Normal deneme 3 3 2007-05-29T10:48:00Z 2007-05-29T10:48:00Z 1 49429 281751 Türkiye Büyük Millet Meclisi 2347 661 330519 10.2625 0 0 nk 0 nk 0 0 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖ­NEM: 22                         CİLT: 156       YA­SA­MA YI­LI: 5

 

 

 

TÜR­Kİ­YE BÜ­YÜK MİL­LET MEC­Lİ­Sİ

TU­TA­NAK DER­Gİ­Sİ

 

 

100’üncü Bir­le­şim

5 Mayıs 2007 Cumartesi

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

                                                                                                                                                Say­fa    

  I. - GE­ÇEN TU­TA­NAK ÖZE­Tİ

 II. - SE­ÇİM­LER

A) KO­MİS­YON­LAR­DA AÇIK BU­LU­NAN ÜYE­LİK­LE­RE SE­ÇİM

1.- Ana­ya­sa Ko­mis­yo­nun­da açık bu­lu­nan üye­li­ğe se­çim

III. - KA­NUN TA­SA­RI VE TEK­LİF­LE­Rİ İLE KO­MİS­YON­LAR­DAN GE­LEN Dİ­ĞER İŞ­LER

1.- Ça­nak­ka­le Mil­let­ve­kil­le­ri Meh­met Da­niş ve İb­ra­him Köş­de­re'nin, Ge­li­bo­lu Ya­rı­ma­da­sı Ta­rihî Millî Par­kı Ka­nu­nu­na Ge­çi­ci Bir Mad­de Ek­len­me­si­ne Da­ir Ka­nun Tek­li­fi (Ka­mu İha­le Ka­nu­nu­na Ge­çi­ci Mad­de Ek­len­me­si­ne Da­ir Ka­nun Tek­li­fi) ile Plan ve Büt­çe Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (2/212) (S. Sa­yı­sı: 305)

2.- Ba­zı Ka­mu Ala­cak­la­rı­nın Tah­sil ve Ter­ki­ni­ne İliş­kin Ka­nun Ta­sa­rı­sı ile Plan ve Büt­çe Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (1/1030) (S. Sa­yı­sı: 904)

3.- Ada­let ve Kal­kın­ma Par­ti­si Grup Baş­kan­ve­ki­li Bur­sa Mil­let­ve­ki­li Fa­ruk Çe­lik'in, İmar Ka­nu­nun­da De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir Ka­nun Tek­li­fi ve Ba­yın­dır­lık, İmar, Ulaş­tır­ma ve Tu­rizm ile Ada­let Ko­mis­yon­la­rı Ra­por­la­rı (2/820) (S. Sa­yı­sı: 1337)

4.- Ada­let ve Kal­kın­ma Par­ti­si Grup Baş­kan­ve­kil­le­ri Bur­sa Mil­let­ve­ki­li Fa­ruk Çe­lik, An­ka­ra Mil­let­ve­ki­li Sa­lih Ka­pu­suz, Or­du Mil­let­ve­ki­li Eyüp Fat­sa, Ha­tay Mil­let­ve­ki­li Sa­dul­lah Er­gin, İs­tan­bul Mil­let­ve­ki­li İr­fan Gün­düz ve 194 Mil­let­ve­ki­li­nin; 2709 Sa­yı­lı Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Ana­ya­sa­sı­na Ge­çi­ci Bir Mad­de Ek­len­me­si­ne Da­ir Ka­nun Tek­li­fi ve Ana­ya­sa Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (2/1011) (S. Sa­yı­sı: 1408 ve 1408'e 1 inci Ek)

5.- Ko­nut Edin­dir­me Yar­dı­mı Hak Sa­hip­le­ri­ne Öde­me Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Sağ­lık, Ai­le, Ça­lış­ma ve Sos­yal İş­ler ile Plan ve Büt­çe Ko­mis­yon­la­rı Ra­por­la­rı (1/1195) (S. Sa­yı­sı: 1216)

6.- Ya­ban­cı­la­rın Ça­lış­ma İzin­le­ri Hak­kın­da Ka­nun ile Ba­zı Ka­nun­lar­da De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na İliş­kin Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve İçiş­le­ri ile Sağ­lık, Ai­le, Ça­lış­ma ve Sos­yal İş­ler Ko­mis­yon­la­rı Ra­por­la­rı (1/1212) (S. Sa­yı­sı: 1225)

7.- Bur­sa Mil­let­ve­ki­li Fa­ruk Çe­lik'in; 12/9/1960 Ta­rih­li ve 80 Sa­yı­lı Ka­nun ile 24/6/1995 Ta­rih­li ve 552 Sa­yı­lı Ka­nun Hük­mün­de Ka­rar­na­me­de De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir Ka­nun Tek­li­fi ve İçiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (2/944) (S. Sa­yı­sı: 1400)

8.- Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Hü­kü­me­ti ve Uk­ray­na Hü­kü­me­ti Ara­sın­da Ener­ji Ala­nın­da İş­bir­li­ği­ne İliş­kin An­laş­ma­nın Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (1/1109) (S. Sa­yı­sı: 1083)

9.- Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Ulaş­tır­ma Ba­kan­lı­ğı ile Su­ri­ye Arap Cum­hu­ri­ye­ti Ulaş­tır­ma Ba­kan­lı­ğı Ara­sın­da Ya­pı­lan Lo­ko­mo­tif, Va­gon ve Di­ğer Ray Hiz­met­le­ri­ni de Kap­sa­yan De­mir­yo­lu Araç ve Ge­reç­le­ri­nin Ya­pı­mı, Ge­liş­ti­ril­me­si, Ye­ni­len­me­si, Ba­kı­mı ve Ona­rı­mı ile İl­gi­li Kar­şı­lık­lı An­laş­ma Pro­to­ko­lü­nün Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ile Ba­yın­dır­lık, İmar, Ulaş­tır­ma ve Tu­rizm ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yon­la­rı Ra­por­la­rı (1/936) (S. Sa­yı­sı: 824)

10.- Ada­le­te Ulus­la­ra­ra­sı  Eri­şim Hak­kın­da Söz­leş­me­nin Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (1/922) (S. Sa­yı­sı: 843)

11.- Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti ile Slo­vak­ya Cum­hu­ri­ye­ti Ara­sın­da Hu­ku­ki ve Ti­ca­ri Ko­nu­lar­da Ad­li İş­bir­li­ği An­laş­ma­sı­nın Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (1/939) (S. Sa­yı­sı: 845)

12.- Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Ada­let Ba­kan­lı­ğı ile Bos­na-Her­sek Ada­let Ba­kan­lı­ğı Ara­sın­da İş­bir­li­ği Ko­nu­sun­da Pro­to­ko­lün Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (1/964) (S. Sa­yı­sı: 847)

13.- Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Baş­ba­kan­lık Türk İş­bir­li­ği ve Kal­kın­ma İda­re­si Baş­kan­lı­ğı ile Öz­be­kis­tan Cum­hu­ri­ye­ti Dış Eko­no­mik İliş­ki­ler Ajan­sı Ara­sın­da İş­bir­li­ği Pro­to­ko­lü­nün Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu Hak­kın­da Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (1/970) (S. Sa­yı­sı: 853)

14.- Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Hü­kü­me­ti ile Ko­re Cum­hu­ri­ye­ti Hü­kü­me­ti Ara­sın­da İk­ti­sa­di Kal­kın­ma İş­bir­li­ği Fo­nu Kre­di­le­ri­ne İliş­kin An­laş­ma­nın Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (1/986) (S. Sa­yı­sı: 857)

15.- Yu­nus Em­re Vak­fı Ka­nu­nu Ta­sa­rı­sı ile Millî Eği­tim, Kül­tür, Genç­lik ve Spor Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (1/1338) (S. Sa­yı­sı: 1394)

16.- Nük­le­er Güç San­tral­le­ri­nin Ku­rul­ma­sı ve İş­le­til­me­si ile Ener­ji Sa­tı­şı­na İliş­kin Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Çev­re ile Sa­na­yi, Ti­ca­ret, Ener­ji, Ta­bii Kay­nak­lar, Bil­gi ve Tek­no­lo­ji Ko­mis­yon­la­rı Ra­por­la­rı (1/1260) (S. Sa­yı­sı: 1360)

17.- Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti ile Ame­ri­ka Dev­let­le­ri Ör­gü­tü Ge­nel Sek­re­ter­li­ği Ara­sın­da Çer­çe­ve İş­bir­li­ği An­laş­ma­sı­nın Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Mil­li Eği­tim, Kül­tür, Genç­lik ve Spor ile Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yon­la­rı Ra­por­la­rı (1/983) (S. Sa­yı­sı: 856)

IV. - OY­LA­MA­LAR

1.- Yu­nus Em­re Vak­fı Ka­nu­nu Ta­sa­rı­sı'nın oy­la­ma­sı

 

 

 

I. - GE­ÇEN TU­TA­NAK ÖZE­Tİ

TBMM Ge­nel Ku­ru­lu sa­at 11.03'te açı­la­rak beş otu­rum yap­tı.

Gün­de­min "Ka­nun Ta­sa­rı ve Tek­lif­le­ri ile Ko­mis­yon­lar­dan Ge­len Di­ğer İş­ler" kıs­mı­nın 440'ın­cı sı­ra­sın­da bu­lu­nan 1398 sı­ra sa­yı­lı Cum­hur­baş­kan­lı­ğı ge­ri gön­der­me tez­ke­re­si­nin bu kıs­mın 5'in­ci, 441'in­ci sı­ra­sın­da bu­lu­nan 1399 sı­ra sa­yı­lı Ka­nun Ta­sa­rı­sı'nın 6'ncı, 437'nci sı­ra­sın­da bu­lu­nan 1394 sı­ra sa­yı­lı Ka­nun Ta­sa­rı­sı'nın 19'un­cu, 414'ün­cü sı­ra­sın­da bu­lu­nan 1360 sı­ra sa­yı­lı Ka­nun Ta­sa­rı­sı'nın 20'nci sı­ra­sı­na alın­ma­sı­na ve di­ğer iş­le­rin sı­ra­sı­nın bu­na gö­re te­sel­sül et­ti­ril­me­si­ne; 2/1015 esas nu­ma­ra­lı Ana­ya­sa­nın Ba­zı Mad­de­le­rin­de De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı Hak­kın­da Ka­nun Tek­li­fi'nin kırk se­kiz sa­at geç­me­den Ana­ya­sa Ko­mis­yo­nun­da gö­rü­şül­me­si­ne iliş­kin AK Par­ti Gru­bu öne­ri­si, ya­pı­lan gö­rüş­me­ler­den son­ra, ka­bul edil­di.

Gün­de­min "Ka­nun Ta­sa­rı ve Tek­lif­le­ri ile Ko­mis­yon­lar­dan Ge­len Di­ğer İş­ler" kıs­mı­nın:

1'in­ci sı­ra­sın­da bu­lu­nan, Ka­mu İha­le Ka­nu­nu­na Ge­çi­ci Mad­de Ek­len­me­si­ne Da­ir Ka­nun Tek­li­fi'nin (2/212) (S. Sa­yı­sı: 305) gö­rüş­me­le­ri, da­ha ön­ce ge­ri alı­nan mad­de­le­re iliş­kin ko­mis­yon ra­po­ru he­nüz gel­me­di­ğin­den;

2'nci sı­ra­sın­da bu­lu­nan, Ba­zı Ka­mu Ala­cak­la­rı­nın Tah­sil ve Ter­ki­ni­ne İliş­kin (1/1030) (S. Sa­yı­sı: 904),

3'ün­cü sı­ra­sın­da bu­lu­nan, Ada­let ve Kal­kın­ma Par­ti­si Grup Baş­kan­ve­ki­li Bur­sa Mil­let­ve­ki­li Fa­ruk Çe­lik'in, İmar Ka­nu­nun­da De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir (2/820) (S. Sa­yı­sı: 1337),

8'in­ci sı­ra­sı­na alı­nan, Ko­nut Edin­dir­me Yar­dı­mı Hak Sa­hip­le­ri­ne Öde­me Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir (1/1195) (S. Sa­yı­sı: 1216),

9'un­cu sı­ra­sı­na alı­nan, Ya­ban­cı­la­rın Ça­lış­ma İzin­le­ri Hak­kın­da Ka­nun ile Ba­zı Ka­nun­lar­da De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na İliş­kin (1/1212) (S. Sa­yı­sı: 1225),

11'in­ci sı­ra­sı­na alı­nan, Bur­sa Mil­let­ve­ki­li Fa­ruk Çe­lik'in; 12/9/1960 Ta­rih­li ve 80 Sa­yı­lı Ka­nun ile 24/6/1995 Ta­rih­li ve 552 Sa­yı­lı Ka­nun Hük­mün­de Ka­rar­na­me­de De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir (2/944) (S. Sa­yı­sı: 1400),

12'nci sı­ra­sı­na alı­nan, Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Hü­kü­me­ti ve Uk­ray­na Hü­kü­me­ti Ara­sın­da Ener­ji Ala­nın­da İş­bir­li­ği­ne İliş­kin An­laş­ma­nın Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir (1/1109) (S. Sa­yı­sı: 1083),

Ka­nun Ta­sa­rı ve Tek­lif­le­ri, il­gi­li ko­mis­yon yet­ki­li­le­ri Ge­nel Ku­rul­da ha­zır bu­lun­ma­dı­ğın­dan;

Er­te­len­di.

4'ün­cü sı­ra­sın­da bu­lu­nan, Ada­let ve Kal­kın­ma Par­ti­si Grup Baş­kan­ve­kil­le­ri Bur­sa Mil­let­ve­ki­li Fa­ruk Çe­lik, An­ka­ra Mil­let­ve­ki­li Sa­lih Ka­pu­suz, Or­du Mil­let­ve­ki­li Eyüp Fat­sa, Ha­tay Mil­let­ve­ki­li Sa­dul­lah Er­gin, İs­tan­bul Mil­let­ve­ki­li İr­fan Gün­düz ve 194 Mil­let­ve­ki­li­nin; 2709 Sa­yı­lı Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Ana­ya­sa­sı­na Ge­çi­ci Bir Mad­de Ek­len­me­si­ne Da­ir Ka­nun Tek­li­fi'nin (2/1011) (S. Sa­yı­sı: 1408), ikin­ci gö­rüş­me­si­ne, bi­rin­ci gö­rüş­me­nin bi­ti­min­den iti­ba­ren en az kırk se­kiz sa­at geç­tik­ten son­ra baş­la­na­bi­le­ce­ği açık­lan­dı.

5'in­ci sı­ra­sı­na alı­nan ve Cum­hur­baş­ka­nın­ca bir kez da­ha gö­rü­şül­mek üze­re ge­ri gön­de­ri­len 15/3/2007 Ta­rih­li ve 5603 Sa­yı­lı Ta­rım ve Kır­sal Kal­kın­ma­yı Des­tek­le­me Ku­ru­mu Ku­ru­luş ve Gö­rev­le­ri Hak­kın­da Ka­nun (1/1340) (S. Sa­yı­sı: 1398), gö­rüş­me­le­ri­ni mü­te­aki­ben, elek­tro­nik ci­haz­la ya­pı­lan açık oy­la­ma­dan son­ra;

6'ncı sı­ra­sı­na alı­nan, İs­tik­lal Mar­şı­nın Ka­bu­lü­nü ve Meh­met Akif Er­soy'u An­ma Gü­nü İlan Edil­me­si Hak­kın­da Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Sam­sun Mil­let­ve­ki­li Ce­mal Yıl­maz De­mir ve 2 Mil­let­ve­ki­li­nin; Ulu­sal Bay­ram ve Ge­nel Ta­til­ler Hak­kın­da Kanunda De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir (1/1337, 2/845) (S. Sa­yı­sı: 1399),

7'nci sı­ra­sı­na alı­nan, Ada­na Mil­let­ve­ki­li Ay­han Zey­nep Te­kin Bö­rü'nün, Türk Me­de­ni Ka­nu­nun­da De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir (2/888) (S. Sa­yı­sı: 1262),

10'un­cu sı­ra­sı­na alı­nan, Elek­tro­nik Or­tam­da İş­le­nen Suç­la­rın Ön­len­me­si ile 2559 ve 2937 Sa­yı­lı Ka­nun­lar­da De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve İs­tan­bul Mil­let­ve­ki­li Gül­se­ren To­puz'un, Bi­li­şim Sis­te­mi Üze­rin­den Suç Teş­kil Eden Za­rar­lı Ya­yın­lar­la Mü­ca­de­le Hak­kın­da Ka­nun Tek­li­fi (1/1305, 2/958) (S. Sa­yı­sı: 1397),

Ka­nun Ta­sa­rı ve Tek­lif­le­ri, ya­pı­lan gö­rüş­me­ler­den son­ra;

Ka­bul edil­di.

Alı­nan ka­rar ge­re­ğin­ce, 5 Ma­yıs 2007 Cu­mar­te­si gü­nü sa­at 11.00'de top­lan­mak üze­re, bir­le­şi­me 20.16'da son ve­ril­di.

 

Sa­dık Ya­kut

 

 

Baş­kan Ve­ki­li

 

Ah­met Kü­çük

 

Ha­run Tü­fek­ci

Ça­nak­ka­le

 

Kon­ya

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

Bay­ram Öz­çe­lik

 

Meh­met Da­niş

Bur­dur

 

Ça­nak­ka­le

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

5 Ma­yıs 2007 Cu­mar­te­si

Bİ­RİN­Cİ OTU­RUM

Açıl­ma Sa­ati: 11.00

BAŞ­KAN: Baş­kan Ve­ki­li Sa­dık YA­KUT

KÂTİP ÜYE­LER: Ha­run TÜ­FEK­Cİ (Kon­ya), Bay­ram ÖZ­ÇE­LİK (Bur­dur)

BAŞ­KAN - Tür­ki­ye Bü­yük Mil­let Mec­li­si­nin 100'ün­cü Bir­le­şi­mi­ni açı­yo­rum.

Top­lan­tı ye­ter sa­yı­sı var­dır, gün­de­me ge­çi­yo­ruz.

Gün­de­min "Se­çim" kıs­mı­na ge­çi­yo­ruz.

II. - SE­ÇİM­LER

A) KO­MİS­YON­LAR­DA AÇIK BU­LU­NAN ÜYE­LİK­LE­RE SE­ÇİM

1.- Ana­ya­sa Ko­mis­yo­nun­da açık bu­lu­nan üye­li­ğe se­çim

BAŞ­KAN - Ana­ya­sa Ko­mis­yo­nun­da boş bu­lu­nan Ada­let ve Kal­kın­ma Par­ti­si Gru­bu­na dü­şen 1 üye­lik için Ma­ni­sa Mil­let­ve­ki­li İs­ma­il Bi­len aday gös­te­ril­miş­tir.

Oy­la­rı­nı­za su­nu­yo­rum.

HA­LUK KOÇ (Sam­sun) - Ka­rar ye­ter sa­yı­sı is­ti­yo­rum.

BAŞ­KAN - Çok he­ye­can­lı­sı­nız Sa­yın Koç. Ara­ya­ca­ğım.

Ka­bul eden­ler… Ka­bul et­me­yen­ler… Ka­rar ye­ter sa­yı­sı yok­tur.

Bir­le­şi­me on da­ki­ka ara ve­ri­yo­rum.

Ka­pan­ma Sa­ati: 11.02

 

İKİN­Cİ OTU­RUM

Açıl­ma Sa­ati: 11.12

BAŞ­KAN: Baş­kan Ve­ki­li Sa­dık YA­KUT

KÂTİP ÜYE­LER: Ha­run TÜ­FEK­Cİ (Kon­ya), Bay­ram ÖZ­ÇE­LİK (Bur­dur)

BAŞ­KAN - Sa­yın mil­let­ve­kil­le­ri, Tür­ki­ye Bü­yük Mil­let Mec­li­si­nin 100'ün­cü Bir­le­şi­mi­nin İkin­ci Otu­ru­mu­nu açı­yo­rum.

Ana­ya­sa Ko­mis­yo­nu­na üye se­çi­min­de ka­rar ye­ter sa­yı­sı bu­lu­na­ma­mış­tı.

Şim­di, Ana­ya­sa Ko­mis­yo­nun­da boş bu­lu­nan ve Ada­let ve Kal­kın­ma Par­ti­si Gru­bu­na dü­şen 1 üye­lik için aday gös­te­ri­len Ma­ni­sa Mil­let­ve­ki­li İs­ma­il Bi­len'i tek­rar oy­la­rı­nı­za su­nu­yo­rum:  Ka­bul eden­ler… Ka­bul et­me­yen­ler… Ka­rar ye­ter sa­yı­sı var­dır ve ka­bul edil­miş­tir.

Gün­de­min "Ka­nun Ta­sa­rı ve Tek­lif­le­ri ile Ko­mis­yon­lar­dan Ge­len Di­ğer İş­ler" kıs­mı­na ge­çi­yo­ruz.

III. - KA­NUN TA­SA­RI VE TEK­LİF­LE­Rİ İLE KO­MİS­YON­LAR­DAN

GE­LEN Dİ­ĞER İŞ­LER

1.- Ça­nak­ka­le Mil­let­ve­kil­le­ri Meh­met Da­niş ve İb­ra­him Köş­de­re'nin, Ge­li­bo­lu Ya­rı­ma­da­sı Ta­rihî Millî Par­kı Ka­nu­nu­na Ge­çi­ci Bir Mad­de Ek­len­me­si­ne Da­ir Ka­nun Tek­li­fi (Ka­mu İha­le Ka­nu­nu­na Ge­çi­ci Mad­de Ek­len­me­si­ne Da­ir Ka­nun Tek­li­fi) ile Plan ve Büt­çe Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (2/212) (S. Sa­yı­sı: 305)

BAŞ­KAN - 1'in­ci sı­ra­da yer alan ka­nun tek­li­fi­nin ge­ri alı­nan mad­de­le­ri ile il­gi­li ko­mis­yon ra­po­ru gel­me­di­ğin­den, tek­li­fin gö­rüş­me­le­ri­ni er­te­li­yo­ruz.

2'nci sı­ra­da yer alan, Ba­zı Ka­mu Ala­cak­la­rı­nın Tah­sil ve Ter­ki­ni­ne İliş­kin Ka­nun Ta­sa­rı­sı ile Plan ve Büt­çe Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru'nun gö­rüş­me­le­ri­ne kal­dı­ğı­mız yer­den de­vam ede­ce­ğiz.

2.- Ba­zı Ka­mu Ala­cak­la­rı­nın Tah­sil ve Ter­ki­ni­ne İliş­kin Ka­nun Ta­sa­rı­sı ile Plan ve Büt­çe Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (1/1030) (S. Sa­yı­sı: 904)

BAŞ­KAN - Ko­mis­yon? Yok.

Er­te­len­miş­tir.

3'ün­cü sı­ra­da yer alan, Ada­let ve Kal­kın­ma Par­ti­si Grup Baş­kan­ve­ki­li Bur­sa Mil­let­ve­ki­li Fa­ruk Çe­lik'in, İmar Ka­nu­nun­da De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir Ka­nun Tek­li­fi ve Ba­yın­dır­lık, İmar, Ulaş­tır­ma ve Tu­rizm ile Ada­let Ko­mis­yon­la­rı Ra­por­la­rı­nın gö­rüş­me­le­ri­ne kal­dı­ğı­mız yer­den de­vam ede­ce­ğiz.

3.- Ada­let ve Kal­kın­ma Par­ti­si Grup Baş­kan­ve­ki­li Bur­sa Mil­let­ve­ki­li Fa­ruk Çe­lik'in, İmar Ka­nu­nun­da De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir Ka­nun Tek­li­fi ve Ba­yın­dır­lık, İmar, Ulaş­tır­ma ve Tu­rizm ile Ada­let Ko­mis­yon­la­rı Ra­por­la­rı (2/820) (S. Sa­yı­sı: 1337)

BAŞ­KAN - Ko­mis­yon? Yok.

Er­te­len­miş­tir.

4'ün­cü sı­ra­da yer alan, Ada­let ve Kal­kın­ma Par­ti­si Grup Baş­kan­ve­kil­le­ri Bur­sa Mil­let­ve­ki­li Fa­ruk Çe­lik, An­ka­ra Mil­let­ve­ki­li Sa­lih Ka­pu­suz, Or­du Mil­let­ve­ki­li Eyüp Fat­sa, Ha­tay Mil­let­ve­ki­li Sa­dul­lah Er­gin, İs­tan­bul Mil­let­ve­ki­li İr­fan Gün­düz ve 194 Mil­let­ve­ki­li­nin; 2709 Sa­yı­lı Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Ana­ya­sa­sı­na Ge­çi­ci Bir Mad­de Ek­len­me­si­ne Da­ir Ka­nun Tek­li­fi ve Ana­ya­sa Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru'nun ikin­ci gö­rüş­me­si­ni, alı­nan ka­rar ge­re­ğin­ce, 6 Ma­yıs 2007 ta­rih­li bir­le­şim­de ya­pa­ca­ğız.

4.- Ada­let ve Kal­kın­ma Par­ti­si Grup Baş­kan­ve­kil­le­ri Bur­sa Mil­let­ve­ki­li Fa­ruk Çe­lik, An­ka­ra Mil­let­ve­ki­li Sa­lih Ka­pu­suz, Or­du Mil­let­ve­ki­li Eyüp Fat­sa, Ha­tay Mil­let­ve­ki­li Sa­dul­lah Er­gin, İs­tan­bul Mil­let­ve­ki­li İr­fan Gün­düz ve 194 Mil­let­ve­ki­li­nin; 2709 Sa­yı­lı Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Ana­ya­sa­sı­na Ge­çi­ci Bir Mad­de Ek­len­me­si­ne Da­ir Ka­nun Tek­li­fi ve Ana­ya­sa Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (2/1011) (S. Sa­yı­sı: 1408 ve 1408'e 1 inci Ek)

BAŞ­KAN - 5'in­ci sı­ra­da yer alan, Ko­nut Edin­dir­me Yar­dı­mı Hak Sa­hip­le­ri­ne Öde­me Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Sağ­lık, Ai­le, Ça­lış­ma ve Sos­yal İş­ler ile Plan ve Büt­çe Ko­mis­yon­la­rı Ra­por­la­rı­nın gö­rüş­me­le­ri­ne baş­la­ya­ca­ğız.

5.- Ko­nut Edin­dir­me Yar­dı­mı Hak Sa­hip­le­ri­ne Öde­me Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Sağ­lık, Ai­le, Ça­lış­ma ve Sos­yal İş­ler ile Plan ve Büt­çe Ko­mis­yon­la­rı Ra­por­la­rı (1/1195) (S. Sa­yı­sı: 1216)

BAŞ­KAN - Ko­mis­yon ve Hükûmet? Yok.

Er­te­len­miş­tir.

6'ncı sı­ra­da yer alan, Ya­ban­cı­la­rın Ça­lış­ma İzin­le­ri Hak­kın­da Ka­nun ile Ba­zı Ka­nun­lar­da De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na İliş­kin Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve İçiş­le­ri ile Sağ­lık, Ai­le, Ça­lış­ma ve Sos­yal İş­ler Ko­mis­yon­la­rı Ra­por­la­rı­nın gö­rüş­me­le­ri­ne baş­la­ya­ca­ğız.

6.- Ya­ban­cı­la­rın Ça­lış­ma İzin­le­ri Hak­kın­da Ka­nun ile Ba­zı Ka­nun­lar­da De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na İliş­kin Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve İçiş­le­ri ile Sağ­lık, Ai­le, Ça­lış­ma ve Sos­yal İş­ler Ko­mis­yon­la­rı Ra­por­la­rı (1/1212) (S. Sa­yı­sı: 1225)

BAŞ­KAN - Ko­mis­yon? Yok.

Er­te­len­miş­tir.

7'nci sı­ra­da yer alan, Bur­sa Mil­let­ve­ki­li Fa­ruk Çe­lik'in, 12/9/1960 Ta­rih­li ve 80 Sa­yı­lı Ka­nun ile 24/6/1995 Ta­rih­li ve 552 Sa­yı­lı Ka­nun Hük­mün­de Ka­rar­na­me­de De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir Ka­nun Tek­li­fi ve İçiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru'nun gö­rüş­me­le­ri­ne baş­la­ya­ca­ğız.

7.- Bur­sa Mil­let­ve­ki­li Fa­ruk Çe­lik'in; 12/9/1960 Ta­rih­li ve 80 Sa­yı­lı Ka­nun ile 24/6/1995 Ta­rih­li ve 552 Sa­yı­lı Ka­nun Hük­mün­de Ka­rar­na­me­de De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir Ka­nun Tek­li­fi ve İçiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (2/944) (S. Sa­yı­sı: 1400) (x)

BAŞ­KAN - Ko­mis­yon ve Hükûmet ye­rin­de.

Ko­mis­yon ra­po­ru 1400 sı­ra sa­yı­sıy­la bas­tı­rı­lıp da­ğı­tıl­mış­tır.

Tek­li­fin tü­mü üze­rin­de AK Par­ti Gru­bu adı­na söz is­te­yen Se­la­mi Uzun, Si­vas Mil­let­ve­ki­li.

Bu­yu­run Sa­yın Uzun. (AK Par­ti sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

Sü­re­niz yir­mi da­ki­ka­dır.

AK PAR­Tİ GRU­BU ADI­NA SE­LA­Mİ UZUN (Si­vas) - Te­şek­kür ede­rim Sa­yın Baş­kan.

Sa­yın Baş­kan, sa­yın mil­let­ve­kil­le­ri; Bur­sa Mil­let­ve­ki­li ve Grup Baş­kan Ve­ki­li­miz Fa­ruk Çe­lik'in, 80 Sa­yı­lı Hal Ka­nu­nu ve 552 Sa­yı­lı Ka­nun Hük­mün­de Ka­rar­na­me­de De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir Ka­nun Tek­li­fi üze­ri­ne Grup adı­na söz al­mış bu­lu­nu­yo­rum.

1960 Ta­rih­li 80 Sa­yı­lı Hal Ya­sa­sı'nın 1'in­ci mad­de­sin­de "1580 sa­yı­lı ka­nu­nun 15 in­ci mad­de­si­nin 58 in­ci ben­di­ne gö­re te­sis edi­len top­tan­cı hal'le­ri, am­me em­la­kin­den sa­yı­lıp ki­ra­ya ve­ri­le­mez­ler" hük­mü var idi. Esas ana tek­lif­te­ki de­ği­şik­lik mad­de­si, bu 1'in­ci mad­de­dir. Bu­ra­da, bu­ra­dan yo­la çı­kı­la­rak bir­ta­kım mad­de­ler­de de de­ği­şik­lik yap­mak ge­rek ol­du. Ko­mis­yon­da, alt ko­mis­yon­da bu ko­nu uzun uzun tar­tı­şıl­dı, ko­mis­yon­cu­lar­la gö­rü­şül­dü, hal mü­dür­lük­le­riy­le gö­rü­şül­dü, be­le­di­ye­ler­le gö­rü­şül­dü, Be­le­di­ye­ler Bi­ri­li­ğiy­le gö­rü­şül­dü, uzun uzun tar­tı­şıl­dı. Alt ko­mis­yon­da he­men he­men beş top­lan­tı­da çı­ka­ra­bil­dik bu­nu. Biz­ce, or­ta­ya gü­zel bir me­tin çık­tı.

(x) 1400 S. Sa­yı­lı Bas­ma­ya­zı tu­ta­na­ğa ek­li­dir.

Esas, Hal Ya­sa­sı'yla il­gi­li de­ği­şik­lik­ler şöy­le: Alt ko­mis­yon, tah­sis yön­te­mi­ni kal­dı­ra­rak, ya­ni, 1580 sa­yı­lı Ka­nun'un 15'in­ci mad­de­sin­de­ki "Be­le­di­ye­ler hal­le­ri am­me em­la­kin­den sa­yı­lıp ki­ra­ya ve­ri­le­mez." hük­mün­den son­ra, 552 sa­yı­lı Ka­nun ise hal­ler­de tah­sis yön­te­mi­ni uy­gun gö­rü­yor. Ya­ni, be­le­di­ye­ler, kur­duk­la­rı hal­ler­de­ki dükkânla­rı sa­de­ce tah­sis ede­bi­li­yor­lar. Bi­zim, ko­mis­yo­nu­muz­da­ki çe­şit­li tar­tış­ma­lar ne­ti­ce­sin­de, hem bu mad­de­de­ki "Am­me em­la­ki sa­yı­lır, ki­ra­ya ve­ri­le­mez." hük­mü kal­dı­rı­lı­yor hem de tah­sis yön­te­mi ko­ru­na­rak ki­ra­ya ver­me ve sa­tış yön­te­mi ge­ti­ri­li­yor. Alt ko­mis­yon, tah­sis yön­te­mi­ni kal­dır­mak ye­ri­ne, bu yön­te­mi de ko­ru­ya­rak, tah­si­sin ya­nı­na sa­tış ve ki­ra­la­ma yön­tem­le­ri­ni ek­le­miş­tir. Böy­le­ce, is­te­yen be­le­di­ye mev­cut yön­te­mi sür­dür­me­ye, is­te­yen be­le­di­ye ye­ni bir yön­tem be­lir­le­me­ye yet­ki­li kı­lın­mış­tır. İl­gi­li be­le­di­ye, tah­sis, sa­tış ve ki­ra­la­ma yön­tem­le­rin­den bi­ri­ni seç­mek­te ser­best ola­cak­tır.

Ki­ra­la­ma ve sa­tış yön­te­min­de te­kel­leş­me­yi ön­le­mek için, bir ki­şi­nin an­cak bir ye­ri ki­ra­la­ya­bi­le­ce­ği ve sa­tın ala­bi­le­ce­ği sı­nır­la­ma­sı ge­ti­ril­miş­tir. Tah­sis yön­te­min­den di­ğer yön­tem­ler­den bi­ri­ne ge­çil­me­si için, bir ge­çiş sü­re­si ön­gö­rül­müş ve bu sü­re içe­ri­sin­de tah­sis sa­hip­le­ri­nin ken­di­le­ri­ni du­ru­ma uy­dur­ma­la­rı­na imkân ta­nın­mış­tır. Yi­ne, tah­sis yön­te­mi­nin de­ğiş­ti­ril­me­si hâlin­de, mev­cut tah­sis sa­hip­le­ri­nin mağ­dur ol­ma­ma­la­rı için ken­di­le­ri­ne çe­şit­li ay­rı­ca­lık­lar ta­nın­mış­tır. Alt ko­mis­yon­da, üre­ti­len mal­la­rın bir­den faz­la ha­le ge­ti­ri­le­rek rü­su­ma ta­bii ol­ma­la­rı­nı ön­le­mek ba­kı­mın­dan, mal­la­rın tek ha­le gir­me­le­ri zo­run­lu kı­lın­mış­tır.

Kıy­met­li ar­ka­daş­lar, şim­di, bü­yük şe­hir­ler­de, özel­lik­le bü­yük iş yer­le­rin­de, sü­per­mar­ket­ler­de, bü­yük mar­ket­ler­de sa­tı­lan yaş seb­ze ve mey­ve­ler özel­lik­le hal­le­re gir­me­den ge­li­yor­du; üre­til­di­ği yer­de, kü­çük bir hal­den çı­kış bel­ge­si ala­rak bü­yük şe­hir­ler­de sa­tı­şa su­nu­lu­yor­du. Şim­di, bu­nun önü­ne ge­çil­di. Ya­ni, üre­til­di­ği ye­rin dı­şın­da pe­ra­ken­de sa­tı­şa su­nu­la­cak yaş seb­ze ve mey­ve­ler... Ya­ni, iş­te, An­tal­ya'nın bir bel­de­sin­de üre­ti­len yaş seb­ze ve mey­ve­ler, Mer­sin'in bir bel­de­sin­de üre­ti­len yaş seb­ze ve mey­ve­ler, eğer İs­tan­bul'da, An­ka­ra gi­bi, İz­mir gi­bi bir şe­hir­de pe­ra­ken­de sa­tı­şa su­nu­la­cak­sa, mut­la­ka o ilin ha­li­ne uğ­ra­mak zo­run­da­dır. Ya­ni, rü­sum­la­rı­nı, ne­re­de pe­ra­ken­de sa­ta­cak­lar­sa ora­nın ha­li­ne ve­re­cek­ler­dir, ora­nın be­le­di­ye­si­ne ve­re­cek­ler­dir. En önem­li de­ği­şik­lik­le­ri­miz­den bi­ri­si bu­dur.

Hal Ya­sa­sı, za­ten, be­le­di­ye­ler, bü­yük­şe­hir be­le­di­ye­le­ri… Top­tan­cı hal­le­ri­ni kur­mak, kur­dur­mak, iş­let­tir­mek ve­ya bu yer­le­rin ger­çek ve tü­zel ki­şi­ler­ce açıl­ma­sı­na izin ver­mek be­le­di­ye­le­rin gö­rev­le­ri ara­sın­da­dır; ay­nı za­man­da, Bü­yük­şe­hir Be­le­di­ye Ya­sa­sı'nda da top­tan­cı hal­le­ri iş­let­mek, iş­let­tir­mek, özel hal­le­ri ruh­sat­lan­dır­mak ve de­net­le­mek yet­ki­si var­dır.

Biz, Hal Ya­sa­sı'nda tah­sis yön­te­mi­nin ya­nın­da ki­ra­la­ma ve sa­tış yön­te­mi­ni ge­ti­rir­ken, be­le­di­ye­le­rin el­le­ri­ne ge­niş­lik ver­dik, yet­ki ver­dik. Ya­ni, be­le­di­ye es­ki­den sa­de­ce tah­sis yön­te­mi­ne ta­bi idi. Ora­yı tah­sis alan bir ki­şi, baş­ka bi­ri­ne ha­va pa­ra­sı kar­şı­lı­ğın­da dev­re­de­rek is­te­di­ği ka­dar rant el­de ede­bi­li­yor­du, ama, sa­de­ce be­le­di­ye­nin ora­sı üze­rin­de yet­ki­si yok­tu. Onun için, şim­di, be­le­di­ye­ler is­ti­yor­lar­sa ki­ra­la­ma yön­te­mi­ni be­nim­se­ye­cek­ler, ya­ni, bir dükkânı ki­ra­la­ya­cak­lar, öbür dükkânı sa­ta­cak­lar, öbür dükkânı tah­sis ede­cek­ler; böy­le ol­ma­ya­cak. Be­le­di­ye, ha­li top­tan ya ki­ra­la­ma yön­te­mi­ni be­nim­se­ye­cek ya tah­sis yön­te­mi­ni be­nim­se­ye­cek ya da sa­tış yön­te­mi­ni be­nim­se­ye­cek. Bu ko­nu­ya ge­ti­ri­len eleş­ti­ri­ler­den bir ta­ne­si, efen­dim, be­le­di­ye sa­ta­cak hal­le­ri, on­dan son­ra gi­de­cek bir baş­ka ye­re de hal aça­cak eleş­ti­ri­siy­di en çok. Böy­le bir şe­yin ol­ma­sı za­ten müm­kün de­ğil. Be­le­di­ye­le­rin hal aç­ma yet­ki­si her za­man var, ih­ti­yaç duy­duk­la­rı za­man, top­lu­mun ih­ti­yaç­la­rı­na gö­re, şeh­rin ih­ti­yaç­la­rı­na gö­re za­ten top­tan­cı hal­le­ri yap­mak ya da aç­mak, aç­tır­mak, ruh­sat­lan­dır­mak, de­net­le­mek yet­ki­si var­dır. Be­le­di­ye­ler bu­nu her za­man ya­pa­bi­lir. Ya­ni, sırf sa­de­ce bu ya­sa­ya gö­re, efen­dim, be­le­di­ye­ler bu­nu sa­ta­cak ye­ni­den hal aça­cak, ki­ra­la­ya­cak ye­ni­den hal aça­cak gi­bi eleş­ti­ri­ler za­ten ka­bul edi­le­mez.

Onun için, bu Hal Ya­sa­sı ger­çek­ten be­le­di­ye­le­ri­mi­zin önü­nü aça­bi­le­cek, bel­ki de ora­da gay­ri­ya­sal dö­nen bir­ta­kım rant­la­rın önü­ne ge­çi­le­bi­le­cek, be­le­di­ye­le­rin el­le­ri­ni güç­len­di­re­bi­le­cek, da­ha iyi de­ne­ti­min sağ­la­na­bi­le­ce­ği bir ya­sa ol­muş­tur. He­pi­mi­ze ha­yır­lı uğur­lu ol­sun di­yor, say­gı­lar su­nu­yo­rum. (AK Par­ti sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

BAŞ­KAN - Sa­yın Uzun, te­şek­kür edi­yo­rum.

Tek­li­fin tü­mü üze­rin­de, Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­si Gru­bu adı­na söz is­te­yen Ali Ok­sal, Mer­sin Mil­let­ve­ki­li.

Bu­yu­run Sa­yın Ok­sal. (CHP sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

Sü­re­niz yir­mi da­ki­ka­dır.

CHP GRU­BU ADI­NA ALİ OK­SAL (Mer­sin) - Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri; Bur­sa Mil­let­ve­ki­li Fa­ruk Çe­lik'in, 12/9/1960 Ta­rih­li ve 80 Sa­yı­lı Ka­nun ile 24/6/1995 Ta­rih­li ve 552 Sa­yı­lı Ka­nun Hük­mün­de Ka­rar­na­me­de De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir Ka­nun Tek­li­fi hak­kın­da Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­si Gru­bu adı­na söz al­mış bu­lun­mak­ta­yım. Bu ve­si­ley­le yü­ce Mec­li­si say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum.

De­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri, 1/2/2007 ta­ri­hin­de, top­tan­cı hal­le­ri­nin sa­tı­şıy­la il­gi­li ola­rak AKP Bur­sa Mil­let­ve­ki­li Sa­yın Fa­ruk Çe­lik, çok yük­sek bir ih­ti­mal­le, Hükûmet­ten ge­len is­tek doğ­rul­tu­sun­da bir ka­nun tek­li­fi ha­zır­la­mış ve tek­lif, il­gi­li ih­ti­sas ko­mis­yo­nu ola­rak, be­nim de üye­si bu­lun­du­ğum İçiş­le­ri Ko­mis­yo­nu­na sevk edil­miş­tir. Ka­nun tek­li­fi, 2/2/2007 ta­ri­hin­de Ko­mis­yo­nu­muz gün­de­mi­ne alı­na­rak ola­ğa­nüs­tü bir hız­la gö­rü­şül­me­ye baş­lan­mış­tır. İçiş­le­ri Ko­mis­yo­nu­muz­da gö­rü­şül­me­si bit­miş, ra­po­ru ya­zıl­mış ha­ya­ti de­ğer­de on­lar­ca ka­nun ta­sa­rı­sı ve­ya tek­li­fi var­ken, sa­de­ce be­le­di­ye­le­re ge­lir ge­ti­re­cek bir ka­nun tek­li­fiy­le kar­şı kar­şı­ya­yız.

Bu Hükûmet, hal­kın ya­ra­rı­na olan her şe­yi sat­ma­yı ka­fa­ya koy­muş bir ke­re. Ta­bii sa­ta­cak ki, pa­ra gel­sin! Ya­ban­cı­la­rın Tür­ki­ye'de­ki ya­tı­rı­ma dö­nüş­me­yen sı­cak pa­ra­la­rıy­la eko­no­mi­yi iyi gi­bi gös­te­ri­yor­lar. Hep­si al­dat­ma­ca, hep­si ger­çek dı­şı. Ar­tık, bu­nu tüm hal­kı­mız da bi­li­yor za­ten. Çün­kü, hal­kın du­ru­mun­da iyi­ye gi­den hiç­bir şey yok. Alım gü­cü her ge­çen gün dü­şü­yor. Bu­nun tep­ki­le­ri­ni za­ten san­dık­ta da hep be­ra­ber gö­re­ce­ğiz.

De­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri, ben, mil­let­ve­ki­li ol­ma­dan ön­ce yaş seb­ze mey­ve üre­ti­ci­li­ğiy­le uğ­ra­şan bir ki­şiy­dim. Bu yüz­den, sek­tö­rün ya­şa­dı­ğı prob­lem­le­ri ya­kın­dan bil­di­ği­mi dü­şü­nü­yo­rum. Bu ne­den­le, ka­nun tek­li­fi İçiş­le­ri Ko­mis­yo­nu­mu­za gel­di­ğin­de, ko­nu­nun cid­di­ye­ti ne­de­niy­le, bir alt ko­mis­yon ku­ru­la­rak ka­nu­nun doğ­ru bir şe­kil­de çı­ka­rıl­ma­sı ve eni­ne bo­yu­na tar­tı­şıl­ma­sı, ay­nı za­man­da, uz­man­la­rın ve ta­raf­la­rın gö­rüş­le­ri­nin alın­ma­sı hu­su­sun­da ıs­rar­cı ola­rak bir alt ko­mis­yon ku­rul­ma­sı­nı sağ­la­mış idik.

Ka­nu­nun bu şe­kil­de çık­ma­sı du­ru­mun­da üre­ti­ci­le­rin, tü­ke­ti­ci­le­rin ve ko­mis­yon­cu­la­rın bü­yük bir mağ­du­ri­yet ya­şa­ya­ca­ğı­nı Sa­yın Fa­ruk Çe­lik'e ıs­rar­la an­lat­ma­ya ça­lış­tım. Hat­ta, ko­mis­yon­da, bir be­le­di­ye baş­ka­nı­nın, be­le­di­ye­ye ait top­tan­cı ha­li sa­ta­rak ge­lir el­de et­mek is­te­di­ği için bu ka­nun tek­li­fi­nin ve­ril­di­ği­ni söy­le­dim ve bu gö­rü­şüm de doğ­ru­lan­dı. An­cak, şu­nu siz­ler­le pay­laş­mak is­ti­yo­rum ki -alt ko­mis­yon­da olan ar­ka­daş­la­rı­mız da ga­yet iyi bi­li­yor- ben ve di­ğer Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­li ko­mis­yon üye­si ar­ka­da­şım bu ka­nun tek­li­fi­ne kar­şı­yız.

Mu­ha­lif ol­ma­mı­zın en önem­li ve ilk ge­rek­çe­si, top­tan­cı hal­ler­de tah­sis ye­ri­ne ki­ra­la­ma ve sa­tı­şın hal­le­rin iş­le­yi­şin­de ya­ra­ta­ca­ğı sı­kın­tı­lar­dır. İkin­ci ge­rek­çe ise, bu ko­nu­da uzun sü­re­li ça­lış­ma so­nu­cun­da Sa­na­yi ve Ti­ca­ret Ba­kan­lı­ğın­ca ha­zır­la­nan ya­sa de­ği­şik­li­ği­nin Baş­ba­kan­lı­ğa su­nul­muş ol­ma­sı­dır. TÜ­SEM­KOM Fe­de­ras­yon Baş­ka­nın­dan, ko­mis­yon­cu­lar der­nek baş­kan­la­rın­dan ve 53 ku­rum­dan gö­rüş alı­na­rak bir ça­lış­ma ya­pıl­mış, fa­kat, he­nüz Tür­ki­ye Bü­yük Mil­let Mec­li­si­ne gel­me­miş­tir. Bu ne­den­le, Sa­yın Fa­ruk Çe­lik'e ait ya­sa tek­li­fi­nin Baş­ba­kan­lık­ta­ki ta­sa­rıy­la bir­lik­te de­ğer­len­di­ril­me­si­nin da­ha doğ­ru ola­ca­ğı­nı di­le ge­tir­miş idik.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, bu ka­nun tek­li­fi ko­mis­yo­na ilk gel­di­ğin­de de ko­mis­yon üye­si ar­ka­daş­la­rı­mı­za ak­tar­dı­ğım gi­bi, 2004 ta­ri­hin­de çı­ka­rı­lan 5272 sa­yı­lı Be­le­di­ye Ka­nu­nu'nun 15'in­ci mad­de­si­nin (j) ben­di ile 2005 ta­ri­hin­de çı­ka­rı­lan 5393 sa­yı­lı Be­le­di­ye Ka­nu­nu'nun 15'in­ci mad­de­si­nin (j) ben­di­ne gö­re, top­tan­cı hal­le­ri­ni kur­mak, kur­dur­mak, iş­let­mek, iş­let­tir­mek ve­ya bu yer­le­rin ger­çek ve tü­zel ki­şi­ler­ce açıl­ma­sı­na izin ver­mek, be­le­di­ye­le­rin gö­rev­le­ri ara­sın­da sa­yıl­mak­ta­dır.

An­cak, 2004 ta­ri­hin­de çı­ka­rı­lan 5216 sa­yı­lı Bü­yük­şe­hir Be­le­di­ye Ka­nu­nu'nda, "Her çe­şit top­tan­cı hal­le­ri­ni, mez­ba­ha­la­rı yap­mak, yap­tır­mak, iş­let­mek ve iş­let­tir­mek, imar pla­nın­da gös­te­ri­len yer­ler­de ya­pı­la­cak olan özel hal ve mez­ba­ha­la­rı ruh­sat­lan­dır­mak ve de­net­le­mek Bü­yük­şe­hir Be­le­di­ye­si­nin gö­rev­le­ri ara­sın­da­dır." de­nil­mek­te­dir. Ya­sa tek­li­fi­nin ge­nel ge­rek­çe­sin­de de ya­zıl­dı­ğı gi­bi, top­tan­cı hal­le­ri­nin am­me em­la­kin­den sa­yı­lıp ki­ra­ya ve­ri­le­me­ye­ce­ği yö­nün­de en son çı­kan be­le­di­ye ka­nun­la­rın­da bir hü­küm bu­lun­ma­mak­ta, hat­ta, top­tan­cı hal­le­ri­nin özel­leş­ti­ril­me­si yö­nün­de bir adım atıl­dı­ğı da id­dia edil­mek­te­dir.

Oy­sa, yü­rür­lük­te­ki 80 sa­yı­lı Ka­nun ve 552 sa­yı­lı Ka­nun Hük­mün­de­ki Ka­rar­na­mey­le, top­tan­cı hal­le­ri­nin sa­tıl­ma­sı­nın ka­nu­ni ola­rak müm­kün ol­ma­dı­ğı da gö­rül­mek­te­dir. Bu ya­sa­la­ra gö­re, top­tan­cı hal­ler am­me em­la­kin­den sa­yı­lıp ki­ra­ya da­hi ve­ri­le­me­mek­te, ki­ra­ya ve­ri­le­me­yen ye­rin sa­tı­şı da müm­kün ola­ma­mak­ta­dır. Yıl­lar ev­vel çı­ka­rı­lan bu iki ka­nun da­hi, hal es­na­fı­nı ve üre­ti­ci­le­ri ko­ru­ma açı­sın­dan bu son çı­ka­rı­lan, ya­ni yu­ka­rı­da bah­set­ti­ğim ya­sa­lar­dan çok da­ha ile­ri­de­dir.

Çün­kü, top­tan­cı hal­le­ri­nin tah­sis yön­te­miy­le iş­le­til­me­si, hem üre­ti­ci­le­ri hem de tü­ke­ti­ci­le­ri ko­ru­ma al­tı­na al­mak­ta­dır. Böy­le­si­ne otur­muş bir sis­te­min de­ğiş­ti­ril­me­siy­le üre­ti­ci­ler çok bü­yük za­rar­lar gö­re­cek ve bu za­rar­lar tü­ke­ti­ci­le­re de yan­sı­ya­cak­tır. Çün­kü, tah­sis sa­hi­bi ko­mis­yon­cu­lar, ida­re­ye te­mi­nat ya­tır­mak­ta ve bu te­mi­nat da üre­ti­ci­le­ri ko­ru­ma al­tı­na al­mak­ta­dır. Üre­ti­ci, te­mi­na­ta gü­ve­ne­rek ürü­nü­nü gö­nül ra­hat­lı­lı­ğıy­la ko­mis­yon­cu­la­ra bı­rak­mak­ta­dır. Te­mi­na­tın kalk­ma­sıy­la, üre­ti­ci­ler ala­cak­la­rı­nı uzun hu­kuk­sal mü­ca­de­le­ler­le tah­sil et­me­ye ça­lı­şa­cak­la­rın­dan, sis­tem iş­le­mez hâle ge­le­cek­tir. Bu du­rum, bir ta­raf­tan üre­ti­ci­le­rin zor du­rum­da kal­ma­sı­na ne­den ola­cak­ken, di­ğer ta­raf­tan, kü­çük ko­mis­yon­cu­la­rı da mağ­dur ede­cek­tir.

Ge­ti­ril­mek is­te­nen dü­zen­le­me da­ha çok bü­yük ser­ma­ye sa­hip­le­ri­nin işi­ne ya­ra­ya­cak­tır. Bu du­rum, üre­ti­ci­le­rin, te­kel ko­şul­la­rın­da, mal­la­rı­nı te­kel­ci­le­rin be­lir­le­di­ği fi­yat­tan sat­ma­la­rı­na ne­den ola­cak, hem de tü­ke­ti­ci­le­rin da­ha yük­sek fi­yat­lar­dan mal al­ma­la­rı­na ne­den ola­cak­tır. Top­tan­cı hal­le­rin­de­ki rü­sum oran­la­rı yüz­de 2'den yüz­de 1'e düş­müş ola­ca­ğı için, be­le­di­ye­le­rin uzun va­de­de önem­li ge­lir ka­yıp­la­rı söz ko­nu­su ola­cak­tır.

Be­le­di­ye­ler, el­le­rin­de­ki top­tan­cı hal­le­ri­ni sa­ta­rak bel­ki kı­sa va­de­de kay­nak sağ­la­ya­cak­lar, ama rü­sum­lar­da­ki aza­lış­lar ne­de­niy­le, as­lın­da, uzun va­de­de ge­lir kay­bı­na uğ­ra­ya­cak­lar­dır. Bu­ra­dan, üre­ti­ci­le­rin aley­hi­ne ola­rak kim ya da kim­le­re rant sağ­lan­mak is­te­ni­yor? Ör­ne­ğin, 195 dükkânı olan An­ka­ra Top­tan­cı Ha­li­nin be­le­di­ye­ye öde­di­ği yıl­lık hal rü­su­mu 15-20 tril­yon ci­va­rın­da­dır. Bu ola­yın ger­çek­leş­me­si du­ru­mun­da pay, di­rekt, 10 tril­yo­na ve­ya 1-2 tril­yon aşa­ğı­sı­na ine­cek­tir. Ger­çi, An­ka­ra Ha­li­nin bu­lun­du­ğu yer, ko­nu­mu iti­ba­rıy­la da sa­tı­la­maz.

Bu ya­sa tek­li­fiy­le ka­mu hiz­me­ti baş­ka el­le­re bı­ra­kı­la­rak re­ka­bet sis­te­mi or­ta­dan kal­dı­rıl­mak­ta­dır. Oy­sa, dev­le­tin ba­zı gö­rev­le­ri yap­ma­sı da bir zo­run­lu­luk­tur. Özel­leş­tir­me, her za­man halk ya­ra­rı­na ol­ma­ya­bi­lir, tıp­kı bu­ra­da ol­du­ğu gi­bi. An­cak, bü­yük bir ço­ğun­lu­ğun mut­lu­lu­ğu bu ka­nun tek­li­fiy­le he­ba edil­mek­te­dir.

Ay­rı­ca, be­le­di­ye­le­re, ger­çek ve tü­zel ki­şi­le­re, hal aç­ma yet­ki­si­nin, sa­tış ile bir­lik­te ve­ril­me­si, ye­ni hal­le­rin ku­rul­ma­sı­na, de­ne­tim­le­rin zor­laş­ma­sı­na, üre­ti­ci­le­rin bi­lin­me­yen ye­ni hal es­na­fı­na mal ya­pa­rak, hak kay­bı­na uğ­ra­ya­bi­le­ce­ği de akıl­dan çı­ka­rıl­ma­ma­lı­dır. Bu ne­den­ler­le, bu ya­sa tek­li­fi­nin ge­ri çe­kil­me­si­ni da­hi ta­lep et­miş idik. An­cak, AKP'li üye­le­rin ço­ğun­lu­ğu ne­de­niy­le ya­sa tek­li­fi gö­rü­şül­me­ye de de­vam edil­di. Ku­ru­lan alt ko­mis­yo­nun ilk top­lan­tı­sı­na, bu işin biz­zat için­de olan ki­şi­le­rin ça­ğı­rıl­ma­sı an­la­mın­da, Tür­ki­ye Bü­yük Mil­let Mec­li­si İçiş­le­ri Ko­mis­yo­nun­dan da­ve­ti­ye çı­kart­tı­ra­rak, TÜ­SEM­KOM Fe­de­ras­yo­nu Baş­ka­nı ve çe­şit­li, il­gi­li muh­te­lif der­nek baş­kan­la­rı, Ana­do­lu Ya­ka­sı Mey­ve Seb­ze Ha­li Baş­ka­nı, Av­ru­pa Ya­ka­sı Mey­ve Seb­ze Ha­li Baş­ka­nı ve yö­ne­tim ku­ru­lu üye­le­ri An­ka­ra Seb­ze Mey­ve Ko­mis­yon­cu­la­rı Der­ne­ği yö­ne­ti­ci­le­ri­nin biz­zat ge­le­rek ta­lep­le­ri­ni ko­mis­yo­nu­muz­da an­lat­ma­la­rı­nı sağ­la­mış idik.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, hal­ler be­le­di­ye­le­rin kam­bu­ru de­ğil, hal­ka hiz­me­tin ya­nın­da, hal­kın sağ­lık­lı ve eko­no­mik bes­len­me­si­ni sağ­la­ma­nın vaz­ge­çil­mez bir un­su­ru­dur. Hal­le­rin özel­leş­me­si, Tür­ki­ye'nin ta­rı­mı­na, üre­ti­ci eme­ği­ne, alın te­ri­ne ve tü­ke­ti­ci­ye vu­ru­lan ağır bir dar­be­dir.

Hal­le­rin ku­rul­ma­sın­da­ki asıl amaç, bir ta­rım ül­ke­si olan Tür­ki­ye'de, üre­ti­ci ve tü­ke­ti­ci hak­la­rı­nın eşit ve den­ge­li bi­çim­de gö­ze­ti­le­rek, arz ta­lep den­ge­si için­de, ka­li­te ve stan­dart­la­ra uy­gun ürün­le­rin de­ğer­len­di­ril­me­si ve eko­no­mi­ye po­zi­tif kat­kı sağ­la­mak­tır. Ta­rım ürün­le­ri için­de mey­ve ve seb­ze, da­ya­nık­lı­lık ve tü­ke­tim ko­şul­la­rı açı­sın­dan ay­rı bir önem arz et­mek­te­dir. Dev­let, bu öne­mi üre­ti­ci­nin eme­ği­ni ko­ru­ya­rak, tü­ke­ti­ci­yi de gö­ze­te­rek gös­ter­mek zo­run­da­dır.

Bu sek­tör, üç beş şir­ke­te ema­net edi­le­mez. Sos­yal dev­let ol­ma­nın ge­re­ği bu de­ğil­dir. De­ği­şik­lik ta­le­bi­nin esas ama­cı, seb­ze ve mey­ve üre­ti­ci­si­nin, sa­tı­cı­sı­nın ve tü­ke­ti­ci­le­ri­mi­zin ko­run­ma­sı­na, özet­le ka­mu ya­ra­rı­na ol­ma­sı ge­re­kir­ken, yal­nız­ca bir be­le­di­ye­ye kay­nak ya­rat­ma­ya yö­ne­lik ol­du­ğu da gö­rül­mek­te­dir. Bu du­rum he­pi­miz için de üzün­tü ve­ri­ci­dir. Ma­dem­ki AKP'li ar­ka­daş­lar, bu ya­sa tek­li­fiy­le top­tan­cı hal­le­ri­ni sat­ma­yı ka­fa­la­rı­na koy­muş­lar, o za­man, en azın­dan, sa­tış aşa­ma­sın­da, şu an­da bu işi ya­pan ko­mis­yon­cu ar­ka­daş­la­rı­mı­zın hak­la­rı­nı ko­ru­mak için ba­zı mad­de­ler­de dü­zen­le­me­ler yap­tık.

Bu­nun dı­şın­da, sek­tör­de yıl­lar­dır var olan cid­di sı­kın­tı­la­rı gi­der­me an­la­mın­da da şu de­ği­şik­lik­ler ya­pıl­mış­tır: Ör­ne­ğin, bir mal­dan 2 ke­re hal rü­su­mu ke­sil­me­si­ni en­gel­le­dik. Ya­pı­lan dü­zen­le­mey­le "Üre­til­di­ği il ve­ya il­çe dı­şı­na sevk edi­len mal­lar sa­tı­şa su­nu­la­ca­ğı yer ha­li­ne gi­rer ve bun­lar­dan alı­na­cak be­le­di­ye pa­yı, ma­lın sa­tı­şa su­nul­du­ğu yer be­le­di­ye­sin­ce tah­sil edi­lir." kıs­mı zo­run­lu ola­rak Ko­mis­yo­nu­nuz­ca ka­bul edil­di.

Göl­ba­şı de­re­bey­li­ği­ne ka­lı­cı çö­züm­ler üret­tik. Şöy­le ki "Ma­lın sev­ki­ya­tın­da, sevk ir­sa­li­ye­si ve­ya ta­şı­ma ir­sa­li­ye­si ve­ya müs­tah­sil mak­bu­zu ve­ya zi­ra­at oda­sı kay­dı bel­ge­le­rin­den bi­ri­nin bu­lun­ma­sı ve kon­trol­ler sı­ra­sın­da ib­ra­zı zo­run­lu­dur." di­ye­rek, kon­trol­ler­de­ki keyfî uy­gu­la­ma­la­ra böy­le­lik­le son ver­dik.

Ay­rı­ca, bu ya­sa tek­li­fiy­le, top­tan­cı hal­ler­de şu an ko­mis­yon­cu ola­rak dükkânla­rı bu­lu­nan­la­rın bu sa­tış­lar­dan en az et­ki­len­me­le­ri için şöy­le bir dü­zen­le­me ya­pıl­dı: "Top­tan­cı hal­le­rin­de bu­lu­nan iş­yer­le­ri­nin sa­tı­şın­da ve­ya ki­ra­ya ve­ril­me­sin­de, hal­de iş­let­me­ci­lik ya­pan­la­ra, iha­le be­de­li üze­rin­den yüz­de 25 ora­nın­da in­di­rim uy­gu­la­nır. Bu ki­şi­le­re ya­pı­lan sa­tış be­de­li, üç yı­lı geç­me­mek üze­re 6 tak­sit­te tah­sil edi­le­bi­lir" şek­lin­de dü­zen­len­di. Böy­le­ce, en azın­dan, şu an­da bu işi ya­pan ar­ka­daş­la­rı­mı­zın ge­ti­ril­mek is­te­nen de­ği­şik­lik­ten en az et­ki­len­me­si­nin te­mi­ni­ni sağ­la­ma­ya ça­lış­tık.

An­cak, bu­ra­da "edi­le­bi­lir" ke­li­me­si, kap­sam ola­rak ge­niş bir an­lam ifa­de et­mek­te ve bir key­fi­ye­ti gös­ter­mek­te­dir. Bu ne­den­le, bağ­la­yı­cı ol­ma­sı için "edi­le­bi­lir" ke­li­me­si­nin "edi­lir" şek­lin­de de­ğiş­ti­ril­me­si ge­re­kir. Bu­nun­la il­gi­li öner­ge­mi­zi de sun­duk.

Ge­çi­ci bir mad­dey­le de ge­tir­di­ği­miz baş­ka bir de­ği­şik­lik­se "Ku­ru­luş iş­lem­le­ri 23/7/2004 ta­ri­hin­den ön­ce baş­la­tıl­mış olan hal­le­rin 10/7/2004 ta­rih­li ve 5216 sa­yı­lı Ka­nu­nun Ek 2 nci mad­de­si­ne gö­re Bü­yük­şe­hir Be­le­di­ye­le­ri­ne dev­rin­de il­gi­li be­le­di­ye­nin mu­va­fa­ka­ti zo­run­lu­dur. De­vir için mu­va­fa­kat ve­ril­me­yen hal­ler, il­gi­li be­le­di­ye ta­ra­fın­dan bu Ka­nun Hük­mün­de Ka­rar­na­me hü­küm­le­ri­ne gö­re ruh­sat­lan­dı­rı­lır ve iş­le­ti­lir" de­nil­di. Böy­le­lik­le, bü­yük­şe­hir be­le­di­ye baş­kan­la­rı ile bel­de baş­kan­lık­la­rı ara­sın­da­ki hal ko­nu­sun­da­ki uyuş­maz­lık­lar da or­ta­dan kal­dı­rıl­mış ol­du.

Mad­de baş­lı­ğı "Ki­ra­la­ma ve sa­tış" olan 21'in­ci mad­de, "ki­ra­la­ma, sa­tış ve tah­sis" ola­rak de­ğiş­ti­ril­di. Bu­na gö­re, be­le­di­ye­ler, top­tan­cı hal­le­ri­ni ken­di­le­ri­nin iş­le­te­bi­le­cek­le­ri gi­bi, ki­ra­la­ma ve­ya sa­tış yo­luy­la da iş­le­tir ve­ya iş­let­ti­rir.

İş yer­le­ri­nin ki­ra­lan­ma­sı ve­ya sa­tıl­ma­sı­na iliş­kin iş­lem­ler, 2886 sa­yı­lı Dev­let İha­le Ka­nu­nu hü­küm­le­ri­ne gö­re ya­pı­lır.

Top­tan­cı hal­le­rin­de bu­lu­nan iş yer­le­ri­nin yüz­de 10'u üre­ti­ci bir­lik­le­ri­ne kon­ten­jan ola­rak ay­rı­lır. An­ka­ra, İs­tan­bul ve İz­mir Bü­yük­şe­hir Be­le­di­ye­si sı­nır­la­rın­da­ki hal­ler ha­riç tu­tu­la­rak, ay­rı bir mu­ame­le­ye ta­bi tu­tul­du. Di­ğer il­ler­dey­se ha­lin bu­lun­du­ğu il sı­nır­la­rın­da­ki üre­ti­ci bir­lik­le­ri ara­sın­da ya­pı­la­cak iha­ley­le ki­ra­ya ve­ril­me­si uy­gun gö­rül­dü.

Üre­ti­ci bir­lik­le­ri­ne ki­ra­lan­mış iş yer­le­ri­nin her­han­gi bir ne­den­le bo­şal­ma­sı du­ru­mun­da top­tan­cı ha­lin­de iş ye­ri bu­lun­ma­yan di­ğer üre­ti­ci bir­lik­le­ri­ne tah­sis ya­pı­lır. Üre­ti­ci bir­lik­le­ri­ne ay­rı­lan iş ye­ri sa­yı­sı ka­dar ta­lep ol­ma­ma­sı hâlin­de, di­ğer ta­lep sa­hip­le­ri­ne ki­ra­la­ma ya­pı­la­bi­lir.

Top­tan­cı hal­le­rin­de bu­lu­nan iş yer­le­ri­nin ki­ra­lan­ma­sı ve­ya sa­tıl­ma­sı du­ru­mun­da, ger­çek ve tü­zel ki­şi­ler en faz­la bir iş ye­ri ki­ra­la­ya­bi­lir ve­ya sa­tın ala­bi­lir. Doğ­ru­dan ve­ya do­lay­lı ola­rak bir­den faz­la iş ye­ri­nin ay­nı ki­şi ta­ra­fın­dan ki­ra­lan­dı­ğı­nın ve­ya sa­tın alın­dı­ğı­nın tes­pit edil­me­si du­ru­mun­da, ki­ra söz­leş­me­si fes­he­di­lir, sa­tış iş­le­mi ise ip­tal edi­lir. Ay­rı­ca, bu ki­şi­le­re be­le­di­ye en­cü­men ka­ra­rı ile 25 bin YTL ida­ri pa­ra ce­za­sı ve­ri­lir.

Ki­ra sü­re­si en faz­la on yıl­dır. Ki­ra sü­re­si so­na eren­ler açı­la­cak ki­ra­la­ma iha­le­le­ri­ne tek­rar ka­tı­la­bi­lir.

Top­tan­cı hal­le­rin tah­sis yo­luy­la iş­le­til­me­si­ne ka­rar ve­ril­me­si du­ru­mun­da, tah­sis üc­re­ti, be­le­di­ye mec­li­sin­ce be­lir­le­ne­cek­tir.

An­cak, ge­ti­ri­len bü­tün bu dü­zen­le­me­ler ve ye­ni­lik­ler, yi­ne de özel hal­le­rin muh­te­mel et­ki­le­ri­ni ve sa­kın­ca­la­rı­nı or­ta­dan kal­dır­ma­ya yet­me­ye­cek­tir. Ör­ne­ğin:

Özel hal­ler ne­de­niy­le üre­ti­ci ve tü­ke­ti­ci ara­sın­da­ki den­ge bo­zu­la­cak­tır.

Özel hal yö­ne­ti­ci­le­ri ve güç­lü bir­kaç şir­ket pi­ya­sa­da te­kel­leş­me­ye gi­de­cek­tir.

Ser­ma­ye gü­cü ile üre­ti­ci­den ürün­le­ri is­te­di­ği fi­ya­ta ala­cak olan bu özel hal iş­le­ti­ci­le­ri, za­man­la üre­ti­me de gi­re­cek, üre­ti­ci­nin tar­la­sı­nı ön­ce icar­la, son­ra da sa­tış yo­luy­la el­de ede­cek­tir.

Üre­ti­me de tü­ke­ti­me de hâkim ol­ma­yı amaç­la­yan bu güç­lü ser­ma­ye şir­ket­le­ri, za­man­la üre­ti­ci, kü­çük çift­çi, pa­zar­cı, ma­nav, kü­çük ve or­ta öl­çek­li mar­ket­le­ri pi­ya­sa­dan si­le­cek, ken­di uzan­tı­la­rı olan hi­per­mar­ket­ler­le pi­ya­sa­yı te­kel­le­ri­ne ala­rak is­te­dik­le­ri ürü­nü, is­te­dik­le­ri fi­yat­la hal­ka sa­ta­cak­lar­dır.

Bu ge­liş­me­ler so­nu­cu, hükûmet­le­rin za­man za­man im­dat si­mi­di gi­bi sa­rıl­dı­ğı tar­la ürü­nü mey­ve-seb­ze­le­rin enf­las­yo­na et­ki­si po­zi­tif­ten ne­ga­ti­fe dö­ne­cek­tir.

Ül­ke­mi­zin önem­li so­ru­nu olan iş­siz­lik tar­la­sı­nı ve işi­ni kay­be­den ta­rım sek­tö­rü­nün ye­ni iş­siz­ler or­du­suy­la da­ha da ar­ta­cak, bu da eko­no­mi­yi olum­suz et­ki­le­ye­cek­tir.

Hal­le­rin özel­leş­ti­ril­me­si, özel­lik­le bü­yük kent­ler­de man­tar gi­bi ye­ni özel hal­le­ri do­ğu­ra­cak, bu­nun ne­ti­ce­sin­de fi­yat­lar­da is­tik­rar­sız­lık ola­cak ve tü­ke­ti­ci çok bü­yük bir za­rar gö­re­cek­tir.

Top­tan­cı hal­le­ri­nin çok faz­la ol­ma­sı ve dev­le­tin de­ne­ti­min­den uzak­laş­ma­sı, bu sek­tör­de hal­le­rin bor­sa iş­le­vi­ni yi­tir­me­si an­la­mı­na da ge­le­cek­tir.

So­nuç ola­rak, Hükûmet, 2002-2007 özel­leş­tir­me mo­da­sı­na da son bir say­fa da ek­le­ye­rek, Türk köy­lü­sü­nü, üre­ti­ci­si­ni, tü­ke­ti­ci­si­ni ve ta­rı­mı­nı kur­ban et­mek­te­dir. Azın­lık­ta­ki bir gru­bun is­tek­le­ri ve çı­kar­la­rı doğ­rul­tu­sun­da bü­yük bir ço­ğun­lu­ğun men­fa­ati gör­mez­den ge­lin­mek­te­dir. Bi­ri­le­ri bu dü­zen­le­me­yi ıs­rar­la is­te­di, ıs­rar­la "Ça­bu­cak çı­ka­rın." de­di ve ıs­rar­la top­tan­cı hal­le­rin sa­tı­şı ka­nun­la­şı­yor.

Bir­çok ha­ya­ti ka­nun sü­men al­tın­da bek­le­ti­lir­ken, böy­le­si­ne, fay­da­sın­dan çok za­ra­rı ola­cak bir ka­nun tek­li­fiy­le üre­ti­ci­le­ri­mi­zin bü­yük mağ­du­ri­yet ya­şa­ya­ca­ğı­na, bi­ri­kim­le­rin yok ola­ca­ğı­na inan­dı­ğı­mız için, ka­nun tek­li­fi­ne mu­ha­lif ol­du­ğu­mu­zu be­lir­te­rek, yü­ce he­ye­ti­ni­zi say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum.

An­cak, Sa­yın Baş­ka­nı­mı­zın ko­nuş­ma­sın­da de­ğin­di­ği bir ko­nu­ya da bir açık­lık ge­tir­mek is­ti­yo­rum. Sa­yın Baş­ka­nı­mız de­di ki: "Za­ten, bu, Ya­sa'da var. Ya­ni, be­le­di­ye­ler, ger­çek ve tü­zel ki­şi­ler  top­tan­cı hal­le­ri aç­mak­la yet­ki­li­dir­ler, ne­den yap­mı­yor­lar?" Bun­lar ya­pıl­dı­ğı za­man, bel­li bir şe­kil­de ma­li­yet yük­le­ye­cek be­le­di­ye­le­re. Ama, şim­di, sa­tı­şı yo­luy­la be­le­di­ye­le­re ge­lir el­de edi­le­ce­ği için, be­le­di­ye baş­kan­la­rı ye­ni hal­le­rin açıl­ma­sı­nı sağ­la­ya­cak­tır ve üre­ti­ci­ler de bun­dan çok bü­yük bir mağ­du­ri­yet du­ya­cak­lar­dır. Bu­nun açık­la­ma­sı bu­dur Sa­yın Baş­kan.

He­pi­ni­ze say­gı­lar su­nu­yo­rum. (Al­kış­lar)

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Ok­sal.

Mad­de üze­rin­de, şah­sı adı­na söz is­te­yen Ada­na Mil­let­ve­ki­li Re­cep Ga­rip.

RE­CEP GA­RİP (Ada­na) - Ko­nuş­ma­ya­ca­ğım Sa­yın Baş­kan.

BAŞ­KAN - Baş­ka söz ta­le­bi yok.

Tek­li­fin tü­mü üze­rin­de­ki gö­rüş­me­ler ta­mam­lan­mış­tır.

HA­LUK KOÇ (Sam­sun) - Ka­rar ye­ter sa­yı­sı­nın aran­ma­sı­nı is­ti­yo­rum Sa­yın Baş­kan.

BAŞ­KAN - Mad­de­le­ri­ne ge­çil­me­si­ni oy­la­rı­nı­za su­nu­yo­rum, an­cak ka­rar ye­ter sa­yı­sı ara­ya­ca­ğım: Ka­bul eden­ler... Ka­bul et­me­yen­ler... Ka­rar ye­ter sa­yı­sı var­dır, ka­bul edil­miş­tir.

1'in­ci mad­de­yi oku­tu­yo­rum:

YAŞ SEB­ZE VE MEY­VE Tİ­CA­RE­Tİ­NİN DÜ­ZEN­LEN­ME­Sİ VE TOP­TAN­CI HAL­LE­Rİ

HAK­KIN­DA KA­NUN HÜK­MÜN­DE KA­RAR­NA­ME­NİN BA­ZI MAD­DE­LE­Rİ­NİN

DE­ĞİŞ­Tİ­Rİ­LE­REK KA­BU­LÜ­NE İLİŞ­KİN KA­NUN TEK­Lİ­Fİ

MAD­DE 1- 24/6/1995 ta­rih­li ve 552 sa­yı­lı Yaş Seb­ze ve Mey­ve Ti­ca­re­ti­nin Dü­zen­len­me­si ve Top­tan­cı Hal­le­ri Hak­kın­da Ka­nun Hük­mün­de Ka­rar­na­me­nin 4 ün­cü mad­de­si aşa­ğı­da­ki şe­kil­de de­ğiş­ti­ril­miş­tir.

"MAD­DE 4- Top­tan­cı hal­le­ri; be­le­di­ye ve mü­ca­vir alan sı­nır­la­rı için­de be­le­di­ye­ler, bü­yük­şe­hir be­le­di­ye sı­nır­la­rı için­de bü­yük­şe­hir be­le­di­ye­le­ri ta­ra­fın­dan açı­lır ve­ya açıl­ma­sı­na ruh­sat ve­ri­lir.

Ger­çek ve tü­zel ki­şi­ler ta­ra­fın­dan top­tan ve pe­ra­ken­de hal­le­ri açıl­ma­sı be­le­di­ye­le­rin iz­ni­ne tâbi­dir.

Top­tan­cı hal­le­rin ku­ru­lu­şu­na iliş­kin usul ve esas­lar, Ta­rım ve Kö­yiş­le­ri Ba­kan­lı­ğı ile İçiş­le­ri Ba­kan­lı­ğı­nın uy­gun gö­rü­şü alı­na­rak Sa­na­yi ve Ti­ca­ret Ba­kan­lı­ğı­nın çı­ka­ra­ca­ğı bir yö­net­me­lik­le dü­zen­le­nir."

BAŞ­KAN - Mad­de üze­rin­de, Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­si Gru­bu adı­na söz is­te­yen Hü­se­yin Ek­mek­ci­oğ­lu, An­tal­ya Mil­let­ve­ki­li.

Bu­yu­run Sa­yın Ek­mek­ci­oğ­lu. (CHP sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

CHP GRU­BU ADI­NA HÜ­SE­YİN EK­MEK­Cİ­OĞ­LU (An­tal­ya) - Te­şek­kür ede­rim Sa­yın Baş­kan.

Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri; gö­rü­şül­mek­te olan ka­nun tek­li­fi­nin 1'in­ci mad­de­siy­le il­gi­li Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­si Gru­bu adı­na söz al­mış bu­lun­mak­ta­yım. He­pi­ni­zi say­gıy­la se­lam­la­rım.

Bu ka­nun tek­li­fi­nin ka­bul edil­me­si so­nu­cun­da, top­tan­cı hal­le­ri­nin özel­leş­ti­ril­me­si­ne baş­lan­mış ola­cak­tır. Tah­sis­le­rin kal­dı­rıl­ma­sıy­la bir­lik­te -hal­le­rin ki­ra­ya ve­ril­me­si ve­ya sa­tıl­ma­sı- be­le­di­ye­ler­de cid­di bir ge­lir or­ta­ya çı­ka­bi­le­cek­tir. An­cak, bu özel­leş­mey­le be­ra­ber üre­ti­ci­ler bu iş­ten bü­yük za­rar gö­re­bi­le­cek­ler­dir. Bu du­rum so­nu­cun­da, tü­ke­ti­ci­ler ve ko­mis­yon­cu­lar da za­rar gör­me nok­ta­sı­na ge­le­cek­tir.

Tür­ki­ye, dört mev­si­mi ya­şa­ya­bi­len bir ül­ke­miz­dir. Bu ne­den­le, mey­ve ve seb­ze ye­tiş­ti­ri­ci­li­ği için bü­yük bir po­tan­si­ye­le de sa­hip­tir.

İs­ta­tis­tik Ku­ru­mu ve­ri­le­ri­ne gö­re, ül­ke­miz­de seb­ze üre­ti­mi 26,5 mil­yon ton, mey­ve üre­ti­mi de 14,5 mil­yon ton­dur. Dün­ya­da üre­ti­len in­ci­rin yak­la­şık yüz­de 27'si, ka­yı­sı­nın yüz­de 17'si, ka­vu­nun yüz­de 12'si, kar­pu­zun yüz­de 11'i, ye­şil fa­sul­ye­nin yüz­de 14'ü, pat­lı­can ve do­ma­te­sin yüz­de 9'u, tu­runç­gil­le­rin ise yüz­de 13'ü ül­ke­miz­de üre­til­mek­te­dir. Dün­ya seb­ze üre­ti­min­de Tür­ki­ye'nin pa­yı yüz­de 3'ler do­la­yın­da­dır.

An­cak, ne ya­zık ki, ül­ke­miz yaş seb­ze ve mey­ve üre­ti­mi­nin yal­nız­ca yüz­de 5'ini ih­ra­ca­ta ko­nu ya­pa­bil­mek­te­dir. Ay­nı oran­da, bi­zim­le bir­lik­te, ay­nı ik­li­me sa­hip İs­pan­ya'da bu oran yüz­de 45'tir. Yaş seb­ze ve mey­ve ih­ra­ca­tı­mı­zı ar­tı­ra­cak ted­bir­le­rin mut­la­ka ar­tı­rıl­ma­sı ge­rek­mek­te­dir. Bu an­lam­da üre­ti­len yaş seb­ze ve mey­ve­nin çok bü­yük bir kıs­mı ül­ke için­de kal­mak­ta, bu mik­ta­rın yüz­de 25 ila yüz­de 30'u tü­ke­tim mer­kez­le­ri­ne ulaş­ma­dan çü­rü­ye­bil­mek­te­dir.

AKP Hükûme­ti, beş yıl­dır, yaş seb­ze ve mey­ve ih­ra­ca­tı­nı ar­tır­mak için bir ça­ba gös­ter­me­miş­tir, üre­ti­ci­miz pe­ri­şan ol­muş­tur. Ak­si­ne, ta­rım­la uğ­ra­şan çift­çi­le­ri­mi­ze gir­di fi­yat­la­rı­nı yük­sel­te­rek, ko­ta­lar ko­ya­rak, des­tek­le­me prim­le­ri­ni ye­ter­li oran­da ver­me­ye­rek, âde­ta, sen bu­ra­da üre­tim yap­ma de­nil­miş­tir.

Ül­ke nü­fu­su­nun ya­rı­dan faz­la­sı ta­rım­dan ge­çin­mek­te­dir. Bu in­san­la­rı­mız son beş yıl­lık dö­nem­de pe­ri­şan edil­miş­ler­dir. An­cak, ar­tık, AKP dö­ne­mi so­na er­mek­te­dir. Bun­dan son­ra ül­ke­mi­zin önü, ta­rım sek­tö­rü­mü­zün önü açı­la­cak­tır. Bu da, Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­si ik­ti­da­rıy­la ola­cak­tır.

Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri; An­tal­ya Fi­ni­ke'de, Sa­hil­kent'te, Has­yurt'ta, Kum­lu­ca'da, Mer­kez, Bey­ko­nak, Ma­vi­kent ve di­ğer sa­hil il­çe­le­ri­miz­de bu­lu­nan top­tan­cı hal­le­ri, ül­ke­miz eko­no­mi­si için çok önem­li bir yer tut­mak­ta­dır. Bu il­çe ve bel­de­le­ri­miz­de, ül­ke­mi­zin yaş mey­ve ve seb­ze­si­nin yak­la­şık yüz­de 40'ı üre­til­mek­te­dir ve bu hal­ler­den pa­zar­la­ra git­mek­te­dir. Ül­ke­miz­de bu ve ben­ze­ri hal­ler­de ya­pı­lan yaş seb­ze ve mey­ve ti­ca­re­ti, bu ürün­le­rin üre­ti­miy­le uğ­ra­şan üre­ti­ci­le­ri, üre­ti­ci bir­lik­le­ri ve ko­ope­ra­tif­le­ri, ta­şı­yı­cı, ara­cı ve ko­mis­yon­cu­la­rı, top­tan ve pe­ra­ken­de ça­lı­şan tüc­car­la­rı, it­ha­lat ve ih­ra­cat­çı­la­rı, ye­rel ve mer­kezî ka­mu ör­gü­tü­nü ve en önem­li­si, bu ürün­le­rin tü­ke­ti­ci­si ko­nu­mun­da­ki ge­niş halk yı­ğın­la­rı­nı çok ya­kın­dan il­gi­len­dir­mek­te­dir. Bu yüz­den, top­tan­cı hal­le­ri, ül­ke­miz eko­no­mi­si için çok has­sas bir nok­ta­dır. Bu­ra­da­ki dü­zen­le­me­le­ri ya­par­ken çok dik­kat­li ol­ma­lı­yız.

Şu an­da gö­rüş­müş ol­du­ğu­muz tek­lif, hal­le­rin özel­leş­ti­ril­me­si­ni ön­gö­rü­yor. Az ön­ce de bah­set­miş­tim. Bu an­lam­da­ki bir ça­ba­nın, ge­le­cek­te, üre­tim­den pe­ra­ken­de­ye tüm zin­ci­re el koy­mak is­te­yen bü­yük ma­ğa­za zin­cir­le­ri­ne hiz­met ede­ce­ği çok açık­tır; hem üre­ti­ci­nin hem de tü­ke­ti­ci­nin bun­dan za­rar gö­re­ce­ği de or­ta­da­dır.

So­run, sos­yal dev­let il­ke­si ile te­kel­le­rin kârla­rı ara­sın­da­ki ça­tış­ma­dır. Ön­ce­li­ğin, top­lu­mun ka­li­te­li, sağ­lık­lı, ama da­ha da önem­li­si ucuz bes­le­ne­bil­me­si ol­ma­sı ge­rek­mek­te­dir. Bü­yük ma­ğa­za­lar­da yaş seb­ze ve mey­ve fi­yat­la­rı üre­ti­ci fi­yat­la­rı­na gö­re 6 ka­tı­na dek çı­ka­bil­mek­te­dir, hal­le­re gö­re bu oran 2-3 ka­tı­na dek çı­ka­bil­mek­te­dir. Ör­ne­ğin, bir bü­yük ma­ğa­za­da 199 ku­ru­şa sa­tın alı­nan star­king cin­si el­ma top­tan­cı ha­lin­de 80 ku­ru­şa sa­tıl­mak­ta­dır.

De­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri, Tür­ki­ye'de yaş mey­ve ve seb­ze sek­tö­rü­nün üre­tim ya­pı­sı, fi­zi­ki alt­ya­pı­sı ve pa­zar­la­ma alt­ya­pı­sın­dan kay­nak­la­nan so­run­lar bu­lun­mak­ta­dır. Özel­lik­le, mu­ha­fa­za, am­ba­laj, gir­di kul­la­nı­mı, eti­ket­le­me, or­ga­nik ta­rım, ye­tiş­ti­ri­ci­lik sis­tem­le­ri, pa­zar­la­ma alt­ya­pı­sı­nın uy­gun­suz­lu­ğu ve ek­sik­li­ği, üre­ti­ci ör­güt­len­me­sin­de­ki ye­ter­siz­lik so­run­la­rı öne çık­mak­ta­dır.

Alan­la il­gi­li ola­rak da­ha ön­ce ya­pı­lan ya­sal dü­zen­le­me­ler, bu so­run­la­rın çö­zü­mü­ne yö­ne­lik yak­la­şım­lar içer­mek­ten öte zin­ci­rin ilk ve son hal­ka­sı olan üre­ti­ci ve tü­ke­ti­ci aley­hi­ne bir eği­lim ser­gi­le­miş­tir.

Mey­ve ve seb­ze üre­ti­mi­nin ar­tı­rıl­ma­sı asıl hak sa­hi­bi üre­ti­ci­le­rin sis­tem­den al­dı­ğı pa­yı ar­tı­rır­ken, fi­yat­la­rın dü­şü­rül­me­si ya­sal dü­zen­le­me­le­rin te­mel ek­se­ni hiç­bir za­man ol­ma­mış­tır.

AB ile Tür­ki­ye'nin seb­ze ve mey­ve üre­ti­mi kar­şı­laş­tı­rıl­dı­ğın­da tar­tış­ma­sız bir üs­tün­lü­ğe sa­hip ol­du­ğu­muz da gö­rü­le­cek­tir. Ge­le­cek­te bu du­ru­mu­mu­zu ko­ru­ya­bil­me­miz ve ge­liş­ti­re­bil­me­miz için, acil ve önem­li ön­lem­ler al­ma­mı­za ih­ti­yaç­lar var­dır. Bu­nun için de mey­ve ye­tiş­tir­me ve am­ba­laj­la­ma tek­nik­le­riy­le ye­tiş­ti­ri­ci­le­rin bu­luş­tu­rul­ma­sı ve ye­tiş­ti­ri­ci­nin ürü­nü­nü de­ğe­rin­de pa­zar­la­ya­bi­le­ce­ği bir sis­te­min ku­rul­ma­sı ge­rek­mek­te­dir. Bu an­lam­da, üre­ti­ci­ye yö­ne­lik be­lir­le­ne­bi­le­cek po­li­ti­ka­lar­da, üre­ti­ci­yi söz sa­hi­bi kı­la­cak dü­zen­le­me­le­rin ya­pıl­ma­sın­da sa­yı­sız ya­rar­lar ol­du­ğu da or­ta­da­dır.

Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri; üre­tim yer­le­rin­de tüm mey­ve ve seb­ze­le­rin hal­den geç­me­si ge­rek­me­si­ne rağ­men, üre­ti­len ürün­le­rin, yak­la­şık, sa­de­ce yüz­de 30'luk kıs­mı hal­le­re git­mek­te­dir. Bü­yük bir kı­sım, hal­le­re gir­me­den, bü­yük ma­ğa­za­la­ra gi­de­bil­mek­te­dir. Bu bü­yük ma­ğa­za zin­cir­le­ri ki, ço­ğu ya­ban­cı ser­ma­ye­li ve­ya or­tak­lık ko­nu­mun­da­dır. Bu du­rum, ko­mis­yon­cu­lar açı­sın­dan bir hak­sız re­ka­be­ti or­ta­ya koy­mak­ta­dır. Ör­ne­ğin, 100 ki­log­ra­ma ka­dar olan mal­la­rı ha­le uğ­rat­ma­dan semt pa­zar­la­rı­na gö­tür­me ay­rı­ca­lı­ğı­nı su­is­ti­mal eden ka­çak ko­mis­yon­cu­lar kor­san hal­ler oluş­tu­rul­ma­sı­na yol aç­mak­ta­dır­lar. Be­le­di­ye­le­rin bu ko­nu­yu çöz­me­le­ri için de­ne­tim­le­ri­ni sık­laş­tır­ma­la­rı ge­rek­mek­te­dir. Ama, ger­çek re­ka­bet, hal­ler ile bü­yük ma­ğa­za zin­cir­le­ri ara­sın­da­dır.

Tür­ki­ye ge­ne­lin­de, resmî 117 seb­ze ve mey­ve ha­li mev­cut­tur. Hal­ler, bir bor­sa iş­le­vi gör­mek­te­dir. Ül­ke­de ta­rım­la uğ­ra­şan nü­fu­sun ai­le­le­riy­le bir­lik­te yüz­de 55'le­ri bul­du­ğu­nu, Tür­ki­ye'de yıl­da 41 mil­yon ton seb­ze ve mey­ve üre­til­di­ği­ni dü­şü­nür­sek, hal­le­rin öne­mi­ni al­gı­la­mak da­ha da ko­lay­la­şa­cak­tır. An­cak, bu mik­tar­la­rın an­cak yüz­de 20'si ka­yıt­lı ola­rak top­tan­cı hal­le­rin­de pa­zar­lan­mak­ta­dır. Her gün, mev­si­mi­ne gö­re, 50-80 çe­şit seb­ze-mey­ve gi­riş çı­kı­şı­nın ol­du­ğu hal­ler­de, da­ğı­tım ya­pı­lan mal­la­rın top­lam hac­mi 50 bin to­nu bu­la­bil­mek­te­dir. İs­tan­bul'da­ki Hal­ler Mü­dür­lü­ğü­nün de­ne­ti­min­de­ki ti­ca­ret hac­mi­nin yıl­da 3 mil­yar do­la­rı bul­du­ğu söy­len­mek­te­dir. Ürün­le­rin yüz­de 99'u yer­li olur­ken, sa­de­ce ana­nas ve avo­ka­do gi­bi yüz­de 1'lik tro­pik ürün­ler it­ha­lat yo­luy­la sağ­la­na­bil­mek­te­dir.

Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri; top­tan­cı hal­le­ri­nin özel­leş­ti­ril­me­si­nin çok önem­li sa­kın­ca­la­rı da bu­lun­mak­ta­dır. Bun­la­rın en önem­li­si, üre­ti­ci-ara­cı-tü­ke­ti­ci ara­sın­da­ki den­ge, hem üre­ti­ci­nin hem de tü­ke­ti­ci­nin aley­hi­ne dö­ne­cek­tir ve üre­ti­ci­nin küs­me­si üre­ti­mi dü­şü­re­cek­tir.

(Mik­ro­fon oto­ma­tik ci­haz ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı)

BAŞ­KAN - Bu­yu­run Sa­yın Ek­mek­ci­oğ­lu.

HÜ­SE­YİN EK­MEK­Cİ­OĞ­LU (De­vam­la) - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Baş­kan.

Bu­nun­la bir­lik­te, özel hal yö­ne­ti­ci­le­ri ve güç­lü bir­kaç şir­ket pi­ya­sa­da te­kel­leş­me­ye gi­de­cek­tir. Özel hal iş­let­me­ci­le­ri, ser­ma­ye gü­cü ile üre­ti­ci­yi ta­rım iş­çi­si hâli­ne ge­ti­re­bi­le­cek­tir. Ay­rı­ca, ma­nav, kü­çük mar­ket sa­hip­le­ri, pa­zar­cı gi­bi di­ğer kü­çük ara­cı­lar sah­ne­den si­li­ne­bi­le­cek­tir. Ta­rım ürün­le­ri­nin enf­las­yo­nu yük­sel­ti­ci et­ki­si ar­ta­bi­le­cek­tir. İş­siz­lik, baş­ta ta­rım sek­tö­rü ol­mak üze­re gi­de­rek ar­tış gös­te­re­cek­tir.

Üre­ti­ci ken­di­ne gö­re, ko­mis­yon­cu ken­di­ne gö­re, tüc­car ken­di­ne gö­re bir hal ya­sa­sı yap­mak is­te­mek­te­dir. Bu­ra­da ya­pıl­ma­sı ge­re­ken en uy­gun şey, ya­pı­la­cak kü­çük de­ği­şik­lik­ler­le mev­cut Ya­sa'nın uy­gu­lan­ma­sı­dır. Mev­cut Ya­sa'yla bir­lik­te, ma­li de­ne­tim­ler mut­la­ka da­ha cid­di bir şe­kil­de ya­pıl­ma­lı­dır. Bu­nun­la bir­lik­te, mal­la­rın üre­tim böl­ge­le­rin­de­ki hal­ler­den di­rekt ola­rak tü­ke­tim böl­ge­le­rin­de­ki pa­zar­la­ra in­me­si ge­rek­mek­te­dir.

Bu ya­sa, bu sı­kın­tı­la­rı gi­der­me­ye yet­me­ye­cek­tir. Bu­ra­da te­mel amaç, üre­ti­ci­le­ri des­tek­le­mek ve ra­hat­lat­mak ol­ma­lıy­dı. Bu ya­sa bu­nu sağ­la­ma­mak­ta­dır.

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, bu duy­gu ve dü­şün­ce­ler­le yü­ce Türk mil­le­ti­ni ve yü­ce Mec­li­si sev­giy­le say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum. (Al­kış­lar)

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Ek­mek­ci­oğ­lu.

Baş­ka söz ta­le­bi yok, an­cak so­ru-ce­vap iş­le­mi ya­pı­la­cak­tır.

Sa­yın Ga­zal­cı, bu­yu­run.

MUS­TA­FA GA­ZAL­CI (De­niz­li) - Te­şek­kür ede­rim Sa­yın Baş­ka­nım.

Şim­di, Hal­ler Ya­sa­sı'nda­ki de­ği­şik­lik­te, ben üre­ti­ci­nin ko­nu­mu­nu dü­şü­nü­yo­rum. Hal­ler­de be­le­di­ye­le­rin et­ki­si azal­tı­la­rak, bir çe­şit, bir özel­leş­tir­me­ye doğ­ru bir adım. Ama, doğ­ru­dan üre­ten ki­şi ürü­nü­nü ha­le ge­tir­di­ği za­man, be­lir­li bir mik­ta­rın üs­tün­de ol­du­ğun­da da­ha çok ver­gi alı­nı­yor. De­niz­li'de, özel­lik­le bu çok ya­şan­dı. Ör­ne­ğin Ho­naz'da, do­ma­te­si­ni, sa­la­ta­lı­ğı­nı ge­ti­ren ki­şi, ken­di ma­lı­nın hır­sız­lı­ğı­nı ya­pı­yor­du âde­ta; 100 ki­lo­dan da­ha faz­la ol­du­ğu za­man, ver­gi bi­raz az ol­sun di­ye çe­şit­li yol­la­ra baş­vu­rur. Bu dü­zen­le­me­de, üre­ti­ci, doğ­ru­dan üre­ti­ci ma­lı­nın de­ğer bul­ma­sı için cay­dı­rı­cı bir ver­gi ol­ma­dan ha­le ge­lip ma­lı­nı tes­lim ede­bi­le­cek mi?

Te­şek­kür edi­yo­rum.

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Ga­zal­cı.

Sa­yın Ba­kan, bu­yu­run.

DEV­LET BA­KA­NI MEH­MET AY­DIN (İz­mir) - Ya­zı­lı ce­vap ve­re­ce­ğiz Sa­yın Baş­kan.

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Ba­kan.

HA­LUK KOÇ (Sam­sun) - Ka­rar ye­ter sa­yı­sı…

BAŞ­KAN - Ara­ya­ca­ğım Sa­yın Koç.

Mad­de­yi oy­la­rı­nı­za su­na­ca­ğım ve ka­rar ye­ter sa­yı­sı ara­ya­ca­ğım.

Ka­bul eden­ler… Ka­bul et­me­yen­ler… Ka­rar ye­ter sa­yı­sı var­dır, mad­de ka­bul edil­miş­tir.

2'nci mad­de­yi oku­tu­yo­rum:

MAD­DE 2- 552 sa­yı­lı Ka­nun Hük­mün­de Ka­rar­na­me­nin 17 nci mad­de­si­nin 11/6/1998 ta­rih­li ve 4367 sa­yı­lı Ka­nun­la de­ği­şik üçün­cü fık­ra­sı aşa­ğı­da­ki şe­kil­de de­ğiş­ti­ril­miş­tir.

"Üre­til­di­ği il ve­ya il­çe dı­şı­na sev­ke­di­len mal­lar sa­tı­şa su­nu­la­ca­ğı yer ha­li­ne gi­rer ve bun­lar­dan alı­na­cak be­le­di­ye pa­yı, ma­lın sa­tı­şa su­nul­du­ğu yer be­le­di­ye­sin­ce tah­sil edi­lir. Ma­lın sev­ki­ya­tın­da, sevk ve­ya ta­şı­ma ir­sa­li­ye­si ve­ya zi­ra­at oda­sı kay­dı bel­ge­le­rin­den bi­ri­nin bu­lun­ma­sı ve kon­trol­ler sı­ra­sın­da ib­ra­zı zo­run­lu­dur. Be­le­di­ye sı­nır­la­rı ve mü­ca­vir alan­lar için­de top­tan­cı hal dı­şın­da mal­la­rın top­tan ve­ya her ne şe­kil­de olur­sa ol­sun top­tan­cı hal­den sa­tın alın­ma­dan pe­ra­ken­de sa­tı­şa su­nul­du­ğu­nun tes­pi­ti ha­lin­de, mal­la­rın top­tan­cı ha­le gi­ri­şi sağ­la­na­rak hal mü­dür­lü­ğün­ce açık ar­tır­ma ile sa­tı­şı ya­pı­lır ve­ya yap­tı­rı­lır. Bu du­rum­da be­le­di­ye ve­ya iş­let­me pa­yı yüz­de yir­mibeş ola­rak uy­gu­la­nır."

BAŞ­KAN - Oy­la­rı­nı­za su­nu­yo­rum: Ka­bul eden­ler… Ka­bul et­me­yen­ler… Ka­bul edil­miş­tir.

3'ün­cü mad­de­yi oku­tu­yo­rum:

MAD­DE 3- 552 sa­yı­lı Ka­nun Hük­mün­de Ka­rar­na­me­nin 21 in­ci mad­de­si, baş­lı­ğıy­la bir­lik­te aşa­ğı­da­ki şe­kil­de de­ğiş­ti­ril­miş­tir.

"Ki­ra­la­ma, sa­tış ve tah­sis

MAD­DE 21- Be­le­di­ye­ler top­tan­cı hal­le­ri­ni tah­sis yo­luy­la iş­le­te­bi­le­cek­le­ri gi­bi ki­ra­la­ma ve­ya sa­tış yo­luy­la da iş­le­tir ve­ya iş­let­ti­rir.

İş­yer­le­ri­nin ki­ra­lan­ma­sı ve­ya sa­tıl­ma­sı­na iliş­kin iş­lem­ler, 2886 sa­yı­lı Dev­let İha­le Ka­nu­nu hü­küm­le­ri­ne gö­re ya­pı­lır.

Top­tan­cı hal­le­rin­de bu­lu­nan iş­yer­le­ri­nin yüz­de onu üre­ti­ci bir­lik­le­ri­ne kon­ten­jan ola­rak ay­rı­lır ve An­ka­ra, İs­tan­bul ve İz­mir Bü­yük­şe­hir be­le­di­ye­si sı­nır­la­rın­da­ki hal­ler ha­riç, ha­lin bu­lun­du­ğu il sı­nır­la­rın­da­ki üre­ti­ci bir­lik­le­ri ara­sın­da ya­pı­la­cak iha­le ile ki­ra­ya ve­ri­lir. Üre­ti­ci bir­lik­le­ri­ne ki­ra­lan­mış iş­yer­le­ri­nin her han­gi bir ne­den­le bo­şal­ma­sı du­ru­mun­da, top­tan­cı ha­lin­de iş­ye­ri bu­lun­ma­yan di­ğer üre­ti­ci bir­lik­le­ri­ne tah­sis ya­pı­lır. Üre­ti­ci bir­lik­le­ri­ne ay­rı­lan iş­ye­ri sa­yı­sı ka­dar ta­lep ol­ma­ma­sı ha­lin­de, di­ğer ta­lep sa­hip­le­ri­ne ki­ra­la­ma ya­pı­la­bi­lir.

Top­tan­cı hal­le­rin­de bu­lu­nan iş­yer­le­ri­nin ki­ra­lan­ma­sı ve­ya sa­tıl­ma­sı du­ru­mun­da, ger­çek ve tü­zel ki­şi­ler en faz­la bir iş­ye­ri ki­ra­la­ya­bi­lir ve­ya sa­tın ala­bi­lir. Doğ­ru­dan ve­ya do­lay­lı ola­rak bir­den faz­la iş­ye­ri­nin ay­nı ki­şi ta­ra­fın­dan ki­ra­lan­dı­ğı­nın ve­ya sa­tın alın­dı­ğı­nın tes­pit edil­me­si du­ru­mun­da, ki­ra söz­leş­me­si fes­he­di­lir, sa­tış iş­le­mi ise ip­tal edi­lir. Ay­rı­ca, bu ki­şi­le­re be­le­di­ye en­cü­me­ni ka­ra­rı ile 25.000 YTL idarî pa­ra ce­za­sı ve­ri­lir.

Ki­ra sü­re­si en faz­la 10 yıl­dır. Ki­ra sü­re­si so­na eren­ler açı­la­cak ki­ra­la­ma iha­le­le­ri­ne tek­rar ka­tı­la­bi­lir. Ki­ra be­de­li her yıl ay­lık ola­rak 4/1/1961 ta­rih­li 213 sa­yı­lı Ver­gi Usul Ka­nu­nu­nun mü­ker­rer 298 in­ci mad­de­si hü­küm­le­ri uya­rın­ca tes­pit ve ilan edi­len ye­ni­den de­ğer­le­me kat­sa­yı­sı ora­nın­da ar­tı­rı­la­rak uy­gu­la­nır.

Top­tan­cı hal­le­ri­nin tah­sis yo­luy­la iş­le­til­me­si­ne ka­rar ve­ril­me­si du­ru­mun­da, tah­sis üc­re­ti, 3/7/2005 ta­rih­li ve 5393 sa­yı­lı Be­le­di­ye Ka­nu­nu­nun 18 in­ci mad­de­si­nin bi­rin­ci fık­ra­sı­nın (f) ben­di­ne gö­re be­le­di­ye mec­li­sin­ce be­lir­le­nir. Tah­si­sin usul ve esas­la­rı Sa­na­yi ve Ti­ca­ret Ba­kan­lı­ğı­nın gö­rü­şü alı­na­rak İçiş­le­ri Ba­kan­lı­ğın­ca çı­ka­rı­la­cak Yö­net­me­lik­le dü­zen­le­nir.

Bu Ka­nun Hük­mün­de Ka­rar­na­me hü­küm­le­ri­ne ve ki­ra söz­leş­me­si­ne ay­kı­rı ha­re­ket et­tik­le­ri tes­pit edi­len­ler ya­zı­lı ola­rak uya­rı­lır. Tes­pit edi­len ek­sik­lik ve ay­kı­rı­lık en faz­la 20 gün için­de gi­de­ril­mez ise ki­ra söz­leş­me­le­ri fes­he­di­lir.

İl­gi­li­ler, söz­leş­me­nin fe­sih bil­di­ri­min­den iti­ba­ren iş­ye­ri­ni 30 gün için­de tah­li­ye et­mek zo­run­da­dır. Tah­li­ye, ön­gö­rü­len sü­re­de ya­pıl­ma­dı­ğı tak­dir­de, be­le­di­ye ta­ra­fın­dan ya­pı­lır.

Ken­di­le­ri­ne iş­ye­ri tah­sis edi­len­le­rin, Yö­net­me­lik­te ön­gö­rü­len şart­la­rı ta­şı­ma­dık­la­rı ve­ya son­ra­dan kay­bet­tik­le­ri­nin tes­pi­ti du­ru­mun­da, be­le­di­ye en­cü­me­ni ta­ra­fın­dan tah­si­sin ip­ta­li­ne ve hal­de­ki iş­ye­rin­den çı­ka­rıl­ma­sı­na ka­rar ve­ri­lir.

İl­gi­li­ler ka­ra­rın teb­li­ği ta­ri­hin­den iti­ba­ren hal­de­ki ye­ri­ni 30 gün için­de tah­li­ye et­me­ye mec­bur­dur. Bu sü­re so­nun­da tah­li­ye edil­me­yen yer­ler, be­le­di­ye za­bı­ta­sı ta­ra­fın­dan tah­li­ye edi­lir."

BAŞ­KAN - Mad­de üze­rin­de Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­si Gru­bu adı­na söz is­te­yen Ne­ca­ti Uz­dil, Os­ma­ni­ye Mil­let­ve­ki­li.

Bu­yu­run Sa­yın Uz­dil.

CHP GRU­BU ADI­NA NE­CA­Tİ UZ­DİL (Os­ma­ni­ye) - Sa­yın Baş­ka­nım, de­ğer­li ar­ka­daş­la­rım; ön­ce­lik­le siz­le­ri sev­gi ve say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum. Ay­rı­ca, 22 Tem­muz­da ya­pı­la­cak ge­nel se­çim­le­rin Türk mil­le­ti­ne ha­yır­lı ol­ma­sı­nı, ha­yır­lar ge­tir­me­si­ni di­li­yo­rum.

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, 22 Tem­muz­da se­çim ka­ra­rı al­dık, ama, ma­ale­sef, san­ki bir şey­ler ya­pa­cak­mı­şız da ce­za­evi­ne dü­şen çift­çi­le­ri­mi­zi kur­ta­ra­cak­mı­şız gi­bi… On­la­rı sağ­la­ma­yı bir ta­ra­fa bı­rak­tık, Hal Ya­sa­sı'nda de­ği­şik­lik ya­pı­yo­ruz.

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, ye­ni bir hal ya­sa­sı tas­la­ğı ha­zır­lı­ğı var mı yok mu? So­ru­yo­rum siz­le­re. Ha­be­ri­niz var mı?

NUS­RET BAY­RAK­TAR (İs­tan­bul) - Var, var.

NE­CA­Tİ UZ­DİL (De­vam­la) - Ye­ni bir hal ya­sa­sı tas­la­ğı ha­zır­lı­ğı var. Ne­re­de bu ha­zır­lık?

NUS­RET BAY­RAK­TAR (İs­tan­bul) - Hükûmet­te.

NE­CA­Tİ UZ­DİL (De­vam­la) - Bu Ya­sa ni­ye de­ğiş­ti­ril­me­di top­tan? Pe­ki, 2007 yı­lı­nın ikin­ci…

SE­LA­Mİ UZUN (Si­vas) - Bu­ra­da, bu­ra­da.

NE­CA­Tİ UZ­DİL (De­vam­la) - Var; onu ni­ye ge­tir­mi­yor­sun, kaç yıl­dır elin­de tu­tu­yor­sun? Şim­di, kap­kaç gi­bi se­çim ka­ra­rı alın­mış, sa­de­ce ve sa­de­ce iki ko­nu­yu sağ­la­mak için bu­ra­ya de­ği­şik­lik ya­pan ka­nun ge­ti­ri­yor­sun.

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, bir ba­kın ko­mis­yon­la­rın top­lan­dı­ğı ta­ri­he, lüt­fen. Alt ko­mis­yo­nun ve İçiş­le­ri Ko­mis­yo­nu­nun top­lan­dı­ğı ta­ri­he lüt­fen bir bak­ma­nı­zı öne­ri­yo­rum si­ze. Bu, sağ­lık­lı bir iş mi, doğ­ru bir iş mi, yok­sa, bu top­lu­mu kan­dır­mak için ya­pı­lan iş mi ve­ya­hut da bi­ri­le­ri­ni al­dat­mak mı?

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, bu, hal­de­ki iş­lem­le­rin ta­ma­mı ta­rım­sal üre­tim üze­ri­ne ku­rul­muş bir sis­tem. Pe­ki, ben si­ze so­ru­yo­rum: Hal Ya­sa­sı'nda de­ği­şik­lik ya­pı­yo­ruz. Alt ko­mis­yon­da her­kes­le­ri ça­ğı­rı­yor­su­nuz da, çift­çi­le­rin tem­sil­ci­le­ri ni­ye yok? Be­nim ma­lı­mın pa­zar­la­na­ca­ğı yer­de na­sıl bir dü­zen ku­ra­ca­ğı­nı­zı ya­zı­yor­su­nuz da, be­nim üre­ti­cim ni­ye yok bu alt ko­mis­yon­da? Onun dü­şün­ce­le­ri­ne ni­ye mü­ra­ca­at edil­me ih­ti­ya­cı his­se­dil­mi­yor?

Ay­rı­ca, yi­ne söy­le­ye­yim de­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, bu­ra­da üre­ti­ci bir­lik­le­ri var. Üre­ti­ci bir­lik­le­riy­le de il­gi­li de­ği­şik­lik ya­pı­lı­yor gü­ya -an­la­ta­ca­ğım za­man içe­ri­sin­de- üre­ti­ci bir­lik­le­ri­ni ni­ye ça­ğır­ma­dı­nız aca­ba? Kim­se­nin ha­be­ri yok ki. Ko­ope­ra­tif­ler var, köy­ler­de kal­kın­ma ko­ope­ra­tif­le­ri var; on­la­rın mal­la­rı da pa­zar­la­nı­yor, ni­ye ça­ğır­mı­yor­su­nuz? Ha­yır, çün­kü, bu ya­sa­nın ko­nu­su olan ürün san­ki fab­ri­ka­lar­da ye­ti­şi­yor, de­ğil mi ar­ka­daş­la­rım? Tüc­car­lar ken­di iş yer­le­rin­de ye­tiş­ti­ri­yor san­ki. Bu­nun bir man­tı­ğı, bir ya­kı­şık­lı ta­ra­fı, bir gü­zel ta­ra­fı var mı?

Lüt­fen, lüt­fen, mil­let­ve­ki­li ar­ka­daş­la­rım, çı­kan ya­sa­lar­da ne var ne yok hiç ol­maz­sa bi­raz­cık il­gi­le­nin de ne ol­du­ğu­nu öğ­re­nin. Yi­ne is­te­di­ği­niz oyu ve­rin, ama bu­ra­lar­da ne­ler ge­ti­ri­li­yor, bu­nu öğ­re­nin sev­gi­li ar­ka­daş­la­rım.

Si­ze söy­le­mek is­ti­yo­rum, bu­ra­da oku­ya­lım, bu­yu­run: Üre­ti­ci bir­lik­le­ri­ne de kon­ten­jan­lar ay­rı­la­cak­mış hal­ler­de; iş yer­le­rin­de, üre­ti­ci bir­lik­le­ri­ne yüz­de 10 kon­ten­jan ay­rı­la­cak­mış.

Sev­gi­li ar­ka­daş­la­rım, pe­ki, biz Üre­ti­ci Bir­lik­le­ri Ya­sa­sı'nı çı­kar­dık, bu Mec­lis çı­kar­dı, olum­lu oy ve­ril­di, Üre­ti­ci Bir­lik­le­ri Ya­sa­sı çık­tı. Pe­ki, Üre­ti­ci Bir­lik­le­ri Ya­sa­sı'nda sev­gi­li hem­şeh­rim, ne var? Siz, Üre­ti­ci Bir­lik­le­ri Ya­sa­sı'na "üre­ti­ci bir­lik­le­ri ti­ca­ret ya­pa­maz" di­ye mad­de koy­du­nuz mu koy­ma­dı­nız mı? Üre­ti­ci Bir­lik­le­ri Ya­sa­sı'nda "ti­ca­ret ya­pa­maz" di­ye­cek­si­niz, ama, ge­le­cek­si­niz "hal­ler­de üre­ti­ci bir­lik­le­ri­ne yüz­de 10 kon­ten­jan ve­re­lim iş ye­riy­le" di­ye­cek­si­niz. Bu na­sıl iş­tir? Üre­ti­ci bir­li­ği ti­ca­ret ya­pa­mı­yor ise, hal­de na­sıl iş ye­ri ve­re­cek­si­niz? Hal­de ya­pı­lan iş ti­ca­ret de­ğil mi, so­ru­yo­rum siz­le­re? Lüt­fen, lüt­fen, ar­ka­daş­la­rım, bu­ra­da oku­nan, ge­çen şey­le­rin ne ol­du­ğu­nu ba­ri, hiç ol­maz­sa din­le­ye­lim ve­ya­hut da eli­mi­ze ge­lin­ce üs­tün­kö­rü bi­le ol­sa ba­ka­lım.

Bir ya­sa tas­la­ğı ha­zır­lı­yor. Ko­mis­yo­nu var, bü­rok­ra­tı var. Bir ar­ka­da­şı­mız öner­ge ver­miş, Ko­mis­yon­da çıt yok, bü­rok­rat­ta çıt yok. Üre­ti­ci bir­lik­le­ri ti­ca­ret ya­pa­maz. An­cak, hal­ler­de iş ye­ri tah­sis edi­lir yüz­de 10. Ne man­tı­ğı var? Ne­yi an­lat­mak is­ti­yor­su­nuz de­ğer­li ar­ka­daş­la­rım?

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, bu ya­sa, na­ren­ci­ye Dört­yol'da 150 ku­ruş iken, 150 ye­ni ku­ruş iken, biz, bu­ra­da, mar­ket­ler­de 2 mil­yon li­ra­ya na­ren­ci­ye ye­me­mi­zi ön­le­ye­cek bir ya­sa mı? Bu ka­dar acil ma­dem, bu­nu ön­le­ye­cek bir ya­sa ise ka­bul. Se­çim ka­ra­rı alın­mış, ama, yi­ne de çı­ka­ra­lım. Pe­ki, bu ya­sa bu­nu ön­lü­yor mu? Bu­nun­la, zer­re ka­dar bu­na bir kat­kı­sı, fay­da­sı var mı? Ha­yır.

Pe­ki, ne ge­ti­ri­yor sev­gi­li ar­ka­daş­la­rım? Bu ya­sa­nın ge­tir­di­ği en önem­li şey de­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, hal­de­ki iş yer­le­ri­ni be­le­di­ye­ler sa­tar­lar, is­ter­ler­se sa­tar­lar. Kay­nak ya­ra­ta­cak­lar­mış, kay­nak­la­rı yok­muş! Onun için, bu ale­la­ce­le ge­ti­ri­len ya­sa bu­nu ge­ti­ri­yor. Esas ya­pıl­mak is­te­nen şey­ler­den bir ta­ne­si bu sev­gi­li ar­ka­daş­la­rım. Yok­sa, çift­çi­le­re, üre­ti­ci bir­lik­le­ri­ne ve­ya tü­ke­ti­ci­le­re bir kat­kı ge­tir­sin di­ye ge­ti­ril­miş bir ya­sa ke­sin­lik­le de­ğil­dir sev­gi­li ar­ka­daş­la­rım. Bu­nu, bu­ra­da, siz­le­ri dü­şün­me­ye da­vet edi­yo­rum mil­let­ve­ki­li ar­ka­daş­la­rım. Ko­nu­şa­ca­ğı­nı­za, çı­kar­dı­ğı­nız ya­sa­lar­da ne var, ba­ri on­la­rı öğ­ren­me­ye ça­lı­şın sev­gi­li ar­ka­daş­la­rım.

Pe­ki, baş­ka ne ge­ti­ri­yor? Ar­ka­daş­lar, özel hal­ler ku­ru­la­bi­le­cek. Ne­ye, ki­me ya­ra­ya­cak sev­gi­li ar­ka­daş­la­rım? Bu özel hal­ler ku­ru­la­cak. Hay­hay… Ala­lım, ürü­nün ye­tiş­ti­ril­me­sin­den, nak­li­ye­sin­den, mu­ha­fa­za­sın­dan, hay­hay, özel hal­ler de ku­ra­lım. Ama, hiç­bir şey yap­ma­ya­cak­sın, sık­bo­ğaz et­ti­ğin, per­pe­ri­şan et­ti­ğin çift­çi­nin ürü­nü üze­rin­den bu­ra­ya ge­le­cek­sin. Bir de, san­ki be­le­di­ye­le­rin hal­le­ri­ni çok gü­zel ça­lış­tır­dık da, çift­çi­le­ri­mi­ze, üre­ti­ci­le­ri­mi­ze, tü­ke­ti­ci­le­ri­mi­ze bü­yük kat­kı­lar sağ­la­dı da, bir de özel hal­ler ku­ra­lım. İş­te, bu ya­sa­nın ve­ri­li­şin­de, ale­la­ce­le, kap­tı­kaç­tı gi­bi her­kes­ten giz­le­ne­rek çı­ka­rıl­ma­sın­da­ki amaç bu iki şey­dir sev­gi­li ar­ka­daş­la­rım. Dik­ka­ti­ni­zi özel­lik­le çe­ki­yo­rum.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, bir de son fık­ra­ya dik­ka­ti­ni­zi çe­ki­yo­rum. İçi­miz­de, Mec­li­si­miz­de hu­kuk­çu ar­ka­daş­la­rı­mın bir hay­li çok ol­du­ğu­nu bi­li­yo­rum. Özel­lik­le avu­kat ar­ka­daş­la­rı­ma, hu­kuk­çu ar­ka­daş­la­rı­ma ses­le­ni­yo­rum -ben ta­rım mü­hen­di­si­yim, be­nim sa­de­ce dik­ka­ti­mi çek­ti, doğ­ru mu, yan­lış mı, bil­mi­yo­rum, bu tas­la­ğı ilk de­fa gö­rü­yo­rum, dik­ka­ti­mi çek­ti- hu­kuk­çu ar­ka­daş­la­rı­ma ses­le­ni­yo­rum: Lüt­fen, son fık­ra­yı bir oku­yun. De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, san­ki ba­na öy­le gel­di. Hu­kuk­çu ar­ka­daş­la­rım çık­sın, ce­vap ver­sin­ler. Ar­tık hu­ku­ku da mı be­le­di­ye mec­lis­le­ri­ne ema­net ede­ce­ğiz aca­ba di­ye dü­şün­düm. Doğ­ru, yan­lış, bil­mi­yo­rum. Lüt­fen, hu­kuk­çu ar­ka­daş­la­rım bu ko­nu­ya açık­lık ge­ti­rir­ler­se se­vi­ni­rim.

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, bu ya­sa­da bir baş­ka şey da­ha var: "An­ka­ra, İs­tan­bul ve İz­mir ha­riç yüz­de 10'u iş yer­le­ri­nin, iha­ley­le ve­ri­lir" di­yor. Bu­nun da açık­lı­ğa ka­vuş­tu­rul­ma­sın­da ya­rar ol­du­ğu inan­cın­da­yım.

Bu se­çim ka­ra­rın­dan son­ra Mec­lis­te­ki bu ça­lış­ma­la­rın ne ka­dar zor ol­du­ğu­nu siz­ler ka­dar ben de bi­li­yo­rum. Bi­raz son­ra yi­ne Baş­ka­nı­mız bu mad­de­yi oy­lar­ken "ka­rar ye­ter sa­yı­sı" di­ye­cek, bi­raz son­ra sev­gi­li ar­ka­daş­la­rım, bu ka­pı­dan içe­ri­ye bir sü­rü ar­ka­da­şı­mız,  dos­tu­muz, mil­let­ve­ki­li sev­gi­li ar­ka­daş­la­rım hü­cum ede­cek…

FİK­RET BA­DAZ­LI (An­tal­ya) - Bir­çok, bir­çok.

NE­CA­Tİ UZ­DİL (De­vam­la) - …ve tu­ta­cak­lar el­le­ri­ni kal­dı­ra­cak­lar. Ne­ye el kal­dır­dık­la­rı­nı ma­ale­sef bil­mi­yor­lar. Ki­me hiz­met et­tik­le­ri­ni bu ya­say­la bil­me­den, sa­de­ce grup baş­kan ve­kil­le­ri­nin işa­re­tiy­le oy ve­ri­yor­lar. Şu an­da se­çim ka­ra­rı alın­mış…

(Mik­ro­fon oto­ma­tik ci­haz ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı)

BAŞ­KAN - Sa­yın Uz­dil, lüt­fen to­par­la­yı­nız.

NE­CA­Tİ UZ­DİL (De­vam­la) - Bi­ti­ri­yo­rum efen­dim.

Şu an­da se­çim ka­ra­rı alın­mış, san­dık mil­le­tin önü­ne kon­muş, ne ya­par­sa­nız ya­pın so­nuç­ta o mil­le­te gi­de­cek­si­niz, "ana­sı­nı alıp git" de­di­ği­niz çift­çi­ye gi­de­cek­si­niz. Bu se­fer on­lar, ana­la­rı­nın ya­nın­da ba­ba­la­rı­nı da alıp, kar­deş­le­ri­ni de alıp in­şal­lah o san­dı­ğa ge­le­cek. Va­tan­da­şı­mı­zın de­di­ği­ne de biz­ler de say­gı du­ya­ca­ğız.

AH­MET YE­Nİ (Sam­sun) - Bi­ze ge­le­cek­ler, bi­ze san­dık­ta oy ve­re­cek­ler.

NE­CA­Tİ UZ­DİL (De­vam­la) - Bek­le, rü­yan­da in­şal­lah! Ha­yal et, in­şal­lah gö­rür­sün di­ye­yim, ne di­ye­yim baş­ka ki!

Siz­le­re ve tüm mil­le­ti­mi­ze se­çi­min ha­yır­lı ol­ma­sı­nı di­li­yo­rum, tü­mü­nü­ze sev­gi­ler, say­gı­lar su­nu­yo­rum.

BAŞ­KAN - Te­şek­kür ede­rim Sa­yın Uz­dil.

Mad­de­yi oy­la­rı­nı­za su­nu­yo­rum: Ka­bul eden­ler… Ka­bul et­me­yen­ler… Ka­bul edil­miş­tir.

HA­LUK KOÇ (Sam­sun) - Öner­ge var­dı Sa­yın Baş­kan.

BAŞ­KAN - Sa­yın Koç, öner­ge 5'in­ci mad­de­de.

4'ün­cü mad­de­yi oku­tu­yo­rum:

MAD­DE 4- 552 sa­yı­lı Ka­nun Hük­mün­de Ka­rar­na­me­nin 29 un­cu mad­de­si, baş­lı­ğıy­la bir­lik­te aşa­ğı­da­ki şe­kil­de de­ğiş­ti­ril­miş­tir.

"Yü­rür­lük­ten kal­dı­rı­lan hü­küm­ler

MAD­DE 29- Bu Ka­nun Hük­mün­de Ka­rar­na­me­nin 23 ün­cü mad­de­si ile 12/9/1960 ta­rih­li ve 80 sa­yı­lı 1580 sa­yı­lı Be­le­di­ye Ka­nu­nu­nun 15 in­ci mad­de­si­nin 58 in­ci Ben­di­ne Tev­fi­kan Be­le­di­ye­ler­ce Ku­ru­lan Top­tan­cı Hal­le­ri­nin Su­re­ti İda­re­si Hak­kın­da Ka­nu­nun 1 in­ci, 3 ün­cü, 6 ncı mad­de­le­ri yü­rür­lük­ten kal­dı­rıl­mış­tır."

BAŞ­KAN - Oy­la­rı­nı­za su­nu­yo­rum: Ka­bul eden­ler… Ka­bul et­me­yen­ler… Ka­bul edil­miş­tir.

5'in­ci mad­de­yi oku­tu­yo­rum.

MAD­DE 5- 552 sa­yı­lı Ka­nun Hük­mün­de Ka­rar­na­me­ye aşa­ğı­da­ki ge­çi­ci mad­de ek­len­miş­tir.

"GE­Çİ­Cİ MAD­DE 3- Top­tan­cı hal­le­rin­de bu­lu­nan iş­yer­le­ri­nin sa­tı­şın­da ve­ya ki­ra­ya ve­ril­me­sin­de, hal­de iş­let­me­ci­lik ya­pan­la­ra, iha­le be­de­li üze­rin­den yüz­de 25 ora­nın­da in­di­rim uy­gu­la­nır. Bu ki­şi­le­re ya­pı­lan sa­tış be­de­li, üç yı­lı geç­me­mek üze­re al­tı tak­sit­te tah­sil edi­le­bi­lir.

Ku­ru­luş iş­lem­le­ri 23/7/2004 ta­ri­hin­den ön­ce baş­la­tıl­mış olan hal­le­rin 10/7/2004 ta­rih­li ve 5216 sa­yı­lı Ka­nu­nun Ek 2 nci mad­de­si­ne gö­re Bü­yük­şe­hir Be­le­di­ye­le­ri­ne dev­rin­de il­gi­li be­le­di­ye­nin mu­va­fa­ka­ti zo­run­lu­dur. De­vir için mu­va­fa­kat ve­ril­me­yen hal­ler, il­gi­li be­le­di­ye ta­ra­fın­dan bu Ka­nun Hük­mün­de Ka­rar­na­me hü­küm­le­ri­ne gö­re ruh­sat­lan­dı­rı­lır ve iş­le­ti­lir."

BAŞ­KAN - Mad­de üze­rin­de söz ta­le­bi? Yok.

An­cak, ay­nı ma­hi­yet­te iki öner­ge var­dır. Öner­ge­le­ri sı­ra­sıy­la oku­tup, her iki öner­ge­nin iş­lem­le­ri­ni ve oy­la­ma­la­rı­nı bir­lik­te ya­pa­ca­ğım.

Şim­di, öner­ge­le­ri oku­tu­yo­rum:

Tür­ki­ye Bü­yük Mil­let Mec­li­si Baş­kan­lı­ğı­na

Gö­rü­şül­mek­te olan Bur­sa Mil­let­ve­ki­li Fa­ruk Çe­lik'in 12/9/1960 ta­rih­li ve 80 Sa­yı­lı Ka­nun ile 24/6/1995 ta­rih­li ve 552 Sa­yı­lı Ka­nun Hük­mün­de Ka­rar­na­me­de De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir Ka­nun Tek­li­fi'nin 5. Mad­de­sin­de dü­zen­le­nen Ge­çi­ci Mad­de 3'ün bi­rin­ci fık­ra­sı­nın aşa­ğı­da­ki şe­kil­de de­ğiş­ti­ril­me­si­ni arz ve tek­lif ede­riz. Say­gı­la­rı­mız­la.

 

Ali Ok­sal

Va­hit Çek­mez

Mus­ta­fa Ga­zal­cı

 

Mer­sin

Mer­sin

De­niz­li

 

Mu­har­rem İn­ce

Ne­ca­ti Uz­dil

Hü­se­yin Ek­mek­ci­oğ­lu

 

Ya­lo­va

Os­ma­ni­ye

An­tal­ya

Top­tan­cı hal­le­rin­de bu­lu­nan iş­yer­le­ri­nin sa­tı­şın­da ve­ya ki­ra­ya ve­ril­me­sin­de, hal­de iş­let­me­ci­lik ya­pan­la­ra, iha­le be­de­li üze­rin­den yüz­de 25 ora­nın­da in­di­rim uy­gu­la­nır. Bu ki­şi­le­re ya­pı­lan sa­tış be­de­li, üç yı­lı geç­me­mek üze­re 6 tak­sit­te tah­sil edi­lir.

Tür­ki­ye Bü­yük Mil­let Mec­li­si Baş­kan­lı­ğı­na

Gö­rü­şül­mek­te olan 1400 sı­ra sa­yı­lı Ka­nun Tek­li­fi­nin çer­çe­ve 5 in­ci mad­de­si­nin dü­zen­len­di­ği ge­çi­ci 3 ün­cü mad­de­nin bi­rin­ci fık­ra­sı­nın so­nun­da ge­çen "edi­le­bi­lir" iba­re­si­nin "edi­lir" bi­çi­min­de de­ğiş­ti­ril­me­si­ni arz ve tek­lif ede­riz.

 

Se­la­mi Uzun

Gür­soy Erol

Meh­met Yük­sek­te­pe

 

Si­vas

İs­tan­bul

De­niz­li

 

Meh­met Cey­lan

Re­cep Ga­rip

 

 

Ka­ra­bük

Ada­na

 

BAŞ­KAN - Ko­mis­yon öner­ge­le­re ka­tı­lı­yor mu?

İÇİŞ­LE­Rİ KO­MİS­YO­NU BAŞ­KA­NI TEV­FİK Zİ­YA­ED­DİN AK­BU­LUT (Te­kir­dağ) - Uy­gun gö­rüş­le tak­di­re bı­ra­kı­yo­ruz Sa­yın Baş­kan.

BAŞ­KAN - Hükûmet ka­tı­lı­yor mu?

KÜL­TÜR VE TU­RİZM BA­KA­NI ATİL­LA KOÇ (Ay­dın) - Ka­tı­lı­yo­ruz efen­dim.

BAŞ­KAN - Sa­yın Ok­sal, ko­nu­şa­cak mı­sı­nız, ge­rek­çe­yi mi oku­ta­yım?

ALİ OK­SAL (Mer­sin) - Ko­nu­şa­ca­ğım.

BAŞ­KAN - Ge­rek­çe­si­ni açık­la­mak üze­re Ali Ok­sal, Mer­sin mil­let­ve­ki­li.

Bu­yu­run Sa­yın Ok­sal.

ALİ OK­SAL (Mer­sin) - Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri; he­pi­ni­zi say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum.

Bu ya­sa tek­li­fi­ni, za­ten ko­mis­yon­da ko­mis­yon üye­si ar­ka­daş­la­rı­mız­la pay­laş­mış idik. Ora­da de­ğiş­tir­me şan­sı ol­ma­mış­tı, ama, kıs­met, Ge­nel Ku­ru­la gel­di. 80 sa­yı­lı Hal Ya­sa­sı'yla, 552 sa­yı­lı Ka­nun Hük­mün­de Ka­rar­na­me­de top­tan­cı hal­le­ri am­me em­la­kin­den sa­yıl­mak­tay­dı ve hal­de iş ya­pan ko­mis­yon­cu­la­rı­mı­zın hak ih­la­li ol­ma­ma­sı ne­de­niy­le, al­tı eşit tak­sit­te ve üç yıl­da bir öde­me pla­nı yap­mış idik, fa­kat, bu­ra­da­ki "edi­le­bi­lir" ke­li­me­si kap­sam, an­la­mı iti­ba­rıy­la çok ge­niş bir ala­na ya­yıl­mak­ta, bir key­fi­ye­ti or­ta­ya koy­mak­ta, be­le­di­ye baş­kan­la­rı­nı is­te­dik­le­ri gi­bi dav­ran­ma­ya sevk ede­bil­mek­tey­di; "edi­lir" ke­li­me­si ise bağ­la­yı­cı bir hü­küm ifa­de et­mek­te­dir. Öner­ge­mi­zi bu şe­kil­de ver­dik.

Te­şek­kür edi­yo­rum.

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Ok­sal.

Di­ğer öner­ge­nin ge­rek­çe­si­ni oku­tu­yo­rum:

Ge­rek­çe:

Tak­sit­len­dir­me ko­nu­sun­da tak­dir yet­ki­si kal­dı­rıl­mak­ta key­fi­li­ğin önü­ne ge­çil­mek­te­dir.

BAŞ­KAN - Öner­ge­yi oy­la­rı­nı­za su­nu­yo­rum: Ka­bul eden­ler… Ka­bul et­me­yen­ler… Ka­bul edil­miş­tir.

Ka­bul edi­len öner­ge­ler doğ­rul­tu­sun­da mad­de­yi…

HA­LUK KOÇ (Sam­sun) - Ka­rar ye­ter sa­yı­sı is­ti­yo­ruz.

BAŞ­KAN - …oy­la­rı­nı­za su­nu­yo­rum.

Ara­ya­ca­ğım Sa­yın Koç.

Ka­bul eden­ler… Ka­bul et­me­yen­ler… Mad­de ka­bul edil­miş­tir. Ka­rar ye­ter sa­yı­sı var­dır.

6'ncı mad­de­yi oku­tu­yo­rum:

MAD­DE 6- Bu Ka­nun ya­yı­mı ta­ri­hin­de yü­rür­lü­ğe gi­rer.

BAŞ­KAN - Ka­bul eden­ler… Ka­bul et­me­yen­ler… Ka­bul edil­miş­tir.

MAD­DE 7- Bu Ka­nun hü­küm­le­ri­ni Ba­kan­lar Ku­ru­lu yü­rü­tür.

BAŞ­KAN - Ka­bul eden­ler… Ka­bul et­me­yen­ler… Ka­bul edil­miş­tir.

Tek­li­fin tü­mü­nü oy­la­rı­nı­za su­nu­yo­rum: Ka­bul eden­ler… Ka­bul et­me­yen­ler… Tek­lif ka­bul edil­miş ve ka­nun­laş­mış­tır.

8'in­ci sı­ra­da yer alan, Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Hü­kü­me­ti ve Uk­ray­na Hü­kü­me­ti Ara­sın­da Ener­ji Ala­nın­da İş­bir­li­ği­ne İliş­kin An­laş­ma­nın Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru'nun gö­rüş­me­le­ri­ne baş­la­ya­ca­ğız.

8.- Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Hü­kü­me­ti ve Uk­ray­na Hü­kü­me­ti Ara­sın­da Ener­ji Ala­nın­da İş­bir­li­ği­ne İliş­kin An­laş­ma­nın Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (1/1109) (S. Sa­yı­sı: 1083)

BAŞ­KAN - Ko­mis­yon? Yok.

Er­te­len­miş­tir.

9'un­cu sı­ra­da yer alan, Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Ulaş­tır­ma Ba­kan­lı­ğı ile Su­ri­ye Arap Cum­hu­ri­ye­ti Ulaş­tır­ma Ba­kan­lı­ğı Ara­sın­da Ya­pı­lan Lo­ko­mo­tif, Va­gon ve Di­ğer Ray Hiz­met­le­ri­ni de Kap­sa­yan De­mir­yo­lu Araç ve Ge­reç­le­ri­nin Ya­pı­mı, Ge­liş­ti­ril­me­si, Ye­ni­len­me­si, Ba­kı­mı ve Ona­rı­mı ile İl­gi­li Kar­şı­lık­lı An­laş­ma Pro­to­ko­lü­nün Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ile Ba­yın­dır­lık, İmar, Ulaş­tır­ma ve Tu­rizm ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yon­la­rı Ra­por­la­rı­nın gö­rüş­me­le­ri­ne baş­lı­yo­ruz.

9.- Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Ulaş­tır­ma Ba­kan­lı­ğı ile Su­ri­ye Arap Cum­hu­ri­ye­ti Ulaş­tır­ma Ba­kan­lı­ğı Ara­sın­da Ya­pı­lan Lo­ko­mo­tif, Va­gon ve Di­ğer Ray Hiz­met­le­ri­ni de Kap­sa­yan De­mir­yo­lu Araç ve Ge­reç­le­ri­nin Ya­pı­mı, Ge­liş­ti­ril­me­si, Ye­ni­len­me­si, Ba­kı­mı ve Ona­rı­mı ile İl­gi­li Kar­şı­lık­lı An­laş­ma Pro­to­ko­lü­nün Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ile Ba­yın­dır­lık, İmar, Ulaş­tır­ma ve Tu­rizm ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yon­la­rı Ra­por­la­rı (1/936) (S. Sa­yı­sı: 824)

BAŞ­KAN - Ko­mis­yon? Yok.

Er­te­len­miş­tir.

10'un­cu sı­ra­da yer alan, Ada­le­te Ulus­la­ra­ra­sı Eri­şim Hak­kın­da Söz­leş­me­nin Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru'nun gö­rüş­me­le­ri­ne baş­la­ya­ca­ğız.

10.- Ada­le­te Ulus­la­ra­ra­sı  Eri­şim Hak­kın­da Söz­leş­me­nin Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (1/922) (S. Sa­yı­sı: 843)

BAŞ­KAN - Ko­mis­yon? Yok.

Er­te­len­miş­tir.

11'in­ci sı­ra­da yer alan, Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti ile So­vak­ya Cum­hu­ri­ye­ti Ara­sın­da Hu­ku­ki ve Ti­ca­ri Ko­nu­lar­da Ad­li İş­bir­li­ği An­laş­ma­sı­nın Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru'nun gö­rüş­me­le­ri­ne baş­lı­yo­ruz.

11.- Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti ile Slo­vak­ya Cum­hu­ri­ye­ti Ara­sın­da Hu­ku­ki ve Ti­ca­ri Ko­nu­lar­da Ad­li İş­bir­li­ği An­laş­ma­sı­nın Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (1/939) (S. Sa­yı­sı: 845)

BAŞ­KAN - Ko­mis­yon? Yok.

Er­te­len­miş­tir.

12'nci sı­ra­da yer alan, Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Ada­let Ba­kan­lı­ğı ile Bos­na-Her­sek Ada­let Ba­kan­lı­ğı Ara­sın­da İş­bir­li­ği Ko­nu­sun­da Pro­to­ko­lün Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru'nun gö­rüş­me­le­ri­ne baş­lı­yo­ruz.

12.- Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Ada­let Ba­kan­lı­ğı ile Bos­na-Her­sek Ada­let Ba­kan­lı­ğı Ara­sın­da İş­bir­li­ği Ko­nu­sun­da Pro­to­ko­lün Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (1/964) (S. Sa­yı­sı: 847)

BAŞ­KAN - Ko­mis­yon? Yok.

Er­te­len­miş­tir.

13'ün­cü sı­ra­da yer alan, Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Baş­ba­kan­lık Türk İş­bir­li­ği ve Kal­kın­ma İda­re­si Baş­kan­lı­ğı ile Öz­be­kis­tan Cum­hu­ri­ye­ti Dış Eko­no­mik İliş­ki­ler Ajan­sı Ara­sın­da İş­bir­li­ği Pro­to­ko­lü­nün Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru'nun gö­rüş­me­le­ri­ne baş­lı­yo­ruz.

13.- Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Baş­ba­kan­lık Türk İş­bir­li­ği ve Kal­kın­ma İda­re­si Baş­kan­lı­ğı ile Öz­be­kis­tan Cum­hu­ri­ye­ti Dış Eko­no­mik İliş­ki­ler Ajan­sı Ara­sın­da İş­bir­li­ği Pro­to­ko­lü­nün Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu Hak­kın­da Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (1/970) (S. Sa­yı­sı: 853)

BAŞ­KAN - Ko­mis­yon? Yok.

Er­te­len­miş­tir.

14'ün­cü sı­ra­da yer alan, Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Hü­kü­me­ti ile Ko­re Cum­hu­ri­ye­ti Hü­kü­me­ti Ara­sın­da İk­ti­sa­di Kal­kın­ma İş­bir­li­ği Fo­nu Kre­di­le­ri­ne İliş­kin An­laş­ma­nın Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru'nun gö­rüş­me­le­ri­ne baş­lı­yo­ruz.

14.- Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Hü­kü­me­ti ile Ko­re Cum­hu­ri­ye­ti Hü­kü­me­ti Ara­sın­da İk­ti­sa­di Kal­kın­ma İş­bir­li­ği Fo­nu Kre­di­le­ri­ne İliş­kin An­laş­ma­nın Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (1/986) (S. Sa­yı­sı: 857)

BAŞ­KAN - Ko­mis­yon? Yok.

Er­te­len­miş­tir.

15'in­ci sı­ra­da yer alan, Yu­nus Em­re Vak­fı Ka­nu­nu Ta­sa­rı­sı ile Millî Eği­tim, Kül­tür, Genç­lik ve Spor Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru'nun gö­rüş­me­le­ri­ne baş­lı­yo­ruz.

15.- Yu­nus Em­re Vak­fı Ka­nu­nu Ta­sa­rı­sı ile Millî Eği­tim, Kül­tür, Genç­lik ve Spor Ko­mis­yo­nu Ra­po­ru (1/1338) (S. Sa­yı­sı: 1394) (x)

BAŞ­KAN - Ko­mis­yon ve Hükûmet ye­rin­de.

Ko­mis­yon ra­po­ru 1394 sı­ra sa­yı­sıy­la bas­tı­rı­lıp da­ğı­tıl­mış­tır.

Ta­sa­rı­nın tü­mü üze­rin­de, Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­si Gru­bu adı­na söz is­te­yen Mus­ta­fa Ga­zal­cı, De­niz­li  Mil­let­ve­ki­li.

Bu­yu­run Sa­yın Ga­zal­cı. (CHP sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

Sü­re­niz yir­mi da­ki­ka­dır Sa­yın Ga­zal­cı.

CHP GRU­BU ADI­NA MUS­TA­FA GA­ZAL­CI (De­niz­li) - Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­ki­li ar­ka­daş­la­rım; Yu­nus Em­re Vak­fı­nın ku­rul­ma­sı­na iliş­kin ya­sa ta­sa­rı­sı üze­rin­de, Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­si Gru­bu adı­na söz al­dım. Tü­mü­nü­zü say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, bu Vak­fın ku­rul­ma ama­cı, Türk kül­tü­rü­nü, sa­na­tı­nı dı­şa­rı­da ta­nıt­mak. Di­li­ni, kül­tü­rel mi­ra­sı­nı çe­şit­li et­kin­lik­ler­le ta­nı­ta­cak bu Va­kıf yurt dı­şın­da. Baş­ka ül­ke­ler­le kül­tür alış­ve­ri­şin­de bu­lu­na­cak bu Va­kıf ara­cı­lı­ğıy­la, ora­da mer­kez­ler aça­cak, yurt dı­şın­da. Pa­ra­lı-pa­ra­sız eği­tim ça­lış­ma­la­rı ya­pa­cak.

Bu amaç gü­zel, adı da gü­zel; ya­ni, Yu­nus Em­re, tam Ana­do­lu kül­tü­rü­nü tem­sil eden çok gü­zel bir ad. An­cak, bu ta­sa­rı ko­mis­yon­da gö­rü­şü­lür­ken, üze­rin­de dur­duk, bi­zim, Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­si Gru­bu ola­rak, böy­le bir vak­fın ku­rul­ma­sı­na evet… Türk di­li­nin, kül­tü­rü­nün, sa­na­tı­nın dı­şa­rı­da ta­nı­tıl­ma­sı ta­mam; an­cak, bu Vak­fın ya­pı­sı­na iliş­kin söy­le­ye­ce­ği­miz bir­ta­kım söz­ler var.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, eli­niz­de ta­sa­rı var. Ta­sa­rı­nın "ge­nel ge­rek­çe" bö­lü­mün­de, Vak­fın, iş­te, ola­bil­di­ğin­ce si­vil top­lum ör­güt­le­ri­nin ka­tıl­dı­ğı bir ya­pı oluş­tur­ma­sın­dan söz edi­li­yor. Ama, he­men mad­de­le­re ba­kı­yor­su­nuz, Vak­fın ya­pı­sı­na iliş­kin or­gan­la­ra ba­kı­yor­su­nuz, ora­da olu­şan üye­le­re, ge­nel ge­rek­çe­de söy­le­nen si­vil top­lum ku­ru­luş­la­rı­nın bu ya­pı­ya yan­sı­ma­sı, ma­ale­sef, yok. Şim­di, Va­kıf, do­ğal ola­rak, ki­mi or­gan­lar­dan olu­şu­yor. İş­te, Mü­te­vel­li He­yet var, Yö­ne­tim Ku­ru­lu var, De­ne­tim Ku­ru­lu var, Da­nış­ma Ku­ru­lu var. As­lın­da, bu ku­rul­lar, bel­ki he­yet ye­ri­ne, baş­lan­gıç­ta da bir dil bir­li­ği ge­rek­li.

Ar­ka­daş­lar, bu ya­sa­lar ge­ti­ri­lir­ken hep söy­lü­yo­rum, Türk­çe­si var­sa, ön­ce Türk­çe­si­ni kul­lan­mak­tır gö­re­vi­miz. İki: Ya­sa­nın bü­tün­lü­ğü için­de bir söz bir­li­ği­nin de ol­ma­sı ge­re­kir. O, işin bir baş­ka bo­yu­tu, ama, şim­di, ba­kı­yor­su­nuz, ör­ne­ğin Mü­te­vel­li He­yet; mad­de 4'te kim­ler­den oluş­tu­ğu­nu söy­lü­yor. Şu ba­kan, şu ba­kan, şu ba­kan, şu ba­kan, şu ba­kan, şu ba­kan, şu ba­kan, 8 ta­ne ba­ka­nın adı­nı sa­yı­yor ve yal­nız­ca, ba­ka­nın dı­şın­da bu­ra­da Tür­ki­ye Oda­lar ve Bor­sa­lar Bir­li­ği Baş­ka­nı var, eğer ba­kan ge­le­mez­se müs­te­şar ya da tem­sil­ci­si ge­lir, di­yor.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, Ba­kan­lar Ku­ru­lu 23 ki­şi­den olu­şu­yor, üç­te 1'in­den faz­la­sı, bu Va­kıf­ta, Mü­te­vel­li He­yet­te tem­sil edi­li­yor.

Şim­di, Sa­yın Ba­kan ora­da de­di ki: "Mü­te­vel­li He­yet, yıl­da, iş­te çok az top­la­nı­yor." Ama, ka­rar or­ga­nı ar­ka­daş­lar, bu Vak­fın ka­rar or­ga­nı Mü­te­vel­li He­yet. Ya­ni bu­ra­da or­ta­ya çı­kı­yor her şey. Bu, bir çe­şit -ko­mis­yon­da da söy­le­dik- mi­ni Ba­kan­lar Ku­ru­lu gi­bi, ya­ni bı­ra­kın top­lan­ma güç­lü­ğü­nü, de­mok­ra­tik ya­pı­sı­nı alıp gö­tü­rü­yor Vak­fın. Ge­nel ge­rek­çe­de söy­le­nen, ya­ni Türk kül­tü­rü­nü dı­şa­rı­da kim tem­sil ede­cek? Dün bu­ra­da ar­ka­daş­lar da ko­nuş­tu­lar, resmî gö­rü­şün her za­man hükûmet­le­rin Türk kül­tü­rü­nü, sa­na­tı­nı, kül­tü­rel mi­ra­sı­nı en iyi tem­sil et­ti­ği­ne iliş­kin bir ka­nı oluş­ma­ya­bi­lir. O yüz­den, bu ya­pı, de­mok­ra­tik bir ya­pı de­ğil­dir, si­vil bir ya­pı de­ğil­dir. Top­lan­ma güç­lü­ğü­nün dı­şın­da, o ya­pı­dan, Türk kül­tü­rü­nü bü­tü­nüy­le ku­cak­la­ya­cak bir an­la­yış çık­maz. Baş­ka ül­ke­ler­de böy­le ta­nı­tım yol­la­rı, va­kıf­lar, şir­ket­ler var, ta­mam. Biz, za­ten, ku­rul­ma ama­cı­na bir şey söy­le­mi­yo­ruz, ger­çek­ten, Türk kül­tü­rü dı­şa­rı­da ta­nı­tıl­ma­lı di­yo­ruz.

(x) 1394  S. Sa­yı­lı Bas­ma­ya­zı tu­ta­na­ğa ek­li­dir.

Yö­ne­tim Ku­ru­lu­na ba­kı­yor­su­nuz, Vak­fın yü­rüt­me iş­le­ri­ni ya­pan ku­rul, ora­da da, ge­ne, ba­kan­lı­ğın üst bü­rok­rat­la­rı var, hep­si­ni say­mak is­te­mi­yo­rum, Oda­lar ve Bor­sa­lar Bir­li­ğin­den 1 ki­şi var, üni­ver­si­te­le­rin Türk­çe dil mer­kez­le­ri baş­kan­la­rı ile di­ğer si­vil top­lum ku­ru­luş­la­rı­nın tem­sil­ci­le­rin­den yal­nız­ca 1 ki­şi. Ya­ni, üni­ver­si­te­ler, öte­ki si­vil ku­ru­luş­lar­dan 1 ki­şi.

Ar­ka­daş­lar, bu­ra­da­ki ya­pı da, ge­ne, öz­le­nen, ku­ru­luş ama­cın­da or­ta­ya ko­nan, ge­rek­çe­de or­ta­ya ko­nan ya­pı­ya uy­gun bir ya­pı de­ğil. Ya­ni, ba­kan­la­rın Türk sa­na­tı­na, kül­tü­rü­ne, di­li­ne iliş­kin ney­se eği­lim­le­ri, dü­şün­ce­le­ri ya da üst bü­rok­rat­la­rı­nın dü­şün­ce­le­ri, bu Vak­fa bü­tü­nüy­le yan­sı­mış.

De­ne­bi­lir ki, bir de Da­nış­ma Ku­ru­lu var. O da yıl­da bir kez top­la­nı­yor, adı üs­tün­de, Da­nış­ma Ku­ru­lu. Bu­ra­da da, yi­ne, o ya­pı, ba­kan­lık ya­pı­sı, üst bü­rok­rat­la­rın ya­pı­sı ko­ru­nu­yor. Mü­te­vel­li He­ye­tin se­çe­ce­ği, de­min söy­le­di­ğim Türk­çe dil mer­kez­le­riy­le üni­ver­si­te­ler­den bu se­fer 5 üye­yi se­çer. Kim se­çer? Mü­te­vel­li He­yet. Biz Mü­te­vel­li He­ye­tin ya­pı­sı­na kar­şı­yız.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, AKP'li ar­ka­daş­lar, bu­ra­da bu­lu­nan­lar; bir şe­yi ya­par­ken, ru­hu­na uy­gun, özü­ne uy­gun yap­mak ge­re­kir. Biz, kül­tü­rü­mü­zün, dı­şa­rı­da, sa­na­tı­mı­zın, di­li­mi­zin ta­nı­tıl­ma­sı­nı yü­rek­ten is­ti­yo­ruz. Ama bu ya­pı­nın ger­çek­ten Türk kül­tü­rü­nü bü­tü­nüy­le ku­cak­la­ya­cak si­vil bir ya­pı­dan, de­mok­ra­tik bir ya­pı­dan oluş­ma­sı ge­re­kir. Bu ya­pı de­mok­ra­tik bir ya­pı de­ğil, bu ya­pı bü­rok­ra­tik bir ya­pı. Bu ya­pı bü­rok­ra­tik bir ya­pı, de­mok­ra­tik bir ya­pı de­ğil. Ön­ce bu­nun üze­rin­de dur­mak is­ti­yo­rum.

He­men ge­ne bi­çim­sel ola­rak kay­gı­la­rı­mız­dan bi­ri­si de Ana­ya­sa'mı­zın 82'nci mad­de­sin­de Tür­ki­ye Bü­yük Mil­let Mec­li­si üye­le­ri­nin ya­pa­ma­ya­ca­ğı iş­ler sa­yıl­mış, ya­ni üye­lik­le bağ­daş­ma­ya­cak iş­ler ne­ler di­ye. Dev­let­ten yar­dım sağ­la­yan ve ver­gi mu­afi­ye­ti olan va­kıf­la­rın, ka­mu ku­ru­mu ni­te­li­ğin­de­ki mes­lek ku­ru­luş­la­rı ile sen­di­ka­lar ve bun­la­rın üst ku­ru­luş­la­rı­na  ka­tı­la­ma­ya­cak­la­rı­nı söy­lü­yor mil­let­ve­kil­le­ri için.

Şim­di, ba­kan da bir çe­şit mil­let­ve­ki­li­dir. Onun da iyi in­ce­len­me­si hu­kuk­sal ola­rak ge­re­kir di­ye dü­şü­nü­yo­ruz. O ko­nu­da da bir kay­gı var. Bir, ya­pı­ya iliş­kin. İki, ora­da ba­kan­la­rın bu­lun­ma­sı hu­kuk­sal açı­dan da ne de­re­ce­de doğ­ru­dur, bil­mi­yo­rum. Çün­kü pa­ra­sal ola­rak et­kin­lik­ler­de bu­lu­na­cak ken­di­si ki­şi­sel ola­rak yap­ma­sa bi­le.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, bu tür ko­nu­lar­da ya­pı­yı oluş­tu­rur­ken ger­çek­ten ön­ce iyi da­nı­şıl­ma­sı, ko­nu­şul­ma­sı ge­re­kir. Şim­di, Kül­tür Ba­kan­lı­ğı bu­nun sa­hi­bi, ama baş­kan­lı­ğı­nı Dı­şiş­le­ri Ba­kan­lı­ğı ya­pı­yor bir­çok yer­de. Ta­bii ki Kül­tür Ba­ka­nı -do­ğal ola­rak- kül­tü­rü, tu­riz­mi il­gi­len­di­ren dı­şa­rı­da ta­nı­ta­cak bir ko­nu­da ön­de ol­ma­sı ge­re­kir, ama o da bu­ra­da ya­pıl­ma­mış. Efen­dim, Ba­kan­lar Ku­ru­lun­da ba­kan­lar de­miş ki, ben de ol­mak is­ti­yo­rum. Ma­li­ye Ba­ka­nı pa­ra için herhâlde bu­ra­ya kon­muş. İş­te, eko­no­mi­den so­rum­lu Ba­kan kim bi­lir ni­çin kon­muş? Ben is­ti­yo­rum, ben is­ti­yo­rum, ben is­ti­yo­rum…

Ar­ka­daş­lar, bu­ra­da ya­sa ya­pı­yo­ruz, ge­le­ce­ğe dö­nük bir şey ya­pı­yo­ruz. Bu­nun, ön­ce, çer­çe­ve­si de­mok­ra­tik oluş­ma­sı ge­re­kir, iş­le­yi­şi de­mok­ra­tik ol­ma­sı ge­re­kir, ama­cın bu ya­pı­da, ger­çek­ten, iş­le­me­si ge­re­kir. Bun­da kay­gı­la­rı­mız ol­du­ğu­nu söy­lü­yo­rum.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, Ana­do­lu kül­tü­rü, ne ya­zık ki, içe­ri­de ye­te­rin­ce ko­ru­na­mı­yor. Ana­do­lu, ger­çek­ten, uy­gar­lık­lar be­şi­ği, Ah­met Arif'in söy­le­di­ği gi­bi. On­lar­ca uy­gar­lık bu­ra­da mi­lat­tan ön­ce­den be­ri ol­muş. Ba­tı'nın bil­di­ği Grek uy­gar­lı­ğın­dan ön­ce Ana­do­lu uy­gar­lı­ğı var. Bu­ra­da Frig­ya var, Lid­ya var, Hi­tit­ler var, Bi­zans var, Sel­çuk­lu var, Os­man­lı var, Urar­tu var ve bin­ler­ce uy­gar­lı­ğa be­şik­lik et­miş bu top­rak­lar. Ger­çek­ten, bu kül­tü­rün içe­ri­de ve dı­şa­rı­da ko­run­ma­sı ge­re­kir. Ama bi­zim hö­yük­le­ri­miz, top­ra­ğın al­tın­da­ki, top­ra­ğın üs­tün­de­ki kül­tü­rel ya­pı­mız içe­ri­de de ye­te­rin­ce ko­ru­na­ma­mış­tır.

Bi­li­yor­su­nuz, Uşak'ta­ki bu Ka­run Ha­zi­ne­sin­den ki­mi de­ğer­li kül­tü­rel eser­le­rin ça­lın­ma­sın­dan son­ra mü­ze­le­rin du­ru­mu or­ta­ya çık­tı. Ba­kan da, ora­da, açık söz­lü dav­ran­dı. Ben, ger­çek­ten, ken­di­si­ni kut­lu­yo­rum. Millî Eği­tim Ba­ka­nı gi­bi, ört­me­di ba­zı şey­le­ri. De­di ki: "Bi­zim mü­ze­le­ri­mi­zin du­ru­mu şu­dur: Bir­ço­ğun­da elek­tro­nik gö­zet­le­me yok, şu per­so­nel ek­sik­li­ği var, ka­yıt ek­sik­li­ği var…" Doğ­ru­su, yak­la­şı­mı, be­nim ho­şu­ma git­ti. Ek­si­ği­ni açık­ça söy­le­di.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, yurt dı­şın­dan, ni­ce ça­ba­lar­la, dev­le­tin de­ğil, ba­zen bi­zim dı­şı­mız­da, Öz­gen Acar gi­bi -bu­ra­da he­men bir ta­ne­si­nin adı ak­lı­ma gel­di­ği için söy­lü­yo­rum- ya­za ya­za, yurt dı­şın­dan ki­mi eş­ya­la­rı­mı­zı, de­ğer­li par­ça­la­rı bi­ze ge­tir­di­ler. Ama biz, on­la­ra ge­ne sa­hip çı­ka­ma­dık. Hat­ta ki­mi­le­rin­de şöy­le bir ka­nı oluş­tu: Tür­ki­ye'ye ge­le­ce­ği­ne yurt dı­şın­da kal­sın -Na­zım'ın me­za­rı gi­bi- biz bu­ra­da ona sa­hip çı­ka­ma­yız! Ne ka­dar acı bir du­rum ar­ka­daş­lar bu. Ya­ni, Tür­ki­ye, ken­di kül­tü­rü­nü, ken­di mi­ra­sı­nı, bin yıl­lar­dan sü­zü­lüp ge­len de­ğer­li var­lık­la­rı­nı ko­ru­ya­mı­yor, ko­ru­ya­ma­dı­ğı­nı söy­lü­yor, mü­ze­ler­de bun­la­rı ye­te­rin­ce sağ­lık­lı bir bi­çim­de ko­ru­ya­mı­yor, ee, ora­da kal­sın.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, bu kül­tü­rel mi­ra­sı ko­ru­ma bi­lin­ci, ön­ce, ka­fa­lar­da ve gö­nül­ler­de Tür­ki­ye'de iş­len­me­si ge­re­kir. Ya­ni, ba­kan ola­bi­lir­si­niz, ama, o bi­linç­ten de yok­sun ola­bi­lir­si­niz. Si­zin ba­kan ol­ma­nız, eko­no­mi­den so­rum­lu ol­ma­nız, pa­ra­ya hük­met­me­niz, kül­tü­rel mi­ra­sı ko­ru­ma bi­lin­ci­ne de sa­hip ol­du­ğu­nu­zu gös­ter­mez. O yüz­den, ön­ce, bi­zim, bu bi­lin­ci, bi­rey­ler ola­rak, ka­mu gö­rev­li­le­ri ola­rak, ye­rel yö­ne­ti­ci­ler ola­rak, okul­lar­da, öğ­ren­ci­ler, öğ­ret­men­ler, her­ke­sin bu kül­tü­rel mi­ra­sa sa­hip çık­ma bi­lin­ci­nin iş­len­me­si ge­re­kir. Bu bi­linç ye­te­rin­ce yok­sa, ba­kan olur… "Efen­dim, bi­zi Bi­zans'ın kül­tü­rel ka­lı­tı il­gi­len­dir­mez, on­lar taş­tır." de­miş­ti bir za­man­lar bir ba­kan, adı­nı şim­di söy­le­yip de üz­mek is­te­mi­yo­rum ken­di­si­ni, din­li­yor­sa… Ha­ni, Kül­tür Ba­ka­nı olu­yor, bu top­rak­lar­da­ki uy­gar­lı­ğın sa­hip­len­me­si­ni ya­pa­mı­yor. Bu ne ka­dar acı bir du­rum. De­mek ki, Kül­tür Ba­ka­nı da ol­sa­nız, bu top­rak­lar­da yer­leş­miş uy­gar­lık­la­rın bi­zim var­lı­ğı­mız ol­du­ğu­nu ka­bul et­mi­yor­su­nuz, ede­mi­yor­su­nuz.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, bu bi­lin­cin bü­tün Tür­ki­ye'de yer­leş­me­si ge­re­kir ki, ön­ce içe­ri­de sa­hip çı­ka­lım, dı­şa­rı­da da göğ­sü­müz ka­ba­ra ka­ba­ra… Böy­le, tu­rist gel­sin di­ye de­ğil. Ger­çe­ği an­lat­tı­ğı­mız za­man, za­ten, in­san­lar bu­ra­ya ge­le­cek­ler­dir. Ya­ni, Dol­ma­bah­çe'yle il­gi­li, Top­ka­pı'yla il­gi­li, baş­ka yer­ler­de­ki mü­ze­ler­le il­gi­li, za­man za­man ga­ze­te­le­re de yan­sı­yan acı ha­ber­le­ri du­yu­yor­su­nuz. Ya­ni, ön­ce, bu­ra­da, bu­na sa­hip çık­mak, o mi­ra­sı ka­bul et­mek ge­re­kir.

Şim­di, Yu­nus Em­re Vak­fı­nı ku­ra­ca­ğız, dı­şa­rı­da bi­zim di­li­mi­zi an­la­ta­cak. Aca­ba, Yu­nus'un 13'ün­cü yüz­yıl­da or­ta­ya koy­du­ğu o in­san­cıl, hü­ma­nist kül­tü­rü, biz, bu­gün, ken­di­miz uy­gu­la­ya­bi­li­yor mu­yuz? Şu gün­ler­de, şu ay­lar­da, bu yıl­lar­da ye­te­rin­ce uy­gu­la­ya­mı­yo­ruz.

Yu­nus'ta bü­yük bir hü­ma­niz­ma var. Ya­ni, Yu­nus di­yor ki:

"Bir kez gö­nül yık­tın ise

Bu kıl­dı­ğın na­maz de­ğil,

Yet­miş iki mil­let da­hi

Elin, yü­zün yu­maz de­ğil."

Ar­ka­daş­lar, gö­nül yık­ma­yı Yu­nus o ka­dar gü­zel an­la­tı­yor ki, ya­ni şu­ra­da­ki fel­se­fe­ye bak:

"Adı­mız mis­kin­dir bi­zim,

Düş­ma­nı­mız kin­dir bi­zim,

Biz kim­se­ye kin tut­ma­yız,

Ka­mu âlem bir­dir bi­ze."

Şim­di, bu­ra­da­ki de­rin­lik, bu­ra­da­ki in­san­cıl dü­şün­ce, bu­ra­da­ki ger­çek­ten hü­ma­nist fel­se­fe… Ana­do­lu uy­gar­lı­ğı ki, Tür­ki­ye'de, Ha­li­kar­nas Ba­lık­çı­sı (Ce­vat Şa­kir), Sa­ba­hat­tin Eyü­boğ­lu, Az­ra Er­hat gi­bi ki­şi­ler, Ana­do­lu uy­gar­lı­ğı­nın bü­yük­lü­ğü­nü, geç­miş uy­gar­lık­lar­la bes­len­di­ği­ni hep an­lat­mış­lar­dır Tür­ki­ye'ye. Bu ko­nu­da gü­zel eser­ler de or­ta­ya çık­mış­tır.

Ya­ni, biz ne ol­duk da, bu Kah­ra­man­ma­raş­la­rı, Ço­rum­la­rı, Si­vas­la­rı, acı­la­rı ya­şa­dık? Ne ol­duk da, bir­bi­ri­mi­zin dü­şün­ce­si­ne da­ya­na­ma­dan bir­bi­ri­mi­ze kıy­ma­ya baş­la­dık?

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, bu kül­tür, in­san­cıl kül­tür, ço­ğul­cu kül­tür, de­mok­ra­tik kül­tür, ön­ce bi­linç ola­rak, eğer ders ki­tap­la­rı­mız­da yok­sa, okul­lar­da yok­sa, ba­kan­la­rın ka­fa­sın­da yok­sa, uy­gu­la­ma­la­rı­nız­da yok­sa, "aman efen­dim, iş­te, ben şu­nu ya­pı­ve­re­yim, bu­ra­da bu ol­sun, bu­ra­da bu ol­sun, baş­ka­sı yan­lış ya­par" der­se, asıl yan­lı­şı o za­man siz ya­par­sı­nız. Dev­le­tin pa­ra­sıy­la, dev­le­tin gü­cüy­le, de­mok­ra­tik ya­pı oluş­tur­maz­sa­nız yan­lış ya­par­sı­nız. Bu­gün siz olur­su­nuz, ya­rın baş­ka­la­rı olur. Ya­ni, hükûmet, Ba­kan­lar Ku­ru­lu çok de­ği­şir. Ya­pı­yı öy­le kur­ma­lı ki, Ana­do­lu'nun bü­tü­nü­nü ku­cak­la­ya­cak, bu ko­nu­da­ki kül­tü­rel var­lık­la­rı­mı­za sa­hip­len­me­de o ku­ru­luş­la­rın tem­sil­ci­le­ri­ni ala­cak bir ya­pı­ya ka­vuş­tur­mak ge­re­kir. Ba­kın, pa­ra­nı­zın bol­lu­ğu, tek­nik­te iler­le­me­niz, si­zin uy­gar ol­ma­nı­zı, kül­tür­lü ol­ma­nı­zı gös­ter­mez. Ame­ri­ka Bir­le­şik Dev­let­le­ri Irak'ı iş­gal et­ti, Bağ­dat Mü­ze­si'ni yağ­ma­la­dı il­kin. Ben­ce, in­sa­nın öl­dü­rül­me­si ka­dar acı, göz ya­şar­tı­cı bir du­rum­du o. Bin­ler­ce yıl­lık o kül­tü­rel ka­lıt­lar yağ­ma­lan­dı, Ame­ri­ka'ya ka­çı­rıl­dı, baş­ka yer­le­re gi­dil­di, şu ol­du, bu ol­du.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, on­lar na­sıl top­la­na­cak bir da­ha, na­sıl ge­le­cek o? Ya­ni, yal­nız Bağ­dat bö­lün­me­di, yal­nız her gün in­san­lar ora­da öl­mü­yor. 600 bi­nin üs­tün­de in­sa­nın ölü­mü çok bü­yük acı ta­bii, ama, ora­da bir ta­rih de yok edil­di, ora­da bir kül­tü­rel mi­ras da yok edil­di.

Ame­ri­ka dün­ya­nın en bü­yük or­du­la­rı­na sa­hip ola­bi­lir -ki, öy­le­dir- Bir­leş­miş Mil­let­le­ri hi­çe sa­ya­rak, em­per­ya­list bir dü­şün­cey­le ora­ya gir­miş­tir, ama Bağ­dat Mü­ze­si'ni yağ­ma­lat­mış­tır.

Ana­do­lu kül­tü­rün­de, ger­çek­ten uy­gar­lık­la­ra be­şik­lik et­miş Ana­do­lu kül­tü­rün­de bir sev­me var­dır, in­sa­na ve in­sa­nın üret­ti­ği­ne de­ğer ver­me var­dır. Bu kim ta­ra­fın­dan ya­pı­lır­sa ya­pıl­sın, geç­miş­te bu top­rak­lar­da ya­şa­mış han­gi -adı- ül­ke­den olur­sa ol­sun, on­lar bi­zim ol­muş­lar­dır. Ki, Mus­ta­fa Ke­mal, Ça­nak­ka­le'de, bu­nun en gü­zel ko­nuş­ma­sı­nı da yap­mış­tır; ya­ni, ora­da ölen­le­ri bi­le ken­di­miz­den ka­bul et­miş­tir ki...

(Mik­ro­fon oto­ma­tik ci­haz ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı)

BAŞ­KAN - Sa­yın Ga­zal­cı, lüt­fen to­par­lar mı­sı­nız.

Bu­yu­run.

MUS­TA­FA GA­ZAL­CI (De­vam­la) - Pe­ki Sa­yın Baş­ka­nım.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, biz, bu­ra­da­ki ya­sa­nın ama­cı­na kar­şı de­ği­liz. Kar­şı ol­du­ğu­muz ya­pı­sı­na iliş­kin­dir, ye­te­rin­ce ku­cak­la­ma ol­ma­dı­ğı­na iliş­kin­dir. İyi bir amaç­la ku­rul­muş bir dü­şün­ce­nin… İyi araç bu­la­maz­sa­nız, iyi bir me­ka­niz­ma bu­la­maz­sa­nız, o iyi amaç ger­çek­leş­mez. Hat­ta tam ter­si amaç­lar ger­çek­le­şe­bi­lir. Yurt dı­şın­da öy­le bir et­kin­lik ya­par­sı­nız ki bir ku­ru­luş­la, öy­le bir pro­je ya­par­sı­nız ki, si­zin ta­sar­la­dı­ğı­nı­zın çok öte­sin­de ola­bi­lir. Baş­ka bir amaç­la ora­da ör­güt­len­miş­tir. Bir ta­ri­kat ba­ğı var­dır, baş­ka bir ba­ğı var­dır, ti­ca­ret ba­ğı var­dır. Bun­lar­da bi­zim ama­cı­mız, Türk kül­tü­rü­nün, Ana­do­lu kül­tü­rü­nün, uy­gar­lı­ğı­nın, di­li­nin bu­ra­ya yan­sı­ma­sı­dır.

Bir iki dü­şün­cem da­ha var, ama, onu bel­ki fır­sat olur­sa baş­ka mad­de­ler­de an­la­tı­rım. Tü­mü­nü­ze say­gı­lar su­nu­yo­rum ar­ka­daş­lar. (Al­kış­lar)

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Ga­zal­cı.

Tü­mü üze­rin­de AK Par­ti Gru­bu adı­na söz is­te­yen Nev­zat Yal­çın­taş, İs­tan­bul Mil­let­ve­ki­li.

Bu­yu­run Sa­yın Yal­çın­taş. (AK Par­ti sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

Sü­re­niz yir­mi da­ki­ka­dır Sa­yın Yal­çın­taş.

AK PAR­Tİ GRU­BU ADI­NA NEV­ZAT YAL­ÇIN­TAŞ (İs­tan­bul) - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Baş­kan.

Sa­yın Baş­kan, çok de­ğer­li ar­ka­daş­lar; zan­ne­di­yo­rum ki, şu dört bu­çuk se­ne içe­ri­sin­de çı­kar­dı­ğı­mız çok sa­yı­da ka­nun­lar içe­ri­sin­de en önem­li, ehem­mi­yet­li on ta­ne ka­nun ayır­sak, bu ka­nun on­lar­dan bi­ri­dir. Bu­ra­da ka­bul et­ti­ği­miz ka­nun­lar­dan bir kıs­mı ic­ra­yı de­vam et­tir­mek, ya­ni ru­tin de­ni­len ka­nun­lar­dır. Bir kıs­mı esa­sen yer­leş­miş, uy­gu­la­nan ka­nun­lar­da ba­zı de­ği­şik­lik­ler­den iba­ret­tir.

Bu ka­nun, bir ye­ni­lik ge­ti­ri­yor. Bu ka­nun, di­ğer­le­ri gi­bi pa­ra­ya, pu­la mü­te­al­lik, ter­fi­ye ve bir­ta­kım avan­taj­lar da­ğıt­ma­ya mü­te­al­lik de­ğil. Bu ka­nun, de­ğer­le­ri­mi­ze, kül­tü­rü­mü­ze, di­li­mi­ze ve bü­tün in­san­lı­ğa su­na­bi­le­ce­ği­miz tep­si­miz­de ne var­sa ona mü­te­al­lik, onu il­gi­len­di­ri­yor. Bun­dan do­la­yı, Sa­yın Ba­ka­nı­mı­za, Ba­kan­lı­ğı­mı­za te­şek­kür edi­yor ve teb­rik edi­yo­rum. İs­mi de gü­zel­dir, Sa­yın Ga­zal­cı'ya iş­ti­rak edi­yo­rum, kim bul­muş­sa bu is­mi, fev­ka­la­de sem­pa­tik, gü­zel bir isim bul­muş. Ya­ni, Yu­nus'un han­gi şi­iri­ni şu­ra­da, han­gi ar­ka­da­şı­mız -ki, çok gü­zel şi­ir oku­yan ar­ka­daş­la­rı­mı­zın ol­du­ğu­nu dün gör­dük- oku­sa hep­si­ni an­la­rız.

Sa­yın Ga­zal­cı, hak­lı ola­rak bir su­al sor­du: "Ne ol­du bi­ze?" Ya­ni, bu hü­ma­nist, bu in­san­cıl, bu in­sa­nı sev­me fel­se­fe­si­ne da­ya­nan bu top­rak­lar üze­rin­de bu vah­şet­ler ni­ye? Bun­lar na­sıl olu­yor? Hem de ba­zı­la­rı bu de­ğer­ler adı­na bu vah­şe­ti… Yu­nus Em­re, ce­va­bı­nı ver­miş. Ha­ni, Yu­nus Em­re'nin şi­ir­le­ri­ni Mol­la Ka­sım ayık­la­dı, ayık­la­dı, so­nun­da ken­di­si ge­lin­ce "Bir Mol­la Ka­sım ge­lir" de­yin­ce deh­şe­te düş­tü. Yu­nus di­yor ki, he­pi­mi­zin bil­di­ği, "Ya­ra­tı­la­nı se­ve­riz Ya­ra­dan­dan ötü­rü." Ya­ni, aş­kın, sev­gi­nin bir ila­hi, bir el­le tu­tul­ma­yan, bir mad­dey­le öl­çül­me­yen, bir men­fa­at­ler ska­la­sı­nın ta­ma­men dı­şın­da bir ma­ne­vi mer­ke­zi var, bir ma­ne­vi kay­na­ğı var. Biz o kay­na­ğa bir isim koy­mu­şuz, "Ya­ra­dan" di­yo­ruz, İn­gi­liz baş­ka bir şey söy­lü­yor, Rus baş­ka bir şey söy­lü­yor, ama, ay­nı şey. Bu­ra­dan ko­pa­rır­sa­nız, in­san­lar ma­ne­vi de­ğer­ler­den ces­te ces­te her yer­den kop­ma­ya baş­lar­sa, hat­ta, o de­ğer­le­ri re­fe­rans al­dı­ğı­nı söy­le­yen­ler da­hi vah­şet nu­mu­ne­le­ri ver­me­ye baş­lar­lar. Gör­dük, şe­hir is­mi zik­ret­me­ye­lim, alın­gan­lık­lar olu­yor, siz es­ki ör­nek­le­ri ver­di­niz, ye­ni ör­nek­ler var Sa­yın Ga­zal­cı. Ön­ce, de­mek, biz aş­kın, sev­gi­nin ana kay­na­ğı Ya­ra­da­na, ilahî kay­na­ğa doğ­ru gi­de­lim. Yu­nus bu­nu söy­lü­yor asır­lar ev­vel. O za­man, bu mah­ke­me­le­ri­mi­zin de iş­le­ri­nin yüz­de 80'i aza­lır.

Do­la­yı­sıy­la, bu ta­sa­rı fev­ka­la­de ile­ri bir adım­dır. Ye­ni mü­es­se­se­ler ge­ti­ri­yor, Türk kül­tü­rü­nü, Türk­çe­yi dün­ya­ya aç­mak, ta­nıt­mak, ya­ni dost edin­mek fi­ili­ni mü­es­se­se­leş­ti­ri­yor. Ni­te­kim "Amaç" mad­de­sin­de de -Sa­yın Ga­zal­cı söy­le­di, tek­rar­la­mı­yo­rum- hem sa­na­tı­mı­zı hem kül­tü­rü­mü­zü hem di­li­mi­zi… Ve mad­de­de ay­nen şu var: "Di­ğer ül­ke­ler­le dost­lu­ğu­nu ge­liş­tir­mek." Bu­nu kim yaz­mış­sa bir dü­şün­ce ada­mı­dır, bir fi­kir ada­mı­dır. Ma­lum, Arap­ça­da da bir ata­sö­zü var­dır: "İn­san bil­me­di­ği­nin düş­ma­nı­dır." Bil­me­ye baş­la­dı­ğı za­man, ta­nı­ma­ya baş­la­dı­ğı za­man bir­ta­kım sem­pa­ti­ler, sev­gi­ler do­ğar.

Bu mad­de­ler üze­rin­de ko­nu­şu­la­cak, o kı­sım­la­rı at­lı­yo­rum. Ama, şu­nu unut­ma­ya­lım: İki ana ku­ru­luş ge­ti­ri­yor. Bi­ri­si, Yu­nus Em­re Araş­tır­ma Ens­ti­tü­sü. Bu­nun ye­ri zik­re­dil­me­miş, "Tür­ki­ye'de" de­ni­yor. Ta­bi­atıy­la, bu­ra­da, Türk sa­na­tı, Türk di­li, Türk kül­tü­rü ve­ri­le­bi­le­cek, şe­kil­le­riy­le an­la­tı­la­cak.

Bir de, asıl, yurt dı­şın­da Yu­nus Em­re Türk kül­tür mer­kez­le­ri ge­ti­ri­yor. Ben de in­ce­le­di­ğim za­man Ga­zal­cı'nın üze­rin­de dur­du­ğu du­ru­mu gör­düm. Ağır­lık ka­mu sek­tö­rü­ne ve­ril­miş, ku­ru­luş­la­ra.

MU­HAR­REM İN­CE (Ya­lo­va) - Ho­cam, per­so­ne­li de in­ce­le­miş­si­niz­dir herhâlde.

NEV­ZAT YAL­ÇIN­TAŞ (De­vam­la) - Ne ya­pa­yım? İn­ce­le­ye­ce­ğim efen­dim. Bu­ra­ya, bi­ri­si "çı­kın" de­yin­ce ala­ca­ğız, in­ce­le­ye­ce­ğiz, oku­ya­ca­ğız. Ben de in­ce­le­dim.

Be­nim de, doğ­ru­su­nu söy­le­ye­yim -Sa­yın Ba­kan mut­la­ka dik­kat bu­yu­ru­yor­lar- ne­den böy­le yap­tık? O ba­kan, bu ba­kan… He­pi­mi­zin bu­ra­da, zan­ne­di­yo­rum, bel­ki is­tis­na­sıy­la, bü­rok­ra­si tec­rü­be­miz var, bun­lar ya­zı­lır, işi fii­len gö­re­cek ba­kan­lık­ta top­lan­tı olun­ca o ba­kan­lar gel­mez, yer­le­ri­ne bir­ta­kım in­san­lar gön­de­rir­ler. Ee, bu­nun sa­hi­bi Kül­tür Ba­kan­lı­ğı, bu­nun ba­şın­da Kül­tür Ba­ka­nı­nın ol­ma­sı la­zım. Ya­ni, on ta­ne, Sa­yın Ba­ka­nım, top­lan­tı yap­sa­nız, bel­ki bir ta­ne­si­ne Dı­şiş­le­ri Ba­ka­nı ge­le­cek­tir, onun ye­ri­ne Müs­te­şa­rı­nı gön­de­re­cek­tir. Ma­li­ye Ba­ka­nı, ta­mam, ama, her Ma­li­ye Ba­ka­nı­nın kül­tür­den, sa­nat­tan, ma­ne­vi de­ğer­ler­den an­la­dı­ğı­nı na­sıl ga­ran­ti ede­ce­ğiz? Ma­li­ye Ba­ka­nı bu­nun fi­nans­ma­nıy­la il­gi­li­dir, ni­ye bu şey­de bu­lu­nur? Ben de ay­nı duy­gu­lar içe­ri­sin­de ol­dum. Ama, herhâlde, Türk­men gö­çü gi­de gi­de dü­ze­lir. Bu ka­nu­nu er­te­le­me­ye­lim bu iş için, ka­dük olur ve şu gü­zel fır­sat eli­miz­den ka­çar. Bu ka­nu­nu ka­bul ede­lim, ama, Ga­zal­cı'nın bu­yur­du­ğu, be­nim arz et­ti­ğim, ben­den son­ra, söy­le­ne­cek bir­ta­kım nok­san­lık­la­rı­nı da gi­der­me­ye, son­ra ça­lı­şa­lım.

Pe­ki, baş­ka ül­ke­le­rin böy­le ku­ru­luş­la­rı var mı? Ta­bii, var, bu­nu bil­me­ye­ni­miz yok. İn­gi­liz­ler, hem ken­di dil­le­ri­ni ve kül­tür­le­ri­ni yay­mak için Bri­tish Co­un­cil'ı kur­muş­lar­dır, teş­vik eder­ler, her­kes gel­sin. Fran­sız­lar, Al­li­an­ce Fran­ça­ise'i, İtal­yan­lar Ca­sa d'İta­lia'yı, İs­pan­yol­lar, Al­man­lar Go­et­he Ens­ti­tü­sü­nü, Rus­lar ve­sa­ire, say­ma­ya­yım. Ya­ni, me­de­ni se­vi­ye­le­ri­ni ve kül­tü­rel bi­ri­kim­le­ri­ni ken­di­le­ri için ev­ren­sel bir güç gö­rüp -ki, öy­le­dir bir bi­ri­kim var­sa- bu­na res­men el koy­muş­lar­dır se­ne­ler­ce ön­ce. Ney­se, ha­ta­nın ne­re­sin­den dö­ner­sek kârdır. Ba­zı ar­ka­daş­lar dü­şü­ne­bi­lir ki, bu tip hiz­met­le­ri ya­pan ku­ru­luş­la­rı­mız var: TÖ­MER, Tİ­KA, dış üni­ver­si­te­le­re gön­der­di­ği­miz Türk­çe öğ­re­ten ho­ca­lar ve di­ğer­le­ri. Fa­kat, bun­la­rın hep­si pe­ra­ken­de, hep­si, çok be­lir­li dar ga­ye­le­re yö­nel­miş­tir. Ne­dir on­lar? İş­te, üni­ver­si­te, ya­ban­cı öğ­ren­ci­ye dil öğ­ret­mek için TÖ­MER gay­ret­te bu­lu­nur. Tİ­KA, da­ha çok yar­dım, eko­no­mik ve di­ğer yar­dım­la­ra yö­nel­miş­tir. İş­te, ilk de­fa, Ba­tı'da ol­du­ğu gi­bi, ilk de­fa, ken­di kül­tür­le­ri­nin ken­di­le­ri için bü­yük bir de­ğer ol­du­ğu­nu id­rak et­miş mil­let­le­rin yap­tı­ğı gi­bi biz de bir şey ku­ru­yo­ruz. Bir va­kıf şek­lin­de ku­ru­yo­ruz. Ve­lev ki, resmî ağır­lık var. Resmî ağır­lık azal­tıl­ma­lı­dır, ay­nı ka­na­at­te­yim. El­bet­te, ora­da ve Kül­tür Ba­kan­lı­ğı­nın baş­kan­lı­ğın­da ol­ma­lı, sa­hi­bi bu işi gö­tür­me­li­dir. Ama, bu ile­ri adı­mı, hep­si­ni to­par­la­yı­cı ola­rak gör­me­miz la­zım.

Bu, Tür­ki­ye'ye ne ka­zan­dı­rı­yor? Eli­miz­de çok mü­şah­has -ye­ni ta­bi­riy­le so­mut- bir ör­nek var, o ör­ne­ğin de ön­cü­sü bu­ra­da, Sa­yın Kök­sal Top­tan Be­ye­fen­di. 10 bin öğ­ren­ci ge­ti­ri­le­cek de­nil­di­ği za­man, her­kes bir ha­yal­den bah­se­di­li­yor zan­ne­di­yor­lar­dı. Ha­yal, 10 bin öğ­ren­ci­yi Tür­ki­ye'ye ge­ti­re­cek, oku­ta­cak, bes­le­ye­cek, yer­leş­ti­re­cek… On­dan son­ra gel­di, bu ol­du. Ak­sa­ma­lar ol­ma­dı mı? Ol­du. Ama, unut­ma­ya­lım -Kök­sal Bey'den bu iza­ha­tı Sa­yın Kül­tür Ba­ka­nı­mız ala­bi­lir- on­la­rın bu gay­ret­le­ri­ne si­vil top­lum ör­güt­le­ri el ver­di, yar­dım­cı ol­du. Hat­ta, zan­ne­di­yo­rum, ya­nıl­mı­yor­sam, ken­di­le­ri de son­ra bir va­kıf kur­du bu ko­nu­da. Ya­ni, bu iş el bir­li­ğiy­le…

Bü­yük pro­je­ler sa­de­ce me­mur­la­ra ha­va­le edil­mez, me­mu­ri­yet­ten ge­len bi­ri­si ola­rak söy­lü­yo­rum. He­pi­miz dev­let­te bu­lun­duk, dev­let me­mu­ru ol­mak­la if­ti­har ede­riz. Ama, siz bü­yük bir pro­je ge­ti­ri­yor­sa­nız, is­ter eko­no­mik ol­sun is­ter kül­tü­rel ol­sun, top­lu­mu bu­na an­ga­je et­me­niz la­zım­dır. Bu­nun ör­nek­le­ri çok­tur. Do­la­yı­sıy­la, bu pe­ra­ken­de ça­ba­lar ilk de­fa top­la­nı­yor.

Kül­tür Ba­kan­lı­ğı­nın da ve di­ğer te­şek­kül­le­ri­mi­zin de bu ta­nı­tım­da yer­le­ri ve rol­le­ri ol­muş­tur. Önem­li bir iki­si­ni ha­tır­la­ya­lım: Muh­te­şem Ka­nu­ni Ser­gi­si çok bü­yük il­gi gör­müş­tür. Ay­lar­ca Lon­dra'da, Pa­ris'te, Ame­ri­ka şe­hir­le­rin­de kuy­ruk­la­rı gör­düm ben. Ya­ni, bir­kaç se­ne sür­dü bu. Ne za­man git­sem "Ne olu­yor?" di­ye git­mi­şim­dir. Ay­nı mal­ze­me­yi gö­rü­yo­rum ama, me­rak­la, in­san­lar bu­nun ken­di­le­ri için kül­tür­le­ri­ne ve dün­ya gö­rüş­le­ri­ne bir kat­kı yap­tı­ğı­nı gö­rün­ce bu­ra­lar­da kuy­ruk­lar yap­mış­lar­dır.

Şim­di bu da­ha da za­ru­ri, çün­kü Tür­ki­ye ku­şa­tıl­mak is­te­ni­yor. Bu Er­me­ni ta­sa­rı­sı­nı dün… Şim­di ken­di­le­ri bu­ra­da de­ğil­ler, Sa­yın Bü­yü­kel­çi­miz Şük­rü Elek­dağ, bir "kol­lek ( mes­lek­taş ) " ola­rak son te­mas­la­rı­nı -Ame­ri­ka'da- ri­ca et­tim, lüt­fet­ti­ler an­lat­tı­lar. As­kı­ya alın­mış sa­de­ce, bir De­mok­le­sin kı­lı­cı gi­bi te­pe­miz­de.

Bu ara­da, iş­te Sar­kozy'nin du­ru­mu. Açık­ça, hem kam­pan­ya­da Tür­ki­ye aleyh­tar­lı­ğı yap­tı se­bep­le­ri­ni söy­le­ye­rek hem de şim­di ikin­ci tu­ra gi­rer­ken ra­ki­be­siy­le yap­tı­ğı açık otu­rum­lar­da Tür­ki­ye'yi, tu ka­ka, eli­nin ter­siy­le iti­yor. Ta­bi­atıy­la, öy­le bir tu­tar­sız­lı­ğı da var ki bu şah­sın, Ma­ca­ris­tan'da kar­ma bir ai­le­den gel­me, ırk­çı­lı­ğın kur­ba­nı ol­muş bir et­nik kö­ken­den gel­me, Fran­sa'ya gel­miş; yi­ne ken­di­si gi­bi göç­men­le­re ve yi­ne ırk­çı­lık ba­zın­da aleyh­te tu­tum ta­kı­nı­yor.

Pe­ki, biz, bun­la­rın üs­te­sin­den na­sıl ge­le­ce­ğiz? Çı­kar­ma­lar­la. Ya­ni ne gi­bi çı­kar­ma­lar? Pa­ris'e çı­kar­ma, Lyon'a çı­kar­ma ya­pa­ca­ğız; on­la­rın ka­zan­dı­ğı en bü­yük şe­hir­ler­de Türk kül­tü­rü­nü, Türk me­de­ni­ye­ti­ni… İki yü­ze ya­kın dev­let var Bir­leş­miş Mil­let­ler lis­te­sin­de ve içe­ri­de, har­bin so­nun­da sa­de­ce kırk kü­sur­du. Meş­hur be­yan­na­me neş­re­dil­dik­ten son­ra ge­len­ler, kırk ka­dar, kırk beş ka­dar dev­let. Yir­mi beş-otuz se­ne ta­ri­hin de­rin­lik­le­ri­ne git­ti­ği­miz za­man, an­cak yir­mi ka­dar dev­le­ti ve mil­let top­lu­lu­ğu­nu sa­ya­bi­li­riz. Lon­dra'da­ki "Türk­ler" ser­gi­si, onun da önün­de kuy­ruk var, bin yıl­lık ta­rih ve kül­tür ser­gi­si bu­nu is­pat edi­yor Lon­dra'nın or­ta­sın­da. Böy­le ser­gi­ler aça­bi­le­cek kaç mil­let var? Çin­li­ler aça­bi­lir, Rus­lar aça­bi­lir, Arap­lar aça­bi­lir, Mı­sır­lı­lar, Yu­nan­lı­lar fi­lan, lis­te bi­ti­yor. Bu­gün bü­yük kül­tür ve me­de­ni­ye­tin­den bah­set­ti­ği­miz Al­man­ya, bir­li­ği­ni an­cak 19'ucu asır­da yap­tı, İtal­ya de­se­niz öy­le­dir, di­ğer mil­let­ler ye­ni doğ­du­lar. Do­la­yı­sıy­la, bu, bi­zim en bü­yük gü­cü­müz­dür; bu gü­cü kul­lan­mak­ta fay­da var­dır ve bu bir za­ru­ret hâli­ne gel­miş­tir. Can­lı ya­şa­dı­ğım bir ola­yı söy­le­ye­yim ve dil me­se­le­si­ne ge­çe­lim. Se­ne­ler­ce ev­vel Lon­dra'da bü­yük­çe bir re­sep­si­yo­na ben de da­vet­liy­dim ve git­tim; ka­la­ba­lık, bü­yü­kel­çi­ler, dev­let ri­ca­li, ve­sa­ire, baş­ka ta­nı­dık­la­rım var. Bi­ri­si böy­le kı­pır­da­dı fa­lan, ney­se, bir bak­tım be­ni bul­du. De­di ki: "Bu­ra­da, ge­le­ce­ği­ni tah­min edi­yor­duk. Ha­be­şis­tan Bü­yü­kel­çi­si si­zin­le gö­rüş­mek is­ti­yor." Ta­bii, ön­ce an­la­mak­ta güç­lük çek­tim. Ha­be­şis­tan'la be­nim bir ala­kam yok, Ha­be­şis­tan'da araş­tır­ma da yap­mı­yo­rum. Git­tim. Ha­be­şis­tan Bü­yü­kel­çi­si de­di ki: "Bi­ze yar­dım et­me­ni­zi is­ti­yo­ruz." Bu­yu­run ek­se­lans­la­rı, ne gi­bi bir yar­dım? "Biz…" Ba­kın, rah­met­li Ata­türk'ün de­ha­sı­nı, bir da­ha, bu­ra­da zik­ret­me­miz ge­re­kir. "Ta­ri­hi­mi­zi…" Ha­beş, ta­bii on­lar "Eti­yop­ya" di­yor­lar, ar­tık isim de­ğiş­ti. "Ta­ri­hi­mi­zi ye­ni­den ya­zı­yo­ruz. Bu­nun için bir ko­mis­yon, en­cü­men kur­duk ve ta­ri­hi­mi­zin de­rin­lik­le­ri­ne git­tik­çe, Os­man­lı­lar­la kar­şı­laş­tık." Çün­kü, meş­hur, Os­man­lı Ha­beş eya­le­ti var­dır. Ha­beş eya­le­ti üze­ri­ne de Tür­ki­ye'de gü­zel etüt­ler var­dır. Bir ta­ne­si de İs­tan­bul Üni­ver­si­te­si Ede­bi­yat Fa­kül­te­sin­de ya­pıl­mış­tır, bu isim­le. "Ora­da, Os­man­lı­lar gel­miş­ler, şu şu şe­hir­le­ri­mi­zin bu­lun­du­ğu yer­de şu ka­dar sü­re kal­mış­lar. Eli­miz­de ar­şiv ve­si­ka­sı ol­ma­dı­ğı sü­re­ce bir şey yaz­ma­mız müm­kün de­ğil. Ar­şiv­le­ri al­mak is­ti­yo­ruz, kar­şı­mı­za yüz ta­ne müş­kü­lat çı­kı­yor." Tür­ki­ye'den al­mak is­ti­yor­lar. Ta­bii, bun­la­rı, ru­tin ka­nal­la, ya­ni, bü­yü­kel­çi, bü­yü­kel­çi­lik­te­ki kül­tür ata­şe­si fi­lan… O kül­tür ata­şe­le­ri­nin bü­yük ço­ğun­lu­ğu, öğ­ren­ci işi­nin al­tın­da ezil­mek­te­dir­ler, çün­kü, kül­tür ata­şe­si, ta­le­be mü­fet­tiş­li­ği ay­nı sı­fat­ta bu­lu­nu­yor bir­çok… Ta­bii, git­miş­ler, ta­bii, zor­luk­lar­la kar­şı­laş­mış­lar. "Si­zin An­ka­ra'da ve İs­tan­bul'da da iliş­ki­le­ri­ni­zi bi­li­yo­ruz, bi­ze yar­dım eder mi­si­niz?" Bir ör­nek ola­rak ve­ri­yo­rum. Ta­bii, yar­dım et­tik, ta­bii, biz­zat üze­ri­mi­ze me­se­le­yi al­dık. Bu­na ben­zer otuz kü­sur ül­ke var böl­ge­miz­de, ta­rih­le­ri Tür­ki­ye'yle ir­ti­bat­lı. Bu Tür­ki­ye'de­ki ar­şiv­le­ri, ve­si­ka­la­rı, bel­ge­le­ri el­de ede­mez­ler­se… Bu ta­sa­rı onu ge­ti­ri­yor. İn­ce­le­yen ar­ka­daş­lar bi­li­yor. Bu­ra­da, bel­ge­ler ve­ri­le­cek on­la­ra, te­min edi­le­cek. Ora­lar­da açıl­mış olan Yu­nus Em­re Türk Kül­tür Mer­kez­le­ri bu­nu ye­ri­ne ge­ti­re­cek. Ta­bii, en önem­li fonk­si­yon­lar­dan bi­ri­si bu.

Ta­sa­rı­nın, Türk­çe­yi yay­gın­laş­tır­ma ve or­tak Türk­çe… Şim­di, bu­na çok kı­sa ba­ka­lım. Ger­çi za­man do­lu­yor, ama çok kı­sa bir iki şey söy­le­mek is­ti­yo­rum.

Dil bi­lim­ci­le­rin in­ce­le­me­le­ri dün­ya­da 2.200'e ya­kın dil ol­du­ğu­nu gös­te­ri­yor, 2.200. Bu ci­var­da dil var. Bu­nun sa­de­ce 200'e ya­kı­nı Hin­dis­tan'da­dır. Hin­dis­tan'da­ki resmî dil 9 ci­va­rın­da­dır, yan­lış kal­ma­dıy­sa, ama, bu dil­ler ko­nu­şu­lu­yor­du. Af­ri­ka'da öy­le. Kaf­kas­ya'da, Kaf­kas dağ­la­rın­da Arap coğ­raf­ya­cı­la­rı, o dağ­la­rın o çok li­san ko­nu­şu­lan ta­ra­fı­na "ce­be­li el­si­ne" de­miş­ler­dir, "ce­bel" ma­lum, dağ, "el­si­ne" li­san­lar. Bu­ra­dan El­ma­dağ, El­ma­dağ'ı aşın, Kı­rık­ka­le'ye ka­dar gi­de­ce­ği­niz alan­da 15-20 dil ko­nu­şu­lu­yor o mın­tı­ka­da, Da­ğıs­tan'a gi­riş­te. Her bir kö­yün ne­re­dey­se bir di­li var. Ölen dil­ler de var. İş­te bir ta­ne­si Ubıh­ça. Öl­me­me­si için len­gü­ist­ler ça­lı­şı­yor. Bu 2.000 kü­sur di­lin içe­ri­sin­de 1 mil­yo­nun üze­rin­de in­sa­nın ko­nuş­tu­ğu dil sa­yı­sı 75. Öbür­le­ri, ka­bi­le­ler, köy­ler, ve­sa­ire. Bu 75 dil in­ce­len­miş­tir UNES­CO ta­ra­fın­dan, ya­yın­lan­mış­tır. En faz­la ko­nu­şu­lan 10 dil var­dır. Dün­ya­da en faz­la ko­nu­şu­lan, bu 2.200 içe­ri­sin­de 75, onun için­de 10 li­san var­dır.

Be­nim bir baş­ka se­bep­le yurt dı­şın­da yap­tır­dı­ğım bir araş­tır­ma da -va­kit yok on­la­ra gir­me­ye- bu­nu te­yit et­ti. Han­gi li­san­lar bun­lar? Sı­ray­la arz edi­yo­rum, UNES­CO'nun tes­pit et­ti­ği en çok ko­nu­şu­lan li­san­lar: Bi­rin­ci­si İn­gi­liz­ce, Yay­mış­lar, ta­bii, Ku­zey Ame­ri­ka en önem­li pa­yı alı­yor. İs­pan­yol­ca, bü­tün gü­ney kı­ta­sı La­tin İs­pan­ya­sı. Çin­ce­nin Man­da­rin leh­çe­si. Çin­ce de­di­ği­miz şey, bir­çok dil­den mü­te­şek­kil; Man­da­rin leh­çe­si. Son­ra, Ba­ha­sa En­do­nez­ya. O mın­tı­ka­ya ben has­bel­ka­der git­tim. En­do­nez­ya'da ve Ma­lez­ya'da ko­nu­şu­lan dil. Son­ra? Son­ra, Türk­çe. Sı­ra­la­ma­da 5'in­ci ge­li­yor. Dün­ya­da 180 mil­yon ve 200 mil­yon ara­sın­da ki­şi Türk men­şe­li dil ko­nu­şu­yor. Son­ra Arap­ça, Por­te­kiz­ce -Por­te­kiz­ce, Bre­zil­ya se­be­biy­le- Rus­ça, Fran­sız­ca, Al­man­ca. Ya­ni, mo­dern dil­ler ba­kın Türk­çe'nin ne ka­dar ar­ka­sın­da. Öy­ley­se ar­ka­daş­lar, di­li­mi­zi dün­ya­nın bü­yük dil­le­ri ara­sın­da gör­me­li­yiz, öğ­ret­me­li­yiz, ulus­la­ra­ra­sın­da ko­nu­şu­lan dil hâli­ne ge­tir­me­li­yiz. Ba­zı har­ca­ma­lar ka­çı­nıl­maz­dır, ama bu har­ca­ma­lar bi­ze çok da­ha faz­la­sıy­la dö­ner. Bu­nu da he­men re­fe­re ede­yim ki, 40-50 bin do­lar için bir ulus­la­ra­ra­sı ku­ru­luş­tan, önem­li bir ku­ru­luş­tan, Türk­çe­nin, o pa­ra­yı öde­me­ye­lim di­ye çı­ka­rıl­ma­sı da çok bü­yük bir ha­ta ol­muş­tur.

İş­te, bu­na ila­ve­ten…

Bir­kaç da­ki­ka ve­re­bi­lir mi­si­niz Sa­yın Baş­kan?

BAŞ­KAN - Bu­yu­run Sa­yın Yal­çın­taş.

NEV­ZAT YAL­ÇIN­TAŞ (De­vam­la) - Sağ olun.

…iki önem­li prob­le­mi­miz da­ha var: Ni­çin di­li­mi­zi iş­le­ye­ce­ğiz, ya­ya­ca­ğız, öğ­re­te­ce­ğiz, mü­es­se­se­ler aça­ca­ğız, burs­lar ve­re­ce­ğiz ve ya­yın­lar ya­pa­ca­ğız? Bi­rin­ci­si, or­tak dil için. Türk hav­za­sı da ol­du, Ad­ri­ya­tik'ten Çin Sed­di'ne. Rah­met­li Ata­türk'ün rü­ya­sı. 1930'lar­da, bu­ra­da, Zi­ra­at Ban­ka­sın­da­ki bir tö­ren­de söy­le­di­ği söz­le­ri ha­tır­la­yın. Ama, bu hav­za­da, Ad­ri­ya­tik'ten Çin Sed­di'ne ka­dar olan hav­za­da, ba­tı Türk­çe­si ha­riç -ya­ni Ha­zar'ın ba­tı­sın­da bu­lu­nan Azer­bay­can, Tür­ki­ye, Kı­rım, Kıb­rıs, İran, Irak ve­sa­ire, bun­lar ha­riç- do­ğu­ya git­ti­ği­miz­de, ya­ni Kıp­çak dün­ya­sı­na geç­ti­ği­miz za­man, or­tak Türk­çe­de epey bir ka­yıp­lar var. Öy­ley­se, bu or­tak Türk­çe­nin yay­gın­laş­tı­rıl­ma­sı bir kül­tü­rel prog­ra­ma ve te­şeb­bü­se bağ­lı.

İkin­ci­si, di­li­mi­zin ya­ban­cı is­ti­la­sın­dan kur­ta­rıl­ma­sı için bu gay­ret la­zım. İne­lim şu­ra­dan, Ulus'a doğ­ru git­me­ye de lü­zum yok, Kı­zı­lay'da man­za­ra mey­da­na çı­kar: İn­gi­liz­ce, Fran­sız­ca, hem de on­la­rın im­la­la­rıy­la. He­le, İs­tan­bul gi­bi Türk kül­tü­rü­nün mer­ke­zi olan bir yer­de, be­nim ya­şa­dı­ğım cad­de­de -ge­çen gün me­rak et­tim, say­dım- alt­mış kü­sur dükkân, ma­ğa­za ve­sa­ire var. Ni­şan­ta­şı'nın Ab­di İpek­çi Cad­de­si. Sa­de­ce al­tı ta­ne Türk­çe lev­ha gör­düm. Hep­si ya Fran­sız­ca­dır, ya İn­gi­liz­ce­dir, üs­te­lik de on­la­rın ya­zış şek­liy­le. De­mek ki, bir de kül­tü­rel is­ti­la kar­şı­sın­da­yız. Bun­dan yüz se­ne ev­vel Gas­pı­ra­lı İs­ma­il "dil­de, fi­kir­de, iş­te bir­lik" de­di. Ön­ce di­li koy­du. Dil­le­ri an­la­şa­ma­yan in­san­lar ara­sın­da han­gi bir­li­ği ku­ra­cak­sın? İk­ti­sa­di bir­li­ği da­hi ku­ra­maz­sın.

Do­la­yı­sıy­la, bu­gün, bu acil me­se­le bu ta­sa­rı ile gel­miş­tir. Teb­rik edi­yo­ruz, te­şek­kür edi­yo­ruz. Türk­çe­nin bo­zul­ma­sı­nı ön­le­mek için de bir ko­mis­yon ku­rul­du, ça­lı­şı­yor: Türk­çe­nin bo­zul­ma ve ya­ban­cı­laş­ma­sı­nı ön­le­me… Sa­yın İs­tan­bul Mil­let­ve­ki­li Ek­rem Bey bu­nun ba­şın­da­dır. İn­şal­lah, gü­zel so­nuç­lar ala­cak­lar.

Şim­di bir ye­ni ku­ru­luş do­ğu­yor. Yu­nus Em­re Vak­fı do­ğu­yor, Türk kül­tür mer­kez­le­ri do­ğu­yor, ens­ti­tü­sü do­ğu­yor. Kül­tür Ba­kan­lı­ğı­nı tek­rar teb­rik edi­yo­rum ve fa­kat ay­nı za­man­da arz edi­yo­rum ki, Mec­li­si­miz önem­li bir hiz­me­ti ye­ri­ne ge­ti­ri­yor. Biz yep­ye­ni bir mü­es­se­se ku­ru­yo­ruz, kül­tü­rü­mü­zü, sa­na­tı­mı­zı, ta­ri­hi­mi­zi dün­ya­ya sun­mak için. Ha­yır­lı ol­sun ve sağ­lam bir ku­ru­luş mey­da­na ge­ti­re­lim ve et­ki­li bir şe­kil­de bu ku­ru­lu­şu yü­rü­te­lim.

He­pi­ni­ze en kalbî duy­gu­la­rım­la se­lam­la­rı­mı arz edi­yo­rum. (Al­kış­lar)

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Yal­çın­taş.

Sa­yın mil­let­ve­kil­le­ri, bir­le­şi­me sa­at 14.30'a ka­dar ara ve­ri­yo­rum.

Ka­pan­ma Sa­ati: 13.09

 

 

 

ÜÇÜN­CÜ OTU­RUM

Açıl­ma Sa­ati: 14.34

BAŞ­KAN: Baş­kan Ve­ki­li Sa­dık YA­KUT

KÂTİP ÜYE­LER: Ha­run TÜ­FEK­Cİ (Kon­ya), Ah­met KÜ­ÇÜK (Ça­nak­ka­le)

BAŞ­KAN - Sa­yın mil­let­ve­kil­le­ri, Tür­ki­ye Bü­yük Mil­let Mec­li­si­nin 100'ün­cü Bir­le­şi­mi­nin Üçün­cü Otu­ru­mu­nu açı­yo­rum.

1394 sı­ra sa­yı­lı Ka­nun Ta­sa­rı­sı'nın gö­rüş­me­le­ri­ne kal­dı­ğı­mız yer­den de­vam ede­ce­ğiz.

Ko­mis­yon ve Hükûmet ye­rin­de.

Ta­sa­rı­nın tü­mü üze­rin­de şim­di söz sı­ra­sı De­niz­li Mil­let­ve­ki­li Meh­met Yük­sek­te­pe'ye ait­tir.

Bu­yu­run Sa­yın Yük­sek­te­pe. (AK Par­ti sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

MEH­MET YÜK­SEK­TE­PE (De­niz­li) - Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri; 1394 sı­ra sa­yı­lı Yu­nus Em­re Vak­fı Ka­nu­nu Ta­sa­rı­sı üze­rin­de söz al­mış bu­lun­mak­ta­yım. He­pi­ni­zi say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, Yu­nus Em­re, şim­di­ye ka­dar ye­te­rin­ce bi­lin­me­miş, ye­te­rin­ce an­la­şıl­ma­mış ve bu nok­ta­da iki hu­su­su siz­ler­le pay­laş­mak is­ti­yo­rum. Yu­nus Em­re'de­ki, bi­rin­ci­si, in­san ve ev­ren sev­gi­si; ikin­ci­si ise, Türk­çe bi­lin­ci. Yu­nus Em­re mil­le­ti­mi­zin ye­tiş­tir­di­ği en önem­li gö­nül ve hâl ada­mı ve ha­ya­tı­na da­ir he­men he­men pek bir şey bi­lin­mi­yor. An­cak, hal­kı­mız ha­ya­tı hak­kın­da faz­la bir şey bil­me­di­ği hâlde Yu­nus Em­re'yi çok sev­miş­tir. Hat­ta, Ana­do­lu'nun bir­çok ye­rin­de Yu­nus Em­re'ye ait me­zar­lar var­dır. Bu gö­nül ada­mı­nı ne­re­dey­se her yö­re ken­di hem­şeh­ri­si ola­rak ka­bul et­miş­tir. Hat­ta, Yu­nus'tan son­ra pek çok halk tek­ke şa­iri Yu­nus Em­re adı­nı kul­la­na­rak şi­ir söy­le­miş, Yu­nus gi­bi şi­ir söy­le­me­yi ge­le­ne­ği hâli­ne ge­tir­miş­tir.

Bu nok­ta­da ta­rih­sel ve di­ğer ve­ri­le­re bak­tı­ğı­mız­da en kuv­vet­li gö­rüş Yu­nus Em­re'nin me­za­rı ve tür­be­siy­le il­gi­li, bu­gün An­ka­ra ve Es­ki­şe­hir yo­lu üze­rin­de Sa­rı­köy ya­kın­la­rın­da me­za­rı ve tür­be­si bu­lun­mak­ta­dır. Ta­bii, bu­nu söy­ler­ken Ana­do­lu'nun di­ğer böl­ge­le­rin­de­ki "Yu­nus Em­re bi­zim böl­ge­miz­de­dir, bi­zim bel­de­miz­de­dir." di­yen­le­re de say­gı gös­ter­mek­te­yim.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, Türk hal­kı Ömer Sey­fet­tin'in de­yi­şiy­le ari­fa­ne bir halk­tır. Hal­kı­mız gö­nül pen­ce­re­sin­den ba­kar, sez­gi­le­ri kuv­vet­li­dir, ken­di­ni se­ve­ni, ken­di­si gi­bi ola­nı çok se­ver. İn­sa­nı­mı­zın Yu­nus sev­gi­si çok an­lam­lı­dır. Bu sev­gi­yi iyi oku­mak ge­re­kir. Onun ba­zı mıs­ra­la­rın­dan, ta­sav­vuf ede­bi­ya­tı­nın bü­yük üs­ta­dı Mevlânâ Celâled­din Rûmî'yle kar­şı­laş­tı­ğı an­la­şıl­mak­ta­dır.

Yu­nus Em­re'nin 13'ün­cü yüz­yı­lın ikin­ci ya­rı­sı ile 14'ün­cü yüz­yı­lın ilk ya­rı­sı ara­sın­da ya­şa­dı­ğı söy­le­ne­bi­lir. Ya­şa­dı­ğı dö­nem, Ana­do­lu Sel­çuk­lu­la­rın so­nu ile Os­man Ga­zi dev­ri­ne rast­la­mak­ta­dır. Bu dö­nem, Ana­do­lu'da bir dev­rin bi­tip bir dev­rin baş­la­dı­ğı dö­nem­dir. Hat­ta bu dö­nem, dev­let oto­ri­te­si­nin kay­bol­du­ğu, bü­yük bir boş­luk ve kar­ma­şa­nın ya­şan­dı­ğı dö­nem­dir. Yu­nus, böy­le bir kar­ma­şa or­ta­mın­da kay­bo­lan oto­ri­te boş­lu­ğun­da gö­nül­le­ri de sev­giy­le dol­du­rur. Şi­ir­le­ri­nin ço­ğun­da in­san sev­gi­si­ne vur­gu yap­ma­sı da bun­dan­dır.

Bu an­lam­da, özel­lik­le ça­ğı­mız­da ve şid­de­tin son dö­nem­de tüm dün­ya­da ol­du­ğu gi­bi ül­ke­miz­de de gi­de­rek art­ma­sı ve bu­gün­kü gel­di­ği­miz çağ­da özel­lik­le genç­le­ri­mi­zin, ye­ni ne­sil­le­ri­mi­zin, Yu­nus Em­re'nin bu en­gin in­san sev­gi­siy­le mut­la­ka bu­luş­tu­rul­ma­sı ge­rek­mek­te­dir.

Yu­nus Em­re şöy­le di­yor:

"Bir kez gö­nül yık­tın ise,

Bu kıl­dı­ğın na­maz de­ğil.

Yet­miş iki mil­let da­hi

Elin yü­zün yu­maz de­ğil. "

Yu­nus Em­re, or­ta­ya koy­du­ğu böy­le bir in­san sev­gi­siy­le, dün­ya kül­tü­rü­ne de bü­yük kat­kı ya­par. Üs­tat, üs­tün bir dü­zey ve aşıl­maz bir de­ğer oluş­tu­rur. Ken­di kül­tü­rü­mü­zün ol­du­ğu gi­bi, dün­ya kül­tü­rü ve me­de­ni­ye­ti­nin de en de­ğer­li ya­pı ta­şı in­san sev­gi­si­nin üst sı­nı­rı­nı çi­zer. Bu ba­kım­dan, o, sa­de­ce ya­şa­dı­ğı de­vir­de de­ğil, ça­ğı­mı­zın ve ge­le­cek çağ­la­rın da yol gös­te­ri­ci­si­dir. Bü­tün ya­ra­tıl­mış­la­rı kap­sa­yan en­gin sev­giy­le dü­şün­ce­le­ri, in­san­lık var ol­duk­ça de­vam ede­cek­tir. O, bü­tün in­san­la­rın hem ken­di­le­riy­le hem de ev­ren­le kay­naş­ma­sı­nı sağ­la­mak, in­sa­nın ev­re­nin bir par­ça­sı ol­du­ğu­na, ev­ren­le uyum için­de ol­ma­sı ge­rek­ti­ği­ne ina­nır ve bu dü­şün­ce­le­ri di­le ge­ti­rir.

Yi­ne, Yu­nus Em­re bir şii­rin­de şöy­le der:

"Sö­zü bi­len ki­şi­nin, yü­zü­nü ak ede bir söz,

Sö­zü pi­şi­rip di­ye­nin işi­ni sağ ede bir söz.

Söz ola ke­se sa­va­şı, söz ola bi­ti­re ba­şı,

Söz ola ağu­lu aşı, yağ ile bal ede bir söz.

Ki­şi bi­le söz de­mi­ni, de­me­ye sö­zün ke­mi­ni,

Bu ci­han ce­hen­ne­mi­ni, se­kiz cen­net ede bir söz.

Yu­nus şim­di söz ya­tın­dan, söy­le sö­zü ga­ye­tin­den,

Pek sa­kın o şah ka­tın­dan, se­ni ırak ede bir söz."

Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri; kül­tür ve me­de­ni­ye­ti­miz için onun en önem­li özel­li­ği Türk­çe bi­lin­ci­dir. Yu­nus, say­fa­lar­ca açık­la­ma ge­rek­ti­ğin­de -zor du­rum­lar ve kar­ma­şık ay­rın­tı­lar- en kı­sa ve et­ki­li bir bi­çim­de söy­le­ye­bi­le­cek bir gö­nül ada­mı­dır.

Yu­nus Em­re Ana­do­lu'da gö­nül ada­mı ola­rak tek mi­dir? El­bet­te ha­yır. Bu kap­sam­da bak­tı­ğı­mız­da özel­lik­le öne çı­kan isim­ler, Ha­rez­mi, Fa­ra­bi, Bi­ru­ni, İb­ni Si­na, Kaş­kar­lı Mah­mut, Ah­met Ye­se­vi, Uluğ Bey, Ali Kuş­çu, Mevlânâ, Ha­cı Bek­taş Ve­li, Fu­zulî ve di­ğer­le­ri.

Kül­tür Ba­kan­lı­ğı­mız bu adı­mı at­mak­la, tüm bu de­ğer­le­ri de hem Ana­do­lu'da hem de tüm dün­ya­da bu en­gin bil­gi bi­ri­ki­mi­ni, en­gin de­ne­yi­mi ve me­de­ni­yet bi­ri­ki­mi­ni yay­mak nok­ta­sın­da çok olum­lu bir adım at­mış­tır.

Bun­lar, bu say­dı­ğım şah­si­yet­ler, yıl­lar­ca, hem As­ya'nın gök­le­ri­ni ay­dın­lat­tı­lar hem de in­san­lı­ğın uf­ku­nu ge­niş­let­ti­ler. Bu muh­te­rem in­san­lar bil­ge­lik evi­nin sul­tan­la­rı idi­ler. Bu­gün dün­ya­da çok in­san var, ama, in­san­lık çok az. Do­la­yı­sıy­la bu in­san­lar, bu âlim­ler­den, bu bil­ge­ler­den ala­cak­la­rı çok in­san­lık ders­le­ri var.

"Ki­şi doğ­du, öl­dü, sö­zü kal­dı bak!

Özü git­ti in­sa­nın, adı kal­dı bak!"

De­ğer­li dost­lar, Ana­do­lu hal­kı­nı bir yan­dan dinî in­ce­lik­ler­le bu­luş­tu­ran Yu­nus, söy­le­şi özel­lik­le­riy­le Or­ta As­ya'da ko­nuş­tu­ğu­muz öz Türk­çey­le bu­luş­tu­rur. Baş­ka bir ifa­dey­le şöy­le de­mek ge­re­kir: Biz­ler, Yu­nus'tan, in­sa­ni, dinî in­ce­lik­le­re ula­şır ve ken­di­mi­zi bu­lu­ruz. Bu ba­kım­dan, in­sa­nı­mız, me­de­ni­ye­ti­miz ve dü­şün­ce dün­ya­mız için te­mel be­lir­le­yen­dir Yu­nus.

Bir ara, Yu­nus, Mevlânâ'yla kar­şı­la­şır. Bu sı­ra­lar­da Mevlânâ, baş­ya­pı­tı ka­bul edi­len Di­van-ı  Ke­bir'i ye­ni bi­tir­miş­tir. Ye­ni bi­tir­di­ği bu ese­ri in­ce­le­mek üze­re Yu­nus'a ve­rir. Yu­nus, şöy­le bir ba­kar, bi­raz in­ce­ler. "Di­van-ı Ke­bir'i çok söy­le­miş­sin. Ben ol­say­dım, 'ete ke­mi­ğe bü­rün­düm, Yu­nus di­ye gö­rün­düm' der­dim."

Say­gı­lar su­nu­yo­rum. Bu ya­sa­nın ha­yır­lı ol­ma­sı­nı di­li­yo­rum. (AK Par­ti sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Yük­sek­te­pe.

Tü­mü üze­rin­de şah­sı adı­na söz is­te­yen Sa­mi Güç­lü, Kon­ya Mil­let­ve­ki­li.

Bu­yu­run, Sa­yın Güç­lü. (AK Par­ti sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

SA­Mİ GÜÇ­LÜ (Kon­ya) - Sa­yın Baş­kan, say­gı­de­ğer mil­let­ve­kil­le­ri; he­pi­ni­zi, say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum.

Bu­gün, Yu­nus Em­re Vak­fı Ka­nu­nu Ta­sa­rı­sı'nı gö­rü­şü­yo­ruz. Dün, İs­tik­lal Mar­şı­nın Ka­bu­lü ve Meh­med Akif Er­soy'u An­ma Gü­nü İlan Edil­me­si Hak­kın­da Ka­nun Ta­sa­rı­sı'nı gö­rüş­tük. Dün de ifa­de et­tim, Sa­yın Enis Tü­tün­cü Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­si Gru­bu adı­na, AK Par­ti Gru­bu adı­na Sa­yın Nev­zat Yal­çın­taş, çok dik­ka­te de­ğer ko­nuş­ma­lar yap­tı­lar. Kül­tü­rü­mü­zün ve or­tak de­ğer­le­ri­mi­zin ne ka­dar önem­li ol­du­ğu­na dik­kat çek­ti­ler, he­pi­mi­zi et­ki­le­di­ler. Do­la­yı­sıy­la, te­şek­kür­le­ri­mi tek­rar yi­ne­li­yo­rum bu­ra­da.

Bu­gün, ay­nı ko­nu­ya yö­ne­lik ola­rak önem­li bir ka­nun ta­sa­rı­sı­nı gö­rü­şe­ce­ğiz, Yu­nus Em­re Vak­fı Ka­nu­nu Ta­sa­rı­sı'nı. Ev­ve­la, Yu­nus Em­re hak­kın­da bir­kaç söz söy­le­mek is­ti­yo­rum. Dün­kü ko­nuş­mam­da da ifa­de et­miş­tim, bu­gün tek­rar ede­ce­ğim. Ana­do­lu top­rak­la­rın­da, Türk yur­dun­da, uzun ta­rihî geç­miş içe­ri­sin­de, dü­şün­ce, sa­nat ve ta­sav­vuf adam­la­rı içe­ri­sin­de en çok se­vi­len kim der­sek, Ana­do­lu hal­kı­nın söy­le­ye­ce­ği söz, Yu­nus Em­re'dir. Ta­bii, bu bü­yük ve uzun za­man aşıp ge­len sev­gi­nin ko­lay­ca oluş­ma­ya­ca­ğı­nı, oluş­sa bi­le bu ka­dar uzun bir sü­re ta­şın­ma­ya­ca­ğı­nı he­pi­miz tah­min ede­bi­li­riz. Ya­ni, bir dü­şün­ce ze­mi­ni, bir fi­kir ze­mi­ni, gö­nül­ler­de yer eden kuv­vet­li bir et­ki­si­nin ol­du­ğu or­ta­da­dır, ya­ni, Mevlânâ gi­bi, Ha­cı Bek­taş Ve­li gi­bi, Şeyh Ede­ba­li gi­bi.

Yu­nus Em­re'nin dü­şün­ce­le­riy­le il­gi­yi bir­kaç cüm­le ifa­de et­mek is­ti­yo­rum. Ev­ve­la, ana fi­kir, sev­gi­yi fel­se­fe hâli­ne ge­tir­miş bir in­san­dır. Yak­la­şık ye­di yüz yıl­dır, Türk mil­le­ti ta­ra­fın­dan dil­den di­le ak­ta­rıl­mış, tür­kü ve ila­hi­le­re söz ol­muş, yer yer ata­sö­zü mi­sa­li dil­den di­le do­laş­mış mıs­ra­la­rıy­la Yu­nus Em­re, Türk kül­tür ve me­de­ni­ye­ti­nin olu­şu­mu­na bü­yük kat­kı­lar sağ­la­mış bir gö­nül ada­mı­dır.

Ba­zı kay­nak­lar­da, Ana­do­lu'ya ge­len Türk boy­la­rın­dan bi­ri­ne bağ­lı olup 1238 do­lay­la­rın­da doğ­du­ğu ri­va­yet edi­lir­se de bu ke­sin de­ğil­dir. Tıp­kı, 1320 do­lay­la­rın­da Es­ki­şe­hir'de öl­dü­ğü yo­lun­da­ki ri­va­yet­ler­de ol­du­ğu gi­bi.

Yu­nus Em­re'yi öne çı­ka­ran önem­li bir özel­lik, şi­ir­le­rin­de iş­le­di­ği ko­nu­la­rı ve tel­kin­le­ri biz­zat ken­di ha­ya­tın­da uy­gu­la­ma­sı­dır. "Din ta­mam olun­ca do­ğar mu­hab­bet." di­yen Yu­nus, İs­lam'ın sa­bır, ka­na­at, hoş­gö­rür­lük, cö­mert­lik, iyi­lik, fa­zi­let de­ğer­le­ri­ni be­nim­se­me­yi tel­kin eder. Yu­nus'un sa­nat an­la­yı­şı, dinî ve millî de­ğer­le­ri bağ­daş­tır­dı­ğı mıs­ra­la­rın­da ken­di­ni gös­te­rir. Ta­sav­vu­fa, Türk­çe­nin en gü­zel ve en güç­lü özel­lik­le­ri­ni kul­la­na­rak ter­cü­man olur. Ger­çek­ten, 11, 12 ve 13'ün­cü asır­lar­da Tür­kis­tan ve Ana­do­lu Türk­le­ri ara­sın­da çok ya­yı­lan ta­sav­vu­fun Türk şa­ir­le­ri ara­sın­da iki bü­yük söz­cü­sü var­dır: Tür­kis­tan'da Ah­met Ye­se­vi, Ana­do­lu'da Yu­nus Em­re.

Yu­nus'un in­san sev­gi­si­ni ila­hi sev­giy­le na­sıl bağ­daş­tır­dı­ğı­nı gös­te­ren en çar­pı­cı ifa­de­si, bir mıs­ra­da ken­di­si­ni bu­lur: "Ya­ra­tı­la­nı hoş gör, Ya­ra­dan­dan ötü­rü." Yu­nus Em­re'ye gö­re in­san­lar, din, mez­hep, ırk, mil­let, renk, mev­ki, sı­nıf far­kı gö­ze­til­mek­si­zin se­vil­me­yi hak et­mek­te­dir­ler. Ma­dem­ki in­sa­noğ­lu ruh yö­nüy­le Al­lah'tan gel­mek­te­dir, öy­ley­se in­san­lar, hiç­bir şe­kil­de bir­bi­rin­den bu an­lam­da ay­rıl­maz­lar. Do­la­yı­sıy­la, sö­zün özü, Yu­nus Em­re adı, her Türk ve Türk kül­tü­rü­nü ta­nı­yan, se­ven her­kes için çok şey ifa­de eder.

Bu ta­sa­rı üze­rin­de, ben­den ön­ce, Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­si Gru­bu adı­na Sa­yın Mus­ta­fa Ga­zal­cı, AK Par­ti Gru­bu adı­na da Sa­yın Nev­zat Yal­çın­taş grup adı­na gö­rüş­me­ler yap­tı­lar; Sa­yın Meh­met Yük­sek­te­pe de şah­sı adı­na söz al­dı. Ben, da­ha tek­nik bir ko­nuş­ma ya­pa­ca­ğım, yal­nız bu­nun se­be­bi ise alt ko­mis­yon­da yap­tı­ğı­mız ça­lış­ma­lar­la il­gi­li bi­raz bil­gi ver­mek, ama, on­dan ön­ce, bir­kaç hu­su­sa dik­kat çek­mek is­ti­yo­rum. On­la­rı da şöy­le ifa­de edi­yo­rum, yo­rum yap­ma­dan ak­ta­ra­ca­ğım:

2006 yı­lın­da, Fran­sız Cum­hur­baş­ka­nı Jac­qu­es Chi­rac "Tür­ki­ye Av­ru­pa Bir­li­ği­ne gir­mek is­ter­se, bir kül­tü­rel re­form yap­ma­lı­dır…" Ay­nı yıl, 9'un­cu Türk Ku­rul­ta­yın­da, Sa­yın Baş­ba­ka­nın or­ta­ya at­tı­ğı ye­ni he­def­ler­den bir ta­ne­si, Türk­çe ko­nu­şan dev­let­ler ara­sın­da or­tak ders ki­tap­la­rı­nın ya­zıl­ma­sı­dır. Bu­nu bir adım ile­ri­ye gö­tü­rür­sek, or­tak bir al­fa­be­nin ku­rul­ma­sı, ge­liş­ti­ril­me­si, ka­bul edil­me­si ko­nu­su gel­mek­te­dir.

2007 yı­lı UNES­CO ta­ra­fın­dan "Mevlânâ Yı­lı" ola­rak ilan edil­miş ve kut­lan­mak­ta­dır. 2008 yı­lı, Frank­furt Ki­tap Fua­rın­da "Tür­ki­ye Yı­lı" ola­rak kut­la­nı­la­cak­tır ve 2010 yı­lı için de İs­tan­bul "Av­ru­pa Kül­tür Baş­ken­ti" ilan edil­miş­tir. Do­la­yı­sıy­la, kül­tü­rü­mü­zü ko­ru­mak, ge­liş­tir­mek, an­lat­mak, ak­tar­mak ve bu ko­nu­da ye­ni ça­lış­ma­lar yap­ma­nın za­ma­nı­dır. Bu, za­ten geç­miş­te de de­vam eden bir fa­ali­yet­tir. Ama, için­de bu­lun­du­ğu­muz za­man di­li­min­de da­ha yo­ğun bir ça­lış­ma­ya ih­ti­yaç var­dır. Or­tak pay­da­mı­zı bü­yüt­mek, bu­nun et­ra­fın­da güç­len­mek, ken­di­mi­ze olan öz gü­ve­ni­mi­zi ka­zan­mak ve baş­ka­la­rı­na ta­nıt­mak; Mevlânâ'yla, Yu­nus Em­re'yle ve ki­tap dün­ya­mız­la ve Türk dün­ya­sı ara­sın­da al­fa­be bir­li­ği­ni sağ­la­ya­rak or­tak dü­şün­ce­yi ge­liş­tir­mek üze­re.

29 Mart­ta Millî Eği­tim, Kül­tür Ko­mis­yo­nu­na ge­len ta­sa­rı, ge­rek ama­cı ge­rek­se he­def­le­ri iti­ba­rıy­la, kap­sa­mı iti­ba­rıy­la Ko­mis­yon üye­le­ri­miz ta­ra­fın­dan ge­niş ola­rak ka­bul gör­dü. Çün­kü, kül­tü­rel mi­ra­sı, Türk di­li­ni, kül­tü­rü­nü, sa­na­tı­nı ta­nıt­mak, ya­ban­cı ül­ke­ler­le dost­lu­ğu ge­liş­tir­mek, kül­tü­rel alış­ve­ri­şi ar­tır­mak, ge­rek­li olan bil­gi ve do­kü­man­tas­yo­nu is­ti­fa­de­ye sun­mak ve Türk di­li­ni öğ­ren­mek is­te­yen­le­re hiz­met ver­mek ama­cıy­la yurt dı­şın­da, ya­ban­cı ül­ke­ler­de Yu­nus Em­re Türk kül­tür mer­kez­le­ri­ni aç­mak, Tür­ki­ye'de Yu­nus Em­re araş­tır­ma ens­ti­tü­sü kur­mak üze­re bir va­kıf ku­rul­ma­sıy­dı he­def. Bu­gü­ne ka­dar bu yön­de fa­ali­yet gös­te­ren ül­ke­le­ri bi­li­yo­ruz. Al­man­la­rın, Fran­sız­la­rın, Ame­ri­ka Bir­le­şik Dev­let­le­ri'nin, İs­pan­yol­la­rın yo­ğun fa­ali­ye­ti­ni, ül­ke­mi­ze de yan­sı­yan fa­ali­yet­le­ri­ni bi­li­yo­ruz. Biz de bu ko­nu­da fa­ali­yet­ler­de bu­lun­duk. Dı­şiş­le­ri, Kül­tür Ba­kan­lı­ğı­mız, Millî Eği­tim Ba­kan­lı­ğı­mız bün­ye­sin­de bu fa­ali­yet­ler ol­du. Ama, çok et­kin ve yay­gın bir şe­kil­de ya­pa­ma­dık. İş­te geç­miş­te bu ya­pa­ma­dı­ğı­mız fa­ali­yet­le­re kat­kı sağ­la­mak üze­re ba­zı dü­şün­ce­ler, olu­şum­lar da or­ta­ya çık­tı. Bun­lar­dan bir ta­ne­si, 1961 yı­lın­da Türk Kül­tü­rü­nü Araş­tır­ma Ens­ti­tü­sü ku­rul­du ve bir ba­kı­ma, yu­ka­rı­da ifa­de edi­len amaç­la­rı ger­çek­leş­tir­mek üze­re ya­yın fa­ali­ye­ti­ne geç­ti. Bir der­nek sta­tü­sün­dey­di ve dev­let­ten yar­dım ala­rak bu fa­ali­ye­ti çı­ka­rı­yor­du. 1970'ler­de ge­rek­li kay­nak sağ­la­ya­ma­yın­ca bu fa­ali­yet dur­du. 1992 yı­lın­da Sov­yet blo­ku­nun da­ğıl­ma­sın­dan son­ra or­ta­ya çı­kan Türk dün­ya­sı ve Türk cum­hu­ri­yet­le­ri­ne yö­ne­lik, özel­lik­le Bal­kan­lar, Kaf­kas­lar ve kül­tür dün­ya­mız­la il­gi­si olan ül­ke­ler­de ge­liş­me­le­ri ta­kip et­mek, on­la­ra tek­nik des­tek ver­mek ama­cıy­la Türk İş­bir­li­ği ve Kal­kın­ma İda­re­si Baş­kan­lı­ğı ku­rul­du. Bu bir­li­ğin amaç­la­rın­dan bir ta­ne­si de, eği­tim ve kül­tür alan­la­rın­da­ki iş bir­li­ği prog­ram­la­rı­nın yurt dı­şın­da Türk kül­tür mer­kez­le­ri ara­cı­lı­lı­ğıy­la yü­rü­tül­me­si için ge­rek­li dü­zen­le­me­le­ri yap­mak, şek­lin­de­ki bir amaç yer al­dı. Ama, sa­de­ce eği­tim ve kül­tür de­ğil­di Tİ­KA'nın ama­cı, onun dı­şın­da da­ha çok tek­nik pro­je­ler ağır­lık­lıy­dı. Bu­nun dı­şın­da, Türk kül­tür ve sa­nat­la­rı or­tak yö­ne­ti­mi "TÜRK­SOY" adıy­la, 1993 yı­lın­da, Türk di­li­ni ko­nu­şan al­tı ül­ke­nin kül­tür ba­kan­la­rı­nın ön­cü­lü­ğün­de TÜRK­SOY oluş­tu­rul­du.

(Mik­ro­fon oto­ma­tik ci­haz ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı)

BAŞ­KAN - Sa­yın Güç­lü, lüt­fen to­par­la­yı­nız.

Bu­yu­run.

SA­Mİ GÜÇ­LÜ (De­vam­la) - Te­şek­kür ede­rim Sa­yın Baş­kan.

TÜRK­SOY da, Türk di­li ko­nu­şan ül­ke­ler ara­sın­da or­tak Türk kül­tü­rü­nü, di­li­ni, sa­na­tı­nı, ta­ri­hi­ni, sa­nat ürün­le­ri­ni, ta­rihî mi­ra­sı­nı, kül­tü­rel de­ğer­le­ri­ni araş­tır­mak, ge­liş­tir­mek, ta­nıt­mak, ge­le­cek kay­nak­la­ra, ge­le­cek ne­sil­le­re ak­tar­mak ve ka­lı­cı kıl­mak, gi­bi ifa­de­ler­le ama­cı­nı ta­rif et­ti. Bun­lar çok önem­li fa­ali­yet­ler, ara­yış­lar, ama, bu­ra­da da ar­zu et­ti­ği­miz ne­ti­ce­yi ala­ma­dık.

Ba­kan­lı­ğı­mız, bu­nun üze­ri­ne, ye­ni bir ta­sa­rı da­ha ha­zır­la­dı; 29 Mart­ta Ko­mis­yo­nu­mu­za in­ti­kal et­ti, Mec­li­se in­ti­kal et­tik­ten son­ra. Bu­ra­da ye­ni bir mo­del ara­yı­şın­da ol­duk­la­rı­nı ve bir mo­del ge­liş­tir­dik­le­ri­ni söy­le­di­ler. Çün­kü, geç­miş­te si­vil top­lum ku­ru­luş­la­rı­na dev­re­di­len bir kı­sım kül­tü­rel fa­ali­yet­le­rin ar­zu edi­len an­lam­da so­nuç ver­me­di­ği­ni, be­nim bi­raz ön­ce say­dı­ğım Türk Kül­tü­rü­nü Araş­tır­ma Ens­ti­tü­sü­nün bel­li bir müd­det son­ra fa­ali­ye­ti­ni dur­dur­mak zo­run­da kal­dı­ğı­nı, TÜRK­SOY'un ba­zı se­bep­ler­le sa­de­ce sı­nır­lı al­tı ül­ke içe­ri­sin­de­ki fa­ali­yet­ler­de de yi­ne bel­li ba­zı ba­şa­rı­lar dı­şın­da sü­rek­li­li­ği sağ­la­ya­ma­dı­ğı­nı ifa­de et­ti­ler ve do­la­yı­sıy­la, bir dev­let vak­fı, dev­le­tin des­te­ği­ni, kay­nak­la­rı­nı kul­la­na­cak, ka­nun­la ku­rul­muş bir va­kıf... Ta­bii, bu, Ko­mis­yo­nu­mu­za gel­di­ğin­de, oluş şek­li, or­ga­ni­zas­yon şek­li ko­nu­sun­da -bi­raz ön­ce Mus­ta­fa Ga­zal­cı'nın ifa­de et­ti­ği gi­bi- o gün Ko­mis­yon­da bu­lu­nan ar­ka­daş­la­rı­mız, baş­ta Mu­har­rem İn­ce ol­mak üze­re, he­pi­miz, bu ku­ru­luş şek­li ko­nu­sun­da, Mü­te­vel­li He­ye­te, Yö­ne­tim Ku­ru­lu­na, De­net­le­me Ku­ru­lu­na ve yurt dı­şın­da ola­cak Ko­or­di­nas­yon Ku­ru­lu­na aca­ba bi­raz si­vil ka­rak­ter ka­tı­la­maz mı di­ye dü­şün­dük ve alt ko­mis­yo­na ha­va­le edil­di. Alt ko­mis­yon­da yap­tı­ğı­mız ça­lış­ma­lar­da -Mu­har­rem Bey söz ala­cak­sa ifa­de ede­cek­tir- bü­yük öl­çü­de mu­ta­ba­kat sağ­la­ya­rak, ev­ve­la, ya­pı­yı bü­tü­nüy­le de­ğiş­ti­re­me­dik.

(Mik­ro­fon oto­ma­tik ci­haz ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı)

BAŞ­KAN - Sa­yın Güç­lü, lüt­fen…

Te­şek­kür için açı­yo­rum.

Bu­yu­run.

SA­Mİ GÜÇ­LÜ (De­vam­la) - Pe­ki efen­dim, ben de özet­le­ye­rek ko­nuş­ma­mı ta­mam­la­ya­yım mü­sa­ade eder­se­niz.

Alt ko­mis­yon­da yap­tı­ğı­mız ça­lış­ma­lar­da, Yu­nus Em­re Mü­te­vel­li He­ye­ti­nin bi­ze gel­di­ğin­de 9 üye­si var­dı, TOBB üye­si ha­riç, ba­kan­lar­dan olu­şu­yor­du. Ya­ni, 8 ta­ne ba­kan var­dı. Yö­ne­tim Ku­ru­lu ise 7 üye­den olu­şu­yor­du; yi­ne, sa­de­ce TOBB üye­si ve üni­ver­si­te­ler­den ge­le­cek 1 üye dı­şın­da, ya­ni 5 üye­si bu de­fa ge­nel mü­dür ve müs­te­şar­lar­dan olu­şu­yor­du. De­net­le­me Ku­ru­lu­nun da ya­pı­sı, yi­ne, 5 üye­den olu­şu­yor ve ta­ma­men ba­kan­lık tem­sil­ci­le­rin­den­di. Da­nış­ma Ku­ru­lu ise 11 üye­den olu­şu­yor­du. Bun­la­rın içe­ri­sin­de, yi­ne, si­vil ka­rak­ter­li Oda­lar ve Bor­sa­lar Bir­li­ği tem­sil­ci­si ile üni­ver­si­te­ler­den ge­len 5 üye var­dı.

Ben çok özet­le şu ifa­de­yi sun­mak is­ti­yo­rum: Ba­kan­lar Ku­ru­lun­dan Mec­li­se in­ti­kal eden, Ko­mis­yo­nu­mu­za in­ti­kal eden Vak­fın ya­pı­sı ko­nu­sun­da bü­tü­nüy­le bir de­ği­şik­lik yap­ma­dık. Ko­mis­yo­nu­muz bu gö­rü­şü, Ba­kan­lık­tan al­dı­ğı­mız bil­gi­ler­le ta­ma­men de­ğiş­tir­me­di, an­cak ya­pı­yı bü­yük öl­çü­de si­vil­leş­tir­di. Ör­nek şöy­le: Mü­te­vel­li He­ye­tin 9 üye­si­ne 6 si­vil ila­ve et­tik. Bu üye­ler; Üni­ver­si­te­le­ra­ra­sı Ku­ru­lun seç­ti­ği 2 üye, eği­tim, kül­tür, sa­nat alan­la­rın­da fa­ali­yet gös­te­ren der­nek ve va­kıf yö­ne­ti­ci­le­rin­den 2 üye, kül­tür, sa­nat ve dil ala­nın­da ça­lış­ma­la­rıy­la ta­nın­mış 2 üye, top­lam 6 üye ila­ve edil­di. Yö­ne­tim Ku­ru­lu­na ise, ay­nı şe­kil­de 7 üye­ye 3 ye­ni üye da­ha ka­tıl­dı. Bun­lar yi­ne üni­ver­si­te­ler­den ge­len 1 tem­sil­ci, der­nek ve va­kıf­lar­dan ge­len 1 tem­sil­ci, kül­tür, sa­nat ve dil ala­nın­da ça­lış­ma­la­rıy­la ta­nın­mış ki­şi­ler ara­sın­dan se­çi­len 1 üye ol­mak üze­re 10'a çı­kar­tıl­dı. Özel­lik­le, De­net­le­me Ku­ru­lu ko­nu­sun­da, Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­si­ne men­sup ar­ka­daş­la­rı­mız…

(Mik­ro­fon oto­ma­tik ci­haz ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı)

BAŞ­KAN - Sa­yın Ba­kan, te­şek­kür edi­yo­rum.

SA­Mİ GÜÇ­LÜ (De­vam­la) - Sa­yın Baş­kan, ben, bir da­ki­ka da­ha…

BAŞ­KAN - Lüt­fen Sa­yın Ba­kan, ha­yır; iki da­ki­ka faz­la sü­re ver­dim.

Te­şek­kür için açı­yo­rum Sa­yın Ba­kan, bu­yu­run.

SA­Mİ GÜÇ­LÜ (De­vam­la) - Pe­ki.

Efen­dim, De­net­le­me Ku­ru­lu ko­nu­sun­da, ar­ka­daş­la­rı­mı­zın tek­li­fiy­le, ik­ti­dar ve ana mu­ha­le­fet par­ti­si ta­ra­fın­dan be­lir­le­ne­cek 2 üye­nin bu Vak­fın De­net­le­me Ku­ru­lun­da yer al­ma­sı­nı ifa­de et­tik. Da­nış­ma Ku­ru­lun­da­ki üye sa­yı­sı da 11'den 35'e çık­tı, 24 ye­ni si­vil üye ila­ve edil­di.

Ben, vak­ti çok aş­tı­ğım için Sa­yın Baş­ka­nım­dan özür di­li­yo­rum. Ko­nuy­la il­gi­li di­ğer ar­ka­daş­la­rım ila­ve açık­la­ma­lar ya­pa­cak­lar­dır.

He­pi­ni­zi say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum. (AK Par­ti sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Güç­lü.

Ta­sa­rı­nın tü­mü üze­rin­de­ki gö­rüş­me­ler ta­mam­lan­mış­tır.

Mad­de­le­ri­ne ge­çil­me­si­ni…

HA­LUK KOÇ (Sam­sun) - Ka­rar ye­ter sa­yı­sı is­ti­yo­rum.

BAŞ­KAN - Ka­rar ye­ter sa­yı­sı ara­ya­ca­ğım Sa­yın Koç.

…oy­la­rı­nı­za su­nu­yo­rum: Ka­bul eden­ler… Ka­bul et­me­yen­ler… Ka­rar ye­ter sa­yı­sı yok­tur.

Bir­le­şi­me beş da­ki­ka ara ve­ri­yo­rum.

Ka­pan­ma Sa­ati: 15.00

 

 

DÖR­DÜN­CÜ OTU­RUM

Açıl­ma Sa­ati: 15.08

BAŞ­KAN: Baş­kan Ve­ki­li Sa­dık YA­KUT

KÂTİP ÜYE­LER: Ha­run TÜ­FEK­Cİ (Kon­ya), Ah­met KÜ­ÇÜK (Ça­nak­ka­le)

BAŞ­KAN - Sa­yın mil­let­ve­kil­le­ri, Tür­ki­ye Bü­yük Mil­let Mec­li­si­nin 100'ün­cü Bir­le­şi­mi­nin Dör­dün­cü Otu­ru­mu­nu açı­yo­rum.

1394 sı­ra sa­yı­lı Ka­nun Ta­sa­rı­sı'nın gö­rüş­me­le­ri­ne kal­dı­ğı­mız yer­den de­vam ede­ce­ğiz.

Ko­mis­yon ve Hükûmet ye­rin­de.

Ta­sa­rı­nın mad­de­le­ri­ne ge­çil­me­si­nin oy­lan­ma­sın­da ka­rar ye­ter sa­yı­sı bu­lu­na­ma­mış­tı. Şim­di ta­sa­rı­nın mad­de­le­ri­ne ge­çil­me­si­ni tek­rar oy­la­rı­nı­za su­na­ca­ğım ve ka­rar ye­ter sa­yı­sı­nı ara­ya­ca­ğım.

Ka­bul eden­ler… Ka­bul et­me­yen­ler… Ka­rar ye­ter sa­yı­sı var­dır ve ka­bul edil­miş­tir.

1'nci mad­de­yi oku­tu­yo­rum:

YU­NUS EM­RE VAK­FI KA­NU­NU TA­SA­RI­SI

Bİ­RİN­Cİ BÖ­LÜM

Amaç, Kap­sam ve Ta­nım­lar

Amaç ve kap­sam

MAD­DE 1- (1) Bu Ka­nu­nun ama­cı; Tür­ki­ye'yi,  kül­tü­rel mi­ra­sı­nı, Türk di­li­ni, kül­tü­rü­nü ve sa­na­tı­nı ta­nıt­mak, Tür­ki­ye'nin di­ğer ül­ke­ler ile dost­lu­ğu­nu ge­liş­tir­mek, kül­tü­rel alış­ve­ri­şi­ni ar­tır­mak, bu­nun­la il­gi­li yurt içi ve yurt dı­şın­da­ki bil­gi ve bel­ge­le­ri dün­ya­nın is­ti­fa­de­si­ne sun­mak, Türk di­li, kül­tü­rü ve sa­na­tı alan­la­rın­da eği­tim al­mak is­te­yen­le­re yurt dı­şın­da hiz­met ver­mek Tür­ki­ye'de Yu­nus Em­re Araş­tır­ma Ens­ti­tü­sü ve yurt dı­şın­da Yu­nus Em­re Türk Kül­tür Mer­kez­le­ri aç­mak için mer­ke­zi An­ka­ra'da olan Yu­nus Em­re Vak­fı­nın ku­rul­ma­sı­na iliş­kin esas ve usûl­le­ri be­lir­le­mek­tir.

BAŞ­KAN - Mad­de üze­rin­de, Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­si Gru­bu adı­na söz is­te­yen Mu­har­rem İn­ce, Ya­lo­va Mil­let­ve­ki­li.

Bu­yu­run Sa­yın İn­ce.

CHP GRU­BU ADI­NA MU­HAR­REM İN­CE (Ya­lo­va) - Sa­yın Baş­kan, sa­yın mil­let­ve­kil­le­ri; siz­le­ri say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum.

Öğ­le­den ön­ce­ki otu­rum­da, her za­man ken­di­sin­den çok şey öğ­ren­di­ği­miz De­ğer­li Ho­ca­mız Sa­yın Yal­çın­taş'ı din­ler­ken, şu dö­nem­de on ta­ne ka­nun say­sak, bir ta­ne­si­ni bu­nu sa­ya­ca­ğı­nı, o ka­dar önem­se­di­ği­ni söy­le­di; keş­ke, ken­di­si­ne ka­tı­la­bil­sey­dim.

Yi­ne, Sa­yın Sa­mi Güç­lü'nün uz­laş­ma­cı ki­şi­li­ğiy­le alt ko­mis­yon­da çe­kin­ce­le­ri­mi­zin önem­li bir kıs­mı­nı gi­der­dik. Fa­kat, yi­ne, çe­kin­ce­le­ri­miz de­vam edi­yor bu­ra­da. Ne­dir bun­lar? Vak­fın adı­nın "Yu­nus Em­re" ol­ma­sı, vak­fın he­men iyi ol­du­ğu­nu, gü­zel ol­du­ğu­nu gös­ter­mez. Bir par­ti kur­sa bi­ri­si, biz te­miz par­ti­yiz de­se, baş­lan­gıç­ta da­ha he­men onu te­miz ola­rak ka­bul ede­me­yiz. Ye­ni bir şe­yin he­men iyi ol­du­ğu­nu ka­bul et­mek, onun gü­zel ol­du­ğu­nu ka­bul et­mek, ye­ni­nin es­ki­leş­me sü­re­ci­ni hız­lan­dı­rır.

Ne­dir bu­ra­da­ki yan­lış­lık­lar? Ben, Sa­yın Ba­kan­dan, bu kür­sü­ye çı­kıp, şu­nu açık­la­ma­sı­nı is­ti­yo­rum: Is­rar­la, İs­pan­yol mo­de­li­ni, İn­gi­liz mo­de­li­ni, Al­man mo­de­li­ni ör­nek al­dı­ğı­nı­zı söy­le­di­niz. Siz, sa­de­ce şu­nu söy­le­yin Sa­yın Ba­kan, çı­kın, bu kür­sü­ye ge­lin, de­yin ki, İs­pan­yol mo­de­lin­de de, Al­man mo­de­lin­de de, İn­gi­liz mo­de­lin­de de yö­ne­tim­ler­de, mü­te­vel­li he­yet­le­rin­de 8 ta­ne ba­kan var. Bir ta­ne gös­te­rin ba­na. Bı­ra­kın 8 ba­ka­nın ol­ma­sı­nı, 1 ta­ne ba­kan var mı bu­ra­lar­da? Siz ma­dem­ki bir si­vil olu­şum oluş­tur­mak is­ti­yor­su­nuz, ama, bu, dev­le­tin si­vil gi­ri­şi­mi gi­bi olu­yor. Ne­den­se, baş­lan­gıç­ta iyi bir dü­şün­ce­nin içi­ne öy­le bir şey sı­kış­tı­rı­yor­su­nuz ki; iş­te, ör­ne­ğin, il­le­re üni­ver­si­te kur­mak. Her­kes is­ter üni­ver­si­te­yi, ama, bir ge­çi­ci mad­de ek­li­yor­su­nuz, di­yor­su­nuz ki: "Ku­ru­cu rek­tör­le­ri Ba­kan­lar Ku­ru­lu atar." He­men ama­cı­nız or­ta­ya çı­kı­yor. De­mek ki, der­di­niz, Üni­ver­si­te­le­ra­ra­sı Ku­ru­lu ele ge­çir­mek.

Bu­ra­da da, yi­ne, ül­ke­mi­zin ta­nı­tı­mı­nın yıl­lar­dır bir so­run ol­du­ğu­nu he­pi­miz bi­li­yo­ruz. Dı­şiş­le­ri bu­nu ya­pa­ma­dıy­sa, ek­sik­lik­ler var­sa, gi­de­re­lim. Ya­ni, Sa­yın Cum­hur­baş­ka­nı ada­yı­mı­zın ya­pa­ma­dı­ğı­nı bir an­lam­da siz ya­pa­cak­sı­nız bu­ra­da Sa­yın Ba­kan. Bu an­lam­da da si­zi kut­lu­yo­rum ta­bii ki.

El­çi­lik­le­ri­mi­zin ol­du­ğu ül­ke­ler­de kül­tür mer­kez­le­ri aça­mı­yor mu­yuz, bu­ra­lar­da dil kurs­la­rı dü­zen­le­ye­mi­yor mu­yuz? Ne­dir ek­sik­li­ği­miz? Bun­la­rı ka­pa­ta­bi­li­riz.

Dı­şiş­le­ri Ba­kan­lı­ğı­nın ba­zı yet­ki­le­ri­ni teş­ki­lat ka­nu­nu­nu de­ğiş­tir­me­den dev­ret­miş olu­yor­su­nuz bu­ra­da. Kül­tür et­kin­lik­le­ri dü­zen­le­ye­cek bi­rim­ler si­vil ör­güt­ler ol­ma­lı, doğ­ru. Fa­kat, az ön­ce de de­di­ğim gi­bi, 8 ba­kan­dan şim­di vaz­geç­mek üze­re ol­du­ğu­nu­zu du­yu­yo­rum, bu­nu 4'e dü­şür­mek üze­re­si­niz herhâlde. Bu, ne­den? Ya­ni, biz mu­ha­le­fet et­me­sey­dik, siz Ba­kan­lar Ku­ru­lu­nun tü­mü­nü ya­za­cak­tı­nız ora­ya, azal­ta azal­ta 4'e ka­dar gel­di­niz. Ül­ke­mi­zi tem­sil ede­cek, ta­nı­ta­cak ki­şi­le­rin, uz­man­la­rın her tür­lü si­ya­si bas­kı­dan uzak ol­ma­la­rı ge­re­kir ki, bu, çok te­mel bir ku­ral­dır. Ya­ni -Dı­şiş­le­ri, Ma­li­ye, Millî Eği­tim, Kül­tür Tu­rizm Ba­ka­nı, 4 ta­ne Dev­let Ba­ka­nı- bu na­sıl bir si­vil olu­şum­dur, doğ­ru­su an­la­ya­bil­miş de­ği­lim.

Yi­ne, Ana­ya­sa'mız açı­sın­dan da sa­kın­ca­lı bir du­rum söz ko­nu­su­dur. Şim­di, ba­kı­nız, be­nim elim­de bir ya­zı var. Ben 2004 yı­lın­da Mec­lis Baş­kan­lı­ğı­na -hem de Millî Eği­ti­min uy­gu­la­ma­la­rı­nı pro­tes­to et­mek için- bir di­lek­çe ver­dim. He­men Dı­şiş­le­ri Ba­kan­lı­ğı­nın ar­ka­sın­da Ömer Sey­fet­tin Li­se­sin­de ders­ler boş ge­çi­yor, fi­zik der­si boş ge­çi­yor. Ben bu­ra­da­ki ders­le­re gir­mek is­ti­yo­rum, üc­ret de is­te­mi­yo­rum, de­dim. İzin is­te­dim Mec­lis Baş­kan­lı­ğın­dan. Ama­cım iki şe­yi gös­ter­mek­ti: Bı­rak­tım Do­ğu'yu, Do­ğu Ka­ra­de­niz'i, Gü­ney­do­ğu'yu, An­ka­ra'nın or­ta­sın­da, Dı­şiş­le­ri Ba­kan­lı­ğı­nın ar­ka­sın­da ders­le­rin boş geç­ti­ği­ni gös­ter­mek is­te­dim.

Mec­lis Baş­kan­lı­ğın­dan ba­na ge­len ya­nıt: "Mil­let­ve­ki­li­nin yü­rüt­me or­ga­nı­na kar­şı ba­ğım­sız­lı­ğı­nı ko­ru­ma al­tı­na alan Ana­ya­sa hük­mü kar­şı­sın­da mil­let­ve­ki­li­nin yü­rüt­me or­ga­nı em­rin­de gö­rev­len­di­ril­me­si, üc­ret alın­ma­sa da­hi müm­kün bu­lun­ma­mak­ta­dır."

Şim­di, na­sıl olu­yor da siz bu Mü­te­vel­li He­ye­tin­de gö­rev ala­cak­sı­nız? Ana­ya­sa'nın 82'nci mad­de­si açık: Tür­ki­ye Bü­yük Mil­let Mec­li­si üye­le­ri şu şu gö­rev­le­ri ya­pa­maz­lar, di­yor.

Bi­zim ba­kan­la­rı­mız ay­nı za­man­da ya­sa­ma­nın bir üye­si, ya­sa­ma üye­le­ri­nin sa­hip ol­duk­la­rı bü­tün hak­la­ra sa­hip­ler. Ya­ni, bir ta­raf­tan mil­let­ve­ki­li­ne di­ye­cek­si­niz "Üc­ret al­ma­dan da ol­sa okul­da gi­dip ders ve­re­mez­sin..." Ama, siz na­sıl bu­ra­da, yö­ne­tim­de gö­rev ala­cak­sı­nız, bu­nu doğ­ru­su an­la­ya­bil­miş de­ği­lim.

Ay­rı­ca, di­ye­cek­si­niz ki: "Millî Eği­tim Vak­fı da var." Millî Eği­tim Vak­fı ka­nun­la ku­rul­muş bir va­kıf de­ğil, ya­ni doğ­ru­dan ana­ya­sal de­ne­ti­me mu­ha­tap ol­ma­mış­tır o. Ay­rı­ca, Millî Eği­tim Vak­fın­da ne­ler dön­dü­ğü­nü yar­gı ka­ra­rıy­la bi­li­yo­ruz. Tef­tiş Ku­ru­lu Baş­ka­nı baş­kan, Per­so­nel Ge­nel Mü­dü­rü yar­dım­cı­sı. Millî Eği­tim bü­rok­rat­la­rı­nın bu ka­dar sı­kı sı­kı­ya sa­hip ol­duk­la­rı, tes­lim al­dık­la­rı o Va­kıf­ta, bel­ge­ler­de tah­ri­fat ya­pıl­dı­ğı, sah­te ev­rak dü­zen­len­di­ği mah­ke­me ka­ra­rıy­la bel­li­dir. Bun­la­rı he­pi­miz bi­li­yo­ruz. "Mil­let­ve­kil­le­ri ol­maz." di­yor­su­nuz, ba­kan­la­rı ya­zı­yor­su­nuz. Bu­nu da­ha ön­ce tar­tış­mış­tık.

Yi­ne, ça­lı­şan­la­rın du­ru­mu… Ar­ka­daş­lar, si­ze bir müj­de ve­re­yim: Ye­tiş­ti­re­bi­lir­se­niz se­çim­le­re ka­dar, çok gü­zel kad­ro­lar çı­ka­cak si­ze. Ya­ni, ak­ra­ba­la­rı fa­lan… Onar ta­ne fa­lan dü­şer adam ba­şı. Ke­sin­lik­le… Ça­lı­şan­la­rı dev­re dı­şı bı­ra­ka­cak­lar, taz­mi­nat­la­rı­nı ve­re­cek­ler. Ne ola­cak? Bir, Dı­şiş­le­ri­nin per­so­ne­li ol­ma­ya­cak ar­tık bun­lar. Kim ola­cak? Vak­fın per­so­ne­li. İki, gü­ven­lik so­ruş­tur­ma­sın­dan da yırt­mış ola­ca­ğız, ya­ni ki­mi is­ter­se­niz onu ala­cak­sı­nız. Ya­ni, 10 ta­ne­den aşa­ğı kad­ro ve­rir­ler­se inan­ma­yın, Ba­kan ken­di­si­ne kul­la­nı­yor de­mek­tir. Onar ta­ne da­ğıt­ma­la­rı la­zım. Ta­bii, öm­rü­nüz ye­ter­se bu­na.

Yi­ne, bu gi­de­ra­yak bir kad­ro­laş­ma ha­rekâtı­dır. Ama, bu va­kıf bir çift­lik ola­cak ar­ka­daş­lar. Bir şey söy­le­ye­yim mi? Bu­nu ina­na­rak söy­le­ye­yim. Kim ik­ti­dar olur­sa ol­sun ora­sı çift­lik olur. Bu sa­de­ce si­ze öz­gü ol­maz. Kim olur­sa ol­sun ora­sı çift­lik olur.

MUS­TA­FA DU­RU (Kay­se­ri) - Biz si­ze ha­zır­lık ya­pı­yo­ruz.

MU­HAR­REM İN­CE (De­vam­la) - Çün­kü, dev­re dı­şı bı­ra­kı­yor­su­nuz. Bu­nu ka­bul­le­ne­bil­mek müm­kün de­ğil.

Yi­ne, ge­nel mü­dür­ler, müs­te­şar­lar fi­lan da var. Sa­yın Ba­ka­na "Ver­me­den al­mak Al­lah'a mah­sus­tur." di­yen ge­nel mü­dür­le­ri­niz var si­zin. "Ver­me­den al­mak Al­lah'a mah­sus­tur." di­yen ge­nel mü­dür­le­ri­niz var. Ne de­mek is­te­di­ği­mi çok iyi bi­lir­si­niz Sa­yın Ba­kan, da­ha faz­la­sı­nı açık­la­ya­mam bu­ra­da. Herhâlde, bu tür ge­nel mü­dür­le­ri bu­ra­da gö­rev­len­dir­me­ye­cek­si­niz di­ye dü­şü­nü­yo­rum.

MEH­MET ER­GÜN DAĞ­CI­OĞ­LU (To­kat) - Al­ma­dan ver­mek mi, de­di­niz?

MU­HAR­REM İN­CE (De­vam­la) - Na­sıl? Na­sıl de­dim?

MEH­MET ER­GÜN DAĞ­CI­OĞ­LU (To­kat) - Ka­yıt­la­ra yan­lış geç­me­sin.

BAŞ­KAN - Sa­yın Dağ­cı­oğ­lu, lüt­fen.

MU­HAR­REM İN­CE (De­vam­la) - Ver­me­den al­mak… Yan­lış söy­le­dim herhâlde.

Sa­yın Dağ­cı­oğ­lu, is­ter­se­niz Sa­yın Ba­ka­nın ya­nı­na gi­din, ne de­mek is­te­di­ği­mi o si­ze an­la­ta­cak­tır.

BAŞ­KAN - Sa­yın İn­ce, lüt­fen Ge­nel Ku­ru­la hi­tap eder mi­si­niz, kar­şı­lık­lı ko­nu­şa­maz­sı­nız, lüt­fen.

MU­HAR­REM İN­CE (De­vam­la) - Herhâlde bun­la­rı bul­ma­ya­cak­sı­nız Sa­yın Ba­kan.

Yi­ne, Sa­yın Ba­kan, si­ze iki ay ön­ce bir so­ru öner­ge­si ver­dim. De­dim ki: "Yan­daş ya­yı­nev­le­ri­ni ko­ru­du­nuz mu? Kü­tüp­ha­ne­le­re ki­tap­la­rı han­gi ya­yı­nev­le­rin­den al­dı­nız?" Sa­yın Ba­kan, ben ana­ya­sal gö­re­vi­mi ya­pı­yo­rum. İki ay­dır bu so­ru öner­ge­me ce­vap ver­me­di­niz. Bu­nu is­ti­yo­rum Sa­yın Ba­kan. Hal­kın kür­sü­sün­den is­ti­yo­rum. Bu­nu is­te­mek be­nim hak­kım. Ka­dük ola­cak ya­kın­da, se­çim var, gi­di­yor. Han­gi ya­yı­nev­le­rin­den al­dı­nız kü­tüp­ha­ne­le­re ki­tap­la­rı? Lüt­fen Sa­yın Ba­kan bun­la­rı açık­la­yı­nız.

Şu man­tık­tan vaz­geç­me­miz la­zım de­ğer­li ar­ka­daş­la­rım: "Pa­ra­yı ben ver­dim, dü­dü­ğü ben ça­la­rım." "Mü­hür kim­de, Sü­ley­man o." Kül­tür iş­le­ri böy­le yü­rü­mez. Ta­bii ki, dev­let bu­ra­da ol­sun, or­ga­ni­zas­yon­la­ra yar­dım­cı ol­sun, hiç iti­ra­zım yok, kat­kı sağ­la­sın, yön­len­dir­sin, ama yö­net­me­sin.

Şim­di, yurt dı­şın­da ül­ke­ni­zi ta­nı­ta­cak­sı­nız, bir şa­ir şi­ir oku­ya­cak. Han­gi şi­iri oku­ya­ca­ğı­na siz mi ka­rar ve­re­cek­si­niz, dev­let mi ka­rar ve­re­cek? Böy­le bir şey ola­maz. Ba­kan­la­rın bu­ra­da ol­ma­ma­sı ge­re­kir. Siz, o 8 sa­yı­sı­nı 4'e dü­şür­se­niz de so­ru­nu çöz­müş sa­yıl­maz­sı­nız.

Ay­rı­ca, bu­ra­da, yi­ne şir­ket­ler ku­ru­la­cak, pa­ra­lar ko­nu­şa­cak, per­so­nel alı­na­cak. Bun­la­rı da­ha net bir şe­kil­de önü­müz­de­ki gün­ler­de tar­tı­şa­ca­ğız, hep bir­lik­te gö­re­ce­ğiz.

Be­nim çe­kin­ce­le­rim bu­ra­ya per­so­nel alı­mıy­la il­gi­li­dir. Bu­ra­da, bu­na gü­ve­ni­yor mu­su­nuz, der­se­niz; gü­ven­mi­yo­rum Sa­yın Ba­kan. Si­ze de gü­ven­mi­yo­rum, siz­den ön­ce­ki­le­re de, siz­den son­ra­ki­le­re de. Ki­şi­le­rin gü­ve­ni üs­tü­ne ku­rul­maz bu. Bu bir si­vil ör­güt de­ğil, "dev­let" adıy­la ku­rul­muş, ye­ni alı­na­cak per­so­ne­li Dı­şiş­le­ri Ba­kan­lı­ğı­nın kad­ro­sun­dan ayı­ra­rak Va­kıf per­so­ne­li yap­mak için ge­ti­ril­miş bir ta­sa­rı­dır. Üzül­dü­ğüm ta­raf ise şu­dur: Bu­ra­da "Yu­nus Em­re" adı­nın ol­ma­sı­dır.

(Mik­ro­fon oto­ma­tik ci­haz ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı)

BAŞ­KAN - Sa­yın İn­ce, lüt­fen, to­par­la­yı­nız.

MU­HAR­REM İN­CE (De­vam­la) - Üzül­dü­ğüm ta­raf ise, bu­ra­da "Yu­nus Em­re" adı­nın ol­ma­sı­dır. "Yu­nus Em­re" adı he­pi­miz için çok say­gın­dır, çok say­gı­de­ğer­dir. Keş­ke, da­ha doğ­ru dü­rüst bir ka­nun­da ol­muş ol­say­dı di­yo­rum, çok te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Baş­kan, say­gı­lar su­nu­yo­rum.

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın İn­ce.

Mad­de üze­rin­de Ana­va­tan Par­ti­si Gru­bu adı­na söz is­te­yen İb­ra­him Öz­do­ğan, Er­zu­rum mil­let­ve­ki­li.

Bu­yu­run Sa­yın Öz­do­ğan.

MUS­TA­FA DU­RU (Kay­se­ri) - Kim adı­na, onu da söy­le.

ZA­FER HI­DI­ROĞ­LU (Bur­sa) - De­mok­rat Par­ti mi, dev­let par­ti­si mi, han­gi­si, adı ne, adı?

AH­MET YE­Nİ (Sam­sun) - Kim adı­na ko­nuş­tu­ğu­nu da söy­le!

ANA­VA­TAN PAR­Tİ­Sİ GRU­BU ADI­NA İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (Er­zu­rum) - Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­ki­li ar­ka­daş­la­rım; 1394 sı­ra sa­yı­lı, Yu­nus Em­re Vak­fı Ka­nu­nu Ta­sa­rı­sı hak­kın­da, şim­di­lik, Ana­va­tan Gru­bu adı­na söz al­mış bu­lun­mak­ta­yım. He­pi­ni­zi say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum. [AK Par­ti sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar (!)] Ma­dem ba­his aç­tı­nız, ben de De­mok­rat Par­ti­nin ka­pa­tıl­dık­tan kırk ye­di yıl son­ra, ya­ni, ya­rım asır son­ra bü­yük mil­le­ti­mi­zin ba­şı­na bir gü­neş gi­bi doğ­du­ğu­nu si­ze ve bü­yük mil­le­ti­mi­ze müj­de­li­yo­rum. Ha­yır­lı, uğur­lu ol­sun. [AK Par­ti sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar (!)]

MUS­TA­FA DU­RU (Kay­se­ri) - Gü­ne­şe bak!

İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (De­vam­la) - De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, mil­le­ti­miz bu­nu iyi al­gı­la­mış­tır. Bü­yük mil­le­ti­miz De­mok­rat Par­ti­nin ru­hu­nu gen­le­rin­de ta­şı­mak­ta­dır. İn­şal­lah, 22 Tem­muz­da he­pi­miz boy öl­çü­şe­ce­ğiz, bo­yu­nu­zun öl­çü­sü­nü Al­lah'ın iz­niy­le ala­cak­sı­nız. (AK Par­ti sı­ra­la­rın­dan gü­rül­tü­ler)

TEV­FİK AK­BAK (Çan­kı­rı) - Özal'ın ke­mik­le­ri sız­lı­yor!

İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (De­vam­la) - De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, ba­kın, Yu­nus Em­re Vak­fı­nın ku­ru­lu­şu, Türk dil, kül­tür ve sa­na­tı­nın pro­mos­yo­nun­da mu­hak­kak çok önem­li bir iş­lev gö­re­cek­tir ve bu ka­nun ta­sa­rı­sı­nı, ha­ki­ka­ten, ayak­ta gu­rur­la ve onur­la se­lam­la­dı­ğı­mı he­pi­ni­ze en de­rin say­gı­la­rım­la tek­rar bil­dir­mek is­ti­yo­rum.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, bi­zim bü­yük mil­le­ti­miz, çok önem ver­di­ği zat­la­rın, me­zar­la­rı­nı, ka­bir­le­ri­ni Ana­do­lu'nun çe­şit­li yer­le­rin­de gös­ter­mek­te­dir­ler. El­bet­te ki, ba­şı­mı­zın ta­cı, çok bü­yük de­ğe­ri­miz, ma­ne­vi di­na­mik­le­ri­miz­den Yu­nus Em­re'nin de Ana­do­lu'nun çe­şit­li yer­le­rin­de kab­ri gös­te­ril­mek­te­dir. Bu ka­bir­ler­den bi­ri­si de, bel­ki in­sa­nı­mı­zın bir­ço­ğu bil­mez, Er­zu­rum'un gü­ney­ba­tı­sın­da, en faz­la 10 ki­lo­met­re uzak­lık­ta­ki Tuz­cu kö­yün­de Yu­nus Em­re'nin kab­ri var­dır ve şey­hi Tap­tuk Ba­ba ile bir­lik­te yan ya­na yat­mak­ta­dır ve de bir Er­zu­rum­lu ola­rak, ger­çek Yu­nus Em­re'nin me­za­rı­nın Er­zu­rum'un Tuz­cu kö­yün­de ol­du­ğu­nu ben siz­ler­le pay­laş­mak is­ti­yo­rum de­ğer­li ar­ka­daş­la­rım.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, şu­ra­sı açık­tır ki, mil­let­le­ri mil­let ya­pan ve on­la­rı di­ğer mil­let­ler­den ayı­ran, her şey­den ön­ce, ruh­la­rı­dır ve mil­let­le­rin ruh­la­rı, dil­le­ri, kül­tür­le­ri ve sa­nat­la­rı be­den­le­rin­de an­cak bir ma­na ifa­de ede­bi­lir­ler.

Biz, dil, ta­rih ve kül­tür ko­nu­sun­da çok şans­lı bir mil­le­tiz. Çün­kü, ru­hu­muz, ta­ri­hin çe­şit­li za­man­la­rın­da top­ra­ğı­mı­zın kül­tü­rel zen­gin­li­ğin­de di­li­mi­zin ya­lın­lı­ğı ve gü­cün­de çağ­lar bo­yu bi­rik­miş­li­ğin bir ese­ri­dir de on­dan. An­cak, bu ese­re bak­ma­dan, onu ko­ru­ma­dan, ge­liş­tir­me­den ve millî ya­pı­mı­zı gür­büz­leş­ti­re­cek bir te­me­le dö­nüş­tür­me­den ba­şa­rı­lı sa­yıl­ma­mız da el­bet­te ki müm­kün de­ğil­dir.

59'un­cu Hükûmet dö­ne­min­de Tür­ki­ye'nin ak­lın­da kül­tür ve sa­na­ta da­ir, Sa­yın Kül­tür ve Tu­rizm Ba­ka­nı Atil­la Koç ve onun, "Kı­yı­la­rın tur­şu­su­nu mu ku­ra­ca­ğım?" ve "Di­ni­ni şey ede­rim!"i ve sa­de­ce sa­nat­çı­lar­la kav­ga­la­rı akıl­da kal­mış­tır.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, bir de ne­yi akıl­da kal­mış­tır, onu da bu­ra­da tek­rar bir ha­fı­za ta­ze­li­ği yap­mak is­ti­yo­rum: Bil­di­ği­niz gi­bi, Ak­da­mar Er­me­ni Ki­li­se­si'ni res­to­re ede­rek aç­mış­tır, fa­kat İs­tan­bul Ka­sım­pa­şa'da­ki ta­rihî Pi­ya­le Pa­şa Kur'an Kur­su'nu da o in­san­la­rı­mı­zın göz­yaş­la­rı, ağ­la­ma­la­rı ara­sın­da da ka­pat­mış­tır ve yık­mış­tır. Bun­la­rı, mil­le­ti­mi­zin ha­fı­za­sın­da tek­rar ta­ze­le­mek is­ti­yo­rum de­ğer­li ar­ka­daş­la­rım.

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, yi­ne, son ola­rak, bir de al­fa­be­de­ki harf­le­ri ar­tır­ma fik­ri var­dı. Ha­fı­za­la­rı­mız­da, Türk kül­tür ve sa­na­tı adı­na tat ve umut ve­ri­ci baş­ka­ca bir mut­lu­lu­ğun sa­hi­bi ol­ma­dık bu Hükûmet dö­ne­min­de.

Ha­tır­lar­sı­nız de­ğer­li ar­ka­daş­lar, AK Par­ti İs­tan­bul Mil­let­ve­ki­li Sa­yın Ek­rem Er­dem'in ver­miş ol­du­ğu ve Mec­lis Ge­nel Ku­ru­lun­da geç­ti­ği­miz şu­bat ayın­da ele alı­nan "Türk­çe­nin bo­zul­ma­sı ve gi­de­rek ya­ban­cı­laş­ma­sı­nın ne­den­le­ri­nin araş­tı­rı­la­rak bu­lun­ma­sı ve ön­lem alın­ma­sı" ko­nu­lu öner­ge gö­rü­şül­dü ve ka­bul edil­di Mec­li­si­miz­de. De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, bu öner­ge, Hükûme­tin, Türk­çe­nin so­run­la­rı­na yak­laş­ma se­vi­ye ve ka­pa­si­te­si­ni çok iyi an­la­tan bir gös­ter­ge­dir. Çün­kü, Türk­çe­de­ki bo­zul­ma en az yir­mi se­ne­dir bu mem­le­ket­te ko­nu­şu­lu­yor ve hâlâ, Mec­li­sin gün­de­mi­ne ge­len "ne­den­le­ri bu­lun­sun" ko­nu­lu bir araş­tır­ma­dan öte­ye de gi­de­mi­yor. Ak­lım­ca bek­ler­dim ki, de­ğer­li ar­ka­daş­lar, han­gi ku­rum­sal ön­lem­le­rin alı­na­ca­ğı ko­nu­su­na gel­miş ol­sun­lar en azın­dan.

Yi­ne, şöy­le dü­şün­düm: Hâlâ, Türk­çe­nin so­run­la­rı­nı tes­pit­le de­ğil Türk­çe­yi han­gi ya­sal ve ku­rum­sal ön­lem­ler­le uy­gu­la­ma­ya ko­ya­ca­ğız; bu­nu ko­nu­şa­lım di­ye çok ar­zu eder­dim, bu­nun ne­den­le­ri­ni araş­tı­ra­lım di­ye çok ar­zu eder­dim. Üs­te­lik, de­ğer­li ar­ka­daş­lar, AK Par­ti­den ar­ka­daş­lar, söz ko­nu­su öner­ge­de, res­to­ran­la­ra ko­nu­lan ya­ban­cı isim­ler­le sa­de­ce meş­gul ol­du. Türk­çe­yi ko­ru­mak için res­to­ran sa­hip­le­ri­ne kal­dıy­sak ar­ka­daş­lar, işi­miz bu ko­nu­da ma­ale­sef çok zor­dur.

Tür­ki­ye'de aci­len ya­pıl­ma­sı ge­re­ken, Türk­çe­yi Ko­ru­ma Ka­nu­nu'nu ta­viz­siz bir bi­çim­de uy­gu­la­mak ve millî eği­ti­mi, tüm öğ­ren­ci­le­re, Türk­çe­yi, bel­li bir stan­dart­ta ve ek­sik­siz öğ­ret­me­nin eği­ti­mi­ni ve­re­bil­mek­tir. Res­to­ran isim­le­riy­le va­kit ge­çi­ren Hükûme­tin yap­tı­ğı ise, sa­de­ce ve sa­de­ce "laf ola be­ri ge­le" ve­ya "dost­lar alış­ve­riş­te gör­sün"den iba­ret­tir.

Ba­kı­nız, bun­dan yak­la­şık iki haf­ta ön­ce, 23 Ni­san­da, 23 Ni­san kut­la­ma­la­rı­na da­ir ha­ber ve­ren TRT-3'te, ya­ni dev­le­tin te­le­viz­yo­nun­da ne gör­düm de­ğer­li ar­ka­daş­lar, siz­ler­le pay­laş­mak is­ti­yo­rum: 23 Ni­san kut­la­ma­la­rı­na da­ir ge­çen bir alt ya­zı "ilk kut­la­ma Ulus'da­ki Mec­lis'tey­di" şek­lin­dey­di. "Ulus" ke­li­me­si (s) har­fiy­le bi­ti­yor de­ğer­li ar­ka­daş­lar, "Mec­lis" de; ama, "Ulus"tan son­ra ge­len (-da) eki (d) har­fiy­le, "Mec­lis"ten son­ra ge­len (d) ise (t) ile ya­zıl­mış. Bu­ra­da bir ku­ral­sız­lık ve im­la ha­ta­sı mev­cut­tur de­ğer­li ar­ka­daş­la­rım ve bu ha­ta­yı yap­ma­yı en­gel­le­yen un­su­run or­ta­la­ma bir li­se eği­ti­mi ol­ma­sı bek­le­nir. Dev­le­tin te­le­viz­yo­nu bu tür ya­zı ha­ta­sı ya­par­sa baş­ka­la­rı ne yap­sın?

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, ül­ke­miz, ma­ale­sef, li­se me­zu­nu­na as­ga­ri bir stan­dart­ta Türk­çe eği­ti­mi ver­me ba­şa­rı­sın­dan yok­sun bir hâlde­dir. Ya­ni, hâli­miz iç­ler acı­sı­dır. Hat­ta, ül­ke­miz­de ye­ter­li uz­man­lık­ta ve sa­yı­da Türk­çe öğ­ret­me­ni de is­tih­dam edi­le­me­mek­te­dir de­ğer­li ar­ka­daş­la­rım. Kır­sal böl­ge­le­ri­miz­de bu yok­sun­luk çok da­ha kat­mer­li ve da­ya­nıl­maz bo­yut­lar­da­dır.

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, bu­nun da dı­şın­da, ül­ke­miz­de ço­cuk­la­rı­mı­za ve öğ­ren­ci­le­ri­mi­ze fark­lı ka­te­go­ri­ler­de eği­tim su­nul­mak­ta­dır. Şu­nu di­le ge­tir­mek ağı­rı­ma gi­di­yor, ama ül­ke­miz­de millî bü­tün­lü­ğe uy­gun bir eği­tim su­nu­la­ma­mak­ta­dır de­ğer­li ar­ka­daş­la­rım. Okul tip­le­ri­ne, sos­yal do­ku­la­ra, ve­sa­ire­ye gö­re fark­lı ede­bi­yat eği­tim­le­ri söz ko­nu­su­dur. Bir mil­le­tin as­la ya­pa­ma­ya­ca­ğı şey­ler­den bir ta­ne­si de, şüp­he­siz ki, eği­tim­de fark­lı kül­tü­rel for­mas­yon­la­ra ve edebî eği­tim­le­re mü­sa­ade edil­me­si­dir. Ba­zı li­se­ler İn­gi­liz ede­bi­ya­tı, ba­zı­la­rı Fran­sız ede­bi­ya­tı öğ­re­tir­ken, Ana­do­lu'da du­rum çok da­ha bam­baş­ka bir hâlde­dir. Bir­kı­sım Türk öğ­ren­ci­si Rus ede­bi­ya­tı­nı ta­nır, bir kıs­mı ta­nı­maz, bir kıs­mı Arap kül­tü­rü­nün for­mas­yo­nu­na ta­bi tu­tu­lur, bir kıs­mı Fran­sız'ın­ki­ne. Bu­nun adı­na "millî eği­tim" de­mek, el­bet­te ki müm­kün de­ğil­dir.

Şa­şır­tı­cı olan bir hu­sus da şu­dur ki: Av­ru­pa Bir­li­ği ül­ke­le­ri ken­di dil­le­ri dı­şın­da eği­ti­me hiç prim ver­mez­ken, biz­de bu, bir ter­cih ve sos­yal sta­tü me­se­le­si­dir. Av­ru­pa ül­ke­le­ri ken­di dil­le­ri dı­şın­da bir üni­ver­si­te­ye da­hi mü­sa­ade et­mez­ler, biz­de ise hiç Türk­çe eği­ti­mi gör­me­den il­ko­kul­dan üni­ver­si­te­ye ve ora­dan ha­ya­ta akış bir övünç me­se­le­si ya­pıl­mak­ta­dır.

Bir dev­le­tin, va­tan­daş­la­rı­na fark­lı ka­te­go­ri­ler­de, fark­lı grup­lar hâlin­de eği­tim ver­me­si ve­ya bu­na mü­sa­ade et­me­si akıl ala­cak bir iş de­ğil­dir ve ül­ke­miz­de olan, ma­ale­sef, bu­dur.

(Mik­ro­fon oto­ma­tik ci­haz ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı)

BAŞ­KAN - Sa­yın Öz­do­ğan, lüt­fen to­par­la­yı­nız.

İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (De­vam­la)- Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Baş­ka­nım .

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, Türk­çe­mi­zin kul­la­nı­mın­da ya­şa­nan so­run, dev­le­tin sun­mak­ta ye­ter­siz kal­dı­ğı eği­tim stan­dar­dı ile doğ­ru­dan ala­ka­lı­dır.

Kö­tü Türk­çe kul­la­nı­mı ko­nu­sun­da, biz­zat hal­kın Türk­çe al­gı­sın­da do­lay­sız bir rol oy­na­yan te­le­viz­yon ya­yın­cı­lı­ğı bü­yük bir rol oy­na­mak­ta­dır.

Tür­ki­ye'de med­ya, Türk­çe­nin kul­la­nı­mın­da en et­ki­li mo­del­ler­den bi­ri­si­dir ve bu mo­del, ma­ale­sef, Türk­çe­mi­zi ze­hir­le­yen bir araç hâli­ne gel­miş­tir.

Okul­la­rın öğ­ren­ci­ye sun­du­ğu Türk­çe eği­ti­mi ise id­di­asız, sev­gi­siz ve se­vi­ye­siz­dir. Av­ru­pa ül­ke­le­rin­de li­se me­zu­ni­ye­ti ana dil­de eği­tim rüş­tü­ne ka­tı ku­ral­lar­la bağ­lan­mış­ken, biz­de Türk­çe rüş­tü­ne de­ğer ve­ril­me­mek­te, li­se­de Türk­çe hâki­mi­ye­ti­ni ga­ran­ti­le­mek­le meş­gul ol­ma­sı ge­re­ken öğ­ren­ci, üni­ver­si­te sı­na­vı­nın ve ders­ha­ne­le­rin kıs­ka­cın­da, Türk­çe­yi es ge­çe­rek li­se dip­lo­ma­sı al­mak­ta­dır.

(Mik­ro­fon oto­ma­tik ci­haz ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı)

BAŞ­KAN - Bu­yu­run Sa­yın Öz­do­ğan.

İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (De­vam­la) - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Baş­ka­nım.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, bu du­rum, zi­ya­de­siy­le ka­bul edi­le­mez ve biz­le­ri de­rin en­di­şe­ye sevk et­me­si ge­re­ken bir du­rum­dur. 59'un­cu Hükûmet, eği­ti­min Türk­çe­yi ko­ru­yu­cu bir stan­dar­da ulaş­ma­sı ko­nu­sun­da sı­fır me­sa­fe kay­det­miş­tir. AK Par­ti Hükûme­ti, bu ko­nu­da da di­ğer alan­lar­da ol­du­ğu gi­bi, hiç­bir viz­yo­nun ve ba­şa­rı­nın sa­hi­bi ol­ma­mış­tır. Me­se­le, di­li­mi­ze ka­rı­şan ya­ban­cı ke­li­me­ler­de de­ğil­dir esas ola­rak.

Uzun tut­mak is­te­mi­yo­rum, ama, kı­sa­ca, Türk­çe­mi­zi kıs­ka­ca alan so­run ala­nı­na bir göz at­mak is­ti­yo­rum. Bu ko­nu­da­ki dü­şün­ce­le­ri­mi de 2'nci mad­de­de an­lat­mak is­ti­yo­rum de­ğer­li ar­ka­daş­la­rım.

He­pi­ni­ze en de­rin say­gı­la­rı­mı su­nu­yo­rum.

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Öz­do­ğan.

Mad­de üze­rin­de şah­sı adı­na söz is­te­yen Re­cep Ga­rip, Ada­na Mil­let­ve­ki­li.

Bu­yu­run Sa­yın Ga­rip.

RE­CEP GA­RİP (Ada­na) - Sa­yın Baş­kan, çok de­ğer­li mil­let­ve­ki­li ar­ka­daş­la­rım; 1394 sı­ra sa­yı­lı Yu­nus Em­re Vak­fı Ka­nun Ta­sa­rı­sı'nın 1'in­ci mad­de­si hak­kın­da söz al­dım. He­pi­ni­zi say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum.

As­lın­da, Yu­nus Em­re'yle il­gi­li böy­le bir va­kıf ku­rul­ma­sı ko­nu­sun­da­ki söz­le­ri­mi­zin içe­ri­si­ne si­ya­sal söy­lem­le­ri­mi­zi ye­ri­ne ge­tir­me­nin ve­ya ifa­de­len­dir­me­nin, Yu­nus Em­re'nin te­va­zu­su­na, an­la­yı­şı­na çok faz­la sığ­dı­ğı­nı dü­şü­ne­mi­yo­rum. Çün­kü, dü­şü­nü­yo­rum, eğer Yu­nus Em­re'de bir­le­şe­mi­yor­sak, Mevlânâ'da bir­le­şe­mi­yor­sak, ta­rihî so­rum­lu­luk­la­rı­mız­da bir­le­şe­mi­yor­sak, ül­ke­mi­zin çı­kar­la­rın­da bir­le­şe­mi­yor­sak, bir­lik ve be­ra­ber­lik­te bir­le­şe­mi­yor­sak, he­men he­men her şe­yi si­ya­se­tin di­liy­le ele al­mak gi­bi bir nok­ta­ya gi­ri­yor­sak, Yu­nus'un ru­ha­ni­ye­ti­ni in­cit­ti­ği­mi­zi dü­şü­nü­yo­rum, Ana­do­lu'yu in­cit­ti­ği­mi­zi dü­şü­nü­yo­rum.

Bu doğ­rul­tu­da, Yu­nus Em­re'nin, özel­lik­le böy­le bir ka­nun ta­sa­rı­sıy­la bir va­kıf et­ra­fın­da Tür­ki­ye'nin iç­te ve dış­ta­ki ya­pı­lan­ma­sın­da Türk di­li­nin, Türk kül­tü­rü­nün an­la­tıl­ma­sı­na çok önem­li bir hiz­met ve­re­ce­ği ko­nu­sun­dan kuş­ku duy­ma­dı­ğı­mı be­lirt­mek is­ti­yo­rum.

"Aş­kın al­dı ben­den be­ni

Ba­na se­ni ge­rek se­ni

Ben ya­na­rım dün ü gü­nü

Ba­na se­ni ge­rek se­ni." di­yen Yu­nus Em­re, ger­çek­ten bir­lik ve be­ra­ber­li­ği her şey­den çok önem­se­miş­tir. Halk şi­iri­mi­zin tar­tış­ma­sız ön­cü­sü olan Yu­nus Em­re, yak­la­şık ye­di yüz yıl­dır, şi­ir­le­riy­le Türk Ede­bi­ya­tı­na ve Türk di­li­ne eş­siz kat­kı­lar sağ­la­mış­tır.

Tüm bun­la­rın ya­nı sı­ra İs­lam'a ve in­san­lı­ğa ba­kış açı­sıy­la, ba­rı­şın, kar­deş­li­ğin ve umu­dun ka­pı­sı ol­muş­tur. Bir­çok şi­iri tür­kü ve ila­hi­le­re ko­nu olan şa­iri­miz, in­ce ve na­if duy­gu ik­li­miy­le esen­lik muş­tu­su­nu çağ­lar öte­si­ne, ya­ni gü­nü­mü­ze ta­şı­mış­tır.

Tür­ki­ye'yi, kül­tür mi­ra­sı­mız Türk di­li­nin ve kül­tür ve sa­na­tı­nın, ulu­sal ve ulus­la­ra­ra­sı nok­ta­la­ra ta­nıt­mak ama­cıy­la Yu­nus Em­re Vak­fı­nın ku­rul­ma­sı­na yö­ne­lik ka­nun ta­sa­rı­sı­nın, bu­gün, yü­ce Mec­li­si­mi­zin ça­tı­sı al­tın­da gö­rü­şü­lü­yor ol­ma­sın­dan son de­re­ce mut­lu ol­du­ğu­mu­zu, bu an­lam­da, ka­nu­nun oluş­ma­sın­da Sa­yın Kül­tür Ba­ka­nı­mız Atil­la Koç Bey'in kat­kı­la­rı­na gö­nül­den, yü­rek­ten te­şek­kür­le­ri­mi arz et­mek is­ti­yo­rum.

Bu ça­lış­may­la, mut­lak su­ret­te yurt için­de ve yurt dı­şın­da önem­li hiz­met­le­rin ba­şa­rıy­la yü­rü­tü­le­ce­ği­ne inan­mak­ta­yız. Bu ça­lış­ma sa­ye­sin­de Yu­nus Em­re'yle il­gi­li tüm do­kü­man­la­rın tek mer­kez­de top­lan­ma­sı, ya­yı­mı ve da­ğı­tı­mı da mut­lak su­ret­te sağ­lan­mış ola­cak.

Yu­nus Em­re mis­yo­nu­nun, ya­pı­la­cak fa­ali­yet ve ça­lış­ma­lar­la ulus­la­ra­ra­sı dü­zey­de ta­nı­tı­mı da mut­lak su­ret­te bü­yük önem ta­şı­ya­cak. Ta­rih­sel so­rum­lu­luk­ta bi­ze ait olan bü­tün de­ğer­le­rin ya­nın­da, Yu­nus'un ken­di di­va­nı­nın ve Yu­nus Em­re an­la­yı­şı­nın, mut­lak su­ret­te, dün­ya ül­ke­le­rin­de, Türk di­li­nin an­la­tıl­ma­sın­da son de­re­ce önem­li hiz­met­ler ve­re­ce­ği­ni ifa­de­len­dir­mek­te de ya­rar gör­mek­te­yiz.

Ara­mız­dan hiç ay­rıl­ma­mış gi­bi, şi­ir­le­ri, fel­se­fe­si, din ve ah­lak an­la­yı­şıy­la, gü­nü­müz top­lu­mu­na önem­li kat­kı­lar­da bu­lun­ma­ya de­vam edi­yor.

Türk kül­tür ve me­de­ni­ye­ti­nin oluş­ma­sın­da Yu­nus Em­re bü­yük iz­ler bı­rak­mış ve Türk mil­le­ti­nin gö­nül ka­pı­sı hâli­ne gel­miş­tir.

"Taş­tın yi­ne de­li gö­nül,

Su­lar gi­bi çağ­lar mı­sın?

Ak­tın yi­ne kan­lı ya­şım,

Yol­la­rı­mı bağ­lar mı­sın?" di­ye mıs­ra­la­rıy­la bi­ze yön gös­te­rir.

On­da bit­me­yen bir sev­gi pı­na­rı­nın sü­rek­li çağ­la­dı­ğı­nı, aşk ka­pı­la­rı­nın ye­ni do­ğan bir gü­neş gi­bi, hiç es­ki­me­den, sol­ma­dan,her gün ye­ni­den doğ­du­ğu­nu söy­ler du­rur.

"Biz her gün ye­ni­den do­ğa­rız,

Biz­den kim usa­na­sı" di­ye mıs­ra­la­rıy­la, her ye­ni gün­le her in­sa­nın ye­ni­den, ye­ni bir gün­le ye­ni do­ğuş ger­çek­leş­tir­di­ği­ni ifa­de eder.

Aşk ka­pı­sı­nı as­la ka­pat­ma­yan, aşk­ta kay­bo­lan Yu­nus Em­re;

"Ben yü­rü­rüm ya­ne ya­ne

Aşk bo­ya­dı be­ni ka­ne

Ne aki­lem ne di­va­ne

Gel gör be­ni aşk ney­le­di." di­yen Yu­nus, şii­riy­le son­suz gi­ze­min için­de ta­nım­lar ken­di­si­ni ve aş­kın son­suz ik­lim­le­ri­ne doğ­ru yol al­ma­mı­zı sağ­lar.

"Bir ga­rip öl­dü di­ye­ler,

Üç gün son­ra du­ya­lar.

So­ğuk su ile yu­ya­lar,

Şöy­le ga­rip ben­ci­le­yin." di­yen Yu­nus, ken­di ya­şa­mı­nı mü­te­va­zı bir an­la­yış­la, bil­ge bir­kaç mıs­ray­la ifa­de­len­di­rir...

(Mik­ro­fon oto­ma­tik ci­haz ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı)

BAŞ­KAN - Sa­yın Ga­rip, lüt­fen to­par­la­yın.

RE­CEP GA­RİP (De­vam­la) - …bir­kaç mıs­ray­la to­par­lar ve an­la­tır. Her ne ka­dar, ve­fat et­ti­ği yer­ler­le il­gi­li bir­den faz­la ri­va­yet­ler ol­sa da, ke­sin olan şu ki, bü­yük halk şa­iri­mi­zin bu­lun­du­ğu ye­rin tüm mil­le­ti­mi­zin kal­bin­de ol­du­ğu­dur.

Ana­do­lu coğ­raf­ya­sı­nın bü­tü­ne sığ­ma­yan bu coş­kun in­san­lar ve Yu­nus Em­re ve Mevlânâ gi­bi, Ho­ca Ah­met Ye­se­vi gi­bi in­san­lar, bu tek bir ye­re hap­se­di­le­me­yen, sığ­dı­rı­la­ma­yan bü­yük de­ha çap­lı in­san­lar­dır.

Yu­nus Em­re, ta­rih say­fa­la­rın­da ba­rış el­çi­si ola­rak ye­ri­ni al­mış. Ta­ri­hin de­rin­lik­le­rin­den ge­len bu ses, dün ol­du­ğu gi­bi bu­gün de he­pi­miz için bü­yük bir has­sa­si­yet­le ku­lak ve­ril­me­si ge­re­ken önem­li me­saj­la­rı ta­şı­mış­tır.

Ana­do­lu'da acı ve göz­ya­şı­nın ya­şan­dı­ğı, hal­kın üs­tün­de ka­ram­sar­lık bu­lut­la­rı­nın do­laş­tı­ğı bir dö­nem­de, sa­vaş ve is­ti­la­lar­dan yor­gun dü­şen hal­kın acı­la­rı­na mer­hem ol­mak için ka­rış ka­rış, tıp­kı Meh­med Âkif Er­soy gi­bi Ana­do­lu'yu ve İs­lam coğ­raf­ya­sı­nı, bu coğ­raf­ya­yı ge­zen Yu­nus Em­re, ger­çek­ten şi­ir­le­ri­ni Ana­do­lu'ya, bu coğ­raf­ya­ya has­re­der.

(Mik­ro­fon oto­ma­tik ci­haz ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı)

BAŞ­KAN - Sa­yın Ga­rip, ek­si­ği­ni­zi ta­mam­la­yın; te­şek­kür için açı­yo­rum.

RE­CEP GA­RİP (De­vam­la) - Pe­ki Sa­yın Baş­ka­nım, çok te­şek­kür edi­yo­rum.

Yu­nus Em­re üze­ri­ne söz­le­ri­mi­zi sür­dü­re­ce­ğiz.

He­pi­ni­ze say­gı­lar su­nu­yo­rum. (AK Par­ti sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Ga­rip.

Mad­de üze­rin­de şah­sı adı­na söz is­te­yen Ay­han Se­fer Üs­tün, Sa­kar­ya Mil­let­ve­ki­li… Yok.

Ha­luk Koç, Sam­sun Mil­let­ve­ki­li.

Bu­yu­run Sa­yın Koç.

HA­LUK KOÇ (Sam­sun) - Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri; gö­rü­şül­mek­te olan, ben­ce çok önem­li, bel­ki de en önem­li ka­nun ta­sa­rı­la­rın­dan bi­ri olan ka­nun ta­sa­rı­sı hak­kın­da şah­sım adı­na söz al­dım. He­pi­ni­zi say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum.

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, fır­sat bu­lur­sam bir­kaç ko­nuş­ma­da da­ha ben de dün Nev­zat Ho­ca'nın de­ğin­di­ği bo­yu­tuy­la ko­nu­yu ele al­ma­ya ça­lı­şa­ca­ğım.

Kı­sa­ca kü­re­sel­leş­me sü­re­ci­ne de­ğin­mek is­ti­yo­rum, ama, kü­re­sel­leş­me­yi, böy­le, kla­sik, eko­no­mik ki­tap­la­rı­nın ya da gü­nü­müz si­ya­set jar­go­nu­nun bi­ze ta­lep et­ti­ği ya da önü­mü­ze ge­tir­di­ği bo­yu­tuy­la al­ma­ma­ya ça­lı­şa­ca­ğım. Ya­ni, salt eko­no­mik pen­ce­re­den dün­ya­da­ki pa­ra ha­re­ket­le­ri­nin ya da dün­ya­da­ki ti­ca­ri den­ge­le­rin, ser­ma­ye ha­re­ket­le­ri­nin gü­nü­müz­de­ki ana­liz­le­ri­ni ya­pa­rak kü­re­sel­leş­me bu­dur de­mek ve bor­sa, fa­iz, dö­viz kıs­ka­cı­na ka­pı­lıp kal­mak ben­ce kü­re­sel­leş­me­yi hiç an­la­ma­mak de­mek­tir.

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, kü­re­sel­leş­me de­di­ği­miz sü­re­cin ya­şa­dı­ğı­mız ta­rih di­li­min­de en önem­li et­ki­le­rin­den bir ta­ne­si, ül­ke­le­rin, ulus­la­rın millî var­lık­la­rı­na, millî geç­miş­le­ri­ne ve millî ya­pı­la­rı­na, kül­tür­le­ri­ne olan olum­suz et­ki­le­ri­dir.

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, ser­ma­ye­nin ya­şam şek­li­mi­ze hük­met­ti­ği bir dö­nem­den ge­çi­yo­ruz. Bu­nu da kla­sik sol kül­tür­den ge­len bir po­li­ti­ka­cı ola­rak "ser­ma­ye" la­fı­nı, ne olur, 1980 ön­ce­si sol li­te­ra­tür ça­pıy­la de­ğer­len­dir­me­yin. Be­nim bah­set­ti­ğim ser­ma­ye, bu­gün, de­min ko­nuş­ma­mın ba­şın­da söy­le­di­ğim gi­bi, millî kim­li­ği­mi­zi ku­şat­ma­ya baş­la­yan ve bi­zi fark­lı bir top­lum, fark­lı ge­le­nek­le­ri haz­met­miş, fark­lı kim­lik­ler­de bir­leş­miş, ho­ca­mın de­di­ği gi­bi, Co­ca Co­la'laş­mış bir kim­li­ğin et­ra­fın­da dü­ğüm­len­miş bir top­lum hâli­ne dö­nüş­tür­me­ye ça­lı­şan ser­ma­ye­den bah­se­di­yo­rum.

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, dik­kat edin, he­pi­miz bel­li bir ya­şın üze­rin­de­yiz. Ya­şa­dı­ğı­mız ya­kın di­li­me ba­kın, biz­den ön­ce­ki­le­re de­ğil. Biz­den ön­ce­ki­le­ri oku­yo­ruz, de­ğer­len­di­ri­yo­ruz. Biz­den ya­şı da­ha bü­yük olan­lar o sü­re­ci bi­la­kis ken­di­le­ri de ya­şa­ya­rak gel­di­ler. Sa­de­ce ken­di ak­lı­mı­zın er­di­ği dö­nem­le­ri bir alt al­ta ko­ya­lım ve bu­gü­ne na­sıl gel­dik, ba­ka­lım. Dik­kat edi­yor mu­su­nuz?

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, git­tik­çe, ül­ke­le­rin, şe­hir­le­rin, şe­hir­ler­de­ki bi­na­la­rın, köy­le­rin, ora­lar­da ya­şa­yan in­san­la­rın tü­ke­tim alış­kan­lık­la­rı­nın, ya­şam bi­çim­le­ri­nin, mü­zik din­le­me alış­kan­lık­la­rı­nın, ye­mek ye­me alış­kan­lık­la­rı­nın, gi­yin­me alış­kan­lık­la­rı­nın hep­si­nin tek­dü­ze­leş­ti­ği ve o bü­yük bah­set­ti­ğim ser­ma­ye ya­pı­sı­nın bi­ze em­ret­ti­ği gi­bi, ken­di kârı­nı he­def alan ya­şam bi­çi­mi­ne doğ­ru hız­la  dö­nüş­tü­ğü­nü gö­re­cek­si­niz. Eğer bu­nu gör­mü­yor­sak çok bü­yük bir ay­maz­lık için­de­yiz. Al­tı­mız­da­ki ha­lı da, ma­sa da, ge­mi de her şey gi­di­yor de­mek­tir.

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, bi­zim si­ya­se­ten de söy­le­mek is­te­di­ği­miz bun­lar. Sa­yın Ga­rip'e bu­ra­da bir iki söz söy­le­mek is­ti­yo­rum. Ta­bii ki, bun­la­rı si­ya­se­ten ter­cü­me ede­ce­ğiz Sa­yın Ga­rip. Bun­dan hiç alın­ma­ya ge­rek yok ve dün Ho­ca'nın da söy­le­di­ği gi­bi, eğer si­zin de ik­ti­dar par­ti­si gru­bu ola­rak bu sü­reç­te ba­zı tah­lil­ler­de ve onun so­nu­cu olan si­ya­si dav­ra­nış­lar­da ha­ta­la­rı­nız var­sa, bu sü­re­cin bi­zi et­ki­le­yen olum­suz nok­ta­la­rın­da bel­ki bir öz eleş­ti­ri yap­ma fır­sa­tı ge­ti­re­cek­tir si­ze de. Doğ­ru al­gı­la­mak ge­re­ki­yor. Bi­zim söy­le­di­ği­miz bu. Yok­sa, gün­lük si­ya­si tar­tış­ma­la­rın içe­ri­sin­de bir ta­raf ola­rak bun­la­rı söy­le­mi­yo­rum. Çok ge­niş bir pen­ce­re­den bu­nu… Dün, ar­tık, Par­la­men­to­nun zor­la­ma ya­sa­la­rı­nın çık­tı­ğı bu­gün­ler­de bi­raz da­ha fel­se­fi, bi­raz da­ha ge­niş bo­yut­lu ko­nuş­ma­lar­la, hem bu­ra­da­ki tan­si­yo­nu hem bir se­çim ön­ce­si top­lu­ma da ge­rek­li ola­cak o hoş­gö­rü­yü sun­ma gö­re­vi içe­ri­sin­de de­ğer­len­di­rin lüt­fen.

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, be­nim bu ko­nu­da söy­le­ye­cek­le­rim var. Bu sü­re­ci… Kim­lik ne­dir tar­tış­ma­sı­na gir­mek is­ti­yo­rum ve Yu­nus'u, ben, ça­ğı­nı aşan bir kim­lik ola­rak, biz­zat rah­met­li Ho­cam, Ga­la­ta­sa­ray Li­se­sin­den Ta­hir Alan­gu'nun an­la­tı­mıy­la bi­raz Yu­nus Em­re'yi…

(Mik­ro­fon oto­ma­tik ci­haz ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı)

BAŞ­KAN - Sa­yın Koç, bu­yu­run.

HA­LUK KOÇ (De­vam­la) - …ça­ğı­nı aşan çok na­dir kim­lik­ler­den bi­ri ola­rak an­lat­ma­sın­dan ak­lım­da ka­lan­la­rı siz­ler­le pay­laş­mak is­ti­yo­rum.

Rah­met­li Ta­hir Alan­gu, son de­re­ce önem­li, Türk ede­bi­ya­tı an­to­lo­ji­le­ri dü­zen­le­yen ve ders­le­rin­de sı­nıf geç­me kay­gı­sı ol­ma­yan ve ina­nıl­maz bir di­ya­lek­tik­le ders an­la­tan ve o sı­nıf­ta ol­ma­yan öğ­ren­ci­le­rin de o der­se ka­tıl­dı­ğı -li­se dü­ze­yin­de bu, üni­ver­si­te am­fi­le­rin­den bah­set­mi­yo­rum- bir ki­şiy­di. Bu ara­da, onu da bu­ra­da tek­rar Al­lah'tan rah­met di­le­ye­rek an­mak is­ti­yo­rum hu­zu­ru­nuz­da ve onun ba­kı­şıy­la da Yu­nus Em­re'yi kı­sa­ca de­ğer­len­dir­mek ge­re­ki­yor ve ka­nun ta­sa­rı­sın­da "Yu­nus Em­re" adı­nın amaç­la na­sıl bü­tün­leş­ti­ği­nin al­tı­nı çiz­me­miz ge­re­ki­yor.

Evet, şim­di­lik te­şek­kür edi­yo­rum, say­gı­la­rı­mı su­nu­yo­rum. (Al­kış­lar)

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Koç.

Mad­de­yi oy­la­rı­nı­za su­nu­yo­rum: Ka­bul eden­ler… Ka­bul et­me­yen­ler… Ka­bul edil­miş­tir.

2'nci mad­de­yi oku­tu­yo­rum:

Ta­nım­lar

MAD­DE 2- (1) Bu Ka­nun­da ge­çen;

a) Ba­kan­lık: Kül­tür ve Tu­rizm Ba­kan­lı­ğı­nı,

b) Baş­kan­lık: Yu­nus Em­re Vak­fı Baş­kan­lı­ğı­nı,

c) Ens­ti­tü: Bu Ka­nu­nun amaç­la­rı­nı ger­çek­leş­tir­mek üze­re eği­tim ve öğ­re­tim ile bi­lim­sel araş­tır­ma ve uy­gu­la­ma ya­pan Vak­fa bağ­lı ku­ru­lu­şu,

ç) Kül­tür Mer­ke­zi: Vak­fın amaç­la­rı­nı, her tür­lü ta­nı­tım, kül­tür, sa­nat, eği­tim ve sos­yal fa­ali­yet­le­ri ger­çek­leş­tir­mek için yurt dı­şın­da Vak­fa bağ­lı ola­rak ku­ru­lan ve Yu­nus Em­re Türk Kül­tür Mer­ke­zi ola­rak isim­len­di­ri­le­cek bi­rim­le­ri,

d) Mü­te­vel­li He­yet: Yu­nus Em­re Vak­fı Mü­te­vel­li He­ye­ti­ni,

e) Onur ku­ru­lu: Kül­tür Mer­ke­zi­nin bu­lun­du­ğu şe­hir­de ta­nın­mış Türk ve ya­ban­cı iş adam­la­rı, bi­lim adam­la­rı, sa­nat­çı­lar gi­bi Kül­tür Mer­ke­zi­ne ve kül­tü­rel alış­ve­ri­şe kat­kı­da bu­lu­na­cak ki­şi­ler­den olu­şan ku­ru­lu,

f) Va­kıf: Yu­nus Em­re Vak­fı­nı,

g) Yö­ne­tim Ku­ru­lu: Yu­nus Em­re Vak­fı Yö­ne­tim Ku­ru­lu­nu,

ifa­de eder.

BAŞ­KAN - Mad­de üze­rin­de, Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­si Gru­bu adı­na söz is­te­yen Enis Tü­tün­cü, Te­kir­dağ Mil­let­ve­ki­li. (CHP sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

CHP GRU­BU ADI­NA ENİS TÜ­TÜN­CÜ (Te­kir­dağ) - Te­şek­kür ede­rim Sa­yın Baş­kan.

Son de­re­ce önem­li, bi­ze gö­re, bir ya­sa ta­sa­rı­sı üze­rin­de gö­rü­şü­yo­ruz. Ben­den ön­ce bu kür­sü­de bu ko­nu­da­ki gö­rüş­le­ri­ni di­le ge­ti­ren ar­ka­daş­la­rı­ma te­şek­kür edi­yo­rum.

Bu ya­sa ta­sa­rı­sı çok önem­li ger­çek­ten. Ne­den önem­li? Çün­kü, biz, ne ya­zık ki, geç­mi­şi­miz­de­ki gü­zel­lik­le­rin, zen­gin­lik­le­rin, hat­ta üs­tün­lük­le­rin, bi­ze gö­re, pek far­kın­da de­ği­liz. İş­te, bu ya­sa ta­sa­rı­sı, hem Türk di­li­nin ev­ren­sel bir dil hâli­ne dö­nüş­me­si­ne kat­kı ya­pa­cak­tır hem de geç­mi­şi­mi­zin inanç, kül­tür ve fel­se­fi zen­gin­lik­le­ri­ni gü­nü­mü­ze, hat­ta ge­le­ce­ğe da­ha da ge­liş­ti­re­rek ta­şı­ya­cak­tır.

Türk di­li ve ede­bi­ya­tı­nın en bü­yük şa­ir­le­rin­den bi­ri, Ana­do­lu fel­se­fe­si­nin ün­lü oza­nı Ko­ca Yu­nus hak­kın­da ko­nuş­mak hem çok ko­lay hem de çok zor. Yu­nus'un de­rin­li­ği­ni kav­ra­mak ge­re­ki­yor ko­nuş­mak için.

Yu­nus'un çok ün­lü bir öz­de­yi­şi var, onun­la baş­la­mak is­ti­yo­rum. De­miş ki ko­ca Yu­nus: "Dün­ya be­nim rız­kım­dır/ Hal­kı ken­di hal­kım­dır."

Yi­ne­li­yo­rum: "Dün­ya be­nim rız­kım­dır/ Hal­kı ken­di hal­kım­dır."

Yu­nus Em­re bu öz­de­yi­şiy­le, ka­nı­mız­ca, hü­ma­niz­ma fel­se­fe­si­ni ne­re­dey­se bir inanç hâli­ne ge­tir­me­ye ça­lış­mış­tır. Yu­nus'u an­la­mak için, -az ön­ce de­di­ğim gi­bi- 13'ün­cü yüz­yıl­da­ki Ana­do­lu hü­ma­niz­ma­sı­nı 13'ün­cü yüz­yıl­da yük­se­len o in­san­lık ışı­ğı­nı, o fel­se­fe­yi iyi kav­ra­mak ge­re­ki­yor.

Ana­do­lu dü­şü­nür­le­ri, -da­ha 13'ün­cü yüz­yıl­da- in­sa­nın, bil­gi­nin, eme­ğin, sev­gi­nin, hoş­gö­rü ve da­ya­nış­ma­nın en önem­li de­ğer­ler ol­du­ğu­nu 13'ün­cü yüz­yıl­da in­san­lı­ğa ka­zan­dır­mış­lar­dır. İn­san-dev­let iliş­ki­le­rin­de, in­sa­nın dev­let­ten ön­ce gel­di­ği­ni, dev­le­tin in­sa­nın hiz­me­tin­de ol­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni di­le ge­tir­miş­ler­dir. Ki­mi za­man si­ya­sal ik­ti­dar­la­rı sor­gu­la­yan, güç­lü­le­ri sor­gu­la­yan, hal­ka zul­me­den­le­re baş­kal­dı­ran bir da­ya­nış­ma için­de, bir tep­ki için­de, bir hak ara­yan an­la­yış için­de ol­muş­lar­dır. Bu te­mel­de sev­gi­nin öne­mi, bil­gi­nin de­ğe­ri, öz­gür­lü­ğün an­la­mı, ka­dı­nın say­gın­lı­ğı, da­ya­nış­ma ve pay­la­şı­mın er­de­mi gi­bi ko­nu­lar­da -Sa­yın Ha­luk Koç'un da ifa­de et­ti­ği gi­bi- ça­ğı­nı ve coğ­raf­ya­sı­nı çok aşan dü­şün­sel açı­lım­lar in­san­lık ta­ri­hi­ne ka­zan­dı­rıl­mış­tır. Bu açı­lım­lar -dün de ifa­de et­me­ye ça­lış­tım- hem dün­ya fel­se­fe ta­ri­hi hem de in­san hak­la­rı ta­ri­hi açı­sın­dan son de­re­ce önem­li­dir. Bu açı­lım­lar, Ana­do­lu in­sa­nı­nın ya­şam fel­se­fe­si­ni şe­kil­len­dir­miş­tir ve Ana­do­lu'nun in­san odak­lı, in­san mer­kez­li, da­ya­nış­ma­cı halk kül­tü­rü­nün de te­me­li­ni oluş­tur­muş­tur. Da­ha son­ra­la­rı Os­man­lı coğ­raf­ya­sı­nın önem­li bir bö­lü­mü­ne ya­yı­lan bu da­ya­nış­ma­cı halk kül­tü­rü ne­sil­den ne­si­le ak­ta­rı­la­rak gü­nü­müz Tür­ki­ye'si­ne mi­ras  kal­mış­tır.

Dün de ifa­de et­me­ye ça­lış­tı­ğım gi­bi, bu dü­şün­sel açı­lım­la­rın Ba­tı dün­ya­sın­da­ki Rö­ne­sans ha­re­ke­tin­den iki yüz yıl ön­ce ya­pıl­mış ol­ma­sı son de­re­ce önem­li­dir. Çün­kü, Ba­tı in­sa­nı­nın Or­ta Çağ ka­ran­lı­ğı için­de bu­nal­dı­ğı bir dö­nem­de, Ana­do­lu'da din­sel dog­ma­la­rı aş­ma­ya ça­lı­şan, ka­tı din­ci­lik­ten uzak; cin­si­yet, soy, sop ve ka­bi­le fark­lı­lı­ğı gö­zet­me­yen bir in­san ve sev­gi an­la­yı­şı sa­vu­nul­muş­tur. Ana­do­lu hü­ma­niz­ma­sı­nın ev­ren­sel bo­yut­la­rı, ne ya­zık ki, az ön­ce de ifa­de et­ti­ğim gi­bi, hem fel­se­fe ta­ri­hi hem de in­san hak­la­rı ta­ri­hi açı­sın­dan ye­te­rin­ce al­gı­la­na­bil­miş de­ğil­dir. Bu du­rum, bu top­ra­ğın in­sa­nı biz­ler açı­sın­dan son de­re­ce üzün­tü ve­ri­ci bir du­rum­dur, bu­nun al­tı­nı çiz­mek du­ru­mun­da­yız. İş­te, bu ya­sa ta­sa­rı­sı, geç de ol­sa, öy­le sa­nı­yo­rum, bu ek­sik­li­ği be­lir­li öl­çü­de gi­de­re­cek­tir.

Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri; bu ko­nuş­ma­dan ya­rar­la­na­rak şu an­da, ko­nuş­ma­mın bu bö­lü­mün­de, Yu­nus'un fel­se­fe­sin­de­ki in­san var­lı­ğı­nın ne an­la­ma gel­di­ği­ni kı­sa da ol­sa siz­le pay­laş­mak is­ti­yo­rum. Yu­nus'un fel­se­fe­sin­de, in­san var­lı­ğı, di­ğer tüm var­lık­lar­dan üs­tün tu­tul­muş­tur, hat­ta, bir yö­nüy­le kut­sal gö­rül­müş­tür. Bu du­ru­mun, Tan­rı'nın in­sa­nı ya­ra­tır­ken ken­di­sin­den in­sa­na önem­li ni­te­lik­ler ak­tar­mış ol­du­ğun­dan kay­nak­lan­dı­ğı dü­şü­nül­müş­tür. Bu ne­den­le, bu dün­ya gö­rü­şü­ne gö­re in­san, sa­hip ol­du­ğu akıl, dü­şün­ce gü­cü ve ye­te­nek­le­ri açı­sın­dan, Tan­rı'nın, Al­lah'ın ken­di­si­ne ak­tar­dı­ğı de­ğer­le­rin an­la­mı­nı ve de­ğe­ri­ni çok iyi kav­ra­ma­lı­dır. Ba­kı­nız, bu ko­nu­da, Yu­nus Em­re ne de­miş:

"Çok ara­dım öz­le­dim, ye­ri gö­ğü ara­dım,

Çok ara­dım bu­la­ma­dım, bul­dum in­san için­de."

Yi­ne, bu çer­çe­ve­de de­miş ki Ko­ca Yu­nus:

"Bu tıl­sı­mı bağ­la­yan

Tür­lü dil­de söy­le­yen

Ye­re gö­ğe sığ­ma­yan

Sığ­mış bir can için­de."

Yi­ne, bu çer­çe­ve­de Yu­nus'a gö­re, in­san var­lı­ğı, Tan­rı ve ev­ren­le öy­le­si­ne bü­tün­leş­ti­ril­miş­tir ki, in­san, san­ki Tan­rı'dan -ki, Tan­rı yü­ce Al­lah- o fel­se­fi inan­ca gö­re, bir yü­ce nur, son­suz bir ener­ji kay­na­ğı ola­rak gö­rül­müş­tür; bu yü­ce ener­ji kay­na­ğın­dan, son­suz ener­ji kay­na­ğın­dan dı­şa fış­kır­may­la oluş­muş­tur. Bir dı­şa fış­kır­ma ol­muş ev­re­nin bir bö­lü­mü, bir dı­şa fış­kır­ma ol­muş bir di­ğer bö­lü­mü ve in­san… Bu şe­kil­de ve bu ne­den­le­dir ki, Yu­nus "Bir ben var ben­de, ben­den içe­ru." di­ye­bil­miş­tir bu inanç­la ve bu me­sa­ja Mevlânâ, ay­nı za­man ke­si­tin­de şöy­le eş­lik et­miş­tir, Ana­do­lu fel­se­fe­si­nin tü­mü­nün gö­rün­me­si açı­sın­dan:

"Gön­lüm­de­ki iç ve dış O'dur. Ben­de can O.

Göv­dem, da­ma­rım, ru­hum O'dur. Ben­de kan O.

Tek Tan­rı­ya, çok tan­rı­ya tap­mak bir mi?

Bak ben­ze­ri yok var­lı­ğı­mın: Var olan O." Ve Mevlânâ'nın bu me­sa­jı­na Ha­cı Bek­taş Ve­li "İn­cin­sen de in­cit­me." de­miş, "Düş­ma­nı­nı­zın da in­san ol­du­ğu­nu unut­ma­yı­nız." de­miş 13'ün­cü yüz­yıl­da.

Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri; dün de ifa­de et­me­ye ça­lış­tım, ün­lü şa­iri­miz, oza­nı­mız Meh­med Âkif'le il­gi­li ya­sa ta­sa­rı­sı gö­rü­şü­lür­ken, bu dü­şün­ce­ler, şu an­da, dün­ya­da İs­lam ile de­mok­ra­si­yi en faz­la ve en iyi şe­kil­de bağ­daş­tır­ma ola­na­ğı­nı Tür­ki­ye'ye sağ­la­mış­tır, bi­ze sağ­la­mış­tır. Biz, şu an­da, İs­lam ile de­mok­ra­si­yi ev­ren­sel bo­yut­ta en iyi bağ­daş­tı­ran bir ül­ke ko­nu­mun­da isek, bu fel­se­fe­ye borç­lu­yuz.

Sa­yın Ba­ka­nı­mız Ay­dın bu­ra­da­lar, Sa­yın Kül­tür Ba­ka­nı­mız bu­ra­da­lar ve Plan ve Büt­çe Ko­mis­yo­nun­da bu ko­nu­da yap­mış ol­du­ğu­muz bir açı­lı­ma Sa­yın Ay­dın'ın da coş­kuy­la ka­tıl­dı­ğı­na ta­nık ol­mak­tan mem­nu­ni­ye­ti­mi, bir da­ha, bu­ra­da siz­ler­le pay­laş­mak is­ti­yo­rum.

Bu Ana­do­lu fel­se­fe­si­nin, bu in­san­lık âle­min­de er­ken Rö­ne­sans ışı­ğı­nın ça­kıl­ma­sın­da, ya­kıl­ma­sın­da alın te­ri olan ko­ca Yu­nus'un, Türk di­li­ne yap­tı­ğı kat­kı­lar­la bir ara­da, önü­müz­de­ki yıl­lar­da in­san­lık âle­mi­ne, bu fel­se­fe açı­sın­dan çok da­ha ge­niş açı­lım­lar ve ufuk­lar sağ­la­ya­ca­ğı­na ina­nı­yo­rum ve bu ya­sa ta­sa­rı­sı­nın da, bu­ra­da, bu ko­nu­da, bi­ze önem­li ola­nak­lar ve fır­sat­lar sağ­la­dı­ğı­nı gö­rü­yo­rum.

(Mik­ro­fon oto­ma­tik ci­haz ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı)

BAŞ­KAN - Sa­yın Tü­tün­cü, lüt­fen to­par­la­yı­nız.

ENİS TÜ­TÜN­CÜ (De­vam­la) - Bu ya­sa ta­sa­rı­sı­nı ha­zır­la­yan Sa­yın Ba­ka­nı­mı­za, Hükûme­te ve bu ya­sa ta­sa­rı­sı­nın ol­gun­laş­ma­sın­da  alın te­ri dö­ken bü­tün ar­ka­daş­la­ra te­şek­kür­le­ri­mi ve şük­ran­la­rı­mı su­nu­yo­rum. (Al­kış­lar)

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Tü­tün­cü.

Mad­de üze­rin­de, Ana­va­tan Par­ti­si Gru­bu adı­na söz is­te­yen İb­ra­him Öz­do­ğan, Er­zu­rum Mil­let­ve­ki­li.

Bu­yu­run Sa­yın Öz­do­ğan.

ANA­VA­TAN PAR­Tİ­Sİ GRU­BU ADI­NA İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (Er­zu­rum) - Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­ki­li ar­ka­daş­la­rım; 1394 sı­ra sa­yı­lı, Yu­nus Em­re Vak­fı Ka­nu­nu Ta­sa­rı­sı'nın 2'nci mad­de­sin­de, Ana­va­tan Par­ti­si Gru­bu adı­na söz al­mış bu­lun­mak­ta­yım. He­pi­ni­zi, tek­rar, say­gıy­la se­lam­la­rım.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, ha­ki­ka­ten, bu ya­sa ta­sa­rı­sı üze­rin­de, ben de his­si­ya­tı­mı şöy­le bil­dir­mek is­ti­yo­rum, be­lirt­mek is­ti­yo­rum yü­ce hu­zu­ru­nuz­da: Dört bu­çuk yıl­lık sü­reç içe­ri­sin­de bu­ra­da çok ka­nun­lar çı­kar­dık. Ha­ki­ka­ten çok önem­se­di­ğim ya­sa ta­sa­rı­la­rın­dan bir ta­ne­si­dir. İn­şal­lah, bu­gün ka­nun­la­şa­cak. Ben de bu ko­nu­da bu ya­sa ta­sa­rı­sı­nı ha­zır­la­yan her­ke­se, kat­kı­sı olan her­ke­se te­şek­kür­le­ri­mi tek­rar bil­dir­mek is­ti­yo­rum.

Ta­bii, bu Vak­fın adı­nın Yu­nus Em­re ol­ma­sı ha­se­biy­le bu­ra­ya çı­kan de­ğer­li ko­nuş­ma­cı­lar Yu­nus Em­re hak­kın­da çe­şit­li gö­rüş­ler bil­dir­miş­ler­dir; ki­mi­si, Yu­nus Em­re fel­se­fe­si ola­rak bah­set­miş­tir, Yu­nus Em­re dü­şün­ce­si ola­rak bah­set­miş­ler­dir.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, ben bu ko­nu­da bir iki cüm­le ko­nuş­mak is­ti­yo­rum. Yu­nus Em­re'nin öğ­re­ti­si­ne her kim ne ad ve­rir­se ver­sin, şu­ra­sı mu­hak­kak­tır ki, Yu­nus Em­re bu öğ­re­ti­si­nin ışı­ğı­nı, ışı­ğı­nın te­me­li­ni ta­ma­mıy­la İs­la­mi­yet'ten ve hak din olan İs­la­mi­yet'in Kur'an-ı Ke­rim ki­ta­bın­dan al­mış­tır de­ğer­li ar­ka­daş­la­rım. Bir in­san Yu­nus Em­re fel­se­fe­si­ni öğ­re­nir­ken, eğer Kur'an-ı Ke­rim'i bil­mi­yor­sa bi­le, ke­sin­lik­le, o in­san, o bi­lim ada­mı, Kur'an-ı Ke­rim'le iş­ti­gal edi­yor de­mek­tir. Bir de­fa, bu­nu, bu­ra­da pay­laş­mak is­ti­yo­rum ve yi­ne, Türk­çe üze­ri­ne ha­zır­la­dı­ğım ba­zı not­la­ra hu­zur­la­rı­nız­da de­vam et­mek is­ti­yo­rum de­ğer­li ar­ka­daş­la­rım.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, ya­ban­cı kö­ken­li ke­li­me, kav­ram kul­la­nı­mı, bü­tün dil­ler­de, ala­na, di­li kul­la­nan gru­bun mes­le­ki ve eği­tim­sel ola­rak pay­da­la­rı­na bağ­lı ola­rak yay­gın olan bir du­rum­dur. Ang­lo­sak­son ül­ke­ler­de fi­kir üre­ti­min­de ve de­ği­şik alan­lar­da­ki akım­lar­da ön­de ol­duk­la­rı için, İn­gi­liz­ce, ulus­la­ra­ra­sı alan­da ter­mi­no­lo­jik ola­rak hâkim du­rum­da­dır. Bu bah­set­ti­ğim du­rum, dil ki­şi­li­ği çok güç­lü olan baş­ka dil­ler için de el­bet­te ge­çer­li­dir. Ör­ne­ğin Al­man­ca, dil ki­şi­li­ği ola­rak, en az İn­gi­liz­ce ka­dar, hat­ta da­ha da güç­lü­dür. La­kin, ter­mi­no­lo­jik ola­rak ye­ni dü­şün­sel ge­li­şim­le­ri ifa­de eden alan­lar­da İn­gi­liz­ce'nin et­ki­si çok da­ha önem­li­dir. Al­man­ca ko­nu­şan ül­ke­le­rin call cen­ter'la­rı var. Me­se­la, new eco­nomy kav­ra­mı gün­de­me hâkim. Cen­ter ma­ins­tre­aming, bu­nun Al­man­ca­sı yok, an­cak yo­rum­la­na­bi­lir, çün­kü dü­şün­sel for­mas­yo­nun ilk çı­kı­şı Al­man­ca da de­ğil ve ye­ri­ne baş­ka da bir şey ko­nul­ma­mış, sağ­lık ve top­lum po­li­ti­ka­sı­nın bel­li yön­le­ri­ni be­lir­le­me­de kul­la­nıl­mak­ta­dır.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, Al­man­ca ko­nu­şu­lan ül­ke­ler­de, mu­ha­fa­zakâr ke­sim­ler, ge­nel­de, bu tür kav­ram­lar­dan uzak du­ru­yor­lar. Hris­ti­yan de­mok­rat­la­rın li­be­ral ke­sim­le­ri bu ter­mi­no­lo­ji­yi kul­lan­mak­tan im­ti­na et­mez­ken, da­ha mu­ha­fa­zakâr olan ka­nat­lar kul­lan­mı­yor bu tür kav­ram­la­rı.

Dil ve ya­ban­cı ter­mi­no­lo­ji kul­la­nı­mın­da iki hu­sus var: Bi­rin­ci­si, yu­ka­rı­da bah­set­ti­ğim ulus­la­ra­ra­sı et­ki­le­şi­min art­ma­sı­na bağ­lı olan ve güç­lü dil­le­ri de kap­sa­yan ol­gu; di­ğe­ri ise, Türk­çe kul­la­nı­mı­nın te­mel ba­zı me­se­le­le­ri.

Türk­çe­nin dil ola­rak bir me­se­le­si yok el­bet­te ki. Zi­hin­sel, en­te­lek­tü­el ve duy­gu­sal an­lam­da ifa­de için, her an­lam­da da Türk­çe ye­ter­li. Edebî ta­dı yük­sek edebî eser­le­rin baş­ka dil­le­re ter­cü­me­si ko­lay ve et­ki gü­cü­nü ter­cü­me son­ra­sı da mu­ha­fa­za edi­yo­ruz. La­kin, di­li­ni bu ka­dar kö­tü kul­la­nan baş­ka bir mil­let de bul­mak müm­kün de­ğil­dir. Bu ba­kım­dan, el­bet­te ki mil­let­çe ve he­yet­çe he­pi­miz bu ko­nu­da çok üz­gü­nüz.

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, bu da son yir­mi beş se­ne­nin top­lum ge­li­şi­mi sü­re­ciy­le ala­ka­lı bir me­se­le­dir. Ba­kan­lık­la­rın İn­ter­net say­fa­la­rın­da da­hi dü­şük cüm­le ve ya­zı­lım ha­ta­sı ma­ale­sef mev­cut­tur. Bu­nu, Sa­yın Ba­kan­la­rın dik­kat­le­ri­ne arz et­mek is­ti­yo­rum. Ba­kan­lık­la­ra ait say­fa­la­rın cid­di kon­trol­ler­den geç­me­den ya­yın­lan­ma­sı, esa­sen, hiç ol­ma­ma­sı ge­re­ken bir du­rum­dur da. Onun için, Sa­yın Ba­kan­la­rı­mı­zın pür­dik­kat ke­sil­me­le­ri la­zım bu ko­nu­da.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, te­le­viz­yon­lar­da ve­ya baş­ka yer­ler­de ko­nu­şan in­san­la­rın, bo­zuk cüm­le­le­rin ya­nı sı­ra, ko­nu­şur­ken yüz kas­la­rı­nı kul­la­nış­la­rı, za­ten so­ru­nun ki­şi­lik bo­yu­tu­nu gös­te­ri­yor. Asi­met­rik, abar­tı­lı ağız ha­re­ket­le­ri, ton­la­ma bo­zuk­luk­la­rı ve­ya si­ze ge­ri dö­nen te­le­fo­nist­ler, si­zi yön­len­di­ren ha­va li­ma­nı gö­rev­li­le­ri, bun­lar çok çiğ ola­rak baş­ka dil­ler­den alın­mış ka­lıp­lar ve su­ni ke­li­me­ler kul­la­nı­yor­lar.

Bir baş­ka nok­ta da, öz Türk­çe akım­la­rı­nın, bil­has­sa aşı­rı­ya kaç­tık­la­rı za­man, di­lin do­ğal do­ku­su­na za­rar ve­ri­yor ve top­lu­mun duy­gu­sal bir­le­şi­mi­ne ba­ri­yer teş­kil edi­yor ol­ma­la­rı­dır. Es­ki Türk­çe­nin okul­lar­da, en azın­dan iyi eği­tim ver­me id­di­asın­da olan okul­lar­da öğ­re­til­me­si­nin çok önem­li ol­du­ğu­nu dü­şü­nü­yo­rum. Türk­çe na­sıl ge­liş­tiy­se, o hâliy­le, otur­muş bir dil ge­li­şi­mi­nin ga­ran­ti­si ola­rak öğ­re­til­me­li.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, bir di­ğer hu­sus da şu: Mec­li­si­miz­de şu­bat ayın­da ka­bul edi­len, Türk­çe­nin bo­zul­ma­sı ve gi­de­rek ya­ban­cı­laş­ma­sı­nın ne­den­le­ri­nin araş­tı­rı­la­rak bu­lun­ma­sı ve ön­lem alın­ma­sı ko­nu­lu öner­ge tar­tı­şı­lır­ken, "tıp kav­ram­la­rı Türk­çe­leş­sin" gi­bi bir fi­kir or­ta­ya atıl­dı. Uz­man di­li di­ye­bi­le­ce­ği­miz alan­lar­da ya­ban­cı kav­ram kul­la­nı­mı­nın dil üze­rin­de yı­kı­cı bir et­ki­si ola­maz, za­ten baş­ka tür­lü­sü müm­kün de­ğil­dir. De­ğer­li ar­ka­daş­lar, bir ec­za­cı ola­rak, ec­za­cı­lık te­rim­le­ri de var­dır La­tin­ce. Ben, bu­nu, bu­ra­dan da bil­di­ğim için, bu ko­nu­yu or­ta­ya at­tım de­ğer­li ar­ka­daş­la­rım. Uz­man dil­le­ri­nin kul­la­nıl­dı­ğı alan­lar za­ten bel­li, dar sı­nır­la­rı tem­sil et­tik­le­ri için, ter­mi­no­lo­jik ola­rak dil üze­rin­de sos­yo­lo­jik bir gös­ter­ge ola­maz­lar. Kal­dı ki, tıp ter­mi­no­lo­ji­si­ni Türk­çe­leş­ti­rir­se­niz bi­le, kav­ram net­li­ği ve ile­ti­şim sağ­la­ya­maz­sı­nız. Tıp ter­mi­no­lo­ji­si­nin tem­sil et­ti­ği ol­gu­la­rı gör­sel ola­rak şe­kil­len­di­re­cek bir eği­tim alın­ma­dan, kul­la­nı­lan kav­ram ne olur­sa ol­sun, bir al­gı sağ­la­ya­maz. Ka­fa­ta­sın­da­ki bin ta­ne de­li­ğin adı­nı Türk­çe de söy­le­se­niz, o bin ta­ne de­li­ğin gör­sel eği­ti­mi­ni al­ma­yan bi­ri­si için, kul­la­nı­lan kav­ram­lar han­gi dil­de olur­sa ol­sun işe ya­ra­maz. Dok­tor has­ta­sı­na, o de­lik­ler­le il­gi­li bir şey an­la­ta­cak­sa, bu­nu, kav­ram­sal­dan zi­ya­de baş­ka bir şe­kil­de izah et­mek zo­run­da­dır.

Do­la­yı­sıy­la, de­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, me­se­le, bu­nun çok öte­sin­de olan bir me­se­le­dir. Bu me­se­le, su­nu­lan eği­ti­min ga­ran­ti­si­nin sağ­lan­ma­sı ve ay­rı­ca en önem­li hu­sus­lar­dan bi­ri­si ola­rak da, Türk­çe­yi Ko­ru­ma Ka­nu­nu'nun en ta­viz­siz bir bi­çim­de uy­gu­lan­ma­sı­dır. Na­sıl ki, Türk bay­ra­ğı bu­ruş­tu­ru­la­maz­sa, Türk­çe de ku­rum­lar­da bu­ruş­tu­ru­la­maz, eği­le­mez, bü­kü­le­mez de­ğer­li ar­ka­daş­lar. Bu­nu yap­ma­nın bir mü­ey­yi­de­si­nin ol­ma­sı ge­rek­mek­te­dir. Yü­ce Mec­li­si­mi­zin, üze­rin­de ça­lış­ma­sı ge­re­ken hu­sus da bu­dur.

Âde­ta bir tar­tış­ma prog­ra­mın­da ol­du­ğu gi­bi, Mec­li­si­mi­zin, hâlâ, bu­gün de, bu sa­at­te Türk­çe­nin so­run­la­rı­nı tar­tı­şı­yor ol­ma­sı ve son beş se­ne­yi de bu iş­le he­ba et­miş ol­ma­sı, zi­ya­de­siy­le elem ve­ri­ci bir du­rum­dur.

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, ana di­li­miz Türk­çe, yer­yü­zü­nün en es­ki ve en ge­niş coğ­raf­ya par­ça­sın­da ko­nu­şu­lan, ge­liş­miş, zen­gin bir kül­tür, bi­lim ve sa­nat di­li­dir. Türk­çe, en es­ki, en kök­lü dil­ler­den­dir di­yo­ruz; çün­kü, bu­gün­kü dil­le­rin ço­ğu or­ta­da yok­ken, hat­ta, bu­gün­kü ba­zı dil­le­rin ata­la­rı sa­yı­lan dil­ler bi­le or­ta­da yok­ken, Türk­çe var­dı de­ğer­li ar­ka­daş­la­rım. Türk­çe, en ge­niş coğ­raf­ya par­ça­sın­da ko­nu­şu­lu­yor; çün­kü, bu­gün, ar­tık, Türk di­li, sa­de­ce Ana­do­lu'da ve Bal­kan­lar­da de­ğil, sa­de­ce Tür­kis­tan'da ve Si­bir­ya'da de­ğil, ça­lış­mak ama­cıy­la, Av­ru­pa'ya, Ame­ri­ka'ya, Avus­tral­ya'ya gi­den va­tan­daş­la­rı­mız sa­ye­sin­de, dün­ya­nın dört bir bu­ca­ğın­da ko­nu­şu­lu­yor de­ğer­li ar­ka­daş­la­rım.

(Mik­ro­fon oto­ma­tik ci­haz ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı)

BAŞ­KAN - Sa­yın Öz­do­ğan, lüt­fen, to­par­la­yın.

İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (De­vam­la) - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Baş­ka­nım.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, Türk­çe­nin leh­çe­le­ri de­di­ği­miz çe­şit­li kol­la­rı Bal­kan­lar­dan Uzak Do­ğu'ya ka­dar ge­niş coğ­raf­ya­da ya­zı ve ko­nuş­ma di­li ola­rak kul­la­nı­lı­yor. Yak­la­şık 75 mil­yon ki­şi­nin ko­nuş­tu­ğu Tür­ki­ye Türk­çe­si, sa­de­ce Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti sı­nır­la­rı içe­ri­sin­de de­ğil, di­ğer böl­ge­ler­de de ko­nu­şu­lan ve ya­zı­lan dil­ler­den­dir.

1980'le­rin or­ta­la­rın­da, UNES­CO, ha­zır­la­dı­ğı bir ra­por­da, Türk­çe­nin, ko­nu­şu­cu ba­kı­mın­dan dün­ya­nın be­şin­ci bü­yük di­li ol­du­ğu­nu açık­la­mış­tı. Bu ra­po­ru ha­zır­la­yan­lar, Türk di­li­nin bü­tün kol­la­rı­nı, ya­ni, dil ve leh­çe­le­ri­ni bir bü­tün ola­rak ka­bul ede­rek bu so­nu­ca ulaş­mış­lar­dır.

Ke­sin nü­fus sa­yı­mı so­nuç­la­rı­na da­yan­ma­sa da, Türk di­li­nin çe­şit­li kol­la­rı­nı ko­nu­şan 200 mil­yo­nu aş­kın in­san bu­lun­du­ğu sa­nıl­mak­ta­dır. An­cak, UNES­CO, da­ha son­ra­ki yıl­lar­da ha­zır­la­dı­ğı ra­por­lar­da, Türk dil ai­le­si­ni bir bü­tün ka­bul et­me­ye­rek, her Türk leh­çe­si­ni sı­ra­la­ma­da ay­rı ay­rı de­ğer­len­dir­di. Böy­le­ce, Türk di­li­nin sı­ra­la­ma­da­ki ye­ri de­ğiş­ti. Bu du­rum, ger­çe­ği de­ğiş­tir­mez de­ğer­li ar­ka­daş­la­rım. Yak­la­şık 12 mil­yon ki­lo­met­re­ka­re­lik bir alan­da Türk di­li­nin bir­bi­ri­ne uzak ve­ya ya­kın leh­çe­le­ri ko­nu­şul­mak­ta, ya­zı di­li ola­rak kul­la­nıl­mak­ta­dır.

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, her­han­gi bir dil­de ya­zıl­mış bir ro­ma­nın Türk­çe­ye çe­vi­ri­si ya­pı­la­bi­li­yor­sa, fel­se­fe eser­le­ri Türk­çe­ye çev­ri­le­bi­li­yor­sa, Türk ya­zar­la­rı­nın eser­le­ri ya­ban­cı dil­le­re çev­ri­le­bi­li­yor­sa, Türk­çe, bir kül­tür­dür, sa­nat ve ede­bi­yat di­li­dir. Bi­lim eser­le­ri­nin ya­zı­la­bil­di­ği, çev­ri­le­bil­di­ği, ye­ni te­rim­le­rin tü­re­ti­le­bil­di­ği ve her aşa­ma­da öğ­re­ti­min ya­pı­la­bil­di­ği Türk­çe bir bi­lim di­li­dir ay­nı za­man­da. Türk­çe, ge­liş­miş bir dil­dir di­yo­ruz; çün­kü, Türk­çe­nin söz var­lı­ğı, bu­gün, 75 bi­ne ulaş­tı.

(Mik­ro­fon oto­ma­tik ci­haz ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı)

BAŞ­KAN - Bu­yu­run Sa­yın Öz­do­ğan, lüt­fen ta­mam­la­yı­nız.

İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (De­vam­la) - Te­şek­kür ede­rim Sa­yın Baş­ka­nım.

Türk Dil Ku­ru­mu­nun 1945'te çı­kar­dı­ğı bi­rin­ci bas­kı Türk­çe Söz­lük'te, 20 bin ci­va­rın­da söz var­dı. 1998'de çı­kan Türk­çe Söz­lük'te ise 75 bin söz var.

Türk­çe, kav­ram­lar yö­nün­den son de­re­ce zen­gin­dir. Ak­ra­ba­lık iliş­ki­le­ri­mi­ze ver­di­ği­miz öne­min so­nu­cu, ak­ra­ba­lık­la il­gi­li söz­ler baş­ka hiç­bir dil­de gö­rü­le­me­ye­cek ka­dar faz­la­dır, zen­gin­dir. Pek çok dil­de, bı­ra­kı­nız bal­dız, gö­rüm­ce, el­ti gi­bi söz­le­rin kar­şı­lık­la­rı­nı, tey­ze ile ha­la­yı ayırt ede­cek söz­ler bi­le yok­tur. Renk ad­la­rı­mız renk­le­ri­nin en kü­çük ay­rın­tı­sı­na ka­dar ton­la­rı­nı ve­re­cek şe­kil­de çok zen­gin­dir; yav­ru­ağı­zı, gül­ku­ru­su, gök ma­vi­si gi­bi.

Pe­ki, bu zen­gin söz var­lı­ğın­dan ya­rar­la­na­bi­li­yor mu­yuz? En azın­dan ye­te­rin­ce ya­rar­lan­dı­ğı­mı­zı, ma­ale­sef, söy­le­ye­mi­yo­ruz de­ğer­li ar­ka­daş­la­rım.

Türk­çe Söz­lük'ün son bas­kı­sın­da, mad­de ba­şı ola­rak 75 bin söz var de­dik az ön­ce. Ne ya­zık ki, bu söz var­lı­ğın­dan ye­te­rin­ce ya­rar­la­na­mı­yo­ruz. Her top­lum­da gün­de­lik ha­yat­ta kul­la­nı­lan söz sa­yı­sı, o di­lin ge­nel söz var­lı­ğı­na gö­re dü­şük­tür. An­cak, ya­pı­lan araş­tır­ma­la­ra gö­re, Tür­ki­ye'de bu oran çok da­ha dü­şük, so­kak­ta­ki in­sa­nın söz var­lı­ğı el­bet­te onun dün­ya­sı­na gö­re ola­cak­tır, ama, kit­le ile­ti­şim araç­la­rı­nın söz var­lı­ğı da­ha ge­niş ol­ma­lı­dır. Bir­kaç yüz söz­le, en faz­la 500-600 söz­le ha­ber prog­ram­la­rı, hat­ta, di­zi­ler çe­ki­li­yor de­ğer­li ar­ka­daş­la­rım.

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, Türk­çe­nin so­run­la­rı üze­rin­de el­bet­te ki çok şey ko­nu­şu­la­bi­lir, an­cak bun­la­rı çöz­me­nin yo­lu­na mut­lak su­ret­te bak­ma­lı­yız de­ğer­li ar­ka­daş­la­rım.

Ben, bu­ra­da söz­le­ri­mi bi­ti­rir­ken…

(Mik­ro­fon oto­ma­tik ci­haz ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı)

İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (De­vam­la) - Sa­yın Baş­kan, ya­rım da­ki­ka…

BAŞ­KAN - Bu­yu­run Sa­yın Öz­do­ğan.

İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (De­vam­la) - Sa­yın Baş­ka­nı­mın mü­sa­ma­ha­sı­na sı­ğı­na­rak de­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, söz­le­ri­mi Türk di­li ve ede­bi­ya­tı­nın ölüm­süz üs­ta­dı, Sultân-üş- şuâra Ne­cip Fa­zıl'ın bir şii­riy­le nok­ta­la­mak ve bu yol­la Türk­çe­mi­zi se­lam­la­mak is­ti­yo­rum:

"Ne azap ne si­tem bu yal­nız­lık­tan,

Ki­me ne, aşıl­maz du­var ben­de­dir,

Süs­len­miş ge­mi­ler geç­se açık­tan,

Sa­nı­rım git­ti­ği di­yar ben­de­dir.

 

Ya­ram var,  ha­van­lar dö­ve­mez mer­hem;

Yü­küm var,  bu­la­maz pa­zar­lar dir­hem.

Ne çı­kar, bir yo­la düş­me­miş göl­gem;

Yol­lar ki, Al­lah'a çı­kar, ben­de­dir."

He­pi­ni­zi de­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum. (Al­kış­lar)

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Öz­do­ğan.

Mad­de üze­rin­de şah­sı adı­na söz is­te­yen Nus­ret Bay­rak­tar, İs­tan­bul mil­let­ve­ki­li. (AK Par­ti sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

Bu­yu­run Sa­yın Bay­rak­tar.

NUS­RET BAY­RAK­TAR (İs­tan­bul) - Sa­yın Baş­kan, say­gı­de­ğer mil­let­ve­kil­le­ri; 1394 sı­ra sa­yı­lı, Yu­nus Em­re Vak­fı Ka­nu­nu Ta­sa­rı­sı'yla il­gi­li, 2'nci mad­de­si üze­rin­de şah­sım adı­na söz al­mış bu­lu­nu­yorum. Bu ve­si­ley­le he­pi­ni­zi say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum.

Millî bir­lik ve be­ra­ber­li­ği­mi­zin çi­men­to­su olan ve her yer­de, her za­man if­ti­har­la yâd et­miş ol­du­ğu­muz ve en önem­li za­man­lar­da âde­ta hep be­ra­ber sa­rıl­dı­ğı­mız yü­ce de­ğer­le­ri­miz­den bi­ri olan Meh­med Âkif Er­soy'la il­gi­li ka­nun ta­sa­rı­sı dün, Yu­nus Em­re'yle il­gi­li ka­nun ta­sa­rı­sı bu­gün, in­şal­lah, ge­le­cek­te de Mevlânâ gi­bi, Ha­cı Bek­taş-ı Ve­li gi­bi bi­zim ger­çek de­ğer­le­ri­mi­zi, kül­tü­rü­mü­zü, in­sa­nı­mı­za, gü­nü­mü­ze ve ge­le­ce­ği­mi­ze köp­rü ola­cak de­ğer­le­re ula­şa­cak şe­kil­de sa­hip çı­ka­bil­me ça­lış­ma­la­rı­nı bir­lik­te yü­rü­te­ce­ğiz.

Böy­le gü­zel bir ka­nun ta­sa­rı­sı do­la­yı­sıy­la eme­ği ge­çen­le­ri kut­lar­ken, böy­le gü­zel bir ola­yı, millî bir duy­gu­yu, dinî ve kül­tü­rel an­la­yış­la­rı­mı­zın da or­ta­ya kon­du­ğu bir or­tam­da, Ana­va­tan Par­ti­si söz­cü­sü Sa­yın İb­ra­him Öz­do­ğan -ay­rıl­dı­lar… Lüt­fen, ay­rıl­maz­sa­nız se­vi­ni­rim- böy­le bir gün­de, doğ­ru bil­me­di­ği bir ger­çe­ği, ka­mu­oyu­na ve Tür­ki­ye Bü­yük Mil­let Mec­li­si sa­ye­sin­de bu ça­tı­da, bir ke­re da­ha akıl­la­ra koy­mak için, yan­lış bir ifa­de­yi kul­lan­dı. Dü­zelt­me ge­re­ği duy­dum, onun için özel­lik­le söz al­dım.

Ne­dir bu? Böy­le bir, millî de­ğer­le­re, kül­tü­re, inan­ca say­gı­da bu­lu­nan Hükûme­ti­mi­zin tem­sil­ci­le­ri ve Par­la­men­to­mu­zun üye­le­ri ve özel­lik­le Kül­tür Ba­ka­nı­mı­za at­fen, Ak­da­mar Ki­li­se­si'nin açı­lı­şıy­la il­gi­li öv­gü­yü söy­ler­ken "an­la­yı­şı­nız ve zih­ni­ye­ti­niz­de, İs­tan­bul Ka­sım­pa­şa'da Kur'an Kur­su'nu yı­kan bir an­la­yış…" De­di.

Ola­yın as­lı­nı, bu ve­si­ley­le Türk mil­le­ti­ne ve yü­ce Mec­li­si­mi­ze ak­tar­mak is­ti­yo­rum. Çün­kü, Ka­sım­pa­şa'da­ki Pi­ya­le Pa­şa Kur'an Kur­su ve Ca­mi­si ile il­gi­li, 1994 yı­lın­da, be­nim o böl­ge­de be­le­di­ye baş­ka­nı bu­lun­du­ğum an­dan bu ya­na ne­ler olup bit­ti­ği­ni nok­ta nok­ta bi­len­ler­den bi­ri­yim. Bir so­rum­lu­luk his­si içe­ri­sin­de açık­lı­yo­rum.

Pi­ya­le Pa­şa Ca­mi­si, Mi­mar Si­nan ta­ra­fın­dan ya­pı­lan, İs­tan­bul'un ve Tür­ki­ye'nin en önem­li ta­rihî ve kül­tü­rel iba­det­ha­ne­si­dir. Ha­liç'ten İp­lik­çi de­re­si va­sı­ta­sıy­la san­dal­lar­la da­hi ula­şı­la­bi­len Fa­tih Ca­mi­si gi­bi bü­yük bir ca­mi. Ama, ne ya­zık ki, uzun yıl­lar­dan bu ya­na, ona ger­çek sa­hip­lik ya­pı­la­ma­dı­ğı için, Va­kıf­lar Ge­nel Mü­dür­lü­ğü­müz ve­ya­hut Kül­tür Ba­kan­lı­ğı­mız ve­ya­hut büt­çe­miz ve­ya­hut be­le­di­ye­le­ri­miz ger­çek sa­hip­li­ği­ni ya­pa­ma­dı­ğı için, Fa­tih Ca­mi­si­nin or­ta av­lu­su­na bir Kur'an kur­su kon­dur­say­dık ne di­ye­cek­ler­di? Kırk beş yıl ön­ce ora­da bir Kur'an kur­su ya­pıl­mış, ca­mi­nin av­lu­su­na ve kırk beş yıl ön­ce ol­du­ğu için, za­ten, da­ya­nık­lı­lı­ğı açı­sın­dan da tar­tış­ma ko­nu­su ol­du­ğu­nu, muh­te­mel bir dep­rem ol­du­ğu tak­dir­de yı­kı­la­bi­le­ce­ği­ni, Mi­mar Si­nan'ın o kül­tü­rel, sa­nat­sal ese­ri­nin bah­çe­si­ne bu­nun ya­kış­ma­dı­ğı­nı, bu­ra­nın mut­la­ka bo­şal­tı­la­rak baş­ka ta­raf­la­ra ta­şın­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni o dö­nem­ler­de ben baş­lat­mış­tım, ve Kur'an kur­su yö­ne­ti­ci­le­riy­le bir an­laş­ma yap­tık. De­dik ki: "Si­ze ay­rı bir yer gös­te­re­lim, ora­ya si­zi ta­şı­ya­lım, bu­ra­yı bo­şal­ta­lım, çe­vi­re­lim. Bü­yük­şe­hir Be­le­di­ye Baş­ka­nı­mız da bi­ze des­tek ve­re­cek. Bu Ca­mi'nin et­ra­fı­nı ta­ma­men bo­şal­ta­ca­ğız. Va­kıf­lar Ge­nel Mü­dür­lü­ğüy­le bir­lik­te de böy­le ta­rihî eser­le­ri ona­ra­ca­ğız." On­lar, de­di­ler ki: "Ne­re­ye ta­şı­ya­cak­sı­nız? Ne­re­yi is­ti­yor­su­nuz?" 150 met­re he­men aşa­ğı­sın­da bir ar­sa­la­rı var­dı. Ora­da imar du­rum­la­rı da mü­sa­it­ti. "İn­şa­at­la­rı ya­pın, biz, si­ze, Va­kıf­lar ka­na­lıy­la des­tek ve­re­ce­ğiz…" ve al­tı kat­lı bi­na­yı yap­tı­lar, ora­ya ta­şın­dı­lar. De­di­ler ki: "Bi­ze bu yet­me­ye­cek." Emir Efen­di'de, Ku­lak­sız'da, Emir Efen­di Ca­mi­si'nin he­men ar­ka­sın­da "Be­yoğ­lu İn­san ve Çev­re Vak­fı" di­ye be­nim kur­du­ğum bir vak­fın ön­cü­lü­ğün­de, 400 met­re­ka­re te­mel­li, al­tı kat­lı, asan­sör­lü, ka­lo­ri­fer­li, sos­yal te­sis­li, mo­dern bir bi­na­yı yap­tık. Bu­nu da bun­la­ra tah­sis et­tik, meş­ru ola­rak. "Ta­mam, bun­dan son­ra bo­şal­ta­ca­ğız" de­di­ler ve sü­rek­li is­tis­mar et­ti­ler, is­tis­mar et­ti­ler. Be­nim dö­ne­mim bit­ti, ben­den son­ra Ka­dir Top­baş Bey ay­nı şe­yi de­vam et­tir­di. De­di ki: "Ar­tık, siz bu­nu bo­şalt­ma­lı­sı­nız." "Ta­mam, ama, bi­ze yi­ne yet­me­ye­cek" de­di­ler. "Yet­me­ye­cek­se, Si­nan Pa­şa Ca­mi­si'nin ya­nın­da da ka­ba in­şa­atı bit­miş bir yer var­dır; ma­li­ye­ti­ne, si­ze, bu­nu da tah­sis ede­lim, ge­lin, ora­ya ge­lin" den­miş ol­ma­sı­na rağ­men, "ta­mam" de­di­ler söz ver­di­ler ve ne­ti­ce iti­ba­rıy­la, on iki yıl bi­zi oya­la­ya oya­la­ya bu nok­ta­ya ge­lin­dik­ten son­ra, Kül­tür Ba­kan­lı­ğı­mız ve Va­kıf­lar Ge­nel Mü­dür­lü­ğü­mü­zün ve İs­tan­bul Bü­yük­şe­hir Be­le­di­ye Baş­ka­nı­mı­zın, has­sa­si­yet­le, ta­rihî ve kül­tü­rel eser­le­ri ko­ru­ma­ya ma­tuf at­mış ol­duk­la­rı adım­la­rın de­va­mı­na yö­ne­lik Pi­ya­le Pa­şa Ca­mi­si'nin as­lı­na uy­gun bir hü­vi­ye­te ka­vuş­tu­rul­ma­sı için, o bi­na­nın ar­tık yı­kıl­ma­sı ge­rek­ti­ği­ni, da­ha faz­la is­tis­mar et­me­me­niz ge­rek­ti­ği­ni söy­le­ye­rek… "Ta­mam" de­di­ler, "bo­şal­tı­yo­ruz" de­di­ler. Ne za­man ki, do­zer­ler ora­ya gel­di, bir is­tis­mar­cı, pro­vo­ka­tör­ler gel­di­ler "efen­dim, bun­lar Kur'an kur­su yı­kan…"

(Mik­ro­fon oto­ma­tik ci­haz ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı)

NUS­RET BAY­RAK­TAR (De­vam­la) - Bi­ti­ri­yo­rum Sa­yın Baş­ka­nım.

BAŞ­KAN - Sa­yın Bay­rak­tar, is­ter­se­niz bu sü­re içe­ri­sin­de de ko­nu­dan bah­se­de­lim.

Bu­yu­run.

NUS­RET BAY­RAK­TAR (De­vam­la) - Ta­bii, ben baş­ta bu ko­nu­yu an­lat­tım, ama çok önem­li ol­du­ğu için, bir if­ti­ra­ya ma­tuf ka­lın­mış­tır, bu­nu bu­ra­da an­lat­mam ge­re­ki­yor.

İş­te, din is­tis­mar­cı­lı­ğı­nın ne ol­du­ğu­nu an­la­mak açı­sın­dan, ba­zı sağ ga­ze­te­ler­de de ya­zı­yor­lar "bun­lar Kur'an kur­su yı­kan…"

De­ğil ar­ka­daş­lar, biz, da­ha gü­ze­li­ni, da­ha iyi­si­ni, pla­na, prog­ra­ma, pro­je­ye, za­ma­na, çağ­daş­lı­ğa, an­la­yı­şı­mı­za, kül­tü­rü­mü­ze uy­gun ola­rak yap­tık, ver­dik. Bu es­ki eser­le­ri de onar­ma­ya yö­ne­lik bu iş­lem­le­ri ya­pı­yo­ruz. Bu­nu, kim­se is­tis­mar et­me­sin. Tür­ki­ye'de de CD'yle da­ğı­ta­rak "bun­lar Kur'an kur­su yı­kan in­san­lar" di­ye­rek, böy­le, ar­ka­daş­la­rı­mı­zın söy­le­di­ği gi­bi, yü­ce ça­tı­nın bu önem­li kür­sü­sün­den an­lat­ma­nın yan­lış ol­du­ğu­nu, he­le he­le Yu­nus Em­re adı­na -o Yu­nus ki di­ze­le­riy­le, an­la­tım­la­rıy­la, ya­şan­tı­sıy­la in­san­la­rı­mı­za ba­rı­şı, sev­gi­yi, hoş­gö­rü­yü, kay­naş­ma­yı, da­ya­nış­ma­yı, ge­le­ce­ği, ümi­di ve sev­gi­yi aşı­la­yan bir an­la­yı­şın or­ta­ya kon­du­ğu bir or­tam­da- böy­le, ger­çek dı­şı olay­la­rı an­lat­ma­nın üzü­cü ol­du­ğu­nu be­lirt­mek zo­run­da­yım.

Bu ve­si­ley­le, ka­nu­nun ha­yır­lı uğur­lu ol­ma­sı­nı di­li­yor, he­pi­ni­ze say­gı­lar su­nu­yo­rum. (AK Par­ti sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Bay­rak­tar.

Mad­de üze­rin­de, şah­sı adı­na söz is­te­yen Ha­luk Koç, Sam­sun Mil­let­ve­ki­li.

HA­LUK KOÇ (Sam­sun) - Sa­yın Baş­kan, te­şek­kür edi­yo­rum.

Yı­kı­lan Pi­ya­le Pa­şa Kur'an Kur­su hak­kın­da­ki ka­nun ta­sa­rı­sı üze­rin­de şah­sım adı­na söz al­dım. Özür di­li­yo­rum. Ko­nu o şek­li­de bağ­lan­dı­ğı için da­ha ön­ce­ki ko­nuş­ma­cı ta­ra­fın­dan, bu şe­kil­de bir gi­riş yap­tım.

Ko­nu, Yu­nus Em­re Vak­fı Ka­nu­nu Ta­sa­rı­sı. Şah­sım adı­na söz al­dım ve de­min ya­rım ka­lan ba­zı tah­lil­le­ri­mi mü­sa­ade eder­se­niz ta­mam­la­mak is­ti­yo­rum, grup adı­na de­ğil ama şa­hıs adı­na da­ha ko­lay ola­bi­le­ce­ği dü­şün­ce­siy­le.

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, kü­re­sel­leş­me­nin millî kül­tür­le­ri eroz­yo­na uğ­rat­tı­ğı­nı ve ya­şa­mı "co­ca-co­la"laş­tır­dı­ğı­nı, ben­zeş­tir­di­ği­ni bi­na­la­rı, in­san­la­rı, giy­si­le­ri, ye­me­ği, kül­tü­rü, ya­şa­yış bi­çi­mi­ni ve bi­zim top­lu­mu­muz üze­rin­de­ki kü­re­sel­leş­me­nin en önem­li ris­ki­nin de bu­nun ol­du­ğu­nu be­lirt­miş­tim.

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, ba­kın, bu sü­re­cin, ulu­sal ya­pı­mız… Hiç si­ya­si, eko­no­mik bo­yut­la­rı­na gir­mi­yo­rum, ya­ni, Tür­ki­ye coğ­raf­ya­sı­nın bu­gün tar­tı­şı­lan bir coğ­raf­ya ol­du­ğu nok­ta­sı­na gir­mi­yo­rum, eko­no­mik sü­re­ci­ne gir­mi­yo­rum, sa­de­ce kül­tü­rel bo­yu­tu­na gi­ri­yo­rum. Onun için, Yu­nus Em­re Vak­fı­nın öne­mi de bu­ra­da ya­tı­yor; giz­li, açık bir sal­dı­rı kar­şı­sın­da, bi­zim ulu­sal kül­tü­rü­müz­de millî ya­pı­mız­da.

Bu tes­pi­ti ya­par­ken, 1895 ile 1910 ara­sı­na kı­sa­ca bir gi­de­lim is­ter­se­niz. İn­gil­te­re-Fran­sa koa­lis­yo­nu, Os­man­lı İm­pa­ra­tor­lu­ğu üze­rin­de, Bal­kan­la­rın eli­miz­den çık­ma sü­re­cin­de, Rus­ya bir ta­raf­ta, iyi po­lis kö­tü po­lis oy­nu­yor­lar, -ora­da­ki ay­rı­lık­çı te­rö­rü- çe­te­leş­me­le­ri bir yan­dan Rus­ya'nın kış­kırt­ma­sı­nı sağ­lı­yor­lar, bir yan­dan da o sü­reç baş­la­dık­tan son­ra, kla­sik dav­ra­nış şe­kil­le­riy­le, ken­di kül­tür­le­ri­ni de dev­re­ye ka­ta­rak, on­la­ra ha­mi­lik ya­pa­rak, Os­man­lı­dan ko­pan par­ça­cık­la­rı ken­di­le­ri­ne bağ­lı, em­per­yal zin­cir­de­ki dev­let­ler hâlin­de tut­ma gay­re­ti­ni inat­la sür­dü­rü­yor­lar. Bir yan­da da sa­na­yi­leş­me sü­rü­yor dün­ya­da, en­düs­tri­leş­me var. Do­la­yı­sıy­la, so­nuç: Ye­ni alan­lar, ye­ni pa­zar­lar ara­nı­yor, o gün­kü sa­na­yi­leş­me­nin pa­za­rı ola­bi­le­cek alan­lar ve Os­man­lı da hâlâ bir din ve ta­rım top­lu­mu ve çok bü­yük bir coğ­raf­ya. Al­man­ya uya­nı­yor, Prus­ya uya­nı­yor ve Kay­ser II. Wil­helm tah­ta çı­kı­yor ve bü­tün gö­zü­nü, kül­tür em­per­ya­liz­mi bo­yu­tun­da Or­ta Do­ğu'ya, Os­man­lı­nın Or­ta Do­ğu­su'na, bi­zim top­rak­la­rı­mız olan Or­ta Do­ğu'ya di­ki­yor. İki kez İs­tan­bul'u zi­ya­ret­ten son­ra, bel­li kül­tür an­laş­ma­la­rı, bel­li as­kerî an­laş­ma­la­rı, bel­li Os­man­lı eli­ti­nin de­ği­şik alan­lar­da eği­ti­mi­ni Al­man­ya'da sağ­la­ya­ca­ğı an­laş­ma­la­rı, alt­ya­pı­la­rı sağ­la­dık­tan son­ra, so­nuç­ta, bir ge­zi dü­zen­li­yor 1908'de. Ne­re­ye? Ku­düs'e. Ora­ya gi­di­yor, ora­da­ki Müs­lü­man­la­rın, ora­da­ki Ka­to­lik­le­rin, ora­da­ki Pro­tes­tan­la­rın, ora­da­ki İb­ra­ni­le­rin, hep­si­nin ru­ha­ni ma­jes­te­si, ru­ha­ni li­de­ri ha­va­sın­da bir at­mos­fer es­ti­ri­yor­lar. Hat­ta, Müs­lü­man­lar ara­sın­da "Ha­cı Wil­helm" di­ye ge­çi­yor, ha­cı ol­du di­ye ge­çi­yor.

Da­ha son­ra, ba­şı­mı­za, o 1908 sü­re­ci­nin Bi­rin­ci Dün­ya Sa­va­şı'nda ne­ler ge­tir­di­ği­ni ya­şa­dık ve gör­dük. Ya­ni, kül­tür em­per­ya­liz­mi bir ül­ke­ye gir­di­ği za­man, sa­de­ce o millî kim­li­ği za­yıf­lat­mak­la, ge­le­nek­le­ri ke­mir­mek­le kal­mı­yor; dil, din, bay­rak, top­rak bü­tün­lü­ğü, eko­no­mi, tü­mü­nü eli­niz­den ala­cak bir sü­re­cin par­ça­sı olu­yor. Bu tes­pit­te, ne olur, ge­çen gün­kü po­le­mik­ler içe­ri­sin­de­ki ko­nuş­mam sı­ra­sın­da da -o po­le­mik doğ­ru­dan ben­den kay­nak­lan­ma­mış­tı, bir ke­re da­ha onu ifa­de ede­yim- po­le­mik ya­pıl­dı­ğı için po­le­mik­le ce­vap ve­re­bi­le­ce­ği­mi­zi söy­le­di­ğim için de­miş­tim ve şu­nu ifa­de edi­yo­rum, ora­da da söy­le­miş­tim: Ne olur, is­ter si­ya­set ya­pın, ne ya­par­sa­nız ya­pın, ne olur, şu ya­kın ta­ri­hi­mi­zi bir öğ­re­ne­lim. Ya­kın ta­ri­hi­mi­zi de­tay­la­rıy­la, ay­rın­tı­la­rıy­la bir öğ­re­ne­lim. Ne­ler ya­şa­mış bu top­rak, bu ulus ne­ler ya­şa­mış ve bu­gü­ne na­sıl gel­mi­şiz, bu­gün ne­re­ye git­mek is­ti­yo­ruz, ne­re­le­re sü­rük­le­ni­yo­ruz, bu­nu çok da­ha iyi de­ğer­len­di­ri­riz.

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, şim­di, kü­re­sel bas­kı­la­ra kar­şı ulu­sal kim­li­ğin ko­run­ma­sı son de­re­ce önem­li.

Ne­dir kim­lik? Her­kes "Kim­lik ne­dir?" so­ru­su­na çok fark­lı ce­vap­lar ve­re­bi­lir. Kim­lik dil­dir. Çok önem­li. Kim­lik, dinî inanç­lar sis­te­mi­dir o top­lu­mu ayak­ta tu­tan.

Kim­lik ne­dir?

(Mik­ro­fon oto­ma­tik ci­haz ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı)

BAŞ­KAN - Sa­yın Koç, to­par­la­yı­nız lüt­fen.

HA­LUK KOÇ (De­vam­la) - Keş­ke on da­ki­ka al­say­dım.

Te­şek­kür ede­rim.

Bö­lüm bö­lüm olu­yor, ama ben, ken­di dü­şün­ce­le­ri­mi, Sa­yın Yal­çın­taş'ın "Hiç ol­maz­sa bu dü­zey­de ko­nu­şa­lım." da­ve­tin­den son­ra sür­dür­me­ye ça­lı­şı­yo­rum.

Kim­lik ne­dir? Dil­dir de­dim, dinî inanç­lar sis­te­mi­dir, bü­tü­nü­dür de­dim. Kim­lik, ay­nı za­man­da va­tan­dır. Va­tan­sız, ne dil olur ne din olur. Ba­tı Trak­ya'da­ki soy­daş­la­rı­mı­zın, zi­ya­ret­le­rim sı­ra­sın­da, baş­ka bir bay­rak al­tın­da bu kim­li­ği ya­şa­ma­nın imkânsız ol­du­ğu ya­ka­rış­la­rı­nı, o ko­nuy­la il­gi­li de bu­ra­da di­le ge­tir­miş­tim. Ya­şa­yan­lar var, va­tan­sız ya­şa­yan­lar var. Va­tan­la­rı var, ama, kim­lik­le bü­tün­leş­me­yen top­rak va­tan ol­mu­yor.

Baş­ka ne­dir? Kim­lik bay­rak­tır. Ta­bii, kim­lik, Os­man­lı Türk ge­le­ne­ğin­de kim­lik, bir­lik­te, kar­deş­çe ya­şa­mak ge­le­ne­ği ve hoş­gö­rü­sü­dür. Bu, bu top­rak­la­rın bi­ze bı­rak­tı­ğı en bü­yük mi­ras­tır. En bü­yük mi­ras­tır. O yüz­den, böy­le, gün­lük si­ya­set­ler­le -yok Ak­da­mar, yok şu, yok İs­tan­bul, yok bil­mem ne- bun­la­rı eroz­yo­na uğ­rat­ma­dan, bu de­ğer­le­rin hep­si Ana­do­lu'nun or­tak kül­tü­rü­dür, var­lı­ğı­dır, mi­ra­sı­dır ve biz, on­la­rın üze­rin­de, on­la­rı ko­ru­ya­rak yo­la de­vam et­me be­ce­ri­si­ni hep be­ra­ber gös­ter­mek zo­run­da­yız.

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, ba­kın, Yu­nus Em­re ve Mag­na Car­ta. 1214 Mag­na Car­ta'nın ya­yın­la­nı­şı. Ke­li­me­ler var, mad­de­ler var, ya­zı­lı bir me­tin, ama, onun fel­se­fi bo­yu­tu Ana­do­lu'da ve ay­nı ta­rih di­li­min­de. On yıl ön­ce, on yıl son­ra, yir­mi yıl ön­ce, yir­mi yıl son­ra. Fel­se­fi bo­yu­tu, in­san hak­la­rı­na da te­mel oluş­tu­ra­cak, de­mok­ra­si­ye de te­mel oluş­tu­ra­cak, hoş­gö­rü­ye de te­mel oluş­tu­ra­cak o fel­se­fi bo­yu­tu Ana­do­lu'da var, o ta­rih­te var. Ne­re­de var? Ya­zı­lı bir bel­ge de­ğil bu, mad­de­ler hâlin­de ele alın­ma­mış, be­lir­til­me­miş: Ama ne­re­de var? Di­ze­le­rin­de var, fel­se­fe­sin­de var. Ben on­la­rı söy­le­mi­yo­rum ar­ka­daş­la­rım di­le ge­tir­di­ği için.

Onun için, Yu­nus, rah­met­li Ta­hir Alan­gu Ho­ca'nın söy­le­di­ği gi­bi "Ça­ğı­nı aşan bir kim­lik." Ha­di ken­di de­ğer­le­ri­miz­den bah­se­di­yo­ruz, dün­ya­da da de­ğer­ler var. Yi­ne, bir ke­re da­ha bir ko­nuş­mam sı­ra­sın­da söy­le­miş­tim. Meş­hur İs­pan­yol ya­zar Cer­van­tes, Don Ki­şot'un ya­za­rı, o da ça­ğı­nı aşan bir kim­lik­tir. Her olay­da, si­ya­si, eko­no­mik her sü­reç­te Cer­van­tes'in Don Ki­şot'unu bu­la­bi­lir­si­niz. Dik­kat edin, her olay­da bir Don Ki­şot var­dır; her olay­da yel de­ğir­men­le­ri var­dır, her olay­da Sanc­ho Pan­za'lar var­dır. Her olay­da, her se­nar­yo­da, her de­kor­da bun­lar var­dır. Cer­van­tes de, tıp­kı Yu­nus gi­bi ça­ğı­nı aşan bir dün­ya ya­za­rı­dır.

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, dün Âkif'ten bah­set­tik. Âkif'ten çok gü­zel di­ze­ler okun­du, ama Âkif'in özü­nü bu dö­nem­de­ki si­ya­si uy­gu­la­ma­lar­da da ya­şa­ma­mız ge­re­ki­yor.

Onun için, bu dö­ne­min en­van­te­ri­ni ya­par­ken -Ada­let ve Kal­kın­ma Par­ti­li kar­deş­le­ri­me söy­lü­yo­rum- bu dö­ne­min si­ya­si en­van­te­ri­ni ya­par­ken, ne­le­rin al­tı­na im­za at­tık, ne­le­re si­ya­si so­rum­lu­luk içe­ri­sin­de, di­sip­lin içe­ri­sin­de "evet" de­dik, bun­la­rı da bir ruh hu­zu­ruy­la, vic­dan hu­zu­ruy­la, Âkif'in ve Yu­nus'un si­ze ver­di­ği öğ­re­tiy­le o mi­ras üze­rin­de bir ke­re da­ha vic­da­nı­nız­la tar­tın, ge­le­cek dö­nem­ler­de  çok da­ha fark­lı yak­la­şa­cak­sı­nız ko­nu­la­ra.

Çok te­şek­kür edi­yo­rum, say­gı­la­rı­mı su­nu­yo­rum. (Al­kış­lar)

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Koç.

Mad­de­yi oy­la­rı­nı­za su­nu­yo­rum: Ka­bul eden­ler… Ka­bul et­me­yen­ler… Ka­bul edil­miş­tir.

3'ün­cü mad­de­yi oku­tu­yo­rum:

İKİN­Cİ BÖ­LÜM

Vak­fın Amaç­la­rı ve Or­gan­la­rı

Vak­fın amaç­la­rı

MAD­DE 3- (1) Vak­fın amaç­la­rı şun­lar­dır:

a) Tür­ki­ye'yi, kül­tü­rel mi­ra­sı­nı, Türk di­li­ni, kül­tü­rü­nü ve sa­na­tı­nı ta­nıt­mak,  Tür­ki­ye'nin di­ğer ül­ke­ler ile dost­lu­ğu­nu ge­liş­tir­mek, kül­tü­rel alış­ve­ri­şi­ni ar­tır­mak için yurt dı­şın­da kül­tür mer­kez­le­ri ku­rul­ma­sı­nı ve iş­le­til­me­si­ni sağ­la­mak,

b) Tür­ki­ye, kül­tü­rel mi­ra­sı, Türk di­li, kül­tü­rü ve sa­na­tı ko­nu­la­rın­da yurt dı­şın­da üc­ret­li ve­ya üc­ret­siz eği­tim ver­mek ve­ya ver­dir­mek, bu alan­lar­da ser­ti­fi­ka ver­mek, ve­ril­me­si­ni sağ­la­mak,

c) Tür­ki­ye, kül­tü­rel mi­ras, Türk di­li, kül­tü­rü ve sa­na­tı­na iliş­kin yurt içi ve yurt dı­şın­da­ki bil­gi ve bel­ge­le­ri dün­ya­nın is­ti­fa­de­si­ne sun­mak için, araş­tır­ma­lar, et­kin­lik­ler yap­mak ve­ya yap­tır­mak, yurt için­de ve yurt dı­şın­da­ki üni­ver­si­te ve si­vil top­lum ör­güt­le­ri, il­gi­li di­ğer ger­çek ve tü­zel ki­şi­ler ile or­tak pro­je­ler yü­rüt­mek ve ya­zı­lı ve gör­sel med­ya­da sü­re­li ve­ya sü­re­siz ya­yın­lar yap­mak ve­ya yap­tır­mak,

ç) Yurt dı­şın­da ben­zer ku­ru­luş­lar ve ulus­la­ra­ra­sı ku­ru­luş­lar­la iş­bir­li­ği yap­mak,

d) Yurt içi ve yurt dı­şın­da bu Ka­nu­nun ama­cı­nı ger­çek­leş­tir­mek için araş­tır­ma- ge­liş­tir­me ile il­gi­li ku­rum ve ku­ru­luş­lar­la ve bil­gi ban­ka­la­rıy­la iş­bir­li­ği yap­mak, top­la­nan bil­gi­le­ri dün­ya­nın is­ti­fa­de­si­ne sun­mak, ta­nıt­ma bü­ro­la­rı, ens­ti­tü ve do­kü­man­tas­yon mer­kez­le­ri kur­mak,

e) Tür­ki­ye'yi, kül­tü­rel mi­ra­sı­nı, Türk di­li­ni, kül­tü­rü­nü ve sa­na­tı­nı ta­nıt­ma­ya iliş­kin et­kin­lik­ler hak­kın­da yurt için­de ki­şi ve ku­ru­luş­la­rın bil­gi­len­di­ril­me­si, ka­tı­lı­mın sağ­lan­ma­sı ve yön­len­di­ril­me­si için ge­rek­li ça­lış­ma­la­rı yap­mak,

f) Bu Ka­nu­nun amaç­la­rı­nı ger­çek­leş­tir­mek için; Vak­fa ve ku­ru­luş­la­rı­na si­vil top­lum ör­güt­le­ri­nin ve üni­ver­si­te­le­rin ka­tı­lı­mı­nı sağ­la­mak, kül­tür, sa­nat, eği­tim alan­la­rın­da ku­rul­muş va­kıf­lar­la ve­ya der­nek­ler­le iş­bir­li­ği yap­mak, bu alan­da­ki aka­de­mik ça­lış­ma­la­ra aynî ve­ya malî des­tek sağ­la­mak,

g) Türk di­li­nin, kül­tü­rü­nün ve sa­na­tı­nın ta­nı­tı­mı­na iliş­kin ya­rış­ma­lar dü­zen­le­mek ve ödül­ler ver­mek,

ğ) Kül­tür Mer­kez­le­ri­nin ku­rul­ma­dı­ğı yer­ler­de bu Ka­nu­nun amaç­la­rı­nın ger­çek­leş­me­si için yurt dı­şın­da fa­ali­yet gös­te­ren di­ğer ka­mu ku­rum ve ku­ru­luş­la­rı ile bir­lik­te ça­lış­ma­lar yü­rüt­mek.

(2) Va­kıf ta­ra­fın­dan yurt dı­şın­da Kül­tür Mer­ke­zi açı­lan şe­hir­ler­de di­ğer ka­mu ku­rum ve ku­ru­luş­la­rı ay­nı amaç­la baş­ka bi­rim­ler oluş­tu­ra­maz.

(3) Vak­fın yurt dı­şın­da­ki iliş­ki­le­ri ba­kım­dan 8/6/1984 ta­rih­li ve 227 sa­yı­lı Va­kıf­lar Ge­nel Mü­dür­lü­ğü­nün Teş­ki­lat ve Gö­rev­le­ri Hak­kın­da Ka­nun Hük­mün­de Ka­rar­na­me­nin ek 3 ün­cü mad­de­si uya­rın­ca Dı­şiş­le­ri Ba­kan­lı­ğı­nın uy­gun gö­rü­şü ye­ter­li sa­yı­lır, İçiş­le­ri Ba­kan­lı­ğı­nın iz­ni aran­maz.

BAŞ­KAN - Mad­de üze­rin­de Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­si Gru­bu adı­na söz is­te­yen Enis Tü­tün­cü, Te­kir­dağ Mil­let­ve­ki­li.

Sa­yın Tü­tün­cü, bu­yu­run.

CHP GRU­BU ADI­NA ENİS TÜ­TÜN­CÜ (Te­kir­dağ) - Te­şek­kür ede­rim Sa­yın Baş­kan.

He­pi­ni­zi sev­giy­le, say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum.

3'ün­cü mad­de, Vak­fın amaç­la­rı ve or­gan­la­rı­nı dü­zen­li­yor. Bu­ra­da Vak­fın, Yu­nus Em­re Vak­fı­nın amaç­la­rı, ben­ce, gü­zel bir şe­kil­de sı­ra­la­nı­yor. Ben, bu amaç­la­ra bir baş­ka açı­dan kat­kı­da bu­lun­mak is­ti­yo­rum.

Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri; biz Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­si ola­rak, son on yıl­lık dö­nem­de, Mus­ta­fa Ke­mal'in dü­şün­ce ve söy­lem­le­ri­ni, hü­ma­nist dü­şün­ce açı­sın­dan, in­san­cıl­lık açı­sın­dan in­ce­le­me­ye ça­lış­tık. On yıl­lık cid­di ve id­di­alı bir araş­tır­ma so­nu­cun­da gör­dük ki, Mus­ta­fa Ke­mal'in dün­ya­sın­da in­sa­nın yü­ce­li­ği son de­re­ce an­lam­lı bir şe­kil­de ön plan­da tu­tul­mak­ta­dır.

31 Ağus­tos 1922 sa­ba­hı, Mus­ta­fa Ke­mal, Dum­lu­pı­nar mu­ha­re­be ala­nı­nı do­la­şı­yor. O sa­va­şın bü­tün iç­ler acı­sı so­nuç­la­rı or­ta­da. Mus­ta­fa Ke­mal yü­rü­yor, uzak­la­şı­yor ya­nın­da­ki in­san­lar­dan. Ba­kı­yor­lar, Mus­ta­fa Ke­mal'in göz­le­rin­de yaş, dam­lı­yor; ağ­lı­yor Mus­ta­fa Ke­mal ve du­dak­la­rın­dan şu söz­ler dö­kü­lü­yor Ga­zi Mus­ta­fa Ke­mal'in: "Böy­le mi ol­ma­lıy­dı? Ne ge­rek var­dı bu­na? Za­val­lı in­san­lık!" Mus­ta­fa Ke­mal'in Dum­lu­pı­nar Mey­dan Sa­va­şı ala­nın­da­ki söz­le­ri.

Yi­ne, Mus­ta­fa Ke­mal'in dün­ya­sın­da in­sa­nın ne ka­dar yü­ce bir de­ğer oluş­tur­du­ğu­na bir ör­nek ola­rak da, bir anı­yı si­zin­le pay­laş­mak is­ti­yo­rum: Cum­hu­ri­ye­ti ku­ran­lar Mus­ta­fa Ke­mal'e gel­miş­ler be­lir­li bir za­man son­ra, dev­let otu­ru­yor, de­miş­ler ki: "Pa­şam, şim­di, Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti dev­le­ti­nin ar­ma­sı­nı oluş­tur­ma­mız la­zım." Öy­le ya, Os­man­lı İm­pa­ra­tor­lu­ğu'nun, Os­man­lı Dev­le­ti'nin ar­ma­sı var. O za­man­ki dev­let­le­rin ar­ma­la­rı var. İm­pa­ra­tor­luk­la­rın bir bö­lü­mü ta­ri­he ka­rış­mış ol­ma­sı­na rağ­men ar­ma­lar var, hâlâ ar­ma­lar var. "Pe­ki" de­miş Mus­ta­fa Ke­mal "Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti dev­le­ti­nin ar­ma­sı üze­rin­de ça­lı­şın." Çok ti­tiz, uzun, id­di­alı ça­lış­ma­lar ya­pıl­mış ve ele­me­den son­ra, Mus­ta­fa Ke­mal'in önü­ne ör­nek­ler ge­ti­ril­miş. Mus­ta­fa Ke­mal ör­nek­le­ri in­ce­le­miş, in­ce­le­miş, in­ce­le­miş, hep­si­ni bir ta­ra­fa koy­muş "Ha­yır, bun­la­rın hiç­bi­ri ya­şa­dı­ğı­mız çağ­da ku­ru­lan bir dev­le­tin ar­ma­sı ola­maz. Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti dev­le­ti­nin ar­ma­sı, sem­bo­lü in­san ba­şı ol­ma­lı." de­miş. Sem­bol, sem­bol, sem­bol… "İn­san ba­şı ola­cak Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti dev­le­ti­nin ar­ma­sı." de­miş ve "Bir in­sa­nın, in­san ba­şı­nın, in­san zekâsı­nın ifa­de ede­me­ye­ce­ği hiç­bir şey yok­tur, hiç­bir yü­ce­lik yok­tur." de­miş.

Şim­di, Mus­ta­fa Ke­mal'de­ki böy­le­si­ne de­rin ve an­lam­lı in­san sev­gi­si­nin kö­kün­de ne var di­ye bak­tık; Ana­do­lu fel­se­fe­si var, Yu­nus Em­re var, Mevlânâ var, Ha­cı Bek­taş Ve­li var, Ahi Ev­ran var; Ana­do­lu eren­le­ri­nin an­la­yı­şı bu in­san.

Mus­ta­fa Ke­mal, ba­kı­nız, 24 Ara­lık 1930 ta­ri­hin­de Edir­ne'de yap­tı­ğı bir ko­nuş­ma­da ay­nen şöy­le söy­le­miş: "En iyi fert, ken­din­den çok men­sup ol­du­ğu sos­yal top­lu­mu dü­şü­nen, onun var­lı­ğı­nı ko­ru­ma­ya ve mut­lu­lu­ğu­na ken­di­ni ada­yan in­san­dır."

An­ka­ra'da 5 Ka­sım 1931 yı­lın­da şu­nu söy­le­miş Mus­ta­fa Ke­mal: "Türk si­ya­se­ti­nin esas­lı il­ke­le­ri ba­rış ve in­san­se­ver­lik­tir. Biz, bun­lar için ça­lı­şı­yo­ruz ve ça­lış­ma­ya de­vam ede­ce­ğiz."

Yi­ne Mus­ta­fa Ke­mal, Ana­do­lu fel­se­fe­si ışı­ğın­da­ki in­ce­le­me­le­ri­miz so­nu­cun­da ya­ka­la­dı­ğı­mız bir söy­le­şi­sin­de de şu­nu söy­le­miş 26 Ekim 1931 gü­nü An­ka­ra'da: "İn­san­la­rı mut­lu ede­ce­ğim di­ye on­la­rı bir­bi­ri­ne bo­ğaz­lat­mak, in­san­lık­tan uzak ve son de­re­ce üzün­tü du­yu­la­cak bir yol­dur. İn­san­la­rı mut­lu ede­cek tek va­sı­ta, on­la­rı bir­bi­ri­ne ya­kın­laş­tı­ra­rak, on­la­ra bir­bir­le­ri­ni sev­di­re­rek kar­şı­lık­lı mad­di ve ma­ne­vi ih­ti­yaç­la­rı­nı sağ­la­ma­ya ya­ra­yan ha­re­ket ve ener­ji­dir."

Mus­ta­fa Ke­mal'in dün­ya­sın­da­ki in­sa­nın ne ka­dar yü­ce bir ko­num­da ol­du­ğu­nu gös­ter­me­si açı­sın­dan son bir ör­nek: 26 Ey­lül 1932 yı­lın­da Di­yar­ba­kır'da ko­nuş­muş ve Di­yar­be­kir Ga­ze­te­si'nde yer al­mış. Bu söy­le­mi bi­li­yo­ruz; bu kür­sü­ler­de di­le ge­ti­ril­di, an­cak o söy­le­min içe­ri­ğin­de­ki bir ay­rın­tı var ki, ora­ya dik­ka­ti­ni­zi çek­mek is­ti­yo­rum. "Di­yar­ba­kır­lı, Van­lı, Er­zu­rum­lu, Trab­zon­lu, İs­tan­bul­lu, Trak­ya­lı ve Ma­ke­don­ya­lı, hep bir so­yun ev­lat­la­rı, hep ay­nı cev­he­rin da­mar­la­rı­dır -ay­nı cev­he­rin da­mar­la­rı­dır- Bi­zim ye­ni işi­miz bu­dur. Bu da­mar­lar, bir­bi­ri­ni duy­sun ve bir­bi­ri­ni ta­nı­sın. Bu de­di­ğim şey ger­çek ola­cak, çün­kü ger­çek­tir. Bu de­di­ğim şey ol­du­ğu za­man, baş­ka bir âlem gö­rü­le­cek ve bu âlem, dün­ya­ya hay­ret ve­re­cek; ışı­ğı ve fey­zi in­san­lı­ğa sa­ça­cak­tır." Bu kür­sü­den za­man za­man di­le ge­ti­ri­len, bu söy­lem­de­ki ay­rın­tı gi­bi du­ran kü­çük bir ke­li­me üze­ri­ne dik­kat­le­ri­ni­zi çe­ki­yo­rum. "Hep ay­nı cev­he­rin da­mar­la­rı­dır Di­yar­ba­kır­lı, Van­lı Er­zu­rum­lu… Da­mar, cev­her… Bu­ra­da­ki "da­mar" ve "cev­her" in­san var­lı­ğı­nı ifa­de et­mek­te­dir.

Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri; biz, as­lın­da, in­san­lık âle­mi­ne Yu­nus Em­re'yi ta­nı­tır­ken, Yu­nus Em­re'nin coş­ku­su­nu, Yu­nus Em­re'nin fel­se­fe­si­ni ta­nı­tır­ken, bu Yu­nus Em­re Kül­tür Vak­fı ara­cı­lı­lı­ğıy­la, bir ba­kı­ma da, Mus­ta­fa Ke­mal'in dü­şün­ce­le­ri­ni, Mus­ta­fa Ke­mal'in in­san sev­gi­si­ni, Mus­ta­fa Ke­mal'in dün­ya­sın­da­ki hü­ma­niz­ma an­la­yı­şı­nı da öy­le sa­nı­yo­rum ki, yan­sıt­mak du­ru­mun­da­yız.

Mus­ta­fa Ke­mal, Kur­tu­luş Sa­va­şı'nı, Ana­do­lu hü­ma­niz­ma­sı de­ğer­le­riy­le yoğ­ru­lan -dik­ka­ti­ni­zi çe­ki­yo­rum- Ana­do­lu ve Ru­me­li in­sa­nıy­la ba­şa­rı­ya gö­tür­müş­tür. O de­ğer­ler­le yoğ­ru­lan ye­ni Tür­ki­ye'yi bu kül­tü­rel de­ğer­le­re da­ya­na­rak kur­muş ve çağ­daş­laş­ma­yı bu an­la­yış üze­rin­de ger­çek­leş­tir­miş­tir. Ana­do­lu'nun in­san odak­lı, da­ya­nış­ma­cı halk kül­tü­rü, Mus­ta­fa Ke­mal'in ço­cuk­luk dü­şün­ce dün­ya­sı­nın te­me­li­ni oluş­tur­muş­tur. Bu­nu açık bir şe­kil­de or­ta­ya koy­duk, açık bir şe­kil­de gö­rü­lü­yor. Mus­ta­fa Ke­mal, bu ço­cuk­luk ve de­li­kan­lı­lık dün­ya­sı­nın bu gü­zel­lik­le­ri­ni Ba­tı dün­ya­sı fel­se­fe sis­tem­le­riy­le bü­tün­leş­tir­miş, özel­lik­le 1789 Fran­sız Dev­ri­mi ile bu­nu ta­kip eden dü­şün­ce akım­la­rı­nı özüm­se­ye­rek, muh­te­şem bir dü­şün­ce sen­te­zi oluş­tur­muş­tur. Mus­ta­fa Ke­mal'in dü­şün­ce, söy­lem ve ey­lem­le­ri za­man sü­re­cin­de yoğ­ru­la­rak Ata­türk­çü­lü­ğün ge­nel esas­la­rı­nı, te­mel esas­la­rı­nı oluş­tur­muş­tur.

Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri; Yu­nus'tan ha­re­ket et­tik, Ana­do­lu dü­şü­nür­le­rin­den, fel­se­fe­sin­den ha­re­ket et­tik Mus­ta­fa Ke­mal Ata­türk'e gel­dik ve bu Mec­lis ça­tı­sı al­tın­da ko­nu­şu­yo­ruz. Öy­le sa­nı­yo­rum ki, Yu­nus Em­re Vak­fı Ka­nu­nu Ta­sa­rı­sı'nın 3'ün­cü mad­de­sin­de­ki Vak­fın amaç­la­rın­da, bu­ra­da bel­ki yaz­mı­yor ama, Ata­türk'ün in­sa­na ba­kı­şı, Ata­türk'ün Ana­do­lu hü­ma­niz­ma­sıy­la na­sıl yoğ­rul­muş ol­du­ğu ger­çe­ği…

(Mik­ro­fon oto­ma­tik ci­haz ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı)

BAŞ­KAN - Bu­yu­run Sa­yın Tü­tün­cü.

ENİS TÜ­TÜN­CÜ (De­vam­la) - …Ana­do­lu fel­se­fe­siy­le na­sıl yoğ­rul­muş ol­du­ğu ger­çe­ği, Mus­ta­fa Ke­mal'in sa­vaş mey­dan­la­rın­da Yu­nus'u ya­şa­mak­ta ol­du­ğu ger­çe­ği, Mevlânâ'yı ya­şa­mak­ta ol­du­ğu ger­çe­ği, Ha­cı Bek­taş Ve­li'yi ya­şa­mak­ta ol­du­ğu ger­çe­ği, öy­le sa­nı­yo­rum ki dün­ya­ya bu Va­kıf ara­cı­lı­ğıy­la da an­la­tı­la­cak­tır.

Te­şek­kür ede­rim Sa­yın Baş­kan. (CHP sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Tü­tün­cü.

Mad­de üze­rin­de şah­sı adı­na söz is­te­yen Atil­la Ma­raş, Şan­lı­ur­fa Mil­let­ve­ki­li.

Sa­yın Ma­raş, bu­yu­run. (AK Par­ti sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

MEH­MET ATİL­LA MA­RAŞ (Şan­lı­ur­fa) - Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri; 1394 sı­ra sa­yı­lı, Yu­nus Em­re Vak­fı Ka­nu­nu Ta­sa­rı­sı hak­kın­da söz al­mış bu­lu­nu­yo­rum. He­pi­ni­zi say­gıy­la se­lam­la­rım.

Tür­ki­ye'nin kül­tür mi­ra­sı­nı ko­ru­mak ve ta­nıt­mak, Türk di­li­ni ko­ru­mak, ge­liş­tir­mek, dün­ya­da en çok ko­nu­şu­lan dil­ler ara­sı­na gir­me­si için ta­nı­tı­mı­na kat­kı­da bu­lun­mak, Türk di­lin­de ya­ra­tı­lan sa­na­tın bü­tün şu­be­le­riy­le yurt dı­şın­da ta­nı­tı­mı­nı sağ­la­mak, kül­tür ve sa­na­tın ara­cı­lı­ğıy­la ül­ke­ler ara­sın­da kül­tür köp­rü­le­ri ku­ra­rak dost­luk­lar ge­liş­tir­mek, bu amaç­lar­la, ya­ni Türk di­li­ni, kül­tü­rü­nü ve sa­na­tı­nı ta­nıt­mak ama­cıy­la yurt dı­şın­da kül­tür mer­kez­le­ri­nin ku­rul­ma­sı, bu ka­nun ta­sa­rı­sıy­la ger­çek­le­şe­cek­tir. He­def, ül­ke­ler ara­sı dost­lu­ğun ger­çek­leş­ti­ril­me­si, ül­ke­ler ara­sı kül­tür alış­ve­ri­şi­nin ger­çek­leş­ti­ril­me­si, bu­nun için ulus­la­ra­ra­sı çap­ta et­kin­lik­le­rin dü­zen­len­me­si dü­şü­nül­müş­tür. Bu gi­bi ko­nu­lar­da, sü­re­li ve sü­re­siz ya­yın ya­pıl­ma­sı da dü­şü­nü­len he­def­ler ara­sın­da­dır. Bu­gün bir çok ül­ke, özel­lik­le Ak­de­niz'e kı­yı­sı olan ül­ke­ler -ki, İs­pan­ya, Fran­sa, Yu­na­nis­tan- ta­nı­tım fa­ali­yet­le­ri­ni, yurt dı­şın­da­ki teş­ki­lat­la­rı ara­cı­lı­ğıy­la yap­mak­ta­dır­lar. Bu teş­ki­lat­lar, va­kıf, bir­lik ve bir­ta­kım şir­ket­ler­dir.

Ku­ru­la­cak olan Yu­nus Em­re Vak­fı bün­ye­sin­de kül­tü­rel ni­te­lik­li fa­ali­yet­ler ic­ra edi­le­cek ve ül­ke­mi­zin dış dün­ya­da ta­nı­tı­mı ya­pı­la­cak­tır. Ku­ru­la­cak olan bu Vak­fın bün­ye­sin­de, kül­tür mer­kez­le­ri ve ens­ti­tü­ler oluş­tu­ru­la­cak­tır. Bu ku­ru­luş­la­ra, çe­şit­li ko­lay­lık­lar ve bir­ta­kım mu­afi­yet­ler ge­ti­ri­le­cek­tir. Va­kıf­la­rı­mı­za ta­nı­nan bü­tün hak ve yet­ki­ler, ku­ru­la­cak olan Yu­nus Em­re Kül­tür Vak­fı­na da ta­nı­na­cak­tır.

Ku­rul­ma­sı dü­şü­nü­len vak­fın adı Yu­nus Em­re; bu isim, bu Vak­fa, isa­bet­le se­çil­miş ve ve­ril­miş­tir. Pe­ki kim­dir Yu­nus? Ken­di di­liy­le şöy­le di­yor: "Ete ke­mi­ğe bü­rün­düm/Yu­nus di­ye gö­rün­düm."

Bir baş­ka şii­rin­de de şöy­le di­yor: "İlim ilim bil­mek­tir

İlim ken­din bil­mek­tir

Sen ken­di­ni bil­mez­sin

Ya ni­ce oku­mak­tır."

Böy­le de­vam eder­sek, ta­bii, Yu­nus'tan çok şi­ir var, ez­be­rim­de de çok şi­ir var. Esa­sen, bir dö­ne­min so­nun­da he­pi­miz çok yo­rul­duk, si­ya­set de çok ağır bir yük, ağır bir or­tam. O hâlde, bu­gün Yu­nus'tan şi­ir­ler oku­ya­rak ruh­la­rı­mı­zı bi­raz din­len­di­re­lim is­ti­yo­rum. Ben, şi­ir­ler­le de­vam et­mek is­ti­yo­rum mü­sa­ade eder­se­niz.

Yu­nus bir şii­rin­de di­yor ki:

"Yûnus'du­rur be­nim adım

Gün gel­dik­çe ar­tar odum

İki ci­han­da maksûdum

Ba­na se­ni ge­rek se­ni.

 

Eğer be­ni öl­dü­re­ler

Kü­lüm gö­ğe su­vu­ra­lar

Top­ra­ğım an­da ça­ğı­ra

Ba­na se­ni ge­rek se­ni.

 

Cen­net cen­net de­dik­le­ri

Bir­kaç köşk­le bir­kaç hu­ri

İs­te­ye­ne sen ver anı

Ba­na se­ni ge­rek se­ni."

Yi­ne, baş­ka bir di­ze­sin­de de "Se­ve­rem se­ni can­dan içe­ri/ Bir ben var ki ben­de, ben­den içe­ri." Ya­ni, Yu­nus, ete ke­mi­ğe bü­rün­dü­ğü­nü, esa­sen ruh dün­ya­sı­nın et­siz ve ke­mik­siz bu yer­yü­zü yu­var­lı­ğın­da do­la­şa­ma­ya­ca­ğı­nı bi­li­yor. He­pi­miz as­lın­da ete ke­mi­ğe bü­rün­dük ve bu yer­yü­zü coğ­raf­ya­sın­da Yu­nus di­ye, Ah­met di­ye, Meh­met di­ye gö­rün­dük. Bu dün­ya, gur­be­ti… Esa­sen bi­zim öz ül­ke­miz de­ğil, bir gün bu kı­lıf­tan, bu et ve ke­mik­ten sıy­rı­lıp, esas ruh­lar dün­ya­sı­na he­pi­miz, bir bir, biz­den ön­ce­ki­ler gi­bi ge­çip gi­de­ce­ğiz.

Gü­nü­müz­den ye­di yüz yıl ön­ce, bu top­rak­lar­da ya­şa­mış, Ana­do­lu coğ­raf­ya­sı­nı bir baş­tan bir ba­şa do­la­şa­rak, arı, du­ru bir dil­le Türk­çe şi­ir­ler söy­le­miş olan ko­ca Türk­men der­vi­şi Yu­nus, bü­yük şa­ir, bü­yük in­san.

Fran­sız şa­iri Bod­ler şöy­le di­yor: "Ha­yat­ta üç ki­şi­ye say­gı du­yu­nuz, şa­ir, sa­vaş­çı ve der­viş." Yu­nus Em­re'de bu­nun üçü de var; hem şa­ir­dir hem sa­vaş­çı­dır hem der­viş­tir. Na­sıl sa­vaş­çı? Bir şii­rin­de di­yor ki:"Kas­tım odur, şeh­re va­ram/Fer­yad u fi­gan ko­pa­ram." İş­te si­ze bir sa­vaş­çı ör­ne­ği. Olum­suz­luk­la­ra, kö­tü­lük­le­re bir iç is­yan, bir baş­kal­dı­rı var Yu­nus'un şi­ir­le­ri­ne bak­tı­ğı­mız za­man. Bir ta­raf­tan da, Yu­nus, der­viş­çe söy­le­yiş­ler içe­ri­sin­de­dir. Der ki ba­zı şi­ir­le­rin­de…

(Mik­ro­fon oto­ma­tik ci­haz ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı)

BAŞ­KAN - Sa­yın Ma­raş, lüt­fen, to­par­la­yı­nız.

MEH­MET ATİL­LA MA­RAŞ (De­vam­la) - Ya­ni, mü­sa­ade edin de oku­ya­yım Baş­ka­nım, bir iki da­ki­ka.

BAŞ­KAN - Bu­yu­run.

MEH­MET ATİL­LA MA­RAŞ (De­vam­la) - "Dö­ve­ne el­siz ge­rek

Sö­ve­ne dil­siz ge­rek

Der­viş gö­nül­süz ge­rek

Sen der­viş ola­maz­sın" di­yor.

Do­la­yı­sıy­la der­viş Yu­nus, za­man za­man der­viş kı­lı­ğın­da, za­man za­man sa­vaş­çı kı­lı­ğın­da Ana­do­lu'yu, bu coğ­raf­ya­yı baş­tan ba­şa do­laş­mış ve bü­tün in­san­la­rı "Ben ki­mim, bu hâl ne­yin ne­si" di­ye ayak­lan­dır­mış. İç is­ya­nı­nı, mil­le­te, olum­suz­luk­la­ra kar­şı her di­ze­le­rin­de gös­ter­miş­tir.

Şim­di, bu şa­ir… Yu­nus Em­re ozan de­ğil, bir de­fa onu söy­le­ye­yim. Yu­nus Em­re şa­ir­dir, şi­ir söy­le­di ve şu­uru ba­şın­da olan bir in­san, akıl­lı bir in­san. Ozan di­ye bun­la­rı ayır­mam la­zım bir şa­ir ola­rak, çün­kü ozan ko­puz ça­la­na der­ler, ko­puz bi­li­yor­su­nuz üç tel­li, il­kel bir saz ve ozan­lar da üm­mi­dir, oku­ma yaz­ma­sı yok­tur. Onun için ben şa­ir di­yo­rum Yu­nus Em­re'ye.

Bir şii­rin­de şöy­le di­yor yi­ne: "Be­nim bu­ra­da ka­ra­rım yok…" Bi­zim gi­bi, ya­ni, bir za­man son­ra çe­kip gi­de­ce­ğiz, bu me­kan­lar bi­zim de­ğil, baş­ka ar­ka­daş­lar ge­le­cek.

"Be­nim bu­ra­da ka­ra­rım yok.

Ben bu­ra­dan git­me­ye gel­dim.

Be­zir­ga­nım me­ta­ım çok,

Ala­na sat­ma­ya gel­dim.

 

Ben gel­me­dim da­vi için,

Be­nim işim se­vi için,

Gö­nül­ler dost evi için,

Gö­nül­ler yap­ma­ya gel­dim." İş­te, Yu­nus böy­le bir in­san, gö­nül ya­pan bir in­san ve gö­nül­le­ri bir­leş­ti­ren dost bir ses.

Bir­leş­miş Mil­let­le­rin kül­tü­rel bir ku­ru­lu­şu olan UNES­CO, 1991 yı­lı­nı, ha­tır­la­ya­cak­sı­nız "Yu­nus Em­re Yı­lı" ilan et­miş­ti. O yıl, Tür­ki­ye'de, İs­tan­bul'da "Dün­ya Şa­ir­ler Kon­gre­si" dü­zen­len­miş­ti ve ben­de­niz de Kül­tür Ba­kan­lı­ğı adı­na o şa­ir­ler kon­gre­si­ne de­le­ge ola­rak ka­tıl­mış­tım. O ta­rih­te, Brük­sel'de­ki UNES­CO'nun gi­riş ka­pı­sı­na ay­nen Yu­nus Em­re'nin şu di­ze­le­ri ya­zıl­mış­tı: "Se­ve­lim, se­vi­le­lim, dün­ya kim­se­ye kal­maz." Bu yıl Mevlânâ Yı­lı, ama 1991 de Yu­nus Yı­lı idi…

(Mik­ro­fon oto­ma­tik ci­haz ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı)

BAŞ­KAN - Sa­yın Ma­raş, te­şek­kür için açı­yo­rum.

Bu­yu­run.

MEH­MET ATİL­LA MA­RAŞ (De­vam­la) - Evet, bi­ti­ri­yo­rum ben de.

Şöy­le bi­ti­re­lim o za­man, yi­ne Yu­nus'un iki dört­lü­ğü ile bi­ti­re­yim, hoş­gö­rü ve dün­ya­nın ge­çi­ci­li­ğiy­le il­gi­li di­yor ki:

"Elif oku­duk ötü­rü

 Pa­zar ey­le­dik gö­tü­rü.

 Ya­ra­tı­la­nı se­ve­riz,

 Ya­ra­dan'dan ötü­rü."

Ve son ola­rak şöy­le di­yor:

"Bu dün­ya­dan gi­der ol­duk.

Ka­lan­la­ra se­lam ol­sun.

Bi­zim için ha­yır dua

Eden­le­re se­lam ol­sun."

He­pi­ni­zi say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum. (Al­kış­lar)

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Ma­raş.

Mad­de üze­rin­de şah­sı adı­na söz is­te­yen Ali Yük­sel Ka­vuş­tu, Ço­rum Mil­let­ve­ki­li. (AK Par­ti sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

Sa­yın Ka­vuş­tu, bu­yu­run.

ALİ YÜK­SEL KA­VUŞ­TU (Ço­rum) - Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri; 1394 sa­yı­lı, Yu­nus Em­re Vak­fı Ka­nu­nu Ta­sa­rı­sı'nın 3'ün­cü mad­de­sin­de söz al­mış bu­lu­nu­yo­rum. Bu ve­si­ley­le, Ge­nel Ku­ru­lu say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum.

Yu­nus Em­re Vak­fı Ka­nu­nu Ta­sa­rı­sı, ulus­la­ra­ra­sı olan Tür­ki­ye'nin kül­tür mi­ra­sı­nın, Türk di­li, kül­tü­rü ve sa­na­tı­nın ta­nı­tıl­ma­sı, ya­şa­tıl­ma­sı, ge­liş­ti­ril­me­si ve be­nim­sen­me­si, Tür­ki­ye'nin di­ğer ül­ke­ler­le dost­lu­ğu­nun ge­liş­ti­ril­me­sin­de ül­ke­mi­zin millî, ma­ne­vi, ta­rihî, kül­tü­rel ve sa­nat­sal var­lık­la­rı­nın ko­run­ma­sın­da, ta­nın­ma­sın­da, ay­rı­ca, yur­dun tu­riz­me el­ve­riş­li bü­tün imkânla­rı­nın ül­ke eko­no­mi­si­ne olum­lu kat­kı sağ­la­ya­cak şe­kil­de de­ğer­len­di­ril­me­sin­de bü­yük önem arz et­mek­te­dir.

Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri; es­ki Arap top­lum­la­rın­da, Mı­sır'da, Bi­zans'ta ve Ro­ma'da vak­fa ben­zer mü­es­se­se­ler bu­lun­mak­tay­sa da, va­kıf­la­rın et­kin hiz­met et­me­si, İs­lam'ın do­ğu­şuy­la bir­lik­te baş­la­mış­tır. İs­lam me­de­ni­ye­tin­de va­kıf­la­rın do­ğuş ve ge­liş­me­sin­de bir­çok si­ya­si, eko­no­mik ve sos­yal şart söz ko­nu­su­dur. İs­lam'ın ta­rih­ler yo­luy­la hız­la ya­yı­lıp re­fah se­vi­ye­si­nin yük­sel­me­si, va­kıf­la­rın ku­rul­ma­sı için ge­rek­li eko­no­mi or­ta­mı­nı ha­zır­la­mış­tır. İs­lam'ın ha­yır ve yar­dım­laş­ma­yı teş­vik eden te­mel il­ke­le­ri­nin ahi­ret ha­ya­tı­na yö­ne­lik tel­kin­le­ri, bir dinî ve hay­ri mü­es­se­se ola­rak va­kıf­la­rın ge­li­şi­mi­ni sağ­la­mış­tır. Özel­lik­le, Pey­gam­ber Efen­di­mi­zin vak­fi­ye­sin­de­ki teş­vik eden ha­dis­le­rin ya­nı sı­ra, biz­zat ken­di­si­nin de va­kıf kur­ma­sı, va­kıf dü­şün­ce­si­nin yer­le­şip ge­liş­me­sin­de bü­yük et­ki­si ol­muş­tur. Pey­gam­ber Efen­di­mi­zin as­ha­bı­nın da çe­şit­li va­kıf­lar kur­ma­sı Müs­lü­man­la­ra ör­nek ol­muş ve in­san­lı­ğa hiz­met et­miş­tir.

Va­kıf mü­es­se­se­si­nin hu­ku­ki te­mel­le­ri de Pey­gam­ber Efen­di­mi­zin dö­ne­min­de atıl­mış­tır. Va­kıf ku­ran­lar­dan ken­di vak­fı­na biz­zat ne­za­ret eden­le­rin il­ki de Haz­re­ti Ebu­be­kir'dir.

Eme­vi­ler ve Ab­ba­si­ler dö­ne­min­de va­kıf­lar bü­yük ge­liş­me gös­ter­di ve çok ge­niş­le­di. Ab­ba­si­ler dö­ne­min­de özel­lik­le va­kıf hu­ku­ku tan­zim edil­di. Va­kıf­la­rın ida­re­si için "Va­kıf­lar Ne­za­re­ti" adı al­tın­da bü­tün va­kıf­la­rı kon­trol eden ve on­la­rı dü­ze­ne bağ­la­yan bir teş­ki­lat ku­rul­du.

Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri; va­kıf­lar, Sel­çuk­lu­lar ve Os­man­lı­lar dö­ne­min­de de ge­niş yel­pa­ze­de yap­tık­la­rı bü­yük hiz­met­ler­le kâmil se­vi­ye­ye ulaş­mış­lar­dır. Va­kıf­lar, bu ne­den­le, özel­lik­le Ba­tı­lı ta­rih­çi­ler, Os­man­lı Dev­le­ti için "va­kıf cen­ne­ti" ta­bi­ri­ni kul­lan­mış­lar­dır. Bu dö­nem­ler­de­ki va­kıf hiz­met­le­rin­de "İn­san­lı­ğın en ha­yır­lı­sı in­san­la­ra fay­da­lı ola­nı­dır; ma­lın en ha­yır­lı­sı Al­lah yo­lun­da har­ca­nan­dır ve vak­fın en ha­yır­lı­sı da in­san­la­rın en çok duy­duk­la­rı ih­ti­ya­cı kar­şı­la­mak­tır" pren­si­bi ha­re­ket nok­ta­sı ol­muş­tur. Bu sa­ye­de va­kıf­lar top­lum­sal hiz­me­tin zir­ve­si­ne ulaş­mış­tır.

Va­kıf ku­ru­muy­la ben­zer­lik gös­te­ren baş­ka sos­yal yar­dım­laş­ma ku­rum­la­rı da bu­lun­mak­ta­dır. An­cak, yüz­yıl­lar bo­yun­ca vak­fın sı­nır­la­rı­nı çi­zen ve muh­te­va­sı­nı be­lir­le­yen te­mel pren­sip­ler ol­muş­tur. Bu pren­sip­ler, onu di­ğer sos­yal yar­dım­laş­ma­lar­dan ayırt et­miş­tir. Bu ni­te­lik­ler, ay­nı za­man­da vak­fın kö­kü­nü ma­zi­den alan, ama gü­nü­mü­zün sos­yal ih­ti­yaç­la­rı­na da ce­vap ve­re­bi­le­cek bir ya­pı­ya ka­vuş­tur­muş­tur. Bu sa­ye­de va­kıf­lar, sos­yal gü­ven­lik ku­rum­la­rı­nın en ge­liş­mi­şi, en kap­sam­lı­sı ve en sis­tem­li­si hâli­ne gel­miş­tir.

Gö­rüş­mek­te ol­du­ğu­muz ta­sa­rı­nın ha­yır­lı ol­ma­sı­nı te­men­ni edi­yor, Ge­nel Ku­ru­lu tek­rar say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum.

Te­şek­kür ede­rim. (AK Par­ti sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Ka­vuş­tu.

Mad­de­yi oy­la­rı­nı­za su­nu­yo­rum: Ka­bul eden­ler…

HA­LUK KOÇ (Sam­sun) - Ka­rar ye­ter sa­yı­sı is­ti­yo­rum Baş­kan.

BAŞ­KAN - Ara­ya­ca­ğım Sa­yın Koç.

Ka­bul et­me­yen­ler… Ka­rar ye­ter sa­yı­sı yok­tur.

Sa­yın mil­let­ve­kil­le­ri, bir­le­şi­me 17.15'e ka­dar ara ve­ri­yo­rum.

Ka­pan­ma Sa­ati: 16.58

 

BE­ŞİN­Cİ OTU­RUM

Açıl­ma Sa­ati: 17.16

BAŞ­KAN : Baş­kan Ve­ki­li Sa­dık YA­KUT

KÂTİP ÜYE­LER: Ha­run TÜ­FEK­Cİ (Kon­ya), Ah­met KÜ­ÇÜK (Ça­nak­ka­le)

BAŞ­KAN - Sa­yın mil­let­ve­kil­le­ri, Tür­ki­ye Bü­yük Mil­let Mec­li­si­nin 100'ün­cü Bir­le­şi­mi­nin Be­şin­ci Otu­ru­mu­nu açı­yo­rum.

1394 sı­ra sa­yı­lı Ka­nun Ta­sa­rı­sı'nın gö­rüş­me­le­ri­ne kal­dı­ğı­mız yer­den de­vam ede­ce­ğiz.

Ko­mis­yon ve Hükûmet ye­rin­de.

Ta­sa­rı­nın 3'ün­cü mad­de­si­nin oy­la­ma­sın­da ka­rar ye­ter sa­yı­sı bu­lu­na­ma­mış­tı. Şim­di, 3'ün­cü mad­de­yi tek­rar oy­la­rı­nı­za su­na­ca­ğım ve ka­rar ye­ter sa­yı­sı­nı ara­ya­ca­ğım.

3'ün­cü mad­de­yi ka­bul eden­ler… Ka­bul et­me­yen­ler… Ka­rar ye­ter sa­yı­sı var­dır, mad­de ka­bul edil­miş­tir.

BAŞ­KAN - 4'ün­cü mad­de­yi oku­tu­yo­rum.

Or­gan­lar

MAD­DE 4 - (1)Va­kıf aşa­ğı­da­ki or­gan­lar­dan olu­şur:

a) Mü­te­vel­li He­yet: Mü­te­vel­li He­yet, Vak­fın ka­rar or­ga­nı­dır. Dı­şiş­le­ri Ba­ka­nı, Ma­li­ye Ba­ka­nı, Mil­li Eği­tim Ba­ka­nı, Kül­tür ve Tu­rizm Ba­ka­nı, Ha­zi­ne Müs­te­şar­lı­ğı­nın bağ­lı bu­lun­du­ğu Ba­kan, Va­kıf­lar Ge­nel Mü­dür­lü­ğü­nün bağ­lı bu­lun­du­ğu Ba­kan, Baş­ba­kan­lık Ta­nıt­ma Fo­nu Baş­kan­lı­ğı­nın bağ­lı bu­lun­du­ğu Ba­kan, Türk İş­bir­li­ği ve Kal­kın­ma İda­re­si Baş­kan­lı­ğı­nın bağ­lı bu­lun­du­ğu Ba­kan, Tür­ki­ye Oda­lar ve Bor­sa­lar Bir­li­ği Baş­ka­nı Mü­te­vel­li He­ye­tin ta­bii üye­le­ri­dir. Ay­rı­ca, kül­tür, sa­nat, Türk di­li ve ede­bi­ya­tı ala­nın­da ça­lı­şan pro­fe­sör öğ­re­tim üye­le­ri ara­sın­dan üni­ver­si­te­le­ra­ra­sı ku­ru­lun se­çe­ce­ği iki ki­şi, eği­tim, kül­tür ve sa­nat ala­nın­da ka­mu ya­ra­rı­na fa­ali­yet gös­te­ren der­nek ve ver­gi mu­afi­ye­ti ta­nın­mış va­kıf­la­rın üye­le­ri ara­sın­dan Ba­kan­lar Ku­ru­lu'nun se­çe­ce­ği iki ki­şi, kül­tür, sa­nat, ve Türk di­li ala­nın­da ça­lış­ma­la­rıy­la ta­nın­mış ki­şi­ler ara­sın­dan Ba­kan­lar Ku­ru­lu'nun se­çe­ce­ği iki ki­şi, üç yıl sü­re ile Mü­te­vel­li He­yet üye­li­ği­ni yü­rü­tür. Her­han­gi bir ne­den­le top­lan­tı­ya ka­tı­la­ma­yan Mü­te­vel­li He­yet üye­si ye­ri­ne, il­gi­li ba­kan­lık müs­te­şa­rı ve­ya he­yet üye­si­ni vekâle­te yet­ki­li tem­sil­ci, top­lan­tı­la­ra ka­tı­la­bi­lir. Dı­şiş­le­ri Ba­ka­nı Mü­te­vel­li He­ye­tin baş­ka­nı­dır. Dı­şiş­le­ri Ba­ka­nı­nın bu­lun­ma­ma­sı du­ru­mun­da, He­ye­te Kül­tür ve Tu­rizm Ba­ka­nı baş­kan­lık eder.

b) Yö­ne­tim Ku­ru­lu: Yö­ne­tim Ku­ru­lu, Vak­fın ic­ra or­ga­nı­dır. Ba­kan­lık Müs­te­şa­rı, Dı­şiş­le­ri Ba­kan­lı­ğı Ta­nıt­ma Ge­nel Mü­dü­rü, Mil­li Eği­tim Ba­kan­lı­ğı Dış İliş­ki­ler Ge­nel Mü­dü­rü, Türk İş­bir­li­ği ve Kal­kın­ma İda­re­si Baş­ka­nı, Yu­nus Em­re Ens­ti­tü­sü Baş­ka­nı, Tür­ki­ye Oda­lar ve Bor­sa­lar Bir­li­ği tem­sil­ci­si Yö­ne­tim Ku­ru­lu­nun ta­bii üye­le­ri­dir. Ay­rı­ca, üni­ver­si­te­le­rin Türk­çe dil öğ­re­tim mer­kez­le­ri baş­kan­la­rı ara­sın­dan Mü­te­vel­li He­ye­tin se­çe­ce­ği bir ki­şi, eği­tim, kül­tür ve sa­nat ala­nın­da fa­ali­yet­te bu­lu­nan ve Ba­kan­lar Ku­ru­lun­ca ka­mu ya­ra­rı­na fa­ali­yet gös­ter­di­ği ka­bul edil­miş der­nek ve­ya ver­gi mu­afi­ye­ti ta­nın­mış va­kıf­la­rın üye­le­ri ara­sın­dan Mü­te­vel­li He­ye­tin se­çe­ce­ği bir ki­şi, kül­tür, sa­nat, ve Türk di­li ala­nın­da ça­lış­ma­la­rıy­la ta­nın­mış ki­şi­ler ara­sın­dan Mü­te­vel­li He­ye­tin se­çe­ce­ği bir ki­şi üç yıl sü­rey­le Yö­ne­tim Ku­ru­lu üye­li­ği­ni yü­rü­tür. Ba­kan­lık Müs­te­şa­rı Yö­ne­tim Ku­ru­lu­nun baş­ka­nı­dır.

c) De­net­le­me Ku­ru­lu: Ba­kan­lık, Dı­şiş­le­ri Ba­kan­lı­ğı ve Ma­li­ye Ba­kan­lı­ğı ta­ra­fın­dan gö­rev­len­di­ri­le­cek bi­rer üye ile ik­ti­dar ve ana mu­ha­le­fet par­ti­si ta­ra­fın­dan üç yıl sü­rey­le se­çi­le­cek bi­rer üye­den olu­şur. Ma­li­ye Ba­kan­lı­ğı tem­sil­ci­si De­net­le­me Ku­ru­lu­nun baş­ka­nı­dır.

ç) Da­nış­ma Ku­ru­lu: Vak­fın da­nış­ma or­ga­nı olup, yıl­da bir kez top­la­na­rak Vak­fın bir ön­ce­ki yıl yap­tık­la­rı­nı de­ğer­len­di­rir ve bir son­ra­ki yıl için öne­ri­ler­de bu­lu­nur. Ba­kan­lık Müs­te­şa­rı, Mü­te­vel­li He­ye­ti ve Yö­ne­tim Ku­ru­lu­nun se­çil­miş üye­le­ri, Baş­ba­kan­lık Ta­nıt­ma Fo­nu Ge­nel Sek­re­te­ri, Tür­ki­ye Rad­yo ve Te­le­viz­yon Ku­ru­mu Ge­nel Mü­dü­rü, Ba­sın Ya­yın ve En­for­mas­yon Ge­nel Mü­dü­rü, Di­ya­net İş­le­ri Baş­kan­lı­ğı tem­sil­ci­si, Da­nış­ma Ku­ru­lu­nun ta­bii üye­le­ri­dir. Ay­rı­ca, İş­çi Sen­di­ka­la­rı Kon­fe­de­ras­yon­la­rı­nın se­çe­ce­ği bi­rer ki­şi,  İş­ve­ren Sen­di­ka­la­rı Kon­fe­de­ras­yo­nu­nun se­çe­ce­ği üç ki­şi, kül­tür, sa­nat, Türk di­li ve ede­bi­ya­tı ala­nın­da gö­rev ya­pan öğ­re­tim üye­le­ri ara­sın­dan Va­kıf Yö­ne­tim Ku­ru­lun­ca se­çi­le­cek on ki­şi ile Türk di­li, kül­tü­rü ve sa­na­tı ala­nın­da­ki ya­zar ve dü­şü­nür­ler ara­sın­dan Va­kıf Yö­ne­tim Ku­ru­lu­nun se­çe­ce­ği beş ki­şi üç yıl sü­re ile Da­nış­ma Ku­ru­lu üye­li­ği­ni yü­rü­tür. Ba­kan­lık müs­te­şa­rı Da­nış­ma Ku­ru­lu­nun baş­ka­nı­dır.

(2) Bi­rin­ci fık­ra uya­rın­ca se­çim­le gö­rev­len­di­ri­le­cek üye­lik­le­rin bo­şal­ma­sın­dan al­tı ay ön­ce Ba­kan­lık Res­mi Ga­ze­te­de du­yu­ru­da bu­lu­nur. Se­çi­mi ya­pa­cak mer­ci­ler asil ve ay­nı sa­yı­da ye­dek üye­yi ye­dek sı­ra­la­ma­sı­nı da be­lir­te­rek ka­rar­la­rı­nı ila­nı ta­ki­be­den üç ay içe­ri­sin­de Ba­kan­lı­ğa bil­di­rir. Ba­kan­lık on­beş gün içe­ri­sin­de il­gi­li­le­re teb­li­gat ya­par. Bir ki­şi bir­den faz­la or­gan­da asil ve­ya ye­dek üye ola­maz. Asil üye­li­ğin sü­re­sin­den ön­ce bo­şal­ma­sı du­ru­mun­da, on­beş gün içe­ri­sin­de, ye­dek üye­le­re beş gün sü­re ve­ri­le­rek gö­re­ve baş­la­ma­la­rı ye­dek sı­ra­sı­na gö­re Va­kıf Yö­ne­tim Ku­ru­lu baş­ka­nın­ca bil­di­ri­lir. Sü­re­sin­de gö­re­ve baş­la­ma­yan ye­dek üye çe­kil­miş sa­yı­lır ve bir son­ra­ki­ne teb­li­gat ya­pı­lır, ye­dek üye­ler asil üye­den ka­lan sü­re­yi ta­mam­lar. Bu fık­ra­nın uy­gu­lan­ma­sı ile il­gi­li esas ve usûl­ler Ba­kan­lık­ça be­lir­le­nir.

BAŞ­KAN - Mad­de üze­rin­de, Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­si Gru­bu adı­na söz is­te­yen Mus­ta­fa Ga­zal­cı, De­niz­li Mil­let­ve­ki­li.

Bu­yu­run Sa­yın Ga­zal­cı.

CHP GRU­BU ADI­NA MUS­TA­FA GA­ZAL­CI (De­niz­li) - Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri; Türk kül­tü­rü­nü yurt dı­şın­da ta­nıt­mak için ku­ru­la­cak Yu­nus Em­re Vak­fı Ya­sa Ta­sa­rı­sı'nın 4'ün­cü mad­de­si üze­ri­ne Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­si Gru­bu adı­na söz al­dım. Tü­mü­nü­zü say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, bu mad­de, Vak­fın or­gan­la­rı­nın kim­ler­den olu­şa­ca­ğı­nı ve han­gi or­gan­lar­dan olu­şa­ca­ğı­nı be­lir­li­yor.

Sa­bah­ki otu­rum­da, bu ko­nu­da tü­mü üze­rin­de ko­nu­şur­ken gö­rüş­le­ri­mi­zi söy­le­miş­tim. Ya­ni, bu ya­pı­nın ye­te­rin­ce de­mok­ra­tik ol­ma­dı­ğı­nı, bü­rok­ra­tik ol­du­ğu­nu söy­le­miş­tim. Son­ra, AKP Gru­bu adı­na ko­nu­şan Sa­yın Nev­zat Yal­çın­taş ve baş­ka ar­ka­daş­lar da bu or­tak gö­rü­şü di­le ge­tir­di­ler. Sa­nı­yo­rum bir öner­ge ha­zır­la­nı­yor. Bir öl­çü­de da­ha bu ya­pı da­ha si­vil­leş­ti­ri­le­cek, da­ha de­mok­ra­tik­leş­ti­ri­le­cek. Çün­kü, Hükûmet­ten ta­sa­rı gel­di­ği bi­çim­de, Ko­mis­yo­na ilk gel­di­ğin­de, ger­çek­ten, Ba­kan­lar Ku­ru­lun­dan olu­şan bir ya­pı var­dı bü­yük öl­çü­de. Ar­ka­daş­lar­la ora­da, Ko­mis­yon­da ko­nuş­tuk­tan son­ra bir alt ko­mis­yon ku­rul­du. Bu­ra­da bi­raz­cık da­ha bu ya­pı si­vil­leş­ti­ril­di, de­mok­ra­tik­leş­ti­ril­di. Şim­di Ge­nel Ku­rul­da da ay­nı ka­nı söy­le­nin­ce -sa­nı­yo­rum bir öner­ge ha­zır­la­nı­yor ik­ti­dar par­ti­sin­ce- bi­raz da­ha, bir adım da­ha ile­ri git­miş ola­cak. Öz­le­di­ği­miz bi­çim­de ol­ma­ya­cak yi­ne de bu. Ya­ni, tam bir de­mok­ra­tik ya­pı­ya ka­vuş­ma­ya­cak, ama söy­le­di­ği­miz gi­bi, bu, amaç ola­rak gü­zel. Türk kül­tü­rü­nü, sa­na­tı­nı, Türk kül­tür mi­ra­sı­nı dı­şa­rı­da ta­nıt­mak, bu­nun için et­kin­lik­ler dü­zen­le­mek, kül­tür alış­ve­ri­şi yap­mak, içe­ri­de bir ens­ti­tü kur­mak, dı­şa­rı­da da kül­tür mer­kez­le­ri oluş­tur­mak. Bu amaç çok gü­zel. Eğer, bu amaç iyi bir araç­la ve iyi bir ya­pıy­la ya­pı­la­bi­lir­se, ta­bii, doğ­ru so­nuç alı­nır.

Ana­do­lu kül­tü­rü -ar­ka­daş­la­rım da söy­le­di­ler- hü­ma­niz­mi ku­cak­la­yan ve bu ko­nu­da çe­şit­li uy­gar­lık­la­rın, kül­tür­le­rin oluş­tur­du­ğu bir bü­yük sen­tez­dir, kül­tür­dür. Bu­nun dı­şa­rı­da ta­nı­tıl­ma­sı ve içe­ri­de sa­hip­le­nil­me­si ge­re­kir. An­cak, dı­şa­rı­da ta­nı­tır­ken, bir kez da­ha söy­le­mek is­ti­yo­rum, içe­ri­de de biz bu kül­tü­re sa­hip çık­ma­lı­yız. Ya­ni, ulu­sal kül­tü­rü ve onu ko­ru­ma­yı ge­liş­tir­me bi­lin­ci­ni içe­ri­de, okul­lar­da, üni­ver­si­te­ler­de, top­lum­da eğer ka­zan­dır­maz­sak ye­ni ku­şak­la­ra, yurt dı­şın­da ya­pı­la­cak ça­lış­ma­lar ye­ter­siz olur.

"Yu­nus Em­re" adı­nın ya­kış­tı­ğı­nı söy­le­dik, çün­kü, UNES­CO, bi­zim kül­tür de­ğer­le­ri­mi­ze, kül­tür in­san­la­rı­mı­za za­man za­man bü­tün dün­ya­da o ki­şi­le­rin adı­na bir yıl dü­zen­len­me­si­ni   ka­bul et­miş­tir.  Bun­lar­dan   bi­ri­si de  -bu­ra­da söy­len­di- Yu­nus Em­re'dir. Ata­türk için böy­le bir ka­bul yap­mış­tır UNES­CO 1997'de, do­ğu­mu­nun 100'ün­cü yı­lın­da yi­ne bü­yük kül­tür ada­mı Ha­san Âli Yü­cel için yap­mış­tır ve bu yıl da Mevlânâ için. Bun­lar bi­zim Türk kül­tü­rü­mü­zün te­mel taş­la­rı­dır. Bun­la­rın, içe­ri­de ve dı­şa­rı­da ta­nı­tıl­ma­sı ge­re­kir ger­çek­ten.

Ata­türk "Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti'nin te­me­li kül­tür­dür." de­miş­tir de­ğer­li ar­ka­daş­lar. Onun­cu Yıl Söy­le­vi'nde or­ta­ya koy­muş­tur ve Tür­ki­ye'nin te­mel ni­te­lik­le­rin­den bi­ri­si­nin gü­zel sa­nat­la­rı sev­mek ve on­da yük­sel­mek ol­du­ğu­nu söy­le­miş­tir ay­nı söy­le­vin­de. Do­la­yı­sıy­la, ulu­sal kül­tü­rü­müz hem cum­hu­ri­ye­tin te­me­li­dir hem de bu­nu yük­selt­mek, gü­zel sa­nat­lar ala­nın­da içe­ri­de ve dı­şa­rı­da ta­nı­tı­cı ça­lış­ma­lar yap­mak bi­ze ya­kı­şan bir du­rum­dur. Sa­nı­yo­rum, bu ya­say­la, eğer iyi amaç­lar için kul­la­nı­la­bi­lir­se çok gü­zel ça­lış­ma­lar ya­pı­la­bi­lir di­ye dü­şü­nü­yo­rum. Ama, ni­yet kö­tü olur­sa, ya­ni, Ana­do­lu kül­tü­rü­nün bü­yük­lü­ğü­nü dı­şa­rı­ya ta­şı­mak ye­ri­ne ken­di si­ya­sal gö­rü­şü­nü, ora­da bir­ta­kım, bi­zim kül­tü­rü­mü­ze ya­kış­ma­yan ça­lış­ma­lar ya­pan ki­şi­ler­le, ku­ru­luş­lar­la iş bir­li­ği ya­pa­rak ça­lış­ma­ya baş­lar­sa, o za­man, bu gü­zel­lik bo­zu­lur, Yu­nus'un adı -bu­ra­da şi­ir­ler okun­du, he­pi­miz o gü­zel­li­ği söy­le­dik- onun hü­ma­nist ki­şi­li­ği, ba­rış­çı ki­şi­li­ği ger­çek­ten göl­ge­len­miş olur. Çün­kü, Yu­nus Em­re, bi­zim her ba­kım­dan sa­hip çı­ka­ca­ğı­mız bir de­ğer­dir. Onun adı­na ya­pı­lan ça­lış­ma­la­rın da öy­le ol­ma­sı ge­re­kir. 1942 yı­lın­da, bi­li­yor­su­nuz, Ad­nan Say­gun, Yu­nus Em­re Ora­tor­yo­su'nu yaz­mış­tır.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, Yu­nus'un kul­lan­dı­ğı dil -ar­ka­daş­la­rım bu­ra­da şi­ir­ler de oku­du­lar- eğer o gü­zel­lik, Türk­çe­de­ki o du­ru­luk o gün­den bu ya­na di­li­miz kir­len­me­den iş­le­nip ge­liş­ti­ri­le­bil­sey­di, yal­nız coğ­raf­ya de­ğil, kul­la­nıl­dı­ğı, o Türk­çe­yi kul­la­nan in­san sa­yı­sı de­ğil, bi­lim ve kül­tür di­li ol­ma­da çok da­ha ile­ri bir du­rum­da olur­du Türk­çe­miz.

Bu­gün, Yu­nus'un kul­lan­dı­ğı dil, ken­di ül­ke­miz­de ne ya­zık ki kul­la­nıl­mı­yor. So­kak­lar­da lev­ha­la­ra bak­tı­ğı­nız za­man, Türk­çe de­ğil. Ki­mi okul­lar­da Türk­çe eği­tim ya­pıl­mı­yor. Ya­ni, Türk­çe­yi ge­liş­tir­me, ko­ru­ma bi­lin­ci, ba­zen dev­let po­li­ti­ka­sı ola­rak, ba­zen yurt­taş­lar­ca ya da baş­ka alan­lar­da ye­te­rin­ce sa­hip­le­nil­mi­yor.

Do­la­yı­sıy­la, Yu­nus Em­re adı­na bir va­kıf ku­ru­lur­ken, bir ens­ti­tü ku­ru­lur­ken, dı­şa­rı­da kül­tür mer­kez­le­ri ku­ru­lur­ken, onun fel­se­fe­si, kul­lan­dı­ğı dil de göz önün­de tu­tul­ma­lı­dır. Ya­ni, o fel­se­fe ne­dir? O fel­se­fe­de bü­yük bir açı­lım var­dır, in­san­la­rı ku­cak­la­ma var­dır, hoş­gö­rü var­dır, sev­gi var­dır. Onun di­li na­sıl­dır? Di­li Türk­çe­dir ve ya­ban­cı dil­le­rin et­ki­sin­den bü­yük öl­çü­de kur­tul­muş bir dil­dir. Yok­sa, ye­di yüz yıl­dır na­sıl ayak­ta­dır? Yu­nus'u şi­ir­le­ri okun­du­ğu za­man -bu­ra­da ör­nek­ler ve­ril­di, ben de ver­dim- öy­le­si­ne arı, du­ru bir dil­le ya­zıl­mış ki, yüz yıl­lar­dan son­ra hâlâ ışı­lı­yor, hâlâ onun adı­na bir ora­tor­yo ku­ru­lu­yor. İş­te, biz bü­yük bir ça­lış­ma için­de­yiz, ens­ti­tü­ler ku­ru­la­cak, va­kıf­lar ku­ru­la­cak. Do­la­yı­sıy­la, Yu­nus Em­re'nin bu bü­yük­lü­ğü­ne ya­kı­şır ça­lış­ma­lar ol­ma­sı­nı di­li­yo­ruz.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, bu Yö­ne­tim Ku­ru­lun­da, Mü­te­vel­li He­yet­te, Da­nış­ma Ku­ru­lun­da olu­şa­cak ki­şi­le­rin, alt ko­mis­yon­da ve bu­ra­da ve­ri­le­cek öner­ge­ler­le, bir öl­çü­de, ba­kan­la­rın ve bü­rok­rat­la­rın et­ki­si azal­tı­lı­yor, ama bu­nu ye­ter­li bul­ma­dı­ğı­mı­zı bir kez da­ha söy­lü­yo­ruz. Or­tak bir ka­nı oluş­tu. De­mek ki, ki­mi za­man, eğer ol­du­bit­ti­ye ge­ti­ril­mez­se, iç­ten­lik­le üze­rin­de gö­rüş­me­ler ya­pı­la­bi­lir­se, ki­mi iler­le­me­ler ya­pı­la­bi­li­yor. İş­te, bu, Yu­nus Em­re'nin Türk kül­tü­rü­nü dı­şa­rı­da ta­nıt­ma­da kul­la­nı­la­cak Va­kıf­ta ol­du­ğu gi­bi. Çün­kü, alt ko­mis­yon­da bir ça­lış­ma ya­pıl­dı, ye­ter­li bu­lun­ma­dı, bu­ra­ya gel­di, bu­ra­da da ko­nuş­ma­cı­la­rın bir or­tak pay­da­sıy­la bir adım da­ha atı­lı­yor.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, kül­tü­rü­müz zen­gin, kül­tü­rü­müz yal­nız bi­ze de­ğil, bel­ki dün­ya­nın bir­çok ye­rin­de­ki in­san­la­ra, bu­ra­da söy­le­nen, iş­te, o hü­ma­nist sev­gi, hoş­gö­rü an­la­yı­şı­nı ta­şı­ya­bi­lir…

(Mik­ro­fon oto­ma­tik ci­haz ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı)

BAŞ­KAN - Sa­yın Ga­zal­cı, lüt­fen to­par­la­yın.

MUS­TA­FA GA­ZAL­CI (De­vam­la) - Pe­ki Sa­yın Baş­ka­nım.

…ül­ke­miz ve in­san­lık bun­dan ka­za­nır, ken­di­li­ğin­den, do­ğal ola­rak tu­riz­mi­miz, kül­tü­rü­müz ge­liş­miş olur. Bu­na sa­hip çık­mak ge­re­kir. Bu bi­lin­ci içe­ri­de ve dı­şa­rı­da ge­liş­tir­mek ge­re­kir. Di­li­yo­rum, umu­yo­rum, bu ya­sa bu ama­ca hiz­met eder.

Tek­rar, emek ve­ren­le­re te­şek­kür edi­yo­rum ve öne­ri­le­ri­mi­zi, uya­rı­la­rı­mı­zı göz önü­ne alıp adım atan­la­rı da tek­rar kut­lu­yo­rum.

Te­şek­kür edi­yo­rum. (Al­kış­lar)

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Ga­zal­cı.

Mad­de üze­rin­de Ana­va­tan Par­ti­si Gru­bu adı­na söz is­te­yen İb­ra­him Öz­do­ğan, Er­zu­rum Mil­let­ve­ki­li.

Bu­yu­run Sa­yın Öz­do­ğan.

ANA­VA­TAN PAR­Tİ­Sİ GRU­BU ADI­NA İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (Er­zu­rum) - Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­ki­li ar­ka­daş­la­rım; 1394 sı­ra sa­yı­lı, Yu­nus Em­re Vak­fı Ka­nu­nu'nun 4'ün­cü mad­de­si üze­rin­de Ana­va­tan Par­ti­si adı­na gö­rüş­le­ri­mi bil­dir­mek is­ti­yo­rum. He­pi­ni­zi tek­rar say­gıy­la se­lam­la­mak is­ti­yo­rum.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, Türk­çe üze­ri­ne ko­nuş­ma­la­rı­ma geç­me­den ön­ce, 1'in­ci mad­de­de bu ya­sa ta­sa­rı­sı ve­si­le­siy­le, Hükûme­ti­mi­zin ve Sa­yın Kül­tür ve Tu­rizm Ba­ka­nı Atil­la Koç'un millî me­se­le­ler üze­rin­de­ki has­sa­si­yet­siz­li­ği­ne, dik­kat­siz­li­ği­ne da­ir ör­nek­ler ver­miş­tim. Bun­lar­dan bir ta­ne­si de Pi­ya­le Pa­şa Ca­mi­si içe­ri­sin­de­ki Kur'an kur­su­nun ve ta­le­be yar­dım der­ne­ği­nin yı­kı­lı­şıy­la il­gi­li bir ko­nu­yu an­lat­mış­tım. Bu­nun üze­ri­ne, çok de­ğer­li İs­tan­bul Mil­let­ve­ki­li­miz Sa­yın Nus­ret Bay­rak­tar Be­ye­fen­di bu kür­sü­ye çık­mış ve ba­na ce­vap ver­miş­ler­di. Ken­di­le­ri­ne açık­la­ma­la­rın­dan do­la­yı te­şek­kür edi­yo­rum. Yal­nız, bu ko­nuş­ma­sın­da "pro­vo­ka­tör" ke­li­me­si fi­lan, bun­lar­dan kul­lan­dı. Ta­bii, bu­nu ba­sın­la il­gi­li ola­rak kul­lan­dı, ama…

NUS­RET BAY­RAK­TAR (İs­tan­bul) - An­laş­ma ya­pıl­dı­ğı hâlde bi­ri­le­ri pro­vo­ke et­ti ora­yı.

BAŞ­KAN - Sa­yın Bay­rak­tar, lüt­fen.

İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (De­vam­la) - Ben de bi­raz­cık bu­nu üs­tü­me al­dım. Ha­ya­tım­da hiç­bir za­man bir şey­de pro­vo­ka­tör­lük yap­ma­dım.

NUS­RET BAY­RAK­TAR (İs­tan­bul) - Si­zi kas­tet­me­dim.

İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (De­vam­la) - Ta­mam. Te­şek­kür edi­yo­rum. Te­şek­kür edi­yo­rum.

Çün­kü, hiç­bir za­man if­sat edi­ci ola­ma­yız inan­cı­mız ge­re­ği, if­sat edi­ci ola­ma­yız. Ce­na­bı Al­lah Kur'an-ı Ke­rim'de öy­le bu­yu­ru­yor "Yer­yü­zün­de fe­sat çı­kar­ma­yın." di­ye. Bu, bu an­lam­da­dır.

Şim­di, Sa­yın Bay­rak­tar, ba­kın, Pi­ya­le Pa­şa Ca­mi­si içe­ri­sin­de­ki bu ta­rihî Kur'an kur­su­nu, sa­bah­le­yin, do­zer­ler­le yı­kım eki­bi gi­di­yor ve yık­ma­ya baş­lı­yor­lar. Ora­da­ki ta­le­be­ler, halk yı­ğı­lı­yor. Bir ta­raf­tan bağ­rış­ma­lar, ağ­la­ma­lar. Bun­lar ta­bii ki pro­vo­ka­tör de­ğil. Ben si­zin de­di­ği­ni­zi an­la­dım.

NUS­RET BAY­RAK­TAR (İs­tan­bul) - O ola­yı pro­vo­ke edi­yor­lar.

İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (De­vam­la) - Ta­mam, ta­mam.

NUS­RET BAY­RAK­TAR (İs­tan­bul) - An­laş­ma sağ­lan­mış­tı.

İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (De­vam­la) - De­ğil, ama ba­kın, ben hu­ku­kun…

ASIM AY­KAN (Trab­zon) - Nus­ret Bey'i iyi din­le­yin.

İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (De­vam­la) - Din­li­yo­rum. Ben hu­ku­kun üs­tün­lü­ğü­ne ina­nı­rım, hu­ku­ka ina­nı­rım.

NUS­RET BAY­RAK­TAR (İs­tan­bul) - Anıt­lar Ku­ru­lu yı­kı­mı­na ka­rar ver­di. Yok­sa…

BAŞ­KAN - Sa­yın Bay­rak­tar, lüt­fen…

İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (De­vam­la) - Şim­di, ba­kın, o gün, Sa­yın Bay­rak­tar, bu Vak­fın Pi­ya­le Pa­şa Ca­mi­si Kur'an Kur­su­nun avu­ka­tı Sa­yın Su­at Ka­ya İs­tan­bul 5. İda­re Mah­ke­me­sin­den yü­rüt­me­yi dur­dur­ma ka­ra­rı ge­tir­di ve yı­kım eki­bi git­ti, ama…

NUS­RET BAY­RAK­TAR (İs­tan­bul) - On­lar yan­lış. Yan­lış.

İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (De­vam­la) - …öğ­le­den son­ra tek­rar gel­di­ler, yık­tı­lar do­zer­ler­le…

BAŞ­KAN - Sa­yın Öz­do­ğan, ko­nu an­la­şıl­mış­tır. Lüt­fen, ko­nu­ya dö­ner mi­si­niz.

İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (De­vam­la) - …ve ora­da­ki hal­kın üze­ri­ne…

BAŞ­KAN - Sa­yın Öz­do­ğan…

NUS­RET BAY­RAK­TAR (İs­tan­bul) - Yi­ne yan­lış.

İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (De­vam­la) - …bi­ber ga­zı sık­tı­lar. Ayıp­la­nan şey bu­dur. Ayıp­la­nan, hu­ku­kun çiğ­nen­me­si­dir.

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım…

NUS­RET BAY­RAK­TAR (İs­tan­bul) - Yan­lış, ha­yır. Anıt­lar Yük­sek Ku­ru­lu ka­ra­rı­nın ge­re­ği ya­pıl­dı. Olur mu öy­le şey?

İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (De­vam­la) - Ta­mam, te­şek­kür edi­yo­rum.

BAŞ­KAN - Sa­yın Öz­do­ğan, lüt­fen, ko­nu­ya dö­ner mi­si­niz.

İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (De­vam­la) - Te­şek­kür edi­yo­rum.

Şim­di, bi­zim kül­tü­rü­mü­zün üze­ri­ne, sa­de­ce Sa­yın Atil­la Koç'un -ken­di­si­ni de çok se­ve­rim, ama, mil­le­tim adı­na eleş­tir­mek zo­run­da­yım- has­sa­si­yet­siz­lik­le­ri bu nok­ta­da bit­mi­yor de­ğer­li ar­ka­daş­lar. Ba­kın, 9 Ekim 2005. Du­bai Şey­hi El Mak­tum gel­miş ve Sa­yın Ba­kan, Sa­kal-ı Şe­rif'i Ata­türk Ha­va­li­ma­nı'na aya­ğı­na ka­dar gö­tür­müş­tür. Ne kar­şı­lı­ğı? İs­tan­bul'a 5 mil­yar do­lar­lık ya­tı­rım ya­pa­cak­mış! Ya­ni, bu Hükûmet dö­ne­min­de, bu ba­kan­lar dö­ne­min­de her şey pa­ra için sa­tı­lı­yor.

KÜL­TÜR VE TU­RİZM BA­KA­NI ATİL­LA KOÇ (Ay­dın) - Ya­lan.

İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (De­vam­la) - De­ğer­li ar­ka­daş­lar, bi­zim mil­le­ti­miz, bi­zim ina­nan in­sa­nı­mız, bı­ra­kın Haz­re­ti Pey­gam­be­rin Sa­kal-ı Şe­ri­fi'ni, ayak­ka­bı­sı­nın to­zu­na bi­le ken­di­si­ni kur­ban eder. Böy­le bir an­la­yış ola­bi­lir mi de­ğer­li ar­ka­daş­la­rım? İş­te biz bun­la­ra kar­şı­yız.

Bir de, Sa­yın Nus­ret Bay­rak­tar, siz bu­na ce­vap ve­rir­ken, pe­ki, Ak­da­mar Ki­li­se­si­nin res­to­re edil­me­si­ni de ben eleş­tir­dim, bu­na ne­den ce­vap ver­me­di­niz? Bu işi­ni­ze gel­me­di mi Sa­yın Bay­rak­tar?

BAŞ­KAN - Sa­yın Öz­do­ğan, lüt­fen, kar­şı­lık­lı ko­nuş­ma­yı bı­ra­ka­lım. Ge­nel Ku­ru­la hi­tap eder mi­si­niz ko­nuy­la il­gi­li.

NUS­RET BAY­RAK­TAR (İs­tan­bul) - Sa­yın Baş­ka­nım…

BAŞ­KAN - Sa­yın Bay­rak­tar, lüt­fen…

İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (De­vam­la) - Te­şek­kür ede­rim.

Şim­di, de­ğer­li ar­ka­daş­lar, Türk­çe üze­ri­ne ko­nuş­ma­la­rı­mı, gö­rüş­le­ri­mi de­vam et­tir­mek is­ti­yo­rum.

De­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri, söz­lük kul­lan­ma alış­kan­lı­ğı­mız da, ma­ale­sef, tam ola­rak ge­liş­me­miş­tir. Söz­le­re ken­di­mi­ze gö­re an­lam­lar yük­le­yip kul­la­nı­yo­ruz. Bu du­rum yal­nız­ca ya­ban­cı kay­nak­lı söz­le­ri de­ğil, Türk­çe kö­ken­li söz­le­ri de bir­bi­ri­ne ka­rış­tı­rıp yan­lış kul­lan­ma­mı­za yol açı­yor. Söz ge­li­şi "gö­zal­tı­na al­mak" ile "göz­lem al­tı­na al­mak" söz­le­ri yer­li ye­rin­de kul­la­nıl­mı­yor. Bu yan­lı­şı kit­le ile­ti­şim araç­la­rı ya­pın­ca yan­lış kul­la­nış top­lum­da hız­la ya­yı­lı­yor.

Söz­le­ri yer­li ye­rin­de, bi­le­rek kul­lan­mak ge­re­kir de­ğer­li ar­ka­daş­lar. An­la­mı bi­lin­me­yen söz­ler için mut­la­ka söz­lü­ğe baş­vu­rul­ma­lı­dır. Bu­nun eği­ti­mi il­ko­kul­dan baş­la­ya­rak ya­pıl­ma­lı­dır. Za­ten bu işin te­me­li de eği­tim­dir. Okul­la­rı­mız­da Türk­çe eği­ti­mi göz­den ge­çi­ril­me­li ve bi­li­şim tek­no­lo­ji­le­rin­den de ya­rar­la­nı­la­rak dü­zen­len­me­li­dir. Ama, de­ğer­li ar­ka­daş­lar, bu iş­ler için is­tek, ni­yet ve viz­yon sa­hi­bi yö­ne­tim­ler ge­re­kir.

Türk­çe­nin kul­la­nı­mıy­la il­gi­li ola­rak ya­şa­nan so­run­la­rın ba­şın­da söy­le­yiş bo­zuk­luk­la­rı gel­mek­te­dir. Türk­çe kö­ken­li söz­ler­de söy­le­yiş bo­zuk­lu­ğu faz­la gö­rül­mü­yor, ama ya­ban­cı kay­nak­lı alın­tı söz­ler­de söy­le­yiş bo­zuk­lu­ğu­na çok sık rast­lı­yo­ruz. Bu yan­lış­lar­dan kur­tul­mak için kul­lan­dı­ğı­mız sö­zün doğ­ru söy­le­ni­şi­ni bil­me­miz ge­re­kir. Di­li­miz­de kar­şı­lı­ğı bu­lu­nan söz­le­rin Türk­çe­si­ni kul­lan­mak da bu yan­lış­lar­dan kur­tul­ma­mı­zı sağ­la­ya­cak­tır.

Di­li­miz­de kar­şı­lı­ğı ol­ma­yan söz­le­ri de kul­la­nır­ken Türk­çe'de ka­bul gör­müş ve yay­gın­laş­mış şe­kil­le­ri kul­lan­ma­lı­yız. Me­se­la "hâkem" de­ğil "ha­kem," râkip" de­ğil "ra­kip" de­me­li­yiz. Bu yan­lış­la­rı rad­yo-te­le­viz­yon su­nu­cu­la­rı ya­pın­ca ta­bii, yan­lış­lık­lar da hız­la ya­yı­lı­yor.

RE­CEP GA­RİP (Ada­na) - Arap­ça…

İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (De­vam­la) - Türk­çe de öy­le. Biz Arap­ça ko­nuş­mu­yo­ruz Sa­yın Ga­rip.

ZÜL­FÜ DE­MİR­BAĞ (Elâzığ) - Se­nin ka­dar Tür­çe­miz yok!

İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (De­vam­la) - Rad­yo ve te­le­viz­yon su­nu­cu­la­rı­na, spi­ker­le­ri­ne bu ko­nu­da bü­yük gö­rev­ler dü­şü­yor. Su­nu­cu­lar ve spi­ker­ler söz­le­ri doğ­ru bi­çim­ler­de söy­ler­ler­se, doğ­ru bi­çim­ler top­lum­da da­ha hız­lı ola­rak ya­yı­lır.

Ya­ban­cı dil­le­rin et­ki­si­nin art­ma­sı, Türk­çe­nin söz var­lı­ğı­nı, söz di­zi­mi özel­lik­le­ri­ni olum­suz yön­de et­ki­li­yor. "Di­van Ote­li" de­mek du­rur­ken "Ho­tel Di­van," "Mar­ma­ra Ote­li" de­mek du­rur­ken "The Mar­ma­ra" de­mek söz di­zi­mi özel­lik­le­ri­ni zor­la­mak­ta­dır.

Son za­man­lar­da bir de çe­vi­ri yo­luy­la an­la­tım tü­rü or­ta­ya çık­tı. Söz­ler Türk­çe, ama an­la­tım ka­lı­bı ya­ban­cı kay­nak­lı. Doğ­ru ol­ma­yan bu kul­la­nış­lar da ma­ale­sef yay­gın­la­şı­yor. "Çay iç­mek, kah­ve iç­mek" ye­ri­ne "çay al­mak, kah­ve al­mak," "özür di­le­rim" ye­ri­ne "üz­gü­nüm" gi­bi kul­la­nış­lar bun­la­ra sa­de­ce bir­kaç ör­nek­tir. Türk­çe­nin ya­pı­sı­na ve man­tı­ğı­na ay­kı­rı bu yan­lış­lar­dan kur­tul­ma­mız ge­re­ki­yor.

Türk­çe­mi­ze son yıl­lar­da Ba­tı dil­le­rin­den, özel­lik­le de İn­gi­liz­ce­den bir söz akı­nı ol­du­ğu­nu her­kes bi­li­yor. Söz­le­rin bir bö­lü­mü, ta­bii, tek­no­lo­jiy­le bir­lik­te gel­di. Do­la­yı­sıy­la, bu ko­nu­da da tek­no­lo­jik ge­liş­me­le­re uy­gun ola­rak çı­kan ye­ni araç­la­ra, hız­la, ye­ni isim­ler bul­mak ve bu­nu ba­sın ya­yın araç­la­rıy­la top­lu­ma yay­mak mec­bu­ri­ye­tin­de­yiz. Me­se­la, çok şü­kür ki, buz­do­la­bı, bil­gi­sa­yar, de­rin don­du­ru­cu ve bu gi­bi şey­le­ri ya­ban­cı isim­le­rin et­ki­sin­den kur­tar­dık. Bu­na kar­şı­lık, ya­ban­cı kay­nak­lı söz­le­rin di­li­mi­ze gi­ri­şi her ge­çen gün bi­raz da­ha ar­tı­yor. Ye­ni bu­lu­nan ve üre­ti­len alet­le­rin ad­la­rı gir­mek­le kal­ma­dı, bu alet­le­rin çe­şit­li özel­lik­le­ri, par­ça­la­rı, kul­la­nı­cı­la­rıy­la il­gi­li söz­ler de, ma­ale­sef, di­li­mi­ze geç­me­ye baş­la­dı de­ğer­li ar­ka­daş­lar.

Gün­lük ha­yat­ta, çar­şı­da, pa­zar­da, rad­yo­da, te­le­viz­yon­da, ba­sın­da, okul­da, spor­da, kı­sa­ca­sı her yer­de ya­ban­cı söz­le­ri, ar­tık, bi­linç­siz­ce kul­la­nır ol­duk. Bu olum­suz du­ru­ma kar­şı­lık top­lum­da Türk­çe bi­lin­ci­ni uyan­dır­mak ve can­lı tut­mak zo­run­da­yız. Türk­çe­de­ki ya­ban­cı öge­le­rin art­ma­sın­da kit­le ile­ti­şim araç­la­rı­nın da çok bü­yük et­ki­si var­dır. Türk­çe­nin bo­zuk ve ku­lak tır­ma­la­yı­cı bir bi­çim­de kul­la­nıl­ma­sı çok ra­hat­sız­lık ve­ri­ci ki, ak­lı ba­şın­da her­kes Türk­çe­de­ki bu ya­ban­cı­laş­ma­dan ra­hat­sız­dır, mil­let­çe ra­hat­sı­zız de­ğer­li ar­ka­daş­lar.

Di­lin söz var­lı­ğı­nın zen­gin­leş­ti­ril­me­si, bü­tün bi­lim dal­la­rın­da öğ­re­nim ve araş­tır­ma­nın sür­dü­rül­me­si için di­le te­rim­le­rin ka­zan­dı­rıl­ma­sı, dil­de­ki ge­rek­siz ya­ban­cı öge­le­rin ayık­lan­ma­sı ge­rek­li­dir. Bun­lar ya­pıl­dı­ğın­da dil­de iyi­leş­tir­me, da­ha doğ­ru bir söy­le­yiş­le ge­liş­me, zen­gin­leş­me ya­şa­na­cak­tır.

(Mik­ro­fon oto­ma­tik ci­haz ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı)

BAŞ­KAN - Sa­yın Öz­do­ğan, lüt­fen to­par­la­yın.

İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (De­vam­la) - Te­şek­kür ede­rim Sa­yın Baş­ka­nım.

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, Türk­çe­nin kat­le­dil­me­si­ne se­yir­ci ka­lın­ma­sı­nın müm­kün ol­ma­ma­sı ge­re­ki­yor, bu­nu mut­la­ka ön­le­me­li­yiz. Türk­çe, he­pi­mi­zin kut­sal var­lık­la­rın­dan bir ta­ne­si­dir. Türk­çe, bi­zim kim­li­ği­miz­dir, adı­mız­dır, so­ya­dı­mız­dır, tür­kü­müz­dür, şar­kı­mız­dır, sev­gi­miz­dir, şai­rin de­di­ği gi­bi "Türk­çe, ses bay­ra­ğı­mız­dır."

Türk­çey­le biz di­ni­mi­zi de öğ­re­ni­yo­ruz de­ğer­li ar­ka­daş­lar. Ha­ki­ka­ten, onun için Türk­çe, ay­nı za­man­da mü­ba­rek bir dil­dir.

Bir de, biz, bu di­li­mi­zi ata­la­rı­mız­dan mi­ras al­dı­ğı­mız ka­dar, ge­le­cek ku­şak­lar­dan da ödünç al­dık. El ele ve­re­lim, di­li­mi­ze sa­hip çı­ka­lım, ge­le­cek ku­şak­la­ra Türk'e ya­kı­şır bir Türk­çe bı­ra­ka­lım de­ğer­li ar­ka­daş­lar.

Se­çim­le­rin -Hükûmet bu­na hâlâ alış­ma­mış ol­sa da- iyi­ce yak­laş­mış ol­ma­sı­na se­vin­mek için çok sa­yı­da se­bep­le­ri var­dır. Bun­lar­dan bi­ri­si de, ik­ti­da­rı­mız­da Türk­çe­miz ve yay­gın iyi bir eği­tim için çok ya­pı­la­cak şey ol­ma­sı­dır.

59'un­cu Hükûme­tin men­sup­la­rı bu­nu iyi bi­lir. Viz­yon sa­hi­bi çok iyi bir Millî Eği­tim Ba­ka­nı var­dı de­ğer­li ar­ka­daş­lar, bı­ra­kıl­say­dı bu alan­da dev­rim ya­pa­cak ve di­li­mi­zin eği­ti­min­de bü­yük ve ka­lı­cı adım­lar ata­cak­tı. İş­te, o adım­lar, de­ğer­li ar­ka­daş­lar, hâlâ alı­şa­ma­dı­ğı­mız ve ya­sı­nı tut­tu­ğu­muz bu ge­nel se­çim­le­rin son­ra­sı­na kal­dı. O adım­la­rın he­ye­ca­nıy­la ge­nel se­çi­mi bek­li­yo­ruz. Türk­çe­nin bay­ra­ğı­nı, Türk kül­tü­rü­nün bay­ra­ğı­nı dal­ga­lan­dır­mak için bek­li­yo­ruz de­ğer­li ar­ka­daş­lar bu se­çi­mi.

He­pi­ni­zi say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum.

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Öz­do­ğan.

Sa­yın Bay­rak­tar, bir di­lek­çe ve­re­rek, Sa­yın Öz­do­ğan'ın sa­taş­tı­ğı­nı söy­lü­yor­su­nuz. Ne söy­le­di de sa­taş­tı si­ze?

NUS­RET BAY­RAK­TAR (İs­tan­bul) - Üç ke­re is­mim­den bah­se­de­rek…

BAŞ­KAN - Evet, is­mi­niz­den bah­set­ti.

NUS­RET BAY­RAK­TAR (İs­tan­bul) - …yan­lış bil­gi­nin ak­ta­rıl­dı­ğı­nı, yü­rüt­me ku­ru­lu­nun ora­da dur­dur­ma ka­ra­rı ol­ma­sı­na rağ­men yık­tı­ğı­mı­zı söy­le­di. Oy­sa öy­le de­ğil. Dü­zelt­mek is­ti­yo­rum ye­rim­den.

BAŞ­KAN - Sa­yın Bay­rak­tar, ben o ko­nuş­ma­yı din­le­dim, Sa­yın Öz­do­ğan si­zin bir ön­ce­ki ko­nuş­ma­nı­za ce­vap ma­hi­ye­tin­de ko­nuş­ma­lar yap­tı, her­han­gi bir sa­taş­ma ola­rak de­ğer­len­dir­me­dim.

Te­şek­kür edi­yo­rum.

NUS­RET BAY­RAK­TAR (İs­tan­bul) - Ben dü­zelt­me is­ti­yo­rum Sa­yın Baş­kan.

BAŞ­KAN - Hükûmet adı­na Kül­tür ve Tu­rizm Ba­ka­nı Atil­la Koç söz is­te­miş­ler­dir.

Bu­yu­run Sa­yın Ba­kan. (AK Par­ti sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

KÜL­TÜR VE TU­RİZM BA­KA­NI ATİL­LA KOÇ (Ay­dın) - Sa­yın Baş­kan, sa­yın mil­let­ve­kil­le­ri; dün de bah­set­ti­ğim gi­bi, Meh­med Âkif Ka­nu­nu'ndan son­ra Yu­nus Em­re Vak­fıy­la Türk di­li­ni ve Türk­çe­yi ve Türk kül­tü­rü­nü bü­tün dün­ya­ya yay­mak üze­re ku­ra­ca­ğı­mız bir te­şeb­bü­sün, bir vak­fın ka­nun­laş­tı­rıl­ma­sı için ça­lış­ma­lar­da bu­lu­nu­yo­ruz ve sa­bah­tan be­ri, ik­ti­da­rı ol­sun mu­ha­le­fe­ti ol­sun, bü­tün ko­nu­şan­la­rı ga­yet ne­zih ko­nuş­tu­lar.

İlk ko­nuş­ma­sın­da Sa­yın Er­zu­rum Mil­let­ve­ki­li­miz, herhâlde seh­ven ola­cak, ba­zı şey­ler söy­le­di. Yi­ne bu gü­nün hoş­gö­rü­süy­le ce­vap ver­mek ni­ye­tin­de de­ğil­dim, ama ikin­ci de­fa söy­le­yin­ce, ba­zı me­se­le­le­ri açık ve se­çik or­ta­ya koy­ma­nın şart ol­du­ğu­na inan­dım ve da­ha da önem­li­si, eğer bil­me­den if­ti­ra et­tiy­se töv­be et­sin ve özür di­le­sin, bi­le­rek yap­tıy­sa ge­re­ği­ni, ge­rek­le­ri ye­ri­ne ge­ti­ren Ulu Al­lah ce­va­bı­nı ve­re­cek­tir.

Bi­rin­ci me­se­le: Dil ça­lış­ma­la­rı için ku­ru­lan ko­mis­yon be­ni ça­ğır­dı Türk di­li­nin ge­liş­me­le­ri hu­su­sun­da. Halk Par­ti­li mil­let­ve­kil­le­ri­miz de var­dı. Ga­yet ariz amik, Türk di­li­nin ve lin­gu­is­tik açı­sın­dan bü­tün dün­ya dil­le­ri­nin du­ru­mu ve di­li­mi­zin ve al­fa­be­le­ri­mi­zin ge­liş­me­le­ri­ni açık­ça be­yan et­tik­ten son­ra, bir ar­ka­da­şı­mız so­ru sor­du. De­di ki: "Her yer­de din bah­çe­le­ri yap­mak, din­ler bah­çe­si yap­mak gi­bi bir ça­lış­ma var. Bu hu­sus­ta ne dü­şü­nü­yor­su­nuz? İs­tan­bul'da da ya­pa­cak mı­sı­nız?" "İs­tan­bul'da her­han­gi bir şey, böy­le bir şey yap­ma­ya ge­rek yok, za­ten İs­tan­bul bir din­ler bah­çe­si­dir. Sa­de­ce An­tal­ya'da ya­pıl­dı. Ama, şu­nu unut­ma­ya­lım: -cüm­le­mi söy­lü­yo­rum, ya­ni ay­nen tek­rar edi­yo­rum. Şu­nu unut­ma­ya­lım- Bu­gün Stras­bo­urg'da 72 ta­ne ca­mi var­dır ve Alan­ya'da eğer 20 bin Al­man var­sa on­la­rın da din­le­ri­ne -iş­te ora­da seh­ven ve hiç de far­kı­na var­ma­dan- şey et­me­miz la­zım…" Ora­da­ki "şey et­me­miz" ga­yet açık ve se­çik ki, on­la­rın da din­le­ri­ne hür­met edip ki­li­se ku­rul­ma­sı ge­re­ki­yor­sa ki­li­se­yi kur­mak ge­re­kir. Bir ar­ka­da­şım, yi­ne bi­zim par­ti­miz­den bir ar­ka­da­şı­mız "Ağa­bey, bu 'şey' la­fı yan­lış kaç­tı, baş­ka bir çağ­rı­şım ya­par, dü­zel­tin." de­di. De­dim: "Bu­nun dü­zel­te­cek bir şe­yi yok ki, -yi­ne 'şey' le ko­nu­şu­yo­ruz. Bu­nun dü­zel­te­cek bir şe­yi yok ki- Be­nim şim­di­ye ka­dar, bü­tün Ana­do­lu top­ra­ğı­nın ve -ör­nek­le­ri de ver­miş­tim, tek­rar ve­re­yim- bi­zim bu hu­sus­ta­ki to­le­ran­sı­mı­zın en önem­li ör­ne­ği de Ulus'ta­dır. Ha­cı Bay­ram Ve­li Haz­ret­le­ri, Ana­do­lu'nun Müs­lü­man­laş­ma­sı­na ve Türk­leş­me­si­ne ve­si­le olan bü­yük ve­li, de­ğil tek tan­rı­lı din­le­rin, çok tan­rı­lı din­le­rin ma­be­di olan Ogüst Ma­be­di­ni bi­le yık­ma­mış­tır, ya­nı­na dergâhı­nı yap­mış­tır. Biz bu an­la­yış­tan ge­li­yo­ruz. Bu an­la­yış­tan ge­len­le­rin Alan­ya'da­ki in­san­la­rın dinî ih­ti­yaç­la­rı­na ce­vap ver­me­si ga­yet nor­mal­dir" de­dim. Me­se­le bu. An­la­dı­nız mı Be­ye­fen­di? Hah!

BAŞ­KAN - Sa­yın Ba­kan, lüt­fen, Ge­nel Ku­ru­la hi­tap ede­lim, kar­şı­lık­lı ko­nuş­mak yok.

KÜL­TÜR VE TU­RİZM BA­KA­NI ATİL­LA KOÇ (De­vam­la) - Pe­ki.

İkin­ci hu­sus: Sa­kal-ı Şe­rif­ler me­se­le­sin­de, Tür­ki­ye'nin her ta­ra­fın­da -ga­li­ba 550 ta­ne- Sa­kal-ı Şe­rif var, ama ben, yüz yet­miş yıl­dır Top­ka­pı Sa­ra­yı'nda bir dü­zen­le­me ya­pıl­mı­yor, on­la­rı ya­pı­yo­rum -ki, iki se­ne­dir de 100 tril­yo­nun üze­rin­de pa­ra har­ca­dık- ve bun­la­rı ya­par­ken Sa­kal-ı Şe­rif­le­rin bu­lun­du­ğu san­du­ka­la­rın ga­yet ha­rap ol­du­ğu­nu, on­la­rı dü­zelt­me­miz ge­rek­ti­ği­ni İl Mü­dü­rü­mü­ze söy­le­miş­tim. Bir gün, sa­bah­le­yin uçak­tan in­dim, kar­şım­da Sa­kal-ı Şe­rif'i gör­düm ve -tek­rar söy­lü­yo­rum hu­zu­ru­nuz­da ben- bu bir şey ola­rak de­ğil, he­pi­miz ay­nı şey­de, bir Müs­lü­man ola­rak, Sa­kal-ı Şe­rif'e hür­met eden bir in­san ola­rak doğ­ru­su çok da tu­ha­fı­ma git­ti. "Efen­dim, bu…" de­di; -ga­ze­te­ci­le­rin, ka­me­ra­la­rın ça­lış­tı­ğı­nı fi­lan da gör­me­dim- "Ye­ri­ne gö­tü­rün oğ­lum, ora­da gö­rü­rüz." de­dim. Me­se­le bun­dan iba­ret. Bu bir.

Bun­dan son­ra, kıy­met­li ar­ka­da­şım, "Du­ba­ili­ler­den 5 mil­yar do­lar al­mak için" di­yor­su­nuz. Bir de­fa, man­tık…

İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (Er­zu­rum) - Ya­tı­rım yap­mak için, al­mak için de­ğil.

KÜL­TÜR VE TU­RİZM BA­KA­NI ATİL­LA KOÇ (De­vam­la) - Bir da­ki­ka… Bir da­ki­ka…

BAŞ­KAN - Sa­yın Öz­do­ğan, Sa­yın Ba­kan, lüt­fen kar­şı­lık­lı ko­nuş­ma­ya­lım.

KÜL­TÜR VE TU­RİZM BA­KA­NI ATİL­LA KOÇ (De­vam­la) - Bir da­ki­ka… Bir da­ki­ka… Eğer… Ben si­zi din­le­dim, siz de din­le­yin.

İB­RA­HİM ÖZ­DO­ĞAN (Er­zu­rum) - "Ya­tı­rım yap­mak için" de­dim, ay­rı an­lam­lar ta­şı­yor.

BAŞ­KAN - Sa­yın Öz­do­ğan, lüt­fen.

KÜL­TÜR VE TU­RİZM BA­KA­NI ATİL­LA KOÇ (De­vam­la) - Bir da­ki­ka… Ya­tı­rım yap­mak için, ta­mam, pe­ki, si­zin de­di­ği­niz gi­bi ol­sun. Siz, yal­nız Tür­ki­ye'yi bil­me­di­ği­niz gi­bi dün­ya­yı da bil­mi­yor­su­nuz. O böl­ge­nin in­san­la­rı­nın Sa­kal-ı Şe­rif hür­me­ti bi­zim gi­bi de­ğil­dir, on­la­ra bu ya­pıl­maz. Ön­ce ken­di ül­ke­nin sos­yo­lo­ji­si­ni bil­di­ğin gi­bi, bil­men ge­rek­ti­ği gi­bi İs­lam ül­ke­le­ri­nin de sos­yo­lo­ji­si­ni bil­men la­zım.

He­pi­ni­ze say­gı­lar su­nu­yo­rum. (AK Par­ti sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Ba­kan.

Mad­de üze­rin­de şah­sı adı­na söz is­te­yen Fa­ruk An­bar­cı­oğ­lu, Bur­sa Mil­let­ve­ki­li.

Bu­yu­run Sa­yın An­bar­cı­oğ­lu. (AK Par­ti sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

FA­RUK AN­BAR­CI­OĞ­LU (Bur­sa) - Sa­yın Baş­ka­nım, de­ğer­li mil­let­ve­ki­li ar­ka­daş­la­rım; 1394 sı­ra sa­yı­lı ka­nu­nun 4'ün­cü mad­de­si üze­rin­de söz al­mış bu­lu­nu­yo­rum. He­pi­ni­zi sev­giy­le, say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, dün yü­ce Par­la­men­to­muz, İs­tik­lal Mar­şı'mız ve onun ya­za­rı Meh­med Âkif Er­soy hak­kın­da ka­nun çı­ka­ra­rak geç de ol­sa ge­re­ği­ni ye­ri­ne ge­tir­di. Bir­leş­miş Mil­let­ler, 2007 yı­lı­nı Mevlânâ Haz­ret­le­ri'nin 800'ün­cü do­ğum ta­ri­hi do­la­yı­sıy­la Mevlânâ Yı­lı ilan ede­rek, on­lar da ge­re­ği­ni ye­ri­ne ge­tir­di. Bu­gün de yi­ne, yü­ce Par­la­men­to­muz Yu­nus Em­re adı­nı ölüm­süz­leş­ti­re­cek bir ka­nu­na im­za ata­rak ge­re­ği­ni ye­ri­ne ge­ti­ri­yor. Türk kül­tü­rü­mü­zü dün­ya­ya ta­nı­tan bu yü­ce şah­si­yet­le­rin ve kül­tür el­çi­le­ri­mi­zin önün­de say­gıy­la, sev­giy­le eği­li­yor, rah­met­le anı­yo­ruz.

Bu Vak­fın ama­cı ne­dir? Vak­fın ama­cı, Tür­ki­ye'yi, kül­tür mi­ra­sı­nı, Türk di­li­ni, Türk kül­tü­rü­nü ve sa­na­tı­nı ta­nıt­mak, Tür­ki­ye'nin di­ğer ül­ke­ler­le dost­lu­ğu­nu ge­liş­tir­mek, kül­tü­rel alış­ve­ri­şi­ni ar­tır­mak ve yurt dı­şın­da kül­tür mer­kez­le­ri­nin ku­rul­ma­sı­nı, iş­le­til­me­si­ni sağ­la­mak­tır.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, bu 4'ün­cü mad­de­de, bi­raz ön­ce mu­ha­le­fet­ten Sa­yın Ga­zal­cı'nın da be­lirt­ti­ği gi­bi, bir öner­gey­le -bi­raz son­ra öner­ge hu­zur­la­rı­nı­za ge­le­cek- Mü­te­vel­li He­ye­tin 11 üye­ye in­me­si dü­şü­nü­lü­yor. Bu­ra­da 4 ba­ka­nı­mız ve 7 si­vil top­lum ör­gü­tü­nün tem­sil­ci­si­nin ol­ma­sı ka­rar­laş­tı­rı­lı­yor.

Yu­nus Em­re, Türk halk şa­ir­le­ri­nin tar­tış­ma­sız ön­cü­sü, Türk'ün İs­lam'a ba­kı­şı­nı, Türk di­li­nin tüm sa­de­lik ve gü­zel­li­ğiy­le or­ta­ya ko­yan Yu­nus Em­re, sev­gi­yi fel­se­fe hâli­ne ge­tir­miş ör­nek bir in­san­dır. Türk ta­sav­vu­fu­nun dil­de ve şi­ir­de ku­ru­cu­su olan Yu­nus Em­re'nin şi­ir­le­rin­de ah­lak, hik­met, din, aşk gi­bi ko­nu­la­rın he­men he­men hep­si ta­sav­vuf­tan çı­kar ve ta­sav­vuf gö­rü­şü çer­çe­ve­sin­de bir yer­le­re otur­tu­lur. Yu­nus Em­re'nin ta­sav­vuf an­la­yı­şın­da der­viş­lik ol­gun­luk­tur, aşk­tır, Al­lah ka­tın­da ka­bul gör­mek­tir; nef­si­ni yen­mek, ira­de­yi erit­mek­tir; kav­ga­ya, ni­fa­ka, gös­te­ri­şe, ri­ya­ya, düş­man­lı­ğa ve şe­kil­ci­li­ğe kar­şı çık­mak­tır. İş­te, ge­lin, bu Yu­nus Em­re'nin bir kül­tür dün­ya­sı ola­rak onun za­ma­nı­na gi­de­lim ve ne­ler ya­şan­mış, biz­le­re ne­ler de­miş, on­la­ra bir ba­ka­lım. İn­san aş­kı­nı, ta­bi­at aş­kı­nı ve Al­lah aş­kı­nı o ka­dar gü­zel iş­le­miş­tir ki, yüz­yıl­lar bo­yun­ca Ana­do­lu'nun dört bir ta­ra­fın­da ses­len­di­ril­miş­tir.

"Ben yü­rü­rüm ya­ne ya­ne,

Aşk bo­ya­dı be­ni ka­ne,

Ne akı­lem ne di­va­ne,

Gel gör be­ni aşk ney­le­di.

 

Ben Yu­nus'u bi­ça­re­yim,

Baş­tan aya­ğa ya­re­yim,

Aşk elin­den ava­re­yim,

Gel gör be­ni aşk ney­le­di."

Bir baş­ka şii­rin­de, ma­lı, mül­kü, pa­ra­yı her şe­yi terk eder, onun hiç umu­run­da de­ğil­dir. O, hep ger­çek aş­kı, ger­çek sev­gi­li­yi öz­le­miş­tir. İş­te, onun için de şöy­le der:

"Aş­kın al­dı ben­den be­ni,

Ba­na se­ni ge­rek se­ni.

Ben ya­na­rım dü­nü gü­nü,

Ba­na se­ni ge­rek se­ni.

 

Ne var­lı­ğa se­vi­ni­rem,

Ne yok­lu­ğa ye­ri­ni­rem,

Aş­kın ile avu­nu­ram,

Ba­na se­ni ge­rek se­ni.

 

Su­fi­le­re soh­bet ge­rek,

Ahi­le­re ah­ret ge­rek,

Mec­nun­la­ra Ley­la ge­rek,

Ba­na se­ni ge­rek se­ni."

Bir baş­ka şii­rin­de, ilim öğ­ren­me­nin asıl ama­cı­nın in­sa­nın ken­di­ni keş­fet­me­si­ni dü­şü­ne­rek, biz­le­re bir şey­ler de­miş­tir:

"İlim, ilim bil­mek­tir.

İlim ken­di­ni bil­mek­tir.

Sen ken­di­ni bil­mez­sin,

Bu ni­ce oku­mak­tır.

 

Dört ki­ta­bın ma­na­sı,

Bel­li­dir bir elif­te.

Sen eli­fi bil­mez­sin,

Bu ni­ce oku­mak­tır.

 

Yu­nus Em­re der ho­ca

Ge­rek­se bin var Hac­ca

Hep­sin­den iyi­ce

Bir gö­nü­le gir­mek­tir."

Bir baş­ka şii­rin­de ise ölüm öte­si­ni sor­gu­lar, "Ora­lar­dan ha­ber var mı?" di­yen­le­re de şöy­le ses­le­nir:

"Ya­lan­cı dün­ya­ya ko­nup gö­çen­ler,

Ne söy­ler­ler ne ha­ber ve­rir­ler.

Üze­rin­de tür­lü tür­lü ot­lar bi­ten­ler,

Ne söy­ler­ler ne bir ha­ber ve­rir­ler.

 

Ki­mi­nin ba­şın­da bi­ter ağaç­lar,

Ki­mi­nin ba­şın­da sa­ra­rır ot­lar,

Ki­mi ma­sum, ki­mi gü­zel yi­ğit­ler,

Ne söy­ler­ler ne bir ha­ber ve­rir­ler."

Bu ka­nu­nun ha­zır­lan­ma­sın­da eme­ği ge­çen bü­tün ar­ka­daş­la­rı­mı­zı yü­rek­ten teb­rik edi­yo­rum. Ka­nu­nun ha­yır­la­ra ve­si­le ol­ma­sı­nı di­li­yor, say­gı­lar su­nu­yo­rum. (AK Par­ti sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın An­bar­cı­oğ­lu.

Mad­de üze­rin­de so­ru-ce­vap iş­le­mi ya­pı­la­cak­tır.

Sa­yın Ka­ra­pa­şa­oğ­lu, bu­yu­run.

MEH­MET AL­TAN KA­RA­PA­ŞA­OĞ­LU (Bur­sa) - Sa­yın Baş­ka­nım, Sa­yın Ba­ka­nı­mı­za de­la­le­ti­niz­le bir so­ru yö­nelt­mek is­ti­yo­rum.

So­rum şöy­le: Mil­le­ti­miz, bi­li­yor­su­nuz, Or­ta As­ya'dan çe­şit­li ka­vim­le­ri, çe­şit­li kül­tür­le­ri ge­çe­rek Ana­do­lu'da­ki mev­cut kül­tür­le­rin üze­ri­ne yer­leş­miş bir mil­let. Do­la­yı­sıy­la, ge­rek kül­tü­rü­müz­de ge­rek ge­le­nek­le­ri­miz­de ge­rek­se di­li­miz­de çok önem­li de­ği­şik­lik­ler vu­ku bul­muş,  o gün­den bu­gü­ne gel­miş. Fa­kat, bu­gün hâlâ, bak­tı­ğı­mız­da, en üst ka­de­me­de­ki yö­ne­ti­ci­miz­den hal­kı­mı­za ka­dar çe­şit­li ka­de­me­ler­de ko­nu­şan, Türk­çe ko­nu­şan in­san­la­rı­mız­da bu kül­tür fark­lı­lık­la­rı­nın ge­tir­di­ği, bu çe­şit­li kül­tür­le­rin et­ki­le­ri al­tın­da kal­mış­lı­ğın ge­tir­di­ği dil­de bir kar­ma­şa var. Bu­gün hâlâ bir ted­bir alı­na­rak "dil­de bu ko­nu­şu­la­cak" şek­lin­de Türk Dil Ku­ru­mu­nun ya­yın­la­dı­ğı mü­şah­has bir bel­ge, bil­gi ni­te­li­ğin­de bir söz­lük­ten baş­ka bir şey yok.

Aca­ba, Kül­tür Ba­kan­lı­ğı­mız bu ko­nu üze­rin­de bi­lim­sel bir ça­lış­ma yap­tı­rı­yor mu, yap­tır­mak ni­ye­tin­de mi? Bu ça­lış­ma­la­rın so­nuç­la­rı­nı ba­sı­lı bir ya­yın şek­lin­de bil­gi­sa­yar or­ta­mın­da ve­ya ba­sı­lı ola­rak biz­le­re de in­ti­kal et­tir­me­yi dü­şü­nü­yor mu?

Te­şek­kür edi­yo­rum efen­dim.

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Ka­ra­pa­şa­oğ­lu.

Sa­yın Ba­kan, bu­yu­run.

KÜL­TÜR VE TU­RİZM BA­KA­NI ATİL­LA KOÇ (Ay­dın) - Sa­yın Ka­ra­pa­şa­oğ­lu'na çok te­şek­kür ede­rim.

Ba­kan­lık ola­rak, be­nim bu hu­sus­ta­ki ka­na­atim, ay­nı cum­hu­ri­ye­ti­mi­zin ku­ru­cu­su Ata­türk'ün ka­na­ati gi­bi­dir. Ata­türk, ge­rek Türk Dil Ku­ru­mu­nu ge­rek Ta­rih Ku­ru­mu­nu bir si­vil top­lum ku­ru­lu­şu ola­rak kur­muş­tur.

Bu­nun dev­let eliy­le de­ğil, si­vil top­lum ku­ru­luş­la­rı eliy­le ya­pıl­ma­sı ge­rek­ti­ği­ne ina­nı­yo­rum. Çün­kü, fev­ka­la­de di­na­mik bir, et­kin, de­vi­nim­li bir ya­pı­dır dil, hat­ta Al­lah'ın bir mu­ci­ze­si­dir. Onun için, za­ma­na, mekâna gö­re es­ki­me­ler ve ye­ni­len­me­ler be­ra­ber olur. Bu­nu dev­let mü­da­ha­le­siy­le de­ğil, ama, fev­ka­la­de bir kül­tür, da­ha doğ­ru­su, üni­ver­si­te ve üni­ver­si­te­nin des­tek­le­di­ği ens­ti­tü­ler ara­cı­lı­ğıy­la mü­da­ha­le edil­me­si ve­ya­hut da kat­kı­da bu­lu­nul­ma­sı ka­na­atin­de­yim. O se­bep­ten, ben, sa­de­ce gü­zel Türk­çe eser­le­rin dün­ya­ya ya­yıl­ma­sı için ça­lış­ma­lar yap­mak­ta­yım; ama, esas gö­rev de Türk Dil Ku­ru­mu­nun­dur. Ben, on­la­rın yap­tık­la­rı ça­lış­ma­la­ra Ba­kan­lı­ğım ola­rak sa­de­ce mad­di kat­kı­lar­da bu­lu­nu­yo­rum ve bu şe­kil­de dav­ran­ma­ya da de­vam ede­ce­ğim.

Arz ede­rim efen­dim.

BAŞ­KAN -  Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Ba­kan.

Mad­de üze­rin­de bir adet öner­ge var­dır, oku­tup iş­le­me alı­yo­rum:

Tür­ki­ye Bü­yük Mil­let Mec­li­si Baş­kan­lı­ğı­na

Gö­rü­şül­mek­te olan 1394 sı­ra sa­yı­lı Ka­nun Ta­sa­rı­sı'nın 4 ün­cü mad­de­si­nin (a) ben­din­de yer alan "Ha­zi­ne Müs­te­şar­lı­ğı­nın bağ­lı bu­lun­du­ğu Ba­kan, Va­kıf­lar Ge­nel Mü­dür­lü­ğü­nün bağ­lı bu­lun­du­ğu Ba­kan, Baş­ba­kan­lık Ta­nıt­ma Fo­nu Baş­kan­lı­ğı­nın bağ­lı bu­lun­du­ğu Ba­kan, Türk İş­bir­li­ği ve Kal­kın­ma İda­re­si Baş­kan­lı­ğı­nın bağ­lı bu­lun­du­ğu Ba­kan" iba­re­si­nin mad­de met­nin­den çı­kar­tıl­ma­sı­nı arz ede­riz.

 

İr­fan Gün­düz

Re­cep Ga­rip

M. Atil­la Ma­raş

 

İs­tan­bul

Ada­na

Şan­lı­ur­fa

 

Ha­cı Bi­ner

Ey­yüp Sa­nay

 

 

Van

An­ka­ra

 

BAŞ­KAN - Ko­mis­yon öner­ge­ye ka­tı­lı­yor mu?

MİLLÎ EĞİ­TİM, KÜL­TÜR, GENÇ­LİK VE SPOR KO­MİS­YO­NU BAŞ­KA­NI TAY­YAR AL­TI­KU­LAÇ (İs­tan­bul) - Tak­di­re bı­ra­kı­yo­ruz efen­dim.

BAŞ­KAN - Hükûmet ka­tı­lı­yor mu?

KÜL­TÜR VE TU­RİZM BA­KA­NI ATİL­LA KOÇ (Ay­dın) - Ka­tı­lı­yo­ruz.

BAŞ­KAN - Ge­rek­çe­yi oku­tu­yo­rum:

Ge­rek­çe:

Mü­te­vel­li He­yet­te­ki si­ya­si ağır­lı­ğın azal­tıl­ma­sı amaç­lan­mış­tır.

BAŞ­KAN - Öner­ge­yi oy­la­rı­nı­za su­nu­yo­rum: Ka­bul eden­ler… Ka­bul et­me­yen­ler… Öner­ge ka­bul edil­miş­tir.

Ka­bul edi­len öner­ge doğ­rul­tu­sun­da mad­de­yi oy­la­rı­nı­za su­nu­yo­rum.

HA­LUK KOÇ (Sam­sun) - Ka­rar ye­ter sa­yı­sı is­ti­yo­rum.

BAŞ­KAN - Ara­ya­ca­ğım Sa­yın Koç.

Kabul edenler... Ka­bul et­me­yen­ler… Ka­rar ye­ter sa­yı­sı var­dır, mad­de ka­bul edil­miş­tir.

5'in­ci mad­de­yi oku­tu­yo­rum:

Kül­tür Mer­ke­zi ko­or­di­nas­yon ku­rul­la­rı

MAD­DE 5- (1) Kül­tür Mer­ke­zi ko­or­di­nas­yon ku­rul­la­rı, Kül­tür Mer­kez­le­ri­nin bu­lun­du­ğu ül­ke­ler­de­ki bü­yük el­çi­nin ve­ya o şe­hir­de­ki tem­sil­ci­si­nin baş­kan­lı­ğın­da Türk İş­bir­li­ği ve Kal­kın­ma İda­re­si Baş­kan­lı­ğı tem­sil­ci­si, Kül­tür ve Ta­nıt­ma Mü­şa­vi­ri ile Eği­tim Mü­şa­vi­ri, Kül­tür Mer­ke­zi­nin ku­rul­du­ğu şe­hir­de ve­ya ül­ke­de ya­şa­yan ta­nın­mış Türk işa­dam­la­rı, bi­lim adam­la­rı, kül­tür ve sa­nat adam­la­rı ara­sın­dan Yö­ne­tim Ku­ru­lu­nun üç yıl için se­çe­ce­ği üç üye­den olu­şur. Ka­rar­la­rı­nı oy çok­lu­ğu ile alır.  Gö­rev­le­ri şun­lar­dır:

a) Kül­tür Mer­ke­zi­nin bu­lun­du­ğu ül­ke­nin özel­lik­le­ri dik­ka­te alı­na­rak ye­ri­nin be­lir­len­me­si, ça­lış­tı­rı­la­cak söz­leş­me­li per­so­ne­lin ve Kül­tür Mer­ke­zi mü­dü­rü­nün se­çi­mi, büt­çe­si, ya­pı­la­cak fa­ali­yet­le­rin be­lir­len­me­si hu­su­sun­da Vak­fa öne­ri­ler­de bu­lun­mak,

b) Kül­tür Mer­ke­zi­nin fa­ali­yet­le­ri­ni des­tek­le­mek, ta­nıt­mak, Vak­fın ku­ru­luş ama­cı, bu­lu­nu­lan ül­ke­nin mev­zu­atıy­la ve­ya ül­ke men­fa­at­le­riy­le bağ­daş­ma­yan her­han­gi bir ey­lem ve­ya fa­ali­ye­tin var­lı­ğı­nın tes­pi­ti du­ru­mun­da,  dur­du­rul­ma­sı için ge­re­ken acil ön­lem­le­ri al­mak ve Vak­fı du­rum­dan ha­ber­dar et­mek,

c) Onur ku­ru­lu­nun olu­şu­mu ve et­kin ola­rak ça­lış­ma­sı için ge­rek­li iş­bir­li­ği ve ça­lış­ma­la­rı yap­mak.

ç) Va­kıf ta­ra­fın­dan be­lir­le­ne­cek usûl ve esas­lar çer­çe­ve­sin­de kül­tür mer­ke­zi­nin yö­ne­ti­mi­ne des­tek sağ­la­mak,

d) Kül­tür Mer­ke­zi­nin yö­ne­ti­mi için, bu­lun­du­ğu ül­ke mev­zu­atı­na uy­gun ola­rak ku­ru­luş iş­lem­le­ri­ni yü­rüt­mek, de­ne­ti­mi ko­nu­la­rın­da Va­kıf­la iş­bir­li­ği sağ­la­mak.

BAŞ­KAN - Mad­de üze­rin­de Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­si Gru­bu adı­na söz is­te­yen Mus­ta­fa Ga­zal­cı, De­niz­li Mil­let­ve­ki­li.

Bu­yu­run Sa­yın Ga­zal­cı. (CHP sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

CHP GRU­BU ADI­NA MUS­TA­FA GA­ZAL­CI (De­niz­li) - Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li ar­ka­daş­lar; Türk kül­tü­rü­nü dı­şa­rı­da ta­nıt­mak için ku­ru­la­cak Yu­nus Em­re Vak­fı Ya­sa Ta­sa­rı­sı'nın 5'in­ci mad­de­si üze­ri­ne Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­si Gru­bu adı­na söz al­dım. Tü­mü­nü­zü say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum.

5'in­ci mad­de, dı­şa­rı­da oluş­tu­ru­la­cak kül­tür mer­kez­le­ri­nin eş gü­dü­müy­le il­gi­li, na­sıl ça­lı­şa­ca­ğıy­la il­gi­li bir dü­zen­le­me­yi ya­pı­yor.

Bu­ra­da, mad­de­de de gö­rü­le­ce­ği gi­bi, o kül­tür mer­kez­le­ri­nin açı­la­ca­ğı kent­te bü­yü­kel­çi, bü­yü­kel­çi yok­sa tem­sil­ci­li­ğin baş­kan­lı­ğın­da kül­tür ve ta­nıt­ma mü­şa­vi­ri, da­nış­ma­nı, ta­nın­mış Türk iş adam­la­rı, bi­lim adam­la­rı, sa­nat adam­la­rın­dan se­çi­le­cek üç yıl­lı­ğı­na 3 üye­den olu­şa­cak bu eş gü­düm. Bu ku­ru­lun gö­re­vi, bu kül­tür mer­ke­zi­nin ye­ri­nin be­lir­len­me­si, per­so­nel alı­mı ve ça­lı­şı­la­cak et­kin­lik­ler, ki­min mü­dür ola­ca­ğı­na iliş­kin öne­ri­ler­le il­gi­li ça­lış­ma­lar ya­pa­cak, ya­ni, Vak­fa öne­ri­ler­de bu­lu­na­cak. Ora­da Türk kül­tü­rüy­le il­gi­li yan­lış bir şey ya­pı­lı­yor­sa, onu Va­kıf­la be­ra­ber, ha­ber ve­re­rek dü­zelt­me­ye ça­lı­şa­cak, doğ­ru­su­nu ya­pa­cak.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, ta­bii, bu­ra­da -ön­ce bir ar­ka­da­şım da söy­le­di- bu söz­leş­me­li per­so­nel­de, mü­dür­de, sa­nı­yo­rum, dar si­ya­sal bir an­la­yış gü­dül­mez. Kül­tür ve sa­nat işi, dar si­ya­set­le­ri de aşan bü­yük bir olay­dır ve za­ten Türk kül­tü­rü­nü, sa­na­tı­nı dı­şa­rı­da ta­nıt­mak için bu mer­kez­ler oluş­tu­ru­lu­yor, içe­ri­de bir ens­ti­tü olu­şu­yor.

Sa­nı­yo­rum, 30'lu yıl­lar­da, genç Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti, dı­şa­rı­da, ye­ni olu­şan cum­hu­ri­ye­ti, dev­le­ti ta­nıt­mak için bir ge­mi ki­ra­lar ya da gö­rev­len­di­rir. Bu ge­mi­ye Tür­ki­ye'yi ta­nı­ta­cak bir­ta­kım de­ğer­le­ri­miz ko­nur, dün­ya­yı do­laş­tı­rı­lır. Bü­yük yan­kı ya­par bu olay ve ben, bu­nu oku­du­ğum za­man, çok he­ye­can­lan­mış­tım.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, böy­le, özel­lik­le kül­tür ve sa­nat et­kin­lik­le­ri­ni ta­nıt­ma­da, iş­te, çok gü­zel şey­ler ya­pı­yor Ana­do­lu Ate­şi, "Sul­tan­la­rın Dan­sı" di­ye. Bi­zim folk­lo­ru­muz­dan, bi­zim ulu­sal oyun­la­rı­mız­dan çağ­daş yo­rum­la, böy­le, çok ha­re­ket­li bir dans top­lu­lu­ğu çık­tı. Za­man za­man baş­ka sa­nat­çı­lar da, "Ben Ana­do­lu'yum" di­ye -Yıl­dız Ken­ter bir­den ak­lı­ma ge­li­yor- çok gü­zel oyun­lar ser­gi­le­di. Şim­di, bu Va­kıf, bu ge­mi ör­ne­ğin­de ol­du­ğu gi­bi, bel­ki bi­zim de­ğer­le­ri­mi­zi, ge­mi­ler do­laş­tı­ra­rak ya da grup­la­rı do­laş­tı­ra­rak, ora­lar­da Türk kül­tü­rü­nü, sa­na­tı­nı ta­nıt­mak için ki­mi ça­lış­ma­lar ya­pa­bi­lir.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, bu­gü­ne de­ğin yurt dı­şın­da­ki bu ça­lış­ma­lar­da, ne acı ki, dev­let faz­la yok­tu, ya­ni, bi­raz olu­ru­na bı­rak­mış­tı. Biz Sa­yın Ba­kan­la Hin­dis­tan'a git­tik. Bi­zi ora­da bir­ta­kım genç­ler kar­şı­la­dı­lar. O kar­şı­la­yan­lar, ora­da­ki, Türk kül­tü­rü­nü dev­let adı­na tem­sil eden ki­şi­ler de­ğil­di. İyiy­di kö­tüy­dü ay­rı bir ko­nu, ama, dı­şa­rı­da bir­ta­kım eği­tim ala­nın­da şim­di et­kin­lik­ler ya­pı­lı­yor, okul­lar açıl­dı. Bu ki­mi ül­ke­ler­de ka­pa­tıl­dı, ya­sak­lan­dı, mah­ke­me­ye düş­tü, ki­mi ül­ke­ler­de de de­vam edi­yor, ama, dev­let bu­ra­da ön­cü ola­ma­dı. Oy­sa, dev­le­tin bir­çok ko­nu­da ör­nek, ön­cü ol­ma­sı ge­re­kir. Kül­tür ve sa­na­tın ta­nı­tıl­ma­sın­da da bu. Bu yal­nız şu de­mek de­ğil: Yal­nız resmî ola­rak şöy­le bir kül­tür var­dır, onun dı­şın­da­ki­le­re ka­pı­yı ka­pa­mak de­ğil. Ör­nek ola­cak, fır­sat ve­re­cek, ba­zen özel gi­ri­şi­min, ku­ru­luş­la­rın yap­tı­ğı gü­zel et­kin­lik­le­ri, kül­tü­rü­mü­zü ta­nı­tan, yan­sı­tan ça­lış­ma­la­rı da içe­ri­de ve dı­şa­rı­da bel­ki ala­cak, on­lar­la bir­lik­te pro­je­le­ri ge­liş­ti­re­cek. Ben bu­nun, bu Vak­fın bu ça­lış­ma­la­rı­nı dü­zen­ler­ken, ya­ni kül­tür mer­kez­le­ri­nin oluş­tu­ra­ca­ğı et­kin­lik­ler­de ens­ti­tü­nün ya­pa­ca­ğı bi­lim­sel ça­lış­ma­lar­da, ger­çek­ten, kül­tü­rü­mü­zü, sa­na­tı­mı­zı bü­yük bo­yut­la­rıy­la or­ta­ya koy­mak ge­re­kir. Geç­miş­te ör­ne­ğin -bir­den ak­lı­ma gel­di ge­ne- Ana­do­lu'nun çe­şit­li yer­le­ri­ne res­sam­la­rı gön­de­re­rek o yurt kö­şe­le­rin­den tab­lo­lar ge­ti­ril­miş Tür­ki­ye'ye. Şi­ir ya­rış­ma­la­rı dü­zen­len­miş. Ya­ni, Kül­tür Ba­kan­lı­ğı­mız, bel­ki, yurt dı­şın­da, yurt için­de böy­le kül­tü­rü­mü­zü ve sa­na­tı­mı­zı ge­liş­ti­re­cek bir­ta­kım ye­ni de­ğer­le­rin or­ta­ya çık­ma­sın­da ön­cü­lük de ya­pa­bi­lir. Bu Va­kıf da bu­nu ya­pa­bi­lir.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, o ça­lış­ma­la­rın bir kıs­mı son­ra­dan ko­ru­na­ma­mış -yi­ne öy­le oku­muş­tum- o tab­lo­la­rın bü­yük bir kıs­mı kay­bol­muş git­miş. Şim­di biz­de sü­rek­li­lik de ol­mu­yor çok faz­la. Ya­ni, bir ar­şiv, mü­ze, ko­ru­mak, ge­liş­ti­re­rek onu ül­ke­miz­de ve dün­ya­da ta­nıt­mak. Bu da ye­te­rin­ce ya­pıl­mı­yor. Eğer bu ça­lış­ma­lar dar si­ya­si an­la­yış­tan, gün­lük si­ya­si an­la­yış­tan uzak ola­rak ger­çek­ten sa­nat ve kül­tür öne çı­ka­rı­la­rak bi­lim ve akıl­la ya­pı­lır­sa çok gü­zel şey­ler ya­pı­la­bi­lir, çün­kü Türk kül­tü­rü çok zen­gin bir kül­tür­dür. Ana­do­lu uy­gar­lık­la­rı -bu­ra­da hep söy­le­dik, ko­nuş­tuk- çok bü­yük bir uy­gar­lık­lar be­şi­ği­dir. Bu­nun dı­şa­rı­da ta­nı­tıl­ma­sı, bi­ze çok bü­yük olum­lu­luk­lar ka­zan­dı­ra­cak­tır. Ya­ni, bu­gün ge­liş­miş ka­bul edi­len ki­mi ül­ke­ler var, or­du­la­rı var, pa­ra­la­rı var, ama dı­şa­rı­ya gö­tür­dük­le­ri ne­dir? Ölüm­dür ya da o ül­ke­nin hu­zu­ru­nu, ba­rı­şı­nı boz­mak­tır. Biz, tam ter­si­ne, in­san­lı­ğı, ba­rı­şı aşı­la­mak is­ti­yo­ruz. Bu, or­du­la­rın dı­şın­da bir şey, ya­ni, kül­tü­rü ta­şı­ya­rak, ora­da­ki in­san­la­rı ger­çek­ten o sa­nat­la, kül­tür­le bu­luş­tu­ra­rak, mü­zik­le, re­sim­le, ti­yat­roy­la ya da eser­le­ri­mi­zi on­la­ra gös­te­re­rek… Bu ko­nu­da geç­mi­şe dö­nük ih­mal­le­ri­miz çok ol­du. Özel­lik­le Türk di­li ko­nu­sun­da, ben, Al­man­ya'da bi­li­yo­rum en çok in­sa­nı­mız ora­da var, bu dil ne­de­niy­le, ya­ni, Türk­çe ora­da zo­run­lu dil­ler ara­sı­na so­ku­la­ma­dı­ğı için ve bir ikin­ci ku­şak ço­cuk ora­da Al­man­ca­yı ye­te­rin­ce öğ­re­nip eği­ti­me ka­tı­la­ma­dı­ğı için, hak et­me­di­ği bir bi­çim­de ce­za­lan­dı­rıl­dı eği­tim yö­nün­den. Ya­ni, ora­da ya­pı­lan ça­lış­ma­lar da Al­man­la­rın uyum ça­lış­ma­la­rı da ye­ter­li ol­ma­dı, da­ha son­ra ken­di ır­kın­dan ge­len in­san­lar, bu Sov­yet­le­rin da­ğıl­ma­sın­dan son­ra, ül­ke­le­ri­ne ge­çin­ce ya­ban­cı­lar­la çok faz­la il­gi­len­mez ol­du­lar.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, Türk­çe­nin dı­şa­rı­da öğ­re­til­me­si, ken­di ço­cuk­la­rı­mı­zın dil so­run­la­rı, özel­lik­le sa­nat ve kül­tür an­la­yı­şı… Ba­kın, bu­ra­da­ki ya­zar­la­rı­mı­zın eser­le­ri yurt dı­şı­na gö­tü­rü­le­bi­lir, bir Ya­şar Ke­mal'i, bir Or­han Ke­mal'i, bir Fa­kir Bay­kurt'u yurt dı­şın­da­ki ço­cuk­lar da ta­nı­ma­lı­dır. Yal­nız, ken­di­li­ğin­den, çe­vir­me­si bek­len­me­den… Bir Nâ­zım Hik­met, bun­lar bi­zim de­ğer­le­ri­miz; bir Fa­zıl Hüs­nü Dağ­lar­ca, bun­lar bi­zim de­ğer­le­ri­miz.

De­ğer­li ar­ka­daş­lar, bun­la­rın yurt dı­şın­da ta­nı­tıl­ma­sı, ger­çek­ten çok iyi ni­yet­le ya­pı­la­cak ça­lış­ma­ya bağ­lı­dır. Bu kül­tür…

(Mik­ro­fon oto­ma­tik ci­haz ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı)

BAŞ­KAN - Sa­yın Ga­zal­cı, lüt­fen to­par­la­ya­lım.

MUS­TA­FA GA­ZAL­CI (De­vam­la) - To­par­lı­yo­rum efen­dim.

Bu mad­dey­le, kül­tür mer­kez­le­ri, çe­şit­li kent­ler­de olu­şa­cak kül­tür mer­kez­le­rin­den söz edi­li­yor. Ba­kın, bir işe na­sıl baş­la­nır­sa öy­le gi­der. Eğer, ora­da, bu olu­şa­cak, eş gü­düm­lü sa­nat ve kül­tür in­sa­nı seç­mez­se­niz, be­nim ada­mım var ora­da, fi­lan­ca fir­ma­nın sa­hi­bi, bu işin için­de ol­sun der­se­niz, ora­ya iyi bir mü­dür ata­maz­sa­nız, ola­ya yal­nız dar bir açı­dan ba­kar­sa­nız, dağ fa­re do­ğu­rur, bu­ra­da Yu­nus'tan oku­du­ğu­muz şi­ir­ler, hep söy­le­di­ği­miz gü­zel söz­ler bo­şa gi­der.

Ben bir da­ha söz al­ma­ya­ca­ğım, ama, ar­ka­daş­lar, bir eko­no­mik em­per­ya­lizm gi­bi kül­tü­rel em­per­ya­lizm ol­du­ğu­nu bil­me­li­yiz. Ba­kın, film yo­luy­la, baş­ka yol­lar­la si­zi öy­le av­lar­lar ki, içe­ri­si­ne bi­raz sa­nat, kül­tür de ko­yar­lar, se­lam­laş­ma­nız de­ği­şir, bu­gün ol­du­ğu gi­bi, en ya­kın­la­rı­nı­za dav­ra­nı­şı­nız de­ği­şir, bu­gün ol­du­ğu gi­bi. Ya­ni, siz, ken­di kül­tü­rü­nü­zü içe­ri­de ve dı­şa­rı­da ge­liş­ti­rip ko­ru­ya­maz­sa­nız baş­ka­la­rı si­zi tut­sak alır, bu­gün ol­du­ğu gi­bi. İş­te, bu gü­zel amaç, iyi bir araç­la, iyi bir baş­lan­gıç­la, ger­çek­ten ken­di kül­tü­rü­mü­zü baş­ka­la­rı­nı et­ki al­tı­na al­mak için de­ğil, in­san­lı­ğın da­ya­nış­ma­sı için, sev­gi için, ba­rış için… Çün­kü, be­nim kül­tü­rüm­de o var ve o yüz­den UNES­CO be­ni ör­nek gös­te­ri­yor, o yüz­den be­nim kül­tür adam­la­rı­ma, dün­ya yı­lı ola­rak, bü­tün dün­ya­da ta­nın­ma­sı için fır­sat ve­ri­yor. Bu fır­sa­tı iyi kul­la­na­lım di­yo­rum.

Ya­sa­nın, tek­rar, Türk kül­tü­rü­nün, sa­na­tı­nın yurt dı­şın­da ge­liş­me­si, ta­nın­ma­sı için ya­rar­lı ça­lış­ma­lar yap­ma­sı­nı di­li­yo­rum. Tü­mü­nü­ze say­gı­lar su­nu­yo­rum. (Al­kış­lar)

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Ga­zal­cı.

Mad­de üze­rin­de şah­sı adı­na söz is­te­yen Fah­ri Kes­kin, Es­ki­şe­hir Mil­let­ve­ki­li.

Bu­yu­run Sa­yın Kes­kin. (AK Par­ti sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

FAH­Rİ KES­KİN (Es­ki­şe­hir) - Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­ki­li ar­ka­daş­la­rım; Yu­nus Em­re Vak­fı ku­ru­luş ka­nun ta­sa­rı­sı­nın 5'in­ci mad­de­si hak­kın­da gö­rüş­le­ri­mi arz et­mek üze­re hu­zur­la­rı­nız­da­yım. Yü­ce he­ye­ti­ni­zi say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum.

Türk mil­le­ti­nin yüz­yıl­lar içe­ri­sin­de ye­tiş­tir­miş ol­du­ğu en bü­yük şah­si­yet­ler­den bi­ri­si de, mu­ta­sav­vıf şa­ir Yu­nus Em­re'dir. 1240 yı­lın­da Es­ki­şe­hir Siv­ri­hi­sar ya­kın­la­rın­da­ki Sa­rı­köy'de doğ­muş­tur. Yi­ne Siv­ri­hi­sar'a bağ­lı Sa­rı­köy'de 1320 se­ne­sin­de ve­fat et­miş­tir.

Dö­ne­min en bü­yük su­fi­le­rin­den olan Tap­tuk Em­re ta­ra­fın­dan ye­tiş­ti­ril­miş­tir. Genç­li­ğin­de Mevlânâ Ce­la­let­tin Ru­mi, Ha­cı Bek­taş Ve­li gi­bi kut­sal gö­nül eh­li ki­şi­ler­le gö­rüş­müş­tür.

Yu­nus'un bi­li­nen iki ese­ri var­dır; Di­van ve Ri­sa­le­tü'n Nus­hiy­ye.

Her yıl -Os­man­lı dö­ne­min­de- pa­di­şah­lar ta­ra­fın­dan, Sa­rı­köy'de­ki dergâha kay­nak ak­ta­rı­mı sağ­la­na­rak, bu­ra­nın açık tu­tul­ma­sı yüz­yıl­lar içe­ri­sin­de sağ­lan­mış­tır. Gü­nü­mü­ze ka­dar ge­lin­miş­tir. Her yıl, bu yıl­dan baş­lan­mak üze­re, dev­let tö­re­niy­le, ar­tık, Yu­nus Em­re Haz­ret­le­ri, kab­ri­nin ba­şın­da anı­la­cak­tır. Bu­nun­la il­gi­li ola­rak 6 Ma­yıs gü­nü se­çil­miş­tir. Ya­rın baş­la­ya­cak olan sa­at on­da­ki an­ma tö­ren­le­ri, Es­ki­şe­hir ilin­de dü­zen­le­ne­cek et­kin­lik­le haf­ta bo­yun­ca de­vam ede­cek­tir.

Yu­nus, bir aşk ve ir­fan ada­mı­dır. Ona gö­re, in­sa­nın kö­tü­lük­ler­den arı­nıp Tan­rı'ya yol­cu­luk ya­pa­bil­me­si için tek şe­ye ih­ti­ya­cı var­dır, o da sev­gi­dir. Sev­gi­ye da­ya­nan fel­se­fe­si şu mıs­ra ile özet­len­mek­te­dir:

"Hak­kı ger­çek se­ven­le­re

Cüm­le âlem kar­deş ge­lir."

Baş­ka bir bey­tin­de:

"Se­ve­lim se­vi­le­lim,

Dün­ya kim­se­ye kal­maz." de­mek­te­dir.

Şu hâlde, sev­mek her şe­yin ba­şı­dır. Se­vil­mek için sev­me­si­ni bil­me­miz ge­re­kir. Nok­san­lık­la­rı­mız­dan uzak­la­şıp mü­kem­me­li­ye­te ulaş­ma­nın yo­lu sev­gi­den geç­mek­te­dir.

Yu­nus'un şi­ir­le­ri gök­ku­şa­ğı­nı sa­ran ses gi­bi­dir. Gö­nül gö­zü­nü açan­lar, can ku­la­ğıy­la din­le­yen­ler, bu ses­te ni­ce dün­ya­lar, ni­ce âlem­ler bu­lur­lar.

Mev­la'sı­nı "Dağ­lar ile taş­lar ile /se­her­de öten kuş­lar ile" ça­ğı­ran Yu­nus, in­sa­na, arı­ya, kur­da, ku­şa, sa­rı çi­çe­ğe, mut­lak sır­rın A,B,C'si­ni öğ­ret­mek­te­dir. İş­te bu, ha­ya­tın ken­di­si­dir. Onu bu özel­li­ğin­den do­la­yı, Yu­nus'u, mil­le­ti­miz bağ­rı­na ba­sıp "Bi­zim Yu­nus" di­ye anar.

Dün­ya­ya da­va için de­ğil ma­na için, kav­ga için de­ğil sev­gi için ge­len Yu­nus, ölü can­la­rı­mı­za üf­le­di­ği ne­fes­le gö­nül­ler yap­ma­ya de­vam et­mek­te­dir.

Ma­ne­vi dün­ya­mı­zın ay­dın­la­tıl­ma­sı için her za­man Yu­nus ve Yu­nus gi­bi gö­nül adam­la­rı­na bü­yük ih­ti­ya­cı­mız var­dır.

Yu­nus'a gö­re in­san, bu dün­ya­ya ken­di­si­ni bil­mek için gön­de­ril­miş­tir. Ona gö­re ken­di­si­ni ta­nı­ma­yan ki­şi, en aşa­ğı­lık ya­ra­tık­tan da­ha aşa­ğı­dır. İn­sa­nın he­de­fi in­san ol­ma­lı­dır. O hâlde ge­lin he­pi­miz in­san ola­lım, he­pi­miz bir Yu­nus ola­lım, bu zor bir şey de­ğil­dir. Bu­nun ser­ma­ye­si sev­gi ve ir­fan­dır. "Ya­ra­tı­la­nı se­ve­riz Ya­ra­dan'dan ötü­rü." ifa­de­si bu­nu ne gü­zel ifa­de et­mek­te­dir.

Dün­ya­ya ba­kış açı­sı da Yu­nus'un, he­pi­mi­ze ör­nek teş­kil et­mek­te­dir.

"Mal da ya­lan mülk de ya­lan

Gel sen de bi­raz oya­lan

Mal sa­hi­bi mülk sa­hi­bi

Ha­ni bu­nun ilk sa­hi­bi"

mıs­ra­la­rı da bi­ze çok şey­ler ifa­de et­mek­te­dir.

Yu­nus Em­re'nin bu yıl­la bir­lik­te dev­let tö­re­niy­le kab­ri ba­şın­da anıl­ma­sı, ken­di­si­ne ve­ri­len ehem­mi­ye­tin, öne­min ba­riz bir şük­ra­ne­si ola­rak ka­bul edi­le­bi­lir. Gö­nül is­ti­yor ki, Es­ki­şe­hir'de bir Yu­nus Em­re ens­ti­tü­sü­nün açıl­ma­sı, ulus­la­ra­ra­sı ya­rış­ma­la­rın dü­zen­len­me­si, çe­şit­li ile­ti­şim araç­la­rıy­la genç­li­ği­mi­ze, genç­le­ri­mi­ze, hal­kı­mı­za, Yu­nus'la il­gi­li ola­rak gö­rüş­le­rin ak­ta­rıl­ma­sı, kü­çük ço­cuk­la­rın bel­le­ği­ne şid­det de­ğil, Yu­nus'tan mıs­ra­la­rın yer­leş­ti­ril­me­si en bü­yük he­de­fi­miz ol­ma­lı­dır di­yo­rum, he­pi­ni­zi say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum. (AK Par­ti sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Kes­kin.

Sa­yın Ko­mis­yo­nun mad­de üze­rin­de bir dü­zelt­mek ta­le­bi var­dır.

Bu­yu­run Sa­yın Ko­mis­yon.

MİLLÎ EĞİ­TİM, KÜL­TÜR, GENÇ­LİK VE SPOR KO­MİS­YO­NU BAŞ­KA­NI TAY­YAR AL­TI­KU­LAÇ (İs­tan­bul) - Sa­yın Baş­ka­nım, 5'in­ci mad­de­nin (b) fık­ra­sın­da­ki ağır­lı­ğı bi­raz gi­der­mek ve da­ha an­la­şı­lır hâle ge­tir­mek üze­re "ta­nıt­mak" ke­li­me­sin­den son­ra bir nok­ta­lı vir­gül koy­ma­ya ve he­men ar­dın­dan ge­len "va­kıf ku­ru­luş ama­cı" ifa­de­si­ni de "ama­cıy­la" şek­lin­de dü­zelt­me­ye ih­ti­yaç var.

Arz edi­yo­rum.

BAŞ­KAN - Te­şek­kür ede­rim Sa­yın Ko­mis­yon, ko­nu an­la­şıl­mış­tır, tu­ta­nak­la­ra geç­miş­tir.

Ko­mis­yo­nun dü­zelt­me ta­le­biy­le bir­lik­te mad­de­yi oy­la­rı­nı­za su­nu­yo­rum: Ka­bul eden­ler… Ka­bul et­me­yen­ler… Ka­bul edil­miş­tir.

6'ncı mad­de­yi oku­tu­yo­rum:

ÜÇÜN­CÜ BÖ­LÜM

Ge­lir­ler ve Mu­afi­yet­ler

Ge­lir­ler

MAD­DE 6- (1) Vak­fın ge­lir­le­ri şun­lar­dır:

a) Vak­fın ya­pa­ca­ğı hiz­met­ler kar­şı­lı­ğın­da alı­na­cak üc­ret­ler,

b) Ge­nel Büt­çe­den ve il­gi­li ka­mu ku­rum ve ku­ru­luş­la­rın­ca ak­ta­rı­la­cak mik­tar­lar,

c) Her tür­lü yar­dım ve ba­ğış­lar,

ç) Vak­fa ait ta­şın­maz­la­rın ge­lir­le­ri,

d) Ens­ti­tü ve ik­ti­sadî iş­let­me­ler­den el­de edi­le­cek ge­lir­ler,

e) Di­ğer ge­lir­ler.

(2) Va­kıf, amaç­la­rı­nı ger­çek­leş­tir­mek ve yurt dı­şın­da­ki Kül­tür Mer­kez­le­ri­nin iş­le­yi­şi­ni sağ­la­mak için ens­ti­tü, ik­ti­sa­di iş­let­me ve­ya ser­ma­ye şir­ke­ti ku­ra­bi­lir.

BAŞ­KAN - Mad­de üze­rin­de Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­si Gru­bu adı­na söz is­te­yen Enis Tü­tün­cü, Te­kir­dağ Mil­let­ve­ki­li.

Bu­yu­run Sa­yın Tü­tün­cü. (CHP sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

CHP GRU­BU ADI­NA ENİS TÜ­TÜN­CÜ (Te­kir­dağ) - Te­şek­kür ede­rim Sa­yın Baş­kan.

Mad­de üze­rin­de­ki ko­nuş­ma­mı, ko­ca Yu­nus'ta­ki top­lum­sal­lı­ğa açı­lım ko­nu­su üze­rin­de Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­si Gru­bu ola­rak dü­şün­ce­le­ri­mi­zi si­zin­le pay­laş­mak is­ti­yo­ruz.

Yu­nus'un fel­se­fe­sin­de, in­san yü­ce­li­ği­nin do­ğal bir so­nu­cu ola­rak, top­ra­ğın, üre­ti­min, pay­la­şı­mın, hem de din, ırk ve cin­si­yet ayı­rı­mı gö­ze­til­mek­si­zin tüm in­san­lar için muh­te­şem bir bi­çim­de sa­vu­nul­du­ğu­nu gö­rü­yo­ruz. Şöy­le de­miş ko­ca Yu­nus:

"Ça­lış ka­zan ye ye­dir

Bir gö­nül ele ge­tir

Yüz Kâbe'den yeğ­rek­tir

Bir gö­nül zi­ya­re­ti."

Ya­ni, ça­lı­şa­cak­sın, ka­za­na­cak­sın, ka­zan­dı­ğı­nı da efen­di gi­bi yi­ye­cek­sin, ya­şa­ya­cak­sın bu dün­ya­da, ama pay­la­şa­cak­sın. Sos­yal ada­le­ti gö­ze­te­cek­sin. Bu, öy­le­si­ne önem­li­dir ki, yüz kez Kâbe'ye gi­dip de ka­za­na­ca­ğın se­vap­tan çok da­ha faz­la­sı­nı, bir in­sa­nın gön­lü­ne gir­mek­le, bir in­sa­na yar­dım­cı ol­mak­la ka­za­nır­sın. "Yüz Kâbe'den yeğ­rek­tir/Bir gö­nül zi­ya­re­ti."

Yu­nus Em­re'nin bu dü­şün­ce­si­ne, yüz yıl son­ra, yi­ne, Ana­do­lu'da, Şeyh Bed­ret­tin ha­re­ke­ti­nin ye­ni açı­lım­lar ka­zan­dır­mak­ta ol­du­ğu­nu gö­rü­yo­ruz. Şeyh Bed­ret­tin ve Börk­lü­ce Mus­ta­fa, ba­kı­nız, 14'ün­cü yüz­yı­lın baş­lan­gı­cın­da ne­ler söy­le­miş­ler in­san­lı­ğa; de­miş­ler ki: "Yer­yü­zü bü­tün in­san­la­rın or­tak­la­şa ya­rar­lan­ma­la­rı­na açık bir ya­şa­ma ala­nı­dır. Bu alan­da ça­lı­şan ge­çi­nir, ça­lış­ma esas­tır, di­yor, ça­lı­şa­ma­yan ken­di­li­ğin­den si­li­nir gi­der. Top­lum, bü­tün bi­rey­le­rin oluş­tur­duk­la­rı or­tak­la­şa bir ku­ru­luş­tur. Bu ne­den­le, bü­tün top­lum mal­la­rı or­tak­tır. Mül­ki­yet bu hâliy­le" -o za­man­ki hâliy­le- do­ğa­ya ay­kı­rı­dır. Bir kim­se­nin bir baş­ka­sı­nı bas­kı al­tı­na al­ma­ya, öz­gür­lü­ğü­nü or­ta­dan kal­dır­ma­ya ya da kı­sıt­la­ma­ya yet­ki­si yok­tur." 14'ün­cü yüz­yı­lın baş­lan­gı­cın­dan söz edi­yo­ruz de­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri. Ai­le ku­ru­muy­la il­gi­li ye­ni açı­lım­lar ge­ti­ri­yor 14'ün­cü yüz­yıl­da bu dü­şün­ce akı­mı. Di­yor ki: "Ai­le ku­ru­mu da bu hâliy­le do­ğa­ya ay­kı­rı­dır. Ka­dın, er­ke­ğin tut­sa­ğı de­ğil­dir, öz­gür in­san­dır…" 14'ün­cü yüz­yı­lın baş­lan­gı­cın­da. "…Bu özel­li­ği do­la­yı­sıy­la, ka­dı­nın da ken­di is­ten­ciy­le or­tak ol­ma­sın­da, di­le­di­ği gi­bi dav­ran­ma­sın­da bir sa­kın­ca yok­tur. Ka­dın öz­gür­lü­ğü­nü bu­gün­kü an­la­mıy­la sa­vu­nu­yor Şeyh Bed­red­din ve Börk­lü­ce Mus­ta­fa.

Bu an­la­tım­da, sa­yın mil­let­ve­kil­le­ri, Ana­do­lu hü­ma­niz­ma­sın­da­ki din, ırk ve cin­si­yet ayı­rı­mı gi­bi fark­lı­lık­la­rın top­lum­sal­lık­la yoğ­ru­la­rak na­sıl den­ge­len­mek is­ten­di­ği­ni, hat­ta, na­sıl aşıl­mak is­ten­di­ği­ni çok so­mut bir bi­çim­de gö­rü­yo­ruz.

Bu ara­da, bu dü­şün­ce­le­rin, Fran­sız sos­ya­list­ler ve sos­yal de­mok­rat­lar açı­sın­dan, sos­ya­list ha­re­ke­tin baş­lan­gıç­la­rın­dan ya da ilk ör­nek­le­rin­den bi­ri ola­rak ka­bul edil­di­ği­ni -ba­zı Fran­sız dü­şü­nür­le­ri ta­ra­fın­dan da- bu ve­si­ley­le dik­kat­le­ri­ni­ze sun­mak is­ti­yo­rum.

Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri; Yu­nus'un fel­se­fe­si­nin bir baş­ka özel­li­ği var. Bu fel­se­fe, bel­li ku­ral­la­rı olan bir in­san­lık di­sip­li­ni­dir. Bu fel­se­fe­de, kö­tü dü­şün­ce­ler­den arın­mak, ölüm kor­ku­su­nu ye­nip in­san­lık yo­lun­da ça­ba gös­ter­mek ge­re­kir. El­de tes­pih, dil­de dua, her şey­den eli­ni aya­ğı­nı çek­miş in­san­la­ra, sof­ta­la­ra Yu­nus şid­det­le kar­şı çık­mış­tır ve şi­ir­le­rin­de sü­rek­li ola­rak bun­la­rı yer­miş­tir. Ba­kı­nız, na­sıl yer­miş­tir:

"Der­viş­lik de­dik­le­ri hır­ka ile taç de­ğil

Gön­lü­nü der­viş eden hır­ka­ya muh­taç de­ğil

Çeş­me­ler­den bar­da­ğın dol­dur­ma­dan kor isen

Bin yıl da­hi bek­le­sen, ken­di do­la­sı de­ğil" de­miş­tir ko­ca Yu­nus.

Böy­le­ce, Yu­nus Em­re, 13'ün­cü yüz­yıl­da, bağ­naz­lık ile kö­rü kö­rü­ne ka­der­ci­li­ği, ger­çek din dü­şün­ce­siy­le -ken­di­si­nin inan­cıy­la- bağ­daş­tı­ra­ma­mış­tır.

Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri; Yu­nus Em­re Vak­fı­nın, bu ya­sa ta­sa­rı­sı­nın ka­bu­lüy­le bir­lik­te ku­ru­la­cak olan Yu­nus Em­re Vak­fı­nın, Ana­do­lu fel­se­fe­si­nin özü­nü yan­sı­tan bu dü­şün­sel açı­lım­la­rı da in­san­lı­ğa ta­nıt­ma­sı ge­rek­ti­ği­ne ina­nı­yo­ruz. Bu Vak­fın böy­le bir so­rum­lu­luk al­tın­da ol­du­ğu­na ina­nı­yo­ruz.

Son ola­rak, Ana­do­lu hü­ma­niz­ma­sın­dan 20'nci yüz­yı­la yan­sı­mış ba­zı ör­nek­le­re de­ği­ne­rek söz­le­ri­mi nok­ta­la­mak is­ti­yo­rum.

"Top­rak va­ta­nım -ya­ni, dün­ya va­ta­nım- ne­vi be­şer -ya­ni, tüm mil­let­ler- mil­le­tim,

İn­san olur an­cak, bu­na izan­la inan­dım."

Tev­fik Fik­ret… 20'nci yüz­yı­la yan­sı­mış Yu­nus.

"Ben ezel­den be­ri­dir hür ya­şa­dım, hür ya­şa­rım,

Han­gi çıl­gın ba­na zin­cir vu­ra­cak­mış? Şa­şa­rım."

Meh­med Âkif Er­soy'a yan­sı­mış.

CA­VİT TO­RUN (Di­yar­ba­kır) - "…va­ta­nım ru­yi ze­min."

ENİS TÜ­TÜN­CÜ (De­vam­la) - Be­ye­fen­di, si­zin de­di­ği­niz Şi­na­si'yle il­gi­li­dir, "…va­ta­nım ru­yi ze­min."

CA­VİT TO­RUN (Di­yar­ba­kır) - "Mil­le­tim ne­vi be­şer­dir, va­ta­nım ru­yi ze­min."

ENİS TÜ­TÜN­CÜ (De­vam­la) - Evet, o Şi­na­si'nin­dir. O Şi­na­si'nin­dir, ben Tev­fik Fik­ret'i söy­lü­yo­rum. O Şi­na­si'nin­dir, ba­kar­sak…

Ney­se, Ana­do­lu fel­se­fe­si­nin o 19'un­cu yüz­yı­la yan­sı­ma­sı­dır. Ben, Tev­fik Fik­ret'ten söz edi­yo­rum, 20'nci yüz­yı­la yan­sı­ma.

Ve yi­ne 20'nci yüz­yı­la yan­sı­ma:

 "Yok edin in­sa­nın in­sa­na kul­lu­ğu­nu,

Bu da­vet bi­zim.

Ya­şa­mak bir ağaç gi­bi tek ve hür,

Ve bir or­man gi­bi kar­deş­çe­si­ne,

Bu has­ret bi­zim."

Na­zım Hik­met… Ay­nı fel­se­fe­nin ozan­la­rı­dır bun­lar.

Ba­kı­nız, Na­zım Hik­met'in Mevlânâ'yla il­gi­li bir baş­ka dört­lü­ğü var:

"Ebe­de set çe­ken zul­me­ti del­dim,

Aş­kı iç­ten duy­dum, ar­şa yük­sel­dim.

Kalp­ten te­miz­len­dim, hu­zu­ra gel­dim,

Ben de mü­ri­di­nim, iş­te Mevlânâ."

Son ola­rak, bu ko­nu­da Mus­ta­fa Ke­mal'in bir sö­zü­nü si­zin­le pay­laş­mak is­ti­yo­rum. De­miş ki Mus­ta­fa Ke­mal: "İn­san­lar ara­sın­da kin ve hırs de­ni­len olum­suz duy­gu­la­rı boğ­mak, öl­dür­mek ge­re­kir. Onun ye­ri­ne, in­san de­nen var­lı­ğın bü­yük­lü­ğü fik­ri ve bu bü­yük­lü­ğü sev­mek esa­sı ko­nul­ma­lı­dır."

Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri; bun­dan ön­ce­ki ko­nuş­mam­da da ifa­de et­ti­ğim gi­bi, 13'ün­cü yüz­yıl­dan, Yu­nus Em­re'den ha­re­ket et­tik. Yu­nus Em­re ve 13'ün­cü yüz­yıl fel­se­fe­si­nin, dün Meh­med Âkif Er­soy'la il­gi­li ko­nu­şur­ken, bu fel­se­fe­nin al­tın­da ya­tan ana da­ya­nak­la­rı­nı, Ma­ve­ra­ün­ne­hir'den ge­len dü­şün­ce akım­la­rı­nı, Ku­zey Irak'tan ge­len dü­şün­ce akım­la­rı­nı, Mag­rip ve En­dü­lüs'ten ge­len dü­şün­ce akım­la­rı­nı ve ay­nı za­man­da Ana­do­lu'nun ta­rih ön­ce­sin­de­ki bin­ler­ce yıl­lık dö­nem­de­ki inanç, fel­se­fe, kül­tür bi­ri­kim­le­rin­den uza­nan dü­şün­ce akım­la­rı­nı ve bu dü­şün­ce akım­la­rı­nın İse­vi­lik ve Mu­se­vi­lik­te­ki ta­sav­vuf bi­çim­len­dir­me­le­ri­ni, hep­si­ni hep­si­ni bir ara­da Ana­do­lu hü­ma­niz­ma­sı­nı, Ana­do­lu fel­se­fe­si­ni na­sıl ya­rat­tı­ğı­nı di­le ge­tir­me­ye ça­lış­tık.

İş­te, öy­le sa­nı­yo­rum ki, Yu­nus Em­re Vak­fı, Türk­çe­nin ev­ren­sel, yay­gın, öz­gün bir dil hâli­ne ge­ti­ril­me­si­nin öte­sin­de, bi­zim ken­di­mi­ze öz­gü inanç sis­te­mi­miz ve fel­se­fe, dü­şün­ce akım­la­rı­mı­zın, üs­tün­lük­le­ri­mi­zin, gü­zel­lik­le­ri­mi­zin, ta­rih­sel zen­gin­lik­le­ri­mi­zin de in­san­lı­ğa ve dün­ya­ya ta­nı­tıl­ma­sı açı­sın­dan ya­şam­sal bir rol oy­na­ya­cak­tır di­ye dü­şü­nü­yo­rum.

Tek­rar, bu ya­sa ta­sa­rı­sı­nın ül­ke­mi­ze, mil­le­ti­mi­ze ve in­san­lı­ğa ha­yır­lı uğur­lu ol­ma­sı­nı di­li­yo­rum, he­pi­ni­zi, tek­rar, sev­giy­le, say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum. (Al­kış­lar)

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Tü­tün­cü.

Mad­de üze­rin­de şah­sı adı­na söz is­te­yen Ala­et­tin Gü­ven, Kü­tah­ya Mil­let­ve­ki­li. (AK Par­ti sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

ALA­ET­TİN GÜ­VEN (Kü­tah­ya) - Sa­yın Baş­ka­nım, de­ğer­li mil­let­ve­ki­li ar­ka­daş­la­rım; gö­rüş­mek­te ol­du­ğu­muz 1394 sı­ra sa­yı­lı, Yu­nus Em­re Vak­fı Ka­nu­nu Ta­sa­rı­sı'nın 6'ncı mad­de­si üze­rin­de şah­sım adı­na söz al­mış bu­lu­nu­yo­rum. Bu ve­si­ley­le, he­pi­ni­zi, yü­ce Mec­li­si ve yü­ce mil­le­ti­mi­zi say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum.

Dün Meh­med Âkif Er­soy'u an­ma ve İs­tik­lal Mar­şı'mı­zın ka­bu­lü­nün resmî kut­la­ma gü­nü ola­rak ya­sa­laş­ma­sı, bu­gün Yu­nus Em­re Vak­fı ku­rul­ma­sı ka­nu­nu ta­sa­rı­sı­nın ya­sa­laş­ma­sı, ina­nı­yo­rum ki, 22'nci Dö­nem mil­let­ve­kil­le­ri­nin ya­rın­la­ra hoş bir se­da bı­ra­ka­bil­me­si adı­na ya­pı­lan önem­li fa­ali­yet­ler ara­sın­da ye­ri­ni ala­cak­tır di­ye dü­şü­nü­yo­rum.

Sa­yın Baş­ka­nım, de­ğer­li mil­let­ve­ki­li ar­ka­daş­la­rım; sü­rek­li anıl­mak, ka­lı­cı ol­mak, hoş bir se­da bı­rak­mak ve özel­lik­le ha­yır­la, iyi­lik­le yâd edil­mek her in­sa­nın te­mel he­de­fi ol­sa ge­rek­tir. Bu duy­gu­la­rı özen ve ar­zu­ya dö­nüş­tü­ren de ör­nek şah­si­yet­le­rin ör­nek ve an­lam­lı ha­yat­la­rı­nı gün yü­zü­ne çı­kar­mak­tır, sü­rek­li kıl­mak­tır. Bu bağ­lam­da, Mevlânâ, Ha­cı Bek­taş Ve­li, Yu­nus Em­re ve şah­lı ma­zi­mi­zin bir­çok yüz akı bil­ge ki­şi­ler sü­rek­li ya­şa­ma­yı ya­ka­la­ya­bil­miş ör­nek şah­si­yet­ler­dir. Ölüm­süz­dür on­lar, on­la­rın me­za­rı gö­nül­ler­de­dir, ot­lar­da­dır, çi­çek­ler­de­dir, gül­ler­de­dir. Sev­gi var­lı­ğın se­si so­lu­ğu, ha­ya­tın te­mel azı­ğı ve gı­da­sı, ya­şa­ma­nın ana­for gü­cü ve va­ro­luş se­be­bi ol­du­ğun­da ta­dı­lan şey de ölüm­süz­lük ol­sa ge­rek. Kuş­ku­suz, ölüm­le ölüm­süz­lü­ğü ta­dan ön­cü­ler­den bi­ri Yu­nus Em­re'de ha­ya­tın ana fik­ri sev­gi­dir. O "Ben gel­me­dim da­vi için

Be­nim işim se­vi için

Dos­tun evi gö­nül­ler­dir

Gö­nül­ler yap­ma­ya gel­dim" der­ken, ha­ya­tı ve ya­ra­tı­lış se­be­bi­mi­zi ve ya­ra­tı­lış sır­rı­mı­zı da if­şa edi­yor.

Sa­yın Baş­ka­nım, de­ğer­li mil­let­ve­ki­li ar­ka­daş­la­rım; Yu­nus, 13'ün­cü as­rın Ana­do­lu­su'ndan za­ma­nı­mı­za uza­nan bir so­luk, her­ke­se açık bir pen­ce­re ve son­suz bir ufuk­tur. Yu­nus, hür fi­kir­li, ser­best dü­şün­ce­li, şek­le de­ğil ma­na­ya de­ğer ve­ren, var­lık bir­li­ği ina­nı­şı­nı ve ila­hi aş­kı te­ren­nüm eden bir şa­ir­dir. O, Türk mil­le­ti­nin en bü­yük aşk ve sa­mi­mi­yet ada­mı­dır. O, aş­kın kay­na­ğı ve pı­na­rı­dır. Bir aşk ada­mı­dır. Bu dün­ya­ya kav­ga de­ğil sev­gi için gel­di­ği­ne ina­nır. Gö­nül­le­re der­man ola­rak Al­lah aş­kı­nı su­nar. Çağ­rı­sı, Ana­do­lu yay­la­la­rı­nın pı­nar­la­rı ka­dar du­ru­dur, arı­dır ve "ya­ra­tı­la­nı sev Ya­ra­dan'dan ötü­rü" der.

Yu­nus Em­re'nin ha­yat ama­cı, in­san­lı­ğın bü­tün kir­le­ri­ni aşk ate­şiy­le te­miz­le­yip bü­tün an­laş­maz­lık­la­rı bir­de, bir­lik­te çöz­mek­tir. Yol­cu­lu­ğu, ak­lı, ak­si­yo­nu, dış dün­ya­ya de­ğil, öz­le­re, ruh­la­ra, in­sa­nın iç dün­ya­sı­na doğ­ru­dur. O, gö­nül­le­rin fet­hi­ne me­mur­dur. Yü­ce­lik­le­ri ve yü­ce de­ğer­le­ri top­lu­mun or­ta ye­rin­de fer­ya­dı fi­gan ko­pa­ra­rak saç­ma­ya, ek­me­ye gel­miş­tir. Yu­nus, in­sa­nı Al­lah'ın en mü­kem­mel ese­ri ol­du­ğu için se­ver, yü­cel­tir. Bu dün­ya­da in­sa­nı en aziz var­lık bi­lir. İn­sa­nın acz ve ku­su­ru­nu hoş gö­rür. İn­san­lar­la iliş­ki­le­rin­de ivaz­sız, ga­raz­sız, çı­kar­sız, öf­ke­siz ve ih­ti­ras­sız olup, ken­di­ni gö­nül­ler yap­mak­la gö­rev­li sa­yar ve

"Bir kez gö­nül yık­tın ise

Bu kıl­dı­ğın na­maz de­ğil

Yet­miş iki mil­let da­hi

Elin yü­zün yu­maz de­ğil

Yol ol­dur ki doğ­ru va­ra

Göz ol­dur ki Hakk'ı gö­re

Er ol­dur ki al­çak­ta du­ra

Yü­ce­den ba­kan göz de­ğil." der­ken…

(Mik­ro­fon oto­ma­tik ci­haz ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı)

BAŞ­KAN - Sa­yın Gü­ven, lüt­fen.

ALA­ET­TİN GÜ­VEN (De­vam­la) - …söz­le­ri­mi, ko­ca Yu­nus'un in­san­lı­ğın or­tak so­lu­ğu "Se­ve­lim, se­vi­le­lim, dün­ya kim­se­ye kal­maz." öz­de­yi­şiy­le bi­ti­rir­ken, ça­ğı­mız bil­gi ça­ğı­nın ve tüm çağ­la­rın sev­gi ça­ğı bo­ya­sıy­la bo­yan­ma­sı di­lek­le­rim­le, yü­ce Mec­li­si­mi­zi ve yü­ce mil­le­ti­mi­zi tek­rar se­lam­lı­yor, say­gı ve sev­gi­le­ri­mi su­nu­yo­rum. (AK Par­ti sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Gü­ven.

Mad­de üze­rin­de şah­sı adı­na söz is­te­yen Ha­luk Koç, Sam­sun Mil­let­ve­ki­li.

Bu­yu­run Sa­yın Koç.

HA­LUK KOÇ (Sam­sun) - Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri; bu, 3'ün­cü kez şah­sım adı­na söz alı­şım; ön­ce­lik­le za­ma­nı­nı­zı al­dı­ğım için özür di­li­yo­rum, ama, ben­ce önem­li açı­lım­lar ol­du bu ko­nuş­ma­lar sı­ra­sın­da ve bir hu­su­sa de­ğin­mek is­ti­yo­rum.

De­min, kü­re­sel bas­kı­la­ra kar­şı millî, kül­tü­rel kim­li­ğin ko­run­ma­sı nok­ta­sın­da ba­zı de­ğer­len­dir­me­le­rim ol­muş­tu ve on­dan son­ra da "Kim­lik ne­dir?" di­ye aç­mış­tım. "Kim­lik dil­dir, dinî inanç­lar sis­te­mi­dir, kim­lik va­tan­dır, bay­rak­tır ve bir­lik­te kar­deş­çe ya­şa­ma ge­le­ne­ği ve hoş­gö­rü­sü­dür." de­miş­tim. Ben, bu şe­kil­de özet­le­miş­tim ve bu­ra­da "Kim­lik dil­dir." der­ken, Türk di­li üze­rin­de ve bu ka­nun ta­sa­rı­sı­nın ko­nu­suy­la il­gi­li ola­rak ba­zı gö­rüş­le­ri­mi ifa­de et­mek is­ti­yo­rum.

De­ğer­li ar­ka­daş­la­rım, Tür­ki­ye'nin bü­yük kent­le­rin­de, An­ka­ra'da he­men Kı­zı­lay'da, bir Fran­sız Kül­tür Mer­ke­zi'yle ve­ya Bri­tish Co­un­cil'la ve­ya Ame­ri­kan Kül­tür Mer­ke­zi'yle, ke­za İs­tan­bul'da, bu söy­le­di­ğim ül­ke­le­rin kül­tür mer­kez­le­riy­le, İtal­yan Kül­tür Mer­ke­zi'yle, Al­man Kül­tür Mer­ke­zi'yle, dil mer­kez­le­riy­le kar­şı­la­şı­yor­su­nuz. Bu ül­ke­le­rin hep­si, bir sü­reç içe­ri­sin­de em­per­yal he­def­le­ri olan ve uy­gu­la­ma­la­rı olan ül­ke­ler­dir ve Tür­ki­ye coğ­raf­ya­sın­da da bun­la­rın -Kay­ser Wil­he­im II'yi söy­le­miş­tim, Ku­düs zi­ya­re­tiy­le- o sü­reç­ten baş­la­yan Al­man et­ki­si de, gü­nü­müz­de Fran­sız et­ki­si ve İn­gi­liz et­ki­sin­den son­ra ar­tan İkin­ci Dün­ya Sa­va­şı son­ra­sın­da­ki Al­man ya­pı­lan­ma­sıy­la Tür­ki­ye'nin gün­de­mi­ne gir­miş­tir.

Şim­di, biz, Tür­ki­ye ola­rak ba­ka­lım. Bir de dün­ya­ya ba­ka­lım. Dün­ya­ya, La­tin Ame­ri­ka'ya bak­tı­ğı­mız za­man, İs­pan­yol­ca ve Por­te­kiz­ce­nin, bü­tün La­tin Ame­ri­ka kı­ta­sın­da­ki ül­ke­ler­de yay­gın ola­rak kul­la­nıl­dı­ğı­nı bi­li­yor­su­nuz. Fran­sız­ca­nın, Ku­zey Ame­ri­ka'nın Que­bek bö­lü­mü ve Lo­ui­si­ana ve aşa­ğı­da New Or­le­ans kıs­mın­da ege­men ol­du­ğu­nu ve da­ha son­ra­sın­da, yi­ne Ang­lo­sak­son kül­tü­rü do­la­yı­sıy­la o böl­ge­de İn­gi­liz­ce­nin ege­men ol­du­ğu­nu gö­rü­yo­ruz.

Ye­ni Ze­lan­da ve Avus­tral­ya'da, ora­nın ye­rel dil­le­ri­nin üze­ri­ne İn­gi­liz­ce­nin, na­sıl bir kül­tü­rel he­ge­mon­ya ile da­ya­tıl­dı­ğı­nı ve bu­gün resmî dil ol­du­ğu­nu bi­li­yo­ruz.

Pe­ki, Os­man­lı? Ba­kın, al­tı yüz yıl çok önem­li bir ak­tif, et­kin, her za­man üze­rin­de kül­tür olan, ge­liş­me olan bir coğ­raf­ya par­ça­sı­nı kul­la­nan Os­man­lı İm­pa­ra­tor­lu­ğu, ne Os­man­lı­ca­yı ne Türk­çe­yi bu böl­ge­ler­de et­kin bir şe­kil­de, ma­ale­sef, mi­ras ola­rak bı­ra­ka­ma­mış­tır. Ya­ni, biz, Os­man­lı, aca­ba ege­men­li­ği al­tın­da­ki top­rak­lar­da, bir İn­gil­te­re'nin, bir Fran­sa'nın, Por­te­kiz'in, hat­ta Bel­çi­ka'nın mer­kezî Af­ri­ka'da bı­rak­tı­ğı gi­bi, bu, top­rak par­ça­sı ola­rak ege­men­li­ğin­de bu­lun­dur­du­ğu böl­ge­ler­de bir em­per­yal dev­let ol­muş mu­dur ol­ma­mış mı­dır tar­tış­ma­sı çı­kı­yor.

Os­man­lı, ken­di sa­ra­yın­da bi­le Türk­çe­yi bir mik­tar ör­se­le­miş­tir, öte­le­miş­tir ve ikin­ci plan­da bı­rak­mış­tır. Bu, bir ger­çek­tir. Da­ha kar­ma­şık, da­ha ağ­da­lı bir dil olan Os­man­lı­ca­yı ön pla­na al­mış­tır.

Pe­ki, Türk­çe ne­re­de kal­mış­tır? Türk­çe, ga­ri­ban Ana­do­lu'da kal­mış­tır. Ya­ni, Türk­men boy­la­rın­da kal­mış­tır, Türk boy­la­rın­da kal­mış­tır, Ana­do­lu'da kal­mış­tır. Ho­ra­san'dan ge­len eren­le­rin öz Türk­çe­si ile Ana­do­lu'da, o do­ku­da kal­mış­tır, yö­rük­ler­de kal­mış­tır.

Şim­di, bak­tı­ğı­mız za­man, id­di­alı bir ül­ke ol­mak, ge­le­cek yüz­yıl­da, kim ne der­se de­sin, dün­ya­da­ki bü­tün bö­lüş­me­nin, dün­ya­da­ki bü­tün sa­vaş­la­rın te­me­lin­de eko­no­mi var­dır, ama, bu­ra­da mil­let­le­rin ro­lü inkâr edil­me­me­li­dir. Kla­sik, sos­yo­lo­jik gö­rüş­le­rin ça­tış­ma­sı­nı bu­ra­da yan­sıt­mak is­te­mi­yo­rum; eko­no­mi ka­dar, mil­let­le­rin kim­li­ği, var­lı­ğı ve ge­le­nek­le­ri, kül­tür­le­ri de önem­li­dir dün­ya­da­ki ça­tış­ma­lar­da.

Onun için, Tür­ki­ye ola­rak, Türk mil­le­ti ola­rak, mut­la­ka, de­min ör­nek­le­ri­ni ver­di­ğim kül­tür mer­kez­le­ri gi­bi, çok iyi bir ya­pı­lan­may­la, dün­ya­nın çe­şit­li yer­le­rin­de, çe­şit­li böl­ge­le­rin­de, mut­la­ka, Yu­nus Em­re Vak­fı­na bağ­lı ola­rak olu­şa­cak kül­tür mer­kez­le­ri­ni, ak­tif ola­rak, bir ya­sa ta­sa­rı­sı­nın üs­tü­ne kal­ma­dan, ve­ri­len gö­re­vi ye­ri­ne ge­ti­re­cek şe­kil­de ya­pı­lan­dır­mak zo­run­da­yız. Biz, di­ğer dev­let­ler gi­bi bir em­per­yal he­de­fin pe­şin­de de­ği­liz, ama, dün­ya­nın ne­re­sin­de Türk ya­şı­yor­sa, ora­sı, Türk ulu­su­nun bir par­ça­sı­dır, kal­bi­nin kö­şe­sin­de yer edi­nen bir coğ­raf­ya­dır gö­rü­şü doğ­rul­tu­sun­da, bu­nun içi­ni mut­la­ka dol­dur­mak zo­run­da­yız.

(Mik­ro­fon oto­ma­tik ci­haz ta­ra­fın­dan ka­pa­tıl­dı)

BAŞ­KAN - Bu­yu­run Sa­yın Koç.

HA­LUK KOÇ (De­vam­la) - Bu­nun içi­ni mut­la­ka dol­dur­mak zo­run­da­yız. Bu­nu si­ya­se­te kur­ban et­me­me­li­yiz ve ge­le­cek­te kim, ne­re­de, ne şe­kil­de yü­rüt­me gö­re­vi ala­cak olur­sa ol­sun, bu ka­nu­nun ge­rek­le­ri­ni mut­la­ka ye­ri­ne ge­tir­me­si, bi­rin­ci as­li si­ya­si gö­re­vi ol­ma­lı­dır di­ye, tu­ta­nak­la­ra bir iz bı­rak­mak is­ti­yo­rum.

Bu ve­si­ley­le de tek­rar, Tür­ki­ye'ye ha­yır­lı ol­ma­sı­nı di­li­yor, yü­ce he­ye­ti­ni­zi say­gı­la­rım­la se­lam­lı­yo­rum. (Al­kış­lar)

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Koç.

Mad­de­yi oy­la­rı­nı­za su­nu­yo­rum: Ka­bul eden­ler… Ka­bul et­me­yen­ler… Ka­bul edil­miş­tir.

7'nci mad­de­yi oku­tu­yo­rum:

Mu­afi­yet­ler

MAD­DE 7- (1) Va­kıf ve Va­kıf ta­ra­fın­dan ku­ru­la­cak Kül­tür Mer­kez­le­ri ile ens­ti­tü­ler;

a) Ku­rum­lar Ver­gi­sin­den (ik­ti­sadî iş­let­me­ler ha­riç),

b) Ya­pı­la­cak ba­ğış ve yar­dım­lar se­be­biy­le Ve­ra­set ve İn­ti­kal Ver­gi­sin­den,

c) Sa­hip ol­duk­la­rı ta­şı­nır ve ta­şın­maz mal­lar ile ya­pa­cak­la­rı tüm mu­ame­le­le­ri her tür­lü ver­gi, re­sim ve harç­tan,

ç) Va­kıf­lar Ge­nel Mü­dür­lü­ğün­ce va­kıf­lar­dan tah­sil edi­len tef­tiş ve de­net­le­me mas­raf­la­rı­na ka­tıl­ma pay­la­rın­dan,

mu­af­tır.

(2) Va­kıf, Ba­kan­lar Ku­ru­lun­ca ver­gi mu­afi­ye­ti ta­nı­nan va­kıf­la­ra di­ğer ka­nun­lar­la ta­nı­nan ver­gi, re­sim ve harç is­tis­na­la­rın­dan ya­rar­la­nır.

(3) Vak­fa ve ens­ti­tü­ye ya­pı­la­cak ba­ğış ve yar­dım­lar Ge­lir ve Ku­rum­lar Ver­gi­si mat­ra­hın­dan in­di­ri­le­bi­lir.

BAŞ­KAN - Mad­de üze­rin­de Cum­hu­ri­yet Halk Par­ti­si Gru­bu adı­na söz is­te­yen Hü­se­yin Ba­yın­dır, Kır­şe­hir Mil­let­ve­ki­li.

Bu­yu­run Sa­yın Ba­yın­dır.

CHP GRU­BU ADI­NA HÜ­SE­YİN BA­YIN­DIR (Kır­şe­hir) - Sa­yın Baş­kan, de­ğer­li mil­let­ve­kil­le­ri; söz­le­ri­me baş­la­ma­dan ön­ce he­pi­ni­zi yü­rek­ten sev­giy­le, say­gıy­la se­lam­lı­yo­rum.

Bu­gü­ne ka­dar Mec­lis kür­sü­sün­de yap­tı­ğım ko­nuş­ma­la­rın ba­na gö­re en an­lam­lı­sı olan, bi­zim bi­ri­ki­mi­mi­zin, bi­zim kül­tü­rü­mü­zün, bi­zim de­ğer­le­ri­mi­zin or­tak nok­ta­sın­da­ki Yu­nus'umu­zu ben de o böl­ge­nin, ya­ni Kır­şe­hir'in, Yu­nus Em­re'nin kab­ri­nin yat­tı­ğı Kır­şe­hir'in, Ha­cı Bek­ta­şı Ve­li'nin kab­ri­nin yat­tı­ğı Kır­şe­hir'in, Ahi Ev­ra­nı Ve­li'nin kab­ri­nin yat­tı­ğı Kır­şe­hir'i ve ora­da­ki bu an­la­yı­şı siz­ler­le pay­laş­mak is­ti­yo­rum.

Da­ha 13'ün­cü yüz­yıl­da, Av­ru­pa Or­ta Çağ ka­ran­lı­ğı­nı ya­şar iken, Ana­do­lu'nun gö­be­ğin­de, be­nim de Kır­şe­hir'im­de, bir yan­da hü­ma­niz­ma­sıy­la bi­zi biz ya­pan de­ğer­ler­de bu­luş­tur­ma­ya ça­lı­şan Hünkâr Ha­cı Bek­ta­şı Ve­li, di­ğer yan­dan sev­gi­nin ad­re­si, sev­gi­nin adı Yu­nus Em­re'm ve Os­man­lı­yı ye­di yüz­yıl ayak­ta tu­tan, lon­ca­lar sis­te­miy­le sen­di­ka­cı­lı­ğın ön­cü­lü­ğü­nü ya­pan, top­tan ka­li­te­yi ge­ti­ren, üre­ti­mi teş­vik eden es­naf Ahi Ev­ra­nı Ve­li'nin, o pir­le­rin, o kül­tür adam­la­rı­nın şeh­rin­de, böl­ge­sin­de doğ­mak­tan, o şe­hir­den mil­let­ve­kil­li­ği yap­mak­tan onur duy­du­ğu­mu söy­lü­yo­rum.

Bü­yük şa­iri­miz ve dü­şü­nü­rü­müz Yu­nus Em­re, ta­rih de­rin­lik­le­rin­den gü­nü­mü­ze ka­dar ge­len ve asır­la­rın öte­sin­den yük­se­len coş­kun bir ses, iz, he­ye­can ve dü­şün­ce şe­la­le­si gi­bi, ta şim­di­ye ka­dar ve 21'in­ci yüz­yıl­da Tür­ki­ye'de Par­la­men­to ça­tı­sı al­tın­da onun adı­na bir va­kıf kur­ma­ya ça­lış­ma­nın en­gin mut­lu­lu­ğu­nu ya­şa­ya­rak haz­zı­nı al­dı­ğı­mı söy­lü­yo­rum. Ne ka­dar hoş söy­le­miş. Ye­di yüz­yıl ön­ce­sin­de, gü­nü­mü­ze, in­san­lı­ğa, da­ha da in­san­lık var ol­duk­ça bin­ler­ce yıl oku­na­cak şi­ir­le­ri­ni na­sıl yaz­mış Yu­nus'um. Bir dü­şü­nün, bir his­se­din di­ye ken­di­mi de, si­zi de teş­vik edi­yo­rum. (Al­kış­lar)

Ba­kın ne de­miş:

"Bir kez gö­nül yık­tın ise

Bu kıl­dı­ğın na­maz de­ğil

Yet­miş iki mil­let da­hi

Elin yü­zün yu­maz de­ğil."

Ma­na­da­ki, şi­ir­de­ki, dört­lük­te­ki an­la­mı kav­ra­yan in­sa­nın hü­ma­nist ol­ma­ma­sı için, in­san­lı­ğa sev­gi gön­der­me­me­si için bir se­bep ola­bi­lir mi di­ye dü­şü­nü­yo­rum.

O, ha­ya­tı­nı da, eser­le­ri gi­bi hal­kın gön­lü­ne bı­ra­kıp git­miş­tir. Çün­kü, o, ben­lik tu­za­ğın­dan hep kaç­mış­tır. Ken­di­si­ni hiç­bir za­man ön pla­na çı­kar­ma­mış, tıp­kı

"Bir ga­rip öl­dü di­ye­ler

Üç gün­den son­ra du­ya­lar

So­ğuk su ile yu­ya­lar

Şöy­le ga­rip ben­ci­le­yin."

di­ze­le­rin­de ol­du­ğu gi­bi. Bu dört­lü­ğün­de de ar­zu ve te­men­ni et­ti­ği gi­bi bir ölüm­le de dün­ya­dan gö­çüp git­miş­tir.

Bu­gün yur­du­mu­zun bir­çok ye­rin­de, Yu­nus Em­re me­za­rı­nın ol­du­ğu inan­cıy­la an­ma tö­ren­le­ri dü­zen­len­mek­te ve on­la­rın kab­ri­nin ba­şın­da an­ma prog­ram­la­rı ya­pıl­mak­ta­dır. Ben de di­yo­rum ki, bu ne bü­yük sev­gi. İs­ter Kır­şe­hir'de olur, is­ter Es­ki­şe­hir'de, is­ter Azer­bay­can'da, ama, bu­nun tek bir çağ­rı­sı var: Sev­gi. "O sev­gi­ye biz de va­rız" di­yen il­le­rin yap­tı­ğı bu kut­la­ma­la­rı da tak­dir­le kar­şı­la­dı­ğı­mı ifa­de et­mek is­ti­yo­rum.

Ne di­yor yi­ne bir dört­lü­ğün­de:

"Ben gel­me­dim da­vi için

Be­nim işim se­vi için

Dos­tun evi gö­nül­ler­dir

Gö­nül­ler al­ma­ya gel­dim."

di­yor­du Yu­nus. Ne za­man? Ye­di yüz­yıl ön­ce. Ne za­man? Av­ru­pa Or­ta Çağ ka­ran­lı­ğı ya­şar­ken. Av­ru­pa ay­dın­lan­ma dö­ne­mi­ne -ben id­dia ede­rim- biz­den çok son­ra geç­miş­tir. Ne­den? Bi­raz ev­vel say­dı­ğım ve böl­ge­min de in­sa­nı ol­mak­tan onur duy­du­ğum o in­san­la­ra de­miş ki Ha­cı Bek­taş Ve­li:

"Er­kek di­şi so­rul­maz mu­hab­be­tin di­lin­de

Hakk'ın ya­rat­tı­ğı her şey yer­li ye­rin­de

Be­nim na­za­rım­da ka­dın er­kek far­kı yok

Nok­san­lık­la ek­sik­lik se­nin gö­rüş­le­rin­de."

di­yor­du. Kim? Hünkâr Ha­cı Bek­taş Ve­li.Yi­ne bir dört­lü­ğün­de Yu­nus'um,

"Ge­lin ta­nış ola­lım

İşi ko­lay kı­la­lım

Se­ve­lim, se­vi­le­lim

Dün­ya kim­se­ye kal­maz."

di­yor­du.

Yu­nus Em­re, gön­lü­müz­de ve sev­gi­sin­den ve kar­deş­li­ğin­den uzak­laş­ma­ya ça­lı­şan gü­nü­müz top­lum­la­rı­nı da or­ta­ya koy­du­ğu hü­ma­nist dü­şün­ce­ler­le, ay­nı gö­rüş et­ra­fın­da bir­leş­ti­re­cek kuv­vet­li bir kud­ret ve güç­tür di­ye dü­şü­nü­yo­rum.

Yu­nus'un tel­kin et­ti­ği gi­bi, onun di­le ge­tir­di­ği ul­vi dü­şün­ce­ler et­ra­fın­da biz­le­rin de bu sev­gi­den bu top­lu­mun na­sip­len­me­si­ne kat­kı sun­mak da ba­na gö­re bu an­la­yı­şı, bu fel­se­fe­yi o gö­nül gö­zü­nü gö­ren tüm in­san­la­rın da or­tak özel­li­ği­dir, öz­le­mi­dir, gö­re­vi­dir di­ye dü­şü­nü­yo­rum. İyi ki on­lar var­mış, iyi ki on­lar Ana­do­lu'da Ana­do­lu ay­dın­lan­ma­sı­nın ön­cü­lü­ğü­nü yap­mış­lar.

Si­ze yi­ne ay­nı yaş­da­şı, ay­nı ak­ra­nı, ya­ni 13'ün­cü yüz­yı­lın bir baş­ka fel­se­fe­ci­si, bir baş­ka­sı Ahi Ve­li Haz­ret­le­rin­den de bah­set­mek is­ti­yo­rum. Türk es­na­fı­nın yüz­ler­ce yıl­dır gö­nül­den bağ­lı ol­du­ğu Ahi­lik kül­tü­rü­nü ya­şat­mak adı­na ve onun bu­gün ta­nı­tıl­ma­sı­nı, bu­gün de onun de­ğer­le­ri­ni, bi­ze sun­ma­ya ça­lış­tı­ğı de­ğer­le­ri­nin or­tak nok­ta­sı­nın da ba­na gö­re, Av­ru­pa ül­ke­le­ri, da­ha bir çağ­daş ol­du­ğu­nu söy­le­yen ül­ke­ler, biz­den ile­ri ol­du­ğu­nu söy­le­yen ül­ke­le­rin, o fel­se­fe­nin ya­ra­tı­cı­lı­ğın­dan da biz­den ön­ce dav­ran­dık­la­rı­nı, o has­sa­si­ye­ti on­la­rın gös­ter­di­ği­ni bu­ra­da ra­hat­lık­la söy­le­ye­bi­li­rim. Ana­do­lu'nun mert ve ce­sur hal­kı­na alın te­riy­le ge­çin­me, ba­şı dik, ken­di­ne gü­ven­li ve min­net­siz ya­şa­ma ye­te­ne­ği ka­zan­dı­ran Ahi­lik, ta­ri­hi sü­reç içe­ri­sin­de çok önem­li iş­lev­ler de üst­len­miş­tir. Ka­li­te… İn­san­lar üre­tim yap­tık­la­rın­da, Ahi­lik an­la­yı­şın­da, on­la­rı de­net­le­yen bir oto­kon­trol sis­te­mi var­dı. Bu oto­kon­trol sis­te­min­de hi­le­li ya da ça­lın­tı mal üre­ten bir es­naf olur ise, hu­zu­ra gel­di­ğin­de ona ba­kı­lır, onun ka­li­te kon­tro­lü ya­pı­lır, eğer, bu ka­li­te­de ek­sik mal­ze­me ya da ha­ta­lı mal­ze­me kul­la­nıl­dı­ğı, art ni­yet­li ol­du­ğu or­ta­ya çı­kar ise, bu se­fer de o es­na­fın pa­bu­cu­nun bi­ri aya­ğın­dan çı­kar­tı­lıp ib­re­tiâlem için da­ma atı­lır­dı. Ya­ni, biz bü­yük bir kül­tü­rün, bü­yük bir kül­tür ha­zi­ne­si­nin odak nok­ta­sın­da­ki bir top­lu­mun in­san­la­rı­yız. Onun için, üre­ti­mi, ka­li­te­yi, sev­gi­yi, hoş­gö­rü­yü, dost­lu­ğu, ba­rı­şı, kar­deş­li­ği, el ele, yan ya­na bir­lik­te ya­şa­ma be­ce­ri­si­ni gös­te­re­bil­me, al­gı­la­ya­bil­me, ön­ce­lik­le Türk mil­le­ti­nin, Türk top­lu­mu­nun işi­dir di­ye de al­dı­ğım bu fel­se­fe ışı­ğın­da bu kür­sü­den ra­hat­lık­la söy­le­ye­bi­li­yo­rum.

Ben, bu­ra­dan, siz­le­ri, tüm par­la­men­ter­le­ri… Ger­çi ya­rın fark­lı bir ça­lış­ma sis­te­mi­miz var ama… Ya­rın, be­nim il­çem Kır­şe­hir'imin Mu­cur'un­da Güz­yur­du kö­yün­de Ana­do­lu Türk­men­le­ri­nin bir fes­ti­va­li var. Ben o fes­ti­va­le eğer gru­bum­dan izin alır­sam ka­tı­la­ca­ğım. Bu­ra­dan da o fes­ti­va­li dü­zen­le­yen­le­re te­şek­kür edi­yo­rum. Siz­le­ri de o kül­tür ha­zi­ne­si­nin, o bi­ri­ki­min, o 13'ün­cü yüz­yıl­da­ki de­ğer­ler­den son­ra o di­li­ni bi­ze bah­şe­den, Mu­har­rem Er­taş­la­rı ye­tiş­ti­ren, Âşık Pa­şa'yı ye­tiş­ti­ren, Ne­şet Er­taş­la­rı ye­tiş­ti­ren, o tür­kü ta­dın­da ya­şa­mak için tür­kü­yü se­ven­le­rin, tür­kü se­ven­le­rin ora­da da bu­lun­ma­sı adı­na da­vet edi­yo­rum.

Sa­yın Baş­ka­na, Sa­yın Gru­bu­ma ve he­pi­ni­ze de be­ni din­le­di­ği­niz için te­şek­kür edi­yo­rum, say­gı­lar su­nu­yo­rum. (Al­kış­lar)

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Ba­yın­dır.

Mad­de­yi oy­la­rı­nı­za su­nu­yo­rum: Ka­bul eden­ler… Ka­bul et­me­yen­ler… Ka­bul edil­miş­tir.

Ge­çi­ci mad­de 1'i oku­tu­yo­rum:

DÖR­DÜN­CÜ BÖ­LÜM

Çe­şit­li ve Son Hü­küm­ler

Vak­fın ku­ru­luş iş­lem­le­ri

GE­Çİ­Cİ MAD­DE 1- (1) Bu Ka­nu­nun yü­rür­lü­ğe gir­di­ği ta­rih­ten iti­ba­ren bir yıl içe­ri­sin­de Vak­fın ku­ru­lu­şu, Va­kıf res­mi se­ne­di ve Vak­fın Türk Me­denî Ka­nu­nu hü­küm­le­ri­ne gö­re tes­ci­li­ne iliş­kin iş­lem­ler Ba­kan­lık­ça so­nuç­lan­dı­rı­lır.

(2) Bu Ka­nu­nun yü­rür­lü­ğe gir­di­ği ta­rih­ten iti­ba­ren bir ay içe­ri­sin­de Vak­fın ku­ru­luş iş­lem­le­rin­de kul­la­nıl­mak ve ka­la­nı ku­ru­luş ta­mam­lan­dık­tan son­ra Vak­fa ak­ta­rıl­mak üze­re Ba­kan­lı­ğa, Ta­nıt­ma Fo­nun­dan bir mil­yon Ye­ni Türk Li­ra­sı ak­ta­rı­lır.

BAŞ­KAN - Oy­la­rı­nı­za su­nu­yo­rum: Ka­bul edenler… Ka­bul et­me­yen­ler… Ka­bul edil­miş­tir.

Ge­çi­ci mad­de 2'yi oku­tu­yo­rum:

De­vir

GE­Çİ­Cİ MAD­DE 2- (1) Vak­fın ku­rul­ma­sın­dan son­ra, Va­kıf ta­ra­fın­dan Kül­tür Mer­kez­le­ri­nin ku­rul­du­ğu yer­ler­de ka­mu ku­rum ve  ku­ru­luş­la­rı­na ait olup, bu Ka­nu­nun amaç­la­rı­na uy­gun fa­ali­yet gös­te­ren bi­rim­ler, araç ve ge­reç­le­ri, ala­cak ve borç­la­rı ile bir­lik­te  bu ül­ke­de fa­ali­yet gös­ter­mek üze­re Va­kıf ta­ra­fın­dan ku­ru­lan Kül­tür Mer­kez­le­ri­ne dev­re­di­lir. Dev­re­di­len bi­rim­le­re ait ta­şın­maz­lar ise, Va­kıf  ta­ra­fın­dan ku­ru­lan Kül­tür Mer­kez­le­ri­nin be­del­siz kul­la­nı­mı­na bı­ra­kı­lır. De­vir iş­lem­le­ri­ne iliş­kin esas ve usûller il­gi­li ka­mu ku­rum ve ku­ru­lu­şu ile Ba­kan­lık ara­sın­da be­lir­le­nir.

(2) Bu bi­rim­ler­de söz­leş­me­li ve­ya iş­çi ola­rak ça­lı­şan per­so­ne­lin tüm ya­sal hak­la­rı öden­mek su­re­tiy­le söz­leş­me­le­ri so­na er­di­ri­lir.

BAŞ­KAN - Oy­la­rı­nı­za su­nu­yo­rum : Ka­bul eden­ler… Ka­bul et­me­yen­ler… Ka­bul edil­miş­tir.

8'in­ci mad­de­yi oku­tu­yo­rum :

Yü­rür­lük

MAD­DE 8- (1) Bu Ka­nun ya­yı­mı ta­ri­hin­de yü­rür­lü­ğe gi­rer.

BAŞ­KAN - Oy­la­rı­nı­za su­nu­yo­rum : Ka­bul eden­ler… Ka­bul et­me­yen­ler… Ka­bul edil­miş­tir.

9'un­cu mad­de­yi oku­tu­yo­rum :

Yü­rüt­me

MAD­DE 9- (1) Bu Ka­nun hü­küm­le­ri­ni Ba­kan­lar Ku­ru­lu yü­rü­tür.

BAŞ­KAN - Oy­la­rı­nı­za su­nu­yo­rum : Ka­bul eden­ler… Ka­bul et­me­yen­ler… Ka­bul edil­miş­tir.

Ta­sa­rı­nın tü­mü açık oy­la­ma­ya ta­bi­dir.

Açık oy­la­ma­nın elek­tro­nik oy­la­ma ci­ha­zıy­la ya­pıl­ma­sı­nı oy­la­rı­nı­za su­nu­yo­rum: Ka­bul eden­ler... Ka­bul et­me­yen­ler... Ka­bul edil­miş­tir.

Oy­la­ma için üç da­ki­ka sü­re ve­ri­yo­rum.

Oy­la­ma iş­le­mi­ni baş­la­tı­yo­rum.

(Elek­tro­nik ci­haz­la oy­la­ma ya­pıl­dı)

BAŞ­KAN - Yu­nus Em­re Vak­fı Ka­nu­nu Ta­sa­rı­sı'nın açık oy­la­ma so­nu­cu­nu açık­lı­yo­rum:

Oy sa­yı­sı     :     290

Ka­bul          :     290 (x)

Böy­le­ce, ta­sa­rı ka­bul edil­miş ve ka­nun­laş­mış­tır. Ha­yır­lı ol­sun.

Kül­tür ve Tu­rizm Ba­ka­nı Atil­la Koç te­şek­kür ko­nuş­ma­sı ya­pa­cak­lar­dır.

Bu­yu­run Sa­yın Ba­kan. (AK Par­ti sı­ra­la­rın­dan al­kış­lar)

KÜL­TÜR VE TU­RİZM BA­KA­NI ATİL­LA KOÇ (Ay­dın) - Sa­yın Baş­ka­nım, sa­yın mil­let­ve­ki­li ar­ka­daş­la­rım; bu­gün çok mut­lu­yum, çün­kü, ses bay­ra­ğım Türk­çe­yi bü­tün dün­ya­da yay­mak için, bu­gün, hep be­ra­ber, bu Mec­lis ça­tı­sı al­tın­da bir baş­lan­gıç yap­tık.

Türk­çe ses bay­ra­ğım. 26 za­ma­nıy­la, kü­çük ve bü­yük ar­mo­ni­siy­le Türk­çem, ahen­gin bü­yük di­li. Bu­nu bü­tün dün­ya­ya yay­mak için, bü­tün dün­ya­nın bu gü­zel­li­ğe sa­hip ol­ma­sı için, kül­tü­rü­müz­le be­ra­ber Türk­çe­mi­zi ya­ya­ca­ğız, Türk kül­tü­rü­mü­zü ya­ya­ca­ğız. Bu­gün, aşa­ğı yu­ka­rı -öğ­le­den son­ra­dan- üç sa­at­ten, dört sa­at­ten be­ri, ik­ti­dar ol­sun, mu­ha­le­fet ol­sun, bü­tün ko­nu­şan ar­ka­daş­la­rı­mız hep Yu­nus'tan bah­set­ti­ler.

Yu­nus bir baş­ka­dır. El­bet kı­yas­la­ma­la­rı sev­me­yiz, ama, hep "Ha­cı Bay­ram Ve­li Haz­ret­le­ri" de­riz, "Ha­cı Bek­taş Ve­li Haz­ret­le­ri" de­riz, "Mevlânâ Haz­ret­le­ri" de­riz, ama "Yu­nus Em­re Haz­ret­le­ri" de­me­yiz, "bi­zim Yu­nus" de­riz. Bu­gün, bi­zim Yu­nus, bü­tün olan­ca ağır­lı­ğı -o ağır­lık ma­ne­vi ağır­lık­tır ve ufu­ne­ti da­ğı­tan bir ağır­lık­tır, yo­ğun­luk­tur- bu­gün üze­ri­miz­dey­di ve bi­ze bir­li­ğin, be­ra­ber­li­ğin ve sev­gi­nin yü­ce­li­ği­ni gös­ter­di. Siz­ler de bu­gün onun tem­sil­ci­le­ri ol­du­nuz. He­pi­ni­ze, ama he­pi­ni­ze çok te­şek­kür edi­yo­rum. (Al­kış­lar)

BAŞ­KAN - Te­şek­kür edi­yo­rum Sa­yın Ba­kan.

16'ncı sı­ra­da yer alan Nük­le­er Güç San­tral­le­ri­nin Ku­rul­ma­sı ve İş­le­til­me­si ile Ener­ji Sa­tı­şı­na İliş­kin Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Çev­re ile Sa­na­yi, Ti­ca­ret, Ener­ji, Ta­bii Kay­nak­lar, Bil­gi ve Tek­no­lo­ji Ko­mis­yon­la­rı Ra­por­la­rı­nın gö­rüş­me­le­ri­ne baş­lı­yo­ruz.

16.- Nük­le­er Güç San­tral­le­ri­nin Ku­rul­ma­sı ve İş­le­til­me­si ile Ener­ji Sa­tı­şı­na İliş­kin Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Çev­re ile Sa­na­yi, Ti­ca­ret, Ener­ji, Ta­bii Kay­nak­lar, Bil­gi ve Tek­no­lo­ji Ko­mis­yon­la­rı Ra­por­la­rı (1/1260) (S. Sa­yı­sı: 1360)

BAŞ­KAN - Ko­mis­yon? Yok.

Er­te­len­miş­tir.

(x) Açık oy­la­ma ke­sin so­nuç­la­rı­nı gös­te­ren tab­lo tu­ta­na­ğın so­nu­na ek­li­dir.

17'nci sı­ra­ya alı­nan Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti ile Ame­ri­ka Dev­let­le­ri Ör­gü­tü Ge­nel Sek­re­ter­li­ği Ara­sın­da Çer­çe­ve İş­bir­li­ği An­laş­ma­sı­nın Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Millî Eği­tim, Kül­tür, Genç­lik ve Spor ile Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yon­la­rı Ra­por­la­rı­nın gö­rüş­me­le­ri­ne baş­lı­yo­ruz.

17.- Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti ile Ame­ri­ka Dev­let­le­ri Ör­gü­tü Ge­nel Sek­re­ter­li­ği Ara­sın­da Çer­çe­ve İş­bir­li­ği An­laş­ma­sı­nın Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ve Mil­lî Eği­tim, Kül­tür, Genç­lik ve Spor ile Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yon­la­rı Ra­por­la­rı (1/983) (S. Sa­yı­sı: 856)

BAŞ­KAN - Ko­mis­yon? Yok.

Er­te­len­miş­tir.

Ko­mis­yo­nun ol­ma­dı­ğı an­la­şıl­dı­ğın­dan, alı­nan ka­rar ge­re­ğin­ce, Cum­hur­baş­kan­lı­ğı se­çi­mi yap­mak ve ka­nun ta­sa­rı ve tek­lif­le­ri­ni sı­ra­sıy­la gö­rüş­mek için, 6 Ma­yıs 2007 Pa­zar gü­nü sa­at 11.00'de top­lan­mak üze­re bir­le­şi­mi ka­pa­tı­yo­rum.

Ka­pan­ma Sa­ati: 19.07