nedenlerle,
yasanın belli maddelerini veto etmesi nedeniyle ikinci bir kez getirilmediği
için uygulanmadı.
Değerli arkadaşlar,
olağanüstü toplantılar olabilir, ancak demin de dediğim gibi, olağanüstü
toplantılara çok fazla gereksinim yok. Ne büyükşehir belediyelerinde
var ne diğer belediyelerde var. Çünkü, bir belediyede alınmış olan
meclis kararı, onun yazılması, valiliğe ya da kaymakamlığa gitmesi,
geri dönmesi, zaten on beş-yirmi günlük bir süreci ihtiva eder. Bu süreçten
sonra, zaten bir hafta sonra yeniden gündem belirlenip meclis üyelerine
iletilir ve ay sonunda ya da öteki ayın başında tekrar çağrı çıkarılır,
toplanılır. O nedenle, böylesine acil bir konu olmamasına rağmen
niçin getirildiğini anlamış değiliz. Belki şunlar akla gelebilir:
Şu anda AKP'li belediyelerin yaptıkları, plan tadilatlarıyla meşguller
kent içerisinde. Kentlerde yeni açılımlar, yeni yerleşim birimleri
bulmak, kentleri düzgün bir şekilde geliştirmek yerine, kent içerisinde
"Kime nasıl rant sağlarız." diye, plan tadilatlarıyla meşguller.
Belki o plan tadilatlarına yetişemedikleri için, böylesine bir
madde koyma gereksinimi duymuş olabilirler. Ben böyle inanıyorum,
yaşadıklarımdan, pratiklerimden, gördüklerimden, bana gelen ihbarlardan
dolayı.
Hepimizin info sayfaları
vardır değil mi? O info sayfalarında ne cevaplar geldiğini görüyorsunuzdur.
Ben de o sayfada bir ilan verdim bundan bir yıl önce, dedim ki: "Çevrenizde,
ama özellikle yerel yönetimlerde olan, duyduğunuz yolsuzlukları
bana lütfen bildirir misiniz." Öylesine cevaplar geldi ki, öylesine
yerlerden ihbarlar geldi ki, yani, Hatay'daki Ali Dibo'dan Siirt'teki
kardeşe ihale verilmesine kadar; Kütahya'da, "Azot Sitesi"
adı altında yapılan bir ihalede kimlerin kimlerle ilişkili olduğuna
dair; Çorum'da, âdeta çek-senet mafyası oluşturmuş olan belediye meclislerine
kadar; Amasya'da, ruhsat karşılığı akaryakıt istasyonlarına ortak
olana kadar...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
...Eskişehir Odunpazarı'nda,
Tepebaşı'nda, İmar Komisyonu Başkanının inşaat denetim şirketi
kurarak yaptıkları yolsuzlukların hangi boyutlara vardığına kadar...
Siirt'te, Belediye Meclisi üyesi ve 4 kişi -arkadaşları- hazineden
22 bin liraya almış oldukları bir arsayı, Belediyeye 2,1 milyona
satıyorlar, hemen arkasından da Belediye, TOKİ'ye 2,2 milyon YTL'ye
satıyor ve ondan sonra da işte o kırışmalar falan oluyor. İstanbul
Belediyesi için söyleyeceklerim hepiniz tarafından biliniyor,
zaman zaman bu kürsüde de dile getirildi bazı arkadaşlar tarafından.
Isparta için, Anavatan Grubu sözcüsü arkadaşımız söyledi biraz önce,
onu da atlıyorum. Manisa'da, 145 dönüm arazi alınarak, 47 iş adamı tarafından
4 trilyona alınarak, sadece 1/3'ü 20 trilyona satılmış bulunmaktadır...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ülkü,
son cümleleriniz için açıyorum efendim.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla)
- ...yine, Belediye Başkanının başkanlığında kurulmuş olan bir organizasyon
marifetiyle. Denizli'de yapılan yolsuzlukların da 20 trilyon civarında
olduğu söylenmekte. Trabzon Çarşıbaşı Belediyesinde yine büyük
yolsuzluklar ayyuka çıkmış durumda. Bingöl'de keza öyle, Çankırı'da,
Samsun'da, Emet'te böyle.
Şimdi, bütün bu yolsuzlukların
çoğaltılması amacıyla mı, acaba, yetmiyor olağan toplantılar da
olağanüstü toplantıların da yapılması gerektiği söyleniyor diye,
insan ister istemez merak içinde kalıyor.
Ben, bu duygularla,
bu yasanın hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ülkü.
Anavatan Partisi Grubu
adına Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; görüşülmekte olan 1416 sıra sayılı Kanun Teklifi'nde,
Anavatan Partisi Grubu adına, 2'nci maddede de söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
belediyelerimizde demokratik bir ortamın olmayışından dolayı
yolsuzlukların olabildiğini birinci konuşmamda belirtmiştim ve
Isparta Belediyesine ait bir örnek vermiştim.
Değerli arkadaşlar,
diğer bir örnek, İstanbul Büyükşehir Belediyesine ait bir örnek
vermek istiyorum. Bildiğiniz gibi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
kaç yıldır Levent'teki İETT arazisini Arap sermayesine satmayı planladı.
Önce, kamuoyundan, bildiğiniz gibi, bir yığın tepki aldı. Önce
"Yok böyle ikiz kule projesi." diye kamuoyu yanıltılmaya
çalışıldı. Sonra "Var." denildi. Sonra, ihalenin nasıl yapılacağı
konusunda tepkiler geldi kamuoyundan. İhale vardı, yoktu derken,
ilk anlaşmanın dışında yeni bir ihale tertip edildi. Bu ihalede, Levent'teki
İETT arazisi 1,2 milyar YTL'ye Şeyh El Maktum'un Sama Dubai Şirketine
geçti. Ama, önceki gün ne oldu değerli arkadaşlar? Şeyh El Maktum
İETT arazisi için teklif ettiği 1,2 milyar YTL'yi ödemedi ve İstanbul
Belediyesinden süre istedi. Neden istedi değerli arkadaşlar ve
bu iş sizce oldu mu diye sormak istiyorum.
İstanbul Büyükşehrin
bir projesi daha böylece tepetakla olmuş oldu. Bu proje, zaten kamuoyunun
istemediği bir projeydi, ama, İstanbul Büyükşehir Belediyesi istediklerini
dahi, dolayısıyla, gerçekleştiremiyor. Neden? Kamu düzeninin kurallarını,
tıpkı AK Parti Hükûmetinde olduğu üzere dikkate almıyor da belediyeler,
onun için olmuyor değerli arkadaşlar. Bunları dikkate almadan projelendirme
yapıyor ve süreç içinde, bir noktada, kamu düzeninin kuralları ayağına
dolanıyor bir süre sonra. İşte, bu da böyle oldu.
Sama Dubai, Mimarlar
Odasının imar planında yapılan değişikliğin iptali ve yürütmeyi
durdurması talebiyle açtığı davanın hâlâ sonuçlanmaması nedeniyle
ödemeyi yapmadı, haklı olarak yapmadı. Sama Dubai Şirketi, davanın
muhtemel sonuçlarını dikkate alarak ödemeyi son ana kadar ödemekten
de kaçındı. Yargıda muhtemel bir yürütmenin durdurulmasına yönelik
çıkabilecek bir karara Büyükşehir Belediyesinin uyup uymayacağı
ve Sama Dubai'nin bu durumda projenin gerçekleşmesi sürecini nasıl
uygulayacağı belli olmadığı için süreç şu anda durdu.
Değerli arkadaşlar,
bilindiği gibi, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, satış
sonrasında, ihalenin yapıldığı parselin kamu ve park alanı olduğunu
belirterek, 2006 yılında yapılan plan değişikliğiyle 46 bin metrekarelik
alanın 7'ye varan emsalle 368 bin metrekareye çıkarıldığını ifade
etmişti. Plan dengeleri açısından, ulaşım, altyapı, teknik donanım
nedenleri açısından kabul etmenin söz konusu olmadığını belirten
Mimarlar Odası, 12 Nisan 2006 tarihinde, arazinin imar planlarının
iptali için yürütmenin durdurulması ve planın iptali istemiyle
İstanbul 7. İdare Mahkemesine dava açmıştır. Mimarlar Odası, ihale
sonrasında, 30 Nisan tarihinde ikinci bir dava açarak, ihalenin iptal
edilmesini istedi.
Şimdi, bu durumda, değerli
arkadaşlar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Türkiye'deki bazı
kuralları dikkate almadan hazırladığı bu projede de elinin bağlandığı
bir noktaya geldi çoğu işlerinde olduğu gibi. Değerli arkadaşlar,
bu durum, AK Partinin siyasi yönetim anlayışına çok tipik bir örnek
ve bu anlayışın onları getirdiği noktaya son ve somut bir neticedir
diyorum.
AK Parti, demokrasiyi,
sistemlerinin yüzde 34 oyla her şeyin yapılabileceği, kimsenin,
başka hiçbir kurum ve kamu düzeninin dikkate alınmasının zorunlu
olmadığı bir keyfiyet sistemi zannetmektedir. Hatta bunun böyle
olmadığını canlı olarak yaşadığı durumlarda "Millet iradesi
nerede?" demeye cüret etmektedir ve yine, hatta kendi keyfiliklerinin
gerçekleşmemesi durumunda tarihî bazı vakaları istismar etmekte
ve tarihi tam bağrından hançerlemektedir. Anadolu halkının cumhuriyet
sonrası dönemindeki siyasi hürriyet iradesi olan Demokrat Partinin
"Yeter, söz milletindir" şiarını kendi keyfî uygulamalarına
alet etmeye çalışmaktadır. Darağaçlarında can veren Menderes ve
arkadaşlarının tarihimizin o şartlarındaki mağduriyetini ve
çaresizliğini kendi bugünkü ihtiras ve siyasi etikten yoksun emelleri
için kullanmaktan çekinmemektedir. Yüzde 34 oyla memleketin neredeyse
tüm siyasi kurumlarını ele geçirmiş olan AK Parti, millet iradesi
denen şeyin en azından, biraz da bu yüzde 34 dışında kalan yüzde 66 olması
gerektiğini hiç ama hiç aklına getirmemektedir. Kendisine yüzde
34 oyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin neredeyse tamamı verildiği
hâlde, tarihimizin çaresiz bazı şartlarında canları bedenlerinden
alınan Demokrat Partililerin unutulmaz acılarıyla yoğrulmuş bir
mirası, kendi bencillikleri için bir maske gibi yüzüne takma hakkını
nereden görmektedirler?
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Onu aynen siz yapıyorsunuz, o maskeyi siz kullanıyorsunuz.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Hiçbir vicdani gerçekliğe ve değer yargısına uymayan bu tutumuyla
Hükûmet, tarihin çaresiz acılarını kendi muhteris ve totaliter egosu
için kullanabilecek kadar kaygısız ve rahat olduğunu da tüm Türk kamuoyuna
ispatlamıştır. Toplumun büyük çoğunluğunun iradesini, demokrasinin
bir dayatma değil, uzlaşı kültürü olduğunu hiçe sayan bu Hükûmet,
işte, tam da bu nedenlerle, 365 milletvekilini ele geçirdiği hâlde,
Cumhurbaşkanını bile seçememiştir. Neden?
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Sizin demokratik tavrınızdan!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Uzlaşı kültüründen yoksun olduğu için, "dediğim dedik"
inadında olduğu için seçememiştir değerli arkadaşlar.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
- Sadede gel, sadede.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Çünkü, bu Hükûmet, kendileriyle aynı yaklaşımda olması çok muhtemel
insanları bile, herhangi bir etik ve ulvi değerin taşıyıcısı olduğu
yönünde ikna edememiş, tüm insanlarda, bencil ve kendi gemisini yürütmeye
çalışan bir grup olduğu intibaını hep canlı tutmuştur.
Bu nedenlerle işte,
değerli milletvekilleri, tarihimizin acı dolu sayfalarından içimize
derin akislerle yansımış olan "Yeter, söz milletindir" ifadesi,
AK Partinin ağzında bir yalama olmuştur sadece. Bu ibare, Türk milletinin
tarihine ait ve bebekler kadar masum bir ifadedir değerli arkadaşlar.
Kimsenin gemlenemeyen ihtiraslarının ateşlerine atılamayacak
kadar da bizim çocuğumuz ve bağrımızdaki tertemiz mirasımızdır,
bizim mirasımızdır.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
- Sizin ağzınıza da hiç yakışmıyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Aynı sözleri rahmetli Menderes için de söylemişlerdi, "ihtiras
sahibi" demişlerdi.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Evet, onun için de söylemişlerdi.
Bak, Sayın Profesör
İrfan Gündüz…
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
- Sadede gel, sadede gel.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Bak, zatıaliniz bana -bir konuşmamda Naim Hoca fıkrası anlatmıştık
-demiştiniz ki: "Sana cuma günü de sorgu- sual soracaklar."
Ben de size bir şey söyleyeyim mi? Bak, siz de herhâlde Avrupa Birliğine
çok sadakatle sarıldığınız için -ama, mesafe katedemediniz- siz
de cumartesi veya pazardan medet umuyorsunuz, sorgu-sual sorulmaz
diye.
Değerli milletvekilleri,
memleketim adına isterdim ki, AK Parti şu beş senede, dile kolay arkadaşlar,
şu beş senede yerel yönetimleri reforme ederek işler kılacak, yolsuzlukları
engelleyici mekanizmaları yerleştirici bir kalıcı adım atabilmiş
olmalıydı. Yine isterdim ki, bu beş senenin sonunda, "halk demek,
sadaka dağıtılan yoksul demek" anlayışından, "halk demek,
çağdaş, akılcı yönetimler demek, demokrasiye uygun yönetim ve yönetimler
demek" alanına biraz daha yaklaşmış olmalıydı, ama, bunlar nerede?
Seçim kazanmak için
sadaka dağıtmak dışında modern sosyal kamu yönetimine dair hiçbir
adım…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar,
Avrupa Birliği ülkeleri, her geçen gün, demokrasilerini ve yerel
yönetimlerini güçlendirirken, biz, AK Parti Hükûmetiyle yaya kaldık.
Değerli arkadaşlar,
bundan sonra, başka bir konuşmamda yerel yönetimlere ait Anavatan
Partisinin diğer yaklaşımlarını aktaracağım, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özdoğan.
Konuşmalar tamamlanmıştır.
Madde üzerinde iki
önerge vardır; geliş sırasına göre okutacağım, aykırılığına göre
işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1416 sıra sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile İl Özel İdaresi
Kanunu ve Belediye Kanununda Değişiklik Yapan Teklifin 2. maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
|
Haluk Koç |
Orhan Sür |
Salih Gün |
|
Samsun |
Balıkesir |
Kocaeli |
|
Berhan Şimşek |
Nail Kamacı |
Hakkı Ülkü |
|
İstanbul |
Antalya |
İzmir |
Madde 2. 5216 sayılı
Kanunun 22 nci maddesinin üçüncü fıkrasında geçen "tazminatından"
ibaresinden sonra gelmek üzere, "Büyükşehir Belediye müfettişleri
ve Büyük şehire bağlı ilçe belediye müfettişleri de Büyükşehir
Belediyesi iç denetçilerinin yararlandığı haklardan" ibaresi
eklenmiştir.
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
2/968 Esas No'lu "Büyükşehir Belediyesi Kanunu, İl Özel İdaresi
Kanunu ve Belediye Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi"nin 2 nci maddesinin Tekliften çıkarılmasını ve maddelerin
teselsülünü arz ve teklif ederiz.
|
İsmail Özgün |
Sabahattin Yıldız |
Vahit Kiler |
|
Balıkesir |
Muş |
Bitlis |
|
Alaettin Güven |
Fehmi Öztunç |
Musa Uzunkaya |
|
Kütahya |
Hakkâri |
Samsun |
BAŞKAN - Efendim, bu
önerge en aykırı önerge olduğu için işleme alıyorum ve Sayın Komisyona
soruyorum: Önergeye katılıyor musunuz?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Evet, takdire bırakıyor Komisyon.
Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI
FAHRİ KASIRGA - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükûmetin katıldığı ve Komisyonun
takdire bıraktığı önergenin şimdi gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
İçişleri Komisyonunda Teklife eklenmiş
olan söz konusu madde ile, Büyükşehir belediyesi müfettişlerinin,
özel hizmet tazminatları, makam tazminatlarında ve görev tazminatlarında
artış getirmekte, ayrıca ek ödeme olarak yeni bir ödeme unsurundan
yararlanma imkânı yaratmakta olup, kamu personeli özlük haklarında
bu şekilde münferit iyileştirme yapılması, emsali, benzeri veya
hiyerarşik yapıdaki ilgili kadrolarda bulunan personelin mali
hakları arasında uyumsuzluk, sorun ve yeni talepler yol açması nedeniyle
uygun görülmemektedir. Bu nedenle anılan maddenin
Tekliften çıkarılması ve konunun daha sonra yapılacak çalışmalarda
değerlendirilmesi daha uygun olacaktır.
BAŞKAN - Efendim, dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunuyorum…
HALUK KOÇ (
BAŞKAN - …ve karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı bulunamamıştır.
Saat 14.00'e kadar birleşime
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.12
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 14.04
BAŞKAN : Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117'nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
1416 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 2'nci maddesi
üzerindeki Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün ve arkadaşlarının
önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi,
Komisyonun takdire bıraktığı ve Hükûmetin de katıldığı önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi kabul edenler…
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
- Sayın Başkan, yok sayı!
ORHAN SÜR (Balıkesir)
- 50 kişi yok içeride, saymaya ne gerek var!
BAŞKAN - Efendim, izin
verin de ona ben karar vereyim.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Bakın da yani akşama kadar bekleyemeyiz ki!
BAŞKAN - Kabul etmeyenler…
Kâtip üyeler arasında
ihtilaf var, "var" diyor "yok" diyor; elektronik cihazla
yapacağım oylamayı.
ORHAN SÜR (Balıkesir)
- Ne ihtilafı Allah'ını severseniz ya, elli kişi yok içeride!
BAŞKAN - Şimdi, oylamayı
elektronik cihazla yapacağım ve dört dakika süre vereceğim ve başlatıyorum
oylamayı.
Buyurun.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
önerge kabul edilmiştir. Böylece, 2'nci madde teklif metninden çıkmıştır.
Sayın milletvekilleri,
biraz önce kabul edilen önergeyle 2'nci madde teklif metninden çıktığından,
bu maddede değişiklik öngören Samsun Milletvekili Haluk Koç ve arkadaşlarının
önergesini işleme alamıyorum.
Şimdi, 3'üncü maddeyi
2'nci madde olarak okutuyorum:
MADDE 2- 22/2/2005 tarihli
ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 12 nci maddesine aşağıdaki
fıkra eklenmiştir.
"İl genel meclisi
başkanı, acil durumlarda lüzum görmesi halinde il genel meclisini
bir yılda üç defadan fazla olmamak ve her toplantı bir birleşimi geçmemek
üzere toplantıya çağırır. Olağanüstü toplantı çağrısı ve gündem
en az üç gün önceden meclis üyelerine yazılı olarak duyurulur ve ayrıca
mutat usullerle ilan edilir. Olağanüstü toplantılarda çağrıyı gerektiren
konuların dışında hiçbir konu görüşülemez."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Sayın
Orhan Sür.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA ORHAN
SÜR (Balıkesir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Görüşülmekte olan yasa
teklifinin eski 3, yeni 2'nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygı ve sevgiyle
selamlıyorum.
Çok değerli arkadaşlarım,
aslında bugünlerde Büyük Millet Meclisinde ilginç şeyler yaşıyoruz.
Sabahın 11.00'inden gecenin 24.00'üne kadar çalışıyoruz. Bir gece önce
"Yarın saat 11.00'de Meclis açılacak." deniliyor. Bizler, bu
görevi yapmak isteyen milletvekilleri olarak buraya saat 11.00'de
geliyoruz. Meclisin düzenlediği bir tören nedeniyle, televizyon
yayını yapılabilsin diye yüce Meclisin milletvekilleri burada
bir saat oturuyor ve televizyonun tören yayınını bitirmesini bekliyor.
Değerli arkadaşlarım, bu Meclisin asli görevi, yasamayı gerçekleştirmek,
yasamadan daha önemli bir görevi yok, ama, yasama görevi ve milletvekillerinin
burada hiçbir önemi yok, hiçbir yetkisi yok! Bir saat bekliyoruz burada.
Bunu kınıyorum öncelikle.
Çok değerli arkadaşlarım,
bundan önceki maddelerde konuşan iktidar milletvekili arkadaşlarımızı
dinledim. İlginç şeyler söylediler. Şimdi, bir değerli milletvekili
arkadaşım "Yerinde say, marş, denilen bir parti değiliz, çok ilerici
bir partiyiz." dedi. Bakın şimdi, yerinde saymak neymiş ben size
bir anlatayım veya ilericilik neymiş her hâlde, ben size anlatayım.
Çıkardığınız yasaların yarısı Anayasa Mahkemesinden geri dönecek,
tekrar tekrar görüşeceksiniz, yarısı Cumhurbaşkanı tarafından
geri çevrilecek tekrar tekrar görüşeceksiniz; yarısı, siz çıkardıktan
sonra bile bu yasayı doğru dürüst düzenlemediğiniz, doğru dürüst
çıkarmadığınız için tekrar tekrar bu Meclisin gündemine gelecek,
burada tekrar tekrar görüşeceksiniz! Bunun adı patinaj yapmak olmayacak
da ilericilik olacak! Yani, sizin herhâlde kavram anlayışlarınızda
bazı farklılıklar var. Biz bunu pek anlayamıyoruz. Herhâlde Türk milleti
de anlayamayacak sizin nasıl ilerici bir parti olduğunuzu, aynı
yasaları tekrar tekrar görüşüp bu Meclisin gündemini nasıl tıkadığınızı.
Herhâlde bunları anlamadığını sanıyorsunuz Türk milletinin.
Şimdi, iki yıl önce çıkardığınız
bir yasada iki yıldan beri ikinci, üçüncü değişikliği gündeme getiriyorsunuz.
İkinci, üçüncü değişikliği gündeme getiriyorsunuz, Meclisin gündemini
tıkıyorsunuz, Meclisin vaktini, vatandaşın, milletin parasını
boşa harcatıyorsunuz. Bu da yetmiyor, teklif olarak getirdiğiniz,
komisyonlarda kabul ettiğiniz metni aşağıya indiriyorsunuz, yasanın
bir maddesini de burada çıkarıyorsunuz. Bu gayriciddilik değerli
arkadaşlar. Yani, nasıl bir komisyon çalışmasıdır, nasıl bir parti
çalışmasıdır, nasıl bir tekliftir, bu teklife nasıl yaklaşımdır! Yani,
büyükşehir belediyelerinde görev yapan müfettişlerin iç denetim
elemanlarıyla aynı haklardan yararlanmasını kabul etmiyorsunuz.
Komisyonda kabul ediyorsunuz, aşağıya iniyorsunuz, kabul etmiyorsunuz
veya komisyonda kabul etmiyorsunuz bazı yasalarda bazı şeyleri,
aşağıya iniyorsunuz, değiştiriyorsunuz. Yani, böyle bir mantık şunu
gösteriyor: Maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidar olmaya
hazırlıklı bir parti değilmiş. Dört buçuk yıldır, beş yıldır bu milletin
burada zamanını boşuna harcıyor ve deneme yanılmayla bir sonuca
ulaşmaya çalışıyor. O nedenle, bunların anlaşılmadığını, bunları
anlamadığımızı lütfen düşünmeyin.
Aslında, biraz önce
burada bir muhalefet partisi temsilcimiz, İstanbul'daki İETT arazisinin
satışı konusunda da bazı şeyler söyledi. Orada da dikkatimi çeken
bir iki olay var, onu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Sama Dubai'ye
satılan bu arazinin parasının ödenmesi dün sona erdi. Bildiğimiz
kadarıyla, basına da yansıdığı kadarıyla, bunu alan Dubai Şeyhi
bu parayı ödemedi. Gerekçe olarak da bazı demokratik kitle örgütlerinin
yargıya gitmiş olduğunu göstererek elli gün civarında yeni ek süreler
istiyor. Muhalefet partimizin temsilcisi, bunun da çok doğal olduğunu,
haklı olduğunu ifade ediyor. Yani, burası şeyhlik değil, burası
bir hukuk devleti. Hukuk devletinde elbette demokratik kitle örgütlerinin
yargıya gitmeye hakkı var. Bu satış gerçekleşmeden önce de İstanbul
Mimarlar Odası, bu satışın gerçekleşmemesi amacıyla yargıya gitmişti,
satış gerçekleştikten sonra da tekrar yargıya gitti. Bu Şeyhimiz
için acaba bu yeni bir olay mıydı, yeni mi anladı? Aslında yapılması
gereken nedir? Burada yatırılan teminatın hazineye irat kaydedilmesidir.
Yapmanız gereken budur, hukuk devletinde yapılması gereken budur.
Bunu niye yapmıyorsunuz? Burada başka şeyler konuşuyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
aslında hiçbir yasayı ciddi boyutta hazırlamadan bu kürsüye getirdiğinizi,
Meclise getirdiğinizi, buradan geçirdikten sonra da "göç yolda
düzülür" mantığıyla, her türlü aksaklıktan Meclisin gündemini
tekrar tekrar bu tip yasalarla tıkadığınızı biliyoruz. Anladığım
kadarıyla sizin -elbette ki- demokrasi anlayışınız bu. "Bizim
yeterli sayımız var, biz yeterli sayıyla her istediğimizi yaparız;
ister yanlış yaparız, ister doğru yaparız. Tekrar tekrar getiririz,
tekrar tekrar görüşürüz; önemli değil" diyorsunuz. Aslında
önemli tabii. Aslında önemli de siz öneminin ne olduğunun farkında
değilsiniz.
Teklife bakıyorum,
teklifi getiren arkadaşımız aslında komisyonlardan daha demokratmış.
Hiç olmazsa belediye meclislerinde, il genel meclislerinde üçte
1 belediye meclisi ve il genel meclisi üyesinin talebiyle de olağanüstü
toplantıların yapılabilmesini önermiş, hiç olmazsa üçte 1 teklifle,
ama bunu bile çok görmüşsünüz. "Hayır efendim, belediye meclis
üyelerinin böyle bir hakkı yok." Başkanlar imparator ya, onlar
ne isterse onlar yapacak! Hani halk, hani millet? "Söz milletindir"
diye günlerdir burada bağırıyorsunuz ya, "Yeter, söz milletindir!"
O belediye meclisi üyelerini bu millet seçmiyor mu? Sadece başkanları
mı bu millet seçiyor?
NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep)
- O kuralları biz mi koyduk?
ORHAN SÜR (Devamla) -
Evet, tabii, işinize gelmediği zaman öyle. Yani, yüzde 32, yüzde 33,
yüzde 35 oy alacaksınız, yüzde 35'le bu Mecliste yüzde 60'ın üzerinde
sandalye sahibi olacaksınız; sizin istediğiniz yasalar istediğiniz
gibi çıkmazsa, yargıdan geri dönerse milletin karşısında tavır takınılmış
olacak!
İki gün önce burada
bir AKP'li arkadaşım diyor ki: "Davacı Cumhuriyet Halk Partisi,
davalı millet." Ne zamandan beri AKP'nin uygulamaları millet
oldu? Siz kendinizi tek başınıza millet mi zannediyorsunuz? Buradaki
diğer insanlar, Meclise giremeyen milyonlarca oyun sahibi millet
değil mi? Siz misiniz millet sadece? Ondan sonra, Sayın Başbakanın
demeci var, dün veya aşağıda konuşması var, yargının kararını yüz
karası olarak niteliyor. Yani, bu nasıl bir mantıktır? Bir hukuk devletinde
Başbakana göre yargı kararları yüz karası! Bir hukuk devletinde
vatandaş talepte bulunduğu zaman "Al ananı da git!.."
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale)
- Senin vicdanın rahat mı?
ORHAN SÜR (Devamla) -
Evet, benim vicdanım rahat, çok rahat hem de. Sizin vicdanınız rahat
mı bu ülkeyi bu noktaya soktunuz da?
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale)
- Hukuk devleti…
ORHAN SÜR (Devamla) -
Şimdi, bir hukuk devleti düşünün, kimse konuşamayacak, yürütmenin
bu şekildeki tavırları, tepkileri, maalesef, yasama organı tarafından
da benimsenecek. İşte yasama organının…
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Niye linç ettiniz adamı, ne var bunda?
ORHAN SÜR (Devamla) -
Evet, evet, tabii, tabii, tabii, çok…
Şimdi, bakın, diyor
ki iki gün önce konuşan arkadaşımız: "Davalı millet." O arkadaşımız,
acaba yüce yargının verdiği kararlardaki kararları hiç mi okumadı?
O kararların başlangıcı şöyledir: "Yüce Türk milleti adına..."
diye başlar o kararlar. Yani, siz, yüzde 33 oy almakla millet oldunuz,
bu ülkenin en yüce organları millet değil, diğer insanlar, diğer
partiler milleti temsil etmiyor; siz bir tek başınıza milletsiniz,
sizin dediğiniz yapılırsa her şey çok doğru, sizin dediğiniz yapılırsa
her şey demokrasiye uygun, ama sizin dediğiniz yapılmazsa hiçbir
şey demokrasiye uygun değil!
RESUL TOSUN (Tokat) - CHP'yi mi tarif ediyorsun!
ORHAN SÜR (Devamla) - Siz iktidar partisi
olarak, ana muhalefet partisi "Terörü konuşalım." diye
Meclisi olağanüstü toplantıya çağırdığında "Meclis toplanmasın."
diye dışarıda, kuliste direklerin arkasına saklanacaksınız, bu
sizin en demokratik hakkınız olacak, ama sizin dayatmanızla bir Cumhurbaşkanı
seçimi olduğunda, milletvekilleri dışarı çıktığında, muhalefet
milletvekilleri dışarı çıktığında milletten kaçıyor olacaklar.
Bu nasıl ikiyüzlü davranış, bu nasıl bir yaklaşım! Bu mu demokrasi!
Bu mu demokrasi! Yani, siz, muhalefet konuşmasın diye "temel
yasa" diye bir şey çıkaracaksınız, muhalefetin sesini kısacaksınız,
Anayasa Mahkemesi bu temel yasaya "evet" dediği zaman Anayasa
Mahkemesinin kararları doğru olacak, Anayasa Mahkemesinin bu kararı
doğru olacak, muhalefeti konuşturmayacaksınız, ama Cumhurbaşkanlığı
konusunda Anayasa Mahkemesi bir şey dediği zaman yargının yüz karası
olacak!
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Hakem millet!
ORHAN SÜR (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, dünyanın neresinde hukuk devletinde böyle
bir Başbakan konuşma yapar?
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Hakem millet!
ORHAN SÜR (Devamla) -
Hakem millet. Tabii, işinize… Şimdi öyle zannediyorsunuz, şimdi öyle
zannediyorsunuz. Zaten, köylere gidip "Cumhurbaşkanımızı
seçtirmediler." diye bir ağlamadığınız kaldı.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Hakem millet!
ORHAN SÜR (Devamla) -
Ama, o köylü size soracak; o, size, pancar fiyatını, buğday fiyatını
soracak.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN ANĞI (
ORHAN SÜR (Devamla) - Şimdi, bunlar, elbette…
Dışarıda maç seyredip içeri girip oy vermekle bu işler
olmuyor arkadaşlar. Dışarıda maç seyrediyorsunuz,
oylamada içeri girip oy veriyorsunuz. Bunları
bütün millet görüyor. İşte, biraz önce de oylamalarda herkes gördü. Yani
burada…
HASAN ANĞI (Konya) -
CHP milletvekilleri nerede? Neredesiniz?
ORHAN SÜR (Devamla) -
Tabii, istediğiniz kadar bağırın, gerçekleri yok edemezsiniz, gerçekleri
kapatamazsınız. Yani, muhalefetin sesini kısmaya çalışacaksınız,
ama muhalefetin sesi kısılmayacak.
Şimdi, bakın, son günlerde
sayfa sayfa gazetelere yansıyanlar var. O Amerika Birleşik Devletleri'yle
Mehmetçik'in kanı üzerine yaptığınız at pazarlıkları var ya,
Bush'un tabiriyle at pazarlıkları, o pazarlıklarda nelerin konuşulduğu
şimdi anlaşılıyor. Meclisten nelerin gizlendiğini anlatıyor bürokratlarınız
sizin. Yani, siz Meclise bile bilgi vermiyorsunuz. Demokrasi anlayışınız
bu zaten sizin, demokrasi anlayışınız bu. Bu demokrasi anlayışıyla
siz bu ülkeyi idare edemezsiniz, bu ülkenin insanı da sizi sırtında
taşımaz.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
- Neleri anlatıyor?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Sür.
RECEP GARİP (Adana) -
Ağzından çıkanı kulağın duymuyor.
BAŞKAN - Anavatan Partisi
Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1416 sıra sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu
ve Belediye Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
-aslında 3'üncüydü ama- 2'nci maddesi hakkında görüşlerimi belirtmek
üzere Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
söz konusu kanun teklifiyle değişiklik, büyükşehir belediye, il
özel idare ve belediye meclislerine olağanüstü toplantı imkânını
sunmaktadır. Teklifin 3'üncü maddesi, yani şu anda 2'nci maddesiyle
il özel idare meclisinin olağanüstü toplantıya çağrılmasının usul
ve esasları belirlenmektedir.
Yerel yönetimlerde
etkin ve hızlı karar almak elbette ki önemlidir. Bunun için de gerekli
durumlarda olağanüstü toplantı yapılabilmesinin sağlanması, yönetmeliklerde
düzenleme yapılmasına gerek vardır.
Malum olduğu üzere,
ülkemizde yolsuzluklar ve usulsüzlüklerin yaygın olarak yaşandığı
ve denetim mekanizmasının zorlandığı yerler maalesef belediyelerimizdir.
İl genel meclisinin ve belediye meclislerinin bu şekilde toplanarak
denetim ve kontrolde etkin olması istenen bir şeydir. Ancak, gönül
ister ki bu düzenlemeler daha önceden yapılsın ve bugün ayyuka çıkan
yolsuzluklar ve usulsüzlükler yaşanmasın. Maalesef, iktidarın
olan olduktan sonra bu düzenlemeyi yüce Meclise getirdiği görülmektedir.
Arkadaşlar, bugün,
etkili, verimli ve hızlı bir hizmet sunumu için yerinden yönetime
önem verilmesi, yerel idarelerin etkin kılınması elzemdir. Demokrasinin
tam manasıyla işleyebilmesi ve hizmetlerin yerine ulaşabilmesi
için bu önemlidir. Yerel yönetimlerin güçlenmesi denince, akla, bazı
siyasi ve ülkeye has koşullar dolayısıyla çekinceler gelmektedir.
Ancak, bu milletin tamamı birlik ve beraberlikten yanadır ve öyle
de olmak zorundadır. İktidarlar da millete güvenmelidir. Bu ülkeyi
yedi düvelin elinden kurtarmış olan millet, bu ülkenin bir karış toprağından
dahi taviz vermeyecek azim ve kararlılık içerisindedir. Bu nedenle,
millete güvenip, millete dayanarak, yerel yönetimlerin etkin ve
verimli bir şekilde hizmetinin sağlanması gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar,
bugün, kamu yatırımlarının çoğu merkezden idare edilmekte, bu nedenle
de pek çok zaman yatırımlar yerinde yapılmamakta ve heba olmaktadır.
Avrupa'da yerel yönetimlerin
kamu harcamalarındaki payı yüzde 8 civarındayken bizde yüzde 12
civarındadır. Bu oranın artırılması gerekmektedir. Tabii ki bu artırılırken
denetim mekanizmasının da iyi bir şekilde kurulması lazımdır.
Bugün iktidarın beceriksizliği
ve anlayışıyla yerel yönetimlerin güçlenmesini ve verimli hizmet
vermelerini sağlamak mümkün değildir. Çünkü iktidar, yerel yönetimleri,
özellikle kendi partisine mensup belediyeleri propaganda malzemesi
olarak görmekte, rant kapısı olarak görmekte ve belediyeleri yatırım
yapacak hâle getirmek yerine, insanlara gıda paketi dağıtarak oy
artırma amacına hizmet eden kurumlar olarak görmektedir.
Değerli milletvekilleri,
AK Parti Hükûmeti döneminde, belediyelerde ve belediye şirketlerinde
yapılan yolsuzluklar ayyuka çıkmıştır. Belediye şirketleri özel
bir hukuka bağlı oldukları için, bu şirketler tarafından verilen
ihaleler, yapılan alımlar vesaire, hiçbir biçimde kamu denetimine
tabi olmamıştır. Belediye hesapları Sayıştayın denetimine tabi
olduğu için, bu denetimden kaçmak için, belediyeler, ihale ve alımları
kendi kurdukları şirketlere vermektedir. Bu şirketler de AKP'ye yakın
olanlardır.
İstanbul Büyükşehir
Belediyesinde, Ankara Büyükşehir Belediyesinde olanları burada
uzun uzun anlatmaya gerek yok, herkesin malumudur. Daha birkaç gün
önce Ankara Büyükşehir Belediyesinin hazine ve BOTAŞ'a olan borçlarını
silmek için yasa düzenlemesi yapılmıştır. Neden? İktidarın kayırmacı
politikası yüzünden. Sayın Melih Gökçek, tahsil ettiği doğal gaz
paralarını çarçur ediyor, belediye çalışmalarıyla alakası olmayan
işlere harcıyor, kendi siyasi geleceği için harcıyor, hazine garantili
kredileri yerinde kullanmıyor. Sonra da bu çarçur edilen kaynağın
faturası BOTAŞ'a, hazineye ve dolayısıyla millete yüklenmektedir.
Değerli arkadaşlar,
belediyeler hakkında bir sürü dedikodu çıkıyor. Hangi belediyeyle
ilgili işlemler yapıldı da bu ihaleler konusunda kamuoyuyla paylaşılacak
bir konuyu bu Meclise getirdik? Söyleniyor, sadece Mecliste konuşmakla
kalınıyor. Bir sürü ihale yolsuzlukları, Ankara'da olsun, Isparta'da
olsun, İstanbul'da olsun, Çorum'da olsun çeşitli belediyelerde bu
söylentiler varken neden susuluyor anlayamıyoruz. Bu paraları
çarçur eden hangi belediye başkanı olursa olsun, hangi yerel yönetici
olursa olsun hesap sorulmalı ve bunlar da gerektiğinde yargı önüne
çıkarılarak cezalarını çekmelidir. Susuluyor. Benim iktidarımda
belediyeler de benim elimde, nasıl olsa istediğimiz şekilde ihaleleri
yandaşlarımıza da veririz, belediyelerin kurmuş olduğu şirketlere
de veririz…
Değerli arkadaşlar,
belediyelerin görevi bu insanlara hizmet etmek. İnsanlar arasında,
siyasi partiler ve düşünceleri arasında fark değil, seçilen yerel
yönetimin, o bölgenin yerel yöneticisidir. Her yönüyle, kültürüyle,
sporuyla ve o şehrin dokusuyla, imarıyla, şehircilikle uğraşacağına,
rant peşinde koşan ve onlarla uyuşan bir yönetim biçimi içerisindedirler.
Hangi belediye yöneticisi hakkında mahkemelerimizin vermiş olduğu
kararlar ve müfettişlerin vermiş oldukları raporlar konusunda
bir adım atıldı, hangi belediye başkanı, soruyoruz?
Melih Gökçek'in yapmış
olduğu sulardaki fatura, BOTAŞ'la ilgili doğal gazdaki oynanmış
olan bu faturanın bedelini halka ödetmeye hiç hakkımız var mı? Su faturalarını
hiç takip ediyor musunuz? Ankara'nın göbeğindeyiz; çok insan, artık,
su parasını, su faturalarını dahi ödeyemez durumda. Şimdi de, su
yetmiyor diye, gariban, kapısının önündeki bir tane ağacını sulayacaksa
"Ben sana ceza yazarım." diye ağacını ve o güzelim çiçekleri
kurutmaya gidiyorsunuz.
Eğer Ankara'nın suyu
yetmeyecekse, şov yapacağına televizyonlarda, çıkıp -gelecekte,
Ankara belirli yıllar sonunda susuz kalacağına- Ankara'nın büyük
bir metropol kent olduğu, her geçen gün göç aldığı, bundan dolayı da
ihtiyacı olan suyun tedariki için çare bulması gerekirken… Vatandaşlara,
özellikle bahçıvanlar ve kapıcılara baktığımızda, bu ağaçlar niye
kuruyor veyahut da bu çiçekler? "Ee, bizim suyu kullanmamıza
engel olunuyor, ceza yazıyorlar, onun için bizler de suyu kullanmıyoruz."
diyorlar. Bu mu belediyecilik anlayışı, bu mu hizmet anlayışı, bu
mu çağı yakalama, bir yerel yönetim anlayışı?
Değerli milletvekilleri,
yerel yönetimlere seçilen herkesin yerel yönetimci olarak bulunması,
hiçbir siyasi partiye, hiçbir yandaşa taraf gözüyle bakmaması gerekir.
Çünkü bunlar seçilirken, "Ben bütün o yörenin, o ilin, o beldenin
belediye başkanıyım." diye seçildiler ve ona göre de hizmet yapacaklarını
söylediler, maalesef, hizmeti halka değil, yandaşlarına ve rant peşinde
koşan, arsa spekülasyonları peşinde koşan yandaşlarına, maalesef,
peşkeş çektiler. Bunlar doğru şeyler değildir.
Değerli milletvekilleri,
yerel yönetimlerden de bahsettiğimizde, kendi yörem olan Mersin'de
de baktığımızda, hâlâ bir çöp sorunu çözülmediyse, hâlâ bir arıtma
sorunu çözülmediyse, hâlâ bir şehircilik anlayışı içerisinde
olunmadıysa... Her ilde de buna benzer sorunlar vardır. Bir an önce
çözülerek, sağlıklı bir çevre, sağlıklı bir doğa, sağlıklı bir spor
alanı, kültürüyle, her şeyiyle korunabilen bir şehir, bir çevre yaratılması
gerekir. İşte, Kızkalesi de bir sel baskınına uğradı. Verdiğim soru
önergesine verilen cevapta deniliyor ki: "Şu anda paramız
yok. Gelecekte paramız olduğunda buradaki sel baskınlarını önleyecek
çareler arayacağız." Her dört yılda o insanların mağdur olmaya
hakkı var mı? Neden göz göre göre başka yerlere para bulduğunuzda
buralara para bulamıyorsunuz. Bu insanların mağduriyetini gidermek,
her geçen gün "Acaba havaya bulut geldiğinde tekrar sel gelecek
mi" diye korku içinde yaşatmaya kimin hakkı var?
Değerli milletvekilleri,
gerçekten, yerel yönetimlerin her yönüyle duyarlı olması, kültürüyle,
doğasıyla, sporuyla, çevresiyle, hiçbir zaman hizmetten ödün vermemesi
gerekir. Eğer hizmetten ödün verilecekse, insan sağlığıyla yakından
ilintilidir, insan sağlığını hiçe saymaktır. Eğer turizme ağırlık
verilecekse, eğer toplu taşımacılık konusunda insanların daha
rahat ulaşabilecekleri ortamlar yaratılmadan, araç ve gereçler
yapılmadan, şehirlerin önlerinde ve büyük caddelerde park alanları
yaratılmadan, o şehircilik anlayışı yok olur, o belediyecilik ve
o yerel yöneticilik anlayışı yok olur. Çünkü, çağımızda, artık, gelecek
yüzyılın projesini ve imarını yapmak zorundayız. Bunun için de bütün
yerel yöneticilerimizin daha duyarlı olması gerekir diye düşünüyoruz.
Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özcan.
AK Parti Grubu adına
Kırklareli Milletvekili Sayın Ahmet Gökhan Sarıçam, buyurun efendim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun teklifinin 2'nci maddesi
hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum.
Bildiğiniz gibi, bu
kanun teklifinin bir an önce geçirilmesi ve bu kısa zamanın çok iyi
değerlendirilmesi noktasında grubumuzun bir kararı var ve grup
adına söz alınmıyor. Biraz önce değerli CHP Grubu temsilcisinin yapmış
olduğu konuşma üzerine, Grup Başkan Vekilimle kısa bir istişare
ederek, bazı konularda birkaç kelime de söylememizin uygun olacağını
düşündüm ve bu vesileyle söz aldım; kısaca birtakım şeyleri sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Öncelikle -bir Başkanlık
Divanı üyesi olmam hasebiyle- bu sabah, bildiğiniz gibi, oturumun
saat 11.00'de açılması gerekiyordu. Fakat, bu yoğun çalışma tempomuzun
yanında, Meclisimizin, uluslararası arenada ülkemiz ve insanlık
adına birtakım hizmetler yapmış insanlara 2005 yılından beri vermiş
olduğu bir Meclis Onur Ödülü'müz var. Bu Onur Ödülü'müz, bu sene, Dışişleri
Bakanımız Sayın Abdullah Gül'ün önerisinin Meclis Başkanlık Divanı
heyeti tarafından değerlendirilmesi neticesinde, Profesör Doktor
İhsan Doğramacı Bey'e verildi. Bununla ilgili bir tören tüm dünyada
ve Türkiye'nin değişik yerlerinde dikkatle takip edilirken Meclis
çalışmalarına bir miktar ara verdik. Bundan dolayı gerçekten büyük
bir üzüntü duyduk, ama, bu iki programın, daha önceden programlanmış
olması nedeniyle, çakışması kaçınılmazdı. Bundan dolayı da, Meclis
heyeti olarak, milletvekili arkadaşlarımızın hoşgörüsüne sığınıyoruz.
Değerli arkadaşlar,
ikinci bir husus: AK Parti Grubu olarak ve AK Parti Hükûmeti olarak,
yaklaşık dört buçuk yıllık çalışmalarımız esnasında, gerçekten,
ciddi ve önemli ve hızlı bir kanunlaştırma süreci yaptık. Kesinlikle,
hiçbir çıkardığımız kanun "bir adım ileri, bir adım geri" mantığıyla
değerlendirilemez diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar,
birçok kanun çıkar, daha sonra uygulamaya geçildiğinde, bu kanunların
uygulama esnasında karşılaşılan aksaklıkları tespit edilir, daha
sonra yine Parlamento bunları değerlendirir ve bu aksaklıklar da
değişik kanun ilaveleriyle ortadan kaldırılarak, bu kanunların
en verimli şekilde milletimizin hizmetine sunulması sağlanmış
olur. Bunları "bir ileri, bir geri" şeklinde değerlendirmek
söz konusu değil.
Yine, bildiğiniz gibi,
Parlamentodan çıkan kanunlar bazen Cumhurbaşkanının anlayışına
uymayabilir, bazen teknik veyahut da birtakım anayasal maddelerle
çelişkileri olduğu Anayasa Mahkemesi tarafından tespit edilir. Bunların
geri gelmesi, daha sonra tekrar geçmesi gayet olağan şeylerdir. Bunları,
sanki Parlamento tıkanmış, iş yapamamış gibi bir şekilde değerlendirmek
mümkün değildir. Eğer sistematik olarak incelenirse, 3 Kasım
2002'den bugüne kadar geçen kanunlar, sayıları ve geçmiş yıllarla
karşılaştırması yapılırsa, gerçekten çok başarılı bir dönem,
22'nci Dönem olarak hep beraber geçirdiğimizi rahatlıkla ifade edebiliriz.
Değerli arkadaşlar,
üçüncü bir husus: Biraz önce, yine, Cumhuriyet Halk Partisinin değerli
sözcüsünün ifade ettiği, İstanbul'da, daha önce, bildiğiniz gibi,
bir Büyükşehir Belediyesine ait arazi, bir Dubai firmasına satıldı.
Tabii, Dubai firması bir küresel sermaye olarak değişik ülkelere
gidiyor; bu Fransa olabilir, Hollanda olabilir, Dubai olabilir, Suriye
olabilir, Amerika olabilir, İngiltere olabilir. Dubai firması,
böyle bir işin, o arazi üzerinde kendi projelerine uygun yapılması
hâlinde kârlılık göstereceğine inandığı için… Bakın, şuraya özellikle
dikkatinizi çekmek istiyorum: 2001 yılında aynı araziye talip
olan firma 100 trilyon civarında bir miktarı oraya uygun görmüş, fakat
bankalar o araziye 100 trilyon civarındaki bir paranın hak edilmediği
için kredilendirilmesine karşı çıkmışlar. O kriz ortamından çıkılmış.
3 Kasım 2002'de AK Parti Hükûmeti kurulmuş. 2002, 2003, 2004 yıllarında
ülkede ekonomik ve sosyal istikrar sağlanmış, aynı arazi 2007 yılı
içinde yaklaşık 1 katrilyon liraya, yabancı bir firma tarafından
alınabilmiş.
Şimdi, burada iki şeyi
çok iyi anlamamız lazım. Birincisi: Ülkedeki ekonomik ve sosyal istikrarın,
ülkemizin değerlerine nasıl değer kattığını katbekat, çok iyi altını
çizmek lazım. Ayrıca, aynı firma kendisine Türkiye'de herhangi bir
siyasi ve hukuki öngörülemezlik olmadığı dönemde, Büyükşehir
Belediyesi tarafından bu tespit edilen ve "İhalede taahhüt ettiğiniz
parayı isterseniz taksitle de ödeyebilirsiniz." denildiğinde.
"Hayır, ben bunu günü geldiğinde, bir defada, peşin ödeyeceğim."
demiştir, fakat arkasından gelişen siyasi birtakım istikrarsızlık
ortamları ve hukuki birtakım öngörülemezlikler, böyle büyük bir
küresel sermayenin, ülkemizde altı sene önce 100 trilyon liraya
satılamayan bir arsaya 1 katrilyon getirmesinin önünü tıkamıştır.
İşte, ülkede yaşanılan
birtakım sıkıntıların, hukuki noktada birtakım öngörülemezliklerin
artmasının, ülkemize ekonomik anlamda kaybettirdiklerinin çok
güzel bir örneğidir diye, ben buradan, değerli milletvekili arkadaşlarımızın
ders alıp, bu konuda ülkedeki ekonomik, siyasal ve hukuki istikrarın
sağlanmasıyla insanlarımızın kazanacaklarına katkı vermelerini
özellikle istirham ediyor, bu konudan ince bir ders çıkarmalarını
rica ediyorum.
Bunları dile getirme
fırsatını verdiği için sayın başkanlarıma teşekkür ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Sarıçam.
Şahsı adına Diyarbakır
Milletvekili Sayın İrfan Rıza Yazıcıoğlu… Yok.
İstanbul Milletvekili
Sayın İnci Özdemir… Yok.
Şahsı adına İzmir Milletvekili
Sayın Hakkı Ülkü. (CHP sıralarından alkışlar)
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1416 sıra sayılı Yasa Teklifi
üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Demin, bazı yolsuzlukları
sıralarken, zaman yetmediği için söyleyemediklerim var; bunların
da tutanaklara geçmesi için daha çok söz aldım. Tabii ki, belediyelerle
ilgili, il genel meclis üyeleriyle ilgili olduğu için, onun paralelinde
olduğunu düşünerek, ondan cesaretlenerek söz aldım.
Demin, Hatay'ın, Siirt'in,
Kütahya'nın, Çorum'un, Amasya'nın, Eskişehir'deki Odunpazarı ve Tepebaşı'nın,
Isparta'nın, Manisa'nın, Denizli'nin ve buna benzer başka bazı belediyelerin,
info'ya düşen şekliyle, neler yaptıklarını, sadece kısa kısa anlatmaya
çalıştım.
Şimdi, Kütahya Emet'i
söyleyeyim size: "Kütahya'nın Emet ilçesine bağlı Örencik beldesinin
AKP'li Belediye Başkanı Hakkı Keleş ile iki belediye görevlisi,
ihale şartlarını yerine getirmemek, evraklarda usulsüzlük ve zimmet
suçlamasıyla tutuklandı."
Samsun: "Polis ve
jandarma, belediye olanaklarını kullanarak Samsunspor'a zorla bağış
alınması, imara aykırı benzinlik ruhsatı verilmesi gibi iddialar
üzerine AKP'li Büyükşehir Belediyesine operasyon düzenledi. Belediye
Başkan Yardımcısının da aralarında olduğu 56 kişigöz altına alındı.
İhaleye fesat karıştırmak, rüşvet ve dolandırıcılık suçlamasından
haklarında tutuklama kararı çıkan AKP'li Büyükşehir Belediyesi
Başkan Vekili Adnan Bahadır ile Genel Sekreter Kenan Şara daha sonra
nöbetçi savcıya teslim oldu. Bahadır ile Şara tutuklanarak Samsun
E-Tipi Cezaevine konuldu."
İzmir Aliağa:
"AKP Aliağa İlçe Başkanı Uğur Türkan'ın her katında 20 metrekare
kaçak inşaat yaptığı dört katlı binasına AKP'li Belediye Başkanı
tarafından göz yumuldu. Ayrıca, imar hatları, yani, çekme mesafesi
birbirinden farklı hâlde, girintili çıkıntılı binalar yapma cüretini
bile gösterdi ve herkes de bunu seyretti. Çünkü, İçişleri Bakanı soruşturma
izni vermedi. Şimdi, bu vatandaş, yani, Uğur Türkan, AKP'nin İzmir
aday adayları içerisinde; dokunulmazlık zırhına bürünmek için çırpınmaktadır."
"Bir konfeksiyoncu,
yine Aliağa'da, belediye meclisi üyesi. Konfeksiyoncu olmasına
karşın, Aliağa Belediyesine taş satmakla meşguldür. Onu da İçişleri
Bakanlığı izin verirse, o zaman soruşturma açılacağı düşünülmektedir."
Türkiye böylesi büyük
bir soygun ve vurgun düzeni içerisindedir. Sayamadıklarımla birlikte
bütün bu yapılanların, ihalelerin toplam rakamı ve belediyelerin
şirketleri vasıtasıyla ya da kendileri vasıtasıyla yapmış oldukları
yolsuzlukları iki rakam vererek söyleyeyim sizlere: 2004 yılında,
yani, son yerel seçimlerin yapıldığı yıl Türkiye'deki belediyelerin
verdiği ihalelerin toplam bedeli 2,2 katrilyon ya da yeni Türk lirasıyla
2,2 milyar iken, bu, 2005'te bir anda 6,2 milyar YTL'ye, 2006'da ise tam
10,5 milyar YTL'ye çıkmıştır. Düşünebiliyor musunuz, tam 5 kat artmış.
Peki ortada ne var: Yolsuzluklardan başka hiçbir şey yok.
Bu saydıklarım info
sayfama ve basına yansıyanlardan sadece bazıları. Daha yüzlerce
böyle yerel yolsuzluk olayları yaşanıyor. Burada, gemi alan Başbakanın
oğlunu, şirketine vergi affı getiren Maliye Bakanının oğlunu
saymıyoruz. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in,
"Bizim ailece fazla bir paramız yok." derken, oğluna aldığı
iddia edilen 1,5 milyon dolarlık villayı saymıyoruz. Yimpaş'ı, İhlas'ı,
KOMBASSAN'ı saymıyoruz. Bunlar zaten uluslararası düzeyde olup biten
yolsuzluklar ve haklarında binlerce dava var.
İzmir gibi, Mersin gibi
CHP'li belediyelerin meclis kararları sürekli yargıya taşınırken
bunca yolsuzluk yapan AKP'li belediyelerin meclisten çıkan kararları
ne olursa olsun, ne valiliklere ne de bir başka kuruma hiçbir engel
teşkil etmiyor.
Başbakan, geçenlerde
"Haberleri ihbar kabul ediyoruz; yolsuzluğa bulaşanı partiden
atarım, çekinmeden atarım." dedi. Hani nerede? Aksine, bakıyoruz,
yolsuzluktan hüküm giyenler bile -Çorum'daki gibi, Isparta'daki gibi-
zaman zaman görevlerine bile dönüyorlar. Ama Başbakana da haksızlık
yapmayalım; gerçekten dediğini yaptı ve yolsuzluklara bulaşanları
partiden uzaklaştırdı.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Karar ver, yaptı mı, yapmadı mı?
HAKKI ÜLKÜ (Devamla)
- Fakat biz yanlış anlamışız, meğer Başbakan "Yolsuzluklara bulaşanlar."
derken, yolsuzlukları yapanları değil, yolsuzluklardan rahatsız
olanları kastediyormuş!
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HAKKI ÜLKÜ (Devamla)
- Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla)
-Teşekkür ediyorum.
Nitekim, Hatay Ali Dibo
olayını gündeme getiren Fuat Geçen ile Amasya'daki yolsuzluklardan
rahatsız olan Hamza Albayrak partisinden uzaklaştırılmıştır; yolsuzluk
yapanları ise bağrınıza basmış bulunuyorsunuz; ne mahkemeye verdiniz
ne İçişleri Bakanınız soruşturma izni veriyor ne de bu yolsuzluk
yapanları partiden attınız.
Buradan halkımıza
seslenmek istiyorum: Hiç merak etmeyin, haramilerin saltanatını
yıkacağız.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ülkü.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
2'nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum:
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yeter sayısı…
BAŞKAN - Karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler…
Efendim, kâtip üyeler
arasında yine ihtilaf olduğundan elektronik oylama cihazıyla oylama
yapacağım.
2'nci maddeyi oyluyoruz.
Üç dakika süre vereceğim
ve oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır ve madde kabul edilmiştir.
4'üncü maddeyi 3'üncü
madde olarak okutuyorum:
MADDE 3- 3/7/2005 tarihli
ve 5393 sayılı Belediye Kanununun 20 nci maddesine aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
"Belediye başkanı,
acil durumlarda lüzum görmesi halinde belediye meclisini bir yılda
üç defadan fazla olmamak ve her toplantı bir birleşimi geçmemek üzere
toplantıya çağırır. Olağanüstü toplantı çağrısı ve gündem en az üç
gün önceden meclis üyelerine yazılı olarak duyurulur ve ayrıca mutat
usullerle ilan edilir. Olağanüstü toplantılarda çağrıyı gerektiren
konuların dışında hiçbir konu görüşülemez."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Bülent
Baratalı.
Buyurun Sayın Baratalı.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT
BARATALI (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin 3'üncü
maddesinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi
ifade edeceğim. Bu nedenle Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 3'üncü madde olarak görüştüğümüz bu madde, 5393
sayılı Belediye Kanunu'ndaki toplantı usullerinin olağanüstü
şeklini düzenlemektedir. Bildiğimiz gibi, 5393 sayılı Kanun'dan
önce 1580 sayılı ve 1930 tarihli Belediye Kanunu yürürlükteydi. Bu
Yasa da geçerken, aynen 5216 sayılı Yasa görüşmeleri sırasında Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak hem Plan Bütçe Komisyonunda hem de Genel Kurulda
bazı düşüncelerimizi ifade etmiştik. Senede 11 kez toplanabilen,
ancak temmuz ayında bir ay tatile giren bu yerel yönetimlerde, yani
hem büyükşehirlerde hem 5393 sayılı Yasa'nın uygulandığı belediyelerde
hem de 5302 sayılı Yasa'nın uygulandığı il özel idarelerinde il genel
meclisinin toplantı düzenlerinin olağan dışı yanında, olağanüstü
olması şeklinde görüşlerimizi ifade etmiştik. Ama, yine 2'nci maddede
ifade ettiğim şekilde, bunlar pek kale alınmadı, hem Plan Bütçe Komisyonunda
hem de Genel Kurulda olağanüstü toplantıların olmayacağı şeklinde
geçti. Ancak, uygulama sırasında, aradan geçen iki yıl içinde görüldü
ki, olağanüstü toplantılara da gereksinim duyulmaktadır. Çünkü,
senede 11 defa her ay beş gün toplanabilen mecliste, öbür toplantı
için yirmi beş gün bir zaman süreci kalıyordu. Bu yirmi beş gün içinde
olağan toplantıyı beklemeden, olağanüstü koşullar çıktığı zaman,
bir olağanüstü toplantının yapılması gerekiyordu. Şimdi, bu Kanun'un
konuş nedeni, rasyoyla ilgisi, böyle bir toplantıyı sağlamak içindir.
Başta da ifade ettiğim gibi, yerelden gelen isteklere, biz, kulak
verdiğimiz için, onları dinlediğimiz için bu yasayı, bu teklifi
biz de destekliyoruz. Yine, incelendiği zaman, bizim burada herhangi
bir ayrışık oyumuz veya karşı oyumuz bulunmamaktadır.
Yine, maddeye baktığımız
zaman, toplantının nasıl yapılacağı, ne zaman yapılacağı, meclisin,
yani belediye meclisinin kimler tarafından, hangi süreyle, ne kadar
süre önce toplantıya çağrılacağı; olağanüstü toplantı da yine eski
Yasa'ya dayanılarak, olağanüstü toplantı dışında, olağan konuların
görüşülemeyeceği ifade edilmiştir. Bu, bundan önceki Yasa'da da
böyleydi. Bunu desteklediğimizi bir kez daha ifade etmeye çalışıyorum.
Ancak, çok uzun süre
belediyecilik yapan bir arkadaşınız olarak -yirmi iki sene müddetle-
ben, Meclise geldiğimde, Sayın Başbakanın da belediyecilikten
geldiği için ve yanında da önemli ölçüde belediyede beraber çalıştığı
kadroları da getirdiği için, belediyecilikte bir devrim yapılacağı,
özellikle belediyelerin çalışma usulünde, görev tanımlarında ve
özellikle akçeli olanaklarında büyük iyileştirmeler yapılacağına
inanmıştım. Ancak, aradan geçen zaman süreci içinde, maalesef, üzüntüyle
belirtiyorum, yanıldığımı anladım ve üzüldüğümüzü gördüm hep beraber.
Adalet ve Kalkınma
Partisi İktidarı, yerel yönetimler konusunda hiçbir iyi şeyi, iyileştirmeyi
yapamamıştır değerli arkadaşlar, ancak yaptığı bir iki şey vardır,
onu da burada, yine eski bir belediyeci olarak söylemeden geçemeyeceğim.
Bunlardan bir tanesi, belediyelerin -bir kriz döneminden geçtiği
için- ne kadar borcu olursa olsun, en azından belediye personeline,
cari giderlere, maaşlar için yetecek kadar bir paranın gönderilmesidir.
Bunu olumlu olarak bulduğumu ifade edeyim. Diğeri de özellikle yaz
aylarında, yani gelirlerin azaldığı sıralarda, iki veya üç ay müddetle,
belediyelerimizin paylarından hiçbir kesintinin yapılmamasıdır.
Bunu bir iyileştirme olarak görüyorum ve bunu da söyleme durumunda
olduğumu ifade ediyorum bir belediye başkanı olarak. Ancak, bilmiyorum,
bazı arkadaşlar belediyelerle ilgileniyorlar mı? Şimdi, eğer ilgileniyorlarsa,
İller Bankasının, hiç borcu olmayan belediyelere bile artık krediyi
kesme durumudur değerli arkadaşlar. Özellikle küçük belediyelerde
büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. Teklifin sahibi İstanbul Milletvekilimizdi
ama, Afyonlu olduğunu ben biliyorum. Afyon'un Dereçine…
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- Afyonkarahisar Milletvekiliyim.
BÜLENT BARATALI (Devamla)
- Düzeltiyorum. Hem
İstanbul Milletvekili hem Afyonlu olarak…
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) - Afyonkarahisar Milletvekiliyim. O kadar…
BÜLENT BARATALI (Devamla) - Karahisar'ı
da var. Peki… Teşekkür ederim. Evet,
bu dönem "Afyonkarahisar" olarak değiştirdik.
Afyonkarahisar Milletvekilimizin,
Halil Bey'in bu teklifi. Ancak, Halil Bey farkında mı bilmiyorum, bir
Dereçine Belediyesi var, sizin bir belediyeniz, yani Afyonkarahisar'ın
belediyesi ama, Cumhuriyet Halk Partili bir belediye; kredisizlik
içinde kıvranıyor Halil Bey. Otobüs almaya çalışıyor, hiçbir borcu
yok, kredileri sonuna kadar açık. Yani, siz bankacısınız, kredibilitesi var, ama, İller
Bankası bu belediyeye kredi vermiyor. Neden?
Çünkü, İller Bankası hesabını kitabını yapamamış,
çünkü, yatırımlara parası kalmamış, ama, bu belediyemiz, kredi
alamadığı için halkına hizmet edemiyor. Otobüs
almak istiyor, çocukları okula ücretsiz götürmeye çalışıyor, sosyal
bir belediyecilik yapmaya çalışıyor, ama, başarılı olamıyor.
Diğeri, değerli arkadaşlar, bakınız,
Adalet ve Kalkınma Partisi, Hükûmeti kurar kurmaz ilk yaptığı, bütçede
belediyelerin paylarını artıracağına, belediyelerin paylarını
bir puan aşağı indirmiştir. Zaten, Türkiye'de belediyeler genel bütçe gelirlerinden
payı ancak yüzde 5 almaktadırlar. Batılı ülkelerde ise, değerli
arkadaşlar, ortalama olarak, belediyelerin, daha da geniş anlamda
ifade edeyim, yerel yönetimlerin genel bütçe gelirlerinden aldığı
pay, ortalama olarak yüzde 43,3'tür. Yani, o ülkede toplanan vergi
gelirlerinin yüzde 43,3'ünü yerel yönetimler alır.
Vergi dışı gelirlerden de en azından ortalama olarak 10,7 alırlar.
Demek ki en az yüzde 52-53 civarında önemli kaynaklar alırlar. Bu, Türkiye'de
sadece yüzde 5'tir. Bunun çok adil olduğunu düşünmüyorum. Çünkü, sizin
iktidarınızın hazırladığı Belediye Gelirleri Kanunu'na bakarsak,
genel bütçe gelirlerinden yerel yönetimlerin aldığı payın aynen
yüzde 5 oranında devam ettiğini görmekteyiz. Bunun yanında, daha
da değişik, belediyelerimizin sıkıntıları olacaktır.
Tasarıda haberleşme
vergisi kaldırılmaktadır. Neden diye düşündüm. Bir ara Telekom'un
satıldığı aklıma geldi, nedenini buldum; yani, haberleşme vergisi
kaldırılmaktadır değerli arkadaşlar.
Yangın sigorta vergisi
kaldırılmaktadır.
Eğlence vergisinin
kapsamı genişletilmektedir. Bundan sonra her kahvehane, kafe ve
buna benzer kafeteryalarda -kentlerde- günde 10 YTL kahvehanenin
sahibi belediyelere vergi ödeyecektir.
Değerli arkadaşlar,
bunun da çok yanlış olduğunu düşünüyorum. Bu, ayda 300 YTL yapar, senede
de 3.600 YTL yapar. O nedenle bunun bir kez daha gözden geçirilmesi
gerekir diye düşünüyorum.
Emlak vergisinde,
tek konutu olan emeklilerin vergisi yoktu. Şimdi emekliler için de
üzüntülü bir haber vereceğim burada. Artık -emeklilerde tek konutu
olanlar vergi ödemiyordu- bundan sonra da bunlar vergi ödemeye başlayacaklardır.
Turizm bölgesinde,
hepimizin bildiği gibi, KDV oranları çok yüksektir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT BARATALI (Devamla)
- Turizm bölgelerinde KDV yüzde 18'dir. Sayın Bakan geçen gün -sanıyorum
birkaç gün önce- 2008'de yüzde 8'e indirileceğini söylemiştir, sevindirici
bir olaydır.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- 2008'den sonra.
BÜLENT BARATALI (Devamla)
- 2008'den sonra yüzde 8'e indirileceğini söylemiştir, ama, konaklama
vergisi gelmektedir.
Değerli arkadaşlar,
otelcilik yapanlar bilir, yataktan zaten otelciler para kazanmaz. Onun
için de, turizm için de doğru bir şey olduğunu düşünmüyorum konaklama
vergisinin. Bunun da bir kez daha gözden geçirilmesi gerekir
diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sayıları 3.225'i bulan belediyemiz var, 16 büyükşehir
belediyemiz var, 81 adet il özel idaremiz var, 2 ilçe özel idaremiz
var. Bilindiği gibi, anlaşmalarla Bozcaada ve Gökçeada'nın…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT BARATALI (Devamla)
- Sayın Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN - Sayın Baratalı,
son cümlelerinizi rica edeyim.
BÜLENT BARATALI (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan, gösterdiğiniz nezakete.
…bu iki ilçemizin
özel idaresi var. Buralarda ve diğer bu türlü yerel yönetimlerde,
bu dönem -üzülerek ifade ediyorum- sorumluluk elbette iktidar partisinin
omuzlarındadır, yerel yönetimler için hiçbir iyileştirme yapılmamıştır.
Benim söylediklerimden bir tane fazla iyileştirme yapıldı diyen
bir arkadaşımız varsa, ben bunu zevkle dinleyeceğim.
Bu nedenlerle, bu teklifi
desteklediğimizi ifade ediyor, sayın Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Baratalı.
Anavatan Partisi Grubu
adına Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Güler. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlar; Afyon Milletvekili Halil Bey'in kanun teklifi üzerine
Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Baştan söylemek gerekirse,
tabii ki, bu kanun teklifine bizler de katıldığımızı ve gerekli olduğuna
inanıyoruz. Ama, şu bir gerçek ki, yerel yönetimler aslında sürekli
kamu yararına refleksleri olan kurumlar oluşmalı. Ama, Türkiye'nin
sistem sorununa baktığımızda, daha çok bürokratik bir devlet yapısı
olduğundan dolayı bu reflekslerin de yitimini görüyoruz. Böyle
bir, gerek il özel idaresi ve gerekse büyükşehirler veya belediye
meclisinin toplanması konusunda yılda biraz daha hareket yeteneği
kazandırmanın hayırlı olacağını, faydalı olacağını düşünüyoruz.
Yalnız sormak lazım tabii, Parlamentonun bu kadar çalışmasının tek
bir vesilesi var aslında; hepimizin yurt sathında, seçim bölgelerimizde
halkla buluşmamız gereken bir dönemde Meclisin biraz da zorlukla,
daha doğrusu yarın Cumhurbaşkanını halkın seçmesi süreciyle ilgili
bir adımın sonucu, ama yine her şeyde hayır vardır diyoruz, bu doğrultuda
giderayak yaptığınız hayırlar, ama günahlarınızı kapatmaz.
Niye? Bakıyoruz, yerel
seçimler deyince, beş yıllık iktidarınız döneminde, başta İstanbul
olmak üzere büyük şehirlerde en çok yerel yönetimler deyince Ali Dibolar
aklımıza geliyor, yani Türk siyasi tarihine Ali Dibo olarak sizler
maalesef literatüre kazıdınız. Bu da sizin beceriniz. Haa, beceriksizliğe
gelince çok tabii. Yerel yönetimler anlamında, temel yerel hizmetler
konusuna baktığımızda başta konut, yerleşim, sağlık veya sayabileceğimiz
çöp, bir sürü sorunlar konusunda sınıfta kaldığınızı aslında sizler
de iyi biliyorsunuz. Ama bir konuyu daha becerdiniz… Özellikle İstanbul'daki
büyükşehirlerin arsaların yarattığı rantiyeden veya ulaşım gibi,
İstanbul Deniz Ticaret Odasının ve böyle de olunca tabii ki iş, rantiyeden
öteye gitmeyen bir yerel anlayış. Evet, yerinde sorun yerinde çözüm. Bizim temel ilkemiz,
temel prensibimiz bu. Bu konuda yıllardır yapılamayan sorunlar maalesef
sadece çığ gibi büyüdü. Övündüğünüz projeler, altına imza attığınız
projeler diye baktığımızda olağanüstü bir veri yok. Sadece günü
kotaran, yer üstü dediğimiz, siyaseti siyasi şova dönüştürebileceğiniz
projeler, işte birkaç park, bahçeler dışında öyle elle tutulur büyük
projelerin altına imza atmadınız. Böyle de bir niyetiniz yok, böyle
de bir kaygınız yok. Bizim Mersin'de de keza aynı sorunlar. Hızla, sadece
o arsaların yaratılmış olduğu beton yığınları diyeceğimiz ranttan
öteye gitmedi. Bir de sahil dolgusu diyebileceğimiz, böyle, göze
hoş gelirmiş gibi görünen bir projenin dışında, maalesef, en ufak
bir yağmur yağdığında veya hâlâ çöp sorununun yığınla kaldığı bir
Mersin'de yakışmıyor. Ama, bu konuda, yerel yönetimlerin, özellikle
kamu imkânları konusunda, ellerindeki, her geçen gün elinden alınan
imkânların, maddi imkânların, özellikle finans boyutuna baktığımızda,
elleri kolları bağlanmakta.
Bugün, belediyeler
dışarıdan kredi aldıklarında, devlet güvencesi dediğimiz hazine
garantisi verilmemekte. Ama, bakıyoruz ki, tabii, Ankara Büyükşehir
Belediyesi deyince, yığınla borcun bir kalemde silinmesinin altyapısı
yaratılmakta. Halktan aldığını sözde kamuya hizmet olarak kullandığını
söyleyen yerel yöneticiler, baktığında borcu farklı anlamlarda
kullanmakta. Biz de diyoruz ki, yerel yönetimler, bugünümüzün çağında,
bilgi çağındayız ve bu bilgi çağında, vizyonu olan, iddiası olan yerel
yönetimin kamuyla birlikte anlayışı olmalı. Çünkü, 2002 sonrası,
bakıyoruz, başta, işte, Parlamento yapısı belli, yüzde 60'ından
fazla bir Parlamento yeter sayınız var. Yani, Meclis Başkanı sizde,
Başbakan sizde, bakanlıklar sizde, yerel yönetimlerin yüzde 90'ı
sizde, ülkenin geldiği nokta maalesef uçurumun eşiği. Yani, ülke,
bunu hak etmiyor aslında. Hâlen, çeşitli kaoslar, çeşitli senaryolardan
bahsedilmekte Türkiye'de. Şurada, 22 Temmuz'a çok az bir süre kala,
Türkiye'nin kaderinin belirlenmesi gereken bir yerde, istikrar
adına yutturulan, ülkenin sefalete doğru sürüklenen, sürekli köleleşmesinin
altyapısı ve sömürülmesine sebep olan bir beş yıl yaşadık ve bu yıllar,
kayıp yıllar ülke adına.
Ülkeye bakıyorsun,
26 tane dolar milyarderi varken 26 milyon insana yakın, işsiz, yoksul
ve sefaletle geçimini sağlayan insan kitlesi. Bunlar, sizlerin
eserleri ve bu ülke bunları hak etmiyor. Tabii ki, halkın büyük bir
kısmının temel sorunu, ekonomik sorun, açlık sorunu, yoksulluk sorunu
ve bugün, ülkede sadece Cumhurbaşkanlığı konusunda tartışılırken
halkın temel sorunu o değil.
Buna karşın, istikrar
olarak getirdiğimiz dönemde 22 Temmuzun olup olmayacağı tartışılıyor.
Bu nasıl iştir? Ama, ne böyle bir kaygınız var ne bir korkunuz var ne ülke
sevdanız var. Yaptığınız tek şey var: Kendi bireysel menfaatlerinizi
önde tutan ve işi sadece siyasal anlamda şova çevirebilecek bir
anlayışa sahipsiniz, ama halk bunu unutmayacak. Halkın cebi yanarken,
evindeki mutfağın ocağı tütmezken ve öğrencisini okula gönderirken
harçlıktan yoksunken… Hele yerel belediyelerde biraz yağmur yağdı
mı İstanbullu insanlar selin etkisi altında can kaybediyor. Nihayetinde
Ağrı'da yaşandı. Kaç çocuğumuz öldü. O çocuklar bizim çocuklarımız.
Arkasından bakıyorsunuz rögar kapaklarından düşen çocuklar ve o
ihaleyi alan firmaya tekrar ikinci kez bir ihale verilmesi. Sizin anlayışınız
bu kısaca, sadece işin rantiyesi.
Biz de diyoruz ki: Yerel
yönetimlerin kamu hizmetinin kalitesinin yükseldiği ve yerinde
çözüm anlayışı doğrultusunda günümüzün çağdaş normlarına uygun
bir anlayış hâkim olmalı, ama göründüğü kadar da, kamu hizmetleri
açısından da, bu konuda da, böyle, kalite diyebileceğimiz, hatta
bırakın günü kotarmaktan sadece kendi menfaatleri doğrultusunda
rantiye hizmetlerini vermekten öteye gidilmedi. Yani, AKP'li yıllar
siyasetin kara defterine not edilecektir, kara notları diye. İçeriğini
açtığınız zaman tarih bunu çok iyi algılayacak ve getirdiğiniz
nokta sadece duvara toslamak. Ve bugün 2002 seçim koşulları önümüzdeyken,
hâlâ gelişen süreç içerisinde, bugün AKP'nin yarattığı tahribatı,
AKP'nin yarattığı zararı, bu ülke maalesef ağır bedellerle ödedi,
cebiyle ödedi. Son beş yılda yaratılan 184 milyar dolarlık dış borç.
Borç da değil, faiz ödemek sadece ve elindekini, varını yoğunu satan
bir ülke konumundan zayıflatılmış, bugün kendi çevresinde inisiyatif
sahibi dahi olmayan bir ülke konumuna getirdiniz.
Sayın Dışişleri Bakanının
en son, yakın tarihteki Amerikan uçaklarının tacizinden haberinin
dahi olmamasında mazereti suçundan daha büyük. Böyle bir devlet
anlayışı, böyle bir duyarsızlık veya böyle bir bilgisizlik olur mu?
Nasıl devlet yönetiminin anlayışının içerisinde olduğunu bu ülke
çok iyi biliyor. Ve inanıyoruz ki, bu dönemde Türkiye halkı kendi kaderine
sahip çıkacaktır. Gerek yerel yönetim ve gerekse genel yönetim başta
olmak üzere Türkiye'de hizmetin kalitesini görecektir. Başta, kendi
içinde huzur, barış, sevgi ve bereketin olduğu bir Türkiye, ikincisi
ise, bölgesinde söz sahibi, güçlü bir Türkiye ve küresel güçler karşısında
boyun eğmeyen, tam tersine, birlikte karşılığını alabilen bir Türkiye.
Bunlar iddia işidir, bunlar bir vizyon işidir ve bu yıl da bir şans var. Yine,
demokrasi içinde çözümlenmesini umuyoruz ve halk iradesiyle, inanıyorum
ki, bu anlayışa sahip siyasi iradeyi kendi yönetim anlayışı içerisinde
benimser ve iktidara getirir, ama, bunun adı kesinlikle AKP olmayacaktır,
bunu çok iyi biliyoruz.
RECEP GARİP (Adana) -
Hüseyin, ifadelerini düzgün kullan.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Halk bir defa mazlumu sever, mağduru bir defa sever, ikinci defa
sevmez; onun adı sadece beceriksizliktir. Bu halkın size vereceği
daha ne vardır, onu da anlayamıyorum. Meclis Başkanlığını verdi,
Başbakanlığı verdi, yüzde 90 yerel yönetimleri verdi. Daha ne istersiniz,
onu bilemem. 550 milletvekili mi? Olsa da yapamazsınız, inanın yapamazsınız.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- ANAP'ın nesi kaldı?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Anayasa'yı değiştirecek çoğunlukta olan bir siyasi iradenin Cumhurbaşkanını
dahi seçememesi, tek kelimeyle beceriksizlik, mağduriyet değil,
ama, halk tabii ki görecektir bunu.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- ANAP ne oldu?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Bu doğrultuda, yerel yönetimlerin sürecinde, inisiyatifi ve
vizyonu olan bir öz eleştiri yapabilecek bir siyasi irade, bugün
halkın önünde. Biz de diyoruz ki, umutsuzluk ve karamsarlık, kâbus bizim
kaderimiz değil; açlık ve yoksulluk, sefalet hiç değil. Ama, ülkenin
her geçen gür kaosa sürüklendiğini görüyoruz. Buna dur diyecek irade,
ancak halkın ta kendisi. Önündeki süreç, genel seçimlerin yapıldığı
22 Temmuz tarihidir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Tamamlıyorum Sayın Başkan.
AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul)
- Hüseyin'ciğim, yeter, anlaşılmıştır.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Anlaşıldıysa bırakırız.
Bu ülkenin, 22 Temmuzdaki
kaderine sahip çıkacak bir halk iradesine ihtiyaç vardır. İnanıyorum
ki, bu halkımız sabırsızlıkla bu sandıkların önüne geldiğinde,
AKP'den hesap günü olarak algılayacaktır ve burada, başta…
FAHKİ KESKİN (Eskişehir)
- ANAP ne olacak, ANAP?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- …dinî değerlerin sömürülmesine asla prim vermeyecektir. Bu, bir
yönetim, iddia işidir ve yönetemediniz. Geldiniz sadece duvara
tosladınız.
Bu anlayış içerisinde,
bu kanunun yine de hayırlı olacağını düşünüyorum. Katkıda bulunacağımızı
bildiririm.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Anavatan Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Güler.
Şahsı adına Ankara
Milletvekili Sayın Nur Doğan Topaloğlu, buyurun efendim.
NUR DOĞAN TOPALOĞLU
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Afyonkarahisar
Milletvekili Sayın Halil Aydoğan'ın 1416 sıra sayıda kayıtlı kanun
teklifinin 3'üncü maddesi üzerine şahsım adına konuşma yapmak üzere
huzurunuzdayım.
Maddedeki ek fıkrayla
ilgili metni okudum. 1'inci maddede büyükşehirle ilgili ileri sürülen
makul gerekçeler bunun için de aynı. O bakımdan, ben oradaki değerlendirmeleri
aynen kabul ettiğimi vurgulayarak 2'nci maddeyle ilgili noksan kalan
bazı açıklamaları da yaparak huzurunuzdan ayrılmak istiyorum.
1913 tarihli İdare-i
Umumiye-i Vilayat Kanunu doksan dört yıl sonra değişti, İl Özel İdaresi
Kanunu hâlini aldı. Bu Kanun'da encümenle meclisin görevleri arttı,
meclise her hafta beş gün toplanma görevi verildi. Eskiden bu hizmetler
yapılırken bir genel müdürlük vardı. Muhtar kaymakama dilekçe verir,
kaymakam valiye gönderir, vali genel müdürlüğe gönderir, orası
etüde alır, eğer ödenek varsa programa alınır, üç yıl geçerdi. Bazen
dört yıl, beş yıl geçerdi. Bu genel müdürlüğün bütçesinin yüzde 72'si
personel giderlerine, cari harcamalara ayrılıyordu. Biz o genel
müdürlüğü kaldırdık, özel idareye bağladık, buna takviye yaptık. Ondan
sonra da 2006 yılında 2 katrilyon, 2007 yılında 2 katrilyon, KÖYDES
dediğimiz Köy Destekleme Fonu'ndan ödenek ayırdık. Öyle oldu ki, artık
haftada beş gün toplanmak, ayda beş gün toplanmak bile yetmez hâle geldi.
Diğer maddelerden daha öncelikli olarak, bu acil durum için bu olağanüstü
toplantının il özel idarelerde yapılmasının daha önem arz ettiğini
vurgulamak için söylüyorum. Biz bunu yaptığımız zaman… İcraatın
içinden gelenler çok iyi bilirler; bir hizmet yapılırken müracaat
edilir, en geç bir ay içerisinde programa alınır, hizmetin yapımına
başlanır. Eğer yol yapılırken bir kılçık yol yapılacaksa, içme suyu
yapılırken ek depo yapılacaksa onlar da o anda değerlendirilir,
acil toplantıda karara bağlanır, yürürlüğe konulur. Kısacası, yasalardaki
bu acil toplanma gerekçeleri makul olup, köy hizmetleri yönünden
de, özel idare yönünden de diğerlerinden daha öncelikli olduğunu
vurguluyorum.
Ben, bu duygularla,
sizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Topaloğlu.
4'üncü maddeyi 3'üncü
madde olarak oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
5'inci maddeyi 4'üncü
madde olarak okutuyorum:
MADDE 4 - Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya
Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu yasa, büyükşehir belediyeleri, il ve ilçe belediyeleri ve
özel idareyle ilgili bir yasa. Şimdi, tabii, belediyeler deyince,
öncelikle, bunların gelirleri hizmet yönünden çok önemli. Şimdi,
İller Bankası bütçesinden belediyelere, o ilde ve o ilçede yaşayan
insanların nüfus başına göre bir pay veriliyor.
Değerli arkadaşlarım,
bazı belediyeler var ki çok geniş arazisi var, geniş bir yerleşim
alanı var -nüfusu çok büyük değil ama- oradaki halkına hizmet götürmek
için çok zorlanıyor. Ne kira geliri var… Hiçbir geliri yoktur. Eğer
Belediyeler Yasası'ndaki, biz, bu nüfus başına gelir dağılımını
bir şekilde imkânsızlık, olanaksızlık ve belli gelirlerden yoksun
olan belediyelere, aynı şeyle, bu yasayla eşit tutarsak bu belediyelerimiz
hizmet veremez. Yani, örneğin, İstanbul'da bir belediyenin 2 milyon
nüfusu varsa, bu belediyeye verdiğiniz parayla, doğuda bir ilimize
verdiğimiz para, nüfusu düşük olduğu için belki onda 1'i, ama, hizmet
yönünden doğudaki bir belediyemiz o parayı alamadığı için çok büyük
sıkıntılar çekiyor.
Onun için, öncelikle,
Belediyeler Yasası'nda, asgari geçim indirimi gibi, bu belediyelere
asgari, oradaki insanlara, oradaki hizmet açısından asgari bir
hizmet payı vermek lazım, nüfus esasından daha önce. Daha sonra, yine,
objektif nüfus esasını getirelim bir kere. Özellikle belde belediyelerine
eğer biz bunu yapmazsak belde belediyeleri maaş vermekte zorlanıyor
arkadaşlar. En azından, hizmet açısından, otomatikman hizmet bedeli
olarak bu belediyelerimize nüfusa göre verdiğimiz paradan önce
belli bir hizmet bedeli vermezsek, küçük belediyelerimiz kapanmak
üzere arkadaşlar.
Tabii, diğer bir konu:
Büyükşehir belediyeleri…
Değerli arkadaşlarım,
hasbelkader on altı belediyeyi büyükşehir belediyesi ilan etmişiz.
Burada, ama hakkaniyet, burada adalet… Burada büyükşehir olamayan
belediyelerin hakkı yeniyor arkadaşlar. On altı büyükşehir belediyesi
var; büyükşehre karşı değilim, ama bazı belediyeler var ki büyükşehir
ilan edilmiş, ama o belediyelerden daha çok nüfusa hizmet eden, o belediyelerden
daha çok nüfusa sahip bazı iller var ki onlar büyükşehir yapılmamış.
Yani, bu, hak mıdır adalet midir? Şimdi, burada önemli olan başında
"büyükşehir" yazması değil, büyükşehir belediyelerinin
gelirden aldığı payla, diğer bir il belediyesinin aldığı pay arasındaki
farktır arkadaşlar.
Şimdi, bir belediye
düşünün 500 bin nüfusa hitap ediyor, 500 bin nüfusa hizmet veriyor,
büyükşehir değil, ama bir belediye düşünün 350 bin nüfusa hizmet
ediyor, büyükşehir arkadaşlar. Gelirden aldığı pay öbür belediyenin
2 katı arkadaşlar. Takdirlerinize sunuyorum, burada (x) il, (y)
il, (z) il fark etmez, hangi ilin hakkı yeniyorsa… Yani, bugün 350 bin
nüfusa hizmet eden bir belediye, 500 bin nüfusa sahip bir belediyeden
2 kat daha fazla para alıyorsa, bunun adı ne haktır ne adalettir arkadaş.
Bugün, Türkiye'deki,
mevcut, büyükşehir olmayan en az beş altı ilimizin hakkıdır, ama bir
şekilde, her nedense bunlar büyükşehir yapılmıyor. Biz, hangi belediyeye
daha çok para veriyorsanız gurur duyarız, çünkü hizmet için veriliyor,
ama siz 500 bin nüfusa sahip bir belediyeye 350 bin nüfusa hizmet
eden bir belediyeden 2 kat daha fazla para veriyorsanız, bunun adı
ne haktır ne adalettir arkadaşlar. Yani, gelin -bak, bunu defalarca
gündeme getirdim, burada bir kez daha söylüyorum, artık bu süreçte
yapılmaz- en azından hakkı olan belediyelerin, mevcut büyükşehirlerin
nüfusuna sahip belediyelerin hakkını, arkadaşlar, gelecek dönemde
teslim edin. Ben, size dört belediye sayayım mevcut büyükşehir belediyesi,
ama bunlardan daha çok nüfusa hizmet eden Türkiye'de en az altı ilimiz
daha var arkadaşlar. Bunlardan biri de Malatya'dır. Başında "Malatya
Büyükşehir Belediyesi" olması bizim için çok önemli değil, ama
Malatya Belediyesine 350 bin nüfusa sahip bir belediyeden yarı
para veriyorsanız, bizim isyanımız bu arkadaşlar. 500 bin nüfusa
bakıyoruz. Bu son nüfus sayımlarıyla mevcut altı büyükşehir belediyesinden
daha yukarıda bir nüfusa bakacağız arkadaşlar. Bizim dediğimiz
bu, adil olun burada, objektif. Kimsenin hakkını bize vermeyin ama
bizim de hakkımızı yemeyin. Malatya'da yaşayan 500 bin insana, 2
kat daha fazla para alsa Malatya Belediyesi daha iyi hizmet edecektir
arkadaşlar. Hakkımızı kimse yemesin. Biz bir başka ile niye veriyorsunuz
demiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
tabii, gelelim il genel meclisine arkadaşlar. Arkadaşlar, il genel
meclisleri objektif hizmet etmeli, hiçbir kimseyi ve hiçbir köyü
ayırmamalı, ama maalesef ayırım kayırım yapılıyor. Ayırıyorlar,
kayırıyorlar. Belki burada siz görmüyorsunuz ama, belli ilçelerin
il genel meclisi üyeleri "benden olan", "benden olmayan"
diyor arkadaşlar. Örnek de vereyim, ispat da edeyim: Ayıptır, bir köye
greyder gönderiliyor, ertesi gün o ilçenin il genel meclisi üyesi
kaymakamına, iktidar partisinin ilgili yetkililerine "bu
köyden greyder alınmazsa almayanı yakarım." diyor. Niye? O köy
bir Alevi köyümüzmüş. (AK Parti sıralarından "yapma" sesleri,
gürültüler)
Arkadaşlar…
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Doğru söylemiyorsun.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Evet arkadaş, ispat ediyorum.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Doğru söylemiyorsun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Söylüyorum,
söylüyorum, söylüyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Haddini
bil!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Evet, ispatı, Malatya…
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - İstismar edeceğin bir bu mu kaldı?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Malatya Doğanşehir Topraktepe... Buyurun…
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - İstismar edeceğin bir bu mu kaldı?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Evet, buyurun…
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, lütfen…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Malatya Doğanşehir Topraktepe...
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Olmaz böyle bir şey Sayın Başkanım, bir milletvekili bu kürsüden
provokatörce konuşamaz.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu…
Sayın Aslanoğlu…
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Bölücüsün sen, doğruyu söylemiyorsun!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bak, söylüyorum, köyün ismini veriyorum, açın sorun.
(Başkan tarafından
mikrofon kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu…
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Sen bölücüsün!
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman)
- Ne alakası var ya!
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Kimseye haksızlık yapmayın. Malatya Doğanşehir Topraktepe…
Buyurun, sorun.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
siz Başkanı dinlemiyorsunuz.
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Mikrofon kapalı.
BAŞKAN - Ben, size rica
ediyorum, bir şey söyleyeceğim, onun için mikrofonunuzu kapattım,
sizin konuşmanıza engel olmak için değil.
Aslanoğlu, bu sözler
hiç de o kürsüye uymuyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Olan bir şeyi söylüyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)
RECEP GARİP (Adana) -
Yakışmıyor bu sözler.
BAŞKAN - Efendim, lütfen,
sözlerinizi tavzih ediniz, lütfen sözünüzü tavzih ediniz.
Buyurun, mikrofonu
açtım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Arkadaşlar… Arkadaşlar… (AK Parti sıralarından gürültüler)
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul)
- Ülkeyi bölmeye kimsenin hakkı yok! Çok ayıp! Çok yanlış şeyler!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hayır arkadaşlar, hizmette kimseyi ayırmamamız lazım.
Bunu söylüyorum ben. İsyanım bu arkadaşlar. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Doğru söylemiyorsun!
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
- Çok ayıp! Yazıklar olsun sana!
RECEP GARİP (Adana) -
Doğru söylemiyorsun!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Evet, bunu söylüyorum. Ayırmayın, ama ayırıyorsunuz diyorum.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Bölücüsün sen!
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
- Yazıklar olsun sana!
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul)
- Çok ayıp, çok! Yanlış bir şey…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ayırmayın, ayırmayın, ayırmayın. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
RECEP GARİP (Adana) -
Sorun ne, söyle!
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
- Yazıklar olsun sana!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bak, köy ismi veriyorum, köy ismi veriyorum köy ismi… (AK
Parti sıralarından gürültüler)
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
- Sana yazıklar olsun!
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul)
- Ayıp! Ayıp!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ayırmayın diyorum, ayırmayın. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Bölücüsün sen, bölücü!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ayırmayın, ayırmayın, ayırmayın kimseyi. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Bölücüsün sen!
RECEP GARİP (Adana) -
Ayıran sensin!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hizmet eşittir arkadaşlar. Bu ülke bizim.
BAŞKAN - Arkadaşlar,
lütfen müdahale etmeyelim.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Müdahale edeceğiz tabii, bölücülük yapıyor!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hayır arkadaş, bölücülüğü siz yapıyorsunuz. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Sen yapıyorsun sen!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hayır.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Sen, doğru
söylemiyorsun!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bu ülke bizim. Kimseyi ayıramazsınız, ayırmaya hakkınız
yok. (AK Parti sıralarından gürültüler)
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
- Ayıp be!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hükûmetsiniz… Hükûmet olabilirsiniz, ama insanları ayırmayın.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
RECEP GARİP (Adana) -
Yakışıyor mu sana?
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Sen doğru söylemiyorsun!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Aslanoğlu.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
- Ayıp be!
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- Ayıp ya?
RECEP GARİP (Adana) -
Sana yakışmıyor!
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
- Böyle dengesiz bir şey olur mu ya! Ayıp be! Bu kadar dengesiz söz olur
mu! Ayıp be!
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan…
BAŞKAN - Sayın Fatsa,
buyurun.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
- Ayıp be!
BAŞKAN - Arkadaşlar,
bir dakika…
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- Ayıp ya!
BAŞKAN - Yalnız, arkadaşlarımız
sussun ki ben sizi dinleyeyim.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
- Böyle dengesiz bir şey olur mu!
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
siz yerinize oturun.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
- Ayıp be!
EYÜP FATSA (Ordu) - Arkadaşlar,
bir dakika…
BAŞKAN - Arkadaşlar, herkes yerine
otursun.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
- Ayıp be!
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
lütfen yerinize oturun.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
- Bu kadar ayağa düşürülür mü Parlamento be!
BAŞKAN - Oturun yerinize.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
- Olur mu ya!
BAŞKAN - Sayın Kartal,
oturun.
Sayın Fatsa, buyurun.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, Sayın Hatip, Sayın Aslanoğlu, grubumuzu, yapmadığı bir işten
dolayı zan altında bırakacak ve vatandaşlarımız arasında da ayrım
yapacak çok talihsiz bir konuşma yapmıştır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Açın sorun Beyefendi.
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul)
- Yeter artık!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Açın sorun. Muhtara aç, sor.
EYÜP FATSA (Ordu) -
Ben, bu yanlışlığın düzeltilmesi adına, grubum adına, İç Tüzük'ün bana
vermiş olduğu hakkı kürsüde kullanmak istiyorum.
BAŞKAN - 69'a göre söz veriyorum.
Efendim, yalnız, sadece
açıklamanızı dinlemek istiyoruz.
Buyurun.
V. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, konuşmasında, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; biraz önce, bu kürsüde,
Cumhuriyet Halk Partisi Malatya Milletvekili Sayın Aslanoğlu,
doğrusunu isterseniz, bir milletvekili sorumluluğuna yakışmayan,
vatandaşlarımız arasında da ayrımcılık yapan çok talihsiz bir konuşma
yapmıştır. Öncelikle, böyle bir ayrımcılığı kabul etmediğimizi
ve şiddetle reddettiğimizi ifade etmek istiyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar,
defaatle bu kürsüde söyledim, bu ülkede, bu millet adına konuşma
yetkisini kendinde bulan herkes ama herkes, bu ülkenin yedi coğrafi
bölge, seksen bir vilayet, en sağcısından en solcusuna en dinlisinden
ateistine kadar, Alevi'sinden Sünni'sine kadar, Türk'ünden Kürt'üne
ve bütün renklerine kadar, bu ülkenin 73 milyonluk bir mozaik olduğunu,
hiçbirisin diğerine karşı üstün olmadığını, herkesin ama herkesin
fert fert bu ülkenin eşit ve özgür vatandaşları olduğunu içine sindirecek.
(AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Değerli arkadaşlar,
ben, daha yakın tarihte Tunceli'ye gittim. Beni izleyen Tuncelili
hemşehrilerim, vatandaşlarımız hak verecektir; Tunceli, etnik yapısı
itibarıyla, ülkemizin çok önemli, çok güzel çok da nezih insanlarının
yaşadığı fevkalade güzel bir ilimizdir. Ben oraya gittim. Son iki
yılda -ki, bu sene 29 trilyon liradır- Tunceli'ye köy hizmetlerine
-yani, KÖYDES çerçevesinde- gönderilen para, neredeyse cumhuriyet
tarihinde gönderilen parayla eş anlamdadır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Benim ilimde de… (AK
Parti ve CHP sıralarından gürültüler) müsaade edin… Malatya'da olduğu
gibi…
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Cevap vermiyor, reklam yapıyor reklam!
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Kes sesini!
EYÜP FATSA (Devamla)
- Benim ilimde de tıpkı Malatya'da olduğu gibi, tıpkı Tunceli'de olduğu
gibi… (AK Parti ve CHP sıralarından gürültüler)
GÜROL ERGİN (Muğla) -
İnin aşağıdaki lokantaya bakın, Türk Bayrağı'nı yanlış çizmiş.
RECEP GARİP (Adana) -
Boş versene!
BAŞKAN - Lütfen oturalım
arkadaşlar, karşılıklı tartışmayalım.
EYÜP FATSA (Devamla)
-…tıpkı Malatya'da olduğu gibi, Tunceli'de olduğu gibi, Kahramanmaraş'ta,
Çorum'da olduğu gibi Alevi kökenli vatandaşlarımız vardır.
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Bayrak orada.
BAŞKAN - Sayın Ergin…
Sayın Ergin lütfen müdahale etmeyin.
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Türk Bayrağı'nı yanlış çizen adam! Alt kattaki lokantada… (AK Parti
ve CHP sıralarından gürültüler)
RECEP GARİP (Adana) -
Doğru yerde dur, doğru yerden bak!
BAŞKAN - Sayın Ergin,
bu sözler size hiç yakışmıyor. Doğrusu hiç yakışmıyor.
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Bayrağı yanlış çizen adam burada.
RECEP GARİP (Adana) -
Boş versene sen!
BAŞKAN - Buyurun.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Bazı arkadaşlarımız gerçekleri duymaktan rahatsız olabilir, bunu
anlayışla karşılarım, ama vatandaş bunu anlayışla karşılamaz.
Değerli arkadaşlar,
benim ilimde de Alevi kökenli vatandaşlarımız var, hepsiyle biz kardeş
gibiyiz. Hiçbir hizmette etnik yapısından veya mezhepsel farklılığından
dolayı bir ayrım Ordu'da da yapılmamıştır, Malatya'da da yapılmamıştır,
Tunceli'de de yapılmamıştır…
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Tokat'ta da, Tokat'ta da…
EYÜP FATSA (Devamla)
-…Tokat'ta da yapılmamıştır, Çorum'da da yapılmamıştır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Bir sürü belediyemiz var bizim.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Çünkü, hizmet anlayışı olarak, "bu ülkenin her ferdini bir
aziz vatandaş…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Fatsa,
son cümlelerinizi alayım.
EYÜP FATSA (Devamla)
- …eşit ve özgür vatandaş kabul eder, hizmet de insan olduğu için kendisine
yapılır" mantığından ve düşüncesinden hareketle, bu ülkenin
781 bin kilometrekaresini ilmik ilmik hizmetle biz ördük, ama, bu
bir sakat mantıktır, bu bir insanların beyninin arkasındaki arka
plan ajandasıdır. Yani, demek ki böyle düşünülüyor bu işler, böyle
olması arzu ediliyor.
Sayın Aslanoğlu, ne
kadar beklersen bekle, AK Partide Alevi ve Sünni diye bir ayrım asla
bulamayacaksın. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bizi, vatandaşlarımız
arasında ayrımcılık yapan bir siyasi iktidar olarak, ne kadar gayret
ederseniz edin, asla buna muvaffak olamayacak, asla bu ülkenin eşit
ve özgür vatandaşları arasında bir ayrımcılık yapmaya gücünüz yetmeyecektir.
Sizi şiddetle kınıyorum, şiddetle kınıyorum ve bu lafı sana iade
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Fatsa,
teşekkür ederim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, Sayın Fatsa ismimi kullanarak benim sözlerimi
çarpıtmıştır, söz istiyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Sayın Aslanoğlu, tahrik ettiğin yeter, otur.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
neyi çarpıttı? Sizin sözünüze "Bizim ayrımcılığımız yoktur."
dedi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Hayır efendim. Ama benim sözlerimi çarpıtıyor.
BAŞKAN - Efendim, varsa,
başka yollarla müracaat edersiniz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sözlerimi çarpıttı efendim.
BAŞKAN - Efendim, böyle bir usul yok.
"Ben beğenmedim o konuşmayı, benim sözümü çarpıttı!.."
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (
BAŞKAN - Sizin konuşmanıza cevap verdi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Hayır, hayır. Sen çarpık konuştun, sen!
BAŞKAN - Efendim, böyle
bir şey görmüyorum ben. Oturun efendim siz yerinize. Yerinize oturun.
Sayın Albayrak, Meclis
Başkanlığına müracaat ederek "1416 sıra sayılı -yani görüşmekte
olduğumuz- yasanın görüşülmesi sırasında, Cumhuriyet Halk Parti
Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü -ismini bizzat zikrederek- AK Partiden
atıldığımı belirtmiştir ve bana sataşmıştır." diyor.
Sayın Albayrak, sizden,
iki dakika, yerinizden bir açıklama rica ediyorum, size uygun bir
şekilde. Bir yanlış anlama da olabilir. Son günlerde birbirimizi
kırmaya da gerek yok.
Buyurun.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Kürsüden konuşsun efendim.
BAŞKAN - Efendim, İç
Tüzük müsait değil, izin verin.
2.- Amasya Milletvekili Hamza Albayrak'ın, İzmir
Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
HAMZA ALBAYRAK (Amasya)
- Teşekkür ederim, Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; görüşülmekte olan 1416 sıra sayılı kanunun 2'nci maddesiyle
ilgili olarak, İzmir Milletvekili Sayın Ülkü ismimden bahsederek
"AK Parti'de yolsuzluk ve usulsüzlük yapanlar değil de, yolsuzluk
ve usulsüzlüğü ortaya çıkaranlar partiden atılmaktadır. Bunlardan
bir tanesi de Amasya Milletvekili Sayın Hamza Albayrak'tır." diye
şahsımla ilgili bir ithamda bulunmuştur.
Kendisine, ilgi ve
alakasından dolayı, hassasiyetinden dolayı teşekkür ederim. Ancak,
ben, yolsuzluk ve usulsüzlükleri Amasya'da il örgütüm açısından ortaya
çıkarttığım, gerekli yerlere gerekli ihbarlarda bulunduğum için
partimden atılmadım. Bilakis, iddia edilen, ortaya koyduğum, delilleriyle
ortaya koyduğum yolsuzluk ve usulsüzlüklerin partimce gereği yapılmadığı
için, 26 Nisan 2007 günü, kendi isteğimle, partimden, istifaen ayrıldım.
Dolayısıyla, iddialarımla ilgili ithamlar, 5 Nisan 2007 tarihinde
neşredilen Tempo dergisinde bütün detaylarıyla yer almıştır. Bu dergide,
Sayın Akif Gülle, benim ve il başkanının arasında geçen -üçümüz arasında
geçen- iddialarla ilgili ikrarların tamamı doğrudur. Dergidekilerin
eksiği vardır, fazlası yoktur. Kamuoyuna duyuruyorum. Tekrar, aracılığınızla,
ilgililere teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Albayrak.
Sayın Erkal, yerinizden,
iki cümleyle, Malatya Milletvekili olarak...
3.- Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal'ın,
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun Malatya ile ilgili
ifadelerini protesto ettiğine ilişkin konuşması
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
- Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Biraz önce Malatya'yla ilgili konuşan
arkadaşımız, maalesef, talihsiz bir konuşma yapmıştır ve Malatya'daki
bir köydeki bir greyderin alınma işini bütün bir Hükûmetin politikasına
şamil göstererek, fevkalade dengesi tartışılır bir yorum ortaya
koymuştur. On yıl Malatya Belediye Başkanlığı yapan biri olarak şunu
ifade etmek istiyorum, kendisi de çok iyi bilir: Malatya merkezindeki,
değerli Alevi vatandaşlarımızın bulunduğu, Çarmuzu, Ataköy, Çavuşoğlu,
Paşaköşkü, Cemal Gürsel mahallelerinde şimdiye kadar yapılan uygulamalarda
ne kadar adil, dengeli ve doğru bir hizmet götürüldüğü herkesin malumudur.
Ayrıca, Hükûmetimizin KÖYDES ve BELDES Projeleriyle Malatya'ya
taşıdığı hizmet de gözler önündedir. Bu kadar hadise açıkken, ayrımcılık
ve bölücülük mantığıyla, sadece bir greyderin alınmasını Malatya'da
Hükûmetimizin yaptığı bütün hizmetlere şamil yaparak Türkiye Büyük
Millet Meclisi çatısı altında böyle seviyesi tartışılır bir tartışmanın
gündeme gelmesini üzüntüyle karşılıyorum, bunu protesto ettiğimi
belirtiyorum.
BAŞKAN - Yani,
"doğru değil" diyorsunuz.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
- Malatya'daki birlik ve beraberliği bozmaya dönük olan bu anlayışı,
tekrar, protesto ettiğimi ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan'ın;
Büyükşehir Belediyesi Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Belediye
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçişleri
Komisyonu Raporu (2/968) (S.Sayısı: 1416) (Devam)
BAŞKAN - Anavatan Partisi
Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan.
Buyurun. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 1416 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde, 4'üncü madde
olarak okutulan 5'inci maddede Anavatan Partisi adına söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
yerel yönetimlerle alakalı, partimizin bazı düşüncelerini aktarmak
istiyorum.
Yerel yönetimlerin
sorunları çeşitli açılardan ele alınabilmekle birlikte, bu sorunların
temel kaynağı, hantallaşmış, merkeziyetçi, halk adına her konuda
karar verme yetkisini kendinde gören bürokrat hegemonyasının egemen
olduğu idari yapıdır. Cumhuriyetten önceki yönetimlerin yönetimdeki
temel tercihini merkeziyetçilikten yana yapmalarından dolayı,
yerel yönetimlerin böyle bir ortamda gelişmemesi elbette ki normaldir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin küreselleşen dünyada yerelleşmeye yönelmeyip
eski geleneğini sürdürmesi, devletin küçülmesi propagandalarına
rağmen her gün merkezîleşen bir devletin görülmesi hakikaten dikkat
çekicidir.
Yerel yönetimler denince,
akla suistimallerin gelmesine rağmen, yerel hizmetler doğrudan
merkezî idarece yürütülürken ya da yerel yönetim üzerindeki katı
vesayet denetimi artırılırken, hiç suistimal olmadığını söylemek,
elbette ki, mümkün değildir. Ama, bu problem, yerel yönetimde ahlaklılığı
egemen kılmakla çözülebilir. Bunun yolu, bilgi edinme hakkı, performans
değerlendirme, seçmenlerin bilinçlendirilmesi gibi yöntemlerden
geçer.
Mahallî idarelerin
güçlendirilmesi, Batılı ülkeler tarafından denenmiş ve olumlu sonuçlar
alınmış en etkili demokratikleşme aracı olarak kabul edilmektedir.
Türkiye'de son yıllarda,
bu konuda bütün siyasi partiler ve iktidarlar vaat ve taahhütlerde
bulunmalarına rağmen, ciddi bir adım atıldığı söylenemez. Tam aksine,
mahallî idarelerdeki yolsuzlukları ve usulsüzlükleri önlemek amacıyla
idari vesayetin bizatihi bu olumsuzlukların sonucu hâline gelmesi,
mahallî idareler alanında düzenleme arayışlarını, hâlâ, daha gündemde
tutmaktadır.
Evrensel ilkeler ışığında,
Türk yerel yönetiminin karşı karşıya olduğu sorunlar, demokrasi,
etkinlik, merkezî yönetimle ilişkiler gibi bir tasnif içinde ele alınacaktır.
Ancak, yerel yönetimlerin sorunlarının sadece bugünkü anayasal
mahallî idare birimleri kapsamında ele almak yeterli olmayacağı
için, merkezî yönetimin taşra teşkilatlarında da yerelleşmeye gidilmesinin
gerekliliği düşünülerek, bütüncül olarak yerel düzendeki tüm kamu
yönetim sistemimiz açısından durumumuz da iç açıcı değildir.
Yerel yönetim kavramının
varlık nedeni, yerel toplulukların kendi kendilerini yönetme yetkisidir.
Oysa, ülkemizde bu hakkın yerli yerince kullanılmadığı ve katı
bir merkezî hükûmet vesayetinin yerel yönetimin gelişmesini engellediği
bilinmektedir. Bu yapıyı değiştirmek için, katılım, denetim, temsil
ve yönetsel saydamlık azami derecede sağlanmalıdır.
Bir yerel yönetim kurumunun
etkinliğini, hiç şüphesiz, üstleneceği kamu hizmetlerinin sınırı,
karar alıp yürütebilme gücü ve fonksiyonlarını icra için yeterli
kaynağa sahip olmadığı için, öncelikle bu sorunun çözülmesi gerekmektedir.
Aksi taktirde, böyle bir örgütsüz toplumda, bu kurumlar vasıtasıyla
örgütlenen insanların hegemonyası ortaya çıkmaktadır, bugün olduğu
gibi.
Bu konuda ülkemizde
görülen bir başka aymazlık da yerel yönetim-merkezî yönetim kutuplaşmasından
ziyade, merkezî yönetim-parti-yerel yönetim üçlüsüdür değerli arkadaşlar,
çünkü, belediyelerdeki bütün yolsuzluklar da bu üçlü vasıtasıyla
olabilmektedir.
Merkezî yönetim ve yerel
yönetim, ülkemizde, parti örgütlülüğünün kurtluğu ile sıkı bağlarla
bütünleşmiştir. Bu açıdan bakıldığında, siyasi partilerin, merkezî
yönetimin yetkilerini yerel yönetimlere devretmekteki maksatlarının,
bu triolojiyi sürdürmek için, bu üçlü sistemi sürdürmek için yaptığını
anlamaktayız.
Yerel yönetimlerin
etkinliğini belirleyen diğer unsurlara gelince: İlke olarak, yerel
topluluk, onun harcanmasını da etkin bir biçimde denetleyebilecektir.
Ülkemizde, bir taraftan yerel yönetimlere merkezî idareden kaynak
pompalanırken, diğer yandan, hizmet gerekleriyle uyumlu kaynak
oluşturma fırsatı verilmemektedir. Sonuçta, yerel yönetimlerimizin
kamu kaynaklarından yararlanma ümitleri de giderek azalmakta ve
belediyeler borç batağına sürüklenmektedir; tabii, bir taraftan
da yolsuzluklar olduğu için.
Bir diğer önemli sorun
da merkezden dağıtılan kaynakların nesnel dağıtım kriterlerinden
yoksun oluşudur. Özellikle belediyelerin, İller Bankası payları
dışında faydalanabilecekleri çeşitli bakanlıklara ait fonlar
da bulunmaktadır. Bu fonlar, büyük ölçütle, iktidar partisine ait
belediyelerce kullanıldığından, nesnel ve etkin bir kaynak dağılımı
olduğu gözlemlenmemektedir.
Yerel yönetimlerimizin
bir diğer önemli handikabı, dünyadaki gelişmelerin doğurduğu bilgi
ve tecrübe birikimini, modern yönetim tekniklerini uygulama kabiliyetinden
yoksun olmalarıdır. Belediyelerin büyüklüğü, kimliği ve halkın
katılımı adıyla Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Yönlendirme
Komitesinin yayımladığı rapor, belediyeler için "asgari uygun
büyüklük" konusunda standartlar getirmekte; çok küçük belediyelerin
karmaşık hizmetler için gerekli parasal, insani ve teknik kaynakları
kendi başlarına idare edemediklerini tespit etmiştir. Asgari büyüklük
konusunda mahallî idarelerle ilgili yasa tasarısı konusunda gerekenleri,
maalesef, bugüne kadar yapamadık.
Değerli arkadaşlarım,
küreselleşmeyle birlikte ortaya çıkan yeni anlayışların yerel
dinamiklerle sentez yapılarak, hem yerel yönetim kültürümüz geliştirilmeli
hem de mevcut yerel yönetimlerin ve diğer kamu hizmetlerini kapsayacak
bir yerel yönelim yapılanmasına mutlaka gidilmelidir.
Değerli arkadaşlarım,
burada konuşmama son verirken, az önce burada tatsız konuşmalar
oldu, hakikaten, bu konudaki üzüntülerimi ve hissiyatımı belirtmek
istiyorum.
Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
hakikaten, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok çalışkan milletvekillerindendir
ve kendisi, bildiğimiz kadarıyla da, Malatya'da bütün kesimlerce
sevilen bir arkadaşımızdır. Fakat -kendisi de yakın arkadaşımdır-
maksadını aşan bir ifadede bulunduğu kanaatindeyim ben değerli arkadaşımın.
Bu konular, çok hassas konulardır. Çünkü, bölücülükten büyük milletimiz
çok çekmiştir. Dolayısıyla, bu konuların dile getirilmesinde çok
hassas davranmak mecburiyetindeyiz ve şuna da ben hak veriyorum
ki, hakikaten, münferit böyle bir hadise olmuş olabilir. Ben, Sayın
Mevlüt Aslanoğlu'na inanıyorum. Münferit olarak olabilir, fakat,
bunu genellemek, büyük milletimiz adına, geçmişte de büyük acılar
yaşadığımız için hakikaten çok yanlıştır. Dolayısıyla, Sayın Mevlüt
Aslanoğlu'nun bu konuyu, mutlaka, burada, bu kürsüde değerlendirip
telafi etmesi gerekmektedir.
Tabii, Sayın Mevlüt
Aslanoğlu'na Sayın Eyüp Fatsa da cevap verdi ve burada, Türkiye'nin
73 milyon bir mozaikten oluştuğunu söyledi.
Arkadaşlar, ben şahsen
"mozaik" lafına karşıyım. Biz, bu topraklar üzerinde, elbette
ki, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Türk'üyle, Çerkez'iyle, Alevi'siyle, Sünni'siyle
bin yıldır beraber yaşıyoruz değerli arkadaşlar. Türkülerimiz,
ülkülerimiz, hasletlerimiz, hatta ve hatta biyolojik olarak genlerimiz
birbirine karışmıştır. Biz "mozaik" değiliz, biz bir bütünüz
değerli arkadaşlarım.
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul)
- Aynen öyle.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Dolayısıyla, aklı
başında bir insanın, maksadını aşan ifadeler dışında böyle bir laf
edemeyeceğini, etmeyeceğini ben biliyorum ve Sayın Mevlüt Aslanoğlu'nun
da maksadını aştığını kesinlikle biliyorum ve büyük milletimiz
de 75 milyonluk nüfusumuz da bir mozaik değildir, bir bütündür değerli
arkadaşlar diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkanım, Hatip, benim ismimi vererek birkaç kere…
İki kelime etmek istiyorum müsaade ederseniz.
Defalarca benim ismimi
vererek…
BAŞKAN - Efendim, şahsınız
adına söz vereyim size.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Hayır efendim, Hatibe cevap vereceğim.
BAŞKAN - Hatibe cevap
vereceksiniz, yani açıklama yapacaksınız?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Evet efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
V. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun,
Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal'ın, konuşmasında, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Tutanakları da getirin, aynen, ifademi bir daha söylüyorum:
"Bu ülke bizimdir, bu ülkede özel idareler herkese eşit hizmet
etmelidir, özel idare bütçesinden herkese eşit hizmet gitmeli; ancak,
sizin bilginiz var veya yok, ama yereldeki insanlar, örneğin bazı
ilçelerde il genel meclisi üyeleri -aynı, tutanakları da getirtin-
ayrıcalık yapıyor." dedim.
Defalarca, o köye
greyder gitmesine rağmen, il genel meclisi başkanına yalvardım,
"Bak, burada sorun çıkacak; etmeyin, tutmayın, size yalvarıyorum
-aynen bu ifadelerle- çekmeyin, bu köyün onuru var." Fakat, o il
genel meclis üyeleri ve o kişiler "bu greyder buradan gidecek"
dedi ve herkese söylememize rağmen ve ben bunu sizin bilginize
"ama, böyle de ayrıcalıklar yapılmasın" diye ifade ettim. Onun
için, ben bir kez daha söylüyorum: "Bu ülke bizim, bu ülkede kimse
kimseyi ayıramaz. Kim olursa olsun, hangi dilden, hangi ırktan, hangi
şeyde... Onun için, benim söylediğim buydu. Yani, hem ayrım yapacaksınız…
Beni protesto etmek yerine, o köyden greyderi alan yetkilileri protesto
etseniz daha mutlu olacağım.
Hepinize teşekkür
ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Sayın milletvekilleri,
bu, tabii ki, biraz önce kürsüden konuşan Sayın Aslanoğlu'nun şahsına
ait değil. Hepimiz insanız, bazen unutabiliyoruz. Yalnız, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde, bazı değişmez kurallar var. Daha önceki
Başkanlık dönemimde de zaman zaman bazı arkadaşlarımız böyle bir
unutkanlık içerisinde olabiliyorlar. İç Tüzük'ün -açıp bakarsanız-
60'ıncı maddesinde, kürsüye gelindiği zaman, ilk cümlenin, hitabın,
Başkanlığa ve milletvekillerine olması gerekiyor "Sayın Başkan
ve sayın milletvekilleri" diye. Buna, arkadaşlarımız -dönemin
sonuna geldik ama- bu konuda hassasiyet gösterirlerse, bu, yüce makama
olan bir saygıdır. Bu hususu da arz etmiş oluyorum.
Teşekkür ederim.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - İkinci kez çıkıp konuşunca…
BAŞKAN - Şahsınızla
ilgili değil efendim.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan'ın;
Büyükşehir Belediyesi Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Belediye
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçişleri
Komisyonu Raporu (2/968) (S.Sayısı: 1416) (Devam)
BAŞKAN - Şimdi, 4'üncü
maddeyi…
Sayın İrfan Yazıcıoğlu
söz istiyor mu? Yok.
Sayın İnci Özdemir?
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul)
- Hayır.
BAŞKAN - Sayın Koç?
HALUK KOÇ (Samsun) -
Konuşmayacağım.
Karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN - Hay hay efendim.
Sayın Göksu?
Sayın Nurdoğan Topaloğlu?
Yok.
Evet, şimdi Sayın Koç,
konuşma hakkını "karar yeter sayısı" olarak ifade etti,
Grup Başkan Vekili olarak da hakkıdır. Şimdi, 4'üncü maddeyi oylarken,
karar yeter sayısı da arayacağım.
4'üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…
BAŞKAN - Kâtip üyeler
arasında ihtilaf olduğundan elektronik cihazla oylama yapacağım
ve üç dakika süre vereceğim.
Oylamayı başlatıyorum
ve 4'üncü maddeyi oyluyoruz.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
5'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
şahsı adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Aydoğan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Büyükşehir Belediyesi
Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Belediye Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair 1416 sıra sayılı Kanun Teklifi'mizin 5'inci maddesiyle
ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve
halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına bu kanun teklifinin tümü üzerinde konuşan, benim de çok
sevdiğim Kocaeli Milletvekili Sayın Salih Gün'ün benden sonra yaptığı
konuşmayı hayretler içerisinde dinledim. Milletvekili Sayın Salih
Gün, benim konuşmamı ya iyi dinlememiş ya da iyi anlamamış.
Bakınız, Milletvekili
Sayın Salih Gün, Meclis tutanaklarından aldığım, -dünkü- o grup konuşmasında
ne diyor: "... benden önce konuşan Halil Bey, benim kapı komşum,
burada, Parlamentoda Afyon Milletvekili, çok sevdiğim bir arkadaşım,
ama, şaşırdım konuşurken. Bir kere, ifadelerinde şu var: 'Bu Büyükşehir
Yasası'nı biz AKP Hükûmeti olarak çıkarttık.' Hayır, siz çıkartmadınız."
diyor Salih Gün Bey. Ayrıca diyor ki: "Siz İzmir Milletvekili misiniz,
Ankara Milletvekili misiniz?" diye bana soruyor.
Oysa, grubumuz adına
yaptığım konuşmamda, bu konuyla ilgili olarak, bakınız ben ne demişim,
Meclis tutanaklarından aynen okuyorum: "...gerek önceki
hükûmetler döneminde gerekse kamu yönetimi eğitimi veren fakülte
kürsülerinde, eksikliğinden yakınılan ve yenilenmesi istenilen
başta Belediye Kanunu olmak üzere, Büyükşehir Belediyesi Kanunu,
İl Özel İdaresi Kanunu, günümüz yerel yönetim konseptini algılayan
AK Parti İktidarı döneminde yenilenmiş ve İktidarımız, ülkemizdeki
demokrasi kültürünün geldiği noktayı bir kez daha göstererek tarihî
bir reforma imza atmıştır."
Ayrıca, belirtmek isterim
ki, bizler, Türkiye'deki belli illerin değil, ama bütün Türkiye'nin
milletvekilleriyiz, yani Türkiye milletvekiliyiz.
Adalet ve Kalkınma
Partisi İktidarı merkezî yönetimin yetkilerini ve belli kaynaklarını
yerel yönetimlere devredince, sadece KÖYDES projesiyle, 2006 yılı
sonuna kadar Türkiye'de neler yapılmıştır? Şimdi de bu konuda rakamlarla
sizlere bilgi aktarmak istiyorum:
2005 yılında 6.013 kilometre
stabilize yol yapılmış, 2006 yılında 22.342 kilometre. 2005 yılında
1.282 kilometre asfalt yol yapılmış, 2006 yılında 22.583 kilometre
asfalt yol yapılmış. 2005 yılında 42 kilometre beton yol yapılmış,
2006 yılında 377 kilometre beton yol yapılmış. 2005 yılında 42 adet
köprü yapılmış, 2006 yılında 322 adet köprü yapılmış. 2005 yılında
1.451 adet menfez yapılmış, 2006 yılında 5.081 adet menfez yapılmış.
2005 yılında 77 kilometre ham yol yapılmış, 2006 yılında 694 kilometre
ham yol yapılmış.
İçme suyu tesisi yapılmış
susuz köy adedi: 2005 yılında 786 adet, 2006 yılında 1.449 adet. İçme suyu
tesisi yenileme, geliştirme: 2005 yılında 2.332 adet, 2006 yılında
7.134 adet. İçme suyu hizmeti götürülen köy sayısı: 2005 yılında
3.128 adet, 2006 yılında 8.578 adet. İçme suyu hizmeti götürülen kişi
sayısı: 2005 yılında 806.436 adet, 2006 yılında 2 milyon 168 bin 883
adet.
Şimdi de muhalefet
parti temsilcilerince yöneltilen eleştirilere cevap vermek istiyorum.
Aynı Anayasa ve seçim
kanunlarına göre, 2002 seçimlerinde AK Parti yüzde 35 oyla 365 milletvekili
alırken, Cumhuriyet Halk Partisi yüzde 18 oyla 170'in üzerinde milletvekili
sayısına sahip olmuştur.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, konuşmanızı
tamamlayın lütfen.
HALİL AYDOĞAN (Devamla)
- Adalet ve Kalkınma Partisinin 365 milletvekili sayısını eleştireceksiniz,
ama yüzde 18 oyla aldığınız 170 milletvekilini hiç kale almayacaksınız!
Bunun tutarlı bir yanı yoktur.
Uluslararası Şeffaflık
Örgütünün yolsuzluk endeksine göre, Türkiye, bir zamanlar 77'nci
sırada iken, AK Parti iktidarı döneminde, 2005 yılı itibarıyla
65'inci sıraya, 2006 yılı itibarıyla da 60'ıncı sıraya düşmüştür.
Kanun teklifimizi,
bir taraftan demokratik diye methedeceksiniz, diğer taraftan bu
kanun teklifi nedeniyle AK Partiyi eleştireceksiniz. Bu eleştiriyi
yapanların çelişki içerisinde olduğunu söylemek istiyorum.
Sonuç olarak, sözlerime
son verirken, işbu kanun teklifimizin takdirlerinizle yasalaşması
hâlinde, belediyelerimize, il özel idarelerine ve halkımıza, aynı
zamanda büyük şehir belediyelerine hayırlı olmasını dilerken,
yüce Meclisi ve halkımızı tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Aydoğan.
Madde üzerindeki…
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Başkanım, Başkanım, adımdan bahsederek suçlama yaptı, 69'uncu maddeye
göre söz istiyorum.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- Suçlama yapmadım…
BAŞKAN - Nedir efendim?
SALİH GÜN (Kocaeli) -
İsmimden bahsederek suçlama yaptı.
BAŞKAN - Efendim…
SALİH GÜN (Kocaeli) -
İsmimden bahsederek suçlama yaptı. 69'uncu maddeye göre…
BAŞKAN - Nasıl bir suçlama
yaptı?
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Şimdi, çarpıtarak, belediyecilikle ilgili konuştuğum konuyu
başka türlü aktardı. Sözümü çarpıttı, Sayın Başkan. üç dakika içerisinde cevap vereyim.
BAŞKAN - Anlayamadım
ben o dediğinizi.
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, bundan birkaç oturum önce belediyeler hakkındaki yaptığım
konuşmayı çarpıtarak…
BAŞKAN - Sayın Gün, bazen
birbirimizi anlayamıyoruz.
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Ama, efendim, 69'uncu maddeye göre cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN - Şimdi, efendim,
başka bir şeyde cevap verirsiniz. Yani, suçlama yapmadı.
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Yaptı.
BAŞKAN - Sizin dediğinizin
aksi bir fikri ortaya koydu…
SALİH GÜN (Kocaeli) -
"Ona cevap veriyorum" dedi.
BAŞKAN - Başka bir fikir
ortaya koydu, rakamlar koydu. Doğru olmayabilir, o ayrı bir konu.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Olur mu Başkan ya!
BAŞKAN - Şimdi, maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Genelini oylamadan
önce, İç Tüzük'ün 86'ncı maddesine göre, oyunun rengini belirtmek isteyen
Malatya Milletvekili Sayın Münir Erkal, lehte olmak üzere. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Buyurun.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce burada konuşan
Malatya Milletvekili arkadaşımızın yaptığı talihsiz konuşmanın
arka planına da bir bakmak istedik ve biraz önce…
BAŞKAN - Sayın Erkal,
bak, 86'ya göre açıklama yapın. Burada, şahısların üzerinde hiç durmadan,
varsa bilgilerinizi aktarın. Rica ediyorum…
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Tamam, Sayın Başkan.
Biraz önce burada
tartışma konusu olan olay, bizzat ilgili Kaymakam tarafından görüşülmüştür
ve yapılan görüşmede bize verilen bilgi şudur: İlgili köyden alınan
greyder… Doğanşehir'de sel ve yağmur suları nedeniyle bir afet olmuştur
ve bu afetten dolayı da buradaki ekipman, bu afeti önlemek amacıyla,
aciliyetle ilgili bir konu olarak -bunun kanunda da yeri var- buradan
çekilerek ilgili yere gönderilmiştir. Oradaki hizmet tamamlandıktan
sonra, bilahare, ilgili yere gönderilecektir.
Hâl böyle olduğu
hâlde, gerçekten, siyasi rant uğruna, kokuşmuş popülizm uğruna, bu
ayrımcılığı körüklemenin, gerçekten, milletvekili mesuliyetiyle
bağdaşmadığını ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, bir önemli
noktayı daha vurgulamak istiyorum: Malatya bir huzur kentidir; Malatya'da
kardeşlik vardır, dayanışma vardır, birlik ve beraberlik vardır. Tekrar,
Malatya'da, bu olayları gündeme getirerek bu huzur ortamını bozmak,
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bu mesuliyetle asla
bağdaşmayacak, fevkalade tehlikeli bir yaklaşımdır ve sosyal yapımıza
mayın koymaktır.
Bu yüzden, bir daha,
Malatya adına yapılan bu talihsizliği ifade etmek istiyorum. İlgili
kişinin Malatya kamuoyundan özür dilemesini bekliyorum.
Yüce meclisi saygıyla
selamlıyorum...
BAŞKAN - Oyunuzun rengini
de söylerseniz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Nasıl oy vereceğinizi duyamadık. Nasıl oy vereceksiniz?
Onun için çıktınız oraya.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- …ve lehte olarak, bu kanunumuzun, ülkemize, belediyelerimize
hayırlar getireceğini ifade ediyorum, oyumu lehte kullanacağımı
ifade etmek istiyorum.
Saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
teklifin tümünü oylarınız+a sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olmasını diliyorum.
Birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.10
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati:16.27
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Ahmet Gökhan SARIÇAM
(Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117'nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5.- 10.5.2007 Tarihli ve 5660 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ile Anayasa Komisyonu Raporu (1/1368) (S.Sayısı: 1433)
BAŞKAN - 5'inci sırada
yer alan, 10.5.2007 Tarihli ve 5660 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın
89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Anayasa Komisyonu
Raporu'nun ikinci tur görüşmelerine kırk sekiz saat geçmediğinden
başlayamıyoruz.
6'ncı sırada yer alan,
Kayseri Milletvekili Taner Yıldız'ın; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlayacağız.
6.- Kayseri Milletvekili Taner Yıldız'ın; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/1016) (S. Sayısı:
1412)
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
7'nci sırada yer alan
İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç ve Ankara Milletvekili
Mustafa Said Yazıcıoğlu'nun; Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine başlıyoruz.
7.- İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç ve
Ankara Milletvekili Mustafa Said Yazıcıoğlu'nun; Diyanet İşleri
Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (2/1036) (S. Sayısı: 1434) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 1434
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde
AK Parti Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Said Yazıcıoğlu.
Buyurun efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1434 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerimin başında grubum ve
şahsım adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Diyanet İşleri Başkanlığının ülkemizde önemli hizmetler verdiğini
hepimiz, yakinen biliyoruz. En ücra yerleşim birimlerine kadar
görevlileri olan ve toplumu din gibi nazik ve hassas bir konuda aydınlatma
göreviyle yükümlü Diyanet İşleri Başkanlığı, bu görevlerini, zaman
zaman çeşitli zorluklar altında da olsa layıkıyla yerine getirmeye
çalışan önemli bir anayasal kuruluşumuzdur.
(x) 1434 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Görevin önemini vurgulamak
bakımından küçük bir misalle sözlerime devam etmek istiyorum. Her
hafta cuma günü, aşağı yukarı 20 milyon civarında yetişkin insan
camilere gider cuma namazı kılmak üzere. Orada, bir-bir buçuk saat
civarında, yaygın bir eğitim söz konusudur, hatibin topluma hitabı,
hutbesi vesaire. Dolayısıyla, bu kadar kişiye, bu kadar önemli ve
büyük bir kitleye hitap eden bir kurumun önemi elbette yadsınamaz.
Bu hizmetin çok daha
verimli ve kaliteli bir şekilde yapılabilmesi için, Diyanet İşleri
Başkanlığı, aşağı yukarı on yılı aşkın bir süredir, çok yoğun bir
eğitim çalışmasını da diğer çalışmalarının yanında sürdüregelmektedir.
Bu, imam-hatip lisesi seviyesinde eğitim almış görevlilerini, kademeli
olarak önce iki yıllık, ondan sonra da lisans tamamlama şeklinde
dört yıllık bir eğitimden geçirmeyi öngören çok ciddi bir projedir. Bu
proje, üniversiteyle iş birliği hâlinde yürütülmektedir ve bugün
geldiğimiz nokta, aşağı yukarı, on-on beş yıl öncesinin yüzde 3-4 civarında
seyreden dinî yükseköğrenim görmüş eleman sayısını, yavaş yavaş, yüzde
35-40'lara yaklaştıran bir süreçtir. Net bir rakam verme imkânı çok fazla
yok, çünkü, her yıl, mezun sayısı itibarıyla bu oranlara yüzde 1-2 rakam
ilave etmek gerekmektedir.
Dolayısıyla, daha
kaliteli, toplumun gelişme hızına paralel olarak daha kaliteli
ve daha etkin bir din hizmeti sunma konusunda, Diyanet İşleri Başkanlığı,
mensuplarını eğitme ve toplumu daha iyi aydınlatma görevini yerine
getirebilmek için büyük çabalar sarf etmektedir.
Değerli milletvekilleri,
bu noktada, konunun, Avrupa Birliğiyle müzakerelere başlamış
bir ülke olan Türkiye açısından ifade ettiği öneme de bir iki cümleyle
temas etmek istiyorum.
Bilindiği gibi, Türkiye
Avrupa Birliği ülkeleriyle müzakere sürecine başlamıştır. Avrupa
Birliği süreci bir rekabet ortamıdır, değişik alanlarda ülkelerin
kalkınmışlık düzeyinin homojen bir hâle getirilmesi arayışıdır. Rekabet
deyince, genellikle, ekonomik konularda, iktisadi konularda ve
diğer konularda rekabet anlaşılır. Hâlbuki, dinî ve kültürel alanda
da Türkiye çok yoğun bir rekabet ortamı içerisinde kendisini bulacaktır.
Kültürel ve dinî değerlerimiz
bizim için çok önemlidir. Dolayısıyla, şimdiden bazı sıkıntıların
veyahut da bazı tereddütlerin yaşanmakta olduğunu zaman zaman müşahede
ediyoruz. Ancak, bunun yolu, biraz önce ifade ettiğim, Diyanet İşleri
Başkanlığının yoğun bir şekilde takip ettiği, personelini daha
iyi eğitip, toplumu daha iyi yönlendirmeye yönelik çabalarıdır. Bunun
başka bir yolu, yordamı ve yöntemi de yoktur.
Avrupa Birliği hinterlandında
yaşayan Müslüman sayısı 20 milyon civarındadır. Bu çok büyük bir rakamdır.
Bizim vatandaşlarımızı söz konusu edersek, aşağı yukarı 3 milyon
civarında vatandaşımız yabancı ülkelerde yaşamaktadır. Dolayısıyla,
Avrupa Birliğiyle olan bizim ilişkilerimiz zaten iç içe geçmiş ilişkilerdir.
Orada yaşayan milyonlarca vatandaşımız vardır, o ülkenin kültürü
içerisinde, değişik zorluklar altında yaşamlarını sürdürmektedirler.
Hatırlanacağı gibi,
son Papa ziyaretiyle birlikte, Diyanet, daha öne çıkan bir kurum görüntüsünü
vermiştir, sorumluluğu da o ölçüde artmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığından
olan beklentiler o seviyede daha da fazlalaşmıştır.
Türkiye'nin gücü uluslararası
ölçekte ne kadar artarsa Diyanetin gücü de o kadar artmakta ve bu
kurumumuzla ilgili beklentiler de o seviyede çoğalmaktadır.
Biraz sonra bahsedeceğim
gibi, Diyanetin yurt dışı hizmetleri de o ölçüde genişlemiştir
ki, bugün, Amerika Birleşik Devletleri'nden, Avustralya'ya kadar uzanan
bir coğrafya içerisinde Diyanet İşleri Başkanlığı hizmet vermeye
çalışmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Başkanlığın, hepimizin yakından takip ettiği
ve bildiği bu hizmet alanı dışında, bir de yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza
ve ilgili herkese verdiği hizmetler söz konusudur. Biraz önce ifade
ettiğim gibi, yurt dışında, pek çok ülkede yaşayan vatandaşlarımız
vardır, aşağı yukarı 3 milyona yakın, Avrupa ülkelerinde, Amerika
Birleşik Devletleri'nde ve Avustralya'ya kadar uzanan bir coğrafyada,
insanlarımız değişik nedenlerle bulunmakta, çalışmakta veyahut
da başka bir faaliyet içinde bulunmaktadır.
Hepinizin bildiği
gibi, özellikle 60'lı yıllarda Avrupa'nın muhtelif ülkelerine giden
vatandaşlarımızın -zaman içerisinde- sayısı artarak devam etmiştir.
Önceleri, bu vatandaşlarımız kendi hâllerine terk edilmiştir, bu
anlamda terk edilmiştir. Yani, bu kadar insanın gittiği bu ülkelerde,
bu insanlarımızın dinî ihtiyaçlarının da var olduğu çok sonraları
fark edilmiştir. Peki, bu vatandaşlarımız bu süre içerisinde ne yapmışlardır?
Kendi imkânlarıyla bu ihtiyaçlarını gidermeye çalışmışlardır. İçlerinde,
ufak tefek, kırık dökük dinî bilgisi olanları önlerine geçirmişler,
onların rehberliğinde bir kısım dinî vecibelerini yerine getirmeye
çalışmışlardır. Böylece, o insanlarımız arasında gruplaşmalar,
farklı anlayışlar ve algılayışlar zaman içerisinde ortaya çıkmıştır.
Zamanla ihtiyaç büyüyünce, konunun önemi kavranmış, Diyanet İşleri
Başkanlığına, her zaman olduğu gibi, görev düşmüş, yurt dışı din hizmetleri
de pek çok zorluklarla birlikte başlamıştır. Bugün, yurt dışında yaşayan
milyonlarca insanımıza, din konusunda, imkânları ölçüsünde sağlıklı
bilgi ve hizmet sunma konusunda Diyanet İşleri Başkanlığımız büyük
gayretler içerisindedir. Kendisinden olan beklentiler, imkânlar ve
yoğunluk arttıkça Diyanet İşleri Başkanlığına olan hizmet ihtiyacı
da o oranda artmaktadır.
Takdir edilecektir
ki, yurt dışında yaşamanın zorlukları vardır. Çünkü farklı bir ülkede,
farklı bir kültürel ortam içerisinde yaşıyor insanlarımız. Bu insanlarımıza
hizmet götürmenin artı zorlukları da vardır. Çünkü, bu hizmeti veren
insan hem o ülke içerisinde, o ülkede yaşamanın zorluklarını yaşıyor,
ilave olarak da orada bir kesim insana hizmet vermeye çalışıyor. Yani,
çifte zorluklarla baş etmeye uğraşıyor. Bütün bunlar karşısında
çok başarılı hizmetler veren -yurt dışında ve yurt içinde- bütün din
görevlilerini hepiniz adına kutluyorum.
Yurt dışındaki vatandaşlarımızın,
özellikle orada doğan, büyüyen yeni nesillerin dinî ve millî değerlere
bağlılıkları, önce onları öğrenmeleri, ondan sonra onlara bağlı
olmaları ve onları muhafaza etmeleri büyük önem taşımaktadır. Millî
Eğitim Bakanlığına bağlı öğretmenlerimiz ve özellikle birikimli,
donanımlı, iyi yetişmiş din görevlilerimizin bu alandaki gayretleri
her türlü takdirin üzerindedir. Bu çabaların daha verimli ve etkin
bir hâle getirilmesi büyük önem taşımaktadır. Böylece, artık orada
yerleşen, birkaç nesildir kök salan insanlarımızın millî ve manevi
değerlerine sahip çıkmaları imkân dâhiline girmiş olacaktır. Yeni
nesillerin o ülkelerde kaybolup gitmeleri ancak bu şekilde etkin
ve verimli bir hizmet almalarıyla sağlanabilecektir.
İşin bir başka boyutu,
biraz önce ifade etmeye çalıştığım gibi, Avrupa Birliği ülkeleriyle,
Avrupa Biriliğiyle müzakere sürecine girmiş Türkiye'nin, bu alanda
Avrupa Birliği ülkelerindeki vatandaşlarımıza sunduğu hizmetin
yanında, zaman zaman İslam diniyle ilgili bir kısım taleplerin, içlerinde
yaşadıkları toplum tarafından onlara iletilen taleplerin karşılanması
da ayrı bir durum, ayrı bir özellik arz etmektedir. Yani, o ülkelerde
hizmet gören görevlilerimiz, zaman zaman o ülke vatandaşları tarafından
değişik konularda aydınlanma ihtiyacını da hissetmektedirler. Böylece,
orada görev yapmakta olan ve yapacak olan görevlilerimizin ne kadar
iyi yetişmeleri gereği bir defa daha ortaya çıkıyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu genel değerlendirmeden sonra, huzurunuza getirilen
1434 sayılı dört maddelik kanun teklifiyle ilgili kısaca bilgi sunmak
istiyorum. Yurt dışındaki vatandaşlarımızın dinî ihtiyaçlarını
karşılayabilmek amacıyla, önceleri sadece ramazan aylarında,
daha sonra ise uzun süreli din görevlileri istihdamı ve nihayet
1980'li yıllardan itibaren daha programlı ve kapsamlı bir hizmet sunma
ortamı ortaya çıkmıştır. Bugün, 34 ülkede 1.296 din görevlisi, 34
müşavir ve ataşeyle bu görevler sürdürülmeye çalışılmaktadır.
Bu hizmetler, Bakanlıklar
Arası Ortak Kültür Komisyonu tarafından yürütülmekte, Türkiye
Cumhuriyeti büyükelçilikleri nezdindeki din hizmetleri müşavirlikleri
tarafından koordine edilmektedir. Değişik tarihlerde alınan Bakanlar
Kurulu kararlarıyla, ihtiyaca göre değişik kadrolar oluşturulmuştur.
Yakın tarihlerde hizmet alanına Balkan ülkeleri ve Türk cumhuriyetleri
de dâhil edilmiş, böylece hizmet alanı olağanüstü bir boyuta ulaşmıştır.
Ancak bütün bu gelişmelere karşın ortada hukuki bir boşluk bulunmakta,
bu durum hizmette aksamalara ve sıkıntılara yol açmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanunda değişiklikler yapan 1982 sayılı Kanun, Anayasa Mahkemesi
tarafından 1979 yılında şekil yönünden iptal edilmiştir. İptal edilen
hükümler arasında Başkanlığın yurt dışı teşkilat kurmasıyla ilgili
hükümler de yer almaktadır. Anayasa Mahkemesinin iptal kararının
yürürlüğe girdiği 1981 yılından itibaren bugüne kadar, maalesef,
bu konuda yasal bir düzenleme yapılamamıştır. Dolayısıyla, ortaya
çıkan boşluk, yurt dışında verilen din hizmetlerinde zaman zaman aksaklıklara
yol açmaktadır. Bakanlar Kurulu tarafından 2007 yılında çıkarılan
Yurt Dışında Sürekli Görevlendirilecek Personel Hakkında Yönetmelik'in,
açılan bir dava sonucu yürütmesinin durdurulması hizmet akışında
yeni bir sıkıntı ortaya çıkarmıştır. Danıştayın bu kararında
"Diyanet İşleri Başkanlığının yurt dışı teşkilatının hukuken
var olmadığının saptandığına…" vurgu yapılmıştır. Demek ki,
Diyanet İşleri Başkanlığının yurt dışı teşkilatının hukuken var
olmadığı mahkeme tarafından tespit edilmiştir. Bu sebeple, Diyanet
İşleri Başkanlığının yurt dışı teşkilatıyla ilgili çalışmalarının
yürütülebilmesi pek çok zorlukla karşı karşıya gelmiş ve yeni bir
yasal düzenleme yapma zarureti ortaya çıkmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; işte, huzurunuza getirilen bu kanun teklifinin
amacı bu tıkanıklığın aşılmasını hedeflemektedir. Yani, yurt dışında
bu kadar önemli ve bu kadar yaygın hizmet veren bu kuruluşumuz, bir
kanuni boşluk karşısında görevlerini layıkıyla yerine getirememe
gibi olumsuz bir durumla karşı karşıya kalmıştır. Hizmette devamlılığın
esası göz önünde bulundurulduğunda, bu hukuki boşluğun doldurulması
zarureti ortaya çıkıyor. İşte, onun için bu kanun teklifiyle huzurunuza
gelmiş bulunuyoruz. Oylarınızla bu kanun teklifi kanunlaştığı
takdirde, yurt dışı din hizmetlerinde ortaya çıkan bu hukuki boşluk
giderilmiş olacak, verimlilik ve hizmet akışı da sağlanmış olacaktır.
Değerli katkılarınızla,
bu hayırlı hizmetlere daha sağlam bir zemin oluşturacağına olan
inancımı ifade ediyor, şahsım ve grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Yazıcıoğlu.
Anavatan Partisi Grubu
adına Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; İstanbul Milletvekilimiz Sayın Tayyar Altıkulaç
ve Ankara Milletvekilimiz Sayın Mustafa Said Yazıcıoğlu'nun; Diyanet
İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin geneli üzerinde Anavatan Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Daha önce de Diyanet İşleri Başkanlığı
yapmış bu çok değerli, mümtaz milletvekillerimize, bu kanun teklifinden
dolayı, huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım,
Diyanet teşkilatı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin en önemli müesseselerinden
birisidir ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin banisi Mustafa Kemal
Atatürk tarafından kurulmuştur. Mustafa Kemal Atatürk "Türkiye,
şeyhler, dervişler, meczuplar ülkesi olamaz." derken, aynı zamanda
da Diyanet İşleri Teşkilatını kurmuş ve çok önemli bazı işlerin de
bizzat Atatürk döneminde yapıldığını biliyoruz, milletimiz biliyor
değerli arkadaşlar. Yalnız, burada çok önemli bir hususiyeti huzurlarınızda
açıklamak istiyorum. Mustafa Kemal Atatürk bu sözü söylerken de, aynı
zamanda, yüce İslam dininin asli kaynaklarına dönmesinin en büyük
arzularından birisi olduğunu da biliyoruz. Bunu nereden biliyoruz?
Diyanet İşlerine yaptırdığı icraatlardan dolayı biliyoruz.
Bakınız, yüce İslam
dininin en büyük, en temel kaynağı Kur'an-ı Kerim'in tefsiri bizzat
Mustafa Kemal Atatürk'ün direktifiyle yaptırılmıştır kendi zamanında
ve hadis alanında en büyük temel kaynaklardan birisi olan Buhari'nin
de tercümesi yine Mustafa Kemal Atatürk zamanında yaptırılmıştır.
Buradan neyi anlıyoruz,
neyi kavrıyoruz? Yüce İslam dininin hurafelerden temizlenmesi
için, asli kaynaklarına dönebilmesi için bizzat Atatürk'ün direktifiyle
bu tercümeler yaptırılmış ve büyük milletimizin istifadesine sunulmuştur
değerli arkadaşlar.
Dolayısıyla, Diyanet
İşleri Başkanlığı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin en önemli kurumlarından
birisi olmak durumundadır.
Değerli arkadaşlar,
Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili tabii ki sorunlarımız çok. Küresel
bir dünyada yaşıyoruz ve dünyada tonlarca bilgi, batıdan doğuya,
bir ülkeden bir ülkeye saatte gidip geliyor tabir yerindeyse. Dolayısıyla,
insanlar, insanımız, başka ülkelerin insanları, başka ülkelerin
vatandaşları birbirlerinden sürekli olarak etkileniyorlar. Bu
vesileyle, biz de bu küresel dünyada yaşadığımız için insanımızı
yabancı fikrî tesirlerden, yabancı inanç tesirlerinden korumak
için Diyanet teşkilatımızı güçlü kılmak, güçlü tutmak zorundayız
değerli arkadaşlarım.
Şimdi, bu yasa teklifini
ben de inceledim. Şu ana kadar yurt dışında yirmi üç ülkede Diyanet
İşleri Başkanlığımız faaliyette bulunuyor, ama faaliyeti yasal
dayanaklara dayanmadığı için iptal ediliyor mahkemeler tarafından,
Yüksek Mahkeme tarafından. Dolayısıyla, bu kanun teklifinin hazırlanma
ihtiyacı doğuyor. O nedenle, çok önemli bir kanun teklifimizdir ve
dolayısıyla, geç kalınmış bir kanun teklifimizdir.
Değerli arkadaşlar,
bazı serzenişlerime geçmeden önce, unuturum diye, burada, Sayın
Bakanımızın huzurunda belirtmek istiyorum. Diyanet İşlerinden
sorumlu Sayın Bakanımız Profesör Doktor Mehmet Aydın, hakikaten,
kendisine çok saygı duyduğum, yıllardır kendilerini takip ettiğim
bir zattır ve kendisinin yüksek bilgisi dolayısıyla İslam'ı en iyi
anlayanlardan birisi olduğunu da biliyorum. Dolayısıyla, Diyanet
İşleri Başkanlığımız emin ellerdedir, ama bugüne kadar yapılamayan
işler vardır.
Büyük millet, AK Parti
Hükûmetini, çok büyük bir güçle, beş yıllık bir zaman süreci içerisinde,
iktidara getirdi. Fakat bugüne kadar bir Diyanet televizyonunun
kurulmaması, hakikaten, büyük bir şansızlıktır diyorum. Diyanet
televizyonunun mutlaka bugüne kadar kurulması gerekiyordu, ama
bu yapılamamıştır. Bunun bir an evvel tahakkuk ettirilmesi, gerçekleştirilmesi
gerekmektedir.
Küresel bir dünyada
yaşıyoruz. Bildiğiniz gibi, misyonerler, Hristiyan misyonerleri,
bütün dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de cirit atmakta ve Hristiyanlık
dinini yaymak için çok önemli faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Tabii,
yasal olarak da bir şey yapamıyoruz, Avrupa Birliğine giriş süreci
içerisindeyiz.
Biz, aslında, Müslüman
olarak, hak din olan İslamiyet'in getirdiği umdelere güveniyoruz.
Biz, hiçbir din karşısında, elbette ki, yenilgiyi kabul edecek durumda
değiliz. Ama yüce İslam dininin umdelerini, ilkelerini en akılcı
bir şekilde, en hızlı bir şekilde insanlarımıza anlatmak ve öğretmek
mecburiyetindeyiz.
İnsanımızı, hurafelerden,
İslamiyet'in de reddettiği, kabul etmediği, ta bin dört yüz sene evvel
bertaraf ettiği hurafelerden kurtarmamız için, etkin teknolojilerden
de mutlaka faydalanmak durumundayız.
Değerli arkadaşlar,
tabii, yurt dışındaki Müslüman Türklerin durumu çok önemli. Bugün,
dünyanın her tarafında Türkler yaşamaktadır. Ayrıyeten, 1990'lardan
sonra Orta Asya'daki, Türki cumhuriyetlerdeki Müslüman kardeşlerimiz
-tabii ki yetmiş sene komünist bir baskı altında yaşadıkları için-
İslamiyet'in birçok umdelerini unutmuşlar. Onların da din bakımından
aydınlanması gerekmektedir. Dolayısıyla, bu kanun teklifinin
bir an önce yasalaşması lazım. Tabii ki, biz, Anavatan Partisi olarak
buna çok önem veriyoruz ve gönülden destekleyeceğiz; birazdan da,
inşallah, bu kanunlaşacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
bu konuda bazı hissiyatlarımı not olarak aldım, sizlerle paylaşmak
istiyorum. Hatırlanacak olursa, bu iktidarın 2002 seçimleri öncesinde
birkaç önemli vaadi vardı ve bu vaatleri dillendirerek milletin
oyunu almışlardı. Değerli arkadaşlar, bunlardan birisi yoksulluk,
birisi yolsuzluk, bir tanesi de temel hak ve özgürlükleri geliştireceklerdi.
Bu çerçevede, inanç özgürlüğüyle -sonuna kadar- ilgili iyileştirmeler
yapılacaktı ve üniversitelere girişteki adaletsizlik giderilecekti.
Beş yıla yaklaşan iktidarlarında gördük ki, yolsuzluklar önlenemedi,
yoksulluk ayyuka çıktı, insanlar, artık, devletin ve belediyelerin
sağladığı gıda paketleriyle geçinir bir duruma geldiler.
Değerli arkadaşlar,
iktidar, temel hak ve özgürlükler, inanç özgürlüğüyle ilgili de şimdiye
kadar hiçbir girişimde bulunmadı. Din hizmetlerinin iyileştirilmesi
hususunda maalesef yeterli faaliyet de gösterilmedi. Üniversitelere
girişteki adaletsizlik de aynen devam etmektedir. Zaten, iktidarın
vaatlerini gerçekleştirmeye de pek -herhâlde yaptığı icraatlardan
anlıyoruz- niyeti yoktu.
Değerli arkadaşlar,
ülkemizin ekonomik şartları nedeniyle milyonlarca vatandaşımız
ekmek parası kazanmak için yurt dışına gidiyor. Ayrıca, çevre ülkelerde
de çok sayıda soydaşımız var. Bu yurttaş ve soydaşlarımızın içinde
bulundukları kültür karşısında kendi kültürlerini ve inançlarını
koruyabilmeleri için sağlıklı bir şekilde din hizmetleri almaları
elbette ki gerekmektedir. Yoksa, oradaki insanımızı yabancı etkilerden
koruyamazsak, değerli arkadaşlar, Türkiye'yi de koruyamayız. Bugün
insanlık ve devletler birbirleriyle kültür savaşı yapmaktadırlar
değerli arkadaşlar.
Peki, bugüne kadar
bu konuda ne kadar başarılı olunmuştur, hangi adımlar atılmıştır değerli
arkadaşlar? Maalesef, bugüne kadar yurt dışına gönderilen din hizmetleri
yetersizdir. Hatta, çevremizde bulunan soydaş ülkeler, zamanında
gerekli hizmetleri sunamadığımız için, farklı akımların etkisinde
kalmıştır. Suudi vakıfları ve örgütleri buralardaki din hizmetlerini
üstlenmişlerdir değerli arkadaşlarım. Bu ülkelerdeki Osmanlıdan
kalan camiler dahi Suud kültürüne göre restore edilmiş, ibadete
açılmış, Suudi din görevlileri gönderilmiştir. Bu, hakikaten üzüntü
verici bir durumdur. Bu nedenle, Diyanet İşleri Başkanlığının
yurt dışında etkin din hizmeti sunması çok çok önemlidir; hem milletimiz
için hem devletimiz için çok çok önemlidir. Bu hizmet, yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın ve soydaşlarımızın dinî ihtiyaçlarının karşılanması
için gereklidir aynı zamanda. Ancak, din hizmetlerinin yurt içinde
de etkili ve sağlıklı bir şekilde sunulması da çok önemlidir. Hükûmetin
bu konuda da yeterli olduğunu söylemek, maalesef, mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar,
en son rakamlara göre, 6 bin cami kadrosu boş, 10 bin cami ise kadrosuz
olmak üzere 16 bin din görevlisi açığı vardır. Bu durum, en başta, halkın
en öncelikli değeri ve toplumun çimentosu olan din hizmetinin ihmalidir.
Evet, değerli arkadaşlar, inançların doğru bir şekilde öğretilmesi
toplumun aynı zamanda çimentosudur. Değerli arkadaşlar, diğer
yandan, bu camileri yaptıran halkımıza karşı da yapılan bir haksızlıktır
bu. Ayrıca, kaynak israfıdır ve misyonerlik çalışmalarına dolaylı
bir destektir aynı zamanda.
Din hizmetlerinin
sağlıklı bir biçimde yürütülmesi, toplumun dinî konularda daha
iyi aydınlatılması ve doğru bilgilerin objektif ve bilimsel ölçüler
içerisinde verilmesi bu açığı kapatmakla mümkündür. Objektif olarak
verilebilmesi için, yüce İslam dininin temel kaynağı olan yüce kitabımız
Kur'an-ı Kerim'in çok iyi anlatılması lazımdır değerli arkadaşlarım.
Maalesef, bu konuda da başarısızız. Mesela, Diyanet İşleri Başkanlığı,
Kur'an-ı Kerim'in tefsirini fasıl fasıl bastırıp insanımızın hizmetine
sunamaz mı değerli arkadaşlarım? Batılılar bunu böyle yapıyor;
bütün olarak değil de, fasıl fasıl. İnsanımız daha kolay bir şekilde
okur bunu.
Yakın geçmişte yaşanmış
sıkıntıların yaşanmaması için, imamsız cami bırakılmamalı, kadrosuz
camilere mutlaka kadro verilmelidir. Çünkü, din hizmetlerinde tasarruf
olmaz. Bu, tasarruf edilebilecek bir alan değildir değerli arkadaşlar.
Kadrosuz camilere atama yapılmadığı takdirde, bunun sıkıntıları
bir nesil, iki nesil sonra daha fazla çekilecektir. Çünkü, din hizmetlerinin
başka bir alternatifi yoktur. İslam dini hizmetlerinin alternatifi,
olsa olsa, misyonerlik çalışmaları olur değerli arkadaşlar. Dikkatinizi
çekmek istiyorum. İktidar, maalesef, bu konuda da şimdiye kadar
kendisinden beklenen atılımı gösterememiş ve tam seçim sürecinde
Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili bir teklif getirmiştir. Bu çalışmaların
da iyi niyetli olduğunu biz kabul ediyoruz.
Diyanet İşleri Başkanlığının
medya yoluyla toplumu aydınlatıp aydınlatmadığı sorusuna karşı
Diyanetin bunu yapamadığını söyleyenlerin oranı Türkiye'de, değerli
arkadaşlarım, yüzde 73'tür. Demek ki insanımız faydalanamıyor. Bunun
tek bir çözümü vardır değerli arkadaşlar: Hep birlikte, Diyanet televizyonunu
bir an önce kurmalıyız, yirmi dört saat yayın yapan Diyanet televizyonunu
bir an önce kurmalıyız. Bu çok önemlidir. Bilindiği gibi, değerli
arkadaşlar, misyonerler, radyo ve televizyon kanallarıyla, Hristiyanlık
propagandasını en etkili ve yaygın bir biçimde yapmaktadırlar. Diyanetin
ise hâlâ kuruluş yıllarındaki zihniyette hizmete devam etmeye çalışması,
teknolojiden, kitle iletişim araçlarından mahrum bırakılması, bu
topluma yapılabilecek en büyük kötülüktür.
Din eğitiminin gerektiği
gibi verilmemesi, toplumun bozulmasına, yozlaşmasına neden olacak
bir etkendir. Çünkü dinin tarifi nedir değerli arkadaşlar? İnsanları
mutlu kılmak, dünyada ve ahirette mutlu kılma aracıdır değerli arkadaşlar.
İnsanların inançlarını yetkili kurum ve kuruluşlar eliyle, devlet
gözetiminde öğrenmeleri, devlet için aynı zamanda bir güvencedir.
Çünkü, devletler ve milletler, dilleri, dinleri ve kültürleriyle
ayakta dururlar değerli arkadaşlar. Bakın, bugün, birçok Avrupa ülkesi,
Balkanlar Türk kökenlidir, fakat Türklüklerini kaybetmişlerdir,
Hristiyanlaşmışlardır, Türklüklerini de kaybetmişlerdir. Bu çok
önemlidir. İnsanlara dinlerini öğrenebilecekleri imkânı tanımadığımız
zaman, bu boşluğu yetkisiz ve hatta, kötü niyetli oluşumlar alabilmekte
ve devlete, demokratik sisteme düşman söylemlerle insanların kafası
doldurulmaktadır değerli arkadaşlar. Bu, aynı zamanda -yetkisiz
insanların yüce İslam dinini anlatması- dinimize de hakaretten
başka bir şey değildir.
Din eğitimi verilmesinde
de, kanaatimce, en büyük rol Diyanet İşleri Başkanlığına düşmektedir.
Bunu konuşmamın başlangıcında da söylemiştim. Diyanet İşleri Başkanlığı
da bu rolünü imam-hatipler ve vaizler yoluyla yürütebilecektir. O
zaman, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde görev yapan imam-hatiplerin,
vaizlerin, vesair din görevlilerinin kalitesinin acilen artırılması
bir zorunluluk hâline gelmiştir.
Yani, aslında, ben
pratik olarak şunu söylemek istiyorum: İlahiyat fakültesi mezunlarının
bizzat camilerimizde imam olması lazım değerli arkadaşlar.
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya)
- Şimdi öyle zaten.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Çok şükür.
Kaliteyle birlikte,
din görevlilerinin imkânlarının da artırılması gerekmektedir. Din
görevlileri, değerli arkadaşlar, hor görülmemeli. Cemiyetimizin
en kaliteli insanlarıdır, değerli arkadaşlarım. Din adamı ne kadar
bilgili ve aydınlanmış olursa o kadar faydalı olacaktır çünkü. Bilgi
ve aydınlanma için de, devamlı surette okumak ve kaynakları takip
etmek gereklidir. Ancak, bugün din görevlilerine ödenen aylıkla
onların kitaba ve okumaya bütçe ayırmalarını beklemek de beyhude
bir iştir. Dolayısıyla, öncelikle, din görevlilerinin özlük hakları
süratle iyileştirilmeli ve hak ettikleri seviyeye çıkarılmalıdır.
Ayrıca, din görevlilerinin
eğitim seviyelerinin de yükseltilmesi gerekmektedir. Son yıllarda
bu konuda adımlar atılmıştır çok şükür. Bu nedenle, hizmet içi eğitim
ve YÖK ile iş birliği yapılarak, yaygın eğitim imkânları sağlanarak,
imam-hatiplerin eğitim seviyesi bir an önce yükseltilmelidir. Yükseköğretime
önü kapalı imam -hatip liselerinden ve öğrencisiz bırakılan ilahiyat
fakültelerinden, ihtiyacı olan ve hizmet ehli görevli temininde
zorluk çekilmektedir. Giderek daha da kötüleşen bu durumun önüne
geçilmesi ve istenen nitelikte din görevlilerinin yeterli sayıda
sağlanması, mevcut din görevlilerinin kalitesinin artırılması
için Diyanet akademisinin de kurulması elzemdir diyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Vatandaşların din
eğitimlerinin ehliyetli ve yetkili ellerden sağlanması gereklidir.
Bilindiği gibi, ülkemizde,
dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir şekilde çocuklara on iki yaşından
önce Kur'an öğrenme yasağı getirilmiştir. Bu yasak, başta Birleşmiş
Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin, Helsinki Nihai Senedi'nin, Paris Şartı'nın
ve daha birçok uluslararası sözleşmenin din ve vicdan hürriyetiyle
ilgili hükümlerine ve Anayasa'mızın 24'üncü maddesine aykırıdır.
Anayasa ve yasalarla
teminat altına alınan ebeveynin çocuğuna din eğitimi verme hakkının
kullanılmasından kimseye zarar gelmez. Çocukların yetkililer
eliyle velilerinin istekleri doğrultusunda din eğitimi almalarından
da, devlet ve millet, zarar değil fayda görür değerli arkadaşlar,
çünkü, dinler insanlara kötülüğü değil iyiliği emrederler.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
konuşmanızı tamamlayınız.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Devletin desteğiyle,
devletin gözetiminde alınan din eğitimi en sağlıklı din eğitimi
olacaktır. Hiç kimse bundan korkmamalı ve çocuklara doğru din eğitimi
vermenin önündeki engelleri kaldırmalıdır.
Değerli arkadaşlar,
bilindiği üzere, kızlarımızın okullara gönderilmesi, kadınların
her düzeyde erkeklerle aynı haklara sahip olmaları hepimizin isteğidir.
Bu doğrultuda, kadınlarımızın doğru bir şekilde din eğitimi almaları
da önemlidir.
Bilindiği üzere, ülkemizde
camilere genellikle erkekler devam etmektedirler. Durum böyle
olunca, zaten kısıtlı olan camideki din eğitiminden de sadece erkekler
faydalanabilmektedirler. Diyanet İşleri Başkanlığının başka
iletişim vasıtalarıyla topluma ulaşma imkânları da kısıtlı olduğundan,
kadınlarımız hurafelere açık hâle gelmekte ve asılsız bilgilere
hedef oldukları gibi, piyasadaki üfürükçülerin, cincilerin, muskacıların
istismarına maruz kalabilmektedirler. Bu nedenle, Diyanet İşleri
Başkanlığında kadın vaizlerin sayısı artırılmalı ve kadınlarımıza
yönelik din eğitimine de mutlaka ağırlık verilmelidir.
Diyanet İşleri Başkanlığının
yurt dışı teşkilatı kurmasını hukuki zemine kavuşturacak bu teklifi,
tekrar ediyorum, doğru bulduğumuzu ifade ediyor, yüce heyetinizi
tekrar saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özdoğan.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına ve şahsı adına Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç, buyurun.
CHP GRUBU ADINA HALUK
KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, burada, daha
önce Diyanet İşleri Başkanlığı yapan üç sayın milletvekilinin bulunduğu
bir Genel Kurulda, bu konuda konuşmak özel uzmanlık gerektiriyor,
bunu biliyorum, ama ben, konuşmamı şu kalıplar içinde yapacağım:
Bir defa, bu kanun tasarısına Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
başından destek verdiğimizi ifade ediyorum.
İkincisi: Diyanet İşleri
Başkanlığının Türkiye Cumhuriyeti'nde kuruluşu ve gelişimiyle
ilgili bazı kronolojik bilgileri sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Daha sonra, 1924, 1961, 1982 Anayasalarında Diyanet İşleri Başkanlığının,
1924'te bu yok, ama, daha sonraki Anayasalarımızda Diyanet İşleri
Başkanlığının hangi maddeler içerisinde nasıl ele alındığını, anayasa
hukukçularının görüşlerini refere ederek sizlerle paylaşmaya
çalışacağım ve Diyanet İşleri Başkanlığının, bugün için, üzerinde
olan birtakım tartışmaların, bu, Diyanet İşleri Başkanlığının yeniden
yapılandırılması, teşkilat yasası da dâhil olmak üzere, değişik
noktalarda olan eleştirileri, o eleştirileri yapan kişilerin, müelliflerin
adlarını vererek sizlerle paylaşmaya çalışacağım ve sonuçta, tutanaklarda,
biraz çalışılmış, üzerinde değerlendirme yapılmış bir tutanak özeti
bırakmaya gayret edeceğim.
Değerli arkadaşlarım,
Başkanlık olarak 1920 yılında Ankara'da kurulan Meclis Hükûmetinde
"Meşihat" adını verdiğimiz "Şeriye ve Evkaf Vekâleti"
adıyla bakanlık olarak yer alıyor ve 1924'e kadar da bu statüsü aynen
devam ediyor. Tabii, din hizmetlerinin politikanın dışında ve üstünde
tutulması gerçeğinden hareketle 3 Mart 1924 tarihinde Şeriye ve
Evkaf Vekâleti kaldırılarak, yerine 429 sayılı Kanun'la Başvekâlet
bütçesine dâhil ve Başvekalete, yani, Başbakanlığa bağlı Diyanet
İşleri Reisliği, bugünkü adıyla Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluyor.
Bununla ilgili tutanakları da çıkarttım; merak eden arkadaşlarıma
verebilirim; oldukça ilginç görüşmeler var, söz almalar var, oturumu
yöneten başkanın tutumu var. Bunlar, hepsi, bizim demokrasi tarihimizde,
Meclis tutanaklarımızda yer alan hususlar. İlgilenen arkadaşlarımıza
takdim edebilirim.
Değerli arkadaşlarım,
tabii, buraya geçmeden önce, İslam dininin cumhuriyetten çok önce
Türk toplumuyla, Türk toplumlarıyla, Türk topluluklarıyla buluşmasından
önce, sadece bir manevi hayatı düzenleyen hususlar, kurallar getirmediğini
biliyoruz. Bunun yanında, bir kent yaşamında, yani "medine"
adını verdiğimiz kent yaşamında insanların birbirleriyle olan
ilişkilerini de düzenleyen bir kurallar sistemi olarak geliyor ve
o zamanki dinî önderin o toplumun önderi olmasıyla devlet yapısı
oluşturuluyor; yani, ilk İslam devletlerinin ortaya çıkış felsefesi
buna dayanıyor. Yani, din eksenli, toplumun tüm katmanlarını kapsayan
ve toplumun tüm kurallarını koyan, düzenleyen ve bunun liderliğini
de o toplumun dinî önderine veren devlet biçimi. Bu, Türk topluluklarıyla
çok kolay özdeşleşebilen, Türk toplumlarında çok kolay kabul edilebilen
bir yapı ve Türklerin İslamiyet'i kabulü, belki de İslamiyet'in bir
devlet düzeni olması gerçeğinden hareketle daha kolay kabul ediliyor.
Kanlı bir süreç yaşanıyor tarihte, ama baktığınız zaman, bu sürecin
kolay kabul edilişi bu temel gerçeğe dayanıyor.
Tabii, daha sonra dünyada
bir tek Müslüman toplumların, İslam toplumlarının kapalı bir toplum
olarak dünyada egemenliklerini sürdürdükleri bir dönemden, Avrupa
eksenli "insan hakları" kavramlarına, "devlet"
kavramının yeniden tanımlanmasına, daha sonra, Fransız Devrimi
sonrasında, özgürlüklerin, eşitliğin, laikliğin tartışıldığı
devlet boyutlarına geçişi görüyoruz ve o zaman Osmanlı İmparatorluğu'nda
bu şeri devlet yapısı gelenek olarak sürdürülürken buradan etkilenmelerle
çeşitli tartışmalar başlıyor. O kısımları geçiyorum, ama cumhuriyette
daha sonra neler oldu, bunu bilmemiz gerekiyor. Çünkü, daha sonra,
din ve tarım toplumu aşamasından, endüstrileşme aşamasını yaşamadan,
birdenbire cumhuriyet aşamasına geçen ve o düzenin kuralları ve
kanunlarını topluma uyarlamaya çalışan bir devlet yapısına geçiyoruz.
Hızlı bir değişim yaşıyoruz. Kimileri, bunu, jakoben bir değişim
olarak görüyorlar. Tepeden inmeci, dayatmacı bir değişim olarak
görüyorlar. Ama, tarihte kalan bir süreci şu veya bu şekilde eleştirmek
yerine, bir tarihsel süreci yaşamadan -demin söylediğim gibi, çoğu
sosyal bilimci bunun altını çiziyor ve hakkını da teslim ediyor- Osmanlı
din-tarım toplum yapısından, devlet yapısından, dediğim gibi, ara
dönemi yaşamadan, yani, sınıflar oluşmadan ve o sınıflar siyasette
kendi çıkarlarını talep etmeden, birden bire cumhuriyet aşamasına
geçiyoruz ve kurumlar değişmeye başlıyor. Belki, bugün yaşadığımız
siyasi çelişkilerin, tartışmaların temelinde de bu dönüşümün
hâlâ bugüne uzanan izdüşümleri yatıyor.
Değerli arkadaşlarım,
millî mücadele yıllarında büyük hizmetler vermiş, idari tecrübesi
olan ve uzun zaman da Ankara Müftülüğü görevinde bulunan -ben, nur
içinde yatmasını tekrar diliyorum huzurunuzda- Börekçizade Mehmet
Rifat Efendi, 1 Nisan 1924 tarihinde, işte, demin anlattığım o 3
Marttaki kanundan sonra, Diyanet İşleri Reisliğine getiriliyor.
En yüksek devlet memur maaşı alan Diyanet İşleri Reisine, o zaman bakanlara
verilen kırmızı plakalı bir makam aracı tahsis ediliyor ve protokoldeki
yeri de bu özelliklere göre belirleniyor.
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Haluk Bey, protokoldeki yeri neresidir bilebiliyor musunuz?
HALUK KOÇ (Devamla) -
Protokoldeki yeri bu özelliklere göre belirleniyor.
14 Haziran 1935 tarihinde
kabul edilerek 22 Haziran 1935'te yürürlüğe giren 2800 sayılı bir Yasa
var, Diyanet İşleri Reisliği Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun.
Başkanlığın ilk teşkilat kanunu bu oluyor. Bu Kanun'la, teşkilatın
yapısı, kadro oluşumu, merkez ve taşra görevlilerinin nitelikleri
ve tayin usulleri gösteriliyor. Teşkilatın görevleri ise söz konusu
Kanun'un 2'nci maddesi gereğince düzenlenen 11 Kasım 1937 tarih ve
7647 sayılı Kararnameyle yürürlüğe konan Diyanet İşleri Reisliği
Teşkilatının Vazifelerini Gösterir Nizamname'de belirtiliyor.
Sayın milletvekilleri,
bu yapıda, 1950 yılına kadar hiçbir değişiklik olmadan geliyor. Yalnız,
1946'dan sonra, 46-50 arası, son Cumhuriyet Halk Partisi İktidarı döneminde,
tek parti iktidarı döneminde, Günaltay zamanında, Günaltay Kabinesinde
ve politikalarında çok değişik uygulamalar ortaya çıkıyor ve ondan
sonra da, 1950'den sonra Demokrat Parti İktidarında bu hususlar daha
da genişletilerek devam ediyor.
Nisan 1950 tarihinde
yürürlüğe konan 5634 sayılı bir Kanun'umuz var. Burada, Diyanet İşleri
Başkanlığı, 1950 koşullarına göre yeniden bir kanun çerçevesinde
düzenleniyor. Kanun'a göre, 1950 Kanunu'na göre, merkez teşkilatındaki
bazı birimlerin adları değiştiriliyor, mevcut yapıya 1 adet başkan
yardımcılığı ekleniyor, birtakım müdürlükler ekleniyor, ilk defa
gezici vaizlik ihdas ediliyor ve bütün vaizler maaşlı kadroya geçiriliyor.
1951 yılında ise, ilk defa, Yayın Müdürlüğüne bağlı Dinî Yayınlar Döner
Sermaye Saymanlığı kuruluyor.
Daha sonra, 1961 yılına
geliyoruz değerli arkadaşlarım ve 1961 Anayasası Türk toplumunun
temel yapısını değiştiren bir anayasa, çok büyük açılımlar getiren
bir anayasa. Burada 154'üncü madde önemle karşımıza çıkıyor. 1961
Anayasası'ndaki 154'üncü madde, Diyanet İşleri Başkanlığını bir
anayasal kurum olarak düzenleyen bir madde. Bu çok önemli, 1961 Anayasası'nda,
154'üncü madde, Diyanet İşleri Başkanlığını bir anayasal kurum olarak
düzenliyor ve bu kurumun kendi özel kanununda gösterilen görevleri
yerine getirmesini öngörüyor.
Burada, daha sonra,
bu Anayasa maddesi doğrultusunda, 1965 yılında, Diyanet İşleri
Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Başkanlık yeni
bir düzenlemeye kavuşturuluyor ve bugünkü organik yapısını kazandıran
-Diyanet İşleri Başkanlığının- ve Diyanetin tarihî gelişimi içerisinde
yeni bir dönem başlatan işte bu Kanun oluyor; 1961 Anayasası'nın emrettiği,
o 154'üncü madde çerçevesinde yapılan 1965 tarihli 633 sayılı Kanun.
Daha sonra, değerli arkadaşlarım, 1979 yılında 1982 sayılı Kanun
yürürlüğe giriyor ve 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun'da geniş çapta bir değişiklik yapıyor
ve Diyanet İşleri Başkanlığının yurt dışında da teşkilatlanmasını
sağlıyor.
Bugünkü görüştüğümüz
ve yönetmelik iptaliyle karşımıza çıkan hususu düzeltmemize dönük
talebin altındaki tarihsel gelişim budur. Bunu bilmeden bir kanun
üzerinde ileri geri konuşmak olmaz. Bu süreci özetlemek lazım, bu
süreci irdelemek lazım ve ondan sonra da bu kanun üzerinde arkadaşlarımızın
-konuşacak olanlar varsa- görüşlerini ifade etmeleri lazım.
Değerli arkadaşlarım,
1961 Anayasası'nda Diyanet İşleri Başkanlığının genel idare içinde
yer alarak özel kanunda gösterilen görevleri yerine getireceği
ifade edilirken, Türkiye, 1980'de başka bir dönüşüm geçiriyor; bence,
demokrasi açısından olumsuz, karanlık bir döneme giriyor. 1982 Anayasası'nda
ise Başkanlığın görevlerini yerine getirirken uyması gereken
kıstaslar da ayrıca belirtiliyor.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, cumhuriyet Türkiye'sinde… Demin, İslam toplumundaki kuralların,
bir din devleti algılamasının nasıl olduğunu kısaca anlatmıştım,
ama değişen dünya koşulları ve Osmanlı şeri düzeninin cumhuriyetle
değişerek devam etmesi sürecinde, cumhuriyet Türkiye'sindeki bu
dinsel örgütlenme, kısaca demin de belirttiğim gibi, merkezî bir yönetim
altında düzenlenerek devlet örgütü içinde yer alan bir örgüt yapısıyla
yürütülüyor.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, tabii, bu anayasal süreç içerisinde değişik akademisyenlerin
-bunları daha sonra, merak eden arkadaşlarıma verebilirim- değişik
görüşleri var. Bu görüşler benim ve partimin görüşleri değildir.
Ben, bu görüşleri, değişik bilim insanlarının adlarını da vererek
ifade etmeye çalışacağım. Mesela, Doçent Doktor Vural Dinçkol,
"1982 Anayasası Çerçevesinde ve Anayasa Mahkemesi Kararlarında
Laiklik" adlı eserinde "1961 Anayasası döneminde Diyanet
İşleri Başkanlığının, yasada belirtilen görevi yerine getirmek
üzere genel idare içinde yer alması tartışma konusu olmuştur."
diyor, tartışıyor. Bu tartışmaları bilmemiz lazım. Çünkü, bir süre
sonra Diyanet İşleri Başkanlığının teşkilatlanma kanunu gelecek;
daha sonraki Parlamentonun görevleri içinde olacak belki, ama bütün
bu süreci, tutanaklara, bizden sonra görev yapacaklara, belki,
bir kaynak oluşturma bakımından bırakma ihtiyacını duyuyorum.
Şimdi, bir kısım görüş,
dinin bir kamu hizmeti sayılarak Diyanet İşleri Başkanlığının genel
idare içinde yer almasının laiklik ilkesiyle bağdaşmadığı kanaatini
görüyoruz. Mesela, bu araştırmacılar içerisinde Ali Fuat Başgil'i
görüyoruz. Daha sonra, hatta aynı zaman dilimi içinde Sıddık Sami
Onar Hocayı görüyoruz. Mesela, bir örnek alayım: "Çoğunluk da
olsa muayyen bir mezhep teşkilatının genel idare içinde yer almasının
sebebi anlaşılamamaktadır. Sünni mezhebi, memleketimizde, din
ve mezhep bakımından çoğunluğu teşkil etmektedir. Fakat bu durum,
devletin diğer din ve mezheplerle ilgilenmemesi için yeter bir sebep
değildir. Laik bir devlette din ve mezhep çoğunluğu veya azınlığı
olamaz, devletin bütün din ve mezheplere karşı tarafsız olması gerekir."
Sıddık Sami Onar Hocanın yorumu.
Değerli arkadaşlarım,
ikinci bir görüş: "Buna göre, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi
bir kurumun birçok laik Batı ülkesinde olmamasına karşın, İslamiyet'in
yapısı ve Türkiye'nin tarihsel gelişimi nedeniyle genel idare
içinde yer alması, laikliği koruyucu bir düzenlemedir." diyor.
Bir kısım görüşler de
burada. Burada, özellikle bu görüşü savunan Mümtaz Soysal Hocayı
görüyoruz. Siyasal bilgiler fakültesi mezunları... Biz tıp fakültesinde
okuyorduk ama, "100 Soruda Anayasa" kitabı bizim de elimizdeydi.
Mümtaz Hocanın bu kitabı, 100 Soruda… Yine, Sayın Özbudun'un, Sayın
Kubalı'nın, Sayın Ozankaya'nın görüşleri bu çerçevedir. Yani, laikliğin
teminatı olarak, bir anayasal kurum olarak Diyanet İşleri Başkanlığını
algılıyorlar, tarif ediyorlar ve Anayasa içerisinde yerini belirtiyorlar.
Değerli arkadaşlarım,
tabii, tartışma ilerliyor. Lozan Anlaşmasıyla…
Umuyorum sıkmıyorum
Sayın Başkan.
Lozan Anlaşmasıyla
başka dinden azınlıklara dinsel gereksinmelerini cemaatleri düzeyinde
ve vakıfları aracılığıyla karşılama imkânı tanınmıştır, biliyoruz.
Günümüzde de Müslüman olmayan dinsel azınlıklar var Türkiye'de,
yurttaşlarımız olarak. Bunlar Vatikan, Fener Patrikhanesi, Hahambaşılık
gibi merkezler aracılığıyla dinî hizmetlerini yerine getirmekteler.
Değerli arkadaşlarım,
82 Anayasası'na geçiyoruz. 82 Anayasası'nın 136'ncı maddesi bu sefer
önem taşıyor. Burada da, 136'ncı madde tartışılırken, o zaman, Millî
Güvenlik Konseyi adı verilen, demokrasiyle hiçbir ilişkisi olmayan
bir kurulun her yapılan tartışmada müdahil olduğunu görüyoruz. Türkiye,
bugünlerden geçerek geldi değerli milletvekilleri. Yani, Türkiye,
orada dört tane kişinin kendini kurul olarak tarif ettiği ve Türkiye'de
yapılmak istenen bir anayasayı ve o anayasanın maddelerinin gerekçeleri
üzerinde kendi başına dört kişilik kurulun karar verdiği dönemlerden
geçerek geldi. Onun için, bugünkü demokrasimizi, bugünkü demokrasimizin
kurum ve kurallarını çok iyi savunmak zorundayız hepimiz, iktidar
da muhalefet de. Buradan kısaca bir öz eleştiri çıkartıyorum Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeleri için -kendim de dâhil- yani, belli kurumlar
hakkında yorum yaparken, bu süreçlerin hiçbirini unutmamamız gerekiyor.
Ve bu MGK'daki değişiklik şu: Danışma Meclisinde kabul edilen, o zamanki
Danışma Meclisinde kabul edilen maddenin ikinci fıkrasında yer
alan Diyanet İşleri Başkanının Cumhurbaşkanınca atanacağına
ilişkin hüküm madde metninden çıkartılıyor. "Aslında, Başkanın
Cumhurbaşkanınca atanması, genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri
Başkanlığının, iktidarın laiklik anlayışına bağlı kalmasını önler
ve daha bağımsız olmasını sağlardı. Ancak, her ne şekilde olursa olsun
bu tür din işleri örgütünün genel idare içinde olması nedeniyle
yargısal ve parlamenter denetim yollarının açık olması, laiklik
ilkesinin güvencesini oluşturmaktadır. Zira, bu örgüt, dini konularda
oldukça önemli faaliyetlerde bulunmaktadır." diyorlar, yine,
çeşitli araştırıcılar bu konuda da görüşlerini ifade ediyorlar.
Değerli arkadaşlarım,
yine, aynı, Diyanet İşleri Başkanlığına, özellikle -bunu da rahmetli
Sayın Velidedeoğlu ifade ediyor- mezhep ayrımı yaptığı gerekçesiyle
eleştiriler geliyor. Mesela "Bütün Sünni vatandaşlar gibi vergi
ödeyip bütçeye katkısı bulunan Alevi yurttaşlarımızın, Diyanet
İşleri Dairesinden kendi inançları dolayısıyla yararlanamadıklarıdır."
ifadesi var. "Acaba, Diyanet İşleri yönetiminde ayrı bir oda
açılarak, orada Alevi mezhebinin bütün kurallarını bilen bilgin
bir Alevi yurttaş görevlendirilemez mi?" diyor Hıfzı Veldet Velidedeoğlu,
"İnsan Hakları, Türkiye, Sünnilik, Alevilik Sorunu" isimli
yapıtında.
Değerli arkadaşlarım,
"Diyanet İşleri Başkanlığı 633 sayılı Yasa'nın 1'inci maddesinde
de belirtildiği gibi, İslam dini inançları, ibadet ve ahlak esaslarıyla
ilgili işleri yürütmek üzere kurulmuştur. Dolayısıyla, mezhep ayrımı
yapılmamalıdır. Nitekim, Anayasa'nın 136'ncı maddesi, Başkanlığın
bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı
ve bütünleşmeyi amaç edinerek görev yapmasını amirdir. Millî dayanışma
ve bütünlüğü bozacak mezhep ayırımı yapmak, bu bağlamda Anayasa'ya
aykırılık oluşturacaktır." yorumu da mevcut.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bülent Tanör ve Necmi Yüzbaşıoğlu, "1982 Anayasası'na Göre
Türk Anayasa Hukuku" isimli kitabında, burada "Devlet düzeninin
din kurallarına dayanmadığı, bu yoldaki duyarlılığın çok kesin
olduğu Türkiye'de, devlet, din işlerinin yürütümünü bizzat yüklenmiştir."
diyor.
1924'te kurulan Diyanet
İşleri Başkanlığını 1961 Anayasa'sı -bu kurumu- anayasalaştırmıştı,
onu vurgulamıştım. 82 Anayasa'sı bunu sürdürdü, daha ayrıntılı düzenlemeler
getirdi 136'ncı maddede. Buna göre, "Genel idare içinde yer alan
Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün
siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma
ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri
yerine getirir."
Değerli arkadaşlarım,
yine, Anayasa Mahkemesi, Diyanet İşleri Başkanlığının varlığını
laiklik açısından savunmaktadır. Bu son derece önemli bir husustur.
Şimdi, Anayasa Mahkemesinin, Diyanet İşleri Başkanlığının varlığını
laiklik açısından savunan gerekçesinin mantığı şu şekildedir: "Laiklik
anlayışı ve düzeni her ülkenin ve ilgili dinin yapısal özelliklerine
göre farklılaşabilir. Batı toplumları ve Hıristiyanlıkta devlet
din ayrılığı mümkün olabilmiş ve kiliselerin bağımsızlığı devlet
düzenini sarsmamıştır. Buna karşılık, aynı zamanda bir dünya dini
olan -ilk İslam devletlerinin kuruluşundaki temel felsefeyi anlatmıştım-
dünya dini olarak tanımlanan ve toplumsal, kamusal yaşamı düzenleyen
İslam dininin kötüye kullanılması, devletin ve laiklik ilkesinin
de yok edilmesi demek olur. Bu nedenle, Diyanet İşleri Başkanlığının
bir anayasal kurum yapılması tarihten ve ülke koşullarından süzülen
bir zorunluluktur." Bu görüş de, Anayasa Mahkemesinin, Diyanet
İşleri Başkanlığının bir anayasal kurum olarak Türkiye'de bulunmasının
gereğinin altını çizen bir hukuksal gerekçedir.
Değerli arkadaşlarım,
bu görüşler Sayın Bülent Tanör ve Necmi Yüzbaşıoğlu'nun belirttiğim
kitaplarına ait.
Şimdi, değişik toplum
kesimlerinin… -Daha çok var, ama zamanım sınırlı olduğu için sadece
isimlerini söyleyeceğim. Prof. Yavuz Sabuncu'nun yine bu kitabında
ilgili bölüm var. Yine, İsmet Paşanın Meclis Grubunda yaptığı konuşmalar
var, çeşitli ithamlar yöneltildiğinde Cumhuriyet Halk Partisine
İsmet Paşanın bu konuda yaptığı açıklamalar var.
Şimdi, TESEV'in raporunda
bazı… Bu konuyla ilgili geniş bir raporu var. Bu raporun raportörü
İrfan Bozan arkadaşımız. Ben, burada, derli toplu bir bilgi dağarcığı
olduğu için, o bölümün geniş bir fotokopisini aldım. Tabii, burada
-demin söyledim- Alevi yurttaşlarımıza göre Diyanet İşleri Başkanlığının
konumu söz konusu. Burada, bu yurttaşlarımızdan, Diyanet İşleri
Başkanlığına dönük, zaman zaman eleştiriler geldiğini hepimiz biliyoruz.
Şimdi, baktığımız zaman,
Alevi kökenli yurttaşlarımız, kendi içlerinde, Diyanet İşleri
Başkanlığının kurumsal yapısı, faaliyetleriyle ilgili homojen,
yani bütün kesimlerinin, hepsinin katıldığı ortak bir fikir duruluğunda
buluşamıyorlar. Onların da çok farklı farklı görüşleri var. Hatta,
şu şekilde özetleyebilirim: Üç büyük cephede toplanıyor Alevi
yurttaşlarımızın görüşleri. Farklı kesimlerin görüşleri, çok sayıda
kişi ve kurumdan görüş alınmasının sonucunda bunlar belirleniyor.
"Diyanet İşleri Başkanlığı içerisinde Alevi inancı da temsil
edilsin." görüşündeler bir kesim. Bir kesim, Alevi inancındaki
yurttaşlarımızın, Diyanet İşleri Başkanlığı gibi, kendi inanç sistemlerini
yönetecek, dengeleyecek ayrı bir diyanet işleri başkanlığına sahip
olmaları fikri. Bunlar değişik gruplar tarafından tartışılıyor,
öne sürülüyor, savunuluyor. Bir kısmı da, devlet hiçbir şekilde
dinî örgütlenmelere müdahale etmesin, din hizmetleri cemaatlere
bırakılsın, her kesim için. Bu da ayrı bir görüş. Bunların savunucuları
var, karşı çıkanlar var; savunma gerekçeleri var, karşı çıkış gerekçeleri
var. Fikir düzeyinde ilginç görüşler var. Yine, merak eden olursa bunun
da fotokopisini verebilirim.
Değerli arkadaşlarım,
burada, dört dakika içerisinde… Türkiye'deki ve yurt dışındaki Alevi
Bektaşi örgütlerinin büyük çoğunluğunun savunduğu görüş şudur:
"Diyanet, devletin benimsemiş olduğu laikliğe aykırıdır. Bu
idari yapı içinde yer aldığı müddetçe Türkiye Cumhuriyeti'nin laik
bir devlet olduğu, temelsiz bir iddia olarak kalacaktır. Dolayısıyla,
yapılması gereken, teşkilatın lağvedilerek bu yanlışlığa ve çelişkiye
son verilmesidir." Bu bir görüş. Sayın Üzüm 1997 yılında bu görüşü
savunmuş. Cem Vakfı'nın ayrı görüşleri var, yine Adalet ve Kalkınma
Partisine kabul ettiğiniz Reha Çamuroğlu'nun ayrı görüşleri var,
ama, dediğim gibi, bunların her biri değişik noktalarda tartışılıyor.
Değerli arkadaşlarım,
Diyanet İşleri Başkanlığının bir anayasal kurum olarak gerekliliğini,
Anayasa Mahkemesi, gerekçesiyle ifade etmiş durumda. Diyanet İşleri
Başkanlığının yurt dışındaki görevleri konusunda da… Türkiye'nin,
değişen dünya koşullarında, 1960'tan sonra yurt dışında çok sayıda
soydaşımızın yaşadığını biliyoruz. Bu koşullar etrafında orada
iş cemaatlere bırakılır ise kural dışı, safsataya dayalı, kendi
doğrusunu İslam'ın doğrusu olarak kabul edecek yanlış uygulamaların
çeşitli alanlarda devreye girdiğini hepimiz biliyoruz. Onun için,
Diyanet İşleri Başkanlığının yurt dışında da -burada talep edilen-
bu temsil edilmesine dönük talebinin ben şahsen yerinde olduğuna
inanıyorum. Yerinde olduğuna inanıyorum, ama bu tartışmaların
hiçbirini göz ardı etmeden bu gereğin altını çiziyorum.
Mutlaka Diyanet İşleri
Başkanlığını… Çok çeşitli sorunlar var. O sorunlara belki o kanunun
hazırlıkları sırasında Parlamentoda görev yapacak çeşitli partilere
mensup arkadaşlarımız gireceklerdir; kadro sorunu olsun, geçişler
olsun, teşkilatlanma olsun, diğer konular olsun, Diyanete bağlı
vakıfların şeffaflığı olsun, birçok noktada o tartışmalar yapılacaktır.
Ama, şu aşamada Sayın Tayyar Altıkulaç ve Sayın Yazıcıoğlu Hocanın
getirdiği kanun teklifinin, bence, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından
da olumlu karşılandığını ifade ediyorum. Ama, deminki tartışmaları
hiçbir zaman göz ardı etmeden, tüm yurttaşlarımızın, geniş, en geniş
kesimlerin olurunu alacak yeni bir Diyanet İşleri Başkanlığı yapılandırmasının
artık Türkiye'nin bugünkü koşulları çerçevesinde tüm toplumsal
gerçeklerimizi görerek, tüm toplumsal taleplerimizi görerek ve
kavrayarak, hiçbir kesimi dışlamadan herkesi kavrayarak bu hizmetlerin
yeni bir merkezî yapı içerisinde verilmesinden yana olduğumuzu
ifade ediyorum.
Şahsım ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Koç.
Şahsı adına Adana Milletvekili
Sayın Recep Garip? Yok.
Şahsı adına, Çankırı
Milletvekili Sayın Tevfik Akbak? Yok.
Hükûmetin söz isteği
var mı efendim?
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) - Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Evet, Hükûmetin söz isteği var.
Devlet Bakanımız
Sayın Mehmet Aydın.
Buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benden önce
konuşan arkadaşlarım, gerek Diyanet İşleri Başkanlığımızın bir
kurum olarak bir bakıma tarihî evveliyatını ve bugününü geniş bir
biçimde izah ettiler. Ayrıca, işlevsel olarak Diyanet İşleri Başkanlığını
da, yine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan değerli bilim
adamımız değerli eski Diyanet İşleri Başkanımız Yazıcıoğlu da
zaten yeterli ölçüde bir aydınlığa kavuşturdu zannediyorum. Ben,
sadece -bir bakıma, madem konu açılmışken- teşekkür edip oturacaktım,
ama, birkaç cümle de benim söylememin iyi olacağını, yerinde olacağını
düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri,
biz arkadaşlarımızla göreve başladığımız zaman, her ciddi kurumda
olduğu gibi, kendimize o hepimizin bildiği dört soruyu sorarak
başladık. Bu, o soruların içeriklerinin yeni olduğu anlamında değil,
ama o soruların bize ne söylediğini ve bizim o soruların cevabı
olarak nasıl bir yol ve yordam izleyeceğimizi bir daha gözden geçirmek
için konuya el attık. Bunlardan birisi "Ne?" sorusu, ikincisi
"Nasıl?" sorusu, üçüncüsü "Kiminle?" sorusu ve dördüncüsü
"Niçin?" sorusu.
"Ne?" sorusu,
Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurum söz konusu olduğunda elbette
doğrudan doğruya içerikle ilgidir. Yani, siz o kurumda neyle görevlisiniz?
O kurumda bir aydınlatma göreviniz var. Değerli konuşmacılar çok
açık bir biçimde söylediler, iyi ki söylediler, çünkü onların tekrar
tekrar söylenmesinde yarar var. Millî bütünlüğü ve toplumsal dayanışmayı
sağlamaya katkıda bulunmak için var olan bir kurumdan bahsediyoruz.
Yani, toplum üzerinde etkili olan, topluma karşı sorumlulukları
olan, görevleri olan bir kurumdan bahsediyoruz. Dolayısıyla, evvela,
o "ne" dediğimiz şey, birinci derecede bilgiyle ve tefekkürle
ilgili bir sorudur. Yani, başka bir şekilde söylendikte "Ne öğreteceksiniz?"
sorusu Diyanet gibi bir kurumda son derece önemlidir. Dolayısıyla,
bir bakıma bizim birinci ilkemiz, motomuz şuydu: Bu bilgilerin yenilenmesi
lazım. Bu, eskiden beri sürüp gelen bilgilerin tamamının geçersiz
olduğu anlamında değildir. Fakat, madem dünya yenileniyor, hayat
yenileniyor, ilişkiler yenileniyor, o zaman bu ilişkilere ve bu
ihtiyaçlara cevap veren bilgilerin de yenilenmesi lazım. Eski deyimle
bir tecdidi ilme ihtiyaç var, bir bilgi yenilenmesine ihtiyaç var.
Bilgi dünyasında -felsefi bir ifade kullanacaksanız, epistemisinde-
Diyanetin bir yeniden yapılanmaya ihtiyacı var dedik ve o şekilde
yola çıktık.
Şimdi, bugüne kadar
o alanda yapılanları sayarsam sizin çok vaktinizi alırım. Burada
üzerinde durulduğu için sadece söyleyeyim. Mesela, Alevi vatandaşlarımızın
ihtiyacı bakımından Diyanet İşleri Başkanlığı ilk defa Alevi klasiklerini
en üstün kalitede -çünkü onu gerektiriyor kitapların, elimizdeki
kaynakların yapısı- en iyi şekilde yayınlamaya başladı. Başta birtakım
tereddütler oldu, acaba bunun arkasında da bir bakıma, hani, Sünnilikle
ilgili birtakım artıların elde edilmesi mi, şeklinde sorular bazı
zihinlerde uyandı, ama bugün geldiğimiz noktada, samimiyetimle
söylüyorum, başta dedelerimiz olmak üzere, Alevi vatandaşlarımızın,
kardeşlerimizin büyük bir kısmının teşekkürüyle karşılaştım, sevgisiyle,
ilgisiyle karşılaştım. Beşinci cildi çıkmak üzere. Bu eserler hakikaten
kuşe kâğıda basılıyor, çünkü, elimizdeki kaynaklar, zaten asırlardır,
bir bakıma, bir yerde, bir köşede kaldıkları için herhangi bir işleme
tabi tutamıyorsunuz. Evvela Osmanlıcalarını basıyoruz gayet
güzel bir biçimde, sonra onun -bugünkü bizim kullandığımız harflerimizle-
Latin harfleriyle okunuşunu, transkribesini yapıyoruz ve sonra
da bugünkü Türkçe ile ne anlama geliyor, daha doğrusu bugünkü Türkçe
ile nasıl söyleniyor o, nasıl ifade ediliyor, onu yapıyoruz. Yani,
üç katlı, bir bakıma gayet güzelce hazırlanmış, Alevi vatandaşlarımızın,
bilim adamlarımızın da katkılarını alan -zaten projeyi de beraber
başlattık- bir şekilde başlatıyoruz.
Birincisi: Bilgi yenilemeyle
ilgili yaptığımız çalışmaya bir örnek olarak veriyorum. Yani, Alevi
kültürü bizim kültürümüz olduğuna göre, Alevi yorumu bizim yorumumuz
olduğuna göre, bütünüyle Türkiye'nin, Türk insanın yorumu olduğuna
göre onu hepimiz kaynaklarından öğrenmek zorundayız. Diyanet İşleri
Başkanlığının bence attığı en önemli adımlardan biri budur.
İkincisi: Özellikle
Alevi vatandaşlarımızın oturduğu şehirlere, kasabalara, köylere
yakın olan bütün il, ilçe ve köylerimizdeki imamlarımızı bir Alevi
ve Bektaşi eğitiminden geçirdik. Özü nedir, neden bahsedilir, hangi
bilgiler vardır ve nasıl yorumlanmıştır ki, karşı karşıya geldikleri
zaman, bir imamımızla bir dede karşı karşıya geldiği zaman kaynaklara
dayalı sağlam bilgi olsun ki, bizim bu anayasal görevimiz, yani
millî bütünlük ve dayanışma görevimizi toplumun bütün kesimleri
ve kesitleri arasında bilgiye ve tefekküre dayalı olarak yapalım.
Sadece duygu değil, sadece kardeşiz demek yetmiyor. O duygunun, o
kardeşliğin bir bilgi temelinin olması lazım.
Tabii, bunu aynı şekilde
diğer dinî bilgiler için de yaptık. Gerçekten, yenilenmesi gereken
bilgiler vardır. Mesela, diyelim ki kadın konusunda. Her dönem, bir
anlamda, temel kaynakları kendine göre yorumluyor. Bizim dönemimiz
farklı bir dönem olduğuna göre, biz orada da özellikle eğitim ve öğretim
alanında, kadın bilgileri, kadın epistemolojisi konusunda da çok
ciddi adımlar attık ve o konuda gerçekten sağlam diyebileceğimiz,
güvenli diyebileceğimiz bilgiler üretmeye başladık. Bununla da
kalmadık. Vaizeler sayısını, hanım vaiz sayısını artırarak ve aynı
zamanda hanım müftü yardımcıları atayarak doğrudan doğruya o bilgiyi
insan kaynağına bağladık ve o bağlantı içinde, toplumun bugüne kadar
din bakımından önemli ölçüde ihmal edilmiş bir kesimine, yani kadın
nüfusuna ulaştırmaya çalıştık. Bu da yeni diyebileceğimiz -eskiden
beri belli ölçüde vardı, ama bu hamlede, bu boyutta yeni diyebileceğimiz-
önemli bir adımdır.
"Nasıl" konusuna
gelince, yani neyi, nasıl öğreteceğiz konusuna gelince: O konu
da bilgidir, bilgidir, bilgidir, bilimsel yaklaşımdır ve rasyonelliktir.
Çünkü, nihayetinde, kendi kutsal kitabımıza baktığımız zaman, hemen
hemen ortaya konan her konuyla ilgili bizim düşünmemiz emrediliyor,
tefekkür etmemiz emrediliyor, bizim o konuda bilgili konuşup konuşmadığımız
emrediliyor ve burada size uzunca ayet okuyacak değilim, ama,
Kur'an'ı dikkatlice dinlerseniz, "Eğer bir konuda sağlam bilgiye
sahip değilseniz susun." diyor. Bunu Meclise de söylemek lazım,
bize, kendimize de söylemek lazım. Eğer, bir konuda yeteri kadar
sağlam bilgimiz yoksa, inancımız bizden susmamızı istiyor. "Zannederim
diye başlamayın, çünkü zanların çoğunda yanlışlık vardır, eksiklik
vardır." diyor. Bunu evvela, kurum olarak Diyanet İşleri Başkanlığımızın
kendisinin kendisine uygulaması gerekiyordu ve öyle bir yol içinde
olduk.
Tekrar ediyorum: Nasıl
öğreteceğimizin konusu bellidir, dayanacağımız yer bilgidir,
dayanacağımız yer akıl gücüdür, bilimselliktir, rasyonelliktir. Aklımızı
kullanacağız ki dini anlayabilelim ve o anladığımızı, yorumladığımızı
da halk kesimlerimize aktarabilelim.
Peki, kiminle yapacaksınız
bunu? Ne, nasıl, kiminle? Kiminle yapacaksınız? Diyanet İşleri
Başkanlığımızın kurum olarak verdiği karar bellidir. Bu ülkenin o
alandaki bütün birikimini kullanarak, bütün birikimli insanlarını
kullanarak, insan kaynağının tamamını seferber etmemiz gerekiyor.
Hiçbir kurum, sadece belli bir kesimin değildir. İster, bu, Dışişleri
olsun ister başka bir kurum olsun, o konuda ülkenin o anda mevcut
olan bütün birikiminin seferber edilmesi lazım ki, siz, bu çetin dünyanın
çetin sorunlarını çözebilme imkânına kavuşabilesiniz.
Ben komisyonda yoktum,
ama basına intikal etti, arkadaşlarım da zaten bana anlattılar:
"Efendim, ilahiyat fakültelerinden bazı hocaların yurt dışına
gönderilmesi meselesi." Konu o değil bir defa, ama, eğer sizin
yirmi üç tane ilahiyat fakülteniz varsa, o yirmi üç ilahiyat fakültesinde
bilmem kaç yüz profesörünüz varsa, siz o profesörlerinizden istifade
edemiyorsanız bunun adı rasyonellik midir, bunun adı akıllılık mıdır?
Onun için, hiç kimsenin böyle bir lüksü yoktur, hiçbirimizin böyle
bir ihmale de hakkı yoktur. Diyanet konusunda, ilahiyat konusunda
Türkiye'nin ne kadar birikimi varsa ve o birikim hangi zihinlerde
ise o zihinleri seferber etmek benim anayasal görevimdir. O kurumdan
sorumlu Bakan olarak söylüyorum.
Bakınız, bilmem kaç
senedir Amerika'ya din müşaviri gönderemedik, çünkü orası Almanya
gibi değil. Almanya'da
üç milyon insanımız var. O insanların din hizmetine ihtiyacı var,
o insanların dil… Ama, Amerika'ya gönderdiklerimiz zaten çok dağınık
evvela, muhtelif yerlerde, ama aynı zamanda oraya gidenler zaten
doktordur, mühendistir, belli ölçüde entegre olmuş, kitap okuyor
ve bilgileri kendisi zaten temin etme yollarını
buluyor. O hâlde, bizim, Amerika'ya göndereceğimiz din müşavirinin
açıkçası Amerika'nın tarihini, sosyolojisini, psikolojisini,
siyasetini bilen, dilini şöyle veya böyle değil, onlar kadar güzel konuşan, aynı zamanda diplomatik özellikleri
olan, sadece ülkemizi, insanımızı değil, İslam'ı ve İslam dünyasını
da anlatabilen bir konumda olması lazım. Bu Diyanette
yoksa bunu dışarıda bulmak benim vazifemdir. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Onun için, arkadaşlarım keşke bizimle konuşarak o eleştirilerini
yapsalardı! Yine de teşekkür ediyorum, bunu söylememe imkân verdiler,
ama tekrar ediyorum: Biz bu bilgiyi, anlattığımız o "Ne?" sorusunun
cevabı olan içeriği hangi zihinde bulursak hukuk yolunu açarak o
zihni o göreve göndermek zorundayız ve -ümit ediyorum- şu anda da zaten
geldiğimiz nokta önemli ölçüde başarılı bir noktadır, bizim yurt
dışındaki hizmetimiz takdir edilmeye başlanmıştır. Eskiden biraz
yanlış anlaşıldı, eskiden biraz devletle çok sıkı fıkı falan gibi
görüldü, ama daha sonra ortaya çıkan küresel şartlar ve sorunlar ortaya
çıkınca bize dediler ki: "Siz iyi ki bu işi ciddiye almışsınız,
iyi ki Avrupa'da din eğitimini, öğretimini ciddiye almışsınız,
iyi ki örgütlenmişsiniz ve iyi ki biz kendimiz Almanya olarak, Hollanda olarak da örgütlenmişiz." Çünkü, oradaki kurumlarımızın büyük bir kısmı zaten o ülkelere
ait kurumlardır.
Peki, niçin bunları
bu dediğim ciddiyet içerisinde yapmaya çalışıyoruz? Arkadaşlarım söylediler
zaten. Evvela millî görevimiz vardır. Biz bu ülkenin millî birliğine, millî bütünlüğüne ve dayanışmasına
her türlü bizim alanımıza giren hizmeti vermek konumundayız, hizmeti
vermek, sunmak durumundayız. Anayasa bize diyor ki: Siyaset
üstü olacaksınız, siyasete alet edilmeyeceksiniz, ama aynı zamanda
toplumun bütünleşmesine ve dayanışmasına elinizden gelen katkıyı
vereceksiniz, sağlayacaksınız. Bunu ihmale hiç
kimsenin hakkı yoktur. Ya bu katkı için elinden
geleni yapar yahut da o katkıyı yapacak başkaları gelir. Bu, ister Bakan olsun ister Diyanet İşleri Başkanı olsun
ister başka görevli olsun, bu işi ya yapacağız ya yapacağız, başka
çaresi yok.
Bir husus daha yine
önemli. Arkadaşlar, ilk defa belki, modern tarihimizde Diyanet İşleri
Başkanlığı küresel bir kurum hâline geldi. Bugün eğer dünyanın başka
bir yerinde bir şey oluyorsa diyorlar ki: "Bir de Türkiye'deki Diyanet
İşleri Başkanlığına soralım." Bu yenidir bizim için, bundan önce
yoktu. "Ezher'e soralım." derlerdi, "Falan yere soralım."
Derlerdi, ama Türkiye akla gelmiyordu. Bugün kendimizi anlatabildiğimiz
ölçüde başarılı olduk, ama alacağımız daha uzun bir yol var. Bugün
deniyor ki: "Hayır, hem modern bilgilere sahip olma hem çağdaş
bilgileri kullanma ve onu hizmete taşıma bakımından Türkiye'deki
Diyanet İşleri Başkanlığı, Kurumu ötekilerle mukayese edilmeyecek
kadar iyidir." Dolayısıyla, bir referans oldu; dolayısıyla,
artık dikkate alınan, görüşlerine önem verilen bir kurum hâline geldi.
Demek ki sadece artık millî çerçeve içinde düşünemeyiz. Aynı zamanda,
mademki ülkemiz -Avrupa Birliği bağlamında vesaire vesaire alanlarında-
artık küresel bir aktördür, dünya oyuncusudur, o hâlde kurumlarımızın
da -bir ülkenin dünya oyuncusu olmanın anlamı budur- kurumlarının
da dünya ölçeğinde söz sahibi olması lazım, güçlü olması lazım ki,
o zaman, siz "dünyada ben de varım…" Sadece okullarımızda,
üniversitelerimizde değil, işte, din irşadı, din hizmeti veren kurumlarımızda
da biz varız. Demek ki, hem millî çerçeve içerisinde hem küresel boyutta
bir vizyona sahip olmak durumundayız ki kendimize düşeni yapalım.
Bugün, dediğim gibi,
biz 34 ülkede hizmet veriyoruz, 1.000'in üzerinde din görevlimiz
var, 34 din müşaviri ve ataşesi düzeyinde görevlimiz var. Bunların
içerisinde, hakikaten, son derece yetenekli arkadaşlarımız var.
Bir tek örneğini vereyim, yolunuz düşerse lütfen uğrayın: Bugün,
Fransa'da Paris'teki bizim din müşavirimiz, dinler tarihi profesörüdür,
frankofondur, iyi Fransızca konuşur. Bana, en az üç beş önemli kişi…
Bunlardan biri büyük bir partinin genel başkanıydı. Tesadüfen bir
konferansa, bir sempozyuma katılmış. Orada bizim arkadaşlarımız,
evvela Hristiyan ilahiyatçıların Hristiyanlık alanında yaptığı
bilgi yanlışlıklarını düzetti: "O konsey o tarihte değildi,
bu tarihteydi; o kararlar öyle alınmadı, böyle alındı." "Ne
yapmışsınız, maşallah, siz öyle birini göndermişsiniz ki bizim ilahiyatçılar
hakikaten Hristiyanlığı konuşurken bile çekiniyorlar." dedi.
Arkadaşlar, böyle insanları
göndereceğiz ki "Biz orada varız." diyelim. Yoksa sadece…
Varlık neyle oluyor? Bilgiyle oluyor, düşünceyle oluyor, başarıyla
oluyor, ortaya ürün koymakla oluyor. Tabii, bu söylediklerim, bizim
yapmak durumunda olduğumuz… Bunları övünerek söylemek istemiyorum.
O, zaten öyle bir kuruma da yakışmaz. Biz ne kadar yaparsak o kadar
azdır, bu millete ne kadar hizmet edersek, bütünleşmesine, dayanışmasına
ne kadar katkı sağlarsak o bile azdır. Ama şunu da söyleyeyim: Gerçekten,
Türkiye, benden biraz önce konuşan arkadaşımın uzun uzun anlattığı
gibi, cumhuriyetin kuruluşuyla başlayan o serüvende çok önemli
bir noktaya gelmiştir, her konuda olduğu gibi Diyanet konusunda
da çok önemli bir noktaya gelmiştir. Gerçekten, bunun, tabii, teşekkür
borcunu evvela kurucu iradeye, cumhuriyeti kuran iradeye… Çünkü,
cumhuriyetin en temel kurumlarından biri olarak cumhuriyetle birlikte
kurulmuştur zaten Diyanet. Biz bugün onun ne kadar doğru bir adım olduğunu
yaşayarak gördük ve ümit ediyorum, bu başlangıç Diyanette bir kurum
olarak devam edecektir, devam etmek durumundadır ve tekrar ediyorum:
Bugüne kadar, arkadaşlarım,
yani Meclis olarak hepiniz, Diyanet konusunda ne geldiyse bize yardımcı
oldunuz. Ben hepinize minnet ve şükranlarımı ifade ediyor, teşekkür
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakana
teşekkür ediyoruz.
Şahsı adına, Samsun
Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya.
Buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de 1434 sıra sayılı Diyanet
İşleri Başkanlığı Teşkilat Kanunu'nda yapılan değişiklikle alakalı
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bilindiği gibi, az önce Sayın Koç, çok uzun bir şekilde, Diyanetin
kuruluşundan itibaren, 1924'lerden bugüne kadar, hem anayasal zeminde,
961 ve 982 Anayasalarındaki zeminini, 154'üncü ve 1982 Anayasası
136'ncı maddelerdeki Diyanet teşkilatının anayasal bir kurum olarak
esas görev ve sorumluluklarını ve yine, 1979'da maalesef kadük olan,
Anayasa Mahkemesine o günkü Cumhurbaşkanı tarafından bazı maddeleri
iptale götürülmüş ve o günden beri de teşkilatımızın ciddi sıkıntılarla,
yani ortada ciddi bir kanunun olamaması nedeniyle, yönergeler,
yönetmelikler, genelgelerle yürütülüyor olması sıkıntısını bu
teşkilat ve dolayısıyla hem yurt içinde hem de yurt dışında hizmet veren
arkadaşlarımız ciddi boyutta çekiyorlar.
Son olarak da -biraz
sonra rakamlarını vermeye çalışacağım- çeşitli ülkelerde görev
yapan, gerek doğrudan din hizmeti yapan gerekse müşavir ve din ataşesi
olarak çalışan Diyanet mensubu arkadaşlarımızın yargının verdiği
bir karar sonucu açıkta kalması gibi bir durum ortaya çıktı. Acil
olarak da böyle bir yasa getirilmiş oldu.
Şimdi, muhtemeldir
ki, taşrada bizi bugün izleyen ve dinleyen, yıllardır teşkilat kanununun
çıkmasını bekleyen Diyanet mensubu arkadaşlarımız "Ya, yasama
yılının sonuna gelindi, keşke bu Teşkilat Kanunu -Diyanet İşleri
Başkanlığının Teşkilat Kanunu- çıkarılmış olsaydı." özlemini
biliyorum, her vesileyle bizimle paylaşıyorlar. Bugün de keşke
böyle bir yasayı görüşme imkânımız olsaydı!
Değerli arkadaşlar
-Sayın Bakanım az önce de işaret etti- bazı nedenlerle Teşkilat Kanunu
gelemedi. Yani bu, doğrudan doğruya Parlamentodan kaynaklanan nedenlerle
de değil. Diyanet, hakikaten büyük bir teşkilat. Özellikle Avrupa
Birliği çerçevesinde Türkiye'nin en önemli sorumluluklarından birisini
üstlenen kurum da Diyanet İşleri Başkanlığıdır.
Sayın Bakanın az önce
söylediği Fransa'daki bir müşavirimizin veya Hollanda'daki, Almanya'daki,
Belçika'daki, İtalya'daki, Avustralya'daki, Amerika'daki müşavirlerimizin
veya ataşelerimizin çok yetenekli, kabiliyetli… Hem dil hem genel
kültür, dinler tarihi, vizyon, misyon, temsil kabiliyeti itibarıyla.
Bu dönemde İslam'ın ya Batı tarafından hiç tanınamamış olması veya
tanınmaktan daha beter olanı yanlış tanınmış olmasını giderme, buradaki
yetenekli, kabiliyetli, Türkiye'den gönderilecek Diyanet İşleri
Başkanlığı teşkilatı mensubu olan arkadaşlarımızın sorumluluğudur.
Bu bakımdan, ben, esasen sadece bu yasayla yurt dışına gidecek olan
görevlilerimizi değil -hasbelkader dört yıl da yurt dışında görev
yapan, Diyanette görev yapan bir kardeşinizim- bundan sonra ilahiyat
fakültelerinin doğrudan doğruya bu amaca yönelik… Mademki bu ülkenin
Başbakanı dinler arası diyalogda çok önemli bir misyon ve sorumluluk
üstlenmiş -ki bu bizim için bir onur vesilesi- İspanya Başbakanıyla
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Batı ve Doğu kültürünü, dinler ve
toplumlar arası diyaloğu oluşturabilecek siyasal bir zeminin
-tırnak içinde söylüyorum- baş aktörleridir; o hâlde kültürel zeminde
bunu oturtacak olan eğer öbür tarafta Papalık ve ona bağlı bir kısım
birimler varsa, burada Diyanet İşleri Başkanlığı bu sorumluluğu
bihakkın yerine getirebilmek zorundadır.
Bu manada ele alınacak
olursa, Tevhidi Tedrisat Kanunu'na göre Diyanet kendi mensuplarını
eğitme ve yetiştirme imkânına sahip değil. Bunu, Millî Eğitim, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası çerçevesinde üniversiteler veya ortaöğrenimdeki
kurumlarımızla yapacağız. Yani din eğitiminin yapılacağı yer
Türkiye'de mevcut yasalara ve mevzuata göre ortaöğrenimde imam-hatipler,
yükseköğrenimde de bugün tek çatı altında birleşen ilahiyat fakültelerimizdir.
Tabiatıyla, buralarda, hem yurt içinde hem de yurt dışında dini en
iyi anlayan ve anlatabilen, dini en iyi yaşayan, yaşayarak anlatabilecek
olan vizyon ve misyon sahibi, ehliyetli, liyakatli adamları yetiştirmeye
ihtiyacımız var.
Bakınız değerli arkadaşlar,
tam otuz dört ülkede, hâlen 7 tane müşavirimiz, tedvirle görevli 6
tane müşavirimiz, 19 tane ataşemiz, 3 tane ataşe yardımcımız ki,
bunlar, toplam otuz beş ülkede görev yapıyorlar. Bakanlıklar Arası
Ortak Kültür Komisyonu sınavlarından geçerek, yurt dışında şu anda
görev yapan görevlilerimizin sayısı 1.018, Başkanlığın kendi
imkânları ve yurt dışındaki kısaca DİTİB diye adlandırılan, Almanya'da
bulunan teşkilatımızla yürütülmekte olan hizmetleri yürüten görevlilerimizin
sayısı 277, toplam 1.295 görevlimiz bulunmakta.
Bugün, çoğunluğu Avrupa
ülkelerinde olmak üzere, 310 adet dernek ve kuruluş, yani orada kendilerine
din konusunda sadece… Değerli arkadaşlar, bunu
burada ifade etmekte fayda mülahaza ediyorum, yurt dışında görevlendirilen
din görevlisi arkadaşlarımızın görevi, sadece eski tabiriyle
"minel bab ilel mihrap" yani kapıdan mihraba veya mihraptan
caminin kapısına kadar görev yapan insanlar değildir. Onlar, âdeta,
oradaki insanların yirmi dört saatinin içerisindedir. Bunu yaşayarak
bilen bir kardeşinizim. Hastası olur, Türkiye'de bir kurumla yazışması
gerekecektir, Türkiye'de herhangi bir sorunu vardır, ailevi bir
problemi vardır; kapısını çalacağı veya kendisinin kapısını çalmasını
beklediği tek kişi, oradaki din görevlisidir. Bu kadar sıcak, bu kadar
candan, bu kadar sevecen, bu kadar ilişkileri yoğun, beşerî münasebetleri
olgun ve seviyeli ve özellikle burada -Diyanetteki ilgili Başkan
Yardımcımız da burada- bu hassasiyetleri de, seçerken, bu hassasiyetleri
de mutlaka göz önünde bulundurmanız gerekir. Her zeminde olduğu gibi,
bakın, Diyanette de olabilir, siyasette de var çünkü, halka tepeden
bakan, seçkinci bir mantık, eğer, Diyanetin elemanlarında da varsa,
bunları da elimine etmek, özellikle yurt dışında görevlendirirken
bu hassasiyeti göz önünde bulundurmak da, yine, Diyanet teşkilatına
aittir. Tabiatıyla, oradaki toplumun tüm sorunlarını yakından takip
edebilecek yetenek, bilgi ve kabiliyetler… Çünkü, sadece cami hizmetleri
cami içinde değil, din görevlisinin hizmeti, az önce arz ettiğim gibi,
belki, beşikten mezara insanın hayatı içerisinde din hangi noktalarda
onunla beraber olmayı düşünüyorsa, o konuda topluma rehberlik etme
görevini yüklemiştir. Nitekim, 630 sayılı Diyanet Teşkilat Kanunu'nun
1'inci maddesi de toplumu din konusunda aydınlatma görevini Diyanet
İşleri Başkanlığına vermiştir, dolayısıyla, din hizmetlerine
vermiştir.
Geçen, bir vesileyle,
bir teklifim vesilesiyle de söyledim, ne garip tecellidir ki, memleketimizde,
insanlarımızın en çok yetkin ve bu alanda söz sahibi olduğunu zannettiği
üç tane alan var. Bunlardan birisi Diyanettir. Din konusunda herkes
kendisini ehliyetli, liyakatli görür ve herkese sorun, başlarken
cümleye "Bana göre bu böyledir." diyecektir. Hâlbuki, sana
göre, bana göre kavramı yoktur. Mantığınızın olabilir, ama dinin
ortaya koyduğu kendi kuralları varsa, bu kurallara göre… Yani, benim
mantığıma göre olabilir. Tababette de bu böyledir, siyasette de
böyledir. Yani, üç alan, tababet, siyaset ve Diyanet, toplumun, en
yetkin ve en rahat konuşabildiği alanlardır. Herkes bu konuda konuşur.
İşin garip tarafı da, mesela, dinin emrettiği-emretmediği şeklinde
tavsif edebileceğimiz veya tasnif edebileceğimiz alanlarda, arkadaşlar,
üzülerek ifade etmek gerekir ki, en az Diyanet veya ilahiyatçılar
konuşur. Sanatçılar konuşur, kültür erbabı konuşur, tabipler konuşur,
edebiyatçılar konuşur, matematikçiler konuşur, herkes konuşur,
ama belki en az…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MUSA UZUNKAYA (Devamla)
- Mesela, dinî temel, toplumda sorun teşkil ettiği ifade edilen… Ben,
isimlerini de burada dahi telaffuz etmek istemiyorum. Mesela Din
İşleri Yüksek Kurulu var, Diyanet İşleri Başkanlığının en önemli
kurulu, en önemli organı. Bu organ niye var? Din konusunda bir sorun
olursa, günün şartlarına göre meseleyle ilgili hüküm nedir… Evet,
Türkiye laik bir ülkedir, ama din konusunda bilgi almak ve buna göre
kendi özel hayatını tanzim etmek istiyorsa, tıpkı hasta olduğunda
doktora gittiği gibi din konusunda da ilgili olan makamdan soracak.
Bu, onun en tabii hakkıdır. Anayasal bir kurum ve Anayasa da bu görevi
ona tevdi etmiş, ilgili kanunu da bu görevi vermiş. Hayır efendim,
bakarsınız, bu konuda örneğin YÖK fetva verir -çok muteberdir ve
mutlaka onun görüşü- veya bir başka kuruluş. Yani, ben YÖK'ü betahsis
söylemiş olmak için demedim bunu, ama bunun gibi bir yığın kuruluş. Hâlbuki,
bu mesele Diyanetin meselesidir. Çünkü, Diyanet de devletin…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya,
son cümlelerinizi…
MUSA UZUNKAYA (Devamla)
- Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN - Efendim, son
cümlelerinizi rica ediyorum.
MUSA UZUNKAYA (Devamla)
- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "anayasal" diye adlandırılan,
Anayasa'nın 6'ncı maddesinde tarif edilen "…anayasal kurum ve kuruluşlar
eliyle yürütülür, takip edilir." denilen hizmet ve görevleri
yürüten kuruluşlardan biri yargıysa, biri de, efendim, eğitimle ilgili
YÖK'se, Sayıştaysa vesaireyse, din konusunda da Diyanettir. Dolayısıyla,
bu meseleyi çözümlemek ve o sorunlara çözüm bulabilmek için onlar
görevlendirilmiş ve kendilerine -Sayın Koç'un demin söylediği gibi-
ilk Diyanet İşleri Başkanına o günkü Başbakanlık Müsteşarından 5
Türk lirası daha fazla maaş verilmiştir. İlk Diyanet İşleri Başkanı
Börekçizade Rifat Bey Hoca Efendi'nin aldığı maaş 155 Türk lirasıdır,
o günkü Başbakanlık Müsteşarı ve Genelkurmay Başkanının maaşı 150
Türk lirasıdır. Yani, özellikle Mustafa Kemal, Diyanet İşleri Başkanına
en yüksek maaşı -az önce söylediği gibi- protokolde de en uygun yeri
ve kadroyu vermiş, kırmızı plakayı vermiş. Bu vesileyle de, Sevgili
Bakanım, şu Diyanet İşleri Başkanlığının da protokoldeki yerini
yeniden bir belirlemeye gayret edelim.
Bunu temenni ediyor,
bu yasaya tümüyle -bütün grupların destek verdiğini biliyorum, ortada
kalan bir sıkıntıydı- destek veren tüm grupları ve yüce heyetinizi,
aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Uzunkaya.
Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.11
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati:18.24
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117'nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
1434 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 1'inci maddesini
okutuyorum:
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI KURULUŞ VE GÖREVLERİ HAKKINDA
KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 22.06.1965 tarihli
ve 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanuna 18 inci maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.
"C) Yurt dışı teşkilatı:
MADDE 18/A- Başkanlık,
189 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname esaslarına uygun olarak yurt dışı teşkilatı
kurmaya yetkilidir.
Yurt dışı sürekli görev
süresi üç yıldır, bu süre hizmetin gerektirdiği hallerde Başbakan
veya ilgili bakanın onayı ile bir yıla kadar uzatılabilir. Bu hüküm
müteakip yurt dışı atamalarında da uygulanır. Aynı unvanlı yurt dışı
sürekli göreve en fazla iki kez atanılabilir.
Başkanlık yurt dışı
teşkilatı kadrolarına sürekli görevle atanabilmek için; en az
dört yıllık dini yüksek öğrenim veren fakülte veya yüksek okul mezunu
olmak, Başkanlıkta vaizlik, uzmanlık, müdürlük ve üstü görevlerde
veya ilahiyat fakültelerinde öğretim üyesi olarak en az üç yıl çalışmış
olmak, öncelikle atanacağı ülkenin resmi dilinden veya İngilizce,
Fransızca ve Almanca dillerinin birinden Kamu Personeli Yabancı
Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavından en az (C) düzeyinde belgeye
veya Üniversitelerarası Kurul Yabancı Dil Sınavından bu düzeyde
bir belgeye veya bunlara denk kabul edilen ve uluslar arası geçerliliği
bulunan bir belgeye sahip olmak zorunludur. Türkçe'nin ve Türk Lehçelerinin
konuşulduğu ülkelere yapılacak atamalarda ise Kamu Personeli
Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavında Arapça dilinden en az
(C) düzeyinde belgeye sahip olmak yeterlidir.
Başkanlık teşkilatında
Başkan Yardımcısı, Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi, Birim Başkanı
ve İl Müftüsü olanlar ile ilahiyat fakültelerinde profesör olanlar
bu görevlerde toplam üç yıl çalışmış olmak şartıyla mesleki ehliyet
sınavına tabi tutulmazlar. Diyanet İşleri Başkan Yardımcıları
ile Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı dışındakilerin yurt dışı temsil
ve yeterliliği yapılacak mülakatla belirlenir. Sınav sonunda başarılı
olanlardan öncelikle Başkanlık personelinin ataması yapılır.
Bakanlıklar Arası Ortak
Kültür Komisyonu tarafından yurt dışında ilk defa görevlendirilecek
din görevlileri için Yabancı Dil Bilgisi Sınavı Başkanlıkça yapılır.
Ancak ikinci görevlendirmede Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi
Seviye Tespit Sınavından en az elli, üçüncü görevlendirmede ise en
az yetmiş puan alma şartı aranır. Bu kişilerin mesleki ehliyet sınavları
Başkanlıkça yapılır. Bu personel yurt dışında en çok üç kez görevlendirilebilir.
Yurt dışı teşkilatına
atanacak personelin seçim esaslarına dair diğer hususlar yönetmelikle
belirlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Anavatan Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Güler.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekili
arkadaşlar, Diyanet İşleri Teşkilat Kanunu üzerinde Anavatan Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, biraz önce Sayın
Bakanı dinleyince, sağduyulu yaklaşımını takdir ettik, ama
AKP'nin icraatına bakınca, bir beş yıllık icraatıyla ciddi anlamda
çelişkilerle karşı karşıya kaldığımızı gördük.
Evet, din konusu hassas.
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmamak lazım. Ben burada, yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarını kısmen paylaşacağım
sizlerle. Çünkü, yurt dışında yaşayan 5 milyona yakın insanımızın
büyük bir kısmı kaderiyle baş başa bırakıldı, sadece dinî konuda
değil, manevi konuda değil, örf, âdet ve gelenek konusunda değil,
başta işsizlik olmak üzere birçok konuda yalnız bırakıldı.
Ben de daha önce yurt
dışında çalışan bir babanın evladıydım. Ama, orada da aynı sıkıntıları
yaşadık ve hâlen de yaşayan milyonlarca insanımız var. Bugün yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın en önemli sorunlarından bir tanesi, tabii
ki, dinî konudaki eğitimi sadece mezhepsel boyutta değil, ülkenin
tüm farklılıklarıyla kucaklayabilecek, gerek mezhepsel gerek dinsel
ve gerekse ekonomik veya siyasal anlamda farklılık gösteren tüm
yurttaşlarımızı kucaklayacak, eğitecek, öğretecek bir anlayışa
sahip olmalı. Ama, gördüğüm kadar, bunda ciddi anlamda pratikte aksaklıklar
var.
Tabii ki, Diyanet İşleri
Başkanlığı, Alevisiyle, Sunisiyle, gayrimüslimiyle tüm ülkemin
yurttaşlarının tüm dinî ihtiyaçlarını karşılayacak bir altyapıyı,
zemini hazırlamak zorunda. Artık bilgi çağındayız, bugün sadece
bilgiyi bire bir eğitim kurumlarında vermek değil, aynı zamanda İnternet
çağında milyonlarca insana, hatta milyarlarca insana ulaşılabilecek
bir altyapı mevcut. Bu konuda yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın
kaderine baktığımız zaman, 22 Temmuzda seçim olacak, peki, ben buradan
Sayın Bakana soruyorum: Oy kullanabilecekler mi o yurttaşlarımız?
Hepimiz çok iyi biliyoruz, kullanamayacaklar. Onların en doğal,
demokrasi dediğimiz, talebi olan seçme hakkını dahi veremezken,
bugün gecikmiş olan bir adım kısmen de olsa tamamlanmış gibi görünse
de, buradaki sıkıntılarını çözmekte yetersiz kalacağını hep beraber
biliyoruz.
İkincisi: Tabii, yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızın sıkıntılarından en önemlisi…
İnsan olmanın gereği, bugün ve her geçen gün yabancı ülkelerde yabancı
düşmanlığı ve ırkçılık gelişirken, Hükûmete sormak istiyorum: Ne
yaptınız bugüne kadar? Yurt dışından… İşte, temmuz ayında, turizm sezonu
olarak, o Kapıkule Sınır Kapısı'nda yaşadıkları izdiham, sıkıntı,
ikinci sınıf vatandaş muamelesi konusunda ne öneriniz geldi? Ki,
bu konuda atacağınız adım size ne getirecek?
Biz de diyoruz ki, bugün
yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız ikinci, üçüncü sınıf vatandaş
muamelesi görürken neredesiniz? Orada vatandaşım devleti yanında
görememekte. Bu konuda AKP'nin ciddi anlamda aksaklıkları, eksiklikleri
var.
Peki, ben buradan Sayın
Bakana soru sormak istiyorum: Hatırlarsınız, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine baş örtüsüyle ilgili sorun gittiğinde, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin aldığı karar sonucunda Sayın Başbakan ne dedi?
"Âlimlere sormak lazım." dedi, "Diyanete değil."
Peki, Sayın Bakan, neredeydiniz?
Bu ülkede eğer…
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Diyanettekiler cahil değil, âlim onlar da, bu işin ehli hocalar.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Ee, Diyanet İşlerine soracaksın; kurumsal, bilimsel bir yuvası
var.
Sayın Musa Uzunkaya,
bunu benden daha iyi bilirsiniz. Bu işin kurumsal platformu varken,
farklı anlamlara çekmenin, farklı mecralara mesaj vermenin bir anlamı
yok ki.
Bu konuda bir sorum
daha olacak: Yurt dışında dinî değerler sömürülürken, başta YİMPAŞ
gibi birçok unsurlar tarafından o vatandaşımın dinî değerleri sömürülürken
neredeydiniz Sayın Bakan? Bugün, YİMPAŞ kurumunun, yakında, zaman
aşımı diye bir sıkıntısı var; neredeydiniz şu ana kadar? O insanların
alın teri sömürülürken, emeği sömürülürken, tüm dinî değerleri,
dindarlığı sömürülürken neredeydiniz? Ama, bu konulara cevap vermiyorsunuz,
verme niyetiniz de kaygınız da sorununuz da yok. Sayın Başbakan o
konuda da açıkladı: "Bana mı sordunuz o paraları verirken?"
dedi. Ne kadar masummuş gibi görünüyor. Mazereti suçundan büyük;
sanki, bu ülkenin Başbakanı, o yurttaşların Başbakanı değil de birilerinin
Başbakanı gibi.
Yani, kısaca, yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımız, maalesef, üzülerek söylüyorum, sağılacak
inek gibi görüldüler, sadece para göndersinler, biz yiyelim… Artık
yok öyle!
Orada yaşayan insanlarımız
büyük oranda işsizlikle baş başa. Çünkü, gelişen teknolojik çağın
sonucunda en büyük işsizliği, başta Türk vatandaşları yaşamakta.
Peki, bununla ilgili ne gibi tedbirler alıyorsunuz? Almanya'da,
Hollanda'da birçok ülkede yabancı dille konuşmak, artık, yasaklanırken,
vatandaşlık hakkı olan ana dilde konuşma hakkı gasbedilirken neredeydiniz?
Böyle olunca, tabii ki, yaptığınız hiçbir şey yok aslında. Vatandaşa
vatandaşlık duygusunu hissettirecek devlet algılaması, maalesef,
zayıf. Bu konuda da beş yıldır yaşanan bir süreç kayıp yılları. Yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımız gerek dinî, gerek etnik ve gerekse
siyasal farklılıkları ne olursa olsun bunlar bizim için çelişki değil,
zenginliktir ve bu konuda onlara sahip çıkabilecek bir devlet anlayışı
istiyoruz ve bizim siyasal duruşumuzun amacı da budur.
Yurt dışındaki vatandaşlarımızın
sıkıntılarını çözebilecek, onlara iyi bir din eğitimi, akıl ve bilimin
ışığında… Çünkü, İslamiyet'in ilk emri "oku"dur. Evet, yine,
hem bilimsel hem pozitif ve hem de manevi ve dini boyutuyla okumak
zorundayız. Bu toplum okumuyor. Okumadığı için kulaktan dolma bilgilerle…
"Yarım din, insanı imandan eder" derler ve bu konuda ciddi anlamda
aksayan yönler var.
Bir çarpıcı örnek daha
sunmak istiyorum size: Bugün, İngiltere'de yaşayan yurttaşlarımızın
akıbetini hiç merak ettiniz mi? 135 bin vatandaşımız var ve 10 bin tane
vatandaşımız cezaevinde, çoğu da gayrimeşru ilişkiler… Ve orada
okuyan veya orada doğan üçüncü, dördüncü nesillerin, artık, Türkiye'ye
karşı bakışı değişmekte ve bu konuda ciddi anlamda vatandaşlık
duygusundan yoksun yetişmekte. Aç insanın, vatanı, milleti, dini, dili olmaz ve
biz onları kaderleriyle baş başa bırakırken onlara insan muamelesi
göstermek bizim temel görevimiz. Eğer, biz, siyaset yapıyorsak, iddialıysak,
inançlıysak, heyecanlıysak, o yurttaşlarımıza sahip çıkmak bizim
görevimiz. Bunun için yapılması gereken şey, o giden büyükelçiliklerdeki
tüm görevliler, sadece işin "şatafat" dediğimiz o bürokratik
devlet yapısından uzak, halkın içerisine giren, sorunlarını dinleyen,
onlara yaşadığı sorunlarda çare olmaya çalışan bir yapı olmalı;
yani, sosyal hukuk devletinin bir gereği. Bu yüzden, Türkiye'nin üzerine
düşen… Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızla ilgili o kadar ciddi
sıkıntılar var ki, dinî eğitim kısmı sadece bir boyutu, küçük bir boyutu;
onun dışında diğer yaşadığı sıkıntılar had safhada.
Tabii, Türkiye'nin ve
Türkiye dışında yaşayan Türk vatandaşlarıyla ilgili bu duygudaşlığı
pekiştirmek ve zenginleştirmek zorundayız. Yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın her geçen gün Türkiye'ye bakışı değişirken bizim
bu konuda somut bir adımımız yok maalesef. Yani, AKP Hükûmetinin yarattığı
dış politikalar konusuna baktığımızda ciddi sıkıntılar var. Evet,
İslamiyet bir değer. Peki, İslamiyet üzerinde yapılan, "travma"
diyebileceğimiz tahribatlar karşısında ne yaptınız? İşte, Lübnan'da
yaşanan sıkıntılar, acılar… Irak'ta her gün 200 Müslüman evladı birbirini
öldürürken ne yaptınız, söyler misiniz? Üstelik, bu işin vizyonunu
veya misyonerliğini de sizler üstlendiniz. Çünkü, bu coğrafyada
etkin ve yetkin bir ülke konumundan uzaklaşıp, sadece seyirci konumuna
geldik; sadece, görev verilirse bir emir eri gibi bir görev adamı olduk.
Bu, Türk toplumuna yakışmıyor. Bu ülkeyi bu hâle getirdiniz ve buna
itirazımız var.
Biz de diyoruz ki, bu
anlamda, Türkiye'nin, dışarıda yaşayan yurttaşlarına, başta dinî,
ekonomik, sosyal, örf, âdet, gelenek ve göreneklerini verebilecek
bir yapının oluşması lazım.
Büyükelçilik ve konsolosluklarda,
yurttaşlarımızın orada ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüğünü
hepimiz iyi biliyoruz. Bilir misiniz, Fransa'da -biraz önce örnek
verdi Sayın Bakan- hiç unutmam, geçen yıl yurt dışında Paris'te beraber
olduğumuz dostlarımla orada buluşurken bir telefon geldi:
"Bir yurttaşımızın cenazesi iki gündür sahipsiz…" Orada ilgilendik.
Eğer parası varsa Türkiye'ye gönderilecekti; aksi takdirde, orada,
sahipsizler mezarlığına, bir yıl sonra da çöplüğe… Yani, böyle sıkıntılar
varken, ciddi anlamda, oradaki yurttaşlarımız kaderiyle baş başa
kalırken…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Yurttaşlarımız, böyle, kaderleriyle baş başa bırakılırken, sahipsiz
bırakılırken, Sayın Dışişleri Bakanına da sorduk… Yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımıza gerekli her türlü kamu hizmeti parayla yapılmakta,
nasıl Türkiye'de yapılıyorsa, orada da… Böyle bir fon kurulsun ve
orada yaşayan yurttaşlarımıza sahip çıkılsın. Ama, şu ana kadar somut
bir adım atılmadı, atma niyetiniz de yok. Ha, giderayak, aksayan yönlerde
"palyatif" dediğimiz çözüm önerileriyle bir derece derman
olmaya çalışılıyor; ama yetersiz kalınıyor ve orada yaşayan milyonlarca
yurttaşımız, özellikle başta Avrupa olmak üzere… Amerika'dan örnek
verdi. Evet, Amerika'daki yurttaşlarımız da aynı şekilde sıkıntılı.
Çünkü, ciddi anlamda. "baskı" dediğimiz,
bilinç altında, özellikle gerek dinsel ve gerekse yabancı düşmanlığı
her geçen gün yurt dışında artmakta. Evet, bu dinî, bilimsel ve bu işin
otoriteleri olan…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Son cümleleriniz
için açıyorum efendim.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Tamamlıyorum Sayın Başkan. Teşekkür ediyorum.
… aydınlar tarafından
verilmeli ve bu kanunun hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. İnşallah,
yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza kısmen derman olur diye düşünüyorum.
Bu dinin değerlerinin sömürülmemesine, ama sahiplenilmesine
"evet" diyoruz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Güler.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına ve şahsı adına, İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek...
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BERHAN
ŞİMŞEK (İstanbul) - Teşekkür ederim. Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 1'inci maddesi
üzerine grubum ve şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım.
Bu kanun teklifiyle,
1976 yılından beri var olan Diyanet İşleri Başkanlığının yurt dışı
teşkilatına hukuki dayanak kazandırılmakta ve yurt dışında görevlendirilecek
personelin nitelikleri belirtilmekte ve yurt dışı teşkilatının
ve personelinin temeli oluşturulmakta.
Diyanet İşleri Başkanlığı,
80 bin kişilik personeliyle ülkemizin en büyük kurumlarından biri.
Daha önce konuşan hatip arkadaşlarımız da, Sayın Bakan da ifade etti;
ileriki günlerde diyanet işleri teşkilatında doğru bir yapılanma,
daha aktif, daha dinamik bir yapılanma, uygulanma olur diye de umut
ediyoruz.
Diyanet İşleri Başkanlığına
ihtiyaç duyulmasının sebebi, tekke ve zaviyelerin kapatılmasından
sonra din hizmetlerini doğru, vatandaşın anlayacağı bir şekilde
yerine getirmektir. Ancak, seksen üç yıllık Diyanet İşleri Başkanlığının
Türkiye'de, tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra kendisine
verilen misyonu tam anlamıyla gerçekleştirebildiğini söylemek
mümkün değil. Türkiye, maalesef, cemaatlerin, tarikatların, şeyhlerin,
şıhların cirit attığı, bu tarikatların ve liderlerinin yurttaşlarımızla
şeyhlik-müritlik ilişkisi içine girdikleri bir ülke hâline getirilmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de son günlerdeki siyasal gelişmelerin de etkisiyle, bazı
demokrasi havarileri tarafından antimilitarist, ordu karşıtı
düşünceler ortaya konuyor ve seslendiriliyor. Öncelikle şunu belirtmeliyim
ki, Cumhuriyet Halk Partisinin, orduyu müdahaleye davet etmek, ordunun
bildirisine sevinmek gibi bir düşüncesi, bir eylemi, bir çabası
olmamıştır. Bu, 12 Martta da, 12 Eylül sürecinde de böyle olmuştur.
Bunun böyle bilinmesinde fayda görüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi
her zaman demokrasiden yana tavrını göstermiş ve göstermeye de devam
edecektir.
Buna karşın, ordunun
yeminli düşmanı o demokrasi havarilerinin demokrasi konusundaki
samimiyetlerini ortaya koymaları için tarikatların ve cemaatlerin
sivil siyaset alanı olmadığını, tarikatlardan ve cemaatlerden
beslenen siyasal hareketlerde demokrasi mücadelesi veremeyeceklerini
algılamaları ve seslendirmeleri gerekir. Tarikat ve cemaatlerden
beslenen siyasal partilerin, İsmailağa Camisi içerisinde işlenen
cinayet sonrasında kamuoyunu nasıl yanılttıklarını hepimiz biliyoruz.
Dinin siyasete alet
edildiği, siyaset kurumu ile tarikatların kucak kucağa olduğu
bir ülkede demokrasi gelişemez değerli arkadaşlarım, kurumsallaşamaz,
kökleşemez. Hele hele tarikat liderlerinin dizinin dibinde oturmuş
olanlardan icazet alan siyasilerin demokrasiyi savunmaları, içten
ve samimi değildir. Şeyhlik-müritlik ilişkisinin olduğu yerde itaat
eden-itaat edilen arasında kaynağını ilahî güçten aldığı iddia olunan
bir kişinin varlığı, demokrasinin önündeki en büyük engeldir değerli
arkadaşlarım. O nedenle, 1924 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı
kurulmuştur.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye dışında yaşayan vatandaşlarımıza din
hizmeti vermenin ve onları, dinden geçinenlerin, dini kullanarak
siyaset, ticaret yapanların dine uygun olmayan emellerinden kurtarmanın
bir yolu da Diyanet İşleri Başkanlığının yurt dışı teşkilatının
sağlam temellerde kurulmasıdır. Umut ediyorum ki, geçici de olsa,
bu yasa yardımcı olacaktır bu yapıya.
Geçtiğimiz yıllarda
"yeşil sermaye" olarak nitelendirilen sermaye gruplarının
"faizsiz kazanç" adı altında yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızdan
para topladıklarını ve bu paraları geri ödemediklerini, vatandaşlarımızı,
gurbetçilerimizi mağdur ettiklerini hepimiz biliyoruz. O sermaye
grupları, Sermaye Piyasası Kanunu'na aykırı bir şekilde camilerde
para topladıklarını kendileri itiraf etmişlerdir. O vatandaşlarımızın
sorunları hâlâ çözülmedi. Dinden geçinen, dini ticarete alet eden
bu sermaye gruplarının mağdur ettiği bu yurttaşlarımızın arasında
evi barkı dağılan, yaban ellerde sıkıntılı günler yaşayan, intihara
sürüklenen insanlarımız bulunmakta değerli arkadaşlarım.
Hükûmet, bu konuda gurbetçilerimizin
sorunlarını çözmek yerine onları mağdur eden holdinglerin yöneticilerini,
milletvekili, bakan, belediye başkanı yapmıştır. İsimleri burada,
sanırım ki, açıklamama gerek yoktur değerli arkadaşlarım.
Sayın Başbakan, bir
Almanya gezisinde, bu konudaki mağduriyetini ifade etmeye çalışan
bir gurbetçi yurttaşımıza "sahtekâr" diyebilmiştir. Acaba,
değerli arkadaşlarım -sizlerin vicdanınıza sesleniyorum- bu mağduriyeti
dile getiren vatandaş mı sahtekârdır, yoksa kutsal mabetlerimizde,
camilerimizde bu insanların dinî duygularını, inançlarını istismar
ederek soyanlar mı sahtekârdır; bunu, yüce Mecliste bulunan milletvekillerimizin
vicdanlarının değerlendirmesine bırakıyorum.
O nedenle, Diyanet
İşleri Başkanlığının yurt dışı teşkilatının ve orada görevlendireceği
personelin en öncelikli görevi, dinden geçinenlere, yurttaşlarımızın
dinî inançlarını istismar edenlere karşı çıkmak ve önlem almak olmalıdır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığının yurt dışı teşkilatında
görevlendireceği personeli nasıl seçeceği ve kimleri görevlendireceği
de gerçekten çok önemlidir. Bu kanun teklifini hazırlayan Değerli
Hocam Diyanet İşleri eski Başkanı Sayın Said Yazıcıoğlu, bir açıklamasında,
AB sürecinde imam-hatip mezunu imam karşısında doktoralı papazların
olacağını işaret etmiştir. Sayın Yazıcıoğlu'nun ifade ettiği gibi,
biz, din adamlarımızı, imamlarımızı, vaizlerimizi, müftülerimizi,
müezzinlerimizi, mutlaka ama mutlaka iyi yetiştirmek mecburiyetindeyiz.
Bu konuda Sayın Bakanımın da çok değerli açıklamaları oldu. Fakat,
Türkiye'deki bütün eğitim meselelerini bir tarafa itip, bir tarafa
bırakıp imam-hatip liselerinin sorunlarını çözmekle uğraşarak
zaman geçirmiş, bu konuda tabana ve seçmene mesaj verme anlayışında
olmuş bu Hükûmetten, Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış kendi milletvekilinin
ne demek istediğini, neyi anlatmaya çalıştığını algılamasını
beklemek, gerçekten, abesle iştigaldir sanırım ve ayrıca, Sayın Bakanıma
da, bunu algılayıp bizlere seslendiği için huzurlarınızda teşekkür
ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
imam-hatip liselerinden mezun gençlerimizi toplumun önüne, camilere
gönderirsek, ilahiyatı okutmadan, sadece imam-hatip mezunu olduktan
sonra camilere gönderirsek, bu tarikatların, din adına fetva veren
din tüccarlarının ve hurafelerin önünü kesemeyiz. İmam-hatip lisesini
okuyan çocuklarımızı imam doktor, imam hukukçu vesaireye özendireceğimize,
gerçekten dinimizi, dinî bilgilerimizi… Burada fetva vermiyorum,
dinin içeriğini konuşmuyorum. Sayın Uzunkaya'nın ifade ettiği gibi,
"Sanatçılar da konuşur bunu." diyor; bir milletvekili, sanatçı
bir milletvekili olarak işleyişin nasıl olacağını söylüyorum.
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Sizi kastetmedim.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- İçeriğindeki fetvaları bu ülkede veremeyenler Amerika'dan, New
Jersey'den buraya sesleniyorlar. Bu anlayış içerisinde de, Sayın
Bakanımın ifade ettiği gibi, Avrupa'da 3 milyon insanımız var, oraya
müşavirler gönderdik, fakat, Amerika'ya bir müşavir gönderemedik.
Üzülmeyin Sayın Bakanım, orada, 100 müşavir olacak birisi görevini
yerine getirmekte.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
- Aklını kendine sakla.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Doktoralı papazların karşısında, dinimizi, evet arkadaşlar, insanlarımıza
anlatmalıyız. Diğer semavi dinlerin, bu konudaki teoloji bilimi
yapmış insanlara da İslam dininin yüce değerlerini, onlara da ifade
edebilmeliyiz. O nedenle, bir eğitim reformu yapmak, imam-hatiplere
giden öğrenci sayısını, ilahiyat fakültelerinin kontenjanlarını
ülkemizin din adamı ihtiyacı doğrultusunda yeniden düzenlemek,
imamlarımızın, müezzinlerimizin, vaizlerimizin çalışma koşullarını
iyileştirmek, maaşlarını artırmak mecburiyetindeyiz. Çünkü,
imam olduğu kadar veli olduğunun, aile reisi olduğunun da altını
çizmek gerek. Bu maaşları yükselttiğimizde, bu maaşlar yükseldiğinde,
imamlarımız, müezzinlerimiz, tarikatların kullandığı veya onların
görev yaptığı camilerde Hizbullahların boyun bağıyla cinayetler,
katliamlar yaptığı süreç ortadan kalkacaktır.
Evet, değerli arkadaşlarım,
ancak o zaman imam-hatipler ve camiler üzerindeki arka bahçe gölgesini
de ortadan kaldırabiliriz.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale)
- Değiştirin bu kafayı.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- İşte o zaman, camilerimizi, bazı siyasi partilerin il ve ilçe
binaları olmaktan kurtarırız ve kutsal mabedimizde "savm, salat,
hac, zekat, kelimeişehadet getirmek" anlayışıyla, minarede
ezanlarımızı, birilerinin ticaret ve birilerinin siyaset anlayışının
ötesinde samimiyetle kullanabiliriz. Bize, dine, insanlarımızın…
AHMET YENİ (Samsun) -
Seçim yaklaştıkça iyi gidiyorsun!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Biz ibadeti aleni yapıp, kabahati gizli olanlardan değiliz, bizim
ibadetimiz gizli, kabahatlerimiz ortadadır.
AHMET YENİ (Samsun) -
Yaşar Nuri'ye ihtiyaç yok artık!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, biz, dine, insanlarımızın inançlarına, imanlarına
karşı değiliz ve karşı olanlara da karşıyız. Dine müdahale edilmesini
istemiyoruz, ama dinden geçinenlere, dinî inançları istismar edenlere
sonuna kadar karşıyız. Esas, dine müdahale, dine kötülük, dinden
geçinen, dinden nemalananlar tarafından yapıldığını da bilmemizde
fayda var.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, sizlere, sizi gerçekten şaşırtacak bir bilgiyi, belgeyi sunmak
ve paylaşmak istiyorum. Biraz önce Sayın Başbakan Yardımcımız Devlet
Bakanı Mehmet Ali Şahin buradaydı. Kendisine bağlı Vakıflar Genel
Müdürlüğü Vakıflar Meclisinin kararıyla, İzmir ili Çeşme ilçesinde
bulunan tarihî kervansarayın turistik tesis olarak kullanılması
amacıyla "restore et-işlet-devret" modeliyle kiralamak
için bir ihale açmış. İhalenin şartnamesi hazırlanmış, ihale yapılmış
ve ihaleyi kazanan firmayla da bir sözleşme, bir kira kontratı imzalanmış,
ancak bütün bu belgelerde yazılan ada ve parsel numarası o kervansarayın
karşısındaki beş yüz yıllık camiye ait. Yani, İzmir ili Çeşme ilçesi
Musalla Mahallesi 364 ada 1 No.lu parselde bulunan taşınmazın cami
olduğu, "restore et-işlet-devret" modeli çerçevesinde
resmî yazışmalarda bir caminin kiralandığı ortaya çıkmıştır ve bu
cami Osman Ağa Camisi'dir değerli arkadaşlar ve şirket, bunu aldıktan
sonra…
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Camiyi mi satmışlar?
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Evet, camiyi kiralamışlar ve daha sonra şirket meseleyi fark ediyor
ve Antalya Sahra Turizm Otelcilik diye Sayın Bakanlığa bir yazı yazıyor.
Bakanlık -çok yazı yazıyor da, birini söylüyorum- inceliyor
"Bakanlığımıza hitaben göndermiş olduğunuz dilekçeler, ekler
ve size cevabımızı bildiriyoruz." diyor. Kim? Mehmet Ali Şahin
Bey. Kim? Başbakan Yardımcımız. Kısaca: "İlgili yazı eki dilekçede
belirlenen hususların incelenmesi neticesinde, söz konusu işe
ait ihalenin belgesi, ihale ilanı, idari şartname ve sözleşme taşınmazın
tapu kaydına ilişkin 364 ada, 1 parsel ifadesinin sehven yapıldığı
anlaşılmıştır. Bununla birlikte, söz konusu dilekçede belirtilen
364 ada, 1 parsel üzerinde bir caminin bulunması sebebiyle, 'restore
et-işlet-devret' modeliyle kiralanan tesisin hizmete açılmaması
söz konusu değildir."
Türkiye'de ilk defa
bir bakanlık, "bana yanlış yer verdiniz" demesine rağmen,
camiyi, otel, kervansaray olarak kiraya vermiştir. Bunu merak eden
arkadaşlara -burada dosyalar, bilgiler, belgeler vardır- takdim
ederim ve maalesef, daha sonra Kamu İhale Kuruluna iptal ettirip,
bu arkadaştan alıp, başkasına aynı camiyi ihale ettiler.
Evet, değerli arkadaşlarım,
tabii ki, bu, şu mantıktan, şu mantaliteden geliyor: Baba baba satarak
işe başlayıp, öyle bir yere geldi ki, satacak bir şey kalmadı. Herhâlde,
tarihimizi, camilerimizi kiraya verme noktasına gelindi. Bu,
gerçekten büyük bir acı ve üzüntü kaynağı. Sanırım, sizler de en az benim
kadar üzüldünüz bu konuya. Bununla ilgilenirsiniz diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Güzel bir rol yaptın gerçekten.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) -Ne rolü yapıyor ya!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Rol değil, rol değil, rol değil, belge!
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Belgeyle konuşuyor!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Rol değil, belge!
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Rol mü yapıyor? Belgeyle konuşuyor!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Evet, tüccar siyaset anlayışı ve bizim başından beri sizi uyardığımız
liyakatsız kadrolaşma, sizi dikkatsizce, özensizce bir camiyi bile
kiralayabilecek yanlışların yapılması noktasına getirmiştir.
Bu durum, Sayın Başbakanın
Siirt'te okuduğu:
"Minareler süngü,
kubbeler miğfer,
Camiler kışlamız, müminler
asker."
Şiirinin arkasında
duramadığını… Dün "Camiler kışlamız." diyordunuz; bu anlayışla,
"Rotamız paradır." dediğinizi ortaya koymuştur. Bunda
üzülecek bir şey yoktur değerli arkadaşlarım.
Size, bir milletvekili
arkadaşınız olarak… O camileri, tarihi, ibadeti, mabetlerimizi… Liyakatsiz
kadrolarla iş yaparsanız, kervansaray diye de ihale edersiniz. Bu
acı biraz can mı yakıyor? Bunu size öğretiyoruz. Teşekkür etmeniz
gerekirken, buradan, "rol yapıyorsun…"
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Evet, rol yapıyorsun. Evet…
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Gerçek hayat sinemadır. Herkes rolünü yapar, ama, sen biraz daha
bağırırsan liste bir olabilirsin.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - İyi rol yapıyorsun, evet. İşini iyi yapıyorsun.
BAŞKAN - Sayın Şimşek,
son cümlelerinizi alacağım.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına, Samsun
Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya, buyurun efendim.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Musa Bey, buyurun, belgelerini veriyorum.
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; zannediyorum, Genel Kurul
tarihinde ilk örnek, iktidar ve muhalefet birbirlerine belge vererek
konuşmak istiyorlar. Ben şimdi bu belgenin mahiyetini pek fazla
dinleyemedim Sayın Berhan. Yalnız, ben, 1'inci madde üzerinde şahsen
görüşlerimi ifade etmek için huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bu yasanın, tabii, getirdiği en önemli hüküm, yurt dışındaki din görevlisi
arkadaşlarımızın, görev yapmakta olduğu ülkelerdeki hizmetlerinin
mahiyetini belirlemek değil. Bir kere, bu yasanın niçin geldiğini
iyi bilmek lazım. Bu yasa, bir yasal zorunluluktan geldi. Bugünkü
tartışmakta olduğumuz, 1434 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin geliş nedeni
bu. Bir yargı kararı sonucu, demin saydığım bin küsur yurt dışında
görev yapan personelimiz ile onların idarecileri durumunda olan
arkadaşlarımızın, yani, müşavir ve ataşelerimizin sıkıntılarını,
açıkta kalma durumlarını gidermek için, bir anlamda, tabir yerindeyse,
teşkilat kanununun birçok maddesi 1979'dan beri kadüktü, ama, son,
geçtiğimiz hafta yargının verdiği bir kararla da Diyanet İşleri
Başkanlığının fiilen yurt dışında var olan, az önce arz ettiğim, 34
ülkede 1.300 civarında personel ve hâlen de 300 civarında yeni taleplerin
olduğu ve mutlaka, az önce ANAP sözcüsü arkadaşımın dediği gibi,
oradaki sosyal dokuyu, toplumsal yarayı, ailevi sorunları, Türkiye'ye
nispetle daha da artabilen o sorunları çözmede çok önemli fonksiyonlar
icra eden bu arkadaşlarımızın gidiş-geliş ve özellikle idari olarak,
mevzuat olarak sorunlarının giderilmesidir. Oradaki hizmetler
veya buradaki faaliyetler, Diyanetin hizmetleri bir başka vesileyle
eleştirilebilir, takdir edilebilir. Elbette, Diyanet İşleri Başkanlığı
teşkilat olarak fevkalade güçlü, Türkiye içinde ve Türkiye dışında
80 bini aşan bir personelle -ki, esasen Türkiye nüfusu göz önünde bulundurulursa-
ve demin söylediğim 34 ülkede takriben 6 milyondan fazla sadece
kendi vatandaşı, ama, soydaş ülkelerde sadece kendi vatandaşına
değil, aynı zamanda Türk cumhuriyetleri diye adlandırdığımız bu
coğrafyada milyonlarca dindaşımız olan soydaşlarımızın din konusundaki
taleplerini de giderme bakımından bu personelin mutlaka burada
en verimli şekilde hizmet verebilir hâle gelmesi lazım. Bunda iktidarıyla
muhalefetiyle hiçbir sorunumuz yok ve bu konuda da muhalefet sözcüsü
arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum. Hepsi bu konuda katkı sağlamakta
olduklarını ifade ettiler. Kaldı ki, Diyanet İşleri Başkanlığı,
arkadaşlar, mesela, sadece bir organizasyonla ilgili bilgiyi
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bugün, yanılmıyorsam,
bu saat itibarıyla hacca gidecek hacı adaylarımızın kuraları çekildi,
öyle mi Başkanım? Tabii, keşke, gönül temenni ederdi ki, arzu ederdi
ki, kuraya tabi olmadan, bütün insanlarımız müracaat etsin ve rahatlıkla,
mali imkânları var ise gitsinler.
Hac için, malum, dini
açıdan iki tane önemli farklı şart var diğer İslami şartların yanında:
Servet ve sıhhat. Ola ki gelecek sene sıhhatini, bir sonraki sene de
servetini kaybedebilir, hacca gidebilecek imkân elinden gidebilir.
Keşke, müracaat ettiği sene hacca da gidebilse. Ama Suud'un imkânları,
oradaki fiziki imkânlar buna cevaz vermiyor.
Değerli arkadaşlar,
o kadar ciddi organizasyonlar, bu arada ekonomik olarak da Türkiye'nin
nereye geldiğini… Hani zaman zaman muhalefet eleştiriyor, Sayın
Başbakanın "Nereden nereye." dediği zaman ben size bir nereden
nereye tablosu göstereyim. 1980'de ilk defa hacca giden bir arkadaşınızım
görevli olarak. Giresun ve Rize ilinden, 1980 yılında, 12 Eylülden
on altı gün sonra, 28 Eylülde hareket ettik. İki ilden altı otobüslük
bir kafile ancak olabildi. Şu anda Türkiye'nin imkânları, bu sene
-80'den 2007'ye, tabii, sene sene artış- hacca müracaat edenlerin sayısı
nedir biliyor musunuz arkadaşlar? 650 bin ve geçen senenin 3 katı. Yaş
ortalaması ellilere gelmiş ve çok da enteresan bir şey söyleyeyim,
hanımlar açısından çok daha dikkat çekici…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MUSA UZUNKAYA (Devamla)
- Sayın Başkanım, bitiriyorum.
Yaş ortalaması elli
civarına gelmiş ve hacca müracaat edenlerin yüzde 51 küsuru, yani,
yüzde 52'si bayan, yüzde 48'i erkek. Tıpkı, nüfusa paralel de bir yapılanma.
Dolayısıyla, Türkiye'nin,
eğer, 2007 yılında hacca müracaat eden fertleri 2,5-3 kata çıkmış ve
hacca gidenler de toplumun genellikle orta tabakası dediğimiz,
yani, belli imkânlara sahip olanları ise Türkiye'nin ekonomik olarak
-değerler açısından bir tarafa ama- nereye geldiğini ve bu konuda
da Diyanetin sağladığı hizmet ve imkânların bu konuda toplumumuzu
hangi noktada hac seyahati ve ibadetine hizmet sağladığını görme
bakımından önemlidir. Kaldı ki, yurt dışındaki görevlilerimiz aynı
zamanda bu hac organizasyonunda da yeterli şekilde hizmetlerini
ifa edebilmekte, sosyal açıdan mevcut olan yaraların giderilmesi,
çözümlenmesi konusunda da, deminki maddede geneli üzerinde söylediğim
gibi, din görevlisi sadece din hizmeti amacıyla değil…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya,
lütfen konuşmanızı tamamlayın.
MUSA UZUNKAYA (Devamla)
- …her alanda toplumun yurt dışındaki sorunlarına çözüm üreten âdeta
bir tabibi hazık dediğimiz, her alanda sıkıntısına çözüm üretmesi
gereken bir uzman hüviyetindedir. Bu vasıfta insanlar gönderiliyor
ve gönderilmelidir. Temennilerimi ifade ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Uzunkaya.
Madde üzerinde konuşmalar
tamamlanmıştır.
İki önerge var.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1434 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 1. maddesine
bağlı 18/A maddesinin 3. fıkrasındaki;
"…Türkçenin ve Türk Lehçelerinin konuşulduğu ülkelere yapılacak
atamalarda ise" ibaresinden sonra gelen ibarenin "Herhangi
bir yabancı dil şartı aranmaz" şeklinde değişikliğinin yapılmasını
arz ve teklif ederiz.
|
Musa Uzunkaya |
Ahmet Çağlayan |
Ahmet Gökhan Sarıçam |
|
Samsun |
Uşak |
Kırklareli |
|
Recep Garip |
İsmail Bilen |
Zülfü Demirbağ |
|
Adana |
Manisa |
Elâzığ |
|
Ünal Kacır |
Alaettin Güven |
Ahmet Rıza Acar |
|
İstanbul |
Kütahya |
Aydın |
|
|
Fikret
Badazlı |
|
|
|
|
|
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum, işleme
alacağım:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1434 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin çerçeve 1.nci maddesine bağlı 18/A maddesinin 3'üncü
fıkrasındaki "yüksek okul mezunu olmak" ifadesinden sonra
gelen "başkanlıkta" kelimesinin "Başkanlık teşkilatında"
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Musa
Uzunkaya |
Alaettin
Güven |
Cüneyit
Karabıyık |
|
|
Kütahya |
Van |
|
Ahmet
Çağlayan |
Zülfü
Demirbağ |
İsmail
Bilen |
|
Uşak |
Elâzığ |
Manisa |
|
|
Recep Garip |
|
|
|
Adana |
|
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Redaksiyon
niteliğinde görmekle birlikte olumlu görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Katılıyorsunuz.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Kavramlara
açıklık getirilmesi ve anlam bütünlüğü sağlanması içindir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1434 sıra sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 1. maddesine
bağlı 18/A maddesinin 3'üncü fıkrasındaki "…Türkçenin ve Tük
Lehçelerinin konuşulduğu ülkelere yapılacak atamalarda
ise" ibaresinden sonra gelen ibarenin "Herhangi bir yabancı
dil şartı aranmaz" şeklinde değişikliğinin yapılmasını arz ve
teklif ederiz.
Musa
Uzunkaya (Samsun) ve arkadaşları
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Takdire
bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Evet, gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Türk cumhuriyetlerine
gidecek görevlilerinin, kendi dilleriyle anlaşabilmesi mümkün
din hizmeti verecek düzeyde de Arapça bilgisine vukufiyyetleri
söz konusu olduğundan, ayrıca bir dil seviye tespit belgesine ihtiyaç
olmadığı için bu değişiklik talep edilmiştir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, maddeyi kabul
edilen her iki önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Diğer maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 633 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE
12- Bu Kanunun yayımı tarihinde kurulmuş ve faaliyette bulunan Diyanet
İşleri Başkanlığı yurt dışı teşkilatı görevine devam eder."
BAŞKAN - Madde üzerinde
Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya, şahsı adına.
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Konuşmayacağım.
BAŞKAN - Konuşmuyor.
Madde üzerinde bir önerge
var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1434 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 2 nci maddesine bağlı geçici 12
nci maddenin hükmünün "Bu Kanunun yürürlük tarihinde kurulmuş
ve faaliyette bulunan Diyanet İşleri Başkanlığı yurtdışı teşkilatı
bu kanuna göre kurulmuş sayılır ve hâlen görevde bulunan personel
görev süreleri tamamlanıncaya kadar görevlerine devam ederler. Daha
önce yurtdışı görevlerinde bulunmuş olanlar ile halen yurtdışı görevlerinde
bulunanların görev süreleri, bu kanunun 18/A maddesinin 2'nci ve
5'inci fıkralarındaki sürelerden mahsup edilir" şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Musa Uzunkaya |
Ahmet Çağlayan |
İsmail Bilen |
|
Samsun |
Uşak |
Manisa |
|
Recep Garip |
A. Rıza Acar |
Fikret Badazlı |
|
Adana |
Aydın |
Antalya |
|
|
Alaettin Güven |
|
|
|
Kütahya |
|
BAŞKAN - Sayın Komisyon,
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ (İstanbul) - Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın
Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükûmetin ve
Komisyonun olumsuz görüş bildirdiği bu önergenin gerekçesini, Sayın
Uzunkaya, okutayım mı?
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Ben, kısa bir açıklama yapabilir miyim Sayın Başkanım?
BAŞKAN - Buyurun.
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esasen, Sayın Komisyon
Başkanımızın katıldığını zannettiğim, ama… Belki bir redaksiyon
talebinde bulunabilirdi kanaatimce yukarıdaki ifadeyle ilgili.
Az önce Hocamla tam bir mutabakata varamadık.
Ama bizim burada esas
amacımız şu: Hâlen yurt dışında görev yapan Diyanet mensubu arkadaşlarımız
var. Bu görevleri yapan birisiyim ve Teşkilatımızın bu konuda da,
açık olarak söylüyorum, bir sıkıntısı var. Nedir o? Ankara'da olanlar
güneşe yakın, ısınıyorlar, taşrada olanlar da soğuktan donuyorlar.
Hakkâri'de müftü, Şemdinli'de müftü, Edirne'de müftü veya yetenekleri
itibarıyla çok kabiliyetli arkadaşımız, bugüne kadar bu imkândan…
Yurt dışına gitmek hem bir hizmettir, hem de aynı zamanda yurt dışını,
dünyayı tanımak için bir imkân ve fırsattır. Bunu hepimiz kamuda görev
yaparken arzu ederiz. Tabiatıyla bu arkadaşlarımızın… Daha önce
yurt dışına giden arkadaşlarımız bir veya iki defa gitmiş.
Biz, burada, önergemizde
diyoruz ki: Mesela, Almanya'da bir görevli arkadaşımız var, ikinci
defa gitmiş, ateşedir -misal olarak ben Almanya'yı diyorum; bu, Hollanda
olabilir, Fransa olabilir, Belçika olabilir- hâlen orada görevli,
daha önce de bir defa gitmiş. Şimdi bu yasayla iki defa daha kendine
hak mı veriyoruz, yoksa, bir defa gitmişse bir defa daha hakkı mı var
diyoruz? Biz diyoruz ki, bir hakkaniyet oluşsun. Neticede bu hizmetler
süreli, ömürler de süreli. Yeni bir arkadaşımız da yetenekleri,
kabiliyetleri bu sınavlardan geçebilecekse, yeni bir arkadaşımız
da yurt dışına gitsin, hem tecrübesini hem bilgisini geliştirsin
hem de hizmeti artsın.
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum)
- Güzel bir şey, doğru.
MUSA UZUNKAYA (Devamla)
- Önergemizin temel amacı bu. Yani, hâlen üç defa gitmiş… "Ben, Diyanette çalışan
birisiyim -ve bu, taşranın ciddi bir üzüntüsüne sebeptir- benim günahım,
Hakkâri'de beklemek mi? Bingöl'de, Tunceli'de senelerce müftülük yapmak
mı? Ben de bu bilgimi orada gidip artırmak istiyorum. Hizmet etmek
istiyorum -tırnak içi söylüyorum- efendim bir imkânsa, bu imkândan ben
de sınavlara göre yararlanmak istiyorum." Ve üç defa gitmiş
-geçmiş dönemlerde maalesef olmuştur bu- dört defa yurt dışına -istenirse,
tespiti de mümkündür- giden Diyanetten görevli arkadaşlarımız oldu.
Gitsinler, ama yeni arkadaşlarımıza da fırsat doğsun dedik.
Dolayısıyla, bizim
buradaki önerimiz, bu yasayla beraber diyoruz ki, daha önce yurt
dışı görevlerinde bulunmuş olanlar ile hâlen yurt dışı görevlerinde
bulunanların görev süreleri, bu kanunun 18/A maddesinin ikinci ve
beşinci fıkralarındaki -yani, gerek üst düzey görev, beşinci fıkradaki
gerekse sadece cami görevlileri için- sürelerden mahsup edilir. Kullandıkları
süreler buradan çıkarılır, buna göre yeni hak doğar. Yani, yeniden
gidecek olan arkadaşlarla, gitmiş olan arkadaşlarımız arasında
bir muvazene, denge olsun, bir adalet, bir tesanüt hukuku doğsun diye
bu önergemizi verdik.
Takdirlerinize arz
ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Hükûmet mi
açıklama yapmak istiyor efendim?
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) - Evet efendim.
Bu, zaten elimizdeki
metin, esasında, bu mahzuru giderecek nitelikte düşünülerek bu
metin böyle kaleme alınmış. Onun için…
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Hocam ifade orada açık değil.
BAŞKAN - Önergeye ihtiyaç
yok diyorsunuz?
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) - Önergeye ihtiyaç yok.
BAŞKAN - Şimdi gerekçesini
dinlediğiniz ve Hükûmetin de, Sayın Bakanın da açıklama yaptığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Amaç tahakkuk ediyorsa, o zaman kabul edelim, ne fark eder ki!
BAŞKAN - Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, bu maddeyi, kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Sayın Uzunkaya, söz istemişsiniz.
MUSA UZUNKAYA (Samsun)
- Konuşmayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Vazgeçiyorsunuz,
teşekkür ederim.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4 - Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu Yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir.
Şimdi, teklifin tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif, kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olmasını diliyorum.
8'inci sırada yer
alan, Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine başlıyoruz.
Plan ve Bütçe Komisyonu?
Birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.15
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati:19.24
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117'nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu
açıyorum.
8'inci sırada yer
alan Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün, Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine başlıyoruz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
8.- Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (2/1020) (S. Sayısı: 1432) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükûmet yerinde
Komisyon raporu 1432
sıra sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Bülent
Baratalı.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT
BARATALI (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün, Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak için söz almış bulunmaktayım.
Bu nedenle, Sayın Başkan sizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz teklif, bir torba kanundur.
Plan ve Bütçe Komisyonuna 5 madde olarak gelen bu torba kanun, Plan
ve Bütçe Komisyonunda 16 madde olarak görüşülmüş ve kabul edilmiştir.
Torba kanunlar, bu dönemin, 22'nci Dönemin bir klasiği hâline gelmiş
bulunmaktadır. Bakınız, bu kanun, tam 10 kanunda değişiklik yapmaktadır,
hem de önemli değişiklikler yapmaktadır. O nedenle, beş yıldır sürdürülen
bu yöntemi, kanun yapma tekniği açısından çok olumlu bulmadığımızı
ifade etmek istiyorum. Umuyorum, diliyorum, bundan sonra, yeni dönemde,
kanunlar daha da iyi hazırlanarak ve geniş bir araştırma sonucu, geniş
bir katılımla, daha da düzgün bir şekilde Genel Kurulun ve komisyonların
önüne gelir. Başbakanlıktan gelen tasarılar ve teklifler, komisyonlara
da çok iyi hazırlanmadan gelmektedir; ancak, komisyonlarda -ben
Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olarak söylüyorum- önemli ölçüde, bizlerin
de yardımıyla biraz daha düzelerek Genel Kurulun önüne gelmektedir.
O nedenle, bu kanunun tümüne karşı değiliz, onu burada ifade etmeye
çalışıyorum ama, ayrışık oy olarak, öncelikle, torba kanunu karşı
olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Bu, torba kanun da değil artık,
Ege'deki deyimiyle bu çuval, hatta çuvalı da geçen büyük hararlar
vardır, harar kanun hâline gelmiş bulunmaktadır.
Az önce söylediğim
gibi, 10 kanunda bu torba kanunla değişiklik yapılmaktadır.
Yine, 16/5/1991 tarihli
3717 sayılı Adli Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol
Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 sayılı Harçlar Kanununun Bir
Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun'un bir maddesi
de bu kanunla değişmektedir.
Yol tazminatı olarak
ödenen akçalı tutarların çeşitli şekilde yüzde olarak değerlendirilmesine
biz de itiraz etmiyoruz. Mümkün olduğu kadar fazla insanlara verilebilir
bu tutarlar. Ancak, hazine avukatlarının yaptıkları işler ve ürettikleri
emek gereği bu kanun ile daha önceki kanuna dayanarak aldıkları ücretler,
ödenekler, tazminatlar çok
azalmaktadır. Sadece bu bölümüne itiraz ediyoruz.
(x) 1432 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Maliye, daha doğrusu
hazine, daha fazla ödeme yapmalıydı, bazı yardımcı personel daha
da fazla almalıydı. Bu fazla alma, hazine avukatlarının payından
değil, hazinenin ek olarak tahsis ettiği yeni paylardan olmalıydı
diye düşünüyoruz ve bu düzenlemenin hazine avukatları açısından
adaletli olmadığını düşünüyoruz.
Diğeri, hazine taşınmazları
ile Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait taşınmazların trampasında, uygulamadaki
sorunları aşmak amacıyla, rayiç bedel yerine harca esas değerin
esas alınmasına yönelik düzenlemede, araziler yönünden trampaya
değer rayiç bedel olarak muhafaza edilmeli diye de düşünüyoruz. Bu
da bizim ayrışık olarak saydığımız üçüncü maddedir.
Bu kanunla 3717 sayılı
Kanun, 5271 sayılı Kanun, 4706 sayılı Kanun, 190 sayılı Kanun Hükmündeki
Kararname, 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu, 132 sayılı Türk
Standartları Enstitüsü Kanunu, 178 sayılı Maliye Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun, 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu, 375 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname, 5458 sayılı sosyal
güvenlik primleriyle ilgili Kanun'un bazı maddeleri değişikliğe
uğramaktadır. Yine ayrıca, 4688 sayılı Kanun'la düzenlenen toplu
sözleşmelerin yapılması hakkındaki düzenleme de, önümüzdeki seçimler
nedeniyle, seçimden sonra, iki ay sonraya ertelenmektedir. Bunu
da doğru bulmuyoruz. Devletin bir devamlılığı vardır, bu devamlılık
içinde bunlar da yapılmalıdır diye düşünüyoruz.
Şimdi, söz, hazine
avukatlarından ve adaletten açılmışken Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
elli yılda bir gelen bir tek parti iktidarı, beş yılı değerlendiremedi
diye düşünüyoruz. Bakınız, ülkemizde bir adalet reformu yapılamamıştır.
Erişilebilir, süratli adalet hizmeti için gerekenler yapılamamıştır.
Çağa uydurulması gereken ve yenilenmesi gereken kanunlar yapılamamıştır.
Bakınız, temel kanunlardan İcra İflas Kanunu, Borçlar Kanunu, Ticaret
Kanunu, Tebligat Kanunu gibi kanunlar yenilenmemiş ve gelişen
teknolojiye uydurulamamıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hâlâ daha, Tebligat Kanunu'nda, at sırtında gitme
mesafesi ve süresi olarak hesaplanan süreler geçerli bulunmaktadır.
Oysa, haberleşmede ne kadar yeni tekniklerin kullanıldığını hep
beraber bilmekteyiz. Bu kanunlardan Ticaret Kanunu'na başlanmıştır
ama, maalesef süre dolduğu için bu da yapılamamıştır.
Bakın, Borçlar Kanunu
değişememiştir. Bir kriz dönemi sonrası değişmesi gereken İcra
İflas Kanunu değişememiştir.
Yine davalar çok uzun
sürmekte ve tarafları bıktırmaktadır. Yargıda iş yükü olağanüstü
artmıştır.
Sayın Adalet Bakanının
bizden ve Genel Kuruldan istediği daha sonra, bütün kadroları kendisine
hiçbir itiraz ileri sürülmeksizin tahsis edilmiştir. Plan ve Bütçe
Komisyonunda 10 bin yeni adalet kadrosu ihdas edilmiş, Genel Kuruldan
da bu geçmiş ama, maalesef, yargıdaki yargı personelinin eksikliği,
bırakın diğer yardımcı personeli, hâkim ve savcı olarak bariz şekilde
devam etmektedir. Bu nedenle, bu sene devreye girmesi beklenen istinaf
mahkemeleri, adalet istinaf mahkemeleri de, sanıyorum, ilk yerde
bile açılamayacaktır.
Yine, İktidarın yaptığı
en önemli hatalardan biri bence de, yüksek yargının çeşitli yerlerinde
boşalan, yani, Yargıtayda, Danıştayda ve Sayıştayı da bir yerde,
yine, bir yargı mahkemesi olarak düşünürsek, buralardaki yüksek
yargı açıkları zamanında giderilememiştir. Sadece Yargıtayda
bugün itibarıyla hiç dava gelmediğini kabul etsek bile biriken,
teraküm etmiş bulunan dava dosyası sayısı, sıkı bir çalışmayla,
dört yıl gibi bir zaman içinde ancak bitirilebilecektir. Bu ortada
iken, İktidar, buralara yeni atama yapılabilecek seçimi de başlatmamıştır.
Cumhuriyet Halk Partisinin girişimiyle bu yapılabilmiş ve geçtiğimiz
günlerde Yargıtaydaki seçimler de yapılmış ve oradaki boşluklar
da doldurulmuştur.
Yine, yargıdan açılmışken
değerli arkadaşlar, şimdi, Anayasa'mıza göre, yargı, Türk milleti
adına karar veriyor. Yargılaması devam eden konularda, Anayasa'mıza
göre, hiç kimsenin görüş bildirmemesi ve hatta tavsiyede bulunmaması
gerekmektedir. Ama, yargılaması biten, eski deyimiyle kaziyei
muhkeme hâline gelmiş olan kararları da eleştirirken çok dikkatli
olmalıyız değerli arkadaşlar. Bakınız, titri ve isminin başındaki
sıfatı ne olursa olsun, mahkeme kararlarını eleştirenler saygı sınırını
aşmamalı ve beyanları hakaret içermemelidir. Yapılan eleştiriler
anayasal çerçeveyi aşmamalıdır. Yine, yapılan eleştiriler, eleştiri
sınırları içinde kalmalı ve yargı bağımsızlığı çiğnenmemelidir.
Yine, titri ve isminin başındaki sıfatı ne olursa olsun, bütün Türkiye
Cumhuriyeti yurttaşları, vatandaşları bu eleştirileri yaparken
yargıyı hedef göstermemelidir. Bundan önce bir kez -bir sene önce-
bir yargı hedef gösterildi, maalesef yüksek bir yargı mensubunu şehit
olarak verdik.
Ben, yine söylüyorum
-herkes için geçerli, hepimiz için geçerli- bu eleştiriler yapılabilir,
kaziyei muhkeme hâline gelen kararlar tartışılabilir, beğenirsiniz,
beğenmezsiniz, işinize gelir, gelmez, ama bunları yaparken en azından
saygı sınırı, anayasal sınır içinde kalmalı ve yargımız, bidayet
mahkemelerinden başlamak üzere, yüksek yargımız asla hedef gösterilmemelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; torba kanunda önemli değişiklikler var, çoğu devlet
personelinin, kamu personelinin hakları iyileştiriliyor, dereceleri
yükseltiliyor, bazı yerlerde de yeni tanımlar getiriliyor. Özellikle,
otuz yıldır bu yasayı bekleyen önemli bir yardımcı hizmet sınıfımız
var, bunlar mahalle bekçileri; bunlar, mahallemizde özellikle geceleri
sükûnu sağlayan, güvenliği sağlayan çok değerli bizim çalışan insanlarımız,
fedakâr insanlar, yaptıkları görevler nedeniyle zaman zaman canlarından
oluyorlar, şehitler, geride dullar bırakıyorlar. Bu insanlarımızın,
bu kanunla önemli bir şekilde beklentileri düzeltiliyor. Biz de bu
kanunu sonuna kadar destekliyoruz.
Nedir bu beklentileri:
Bir defa, 657 sayılı Yasa'da yeni bir unvan, yeni bir sınıf üretiliyor,
bunlar yardımcı hizmetler sınıfından emniyet hizmetleri sınıfına
geçiyorlar. Bu nedenle, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, 3201 sayılı
ve 1937 tarihli Emniyet Teşkilatı Kanunu'nun ek 21'inci maddesinin
birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan "Yardımcı hizmetler sınıfına"
ibaresinin "Emniyet Hizmetleri Sınıfına" şeklinde değiştirilmesini
yürekten olarak destekliyoruz. Bu arkadaşlarımızın otuz yıldır
bekledikleri ve bazılarının da göremedikleri bu yeni unvanın
kendilerine iyilikler getirmesini diliyorum, hayırlı olmasını
diliyorum. Sonuna kadar destekliyoruz.
Yine bu 3201 sayılı
Kanun'da tekrar, yeniden bir değişiklik yapan bu maddeyi kabul ediyoruz
ve yine 1965 tarihli 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nda da buna
benzer bir düzenlemenin yapılması gerekirdi, 9'uncu maddede de bu
düzenlemeyi yapıyoruz değerli arkadaşlar.
Yine bunun 11'inci
fıkrasında "Çarşı ve Mahalle bekçileri için % 72'sine" gibi
bir ibare kullanıyoruz. Emniyet hizmetleri tazminatında da kendilerinin
haklı olduğunu buradan ifade ediyorum ve desteklerimizi ifade
ediyorum değerli arkadaşlar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son söz olarak da 1965 tarihinden itibaren biz Devlet
Memurları Kanunu'nu değiştiremedik. Hukukçu olan arkadaşlar bilirler,
ilgili arkadaşlar bilirler, değişmelerden dolayı 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu'nun aslı kaybolmuş vaziyettedir. Biz beklerdik
ki, tek başına gelmiş bir iktidarın devlet personel rejimini düzenlemeye
gücü olsun. Ama az önce söylediğim gibi, tek başına gelmiş ve -elli
yılda- bu olanağı sağlamış olan AKP İktidarı, Borçlar Kanunu'nu değiştirememiştir,
Ticaret Kanunu'nu değiştirememiştir, İcra ve İflas Kanunu'nu değiştirememiştir,
Tebligat Kanunu'nu değiştirememiştir ve maalesef, hazırlıklara
rağmen de, hazırlıklara karşın da, 657 sayılı Devlet Personel Kanunu'nu
değiştirememiştir.
Bakınız, bizler, çoğu
arkadaşımız, buradan geçip de sıra sayısı almasına karşın, astsubaylarımız
hakkında da önemli teklifler verdik. Bunlar sıra sayılarını aldılar.
Astsubaylarımızın mali haklarını düzenleyen, onları üstsubay
sınıfına yükselten tasarıları da, burada sıra sayısı almasına
karşın, maalesef, Genel Kurula getiremedik. Ben, buradan, onlar
için de haklılıklarını belirtiyorum. Astsubay arkadaşlarımızın
da bu mağduriyetleri giderilememiştir. Sanıyorum, yarın görüşeceğimiz
kanunun devamında, emniyet hizmetleri sınıfındaki tazminatlar
yükselirken, umuyorum, diliyorum, bizim vereceğimiz bir önerge sonunda
da, astsubay arkadaşlarımızın da bu sıkıntıları sona erer, haklı
taleplerini karşılarız. 22'nci Dönem biterken, sayın milletvekillerimiz,
astsubay arkadaşlarımızın da mali durumlarını iyileştirir, onların
sınıflarını da, özellikle kademeli başçavuşlarımızın durumlarını
da yarbay düzeyine yükseltir diye düşünüyorum.
Bu düşüncelerle, buna,
özellikle mahalle bekçileri konusu başta olmak üzere, olumlu baktığımızı
ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Baratalı.
AK Parti Grubu adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Alaattin Büyükkaya… Yok.
Şahsı adına, Eskişehir
Milletvekili Sayın Muharrem Tozçöken.
Buyurun.
MUHARREM TOZÇÖKEN
(Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
1432 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Teklif
hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; benim de içinde bulunduğum teklif, çarşı
ve mahalle bekçilerimizi ilgilendiren konu dâhil, yedi ayrı konuyu
düzenlemiş bulunmaktadır. Ben, özellikle, emniyet teşkilatı ve
çarşı ve mahalle bekçileri hakkında, bu konuyla ilgili sizleri
bir nebze bilgilendirmeye çalışacağım.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; çarşı ve mahalle bekçileri konusuna
geçmeden önce, emniyet teşkilatının üzerinde -sorunlarıyla ilgili
olarak- durmak istiyorum.
Emniyet teşkilatı
200 bin personeli, 1 milyon aile efradı ve emeklisiyle beraber, 3,5
milyon vatandaşımızı kapsayan konular demektir.
Türk polisinin dünya
polisi içinde çok saygın bir yeri bulunmaktadır.
Ülkemizin bölünmez
bütünlüğü uğrunda canlarını veren Türk polisi, her geçen gün farklılık
gösteren suç ve suçlular karşısında kendisini yenilemekte, gelişen
teknik imkânlardan daha fazla yararlanmaktadır.
Suçların işlenmeden
önlenmesi, vatandaşın huzur içinde yaşaması için, günün gelişen
teknik imkânlarına paralel olarak, polisin yeni yetkilerle donatılması
gerekmektedir. Nitekim, bu konuda, Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'miz Adalet Komisyonundan
geçmiş olup, inşallah, Genel Kurula bugünlerde gelirse, polisimiz,
vatandaşın can ve mal güvenliğini korumada, suçlulara karşı, her
zaman olduğu gibi, birkaç adım önde daima olacaktır.
Suçlar işlendikten
sonra da, polisimizin, suçların faillerini yakalamada dünya polisinin
çok üzerinde bir başarısı vardır. Bilhassa son terör olaylarının,
bombalama olaylarının ve siyasi cinayetlerin olmadan önlenmesinde,
olduktan sonra da çok kısa zamanda yalanarak suç delilleriyle birlikte
adalete sevkinde Türk polisinin son derece başarılı olduğu hepimizin
malumlarıdır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak hepimiz polisimize
minnettarız.
Bu dönemde polisimizle
ilgili olarak iktidarıyla muhalefetiyle çok önemli çalışmalar
yaptık. Ancak, burada, kalan sorunlarına da çok kısaca değinmek istiyorum:
Diğer memurlara göre polisimizin insanüstü bir çalışma temposunda
olduğunu söyleyebilirim. Bir memur haftada kırk saat çalışırken
polisimizin en az yetmiş iki saat çalıştığı, haftada bir gün o da
belki izin yapabildiği, bayram ve tatillerde diğer memurlar izin yaparken
polisin daha fazla çalıştığı, birçok polisin senelik izne dahi çıkamadığı,
hafta tatilini bile kullanamadığı bir gerçektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çalışma sürelerinin çok fazla olmasından dolayı,
polis, kendisine, ailesine hiç vakit ayıramamakta, günlerce çocuğunun,
ailesinin yüzünü görememektedir. Sosyal hayat kavramını unutan
polisimiz psikolojik, sosyolojik ve sağlık sorunlarıyla karşılaşmaktadır.
Nitekim, on yılda:
428 şehit,
381 vazife malulü,
419 emniyet personeli
intihar etmiş,
569 emniyet mensubu
görevi esnasında,
612 emniyet mensubu
görev malulü,
1.839 mensubu ise işin
zorluğundan istifa etmiştir.
Tabii, burada çözüm,
mutlaka, polisin fazla mesaisinin saat başı verilmesi olmalıdır.
Yine, polisin daha fazla kadroyla donatılarak… Bu dönemde çok şükür
bu karşılanmıştır, yaklaşık 20 bin polisimiz bu dönemde görev almıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; yine, ek göstergedeki polisin aleyhindeki
durum da bundan sonraki dönemde düzeltilmesi gereken konulardan
biridir. Örneğin, eğitim hizmetlerinde 8'inci dereceden ek gösterge
başlarken, emniyet teşkilatında 1'inci, 2'nci ve 3'üncü derecelerden
ek gösterge verilmektedir. Yine, emniyet teşkilatının aleyhine
olan, aynı bakanlığa bağlı iki kurum personeli arasındaki ücret
eşitsizliği de giderilmelidir.
Ben, müsaade ederseniz,
şimdi de çarşı ve mahalle bekçilerimize de çok kısaca değinmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; uzun yıllardan beri, çarşı ve mahalle
bekçilerimiz, maalesef, emniyet teşkilatında ikinci sınıf personel
olarak görülmüş, polis teşkilatıyla beraber, polislerle beraber
aynı asayiş hizmetlerinde görev almalarına rağmen, onlar yardımcı
hizmetler sınıfına tabi tutulmuşlardır. Hâlbuki -gerek Çarşı ve Mahalle
Bekçileri Kanunu'ndaki gerekse Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu'ndaki
yetkilerden ve sorumluluklardan…- çarşı ve mahalle bekçilerimiz
de aynı şekilde, onlarla beraber görev yapmaktadırlar. Bu vatanın
bölünmez bütünlüğü uğrunda birçok çarşı ve mahalle bekçimiz şehit
olmuştur ve yaralanmıştır. Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
dinleme sıralarında, dinleme bölümünde bizi izleyen ve Türkiye'nin
her tarafında televizyonlarından bizi izleyen çarşı ve mahalle
bekçilerimiz için, inanıyorum ki, bugün çok önemli bir gün olacaktır.
Biz bu dönemde, hep beraber
iktidarıyla muhalefetiyle el ele vererek, çarşı ve mahalle bekçilerimizin
sorunlarını çözmeye çalıştık. Özellikle AK Parti İktidarı döneminde,
çarşı ve mahalle bekçilerimizin şimdiye kadar silahlarından alınmış
olan ruhsat harçlarını kaldırdık.
Yine, polis ve çarşı
ve mahalle bekçisi ayrımı gözetmeksizin, diğer memurlara verilmeyip
ancak polislerimize ve çarşı ve mahalle bekçilerimize verilen
140+40 YTL'den emeklilerimiz de yararlanmıştır.
Şimdi, çarşı ve mahalle
bekçilerimiz için kesin çözüm olan, çarşı ve mahalle bekçilerimizin
yardımcı hizmetler sınıfından çıkarılıp, emniyet hizmetleri sınıfına
alınarak tüm sorunları burada giderilmiş olacaktır. Özellikle,
çarşı ve mahalle bekçilerimiz, emniyet hizmetleri sınıfına alınarak,
ek göstergelerden de yararlanacaklar, fiilî hizmet zammı alacaklar
ve çarşı ve mahalle bekçilerimiz, emniyet hizmetleri sınıfında
yer alarak, yıllardan beri özledikleri haklara ve statüye kavuşmuş
olacaklardır.
Kanun teklifinin yasalaşmasında,
başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, tüm bakanlarımıza, iktidarıyla
muhalefetiyle, özellikle tüm grup başkan vekillerimiz ve milletvekillerimize,
buradan, emniyet teşkilatı ve çarşı ve mahalle bekçilerimiz adına,
bu teşkilatın bir ferdi olarak sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Bu vesileyle, başta
Mehmetçiklerimiz olmak üzere, polislerimiz, çarşı ve mahalle bekçilerimiz,
jandarmamız, köy korucularımız ve vatanın bölünmezliği uğrunda
canını seve seve veren aziz şehitlerimizin tümünü minnetle, şükranla
anıyorum; şehit ailelerinin her zaman millet olarak yanında olacağımızı
ifade ediyor, gazilerimize ve bu uğurda yaralanan vatandaşlarımıza
da Allah'tan acil şifalar diliyorum.
Yasanın hayırlı olmasını
temenni ediyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tozçöken.
Kilis Milletvekili
Sayın Veli Kaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Kaya, biraz kısa
tutarsanız memnun oluruz.
VELİ KAYA (Kilis) -
Tamam Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun yıllardan beri özlemini
duyduğumuz, emniyet teşkilatımızın güzide mensupları, ezgin, gariban,
namusumuzun, malımızın, canımızın bekçisi mahalle bekçilerimizin
özlük haklarına yönelik bir kanun olduğu için, bugün huzurlarınızda
bu kanunu çıkarmanın mutluluğunu yaşıyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
yıllardan beri, mahalle bekçileri, bu kanunun Türkiye Büyük Millet
Meclisinden çıkmasını istemiş, bu kanun geçmiş her hükümetler döneminde
taslak hâline gelmiş, maalesef, her seferinde kadük duruma düşürülmüştür.
Ama, bu Parlamento, bu gariban insanların hak ettikleri özlük haklarını
vermekte tereddüt etmemiş, bunların haklı taleplerini yerine getirmenin
şerefini de hep beraber yaşamaktadır.
Mahalle bekçileri
Osmanlı İmparatorluğu'nun bize mirası olup, hakikaten, evlerimizde
rahat uyuduğumuz ve onların düdük sesleriyle güven içerisinde yattığımız
dönemleri hatırlıyorum. Bunlar şu son beş on senedir yerine yenileri
alınmadığı için geri görevlere çekilmiş, dolayısıyla, hırsızlık,
kapkaç ve buna benzer asayiş olaylarının artması dikkati çekmiştir.
Ben arzu ediyorum ki, mahalle bekçiliği yeniden ihdas edilmeli ve
kapkaç, hırsızlık ve buna benzer olaylar anında kesilmelidir diyorum.
Bunun altını şöyle
çizmek gerekir: Değerli arkadaşlarım, mahalle bekçileri yaşadıkları
bölgenin çocuklarıdır genellikle. Dolayısıyla, o bölgede asayişe
müessir olayları işleyecek insanları da bire bir tanırlar. Bire
bir tanıdıkları için, o olayların şekline göre o suçluyu eliyle yakalar
getirirlerdi.
Ben ailesinde çok miktarda
emniyet mensubu bulunduran bir ailenin çocuğuyum. Naçizane dört
beş yıl gibi de emniyet teşkilatında bir hizmetim mevcuttur benim. Dolayısıyla,
bu meslek mensuplarını ve bunların sorunlarını çok iyi bildiğime
inanıyorum.
Şimdi, 2003 yılında
bu kanun teklifini verdiğim zaman, mahalle bekçileriyle bire bir
konuştum, kendilerinin sorunlarını da bizzat kendilerinden dinledim.
Değerli arkadaşlarım,
bu kadro ihdas edildiği zaman mahalle bekçilerinin çoğu ilkokul
mezunu veya okuryazar statüsünde idi. Dolayısıyla, özlük hakları
da ilkokul mezunu oldukları için ona göre dizayn edilmiş, ona göre
düzenlenmiştir. Ama, bugün, mahalle bekçilerimizin çoğu, yüzde
60'ı lise mezunu, yüzde 20 veya 30'a yakını da üniversite mezunudur.
Ama, hâlâ bu adamlar, ilkokul mezunu statüsünde özlük hakları almaktadırlar.
7'nci dereceden aşağı düşememektedirler; ilkokul mezunu olmamalarına
rağmen, üniversite ve lise mezunu olmalarına rağmen, hâlâ 7'nci dereceden
aşağıya düşememekte ve geçtiğimiz dört beş ay öncesine kadar da
bunların aldıkları zatî silahlarının ruhsatlandırılmasında kendilerinden
vatandaş gibi harç talep edilmekte idi. Biz, geçmiş dönemde de bekçilerimizin
ruhsatlarından harç alınmamayla ilgili bir yasa da çıkarttık.
Tabii, emniyet teşkilatının
sorunları sadece bekçilerle de sınırlı değil. Biliyoruz ki, Türkiye'nin
vefakâr emniyet teşkilatı, polisi, emniyet müdürü, komiseri, emniyet
amiri, bu millet için seve seve canını veren meslek mensuplarıdır. Onların
gece ve gündüz demeden çalışmaları neticesinde, malımızı, canımızı,
namusumuzu güven altında hissedip evimizde rahat uyumaktayız.
Emniyet mensuplarının
da çeşitli sorunları var. Bu Hükûmet döneminde emniyet mensuplarıyla
ilgili… Geçtiğimiz yıl onlara seyyanen bir ücret verilmiş, ancak
bunun yetersiz olduğunu da biz biliyoruz. yetersiz
olduğunu da biz biliyoruz. Şu anda bizi izleyen -ben biliyorum ki-
seksen bir vilayetimizde bekçilerimiz ve emniyet mensuplarının
gözü kulağı bugün Parlamentodadır. İşte, biz, inşallah, bu emniyet
mensuplarımızın yüzünü güldürecek çalışmalarımıza da devam ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
karşılaştığım her polis, her emniyet mensubu beni eski bir emniyetçi
olarak bildikleri için sorunlarını anlatırlar. Âdeta, bir eski mensup
olduğum için, bir ağabey gözüyle "Ne olur bizim sorunlarımızı
Parlamentoda dile getirin." dedikleri zaman ben onlara şu sözü
söylemişimdir: Değerli arkadaşlarım, Parlamentoda her arkadaşımız,
tabii, emniyet mensubuna yakın, onu kendi evladı gibi görür; ama, 3
tane emniyette çalışmış arkadaşımız var. Bu kanunun çıkmasında
Eskişehir Milletvekilimiz Muharrem Tozçöken, Yalova Milletvekilimiz
Şükrü Bey, Grup Başkan Vekillerimizden Eyüp Fatsa, İrfan Gündüz, ciddi
söylüyorum, gecesini gündüzüne demeden bu kanunun çıkması için
bize yardımcı oldular. Ben, huzurlarınızda, başta Başbakan olmak
üzere, İçişleri Komisyonu üyeleri ve İçişleri Komisyonu Başkanı
olmak üzere, Plan Bütçe Komisyonu üyeleri ve onun Başkanı olmak üzere
tüm grup başkan vekillerimize ve tüm Parlamentoya, iktidarıyla muhalefetiyle
herkese huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum. Çünkü, bu yasanın
çıkmasıyla 7 bin mahalle bekçisinin, onun çocuklarının ve yakınlarının,
emekli olan mahalle bekçilerinin derdine derman oldunuz. Onların,
bugün, inanıyorum ki, televizyonda yürekleri benim kadar heyecanla
atıyor. Yıllardan beri birikmiş olan bu yasayı çıkarmakla bence çok
isabetli bir karar aldığımıza inanıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
emniyet mensuplarının ve güvenlik görevlilerinin, onların şehitlerinin,
onların gazilerinin bizdeki beklentilerini mutlak surette yerine
getirmemiz lazım. Bir emniyet mensubu, bir polis sabahın altısında,
yedisinde görevinin başına gider. Onun mesai mefhumu yoktur. İkinci
bir emre kadar bu arkadaşımız çalışmak zorundadır. Fakat, nedense,
bu emniyet mensupları sıradan bir memurmuş gibi algılanır, onlara
657 sayılı statü uygulanır.
Değerli arkadaşlar,
bence emniyet mensupları 657 sayılı Devlet Memurları gibi algılanmamalı,
onlar özel statülü elemanlardır. Mesai saati olmadan, canını ortaya
koyan, çocuklarının yüzünü görmeyen, hanımının yüzünü görmeyen
bu insanları kimse görmezden gelemez. Dolayısıyla, bizim iktidarımız
döneminde biz emniyet mensubu kardeşlerimizin, bu değerli meslek
mensuplarının özlük haklarını, onun maddi ve manevi haklarını, inşallah,
gündeme getirecek çözüm noktasında da önemli bir başarı kazanacağız
diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ben sözlerimi çok fazla uzatmadan bu kanunun bir an önce çıkması
için sözlerimi kısa kesmek istiyorum, çünkü, bugün locada da görüyorum,
seksen bir vilayeti temsilen mahalle bekçilerimiz burada, heyecanla
bekliyorlar bu kanunu.
Onun için, bu kanunun,
emniyet mensuplarına, ülkemize, bu uğurda canını vermiş şehit ailelerine
ve gazilerimize hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Efendim, Sayın
Kaya'ya, kısa konuştuğu için teşekkür ediyoruz!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Kısa bir açıklama yapmak istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Bakan
da bir açıklama yapacak.
Buyurun efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Bakanım, size
kısa konuş demeyeceğim, çünkü, kısa konuş dediğim süresini tam
kullandı. Siz buyurun, sürenizi dilediğiniz gibi kullanın.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz
kanun teklifinin hangi alanlarda düzenlemeler yaptığını, biraz
önce söz alan, hem iktidar partimize mensup hem de muhalefet partimize
mensup arkadaşlarımız ifade ettiler, ama ben birkaç cümleyle, vaktinizi
fazla almadan, sadece arkadaşlarımızın uzun cümlelerle ifade ettiklerini
özet birkaç cümleyle hatırlatmak istiyorum.
Şu anda hazine avukatlarının
veya devlet davalarını takip edenlerin keşif ücretlerinin yüzde
85'i bu davaları takip eden avukata ödenirken, sadece yüzde 15'i bu
konuyla ilgili olanlara veriliyordu. Bu teklifle bu konuda yeni
bir düzenleme yapılarak bütçeye yük getirmeden bu keşif ücretlerinin
adil bir şekilde dağıtımı düzenlenmektedir.
Bunun dışında 2'nci
maddeyle: Üzerinde toplu yapılaşma bulunan vakıf arazileriyle ilgili,
biz, yıllar önce -yıllar önce derken üç sene önce- bir kanuni değişiklik
yaparak üzerinde toplu yapılaşma bulunan vakıf arazileriyle hazine
arazilerinin takası imkânını getiren bir düzenleme yapmıştık. Bununla
ilgili Millî Emlak Genel Müdürlüğüyle belediyeler arasında ve tabii
önce vakıflar arasında işlemler yasa gereği yürürken rayiç değer
konusunda bir problem çıktı. Millî Emlak Genel Müdürlüğü rayiç değeri
farklı, Vakıflar Genel Müdürlüğü farklı değerlendirince bir sorun
meydana geldi. Bunu çözmek için 2007 mali yılı bütçesine bir cümle
koymuştuk, ancak Anayasa Mahkemesi -bir dava nedeniyle bazı maddeleri,
Bütçe Kanunu'nun, Anayasa Mahkemesinin önüne geldiği için- "Bu
tür düzenlemeler Bütçe Kanunu'nda yer almaz." diyerek -esasına
bir itirazı yok- iptal etti. 2'nci maddede de bu rayiç değerle ilgili
sorunu çözen bir düzenlememiz var.
Bunun dışında, biraz
önce emniyet kökenli milletvekili arkadaşlarımız, büyük bir coşkuyla,
getirilen düzenlemeyi burada anlattılar. Gerçekten, çarşı ve mahalle
bekçileri, yardımcı hizmetler sınıfından çıkarılarak emniyet
hizmetleri sınıfına alınmakta ve ek göstergeden yararlanmaları
mümkün hâle getirilmektedir. Doğrusu, 20'nci Dönemde bir milletvekili
olarak Parlamentoda bulunurken, iki kez bu konuyla ilgili kanun
teklifi vermiştim, ancak, 20'nci Dönemde de 21'inci Dönemde de bu konuda
düzenlemeye muvaffak olamamıştık. Şimdi, bir arkadaşımızın teklifiyle
gündeme gelen bu konunun yasalaşmasında bir Bakan olarak bulunmak
da beni ayrıca mutlu etti. Bu öneri Parlamento gündemine ilk kez benim
tarafımdan getirilmişti. Ben de, mahalle bekçilerimiz gibi, çarşılarda
görev yapan bekçilerimiz gibi, ayrıca memnun olduğumu ifade etmek
istiyorum.
Ayrıca, yine bu teklifte
Türk Standartları Enstitüsünün 5018 sayılı Kanun kapsamına alınması
dolayısıyla yaşanan bir sorunu vardı, onu çözüyoruz.
Bunun dışında, Maliye
Bakanlığı bünyesinde yeni kurulan Gelir Politikaları Genel Müdürlüğünde
istihdam edilecek personele ilişkin düzenleme yapılıyor. Bu da
bir ihtiyaçtan kaynaklandı.
Ayrıca, değerli arkadaşlarım,
bilindiği gibi, her yıl, kamuda çalışan memurlarımızla toplu görüşme
yapıyoruz. Toplu görüşmelerde de, şu anda hem toplu sözleşmelerden hem toplu
görüşmelerden ben sorumluyum. Yasa gereği, her yıl ağustos ayının
15'iyle 30'u arasında yapılıyor bu toplu görüşmeler. Ancak, biliyorsunuz,
22 Temmuzda seçim var. Seçimlerden hemen sonra ağustos başında belki
Parlamento toplanabilecek, Başkanlık Divanı oluşabilecek. Yeni
hükûmet kurma çalışmaları belki 15 Ağustosu geçebilir. Böyle bir
noktada memurlarla oturup toplu görüşme yapmak riske girebilir. O
nedenle, bir geçici madde ekledik. Bu toplu görüşmenin bu yıl 15
Ağustos ile 30 Ağustos arasında değil, 1 Eylül ile 15 Eylül arasında
yapılmasını düzenleyen, ihtiyaçtan kaynaklanan bir madde de olduğunu
ifade etmek istiyorum.
Şimdi, ben, sözlerimi
hemen kapatıp, huzurunuzdan ayrılacağım, ancak, demin ben burada
yoktum, değerli dostum İstanbul Milletvekili Arkadaşım Berhan Şimşek
Bey, benim Bakanlığıma bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğüyle ilgili,
kendi ifadesine göre, suistimal kokan Çeşme'deki bir yap-işlet-devret
modeliyle ilgili ihaleden bahsetmişler. Benim de bir yazıma dayanarak
bazı değerlendirmelerde bulunmuşlar.
Hemen şunu ifade edeyim:
Kendisine bu konuda mektup yazan, belge gönderen firma sahibinin
Sayın Şimşek'i yanlış yönlendirdiğini hemen ifade etmek istiyorum.
Kısaca, hem sizin hem
de televizyonları başında bizi izleyen vatandaşlarımızın bu konuda
doğru bilgi sahibi olmasını temin için şu açıklamayı yapma ihtiyacını
duyuyorum: İzmir'de Çeşme ilçesinde, evet, Musalla Mahallesi'nde
Vakıflar Genel Müdürlüğüne tescilli Kanuni Kervansarayı var. Bu Kervansaray'ın restore
edilmesi lazım. Biz de burayı restore et-işlet-devret modeliyle kira
ihalesine çıkarttık. Kira ihalesi yapıldı, ihale sonucunda bir
firma -bu firmanın ismini Sayın Şimşek verdiği için ben de verebilirim-
Antalyalı bir firma, Sahra Turizm İnşaat Limitet Şirketi almış. Ancak,
ihale ilanında pafta ve parsel numarası hatalı çıkmış, ancak, şartnamede
"Kanuni Kervansarayı" diyor. Daha sonra bu fark edilince
bu maddi hata düzeltiliyor ve Vakıflar Genel Müdürlüğü bu ihaleyi
alan firmaya diyor ki: "İhalemiz geçerlidir, siz, lütfen, projenizi
hazırlayın, bize verin, biz de kurula göndereceğiz, bir an önce de
siz buradaki işlemlere başlayın." Ancak, bu firma projeyi hazırlamıyor,
kendilerine uyarılarda bulunuluyor gene hazırlamıyor. Yine, sözleşme
gereği kira ödemesi lazım, kiraları ödemiyor, Vakıflar Genel Müdürlüğü
de bu ihaleyi ve kira akdini feshediyor.
Şimdi, bu arkadaşımız
daha sonra diyor ki, demin ifade ettim: "Parsel numarası yanlıştı,
karşıdaki caminin numarası yazılmış."
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
- Nasıl işletecek camiyi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Berhan Bey diyor ki: "Siz
camiyi restore et-devret modeliyle ihaleye çıkarttınız." Cami
yerinde. Bu hata, yani maddi hata düzeltiliyor ve Kervansaray'la
ilgili işlemler yürürken sözleşme feshediliyor.
Şimdi, Sayın Şimşek
diyor ki: "Siz hep böyle yapıyorsunuz zaten. Bu camiyi restore
et-işlet-devret modeliyle bir başkasına ihaleye verdiniz, hep siz
böyle yapıyorsunuz." Tabii burası da yanlış. Çünkü, biz burayı
ihaleye vermedik yeniden, şimdi, Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak
bu Kanuni Kervansarayı'nı kendimiz restore edeceğiz. İzmir Vakıflar
Bölge Müdürlüğü projesini hazırladı, kurula gönderecek, kuruldan
geldikten sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak bu kervansarayı
artık ihale yoluyla restore etmiyoruz, kendimiz restore edeceğiz.
Ancak bu firma, daha önce Antalya'da da bazı ihalelere girdi ve vecibesini
süresinde yerine getirmediği için maalesef iki yıl kamu ihalelerine
girmekten yasaklı hâle geldi. Bu kızgınlıkla bu arkadaşımız sağa
sola yazılar yazdı, Berhan Bey'e de yazmış. Berhan Bey'i suçlamıyorum,
kendisine gelen bu bilgilere göre konuşacaktır, ama işin içyüzü
budur. Keşke, Sayın Şimşek, ya böyle bir şey geldi bana Sayın Bakan bu
işin içyüzü nedir diye sorsaydı, burada böyle bir açıklama yapmak
ihtiyacını da duymayacaktı, belki de kendisi yanlış yönlendirildiği
için burada bizleri de ve sizleri de yanlış yönlendirmeyecekti. Ama,
kendisini suçlamıyorum. İki yıl süreyle, yanılmıyorsam, kamu ihalelerine
girmekten yasaklı hâle gelmiş bu arkadaşımız, Vakıflar Genel Müdürlüğünden
intikam almak için bu tür yazıları sağa sola yazıyor. Bu bilgiyi
sizlerle paylaşmak ihtiyacını duydum kamuoyunu ve sizleri doğru
bilgilendirme adına.
Bu kanun teklifinin
hayırlı olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum efendim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- (1) 8/5/1991
tarihli ve 3717 sayılı Adli Personel ile Devlet Davalarını Takip
Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 sayılı Harçlar Kanununun
Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanunun 2 nci
maddesinin dokuzuncu fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş
ve maddeye bu fıkrayı takiben aşağıdaki fıkralar eklenmiştir.
"Hazine avukatı
veya Devlet davalarını takibe yetkili kişiye, ödenecek yol tazminatının
tahakkukunu müteakip % 35'i ödenir. Yol tazminatının kalan % 30'u o
il merkezi ve ilçelerinde görev yapan diğer hazine avukatlarına,
% 10'u ise o il merkezi ve ilçelerinde muhakemat hizmetlerinde görev
yapan raportör, şef ve diğer memurlara, ayda bir defa ve eşit tutarda
ödenmek üzere emanet hesabına alınır. Yol tazminatının kalan %25'i
Maliye Bakanlığı Merkez Muhasebe Birimi nezdinde emanet hesabına
gönderilir.
İlgililere ödenecek
tazminatın yıllık tutarı; başhukuk müşaviri, hukuk müşaviri, daire
başkanı, muhakemat müdürü, muhakemat müdür yardımcısı, müşavir
hazine avukatı ve hazine avukatları için en yüksek Devlet memuru
aylığının (ek gösterge dahil) yıllık tutarının yarısını, raportör,
şef ve diğer memurlar için dörtte birini geçemez. Geçen tutar, Maliye
Bakanlığı Merkez Muhasebe Birimi nezdindeki emanet hesabına gönderilir.
Maliye Bakanlığı
Merkez Muhasebe Birimi nezdindeki emanet hesabında toplanan tutarın
% 75'i başhukuk müşaviri, hukuk müşaviri, daire başkanı, müşavir
hazine avukatı ve hazine avukatları ile taşrada görev yapan muhakemat
müdürü, muhakemat müdür yardımcısı, müşavir hazine avukatı ve hazine
avukatları arasında eşit olarak, %25'i ise merkezde görevli şube müdürü,
raportör, şef, uzman ve diğer memurlar ile taşrada görevli raportör,
şef ve diğer memurlar arasında eşit olarak yukarıda belirlenen tutar
dahilinde dağıtılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Haluk
Koç.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA HALUK
KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Kısa konuşma talebinizi,
ben, yerine getireceğim Sayın Başkan.
Öncelikle, bu maddede,
ayrışık oy yazımızda yer alan bir hususu belirtmek istiyorum, komisyon
üyesi arkadaşlarımızın belirttiği bir husus. Burada, yol tazminatının
hazine avukatlarına ödenmesine yönelik olarak yürürlükte olan düzenlemelerin
değiştirilmesine yönelik önerilen düzenleme çok adalete uygun
değildir. Davayı takip etmekte olan hazine avukatına yapılmakta
olan ödemenin azaltılması ve bu azaltmadan kaynaklanan farkın, diğer
personel ile merkez teşkilatına dağıtılması, ödemeden yararlanmayan
personeli kapsama alma açısından ilk bakışta olumlu gözükmekle
birlikte, davayı takip etmekte olan hazine avukatına yapılan ödemeyi
azalttığı için olumlu değildir.
Çözüm, hazine avukatına
yapılan ödemeyi azaltmak suretiyle olmamalıdır. Hâlen ödemeden yararlanmayan
personeli ödeme kapsamına alabilmek için yapılması gereken, yol
tazminatının veya Maliye Bakanlığı personeline mahsus bazı ödemelerin
miktarlarını artırmak olmalıdır. Bu düşüncelerimizi belirtiyorum.
Konunun ilerleyen bölümünde
mahalle bekçilerimizle ilgili özlük haklarındaki düzenlemenin
niye bu kadar geç bırakıldığını bir kere sormak istiyorum.
İkincisi, bir an önce
bu konunun görüşülüp yasalaşması için mümkün olduğunca kısa, öz
konuşma yapacağımızı diğer arkadaşlarım adına da ifade ediyorum
ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, şimdiye kadar yaptıkları
hizmetlerden dolayı sevgili bekçilerimize de ben saygılarımı sunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Koç.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) 29/6/2001
tarihli ve 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi
ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanunun Geçici 4 üncü maddesindeki "rayiç değerleri" ibaresi,
"2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununun 63 üncü maddesinin
birinci fıkrasına göre hesaplanacak değerlerinin yüzde yirmi
fazlası" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Çorum Milletvekili Sayın Feridun
Ayvazoğlu.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN
AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1432 sıra
sayılı Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bu teklifin 5 madde
olarak komisyona gelmesi, ama, daha sonra sanıyorum görüşmeler sırasında
duyulan ihtiyaç doğrultusunda olmak üzere, 5 maddenin 15 maddeye
çıkartılması suretiyle komisyondan geçtiği kabul edildiğinde,
şu gerekçeler ve gerçekler ortaya çıkıyor ki, elbette, ihtiyaç duyuldukça,
burada adı geçen kamu avukatlarının, hazine avukatlarının olsun
ve yine çarşı ve mahalle bekçilerinin bugüne kadarki çekmiş olduğu
sıkıntılar, özellikle özlük haklarından dolayı çekmiş olduğu sıkıntılar,
mevcut yasalar çerçevesinde kadrolarının yardımcı hizmetler kadrosunda
bulunmuş olması gibi sıkıntıları çektikleri göz önüne alınarak,
bunların durumlarının iyileştirilmesi ve genel kadroya dâhil edilmesi
şeklindeki düzenleme ihtiyacı çıktı ve bu doğrultuda da, çarşı ve
mahalle bekçilerine bu şekilde bir olanak sağlandı. Bunların olumlu
olduğunu Cumhuriyet Halk Partisi olarak düşünüyoruz ve bunu destekliyoruz.
Yine, söz almış bulunduğum
2'nci maddeye bakıldığında, bu da pratiğe dönük, gerçekten işleyebilirlik
noktasında, belirli noktada, Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi
ve Katma Değer Vergisi Kanunu'nda değişiklik yapılması gerektiği
ihtiyacı çıktığı için böyle bir madde değişikliği gündeme gelmiştir.
Bu doğrultuda olmak üzere, 2'nci maddede belirtilen ve gerçekten,
hazineye ait taşınmaz malların değerlendirilmesinde uygulanan
"rayiç değerleri" ibaresi "492 sayılı Harçlar Kanunu'nun
63'üncü maddesinin birinci fıkrasına göre hesaplanacak değerlerinin
yüzde yirmi fazlası" şeklinde değiştirilmek suretiyle, bu da
pratiğe dönük, daha çabuk, hızlandırılabilir şekilde, hazine arazilerinin
hak eden kişilere verilmesinin yolunun daha kolay açılabileceğine
olanak sağlayan bir düzenlemedir. Bunu da Cumhuriyet Halk Partisi
olarak olumlu bulmaktayız.
Az önce, Sayın Grup
Başkan Vekilimiz Haluk Koç tarafından belirtilen çekincelerimiz
zaten karşı oy olarak yazılmış idi. Hazine avukatlarıyla ilgili,
sanki ödenekleri, yollukları artırılıyormuş gibi gösterilen maddenin,
aslında o şekilde bir uygulamaya dönük olmadığı, bunun bir eksiklik
veya yanlış olduğunu biz işaret etmek zorundayız, onu işaret ediyoruz.
Ama, diğer konularda, özellikle çarşı ve mahalle bekçilerinin unvanlarının
ve kadrolarının değiştirilmek suretiyle, bugüne kadar çekmiş oldukları
sıkıntıların bu yasa teklifi sonucu düzeltileceğine inanıyoruz.
Bu inançla bu teklifi biz de destekliyoruz. Çekincelerimizi söyledik.
Olumlu yapılan işlere… Adı, her ne kadar hukuk literatürümüze
"torba yasa" olarak da girdiyse de böyle bir yasayla karşı
karşıyayız. Çünkü, şöyle baktığımızda, bütün maddelerde, işte enstitüden
tutalım, aklımıza gelen, Maliye Bakanlığıyla ilgili, orada görev
yapan uzmanlarla ilgili birtakım değişiklikler de ele alınmak suretiyle
bir hayli değişiklik söz konusudur. Ama, biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak bunun iyilikler getireceği inancını taşıyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle
de yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Ayvazoğlu.
2'nci madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 13/12/1983 tarihli
ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
eki (I) sayılı cetvelin Emniyet Genel Müdürlüğüne ait bölümünde
"YH - Yardımcı Hizmetler Sınıfı" olarak yer alan "Çarşı
ve Mahalle Bekçisi" unvanlı kadroların sınıfı "EMH - Emniyet
Hizmetleri Sınıfı" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Sayın
Kesimoğlu.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
S. KESİMOĞLU (Kırklareli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi'nin 3'üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi şahsım ve grubum adına saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz kanun teklifi, ülke genelinde 7 bin civarında
görev yapan çarşı ve mahalle bekçisini, onların ailelerini yakından
ilgilendiren bir teklif. Aynı zamanda, bu, yardımcı hizmetler kadrolarında
görev yapan bekçilerimizin emniyet hizmetleri sınıfına alınmasını
öngören bir kanun teklifi.
Bildiğiniz gibi, emniyet
hizmetleri sınıfında görev yapan emniyet mensuplarımız yirmi yıl
görev yaptıktan sonra, beş yıl yıpranma payı eklenerek yirmi beş yıl
üzerinden emekli oluyorlar. Gerçekten çok zor görevin gereğini yerine
getiren polislerimiz, bunu bir hak olarak görüyorlar, haklarıdır.
Aynı görevi yapan, benzeri görevi yapan çarşı ve mahalle bekçilerimize
de bu hakkın verilmesi gerektiğinin çok yerinde olduğunu düşünüyoruz
ve bundan sonra da, bu teklifin yasalaşmasıyla birlikte, çarşı ve
mahalle bekçilerimiz de benzeri haklardan yararlanma imkânını elde
edecekler.
Sayın milletvekilleri,
polislerimiz gibi çarşı ve mahalle bekçilerimizin de yürüttüğü
huzur ve asayişi sağlamak görevinin zor ve yıpratıcı olmasının yanında,
bekçilerimiz, yerine ve görevin gereğine bağlı olarak polisle
birlikte çalışmakta, operasyona katılmakta, nokta nöbetleri tutmakta
-mülki idare amiri onayıyla- gündüzleri sivil olarak bürolarda görev
yapmaktadır.
Yıllardır emniyet
teşkilatının çeşitli birimlerinde şoför, terzi, garson, aşçı, berber
gibi görevlerde çalıştırılan bekçilerimiz, hem meslek dışı bu işleri
yapmaktan dolayı psikolojik anlamda hem de ekonomik anlamda büyük
sıkıntılarla karşı karşıya idiler.
Geceleri mahallelerde
ve çarşılarda canı pahasına güvenliği sağlamaya çalışan, gündüzleri,
az önce değindiğim büro işlemlerini yapan, kısacası, çok yönlü
bir hizmet veren bekçilerimizin sıkıntıları, emniyet hizmetleri
sınıfına dâhil olmalarıyla birlikte, bir parça da olsa hafifletilmiş
olacaktır. Böylelikle, güvenlik alanında yaşanmış olan adaletsizliğin
önüne de bir anlamda geçmiş olacağız sayın milletvekilleri.
Bu düzenlemeyle, çarşı
ve mahalle bekçilerimiz de -polislerimiz gibi- yirmi yıl görev yaptıktan
sonra yirmi beş yıl üzerinden emekli olmaya hak kazanacaklardır. Aralarında
çok sayıda üniversite mezunu olduğunu da bildiğimiz bekçilerimiz,
ek gösterge alabilecek ve maaşları bir parça daha iyi duruma gelecektir.
Bu değişikliğin, bekçilik
kurumunun yeniden canlandırılması ve aktif hâle getirilmesine
de katkı koyacağına eminim. Böylelikle, son yıllarda, özellikle büyük
kentlerde yaşanan kapkaç olayları, hızlı ve korkutucu bir biçimde
artan hırsızlık, yankesicilik gibi olumsuzluklara karşı eskiden
güvenlik zincirinin önemli bir halkası olan bekçilik kurumu yeniden
önemli hâle getirilebilir ve sorunlarla daha kolay baş edebiliriz.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, biliyorsunuz ki, bizim toplumumuzda bekçilere karşı
bir sempati vardır. Gece vakti bir bekçimizin çaldığı düdük içimize
güven, huzur getirir. Bekçilerimiz, aynı zamanda, toplumla hukuk
arasında en uyumlu köprüyü kuran meslek grubudur. İşkenceye, çeteye,
mafyaya karışmış bir tane bekçimiz yoktur. Bu nedenle, bekçiler,
hem güven duyduğumuz hem de mağduriyetleri bir an önce giderilmesi
gereken bir gruptur.
Sayın milletvekilleri,
bu düzenlemeyle, mağduriyeti, adaletsizliği gidermeye yönelik
bir adım atılacaktır. Bekçilerimizin ve ailelerinin ümit bağladığı,
sabırsızca beklediği adım budur. Bekçilerimiz bunu yıllardır bekliyorlardı.
Gecikmeli de olsa, bir hakkın gereğinin yerine getirilmesinden
dolayı son derce memnunuz ve mutluyuz.
Aslında Cumhuriyet
Halk Partisi olarak biz bu mağduriyetin, açık olan mağduriyetin bilincindeydik.
22'nci Dönemin başlangıcından beri bu konuda çeşitli yasa teklifleri
verdik, soru önergeleriyle Meclis gündemine taşıdık; aradan dört
buçuk yıl geçtikten sonra bu Parlamentoya getirilmiş olması ayrıca
dikkat çekicidir. Bu konuda, bunun altında yatan niyetin başlangıçta
çarşı ve mahalle bekçisi arkadaşlarımız tarafından iyi bir biçimde
değerlendirileceği inancını taşıyorum.
Örneğin, ben milletvekili
olur olmaz 2003 yılının 3'üncü ayında, zamanın İçişleri Bakanına,
çarşı ve mahalle bekçilerimizin mağduriyetini ve bunun giderilmesine
ilişkin bir soru önergemi yöneltmişim. Oradan cevap 26 Mart 2003 tarihinde
gelmiş, "Çarşı ve mahalle bekçilerinin fiilî hizmet zammından
yararlanmaları anılan yasanın ilgili maddesinde değişiklik yapılmasıyla
mümkün olacaktır. Ayrıca, anılan kanunda değişiklik yapılmasının
aynı kurum içinde çalışan ve benzer görevleri yerine getiren personel
arasında çalışma barışının sağlanması açısından da faydalı olacağı
değerlendirilmektedir." denmiş Sayın İçişleri Bakanı Abdülkadir
Aksu tarafından.
Birazdan konuşmalar
tamamlandıktan sonra bu teklif yasalaşacak. Eminim, bugüne kadar
büyük bir mağduriyetle karşı karşıya olan çarşı ve mahalle bekçilerimiz
ve onların aileleri büyük bir huzura, güvene kavuşacaklardır. Bunun
hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Bu yıla kadar canlarını ortaya
koyan bütün çarşı ve mahalle bekçilerimize ve onların ailelerine
sevdikleriyle birlikte uzun bir yaşam diliyorum. Bu vesileyle, yüce
heyetinizi de bir kez daha selamlıyorum değerli milletvekilleri.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Kesimoğlu.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Bazı kanunlarda değişiklik
yapılmasına ait kanun teklifinin 3. maddesinde
"çarşı ve mahalle bekçisi" ibaresinden sonra gelmek üzere
"ve teknisyen yardımcısı" ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
|
R. Kerim Özkan |
M. Siyam Kesimoğlu |
Ali Kemal Deveciler |
|
Burdur |
Kırklareli |
Balıkesir |
|
Feridun Ayvazoğlu |
Nail Kamacı |
|
|
Çorum |
Antalya |
|
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılamıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Değerli Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Özkan.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
3'üncü maddesinde "Çarşı ve Mahalle Bekçisi"nden sonra gelmek
üzere "ve teknisyen yardımcılarının" ibaresinin konmasını
istiyoruz, çünkü emniyet müdürlüğü ve polisevlerinde çalışan
teknisyen yardımcıları bu yasadan yararlanmak istemektedir. Zira,
bu teknisyen yardımcıları, hemen hemen emniyet çalışanlarıyla aynı
işleri yapmaktadır; örneğin, şoförlük, şef garsonluk, çaycılık,
odacılık, terzilik, berberlik, elektrikçilik, marangozculuk. Ayrıca,
bu insanlar, törenlerde, mitinglerde bariyer taşıma gibi işlerde
çalışmaktadırlar, teşkilatın en zor işlerini yapmaya yardımcı olmaktadırlar.
Polisevlerimiz de ayrıca yirmi dört saat hizmet yapan kuruluşlarımızdır.
Teşkilatta uygulanan disiplin cezaları bunlar için aynen uygulanmaktadır.
Bunlar da silah taşımaktadırlar. Ancak resmî tatillerden bunlar yararlanamazlar.
Bayram geldiğinde sevinemezler. Karşılığında ücret ve izinleri
yoktur. Aynı işi yapan emniyet görevlileri 1.500 YTL alırken bunlar
750 YTL almaktadır.
Bu çalışmaları dikkate
alınarak teknisyen yardımcılarının da bu yasadan yararlanmaları,
sayıları çok olmadığı için, bizim önergemiz olarak yüce heyetinize
teklif olarak sunulmuştur.
Bu konuda, emniyet
hizmetleri tazminatı artırılırken, Sayın Bakanımız -biraz önce
görüştüm, böyle bir şey söylemedim dedi ama- Mehmet Ali Şahin Bey teknisyen
yardımcılarının da durumlarının düzeltileceği konusunda söz
vermiştir. Bunu hatırlatır, önergemizin kabulünü çalışanlar adına
rica eder, Yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Özkan.
Gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
4'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4 - 4/6/1937 tarihli
ve 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununun Ek 21 inci maddesinin
birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan "Yardımcı hizmetler sınıfına"
ibaresi "Emniyet Hizmetleri Sınıfına" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- 18/11/1960 tarihli
ve 132 sayılı Türk Standartları Enstitüsü Kuruluş Kanununa aşağıdaki
ek madde eklenmiştir.
"EK MADDE 2- Enstitü
hizmetlerinin gerektirdiği görevler, 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanununa tabi sözleşmeli olarak istihdam edilen personel eliyle
yürütülür. Ayrıca özel bilgi ve uzmanlık gerektiren işlerde Enstitü
dışından bilirkişi görevlendirilebilir.
Enstitü başkanı ve
personelinin ücret ve diğer mali ve sosyal hakları, 4/7/2001 tarihli
ve 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca belirlenen ortalama
ücret toplamı üst sınırı aşılmamak kaydıyla Yönetim Kurulu tarafından
belirlenir.
Enstitü dışından görevlendirilecek
bilirkişilerin günlük inceleme ücretleri asgari ücretin aylık
brüt tutarının % 35'ini geçmeyecek şekilde Yönetim Kurulu tarafından
belirlenir.
Enstitü personelinin
pozisyon unvan ve sayıları, işe alınma, göreve son verme, görevde
yükselme, görev, yetki ve sorumlulukları, izin, disiplin, sicil ile
bunlara ilişkin hususlar Yönetim Kurulunun teklifi üzerine Genel
Kurul kararıyla yürürlüğe konulacak yönetmelikle belirlenir.
Enstitü personeline
ve Enstitü dışından görevlendirilecek bilirkişilere 631 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin 14/ A maddesinin birinci fıkrasının
(d) bendindeki hükme göre harcırah ödenir. Ancak, gerektiğinde görev
unvanları, yapılan işin önem ve özelliği ile diğer hususlar dikkate
alınarak, anılan bende göre belirlenen gündelik miktarlarını bir
katına kadar artırmaya Yönetim Kurulu yetkilidir."
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6'ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- 132 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 5-
Enstitüde halen kadrolu personel statüsünde çalışan personel ile
hizmet sözleşmeli olarak istihdam edilen personel, bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarih itibarıyla sözleşmeli personel statüsüne geçmiş sayılır.
Bu personelin Enstitüde daha önce geçmiş hizmet süreleri sözleşmeli
personel statüsünde geçmiş kabul edilir.
Ek 2 nci madde uyarınca
çıkarılması öngörülen Yönetmelik, anılan maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren 6 ay içinde yayımlanır. Bu
süre içerisinde mevcut Yönetmeliklerin uygulanmasına devam olunur."
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
7'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7- 1-) 132 sayılı
Kanunun 4 üncü maddesinin (g) bendi yürürlükten kaldırılmıştır.
2-) 10/2/1954 tarihli
ve 6245 sayılı Harcırah Kanununun Geçici 5 inci maddesinin son fıkrası
yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Efendim, madde
üzerinde bir önerge var.
Sayın Bakan, verilen
bu önergenin üçüncü fıkrası, İç Tüzük'ün 87'nci maddesinin şu bendine
çok fazla uymuyor. Bu hususu size aktarayım: "Görüşülmekte
olan tasarı veya teklifin konusu olmayan sair kanunlarda ek ve değişiklik
getiren yeni bir kanun teklifi niteliğindeki değişiklik önergeleri
işleme konulmaz." diyor.
Önergeyi okutayım,
açıklama mutlaka yapacaksınız.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1432 sıra sayılı Kanun Teklifinin 7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
İrfan
Gündüz |
Ahmet
Yeni |
Halil
Aydoğan |
|
İstanbul |
|
Afyonkarahisar |
|
Fatih
Arıkan |
Zeynep
Karahan Uslu |
Semiha
Öyüş |
|
Kahramanmaraş |
İstanbul |
Aydın |
"Madde 7- (1)
132 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (g) bendi yürürlükten kaldırılmıştır.
(2) 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah
Kanununun geçici 5 inci maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Yeni bir düzenleme
yapılıncaya kadar, düzenleyici ve denetleyici kurumlar bu Kanuna
tabi değildir. Bu kurumların harcırah ödemeleri, 4/7/2001 tarihli
ve 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 14/A maddesine göre yapılır."
(3) 4/7/2001 tarihli
631 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 1 inci maddesinin
son fıkrasında yer alan "31/12/2006" ibaresi
"31/12/2007" olarak değiştirilmiştir."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Uygun görüşle
takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN - Efendim, bu
konuda biraz önce İç Tüzük hükmünü okudum. Sayın Hükûmetin bu konudaki
görüşü nedir?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Bu önergeye katılıyoruz Sayın
Başkan.
Gerekçe olarak, 2001
tarihli 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca kurullardaki
personel ve üyelerin ücretlerine üst sınır getirilmesiyle ilgili
düzenlemenin intibak tarihi 2006 sonu itibarıyla dolmuştur, bu,
bir yıl daha o intibak süresini uzatmaya yöneliktir. Dolayısıyla,
şu anda, kuruldaki çok farklı unvanlara sahip uzman, daire başkanı,
başkan yardımcısı gibi personelin, 200 civarında personelin maaşı
-hiyerarşi ortadan kalkmış ve- eşitlenmiştir. Bunun dışında da, maaşlarında
azalma olarak eşitlenme meydana gelmiştir. Onun için, bu intibak süresini
bir yıl uzatmaya yöneliktir.
BAŞKAN - Yani, mağduriyeti
önlemeye yönelik...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Evet.
İç Tüzük'ün 87'nci maddesinde
ise "konusu mevcut kanun teklif ve tasarısına uymayanlar"
şeklinde ifade vardır. Halbuki, burada, bu 631 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname olmakla birlikte, bu kanun teklifinin konusuna ve diğer
maddelerine uygundur. Dolayısıyla, bu çerçeve içerisinde, biz,
bu önergeyi uygun mütalaa ediyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Efendim, önerge sahipleri
herhangi bir açıklama yapmak istiyorlar mı?
HALUK KOÇ (Samsun) -
Cumhurbaşkanından geri döner ve bekçilerin de beklentileri boşa
çıkar.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.38
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.46
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 117'nci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
1432 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 7'nci maddesi
üzerindeki önergenin işleminde kalmıştık.
Komisyonun takdire
bıraktığı, Hükûmetin katıldığı önergenin gerekçesini okutacağım.
Sayın Bakanım, ilave
bir cümleniz mi var?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Başkan, bu önergenin oylanmasından
önce -aradan önce- İç Tüzük'ün 87'nci maddesinin ilgili fıkrasına
atıfta bulunmuştunuz, 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle ilgili
düzenlemenin bu teklifin diğer maddelerinde olmadığı varsayımı
içerisinde o açıklamayı yapmıştınız. Hâlbuki, 5'inci maddede 631
sayılı Kanun Hükmünde Kararname'de bir düzenleme vardır. Zaten, o,
bu metnin içeriğine uygundur.
BAŞKAN - Tamam, anlaşılmıştır
efendim.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Bu düzenlemeyle
düzenleyici ve denetleyici kurumların 6245 sayılı Harcırah Kanununa
tabi olmamaları ve harcırah ödemelerini 631 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 14/A maddesinde yer alan hükme göre yapmaları, 631 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname kapsamında yer alan kamu idarelerindeki
personelin mali haklarında meydana gelen düşmenin önlenmesi sağlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8- 13/12/1983 tarihli
ve 178 sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin 43 üncü maddesinin (b) fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"b)
1. Bakanlık merkez teşkilatında; Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünde
Devlet Bütçe Uzmanı, Muhasebat Genel Müdürlüğünde Devlet Muhasebe
Uzmanı, Gelir Politikaları Genel Müdürlüğünde Devlet Gelir Politikaları
Uzmanı, Milli Emlak Genel Müdürlüğünde Devlet Malları Uzmanı, diğer
birimler ile Strateji Geliştirme Başkanlığında Maliye Uzmanı çalıştırılabilir.
Bu uzmanlara diğer görevlerinin yanı sıra bağlı oldukları başkanlık
ve genel müdürlüklerin görev alanına giren konularda ilgili kuruluşlar
nezdinde araştırma, inceleme (vergi incelemesi hariç) ve analiz
yaptırılabilir.
2. Bakanlık taşra teşkilatında
muhasebe uzmanı ve milli emlak uzmanı çalıştırılabilir.
3. Bunlar en az dört
yıllık eğitim veren yüksek öğretim kurumlarının hukuk, siyasal bilgiler,
iktisat, işletme, iktisadi ve idari bilimler fakültelerinden ya
da bunlara denkliği Yüksek Öğretim Kurulunca kabul edilmiş yüksek
öğretim kurumlarından mezun olanlar arasından yapılacak özel yarışma
sınavı sonunda mesleğe uzman yardımcısı olarak alınırlar ve en az
üç yıl çalışmak ve olumlu sicil almak şartıyla Bakanlık merkezinde
açılacak yeterlik sınavına girme hakkı kazanırlar. Yeterlik sınavında
başarılı olanlar kadrolarına uygun uzman unvanını alırlar. Uzmanların
mesleğe giriş ve yeterlik sınavları ile çalışma usul ve esasları yönetmelikle
düzenlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun çerçeve 8 inci
maddesi ile 178 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen geçici
8 inci maddesinin ikinci fıkrasının sonuna "Bu hükmün uygulanmasına
ilişkin esas ve usuller yönetmelikle düzenlenir." ifadesinin
eklenmesini ve üçüncü fıkrasının madde metninden çıkartılmasını
arz ve teklif ederiz.
|
Ali Temür |
Cahit Can |
Feyzi Berdibek |
|
Giresun |
Sinop |
Bingöl |
|
Hamit Taşcı |
Recep Yıldırım |
|
|
Ordu |
Sakarya |
|
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
178 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 43 üncü maddesinin (b) fıkrasının (5) numaralı alt
bendi madde metninden çıkarılarak geçici madde olarak düzenlendiğinden
bu konuda yayımlanmış yönetmeliklerin geçerliliğinin sağlanması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
8'inci maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
9'uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9- 14/7/1965 tarihli
ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun;
a) 36 ncı maddesinin,
(VII) numaralı bendine, "polis" ibaresinden önce gelmek
üzere, "çarşı ve mahalle bekçisi" ibaresi eklenmiş, (VIII)
numaralı bendinden "çarşı ve mahallelerde" ibaresi çıkarılmış;
"Ortak Hükümler" bölümünün (A) fıkrasının (11) numaralı
bendine "Devlet Muhasebe Uzman Yardımcıları," ibaresinden
sonra gelmek üzere "Devlet Gelir Politikaları Uzman Yardımcıları,"
ibaresi, "Devlet Muhasebe Uzmanlığına," ibaresinden sonra
gelmek üzere "'Devlet Gelir Politikaları Uzmanlığına,"
ibaresi eklenmiş,
b) 152 nci maddesinin
"II-Tazminatlar" kısmının, "(A) ÖZEL HİZMET TAZMİNATI"
bölümünün (i) bendine "Devlet Muhasebe Uzmanları," ibaresinden
sonra gelmek üzere "Devlet Gelir Politikaları Uzmanları,"
ibaresi eklenmiş; "D) EMNİYET HİZMETLERİ TAZMİNATI" bölümünün
(a) bendine aşağıdaki yeni (11) numaralı alt bent eklenmiş, takip
eden alt bent buna göre teselsül ettirilmiş ve aynı bölümün (b) bendi
madde metninden çıkarılmış,
"11. Çarşı ve Mahalle
bekçileri için % 72'sine,"
c) Ekli (I) sayılı Ek Gösterge Cetvelinin "1- Genel İdare Hizmetleri
Sınıfı" bölümünün (h) bendine "Devlet Muhasebe Uzmanları,"
ibaresinden sonra gelmek üzere "Devlet Gelir Politikaları Uzmanları,"
ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Şahsı adına,
madde üzerinde, Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1432 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin 9'uncu maddesinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle Başkanlık makamını ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bu madde, özü itibarıyla
çarşı ve mahalle bekçilerimizin özlük haklarını ve statülerini
yeniden düzenleyen bir maddedir. Ben bu maddenin ve bu kanunun tamamının
hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Ancak, söz konusu çarşı
ve mahalle bekçileri olunca elbetteki her birimizin bekçilerle
alakalı unutamadığı çok hatıraları, hayatımızda hep bekçilerden
kalma güzel, şefkatli, tonton, böyle, ne bileyim, güler yüzlü, böyle
bir güzellik, bir hoşgörü abidesi olarak hep hafızalarımızda, hatıralarımızda
yer eden güzel insanlar aklımıza gelir. Bizi zor zamanımızda, dar
zamanımızda, bazen pazardan gelen yaşlının elindeki fileyi taşıyan,
bazen yolda kalmışların koluna giren, bazen çocukların başını okşayan,
aklımıza güzellik ve şefkat adına, hoşgörü adına ne geliyorsa hepsini
bünyesinde barındırmış, mahallemizin, çocuklarımızın, bizlerin
bekçi babaları aklımıza geliyor.
Tabii, tarihine baktığımız
zaman, polis teşkilatımızdan daha önce, ta Osmanlı dönemlerinde
de var olan bir kurumdur. Bu dönemde daha çok, mahalleye gelenlere
ev bulan, yangınlarda imdada koşan, mahallenin babası sayılan bekçiler,
artık, son günlerde, son dönemde hayatımızdan, diğer birçok, hafızamızda
yer etmiş, kurum ve meslekler gibi silinmeye yüz tutuyor. Son on dört
yıldan beri bu kuruma hiçbir şekilde bekçi alınmamıştır.
Dolayısıyla, ben bu
vesileyle, buradan İçişleri Bakanımıza ve ona ulaştırılmak üzere
Başbakan Yardımcımıza, mutlaka bekçilik müessesesinin yaşatılması
noktasında bir yasal düzenlemenin yapılmasının zaruretine inandığımı,
bir an önce, belki bu dönem yetişmez, ama, önümüzdeki dönemde -kayıtlarda
olsun diye söylüyorum- mutlaka bekçilik müessesesini yaşatacak
ve bizim çocuklarımıza ve torunlarımıza da bekçi babalarını sevdirebilecek
bir yasal düzenlemenin yapılmasını hassaten burada hatırlatmak
istiyorum, istirham ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
biraz önce de söyledim, son on dört yıldan beri alınmamış, sayıları
da, artık, 8 binin altına düşmüş bekçilerimiz, inşallah, yeni düzenlemelerle
yaşatılır diye düşünüyorum. Daha önce var olan birçok hakları ellerinden
alınmıştır veya kullandırılmamıştır. Polislerimizle beraber aynı
şartlarda görev yapmış olmalarına rağmen genel idari hizmetler kadrosunda
düşünülmemiş, hep yardımcı hizmetler kadrosunda düşünülmüş; aynı
şartlarda görev yapmışlar, ama biri yirmi beş yılda emekli olurken,
biri yıpranma da dikkate alınarak yirmi yılda emekli olabilmiş. Bu
süre içerisinde polislerimizle aynı şartlarda, bütün operasyonlarda,
bütün polisiye hizmetlerde omuz omuza birlikte görev yapmışlardır
ve 106 adet de -bizim tespit edebildiğimiz- bekçilerimizin bu mücadelede
vermiş olduğu şehitleri vardır. Ben bu vesileyle de şehit bekçilerimizi
bir kere daha rahmetle anıyorum ve gerçekten, hayatta olan, emekliliğini
yaşayan bekçilerimize de sağlıklı, mutlu bir ömür diliyorum. Yine,
aktif görevde olan bekçilerimiz de, öyle zannediyorum ki, bu düzenlemeyle
beraber daha heyecanlı, daha aşk ve şevkle çalışma imkânları bulacaklardır.
Onlara da bundan sonraki hizmetlerinde muvaffakiyetler, başarılar
diliyorum.
Değerli arkadaşlar,
tabii, bekçilerimiz, birçok, bu hakları elde edebilmek için, yasal
yollara da başvurmuşlardır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
EYÜP FATSA (Devamla)
- 1997 yılında Erzurum İdare Mahkemesinde açmış oldukları davayı
kazanmış olmalarına rağmen, Anayasa Mahkemesinde açılan davada,
maalesef, kazanmış oldukları davayı kaybetmişlerdir. O günden bugüne
kadar yaklaşık yüz binlerce dilekçeyle, müracaatlarla, ilgili makamlara,
Meclise ve sorumlulara müracaat etmişler, ama, bir türlü bekledikleri
neticeyi de alamamışlardır.
Bugün ben gerçekten
çok mutluyum. Yaklaşık yedi sekiz aydan beri Türkiye'nin her tarafından
il il isimleriyle sayabileceğim bekçilerimizle dost olduk, arkadaş
olduk. Bu kanun teklifinin hazırlanmasında görev alan arkadaşlarımızı
da bu vesileyle tebrik ediyorum. Biz de bir an önce bunu Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Genel Kuruluna getirmeyi gerçekten çok arzu ettik.
Eğer bu yasa çıkmadan önce… Bekçilerimizin bu özlük haklarıyla ilgili
yasa çıkmamış olsaydı, öyle zannediyorum ki, hepimiz buradan buruk
ayrılacaktık. Bir an önce bunun Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmesini…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Fatsa,
bekçileri hepimiz çok seviyoruz, ama, zamanımız kısa.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Bitti Sayın Başkan, tamam.
Bir an önce Türkiye
Büyük Millet Meclisinde bu teklifin görüşülmesi noktasında da,
gerçekten, ben, muhalefet partimizin Sayın Grup Başkan Vekili Haluk
Koç ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup arkadaşlarımıza da
gerçekten öncelikli olarak görüşülmesi noktasında göstermiş oldukları
ilgi ve alakaya da çok teşekkür ediyorum.
Şunu söylemişlerdir:
"Bekçilerimiz buradadır, memleketlerine, illerine, görev
ve sorumluluk alanlarına onları bekletmeden gönderelim, sevindirerek
gönderelim." demişlerdir.
Ben bir kere daha emeği
geçen herkesi tebrik ediyorum. Bu çıkan yasanın bekçilerimize hayırlı
olmasını, buradan da mutlu bir şekilde memleketlerine, görev ve
sorumluluk alanlarına gitmelerini temenni ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Fatsa.
Şahsı adına, Samsun
Milletvekili Sayın Haluk Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, saygılarımı sunuyorum.
Yasama döneminin sonuna
geldik. Sosyal boyutu olan bir kanun teklifini gerçekleştiriyoruz,
çıkartıyoruz. Biraz atmosferi de değiştirelim. Ben, çok kısa, bekçilerle
ilgili bir fıkra anlatacağım ve o şekilde bağlayacağım. Anadolu'da
bir ilçede -orada anlatılmıştı bana, yine bir siyasi çalışma sırasında-
çok konuşmayı seven bir yaşlı zat, işte, akşam karşısında yemek yerken
birini esir almış, konuşmuş, konuşmuş, konuşmuş, hızını alamamış,
dışarı çıkmış, o sırada bekçiyi görmüş, bekçinin koluna girmiş, işte
ilçenin caddesinde -bir tane caddesi olur zaten Anadolu'da- o tarafa
gidiyorlar anlatıyor, geri dönüyor anlatıyor, gidiyorlar anlatıyor,
geliyorlar anlatıyor; bekçi bakmış, bakmış "Ya emmi, hele bir
nefes al da şu düdüğü çalayım, sabah oldu." demiş. Bundan sonra
az konuşalım da şu yasa çıksın.
Saygılar sunuyorum,
sağ olun. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Koç'a
çok teşekkür ediyorum, bize yardımcı oldu.
9'uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
10'uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 10- 178 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 8-
Devlet Gelir Uzmanı, Gelir Uzmanı ile Maliye Uzmanı kadrosunda bulunanlar
31/12/2008 tarihine kadar Devlet Gelir Politikaları Uzmanı olarak
atanabilirler. Bu suretle atanabileceklerin sayısı 20'yi geçemez.
Yaş şartı hariç, ilgili
yönetmeliklerindeki şartları taşıyan Bakanlık personelinden
31/12/2008 tarihine kadar yapılacak özel sınavı kazananlardan Maliye
Yüksek Eğitim Merkezinde yapılacak uzmanlık eğitiminde başarılı
olanlar Muhasebe Uzmanı veya Milli Emlak Uzmanı kadrolarına atanabilirler.
Bu maddenin uygulanmasına
ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığınca belirlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun çerçeve 10 uncu
maddesi ile 178 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen geçici
8 inci maddesinin ikinci fıkrasının sonuna "Bu hükmün uygulanmasına
ilişkin esas ve usuller yönetmelikle düzenlenir." ifadesinin
eklenmesini ve üçüncü fıkrasının madde metninden çıkartılmasını
arz ve teklif ederiz.
|
Ali Temür |
Cahit Can |
Feyzi Berdibek |
|
Giresun |
Sinop |
Bingöl |
|
Recep Yıldırım |
Hamit Taşcı |
|
|
Sakarya |
Ordu |
|
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Takdire bırakıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Sayın
Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz Değerli Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
178 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 43'üncü maddesinin (b) fıkrasının (5) numaralı alt
bendi madde metninden çıkarılarak geçici madde olarak düzenlendiğinden
bu konuda yayımlanmış yönetmeliklerin geçerliliğinin sağlanması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
10'uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
11'inci maddeyi okutuyorum.
MADDE 11- Ekli (1) sayılı
listede yer alan kadrolar iptal edilerek 190 sayılı Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (I) sayılı cetvelin
Maliye Bakanlığına ait bölümünden çıkarılmış ve ekli (2) sayılı
listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameye ekli (I) sayılı cetvelin Maliye Bakanlığına ait bölümüne
eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1432 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 11 inci maddesine aşağıdaki fıkranın
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
İrfan
Gündüz |
Eyüp
Fatsa |
Orhan
Seyfi Terzibaşıoğlu |
|
İstanbul |
Ordu |
Muğla |
|
Mustafa Çakır |
Sabri Varan |
|
|
Samsun |
Gümüşhane |
|
"Ekli (3) sayılı
listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameye ekli (I) sayılı cetvelin Türk İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi Başkanlığına ait bölümüne eklenmiştir."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Takdire bırakıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Önerge ile Türk İşbirliği
ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının görevlerini daha etkin ve verimli
olarak yerine getirebilmesi amacıyla 30 adet kadro ihdas edilmektedir.
(3) SAYILI LİSTE
KURUMU : TÜRK İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI
TEŞKİLATI : MERKEZ
İHDAS EDİLEN KADROLARIN
TUTULAN
|
|
|
|
SERBEST |
KADRO |
KADRO |
|
SINIFI |
UNVANI |
DERECESİ |
KADRO ADEDİ |
ADEDİ |
ADEDİ |
|
GİH |
Teknik |
|
|
|
|
|
Uzmanı |
Yardım |
6 |
25 |
|
25 |
|
TH |
Teknik |
|
|
|
|
|
Uzmanı |
Yardım |
6 |
5 |
|
5 |
|
|
Toplam |
|
30 |
|
30 |
BAŞKAN - Efendim, önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, 11'inci maddeyi
kabul edilen önerge ve ekli cetvelle birlikte oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
12'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 12- 27/6/1989 tarihli
ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci maddesinin (C)
bendinin (2) numaralı alt bendinde yer alan; "en az beş hizmet yılını
dolduranlara" ibaresi "Bakanlar Kurulunca belirlenen kadrolara
atanmış olanlara" şeklinde; "ödenir" ibaresi "ödenebilir"
şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
13'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 13- 22/2/2006 tarihli
ve 5458 sayılı Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 4 üncü
maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İşverenlerin,
bu Kanunun 1 inci maddesi kapsamındaki borçlarını yeniden yapılandırmamaları
veya yapılandırılmış borçları ile ilgili yükümlülüklerini yerine
getirmemelerinden dolayı anlaşmalarının bozulması halinde;
1/1/2008 tarihinden itibaren kanun, kararname veya diğer mevzuatla
sağlanan üretim, yatırım ve benzeri Devlet yardımları ile teşvik ve
desteklerden, daha önce başlayıp devam eden nakdi olmayan teşvikler
hariç, yararlandırılmazlar ve yararlanmaması gerektiği sonradan
anlaşılanlardan da yapılan Devlet yardımı, teşvik ve destek ödemeleri
kanuni faizi ile birlikte geri alınır. Söz konusu işlemler yeniden
yapılandırma anlaşmasının 1/1/2008 tarihinden sonra bozulması halinde,
anlaşmanın bozulduğu tarihi takip eden ay başından itibaren uygulanır.
Destek, teşvik ve Devlet yardımları, ilgili sosyal güvenlik kurumundan
borçlulara ilişkin bilgilerin temin edilmesinden sonra sağlanır."
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Geçici madde 1'i okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1- 2007
yılı için, 25/6/2001 tarihli ve 4688 sayılı Kanunun 32 nci maddenin birinci
fıkrasındaki "Ağustos ayının onbeşinci günü" ibaresi,
"Eylül ayının birinci günü" olarak uygulanır.
BAŞKAN - Geçici madde
1'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
14'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 14- (1) Bu Kanunun
1 inci maddesi, yayımını takip eden ayın birinci günü; diğer maddeleri,
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı ve 4 milletvekilimizin
kanun teklifine yeni bir geçici madde eklenmesine ilişkin bir önergesi
Başkanlığımıza gelmiştir.
Önerilen düzenleme
geçici hüküm niteliğinde olmadığı gibi, yazılış bakımından da
kanun tekniğine uygun olmadığından işleme alamayacağım. Yalnız,
okutup bilgilerinize sunacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığa
Görüşülmekte olan
1432 Sıra Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi'ne aşağıdaki Geçici Maddenin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Bülent Baratalı |
Hakkı Ülkü |
Ali Oksal |
|
İzmir |
İzmir |
Mersin |
|
Orhan Sür |
Türkân Miçooğulları |
|
|
Balıkesir |
İzmir |
|
Geçici Madde 2- Yeni
bir düzenleme yapılıncaya kadar, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu'nun
dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Büyükşehir Belediyesi
bulunan illerde Genel Sekreter kadrosuna atananlar Genel İdare
Hizmetleri Sınıfına dahil Bakanlık Genel Müdürü, Genel Sekreter
Yardımcısı ve Daire Başkanı kadrolarına atananlar; Genel İdare
Hizmetleri Sınıfına dahil Bakanlık Genel Müdür Yardımcısı ve Daire
Başkanı, diğer illerde ise; Genel Sekreter kadrosuna atananlar Genel
idare Hizmetleri Sınıfına dahil Müstakil Daire Başkanı, Genel Sekreter
Yardımcısı kadrosuna atananlar Genel İdare Hizmetleri Sınıfına
dahil Bakanlık Genel Müdürlüğü Daire Başkanı için ilgili mevzuatta
öngörülen makam ve görev tazminatı da dâhil olmak üzere tüm haklardan
aynen yararlanırlar. Genel Sekreter Valinin teklifi ve İçişleri
Bakanlığı 'nın onayı ile atanır."
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
14'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 14- (1) Bu Kanunun
1 inci maddesi, yayımını takip eden ayın birinci günü; diğer maddeleri,
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Bir önerge
var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığa
Görüşülmekte olan
1432 sıra sayılı Kanun Teklifinin 14 üncü maddesine "birinci
günü;" ibaresinden sonra gelmek üzere "7 nci maddesinin
üçüncü fıkrası 31/12/2006 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde;"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
İrfan
Gündüz |
Ahmet
Yeni |
Halil
Aydoğan |
|
İstanbul |
|
Afyonkarahisar |
|
Zeynep
Karahan Uslu |
Semiha
Öyüş |
Fatih
Arıkan |
|
İstanbul |
Aydın |
Kahramanmaraş |
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu efendim?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bu düzenleme ile 7nci
maddenin üçüncü fıkrasında yapılan düzenlemenin ne zaman yürürlüğe
gireceği düzenlemektedir.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
14'üncü maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
15'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 15- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
10'uncu maddede kabul edilen önergenin aynısı 8'inci maddede de kabul
edildi. Ancak, teknik olarak bu 10'uncu maddede olması gerektiğinden,
bu 8'inci maddedeki önerge çıkarılmıştır.
Bu düzeltmeyle birlikte
yasa teklifinin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olmasını diliyorum.
(Alkışlar)
9'uncu sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Hükümeti Arasında
Uzayın Araştırma ve Kullanımı Konularında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri
Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna
Hükümeti Arasında Uzayın Araştırma ve Kullanımı Konularında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve
Dışişleri Komisyonları Raporları (1/491) (S. Sayısı: 1380)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükûmet? Yok.
Ertelenmiştir.
10'uncu sırada yer
alan, Antalya Milletvekili Fikret Badazlı'nın; 2464 Sayılı Belediye
Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
10.- Antalya Milletvekili Fikret Badazlı'nın;
2464 Sayılı Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/995)
(S. Sayısı: 1406)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükûmet? Yok.
Ertelenmiştir.
11'inci sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Hükümeti Arasında
Enerji Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine başlıyoruz.
11.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna
Hükümeti Arasında Enerji Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/1109) (S. Sayısı: 1083)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükûmet? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri,
ilgili komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından, kanun tasarı
ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 31 Mayıs Perşembe günü,
alınan karar gereğince saat 11.00'de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum,
iyi akşamlar diliyorum.