DÖNEM: 22 CİLT: 158 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
110’uncu
Birleşim
23 Mayıs 2007 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L
E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Merkezi Finans ve İhale Biriminin İstihdam
ve Bütçe Esasları Hakkında Kanun Tasarısı'nın (1/1317) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1278)
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet
Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı: 1337)
4.- Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı
ve İçişleri ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları
Raporları (1/1212) (S. Sayısı: 1225)
5.- Van Milletvekili Mehmet Kartal ve 10 Milletvekili
ile Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda ve 9 Milletvekilinin;
Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve İçişleri
Komisyonu Raporu (2/1006, 2/1021) (S. Sayısı: 1417)
VI. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF'nin
bir grubun medya şirketlerine el koymasına,
TMSF'nin bir konuda suç duyurusu yapıp yapmadığına,
İlişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/22076,
22077)
2.- Tunceli Milletvekili V. Sinan YERLİKAYA'nın,
bir okul gezisinde meydana gelen trafik kazasına ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/22146)
3.- Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, Türkiye'nin
Irak petrolleri üzerindeki hakkına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/22150)
4.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, öğretmen
alımındaki sınav yönteminde değişiklik yapılmasına ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/22152)
5.- Adıyaman Milletvekili Mahmut GÖKSU'nun, İLKSAN'a
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/22154)
6.- İzmir Milletvekili Serpil YILDIZ'ın, bir milletvekili
hakkındaki bir iddiaya ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
ÇELİK'in cevabı (7/22202)
7.- Ordu Milletvekili İ. Sami TANDOĞDU'nun, alınan
bazı araçların plakalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/22616)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.04'te açılarak altı oturum
yaptı.
Oturum Başkanı, TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut,
vefat eden Samsun Milletvekili İlyas Sezai Önder'e Allah'tan rahmet,
yakınlarına başsağlığı dileyen bir konuşma yaptı.
Vefat eden Samsun Milletvekili İlyas Sezai Önder
için bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.
Samsun Milletvekili İlyas Sezai Önder'in vefatı
dolayısıyla:
Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa,
İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol,
Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya,
Birer konuşma yaptılar.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 321'inci sırasında bulunan 1133,
367'nci sırasında bulunan 1250, 44'üncü sırasında bulunan 1037,
439'uncu sırasında bulunan 1418, 440'ıncı sırasında bulunan 1419,
337'nci sırasında bulunan 1208, 416'ncı sırasında bulunan 1364,
441'inci sırasında bulunan 1420, 415'inci sırasında bulunan 1363,
438'inci sırasında bulunan 1415, 417'nci sırasında bulunan 1365,
45'inci sırasında bulunan 945 sıra sayılı Kanun Tasarı ve Tekliflerinin
sırasıyla, gündemin 10, 11, 21, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30 ve 31'inci
sıralarına alınmasına; gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve
bastırılarak dağıtılan 1425, 1424, 1426 ve 1422 sıra sayılı Kanun Tasarı
ve Tekliflerinin kırk sekiz saat geçmeden bu kısmın 8, 9, 22 ve 32'nci
sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; Genel Kurulun 22 Mayıs 2007 Salı günkü birleşiminde
çalışmalarını saat 24.00'e kadar devam ettirmesine ve bu birleşimde
sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun
tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29,
30, 31 Mayıs, 1, 2 ve 3 Haziran 2007 tarihlerinde Genel Kurulun
11.00-24.00 saatleri arasında çalışmasına ve bu tarihlerdeki birleşimlerde
sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun
tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine;
1208 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin;
1 ila 15'inci maddelerinin (15 madde) birinci bölüm,
16 ila 23'üncü maddeleri (8 madde) ile geçici 1
ila 3'üncü maddelerinin (3 madde) ikinci bölüm (toplam 26 madde),
1363 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın;
1 ila 29'uncu maddelerinin (29 madde) birinci bölüm,
30 ila 41'inci maddeleri (12 madde) ile geçici 1
ila 5'inci maddelerinin (5 madde) ikinci bölüm (toplam 46 madde),
1364 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın;
1 ila 29'uncu maddelerinin (29 madde) birinci bölüm,
30 ila 48'inci maddeleri (19 madde) ile geçici 15
artı geçici 1 ila 9'uncu maddelerinin (10 madde) ikinci bölüm (toplam
58),
1420 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın;
1 ila 11'inci maddelerinin (11 madde) birinci bölüm,
12 ila 22'nci maddeleri (11 madde) ile geçici 1 ila
2'nci maddelerinin (2 madde) ikinci bölüm (toplam 24),
Halinde, İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edildi.
Zonguldak Milletvekili Harun Akın'ın, 17/7/1964 Tarihli
ve 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa İki Geçici Madde Eklenmesine
İlişkin Kanun Teklifi'nin (2/702),
Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, 190 Sayılı
Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bağlı Cetvellerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin (2/473),
İç Tüzük'ün 37'nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergeleri, yapılan görüşmelerden sonra, kabul
edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının:
1'inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden;
2'nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı (1/1030) (S. Sayısı:
904),
3'üncü
sırasında bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
İlgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
4'üncü
sırasında bulunan, Bursa Milletvekili Şevket Orhan ile Balıkesir
Milletvekili Ali Osman Sali'nin, 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Geçici Madde
Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/461) (S. Sayısı: 970 ve 970'e
1'inci ek) yapılan görüşmelerden sonra,
5'inci
sırasında bulunan, Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1195) (S. Sayısı: 1216), görüşmelerini
müteakiben elektronik cihazla yapılan açık oylamadan sonra,
Kabul edildi.
23 Mayıs 2007 Çarşamba günü, alınan karar gereğince,
saat 11.00'de toplanmak üzere birleşime 23.47'de son verildi.
|
Sadık Yakut |
|
|
Başkan
Vekili |
|
Mehmet Daniş |
|
Ahmet Gökhan Sarıçam |
Çanakkale |
|
Kırklareli |
Kâtip
Üye |
|
Kâtip
Üye |
Yaşar Tüzün |
|
Bayram Özçelik |
Bilecik |
|
Burdur |
Kâtip
Üye |
|
Kâtip
Üye |
|
|
|
No.: 150
II. - GELEN KÂĞITLAR
23 Mayıs 2007 Çarşamba
Tasarılar
1.-
Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı ile Arnavutluk Cumhuriyeti
Adalet Bakanlığı Arasında İşbirliği Konusunda Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1363) (Adalet ve Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2007)
2.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Etiyopya Federal Demokratik
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarım Alanında Teknik, Bilimsel ve
Ekonomik İşbirliği Protokolunun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/1364) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2007)
Teklifler
1.-
Denizli Milletvekili Mehmet Yüksektepe'nin; Arıcılık Kanunu Teklifi
(2/1031) (Adalet ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2007)
2.-
Ordu Milletvekili Hamit Taşçı'nın; Arıcılık Kanunu Teklifi
(2/1032) (Adalet ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.5.2007)
3.-
Trabzon Milletvekili Asım Aykan'ın; 3194 Sayılı İmar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1033) (Adalet ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2007)
4.-
Sivas Milletvekili Selami Uzun ve 13 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti
Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak
Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/1034) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.5.2007)
5.-
Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1035) (Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16.5.2007)
Raporlar
1.-
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/1360) (S. Sayısı:
1427) (Dağıtma tarihi: 23.5.2007) (GÜNDEME)
2.-
Merkezi Finans ve İhale Biriminin İstihdam ve Bütçe Esasları Hakkında
Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Raporu ile İçtüzüğün
37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (1/1317) (S.
Sayısı: 1428) (Dağıtma tarihi: 23.5.2007) (GÜNDEME)
23 Mayıs 2007 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
11.05
BAŞKAN
: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
110'uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
İç Tüzük'ün 37'nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan
gündeme alınma önergesi vardır; okutup, işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Merkezi Finans ve İhale Biriminin İstihdam ve Bütçe Esasları
Hakkında Kanun Tasarısı'nın (1/1317) doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1278)
10/5/2007
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi: 1/3/2007 tarihli
ve B.02.0.KKG.0.10/101-1039/873 sayılı yazı.
İlgide kayıtlı yazımız
ekinde Başkanlığınıza sunulan "Merkezi Finans ve İhale Biriminin
İstihdam ve Bütçe Esasları Hakkında Kanun Tasarısı"nın, Plan ve
Bütçe Komisyonundaki görüşmeleri kırkbeş gün içinde sonuçlandırılamadığından,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 37 nci maddesi uyarınca
doğrudan Genel Kurul gündemine alınması hususunda gereğini arz
ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN - Söz talebi? Yok.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Alınan karar gereğince
sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili Komisyon
raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer
alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet Komisyonları
Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet
Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı: 1337)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
4'üncü sırada yer
alan, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
4.- Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı
ve İçişleri ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları
Raporları (1/1212) (S. Sayısı: 1225) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 1225
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İzzet Çetin, Kocaeli
Milletvekili.
Buyurun Sayın Çetin.
Süreniz yirmi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı'nı görüşeceğiz. Geride
bıraktığımız yaklaşık dört buçuk yılı aşkın süreden bu yana, burada,
yasa tasarılarını ya da tekliflerini görüşürken tasarı ya da teklifin
sahibinin kanun tasarısı üzerinde Meclisi bilgilendirmesi bir
teamüldü. Görüyorum ki, bu yasaların gerçekten hukuki değer taşıyıp
taşımadığı sakatlık içerip içermediği konusunda Hükûmetin de kafası
karışık olacak ki, Sayın Bakan kanun tasarısı üzerinde çıkıp Meclisi
bilgilendirme ihtiyacı içine girmediği gibi, Sayın Meclis Başkan
Vekilimiz de bu konuda Sayın Bakandan bir açıklama talep etmedi,
doğrudan doğruya ana muhalefet partisine söz hakkını verdi. Herhâlde,
bu da, Meclis kayıtlarına geçmesi açısından ilginç bir yaklaşım.
Tabii, bu, son derece
ilginç bir kanun tasarısı değerli arkadaşlar.
AKP Hükûmeti kurulduktan
sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisinde hemen hemen ciddi ele aldığı
ilk kanun tasarılarından bir tanesi Yabancıların Çalışma İzinleri
Hakkında Kanun Tasarısı idi. 27/2/2003 tarihli ve 4817 Sayılı Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanunu bu Meclis, yani 22'nci Dönem Meclisi
gerçekleştirdi. Ben, o gün de, o yasanın tümü üzerinde de Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almıştım. Şimdi, aradan geçen dört yıl süreden
sonra bu izinler hakkında bazı maddelerin değiştirilmesiyle yine
gündeme geliyor. Yani, AKP Hükûmeti kuruldu, Yabancıların Çalışma
İzinleri Hakkında Kanun… AKP Hükûmeti Cumhurbaşkanı seçemedi, Meclisin
derhal seçim kararı alıp seçime gitmesi gerektiği -bugünkü basında
da var- yasa yapma hakkının bile olmadığının tartışıldığı bir dönemde
AKP'nin Meclisteki gündemi yine yabancıların çalışma izinleri.
(x) 1225 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
Şimdi, yabancıların
çalışma izinlerine bu kadar hevesli olan AKP, acaba Türkiye'de bu
dört buçuk yıllık süre içerisinde çalışma yaşamına neler getirdi,
neler verdi? Türkiye'deki işçilerin, memurların, çiftçilerin, köylülerin,
esnafın durumu ne? Biz bunların sorunlarını çözdük, yabancıların
çalışma izinleri sorun hâline geldi de onu çözmeye kalkıyoruz!
Değerli arkadaşlar,
bakınız, gerçekten ülkemizde sayısal verilere bir bakacak olursak,
AKP'nin, TÜİK rakamlarıyla da bu dönemde nasıl oynadığını, işsizlik
rakamları üzerinde nasıl oynadığını yine bilim adamları tartışıyor,
biz de söylüyoruz. Resmî açıklamaya göre işsizlik oranı Türkiye'de
yüzde 10'lar dolayında seyrettiriliyor, rakamsal olarak. Ama, rakamlar
geçmiş dönemlerdeki gibi yerli yerine oturtularak yapılacak hesaplamalara
göre, bugün işsizlik oranının yüzde 20'lerin üzerine çıktığı bilinen
bir gerçek. İşsizlikle mücadele ve ek istihdam olanakları yaratma
konusunda AKP İktidarı sınıfta kalmıştır; yani, geçen dört yılı aşkın
süre boyunca IMF'nin talimatları dışına çıkamayan, yüksek reel faiz,
düşük kur, sürekli borçlanma politikasıyla ülke üretimden koparılmış,
üretim ekonomisinin gelişmesine engel oluşturan Hükûmet döneminde
işsizlik toplumsal bir yaraya dönüşmüş, ülkemizde tarihî rekor düzeylere
tırmanan yoksulluk ve açlığın temel nedenini oluşturmuştur.
Değerli arkadaşlar,
gerçekten, bugün, Ocak 2007 döneminde toplam iş gücümüz 27 milyon 179
bin kişi, iş gücüne katılma oranı yüzde 52,6, -ama Hükûmetin açıklamalarıyla
bu açıklamalar tabii ki uyuşmuyor- toplam işsiz sayısı 10 milyon civarında,
gerçek işsizlik oranı yüzde 20'lerin üzerinde. Şimdi böyle bir tablo
var. Sizden önce kurulan hükûmet döneminde de işsizliğin bu kadar
yaygın, işçilerin ücretlerinin bu kadar bastırılmış olduğu, asgari
ücretin, 400 liralık asgari ücretin bile aranan ücret konumuna
geldiği bir dönemde, yine, iktidarınızda 8-9 milyon civarında
olan yeşil kartlı sayısının 13 milyonlara çıkartılmakla övündüğünüz,
yoksullaştırmakla övündüğünüz iktidarınız döneminde, bırakınız
yabancı iş yerlerini, kendi iş yerlerimizde bile çalışanlar örgütsüz,
korumasız, sosyal güvencesiz, büyük bir bölümü kayıt dışında çalışıyor.
Değerli arkadaşlar,
ben size bazı rakamlar vermek istiyorum. Gerçekten, bugün, 2821 sayılı
Kanun'a göre iş kollarındaki işçi sayısı 5 milyon 154 bin 948, sendikalı
işçi sayısı, resmî rakamlara göre, 3 milyon bin dolayında; sendikalaşma
oranı, resmî rakamlara göre, yüzde 58; işçi sendikası sayısı 91, bağıtlanan
toplu sözleşmenin kapsadığı işçi sayısı, yani toplu sözleşme hakkından
yararlanan işçi sayısı 587.456, sendikalaşma oranı toplu sözleşmeden
yararlanan işçilere göre değerlendirildiğinde yüzde 11,4. Yüzde
58 ile yüzde 11,4 rakamlarını dikkatinize sunuyorum. Memurlar yönünden
durum farklı değil.
Değerli arkadaşlar,
gerçekten diğer rakamlara bakmak istemiyorum. Türkiye'de bugün çalışan
kesim örgütsüz. Örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırmak için
İş Güvencesi Yasası ile koşut gelecek olan 2821 ve 2822 sayılı Yasalardaki
değişiklik, sendikalar ve işçiler dört buçuk yıl uyutulduktan sonra
devri iktidarınızda Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirilmedi
ve getirilmeyeceğini de biz ta baştan söyledik.
Şimdi, yabancılar konusuna
geldiğimiz zaman, yabancıların Türkiye'de sayılarının 1,5 milyon
dolayında olduğu 2000 yıllarında telaffuz edilmekteydi. Bugün, bu
yasa tasarısı, çalışanların, yabancı çalışanların çalışma izinleri
hakkındaki bu tasarı komisyona geldiğinde, 22 Kasım 2006 tarihinde
Çalışma Bakanımız bu konudaki düşüncelerini açıklarken, neredeyse
bu 4817 sayılı Yasa'nın sorunları büyük ölçekte çözdüğünü söyledi,
ama, Sayın Bakanın bir paragrafını aynen okuyorum: "Bazı meslek
grupları için yapılan çalışma izin başvurularında, örneğin mühendis
ve mimarlar gibi, iş yerinde mutlaka o meslekten Türk vatandaşı çalıştırılması
koşulu aranılmaktadır."
Bunu biraz açmak gerekir
değerli arkadaşlar. Mühendis ve mimar için bu koşul aranıyor, ama,
diğer meslek grupları için böyle bir koşulun aranmasına gerek yok. Yani,
sizin ülkenizde işsiz sayısı 10 milyon, 15 milyon, yüzde 20'lere çıkmış,
insanlar kayıt dışında 200-300 liraya, sosyal güvencesiz, sendikasız,
sigortasız çalışıyor. Kandıra'da bir işçi "180 lira aylıkla çalışıyorum.
Eşim doğum yapacak, ne yapabilirim? Yeşil kart da alamadım." deyince,
muhtar "Gel, ben vereyim kartını." diye kendisine söyledi,
bundan bir buçuk ay önce. Türkiye'deki tablo bu. Bu durumdan ne
AKP'nin Hükûmeti ne Başbakan ne de Sayın Çalışma Bakanı rahatsız değil.
Sadece belli bir konuda, yani, bizim mimar ve mühendisler gibi, iş
yerinde mutlaka o meslekten Türk vatandaşı çalıştırılması koşulu
aranıyor diye rahatsızlık duyuluyor.
Değerli arkadaşlar,
şu bir gerçek: Ülkemizde, başta inşaat ve tekstil sektörü olmak üzere,
pek çok alanda, deniz taşımacılığında, ulaştırma iş kolunda, gazinolarda,
gece kulüplerinde yabancıların çalıştığı bir gerçek. Bunların
bir düzenlemeye ihtiyacı vardır, buna biz de katılıyoruz; bunun
bir disipline edilmesi gerekir.
Bakınız, birkaç kez
buradan söyledim. Bizden başka hiçbir ülke kayıt dışı ekonominin
bu kadar yaygınlaşmasına izin vermediği gibi, yabancıların çok rahat
bir şekilde gelip çalıştığı, çağdaşlaşmış bir tek ülke göremezsiniz.
Dünyanın hiçbir ülkesi başıboş değil bizimki kadar. Elbette, disipline
edilecek, ama, disipline ederken, bizim, neyi nasıl yaptığımızı
çok iyi tespit etmemiz lazım. Şimdi, elimizdeki bu tasarıya bir baktığımız
zaman… Tabii, son olarak hangi noktalara gelindiği konusunda Çalışma
Bakanımız bir bilgi verseydi… Duyuyoruz, mimar ve mühendis odalarının
tepkileri üzerine, 13'üncü maddenin çekileceği ya da bir önergeyle
bazı düzeltmeler yapılacağını. Tabii, bunların hiçbirinden muhalefet
olarak haberimiz olmadığı için, ben bu yasa tasarısının tümü üzerindeki
görüşlerime yer verirken tasarıya çıplak olarak bakacağım ister
istemez.
Şimdi, diyoruz ki
"Türkiye'nin taraf olduğu ikili ya da çok taraflı sözleşmeler
gereğince kurulan konsorsiyumlar tarafından yürütülecek." Ulusal, uluslararası
projeler de veya uluslararası kuruluşlar da devam ediyor, bu geçerli.
Bunun anlamı şu: Yani, yasanın kapsamı; Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanının izin vereceği yabancı, âdeta, kalmayacak değerli arkadaşlar,
konsorsiyuma yetki devredildikten sonra. Tasarıda "…ve Türkiye'nin
taraf olduğu ikili ya da çok taraflı sözleşmeler gereğince kurulan
konsorsiyumlar tarafından" cümlesi tanımlardan çıkarılmadığı
takdirde, Çalışma Bakanı, yabancıların Türkiye'deki çalışmaları
konusundaki denetimini kaybedecek, zaten denetim yetersiz. Bugün,
yabancıların en büyük fabrikalarında -örnek olarak veriyorum- Japonların
Uzak Doğu'dan gelen büyük otomobil fabrikalarının hiçbirinde sendika
yok, hiçbirinde çalışma yaşamını denetleyebilmenizin olanağı
yok. Müfettişler -başta o fabrikalar olmak üzere- Çalışma Bakanlığı
girip teftiş ve denetim yapamıyor, yaptırılmıyor. Bir de yetkiyi
konsorsiyumlara devrettiğinizde Çalışma Bakanlığının görevi
ne olacak değerli arkadaşlar, ne yapacak? Yani, çalışanların toplu
sözleşmelerine ilişkin konuda çalışma yaşamını kontrol etmesi
gereken Çalışma Bakanlığı devre dışı, Maliye Bakanlığı ya da Başbakan
Yardımcısı o konuda yetkili, denetim de konsorsiyumlara devredilecek.
Ufak tefek birtakım bağlı kuruluşlar… Gerçekten alanı çok geniş Çalışma
Bakanlığının, büyük bir kurum, ama, önce kendi yurttaşını koruyacak
Çalışma Bakanlığı. Yani, Türkiye Cumhuriyeti'nde bu kadar işsiz,
çalışabilir nüfusun yüzde 20'si işsiz, iş bulmaktan umudunu kesmiş,
kayıt dışı alanda hiçbir güvence yok; Çalışma Bakanlığı bu yetkisini
de konsorsiyuma devredecek.
Bir başka konuya baktığımız
zaman, hemen arkasından diyoruz ki 6'ncı maddede… Nedir maddenin
özü? İstisnai hâllerde çalışma izni verilmesiyle ilgili olarak, istihdam
edilecek kilit personel niteliğindeki yabancılar da istisna kapsamında.
Neyin kilidi bu? Yani, bir yabancı yatırımcı geldiğinde, getirdiği
elemanlarının listesini yaptı yukarıdan aşağıya, büyük bir bölümüne
"kilit personel" dedi. Bunların çalışma izinleri otomatiğe
bağlanmış olacak kilit personel olduğu zaman. Değerli arkadaşlar,
bir firmada "kilit personel" tanımının ne olması gerektiğini
bizler biliriz. Bu kilit personel, işin sevk ve idaresinde sorumluluk
üstlenmiş, teknik donanımı olan, sevk ve idarede görevli kimse olabilir,
bunun sayısı da ikidir, üçtür, bir sınır getirmemiş.
Diğer taraftan, bakıyorsunuz
değerli arkadaşlar, yine, 4817 sayılı Kanun'un 12'nci maddesinin değiştirilmesine
ilişkin olarak "Meslekî hizmetler kapsamında görev yapacak yabancılara,
akademik ve meslekî yeterlilik ile ilgili işlemleri tamamlanıncaya
kadar, ilgili mevzuat hükümleri saklı kalmak kaydıyla ve bir yılı
geçmemek üzere ön izin verilir." Değerli arkadaşlar, siz eğer
bir yılı geçmeyecek şekilde ön izin verirseniz, yabancıların çalışma
izni almasına gerek kalmaz, yabancıları denetlemeye ihtiyacınız
kalmaz. Bir yıldır işin süresi. Belki de bir yıl bile sürmeyecek bir
iş için yatırımcı geldi, kendi ülkesinden işçisini, teknik elemanını,
akademisyenini toparladı getirdi, siz de sorgu sual edince diyecek
ki: "Benim daha bir yılım dolmadı ki." Yani, bir yıl.
Değerli arkadaşlar,
tabii, devam ediyor. Yine, baktığınız zaman, 8'inci maddede,
"Meslekî hizmetler kapsamı dışında istihdam edilecek yabancı
uyruklu personel için ilgili mercilerden meslekî yeterlilik konusunda
görüş alınmaz." Düşünün, bizim YÖK'ün ya da üniversitelerimizin
denklik vermediği bir yabancı ülkede okul bitirmiş bir mühendis,
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı bir mühendis burada mühendislik yapamayacak.
Ama, o mühendis kendi ülkesinden bir yatırımcıyla buraya gelecek,
kendi ülkemizin yurttaşı mühendislik yapamazken, yabancı, aynı
okuldan mezun olmuş mimar, mühendis gelip burada çok rahat bir şekilde
görev icra edebilecek. Bizimkine haksızlık değil mi? Böyle eşitsizlik,
böyle adaletsizlik nasıl savunulabilir, nasıl önümüze getirilebilir?
Yani, değerli arkadaşlar, tabii, buna benzer pek çok düzenleme var.
Şimdi, ben bu kanun tasarısına
baktığım zaman, bunu Avrupa Birliği üyeliği için zorunlu bir düzenleme,
yani, Avrupa Birliği bizden böyle istedi diye getiriyorsanız, yabancı
hayranlığınızı anlarım. Çünkü, bu dönemde, dört buçuk yılda Avrupa
Birliği ne dediyse, IMF ne dediyse, Dünya Bankası ne dediyse, yetmedi,
Amerika ne tür talimat verdiyse burada yasal düzenlemeleri o çerçevede
getirdiniz. Pek çoğu da ya yukarıdan otomatik olarak geldi ya sipariş
üzerine önümüze getirildi ya da Dubai anlaşmalarında olduğu gibi,
kredi karşılığı taahhüt edilerek gerçekleştirilmek istendi. Şimdi,
bu tasarı, kendi ülkemizdeki çalışanları, mimar ve mühendis odalarını,
mimarlarımızı, mühendislerimizi çok yakından ilgilendiren bir
yasa tasarısı. Bir yandan, gençlere umut tacirliği için yeni üniversiteler
açıyoruz bütün şehirlerimizde, kasaba görünümündeki şehirlerimizde
bile üniversiteler açtık, şimdi, oralardan işsiz mühendisler yetiştireceğiz,
işsiz mimarlar yetiştireceğiz, mimarların ve mühendislerin sayısını
böylelikle artıracağız, diğer yandan yürürlüğe konulmak istenen
bu tasarıyla, kendi mimar ve mühendislerimizi işsiz bırakmanın
yolunu yapacağız.
Tasarı yasalaşırsa,
yurt dışında okuyan ülkemiz vatandaşı mezun olup ülkemize çalışmaya
geldiğinde yurttaşımız için denklik isteyeceğiz, ama, aynı üniversiteden
mezun olan yabancı ülke vatandaşı için denklik aramayacağız, ona çalışma
izni vereceğiz. Bu yaklaşım, bir kez daha söylüyorum, eşitlik ilkesine
aykırı.
Öte yandan, yasadan
aldığı yetkiyle yabancılara çalışma izni verilmesinde devrede
olan ve belge düzenleyen Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliğinin
de aradan çıkartıldığına tanık oluyoruz. Bu, birçok yabancı mimar
ve mühendis denetimsiz bir şekilde ülkemiz topraklarında dolaşacak,
iş bulacak, ama kendi mühendisimiz işsiz kalacak demektir. Böylesine
bir başıboşluk, değerli arkadaşlar, dünyanın hiçbir yerinde yoktur.
Şimdi, Sayın Bakan diyor
ki: "Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun çıktıktan
sonra kaçak işçiliğin denetim altına alınmasında önemli işlev gördü."
Görmüş olabilir, ama bu tasarı geldiği zaman o denetim tamamen ortadan
kalkacak, sil baştan başa döneceksiniz.
Yine bu yabancıların
çalışma izinleriyle ilgili tasarıdaki değişiklik gerçekleştiği
takdirde, kayıt dışılık bir kez daha yabancı iş yerleri için, yabancı
yatırımcılar için bir uygulama alanı hâline gelecek, Hükûmet tarafından
kayıt dışılığın önlenmesi konusunda atılmakta olan ya da atılacağı
vaat edilen adımların da bir vaatten öteye geçmeyeceği, sadece bir
şey yapıyormuş gibi bir görüntüyü kamuoyuna sunma anlamından başka
bir anlam taşımayacağı açıkça ortada.
Değerli arkadaşlar,
bir de, biliyorsunuz, pek çok bakanlığımız, üst kurulların oluşmasıyla
-ki, o üst kurullar bize Dünya Bankasının önermesiyle oluşturuldu-
neredeyse işsiz kalacak.
Şimdi, yetki devri
açısından bu tasarıya bakılacak olursa Çalışma Bakanlığı bu konudaki
denetim yetkilerini de uluslararası konsorsiyumlara ve diğer kurumlara
devrederek, bir bakıma, kendisini denetimden çekecek. Bunların
hepsinden önemlisi, bu tasarı, AKP'nin ve bu Hükûmetin, buram buram yabancı
hayranlığını ortaya koyan bir tasarı.
Demin konuşmamın başında
da söyledim, 2003 yılının Şubat ayında yabancıların çalışma izn,… Meclis
son haftasını güya çalışıyor, yine, yabancıların çalışma izni.
Yabancı hayranlığını bırakın. Bu ülke bizim. Çok açık ve net söylüyorum:
Bu ülkenin alın teriyle geçinen dürüst, namuslu, ne banka soyan ne
devlet olanaklarından faydalanarak zengin olma peşinde koşuşan,
alın teriyle çalışıp çocuklarının geleceğini kurmaya çalışan işçisi,
memuru, yoksul kesimleri aş derdinde, iş derdinde iken, Hükûmetin,
yabancıların çalışmalarını kolaylaştırıcı, yabancı hayranlığını,
artık, kendisi kabullenmiş, topluma kabul ettirecek tarzdaki yabancılara
olan bu sevgisini ben anlayamıyorum, çalışanların anlaması mümkün
değil, işsizlerin anlaması mümkün değil.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çetin,
lütfen, toparlayınız.
İZZET ÇETİN (Devamla)
- İşsizler, sizden iş bekliyor; Türkiye'nin, üreterek kazanmasını,
kazandığıyla borçlarını ödemesini, borç almasını değil, borçlarını
ödemesini bekliyor.
Hükûmetin son günleri,
hiç olmazsa, giderken, bu ülkenin çalışanlarına bir eziyet de bu tasarıyı
gerçekleştirerek yapmayınız, bu tasarıyı geri çekiniz. Bu tasarının,
Türkiye'deki çalışanlara bir yararı olmayacak diye düşünüyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çetin.
Tasarının tümü üzerinde
Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen Muzaffer Kurtulmuşoğlu,
Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sözlerime başlamadan hepinizi saygıyla selamlıyorum.
1225 sıra sayılı Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum.
Hükûmet, bu yasayı niye
getirdiğini anlatıyor, yabancıların çalışmasını neden bu şekle
getirdiğini anlatıyor. Mesela, tasarının gerekçesinde, 4817 sayılı
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun'la, ülkemizde vasıflı
yabancı çalıştırılmasına imkân sağlanması, bir; iki, uluslararası
taahhütlerin karşılandığı; üç, kaçak yabancılar açısından ülkemizin
hedef ülke olmasının engellendiği; işverenler açısından haksız
rekabet unsuru olan ucuz iş gücünün engellendiği; yabancıların
sosyal güvenlik şemsiyesi altına alındığı ve sigorta prim ve vergi
kayıplarının önlendiği; yabancıların çalışma izinlerinin tek
merkezden verilmesinin sağlandığı, prosedürün kısaltıldığı; ülkemizde
çalışan yabancılar ile ilgili veri bankası oluşturulduğu; Türk vatandaşı
istihdamının artırıldığı; yabancıların kaçak çalışmasının önlendiği
ifade ediliyor.
Doğrusunu söylemek
gerekirse bu gerekçeye katılmak mümkün değildir. Aslında, ulusal
menfaatlerle çelişen, dayatmalar sonucu çıkarılan kanun dayatmacıların
isteklerine yeteri kadar cevap verememiş ve bu nedenle yeniden
tadil edilerek yabancı iş gücünün ülkemize akışını rahatlatmak
için yeniden düzenleme yapılmaktadır.
Evet, maalesef, iktidarın
tecrübesiz tutumu nedeniyle ekonomimiz nasıl bağımlı hâle gelmişse
istihdam yapımız da yabancıların eline verilmek istenmektedir. Bugün,
ülkemiz ağır bir işsizlik sorunuyla karşı karşıyadır. Günümüzde
mevcut mimar, mühendis ve şehir planlamacılarının yüzde 25'i işsizdir
ülkemizde. Hâl böyle iken ülkemizin istihdamının dışarıdan takviye
edilebilir hâle getirilmesi kendi vatandaşlarımızın işsizlik sorununu
nasıl çözecektir, refahımıza nasıl katkıda bulunacaktır, anlamış
değilim bu konuyu.
Basında işsizlikle
ilgili haberlere kronolojik olarak baktığımızda oldukça tuhaf
bir tabloyla karşılaşmaktayız. Aralık 2000'de, Hürriyet'te "İşsizlik
geriledi; 5,6'ya düştü." Ekim 2001'de, NTV'de "İşsizlik geriledi;
yüzde 8,5'e düştü." Eylül 2004'te, Milliyet'te "İşsizlik geriledi;
9,3." 2005'te "İşsizlik geriledi; yüzde 9,5." Temmuzda
"Geriledi; yüzde 10." Aralık 2005'te "Geriledi; yüzde
10,3." Aralık 2006'da "İşsizlik geriledi; 10,4'e düştü."
Mart 2007'de, Referans gazetesinde "İşsizlik geriledi; yüzde
10,5." Nisan 2007'de "İşsizlik -yine- geriledi; yüzde
11." Mayıs 2007'de "İşsizlik geriledi; yüz 11,4'e düştü."
CNN Türk'te.
Evet, ülkemizin insanının
en büyük sorunlarından birisi işsizliktir. Peki, Türkiye'de geriledi
geriledi diyoruz da, yüzde 11'lerde, 12'lerde işsizlik. Nasıl geriledi?
Ben bunu hiç anlamış değilim. Yani birileri biliyorsa bana da söylesinler.
Bana müracaat eden mühendisler, mimarlar, üniversite mezunları,
lise mezunları bana geldiklerine göre, onları size göndereyim
de, onlara iş bulun, iş bulun. Onlar işsiz geziyorlar. Türkiye'de,
benim insanlarımın yüzde 25'i işsizken, yabancı işçilerin burada,
Türkiye'de çalışmasına izin vermek, bana biraz ters geliyor. Tabii
ki, yabancılar da bizim ülkemizde çalışacaklar. Onların da, yabancıların
da Türkiye'de çalışma sahaları olacak, bundan doğal bir şey olamaz. Ama
kendi ülkemdeki… Farz edelim, burada diyoruz ki, bize mühendis, mimar
lazım; yabancılar da kendi mühendis ve mimarlarını getiriyorlar,
kendi fabrikalarında onları çalıştırıyorlar, doğrudur. Çünkü,
yeni kurulan bir yerde, yabancı şirket, mimarını, mühendisini, işçisini
getirir. Ne zamana kadar? Altı ay, bir seneye kadar. Ondan sonra, bizim
işçiler öğrenir, bizim mühendisler ve mimarlar da orada çalışmaya
başlarlar. Ama hâl böyle değil.
Sevgili arkadaşlarım,
hep kayıt dışı ekonomiden bahsediyoruz. Bunları nasıl önleyeceğiz,
söyler misiniz bana? Yabancıların fabrikalarına iş müfettişleri
gittiğinde, nasıl kontrol ediyor, farkında mısınız acaba? Nasıl yapabiliyor,
bir söyler misiniz? Ha, bunu, biz, milletvekilleri olarak bilmeyebiliriz,
ne var canım deriz. Ama sizi kapıdan içeri koymuyorlar, biliyor musunuz
bunu? Ancak, bunları iş müfettişleri çok iyi bilir. Ve yabancı, sanki,
Türkiye'yi, fabrika kurmakla satın almış gibi havalardadır. Elbette
ki, ara eleman lazım. Elbette ki, fabrikalarda, sanayide, ağır sanayide
çalışacak işçilerin veya mühendislerin kaliteli eleman olması
kadar doğal bir şey yoktur. Onun için hep söylüyoruz. Bu iktidara dört
buçuk senedir söylediğim bir şey var. Bir şey yaparken, günlük program,
plan yapmayalım, otuz-otuz beş sene, kırk sene sonrasını düşünerek
plan yapalım. Onun için ara elemanlar yetiştirelim. Sanayide, teknolojide,
tekstilde ara eleman yetiştirmek lazım. İhtiyaç ara elemandır. Avrupa
Birliğine giriyoruz diye yabancı mühendislere, mimarlara izin
verelim. Ne olur şeyden doğru geçerse? Mühendis ve mimarlar odasının
kontrolünden geçerek bu insanlar burada çalışırsa çok mu zorlanır?
Bir disipline olmuş olmaz mı?
Şimdi, yabancı çalıştıran
fabrikalar, Türkiye'de bulunan Mimar ve Mühendis Odaları Birliğini
aradan çıkarıyor. Nedir gaye? Niye çıkarıyor? Şimdi, Avrupa'da bir
hekim, çalışırken, oranın tabipler birliğine müracaat etmiyor
mu? Mühendis, mimar, orada, mimar ve mühendis odalarına müracaat
etmiyor mu? Ben Avrupa Birliğine girdimde mi Avrupa Birliğinin
standartlarına her şeyimi uydurmaya çalışıyorum? Doğru, ama, beni
Avrupa Birliğine alan yok ki. Benim işçimin serbest dolaşmasını dahi
kabul etmeyen bir Avrupa Birliğine, uyum yasası diye, yabancı mimar,
mühendislere çalışma iznini direkt olarak vermek bence ülkemin mühendis
ve mimarlarına yapılan en büyük haksızlıklardan bir tanesidir diye
düşünüyorum.
Peki, tabii ki, bu tarafını…
Yabancılar bizde çalışmayacak mı? Çalışacak, ama, ülkemin kurumlarında
nasıl kural varsa o kurallara uyacaklar, uymak mecburiyetindeler.
Amerika'da bir hastaneye girip çalıştırırlar mı beni; şartlarını
hazırlamadan, uygulamadan, bana, gel seni burada radyoloji kliniği
şefi yaptım, derler mi? En az bir sene lisan öğreneceksin, derler;
şunları şunları yerine getireceksin; ondan sonra seni ben bir imtihandan
geçireceğim; şunları da getireceksin, ondan sonra sana benim ülkemde
çalışma izni vereceğim, diyecekler ve diyorlar da.
Ben niye istemiyorum?
Niye istemiyorum? "Avrupa Birliği standartlarına uyacağım."
Avrupa Birliği standartlarına bugüne kadar her şeyi uydurdular
da, her şeyimize bizim "okey" dediler de onların işçilerine,
mühendis ve mimarlarına biz kapıyı mı açmadık? Onlar bizi Avrupa
Birliğine aldılar da… Her gün bize ayrı şartlar gösterirken, Avrupa
Birliği kapısında beklerken, senin işçin serbestçe dolaşamaz, derken;
mühendisin dolaşamaz, derken; bana, tutup, şimdi, Avrupa Birliği
standartlarına uyuyorum, onun için de, ben, ülkemde mimar, mühendis,
ara eleman çalıştırılması iznini kolaylaştırıyorum…
Karşı bana ne verdi
bugüne kadar? Avrupa Birliği bana ne verdi? O paketi açmam, bu paketi
açmam, senin işçini dolaştırmam serbestçe, senin mühendisini dolaştırmam,
sen şunları şunları da getireceksin. Peki, Avrupa Birliğine bugüne
kadar giren ülkelerden istediğinin fazlasını Türkiye'den niye istiyorsun?
Neden Türkiye'de çifte standart uyguluyorsun? Bana gelince çifte
standart uyguluyorsun. Avrupa Birliği ülkelerine, bugüne kadar
girmiş ülkelere yapılan her türlü şartlara evet diyorum, ama çifte
standardı uygulamaya kalkarsan, ben de sana burada bu işin yanlış
olduğunu söylüyorum.
Tabii ki, Hükûmet işsizlik
konusunda, her konuda olduğu gibi, sınıfta kalmıştır, kusura bakmayın
arkadaşlarım, sınıfta kalmıştır. İşsizliği hallediyorduk, yoksulluğu
hallediyorduk. Ama, sevgili arkadaşlarım, bağışlayınız, tabii
ki, ben bu hitabı size etmiyorum, köy kahvesinde oturan üniversite
mezunu arkadaşlarıma söylüyorum. Onlar biliyorlar, "söyle,
konuş Doktor Bey" diyorlar. "Oğlum üniversiteyi bitirdi,
işsiz; kızım üniversiteyi bitirdi, işsiz; oğlumu askere gönderdim,
geldi, lise mezunu, işsiz, evlendiremiyorum, kız vermiyorlar oğluma"
diyor. Bunları bilin. Tabii "Sınıfta kaldınız." derken, bana,
belki, fazla, iktidara söyleme… Ama, ben iktidarın yanlışlarını
söyleyeceğim ki, iktidar doğruyu bulacak. Biz o yanlışları söylemediğimiz
müddetçe, İktidar da, zaten, yanlışı söylesem de söylemesem de o
kendi bildiğinden başkasını yapmıyor, "ben her şeyi biliyorum"
diyor. "Ben her şeyi bilirim" dediği için de şu anda benim
"kravatlı" dediğimiz üniversite mezunu insanlarım aş bulamıyor,
iş bulamıyor, evlenme parası yok, ev kuramıyor. Bunu, size, seçmenin
önüne gittiğinizde, 22 Temmuzda onlar onu size soracak. Ben ona karışmıyorum.
Ama ben bir şeyi söylemek mecburiyetindeyim. Canım ülkemin insanları
açlar arkadaşlarım, açlar. Bunu biliniz. İşsizler, aşsızlar, horlanıyorlar,
anne-babadan harçlık almaktan üniversite mezunu çocuklarımız artık
utanıyorlar. Bunlara bir çare bulalım.
Elbette ki yabancı
mimar ve mühendislerin, elemanlarının ilk bakışta, ülkesinden getirdiği
fabrikayı buraya kurduğundaki elemanlarına da karşı değiliz;
onu bilin, onu bilin. Elbette ki, yeni kurulmuş bir yerde, o işi bilen
insanların burada çalışmasına biz karşı değiliz. Ama prosedüre
uysunlar, kanun ve nizamlarına... Bizim mühendislerimize, mimarlarımıza,
işçilerimize ne uygulanıyorsa, onlara da uygulansın. O tamam,
onda bir sorunum yok. Ama benim mühendis ve mimarlarıma da, işçilerime
de iş bulalım diyorum, işsizlerimize de iş bulalım. Hükûmetlerin
görevi işsize iş bulmaktır, aşsıza aş bulmaktır. Hükûmetin görevi,
medyada, çıkıp "Şu kadar fakire kömür dağıttım, şu kadar bulgur
verdim, makarna verdim." demek değildir. Bu yanlıştır. Bu ne demektir
biliyor musunuz? "Ben bu insanları o kadar fakirleştirdim ki,
onlar benim elime bakıyor."
Hayır, benim insanım
onu istemiyor.
Benim insanım çalışmak istiyor; çalıştığında, parasını
alıp, akşam evine ekmeğini kendi götürmek istiyor. "Ramazanda bu kadar
çadır yaptım, bu kadar kömür verdim." istemiyor. Yani, bu insanlara,
balık yemesini değil, balık tutmasını öğretmek mecburiyetindedir
iktidar. İktidarların görevi budur. İktidarlar insanlarını sadakaya
muhtaç etmek durumunda değildir. "Ben buna bu kadar sadaka verdim, bu kadar bunu
verdim." diyemez. "Ben bu kadar işsize iş buldum, bu kadar aşsıza
aş buldum." demek mecburiyetindedir, onunla övünür insan.
Ben ne kadar bir insanı
işe koydum ise, ona demeden mutlu olurum, ona da çaktırmam. "Hocam,
evimde bir tencere kaynatayım. Ne olur, ne iş olursa yaparım." diyen,
bir ülkede, bu kadar çok işsiz insan var iken, onları düşünmemek… Beni
üzdüğü gibi, her insanı üzmesi lazım geliyor diye düşünüyorum.
İktidara insanlar
niye gelir, niye gelmek ister? İnsanlarını daha refah içinde yaşatmak
için, daha mutlu yaşatmak için, sokakta rahat yürüyebilmek için,
evinde huzur içinde yatmak için, yaşamak için… "Bunları yapacağım."
diye iktidara gelinir. Ama, iktidara geldikten sonra bu halkı unutursanız,
geçen devredeki, 2002 öncesindeki Meclis aritmetiği nasıl ki bu
halkın gözünde yanlış yapıp sandığa gömüldüğü gibi, öyle zannediyorum
ki, benim insanımın her şeyi tekrar 22 Temmuzda değerlendireceğine…
Yeniden gözünü, böyle… Bugüne kadar, dört buçuk-beş senedir iktidar
ne yapmıştır, neleri yapmıştır? Onunla birlikte size puan verecek.
Ben ona karışmıyorum, ama ben şunu istiyorum: İnsanlarımız böyle
ele bakmasın. Belediye başkanlarının vereceği kömüre, 5 kilo bulgura,
makarnaya bakmasın. O belediye başkanı belediye başkanıysa iş
versin, aş versin; o çantasını alsın, bakkalına uğrasın, cebinden
çıkardığı, kazandığı o günkü parayla bir şeyler alsın, evine götürsün.
Ama, akşam evine geldiğinde şuradan hanımı yemek alıp evine götürmüş
olmasın.
Ben, bu temennilerle
hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum, hoşça kalın diyorum.
Saygılar. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kurtulmuşoğlu.
Tasarının tümü üzerinde
AK Parti Grubu adına söz isteyen Mustafa Dündar, Bursa Milletvekili.
Sayın Dündar buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MUSTAFA DÜNDAR (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Yabancıların
Türkiye'de Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde AK Parti Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; yabancıların Türkiye'deki çalışmalarını izne
bağlamakla ilgili esasları belirlemek amacıyla, 2003 yılında 4817
sayılı Kanun, yine bu dönem Meclisimiz tarafından kabul edilmiştir.
Bu tarihten önce Türkiye'de yabancıların çalışma izinleri, 71 kanun,
10 kanun hükmünde kararname, ayrıca kendilerine kanunla verilen
açık bir yetki olmayan muhtelif kurum ve kuruluşlar tarafından düzenlenmekteydi.
Çıkarılan bu kanunla, ülkemizde vasıflı yabancıların çalıştırılmasından,
uluslararası taahhütlerimizin karşılanmasına, işverenler açısından
haksız rekabetin önlenmesinden Türk vatandaşlarının istihdamındaki
artışa varıncaya kadar pek çok şey hedeflenmiş ve gerçekleştirilmiştir,
yasalar ve kurumlar arasındaki keşmekeş sona erdirilmiştir. Ayrıca,
Avrupa Birliğinin 1/80 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı hükümlerine
uyum sağlanmıştır.
4817 sayılı Kanun ile
ülkemizin ve işverenlerin gerçek ihtiyaçları çerçevesinde vasıflı
yabancı çalıştırılmasına imkân sağlanmıştır. Uluslararası taahhütlerimiz
karşılanmış, kaçak yabancılar açısından ülkemizin hedef ülke olması
önlenmiş, işverenler açısından haksız bir rekabet unsuru olan ucuz
iş gücü engellenmiş, yabancılar sosyal güvenlik şemsiyesi altına
alınmış, ayrıca sigorta prim ve vergi kayıpları önlenmiş, yabancıların
çalışma izinlerinin tek merkezden verilmesi sağlanarak, bu konudaki
idari prosedür olabildiğince kısaltılmış, Türkiye'de çalışan yabancılarla
ilgili veri bankası oluşturulmuş, Türk vatandaşı istihdamında artış
sağlanmış ve yabancıların kaçak çalışmalarının önüne geçilmiş,
çalışma amaçlı göçün yasal olarak kontrol ve düzenlemesi imkânı getirilmiştir.
Ancak, geçen süre içinde ülkemizde yaşanan gelişmeler ve yasanın
uygulanması esnasında ortaya çıkan yeni durumlar ve ihtiyaçlar
dikkate alınarak, konuyla ilgili yeni düzenlemelerin yapılması
ihtiyacı doğmuştur.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi yasa çıkarmaktır. Fakat,
çıkarılan yasaların ihtiyacı karşılayıp karşılamadığının gözlemlenmesi,
zamanla yeni durumlara uygun uyarlama ve düzenlemelerin yapılması
gerekmektedir.
Türkiye, AK Parti
Hükûmetinin göreve geldiği günden bu yana hızla büyümekte ve gelişmektedir.
Gayrisafi millî hasıla 185 milyar dolardan alınmış ve 400 milyar doları
aşmıştır. Dört yıl içerisinde, Türkiye'ye bir Türkiye daha ilave edilmiştir.
Yabancı sermaye yatırımları hızla artmıştır. Cumhuriyet tarihinin
hiçbir döneminde çekilmediği kadar yabancı sermaye, bu dönemde
ülkemize çekilmiştir.
Bütün bu baş döndürücü
gelişmeler, yabancı işçi çalıştırılması ile ilgili yasanın da yeniden
düzenlenmesini gerekli kılmıştır. 2003 yılından bu yana, süreli
izinlerle ilgili 16.970, uzatma 10.055, süresiz 139, süresiz uzatma
416, istisnai izin 557, bağımsız 61 olmak üzere toplam 28.198 yabancıya
çalışma izni verilmiştir.
Çıkarılan bu yasayla,
ilk kez verilen veya süre uzatımı yapılan tüm çalışma izinleri SSK
ve Bağ-Kur Genel Müdürlüğüne bildirilerek takibi ve denetimi sağlanmakta,
söz konusu yabancı personelin SSK işe giriş bildirgeleri ve buna
ilişkin periyodik bildirimler izlenmektedir.
Bu bağlamda, 15 bin civarında
yabancının SSK ve Bağ-Kur ile bağlantısı saptanarak takibi ve denetimi
sağlanmış, ayrıca, prim borçları tahsil edilmiştir. Çalışma izni verilen
yabancı işçiler kayıt altına alınmıştır.
Söz konusu tasarı
ile çalışma izin başvurularının süresi kısaltılmakta ve çalışma
izinlerinin mahallinde verilmesi amacıyla, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığına çalışma izni verme yetkisini bölge müdürlüklerine
devretme imkânı tanınmaktadır.
Yine, tasarı ile getirilen
bir başka önemli değişiklikle, yabancı sermaye yatırımlarının
teşvikinin önündeki bürokratik engellerin kaldırılması amaçlanmaktadır.
Bu bağlamda, yabancı sermaye yatırımlarının önündeki idari engellerin
kaldırılması ile yatırım ortamının iyileştirilmesine yönelik
çalışmalar çerçevesinde çalışacak yabancıların çalışma izinlerinden
muaf tutulması öngörülmektedir. Mesleki yeterlilik ve denklikle
ilgili sürecin tespiti izinlerin zamanında verilmesini imkânsız
hâle getirdiği için, Avrupa Birliğine üye ülkelerden ve Bakanlar
Kurulunca belirlenecek ülkelerden gelen mimar ve mühendislerin
çalışma izinlerinin verilmesinde mesleki ve akademik yeterliliğin
tespit ve denetimine ilişkin diploma ve meslek odasına kayıt belgesinin
esas alınması öngörülmüş ve izinlerin verilmesi sadeleştirilmiştir.
Savunma Sanayii Müsteşarlığınca
yürütülen projelerde ve Türkiye'nin taraf olduğu ikili ya da çok taraflı
sözleşmeler gereğince veya konsorsiyumlar tarafından yürütülecek
uluslararası, ulusal projelerde görev alacak yabancılar ile ülkemizin
de taraf olduğu uluslararası nitelikteki projelerde ve uluslararası
kuruluşlarda mesleki hizmetler kapsamı dışında çalışacak yabancılar,
çalışma izin prosedürü dışında bırakılmaktadır. Böylece, ülkemiz
açısından önem arz eden büyük projelerin aksamadan ve zamanında tamamlanması
hedeflenmekte, ayrıca uluslararası nitelikteki kuruluşlarda
görev yapacak yabancılar izin prosedürü dışında bırakılmakta,
diplomatik statüdeki yabancılar için kolaylıklar getirilmektedir.
Türkiye'ye çalışmak
üzere gelen bir yabancının beraberinde veya daha sonra getirmiş
olduğu eş ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının da yabancıyla
birlikte en az beş yıl kanuni ve kesintisiz ikamet etmiş olmaları
koşulu aranmaksızın kanunun genel hükümlerine tabi olarak çalışma
izni talebinde bulunabilmeleri hükmü de getirilmiştir.
4817 sayılı Kanun'un
8'inci maddesine yapılan bir ilave ile en az 10 kişilik yerli iş gücü
istihdamı sağlayacak olanlar bakımından bu şartın aranmayabileceği
hükme bağlanmış, böylelikle yerel iş gücü istihdamının artırılması
hedeflenmiştir.
Yabancı işçi çalıştırılmasıyla
ilgili düzenlemede görülen en büyük aksaklıklardan birisi süresi
içinde izin başvurularının sonuçlandırılamamasıdır. Bu sıkıntıyı
ortadan kaldırabilmek amacıyla bakanlık ya da bölge müdürlüğünün,
müracaatı, en fazla kırk beş gün içinde sonuçlandırması öngörülmüştür.
Tasarının yasalaşması hâlinde, yabancıların izinlerinin düzenlenmesi
günün koşullarına uyarlanmış olacaktır. Buna bağlı olarak da Türkiye'nin
hem ihtiyaç duyduğu nitelikli yabancı iş gücü çalıştırması kolaylaşacak
hem de yabancı sermaye yatırımlarının önündeki bürokratik engeller
ortadan kaldırılmış olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye büyük bir devlettir. Türkiye dışında Balkanlarda,
Kafkaslarda, Orta Asya'da, Orta Doğu'da yaşayan, tarihî ve kültürel
bağları olan insanlarımız ve soydaşlarımız vardır. Bunlarla ilgili,
2527 sayılı Türk Soylu Yabancıların Türkiye'de Meslek ve Sanatlarını
Serbestçe Yapabilmelerine, Kamu, Özel Kuruluş veya İşyerlerinde
Çalıştırılabilmelerine İlişkin Kanun vardır, fakat bu Kanun'un uygulanmasında
da bazı sıkıntılar çıkmaktadır. Batı Trakya'dan, Bulgaristan'dan,
Kafkaslardan, Ahıska'dan gelen soydaşlarımızın da yaşamış olduğu
bazı sıkıntılar vardır. İşte bu kanunla yapılacak düzenlemeler
ve bundan sonra çıkarılacak olan yönetmeliklerle bu soydaşlarımızın
da sıkıntılarına çare bulunacaktır ve bu vesileyle de bu kanun,
hem soydaşlarımızın sahiplenilmesi, tarihten gelen sorumluluğumuzun
bilincine varılması açısından da önem arz etmektedir diyorum.
Yine, Türkiye'de 40
bin civarında, çalışan Ermeni vatandaşı bulunmaktadır. 50 bin civarında,
çalışan Moldovalı ve diğer çevre ülkelerden, bizim soyumuzdan olmayan
çalışan yabancılar bulunmaktadır. Tabii bunlar da Türkiye'nin insanlık
için yapmış olduğu bir iştir. Çünkü, bugün dünyanın birçok ülkesinde
Türkiye aleyhine, Ermeniler tarafından sözde Ermeni soykırım tasarısı
münasebetiyle Türkiye aleyhine kampanyalar yürütülmektedir. Hâlbuki
Türkiye'nin bunlara verebileceği en güzel cevap, işte, buradaki
Ermeni vatandaşlarına Türkiye'de göstermiş olduğu bu kolaylıktır.
İnşallah, bu kolaylıkların
Türk soylu yabancılar açısından da ve bundan sonraki Türk çalışma hayatına
yeni getireceği açılımlar açısından kanunun hayırlı olmasını diliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Dündar.
Tasarının tümü üzerinde
şahsı adına söz isteyen İzzet Çetin, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun Sayın Çetin.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Yabancıların Çalışma İzinleri
Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz aldım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten üzüntü verici bir tablo, Mecliste toplam 30 kişiyle yasa
yapıyoruz. Tabii, buna hiç kimse inanmadığı için... Meclisin kamuoyundaki
itibarı açısından, bir milletvekili olarak üzüntü duyduğumu belirtmek
istiyorum. Bir yasa tasarısı Hükûmet tarafından gelmiş ise en azından
iktidar partisi milletvekillerinden yasa yapacak sayıda milletvekilinin
burada olması zorunluluk olmasına rağmen, ne yazık ki böyle bir
tablo da yok.
Değerli arkadaşlar,
bu kanun tasarısı, gerçekten -önceki konuşmamda da söylediğim gibi-
dört yıl önce yürürlüğe giren Kanun'da görülen aksaklıkları bertaraf
etme düşüncesiyle hazırlanmış gibi gözükse de öyle değil. Yani,
oradaki aksaklıkları, eksiklikleri bir bütün olarak inceleyip gidermek
belki bir kabul görür, bir anlam taşır idi.
Bakınız, elimde, Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Yönetmelik var. Tabii bu yönetmelik...
İleriki maddelerde arkadaşlarımız konuyla ilgili ayrıntılı görüş
sunacaklar. Örneğin, demişiz ki bunun 12'nci maddesinde, özellikle
önceki metinde: "Her türlü çalışma izninin verilmesi..." Saymışız
yukarıdan aşağı Kanun'da, şu şu bakanlık
ve kurumların ve de meslek örgütlerinin görüşü alınmak suretiyle
Çalışma Bakanlığınca hazırlanır, demişiz. Çünkü, Türkiye'de çalışma
yaşamına ilişkin, yabancıların çalışma izinlerine ilişkin olarak
mevzuata bir bakıldığı zaman, yetmişin üzerinde farklı kurum çalışma
izni veriyor. Bu konuda onlarca yönetmelik var. Bunları bir bütün
hâline getirmek gerçekten gerekli. Katılımcılık açısından ilgili
kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin görüşlerinin alınması
gerekir, belki daha iyi olur idi. Şimdi, görüyoruz ki, burada, çalışma
izinlerinin tamamını Çalışma Bakanlığı eski 22'nci maddede verirken,
burada doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu kapsamında ayrı bir
izin varken, o buraya alınmış. Belki iyi yapılmış belki kötü yapılmış,
onu çok bilmiyorum, ama bu Kanun'un bütünü görüşülürken üç, dört yıl
önce de gündeme getirmiştik. Zaman zaman, ta 1928 yılında, 1934 yıllarında,
1936'lı yıllarda çıkan yasalarda bile o günkü koşullarda yasa koyucular
belli mesleklerin icrasını, gerçekten, Türk vatandaşlarına vermiş
idi. Bu yabancıların çalışma izinlerine ilişkin kanun yapılırken,
pek çok mesleğin, örneğin, ayak satıcılığı, çalgıcılık, fotoğrafçılık,
berberlik, mürettiplik, simsarlık; elbise, kasket, kundura imalatçılığı;
borsalarda mübayaacılık, devlet tekeline, devlet inhisarına tabi
maddelerin satıcılığı; seyyahlara tercümanlık, rehberlik; inşaat,
demir işçiliği, tamir ve tahliye işleri, şoförlük, şoför muavinliği,
amelelik; her türlü müesseselerde, ticarethane, apartman, han,
otel ve şirketlerde bekçilik, kapıcılık, odabaşılık; otel, han, hamam,
kahvehane, gazino ve dansing ve barlarda kadın ve erkek hizmetçilik,
bar oyunculuğu ve şarkıcılığı gibi mesleklerin yabancılar tarafından
icra edilemeyeceği hüküm altına alınmış idi. Bunu kaldırdık. Tabii,
yeni düzenlemeyle, yabancıların hangi alanlarda ve hangi koşullar
altında çalışma yapabileceklerine ilişkin bir düzenleme getirmedi
yasa. Şimdi, burada da böyle bir düzenleme yok. Ne yapıyor, ne getiriyor?
Yabancı şirket geldiğinde, hangi alanda yatırım yaparsa yapsın,
hangi alanda faaliyet gösterirse göstersin çalıştıracağı kişiye
ilişkin izni şirket alacak. Tabii, devir, dünyada şirketler devri,
sermaye devri. Yani, çok ulusluların, özellikle Dünya Bankası, IMF
gibi dünyanın tefeci kuruluşlarının güdümünde çok uluslu şirketler
geldiği zaman, bizim gibi borçla geçinen, ekonomisini, günlük işlemlerini
borçla çeviren, memurlarının, işçilerinin maaşlarını bile borçla
veren hükûmetler, elbette borç aldıkları için oraların talimatlarına
da uygun düzenlemeleri kanun diye getiriyorlar.
Değerli arkadaşlar,
gerçekten, biz, ülkemizin çıkarlarını düşünmek zorundayız. Bakınız
-biraz sonra değineceğim bir başka madde üzerinde- bize bu maddeleri,
bu kanunları önerenler, kendi ülkelerinde bu kanunlarla çalışma
yaşamlarını, ekonomilerini yönlendirmiyorlar. Bize bu kanunları
dikte ettirerek, dayatarak "Çıkarın Meclisten, yabancı sermayenin
önünü açın." diyerek, biz ne yaparsak yapalım, onlar rant piyasalarında
esas at koşturuyorlar.
Türkiye'deki sıcak
paranın 80 milyar doların üzerinde olduğu, küçücük bir hareketlenmede
kaçmaya başladığında krizlere neden olduğunu geçmişte de yaşadık,
bugün de sıkıntısını çekiyoruz, muhtemeldir ki gelecekte de yaşayacağız.
Tıpkı bunun gibi, bizim
hangi alanlarda yabancı sermayenin yatırımlarına ihtiyacımız
var, hangi alanlarda yabancı sermayeyi denetim altına almalıyız,
hangi alanlarda yabancı sermayeden vergi almalıyız; bunları gerçekten
özgür bir ülke, bağımsız bir ülkenin yurttaşları olarak yurttaşlar
bizden bekliyor, Meclis olarak da biz o konuda öyle hareket etmeliyiz.
Şimdi, Doğrudan Yabancı
Yatırımlar Kanunu kapsamında kurulan şirket ve kuruluşlarda çalıştırılmak
istenen yabancılarla ilgili izni de Çalışma Bakanlığı çıkaracağı
altı aylık bir yönetmelikle verecek. Versin, bunda bir şey yok, ama
Çalışma Bakanlığı bu konuda diğer bakanlıklardan görüş almaktan
niye kaçar, ben anlamıyorum. Niye katılımcılıktan, niye sivil toplum
örgütlerinden görüş almaktan kaçar, onu anlayabilmenin olanağı
yok. Gerçekten, yabancıların çalışma izinleri bir hayli karmaşık
bir yapı. Yani, çalışma izinleri eğer şey yapılacak olursa, süreli
çalışma izni var, süresiz çalışma izni var, bağımsız çalışma izni
var. Yani, bütün bu karmaşa içerisinde bile, Çalışma Bakanlığının
pek çok görevi olması gerekirken, şimdi, demin de söylediğim gibi,
bir karmaşa içerisinde, yabancıların işlerini kolaylaştırma adına,
mimar, mühendis ve planlamacıları görmezlikten gelmenin Türkiye
Mimar ve Mühendis Odaları Birliğinin izin yetkilerini onlara danışmadan
kendi uhdesine almanın ya da sıkışıldığı zaman Meclisi yatıştırmak
için ya da milletvekillerini, daha fazla konulara girmemeleri
açısından, "Değişiklik yapacağız." deyip, vaatle Meclise
toplayıp yasa yapmaya kalkışmanın mantığını ben anlayabilmiş değilim.
Gerçekten, yasa yapma
ciddi bir iş. Bir yasadan etkilenecek toplumsal kesimleri en azından
bilgi sahibi yapmak, onların görüşlerini almak bir uygarlık işi. Sadece
onlarla genel kurullarda buluşmak, telefonla konuşmak ya da onların
bildirilerini, mektuplarını ya da resmî taleplerini okumak, onlarla
iş birliği anlamına gelmiyor.
Bakınız, elimde bir
klasör, Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliğinin şubelerinden,
değişik illerinden gelen mektuplar var. Durum böyle olunca, değerli
arkadaşlar, onların dikkate alınmadığı ortaya çıkıyor. Ben dilerim
ki, bir an önce Bakan buraya çıksın ve hangi konularda mimar ve mühendis
odalarının taleplerini gerçekleştirecekler, ne tür teklifler veriliyor,
değişiklik teklifleri veriliyor, bir öğrenelim. Ondan sonra daha
sağlıklı yaklaşma imkânını bulacağımızı işaret ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çetin.
Tasarının tümü üzerinde
şahsı adına söz isteyen Yüksel Çorbacıoğlu, Artvin Milletvekili.
Buyurun Sayın Çorbacıoğlu.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yabancıların Çalışma
İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz talep etmiş durumdayım.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
beş yıllık kanun yapma tekniğimize, usullerimize baktığımızda bugüne
kadar yapılan modelin bir örneğini bu kanun yapılırken de yaşadık.
AKP İktidarı ile 2003 yılında çıkardığımız bu Yabancıların Çalışma
İzinleri Hakkında Kanun'da ciddi sıkıntılar yaşandığı söylenerek
değişiklik yapmak için yine oldubittiyle komisyondan bu kanun geçmiştir.
Yine, geçmişte yaptığımız bir kanun yapma örneğini bu kanunda
da gördük. Yalnız, burada şunu sormak istiyorum: Madem bu kadar önemliydi,
apar topar, İç Tüzük hükümlerini de hiçe sayarak oldubittiyle komisyona
getirdik ve acilen bu kanunu çıkaracaktık, komisyona geldikten
sonra yaklaşık on ay neden beklenmiştir, neden bu kanunun çıkarılması
için bir çaba harcanmamıştır? Yine, Hükûmet temsilcilerine buradan
çok ciddi bir soru sormak istiyorum: Bu tasarıyı neden çıkarıyoruz?
Bu yasa bu hâliyle kimin işine yarayacak, halkımıza faydası ne olacak?
Bu konuların açıklanması lazım.
Tasarının içeriğine
bakıyoruz; tasarı, hukuksal, bilimsel, teknik ve her türlü maddi temelden
yoksun bir tasarı olarak önümüzde duruyor. Şimdi, istatistiklere
bakıyoruz, çok açık ve net: Ülkemizdeki mimarlar, mühendisler, şehir
planlama uzmanlarının tam yüzde 25'i işsiz ya da mesleği dışında
başka işlerle uğraşıyor, iş arıyor. Şimdi bu tasarı yasalaşırsa
-yabancı mimar, mühendisler- bu şekilde oluşan haksız rekabet ortamının
sonuçlarını iktidar nasıl açıklayacaktır veya nasıl tamir edecektir?
Tasarının en büyük
sakıncalarından birisi, mesleki ve akademik yeterlilik prosedürünü
kaldırıyor olmasıdır. Türkiye'de çalışmak isteyen yabancı bir mimar
ya da mühendisin diplomasının denkliği YÖK, mesleki yeterliliği
de Türkiye Mimar ve Mühendisler Odaları Birliği tarafından denetleniyordu.
Peki, ne kadar sürüyor bu? Yaklaşık bir ay. Bu durumda, demek ki, tasarının
gerekçesinde yer alan "…yabancı uyruklulardan akademik ve meslekî
yeterliliklerine ilişkin belgelerin istenmesi, diploma denklik
prosedürünün gereği ve meslekî yeterlilik konusunda ilgili mercilerin
görüşlerinin sorulması, çalışma izninin verilmesi süresini
uzatmaktadır." ifadesinde süre uzatmaktan kasıt bir aydır.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
öncelikle dün yaşadığımız ve bütün Türk halkının, hatta bütün dünyanın
lanetlediği acı bir olay, 6 vatandaşımızın ölümüne, 100'e yakın vatandaşımızın
da yaralanmasına yol açmıştır. Bu olay, sadece bazı insanlarımızın ölümü ve yaralanmasıyla
sonuç yaratmamaktadır. Onun ötesinde, Türkiye'nin geleceğine, Türkiye'nin
birliğine, beraberliğine, Türkiye'nin huzuruna, mutluluğuna ve
başarısına da atılan bir bomba olarak lanetlenmesi gereken bir
olaydır. Şimdi, kimseyi hukuki anlamda mutlaka sorumlu tutamayız.
Bu olayın failleri umarım ortaya çıkar, sonuçları ortaya çıkar ve
Türkiye'de bu olayların bir daha olmaması için bütün ortam hazırlanır.
Ancak, şunu söylemekten de vazgeçmeyeceğim: Terör, ülkemizde
1980'li yıllarda başlayıp belli dönemlerde yükseliş kaydetmiş, belli
dönemlerde gerilemiştir. Bu, yapılan mücadeleyle, Türk halkının
tutum ve davranışıyla, güvenlik görevlilerinin tutum ve davranışlarıyla
doğru orantılı olarak mutlaka sonuç doğurmuştur. Ancak, özellikle
2002'de taban seviyeye inen terörün beş yıllık AKP İktidarı döneminde
bu seviyelere kadar çıkması, öncelikle AKP İktidarı tarafından,
siz AKP milletvekilleri tarafından ciddi bir şekilde düşünmeniz
gerektiğini söylemem gereken bir olaydır. Mutlaka sizler, AKP İktidarı,
bunun, yani asli faili olamaz, direkt sorumlusu olamaz, ama bir iktidarın
sorumluluğu; Türkiye'deki bütün yaşanan olayların, olumlu olayların
da sorumlusu iktidar, olumsuz olayların da sorumlusu iktidar olduğuna
göre, bu olayın da sorumlusu olarak bugüne kadar yaptıklarını bir
iyi gözden geçirmelidir. Türkiye'nin sorunlarını çözeceğim diye,
bazı açılımlar yapacağım diye -bana göre ve bize göre- yapılan yanlışların
yarattığı iklim, Türkiye'de terörün yeniden canlanması, güçlenmesi
ve Türkiye'ye zarar vermesi durumunu yaratmıştır. O nedenle, sadece
ölen insanlarımıza ve yakınlarına başsağlığı, yaralılara geçmiş
olsun dilekleriyle bu olayı geçiştireceğimize, iktidar olarak
daha bir sorumlu davranış sergilemenizi ve bugüne kadar iktidar
tarafından yapılan yanlışların tekrar edilmemesi gerektiğini,
tarafınızdan, kabul etmenizi öneririm.
Değerli arkadaşlar,
bugün sabahtan beri -bu yaşanan acı olayın yanında, tabii, hayat devam
ediyor, insanların da yaşamak için bazı şeylere ihtiyaçları var-
Karadeniz Bölgesi'nden kaç tane telefon geldiğinin ben hesabını
yapmadım. Çay üreticilerinden müthiş bir tepki var.
Sorun nedir değerli
milletvekilleri? Bakın, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının
2002 yılında seçimlerde açıkladığı çay fiyatını ben size söyleyeyim,
750 bin lira. Bu şekilde açıklandı. Beş yıl geçti, çayın fiyatını söylüyorum
size, en son 2007 çay taban fiyatını size açıklıyorum, zaten çayda
tek bir fiyat vardır: 640 bin lira, artı, 90 bin lira hazine yardımı,
730 bin lira. Hazine yardımını bile topladığınızda, sizin 2002 seçimlerinde
verdiğiniz sözü yerine getiremediğiniz ortaya çıkmaktadır. Adalet
ve Kalkınma Partisi, tabii, bu konuda, ülke yönetimiyle ilgili
bir yığın söz verdi, bir yığın sözü de yerine getiremedi. Bunlardan
biri de çayla ilgili olan fiyat sözüydü.
Çaydaki sorun sadece
fiyat değil değerli milletvekilleri. Şu anda, Karadeniz Bölgesi'nde
çay alımı yapılmakta ve kontenjan uygulaması -daha iki gün önce kampanya
başladı, kampanyanın başladığı bugün ikinci gün- ikinci günde, dekar
başına 10 kilo olarak kontenjan uygulanmaya başladı. Henüz bütün
çay fabrikaları faaliyete geçmeden, henüz her bölgede… Bölgesel
olarak gelir Karadeniz'den, doğudan batıya doğru çay toplanmaya
başlar. Daha batıda çay ürünü alınmaya başlamadan, bu kontenjanın
başlaması çok düşündürücüdür. Yani, burada, yangından mal kaçırır
gibi, bazı popülist kanunları çıkaralım derken, aslında, vatandaşın
temel sorunlarını hiç de düşünmüyorsunuz. Karadeniz Bölgesi'nin
bu sıkıntısına, ben, bugüne kadar, iktidar partisinden olsun, bakanlarımızdan
olsun, hiçbir yerden bir cevap alamadım, sağlıklı bir cevap alamadım.
Çay fiyatını vermeyen ve çayını satmak isteyen üreticiye kontenjan
uygulayarak, üreticiyi sıkıntıya sokan bu iktidarın, sanıyorum,
seçimde Karadeniz Bölgesi'nde de yaptıklarının bir şekilde hesabını
vereceğini düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar,
kanunla da ilgili, sonuç olarak, AKP Hükûmeti, yok sayarak, her alanda
yaptığı gibi bu alanda da halkımızın, ülkemizin çıkarlarına aykırı
yasa tasarıları hazırlıyor. Bunlar da uygulamada başımıza bela
oluyor ya da Sayın Cumhurbaşkanımızdan geri dönüyor ya da Anayasa
Mahkemesince iptal ediliyor.
Bakın, yine, eminim,
ülkemiz ve halkımız açısından yarattığı olumsuzluklar bu kadar
açık olan bu yasa tasarısı, buradan, siz değerli iktidar partisi
milletvekillerinin oylarıyla çıkacak, çıkabilir, ama, doğal olarak,
bu yapılanların hesabı sizlere sandıkta sorulacak. Çıkarlarını
savunmak için oylarıyla Meclise geldiğiniz ve bu tür yasalarla, uygulamalarla
perişan ettiğiniz işçi, çiftçi, esnaf, memur, doktor, mimar ve mühendisler
sandıkta size gereken cevabı verecektir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çorbacıoğlu,
lütfen, toparlayınız.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Sadece halkımızın ve ülkemizin yararına yasalar yapılacağı
bir döneme, bir CHP iktidarı dönemine çok az kaldığını sizlere söylüyorum.
CHP iktidarında bu sorunları çözeceğimiz sözünü de vererek yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çorbacıoğlu.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (
BAŞKAN - Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum, ancak karar yeter sayısı da
arayacağım: Maddelerine geçilmesini kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı yoktur, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 12.23
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 12.37
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 110'uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
1225 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının maddelerine
geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi
tasarının maddelerine geçilmesini tekrar oylarınıza sunacağım
ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler…
Sayın milletvekilleri,
kâtip üyeler arasında anlaşmazlık olduğu için elektronik cihazla oylama
yapacağız.
Beş dakikalık süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır, maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
YABANCILARIN ÇALIŞMA İZİNLERİ HAKKINDA KANUN İLE BAZI
KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TASARISI
MADDE 1- 27/2/2003 tarihli
ve 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanunun 2
nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 2- Bu Kanun;
a) Doğumla birlikte
Türk vatandaşı olup da çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını
kaybedenler ile kendileriyle birlikte işlem gören çocukları,
b) 231 sayılı Basın
Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname kapsamına giren ve Basın Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğünce basın kartı verilmiş bulunanları,
c) Bakanlıklar ile kamu
kurum ve kuruluşlarınca kanunla verilen yetkiye dayanarak çalışma
izni verilen veya istihdam edilenleri,
d) Savunma Sanayi
Müsteşarlığınca yürütülen projelerde ve Türkiye'nin taraf olduğu
ikili ya da çok taraflı sözleşmeler gereğince kurulan konsorsiyumlar
tarafından yürütülecek ulusal, uluslararası projelerde veya
uluslararası kuruluşlarda meslekî hizmetler kapsamı dışında çalışacak
yabancıların yanı sıra, karşılıklılık ilkesi, uluslararası hukuk
ve Avrupa Birliği hukuku esasları dikkate alınarak çalışma izninden
muaf tutulan yabancılar dışında, Türkiye'de bağımlı ve bağımsız
olarak çalışan yabancıları, bir işveren yanında meslek eğitimi gören
yabancıları ve yabancı çalıştıran gerçek ve tüzel kişileri,
kapsar."
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Hakkı Ülkü, İzmir
Milletvekili.
Buyurun Sayın Ülkü.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HAKKI
ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı'nın 1'inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan
önce, dün akşamki Ulus'ta -Anafartalar'da- bir terör saldırısına kurban
giden ve 6'sı ölü, birçoğu yaralı olan vatandaşlarımızın ölü olanlarının
ailelerine başsağlığı diliyorum, yaralılara da acil şifalar diliyorum.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'de bugün toplam işsiz sayısı 5,5 milyon kişidir. Gerçek işsizlik
oranı da yüzde 20'ye çıkmış durumdadır. Her 100 işçiden 40'ını da gençlerimiz
oluşturmaktadır. Bir başka deyimle, sadece kentlerde her 3 gençten
1'i işsizdir. Bu da kapkaç, gasp ve dolandırıcılık ile bunlara bağlı
olarak yaralamaları ve cinayetleri beraberinde getirmektedir.
Hükûmetin, Türkiye İstatistik
Kurumunun -bir nevi son zamanlarda resmî yalan kurumuna dönüşmüş-
işsizlik rakamlarını az göstermesine bakmayın. Demin bir arkadaş
söylemişti, 2000 yılından günümüze kadar olan bazı gazete başlıklarından,
işsizliğin her yıl yüzde 5,5'tan başlamak üzere yüzde 11,5'a varışına
kadar olan süreci, hep "işsizlik azaldı" diye nitelendirdiklerine
ilişkin haberleri. Oysa, buna bağlı olarak Türkiye genelinde her
ay 2 bin kişiye sorulduğunda, bu istatistiğin tam tersi olarak
"Satın alma gücünüz ne kadar?" denildiğinde "Kötü.",
"Ne kadar kötü?" denildiğinde "Son üç yılda olmadığı
kadar.", "Ülke ekonomisi nasıl?" denildiğinde "Kötü.",
"Ne kadar kötü?" denildiğinde "Son üç yılın en kötüsü."
denilmekte. "İş bulma umudun var mı?" "Hayır, yok."
denilmekte, "Ev alma imkânın var mı?" diye sorulduğunda, ona
da "Yok." denilmekte, "Otomobil alma?" "Yok."
denilmekte, "Tasarruf edemiyorum." denilmekte. Bütün bu
verileri de yaklaşık iki yıldır ve her ay düzenli bir şekilde yapan
Merkez Bankası söylemektedir.
Bu duruma göre şöyle
bir bakıldığında, 1988 yılında, on beş-altmış dört yaş arası nüfusta
yüzde 54,9 olan istihdam oranı, 2006 yılında yüzde 45,9'a düşmüştür. Ülkemizin
en değerli hazinesi olan genç nüfus, her yıl artan oranda atıl bırakılmakta,
kelimenin tam anlamıyla yoksulluğa mahkûm bırakılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir iktidar, kendi halkı, kendi gençleri işsizken,
yabancılar için neden bütün sınırlamaları kaldırmak konusunda bu
kadar ısrarcı olur, anlayabilmiş değiliz. Sayenizde Türkiye Cumhuriyeti
halkı aynı Osmanlıdaki gibi yabancılar karşısında ikinci sınıf
vatandaş hâline gelmiştir. İktidarın bu yaptıklarını halkımız Osmanlının
son dönemlerinde de yaşamıştı, şimdi de neredeyse aynı durum yaşanmaktadır.
Yabancılara çalışma izni verilmesi konusunda bilimsel, teknik
ve mesleki yeterlilikleri zaman kaybı ve bürokratik eziyet olarak
gören yabancı yatırımcıların bir sözünü iki etmeyen Başbakan, bunlara
söz vermiş ve aradan YÖK'ü de, TMMOB'yi de çıkaracağım, demiştir. Şimdi
de işte bu konuda getirilen kanun tasarısını görüşüyoruz.
Yıllardır halkımız,
meslek odalarımız, banka mağdurları, YİMPAŞ mağdurları, trafik kazalarında
kaybettiğimiz vatandaşların yakınları, muhtarlar, çiftçiler, öğrenciler,
emekliler Hükûmete dertlerini anlatıp "Yasal girişimde bulunun."
diyor. Fakat AKP İktidarı kendi halkımızın sözlerine kulağını kapatırken
nedense yabancıların bir sözünü iki etmiyor. Halkın isteklerine
sadece kulaklarınızı kapatsanız iyi, bir de bakıyoruz ki kimi zaman
vatandaşlar Başbakanımızdan ve bakanlarımızdan küfür yemekten
zor kurtuluyorlar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bildiğiniz gibi ülkemizde mühendislik, mimarlık
ve şehir plancıları denetime bağlı olarak bir kamu hizmeti yerine
getiriyorlar. Mesleki yeterliliklerini de meslek odaları kanalıyla
belgeliyorlar. Fakat iktidarın getirdiği bu kanun tasarısıyla,
yabancıların nereden mezun olduklarına ve mesleki yeterliliklerinin
ne olduğuna bakılmaksızın Türkiye'de çalışmalarına imkân tanınıyor.
Peki, ya kendi vatandaşlarımız? Kendi mimar ve mühendislerimiz?
AKP yabancıya böyle
kolaylıklar getirirken, kendi mühendislerimizden, kendi gençlerimizden
YÖK denkliğini de mesleki yeterlilik belgelerini de istiyor.
Birileri gelecek,
binlerce işsiz mimar ve mühendisimizin gözü önünde, onlar iş bulmak
için çırpınırken, ülkemizde istihdam edilecek.
YÖK devre dışı bırakılıyor,
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği devre dışı bırakılıyor.
Yani El Ezher mezunları
gelip ülkemizde herhangi bir denklik aramadan çalışabilecek. Hatta
yabancıların sahte bir diplomayla gelip burada çalışmaları da
mümkün kılınabilecek. Yani AKP İktidarı, sahte belge düzenleyene
de yeni bir iş sahası daha yaratmış oluyor. Oysa, bu şikâyet edilen
YÖK denkliği sadece bir aylık zaman alan bir işlem. Bundan şikâyet etmenin,
bunu mazeret olarak ileri sürmenin arkasında başka amaçların olduğu
açık.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu tasarının yasalaşması hâlinde, ülkemiz vatandaşı
meslek mensupları kendi ülkemizde haksız rekabetin mağduru olacaktır,
vatandaşlarımız iş kaybına uğrayacaktır. Ülkemizde gerçek kişilerin
yanı sıra, küçük ve orta ölçekli sermaye yapıları için de çeşitli
koruyucu tedbirlerin geliştirilmesi gerekirken, tutup, yabancı
ülke vatandaşlarına ve yabancı sermayeye kayırıcı muamele yapmak
kabul edilemez. Başka ülkelerin, vatandaşımıza tanımadığı özgürlükler…
Ki, her zaman söylüyoruz: Mademki Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerimizde
sermaye girişi serbest bırakılıyor, o hâlde, emeğin serbest dolaşımı
da serbest olmalı, diye söylüyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bakın, Türkiye'yi düşünen, Türkiye için çalışan,
yoksul halkımızın Meclisteki sesi olan Cumhuriyet Halk Partisinin
bir milletvekili olarak, geçtiğimiz günlerde bir kanun teklifi verdim.
Ülkemizde, kaymakamlık gibi, müfettişlik gibi, diplomatlık gibi
üst düzey memuriyetlerine girişte üst yaş sınırının otuzdan otuz
beşe çıkarılmasını teklif ettim. Ülkemizdeki hukuk fakültelerinde,
siyasal bilgiler fakültelerinde, iktisadi ve idari bilimler fakültelerinde
gençlerimize yıllarca iyi bir eğitim veriyor ve bürokrasimize değerli
görevliler yetiştiriyoruz. Fakat bu gençlerden kimilerine
"Sen otuz yaşını geçtin, artık, bu görevlere gelemezsin."
diyoruz. Bu, adaletsizliktir. Bu, yetişmiş insan gücünün atıl bırakılmasıdır.
Bu, beyin göçünün önemli nedenlerinden biridir. Bu, çok iyi bir eğitim
aldığı hâlde, sırf yaşı yüzünden gençlerimizin yoksulluğa mahkûm
edilmesidir. Bu, Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırıdır. Bu çocuklara
verilen emeğe, bu çocukların verdiği emeğe yazık değil mi, ülkemize
yazık değil mi? Neden, otuz yaşını geçti diye, çok değerli gençlerimizi
ıskartaya çıkarıyoruz, onları yoksulluğa mahkûm ediyoruz? Bu, bir
devlet için, ne adaletli bir uygulamadır ne vicdanlı bir uygulamadır
ne de akılcı bir uygulamadır. Zaten, hâlihazırda, kimi kurumların
sınavına girmek için otuz beş yaş üst sınırını uyguluyoruz. Örneğin,
Avrupa Birliği Genel Sekreterliğine, Kültür ve Turizm Bakanlığı
uzmanlığına, Maliye Bakanlığı hesap uzmanlığına, doktora yapmışsanız
adli ve idari hâkimliğe otuz beş yaşına kadar girilebiliyor. Yani,
ortada "otuz beş yaşında işe girilmez" diye bir şey yok. Peki,
bunu neden genel bir kural hâline getirmiyoruz? Neden, sayısı az da
olsa, kimi kurumlarda otuz beş yaşında da girilebilirken, çok önemli
kimi başka kurumlara girmek için otuz yaş sınırını aşmıyoruz, otuz
yaş sınırı aranıyor? Gelin, bunu genel bir kural hâline getirelim
ve KPSS ile girilen (A) grubu kadrolara girişte üst yaş sınırını
otuz beşe çıkaralım.
Bakın, ülkemizde
emeklilik yaşı, ortalama yaşam süresi yükselmiş durumda, lise eğitimi
dört yıla çıkarılmış durumda. ÖSS'de bir öğrencinin ilk yılında istediği
bir üniversiteye yerleşme oranı çok düşük. Yabancı dilin çok önem kazanması
nedeniyle, öğrencilerin bir iki yılı yabancı dil hazırlık sınıflarında
geçiyor. Bütün bunlara, lisansüstü eğitim çalışmalarını, askerlik
görevini, KPSS'nin sadece yılda bir kez yapılıyor olmasını, kadro
sayısının düşük olmasını da eklerseniz, bu otuz yaş sınırının nasıl
bir soruna dönüştüğünü daha iyi anlarsınız.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Ülkü.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla)
- Sağ olun Başkanım.
Otuz yaş sınırının ülkemiz
koşullarına uymadığı açıkça ortadadır. 2001 ekonomik krizi nedeniyle
binlerce üniversite mezunu işsiz kaldı. Bunların çoğu otuz yaş sınırı
nedeniyle şimdi kamu görevlisi olamıyorlar. Şunu da hatırlatmalıyım
ki, Avrupa Birliği ülkelerinde de böyle bir otuz yaş sınırı bulunmuyor.
Çünkü, böyle bir sınırlama, ne akılla ne adaletle ne de sosyal bir hukuk
devleti anlayışıyla bağdaşmaktadır. Bu nedenle, Avrupa Birliğinde
bu durum uygulanmamaktadır.
Bu teklifimi de sizlerle
paylaştıktan sonra, bu yabancı mühendislerle ilgili düzenlemenin
geri çekilerek, yabancılara değil, çok iyi eğitim aldıkları hâlde
çeşitli nedenlerle işsiz kalan gençlerimize sahip çıkılması gerektiğini
belirtmek istiyorum.
Bakın, İzmir Gündoğdu
mitinginde şöyle bir pankart vardı: "Gâvur İzmir kadar Müslüman
olsanız yeter." Ben de şunu söylemek istiyorum: Avrupa Birliği
ülkeleri kadar halkınıza sahip çıksanız yeter.
Hepinize sevgilerimi,
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Ülkü.
Madde üzerinde Anavatan
Partisi Grubu adına söz isteyen İbrahim Özdoğan, Erzurum Milletvekili.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 1225 sıra sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında
Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı'nın
1'inci maddesi üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, 5 vatandaşımızın ve 1 Pakistan vatandaşının hayatını
kaybettiği, bir kısmı ağır olmak üzere 80'in üzerinde vatandaşımızın
yaralanmasına sebep olan bombalı hain terör saldırısını nefretle
kınayarak sözlerime başlamak istiyorum. Bu hain saldırının Başkentimiz
Ankara'da ve milletimizin egemenliğini temsil eden Meclisimize
uzak olmayan bir mesafede gerçekleşebilmiş olmasını da ayrıca düşündürücü
buluyorum. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet,
ailelerine sabır, yaralı vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum.
Değerli arkadaşlarım,
üzerinde konuşacağımız kanun tasarısının değerlendirmesine
geçmeden önce şunu ifade etmek istiyorum: Tasarıyı inceledim ve
gördüm ki, tasarıyı AK Parti Grubundan, yani komisyonda AK Parti
Grubu haricinde olanlardan başka hiçbir milletvekili imzalamamış.
Tabii ki bu beni hiç şaşırtmadı. Hatta, eğer AK Parti dışından herhangi
bir milletvekili bu tasarıya onay verdiğine delalet eden bir imza
atmış olsaydı çok şaşırabileceğimi söylemek istiyorum. Nedenini
hemen sizlere izah etmek istiyorum.
Bu amaçla, söz konusu
kanun tasarısının gerekçesinden bir pasajı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kanun tasarısının gerekçesinin bir yerinde şöyle bir ibare var:
"Yabancı sermayeyi teşvik amacıyla yatırımların önündeki
idarî engellerin kaldırılması ile yatırım ortamının iyileştirilmesine
yönelik çalışmalar çerçevesinde, bu kapsamda çalışacak yabancıların
çalışma izinlerinden muaf tutulması öngörülmektedir." Yani,
değerli arkadaşlarım, yabancı yatırımcıların geldikleri istihdam
alanına yabancı iş gücünün serbestçe girmesine ve egemen olmasına
izin veriyor bu tasarı ve ben bu tasarıyı okuduğumda, acaba millî
devletler dönemi bitti mi dünyada, benim mi haberim olmadı diye düşündüm
doğrusu. Çünkü, değerli arkadaşlar, dünyanın hiçbir ülkesi yabancı
iş gücüne serbest bir girişim izni veremez. Avrupa ülkelerindeki
kural şudur, örneğin: Avrupa ülkeleri bir yabancının istihdam
edilmesini sert çalışma yasaları çerçevesinde ele alır ve bir şirkette
bir yabancının istihdam edilebilmesini, kendi ülkesinde yapılacak
işi yapabilecek nitelikte birinin olmaması veya o alanda yeterli
yerli iş gücü olmaması şartına bağlar. Herhangi bir ülkede söz konusu
işi yapabilecek hiçbir başka yerli vatandaşın olmaması veya yeterli
iş gücünün olmaması durumu ancak çok özel ve nadir şartlarda olabileceği
için de, pratikte, Avrupa ülkelerinde yabancı işçi istihdamı yerli
işçilerin çalışmak istemediği alanlar dışında mümkün değildir ve
bunun çok basit, aklı olan herkesin anlayabileceği bir nedeni vardır.
Devletler ve ülkeler millî varlıklardır ve görevleri, kendi egemenlik
alanında yaşayan vatandaşlarına iş ve aş bulabilmektir. Avrupa
ülkeleri, Avrupa Birliği kapsamında, diğer Avrupa Birliği ülke
vatandaşlarına, Avrupa Birliği müktesebatının "karşılıklılık
ilkesi" temelinde, iş gücünün serbest dolaşımı imkânını verir.
Ama, burada, karşılıklılık ve devletler sözleşmesinin çerçevesi
söz konusudur, ortak bir faydalanma durumu mevcuttur. Hükûmetin seçime
altmış gün kala önümüze dayadığı bu kanun tasarısı ise, bizim vatandaşlarımıza
çalışma imkânı sunmamakta, başka ülkelerden gelecek iş gücüne sınırsız
bir egemenlik ve serbestliği vermektedir. Böyle bir serbestliği bir
ülke ancak kendi vatandaşına verebilir.
AK Parti Hükûmeti her
türlü liberalizmin sınırını maalesef aşmıştır. Hatta AK Parti
Hükûmeti artık her şeyi aşmıştır. Sınırları olmayan bir hükûmettir
AK Parti Hükûmeti. "Millî devlet" diye bir şeyden haberi dahi
yoktur AK Parti Hükûmetinin. Çok geç tanıdığı ve çok geç bindiği, rayları
Türkiye Cumhuriyeti'nin vizyonuyla döşenmiş Avrupa Birliği trenini
"millî devletin ilgası" olarak anlamaktadır hatta diye düşünüyorum.
Hükûmet, Avrupa Birliğini ve globalizmi sınırsızlık zannetmektedir.
Avrupa devletlerinin çelikten kendi millî sınırlarını teşhis edememekte
ve önümüze dünyanın en geniş mideli yasa tasarılarını dayama cüretini
kendinde görmektedir ve bu tasarı, tıpkı diğer birçok yasada, mesela
yabancı doktor yasasında olduğu gibi, Cumhurbaşkanı tarafından
veto edilecektir elbette. Bu tasarı Anayasamıza aykırıdır, AK
Parti yine veto yiyecektir. Çünkü maalesef uslanmamaktadır veto
yiye yiye; çünkü veto almakta ısrarcıdır, çünkü bildiğini okumakta
ısrarcıdır. Muhalefete "çürük yumurta" der ama millî sınırları
cılka çeviren kendisidir çünkü.
Değerli arkadaşlarım,
Hükûmet, bu tasarıyla, yabancı sermayenin yatırım yapacağı alanların
istihdam egemenliğini yabancı yatırımcıya vermektedir. Hükûmet,
böylelikle, devletimizin kendi vatandaşları için açtığı egemenlik
alanını yabancı ülkelerden gelecek yatırımcıların kullanımına
serbestçe sunmaktadır. Bu tür bir tasarruf, Anayasa'mıza aykırı olmasının
yanı sıra, aynı zamanda çok sayıda toplumsal sakıncayı da ihtiva
etmektedir. Nitekim, bu sakıncaları iyi bilen Avrupa ülkeleri,
bu konuya ilişkin yasamalarında çok hassas davranmaktadırlar. Hatta,
Avrupa Birliği ülkelerinin ortak olarak uyguladığı göç yasaları
Avrupa ülkelerine yabancı işçi akınını durdurmaya yöneliktir.
Dünyada herkesin bildiği,
anladığı, ama bizdeki Hükûmetin anlayamadığı, daha doğrusu, anlamanın
işine gelmediği sakıncalardan en önemlisi, yabancı istihdamına
serbesti verilmesinin o ülkenin yerli vatandaşları hakkında oluşturacağı
adalet ve o ülkenin vatandaşı olmanın ayrıcalığının elinden alınması
duygusudur. Her ülkenin vatandaşı, kendi ülkesinin kendisine bakmasını,
kendisini korumasını ve kendisine istihdam sağlanmasını istemektedir.
Bu duygu, en temel vatandaşlık duygularından birisidir. Temelinde
"burası benim ülkem" olgusu vardır çünkü ve bu çok tabii bir
olgudur. Milletleri millet, ülkeleri ülke yapan en temel olgu budur.
Yabancı iş gücüne
serbesti, bir ülke, toplumsal huzursuzluğa ve vatandaşlık duygusunun
hasar almasına sebebiyet verir. Toplumda kutuplaşma oluşturur,
güvenlik sorunlarını artırır ve bunu anlamayanların ülke yönetimine
talip olması, zaten, yeterince abesle iştigalden başka bir şey değildir.
AK Parti Hükûmetinin
önümüze dayadığı bu tasarı, tüm bu nedenlerden dolayı yenilir yutulur
ve ileri tutarı olmayan bir tasarıdır.
Değerli milletvekilleri,
Hükûmet, yine bu tasarının gerekçesinde, 2003 yılında kanunlaşan
ilgili yasayla kaçak işçi sorununu engelleyici bir düzenlemeye
gidilerek Türk işçisinin istihdamına katkıda bulunduğunu iddia
etmektedir. Ama, gerçek, maalesef, böyle değildir. Gerçek tablo bize
bambaşka bir şeyi göstermektedir.
Değerli arkadaşlar,
eğitimli işsizlerin kol gezdiği Türkiye'ye yabancı kaçak işçilerin
bu kadar kolay girebilmesi iş kapısı peşinde koşan milyonlarca insanın
canını yakmaktadır. Almanya kaçak işçi çalıştıranlara 1 milyon
avro ceza verirken, Hükûmetin 2003'te çıkarmakla övündüğü yasayla
öngördüğü ceza sadece 3 milyar liradır. Türkiye'nin en önemli sorunu
istihdamdır değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım,
her ne kadar, Hükûmet, ekonomide bahar havası yaşandığını iddia ediyor
olsa da istihdam sorunu olanca ağırlığıyla hâlâ daha devam ediyor. Özellikle
eğitimli iş gücünün işsizler ordusundaki sayısının her geçen gün
artması endişe verici boyutlara ulaşmıştır.
Değerli milletvekilleri,
Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre eğitimli işsiz nüfus
oranı yüzde 30 seviyelerini çoktan geçmiş durumdadır. Yaklaşık 20
milyon çalışandan yalnızca 12 milyon kişinin sosyal güvenlik şemsiyesi
altında olması da içinde bulunduğumuz vahim durumu gözler önüne
sermektedir. Türkiye kendi çalışanlarına iş üretemezken, ülkeye
değişik yollardan giren yabancı işsi sayısının her geçen gün artması
sorunu daha da karmaşık hâle getiriyor. 1980'lerden itibaren dışarıdan
göç alan Türkiye'de kaçak işçi sayısının yaklaşık 1 milyondan fazlayı
bulduğu belirtiliyor. Bu rakamın artmasında çeşitli faktörler
önemli rol oynuyor. Bunlardan birisi, kuşkusuz, işletmelerdir. Çok
daha ucuz ve sigortasız eleman çalıştırarak maliyetleri aşağı çekmek
istiyorlar. Ayrıca, devletin izin vererek her yıl 12 bin yabancıyı
çalışma hayatına kazandırması da başka gerçektir.
Değerli milletvekilleri,
bilindiği gibi, daha önceden yedi bakanlık bünyesinde dağıtılan
yabancı işçi müracaatları, Hükûmetin 2003'te çıkardığı yasadan
sonra tek bir bakanlık bünyesinde toplandı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı Çalışma Genel Müdürlüğü bünyesinde oluşturulan bir
ekip yabancı işçi izinleriyle ilgileniyor. Ancak, Hükûmetin 2003'te
çıkardığı yasanın kaçak işçilikle mücadele edecek hiçbir dişi
yok. Çünkü, bu cezalar caydırıcı değil.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Hemen teşekkür edeyim.
BAŞKAN - Teşekkür
için buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Hükûmetin ceza diye ortaya koyduğu 3 milyar lira ile kaçak işçi olgusuyla
mücadele etmek aslında mümkün değildir ve mümkün olmadı. Bu yasa
tasarısı da işi daha beter bir hâle getirecektir.
Hepinize en derin
saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen İzzet Çetin, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun Sayın Çetin.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapan Kanun Tasarısı'nın
1'inci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
yasanın tümü üzerinde yaptığım konuşmada da gündeme getirmiş
idim. Bu kanunun kapsamına ilişkin olarak ilk düzenlemeden farklı
bir metinle karşı karşıyayız. 4817 sayılı Kanun'un 2'nci maddesine
bir bakıldığı zaman, düzenleme bugünkünden farklıydı. Şimdi, özellikle
(d) fıkrası açısından "Savunma Sanayi Müsteşarlığınca yürütülen
projelerde ve Türkiye'nin taraf olduğu ikili ya da çok taraflı sözleşmeler
gereğince kurulan konsorsiyumlar tarafından yürütülecek ulusal,
uluslararası projelerde veya uluslararası kuruluşlarda meslekî
hizmetler kapsamı dışında çalışacak yabancıların yanı sıra, karşılıklılık
ilkesi, uluslararası hukuk ve Avrupa Birliği hukuku esasları dikkate
alınarak çalışma izninden muaf tutulan yabancılar dışında, Türkiye'de
bağımlı ve bağımsız olarak çalışan yabancıları, bir işveren yanında
meslek eğitimi gören yabancıları ve yabancı çalıştıran gerçek ve
tüzel kişileri, kapsar." diyor.
Değerli arkadaşlar,
tabii, Türkiye, Avrupa Birliğine girmek için epey mesafe kateden,
özellikle AKP iktidarının iş başına gelmesinden sonra, Sayın Başbakan
başbakan olmadan önce, Avrupa Birliğine girme sevdasıyla, bütün
yurdu bırakıp bütün dünyayı uçakla dolaşmaya kalktı. İşte, Avrupa
Birliği bir tutku, bir sevda olarak sunuldu. Ama, özellikle görüldü
ki, 2005 yılı Aralık ayından sonra bizim uyarılarımız dikkate alınmadı.
Türkiye'nin Avrupa Birliğinden dışlanacağı, özellikle ayrıcalıklı
bir statü ve özel bir statüyle Türkiye'ye haksızlık yapılacağını
söylememize rağmen hiç kimse oralı olmadı.
Şimdi, bu maddede de,
açıkça, konuşmamda da değindiğim gibi, Avrupa Birliğiyle uyum dikkate
alınarak yasal düzenleme yapıldığı gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Bir kere, bu tasarıyla,
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanan, 25 Şubat 1995 tarih
ve 22213 sayılı mükerrer Resmî Gazetede yayımlanarak 26 Mart 1995 tarihinde
yürürlüğe giren "Dünya Ticaret Örgütü Hizmet Ticaret Genel Anlaşması"
bir iç hukuk düzenlemesi hâline gelmiş olacaktır.
Değerli arkadaşlar,
Dünya Hizmet Ticaret Anlaşması'na bir kere girdiğinizde… O, çok taraflı
yatırım anlaşmalarından birisi, MAI'den sonra gündeme geldi ve Türkiye
de -belirttiğim- 1995 yılında imza koydu. İmza koydunuz, beş yıl ayrılamayacaksınız.
Ayrılmak isteseniz bile, on beş yıl imzaladığınız hükümlerle bağlı
kalacaksınız.
Şimdi, bu tasarıyla,
Dünya Ticaret Örgütü Hizmet Ticaret Genel Anlaşması, bir iç hukuk
düzenlemesi hâline geliyor. Tasarıyla getirilen düzenleme, söz
konusu anlaşma eki ülke taahhüt listelerimizde yer alan ve yabancıların
hizmet sunumuna açık olan sektörlerde yer alan kısıtlarımıza aykırı
bir durum yaratıyor. Yabancı ülke vatandaşı teknik insanların Bayındırlık
ve İskân Bakanlığının ve TÜRMOB'un uygun görüşü alınmasına istinaden
ve ilgili meslek odasına geçici üyelikle çalıştırılmasından ibaret
olan kısıt, bu tasarıyla ortadan kaldırılmaktadır. Karşılıklılık
ilkesi olmaksızın yabancı ülke vatandaşlarına açılan kapı, daha
sonraki süreçte yabancı ülke vatandaşları açısından uluslararası
mahkemelerde kazanılmış hak olarak değerlendirileceğinden, bir
daha kapatılamayacaktır.
Gümrük Birliğiyle
malların tek taraflı olarak ülkemize girişine 1995 yılında o dönemin
siyasi iktidarlarınca izin verilmiş idi. Şimdi, bu tasarıyla, bu
kez, AKP'nin, hizmetlerin ülkemize koşulsuz girişine de izin verdiğine
tanık oluyoruz. 4817 sayılı Kanun'un 8/e maddesiyle ilgili 2003 yılında
kişilerin serbest dolaşımı kapsamında sadece Avrupa Birliği vatandaşlarına
tanınan serbestî, ülkemize koşulsuz istisna giriş şartı, söz konusu
tasarıyla tüm yabancı ülke vatandaşları için genişletilmektedir.
Değerli arkadaşlar,
bu tasarı ile kendi vatandaşımız, mühendis, mimar ve şehir plancısı
neden kendi pazarında ve uluslararası pazarda korunmamaktadır? Neden
başka ülkelerin vatandaşımıza tanımadığı serbestîleri, ülkemiz,
başka ülke vatandaşlarına sağlamaktadır?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Çetin.
İZZET ÇETİN (Devamla)
- Ulusal düzenlemelerle verilen bu serbestlik, AB mevzuat uyum çalışmaları
sonucunda geri alınması gerektiğinde ne olacaktır?
Değerli arkadaşlar,
gerçekten, Türkiye, bu tasarıyla -yabancı hayranlığı değil- yabancıların
hizmetkârlığına doğru süratle yol aldığını görmeli ve bu tasarıdaki
olumsuzluklar için, olumsuzlukları engellemek için tasarı geri çekilerek
yeniden düzenlenmelidir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çetin.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Haluk Koç, Samsun Milletvekili.
Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının
1'inci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ben, madde dışında konuşacağım. En başında, bunu sizlerle paylaşmak
istiyorum. Ve bir husus üzerinde, bir ortak düşünce yaratabilir miyim,
yüksek sesle Parlamento dışında bu konudaki görüşlerini dile getirenlerin
acaba Parlamento içinden bu tartışmalara katkı yapacak boyutu var
mı yok mu, bunu huzurlarınıza getirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bu Parlamento, erken seçim tarihi belirlemiş ve kendini yenileme
iradesini ortaya koymuş bir Parlamentodur. Bunun tarihi de 3 Mayıstır
yanılmıyorsam, aklımda kaldığınca. 3 Mayıs günü bu Parlamento, 22
Temmuzda milletvekili genel seçimlerini yenileme kararı almış
bir Parlamentodur. 102'nci maddenin son fıkrası doğrultusunda yapılan
yorumları tekrar gündeme taşımıyorum. Şimdi, saat 11.00'de başlayıp
gece 24.00'e kadar devam eden ve hafta sonları da dâhil olmak üzere bir
yasama mesaisinin hukuki boyutunu değil ama, siyasi etik bakımından,
siyasi ahlak bakımından ne kadar geçerli olup olmadığını tartışmak
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
şu anda Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu, yürütmenin dayatması
altında, zorlama yasama görevi yapmaktadır. Bunu hiç gözünüzden,
aklınızdan çıkartmayın. Şu andaki manzara odur. Hiçbir iktidar milletvekili,
inanarak bir iş yapmamaktadır; sadece, 4 Haziranda liste garantisi
almak için burada bulunmaktadır. Değerli arkadaşlarım, maddenin
oylamasından hemen önce arkadaşlarımız içeriye giriyorlar sadece
oylama görevinde bulunmak için, sadece parmak kaldırmak için. Yapmayın!
Dışarıya karşı kendimizi bu şekilde teşhir etmeyelim.
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) - İlgisi yok… İlgisi yok… Olur mu canım!
HALUK KOÇ (Devamla) -
Öyle mi! Siz çok iyi niyetlisiniz, siz çok iyi niyetlisiniz. Biraz daha
yüksek sesle söylerseniz, ilinizden, size uygun bir liste için mutlaka
dikkate alacaklardır. Bir daha yüksek sesle söyleyin. İlgisi var mı
yok mu? İlgisi var mı yok mu? Bal gibi ilgisi var.
BAŞKAN - Sayın Koç,
lütfen...
HALUK KOÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, yanlış iş yapıyoruz. Bakın, hukuken Parlamento
vardır, Parlamento geçerlidir, ama, ne yapılması gerekir, yani, siyasi
ahlak neyi gerektirir, kurallar neyi gerektirir? Parlamentoda üç
tane siyasi parti grubumuz var. Tabii ki, iktidar partisi, kalan süre
içerisinde öncelikle çıkmasını istediği bazı kanun tasarılarını
teklif eder, bu onun en doğal hakkıdır, ama, diğer siyasi parti gruplarıyla
ortaklaşa bir değerlendirme yapması gerekir: On tane on beş tane
kanun tasarısı var. Bunlardan, biz bunların çıkmasını istiyoruz.
Sizin görüşleriniz nedir? Bir ortak mutabakat çerçevesinde... Mesela,
İmar Bankası bonozedelerinin mağduriyetinin önlenmesine dönük
kanun tasarısı, bütün grupların katkısıyla buradan çıkar.
Değerli arkadaşlarım,
ötesi... Ötesi dayatma oluyor, ötesi zorlama oluyor, şık olmuyor, siyasi
etik bakımından uygun olmuyor. Kendimizi ne kadar kandırabiliriz?
Her gün saat 11.00'den gece 24.00'e kadar, kendimizi ne kadar kandırabiliriz,
nereye kadar kandırabiliriz? Değerli arkadaşlarım, önce, kendi
öz benliğinizde bunu bir düşünün. Sonuçta, şu veya bu partinin değil,
Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosunun bir üyesisiniz ve 22 Temmuzda
belirlenecek yeni bir millî irade kapıda ve biz, o millî iradenin görevini
şimdiden üstlenip, bu kompozisyon içerisinde, bir yasama dayatmasıyla
karşı karşıya bırakıyoruz Türk milletini.
Değerli arkadaşlarım,
bunu, bir arkadaşınız olarak, içtenlikle, samimi olarak, düşüncelerimi
paylaşmak adına söylüyorum. Parlamento her zaman vardır, Parlamento
kapanmaz, yenisi oluşana kadar görevini yapar; kabul, kabul, ama,
bu şekildeki bir yasama görevi içinde olması şık değildir, onu söylüyorum
size. Onu söylüyorum size.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- Mesele yok Hocam.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Eğer, siz, bunlara "Mesele yok." diyorsanız, bakın, demokrasiyi
zayıflatırsınız, demokrasiyi zayıflatırsınız.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- Tecrübe konuşuyor.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Bana hiç laf atmayın. Bana hiç laf atmayın. İçiniz kan ağlıyor söylediklerimden,
onu da biliyorum. Birkaç gün daha
gülersiniz, birkaç hafta daha gülersiniz. Gülerek hiçbir yanlışın
üstü örtülmez Sayın Bilen. Gülerek kendinizi tatmin edebilirsiniz,
kendi iç huzurunuzu sağlamaya dönük bir ruh hâli yakalayabilirsiniz.
Ama, sisteme zarar veriyoruz, siyaset kurumuna zarar veriyoruz,
parlamenter geleneklere zarar veriyoruz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Ben, bu konuda, bir kere daha duyarlılığınızı istirham ediyorum. Bu
düşüncelerimi bir arkadaşınız olarak sizinle paylaşma gereğini
hissettim. Eğer ısrar devam ederse, bu konuda, zaman zaman aynı kelimeleri,
aynı cümleleri anlayana kadar, anlatabilene kadar, kamuoyuyla
paylaşma imkânını artıracağından, sürekli yineleme noktasında
olacağım.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Koç.
Madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte 1255 sıra
sayılı yasa tasarısının 1. maddesinin (d)
bendinde yer alan "ve Türkiye'nin taraf olduğu ikili ya da çok taraflı
sözleşmeler gereğince kurulan konsorsiyumlar tarafından"
ibaresinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Erdal Karademir |
Orhan Sür |
İzzet Çetin |
|
İzmir |
Balıkesir |
Kocaeli |
|
Harun Akın |
Feridun Baloğlu |
Yakup Kepenek |
|
Zonguldak |
Antalya |
Ankara |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
4817 sayılı Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Yasa'nın yürürlüğe girmesinden önce,
6235 sayılı TMMOB Yasası'nın 34 ve 35. maddeleri gereğince yabancı
mimar ve mühendislerin çalışma izinleri, TMMOB'nin görüşü alındıktan
sonra Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca verilmekte idi.
Yasal durum böyle olmakla
birlikte, Hazine Müsteşarlığı, 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik
Yasası, Yabancı Sermaye Çerçeve Kararı ve Tebliği'nde verilmeyen
bir yetkiye dayanarak, yabancı sermayeli şirketlerde çalışan yabancı
mimar ve mühendislere akademik ve mesleki yeterlilik prosedürünü
uygulamadan çalışma izinleri vermiştir. Hazine Müsteşarlığı tarafından
hiçbir denetime tabi tutulmadan verilen çalışma izinlerinin kesin
sayısı bugün devletin yetkili makamları tarafından dahi bilinmemektedir.
4817 sayılı Yasa ile çalışma izinleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına
verilmiştir.
Ancak, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının, 4817 sayılı Yasa'nın 22. maddesine dayanarak
hazırlanan ve 29.08.2003 tarih ve 25214 sayılı Resmî Gazete'de yayımlayarak
yürürlüğe giren "Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanunun
Uygulama Yönetmeliği" 4817 sayılı Yasa'ya aykırılık içerdiği
gerekçesiyle, Danıştay 8 ve 10 Dairelerin ortak kararıyla yürütmesi
durdurulmuştur.
"Türkiye'nin taraf
olduğu ikili ya da çok taraflı sözleşmeler gereğince veya konsorsiyumlar
tarafından yürütülecek ulusal, uluslar arası projelerde veya uluslar
arası kuruluşlarda çalışacak yabancıların …çalışma izni almalarına
gerek bulunmadığını" hüküm altına alan yönetmelik, yasal düzenlemelere
aykırılık içermesi ve mesleki yeterlilik konusunda muafiyet hükmü
getirmesi nedeniyle yüksek yargı tarafından yürütmesi durdurulmuştur.
Bugün görüşülen tasarının, yüksek yargının iptal ettiği yönetmeliğin
kendisidir. Bu anlamda, söz konusu ibarenin çıkartılmasında yarar
görülmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Koç.
Kabul edenler…
BURHAN KUZU (İstanbul)
- Var, var!
ATİLLA KART (Konya) -
Anayasa Komisyonunu da böyle idare ediyorsunuz Hocam!
BAŞKAN - Kabul etmeyenler…
Karar yetersayısı yoktur.
Birleşime saat
14.25'e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.24
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 14.30
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 110'uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
1225 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 1'inci maddesinin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, 1'inci maddeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Oylamayı elektronik
cihazla yapacağım.
Beş dakikalık süre
veriyorum.
Pusula veren sayın
milletvekillerinin salondan ayrılmamaları rica olunur.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 4817 sayılı
Kanunun 3 üncü maddesinde yer alan "yabancı" tanımı aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Yabancı: Türkiye
Cumhuriyeti Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olmayan kişiyi,"
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ensar Öğüt, Ardahan
Milletvekili.
Buyurun Sayın Öğüt.
CHP GRUBU ADINA ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli; arkadaşlar, yabancıların
çalışma izinleriyle ilgili kanun teklifi hakkında Cumhuriyet
Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'de bu kadar işsiz ve yoksul insan varken yabancılara çalışma
izni çıkartmak akıl kârı değil. Çünkü, 15 milyona yakın işsiz insanımız
var. O işsiz insanların Büyükşehirlerdeki, varoşlardaki, işsiz
kalması, yoksul kalması, Anadolu'da insanlarımızın yoksul kalması,
yabancılara çalışma izni verilmesi, hakikaten akıl mantık işi değil.
Ancak, ben burada bir
kesimi ayrı tutacağım: Burada, yabancı olmayan, Türk kökenli Ahıska
Türkleri var. 2002 yılına kadar Ahıska Türklerine oturma izni verilmişti.
25 bin tane Ahıska Türk'ü Türkiye'ye getirilerek bunlara çalışma ve
oturma izni verilmişti. Ancak, daha sonra, 2002'den sonra, Adalet ve
Kalkınma Partisi iktidara geldikten sonra Ahıska Türklerine çalışma
izni verilmedi, kaldırıldı. Bu da, Avrupa Birliğine bağlantı kurarak,
İçişleri Bakanlığı değil, Çalışma Bakanlığının izni olması kaydıyla
bir değişiklik gerekiyordu. Bu değişiklik yapılması gerekiyor
diye düşünüyorum.
Şimdi, burada değerli
arkadaşlar, Ahıska Türkleriyle ilgili kısa bir şey anlatacağım.
14 Kasım 1944'te Stalin tarafından hayvan vagonlarına doldurularak
Sibirya'ya ve bütün Rusya tarafına göç ettirilmiş, bu insanlar perişan
bir durumda, vatansız bir şekilde yaşamıştır. Ancak, bu insanların,
daha sonra, Sovyetler Birliği dağılımından sonra Türkiye'ye gelmesi
sağlanmış ve Türkiye'de bazı yerleşim bölgelerinde yerleştirilmiştir.
Onun dışında, Özbekistan'ın Fergana bölgesindeki Fergana olaylarından
ötürü Ahıska Türklerinden 15 bin kişi sürgün edilmiş, daha doğrusu o
olaydan dolayı kaçmış, Rusya'nın Krasnodar bölgesine gelmiş. Buradaki
insanların 7 bini -civarında- Amerika Birleşik Devletleri'ne gitmiş,
Amerika Birleşik Devletleri'nde çalışmaya başlamış, ancak, 8 bin
civarındaki Ahıska Türkü, Rusya'nın Fergana bölgesinde hâlen işsiz,
yoksul, perişan bir şekilde orada yaşamaktadır.
Şimdi, o insanlar
Türkiye'ye gelmek istiyorlar.
O insanların Türkiye'ye gelmesini değil, kendi bölgesinde, yani,
Gürcistan'da Ahıska bölgesinde yerleşmesini öngörüyoruz, çünkü…
Ben burada huzurunuzda teşekkür ediyorum, Gürcistan Cumhurbaşkanı
Sayın Saakashvili, Avrupa Birliğinin Güvenlik Konseyinde alınan
karar gereği, bir ay içerisinde çıkartacakları kanunla, Ahıska Türkleri,
Ahıska'ya gelip yerleşmeyle ilgili yasa tasarı hazırlandı, Gürcistan
Meclisinden de geçecek, ancak, daha önce, 2002'den önce Türkiye'ye
gelmiş 25 bin tane Ahıskalı, önce oturum izni ve çalışma izni verilmiş
ve bunun bir kısım iptal edilmiş. Şimdi, 2002'de gelmiş
25 bine yakın Ahıska Türkü, Türkiye'de işsiz ve yoksul, vatansız bir
şekilde kalmış.
Şimdi, bu insanlara
çalışma izninin verilmesi gerektiğine inanıyorum çünkü bu insanlar
özbeöz Türk, özbeöz bu vatanın evladı. Bir başka yabancı, diyelim Romanyalı,
Pakistanlı, Afganistanlı gelir, bunları yakalarsınız, yurt dışı
edebilirsiniz, vatanlarına gidebilir, ama Ahıska Türklerinin Türkiye'den
başka vatanı yoktur, Türkiye'den başka vatanları olmadığı için bir
başka bölgeye gitmeleri de mümkün değil.
Bu nedenle, özellikle
bu tasarının şöyle düzenlenmesi gerektiğine inanıyorum: Şimdi,
Hükûmet… Sayın Bakanıma da teşekkür ediyorum, ama, burada, yabancılarla
ilgili bir yasa çıkıyor. Hâlbuki bu maddede bir değişiklik yapılıp
da Ahıska Türkleri ilave edilmiş olsaydı, o zaman Batı Trakya Türkleri,
Azeri Türkleri, diğer Türkler de olsaydı, belirtilseydi çok daha kolay
olacaktı diye düşünüyorum, ama yabancılar olup da, Bakanlar Kurulunda
karar verdiğimiz zaman, orada da yine bir kaos olmaması için ben bu
teklifi yapıyorum. Bunu, samimiysek, böyle düzenlememiz gerekiyor.
Değerli arkadaşlar,
Ahıska Türkleri dünyada eşi emsali olmayan bir zulüm görmüştür, ama
hiçbir zaman, nereye giderlerse gitsinler, ne konuştukları lisanlarını
değiştirmişlerdir ne vatanını unutmuşlardır ne bayrağını unutmuşlardır
ne de milletini unutmuşlardır. Hepsinin gönlünde vatan sevgisi yatmıştır,
hepsinin gönlünde bayrak vardır, hepsinin gönlünde Türkiye Cumhuriyeti
devleti vardır. Böyle bir topluma hizmet etmek ve bu insanları Türkiye'de
ikamet etmek, çalışma iznini vermek bana göre en büyük ibadettir,
en büyük vatandaşlık görevidir. Ancak, tabii ki, yasalar gelir gider,
Mecliste gelir gider, ama bu yasa niye bu zamana kadar bekletildi? Niye
bu zamana kadar bekletildi de Büyük
Millet Meclisi seçim kararı aldıktan sonra getirildi? Bu da düşündürücüdür
ama, yine, az da olsa sevindiricidir. Sayın Bakanıma ben güveniyorum,
teşekkür ederim, bu konuda çok hassas davranıyor. Ben inanıyorum,
Bakanlar Kurulunda karar alınsa bile, Ahıska Türklerine ve hakikaten
vatanı olmayan, başka bir vatana gidemeyecek insanlara daha çok
hizmet verileceğine inanıyorum.
Şimdi, bakın örnek vereyim:
Ahıska Türklerinden doktor gelmiş, -2002'den önce- mühendis gelmiş,
teknik eleman gelmiş. Şu anda oturma izni olmadığı için bu insanlar
düz amelelik yapıyorlar inşaatlarda arkadaşlar. Doktorun ameliyat
yapması lazım, biz doktor arıyoruz dışarıdan, özbeöz bu vatanın çocuğu
gelmiş, çalışma izni olmadığı için, kaçak sayıldığı için kaçak olarak
inşaat işlerinde amelilik yapıyor doktor, mühendis veya ara işlerinde
çalışıyor veya evlerde hizmetçilik yapıyorlar. Yani, bu insanlar
vatan diye yurt dışında, göğsünü kabarta kabarta "Ben Türk'üm,
Türkiye Cumhuriyeti'nin bir vatandaşıyım. Ne olursa olsun benim
atamı, babamı, dedemi kesseler de, sürgüne sürseler de, Sibirya'da
kalsak da, ölsek de kanımız Türkiye'ye doğru akar." diyorlarsa
bu insanlar, bu insanlara sahip çıkmak gerektiğini düşünüyor ve
Sayın Bakanımdan bu konuda özverili davranmasını bekliyor, hepinize
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Öğüt.
Anavatan Partisi Grubu
adına söz isteyen Hüseyin Özcan, Mersin Milletvekili… Yok.
Hükûmet adına Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakan.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerimin başında yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, dün akşam
18.45 sularında, Ulus'ta milletimizin muhatap olduğu menfur terör
saldırısını şiddet ve nefretle kınıyoruz. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza
Cenabı Allah'tan rahmet, geride kalanlara ve yaralılara da acil şifalar
diliyoruz, başsağlığı diliyoruz, milletimizin başı sağ olsun diyoruz.
Aslında bu saldırı,
bugünlerde ne kadar birlik ve beraberliğe ihtiyaç olduğunu bize,
bir kez daha, acı bir şekilde hatırlatmıştır. Onun için siyasetin günlük
dalgalanmalarından kurtularak, birlik ve beraberliğimizi en yüksek
seviyeye çıkarmanın yolunu, yöntemini siyaset kurumu olarak,
parlamento olarak bulmamız ve bu süreçte bu duyarlılığı göstermemiz
gerekir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Türk milleti olarak, Türk devleti olarak geçmişte teröre karşı büyük
bir mücadele verdik. Bu mücadeleden güvenlik güçlerimiz ve devletimiz
başarıyla çıktı. Hiç kimse, hiçbir hain odak, terör yoluyla Türkiye'den
en ufak bir taviz koparamayacaktır. Bu kalleş, bu kahpe tetikçiler
ve onun arkasındaki güç odaklarının, bunu, bir kez daha, bu şekilde
kafalarına kazımalarında fayda vardır. Ulusumuzun, Parlamentomuzun
ortak iradesi budur diye düşünüyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, şu anda görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, Türkiye'de
çalışacak yabancılara verilecek izinler konusunu düzenlemektedir.
Daha doğrusu, 2003 yılında, yüce Parlamentomuzdan çıkmış olan bir
kanunda ihtiyaç duyulan, gerekli duyulan değişiklikleri yapmak
üzere huzurunuza getirilmiş bir değişiklik tasarısıdır.
Yetmiş ülkede çalışan
vatandaşı bulunan bir ülkenin, yabancıların çalışma izni konusunu
daha iyi takdir etmesi lazım. Bu, tek taraflı bir olay değil, bizim de
dünyanın değişik yerlerinde vatandaşlarımız çalışma izni alıyorlar
ve bulundukları ülkelerde istihdam ediliyorlar. Onun için, bu yabancıların
çalışma konusunu, tek taraflı bir konu, yabancıların Türkiye'ye
devamlı olarak dayattığı bir husus olarak görmemek lazım. Kaldı ki,
burada, dışarıdan gelen yabancıların çalışacakları çok önemli
projeler var, yani sadece, bu iş yabancıların işi değil. Örneğin,
Savunma Sanayii Müsteşarlığımızın bünyesinde yürütülen projeler
var, Marmaray Projesi var, BOTAŞ var. Bunun gibi, ulusal güvenliğimizi,
stratejimizi çok yakından ilgilendiren ve bizim, kendi ihtiyarımızla,
kendi irademizle çalıştırdığımız yabancılar var. Yani, bir yabancı
şirket Türkiye'ye geldi, burada yabancı çalıştıracak diye meseleye
bakmamak lazım. Bizim için çok önemli olan stratejik projelerin de hayata
geçirilmesi aşamasında ihtiyaç duyduğumuz yabancıların burada
çalıştırılması söz konusu.
Değerli arkadaşlarım,
2003 yılından önce, bu konuda, 71 kanunda hükümler vardı, 10 değişik
kanun hükmünde kararname vardı ve birden fazla bakanlık, merci, otorite,
Türkiye'de çalışacak yabancılara izin veriyordu. 2003 yılında çıkarmış
olduğumuz yasayla bunu disipline ettik, birkaç istisna dışında,
artık, ülkemizde çalışacak yabancılara çalışma iznini Çalışma
Bakanlığı veriyor ve bu uygulama oturdu. Şundan emin olun: Biz, yabancılara
çalışma izni verirken çok hassas davranıyoruz. Bir, bu konudaki
yerli, millî iş gücümüzün yapacağı işler konusunda hassas davranıyoruz.
İkincisi, Türkiye'ye gelmiş şirketin bilançosunu, sermayesini inceliyoruz
ve yanında çalıştıracakları kişilerin sosyal güvenlik sistemimizle,
yani Bağ-Kur'la, SSK'yla bağlantısının kurulmasını şart koşuyoruz. Daha
da önemlisi, ülkemizde çalışacak yabancıların Türkiye'nin millî
hassasiyetleri konusunda herhangi bir ters davranışta bulunmalarını
da önlemeye çalışıyoruz. Eğer bu şekilde bir duyum alırsak, bu şekilde
bir davranış olursa bu kişilere izin vermiyoruz, vermiş olduğumuz
izinleri de iptal ediyoruz. Onun için, bütün arkadaşlarım müsterih
olsunlar, yabancılara çalışma izni verirken, Çalışma Bakanlığımızın
ilgili birimi bu konuda çok hassas davranmaktadır.
Biraz evvel konuşan
değerli milletvekilimizin bahsettiği Türk soylu kişilerin de çalışma
izinleri konusunda -eğer yüce Meclisimiz burada bu değişikliğe
onay verirse- onların da durumlarını, bundan sonra hiç sıkıntı yaşamayacak
şekilde, yönetmelikte çözmeyi hedefliyoruz. Gerçekten, bu konuda,
başta Ahıska Türkleri olmak üzere, Türk soylu kişilerin çekmiş olduğu
sıkıntıları yakinen biliyoruz. Bu konuda her iki grubun da, daha
doğrusu her üç grubun da bir müşterekliği olduğunu biliyorum.
Diğer bir konu, Sayın
İzzet Çetin bu konuda açıklama bekliyor, o açıklama da şudur: 13'üncü
maddede bir değişiklik yapıyoruz. Bu madde, Avrupa Birliği ülkelerinde
kendi odalarına, kendi mevzuatlarına göre kaydolmuş kişilerin
Türkiye'de bu konudaki meslek örgütlerine kaydolma zorunluluğunu ortadan kaldırıyor. Yani,
Türkiye Avrupa Birliğine tam üye olduğu zaman uygulanacak bir yöntemi
biraz öncelemişiz, ama, bunu, bu konudaki tenkitleri biz de haklı
gördük ve 13'üncü maddeyi tamamen bu değişiklik taslağından çıkarıyoruz.
Bu konuda verilmiş bir önerge vardır ve bu önergenin mahiyeti de, ilgili
meslek kuruluşlarıyla görüşülerek, ortaklaşa hazırlanmış bir tasarıdır.
Bunun dışında, değerli
arkadaşlarım, bugüne kadar bu kanun niye gecikti? Bu kanunun gecikmesinde
bizim vebalimiz yok. Meclisin gündemi alınırsa, bu kanunun kaç aydır
Meclis komisyonlarında ve Genel Kurulda olduğu gayet iyi görülecektir.
Bu, daha çok teknik
bir kanundur, uygulamadaki sıkıntıları gidermeye yönelik bir kanundur.
Dediğim gibi, büyük projelerde çalıştırılacak yabancı istihdamına
imkân verecek bir kanundur. Gruplarımızın bu konuda bu ana kadar göstermiş
oldukları desteğe çok teşekkür ediyoruz, umuyorum bundan sonra da
aynı anlayış içerisinde bu tasarının bir an önce yasalaşması için
verecekleri desteklere de şimdiden teşekkür etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
06/09/2003 tarihiyle 31/12/2006 tarihleri arasında Çalışma Bakanlığımıza
36.816 adet başvuru yapılmıştır. Bunlardan 5 bin civarında izin müracaatı
reddedilmiş, geriye kalan bölümüne de, mevzuatımıza uygun olarak
kendilerine çalışma izni verilmiştir.
Yine başka bir rakam
takdim edeyim size: Yapmış olduğumuz denetlemelerde 1.361 civarında
kaçak yabancı tespit edilmiş ve 1 trilyonun üzerinde bir idari para
cezasıyla bu kişiler de tecziye edilmiştir. Yani, hiçbir şey layüsel
değildir; yerli de olsa, yabancı da olsa bütün şirketler, hem bu anlamda
hem de sosyal güvenliğin diğer denetim alanlarında çok sıkı bir şekilde
denetlenmektedir.
Evet, bu kanuna görüş
bildiren değerli arkadaşlarımıza, grup başkan vekillerimize ve
değerli konuşmacılara çok teşekkür ediyor, bu tasarının hayırlı
olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen İzzet Çetin, Kocaeli Milletvekili.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Vazgeçtim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 4817 sayılı
Kanunun 4 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 4- Türkiye'nin
taraf olduğu ikili ya da çok taraflı sözleşmelerde aksi öngörülmedikçe,
yabancıların Türkiye'de bağımlı veya bağımsız çalışmaya başlamadan
önce Bakanlıktan izin almaları zorunludur.
Ülke menfaatlerinin
gerekli kıldığı hallerde veya mücbir nedenlere bağlı olarak, çalışma
izni, Bakanlıkça uygun görülmesi halinde, çalışma süresi üç ayı
geçmemek üzere işe başladıktan sonra da verilebilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Denizli Milletvekili
Mustafa Gazalcı.
Buyurun Sayın Gazalcı.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; yabancıların
çalışma iznini düzenleyen ve kimi yasalarda değişiklik yapan tasarının
3'üncü maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.
Tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
az önce Sayın Bakanı da dinledik. 2003 yılında bu konuda bir düzenleme
yapılmış, bir kolaylık getirilmiş, bir eş güdüm sağlanmış, Çalışma
Bakanlığında toplanmış, bu yabancıların çalışmasına ilişkin temel
ilkeleri bir yasada toplamışız. Aradan dört yıl geçmiş, yeniden, burada
ortaya çıkan eksikliklerin bir tasarıyla getirildiği söyleniyor
tasarıda.
Tabii, uluslararası
ölçütlere uymak, çağdaş ülkelerdeki çalışma koşullarını benimsemek
güzel. Aynı şekilde, bizim de yetmiş ülkede insanımız çalıştığına
göre, onların da bu kolaylıklardan, bu haklardan yararlanmasını
istemek bizim hakkımız. Biz, insanı insan olarak görüyoruz. Yabancı
olması onun temel hakları kullanmasına engel olmaz. Ancak, çıkardığımız
düzenleme içeride nasıl etki yapıyor, önemli olan bu; yani, bu düzenleme,
emek kesimini, nitelikli iş gücünü, mimarlarımızı, mühendislerimizi
nasıl etkiliyor; bu.
Bütün dünyada ulusal
devletler önce kendi insanının çalışma yaşamını iyi düzenlerler.
Anayasamızda, "Çalışma hakkı ve ödevi" ile ilgili 49'uncu
maddede -çok iyi biliyorsunuz- "Devlet, çalışanların hayat seviyesini
yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri
korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli
ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli
tedbirleri alır" diye, devlete bir yükümlülük veriyor, sonra
da çalışma şartlarını ve dinlenme hakkını 50'inci maddesinde düzenlemiş.
Şimdi, yabancılar
için sık sık burada -uyum yasaları dâhil- birtakım düzenlemeler yapıyoruz,
ama bu düzenlemeleri kendi insanımız için, kendi çalışma yaşamımız
için aynı duyarlılıkla, öncelikle yaptığımızı söyleyemeyiz. Şimdi,
1 Mayıs, daha yeni kutlandı. Bütün dünyada birlik, dayanışma, işçilerin,
emeğin bir mücadele günü olarak kutlanır, ama benim ülkemde bir bayram
olarak, yasal olarak, bir türlü çıkıp kutlanmamıştır. Yani, Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı öne düşüp de, arkadaşlar, gelin, bu 1
Mayısı, bütün çağdaş ülkelerde olduğu gibi, benim ülkemde de tatil
yaparak emekçiler kutlasın, birlik ve dayanışmasını sergilesin
dememiştir. Örneğin, kamu çalışanlarının sendika haklarını, Çalışma
Bakanlığımız, bir gün olsun buraya getirmemiştir, aradan beş yıl
geçti iktidarınızda.
Değerli arkadaşlar,
kamu çalışanlarının, yani memurların toplu görüşme hakları var. Bak,
toplu sözleşme değil. Oysa, bütün bu şimdi "uyum" diye yaptığımız,
o ülkelere uydurmaya çalıştığımız kendi yasalarımızda toplu
sözleşme var, kimilerinde grev var. Peki, bunu niye getirmiyorsunuz?
Yabancılar için yaptığınız düzenlemelerde:"Şurada eksik var,
burada gedik var, şimdi bunu tamamlayalım." Peki, benim ülkemde
de sendikaların, hem işçi sendikalarının hem kamu çalışanlarının
sendikalarının bir sürü eksiği, gediği var, öncelikleri var; sorunları
var neden bunları getirmiyorsunuz?
Değerli arkadaşlar,
ben bunun öncelik yapılmadığını düşünüyorum. Bütün dünyada çok
uluslu şirketler kendilerine göre bir hukuksal düzen yapıyorlar
ve paylarını da alıyorlar. "Dolaşım, özgürlük, piyasa…" Güzel
sözler. Benim insanıma gelince "Ha, sen dolaşamazsın benim ülkemde."
E ben de yol geçen hanı değilim. Benim ülkemde de işsiz var, çalışanların
birtakım sorunları var. Karşılıklılık diye bir ilke var; dış politika
da özellikle çok duyarlılıkla yapılması gerekir. Sana ne yapılıyorsa
sen de ona onu yapacaksın. Onurlu devletler, saygın devletler, bağımsız
devletler bunu yapar, yapmalıdır. Ben, benim insanımın dışarıdaki
hakkını koruyamıyorsam… İşte seçimler geliyor, hâlâ, doğru dürüst
oy kullanma hakkı orada sağlanamadı, gene, bin bir güçlük… Ya Türkiye'ye
gelecek ya sınıra gelecek. Konuşuluyor gibi ediliyor; sorun yerinde
kalıyor. Orada çalışan insanların, kendi insanımızın çocuklarının
sorunları var, ama onlar öncelikli olarak getirilmiyor. Biz buradan
durmadan yasalar çıkarıyoruz.
Değerli arkadaşlar,
bu düzenlemelerden, ulusal kuruluşlarımız, kendi insanımız zarar
görmemeli. Bugün üniversiteyi bitirmiş gençlerimizin üçte 1'i işsiz.
Yani, üniversiteyi bitirmek Türkiye'de öyle kolay değildir. Sınava
hazırlanmak, kazanmak, üniversiteyi bitirdikten sonra da işsiz olmak.
Tabii ki, yabancılara birtakım haklar verelim. Siz hiç duydunuz mu,
Avrupa Birliğinin şimdiye kadar "Ya, bu çalışma yaşamınızla
ilgili birtakım haklar geri; işte, işçilerin şu hakları var, kamu
çalışanlarının bu hakları var, demokratik bakımdan, insan hakları
bakımından bunları düzeltin." dediğini hiç duydunuz mu? Hayır.
Peki, ne oldu Türkiye'ye,
12 Eylül 1980'den önce 2,5 milyon sendikalı işçi varken, şimdi çalışma
yaşamında insan sayısı artmış olmasına karşın, neden sendikalı
işçi sayısı düştü? Bir eksiklik yok mu, bir daralma yok mu? Sizin tuhafınıza
gitmiyor mu? İşçi kesiminde bir örgütlenme daralması yok mu? Bunun
nedenleri yok mu? Bırakın bu beş yıl içinde haklarını genişletecek
birtakım düzenlemeler getirmek, tam tersine, burada, belki Bakanın
bile içine sinmeyen, kazanılmış haklarını alıp götürdük işçilerin,
sendikaların değerli arkadaşlar.Örneğin, birden ben Denizli'yi düşünüyorum,
Denizli'deki dokuma işçilerini, fabrikadakileri. Çeşitli nedenlerle
-girdilerdeki maliyet yüksekliği, yanlış teşvik, başka nedenlerle-
işçi çıkartılıyor ve biz bunları söylüyoruz: Bakın, Teşvik Yasası'nda
bir yanlışlık var, düzeltin; Çin mallarıyla, başka mallarla rekabet
edemiyor, bunları düzeltin; girdilerde bir artış var, vergileri düzenleyin
diyoruz; burada tık yok, ses yok, işçiler çıkarılıyor. Buldan'daki
dokuma tezgâhındaki insanlar dokuma tezgâhlarına hurdacıya satıyor.
Şimdi, bu, öncelik değil mi? Bunu neden buraya getirmiyorsunuz?
400 binin üzerindeki tütün üreticisinin sayısı 200 binin altına
düşmüş, 2000 yılında siz geldiğinizde yüzde 70 olan sigara pazar payımız yüzde 40'ların altına
düşmüş. Bu, dert değil mi? O insanlar işsiz kalmış, göçe zorlanmış.
Değerli arkadaşlar,
biz diyoruz ki, tabii ki uluslararası ölçütlere uyalım, yabancılar
da gelsin büyük projelere, bizim, teknoloji yönünden, teknik yönünden
gerçekten ulaşamadığımız, erişemediğimiz birtakım şeyler varsa
gelsin bizimle birlikte yapsın. Biz, yabancı sermayeye de yabancı
işçiye de saygıyla bakıyoruz, ama benim insanımın hakkını, hukukunu,
çalışma hakkını kim savunacak, kullanacak? Başta Çalışma Bakanlığı.
Yani, ben diyorum ki, AKP, önceliği uluslararası kuruluşlara veriyor,
Avrupa Birliğine, oradaki dayatmalara veriyor, onların da kendi
ekonomik çıkarlarına uygun olanlarına veriyor.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
lütfen toparlayınız.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Tabii Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar,
sürem bitti. Tabii kısa sürede bunları anlatmak mümkün değil. Bu yasa
da, sonuçta, bu tasarı da çıkacak, ama işsizlik beş yıldır yerinde
saydı. Bakın, birçok insan umut olmadığı için başvurmadı. Siz de kabul
ediyorsunuz. Çalışma koşulları kötü. Çocuk işçiler sömürülüyor.
Okulda olması gereken bir yaşta kayıtsız yerlerde çalışıyor. Yani
önce kendi insanımız, dışarıda çalışan insanlara karşılıklılık
ilkesiyle karşılıklı hakları tanımak diyorum ve tümünüze saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Gazalcı.
Madde üzerinde, Anavatan
Partisi Grubu adına söz isteyen İbrahim Özdoğan, Erzurum Milletvekili.
Buyurun Sayın Özdoğan.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 1225 sıra sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında
Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı'nın
3'üncü maddesinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, hepimizin milletçe gayesi iş, aş, ekmek, yani mutlu
olmak, mutlu bir hayat sürmek, mutlu bir hayat tarzına kavuşmak. Dolayısıyla,
Türkiye'deki insanımızın işsiz ve aşsız kalmaması için uğraşıyoruz.
Elbette ki, her üç değerli grubumuz da bunun için uğraşıyor, ama biz
de, Anavatan Partisi olarak, bu konudaki görüşlerimizi bildirmek
mecburiyetindeyiz.
Kaçak işçi meselesine
bu 3'üncü maddede de devam etmek istiyorum değerli arkadaşlarım. Dünyada,
kaçak işçiyle boğuşan ülkelerde çok daha ağır cezalar veriliyor.
1'inci maddede konuşurken de belirtmiştim, Almanya, kaçak işçi çalıştıranlara
1 milyon avroya kadar para cezası veriyor ve beş yıla kadar da hapis
cezası öngörüyor. Finlandiya, bu suçu işleyenlere bir yıla kadar
hapis cezası uyguluyor. Yunanistan ise, yabancı kaçak işçi çalıştıran
işverene 30 bin drahmiye kadar idari para cezası veriyor. Japonya'da,
işverenlere 2 milyon Japon yeni para ve iki yıla kadar hapis cezası
öngörülüyor.
Kaçak yabancı işçiler,
Türkiye'de, özellikle yaz aylarında, turizm bölgelerinde, temizlikçi,
animatör ve kat işçisi olarak çalışıyor. Kafkasya ve Orta Asya cumhuriyetlerinden
gelenlerin sayısı da her geçen yıl artıyor. Özellikle 1996-1997 yıllarında,
başta Azerbaycan ve Nahçivan olmak üzere, Ermenistan, Kırım, Moldova
ve Bulgaristan'dan gelen işçilerin sayısı 200 bini aşmış durumda
bulunuyor.
Tabii ki, burada şunu
belirtmek istiyorum Anavatan Partisi Grubu olarak: Türk kökenli yabancı
işçilerin mutlaka bu yasayla kayrılması gerekmektedir. Az önce
burada konuşan Değerli Ardahan Milletvekilimiz Ensar Öğüt'ün ve
Değerli Bakanımızın görüşlerine aynen iştirak ediyorum ve Değerli
Bakanımızın, inşallah, bu işi halledeceğine, Türk kökenli yabancı
işçileri kayırıcı bir düzenleme yapacağına canı gönülden inanıyoruz.
Değerli arkadaşlar,
Doğu Karadeniz Bölgesi'ndeki yabancılar, genelde, inşaat, tarım,
pazarcılık, fındık toplama ve tezgâhtarlık gibi işlerde çalışıyor.
İstanbul, Bursa, Eskişehir
gibi büyük şehirlerde çalışanların sektörel dağılımı ise oldukça
geniş. İnşaatlarda duvarcılık, marangozluk yapanlar olduğu gibi,
otellerde temizlikçi ve kat işçisi olarak çalışanlara da rastlıyoruz.
Yabancıların, tekstil
ve konfeksiyon, dericilik, bulaşıkçılık, benzin istasyonlarında
pompacılık, çöpçülük, asfalt dökümcülüğü, tezgâhtarlık, rehberlik
gibi iş kollarında yoğunlaştığını da biliyoruz.
Turizm sektörünün yoğun
olduğu Ege ve Akdeniz Bölgesi'nde ise, garsonluk, barmenlik, animatörlük,
tercümanlık, çiçekçilik, bahçıvanlık, işportacılık gibi işler daha
çok itibar görüyor.
İçişleri Bakanlığı
verilerine göre, ülkemizde yakalanan yabancı kaçak işçiler,
özellikle, Bağımsız Devletler Topluluğu, Bulgaristan, Romanya, Pakistan,
Bangladeş, İran, Irak, Suriye ve Afrika'dan geliyor. Tabii ki, 1995 ve
2004 yılları arasında ülkemize yasa dışı giriş ve çıkış yapan ya da
illegal olarak ikamet edenlerden yakalananların sayısı ise
467.768.
Değerli arkadaşlarım,
işverenlerin yabancı kaçak işçi çalıştırma tercihinin altında,
elbette ki, düşük ücret yatıyor. TÜİK'in verilerine göre değerli
arkadaşlar, istihdam edilen 22 milyon 411 kişiden, ücretsiz aile işçileri,
kendi hesabına çalışanlar ve işverenler hariç, 1 milyon 648 bin ücretli
ve 1 milyon 752 bini de yevmiyeli olarak toplam 3 milyon 400 bin kişi
herhangi bir sosyal güvenliği olmaksızın kayıt dışı çalışıyor. Türkiye'de,
özellikle, Uzak Doğu'dan ve komşu ülkelerden olmak üzere 1 milyon yabancının
kaçak olarak çalıştığı zaman zaman dile getirilse de bunun doğruluğunu
teyit edebilecek herhangi bir bilgiye de ulaşılmış değil.
Kayıt dışı çalışanların,
kayıtlı olarak, asgari ücret üzerinden çalışmaları gerektiği varsayıldığında,
SSK, bir ayda, kişi başına, 184 milyon 126 bin lira sigorta primi kaybına
uğruyor. 4,5 milyon kaçak işçinin kamu kurumlarına bildirilmemesinden
kaynaklanan sigorta primi kaybı aylık 822,5 trilyon, yıllık ise 9,9
katrilyon liraya ulaşıyor.
Değerli arkadaşlarım,
kaçak işçiyle mücadelede aşılması gereken bir başka problem daha
var, primler. İşçi ve işverenin prim yükünün yüksek oranda artırılması
kaçak işçi çalıştırılmasını önlemiyor, aksine, işletmeleri kaçak
işçi çalıştırmaya daha çok teşvik ediyor. Vergi oranlarını artırmak
ve yeni vergiler koymak yerine, bunların ödenebilir düzeylere indirilmesi
gerekmektedir. Ayrıca, kayıtlı sektöre getirilen her yeni yükümlülüğün
haksız rekabeti artıracağı, sistem dışına teşvik edeceği, verdiği
vergiyi kaçıracağı da dikkate alınmak zorundadır.
Yetişmiş iş gücüne
alan açabilmek için, işletmelerin, öncelikle ucuz ve yabancı işçiden
süratle vazgeçip kendi insanını tercih etmesi gerekmektedir. Aksi
durumda, kayıt dışı ekonomiyle birlikte, işsizler ordusu da tabii
ki sürekli olarak büyüyecektir.
Kayıt dışında kalarak
kaçak işçi çalıştırılması, yasalara uyum içinde çalışan işverenler
ve iş yerleri için çok önemli bir haksız rekabet alanı oluşturmaktadır.
Vergi, sigorta primi ödemeden ucuz maliyetle işçi çalıştırmak, yasalara
uyum içinde çalışan, çalıştırdığı işçinin vergisini, primini ödeyen
işverene karşı elbette ki büyük bir haksızlıktır. Bu ekonomik cinayet
önlenemediği sürece ekonomimizin doğal büyüme sürecine girmesi
ve sağlıklı olması elbette ki beklenemez.
Kayıt dışı çalıştırılmasından
dolayı ciddi zararı olan salt işverenler değildir tabii ki, devletin
de kayıt dışında kalan ekonomi nedeniyle çok büyük bir gelir kaybı
vardır. Devlet gibi SSK da kayıt dışı ekonomi nedeniyle ciddi boyutlarda
prim kaybına uğramaktadır. Kayıt dışı ekonomi, devlet için, işverenler
için, SSK ve İşsizlik Sigortası Fonu için çok ciddi sakıncaları beraberinde
getirmektedir. Bu sorun mutlaka çözülmelidir, ama, nasıl çözeceğiz?
Kendi arsalarına sahip çıkamayan, kentlerin gecekondulaşmasına
neden olan ve arsasını yasa dışı yollardan ele geçirmiş olanlardan
geri alamayan devlet, yasalara saygılı çalışan işverenin,
SSK'nın, hazinenin hakkını nasıl koruyacaktır diye sormak gerekir.
Kayıt dışı ekonomiyi ve kaçak işçi çalıştırmayı sadece polisiye
önlemlerle önleyebilir miyiz acaba?
Değerli arkadaşlar,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının yetersiz olan müfettişlik
kadroları, yetersiz yaptırımlarla bu sorunları çözebilir mi? Çözülmüyor
da zaten, değerli arkadaşlarım. Bunun çözülebilmesi için hem etkin
bir yasama ve uygulama, ama hem de başka ince çözümler lazım. Mesela,
sendikalaşma bunlardan birisidir. Kayıt dışı ekonominin çözülme
noktası, kayıt dışındaki iş yerlerinde çalışan işçilerin sendikalaşmasıdır.
İşçi sendikalarının örgütlendiği iş yerleri kayıt altına girmek
zorundadır. Kayıt dışı sektörün sendikalılaştırılması, yoğun
bir bilgilendirme ve üyeliğe çağrı kampanyası öngörmeli, işçilerin
oturduğu mahallelerin duvarları, kayıt dışı iş yerlerinin yoğunlaştığı
kentlerin ve yerleşim merkezlerinin alanları, bilboardları işçiyi
sendika üyeliğine çağıran afişlerle donatılmalıdır. Sadece bu
iş için, işçiyi örgütleyecek insanlar istihdam edilmeli, erkek ve
kadınlardan oluşacak…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan
buyurun, lütfen toparlayın.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
…bu organizatörler
işçilerin çıkış saatlerinde fabrika kapılarına, işçilerin gittiği
kahvelere, kadın organizatörler ise işçilerin evlerine gitmeli
ve işçi ve eşi sendikacılık ve yasal hakları konusunda aydınlatılmalıdır.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Hükûmetin kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına almak
konusunda hiçbir çaba göstermemesi veya yeterli çaba göstermemesi
yasalara uygun olarak üretim çalışmalarını sürdüren işverenlere
karşı yaygın ve haksız olarak gerçekleştirilen yarışmanın, onaylanamaz
bir rekabetin varlığına tanık olunmuştur. Bu konuda, özellikle SSK
primleri ve vergi istisnaları konusunda işverenlerin mağduriyetlerini
giderecek yasama çalışmaları yapılmadığından, bu nedenle işverenlerin
yatırımlarını dış ülkelere kaydırma eğilimlerinin ve uygulamasının
gözlenmesi, zaten kronik bir işsizlik sorunu yaşayan ülkemizin
mevcut işsizler havuzuna yeni işsizler katacağını ve her yıl iş pazarına
giren yüz binlerce gence bir çözüm olacak yeni iş sahaları açamayacağını
ortaya koymuştur.
Değerli arkadaşlarım,
Hükûmet, yabancı yatırımcıya iş gücü akını sağlamakla uğraşacağına,
ülkesinin, vatandaşının iş sorunuyla öncelikle uğraşmalıydı. Her
Türk hükûmetinin görevi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına iş
sağlamayla uğraşmaktır, yabancı şirketlerin getireceği elemanlara
kolaylık yasalarıyla değil. Ülkemizin en önemli sorunu, gençlerimizi ve yetişkinlerimizi
yakan, dermansız bırakan işsizlik sorunudur. Bu sorun, AK Parti
Hükûmeti döneminde, çözüm trendine girmemiş ve büyümüştür.
Değerli arkadaşlarım,
bu konudaki diğer görüşlerimizi öbür maddelerde aktaracağız.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar
sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
yabancıların ülkemizde çalışmasıyla ilgili getirilen bu yasada,
bir de dönüp, Türk firmalarının dışarıya götürdüğü, yani yabancı
ülkelere götürdüğü işçiler açısından birkaç kelime etmek istiyorum.
Ülkemizdeki insanlara
ekmek sağlamak, istihdam yaratmak hepimizin görevi. Ancak, yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinde,
özellikle taahhüt işi alan müteahhitlerimizin, sosyal güvenlik anlaşması
imzalamayan ülkelerden iş aldığı zaman çok büyük sorunları var,
Türkiye'den bu firmalarımız işçi götürürken çok büyük zorlukları
var. Türkiye'den, yurt dışında yerleşik firmalar, yani yabancı firmalar
işçi götürdüğü zaman onların avantajı var, ama, Türk müteahhidi,
Türk işvereni sosyal güvenlik anlaşması imzalamayan ülkelere işçi
götürdüğü zaman büyük sorunlar var.
Eski 506 sayılı
Yasa'yla 5510 sayılı Yasa'daki bazı farklı uygulamalar hâlâ çözülmüş
değil ve özellikle yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinde, Türkiye'den
işçi götürmek oldukça zorlaşıyor. Size bir örnek vereceğim: 506 sayılı
Kanun uyarınca Türkiye'den bir Türk firması işçi götürdüğü zaman,
ona maliyeti, işveren primi ve işçi payı dâhil yüzde 25'ti. Ancak,
5510 sayılı Yasa'da henüz bazı uygulamalar açıklığa kavuşmadığı
için, şu anda bu
Şimdi, yurt dışından çok zor koşullar altında
iş alan bu firmaların amaçları, Türkiye'den
yurt dışına işçi götürüp istihdam yaratmak. Bu hepimizin
görevi. Şu anda, yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinde,
yaklaşık 13 milyar dolarlık yurt dışında iş alınmış arkadaşlar, Türk
müteahhitleri tarafından. Ancak, bu rakam 5-6
milyar dolarlardan, 13 milyar dolara gelmesine rağmen, yurt dışına
götürülen işçi sayısı her gün daha azalıyor. Alınan işler çok
büyük rakamlara gelmesine rağmen, Türkiye'den işçi götürmek her geçen
gün azaltılıyor arkadaşlar, çünkü bu zorluklar nedeniyle arkadaşlar.
Bunlar, bu ülkenin
görünmeyen bir neferi.
Sadece, olayı istihdam açısından almayın arkadaşlar.
Eğer, bir Türk işvereni, yurt dışından bir iş aldığı
zaman, o işle ilgili tüm malzemeyi, araç, gereci Türkiye'den götürüyor
arkadaşlar. Yani, bir İtalyan firması yurt dışından
bir iş aldığı zaman, mutlaka seramiğini de, mutlaka bataryasını
da İtalya'dan alıyor arkadaşlar, ama, Türk işvereni, Türk müteahhidi
yurt dışından bir iş aldığı zaman, öncelikle kendi ülkesinden oraya
mal almayı yeğliyor arkadaşlar. Bu bir insan
psikolojisi.
Değerli milletvekilleri, tabii, yabancılarla
ilgili bir yasayı görüşürken, yabancıların Türkiye'deki çalışma
koşullarını belli bir yasal düzenlemeye bağlarken… Uzun süredir, 5510 sayılı Yasayla ilgili değişiklikler
yürürlüğe girmediği için ve bu değişiklikler hâlâ askıda beklediği
için şu anda yurt dışı müteahhitlerimiz büyük bir sorun yaşamaktadır.
Benim hepinizden ricam, Sayın Bakanımdan
istirhamım… Bu, defalarca sosyal güvenlik kurumuyla
görüşülmesine rağmen, maalesef, bir açıklığa kavuşmamıştır.
Ben, bu sabah, yine, bu yasa geleceği için, Müteahhitler Birliğiyle
konuştum…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum Başkanım.
Müteahhitler Birliği
ile bir sorumluluk duygusuyla, Türkiye'deki işçilerime istihdam
yaratan bu insanlara bir vefa borcum olarak… Bu insanlar yurt dışından
bir iş aldığı zaman, tüm ithalatlarını, tüm araç gereçlerini Türkiye'den
yaptıkları için, onların önünü açmayı ben bir görev addettim. Tekrar,
bu konuyu ben yaklaşık altı ay önce dile getirmiştim, ama, hiçbir
ilerleme yoktur. Bir kez daha… Bir kez daha… Bundan daha önemli bir konu
yok arkadaşlar, çok önemli bir konu; ekmek ve ekmeği yani. Bir tarafta
işçi, bir tarafta, Türkiye'den ihracat yapmak isteyen fabrikalarımız
ve üretim tesislerimiz. 13 milyar dolarlık bir iş hacminin, değerli
milletvekilleri, yaklaşık 7-8 milyar dolarlık kısmı malzeme olarak
satın alınıyor. Türkiye'nin ve Türk sanayicisinin önünü açacaktır.
Yani, ikili anlaşma olmayan ülkelerle bu küçük sorunun çözülmesi
gerekiyor. Yabancı bir firma Türkiye'den işçi götürdüğü zaman bu
sorunlar yaşanmıyor, onlara maliyeti çok düşük, ama, Türk işvereni
götürdüğü zaman yüzde 41'lik bir maliyet geliyor. Ben, hepinizin
takdirine sunuyorum.
Sayın Bakanımdan, bu
konuya bir kez daha eğilmesini istirham ediyorum, hepinize saygılar
sunarım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Koç.
Elektronik cihazla
oylama yapacağız.
Beş dakika süre veriyorum
ve oylama işlemini başlatıyorum,
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
4'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- 4817 sayılı
Kanunun 5 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve dördüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.
"Bir yıllık kanunî
çalışma süresinden sonra, aynı işyeri veya işletmede ve aynı meslekte
çalışmak üzere, çalışma izninin süresi iki yıl daha uzatılabilir.
Üç yıllık kanunî çalışma
süresinin sonunda, aynı meslekte ve dilediği işverenin yanında
çalışmak üzere, çalışma izninin süresi üç yıl daha uzatılabilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Nail Kamacı, Antalya
Milletvekili.
Buyurun Sayın Kamacı.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NAİL
KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan yasa tasarısının 4'üncü maddesi üzerinde söz hakkı aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bu yasanın
beni ilgilendiren en önemli taraflarından bir tanesi, mühendis olmam
dolayısıyla, yabancı mühendis ve mimarların Türkiye'de çalıştırılacak
olmasıdır değerli arkadaşlar.
Şimdi, daha önceden
bu Meclisten bir kez geçti yabancı doktorların Türkiye'de çalıştırılmasıyla
ilgili tasarı. Daha sonra geri döndü. O zaman hükûmete ait konuşmacıların
söyledikleri veyahut da iktidar partisine ait konuşmacıların
söyledikleri "Türkiye'de yeteri kadar doktor yok, olmadığı
için, biz dışarıdan, muhakkak yabancı doktor getireceğiz." anlamında
sözlerdi. Ancak, Türkiye'deki mühendis miktarına veya mühendis sayısına
baktığımız zaman, böyle bir durumun söz konusu olmadığını hep birlikte
görüyoruz değerli arkadaşlar. Hele hele Türkiye'nin gündeminde
işsizliğin ve yoksulluğun diz boyu olduğu görüldüğü zaman, bunun
ne kadar önemli olduğunu, bu tasarının ne kadar önemli olduğunu
söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Türkiye'de şu anda çıkarılmak
istenen yasayla, 400 bin tane mühendisin ekmeği, pastası paylaşılmaya
çalışılıyor değerli arkadaşlar. Bu, neye rağmen bölüştürülmeye
çalışılıyor? Şu Mecliste 62 tane mühendis-mimar var. AKP Grubunda
37 tane mimar-mühendis var, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda 25 tane
mühendis-mimar var. 62 tane mühendis, yani şu Meclisin dokuzda 1'ini
oluşturan mühendis ve mimarlar, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu hariç,
bu kanun tasarısına "Hayır." demiyorlar. Hele hele daha
birkaç gün önce -hafızalarımızda taze- on yedi tane üniversitenin
kurulması bu Meclisten geçti. Ondan önce, yine, on beş tane üniversitenin
kurulması Meclisten geçti. Toplam otuz iki tane üniversitenin kurulmasıyla
ilgili burada bol bol övüntüler dinledik. Buna rağmen, dışarıdan
yabancı mühendis ve mimar getirilmesine inat edilmeye çalışılıyor.
Bu yeni açılacak üniversitelerde ve geçen dönemlerde açılmış olan
on beş tane üniversitede, yine mühendislik fakülteleri var, yine
mimarlık fakülteleri var. Buna rağmen bunların yetmediği söyleniyor
ve Türkiye'de yabancı mimar ve mühendislerin çalışmasıyla ilgili
yasanın önü açılmaya çalışılıyor değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar,
şu anda Türkiye'de serbest çalışan 280 bin tane mühendis, mimar ve bunun
dışında da kamuda çalışan mimar, mühendis var. Bunların sayısı bilinmiyor,
çünkü, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğine kamuda çalışan mühendislerin
kayıt olma zorunluluğu yok. O anlamda, yaklaşık 400 bin tane mühendis
ve mimar…
Değerli arkadaşlar,
bu ülkenin herhangi bir ücra köşesinden çıkan bir öğrenci, sadece
kültür kazanmak için üniversite okumuyor. Aynı şekilde, hem kültür
ve hem koluna bir bilezik almak için, yani meslek sahibi olmak için
mühendis ve mimar oluyor. "Acaba benim ailemin yoksulluğundan,
benim ailemin çektiği bu yoksulluk ıstırabından kendimi kurtarabilir
miyim?" diye mühendis ve mimar oluyorlar ve birçokları şu anda
da devlet dairesine giremiyor.
Değerli arkadaşlar,
bir mühendisin ve mimarın çalışması, serbest çalışması kolay değildir.
Neden kolay değildir? İlk sene başlarken, hemen sigortası, vergisiyle
beraber, devlete, inanılmaz derecelerde vergilerle başlarsınız.
Yine, aynı şekilde,
değerli arkadaşlar, bu ülkede devlet memurluğuna başlayan bir mühendis
1.250 yeni Türk lirasıyla başlıyor değerli arkadaşlarım 8'in 1'inden.
Yine, en iyi şekilde 1'in 4'ünden emekli olan bir mühendis 1.350 Türk lirasıyla
emekli olma dönemine geliyor değerli arkadaşlar. Bunun anlamı
şu: Hâlâ bizim ülkemizde çalışan mühendisler yoksulluk sınırı altında
çalışırken, bu ülkenin kaynaklarını veya bu ülkenin kazanışlarını
başka ülkelerin mühendislerine, mimarlarına paylaştırmak, olsa
olsa bu ülkeye ve Türk mimar ve mühendislerine ihanet etmektir değerli
arkadaşlar.
Şimdi, bu yasa tasarısının
gerekçesine baktığımızda, bunu aslında çok açık bir şekilde görme
şansına sahibiz. Diyor ki: Uluslararası taahhütlerin karşılanması,
Türk vatandaşlarına istihdam sağlanması… Değerli arkadaşlar, bundan
biraz önce bahsettim, Türkiye'de mühendisler ve mimarların istihdam
sayısını azaltacaksınız, arttırmak ayrı, bunu azaltacaksınız. Uluslararası
taahhütler ne? Bu, açık açık söylenmemiş. Kimlere ne taahhütler ettik
de bu yasa tasarısını çıkarma gereğini duyuyoruz? Bu ülkenin
önünde önemli sorunlar var iken, güvenlik gibi, terör gibi sorunlar
var iken neden bu yasa tasarısı özellikle geliyor?
Şimdi, bununla ilgili
geçmişte bir milletvekili "Dolayısıyla, biz, burada, GATS sonucunda
ortaya çıkan bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Avrupa Birliğiyle
uyum bağlantısıyla yürürlüğe sokmaya çalıştığımız bu kanun tasarısı
üzerinde konuşuyoruz ve görüşüyoruz." demiş ve çok doğru söylemiş.
Çok doğru söyleyen de 1999 yılında Fazilet Partisi sıralarından,
bu kürsüden, buradaki Meclis sıralarına ve Türk halkına seslenen,
şu anda AKP'nin Devlet Bakanı Abdüllatif Şener. Sadece bununla yetinmemiş,
daha birçok konuları burada konuşmuş ve söylemiş ve uyarmış. GATS'ın
ve IMF'nin bu ülkeye getireceği şeyleri, yanlışlıkları koymuş ortaya.
Ne hikmettir ki, bunu söyleyenlerin, daha sonra iktidar olduklarında,
yine aynı şekilde başka ülkelerden gelen, denizaşırı ülkelerden
gelen talimatları bu Meclis kürsüsünden "Bu ülkenin iyiliği
için çıkarıyoruz." demelerini hayretle ve esefle karşıladığımı
ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlar.
Yine, aynı şekilde
diyor ki: "Mevcut Hükûmetin ekonomi politikası nedir?' (DSP, MHP
ve ANAP) Alacağım cevap yoktur. Vereceğiniz cevap olmazsa, elbette
ülkede güzel şeyler olmaz ve sonunda, hükûmet IMF'ye teslim olur." diyor değerli
arkadaşlar, yine Abdüllatif Şener.
Yine aynı şekilde
"IMF'den sipariş yoluyla aldığınız programları uygulamak suretiyle,
ülke ekonomisini, Türkiye'nin ihtiyaçlarına göre değil, Türkiye'nin
dışındaki gelişmiş ülkelerin ihtiyaçlarına göre şekillendirebilirsiniz."
diyor. Bunu söyleyen, şu andaki Hükûmetin ekonomiden sorumlu devlet
bakanlarından biri değerli arkadaşlar. Bu, maalesef, ülkemizdeki
işsizliği azaltacak değil, arttıracak en önemli faktörlerden bir
tanesidir.
Değerli arkadaşlar,
ben geçen gün bir nüfus idaresine gittim. O idarede, ziraat mühendisi
683 YTL'ye çalışıyordu. Siz, bu ülkedeki bu insanları, başka ülkelerin,
eğitimlerini yüksek derecede almış insanlarıyla, teknik donanımlarıyla,
bu ülkedeki insanları karşılaştıracaksınız ve onlarla bu ülkedeki
insanları yarıştıracaksınız. Yazıktır değerli arkadaşlar! Ve bu
konuda, aslında, ne kadar GATS Anlaşması'na biz uyuyoruz desek de
başka ülkeler buna uymuyor arkadaşlar. Bu GATS Anlaşması'na imza
atan yüz kırk altı ülkenin içerisinde bazı Avrupa ülkeleri bu konularda
çekince koymuşlar. Demişler ki mesela, hizmetlerin serbest dolaşımı,
hem AB çerçevesinde hem de OECD bünyesinde sürüyor, ancak, Avrupa
Birliğine bağlı ülkeler, kimi alanlarda, örneğin mimarlık ve mühendislik
hizmetlerinde sınır ötesi hizmet konusunda çekince koymuşlardır
değerli arkadaşlar. Yani, gelişmiş ülkeler, kendi politikalarını,
kendi planlarını, kendi vatandaşlarını, kendi ekonomilerini,
kendi yetişmiş insanını korumak için birtakım önlemler almak istiyor.
Ee biz ne yapıyoruz? Biz bu ülkede, bu ülkeye katma değer sağlayan, birçok
ünlü mühendis yetiştiren ve bununla da… "Barajlar yapıyoruz,
yollar yapıyoruz, başka ülkelerden 70 milyar dolarlık inşaat taahhüdü
yapıyoruz." diye övündüğümüz bu ülkenin mühendislerini ve bu
ülkedeki bu seviyeye gelmemiş olan insanları, başka ülkelerin
eğitimi yüksek insanlarıyla burada yarıştırmaya çalıştırıyoruz
değerli arkadaşlar. Bu, hak ve adalet değildir değerli arkadaşlar;
bu, hakkaniyet ölçüsü değildir. Bu anlamda, bu anlaşmanın doğru olmadığına
inanıyorum ve 400 bin tane mühendise, aileleriyle beraber 1,5 milyon
kişiyi temsil eden bu mühendis camiasına yapılmış bir hakaret olarak
alıyorum bu tasarıyı. Çünkü, bu tasarıyla, siz, Türkiye'nin gerçeklerine
uymuyorsunuz, Türkiye'nin kapasitesini taşıyamıyorsunuz demektir.
Değerli arkadaşlar,
biz, sadece başka ülkelerden gelen yasaları, tasarıları şey yapmıyoruz,
aynı şekilde, bu ülkedeki örgütlü güçlerin, maalesef, etkinsizleştirilmesi
için elimizden gelen çabayı gösteriyoruz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kamacı,
buyurun.
NAİL KAMACI (Devamla)
- Bu konuda, AKP Hükûmeti, geçtiğimiz dört buçuk yıl içerisinde iyi
sınav vermedi örgütlü güçlere karşı. Bu da Türkiye Mimarlar Odası
Birliğinin gücünü azaltmaktır ve gücünü en alt seviyeye indirmektir.
Amacınız bu olsa gerek değerli arkadaşlar.
Yine aynı şekilde,
yoksulluk sınırı altında çalışan mühendislerimizin, başka ülkelerden,
az gelişmiş ülkelerden gelen mühendislerle kıyaslandığı zaman,
ücretlerini daha düşürmenin bir
yolu olsa gerek bu yasa tasarısı.
Bunun için de bu tasarının
bu ülkeye hiçbir şey vermeyeceğini düşünüyorum değerli arkadaşlar.
Bu tasarının, önümüzdeki dönemlerde, umarım, görüşülmeden, tekrar
Anayasa Mahkemesine gideceğini düşünüyorum.
Geçen gün, burada bir
AKP konuşmacısı "Bu ülkede 1 milyon 600 bin kişi var üniversite
kapılarında bekleyen. O çocuklarımıza yazık değil mi?" diyordu.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
- Biz mi biriktirdik canım!
NAİL KAMACI (Devamla)
- Evet, sen biriktirdin veya sizler biriktirdiniz, başkaları biriktirdi.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
- Ne münasebet!
NAİL KAMACI (Devamla)
- Bu sıralara baktığımız zaman, Anavatan Partisinden, Doğru Yol
Partisinden, Fazilet Partisinden gelmiş milletvekilleri var. Sen
biriktirmediysen onlar biriktirmiştir değerli arkadaşlar.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
- Otuz sene önce de 500 bin kişiydi...
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
- Anavatan olarak kaldıracağız üniversite imtihanını, rahat ol.
BAŞKAN - Sayın Özcan,
lütfen...
NAİL KAMACI (Devamla)
- O yüzden, 1 milyon 600 bin kişinin
üniversite kapılarında beklemelerini engellemek için üniversite
kuruyorsun. O zaman, onların da önünü açacak, iş, istihdam sayısını
artıracak önlemler almak bu Hükûmetin görevidir, bu Parlamentonun
görevidir.
Bu yasa tasarısına
ret vereceğimi belirtiyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kamacı.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
- Her yıl yüzde 7,5 kalkınıyoruz.
NAİL KAMACI (Antalya)
- İçinizde Anavatan Partililer var, Doğru Yol Partililer var; onlara
bak, ondan sonra...
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
- Anavatanlılar bu tarafta.
BAŞKAN - Sayın Kamacı,
lütfen…
Madde üzerinde, Anavatan
Partisi Grubu adına söz isteyen Hüseyin Özcan, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Özcan.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 1225 sıra sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısının 4'üncü maddesi hakkında Anavatan Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
dün Ankara'daki bombalama olayında hainlerin, 6 tane insanın ölümüne,
100'e yakın insanın da yaralanmasına sebep olan terör hareketini
kınıyoruz. Bunlar, insanlık düşmanı; bunlar, ülkelerin birliğini,
kardeşliğini istemeyen hainlerin ta kendisidir. Biz, ölen yurttaşlarımıza
Allah'tan rahmet diliyoruz, yaralılara şifalar diliyoruz. Gün birlik
günü, gün beraberlik günü, gün terörü lanetleme günü olarak söylüyoruz.
Bugüne kadar insanlık düşmanı olan bu terörün hiç kimseye, hiçbir
topluma yararı olmamıştır, ancak, kendi geleceklerini kan üzerinde
kuran bu terörist örgütler nerede varsa, lanetliyoruz.
Değerli milletvekilleri,
görüşülmekte olan 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında
Kanun'un 4'üncü maddesi, tanımından da anlaşıldığı gibi, yabancıların
bu ülkede istihdam edilmesi konusunda.
Ülkemizde, bugün,
yüzde 20'nin üzerinde işsiz varken, özellikle teknik elemanlarımızın,
bugün üniversiteyi bitirerek iş aradığı dönemlerde, eğer yabancılara
çalışma izni verdiğimizde… Elbette ki doğrudur, Avrupa Birliği
standartlarına uygundur. Geçmişte de bizim işçilerimiz, başta benim
babam da bir işçi olarak Almanya'ya gittiğinde ihtiyaç olduğu için
gitmişlerdir. Ama, bugün baktığımızda, ülkemizde bir sürü mühendisimiz
ve teknik elemanlarımız iş arıyor, aş arıyor. Üniversiteyi bin bir
zorlukla bitiren bu mühendislerimizin ve teknik elemanlarımızın
asgari ücretle dahi iş bulmadığını görüyoruz.
Belki, istatistiklere
göre, bakıldığında yüzde 11 civarında işsizlik olduğunu gösteriyorsa
da, maalesef, Türkiye'de yüzde 20'nin üzerinde işsizlik vardır ve bunu
da görüyoruz. Vatandaş nasıl olsa umudunu kesmiş "Gidip de herhangi
bir yerden iş aramaya lüzum yok, yıllardan beri müracaat ettiğimiz
hâlde kapılar kapalı." diye çok insanların serzenişlerini duyuyoruz.
Öyle bir durum ki, mühendislerimizin,
bugün, neredeyse iş bulamaz durumda olduğunu ve Millî Eğitimde sınıf
öğretmenliği yaptığını görüyoruz. Eğer bunlar teknik bir elemansa,
branşlarında ve onlarla ilgili dallarda nasıl faydalanacağımızın
yollarını aramak zorundayız. Eğer ülkemizin gerçekten teknik elemana
ihtiyacı varsa, elbette ki, ona, gelmesi ve çalışmasında biz seviniriz,
ama o alan yok ki, istihdam alanı diye bir yer bırakılmadı, mevcutlar
kapatıldı. Bugün üniversiteyi bitiren teknik elemanlar, mühendislerimiz,
maalesef asgari ücretle dahi iş bulamamakta. Bunlar böyle olunca,
biz, yabancıların gelip de ülkemizde, mühendislerin, doktorların
ve teknik elemanların iş araması ve onların yolunu açmamız, burada
yaşayan ve gerçekten, evini satan, ailesinin geleceğini yok eden
velilerin çocuklarını, mühendis olan, teknik eleman olan bu insanları
açlığa mahkûm etmenin bir anlamı yok.
Bir tarafta da, burada,
dışarıdan getirdiğimiz teknik elemanlarla burada yaşayan insanların
veya iş bulan, istihdam alanında çalışan mühendislerimiz ve teknik
elemanlarımızı da, acaba, biz daha ucuz ücretle çalıştıracağız,
sizlerin ücretini aşağıya çekeceğiz diye bir hesabın içerisinde.
Bunlar doğru değil. Zaten, yaşam koşulları her geçen gün zorlaşmıştır
ve bugün, asgari ücretin -1 milyar lira, ki 1.000 lira olarak kabul
ettiğimizde yeni YTL olarak- yetmediğini görüyoruz. Öyle bir konuda,
baktığımızda, teknik elemanların, bir mühendisin eğer asgari ücretle
de iş bulamıyorsa, bunlara çözüm bulmak zorundayız. Bunlardan kaçamayız.
Bu insanlar bizim çocuklarımız. Yıllarını vermiş, umutlarını köreltmeye
hiçbirimizin hakkı yoktur. Hükûmet olarak ve Parlamento olarak bunlara
çözüm bulmak zorundayız.
"Teknik elemanlarımız
yoktur." deniliyor. Teknik elemanlarımız, ara elemanların yetişmesi,
yeni okulların, teknik okullarımızın daha fazla çoğaltılarak,
özellikle, pratik konusunda yetiştirerek çağın gereklerine uygun
şekilde hazırlamamız gerekir.
Bu suç bu çocukların
değil. Bu suç, bugün yöneticilerimizin, iktidarların suçudur. Bu
kadar birikimin, bu kadar işsizliğin, bu kadar perişanlığın sonucu,
bu insanlar, maalesef iş bulamamakta. Bunlar böyle sokakta işsiz
gezerken, velilerin feveranını… Bilmiyorum, sayın iktidarın yetkilileri,
veliler geliyordur size iktidar olduğunuz için. Benim çocuğum işsiz
diye sormuyorlar mı? Soruyorlar değil mi? Ne diyorsunuz? "Benim
mühendis oğlum, bilmem hangi üniversiteyi bitiren çocuğum işsiz,
bize yardımcı olun." dediğinde, iktidarın, AKP'nin yöneticileri,
sayın bakanlar ve iktidarın Parlamentosunda bulunan değerli milletvekilleri,
bu insanlara, bu velilere sizler ne cevap veriyorsunuz? Öğrenmek
istiyoruz. Arkadaşlar geliyor burada anlatıyorlar. Sanki, Türkiye'de
her taraf tozpembe, her tarafta istihdam alanı açılmış ki, işsizlik
yok, dışarıdan teknik eleman, işçi bulalım diye bir çırpınışın içerisindesiniz.
Bu olmaz. Bu ülkede yaşayan insanların önce aş ve işine sahiplenmek
zorundayız. Ona sahiplenmeliyiz ki, onlar geleceğimiz, onlar bu
ülkenin gelecekte yöneticileridir.
Mühendis odalarından
sordunuz mu, mimar odalarından sordunuz mu? Teknik okullarla ilgili,
teknik müesseselerle ilgili neler sordunuz ki, siz, yabancı işçilerin…
Elbette biz karşı değiliz; eğer ihtiyaç varsa, seve seve çalıştırmaya
hazırız, ama bugün, ülkemizdeki bu insanları perişan ederek… Siz
gelin, bunları nasıl olsa belirli bir ücretle çalıştırıyoruz, siz
geldiğinizde daha ucuz ücret veririz ve maliyeti aşağıya… Maliyeti
aşağıya düşürecek başka sorunlarla uğraşın. Neden bu maliyetler
yükseliyor? Neden bu insanlar… Bugün, asgari ücretle, teknik eleman
iş bulmuyorsa, bu suç onların değil, yöneticilerin suçu, idarenin
suçu, Parlamentoda iktidar olan ve Hükûmetin suçudur.
Değerli milletvekilleri,
biz, Anavatan Grubu olarak diyoruz ki, bu üniversite bitiren ve üniversite
kapısında bekleyen 1,5 milyonun üzerinde insanın artık üniversiteye
girme sorunu yok. Artık ben üniversite okuyacağım diyen her öğrencinin,
her insanın hakkıdır. Bilimi öğrenmek bu insanların hakkıdır, bunların
önüne set çekemezsiniz. Bunlara set çekerek, Türkiye'de ilmi aşağıya
çekerek, bilimi öğrenmenin önüne engeller koyarak nereye varacağız?
Bir tarafta üniversitelere bu konuları getiriyorsunuz, önüne dayatıyorsunuz,
1,5 milyon gencimizi umutsuzluğa sevk ediyorsunuz; bir taraftan da,
"Biz dışarıdan teknik eleman getireceğiz." diye yasa çıkarmanın
telaşı içerisindesiniz. Bu olmaz.
Değerli milletvekilleri,
biz, önce istihdam alanlarımızı genişletmeliyiz ve bu insanların
bağrışına, seslenişine ve geleceğine umut olmanın yollarını aramalıyız.
Yoksa, bu gençlerimizin, artık, Türkiye'den kendisini bir an önce
başka ülkelere kaçarak kendilerine umut bulmaya çalışan bu birikmiş
enerjimizi yok sayamayız. Bu çocuklar bizim çocuklarımız. Bu çocuklar
geleceğimizdir. Bu çocuklar ülkenin idaresine el koyacak insanlardır.
Neden bunlara iş bulmanın yollarını…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özcan,
lütfen toparlayın.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Teşekkür ederim Başkan.
Evet, acımız büyük.
Gerçekten, bu çocukların ıstırabını bizim acımız olarak kabul ediyoruz.
Biz, gençlerimize sahip çıkmalıyız. Geleceğimize bunlar elbette
ki hâkim olacaktır. Teknik eleman olarak, bilgi olarak, birikim olarak
bütün halkımıza iş bulmanın, aş bulmanın yollarını aramalıyız. Yoksa,
sokaklarda ölen, bir parça marul parçası için koşup da trafiklerde
canını kaybeden o çocuklar bizim çocuklarımız. Ne için çürük marullar
peşinde koşup da trafikte engelleniyor, öldürülüyor, ölüyor? Bunlar
bizim acılarımız, bunlar bizim çocuklarımız. Bunları eğer marullara
veyahut da artıklara mahkûm eden zihniyet, Türkiye'de, artık, iktidar
olmamalıdır diyoruz. Bu düşüncelerle bütün halkımıza söylüyoruz.
22 Temmuzda sizlere ders verecekler.
AHMET YENİ (Samsun) -
Hangi parti adına konuşuyorsun?
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Sizler o marul ve o rögarlardan düşen çocukların hesabını 22 Temmuzda
vereceksiniz; buna inanıyoruz, halkımız buna inanıyor.
AHMET YENİ (Samsun) -
Partini söyle, partini. Hangi parti adına?
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Ben Anavatanlıyım, gelecekte de Demokrat Partili olacağım.
AHMET YENİ (Samsun) -
Daha sonra ne olacaksın?
BAŞKAN - Sayın Yeni, lütfen…
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Ben halkın içerisindeyim. Sayın Yeni, önce kendine bak.
AHMET YENİ (
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Dileğim ki,
gelecekte, artık, bizi seyredeceksin, buralarda olmayacaksınız.
AHMET YENİ (
BAŞKAN - Sayın Yeni…
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Bütün Meclisi,
bütün halkımızı saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özcan.
AHMET YENİ (Samsun) -
Daha partisi belli değil adamın.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
- Partimiz belli. Anavatan ve gelecekte de Demokrat Parti olarak
Türkiye'nin…
BAŞKAN - Sayın Özcan,
lütfen…
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Mehmet Siyam Kerimoğlu.
Buyurun Sayın Kerimoğlu.
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) - Sayın Başkan, Kesimoğlu.
BAŞKAN - Kesimoğlu.
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) - Sayın Başkanım, Kesimoğlu olarak düzelttiğiniz
için teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, komisyon raporunu incelediğimiz zaman, İçişleri
Komisyonu üyesi olarak benim "Usul yönünden muhalifim" notumu
göreceksiniz. Bu nedenle, sözlerime başlamadan önce, tasarının
komisyona geliş usulüyle ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, 1 Haziran 2006 tarihindeki gazeteleri incelediğimiz
zaman "Cumhuriyet Halk Partili üyeler komisyonu terk ettiler.",
"Oldubittiye kızan Cumhuriyet Halk Partililer komisyonu terk
ettiler." gibi başlıkları gördük. Bunun altında yatan temel neden
şuydu: İçişleri Komisyonuna gelen 31 Mayıs 2006 tarihli toplantı
gündeminde olan konular görüşülmeye başlamadan önce, toplantı
saatinden saatler önce ek gündem maddesi geldi, ki, bugün burada görüştüğümüz
tasarıydı. Bizler, buna usul yönünden itiraz ettik. Çünkü, buna katkı
koyabilmemiz için Meclisin yoğun çalışma temposu içerisinde fırsat
bulamadığımızı, dolayısıyla katkı vermemizin söz konusu olmadığını,
bizim İç Tüzük'ten kaynaklanan hakkımıza saygı gösterilmesini talep
ettik. Ancak, bu anlayışı göremedik. Benim burada vurgulamak istediğim
nokta, acil nedenlerden dolayı komisyon gündemine getirildi bu tasarı,
ama tarih 26 Mayıs 2006'ydı. Bunun tasarıya gelişinin aciliyetini
anlıyorum, ama aradan geçen bir yılın nedenini anlayamıyorum değerli
milletvekilleri. Umarım, yetkililer bizi bu konuda aydınlatacaklardır.
Alelacele komisyona getirilen tasarı Genel Kurula indirilmek
için neden bir yıl bekledi? Bu sorumun cevabını merak ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, bakıyoruz yasa tasarısına, mühendisler, mimarlar, şehir
plancıları bu tasarıdan doğrudan etkileniyorlar. Hem onlar için
hem de ülkemiz için çok önemli bir değişiklik, ama gelin görün ki, AKP
Hükûmeti, konunun doğrudan muhatabı olan ve yetkileri bu değişiklikle
baypas edilen, devre dışı bırakılan Türk Mimar ve Mühendisler Odası
Birliği (TMMOB) yokmuş gibi davranıyor. TMMOB bu tasarının neden olabileceği
olumsuzlukları anlatabilmek için çırpınıyor. Yetkilileri, Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunun 22 Haziran 2006 tarihli
toplantısına katılıyorlar, çeşitli öneriler getiriliyor, ancak
hiçbiri dikkate alınmıyor.
Şimdi, sizlere ve
Hükûmet temsilcilerine samimi ve cevabını beklediğim bir soruyu
yöneltmek istiyorum değerli arkadaşlarım.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Sor.
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Devamla) - Bu tasarı neden çıkartılıyor? Bu tasarı kimlerin işine
yarayacak, halkımıza ne faydası olacak? Bu sorunun cevabını bekliyorum.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Vereceğim birazdan.
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Devamla) - Sayın Tutan, cevabınızı kürsüden, ben ve bütün arkadaşlarım
dikkatle dinleyeceğiz.
Tasarının içeriğine
bakıyoruz; tasarı, hukuksal, bilimsel, teknik ve her türlü maddi temelden
yoksun değerli arkadaşlarım.
Şimdi, istatistiklere
bakıyoruz; açık ve net; ülkemizdeki mimarlar, mühendisler ve şehir
planlama uzmanlarının tam yüzde 25'i işsiz ya da mesleği dışında işlerde
çalışıyor, yani iş arıyor değerli milletvekilleri, iş arıyor. Şimdi,
bu tasarı yasalaşırsa, yabancı mimarlar ve mühendislerle haksız
bir rekabet ortamının oluşmasının sonuçları nasıl tamir edilecek
değerli milletvekili arkadaşlarım?
Tasarının en büyük
sakıncalarından biri, mesleki ve akademik yeterlilik prosedürünün
kaldırılıyor olması. Türkiye'de çalışmak isteyen yabancı bir mimar
ya da mühendisin diplomasının denkliği YÖK, mesleki yeterliliği
de TMMOB tarafından denetleniyordu. Peki, ne kadar sürüyordu bu süreç?
Bir ay. Bu durumda, demek ki tasarının gerekçesinde yer alan
"…yabancı uyruklulardan akademik ve meslekî yeterliliklerine
ilişkin belgelerin istenmesi, diploma denklik prosedürünün gereği
ve meslekî yeterlilik konusunda ilgili mercilerin görüşünün sorulması,
çalışma izninin verilmesi süresini uzatmaktadır." ifadesinde
süre uzatmaktan kasıt yalnızca bir aydır değerli arkadaşlarım. Bu
bir aydan feragat edilerek kazanılmak istenilenin ne olduğunu
ben anlayamadım, ama bu bir aydan vazgeçmenin ülkemize ve söz konusu
meslek mensuplarına ne gibi zararlar getirebileceğini çok iyi biliyorum.
Değerli milletvekilleri,
diploma denklik ve mesleki yeterlilik incelemeleri yapılırken
bile…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kesimoğlu,
lütfen toparlayınız.
MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
…sahte belgelerle ülkemizde çalışmak için
başvuran kişilerin sayısı hiç de az değil. Siz, tüm denetim mekanizmasını
ortadan kaldırmak istiyorsunuz. Buna anlam vermek gerçekten mümkün
değil. Burada çalışmak isteyen yabancıları nasıl denetleyeceksiniz?
Buna ilişkin somut bir planınız, bir çalışmanız var mı?
Üstelik çok önemli
bir nokta daha var sayın milletvekilleri: Siz, söz konusu kişileri
çalışma izni prosedürünün dışında bırakıyor, çalışma izni almadan
bir yıllık ön izin veriyorsunuz ve onlara, kendi ülkelerinden aldıkları
diplomaları, mesleki belgelerinin noter tasdikli çevirilerini
Bakanlığa sunmaları karşılığında geçici bir izin belgesi veriyorsunuz.
Bunlar bir yıl boyunca başka bir izne, denetime tabi tutulmuyor. Bir
yıl sonra çalışma izni için başvurunca denetim başlıyor. Hadi belgelerin
doğruluğunu bir yana bırakalım. Peki -pek çok proje birkaç ayda tamamlanıyor-
söz konusu yabancı kişiler gelip üç ay çalışıp geri dönebilir, üç
ay sonra gelip yeniden başka bir projede çalışabilir, siz de bunları
hiçbir şekilde denetleyemezsiniz.
Peki, Avrupa Birliğinin
ve Avrupa ülkelerinin bizim ülkemize uyguladığı şartlara bir bakalım
sayın milletvekilleri: Türk mühendisleri, mimarları ne yapıyor? Alıyor
diplomasını, o ülkenin ülkemizdeki YÖK'ün muadili olan bir kuruma
götürüyor, önce denkliğini belgeletiyor,
ardından ilgili meslek odasına başvurup onun açacağı sınavda başarı
göstererek yeterlik sertifikası alması gerekiyor. AB ülkeleri
serbest dolaşıma yanaşıyor mu? Hayır. Bizim mühendislerimizin,
mimarlarımızın mesleki yeterlik belgelerini bile beğenmiyorlar,
bir de onları sınava tabi tutuyorlar. Karşılıklı eşitlik var mı?
Şimdi bu uygulama haksız rekabete yol açmayacak mı sayın milletvekilleri?
Bu uygulama ülkemizi yabancılar için bir cennet, ama kendi halkı
için bir cehennem hâline getirecek sayın milletvekilleri.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kesildi)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kesimoğlu.
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Yani, tüm bunlar göz
önüne alındığında, bu tasarıyla önümüze getirilen bu çalışma izninden
muafiyet ve geçici izin belgesi ne halkımızın, mühendislerimizin,
mimarlarımızın çıkarlarıyla ne de ulusal çıkarlarımızla uyuşmamaktadır.
Üstelik AB ülkelerindeki, dünyanın her yerindeki mevzuattan farklıdır,
aykırıdır.
Sözün kısası, AKP
Hükûmeti, yok sayarak her alanda yaptığı gibi bu alanda da halkımızın
aleyhine yasa tasarıları hazırlıyor, bunlarda ya uygulamaya gelmeden
başımıza bela oluyor ya Sayın Cumhurbaşkanımızdan geri dönüyor
ya da Anayasa Mahkemesince iptal ediliyor.
Bakın, yine çok eminim
ki, ülkemiz ve halkımız açısından yaratacağı olumsuz sonuçlar bu
kadar açık olmasına rağmen, siz sayın milletvekillerinin mübarek
parmaklarıyla bu tasarı kabul edilecek, ama inanıyorum, yargı duvarından
geriye dönecek değerli milletvekilleri.
Sayın Başkanım, hoşgörünüzden
dolayı sizlere teşekkür ediyorum, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kesimoğlu.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum…
HALUK KOÇ (
BAŞKAN - Aynı zamanda
karar yeter sayısı arayacağım.
Elektronik cihazla
oylama yapacağız.
Beş dakika süre
veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
5'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- 4817 sayılı
Kanunun 7 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 7- Bağımsız
çalışacak yabancılara, Türkiye'de en az beş yıl kanunî ve kesintisiz
olarak ikamet etmiş olmaları şartıyla bağımsız çalışma izni verilebilir.
Bu değerlendirme yapılırken, en az on kişilik yerli işgücü istihdamı
sağlayanlarda bu şart aranmaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Bayram Meral, Ankara
Milletvekili.
Buyurun Sayın Meral.
CHP GRUBU ADINA BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
1225 sıra sayılı yasanın 5'inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
sözlerime başlamadan önce, Ankara'da dün meydana gelen ve 6 vatandaşımızın
hayatını kaybettiği, birçok vatandaşımızın da yaralandığı olay
hepimizi yakından üzmüştür. Bu olaya sebep veren, insan düşmanı,
servet düşmanı, vatan düşmanı hainleri nefretle kınıyorum. Ayrıca,
Hakk'ın rahmetine kavuşan vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum,
yaralı arkadaşlarımıza da şifa diliyorum.
Ayrıca, yakın bir tarihte
kaybettiğimiz Samsun Milletvekili değerli arkadaşımız Sezai Önder'i
de rahmetle anıyorum, kederli ailesine başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlarım,
birçok milletvekili arkadaşım bu yasayla ilgili düşüncelerini
dile getirdiler. Biliyoruz ki bu yasayı Avrupa Birliği istemektedir.
Avrupa Birliğinin istediği yasaları AK Parti Grubu apar topar getirir
ve dört eliyle de sarılır yasanın çıkması için. Bu da bunun bir eseridir.
Değerli arkadaşlarım,
bir konuyu özellikle bilgilerinize sunmak istiyorum: Elbette ki
Türkiye büyük bir ülkedir, dünyadaki gelişmelere gözünü kapayacak,
gözünü yumacak değildir. "Bütün ülkelerde Türk işçisi çalışıyor."
dedi arkadaşlarımız, doğrudur. Bizim ülkemizde de elbette ki işçi
çalışacaktır, ama biz yasa çıkardığımız zaman her şeyden önce ülke
çıkarlarını ön planda tutmak mecburiyetindeyiz, ama görebildiğimiz
kadarıyla, değerli arkadaşlarım, bu yasayla da büyük tavizler verilmektedir.
Bu konuyla ilgili sivil toplum örgütlerinin düşünceleri dikkate
alınmamıştır. Türk Mühendis ve Mimar Odalarının bununla ilgili çok
endişesi vardır ve bunu bir yazıyla sizlere de bizlere de bildirmiştir
değerli arkadaşlarım.
Benim, bir konu yine
kafamı son derece rahatsız etmektedir. Biliyoruz, Türkiye'nin en
önemli sorunlarından birisi işsizliktir ve Türkiye'de geldiniz geleli
bir çivi çakılmamıştır. İşsizliği önleyici, yoksulluğu önleyici,
açlığı önleyici Hükûmetiniz tarafından yeterli bir tedbir alınmamıştır
ve ülkede bir çivi çakılmamıştır. Her neyse ki ümidi bütün dış kaynaklı
servete bağladık, yatırıma bağladık.
Değerli arkadaşlarım,
sizler de biliyorsunuz, "Yabancı sermaye, yabancı sermaye geliyor."
Doğrudur! Ne yapıyor yabancı sermaye, geliyor? Sahillerimizde en
güzel arsaları, en güzel binaları alıyor, limanlarımızı alıyor. Sayın
Maliye Bakanı Mersin Limanı'nı satarken "Ne oldu? Limanı aldı
götürdü mü?" dedi. Hiçbir şey götürmüyor, ama üzerinde de oturuyor,
istediği tasarrufu yapıyor, istediği şekilde işletiyor. Şimdi
ne yapıyoruz? Bu gibi iş yerlerine diyoruz ki: "Siz işçinizi
de getirin, burada çalıştırın."
Değerli arkadaşlarım,
burada üniversiteler açtık. Üniversite açılan illerde halaylar
çekildi. Çok güzel. Bu üniversiteyi bitiren gençlerin ondan sonra
ne yapacağına dair aldığınız bir tedbir var mı? Mühendislerin asgari
ücretle iş aradığını bilmiyor musunuz? Ne yapıyorsunuz bu Türkiye'de?
Mühendis asgari ücretle iş ararsa, ziraat mühendisi bilmem nerede
çalışırsa, veteriner nerede çalışırsa… Üniversite açtık, vatandaşı
ikna ettik, halay çektirdik, seçimde de oy alacağız! Buna ne derler
biliyor musunuz? "Karaman'ın koyunu, sonra çıkar oyunu." O
genç, üniversiteyi bitirdikten sonra diplomayla gelir kapının önüne.
Ondan sonra ne oldu? "Sana iş bulmak zorunda mıyım?" diyeceksiniz.
Hani Sayın Başbakan der ya: "Para battıysa, bana mı sordun yatırdın?"
Yarın da diyeceksiniz ki: "Bana mı sordun, okudun?" Değerli
arkadaşlarım, bunlar ülkeyi sıkıntıya, ülkeyi bunalıma götürüyor.
Bugün gençlerin hâlini
görüyoruz, siz de görüyorsunuz. Ne yapıyor yabancı sermaye, geliyor?
Bankaları alıyor. Garanti Bankasını aldı, Finansbankı aldı, Dışbank'ı
aldı, Türk Telekom'u aldı. Yürekler acısı! Umuyorum ki ciğeriniz
sızlıyordur sizin de. İki yıllık kârına, iki yıllık kârına Türkiye'nin
en büyük müessesini birilerine sattınız, dostlarına kapalı kapılar
arkasında sattınız, yurt dışında sattınız. Bunun hesabını burada
da vereceksiniz, meydanda da vereceksiniz, o dünyada daha ağırını
vereceksiniz. "Tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyacağız"
diye geldiniz, tüyü bitmemiş yetimin hakkını bırakınız yurt içinde
birilerine talan ettirmeyi, yurt dışında bile talan ettiriyorsunuz.
Başak Sigortayı sattınız
ve Tekeli, içki bölümünü sattınız 292 milyona. Bunun yüzde 90'ı, değerli
arkadaşlarım, 800 milyon dolara satıldı. Kime sattınız, o kime sattı?
Soruyorum ben, bir milletvekili olarak soruyorum: Kime sattınız,
o kadar kârla kime sattı?
Değerli arkadaşlarım,
bunlar yaptığınız eserler. Ne oldu burada? Binlerce insan işinden
oldu. Şimdi ne oluyor değerli arkadaşlarım? Bir taraftan işsizler
had safhada, bir taraftan Tekeldeki fabrikaları durdurdunuz, yabancı
tütün Türkiye'ye geliyor, yabancı sigara üretiyor, bizim Tekeldeki
işçiler de boş oturuyor, fabrika da orada kapalı duruyor. Bunları
yaptınız değerli arkadaşlarım. Bunlar şu anda gözümüzün önünde
olan olaylar. Bir Allah'ın kulu, "hayır, böyle değildir" diyecek
var mı içinizde?
Petrol Ofisini sattınız.
Kuşadası'nı, çok güzel, biliyorsunuz, dostunuz Ofer'e sattınız, aynen
PETKİM'i, TÜPRAŞ'ı aldığı gibi değerli arkadaşlarım. Çimento fabrikaları
satıldı, televizyon kanalları satıldı değerli arkadaşlarım ve
para geldi, borsada oynadı, kazandı ve gitti.
Şimdi, muhterem arkadaşlarım,
bunlar, hep birlikte gördüğümüz konulardır. Bir iş kapısı açtınız,
üretti mühendisiniz, üretti işçiniz, kazandı emekliniz. Buna
"hayır" diyen var mı? Sizi alkışlarız. Biraz önce Sayın Bakanım
konuşurken dedi ki: "Efendim, işte, harp sanayisinde vesairesinde
de çalışan insanlar var." Bakınız değerli arkadaşlarım, bir zamanlar
tankların tamirini, bu kadar mühendisimiz varken bu kadar teknik
vasıflı işçimiz varken, Türkiye'deki tankların tamirini İsrail'e
verdiler, İsrailli işçiler geldi, bu tankların tamirini yaptı. Benim
mühendisim, benim teknik vasıflı işçim, benim teknikerim bunları
yapamıyorsa, o zaman, bu okulları niye açıyoruz değerli arkadaşlarım?
Bunlara ne gerek var? Yani, o gençlerimize okul açıyorsak çalıştıracağız,
bunların üretken vasfını göreceğiz. Yoksa, okul açtım, bitirdi, geldi,
ondan sonra ne oldu; iş yok!..
Değerli arkadaşlarım,
elbette ki dünyayla ilişkilerimiz sürecektir. Ama, şimdi, bu yasaya
bakıyoruz, Avrupa Birliği mi bize katılacak biz mi Avrupa Birliğine
katılacağız! Bir zamanlar Kızılay Meydanı'nda havai fişekler attınız.
Avrupa Birliğine giriyorduk. Gençler gidiyor, iş buluyordu. Ne oldu
sayın milletvekilleri? Ne oldu o havai fişekler, ne oldu Avrupa
Birliği? Bu kadarı fazla değerli arkadaşlarım, bu kadarı fazla!
Avrupa Birliği bunu istiyor, Kıbrıs'ı istiyor, ona "evet";
Kuzey Irak'ı istiyor, ona "evet"; "Kapılarınızı açacaksınız,
askerim gelecek." diyor, ona "evet" Sizin kazandığınız
ne?
Aklıma ne geldi biliyor
musunuz? Azerbaycan'lı bir bakan…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Meral.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
- Bir pazarlık söz konusu olmuş. Bakan sonunda demiş ki: "Hepsi
güzel hepsi yahşi, ama burada benim özümün çıkarı nedir?" Şimdi,
değerli arkadaşlarım, hepsi güzel de Türkiye'nin burada kazandığı
nedir? Bunu izah eder misiniz? Vatandaş da merak ediyor. Neye benziyor
biliyor musun? Çocukluğumda bazen Âşık Garip'in kitabını okurdum.
Halep'ten çıkarken demiş ki: "İşte geldim gidiyorum, şen olasın
Halep şehri."
Değerli arkadaşlarım,
siz de geldiniz gidiyorsunuz, emeklinin yüzünü güldüremediniz,
çiftçinin yüzünü güldüremediniz, çiftçinin yüzünü güldüremediniz,
işçinin yüzünü güldüremediniz, işsize iş bulamadınız. İşte, siz
de geldiniz gidiyorsunuz, yolunuz açık olsun.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Meral.
Madde üzerinde şahsı
adını söz isteyen Ali Rıza Gülçiçek, İstanbul Milletvekili.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul)
- Vazgeçtim, konuşmuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum…
HALUK KOÇ (
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Koç.
Elektronik cihazla
oylama yapacağız.
Beş dakika süre
veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar
yeter sayısı vardır, madde
6'ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- 4817 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin
başlığı "İstisnai hallerde çalışma izni verilmesi" şeklinde,
birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri ise aşağıdaki şekilde değiştirilmiş
ve aynı fıkraya aşağıdaki bent eklenmiştir.
"a) Bir Türk vatandaşı ile evli olan
ve evlilik birliği içinde Türkiye'de ikamet
b) Seçme hakkını kullanmak suretiyle
Türk vatandaşlığını kaybedenler ve bunların çocuklarına,"
"d)
Yetkili merci tarafından mülteci, sığınmacı ve muhacir statüsü
verilen yabancılara,"
"ı) İstihdam edilecek
kilit personel niteliğindeki yabancılara,"
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Rıza Gülçiçek,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Gülçiçek.
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA
GÜLÇİÇEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1225
sıra sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı'nın
6'ncı maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, dün Ulus
Anafartalar Çarşısı'nda meydana gelen terörist saldırıdan dolayı
üzüntülerimi bildirir, yaşamlarını yitiren yurttaşlarımıza Allah'tan
rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılarımıza da acil şifalar
dilerim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yabancıların Türkiye'deki çalışmaları, 2003 yılında
çıkarılan 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun'la
yeni baştan düzenlenmiştir. Ancak, Kanun'un uygulanması sırasında,
önceden öngörülmeyen sorunlarla karşılaşılmıştır.
AKP Hükûmeti tarafından
yapılan yasalar, önceden, muhalefetin, demokratik kitle örgütlerinin
görüşü alınmadan Genel Kurulda yapılmaya çalışıldığı için, Mecliste,
yasalar, ancak birkaç kez görüşüldükten sonra ya da yeniden eksiklikleriyle
gündeme gelerek çıkarılmıştır.
Bu yasa da diğer yasalar
gibi Avrupa Birliği tarafından ısmarlama bir yasa ise bu talepte
bulunan Avrupa Birliği ülkeleri, yurt dışında yaşayan 4,5 milyon
vatandaşımızın sosyal ve kültürel alandaki eğitim, işsizlik, oy
kullanma, serbest dolaşım, aile birleşimi, oturma izni gibi haklarında
da duyarlı olmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AKP Hükûmetinin hiç kimseye danışmadan yaptığı
yasalar, Mecliste birkaç kez görüşülerek zaman kaybına yol açmaktadır.
AKP Hükûmetinin seçime beş kala yaptığı bu değişikliklerin -tartışmasız
ve kısa bir zamanda yapıldığı için- ülke yararına olmadığını hatırlatmak
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Avrupa Sosyal Şartını imzalayan Avrupa Konseyine üye ülkeler,
özellikle, insan hakları, temel hak ve özgürlükler ve çalışma yaşamıyla
ilgili düzenlemeleri yapmak zorundadır. Hiçbir ırk, renk, cinsiyet,
siyasal görüş, ulusal soy veya sosyal köken ayırımı gözetmeksizin,
sosyal haklardan yararlanma hakkının sağlanması gerektiğini göz
önüne alarak, ülkemizde yaşayan yabancılara yönelik düzenlemeler
zamanında ve gecikmeden yapılmalıdır.
Değerli arkadaşlarım,
göçmenlerin, sosyal, ekonomik ve siyasi yaşama aktif katılımını
teşvik için politikalar geliştirilmelidir. Sosyal istikrar ve barışın
temel faktörleri olarak kültürel farklılıklar, saygıyı teşvik edici
önlemler alınmalıdır. Göçmenlerin çalışma ve oturma izinleri, çocuklarının
eğitim, sosyal ve kültürel hakları korunmalı ve kolaylaştırıcı önlemler
alınmalıdır.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye, hem göç alan ülke hem göç veren ülke konumundadır, ayrıca
bir transit ülke konumundadır. Ülkemizde bulunan yabancıların
sosyal ve kültürel alanlardaki sorunlarının çözümünü bulmak görevimizdir.
Yani, Avrupa'da yaşayan vatandaşlarımızın bu haklarına çözüm üretirken,
biz de aynı duyarlılığı göstermeliyiz.
Yerel alanda seçme ve
seçilme hakkını isterken, ülkemizde yaşayan yabancılara da aynı
haklar verilmelidir diye düşünüyorum.
Avrupa Birliği İlerleme
Raporu'nda "Türkiye'nin Avrupa Birliği vatandaşlarının haklarına
yönelik uygulamalarında, Türkiye'deki Avrupa Birliği vatandaşlarına
oy hakkı verileceği" hatırlatılmaktadır. Avrupa Birliği vatandaşlarının
haklarına ilişkin paragrafta "Zamanı geldiğinde ülkede ikamet
eden ve Türk vatandaşlığına sahip olmayan Birlik üyesi ülke vatandaşlarına
Avrupa Parlamentosu seçiminde ve yerel seçimlerde aday olma ve oy
kullanma hakkı verilmesi gerekecek." denilmektedir. Bu konuda
AKP Hükûmeti hiçbir düzenleme ve değişiklik yapmamıştır.
Değerli arkadaşlarım,
AKP Hükûmeti, yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın temel sorunlarına
da dört buçuk yıllık iktidarı döneminde çözüm üretmemiştir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna, uzun süren çalışmalar sonucunda, yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla sunulan rapor, AKP
Hükûmeti tarafından rafa kaldırılmış ve hatta, ilgili kurumlara
ve yurt dışı temsilciliklerimize bile gönderilmemiştir. Şu ana kadar,
hazırlanan raporlarda tespit edilen sorunlara yönelik, Hükûmet tarafından
hiçbir ciddi çalışma yapılmamıştır.
Değerli arkadaşlarım,
AKP Hükûmetinin dört buçuk yıl geciktikten sonra yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımız akıllarına gelmiş ve Devlet Bakanımız Sayın Mehmet
Aydın'ın başkanlığında, 1-3 Haziran arasında, İzmir'de, yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarını değerlendirme kurulu
toplantısı düzenlenmiştir. Bundan hiç kuşkum yoktur ki, yurt dışındaki
yurttaşlarımız da, Türkiye'deki yurttaşlarımız gibi, 22 Temmuzda
gereken dersi verecektir.
AKP Hükûmeti, yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın Türkiye'deki seçimlerde bulundukları
ülkelerde oy kullanmalarına olanak sağlayacak bir düzenleme yapmamış
ve yapmaktan da kaçınmıştır. Vatandaşlarımız, en temel hakları
olan oy kullanma olanağından yoksun bırakılmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
AKP Hükûmetinin bu düzenlemeyi yapmaktan kaçınmasının nedeni, o
ülkede yaşayan vatandaşlarımızın oyundan korkmasının bir göstergesidir.
Değerli arkadaşlarım,
AKP Hükûmeti, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın, eğitim, çifte
vatandaşlık, seçme ve seçilme haklarına yönelik hiçbir çalışma
yapmamıştır. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın, bulundukları
ülkelerde işsizlik oranı yüzde 25'lere ulaşmıştır. Bu konunun çözümü
için Hükûmet, destek eğitimi vererek ve ayrıca vatandaşlarımızın
bulundukları ülkelerde yetkililerle görüşerek bu soruna hiçbir
çözüm bulmamıştır. AKP Hükûmeti de geçmiş hükûmetler gibi, yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızı, ülkemizde "Almancı", yurt dışında
da "yabancı" olmaktan kurtarmamıştır.
Değerli arkadaşlarım,
şu bilinmelidir ki, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunları
ancak Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında çözüme kavuşturulabilir.
Seçimden sonra kurulacak olan Cumhuriyet Halk Partisi hükûmeti,
yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarına onlarla birlikte
çözüm bulacaktır.
Bu düşüncelerle, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum, saygılar sunuyorum efendim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Gülçiçek.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen İzzet Çetin, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun Sayın Çetin.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte
olan kanun tasarısının 6'ncı maddesi üzerinde söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
tasarının tümü üzerinde yapmış olduğum konuşmada da söylemiştim,
gerçekten, düzenleme istisna hâllerini düzenliyor. 4817 sayılı Kanun'un
8'inci maddesi istisnai hâlleri düzenlemişti. Burada yeni bir hüküm
getirilerek, istihdam edilecek kilit personel niteliğindeki yabancılara
da istisna hükmü getirilmek isteniyor.
Bu konuda bir değişiklik
önergemiz var. Önergeyle, bu (i) fıkrasının çıkartılmasını talep
ediyoruz, çünkü, gerçekten, tam anlamıyla yasayı bozabilecek, istismar
edebilecek, herhangi bir şekilde "kilit personel" adı altında
gelecek personelin, "kilit personel" adı altında çoğaltılması,
kontrol edilebilmesi mümkün olmayacak ve o nedenle işleyişe bir
katkısı bulunmayacak bir düzenleme.
Değerli arkadaşlar,
gerçekten, ben, bu kanun tasarısı üzerinde arkadaşlarım konuşurken
"Bu kadar uzun, bu kadar yoğun tartışma yapılacak bir tasarı
mı?" diye de düşündüm. Eğer buna harcadığımız zamanı… Diyalogla,
iş birliğiyle, mimar, mühendis odalarıyla, muhalefetle birlikte
bu düzenleme yapılacak olsa ve on üç-on dört ay önce geldiği gibi
Mecliste o günkü koşullarda görüşülmüş olsaydı, inancım odur ki, bu
yasa, bu kadar süre bu Mecliste tartışılmadan, çoktan Meclisten geçer,
onaya gönderilirdi.
Tıpkı Cumhurbaşkanlığında
olduğu gibi, şimdi de bir inatla Meclisi çalıştırma arzunuz, sakat
birtakım düzenlemeler yapma isteğiniz, âdeta bir hırsla, bir kinle
konuya yaklaşmanız ister istemez tartışmaları getiriyor ve ister
istemez bizim de maddeler üzerinde söz alarak, çalışma yaşamının
sıkıntılarına, sorunlarına girme gibi bir hakkımızı doğuruyor.
Değerli arkadaşlar,
ben bu yasanın özüyle ilgili -özüne bağlı kalmak istiyorum yine de
her şeye rağmen, istismar etmemek açısından ancak- yabancıların çalışma
izinlerini konuşurken, yabancılara bu kadar büyük imkânları sağlayan,
hiçbir ülkede olmayan, hiçbir mütekabiliyeti bile dikkate almayan,
egemen hiçbir ülkede çalışma ilişkilerinde bu kadar yabancılara
hoşgörü ile yaklaşan, bizim kadar hoşgörülü olabilen bir başka ülke
düşünemiyorum, yani bu kadar yabancı hayranlığını anlayamıyorum.
Oturduğum yerden demin
baktım, çalışma yaşamının sorunları ülkemizde diz boyu. Çalışma
yaşamının sorunlarını bu Mecliste ne yazık ki tartışmadık, tartışamadık.
Çalışma yaşamının sorunlarına yönelik, özellikle, örgütlenme özgürlüğüne,
kamu çalışanlarının sendikalaşma haklarına, toplu sözleşme haklarına,
yine sendikalı işçilerin toplu sözleşmelerine yönelik ya da örgütlenmenin
önündeki engellerin kaldırılmasına yönelik Sendikalar Yasası'ndaki
düzenlemeleri tartışmış olsaydık, Meclis çok daha saygın hâle gelir
ve bizi izleyen, bizi dinleyen kesimler de kendi sorunlarının tartışıldığından
mutluluk duyarlardı.
Şimdi, biz burada
"çalışma izinleri" dedikçe, çalışanlar kendilerinin sorunlarını
tartıştığımızı zannediyor. Asgari ücretli, asgari ücretine bakıp,
nasıl yaşadığını gözünün önüne getiriyor. Asgari ücretin altında
çalışmak için iş arayan insanlar, asgari ücretle nasıl iş bulabilirim
diye düşünüyor. Normal kamu kesiminde çalışsın ya da özel sektörde
çalışsın, her gün, işine giden insanlar, acaba bugün kapının önüne
konulma sırası bende mi diye düşünüyor. Memurlar, acaba biz de diğer
memurlar gibi, yani diğer ülkelerin memurları gibi yazın biriktirdiğimiz
tasarrufumuzla tatil yapabilir miyiz diye düşünüyor. Çevre ve Orman
Bakanlığından ve diğer pek çok bakanlıktan gelen mesajları getirmedim,
orada; biraz sonra hepsini göstereceğim size, onlarcası yağıyor
"Ne olur görüştüğünüz kanuna bir madde ekletin de biraz da bizim
ekonomik durumumuzu iyileştirin." diye memurlar mektuplar
gönderiyorlar, fakslar çekiyorlar. Yani, biz kendi çalışanlarımızın
sıkıntılarını, sorunlarını bir tarafa bıraktık, varsa yoksa yabancı
sermaye… Ki, ne yaparsanız yapın…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İZZET ÇETİN (Devamla)
- …yabancı sermaye, krizi sevmez, kriz olan yere yatırıma gelmez. Eğer
ülkede siyasi istikrar yoksa, ekonomik istikrar yoksa, ülke faiz
kıskacında, döviz kıskacında, yabancıların sıcak para girişi nedeniyle
her zaman -çıkmaları hâlinde- krize düşebilir bir ülke konumunda
ise, yabancıyı bu palyatif önlemlerle ülkeye getirmenizin olanağı
yok.
Yapılması gereken,
Türkiye'de emeğin de en az yabancı sermaye kadar, siyasiler tarafından
hor görülmeden dikkatlice ele alınması ve emeğin hakkının teslim
edilmesinden geçer.
Ben, şimdilik hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çetin.
Madde üzerinde iki
adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım,
sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1225 Sıra Sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun Tasarısının
altıncı çerçeve maddesindeki "bent" ibaresinin "bentler"
olarak değiştirilmesini ve bu çerçeve maddeye bağlı olarak maddenin
sonuna aşağıdaki (i) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederim.
Mikail
Arslan
Kırşehir
"i) Ülkemizin
menfaatlerini doğrudan ilgilendiren ulusal ya da uluslararası
projelerin yürütülmesinde ve Türk Hükümetinin talebi doğrultusunda
kamu kuruluşlarında veya kamuya yararlı kuruluşlarda deneyimlerini
aktarmak üzere görevlendirilen ve masrafları ilgili hükümet tarafından
ödenen kişilere."
BAŞKAN - En aykırı
önergeyi okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1225 sıra sayılı yasa tasarısının 6. maddesinin (ı) bendinin tasarıdan
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Erdal Karademir |
Orhan Sür |
İzzet Çetin |
|
İzmir |
Balıkesir |
Kocaeli |
|
Yakup Kepenek |
Harun Akın |
Feridun Baloğlu |
|
Ankara |
Zonguldak |
Antalya |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçesini
okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarının 6. maddesinin
(ı) bendi ile eklenen "İstihdam edilecek kilit personel"in
çalışma izninden muafiyeti kötüye kullanılabilecek bir madde
olup, yürürlükteki Yasa'yı değiştirmek için gerekçe bulunmamaktadır.
Çünkü, 4817 sayılı Yasa'nın 8. maddesinin (h) bendinde kilit personele
ilişkin hüküm mevcuttur. Yasa'da bir boşluk olmamasına karşın, (ı)
bendinin gerekçesi anlaşılamamaktadır. Mesleki hizmetler kapsamında
görev alan kilit personelin akademik, mesleki yeterlilik koşulundan
muaf tutulması amaçlanıyorsa bu kabul edilemez. Tasarıdan 6. maddenin
(ı) bendi çıkarılmalıdır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1225 Sıra Sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun Tasarısının
altıncı çerçeve maddesindeki "bent" ibaresinin "bentler"
olarak değiştirilmesini ve bu çerçeve maddeye bağlı olarak maddenin
sonuna aşağıdaki (i) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederim.
Mikail
Arslan
Kırşehir
"i) Ülkemizin
menfaatlerini doğrudan ilgilendiren ulusal ya da uluslararası
projelerin yürütülmesinde ve Türk Hükümetinin talebi doğrultusunda
kamu kuruluşlarında veya kamuya yararlı kuruluşlarda deneyimlerini
aktarmak üzere görevlendirilen ve masrafları ilgili hükümet tarafından
ödenen kişilere."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) -Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kamu kuruluşlarında
ve kamuya yararlı kuruluşlarda yürütülen ulusal ya da uluslararası
projelerde, ülkemizin menfaatleri doğrultusunda zaman zaman dış
ülkelerden gelecek uzmanların desteğine ihtiyaç duyulmaktadır.
Her türlü masrafları
ilgili hükümetçe karşılanan, kendi bilgi ve deneyimlerini Türk
Hükümetinin talebi üzerine kamu kuruluşlarında ya da kamuya yararlı
kuruluşlarda çalışanlara aktaracak bu kişilerin çalışma izni
alması zorunluluğu söz konusu uzmanları başka ülkelere yöneltmektedir.
Ayrıca, kamu kuruluşlarında
yürütülen dış kaynaklı hibe projelerde görev alan yabancı uzmanların
söz konusu çalışma izni dolayısıyla üç aydan uzun süre çalıştırılmalarında
sorunlar ortaya çıkmakta ve ilgili yabancı işbirliği veya yabancı
yardım kuruluşları uzmanlarını üç aydan kısa süreli atamaktadır.
Bu durum, proje bütçesinin verimsiz kullanılmasına ve uzmanlardan
elde edilmesi planlanan faydayı azaltmaktadır.
4817 Sayılı Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanunun üçüncü bölümü "Çalışma İzinleri
ile Çalışma İzni Muafiyet ve Sınırlamaları'nı ilgili 8. Maddesi
ise istisnai halleri tanımlamaktadır. Tasarıdaki 6. maddeye söz
konusu fıkranın eklenmesiyle Ülke menfaatleri açısından, Türk Hükümetinin
talebi üzerine Türk kamu görevlilerinin bilgi düzeyinin yükselmesine
yardımcı olacak bu kişilerin çalışmalarına kolaylık getirilmesi
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yeter sayısı…
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Koç.
Elektronik cihazla
oylama yapacağız.
Beş dakika süre veriyorum,
oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
7'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7- 4817 sayılı
Kanunun 12 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 12- Türkiye
dışında ikamet eden yabancılar, çalışma izni başvurularını bulundukları
ülkelerdeki Türkiye Cumhuriyeti temsilciliklerine yaparlar. Temsilcilikler
bu başvuruları doğrudan Bakanlığa iletirler. Bakanlık ilgili mercilerin
görüşlerini alarak 5 inci maddeye göre başvuruları değerlendirir;
durumu uygun görülen yabancılara çalışma izni verir. Çalışma izni,
çalışma vizesi ve ikamet izninin alınması halinde geçerlilik kazanır.
Çalışma izin belgesini alan yabancıların, bu belgeyi aldıkları tarihten
itibaren en geç doksan gün içinde ülkeye giriş vizesi talebinde bulunmaları,
ülkeye giriş yaptıkları tarihten itibaren en geç otuz gün içinde
İçişleri Bakanlığına ikamet tezkeresi almak için başvurmaları zorunludur.
Türkiye'de geçerli
ikamet izni olan yabancılar veya bunların işverenleri Bakanlığa
başvurularını yurt içinden de yapabilirler.
Meslekî hizmetler kapsamında
görev yapacak yabancılara, akademik ve meslekî yeterlilik ile ilgili
işlemleri tamamlanıncaya kadar, ilgili mevzuat hükümleri saklı
kalmak kaydıyla ve bir yılı geçmemek üzere ön izin verilebilir.
Usulüne uygun olarak
yapılan başvurular, belgelerin tam ve eksiksiz olması kaydıyla Bakanlık
tarafından en geç kırkbeş gün içinde sonuçlandırılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Bayram Meral, Ankara
Milletvekili.
Sayın Meral, buyurun.
CHP GRUBU ADINA BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 7'nci madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Grup Başkan Vekilimiz tarafından bazen yoklama isteniyor. Bundan
rahatsız olduğunuzun farkındayız. Bunu, aslında sizin için istiyoruz,
çünkü, bir daha birçoğunuz böyle yoklamalara katılmayacaksınız.
O nedenle, hasret giderin diye, sizi düşünerek Sayın Grup Başkan Vekilim
istiyor.
AHMET YENİ (
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
- Bundan lütfen rahatsız olmayın.
Gelen olacak, gelmeyen
olacak, hiç kafanızı yormayın.
Temenni ederim, yine siz gelin, hiç olmazsa alıştık.
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Allah bilir!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
- Vallahi Allah da bilir de, bir de Genel Başkanınız bilir.
BAŞKAN - Sayın Meral,
lütfen…
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
- Başladılar yine…
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
halkımız bizi izliyor. Halkımız şunu bilsin: Bugün burada görüşülenin,
ne bizim işçiyle ilgisi var ne çiftçiyle ilgisi var ne esnafla ilgisi
var ne memurla ilgisi var ne işsizle ilgisi var ne köylüyle ilgisi
var? Bunu düpedüz Avrupa Birliği bizden istiyor, diyor ki: "Ben
orada bir iş yaparsam, senin ülkende oturacağım veya sahilde, güzel
bir yerde yalı almışsam, oturacak yer almışsam, orada oturmak için vize
isterim, siz de bu vizeyi verirsiniz; ben gelir, o ülkede otururum
veya o ülkede çalışırım."
Şimdi, size sormak istiyorum
değerli arkadaşlarım: Sizin ülkenizde… Hatta siz, hatta biz,
vize almadan herhangi bir Avrupa ülkesine gidebiliyor muyuz? Hatta
bizim vatandaşımız vize almadan, hatta bırakın vizeyi, Avrupa
Birliği görüşmelerinde Hükûmetiniz, temsilciniz "ucu
açık" diye imza attı. Yani, vatandaş zannediyordu ki, Türkiye
Avrupa Birliğine katılırsa elimi kolumu sallaya sallaya Avrupa'ya
giderim, gezerim, çalışırım, gelirim. Sonradan vatandaş anladı
ki, kazın ayağı öyle değil, uzaktan yakından hiç ilgisi yok. Bir ülkeye
yapıyorsak değerli arkadaşlarım, o ülkenin bize ne yaptığını da
araştırmamız, onu talep etmemiz bizim hakkımız. Bunu niye yapamıyoruz
değerli arkadaşlarım? Bunu bir türlü yapamadık.
Türkiye'nin şu anda
en büyük sorunu işsizlik, her çıkan arkadaşım söyledi. İnanıyorum
ki, hepinizin kapısını günde üç beş tane genç arkadaşımız çalıyor;
talebi, teklifi iş. Nasıl işsizlik giderilir değerli arkadaşlarım?
Geldiniz geleli bir çivi çakmadınız. Diyebilir misiniz ki ben bir
çimento fabrikası kurdum, diyebilir misiniz ki ben bir şeker fabrikası
kurdum, liman yaptım, demir yolu yaptım, işsizliğe çözüm buldum, fabrikalar
yaptım, PETKİM'i kurdum, TÜPRAŞ'ı kurdum, binlerce işçiyi çalıştırdım,
kazandı diyebilir misiniz? Emekliler hâlen daha ucuz ekmek kuyruğunda
sıraya girmiş değerli arkadaşlarım, hâlâ devam ediyor. Şimdi, Sayın Başbakan çıkıyor diyor
ki: "Efendim, ben millî geliri 181 milyar dolardan 400 milyar dolara
çıkardım." Herhâlde borcuyla millî geliri karıştırdı. Karıştırmış
olabilir!
Değerli arkadaşlarım,
bakınız -bunu hatırlatıyorum ikide bir size- şu sizin Başbakan Yardımcınızın
açıklaması. Değerli arkadaşlarım "18 milyon vatandaşımız aç
geziyor." Bunu ben söylemiyorum. Bir kez daha size hatırlatayım,
bunu söyleyen, zatıalinizin Başbakan Yardımcınız. Bunu o söylüyor.
Hangi huzurdan hangi mutluluktan hangi işsizliğe çözüm bulduğunuzdan
bahsediyorsunuz? Hipermarketlere, süpermarketlere, bakkalları
yem ettirdiniz. Artık, çiftçi, ekmez biçmez hâle geldi. Şimdi burada,
biz kalkıyoruz "Efendim, halkı böyle yaptık, mutlu ettik…"
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bakınız, işsizlik Türkiye'nin sorunu. Kim gelirse gelsin, bu nasıl
çözülür? Yatırım yapmakla çözülür. Ne diyor Avrupalı -IMF kolumuzdan
tutmuş- "Yatırım yapamazsınız." Hep aynı noktaya geldiğimi
lütfen kabul etmeyin. Yabancı sermaye, yabancı sermaye, yabancı
sermaye… Yabancı sermaye nerede fabrika kurdu da orada işçi çalıştırdı?
Şimdi o yetmiyormuş gibi, bir de diyorsunuz ki: İş yeri kurarsan, işçini
de kendin getir. Ee peki, bizim işsizlerimiz, mühendisimiz, teknikerimiz
vesairemiz ne olacak değerli arkadaşlarım? Bunlar ne olacak? Bunlar
ülkenin sorunu değil mi, hepimizin sorunu değil mi? "Ben bir iş
kurdum, Avrupalıyım…" Evet… "Oradaki vatandaşımı da aldım
buraya getirdim." Ne yapacak? "O iş yerinde çalışacak." Tamam,
güzel… Biz ne olacağız? Bizim mühendis ne olacak şimdi değerli arkadaşlarım?
Boş gezsin, çaycılık yapsın, ziraat mühendislerinin yaptığı gibi.
Bunlar doğru değil değerli arkadaşlarım. Bu kadar şey yapıyorsunuz...
Sayın Başbakanım, millî geliri 181 milyar dolardan
400 milyar dolara çıkardıysan, o zaman, açlık sınırı 632 yeni Türk
lirası, asgari ücret 403 yeni Türk lirası; niye bu bunun altında,
açlık sınırının altında o zaman? Sorarlar adama. Nasıl fert başına
düşen millî gelir arttı da asgari ücret artmıyor o zaman?
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, 2002 yılında, iktidara geldiğiniz zaman, kamu iç ve dış
borcu 219 milyar dolardı. 2007 Mart ayında bu ne oldu biliyor musunuz?
408 milyar dolar. Yani değerli arkadaşlarım, seksen dört yıl eşittir
dört buçuk yıl; cumhuriyet tarihinde seksen dört yıllık borç kadar,
dört buçuk yılda borç ettiniz, iç borç, dış borç. Şimdi, sorarlar; buna
bu borcu yaptınız ya hangi fabrikayı kurdunuz? Nerede, hangi yatırımı
yaptınız? Ee söylüyorum, kızıyorsunuz. Ne oldu biliyor musunuz? Verdiniz
belediyelere -birçoğu- Ali Dibo malı götürdü. Ondan sonra da bir
bölümünüz dürüstçe el kaldırdınız, bunları affettiniz değerli arkadaşlarım. Yani, öyle bir
noktaya geldiniz ki, yoklayın kendinizi. Dayanamadı milletvekilleriniz,
partinizden istifa etti, ayrıldı değerli arkadaşlarım. Bunları,
oturup düşünmek zorundayız. Biz, milletvekiliyiz; halkın itibarını,
halkın güvenini artırıcı her şeyi yapmak zorundayız. Ama, bu kadar
vurdumduymazlık, bu kadar böyle sıcakkanlılık, bu kadar geldi geçti...
Değerli arkadaşlarım, bunların hesabını, yarın vatandaş meydanlarda
hepimizden sorar. Buranın onurunu korumak, buranın onurunu yüceltmek,
yapılan haksızlıkların üzerine hep birlikte gitmek hepimizin görevidir.
Yarın meydanda biri sorsa, derse ki: Amasya Milletvekiliniz niye
istifa etti, Hatay Milletvekilini niye ihraç ettiniz? Biri sorsa
size, ne diyeceksiniz? Ne diyeceksiniz?
CÜNEYİT KARABIYIK
(Van) - Ne alakası var?
AHMET YENİ (Samsun) -
Hakkâri Milletvekiliniz niye istifa etti, Esat Canan?
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
- Bakınız, Hakkâri Milletvekilimizin ayrılmasıyla, hırsızlıkla
-affedersin- yolsuzlukla, adamın vicdani kanaatini birbirine karıştırıyorsunuz.
Bunlar ayrı şey. Hırsızlık, vurgun ayrı bir şey değerli arkadaşlarım.
Ben sizi beğenmedim, öbür tarafta kafama yatkın bir parti var, oraya
gidiyorum; bu ayrı bir şey. Sapla samanı birbirine karıştırırsanız,
o zaman işin tadı kaçar değerli milletvekilleri. Bunu siz de biliyorsunuz
da, Sayın Genel Müdürüm, laf olsun diye oradan konuştun; sana saygım
sonsuzdur bunu biliyorsun.
Değerli arkadaşlarım,
işin şeyi yok. Ülkenin ciddi sorunları var. Geldik, şu anda gidiyoruz;
dönem kapandı.
Değerli arkadaşlarım,
ben inanıyorum ki… Bu kadar milletvekili sayısına rağmen, devletin
bütün imkânlarını elinize almanıza rağmen, bu kadar iç ve dış borcu
yapmanıza rağmen, yeri geldi Amerika'yı yanınızda, yeri geldi Avrupa'yı
yanınızda görmenize rağmen, vicdanen rahatlatıcı bir iş yaptığınıza
inanmıyorum değerli arkadaşlarım. Huzurlu bir şey yaptığınıza
inanamıyorum. Böyle geldi, böyle gitti ve yazık oldu. Artık vatandaş
der ki: Sana 368 -ilk seçildiğin zaman- milletvekilini verdim -tarihte
görülmemiş bir şey- ne yaptın derse, bunun şimdiden muhasebesini
yapın; şu ilde şu fabrikayı kurduk, şu ilde şu yatırımı yaptık, şu
kadar işsize iş bulduk deme fırsatınız olsun. Ne yaptınız? Köylü perişan,
çiftçi perişan. İşçi zaten… Yoksul artmış…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Meral,
lütfen toparlayınız.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
- Halkı neye alıştırdınız, biliyor musunuz? Belediyelerin küflü
fasulyelerine, belediyelerin gönderdiği bozulmuş yiyeceklere
vatandaşı alıştırdınız. Yürekler acısıdır, Ankara gibi bir yerde,
420 bin aileye yardım yapılıyor değerli arkadaşlarım. Artık, üretmeyi
unuttuk, ekmeyi, biçmeyi unuttuk. Üretmeyi unuttuk, işe gitmeyi unuttuk.
Belediye bize bir şey gönderecek de biz de Allah'a şükredelim, oturup
onu yiyelim. Vatandaşı buna alıştırdınız değerli arkadaşlarım.
Bu acıyı hep birlikte yaşıyoruz.
Ben, sözümü bitirirken,
belki bir daha konuşma olur mu olmaz mı bilmiyorum, bütün bu olumlu,
olumsuzluklara rağmen, ben bütün milletvekilleri arkadaşlarıma
başarılar diliyorum.
Yüce Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Meral.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen İzzet Çetin, Kocaeli Milletvekili
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Evet, Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 7'nci madde
üzerinde şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bakınız, eğer önünüzde kanun tasarısı varsa, bu tasarının 7'nci maddesinin
üçüncü fıkrasını bir okuyalım birlikte. Yani, maddenin özü...
"4817 sayılı Kanunun 12 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir."
diyor. "Meslekî hizmetler kapsamında görev yapacak yabancılara,
akademik ve meslekî yeterlilik ile ilgili işlemleri tamamlanıncaya
kadar, ilgili mevzuat hükümleri saklı kalmak kaydıyla ve bir yılı
geçmemek üzere ön izin verilebilir."
Şimdi, değerli arkadaşlar,
egemen bir ülke, asla, böyle bir, bir yıllık süreyi tanımaz. Bunu bizden
kim istiyor? Hangi sektör istiyor? Hangi çok uluslu şirketin böyle
bir talebi oldu? Ben, bunu gerçekten öğrenmek istiyorum. Bu bir ihtiyaç
değil, bu bir dayatma hükmü. Yani, bu -özür dileyerek söylüyorum- yüce
Meclisin, bu kadar dikkatsiz bir şekilde önüne getirilmiş bir düzenlemeye
onay vermesini benim aklım almıyor.
Dikkatlice okumanızı
istiyorum. Biliyorum çoğunuzda yok, belki de yüzde 90'ınızda yok tasarı,
çünkü ilgili değilsiniz. Sorun, sizin sorununuz olmasına rağmen,
ülkenin sorunu olmasına rağmen, asla tasarılarla, tekliflerle,
ülkenin sorunlarıyla meşgul değilsiniz; dinlemekle de meşgul değilsiniz,
kürsüye bile sırtınız dönük oturuyorsunuz. Onun için, burayı da, bu
hükme bakarak vicdanınıza seslenmek istiyorum, vicdanınıza göre
karar vermenizi istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, biz, gerçekten, borç alan bir ülkeyiz. Bize, sürekli olarak,
serbest ticaret, serbest pazar dersi veriyorlar. Pazarlamacılar,
bize bu yasa tasarılarını da serbest piyasa ekonomisi böyle işler,
mekanizma budur diye söylüyorlar. Biz, onun için pek çok kurallarımızdan
vazgeçtik.
Demin değindim; bakınız,
Cambridge Üniversitesi Kalkınma Çalışmaları Bölümünde Yardımcı
Direktör olarak görev yapan Dr. Ha Joon Chang, daha önce Birleşmiş
Milletlerin çeşitli birimleri, Dünya Bankası ve Asya Kalkınma Bankasında
danışman olarak görev almış. "Kalkınma Reçetelerinin Gerçek
Yüzü" başlığında bir eseri var, orada diyor ki: "Tarihî gerçek
şu ki, bugünün gelişmiş ülkeleri, şimdi gelişmekte olan ülkelere
önerdikleri serbest ticaret, serbest pazar politikaları sayesinde
gelişmediler. Sanayileşmeye çalışırken hepsi gümrük duvarları
ve sübvansiyonlarla iş yaptı. Bu konudaki en şaşırtıcı ülkeler İngiltere
ve ABD'dir. Birçok insan bu ülkelerin serbest ticaret yoluyla geliştiklerini
sanır. 18'inci yüzyılda Hollanda ve Belçika gibi, zamanın endüstriyel
anlamda daha ileri ülkeleri İngiliz endüstrisiyle rekabet ettikleri
zaman, İngiliz Hükûmeti endüstrisini kurtarmak için yoğun olarak
gümrük duvarları ve sübvansiyonları kullandı." Yani, başkaları
kendi ülkesini korumak, kendi insanını korumak, kendi ekonomisini
korumak için her türlü tedbiri alıyor, bize de her türlü duvarı kaldırtıyor.
Yani, Osmanlının son dönemindeki gibi, çıkarttığımız yasalarla,
Türkiye'yi yeniden müstemleke hâline getirdik. Yetmedi, 10 milyon
dolayında açık işsizi olan ülkemizde, 1 milyondan fazla yabancı kaçak
işçi çalışıyor; hiçbir tedbir almadık, alma yoluna gitmedik. Sektör
sektör, hangi sektörlerde ne kadar kaçak işçi çalıştırıldığını,
kayıt dışı ekonomide ne kadar kaçak işçi olduğunu hepimiz görüyoruz,
biliyoruz.
Şimdi, kalkıp, biz, burada,
bu tasarının 7'nci maddesiyle de, mesleki hizmetler kapsamında görev
yapacak yabancılara, akademik ve mesleki yeterlilikle ilgili işlemleri
tamamlanıncaya kadar, bir yılı geçmemek üzere ön izin vereceğiz ve
kendi mühendisimizi, mimarımızı düşünmeden, onlara kapılarımızı
açacağız.
Değerli arkadaşlar,
mesleki hizmetler kapsamında bir yıllık süre, çok uzun bir süredir. Mimarlık
ve mühendislik hizmetleri denetimsiz bırakılmamalıdır. Bu düzenleme
kabul edilecek olursa, yabancılar birer yıllık periyotlarla, akademik
ve mesleki yeterlilikten muaf hâle gelecekler.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çetin,
lütfen toparlayınız.
İZZET ÇETİN (Devamla)
- Türkiye Mimar Mühendis Odaları Birliği Yasası bir aylık süre tanımış
olup, bu süreyi aşan çalışma izinleri, hem yasaya hem de Anayasa'ya
aykırı olacaktır. Yani, bunun çekilmesi gerekir.
Şimdiye kadar, bakınız,
ta ilk uygulamasından bugüne kadar geçen süre içerisinde, bu, bir
aylık süreyken, birdenbire bir yıla çıkarılıyor; dikkatinizi buraya
çekmek istiyorum. Yani, bu kadar, bu ülke sahipsiz değil. Bu ülkeyi,
gerçekten, sahipsiz gibi göstermek, yabancılara, gelin… Hani, geçmişte
ekonomik bir terim var: "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler."
dedikleri mantıkla yönetme devri kapanıyor. Onun için, hiç olmazsa
ulusal konularda duyarlı olun. Bir başka Türkiye yok.
Hepinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Çetin.
Madde üzerinde bir
adet önerge vardır; okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1225 sıra sayılı yasa tasarısının 7. maddesinin
3. fıkrasının tasarıdan çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
|
Erdal Karademir |
Orhan Sür |
İzzet Çetin |
|
İzmir |
Balıkesir |
Kocaeli |
|
Yakup Kepenek |
Feridun Fikret Baloğlu |
Harun Akın |
|
Ankara |
Antalya |
Zonguldak |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarının 3. fıkrası
ile, "Mesleki hizmetler kapsamında
görev yapacak yabancılara, akademik ve mesleki yeterlilik ile ilgili
işlemleri tamamlayıncaya kadar, ilgili mevzuat hükümleri saklı
kalmak kaydıyla ve bir yılı geçmemek üzere ön izin verilebilir"
hükmü getirilmiştir.
Oysa, 6235 sayılı
TMMOB Yasa'nın 36. maddesinde ise, 34. ve 35. maddeler gereğince gelen
yabancı meslek mensuplarının Türkiye'de bir aydan fazla kaldıkları
taktirde ihtisaslarına en yakın odaya müracaatla geçici aza olarak
kayıt yaptıracakları hükme bağlanmıştır.
Yine 6235 sayılı Yasa'nın
38. maddesi, "Bu kanunun 33 ve 34 üncü maddelerinde yazılı vecibeleri
yerine getirmeyen yüksek mühendis, yüksek mimar, mühendis ve mimarlar
Türkiye'de mesleki faaliyetten menedilirler" hükmü ile Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na, yabancı mimar ve mühendislerin
Türkiye'de çalışabilmeleri için öncelikle, Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı ile TMMOB'nin akademik ve mesleki yeterliliğine ilişkin
olan görüşü alındıktan sonra çalışma izni verebileceği düzenleme
yetkisi verilmiştir.
6235 sayılı Yasa'nın
amir hükümleri, Türk-yabancı ayrımı yapmaksızın mesleki faaliyette
bulunabilmeyi TMMOB Yasası'na uygun davranma koşuluna bağlamıştır.
Bu yasal düzenlemeler karşısında, yabancı meslek mensubuna çalışma
iznini, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile müvekkil Birliğin olumlu
görüşünü aldıktan sonra ve yabancının ilgili meslek odası'na üyelik
koşulunu yerine getirmesinden sonra verebilir.
Ancak, tasarı ile,
Türkiye'de bir yıl süre ile mimar ve mühendis sıfatıyla çalışan bu
kişilerin, mesleki ve akademik yeterliliklerine Bakanlıkça gerek
görülmeyecektir. Bu fıkra kapsamında, çalışanların müteakip kereler
bir yıllık uzatmalarla akademik ve mesleki yeterliliklerini tamamlamadan
çalışmasının önü açılmaktadır. Bir yıllık gibi görünen muafiyet
hükmünün aslında tam bir muafiyet içerdiği tartışmasızdır. Bu anlamda,
mesleki hizmetleri bir yıl gibi bir süre boyunca denetimsiz bırakan
tasarının bu fıkrası tasarıdan çıkarılmalıdır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Karar yeter sayısı…
BAŞKAN - Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
Birleşime on beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.15
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.34
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 110'uncu Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
1225 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 8'inci maddesini
okutuyorum:
MADDE 8- 4817 sayılı
Kanunun 13 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Meslekî hizmetler
kapsamı dışında istihdam edilecek yabancı uyruklu personel için
ilgili mercilerden meslekî yeterlilik konusunda görüş alınmaz. Bu
kişiler, akademik ve meslekî yeterlilik ile lisans talep ve yeterlilik
uygulamasına tâbi değildir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen Kemal Sağ.
Sayın Sağ, gruplar adına
başka söz talebi olmadığı için, süreniz birleştirildi, on beş dakikadır,
CHP GRUBU ADINA KEMAL
SAĞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1225 sayılı Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkındaki Kanun Tasarısı'nın 8'inci maddesi üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Başlarken, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
son günlerde yatırımları, özellikle yabancı sermayeyi teşvik amaçlı
düzenlemelerin çığırından çıktığı, ülke yarar ve çıkarlarının
gözetilmediği, çalakalem yazılmış, kanun niteliği kazanacak
bir metin için gerekli asgari bir dikkatin bile esirgendiği tasarı
ve teklifler, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde boy gösteriyor.
Nitekim, görüşmekte
olduğumuz bu tasarının 6'ncı maddesi de aynı anlayışla düzenlenmiştir.
Bakınız, maddenin yürürlükteki (h) bendi ne diyor: "Kanunla verilen
yetkiler bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarınca sözleşme veya
ihale usulleriyle mal ve hizmet alımı, bir işin yaptırılması veya
bir tesisin işletilmesi işlerinde çalıştırılacak kilit personel
niteliğindeki yabancılara," Bu bendin hemen arkasından gelen
(ı) bendinde de "İstihdam edilecek kilit personel niteliğindeki
yabancılara," deniliyor.
Buradaki bir ifade
yanlışlığı şeklindeki maddi hata bir yana, düzenlemenin özü, çalışma
hayatında ve özellikle yabancılara banka ve şirket satışlarıyla
hızlanma eğilimi gösteren ekonomideki yabancılaşma eğiliminin
istihdam anlayışında da ortaya çıkaracağı yabancı personel çalıştırma
isteği, bu bent hükmünü son derece önemli hâle getirmektedir.
Bu nasıl yasa yapmaktır
ki, kanunun (h) bendindeki belirli özelliklere göre bir kilit personel
tanımı yapılmış iken, tasarıyla eklenen (ı) bendiyle kilit personel
tanımı altüst edilmektedir, yani özel sektör kendi ihtiyaç ve isteklerine,
hatta keyfine göre belli özellikleri saptayacak ve bir tanım yapacak,
bu da tasarıda sözü edilen kilit personelin tanımı olacak. Bu durum,
kanun yapma adına bir ciddiyetsizlik örneği olduğu gibi, yönetici
düzeyde çok sayıda yabancının istihdamına yol açacak bir gelişmeye
de zemin hazırlayacaktır.
Değerli arkadaşlar,
bu istihdam maddelerinin kaleme alınışındaki eğilime bakıldığında,
izleyen maddelerin de aynı anlayışla ele alındığı açık biçimde görülmektedir.
Mesela tasarının 7'nci maddesiyle mevcut hükme ilavesi öngörülen
"Meslekî hizmetler kapsamında görev yapacak yabancılara, akademik
ve meslekî yeterlilik ile ilgili işlemleri tamamlanıncaya kadar,
ilgili mevzuat hükümleri saklı kalmak kaydıyla ve bir yılı geçmemek
üzere ön izin verilebilir." şeklindeki fıkra, ön izin süresine
tekabül eden süreden yararlanmak üzere birer yıllık yabancı personel
çalıştırma yolunu açabilir.
Burada ilginç bir nokta
daha var: Bu madde hükmüyle, daha önce yasalarla yetki verilen
TMMOB, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ve YÖK devre dışı bırakılmaktadır.
İşte, size, tipik bir AKP yasası örneği. Bu durumda, izin alınması
imkânı olmayan yabancı personeli, birer yıllık geçici süre verilmesi
şeklinde devamlı olarak çalıştırma imkânı doğmaktadır.
Sayın milletvekilleri,
peki, 8'inci madde ile ne yapmaya çalışıyorsunuz? Türkiye'de işsizlik
oranı yüzde 10'un üzerinde iken siz ne yapıyorsunuz? Mesleki hizmetler
konusunda bakanlığa, kontrol sağlama amacına yönelik belirli yetkiler
verilmiş iken, tasarının 8'inci maddesiyle 4817 sayılı Kanun'un
13'üncü maddesine eklenen fıkra, mesleki hizmetler dışında istihdam
edilecek yabancı uyruklu personel için ilgili mercilerden mesleki
yeterlilik konusunda görüş alınmayacağını ve bu kişilerin akademik
ve mesleki yeterlilik ile lisans talep ve yeterlilik uygulamasına
da tabi olmayacağını öngörmektedir.
Değerli arkadaşlar,
işte bu madde hükmüyle Türkiye'de vasıfsız yabancı personel istihdamı
için bütün kapılar arkasına kadar açılmaktadır. Peki, şimdi soruyorum,
bu ülkede kim, hangi kurum ya da kuruluş nasıl bir denetim yetkisiyle
böyle bir istihdam sürecine müdahil olacaktır? Vasıfsız yabancı
personel çalıştırılmasında bir sınır olmayacak mıdır? Talip oldukları
iş için ehil olup olmadıklarının araştırması yapılmayacak mıdır? Bütün
bunlar, yabancı vasıfsız personel için teşvik değil de nedir? Türkiye'de
bu kadar yerli işsizimiz varken, bu yapılan doğru mudur değerli arkadaşlar?
Görüştüğümüz bu tasarı yabancı personel istihdamıyla ilgilidir,
ancak yabancı personel istihdamıyla ilgili bu sorulara cevap verecek
olgunluk ve nitelikte değildir.
Değerli arkadaşlarım,
AKP İktidarıyla birlikte işsizliğin had safhaya çıktığı, işsizlik
ve enflasyon oranlarını düşük gösterebilmek için istatistik tanım
ve yöntemlerin zorlandığı, şaibeli, tartışmaya açık rakamların
açıklandığı, ilgili kurumların birbirinden bilgi esirgediği bir
dönemde işsizlik sorununu çözecek somut adımlar atmak yerine kronik
işsizlik sorununu bu tasarıyla azdırmanın mantığını anlamak gerçekten
güçtür. Bu tasarının yasalaşması hâlinde, sözünü ettiğimiz sakıncaların
fiilen gerçekleşmesi işsizlik sorununu kronik olmaktan çıkarıp
kangren olma noktasına taşımaktan başka bir şeye yaramayacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum: Hepinizin çok iyi
bildiği gibi, Avrupa Birliği düşüncesinin temeli olan, malların, sermayenin ve iş gücünün serbest
dolaşımının gerçekleştirilmesi amacı, mallar ve sermaye için, istisnasız
bütün üye ülkelerde sağlanmış olmasına rağmen, iş gücünün serbest
dolaşımı son derece kısıtlı ve katı sınırlara tabi olmuştur.
Bizim gibi gelişmekte
olan ülkeleri bu anlamda ciddi sorunların beklediği ve AB'ye üyelik
sürecinde bu konuda ciddi bir engel ve rezervle karşılaşacağımızı
herkes bilmektedir. Nitekim 2007 yılı başında AB'ye tam üye olan Romanya
ve Bulgaristan aynı sorunlara muhatap olmuş ve belirsiz bir süreyle
iş gücünün serbest dolaşım hakkını sınırlamıştır.
Hâl böyleyken, tam üyelik
koşullarının gerçekleşmesi durumunda dahi, mütekabiliyet ilkesi
uyarınca direnç göstermemiz gereken bu türden konuları AB'yle müzakerelerde
pazarlık kozu olarak kullanmadan, karşılıksız bir biçimde diğer bütün
ülkelerin yararlanacağı bir hâle dönüştürmek, şimdiden Türkiye'nin
elini zayıflatmak anlamına gelecektir.
Gümrük birliğine katılma
konusunda olduğu gibi, yabancı personel istihdamının düzenlendiği
bu önemli konuda da anlamsız bir heves ve cüret göstermeden, aklıselim
bir tutum takınmanın gerekliliği, hatta zorunluluğu vardır. Zira,
müzakere masalarında başarı, görüşme konularının arkasına aklı
koymak ve süreci sabırla yönetmekle sağlanabilir. Bu nedenledir
ki, bu maddedeki hükümlerle AB sürecinin önemli aşamalarından birini
daha heba etmekte olduğumuz kanaatini taşıyorum.
Evet, değerli arkadaşlarım,
eğer belirttiğim bu konu sizin tüylerinizi ürpertmiyorsa bizim size
söyleyeceğimiz hiçbir söz kalmamıştır. Eğer anlamadıysanız bir
kez daha tekrarlamak istiyorum: Siz, AB müzakere sürecinde kullanabileceğimiz
bir kozu, hiçbir pazarlık yapmadan, kendiliğinizden heba ediyorsunuz.
Geliniz, yurt dışında
eğitim gören, kendi üniversitelerimizde ciddi eğitimler alarak çalışma
hayatına atılma düşüncesinde olan binlerce, on binlerce gencimizin
önünü kesmeyelim; onları, bu genç yaşlarında, gelecekten umut kesecek
çaresizlikler içerisine itecek adımlardan kaçınalım. Önce kendi
insanımıza, önce kendi değerlerimize, önce kendi tecrübe ve birikimlerimize
değer verelim değerli arkadaşlar. Çalışma ortamımızı, yabancı
cahillerin cirit attığı denetimsiz alanlara, pazarlara dönüştürmeyelim.
Bunu ısrarla vurguluyorum, çünkü önümüzde yakın geçmişin örnekleri
mevcuttur. Bakın, işte, ulusal gururumuz hâline dönüştürdüğümüz
Bakû-Ceyhan Projesi. Son üç yılın Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu
raporlarına göre ve özel inceleme raporlarına göre bir dizi örneğini
göreceğiniz, eğitim ve tecrübe anlamında liyakati bulunmayan
çok sayıda yabancı personel, 10 binlerce dolar aylık alarak bu işte
çalıştırılmıştır ve yine bilinir ki, bu türden projelerde, yabancı
şirketler, bir eliyle verdiğini öbür eliyle geri alır ya da en azından
alma gayreti içerisinde bulunur. Bunun da en uygun yolu, tecrübe
ya da uzmanlık gerekçesiyle başvurulan yabancı personel istihdamından
geçer. Dolayısıyla, yabancı personel istihdamı konusunda atılacak
adımlardaki bir hesapsızlık, bir isabetsizlik, elimizi verip kolumuzu
kurtaramayacağımız koşullarla karşılaşmamıza neden olacaktır.
Değerli arkadaşlar,
sözlerimi tamamlarken önemli bulduğum birkaç noktaya daha değinmek
istiyorum. Bu tasarı, Anayasa'nın eşitlik ilkesine uygun değildir
ve bence, aykırıdır, YÖK Yasası'na aykırıdır, TMMOB Yasası'na aykırıdır.
Ayrıca, bu yasa tasarısında, kamu yararı yoktur ve işin daha da enteresan
tarafı, Avrupa Birliği Avrupa Adalet Divanının birçok kararına
da aykırıdır.
Sonuç olarak, mühendis,
mimar ve şehir plancılarımız, yabancılar karşısında, haksız rekabete
maruz bırakılmaktadır. Denetimsiz ve kuralsız yabancı çalıştırılmasına
zemin hazırlanmaktadır. Kamu yararını gözetmeyen bu düzenlemenin
kabul edilecek bir tarafı yoktur değerli arkadaşlar.
Bu yasaları yapmak,
bizim, bu ülkeye karşı temel görev ve sorumluluğumuzdur ve sizi bu
sorumluluk duygusuyla bir kez daha uyarıyor, yüce heyetinizi de
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Sağ.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Mevlüt Çavuşoğlu, Antalya Milletvekili. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya)
- Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa
tasarısının 8'inci maddesi üzerinde grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
göç konusunda Türkiye'nin konumuna bir bakmak gerekirse: Türkiye,
hem göç alan bir ülke, göç veren bir ülke, bunu hepimiz biliyoruz -kaç
tane ülkeye Türkiye göç vermiş, kaç tane soydaşımız ve vatandaşımız
başka ülkelerde yaşıyorlar- ve aynı zamanda transit bir ülkedir. Türkiye
son zamanlarda göç alma konusunda önemli mesafe katetmiştir, daha
doğrusu Türkiye'ye gelen göç sayısında önemli artışlar olmuştur. Peki,
bunların sebepleri nedir? Öncelikle, Türkiye'deki istikrar, Türkiye'deki
yatırımlar, Türkiye'deki ekonomik kalkınma -özellikle, küresel
sermayenin Türkiye'ye gelmesi- ve gelişen ülkede yeni sektörlerin
meydana gelmesi, bu sektörlerde de yeni açılımların olması. Örneğin,
turizmde daha önce belli ülkelerden turist alıyorduk, şimdi özellikle
eski Sovyetler Birliği ülkelerinden, Bağımsız Devletler Topluluğu
ülkelerinden önemli sayıda turist alıyoruz ve o ülkelerden gelen
turistler için, özellikle o ülkelerden gelecek insanlara hizmet
vermek için, özellikle yurt dışından gelen, çalışma ihtiyacı olan veya
sektörün ihtiyacı olan insanlar da Türkiye'ye çalışmak için gelmektedir.
Başka sebepler de var
Türkiye'ye insanların göç etmesi için. O da, özellikle, komşu ülkelerde
ve bölgedeki ülkelerdeki çeşitli sebepler; iç savaşlar, rejim sorunları
veya çevre felaketleri gibi birçok sebeplerden dolayı da, o insanlar
Türkiye'ye göç etmek zorunda kalıyor. Peki, Türkiye bunları yaparken,
çeşitli sebeplerden insanlar gelirken, bu yasayı çıkarmazsa ne
olur, çıkarırsa ne olur? Öncelikle, yasayı çıkararak Türkiye neler
yapıyor, bunu hep beraber bir değerlendirelim, göz atalım değerli
arkadaşlar.
Türkiye, bu yasayla,
öncelikle, imzaladığı, daha önce imzaladığı uluslararası sözleşmeler
ve şartları yerine getiriyor, yani uygulamaya koyuyor Avrupa
Sosyal Şartı başta olmak üzere.
Diğer taraftan, değerli
arkadaşlar, Türkiye göçle mücadelede bir üst lige çıkıyor. Biliyorsunuz,
göçle mücadele de -özellikle insan kaçakçılığı dâhil, mültecilik
dâhil, birçok çeşitleri vardır göçün- uluslararası iş birliği gerektirir.
Yani, bir ülke tek başına göçle mücadele etmekle başka çıkamaz. Nasıl
terörizmle veya teröristle mücadele de uluslararası iş birliği
gerektiriyorsa… Bu arada, dünkü terör saldırısını lanetliyoruz
ve ölenlere başsağlığı diliyoruz, yaralılara da geçmiş olsun diliyoruz.
Gördüğünüz gibi, terörün dininin, ırkının ve milliyetinin olmadığını
hep beraber gördük. Terörle olduğu gibi, göçle mücadele de uluslararası
iş birliği gerektirir ve sadece yasaklarla da göçle mücadele edilmez.
Dolayısıyla, kontrollü göçü sağlayabilmek hem uluslararası iş
birliği gerektirir hem de ülkedeki kaçak çalışanların durumlarının
normalleştirilmesi gerekiyor. Dolayısıyla, Türkiye, göçle mücadele
konusunda da, bu konuda bir üst lige çıkmış oluyor.
Yine, değerli arkadaşlar,
Türkiye bu yasayla beraber, özellikle küresel sermayenin, uluslararası
yatırımın önündeki engellerden bir tanesini kaldırmış oluyor. Uluslararası
sermayenin veya yatırımın önünde birçok engel var, bunların birçoğunu
bugüne kadar kaldırdık, ama hâlâ engeller vardır, özellikle çalışma
iznindeki zorluklar da bunlardan bir tanesidir. Geçenlerde bana
bir Japon iş adamı geldi -Türk-Japon Dostluk Grubu Başkanı olduğum
için- ve "Türkiye'de yatırımın önündeki engellerin birçoğunu
kaldırdınız, ama, çalıştırmak istediğimiz insanların çalışma izni
konusunda hâlâ zorluklar çekiyoruz" dediler. Örneğin, bir mühendis
getirecek, yatırım için kilit bir insan, Japonya'dan getirmesi gerekiyor
-zaten, bu yasa da o kilit personel için çıkarılıyor, amacı budur- o
mühendisin çalışma izni alabilmesi için Türkiye'de mühendisler
odasına kayıt yaptırması gerekiyor, mühendisler odasına kaydını
yaptırabilmesi için de Türkçe bilmesi gerekiyor. Dolayısıyla, bu
şart kafadan kalkmış oluyor ve o yatırımın gerçekleşmesi için de o
kilit mühendisin veya teknik personelin gelmesi gerekiyor ve kafadan
biz bu yatırımın önüne geçmiş oluyoruz. Dolayısıyla, Türkiye'deki
yatırımın, uluslararası yatırımın istihdama faydası var. Türkiye'deki
istihdamın önüne geçmiyor ki uluslararası yatırım.
Dolayısıyla, bu yasayla
Türkiye'de istihdamın önüne geçmiyoruz. Türkiye'de, biliyorsunuz,
işsizlik konusunda rakamlar hâlâ yüksektir, ama, bizim Hükûmetimiz
döneminde -son rakamları da görüyorsunuz- önemli bir azalış trendi
vardır. İşsizlik tüm Avrupa'nın sorunudur, Amerika'nın sorunudur,
hatta, şimdi Japonya'nın da sorunudur, ama, Türkiye'de, çok şükür, son
zamanlardaki yatırımlardan dolayı bir azalma meydana gelmiştir.
Dolayısıyla, değerli
arkadaşlar, uluslararası küresel sermayenin önündeki bir engeli
de bu şekilde kaldırmış bulunuyoruz ve kaçak çalışmanın da önüne
geçiyoruz. Şimdi biz bu yasayı çıkartabilirsek…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
- Sayın Başkanım…
BAŞKAN - Sayın Çavuşoğlu,
lütfen toparlayınız.
Buyurun.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
- Sayın Başkanım, sanırım grup adına söz almıştım. Beş dakika mı verdiniz,
on dakika mı verdiniz efendim?
BAŞKAN - Şahsınız adına
müracaatınız var. Sayın Çavuşoğlu, beş dakika süreniz.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
- Peki, Sayın Başkanım, ben yanılmışım, özür diliyorum.
BAŞKAN - İki dakikalık
süre veriyorum, buyurun.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
- Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar,
dolayısıyla, kaçak çalışmanın da önüne geçmiş oluyoruz. Biliyorsunuz,
kaçak çalışma sadece yasaklarla olmaz. O kontrollü göçü sağlamazsanız,
ihtiyaç olan insana gerekli izni vermezseniz ve zamanında vermezseniz
kaçak göçe yol açmış oluyorsunuz, kaçak çalışmaya yol açıyorsunuz.
Bu yasayla beraber nasıl o izne kolaylık sağlıyorsak, kaçak göçle
de veya kaçak çalışmayla ilgili mücadelede de yasalarımız çok kesin
olmalı, katı olmalı. Bir taraftan bunu yaparken diğer taraftan da
bu denetimi yapmak zorundayız.
Değerli arkadaşlar,
sonuç olarak, bu yasayla, ihtiyaç olan, çalışmak isteyen yabancı kilit
insanların çalışmasına izin veriyoruz. Bunu yaparken de, özellikle
Türkiye'ye gelen, göç etmek zorunda kalan göçmen ve mültecilerin ve
muhacirlerin de çalışmasına izin veriyoruz. Özellikle Ahıska Türkleri
bu konuda önemlidir biliyorsunuz. Çeşitli sebeplerden dolayı,
özellikle Krasnodar bölgesinde, Rusya'daki şartlarından dolayı
Türkiye'ye gelmek zorunda kalan bu soydaşlarımızın da çalışmasına
izin veriyoruz.
Biraz önce konuşmasında
çok Değerli Milletvekilimiz İzzet Çetin dedi ki: "Bir yıl süre,
geçici süre vermek Türkiye'nin egemenliğiyle bağdaşmaz." dedi
ve "Bu hiçbir ülkede yok." dedi. Değerli arkadaşlar, bu doğru
değildir. Birçok ülkede, egemenliğin olduğu birçok ülkede, Batı
ülkelerinde, Amerika dâhil hepsinde oturma izinleri ve çalışma
izinleri önce geçici olarak verilir, sonra diğer şartlar tamamlandığı
zaman, eğer gerekli görülürse, geçici iznin yanında sürekli izin
verilebiliyor. Dolayısıyla, bu böyle değildir.
Sayın Gülçiçek de benim
çok değerli arkadaşım, Avrupa Konseyinde beraber çalışıyoruz. "Bu
yasa AB tarafından ısmarlanan bir yasa" dedi. Hayır, o da doğru
değil. Kendisiyle beraber Avrupa'da birçok kararlar aldık ve her ülkenin,
Türkiye dâhil, bunları uygulamasını istedik. Dolayısıyla, bu,
uluslararası şartlara uygun bir yasadır.
Bunları belirtirken
hepinizi saygıyla selamlıyorum, çok teşekkür ediyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çavuşoğlu.
Madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1225 sıra sayılı yasa tasarısının 8. maddesinin
tasarıdan çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Erdal Karademir |
Orhan Sür |
İzzet Çetin |
|
İzmir |
Balıkesir |
Kocaeli |
|
Yakup Kepenek |
Feridun Baloğlu |
Harun Akın |
|
Ankara |
Antalya |
Zonguldak |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Gerekçe okunsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe
5544 sayılı Meslekî
Yeterlilik Kurumu Kanunu, TBMM'den 21/9/2006 tarihinde kabul edilmiştir.
Söz konusu yasanın amacını; "ulusal ve uluslararası meslek
standartlarını temel alarak, teknik ve meslekî alanlarda ulusal yeterliliklerin
esaslarını belirlemek; denetim, ölçme ve değerlendirme, bilgilendirme
ve sertifikalandırmaya ilişkin faaliyetleri yürütmek için gerekli
ulusal yeterlilik sistemini kurmak ve işletmek üzere Meslekî Yeterlilik
Kurumunun kurulması, çalışma, usûl ve esaslarının belirlenmesi
ile ulusal yeterlilik çerçevesiyle ilgili hususların düzenlenmesini
sağlamak olarak" belirlenmiştir.
Oysa tasarı, 4817 sayılı
kanunun 13. maddesine eklediği fıkra ile; "Meslekî hizmetler
kapsamı dışında istihdam edilecek yabancı uyruklu personel için
ilgili mercilerden meslekî yeterlilik konusunda görüş alınmaz"
hükmü getirmekte, böylece ülkemizde istihdam edilecek yabancı
personelin, konusunda yeterli olup olmadığına bakılmayacaktır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum…
III. - YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, yoklama yapmanızı talep ediyoruz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
maddenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır.
Şimdi, bu talebi yerine
getireceğim ancak yoklama talebini işleme koyabilmem için, ayakta
olup yoklama talep eden milletvekillerinin sayısının 20 olup olmadığını
tespit edeceğim:
Sayın Koç, Sayın Yücesan,
Sayın Kartal, Sayın Kaya, Sayın Çakır, Sayın Arz, Sayın Kamacı, Sayın
Kılıç, Sayın Baloğlu, Sayın Uzunbay, Sayın Diren, Sayın Ünlütepe,
Sayın Kesimoğlu, Sayın Altınorak, Sayın Ercenk, Sayın Meral, Sayın
Arslanoğlu, Sayın Kaptan, Sayın Arıtman, Sayın Melik, Sayın Ersin,
Sayın Karademir, Sayın Atalay.
Yoklama için beş dakika
süre veriyorum.
Adlarını okuduğum
sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica
ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı
ve İçişleri ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları
Raporları (1/1212) (S. Sayısı: 1225) (Devam)
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
9'uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9- 4817 sayılı
Kanunun 14 üncü maddesinin (b), (c) ve (d) bentleri aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve aynı maddeye aşağıdaki bentler eklenmiştir.
"b)
Başvurulan iş için ülke içinde o işi yapacak aynı niteliğe sahip kişilerin
bulunması,
c) Yurt içinden yapılan
başvurularda yabancının geçerli bir ikamet tezkeresinin bulunmaması,
d) İzin talebi reddedilen
yabancının; aynı işyeri, işletme veya aynı meslek için, izin talebinin
reddedildiği tarihten itibaren bir yıl geçmeden yeniden izin talebinde
bulunması,"
"f)
Çalışma izin başvurusunun sahte veya yanıltıcı bilgi ve belgelerle
yapıldığının tespit edilmesi,
g) Sosyal güvenlikle ilgili yükümlülüklerin yerine getirilmemiş
olması,"
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Rasim Çakır, Edirne
Milletvekili.
Sayın Çakır, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RASİM
ÇAKIR (Edirne) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; yabancı çalışanların izinleriyle ilgili kanun değişikliği
hakkında 9'uncu maddeyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yüce Parlamentomuz seçim kararını aldı. Artık, Parlamentonun genel
görüntüsünden de anlaşılacağı üzere, değerli milletvekillerimizi
Parlamentoda çıkan yasalardan çok daha farklı şeyler ilgilendiriyor
ki, ülkemizle ilgili bence önemli olan bir yasa teklifi görüşülürken
-Sayın Başkanın da hoşgörüsüyle- yüce Meclisin içerisindeki uğultu
devam ediyor.
Bugüne kadar, 22'nci
Dönem Parlamentosunun başında, Türkiye'deki iş yaşamını düzenleyen,
iş hayatını düzenleyen, emeğin, çalışanın hukuki durumunu düzenleyen
bir tasarıyı görüşmüş idik ve bu tasarı, yani söylemek istediğim
İş Yasası, bu Parlamentoda, üç ay süreyle, cumartesi-pazar dâhil,
sabahlara kadar görüşüldü. Cumhuriyet Halk Partisinin, bizim,
emekten yana, emeğin en yüce değer olduğunu kabul ederek, emeğin her
türlü demokratik hak ve kazanımını gözeten gayretlerine rağmen,
maalesef, yabancı sermayenin gelişini teşvik edecek diyerek, yabancı
yatırımı artıracak diyerek emeği köleleştiren, emeğin alınıp, satılıp,
kiraya verileceği bir iş hayatını düzenleyen bir yasayı 22'nci Dönem
Parlamentosunun başında çıkardık. Bu yasa çıkarken, Türkiye'de,
çalışanların büyük bir bölümünün bu yasadan haberi bile olmadı,
ama işverenin, bu yasanın çıkış süreciyle ilgili, hem ciddi katkıları
oldu hem de haberi oldu. Emeğin hakkını savunmak adına görev alan sivil
toplum örgütleri, bu Parlamentonun başında, bu yasayla ilgili gerekli
sivil inisiyatifi kullanamadı; ama biz, Cumhuriyet Halk Partisi,
sosyal demokrat bir parti olmanın bilinciyle, emeği en yüce değer
kabul ederek burada, üç ay süreyle sabahlara kadar kaldık.
Bu süreç içerisinde,
yine, emekle ilgili, sosyal güvenlikle ilgili bu Parlamentodan
bir sürü yasa çıktı. Başta, sosyal güvenliği, sosyal hakları azaltan
Sosyal Güvenlik Yasası, kara deliği kapatmayı amaçlayan, IMF'nin
ve Dünya Bankasının dayatmasıyla… Bunun yanında, yabancıların
toprak edinmesiyle ilgili yasa, yabancı doktorların Türkiye'de çalışmasına
yönelik yasa ve şimdi de, yabancıların Türkiye'de çalışma izinlerini
düzenleyen yasa. Yani, şöyle bir düşünüyorum da, bu dört buçuk yıllık
süre içerisinde, bu Parlamentoda, ağırlıklı olarak, yabancıları,
yabancı sermayeyi ve yabancı haklarını konuştuk ve tartıştık. Ama,
eğer burası Türkiye Büyük Millet Meclisi ise, burada, ulusal menfaatleri,
ulusal hakları, bu ülkede yaşayan işçinin haklarını, köylünün haklarını,
memurun haklarını, dar gelirlinin haklarını ve ulusal sermayenin
haklarını, maalesef, konuşmadık. Bütün bunları yaparken, bütün bu
yasalarda bir ortak fikir vardı, demokrasi. Demokrasi, çok soyut
bir kavram, herkese göre değişen, herkese göre farklı yorumlanan,
herkese göre farklı tanımlanan soyut bir kavram. Bazılarına göre,
dindar bir cumhurbaşkanını seçtirmek demokrasi, demokrasinin gereği
bazılarına göre, hukukun kurallarına uygun, hukuka uygun bir cumhurbaşkanı
seçtirmek demokrasi. Dolayısıyla, bazılarına göre demokratik
hak, işverenin, yabancı sermayenin hakları; bazılarına göre demokratik
hak, işçinin hakları. Buğday üreticisinin demokratik hakkı, bu ülkede
ekmek yiyen, ekmek tüketen insanların hakkına kadar. Bu süre içerisinde,
dört buçuk yıllık süre içerisinde, demokrasi adına, her kalkan bu
kürsüyü kullandı, ama, bu ülkede yaşayan toplumsal katmanların, işçinin,
memurun, köylünün, emekli, dul ve yetimin demokratik haklarını geliştirmek,
onların daha refah içerisinde, daha örgütlü, daha mutlu çalışabilmelerine
olanak sağlayacak düzenlemeleri maalesef yapma olanağı bulamadık.
Bu, zannediyorum, 22'nci Dönem Parlamentosunda oluşan -Siyasi Partiler
Yasası'nın vermiş olduğu- dengesiz yapının da bir sonucu olarak tezahür
etti.
Şimdi, geldiğimiz bu
noktada -bugün, artık, hepinizin "tekrar nasıl seçilirim"
düşüncesinin kafalardan çıkmadığı bir noktada- yabancıların Türkiye'de
çalışmalarını düzenleyen ve zannediyorum ki, yabancıların Türkiye'de
biraz daha rahat ve biraz daha uzun süreli çalışabilmelerine olanak
sağlayan bir yasa tasarısını görüşüyoruz.
Bu süre içerisinde,
hepinizce de malum, milletvekili olarak hepimizin en çok sıkıntı
çektiği konu işsizlik. Maalesef, 2002 seçimlerinden bugüne kadar
bu ülkede işsizlik azalmamıştır, artmıştır. Hatta, maalesef, yine,
bu ülkede üniversite mezunu işsizlerin sayısı azalmamıştır, artmıştır.
Yani, genç potansiyeli olan, eğitimli potansiyeli olan ve bu anlamda
bütün dünyanın gıptayla baktığı Türkiye'de, biz, bugün, eğitimli yabancı
işçilerin, yabancıların Türkiye'de daha rahat çalışabilmelerine
olanak sağlayan bir yasayı yüce heyette görüşüyor isek, bunun, ulusal
menfaatlerimiz noktasında ne kadar doğru, ne kadar faydalı ve bu
ülkenin eğitimli insanının önünü açmakta ne kadar yararlı olduğunu,
ben, yüce milletimizin takdirlerine bırakıyorum.
Bizim söylemlerimiz,
bizim takdirlerimiz, maalesef, bu kürsüde başlıyor, bu kürsüde bitiyor.
Sayısal yeterliliğimiz olmadığı için, sadece ve sadece ulusal
menfaatlerimiz adına, ülkemiz adına doğru bildiklerimizi söylemek,
doğru düşünceyi ortaya koymak ve bunun gerçekleşmesi noktasında
eylem içerisinde olmakla yetinmek durumunda kalıyoruz. Ama yüce
milletimiz de görüyor ki -sonunda "Kabul edenler... Etmeyenler..."
O da demokrasinin bir gereği- gereği kadar düşünülmeyen, genç potansiyelimizin
harekete geçirilmesinde, fırsat verilmesinde, ön açılmasında gereği
kadar düşünülmeyen bu ve bunun gibi yasalar, maalesef, Parlamentodan
çabuk çabuk çıkıyor.
Ben, bu düşüncelerle,
yasanın, ülkemize ve bu ülkede yaşayan eğitimli ve genç insanlarımıza
hayırlı olmasını diliyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
RASİM ÇAKIR (Devamla)
- Yüce heyetinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çakır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
10'uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 10- 4817 sayılı
Kanunun 16 ncı maddesinin (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş
ve aynı maddeye aşağıdaki bent eklenmiştir.
"a)
Yabancının ikamet tezkeresinin herhangi bir nedenle iptal edilmesi,
geçersiz hale gelmesi veya geçerlilik süresinin uzatılmaması,"
"d)
Yurt içinden yapılan başvurularda yabancının çalışma izni almasından,
yurt dışından yapılan başvurularda ise yabancının ülkeye giriş tarihinden
itibaren otuz gün içinde çalışma amaçlı ikamet tezkeresi almak üzere
İçişleri Bakanlığına başvuru yapılmaması,"
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ahmet Küçük, Çanakkale
Milletvekili.
Buyurun Sayın Küçük.
CHP GRUBU ADINA AHMET
KÜÇÜK (Çanakkale) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
22'nci Dönemin son günlerini yaşadığımız ve artık 19 Mayıs törenlerinden
sonra okula gitmesinin ne kadar zor geldiğini bildiğimiz, yaşadığımız
çocuklarımız gibi, bizim de böyle ayağımızı sürüye sürüye Meclise
geldiğimiz günlerde, çok ilginç, toplumun geniş kesimlerini çok yakından
ilgilendiren, bugüne kadar, nedense, beklemiş, kenarda köşede
kalmış ve Parlamentoda fikir birliği oluşturmayan, muhalefetin
doğru bakmadığı, eleştirdiği, olumlu yaklaşmadığı bir dizi yasayı,
Hükûmet, maalesef, bir kapkaç anlayışı içerisinde çıkarma derdinde.
Parlamenterleri, böyle, işin sonuna gelindiği bir zamanda, gündüz
saat 11.00 gece 24.00 arası çalışma zamanı içerisinde, nonstop -cumartesi,
pazar dâhil- bir çalışma sıkışıklığı içine sokarak, yangından mal
kaçırır gibi bir yasa çıkarma arayışına girdiği günlerde bulunuyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı'nın 10'uncu maddesinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
de, ben, yüce Parlamentoyu sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerini ifade
eden arkadaşım Rasim Çakır'ın da ifade ettiği gibi, bu dönemin, Türkiye
Cumhuriyeti'nin yaşadığı günler ve ileride yaşayacağı günler adına
iyi bir dönem olarak anılmayacağı kanaatimi ifade etmek istiyorum.
Gerçekten, Türkiye'nin geleceğini bağlayan ve esas olarak, gelecekte
olumlu bir şekilde gelişmesini sağlayacak, gelecek nesillere iyi
bir Türkiye bırakma adına çok doğru ve olumlu işler yapmadığımız
bir dönem olarak geçtiğini düşünüyorum.
Bu dönem, tabii, derin
kriz sonrası yaşanan bir dönem içindeyiz. Yani, Türkiye 2001 krizini
yaşadı, ondan sonra, tabii hepimizin bildiği gibi, IMF'nin bize dayattığı
politikaların uygulandığı hükûmetlerden sonra seçime gidildi ve
58'inci ve 59'uncu hükûmetler döneminde de, bu politikaların daha
acımasız ve kararlı bir şekilde uygulandığı, geniş toplum kesimlerini
büyük sıkıntı içine sokan, esas olarak görüntüde, makro ekonomik
dengelerde olumlu gelişmelerin var olduğu gibi bir görünüm arz
eden, ama geniş halk kesimlerinin hiç rahatlamadığı ve durumunun
iyileşmediği bir dönemi birlikte yaşadık değerli arkadaşlarım. İhracat
rakamlarının büyüdüğü, ama ithalatın patladığı, yatırımların
artmadığı, işsizliğin eksilmediği ve esas olarak Türkiye'nin iç ve
dış dünyada itibarının yükselmediği, gelecek günlere umutla bakamadığı
bir dönemi, maalesef, birlikte yaşadık.
En azından, bu dönemde,
biz, böyle günler geçirdiğimizin yeteri kadar farkında olamamış
oluruz, ama, eğer ömrümüz olursa, yirmi sene sonra, otuz sene sonra dönüp
bugünlerin tarihini, değerlendirmelerini okuduğumuzda, bunu
böyle göreceğimizi herkesin bilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, Türkiye'nin sosyoekonomik potansiyelinin, finans kesiminin
ve doğal kaynaklarının geleceğe dönük, sermaye yetersizliği nedeniyle
yabancı sermayeye açıldığı ve alabildiğine yabancı sermayenin
sıcak para aracılığıyla üretim yapmadan, yatırım getirmeden Türkiye'nin
olanaklarını alıp götürdüğü bir dönemi yaşıyoruz.
Mesela, bu kadar ihracatın
olduğu, üretimin olduğu bir ülkede, işsizliği eksiltemedik, cari
açığı bir türlü düşüremedik. Bu ülke, her sene 34-35 milyar dolar cari
açık üreten ve esas olarak bunun içinden bir türlü çıkamayan bir ülke
hâlinde ve bu kadar büyük rakamların oluştuğu bir zamanda bir türlü
işsizlik rakamlarını yüzde 10'un altına -yani resmî rakamlarla- düşüremedik.
Reel işsizlik rakamlarının da yüzde 20'ler düzeyinde olduğunu ve
siyasetçilerin, ülkeyi yöneten tüm insanların, hepimizin en büyük
sıkıntısının, insanlara iş, aş bulmak olduğunu ve dün yaşanan bu
sorunların aynen devam ettiğini hepimiz biliyoruz. Bugüne kadar
çıkarılan yasalarla, bu ülkenin doğal kaynaklarını yabancıların
rahatlıkla yatırım yapıp sömürmesini sağlayacak her türlü yasayı
çıkardık.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
"Yabancı sermaye bu ülkeye gelsin…" Gelsin tabii, buna karşı
olan yok, ama, yabancı sermaye bu ülkeye gelip hiç olmazsa istihdam
yaratsın, istihdam üzerinden bir katma değer bıraksın, biz de devlet
olarak ondan vergi alalım, ülkemizin, devletimizin mali olanaklarını
genişletip, aldığımız vergilerle ülkemizin gelişmemiş bölgelerine
yatırım yapıp adaletsizliği ortadan kaldıralım istiyorduk, öyle
düşünüyorduk. Yabancı sermayeye istekli davranmamızın en büyük
nedeni buydu. Yabancı sermaye teknoloji getirecekti, sermaye getirecekti,
yatırım yapacaktı, ama, maalesef, bunların olmadığını, hazır kurulu
sistemleri işletmeyi… Türkiye'de süt, su yatırımları yapmanın cazip
hâle getirildiği bir dönemden sonra, yabancı sermaye veya yabancılara
Türkiye'nin emek piyasasını da alabildiğine açmak, olanakları genişletmek,
kesinlikle Türk halkının yararına, Türk çalışanlarının yararına,
Türk mühendislerinin yararına, işçilerinin yararına, emekçisinin
yararına, köylüsünün yararına bir durum değildir. Bunu, buraya
çıkan arkadaşlarımız çeşitli şekillerde ifadelerle anlatmaya
ve belki de sizleri ikna etmeye çalışıyorlar, ama, maalesef, bir arpa
boyu yol aşamıyoruz, çünkü, herkesin aklı -ben biliyorum- şimdi, 4
Haziranda arkadaşlar. Herkesin kafasında 4/6/2007, saat 17.00; Yüksek
Seçim Kuruluna giren listelerde var mıyız yok muyuz… Bu yönde, kafalar
burada takık olunca, kimse buradaki konuşmaları, değerlendirmeleri
dinlemiyor, kafayı yormuyor ve alabildiğine, Hükûmetin getirdiği
tasarıları, burada "kabul edenler, etmeyenler" anlayışı
içerisinde, maalesef, ciddi bir irdelemeye tabi tutmadan kabul
ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, buralarda, yani, yabancılarla ilgili aldığımız kararlarda
hep söylediğimiz şu oldu: Bir defa, karşılıklılık esas olmalıdır. Yani,
biz, yabancılara genel olarak bir düzenleme yapıyorsak, onların
bize nasıl baktığını bilmeliyiz, onların bizim için neler yaptığını
bilmeliyiz. Biz, bizim insanımız, bir Avrupa ülkesine veya dünyanın
birçok ülkesine gitmek için, oraya turist olarak gitmek için günlerce
vize beklerken, günlerce kapılarda sürünüp aşağılanırken, şurada
düne kadar dönüp bakmadığımız ülkelere girmek için bir hafta, on
gün vize beklerken, alabildiğine, Türk emek piyasasını da onlara açıp,
bir tek yabancı sermayenin bu ülkede yaptığı yatırımlardan ülkemizde
kalacak olan emek katma değerini de onlara peşkeş çekmenin ne anlamı
var ne mantığı var!
Bu ülkede her gün yeni
üniversiteler açıyoruz, en son on yedi tane daha üniversite açtık.
Bu ülkenin insanlarının eğitimli olması, eğitimli hâle gelmesi tabii
ki, güzel, ama, biz bu ülkeyi, ucuz teknik güce, ucuz mühendis gücüne
açarsak, o zaman bu ülkenin değerli insanlarını, beyin göçüyle gitmiş
olmaktan kurtaramayız. Yani o insanlar buraya dönmez, buraya çalışmaya
gelmez. Çünkü, kaliteli yetişmiş eleman daha iyi şartlarda, daha gelişmiş
ülkelerde kalmaya devam eder ve bizim ülkemizde kalitesiz insan
göçünün yaşandığı ve esas olarak bu anlamda rekabetin yoğunlaştığı,
bilgi emeğinin ve insan emeğinin alabildiğine sömürüldüğü bir ortama
girer.
Değerli arkadaşlarım,
bunun bir sürü olumsuzlukları vardır. Bu, AB'nin genel uygulamaları
ve AB politikalarına da terstir. Bu, gayriinsani bir yaklaşımdır.
Bu, gayrihukuki bir yaklaşımdır. Bu, gayridemokratik bir yaklaşımdır
ve bu yaklaşım kesinlikle Türkiye'de örgütlü toplum kesimlerinin
oluru alınmadan, onların gücünü kırmak adına, onları etkisizleştirmek
adına yapılmış bir siyaset anlayışının devamıdır. Bakın, geçen
gün burada Ziraat Odalarının çiftçilere belge vermesi adına, üç
beş kuruş gelir elde etmesi adına yapılan bir düzenlemeyi ortadan
kaldırdık. Ziraat Odaları gibi, Türkiye'de yaşayan en büyük üretim
gücünü, örgütlülüğünü elinde tutan, resmî örgütlülüğünü elinde
tutan bir kurumu etkisiz hâle getirmenin bir yolunu bulduk.
Şimdi de, Mühendis ve
Mimar Odaları Birliğinin bütün muhalefetine rağmen, Mühendis ve
Mimar Odaları Birliğini devreden çıkaran, onların olumsuz görüşlerine
rağmen bir dayatmayla böyle bir yasayı çıkarmak üzereyiz. Yanlış yapıyoruz
değerli arkadaşlarım, yanlış yapıyorsunuz. AKP, Türkiye'nin kuyusunu
kazıyor. Bu, Türkiye'nin aynı Osmanlının son dönemindeki kapitülasyonlarda
verdiği tavizlere benzeyen bir anlayıştır. Bu konuda çok dikkatli
olmamız lazım ve kesinlikle Türkiye'nin bağımsızlığını ve Türk halkının
çıkarlarını öne çıkaran anlayıştan kesinlikle vazgeçmemek lazımdır.
Bir tek şey söylüyoruz
değerli arkadaşlarım, ne yaparsanız yapın, 22 Temmuzda kurulacak
Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında Türkiye'nin çıkarlarını zedeleyen
bütün yasalardan vazgeçilecek ve kesinlikle, Türk halkının…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ (
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Küçük.
AHMET KÜÇÜK (Devamla) - Siz kendinizi
düşünün. Biz DSP ile gereğini yaparız, Türkiye için
de gereğini yaparız, ama siz kendinizi düşünün. Uçak bekletmezseniz
iyi olur, böyle, gazetelerin manşetlerinde yer almazsanız iyi olur.
Bu vesileyle, ben, yüce
Meclisi ve Türk milletini en derin saygılarımla selamlıyorum, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Küçük
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
11'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 11- 4817 sayılı
Kanunun 20 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Genel bütçeye
dahil daireler ve katma bütçeli idarelerin teftiş ve denetim elemanları
kendi mevzuatları gereğince işyerlerinde yapacakları her türlü
denetim ve incelemelerde, Emniyet makamları kendi mevzuatları
gereğince işyerlerinde yapacakları kontroller sırasında, yabancı
çalıştıran işverenler ile yabancıların bu Kanundan doğan yükümlülüklerini
yerine getirmediklerini tespit etmeleri halinde, durum Bakanlığa
bildirilir. Bu bildirim üzerine Bakanlık Bölge Müdürü, gönderilen
tutanaklara göre cezai işlemi uygular."
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ramazan Kerim Özkan,
Burdur Milletvekili.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Ben konuşacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
CHP GRUBU ADINA HALUK
KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan kanun tasarısının ilgili maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
hem görüşülmekte olan kanun tasarısının tümü üzerinde hem maddeleri
üzerinde, bazen maddelerinin de dışına çıkarak genel çalışma yaşamı,
koşulları, kuralları üzerinde, arkadaşlarımız görüşlerini ifade
ediyorlar. Burada, Sayın Çavuşoğlu, -iktidar partisi milletvekili,
Antalya Milletvekili Sayın Çavuşoğlu'nun- demin, yabancı sermaye
yatırımlarıyla ilgili olarak, o sermaye yatırımının bağlı bulunduğu
konsorsiyum ya da şirketin, yapının, o konuyla ilgili kilit pozisyonda
çalıştırması gereken teknik elemanların çalışma iznine dönük bu
yasa tasarısının düzenleme getirdiğini ifade etti. Fakat, daha
önce, Yabancı Sermayeyi Teşvik Yasası'nın ilgili maddelerinde,
bu şekildeki yatırımların Türkiye'de konuşlanmasında ihtiyaç duyulan
yabancı teknik personelin çalışmasını düzenleyen ilgili yasa
maddesi ve bu yasa maddesi çerçevesinde de çıkarılan bir yönetmelik
mevcut idi. Bu yönetmeliğin Danıştay tarafından iptali söz konusudur.
Ama, yine de, şimdiye kadar sizin belirttiğiniz noktada büyük bir
aksaklık olmadığını biliyoruz. Türkiye'de değişik noktalarda
olan, bilhassa sıcak para şeklinde değil de yatırıma dönük, üretime
dönük yabancı sermaye girişlerinde, bu şekilde, o yatırımla ilgili
teknik eleman istihdam etme, yabancı teknik eleman istihdam etme konusunda
büyük bir sıkıntı olduğunu düşünmüyorum. Burada, bildiğim kadarıyla,
ilgili yasa çerçevesinde ve iptal edilen yönetmelik çerçevesinde
bunları ifade etmek istedim.
Değerli arkadaşlarım,
konu, daha geniş boyutta ele alındığında, tabii, 2002 ile 2007 arasında
iş yaşamıyla ilgili, çalışma yaşamıyla ilgili, iktidar partisinin
Türkiye gündemine getirdiği, Parlamentoya getirdiği ve yasaya
dönüştürdüğü çeşitli çıkartılan yasal düzenlemelere bakmamız
gerekiyor.
Anımsamayacaksınız,
bir İş Yasası çıkartmıştık. Bu İş Yasası, uzun görüşmeler sonrasında,
Cumhuriyet Halk Partisinin temel alanlarda muhalefetine rağmen
yasalaştırılmıştı. Bu İş Yasası'nda, Türkiye, küreselleşme boyutunda,
artık sermayenin sınır tanımadığı bir süreçte, talep ettiği iş gücü
tanımlamasına uygun, kendi yasal düzenlemelerini yapmıştı ve burada
kıdem tazminatından ödünç işçiye, daha doğrusu işçi tanımından
başlayıp, iş tanımından başlayıp fason işçiye, performansa dayalı
ücret skalası getirmeye, ödünç işçi sistemine kadar birçok yeni
kavram çalışma yaşamımıza girmişti.
Bunlarla ilgili Cumhuriyet
Halk Partisinin itirazları olmuştu. Bazı sendikaların, konfederasyonların
itirazı olmuştu. Hepsinin değil, yani, emekten yana olduğunu ifade
eden ve Türkiye'de faaliyet gösteren önemli bazı sendikaların itirazları
olmuştu, önemli gibi gözüken bazı konfederasyonların ise çıtı dahi
çıkmamıştı.
Şimdi, bugün geldiğimiz
noktada, Türkiye'de ilgili alanda karşılıklılığı tam bilimsel olarak
ortaya konmamış, kanıtlanmamış, onaylanmamış bir teknik eleman, yabancı
teknik eleman çalışmasına dönük bir uygulama getirilmek isteniyor.
Bununla ilgili -arkadaşlarım belirttiler- mühendis, mimar odalarının,
çeşitli meslek örgütlerinin itirazları var. Bunu, hiçbir şekilde
yabana atmamak gerekiyor. Bununla ilgili yapılabilecek olan düzenlemelerin
mutlaka yaşama geçirilmesi gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım,
yine konuyla ilgili, arkadaşlarım değişik açıklamalarda bulunacaklar
ilerleyen maddelerde. Ben, müsaade ederseniz, içimde yara olan bir
konuyu da bu fırsattan istifade ederek sizlerle paylaşmak istiyorum.
Dün Ankara'da meydana
gelen hain saldırıyı, çeşitli konuşmacı arkadaşlarımız, iktidar
ve muhalefet mensubu arkadaşlarımız kınadıklarını ifade ettiler.
Çok basmakalıp cümleler kullanıldı, çok klişeleşmiş ifadeler kullanıldı.
Yine, ölenlere rahmet diledik; yine, yaralılara geçmiş olsun dedik;
ölenlerin yakınlarına sabır diledik.
Değerli arkadaşlarım,
başka bir şey daha dilememiz gerekiyor kanımca ve bu soruyu, burada,
yüreklice ve yüksek sesle hepimizin sorması gerekiyor. O soru da
şu: Değerli arkadaşlarım, bakın alışılageldik sözlerin dışında
bazı ifadelerde bulunacağım ve ne söylediğimi de bilerek konuşacağım.
Bu kadar "A4" veya "C4" denen patlayıcı türü, Türkiye'nin
sınırlarından kimin korumasında, kimin kollamasında, kimin açık
ya da gizli lojistik desteğinde Türkiye'ye sokuluyor ve benim ülkemin
kalbinde patlatılıyor? Soru bu değerli arkadaşlarım. Ölenlere
rahmet dileyeceğiz, yaralılara geçmiş olsun dileyeceğiz, ölenlerin
yakınlarına sabır dileyeceğiz, ama sormamız gereken başka sorular
var ve mutlaka cevaplamamız gereken bu soruları yüksek sesle sormamız
gerekiyor. Ben bir muhalefet mensubu milletvekiliyim, bunu muhalefette
olduğum için sormuyorum. Türkiye, dostunu, düşmanını çok iyi değerlendirmek
zorunda.
Bugün, gazetelerde,
dünkü olayın hemen ertesinde, bir büyük devletin, Başbakanımızın
deyimiyle bizim stratejik ortağımız olan bir ülkenin -ki, stratejik
ortağımız falan değildir o ülke, sadece uluslararası ilişkiler
çerçevesinde stratejik ilişkilerimizin bulunduğu bir ülkedir,
ortaklık başka bir konum- büyükelçisi yaşanan trajedi karşısında
üzüntüsünü bildiriyor, şaşkınlığını bildiriyor, hayretini ifade
ediyor. Niye hayret ediyorsunuz sayın büyükelçi, niye hayret ediyorsunuz?
Türkiye'nin sınırlarını kevgire çeviren kim? Kuzey Irak'taki yapılanmaya
kol kanat geren, oradaki terörist lojistik yapılanmasına yıllardır
destek veren, kollayan, koruyan kim sayın büyükelçi?
Bunun adını söyleyemeyecek
miyiz değerli arkadaşlar? Ölen canların sebepleri belli değil mi
değerli arkadaşlarım? Bir emperyalist proje uygulanıyor Türkiye'de;
Kürt ve Türk kökenden gelen insanlarımız, bu emperyalist oyun karşısında,
kardeş kardeşe kırdırılıyor değerli arkadaşlarım ve bu oyuna düşüyoruz!
Bu oyuna, Irak'taki yapılanma dolayısıyla düşüyoruz. Irak, temel
bir güvenlik sorunudur Türkiye için değerli arkadaşlarım. Kuzey
Irak, temel bir güvenlik sorunudur. Türkiye, eğer, orada, kendilerinin
egemen olduğunu ifade eden güçler tarafından, oradaki terörist yerleşmesine,
depolanmasına, planlanmasına müdahale edilmezse, Türkiye, kendi
meşru güvenliğini, sorumluluğunu yerine getirmek zorundadır. Bunun
siyasi iradesi Hükûmete aittir. Cumhuriyet Halk Partisi, bu konudaki
açık desteğini ifade etmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
İzmir'de Gündoğan Mitingi'nden önce bir bisiklette patlayan A4, turistik
bölgelerdeki patlamalar ve dün Ankara'da, cumhuriyetin kalbinde,
Ulus'ta, meydanda... Değerli arkadaşlarım… Ve yetkililerin ifadeleri:
"Benzer eylemler Türkiye'nin her büyük kentinde olabilir." Sadece
rahmet mi dileyeceğiz? Sadece geçmiş olsun mu diyeceğiz? Biz parlamenteriz.
Millet bize yetki verdi, çözün diye yetki verdi. Ulusal güvenliğimizi
kimseye emanet edemeyiz. Türkiye, kendi ulusal güvenliğini sağlamak
zorundadır. Bunu, Türkiye'nin dostu da bilmeli, Türkiye'ye dost gibi
gözüken, ama aslında dost olmayıp düşmanlık taslayanlar da bilmeli.
Bunu, hepimizin, yüksek sesle ve mertçe ifade etmesi gerekiyor.
Problem oradadır, mesele oradadır, yılanın başı oradadır. Bu yılanın
başı ezilmeden, Türk insanı ve Türkiye rahata ermeyecektir. Yıllardır
birlikte yaşadığımız Kürt kökenli yurttaşlarımızın, kardeşlerimizin
bir kısmını, bu emperyalist oyunun, projenin etrafına takanlar…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HALUK KOÇ (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
HALUK KOÇ (Devamla) -
…kendilerine sözde "aydın" diyerek, bu emperyalist projenin
planlamasına, stratejisine ve senaristliğine soyunanlar şunu
çok iyi bilsinler, hem Kürt kökenli kardeşlerimiz hem Türkler bu ülkenin
esas sahipleridir ve Kurtuluş Savaşı'nda omuz omuza beraber kan akıtmışlardır;
emperyalizmin o tarihte Türkiye'nin önüne getirdiği bütün sorunları,
planları bozmuşlardır; yine aynı şekilde bozacaklardır. Bundan
hiç kimsenin kuşkusu olmasın ve hainler, hainlikleriyle kalacaklardır,
tarihte hainlikleriyle anılacaklardır. Türkiye, dostunu da düşmanını
da bilecek güçte bir ülkedir.
Değerli arkadaşlarım,
bu tip olaylarda, analizi biraz daha derin yapmak gerekiyor, biraz
daha geniş yapmak gerekiyor ve sorumluların, her plandaki, her boyuttaki
sorumluların, klişe lafların dışında, olayın tahliline dönük net
ifadelerle toplumun karşısına çıkması gerekiyor.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu ve şahsım adına yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Koç.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Ramazan Kerim Özkan, Burdur Milletvekili.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yabancıların Çalışma
İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı'nın 11'inci maddesinde şahsım adına görüşlerimi
bildirmek üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım,
bugün yine, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında buruk bir
günde çalışma yapma durumunda kaldık. Terörün insanlık dışı yüzü
bir kez daha ülkemizi yasa boğmuştur. 7 vatandaşımızın kaybedilmesi
ve 100'e yakın vatandaşımızın yaralanmasıyla sonuçlanan bu elim
saldırıyı telin ediyor ve bu hain saldırılar karşısında tüm ulusumuzun
dimdik ayakta durması gerektiğini bir kez daha vurguluyorum. Bu
saldırıda hayatını kaybeden sevgili vatandaşlarımıza Tanrı'dan
rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; erken seçim dolayısıyla, Meclisin, çalışma süreci
tamamlanmadan tatile girecek olması ve bu arada ele alınması gereken
birçok kanun tasarısı ve yasa teklifi dururken bu tasarının ele
alınmasının gerekliliğini anlayamadığımızı belirtmek isterim.
Bugün ülkemizde, mühendisi,
veteriner hekimi, doktoru, mimarı, öğretmeni, işçisi, memuru çalışma
ortamı bulamazken, bulanlar da istedikleri refah seviyelerinde
çalışmaya ulaşamazken, yabancılara çalışma izni verilmesinin
sakıncalarının görmezlikten gelinmesi, bu Hükûmetin çalışanlara
verdiği önemi bir kez daha ortaya koymaktadır. Bu yapılanların sonuçlarını
da mutlaka seçimde, sandıkta vatandaşlarımız sizlerden soracaktır.
Değerli arkadaşlarım,
bu yasa teklifi, öncelikle yabancılara serbest dolaşım ve çalışma
hakkı vermekte, hizmet kalitesi aramamakta, ülkemiz mimar ve mühendislerini
haksız rekabete teslim etmekte ve eşitlik ilkesini zedelemektedir.
Sırf bu anlamıyla birlikte, gerek Anayasa'nın eşitlik ilkesine ters
düşmesi ve gerekse de ülke emekçilerinin hiçe sayılması anlamında
tamamen yanlışlarla doludur. Türkiye'de meslek ve sanatlarını serbestçe
yapabilmelerine, kamu, özel kuruluş ve iş yerlerinde çalıştırılabilmelerine
ilişkin kanun uyarınca, Türk soylu yabancılara da Türkiye'de çalışma
hakkı tanındığından, bunlar da tıpkı Türk vatandaşları gibi tüm sigorta
kollarından yararlanabileceklerdir.
Mülteciler bakımından
ise, 29/8/1961 tarih ve 359 sayılı Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair
Sözleşme uyarınca, sosyal sigortalar açısından Türk vatandaşlarıyla
aralarında bir ayrım yapılmayacağından, bunlar, yabancı uyrukluların
aksine, baştan beri istisnasız tüm sigorta kollarından yararlanmışlardır.
Vatansızlar ise, Sosyal
Sigortalar Kurumunun 16 sayılı genelgesi uyarınca herhangi bir
devletin hukukuna göre yurttaşlık hakkına sahip olmadıklarından
"Türk uyruklu olmayan, yabancı" kavramı içinde değerlendirilmektedir.
Bu durumda, 4958 sayılı Yasa ile Türk uyruklu olmayanlar bakımından
getirilen sınırlamalar kaldırıldığından, vatansızlar da zorunlu
sigortalı kapsamına alınmış olmaktadır.
Diğer yandan "Belirli
mesleklerde o mesleğin edinilmesi ve icrası için sahip olunması gereken
mesleki yeterlilikleri düzenlemek ve düzenlemeye tabi mesleklerde
Avrupa Birliği üyesi ülkelerde kazanılmış mesleki yeterlilikleri
tanımak için aranacak şartları ve mesleklerini ülkemizde icra edebilmesi
için mesleki yeterliliklere ilişkin gerekli düzenlemeleri ortaya
koymaktadır." olarak ifade edilen düzenlemeden amaç, o mesleğin
aynı zamanda Avrupa Birliğindeki meslek standart ve normlara yükseltilmesi
ve mesleği ülkemizde edinenlerin de Avrupa Birliği üyesi ülkelerde
çalışabilmesi için gerekli asgari koşulların yaratılmasıdır.
Oysa, tasarıda, yabancıların
ülkemizdeki mesleki yeterliliklerinin tanınması, çalışma esas
ve usulleri belirlenmiştir. Karşılıklılık ilkesi esas olacaksa,
mesleği bizim ülkemizde edinen yurttaşlarımızın da, Avrupa Birliği
üyesi devletlerdeki çalışma usul ve esasları aynı çerçevede bir yasayla
o devletlerde tanımlanmalıdır. Aksi takdirde, şu andaki mevcut yasa
ve uygulamalar geçerli olacak ve karşılıklılık esası geçersiz kalacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hükûmetçe hazırlanmış olan, hem Mesleki Yeterlilik
Yasası hem de Yabancıların Çalışma İzinleri Yasa Tasarısı mesleki
kuruluşlardan büyük bir tepki çekmiş; TMMOB, Ankara'da merkezi bir
eylemle, bu uygulamalara karşı bir protesto mitingi düzenlemişti.
Mesleğine ve geleceğine sahip çıkan yaklaşık 10 bin kişi, AKP
Hükûmetini uyarmış, çıkartılmaya çalışılan yasaların geri çekilmesini
talep etmişti. Yalnız, bugüne kadar halkın…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özkan,
lütfen toparlayınız.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
…hiçbir talebini dinlemeyen
ve eleştirilere kulaklarını tıkayan, halka hakaretler yağdıran
"Ben Türkiye'yi pazarlıyorum." diyen AKP Hükûmetinin sözcülüğünü
yaptığı egemen sınıflar, bu sefer de mimarların, mühendislerin ve
diğer yüzlerce meslek sahibinin mesleklerine göz dikmiştir ve hiçbir
şekilde bu meslek sahiplerinin ve kuruluşlarının görüşünü dahi
almayarak yasalaştırma sürecine girmiştir.
Bu yasaların çıkarılış
amaçlarının nasıl anlaşılması gerektiği oldukça önemlidir. Diğer
birçok yasada, sosyal güvenlik, sağlık alanlarında çıkarılan yasalarda
olduğu gibi, bu yasa da emperyalist politikaların ülke içerisinde
uygulamaya sokulması olarak görülmektedir.
Anayasa'nın 135'inci
maddesinin birinci fıkrası "Kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe mensup olanların
müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak,
mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak,
meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde
dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlâkını
korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları kendi üyeleri tarafından
kanunda gösterilen usullere göre yargı gözetimi altında, gizli
oyla seçilen kamu tüzelkişilikleridir." biçiminde tanımlamıştır.
Anayasa, kamusal bir
görev olan meslek kurallarının tespiti ve denetimini TMMOB'a vermiştir.
Meslek mensubunun mesleğini icra ederken gerekli koşulları ve uygulayacağı
kuralları TMMOB ve bağlı odalar dışında başka bir kurumun belirlemesi
Anayasa'ya aykırı olacaktır. Söz konusu yasa tasarısında bu es geçilmiştir.
Tasarı, yabancı meslek
mensupları yönünden tüm yetkiyi Bakanlığa vermektedir. Böylece,
sistem, meslek odalarının etkisini kırmaya çalışmaktadır.
Çıkarılan Meslek Yeterlilik
Yasası ve Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun emperyalist
patentli yasalardır. Çıkarılan ve çıkarılmak istenen bu yasalarla
işsizlik daha da boyutlanacak ve iş bulmak giderek güçleşecek, bulunsa
bile ucuz iş gücü olarak çalışmaya mahkûmiyet söz konusu olacaktır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özkan,
lütfen… Teşekkür için...
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Ülkemizdeki meslek
sahipleri açısından da haksız bir rekabet söz konusu olacaktır.
Çıkarılan bu yasalarla,
bu haksızlıklarla AKP Hükûmeti kendi sonunu kendisi hazırlamaktadır.
Bunun en iyi cevabını da en yakın zamanda halkımızın sandıkta vereceği
inancıyla, yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özkan.
Madde üzerinde bir
adet önerge vardır; okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1225 sıra sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun İle
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı'nın
çerçeve 11 inci maddesi ile değiştirilen 4817 sayılı Kanunun 20
nci maddesinin ikinci fıkrasındaki "Genel bütçeye dahil daireler
ve katma bütçeli idarelerin" ibaresinin, "Genel ve özel bütçeli
idarelerin" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Eyüp Fatsa |
Halil Aydoğan |
Mustafa Nuri Akbulut |
|
Ordu |
Afyonkarahisar |
Erzurum |
|
İmdat Sütlüoğlu |
Nusret Bayraktar |
|
|
Rize |
İstanbul |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Uygun görüşle
takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yeter sayısının aranılmasını istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Katma bütçeli idarelerin
kaldırılmış olması nedeniyle önerge hazırlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunacağım; ancak, karar yetersayısı arayacağım.
Oylamayı elektronik
cihazla yapacağız.
Beş dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
12'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 12- 4817 sayılı
Kanunun 22 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 22-
5/6/2003 tarihli ve 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu
kapsamında kurulan şirket ve kuruluşlarda çalıştırılmak istenen
yabancılar ile bu Kanuna göre her türlü çalışma izninin verilmesi,
sınırlandırılması, iptali, çalışma izninden muaf tutulacak yabancılar
ile bildirim yükümlülüklerinin nasıl yerine getirileceğine
ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça altı ay içerisinde çıkartılacak
yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Hüseyin Ekmekcioğlu,
Antalya Milletvekili.
Buyurun Sayın Ekmekcioğlu.
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan kanun tasarısının 12'nci maddesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Bu tasarı yabancıların
ülkemizde çalışma izin başvurularının sürecini kısaltmak için hazırlanmıştır.
Bu bağlamda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının çalışma izni
verme yetkisini bölge müdürlüklerine devretme imkânı tanınmaktadır.
Burada, aynı zamanda, yabancıların ülkemize yapacağı yatırımların
önündeki idari engellerin kaldırılması ile bu kapsamda çalışacak
yabancıların çalışma izinlerinden muaf tutulmasını öngörmektedir.
Şu anda yürürlükte olan kanuna göre, yabancılara ülkemizde çalışma
izni verecek kanun, usul ve esaslarını belirlerken; yönetmelik, Çalışma,
İçişleri, Dışişleri, Maliye, Bayındırlık ve İskân, Sağlık, Kültür
ve Turizm Bakanlıkları; Devlet Planlama Teşkilatı, Hazine, Denizcilik,
Dış Ticaret Müsteşarlıkları ile müşterek olarak ilgili görülen diğer
bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşları ile kamu niteliğindeki
meslek kuruluşlarının da görüşleri alınmak suretiyle hazırlanmaktadır.
Fakat, görüştüğümüz bu maddede, bu yönetmelikte sadece Bakanlık
tarafından hazırlanır, denilmektedir.
Yapılmak istenen düzenleme
çok yanlıştır. Sadece Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından
hazırlanan yönetmelikle ne yapılmak istenmektedir? Sivil toplum
kuruluşlarından ve devletin diğer kurumlarından neden kaçınılmaktadır?
Değerli milletvekilleri,
bugün işsizlik ülkemizin en önemli sorunudur. İşletmeler üzerindeki
vergi ve prim yüklerinin aşırı derecede olması, Türk ekonomisinin
iç ve dış piyasalardaki rekabet gücünün artırılmasında başarı
kaydetmemesi ve nitelikli istihdam artışının tüm alanlarda uygulanan
politikalarda ana öncelik hâline getirilmemesi sonucunda ülkemizdeki
işsizlik oranı giderek yükselmektedir. Eksik istihdamdakiler, yeni
gizli işsizler ve çalışmaya hazır olduğu hâlde işe alınmayanlarla
birlikte ülkemizde yaklaşık 5 milyon 400 bin işsiz vardır. Yani, bugün
gerçek işsizlik oranı yüzde 20'nin üzerindedir. Ülkemizde çalışmaya
hazır olup umudu olmadığı için iş aramayanların sayısı giderek büyümekte,
gençler bu kitlenin göz ardı edilmeyecek bir bölümünü oluşturmaktadır.
Her yıl, çalışabilir 1 milyon kişi civarında artmakta ve iş gücü piyasasına
da 600 bin genç girmektedir. Ancak, istihdam oranı AKP İktidarı döneminde
giderek azalmış ve bu oran yüzde 45,6'dan yüzde 43,2'ye inmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gençler arasında tablo daha da kötüdür. 2002 yılında
ortalama yüzde 13 seviyesinde olan genç işsiz oranı 2006 yılında
yüzde 19'lara yükselmiştir. Bugün her 4 gençten 1'i atıl durumdadır.
Özellikle yükseköğrenim mezunu gençler arasında işsizlik oranı
çok yüksektir. Bu oran yüzde 31'dir, yani ülkemizde her 3 eğitimli
gençten 1'i işsizdir. Gençler kalkınmada en önemli değeri ortaya
koymaktadır. Öyle ki, günümüzde tüm dünya ülkelerinin öncelikli
konularından biri rekabet gücünün sağlanması ve bu gücün rakip ülkelere
nazaran daha yüksek seviyelere taşınmasıdır. İyi yetişmiş nitelikli
bir genç nüfus sadece bugün değil, gelecekte de ülkenin rekabet gücünü
ifade etmektedir.
AB ülkeleri arasında
en fazla genç nüfusa sahip olmamıza rağmen, hâlâ yabancıların ülkemizde
çalışmalarına kolaylık yaratmaya çalışmak anlaşılabilecek bir
şey değildir. Günümüzde birçok AB ülkesinde hükûmetler, genç işsizliğin
azalması için, işverenleri gençlerin eğitim ve istihdamına katkıda
bulunmaya teşvik etmektedirler. Mali teşvikler, sübvansiyonlar,
vergi indirimleri ya da sosyal güvenlik birimlerine ve ücret giderlerine
katkı şeklinde tedbirler uygulamaktadırlar. Üstelik, bazı ülkeler,
eğitim yerleri sağlaması için üst düzey stajyerlik anlaşmaları imzalamakta
ya da işletmelerde daha geniş kapsamlı bir işe yerleştirme planı
teşvik etmektedirler.
Görüldüğü gibi, AB
ülkelerinde genç istihdamını artırmak üzere uygulanacak politikalar,
temelde teşvik sistemlerine dayandırılmaktadır. Zorunlu istihdam
uygulamaları, teşvikli de olsa istenen sonucu vermemektedir. Bunun
yerine, zorunluluk getirilmeden, işverenleri, genç istihdamına
özendirmek gerekmektedir. Bu nedenle, ülkemizde genç işsizler, kadınlar,
özürlüler gibi iş gücü piyasasında dezavantajlı gruplara yönelik,
AB ülkelerinde örnekleri görülen istihdam karşılığı devlet yatırımları
ve vergi ve işveren sigorta primlerinin oranlarında indirim gibi
uygulamalara geçilmelidir. Örneğin, ilk kez işe girecek gençlerin
çalıştırılması hâlinde, istihdama bağlı yükler hafifletilmelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasa'mızın 49'uncu maddesi, çalışmayı herkes
için bir hak ve ödev olarak görmüş, devletin yetkili organlarını, çalışanlarını
koruma, çalışmayı destekleme ve işsizliği önlemeye elverişli
ekonomik bir ortam yaratma hususunda yükümlü kılmıştır. Ancak, AKP
Hükûmeti, ülkemizde tarımı bitirmiştir. Bunun sonucunda, köylerden
şehirlere doğru oluşan göçlerin arkası alınamamıştır. Bununla
birlikte, eğitim sistemimiz de çökertilmiştir. Bu iktidar, şehirlerde
âdeta bir işsizler ordusu yaratmıştır.
Çalışma hayatına
uyum açısından, meslek yüksekokullarından veya üniversitelerin
değişik programlarından mezun olan adayların istihdam olanakları
araştırılmalıdır. Yükseköğretim programları arasında yer alan, ancak
ülkemizde istihdam olanağı bulamayan bölümler ile iş bulma olanağı
yüksek olan bölümler, Yükseköğretim Kurulunca sağlıklı bir değerlendirmeye
tabi tutulmalıdır.
Küreselleşme sürecinde
bilgi toplumuna uyum sağlayacak uluslararası rekabet gücümüzün
gelişeceği, işsizlikle mücadele edecek ve sosyal refah düzeyini
yükseltecek bir eğitim sisteminin bir an önce oluşturulması gereklidir.
Türk millî eğitim sistemimiz, okul öncesinden başlayarak yaşam boyu
öğrenme perspektifiyle bir bütün olarak yeniden yapılandırılmalıdır.
Ne yazık ki, bugün mevcut sistem, merkeziyetçi yapısı nedeniyle sorunlara
hızlı ve etkin bir çözüm üretememektedir. Eğitim sistemimiz yeniden
yapılandırılmadan hiçbir sorunun temelden çözülemeyeceği de
açıktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizdeki istihdam üzerindeki vergiler de
anormal şekilde yüksektir. Vergi sistemi, bir ülkede yatırımların
ve istihdamın artmasında en önemli etkenlerden biridir. Ülkemizde
vergi sistemi ekonominin gelişmesine, tasarruf, yatırım ve istihdama
engel oluşturmakta, kayıt dışı ekonomiyi büyütmektedir. OECD verilerine
göre ülkemiz, otuz OECD ülkesi içinde istihdamda vergilerin ağırlığı
bakımından 2001 yılından bu yana en üst sıradadır. Bir başka ifadeyle,
vergi ve sigorta primi yönünden dünyada istihdam artışını en caydırıcı
uygulama Türkiye'dedir. Yine, OECD verileri incelendiğinde, ülkemizin
ortalama işsizlik maliyetinin yüzde 42,7'sinin istihdam vergilerine
ayrıldığı gözükmektedir ve bu oran da çok yüksektir. OECD genelinde bu
oran ortalama 27,7; Amerika Birleşik Devletleri'nde ise yüzde
12'dir.
Ülkemizde sosyal güvenlik
primlerinin istihdam üzerindeki yükü dayanılmaz boyutlara geldiğinden
dolayı istihdam oranı 2002 yılının gerisindedir. Bu Hükûmet işsizlikle
mücadelede hiç mesafe alamamıştır. Sigorta prim yükü ortalama
net ücretin yüzde 55'ine ulaşmıştır. Çalışanların yüzde 48'inin bir
sosyal güvenlik kuruluşuna kaydı yoktur. Kayıt dışılık tarım sektöründe
yüzde 88, tarım dışı sektörlerde ise yüzde 34'tür. Bu oranlar çok yüksek
rakamlardır değerli arkadaşlarım.
Bütün bu sıkıntılarımız
ortadayken biz kalkıp yabancıların çalışma izinlerini kolaylaştırmaya
çalışıyoruz ve yanlış üzerine yanlış yapıyoruz. Burada çözüm noktası
şudur: İstihdam üzerindeki vergiler düşürülerek daha adil bir sistem
mutlaka getirilmelidir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Ekmekcioğlu.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu yolla vergilerimizi
daha rahat ve düzenli bir şekilde toplayıp dağıtmamız sağlanacaktır.
Bu da işsizlik sorununu azaltmak adına yapılacak en önemli uygulamadır.
Bu duygu ve düşüncelerle
yüce Meclisi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Ekmekcioğlu.
Madde üzerinde Anavatan
Partisi Grubu adına İbrahim Özdoğan, Erzurum Milletvekili.
Buyurun Sayın Özdoğan.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 1225 sıra sayılı yasa üzerinde Anavatan Partisi Grubu
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
işsizlikteki büyümeyi sayılarla ifade etmeye çalışalım geçmiş
yıllara ait olarak. Türkiye'de Kasım, Aralık 2005-Ocak 2006 dönemini
kapsayan üç aylık hareketli ortalamalara göre 2005 Aralık ayı itibarıyla
işsizlik oranı yüzde 11,2 olarak belirtildi. Türkiye, TÜİK'in hareketli
üçer aylık dönemler itibarıyla her ay açıkladığı iş gücü anketinin
Kasım-Aralık 2005 dönemini kapsayan Aralık 2005 sonuçlarına göre
bu dönemde iş gücüne katılım oranı ise yüzde 46,9 oldu. İşsizlik oranı
kentlerde yüzde 13,2, kırsal kesimde yüzde 8,2 olarak belirtildi.
Türkiye'de işsizlik oranı 2005 yılı Aralık ayı itibarıyla yüzde
11,2'ye çıktı. İşsizlik oranı geçen yılın Ocak ayında yüzde 11,5; Şubatta
yüzde 11,7; Martta yüzde 10,9; Nisanda yüzde 10 ve bu civarlarda, bu
şekilde gidiyordu.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi dikkatinizi istihdamdaki azalmaya çekmek istiyorum. Bu arada
Aralık ayında istihdam edilenlerin sayısı 596 bin kişi azalırken,
işsiz sayısı 91 bin kişi artmış. Buna göre 2005 Kasım ayı itibarıyla
21 milyon 928 bin kişi olan istihdam edilenlerin sayısı, Aralık
2005'te 21 milyon 332 bin kişiye gerilemiş durumda.
Değerli arkadaşlarım,
şunları söylemek istiyorum: Küreselleşme ve dış rekabet son yıllarda
en büyük darbeyi vasıfsız işçilere vurdu. Ne iş olsa yaparım, diyerek
iş arayanların çalışacak bir iş bulması her geçen yıl biraz daha zorlaştı.
Gençlerimiz arasındaki işsizlik sorunu da dayanılmaz boyutlara
ulaştı. TÜİK'in iş gücü istatistiklerine göre geçen yıl 842 bin genç
çalışma çağına girdi. Bu sayının gelecek yıllarda da 850 bin ila 1
milyon kişi arasında değişeceği ifade ediliyor.
Bırakın önümüzdeki
on-yirmi yıl için plan yapmayı, bu Hükûmet nedeniyle burnumuzun ucunu
göremeyecek duruma geldik. Daha 2000 yılında istihdamda tarım sektörünün
payı yüzde 34 iken, bu oran geçen yıl yüzde 27'ye kadar indi. Tarımın
istihdamdaki payı gelecek yirmi yılda azalmasını sürdürecek. Kırsal
kesimde ücretsiz aile işçisi durumundaki nüfusun bir bölümü, tarımda
devam eden makineleşmeye paralel olarak köyden koparak kentlerdeki
iş gücüne dâhil edilecek. Tarımda açığa çıkan nüfus sanayi ve hizmet
sektörü tarafından istihdam edilemezse, işsizlik kronikleşecek
ve kente göç tekrar artış eğilimine girecektir.
Yine, değerli arkadaşlarım,
ekonomideki tekelleşme, yenilenme ve modernleşme eğilimleri, bağımsız
iş sahibi küçük esnafı zorlayacak ve ücretlilerin istihdam içindeki
oranı zamanla yükselecek. Avrupa Birliği ülkelerinde, işçi, memur
ve diğer ücretli çalışanların toplam istihdamdaki payı, yüzde 75
ila 85 arasında değişiyor, Türkiye'de ise bu oran yüzde 50'nin altında.
Örneğin, bir kasap belki dükkânını açık tutup işini sürdürmekte direnecek,
ama onun çocuğu büyük bir ihtimalle bir süpermarketin şarküteri reyonunda
hayatını kazanacak. Bu eğilim, ücretli olarak iş arayanların sayısını
da artıracak.
Ekonomideki şartların
orta vadedeki hızlı değişimi, istihdamda ve bireylerin çalışma
hayatında aşağıdaki trendlerin egemen olması sonucunu doğuracaktır:
Tarımda istihdam gerileyecek.
Son on yılda istihdamdaki payı yüzde 45'ten 27'ye düşen tarım sektöründe
bu süreç devam edecek, on beş yıl içinde bu oran yüzde 15'e kadar gerileyecek.
Bu gerileme sonunda
açığa çıkan iş gücünün istihdamı, ekonominin önemli sorunlarından
birisi hâline gelecek.
Üretim artsa da sanayi
işçisi sayısı azalacak.
Geçen yüzyılda tarımda
başlayan istihdam gerilemesi, yeni yüzyılda sanayi dallarında
da yaşanacak. ABD'de, 1970'te, iş gücünün yüzde 33'ü sanayide çalışırken
2006'da bu oran yüzde 16'ya kadar indi.
Türkiye'de, bu eğilim
ancak 2015'ten sonra etkili olacak ve sanayinin istihdamdaki payı
da gerileme sürecine girecek.
İş yerlerindeki ortalama
kıdem düşecek. Yeni dönemde, işçi sirkülasyonu ve devridaim olarak
bilinen hareketlilik daha da artacak ve bir iş yerindeki kıdem süresi,
zamanla üç buçuk yıla kadar gerileyecek.
İş değiştirmelerin
sıklaşması nedeniyle iş gücü piyasası hareketlenecek, iki iş kapısı
arasında işsiz geçen süre ve kıdeme dayanan zamlardan yararlanma
imkânının azalması, ücreti reel olarak düşürecek.
Değerli arkadaşlar,
memurluğa ilgi sürecek, devlet kapısında çalışma, hayat boyu iş
güvencesi sağladığı ve hiç olmazsa enflasyon oranında ücret artışını
garanti ettiği için yeniden gözde olacak, ancak, memurluğu daha
çok istikrarlı bir hayatta mutluluk bulanlar seçecek.
Ayrıca, değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de iş gücünün eğitim ve vasıf düzeyi pek yüksek değil. İş gücünün
yüzde 70'i ilkokul ve ortaokul mezunlarından ve okuma yazma bilmeyenlerden
oluşuyor. Ortalama eğitim süresine göre hesap yapıldığında bu durum
farklı değil. 25 ila 59 yaş arasındaki iş gücünün ortalama eğitim süresi
7,7 yıl. Bu süre, nüfusun ortalama eğitim süresi olan 7,2 yılın biraz
üstünde. Ortalama eğitim süresi kırsal kesimde 5,8 yılda kalırken,
kentlerde yüzde 8,3'e yükseliyor. Avrupa Birliğine üye ülkelerde
aynı yaş grubundaki iş gücünün ortalama eğitim süresi ise 11 yıl. Aramızda
korkunç bir fark var. Türkiye'de bu süre ancak büyük şirketlerde görülebiliyor.
Görüldüğü gibi, Türkiye'nin
yabancı sermayenin getireceği iş gücüne imkân oluşturmaktan ve yabancı
sermaye için yasama yapmaktan çok daha önemli işleri bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de işsizlik konusunda en önemli ıstırapları çekenler üniversite
gençliğimizdir. Bu konuya biraz değinmek istiyorum. Gençliğimizin,
özellikle üniversite gençliğinin yaşadığı sorunlara elbette ki
değinmekte fayda var. Belki, bu vesileyle yükseköğrenimle ilgili
gidişata da bir katkı olunabilir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'de gençlerimizin yaşadığı sorunu bir örnekle somutlaştırmakta
yarar vardır. Milletvekilleri olarak
bize gelen iş talepleri arasında hayli ilginç olanlar vardır. Bakıyorsunuz,
pırıl pırıl bir gencimiz, öz geçmişinde, Ankara'da bir Anadolu lisesi
veya fen lisesini bitirmiş, ardından Türkiye'nin gözde üniversitelerinden
iyi bir teknik üniversiteyi bitirmiş, makine mühendisliği, inşaat
mühendisliği veya başka bir mühendislik dalını bitirmiş ve iş arıyor
bu gencimiz ve belki üç beş yıldır, beş altı yıldır işsiz geziyor, buna
hepimiz şahit oluyoruz. Şimdi, burada, durumun vahametinin daha
iyi görülmesi için bu gencimizin öz geçmişinin irdelenmesinde muhakkak
ki faydalar vardır diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, böyle,
işsiz gezen, hakikaten, on binlerce, yüz binlerce gencimiz vardır. Bunlar
elbette ki yine şanslıdır. Üniversiteleşmekten nasibini hiç alamamış,
"Mesleğiniz nedir?" sorusuna verecek cevap bulamayan,
bundan sonra ne yapacağı, ne tür bir girişimde bulunacağı hakkında
en ufak bir fikri olmayan, milyonlarca, elbette ki tahsili olmayan
veya ortaokul, lise veya ilkokul mezunu gencimiz de vardır değerli
arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ne yazık ki bu acı durum,
milyonlarca gencimizin mutsuzluğuna neden olan bir sorunun ifadesinden
başka bir şey değildir. Eğitim sistemimizle ekonomimizin iç içe geçtiği
hayati bir geçit vardır elbette ki. Türkiye yaşlanmakta olan genç
bir nüfusa sahiptir. Şu anda, nüfusumuzun büyük bir çoğunluğu çalışabilir
bir yaş düzeyine gelmiştir, bu eğilimin 2030 yılına kadar sürmesi
beklenmektedir. İçinde bulunduğumuz 2007 yılından 2030 yılına kadar,
hem fırsat hem tehlike anlamına gelecek bir belirsizlikle karşı
karşıyayız. Türkiye, gençlerine iyi bir eğitim verip onları iş gücü
piyasasına doğru hazırlarsa ve gençlerine istihdam oluşturmayı
başarırsa, ekonomik olarak aktif nüfusunu değerlendirmesi bile
ülkemizi dünyanın en güçlü ekonomilerinden birisi yapmaya yetecektir.
Yok eğer eğitim sistemine çekidüzen verilmez, ekonomide istihdam
oluşturulmazsa, Türk toplumu 2030 yılına kadar sürecek genç toplum
olma dinamiğini boşa harcayacak, ondan sonra da devletler liginde
yükselmesi için mantıklı bir nedeni kalmayacaktır diyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Ramazan Kerim Özkan, Burdur Milletvekili.
Buyurun Sayın Özkan.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yabancıların Çalışma
İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı'nın 13'üncü maddesinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.
Bizim orada bir laf
vardır "Eşeği ıhtırdık, kolan dokumaya gidiyoruz." diye. Benim
ülkemde… "Kolan"ı anlamadınız herhâlde; yük çekmek için semeri
eşeğin üzerinde tutan aygıta "kolan" denir, kıldan dokunur.
"Eşeği ıhtırdık, kolan dokuyoruz." Benim memleketimde 15
milyona yakın işsiz varken yabancılara böyle bir kapı açılmasını
ben de anlamış değilim. Neden? Ben eskiden Burdur coğrafyasında, Isparta
coğrafyasında bizden iş talep edenler için -il genel meclisi üyeliğim
sürecinde, meslek hayatım sürecinde- hemen Antalya'daki otellerden
birine telefon açardım, işi hazırdı, ama, şu anda bu otellerde -Moldova,
Ukrayna, Romanya- yabancı uyruklu insanlar gelip iş buluyor, bizim
çocuklarımız asgari ücretle iş bulmak için gece gündüz siyasetçi
kapısı çalıyor. Hani biz demiyor muyduk, komşusu açken tok yatan
bizden değildir? Değerli kardeşlerim, Türk çocukları aç yatıyor,
iş bulamıyor; baba parasına, anne parasına, dayı parasına, amca
parasına muhtaç çalışırken, siz yabancı uyruklu işçilere, mühendislere,
doktorlara iş bulmak istiyorsunuz. Benim doktorum, veteriner hekimim,
mühendisim işsiz. Kapınıza, sizlerin de kapısına geliyor her gün.
Yüzlerce İngilizce bilen, Almanca bilen, Rusça bilen, Arapça bilen
yavrularımız, üniversite bitirmiş, baba parasıyla okumuş, dayanışmayla
okumuş insanlar kendilerine iş bulamıyor, biz yabancı uyruklulara
iş hayatının kapısını açıyoruz Türkiye'de!
Bize Avrupa Birliği
ülkeleri serbest dolaşım hakkı dahi tanımadılar, koşullu Avrupa
Birliği de dayattılar bizlere. Böyle bir ortamda, o ülkelere geçmişte
bizim insanlarımız gittiğinde dişlerine bakılıyordu, idrarları
kontrol ediliyordu, soyuluyordu, tırnaklarına bakılıyordu, ayaklarına
bakılıyordu. Ama, şu anda, elini kolunu sallayan Türkiye'ye geliyor,
iş buluyor. Bizim en az 40 milyar dolarımız bu yabancılara peşkeş
çekiliyor. Bu insanlar çalışmak için de gelmiyorlar. Bu insanların
yarısı bedenlerini pazarlıyor bu ülkede. Buna da kucak açıyorsunuz.
Bu serbest dolaşım hakkını vermeyiniz. Bunu, gidin, Ege sahilinde,
Akdeniz sahilinde...
Boyun bükmeyin, bunlar
Türkiye'nin gerçekleri. Milyar dolarlarımız "turizm" adı
altında fuhuş bataklığında harcanıyor; bu üzüntüyü hep beraber çekiyoruz,
aileler yıkılıyor. Bu insanlar, buraya, çalışmak, iş üretmek, veteriner
hekimliği yapmak, doktorluk yapmak veyahut da makine mühendisliği,
inşaat mühendisliği yapmak için gelmiyorlar. Bu insanların oranlarına
bakınız. Bu insanların oranlarında, bayan oranları yüzde olarak daha
fazla. Lütfen, bu yasaya dikkatli bakınız. Bu yasayı çekiniz. Ülkemizi
peşkeş çekmeyiniz.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Hangi oranlar?
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Devamla) - Oranları siz araştırın, hükûmet yetkilileri sizsiniz. Bu
yetkiyi TÜİK çok güzel açıklıyor, sizin güdümünüzde istatistikler
yapıyor. Biz ne desek de bizim oranlarımız geçerli olmuyor. Afaki
rakamlar, mesleki…
BAŞKAN - Sayın Özkan,
maddeyle ilgili konuşalım, biraz da sakin olun.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Devamla) - Sayın Başkanım, içimiz çok yanıyor. Memleketin çocukları
işsiz, siz, yabancı uyruklu insanlara Türkiye'de kapı, kol açıyorsunuz.
Avustralya bizden işçi istiyor, ama ne
istiyor, biliyor musunuz?
Kaliteli meslek okulu mezunu, meslek okulu mezunu,
İngilizcesi olan, öz geçmişi temiz insanlar istiyor. Ama, biz, "Ne olursa
olsun gelsin, bu memlekete gelsin, çalışsın…" Ne idiği belirsiz
bir veteriner hekim geliyor, bir sahaya duruyor. Benim meslektaşım
asgarî ücretle çalışırken o bunun da altında çalışma talebiyle geliyor,
çünkü farklı işlerde, farklı yöntemlerle çalışmak istiyor. Bu memlekette
400 milyon lirayla geçinilmeyeceğini onlar da biliyor. Devlet memurlarımız
750 milyon liraya, 800 milyon liraya bu memlekette çalışırken, o insanlar
400 milyon liraya çalışıyor. Onların dudak boyasına, ojesine yetmez
bu para. Bunu nasıl karşılıyorsunuz! Bu ülkenin gerçekleri bunlar.
Bunları bu kürsülerde konuşmak zorundayız. Aileler çöktü, yuvalar
dağıldı. Benim bir arzuhalci Ali'm var, "Bana gelen davaların
yüzde 80'i şu anda boşanmayla ilgili." diyor. Neden bunlar? Acizliğimiz
var ülke olarak. Bunlara tekrar sizlerin dikkatini çekiyorum. Lütfen,
bu yasayı çekiniz Sayın Bakanım. Müsamaha yapmayınız yabancılara.
Benim köyde yetişen öğretmenim de, mühendisim de…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özkan,
lütfen, toparlayınız.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Devamla) - …veteriner hekimim de doktorum da işsiz kalır, işsizlikten
evine ekmek götüremezken, siz yabancılara yönelik böyle bir yasa
yaparsanız, yine bir tabirle söylüyorum: Hamza'nın kepesi, kâh oğlu
giyer, kâh babası.
Bu duygularla hepinize
saygılar sunuyorum. Hisse çıkarmanızı diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özkan.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
13'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 13- 4817 sayılı
Kanunun 23 üncü maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Yabancı teknik
personel
MADDE 23- Avrupa Birliğine
üye ülkelerden veya Bakanlar Kurulunca belirlenecek diğer ülkelerden
gelecek yabancı mimar ve mühendislerin çalışma izinlerinin verilmesinde,
diploma ve ilgili meslek odasına kayıtlı olunduğuna dair belgenin
ibrazı halinde, 27/1/1954 tarihli ve 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar
Odaları Birliği Kanununun 34 üncü ve 35 inci maddeleri ile
17/6/1938 tarihli ve 3458 sayılı Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanunun
1 inci ve 7 nci maddeleri uygulanmaz.
Diploma ve meslek odalarına
kayıt konusunda yapılacak tespitte, Avrupa Birliği mevzuatında
ve söz konusu ülkelerin mevzuatında öngörülen ve ilgili kurumlarınca
verilmiş belgelerin asıllarının veya tasdikli suretlerinin Bakanlığa
sunulması esastır.
Birinci fıkraya göre
çalışma izni verilen yabancı mimar ve mühendisler, Bakanlık tarafından
verilen çalışma izin belgesini ibraz etmeleri halinde, 6235 sayılı
Kanunun 36 ncı maddesine göre başkaca bir işleme gerek kalmaksızın
ilgili meslek odasına geçici üye olarak kaydedilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Erdal Karademir,
İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Karademir.
CHP GRUBU ADINA ERDAL
KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı'nın 13'üncü maddesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yabancı mühendis, mimar ve şehir plancılarının ülkemizdeki çalışma
izinlerine yönelik yasal süreci gözden geçirmeyi yararlı görüyorum.
Bildiğiniz gibi, yabancı mühendis, mimar ve şehir plancılarının
ülkemizdeki çalışma izinleri 2003 yılından önce 6235 sayılı TMMOB
Yasası'nın 34 ve 35'inci maddeleri gereğince TMMOB'un görüşü alındıktan
sonra Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca verilmekteydi. Bu süreçte
Hazine Müsteşarlığınca, yasal duruma rağmen, yabancı sermaye çerçeve
kararı ve tebliğine dayanarak yasal olmayan bir biçimde, yabancı
sermayeli şirketlerde çalışan yabancı mimar ve mühendislere akademik
ve mesleki yeterlik prosedürü uygulanmadan çalışma izinleri verilmiştir.
Hazine Müsteşarlığı tarafından hiçbir denetime tabi tutulmadan
verilen çalışma izinlerinin kesin sayısı bugün devletin yetkili
makamları tarafından da bilinmemektedir.
Yetki tartışmalarının
yapıldığı, denetimin ve tespitin imkânsız hâle geldiği bugünlerde
çalışma izinlerinin tek merkezde toplanması amacıyla 2003 yılında
4817 sayılı Yasa Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmiş ve
yetki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına verilmiştir. 4817 sayılı
Yasa'nın 26 ve 27'nci maddeleri 6235 sayılı Yasa'nın 34 ve 35'nci maddelerinde
değişiklik yapmış ve bu değişikliğin sonucunda, Türkiye'ye mesleğini
icra etmek için gelen yabancı mimar ve mühendislerin çalışma izinleri,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile TMMOB'un görüşü alındıktan sonra
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca verileceği hükme bağlanmıştır.
Ancak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 4817 sayılı Yasa'nın
22'nci maddesine dayanarak hazırladığı ve 29/8/2003 tarih 25214 sayılı
Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Yabancıların Çalışma
İzinleri Hakkındaki Kanun'un Uygulama Yönetmeliği'nin 4817 sayılı
Yasa'nın amacına aykırı düzenlemeler içerdiği söz konusudur. Söz
konusu Yönetmelik'in 55'inci maddesinin (ı) bendi ile -ikinci fıkrası
ile- yasa ve düzenlemelerine aykırı olarak, akademik ve mesleki
yeterlik konusunda muafiyet hükmü getirmiştir. TMMOB tarafından
dava konusu olan söz konusu yönetmelik, 6235 sayılı Yasa'ya aykırı
olduğu gerekçesiyle, Danıştay 8 ve 10. Dairelerinin ortak kararıyla
yürürlüğünün durdurulması karar altına alınmıştır.
Bu kanun tasarısı neden
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine tekrar getirilmiştir,
bunu iyi irdelememiz gerekiyor. Henüz dört yıl önce burada tartışılarak
kabul edilen 4817 sayılı Yasa'nın ömrü neden bu kadar kısa sürmüştür?
Getirilen 1225 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 13'üncü maddesinin
gerekçeleri gerçeği gerçekten yansıtıyor mu? 13'üncü maddenin gerekçelerinde
"maddeyle, Avrupa Birliğine üye ülkelerden veya Bakanlar Kurulunca
belirlenecek diğer ülkelerden gelecek yabancı mimar ve mühendislerin
çalışma izinlerinin verilmesine, akademik ve mesleki yeterliliğin
tespitine ilişkin süreç kolaylaştırılıyor" denilmektedir. Bu
gerekçe gerçekten doğruları yansıtıyor mu? Sayın Bakana sormak gerekiyor:
4817 sayılı Yasa'nın yürürlüğe girdiği 2003 yılından bu yana kaç yabancı mimar, mühendis
ülkemizde çalışma izni için müracaat etmiştir? Bunlardan kaçına,
hangi süreç içinde çalışma izni verilmiştir? Çalışma izni alamayan
kaç yabancı mimar ve mühendis vardır? Eğer, çalışma izni alamayan mimar
ve mühendis varsa, bunların çalışma izin belgelerini almama gerekçeleri
nelerdir? Sahte diploma ve benzeri belgeleri sunanlar var mıdır?
Varsa, bunlar kaç kişi ve hangi ülkelere mensup insanlardır? Çalışma
izin belgesi verilmeyen mimar ve mühendislerin ülkelere göre dağılımı
nedir? Avrupa Birliği ülkelerinden çalışma izin belgesi isteyen
mimar ve mühendislerin sayısı kaçtır? Bunların içinde çalışma izni
alamayanlar var mıdır?
Bu soruların cevapları
bu maddenin gerekçelerinde yer almamıştır. Bundan dolayıdır ki bu
tasarının gerekçeleri doğruyu yansıtmamaktadır. Ama ben sizlere
bu maddenin değiştirilmesinin asıl gerekçelerini sunmak istiyorum.
Adalet ve Kalkınma
Partisi, 27/2/2003 tarihinde yürürlüğe giren, 4817 sayılı Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanun'un, yürürlüğe girdiği tarihten bugüne
bu Kanun'un gereklerini yerine getirmemiştir. Aksine, kendisinin
çıkardığı Yasa'ya aykırı uygulamalar yapmıştır. Yasa'ya ve Anayasa'nın
135'inci maddesine aykırılığı açık olan, Yabancıların Çalışma
İzinleri Hakkında Kanun'un uygulama yönetmeliğini çıkarmış ve bu
yönetmeliğe göre uygulamalar yapmıştır. Bu yönetmeliğin TMMOB'un
açtığı dava sonucunda yürürlüğü durdurulmuştur. İşte bu tasarının
getiriliş amacı da budur. Bu tasarı, Danıştayın iptal kararına gerekçe
oluşturan 4817 sayılı Yasa'nın ilgili maddesini bertaraf etmeyi
amaçlamaktadır.
Bu düzenleme Anayasa'nın
135'inci maddesine aykırıdır. Anayasa'ya aykırı olmasına rağmen
bu düzenlemede ısrarlı olunması gerçekten düşündürücüdür. TMMOB'un
kurulma gerekçesi ya da işlevi, lisans ve lisansüstü öğrenim programlarından
mezun olmuş ve 3458 sayılı Yasa'yla mimarlık ve mühendislik unvanı
almış meslek mensuplarının mesleklerini icra ederken uyacakları
mesleki kuralları tespit etmek ve denetlemektir. Bunun açık anlamı,
Anayasa, kamusal bir görev olan meslek kurallarının tespiti ve denetimini
TMMOB'a vermiştir. Meslek mensuplarının mesleğini icra ederken gerekli
koşulları ve uyacağı kuralları TMMOB'a bağlı odalar dışında başka
bir mercinin belirlemesinin Anayasa'ya aykırı olduğu da bir gerçektir.
Yasa tasarısının 5, 7 ve 13'üncü maddeleri incelendiğinde, Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, yetki alanı dışında akademik ve mesleki
yeterlilik incelemesine müdahale etmektedir. Ayrıca, yabancı
meslek mensupları yönünden 3458 ve 6235 sayılı yasaların uygulanamayacağını
düzenlemektedir. Ayrıca, TMMOB'u, Bayındırlık ve İskân Bakanlığını
ve YÖK'ü süreç dışına bırakmaktadır bu tasarı.
Bu tasarının Anayasa'nın
eşitlik ilkesine de aykırı olduğu açıktır. Zira, Türk vatandaşları,
yurt dışından akredite olmayan bir yükseköğretim kurumundan mezun
ise YÖK Yasası'nın 7'nci maddesi gereğince seviye tespit sınavına
tabi tutulmaktadır. Seviye tespit sınavında başarılı olamayanlar
yükseköğrenim kurumu mezunu sayılmadıkları için, mimar ve mühendis
unvanına sahip olamadıklarından, mesleki faaliyette de bulunamamaktadır.
Tasarıya göre, bir yabancının akredite olmuş bir yükseköğretim
kurumundan mezun olmamasının bir önemi bulunmamaktadır. Tasarıda,
yabancıların veya yabancı çalıştıran firmaların beyanı esas alınarak
yabancı kişilere mesleki faaliyette bulunma olanağı sunulmaktadır.
Mühendislik ve mimarlık mesleğinin icrası için aranan koşullar yabancıların
lehine, kendi yurttaşlarımızın aleyhine olarak düzenlenemez. Türk
vatandaşı aleyhine düzenlenen ve eşitlik ilkesine aykırı olan bu
düzenlemenin, ne bilim karşısında ne de hukuk karşısında savunulabilir
bir yönü bulunmamaktadır.
Tasarının kamu yararına
aykırı olduğu da açıktır. Ülkemizde Bakü-Ceyhan Boru Hattı Projesi'nde
çalışan mimar ve mühendisler ile Hazine Müsteşarlığınca çalışma
izni verilen ve sayıları binlerle ifade edilen mimar ve mühendislerin,
akademik ve mesleki yeterlilik prosedürü uygulanmadan mesleki
faaliyette bulunduğu ifade edilmektedir. Bunların dışında, kaçak
olarak çalışanların sayısı ise henüz bilinmemektedir. Bu gerçeğe
rağmen, dava konusu düzenleme ile ülkemizde "mühendis" ve
"mimar" unvanlarını kullanarak mesleğini icra eden kişilerin
gerçekten mimar ve mühendis olduğunu denetlemenin önü de kapatılmaktadır.
Ülkemizde, mimar ve mühendis olduğu kanıtlanmamış kişiler mimarlık
ve mühendislik hizmeti sunmaktadırlar. Bu kişiler, her türlü izin
ve denetimden muaf çalışmaktadırlar. Bu tasarının, kamu yararı
ve yabancı sermayeyi teşvik ederek istihdam yaratmak iddiasıyla
bir ilgisi yoktur.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Karademir,
lütfen toparlayın.
ERDAL KARADEMİR (Devamla)
- Bu tasarının… Değerli arkadaşlarım, mesleki yeterliliklerin
karşılıklı tanınması ilkesini içeren Konsey direktifi, Avrupa
Birliği Resmî Gazetesi'nde yayınlanmıştır. Karşılıklı tanınma mevzuatı
tam olarak uyumlaştırılmadan bir mesleğin icrası ve bir iş kolunun
başka bir ülkede hizmet sunabilmesi de mümkün değildir. Görüldüğü
üzere, tam üyeliğe kadar, karşılıklılık ilkesi çerçevesinde hizmetlerin
serbestleştirilmesi programa alınmıştır, ancak, Yabancıların Çalışma
İzinleri Hakkında Kanun'u değiştiren 13'üncü maddeyle, ne Avrupa
Birliği üye ülkeleri ne de Bakanlar Kurulunca belirlenecek diğer
ülkelerden gelecek yabancı mimar ve mühendislerin Türkiye'de çalışmaları
için verilecek izinde karşılıklılık ilkesi dahi aranmamaktadır.
Ulusal ve uluslararası
pazarda mimarlık ve mühendislik hizmet sunumunun koşulları değişmekte
iken, yabancı mimar ve mühendislerin denetimsiz olarak hizmet sunabilmeleri,
bir ulusal pazarda, Türk mühendis ve mimarların rekabet şansını da
azaltmaktadır. Akademik ve mesleki yeterlilik aranmadan yabancı
iş gücünün girişine olanak tanınması, yerli hizmet sunumları bakımından
haksız rekabet ortamı yaratmaktadır. Bu bağlamda, Avrupa Birliği
müktesebatının tam üyelik gerçekleşmeden ya da uyum çalışması tamamlanmadan
uygulanmasının sektöre yönelik bir tehdit oluşturacağı, Devlet
Planlama Teşkilatının Dokuzuncu Kalkınma Planı Raporu'nda da ifade
edilmiştir.
Ülke gerçekleriyle,
kamu ve toplum yararıyla, eşitlik ilkesiyle ilgisi olmayan bu tasarı,
ülkemiz mühendis ve mimarları karşısında yabancı mimar ve mühendislere
ayrıcalık getiren, meslek kuruluşlarının denetimini ortadan
kaldıran, denetimsiz, kuralsız hizmet sunumunu öngören, Türkiye'de
hizmet sunumlarında akademik ve mesleki yeterlilik kriterlerini
aramayan, karşılıklılık ilkesi gözetilmeyen ve haksız rekabet ortamı
yaratacak bir düzenlemedir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Karademir.
ERDAL KARADEMİR (Devamla)
- Bu tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmek suretiyle
kendi mimar ve mühendislerine karşı açıkça savaş açan AKP İktidarı,
bu ülkenin mimar ve mühendislerinden özür dilemeli ve bu ihanet tasarısını
derhâl geri çekmelidir diyorum.
Bu duygularla, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Karademir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 21.00'e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.36
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.06
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 110'uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
1225 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon?.. Yerinde.
Hükûmet?.. Yerinde.
Tasarının 13'üncü
maddesi üzerinde, şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına
Mersin Milletvekili Hüseyin Güler'e aittir.
Sayın Güler, buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlar; Yabancıların Çalıştırılması Kanunu hakkında Anavatan
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, sizi önce yürekten
kutluyorum bu cesaretinizden dolayı. Seçim aritmetiğinin olduğu
bir dönemde, Türkiye'de çalışma hayatını özellikle bu kadar riske
atarak ve yabancılaşmanın önünü açabilecek bir kanun teklifiyle
çıktığınızdan dolayı, cesaretinize de şaşıyorum. Hangi yürekle
çıktınız? Hangi sıfatla çıktınız? Saflık mı? Bilemiyorum. Yani, giderayak,
böyle bir kanun teklifini niye getirme ihtiyacı duyuyorsunuz,
onu da anlamakta zorluk çekiyorum.
Yabancıların çalışma
izinleri deyince, egemen ulus devleti olan her devlet önce kendi çıkarlarını
korur; hele, hukukta "karşılıklılık ilkesi" dediğimiz
ilişki kurar tüm devletler arası. Böyle, tek taraflı bir sözleşme,
tek taraflı bir kanun dünyanın hiçbir yerinde yok. Buna istinaden
baktığımızda; başta, özellikle mimar, mühendisler olarak baktığımızda
şöyle bir örnek vermek lazım: Aynı üniversiteden mezun olmuş yabancılar
rahatlıkla gelip Türkiye'de çalışırken, yabancı ülkede okumuş
Türk vatandaşı çeşitli statülerden geçirilmekte. Bu çelişkinin
altını çizmek istiyoruz. Baktığımızda… Çünkü, geldiğinde, Türkiye'de
denklik, YÖK üzerinde denklik sınavından geçecek ve ondan sonra yeterlilik
belgesi aldıktan sonra mesleğini icra etme şansı olacak. Yabancının
ise böyle bir şeyi yok.
Bugün size bir örnek
vermek istiyorum: Avrupa'da yaklaşık 5 milyon Türk vatandaşı yaşamakta.
İşsizlik alabildiğine öyle artmakta ki, gelişmiş ülkeler dediğimiz
ve dünyanın ilk sekizi arasına girebilecek ülkeler, başta da Almanya
olmak üzere, 3,5 milyon Türk vatandaşı var Almanya'da; 2,5 milyon insanımız
işsiz. Böyle gelişmiş ülkelerde işsizlik oranı olurken, buraya gelip
de söyler misiniz beş yılda hangi yatırım alanları açtınız?
Sayın Başbakanın, hatırlıyorum,
Konya'da bir düğmeyle 200 fabrika açtığını, Kayseri'de bir düğmeyle
300 fabrika açtığını da biliyorum. Ama, nerede istihdam, nerede
iş alanları? Veya o iş yerleri ne oldu? Tabii ki, hepsi, geçmişinde
açık olanlar, restore edilerek tekrar, yeniden hizmete açılmış gibi
gösterildi. Yani, her geçen gün Türkiye'de işsizliğin arttığı bir
yerde, her geçen gün istihdam sıkıntısı yaratılan bir ülkede, sizleri
gerçekten anlamakta zorluk çekiyoruz. Çalışma hayatına bu kadar
dinamit koymaya hakkınız var mı?
Zaten okuma oranı belli.
Üniversitelere girme oranı belli. Yüzde 70, Türkiye'nin en önemli,
en avantajlı alanı yüzde 70'i genç nüfus olarak diye övünürüz. Nerede
istihdam, söyler misiniz? Kapılarınızı herhâlde artık iş bulmak
için çalmıyorlar. Niye? Umutları bile kalmadı; sizin döneminizde
iş bulma umudu, yani, onun hayalini dahi yaşayamıyor vatandaşımız,
gençlerimiz.
Bugün, emekliler ek
iş yapalım derken, karşısında "vergiler" adı altında sıkıntılar
yaratırken, bugün ise o gençlerimiz Türkiye'de iş bulma umudu dahi
bulamazken, tabii, kapılarınız çalınmayacak. Böyle bir ortamda
sormak istiyorum: Yabancı hekimlere çalışma izni, mimarlara çalışma
izni... Söyler misiniz Allah aşkına, bu kadar, dünyanın hangi ülkesinde
bu kadar… Zaten, en çok ucuz emek gücü olarak her geçen gün köleleşen
bir süreç içerisinde, Türkiye'deki emek gücünü daha da mı ucuza satmak
istiyorsunuz?
Yabancı emekçi dediğiniz
nedir? Geri kalmış ülkeler dediğimiz, başta Doğu Bloku ülkeleri
veya Afrika ülkelerinde, böyle bir ortamda daha ucuza çalışacak.
Asgari ücret, zaten yoksulluğun altında, açlık sınırına yakın. Asgari
ücrete dahi üniversite mezunları iş ararken, ne merdine ne de namerdine
muhtaç olmamak için iş ararken, bırakın iş bulmayı, olan işinden de
ediyorsunuz. Size iki tane örnek hatırlatacağım: Bir tanesi, Malatya
Sigara Fabrikası, diğeri ise Adana Sigara Fabrikası. Üretim yerlerini
dahi kıstınız, üretim yerlerini dahi kapatma ihtiyacı duyuyorsunuz.
Hepsi bordro mahkûmları gibi, sadece maaşlarını alıp, gitmektedirler.
O insanlar ise alın terinin karşılığını istiyorlar, çalışmak istiyorlar.
Siz, o insanları ise, her an özelleştireceğiz adı altında bir yıldır
çalıştırmıyorsunuz ve o özelleştirmeyi de maalesef beceremediniz.
Ne yaptınız? Türkiye'deki
en büyük istihdam alanı tarımdaydı. Avrupa Birliği sizlere dayattı
"yüzde 35 nüfus çok büyük oran, onu yüzde 15'e düşürün" dediniz,
yüzde 20'sini de kaderiyle baş başa bıraktınız. Sizi bu konuda da
alkışlıyoruz. Yani, gerçekten, halkın tüm değerlerine, üretim araçlarına
dinamit koymakta birebirsiniz. Ama, inanıyorum ki, bu ülkede işsizliğin,
yoksulluğun ne olduğunu bilen kitleler, bu seçim döneminde, 22 Temmuza
çok az kaldı, her geçen gün AKP'den kurtuluş günleri gibi geriye sayım
başladı. İnanıyorum, o halk, sandıkta sizden hesabını teker teker
soracak.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Millet, iradesine dinamit koyanları değerlendirecek.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Evet, millet, iradesini sandıkta gösterecek. İnanıyorum ki, o sokaklara
bile çıkamayacaksınız.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Ayıkken rüya görüyorsun!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- İnanın çıkamayacaksınız. Seçim atmosferi yaşatılsın…
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen.
HÜSEYİN GÜLER (Devam)
- Seçim atmosferi içerisinde o mitinglerde sizleri göreceğiz. Bugün
Parlamentoda bulunduğunuza bakmayın, son günlerinizi sayıyorsunuz.
Yakında adres değiştireceksiniz muhalefet tarafına. Büyük bir
kısmınız da olmayacak. Bunu halk takdir edecek, bizler değil.
Tabii ki, böyle bir ortamda,
süreci ülkede bir istihdam alanı… Gelip de bu TÜİK'in rakamlarıyla
kendinizi kıyaslayın, yine, yakın zamanda ATO'nun yayınladığı bir
bildiri vardı, daha doğrusu açıklaması vardı, araştırması vardı. Söyler
misiniz, nerede? Kışın nerede? Tarımda istihdamı nasıl arttırdınız?
Gelin buradan açıklayın da biz de duyalım, biz de bilelim. Rakamları
o kadar çarpıtmayı, rakamlarla o kadar, işinize geldiği gibi oynamayı
çok seviyorsunuz, bu konuda beceriklisiniz. Bu konuda sizleri
kutluyoruz, ama, verimlilik deyince, karneniz maalesef zayıf, sıfır
ve bu konuda, halk, kendi geleceği için, bu yıl, bu ülkede verimliliğin
ve rekabetin ve bereketin özlemi içerisinde. Bu doğrultuda, inanıyoruz
ki, halk gereken mesajı size sandıktan verecek.
Halkım her geçen gün
yaşadığı sıkıntıları, beş yıllık ıstırabını bir an önce dinmesi
için sabırsızlıkla sizleri bekliyor. O sandık karşısında, inanıyorum
ki, hiçbir şüphemiz yok, görüştüğümüz tüm halk katmanlarında, başta
üniversiteli gençlerimiz ve böyle bir ortam içerisinde üniversite
kapılarından sürünürken, eğitim adına da sınıfta kaldınız ve her
geçen gün 1,5 milyon insanın üniversite kapılarından geri dönerken,
eğitimden yoksun, vasıfsız eleman her geçen gün sayısı artarken neyle
rekabet edeceksiniz? Dünya küçük artık. Bugün, teknoloji hızla gelişirken,
zaten istihdamda önemli sıkıntılar yaratırken, siz, hangi yeni
alanda istihdam alanları yarattınız?
İhracat deyip övünüyorsunuz.
İhracatın yüzde 70 küsuru, 73'ü ithalata bağımlı. Orada ne katma
değer ürettiğinizi zannediyorsunuz? İki tane ithalatçı firma zengin
olmaktan başka ne yapıyor?
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Şimdiye kadar niye yoktu?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Şimdiye kadar niye yoktu? İşte, beş yılda ne yaptınız? Sayın Başbakan dedi
ya hani, "Nereden nereye." Haklısınız; ülkenin geldiği boyut
bu, maalesef ve her geçen gün bu ülkede, işsizliğin can aldığı… Kamuoyu
yoklamaları yapılıyor: Türkiye'de en büyük sorun nedir? Yüzde 41
işsizlik. Bu ciddi sıkıntı, siz yaşamıyorsunuz, ama halk bunun ıstırabını
çekiyor. Çektirenleri de unutmayacak.
İnanıyorum ki, bu sizin
tek başınıza olan iktidarınızda, sizin mağduriyet duygunuzu değil
de, resmen, adına beceriksizlik dediğimiz ve verimsizlikte olan
bir AKP iradesinden kurtulacaktı ve her geçen gün böyle bir süreç içerisinde
verimsiz olan bir iktidar.
Yasalar sizin için görev
verilmiş. IMF ve Dünya Bankası… Bulun yabancı hekimler, bulun mimarlar!
Allah aşkına söyler misiniz siz, hangi rekabetin koşullarını yarattınız
da, bu kadar, bugün turizmde dahi, övündüğünüz, büyük bir çoğunlukta
ve yabancıların çalıştığını da biliyoruz. İşlerini kolaylaştırmak,
yabancı sermayenin işini kolaylaştırmak. Sorarım size. Türk mühendisi,
Türk mimarı ve Türk doktoru Avrupa'da… Bak, Avrupa Birliğine giriş
aşamasındayız sözde. O konuda da sınıfta kaldınız ya, duvara tosladınız
ya! Buna karşın bir Türk doktorun, Sayın Bakanım, burada, Almanya'da
çalışma izni var mı yok mu lütfen söylesin, burada açıklasın; bir mimarın
İngiltere'de çalışıp çalışmayacağını lütfen açıklasın. Serbest
dolaşım hakkının olmadığı bir yerde bu ne cesaret arkadaşlar? Ülkemizin
vatandaşlarını korumak hepimizin görevi.
FARUK ANBARCIOĞLU
(Bursa) - Bizden centilmenlik öğrensinler diye çıkarıyoruz.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Centilmenlik! İşinize kolay. IMF ve Dünya Bankası dayatıyor size,
siz de burada görevinizi yapıyorsunuz. Ama, az kaldı, bunların hepsini
düzelteceğiz. Bizim tercihimiz, önce Türk vatandaşını korumak ve
başta da emek olarak. Ama, sizin için tabii ki emek önemli değil, işsizlik
önemli değil. Sizin öyle bir kaygınız yok. Türkiye'de öyle bir sorun
vardı, onu şikâyet de kalmadı. Büyük bir kısmı zaten iş bulma umudunu
dahi yitirdi. İş Bulma Kurumu yetkilileri keşke olsa burada.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Güler.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İş Bulma Kurumuna
başvuruların nasıl azaldığını lütfen açıklasınlar. Demek ki, iş
bulma umudu bile yokken bu ülkede, insanca yaşayabilmenin nasıl
zor olduğunu hepimiz biliyoruz. O, evinde ocağı yanmayan vatandaşımın
sorununu biliyoruz. Evine giderken işsiz olan bir babanın çektiği
ıstırapları, hepsini biliyoruz, ama, az kaldı. Bu ülkede yarınlar
bizim olacak. Yarınlar Anavatan iktidarıyla beraber rekabetin ve
verimliliğin olduğu bir yer.
AHMET YENİ (Samsun) -
Anavatan devam edecek mi?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Evet, bu ülkede umut ve hayal kurabileceğimiz bir Türkiye hepimizin
özlemi. Bu, çok yakın bir zaman. Sizler beceremediniz. Beş yıllık iktidarınızda
Anayasa'yı değiştirecek çoğunluğunuz olmasına rağmen sığındığınız
tek bir şey var, o da mağduriyet.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Anavatan yok ki şu anda!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Bu toplum mağduru sever, ama, bir defa sever. Bu toplum beceriksizi
asla affetmez, evladı da olsa affetmez. İnanıyorum ki, sizleri de
affetmeyecek ve bu ülkede hepimizin insanca yaşayabileceği bir
Türkiye'de, tüm, başta, istihdam, eğitim, sağlık, temel kamu görevlerinde
bu ülkede insanca yaşayabilecek bir Türkiye yaratılacaktır.
AHMET YENİ (
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Bugün
"asgari ücret" dediğimiz bile yoksulluk sınırının altındayken,
burada sizin aracılığınızla da buradan kadınlarımıza seslenmek
istiyorum ve en büyük emek gücü olan kadınlarımız… Yarınlarda
Demokrat Parti olacak tabii ki bu süreç içerisinde.
FARUK ANBARCIOĞLU (
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - İnanıyorum
ki, bu Demokrat Parti iktidarında herkes sosyal güvenceye kavuşacaktır.
Bunu, başta kadınlarımıza müjde olarak…
Ben, burada, tüm vatandaşlarıma diyorum
ki, hayat seçin, taraf değil ve bu doğrultuda AKP'den kurtuluş günü
çok yakın ve bu ülke de bu özlem içerisinde…
AHMET YENİ (Samsun)
- Anavatanda öyle söylemiyordunuz.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- …ve inanıyoruz ki hep beraber sokaklarda, meydanlarda hep beraber
olacağız. Halkla kucaklaşıp duygudaşlığı yakalayacağız ve Türkiye'de
yaşamanın onurunu yaşayacak.
AHMET YENİ (Samsun) -
Dördüncü parti olarak mı?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Ama, böyle mutsuz, karamsar bir ülkede değil; tam tersine, bereketli,
zengin olan bir ülke. Siz beceremediniz, inanıyorum ki, bunu…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) -
Kaçıncı partide yapacaksınız?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Parti değiştirmeyi beceremediniz.
BAŞKAN - Lütfen Sayın
Güler…
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür
için Sayın Güler.
Buyurun.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Evet, bu kanunun bir an önce çekilmesini istiyoruz. Türkiye'de yaşayan
milyonlarca gencimizin istihdam sorunu varken böyle bir… Cesaretinizi
anlamakta zorlanmıyoruz. Size verilen görevi yaptınız, ama, bu
halk bunu unutmayacaktır; başta, doktorlarımız ve mimarlarımız.
Bu kanunun bir an önce
çekilmesi dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Güler.
Madde üzerinde,
Hükûmet adına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu
söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakan.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; 13'üncü madde hakkında söz aldım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Daha doğrusu böyle
bir söz alma mecburiyeti hissettim. Bu maddeye kadar konuşulanları
büyük bir dikkatle dinledim. Âdeta tasarımızı tanıyamaz hâle geldik.
Sanki Türkiye'de yabancıların çalışmasına dair bir mevzuat yok,
ilk defa böyle bir mevzuat getiriyoruz ve bu mevzuatla birlikte,
Türkiye -affedersiniz- yol geçen hanına dönüyor. Yok böyle bir şey!
Burada bazı arkadaşlarımın
da gerçi açıkça ifade ettiler. 2003 yılına kadar Türkiye'de yabancıların
çalışma izinleri konusunda yaşanan kargaşayı hepimiz biliyoruz.
Bir günde izin veriliyor, gerekli araştırma yok. Şu anda 2003 yılına
kadar verilen izinlerin ne kadar olduğunu bilen bir merci yok Türkiye'de.
Ama, ben, size konuşmanın başında geldim, 36 bin müracaat olduğunu,
bunun bütün detaylarını, hesabını bu Parlamentoya verdim. Onun
için, lütfen, değerlendirmelerinizi yaparken bu hakkı, hakikati,
yapılanları gerçek şekilde yerli yerine koyalım.
Mesele şu değerli arkadaşlarım:
Evet, biz de millî iş gücümüzün korunması konusunda, burada konuşan
arkadaşlarımız kadar hassasız. Biz de işsiz çocuklarımızın işe,
aşa kavuşmasını gönülden arzu ediyoruz, ama şöyle bir gerçek var: Değerli
arkadaşlarım, Türkiye'de her yıl 650-700 bin gencimiz okulunu bitiriyor,
askerliğini bitiriyor, iş piyasasına çıkıyor, diyor ki, ben iş
arıyorum. Peki, devlet olarak, kamu olarak, biz bunun ancak 50 binine
istihdam yaratabiliyoruz. Geriye kalan 650 bin kişiye bu ülkede
kim iş verecek? Yerli ve yabancı girişimci verecek.
Ülkede doğrudan yatırımlar
olursa, yabancı yatırımlar olursa, onların yaratmış olduğu istihdamdan bu çocuklarımız
yararlanacak. Sizin şimdi karşı çıktığınız anlayışla bunu sağlamak
mümkün değil.
Bu tasarı, Türkiye'de
çalışacak yabancıların çalışmasına bir disiplin getiriyor, bir
sürü süzgeçten geçiriyor. Şirket sermayesine, başka amacı var mı,
misyoner mi, lejyoner mi, nedir, bütün bunları en ince teferruatına
kadar araştırıp Türkiye'ye gerçekten yatırım yapacaksa, istihdam
yaratacaksa bunlara izin veriyor. Bu konuda Çalışma Bakanlığı
olarak çok eleştiriye muhatap olduk. "Efendim, siz, yabancı sermayeye
karşısınız, yabancı sermayenin ülkeye gelmesine karşı çıkıyorsunuz…"
Bunlar yazıldı çizildi, bir sürü dernek bu şekilde Bakanlığa çeşitli
sorular yönelttiler, ama, emin olun, Çalışma Bakanlığı, bu konuda
sizin hassasiyetlerinizi paylaşıyor ve yabancılara bu çalışma
izni verirken çok dikkatli bir şekilde bu incelemeyi sürdürüyor.
Şimdi, bir siyasi tercih
olarak "Türkiye'ye hiç yabancı gelmesin." diyebilirsiniz.
Bu bir siyasi tercihtir, ama, bugün yaşadığımız dünyada bunu diyebilir
misiniz diyemez misiniz başka. O zaman size sorarlar, 5 milyon vatandaşın
var yurt dışında, senin de mühendislerin gidiyor, senin de okumuş aydınların
gidiyor veyahut da yurt dışında çalışma durumunda olan vatandaşlarımız
gidiyor. Onlara ne cevap vereceksiniz? Yetmiş ülkede insanımız
var, dünyanın dört bucağında çalışmak üzere giden insanlarımız
var. Bu karşılıklılık ilkesi diyorsunuz, o zaman kendi vatandaşlarımıza
yapılmasını istediğimiz bir muameleyi başkalarına da aynı ölçüde
yapmamız lazım. Hakkaniyet bunu gerektirir değerli arkadaşlarım.
Onun için, şunu düzeltmem
gerekiyor izninizle: Yani, bu yabancıların çalışma izni, Türkiye'deki
işsizliği artıracak, bizim gençlerimizi işsiz bırakacak bir olay
değildir. Türkiye'de sadece yabancı firmaların teknik anlamda,
mesleki yeterlilik anlamında çalıştırmak istedikleri personeli
getirdiklerinde, kendilerine uygulanacak mevzuatı burada düzenlemeye
çalışıyoruz yahut da değişiklik yapıyoruz.
İşte, 2003 yılından
2007 yılına kadar vermiş olduğumuz toplam izin 28 bindir. 28 bin kişiye
izin vermişiz. 2003 yılına kadar ne kadar izin verildiği, dediğim gibi,
onun bir envanteri, maalesef, üzülerek söylüyorum, yok, ama, 2003 yılından
itibaren bu iş bir kayda girmiş, bir sisteme girmiş. Her yıl bunların
yenilenmesini yapıyoruz ve devamlı olarak dikkatli bir şekilde
takip ediyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bu 13'üncü madde önemli bir madde. Burada bir değişiklik yapıyoruz.
Aslında, maddenin ilk düzenlemesi, Avrupa Birliğine üye ülkeler
veya Bakanlar Kurulunca belirlenecek ülkelerden gelecek yabancı
mimar ve mühendislerin çalışma izni verilmesini öngörüyor. Bu,
Avrupa Birliği ülkelerinde uygulanan bir sistem var. Bir mühendis
diplomasını ve ilgili meslek odasına kaydını bir ülkeye ibraz ettiği
zaman, kendisine herhangi bir izin konusunda prosedür sorulmuyor.
Türkiye de yarın Avrupa Birliğine tam üye olduğu zaman, bu prosedüre
biz de itiraz edemeyeceğiz. Avrupa'nın herhangi bir ülkesinden gelecek
mühendis ve mimar, diplomasını ve o ülkedeki üyeye kaydını gösterdiği
anda, bizim sistemimizde de çalışma imkânına sahip olacak, ancak,
biz, bu konuda biraz bu işin erken olduğu kanaatine vardık ve dolayısıyla,
arkadaşlarımız bir önerge hazırladı. Bu önergeyi birazdan Başkanlık
sizlere takdim edecek.
Ben bunu tam konuşmamın
başında söyledim, ama, 13'üncü maddeye kadar herkes sanki bu konuda
bir değişiklik yapılmayacakmış gibi, bütün konuşmacı arkadaşlarımız
bu değişiklik yapılmayacakmış gibi konuşmalarını bunun üzerine
bina ettiler. Biliyorum, bir meslek odası arkadaşlarımıza servis
veriyor, onları brifing ediyor. Doğrudur, meslek kuruluşlarının
da burada seslerinin duyulması lazım, ama, biz bunu kendileriyle
konuştuk, böyle değişiklik olacağını kendileri de biliyor. Onun
için, evet, bir seçim atmosferine girdik. Burada biraz siyaset ağır
basan konuşmalar olabilir, ama, bu tasarının da genel çerçevesinin
dışına çıkmamamız gerektiği inancındayım.
Bir de "Bir sürü
kanun varken, bu kanun niye hemen aceleyle geldi?" deniliyor.
Değerli arkadaşlarım, bu kanun 17 Mayıs 2006 tarihinde, yani, yaklaşık
bir sene evvel Başbakanlıktan Meclise sevk edilmiş. Bir senedir bu
kanun çıkmayı bekliyor. İhtiyaç var, bir sürü izinleri verme konusunda
sıkıntılarımız var. Bunun için, bir yıldır bekleyen bir kanuna, neden
acele getirildi, neden bu gündeme girdi demenin de bir haklı gerekçesi
olduğuna inanmıyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; işsizlik konusuna çok vurgu yapıldı. Doğrudur, hepimizin
konuşması, tartışması ve sorgulamamız gereken bir konudur, ancak,
bu sorgulamayı yaparken de gerçekten elimizi vicdanımıza koymamız
lazım. Dört yıldır, dört buçuk yıldır bu Hükûmet döneminde işsizlik
artmış mıdır; en azından, muhafaza edilmiş midir, cüzi olarak da bir
düşüş söz konusu mudur? Buna bakmamız lazım, rakamlara bakmamız lazım.
Biz hükûmeti devraldığımızda Türkiye'de genel işsizlik oranı
10,3'tü, 2006 yılı sonu itibarıyla Türkiye'de genel işsizlik oranı
9,9'dur. Yani, son dört buçuk yılın en düşük oranı 2006 yılında gerçekleşmiştir.
9,8 az mıdır, çok mudur? Elbette fazladır. Türkiye gibi bir ülkede
genel işsizlik oranının 9,9 olması fazladır. Bunun daha makul seviyelere
inmesi gerekiyor, mücadele budur. Ama bu konuda da yapılan gayretleri…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Geçenlerde 11 küsur diye açıklandı. Bu rakamı kim açıkladı?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - 11, dönemsel. Benim söylediğim
2006 yılının genel ortalamasıdır.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Artı 3 puan olmuş oluyor.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Hayır öyle değil. O şekilde
değil. O, geçen yılın ilk üç aylık döneminde -ki, orada da yarım düşüş
vardır- 11,5'a düşmüştü, daha fazlaydı o dönemde. Onu 2007 yılı sonundaki
ortalamaya bakacağız. Benim dediğim, 2006 yılı sonunda Türkiye'deki
genel işsizlik oranı 9,9'dur. AK Parti İktidarının almış olduğu
orandan daha aşağı bir orandadır ve bunun daha aşağıya çekileceğini
bize göstermektedir.
Değerli arkadaşlarım,
istihdam piyasası Türkiye'de çok yapısal bir değişime uğramaktadır.
Biraz evvel değerli arkadaşımız dedi ki: "İşte, tarımı küçülttünüz."
Biz hükûmete geldiğimizde tarımdaki istihdam oranı yüzde 36,5'tu. Yani,
Türkiye'de çalışan her 100 kişiden 36,5'u tarımda çalışıyor gözüküyordu.
Bugün bu oran 29,5'a düşmüştür. Demek ki, 2 milyona yakın insan tarım
istihdamından kopmuş, kentlere gelmiştir. Tarım istihdamını küçültmek
bu ülkenin lehinedir. Bu kadar yüksek oranda istihdamla biz tarımda
verimliliği yakalayamayız. Oradaki insanların karnını doyurması
mümkün olmaz. Mutlaka makul seviyelere düşmesi gerekiyor.
Şimdi, Türkiye'de işsizlikle
mücadele ederken, hem bu tarımdaki 2 milyon çözülmeyi göz önünde
tutmamız lazım hem de artan nüfusumuzu dikkate almamız lazım. Demin
de ifade ettiğim gibi, 650-700 bin kişi her yıl iş gücü piyasasına
girmektedir. Aslında tarımdan bu kopuş olmasa, ekonomimiz, kentlerde
oluşan işsizliği regüle etme konusunda gayet başarılıdır. Mesela,
izninizle bir rakam daha vereyim size: Bizim iktidara geldiğimiz
dönemde Türkiye'de zorunlu sigortalı sayısı…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan
buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - 5,5 milyon civarındaydı. Dört
yıllık dönemde değerli arkadaşlarım, 2 milyon kişi zorunlu sigortalıda
artış olmuştur. 99-2002 döneminde yüzde 4'tür sigortalı artış oranı,
2003'ten bugüne kadar artış oranı yüzde 37'dir, 2 milyon yeni sigortalı
sisteme girmiştir. Bu da Türkiye'de yaratılan istihdamı, yaratılan
sigortalı potansiyelini bize açıkça göstermektedir.
Onun için, değerli arkadaşlarım,
elbette, siyasi ortamda, değerli siyasi parti sözcülerimiz görüşlerini
ifade edecekler, ama, ben, şunu da isterdim: Artık, seçim beyannamelerini
seçim sonuna saklamayın, burada, artık, öğrenelim; muhalefet partilerimizin
seçim beyannamelerinde neler var, sosyal güvenlik hakkında ne düşünüyorlar,
nasıl devam edecekler, diğer, bizim çıkartmış olduğumuz kanunlara
kökten hayır mı diyorlar, nasıl devam edecekler? Artık, biraz da sizi
dinlemek bizim hakkımız. İsterseniz, bundan sonra, hep AK Partiyi
konuşmaktan ziyade, muhalefet partimizin beyannamelerinin yavaş
yavaş kapaklarını açalım ve milletimiz de bunu, birlikte, hep beraber
bir tartışalım diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Birleşime beş dakika
ara veriyorum sayın milletvekilleri.
Kapanış Saati: 21.31
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.39
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 110'uncu Birleşiminin Altıncı Oturumunu
açıyorum.
1225 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 13'üncü
maddesi üzerinde şimdi söz sırası, şahsı adına İstanbul Milletvekili
Ali Kemal Kumkumoğlu'na aittir.
Buyurun Sayın Kumkumoğlu.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli
arkadaşlarım; Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun'un
13'üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Aslında, bu şahsı
adına söz almamda Sayın Bakanın burada yapmış olduğu konuşma son
derece etkili oldu, bunu ifade etmek durumundayım.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakan aynen şu ifadeleri kullandı: "Sabahtan bu yana burada
bu düzenlemeyi konuşuyoruz. Sanki biz bu konuda herhangi bir değişiklik
yapmayacakmışız gibi, bu 13'üncü maddedeki düzenleme, ısrarla muhalefet
partisi milletvekilleri tarafından eleştirildi." Sayın Bakan,
siz, muhalefet milletvekillerinin kâhin filan olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Yani, sizin buraya getirdiğiniz düzenlemeye bakarak mı konuşacak
muhalefet partisi milletvekilleri, yoksa, sizin, 8'inci, 10'uncu,
12'nci, 13'üncü veya 17'nci maddede yapacağınız değişikliği, daha
önceden "herhâlde aklıselim galip gelir, bunu böyle geçirmezler
canım" diye düşünerek, sizin getirmiş olduğunuz bu düzenlemeyle
ilgili eleştiriler yapmayacaklar mı? Tam tersine, sizin bu 13'üncü
maddedeki şu geri çekilişiniz, aslında, işte, sabahtan bu yana,
muhalefetin burada ortaya koymuş olduğu tavırla ve eleştirilerle
ilgilidir. Aksi hâlde, -sizin kanaatiniz- herkes kabul edecektir
ki, siz buraya bir tasarı getiriyorsunuz, komisyonlardan geçirerek
getiriyorsunuz bu tasarıyı, dolayısıyla, bu konu bütün o birimlerde,
kurumlarda tartışılıyor, tartışılarak buraya geliyor; sizin Meclisten
talebiniz, bu düzenlemenin bu hâliyle geçmesi biçimindedir. Muhalefetin
ortaya koymuş olduğu tavır nedeniyle, şimdi bir doğruyu yapıyorsunuz.
O zaman, ben size şunu sormak durumundayım Sayın Bakan: Daha arkada
görüşeceğimiz 5 madde var. Arkadaşlarımız o maddelerle ilgili
eleştirilerini yapmaya devam edecekler. Sizin, bu daha sonraki
maddelerle ilgili yapmayı düşündüğünüz bir değişiklik var mı? Varsa
onu da söyleyin de yani o maddeye sıra geldiğinde, o değişikliği
yaptığınızda, arkadaşlarımız eleştirdiği için sizin eleştirinizle
muhatap durumunda kalmasınlar. Bu anlayışı, doğrusu, ben algılamakta
zorlandım Sayın Bakan.
Şimdi, sizin yabancı
çalışanlarla ilgili mantığınızı, iktidarın mantığını anlamak
için biraz geriye bakmak yeter. Sayın Bakan, sizin mensubu bulunduğunuz
parti, yani Hükûmetiniz daha doğrusu, bu Mecliste, bu ülkede yasa
dışı yollarla çalıştığını kendisinin bildiği, ama resmen hiçbir
şey yapmadığı, bir ülkeden bizim ülkemize gelip burada gayriresmî
biçimde çalışanların çocuklarının ihtiyacı var diye burada okul
açılması için yasal düzenleme yapmaya çalıştınız. Siz buna tanık
olmadınız mı değerli arkadaşlar? Bu mu sizin başarınız, mücadele
yönteminiz? Sizin, yabancılara bakışınızı Avrupalılarla filan
mukayese etmenize lüzum yok. Bizim 5 milyon insanımız var dışarıda,
doğrudur. Ama, biz, bunların her birisine, giderken… Siz Bakansınız,
o ülkelerin kapılarından içeriye girerken sizi bile ayakkabılarınıza
kadar arıyorlar. Bunları sizden talep etmişler. Orada bir iş açığı
var. O talep karşısında, siz, insanlarınızı köyünden toprağından
koparıp, bir çalışma alanıdır diye düşünerek oraya göndermişsiniz.
Ama, bu, oradaki iş açığından, işçi açığından, çalışan açığından ve
o ülkelerin talebinden ötürü ortaya çıkmış bir durumdur. Dolayısıyla,
bizim pozisyonumuzda, yani, milyonlarca insanının işsiz olarak
gezdiği, her yıl -sizin söylediğiniz biçimiyle- yüz binlerce gencinin
çalışma hayatına atılma talebiyle, beklentisiyle belli bir noktaya
gelip iş bulamadığı bir ülkede, bizim, elbette belli konularda biraz
daha dikkatli, biraz daha titiz olmamız bir zorunluluktur Sayın Bakan.
Tarımdaki çözülmeden
bahsediyorsunuz Sayın Bakan. Tarımdaki bu yoğun çözülmenin sebebi
nedir sizce? Siz sadece Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı mısınız?
Tarım Bakanlığının bu ülkede uyguladığı politikalar, yani,
Hükûmetinizin bu ülkede uyguladığı politikalar sizi hiç ilgilendirmiyor
mu? Sayın Bakan, siz iktidara geldiğinizde 1 kilo buğday 400 bin liranın
üzerindeydi, şimdi iktidarınızın beşinci yılında 1 kilo buğday
300 bin liranın altında satılıyor. Şimdi siz, bunu ve bunun yarattığı
yoğun problem nedeniyle tarımda ortaya çıkmış olağanüstü gücü, o
güce dönük cüzi ve sizin iktidarınız döneminde artık asgari ücretin
asgari ücret olmaktan çıkıp olağan, normal, herkesin iş aradığı bir
ücret biçimine dönüştürüldüğü şu iktidar döneminizi bir başarı
diye eğer buradan Türkiye Büyük Millet Meclisine ve şu mikrofon aracılığıyla
yurttaşlarımıza anlatabileceğinizi düşünüyorsanız Sayın Bakanım,
zaman çok geçmiştir bunun için.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kumkumoğlu.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Muhalefet partilerinin sosyal güvenlik konusunda neler
düşündüğünü soruyorsunuz. Onunla ilgili Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı'nı
buraya getirdiğinizde. O getirdiğiniz, her anlamda çalışanların
aleyhine bir düzenleme olmuş. Çalışanlar için size göre bir
"devrim" ama çalışanlar noktasından baktığında tam bir
"karşı devrim" anlamına gelen o Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı'nın
tartışıldığı süreçte, muhalefet partisinin sözcüleri ve milletvekilleri
-belki siz duymadınız ama, yurttaşlarımızın net biçimde anlayabileceği
şekilde- sosyal güvenliğe, çalışma yaşamına nasıl baktığını, Meclisimizle
ve kamuoyuyla paylaşma fırsatı bulmuştur.
Ben, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyor, hepinize iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kumkumoğlu.
Madde üzerinde iki
önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına okutup ayrılıklarına
göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1225 sıra sayılı yasa tasarısının "Yabancı Teknik Personel"e
ilişkin 13. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Erdal Karademir |
Orhan Sür |
İzzet Çetin |
|
İzmir |
Balıkesir |
Kocaeli |
|
Yakup Kepenek |
Harun Akın |
|
|
Ankara |
Zonguldak |
|
Madde 13- 4817 Sayılı
Kanunun 23 üncü maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Yabancı Teknik Personel
Madde 23: Avrupa Birliğine
üye ülkelerden veya Bakanlar Kurulunca belirlenecek diğer ülkelerden
gelecek yabancı teknik personele çalışma izinlerinin verilmesinde
Mesleki Yeterlilik Kurumunun olumlu görüşü alınır.
Yabancı mimar ve mühendislerin
çalışma izinlerinin verilmesinde ise TMMOB'ne bağlı ilgili meslek
odalarınca yayımlanan mesleki yeterlilik esaslarına göre ilgili
meslek odasının olumlu görüşü alınır.
BAŞKAN - En aykırı
önergeyi okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1225 sıra sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı'nın
çerçeve 13 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Eyüp Fatsa |
Mustafa Dündar |
Zülfü Demirbağ |
|
Ordu |
Bursa |
Elazığ |
|
Alaettin Güven |
Afif Demirkıran |
|
|
Kütahya |
Batman |
|
Madde 13.- 4817 sayılı
Kanunun 23 üncü maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
AB Mevzuatına gerekli
uyumun sağlanması amaçlanmış olup, Tasarının 12 nci maddesi ile 4817
sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanunun "Yönetmelik"
başlıklı 22 nci maddesi değiştirildiğinden, çalışma izinlerinin
verilmesine ilişkin çıkarılacak yönetmeliklerin yasal dayanağı
ile ilgili olarak bu madde hükmüne ihtiyaç kalmamıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
biraz önce kabul edilen ve en aykırı olan Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa
ve arkadaşlarının önergesiyle 4817 sayılı Kanun'un 23'üncü maddesi
yürürlükten kaldırıldığından, bu maddede değişiklik öngören İzmir
Milletvekili Erdal Karademir ve arkadaşlarının önergelerini işlemden
kaldırıyorum.
Şimdi, kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
14'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 14- 4817 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 4-
22 ve 23 üncü maddelere göre yürürlüğe konulmuş bulunan mevcut yönetmeliklerin
bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin, yeni yönetmelikler çıkarılıncaya
kadar uygulanmasına devam olunur.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Sedat Uzunbay, İzmir
milletvekili.(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Uzunbay.
CHP GRUBU ADINA SEDAT
UZUNBAY (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı'nın 14'üncü maddesi
üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
13'üncü maddeyle ilgili olarak Sayın Bakanın bu kürsüden, 13'üncü
maddenin eski hâliyle -tasarıdaki, yani biraz önce oyladığınız
hâliyle değil ilk hazırlandığı hâliyle- Avrupa Birliğine bir gün
tam üye olacağımızı düşünerek hazırladığını ifade etti, ama bunun
henüz erken olduğunu, dolayısıyla arkadaşlarımızın bu konudaki
tavsiyelerini dikkate alarak bu maddenin biraz önce oylandığı biçimiyle
geri çekilmesi biçimine sonuçlandırılmış olması elbette sevindirici.
Ancak, ilginç olan, Sayın Bakanın, daha 13'üncü madde görüşülmeden
13'üncü maddeyle ilgili olarak bir değişiklik önerisi olacağını
önceden ifade etmiş olması ve buna rağmen muhalefet partisi milletvekillerinin
bu değişikliği önceden kestirerek, değerlendirerek muhalefet
yapmış olmalarına bir anlam veremediğini ifade etmiş olması gerçekten
büyük bir talihsizliktir.
Yabancıların Çalışmaları
Hakkındaki Kanun Meclisimizin Dışişleri, Adalet Komisyonlarına
gönderilmiş olmasına ve bu Komisyonlarda görüşülerek bir rapor
verilmemiş olmasına rağmen esas komisyonda görüşülmüş, taraftar
olan Türkiye Mimar ve Mühendisler Odaları Birliği bu konudaki düşüncelerini
esas komisyon görüşmelerinde açıkça ifade etmiş olmasına rağmen
onların bu görüşlerini dikkate almayarak Meclis gündemine taşınan
bu 13'üncü madde gündeme getirilmiştir. Bu tamamen Türk mimar ve mühendislerini
ve şehir plancılarını yabancılar karşısında ikinci sınıf bir teknik
eleman konumuna getirecek bir yasa tasarısının maddesiydi. Bunun
değiştirilmiş olması elbette Türk mimar, mühendisleri ve şehir
plancıları açısından olumlu bir değerlendirmedir. Bu nedenle, geç
de olsa Hükûmetin bu yanlıştan dönmüş olması, mühendisimiz açısından,
mimarımız, şehir plancımız açısından mutluluk vericidir. Ancak,
Nasrettin Hoca'nın bir hikâyesinin örneğini aklımıza getirmemek
mümkün de değil. Önce eşeğimizi kaybettirecek sonra da bulunca sevindirecek.
Bu çok komik bir anlayış. AKP Hükûmetinin de bugüne kadar birçok yasayı
Meclis gündemine getirerek ve aniden verilen önergelerle, tasarı
maddelerini, muhalefet partisi sözcülerinin, milletvekillerinin,
ciddi hazırlanmalarına imkân vermeyecek bir şekilde yeni önergelerle
değiştirme anlayışını çok yaşadık.
Bu tasarının 13'üncü
maddesiyle ilgili olarak, daha önceden bu değişikliğin yapılacağına
ilişkin olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna ve milletvekillerine
bir değişiklik önerisi, alternatifi sunulabilmiş olsaydı, bunları
elbette değerlendirebilir, bugünkü muhalefet anlayışımızı da
bu doğrultuda sürdürebilirdik. Ancak, büyük bir talihsizliktir,
yasa tasarısının görüşmelerine başlandığı saatlerde Sayın Bakanın
13'üncü maddeyle ilgili değişiklik olacağını bize müjdelemiş olması,
bizim muhalefet yapma anlayışımızı değiştiremez. 13'üncü madde,
ancak sırası geldiğinde görüşülür ve bu konuda bir önerge var ise,
bir önerge verilecekse, burada verilecektir ve biz de, Meclisteki
diğer milletvekilleri gibi, bu değişiklik önerisinin ne olduğunu
öğreneceğiz ve değerlendirmemizi buna göre yapacağız. Tasarının
2'nci, 3'üncü, 5'inci maddesi görüşülürken, 13'üncü maddesinde yapılacak
değişikliği önceden sezmemiz, tahmin etmemiz, -Bakan söylemiş olsa
dahi- önümüze gelmeden, gündeme getirilmeden, Meclisimizde okunmadan,
tutanaklara geçmeden bunu değerlendirebilmemiz mümkün değildi.
Bütün değerlendirmelerimizi ve görüşmelerimizi, görüşlerimizi,
13'üncü madde ruhuna göre yapmak durumumdaydık.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakanın "bir gün Avrupa Birliğine üye olacağız, diyerek
bu 4817'nin ilgili maddesini bu yasayla değiştirmek istedik"
gibi bir basit gerekçe, gerçekten bir Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin
bakanlığına yakışmıyor. Yani, Avrupa Birliğiyle ilgili gelişmeler
açık ve net bir şekilde ortadayken, Avrupa Birliği Türk mimar ve mühendislerine
kendi sınırlarında, kendi ülkelerinde değişik imkânlar sunmaz
iken, biz o ülkelere gittiğimizde, yine Türkiye'de olduğu gibi,
denklik şartı aranırken ya da ilgili meslek odalarına kayıt zorunlu
iken, hatta bunun dışında, bizim bilemediğimiz birçok kısıtlama
getirilirken, bizim, Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırlarını, bir
Türk vatandaşının, bir Türk mimar, mühendis ve şehir plancısının sağladığı
koşulların ötesinde, sağlamak zorunda kaldığı koşulların ötesinde,
yabancıya hiçbir şart aramaksızın açmayı doğru bulmamamız gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım,
basit bir örnek verelim. Sayın Başbakanımızın çocuklarının hangi
eğitimi aldığını bilmiyorum, ama yurt dışında okuduğunu biliyorum.
İçimizde çocukları yurt dışında teknik eğitim alan arkadaşlarımız
mutlaka vardır. Aynı okulda okuyan aynı ülke vatandaşı. Diyelim
ki, mesela, örnek olarak Almanya'yı verelim. Arkadaşlarımızdan birinin
çocuğu Almanya'da bir üniversitede bir mühendislik eğitim alıyor
ve mezun oluyor. Ama, aynı okulda okuyan bir Alman vatandaşının oğlu
da mühendis oluyor ve bunların ikisi de Türkiye'ye geldiğinde, mesleklerini
uygulayabilmek için, Türkiye Cumhuriyeti'ndeki yasalara göre,
Türk vatandaşı önce Yükseköğretim Kuruluna gelecek, öncelikle
aldığı eğitimin Türkiye'deki denkliğini ispatlayacak. Bu kuralı
aştıktan sonra, bu şartı yerine getirdikten sonra, ilgili meslek
odasına da kaydını yaptıracak ve mesleki faaliyeti sırasında kendisinin
denetlenmesini isteyecek. Bu, bir Türkiye vatandaşı için aynı.
Ama, aynı okulda, yani Almanya'da aynı okulda okumuş bir Alman vatandaşının
çocuğu Türkiye'ye bu şartlarda çalışmaya geldiğinde -ondan hiçbir
YÖK denkliği aranmaksızın, meslek odasına giriş şartı da aranmaksızın-
Türkiye'nin kapısını, Türkiye'deki iş olanaklarını, kendilerine
bu imkânı sunacağız. Bunun neresi adalet arkadaşlar? Yani, bunu, bu
yasa tasarısını hazırlarken, arkadaşlarımızın bunu bu şekilde
algıladığını hiç sanmıyorum ya da bu tasarı Meclis gündemine getirilirken,
bizlere bu şekilde sunulduğunu hiç tahmin etmiyorum. Ancak, bu, incelendikçe,
değerlendirildikçe ortaya çıkacaktır. Bizim Meclis olarak, kamu
yararını gözeten anlayışlar içinde yasa tasarısı çıkarmak gibi
temel bir görevimiz var.
Özellikle Türkiye
Cumhuriyeti yurttaşını, bir yabancı ülke yurttaşından ziyade, buna
kıyasla ikinci sınıf vatandaş konumuna sokabilecek tasarıları
Meclise, Hükûmet ya da arkadaşlarımızın kanun teklifiyle getirilmiş
olmaması gerekir. Bize düşen görev de budur. Ancak, bu, büyük bir talihsizlik.
Gerçekten bu talihsizlikten, bu yanlışlıktan verilen önergeyle dönülmüş
olması, bir noktada, her ne kadar AKP'nin niyetini açık ve net ortaya
koymuş olsa da muhalefetimiz sayesinde geriye dönmüş olması, düzeltilmiş
olması sevindiricidir. Bu, önümüzdeki süreçte, AKP'nin birçok defa,
çıkardığı yasalarla cezalandırdığı toplum kesimlerinden biri
olarak gördüğü Türk mimar ve mühendislerinden de bir intikam alma
anlayışının değişik bir örneğiydi. Ancak, seçime giden bu süreçte
bu anlayışı değerlendirebilmiş ve bu düşüncesinden vazgeçmiş olması
Türk mühendis ve mimarı açısından sevindiricidir. Ancak, toplumumuzun
büyük kesimleri, maalesef, dört buçuk yıllık bu süre içinde çok büyük
sıkıntılar yaşadı. Özellikle son zamanlarda, ziraat odalarımızın,
esnafımızın yaşadığı sıkıntılar, onların çalışmalarını etkileyecek
şekilde çıkarılmış olan düzenlemelerin yarattığı olumsuzluklar,
mutlaka, önümüzdeki süreçte ilgilileri tarafından, yurttaşlarımız
tarafından değerlendirilecektir.
Ben, 13'üncü maddeyle
ilgili değişiklik önerisini veren arkadaşlarıma teşekkür ediyorum,
kabul eden Meclisimize de teşekkür ediyorum.
Böylesi tuzak yasaların
bir daha Meclisimize gelmemesi dileğiyle, bu duygu ve düşüncelerle
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Uzunbay.
Madde üzerinde AK Parti
Grubu adına Eyüp Fatsa, Ordu Milletvekili, söz istemişlerdir. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
1225 sıra sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun Tasarısı'nın
14'üncü maddesinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle,
Başkanlık makamını ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bu yasa, genel hatlarıyla, ülkemizde çalışmasına müsaade edilecek
olan yabancıların çalışma şartlarını, çalışma koşullarını ve bunların
Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan bizim insanlarımıza da verilen
haklar seviyesine getirilip getirilmemesiyle alakalı bir çalışmadır,
bir yasal düzenlemedir. Dolayısıyla muhalefete mensup arkadaşlarımın,
bu yasa çerçevesinde -gerçi 14'üncü maddesindeyiz- genelinden başlamak
üzere, 14'üncü maddesine kadar konuşmaların tamamı 13'üncü madde
üzerinde yapılmıştır, 13'üncü maddeye bütün arkadaşlarımız kilitlenmiş.
Hâlbuki muhalefete mensup arkadaşlarımız da biliyor ki -Sayın Bakan da buradadır- 13'üncü maddede,
muhalefet partisine mensup arkadaşlarımızın da talep ettiği şekilde
bir önerge verileceği, bu yasa burada görüşülmeye başlamadan önce
de üzerinde mutabakata varılmış bir konuydu. Yani, arkadaşlarımızın
"Bilmiyoruz, haberimiz yok." demesi, doğrusunu isterseniz,
biraz ortada ve askıda kalan bir ifadedir. Buna katılmamız mümkün
değil. Elbette ki eleştiri olacaktır, önemli bir yasa görüşüyoruz.
Bununla ilgili, arkadaşlarımız, endişeleri varsa bunları dile
getirecektir, talepleri varsa bunları söyleyecektir, iyi bulduğu
taraf varsa onlarla ilgili de takdirlerini ifade edecektir. Netice
itibarıyla önemli bir yasa görüşülüyor, herkesin aynı şeyi söylemesini,
aynı şeyi düşünmesini beklememiz de
mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar,
bakın, biz Türkiye Büyük Millet Meclisinde birçok önemli yasa görüşürken,
hep, arkadaşlarımız "Ya bunun mütekabiliyeti var mı? Bunun mütekabiliyeti
var mı? Bizim başkaları için vermiş olduğumuz bu haklardan bizim vatandaşlarımız
da o ülkelerde, bulundukları ülkelerde, yani Türkiye sınırları
dışında, bu yasanın içerisine giren ülkelerde aynı haklardan faydalanıyor
mu?" bunu soruyorlardı. Mesela, Vakıflar Yasası'nı çıkartırken
çok konuşulan bir şeydi. Yine, bazı yasalarda da bunlar, "mütekabiliyet,
mütekabiliyet, mütekabiliyet" diye ısrarla gündeme getiriliyordu.
Değerli arkadaşlar,
bu yasayla ilgili eleştirilerimiz olabilir, buna saygı duyarım,
ama unutmayın ki, bu yasanın sağlamış olduğu imkânlardan, ülkemiz dışındaki
yaklaşık 6 milyon vatandaşımız faydalanmaktadır. Eğer ülke dışındaki
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bu haklardan faydalanmasını
istemiyorsak, o zaman burada farklı şeyler söyleyebiliriz. Biz,
sadece, burada, yabancıların çalışma izinlerini ve müsaadelerini,
şartlarını yeniden düzenlemiyoruz. Bununla beraber, millî sınırlarımızın dışında, Avrupa'da ve diğer ülkelerde,
özellikle de Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan yaklaşık 5 milyon
insanımızın çalışma hayatlarını da bir bakıma bu yasayla teminat
altına alıyoruz.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, böyle bir ilişki nasıl kuruyorsunuz?
EYÜP FATSA (Devamla)
- Müsaade edin... Müsaade edin... Bakın, bir ilişki var mı, yok mu?
HALUK KOÇ (Samsun) -
Yani, yapmayın...
EYÜP FATSA (Devamla)
- Deniliyor ki: "Efendim, yabancı gelecek, burada, yerli veya
yabancı şirketlerde çalışacak." Şartları var, şartları var. Yani,
her gelen, ben de burada çalışmak istiyorum, ben de Türkiye'ye gidip
çalışmak istiyorum gibi, böyle çantasını alıp gelenlere ne bu çalışma
izni verilecektir ne de bunlarla ilgili, bu yasanın ifade edeceği
veya onlara sağlayabileceği bir hak yoktur.
Bakın, bizim, yurt dışında
yaklaşık 100 bin işverenimiz var, Türkiye sınırları dışarısında.
-Değerli arkadaşlar, 100 bine yakın, belki daha fazla, sayıyı belki
yanlış ifade etmiş olabilirim, ama 100 binden az değil- özellikle Avrupa
Birliği ülkelerinde. Bakın, bu insanlar, bu işverenlerimiz, bu müteşebbis
insanlarımız, aynı şekilde, gelip, iş koluna göre, ihtiyaç duyduğu
elemanı -teknik eleman, vasıflı, vasıfsız, neyse- Türkiye'den alıp,
işinin olduğu ülkeye götürebiliyor; ona iş müsaadesi alabiliyor;
ona oturum alabiliyor. Bizim insanlarımız da bundan faydalanıyor.
Onlar için, yani, bizim insanlarımızın buradan götürdüğü teknik
veya vasıflı, vasıfsız iş gücüyle alakalı hangi şartlar geçerliyse,
bugün burada görüşmüş olduğumuz yasanın içeriğinde de, gerek yerli
gerek yabancı, Türkiye'de yatırım yapmış olan firmalar ve kuruluşlarla
alakalı, onların getirip çalıştırmak istediği elemanlarla ilgili,
iş gücüyle alakalı da aynı şeyler geçerlidir.
Bakın, değerli arkadaşlar,
Avrupa Birliği üyesi ülkelerde çalışan vatandaşlarımıza 1/80 sayılı
Ortaklık Konseyi Kararı, yani, Avrupa Birliğinin Ortaklık Konseyi
Kararları uygulanmaktadır. Buna göre, bir yıllık çalışma izni, aynı
işveren yanında üç yıla kadar veya iki yıl daha uzatma imkânı vardır.
Bu, bizim oradaki müteşebbislerimizin veya başka firmaların Türkiye'den
götüreceği iş gücüyle alakalı, çalıştıracağı elemanla alakalı
koyulmuş ölçülerdir. "Üç yıllık çalışma sonunda, aynı meslekte
dilediği işveren yanında çalışma hakkına da sahiptir" diyor.
Dört yıllık çalışmadan sonra herhangi bir işte serbestçe çalışma
hakkı tanınmaktadır, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde çalışma izni
verilen, uygulanan kriterler 4817 sayılı Kanun'un uygulanmaya başlamasıyla
birlikte bizim ülkemizde de uygulanacaktır. Yani, zaten bizim
yurt dışında çalışan insanlarımıza aynı zamanda, yurt dışındaki
müteşebbislerimize -ki, sayısını biraz önce söyledim, 100 binin
üzerindedir, yüz binleri aşan insan çalıştırmaktadır- bir çoğunu,
mühendisini, teknik elemanını, ara elemanını, vasıflı elemanını
buradan götürmek suretiyle onlara iş müsaadesi, oturma izni oralarda
veriliyor. Dolayısıyla, bizim kendimiz için istediğimizi, şimdi
bu hakları bize verenler, bizim insanlarımıza verenler diyor ki:
"Mütekabiliyet esastır. Sen de, şayet senin ülkende benim yatırımcım
varsa, bir müteşebbisim varsa veya senin ülkende yerli firmalar benim
ülkemdeki bir elemana ihtiyaç duyarsa, siz de bu hakları bizim vatandaşlarımıza
verin."
Arkadaşlar, kimseye
peşkeş çekilen bir şey yoktur. Kimseye peşkeş çekilen bir şey yoktur.
Kimsenin alın terine, emeğine, iş ve istihdam imkânının önüne çekilen
bir set de yoktur, set de yoktur. Eğer, biz buna direnirsek… Yani, ben,
arkadaşları, doğrusunu istersen anlayamadım, sanki aynı galakside
yaşamıyoruz, aynı galakside yaşamıyoruz.
Bakın, bizim insanımızın
ihtiyacı, yurt dışındaki insanlarımızın bu konudaki ihtiyacı,
bizim yabancıya duyduğumuz ihtiyaçtan çok daha fazladır. Kendi insanlarımızın
yurt dışına çıkışlarının da bir noktada önünü kesmiş oluruz. Dolayısıyla,
eleştiri olabilir, ama, lütfen, bunları konuşurken, bunların karşılıklı
mütekabiliyet üzerine yapıldığını, bizim insanlarımızın da bu
haklardan, bulundukları ülkelerde, oradaki imkânlardan, yasal mevzuattan
faydalandığını, aynı haklara sahip olduğunu bilelim. Kaldı ki,
emsalleriyle mukayese ettiğimiz zaman, bizim diğer ülkelere göre
yurt dışında yaşayan ve çalışan çok sayıda, daha çok sayıda insanımızın
olduğunu, bir noktada onların hakkını da bununla beraber güvence
altına aldığımızı da unutmamamız gerekir diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Fatsa,
lütfen toparlayın.
Buyurun.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Doğrusunu isterseniz, arkadaşlarımız bu konuyu ifade ederken
veya bu konularla ilgili düşüncelerini aktarırken, böyle gerçeklerden
uzak, gerçekleri yansıtmayan, varsayımlara dayalı görüşlerle,
hem kendimizi hem de kamuoyunu yanıltacak beyanlardan kaçması lazım,
kaçmamız lazım.
Değerli arkadaşlar,
yani, bunun kriterleri, Türkiye'de çalıştırılacak iş gücüyle alakalı
kriterler de var, bunlar konmuş. Zamanım herhâlde yetecektir bunları
ifade etmeye.
Yabancıların Çalışma
İzinleri Hakkında Kanunun, 14'üncü maddesinde yer alan ret gerekçelerinde
mevcut olup olmadığı -yani, 14'üncü maddeyi görüşüyoruz- yani,
"izin isteyen, çalışma izni isteyen insanın şu 14'üncü maddedeki
şartları taşıyıp taşımadığına bakılır" diyor; madde de, 14 olduğu
için söylüyorum.
Yine, "Türkiye
İş Kurumuna kayıtlı işsizler meslek itibarıyla değerlendirilmekte,
yabancının yapacağı iş ve meslekte coğrafi alanlar dikkate alınarak
işsiz bulunması hâlinde talep reddedilmektedir. Aynı işi yapacak
bizde bir eleman varsa yabancının talebi reddedilecektir" diyor.
Yine, Türk vatandaşı
yerine yabancı istihdamının gerekçesinin haklılığı araştırılacak.
Yani, ben yabancıyı hangi gerekçeyle çalıştıracağım, yani,
"Bunun bir haklı gerekçesi olması lazım." diyor.
"Yabancının çalışmasının
firmaya ve ülkemize sağlayacağı katma değer olsun." diyor. Yani,
sadece çalışmasın, bize ilave bir katma değer de sağlasın.
"Yabancının mesleki
yeterliliği ile firmanın fiilî iştigal konusunun uyumu lazım."
diyor.
"Ödeneceği beyan
edilen ücretin ulusal mevzuatımıza, asgari ücretin altında olup
olmadığı ve talepte bulunulan işin ifasıyla uyumlu olup olmadığına
bakmak lazım." diyor.
"Yabancının akademik,
mesleki yeterliliğinin talepte bulunulan iş…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
EYÜP FATSA (Devamla)
- Sayın Başkan, son cümlem.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Fatsa.
EYÜP FATSA (Devamla)
- … iş için yeterli olup olmadığı ile yabancının referans ile bonservisine
bakılır." diyor. Yani, gerçekten, bu vasıfta bir insan mı, değil
mi buna bakılır, diyor.
"Yabancının daha
önceki çalışmalarının ulusal ve uluslararası mevzuata uygunluğuna
bakılır." diyor.
"Çalışma izni talep
edenin, çalışma izni taleplerine ilişkin olarak ilgili mercilerin
görüşleri, ilgili kurum ve kuruluşlardan istenilen görüşler yaklaşık
bir aylık süre içerisinde değerlendirilir." diyor.
"Çalışma izni talebinde
bulunulan süreye bakılır." diyor.
"Yabancının daha
önceki çalışmalarındaki iş arzına yönelik istikrar ve verimliliğine
bakılır. Firmanın mali yapısının üçüncü şahısları çalıştırmaya
uygun olup olmadığına bakılır. Dolayısıyla, firmada hâlen çalışan
toplam Türk ve yabancı personel sayısına bakılır. Firmanın sermaye
yapısı, son yıl cirosu, ihracat ve ithalat rakamlarına da bakılır."
diyor. Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, bu arkadaşlarımızın iddia
ettiği gibi, çantasını alıp gelen herkesin Türkiye'de iş bulup çalışabileceği
bir imkân vermiyor. Birçok kriterleri, ölçüleri de beraberinde getirmek
suretiyle, ama, "Öncelikli olarak, bu işleri yapabilecek Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı varsa, öncelik hakkı da onundur." diyor;
onundur.
Dolayısıyla, ben, arkadaşlarımın,
bir kere daha, bu konularla ilgili görüşlerini beyan ederken, kamuoyunun
yanlış anlayacağı ve yanlış yönleneceği ifadelerden kaçınmalarını
hassaten istirham ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Fatsa.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum…
HALUK KOÇ (
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Koç.
Aynı zamanda, karar
yeter sayısı arayacağım.
Elektronik cihazla
oylama yapacağım.
Beş dakika süre
veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar
yeter sayısı vardır, madde
15'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 15- 7/3/1954 tarihli
ve 6326 sayılı Petrol Kanununun 119 uncu maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"MADDE 119- Petrol
hakkı sahipleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından
verilen izinle yabancı idarî ve meslekî personel ile uzman personel
çalıştırabilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Vedat Yücesan, Eskişehir
Milletvekili.
Buyurun Sayın Yücesan.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı'nın 15'inci maddesi
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek
üzere söz almış bulunuyorum. Maddeyle ilgili konuşmama başlamadan
önce grubum ve şahsım adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizin en büyük sorunlarından biri istihdam sorunudur. Ülke
genelinde bir araştırma yaparsak göreceğiz ki, her ailede muhakkak
bir işsiz bulunmaktadır. İş bulanlar ise yoksulluk sınırının altında
ücretlerle çalışmaktadırlar, hayatlarını zorlukla idame ettirmektedirler.
Halk AKP'yi iktidar yaparken, kronikleşmiş olan sorunlara el atmasını,
bu sorunların en önemlilerinden biri olan işsizliğe çözüm bulmasını
ümit etmişti. AKP, iktidara gelir gelmez işsizliğe çözüm olarak bazı
söylemlerde bulundu. Bunu hep beraber hatırlayalım değerli arkadaşlarım.
Hükûmet kurulurken
Başbakan Erdoğan tarafından açıklanan Acil Eylem Planı'nda işsizlik
sorununun duble yol yapımıyla çözüleceğini vurgulamıştı, hatırlarsınız
değerli arkadaşlarım. Başbakan "Duble yol yapacağız ve işsizliği
aşacağız." demişti, hatırlayın. Ancak, uygulamada duble yol
yapımı bir fiyaskoya dönüşmüş, Başbakan Erdoğan'ın sözleri lafta
kalmıştı.
Yine hatırlayın değerli
arkadaşlarım, Başbakan Erdoğan "Her işveren 1 işçi alırsa Türkiye'de
işsizlik sorunu çözülür." diyerek, dünyada örneği olmayan
bir öneride bulunmuştu. İşsizlik sorununu özel sektöre ihale eden Sayın Erdoğan'ın bu önerisini
işverenler ve kamuoyu gülerek karşılamıştı.
Yine hatırlayın değerli
arkadaşlarım, Başbakanın fikirlerinden biri de, işsizlik sorununun
komisyon kurarak çözülmesi yönündeydi. Devlet Bakanı -o zamanki-
Güldal Akşit'in koordinasyonunda, istihdam geliştirilmesi ve işsizliğin
önlenmesiyle ilgili Koordinasyon Kurulu oluşturuldu. Bu Kurul,
ilk ve son toplantısını 2 Mart 2004 tarihinde yaptı. Kaldı ki, tümüyle
göstermelik olan bu komisyonun kurulmasını öngören hiçbir yasal
ve yönetsel altyapı da hâlâ daha yoktur.
Bu üç uygulama ve bu
öneriler AKP'nin, işsizlik sorununa ne denli ciddiyetten uzak baktığının
somut kanıtlarıdır değerli arkadaşlarım. AKP işsizliği önleyemedi.
İşsizlik hâlen ülkemizin temel sorunu olmaya devam etmektedir. Hükûmet,
"İşsizlik oranı yüzde 9,9'a düşürülmüştür." demişti. Bu iddiasına
rağmen, Merkez Bankasının araştırması işsizliğin yüzde 16,9'a çıktığını
göstermektedir.
Aşırı işsizlik, beraberinde,
sosyal sorunları da yanında getirmektedir. Yüksek düzeylere tırmanan
işsizlik, yaygınlaşan yoksulluk, toplumsal bunalıma dönüşmüştür.
Vatandaşlar, yeni mezun olan gençlerimiz, çocuklarımız, geleceğe
güvenle bakamamaktadırlar. Vatandaşlarımızın yeni istihdam olanakları
yaratılmamıştır değerli arkadaşlarım. Çalışacak iş sahaları
özelleştirilmiş ve işçiler sokaklarda bırakılmıştır. Hiçbir fabrika
ve benzeri istihdam yaratacak yerler yapılmamıştır. Millet, yoksulluk,
işsizlik, çaresizlik ve umutsuzluk içinde kıvranmaktadır. Kimse gününden
mutlu değil, yarınına da güvenle bakamıyor değerli arkadaşlarım.
Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekilleri olarak vatandaşla iç içeyiz, onların sorunlarını
bizzat kendilerinden dinlemekteyiz. Geçen haftalar içerisinde,
partimizin görevlendirmesiyle Afyon, Uşak ve diğer illerde görevli
arkadaşlarla beraber halkla konuştuk. Görüldü ki, esnaf dertli, işçi,
memur ay sonunu getiremiyor, taksici kan ağlıyor, çiftçi isyan noktasında,
işsizlik had safhada, sokaklar ve kahveler işsizlerle dolu. Halk,
buna rağmen, hâlâ daha bir şeyler beklemekte. "Yeter artık!"
diyorlar. Hepsi, artık, 22 Temmuz gününü, kendi sorunlarına biçare
kalan ve ilgilenmeyen AKP'ye gereken cevabı vermeyi sabırsızlıkla
beklemektedir değerli arkadaşlarım.
AKP, dört buçuk yıllık
iktidarında iyi bir sınav verememiştir, halkın hiçbir sorununa çözüm
getirmemiştir. Herkes dertli. Dün, gene Eskişehir'den muhtarlarımız,
bizzat Ankara'ya gelerek beni ziyaret etti, vatandaşların nasıl
zorluklar içerisinde olduğunu, çiftçinin, köylünün dayanacak gücünün
kalmadığını anlattılar. Köylülerimizi rahatlatmak için, en azından,
devlet tarafından kamulaştırılan arazi bedellerinin ödenmesini
istediklerini belirttiler. Ben de, bu konuyla ilgili girişimlerde
bulundum, ancak, bakıyorsunuz ki, çeşitli yerlere telefon açmamıza
rağmen, hiçbir bakanlıktan cevap dahi alamadık. AKP, Ofer'lerle, Unakıtan'ın
oğluyla, şirketleriyle, Yasin El Kadı'yla ilgilenmekten vatandaşların
sorununa bakmaya fırsat dahi bulamıyor değerli arkadaşlarım.
Buradan sesleniyorum
değerli arkadaşlarım: Bakanlara, Eskişehir'in Sivrihisar ilçesine
bağlı Yukarıkepen, Nasreddin Hoca, Mülkköy, Oğlakçı, Koltan ve Demirci
köyündeki vatandaşlar, istimlak edilen topraklarının bedellerinin
ödenmesini istemektedirler. Bunlar, sadaka istemiyorlar, haklarını
istiyorlar. Vatandaşlarımızı mağdur etmekten derhâl vazgeçmeliyiz
değerli arkadaşlarım. Onlara haklarını vermeliyiz, onları gözetmeliyiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AKP, işsizliğin önlenmesine yönelik herhangi
ciddi hiçbir girişimde bulunmamıştır. Uyguladığı düşük döviz kuruyla
ithalatı teşvik etmiş, üretimin önünü kesmiştir. Üretimi artırmadan
ve bu artırımı yerli kaynaklara dayandırmadan işsizlere iş bulmak
imkânsızdır. İşsizliğin bitirilmesinde yegâne çözüm üretimi artırmaktır,
üretim artınca iş imkânları da artar. Üreteceğiz ki, bu üretim yapacaklara
iş bulalım. Kısa vadeli çözümü uzun vadeli çözümlere tercih etmektedirler.
Bu son derece yanlıştır değerli arkadaşlarım. Bu düşünceyle oluşturulan
politikalar, ülkemizin sorunlarının daha da derinleşmesine,
sosyal bunalımlar yaşanmasına yol açacak cinstendir değerli arkadaşlarım.
AKP'nin uygulamalarından
biri de, yabancı doktorların ülkemizde çalışmasına yönelikti. Tüm
karşı çıkışlarımıza rağmen, ülkemizde mezun olan doktorlar iş bulamazken,
böyle bir şeyin getirilmesinin yanlış olacağını ifade etmemize
rağmen, bu Kanun Meclisten geçti. Neyse ki, Sayın Cumhurbaşkanının
kanunu veto etmesi üzerine, AKP, sakıncalı kanun tasarısından
vazgeçti.
Hatırlarsınız, Başbakan
açıklamalarında "Bizim onlarca, binlerce hastamız yurt dışına
gidiyor. Hastalarımız gideceğine, doktorlar buraya gelsin."
demişti. Yurt dışından getirilecek doktorlar buradaki altyapı
imkânlarıyla aynı uygulamayı yapabileceklerine hiç bakılmadı. AKP
şunu göz ardı etmişti: Türk doktorları gerekli altyapının sağlanması
durumunda yabancı meslektaşından aşağı kalmaz, daha büyük başarılara
imza atabilecek bilgi ve birikimlere sahiptirler. Yurt dışında başarıyla
göğsümüzü kabartan doktorlarımız bunun en önemli kanıtlarından
biridir.
Cumhurbaşkanının vetosu
sanırım AKP'nin şunu anlamasını sağladı: Hastalar yurt dışına Türk
doktorlarının yetersizliğinden değil, teknik imkânların eksikliğinden
gitmektedirler. Zaten altyapının yeterli olduğu durumlarda hastalarımız
yurt dışına gitmediği gibi, belli branşlarda Türkiye'ye dışarıdan
pek çok hasta geldiği de bilinmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; iktidara ne için geldiğini unutarak çıkar çevrelerinin
iktidarı olmayı yeğleyen, halkı unutan AKP'ye, herhâlde halkımız gereken
cevabı verecektir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak halka söz veriyoruz,
çıkar çevrelerinin değil, halkın iktidarı olacağız değerli arkadaşlarım.
CHP, işsizlik sorununu aşmayı, herkese çalışma hakkını sağlamayı,
toplumsal barışın ve eşitlikçi refah toplumu anlayışının temel koşulu
olarak görmektedir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yücesan,
lütfen toparlayınız.
MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Devamla) - İstihdamın hızla artırılması ve işsizliğin daha çok
azaltılması için yeni istihdam alanları yaratılması CHP'nin en acil
hedefleridir. Halkın yine umutlanacağı, geleceğe güvenle bakacağı
günlerin yakın olduğunu buradan müjdeliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Yücesan.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yeter sayısının aranmasını istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Koç.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Aynı zamanda karar
yeter sayısını da arayacağım. Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
vardır, madde kabul edilmiştir.
16'ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 16- 12/3/1982 tarihli
ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 18 inci maddesinin (a) fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"a)
Belgeli işletmelerde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından
verilen izinle yabancı uzman personel ve sanatkârlar çalıştırılabilir.
Ancak bu şekilde çalıştırılan yabancı personelin miktarı toplam
personelin % 10'unu geçemez. Bu tespit Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
tarafından yapılır. Bu oran Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
tarafından Bakanlığın talebi doğrultusunda % 20'ye kadar artırılabilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Feridun Baloğlu,
Antalya Milletvekili.
Sayın Baloğlu buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar )
CHP GRUBU ADINA FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce iki önerim olacak; birincisi
Sayın Bakana, müneccim olmadığım için, bu maddeyle ilgili bir değişiklik
önergesi olup olmadığını bilemiyorum. Varsa öncelikle öğrenmek
istiyorum, konuşmamı ona göre düzenlemek istiyorum.
İkincisi, iktidar
partisinin grup yöneticilerine. Dışarıda, önemli bir maç var, milletvekillerinin
büyükçe bir bölümü maçı izliyor. O televizyonlardan birkaçını buraya
alalım, arkadaşların her oylamada içeri girip çıkmaları zorluklar
doğuruyor, bunu önlemiş oluruz.
Konuya geliyorum:
Şimdi, bu kanun tasarısının genel gerekçesiyle, getirdikleri arasında
çok açık bir çelişki var. Genel gerekçenin giriş bölümünde, çok açık
bir övünmenin izleri görülüyor. Burada, 4817 sayılı Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanun'un övgüsü yapılıyor, şu söyleniyor,
deniyor ki, bu Yasa'yla, yani, 4817'yle, dört sene önce, bu Yasa'nın kabulüyle,
şu sonuçlar sağlandı:
Vasıflı yabancı çalıştırılması
imkânları getirildi.
Uluslararası taahhütlerimiz
karşılandı.
Ülkemiz, kaçak yabancılar
açısından hedef ülke olmaktan kurtarıldı.
İşverenler açısından
haksız bir rekabet unsuru olan ucuz iş gücü engellendi.
Yabancılar, sosyal
güvenlik şemsiyesi altına alındı. Ayrıca, sigorta prim ve vergi kayıpları
önlendi.
Devam ediyor bu övünme
faslı:
Türk vatandaşı istihdamında
artış sağlandı.
Aslında, gerekçenin
bu bölümü bile günlerce tartışılsa -Sayın Bakanın bütün tepkisine
rağmen tartışılmalıdır ayrıca- mizah romanlarına konu oluşturacak
kadar bir içerik oluşturuyor. Yani, biz, 4817 sayılı Yasa ile Türk vatandaşı
istihdamında artış sağlamışız kaçak işçiyi önleyerek.
Bütün bu gerekçelerin
üzerine, bugün bu yapılan değişikliklerin nedeni ise açıklanamıyor.
Eğer, gerçekten, bu düzenleme çok doğru, haklı bir düzenleme ise bugün
niye kolaylaştırıcı önlemler getiriyoruz? Yani, o kadar büyük başarılar
kazandık ki bu 4817'yle bu başarılar karşısında, bizim bile bu kadar
çok başarı kazanmamız doğru değildir diye düşünen iktidar, bir geri
adım atıyor, yumuşatıyor, bir şeyler yapmaya çalışıyor.
Değerli arkadaşlarım,
aslında, tercih gayet açıktır. Türk emek dünyası, uluslararası emek
dünyasının ucuz iş gücüyle terbiye edilmeye çalışılıyor. Bu, tipik
bir kapitalist tercihtir. Bu, iktidarınızın tercihidir. Buraya
gelip, işçiye verdiğiniz haklardan, fakir fukara, garip gurebadan
bahsederek, önümüze ve halkın önüne sunmaya çalıştığınız görüntü
ile yaptıklarınız hiçbir zaman bağdaşmadı. Dün de bağdaşmadı, bugün
de bağdaşmadı. 4817'nin ilk çıktığı dört yıl öncesinden başlayarak
bugüne kadar geçen süreçte, AKP İktidarı hep emek karşıtı bir tavır
takındı. Şimdi, bunu, bugün taçlandırıyorsunuz bu yasayla. Sayın
Bakan da eleştiriler karşısında "Hiç mi iyi şey yapmadık?"
diyor. Bu, aslında, AKP İktidarının tipik bir savunma refleksi. Muhalefetin
her eleştirisi karşısında şu söyleniyor: "Hiç mi iyi bir şey yapmadık?"
Ee, elbette iyi bir şey yaptınız. Yani, bu sıralar bomboş olsa, devlet
aygıtı bürokrasiyle yürüse, gene bir şeyler yapılacaktır. Hayatın
doğal bir akışı var, o akışla iyi şeyler yapılacaktır; bu bir. İki, muhalefetin
görevi eleştirmektir. Biz gördüklerimizi düzeltmeye, o gördüklerimizin
nasıl düzeltilebileceğini söylemeye çalışıyoruz. İktidarın
övünmeye ilişkin bölümünü zaten yeteri kadar AKP grup sözcüleri
karşılıyorlar. Bizim onlara katkıda bulunmak gibi mecburiyetimiz
yok.
Değerli milletvekilleri,
bu yasanın 16'ncı maddesine gelmeden önce -ki, aslında genel gerekçe
16'ncı maddenin de temelini oluşturuyor- Sayın Bakanın bir süre önce
bu kürsüde yaptığı konuşmanın bir bölümünde ilgimi çeken bir bölümü
bir kez daha zabıtlara geçirmeye çalışıyorum. Sayın Bakan
"Devlet yılda 50 bin kişilik istihdam yaratıyor. Bu, sınırlı
bir istihdamdır. Bunun sonucunda da, bu tür, bu yasanın düzenlemesini
gerektirdiği özellikler ortaya çıkıyor." diyor.
Şimdi, şunu anlayamıyorum:
Sayın Bakanın devletin istihdam yaratmadaki sınırlılığını, eksikliğini
eleştirme hakkı var mıdır? Bu Hükûmetin tercihi açıktır. Bu Hükûmet,
AKP İktidarı kamu yatırımlarına son vermiştir geniş çapta. Türkiye'de
en az yatırım yapan iktidardır bu iktidar; bir başarısı vardır, memur
maaşlarını ödüyor şimdilik, az da olsa onu yapıyor, ama, ciddi hiçbir
kamu yatırımı yapılmamıştır bu AKP İktidarı döneminde arkadaşlar.
Sayın Bakan da bunu kabul ediyor, diyor ki: "Biz 50 bin kişiye,
yılda, iş alanı açabiliyoruz." Niye öyle oluyor? Çünkü, ne kadar
kamu işletmesi varsa bunları ranta dönüştürdünüz arkadaşlar. Bütün
KİT'leri, ona benzer bütün kamu işletmelerini, önce iyi işletmediniz,
sonra pazarladınız. Bu, tipik bir kapitalist anlayıştır. Türkiye'yi
tehdit eden anlayışın, her şeyi özel teşebbüse devretme, devleti
ekonomiden ve Türkiye'den tecrit etme anlayışının doğal bir sonucudur.
Ben kendi seçim bölgemden
örnek vermek istiyorum, Antalya'dan. Antalya'da AKP İktidarı döneminde
hiçbir yeni iş yeri açılmamıştır arkadaşlar, hiçbir tezgâh kurulmamıştır,
bir tek fabrika yoktur.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Antalya'nın çehresi değişti.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Antalya'nın çehresi değil, sizin çehreniz değişti. İlk
seçimde göreceksiniz, Antalya'da sonuçları alınca, çehreleriniz
öyle bir değişecek ki sizin.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya)
-Tanıyamazsın…
BAŞKAN - Sayın Öksüz,
lütfen, müdahale etmeyin.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Arkadaşlar… Tamam, laf atsınlar, Antalya'da atamazlar,
burada atsınlar.
Antalya'ya gelemiyorlar çünkü, burada konuşsunlar.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - CHP'nin çivisi
yok, yatırımı yok.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Şimdi
size öyle bir çivi gösteririm ki şaşkına dönersiniz.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Yaa!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) - Yani,
çivinin ne olduğunu bir gösterirsem şaşkına dönersiniz, yapmayın!
Çivinin âlâsı var bizde.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Bir çivi çakmadınız,
çaktığınız kazıkları gösterin.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Şimdi, göstereceğim çiviyi. (AKP sıralarından gürültüler)
Sayın Başkan, ben mi
konuşacağım, onlar mı konuşacak? Hayır, onlar konuşacaksa ben gideyim.
BAŞKAN - Sayın Baloğlu,
siz, lütfen, Genel Kurula hitap edin.
Sayın milletvekilleri,
lütfen… Sayın Hatibe müdahale etmeyelim.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, o çivi konusunu dışarıda da gösterebilirim,
burada gösterebilirim. Yani, ama, bunu bu kadar uzatmanız, bu çiviyi…
Anlamıyorum ya! Yapmayın ya!
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- O çivi bir yerine batar.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Tamam, neyse, sizin yeteri kadar çivi görmediğiniz anlaşılıyor,
size bir güneyli çivisi gösteririz Antalya'ya gelirseniz. Osman
Akman çok iyi bilir o çivinin niteliğini.
Şimdi, arkadaşlar,
konuya geliyorum. Antalya'ya AKP İktidarı hiçbir ciddi kamu yatırımı
yapmamıştır. (AKP sıralarından gürültüler)
Bir tanesini yapmıştır…
AHMET YENİ (Samsun) -
Doğru!
AHMET ERTÜRK (Aydın)
- Havaalanı...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Bir tanesini yapmıştır, söyleyeyim. Devlet Hastanesini
yapmıştır, onu da defalarca kutladım, beğendiğimi söyledim. O da
niye yapıldı? Daha önceki… (AKP sıralarından gürültüler)
Bir dakika, iş yerinden
bahsediyoruz biz. Hangi fabrikayı açtınız Antalya'ya siz? Antalya'ya
açtığınız bir tek fabrika var mı Sayın Badazlı? Siz bana Antalya'da
bir tek fabrika gösterin. (AKP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Öksüz…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Değişti, değişti, sen de değiş!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Ama, kapattığınız fabrikaları sayayım mı? Bakın ne kadar
çılgınlaştınız. Kapattığınız fabrikaları sayayım size, kapattığınız
fabrikaları.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Kamu yatırımı, kamu…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Dokumayı, Pili, iplik fabrikasını, ANTBİRLİK arazisini,
hepsini özel teşebbüse peşkeş çektiniz, ucuza verdiniz, Antalya'yı
sattınız. Antalya'ya yaptığınız tek şey, yerin altında iki tane alt
geçit yapmaktır, hepsi budur. Yaptığınız tek şey budur. Güle güle!
Hepsi bu. O yüzden, bu öfkeyle, Başbakanınızın oraya bir cami avlusunda
onarılan musluğu bile açmaya gelerek yapmaya çalıştığı propagandaların
ne kadar etkisizleştiğini gördüğünüz için çılgına dönmenizi anlayışla
karşılıyorum. Bunu yapacaksınız tabii. Ama, bu konuşmaları Antalya'da
yapamazsınız. Başbakanınız Antalya'ya geldiği zaman 600 polis tarafından
korunuyor arkadaşlar. Bir de 600 kişi dinliyor kendisini. Hepsi bu
işte; 600 polis, 600 dinleyici. (AK Parti sıralarından "At, at,
salla!" sesi)
Neyse, gelelim şuna.
Sizin iktidarınız, işsiz vatan evlatlarının, milyonlarca çaresiz
gencin gözyaşları içinde boğulacaktır. İki ayınız kaldı. Çünkü, siz
hiçbir kamu yatırımı yapmıyorsunuz, hiçbir yeni iş alanı açmıyorsunuz,
emeğe değer vermiyorsunuz. Ama, çok iyi övünüyorsunuz, müthiş övünüyorsunuz.
Cumhuriyet tarihinin gelmiş geçmiş en çok övünen iktidarısınız. Size
madalya takacak patronlar, bu övünme şampiyonluğunuz nedeniyle!
Onu takacaklar.
Hangi çalışma alanını
açtınız? Bir söyleyin bana. Siz bana söyleyin: Türkiye'de hangi fabrikayı
getirdiniz de açtınız, tezgâhlar işledi?
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Havaalanı… Havaalanı…
FİKRET BADAZLI (
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen oturur musunuz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkan, bu ne saygısızlık?
BAŞKAN - Sayın Badazlı…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Bu nedir? Benim dibimden geçiyor. Ben de oraya gideyim mi?
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Baloğlu.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Oraya gideyim mi Sayın Başkan?
BAŞKAN -Sayın Baloğlu,
lütfen…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Ayıp ya! (AK Parti sıralarından gürültüler)
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Böyle bir uygulama var mı?
BAŞKAN - Lütfen Sayın
Öksüz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Böyle bir tarz var mı? Benim kulağımın dibinden girip böyle
konuşma hakkı var mı Sayın Başkan? Uyarmıyorsunuz efendim. Böyle şey
olur mu? Benim yanımdan geçiyor. Bari masanın üstünden geçsin!
BAŞKAN - Sayın Baloğlu,
lütfen Genel Kurula hitap edin.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Ama, olur mu bu, böyle bir şey olur mu Sayın Başkan? (AK Parti sıralarından
"Geçer de" sesi) Geçsin de bak ne oluyor Antalya'da sonra. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
FARUK ANBARCIOĞLU
(Bursa) - Hem dokunulmazlıklar kalksın diyorsunuz hem de…
BAŞKAN - Sayın Anbarcıoğlu…
OSMAN ÖZCAN (
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Devamla) -
Ayıp ama bu ya! Sayın Başkan, ara verin. Ben konuşma şeyimi kaybettim. Böyle
şey olur mu? Benim yanımdan geçiyor birisi, buradan
laf atıyor bana. Böyle bir görüşme yöntemi var mı? Yapmayın yani.
Böyle bir yöntem varsa devam edelim efendim.
NAİL KAMACI (Antalya)
- Böyle bir usul yok Sayın Başkan.
AHMET YENİ (Samsun) -
Hâlâ geçmişi konuşuyorsunuz. Arkadaş, Rusya bile bıraktı.
BAŞKAN - Sayın Yeni,
lütfen…
Sayın Baloğlu, buyurun.
NAİL KAMACI (Antalya)
- Yani, bütün şeyini bozdu, olayın akışını bozdu.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Sayın Baloğlu, duruşunuzu bozmayın. Böyle çok güzel!
BAŞKAN - Sayın Baloğlu,
buyurur musunuz.
NAİL KAMACI (Antalya)
- Ağabey konuş, ben geliyorum yanına!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkan, ekliyor musunuz dört dakikamı?
BAŞKAN - Lütfen, Sayın
Baloğlu, devam edin siz konuşmanıza.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkan, konuşmamın dört dakikası fiilî müdahalelerle
önlendi. Bunu zapta geçiriyorum. Ama, yani, iş fiilî müdahalelerin
önlenme aşamasına gelecekse, sayı azlığımıza rağmen zaman zaman
gerçekleştirebiliriz, öyle bir kural varsa.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkan, tekrar ediyorum: Burada, sayısal çoğunluğa
dayanıp bizim konuşma hakkımıza yönelik fiilî müdahaleler olacaksa,
bir dahaki dönemde de farklı müdahaleler olur, kimseyi önleyemezsiniz
o zaman. Bakın, benim konuşmam engellendi burada.
Ben konuşmuyorum Sayın
Başkan. Sizin bu tavrınızı ve AKP Grubunun düşünce özgürlüğüne, fikir
açıklama özgürlüğüne yönelik bu tavrını protesto ediyorum ve kürsüyü
terk ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen, Sayın
Baloğlu… Sayın milletvekilleri, lütfen…
Teşekkür ediyorum Sayın
Baloğlu.
Madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1225 sıra sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı'nın
çerçeve 16 ncı maddesi ile değiştirilen 2634 sayılı Turizmi Teşvik
Kanununun 18 inci maddesinin (a) fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Eyüp Fatsa |
Mustafa Dündar |
Zülfü Demirbağ |
|
Ordu |
Bursa |
Elâzığ |
|
Alaettin Güven |
Afif Demirkıran |
|
|
Kütahya |
Batman |
|
"a)
Belgeli işletmelerde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından
verilen izinle yabancı uzman personel ve sanatkârlar çalıştırılabilir."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Uygun görüşle
takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.
EYÜP FATSA (Ordu) - Gerekçe,
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Ülkemizdeki
turizm faaliyetlerinin teşvik edilmesi ve turizm sektöründe kaçak
yabancı istihdamının önlenmesi ve diğer sektörlerde benzer bir kota
uygulaması bulunmaması nedeniyle gerekli uyumun sağlanması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
17'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 17 - Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya
Milletvekili, söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de bugün çalışanların bir profiline bakalım. Kamu istihdam
yaratmadı; öyle diyorsunuz. Peki, özel sektörün yarattığı istihdama
bakalım. Değerli milletvekilleri, özel sektörün ve kamunun önemli
bir kısmında yaratılan istihdamın önemli bir kısmı -bakın buna- taşeron
firmalara ihale edilen -altını çiziyorum- ve asgari ücretten, firmalara
ihale edilen, firmaların da içinden gerekli kârlarını alıp, işçiye
ödedikleri parayı dikkate alalım arkadaşlarım. Yani demek ki, Türkiye'de
yaratılan istihdamın, -bunlar işsiz gözüküyor, yani, çalışıyor
gözüküyor- çalışanların ne kadarı taşeron firmalara ihale edilmiştir
-bunların hepsi kayıtlarda iş sahibi gözüküyor- ve bunlar ne kadar
para alıyorlar?
Değerli arkadaşlarım,
toplumun bir acı tarafıdır, yarasıdır bu. Evine ekmek götürmek için
taşeron şirketlerde her gün iş arayan yüz binlerce insan var. Eğer, bu
insanlar ayda aldığı 350 milyon, eline geçen para bugünkü parayla
350 lira, 350 lirayla bu insanlar eğer çalışıyor diyorsak, ben sizin
vicdanınıza bırakıyorum. Bu, toplumun bir gerçeği. Hele bazı işler
var ki, ebe, hemşire, sağlık memuru, röntgen teknisyeni; bunlar bile
ihale ediliyor.
İ.SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Röntgen teknisyenlerinin yüzde 20'si kanserden öldü.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bu insanlar bile taşeron şirketlerde asgari ücretle
ihale ediliyor ve bu parayla çalıştırıyorlar. Türkiye'de eğer
"350 liraya iş buldu, çalışıyor." Diyorsak, ben sizin vicdanlarınıza
bırakıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
demin Sayın Bakanım dedi ki: "Türk işçileri de yurt dışında çalışmıyor
mu?" Sayın Bakanım, Türk işçilerinin yurt dışında hangi koşullarda
nasıl çalıştığını hepimiz yıllardır çok iyi biliyoruz.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Doktorlar çalışıyor…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Yurt dışında çalışan Türk işçilerinin, onların Türk işçisine
ihtiyacı olduğu için, ucuz istihdam yarattığı için yıllar yılı çalıştırdılar.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- NASA'da çalışan bilim adamımız var mı?
BAŞKAN - Sayın Bilen…
Sayın Bilen…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bırakın böyle ucuz kahramanlıkları. Ben gurur duyarım
dünyanın her tarafında…
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
lütfen, Genel Kurula hitap edin. Karşılıklı konuşmayalım Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - …bizim insanlarımızın çalışmasından gurur duyarım. Ama,
geçen hafta "Tüm çocuklarımıza, tüm üniversiteli çocuklarımıza
lisan öğretelim, dünyanın her tarafına gönderelim." deyince
"Hayır." dediniz.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Demeyiz, demeyiz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Kim gidecek kim, lisan öğretmediğin insanlar?
Yani, çok, böyle, azınlığı…
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Dışardan beyin göçü…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Gurur duyarım ben Beyefendi.
Değerli milletvekilleri,
eğer, bir ülkede ulusal iş gücünü ve istihdamı, bunu bir ülkenin temel
sorunu olarak görmeyip, sadece "Onlar nasıl olsa bir ekmek buldular,
kaderine terk edilmiş, nerede buluyorsa buluyor." şeklinde
böyle bir politika olmadığı zaman, yarın bu toplumun, çalışanların
bugün yüzde 30'u, iki sene sonra yüzde 50'si asgari ücrete talim edecek.
Ha, gelin, burada özel sektörün… Siz enerjiyi, siz akaryakıtı dünyadaki
fiyatların çok üstünde eğer Türkiye'deki özel sektöre satarsanız,
ha, bu insanlara çok kızmayın. Gelin, ulusal istihdamı, ulusal meseleleri
ayrı bir teşvik konusu yapalım, kendi insanımızı koruyalım.
Şimdi, yurt dışından
Türkiye'de iş alan müteahhitler diyor ki: "Ben şunları şunları
getiriyorum." Bunlara ödediği… Hatta, turizm sektöründe, Türkiye'deki
bir sürü otel, yabancı zincirlerin elinde. Bu zincirler, bu otellere
işletmecilik yaparken -yani, kârdan pay alıyorlar arkadaşlar-
"ben şu 5 kişiyi getiririm" diyor, mecbur koyuyor. Türk turizmcisi
mecbur oluyor. "Bir tane genel müdür getiririm" diyor, 15
bin dolar. Bir tane şunu getiririm, bir tane şunu getiririm… Bu şartla
getiriyor, bu şartları koyuyor. Peki, Türkiye'de bu işi yapabilecek,
Türkiye'de bu işin alternatifi insanlar yok mu? Bunlar da, ha, siz,
eğer, yabancı yatırımcıya, burada, Türk insanına, Türk çalışanına,
Türkiye'de işçi çalıştıran insana, belli teşvikleri -devletin cebinden
demiyorum- yabancı yerine yerliyi, yabancıya yerliyi tercih ettirecek
belli ayrıcalıklar getirmediğiniz sürece, Türkiye'de iş gücünü
koruyamazsınız arkadaşlar gerek teknik eleman gerekse diğerlerinde.
Eğer biz bunu yapmazsak, siz… Teşvik Kanunu geldi arkadaşlar, Teşvik
Kanunu. Vicdanınıza soruyorum:
Yasak savıcı bir Teşvik Kanunu, üç beş il dışında -o da Adana'dan Osmaniye'ye,
Antep'ten Adıyaman'a, Denizli'den Aydın'a, Uşak'a kaydı- hiç yeni bir
istihdam yaratmadı. Bu Teşvik Kanunu, özellikle Doğu ve Güneydoğu'da
istihdam yaratılmak içindi. Buradaki arkadaşlarım, hatırlıyorum,
o gün, otuz altı il çıktığı gün, diğer iller teşvik kapsamına girmediği
için, burada, sanki ağlar hâle geldiler. Ben de dedim ki: "Değerli
milletvekilleri, sakın üzülmeyin. Çünkü, sizin ilinize bir şey getirmeyecek."
Soruyorum, ilk otuz altı ile soruyorum. Değerli milletvekilleri,
günlerce burada teşvik çıktı diye bayram ettiniz. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Ben, aynen söyleyeyim
Sayın Başkanım, aynen söylüyorum: Eskiden taşeron şirketlere ihale
edilen, taşeron şirketlerde çalıştırılanlar kayıtlı sisteme geçti.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Canikli,
lütfen…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Zaten bunlar çalışıyorlardı. Malatya örneğini saymayın,
bakın, üç beş il dedim. Malatya, Uşak belki, Osmaniye, belki Afyon… Yani,
beş ili geçmez arkadaşlar. Düzce…
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Daha ne istiyorsun, kendi ilin…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hayır… Mesele benim ilim değil kardeşim. Mesele benim
ilim değil…
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
lütfen Genel Kurula hitap edin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Siz, eğer, buna, teşvike bir sosyal olay olarak bakmıyorsanız
ve tüm illerin kalkınması olarak bakmıyorsanız, siz, Hakkâri'de eğer
bir tesis yapan insana, yıllarca isterseniz vergi almayın buradan,
teşvik edin bunları; yirmi beş sene verin, otuz sene verin, alkışlayalım.
Zaten, burada bir şey üretmiyoruz. Eğer, bir sosyal yarayı kapatacaksak,
yirmi beş sene verin arkadaşlar. Ama, IMF'nin talimatıyla, maalesef,
maalesef…
Bu verdiğiniz -önce
otuz altı ile, sonra işte kırk dokuz ile çıktı- ne işe yaradı? Burada
işvereni sigorta primiyle teşvik ettiniz.
Değerli milletvekilleri,
eğer…
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- Evet…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Buyur Halil Bey, bir şey mi söylüyorsun?
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- Bankacı olarak…
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
lütfen…
Sayın Aslanoğlu, lütfen
devam eder misiniz. (AK Parti sıralarından gürültüler)
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Doğru mu söylüyorsun?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Geleceğim, size cevap vereceğim biraz sonra, ama, mahcup
edeceğim sizi.
Değerli milletvekilleri,
eğer, bu sistemde Türk insanını eğer üretime doğru yöneltmezsek, yabancıyı
teşvik eder hâle getirirsek sistem kendiliğinden çöker.
Onun için, ben, bir kez
daha bu kanunun gözden geçirilmesini diliyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
18'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 18- Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Orhan Sür, Balıkesir
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Sür.
CHP GRUBU ADINA ORHAN
SÜR (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan yasanın 18'inci maddesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yine Meclisimiz, herhâlde, insan haklarına aykırı bir uzun çalışma
saatinin sonunda bir yasayı kabul etme noktasına geldi. Biraz önce
Sayın Bakanımız da burada, bence, ilginç bir konuşma yaptı. O konuşmanın
bazı cümleleri gerçekten dikkatimi çekti.
Öncelikle, elbette,
2002 seçimlerinden sonra iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi
Hükûmeti, krizden yeni çıkmış bir ülke ele aldı ve onu yönetmeye başladı
ve çok doğal olarak, böyle büyük bir krizde birçok iş yeri çok sayıda
insanı işten çıkarmıştı, onlarca banka kapanmıştı, birçok iş yeri
kapanmıştı. Yeni bir şey üretilmedi, yeni fabrikalar kurulmadı,
ama taban yapan bir ekonomi, elbette, yavaş yavaş yükselmeye başladı
ve bunun sonucunda da o kapanan iş yerleri veya işçisini azaltan
iş yerleri eski güçlerine ulaşabilmek için işçilerini geri almaya
başladılar. Bunda Hükûmetin bir katkısı yoktu.
Şimdi, rakamlar verildi.
O rakamları, elbette, her ortamda dinliyoruz. İşte, İstatistik
Enstitümüzün verdiği rakamlar… Aslında, onun da adını galiba biraz
değiştirmek gerekecek "AKP istatistik enstitüsü" demek
lazım. Çünkü, işe yarar sonuçlar verebilmek için, birkaç defa, böyle,
rakamlar değiştiriliyor o Enstitüde. Artık, kamuoyunda, oradan
açıklanan rakamlara pek güven falan da kalmadı. Yani…
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Kurumları yıpratmayın.
ORHAN SÜR (Devamla) -
Kurumları biz yıpratmıyoruz, kurumların içeriğiyle, kurumların
çalışma şekliyle uğraşarak, iktidar yıpratıyor. Yani, biliyoruz ki, işte, enflasyon üzerinde
verdikleri rakamlar, işsizlik üzerindeki verdikleri rakamlar çok
çeşitli kurumlar tarafından zaten yalanlanıyor ve bu rakamların
yanlışlıkları da…
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Lütfen doğruyu söyleyin!
ORHAN SÜR (Devamla) -
Hayır, hiç onaylanan yok. Hangi…
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Uluslararası kurumlar tarafından onaylanıyor.
BAŞKAN - Sayın Baştopçu…
ORHAN SÜR (Devamla) -
Hayır… Ankara
Ticaret Odası mı onaylıyor?
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Hayret
bir şey!
BAŞKAN - Sayın Baştopçu, lütfen…
ORHAN SÜR (Devamla) - İstanbul Ticaret
Odası mı? Hangi, kim onaylıyor bu rakamları? Bu rakamları onaylayan yok, ama, kızmakta haklısınız tabii,
seçime gidiyoruz; şimdi, bunları anlatamayacaksınız insanlara.
Yani, bir olay var. Şimdi, size göre her şey çok güzel,
evet çok güzel; ama, çıkıyoruz sokağa, esnaf bağırıyor, işçi bağırıyor,
köylü bağırıyor, memur bağırıyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Size bağırıyor!
ORHAN SÜR (Devamla) - Peki, bu kadar insan bağırıyor da siz diyorsunuz ki:
"Her şey iyi." Peki, bu insanlar niye bağırıyor
değerli arkadaşlarım? Şimdi, bize bağırmıyorlar.
(AK Parti sıralarından gürültüler) Bize bağırmıyorlar.
Biz, o insanların içine çok rahatça girebiliyoruz.
Biz, onlarla çok rahat konuşabiliyoruz, ama, onlar
o hesabı size soracaklar. O verdiğiniz sözlerin hesabını
size soracaklar.
YEKTA HAYDAROĞLU (Van) - Az kaldı az…
ORHAN SÜR (Devamla) -
Gelin bakalım, diyecekler, şu işsizlik ne oldu? Şu işsizliğin ne olduğunu
bize bir anlatın.
YEKTA HAYDAROĞLU
(Van) - Az zaman kaldı…
ORHAN SÜR (Devamla) -
Yani, 10,3'ten 9,9'a inmiş 2006'da. Acaba bugün ne? Gerçekten işsizlikle
yaşayan o aç kesime soralım. Yani o Fak-Fuk-Fon'un nasıl çalıştırdığınızı
biliyoruz. Bu ülkede insanlar gerçekten işsiz değillerse, gerçekten
ekmek paralarını kazanabiliyorlarsa, torbalar dolusu, belediyeleriniz
niye yiyecek sepetleri gönderiyor o fakir insanlara? Yani, demek
ki, insanlarımıza iş olanağı sağlayamamışsınız.
Şimdi, bunlar işin bir
tarafı. İkinci bir tarafı daha var. Şimdi, bu bir Hükûmet tasarısı, bir yıl
önce görüşülen bir Hükûmet tasarısı. Hükûmet tasarısı nasıl oluşuyor?
Elbette bir mutfak çalışması var, ciddi bir çalışma yapılıyor. Bürokratlar
çalışıyor, sonunda Bakanlar Kuruluna geliyor, Bakanlar Kurulunda
görüşülüyor, bütün Bakanlar bunun altına imza atıyor, Meclise havale
ediliyor ve Meclisteki ilgili komisyonlarda inceleniyor, ondan
sonra da Genel Kurulumuza iniyor.
Şimdi, bütün bu aşamalarda,
Hükûmetimiz, bu işlerle ilgili örgütlerin, bu işlerde çalışan insanlarımızın,
mühendislerin, mimarların odası olan TMMOB'un hiçbir görüşünü dikkate
almamış. O zaman da bildirdiler. Bunun yanlış olduğunu, böyle bir
uygulamanın yanlış olduğunu TMMOB bildirmedi mi? TMMOB elbette ki,
Hükûmete, daha bu yasanın hazırlanışı aşamasında, böyle bir düzenlemenin
TMMOB için yanlış olduğunu ifade etti, ama, bunu hazırlayan bürokratlara
göre yanlış değildi, Bakanlar Kurulunda yanlış değildi, komisyonlarda
sizin temsilcilerinize göre yanlış değildi. TMMOB'un temsilcileri
ve Cumhuriyet Halk Partisinin temsilcileri, uzunca bir süre bunların
yanlış olduğunu size anlatmaya çalıştı, ama anlatamadı; Meclise
bu şekilde getirdiniz.
Şimdi, Sayın Bakanımızın
da rahatsız olmasına gerek yok. Bu kadar uzunca bir sürede anlatamadığımız
bir şeyi bu kadar kısa sürede nasıl anladığınıza biz de şaşırdık
aslında, ama, anladığınız için teşekkür ederiz, en azından bir yanlıştan
dönülmüş oldu. Yani, bu ülkede yaşayan yüz binlerce mühendisin, işsiz,
geçinmeye çalıştığı, iş bulamadığı, iş aradığı, asgari ücretle
çalışmaya razı olduğu bir ortamda, yabancı mühendislere, mimarlara,
şehir plancılarına bu şekilde bir çalışma izni verilmesinin yanlış
olduğu bir gerçekti. Yani, burada birkaç gün önce daha, on yedi tane
üniversite açtık. Niye açıyoruz bu üniversiteleri? Gençlerimizi,
geleceğimiz olan gençlerimizi eğitelim, onlara meslek verelim,
onların bir şeyler üretebilmesini sağlayalım diye. Üniversiteyi
açmışız, oradan gençlerimizi mezun etmişiz, ama, o gençlerimizin
çalışacakları alanlarda, bir bakıyoruz ki, bir yasa getiriyorsunuz
doktorlar var, bir yasa getiriyorsunuz yabancı mühendisler var. Ee
bizim çocuklarımız da, işte 5 milyon tanesi yurt dışında çalışıyor...
Böyle bir mantık olabilir mi? Önce, biz, kendi ülkemizde kendi insanımızı
çalıştırmaya, kendi ülkemizde kendi insanımızı istihdam etmeye
çalışacağız. Elbette, Almanya'ya bizim milyonlarca insanımız gitmiştir,
ama Almanya, bizim kara kaşımız kara gözümüz için bizi istemedi
ki; onlarda da işsizlik sorunu değil, çalıştıracak eleman sıkıntısı
vardı; gelin, dediler bize; bize destek olun, bizim ekonomimiz ayağa
kalksın, dediler. Türk işçisi, Türk mühendisi, Türk çocuğu gitti, Almanya'da,
Fransa'da, Hollanda'da, Belçika'da çalıştı, onların ekonomisini
ayağa kaldırdı. Onlar talep etti, biz talep etmedik. Biz, oraya illa
gidelim demedik. Onlar talep etti, bizim insanımız öyle gitti. Bu
bir gerçek. Ama, bizim şu anda böyle bir talebimiz var mı? Yani, bu ülkede
yeteri kadar doktor yok mu? Bu ülkede yeteri kadar mühendis yok mu?
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Beyin göçü olmalı Türkiye'ye.
ORHAN SÜR (Devamla) -
Evet, beyin göçü olmalı. Evet, olmalı, ama bu şekilde tersine… Siz tersine
çeviriyorsunuz beyin göçünü.
BAŞKAN - Sayın Sür,
bir saniye.
Sayın Bilen, muhalefeti
konuşturmayalım mı? Böyle bir hakkımız var mı Sayın Bilen?
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Hayır efendim, öyle bir iddiamız yok.
NAİL KAMACI (Antalya)
- Her gün böyle yapıyor.
BAŞKAN - Lütfen, sayın
milletvekilleri…
Buyurun Sayın Sür.
ORHAN SÜR (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Şimdi, bunlar, elbette
bir hükûmet, bir devlet… Bir hukuk devletinde, o devletin sınırları
içinde çalışan yabancıların hangi koşullarla çalışacaklarını
düzenleyen yasalar elbette olmalıdır. Yani, böyle bir yasa niye
var, niye çıkarılıyor falan iddiasında değiliz. Lütfen, yanlış yorumlamayın.
Çünkü, siz bizim söylediğimiz birçok sözcüğü hep yanlış yorumluyorsunuz.
Dün KEY hesaplarını burada görüşüyoruz. Daha düzgün, vatandaşın,
hak sahibinin daha iyi hakkını alabilmesini savunduğumuz zaman
"Siz bu paraların ödenmesini istemiyor musunuz?" diyorsunuz.
Yani, illa olayları tersten göstermeye çalışıyorsunuz.
Biz, bugün bu yasayı
burada eleştirirken, böyle bir yasa çıkarmayın iddiasında değiliz.
Elbette, bir hukuk devletinde bu tip bir yasaya gereksinim vardır. Elbette,
bir hukuk devletinde, ben devletim diyorsan ve hukukun üstünlüğünü
savunuyorsan, yabancıların da çalışmalarının kurallarının yasalarla
belirlenmesi lazım. Buna kimse itiraz edemez. Ama, bu yasayı çıkarırken
kendi insanını mağdur ediyorsan, kendi vatandaşını mağdur ediyorsan,
orada bir yanlışlık var demektir. İşte, Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin,
bu yasanın 1'inci maddesinden itibaren bu kürsüye çıkarak burada
ifade etmeye çalıştıkları, burada söylemeye çalıştıkları aslında
bu. Elbette bu yasayı çıkaralım, ama önce kendi insanımızın haklarını
savunalım. Kendi insanımızın yetmediği yerlerde, elbette dışarıdan
beyin göçü almalıyız, elbette dışarıdan bilgimizi geliştirecek,
onların bilgi birikimlerinden, teknolojilerinden faydalanmalıyız,
ama önce kendi insanımızı korumalıyız diye düşünüyoruz. Bizim
burada, bu kürsüde ifade etmeye çalıştıklarımız bunlar.
Öylesiyle böylesiyle,
en azından 13'üncü maddenin geri çekilmesiyle, 13'üncü maddede bu
değişikliğin yapılmasıyla, en azından Türkiye Mimarlar ve Mühendisler
Odaları Birliğinin talepleri doğrultusunda bir gelişme sağlandı.
Bunun için de ben bu gelişmeyi ve değişimi sağlayan Meclise teşekkür
ediyorum. İnanıyorum ki, Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği
de bu konuda gerçekten teşekkür edecektir, ama ne hikmettir bilmem,
Hükûmetiniz döneminde, iktidarınız döneminde bu mühendislerle
biraz fazla uğraşıyorsunuz, bu mühendisleri, gerçekten, biraz,
böyle, sanki odaları yok etmeye çalışır gibi bir tavır sergiliyorsunuz.
Biliyorsunuz, bundan bir süre önce de Mesleki Yeterlilik Kurumu Yasası
diye bir yasa getirmiştiniz. Orada da, neredeyse, mühendisleri,
mimarları bir sınava sokup ondan sonra mesleki yeterlilik verecektiniz,
ama, bereket, sonunda yine aklıselim galip geldi, ondan da vazgeçtiniz.
İşte, buraya geliyor, bu top buradan dönüyor, geri gidiyor, ama, bu
noktaya da gelmemeli. Bence, bu tip kuruluşların görüşleri alınarak,
yasalar hazırlanırken…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sür, buyurun.
ORHAN SÜR (Devamla) -
…tasarılar, teklifler hazırlanırken, demokratik kitle örgütlerinin,
meslek odalarının, halkın da görüşü, katılımı sağlanmalı ve ondan
sonra, burada, bu tip tartışmalar olmadan çok daha kısa sürelerde
bu yasaların çıkabileceğine inanıyorum.
Ben, yasanın ulusumuza
hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Sür.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Haluk Koç, Samsun Milletvekili.
Buyurun Sayın Koç.
(CHP sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzun bir mesai süresi sonunda,
görüşülmekte olan kanun tasarısının son maddesinde şahsım adına
söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ben gerçekten üzüntülüyüm, bugünkü çalışma düzeni bakımından üzüntülüyüm.
(AK Parti sıralarından gülüşmeler) Niye üzgün olduğumun bir kanıtı
da bu kahkaha sesleri herhâlde Sayın Başkan.
Gerçekten, yasama görevi
yapan bu kutsal çatı altında bir uzlaşma kültürü yaratamamış olmanın
üzüntüsü içindeyim. Yani, bir yasama döneminin, bir parlamenter yasama
döneminin -tümünü söylüyorum- son günlerini yaşadığımız şu sıralarda
daha hâlâ bir uzlaşma zemini bulamamaktan üzüntülüyüm. Nedir üzüntümün
temeli? Bunu belki bizler, grup başkan vekilleri seviyesinde sağlayabiliriz.
Yani, Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde, bu uzlaşma kültürünün
yerleşmemesinden ve siyasi inattan doğan sıkıntılı bir süreç yaşadık.
Burada gündüz de söyledim. Bir kere daha sizlerle, iktidar gücünün
başını döndüremediği, sağduyulu iktidar partisi mensubu arkadaşlarıma
seslenmek istiyorum; iktidar gücünün, henüz başını döndürmediği,
sağduyulu iktidar partisi milletvekili arkadaşlarıma seslenmek
istiyorum:
Değerli arkadaşlarım,
biz, görevini tamamlamış bir Parlamentoyuz. Miadını doldurmuş bir
Parlamentoyuz. Son kullanma tarihimiz bitti. Buna kendimiz karar
verdik. Anayasa'nın 102'nci maddesinin son fıkrası da bunu hüküm altına
almıştır. Bu durumda Parlamentonun kapalı olması, yasama görevi
yapmaması diye bir şey söz konusu değildir. Parlamento, yenisi seçilene
kadar görev yapacaktır. Ama, bu süre içerisinde, acil durumlarda,
ülke çıkarı bakımından önemi bulunan yasa tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesi siyasi etik kuralları içerisinde öncelikle düşünülmelidir.
Biz ne yapıyoruz? Şimdi
Anadolu Ajansından da bir haber vardı yukarıda. İktidar partisi
tek başına karar alıyor. Efendim, 4 Hazirana kadar, sizleri bir liste
belirlemesi öncesinde -özür diliyorum, yanıldıysam özür diliyorum-
bir liste belirlemesi öncesinde sizleri burada -rehin demeyeceğim
ama- mevcut tutmanın baskısıyla, ne varsa önünde, yasama portföyünde,
hepsini, sabah 11.00 akşam 24.00, sabah 11.00 akşam 24.00… İlgilenmiyorsunuz,
okumuyorsunuz, değerlendirmiyorsunuz ve yapılması gereken şuydu:
Ben yine söylüyorum: Hâlâ zaman var. Kalan kaç gününüz var, kaç günümüz
var? Acil olanları, bakın, elimde: Türk Silahlı Kuvvetleri Hasta Beslenme
Kanunu, Sendikalar Kanununda Değişiklik Yapan Kanun, Uluslararası
Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçhelerine Dair Kanun; daha sonra, Sağlık
Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Yükseköğretim Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Jeotermal Enerji Kaynakları,
Mineralli Sular, Sigortacılık Kanun Tasarısı, İstanbul 2000 Avrupa
Kültür Başkenti Hakkında Kanun Tasarısı; son derece tehlikeli,
millî değerlerin birtakım erozyona açık tutulmasını sağlayabilecek
olan Millî Arşiv Kanun Tasarısı, Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar,
Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi, Atatürk Kültür, Dil
ve Tarih Yüksek Kurumu… Gidiyor.
Değerli arkadaşlarım,
bu sağlıklı bir süreç mi? Yapmayın. Bu sağlıklı bir süreç mi?
Yapılması gereken
şu: Uygar bir parlamento, her ne kadar iktidar partisinin mutlak bir
sayısal çoğunluğu olsa da, ana muhalefet partisi ve diğer muhalefet
partisinin grup yönetimleriyle bir araya gelir. Daha önceki yıllarda,
yasama yılları biterken bunu yaptık, bunu yapabildik, asgari ölçüde
yapabildik. Bir dayatmadan uzak olur iktidar partisi, der ki:
"Kardeşim, portföyümüzde şunlar var. Ben, iktidar partisi olarak,
bunların içinden şu dört tanesinin öncelikle çıkmasını istiyorum.
Ben iktidarım. Bu benim siyasi iradem." Benim ona direnecek bir
siyasi tavrım olamaz. Ben de derim ki: "Ya, şu İmar Bankası bonozedelerinin
de uğradıkları mağduriyeti giderecek kanun tasarısını öncelikle
görüşelim. Muhalefet partisi olarak ben de bunu istiyorum."
Öteki parti de bir şey söyler, asgari müşterekte buluşulur, bugünkü
yasama komedisini yaşamamış oluruz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Koç,
lütfen toparlayınız.
Buyurun.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Bugünkü Parlamentoda, saat 11.00'den -şu anda saat 23.09- bu saate kadar
gördüğümüz -o kelimeyi kullanmayacağım, özür diliyorum demin de
kullandığım için- şu garip manzarayı yaşamamış oluruz. Bu konu görüşülecek
mi? 13'üncü madde düzeltilmesi konusunda bir mutabakat var mı? Bunu
gündeme getiririz, tümü hakkında bazı arkadaşlarımız görüşlerini
ifade eder, bu yasalaşmış olur, çıkar.
Değerli arkadaşlarım,
zor bir şey söylemiyoruz, bir uyumsuzluk sergilemiyoruz, ama lütfen
dayatmacı olmayın. Geldik, gidiyoruz. Çok kötü bir siyasi içtihat
bırakıyorsunuz iktidar partisi olarak. Bir uyuşmazlık kültürünü
buraya tohum olarak bırakıp gideceksiniz.
MUSTAFA CUMUR (Trabzon)
- Aman ya Rabbi!
HALUK KOÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, şimdi bunda sinirlenecek ne var?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen…
HALUK KOÇ (Devamla) -
Sen maç seyrediyordun. Arada bir geldin. Benim konuşmama tanık oluyorsun.
Bütün gün dinlendin. Sen hiç yoktun orada. Şimdi geldin, ahkâm kesiyorsun.
Peki, bütün gün bu sıralarda oturan arkadaşların günahı yok mu? Senin
yükünü taşıdılar bu insanlar.
MUSTAFA CUMUR (Trabzon)
- Ben bütün gün buradaydım.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, sağduyulu bir konuşma yapıyorum, bazı düşüncelerimi
paylaşıyorum, buna bile laf atma gereği duyuyorsunuz. Lütfen… Lütfen…
Çık konuş kardeşim, gel buraya konuş, gel buraya konuş.
MUSTAFA CUMUR (Trabzon)
- Kıymeti yok onun.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Gel buraya konuş, yerinden konuşma, gel konuş. Bir değerlendirme yapıyorum,
olması gerekeni söylüyorum. Kendi ayağına niye kurşun sıkıyorsun,
mahcup ediyorsun kendini. Yanlış bir şey söylüyorsam gel düzelt. Olması
gerekeni söylüyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Koç.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Eyüp Fatsa, Ordu Milletvekili.
Buyurun Sayın Fatsa.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan tasarının
son maddesinde, 18'inci maddesinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle Genel Kurulu ve Başkanlık makamını saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
yabancıların çalışma izniyle alakalı kanunun bütün maddelerinde
iktidar ve muhalefete mensup arkadaşlarımız görüş ve düşüncelerini
ifade ettiler. Her türlü görüş ve düşünce saygıdeğerdir; kabul ederiz,
etmeyiz, bu ayrı bir şey. Ama, bu kanunun önemli bir kanun olduğunu,
biz böyle bir kanunu çıkartırken hiçbir siyasi komplekse de kapılmadığımızı
ifade etmek istiyorum. Bu gerekli bir kanundur, hayırlı olmasını
temenni ediyorum.
Biraz önce de ifade
ettim Bunun sadece ülkemizde çalışacak yabancılarla ilgili değil
bizim, yurt dışında hem emeğiyle çalışan hem de müteşebbis olarak
100 binin üzerinde işyeri kurmuş vatandaşlarımızın da haklarını
bir noktada teminat altına alan bir kanun olduğuna samimi inancımı
bir kere daha paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
bu kanun görüşülürken, görüşülen madde gerekçelerinden hareketle
arkadaşlarımız farklı düşünceler ortaya koydular. Zaman zaman bu
kürsüde olmaması gereken, yapılmaması gereken, bu kürsünün kutsiyetine
uygun düşmeyen ifadeler kullanıldı. Bunlar kayıtlarda var. İleride
eğer bu kanunla ilgili, birileri, kayıtlarda, tutanaklarda ne var diye baktığında, öyle zannediyorum
ki, bu ifadeleri, bu üslubu hayretle, biraz da üzülerek okuyacaklar
ve gerçekten okuyanlar da üzülecektir. Ben ayrıntılarına girmek istemiyorum.
Tabii, bir diğer konu
da, Meclisin çalışma süresinin bittiği, görev ve sorumluluğunu
tamamladığı gibi ifadeler de kullanıldı, ama bunlara katılmamız
mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar,
Anayasa'mızın 102'nci maddesinin son fıkrasında, eğer Türkiye Büyük
Millet Meclisi Cumhurbaşkanını seçemezse derhâl seçime gidilir
diyor, derhâl Meclis feshedilir demiyor, bir. Türkiye Büyük Millet
Meclisi derhâl seçim kararını almış mı? Almış. Yüksek Seçim Kurulu
bu süreçle ilgili takvimi yürürlüğe koymuş mu? Koymuş. Süreç işliyor
mu? İşliyor. Öyleyse?.. Hâlâ üzerinde yasama
sorumluluğu olan bir Meclis var ve görevinin başındadır. Bu kanunlar
bazıları için çok anlam ifade etmiyor olabilir, ama, biraz önce bazısını
Sayın Koç da ifade etti değerli arkadaşlar. Uluslararası Çocuk Kaçırma,
Türkiye İmar Bankası, "bonozedeler" diye bildiğimiz konular,
bir an önce milletimizin yasalaşmasını beklediği kanunlar. Yine,
Jeotermal Enerji Kaynakları, Sigortacılık Kanun Tasarısı ki, bunlar
hep bizim muhalefetle anlaştığımız konulardır, ilgili arkadaşlarımızla
hep bunları görüştük ve onlarla görüşerek buraya getirdik. Bir an
önce bunların Meclis gündemine gelmesini ve bu konuda kendilerinin
de katkı sağlayacağını… Arkadaşlarımın isimlerini burada tek
tek sayabilirim. Yani, mesele arkadaşlarımızı deşifre etmek veya
siz haklısınız, biz haklıyız meselesine çekmek istemiyorum, ama,
bunlar gerçekten Türkiye'nin bir an önce görüşmesi ve yasalaşmasını
beklediği önemli konulardır. Sigortacılık Kanun Tasarısı, İstanbul
2010… İstanbul'un kültür başkenti olmasıyla alakalı. Eleştiriler
olabilir, onları da burada beraberce değerlendiririz. Neticede
bugün 13'üncü maddede arkadaşlarımızın endişeleri ve itirazları
vardı, o çerçevede yapılan düzenleme de buradadır. Yani, iktidar
farklı düşünüyor, muhalefet farklı düşünüyor, biri ülkenin menfaatini
düşünüyor, biri de menfaatini düşünmüyor gibi bir düşünceden hareket
etmek, doğrusunu isterseniz, hem birbirimize saygısızlıktır hem
de burada milletvekilliği sorumluluğu taşıyan arkadaşlarımıza
saygısızlıktır. Bunu kabul etmemiz mümkün değil.
"Efendim, bu Meclis
kapanıyor, 4 Hazirana kadar milletvekillerini Türkiye Büyük Millet
Meclisinde iktidar grubu rehin aldı."
Değerli arkadaşlar…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
EYÜP FATSA (Devamla)
- Son cümlem Sayın Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN - Sayın Fatsa,
lütfen...
EYÜP FATSA (Devamla)
- Dün bu konuyla ilgili düşüncelerimi ifade ettim. Eğer siyaseti
ben merkezli yaparsak, ben varsam siyaset var, ben yoksam hiçbir şey
yok gibi sığ bir düşünceden hareket edersek, belki Sayın Koç'un ve diğer
sözcü arkadaşlarımızın bu düşüncelerine katılabiliriz. Hepimiz
siyaseti bu ülke için yapıyoruz. Belki tek tek hiçbirimize bu ülkenin
ihtiyacı olmayabilir, ama bu yasalara bu 73 milyon insanın ihtiyacı
vardır, Türkiye'nin ihtiyacı vardır. Kendimizi öne koymak suretiyle,
kendi çıkarlarımız ve kendi beklentilerimiz doğrultusunda burada
hareket etme gibi bir lüksümüz yok. Herkes milletvekili andından
ve yemininden bahsediyor. Milletvekili yemininin içerisinde milletvekillerinin
şahsi menfaatleri ve beklentileri yoktur. Dolayısıyla, bu düşünceler
nereden gelirse gelsin, hangi gruptan gelirse gelsin, milletvekili
sorumluluğu taşıyan arkadaşlarımıza haksızlıktır ve saygısızlıktır.
Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Dolayısıyla, bunlar yıllarca
ertelenmiş ve ötelenmiş kanunlardır. Önemlidir, her birisinin ülkemiz
ve milletimiz için hayati önemde değeri vardır. Bu Meclis, hâlâ görevinin
başındadır ve dolayısıyla, sorumluluğunun gereği olarak, milletin
önceliği olan kanunları çıkarma noktasında da kararlıdır.
Ben, çıkan yasanın hayırlı
olmasını temenni ediyor, bu vesileyle Başkanlık makamını ve Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Fatsa.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
Birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.18
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.28
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 110'uncu Birleşiminin Yedinci Oturumunu
açıyorum.
5'inci sırada yer
alan, Van Milletvekili Mehmet Kartal ve 10 Milletvekili ile Şırnak
Milletvekili Abdullah Veli Seyda ve 9 Milletvekilinin, Terör ve
Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve İçişleri Komisyonu
Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
5.- Van Milletvekili Mehmet Kartal ve 10 Milletvekili
ile Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda ve 9 Milletvekilinin;
Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifleri ve İçişleri
Komisyonu Raporu (2/1006, 2/1021) (S. Sayısı: 1417) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 1417
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Kartal, Van
Milletvekili.
Buyurun Sayın Kartal.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır
Sayın Kartal.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
KARTAL (Van) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, konuşmama başlamadan evvel, dün Ulus'ta bir facia yaşandı,
bir insanlık dışı katliam oluştu. Bunu yapanları lanetliyorum, kınıyorum,
ayıplıyorum. Günahsız insanların canlarına kıyanları tekrar tekrar
lanetliyorum burada.
Saygıdeğer milletvekilleri,
kanun teklifim, sadece terörden zarar gören yurttaşlarımızın, evlerinden
barklarından olup, göçe tabi olup terk etmek zorunda kalan insanların
başvuru sürelerinin bir yıl daha uzatılması hakkındadır. Bu, İçişleri
Komisyonunda oy birliğiyle kabul edildi.
Yalnız, şunu hatırlatmak
istiyorum: Bu kanunla ilgili İçişleri Komisyonunda da gözden kaçan
bir hususu bir önergeyle verdim. Önerge hakkında da tekrar söz alıp konuşmayacağım.
Onu da şurada belirtmek istiyorum: Terör, maalesef, ülkemizde,
1984 Eruh baskınıyla başladı. 1984 yılı, 85, 86 yılında zarar gören
insanların zararlarını bu yasa karşılamıyor. Önergemiz vardır, o
önerge üzerinde -tekrar ediyorum- görüşme yapmayacağım. Yalnız, bu
kanunla birlikte mağdur olan insanlarımızın zararlarını gidermek
için bir yıllık daha süre tanınmasını ve teklifimin kabul görmesini
diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kartal.
AK Parti Grubu adına
söz isteyen Mehmet Ali Suçin, Batman Milletvekili. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET ALİ SUÇİN (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1417 sıra sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasını Öngören
Kanun Teklifi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(x) 1417 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle zarara uğrayan gerçek kişiler
ile tüzel kişilerin maddi zararlarının sulhen karşılanması amacıyla
hazırlanan 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanun 17/7/2004 tarihli ve 25535 sayılı Resmî
Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Kanun kapsamında
79 ilimizde 100 adet zarar tespit komisyonu kurularak faaliyetlerine
devam etmiş, bugüne kadar komisyonlara yapılan toplam başvuru sayısı
194.353'e ulaşmış olup, bunlardan 26.880 adedi sonuçlandırılmıştır. Başvuru
sayısı artamaya devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 5233 sayılı Kanun'un geçici 1'inci maddesinde yapılan
düzenlemeyle, 19/7/1987 tarihiyle bu Kanun'un yürürlüğe girdiği tarih
arasında meydana gelen olaylar nedeniyle uğranılan zararlar da
kapsama alınmıştır. Başvuruların çok büyük bir çoğunluğu bu madde
kapsamında yapılmıştır. Bu kapsamda yapılan başvuruların, başvuru
tarihinden itibaren iki yıl içinde sonuçlandırılacağı düzenlenmiştir.
2005 yılında çıkarılan 5442 sayılı Kanun'la, yeniden, bir yıllık başvuru
süresi tanınmış ve 2006 yılında çıkarılan 5562 sayılı Kanun'la, başvuruların
sonuçlandırılma süresi bir yıl daha uzatılmış ve Bakanlar Kuruluna,
sonuçlandırılma süresini uzatma yetkisi verilmiştir. Bu madde
kapsamında yapılan başvurular, geçmişte yaşanan olaylar nedeniyle
uğranılan zararlar ile ilgilidir. Başvuruların yoğun olduğu bazı
illerimizde kadastro çalışmalarının tamamlanmamış olması nedeniyle,
bilgi ve belge teminindeki güçlükler, zararların tam ve doğru şekilde
tespiti amacıyla başvuruların mahallinde keşif ve inceleme gerektirmesi
de göz önünde bulundurulduğunda, komisyonların yoğun ve başarılı
çalışmaları sürmüştür.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün itibarıyla, başvuru süreleri sona ermiş
olmasına rağmen, terörden zarar gören vatandaşlarımızın bulunduğu
görülmüştür. Teklifin asıl amacı, bu vatandaşlarımızın başvuru
yapmalarına imkân tanıyarak mağduriyetlerinin giderilmesini
sağlamaktır. 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında, zararların sulh yoluyla
karşılanması için başvuran vatandaş sayısında ciddi artışlar olmuş,
başvuruların sayısı, Haziran 2006 itibarıyla 194 bin civarında
iken Ağustos 2006 itibarıyla 220 bin ve bugün 223 bine ulaşmıştır. Başvuruların,
daha çok, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ve bu bölgelerin
belli illerinde yoğunlaştığı görülmektedir. İller sıralamasında,
Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak, Bingöl ve Tunceli ilk beş sırada gelmektedir.
Belli illerde ise ya hiç başvuru olmamış ya da yapılan başvurular
Kanun'daki ölçütlere uygun olmadığı için reddedilmiştir. Dolayısıyla,
belli komisyonların iş yükünde yoğunluk olmuştur. 100 olan komisyon
sayısı bugün için 104'e ulaşmış bulunmaktadır, ancak, buna rağmen,
başvuruları tümüyle sonuçlandırma imkânı olmamıştır. Sonuçlandırılan
dosya sayısı yüzde 15 civarındadır. Kanun teklifi bu durumu dikkate
alarak hazırlanmış ve zarar gören vatandaşların başvuru sürelerini
uzatmayı amaçlamıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 5233 sayılı Kanun'un çıkarılmasıyla Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi sürecinde olumlu bir gelişmeyi de yakalamış bulunmaktayız.
Bu da şudur ki, Kanun çıktıktan sonra yeni bir iç başvuru yolu üretildiği
için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yükünde ciddi düşüşler olmuştur
ve bu durum Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından memnuniyetle
karşılanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu Kanun çıktıktan
sonra yapılan başvuruları iç başvuru yolları tüketilmediği gerekçesiyle
reddetmiştir. Bu nedenle, bu Kanun ülkemiz açısından bir tür diplomatik
başarıdır. Kanun'un aksamadan yürütülmesi için gerekenler yapılmalıdır.
Başvuru süresinin uzatılması ve bu sürenin belli aralıklarla Bakanlar
Kurulunun denetiminden geçirilmesi olumlu bir yöntemdir. Böylece,
bir taraftan başvuruların tümü sonuçlanırken, diğer taraftan Bakanlar
Kurulunun yapılan işlemlerle ilgili denetim yapmasına yol açılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; başvuruların çabuk sonuçlandırılması için yeni
komisyonlar kurulması konusu düşünülmüş, ancak, bundan vazgeçilmiştir.
Şu anda kurulan komisyonlar, vali yardımcısının başkanlığında ildeki
bakanlık temsilcilerinden oluşmaktadır. Komisyonlardaki görevliler,
İçişleri Bakanlığı tarafından hizmet içi eğitime tabi tutulmuş ve
işleyişlerindeki verimlilik artırılmıştır. Yeni bilgisayar yazılımları
geliştirilerek, komisyonların etkin işleyişlerine katkı sağlanmıştır.
Örneğin, geliştirilen bir yazılımla mükerrer başvuruların önüne
geçilmiştir. Bu yazılım sayesinde, komisyonlar daha işin başındayken,
incelemeye geçmeden önce başvuruların elenmesi mümkün olmuştur.
Yine, haksız kazanç temin etmek isteyenlerin yaptıkları başvurular
saptanarak ayıklanması sağlanmıştır. Mevcut komisyonlar, Kanun'un
yürürlüğe girmesinden bu yana önemli gelişmeler göstermiş ve uzmanlaşmışlardır,
artık, başvurular çok daha kısa sürelerde sonuçlandırılabilmektedir.
Komisyonların bu başarısı Avrupa'da da gözlenmiş, etkin ve verimli
işleyişlerinden dolayı komisyonlardan övgüyle söz edilmiştir.
Son olarak, teklife
göre, yapılan başvurular, başvuru tarihinden itibaren iki yıl içinde
sonuçlandırılacak, bu sürenin de bitmesi ve başvuruların sonuçlandırılmamış
olması hâlinde Bakanlar Kurulu bu süreyi her defasında bir yılı aşmamak
üzere uzatabilecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmama son verirken, görüşmekte olduğumuz
kanun teklifinin milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diler,
yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Suçin.
Tümü üzerinde şahsı
adına söz isteyen Cavit Torun.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Vazgeçtim.
BAŞKAN - Vazgeçti, teşekkür
ediyorum.
Haluk Koç, Samsun Milletvekili.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Vazgeçtim.
BAŞKAN - Teklifin tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
TERÖR VE TERÖRLE MÜCADELEDEN DOĞAN ZARARLARIN KARŞILANMASI
HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 17/7/2004 tarihli
ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 4- Bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde ilgili valilik
ve kaymakamlıklara başvurmaları halinde, 19/7/1987 tarihi ile bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarih arasında işlenen 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına
giren eylemler veya anılan tarihler arasında terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile
özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararları hakkında da bu Kanun
hükümleri uygulanır.
Bu maddeye göre yapılan
başvurular, başvuru tarihinden itibaren iki yıl içinde sonuçlandırılır.
Bu sürenin de bitmesi ve başvuruların sonuçlandırılamamış olması
halinde, Bakanlar Kurulu bu süreyi her defasında bir yılı aşmamak
üzere uzatabilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Kesimoğlu,
Kırklareli Milletvekili.
Buyurun Sayın Kesimoğlu.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
S. KESİMOĞLU (Kırklareli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında
Kanun'da değişiklik yapan kanun teklifi üzerinde grubum adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, dün Başkentimiz Ankara'nın nüfus yoğunluğunun en
önemli merkezlerinden olan Ulus'ta Anafartalar Çarşısı'nda gerçekleştirilen
alçakça saldırıyı sözlerimin başında lanetle kınıyorum. Terör,
nereden gelirse gelsin, kimden gelirse gelsin, nasıl gelirse gelsin,
insanlık suçudur ve lanetlenmelidir. Bu terör eylemi masum insanlarımıza
yöneliktir, ülkemizin huzur ve güvenliğini bozmaya yöneliktir. Bu
saldırıda hayatını kaybeden yurttaşlarımızın ailelerine başsağlığı,
yaralanan yurttaşlarımıza acil şifalar diliyorum. Bu saldırıya
en güzel, en sessiz cevabı, iş yerlerine, evlerine Türk Bayrağını
asarak Ulus esnafı ve halkımız göstermiştir. Bu vesileyle kendilerine
de şükranlarımı sunmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu alçakça saldırı, terör konusunda kararlı bir tavır sergilemenin
ne kadar önemli olduğunu bir kez daha
ve ne yazık ki çok acı bir biçimde göstermiştir. Keşke, bunu açıklıkla
görmek ve anlamak için böylesi acı bir deneyi yaşamak zorunda kalmamış
olsaydık. Üstelik, uzmanlar ve yetkililer olayların daha da kötüye
gidebileceğini, daha başka kentlerimize benzer saldırıların da
gerçekleştirilebileceğini ifade etmektedirler. Terörü bitirmek,
etkisiz kılmak zorunluluğu, şu an en önemli görev olarak karşımızda
durmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
terör saldırıları yoğunluğunu artırıyor ve Başkentimizin göbeğine
kadar geliyor. Doğuda her gün askerlerimiz şehit düşüyorsa, bunun
bu hâle gelmesinde, siyasi iktidarın terörle mücadelede kararlı
olmayan tavırlarının, terörle mücadeleye bakışının, mücadelede
zaaf yaratan uygulamalarının da payı vardır.
Bunları, konuşmamda
ayrıntılı olarak değerlendirmeye çalışacağım, ama, önce, bugün
gündemimizde bulunan kanun teklifimizle ilgili -benim de imzam
bulunan kanun teklifimizle ilgili- bilgileri sizlerle paylaşmak
istiyorum değerli arkadaşlarım.
Kanun teklifimiz, 19
Temmuz 1987 ile 30 Kasım 2002 tarihleri arasında olağanüstü hâl ilan
edilen illerde terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin
uğradıkları zararın tazmini için tanınan başvuru süresinin uzatılmasını
öngörüyor.
Biliyorsunuz ki bu
Kanun'u daha önce değiştirmiş ve başvuru süresini bir yıl uzatmıştık.
Geçen yıl da başvuru, inceleme, karar ve zararların tazmini sürecinin
uzun sürmesi ve öngörülen zaman dilimi içerisinde bu sürecin tamamlanamaması
nedeniyle başvuruların sonuçlandırılması süreci uzatılmıştır.
Bugüne gelindiğinde,
başvuru süresi dolmasına rağmen yapılan başvurulara bakıldığında,
başvuruların artarak sürdüğünü, terör
ya da terörle mücadeleden zarar gören vatandaşlarımızın
bir kısmının hâlâ bu Kanun'dan yararlanamadığını görüyoruz. Sizi
rakamlara boğmayacağım; ama, geçen yıl sonuçlandırma sürecini
uzattığımız Genel Kurulun yapıldığı gün itibarıyla 226.773 olan başvuru
sayısının, 2007 Mart sonu itibarıyla 269.759'a çıktığını söylemek
durumundayım değerli arkadaşlarım. Yani, sadece üç ayda 42.986
başvuru olmuş. Sadece üç ayda yaklaşık 43 bin başvuru olurken, aralık
ayından önceki beş ayda da 32 bin kişi zararlarının karşılanması
için başvuruda bulunmuştur. Bu da bize, başvuruların artarak sürdüğünü
açıkça göstermektedir değerli milletvekili arkadaşlarım.
Ayrıca, bu kapsamda
yapılan başvuruların, başvuru tarihinden itibaren iki yıl içerisinde
sonuçlandırılması öngörülmektedir. Ne yazık ki, tanınan sürenin
sonunda aynı sıkıntının hâlâ sürme olasılığı bulunmaktadır. O nedenle,
kanun teklifimiz, bu sürenin de bitmesi ve hâlâ sonuç alınamaması
hâlinde Bakanlar Kurulunun bu süreyi her defasında bir yıl uzatabilmesini
öngörmektedir.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, ülkemizde terör nedeniyle büyük acılar yaşanmış ve
çok sayıda yurttaşımız ciddi zararlara uğramıştır. Uğradığımız manevi
zararların giderilmesi, vatandaşla devlet arasında güvenin tanzimiyle
mümkün olacaktır. Maddi zararların vatandaşlarımızı gerçekten rahatlatacak
bir ölçüde karşılanması, manevi zararların da giderilmesine elbette
ki katkı sunacaktır.
Bakın, bugün değişiklik
öngördüğümüz Yasa'yı 2004 yılında büyük umutlarla çıkardık. Bölge
halkının yaralarını biraz olsun sarmak ve bahsettiğimiz güveni
tesis etmek için bir fırsat olabilirdi; ama, bu Yasa o zaman pek çok yasa
gibi Avrupa Birliği istediği için iktidar tarafından apar topar
Meclise getirilip çıkarıldığı için bir sürü eksik ve yanlışlıklarla
karşılaştık. Hatta bölge halkını rahatlatmasını umduğumuz bu Yasa
çoğu zaman sıkıntı yarattı. Halkın sahip olması mümkün olmayan belgeler
istendi. Kadastro yapılmayan yerlerde vatandaşlardan tapu kayıtları,
ölen büyük, küçükbaş hayvanlarla ilgili asla bulunamayacak belgeler
istendi. Başvuruların yüzde 70'i bu nedenle geri çevrildi. Komisyonlarda
görevlendirmelerde ciddi sıkıntılar vardı. İşlemlerin sonuçlandırılması
uzadıkça uzadı. Sonuçlanan ve kabul edilen başvurularda vatandaşa
ödenen miktar onun zararını karşılamaktan çok ama çok uzak kaldı. Evet,
zarar gören vatandaşlarımızın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
başvurusu durdu, ama Yasa mağdur vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını
karşılamaktan da çok uzak kaldı.
Yasa'nın uygulanmasında
pek çok sıkıntılar yaşandı değerli milletvekilleri. Hem AKP'nin yasa
yapma anlayışı -ki, bu yasa teklifini kaçıncı kez görüşüyoruz-
hem de iktidarın terör ve terörle mücadele konusundaki tavrı nedeniyle
pek çok yasada karşılaştığımız sorunlar bunlar.
Terör ve terörle mücadeleden
doğan zararların karşılanması konusunda yaşadığımız sıkıntılar
bir yana, terör hâlâ ülkemizin en ciddi sorunları arasındadır. Bundan
zarar gören vatandaşlarımızın zararlarını karşılamanın en önemli
ve esas yolu da terörü bitirmektir değerli milletvekilleri.
Bakınız, ülkemiz, terörün
yeniden tırmandığı günler yaşıyor. Geçtiğimiz aylarda teröre üç
gün içerisinde 15 şehit verdiğimiz günler yaşadık. İçinde bulunduğumuz
günlerde de her gün birkaç askerimizin şehit edildiğini televizyon
ve gazete haberlerinden izlemek durumunda kaldık. Hemen her gün
başka bir kentte şehit cenazeleri toprağa verilir hâle geldi. Her
gün askerlerimizin şehit edilmesi geçmişte yaşadığımız acı günlerin
geri gelmesi sinyallerini vererek tüm kamuoyunu huzursuz etmektedir.
Terör ülkemizin en
ciddi ve acilen çözülmeyi bekleyen sorunlarından biri olarak bugün
de bir kez daha tüm vahşetiyle karşımıza dikildi. Peki, neden dört
yıl, üç yıl değil de bugün? Ülkemizde terörün geçtiğimiz yıllarda
büyük ölçüde engellenebilmiş olması bize göstermiştir ki, terör
mücadele edilebilen bir olgudur ve Türkiye terörle mücadelede
başarıya ulaşmış bir ülkedir. Bu mücadele içinse, siyasi irade ve
kararlılık esas olmuştur. Terörle Mücadele Yasası'nda yapılacak
değişiklikler, biliyorsunuz, daha önce de gündeme gelmişti. Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak biz, muhalefet partileriyle birlikte,
Meclisi, 2005 yılının Eylül ayında olağanüstü toplantıya davet ettik.
Sayın Başbakan, son dakika planlanmış bir Karadeniz gezisine katıldı.
AKP'li vekilleri de çoğunluk sağlanmasın diye Meclise gitmemesi
konusunda uyardığını hepimiz biliyoruz. Ama, terör olaylarının
artması üzerine, terörle mücadele eden kurumların da Hükûmet üzerindeki
baskıyı artırmasıyla bir yasa tasarısı hazırlamak zorunlu hâle
geldi. Bu sefer de yuvarlak, fuhuştan hırsızlığa kadar her şeyi kapsayan,
Apo gibi terör örgütü kurucularına affın önünü açacak, hukuksal
temelleri zayıf bir hazırlık yaparak, tüm toplumun tepkisini çekecek
bir tasarı ortaya atıldı. "Gönülsüz yenen aş, ya karın ağrıtır
ya baş." örneği hem ülkemizin bu konudaki sorunlarını çözmekten
uzak hem de kendi başlarını ağrıtan bir tasarı oldu değerli milletvekilleri.
Diyarbakır'da, Şemdinli'de yaşananları sivil itaatsizlik olarak
tanımlayan…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kesimoğlu,
lütfen toparlayınız.
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım. Teşekkür ediyorum.
…Apo'ya affın önünü
açacak yasa tasarısını hazırlayan AKP İktidarının terörle mücadele
anlayışını sorgulamak gerektiğini düşünüyorum değerli milletvekilleri.
"Namazda gözü olmayanın ezanda da kulağı olmaz." diye bir
söz var.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Cumhuriyet
Halk Partisi…
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Devamla) - Terörle mücadelede en önemli mesele niyettir sayın
milletvekilleri, Sayın Alim Tunç. Terörle demokrasiyi karşı karışıya
koyan… (AK Parti sıralarından gürültüler)
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, oturduğunuz yerden laf atmak kolay, buyurun gelin,
kürsüden, gelin o değerli fikirlerinizi bizlerle paylaşın, hepimiz
aydınlanmış olalım.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Laf atma, laf
atma.
BAŞKAN - Sayın Özçelik, lütfen…
MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla) - Terörle
demokrasiyi karşı karşıya koyan, işi terörle mücadelenin demokrasiye
zarar veren bir olgu olduğunu ifade etmeye kadar
vardıran bir iktidar var karşımızda. "Terörün olduğu yerde demokrasi olur
mu?" diye soruyoruz ama oralı bile olmuyorlar, başka yerlerde
demokrasi havarisi kesiliyorlar.
Orta Doğu'da ABD'nin
ve bölge devletlerinin yararına, ancak kendi ulusal çıkarlarımıza
aykırı ve bunlara zarar verebilecek dış politikaların izlenmesi
de terörle mücadele konusunda hepimizin çok iyi bildiği sonuçlara
varmıştır.
Hükûmetin terörle mücadelede
zaaf yaratan tutumlarını endişe içerisinde izledik. Sayın Başbakanın
"Terörle mücadele için kurumlara yetki verdim." şeklindeki
talihsiz açıklamaları da hâlâ hafızalarımızdadır. Hükûmetin kendisinin,
İçişleri ve Adalet Bakanlıklarının bu alandaki sorumluluğunu kurumlara
havale ederek faturayı da onlara ödetmeye çalışması da iktidarın
ne yazık ki bu konuda nasıl bir anlayışa sahip olduğunu gözler önüne
sermektedir.
Nitekim, Danıştay
saldırısında Hükûmetin tavrını gördük. Teröre karşı mücadele kararlılığında
olan bir Hükûmet, toplumda büyük bir tepki toplayan ve cumhuriyet kurumlarına
bir saldırının failini dört gün sorgulayıp hapse gönderir mi?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kesimoğlu,
lütfen buyurun.
MEHMET S.KESİMOĞLU
(Devamla) - Böyle bir saldırının şehidi toprağa verilirken, Sayın
Başbakan gidip Antalya'da açılış yapar mı değerli milletvekilleri?
Hükûmetin terörle mücadeleye ilişkin bu tutumuyla ilgili pek çok
örnek var.
AB'ye uyum sağlayacağız
diyerek yasal zeminin tahribata uğradığını Sayın Başbakan kendi
ağzıyla gazetecilere açıklamış ve "Terörle mücadelede zaaf
oluştu." demiştir.
Bakınız, bir kurum kuruldu,
ABD-Türkiye-Irak arasında terörle mücadeleyi koordine etmek için.
Biz, ona, Cumhuriyet Halk Partisi olarak karşı çıktık. "Bizi terör
örgütüyle masaya oturtacaklar, bunu yapmazlarsa bu kurum işlevsiz
kalacak." dedik. Bunun çok büyük tepki olacağını anlayınca terör
örgütüyle masaya oturtamadılar, bu kurum işlevsiz kaldı. Bunu, kurumun
Türkiye temsilcisi olan Emekli Orgeneral Edip Başer geçtiğimiz günlerde
kendisi açıkladı ve temsilcilikten ayrılacağını söyledi. Bunun
üzerine apar topar Sayın Başer görevinden alındı. Öncelikle Sayın
Edip Başer'in bu şekilde görevden alınması hiç yakışık almamıştır
değerli milletvekilleri.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Konuyla ne ilgisi var?
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Devamla) - İkinci olarak da, terörle mücadele konusunda somut
adım atmakta az önce saydığım zorlukları yaşayan, zaaflı bir tavır
gösteren Hükûmetin çok yıldızlayıp, allayıp pulladığı kurumun hangi
noktada olduğunu ortaya koymuştur.
BAŞKAN - Sayın Kesimoğlu,
lütfen…
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum efendim.
Bu tür tavır ve tutumları
saymaya, ne yazık ki, burada süremiz yetmiyor.
Değerli milletvekilleri,
az önce de belirttiğim gibi, terörle mücadeleden doğan zararların
karşılanması için, gerektiği gibi terörle mücadele için de ilk olarak
perspektifin sağlam olması ve siyasi kararlılık gerekmektedir. Yap-boz
oyununa dönen yasalarla, biz, ne terörle mücadele edebilir ne de
zararlarını karşılayabiliriz.
Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kesimoğlu.
Sayın milletvekilleri,
çalışma süresinin bitimine az bir süre kalması ve yasanın da bitirilemeyeceği
anlaşıldığından, alınan karar gereğince kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 24 Mayıs 2007 Perşembe günü saat 11.00'de
toplamak üzere, birleşimi kapatıyorum.