DÖNEM: 22 CİLT: 156 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
103’üncü
Birleşim
8 Mayıs 2007 Salı
İ Ç İ N D E K İ L E R
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - BAŞKANLIĞIN
GENEL KURU
A) TEZKERELER VE
ÖNERGELER
1.-
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın, Almanya'ya yaptığı resmî ziyarete,
Ankara Milletvekili Mustafa Tuna'nın da iştirak etmesinin uygun
görüldüğüne ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1262)
V. - KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (
3.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet Komisyonları
Raporları (2/820) (
4.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Bursa Milletvekili
Faruk Çelik, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Ordu Milletvekili
Eyüp Fatsa, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, İstanbul Milletvekili
İrfan Gündüz ve 194 Milletvekilinin; 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasına Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/1011) (S. Sayısı: 1408 ve 1408'e 1 Ek)
5.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı Siirt Milletvekili Recep
Tayyip Erdoğan, Grup Başkanvekilleri Hatay Milletvekili Sadullah
Ergin, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk
Çelik, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, İstanbul Milletvekili İrfan
Gündüz ve Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili
Muzaffer Remzi Kurtulmuşoğlu ile 354 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/1015) (S. Sayısı:
1409)
6.-
Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına
İlişkin Kanun Tasarısı ve Çevre ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/1260) (S.
Sayısı: 1360)
7.-
Bazı Kanunların Sağlık Kurulu Raporlarına İlişkin Hükümlerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/1350) (
8.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1269, 1/1248) (
VI. - AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Adana Milletvekili Tacidar Seyhan'ın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Mehmet Hilmi Güler'in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
2.-
Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Sinop Milletvekili Cahit
Can'ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VII. - OYLAMALAR
1.-
Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına
İlişkin Kanun Tasarısı'nın oylaması
TBMM
Genel Kurulu saat 11.10'da açılarak dört oturum yaptı.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 14'üncü sırasında bulunan 1360 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın
bu kısmın 6'ncı, 439'uncu sırasında bulunan 1405 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın 7'nci, 43'üncü sırasında bulunan 1322 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın 8'inci, gelen kâğıtlarda yayımlanan ve bastırılarak
dağıtılan 1409 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin ise kırk sekiz saat geçmeden
bu kısmın 5'inci sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının
buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi,
yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının:
1'inci
sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce
geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden;
2'nci
sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin (1/1030) (
3'üncü
sırasında bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
4'üncü
sırasında bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz,
Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin,
İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz ve 194 Milletvekilinin; 2709 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına Geçici Bir Madde Eklenmesine
Dair (2/1011) (S. Sayısı: 1408 ve 1408'e 1'inci ek),
6'ncı
sırasına alınan, Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi
ile Enerji Satışına İlişkin (1/1260) (
Kanun
Tasarı ve Teklifleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda
hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
5'inci
sırasına alınan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı Siirt Milletvekili
Recep Tayyip Erdoğan, Grup Başkanvekilleri Hatay Milletvekili Sadullah
Ergin, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk
Çelik, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, İstanbul Milletvekili İrfan
Gündüz ve Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili
Muzaffer Remzi Kurtulmuşoğlu ile 354 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi'nin (2/1015) (S. Sayısı: 1409) birinci görüşmesi tamamlandı,
ikinci görüşmesine, en az kırk sekiz saat geçtikten sonra başlanabileceği
açıklandı.
İstanbul
Milletvekili İrfan Gündüz, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol'un,
Ankara
Milletvekili Oya Araslı, Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın,
Artvin
Milletvekili Yüksel Çorbacıoğlu, Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın
Karaman
Milletvekili Mevlüt Akgün,
Konuşmasında
şahsına;
İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz'ün,
Mersin
Milletvekili Mustafa Özyürek, Samsun Milletvekili Suat Kılıç'ın,
Bitlis
Milletvekili Edip Safder Gaydalı, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın,
Konuşmasında
partilerine;
Sataştığı
iddiasıyla birer açıklamada bulundular.
8
Mayıs 2007 Salı günü, alınan karar gereğince saat 11.00'de toplanmak
üzere, birleşime 23.06'da son verildi.
Nevzat Pakdil
Başkan
Vekili
Harun Tüfekci Bayram Özçelik
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Yaşar Tüzün Ahmet Gökhan Sarıçam
Bilecik
Kırklareli
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Türkân Miçooğulları
İzmir
Kâtip
Üye
No.: 139
II. - GELEN KÂĞITLAR
8 Mayıs 2007 Salı
Teklif
1.-
Şırnak Milletvekili Abdullah Veli Seyda ve 9 Milletvekilinin; Terör
ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1021) (Plan
ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
8.5.2007)
8 Mayıs 2007 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
11.05
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet
Gökhan SARIÇAM (Kırklareli),Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 103'üncü
Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Başbakanlığın,
Anayasa'nın 82'nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım.
Buyurun:
IV. - BAŞKANLIĞIN
GENEL KURU
A) TEZKERELER VE
ÖNERGELER
1.- Ulaştırma Bakanı
Binali Yıldırım'ın, Almanya'ya yaptığı resmî ziyarete,
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın,
CeBIT 2007 Fuarı'na katılmak üzere 16-18 Mart 2007 tarihlerinde Almanya'ya
yaptığı resmi ziyarete, Ankara Milletvekili Mustafa Tuna'nın da
iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının
sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini
arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor
ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
V. - KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (
BAŞKAN - 1'inci sırada yer alan kanun
teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden
teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet Komisyonları
Raporları (2/820) (S. Sayısı: 1337)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4'üncü sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri Bursa Milletvekili Faruk Çelik, Ankara
Milletvekili Salih Kapusuz, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, Hatay
Milletvekili Sadullah Ergin, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz
ve 194 Milletvekilinin; 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu
Raporu'nun ikinci görüşmelerine başlayacağız.
4.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Bursa Milletvekili
Faruk Çelik, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Ordu Milletvekili
Eyüp Fatsa, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, İstanbul Milletvekili
İrfan Gündüz ve 194 Milletvekilinin; 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasına Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/1011) (S. Sayısı: 1408 ve 1408'e 1 Ek)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı Siirt Milletvekili Recep
Tayyip Erdoğan, Grup Başkanvekilleri Hatay Milletvekili Sadullah
Ergin, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk
Çelik, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, İstanbul Milletvekili İrfan
Gündüz ve Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili
Muzaffer Remzi Kurtulmuşoğlu ile 354 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/1015) (S. Sayısı:
1409)
BAŞKAN - 5'inci sırada yer alan, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanı Siirt Milletvekili Recep Tayyip
Erdoğan, Grup Başkanvekilleri Hatay Milletvekili Sadullah Ergin,
Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik,
Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz
ve Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Ankara Milletvekili Muzaffer
Remzi Kurtulmuşoğlu ile 354 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu'nun ikinci tur görüşmelerine,
kırk sekiz saat geçmediği için, başlayamıyoruz.
6'ncı sırada yer alan, Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi
ile Enerji Satışına İlişkin Kanun Tasarısı ve Çevre ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporlarının
görüşmelerine başlayacağız.
6.-
Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına
İlişkin Kanun Tasarısı ve Çevre ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/1260) (S.
Sayısı: 1360) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 1360 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Tacidar Seyhan.
Sayın Seyhan, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
(x)
1360
CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (
Tabii, bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemi biraz farklılaştı, herhâlde arkadaşlarımız rahat edecek.
Ben, bir aydır meşgul olunan gündemle pek meşgul olmayacağım, ama,
zannediyorum, Enerji Bakanlığının nükleer güç santralleri üzerinde
görüşmeler yapılırken, dört buçuk yıllık faaliyet üzerinde de kısa
kısa bir değerlendirme yapmayı arzu ediyorum. Umut ediyorum ki, önümüzdeki
döneme, bu çalışmalarımız, Değerli Bakanın çalışmaları ışık tutar.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, iki önemli
yanlış var: Birinci yanlış şurada: Nükleer güç santrallerinin kurulması
meselesi Türkiye'de çok uzun dönemlerdir tartışılıyor. Bugüne getirilip
sıkıştırılmış olması, hem planlama açısından doğru değil. Çünkü,
bir icra dönemi bitiyor, Sayın Bakanın görev süresinin sona erdiği
döneme denk geliyor. Tabii ki, devlette süreklilik esastır.
"Ben bu kanunu çıkarayım, ama, yeni gelen arkadaşlarımız da,
bu kanundan esinlenerek, bu işi götürsünler" diye yapıyor. Siyasette,
mutlaka kendi icra edecek diye bir şey yapılmaz. Ancak, şunu söylemek
istiyorum burada: Sayın Bakan, daha öncelerden başlamak üzere -buradaki
değerli milletvekili arkadaşlarım da- nükleer güç santrallerinin
kurulmasını, sürekli kamuoyuna "nükleer teknolojiye Türkiye'nin
sahip olması" diye anlattılar ve bu konuda çekince gösteren
herkese de "Nükleer güç santralleri ve bunun dışında nükleer
teknolojinin Türkiye'ye gelmesine karşı mısınız?" diye bir
atıfta bulundular.
Birincisi -şurada, lütfen, Adalet ve
Kalkınma Partisinden konuşma yapacak arkadaşlardan da rica ediyorum-
bu görüştüğümüz kanun, bir nükleer teknoloji geliştirme kanunu
değildir. Görüştüğümüz kanunun nükleer teknolojinin var edilmesi
ya da geliştirilmesiyle uzaktan yakından bir alakası yoktur. Sadece, bu, nükleer
santral kurulması kanunudur, onu kapsamaktadır. Bu nedenle, karşı
çıkışı da nükleer teknolojinin geliştirilmesine bir karşı çıkış
olarak değerlendirmemek lazım.
İkinci terslik şurada: Nükleer teknolojinin
araştırılması, geliştirilmesiyle ilgili kanun olmayan bir ülkede,
Sayın Bakan, siz, nükleer santrallerin kurulması kanununu getiriyorsunuz.
Bu da Türkiye açısından çok üzüntü vericidir. Siz, önce, eğer arzu
ediyorsanız, tarımda, tıp alanında, sanayide nükleer teknolojinin
varlığına inanıyorsanız, getirin nükleer teknolojinin geliştirilmesiyle
ilgili kanunu, hep birlikte, onun, nasıl daha yararlı kullanılacağı
konusunda çalışalım ve altına imza atalım. Ama, bu kanun o kanun değildir.
Şimdi, değerli arkadaşlar, nereden
çıktı bu Nükleer Enerji Kanunu? Biraz da zamanımı doğru kullanarak…
Türkiye'de her şey yarım kaldı. Bu Hükûmetin geldiği dönemden bu yana,
Türkiye'de, kamu adına doğru dürüst tek bir çivi çakılmadı. Bu bir iddia
değil, bu bir gerçek. Çünkü, zaten, bu Hükûmetten önceki yasalarda
da, kamunun elektrik üretim alanında yatırım yapmasının önünde yasal
olarak bir engel konulmuştu. Bu yatırımları yapma yönünde, dört buçuk
yıldır, bu Hükûmet bir proje geliştiremedi.
İkincisi: Yine, Adalet ve Kalkınma Partisi
Hükûmeti, enerji alanında özel sektörün rahat yatırım yapmasını sağlayacak
alternatif yatırım ve finansman modelleri de geliştiremedi, yok
böyle bir model. Dört buçuk yıllık Türkiye'nin haritasına bakıyorsunuz,
bütçede Sayın Başbakan söylemişti "İki Atatürk Barajı kadar yenilenebilir
enerji yatırımımız var." diye. Sayın Bakan 15 bin megavatlarda
rüzgârdan bahsediyor kısa sürede olacak diye. Linyit santrallerinin
performansından ve rehabilitasyondan gelen kârdan bahsediyorlar.
Ama, bugün görüyoruz ki, Sayın Bakan da arkadaşları da Türkiye'de,
enerji konusunda, enerji arz güvenliği konusunda ciddi sıkıntı olduğunu
Önce bir karar verin Sayın Bakanım, Türkiye'de
bir enerji fazlanız mı var, enerji sıkıntınız mı var? Gelin, bu kürsüden,
kaç yıllık dönemde Türkiye'nin enerji arzında sıkıntı olduğunu bize
beyan edin, deftere kitaba bakmadan beyan edin.
Ama, bakın, Türkiye'de, değerli arkadaşlar,
her şey yarım kaldı. Bir iddiayla çıkılıyor. Sayın Bakan, önce doğal
gaz özelleştirmesini yapalım diye gelmişti, ondan daha sonra çok
ters bir işle geldi bize. Bize dedi ki: "Kontrat devri yapalım."
"Türkiye sınırına kadar doğal gaz gelsin, orada devlet dağıtsın."
dedik. "Miktar devri yapın." dedik. "Hayır" dedi Bakan,
"Biz, o ülkelerle ilgili sözleşmeleri yenilemek suretiyle
devir yapacağız, bir kontrat devrini oluşturacağız." Ne kadar
olduğunu gördük. Onun dışında "Doğal gaz özelleştirmesi
şart." dedi. "Bu böyle olmuyor, serbest piyasada rekabet gücü
artmadı, fiyatlar düşmüyor." dedi. Orada bir yarım oldu. Daha
sonra, değerli arkadaşlar, "doğal gazda depolama sıkıntımız
var" dedik. Sayın Bakan, bu kürsüden, dört yıldır Tuz Gölü'nün altına
depo yapılacağını beyan ediyor. Türkiye'de yapılan tek depo benzin
deposu oldu. Bir tek Silivri'de 33 milyar metreküp alanda bir depo ihtiyacımız
varken, 1,6 milyar metreküplük bir depo yapılıyor. Sayın Bakan, neredeyse
bir şiarla, bir heyecan içerisinde "Bu depoyu bitirdik, Türkiye'nin
artık belli bir miktarda depolama hacmi var." diye bize sunuyor,
ama, bu depo hâlâ bitmedi, faaliyete geçmedi; bakın, yarım.
Afşin-Elbistan'da -Sayın Bakan, enerji
sıkıntısına nasıl getirdiğinizi anlatıyorum, bu ülkeyi- B Santralini
açtınız, kömür ihalesini yapamadınız. İki üniteye, Afşin-Elbistan
A Santralinin ikisini kapatarak raylarla ödünç kömür taşıdınız,
böyle üretim yaptınız, hem A'yı hem B'yi yarım kapasiteyle çalıştırıyorsunuz.
Bu da ülkenin yarım kalan işlerinden biridir. Önce, siz, enerji açığınızı
giderebilmek için yerli kaynaklarınıza yönelin. Elbistan A'nın
iki ünitesini rehabilitasyona aldınız; onu bitirin, Türkiye'ye o
enerjiyi kazandırın. Elbistan B'nin, bir an önce, kömür ihalesini
yapıp, kaç yıl içerisinde kendi kömürünü kullanabileceğini bizlere
anlatın. Bunlar da yarım.
Geldiniz elektrik dağıtımına… Değerli
arkadaşlar, hatırlayacaksınız, elektrik dağıtımının, burada, kanununu
çıkarabilmek için, Sayın Bakan kendini kürsüde mahvetti. "Bu
çok gerekli Türkiye için, liberalleşmenin, özelleştirmenin önünü
açın." dedi. Aynı Bakan, şimdi, elektrik dağıtımının bir yıl ertelenmesinin
doğru olduğunu söyleyerek, kendi çıkardığı kanunun arkasında duramadı.
Bu, sakın, bizim elektrik dağıtımının özelleştirmesine taraf olduğumuz
anlamına gelmesin; dağıtım da iletim de kamu tekelidir. Bizim böyle
bir talebimiz kesinlikle yok. Bu da yarım.
"Türkiye'de kömür santralleri
-Enerji Bakanlığı yetkililerine söylüyorum- rehabilite edilecek" dediniz.
Akışkan yatak teknolojisini getirmediniz. Ülkenin, belki 1,5 milyar
dolar bir rehabilitasyon bütçesine ihtiyacı var; kömür santrallerinin
teknolojik değişimi ve bacadaki gazların kontrolü için 1,5 milyar
dolara ihtiyacı var. Ama bu, üretimde ciddi bir performans artışı
sağlayacaktır. Bunu da önünüze bir hedef olarak koymadınız.
Bu, bize neye patladı biliyor musunuz
değerli arkadaşlar? Dünya Çevre Kirliliği "ozon tabakası gitti"
diye yırtınıyor, Elektrik Üretim AŞ Çevre Koruma Daire Başkanlığının
elimde bir raporu var. Afşin-Elbistan ve Soma'ya bakıyoruz arkadaşlar,
burada baca gazı emisyonları normal değerlerin 50 kat, 70 kat üstünde,
ama, baca gazı konusunda gerekli tedbirler alınan yerler normal değerlerin
altına inmiş. Bu, şu anlama geliyor: Türkiye'deki baca gazı emisyonlarından
havaya karışan tüm karbondioksit emisyonlarının nedeni sadece
teknoloji değil, ihmal. Eğer öyle olmasaydı, raporda göründüğü gibi,
linyit santrallerinin, kömür santrallerinin yarısı normal değerlerin
altında, diğer yarısı 50 kat, 70 kat üstünde olmazdı. Bu, sizin ihmaliniz
demektir. Bu kadar duyarsız devlet yönetirseniz, her şeyi tozpembe
görürseniz, biz, burada, iktidara nasıl yardımcı olacağız, biz nasıl
Türkiye'nin önüne vizyon koyacağız?
Bakın, Sayın Bakan şimdi not alıyordur
ama, çok da kızdırmak istemiyorum; kızınca, çünkü kürsüye geliyor.
SALİH GÜN (Kocaeli) - Sohbet ediyor.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Evet. Anlaşılan
cevap vermeyecek, Sayın Bakan sohbet ediyor.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Öyle bir ihtiyaç
hissetmiyor.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Zaten, çok
yüklendiğimiz zaman kürsüye gelip "bilgisizler, cahiller, sizi
kara cahiller" diye bir ritim tutturuyor; cevap vermese daha
iyi olur! Seçime giderken olumsuz bir şey söylemesi, hiç, kendi açısından
da iyi olmaz.
Pekâlâ, şimdi yine dinliyorsa, beş yıllık
icraatını Sayın Bakan araştırmadıysa ben söyleyeyim: Devlet Su İşlerinde,
özellikle enerji karnesine şöyle bir göz atıyoruz. Bu, Bakanın değil
Hükûmetin de karnesi.
Beş yıl içinde, çalışan 4.500 idari ve teknik
personelin yüzde 74'ü görevden alınmış, sürgün edilmiş ya da emekliliğe
zorlanmış. Karnenin birinci notu. Siz verin. Beş yılda, sadece 513,5
megavatlık hidroelektrik santrali tamamlanabilmiştir. Beş yılın
karnesi bu. Sulamaya açılan alanlar için, beş yıllık döneme göre, sadece
yüzde 13 artış gösterilmiştir. GAP'ta sadece 45.500 hektar alan sulamaya
açılabilmiştir. Maalesef, 2004 yılında tamamlanması gereken birçok
iş, malen, 2008-2010 yıllarına ötelenmiştir ve maalesef, şunu görüyoruz
ki, mali sistem projesinde, beş yıl içerisinde, sadece yüzde 30 oranında
ilerleme sağlanmıştır.
Değerli arkadaşlar, ne yapılamamıştır?
Doğru söylüyor Sayın Bakan, Yenilenebilir Enerji Kanunu'nu burada
çıkardık. Bakın, Yenilenebilir Enerji Kanunu da, birlikte çıkarmamıza
rağmen, yarım. Bir yandan, Hazineden sorumlu Bakanımız Sayın Babacan
engel oldu. Önce dediler ki: "Ya, bu 5,5 euro sentten yüzde 20 yukarı/aşağı
olabilir." Rüzgâr ve hidrolikte kredi bulunamadı. Sayın Bakan
"Bunu bir daha ele alalım." dedi. Cumhurbaşkanlığından döndü
geçen hafta. Enerji Verimliği Kanunu içerisinde bir maddemiz vardı.
O maddede diyor ki: "Yenilenebilir enerjide 5,5 euro sentten
az olamaz." Bu sefer de ne yapmadı, biliyor musunuz? "Yukarı
satamaz" diye bir ibare koydu, en üst limit. Yine, bağladı. Sektörün
sorunu çözülmedi arkadaşlar, yarım, Türkiye'de her şey yarım.
Şu önümdeki notların hepsi Türkiye'de
yarım kalan, yarım yapılan işlerin listesi. Bunu bir kitap hâline
getirdim. Kitaba bir isim vermeye çalıştım. Sayın Bakanın önüne
"Yarım" koydum, "Ya, olmaz, bununla tartıştırmayalım."
dedi. "Daha, böyle, iyimser bir hâle getirelim bu ismi." dedim.
İnanıyorum, inançlar da umutlar da yarına kaldı, ama felaket yarında;
2008'i, 2009'u, 2010'u, bu ülke ciddi bir arz güvenliği tehdidi altında
geçirecektir, geçirmeye devam edecektir. Gelen iktidarın başının
belası enerji sorunu olacaktır. Bunu kimse inkâr edemez.
Dört buçuk yıl yatın, ondan sonra gelin
Türkiye Büyük Millet Meclisine, "Enerjide çeşitlilik. Doğal
gazda fazla bağımlı olduk. Yenilenebilir enerji projeleri yetişmiyor,
nükleer enerjiyi de alternatif olarak buraya monte edelim…"
Böyle bir şey olmaz arkadaşlar. Bu projenin bitiş süresi on yılın altında
değil. Siz, acil önlem paketi olarak nükleer enerji santrallerinin
yapılmasını Türkiye'nin gündemine getiremezsiniz, birincisi
bu.
İkincisi -Komisyonda da söylediler-
"Bu ucuz bir enerji yatırımıdır." Hayır, değil. Nerden ucuz
bir enerji yatırımı? Dünyanın en pahalı enerji yatırımlarından biri.
Nereden bakarsanız bakın, 1.000 megavatlık bir tesisi, Sayın Bakan
"2-2,5 milyar dolara bitiririz." diyor. Ben iddia ediyorum,
4 milyar doların altına düşüremeyeceksiniz. Gelsin, burada, Sayın
Bakan, bitiş süresini ve maliyetini Türkiye kamuoyuna buradan
beyan etsin. Ama, dikkat etsin, utanacağı bir şey söylemesin, çünkü,
eğer yaşarsam, on yıl sonra da onun peşinde olacağım, bunun hesabını
soracağım.
Bakın, şimdi diyorlar ki -bir rapor var
elimde, Atom Enerjisi Kurumu Başkanımız da fizikçi, bunu hazırlayanlar
da fizikçi- "Bu nükleer işine karşı çıkıyorsunuz, aslında bu
karşı çıkışın nedeni siz değilsiniz. Dünyada nükleer enerji aleyhinde
bir psikolojik harekât var. Siz de bunun bir parçası oluyorsunuz."
Bana söyler misiniz: Şimdi -nükleer enerjiyi, bu dönemde santralinin
kurulmasını en gereksiz olarak gören kişi benim- ben, hangi psikolojik
hareketin bir parçasıyım? Sen fizik mühendisisin, eline bir dosya
almışsın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde geziyorsun. "Bu ülkeye
nükleer enerji yapılmalı." diyorsun. Bunu yaptırmaya çalışan
nükleer enerji lobisinin bir harekât gücü olmayacak, ona makul nedenlerle
karşı çıkanları psikolojik hareketin bir parçası olarak suçlayacaksın.
Bunun akılla, mantıkla, çağdaşlıkla, reformist anlayışla, ilericilikle
uzaktan yakından hiçbir alakası yoktur.
Efendim "Radyasyon konusunu biliyor
musunuz, niye karşısınız?" Radyasyonu hepimiz biliyoruz, ne
olduğunu. Radyasyon, yaşamınızın alanı içinde, her alanda var. Yıllık
radyasyon miktarının 20 bin katını birden almadığınız sürece tehdit
oluşturmaz. Herkes biliyor, nükleer enerji santrallerinin radyasyon
tehdidi, çalışması anında yoktur, günlük aldığınız radyasyon oranının
çok altındadır. Buna da amenna. Bizim
karşı çıktığımız şu: Bir, yatırım dönemi; iki, yatırım süresi; üç,
yatırım maliyeti; dört, bu teknolojiye Türkiye'nin sahip olmaması;
beş, eski bir teknolojiyi Türkiye'ye getirme konusunda bu Hükûmetin
ısrarlı olması.
"Üçüncü kuşak teknoloji" diyorlar,
dünya dördüncü kuşak teknolojiye çalışıyor. En geç on yıl sonra
uranyum ve toryumu birlikte işleyerek nükleer enerjinin daha güvenli
elde edilmesi sağlanacak. Kendi yerli kaynaklarınızı rehabilite
etmek varken, hidroliğin performansını artırmak varken, onun kapasitesini
artırmak varken, Türkiye'deki kömür havzalarını temiz, daha verimli
hâlde kullanmak varken ve Türkiye'de diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının
üretim kapasitelerini artırmak varken ve görünen o ki, Türkiye'deki
bu kaynaklar yirmi yıl bu ülkeyi enerji sorunu olmadan, arz güvenliği
tehdidi olmadan götürebileceği kesin ve netken, sizin, on yılda
bitecek bir projeyi Türkiye'ye çare olarak sunmanızın altındaki
mantığı anlamak mümkün değil. Kaldı ki, bunu, efendim nasıl yapacaksınız?
"Özel sektörle yapacağız." Yapamazsınız, yapamayacaksınız,
bir hayalin peşindesiniz. Bu işi özel sektör yapmaz. Kamu olmadığı
sürece, ne siz Afşin-Elbistan'daki bin megavatın üstündeki tesisleri
yapabileceksiniz ne de burada, nükleer santrali yapabileceksiniz.
Bunu yapacaksa yine kamu yapar. Onu yapacak finansman gücün varsa,
dört buçuk yıldır ihmal ettiğin rehabilitasyonları yap bu ülkede,
yenilenmeleri yap; git deponu yap, Türkiye'deki arz güvenliğini
durdur; insanlarını, o ülkede bu ülkede enerji arama yolunda görevde
seferber edeceğine, Türkiye'deki kaynakları değerlendirme konusunda
seferber et. Böyle bir yönetim anlayışı olabilir m? Bir ileri, bir
geri. Kanunu çıkarırken "Allah Allah" diyeceksin, ondan
sonra, "bırak kalsın." Dağıtımda öyle, doğal gaz özelleştirmesinde
öyle.
Türkiye'de trafolar eskidi, iletim hatlarımız
artık kaldırmıyor arkadaşlar. Bu hatları, zamanında, 2 katı kapasiteyle
yapsalardı, Türkiye'nin hiçbir sorunu yoktu. Şimdi, kapasite artırımına
ihtiyaç var. Türkiye'nin bu kadar sorunu varken, acil ihtiyacımız
nedense nükleer enerji oldu. Peki, atığını ne yapacaksınız? Arkadaşlarım
diyor ki: "Sizinki de cehaletin bin parası." Nedir? "Bu
atıklar yeniden işleniyor, kazandırılıyor." Bu iş sonsuz mu?
Madem bu iş sonsuzdu da, dünya atık konusunda niye kara kara düşünüyor?
Niye çölün ortasında, Arizona Çölü'nün ortasında, 5 bin metre derinlikte,
Yucca Dağı'nın altında bir nükleer atık mezarlığı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Seyhan, konuşmanızı
tamamlayınız.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Madem bu atık sorunu çözülmüştü, ben soruyorum:
Yucca Dağı'na o kadar yatırım yaptı Amerika,
Burada diyorlar ki: "Ya kardeşim,
öyle söylüyorsunuz ama, dünyada dört yüz küsur nükleer santral çalışıyor,
denizlerimizde de binlerce denizaltı var nükleer santralle çalışan
ve giden." Değerli arkadaşlar, dünya, nükleer santralde atılım
yaptığı dönemlerde bu felaketleri yaşamamıştı. Ne zaman nükleer
felaketler yaşanmaya başladı, bütün ülkeler temkinli davranmaya
başladı. Alternatif üretebilen ülkelerin hepsi, şimdi, diğer kaynaklara
paralel olarak dönüş yapıyorlar. Hatta, enerji ihtiyacının yüzde
78'ini nükleerden sağlayan Fransa bile, bugün, artık, nükleer santraller
yerine alternatif güç santralleri yapma konusunda bir hazırlık
içerisindedir. Tabii, Türkiye de sanayileşmesini tamamladı. Türkiye'de
bir sanayi altyapısının oluşabilmesi için yapmanız gereken doğru
şey, nükleer araştırma merkezlerini kurmanız, nükleer teknolojiyi
geliştirmeniz. Önce santral kurayım, sonra teknolojiyi geliştireyim
mantığı son derece zararlıdır.
Ben teşekkür ediyorum. Konuşmamın ikinci
bölümünde devam edeceğim. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Seyhan.
AK Parti Grubu adına, Sinop Milletvekili
Mustafa Öztürk.
Sayın Öztürk, buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZTÜRK (Sinop)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün görüşmekte olduğumuz
bu yasa, hayati önemde bir yasadır. Otuz-otuz beş yıldır ülkemizin
gündemini işgal eden, bir türlü gerçekleştirilemeyen bu yasayı bugün
görüşmek üzere Genel Kurulumuza getirmiş bulunuyoruz, AK Parti
İktidarı olarak.
Bu görüşülmekte olan yasa, nükleer güç
santrallerinin kurulması, işletilmesi ve enerji satışına ilişkin
bunları düzenleyen bir yasadır ve bu yasanın, esas itibarıyla özü,
özel sektörü buna katmaktır, buna kolaylık sağlamaktır.
Değerli arkadaşlar, özel sektörün kurması
amaçlanan nükleer santraller, her şeyden önce, nükleer teknolojinin
bir ürünüdür. Ülkemizde altmış yıllık bir geçmişi vardır. Nükleer
enerji, hiç kuşkusuz, 20'nci yüzyıla damgasını vurmuş enerji türlerinden
biridir. Günümüzdeki gelişmeler göstermektedir ki, nükleer enerji
21'inci yüzyılda önemli bir enerji üretim teknolojisi olmaya devam
etmektedir. Sanayide gereksinim duyulan ısıl işlem uygulamalarında,
hidrojen üretiminde, tuzlu sudan içme suyu sağlamada ve nükleer
reaktörler ve nükleer santraller önemini korumaya devam etmektedir.
Ülkemizin bu gelişmelerden uzak kalması,
tabii ki, düşünülemez. Nükleer santrallerin kurulmasının, ülkemizde
aynı zamanda güvenilir baz yük elektrik sağlamada ve kaynak çeşitliliğine
gitmemizde önemli bir işlevi olmasının yanında, nükleer teknolojinin
edinilmesinde önemli bir rolü olacağı muhakkaktır.
Nükleer santraller, nükleer teknolojinin
insanlık hizmetine sunduğu ileri teknoloji ürünü sistemlerdir.
Bu teknolojinin kullanılması, yüksek kalite ve güvenlik anlayışını
gerektirdiğinden, nükleer santrallerin ülkemizde sanayide, sektörel
bazda ciddi ilerlemeler sağlayacak ve öncü bir işlevi olacaktır.
Bu amaca ulaşmak için, nükleer santral teknolojisinin edinilmesi,
bir plan ve program kapsamında yürütülmesi ve ülke sanayisinin bu
teknolojiye entegre edilmesi gerekmektedir.
Kanun tasarısı ile sağlanmış olan kolaylıklardan
yararlanacak özel girişimcilerimizin, sadece elektrik üretimine
yönelik olan bir santral kurmayacaklarını, aynı zamanda ülkemizin
belki de gelecek yüzyılını etkileyecek bir teknolojinin kullanılmasında
öncü olacaklarını ve bu itibarla, ülkemiz sanayisinin gelişmesinde
çok önemli bir katkı sağlayacaklarını söyleyebiliriz.
Pek çok ülkede nükleer santral ve yakıt
teknolojisinin endüstriyel gelişmelerde öncü olduğu açıktır.
Özel girişimcilerimizin bu gerçeği düşünerek konuya değişik bir
perspektiften bakmalarında yarar vardır. Konu, elektrik üretmenin
çok ötesinde bir yaklaşım ve sorumluluk getirmektedir. Özel sektör
kuruluşları, nükleer güç santralleri kurarak nükleer teknoloji
kapsamında uzun vadeli ve uzun soluklu bir sürece gireceklerini
unutmamalıdır.
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de nükleer
santral kurulmasında ve özellikle teknolojinin edinilmesinde devletin
üzerine önemli sorumluluklar düşmektedir. Bu sorumluluklar kanun
tasarısında göz önüne alınmıştır. Bu durum memnuniyet vericidir.
Ülkemiz nükleer teknolojide deneyimlidir. Elli yıldır kamu kesiminde
nükleer teknolojinin pek çok alanıyla ilgili olarak bilgi ve deneyim
oluşmuştur. Bu itibarla, özel sektörün, kamu kesimiyle ve bu teknolojide
uzmanlaşmış kuruluşlarımızla iş birliği içinde olmaları gerekliliğini
bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Nükleer enerji, birçok gelişmiş ve gelişmekte
olan ülkede elektrik üretim yelpazesinin önemli bir parçasını oluşturmaktadır.
2006 sonu tarihi itibarıyla 31 ülkede 435 nükleer güç santrali işletme
hâlinde bulunmaktadır. Aynı zamanda, dünyada değişik ülkelerde
şu anda devam eden 29 adet nükleer santral inşaatı vardır. Dünyada
nükleer elektrik üretiminin payı yüzde 17'dir. Dünya ülkeleri ortalaması
nükleer santralden elde edilen elektrik yüzde 17 nispetindedir. Avrupa
Birliği ülkelerindeki nükleer enerji oranı, nispeti ise yüzde
34'tür.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde güç santralleri
problemine ilişkin çalışmalar, yaklaşık otuz beş yıl öncesine dayanmaktadır.
Henüz işletmede ya da inşaat hâlinde bir santralimiz bulunmamaktadır.
Ülkemizde 1970'li yılların başlarında nükleer santral sahası için
yapılan etüt ve yer araştırmaları sonucunda, nükleer santralin maliyet
ve fayda açısından kurulabileceği en uygun yerler olarak Mersin-Akkuyu,
Sinop-İnceburun ve Kırklareli-İğneada tespit edilmiş; bu sahalar
arasında ilk nükleer enerji santralinin yeri olarak seçilen Akkuyu
için Haziran 1976'da Türkiye Atom Enerjisi Kurumundan yer lisansı
alınmış; nükleer santral yerlerinin tespiti ve ilgili araştırmalar
çok uzun zaman aldığından, 1980 yılı başlarında ikinci santral yeri
olarak Sinop'un 20-25 kilometre batısındaki İnceburun mevkisi düşünülmüş;
bu mevkiyle ilgili oldukça sınırlı sayıda ön araştırmalar yapılmış,
ancak, yer lisansı alınması için gerekli diğer detaylı çalışmalar
tamamlanamamıştır.
Nükleer santral konusunun yeniden gündeme
gelmesi sonucunda, nükleer santral yeri olarak önerilen sekiz yer
arasında Sinop uygun görülmüş ve kurulacak ilk nükleer santral yeri
olarak Nisan 2006'da ilan edilmiştir. Hâlihazırda TAEK tarafından seçilen
yer ile ilgili etüt çalışmaları sürdürülmektedir. 1976 yılında ve
1983 yıllarında açılan ihaleler çeşitli sebeplerle iptal edilmiştir.
1996 yılında açılan son ihale de yürütülmekte olan ekonomik istikrar
programı gerekçe gösterilerek Bakanlar Kurulu tarafından sonlandırılmıştır,
ancak, bu başarısızlıklar ülkemizin nükleer enerjiye olan ihtiyacını
azaltmamış, tam tersine, ülkemiz enerji sektörü, hızlı bir şekilde
ithal doğal gaz ve kömüre bağımlı olması dolayısıyla, dış kaynaklı
kriz ve etkilere karşı duyarlı hâle gelmiştir.
Ülkemizin nükleer enerjiyle ilgili
izleyeceği stratejinin sağlıklı temellere oturmasını sağlamak
ve daha önceki teşebbüsler sırasında yaşanmış olumsuzlukların
tekrarlanmasının önlenmesi gerekmektedir.
Nükleer enerji programının başarısı
için, sürecin başlamasından önce ulusal düzeyde net ve kesin bir kararlılığa
sahip olunması hayati önem taşımaktadır.
Nükleer enerji programı başlatmış ve
sürdürmekte olan ülkelerin tecrübelerinden, uzman kuruluşların
tavsiyelerinden azami ölçüde faydalanılarak, ülkemize nükleer
enerjiyi kazandırmamız gerekmektedir.
Ülkemizde elektrik üretim kaynak yelpazesine,
nükleer enerjinin mutlaka dâhil edilmesi gerekmektedir.
Nükleer santrallerin işletmesinde ihtiyaç
duyulacak nükleer yakıtı depolamak göreceli olarak kolay ve ekonomik
olduğundan, nükleer santraller enerji arz güvenliğinin sağlanmasına
önemli katkı sağlayacaktır.
Nükleer santrallerin elektrik sistemine
entegre edilmesiyle elektrik üretiminde kullanılacak ithal kaynaklarda
çeşitlilik sağlanacaktır.
Nükleer santraller, başta karbondioksit
olmak üzere iklim değişikliklerine neden olan sera gazı emisyonlarına
neden olmazlar. Bu itibarla, nükleer santraller, artan elektrik talebinin
olumsuz çevresel etkilere neden olmayacak şekilde karşılanmasında
önemli bir seçenektir.
Nükleer santraller, fosil yakıtlı santrallere
oranla göreceli olarak daha yüksek inşaat ve yatırım maliyeti gerektirmektedir.
Nükleer enerji programının ilk aşamalarında ihtiyaç duyulan organizasyonların
kurulması için ilave yatırımlar ve ekstra maliyetler söz konusu olacaktır. Bununla beraber,
nükleer enerji santralleri, uzun vadede elektrik üretim fiyatlarının
kararlılığının korunmasına katkıda bulunacaktır.
Nükleer santral gibi ileri teknolojiye
yatırım yapılması suretiyle ülkemiz tarafından başka yüksek teknolojilere
nüfuz edilmesi de mümkün hâle gelecektir.
Nükleer santraller, normal çalışma koşullarında
ve olabilecek en kötü kaza durumunda insan sağlığı ve çevre üzerinde
olumsuz bir etki yaratmayacak şekilde tasarlanır, lisanslanır ve
işletilirler.
Nükleer santraller, fosil yakıtlarla
elektrik üretiminin yol açtığı ve son yıllarda global ısınma sorunu
kapsamında sera etkisi yapıcı gaz emisyonlarına neden olmazlar.
Nükleer santraller, birim elektrik üretim
maliyeti, kömür ve doğal gaz santralleri gibi diğer büyük çaplı
elektrik üretim teknolojileriyle rekabet edebilir düzeydedir.
Değişen maliyetlerin birim elektrik
üretim maliyeti içerisindeki payının az oluşu, nükleer santraller
ile elektrik üretim maliyetinde uzun vadeli istikrar anlamına da
gelmektedir. Bir nükleer santralin tesis edilmesi için, dört ila beş
yıllık bir inşaat süresi gerekli olup, ön hazırlıklarıyla bu süre
sekiz ile on yılı bulmaktadır. Nükleer santrallerin ardı ardına
devreye alınarak millî iletim hatlarına bağlanmasıyla, ithal fosil
kaynaklara olan bağımlılık azaltılacaktır. Uzun dönemde, enerji
projeksiyonuna göre, 2020 yılına kadar Türkiye, 5 bin megavatlık
bir nükleer kapasiteyi ihdas edecektir. Başlangıç olarak, nükleer
enerji, 2020 yılı itibarıyla, yüksek senaryoya göre, 96.348 megavata
ulaşacak olan kurulu gücüyle, Türkiye'nin toplam elektrik üretimindeki
payı yüzde 5'ler seviyesine gelecektir.
Ülkemizin, 2020 yıllarında artan enerji
talebine cevap verebilmesi için, makul bir enerji çeşitliliğine
ihtiyaç vardır. Bu nedenle, nükleer enerji, bizim enerji stratejimizin
ana bileşenlerinden birisi olarak düşünülmektedir. Geçmişte, teşebbüslerin
her birinde sürecin olumsuzlukla sonuçlanması neticesinde, yetişmiş
kalifiye insan kaynakları potansiyeli korunamamış ve bu nedenle
de ticari nükleer santral programını başarıyla yürütebilecek
bir uzman kadro ve bir kurumsal hafıza sürekliliği sağlanamamıştır.
Bir nükleer santral programının başarıyla gerçekleştirilebilmesi
yönünde, kalifiye insan kaynaklarının doğru değerlendirilmesi
gerekliliği gözden kaçırılmamalıdır. Hukuksal ve kurumsal altyapı
gereksinimlerinin yerine getirilmesi, dünyadaki teknolojik gelişmeler
ve yeniliklerin yakından izlenmesi ve kamuoyunun şeffaf bir yol izlenerek
doğru bilgilendirilmesi, bir nükleer enerji programına ilişkin öncelikle
ele alınması gereken diğer hususlardır.
Sağlıklı bir nükleer enerji programıyla,
ilk nükleer santralin, 2010'lu yılların ortalarında ticari işletmeye
geçebileceği ve ülkenin elektrik üretimine ve kaynak çeşitlendirilmesine
önemli katkı sağlayabileceği değerlendirilmektedir, düşünülmektedir.
Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar;
nükleer enerji santralleri, nükleer güç santralleri cidden bir ülkenin
prestijidir, bir ülkenin gücünü yansıtır, bir ülkenin çıtasını
gösterir. Bu itibarla, biz, kırk yıl geç kaldığımız bu konuda, Türkiye
olarak, bu yüksek teknolojiyi ülkemize kazandırma başarısını
göstermek zorundayız. Bu, aynı zamanda, ülkenin gücünün bir ifadesi
olacaktır. Kaldı ki, Türkiye'nin bu konuda otuz kırk yıl gecikmiş olduğunu
dikkate alırsak, geç kaldığımız bir konudur. Eğer, ülkenin hakikaten
geleceğini düşünüyorsak, ülkenin kalkınması, ülkenin refahı ve
ülkenin karanlığa düşmemesi için, inanın, nükleer enerji santrallerine
büyük zaruret vardır. 2015 yılında, eğer bir ihmal gösterilirse, yöneticiler,
idareciler bu işin peşine düşmezse, bu ülkeye bu teknolojiyi kazandırmazsak,
ülkenin karanlık günlerini de hazırlamış oluruz hep beraber. O bakımdan,
büyük bir sorumluluk içerisinde, ülke yöneticilerinin geç kaldığı,
bu teknolojiyi elde etmede büyük ihmal gösterilmiş olan nükleer
enerji santrallerine süratle, vakit geçirmeden, bir an evvel -bir
tane değil, beş tane, on tane ihtiyacı vardır bu Türkiye'nin, o bakımdan-
2015'leri, 2020'leri ve 2030'ları dikkate alarak, nükleer enerji santrallerinin
hemen bugünden, yarından hazırlıklarını ve teşebbüslerini yapıp,
bir an evvel ülkenin geleceğine önemli bir hazırlık ve yatırım yapmamız
lazım ve buna mutlaka özel sektörümüzü katmaya çalışmamız lazım.
İşte bu yasa da, özel sektörü teşvik hususlarını ihtiva eden bir yasadır.
Gerek özel sektör gerekse özel sektör-devlet iş birliğiyle, özel sektör-yabancı
sermaye ya da özel sektör yapamıyorsa mutlaka devletimizin bunu
tek başına yapması lazım, yapma zorunluluğu vardır.
Bunları ifade ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Öztürk, teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, Sinop Milletvekili Cahit
Can.
Buyurun Sayın Can. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
CAHİT CAN (Sinop) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 1360 sıra sayılı, Nükleer Güç Santrallerinin
Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun Tasarısı'nın
tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle,
yüce heyetinizi ve televizyonları başlarında bizleri izleyen
sevgili milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Günümüzde gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkelerde kullanılan, dünyanın gerçeği ve Türkiye'mizin de ihtiyacı
olan nükleer teknoloji hakkında sizlere kısaca bilgi vermek istiyorum.
Nükleer santraller konusunu, ülkemizde
otuz beş-kırk yıldır çokça konuşulan bir konuyu, maalesef, toplum katmanları
üzerinde açıkça ifade eden çok kimse çıkmadı, sadece, karşı olmakla
gündeme getirilen bir konuyu, bugün Parlamentomuz, Türkiye'mizin
geleceği açısından çok önemli bir kanun tasarısıyla gündeme getirmiş
bulunuyor. Ben, şimdiden, Türkiye'mize, milletimize hayırlı olsun
diyerek sözlerime devam ediyorum.
Nükleer santraller, nükleer reaktör
yardımıyla ortaya çıkan ısıdan elektrik üreten tesislere verilen
isimdir. Su, kömür, petrol ve gaz kullanarak elektrik elde ettiğimiz
ana enerjilere 1955'li yıllardan sonra bir de atom çekirdeklerinden
elde edilen nükleer enerji de ilave olmuştur.
Nükleer veya çekirdek santraller, aynen
bir termik santral gibidir. Termik santral olarak anılan kömür, petrol
ve doğal gaz santrallerinde ise, yakılan kömür, petrol veya gazın
oluşturduğu ısı vasıtasıyla kazanlarda kaynatılan suyun verdiği
buharla jeneratörler çevrilip elektrik elde edilmektedir. Kazanlardaki
su, kömür veya gaz yerine çekirdekleri yanan uranyumla ısıtılarak
buhar elde edilip jeneratör çevrilmektedir. Kısacası, kazanda kömür
yerine uranyum yakılmaktadır. Bunu özellikle ifade etmek istiyorum.
Nükleer santral de aynen bir kömür santrali gibi termik santralidir.
Farkı ise, kömür yerine kullanılan uranyum metalidir. Uranyumun
atom çekirdeğinin hızla çarpan bir nötron tarafından ikiye bölünmesi
neticesi ortaya çıkardığı muazzam enerji işin temelidir.
Ülkemizde MTA tarafından bulunmuş
9.200 ton uranyum ve 380 bin ton toryum rezervimiz vardır.
Güvenlik amacıyla üstü kapalı bir kubbeyle
koruma altına alınan santrallere kapalı sistem nükleer santraller
denir. Böyle bir kubbesi olmayan, etrafı basit tuğla ve üzeri fabrika
çatısı gibi kapatılan, yani, betondan koruma kabuğu olmayan santrallere
açık sistem nükleer santral denilmektedir.
Nükleer santralle ilgili tasarının
kanunlaşmasından sonra bir yarışma düzenlenecek. Bazılarının dediği
gibi, eski teknoloji satın alınmayacak. Bunu sıkça, bazı arkadaşlarımız
-gerek Sinop ilimizde gerekse çeşitli mahfillerde- böyle ifade ediyorlar,
eski teknoloji alacak diyorlar. Bu böyle asla olmayacak. Bir yarışmayla,
proje yarışmasıyla bu tespit edilecek ve bu tespitten sonra, iyi bir
projeden sonra yapım ihalesi verilecek. Bu yapım ihalesi, gerek
özel sektör vasıtasıyla gerekse devlet eliyle mutlaka yapılacaktır.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu -TAEK dediğimiz-
1956 yılında kurulmuş, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumundan bir
yıl önce kurulmuştur. TAEK, 1957 yılında kurulan Uluslararası Atom
Enerjisinden bir yıl önce kurulmuş, ama orada da kurucu üye olarak
biz görev almışız. Atom Enerjisi Kurumunun kurucu üye olması, ülkemiz
için de bir iftihar vesilesi olmuştur aslında. TAEK'in, ülkemizde,
gerek çevre açısından gerekse teknik açıdan var olan nükleer bilincin
-nükleer konsey- yatırımların incelenmesini sağladığı, lisanslama
ve denetim faaliyetlerini yürüttüğü ve dolayısıyla nükleer atık
konusunda yılların getirdiği bir deneyime de sahip olduğunu söylemek
istiyorum.
Şimdi, nükleer atık deyince hemen aklıma…
Çevre Komisyonunda yapmış olduğumuz toplantıdan sonra, hemen bir
gün sonra Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Rusya Büyükelçisine
haber göndererek, atıklarına, Türkiye'nin nükleer santralden çıkacak
atıklarına talip olduğunu ifade etmiştir. Ulusal basınımızda bu
böylece yer almıştır. Karadeniz'de radyoaktif ölçüm ve değerlendirmesiyle
ilgili olarak gerçekleştirilen en güncel uluslararası çalışma
"Karadeniz'in Çevresel Değerlendirmesi" isimli Bölgesel
Teknik İşbirliği Projesi'dir. 1996-2004 yılları arasında altı Karadeniz
ülkesi olan -bunlardan bir tanesi Türkiye- Bulgaristan, Romanya, Ukrayna,
Rusya Federasyonu ve Gürcistan arasında yürütülen proje kapsamında,
Karadeniz'e kıyı kentlerinde tespit edilen istasyonlardan su, midye,
kum, yosun ve balık örneklerinden alınarak, sistematik bir şekilde
analiz ve değerlendirme yapılmıştır. Bu veriler, Karadeniz'de radyoaktif
seviyelerinin insan sağlığı, ekosisteme etkisi ve çevre güvenliği
açısından bir risk oluşturmadığını da göstermektedir. Hep, biliyorsunuz
ki, özellikle çevreciler, bu konuda, işte "İnsan sağlığına,
çevreye etkisi vardır." diye velveleye verenler, herhâlde, bu
yapılan çalışmayı da görmezden gelemezler. Nükleer santrallerde,
ilk atığın, çalışmaya başlamasından itibaren yirmi dört ay sonra
çıktığı ve yakıtın üçte 1'ini teşkil ettiği, bu atıkların beş ila on
beş yıl süreyle reaktörün içinde soğutulması gerektiği, bu bekleme
süresinin tamamlanmasının ardından, tüm dünyada kabul görmüş ve
güvenlikleri kanıtlanmış kuru depolama kutularında bekletilebildikleri
bilinmektedir. Mesela, 1.000 megavatlık bir santralde yılda ortalama
25 bin ton kullanılmış yakıt çubuğu atığı çıkar. Bunun hacimsel değeri
bir yemek masası büyüklüğündedir. Bu çubuklar çok kıymetli olduğundan
kimse satmaz. İleride gelişen teknolojiyle bu çubukların defalarca
kullanılması gerçeği de ortaya çıkmaktadır. Bundan dolayıdır ki,
Rusya, Türkiye'de nükleerden dolayı oluşacak atıklara talip olduğunu
ifade etmektedir. Ayrıca, yine komisyonlarda ifade edildiği gibi,
Japon Hükûmeti, özel bir yasa çıkararak, bu atıkları kendi ülkesinin
sınırlarından çıkarılmasını yasaklamıştır, sırf bundan dolayı.
Şimdi, dünya ülkelerindeki nükleer
güç santralleri hakkında da kısaca bilgi vereceğim: Amerika Birleşik
Devletleri'nin 104 tane nükleer güç santraliyle enerji ihtiyacının
yüzde 20'sini karşıladığı, Fransa'nın 59 nükleer güç santraliyle
enerji ihtiyacının yüzde 78'ini karşıladığı, Belçika'nın 7 nükleer
güç santraliyle enerji ihtiyacının yüzde 55'ini karşıladığı bilinmektedir.
56 nükleer güç santrali olan Japonya'yı da dikkate alırsak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Can, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
CAHİT CAN (Devamla) - Almanya'da 17 tane,
İngiltere'de 23 tane, İsveç'te 10 tane, Ukrayna'da 15 tane, Bulgaristan'da
4 tane, Çin'de 9 tane, Hindistan'da 15 tane, İspanya'da 9 tane, Kanada'da
18 tane, Kore'de 20 tane, Rusya'da 31 tane.
Şimdi, buraya dikkatlerinizi çekmek
istiyorum: Değerli milletvekilleri, Rusya'da 31 tane var. Ancak,
Rusya, dağılmadan önce Türki cumhuriyetlere, yani Türklerin yoğun
bir şekilde bulunduğu ülkelere hiçbir tanesini kurmamış. 31 tane
Rusya'da var. Acaba bunun sebebini hiç düşündünüz mü? Bunu, dikkatlerinize
özellikle sunmak istiyorum.
Nükleer teknoloji günümüzde gelişmiş
ve gelişmekte olan ülkelerde ve bizim ülkemizde tıpta, endüstriyel
ve askerî alanlarda ar-ge çalışmalarında kullanılan birçok izotopun
üretilmesinde ve dünya elektrik gereksiniminin yüzde 17'sini karşılamasına
rağmen, ülkemizde elektrik üretiminde kullanılmamaktadır. Nitekim,
nükleer teknoloji, ülkemizde, tıp alanında uzun süredir kullanılmakta
ve birçok vatandaşımız da nükleer tıbbın faydalarından yararlanmak
için sıra beklemektedirler. Nükleer teknolojinin sadece tıp alanında
değil, tarımda, veterinerlikte, mühendislik alanlarında kullanılacağının
da bilinmesi gerekir. Ülkemizin, hidrolik, rüzgâr ve güneş ve jeotermal
gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının yanı sıra, kömür rezervleriyle
elektrik üretimi için elverişli zengin kaynaklara sahip olduğu, ancak,
bu kaynakların tamamı değerlendirilse bile, gelişen Türkiye'nin,
büyüyen Türkiye'nin enerji ihtiyacına cevap veremeyeceği
aşikârdır. Bundan dolayı, iş adamlarımız, sanayicilerimiz, dünyayla
enerji rekabetini yapamadıklarını ve dünyayla bir yarışma içerisine,
ticari yarışma içine giremediklerini ifade etmektedirler ve birçok
iş adamımız "geleceğimiz, nükleer güç santrallerinde" demektedirler.
Bundan dolayı, ben, kurulacak olan nükleer güç santrallerinin ülkemize,
milletimize hayırlar getirmesini...
Bir de şuradan bir şeyi ifade etmek istiyorum.
Sinop ilimizin tercih edilmesi de son derece anlamlıdır. Birtakım
insanlarımızın, halkımızın dışındaki, Sinop halkının dışındaki
insanlarımızın birtakım çalışmaları, karşıt çalışmaları asla
tasvip edilebilir değildir. Şimdi PTT misafirhanesi denilen bir
yerde TAEK, orada, çalışmalarına devam etmektedir. Birtakım bilgi
ve dokümanlarla, çeşitli İnternet siteleriyle orada halkımız bilgilendirilmektedir.
Ama, ısrarla oraya gitmeyenlerin, kendilerini bu noktada bilgilendirmeyenlerin
kendi eksikleridir. Mutlaka milletimiz, Sinoplu hemşehrilerimizle...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Can, ilave üç dakikalık
süre vermiştim. Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
CAHİT CAN (Devamla) - Herkes iyi bilsin
ki, insan bilmediğinin cahilidir. Yani, bilmediklerinin cahili
olan insanlardan olmayalım, araştıralım, inceleyelim ve ülkemizin
geleceğini hep birlikte tesis edelim diyorum.
Beni sabırla dinlediğiniz için önce
yüce heyetinizi, milletimizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Can.
Hükûmet adına, Enerji Bakanımız Sayın
Hilmi Güler.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi
saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Burada değerli arkadaşlarımın konuşmalarından
sonra söz almamın sebebi, Sayın Tacidar Seyhan Bey'in biraz önce hem
ismimi anarak söylediği bazı iddiaları hem de nükleer enerji konusundaki
düşünceleridir.
Ben, sadece, burada, bu güzel ortamda,
yanlış anlamalara mahal vermemek için, bir metni okuyarak sözlerime
başlamak istiyorum. Bir başlık bu, gazete başlığı ve aynı zamanda
Meclis zabıtları da var. "Türkiye uzun vadeli nükleer enerji
üretimine bugünden yönelmek zorundadır." diyor bir bakan, çok
değerli bir bakan. Ve "Türkiye orta ve uzun vadeli enerji ihtiyacı
için nükleer enerji üretimine yönelmek ve bu konuda adımlarını bugünden
atmak zorundadır." diyor. "TBMM Bütçe Plan Komisyonunun dünkü
toplantısında Bakanlık bütçesi üzerinde eleştirileri cevaplandıran
Enerji Bakanı nükleer enerji konusunda şunları söylemiştir: Nükleer
enerji kullanımında radyoaktif atıklar önemli bir sorun olarak ortaya
çıkmaktadır. Ancak, bu atıkları biz değerlendirmeyeceğiz, atıkları
nükleer enerji tesisi kuran ülkelere geri vereceğiz. Deniz suyu
dış soğutmada kullanılacağı için Akdeniz de kirlenmeyecektir. Sorunumuz
nükleer yakıt sorunudur. Tespitlere göre, Türkiye'de 3 bin ton uranyumoksit
bulunmaktadır. Bu ise yeterli değildir." diye sözlerini devam
ettiriyor.
Ayrıca da gene aynı yıllarda bir bütçe
konuşması var çok Sayın, Değerli Enerji Bakanının. Bir soru üzerine
"Nükleer santraller konusu Turizm Bakanıyla ihtilaf. Böyle
bir şey olamaz. Yani, bir hükûmetin içinde kimsenin kişisel takdiri
önemli değildir. Türkiye'de devletin nasıl işleyeceği ortadadır.
Alınmış kararlar vardır. Herkes kendi kişisel düşüncesini istediği
yerde ifade eder, ama devlet -altını çizerek söylüyorum- belli ilkelere,
belli kararlara, belli uygulamalara göre işler, yürür." diyor.
"Bu, nükleer konuda da aynen öyle olacaktır." diyor Sayın
Bakan, o zaman. Hafızaları tazelemek açısından söylüyorum ve aynı
zamanda da diğer detaylar var, o detaylara girmek istemiyorum, yani
bununla ilgili.
O dönemde, elektrik üretimi 21 milyar
kilovat saat, yani bizim bir bölgemizin şu andaki elektrik tüketimi
kadar; ki, o zaman da kısıntı, kesintilerle filan bir 430 milyon kilovat
saat de karşılanmıyor. O zaman, bu 430 milyon kilovat saatlik, kesintilerle,
kısıntılarla idare ediliyor ve o zamanki toplam üretim de 21 milyar
kilovat saat, yani şimdiki 174 milyar kilovat saat ile mukayese
edersek, çok cüzi bir miktar.
Tabii, ben burada kimseye herhangi bir
söz söylemek niyetinde değilim, ama bu Değerli Bakan, aynı zamanda
şimdi Cumhuriyet Halk Partisinin değerli lideri Sayın Deniz Baykal.
Bizim de halef-selef olmaktan mutluluk duyduğumuz, çok değerli, çok
önemli katkıları bulunan bir Sayın Bakan ve o günlerde bu gazetede…
Şöyle bir baktım, aslında, çalışma olarak, epey bir dosya var da. Burada
da, işte, o gazetenin nüshası ve buradan alınmış haber, Tercüman gazetesi,
diğer gazetelerde de yine aynı yansıma var da, ben zamanınızı almamak
için o detaya girmek istemiyorum. Sayın Baykal, 27 Aralık 1978… Bakabilirler.
"TBMM Plan Bütçe Komisyonu çalışmalarına devam ediyor."
başlığı altında, Ankara'nın, AK Ajanstan alınmış haberidir. Bütçe
Komisyonunda da var bu zaten. Yani burada hoşuma gider taraf şu:
Akıl için yol bir, yani o zamanda Sayın Baykal bunu hararetle savunuyor
ve diyor ki, öyle nükleer teknoloji filan demiyor, zaten biz de aynı
şeyi söylüyoruz; ki, akıl için yol bir: "Türkiye uzun vadeli nükleer
enerji üretimine bugünden yönelmek zorundadır." Keşke, o zaman
şartlar elverseydi de yapılmış olsaydı, şimdi, hiç olmazsa, Fransa
gibi biz de elektriğimizin yüzde 78'ini üretirdik, hem de dışarıya
elektrik verirdik, aynı zamanda, çevre kirliliği olmazdı.
Mesela, nükleerle ilgili olanı söyleyeyim,
rakamları söyleyeyim: 1.000 megavatlık bir nükleer kapasite, yılda,
6,5 milyon ton karbondioksit emisyonu üretiyor. Yani, 450 tane nükleer
santral var bir hesap yaparsanız; 370 trilyon vatlık bir elektrik üretiyor,
2,5 milyar ton karbondioksit emisyonu oluyor. Yani, şu anda, biz, bazı
değerli arkadaşlarımızın düşüncesiyle hareket etsek de şu 450
santrali durdursak bir an için, ne kadar kömür şeyi çıkıyor, biliyor
musunuz? Yani, şu andaki karbondioksit emisyonunun dörtte 1'i kadar,
yüzde 25'i kadar bir karbondioksit ortaya çıkıyor. Bu felaket olur.
Şu anda, biz, en ufacık bir ateşi bile söndürerek etrafı kirletmemeye
çalışırken, bu 450 santrali durdursak, şu andaki karbondioksit emisyonu
yüzde 25 artıyor. Bir hesaplayın, hepimiz mühendisiz. Yani, ben burada
siyasi polemik yapmak istemiyorum. Zaten, Sayın Baykal da
"Akıl için yol bir." diyerek, ta o zamanlar bu teşhisi koymuş.
Yani, ben burada bir parti farkı gözetmek istemiyorum. Benim tarzım
olarak da… Çünkü, enerji konusu, pek öyle siyasi polemiklere açık
bir konu değil. Ama, doğru için de yol bir. O zaman da Sayın Baykal, nükleer
atığın bile sorun olmayacağını kendileri de ifade etmiş, hatta,
Akdeniz'in kirlenmeyeceğini de söylemiş. Doğru hakikaten, doğrusu
bu. Çünkü, eğer öyle olsaydı, 450 tanesi dünyayı berbat ederdi. Yani,
olayın bu yönünü vurgulamak istiyorum.
Kaldı ki, kimseye, hele ben "cahil,
bilgisiz" demek haddime değil, hele çok sempatik bulduğum Sayın
Seyhan'a da demem, diyemem, çünkü, hakikaten gayretlerini de takdir
ediyorum, yani, çalışkan bir arkadaşımız. Ama, ben -o günlerde belki
yaşı müsait olmadığı için, belki o günkü şeyleri gözden kaçırmış
olabilir- Sayın Baykal'la, bu konuyu istişare etmesini uygun bulurum,
yani, nükleer enerji konusundaki o günkü düşüncelerini kendisiyle
bir tartışmasını, istişare etmesini uygun bulurum. Çünkü, hakikaten,
devletin devamlılığından bahseden bir Enerji Bakanıdır ve
"Bu, hiç kimsenin, öyle, kişisel yaklaşımıyla, kişisel tercihleriyle
sınırlı değildir." diyor. Bu bakımdan, istişare etmesinde yarar
var.
Ayrıca, dediğim gibi, biz diğer konularda
da, yenilenebilir enerjide de gene sizlerin gayretiyle bu Enerji
Yasası'nı çıkardık ve burada, rüzgârda gerçekten önemli adımlar attık.
Bir misal vereyim size: Aldığımızda 22 megavattı rüzgâr enerjisi,
şu anda bu yılın sonunda bu rüzgâr enerjisini 10'a katlamış olacağız.
Yani, 230 megavat, pervaneleri dönüyor olacak, elektrik üretiliyor
olacak ve burada da Ege Bölgesi, başta İzmir ve çevresi, Bandırma olmak
üzere, rüzgâr enerjisini çok yaygın kullanacak ve hedefimiz, 20 megavatla
aldığımız rüzgâr enerjisi konusunu 8.000 megavata çıkarmak. Müracaatlar
bu kadar. Yani, 400 kat büyüyecek bu iş. 400 kat, yüzde 40 filan değil.
400 kat büyüyecek ve rüzgâr konusunda da iddialıyız. Yani, biz aslında diğerlerini yapmayıp,
bırakıp da nükleere geçmek için böyle bir inat içinde filan değiliz.
Doğru neyse onu yapmaya çalışıyoruz. Üstelik de, küresel ısınmanın
son derece tehlikeli olduğu bir dönemde böyle bir şeyi gayet tabii
ki, uygun buluyoruz. Bu hem bir teknolojiye sahip olmaktır, bir eşik
meselesidir, hem de bu noktada ülkemiz -mademki- devletimiz, ulusal
enerji politikamızda ileriye dönük kalıcı çözümler üretmek istiyorsa,
dışa muhtaç olmak istemiyorsa, buna da girerek bu enerji sepetini
beş sütun üzerine oturtması lazım. Yani, yenilenebilir enerji, kömür,
hidroelektrik santraller, nükleer enerji ve doğal gaz. Bunu beş sütun
üzerine oturtursanız, 100'ü 5'e bölerseniz, basit hesap, yüzde
20'lik beş tane sütun üzerinde oturacak. Bizdeki ise böyle değil. Kömür,
doğal gaz ve hidrolikler var. Yenilenebiliri, sizlerin de katkısıyla,
gene Cumhuriyet Halk Partisinin katkısıyla bunları çıkardık. Şimdi
süratli bir şekilde gidiyoruz. Öyle bir zaman gelecek ki, açılışlara
yetişemeyeceğiz. Rüzgârda söyledim, 20 megavatı biz bu senenin sonunda
10'a katlıyoruz. Yüzde 10 artış değil, 10'a katlıyoruz rüzgârı ve birkaç
sene sonra, yaklaşık beş sene sonra bu 400 kata çıkacak, 400 kata. Yani,
bunlar döndükçe bizi hatırlarsınız. Yani, biz yaşarız, kalırız,
belli değil; ama, yani bunu görürsünüz.
Suda da o küçük küçük hidroelektrik santraller
dediğimiz santraller, şu anda iki Atatürk Barajı kadar santralin şu
anda projelerini başlattık. Bunların tamamı için 2023 yılıydı hedefimiz.
2023 yılını da on yıl geriye çektik, 2013 yılında, bu küçük küçük, o
akan suları, daha evvelden "Su akar Türk bakar." dediğimiz
suları biz şimdi elektrik üretimine çeviriyoruz. Bunlar da tamamlandığı
zaman 2013 yılında, yani yedi sene sonra bunların hepsi tamamlanmış
olacak, altı Atatürk Barajı, bizim, küçük hidroelektrik santrallerle
beraber elektrik üretimini, suyu son damlasına kullanmış olacağız.
Bunlar için de 970 proje başlattık. Rakam vereyim size: 970 proje başlattık,
950'sinin sahibi var ve bu bir sektör oluşturuyor. Bir enerji KOBİ'leri
şeklinde üçer, beşer, onar kişinin oluşturduğu enerji projeleri bunlar.
Türbinleri koyuyoruz, bu nehir tipi dediğimiz türbinler çevreyi
kirletmiyor ve bunlardan elektrik üretiyoruz. Altı Atatürk Barajı
proje var. Bunları da çok şükür gerçekleştiriyoruz.
Burada söylemek istediğim şey: Eğer,
çevre dostu olunmasını arzu ediyorsanız, bu noktada, çevreyi kirletmeden
enerji üretmek, ucuz, kalıcı, sürekli bir enerji üretmek istiyorsak
bunu yapmamız lazım ve nükleer enerjide şimdi yeni bir akım çıktı.
"Nükleerci çevreciler" diye yeni bir akım çıktı. "Nükleer
rönesans" diye bir dönem başladı. Bunu İngiltere, Amerika sürdürüyor,
hatta bazı çevreci kuruluşların, ismini burada vermek istemiyorum,
kurucu başkanları nükleerci çevreciler grubuna geçtiler.
Bunlar yenilikler ve burada haritalar
var. Bu haritalarda, bakınız, nükleer enerjinin en fazla olduğu
yerler Kuzey Amerika, Avrupa -kırmızı kırmızı noktalı olanlar- bir
de Japonya. Yani, bu haritada gözüküyor. Bunları dağıtabilirim
arzu ederseniz. Ayrıca, bununla ilgili programlar var. Japonya:
2030 yılına kadar nükleer gücünü 46 gigavattan 100 gigavata artırmayı
planlamaktadır Japonya. Japonya, bir de deprem ülkesi, değerli arkadaşlar.
Deprem ülkesi olan bir ülke, nükleer santrallerinden üretilecek
enerjiyi 2030 yılına kadar 46 gigavattan 100 gigavata çıkaracak.
Çin: 3 reaktör inşa hâlinde, 2020'ye kadar 40 gigavat enerji nükleer
kurulu güç artı olarak düşünüyor. Güney Kore: 2015'e kadar kurulu
gücünü 2 katına çıkartmayı planlamakta 2015'e kadar. Yani, altı yedi
sene sonra bunu yapacak durumda. Finlandiya: 5'inci reaktörünü
kurmak üzere. Hindistan: 8 reaktör inşa hâlinde. Amerika Birleşik Devletleri:
Elektrik üretimindeki nükleer payı 2005'te yüzde 20 iken 2020'de yüzde
25'e, 2050'de yüzde 50'ye çıkarıyor. Bir de, bunların, miktar olarak şeyi
de çok üretimi olduğu için, bu yüzde 20'ler, yüzde 50'ler çok büyük rakamlar.
Komşularımıza bakıyoruz, komşularımızda hepsinin var, hepsinin
var. Yani, hepsinde var diye bizde de olsun anlamında değil. Bizde
niye olmasın? Esas soru bu. Bizde niye olmasın? Ve tedbirini aldıktan
sonra da bunu yapar. Üstelik, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, birikimiyle,
yetişkin elemanıyla, çevre kültürüyle, nükleer kültürle, Uluslararası
Atom Enerjisinden önce kurulmuş bir kuruluş ve biz, Uluslararası
Atom Enerjisi Kurumunun kurucularındanız. Biz kurucularındanız.
Biz, 56'da kurulmuşuz. Bizden bir sene sonra… Biz kurucu üyeyiz Uluslararası
Atom Enerjisi Kurumunun. Yani, Baradey'in başında bulunduğu kurumun
kurucusuyuz biz. Yani, böyle bir durumdayız.
Ayrıca da resimler var. Yani, burada
da bunları göstermek istemiyorum. Yani, deniz kenarında, millet
hayatını sürdürüyor, elektriğini de ucuz ucuz üretiyorlar. Burada
bir sürü resim var. Yani, bunlarla zamanınızı almak istemiyorum,
ama, ilgi duyan varsa bunları gösterebilirim.
O bakımdan, ben başta Sayın Baykal'a da
özellikle teşekkür ediyorum. Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Lideri,
Başkanı, böyle bir noktada "Akıl için yol birdir." diye, ta o
78, 79 yıllarında bunları düşünmüş ve bunu da çok açık bir şekilde,
devletin de kalıcılığını da düşünerek, ihtiyacımızı da görerek
bunları yapmış. Keşke, ondan sonra devam etseydi de bunlar kurulsaydı.
Biz de nükleer enerjimizi bu sepetlerden biri hâline getirseydik,
enerjimizi çeşitlendirseydik, dışa muhtaç olmasaydık, doğal gaza
belki bu kadar bağımlı olmasaydık. Neticede, elektriği o şekilde
üretseydik, biz şimdi şu anda belki bu jeotermalle, yenilenebilir
enerjiyle giderdik. Yani, bu iş bu kadar basit aslında ve üstelik
biz bunun tedbirlerini de almak durumundayız.
Evet, ben "Nükleer enerjinin tehlikesi
yoktur." demiyorum. Gayet tabii ki, teknik tedbirler alınmazsa
her şeyin tehlikesi vardır. Şu mikrofon bile eğer, elektrik kaçağı
varsa, buna dokunursanız çarpar. Uçağa binmeyelim o zaman, İstanbul'a
yürüyerek gidelim. Yahut, ne bileyim, işte, televizyonu kullanmayalım.
Yani, bu devir geçti. Tedbirini aldıktan sonra her şey insanın hizmeti
için kullanılır.
Dört yüz kırk bir tanesini de kullanan,
herhâlde akılsız insanlar değil, cahil insanlar değil. Dünya da bunu
yapıyor, kullanıyorlar. Amerika'sı kullanıyor, İngiltere'si kullanıyor,
hepimiz kullanıyoruz. Bir de deniyor ki mesela "Rüzgârımız
var." E, biz zaten bunun kanununu çıkarttık, işte 10 katına çıkarttık.
Suyu kullanıyoruz, yani, jeotermali Ege Bölgesi'nde yaygınlaştırdık.
Jeotermal haritasını çıkarttık. Yani, kimse "Yerim dar."
demesin, gelsin bunları kursunlar.
"MTA emrinizdedir." diyoruz,
"TKİ emrinizdedir." diyoruz, Türkiye Petrolleri aynı şekilde.
Yani, bu noktada lütfen hafızamızı tekrarlayalım. Bu bir devlet politikasıdır.
Biz enerjimizi, enerji kaynaklarımızı çeşitlendirmek istiyoruz.
Üstelik de bu ülkede hepimiz yaşıyoruz. Ben çoluğumu çocuğumu,
yakınlarımı, kendimi tehlikeye atmak ister miyim? Üstelik ben de
Karadenizliyim. Karadeniz'de de bunu kuralım diyoruz, şeye de kuralım
diyoruz.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Ordu'ya, Sayın Bakanım…
Ordu'ya kur, Ordu'ya…
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Kuralım. Eğer, keşke, veriler uygun olsaydı
oraya kurardık. Yani, hepsini yaptık.
Sonuç olarak şuraya gelmek istiyorum.
Bakınız, belki siz geç geldiğiniz için, Değerli Milletvekilim, belki
geç geldiğiniz için şey yaptınız ama…
ENGİN ALTAY (Sinop) - Ben, sizi televizyondan
izledim odamda.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Yani, burada -dokümanları da size veririm-
şunu demek istiyorum: Gerek Sayın Baykal olsun gerek o dönemin değerli
yöneticileri olsun… Ayrıca, siz teker teker görüştüğümüz… Bunların
hepsi böyleydi.
ENGİN ALTAY (Sinop) - 74'te dünyanın bütün
liderleri böyle diyordu Sayın Bakanım.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Şu anda, bakınız…
ENGİN ALTAY (Sinop) - 73-74 petrol krizinden
bahsediyorsunuz siz. O zaman dünyanın bütün liderleri böyle söylüyordu.
BAŞKAN - Sayın Altay, lütfen karşılıklı
konuşmayalım.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Hayır, hayır, şunu demek istiyorum: Akıl
için yol bir diyorum.
Yani, ben burada çok uygun bir şekilde,
size diyorum ki, biz bunu… Eğer, ucuz elektrik istiyorsak, bu lazım.
Ayrıca "baz yük" diyorsak elektrik ihtiyacımız açısından
bunu diyorum. Yarın hava kurak geçer bu bizim için bir çözüm olur.
Ayrıca, o dönemde 3 bin ton uranyum denmiş,
ondan sonra MTA -değerli kuruluşumuz- bunu 9 bin tona çıkartmış.
Ben, Türkiye'de uranyum olduğuna da inanıyorum ve şu anda, Türkiye
Atom Enerjisi Kurumu uranyum araştırması yapıyor. Ayrıca, toryumumuz
da var, toryumumuzu da çıkartıyoruz. Yani, bu noktada gerekeni yapıyoruz.
İnşallah, öyle inanıyorum ki, biz, zaten bir nükleer bilinç, bir çevre
bilinci de… Buna çok memnunum, böyle bir şeyin olması da çok güzel,
hepimiz zaten çevreye saygılı davranıyoruz. Bu yerli kaynaklarımız
ve madenlerimizden de bu uranyum ve toryumu da çıkararak bunu çalışacağız.
Ayrıca, biz, yakıt çalışmalarını da
yapıyoruz, onu da size söyleyeyim. Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunda
da -en büyük kuruldur bu, Türkiye'deki- ayrıca destek verilmiştir,
3 katrilyon para ayrılmıştır bu teknolojinin Türkiye'de kurulması
için. Hem yakıt teknolojisi hem de kendi prototipimizi kurmak üzere,
Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu bunun kararını da almıştır. Burada
devletin bütün kurumları bulunmaktadır; yani, burada karar vermiştir
devlet politikası olarak. Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunda, bütün
kurumların üyesi olduğu bu kurumda, ayrıca, nükleer teknolojiyi
ve nükleer reaktörümüzü yerlisini de kurmak üzere, yakıt çalışmalarını
da yapmak üzere karar da alınmıştır ve bununla ilgili 3 katrilyon da
para ayrılmıştır; ayrıca, sekiz sene içinde bu para harcanacak. Yani,
benim sizden istirhamım, bunu bir siyasi şey hâline getirmeden, ülkemizin
gerçeklerini de düşünerek, dışa muhtaç olmadan, enerjide tam bağımsız
bir Türkiye olmak üzere, sanayimizin rekabetini, ihracatçımızın
rekabetini artırmak üzere bunları yapmamız lazım. Otuz yedi bin köyümüz
var. Buralara, bir ampul yansın da karanlıktan kurtulsun diye elektrik
götürmüşüz. Şimdi hepsinin buzdolabı var, çamaşır makinesi var,
televizyonları var, elektrik ihtiyacımız büyük. Bunun için de eğer
isterseniz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, yirmi dakikalık
süreniz doldu.
Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Devamla) - Beş sütun üzerine enerji politikamızı oturtalım
istiyoruz. Rüzgârımızı da jeotermalimizi de güneş enerjimizi de
hidroelektriklerimizi de kömürümüzü de çalıştıralım istiyoruz.
Son kömür aramalarımızda da 800 milyon ton ilave rezerv bulduğumuzu
da size müjdeliyorum, 800 milyon ton ve Trakya'daki beklentimiz daha
büyük. Eğer bunları da yaparsak, kömür santrallerimiz de artacak ve
bunları da akışkan yatak teknolojisiyle, hatta belki daha ötesi
olarak plazma teknolojisiyle de kurmak üzere çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Kömürde de rüzgârda da suda da önümüzdeki günlerde, belki de bu tesisleri
açmaya yetişemeyeceğiz. Sadece rüzgârdaki artış 10 katıdır. Beş
sene sonra da, yedi sene içinde de bu rakam 400 kata çıkacak, 400 kata
çıkacak.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Sayın Seyhan, bir açıklama yapacaksınız
galiba.
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Evet…
BAŞKAN - Sayın Bakan isminizi izafe
ederek, bilgileri nereden aldığınızla ilgili falan bir görüşme
yaptı.
Buyurun, kısa bir açıklamanıza size
fırsat vereceğim.
VI.
- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
Enerji Bakanları, böyle sıkıştığı yerde ülkede ya maden bulur ya petrol
bulur, çok bulamazsa uranyum bulur. Anlıyorum, yani, bu durum böyledir.
Sonlara gelince daha fazla bulurlar. Bu da açılışlarda çoğalır.
Şimdi önümde bir rapor var, önüne koyacağım. Bu, sulama konusunda
da çok yara açtı; ne kadar açtığını arkasındaki teknik personel
söylemedi, ama ben kendisine o raporları vereceğim, onun üstüne
konuşur. Umarım…
Şimdi, Sayın Bakan 78'lere döndü. Keşke,
78'lere bakarken Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının bugün de
ne dediğine baksaydı. Çizdiği çerçevenin, önceki çizdiği çerçeveden
çok farkı yok. Bunu yorumlarken, bir ülkenin enerji politikası kısa
vadeli, orta vadeli ve uzun vadeli olarak planlanır. Cumhuriyet
Halk Partisinin de kökten karşıtlık anlayışı içerisinde, ezbere
bu işe karşı çıkıp, direngenliğini sadece engelleme mantığı içerisinde
sürdürdüğünü söylemek son derece yanlıştır. Doğru olan şudur: Türkiye'nin
kısa vadeli bir enerji ihtiyacı vardır; ortaya atmış olduğunuz model,
kısa vadede arz güvenliğini sağlayacak bir model değildir. Bir kere,
bu proje orta vadelidir, ama Türkiye'nin gündemine kısa vadeli çözüm
olarak sunulmaktadır. Birincisi bu.
Orta vadede...
HASAN ANĞI (Konya) - Otuz yıl olmuş...
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Hasan, kürsü
burada, Değerli Arkadaşım Sayın Anğı...
Tamam, otuz yıl olmuş... Dört buçuk yıldır
bu Bakanınız neredeydi, buraya getirmedi? Dört buçuk yıldır neredeydiniz?
Türkiye'de doğal gaz santralleri Sayıştaya gittiği zaman, raporlar
geldiği zaman, "yolsuzluk var" dendiği zaman Meclisten bir
gecede yasa çıkaracaksınız, nükleer santrali konuşmayacaksınız;
orada rehabilitasyon için HES santralleriniz bekleyecek, bir tek
çivi çakmayacaksınız; Başbakanı götüreceksiniz, kömür ihalesi
yapmamış santralleri açtıracaksınız; daha bilemeyeceksiniz, Elbistan
A'yı bakıma alıp iki senedir o bakıma başlamayacaksınız; bin dört
yüze yakın proje aldık diyeceksiniz, dört buçuk yılda sadece 513 megavat
santral açacaksınız; bugün nükleer enerjiyi Türkiye'nin acil ihtiyacı
diye önümüze getireceksiniz; bir de bu millete, yerli enerji kaynağı
diye yutturmaya çalışacaksınız... Neresi yerli? Neresi yerli arkadaşlar?
Nükleer enerji santrali, yakıt ünitesini çıkarırsanız, her yönüyle
bir termik santralle aynıdır. Yakıt teknolojisi ithaldir; yakıtınız
yoksa, nükleer enerjiniz de yoktur. Bunu böyle bilin!
HASAN ANĞI (Konya) - Ne alakası var?
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Orada TAEK
Başkanı oturuyor, o "yerli" demiyor, "Kısa vadede yüzde
80 yerliye kadar götüreceğiz bunu." diyor, siz ne diyorsunuz!
Hanginiz doğru söylüyor?
Ben o yaşta küçük değildim, ama, tarih
bilgiyle öğrenilir, lütfen bakın. İçinizden bir arkadaşınız diyor
ki Komisyonda: "Sayın Bakan geçmiş tarihe bakana kadar, Komisyon
tutanaklarını okusaydı."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Seyhan, verdiğim…
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Bitiriyorum.
Bir saniye verirseniz…
BAŞKAN - Efendim, bakınız, ben size o şekilde
verdim, ama siz geçmişi, arkadaşlarla tartışmayı gündeme getirdiğiniz
için olmadı. Biraz sonra zaten söz hakkınız var, orada ifade edeceksiniz.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Teşekkür
edeceğim, sadece bir dakika lütfen.
BAŞKAN -
Bakın, Sayın Seyhan, size üç dakikalık süreyi verdim. O şekilde
konuştunuz. Buyurun, ifade ettim. Teşekkür cümlenizi alayım, çünkü,
müzakere edecekseniz sürenizi kullanırsınız.
Buyurun efendim, teşekkürünüzü alayım.
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Kaynağı
söyleyecektin.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Söyledim.
Kaynağı elimde, ama Başkanı zorlamayacağım. "Mikrofonu teşekkür
etmem için açın" dedim, teşekkür etmek için açtı.
Hepinize çok teşekkür ediyorum.
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Kaynak
söyleyecektin. Kaynağı söyle.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Efendim, kaynak
Meclis tutanakları, Sanayi ve Ticaret Komisyonu. Birazdan…
BAŞKAN - Arkadaşlar, biraz sonra grup
adına konuştuğu zaman Sayın Seyhan görüşlerini açıklasın.
Sayın Seyhan, teşekkür ediyorum.
Buyurun efendim.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Teşekkür
ediyorum.
İzin veriyor musunuz? Devam edeyim mi?
BAŞKAN - Hayır efendim. Biraz sonra,
grup adına konuşma sırasında verirsiniz.
Buyurun efendim.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Teşekkür
ederim.
V.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
6.-
Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına
İlişkin Kanun Tasarısı ve Çevre ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/1260) (S.
Sayısı: 1360) (Devam)
BAŞKAN - Şahsı adına, Van Milletvekili
Hacı Biner.
Buyurun Sayın Biner. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
HACI BİNER (Van) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri; Nükleer
Enerji Kanun Tasarısı, diğer bir adıyla nükleer güç santrallerinin
kurulması ve işletilmesiyle alakalı kanun tasarısı üzerinde şahsım
adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, AK Parti Hükûmeti
dört buçuk yıllık iktidarı süresince çok farklı alanlarda icraatlar
yapmıştır. Geçmişte kimsenin yapamadığı, hayal dahi edemediği
alanlarda attığı kararlı adımlarla halkımızın yüzünü güldürmüş,
aydınlık yarınların temellerini atmıştır. Bugün de başka bir alanda
huzurlarınıza kanun tasarısı getirmiştir: Nükleer Enerji Kanun
Tasarısı.
Dünyada, elli yıl önce nükleer enerji
konusunda çalışmaya başlayan ilk ülkeler arasında olan ülkemizde
üç defa nükleer enerji santrali ihalesi yapılmış, ama bugüne kadar
bir netice alınamamıştır. Hâlbuki, 1960'lı yıllarda başlayan bu rüya
gerçeğe dönüşmüş olsaydı, Türkiye, bugün enerjide bir dünya devi
olacaktı. Dolayısıyla, enerjide dışa bağımlılık bu kadar fazla olmayacaktı.
Nükleer enerji sürecinin ülkemizde
başlangıcı yarım asır öncesine dayanmasına rağmen, alınan mesafenin
çok az oluşu gerçekten üzüntü vericidir. Bu süreç, Amerika Birleşik
Devletleri'nin soğuk savaş döneminde, Jüpiter balistik füzelerinin
Türkiye'de konuşlanması karşılığında, Küçük Çekmece'de nükleer
araştırma reaktörünün kuruluşuna yardım etmesiyle başlamıştır.
1967-1970 yıllarında ilk nükleer enerji
santrali projesi gündeme gelir, yedi yıl sonrası için 300 megavatlık
kurulu güçte bir santrale dönüştürülür, ancak proje rafa kaldırılır.
1974'te, Akkuyu'da bir nükleer santral
kurulması planlanır, bu da hayata geçirilemez. Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu, 1978'de, Akkuyu için, Birleşmiş Milletler Uluslararası Atom
Enerjisi Ajansından yer lisansı alır.
1983'te, dönemin Başbakanı merhum Turgut
Özal tarafından Akkuyu'da 600 megavatlık kurulu güçte bir nükleer
santral projesi gündeme getirilir, ancak, Özal'ın yap-işlet-devret
modeliyle projenin yine hayata geçmesine imkân sağlanamaz.
1987 yılında Çernobil kazasının çıkması,
Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun Nükleer Enerji Dairesinin kapatılması
nedeniyle, mesele 2000 yıllarına kadar dayanmıştır. O dönemin Başbakanı
merhum Ecevit döneminde, çok pahalı olduğu gerekçesiyle gene hayata
geçirilememiştir.
İşte, mesele geldi, AK Parti Hükûmetinin
hizmet döneminde başladı. Hükûmetimiz, yaşanan bu gelişmeler karşısında
nükleer enerji projesini hayata geçirme amacıyla kararlı adımlar
atmıştır. 2012'ye kadar devreye almayı planladığı nükleer santrallerle
ilgili ilk somut adımda, üç nükleer santral için 2005 yatırım bütçesine
7 milyon YTL, yani 7 trilyon lira ödenek ayırmıştır.
Ülkemizin en büyük enerji projelerinden
olan Nükleer Enerji Santrali Projesi'nin hayata geçmesiyle, başta
elektrik enerjisi olmak üzere, çok ucuz maliyetlerle çok büyük enerji
elde etme imkânı sağlanacaktır.
Sayın milletvekilleri, felaket tellalları
her ne kadar nükleer enerji santralinin risklerinden bahsederlerse
bile ortada bir gerçek vardır: Dünyada nükleer enerji santralleri
olan ülkeler nasıl tedbirlerini almışsa, biz de elbette öyle alacağız.
Bunu bizzat yerinde gördüm. Türk Japon Dostluk Grubu Genel Sekreteri
sıfatıyla, bir haftalığına, Aralık 2006'da Japonya'ya gittim. Burada,
yakın ilgimden dolayı ve merakımdan dolayı Japon parlamenterlerle
nükleer enerji konusunda fikir teatisinde bulundum. Japon parlamenter
dostlarımızla dünyanın en büyük nükleer santrali olan Kashiwazaki
Kariwa tesislerini gezdik. Bu santralin kalbi olan reaktörün bulunduğu
birime kadar inceleme şansımız oldu. 7 adet ünite bulunan bu tesiste,
5'i kaynar sulu reaktör, 2'si de ileri düzeyde kaynar sulu reaktördür.
Güvenlik açısından son derece ileri düzeyi olan santralde insan sağlığına,
nükleer güvenliğe, çevre şartlarına çok önem verildiğini bizzat
müşahede ettik.
Hemen her gün şiddetli depremlerin meydana
geldiği Japonya'da nükleer güvenlik konusunda oldukça ileri düzeyde
tedbirler alınmışken, ülkemizde niçin alınmasın? Türkiye'miz, kurulacak
santrallerin güvenliğini geliştirecek güç, kuvvete sahiptir. Bundan
kimsenin endişesi olmasın.
Nükleer enerji, ülkemizin geleceği
için çok büyük bir önem arz etmektedir. Çünkü, ülkemiz, nükleer enerjinin
hammaddesi olan uranyum madeni açısından oldukça zengindir.
Değerli arkadaşlar, Uluslararası
Atom Enerjisi Ajansı verilerine göre, dünyanın 30 ülkesinde 443
adet nükleer reaktör ünitesi çalışmaktadır ve 25 reaktörün de çalışması
devam etmektedir. Dünya elektrik üretiminin yüzde 16'sı bu enerjiden
karşılanmaktadır. Elektriğin Fransa'da yüzde 78'i, İsveç'te yüzde
52'si, Almanya'da yüzde 32'si, Japonya'da yüzde 29'u, Finlandiya'da
yüzde 27'si, Amerika Birleşik Devletleri'nde yüzde 20'si, İngiltere'de
yüzde 19'u, Rusya'da yüzde 16'sı, Kanada'da yüzde 15'i, Romanya'da yüzde
10'u bu enerjiden sağlanmaktadır.
Değerli arkadaşlar, Romanya bu enerjiyi
kullanırken Türkiye'nin seyirci kalması, Allah aşkına, akıl kârı mıdır?
Buna karşı çıkmak, aklının, fikrinin manasını anlamak da mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar, enerji açığımızın
kapatılması için gerçekten ihtiyacımız vardır. Bunun bir an evvel
hayata geçirilmesi gerekiyor. Ben öyle sanıyorum ki, bu adımla,
atom enerjisi konusunda Hükûmetimizin ve Sayın Başbakanımızın, bakanlarımızın,
özellikle Enerji Bakanlığımızın bir damgası olacaktır.
Bu kanunun memleketimize, milletimize
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Biner, teşekkür ediyorum.
Tasarının maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
NÜKLEER GÜÇ SANTRALLARININ
KURULMASI VE İŞLETİLMESİ İLE ENERJİ
SATIŞINA İLİŞKİN
KANUN TASARISI
BİRİNCİ
BÖLÜM
Amaç,
Kapsam, Tanımlar ve Kısaltmalar
Amaç ve kapsam
MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı; enerji
plan ve politikalarına uygun biçimde, elektrik enerjisi üretimi
gerçekleştirecek nükleer güç santrallarının kurulması, işletilmesi
ve enerji satışına ilişkin usûl ve esasları belirlemektir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili Tacidar Seyhan.
Sayın Seyhan, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (
Şimdi, tabii, konuşan arkadaşlarımız
da eleştirilere çok hassasiyetle cevap veriyorlar, onları anlıyorum,
fakat, konuyu doğru noktada tartışmıyoruz. Bir kere, odaklandıkları
yer çok yanlış. Mesele, nükleer enerjinin varlığı, gerekliliği ya
da gereksizliği konusuna getirilmeye çalışılıyor. Yani, sanki,
burada bizler bir eleştiride bulunurken bu ülke elektriksiz kalacak,
bu ülkenin kaynakları yetmeyecek, sanayisi duracak, biz de ona rağmen
bu nükleer olmaz diye inat edeceğiz. Böyle bir şey var mı? Elbette ki,
bir ülkenin enerji ihtiyacında çeşitliliğe de bakarsınız, ihtiyaca
göre dönemsel olarak onu da planlarsınız. Biz şunu anlatmaya çalışıyoruz:
Öncelikle yerli kaynaklarımızı kullanalım. Belki anlatırken oraya
yoğunlaşıyoruz, ama, yoğunlaştığımızda karşı çıkışların hepsini
haksız, yersiz, biraz da duygusal refleksler olarak görüyorum. Az önce,
oturan arkadaşım diyor ki: "Nükleer atıklar konusunda felaket
tellallığı yapan arkadaşlarımız" diye bir sözcük kullanıyor.
Değerli arkadaşlar, nükleer tehdidi dünyada bilmeyen var mı? Atıkların
tehdidini dünyada bilmeyen var mı? Bunu anlatanı felaket tellallığıyla
burada adlandırmak hakkanî bir davranış mıdır Allah aşkına? Bu tehdit
için herkes tedbir almaya çalışmıyor mu? Burada, bir kere, ne konuştuğumuzu
bilelim. Zaten burada ters bir konuşma oluyor. Sağ olsun, Adalet ve
Kalkınma Partisinde bu işi enine boyuna tartıştığımız Komisyondaki
arkadaşlarımız dışındaki herkes kürsüye çıkıyor, bu kanunu konuşuyor,
bizim Komisyondaki arkadaşlarımız da yerinden laf atmakla yetiniyor.
Kanunu yapanlar, buradaki, Komisyondaki tartışmaları bizimle
tartışmaktan nedense imtina ediyor. Hiç kimse ortada yok. Bilenler
onlar. Onlarla ben Komisyonda da tartıştım. Az önce "Şunu söyleyin."
dediler: "Hangi… Kaynak verin." Veriyorum. Bunu ben söylemiyorum.
İçinizde çok değerli bir arkadaşımız var, birkaç arkadaşımız var.
Bakın, arkadaşlar, bu ülkenin enerji
politikası için Dünya Enerji Konseyinin toplantısına ben, CHP'den
2 arkadaşımla birlikte, her hafta, Adalet ve Kalkınma Partisinden
değerli 3-4 arkadaşımla beraber, defalarca katıldım. Birlikte
"Oraya siyaset sokmadan bu ülkenin enerji politikalarını nasıl
düzenleriz." diye orada tartışıyoruz. Orada da benim söylediğim
çekinceleri taşıyan arkadaşlarınız var zaten. Komisyon Başkanımız
da dâhil, bu tartışmalara destek veriyor. Hepimiz bu ülkenin enerji
sıkıntısını aşmak için bir çıkış arayışı içerisindeyiz. Ama, bu ülkenin
enerji politikaları, popülist politikalara alet edilmemelidir.
Bizim yaptığımız popülist bir karşı çıkış değil. Biz bardağın bir tarafını
gösteriyoruz, Sayın Bakan bir tarafını gösteriyor, ama, ikisini
birleştirip yorumlamak zorundasınız.
Şimdi, önemli bir kamu kurumunun genel
müdürlüğünü yapmış bir arkadaşımız Komisyonda diyor ki -buna ne
diyeceksiniz şimdi değerli arkadaşlar ve çok doğru söylüyor-
"Belki, TAEK'i ikiye böleceksiniz. Bunların bir tanesi düzenleyici
kurul olacak, bir tanesi uygulayıcı kurul olacak. Dünyanın hiçbir
yerinde düzenleyici kurul uygulayıcı kurul olamaz." diyor.
Çok doğru söylüyor. Daha bu konuda ne yapacağını düşünmemiş, bu konuda
bir yasal düzenleme yapmamış Türkiye Atom Enerjisi Kurumunu burada
nükleer santral projesi için bir yatırım kanunu çıkarmak konusunda
ısrarlı görürsek biz bunu ciddiye almayız arkadaşlar. Nasıl hem düzenleyici
kurum hem uygulayıcı kurumu aynı yaptınız? Yasa bu yönüyle de eksik.
Nasıl?.. Siz nükleer enerji konusunda teknolojik geliştirmeleri
içeren kanun tasarısını Meclis gündemine getirmeden, düzenleyici
kurul, uygulayıcı kurulları yapılandırmadan, bugün "enerji
yatırımında nükleer enerji vazgeçilmez bir ihtiyaçtır" diye
toplumun önüne nasıl çıkıp bizi eleştiriyorsunuz! Yapmayın, ne
olur! Biraz insaflı olun! Aklen mümkün olsa da şeklen mümkün değil,
şeklen doğru değil bir kere. Kanunun yapısal olarak hazırlanış biçimi,
sunuş biçimi mümkün değil, doğru değil. Biz kanuna karşıyız. Biz, şu
anda ülkenin dengelerine baktığımızda… Sayın Bakan diyor ki:
"Biz, ithalden kurtulmak istiyoruz…" Kurtulamıyorsunuz.
Sayın Bakan diyor ki: "Çevre kirliliğinden kurtarmak istiyoruz.
Yanan bir tek ateşi söndüremiyoruz." İşte önümde rapor.
"Yok" diyorsa vereyim. EÜAŞ'ın Çevre Koruma Daire Başkanlığının
raporu var. "Akışkan yatağa geçeceğim." diyorsunuz. Geçin
o zaman. Türkiye'deki santrallerin yüzde 50'si karbondioksit emisyonları
açısından 70 kat faz
Elbette çalışıyorsunuz. Teknolojiyi
konuşmayın burada diyoruz. Teknoloji başka bir şey. Türkiye'nin
teknolojisi var, atom bombası yapacak gücü var. Belli yerlerde çalışmalar
yapılıyor. Bu çalışmaları kanuna bağlayın, geliştirin, orada biz
de yer alalım. Tarımdan sanayiye, nerede kullanacaklarsa elimizden
geleni yapalım, doğru dürüst buna şekil verelim. Türkiye'nin ihtiyacı
olduğunda eğer çeşitlilikte bu gerekiyorsa, orta vadede nükleer
enerjiyi de konuşalım. Ama, bugün nükleer enerjiyi "Türkiye'nin
tek ve yegâne çözümü" diye toplumun önüne dayatmak, bu lobi faaliyetlerinin
ötesinde, bunlardan etkilenmenin ötesinde bir anlayış değildir.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Müthiş bir
çelişki içerisindesin, hem "yapalım" diyorsun hem "olmaz"
diyorsun!
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Hiç alakası
yok. Orta vadede eğer Türkiye'nin hidrolik kaynakları…
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Hem "yapalım"
diyorsun hem "olmaz" diyorsun!
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Efendim, anlatıyorum,
dinlerseniz.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Dinliyorum,
çok net de dinliyorum.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Çok net dinliyorsunuz…
Eğer bu, Türkiye'nin kurmuş olduğu -şu
ana kadar kuruldu- doğal gaz santralleri, hidrolik, linyit, var olan
birkaç fuel oil ve rüzgârla bu iş çözülemiyorsa, eğer on beş yıl süreyle,
ben sizin önünüze on beş yıl süreyle -ki, bu, parti programımızda
var- bu ülkenin on beş yıllık enerji ihtiyacını nasıl karşılayacağımı
getirmemişsem son derece haklısınız. Ama, benim planlamamda on beş
yıl süreyle Türkiye'nin yerli kaynak takviyesiyle nasıl enerji ihtiyacını
çözeceği iddiası var. Biz, bu iddiayla geliyoruz. Ama, bunun yanında,
dünyadaki gelişmeleri göz ardı edemeyiz.
"Uranyum" diyor, doğru.
"Türkiye'de uranyum olduğuna inanıyorum." İnanmakla bu iş
olmaz. Bulduğunuz zaman bunu konuşuruz. Mevcut uranyum, bu ülkede
bir santralin, 1.000 megavatlık bir santralin ömrü kadardır, bundan
bir dirhem fazla değildir. Ee, toryumumuz var. Toryumu tek başına
kullanamıyorsunuz, teknolojiyi geliştirdiğinizde kullanacaksanız
amenna. Bunu da bir kaynak olarak alalım, ama, yapmayın ne olur. Altyapısını
hazırlamayın, düzenleyici kurulunuz yok, uygulayıcı kurulunuz
yok, yerli kaynaklarda kapasite artışına gitmeyeceksiniz.
Benimki çelişki değil. Asıl çelişki
şu: Türkiye'ye buradan müjde veren Bakan sizsiniz. Ne kadar hidrolik
kaynağı devreye sokacağınızı az önce siz söylediniz, ne kadar kömür
santralini devreye sokacağınızı, akışkan yatağı ne kadar devreye
sokacağınızı siz söylediniz. Hangisi doğru, bunları devreye sokacağınız
mı, yoksa burada bir umudunuzun olmadığı, bunun yerine nükleer
teknolojiyi alternatif olarak koyacağınız mı? Mesele budur.
CAHİT CAN (Sinop) - Onları devreye sokacağız.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Eğer onu sokuyorsanız
devreye, zaten Türkiye'nin yakın sürelerde böyle bir nükleer enerji
yatırımına ihtiyacı yok demektir.
CAHİT CAN (Sinop) - Niye bu kadar heyecanlanıyorsun?
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Tabii heyecanlanırım,
bu ülke sizin olduğu kadar benim de. Bir şekilde, bu, duygu alışverişi.
MEHMET CEYLAN (Karabük) - Doğal gaz yüzde
45'e ulaştı.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Doğal gaz
yüzde 45'e ulaştı diye şikâyet etmeye hakkı olmayan tek hükûmet bu. Yüzde
45'ten daha aşağı çekilmesi için bugüne kadar hiçbir şey yapmayacaksınız,
doğal gaz yüzde 45'e ulaştı, doğal gazı Türkiye'nin yerli kaynakları
değil de nükleer enerjiyle tolere edeceğim diyeceksiniz. Bu da
inandırıcı değil değerli arkadaşlar, bu da inandırıcı değil. Kendi
arkadaşlarınızla konuşun. Türkiye'deki kaynakları bilen arkadaşlarınız
var, bu konuyu bilen arkadaşlarınız da var, buna katılıyorum, ama,
bildiğini, gördüğünü yapmamak da, hakikaten, bu ülkede, sorumluluk
anlayışı dışında davranmak demiyorum, ihmalin başını çekmek anlamına
gelir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Seyhan, bir dakika ek süre
veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Tabii.
"Enerjide tam bağımsız Türkiye."
Kim diyor? Sayın Bakan diyor. Nasıl oluyor bu bağımsızlık? Yani, bir
şeyi anlamakta güçlük çekiyorum arkadaşlar. Siz, Türkiye'ye bunu
tartıştıracağınıza, dört buçuk yıldır bizim önümüze…
Önümüzdeki dönemde Türkiye'nin enerjideki
en büyük sorunu şudur arkadaşlar: Sizin Bakanlığınızın bir yatırım
ve finansman modeli yok. Nasıl bir yatırım ve finansman modelini burada
sergileyeceğinizi bize önceden bildirip tartışmak zorundasınız.
En büyük sorun bu.
Kabul edin etmeyin, çok kötüydü, yolsuzlukların
başını çekti, ama, 1995'lerin yap-işletleri, yap-işlet-devretleri
bir yatırım finansman modeliydi, ama, yolsuzluk batağına da döndürdüler,
bu ülkeyi soydular, hukuksuzlukla bu işin üzerine gittiler, Türkiye'yi
zarara soktular.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Seyhan, teşekkür cümlenizi
almak için mikrofonunuzu açıyorum.
Buyurun efendim.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Sizin de, bu
model demiyorum, buna benzer yatırım ve finansman modellerinizi
geliştirmenizi bekliyoruz.
Gece yarısı aklınıza geldi diye, nükleerin
arasına iki de kömür santrali koyalım diyerek -bu kömür santrali komisyonda
eklenmiştir- Türkiye'de enerji politikasını çözemezsiniz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Seyhan.
Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu
adına Hatay Milletvekili Züheyir Amber.
Buyurun Sayın Amber.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ZÜHEYİR
AMBER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
1360 sıra sayılı Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi
ile Enerji Satışına İlişkin Kanun Tasarısı hakkında Anavatan Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılarımı sunarım.
Kaynağı sınırlı olan fosil yakıtlar gibi
nükleer enerji de sonu olmayan bir yoldur, çünkü, nükleer santrallerde
kullanılan uranyum doğada çok az miktarda bulunan bir maddedir. Bu
problemi çözmek için ortaya atılan nükleer atıklardan tekrar hammadde
kazanmayı öngören teknolojik projeler ise, teknik ve ekonomik nedenlerden
dolayı uygulanır duruma maalesef getirilemiyor. Birkaç on yıl
içinde atom endüstrisinin yakıtı tükenecek, belirli bir süre sonra
uranyumla beraber petrol ve doğal gaz da tükeneceği için, insanlık
enerji ihtiyacını uzun vadede ancak yenilenebilir enerjilerle
ve enerji kullanımında gereksiz kayıpları önleyerek karşılayabilecektir.
Enerji ihtiyacının karşılanması için
nükleer santrallere muhtaç değiliz değerli arkadaşlarım. Nükleer
enerjinin önemini vurgulamak için atom endüstrisi, nükleer enerjinin
elektrik üretimindeki payına dikkat çekiyor. Oysa, nükleer enerjinin
dünya genelinde enerji tüketimindeki payına bakıldığında insanlığın
enerji ihtiyacının karşılanmasında hemen hemen hiç öneminin olmadığı
ortaya çıkmaktadır. 2001 yılında nükleer elektrik, dünya enerji gereksiniminin
yüzde 2,3 kadarını ancak karşılamıştır. Yenilenebilir enerjinin
dünya genelindeki ihtiyacın karşılanmasına katkısı hâlihazırda
daha fazla. İnsanlık, nükleer enerjinin sahip olduğu küçük bir paydan
rahatlıkla vazgeçebilir değerli arkadaşlarım. Nükleer kaza riskleri,
yüksek radyoaktivite yayan nükleer atıklar ve bunların güvenli
bir şekilde saklanmasının getirdiği masraflar da göz önünde tutulursa
nükleer enerjinin kısa bir süre için sürebilecek olan küçücük getirisi
hiç de ekonomik olmayacaktır. Nükleer enerji, tehlikeli ve gereksizdir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
bildiğiniz gibi, Avrupa'da reaktör kazası riski yüzde 16'dır. Nükleer
santrallerde, teknik eksiklikler ve insan hatalarından dolayı çevreye
büyük ölçüde radyoaktif maddelerin yayılmasına yol açabilecek
çok ciddi, felaket düzeyinde kazalar olabilir. Resmî Alman Nükleer
Enerji Santralleri Risk Araştırması-Aşama B'ye göre, kırk yıldır faaliyet
gösteren bir Alman nükleer santralinde, reaktör patlaması riski
oranı binde 1'dir. Avrupa Birliği ülkelerinde toplam 150'yi aşkın
nükleer enerji santrali faaliyet gösteriyor ve dolayısıyla, Avrupa'da
bir reaktör patlama riski yüzde 16'yı buluyor. Bu ihtimal, zarla ilk
atışta altı atma ihtimaline eşittir. Dünya genelinde 440 nükleer
santral faaliyette. Bu da kırk yıllık bir süre içerisinde reaktör
patlaması riskinin yüzde 40'a çıkması anlamına geliyor. Çernobil
faciasındaki reaktör patlamasının gösterdiği gibi, böyle bir kaza
neticesinde on binlerce insanın ölebileceğini hesaplamak gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, nükleer santraller,
nükleer atık üretiyor. Böyle bir mirası kim ister? Nükleer santraller
uranyum işlerken, bunu çekirdek parçalanması yoluyla yüksek radyoaktivite
taşıyan nükleer atıklar hâline dönüştürmektedir. Nükleer atıklar,
yaydıkları yüksek dozdaki radyoaktif ışınlar nedeniyle insanlarımız
için hayati tehlike taşıyor. Bu nedenle, nükleer atıkların yüz binlerce
yıl boyunca insanlara, tüm canlılara ve bitkilere ulaşamayacak
şekilde saklanması gerekiyor. Nükleer santraller, yaklaşık elli
yıldır faaliyet gösteriyor, ancak, bugüne kadar kimse nükleer atıkların
nasıl ve nerede nihai olarak saklanabileceğini maalesef bilememektedir.
Nükleer santrallerin ürettiği yüksek radyoaktivite taşıyan atıkların
güvenilir bir şekilde bertaraf edilmesi için dünya çapında bulunmuş
bir tek yöntem bile yok. İnsanlık tarihinin çok küçük bir döneminde
kullanılabilecek olan nükleer enerji, yarattığı nükleer atıklarla,
dünya tarihinin çok uzun bir dönemine bela olacak bir miras bırakıyor.
Unutmayalım ki, dünya yüzündeki ilk insanlar nükleer radyoaktivite
taşıyan santraller kurmuş olsalardı, o santrallerin yüksek radyoaktivite
taşıyan atıklarının bugün hâlâ bekçiliğini yapıyor olacaktık.
Nükleer enerji, nükleer silahların yayılmasına
zemin sağlayan bir atom bombası fabrikası gibidir. Son yıllarda
atom bombası geliştiren ve imal eden ülkeler, başlangıçta sivil amaçlar
taşıyan atom programı yürütüyorlardı, fakat, bu sivil programlar
çoğunlukla askerî amaçları gizlemeye yarıyordu. Sivil programlar
yoluyla bu devletler gerekli teknolojilere ve atom bombası yapmak
için gerekli bilgi birikimine ulaştılar. Sonuç: Nükleer teknoloji
ihracı ve nükleer teknolojinin yaygınlık kazanması, nükleer silahların
yayılması riskini de önemli derecede maalesef artırmıştır.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
nükleer enerji, dünyadaki iklim değişikliklerini de durduramayacaktır.
Nükleer enerji sektörü, nükleer santrallerin kömür, petrol ve doğal
gazın yerine geçemeyeceğini kabul ediyor. 2050 yılı itibarıyla,
fosil kökenli enerjinin sadece yüzde 10'unun nükleer enerjiden sağlanması
planlansa bile, yaklaşık bin tane yeni nükleer santralin kurulması
gerekmektedir. Şu an dünya genelinde yaklaşık 440 tane mevcut. Bin
yeni santralin kurulması mümkün olsa dahi inşa edilmesi onlarca
yıl sürecektir. Bu kadar çok santral kurulunca da uranyum rezervleri
çok kısa sürede bitecektir. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının
da itiraf ettiği gibi, iklim değişikliğini durdurmak için hızla müdahale
etmek gerekiyor, ama, nükleer enerjinin bu hızla yaygınlaştırılmasının
imkânının da yok olduğunu ifade etmektedir. Dünya iklimindeki olumsuz
gelişmeleri durdurmanın çaresi, başka. Dünya iklimini korumak,
sadece yenilenebilir enerji ve bununla bağlantılı olarak, enerjinin
etkin kullanımı ve enerji tasarrufu ile mümkündür.
Nükleer enerji alternatiflerine kısaca
göz atacak olursak: 2002 yılında Alman Parlamentosu Almanya'nın enerji
ihtiyacının 2050 yılında tümüyle yenilenebilir enerjiden sağlanabileceğini
belirten bir plan sundu. Almanya gibi küçük yüz ölçümüne sahip, fakat,
yoğun nüfusu ve enerji kullanımı olan ve yüksek hayat standardına
ulaşmış bir ülke için mümkün olan, her yerde mümkündür. Şu an dünyada
kullanılan toplam enerji miktarından daha fazlasının, 2050 yılında
sadece yenilenebilir enerjiden elde edilebileceğini enerji sektörü
ilgilileri dahi kabul ediyorlar. Dünyanın enerji ihtiyacının, güneş
enerjisiyle, ısıtma ve elektrik üretme tesislerinden, rüzgâr santrallerinden,
barajlardan ve organik atıklardan enerji üreten farklı teknolojilerden
karşılanabileceği ifade edilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ZÜHEYİR AMBER (Devamla) - Bitirmek üzereyim.
Aynı zamanda, dünyanın enerji ihtiyacındaki
artışı sınırlandırmak için enerji kullanımında tasarrufu sağlayan
teknolojiler kullanılmalıdır. Güneş enerjisi sektörünün hızla
gelişmesi, yeryüzünde sınırlı miktarda bulunan petrol, doğal gaz
ve uranyum gibi hammaddeler için savaşların çıkmasını engellemek
yolunda bu en önemli adım olacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür
ederim.
BAŞKAN - Sayın Amber, teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde şahsı adına Konya Milletvekili
Hasan Anğı.
Sayın Anğı, buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın Anğı, süreniz beş dakika.
HASAN ANĞI (Konya) - Sayın Başkan, çok
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
1360 sıra sayısıyla önümüze gelen tasarı,
Türkiye'de de artık nükleer güç santrallerinin kurulması ve işletilmesi,
enerji satışına ilişkin düzenlemeleri yapmayla ilgili.
Benden önceki değerli konuşmacı arkadaşlarımız
dünyadaki gelişmelerini ve Türkiye'nin otuz kırk yıllık sürecini
ifade etmeye çalıştılar. Ben, dikkatlerinize birkaç hususu getirmek
istiyorum.
Dört buçuk yıllık AK Parti İktidarında
enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve enerji verimliliğiyle
ilgili pek çok önemli yasal düzenlemeyi yaptık mı? Yaptık. Birçok konuda
-samimiyetle- yatırımcıların önünü açan bu çalışmaları -Değerli
Bakanımızın ifade ettiği boyutuyla- bir taraftan yenilenebilir
kaynaklar, bir taraftan fosil kaynakların yerli kaynaklarla bu elektrik
ihtiyacının karşılanması adına yapılan çalışmalar ortadayken,
maalesef, otuz kırk yıl öncesinde bu hep orta ve uzun vadeli düşünülen
nükleer güç santrallerinden elektrik üretimi keşke Türkiye'de o günlerde
başlatılsaydı, bugün, o orta değil uzun vadedeki birçok teknolojik
gelişmeyi de yakalamış bir ülke olmanın onurunu yaşar ve Türkiye,
enerji problemlerinde enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesindeki
başlığı hâlâ öcü gibi görmekten kurtulurdu.
Nükleer enerjideki geliştirilen teknolojilere
bağlı olarak bugün dünya devleri ve gelişmekte olan pek çok ülke bunu
kullanıyor. Ben açıklıkla şunu soracağım: Nükleer enerjiden faydalanan
hangi ülke bundan pişman olup da vazgeçmiş? Yoksa, mevcut santrallerinin
sayısını artırmak, teknolojilerini geliştirmek için mi uğraşıyor?
Bugün elimizdeki dağıtılan tasarının raporunda da iletilmiş, şu
anda kurulmuş çalışan santraller ve yeni kurulma sürecindeki santraller.
Bunu net anlayalım. Yani birileri bunu kullanırken, Türkiye'deki
birtakım anlayışlarla, çevre tehdidi, insan sağlığı denip Türkiye'nin
çok daha termik santrallerden gördüğü zararları göz ardı mı etmek
durumundayız? Mutlaka kendi kaynaklarımızı geliştirmeye… Uygulama
sahası bulamadığımız yetiştirdiğimiz pek çok beyinlerin yurt dışına
gitmesine razı olacağımız süreçleri devam ettirmemek…
Atom Enerjisi Kurumu, şu anda Türkiye'de
denetleme ve düzenleme görevini, araştırma-geliştirme ve teknoloji
görevlerini birlikte yürüten bir kurum. Yarın nükleer düzenlemeyle
ilgili bir kuruma ihtiyaç var mı? Var. Onun yasası da gelecek mi? Mutlaka
gelecek.
Siz diyorsunuz ki: Her şeyi önceden
planlayın yapın, arkası gelir gelmez, ona da farklı şekilde davranırız.
Mutlaka bir yerinden başlamak gerekiyordu. Buna başlanmıştır.
Bu tasarıda emeği geçen tüm bürokrat
arkadaşlarımıza, Değerli Bakanımıza, Hükûmetimize, Komisyonda
tartıştığımız katkı sağlayan arkadaşlarımıza ve Türkiye Atom
Enerjisi Kurumuna teşekkür ediyorum.
Tasarının ülkemiz için, milletimiz
için hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Anğı, teşekkür ederim.
Şahsı adına, Batman Milletvekili Afif
Demirkıran. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AFİF DEMİRKIRAN (Batman) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün önemli bir yasayı görüşüyoruz.
Türkiye'nin kırk yıllık bir geçmişi var bu yasanın arkasında, inşallah
bu Parlamentoya nasip olur.
Değerli arkadaşlar, kanunun 1'inci
maddesiyle ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Kanunun 1'inci maddesi, Türkiye'de
enerji plan ve programları doğrultusunda nükleer enerjinin üretimini
öngörmektedir. Madde, kanunun kapsamıyla ilgili bir madde. Hâl böyle
olunca, ben, niçin Türkiye'de nükleer enerji gerektiğini veya petrol
ve doğal gaz kaynakları sınırlı olan, kömür kaynakları sınırlı
olan, diğer enerji kaynakları sınırlı olan ülkelerin neden nükleer
enerjiye mutlaka geçiş yapmaları gerektiğini, Türkiye'deki istatistiklerle
biraz dikkatinize getirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Hükûmetimizin politikası,
tabii ki, ulusal çıkarlar doğrultusunda yerli kaynakları öncelikle
değerlendirmektir, kaynak çeşitliliğini -ve eğer ithal kaynak; ki,
çokça var Türkiye'de maalesef- ülke çeşitliliğini sağlamaktır.
Enerjinin verimli kullanılması esastır. Bununla ilgili hep beraber
çok yakın bir zamanda bir kanun çıkardık. Mutlaka, olmayan enerji en
pahalı enerjidir düşüncesinden hareketle, ülkeyi enerjisiz, ülkeyi
elektriksiz bırakmamak için gerekli tedbirleri almaktır. Bütün bu
söylediklerim, esasen, sadece bir hükûmetin değil, ulusal politikalar
olması gerekir ve öyle de olagelmiştir.
Türkiye'de, bildiğiniz gibi, şu anda
fert başına kullanılan elektrik miktarı 2.500 kilovat saat civarındadır.
Bu, dünya ortalamasıyla aşağı yukarı eşdeş, biraz da altındadır.
Ama gelişmiş ülkelerle, OECD'yle mukayese ettiğimiz zaman, oralarda
elektrik kullanımı 7.500-8.000 kilovat saat civarındadır. O zaman,
Türkiye'nin önümüzdeki yıllarda, geçmişte olduğu gibi, çok ciddi
bir, elektrik talebinde artış söz konusu olacaktır. Geçmişte bazı
kriz dönemlerini hariç tutar isek, yüzde 8 civarında bir artış söz
konusu olmuş. Gelecekte de bunun böyle olacağına ben şahsen gönülden,
candan inanıyorum.
Peki, yerli kaynaklarımız, mevcut kaynaklarımız,
bu enerjiyi, elektrik enerjisindeki talebi karşılamaya yeterli
olacak mı? Hepimizin çok iyi bildiği gibi, mevcut hidroelektrik kaynaklarımız
120-130 milyar kilovat saat, tamamı, bütün suları elektriğe dönüştürdüğümüz
zaman 120-130 milyar kilovat saat. Biraz daha ileri gidiyorum ben,
180 milyar kilovat saate kadar da
bunun çıkabileceğine dair varsayımlar var. Bütün kömür, linyit
ve taşkömürümüzü değerlendirdiğimiz zaman 125 milyar kilovat saatlik
bir elektrik enerjisi ancak temin ediyoruz yılda.
Maalesef şu anda tespit edilmiş olan
rüzgâr potansiyelimiz sadece ve sadece 10 bin megavattır. Enerji
Bakanlığımız, Elektrik İşleri Etüt İdaresi rüzgâr haritasını çıkarmış
bulunuyorlar. Çalışmalar devam etmektedir. İnşallah daha fazla
rüzgâr tespit edilir de daha fazla rüzgâr enerjisinden istifade ederiz.
Termal enerjiden elde edilebilecek olan elektrik sadece bin megavat
civarındadır.
Ancak, 2006 yılında Türkiye'nin tükettiği
elektrik enerjisi 176 milyar kilovat saat. 2020 yılına geldiğimiz
zaman bu yüzde 8'lik artış senaryosuna göre 500 milyar kilovat saate
ulaşıyor. Bütün yerli kaynaklarımızı üst üste koyduğumuz zaman,
maalesef, değerli arkadaşlar, bunu karşılamakta herhangi bir
imkân bulamıyoruz. Onun içindir ki, diyoruz ki: Türkiye, uzun zaman
önce başlamış olduğu nükleer macerasını tamamlamak durumundadır,
nükleer enerjiyi üretmek durumundadır. Sadece 2020 yılına kadar
devreye 5.000 megavatlık bir güç, bir nükleer güç santrali dâhil edilmiştir,
yapılmış olan planlamada. Kanaatimce bunun da artırılması gerek.
Bütün bunu söylediğim zaman…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Bitireceğim.
BAŞKAN - Buyurun.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Teşekkür
ederim Değerli Başkan, bitireceğim.
Daha sonraki maddelerde nükleer enerjiyle
ilgili daha detaylı bilgiler, Avrupa Birliğindeki kullanımı,
dünyadaki kullanımını da ifade edeceğim. Yalnız, şunu, net olarak,
inanarak sizinle paylaşmak istiyorum ki, Türkiye öncelikle yerli
kaynaklarını elektriğe dönüştürecektir, Türkiye öncelikle yerli
petrolünü üretmek için çalışmalarını hızlandırmaktadır, Türkiye
öncelikle mevcut kömür rezervini artırabilmek için büyük bir çaba
göstermektedir, Türkiye öncelikle denizlerinden ve karasından
doğal gaz temin etmek için, daha fazla doğal gaz üretebilmek için çaba
sarf etmektedir. Ancak, maalesef, bugünkü şartlarda, biraz önce ifade
ettiğim gibi, bunlar Türkiye'nin enerjisini karşılamaya yeterli
olmadığı için, şu anda yüzde 70'ler civarında olan dışa bağımlılık
2020 yılına geldiğimiz zaman yüzde 80'lere ulaşacaktır, yeterli
tedbir alınmadığı zaman. Bu tedbirleri hep beraber alırken nükleer
enerjinin de, mutlaka, bizim enerji karışımının içine, enerji portföyünün
içine dâhil edilmesinin gerekli ve şart olduğuna dair inancımı sizinle
paylaşıyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Demirkıran.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Saat 14.30'da toplanmak üzere, birleşime
ara veriyorum.
Kapanma Saati:
13.14
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
14.34
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet
Gökhan SARIÇAM (Kırklareli),Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 103'üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
1360 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 2'nci maddesini okutuyorum:
Tanımlar ve kısaltmalar
MADDE 2- (1) Bu Kanunda geçen;
a) Bakanlık: Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığını,
b) EPDK: Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunu,
c) EÜAŞ: Elektrik Üretim Anonim Şirketini,
ç) İÇH: İşletmeden çıkarma hesaplarını,
d) Perakende ve toptan satış lisansı:
Elektrik enerjisinin tüketicilere satışını gerçekleştirmek üzere
EPDK'dan alınan lisansları,
e) Santral: Elektrik enerjisi üretilen
nükleer güç santrallarını,
f) Şirket: Santraldan elektrik enerjisi
üretimi yapmak amacıy
g) TAEK: Türkiye Atom Enerjisi Kurumunu,
ğ) TETAŞ: Türkiye Elektrik Ticaret ve
Taahhüt Anonim Şirketini,
h) URAH: Ulusal radyoaktif atık hesabını,
ifade eder.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Aydın Milletvekili Mesut Özakcan.
Sayın Özakcan, buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Aydın)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1360 sıra sayılı, Nükleer
Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına
İlişkin Kanun Tasarısı'nın 2'nci maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizde yenilenebilir
enerji kaynaklarımızın kullanım oranı hâlen yüzde 3'ün altındadır.
Avrupa Birliğinin, üye ve aday ülkelere, 2010 yılına kadar, kullandıkları
enerjinin en az yüzde 12'sinin yenilenebilir kaynaklardan karşılanması
zorunluluğu getirdiğini ve Türkiye'nin de bu konuda taahhütte bulunduğunu biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, nükleer enerji,
nükleer teknoloji ve nükleer enerji santralleri de enerji üretim
yelpazemiz içerisinde yer alabilir. Ancak, ülke olarak sahip olduğumuz
bu kadar doğal, yenilenebilir zenginliklerimiz, doğal kaynaklarımız
tüketilmeden böyle bir teknolojiye geçmenin de uygun olmadığını
düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısı,
Türkiye'nin nükleer santral konusunda ne kadar yetersiz ve böyle
bir santralin yaratacağı sorunlara karşı yönetim birimlerinin
ne kadar duyarsız olduğunu ortaya
koymaktadır. Kanun hazırlama tekniği gibi şeklî şartlara muhalefetimizi
bir yana bıraksak bile, ülkenin geleceğini bu kadar ilgilendiren
bir konunun, sıradan bir işi tarif eder gibi Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulması, tasarının ne kadar sıradanlaştırıldığının bir göstergesidir.
Yasa tasarısı, bir nükleer tesis için
gerekli olan düzenlemeleri içermekten uzak, yalnızca böyle bir uygulamaya
yasal dayanak getirmeye yönelik olduğu anlaşılan, özensiz ve anlaşılmaz
bir metin konumundadır.
Alelacele hazırlanan ve bir yetki tasarısı
görünümündeki bu metin, Hükûmetin nükleer santral kurulması yönündeki
aşırı isteğine yönelik de kuşkular uyandırmaktadır. Yeterli hukuksal
ve teknik altyapı hazırlanmadan nükleer santral yapımına başlanmak
istenmesinin altında yatan gerçeğin ne olduğunu, tasarının gerekçesinden
de anlamak olanağı bulunmamaktadır.
Ülkemizdeki zengin doğal kaynaklardan
daha az yatırımla ve yeterince elektrik üretme olanağı bulunurken,
yatırım maliyetleri yüksek ve işletme güvenliği büyük riskler taşıyan
tercihe böylesine hazırlıksız yönelmenin arkasında nükleer lobilerinin
faaliyetlerinin bir sonucu olduğunu da düşünmek gerekir.
Yasa tasarısını hazırlayanlar, tasarıyla
getirilen hükümlerin yetersiz olduğunun bilinciyle TAEK'e geçici
görev yüklemiş. Nitekim, tasarıda nükleer faaliyetlerin düzenlenmesi
ve denetleme işlemleri için başka bir kurumun kurulacağı öngörülmekte
ve bu kurum oluşturulana kadar gerekli önlemleri almak
Buradan da anlaşılacağı üzere, TAEK'in,
bir nükleer santral sürecini yürütecek birikime sahip olmadığı
tespiti yapılmış olup, farklı bir kuruluş işaret ediliyor. Nitekim,
konunun öneminin bilincinde olan ülkelerde de geniş ve kapsamlı kuruluşlar
bulunmaktadır. Örneğin, Almanya'da Nükleer Güvenlik Bakanlığı
mevcuttur.
Değerli arkadaşlarım, Almanya'daki
Nükleer Güvenlik Bakanlığından söz etmişken, geçtiğimiz günlerde
"Almanya'dan Türkiye'ye nükleer uyarı" adı altında basında
yer alan, Sayın Bakanımızla birlikte Almanya Çevre Doğa Koruma ve
Nükleer Güvenlik Bakanının birlikte görüşmelerinden kısa bir paragraf
sizlere sunmak istiyorum. Almanya'dan gelen Çevre Doğa Koruma ve
Nükleer Güvenlik Bakanı Sayın Gabriel, Almanya'dan örnek veriyor
ve 2020 yılına kadar Almanya'nın tüm nükleer santrallerini kapatacağını
ve bu konuda Sayın Güler'e katılmadığını, Avrupa'da 25 ülkenin
17'sinin ya nükleer enerjiyi hiç kullanmadığını -şu anda- ya da vazgeçtiğini
belirterek, yenilenebilir enerji konusunda farklı düşünmediğini,
ama, nükleer enerji konusunda düşüncelerinin farklılığını açıklayarak
ifade ediyor.
Ben, tekrar, maddeye dönüyorum. Tasarıda,
değerli arkadaşlarım, santral kuracak ve/veya işletecek şirket
ve/veya şirketlerin seçilmesi sürecine, yeterliliği ve sorumluluğu
tartışılan bir TAEK'in belirlediği teknolojik ölçütleri karşılayan
şirketlerin katılabileceği belirtilmiştir. Oysa, burada belirtilen
teknolojik ölçütlerin ana hatlarıyla yasa içerisinde düzenlenmesi
ve bu konuda uzmanlaşmış bir kuruluş eliyle diğer yeterlilik ölçütlerinin
belirlenmesi gerekir. Bir nükleer santrali kuracak ya da işletecek
olan şirketlerin ve yeterlilik koşullarını değerlendirecek olan
kuruluşun, santrali işletirken tabi olacakları düzenlemelerin
bulunmaması durumunda, seçimin keyfîliği yanında, ileride doğabilecek
teknik sorunlara ve kazalara da şimdiden davetiye çıkarmak söz konusu
olacaktır.
Bu önlemlere yönelik yasa, yönetmelik
ve standart şeklindeki düzenleyici belgelerin oluşturulması zorunluluğu
bulunmaktadır. Nükleer santrallerin özelliği gereği, bu düzenlemelerin
daha baştan var olması ve özellikle santralin yapım aşamasında bu
düzenlemelere uygun hareket edilmesi, güvenlik anlayışının bir
gereğidir, zorunluluğudur. Oysa, tasarıda, bir nükleer santralin
yapımı, işletilmesi ve sökülmesi sırasında uyulacak güvenlik önlem
ve ilkelerine yönelik hiçbir kural getirilmemiştir. Bu alanda yabancı
personel çalıştırılması öngörüldüğüne göre, güvenlik önlemleri
de bu kişilerin uzmanlığına terk edilmiş olsa gerektir. TAEK'in yeterli
birikiminin olmadığı gerçeği karşısında düzenleme ve denetleme
faaliyetlerinde yabancı uzmanların rol almaları, dışa bağımlılık
oranını artıracak ve ulusal politika izlenmesini de olanaksız kılacaktır.
Değerli arkadaşlarım, yatırımı yapacak
şirket, Bakanlar Kurulunca yapılacak yarışma sonucu belirlenecektir.
Yani, bu seçimin yapılması aşamasında bir ihale işlemi olmayacağı
anlaşılmaktadır. Yani, bu yasa tasarısı, bir nükleer güç santralinin
kurulması ve işletilmesine ilişkin yasa olmaktan ziyade, nükleer
enerji santrallerinin ihalesiz verilmesi yasasıdır. Yalnızca,
üretilecek elektriğin satış fiyatına ilişkin kriter öngörülmüştür.
Seçim işlemine yönelik hiçbir teknolojik kriter ve tercihe yer verilmediği
gibi, tasarıda kamu-özel işbirliği yolunun açık tutulduğu göz önüne
alınırsa, yalnızca enerji satış fiyatı üzerinden belirlenen şirketle
kamunun nasıl ortaklık kuracağı da anlaşılamamaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarı, Çevre
Komisyonunda da görüşülürken AKP'li bir değerli milletvekili arkadaşımız,
bu konuda otuz beş yıl kafa yorduğunu, bu konudaki deneyim ve birikimleriyle
Sayın Bakanımıza ve Komisyona uyarılarda bulunarak birtakım hususları
dile getirmiş. Bu hususlar, bizim de yaptığımız tespitlerle örtüşen
uyarılar, şirket seçiminde sadece ekonomik kriterin dikkate alınmış
olması, teknoloji cinsinin ne olacağı konusunda belirli bir kriterin
bulunmayışı, satın alma garantisi verilmesinin AKP politikalarına
da ters düştüğü, liberalleşme anlayışlarına ters düştüğü açıklaması
ve bu tür yatırımların, nükleer enerji santrali yatırımlarının
dünyada özel sektör tarafından değil, dünyanın her yerinde devlet
tarafından yapıldığını işaret etmiş, sadece İngiltere'de yatırımı
devlet yapmış, ancak işletmesini kiraya vererek özel sektör tarafından
işletilmekte olduğunu da belirtmiş.
Sayın Bakanımız, bütün bu eleştiriler,
diğer Komisyon üyelerinin de eleştirileri karşısında, Komisyon
tutanaklarının 22'nci sayfasında verdiği cevabi konuşmasında şunu
söylüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun Sayın Özakcan.
MEHMET MESUT ÖZAKCAN (Devamla) - Sayın
Bakanımızın bu eleştiriler karşısında söylediği şu: "Her halükârda,
yazı da gelse tura da gelse biz bu işi yapacağız; dik dursa da bu işi
yapacağız."
Değerli arkadaşlarım, bu ne demektir?
"Siz ne derseniz deyin, biz bildiğimizi okuyacağız" demektir.
Maalesef, AKP Hükûmeti, dört buçuk yıldır, sadece Cumhurbaşkanlığı
konusunda değil, her alanda, her konuda böylesi dayatmacı bir anlayışla
bu yasaları ülkemizin yararına olmayan şekilde geçirme yaklaşımı
içerisinde oldu. Yani, bu anlayış, demokrasi anlayışı olarak da
sağlıklı bir anlayış ve yaklaşım değil. Artık, günümüzün gereği
olan çoğulcu bir demokrasi anlayışından uzak, çoğunlukçu bir demokrasi
anlayışına sahip olan AKP, maalesef "Çoğunluğumuz vardır, biz
her şeyi istediğimiz gibi yaparız." düşüncesi ve uygulamalarını
sürdürmekte.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özakcan.
Anavatan Partisi Grubu adına, Hatay
Milletvekili Züheyir Amber.
Buyurun efendim.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ZÜHEYİR
AMBER (Hatay) - Değerli arkadaşlarım, 1360 sıra sayılı, Nükleer
Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesiyle ilgili Kanun Tasarısı
hakkında, Anavatan Partisi Grubu adına konuşma almış bulunmaktayım.
Hepinize saygılarımı sunarım.
Değerli arkadaşlarım, biraz önce Greenpeace'ten
bana bir faks geldi. Bunun, kısaca özetini burada okumak istiyorum
sizlere. Greenpeace diyor ki…
AYDIN DUMANOĞLU (
ZÜHEYİR AMBER (Devamla) - Lütfen dinleyin,
önemli ama yani. Yanmayın ne olur! Lütfen, dinleyin. Ben, yani, şey etmiyorum.
Diyor ki: "Bu tasarı, nükleer santral
yapımına yönelik son derece tehlikeli teşvikler getirmekte; gerek
yapımı gerek işletilmesi gerekse sökümü ve atıkların uzaklaştırılması
süreçlerinde, ülkemizi
OECD genelinde nükleer reaktör inşa
etmekte olan tek ülke Finlandiya'dır.
Finlandiya'da Olkiluoto reaktöründe ortaya çıkan büyük maliyet
aşımları ve güvenlik kaynaklı gecikmeler henüz tehlikeli nükleer
enerji batağına bulaşmamış olan Türkiye için ders niteliğinde sayılmalıdır.
Kişi başına millî geliri Türkiye'nin 10 katı olan Finlandiya'da bile
böylesi sorunlar yaşanması, nükleer enerjinin günümüzün piyasa
ekonomisine hiçbir şekilde uyum sağlayamayan ekonomik doğası sonucudur.
Bu durumda nükleer santrallerin Türkiye için ucuz elektrik sağlayacağını
varsaymak iyimserlikten de öte hayalperestliktir.
Tüm bu nedenlerin ötesinde, dünya birincil
enerji üretiminde hiçbir zaman anlamlı bir paya sahip olmamış nükleer
enerji, artık gereksiz bir enerji üretim biçimi hâline gelmiştir,
böyle de kalacaktır. Bu tehlikeli yolu, Türkiye'ye fazladan ekonomik
yük getireceğini bile bile seçmek akıl dışı olacaktır. Tüm dünyada
hızlı bir gelişme gösteren enerji verimliliğine ve yenilenebilir
enerjilere odaklanmak dururken Türkiye'nin hâlâ nükleer enerjiyi
tartışıyor olması bile zaman kaybıdır. Tüm gücümüzle enerjide devrim
yapmak için uğraşmalı, Türkiye'yi kirli enerjiden, hızla artan sera
gazı salımlarından, enerjide dışa bağımlılıktan ve gereksiz enerji
kullanımından kurtarma yoluna gitmeliyiz. Türk halkının sizden
beklentisi budur. Greenpeace olarak biz de, size yardımcı olmaya
hazırız.
Gelecekte Türk halkı tarafından bu tasarının
Greenpeace Akdeniz Genel Direktörlüğü"
Benim konuşacağım bu kadar. Hepinize
de saygılarımı sunuyorum. Herhâlde mesajımı vermişimdir.
Teşekkür ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Amber.
Şahsı adına Hasan Ali Çelik, Sakarya
Milletvekili.
Buyurun.
HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; nükleer enerji santralleriyle ilgili bir
kanun tasarısının 2'nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Bu maddede, tanımlar ve kısaltmalar
var. Yani, madde üzerine söyleyeceğimiz, Atom Enerjisi Kurumunun
kısaltılmış adı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun kısaltılmış
adı ve kanun içerisinde geçen bir kısım izahatı gerektiren kısaltmalar
var. Ama, esas olan, belki burada çıkarmaya çalıştığımız nükleer
enerjiyle ilgili bu kanun tasarısının ülkemiz için ne kadar gerekli
olduğunu hep birlikte tartışmak ve buna ait sonucu da birlikte oluşturmaktır.
Dünya çok ciddi bir enerji sıkıntısına
doğru gidiyor. Ülkemizde de takriben yirmi beş yıllık geçmiş verilere
baktığımızda, elektrik tüketiminde yüzde 7-8 oranında bir artışın
her hâlükârda var olacağı görülüyor. Gelişmekte olan ülkemizde üretime
doğrudan etki
"Temiz enerji" diyoruz,
"sera gazları" diyoruz, bir kısım, bugün hele çok çok konuştuğumuz
"küresel ısınma" dediğimiz teknik şartları göz önüne aldığımızda,
dünyanın daha temiz enerjilere, daha dikkatli kullanılan enerjilere,
yerli kaynakların daha dikkatli kullanılmasının gerekliliğini
de değerlendirdiğimizde, elbette biz, artık, nükleer enerjiyi dikkatli,
güçlü, hem de daha uzun vadeli ve daha temiz bir şekilde kullanmamız,
üçüncü nesil santrallerin -dünyada- artık Türkiye'de de kullanılıp
işletmesini gerekli kılmaktadır. Bizler de hep beraber, Parlamento
olarak, ülkemizin geleceğini düşünerek, eleştirsek de bazı eksik
kısımlarını söylesek de aksayan kısımlarını söylesek de netice
olarak, hep beraber bu Parlamento, ülkenin geleceğini her şeyin
önünde gördüğü için, kanunların bir an evvel bu Meclisten geçmesine
gayret ediyor.
Buna destek veren bütün Parlamentoyu
saygıyla selamlıyorum ve teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
2'nci maddeyi oylarınıza sunuyorum.
HALUK KOÇ (
BAŞKAN - 2'nci maddeyi oylarınıza sunup
karar yeter sayısını arayacağım.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
14.57
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
15.10
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet
Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 103'üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
1360 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 2'nci maddesinin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, 2'nci maddeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
2'nci maddeyi
3'üncü maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ
BÖLÜM
Santrallarda
Elektrik Enerjisi Üretiminde
Uygulanacak
Usûl ve Esaslar
Santral kuracak şirketin belirlenmesi
MADDE 3- (1) Yapılacak nükleer güç santrallarına
ilişkin olarak ilgili bakanlık ve kurumların görüşleri alındıktan
sonra Bakanlık tarafından, bu Kanun kapsamında santral kuracak ve
işletecek şirket ve/veya şirketlerin seçilmesi süreci başlatılır.
(2) Bu sürece, TAEK'in belirlediği ölçütleri
karşılayan şirketler katılabilir.
(3) Kanundan yararlandırılacak şirket
veya şirketler, Bakanlık tarafından megavat-elektrik (MWe) cinsinden
toplam santral kapasitesi, santrala yönelik yer tahsisi, lisans bedeli
ve altyapıya yönelik teşvikler ile tekliflerin yapılmasına ve değerlendirilmesine
ilişkin usul ve esasların belirlenmesi ve Bakanlar Kurulunca onaylanmasını
takiben yapılacak yarışma sonucu seçim ile belirlenir.
(4) Bu Kanun kapsamında, işletmeye girdikten
sonraki onbeş yıllık süre boyunca şirketler tarafından yıllara
sarî olarak teklif edilecek elektrik enerjisi üretim miktarları ile
yine şirketler tarafından perakende ve toptan satış lisansı sahibi
şirketlere teklif edilecek yıllık birim elektrik enerjisi satış fiyatlarının
çarpımı sonucu oluşacak elektrik alım bedellerinin önceden saptanmış
belirli bir iskonto haddi üzerinden yarışmanın yapıldığı tarihe
indirgenmiş değerlerinin toplamı olarak en düşük teklifi veren
şirket veya şirketler bu Kanun hükümlerinden yararlanmaya hak kazanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sedat Uzunbay.
Buyurun Sayın Uzunbay. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SEDAT UZUNBAY (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1360 sıra sayısıyla bastırılarak
dağıtılan Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi
ile Enerji Satışına İlişkin Kanun Tasarısı'nın 3'üncü maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, temel anlayışımızın,
bugünkü koşullarda "nükleer güç santrallerine hayır, nükleer
teknolojiye evet" olduğunu tekrar hatırlatarak, yasanın bu
maddesiyle ilgili görüşlerimi aktarmak istiyorum.
Bu madde, Çevre Bakanlığını devre dışı
bırakan bir madde. Nükleer santraller ile ilgili tek yetkili bakanlık
Enerji Bakanlığı.
Nükleer güç santralleri, radyasyon yoluyla
çevre kirlenmesine neden olabilecek bir tehdittir. Ancak "Radyasyon
Güvenliği Yönetmeliği"nden doğan görevleri bulanan Çevre Bakanlığının
bu yasa tasarısı içinde yer almaması çok ciddi bir eksikliktir.
Değerli arkadaşlarım, yasanın bu maddesiyle
ilgili diğer bir konu, Bakanlığa ve ona bağlı Türkiye Atom Enerjisi
Kurumuna seçimle ilgili kuralları belirleme yetkisi verilmesidir.
Yasanın Bakanlığın ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun ne derece
yetkilendirildiği, görev ve sorumluluklarının neler olduğu konusunda
bir açıklık getirmemiş olması da temel bir eksikliktir. Nükleer
enerjiyi kullanan ülkelerin benzeri yasalarında olduğu gibi, temel
yetki ve sorumlulukların tek tek belirtilmesi mutlaka gereklidir.
Değerli arkadaşlarım, diğer önemli
bir konu ise, Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun kendisinin araştırma
amaçlı bir reaktör kurmak istemesi durumunda ortaya çıkacaktır.
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından yeterince yüksek güçte
bir araştırma reaktörünün lisanslanabilmesi için, çevre güvenliği
ölçütleri, yapımı, işletilmesi ve denetimlerinin, birçok yönden,
güç reaktörü gibi ele alınması gerekecektir. Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu, seçimde hem yetkili organlardan biri olacak hem de kendisi
bir reaktör kuracak, burada ciddi bir çelişki yaşanacaktır. Türkiye
Atom Enerjisi Kurumunun böyle bir tesis kurması durumunda böyle
bir durum yaşanmaması için, bununla ilgili öngörümüz ve çözüm önerimiz,
bu tür reaktörlerin bilimsel ve teknolojik amaca uygunluğunu ve
diğer denetimlerini üstlenecek, Türkiye Atom Enerjisi Kurumundan
bağımsız bir nükleer bilim kurulunun kurulmasının bu maddeye mutlaka
ilave edilmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, diğer önemli
bir konu da, yasa tasarısının bu maddesiyle, devlet, uzun süreli
alım garantisine girmiş olmaktadır. Bu durum, AKP'nin, seçimlerden
önce bu tür alım garantilerine şiddetle karşı olduğunu açıkça ilan
etmesine karşın, iktidarı döneminde ve son günlerde ardı ardına,
fiyat alım ve süre garantileri veren yasaları çıkarma çabası ciddi
bir çelişki içinde olduğunun bir göstergesidir.
Değerli arkadaşlarım, Başbakan Sayın
Tayyip Erdoğan tarafından imzalanan bu yasa tasarısının genel gerekçesinin
ilk paragrafının tamamını okumak istemiyorum. Sadece, bu paragrafın
son cümlesinde: "…enerji ihtiyacının karşılanması ve sürekliliğin
sağlanması için doğru ve etkin bir enerji politikasının oluşturulmasını
ve idaresini gerekli kılmaktadır." demektedir. Ne zaman? İktidara
geldikten dört buçuk yıl sonra, yani giderayak. Buna "günaydın" demekten başka
bir şey diyemiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bu gerekçe, AKP
Hükûmetinin, enerji ihtiyacının karşılanması ve sürekliliğinin
sağlanması için doğru ve etkin bir enerji politikasının olmadığının
bir itirafıdır. Nükleer santraller bahanesiyle enerji politikası
oluşturmaya çalışmak, geleceğimize ipotek koymaktır. Bunlar, boşuna
çabalar arkadaşlar. Bırakın, gelecek Parlamento dönemi bunları
yapsın, geleceğimizi giderayak ipotek altına almayın.
Bu tasarı, AKP'nin, dört buçuk yıldır olmayan
enerji yönetimi anlayışıyla, eski teknolojileri içeren nükleer
santralleri başımıza bela etmesinden başka bir şey değildir. Bu ülke
insanına bu kötülük yapılamaz.
Değerli arkadaşlarım, AKP Hükûmetinin
bugüne kadar etkin bir enerji politikası olamamıştır. Bu konudaki
eleştirilere, Sayın Bakan, hemen Bakû-Tiflis-Ceyhan Boru Hattını örnek
göstererek yanıt veriyor. Bu iş, Bakû-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı yıllar
önce planlanmış, bu Hükûmet döneminde tamamlanmış bir iştir. AKP
Hükûmetinin damgasını vurduğu, başlatıp tamamladığı ciddi hiçbir
enerji yatırımı yoktur.
Değerli arkadaşlarım, çok ciddi bir yatırım
olarak
Değerli arkadaşlarım, nükleer teknolojiyle
dünyanın elektrik gereksiniminin yüzde 17'sinin karşılandığı biliniyor.
Daha önce planlanmış olanlar dışında, son yıllarda, gelişmiş ülkelerde
kurulan veya kurulmak istenilen bir tane nükleer santral örneği
yoktur. Tam tersine, mevcutlar bile kapatılıyor.
Değerli arkadaşlarım, bugünkü teknolojiyle
güvenilir bir nükleer santral yoktur. Bugüne kadar yaşanan teknolojik
gelişmeler dahi nükleer santrallerin işletmesinde…
BAŞKAN - Sayın Uzunbay, birkaç saniye
rica edebilir miyim.
Arkadaşlar, saygıdeğer milletvekilleri;
lütfen sükûneti sağlayalım, hatibin konuşması anlaşılmıyor.
Buyurun.
SEDAT UZUNBAY (Devamla) - Nükleer santrallerin
işletmesinde, nükleer atıkların korunmasında güvenilir bir noktaya
gelinememiştir. Nükleer atıkların yüz yıllar boyunca çevre sağlığını
tehdit etmeden korunabilmesi için ciddi projeler üretilememiştir,
uygulanamamıştır. Nükleer atıkların korunabilmesi için gerekli
yatırım miktarı, nükleer santrallerin kuruluş maliyetleriyle kıyaslanamayacak
kadar yüksektir. Nükleer santrallerden üretilen elektriğin ucuz olduğu
iddiası da tam bir uydurmadır. Yatırım, işletme ve nükleer atıkların
korunması için yapılacak harcamaların birim elektrik enerjisine
yansıyan maliyeti çok yüksektir. Kısaca, nükleer santralden elde
edilecek elektrik, bunları dikkate aldığında, en pahalı elektrik
olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizde var
olduğu bilinen uranyum veya toryumun nükleer santralde kullanılmasına
imkân yoktur. Bu santrallerde zenginleştirilmiş enerji kaynakları
kullanılmaktadır. Türkiye'de bu kaynakları zenginleştirme teknolojisi
de yoktur. Kısaca, nükleer santrallerin ihtiyaç duyduğu enerji kaynağı
Türkiye'de yoktur denebilir. Bu nedenle, nükleer santraller de enerji
kaynağı itibarıyla tamamen dışa bağımlıdır. Yani, nükleer santraller
ülkemizin dışa bağımlılığını daha da arttıracak santrallerdir.
Değerli arkadaşlarım, mevcut yer altı
enerji kaynağı zenginliğimizi değerlendirmek için gerekli nükleer
teknolojiye sahip olmak, bu teknolojileri daha da geliştirmek ve
yeni teknolojileri takip etmek, ülkemiz açısından önemlidir. Günümüzde,
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde nükleer enerji kaynakları
elektrik enerjisi yönetiminde yaygın olarak kullanılıyor gerekçesiyle
bu yasa dayatılmamalıdır. Yerli kaynakları yeterli düzeyde olmayan
veya bunları değerlendiremeyen, gelişmekte olan veya geri kalmış
ülkelerin bazılarında nükleer santraller yapılıyor olabilir,
ama, yerli ve yenilenebilir çok ciddi potansiyeli olan ülkemizin
bugüne kadar bu potansiyelinin yarısını dahi değerlendiremediği
dikkate alınırsa, bu enerji kaynaklarımızı deneyimlerimizle gerçekleştirebilir
ve uzun yıllar ihtiyacımızı karşılayabiliriz. Tabii ki, bunları
yapabilmek için ciddi bir enerji politikasının olması gerekiyor.
AKP'nin bugüne kadarki enerji yönetimi anlayışı "saldım çayıra,
Mevlam kayıra" anlayışından öte değildir. Günlük politikalarla
ülkenin enerji sorunu çözülemez.
Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar
hiçbir partiye nasip olmamış sayısal çoğunluk
Linyitimiz duruyor, akarsularımızın,
barajlarımızın hidrolik potansiyeli duruyor, kurulu santraller
bile tam kapasiteyle işletilemiyor, arızalar giderilemiyor,
santrallerin rehabilitasyonları tamamlanamıyor. Bu basit işler
bile dört buçuk yılda, ciddi bir kararlılık gösterilerek tamamlanamıyor.
Kamunun enerji yatırımlarından uzaklaştırılması
uygulaması değerli arkadaşlarım, AKP'nin işine gelmiştir. Yatırımlar
tamamen özel sektörden beklendi, yüzlerce lisans verildi, ama bu yatırımların
tamamlanarak işletmeye alınması çok düşük oranda gerçekleşti. Buradan,
kamu, enerji yatırımlarında olmazsa ülke enerji ihtiyacı yönünden
sıkıntıya giriyor sonucu çıkarılabilir.
Değerli arkadaşlarım, AKP, enerjide,
geçmiş ekonomik kriz döneminde, azalan elektrik tüketiminden kaynaklanan
arz fazlası dönemini, yani ihtiyacımızdan daha fazla elektrik üretebilme
kapasitesinin olduğu dört yıllık dönemi hoyratça ve tam bir mirasyedi
gibi geçirmiştir. Daha önce kurulan santrallerden gelen miras tükenmiştir.
Şimdi, arz güvenliği krizi gündemdedir, yani birkaç yıl sonra…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Uzunbay.
SEDAT UZUNBAY (Devamla) - Şimdi arz güvenliği
krizi gündemdedir, yani birkaç yıl sonra elektrik ihtiyacımızı karşılayamayacak
duruma geleceğiz. Bunu gidermek amacıyla, bugüne kadar, ciddi hiçbir
çalışma yapılamamıştır.
Değerli arkadaşlarım, biz, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak her zaman söyledik, çok acil enerji strateji planına
ihtiyacımız vardır dedik, enerjiyle ilgili tarafları bir araya getirip
içine sürüklenilen durumu değerlendirmeliyiz ve ciddi çözüm yolları,
çıkış yolları bulmalıyız dedik, ama dinletemedik. Türkiye'yi, bu
gidişle, birkaç yıl sonra elektrikte sıkıntılı bir dönem beklemektedir.
Bunun da tek sorumlusu AKP'dir, AKP Hükûmetidir. Gelecekte elektrikte
kesintiler başlarsa bunun tek sorumlusu AKP'dir, AKP olacaktır. Bunun
herkes tarafından açıklıkla bilinmesinde yarar vardır.
Değerli arkadaşlarım, bugün geldiğimiz
noktada, AKP Hükûmeti, bizi doğal
Değerli arkadaşlarım, nükleer santrallerin
yatırım süresi ise, planlama, ihale ve uygulama süresi en iyimser
tahminle on bir yıldır. Şimdi başlansa bile bir santralin bitimi
2018, 2019'lu yılları bulacaktır. Oysa 2020'lerin başında daha güvenli,
daha ekonomik, atık sorunu büyük ölçüde çözülmüş, dördüncü nesil
santraller olarak adlandırılan santraller devreye girecektir. Biz
ise, o tarihte -yani, şu anda aldığımız karar gereğince- bir yatırım
süreci başlanırsa, 2018'lerde, 2019'larda tamamlanacak bir nükleer
santraliyle, eski bir teknolojiyi hizmete açmış olacağız. Yani,
kısaca, yakın gelecekteki elektrik enerji ihtiyacını nükleer santrallerden
karşılamak sadece bir hayaldir.
Değerli arkadaşlarım, Hükûmete ve
AKP'li milletvekili arkadaşlarıma sesleniyorum: Eğer bu ülkeyi
seviyorsanız, ülkemizin insanını cezalandırmak istemiyorsanız,
yapacağımız tek sorumlu davranış, bu yasa tasarısını mutlaka geri
çekmektir.
Bu nedenle ve bu düşüncelerle, nükleer
enerji santrallerinin ülke gündemine taşınarak, tek çözüm olarak
gösterilmesini doğru bulmuyor ve yasanın bu maddesine muhalefet
ediyoruz.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uzunbay.
Şahsı adına, Düzce Milletvekili Fahri
Çakır.
Sayın Çakır, buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
FAHRİ ÇAKIR (Düzce) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi
ile Enerji Satışına İlişkin Kanun Tasarısı'nın 3'üncü maddesi üzerine
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, evvela şunu söylemeliyim
diye düşünüyorum: Değerli muhalefet ve diğer muhalefetin nükleer
santrallere karşı çıkmasını gerçekten anlayabilmiş değilim. Neden?
Eğer dünya, nükleer santralleri bugün yapmış, hayata geçirmiş, kullanıyorsa,
bundan elektrik üretiyor, enerji üretiyorsa ve bunun kahir ekseriyeti
de eğer gelişmiş ülkeler ise, gelişmiş Batı ülkeleri ise daha az gelişmiş
ülkelerde nükleer santraller daha az kullanılıyor, daha az yapılıyor
ise oturup bunu bir düşünmek lazım.
Ülkemiz de nükleer enerjiye geçsin,
nükleer enerjiyi üretsin, nükleer santral kurulsun mu kurulmasın mı,
bir kere buna bir karar vermemiz lazım. Bu ülkenin, hiç şüphesiz,
enerjiye her zamankinden daha fazla bugün, belki yarın daha da çok
ihtiyacı olacak ve bu enerjiyi değişik yollardan, değişik yerlerden
bir şekilde üretiyoruz ve en sonunda enerji konusunda da dışarıya
bağımlılığımız her geçen gün artıyor. Bunu azaltmak için enerjiyi
üretmek lazım. Enerjiyi nükleerden niye üretmeyelim? Sudan üretiyorsak,
yenilenebilir enerji kaynaklarının yasasını bu Parlamentoda çıkarmış
isek, rüzgârı ve başkaca kaynakları, doğal gazı devreye sokarak enerji
üretiyorsak, nükleerden de üretilebiliyor ise, bu nükleer tehlikeli
değilse, hatta bir muhalefet sözcüsünün ifade ettiği gibi tehlikeli
ve gereksiz de değilse, niye yapmayalım ihtiyacımız varsa?
Kaldı ki, bu nüfus kesafetine ve bu kalkınma
hızına göre, ülkemizin her yıl kullandığı enerjinin yüzde 7, yüzde
8 nispetinde daha artı enerjiye ihtiyacı olduğu bir gerçek. O
hâlde, bu enerji yatırımlarını biz bugün yapmazsak, belki önümüzdeki
yıllarda ihtiyaç had safhaya çıkacak ve bağımlılığımız daha da artacak.
Kaldı ki, nükleer enerji santralleri
akşamdan sabaha, hemen, boyacı küpü gibi daldır çıkart hayata geçsin
ve bu insanların hayatını tehlikeye atarak hemen devreye girsin
diye ne bir kaide var ne de böyle bir teknoloji var. Dolayısıyla, nükleer
santrallerin kurulması, kısa ve orta vadede olacak iş değil. Normal
şartlarda yedi sekiz yılda, on yılda hayata geçecek santraller bunlar
ve büyük yatırımlara sâri, büyük paralar gerektiren santraller. O
nedenle, bunun hesabını kitabını buna göre yapmak lazım.
Tehlikelidir diye ve çok pahalı yatırımlardır
diye ve bugün bunun zamanı mıdır, diye tenkit etmek ve karşı çıkmanın,
ben çok anlamsız olduğunu ifade etmek istiyorum, çünkü, enerji ihtiyacı
varsa, yatırımı bugün yapmazsak ne zaman yapacağız?
Efendim, zamanlamasından söz edildi.
"Niye şimdi getirildi?" Ee, ne zaman getirilseydi? 59'uncu
Cumhuriyet Hükûmeti, Sayın Bakan burada. Bugün gelmese, beş, on sene
daha sonra gelse daha mı iyi olurdu? Bugün gelmiş olması, bir yerden
bu işe başlıyor olmamız bir kabahat mi, bir eksiklik mi? Başlayalım,
bitirelim. Keşke bizden önce başlansaydı da, bugünlerde nükleer
santraller bitirilmiş olsaydı ve başkaca enerji kaynakları devreye
sokularak Türkiye ekonomisine katkı sağlansaydı, sağlanabilseydi.
Tehlikeli göstermek, insan sağlığına
olumsuz etkiler yapıyor diyerek, birtakım başkaca kurumlar gibi
burada bunları ifade etmenin de çok doğru olduğu kanaatini taşımıyorum.
Bir Çernobil -evet, kötü bir örnektir- gerçekten, insan sağlığını
tehdit etmiştir, ama Çernobil farklı bir yatırım. Çernobil silah üretiminde
kullanılmış, güvenlik önlemleri alınmamış, alınmayan güvenlik önlemlerinden
dolayı 86'da kaza vaki olmuş; ondan dolayı bir sürü insan hayatını
kaybetmiş. İnsanın istediği, arzu ettiği bir durum elbette ki değil.
Ancak, bugün yüksek teknoloji kullanılarak nükleer santraller
pekâlâ güvenli bir şekilde insanların hizmetine sunulduğu bu dönemde,
bu çağda, elbette ki, Türkiye de, nükleer santrallere yönelmeli,
hatta bir değil, birkaç tane santrali kurmalı, devreye sokmalı ve
üretime katkı sağlamalıdır diye düşünüyorum ve bu kanunun, inşallah,
ülkemizin üretimini artırmaya katkı sağlayacağına inanarak,
milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına Batman Milletvekili Afif
Demirkıran.
Buyurun Sayın Demirkıran. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AFİF DEMİRKIRAN (Batman) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biraz önce, bir arkadaşımız "Nükleer
santrali tek çözüm olarak almamak lazım." dedi. Evet, nükleer
santral tek çözüm değil, çözümlerden biridir. Sadece Türkiye'de değil,
dünyada da çözümlerden biridir. Daha önceki konuşmamda… Özellikle
petrol ve doğal gazı olmayan ülkeler nükleere daha çok sarılmışlardır.
Zaten petrolün mevcut rezervine baktığımız zaman -140 milyar ton rezervi
var- yıllık tüketime böldüğümüz zaman kırk küsur yıllık bir rezervi
var petrolün. Doğal gazın da altmış küsur yıllık bir rezervi var ve
gittikçe, yıllar ilerledikçe bu rezervlerin -eğer yeni rezervler
tespit edilmediği takdirde- tükeniyor olduğunu göreceğiz. Daha
önce yine bu kürsüden ifade edildi veyahut da sıralardan ifade edildi
1973 petrol krizi, korkarım ki tekrar böyle bir petrol kriziyle karşı
karşıya geldiğimiz zaman ah vah edip, niçin nükleer santrallerimizi
kurmadık, niçin nükleer enerjiden istifade etmedik diyeceğiz. O
noktaya gelmemek için, işte bugün o gündür ve nükleer santrali hep
beraber bu Parlamentodan kanunu çıkarmamız lazım.
Niçin peki kanun olarak getiriyoruz?
Çünkü, 2001 yılında çıkardığımız Elektrik Piyasası Kanunu'na göre,
elektriği satın
Değerli arkadaşlar, Türkiye, ta 1956
yılından beri nükleer enerjiyle aşinalık oluşturmuştur. Birinci
Cenevre Konferansı -ki, bu, nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla
kullanılmasına yönelik bir konferans- o Konferansı hemen takiben
Türkiye'de Atom Enerjisi Komisyonu kurulmuştur ve ondan sonraki dönemlerde
de önce, Çekmece'de 1 megavatlık bir reaktör devreye girmiştir ve
daha sonra da ticari olarak elektrik üretimi için de ta 1970'lerden
itibaren çalışmalar başlamıştır. Özellikle kamu tarafından ve TEK
kurulduktan sonra özellikle bu çalışmalar daha fazla yoğunlaşmıştır.
70'lerdeki ilk çalışma, çeşitli sebeplerden, burada detayına girmek
istemiyorum, tam gerçekleştirilememiştir. 80'lerde de rahmetli
Özal, yap-işlet-devret modeline dönüştürmek istediği için, finansman
temin edilememiştir. 90'larda da aslında çok güzel bir ihale yapıldı,
bütün firmalar girdi, çok büyük bir rekabet vardı, iyi de bir fiyat
alınmıştı. Ancak, 2000'lerde, o zamanki hükûmetler, pahalıdır ve o zamanki
Türkiye'nin belki ekonomik şartları elvermediği için, maalesef, o
zaman da iptal edildi.
İşte, bugün, eğer biz, bu Parlamentodan
bu kanunu geçirir isek, inşallah, önümüzdeki yıllarda çocuklarımıza
çok daha güzel bir ülke bırakmış olacağız. Çünkü, Türkiye, coğrafi
konumu itibarıyla ve jeopolitik konumu itibarıyla baktığımızda,
enerji noktainazarından baktığımızda, enerji zengini ülkeler ile
enerji tüketen ülkeler arasında bir köprü vaziyetindedir. Bu
Hükûmetimiz bunu çok iyi bir şekilde kullanmakta, sadece transit bir
ülke değil, aynı zamanda enerjinin ticaretinin, petrolün ve doğal
gazın ticaretinin yapıldığı bir terminal şekline dönüştürülmüştür,
çeşitli doğal gaz ve petrol boru hatları ve Ceyhan'daki terminal vasıtasıyla.
Detaylara girmeyeceğim, belki daha sonraki bir aşamada, ancak,
nükleer söz konusu olduğu zaman, Sayın Bakan biraz önce harita gösterdi,
etrafımızda Romanya'da var, Bulgaristan'da var, İran'da kuruluyor,
Ermenistan'da var ve bunların çoğu Rus teknolojisine, Çernobil gibi
bir teknolojiye, daha gerice bir teknolojiye mensup olan santrallerdir.
Dolayısıyla, risk olarak olaya baktığımız zaman -ki, yeni teknolojilerin
herhangi bir risk taşımadığını hepimiz çok iyi biliyoruz- risk olarak
baktığımız zaman, Türkiye risk altındadır, tehdit altındadır. Dolayısıyla,
külfetini taşıyor Türkiye. Madem külfetini taşıyor, o zaman niçin
nimetinden istifade etmeyelim? Niçin kendimiz de santralimizi
kurup daha ucuza enerji üretmeyelim?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Demirkıran.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Bir cümleyle
toparlayacağım Sayın Başkan.
Bakın, değerli arkadaşlar, Avrupa Birliği,
bu yıl içinde, daha bir iki ay önce yeni bir enerji politikası yayınladı
ve burada diyor ki: "Üye ülkeler nükleer enerji kurup kurmamakta
serbesttirler." Esasında, Avrupa'da nükleer enerji niçin eskiden
olduğu gibi -mesela, Fransa yüzde 70, Belçika yüzde 47 ve birçok ülke
yüksek derecede nükleer enerjiden istifade ediyorlar- daha fazla
kurulmuyor? Çünkü, artık, bir doygunluğa gelmiş, doygunluğa gelinmiş
olduğu için, fazla bir ihtiyaç olmadığı için, ama, buna rağmen, sera
gazı salınımı yüksek olan ülkeler, bunu zaman içinde indirmek mecburiyetindedirler.
2020'ye kadar, 1990 yılının yüzde 20 altına düşürmek mecburiyetindedir
Avrupa Birliği toplam sera gazı salınımını, karbondioksit salınımını,
kükürtdioksit salınımını. Dolayısıyla, sera gazı salınımı yüksek
olan ülkelerin nükleer santral kurmaları bilakis teşvik edilmektedir.
Ben burada sözlerimi toparlıyorum,
daha sonraki maddelerde tekrar sizlerle beraber olmak ümidiyle
tekrar saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum…
HALUK KOÇ (
BAŞKAN - Sayın Koç, elinizi kaldırmanız
yeterli efendim, teşekkür ederim.
Maddeyi oylarınıza sunup karar yeter
sayısını arayacağım.
Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı
yoktur, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
15.38
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
15.48
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet
Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 103'üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
1360 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 3'üncü maddesinin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi 3'üncü maddeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
4'üncü maddeyi okutuyorum:
Uygulama esasları
MADDE 4- (1) Bu Kanun kapsamında üretilen
elektrik enerjisinin satışında aşağıda yer alan esaslar uygulanır:
a) Perakende ve toptan satış lisansı
sahibi tüzel kişiler santraldan üretilen elektrik enerjisini 15
yıllık ikili anlaşmalar çerçevesinde satın alır. Bu Kanun kapsamında
toptan ve perakende satış lisansı sahibi tüzel kişiler tarafından
üstlenilecek elektrik enerjisi alımına ilişkin hükümler lisanslarına
derç edilir.
b) Toptan ve perakende satış şirketlerine
satışı yapılacak miktarla santralın üreteceği elektrik miktarı
arasında kontrata bağlanamayan bir üretim fazlası oluşursa, bu miktar
için TETAŞ alım anlaşması yapar.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Nejat Gencan.
Sayın Gencan, buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA NEJAT GENCAN (Edirne) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 1360 sıra sayılı, Nükleer Güç Santrallerinin
Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun Tasarısı'nın
4'üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tasarının
4'üncü maddesinde, perakende ve toptan satış lisans sahibi tüzel
kişilerin santrallerden üretilen elektrik enerjisini ikili anlaşmalar
çerçevesinde satın alacağı belirlenmektedir.
Ben, daha çok bu kanun ile hayata geçirilmeye
çalışılan nükleer santrallere değinmek istiyorum. Gerçekten, bu
santraller ülkemizin olmazsa olmaz şartı mıdır? Ülkemizde geçmiş
dönemlerde de enerji darboğazları yaratılarak bu ve benzeri konularda
girişimlerde bulunulmuştur. Bilhassa ülkemizin enerji altyapısı
konusunun, 1984'lerden itibaren aralıklarla, belli bir grubun anlayışı
doğrultusunda, ağırlıklı da hukuk ve yargıya başvurma yoluyla şekillendirildiğini
hep birlikte gördük. Bu bağlamda, bu dönemlerde ülkemizin bir enerji
yönetimi krizi içerisine girdiğini de rahatlıkla söyleyebiliriz.
Yaşanan bu süreçte, uluslararası kuruluşların yaptırımlarıyla
enerji sektöründe yapısal değişimlerin önemli adımları da atıldı
ve uygulanan politikalarla sektör bilinmezlere de sürüklendi.
Enerji sektörü, çok dikkatli bir şekilde
hareket edilmesi gereken, kararların titizlikle gözden geçirilerek
alınması gereken bir sektördür.
Tasarının genel gerekçeleri şöyledir:
Orta ve uzun vadede arz güvenliğinin sağlanması, nükleer teknolojinin
ülkemizde yaygınlaştırılması, bu bağlamda, ülkemizin, nükleer
teknolojiyi yaygın olarak kullanan ülkeler konumuna gelmesi,
enerjide dışa bağımlılığın azaltılması, fiyat dalgalanmalarından
korunmanın sağlanması, uranyum ve toryum gibi ülkemizde yaygın olarak
bulunan madenlerin ülkemiz ekonomisine kazandırılması. Bunlar,
bu şekilde, başlıklar altında belirlenmiştir.
Değerli arkadaşlar, bu gerekçeleri,
nükleer santralleri kurarak kısa ve orta vadede sağlamak mümkün
değildir. Uzun vadede ise, fayda-zarar analizlerinin çok iyi yapılması
gerekmektedir.
Bir nükleer santralin on yılın üzerinde
bir sürede hizmete girdiğini düşünürsek, kısa ve orta dönemdeki
arz güvenliğine bir katkıda bulunmayacaktır ve de bu yatırımların
kamu
Ayrıca, 2020'lerin başında, dördüncü
nesil santraller olarak adlandırılan, daha güvenli, daha ekonomik,
atık sorunu büyük ölçüde çözülmüş santraller devreye girecektir.
Biz ise, ülke olarak, eski bir teknolojiyi kullanmaya başlayacağız.
Ülkemiz nükleer teknolojiye sahip olmak
istiyorsa, bunu, nükleer santral kurarak mı hayata geçirecektir?
Sizler de biliyorsunuz, bu, gerçekçi bir bakış açısı değildir.
Ülkemizde bilinen uranyum ve toryum rezervlerine
baktığımızda, miktar ve mevcut teknolojimiz göz önüne alındığında,
nükleer santraller kurarak dışa bağımlılığın azaltılması mümkün
değildir. Çünkü, uranyum, enerji yoğun ve aynı zamanda karbondioksit
emisyonuna neden olan yüksek oranda fosil enerjinin kullanıldığı
bir dizi fabrikada işlenerek yakıt elemanı hâline getirilmektedir.
Ayrıca, bugünkü maliyetleri temel
alacak olursak, dünyada, belki de, sadece on iki yıllık hazır rezerv
bulunduğunu söyleyebiliriz. Kırk elli yıl yetecek rezervlerden
bahsetmek için, uranyum madenciliğinde 6 kat maliyet artışını da
hesaba katmak gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, bütün bunları dikkate
aldığımızda, nükleer santrallerde elektrik üretim maliyeti, söylendiği
gibi, düşük değildir. Ayrıca, görünmeyen risklerin de bulunduğunu
unutmamak gerekir. Kaza olmadığı durumda da, nükleer santrallerin
rutin işletmesi esnasında, düşük oranda da olsa radyoaktif madde
emisyonu söz konusudur. Ancak, düşük dozdaki radyoaktif ışınlar,
eser miktarlar da dâhil olmak üzere, insan sağlığını etkilemektedir.
Sizlere örnek vermek istiyorum: Almanya'da
Hamburg yakınlarındaki Krümel santralinin çevresinde lösemi vakalarında
ve sakat doğumlarda artış gözlenmiştir. Yine, Almanya'da Münih Çevre
Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırmada, Bayer eyaletinde
bulunan nükleer santrallerin çevresindeki yerleşim alanlarında
yaşayan çocuklarda yüzde 40 oranında daha fazla kanser gözlenmiştir.
Bir önemli konu da, nükleer santrallerin
işletilmesi esnasında olası risklerin oldukça yüksek olmasıdır.
Almanya'da reaktör güvenliğinden sorumlu kurumun uzun yıllar başkanlığını
yapmış Bay Birkhofer'in bir sözünü sizlerle paylaşmak istiyorum:
"Güvenlik sistemlerinin başa çıkamayacağı bir olaylar zinciri,
birkaç saat içinde yüksek miktarda radyasyonun açığa çıkmasına ve
binlerce ölüme neden olabilecek bir teknolojidir." der. Bu konuda,
belki de en kötü örnek, hafızalarımızdaki tazeliğini hâlâ koruyan
Ukrayna'daki Çernobil faciasıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
teknolojinin gelişimi ve dünya nüfusunun hızla artmasıyla, enerji
gereksinimi gittikçe artmakta, klasik enerji kaynakları rezervleri
azalmakta, insanların ihtiyaçlarını karşılayamaz bir hâle gelmekteyken,
diyeceksiniz ki, peki, biz ne yapacağız? İşte size, yapacaklarımız.
Birinci olarak, mevcut enerji kaynaklarımızı
daha verimli kullanacağız.
İkinci olarak, gelişmiş ülkelerin yaptığı
gibi, yeni enerji kaynakları ortaya çıkarmak suretiyle kullanıma
hazır hâle getireceğiz.
Ülkemizdeki mevcut enerji nakil hatlarındaki
kayıp oranı yüzde 30 civarındadır. Teknik olarak bu değerlerin sıfırlanması
mümkün değildir, fakat enerji nakil hatlarındaki normal
Enerji tasarrufu yapmalıyız. Değerli
arkadaşlar, Meclisteki çalışma odalarımızda gündüz bile elektriği
yakmadan çalışamıyoruz. Bunun önüne geçmeli ve de güneş ışığından
daha fazla yararlanmayı bilmeliyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bir gerçeği de sizlerle paylaşmak istiyorum: Gerek güneş gerekse
de rüzgâr enerjisinden elektrik elde edilmesi üzerine yapılan araştırma
ve geliştirme çalışmaları her iki teknolojiyi de günümüzde nükleer
santrallerle boy ölçüşebilir duruma getirmiştir.
Nükleer enerjide araştırma ve geliştirme
ağırlıklı olarak atıkların depolanması konusunda sıkıntı devam
ederken, güneş ve rüzgârdan elektrik enerjisinin elde edilmesi hızla
gelişmekte, gerek çevre sağlığını ve gerekse insan sağlığını olumsuz
etkilemediğinden dolayı da tüm dünyada hızla yayılmakta ve uygulama
alanları bulmaktadır. En büyük avantajı da ekolojik dengeyi herhangi
bir şekilde etkilememesidir. Gerçek bir çevre dostudurlar.
Ülkemizde bulunan yenilenebilir
enerji kaynaklarını sonuna kadar kullanmayı bilmeliyiz ve de bu
kaynakları kullanma oranını mevcut olan en kısa zaman sürecinde artırmaya
çalışmalıyız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
enerji olmazsa sanayi ve insan yaşamı da olmaz. Enerjiyi ucuza üretebildiğimiz
ölçüde sanayi ürünlerimizin rekabet şansı olabileceği unutulmamalıdır.
Ucuza üretmenin birinci koşulunun ulusal kaynaklarımızın ulusal
politikalar çerçevesinde hızla değerlendirilmesi olduğunu hatırlatarak,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gencan.
Şahsı adına Sinop Milletvekili Sayın
Mustafa Öztürk, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZTÜRK (Sinop) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; bugün görüştüğümüz bu yasanın ne denli önemli
olduğunu Grup adına yaptığım konuşmada ifade ettim. Şimdi, çok önemli,
ülkenin geleceğiyle ilgili bir yasa tasarısı görüşüyoruz.
Değerli milletvekillerimiz, ülkemizin
enerji durumunu görmeden bunun önemini ortaya koymak pek mümkün değil.
Bugün ülkemizin kurulu güç kapasitesi 40 bin megavattır ve
2005'ten itibaren ülkenin enerji talep artışı yüzde 6, 2006'da yüzde
8,4; 2007'de yüzde 7 ve 2008-2009'larda talep artışlarının yüzde 8 ve
üzeri olacağı tahmin edilmektedir. Dolayısıyla, bizim bu kurulu kapasitemizi
artırmak zorundayız. Bunu ya hidrolik kaynaklarından ya kömür kaynaklarından
ya da yenilenebilir enerji kaynakları dediğimiz rüzgâr, jeotermal
vesair kaynaklardan karşılamak zorundayız. Çünkü, yüzde 7 ve yüzde
8 üzeri enerji talebinin anlamı şudur: Ülkenin o oranda da kalkınması
demektir, sanayileşmesi demektir, turizm yatırımlarının yapılması
demektir, konut yatırımlarının hızla devam etmesi demektir, organize
sanayilerinin yapılması, işletmeye alınması demektir. Yani, ülkenin
bu denli -yüzde 7-8 oranında- kalkınmasıyla, biz, yılda 15'le 20 milyar
kilovat saat -bugün için- enerji talebini karşılama zorunluluğuyla
karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlar, bizim bu kurulu
kapasitemizi artırabilmemiz, maalesef, hidrolik kaynaklarımızla
mümkün görünmüyor, çünkü, ülkemizin hidrolik kaynakları, o kadar,
zannedildiği gibi zengin değil. Biz, Hükûmet olarak, özel sektörümüzü
teşvik amaçlı, yenilenebilir enerjiyi teşvik amaçlı çıkardığımız
yasada… Küçük su kaynakları dâhil, rüzgâr dâhil, önemli teşvik kanunu
çıkardık. Ama, bütün bunlara rağmen, ülkemizin dünya su potansiyeli
içerisindeki potansiyel nispeti, hidrolikte yüzde 1 seviyesinde.
Avrupa ülkeleri içerisinde, su potansiyel oranı yüzde 14 seviyelerinde
olan bir ülkeyiz ve su kaynakları açısından, esasen fakir bir ülke olduğumuzu
söyleyebiliriz.
Diğer taraftan, yer altı kaynaklarına,
kömüre, termik santrallere dayandığı, kömür rezervlerimiz açısından,
linyitimizin yüzde 35'inin kullanıldığı her ne kadar söylense de…
Linyit rezervlerimiz, verimli rezervler ülkemizin Elbistan bölgesindedir.
Fakat, bunun da şu aşamada kuvveden fiile çıkarılmış bir hâli yoktur,
yani, kömür kaynaklarımızın da bizim ihtiyacımızı karşılayabilecek
şekilde işletmeye alınabilmesi yakın zamanda mümkün görünmemektedir.
Bunun dışında, rüzgârdan bahsediyoruz,
jeotermalden bahsediyoruz. Bunlar, dünyada da, Avrupa ülkelerinde
de… Dünyada yüzde 1'dir rüzgârdan üretilen enerji oranı, Avrupa ülkelerinde
de nispet yüzde 3'lerdedir, düşüktür. Jeotermalde de öyle. Bunlar,
ülkemizin geleceğiyle ilgili çok derde şifa yatırımlar, maalesef,
olmamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) - Yani, bu denli
hızlı, yüzde 7-8 oranlarında kalkınan bir Türkiye için 15-20 milyar
kilovat saat her yıl ilave enerji üretme ihtiyacıyla karşı karşıya
olan Türkiye için gerek hidrolikte gerek kömürde gerek rüzgâr ve jeotermalde
üç beş yıllar ve on yıllar ileriye dönük, ülkenin ihtiyacını karşılama
şansımız yoktur.
Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, bütün
dünya, bunu, nükleer teknolojiyi elde etmek suretiyle kendi ihtiyaçlarını
karşılamış, kalkınma sürecini tamamlamış ve insanının da yaşam
kalitesini, seviyesini yükseltmiştir, sürekli güvenli ve ucuz
enerjiyi bu suretle temin etmişlerdir.
Şimdi, yeni keşfedilen bir şey değil.
Bu bence bir hükûmetin politikası olmaktan ziyade, ülkenin devlet
politikası şeklinde meseleye bakmak lazım. Hangi iktidar olursa
olsun, geçmiş iktidarlarda da, üç defa ihale edilerek, sonuçsuz kalan
bu nükleer güç santrallerinin kurulma meselesini AK Parti Hükûmeti
veya başka hükûmetler bu ülkeye kazandırmak zorundadır. Bunun başka
bir ihtimali yoktur. 2008 yılında 200 milyar kilovat saat tüketimimizin
olacağı, 2010'da 236 milyar kilovat saat tüketimimizin olacağı,
2015'te 355 milyar kilovat saat tüketimimiz olacağı tahmin edilmektedir,
hesaplanmaktadır. Bunu bizim, bilinen hidrolik kaynaklarımızla,
kömür kaynaklarımızla ve ithal ettiğimiz doğal gaz kaynaklarıy
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız
lütfen.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) - Dolayısıyla,
bu nükleer santraller, ülkemizin kesinlikle lüksü değildir ve bir
fantezi olarak düşünülmüş, buraya yasası getirilmiş bir konu değildir.
Ülkenin geleceği için son derece hayati bir konudur. İktidarıyla
muhalefetiyle ve bu meselede başka gerekçelerle bunu aksatmak,
bunu engellemek, geçmiş yıllarda olduğu gibi, ülkenin on yıllarına
mal olur.
İnşallah, bu yasayı, bu Parlamento,
22'nci Dönem siz arkadaşlarımız çıkaracaklar ve tarihe bir ilki yazacaklardır
diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına Adana Milletvekili Tacidar
Seyhan.
Buyurun Sayın Seyhan.
TACİDAR SEYHAN (
Konuşmama girerken, şunu söylemek istiyorum.
Sayın Bakanın, bu kanunu, tasarıyı bir an önce yetiştirme istemi
vardı ve "Temmuz ayında, 15'ine kadar biz bu davetiyeleri çıkarırız."
diyordu. Görünen o ki, bu davetiye çıkarma işi Temmuz 15'e kadar olmayacak.
Ancak, bir takım elbise sözü vardı. Çıkaramayacağı için, bu takım
elbiseyi, böyle, kürsüden isteyelim. 52'ye 6 drop, 180 S dokuma bir
elbiseyi, seçimde, inşallah, sandığa oy atarken, Sayın Bakanın
planlarının suya düştüğünü ifade ederek, o oyu oraya atacağım gibi
görünüyor. Vakko'da var, ben ayırttırdım, siyah bir elbise.
SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Vakko pahalı,
olmaz, Bakanımız fakir, Michel Rene olsun.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Peki. Değerli
arkadaşlar, şimdi, bu, latife tabii.
Değerli arkadaşlar, çok önemli bir şeye
değinmek istiyorum: Türkiye'de -dikkatinizi çekmek istiyorum, Sayın
Bakan, sizin de dikkatinizi çekmek istiyorum; çünkü, bu konu beni
çok ciddi rahatsız ediyor- biliyorsunuz, bu duble yollar yapıldı,
ondan önce de otoyollar vardı. Otoyollarda Türkiye'nin en büyük sıkıntısı
şu oldu arkadaşlar: Yapan firma aynı, denetleyen firma aynıydı bir
dolu yerde. Firma aynı değil ama, bir şirket var, ihaleyi almış, denetim
firmasına bakıyorsunuz, aynı holdingin bir başka şirketi. En azından,
Adana'dan Hatay'a giden yol üzerinde bakarsanız, bu böyleydi. Bir firma
kendi yaptığı yolu denetliyor. Bunu anlamak mümkün değil. Buradaki
istismarı bir düşünün. Şimdi bunun enerjiyle ne alakası var? Şöyle
var: Çok memnuniyetle görüyorum ki, Türkiye'de barajlar yükseliyor.
Benim endişem, bu ülkenin bir kondu barajlar ülkesi olmasıdır. Öyle
hızlı bir gelişme var ki, bir yanı sevindirici ve öyle denetimden
uzak bir gelişme var ki, sadece siz projenizi hazırladınız, onu onaylattınız,
iş bitmiyor. Bunun için Bakanlık ne yapıyor? Ben sadece eleştirimi
değil, şimdi endişemi ortaya koyuyorum. Bakanlığın bir çalışması
var. Bununla ilgili bir yönetmelik hazırlıyor ve o yönetmelikte
yabancı firmalardan mutlaka bir hizmet almasını öngörüyor. Ama,
eğer buraya, düzenlemeye doğru veriler koymazsanız, bir ucuna, denetime
devleti koymazsanız, Devlet Su İşlerini bertaraf ederek sadece bu
işi denetim firmaları aracılığıyla yaparsanız, Türkiye çok ciddi
sorunlar yaşar arkadaşlar. Devlet Su işleri, Türkiye'nin yüz akıdır.
Yıllardır çok ciddi barajlar yapıldı. Allah korusun, çok büyük depremleri
yaşadık, bir daha olmasın, bu depremlerden bu barajlar yüz akıyla
çıktı; ama, şimdi, inşa edilecek barajların nasıl çıkacağı, nasıl
sınav vereceği konusunda ciddi endişelerim var. Şu mantık doğru
bir mantık değil: "Canım, adam oraya milyarlarca dolar yatırıyor,
mahvolacak bir sanayi tesisi, küçük bir sarsıntıda yıkılacak bir
sanayi tesisi yapar mı, projesinden uzaklaşır mı?" diyerek bakarsanız
bu çok ciddi bir yanılgıdır. Bazen ihmal, bazen eksik ihtimam Türkiye'yi
felakete götürebilir. Lütfen, buna özenle yaklaşın, denetim firmaları
konusunda çıkardığınız yönetmeliklerle mutlaka kamu denetimini
bu işin bir parçası hâline getirin.
İkinci bir sıkıntımız şu: Yine Sayın Bakana
burada dikkat çekmek istiyorum. Belki şahsım adına sürem kalırsa
orada dikkat çekeceğim, ama, bu son kalan bir dakikada bu konuşmayı
erteleyerek başka bir şeyi ifade etmek istiyorum.
Arkadaşlar, biz burada meselenin yanlışlığını
anlatıyoruz, önce bağırıyorlar, sonra ne dediğimiz anlaşılıyor,
biz haklı çıkıyoruz.
Bakın, bir Petrol Kanunu… Ben buradan
anlattım, karşı çıktım "Bu, Cumhurbaşkanlığından döner."
dedim. Döndü, geldi, hâlâ felaket sürüyor, hâlâ bir inatlaşma var. Orada
-birazdan boru hatlarını anlatacağım- bazı maddelerde boru hatlarına
atıfta bulunulmuş, firma tarif edilmiş. O firmayı tarif etmiş orada,
hazırlayan Türkiye Petrollerinin Genel Müdürü şimdi o firmaya,
kamudan ayrıldı, gitti genel müdür oldu. Böyle bir şeyi nasıl izah
edeceksiniz?
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Damat ne iş yapıyor?
TACİDAR
SEYHAN (Devamla) - Nasıl izah edeceksiniz, kim izah edecek? Önce
kanunu çıkarttırın, getirin Enerji Bakanınızı ikna edin, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin onayını alın, sonra gidin o firmada çalışın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Seyhan, konuşmanızı
tamamlayınız.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Arkadaşlar,
bunun iki yanı var: Bir: Hukuki olarak çalışması mümkün değil. İlgili
bakanlık görevini yapmalı.
İki: Bu kanunu yeniden gözden geçirin,
kişiye, adrese teslim kanun yapanların Türkiye'de teşhir edilmesini
sağlayın. Türkiye, bu kadar, birilerinin elinde oyuncak olacak kadar
küçük bir ülke değil. Hangi siyasi iradeden olursa olsun, duyarlı
çocukları vardır bu ülkelerin. Artık, bu işlerden de bizim vazgeçmemiz
lazım. Muhalefet söyledi diye her şeyi yanlış algılayıp, muhalefet
söyledi diye husumet çerçevesinde her şeyi değerlendirip direnmenin
hiçbir âlemi yok. Biz de doğru şeyler söylüyoruz. Ama, bakın, Petrol
Kanunu'nu getirdi, yasaları geçirdi, hatta, bizi salonlarda topladı,
Komisyon Başkanı da oradaydı, hepimize, gözleri parıldayarak brifingler
verdi ne kadar faydalı olduğu konusunda, şirketlerin menfaatlerini
anlattı. Şimdi de gitti o şirketlere genel müdürlük yapıyor. Ben,
bunu içime sindiremiyorum. CHP'li ya da Adalet ve Kalkınma Partili,
bunu içine sindirecek bir tek milletvekilinin olduğunu da zannetmiyorum.
Bu ülkenin kaynakları, birilerinin elinde oyuncak olacak kadar
inançsız yönetilen insanların eline teslim edilmez. İnanıyorum ki,
bir sonraki iktidar döneminde, Türkiye, böyle genel müdürler görmeyecektir.
Görmeyecektir, görmemelidir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Seyhan.
Madde üzerinde bir adet önerge vardır,
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte 1360 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 4 üncü maddesine aşağıdaki ikinci fıkranın eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
|
İrfan
Gündüz |
Adem
Baştürk |
Fatih
Arıkan |
|
İstanbul |
|
Kahramanmaraş |
|
Recep
Garip |
Aydın
Dumanoğlu |
Alaettin
Güven |
|
|
|
Kütahya |
"(2) Ancak Bakanlık tarafından gerçekleştirilecek
seçim sürecine katılmaksızın santral yapacak şirket veya şirketler
bu madde hariç Kanun'un diğer hükümlerine tabidir."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR,
BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) - Takdire
bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Enerji arz güvenliğinin sağlanması ve
nükleer teknolojinin ülkemize getirilmesi amacıyla, alım garantisi
olmaksızın nükleer güç santrali yapmak ve piyasa şartlarında işletmek
isteyen şirketlerin bu Kanun'un alım garantisi hariç, diğer hükümlerine
göre yatırım yapmalarını sağlamak amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
5'inci maddeyi okutuyorum:
Lisans, izin ve yükümlülükler
MADDE 5- (1) Şirket, bu Kanun ve diğer
mevzuatın gerektirdiği her türlü izin, ruhsat ve lisansı almakla yükümlüdür.
(2) Şirket santralın kurulması aşamasında
oluşabilecek herhangi bir zararın tazminine yönelik, zorunlu yatırım
sigortası yaptırmakla ve santralın faaliyeti süresince oluşacak
atıkların taşınması, depolanması ve/veya bertaraf edilmesi ile ilgili
her türlü finansal maliyetlerin ve santralın işletme süresinin sonunda
işletmeden çıkarma masraflarının karşılanması için oluşturulacak
fonlara katkı ile yükümlüdür.
(3) Şirket, TAEK'in belirleyeceği kurallar
çerçevesinde yakıt temininden sorumludur.
(4) Atık yönetimi kapsamında geçici
depolama veya nihaî depolama yerinin belirlenmesine, depolama
tesisinin inşasına, lisanslanmasına, işletilmesine ve işletmeden
çıkarılmasına, geçici depolama yerinde muhafaza edilecek veya
nihaî depolama yerinde bertaraf edilecek kullanılmış yakıt ya da
yüksek seviyeli atıkların taşınmasına ve işlenmesine, radyoaktif
atıkların yönetimini sağlayacak araştırma, geliştirme faaliyetlerinin
yürütülmesine ilişkin maliyetleri ve nükleer güç santralının sökümünden
dolayı oluşacak maliyetleri karşılamak amacıyla şirketin katkıda
bulunacağı URAH ile İÇH oluşturulur. Şirket, TAEK tarafından yayınlanan
usûl ve esaslara göre URAH ve İÇH'ye ödeme yapmakla yükümlüdür. URAH
ve İÇH'ye ilişkin işlemler tüm vergilerden muaftır. Bu hesapların
oluşturulması ve idaresine ilişkin usûl ve esaslar, TAEK'in ve Hazine
Müsteşarlığının görüşü alınarak Bakanlık tarafından belirlenir.
Ödenecek payları zamanında yatırmayanlar için 21/7/1953 tarihli ve
6183 sayılı Amme Alacaklarını Tahsil Usûlü Hakkında Kanun hükümleri
uygulanır. URAH ve İÇH adına tahsil edilen gelirler amacı dışında
kullanılamaz.
(5) Nükleer yakıt, radyoaktif madde veya
radyoaktif atık taşınırken veya santralda bir kaza olması durumunda,
nükleer enerji alanında üçüncü kişilere karşı sorumluluğa ilişkin
olarak Paris Sözleşmesi ve diğer ulusal ve uluslararası mevzuat hükümleri
uygulanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Vedat Yücesan.
Sayın Yücesan, buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Nükleer Güç
Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin
Kanun Tasarısı'nın 5'inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Konuşmama
başlamadan önce yüce heyetinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve
şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, dünya enerji ihtiyacının
önemli bir bölümünü karşılamakta olan fosil yakıtların rezervleri
hızla tükenmektedir. Bu yüzyılın ikinci yarısında petrol ve doğal
gaz gibi bazı fosil yakıtların rezervlerinin sonuna gelineceği
tahmin edilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, enerji ihtiyacının
sürekli arttığı ama kaynaklarının gittikçe azaldığı dünyada, yenilenebilir
enerji kaynaklarından yararlanma, hidrojen enerjisinin geniş alanlarda
kullanılması, enerjinin verimli kullanılması ve üretilmesi ile
nükleer enerjiden yararlanma kadar çok çeşitli alanlarda çalışmalar
yapılmaktadır. Enerjinin üretilmesiyle ve tüketilmesiyle ilgili
çalışmalarda enerji kaynaklarının ekonomik kullanımı, çevreye
olan etkisinin asgari seviyeye indirilmesi, sürekliliğinin sağlanması
ve güvenlik boyutunun dikkate alınması hem çok önemlidir hem de insan
sağlığının geleceği açısından hayati öneme sahiptir.
Değerli arkadaşlarım, enerji problemi,
21'inci yüzyılda insanlığın karşısında duran en büyük ve çözümü en
zor sorunlardan biridir. Dünya, 2030 yılında şimdi olduğundan yüzde
60 daha fazla enerjiye ihtiyaç duyacak. Enerjide ağırlıklı olarak
petrol ve doğal
Değerli arkadaşlarım, buraya dikkatinizi
çekmek istiyorum: Enerji problemi yaşayan ülkelerdeki, özellikle
geri kalmış ülkelerdeki enerji problemi, enerjinin temininden değil
verimli kullanılmamasından kaynaklanmaktadır. Üçüncü dünya ülkelerinin
enerji tüketiminin yarısının sanayiye gitmesi bunun asıl sebebidir.
Ayrıca, gelişmiş ülkelerden olan Amerika Birleşik Devletleri'nin
petrol krizinden önce yüzde 20 olarak açıkladığı tasarruf hedefinin,
petrol kriziyle birlikte yüzde 44 olarak gerçekleşmesi, yine bu gerçeği
vurgulamaktadır. Gelişmekte olan ülkelere baktığımızda, sanayileşmiş
ülkeler ile kıyaslanınca, aynı malı üretebilmek için yüzde 40 daha
fazla enerji harcandığı ortaya çıkmaktadır. Ülkemizdeki mevcut
duruma baktığımızda, Türkiye'de hiçbir yatırıma gerek duyulmadan
yüzde 20 tasarruf gerçekleştirilebilir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
Türkiye, doğal gaz ve petrole her yıl milyarlarca dolar döviz ödüyor.
Türkiye, ham petrol, petrol ürünü, doğal gaz, mamul gaz ve kömür ithalatına
geçen yıl 28,6 milyar dolar ödedi. Geçen yıl, önceki yıllarla kıyaslandığında,
enerji ithalatındaki miktar fazla değişmezken, fiyatlarda yaşanan
artışa bağlı olarak ödenen tutar, 2005 yılına kıyasla yüzde 34,4 artmıştır.
Sadece buradan bakıldığında bile enerjinin dış ödemelerdeki ağırlığı
ortaya çıkmaktadır. Dünyada gidişata baktığımız zaman, yaşanan
petrol ve doğal gaz krizleri, artan talep ve fiyatlar ve çevresel kaygılar
nedeniyle, ülkelerin yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarına
yöneldiğini ve enerjinin verimli kullanımının öneminin giderek
daha da arttığını gözlemlemekteyiz. Özellikle ülkemizde eğilimin
bu yönde gerçekleşmesi, birincil enerji kaynakları açısından büyük
bir dış bağımlılığı bulunan Türkiye'de, arz güvenliğinde önemli
bir katkı sağlanabilecektir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin
enerji talebi, yaklaşık her on yılda bir ikiye katlanarak artıyor.
Talebin artmasının başlıca nedeni, elbette tüketimin artmasıdır.
Bununla birlikte, ülkemizde üretilen enerji, tüketimi karşılamadığı
için, enerji tüketiminin yaklaşık yüzde 66'sı ithalatla karşılanmaktadır.
Ülkemizin enerji talebinin giderek artması, nükleer güç santrallerinin
kurulması yönünde tartışmaları da beraberinde getirmektedir.
Burada, üzerinde durmamız gereken çok önemli hususlar bulunmaktadır.
Öncelikle, her nükleer enerji tesisi
100'lerce tonluk atıklar yaratmaktadır ve bu atıklar yüz binlerce yıl
boyunca radyoaktif tehlike saçmaktadır. Şu anda, bu tonlarca tehlikeli
radyoaktif atık sorununun etkin ve güvenilebilir bir şekilde nasıl
çözüleceği bilinmemektedir. Bugüne kadar kimse nükleer atıkların
nasıl ve nerede nihai olarak saklanabileceğini bilmiyor değerli
arkadaşlarım. Nükleer santrallerin ürettiği yüksek radyoaktivite
taşıyan atıkların güvenilir bir şekilde bertaraf edilmesi için,
dünya çapında bulunmuş tek bir yöntem bile yoktur değerli arkadaşlarım.
İnsanlık tarihinin çok küçük bir döneminde kullanılabilecek olan
nükleer enerji, yarattığı nükleer atıklarla, dünya tarihinin çok
uzun bir döneminde bela olacak bir miras bırakmaktadır. Henüz kimyasal
atık sorununu dahi kontrol edemeyen Türkiye, nükleer atık problemini
nasıl çözecek? Bunu da çok merak ediyorum değerli arkadaşlarım.
Diğer taraftan, özellikle gelişmekte
olan ülkelerde ve ekonomik ihtiyaçları hızla artan büyük ülkelerde
enerjiye olan ihtiyacın giderilmesi için bu ülkeler yeni ve yenilenebilir
enerji kaynaklarına yönelmektedir. Buna karşın, işlevini tamamlamış
enerji teknolojileri de diğer ülkelere göre artmaktadır. Nükleer
enerjide durum böyledir.
Bugün, otuz ülkede faaliyet gösteren
450 reaktör bulunmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri'nde 104 reaktör
işler durumdadır, ancak, nükleer santrallerin güvenli olmaması,
atık sorununun çözümlenmemiş olması nedeniyle, ülkeler nükleer
enerji santralinden vazgeçmektedirler. On yıl önce dünyada nükleer
reaktör sayısı 600'den de fazla iken, bugün faaliyet gösteren 450 reaktör
bulunmaktadır.
Nükleer enerji santrallerinde en çok
ve en son teknolojinin kullanılması, gerekli altyapının oluşturulması,
yeterince eğitimli ve donanımlı elemanlar çalıştırılması gerekmektedir.
Bu hususlara da dikkat edilmesine rağmen, nükleer enerjinin güvenli
olduğunu söylemek çok da doğru değildir değerli arkadaşlarım.
Herkes tarafından şu gayet iyi bilinmelidir
ki, enerji olmadan kalkınma olmaz. Eğer kalkınmak istiyorsak, dışa
bağımlılığımızı azaltmak istiyorsak, sürekliliği sağlayacak
enerjiyi bir şekilde sağlamak zorundayız. Bunun yolu nükleer santrallerin
kurulması değil, yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarımızı
harekete geçirmemiz gerekmektedir.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
nükleer enerji santrallerini kendimiz yapamayacağımıza göre,
bu durumda uluslararası tekellere tam anlamıyla bağımlı hâle gelecek
olmamızın da göz ardı edilmemesi gerekmektedir.
Ayrıca, nükleer santrallerin ömrü
otuz beş-kırk yıldır veya bu süreçten baktığımız zaman, süreçte sık
sık arızalanmaktadır. Bu da nükleer enerji maliyetlerini sürekli
artırmaktadır.
Şunu ifade etmek isterim ki değerli arkadaşlarım,
her şeyden önce insanlık için büyük tehlike olan nükleer enerji santrallerine
karşıyım değerli arkadaşlarım.
Ayrıca, ülkemizin nükleer enerji çöplüğü
hâline gelmesine de hiç kimsenin razı olmayacağına, bunu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Yücesan, konuşmanızı
tamamlayınız.
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Başkanım.
Nükleer enerjinin sebep olabileceği
zararlar, ömrü sona erdiğinde sökümünün de ekolojik olarak dengede
yaratacağı tahribat da dikkate alındığında, nükleer enerji başvurulması
gereken en son çare olarak görülmektedir. Hatırlarsınız, Çernobil
Nükleer Santralinin ülkemizde sebep olduğu yaralar ve olumsuzluklar
hâlâ tazeliğini korumaktadır. Güvenli olmayan nükleer enerji santralinin
deprem kuşağında bulunan ülkemizde kurulmasını doğru bulmuyorum
değerli arkadaşlarım.
Ortalama bir nükleer santral yaklaşık
7-8 milyar dolara mal olmaktadır. Böyle bir santral yılda yaklaşık
11 milyar kilovat saat enerji üretmektedir. Diğer yandan, aynı santral,
yılda ortalama 60 metreküp radyoaktif atık açığa çıkarıyor ve bu
atıkların ortadan kaldırılmasının maliyeti ise, ortalama 38 milyon
eurodur değerli arkadaşlarım.
Santral maliyeti, yalnızca ilk yatırım
maliyetinden ibaret değildir değerli arkadaşlarım. Güvenlik yapısı,
lisanslama, işletme ve kapatma maliyetleri de vardır. Santral için
uranyum gerekecek. Aynı zamanda, bütün işletme için, anahtar teslimi,
yurt dışından insanlar çalışacak. Bu, hem dışa bağımlılık hem de korkunç
bir maliyettir değerli arkadaşlarım. En önemli maliyet ise kapatma
maliyetidir değerli arkadaşlarım. Amerika Birleşik Devletleri'nde
ilk kuruluş maliyeti olarak 281 milyon dolar olan bir reaktörün, Amerika
Birleşik Devletleri Enerji Bakanlığının hesaplarına göre kapatma,
kapatılma maliyeti 2 milyar doları bulmuştur değerli arkadaşlarım.
Üstelik, atık için sürekli depolama alanı da yoktur. Atıkların yüzlerce
yıl başında durulması gerekir. Bu da ayrı bir maliyettir değerli
arkadaşlarım. Tüm bu hususların dikkate alınarak, nükleer enerji
santraline son derece temkinli davranıp, bu işten vazgeçmemiz gerektiğini
düşünüyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yücesan.
Şahsı adına, Zonguldak Milletvekili
Fazlı Erdoğan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması
ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin 1360 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın 5'inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
1938'den günümüze dek, nükleer enerji
üzerinde çalışmalar devam etmektedir. Elektrik üretimi amaçlı ilk
nükleer enerji santrali 1956 yılında İngiltere'de kurulmuştur. Günümüzde
petrol fiyatlarındaki aşırı yükselme nedeniyle alternatif enerji
kaynaklarına yönelimin ortaya çıkmasıyla birlikte, nükleer enerji
rönesans devrini yaşamaya başlamıştır. Dünyadaki petrol kaynaklarının
yüzde 65'inin Orta Doğu'da, doğal gaz kaynaklarının ise yüzde 73'ünün
Orta Doğu ve başta Rusya Federasyonu olmak üzere eski Sovyetler
Birliği coğrafyasında yoğunlaşmasına rağmen, uranyum kaynakları
dengeli bir şekilde dağılmıştır. Ülkemizde ise nükleer enerji santrallerinde
kullanılabilecek, elli yıl süreyle yeteceği hesaplanan uranyum
miktarı, 9.129 tondur. Ayrıca, gelişen teknolojiyle birlikte nükleer
enerji santrallerinde kullanılır hâle gelmesi beklenen toryumun
ülkemizde rezerv miktarı 380 bin tondur. Günümüzde işletilmekte
olan 435 adet nükleer santralin ürettiği toplam 368.827 megavat elektrik
ile dünyanın elektrik ihtiyacının yüzde 16'sı nükleer enerjiden sağlanmaktayken,
ülkemizde sadece 3 adet araştırma reaktörü bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Fransa'da 59 santral ile enerji ihtiyacının yüzde 78'ini, Belçika 7
santral ile enerji ihtiyacının yüzde 55'ini, Güney Kore 20 santral
ile enerji ihtiyacının yüzde 45'ini, Amerika Birleşik Devletleri
104 santral ile enerji ihtiyacının yüzde 20'sini nükleer enerjiden
sağlamaktadır. Dünyadaki nükleer güç santrallerinin coğrafi olarak
dağılımına bakıldığında, gelişmiş birçok ülkede bulunmasına
rağmen, gelişmekte olan Orta Doğu, Asya ve Afrika'daki ülkelerde
bulunmaması dikkat çekmektedir. Nükleer enerjilerde geçmişte yaşanan
olumsuzluklar nedeniyle aktif kontrol veya pasif kontrol işlemleri
geliştirilmiştir. Dünyada hâlen 29 adet santralin yapımı Çin, Hindistan,
Rusya Federasyonu ve Ukrayna gibi birçok ülkede devam etmektedir.
Ayrıca, toplam 125 megavat kapasitede 158 nükleer santral ise planlama
aşamasındadır. 1956 yılında kurulan ve çeşitli alanlarda kullanılan
radyoaktif maddelerin kullanımında lisanslama ve denetim faaliyetlerini
yürüten Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, nükleer atık konusunda yılların
getirdiği bir deneyime sahip olduğu gibi, 1957 yılında kurulan
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının da kurucu üyeleri arasındadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ayrıca, Hacettepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi bünyesinde
1982 yılından beri lisans seviyesinde eğitim verilen nükleer enerji
mühendisliği bölümünün yanı sıra, birçok üniversitemiz bünyesinde
nükleer bilimler konusunda yüksek lisans yapılmasına imkân sağlayan
enstitüler kurulmuştur. Dolayısıyla, gerek kurumsal gerekse bilimsel
açıdan nükleer santral yapımı noktasında yeterliliğimizi sorgulamaya
gerek olmadığını düşünmekteyim. Ayrıca, şunu da ifade etmek isterim
ki, nükleer enerji mühendisliğinden mezun olan birçok evladımız,
çalışma alanlarının ülkemizde bulunmaması nedeniyle ya yurt dışına
gitmek ya da başka mesleklere yönelmek zorunda kalmışlardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
enerjide arz güvenliğinin sağlanması açısından birçok zorunluluk
olan nükleer santrallerin kurulması için gerek özel sektörün önünü
açan gerekse özel sektörle kamu arasındaki ilişkileri düzenleyen
bu kanunun büyük önem arz ettiğini bilmekteyiz. Nükleer güç santrallerinin
maliyetlerinin üçüncü nesil için kilovat saat başına 1.200 ila
1.500 dolar arasında değiştiği, ayrıca bu santrallerin yüzde 60'ı
da yerli kaynaklarından üretileceği bilinmektedir. Nükleer güç
santralleri yapım ve döküm maliyetleri, iddia edildiğinin aksine
fazla yüksek de değildir. Çevre kirliliğine yol açmamaktadır, elektrik
üretim maliyeti en düşük seviyede gerçekleşmektedir. Sayıları
gittikçe artmaktadır. Patlama ihtimaline karşı en gelişmiş teknolojilerle
önlemler alınmaktadır. Teknolojik gelişme beklentisi ile bu günümüz
ihtiyaçlarını karşılamanın yararına ertelenmesi anlamsız olacaktır
ve artık teknolojik gelişmeleri takip
Ülkemizin kalkınması, sanayileşmesi
ve insanımızın geçim standartlarının yükselmesi için kesintisiz,
ucuz ve sürekli enerjiye ihtiyacımız vardır. Gerek fosil kaynaklardan,
yakıtlarından gerekse yenilenebilir enerji kaynaklarından
Hükûmetimiz tarafından eş zamanlı olarak çalışmalar yürütülmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erdoğan, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
FAZLI ERDOĞAN (Devamla) - Sayın milletvekilleri,
ancak, ülkemizin dışa bağımlılığını azaltmak, kaynak çeşitliliğini
sağlamak, elektriği ucuza mal etmek ve baz yük problemini çözmek gayesiyle
nükleer güç santrallerinin bir an evvel kurulması gerekmektedir.
Nükleerde teknoloji ve enerji ayırımı yapılamayacağı gibi ülkemizde
birçok alanda kullanılan radyoaktif maddelerin elektrik üretiminde
kullanılmasına neden karşı çıkıldığını da bir türlü anlamamaktayız.
Her konuda olduğu gibi bu konuda da Hükûmetimizin yapmış olduğu bu
çalışmaların gerek devletimize gerek milletimize yararlar getireceğine
inanıyoruz.
Bu kanunun, bundan sonraki kanunlarla
eş değerli bir şekilde ülkemizin enerji sektöründe de önünü açıcı
bir konumda olacağını vurguluyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Şahsı adına, Batman Milletvekili
Afif Demirkıran.
Buyurun Sayın Demirkıran. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AFİF DEMİRKIRAN (Batman) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce arkadaşlarımız da ifade ettiler.
Gerçekten çok önemli bir kanunu burada görüşüyoruz ve gerçekten
nükleer enerji tek çözüm değil, ama en son çözüm de olarak alınmaması
lazım. Çözümlerden biridir. Yenilenebilir enerjiyi de zamanlı
olarak, olabildiğince süratli bir şekilde değerlendirmemiz lazım.
Enerji verimliliğini de teşvik etmeye başladık, kanunu çıkardık.
Süratli bir şekilde takip ile en verimli şekilde enerjinin kullanımını
da sağlamamız lazım. Hatlarımızda, gerek iletimde gerek dağıtımdaki
hatlarımızdaki kayıp ve kaçakların asgariye indirilmesi için
çok büyük çabalar sarf edilmektedir. Yüzde 21'lerden yüzde 17-18'lere
kadar düşürülmüştür. Ama, bunun daha da düşürülmesi için gerekli
takibin ve rehabilitasyonların yapılması lazım. Mevcut termik
santrallerimizin daha verimli çalışması, daha iyi üretim yapabilmeleri
için rehabilitasyonlarının, başlanmış olan rehabilitasyonlarının
süratle devam etmesi lazım. Ama, bütün bunları üste koyduğumuz zaman
Türkiye gibi büyük bir ülkede, 2020 yılında ancak bugünkü dünyanın
gelişmiş ülkelerinin tükettiği elektriğin yüzde 60-70'ini karşılayabilecek
şekilde planlanmış olan bir ülkede, maalesef -daha önce de ifade ettim-
mevcut kaynaklarımız yeterli kalmamaktadır. Onun için nükleer diyoruz.
Tabii, nükleerde bir risk faktöründen
bahsedilmektedir. Ancak, değerli arkadaşlar, herkes çok iyi bilmektedir
ki, nükleer, risk itibarıyla en risksiz enerji yakıtıdır. 9 bin reaktör
yılı nükleer santral denenmiştir ve bugüne kadar oluşan kazalar
-arkadaşlarımız ifade ettiler, Çernobil'de biraz daha değişik, derinlemesine
bir inceleme yapmak lazım- Amerika'da Three Mile Island bir kaza olmuştur,
Çernobil'de bir kaza olmuştur.
Ve Türkiye'deki atıkları dikkate aldığımızda,
2015 yılında nükleer santralimizin devreye girmiş olduğunu varsayalım,
on beş yıl ıslak ortamda soğutmaya bırakmak gerekiyor, 2030 yılına
varıyoruz. Bilahare otuz ile yetmiş yıl arasında, geçici depolarda,
beton, sağlam geçici depolarda muhafaza ediliyor. Dolayısıyla,
2100 yılından, bugün itibarıyla 2100 yılından önce atıklarımızı ne
yapacağız diye -tamam, planımızı yapacağız ama- çok fazla tereddüde
de düşmeye gerek yok. Kaldı ki, bu atıklarımızı hemen alıp işlemeye
hazır çeşitli ülkeler vardır. Fransa, biliyorsunuz, taa Japonya'dan
atıklar alıp işlemektedir. Bizim atıklarımızı, bugün atığımız olsa
dahi, gerek Rusya gerek Fransa bunları alıp işlemeye hazırlıklı
hâldedir. Onun için diyoruz ki, nükleer enerjiye bir an önce geçelim.
Bakın, değerli arkadaşlar, ilginç birkaç
tane rakam vereceğim ben size, nükleer enerjinin kazanımlarıyla
ilgili olarak. Nükleer santraller karbondioksit emisyonuna neden
olmaz. Bilakis, dünyada kurulu bulunan nükleer santraller, yılda
2,3 milyar ton -dikkatinizi çekmek istiyorum, 2 milyar 300 milyon
ton- karbondioksit emisyonuna engel olmaktadır, mevcut 441 adet 383
bin megavatlık nükleer santrallerin mâni olduğu karbondioksit
emisyonu. Kükürtdioksit emisyonuna da neden olmaz. Aksine, dünyada
kurulu bulunan nükleer santraller, yılda 42 milyon ton kükürtdioksit
emisyonuna engel olmaktadır. NOx, azot gazlarının da emisyonuna neden
olmaz. Aksine, dünyada kurulu bulunan nükleer santraller, yılda 9
milyon ton NOx emisyonuna engel olur. İlaveten, atık kül üretimi yoktur
nükleer santrallerde, ancak, dünyada bulunan nükleer santraller,
yılda 210 milyon ton kül üretimine engel olmaktadır, 210 milyon ton
kül üretimine engel olmaktadır.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Mukayeseyi
neyle yapıyorsun?
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Dolayısıyla,
zengin, en temiz yakıt, en temiz üretim kaynağı olarak, ben şahsen bunu
değerlendiriyorum. Arkadaşlarımın da bu şekilde değerlendirmesini
arzu ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Demirkıran, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Tamamlıyorum
bir cümleyle Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, bugün için, mevcut,
faaliyette bulunan nükleer santraller eğer olmamış olsaydı, aynı
miktar elektrik üretebilmek için mevcut sera gazı salınımının yüzde
17 fazlası bir sera gazı salınımı söz konusu olacaktı. Yani, bugün
dünyada yüzde 17'dir elektrik üretiminde nükleerin payı. Bu olmamış
olsaydı, bu kadar fazla sera gazı salınımı olacaktı. İyi ki nükleer
santraller var, iyi ki bu kadar çok sera gazına mâni oluyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Demirkıran.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum…
III. - YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 5'inci
maddenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır.
Şimdi bu talebi yerine getireceğim,
ancak, yoklama talebini işleme koyabilmem için, ayakta olup yoklama
talep
İsimler tutanağa geçeceğinden, ayaktaki
her sayın milletvekilinden, sırasıyla isimlerini okuduğumda işaret
etmelerini rica ediyorum.
Sayın Ali Rıza Gülçiçek? Burada.
Sayın Ahmet Ersin? Burada.
Sayın Mevlüt Aslanoğlu? Burada.
Sayın Ali Topuz? Burada.
Sayın Ufuk Özkan? Burada.
Sayın Nuri Çilingir?
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Tekabbül
ediyorum.
BAŞKAN - Evet.
Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu? Burada.
Sayın Vezir Akdemir? Burada.
Sayın Ramazan Kerim Özkan? Burada.
KEMAL SAĞ (
BAŞKAN - Çilingir'in yerine, Sayın Kemal
Sağ tekabbül ediyor.
Sayın Mehmet Işık? Burada.
Sayın Vahit Çekmez? Burada.
Sayın İsmet Atalay? Burada.
Sayın Engin Altay? Burada.
Sayın Tuncay Ercenk? Burada.
Sayın Ali Rıza Bodur? Burada.
Sayın Tacidar Seyhan? Burada.
Sayın Vedat Yücesan? Burada.
Sayın Feridun Ayvazoğlu? Burada.
Sayın Mesut Özakcan? Burada.
Sayın Ali Cumhur Yaka? Burada.
Sayın milletvekilleri, yoklama için
beş dakika süre veriyorum. Adlarını okuttuğum sayın üyelerin yoklama
için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yeter sayısı vardır.
V. - KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
6.-
Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına
İlişkin Kanun Tasarısı ve Çevre ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/1260) (S.
Sayısı: 1360) (Devam)
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
6'ncı
maddeyi okutuyorum:
Kamu iştiraki ve yatırımı
MADDE 6- (1) Bu Kanundan yararlanmaya
hak kazanan şirket ile bir iktisadî devlet teşekkülü, 8/6/1984 tarihli
ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname çerçevesinde iştirak ilişkisi kurabilir.
(2) Kamu şirketleri bu Kanun kapsamındaki
santralları yapabilir. Bu amaç
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Sinop Milletvekili Engin Altay.
Sayın Altay, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
gördüğünüz ve izlediğiniz gibi sesim kısık. Bugün, Ankara Üniversitesinde
bir kontrolden, muayeneden geçecektim, ama, apar topar buraya, giderayak,
böyle çok önemli kanunları getiriyorsunuz, bizi de hasta hasta bu
Parlamentoda konuşmak zorunda bırakıyorsunuz.
Şimdi, ben, çeşitli defalar söyledim,
parlamenter demokrasi önemlidir, demokrasi iki ördeğin el kaldırarak
bir file üstünlük sağlama rejimi değildir dedim, ama, inatla ve ısrarla,
seçim kararı almış bir Parlamentoda rejimin yapısına yönelik değişiklikler
yapmaya teşebbüs ediyorsunuz, çok önemli bir, enerji politikasıyla
ilgili kararlar almaya çalışıyorsunuz. Büyük Atatürk, ta 1923'te,
Eskişehir'de, sizin bu hâlinizi görmüş olmalı ki, hissetmiş olmalı
ki, bakın, Büyük Atatürk seksen üç yıl önce ne demiş: "Uluslar, egemenliklerini
geçici bile olsa bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla
inanmamalı ve güvenmemelidirler, çünkü, meclisler bile despotluk
yapabilir ve bu despotluk bireysel despotluktan daha tehlikeli
olabilir. Meclislerin öyle kararları olabilir ki, bu kararlar ulusun
yaşamına giderilmesi olanaklı olmayan zararlar verebilir."
Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Yıl 1923. Eskişehir. Bu size, bize, milletimize
seksen küsur yıl önce verilmiş bir uyarı, bir mesajdır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
dünyanın hiçbir yerinde, ömrünü tamamlamış, seçim kararı almış
bir parlamento, bu sayısal üstünlüğe güvenerek, siyaseten çok
etik olmayan bir anlayışla, burada sabah on bir, gece on iki Parlamentoyu
çalıştırarak, gümrükten mal kaçırır gibi kanun çıkarmaya kalkmamıştır.
Böylece de, siz dünya siyaset tarihine bir ilk olarak geçiyorsunuz.
Sayın milletvekilleri, Çernobil kazası
26 Nisan 1986'da yaşandı. Aradan yirmi bir küsur yıl geçti, yirmi küsur
yıl geçti ve hâlen, ben bir Karadeniz çocuğu olarak, bunun etkilerini
seçim bölgemde ve Karadeniz Bölgesi'nde hissediyorum.
Çok saygın kuruluşların yaptığı araştırmalar
kanser vakalarının 20 kat, tüberküloz vakalarının 10 kat, sakat doğum
vakalarının 2,5 kat arttığını bilimsel olarak ispatlamakta. Dünya
bu kazadan sonra nükleer santrallerini sorgulamaya başladı. Bazıları
kapattı, bazı ülkeler bitmiş santralleri açmadı, ama, AKP enerji
krizi senaryolarıyla bu ülkeye nükleer santral dayatıyor. 80'li
yıllarda da o zamanın hükûmetleri, enerji krizi senaryoları üreterek
böyle dayatmaların içine girdiler. Hatta, sanıyorum Göcek'te -hafızam
beni yanıltmıyorsa- termik santral kurmak için, Ege Bölgesi'nde, tatil
zamanı gece sekizde, dokuzda elektrikleri kestiler. Şimdi böyle
günlerden geçiyoruz, ama, bilmenizi isterim ki "enerji tasarrufu
ve verimliliği" cümlesi, özellikle iktidarınızın bu dört buçuk
yıllık döneminde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığında hiç kullanılmamış,
göz ardı edilmiş bir konudur. Enerji tasarrufu ve verimliliği… Bununla
meşgul değil Enerji Bakanı. Enerji Bakanı, dünyanın terk ettiği bir
çöp teknolojiyi Türkiye'ye getirmekle meşgul. Sinop halkı buna karşı,
ben karşıyım; ben buna bir baba olarak karşıyım, gelecek kuşaklara
temiz bir dünya, sağlıklı bir çevre bırakma adına karşıyım. Biraz
sonra konuşacağım 7'nci maddede Sinop halkının görüşlerini anlatacağım,
Sinop'un bu meseleye nasıl baktığını anlatacağım.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
yüzde 30'luk enerji tasarrufu potansiyelinin yüzde 85'i için beş kuruş
para ödemeye bu ülkenin ihtiyacı yoktur. Yani, yüzde 30'luk bir enerji
tasarrufu için, bunun yüzde 80'i için beş kuruş harcamamıza gerek
yok. Hâl böyleyken, tutturdunuz bir nükleer santral. Merkezî planlama
ve kamusal bir anlayışla, bu ülke hiçbir zaman enerji sorunu yaşamaz.
Sizin enerji politikanız ve enerji stratejiniz yok, buradan iddia
ediyorum. Sizin rant stratejiniz var, rant politikanız var, bunu da
bu kürsüden söylüyorum. Sizi, giderayak bu millete şikâyet ediyorum.
Öz kaynak açısından potansiyelimiz,
115-120 bin megavat kurulu güç ile 570 milyar kilovat saat elektrik
üretecek noktadadır. Bu da, önümüzdeki otuz yıl için böyle bir belayı
Türkiye'nin başına getirmeyi gerektirmiyor. Türkiye'nin acilen
enerji üretim artışına ihtiyacı var diyorsanız -ki, diyorsunuz-
nükleer santral, iddia edildiğinin aksine pahalı bir enerji kaynağıdır.
Kurulumu, üretimi, işletimi, güvenlik, söküm maliyetleri çok pahalıdır.
Ömrü otuz beş-kırk yıldır, bir baraj kadardır. Biraz sonra Sinop'u konuşurken
söyleyeceğim. Boyabat Barajı'nın yanına bir tane daha yapın, nükleer
santral yapmış kadar iş yapmış olursunuz.
Sayın Bakan beni dinlemiyor. O da biliyor
ki, iki ay sonra bir daha bakan değil, bir daha iktidar değil. Biz burada
laf söylüyoruz Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Görüyorum, görüyorum.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Yapım süresi
on beş yıldır. Acil bir enerji sorununu çözmekten de uzaktır. Hükûmet
size yanlış bilgi veriyor, millete de yanlış bilgi veriyor, size de
yanlış bilgi veriyor. Temiz değildir, güvenli değildir, radyoaktif
atıklar bugünün değil, elli yıl sonranın sorunudur.
Size soruyorum. Sayın Bakan çıksın da
gelsin buradan söyleyiversin bakayım: Dünyada nükleer atıkları
saklayacak lisanslı bir son depolama tesisi var mı yok mu? Yukarıda
Allah var. Vicdanıyla baş başa gelsin, söylesin bakayım. İnşallah
da doğruyu söyler. Gelip burada yüce milletin Meclisinde sayın milletvekillerine
Sayın Bakan, "Evet, dünyada lisanslı bir son depolama alanı
var." diyemez.
EYÜP FATSA (Ordu) - Derse ne olur?
ENGİN ALTAY (Devamla) - Bu atık depolamanın
maliyetini yaptınız mı? Atıkla meşgul değil Hükûmet.
Bakın, burada söylüyorum: Sinop'ta değil,
Türkiye'nin hiçbir yerinde bu teknolojiyle, bu dünyanın terk ettiği
teknolojiyle bir nükleer santral yapılmasına ve bu yol
Bu ihaleye girecek firmaları uyarıyorum:
Vatana ihanet etmeyin, insanımıza ihanet etmeyin, çocuklarımıza
ihanet etmeyin, doğaya ve çevreye ihanet etmeyin.
Nükleer enerjinin risklerinden ülkemizdeki
kaynakları verimli kullanarak kurtulmak mümkündür. Bakın, bilimsel
ve net olarak söylüyorum: Nükleer atık sorunlarının çözümlenmesi
orta yere koyulmadan, yeni kuşak nükleer reaktörlerin ekonomik
olarak sürdürülebilirliliği ve reaktörlerin güvenirliliği sağlanıncaya
kadar, depolama sürecinde jeolojik değişim etki ve riskleri, sızıntıları
dikkate alarak ve kazaların çoğunun insan kaynaklı olduğu gerçeğinin
farkında olarak, radyoaktif atık sorununu ortadan kaldıran, güvenilirliği
çok yüksek olan, silahlanmaya karşı dirençli, ekonomik rekabet gücü
yüksek ve kamuoyu desteğini yüzde 100 sağlayacak yeni nesil nükleer
reaktörlerin devreye sokulacağı ana kadar siz bu projeden vazgeçmek
zorundasınız. Geçmezseniz, sizin bu ülkeye ihanet ettiğinizi bu
kürsüde ve Türkiye'nin her metrekaresinde ölene kadar söylemeye
devam ederim.
Sayın Başkan, kanunun gerekçesinde orta
ve uzun vadede arz güvenliğinden, teknolojinin yaygınlaşmasından
falan bahsediyorsunuz. Bir sürü şey söylüyorsunuz da zamanımız
az. Sizin orta vadeden anladığınız nedir Allah aşkına?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Altay, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Bak, hasta hasta
geldim, bana bir tolerans sağla.
CAHİT CAN (Sinop) - İyi ki hastasın!
ENGİN ALTAY (Devamla) - Altı-sekiz yıl
diye başlanıp on-on beş yıldan önce bu işin bitmeyeceğini biliyorsunuz.
On-on beş yıl enerjide böyle çok da orta vade sayılmaz. Bu santrale bugün
ha deseniz, 2020'yi bulacak.
Değerli milletvekilleri, içinizde
bilgisayardan anlayanlar, kullanan arkadaşlarım var. Bu santral,
bu Bakanın buraya getirmek istediği santral Commodore 64'tür. Şimdi
Windows Vista çıkmış, Commodore 64'le bilgisayar işlemi yapana gülerler.
Yaptığınız budur. Sizi her yerde halka şikâyet edeceğiz. Böyle bir
şey olmaz.
Küçükçekmece'de bir tesis var. Hiç el attınız
mı, hiç baktınız mı oraya? Gidin orayı bir adam edin. Nükleer teknolojinin
uzağında durması Türkiye'nin, tabii mümkün değil, tıpta var, tarımda
var, şurada var burada var, ama yaptığınız tamamen farklı bir şey.
"Kes-kopyala-yapıştır" vardır. Bilgisayardan bir bilgiyi
alırsınız, kendi dosyanıza kopyalarsınız. Yaptığınız bu. Bunu da
Avrupa terk etmiş, kullanmıyor, kapatıyor.
Adam… Sayın milletvekilleri, aklınız
seçimde ama, biraz dinleyin. Adam, nükleer santrali bitirmiş, on yıldır
açmıyor, hizmete açmıyor. Avrupalı insan da, bu millet insan değil
mi? "Demokrasi, demokrasi" diyorsunuz, "AB'ye uyum süreci"
diyorsunuz da, Avrupalı referandum yapıyor, halka soruyor; sorsana
bunu da halka? Bu milletin kaderini 350 tane milletvekilinin parmağıyla
nasıl tayin edersin?
MUSA UZUNKAYA (
ENGİN ALTAY (Devamla) - Güzel Karadeniz'i,
güzel Mersin'i, güzel Türkiye'yi nasıl katledersiniz? Buna müsaade
etmeyeceğiz.
MUSA UZUNKAYA (
ENGİN ALTAY (Devamla) - Buna müsaade
etmeyeceğiz. Göreceksiniz, Sinop'ta özellikle buna müsaade etmemiz
söz konusu değildir, yaşayarak göreceğiz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
arkadaşlar teknik konuları söyledi. Ya, ayıptır ayıp, "Dışa bağımlılığı
azaltacağız." diyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Altay, iki buçuk dakikalık
bir süreyi aştınız, tamamlayın lütfen.
Buyurun.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın Başkan,
çok teşekkür ediyorum, hemen toparlıyorum.
Yani "Dışa bağımlı değil." demek,
çok ayıp;
CAHİT CAN (Sinop) - Biraz sonra cevabını
alacaksın.
ENGİN ALTAY (Devamla) - O uranyumu ya
Kanada'ya, Amerika'ya, bir yere göndereceksin, ya da şimdi İran'a,
şimdi İran'a göndereceksin, onu zenginleştirip yakıt yapacaksın,
sonra yakacaksın.
AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Otuz yıl sonra…
ENGİN ALTAY (Devamla) - Kim o bağıran?
AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Otuz yıl sonra…
ENGİN ALTAY (Devamla) - Senin elin ayağın
tutuyor mu? Gelsene buraya!
BAŞKAN - Arkadaşlar, sayın milletvekilleri,
lütfen, Genel Kurulun mehabetine uygun davranalım.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın Başkanın
tahammülüne ve toleransına çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum, sağ olun.
ENGİN ALTAY (Devamla) - 7'nci maddede
de, bu işin Sinop boyutunu konuşacağız. Bu arada, değinemediğim
bir iki konuya daha değineceğiz. Ama, bilin ki…
BAŞKAN - Sayın Altay, lütfen…
ENGİN ALTAY (Devamla) - Bitiriyorum.
BAŞKAN - Son cümlenizi alayım.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Çok teşekkür
ediyorum.
…bu santrali yapamayacaksınız.
Size ve yüce millete saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum. Sağ olun.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Hatip...
ENGİN ALTAY (Devamla) - Efendim?
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sakin konuşursanız
daha iyi olur.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Bu benim sakin
hâlim.
BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen,
kürsüden karşılıklı konuşmayalım. Arkadaşlar, konuşacaksanız,
Genel Kurulda birbirinizin yanına oturun, konuşun, görüşlerinizi
alın; lütfen.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
7'nci maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ
BÖLÜM
Çeşitli
Hükümler
Teşvikler
MADDE 7- (1) Bakanlar Kurulu, kurulacak
santrala ilişkin teknoloji edinmeye yönelik yatırımlar ile işletme
personelinin eğitimini teşviklerden yararlandırabilir.
(2) Bu Kanun kapsamında üzerinde santral
kurulacak taşınmazların Hazine'nin özel mülkiyetinde veya Devletin
hüküm ve tasarrufu altında bulunması halinde, bu taşınmazlar üzerinde
şirket lehine, Maliye Bakanlığı tarafından bedelsiz olarak kullanma
izni, irtifak hakkı tesis edilir. Bu taşınmazlara ilişkin sözleşmelerin
sürelerinin sonunda, maliyeti 5 inci maddenin dördüncü fıkrası
kapsamında oluşturulan fonlardan karşılanmak üzere nükleer güç
santralının sökülmesi zorunludur. Söküm işinden ve taşınmazın çevre
kuralları kapsamında
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Sinop Milletvekili Engin Altay.
Sayın Altay, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bu sefer çok yumuşak
ve yavaş.
CHP GRUBU ADINA ENGİN ALTAY (Sinop) - Peki,
çok yumuşak… Zaten ses yok ki, kısık.
Keşke, bu maddede de konuşacağım için
demin devam etseydim.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, sağ
olun.
Değerli arkadaşlar, kaldığım yerden,
müsaade ederseniz, devam etmek istiyorum.
Bildiğiniz gibi, nükleer enerji en parlak
dönemini 1973'lü, 1974'lü yıllarda yaşamıştır, petrol krizinde yaşamıştır
ve o dönemde, bütün dünya, buna, dünyanın kurtuluşu, dünyanın geleceği
diye sarılmıştır. Ama, sonradan bakıyoruz ki, Amerika başta olmak
üzere, Almanya'sından İsveç'ine, Norveç'ine kadar bütün ülkeler, birinci
kuşak, ikinci kuşak, üçüncü kuşak, üç kuşak santral üretmelerine rağmen,
istenilen sonucu, çevresel etkileri itibarıyla, atık itibarıyla,
pahalılığı itibarıyla, pahalılığı itibarıyla alamadıkları
için şimdi bunları yapan yok, kullanan yok. Hâlihazırdakiler de peyderpey
kapatılıyor, bunu biliyoruz.
Bakın, bugün Uluslararası Enerji Ajansı
ve Amerika Birleşik Devletleri Enerji Bakanlığı tahminlerine göre
-bunu, altını çizerek söylüyorum; lütfen dikkate alın- 2030'da nükleer
enerjinin payı yüzde 5'e inecek. Arkadaşlar, bugün itibarıyla da,
bu, yüzde 17'lerde görülüyor. Şimdi, hâlen yüzde 17. Nükleerin elektrik
üretimindeki payı da, yine, Amerikan Enerji Bakanlığı ve Uluslararası
Enerji Ajansına göre yüzde 17'den yüzde 12'ye inecek.
CAHİT CAN (Sinop) - Nereden biliyorsun?
ENGİN ALTAY (Devamla) - Şimdi, her şeyini
dışarıdan getireceğiniz bir teknolojiyi siz onlardan iyi mi biliyorsunuz?
Onlar bu konuda indirime giderken Türkiye gibi, Hindistan gibi,
CAHİT CAN (Sinop) - Hayırlı olsun!
ENGİN ALTAY (Devamla) - Bu santrali biz
engelleyemezdik belki, ama bu saatten sonra, Türkiye'de yaşayan
yurttaşlarımızın sokağa çıkma kültürü bu noktaya geldikten sonra,
Sayın Bakan uğurlar olsun, bu santrali artık yapamazsınız. Ne zaman
ki ciddi bir girişime başladığınız anda, Tandoğan'a, 1 milyon insan,
bu sefer, bir yanda bayraklar, bir yanda antinükleer logoyla gelecektir,
göreceksiniz. Ama, eminim ki, zaten buna gerek kalmayacak, 22 Temmuzda
Türkiye'de yeni bir sabah doğacak ve o tarihten itibaren bu çöp teknolojinin
Türkiye'de yeri olmayacak. Bunu, altını çizerek söylüyorum.
Şimdi, seçim bölgemde 59 tane kuruluş
-bakın, burada isimleri var- Sinop Barosundan, Sinop Ziraat Odasından,
Sinop Esnaf ve Sanatkârlar Odasından, DİSK, KESK, Türk-İş, Tes-İş, gazeteciler,
ziraatçılar, radyolar, tiyatrolar, siyasi partilerin tümü bu işe
karşı.
CAHİT CAN (Sinop) - Halk ne diyor?
ENGİN ALTAY (Devamla) - Bunlar halk oluyor
Beyefendi, bunlar halk.
Şimdi, sayın milletvekilleri, biraz
önce, parlamenterler, bu dönemin sonunda, nihayet konuştular.
Dört buçuk yıl konuşmadılar seçim bölgemin iktidar milletvekilleri
ve biraz önce, nihayet, konuştular. Keşke, iktidar milletvekillerimiz,
Sinop-Boyabat tünelli yolunu konuşsalardı. Devraldıkları Türkiye'de
yüzde 68'i bitmiş bir projeyi...
CAHİT CAN (Sinop) - Hayır, hayır.
ENGİN ALTAY (Devamla) - ...Sinop'un en
hayati projesini dört buçuk yılda tamamlamak için bu kürsüyü kullansalardı.
Keşke, sayın milletvekilleri, Karasu Barajı'nı, Gökırmak-Dodurga
Barajı'nı, Boyabat Barajı'nı, Saraydüzü Barajı'nı, Saraydüzü-Kargı
yolunu, Boyabat-Saraydüzü yolunu, Durağan-Boyabat yolunu dört buçuk
senedir bu kürsüde konuşsalardı da şimdi Sinop'a rahat gidebilselerdi.
CAHİT CAN (Sinop) - Allah Allah, Allah
Allah!..
ENGİN ALTAY (Devamla) - Gerze-Sinop yolunu,
bunları konuşsaydınız dört buçuk yılda, şimdi göğsünüzü gere gere
de buraya çıkıp "bunu da yapacağız" deseydiniz. Bunları
konuşmadınız ve Sinop'ta...
SABRİ VARAN (Gümüşhane) - İyi ki sesin
kısık…
ENGİN ALTAY (Devamla) - Evet, bu, hasta
hâlim.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, sayın milletvekilleri;
çok şey istemiyorum. Bu, sıradan bir kanun değildir. Bu, Türkiye'nin
bugününü, yarınını ilgilendiren bir kanundur. Yarınını ilgilendirse
neyse, yarından sonrayı da ilgilendiren bir kanundur. Bu yüzden, örnek
aldığınız ve aldığımız gelişmiş Batı ülkelerindeki gibi, bunu,
bu projeyi, kamuoyu desteğini sağlamadan hayata geçirmeye lütfen
kalkmayın. Bu doğru değildir, bu ahlaki değildir, mantıklı değildir.
Sizden bunu istiyoruz. Bir referandum yapın Sinop'ta, eğer Sinop halkının
yüzde 51'i "evet" derse, yüzde 40'ı "evet" derse, gelin
yapın. Sinop halkının yüzde 20'si "evet" diyebilir belki,
ama yüzde 80'i "hayır" diyecektir.
Sayın Milletvekilim söyledi, "Sinop'un
eski PTT binasında TAEK karargâh kurmuş." diye. O TAEK'lileri
-TAEK Başkanı burada mı bilmiyorum- o personeli iki buçuk ay sonra
oradan kovacağız, haberleri olsun. Benim halkıma, benim vatandaşıma
da devletin imkânlarıyla yanlış bilgi vermesinler, ayıp ediyorlar!
Verdikleri her yanlış bilgiyi onların burnundan fitil fitil fitil
getirmezsem namerdim! Sinop halkına kimse yalan söylememiştir,
söyleyemeyecektir. Sinop halkı her şeyin farkında olan bir topluluktur.
Dünyanın…
Sayın Turizm Bakanı keşke burada olsa.
Turizm Bakanı Avrupa'ya gidiyor, diyor ki: "Ben bir şey keşfettim."
diye bağırıyor adamcağız. Ne keşfettin? Ne keşfetmiş olabilir Sayın
Turizm Bakanımız? Almanya'da söylüyor, Fransa'da söylüyor: "Ben
Bakan olunca bir keşif yaptım." diyor. Bu Hükûmetin Bakanı söylüyor,
Turizm Bakanı söylüyor. "Sinop'u keşfettim. Bir turizm cenneti,
eşsiz bir merkez." diyor. Öteki de "Oraya nükleer santral yapacağım."
diyor. Buna ne derler, bilmiyorum. Birisi "Dünyanın turizm merkezi
yapacağım, olmalı, hak ediyor." diyor, birisi "Hayır, ben,
oraya, dünyanın terk ettiği, dünyanın kaçtığı santrali yapacağım."
diyor.
Bir hükûmetin içinde böyle bir çelişki
olabilir mi? Bunu millete nasıl anlatırsınız? Gören görmeyen de sizi
beş partili koalisyon hükûmeti zanneder. Ben mi yanlış biliyorum?
Tek parti hükûmeti değil mi bu? Yani, iki bakanın arasındaki tezada
bakın. Böyle bir şey olamaz. Bunu
TAEK Başkanı da demiş ki sayın milletvekilleri:
"Efendim, Mersin'de tepki çok, orada bölge olarak biraz daha turizm
hareketi de var, onun için Sinop'a yükleniyoruz."
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Öyle bir şey yok.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Sen bunu
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Öyle bir şey yok.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Ben onunla konuşurum.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Yok öyle bir şey.
ENGİN ALTAY (Devamla) - İspatlarım Sayın
Bakanım, ispatlarım…
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Yok öyle bir şey.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Belgelidir.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Bak, TAEK Başkanı "asla" diyor.
ENGİN ALTAY (Devamla) - Siz misiniz TAEK
Başkanı? Siz bunu söylediniz! Siz bunu söylediniz!
Her neyse...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - "Söylediniz"
deyip geçme, ispatla!
BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayalım, Genel
Kurula konuşalım efendim. Lütfen…
ENGİN ALTAY (Devamla) - Böyle bir şey
olabilir mi ya!
Efendim,
Ben bu konuya ezbere karşı çıkmıyorum.
Çok okuduk, çok inceledik ve bu ülkenin iyi yetişmiş bir sürü mühendisini
dinledik. Elektrik Mühendisleri Odasının mühendisleri, o odaya
bağlı mühendisler bu milletin çocukları değil mi? 30 bin tane elektrik
mühendisi buna niye karşı? Bunlar, bu milletin, bu memleketin iyi
yetişmiş çocukları; bunlar niye karşı?
Geçen, bana bir beyefendi geldi. Burada,
kuliste "Efendim, size nükleer santralin faziletlerini anlatacağım."
dedi. "Anlat bakayım…" Bir şeyler gösteriyor. "Peki, bunu
sen niye yapıyorsun, görevin ne? TAEK'te misin?" "Hayır."
"Bilmem, şurada mısın, Enerji Bakanlığında mısın?" "Hayır."
"Sen kimsin? Ne yapıyorsun?" "Ben aydınlatıyorum…"
"Bu iş için kaç para aldın? Kimden, kaç para aldın?" diye sordum.
Yani, adam eline çantayı almış, broşür dağıtıyor, siyasileri ikna
turuna çıkmış. Parlamentoda yapıyor bunu. Adamı dövmediğim için
kendimi kutluyorum. Gelmiş, Parlamentoda bana, nükleer santral lobi
faaliyeti yapıyor. Böyle bir ülkedeyiz.
Sürem bitiyor, Başkanın sabrını tekrar
zorlamayacağım. Sesim kısık, rahatsızım. Ama, tekrar söylüyorum:
Sayın Bakan, şahsen sizi de severim. Hani, siz beni danışman alacaktınız
ya, bir daha ben seçilemeyecektim de; onun için de seviyorum…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ENGİN ALTAY (Devamla) - Sayın Başkanım,
teşekkür için…
BAŞKAN - Buyurun Sayın Altay.
MUSA UZUNKAYA (
ENGİN ALTAY (Devamla) - Evet, benim iş
garantimi Sinop halkı cebime koydu, hem de yirmi yıllığına koydu
Sayın Vekilim, hiç merak etme sen.
Arkadaşlar, samimiyetle, iyi niyetle…
Sayın Bakan, çok rica ediyorum, bu proje doğru değildir, iyi düşünülmüş
değildir. Kısa vadeli, orta vadeli elektrik meselelerimizi, enerji
taleplerimizi başka türlü çözmek mümkündür. Arkadaşlar teknik olarak
anlatıyor, zamanım yok. Gelin, en azından yeni Parlamentoya bunu
bırakalım. Sizinle bir televizyonda tartışalım, millet de SMS'le
oy versin. Siz kazanırsanız ilk kazmayı ben vuracağım, ben kazanırsam
siz de bu işten vazgeçin.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Altay.
SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Allah'tan sesin
kesik!..
ENGİN ALTAY (Sinop) - Kesik, görmüyor
musun?
BAŞKAN - Madde üzerinde şahsı adına Sinop
Milletvekili Cahit Can.
Buyurun Sayın Can. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) - Can, yanlış bilgi
verme millete.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Can, ne
diyeceksin Sinoplulara, ben merak ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Can, nükleer enerji ülkemizin
her tarafına lazım. Dolayısıyla, Sinop mahalli olarak konuşmayalım.
Buyurun.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Can, seni
Diyojen'e şikâyet ederim.
CAHİT CAN (Sinop) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 1360 sıra sayılı nükleer güç santrallerinin
kurulmasıyla ilgili 7'nci madde üzerinde söz almış bulunuyorum.
Şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, burada, nükleer güç santrallerinin
oluşmasıyla ilgili çalışmalar yapıyoruz. Ancak, biraz önce, Sayın
Altay buraya gelip konuşurken…
ENGİN ALTAY (Sinop) - Cevap hakkı doğar…
Cevap hakkı doğurma.
CAHİT CAN (Devamla) - Ben daha önce konuşmuştum
bu konuları ama, herhâlde, izlememiş olacak ki, bu konulara yeniden
girdi. Yani, nükleer güç santrallerinin çevreye etkisinin olmadığını,
insan sağlığına zararlı olmadığını, çeşitli, Karadeniz'deki yapılan
incelemeler noktasında açıkladığımızı ifade etmiştim. Ama, ne yazık
ki, hem konuyu dinlemeden hem incelemeden, bir milletvekili arkadaşımızın,
gerek basın yoluyla gerekse Sinop'ta feveran etmesi, gerçekten, Sinop
ilimiz adına üzüntü vericidir.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, sataşma
var; cevap hakkı doğacak.
CAHİT CAN (Devamla) - Sinoplu insanlarımız
adına üzüntü vericidir. Çünkü, konu üzerinde hiçbir çalışma yapmamıştır.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Çüş!.. Çüş!.. Ne demek
çalışma yapmamış? (AK Parti sıralarından gürültüler)
CAHİT CAN (Devamla) - Bakınız, bendeniz,
Çevre Komisyonunda ve Enerji Komisyonunda saatlerce…
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan…
ENGİN ALTAY (Sinop) - Kaç satır okudun
sen bunu? Sen bunu kaç satır okudun? (AK Parti sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar)
BAŞKAN - Sayın Altay… Sayın Altay…
CAHİT CAN (Devamla) - O sözü size iade
ediyorum.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Can, bir dakika…
ENGİN ALTAY (Sinop) - Ne demek hiçbir
şey yok!
CAHİT CAN (Devamla) - O sözü size iade
ediyorum! Çok çirkin bir yaklaşım davranışı sergiliyorsunuz Sayın
Altay. Şimdi…
BAŞKAN - Sayın Altay, ifadenizi…
Sayın Can… Sayın Can…
ENGİN ALTAY (Sinop) - Kaç satır yazı okudun
sen bu konuda? "Hiçbir araştırma yapmamış" diyorsun. Sen benim
bu konuda ne kadar okuduğumu biliyor musun!
BAŞKAN - Sayın Altay… Sayın Altay…
EYÜP FATSA (Ordu) - Çirkin ifadeler kullanmayın.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Abi, var mı böyle
bir şey? Böyle bir şey denir mi, hiç çalışmamış!.. Arkadaşlığımız
var, ayıp!
BAŞKAN - Sayın Altay…
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Altay…
CAHİT CAN (Devamla) - Evet…
BAŞKAN - Bir dakika Sayın Can.
Sayın Altay, biraz önce ifade ettiğiniz
kelimeyi sehven söylediğinizi düşünüyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Ama, hoş değil ki.
BAŞKAN - Hayır, düzeltin yani o kelimeyi.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Tamam, düzelttim.
Tamam… Cahit Bey, kusura bakma; ama, sen düşünceni söyle, benim bilip
bilmediğime karışma.
CAHİT CAN (Devamla) - Evet, teşekkür ediyorum
Sayın Altay, güzel bir lisanla düzelttiğiniz için söylediğiniz sözleri.
Sevgili arkadaşlar, bakınız, biraz önce
Sinop halkını töhmet altında bırakarak, sanki tüm Sinop halkının
bu işe karşı olduğunu ifade ederek burada konuşma yapılmasını ben
doğru bulmuyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop) - "Yüzde
80" dedim.
CAHİT CAN (Devamla) - Çünkü, daha bu nükleer
güç santralleri ortaya çıkmadan önce, çeşitli platformlar kurarak,
karşıt platformlar kurarak milleti etkilemeye çalıştınız. Ancak,
ülkemizin gerçekten çok önemli bir enerji ihtiyacını gidermesi
açısından bu çalışmanın çok verimli olduğunu burada arkadaşlarımız
ifade ettiler. Şimdi, biraz önce dedi ki Sayın Altay: "Bu dönemde
artık kullanılmıyor." Ben resmî rakamlarla konuşan bir insanım.
Şimdi, burada, bakınız, 1971 yılında yüzde 1'ken dünyanın kullandığı
nükleer güç santralleri, 2001 yılında, hatta, şu anda yüzde 17'den
bahsediliyor Sayın Altay. Herhâlde, bu verileri incelemediniz.
ENGİN ALTAY (Sinop) - 1971'de başladı bu
iş.
CAHİT CAN (Devamla) - Şimdi, müsaade
eder misiniz.
Bakınız, en ucuz enerji olduğunu bildiğiniz
hâlde, bile bile burada inkâr ettiniz.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Niye karşı çıktık?
CAHİT CAN (Devamla) - Böyle bir şey asla
olamaz. Bakın, ben size aslında bu konuda çok açıklama yapmak istiyordum;
ancak, diğer konulara da girdiniz. O konular noktasında sizin vereceğiniz
hiçbir cevap yoktur. Çünkü, bakın, Sinop ilimizin 470 köyü var, 9 ilçesi,
2 beldesi var.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Bekliyor o köyler
seni!
CAHİT CAN (Devamla) - Bu güzergâhları
dörder sefer turlamış bir insan olarak baktım ki, Cumhuriyet Halk Partililer,
cumhuriyet tarihinden beri bir çivi çakmamışlar; bunu gördüm! (AK
Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından "Oo" sesleri,
gürültüler) Evet, bir çivi çakmadıklarını gördüm.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Can,
ayıp oluyor ama!
CAHİT CAN (Devamla) - Samimiyetimle
söylüyorum.
Şimdi, hayatında bir çivi çakmayanlar…
O demin bahsettiğim Boyabat tünelli geçiş yolundan, Sayın Altay,
Sayın Abdüllatif Şener Bey'le -Bakanımızla- birlikte dolaştığımız
zaman ancak geldin. Orada ne diyordunuz, kale surları gibi istinat
duvarlarının var olduğunu görünce "Hayret ya, bu çalışma nasıl
olmuş?" diye siz bahsetmediniz mi!
ENGİN ALTAY (Sinop) - Sen yapmadın ki,
senden öncekiler yaptı!
CAHİT CAN (Devamla) - Yaa! İşte, o çalışmaları
bildiğiniz hâlde, o dağların geçidinde, efendim, kırk tane geçit olduğunu
bildiğiniz hâlde, kolay bir çalışma olmadığını bildiğiniz hâlde buradan
çok ufak, küçük kelimelerle bunları konuşmanızı, ben, sizi Sinop
halkına şikâyet ediyorum buradan! (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) - Göreceğiz.
CAHİT CAN (Devamla) - Evet, şikâyet ediyorum
ve bu Hükûmet, dört buçuk yıl içerisinde oraya, eski birim fiyatla söylüyorum,
100 trilyona yakın para aktarmıştır. Siz hayatınızda bu kadar parayı
bir yatırıma aktardınız mı Sayın Altay?
Durağan'dan Alaçam yoluna doğru biz yaptık.
Boyabat ve Durağan ilçesine 25 kilometre çalışmalar devam ediyor.
Sinop şehir geçişi Kabalı'dan itibaren bir otoban gibi o çıkışlar
devam ediyor.
Siz, yaptığımız okulları, anaokullarını,
zihinsel engelli okullarını bilmiyor musunuz? (AK Parti sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen…
CAHİT CAN (Devamla) - Sayın Aslanoğlu,
ne yaptınız?
BAŞKAN - Sayın Can, mikrofon kapalı,
lütfen!
CAHİT CAN (Devamla) - Ne yaptınız, ne?
BAŞKAN - Sayın Can, bir dakika efendim.
CAHİT CAN (Devamla) - Biz Sinop ilimize
yaptığımızı biliyoruz. Hayatınızda, rüyanızda bile görmediğiniz
şeyleri yapıyoruz Sinop'a.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen…
Sayın can, mikrofonunuzu açacağım, konuşacaksınız;
ama, Sinop'un sorunlarını burada çözme şansımız yok saygıdeğer arkadaşlarım.
Halka birbirinizi şikâyet ediyorsunuz, Sinoplular sizi bekliyor.
Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.
CAHİT CAN (Devamla) - Ama, gördüm ki, daha
meydanlara bile çıkamayacağını… Burada "hastayım" diye
ifade
ENGİN ALTAY (Sinop) - O ne demek?
CAHİT CAN (Devamla) - Sevgili kardeşim,
Sayın Altay, ben bu konulara girmeyeceğim; ancak, Sinop Amerikan
radarı yapılırken bile, geçmiş zihniyet…
BAŞKAN - Sayın Can, konuşmanızı tamamlar
mısınız lütfen.
CAHİT CAN (Devamla) - …"Amerikan radarı
yapılmasın" diye miting düzenleyen zihniyet sizin zihniyetinizdi.
BAŞKAN - Sayın Can…
CAHİT CAN (Devamla) - Daha sonra, yine
kapatılınca orası, yine toplantı yaptınız, miting yaptınız.
"Niye burası kapanıyor, insanlar işsiz kaldı." diyenler,
yine sizsiniz. Hatta, Boğaz köprüleri yapılırken karşısına çıkan
sizlersiniz, bizler değiliz. Biz insanımıza hizmet ediyoruz.
BAŞKAN - Sayın Can, konuşmanızı tamamlayınız
lütfen.
CAHİT CAN (Devamla) - İnsanımıza hizmet
edeceğiz ve istihdamı sağlayacağız, gerek mühendislikte gerekse
enerjide, tarımda, veterinerlikte. Nükleer güç santralleri, Sinop
insanına bile, bütün hepsiyle birlikte, belki 8-10 bin kişiye istihdam
sağlayacak.
BAŞKAN - Sayın Can, konuşmanızı tamamlarsanız…
Teşekkür ediyorum sizlere, sağ olun.
CAHİT CAN (Devamla) - Bundan rahatsız
olmayın, bundan gocunmayın.
BAŞKAN - Sayın Can, teşekkür ediyorum
efendim. Lütfen…
CAHİT CAN (Devamla) - Sinop halkını düşünün.
Hepinize, ben, saygılarımı, sevgilerimi
sunuyorum. Sağ olun, var olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım…
ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Efendim?
ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Can, konuşmasında,
müteaddit defalar "Sayın Altay" diyerek bana cevap verdi,
bir şey demiyorum; ancak, bu kürsüden "benim Sinop halkını küçük
düşürdüğümü" beyan ederek, naklen yayın programında, yani canlı
yayında yanlış anlaşılabilecek bir hususa meydan vermiştir. Müsaade
ederseniz, iki dakika söz talep ediyorum.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Aynen Sayın
Başkanım, aynı cümleleri kullandı.
OSMAN ÖZCAN (
FİKRET BADAZLI (
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Zapta bakarsa,
iş uzar.
BAŞKAN -Sayın Altay, oturun bir dakika
efendim.
Saygıdeğer arkadaşlarım, sataşmalar
varsa söz vereceğim; ama, şunu bilmek istiyorum: Biz, burada, bir
nükleer güç santrallerinin kurulması konusunda konuşuyoruz, Sinop'un
mahallî sorunlarını burada tartışmıyoruz.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Can yaptı…
BAŞKAN - Yani, Sinop'un, yapılan mitingleri,
yolları, diğer, işte, çeşmesi, şusu busu, bunlar ayrı bir şey. Bunları
sizler bölgenizde tartışırsınız, müzakere edersiniz; benim ona
bir ifadem yok; ama, bu konuşmalar sırasında, yani, benim duyabildiğim,
uygun olmayan kelimeler sarf edildi; onları da söylemek istemiyorum.
O bakımdan, sakin bir şekilde meseleyi dinleyelim.
Sisteme giriniz Sayın Altay, bir açıklama
fırsatı vereyim. Ama, istirham ediyorum, yani, artık, Sinop'tan nükleer
güç santrallerine gelelim.
Mikrofonunuz açık, buyurun, çok kısa
olarak konuşunuz.
VI. - AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.-
Sinop Milletvekili Engin Altay'ın, Sinop Milletvekili Cahit
Can'ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
ENGİN ALTAY (Sinop) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sinop Milletvekili Sayın Cahit Can,
kürsüde biraz önce yaptığı konuşmada
"Sayın Altay" diye başladı, "Sayın Altay" diye
bitirdi, ama, bunları önemsemiyorum. Meclis Televizyonu Sinop'ta
izleniyor. Ancak, Sinop halkını küçük düşürdüğümü ifade
Benim Sinop halkını küçük düşürüp düşürmeyeceğimi
Sinop halkı bilir, bunun takdirini Sinop halkı yapacaktır. Ama, Parlamento
kürsüsünde yanlış bilgi vermek çok sempatik kaçmaz. Ben isterdim ki,
dört buçuk yıllık iktidarı sonunda bir iktidar milletvekili, Parlamentonun
kapanacağı hafta "şunları şunları yapacağız, yapıyoruz"
diyeceğine, bir tane, sadece bir tane "şunu bitirdik" diyebilseydi.
Teşekkür ediyorum.
CAHİT CAN (Sinop) - Yaptığımızı söyledik
ya.
BAŞKAN - Evet, teşekkür ederim.
Zannediyorum ki, Sinoplu arkadaşlarımız
herhâlde güzel bir kampanya yürütecekler.
V. - KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
6.-
Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına
İlişkin Kanun Tasarısı ve Çevre ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/1260) (S.
Sayısı: 1360) (Devam)
BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına
Van Milletvekili Sayın Hacı Biner.
Buyurun Sayın Biner.
HACI BİNER (Van) - Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; doğrusu, Sayın Altay'ı dinlerken şu aklıma geldi:
Yıllar önce, 70'li yıllarda Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışıyordum.
O zaman Boğaz Köprüsü'nün yapılıp yapılmama meselesi tartışılıyordu.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Karıştırma!
Boğaz Köprüsü'yle ne alakası var?
HACI BİNER (Devamla) - Aynı üslupla:
"Köprüyü yaptırmayız. Bu köprüden geçemezsiniz." Ama, bugün
köprü yapılmış, üzerinden, Sayın Altay da sanırım hem arabasıyla
hem tırıyla hem otobüsüyle geçiyor.
Efendim, tamam, köprü yapalım ama, bu
teknolojiyi nereden getireceğiz? Bugün o teknoloji geldi.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Teknoloji zaten
var.
HACI BİNER (Devamla) - Teknoloji geldi,
köprü yapıldı ve ikinci köprü yapılıyor. (AK Parti sıralarından
"Üçüncüsü yapılıyor" sesleri)
Değerli arkadaşlar, ilk bilgisayarları
görenler bilemiyorum var mıdır? Ben gördüm, Devlet Su İşlerine ilk
defa bilgisayar gelmişti, o bilgisayar bir odaya sığamadı, o kadar
büyük bir bilgisayar. Hatta, Japonlar da bunu kopya edip Amerika'dan
Japonya'ya götürmüşlerdi, bilgisayarı kullanabilmek için tabureye
çıkıp öyle bilgisayarı kullanıyorlardı, ama bugün, bilgisayar cebe
sığıyor. Hem bunu bilgisayar olarak kullanabiliyorsunuz hem dijital
kamera olarak kullanabiliyorsunuz hem fotoğraf makinesi hem de
faks olarak kullanabiliyorsunuz. Peki, yani, şimdi, diyelim ki bu
bilgisayarı biz kullanmayalım mı? Bu cep telefonunu kullanmayalım
mı? Bu bilgisayarı biz keşfetmedik, biz getirmedik, bu teknoloji
bizde yoktu mu diyelim?
Keza, bugün, maalesef, üzülerek ifade
edeyim ki, üniversitelerimizde, devlet üniversitelerinde nanoteknoloji
yok, ama ben gördüm, özel üniversitelerde nanoteknoloji var. Peki,
yani nanoteknoloji kullanmayalım mı? Böyle bir şey olabilir mi?
Efendim, Sayın Seyhan dedi: "Tamam, nükleer enerjiyi getirelim,
ama bu teknoloji yok, bu teknolojiyi nasıl getirelim?"
Değerli arkadaşlar, dünyada bu teknolojiyi,
bu nükleer santrali kuranlar -başlangıçta bu teknoloji yoktu- her
birisi bir yerlerden bu teknolojiyi aldı getirdi, bugün kullanıyorlar.
E, biz de öyle yapacağız. Bugün ilim adamlarımız var. Fizik alanında
Nobel ödülü alan insanlarımızı acaba Sayın Seyhan biliyor mu? Var,
bunu yapabilecek insanımız var. Dünyaya mikrocerrahi öğreten
ilim adamlarımız var. Geçen sene, Türkiye Büyük Millet Meclisi buna
özel teşvik ödülü verdi. Peki, bu nereden geldi? Bu çalışarak, bir
yerlerden elde edilerek geldi.
Efendim, enerji konusunda ya nasıl yapacaksınız?
Değerli arkadaş, Türkiye Cumhuriyet Hükûmeti şu ana kadar nasıl yaptıysa,
aynı şeyi yapacak. Millî gelir, fert başına 1.700'lerdeydi, şu anda
5.500'lerde.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (
HACI BİNER (Devamla) - Evet, 5.500'lerde…
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (
HACI BİNER (Devamla) - Millî gelir 180
milyar dolardan, bugün 500 milyar dolara yaklaştı. İhracat 100 milyar
dolara yaklaştı. Turizm geliri 20 milyar dolara yaklaşıyor.
Peki, bunlar nasıl oldu?
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (
HACI BİNER (Devamla) - Bunları yapan
bir devlet ve Hükûmet bunu da yapar.
Efendim, Sayın Altay "Bunu Sinop'a
kurdurmam." Ama şunu söyleyeyim: Sayın Bakan da burada, yani
lütfederse, bunu Van'da kurmaya ben müsaade ediyorum, diğer milletvekili
arkadaşlarımız da müsaade ediyor. Dünya kadar işsiz var. Lütfen bunu
Van'a kaydıralım Sayın Bakan.
"Efendim, ben bunu kullanmayacağım."
Peki, Sayın Altay sen teknolojiyi kullanmayacaksın ne yapacaksın?
O zaman, günde yüzlerce insanımız trafik kazalarında ölüyor. O zaman,
arabaya binmeyin, Sinop'a yayan gidin gelin! Bunun mantığı var mı yani?
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Ancak sapla saman
bu kadar karıştırılır birbirine!
HACI BİNER (Devamla) - Karışmıyor. Sen
onun bu mantığı kurarsan, sapla samanın ne olduğunu bilirsin.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sapla saman bu kadar
karıştırılabilir birbiriyle!
HACI BİNER (Devamla) - Evet, değerli arkadaşlar,
bu kanun yerindedir. Türkiye'nin buna ihtiyacı var. Gerçekten büyük
bir devlet Türkiye. Yani, Romanya ve daha düne kadar Türkiye'nin himayesinde
olan, Cumhuriyet Hükûmetinin tasarrufu altında yaşayan devletler
bugün bu enerjiyi kullanıyor, ama Türkiye bunu kullanamıyor. Bu,
Türkiye'ye yakışacak bir davranış değildir.
Sayın Bakana, bu kanunu getirdiği
için teşekkür ediyorum. Bu kanunun hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde iki adet önerge vardır.
Önergeleri geliş sıralarına göre okutup aykırılık durumlarına
göre işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1360 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 7. maddesinin ikinci fıkrasındaki "…şirket lehine
Maliye Bakanlığı tarafından" ibaresinden sonra gelmek üzere;
"diğer kamu kurum veya kuruluşlarının mülkiyetinde bulunması
halinde ise Bakanlar Kurulu kararı ile" ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
|
İrfan
Gündüz |
Mehmet
Kastal |
Ahmet
Işık |
|
İstanbul |
Osmaniye |
|
|
Fatih
Arıkan |
Recep
Garip |
Adem
Baştürk |
|
Kahramanmaraş |
|
|
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1360 sıra sayılı yasanın
7. maddesinin birinci paragrafının sonuna gelmek üzere aşağıdaki
ifadenin eklenmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
|
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
Nuri
Çilingir |
Muharrem
İnce |
|
|
Manisa |
Yalova |
|
M.
Vedat Yücesan |
Rasim
Çakır |
|
|
Eskişehir |
|
|
İlave metin: Yerli üretimde teşvik oranı
% 20 artırılır.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR,
BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) - Katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (
Bir yanlışa ikinci yanlış ekliyoruz.
Şimdi bu maddede, "Bu yatırımlara teşvik uygulanır." diyor.
Genelde bu yatırımlarda, hep anahtar teslimi verilen -tıpkı, geçtiğimiz dönemlerde bu enerji
konusu, özellikle doğal gaz santralleri veya bazı barajlar- işte,
on beş yıl yap-işlet-devret modeliyle yapılanlarda hep denildi ki,
(x) yabancı firmaya, (y) yabancı firmaya: Şu kadar parayı getir, burayı
yap. Ancak, bunların hepsi bir tek şart koştu arkadaşlar: Tüm bu alet,
ekipman ve işletmede kullanılan her şeyin o ülkenin firmalarından
alınması koşulu getirildi; yani yerli tek üretim kullanılmadı,
yerli üretimden hiçbir şey alınmadı. Türkiye'de üretilen -orada kullanılacak-
alternatif ekipman, alet, bunların hiçbiri Türkiye'den teslim alınmadı.
O, dışarıdan gelen kredi tamamen dışarıya gitti arkadaşlar, yani
yabancı ülkelerin şirketlerine gitti bu paralar.
Burada da yine aynı yanlış yapılıyor.
Eğer Türkiye'de bu üretimler, alternatif kullanılacak ekipman,
alet, bunlar burada üretiliyorsa, bu üretimi bir şekilde teşvik etmek
lazım. Bu para bu ülkede kalsın.
Şimdi, siz, tamamen yine yabancı ülkelerde
üretilen, oradan ülkeye getirilecek alet ve ekipmanları teşvik ediyorsunuz.
Oysaki, burada üretilen alet ve ekipmanlara hiçbir ayrıcalık tanımıyorsunuz.
Gelin, bunları teşvik edin. Bu para bu ülkede kalacak. Bunu yapmıyorsunuz.
Hiçbir farkı yoktur, aynı trafik memuru gibi, dışarıdan gelecek,
monte edilecek, parayı alıp gidecek arkadaşlar. Yani, ulusal sanayiciyi,
ulusal sanayiyi bu üretimlerde kullanacak yerli ekipmanlara bir
şekilde özendirmezsek veya birilerine bu yerli ekipmanların kullanılma
koşullarını koymazsak, yine, bu ülkede üretilen bu değerler dışarıya
gidecek. Bizim önerimiz bu, arkadaş, bu ülkenin ulusal sermayesini
teşvik etmek, bu ülkedeki ulusal sanayiciyi teşvik etmek, bu ülkedeki…
Madem bu yanlışı yapıyoruz... İkinci bir yanlış yapıyoruz arkadaşlar.
Yani, ülkenin ulusal sanayicisine hiçbir şekilde öncülük vermiyoruz.
Ben burada üreteceğim, ben işçi çalıştıracağım, ben vergimi burada
vereceğim. Hâlbuki, dışarıdan gelen tüm malların burada bir kuruş
vergisi verilmiyor. Parayı dışarıdaki yabancı satıcı kazanıyor,
vergiyi kendi ülkesinde veriyor arkadaşlar. Gelin -yanlış yapılan
bir şey, ama, eğer ola ki- yerli üretimi teşvik edici veya yerli sanayiciye
bu üretimleri imal etmesi için bazı olanaklar tanımalıyız. Gelin,
bunu yapalım. Bunu söylüyoruz.
Tabii, önergeyi reddedebilirsiniz,
ama, ulusal sanayiciyi, ulusal sermayeyi korumak, kollamak adına.
Eğer biz bunları yapmazsak, tamamen yabancılara ülkenin her şeyini
teslim etmiş oluyoruz.
Saygılar sunuyorum. Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
TACİDAR SEYHAN (
BAŞKAN -
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1360 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın 7'nci maddesinin ikinci fıkrasındaki "…şirket lehine
Maliye Bakanlığı tarafından" ibaresinden sonra gelmek üzere,
"diğer kamu kurum ve kuruluşlarının mülkiyetinde bulunması
halinde ise Bakanlar Kurulu kararı ile" ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
İrfan
Gündüz (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR,
BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) - Takdire
bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan düzenleme ile bu madde kapsamına
kamu kurum veya kuruluşlarının mülkiyetinde bulunan taşınmazların
da eklenmesi hedeflenmiştir.
HALUK KOÇ (
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunup,
karar yeter sayısını arayacağım.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
17.41
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
17.56
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet
Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekilleri,
Büyük Millet Meclisinin 103'üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
1360 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 7'nci maddesi üzerinde İstanbul
Milletvekili İrfan Gündüz ve arkadaşları tarafından verilen önergenin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi
8'inci maddeyi okutuyorum:
Uygulamaların koordinasyonu
MADDE 8- (1) Bu Kanunun uygulanmasında
gerekli koordinasyon Bakanlık tarafından sağlanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Nuri Çilingir.
Sayın Çilingir, buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA NURİ ÇİLİNGİR (Manisa)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1360 sıra sayılı, Nükleer
Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına
İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz önce burada
konuşan Van Milletvekili arkadaşıma şunu hatırlatmak isterim ki
-kendisi nanoteknolojiden bahsetti- benim, bundan altı-sekiz ay
kadar önce nanoteknolojiyle ilgili vermiş olduğum Meclis araştırması
önergesi vardı. Eğer bu önerge gündeme getirilmiş, alınmış olsaydı,
şimdiye kadar nanoteknoloji konusunda epeyce yol alınmış olacaktı,
ama, ne yazık ki olmadı. Parlamento kendini yenileme kararı verdiğine
göre, bundan sonra da herhâlde imkân dâhilinde olmayacak.
Değerli arkadaşlar, enerji ihtiyacı
her yıl ortalama yüzde 10 artmaktadır. Ülkemiz gibi gelişmekte
olan ülkelerin enerji ihtiyaçları ise 1 kat daha fazla artmaktadır.
Bu durum göz önünde tutulduğunda, insanlığın güneş, rüzgâr, biyomas,
jeotermal gibi, her türden yenilenebilir enerji kaynağından yararlanması
gerekmektedir.
Bahse konu yenilenebilir enerji kaynakları
açısından ülkemiz son derece şanslıdır. Öncelikle, bu yerli kaynaklarımızın
devreye sokularak, dışa bağımlılığımızın azaltılması gereklidir.
Yine, enerjiyi verimli kullanmayı öğrenmek zorundayız, fakat, bunların
hepsi devreye sokulsa bile, hesaplar bu enerji yatırımlarının daha
iyi sürdürülebilir bir kalkınmayı temin etmekten uzak olduğunu
göstermektedir. Eğer ülkemiz için nükleer santraller son çareyse,
bizler buna karşı değiliz, ancak, enerji konusunda nükleer santrallerden
önce yapmamız gereken çok şeylerin var olduğunu söylemek istiyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu Hükûmet döneminde elektrik üretimi için herhangi bir yatırım yapılmamıştır.
Böyle giderse, yakın gelecekte enerji krizi kaçınılmaz görülmektedir.
Günümüzde elektrik enerjisinin ucuz, kaliteli, zamanında ve güvenilir
şekilde temini ülke yönetimlerinin öncelikli konuları arasındadır.
Bu anlamda, enerjinin planlama ve yönetim boyutları çok önemlidir.
Günümüz dünyasında sık sık gündeme gelen enerji veya enerji hammaddeleri
krizleri, ülkeleri, enerji politikalarını olası krizleri gözeterek
planlamaya, kaynak kullanımında dikkatli olmaya ve ekonominin
enerjiye olan bağımlılığını azaltacak önlemleri almaya yönlendirmektedir.
Bu çerçevede, ulusal kaynakların etkin ve rasyonel kullanımları,
ülkelerin enerji yönetimleri için hayati önem taşımaktadır. Dolayısıyla,
enerji planlamaları, bir ülkenin geleceğini, refahını ve aynı zamanda
krizleri de belirlemektedir. Bu anlamda, ülkelerin enerji yönetimlerinin
ileriye dönük planlama hatası yapma hakkı yoktur. Hata yapıldığında,
bunun bedelinin çok ağır ödendiği hepimizce görülmüştür, görülmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye'de nükleer enerjiden elektrik üretilmesi 1965 yılından beri
gündemdedir. Çernobil kazası unutulmaya başlanınca nükleer santral
konusu yeniden gündeme getirilmiştir. Gerekçe olarak, ülkemizin
gelecek yıllarda büyük bir enerji darboğazına gireceği gösterilmekte,
tek çarenin nükleer santral olduğu topluma benimsetilmek istenmektedir.
Türkiye'de nükleer santralin gündemde olmadığı 1991-1993 yıllarında
enerji fazlalığından yakınılmış, Bulgaristan, Suriye ve hatta Ermenistan'a
elektrik satılması gündeme gelmiştir. Nükleer teknolojinin tartışılmaz
öncüleri
Nükleer santrallerin en yaygın olarak
kullanıldığı ülkeler Fransa, Belçika ve İsveç'tir. Nitekim, nükleerciler
sürekli olarak bu ülkeleri örnek göstermektedirler. Oysa, elektrik
enerjilerinin yüzde 50'den fazlasını nükleer santralden sağlayan
bu ülkeler, 2000 yılından başlamak üzere kademeli olarak nükleer
santrallerini kapatma kararı almışlardır.
Elektriğin nükleer santralle daha ucuz
üretildiği ısrarla ileri sürülmektedir. Bu görüşe tam olarak katılmak
mümkün değildir. Nükleer santralin yakıt maliyeti fosil yakıtlardan
daha ucuz olmakla beraber, 1.000 megavatlık bir nükleer santralin
yapım maliyeti 3,5-5 milyar dolar civarındadır. Buna karşılık, aynı
güçte bir doğal gaz çevrim santralinin maliyeti ise 750 milyon dolar
civarındadır. Bir nükleer santral en az altı yılda kurulabilmekte,
doğal gaz santrali ise bir buçuk yılda kurulmaktadır. Aradaki maliyet
farkı 2,75 milyar dolardır ki, bu meblağın yıllık faiziyle doğal gaz
santralinin bir yıllık yakıt masrafı karşılanabilir. Bu durum, nükleer
santralde üretilen elektriğin ucuz olduğu iddiasını çürütmektedir.
Bu sözlerimden, doğal gaz çevrim santrallerini
desteklediğimiz anlaşılmasın, ben bir örnekleme için bu olayı anlatmış
bulunuyorum.
Doğal gaz santrali ile nükleer santralin
her ikisi de yakıt bakımından dışa bağımlı olmalarına karşılık,
nükleer yakıt sadece birkaç ülkenin tekelindedir ve çok sıkı denetime
tabidir. Nükleer santralin kaza oranı istatistik olarak öbür elektrik
santraline göre daha azdır. Ne var ki, bir nükleer santral kazasının
sonucu bir bölgeyi haritadan silecek kadar vahimdir.
Bütün bu yukarıda bahsettiğim konuların
mutlaka dikkate alınması gereklidir diye düşünmekteyim.
Günümüzde, geleceğin enerji sorununu
kökten halledecek, az riskli ve çok ucuz enerji üretecek füzyon reaktörleri
üzerinde araştırma yoğunlaşmıştır. Bu araştırmalara finansal katkılar
sağlamak üzere, eski tip santralleri gelişmekte olan ülkelere satmak
için türlü çareye başvurmaktadırlar. Ayrıca, geri kalmış bir ülkeye
yapılan 3,5 milyar dolarlık bir yatırımda en az 250 milyon dolar komisyon,
provizyon ve bunun gibi ödemeler söz konusu olabilmektedir. Komisyonda
yaşanan tartışmalar, nükleer enerji santralleriyle Türkiye'nin
enerji sorunu hemen çözülüverecek gibi bir izlenim olduğunu göstermektedir.
Bu, tamamen gerçek dışıdır. 1.000 megavatlık bir nükleer santralin
kurulumu için en az sekiz on yıl gerekmektedir. Türkiye koşullarında,
bu sürenin on beş yılı aşması şaşırtıcı olmayacaktır. Bu durum, zaten,
nükleer santralleri, ülke enerji sorunu açısından gündem dışı bırakmaktadır.
Yenilenebilir kaynaklar üzerinde son
yıllarda çarpıcı gelişmeler yaşanmaktadır. Türkiye'nin, bu gelişmelere
kapılarını kapatıp tehlikeli ve pahalı olan nükleer santrallerin
üzerinde yoğunlaşması
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
elektrik enerjisi arz-talep dengesinin sorunsuz sürdürülebilmesi
için ulusal kaynaklarımıza öncelik veren, rasyonel bir ulusal enerji
politikası, toplumun tüm kesimlerinin katılımıyla oluşturulmalı;
bu politika, iktidar değişiklikleri ve siyasetçi tercihlerine
göre değiştirilmemelidir. Yerli linyit ve su kaynaklarımız değerlendirilmelidir.
Yeni kaynak bulunmasına yönelik aramalara başlanılmalı, yerli
kaynaklarımızın verimli ve çevreye zarar vermeksizin kullanımlarına
yönelik araştırma ve teknoloji geliştirme çalışmalarına gereken
önem verilmelidir.
Dünya üzerindeki tüm ülkeler enerji maliyetlerini
düşürmek amacıyla, elektrik üretiminde önceliği kendi kaynaklarına
vermektedirler. Ülkemizde ise, elektrik enerjisi üretmek için kullanılabilecek
kaynaklar sınırlı olmamasına karşın elektrik enerjisi üretiminde
öncelik, anlaşılmaz bir şekilde, yerli kaynaklara değil yabancı
kaynaklara verilmektedir.
Ülkemizde elektrik üretiminde kullanılabilecek
8,5 milyar ton linyit rezervi bulunmaktadır. Kurulacağı söylenen
nükleer santrallerin atık sorunu çözülememiştir. Ülkemizde enerji
krizi değil, enerji yönetimi krizi yaşanmaktadır. Planlama ve karar
vermede çok başlılığa son verilmeli, kurumlar arasında eş güdüm
sağlanmalıdır. Enerji verimliliği ve tasarrufu konusunda gerekli
yatırımlar ve çalışmalar başlatılmalıdır. Kayıp-kaçak oranlarının
gelişmiş ülkelerin seviyesine çekilmesi için çalışmalara hemen
başlanılmalı ve devam ettirilmelidir. Enerjinin tüm yurttaşlar
için temel bir ihtiyaç olduğu gerçeğinden hareket ederek, bu konuda
gerekli önlemler alınmalıdır. Enerji güvenliğini tehdit eden pahalı
ve ülke içinde yaratılan katma değerin de döviz olarak yurt dışına
aktarılmasına neden olan projeden acilen vazgeçilmeli, istihdam
ve katma değer yaratan yerli kaynaklarımıza dayalı projelere öncelik
verilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çilingir.
NURİ ÇİLİNGİR (Devamla) - Ülkemizin
güvenliği için gerekli ve sanayinin ihtiyacı olan ucuz enerji üretiminin
sağlanması, bu enerjinin sürekli ve güvenilir olması açısından
yerli kaynaklarımızın kullanılması bir zorunluluktur. Eğer bu ülkede
nükleer santral kurulmak isteniyorsa, bu konunun çok iyi analiz
edilmesi gerekmektedir.
Bu düşüncelerle, yüce heyeti selamlar,
saygılar sunarım.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çilingir.
AK Parti Grubu adına, Sinop Milletvekili
Mustafa Öztürk.
Sayın Öztürk, buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZTÜRK (Sinop)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; burada görüştüğümüz bu yasanın
ülkemizin geleceğini ilgilendiren fevkalade önemli bir yasa olduğunu,
biz ve diğer arkadaşlarımız bahsettiler; ancak, bunu ideolojik
perspektiften bakarak ve politik malzeme yaparak bir kahvehane
sohbeti şekline dönüştürmeyi, doğrusu, çok yadırgadım, hiç hoş olmadığını
ifade ediyorum. Ciddi bir meseleyi görüşüyoruz ve ülkemizin orta
ve uzun vadede çok temel bir ihtiyacını yasalaştırmaya çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlar, 2015 yılında, orta
vadede, işletmedeki santrallerimiz, inşaatı devam eden ve planlanan
santrallerimiz ve lisans almış santral yatırımlarımız gerçekleşmiş
olsa dahi ülkemiz yedeksiz kalacak, çünkü 355 milyar kilovat saat
bir sarfiyatın olacağı tahmin edilmektedir. Asgari 26 bin, 27 bin megavat
ilave gücün ihdas edilmesine ihtiyacımız olacak 2015 yılında.
Değerli arkadaşlar, bunu nerden karşılayacağız?
Şimdi, burada, Hükûmetimiz elinden gelen her şeyi yaptı, yani yenilenebilir
enerjiyle alakalı her türlü teşvikleri getiren yasayı çıkarttı,
enerji verimliliği yasasını -reform niteliğinde- bunu çıkarttı.
Küçük hidrolik su kaynaklarımız, rüzgâr kaynaklarımız, jeotermal
kaynaklarımız, bunların hepsi seferber ediliyor; ama bunların hepsi
aksamadan yatırıma dönüşüp işletmeye alınmış olsa dahi, orta vadede
bu ülkenin enerji ihtiyacını karşılayamayacaktır.
Ben, biraz, enerji sektörüyle alakalı
bir kardeşinizim, uzun yıllar da bu sektörde görev yaptım. Bu işin ciddiyetini
kavrayan, bilen, yakinen takip
AK Parti Hükûmeti, ülkeye olan sorumluluğunun
gereği bunun adımını atmıştır. Bundan sonra hangi hükûmet gelirse
gelsin buna mecburdur; daha yeni bir teknoloji varsa, onu da getirmeye
mecburdur. Ama, bugün bütün dünyanın
kullandığı, gelişmiş ülkelerin kullandığı, refah düzeyini yakalamış
ve insanların yaşama standardını belli bir seviyeye getirmiş ülkelerin
kullandığı bir teknolojidir. Bundan korkmaya filan gerek yok ki. Bütün
çevremiz kullanıyor, dünya kullanıyor, bir taraftan inşaatları
devam ediyor; dolayısıyla, üçüncü nesil, dördüncü nesil santraller
kurulmaya devam ediyor, her türlü emniyet tedbirleri alınıyor. Tutuyorlar
Çernobil'i önümüze koyuyorlar.
Çernobil kazasıyla ilgili türlü varsayımlar ileriye sürülüyor.
Hâlbuki, Kanser Araştırma Enstitüsünün, bir sürü ilim adamına, profesöre
hazırlattığı raporlarda, 73.200 küsur kişi üzerinde, Karadeniz
Bölgesi'nde, 73.200 küsur kişi üzerinde yaptığı tarama sonucunda
hiçbir kanser vakasına rastlanmamış diye, raporlar tanzim edilmiştir
bilim adamları tarafından. Buyursunlar, bakılsın. Haa, olmaz mı?
Olabilirdi, rastlanabilirdi de belki, ama böyle bir, Karadeniz Bölgesi'ni
etkilemesi falan da söz konusu olmamıştır bu kazanın. Yani, insanları
korkutmaya, insanları ürkütmeye gerek yok, böyle bir siyaset olmaz,
böyle bir ideolojik siyaset olmaz. Yani, ülkenin, ha Sinop'unda olmuş
ha Artvin'inde ha Mersin'inde; bu ülkenin nükleer teknolojiye ihtiyacı
varsa bunu getirmek zorundayız. Bu, Sinop'a da kurulur, ülkemizin
başka iline de kurulur, kurmak zorundaysak. Bu, bir tane de değil, üç
beş tane peş peşe… Bu ülkenin zaruri ihtiyacı var bu santrallere.
Dolayısıyla, bu santraller, aynı zamanda,
çalışma verimi açısından, şu anda elektrik üretimi yapan santrallerin
en verimlisidir. Yıllık 8.000'in üzerinde, 8.000 saatin üzerinde,
8.300-8.400 saat üretim yapan santrallerdir. Dolayısıyla, ucuz elektriği,
sanayileşmemiz için gerekli olan sürekli elektriği temin etmek zorundadır
bu ülke kalkınmak için. Termiklerde 7.000 saat, hidrolik santrallerde
3.000-3.500 saat çalışıyor yılda santrallerimiz.
Dolayısıyla, maliyet açısından da 1
kilovat saat başına maliyeti 1.200 ile 1.800 dolar arasında seyreden
bir yatırımı var nükleer santrallerin. Yani, yatırım maliyeti açısından,
ucuz elektrik temin etme açısından ve sürekli arz temini açısından,
ülkemiz için, kalkınmamız için gerekli olan bu teknolojiye bu ülkeyi
mutlaka kavuşturmamız lazım ve bu tarihî sorumluluğu, bu Meclis inşallah
yerine getirecek ve hangi hükûmet gelirse gelsin, bu adımı devam ettirmek
zorunda. İnşallah, seçim sonrası, AK Parti İktidarı, Hükûmeti bu yatırımı
başlatacak ve orta vadede, 2015'lere varmadan, Türkiye'ye 5 bin megavatlık
ilk nükleer teknolojiyi kazandıracağız ve Türkiye'nin elektrik
üretimindeki nükleerden üretilen payı yüzde 5 seviyesine getireceğiz.
Yetmez, Türkiye'de nükleer santrallerden ürettiğimiz elektrik oranını
yüzde 20'lere ulaştırmamız lazım, mutlaka yüzde 20 seviyesine getirmemiz
lazım. Yani, peş peşe birkaç santral daha yapma mecburiyetimiz var,
bir tane daha yetmez. Arkadaşlar, 5 bin megavatlık bir nükleer santralin
yıllık üretimi 40 milyar kilovat saattir. Yani, bu, şu anda Türkiye'nin
ürettiği enerjinin dörtte 1'ine yakın, beşte 1'i nispetinde. Dolayısıyla,
dünyanın kullandığı böyle bir teknolojiyi kullanmamak, üçüncü dünya
ülkesi olmak demektir. Kaldı ki, ülkenin itibarıdır, ülkenin gücüdür,
ülkenin çıtasını gösteren önemli bir olaydır bu teknolojiye sahip
olmak ve birçok alanda da bu teknolojiden yararlanılacaktır, sadece
elektrik üretiminden ibaret değildir değerli arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öztürk konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) - Diğer taraftan,
bahsetmek istemiyorum, ama biraz da bize dokunduğu için, iki kelimeyle
ona değinip izninizi alacağım.
Sinop Milletvekilimiz, değerli dostumuz
Engin Altay Bey konuştu, diğer arkadaşımız Cahit Can Bey de kendisine
cevabını verdi. Ama, benim de Sinop Milletvekili olmam hasebiyle,
bahsettiği hususları, yirmi gün sonra, inşallah Erfelek Meydanı'nda
konuşacağız, Sinop Meydanı'nda konuşacağız. AK Parti Hükûmeti, İktidarı
Sinop'a sağlıkta, eğitimde, sporda neler yaptığını Sinop halkı biliyor,
orada konuşacağız. Yani, biz, iktidar milletvekilleri olarak sürekli
buraya çıkıp neyi konuşacağız? Gerekli olduğu zaman konuşuyoruz.
İhtiyaç oldu, geldik, konuşuyoruz. Biz, iş yapmakla yükümlüyüz, iktidarız,
işi takip ediyoruz, yatırımları takip ediyoruz, ülkenin sorunlarını
takip ediyoruz. Yani, muhalefet milletvekili olsak, belki, biz de
Engin Altay gibi -bilemiyorum- daha fazla çıkar, konuşurduk burada,
ama, böyle bir konuşma ihtiyacı içinde değiliz. Biz, yaptığımız işlerle
halkla beraber olacağız ve bunları, inşallah, o meydanlarda anlatacağız.
Sinop halkı, ilk defa, hiçbir iktidarın
yapmadığı hizmetleri görmüştür; üniversite yasası çıkıyor, beş
yıldızlı otel ihalesi yapılmış, liman ihale hazırlıkları devam ediyor,
havaalanı ihale hazırlıkları devam ediyor, hastane inşaatı yirmi
yıldır konuşuluyordu, devam ediyor, toplu konutu bitirdik, kara
yolları çalışmaları devam ediyor. Velhasıl, yani A'dan Z'ye… İki yıldır
köylerde yaptığımız hizmetleri bütün Sinop'un köyleri biliyor.
Bir menfez köprü için yirmi yıldır koşturan köy muhtarları, bir yıl
içerisinde, bir grup yolunda 14 tane menfezin yapıldığını gördü AK
Parti İktidarında. Sinop köylüsü de, ilçede yaşayan da, ilde yaşayanlar
da, AK Parti Hükûmetinden, hiç bugüne kadar başka iktidarlardan görmediği
hizmetini almıştır. İnşallah, bitmiş işlerimizi de devam eden işlerimizi
de Sinop ve ilçelerinde, köylerinde, Engin Altay kardeşimizle konuşacağız,
Sinop halkı biliyor bunların hepsini. O bakımdan, değerli arkadaşlarım,
buna değinmek zorunda kaldım, özür diliyorum, çünkü Sinop'a konuştu
bizim Engin Bey.
BAŞKAN - Sayın Öztürk, konuşmamızı tamamlayalım.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) - Seçmene selam
konuşması yaptı. Ben o tarz olsun istemezdim
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Siz hiç öyle
yapmadınız!
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) - Çünkü, teknolojisi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun Sayın Öztürk.
MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) - Burada çok
önemli bir yasa görüşüyoruz, o çerçevede kalınmasını gene arzu
ediyorum. İnşallah, ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum
ve bu tasarının bu akşam tamamlanarak yasalaşması bu Meclisin gururudur,
onurudur. Bu, milletvekilleri olarak bizler için de tarihî bir olaya
şahitlik yapmak olacaktır ve gelecek nesillere, kuşaklara, ülkemize
önemli bir hizmet etmiş olacağız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Şahsı adına, Aydın Milletvekili Ahmet
Rıza Acar.
Süreniz beş dakika.
Buyurun Sayın Acar.
AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri;
nükleer güç santrallerinin kurulması ve işletilmesiyle ilgili
1360 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Buraya çıkıp gerçekten, istediğiniz
şekilde, istediğiniz düşünceleri, istediğiniz fikirleri, istediğiniz
yorumları yapabilirsiniz. Neden? Kürsü masuniyeti var, şu var, bu
var. Vatandaşı da istediğiniz gibi yönlendirme gayreti içerisine
girebilirsiniz. Ama, şunu unutmayalım ki, nükleer santrallerin,
nükleer teknolojinin bu ülkeye girmesi, bu ülke tarafından uygulanır
hâle gelmesi, bu ülkenin bir sınıf atlaması demektir diye düşünüyorum.
2000 yılında Attilâ İlhan da böyle söylüyordu. 2000 yılında Attilâ
İlhan da -ki, üstüne basarak söylüyorum- böyle söylüyordu.
Ayrıca, Sinop, bugün, bu kanun tasarısının
orta göbeğine oturdu. Sinop'takiler de, bu konunun uzmanları da aynı
şekilde söylüyor. Mesela, Sinop'ta yayın yapan gazetelerden Haber
57'nin imtiyaz sahibi Osman Aksu, Sinop'ta kurulmasından yana tavır
aldıklarını, gazete yayına çıktıktan sonra çok olumlu tepkiler ve
tebrikler aldıklarını ifade ediyor.
Yine nükleer reaksiyonlarla ilgili
uzman, Karadeniz Teknik Üniversitesi Rize Fen-Edebiyat Fakültesi
Dekanı Profesör Doktor Nazmi Turan Okumuşoğlu, Sinop'un çeşitli
kriterler açısından uygun olduğunu, nükleer santral kurulacak bölgelerde
43 kriter bulunduğunu, bu kriterlere en yakınının Sinop olduğunu
ifade ediyor.
Yine, öğretmene sormuşlar, aynı şekilde
cevap almış.
Ayrıca, bir de şunu söylüyor Sayın Profesör:
"Sinop dünya haritasında marka olacak." diyor.
Şimdi, bu iş bu şekildeyse, bugün nükleer
teknolojiye geçmenin önemli unsurlarından bir tanesi de günümüzde
petrolde ve de fosil kaynaklarda sıkıntılar var, gerek stratejik sıkıntılar
gerek politik sıkıntılar gerekse de diğer sıkıntılar. Dolayısıyla,
bizim, mutlaka bu yenilenebilir enerji kaynaklarının yanına nükleer
teknolojiyi yerleştirmek mecburiyetimiz var -1954 yılında kurulan
TAEK 2007'ye geldiğimiz zaman- bu ülkede, çeşitli hükûmetler çeşitli
bakanlar geldi ve böyle bir irade koyamadılar.
Bugün, bu kanun tasarısı buraya geldiyse,
Hükûmetimiz bu konuda bir irade beyan etmiştir. Bu iradesini Türkiye
Büyük Millet Meclisine göndermiş, Komisyon da incelemiş, o da olumlu
görmüştür ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde bugün -Genel Kurula
gelerek- tartışıyoruz. Buradan da olumlu netice çıkacağına ve bu
kanunun ülkemize hayır getireceğine inanan birisi olarak söylüyorum.
Bir arkadaşımız çıktı dedi ki, bu kanunla
alakalı olarak: "Sizin yatırım ve finans modeliniz yok." dedi.
Maddede var zaten bu, bir. İkincisi, Türkiye, serbest pazar ekonomisi
içerisinde, bu işleri, artık, tekrar özelleştireceğim ve özelleştirmeyle
ilgili kanunlar çıkaracağım, ihaleler açacağım, diye uğraşmayacak,
özel sektör gelecek yapacak. Kim yapacak? Yerli sermaye. Kim yapacak?
Yerli-yabancı ortaklığı yapacak. Kim yapacak? Yabancı sermaye yapacak
ve elektrik enerjisi üretiminin haricinde bu teknolojinin ülkeye
girmesiyle, on yıl sonra, yirmi yıl sonra farklı şeyler olacak ve bu
reaktör Sinop'a yapıldığı zaman, belki orada da, yan ürünler ve yine
yan dallarda da yeni yeni sahalar açılacak diye düşünüyorum. Mesela
geleceğin enerji üretim kaynağının füzyon reaktörlerinin olacağını
söylüyor ilim adamları. Bunun için, öncelikle, nükleer reaktörleri
kurmanız gerekmektedir. Hatta, hidrojen teknolojisini elde edebilmek
için, onu üretebilmek için de nükleer reaktörlere ihtiyacınız var.
Sürdürülebilir bir kalkınmamız vardır.
Bu, yerli yerine oturmuştur. Sürdürülebilir kalkınma demek, gelecek
kuşaklara sağlıklı bir bünye bırakmak demektir. Bu bünyenin üzerinde,
bizim çocuklarımızın, bizim gençlerimizin çok ama çok yapacakları
işler olduğunu -çünkü, zekâlarının da dünya milletler camiasındaki
insanlardan daha fazla olduğunu- düşünen birisi olarak ifade etmek
istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Acar, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
burada, yine, bu kirlilikle alakalı olarak, ilim adamları şunu söylüyorlar:
Eğer, Türkiye'deki, bugün, neredeyse 40 bin megavatlık bu elektrik
enerjisi üreten santrallerimizin hepsi nükleer teknoloji olsa,
en az yirmi yıl bir problemimiz yok. Bugün kurduğumuz, kurmaya başlayacağımız
nükleer santrallerle ilgili de Türkiye'nin elli yıl içerisinde yine
bir problemi yok.
İkincisi: Otuz kırk yıl içerisinde ürettiğiniz
nükleer atık iki olimpik stadyumu, hatta yüzme havuzunu dolduracak
şekilde olacak. Biliyorsunuz ki, herkes biliyor ki, o atıkların da
nerelerde kullanıldığını ve o atıklardan ne gibi stratejik ürünler
geliştirildiğini burada ifade etmemize gerek yok. Ayrıca, biraz
önce sayın arkadaşım da bahsetti, Hacettepe Üniversitesinin, neredeyse
100 bine yakın insan arasında yaptığı araştırmayı da dinlemiştik.
Şimdi, ben, burada, bu ülkenin yetiştirdiği
değerlerden birisi olan Atilla İlhan'ın 3/1/2000 tarihindeki Cumhuriyet
gazetesinde yazdığı bir makaleden kısa bir pasaj okumak istiyorum:
"Sibernetik, biyonik ve bazıları gibi bilgisayar teknolojisi,
uzay teknolojisi, nükleer teknoloji, çağdaş medeniyet seviyesinin
tayin edeceği parametrelerinden birisidir. Dakika başı çağdaş
medeniyet seviyesini dilinden düşürmeyen alafranga ilericilerimizin
ona direnmesi ya da karşı çıkması acaba kimlerin ekmeğine yağ sürmüş
oluyor? O tekeli elinde bulundurmak isteyen güçlerin değil mi? Çünkü,
o tekeli elinde bulundurmak, hem süper güç olarak kalmanın gereklerinden
başlıcasıdır hem de elde etmeye heves edenleri, dışarıdan olduğu
kadar içeriden engellemek, öteden beri kullanmaktan hoşlandıkları
bir yöntemdir."
Yine, bir başka…
BAŞKAN - Sayın Acar…
AHMET RIZA ACAR (Devamla) - Bitiriyorum
efendim.
BAŞKAN - Makaleleri geçelim; süreniz
doldu.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) - Hayır, hayır,
bitiriyorum efendim.
BAŞKAN - İki dakikayı aştı, lütfen konuşmanızı
tamamlayınız efendim, istirham ediyorum.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) - 2000 yılında
söylüyor bunları Atilla İlhan.
"Aşağıdaki tabloda Uzak Doğu ülkelerinin
kurulu nükleer gücü ile bunun dünyadaki toplam nükleer güce oranı
yüzde cinsinden gösterilmiştir." diyor. "Japonya işletmede
39.641 megavat, inşaat hâlinde 5.337 megavat, planlanan 16.195 megavat.
Güney Kore işletmede 7.618 megavat, inşaat hâlinde 8.100 megavat…"
BAŞKAN - Sayın Acar, istirham ediyorum.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Bugün, Sosyal Güvenlik Kanunu'muz
var, Üniversiteler Kanunu'muz var.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) - "…planlanan
6.700 megavat…" Tayvan gibi ülkeleri sayarak, Türkiye'nin mutlaka
nükleer enerjiye, nükleer teknolojiye geçmesi gerektiğini ifade
ediyor.
Ben, bu duygu ve düşünceler içerisinde
Sayın Başkana teşekkür ediyor, sizlere de saygılarımı arz ediyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum, sağ olun.
Şahsı adına, Adana Milletvekili Tacidar
Seyhan.
Buyurun efendim.
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, konuşmaların mecrası farklı
farklı yönlere gitmeye başladı ve ben bu konuşma biçiminden ciddi
rahatsızlık duymaya başladım. Hem çıkan arkadaşlarımız "Bu konu
çok önemli." diyor hem o kadar hafif bir üslupla geçiştiriyorlar
ve o kadar sıradan değerlendirmelerle gündemi meşgul ediyorlar
ki, bu, çok üzücü bir durum. Yani, ben, Sayın Bakanın bile bu konuşmaların
büyük bir çoğunluğunu tasvip ettiğini zannetmiyorum. Elbette bir
risk vardır ya, çıkın şurada, lütfen, bir risk değerlendirmesi yaparken,
nükleerin risk değerlendirmesini ayrı yapın, diğerlerini, çevresel
etki değerlendirmesini ayrı yapın, arasında bir denge kurun, ne dediğinizi
bir anlayalım. Ben ölçtürdüm, ölçmüşler, Karadeniz'de zararı yok…
Yapmayın, ne olur!
Çernobil'i anlatırken de doğru anlatmıyorsunuz.
Evet, dünya iki büyük felaket yaşadı, ikisini de insan hatasından
yaşadı. Soğutmada kullanılan su pompalarının bir ihmal sonucu
devreye girmemesi iki büyük felakete neden oldu. Ne olursunuz değerli
arkadaşlar, o felaketler olmasın. Olduğunda zaten yapabilecek
hiçbir şeyiniz yok. O oldu, bu oldu… O Çernobil kazası olduğunda,
magmanın altına 3 bin madenci çalışıp o kurşunu dökmeseydi, o, yer
altı sularına karışsaydı dünya için en büyük felaketlerinden biri
oluyordu. O Çernobil'in üstünden o parçacıkları toplarken binlerce
insan görev aldı. Elbiseyi giydiler, her elbiseyi giyen insan çubukla
o radyoaktif maddeleri aşağıya itiyordu. Ama, orada "On saniye
kalabilirsin" diyorlardı, on saniyeden fazla hiç kimse kalmadı;
o parçacıkları teker teker topladılar.
Burada bir felaket tellallığı yapmayalım.
Elbette ki, her nükleer santralde bu tür felaketler olacak diye bir
şey yok. Ama, bunu da böyle sunmayın, nükleer santrallerin felaketleri
var. Oradaki madencilerin büyük bir çoğunluğu yaşamıyor. Bunu doğru
değerlendirmek lazım. Bir daha bunu tartışmayalım, ne olursunuz!
CAHİT CAN (Sinop) - 28 kişi ölmüş patlamada,
öyle yazıyor…
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Sen yazandan
okuyorsun, sadece bulduğun yazılardan okuyorsun. Ama, Rusya'nın
(Sovyetler Birliği'nin) o dönemde hazırladığı raporlarda, her ülkenin
hazırladığı raporlarda, kendi raporlarında, kaynaklarında, bu,
söylediğiniz gibi görünmüyor. Oradan çıkacak radyoaktif bulutun
-burada nükleerden anlayan arkadaşlarımız var- eğer olabilseydi
dünyayı nasıl etkileyeceğini, nasıl bir felaket olabileceğini
hepimiz biliyorduk. Ama, çok şükür sonrası olmadı, onu engellediler.
Ha, bu olacak diye bunların, nükleer
araştırmaların hepsini dünya bir yana bıraksın, dünya teknolojiyle
hiç tanışmasın… Böyle bir tercihimiz de yok. Nükleer teknolojiyi
geliştirin, tıpta kullanılıyor, tarımda kullanılıyor, sanayinin
birçok yerinde kullanılıyor. Bu teknolojiye, Türkiye'nin de, dünyanın
da ihtiyacı var, hiçbir çevreci buna da itiraz etmiyor. Meselenin
tek yanından bakmamalısınız. Türkiye'nin ciddi sorunları var.
Bakın, bu ülkede iyi şeyler oluyor. Bir
Şahdeniz Projesi hayata geçirildi ve gerçekten iyi bir projeydi.
Ben, geldim, Şahdeniz Projesi'ni de burada eleştirdim ama projenin
kendisini değil. Onu da "neden gecikti?" diye eleştiriyorum,
elbette eleştireceğim. 120 dolardan bir kaynak bulmuşum, onun gecikmesini
eleştirmeyecek miyim? Sayın Bakan da çıktı dedi ki: "Bu, üretimden
kaynaklanan bir şey. Bizim yapacak bir şeyimiz yok." Ben bilemiyorum.
Rusya'nın ticari politikalarından mı kaynaklandı, üretimden mi
kaynaklandı, bu konuda ciddi bir iddia peşinde değilim. Ama, öyle
Türkiye'de Yunanistan'a giden doğal
gaz boru hattı vardı -kötü şeyler olmuyor- bir tek Meriç bağlantısı
kaldı zannediyorum, son anda bakmadım, o da iyi bir proje. Buradan
aldığını oraya aktaracaktı, aktaramıyor.
Nabucco yapıldı, ama Nabucco'da kaybettik.
Biz "Samsun-Ceyhan" diye tutturunca, Nabucco'yu getirdiler,
dayattılar, oradan bir boru hattı çektiler, Türkiye'yi baypas ettiler,
Enerji Bakanlığı da burada uyudu. Onu da söyleyeceğim, onu da söyleyeceğim.
Samsun-Ceyhan geldi mesela, bakın, devreye
girdi. Her ne kadar orada Çalık Grubu için özel bir şeyler olduysa
da... Neyse, grupları boş verin. Şimdi Samsun-Ceyhan da ENİ, Bakû-Tiflis-Ceyhan
da ENİ. Herhâlde kaynağını düşünüyorlardır. Her iki boru hattını da
aynı kaynaktan beslemenin mümkün olmayacağını biliyorlar.
Herhâlde düşünüyorlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Seyhan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) -
"Herhâlde" demeyeyim, "herhâlde" deyince yanlış anlaşılıyor,
bu işi bilmeden konuştuğumu düşünebilirler. Yok, şimdi böyle bir
kaynak yok. Ama, bakacağız, ileride nereden temin edeceğini göreceğiz.
Böyle bir kaynak yok. Yani, kaynağı olmayan bir boru hattı konusunda
bir çalışma yapıyoruz; gidecek, ama olacak. Bu Bakanlık orada boşuna
durmuyor. Bundan sonra gelen hükûmetler bakacak, bir yerden bu petrolü
getirip akıtacaktır elbette.
Ben inanıyorum ki, buradaki konsorsiyumlarda
Türkiye'nin etkinliği fazla olsun. Burada, siz, 16, 8 de orada 24 metrekarelik
bir alanı kaplayarak doğal gaz boru hattını seriyorsunuz oraya. İşte,
Adana'da bir kaza oldu, petrol Seyhan Baraj Gölü'ne kadar tehdit etmeye
başladı. Bunun çevresel risklerini de düşüneceksiniz. Bakû-Tiflis-Ceyhan'dan
kazandığın para 50 milyon dolar -bu sene için söylüyorum- eğer tam çalışsa
300 milyon dolara yakın bir para kazanacak. 50 milyon dolar kazandım,
ama, bir çevre felaketiyle karşı karşıyayım. Elbette düşüneceğim.
Koskoca Bakû-Tiflis-Ceyhan'dan 50 milyon dolarlık bir kazancı siz sağlıklı
bir kazanç ve sağlıklı bir siyasi program olarak görüyor musunuz? Dilerim,
Samsun'da bu olmaz. Samsun'da olursa, biz, kendi ülkemizden, "stratejik,
stratejik, stratejik" diye, bir başka ülkeye stratejik bir menfaat
sağlamış oluruz. Bundan bir adım ileri gidemeyiz.
Türkiye'de muammaları çözmek zorundayız.
Ilısu Barajı'na hiç girmeyeceğim, Ilısu bir muamma hâline gelmiştir.
Neyin ne olduğu belli değil. Önümde bir rapor var, inşallah, bütün raporları
Sayın Bakana ulaştıracağım. O beş altı kitap yazmış, bana ulaştırmış.
Ben bardağın dolu tarafını gördüm; boş tarafını da, inşallah, raporlar
hâlinde ben kendisine ulaştıracağım. Tabii, o yaptığını söyleyecek,
biz de yapamadığını söyleyeceğiz.
Burada önemli olan şu: Bütün arkadaşlarımın
dikkatini buraya çekmek istiyorum, bu konuştuğumuz mevzu uzun vade.
Ama, Sayın Bakan, kısa vadede ne yapacaksınız? 2008, 2009, 2010 için
ihtiyacımız olan enerji kaynaklarını nasıl sağlayacağınız konusunda
kafam açık değil. Bize burada anlattığınız projelerin çoğu daha
yapım aşamasında, hatta, birçoğu başlamamış. Başlamayan o şeyler
için…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Seyhan, iki buçuk dakika
ek süre kullandınız. Lütfen konuşmanızı tamamlayınız efendim.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Efendim, tamamlıyorum.
Çok arkadaşlarımın hakkını gasbederek kendilerine haksızlık etmek
istemiyorum, ama, en son konuşan arkadaşım üç dakika aştı diye,
ben de, üç dakika nasılsa hoşgörüyle bana verir diye düşündüm Sayın
Başkan. Ama, tamamlayayım.
Değerli arkadaşlar, yakın vadede bir
enerji sorunumuz var. Ben isterim ki, Sayın Bakan buraya çıkacak:
2008, 2009, 2010'da şöyle, şöyle, şöyle bir enerji açığı bekliyorum; büyümeden
kaynaklanan şu, enerji arzı konusunda, enerji ürettiğimiz kaynaklardan
bize gelecek doğal gazdan sağladığımız enerji üretim tesislerinin
kaynaklarındaki riskimiz şu… Bu vadede doğal gaz hedefiniz varsa
söyleyin, hidrolik hedefiniz varsa söyleyin, bitiş sürelerini
söyleyin. Eğer, gelip projelerden konuşursanız, yarın düşeceğiniz
durum kapı kapı gezip elektrik aramaktır. Ama, hiç merak etmeyin, çevrenizde
hiçbir ülkede size verecek elektrik yok. Ülkenin başı belada, sizin
de başınız belada. Bunun farkında olduğunuzu biliyorum. Ama, çözümünüzün
biz farkında değiliz. Eğer, bir çözümünüz varsa, Türkiye ile paylaşın.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
9'uncu maddeyi okutuyorum:
Yaptırımlar
MADDE 9- (1) Bu Kanunun hükümlerine aykırı
hareket
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Yakup Kepenek.
Sayın Kepenek, buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (
Değerli milletvekilleri, 1360 sıra sayılı,
Nükleer Güç Santrallerinin Kurulmasına İlişkin Tasarı ve Rapor
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere
söz aldım. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, önce, kimi
ana temel noktalarda anlaşmalıyız. Bir önemli noktanın altını çizmeliyim:
İktidar partisi milletvekillerinden buraya çıkan arkadaşlarım,
çoğu kez, "CHP, nokta nokta karşıdır." diye giden, okul çocuklarının,
hani, "boş yeri doldurun" anlamında, test yaparcasına yaptıkları
uygulamaya benzer bir uygulamaya gidiyorlar.
Önce, şunu söylemeliyim: Cumhuriyet
Halk Partisi, nükleer enerjinin üretilmesine parti olarak karşı değil.
Karşı olduğumuz nokta şudur… Sayın Bakan, buradaki konuşmasında
-geleceğim karşı olduğumuz noktaya ama- Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanının 78 yılında söylediklerinden yola çıkarak
"Neden şimdiyi savunmuyorsunuz?" diyor. 78'den bu yana otuz
yıl geçti, Çernobil'den bu yana yirmi yıl geçti ve bu dönemde, nükleer
enerji, teknoloji, çevre ve benzeri konulardaki sorunlar çok değişti.
Güneş enerjisi çıktı, rüzgâr, su ve benzerleri, elektrik üretiminde
gündeme geldi. Bu nedenlerle, tek başına suçlamalar yoluna gidecek
yerde, doğruyu görmek, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu doğru vurgulamak
gerekir.
Hemen şunu söyleyeyim: Bu tür bir girişim,
Türkiye'de, ta 1960'lı yıllardan bu yana gündemde. Aradan kırk yıl geçtiği
hâlde, Türkiye, hep bu konularda tartışma ortamında olmuş, sonuç
alamamış.
Peki, neden sonuç alamıyor? Hayır, neden?
Geçmiş hükûmetlerin eksiği neydi? İhalelerde, başka şeylerdeki eksikler
neydi? Orada, bizim asıl büyük eksiğimiz şudur… Sayın Bakan diyor
ki: "Biz bu işe ta 50'lerde başladık." Çok doğrudur. Ama, devamını
getiremedik. Neden getiremedik? Çünkü, biz, bu işlere, gerekli bilimsel
hazırlıkları yapmadan giriyoruz. Bilimsel hazırlık yapmadan bu
işlere girdiğiniz zaman, sonuç, çoğu kez veya tamamen başarısız
oluyor. Çünkü, bilimin ve teknolojinin en önemli olduğu, yaşamsal
olduğu alan bu.
Şunu demek istiyorum: Bu tür bir tasarıyla
birlikte buraya getirilmesi gereken binlerce sayfalık raporlar
olmalıydı, binlerce sayfalık ön çalışmalar olmalıydı ve işin başından
sonuna kadar hem teknolojik yapısı hem mali yapısı ortaya konmalıydı.
Milletvekilleri, yalnız bunlar değil, diğer, kamuoyunun duyarlı
kesimleri bilgilendirilmeliydi, oysa, bunların hiçbiri yapılmadı.
Bunların hiçbirini yapmadan bir yasa getirip ve dört yıl boyunca bu
konuda sağlıklı bir politikayı da tam olarak geliştirmeden, buraya
gelip "işte, Halk Partisi şuna karşıdır, biz bunu yapmak istiyoruz,
ama, engelleniyoruz" gibi, tıpkı son Anayasa fiyaskosu olayında
olduğu gibi, dayatmacı bir tavırla yasa çıkarmaya çalışmak, en
azından, doğru değildir, gerçekçi değildir.
Burada Çernobil çok konuşuldu. Doğu
Karadeniz'in bu konuda çektikleri ortada. Bir bilimsel rapor öyle
der, öbürü böyle der; ama, bir gerçek var: Yöre halkı Çernobil'in kaygısını,
korkusunu taşıyor. Dolayısıyla, Hükûmetin görevi toplumun üzerindeki
bu korkuyu gidermek.
Şimdi, işin özüne geliyorum: Türkiye,
övünüyoruz, enerji yolları üzerindedir, onların kesişme noktasındadır,
bu nedenle stratejik bir konumdadır; iyi, güzel. Peki, bu stratejik
konumundan ülke yeterince yararlanıyor mu? Sayın Bakan, Türkiye'nin
önemli kuruluşlarının, elektrik üretim ve dağıtım birimlerinin,
TPAO'nun, Elektrik İşleri Etüt İdaresinin bu amaçla yeniden düzenlenmesi,
güçlendirilmesi yönünde neler yapıldığını burada doğru dürüst
açıklayabilir mi?
Bir başka çok önemli konu var değerli
milletvekilleri, o da şudur: Türkiye, yakın yıllara bir düzenleyici
kurul furyasıyla girdi. Kamu yönetimi, tamamıyla neredeyse, bu
düzenleyici kurullara bırakılıyor. Oysa, Türkiye'nin bu konuda
deneyimi de yok, yönetim birikimi de yok ve bu süreç, denetim yerine…
Yani şunu söyleyeyim: Düzenleyici kurulların, çoğu kez yerli ve
yabancı çıkar çevrelerinin onları düzenlemesi biçiminde oluyor.
Bu çok acı bir durumdur. Türkiye, düzenleyici kurullarını güçlendirmeli,
geliştirmeli, yeterli birikim ve deneyim kazanmalıdır ki o kurullar
eliyle sağlıklı işler yapabilsin, en azından, denetim işini tam olarak
yapabilsin. Bunlar olmayınca bu konudaki yasal düzenlemelerin
de Türkiye'nin gereksinmelerini karşılaması olanağı yoktur.
Şimdi biraz daha somuta gelelim. Türkiye'de,
bu yasaya göre, tesisler kamu ve özel kesim tarafından birlikte kurulacaktır.
Peki, bu ne demektir? Bu, şu demektir: Devletin güvencesi, garantisi
burada da istenmektedir. Daha evvel söyledim, yeterli çalışmalar,
bilimsel çalışmalar yapılmadan gelinen bu noktada yine yük devletin
sırtına bildirilmektedir.
İkincisi: Bir taraftan "Ülkemizde
bu konuda yetişmiş teknik eleman var, personel var." diyoruz,
bir taraftan da bu yasay
Bir başka önemli konu var: İhale yapılmadan
özel koşullarla ihale yapılabilecektir. Şimdi, bunlar, iktidarınız
döneminde, genelde Kamu İhale Yasası'nda yapılan boşluklar yaratma
girişiminin ayrı bir düzenlemeyle getirilen bir bölümüdür.
Şimdi, ben Sayın Bakandan soruyorum:
Eğer bu nükleer teşvikler yerli kaynaklara verilseydi, enerji sorununun
çözümüne daha kısa sürede, daha hızlı ve her şeyden önemlisi, nükleer
enerjinin sakıncalarına, sorunlarına yol açmadan yanıt bulunamaz
mıydı, çözüm üretilemez miydi? Dolayısıyla, Türkiye'nin, güneş,
jeotermal, rüzgâr ve benzeri konulardaki üretim gücünü… Ki, rüzgârda
özellikle Bakanlığın önemli çalışmaları olduğunu biliyorum.
Ama, net olarak şunu söylüyorum: Nükleer için verilmek istenen teşvikler,
neden, güneş, rüzgâr ve benzeri alanlardaki üretim girişimlerine
verilmiyor? Nükleer enerji, dışa bağımlılık anlamına geliyor.
Nükleer enerji, aynı zamanda, son yıllarda birçok şeyin yaşamımızı
değiştirdiği gibi, bu alandaki hızlı teknolojik değişim de sonuçta
bizi şu noktaya getiriyor: Kuruluşlarının tamamlanması, en az
beş on yıl sürecek olan nükleer tesisler tamamlandığı anda, kullandıkları
teknoloji değişmiş olacak. Şimdi, dolayısıyla, bu sakıncanın, bu
yanlışın, şu veya bu şekilde giderilmesinin yolu, mutlaka nükleer
santral kurmak değil. Bakın, biz, Türkiye'nin nükleer teknolojiyi
öğrenme, özümseme ve kendi olanaklarıyla santral kurma, enerji üretme
potansiyelinin, gücünün güçlendirilmesine taraftarız. Bunun
için, mutlaka santral kurmak, hele hele, hele hele, seçimlere beş saniye
kala, aceleyle bir yasa getirerek hemen santral kurmak hiç de doğru
bir yaklaşım, hele hele, hiç bilimsel bir yaklaşım değildir. Bu nedenle,
bu nedenle, şunu sonuç olarak söyleyeyim: Burada çok…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Sayın Başkanım,
bitiriyorum.
BAŞKAN - Sayın Kepenek, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şimdi, sonuç olarak şunu söyleyeyim:
Ülkemizde nükleer santral yerine, temiz enerji üreten kaynaklara,
yerli kaynaklara yönelmenin çok büyük bir önemi vardır. Nükleer lobiler,
sermaye güçleri, gerçekten çok güçlüdür, paralıdır, etkilidir ve
bonkördür. Böyle bir ortamda, yerli enerji kesimlerinin aynı etkide
olması, sesini duyurabilmesi kolay değildir. Bunları söyleyen
Profesör Şarman Gençay sözlerini şöyle bitiriyor, diyor ki:
"Dünyada yirmi yıl öncesinin teknolojisiyle çalışan hiçbir
sektör kalmamışken, yeni teknolojinin henüz yansıtılamadığı eski
model nükleer santrallere milyarlarca dolar ödemenin de bana göre
-diyor, benim değil bu sözler, alıntıdır- vatana ihanetten farkı
yok."
Ben, hiç kimseyi vatana ihanetle suçlamak
istemiyorum, böyle olmasını da hiç istemiyorum. Ama, bu da bir bilim
insanının sözüdür ve bunu da buraya getirmek zorunluluğunu duyuyorum.
Bunu, bilimsel doğruluğun, dürüstlüğün bir gereği sayıyorum.
Umarım, Bakanlık bu meseleyi yeniden
gözden geçirir ve Türkiye'yi ışıksız, elektriksiz bırakmaz.
Size aydınlık günler diliyorum, hepinize
saygılar sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Anavatan Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Hüseyin Özcan.
Buyurun Sayın Özcan.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Nükleer
Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına
İlişkin Kanun Tasarısı ve (1360 sıra sayılı) Çevre ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarından gelen
Raporlar hakkında Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Elbette, enerji denildiğinde aklımıza
dünyamızı ısıtan, aydınlatan ve teknolojiyle dünyaya yeni bir
ufuk açan bir anlayış geliyor. Nükleer enerji üretimine, elbette
Anavatan Partisi olarak karşı değiliz. Bu üretimin, daha, çevreye
nasıl zarar vermeyecek, daha, çevrede, nasıl, çevre konusunda daha
duyarlı olunabilecek altyapısının oluşturulmasından yanayız.
Elbette ki, nükleer enerjiden önce, ülkemizdeki tabii kaynaklarımızdan,
doğal kaynaklarımızdan, yer altı kaynaklarımızdan faydalanmamız
gerekir. Bu konuda da titizlikle davranmalıyız, gerekli teşvik ve
düzenlemeyi yapmalıyız ve bir an önce, enerjisiz kalmayan, karanlıkta
kalmayan bir Türkiye'de yaşayabilmemiz için enerjimizin devamlı,
sağlıklı bir şekilde üretilmesinden yanayız. Bugün baktığımızda,
jeotermal santraller ve yenilenebilir enerji konusunda rüzgârla ilgili,
güneş enerjisiyle ilgili, yer altı kaynaklarımızla ilgili, bütün
bu kaynaklarımızı daha işler hâle getirmek için çabalar harcamalıyız,
bu konuda titizlikle davranmalıyız ve bunu sürüncemede bırakmamalıyız.
Gelecek yıllarımızda eğer elektrik enerjisinden yoksun kalırsak,
maalesef, sanayimiz başta olmak üzere, her tarafta sıkıntı yaşayacağımız
bellidir. Bu konuda hazırlıklı olmak zorundayız.
Değerli arkadaşlar, nükleer enerjide,
elbette dünyada kötü örnekler de yaşandığını görüyoruz. Bir Çernobil
olayını yaşadık. Çernobil olayında bütün dünyanın gözleri bu olaydaydı
ve dünyayı etkileyen bu olayda, psikolojik de olsa sıkıntılar yaşadık.
Örneğin, ülkemizde, hatırlarsınız, o dönemde çay üreticilerimizin
çok büyük sıkıntı çektiğini gördük. Hatta, o zamanın Sanayi ve Ticaret
Bakanı, tuttu, demli çay içti; herhangi bir nükleer atık olmadığı
konusunda da halkın gözüne baka baka çayını içti. Ama, sonuçta, zamanla
gördüğümüzde, bakıyoruz ki, Karadeniz Bölgemiz'de kanser olaylarının
arttığını görüyoruz. Bilimsel olarak baktığımızda, ülkede insan
sağlığını etkileyen bu nükleer artıkların korunmasında, yayılmasında
ve ülkemiz açısından da zararlı olduğunu ve dünya biliminin de
açıkladığını görüyoruz.
Bunun için yapılacak şey, eğer nükleer
enerji santralleri yapılacaksa, dünyadaki bu kötü örneklerden tamamen
uzaklaşıp yeni teknolojiye göre yaratılması ve kurulması gerekir;
ama, bunu yapmak için de belirli üç beş sene geçer. Bunun maliyeti
ne? Bunun maliyetini de iyi hesaplamak lazım. Bazılarına göre 2-3
sent maliyeti olduğu söyleniyor, oysa bazı kaynaklar ise 5-6 sentin
üzerinde olduğunu söylüyor. Bu hâliyle Türk kamuoyuna pahalıya
mal olmaktadır. Bunun faturasını da maalesef, Türkiye'deki enerji
üretiminde, en fazla da sanayicilerimiz ve elektrikten faydalanan
halkımız çekmektedir. Buna çözüm bulmak zorundayız. Bütün doğal
kaynaklarımızı seferber etmeliyiz ve daha ucuza mal edebilecek
teknolojilerle bu üretimi sağlamalıyız ve yerli üretime dayalı,
yerli teknolojiyi kullanarak elektrik enerjimizi çoğaltmanın yollarını
aramalıyız. Bunu da gördüğümüzde, örneğin rüzgâr enerjisinden faydalanan,
güneş enerjisinden faydalanan, jeotermal santrallerimizden faydalanan
bütün konuları bir masanın üzerine yatırmalıyız. Bu ülkemizin
enerjisinin, insanlara ve çevremize zarar vermeden, enerji teknolojimizi,
nükleer enerji teknolojimizi geliştirmeliyiz.
Biliyorsunuz, nükleer enerji tıpta
kullanılıyor, tarımda kullanılıyor, ar-ge ve silahlı kuvvetlerle
ilgili harp sanayisinde kullanılıyor. Bu konuda daha fazla çalışarak,
daha fazla dünya teknolojisini yakalayarak, kendi öz gücümüze
dayalı bir üretim sistemiyle daha ucuza mal etmenin yollarını aramalıyız.
Değerli arkadaşlar, AK Parti sözcüleri
çıkıp, Türkiye'de her şeyin sütliman olduğunu biraz önce anlattılar.
Hatta Karadeniz Bölgesi'ndeki Sinop'tan bahsettiklerinde… Sinop'u
gidip görmek lazım cennet bir köşe olduğunu… Elbette ki, doğa olarak
güzeldir ama, yeteri kadar, o halkın mağduriyeti giderilmiş midir,
yolları yapılmış mıdır ve okullarıyla ilgili, eğitimiyle ilgili
sorunlar çözülmüş müdür, sağlık konusunda sorunları çözülmüş müdür?
Çıktılar anlatıyorlar... Sinoplular da -gördüğümüzde, duyduğumuzda,
işittiğimizde- sadece lafta olduğunu söylüyorlar. Türkiye genelinde
bu böyle.
Bizim amacımız insanların mağdur olması
değil. Bizim amacımız, o insanların nasıl daha mutlu yaşayacağının
yollarını aramak, onlara yardımcı olmak zorundayız. Enerji konusunda,
ülke üç beş sene sonra elektrik enerjisinden faydalanamaz durumda,
karanlıklarda kaldığında, geçmiş yönetimler beddua alacaklardır.
İnanıyoruz ki, bu sıkıntıya düşmemek için, o insanların yarın mağdur
olmaması için, iktidarıyla muhalefetiyle, bir an önce enerji sorunlarımızı
çözmek zorundayız -dışa bağımlılıktan, doğal gaza bağlı veyahut
da petrole bağlı enerji sorunlarından- maliyeti daha düşük enerji
üretmenin yollarını aramak zorundayız. Biz, çıkıp her şeyi tozpembe
olarak gösterip, bu ülkenin kaynaklarını hovardaca harcayıp ve
başkalarına peşkeş çekerek bu sorunu çözemeyiz.
Bizim amacımız, bu insanların, bütün
70 milyonun, yaşayan insanlarımızın mutlu olması, iş ve aş peşinde
koşmamaları, insanlarımızın bir torba pirince veyahut da şekere
muhtaç olmamaları veyahut da bayramlarda ve iftar sofralarında
başkalarının eline bakan değil, dağıtılan yemeklere bakan değil...
Gerçekten, işiyle aşıyla kazanan ve alın teriyle kazanan insanların,
o bir torbaya muhtaç edilmemesi için çalışmamız gerekir. O insanların
mağduriyetinden faydalanarak, çıkıp "yok şu kadar kömür dağıttık,
şu kadar yiyecek dağıttık, bu kadar yardım yaptık" demek, o insanların
onuruyla oynamaktır, haysiyetiyle oynamaktır.
Bizim amacımız, Türkiye'de bir tek işsiz
kalmamasının yollarını aramak, bir tek eğitimsiz öğrencimizin kalmaması
için... Sağlık konusunda, hastanelerde mahkûm olan veyahut da icralara
düşen insanların, sağlık konusunda ise devletin her çeşit sosyal
imkânlarından faydalandığı bir insan topluluğu, gerçekten, bir Türk
halkı yaratmak zorundayız. Yoksa, çıkacağız, olayları yaşayan insanlara
karşı, gözüne baka baka, Türkiye, her şeyiyle, millî geliri yüksek
bir ülke olarak insanların yaşadığını görmezlikten gelerek, bunlar
konusunda reklam yapmanın da hiç anlamı yoktur.
Biz Anavatan olarak, ülkemizde işsiz
tek bir kişi kalmaması için, üniversitede okumak isteyen her öğrencinin
üniversitede okuması için, sosyal güvenlik konusunda hiçbir ev hanımının
sigortasız kalmaması için, köyde yaşayan çiftçilerimizin desteklenerek
çiftçinin ürünlerinin para etmesi için; dolayısıyla, bütün Türkiye'deki
70 milyonun mutlu olması için çalışacağımızı söylüyoruz. Bunu da
vad ediyoruz. Bizler, iktidar partisi bugünkü şartlarda bu insanların
aşıyla, işiyle uğraşmayıp da birilerinin aşı ve işiyle uğraşıyorlarsa,
bu anlayışa, Anavatan olarak biz "hayır" diyoruz. Bu konuda
da onların sözcüsü ve onların dili, kulağı ve gözü olmak zorundayız.
Bunun için, Mecliste bunları anlatıyoruz. Gelecekte, Türkiye'nin
enerjisiz kalmayacak, işsiz kalmayacak, eğitimsiz kalmayacak, sağlıksız
kalmayacak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özcan, konuşmanızı
tamamlayınız.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)- …hiçbir ferdimiz
kalmasın diyoruz. Amacımız, Hakk'a hizmet, halka hizmettir.
ÖZKAN ÖKSÜZ (
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Özellikle Hacı
Bektaş Veli'nin söylediği gibiyiz, biz hizmeti Hak için yapıyoruz,
halk için yapıyoruz diyoruz; bütün halkımızı saygıyla selamlıyoruz.
Esenlikler diliyorum, yüce Meclise de saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına İstanbul Milletvekili Muharrem
Karslı.
Buyurun Sayın Karslı.
MUHARREM KARSLI (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; 1360 sıra sayılı, Nükleer Güç Santralleriyle
İlgili Kanun Tasarısı'nın 9'uncu maddesi üzerinde şahsi görüşlerimi
ifade etmek için söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlarım.
Sabahtan beri bu konuyu konuşuyoruz
ve yine eski günleri hatırlamaya başladım. Bu memlekette iş yapmak
ne kadar zordur, bunu yapmaya çalışanlar bilir. İş yapanın karşısında,
daima, iş yapamayan, yapmasını bilmeyen ve yapana da yaptırmayan,
mâni olan bir zihniyet çıkmıştır ortaya. Şimdi, yine bu zihniyetle
mücadele etmekle meşgulüz.
Bakın, aynı zihniyet, bundan yirmi otuz
yıl önce Boğaziçi Köprüsü'ne de karşı çıkmıştı. O zaman Cumhuriyet
Halk Partisinin başında bulunan rahmetli Bülent Ecevit Boğaziçi
Köprüsü'ne şiddetle karşı çıkmış ve demişti ki: "Bu köprüden zenginler
otomobilleriyle işlerine rahat rahat gidip gelecekler, onun için
yapıyorsunuz köprüyü."
Bakın, bugün iki tane köprü yetmiyor,
üçüncüsünün projeleri hazırlanıyor, İstanbul'un nüfusu 12 milyona
çıkmış, İstanbul'a, daha, köprülerin dışında Marmaray vesaire gibi
ulaşım imkânları üzerinde de çalışılıyor.
Aynı rahmetli Ecevit, televizyona da
karşı çıkmıştı. O yıllarda, 1970'li yıllarda yine, Türkiye'de televizyon
yoktu, ilk defa bir televizyon istasyonu kurulması için faaliyete
geçildiğinde, yine Ecevit karşı çıkmıştı ve televizyonun lüks bir
oyuncak olduğunu söylemişti.
Yine, aynı Ecevit -Allah rahmet eylesin
yine- otomobil sanayisinin kurulmasına da karşı çıkmıştı.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Bırak ölünün
arkasından konuşmayı!
MUHARREM KARSLI (Devamla) - Ne demişti
Ecevit? Yaşı müsait olanlar hatırlayacaklardır. "Otomobil pahalı
oyuncaktır." demişti. Eğer, o zaman, rahmetli Ecevit'in lafına
kanıp da otomobil sanayisini Türkiye'de kurmasaydık, bakın, bugün,
otomotiv sanayisinin Türkiye'de ihracatı 17,5 milyar dolardır ve
Türkiye'nin ihracatında bir numaraya oturmuştur. Bunun sağladığı
dövizi düşünün, bunun sağladığı vergiyi düşünün, bunun sağladığı
istihdamı düşünün; bütün bunlardan mahrum kalacaktık.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (
MUHARREM KARSLI (Devamla) - İthalattan
korkmayın. İhracat niçin yapılır? İthalat yapmak için yapılır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (
MUHARREM KARSLI (Devamla) - Konumuz uygun
olsa onları da anlatırdım size.
Şimdi, bir arkadaşımız sabahleyin çıktı,
daha bu konunun başında, dedi ki: "Nükleer santral bize hiçbir
teknoloji getirmez." Hayretler içinde kaldım. Demek ki, Türkiye'ye
10 milyar kilovat saatlik ya da 20 milyar kilovat saatlik ya da 40
milyar kilovat saatlik bir nükleer santral yapılacak ve o santralin
inşasıy
Nükleer teknoloji, nükleer enerji,
dünyada ispatlanmıştır ki, bakın, dünyada bugüne kadar 600 taneden
fazla nükleer santral yapılmıştır. Bunların 500'den fazlası hâlen faaliyettedir.
Bu santrallerle kanıtlanmıştır ki, dünyada en ucuz, en temiz ve en güvenli
elektrik enerjisi nükleer santrallerden elde edilmektedir.
Şimdi, bir Çernobil Santraline kafayı
takmış arkadaşlarımız. Dünyada 600 tane santral yapılmış, belki daha
fazla ve bir tek Çernobil'de yangın çıkmış, Çernobil'de kaza olmuş. O
da neden? Son derece eski, köhne, külüstür Sovyet teknolojisiyle
yapılmış bir santraldi. Onun içindir ki, orada kaza çıktı. Onun dışında,
Sovyet teknolojisi dâhil, hiçbir yerde tek bir kaza örneği dahi veremezsiniz.
SEDAT UZUNBAY (İzmir) - Var, var; daha
çok var.
MUHARREM KARSLI (Devamla) - Çevremizde
bir sürü nükleer enerji santrali var. Her yerde var, bütün çevremizde
var ve İran'da var.
Bakın, İran'ın doğal kaynakları bizimle
mukayese edilmeyecek kadar zengindir. İran'da petrol su gibi akıyor,
nehirler gibi petrolü var, ama, tutmuş oraya nükleer santral yapıyor.
Neden? "Petrolüm günün birinde biter" diye düşünüyor. Petrolden
elde ettiği elektrik pahalıdır, nükleer elektrik daha ucuzdur diye
düşünüyor ve "ben, 2 varil petrol ihraç ederim. Bunun 1 varilinin
bedeliyle o eş değerde elektrik enerjisi üretirim, geri kalan 1 milyar
varilimi de satarım" diye ticari hesaplar yapıyor. İşte, ticari
hesaplar böyle yapıldığı zaman ekonomi gelişir ve kalkınır. Yerli
kaynaklara elbette ki öncelik vermeliyiz. Zaten, AK Parti İktidarı
kendi imkânlarıyla, hidrolik enerji kaynaklarımızı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Karslı, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
MUHARREM KARSLI (Devamla) - Tamamlıyorum,
teşekkür ederim.
…zaten kendi imkânlarımızı, özellikle
hidrolik enerji imkânlarımızı, sonuna kadar, elimizdeki imkânlarla
değerlendiriyor. İşte, Türkiye'nin en büyük barajlarından biri
olan Borçka Barajı daha yeni açıldı, faaliyete geçti. Elbette ki,
potansiyeli olan her yerde hidrolik santraller de yapılmaya devam
edilecektir, rüzgâr enerjisi de kullanılacaktır, yer altından çıkan
sıcak sulardan elde edilen enerji de kullanılacaktır, ama, bütün
bunlarla, yirmi yıl sonrasının enerji ihtiyacını karşılamamız
mümkün değildir, ancak nükleer santrallerle bunu karşılayabiliriz.
Deniliyor ki: "Nükleer santraller
dışa bağımlıdır." Bütün enerji santralleri dışa bağımlıdır.
Doğal gaz santralleri dışa bağlı değil mi?
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Rüzgâr da mı dışa
bağlı?
MUHARREM KARSLI (Devamla) - Doğal gazı
nereden ithal ediyoruz? Oysa, nükleer enerjide, 100 kilo uranyum getiriyorsunuz,
bu 100 kilo uranyumla, 20 milyar kilovat saat kapasiteli bir enerji
santralini bir sene çalıştırıyorsunuz. O da dışa bağımlı, o da dışa
bağımlı. Gönül arzu eder ki, hiçbiri dışa bağımlı olmasın, ama, Türkiye'miz,
doğal kaynaklar bakımından istediğimiz kadar zengin bir ülke değil
maalesef.
Eğer bu şekilde, nükleer santralleri…
Bakın, nükleer santralleri tam yirmi beş yıldır tartışıyoruz. Boğaziçi
Köprüsü'nü de yirmi-yirmi beş yıl tartıştık ve nihayet, bütün bu engellemeler
aşılarak Boğaziçi Köprüsü kuruldu, ikincisi kuruldu, üçüncüsü de
kurulmak üzere. İkincisi ve üçüncüsü çok daha kolay kuruldu. Şimdi,
nükleer santralleri yapalım mı yapmayalım mı tartışmasını yirmi
beş yıldır yürütüyoruz. İnşallah, yine bütün bu engellemelere rağmen
ilk nükleer santralimizi yapacağız; ondan sonraki santralleri de
çok daha kolay, artık değeri anlaşılmış olarak, çok daha kolay ve kısa
zamanlarda tamamlayacağız.
Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler…
TACİDAR SEYHAN (
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Hayır, oylamaya
geçtik.
TACİDAR SEYHAN (
MUSA UZUNKAYA (
AHMET IŞIK (
TACİDAR SEYHAN (
BAŞKAN -
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
elektronik cihazla oylama yapacağım. Oylama için dört dakika süre
veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
karar yeter sayısı vardır, 9'uncu madde
Şimdi geçici madde 1'i okutuyorum:
Düzenleyici kurum
GEÇİCİ MADDE 1- (1) Nükleer faaliyetlerin
düzenlenmesi için bir kurum kurulana kadar düzenleme ve denetleme
işlemlerini yerine getirmek için TAEK gerekli önlemleri alır. TAEK
özel bilgi ve ihtisas gerektiren işlerde kadro aranmaksızın uygun
nitelikli yerli ve yabancı uyruklu sözleşmeli personel çalıştırabilir.
Bunlara ödenecek ücret ve diğer mâli haklar Başbakan tarafından belirlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sedat Uzunbay.
Sayın Uzunbay, buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA SEDAT UZUNBAY (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1360 sıra sayısıyla
bastırılarak dağıtılan Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve
İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun Tasarısı'nın geçici
1'inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, enerjinin
de en büyük etken olduğu sürdürülebilir bir gelişmede en önemli konu,
ekonomik, sosyal ve çevresel konularda düşünce birliği içinde olabilmektir,
ancak, bu, bugüne kadar sağlanamamıştır. Sürdürülebilir bir gelişme,
yurttaşlarımızın istenilen düzeyde yaşam standardına kavuşması
için gerekli olan ekonomik önlem ve uygulamaların, ekolojik yapı
dikkate alınarak insanlığın gelişimi için gerekli olan sosyal görevlerin
yerine getirilmesi ve bunların hepsinin bir arada olması hâlinde
gerçekleşebilir.
Değerli milletvekilleri, günümüzde
enerji üretim ve tüketim süreçlerinin çevre üzerindeki olumsuz etkileri
ciddiyetle dikkate alınması gereken boyutlara ulaşmıştır. Bugün
yılda 29 milyar ton karbondioksit atmosfere salınmaktadır, bunun
23 milyar tonu fosil yakıtlı yanmadan ve sanayiden kaynaklanmaktadır.
Nükleer santrallerden kaynaklanan kullanılmış yakıtların, yani,
nükleer atıkların hızla artmasına karşın, atıkların kalıcı depolanmasına
ilişkin bir çözüm hâlâ bulunamamıştır. Tehlikenin gerçek boyutunu
ortaya koyan Çernobil felaketinden sonra, işletme güvenliğine
ilişkin kriterlerin yeniden gözden geçirilmesi zorunluluğu doğmuştur.
Küresel ısınmayla iklim değişikliği tehlikesi ve radyolojik riskler
hızla büyümüş ve ekolojik sistemde yaratılan bozulma her geçen gün
artmıştır. Bu nedenle, sürdürülebilir gelişme için enerji politikalarının
belirlenmesinde çevresel faktörler oldukça belirleyici ve etkin
hâle gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım, çağdaş enerji
politikalarında, çevre güvenliğini dikkate alarak, düşük maliyetle
enerji arzını ve risk dağılımını sağlayarak, arzın güvenliğini
sağlayacak temel hedefler belirlenmektedir. Yine, çağdaş enerji
politikalarında, bu hedeflere ulaşmak için gerekli politikalar
oluşturulmakta, yerli ve ithal enerji kaynakları ile farklı teknolojilerin
uygun karışımının ekonomik, çevresel ve jeopolitik etkenler arasında
dengeyi sağlayacak şekilde geliştirilmesi sağlanmaktadır. Yine,
çağdaş enerji politikalarında, belirlenen enerji politikalarını
destekleyecek vergilendirmeler, teşvikler ve yasal düzenlemelerin
gerçekleşmesi sağlanmaktadır.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
nükleer enerjinin temiz bir teknoloji olmasından kaynaklanan avantajları
vardır, ancak, bu avantajlara rağmen kaza riskinin yüksek olması,
radyoaktif atık ve işletme güvenliğine dair sorunların çözülememiş
olması, nükleer silahların yaygınlaşmasının önüne geçilememiş
olması, nükleer atıklardan on binlerce yılı kapsayan uzun dönemlerde
kurtulmanın mümkün olmaması ve etkilerinin tüm dünyayı kapsaması
nedenleriyle hassas olarak değerlendirilmesi gereken bir konu
hâline gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım, hâlen yapımı devam
etmekte olan yirmi dokuz adet santralden bir tanesi Finlandiya'dadır.
Finlandiya, bu santralde ortaya çıkan büyük maliyet aşımları ve güvenlikle
ilgili gecikmelerden dolayı sorunlar yaşamaktadır. Nükleer santral
yapan diğer ülkeler, yerli enerji kaynakları olmayan veya bunları
değerlendiremeyen az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerdir.
Değerli arkadaşlar, ülkemiz, elektrik
enerjisi tüketimi talebi son yıllarda yaklaşık yüzde 7 civarında
büyüme göstermektedir. 2006 yılı sonu itibarıyla 172 teravat saat
olarak gerçekleşmesi öngörülen Türkiye toplam elektrik tüketimi,
hâlihazırdaki tüketim eğiliminin devam etmesi durumunda 2015 yılında
300 teravat saat düzeyine ulaşacaktır. Ülkemiz, hidrolik rüzgâr,
güneş ve jeotermal kaynaklar gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının
yanında kömür açısından elektrik üretimine ve dolayısıyla, ülkemiz
ekonomisine kazandırılmayı bekleyen zengin yerli kaynaklara sahiptir.
Değerli arkadaşlarım, nükleer enerji
risklerinden korunmak, ülkemizdeki kaynakları verimli kullanmak
suretiyle ancak mümkün olabilir. 1979'da Amerika Birleşik Devletleri'nde,
1986'da ise Çernobil'deki nükleer santralde meydana gelen reaktör
kazası sonrasında çok ciddi sorunlar yaşanmıştır. Örneğin, Çernobil'deki
kaza sonrasında onlarca kişi ölmüş, yüz binlerce kişi evlerini ve
her şeylerini terk etmek ve kaçmak zorunda kalmıştır. Bu kazadan on
beş-yirmi yıl sonra Trakya ve Karadeniz bölgelerimizde kanser vakaları
eski tarihlere kıyasla çok daha fazla artmıştır. Bu konuda özellikle
Orta Doğu Teknik Üniversitesinin çalışmaları ve raporları dikkat
çekicidir.
Değerli arkadaşlarım, yaşanan bu kazalar,
nükleer tehlike konusundaki korkuları artırmış ve pekiştirmiştir.
Ülkemizin nükleer enerjinin risklerinden kurtarılması, kurtulması,
yerli kaynaklarımızı doğru ve gerçekçi tedbirler alarak çevreci
bir yaklaşımla değerlendirmekle mümkün olabilecektir; ancak, öncelikle
enerjide verimliliğin sağlanması, yenilenebilir enerji kaynaklarının
kullanımının artırılması, fosil yakıtlı enerji kaynakları için
temiz ve birleşik çevrimli enerji teknolojilerinin devreye konulması,
sınırlı olan doğal kaynakların daha yavaş tüketilmesini sağlayarak
yeni nükleer teknolojilerin geliştirilmesi için zaman kazanılması,
çevrenin ve gelecek kuşakların yaşam kalitesinin korunmasını
sağlayacak teknolojik tedbirlerin alınması, enerji verimliliğini
ve enerjinin rasyonel kullanımı sağlayarak enerji tasarrufu potansiyelinin
değerlendirilmesi, kalan hidroelektrik potansiyelin değerlendirilmesi
ve yenilenebilir enerji payını artırarak fosil yakıtlı enerji
üretiminde temiz enerji teknolojilerinin devreye sokulması mutlaka
sağlanmalıdır.
Değerli milletvekilleri, yeni nesil
nükleer reaktörlerin devreye sokulacağı ana kadar, ülkemiz, nükleer
santral kurulmasından uzak durmalıdır. Ülkemizin nükleer teknolojiye
sahip olması, bu yasa sonucu yapılacak ihalelerle sağlanamaz ve
bunun için de santral kurmaya gerek yoktur. Ülkemizin nükleer teknolojiye
sahip olmasını gerçekten istiyorsak işe, Çekmece Nükleer Araştırma
Merkezinde ve yurt dışında çalışmalara katılmak üzere eleman yetiştirmeyle
başlamalıyız.
Değerli milletvekilleri, nükleer santral
kurulmasıyla, enerjide dışa bağımlılığın azaltılması mümkün değildir.
Ülkemizde bilinen uranyum rezervi en fazla bin megavat gücündeki
bir enerji santralinin ekonomik ömrü boyunca işletilmesine yetmektedir.
Zengin toryum rezervimiz vardır, ancak, toryum, tek başına bir yakıt
olarak kullanılamamaktadır. Toryumun uranyumla birlikte kullanılması
gerekmektedir, ama, bu konudaki teknolojik çalışmalar ancak
2020'li yıllarda mümkün olabilecektir. Bu nedenle, ülkemizdeki toryumdan
nükleer amaçlı yararlanmamız da mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğinin
nükleer enerji konusunda görüş ayrılığına düştüğü ve birçok ülkenin
yeni nesil nükleer santral kuruluncaya kadar nükleer enerji santralinin
yatırımlarını askıya aldığı düşünülürse ülkemizin bu nükleer
santrallere yaklaşımının da aynı doğrultuda olması gereği ortaya
çıkmaktadır.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
bugün için, ülkenin enerji kaynaklarının doğru kullanılmasıyla,
orta vadede enerji açığını ortadan kaldırmak mümkün olabilecektir.
Kaçakların önlenmesi, termik ve hidrolik santrallerin rehabilitasyonunun
yapılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının hızla devreye sokulması
sayesinde, ülkenin enerji ihtiyacını karşılamak mümkün görülmektedir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
yeni nesil nükleer reaktörlerin de devreye sokulacağı ana kadar,
ülkemiz, nükleer santral kurulmasından uzak durmalıdır düşüncemi
tekrarlıyor, hepinizi saygıyla tekrar selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uzunbay.
Şahsı adına, Siirt Milletvekili Öner
Gülyeşil.
Buyurun Sayın Gülyeşil. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ÖNER GÜLYEŞİL (Siirt) - Sayın Başkan,
çok değerli milletvekili arkadaşlarım; 1360 sıra sayılı, Nükleer
Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına
İlişkin Kanun Tasarısı'nın geçici 1'inci maddesi hakkında görüşlerimi
paylaşmak üzere şahsım adına söz almış bulunuyorum. Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ben konuşmama geçmeden önce, izin verirseniz, Sayın Kepenek'in bir
endişesiyle ilgili görüşlerimi ifade ederek başlamak istiyorum.
Sayın Kepenek, burada, yirmi yıllık eski teknolojilerin kullanılacağı
konusunda, çok yakından bildiğimiz, nükleer camianın yakından bildiği
ve benim de çok yakından tanıdığım Profesör Doktor Şarman Gençay
Bey'in bir ifadesinden bahisle, Türkiye'nin eski nükleer teknolojiler
kullanacağını ifade etti. Ben bu endişesine katılmıyorum, çünkü,
nükleer santral alacak olan ülkeler, kuruluşlar, mutlaka ve mutlaka
yeni teknolojileri, ama lisanslanmış, uluslararası enstitülerce
lisanslanmış, kendini ispatlamış ve hiçbir şekilde kaza yapmamış
olan teknolojileri tercih edeceklerdir. Bu kanun bir çerçeve kanunudur.
Burada ikincil bir mevzuat çıkarılacaktır. Ben eminim ki, bu ikincil
mevzuatta bu konulara öncelik verilecektir. Yani, burada, mutlaka
kendisini ispatlamış olan ve kaza yapmamış olan teknolojiler tercih
edilecektir. Bu, zaten, bizim, daha önceki yapılan ihalelerde de
olmazsa olmaz şartımızdı.
Çok değerli milletvekilleri, bugün,
gerçekten ülkemizin geleceğiyle ilgili çok önemli bir konuyu görüşüyoruz.
Bence, tüm siyasi kaygıların dışında, millî, stratejik bir meseleyi
görüştüğümüz kanaatindeyim. Bu konuya partiler üstü bir yaklaşımla
ve bir üslupla yaklaşmak zorunda olduğumuzu da ben ifade etmek istiyorum.
Nükleer enerjinin barışçıl amaçla kullanılması
hususunda ülkemiz ta 1950 yılından, 50'li yıllardan itibaren Uluslararası
Atom Enerjisi Ajansının üyesi olarak -ki, ilk üyelerden bir tanesidir,
biz her gittiğimizde oralarda çok gururla bunun onurunu da yaşadık-
daha sonraki, yine nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla kullanılması
konusunda birçok uluslararası anlaşmaya da imza atmış bir ülkeyiz.
Ülkemizin bu kırk yıllık rüyasını gerçekleştirme fırsatını vereceği
için, bu yasa tasarısını hazırlayan ve Meclisimizin gündemine getiren,
başta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız ve değerli bürokratlarına
ve bu yasanın buraya kadar gelmesi konusunda emeği geçen tüm değerli
arkadaşlarımıza ben şükranlarımı sunuyorum ve kendilerini kutluyorum.
Ülkemizin makro enerji politikalarına,
uzun dönem plan ve stratejilerine ve sürdürülebilir enerji politikalarıyla
ilgi konulara ben çok detaylı girmeyeceğim, daha önceki arkadaşlarımız
bu konuları detaylıca anlattılar. Ancak, Türkiye'nin enerji talebindeki
gelişimi göz ardı edemeyeceğimiz kanaatindeyim. Bu nedenle birkaç
hususu sizlerle paylaşmak durumundayım.
Hükûmetimiz ve özellikle Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığımız başarılı bir uygulamayla, ülkemizi uzun
yıllardır hayal ettiğimiz enerji zengini ülkelerle, enerjiyi tüketen
ve kaynak fakiri ülkeler arasında bir köprüye dönüştürmüştür. Bu,
çok önemli terminaller, petrol ve doğal gaz boru hatları, gerçekten,
bu dönemde gerçekleştirilmiştir. Bu sayede ülkemiz, dünyada ve
bölgemizde, enerji sektöründe kısa, uzun ve orta dönem stratejilerin
oluşturulmasında söz sahibi bir ülke hâline gelmiştir. Bu pozisyonumuzu
birçok nedenlerle nükleer güçlerle takviye etmek durumundayız.
Burada Greenpeacecilerin bir notu
okundu. Ben, izin verirseniz bir kısa anımı sizlerle paylaşmak istiyorum:
1997 senesinde, nükleer enerji santraliyle ilgili şartname hazırlandığı
sırada Akkuyu'ya gittik arkadaşlarımla beraber ve orada, Akkuyu'da
santral sahasını gezerken, bir taraftan da Greenpeace üyesi olduğunu
bildiğim ve gerçekten çok değişik kılık kıyafetlerle gezen bir genç
grupla, çok kalabalık bir grupla karşılaştım orada. Ne yaptıklarını
öğrendik oradaki gerek belediye başkanı arkadaşlarımızdan gerekse
oradaki yetkili arkadaşlarımızdan. Bunların çok uzun bir süreden
beri Akkuyu'da nükleer santralin kurulması aleyhinde çok ciddi bir
propaganda yaptıklarını öğrendim ve biz kendilerini bir toplantıya
davet ettik ve kendileriyle ben yakından görüşme fırsatını buldum.
Üzülerek ifade etmem gerekiyor ki, bu arkadaşların çoğu Fransız uyrukluydu
ve kendilerine şunu söyledim, dedim ki: Bakın, ben Fransa'yı çok gezdim.
Sizin nükleer santrallerinizin de büyük bir bölümünü gezdim, inceledim
ve orada şunu gördüm ki, sizin zaten nükleer enerji santrali kurmadığınız
birçok yerde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÖNER GÜLYEŞİL (Devamla) - Başkanım…
BAŞKAN - Buyurun Sayın Gülyeşil.
ÖNER GÜLYEŞİL (Devamla) - …oradaki gerek
kamu görevlileri gerekse halk, nükleer santraller kurulmasını talep
ediyorlar hem işsizliğin giderilmesi hem de nükleer enerjinin Fransız
ekonomisinde ne ifade ettiğini çok yakından bildikleri için ve çok
yakından biliyorum, siz enerjinizin yüzde 78'ini nükleer enerjiden
üretiyorsunuz ve her köyünüzde "Bir santral kurulsun" diye
neredeyse bütün halk bir heyecan içinde deyince, bunlar, tabii, oradaki
faaliyetlerini oldukça kısa bir sürede azalttılar. Ama, hâlâ görüyorum
ki, bu, gerek lobiler gerekse Greenpeaceciler gerçekten Türkiye'de
bir nükleer santral kurulmasın diye çok ciddi bir çalışma içindeler.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
demin de kısaca ifade edildi, ama ben yine üzerinden kısaca geçmeden
edemeyeceğim. Çok önemli primer enerji kaynaklarından olan petrol
ancak kırk yıl dayanabilecektir, yani kırk yıllık bir ömrü vardır.
Doğal gazın ise elli altmış yıllık bir ömrü olduğu hesap edilmektedir.
Kömürün ise, iki yüz yıl civarında bir kaynağa sahip olduğu da yakından
bilinmektedir. Ancak, dünya nükleer santrallerinin… Biliyorsunuz,
450 bin megavat civarında şu anda dünyada kurulu güç ve yakında devreye
girecek olan nükleer santral var. Bu nükleer santrallerin devre dışı
edilmesi hâlinde dünyanın bunların yerine hangi enerji kaynağını
ikame edebileceği konusunda hâlâ maalesef kafalar çok ciddi şekilde
karışıktır. Dolayısıyla -bugün çok yakından biliyoruz- daha önce
nükleer programlarını durduran, yavaşlatan birçok ülke yeniden
nükleer santrallerini açmaya ve yeni nükleer santral inşa etmeye
başlamışlardır.
Ben santrallerin çok ciddi mukayesesine
girmeyeceğim, ama bir iki konuyu da belirtmek istiyorum. Kömür santralleri
-demin bir ara bahsedildi- yılda 6.000-6.500 saat çalışmaktadır. Bir
yılda, bildiğiniz gibi, 8.760 saat var fiziki olarak, ama, bunlar, sadece
6.000-6.500 saat çalışabilmektedir. Doğal gaz santralleri ise 7 bin
saat çalışabilmektedir. Ama, nükleer santraller, bir yılda 8 bin, 8
bin saatin üzerinde, hatta 8.200 saat çalışabilmektedir ve diğer
santrallerin çoğunun ömürleri, yirmi-yirmi beş yıl iken bu santrallerin
de ömürleri bazı ufak tefek değişikliklerle kırk yıla, hatta altmış
yıla kadar da çıkartılabilmektedir. Dolayısıyla, bu santraller,
bir ülkenin temel yük enerji ihtiyacını karşılama konusunda fevkalade
önem arz eden enerji santralleridir.
Değerli arkadaşlar, bu ifade ettiğim
konular, nükleer santralleri hem teknik anlamda hem de ekonomik anlamda
çok ön plana çıkartmaktadır. İyi tasarlanan, iyi yapılan ve iyi inşa
edilen, iyi işletilen nükleer santrallerin güvenilir ve çevreye
uyumlu enerji kaynağı olduğu ispat edilmiştir. Bu, bu işle uğraşan
arkadaşların çok yakından bildiği bir konudur.
Enerjide bağımsızlığın geliştirilmesi,
elektrik enerjisi temininde kaynakların geliştirilmesi ve çeşitlendirilmesi,
coğrafya ve ülke çeşitlendirmesi, büyük ve büyümekte olan sistemlerde
temel yük ihtiyacının karşılanması, elektrik enerjisinde ihracatçı
bir ülke olmak ki Fransa -ben biliyorum, yani- her an 4.500-5.000 megavat
civarında bir enerjiyi kendi komşu ülkelerine satarak buradan da
çok ciddi bir ekonomik fayda elde etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gülyeşil, konuşmanızı
lütfen tamamlayınız, üç buçuk dakika ilave zaman oldu.
ÖNER GÜLYEŞİL (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkanım.
Enerji bürokrasimizin çok uzun yıllar
kazanmış olduğu tecrübeyle ve kurumsal kapasitesiyle ve buradaki
katkılarınızla çıkarılacak olan bu çerçeve yasayla, ben inanıyorum
ki, nükleer santralimizi ülkemize kazandıracağız. Buna ben yürekten
inanıyorum.
Geçici 1 No.lu maddeyle de, ben inanıyorum
ki, kısa sürede, burada, düzenleyici bir kurum mutlaka organize
edilecektir ve ülkemize kazandırılacaktır.
Ben bu duygu ve düşüncelerle, bu yasanın
ülkemize, enerji camiamıza hayırlı olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gülyeşil.
Komisyon adına Soner Aksoy, Komisyon
Başkanı, Kütahya Milletvekili.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR,
BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) - Muhterem
Başkan, çok kıymetli arkadaşlarım; son derece önemli, tarihî bir yasa
üzerinde konuştuğumuz için ben de arkadaşlarımızın değerli fikirlerine
ilave etmek, bu yasa üzerinde birkaç söz söylemek istiyorum.
Bu ana kadar yapmış olduğumuz konuşmalar,
gerçekten, nükleer enerji santralinin önemini ve bilincini ortaya
koyan nitelikte konuşmalardı. Toplumumuzda bu istikamette ciddi
bir bilincin uyanması gerekir. Ben, özellikle bunun üstünde durmak
istiyorum. Onun için, bütün arkadaşlarımızın samimi olarak gerçekten
nükleer enerji santrallerine ihtiyacımız olduğunu bilmelerini
ve inanmalarını istiyorum. Çünkü, gerçekten dünyanın enerji krizini
ve arz güvenliğini ortadan kaldıran en önemli alternatiflerinden
biri.
Bugün, artık dünyamızda enerjide arz
güvenliği için üç temel esas ileri sürülmektedir: Bunlardan bir tanesi,
enerji verimliliğidir, yani mevcut enerjiyi iyi kullanmaktır. İkincisi,
yenilenebilir enerji kaynaklarına önem vermek ve bunları ön plana
çıkarmaktır. Üçüncüsü de, nükleer güç santrallerini ele almaktır.
Nükleer güç santrallerinde ortaya atılan
ve bahsedilen riskle alakalı hususlar, artık, bugün, günümüzde kontrol
edilebilen risk durumundadır. Yani, siz, herhangi bir imkânı da,
eğer, sahip olduğu riski kullanamıyor veya kontrol edemiyorsanız
ondan zarar görebilirsiniz. Mesela, kullandığınız bir aracı eğer
iyi kullanamazsanız, kontrol edemezseniz onun da bir riski vardır ve
sizin hayatınızı alıp götürebilir.
Bugün nükleer enerjiyle alakalı güvenlik
tedbirleri o kadar çok geliştirmiştir ki mevcut nükleerle alakalı
bütün riskleri ortadan kaldıracak niteliktedir, gerek artıkların
saklanması yönüyle gerekse işletme esnasında çıkacak sorunlar
nedeniyle yapılan teknolojiler itibarıyla.
Bir kere, artıkların saklanması konusunda,
nükleer yakıtların belli bir kullanımdan sonra nükleer enerjinin
oluştuğu yerde, en azından çelik kafesin içerisinde, en azından on
sene, on beş sene, yirmi sene soğutulmasıyla alakalı bir bekletme
esası var. Böylece nükleer özelliğini kaybediyor ve on beş-yirmi sene
o çelik kafesin içerisinde, yani nükleer hadisenin cereyan ettiği
yerde muhafaza ediliyor, ondan sonra dışarıya çıkartılıyor ve dışarıda
yine çok özel kapların içerisinde on sene, yirmi sene, otuz sene,
kırk sene kalabiliyor, ondan sonra da bahsedilen çok derin kuyulara,
işte, mağaralara konması söz konusu ki, bugün henüz daha bu şekilde
bir hadise söz konusu değil, böyle bir olay henüz olmuş değil.
Nükleer enerjiyle alakalı Türkiye'de
ilk adım 1974 ve 1975 yıllarında başlamış. Bugün, yani günümüzden
otuz beş sene önce bununla alakalı hizmeti Enerji Bakanlığı başlatmış,
ama maalesef başarılı olamamış. O gün saha çalışmaları yapılmış.
İlk saha çalışması Akkuyu ve Gülnar'da yapılmış, daha sonra 1977 yılında
o günün Enerji Bakanı tarafından ihale edilmesi istikâmetinde bir
çalışmalar yapılmış, ancak sene 1980'e doğru gelindiğinde, 1980 ihtilalinin
sesleri İsveç Hükûmetinin vereceği kredideki garantiyi geri çekmesiyle
nihayetlenmiş ve ihale ikmal edilememiştir.
1983 yılında bir teşebbüs daha olmuş,
ama bu teşebbüsün içerisinde bu da akim kalmıştır. Çünkü yap-işlet-devret
diye bir model ileri sürülmüş, bunun üzerine kredi veren firmalar
da devlet garantisi istemişlerdir. Bu garanti de verilemeyince,
83 yılındaki teşebbüs de akamete uğramıştır.
Daha sonra, Enerji Bakanının 92 ve 2010
yılları arasında enerji kaynaklarının yeni alternatif kaynaklarla
takviye edilmesi istikametindeki yapmış olduğu bir raporda nükleer
enerjiye mutlaka geçilmesi istikametinde tespitler yapılmıştır.
Daha sonra, 1993 yılında, tekrar nükleer enerji ihaleye çıkmak üzere
çalışmalar başlamış ve 17/12/1996'da ihaleye çıkılmış, fakat, bu 96
yılında çıkılan ihale 2000 yılında, yine Sayın Ecevit tarafından
veya onun hükûmeti tarafından ihalesi iptal edilmiş. Böylece, dört
defa akamete uğramıştır.
Ta 1974 yılından itibaren Türkiye'de
ele alınan ve yapılması için arzu edilen bu büyük teknoloji, inşallah,
bizim dönemimizde ve 22'nci Dönem milletvekillerinin çıkardığı
bu yasayla yol bulacaktır. Çünkü, bu teşebbüslerin akim kalmasının
bir nedeni de, kendilerinin çalışmalarıyla alakalı, yapılacak
olan yatırımla alakalı hukuki bir platformun, hukuki bir zeminin
veya hukuki bir yasanın olmayışıyla da bağlantı kurulabilir. Çünkü,
kararnamelerle veya tebliğle böyle önemli bir konuda insanların
önünü açamazsınız. Nitekim, bizim son dönemde yapmış olduğumuz
enerji politikalarında, gerek petrolde gerek doğal gazda gerek
elektrikte gerekse LPG'de olsun, bu sahalarda enerjiyle alakalı yatırımların
yapılabilmesi için bunların hukuki platformları ve zeminleri hazırlanmış,
Komisyonumuzdan geçirilmiş ve değerli heyetiniz tarafından tasdik
görerek yasalaşmıştır ve bugün, yasalaşan bütün bu sahalarda Türk
müteşebbisi çok olgun, çok hızlı, çok yararlı, çok teknik, fevkalade
güzel yatırımlar yapmıştır ve yapmaktadır.
İşte, nükleer enerji de bu sahada çok
önemli bir hukuki platformu ortaya koyan bir yasa olarak ortaya çıkmış,
huzurunuza gelmiştir. Eğer tasdikinize mazhar olursa Türkiye sınıf
atlayacaktır. Nükleer teknoloji denilen çok önemli bir teknolojinin
Türkiye'ye gelmesi sağlanacak, bu teknolojinin gelmesiyle Türkiye
âdeta sınıf atlayacak, yeni, yüksek bir teknolojiye sahip olacaktır.
Yüksek teknolojiye sahip olmak demek, bilimde, teknolojide bir seviye
kazanmak demektir, bilim ve teknolojinin gerçek manasıyla uygulanması
demektir.
"Biz nükleer enerjiye karşı değiliz,
ama enerjinin, nükleer enerjinin santral olarak üretilmesine karşıyız."
demek fazla bilimsel bir ifade değildir. Sayın Kepenek Hocamız buna
benzer bir ifade kullandılar, eğer yanlış anlamadıysam.
Şimdi, nükleer teknoloji zaten önemli
bir teknolojidir. Ancak, nükleer teknolojinin bir ülkede gelişebilmesi
için en önemli unsurlardan biri, ana teknoloji olan, nükleerle alakalı
elektrik üretiminin varlığıyla ancak o teknoloji gelişebilir. Dolayısıyla,
biz, bu istikamette elektrik üreten güç santrallerini ürettiğimiz
zaman gerçek anlamıy
Bugün, evet, bir nükleer teknoloji var.
285 yerde, efendim, nükleer tıp merkezi var, işte 6 bin küsur yerde de
-sanayide, çeşitli yerlerde- nükleerle alakalı yararlandığımız
hususlar var. Ama, elektrik üretiminde kullanılan güç santrallerini
getirmediğiniz zaman, nükleer teknolojiyle alakalı gerçekten bilimsel
bir adım atmış sayılmayız. Bugün bütün dünyada 441, 442 veya 445 civarında
nükleer santralin olduğunu arkadaşlarımız söyledi, 28 adedinin
şu anda inşa hâlinde olduğunu söyledi. Ben size 150 adedinin de planlama
safhasında olduğunu ifade edeyim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aksoy, konuşmanızı tamamlayınız
efendim.
Buyurun.
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR,
BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Devamla) - Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
150 adet yeni nükleer santral planlaması
yapılmaktadır. Bunun gücü 125 bin megavat civarındadır ki, 40 bin
megavatlık bir güce sahip olan Türkiye'yle bunu mukayese edebilirsiniz.
Dolayısıyla, 150'yi ilave ettiğimiz zaman 450'nin üzerine, demek ki
600 nükleer santral dünya sathında kurulacaktır.
Şimdi, nükleer santraller yalnız bu 600
santralden ibaret değil. Ayrıca, 2 bin adet de yüzer-gezer nükleer
santral var. Buna arkadaşlarımız değinmediler zannediyorum, bunu
da ifade etmek istiyorum. Bu yüzer-gezer santraller de, mesela, Rusya'nın
sahip olduğu 450 adet nükleer denizaltı... Bunların her birinde
çift makine bulunmakta, çift reaktör bulunmakta, dolayısıyla en
az 900 adet nükleer santral dünyanın çeşitli yerlerinde gezmekte,
Karadeniz'de de bulunmaktadır. Şimdi, Sinop için kavga ediyoruz,
nükleer santral şöyle olur, böyle olur diyoruz, CHP'li arkadaşımız
itiraz ediyor, AK Partili arkadaşımız böyle diyor, ama biz bilmiyoruz
ki, belki Karadeniz'de bizim sahillerimize
Bugün, üçüncü nesil teknoloji gelişmiş,
bütün dünyada yaygın bir şekilde kullanılıyor, ama bakın bugün Fransa'da,
enerjisinin yüzde 76'sını üreten Fransa'da daha üçüncü nesil teknolojiyle
yapılmış nükleer santraller ya bir tane var ya iki tane var ve dünyada
bu yayılmakla beraber, üçüncü nesil santraller gelmemektedir, daha
yeni yeni yapılmaktadır. Dolayısıyla, efendim, biz bekleyelim de
2020 yılında dördüncü nesil nükleer santral gelecek, onu yapalım demenin
de çok önemli bir mantığı yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aksoy, konuşmanızı tamamlar
mısınız efendim.
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR,
BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Devamla) - Tamamlıyorum
efendim.
Keşke biz birinci nesil nükleer santrali
yaparak bu işe başlamış olsaydık, şimdi üçüncü nesil teknolojiyi
kendimiz üretmiş olacaktık.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Hasan Ali Çelik… Yok.
Sayın Tacidar Seyhan… Yok.
Sayın Kepenek, soru mu soracaksınız
efendim?
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Evet, izin verirseniz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Peki efendim, buyurun.
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Komisyon
Başkanımız bana bir gönderme yaptı. Önce, bir yanlış anlama olmasın.
Ben, enerjinin daha temiz, daha kolay, daha ucuz üretilebileceği
düşüncesini taşıyorum. Nükleere karşılığım da o noktadan kaynaklanıyor.
Şimdi, şu sorularımı Sayın Bakanımıza
yöneltmek istiyorum:
Gümrüklerdeki kontrol sorunları nedeniyle
diğer ülkelerin atıklarının Türkiye'ye getirilmesi önlenebilecek
midir?
İkincisi: Kamu adına enerji piyasasını
düzenleme konusunda Türkiye yeterli bir düzeyde midir?
Üç: Nükleer enerji santralinin yapım
süresi ortalama on bir-on iki yıl olduğuna göre, bu sırada değişen
teknolojilere ayak uydurma işi nasıl olacaktır?
Son sorum Sayın Başkan: Türkiye'de, mevcut
durumda uranyum rezervleri yetersiz olduğuna ve toryumla ilgili
teknolojik sorunlar da çözülemediğine göre, bu durumda kurulacak
enerji santral yakıtının yurt dışına bağlı olması gerekecektir.
Bu, dışa bağımlılığı daha ileri boyutlara taşımayacak mıdır,
enerji güvenliğini zedelemeyecek midir?
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Bakanım.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Kepenek Hocaya şöyle cevap vereyim:
Birincisi, uranyum rezervimiz olarak
9 bin ton civarında rezervimiz var, ayrıca da aramalarımız var.
Ben, miktar olarak, ham madde olarak yeterli olabileceği kanaatindeyim.
Ancak, bu bir teknoloji olduğu için, iki türlü olanları var. Bunların
bir kısmı yakıtı ham maddenin biraz daha gelişmişi olarak kullanabilenler
var, bir de rafine edilmiş hâlde kullananları var. Her ikisinde de yabancı
teknolojiye ihtiyacımız var. Ama biz, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun
kararıyla 3 katrilyonluk bir bütçeyle bir çalışma başlattık -yerli
ve çok iyi bir çalışma o- ve prototipimizi geliştiriyoruz.
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Kutlarım, çok
iyi bir şey.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Bahsettiğiniz süre, on bir-on iki yıl biraz fazla
bir süre.
YAKUP KEPENEK (
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Bunu normal olarak beş altı yıl gibi veya beş yedi
yıl gibi düşünüyoruz. Ama, hiçbir zaman siz de ileride gelişecek
arabalara göre araba almıyorsunuz, şu andaki duruma göre alıyorsunuz.
Dolayısıyla, hep beklersek, bu tip bir şeyi yapamayız, yani ihtiyaçlarımızı
karşılayamayız.
Onun dışında, ayrıca, bütün gümrüklerde
x-ray ve aynı zamanda radyasyon ölçüm cihazlarımız var. Yani, orada
biz hem malzeme geçişini hem hurda geçişini hem de aynı zamanda normal
enstrümanları kontrol ediyoruz ve hepsinde de dedektör var. Yani,
orada bir sorun söz konusu değil.
Onun dışında bir sorunuz daha vardı galiba.
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Kamu denetimi
yeterli mi?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Kamu denetimi… Yeterli, evet. Yeterli.
Bu noktada…
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Emin misiniz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Gayet tabii.
Bu noktada… Şöyle ifade edeyim: İki türlü
denetim olacak. Bir tanesi elektrik üretimi. EPDK bunu denetleyecek,
düzenleyecek aynı zamanda. Nükleer kısmı da TAEK tarafından…
Ben, çok kabaca bunları ifade ediyorum.
Aslında, daha detaylarını belki uygun bir zamanda görüşme imkânımız
olabilir.
Bunun dışında, ihtiyacımız var. Yani,
bu noktada sizin teknolojiyle ilgili bazı sözlerinize Soner Aksoy
Bey cevap verdi, ama onun dışında, şöyle ifade edeyim: Bizim, Karadenizli
olarak -ben de sizin gibi Karadenizliyim. Akdenizli olsak da fark
etmez, çünkü orada da benzer çalışmalarımız var- bütün dünyada 441
tanesi çalışırken, hangi teknoloji en iyiyse, en yaygın kullanımı
varsa biz bunu düşüneceğiz. Yani, bir teknoloji çöplüğü kesinlikle
söz konusu olmayacak. Neticede, insan varlığı en kıymetli varlık.
İnsana rağmen olmayacak, sağlığa rağmen, çevreye rağmen olmayacak.
Bunları özellikle size söylemem gerekir ve bunu da bir yarışma neticesinde
yapacağız.
Tabii, bu seçtiğimiz model, şu ana kadar
kullanımı, yaygın kullanımı olmayan bir model, ancak, daha evvelki
yap-işlet-devretlerden, yap-işletlerden çok çektiğimiz için, alım garantileriyle,
çok daha farklı bir modelle biz Türkiye'nin elektrik ihtiyacını üç
dört aylık bir süre içinde bütün yatırımları vererek halledebilirdik,
ama çocuklarımız, torunlarımız etkilenirdi.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, tamamladınız
mı efendim?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Bitti efendim. Sağ olun.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
geçici madde 1'i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Geçici madde 2'yi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 2- (1) EÜAŞ tarafından kömür
tahsis (rödövans) ihalesi sonucunda kömür kullanım hakkı elde edecek
şirketler tarafından yapılacak 1000 MW üzeri güçte yerli kömür yakıtlı
elektrik santrallarından 2014 yılı sonuna kadar işletmeye girenlerin
ürettiği elektrik, perakende ve toptan satış lisansı sahibi şirketlerce
bu Kanunun 4 üncü maddesi hükümlerine göre alınır.
(2) EÜAŞ tarafından yapılacak kömür
tahsis (rödövans) ihalesinde isteklilerce, yıllara sarî olarak rödövans
bedeli ile onbeş yıllık süre için yıllara sarî olarak elektrik enerjisi
alım miktarları ve yıllık birim elektrik enerjisi satış fiyatları
teklif edilecektir.
(3) Bu ihalede seçim, şartnamede belirlenecek
esaslar dahilinde, teklif edilecek yıllık üretim miktarları ile yıllık
birim elektrik enerjisi satış fiyatlarının çarpımı sonucu oluşacak
elektrik alım bedellerinin önceden saptanmış belirli bir iskonto
haddi üzerinden ihalenin yapıldığı tarihe indirgenmiş değerleri
toplamı ile rödövans bedelinin değerlendirilmesi sonucunda yapılır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü.
Sayın Ülkü, buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; 1360 sıra sayılı, Nükleer Güç Santrallerinin
Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun Tasarısı'nın
geçici 2'nci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
seçim kararı almış bir Meclisin üyeleri olarak, alelacele getirilen
böylesi bir yasanın çıkarılmasının ne derece doğru olduğunu bilmiyorum,
ama hukuksal ve siyasal anlamda dönemini tamamlamış olan bu Meclis,
ülke geleceğini felakete sürükleyen bir karar almakla karşı karşıya.
Burada, şu sakın yanlış anlaşılmasın:
Biz, nükleer teknolojiye karşı değiliz. Bilgi çağının gereklerinden
olan bu teknoloji, elbette ki gereklidir; ama, nükleer santraller
gerekli midir, onu düşünmek lazım. Çünkü, kaynağı sınırlı olan fosil
yakıtlar gibi, nükleer enerji de kaynakları itibarıyla sınırlı ve
bugün yarın bitecek kaynaklara sahiptir. Bu nedenle, nükleer enerji,
sonu olmayan bir yoldur.
Nükleer enerjinin dünya genelinde
enerji tüketimindeki payına bakıldığında, insanlığın enerji ihtiyacının
karşılanmasında hemen hemen hiç öneminin olmadığı ortaya çıkmaktadır.
2000 yılı itibarıyla nükleer elektrik, dünya enerji gereksinmesinin
yüzde 2,5 kadarını karşılamaktadır. Dolayısıyla, enerji ihtiyacının
karşılanması için nükleer santrallere muhtaç değiliz. Bu, bir nükleer
santral yalanıdır.
Nükleer santrallerde, teknik eksiklikler
ve insan hatalarından dolayı çevreye büyük ölçüde radyoaktif maddelerin
yayılmasına yol açabilecek çok ciddi, felaket düzeyinde kazalar
olabilmektedir. Avrupa'da bile bir reaktör patlama riski, ihtimali
yüzde 16'yı bulmaktadır. Yani, bu ihtimal, zarla ilk atışta 6 atma ihtimaline
eşittir.
Bu anlamda nükleer enerji, hayatlarımızla
kumar oynamak demektir. Nükleer santrallerin ürettiği yüksek radyoaktivite
taşıyan atıkların güvenilir bir şekilde bertaraf edilmesi için dünya
çapında bulunmuş tek bir yöntem bile yoktur. İnsanlık tarihinin çok
küçük bir döneminde kullanılabilecek olan nükleer enerji, yarattığı
nükleer atıklarla dünya tarihinin çok uzun bir dönemine bela olabilecek
bir miras bırakmaktadır. Kim böyle bir mirası ister?
Nükleer enerji ihracı ve nükleer teknolojinin
yaygınlık kazanması, nükleer silahların yayılması riskini de
önemli ölçüde artırmaktadır. Yani, nükleer enerji, bir atom bombası
fabrikasıdır ve nükleer enerji, nükleer silahların yayılmasına
zemin sağlamaktadır. Daha az karbondioksit açığa çıkıyor diye nükleeri
yaygınlaştıramayız. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının da itiraf
ettiği gibi, iklim değişikliğini durdurmak için hızla müdahale
etmek gerekiyor, ama, bunun için nükleer enerjiyi hızla yaygınlaştırmanın
imkânı yok. Dünya iklimini korumak, sadece yenilenebilir enerji
ve bununla bağlantılı olarak, enerjinin etkin kullanımı ve enerji
tasarrufuyla mümkündür. Dolayısıyla, nükleer enerjinin iklimi
koruması mümkün değildir. Nükleer enerji yüksek sermaye, yenilenebilir
enerji ise yoğun insan emeği gerektiriyor. Almanya örneğinde görüyoruz
ki, 2002 yılında nükleer enerji sektöründe yaklaşık 30 bin insan çalışırken,
yalnızca rüzgâr enerjisinde çalışan insan sayısı 53 bini geçmektedir.
Yenilenebilir enerji sektörü daha da gelişirse, dünya çapında,
milyonlarca insana iş imkânı sağlanabilir. Yani, nükleer enerji daha
az iş demektir. Nitekim, bugün, rüzgâr enerjisi istihdam yaratmakta
nükleer enerjiyi geçmiştir.
Şu an dünyada kullanımı toplam enerji
miktarından daha fazlasının, 2050 yılında sadece yenilenebilir
enerjiden elde edilebileceğini enerji sektörü ilgilileri bile
kabul etmektedirler. Dünyanın enerji ihtiyacı, güneş enerjisiyle
ısıtma ve elektrik üretim tesislerinden, rüzgâr santrallerinden, barajlardan
ve organik atıklardan enerji üreten farklı teknolojilerden karşılanabilir.
Öte yandan, şunu da belirtmek gerekir ki, nükleer üretim maliyeti
de söylendiği gibi 2-3 sent değil, 5-6 sent civarındadır. Nükleeri
cazip göstermek için, atık koruma giderleri maliyetin içinde gösterilmemektedir.
1.000 megavatlık bir nükleer santralin maliyeti de 3 milyar dolar
civarındadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bakın, son yirmi beş yıldır dünyada hiç nükleer siparişi verilmemektedir.
Siparişi 1978'de verilen en son nükleer santral de 1996'da faaliyete
geçmiştir. Buna karşın, 3 adet nükleer santral hizmet dışı bırakılmıştır.
Her yıl enerji ihtiyacı artan Amerika Birleşik Devletleri, elektrik
ihtiyacını karşılamak için termik, hidrolik ve yenilenebilir
enerji santralleri kurmakta, kendi ülkesi için nükleer enerji santrali
planlamamaktadır. Nükleer enerjiden önemli ölçüde yararlanan Kanada,
gelişmekte olan ülkeleri nükleer santral kurmaya teşvik ederken
kendi ülkesindeki 7 adet nükleer santrali kapatmış ve kömür santrallerini
devreye sokmuştur. Nükleer enerjinin geleceğine ilişkin önemli belirsizlikler
yüzünden Avrupa'daki nükleer enerji teknolojisine sahip ülkeler
bile, yine, yeni nükleer santral kurma konusunda "bekle ve
gör" tutumunu benimsemeye başlamışlardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi, iktidar partisi ülkemize nükleer enerjiyi getirmeye çalışırken
bir yandan da Hasankeyf, Allianoi gibi paha biçilmez tarih ve kültürel
değerlerimizi, enerji ihtiyacımızı gerekçe göstererek yok etmeye
çalışmaktadır. Son zamanlarda bir de bunun üzerine mağduriyet edebiyatı
oluşturmaya çalışıyor iktidar partisi. Ege'nin paha biçilmez, temiz,
ucuz ve yerli enerji kaynağı jeotermali kullanmayıp doğal gazı tercih
ederek yılda en az 2 milyar dolar zarar etmesine neden oluyor iktidar
partisi. Halkımız ayda 30 milyona ısınabilecekken, iktidar partisi
yüzünden, sizler yüzünden, şimdi ayda en az 150 milyon harcayacak ve
mağdurları oynamaya devam edeceksiniz. Bu durumda mağdur siz misiniz,
yoksa halkımız mı?
Şimdi, birkaç konuyu da sizlere hatırlatmak
istiyorum sayın milletvekilleri: Özel şirket oldukları için denetlenemeyen
belediye şirketleri vasıtasıyla yılda 4 milyar doları yandaşlarınızın
cebine dolduruyorsunuz. Bu şirketlerin verdiği ihaleleri alanlar
başka taşeron şirketlere yarı fiyatlarla bunları bırakıyor, sonra
da yarım yamalak yapılan işler yüzünden rögar kapaklarına çocuklar
düşüyor. Şimdi mağduriyetten bahsediyorsunuz. Siz mi mağdursunuz,
yoksa çocuklar mı?
Balıkçılıkla geçinenler için değil,
kendi çocuklarınız ve destekçileriniz için mazottan ÖTV'yi kaldırıyorsunuz,
fakat, bu ülkenin yoksul çiftçisine, üreticisine hâlâ en yüksek fiyattan
mazot satıyorsunuz. Çiftçimiz 2003 yılında sattığı 1 kilo kuru
üzümle 2 litre mazot alırken bugün 1 litre mazot alabilmek için 2,5 kilo
kuru üzüm satabilmekte ya da 8 kilogram buğday satmak zorunda kalmaktadır.
Şimdi, siz mi mağdursunuz, yoksa çiftçimiz mi?
Çocukları bir anda ticarete atılıp
milyon dolarlık işlere soyunan Başbakan ve bakanlarınız mı mağdur,
yoksa sizin çocuklarınız parayla oynarken vatan savunmasında canlarını
veren ya da tarikatçı olmadıkları için işsizlik içinde kıvranan
gençlerimiz mi mağdur?
Halkımızın dinini sömürerek, dindarlık
taslayarak, Tanrı ile ilişkileri düzenleme iddiasında bulunarak,
bazı milletvekillerinin de içinde olduğu bir soygun mekanizması
geliştirip YİMPAŞ'ı örgütleyenler mi mağdur, yoksa soyulan o zavallılar
mı mağdur?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerimi bitirmeden önce sizlere bir şey hatırlatmak istiyorum:
Bundan tam iki yıl önce, 10 Mayıs 2005 tarihinde, derdimi anlatacağım
bir başka mekân bulamadığım için, son çare olarak burada makamınıza,
yani sizlere, yani yüce milletimizin bu kürsüsünden sizlere dokunulmazlığımızın
kaldırılması için bu kürsü vasıtasıyla başvurmuştum, hatırlarsınız.
Bu, Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan ile Genel Başkanımız Sayın Deniz
Baykal'ın seçimler öncesinde televizyonda konuşurlarken vermiş
olduğu sözden yola çıkarak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ülkü, buyurun efendim,
konuşmanızı tamamlayınız.
AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Bir daha yap.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Gerek yok bir daha
yapmaya.
Oradan yola çıkarak, dokunulmazlıkların
kaldırılacağına inanarak bu halkımızdan oy aldınız. Sonra Başbakan
olunca Sayın Recep Tayyip Erdoğan "Bunu bir süre bekleteceğiz,
ama çıkaracağız." demişti. Aradan üç yıl geçmişti ve kimse kılını
kımıldatmamıştı, defalarca hatırlatılmasına rağmen. O hatırlatmaların
bir işe yaramadığını görünce, belki farklı bir hatırlatma gerekebilir
diye size gelip başvurmuştum, kürsüye başvurmuştum, ama, yine anlaşılmadı.
Aradan bunca zaman geçti, tam iki yıl geçti, dört buçuk yıl oldu, kimse
tınmadı bile ve dokunulmazlık dosyalarının arkasına sığınarak,
bugün birçok kişi, tekrar ve tekrar seçilebilmek için kuyrukta beklemektedir.
Ama, bu arada, yine sizin milletvekillerinizden bazıları, o dokunulmazlıkların
arkasına sığınmayarak, yapılan yolsuzlukları, özellikle belediyelerde
yapılan yolsuzlukları dile getirerek soruşturma açılmasını istemiş,
ama, ne yazık ki, o arkadaşlardan kimisi partinizden ihraç edilmiştir,
kimisi de istifa etmek zorunda kalmıştır.
Son olarak bu istifa örneğini gösteren
Amasya Milletvekili şunu ifade etmiştir: "İl Başkanımın da
içinde bulunduğu bir hırsızlık şebekesi var. Bu hırsızlık şebekesini
ortaya çıkartmak ve bunları mahkûm ettirmek istiyorum, ancak, partim
engel. Engelse, o hâlde partimde durmanın bir anlamı yok, partimden
istifa ediyorum." demişti ve istifa gerekçesini de şuna dayandırmıştı,
demişti ki: "Biz, halkın dualarını alarak iktidar olduk, ama,
şimdi halk bize beddua ediyor, halkın beddualarını alarak da iktidardan
uzaklaşıyoruz."
Ben de halkın beddualarını alarak iktidardan
uzaklaşmanız temennisiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ülkü.
Sayın Tacidar Seyhan burada mı efendim?
Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
10'uncu maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 10- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek.
Buyurun Sayın Şimşek.
CHP GRUBU ADINA BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan kanun tasarısının 10'uncu maddesi üzerine grubum
adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Tasarının bu maddesi, kanunun yürürlük
tarihini belirlemektedir.
Değerli arkadaşlarım, tasarının başından
beri arkadaşlarımız fikirlerini anlattılar, hatta uzun uzun da anlattılar,
ama, bu fırsatı kendime bir şans bilerek, bazı bakanlıkla ilgili
bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Evet, "Yürürlük tarihini belirlemektedir."
dedim. Türkiye Büyük Millet Meclisinin İç Tüzüğü'nün, yazılı soru
önergelerine ilişkin de, değerli arkadaşlarım, bir süre, bir tarih,
bir zaman dilimi verdiğini hepimiz biliyoruz. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin İç Tüzüğü'nün 99'uncu maddesi, yazılı soruların Başbakanlığa
veya ait olduğu bakanlığa gönderildiği tarihten itibaren en geç
on beş gün içinde cevaplandırılacağını hükme bağlamaktadır. Ben,
12/12/2005 tarihinde Sayın Başbakana, Enerji Bakanlığıyla ilgili
bir soru önergesi verdim ve aradan geçen hemen hemen on sekiz aydır
bu soru önergesi bir türlü cevaplanmamış. Yüce heyetinizle ve Sayın
Bakanımla bunu paylaşmak istiyorum. Bu soru önergesini hiç değiştirmeden,
12/12/2005 tarihinde yöneltmiş olduğum soru önergesini, on ay sonra,
bir kez daha, kendilerine, tarihi güncelleyerek sordum, ikincisinin
de cevabı gelmedi.
Değerli arkadaşlarım, "şeffaflık
anlayışı gereği yanıtlayacağınıza inanıyorum" diyerek de,
ricayla, bir kez daha, bu talepte bulundum. Hâlâ yanıt yoktur ve
22'nci Dönemin bittiğini hep beraber yaşıyoruz.
Bu soru önergesi, değerli arkadaşlarım,
doğal gaz ithalat sözleşmesinin BOTAŞ tarafından devrine ilişkin
yapılan ihale sonucunda ihaleyi kazanan Shell, Bosphorus, Enerco
ve Avrasyagaz adlı firmalara ilişkindi.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
5367 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun'u çıkarttık buradan hep beraber ve bu firmaların, doğal
gaz ithalat devri sözleşmesi yapabilmesinin de önünü açtık bu vesileyle.
Doğal gaz ithalat devir sözleşmesi ihalesi sonucunda, BOTAŞ, 2003
yılı fiyatlarıyla 2,7 milyar dolar kâr edebilecekken, 25 milyon 260
bin dolara devredilmiştir. Yani, bu milletin 2,7 milyar doları, yasal
kılıfla ve idari tasarruflarla "serbestleşme" adı altında
özel şahıs ve kurumlara devredilmiştir. Bu ihale yapılmadan önce,
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, ihaleye katılan firmalara müşteri
garantisi vermiştir. Bu da çok ilginçtir. Müşteri garantisi verilen
bir ithalat süreci serbestleşme olabilir mi arkadaşlar?
Yine, aynı şekilde, 5367 sayılı Kanun'la
doğal gaz piyasasında yapılan "satıcı şirketten sözleşme devri
hususunda ön onay alan şirketlerin katılacağı" hükmü gelmiştir
ki, bu da açıkça bir kapitülasyondur. Bu hüküm, uluslararası gaz tekellerinin
BOTAŞ tarafından yapılacak ihaleye hangi firmaların katılacağını
belirlemiştir ve bu anlama da gelmektedir. Bu soru önergemde,
"Satıcı şirkete ön onay için başvurup da onay almayan yerli firma
var mıdır? Varsa, bu firma ya da firmalar hangileridir?" diye,
on sekiz ay önce sormuşum. "BOTAŞ tarafından yapılan bir ihaleye
katılmak için, yabancı bir tedarikçi tarafından ön onay almanın şartının
getirilmesi, Türkiye'nin doğal gaz ithalatında tedarikçi firmalara
teslim olduğunun bir göstergesi midir?" diye sormuşum.
Sayın Enerji Bakanı burada. Bu soruyu
bir kez daha kendilerine soruyorum ve çıkıp, burada da yanıtlamalarını
mümkünse rica ediyorum. Doğal gaz ithalat devir sözleşmesini imzalayan
firmalardan birinin de, hepimizin ve kamuoyunun yakından tanıdığı
Cihan Kamer'le ilişkisi olduğu iddiaları söylenmekte ve bu şirketin
adı da Enerco'dur. Cihan Kamer ile Başbakan arasındaki ilişkiyi bilmeyen
yok. Sizler de biliyorsunuz. Sayın Başbakan, mal varlığındaki artışı,
oğlunun düğününde takılan takılara bağlamıştı. Hepimiz biliyoruz.
O takıları bozduran kuyumcudur Cihan Kamer. Kamuoyuna da bir kez
daha buradan seslenme fırsatımız
olsun.
Cihan Kamer'in Başbakanın hangi yurt dışı
gezilerine katıldığını, Başbakanın, Ekinlik Adası'na gitmek için
Cihan Kamer'e ait olan yatı kullanıp kullanmadığını sorguladım,
sordum ve yine yanıt alamadım.
Yine, aynı şekilde, Sayın Başbakanın,
yargıç önünde, mal varlığı artışını bağladığı, bozdurduğu düğün
takılarının miktarını, ne kadar tuttuğunu da sorduk, onları da
alamadık. Ama, bu, Sayın Bakanla ilgili değil.
Değerli arkadaşlarım, 1994 yılında,
Belediye Başkanı olduğu dönemde, verdiği mal beyanında, iki evi,
bir arabası, bir de şirket ortaklığı bulunduğunu beyan eden Sayın
Başbakanın oğlu, şu anda, 3 milyon dolara gemi almıştır. Bu da Türkiye'nin
nasıl bir şanslar ülkesi olduğunun en somut örneğidir. 94 yılı ile
2000 yılı arasında, on üç yılda, Sayın Başbakanın mal varlığında hangi
artışlar olmuştur ve bugüne kadar böyle para kazanan, Türkiye'de
kaç kişi vardır? Sayın Başbakan, geçtiğimiz yıl açıkladığı mal varlığında
beyan ettiği, oğlu ile arasında borç-alacak ilişkisinin kaynağı nedir
değerli arkadaşlar? Sizlerin de vekil olarak bunları bilmesinde
fayda vardır. İş adamı dostlarının bursuyla yurt dışında okuyan bu
çocuklar, gemi satın alabilecek noktaya nasıl gelmişlerdir?
Cihan Kamer'le, İran'dan elektrik -Sayın
Bakanımı ilgilendiriyor- ithal etme izni alan Şavk Elektrik adlı
firma arasında herhangi bir ilişki var mıdır? Geçmişte bu ilişki olmuş
mudur, sürüyor mudur? Cihan Kamer'in, Şavk Elektrik adlı firmanın ortağıyken
bu firmanın ithalat izni almasından kısa bir süre önce ortaklıktan
ayrıldığı doğru mudur? Bizde belgeleri vardır. Şavk Elektrik adlı firmaya
hangi tarihte elektrik ithalatı izni verilmiştir Sayın Bakanım? O
tarihten bugüne kadar, anılan firmanın ithal ettiği elektrik miktarı
ne kadardır? İthal edilen elektrik hangi maliyetle ithal edilmiş,
hangi fiyatla satılmıştır? Hükûmetleriniz döneminde, hangi firmalar
yurt dışından elektrik ithal etme yetkisi lisansı almıştır? Yurt dışından
ithal edilen elektrik miktarı ne kadardır? Yurt dışından ithal edilen
elektriğin maliyeti ile yurt içinde üretilen elektriğin maliyeti
nedir? Şavk Elektrik adlı ithalatçı firmaya izin verildiği dönemde,
elektrik fazlası olduğu için devletin santrallerinde üretimin kısıtlandığı,
barajlardan su salındığı iddiaları, Sayın Bakanım, doğru mudur?
Yine, Bulgaristan'dan ithal edilen elektrik miktarının azaltıldığı
iddiaları doğru mudur? Şavk Elektrik adlı firmaya elektrik ithalatı
verilmeden önce devletin ürettiği elektrik miktarı ve Bulgaristan'dan
ithal edilen elektrik miktarı nedir Sayın Bakanım? Şavk Elektrik adlı
firmanın ithal ettiği elektrik miktarı nedir?
Elektrikteki arz-talep projeksiyonları
kapsamında, Türkiye'de hâlen 25-30 milyar kilovat saat enerji üretebilecek
bir kapasite fazlalığı bulunduğu iddiaları doğru mudur Sayın Bakanım?
Bu iddialar doğruysa, yurt dışından elektrik ithal edilmesinin gerekçesi
nedir Sayın Bakanım?
Cihan Kamer'in sahip olduğu, ortağı,
kurucusu, sermayedarı, finansörü, eski ortağı, eski kurucusu
olduğu, enerji sektöründe faaliyet gösteren başka firma var mıdır?
Varsa, bunlar hangileridir Değerli Bakanım?
Bir tarafta, Başbakana yakın olan iş
adamlarıyla bağlantılı firmalara elektrik ithal etme lisansı verilirken,
diğer tarafta, yine Hükûmete yakın olduğu iddia edilen firmalar
eliyle, o firmalar zengin edilerek, Kuzey Irak'a, Barzani'ye elektrik
ihraç edilmekte midir Sayın Bakanım? Ve kaç sentten ihraç edilmektedir?
Enerji Bakanımızdan bunları rica ediyorum.
Bu milletin elektriğin kilovat saatini
9,2 sentlere kullandığı söyleniyor -ki, Sayın Bakan açıklarsa sevinirim-
ama, Barzani'ye KARTET firması üzerinden yarı fiyata ihraç edildiği
söyleniyor. Barzani'ye satılan elektriğin fiyatı bu milletin kullandığı
elektrik fiyatının yarısındadır değerli arkadaşlar. Ağustos
2006'da KARTET için özel bir Bakanlar Kurulu kararı çıkmış mıdır Sayın
Bakanım? Bu karara göre, ihraç edilen elektrik üretiminde kullanılan
fuel oilden alınan ton başına 204 ile 476 YTL arasında değişen ÖTV sıfırlanarak,
KARTET firmasına, Hükûmetinize yakın firmaya kıyak yapılmış mıdır
Sayın Bakanım? Türk sanayicisi ve vatandaşı ise, maalesef, kullandığı
fuel oile ÖTV ödemeye devam ediyor değerli arkadaşlarım.
Bu lisans ve Bakanlar Kurulu kararı
ile AKP, bir taraftan, KARTET isimli bu firmayı ihya ederken, diğer taraftan,
Türkiye Kerkük'e müdahale ederse kendilerinin de Diyarbakır'a müdahale
edeceği Barzani'yi tosuncuk hâline getiriyoruz, beslemeye devam
ediyoruz değerli arkadaşlarım. Kuzey Irak'a ucuz elektrik satanların,
maalesef…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Şimşek…
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayınız konuşmanızı
Sayın Şimşek.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Kuzey Irak'a
ucuz elektrik satıp, şehitlere "kelle" diyen bir kültürün sanıyorum
ki gereğini sandıkta milletimiz yerine getirecektir.
Tek bir şeyi de paylaşmak istiyorum değerli
arkadaşlarım: Burada, hatip arkadaşlarımızdan biri -her zaman konuştuğunuz
gibi- çıkıp şunu söyledi: "CHP bu ülkeye çivi mi çaktı?" Bakın,
çaktığı çiviyi size söyleyeyim: Buradan Rize'ye baktığınızda, güzelim
yeşil Rize'mize baktığınızda, 1947 yılında İsmet Paşa, İsmet İnönü
-rahmetle, saygıyla anıyorum- ilk çay fabrikasını Rize'de kurdurmuştur
ve Rize'de o dönemde fidanlar ekilmiştir. Eğer, hiç kimsenin kursağına,
midesine bir şey gitmediyse de, Sayın… Ben ki bunu Rizeli hemşehrilerimle,
arkadaşlarımla konuştum, Rizeliler diyor ki: "İsmet Paşa'nın
kurduklarını şimdi satıyorlar. ÇAYKUR'u satıyorlar, bizi açlığa,
sefalete götürüyorlar." Bizim çaktığımız çivileri söküyorsunuz.
Yaptığınız iş, bunun ötesine geçmedi. Cumhuriyetin ve Cumhuriyet
Halk Partisinin çakmış olduğu çivileri sökerek… "Bu ülkede
CHP çivi mi çaktı?" Evet, o çiviyi çaktık. ÇAYKUR'da, Karadeniz'de,
Rize'de ve hatta Rize'nin Güneysu'sunda da çay yetişti. Tavuk su içer,
Allah'a bakar -yanlış anlaşılmasın- sanıyorum ki, Sayın Başbakanın
midesinde de o çay fabrikalarından kazanılan bir iki kuruşun, lokmanın
hesabı vardır.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
11'inci maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 11- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Vahit Çekmez.
Buyurun Sayın Çekmez.
CHP GRUBU ADINA VAHİT ÇEKMEZ (Mersin) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1360 sıra sayılı, Nükleer
Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına
İlişkin Kanun Tasarısı'nın yürütme maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Her şeyden önce, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, ülkemizde nükleer teknolojinin geliştirilmesi, ülkemizin
bu teknolojiye ve bu alanda yetişmiş elemanlara sahip olması hususunda
yapılan çalışmalara olumlu baktığımızı daha önce konuşan değerli
arkadaşlarım da belirtti. Ancak, nükleer santrallerin kurulmasına
bazı sakıncaları nedeniyle de sıcak bakmadığımız hususu da ortadadır.
Ülkemizin enerji ihtiyacına baktığımızda,
2006 yılı sonu itibarıyla enerji tüketimimiz 170 milyar kilovat saat
olarak karşımıza çıkıyor. Kurulmak istenen nükleer santraller yapıldığı
takdirde ülkemizin enerji ihtiyacının ne kadarını karşılayacak?
Öncelikle bu sorunun cevabını net bir şekilde ortaya koymamız lazım.
Yani, bir verimlilik araştırmasının çok geniş bir kapsamda gerçekleşmesi
gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, dünyada yaklaşık
450 nükleer santral bulunmaktadır. Birçok ülkede vazgeçilmesi gerektiği
yönünde düşüncelerin olduğu bu sistemin getirisini ve götüreceklerini
tüm detaylarıyla araştırmadan bu alana yönlenmeye temkinli yaklaşmalıyız.
Bilindiği üzere, nükleer santraller
elektrik üretimi yaparken, diğer bir yandan on binlerce ton nükleer
artık üretiyorlar. Bu artıkların nerede depolanacağı hâlen bir
bilmece boyutunda. Bu konuda Amerika'da ve diğer birçok gelişmiş
ülkelerde bile sıkıntı yaşanmakta iken, biz bu atıkları nerede depolamayı
düşünüyoruz? Avrupa'da hâlen 150 civarında nükleer santral faaliyet
göstermekte, Avrupa'nın 12 bin ton artığı toprak altında depolanmaktadır.
Bu rakama her yıl 1.800 ton yeni artık eklendiğini hesaplarsak, yakında,
her bölgeden nükleer artık çıkacaktır. Bunun maliyeti de ayrı bir
sorun.
Bizdeki yönetim ve bürokrasi ise bu
alanda yetersiz, daha doğru bir ifadeyle, bilinçsiz. Bu, konuyla ilgili
olmayabilir, ama, yakın zamanda yaşanan Tuzla'daki fiyaskoyu hep
beraber gördük. Buradaki kimyasal atıkları bile depolamada başarısız
olan bizler, yarın, nükleer atıkları nasıl gerektiği gibi depolayacağız?
Nükleer santrali olan ülkelerin birçoğunun
da, nükleer artıklarını bertaraf etmekte sorunlar yaşadığını
söyledim. Sorunlar, sadece artıkların bertarafı boyutunda değildir.
Bunun yanında, işletme alanında çevreye sızan ve canlılara da zarar
veren radyasyon yayılımı, her an meydana gelebilecek olası kazalar,
bunların başlıcalarıdır.
Peki, ne yapacağız, ne yapmamız gerekiyor?
Hızla, ülkemizin yenilenebilir alternatif enerji kaynaklarına
yönlenmeliyiz. Enerji verimliliğine, enerjinin etkin ve doğru kullanımına,
enerji tasarrufuna, az enerji kullanan yeni üretim teknolojilerine
önem vermemiz daha doğru olacaktır. Bizim ülke olarak, enerji tasarrufu
ve verimliliği konularında ciddi bir çalışma ve organizasyon eksikliğimiz
var. Bu konuda yapılan bilimsel çalışmalar göstermiştir ki, ülkemizdeki
yüzde 30'lara varan enerji tasarrufu potansiyelinin yüzde 15'lik
bölümü, hiçbir harcama gerektirmeyen, sadece bilinçlenme ve planlamayla
kazanılabilecek bir hâldedir.
Değerli milletvekilleri, nükleer santral
kurulması için yer seçiminde Mersin'imizin Silifke yöresindeki Akkuyu
mevkisi adı geçmektedir. Akkuyu sahası için, Türkiye Elektrik Kurumu
tarafından saha lisans çalışmaları yapılmış, yer etütleri ve araştırmalarının
sonuçlarına dayanarak yer raporu hazırlanmıştır. Bu çalışmalar
neticesinde Akkuyu nükleer santral yeriyle ilgili yer lisansı
1976 yılında alınmıştır. Bu alanda yapılan çalışmalar zaman zaman
kesintiye uğrasa da, son yıllarda bu yönde yapılan araştırmalar da
santral kurulmasına en uygun yer olarak, yine, Mersin Akkuyu'ya işaret
etmektedir.
Değerli milletvekilleri,
Değerli arkadaşlarım, bütün bunlar
Mersin Akkuyu bölgesi için şu an aklıma gelen sakıncalardır. Diğer
nükleer santral kurulması düşünülen bölgelerde de benzer sorunlar
yaşanacaktır. Şimdi, Sayın Bakan, Komisyonda da söylediğini tekrar
edebilir: "Size elli tane, deniz kenarında kurulan santral ismi
verebilirim. Hem de yanında denize giriliyor" diyebilir. Kendince
haklıdır da. Benim buradaki endişem, ülkemizde bu alandaki başıboşluk
siyasi rantlar uğruna halkın sağlığıyla oynanması boyutunda. O
nedenle, bu uyarıları yapmak zorundayım.
Şunu da belirtmeden geçmek istemiyorum:
Ülkemizin yıllık enerji talep artışı, kalkınma hızımıza baktığımızda
her yıl ortalama 10 milyar kilovat saat olarak karşımıza çıkıyor.
Yani, her yıl, mevcut santrallerimize 5 bin 6 bin megavat ilave yapmamız
gerekiyor. Benim bu konudaki önerim, yenilenebilir enerjiyle ilgili
kanunu beraber çıkardık, bu enerji açığımızı, gerekli teşvikler
yapıldığında rüzgâr enerjisi potansiyelimizle karşılama yoluna
gidebiliriz diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, tabii ki sanayileşeceğiz,
tabii ki enerjiye ihtiyacımız var; ama, öncelikle, elimizdekileri
en verimli kullanmamız gerekir. Çünkü, riski en az olan budur. Biz,
ülkemizin şu andaki enerji varlığını gözden geçirip, insanımızı
en az riske atarak bu sistemi nasıl işletiriz ona bakıyoruz. Konuyu
sadece ekonomik açıdan değil tüm boyutlarıyla değerlendiriyoruz.
Önümüzdeki yıllarda yeni teknolojiyle
durumu tekrar tartışır ve çözümleri ortaya koyarız. Ülkemizde şu
an bir enerji krizi olmadığını, enerjiyi yönetmede bir sıkıntı yaşandığını
düşünüyorum ve enerji kaynaklarımızın iyi yönetilmesini istiyorum.
İçinde bulunduğumuz coğrafya bize bu alanda birçok imkân sağlamışken,
neden riski seçiyoruz?
Evet, değerli arkadaşlarımız, benim
de sizlere arz etmek isteğim budur.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Çekmez, teşekkür ediyorum.
11'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler…
CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Sayın Başkan,
söz talebim vardı. (AK Parti sıralarından "Oylamaya geçildi"
sesleri)
BAŞKAN -
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum:
Oylama için dört dakika süre veriyorum
ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına
İlişkin Kanun Tasarısı'nın açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 265
Ret : 12
Çekimser : 1 (x)
Böylece, tasarı
Sayın Bakanın kısa bir teşekkür konuşması
olacak.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET
HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten, Türkiye Büyük Millet Meclisi
çok önemli bir kanunu gerçekleştirdi. Nükleer enerji konusu, aynı
zamanda Afşin-Elbistan'ın ve yerli kömürlerin değerlendirilmesi
için son derece önemli bir karardı, bir kanundu. Bundan dolayı, başta
sayın milletvekillerimiz, Komisyon üyelerimiz, Başkanlık Divanı,
bürokrat arkadaşlar, başta TAEK olmak üzere, bütün kamu kuruluşlarından
ve özel sektörden katkıları olan herkese burada özellikle teşekkür
ediyorum. Bu bakımdan, bu, bir dönüm noktasıdır. İnşallah, ülkemiz,
ulusal enerji dengesini nükleer enerjiyle de kuracaktır. Hem bu teknolojiye
sahip olacağız hem de dışa bağımlılığımızı azaltacağız, en azından,
karşılıklı bir bağımlılığı oluşturmuş olacağız. Enerji son derece
önemli, enerjisiz hiçbir şey olmuyor, düşünme bile mümkün değil enerjisiz.
Bu bakımdan, böyle bir tasarıyı yasalaştırmanın sevincini sizlerle
paylaştığım için mutluyum.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.
Bu vesileyle bir de açıklama yapmak istiyorum.
Biraz önce, Sayın Şimşek, bazı iddialarda bulundu. Daha sonra, konuşma
bittikten sonra kendisiyle görüştüm, buradaki bütün o zapta geçen
maddeleri kendisiyle görüşeceğim. Ancak, şunu ifade edeyim ki,
bahsettiği konuların büyük bir çoğunluğu yanlıştır, yanlış izlenim
doğuracak şekilde ele alınmıştır. Kendisiyle bu soruların, zaten
zaptını aldıktan sonra, hepsini teker teker cevaplandırma imkânımız
da olacak.
Burada, yalnız şunu söyleyeyim: Bazı
şeyleri ifade ederken, bilhassa Irak'a elektrik verme, bu, bizim tamamen
dış politikamızla ilgili bir konudur. Burada, ilgili kurum ve kuruluşların
görüşleri neticesinde, bir ulusal politikamızın gereğidir. Bunun
dışında, Bulgaristan'dan şu anda elektrik almıyoruz, başka bir yerden
de -Türkmenistan dışında- almıyoruz, İran'dan elektrik alınması söz
konusu değil. Ayrıca, doğal gaz devirleriyle ilgili bazı iddiaları
oldu. Şu anda resmen gerçekleşmiş bir şey henüz yok. Ayrıca, bahsettiği
kişilerin -Sayın Kamer de dâhil olmak üzere- bu ilişkilerle hiçbir
ilişkisi söz konusu değil. Bunlar yanlış ifadeler, yanlış izlenim
doğurabilecek ifadeler. Kaldı ki, bunların da cevaplarını, teker
teker, madde madde kendisine vereceğimizi, kendisini cevaplandıracağımızı
da ifade ettim ve bu noktada, hem şifahi olarak görüşeceğiz hem de
yazılı olarak da verme imkânımız olacak. Biz, yanlış iş yapmayız.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
7'nci sırada yer alan, Bazı Kanunların Sağlık Kurulu Raporlarına
İlişkin Hükümlerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
başlıyoruz.
7.-
Bazı Kanunların Sağlık Kurulu Raporlarına İlişkin Hükümlerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/1350) (S. Sayısı: 1405)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
8'inci sırada yer alan, Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve
Bütçe Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
8.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilâtı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarıları ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1269, 1/1248) (
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonun bulunması
düşünülmemektedir.
Saygıdeğer arkadaşlarım, alınan karar
gereğince, Cumhurbaşkanı seçimini yapmak ve kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için 9 Mayıs 2007 Çarşamba günü saat 14.30'da toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Sizlere ve bizleri televizyonları başında
izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.