DÖNEM: 22 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
CİLT : 154
90’ıncı
Birleşim
18 Nisan 2007 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan Vekili İsmail Alptekin'in, vefat
eden Bursa Milletvekili ve TBMM Başkan Vekili Ali Dinçer'e Allah'tan
rahmet, yakınlarına ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna başsağlığı
dileyen konuşması
B) ÇEŞİTLİ İŞLER
1.- Bursa Milletvekili ve TBMM Başkan Vekili Ali
Dinçer'in vefatı dolayısıyla saygı duruşu
C) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Bursa Milletvekili Abdulmecit Alp'in, Millî
Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlanan 23 Nisanın millî mücadelenin
ve parlamenter sisteme geçişin başlangıcı olması bakımından tarihimizdeki
önemine ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç'ın, birikimlerini
offshore hesabı ve hazine bonosuna yatırmış olan ve el konulmasından
bu yana dört yıl geçmesine rağmen paralarını geri alamayan İmar Bankası
mağdurlarının durumuna ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün'ün, bu yıl
uygulamaya konulan Belediyelerin Altyapısının Desteklenmesi
Projesiyle (BELDES) yapılacak hizmetlere ilişkin gündem dışı konuşması
IV. - TEŞEKKÜR, TEBRİK, TEMENNİ VE TAZİYELER
1.- İstanbul Milletvekili Ali Topuz, Ankara Milletvekili
Salih Kapusuz, Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil, Hatay
Milletvekili Mehmet Eraslan ile Bursa Milletvekilleri Mehmet Emin
Tutan ve Kemal Demirel'in, Bursa Milletvekili ve TBMM Başkan Vekili
Ali Dinçer'in vefatı dolayısıyla taziye konuşmaları
V. - ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kuruluşunun
87'nci yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın kutlanması
ve günün önem ve anlamının belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda
özel bir görüşme yapılması için TBMM'nin 23 Nisan 2007 Pazartesi günü
saat 14.00'te toplanmasına; bu toplantıda yapılacak görüşmelerdeki
konuşma süreleri ile o gün başka bir konunun görüşülmemesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet
Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı: 1337)
4.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan
Karapaşaoğlu'nun, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/971) (S. Sayısı:1369)
5.- Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/1295) (S. Sayısı: 1357)
6.- Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan ve 2 Milletvekilinin;
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim
Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/988) (S. Sayısı: 1392)
7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı (EİT) Ticaret ve Kalkınma Bankası Arasında
Merkez Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1307) (S. Sayısı: 1378)
8.- 22/2/2007 Tarihli ve 5584 Sayılı Enerji Verimliliği
Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu (1/1330) (S. Sayısı: 1384)
VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Samsun Milletvekili Ahmet Yeni'nin, Mersin
Milletvekili Hüseyin Özcan'ın, konuşmasında, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
VIII. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, kuş gribine
yönelik önlemlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/20920)
2.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, belediyelerin
vergi borçlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın
cevabı (7/20953)
3.- Ankara Milletvekili Bayram Ali MERAL'in, İstanbul-Şişli'de
Tekelin devredilen bir taşınmazına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/20994)
4.- Kırklareli Milletvekili Yavuz ALTINORAK'ın,
Lüleburgaz-Sarmısaklı çiftliğinin ihalesinin iptaline ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/21067)
5.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in,
taksici esnafın vergilendirilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/21137)
6.- İzmir Milletvekili Oğuz OYAN'ın, varlık satışı
yoluyla özelleştirilen tesis ve arazilere ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/21338)
7.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, geçici
personele,
- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, vekaleten
yürütülen idari görevlere,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in
cevabı (7/21527, 21528)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.05'te açılarak iki oturum
yaptı.
Oturum Başkanı, TBMM Başkan Vekili İsmail Alptekin,
Aksaray'da meydana gelen trafik kazasında vefat eden 33 öğrenci, öğretmen
ve veliye Allah'tan rahmet, yakınlarına ve ulusumuza başsağlığı
ile vefatının 14'üncü yıl dönümü münasebetiyle 8'inci Cumhurbaşkanı
Turgut Özal'a Allah'tan rahmet dileyen bir konuşma yaptı.
Ağrı Milletvekili Mehmet Kerim Yıldız, Ağrı ilinin
düşman işgalinden kurtarılışının 89'uncu yıl dönümü münasebetiyle,
ilin sorunlarının çözümü için atılan adımlara, daha önce özelleştirilen
Ağrı Et Kombinasının Tarım ve Köyişleri Bakanlığına devri ile
çiftçilere kaba yem bitkileri desteğinin bir an önce ödenmesinin
önemine,
İzmir Milletvekilli Türkân Miçooğulları, okul gezisi
sırasında öğrenci, veli ve öğretmenlerin
trafik kazası sonucunda hayatlarını kaybetmeleri nedeniyle, ülkemizde
çok yaşanan bu tür kazaların azaltılması için okul gezilerine düzen
getiren yeni bir yönetmeliğin yapılması gerektiğine ve köy enstitülerinin
kuruluş yıl dönümü olan 17 Nisanların eğitim bayramı gibi kutlandığına,
Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal, vefatının
14'üncü yılında 8'inci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın siyasi kişiliğine,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 126'ncı sırasında bulunan
(8/11) esas numaralı genel görüşme önergesinin ön görüşmesinin, Genel
Kurulun 17/04/2007 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP
Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 16'ncı sırasında bulunan 1369 sıra
sayılı, 454'üncü sırasında bulunan 1392 sıra sayılı, 445'inci sırasında
bulunan 1381 sıra sayılı, 26'ncı sırasında bulunan 1382 sıra sayılı,
13'üncü sırasında bulunan 852 sıra sayılı, 14'üncü sırasında bulunan
1012 sıra sayılı, 15'inci sırasında bulunan 1182 sıra sayılı, 9'uncu
sırasında bulunan 1320 sıra sayılı, 389'uncu sırasında bulunan
1318 sıra sayılı, 392'nci sırasında bulunan 1325 sıra sayılı, 32'nci
sırasında bulunan 1262 sıra sayılı, 34'üncü sırasında bulunan
1216 sıra sayılı ve 4'üncü sırasında bulunan 1225 sıra sayılı Kanun
Tasarı ve Tekliflerinin sırasıyla gündemin, 4, 6, 9, 10, 11, 12, 13,
14, 15, 16, 17, 18 ve 19'uncu sıralarına alınmasına; 16/04/2007 Salı
günkü gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan
1397 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın, 48 saat geçmeden, bu kısmın
20'nci sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre
teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 17, 18, 24 ve 25 Nisan 2007 Salı
ve Çarşamba günlerindeki birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer
denetim konularının görüşülmemesine; 17 ve 24 Nisan 2007 Salı günkü
birleşimlerinde 15.00-20.00 saatleri arasında, 18, 19, 25 ve 26 Nisan
2007 Çarşamba ve Perşembe günlerindeki birleşimlerinde ise
14.00-20.00 saatleri arasında çalışmasını sürdürmesine ilişkin AK
Parti Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun,
Malatya'da Büyükşehir Belediyesi Kurulması Hakkında Kanun Teklifi'nin
(2/71), İç Tüzük'ün 37'nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedi.
Kastamonu Milletvekili Mehmet Yıldırım'ın, İnebolu
İlçesinin Adının Yiğit İnebolu Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifi'nin (2/637), İç Tüzük'ün 37'nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul
edildi.
Anavatan Partisi Grubuna ait olup, açık bulunan :
İdare Amirliğine Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir,
Anayasa Komisyonuna Bitlis Milletvekili Edip
Safder Gaydalı,
Adalet Komisyonuna Malatya Milletvekili Süleyman
Sarıbaş,
Millî Savunma Komisyonuna Mersin Milletvekili
Hüseyin Özcan,
Dışişleri Komisyonuna Hatay Milletvekili Züheyir
Amber,
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna
Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan Balandı,
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna
Muğla Milletvekili Hasan Özyer,
Çevre Komisyonuna Mersin Milletvekili Hüseyin
Güler,
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna
Ankara Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu,
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonuna Erzurum
Milletvekili İbrahim Özdoğan,
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonuna Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme
Komisyonuna Isparta Milletvekili Mehmet Sait Armağan,
Plan ve Bütçe Komisyonuna Mardin Milletvekili
Muharrem Doğan ve Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit,
Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonuna Muğla
Milletvekili Hasan Özyer,
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna Mersin
Milletvekili Hüseyin Güler,
Avrupa Birliği Uyum Komisyonuna Kars Milletvekili
Selami Yiğit,
Küresel ısınmanın neden olduğu sorunların ve
oluşturduğu riskin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla kurulan (10/351, 399, 417) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonuna Hatay Milletvekili Züheyir Amber,
Türkçedeki bozulma ve yabancılaşmanın araştırılması,
Türkçenin korunması ve etkin kullanımı için alınması gerken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan (10/365) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonuna Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan Balandı,
Aday gösterilerek, seçildiler.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının:
1'inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden;
2'nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı: 904),
3'üncü sırasında bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair (2/820) (S. Sayısı: 1337),
Kanun Tasarı ve Tekliflerinin görüşmeleri, komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
4'üncü sırasına alınan, Bursa Milletvekili Mehmet
Altan Karapaşaoğlu'nun, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi'nin (2/971) (S. Sayısı: 1369) görüşmelerine
başlanılarak 3'üncü maddesine kadar kabul edildi.
18 Nisan 2007 Çarşamba günü, alınan karar gereğince
saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.52'de son verildi.
İsmail Alptekin |
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
Bayram Özçelik |
Ahmet Küçük |
|
Burdur
|
Çanakkale |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
No.: 126
II. - GELEN KÂĞITLAR
18 Nisan 2007 Çarşamba
Teklifler
1.-
Uşak Milletvekili Alim Tunç ve 2 Milletvekilinin; Kumar Alet ve Makineleri
Hakkında Kanun Teklifi (2/1000) (Adalet ve İçişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.4.2007)
2.-
Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez'in; Türk Vatandaşlığı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1001) (İçişleri Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12.4.2007)
3.-
Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez'in; Türk Ceza Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1002) (Adalet Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12.4.2007)
4.-
İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya ve 13 Milletvekilinin; 5237 Sayılı
Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/1003) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.4.2007)
5.-
İstanbul Milletvekili Recep Koral ve 5 Milletvekilinin; Belediye
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/1004)
(İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
13.4.2007)
6.-
İstanbul Milletvekili Gülseren Topuz'un; Avda ve Sporda Kullanılan
Tüfekler, Nişan Tabancaları ve Av Bıçaklarının Yapımı, Alımı, Satımı
ve Bulundurulmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/1005) (Adalet ve İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 13.4.2007)
Rapor
1.-
15.3.2007 Tarihli ve 5603 Sayılı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme
Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu
ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu
Raporu (1/1340) (S. Sayısı: 1398) (Dağıtma tarihi: 18.4.2007) (GÜNDEME)
18 Nisan 2007 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
14.04
BAŞKAN: Başkan Vekili
İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram
ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
90'ıncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan Vekili İsmail Alptekin'in, vefat eden Bursa Milletvekili
ve TBMM Başkan Vekili Ali Dinçer'e Allah'tan rahmet, yakınlarına ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna başsağlığı dileyen konuşması
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
değerli siyaset adamı, mesai arkadaşımız, sevgili dostumuz, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Bursa Milletvekili Ali Dinçer
vefat etmiştir. Bunun büyük üzüntüsü içerisindeyiz. Başta, Türkiye
Büyük Millet Meclisimizin değerli üyelerine, Cumhuriyet Halk Partisi
camiasına, değerli kardeşimizin ailesine ve milletimize başsağlığı
diliyorum. Bu vesileyle, Bursa Milletvekili Sayın Ali Dinçer'in
aziz hatırası için Genel Kurulu bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum.
B) ÇEŞİTLİ İŞLER
1.- Bursa Milletvekili ve TBMM Başkan Vekili Ali
Dinçer'in vefatı dolayısıyla saygı duruşu
(Saygı duruşunda bulunuldu)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Allah rahmet eylesin,
ruhu şad olsun.
Sayın milletvekilleri
gündeme geçiyorum.
Gündeme geçmeden önce…
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Topuz, bir talebiniz mi
var efendim?
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Ali Dinçer'le ilgili olarak söz verme imkânınız var mı efendim acaba?
BAŞKAN - Efendim, İç Tüzük'ümüze göre yerinizden
konuşmanız mümkün. Arzu eder misiniz efendim?
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Tamam efendim.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
IV. - TEŞEKKÜR, TEBRİK, TEMENNİ VE TAZİYELER
1.- İstanbul Milletvekili Ali Topuz, Ankara Milletvekili
Salih Kapusuz, Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil, Hatay
Milletvekili Mehmet Eraslan ile Bursa Milletvekilleri Mehmet Emin
Tutan ve Kemal Demirel'in, Bursa Milletvekili ve TBMM Başkan Vekili
Ali Dinçer'in vefatı dolayısıyla taziye konuşmaları
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çok büyük bir acı içinde, kaybettiğimiz
Değerli Milletvekilimiz Ali Dinçer'in anısı önünde bir kez daha saygıyla
eğilerek, hepinize başsağlığı diliyorum.
Ali Dinçer, hepimize
iyi örnek olabilecek özellikler, nitelikler taşıyan bir kimlikti. Son
derece mücadeleci bir insan olmasına rağmen, uzlaşmacı, barışçı
girişimleriyle, tutumlarıyla hepimize örnek olduğu pek çok girişimi,
anısı vardır hepinizde.
O, gençlik yıllarından
itibaren kendisini milletine, ulusuna vakfetmiş bir insandı. Öğrencilik
yıllarında gençlerin örgütlenmesine katkıda bulunmuş, daha sonra
Cumhuriyet Halk Partisinin gençlik kollarında önemli görevler yapmış,
genel başkanlık dâhil, Sosyal Demokrasi Derneklerini kurmuş, oraya
Genel Başkanlık yapmış, sosyal demokrasi düşüncesinin yaygınlaştırılması,
geliştirilmesi konusuna çok ciddi katkılarda bulunmuş; daha sonra,
yerel yönetimlerde önemli deneyimler yaşamış, büyük projeleri ortaya
koymuş, başlatmış; Türkiye'nin en büyük toplu konut projesini, Batıkent'i
gerçekleştirmiş ve Türkiye'de ilk defa, toplu ulaşım için Ankara Metrosu'nun
temelini atarak, bu inşaatını başlatmış; sanata, kültüre önem veren,
çok değerli bir insandı kaybettiğimiz insan.
Onun kaybına inanamıyorum.
Kırk yıllık arkadaşımın kaybına inanamıyorum. Hele, onun ağabeyi
konumunda birisi olarak, onun aramızdan ayrılmasından sonra konuşmanın
benim için ne kadar zor olduğunu, ama, ne kadar da onurlu bir görev olduğunu
düşünüyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili olarak, o, kendi üslubu içindeki sevecenliğini
hep hatırlayarak, kendisine Allah'tan rahmet diliyorum; başta, ailesi
olmak üzere bütün yakınlarına, arkadaşlarına, siz milletvekili
dostlarına ve bütün milletimize bir kez daha başsağlığı dileklerimi
sunuyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak, Ali Dinçer'in kaybı dolayısıyla bize yapılan taziye
ziyaretleri dolayısıyla da herkese şükranlarımızı ifade ediyorum.
Hepinizi, yeniden, bu duygularla, saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Topuz.
Sayın Kapusuz bu
konuda söz istemiştir, buyurun.
SALİH KAPUSUZ (
Gerçekten, Ali
Bey, kendine münhasır bir insandı; yönetim anlayışı, hoşgörüsü,
diyaloğu, sevecenliği; bu Meclis çalışmalarına da yansıyordu. Hatırlarsınız, İç Tüzük gereği üç tane
arkadaşımız gündem dışı söz
Siyasi hayatında
da çok renkli, çok önemli hizmetleri olan bir arkadaşımızdı. Belediye çalışmaları
yaptı. Ankara'da belediye başkanlığı yaptı.
Yurt içinde ve yurt dışında, özelde, mesleki hayatıyla
ilgili olarak birçok çaba ve gayreti oldu. Gerçekten,
ben, kendisiyle birçok konuda, yurt içinde ve yurt dışında değişik
zamanlarda beraber olmuş, özel hatıraları olan sevdiğim bir arkadaşımı
kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyorum.
Bir kez daha, herkese
başsağlığı diliyor, kaybettiğimiz bu değerli arkadaşımıza Allah'tan
rahmet diliyor, milletimize başsağlığı temennisinde bulunuyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kapusuz.
Meclis Başkan Vekilimiz
Sayın Pakdil bu konuda söz talebinde bulunmuştur.
Buyurun Sayın
Pakdil.
NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş) - Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hepimize, öncelikle
başsağlığı diliyorum; ailesine başsağlığı diliyorum, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubuna, Türkiye Büyük Millet Meclisine (Parlamentomuza)
ve bütün milletimize başsağlığı dileklerimi iletiyorum.
Bir mesai arkadaşımızı,
milletvekilimizi, bir dostumuzu kaybettik. Kendisiyle üç yıllık
bir süreç içerisinde beraber çalıştık, çok güzel hatıralarımız oldu.
Benim en büyük tespitim, Sayın Dinçer olaylara her zaman
pozitif olarak bakmıştır, insanlar üzerinde bir olumlu etki bırakmıştır.
En sıkışık, çetrefilli zamanlarda dahi olaylara objektif
bakışı ve hoşgörülü yaklaşımıyla bir dostluk gösterisi sunmuştur
yönetiminde ve yönetim dışındaki davranışlarında.
Çok genç yaşında, daha otuzlu yaşlarda,
Ben, dün, Başhekim
arkadaşımızı İbni Sina Hastanesinde ziyaret ettiğimde, değerlerinde
bir düzelme olduğunu, ama, durumun çok kritik olduğunu söylemişti. Bugün de saat on ikiye doğru vefat haberini aldık.
Allah taksiratını affetsin, ailesine sabırlar versin, yakınlarına
sabırlar versin.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubumuza ve Parlamentomuza, tekrar, başsağlığı diliyorum. Mekânı
cennet olsun diyorum.
Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
buyurun.
MEHMET ERASLAN (Hatay)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
gerçekten Ali Bey'i seviyoruz, hepimiz seviyoruz. Ali Bey, gerçekten, çok değerli bir insan,
çok muhterem bir insan, çok babacan, çok sevecen bir insandı. Gönül zenginliğine sahipti. Büyük
meziyetleri olan, örnek şahsiyete sahip olan bir insandı. Kimseyi kırmazdı, kimseyi üzmezdi. geniş bir gönüle sahipti, gönül adamıydı. Devletine, ülkesine,
milletine her zaman sadık, bağlı ve hizmetkâr olan bir insandı.
Hastalığında onu ziyaret
etmiştik, acısını paylaşmıştık. Tabii, ölüm haberi, gerçekten, bizleri
derinden yaralamıştır, bizleri büyük bir üzüntüye sevk etmiştir. Böyle
bir devlet adamının, böyle bir siyaset adamının, geniş yürekli, sevecen
bir adamın kaybedilmesi, hem Parlamentonun kaybıdır hem milletimizin
kaybıdır hem siyaset kurumunun kaybıdır; siyaset kurumunun da aynı
zamanda, örnek alması gereken bir şahsiyettir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubuna, öncelikle başsağlığı diliyorum, ailesine başsağlığı
diliyorum, sabırlar temenni ediyorum, milletimizin başı sağ olsun.
Ali Dinçer'i yaşatmak,
Ali Dinçer'i ölüm yıl dönümünde değil, mümkün olan her zamanda, mümkün
olan her anda Ali Dinçer'in ismini var etmek hepimizin borcudur diyorum
ve herkese başsağlığı temenni ediyorum; Ali Ağabeyimize de Allah'tan
rahmet diliyorum, ailesine de sabırlar temenni ediyorum ve Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Eraslan.
Sayın Emin Tutan, Bursa
Milletvekili olarak söz talebinde bulunmuştur.
Buyurun efendim, kısa
ve öz.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri;
bugün, değerli Meclis Başkan Vekilimiz, Bursa Milletvekilimiz Ali
Dinçer'i kaybetmenin acısını, ben de bir Bursa Milletvekili olarak
paylaşıyorum. Öncelikle, eşi Yıldız Hanım'a, kızı Suna'ya başsağlığı
diliyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna, değerli milletvekillerimize
ve tüm Bursalılara başsağlığı diliyorum, onların acısını paylaşıyorum.
Ben, Ali Dinçer'i, sadece
parlamenter olduktan sonra tanıdım. Bir siyaset adamı kimliğinden
önce, Ali Dinçer'i bir gönül adamı olarak tanıdım. Gerçekten, bu kubbede
hoş bir seda bırakmaksa amaç, Ali Dinçer bu kubbede hoş bir seda bıraktı.
Allah'tan rahmet diliyorum ve tüm milletvekillerimizin, tüm milletimizin
acısını paylaşıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tutan.
Sayın Demirel…
KEMAL DEMİREL (Bursa)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet
Halk Partisi Bursa milletvekilleri adına, öncelikle, bütün hepimizin
başı sağ olsun diyorum.
Sevgili Ali Dinçer
ağabeyimizi otuz yıldan beri tanıyan bir insan olarak, onu kaybetmenin
derin üzüntüsünü yaşıyorum. Cumhuriyet Halk Partisinde siyasete
başladığım günden beri dostluğumuz hep devam etmiştir. Hangi makamdan
olursa olsun, kendisiyle, makamın ötesinde, hep bir ağabey-kardeş
ilişkileri içerisinde siyaset anlayışımızı yürütmüşüzdür. Gerçekten,
kendisi, görev yaptığı süre içerisinde, hangi makamda bulunursa
bulunsun, insan ayrımı, düşünce ayrımı yapmadan, elinden geldiğince,
herkese, her konuda yardımcı olmak için büyük çaba sarf etmiştir. Bu
anlamda, kendisi, örnek siyaset adamlarından bir tanesidir. Sevgi
doludur, saygı doludur, hürmet doludur. Onun gözünde insanların yaşı
önemli değildir, küçük büyük herkes eşittir ve herkese eşit olarak
davranmıştır.
Bildiğiniz gibi, ben
de onun yakalandığı hastalığın bir benzerine yakalanmıştım. O, tedavi
süresi içerisinde beni hiç yalnız
bırakmadı. Hep bana "İnsan isterse bunu başarır." demişti.
Ben de kanser hastalığını yenmiş bir insan olarak aranızda bulunuyorum.
Bana en büyük moral verenlerin bir tanesinin başında o geliyordu.
Gerçekten, beni, hep, bu anlamda desteklemişti. Bu açıdan da, kendisinin
zamansız, erken, Türkiye'de siyasete ve topluma önemli hizmetler
verdiği bir dönemde aramızdan ayrılması gerçekten bizi çok üzdü.
Ben, tekrar, kederli
ailesine başsağlığı diliyorum, kendisine Allah'tan rahmet diliyorum
ve Mecliste çalışan bütün arkadaşlarımıza da, tekrar, başsağlığı
diliyorum. Kendisini her zaman sevgiyle, saygıyla, hürmetle anacağımızı
bir kez daha vurgulamak istiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Demirel.
Sayın milletvekilleri,
Bursa Milletvekili Sayın Anbarcıoğlu ve Sayın Yalçınbayır da söz
talebinde bulunmuştur, ancak birer milletvekilimize söz verebildim.
O bakımdan, kendilerinin bu hissiyatlar içerisinde olduklarını
da Genel Kurula arz etmiş oluyorum. Bu, zabıtlara da geçmiş durumda.
Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
İlk söz, 23 Nisan Millî
Egemenlik ve Çocuk Bayramı münasebetiyle, Bursa Milletvekili Sayın
Abdulmecit Alp'e aittir.
Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
III.
- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C)
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.-
Bursa Milletvekili Abdulmecit Alp'in, Millî Egemenlik ve Çocuk Bayramı
olarak kutlanan 23 Nisanın millî mücadelenin ve parlamenter sisteme
geçişin başlangıcı olması bakımından tarihimizdeki önemine
ilişkin gündem dışı konuşması
ABDULMECİT ALP (
Değerli milletvekilleri,
Ali Dinçer, beyefendiliğiyle, dürüstlüğüyle, insana olan sevgisiyle
daima yüreklerimizde yerini koruyacaktır.
23 Nisan Millî Egemenlik
ve Çocuk Bayramı münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi, tekrar,
saygıyla selamlıyorum.
Millî iradenin
kalbi Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri, toplum hayatının
düzen ve asayişi için, tüm insan topluluklarında, kurallar koyarak
bunu uygulayan kurumlar var olagelmiştir. İnsanlık, kölelik devirlerini geride bırakırken,
iradesinin toplumu düzenleyen kurallara yansıyabilmesi için tarih
içinde çok büyük mücadeleler vermiştir. İnsanlığın en büyük kavgası
ve mücadelesi, toplumu düzenleyecek kuralların hangi merci tarafından
konacağına dair olmuştur. İnsanlığın geldiği en son nokta, artık,
egemenliğin kaynağının milletin iradesi olduğu gerçeğidir.
İlk Türkiye Büyük Millet
Meclisi, Anadolu'yu işgal eden yabancı güçlere karşı, Türk milletinin,
güzel yurdumuzun her köşesinde şahlanışının sonucu olarak Sivas'ta
toplanan kongrenin seçtiği Heyeti Temsile üyelerinin ve daha sonra
İstanbul'da Misakımillî kararlarını alarak, vatanın birliği ve bölünmezliği
üzerine millet adına yemin eden kahramanların oluşturduğu bir kuruldur.
Bu Meclis, milletinin
bağrından çıkarak, işgal güçlerine tüm varlıklarıyla karşı koyarak,
dünya tarihinin şeref tablolarında yerini almıştır. Yüce milletin
iradesini temsil eden bu Meclis, önce, halkın direnişini örgütlemiş,
daha sonra da, Birinci ve İkinci İnönü'de, Sakarya'da ve büyük zafer
ile Afyon ve İzmir'de tüm yabancı güçleri vatan toprağından kovmuş
bir milletin asil ruhunu temsil etmektedir.
Değerli milletvekilleri,
23 Nisan 1920, aziz milletimizin büyük bir kararlılıkla Millî Mücadeleyi
başlattığı bir gündür. Bu önemli günün tarihî bir özelliği daha vardır:
Bugün, milletimiz, bin yıllık devlet geleneğini parlamenter sisteme
dönüştürmüştür; parlamenter sisteme geçiş, köklü bir değişimdir. Aradan
seksen yedi yıl gibi uzun bir zaman geçmesine rağmen, hâlâ birçoklarının
anlamadığı, anlamakta güçlük çektiği bir dönüşümdür.
Parlamenter sistemlerde
hâkimiyet millete aittir. Atatürk'ün ünlü vecizesiyle ifade edilen
bu gerçek, hiçbir gücün değiştirmeyeceği bir gerçektir. Bu gerçek,
milleti devletin emrinden çıkarıp devleti millete hizmetkâr yapan
bir gerçektir. Bu gerçeği kayıtsız şartsız kabul edip, inanarak, destekleyen
devlet adamlarına sahip milletler, gelişmiş milletlerdir. Çağı yakalamanın,
çağdaş olmanın vazgeçilmez yolu da budur.
Değerli milletvekilleri,
parlamenter demokratik sistemlerin merkezinde, halkın iradesinin
yönetime yansımasının en güzel tecelligâhı, milletin bağrından çıkarak,
onların oylarıyla oluşturulan meclislerdir. Bu sistem, belli bir
zümrenin egemenliğindeki iradeyi alarak, milletin içinden gelen
vekil ve temsilcilerine vermektedir. Dünyada gittikçe daha çok istenen
ve arzulanan birey hak ve hürriyetleri, çoğulculuk ve katılımcılığı
sağlayacak olan parlamenter demokratik sistemdeki bu meclislerdir.
Meclisin saygınlığı millete verilen değerin bir göstergesidir.
Yasama, yürütme ve yargı erklerinin ayrı olması, demokratik bir
yapının temel taşlarıdır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULMECİT ALP (Devamla)
- Türk milleti adına yasa koyma yetkisi, millet adına, milletin temsil
makamında olan bu yüce Meclisin değerli üyelerine verilmiştir. Bu
Meclis milleti temsil ettiğine göre, kendisine verilen görevin
büyüklüğü ve ağırlığının bilincinde olarak milletine layık olmaya
ve onların yüksek iradesini yasama görevini yaparak yansıtmakla
yerine getirmeye ant içmiştir.
Bu yüce kurumun çatısı
altında bulunan değerli üyeler, mukaddes görevimizin bilinciyle
yüce milletin bize tevdi ettiği temsiliyet ve vekâlet emanetini yerine
getirirken ilk Büyük Millet Meclisinin kahraman üyelerinin asalet
ve şerefine layık olma azmi ve gayreti içerisinde olacağız. Bizim
görevimiz, milleti hakkıyla temsil etmektir.
Sivas Kongresi'ne canları
pahasına gelerek Temsilciler Meclisini oluşturarak Kurtuluş Savaşı'nı
örgütleyen, daha sonra Meclisi Mebusan millî yemini ederek kutsal
vatan topraklarını…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Alp,
siz konuşmanızı lütfen tamamlayın.
ABDULMECİT ALP (Devamla)
- …yabancılara bırakmayacaklarına ant içen ve son olarak, işgal
güçlerinin tüm baskı ve tehditlerine aldırış etmeden Türk milletinin
yüce iradesini Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında toplayabilme
kahramanlığını gösteren bu Meclisi 23 Nisan 1920'den günümüze kadar
getiren bütün üyelerine saygı ve şükran borçluyuz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hâkimiyetin kayıtsız şartsız milletin olduğunu
tekrar idrak ettiğimiz bugünde, başta, geleceğimizin teminatı olan
çocuklarımız olmak üzere, kahraman milletimizin ve yüce Meclisimizin
Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını en kalbî duygularımla tebrik
ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Alp.
Gündem dışı ikinci
söz isteği, İmar Bankası offshorezede hesapları mağdurları hakkında
olmak üzere, Malatya Milletvekili Sayın Muharrem Kılıç'a aittir.
Buyurun Sayın Kılıç.
Süreniz beş dakika.
2.- Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç'ın, birikimlerini
offshore hesabı ve hazine bonosuna yatırmış olan ve el konulmasından
bu yana dört yıl geçmesine rağmen paralarını geri alamayan İmar Bankası
mağdurlarının durumuna ilişkin gündem dışı konuşması
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlamadan
önce, sevgili ağabeyimiz, Meclis Başkan Vekilimiz Sayın Ali Dinçer'in
ölümü nedeniyle tüm milletimize, Cumhuriyet Halk Partisine, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubuna, Büyük Millet Meclisine, tüm sevenlerine, saygıdeğer
eşine, kızına, yakınlarına, herkese başsağlığı diliyorum.
Ali ağabeyimiz, gerçekten,
tanıdığımız kadarıyla, özellikle Meclise yeni girmiş genç politikacılar
anlamında, önderlik yapacak, onlara, her anlamda, politikada yön
gösterecek bir yapıdaydı. Bu nedenle, ölümünden çok büyük üzüntü
duyduk. Tekrar, Allah rahmet eylesin diliyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; İmar Bankasına 3/7/2003 tarihinde el konuldu. El
konulduğundan bu yana dört yıla yaklaşan bir süre geçti. İmar Bankasına
el konulduğunda, Sayın Başbakan ve bakanlar açıklama yaptılar. Bu
el konulmadan dolayı kimsenin mağdur edilmeyeceğini, kısa sürede
ödemelerin yapılacağını açıkladılar. Ancak, bu ödemeler, ne yazık
ki, zamanı içinde yapılmadı. Bunlardan, mevduatta olanların paraları
gecikmeli de olsa, kısmen ödendi, kısmen ödeniyor. Onun dışında, son
bir ayda -yani, 3/7/2003 tarihi itibarıyla, ondan bir ay öncesinde-
hazine bonosundan ve offshore'dan mevduata dönenlerin paraları
ödenmedi. Bu insanlar yargıya gittiler, avukat tuttular, mahkeme
masrafı yaptılar. Yargıda kazandıktan sonra, Hükûmet, bunların da
paralarını ödemek durumunda kaldı.
Değerli arkadaşlarım,
şu anda, İmar Bankasında iki tip mağdur kaldı; bir tanesi, hazine bonosunda
olan vatandaşlarımız. Oysa, bunların yatırımları en risksiz yatırımdı,
çünkü hazine bonosu, devletin garantisi altında, hazinenin vermiş
olduğu bir bononun alınmasına yönelikti. Bunu, Hükûmet dikkate almadı.
Bir de, paralarını İmar Bankasına yatırdıkları zaman offshore hesabına
yatıranlar vardı. Bunlarla ilgili mağduriyet, değerli arkadaşlarım,
hâlâ sürüyor. Offshore ile ilgili ayrı bir uygulama: Son bir ayda
offshore'dan mevduata dönen insanların paralarının ödenmesine yönelik
Hükûmet bir karar verdi, bunların parasının ödenmeye başlayacağını
açıkladı. Ancak, bu sefer de, bunlara, yüksek miktarlarda vergi borcu
salmaya başladılar. Benim yanıma gelen mağdurlar, 40 milyar, 50 milyar,
100 milyar daha fazla vergi borcu çıkardıkları oluyor, yani alacaklarından
daha fazla vergi borçlarıyla bu insanlar karşı karşıya kaldılar,
ne yapacaklarını bilemez durumdalar. Ben, gerekli yetkililerle
de görüştüm, gelir idaresi müdürlüğüyle, defterdarlıklarla görüşmeler
yaptık. Diyorlar ki: "Bu almış oldukları faizlerin vergisini
verecekler." Ama, o faizleri almamışlar ki, sadece hesaptan
hesaba havale çıkmış, o hesaplar, tekrar, yeniden faiz alınmış gibi,
yine, offshore'dan ayrı bir hesaba eklenerek devam etmiş.
Offshore'daki paralar
ödenmeyecek deniyor. Çünkü, Hükûmet "bunlar Mevduat Sigorta Fonu'nda
değil" diyor açıklamalarında. Oysa, değerli arkadaşlarım, Hükûmet
İmar Bankasına el koyduğunda mevduatların 50 milyarı Sigorta Fonu
kapsamındaydı. Yine, ticari mevduatlar sigorta kapsamında değildi.
Ancak, Hükûmet, bu iki grubu da sigorta kapsamına alarak bunların da
ödemesini yaptı. Yani, Hükûmet bunların ödemesini yapıyorsa, 50
milyarın üzerini sigorta kapsamına alıyorsa, yine, ticari mevduatı
sigorta kapsamına alıyorsa offshore'daki vatandaşların da paralarını
çok rahatlıkla ödeyebilirdi, ödemedi.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
bu Hükûmet döneminden önce de yirmiden fazla bankaya el konulmuştu.
Ancak, o bankalarda parası olan insanların tamamının, hem mevduatları
ödendi hem hazine bonoları ödendi hem de offshore'daki paraları
ödendi. Aynı uygulamayı bu Hükûmetin de yapmasını
bekliyoruz. Çünkü, bu konuda çok büyük bir mağdur
kitlesi var. Bana, Almanya'dan, bir grup evraklarını göndermişti.
Sadece Almanya'da 4 bin kişinin üzerinde offshore'da
parası olan vatandaşlarımız var. Bu insanlar Almanya'da para kazanmışlar,
paralarını har vurup harman savurmamışlar, o paralarını biriktirmişler,
gelmişler, Türkiye'de devlet güvencesindeki bankaya para yatırmışlar.
O vatandaşlar bankaya para yatırırken offshore'un ne olduğu, bu
offshore'un Kıbrıs'taki bir bankaya aktarma yapıldığı konusunda
bunlara bilgi de verilmemiştir, sadece "sizin paranızı offshore'a
yatırıyoruz" demişlerdir. Sadece, o şekilde
daha yüksek faiz veriyoruz denilmiş veya vergisi daha düşük diye
bu insanlar yönlendirilerek bir anlamda kandırılmışlardır.
Devlet olarak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
son cümlelerinizi rica ediyorum.
Buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, bu sorunu mutlaka çözmek zorundayız. Bu
sorun, iktidar-muhalefet sorunu değil. Hazinenin, BDDK'nın, Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonunun veya Sermaye Piyasası Kurulunun kusurlarını
vatandaşa yükleyemeyiz, vatandaşa suçlu muamelesi yapamayız.
Değerli arkadaşlar,
bu konuşmayı yapmaktayken Malatya'dan üzücü bir haber şu anda önüme
geldi. Malatya'da 3 kişi öldürülmüş. Bunun, tabii, nedeni konusunda
şu anda bir şey diyemeyeceğim. Ümit ediyorum ki, topluma nifak sokmaya
dönük veya toplumu karıştırmaya dönük bir durum söz konusu değildir.
Ben bu düşüncelerle,
değerli arkadaşlarım, bu Hükûmete bir kez daha sesleniyorum:
Hükûmet, lütfen, bir an önce - bu şu anda Bakanlar Kurulunda görüşülüyor
denildi, hazine bonosu mağdurlarının paralarının ödenmesi noktasında-
hem hazine bonosu mağdurlarının paralarının ödenmesini talep
ediyorum hem de offshore'da parası olan insanların da paralarının
ödenmesi yönünde bir çaba içinde olunursa, gerçekten, bu insanları
memnun etmiş olacağız. Bu insanlar ruh sağlıklarını kaybetmişler.
Yanıma gelenler, emin olunuz "Doktordan geliyoruz." diyor.
İntihar edenler var, çok perişan durumda olanlar var. Bunların sorunlarını
çözmenizi talep ediyorum.
Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kılıç.
Gündem dışı üçüncü
söz isteği, BELDES projeleriyle ilgili olmak üzere Karaman Milletvekili
Sayın Mevlüt Akgün.
Buyurun Sayın Akgün.
3.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün'ün, bu yıl
uygulamaya konulan Belediyelerin Altyapısının Desteklenmesi
Projesiyle (BELDES) yapılacak hizmetlere ilişkin gündem dışı konuşması
MEVLÜT AKGÜN (Karaman)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, bugün
kaybettiğimiz Meclis Başkan Vekilimiz Ali Dinçer Bey'e Allah'tan rahmet
diliyor, ailesine, Meclise ve Cumhuriyet Halk Partisine başsağlığı
diliyorum.
Hükûmetimizin bu yıl
uygulamaya başladığı BELDES (Belediyelerin Altyapısının Desteklenmesi
Projesi) konusunda gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli arkadaşlarım,
iktidarımız Anadolu'nun makûs talihini yenmek için, yıllardan beri
ihmal edilen altyapı hizmetlerinde büyük bir seferberlik başlatmıştır;
duble yollardan otoyollara, hızlı tren projelerinden yeni havalimanlarına,
tünellerden köprülere, köy yollarından içme sularına kadar pek
çok alanda destanlaşan hizmetler, bugün, bir bir insanımızın kullanımına
sunulmaktadır. "Hizmet götüremediğin köy senin değildir."
anlayışıyla uygulamaya konulan KÖYDES projesi, cumhuriyet tarihinin
en büyük köy projesi olmuştur.
Proje kapsamında
2005 yılında 200 milyon YTL kaynak aktarılmış iken, 2006 yılında bu rakam
10 kat artırılmak suretiyle 2 milyar YTL'ye çıkarılmıştır. "Yolu
ve suyu olmayan köy kalmayacaktır." ilkesiyle çıkılan bu yolda,
projeye, bu yıl da 2 milyar YTL kaynak aktarılmıştır. Aktarılan bu
büyük kaynakla ülke baştan başa bir şantiye alanına dönmüştür. Aynı
zamanda, altyapı hizmetlerinde bölgeler ve iller arası farklılığın
giderilmesi amaçlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dünyada itibarı artan, lider ülke olma yolunda
hızla ilerleyen ülkemizde hâlâ suyu ve yolu olmayan köy kabul edilemeyeceği
gibi, belediyelerimizin altyapı ihtiyaçlarını gidermek için de
yeni bir projeye ihtiyaç vardı. Öyle ki, birçok belediye başkanımızın,
maddi imkânsızlıklar nedeniyle "keşke köy olsaydık, KÖYDES hizmetlerinden
biz de yararlansaydık" türünden serzenişleri vardı.
İşte, belediyelerimizin
bu taleplerini dikkate alan Hükûmetimiz, Belediye Altyapısını
Destekleme Projesi BELDES'i uygulamaya koymuştur. BELDES'le nüfusu
10 binin altındaki 2.555 belediyenin altyapı eksiklikleri giderilecektir.
BELDES'ten yararlanacak belediyelerimizde toplam 9 milyon 600 bin
kişi yaşamaktadır. 2007 yılı bütçesine konulan 300 milyon YTL ödenekle
başlayan projeyle, bugüne kadar hiç içme suyu şebekesi yapılmamış
kırk belediyenin içme suyu yatırımları yapılacağı gibi, yol sorunu
olan belediyelerimiz de rahatlatılmış olacaktır. 300 milyon YTL mayıs
ve temmuz aylarında iki eşit taksit hâlinde belediyelere ulaşacaktır.
Belediyelerimiz içme suyu ve yol konusundaki yapım, tesis, geliştirme,
bakım, onarım gibi yatırımlarının yapılması ve bu amaçla ihtiyaç
duyulacak demir, çimento, boru ve benzeri ihtiyaçları temin etme
şansı yakalamaktadır. Projenin izleme, değerlendirme ve takibini,
ülke genelinde oluşturulan izleme kurulu, il genelinde valiler,
ilçe düzeyinde kaymakamlar yürütmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; maddi imkânsızlıklarla boğuşan küçük belediyelerimiz,
BELDES projesiyle rahat bir nefes alacaklardır. Görüştüğümüz birçok
belediye başkanı bu konuda minnettarlığını dile getirmektedirler.
Bu vesileyle belirtmek gerekir ki "Siyasetimizin merkezi adalettir."
diyen AK Parti, iktidar-muhalefet ayrımı yapmaksızın tüm belediyelerimize
eşit davranmaktadır.
İktidarımız döneminde
belediyelere gönderilen İller Bankası ödenekleri eşit oranlarda
verildiği gibi, Maliye Bakanlığı ve diğer bakanlıkların kaynaklarından
belediyelere gönderilen paralarda da parti farkı gözetilmemektedir.
Partimizin "adalet" olan ismine yakışan bu uygulama konusunda
Sayın Başbakanımızın hassasiyeti, tüm kamuoyu tarafından bilinmekte
ve takdir edilmektedir.
Belediyelerimiz
geçmiş iktidarlar döneminde, iktidar belediyesi- muhalefet belediyesi
ayrımcılığından çok çekmişlerdir. Afet kararnameleri ile, afetle
en ufak ilgisi olmayan iktidar belediyelerine fazladan kaynaklar
aktarıldığını hepimiz biliyoruz. Bu ayrımcılığı yapan iktidarlar,
afete tutulup sandıkta kaybolmuşlardır. Geçmiş yıllarda İller Bankası
keseneklerinde bile adil davranılmadığı, belediye başkanlarımızın
para için iktidar milletvekillerinin kapılarında bekletildikleri
anlatılmaktadır. Çok şükür ki, bu partizanlık anlayışı, iktidarımız
döneminde tarihe kavuşmuştur.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEVLÜT AKGÜN (Devamla)
- Bitiriyorum efendim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gerçek milliyetçilik, sözle, slogan atmakla değil,
ülkeye hizmet etmekle mümkündür. Özde vatanseverlik, vatanımızın
her karış toprağına yatırım yapmakla mümkündür. AK Parti İktidarı,
KÖYDES ve BELDES projeleriyle Anadolu'yu baştan başa hizmetle donatarak,
gerçek bir vatanseverlik örneği göstermektedir. Önümüzdeki yıllarda
da projelerin devamı hâlinde, şehirlerimiz ile köylerimiz arasındaki
gelişmişlik farkı asgari düzeye inecektir.
KÖYDES ve BELDES uygulamasını
hayata geçiren Hükûmetimize teşekkür ediyor, bu duygularımla yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Akgün.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Danışma Kurulu Önerisi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
V. - ÖNERİLER
A)
DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Kuruluşunun 87'nci yıl dönümünün
ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın kutlanması ve günün önem ve
anlamının belirtilmesi amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması
için TBMM'nin 23 Nisan 2007 Pazartesi günü saat 14.00'te toplanmasına;
bu toplantıda yapılacak görüşmelerdeki konuşma süreleri ile o
gün başka bir konunun görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: 219 Tarihi: 17.4.2007
Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Kuruluşunun 87 nci Yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve
Çocuk Bayramının kutlanması ve günün önem ve anlamının belirtilmesi
amacıyla Genel Kurulda özel bir görüşme yapılması için Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 23 Nisan 2007 Pazartesi günü saat: 14.00'te toplanmasının,
bu toplantıda yapılacak görüşmelerde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanına, siyasi parti grup başkanlarına ve grubu bulunmayıp da
Mecliste üyesi bulunan siyasi partilerin milletvekili olan genel
başkanlarına 10'ar dakika süre ile söz verilmesinin, bu toplantıda
başka konuların görüşülmemesinin Genel Kurulun onayına sunulması
Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
|
|
|
Bülent
Arınç |
|
|
|
Türkiye
Büyük Millet Meclisi |
|
|
|
Başkanı |
|
Eyüp
Fatsa |
Ali
Topuz |
Muzaffer
R. Kurtulmuşoğlu |
AK Parti
Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili Anavatan Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Danışma
Kurulu Önerisi lehinde, Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan,
buyurun.
MEHMET ERASLAN
(Hatay) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Danışma Kurulunun lehinde söz almış bulunuyorum.
Pazartesi günü,
Türkiye için, Türk milleti için çok önemli bir gün olacaktır, çok önemli
bir anlama sahip, anlamlı bir gün olacaktır. Ben, bu Danışma Kurulunun lehinde konuşur
iken, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 87'nci yıl dönümüyle
ilgili, buradan, duygularımı, düşüncelerimi, kısaca, sizlerle
paylaşmanın gayreti içerisinde olacağım.
Değerli milletvekilleri, bu Danışma
Kuruluyla pazartesi günü gündeme alınan Türkiye Büyük Millet Meclisinin
kuruluşunun 87'nci yıl dönümünün ve Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının
kutlanması ve bununla ilgili bir Meclis görüşmesinin oluşturulması,
bu Danışma Kuruluyla son derece isabetli olmuştur. Sayın Başkanımıza ve bütün milletvekillerimize özellikle
şükranlarımı bir borç biliyorum.
Değerli arkadaşlar, bu millet öyle yüce
bir millet ki, öyle büyük bir millet ki, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde,
askeriyle, milletiyle, yaşlısıyla, genciyle, çoluğuyla çocuğuyla,
kadınıyla büyük bir fakruzaruret içerisinde olmasına rağmen, o
dönemde milletimiz, yedi düvele karşı kurtuluş mücadelesini vermiş,
kurtuluş mücadelesinde kanını, canını akıtarak, vererek ve canını
verirken hiçbir tereddüt gözetmeksizin canını vermek suretiyle
bu ülkenin bağımsızlığını oluşturmuş, bu ülkenin cumhuriyetini
oluşturmuş, bu ülkenin Türkiye Büyük Millet Meclisini oluşturmuş
ve egemenlik tek kişideyken ve egemenliği bir çok ülke paylaşma düşüncesindeyken
hem bu ülkenin egemenliğini, ulusal birlik ve beraberliğini, çıkarlarını
ve bütünlüğünü milletimiz parçalatmamış, buna müsaade etmemiş
ve egemenliği tek kişiden alarak ülkenin bütün sathında yaşayan,
Misakımillî sınırlarında yaşayan bütün millete egemenliğini tevdi
etmiştir ve bu noktada, milletimizle beraber, Türkiye Büyük Millet
Meclisi 1920 yılında kurulmuştur. 1923 yılında cumhuriyet
ilan edilmiştir ve demokrasiye, insan haklarına, ifade özgürlüğüne,
insan unsurunun ön plana çıktığı, insan unsurunun ön planda olması
gerektiği noktasına adımlar o yıllardan atılmıştır.
Türk milletinin bin yıldan
fazla bir tarihi, bir geçmişi vardır. Tarihte, Selçuklu ve Osmanlı
olmak üzere iki cihan imparatorluğunu kurmuş olan bu millet, bu ülke,
bugün geldiği konum itibarıyla çok daha güçlü bir millet, çok daha
güçlü bir ülke, çok daha güçlü bir Türkiye, hem bölgesinde, hem dünyada
edilgen değil etken bir ülke olması gerekirken, bu noktada, iç politikalardaki
zafiyetler ve dış politikalardaki birtakım noksanlıklar sebebiyle
bu hedefine ulaşamamıştır.
Türkiye'nin gücünü,
Türkiye'nin önemini herkesin görmesi ve bilmesi gerekmektedir. Bu
ülke, tesadüfen oluşmuş bir ülke değildir. Bu ülke, dün, önceki gün
var olmuş bir ülke, bir millet değildir.
Millet Meclisinin kurulmuş
olması siyasi partilere büyük bir önem kazandırmıştır. Fakat, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin saygınlığı aynı zamanda siyasi partilerin
saygınlığıdır. Siyaset kurumunun yıpranması, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin saygınlığının azalması ve yıpranması anlamına gelir
ve seksen yedi yıldan beri, Türk milleti, sistemini, rejimini ve
üniter devlet yapısını korumak ve kollamak, muhafaza etmek üzere
gayret içerisinde olmuştur. 1920'lerde nasıl bir mücadele verildiyse,
bir millet ruhu nasıl o zaman şahlandı ise, nasıl o zaman bu ülkenin
birlik ve beraberliği, bu ülkenin bütünlüğü için, dedelerimiz,
atalarımız, yedi düvele karşı mücadele etti ve egemenliği ve bağımsızlığı,
bu millete yine tevdi ettiyse ve şehit verdiyse ve şehitlerini toprağa
verdiyse, artık, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bugün de aynı şehitleri
verdiğinin üzüntüsünü yaşamakla kalmamalıdır. Bugün de her geçen
gün terör olayları artarken, bugün de bu ülkenin ulusal birlik ve beraberliği,
ulusal menfaatları ve çıkarları konusunda ve bölünmez bütünlüğümüz
konusunda birtakım icraatlar, içeriden ve dışarıdan birtakım fiiller,
birtakım icraatlar ve birtakım emeller peşine düşülüyor ise, işte,
biz, Birinci Meclis ruhuyla, Birinci Meclisin kendisinde bulmuş olduğu
siyasi irade, inanç ve azimle bu meseleye, 21'inci yüzyılda tekrar
parmak basmak durumundayız.
Değerli arkadaşlar,
hep beraber kutlayacağız, hep beraber bugünümüzü anacağız. Ama,
sadece kutlamakla kalmamalıdır. Bugünler, sadece anılmakla kalmamalıdır.
Önemli olan, cumhuriyetin yaşatılmasıdır. Önemli olan, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin saygınlığının muhafaza edilmesidir. Önemli
olan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, bu ülkenin bölünmez bütünlüğüne
yönelik yapılan her hareket karşısında, siyasi iradesini büyük
bir inanç, büyük bir siyasi irade sorumluluğu sergilemek suretiyle
önlemler ve tedbirler almasıdır. Terör olayları her geçen gün artarken
buna kaygısız kalamayız ve şunu söylüyoruz: Bu ülkede eğer terör
var ise, bu ülkede her gün şehitlerimiz toprağa gömülüyor ise… Türk
milleti büyük bir millettir, bu ülke büyük bir ülkedir, Türkiye Cumhuriyeti
devleti büyük bir devlettir, bunun tedbirini alabilir, bunun tedbirini
almalıdır.
Terörle mücadeleyi,
sadece askere ve polise yüklemek doğru bir strateji değildir. Türk
polisi ve Türk askeri terörle mücadele konusunda, ülkenin bölünmez
bütünlüğü konusunda elinden gelen bütün gayreti, bütün çalışmayı
sarf etmektedir.
Ama, diğer taraftan,
politikacının, siyasetçinin, siyasi partilerin, iktidarın, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin yapması gereken birtakım işler vardır. Sosyoekonomik
tedbirlerin alınması gerekmektedir, sosyopsikolojik tedbirlerin
alınması gerekmektedir. Müttefiklerimiz bu konuda ikna edilmelidir.
Eğer, sınır ötesinde bir tehlike var ise Türkiye'yi sıkıntıya sokan,
o tehlikeyi müttefikleriyle beraber gideremiyor ise, Türkiye'nin
Meclis kararıyla, Meclis kararı -87'nci yıl dönümümüzü kutlayacağız-
almak suretiyle o tehlikeyi ortadan kaldırmanın gayreti içerisinde
olmalıdır.
Değerli arkadaşlar,
biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak eğer bu tedbirleri alamaz
isek şehitler var olmaya devam edecektir, bu ülkenin insanları ölmeye
devam edecektir; Türkiye'nin ulusal birlik ve beraberliğine göz diken
birtakım devletler, birtakım ülkeler var olmaya devam edecektir. Türkiye'nin
ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin yapması gereken, siyasi iradesini
sergilemesidir ve dünyaya haklılığını anlatmakla beraber fiilî,
pratik yapması gereken tedbirleri de yapmalıdır, yapmak zorundadır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- İşte, biz, o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığını
artırmış olacağız, siyaset kurumunun saygınlığını, itibarını o
zaman artırmış olacağız. Milletimize ve bu ülkede yaşayan insanlara,
biz, bu şekilde güven duygusunu telkin etmiş olacağız ve biz, bu siyasi
irademizi sergilemek suretiyle, bizi dinlemeyen ve bizleri küçük
gören insanlara Türkiye'nin büyüklüğünü, milletin büyüklüğünü,
bu devletin büyüklüğünü ve gücünü bu şekilde göstermiş olacağız. Susarak,
dinleyerek, izleyerek bu ülkenin menfaatlerini temin etmek çok
zor olacaktır, imkânsız olacaktır.
Değerli arkadaşlar,
ben, Meclisin kuruluşunun 87'nci yıl dönümünü kutluyorum; milletimize,
ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Türkiye Büyük
Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet var olacaktır, ilelebet
payidar olacaktır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Hiç kimsenin ama hiç kimsenin gücü, kuvveti ve kudreti -tarihte de
yaşandı, tarih buna şahittir- bu ülkeyi parçalamaya, bu ülkeyi
bölmeye, bu milleti fakruzaruret içerisinde, esaret içerisinde
yaşamaya sevk edemeyecektir. Çünkü, bu millet, yüce bir millettir,
büyük bir millettir. Bu ülkede bu millet, bu devlet, bu asker ve bu polis
var oldukça hep beraber biz var olacağız diyorum ve Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Eraslan.
Şimdi, Danışma Kurulu
Önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince,
sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer
alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet Komisyonları
Raporları'nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet
Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı: 1337)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
4'üncü sırada yer
alan, Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun, Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan KARAPAŞAOĞLU'nun,
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/971) (S. Sayısı:1369) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 3/7/1968 tarihli
ve 1053 sayılı Ankara, İstanbul ve Nüfusu Yüzbinden Yukarı Olan Şehirlerde
İçme, Kullanma ve Endüstri Suyu Temini Hakkında Kanunun 10 uncu
maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Kamu Yatırım
Programında yer almak şartıyla belediye teşkilâtı olan yerleşim yerlerinin
içme, kullanma ve endüstri suyunun temini hizmetleri için gelecek
yıllara yaygın yüklenmelere girişmeye Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
yetkilidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili Sayın Ramazan
Kerim Özkan.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
(x) 1369 S. Sayılı Basmayazı 17/4/2007 tarihli 89'uncu
Birleşim Tutanağına eklidir.
CHP GRUBU ADINA RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin 3'üncü
maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle, bir hafta
içinde terör saldırılarında hayatlarını kaybeden şehitlerimize
ve Aksaray'da trafik kazasında hayatlarını kaybeden şoför, veli,
öğretmen ve öğrencilerimize Allah'tan rahmet, kederli ailelerine
başsağlığı dileklerimi iletiyor, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Yine, bugün, aramızdan
ebediyete intikal eden Meclis Başkan Vekilimiz, Bursa Milletvekili,
can dostumuz, sevecen, çalışkan, hoşgörülü, dürüst Ali Dinçer Ağabey'imize
de Allah'tan rahmet diliyor, kederli ailesine başsağlığı dileklerimi
iletiyorum; hepimizin başı sağ olsun, mekânı cennet olsun.
Bugün üzerinde görüşmelerde
bulunduğumuz kanun teklifi, cumhuriyet döneminde yapılanları
satan fakat hiçbir büyük yatırım yapmamış olan AKP İktidarının herhangi
bir büyük yatırıma girmeyecek olduğunun kesin bir ifadesidir.
Kanun teklifi, hazinenin
borçlanması nedeniyle hayata geçirilemeyen enerji yatırımlarının
özel sektör eliyle yaptırılmasını amaçlamaktadır. Burada 4283 sayılı
Yasa'ya eklenecek fıkradan da anlaşılacağı gibi, özellikle yabancı
yatırımcıların bu yatırımları yapması ve işletmesi beklenmektedir.
Nitekim, 8 Mart 2007 tarihinde CNBC-e'ye demeç veren EPDK Başkanı Sayın
Günay'ın şu sözleri bu savı güçlendirmektedir: "Ben ümidimi koruyorum.
Özelleştirmelerin ekonomik istikrar, uluslararası konjonktür,
Türkiye'deki özelleştirmelerin gerçekleşmesi için önemli fırsatlar
veriyor. Bunu kaçırmamamız gerektiğini düşünüyorum."
Değerli milletvekilleri,
2007 yılı DSİ bütçe görüşmeleri sırasında, Plan ve Bütçe Komisyonundaki
görüşmelerde, partimiz milletvekillerince 2007 Yılı Programı'nın
151'inci sayfasında yer alan tedbirlerle ilgili bazı sorular sorulmuştu.
Hatırlanacağı gibi, söz konusu tedbir, sulama yatırımlarına kamu
dışından kaynak teminine dair finansman modellerinden yararlanılması
hakkındadır. Program metninde çok da açık olmayan bir ifadeyle yazılmış
söz konusu tedbire ilişkin Sayın Bakana sorulan sorulardan ilki,
söz konusu tedbirlerle ilgili olarak Hükûmetin spesifik olarak ne
yapmayı düşündüğü; ikincisi, bu tedbirin niçin gerekli görüldüğü
ve sonuncusu da su kaynaklarımızın devamlılığı açısından bu tür
girişimlerden ne tip bir yarar amaçlandığıydı.
Şimdi, bu kanun teklifinin
gündeme alınmasıyla, 2007 Yılı Programı'nda yer alan tedbire ilişkin
ne düşünüldüğü hususunda açık olmayan cevaplarla yanıtlanmaktadır.
Sonraki iki soruya ise yetkililerin dahi tam olarak şu an cevap verebileceklerini
sanmıyorum. Bunu, muhtemelen, hep birlikte bundan sonraki gelişmeleri
izleyerek öğreneceğiz.
Hepimizin malumu olduğu
üzere, kişi başına elektrik tüketiminin 2007 yılında 2.513 kilovata
ulaşması beklenmektedir. Öte yandan, toplam elektrik üretiminin
2007 yılında 183,5 milyar kilovata ulaşacağı tahmin edilmektedir. Böylece,
2007 yılında elektrik santrallerinin toplam kurulu gücü, kamuya
ait Borçka ve Alpaslan1 hidroelektrik santralleri ile özel kesime
ait otoprodüktör santrallerin devreye girişi neticesi 40.640 megavata
ulaşacaktır. Elektrik üretiminin ise, 185 milyar kilovata ulaşacağı
tahmin edilmektedir.
Büyüme potansiyeli
yüksek olan Türkiye'de elektrik sağlamaya yönelik yatırımların hızında
bir düşme olmaması gerekmektedir. Oysa, enerji projeleri uzun planlama,
gelişim ve yatırım süreleri, yüksek finansman ve gelişmiş teknoloji
gerektiren yatırımlardır. Bu ise, Türkiye'de iç ve dış toplam brüt borç
stokunu yaklaşık 222 milyar dolar seviyesinden devralarak 377 milyar
dolara ulaştırmış bir hükûmetin yapabileceği bir yatırım hamlesi
değildir. Zaten, AKP Hükûmetinin böyle bir yatırım hamlesi yapmak gibi
bir isteği ya da iddiası da yoktur. Onun iddiası, var olanların en hızlı
biçimde, dikkatinizi çekerim, en yüksek fiyatla değil, en hızlı biçimde
yabancılara satılmasıdır.
Durum böyle olunca
da, tabii ki, enerji yatırımları da yabancılara emanettir. Sağlığımız
yabancı doktorlara, kıyılarımız da yabancılara emanet edilmişken,
enerji yatırımlarımızın bu hâlde olmasına şaşmamak lazımdır.
Değerli milletvekilleri,
1053 sayılı Ankara, İstanbul ve Nüfusu Yüzbinden Yukarı Olan Şehirlerde
İçme, Kullanma ve Endüstri Suyu Temini Hakkında Kanun, bugünkü
hâliyle nüfusu 100 binden yukarı olan şehirlerin su temininde
DSİ'ye yetki verirken, nüfusu daha az olan yerleşim yerlerinde belediyelerin
bu ihtiyaçlarını İller Bankasınca sağlanan imkânlar dâhilinde gidermelerini
öngörmektedir. Teklif, komisyona ilk geldiği hâliyle ise, Bakanlar
Kurulu kararı alınmak ve bütçe imkânlarının müsait olması şartıyla,
suya ilişkin hizmetlerde, 6200 sayılı DSİ Kanunu'nun 37'nci maddesindeki
limitler dâhilinde yıllara sâri taahhütlere girişmeye DSİ'yi yetkili
kılmayı amaçlamıştı.
Şimdi ise, Cumhuriyet
Halk Partisinin eleştirilerinin yardımıyla Genel Kurula gelen metindeki
ifade "Kamu yatırım programında yer almak" şekline dönüştürülmüştür.
Bu olumlu bir gelişmedir. Buna karşın, teklifin bu maddesine ait
hâlen bir takım şüphelerimiz mevcuttur. Nitekim, teklif bu hâliyle,
DSİ'yi, kamu yatırım programında yer almak şartıyla, belediye teşkilatı
olan yerleşim yerlerinin içme, kullanma ve endüstri suyunu temini
hizmetleri için gelecek yıllara yaygın yüklemelere girişmeye yetkili
kılmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Devlet Su İşleri, su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesinden
sorumlu ana kuruluştur. Bu anlamda, bir ayağı tarım sektöründe, diğer
ayağı enerji sektöründedir. Bu şekilde, 1.070 milyon YTL'si tarım,
1.305 milyon YTL'si enerji sektöründe ve 265 milyon YTL'si sosyal alanda
olmak üzere, kuruluşun 2007 yatırım miktarı 2.640 milyon YTL'dir. Bu
çerçevede, DSİ yatırımlarının tarım sektöründeki kamu yatırımları
içindeki payı yüzde 71,5 iken, enerji sektöründeki bu pay yüzde
51,3'tür.
Kuruluşun bu denli
önemli fonksiyonları üstlenmesi karşısında, 2007 yılı bütçe ödenek
teklif toplamı içindeki payı yaklaşık yüzde 2'dir ve kuruluşun 2006
bütçe ödeneklerine göre ödenek artış oranı yüzde 4,4'tür. Bu artış
yüzdesi, kuruluşun ödeneklerinde reel olarak bir gerilemeyi temsil
etmektedir. Enerji ve tarımsal altyapı yatırımlarında önemli fonksiyonlar
üstlenen DSİ'nin, reel olarak gerileyen bu ödenek miktarıyla belediyelerin
su yatırımlarına ait kaynak nasıl sağlanacaktır?
Bu reel olarak gerileyen
ödenek miktarının yanı sıra, DSİ'nin yatırım programındaki mevcut
proje paketinin ortalama bitiş süresinin yirmi beş yıl olması, bu
proje stokunun ciddi biçimde gözden geçirilmesini ve yeniden önceliklendirilmesini
gerekli kılmaktadır. Bu durum yeni bir şey değildir ve bu sadeleştirmenin
yapılması gereği, zaten bir süredir gündemdedir. DSİ'nin elindeki
proje stokunun yeniden gözden geçirilmesi söz konusu iken, bu teklifle,
DSİ'nin, çok sayıda belediyenin su yatırımına ilişkin yıllara sâri
proje alması nasıl mümkün olacaktır?
Öte yandan, toplam yatırım
miktarı 2,6 katrilyon Türk lirası olan ve yıllar itibarıyla reel olarak
gerileme gösteren DSİ yatırım bütçesine karşılık, müteahhitlere
bekletilen ödemeler katrilyonlarca lirayı bulmuştur.
Durum bu merkezde
iken, belediyelerin su yatırımları için İller Bankasından kaynak
kullanımını engellemek ve bunları DSİ'nin sorumluluğu altına vermek
hangi mantığın sonucudur? Bu durum, ya DSİ'ye fiilen imkânsız bir görev
verilmesi ya da tüm belediyelerin su yatırımlarının doğrudan yabancı
yatırımcılara açılması anlamına gelecektir. İstenilen bu mudur?
Umalım da her şeyi babalar gibi satabileceğini söyleyen bir
Hükûmet tarafından Türkiye'nin su kaynaklarını da pazarlamak için
bir süreç yaratılıyor olmasın.
Dikkatlerinize sunuyor,
yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özkan.
Şahsı adına, Bursa
Milletvekili Sayın Altan Karapaşaoğlu… Yok.
Şahsı adına, Kayseri
Milletvekili Sayın Taner Yıldız.
Buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
TANER YILDIZ (Kayseri)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de konuşmama başlamadan önce,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Meclis Başkan Vekili Sayın Ali Dinçer'e
Allah'tan rahmet diliyorum, sevenlerine ve ailesine de sabırlar
temenni ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
bildiğiniz gibi, dün başlamıştık kanun teklifinin görüşülmesine.
Buradaki maddede, özellikle, şehirlerimizin içme, kullanma ve sanayi
suyu temininde birçok kuruma yetki verilmişti. Hâlihazırdaki mevzuata
göre de Devlet Su İşlerinin, sadece nüfusu 100 binden daha büyük
yerlerde şehirlerin içme, kullanma ve sanayi suyu teminiyle alakalıydı.
Ancak, nüfusu 100 binden daha düşük olan yerlerde, 100 binden daha düşük
olması hâlinde ise, belediyeler İller Bankasına müracaat etmekte
ve İller Bankası aracılığıyla da problemlerini çözmekteydi.
Köylerde ise, bilindiği
gibi, geçmişte, mülga Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğüyle bu işler
yapılmaktaydı ve şu anda ise il özel idareleri tarafından köylere
su götürülmektedir.
Bu şekilde, aslında
bir çok başlılıkla beraber, kaynak israfı da kaçınılmazdı. Bir merkezden
yönetilmesi hâlinde ise, hem su arıtmasının hem de aynı arıtma tesisinden
birçok ilçe ve beldenin istifade etmesi mümkün olmaktadır. Bu yüzden,
bu ilgili maddede, nüfusun 100 binden büyük olma kriteri kaldırılmaktadır.
Böylece, daha kısa sürede ekonomik bir şekilde su temin edilmektedir.
Bu da, Hükûmetimizin belediyelere verdiği önemi bir kez daha vurgulamak
açısından önemlidir.
Nüfusu 100 binden daha
büyük şehirlerde, Devlet Su İşleri vasıtasıyla, toplam maliyetin,
otuz yılda, faizsiz bir şekilde geri ödemesi yapılacak şekilde su
götürülmektedir. Yani, devletin, nüfusu 100 binden daha büyük şehirlere
yaptığı bir katkı, ancak bu arada nüfusu 100 binden daha küçük olan
şehirlerde ve diğer yerleşim yerlerinde ise bu imkân sağlanamadığı
için, özellikle temiz suya kavuşma şansları az olmaktadır. Hatta,
İller Bankasına bağlı kredi borçları varsa, bu daha da zor olmaktadır
ve hatta yararlanamamaktadırlar. Dolayısıyla, böyle bir adaletsizliği
ortadan kaldırmakla da kalmayacağız ve aynı zamanda, bu yerlere
içme suyu ve sanayi suyu da götürmüş olacağız.
Bunları tek bir projede
yapma imkânımız da doğmuş olacak. Burada, aslında birçok örnekleri
var bunun. Bir projeyle 4-5 katına çıkabilecek rakam, beşte 1'ine,
dörtte 1'ine düşürülmüş olmaktadır. Bu da, millî ekonominin bir kaybının
engellenmesi açısından değerlidir. Dolayısıyla, müşterek isale
ve arıtma tesisi vasıtasıyla bütün yerleşim alanlarına su verilmektedir.
Bundan sonra da bu tür çalışmalar hızla yapılmalıdır. Bu bakımdan,
mevcut kanunda yer alan 100 bin nüfus şartının kaldırılması ve bu teklifimizin
de kabul edilmesinin büyük faydası olacaktır ve bu açıdan da, bu çalışmalar
daha da hızlanacaktır.
Bütün bu duygu ve düşünceler
içerisinde, bu kanun teklifine katkısı olan, iktidar-muhalefet,
herkesi tebrik ediyorum, saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Yıldız.
Sayın Koç… Yok.
Sayın Kandoğan… Yok.
Sayın Eraslan, buyurun.
MEHMET ERASLAN
(Hatay) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Dün, Sayın Bakanımızla
ayaküstü bir görüşme imkânımız oldu. Tabii ki barajlar önemli ve akarsuların, derelerin,
nehirlerin değerlendirilmesi önemli. Ülkenin ekonomisine katkı
sağlaması açısından, bölgelerde yaşayan insanlarımızın ihtiyaçlarının
temini açısından gerçekten önemli ve bu kanun teklifini de önemsiyoruz
ve dikkatle izliyoruz, tetkik ediyoruz, dinliyoruz.
Tabii ki, Sayın Bakanımıza
benim arz etmek istediğim konu şuydu: Şimdi, barajlar hem sulama nitelikli,
sulama açısından, tarımsal sulama açısından hem de elektrik enerjisi
elde etme açısından hem de içme suyu açısından, gerçekten, insan ihtiyacının
büyük ölçüde, ama, çok büyük ölçüde ihtiyaç duyduğu projelerdir. Hatay
ilimizde Amik Ovamız var. Amik Ovamız, gerçekten, çok geniş tarımsal
arazilerin bulunduğu bir yer, çok geniş bir ova ve gerçekten cumhuriyet
tarihi boyunca hep sorunlu bir ova olmuştur, sorunlu bir tarım alanı
olmuştur. Neden? Sayın Bakanım, çünkü, bu bölgede su sıkıntısı var
ve çiftçi, köylü ürününü sulayamamakta, yazın 1 litre suya muhtaç
iken -bu topraklar millî servettir, ülkemizin servetidir- 1 litre suya
sulama döneminde, yaz mevsiminde ihtiyaç duyar iken, tabii ki, kışın
da sel altında kalmaktadır. Sayın Bakanım, tabii, ben, bunu sizlere
arz ediyorum, sizin bu konuda bir açıklama yapmanız doğru olacaktır,
dün kısmen bir açıklama yaptınız, ama, hem Türkiye'nin duyması hem Hataylı
hemşehrilerimizin duyması açısından ve bilgilendirilmesi açısından
aslında size büyük bir fırsat oluşturmaya çalışıyorum ben burada.
1996 yılında devlet
yatırım programına alınmış bir baraj projesi var, ama, 1996 yılından
beri bu Reyhanlı Barajı'mız, bu Amik Ovası'nı kurtaracak olan, çiftçimizi,
köylümüzü kurtaracak olan ve ekonomik açıdan büyük katkılar sağlayacak
olan bu projemiz bir türlü hayata geçmemiştir. Daha önce de, sizinle,
bununla ilgili müteaddit defalar görüşmeler yapmış idik. Bize, kaynak
sıkıntısının, kaynak yetersizliğinin olduğunu vurgulamıştınız.
Bizim önerimiz, teklifimiz
şu: Bu projemizin kamulaştırma sorunu çözülmemiş, ama, bu kamulaştırmayı
biz takasla, trampayla çözebiliriz. Nedir? Amik Ovası'nda TİGEM'in
arazileri var, hazine arazileri var. Barajı yapacağımız yerdeki
arazilerle devletin arazilerini takas etmek suretiyle bu ödeneği
de bu şekilde çözmüş oluruz. Yani, bunu, Sayın Hatay Valimize eğer
bir görev olarak tevdi ederseniz, Sayın Hatay Valimiz de bir komisyon
kurmak suretiyle bu takas işlemini pekâlâ gerçekleştirebilir, bu
mümkündür; çünkü, kamulaştırma bir projenin yüzde 50'sinin çözülmesi
demektir. Bu projenin kamulaştırılması bu söylediğimiz yöntemle
çözülür ise, ekonomik açıdan meselenin yüzde 50'sini çözmüşüz demektir.
Ama, Suriye'yle Türkiye'nin, ortaklaşa, dostluk barajı adı altında
yapacağı barajdan bahsetmiyorum. O, Amik Ovası'nın bütün sorunlarını
çözecek değildir. Şu an, Sayın Bakanım, 96 yılında devlet yatırım
programına alınmış olan barajdan bahsediyorum. Bu barajın yapılması,
gerçekten, kışın da sel afetlerinin yaşanmamasına sebebiyet verecektir.
Oradaki köylümüz, oradaki çiftçimiz yazın 1 litre suya muhtaç olurken,
kışın da sel altında kalmak suretiyle
maalesef ürününü heba etmektedir, ürünü yok olmaktadır ve büyük
bir zarar görmesine rağmen, maalesef devlet tarafından da bu zararların
tazminine gidilmemiştir bugüne kadar, gidilmemektedir. Bu sorunu
çözerseniz, bu kürsüden defalarca çıkıp size minnettar olduğumuzu,
size defalarca teşekkür edeceğimizi buradan ifade ediyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Bunu da kendimize bir borç olarak telakki edeceğimizi Sayın Bakanım
sizlere arz ediyorum ve bu konuda eğer bizleri bilgilendirir ve çalışmaların
hangi aşamada olduğunu bizlere söylerseniz, bu noktada bizleri
aydınlatırsanız… Gerçi, 27'sinde, 28'inde Hatay programınız da var,
Hatay'a gideceksiniz. Hatay'a gitmeden önce, bu konuyla ilgili yapacağınız
açıklama hem Hatay'da hem Amik Ovası bölgesinde yaşayan köylümüzün,
çiftçimizin gerçekten faydasına olacaktır, yararına olacaktır temennisindeyim.
Bu duygularla Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Eraslan.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır. Ancak, maddeyle ilgili bir önerge vardır, okutup işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin 3 üncü
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederim.
|
Salih Kapusuz |
Mustafa Baş |
Yahya Baş |
|
Ankara |
İstanbul |
İstanbul |
|
Recep Koral |
Nusret Bayraktar |
Muzaffer Baştopçu |
|
İstanbul |
İstanbul |
Kocaeli |
Madde 3- 3/7/1968 tarihli ve 1053 sayılı Ankara,
İstanbul ve Nüfusu Yüzbinden Yukarı Olan Şehirlerde İçme, Kullanma
ve Endüstri Suyu Temini Hakkında Kanunun 10 uncu maddesinin birinci
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Kamu Yatırım Programında
yer almak şartıyla belediye teşkilatı olan yerleşim yerlerinin içme,
kullanma ve endüstri suyunun temini hizmetleri ile Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğünün sağlık ve çevre açısından acil tedbirler alınmasını
gerekli gördüğü öncelikli atık su arıtma ile ilgili yatırım hizmetleri
için gelecek yıllara yaygın yüklenmelere girişmeye Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü yetkilidir.
BAŞKAN - Komisyon katılıyor
mu efendim önergeye?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılıyoruz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
- Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
1053 sayılı Kanun çerçevesinde
nüfusu yüzbinden fazla olan şehirlerin içme, kullanma ve endüstri
suyu Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından temin edilmektedir.
Nüfusu yüzbinden az olan ve belediye teşkilatı bulunan yerleşim
yerlerinde ise belediyelerin kendi imkânları ile İller Bankası tarafından
sağlanan imkânlar dâhilinde giderilmektedir. Ancak, bu durum hizmetin
zamanında ve sağlıklı olarak sunulabilmesi bakımından yerleşim
yerleri arasında farklılığa yol açmaktadır. Ayrıca, DSİ tarafından
sağlık ve çevre açısından acil tedbirler alınmasının gerekli görüldüğü
ve de öncelikli olan atık su arıtma ile ilgili yatırım hizmetlerinin
yapılması da zorunlu hâle gelmektedir. Bu nedenle, nüfusu yüzbinden
az olan ve belediye teşkilatı bulunan yerleşim yerlerinde söz konusu
hizmetlerin Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülebilmesine
imkân sağlanması yerinde olacaktır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
4'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- 1053 sayılı
Kanunun adı "Belediye Teşkilâtı Olan Yerleşim Yerlerine İçme
Kullanma ve Endüstri Suyu Temini Hakkında Kanun" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Sedat Uzunbay, buyurun.
CHP GRUBU ADINA SEDAT
UZUNBAY (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletvekili
ağabeyim Sevgili Ali Dinçer'i kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyim.
Ali ağabeyime Tanrı'dan rahmet, ailesine sabırlar, Cumhuriyet Halk
Partisi Meclis Grubuma ve milletvekillerimize, tüm Cumhuriyet
Halk Partililere, Meclisimiz çalışanlarına ve tüm yurttaşlarımıza
başsağlığı diliyorum; ülkemize ve partimize yaptığı hizmetler
için minnetimi sunuyorum. Ali ağabeyimin insanlık ve siyaset anlayışı,
bize daima örnek olmaya ve yolumuzu aydınlatmaya devam edecektir.
Anıları önünde bir kez daha saygıyla ve minnetle eğiliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1369 sıra sayısıyla bastırılan ve dağıtılan Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin 4'üncü
maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teklifteki bu madde
ile 1053 sayılı Kanun'un adı "Belediye Teşkilatı Olan Yerleşim
Yerlerine İçme, Kullanma ve Endüstri Suyu Temini Hakkında Kanun"
olarak değiştirilmek istenmektedir. Bu durumda, kamu yatırım programında
yer almak şartıyla, nüfusu ne olursa olsun, belediye teşkilatı
olan yerlerin içme, kullanma ve endüstri suyunun temini hizmetleri
için gelecek yıllara yayılacak taahhütlere girişmeye Devlet Su
İşleri yetkili kılınmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
Devlet Su İşleri, su ve toprak kaynaklarının geliştirilmesinden
sorumlu ana kuruluştur; bir ayağı tarım sektöründe, diğer ayağı
enerji sektöründedir. Devlet Su İşlerinin 2007 yılı yatırım miktarı,
2006 yılı bütçesine göre reel olarak azaltılmıştır. Böyle bir durumda
iken, enerji ve tarımsal altyapı yatırımlarında önemli fonksiyonlar
üstlenen Devlet Su İşlerinin gerileyen bu ödenek miktarlarıyla,
belediyelerin su yatırımları için gerekli kaynak nasıl ve nereden
bulunacaktır? Bunun mutlaka açıklığa kavuşturulması ve bu konuda
bizlerin aydınlatılması gerekmektedir.
Devlet Su İşlerinin
elindeki projelerin yeniden gözden geçirilmesi söz konusu iken,
bu teklifle, Devlet Su İşlerinin, çok sayıdaki belediyenin su yatırımı
için yıllara yaygın projeleri üstlenmesi nasıl mümkün olabilecektir?
Müteahhitlerin, bugün itibarıyla, Devlet Su İşlerinden tahsil etmeyi
bekledikleri alacak miktarı yaklaşık 2 katrilyon Türk lirasıdır. Durum
bu hâldeyken, belediyelerin su yatırımlarını İller Bankasının
kaynaklarından yararlanarak gerçekleştirmesi olanağını ortadan
kaldırarak Devlet Su İşlerinin sorumluluğu altına vermenin anlaşılabilir
bir açıklaması yoktur. Devlet Su İşleri, mevcut durumuyla, verilen
bu görevi yürütecek bir yapıda da değildir.
Değerli milletvekilleri,
birkaç yıl sonra yaşanacak olan elektrik enerjisinde temin krizi, yani,
enerji arz güvenliği sorunlarının üzerinde bazı değerlendirmeler
yapmak ve düşüncelerimi açıklamak istiyorum.
AKP, 2001 yılında yaşanan
kriz döneminden sonra ortaya çıkan ihtiyaçtan fazla elektrik gücü
olması dönemini, yani, arz fazlası dönemini, planlamadan ve yatırımdan
uzak, tam bir mirasyedi anlayışıyla geçiştirmiştir. AKP döneminde,
gelecekte oluşacak elektrik taleplerinin karşılanabilmesi için
bugüne kadar ciddi hiçbir yatırım başlatılıp tamamlanamamıştır.
Bu durumun yarattığı çaresizlik içinde, ülke kaynakları teklifin
1'inci ve 2'nci maddeleriyle, daha önceki iktidarlar gibi, ipotek
altına alınmaya çalışılmaktadır.
Ülkede elektrik sıkıntısının
oluşacağına ilişkin hesapların ortaya çıkmaya başladığı bugünlerde,
çıkarılmaya çalışılan bu yasayla ülkemizin hidrolik potansiyelinin
ciddi bir bölümünün alım, fiyat ve süre garantileri verilerek piyasaya
açılması ülkemiz çıkarlarına, yasalara ve Anayasa'mıza aykırıdır.
Sonuç olarak, ülke için arz güvenliği tehdidi yaratılmıştır. Getirilen
bu yasa teklifi, AKP'nin enerji politikasının iflas ettiğinin açık
bir göstergesidir. Kısa ve öz, AKP, enerji konusunda acz içindedir.
Değerli milletvekilleri,
2006 yılı sonu itibarıyla Türkiye elektrik enerjisi kurulu gücü
40.280 megavattır. Bu kurulu gücün üretim kapasitesi ise 221 milyar
kilovat saat olup, gerçekleştirilmiş olan üretim 174,1 milyar kilovat
saattir. Buna karşılık, Türkiye toplam tüketimi yaklaşık 128,6 milyar
kilovat saat olarak gerçekleştirilmiştir.
2006 yılında, 2005 yılına
göre tüketimde yüzde 7,6 artış gözlenirken, kurulu güç artışı sadece
yüzde 3,5 olarak gerçekleşmiştir. Kısaca, 2006 yılı, daha önceki
yıllarda olduğu gibi, enerji yatırımları açısından yine çok düşük
bir yıl olarak gerçekleşmiştir. Bu durum, elektrik yedeği ile en yüksek
yük, yani puant yük açısından makasın her geçen gün/ yıl giderek kapandığı
anlamına gelmektedir.
Elektrikteki tüketim
artışını karşılayacak elektrik üretim yatırımı yapılamamaktadır.
Bu durum, yakın tarihte elektrik talebini karşılamak açısından sıkıntılar
yaşanacağının bir göstergesidir. 2006 yılında santrallerin üretim
kapasitesinin ancak yüzde 79'u kadar bir üretim gerçekleştirilebilmiştir.
"Kayıp-kaçak" olarak adlandırdığımız üretim ile tüketim
arasındaki fark yüzde 26 olarak gerçekleşmiştir. Üretim ile tüketim
arasındaki fark, 2003 yılından 2006 yılına kadar sürekli artarak devam
etmiştir.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, elektrik sistem işletmeciliğinde bilinen olumsuzluklar
dikkate alındığında, güvenilir enerji sistemlerinde kaynak türlerine
göre belirli oranlarda güç ve enerji yedeği bulundurulması bir zorunluluktur.
Devlet Su İşleri tarafından yapılmakta olan ve inşa hâlindeki hidroelektrik
santralleri ile EPDK'dan lisans almış santrallerin zamanında işletmeye
girmemesi veya gecikmesi, elektrik arz güvenliği krizini, yani talebin
karşılanamamasını, yine, daha önceki yıllara çekecektir.
Değerli milletvekilleri,
içinde bulunduğumuz günlere gelinceye kadar özelleştirme ve serbestleştirme
uygulamaları ve 4628 sayılı Yasa gereği kamu, yeni yatırımlara
ve yenileştirme çalışmalarına yönelememiştir. EPDK ise, faaliyete
başladığı günden bugüne kadar toplam lisans başvurularından yüzde
48 kadarına lisans vermiş, verdiği lisansların da ancak yüzde 36'sı
üretime geçebilmiştir. EPDK'dan alınan her türlü lisans, istatistiklerde,
ileriye dönük üretim kapasitesi içerisinde değerlendirilmektedir.
Yatırımın gerçekleşmemesi hâlinde, kamunun arz açığıyla karşılaşması
gibi ciddi tehlikeler doğacaktır.
Elektriğin yeterli,
kaliteli ve sürekli bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması
için her türlü önlemi almakla görevlendirilmiş EPDK, bugün için bizzat
kendi dağıttığı lisanslarla arz güvenliği sorunu yaratma durumuna
gelmiştir.
Değerli milletvekilleri,
EPDK, yeni sistemin vazgeçilmez unsurlarından birinin rekabet olduğunu
vurgulayarak, "Bu sistemde alım fiyat ve süre garantileri devlet
tarafından verilemez." demektedir. Yani, "Şirketler bu duruma
göre, piyasa risklerini ve maliyetlerini hesaplayacak ve piyasaya
girip girmemeye karar vereceklerdir." demek istemektedir. Bu
yasa teklifiyle, verilemez denen alım fiyat ve süre garantileri,
maalesef, verilmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bu uygulama, sistemi hangi duruma sokmaktadır, bunu değerlendirmek
gerekiyor. Bu sistemin yeni adı nedir acaba? Yaratılan bu piyasa,
risklerin tamamının kamuda, kârın da özel sektörde olduğu yapılanmadan
başka bir şey değildir. Belirli şirketlere çok büyük çıkarlar sağlarken
rekabeti nasıl sağlayacaksınız? Hani, bu yeni sistemin vazgeçilmez
unsuru rekabetti.
Değerli milletvekilleri,
başta Enerji Bakanımız olmak üzere, diğer bakanlar ve AKP'li milletvekili
arkadaşlarım, önceki hükûmetler döneminde yapılan özelleştirmeleri
sürekli ağır bir dille eleştirdiler. Bunları Meclisimizin geçmiş
yıllara ait tutanaklarından açıklıkla görebilirsiniz. Yapılan
alım-satım garantili doğal gaz anlaşmalarının hazineye yük getirdiğinden,
elektrik fiyatlarının pahalı olduğundan, bu anlaşmalardan kurtulmak
için tahkim başta olmak üzere, hukuki yükümlülükler nedeniyle kamuya
çok yüksek maliyetler geleceğinden sürekli yakındılar. Bugüne kadar,
gerek Enerji Bakanlığı gerekse AKP milletvekilleri tarafından hazırlanan
tasarı ve teklifler ile Meclisten geçirilen yasalardan AKP'nin bu
söylemlerinde ciddi olmadığı, içten olmadığı, yani takiye yaptığı
açıkça ortaya çıkmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
bugüne kadar AKP enerji alanında geçmiş dönemin yarattığı kamu zararına
olan yapıyı değiştirmeye yönelik bir adım atmamıştır. Doğal gaz anlaşmalarında
Rusya'yla yeniden masaya oturmuş, görüşmeler Türkiye'nin geçmiş dönemden
de daha pahalı doğal gaz almasıyla sonuçlanmıştır. Yap-işlet-devret
sözleşmeleriyle santral kuran şirketlerle kamu lehine anlaşma
yapmak için masaya oturmuşlardır, ama sonucunda mülkiyeti kamuya
ait tesislerin şirketlere ihale yapılmadan arsa bedeline devredilmesi
için yasa dahi çıkarmışlardır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
SEDAT UZUNBAY (Devamla)
- Yap-işlet sözleşmelerinin yürütmesini Danıştay durdurmuş, AKP,
Danıştay kararını uygulamamak için prensip kararları çıkarmıştır.
Prensip kararlarının da yürütmesi durdurulmuş, bu kez de yargı kararını
tamamen yok sayan bir yasa çıkarılmıştır.
Değerli milletvekilleri,
AKP, yargıyla sürekli köşe kapmaca oynamaktadır. Mevzuatların sürekli
değiştirilmesi, yargı kararlarını yok sayacak düzenlemeler yapılması,
Meclisteki çoğunluğuyla yargının yerine de karar alabilmeyi amaçlaması,
kuvvetler ayrımı, hukuk devleti, yargı kararlarının bağlayıcılığı
ilkelerinin tamamen rafa kaldırılması anlamına gelmektedir.
Değerli milletvekilleri,
enerjide kamunun yatırımlardan çekilmesi süreci AKP ile perçinleştirilmiş,
bu alanda kamu hizmeti kavramını bile yok sayan serbest piyasa koşulları
maalesef geçerli kılınmıştır.
Değerli milletvekilleri,
enerji yetersizliği, doğal kaynaklarımızın yağmalanmasına gerekçe
olamaz. Enerji yetersizliği, hukuk dışı işlemlerin ve muafiyetlerin
gerekçesi olmamalıdır.
Bu düşüncelerle, Meclisimizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Uzunbay.
Şahsı adına Sayın Karapaşaoğlu…
Yok.
Şahsı adına Kayseri
Milletvekili Sayın Taner Yıldız.
TANER YILDIZ (Kayseri)
- Konuşmayacağım.
BAŞKAN - Konuşmuyorsunuz.
Sayın Haluk Koç… Yok.
Sayın Kandoğan… Yok.
Sayın Eraslan, konuşacak
mısınız?
MEHMET ERASLAN (Hatay)
- Konuşmayacağım.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- 4/1/2002 tarihli
ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 62 nci maddesinin (c) bendinin
son cümlesine "büyük sulama" ibaresinden sonra gelmek üzere
"içmesuyu isale hatları, kaptajlar, su depoları, enerji iletim
tesisi, trafo, trafo merkezleri ve şalt tesisleri" ibareleri
eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Nuri
Çilingir.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA NURİ
ÇİLİNGİR (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; can dostumuz,
arkadaşımız, ağabeyimiz Bursa Milletvekili, Meclis Başkan Vekili
Sayın Ali Dinçer'in ölümünü büyük bir üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz
bugün itibarıyla. Kendisine Tanrı'dan rahmen, eşine ve çocuklarına,
ailesine başsağlığı diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun, çok
değerli bir siyasetçimizi, büyük bir Türk evladını kaybettik.
Değerli arkadaşlar,
1369 sıra sayılı, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, dünyada, enerji,
ülkelerin birinci önceliğidir ve bütün hesaplar enerji üzerine
yapılmaktadır. Enerji,
insanlar için ticari bir mal değil, toplumsal bir hizmettir. Dünyanın çeşitli yerlerinde
ve ülkemizin de yer aldığı coğrafyada, enerjinin paylaşımı üzerinde,
yıkımlar, savaşlar, yolsuzluklar hız kesmeden sürmektedir.
Petrol ve doğal gazla birlikte, en az onlar kadar
önem taşıyan su kaynaklarını içerisinde barındıran, aynı zamanda
dünya enerji geçiş yollarını da kapsayan bir coğrafyada yer alan ülkemiz,
kopan bu fırtınalardan doğrudan etkilenmektedir. Ülkemiz,
su kaynakları bakımından son derece önemli olan bir coğrafyada yer
almaktadır. Özellikle Fırat ve Dicle havzası üzerinde yürütülen
pazarlıklar, Irak ve Suriye'nin ötesinde, AB müzakere sürecine kadar uzanmaktadır.
Diğer yandan,
unutmamak gerekir ki, bu coğrafya, bazılarınca, vaat edilmiş topraklar
içerisinde görülmektedir.
AB ülkeleri açısından, petrol ve doğal gaz için önemli
bir alternatif güzergâh, geçiş yolu Türkiye'dir.
Ülkemiz, hem öz kaynakların kullanımında
hem de enerjide uluslararası geçiş yolu olma noktasında bağımsızlığı
esas alan reel politikalar oluşturmak ve izlemek
zorundadır. Bu bağlamda, Dünya Bankası ve IMF politikalarının
ötesinde, kamusal bir hizmet anlayışıyla planlamanın önemi kavranmalıdır.
Bir yandan petrol ve doğal gaz bağımlılığı aşağı çekilmeli,
diğer yandan da kömür ve tüm su kaynaklarının değerlendirilmesi yoluna
gidilmelidir. Gelişmiş ve gelişmekte olan bütün
dünya devletleri önümüzdeki yıllarda enerjiye bağımlılığın daha
da artacağını bilmektedir. Dünyada enerji
üretiminin geleceğiyle ilgili senaryolar giderek artan ölçüde
yeni ve yenilenebilir enerji kaynakları, özellikle de rüzgâr, biyokütle
ve güneş enerjisi üzerinde kurulmakta, nükleer güç santralleri mevcut
hâliyle gelişmiş ülkelerin enerji envanterinden çıkarılmaktadır.
Önerilen geçiş programının yaşama geçirilebilmesinin
öncelikli koşulu sektördeki kamu yönetiminin güçlendirilmesi
ve kamu kuruluşlarında etkinlik düzeyinin yükseltilmesidir.
Kömür, petrol ve
doğal gaz gibi fosil yakıtlar, üretim maliyetlerinin yüksek olmasına
rağmen, ilk yatırım maliyetlerinin ucuzluğu ve üretim teknolojilerinin
gelişmiş olması nedeniyle yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak özellikle son yıllarda
dünya ülkelerinde tek enerji kaynağına bağlı kalmamak gerektiği
düşüncesi hâkim olmuş ve enerji güvenliği kavramı ortaya çıkmıştır.
Sürdürülebilir
enerji politikalarının en önemlisi enerjinin verimli kullanımı
ve çevreye zarar vermeyen enerji teknolojilerinin tercih edilmesidir. Son yıllarda ortaya çıkan
çevre bilinci fosil yakıtlara dayalı enerji üretimi ve tüketiminin
bölgesel ve küresel seviyede çevreye zararlı olduğunun anlaşılmasını
sağlamıştır. Yenilenebilir enerjide böyle bir problem yoktur.
Yani, yenilenebilir enerji çevre dostu bir enerjidir. Avrupa Birliği
ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri'nde yenilenebilir enerji
kaynakları hidrolik, rüzgâr ve elektrik enerjisi üretiminde yaygın
olarak kullanılmaktadır. Özellikle 20'nci yüzyılda Batı toplumlarında
yerleşen "kullan at" anlayışı nedeniyle fazla miktarda
enerji tüketilmekte, bunun karşılığı olarak da çevre kirliliği
artmaktadır. Artık anlaşılmıştır ki günümüzde çevre açısından sürdürülebilir
bir dünya kurmak gerekliliği çok açık olarak ortaya çıkmıştır. Bir
enerji kaynağına fazlasıyla bağlı olmak ülke enerji arz güvenliğini
tehlikeye düşürecektir.
Ülkemizde özelleştirmeler
gerekçe gösterilerek kamu enerji alanından tamamen çekilmek istenmektedir.
Liberal piyasanın getirdiği en önemli risk planlama görevi ve bunun
gereklerinin piyasa aktörlerine bırakılmış olmasıdır.
Günümüzde, finans-kapital
yapılanmanın anahtar sözcüğü rekabettir. Enerji içerisinde, elektrik
sektöründe rekabet mümkün değildir. Elektrik sektörü, klasik iktisat
kitaplarında "doğal tekel" olarak nitelendirilen piyasa
yapısına sahiptir. Doğal tekel, piyasa mekanizmasının işlemediği,
yani serbest rekabet sisteminin işlemediği bir düzeni ifade etmektedir.
Elektrik enerjisinde, özelliğinden dolayı, tüketici talep eğrisi
esnek değildir. Yani fiyatı yükselttiğinizde, tüketicinin elektrik
enerjisinin yerine tercih edebileceği, yani onun yerine kullanabileceği
başka bir ürün yoktur.
Değerli arkadaşlar,
bu Hükûmet döneminde, elektrik enerjisi yatırımlarına baktığımızda,
fazla bir şey göremiyoruz. Geride bıraktığımız dört buçuk yıldır
Hükûmet tarafından enerji yatırımı yapılmamıştır. Bu Hükûmet
"yatırımları özel sektör yapsın" demiştir, ancak özel sektör
de enerji alanında yatırım yapmamıştır. Şimdi ise, Hükûmet, özel sektöre
teşvikle yatırım yaptırmaya çalışmaktadır.
Yenilenebilir enerji
kaynaklarında fiyat garantisi sadece rüzgâr enerjisi için düşünülmüştür,
ancak Hükûmet, hepsi için fiyat garantisi düşünmektedir. İlla ki fiyat
garantisi vermeye gerek yok. Fiyat garantisi olmadan da enerjide
yatırım yapacak firmalar mutlaka olacaktır. Sizler, yeter ki, yatırım
yapmak isteyen firmaların önündeki engelleri kaldırın.
Böyle giderse, önümüzdeki
yıllarda, ülkemizde enerji açığının meydana gelmesi kaçınılmaz
olacaktır. O zaman, meydana gelen enerji açığını gidermek için ne yapacaksınız?
Doğal gazla bu açığı kapatmanız büyük risk taşımaktadır. Çünkü doğal
gaz, ithale dayalı ve oldukça da pahalı bir yakıttır.
Her ne kadar, Hükûmet
"elektriğe zam yapmadık" dese de, elektrik fiyatları bugün
için yüksektir. Yoksulu bol olan bir ülkede, bu durum, kaçağın en önemli
nedenlerinden biridir. Gelişmiş ülkelerde elektrik gideri aile
gelirinin yüzde 0,5'i ile 1'i arasındayken, ülkemizde bu oran asgari
ücretli için yüzde 10'un üzerindedir. Gaz fiyatlarında da durum, maalesef,
aynı şekildedir.
Ülkemizde, enerjiyle
ilgili neler yapılmalı? Bunlara da kısaca değinerek, konuşmamı
tamamlamak istiyorum. İthal enerji kaynaklarına olan bağımlılık
azaltılmalıdır. Yerli ve yenilenebilir enerji kaynakları uygun,
verimli ve gelişmiş teknolojiler kullanılarak üretime sokulmalıdır.
Enerji sektörüne yönelik
politikalar uzun vadeli olduğundan, etkin bir planlama mutlaka yapılmalıdır.
Türkiye'de enerji verimliliğinin
yükseltilmesi için gerekli çalışmalar hemen yapılmalıdır.
Enerji alanında bilim
ve teknoloji politikaları beraber değerlendirilmelidir. Bilim
ve teknoloji politikalarının oluşturulması, uygulanması, her
düzeyde toplumsal yarar dikkate alınarak gözetilmelidir.
Enerji sektöründeki
adımlar, Türkiye'deki sosyal dengesizlik ve bölgelerarası eşitsizlik
göz önüne alınarak artırılmalıdır.
Enerjinin tüm yurttaşlar
için temel bir ihtiyaç olduğu unutulmadan, bu yönde, gerekli önlemler
alınmalı, sosyal politikalar buna göre değiştirilmelidir.
Enerji alanıyla ilgili
tüm veriler, projeksiyonlar, fiyatlar dâhil, bir veri bankası oluşturulmalı
ve kamuoyuna açık olmalıdır.
Yeni dünya düzeninde
Türkiye'ye biçilen role baktığımızda, bu süreçte, Türkiye'nin,
enerji sorunları ve çözüm yolları yoktur. Bu yaklaşıma göre, ülkemiz
enerji politikaları, AB'nin sorunlarına çözüm temelinde gerçekleşmektedir.
Enerji politikalarımızdaki temel çözüm, önce, bizim önceliklerimiz
ve ihtiyaçlarımıza göre olmalıdır.
Değerli arkadaşlar,
bugüne kadar serbest piyasadan bahsederken, şimdi getirdiğiniz
bu yasayla 5-5,5 euro/sentte, büyük santrallerde, fiyat garantisi
vermiş oluyorsunuz; hem alım garantisi hem fiyat garantisi. Biraz
önce de burada da ifade edildiği gibi, hem alım garantisi hem fiyat
garantisi geçmişte çektiğimiz en büyük sıkıntıydı, siz bu sıkıntıyı
yeniden gündeme getiriyorsunuz ve sanki İller Bankasını kapatmak
ister gibi bir anlayışınız var.
Küçük şehirlerin, yani,
nüfusu 100 binden küçük olan şehirlerin içme sularını ve bunun kaptajlarını
Devlet Su İşlerine yüklüyorsunuz. Doğru, yapabilirsiniz. Ancak,
kabul edilen önergeyle, arıtma tesislerini de Devlet Su İşlerine
yüklediniz, ama ben biliyorum ki, Devlet Su İşlerinde personel kalmadı.
Bu getirilen Sayın Altan Karapaşaoğlu'nun teklifiyle, orada çalışan
teknik elemanlara verilecek ilave ücretler de bu maddeden çıkarıldı,
"Yeniden personel düzenlemesi yapılacak." denildi, ama,
dört senedir bu laf söyleniyor. Bir müddet sonra, Devlet Su İşlerinde
çalışan, sadece, emekliliği bekleyenler ile okuldan yeni mezun
olanlar kalacaktır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
NURİ ÇİLİNGİR (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
NURİ ÇİLİNGİR (Devamla)
- Bu şekilde bu politikaları yürütmeniz ancak teknik elemanla
olur, yetişmiş, bilgi birikimi olan elemanla olur. Bu düşük ücretlerle
bu elemanlar burada kalmayacak, hepsi ya yurt dışına ya özel sektöre
geçecek. Dolayısıyla, siz, bu işleri gerçekleştirecek kimse bulamayacaksınız,
hizmet satın almaya kalkacaksınız. O da, astarı yüzünden pahalıya
gelecek.
Değerli arkadaşlar,
yanlış yapıyorsunuz. Bu çalışan elemanların, devlet memurlarının,
özellikle teknik eleman seviyesinde çalışanların ücretlerinde
iyileştirme yapmadan bu işi götüremezsiniz, bu işi yapamazsınız.
Taner Bey Kardeşim de
bakıyor oradan, "haklısın" diyor bana. Ama, Sayın Bakanın
"haklı" demesi de yetmiyor, Maliye Bakanının "haklı"
demesi gerekir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Çilingir.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyle ilgili bir
önerge var.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
"Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi"nin
5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Salih Kapusuz |
Telat Karapınar |
Vahit Kiler |
|
Ankara |
Ankara |
Bitlis |
|
Osman Kılıç |
M. Salih Erdoğan |
|
|
Sivas |
Denizli |
|
"Madde 5 -
4.1.2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 62 nci maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"c)
Yapım işlerinde arsa temin edilmeden, mülkiyet, kamulaştırma ve
gerekli hâllerde imar işlemleri tamamlanmadan ve uygulama projeleri
yapılmadan ihaleye çıkılamaz. İhale konusu yapım işinin özgün nitelikte
ve karmaşık olması nedeniyle teknik ve malî özelliklerinin gerekli
olan netlikte belirlenemediği durumlarda ön veya kesin proje üzerinden
ihaleye çıkılabilir. Uygulama projesi bulunan yapım işlerinde
anahtar teslimi götürü bedel teklif alınmak suretiyle ihale yapılması
zorunludur. Ancak, doğal afetler nedeniyle uygulama projesi yapılması
için yeterli süre bulunmayan yapım işlerinde ön veya kesin proje
üzerinden, her türlü onarım işleri ile işin yapımı sırasında belli
aşamalarda arazi ve zemin etütleri gerekmesi veya uygulamada
imar ve güzergah değişikliklerinin muhtemel olması nedenleriyle
ihaleden önce uygulama projesi yapılamayan, bina işleri hariç,
yapım işlerinde ise kesin proje üzerinden ihaleye çıkılabilir. Bu
işlerin uygulama projesi yapılabilen kısımlar için anahtar teslimi
götürü bedel, uygulama projesi yapılamayan kısımlarda ise her
bir kalem iş için birim fiyat teklif almak suretiyle ihale yapılabilir.
Arsa temini, mülkiyet ve kamulaştırma işlemlerinin tamamlanması
şartı, baraj ve büyük sulama, içme suyu isale hattı, enerji nakil
hattı, trafo, trafo merkezleri, şalt tesisleri, kaptajlar, su depoları,
karayolu, liman ve havaalanı, demiryolu, petrol ve doğalgaz boru
hattı projelerinde aranmaz."
BAŞKAN - Sayın Komisyon,
katılıyor musunuz önergeye?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın
Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
İhale konusu yapım
işinin özgün nitelikte ve karmaşık olması nedeniyle teknik ve mali
özelliklerinin gerekli olan netlikte belirlenememesi halinin doğal
sonucu olarak başlangıçta uygulama projesi yapılmasının mümkün
olamaması halleriyle sınırlı şekilde uygulama projesi şartı
aranmadan ihaleye çıkılabilmesi; işin mahiyeti gereği başlangıçta
uygulama projesi yapılamayan her türlü onarım işleri ile işin yapımı
sırasında imar ve güzergah değişiklikleri muhtemel olan işlerin
de kesin proje üzerinden birim fiyat teklif almak suretiyle ihale
edilebilmesi imkanı getirilmektedir.
Maddenin mevcut halinde,
baraj ve büyük sulama, petrol ve doğalgaz boru hattı projelerinde
ihaleden önce, arsa temini, mülkiyet ve kamulaştırma işlemlerinin
tamamlanması şartı aranmamaktadır. Yapılan değişiklikle benzer
mahiyette olan içme suyu isale hattı, enerji nakil hattı, devlet karayolu,
demiryolu, liman ve havaalanı projelerinde de söz konusu şartların
aranmaması esası benimsenmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
bir geçici madde ihdasıyla ilgili bir önerge vardır. Ancak, önerge
Başkanlık Divanınca da incelenmiştir, görüşülmekte olan yasayla
doğrudan doğruya bir ilgi belirlenememiştir, ancak önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1369 sıra sayılı Kanun
Teklifine aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
|
İrfan Gündüz |
Fatih Arıkan |
İnci Özdemir |
|
İstanbul |
Kahramanmaraş |
İstanbul |
|
|
İ. Hakkı Birlik |
|
|
|
Şırnak |
|
"Geçici Madde 1-
26/6/2003 tarihli ve 4911 sayılı Kanun hükümlerine göre Türk Sivil
Hava Aracı Siciline kayıtlı hava araçlarının terör eylemlerine,
savaş haline ve bunlara bağlı risklere maruz kalmaları durumunda
üçüncü şahısların uğrayacağı zararların teminat altına alınması
amacıyla Devlet garantisi bedeli, Hazine Müsteşarlığı adına, Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası nezdinde oluşturulan Sivil Hava Araçları
Üçüncü Şahıs Malî Mesuliyet Devlet Garantisi Hesabına, ait olduğu
ay sonundan itibaren 30/9/2007 tarihine kadar yatırılır."
BAŞKAN - Önergeye Sayın
Arslanoğlu katılmak istiyor.
Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Katılamıyoruz.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılıyoruz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
- Gerekçe...
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe :
11 Eylül 2001 krizi
ile birlikte savaş sigortasına ilişkin üçüncü şahıs mali mesuliyet
teminatı dünya genelinde temin edilemez hale gelmiş ve sivil havacılık
faaliyetlerinin durmasına sebep olacak bu sorunun ülkemizdeki
çözümü için 4911 sayılı Kanun yürürlüğe konulmuştur. Devlet güvencesi
24/9/2001 tarihinden 9/10/2003 tarihine kadar 11/9/2001 krizinin sektör
üzerindeki olumsuz etkileri göz önüne alınarak bedelsiz olarak sağlanmıştır.
Krizin etkilerinin hafiflemesi neticesinde 9/10/2003 tarihinden
itibaren yolcu başına Devlet garantisi bedeli talep edilmiştir. Kanunun
süre sınırı nedeniyle garanti 31/12/2005 tarihi itibarıyla tamamıyla
son bulmuştur. Bu bedelin talep edilmesiyle güdülen amaç herhangi
bir tazmin yükümlülüğü doğması hali için kaynak oluşturmaktır. Kanundan
ötürü herhangi bir tazmin yükümlülüğü doğmamış kaynak kullanılmamıştır.
Yapılan düzenleme ile uygulamada yaşanan sorunların giderilmesi,
tahsilatın hızlandırılması ve gelişmekte olan sivil havacılık sektörünün
desteklenmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir ve bu, geçici madde
1 olarak kabul edilmiştir.
6'ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6.- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Hakkı
Ülkü.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA HAKKI
ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1369 sıra sayılı,
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin
yürürlük maddesi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuya girmeden önce,
sevgili arkadaşım, dostum Ali Dinçer'in ölümünün acısını yaşamakta
olduğumuzu, arkadaşımın, dostumun, başta ailesi olmak üzere tüm
yakınlarına ve ulusumuza başsağlığı dileyerek sözlerime başlamak
istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
ülkemizde, tabii ki, enerji açığı var ve her yıl belli oranda bunun giderilmesine
yönelik olarak yatırımlar yapılması gerekiyor. Ama, bu yasa, bu ihtiyacı
karşılayacak olan bir yasa olmak yerine, hazinenin borçlanması,
enerji arz güvenliği yönünden önem arz etmesi, borçlanma yükümlülüğünün
ortadan kaldırılması ihtiyacından doğan bir yasa değil. Bu yasanın
özü, İller Bankasının özelleştirilmesine giden yolda ilk adımdır.
Belediyeciler bilir,
belediye başkanı kökenli milletvekillerinin de bilmesi lazım. Nüfusu
50 binden az olan belediyelerin, âdeta, Hızır Reisidir İller Bankası.
Bir dilekçe başvurusu bile, İller Bankası tarafından -partizanlık
yapılmadığı takdirde- dikkate alınır. O yöreye, o beldeye, o kente,
o belediyeye, önce su bulunur ve proje hazırsa suyun kente verilmesi
sağlanır. Bu durum, belde yaşayanlarını susuzluktan kurtaran ve
uzun zamandır uygulanan bir işleyiştir.
Şimdi, bu getirilen
yasa değişikliğiyle, mali kaynakları zaten kıt olan belediyelerin,
hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da kaderlerine terk edilmesidir,
özel kişilerle karşı karşıya bırakılmasıdır, vahşi kapitalizmin
belediyelere girmesidir, belediyelerin kaynaklarının insafsızca
israf edilmesidir, belki, belli bir süre sonra bazı belediyelerin
yabancıların eline geçmesidir. Asıl hedef, belediyeleri kaderleriyle
baş başa bıraktıktan sonra da İller Bankasının özelleştirmesidir,
satılmasıdır.
İller Bankasıyla ilgili
birçok eleştiri de yapılabilir aslında, birçok eksik ve aksaklıkları
da bulunabilir. Ama, 50 bin nüfusun altındaki belediyelerin plan,
proje uygulama alanları düşünüldüğünde, tam bir hamidir İller Bankası,
tam bir şemsiyedir.
Yasa tasarısını gündeme
getirirseniz -sırası geldiğinde de söylenecek çok söz vardır İller
Bankası için- yani, kadrolaşma, kimi belediyeleri kayırma, kimine
az kimine çok kredi verme gibi noksanlıkları da bulunabilir. Hatta,
kiminin borçlarını tahsil etmeme, kimisine sonsuz tolerans tanıma
gibi eleştiriler de yüklenebilir. Ama, doğru eller tarafından yönetilirse
ve adı "Belediyeler Bankası" olarak yeniden değiştirilirse
-ki, kurulduğu zaman öyleydi- kuruluş yasasına uygun da çalıştırılırsa
sayısız yararları vardır İller Bankasının. Bunlardan isterseniz
bazılarını, nasıl olsa ileride İller Bankasının özelleştirilmesi
için bir yasa teklifi getirileceğinden dolayı ya da hükûmet tasarısı
olarak getirileceğinden dolayı, İller Bankasının güzel yönlerinin
bazılarını sayalım sizlere: İller Bankası, bugüne kadar yapmış
olduğu kamu hizmetleriyle birçok alanda yerel yönetimlerin bir arşivi
ve okulu olmuştur. Tüm belediyelerin içme suyu, kanalizasyon, proje
uygulama çalışmaları, planlama, peyzaj, jeolojik etüt çalışmaları
gibi.
Mühendislik hizmetlerinde
temel olarak kullanılan haritalar, sadece İller Bankasında arşivlenmekte
ve günün koşullarına göre yenilenerek belediyelerin ihtiyaçları
doğrultusunda onların hizmetine sunulmaktadır. İller Bankası
teşkilatı, bugün bile birçok belediye için bir başvuru ve danışma
kurumu olma özelliğini devam ettirmektedir.
Çağdaş kentlerin yaratılmasında
da büyük katkıları vardır İller Bankasının. Bu kadar uzun süre finans
kaynağı yaratan ve bunlardan başta belediyeler olmak üzere özel
idarelerin ve köylerin faydalanmasını sağlayan çok önemli bir kuruluştur
orası. İkinci Dünya Savaşı'nda bile, işlevini yitirmeden, hiç sapmadan
yerine getirmiştir. Bugün dünyadaki teknolojik gelişmeleri en
yakın takip eden bir kuruluştur İller Bankası.
Personeliyle, donanımıyla,
teknolojik ilerlemenin ta içindedir. Oysa şimdi -bir müddet sonra,
bu yasa çıktıktan sonra belki de- AKP İktidarı bu kuruluşumuzu da
ortadan kaldırmak üzere zemin hazırlamaktadır. Zaten, bunu 3'üncü
maddede de açık açık söylemektedir. Bu teklif de işte bu çabaların
bir ürünüdür. Tıpkı eğitimden sorumlu Osmanlı nazırının "Şu
okullar olmasa, bakanlık ne güzel yönetilirdi." demesi gibi
"Şu iller Bankası olmasa, belediyeler de ne güzel yabancıların
olurdu." demenin ilk adımıdır bu teklif. Çünkü, bir süre sonra kaderiyle
baş başa kalmış olan belediyeler, borçlanacak ve bu borcu ödeyemeyince,
borç veren kurumların, şirketlerin eline geçecektir. Bu yasanın öncelikle
getirilmesinin temel amacı budur. Süslenen bazı cümlelerle işte,
"efendim, 16 tane hidroelektrik santrali yapılacaktır, bunlar
şu kadara mal olacaktır, Türkiye'deki enerji açığı giderilecektir"
gibi yaklaşımlar bence samimi değildir. Öyle olmuş olsa, kayıp ve
kaçaklar şu anda yapılması düşünülen 16 hidroelektrik santralinin
toplam üreteceği enerjiden daha fazlasını karşılayacaktır diye
düşünüyorum ve yasanın dürüstçe getirilmediği düşüncesiyle hepinize
sevgiler, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Ülkü.
Şahsı adına, Elâzığ
Milletvekili Sayın Zülfü Demirbağ.
Buyurun.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; değerli
milletvekili arkadaşlarım Bursa Milletvekili Atlan Karapaşaoğlu
ve arkadaşları tarafından teklif edilen ve 5 maddesi kabul edilen
1369 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli arkadaşlar,
kanun teklifinin kabul edilen 1'inci maddesinde, milletvekili arkadaşlarımızın
da değindiği üzere, Devlet Su İşleri tarafından projeleri hazırlanan
ve yıllardır bütçe imkânları müsait olmaması hasebiyle ve gerekse
daha sonraları da yap-işlet-devretle yapımı gündeme gelen, ancak
bu kez de dış borç yükünü artıracağı gerekçesiyle hazine garantisi
verme konusundaki imtina nedeniyle geldiğimiz noktada Enerji Bakanlığı
ve DSİ bürokratları tarafından hazırlanan ve teklif sahibi milletvekili
arkadaşlarımızın da gayretiyle Meclis gündemine getirilen ve görüşülmekte
olan, yap-işletle yapımı düşünülen 16 ayrı projeyle 11 milyar kilovat
saat enerji üretilmesi planlanmaktadır. Bu kapsamdaki projelerle,
küresel ısınma ve gerekse artan enerji ihtiyaçları nedeniyle her
geçen gün artan bu açığı karşılamak, ithalatı azaltmak ve gerekse
projenin uygulanacağı bölgelerde işsizliğin önlenmesi ve ekonominin
canlandırılmasına büyük katkılarda bulunacaktır. İşte, yine bu
kapsamda kendi ilçemde de yapımı düşünülen Elâzığ Palu Beyhan ile
Bingöl Kaleköy Barajları -bunlar aynı güzergâh üzerinde, Murat Nehri
üzerinde üç ayrı baraj- büyük önem arz etmektedir. Bu barajlardan Palu
Barajı 150 milyon kilovat saat, Beyhan Barajı 1,5 milyar kilovat saat,
Bingöl Kaleköy Barajı 1,3 milyar kilovat saat üretim yapacak olup
Palu, Beyhan Barajları, toplam şu anda ülkemizde üretilen enerjinin
yüzde 1'i civarındadır, yapılacak yatırım da -eski deyimle- 1 katrilyon
TL'dir. İşsizliğin önlenmesi, istihdam sağlanması, bölge ekonomisinin
canlanması açısından çok önemli bir proje ve yatırım olduğunu özellikle
belirtmek istiyorum. Ayrıca, proje kapsamında deplase edilecek
olan yaklaşık 100 kilometrelik hızlı tren projesine uygun demir yolu
projesi de bölgeye ayrı bir önem ve güzellik kazandıracaktır.
Ben, bu projenin hayırlı
olmasını diliyor, emeği geçen bürokrat ve milletvekili arkadaşlarıma
teşekkürlerimi arz ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Demirbağ.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
7'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7- Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, benim konuşmam vardı.
BAŞKAN - Yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - O zaman oyumun rengini belirteyim. Benim konuşmam vardı
Başkanım.
BAŞKAN - Evet, oylamanın
başında, milletvekilinin söz talebi kutsaldır.
Buyurun Sayın Aslanoğlu,
kısa konuşacaksınız.
Sayın Aslanoğlu oyunun
rengini belirtecek.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın milletvekilleri, Sayın Başkan; hepinize saygılar
sunuyorum.
Şimdi, ülkenin birtakım
değerlerini en rantabl kullanmak hepimizin görevidir. Ama, dönüp
geçmişten ders almamız lazım. Geçmişte bu yap-işlet-devret veya kredisi
dışarıdan bulunan projelerin maliyetlerine bir baksınlar. Adamlar
"Ben parayı veriyorum, ama inşaatı bu adam yapacak." dediler,
"Makineleri benden alacaksın." Dediler, ve bu projelerin
maliyetlerinin hangi rakamlara gittiğinin, ben, bir kez daha kayıtlara
geçmesini istiyorum. Ayak direttiler, "Bunun makinesini ben
vereceğim." dediler, "Tüm araç gerecini benden alacaksın,
hatta kamyonun dâhil, falanca marka olacak." dediler. Ve bu ülkede
bugüne kadar bu projeler hangi maliyetlerle geldi ve enerji maliyetine
nasıl yansıdı? Bir kere -kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum-
hiç değilse, bundan böyle, eğer yap-işlet-devret veya kredisi dışarıdan
bulunacak projelerde mutlaka maliyetlerin gözden geçirilmesi
lazım. Kayıtlara geçmesi açısından bir kez daha herkesi uyarıyorum.
Değerli milletvekilleri,
tabii, amaç, o projenin rantabilitesi. Sayın Bakanım, bugüne kadar
300 milyon dolar para harcanmış ve yaklaşık 89 yılında başlanmış, baraj
gövdesi 97'de bitmiş, tüneller 2000'de bitmiş. 300 milyon dolar para
harcanan ve amacı -Malatya Çat Barajı- sulama olan… 300 milyon dolar
para harcıyorsunuz, amaç sulama, ama 1999-2007… Senede verdiğiniz
para ne kadar biliyor musunuz? 6… Bu sene sizden gelen efendim, 9 milyar.
Bu şekilde bu tüneller yirmi yılda bitmez. 300 milyon dolar para harcıyorsun,
amaç sulama. Ya, o zaman sen bu 300 milyon doları niye harcadın buraya?
Kanal yok. Bir barajın ömrü kaç yıldır? On yıl geçmiş, baraj bitmiş, tünel
bitmiş, ama senin sulama kanallarına verdiğin para senede 9 milyar.
Ben bir hesapladım ve daha birim maliyetleriyle 164 milyar para gerekiyor
diyor DSİ'nin kendi raporu. Demek ki, on beş sene sonra bu tüneller bitecek,
on beş sene sonra da baraj herhâlde ömrünü tamamlayacak. Bu da kaynak.
Bu kaynağın rantabl kullanılması hepimizin paydası değil mi Sayın
Bakanım? Bu da kaynak, ama bu ödeneklerle Malatya Çat Barajı ve sulama
kanalları herhâlde on beş sene sonra biter.
İkinci proje, Darende
Gökpınar Projesi. Değerli arkadaşlar, yine burası da sulama amaçlı.
Verilen para, bu seneki ödenek 4 milyar. Daha lazım 80 milyar. Demek
ki bu da yirmi yılda bitecek.
Üçüncü proje, Malatya
Arguvan Yoncalı Barajı. Yoncalı Barajı… Şimdi, burası bu yörenin
ekmeği, mümbit bir arazi, Malatya'nın buğday deposu, fakat her ne hikmetse…
Aynen söylüyorum Sayın Bakanım: Orada yaşayan insanlarımız
"Acaba bizim mezhebimize mi bakıyorlar? Acaba burada oturan
insanların…" Aynen bu! İfade ediyorum, çünkü böyle söylüyorlar.
Değerli milletvekilleri, bu Yoncalı Barajı 94 yılında başlamış,
15 trilyon harcanmış, daha 120 trilyon lazım, ödeneği 1 milyar…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım, on dakikaydı.
BAŞKAN - Efendim, süreniz
beş dakika, onda ısrar etmeyin de ben size toparlama süresi veriyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Peki efendim.
Yine, Malatya Kapıkaya
ve Boztepe Barajları. Sayın milletvekilleri, bugüne kadar bu barajlara
harcanan para, her iki baraja harcanan para 100 trilyon, ama birine 160
trilyon, birine de 120 trilyon para lazım, verilen ödenekler 4'er milyar
lira. Şimdi, yine -sayın milletvekilimden geldi- Batman Barajı Sol
Sulaması ne zaman bitecek? Aynı şekilde… Sayın milletvekilim, tablo
burada. Şimdi, Enerji Bakanlığı, ilk dedi ki DSİ: "Yüzde 50 tamamlanan
yerlere biz öncelik vereceğiz." Peki, soruyorum: Malatya Çat
Barajı, 300 milyon dolar para harcamışsın, en fazla harcayacağın
para 100 milyon dolar.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
lütfen son cümlenizi söyleyin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Tamam efendim.
Yani, bunun yüzde
50'si tamamlanmadı mı? Herhâlde sayın DSİ yetkilileri, Türkiye'nin
her tarafında… Biliyorum, Manisa'da bir baraja bir kalemde 200 milyon
dolar verildiğini biliyorum. Onun için, hepinizin takdirine sunuyorum.
Bunlar da ülkenin kaynağıdır. Bu kaynakları da heba etmek, bu ülkenin
insanını heba etmek demektir.
Bu tasarıya olumlu
oy vereceğim, ama bunları da dikkatinize sunuyorum. Saygılar sunarım,
teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Sayın milletvekilleri,
teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın Bakan bir teşekkür
konuşması yapacaklardır.
Buyurun.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün rahmetli olan
Sayın Ali Dinçer'i burada rahmetle anıyorum. Değerli arkadaşımızla
aynı üniversitede, aynı dönemlerde okuduk. Son derecede başarılı
bir siyaset adamıydı, devlet adamıydı. Onun yokluğunu hepimiz, her
zaman hissedeceğiz. Ben, hem Cumhuriyet Halk Partisine hem Parlamentomuza
hem de Türk demokrasisinin başı sağ olsun diyorum.
Bu arada, yasalaştığı
için bu önemli maddeler, hepinize teşekkür ediyorum. Muhalefetiyle,
iktidarıyla, bürokratıyla çok faydalı bir yasayı yasalaştırmış
oluyoruz. O bakımdan teşekkür ediyorum.
Bu arada Sayın Mevlüt
Aslanoğlu Bey'e cevap açısından, açıklayıcı olması açısından birkaç
cümle söylemek istiyorum müsaade ederseniz. Sulama projeleri
için yepyeni bir model geliştirdik. Dolayısıyla, bu enerji projeleriyle
birlikte sulamalara ağırlık veriyoruz. Bununla ilgili hem
"Manyas Modeli" dediğimiz model hem de Ziraat Bankasıyla
Tarım Bakanlığının ve Devlet Su İşlerinin ortaklaşa yapacağı bir
çalışmayla, sulama projelerine öncelik vererek hedeflerimizi
öne çekiyoruz. Su için hedefimiz 2023 yılıydı, fakat hem Yenilenebilir
Enerji Yasası'nda hem de bu yeni sulama projeleriyle ilgili hazırladığımız
modelle, biz, on yıl erkene çekiyoruz, 2023 yılındaki, yani cumhuriyetin
100'üncü yıl dönümünü hedef olarak aldığımız tarihi 2013 yılına
alıyoruz. Son damlasına kadar suyumuzu, hem enerjide hem sulamada
hem içme suyunda, 2013'e kadar, son damlasına kadar bütün potansiyelimizi
inşallah kullanacağız. Burada çok yoğun bir çalışma içindeyiz. Zaten,
bu yasa da -dikkat ederseniz- yap-işlet ve yap-işlet-devretlerdeki o
daha evvel eleştirdiğimiz konulara çözüm getirici bir model olduğu
için bu yasayı getirdik. Böylece, aşağı yukarı 6-7 milyar dolarlık
da büyük bir avantaj sağlamış olacağız.
Bu bakımdan, su gibi
önemli bir konuda Meclisimiz çok önemli bir yasayı gerçekleştirmiş
olduğu için de hepinize ayrıca teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakana
teşekkür ediyoruz.
Yeniden, kanunun hayırlı
olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.15
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.33
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90'ıncı Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Kanun tasarı ve tekliflerini
görüşmeye devam edeceğiz.
5'inci sırada yer
alan, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu…
5.- Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları (1/1295) (S. Sayısı: 1357)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
6'ncı sırada yer alan,
Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan ve 2 Milletvekilinin; Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi
ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine başlıyoruz.
6.- Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan ve 2 Milletvekilinin;
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim
Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/988) (S. Sayısı: 1392) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 1392
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Anavatan Partisi Grubu
adına Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Güler.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün, yine bir değerli arkadaşımızı kaybettik. Kendisine Allah'tan
rahmet, ailesine başsağlığı ve Cumhuriyet Halk Partisi ailesine
de başsağlığı diliyorum.
Evet, yine bir kanun…
Aslında, Parlamentonun beşinci yılında, Cumhurbaşkanlığı süreciyle
ilgili bu kamuoyu tartışırken, aslında farklı bir kanun göz ardı
edilmek üzere, tartışılmadan kamuoyunun önünde, maalesef, göz ardı
edilmekte.
Evet, dikensiz bir gül
bahçesi istenmekte. Nihayetinde, Halk Bankası ve Ziraat Bankasında,
kanun değişikliğinde anonim şirket olarak değerlendirilip ve orada
çalışan personelin de yarınlarda rahatlıkla çıkarılabilmesi ve
bankanın da, özellikle altını çiziyorum, yüzde 25'inin halka arzıyla
ilgili ciddi bir süreç yaşanmakta ve bu da halka taşıtılmakta, geriye
kalan yüzde 75'inin de yarınlarda, en kısa sürede blok satışıyla yabancılaşmanın
önü açılmakta.
Evet, bankacılık sektörü,
ciddi bir, stratejik bir sektörümüz ve her geçen gün, Türkiye'de İMKB
dediğimiz İstanbul Menkul Kıymetlerdeki hisse oranlarını da göz
önünde bulundurarak, Türkiye'deki bankacılık sektörünün yüzde
40'ı bugün yabancıların elinde.
(x) 1392 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Gelişmiş ülkeler dediğimiz,
Amerika da dâhil olmak üzere, Avrupa'da da değişik oranlara istinaden
yüzde 10 verdiği zaman yabancılaşma oranı, SOS işaretleri verir. Ama,
maalesef, bugünkü AKP'ye bakıyorum, IMF'in direttiği konular üzerinde,
hiç de, sorumsuzca diyebileceğimiz, korkusuzca, pervasızca bankacılık
sektöründeki bu yabancılaşmanın önünü açmakta. Kendilerini hayretle
tebrik ediyorum, kutluyorum! Bu kadar bir görev eri olarak, görev adamı
olarak kendilerini telakki edip, bu konuda kanun teklifinin de altyapısını
yaratmalarından dolayı kutluyorum! Ama, halk bunu unutmayacak.
Bugün stratejik önemi
olan bankacılık sektöründe, eğer, siz, bu yabancılaşmaya göz yumduğunuz
müddetçe, yarınlarda neler olabilecek, onun altını çizmek lazım. Bugün,
müteahhitlerimizin büyük bir kısmı, özellikle uluslararası alanda
ihaleye girdiği zaman, en önemli göstergelerden, daha doğrusu talep
edilen formlardan bir tanesi veya norm standartlarından bir tanesi
teminat mektuplarıdır ve teminat mektupları karşısında kimden
alacak? Bankacılık sektöründen. Ee, yerli bankacılık ve yerli sermaye
teşvik etmeyeceğine göre, ne yapacak? Bugünkü yabancılaştırılan
banka da diyecek ki: "Gidin bir garantör banka bulun, biz de ona
göre yeniden verelim." diyecek, yani maliyet artacak ve bu ülkede
uluslararası alanda da rekabetin önü kapanmış olacak. Sadece uluslararası
mı?
Peki, Türkiye'nin çıkarmış
olduğu büyük ihalelerde, uluslararası müteahhit kurumunda veya
çeşitli kurumların da yaratacağı rekabette ne olacak? Orda da sınıfta
kalacak. Yalnız, stratejisi, zaten önemi buradan çıkıyor. Bankacılık
sektörü hazır bir lokma. Türkiye'de son zamanlarda bankacılık sektörünün
bu kadar cazip olmasının altında en büyük sebep çok basit: Hazır bir
pasta, bu pastadan havuduyla almak. Bu konuda da zaten kredi kartları
başta olmak üzere, yani tefeci kadar insafsız diyebileceğimiz
yüzde 6, yüzde 7'lerde ortalama, tüketici kredisinde yüzde 1,5'ların
uygulandığı bir ülkede, başta devlet tahvilleri yüzde 19,5; yüzde
20 civarında olan bir ülkede sadece hazır olan devlete vermek, görevi
o; yoksa, girişimciyi, müteşebbisi teşvik etmek değil.
Bankacılık Türkiye'de,
en önemli unsurlarından, hazır pastadan payını, alabildiğini alabilmek,
ama, o zaman, biz siyasiler üzerimize düşeni, gerekeni yapmak zorundayız.
Bugün, Ziraat Bankası ve Halk Bankası, evet diyebilirsiniz, zaman
zaman da diyorsunuz: "Esnaf mı kaldı ki, Halk Bankası olsun? Çiftçi
mi kaldı ki, Ziraat Bankası olsun?" Doğru, size göre sorun bitmiştir.
Okullar da olmasa millî eğitimi de kolay yöneteceksiniz. Bu konuda
da kutluyoruz, karneniz bu konuda da son derece iyi; yani, başarısızlığın
anlamı.
Biz de diyoruz ki, bugün,
Ziraat Bankası ve Halk Bankası kendi asıl üzerine düşmesi gereken
görevi yapması gerekirken, bugün hatırlayın, enflasyonun yüzde
100 olduğu dönemlerde… Size göre çok rakamsal anlamda isyan ettiğiniz
veya işinize geldiği zaman bu rakamları hep kullanırsınız. Ama, o
dönem dahi Halk Bankası, esnafına enflasyonun altında kredi verirdi.
Ziraat Bankası enflasyonun altında teşvik, yani, çiftçiyi, esnafı,
köylüyü mağdur etmemek için teşvik amacıyla kredi verirdi. Bugün
ise, tüketici kredileri, inanın, esnafın aldığı kredilerden daha
ucuz. Tüketici kredileri, çiftçiye verdiğiniz ziraat kredilerinden
daha ucuz. Yani, kısaca, bugün ülkenin yüzde 35'i çiftçilikle geçiniyor.
Avrupa Birliğinin size dayattığı "Bu oran çok fazla; yüzde 15'e
düşürün." Yüzde 20'si ne oldu? Kaderiyle baş başa kaldı, isyan
etti. İşte, bizim Mersin'imizde narenciye üreticileri tekrar sıkıntılı.
İşte, Karadeniz'de fındık üreticileri, nihayetinde tütün; yani, Türkiye'nin
her tarafında çiftçiyi, köylüyü perişan ettiniz ve bugün elinde kalan
Ziraat Bankasının da yabancılaşması için zemin yaratmaktasınız.
Biz, Anavatan olarak diyoruz ki: "Özelleştirmeye evet, ama, yabancılaşmaya
hayır." Bugün stratejik önemi olan, sadece sizin zaman zaman
övündüğünüz "İşte, şu kadar özelleştirme yapıldı ve yabancı
sermaye geliyor." dediniz. Ne olur; hepsi hazır lokmaya geldiler.
Hangisi yeni bir yatırım yaptılar? Hangisi yeni bir girişim için yatırım
sürecine girdiler? Ama, siz bunları göz ardı etmeye, daha doğrusu,
bilgi edinmemek uğruna, vicdanınızla karşı karşıya gelmemek uğruna,
ne geliyorsa önünüze, evet diyorsunuz.
Bugün, bankacılık
sektörünün yarattığı girdap diyebileceğimiz ve Türkiye'nin stratejik,
özellikle Ziraat ve Halk Bankası konusunda… Evet, özelleştirme iki
türlü yapılır: Birisi katma değer üretmek içindir, birisi rekabet
yaratmak içindir. Sadece mülkiyet satışı ve imtiyaz satışı değildir,
ama, siz, imtiyaz satışı hâlinde olayı görüyorsunuz, sadece para
olarak görüyorsunuz ve bugün, Ziraat Bankasında ve özellikle de
Halk Bankasında çalışanların da önünü açabilmek, daha doğrusu, istihdamı
artırmak yerine, tam tersine, bunları alabilecek, Halk Bankası veya
Ziraat Bankasını, daha doğrusu, verdiğiniz siparişle… Bunlar sipariş
kanunları. Birilerinin adresi de belli, ama, buna istinaden, dikensiz
gül bahçesi gibi bunları teslim etmek.
Özel bir önemi olan
Halk Bankası ve Ziraat Bankası konusunda gerek kamusal alanda ve
gerekse tüm maddi birikimlerine baktığımızda, yüzde 25'in önünün
açılması, yani, yüzde 25'ini halka taşıtacaksınız, geriye kalan
yüzde 75'i de blok olarak satacaksınız. Hayır diyebilir misiniz?
Hükûmet burada. Eğer AKP'nin buna hayır diyebileceği bir şey varsa,
buyurun, gelsin, bizi de, kamuoyunu da aydınlatsın. Keza, Ziraat
Bankasını da, adı belli olduğu söyleniyor, çünkü, veriler hep sonradan
teyit ettiriyor.
Çiftçinin hâlini unutmadan,
daha doğrusu hiç hatırlamadan, ama, bu yıl seçim yılı, çiftçi de sizi
hatırlamayacak; inanın, esnaf da sizi unutmayacak. Bu yaptıklarınızı,
dört gözle seçim sandığından hesabını soracak. Bu süreç içerisinde
çiftçinin perişan hâlini, köylünün, esnafın perişan hâlini bu halk
kendisi unutmayacak, çünkü, cebi yanıyor. Bir derece üretmek isteyen,
ne namerdine ne de merdine muhtaç olmamak için onurlu bir yaşam mücadelesi
veren bu kitlemiz, ama göz ardı edildi.
Size IMF'in ve Dünya
Bankasının dayattığı kanunları birer birer çıkarıyorsunuz. Seçim
dönemine girdik. Bu dönem çıkartmayın, bir dahaki dönem zaten çıkarma
şansınız olmayacak, ama, yine de, IMF'in size dayattığı konuda, siz
üzerinize düşen görevi en iyi şekilde yaptığınızı görüyoruz. Ha,
kamuoyunun Cumhurbaşkanlığıyla oyalandığını düşünüyorsunuz,
bunları göz ardı edeceğini zannediyorsunuz. Siyaset de buna odaklanmışken
biz bu kanunları, söz verdik çıkartırız diye düşünüyorsunuz. Hatırlayın,
Sayın Başbakan, Halk Bankasıyla ilgili önce "Blok mu satalım?"
"Ben, seçimde satar mıyım?" dediniz. Ama, iki gün sonra, başta
da Maliye Bakanı bu konuda "Hayır, satılacaktır, önce yüzde
25 ile halka arz niyetiyle -asıl niyetiniz zaten belli- gerisini
blok satmak…" İfade ettiğimiz gibi, bu, sipariş kanunlar; kime
verilecek belli aslında; ama, buna karşın yine de diyoruz ki -yabancılaşmanın
altına dikkat çekiyoruz- gerek bankacılık sektörü ve gerekse bunun
iştirakleri olan çiftçi, köylü ve emekli diyebileceğimiz, özellikle
bu Türkiye'nin yüzde 35 nüfusunu istihdam eden, tarıma dayalı ve orman
köylüsü de dâhil olmak üzere esnafını da düşündüğümüzde milyonların,
yani, bu ülkede 70 küsur milyon nüfusun yüzde 40'ına varabilecek
bir nüfus. Ee insaf deriz arkadaşlar. Bu kadar ülkenin iki değerli kurumu
kaldı. Siz, özelleştirme ile satmayı eş değer tutuyorsunuz. Göz ardı
ettiğiniz nokta, bu köylünün, bu çiftçinin sonraki nelerle karşılaşabileceği.
Zaman zaman diyorsunuz ki: "Bankacılık sektörü. Ya, ben gerekirse
Merkez Bankası aracılığıyla da satarım, ne de olsa çiftçiye, esnafa,
köylüye ucuz kredi vermeyecek miyim? O da bir bankacı." Bu iş bu
kadar basit değil, bu, bu kadar basit değil. Eğer özelleştirecekseniz
esnafına verin. Esnaflar birliği var, talip bu konuya. Eğer satacaksanız yine,
zirai donatım, daha doğrusu çiftçiler derneği var. Bu konuda samimi
olun, yani, istihdam yaratın. Nedir? Tarımı destekleyin, teşvik
edin, köstek olmayın; ama, öyle bir niyetiniz yok.
Tabii ki, ithalata
bağımlı bir Türkiye ihracat cenneti oldu zannediyorsunuz. Eskiden
yüzde 70 küsuru, Türkiye'de ihracatta katkı payı varken, katma değer
üretirken, bugün yüzde 30'a düştü. Yani, ara mallar dediğimiz her şey
dışarıdan gelmekte ve bu yüzden de çiftçi ve köylü bugün yeşil kart
bağımlısı hâline geldi, milyonlarca insanımız, 13 milyon insan. Bu,
küçük bir rakam değil, bir kişi değil, iki kişi değil veya bir gün değil,
iki gün değil. Yıllardır sadece iaşeye bağımlı bir kitle yarattınız.
Bu, övünülecek bir rakam değil. Bu yüzden, üreten kitlenin önünde engel
olmayın. Yapacağınız şey teşvik etmek, planlı yapılanma. Bugün ülkede
şehirleşme, bugün ülkede en azından beş ve on yılını görebilecek
bir süreç, ama, siz, sadece Türkiye'nin birikimlerini, Türkiye'nin birikimi,
seksen yıllık cumhuriyet birikimlerini bir kalemde satmaya, biraz
da maliyetin üzerinde satış yaptığınızda da övünüyorsunuz, ama,
görünen o ki, unutmayın, özelleştirmenin sadece adı rakam değildir,
bir bütün olarak algılayın ve çiftçinin de, bugün milyonlarca çiftçinin,
bir tane değil, iki tane değil, Ziraat Bankasında bekledikleri
var, ama, sizler hayal kırıklığına uğrattınız ve bu konudaki yaptığınız
icraatın temeli, anlatmaya çalıştığımız gibi, birileri istedi,
siz de bu kanunları çıkartıyorsunuz. Bunun adı belli, IMF.
Siz seçim döneminde,
2002 öncesi, hatırlar mısınız ya da biz halka hatırlatalım -halkımız
unuttuğundan değil- IMF'i dışlayacağınızı ifade etmiştiniz, IMF'e
hayır demiştiniz, ama, bugün IMF'in verdiği her görevi layıkıyla,
liyakat içerisinde, son derece görevinizi yapmanın herhâlde huzurunu
yaşıyorsunuz. Biz de diyoruz ki, bu ülkenin kaderi başkalarının
elinde olmasın, ülkenin kaderine kendimiz sahip çıkalım ve her geçen
gün bu attığınız kanunlarla ülke sefalete ve yoksulluğa doğru gitmekte,
üretmeyen bir toplum tüketen bir topluma dönüşmekte ve en önemli kriterlerden
biri de, işte, kredi kartları… Siz milletvekillerinin içerisinde
de kredi kartzede olduğunu hepimiz biliyoruz. Herkesin cebinde
en az iki üç tane kredi kartının yarattığı tahribatı göz ardı etmeyin
ve sürece bir bakın.
Bu ülkenin üretmeye ihtiyacı var. Tek
bir şey üretmeyecek, o da mazeret, ama, mazeret üretme konusunda da
sizleri kutluyoruz ve ciddi anlamda, beş yıldır iktidar olduğunuzu
unutup sadece geçmişe atıfta bulunarak, sadece mazeret üreterek,
geçmişi karalayarak kendinizi akladığınızı zannediyorsunuz,
ama, halk bunu unutmadı. Anayasa'yı değiştirecek çoğunluğu vermesine
karşın, işte yaşanılan bugün cumhurbaşkanlığı meselesi… Bu süreç bir günlük değil. 2002'de, tabii ki, halk, burada,
Anayasa'yı değiştirecek çoğunluğu verirken size, bu fırsatları
iyi değerlendirin… Ama, bu fırsatları siz ganimet
olarak algıladınız, ama, halkın yararına kullanmaktan imtinayla
kaçtınız. Ha, belirli güçlerle iş birliği, belirli güçlerle
meşruiyeti aradınız ve milyonları yok saydınız. Biz
de diyoruz ki, bugün Cumhurbaşkanlığı da dâhil olmak üzere, hâlâ elinizde,
topluma, giderayak halka hizmet etme şansınız var ve bu kanunlar
halkın yararına değil. Halk, bunun farkında.
Halk da hesap sormak istiyor, tabii ki sandığı dört gözle merak ediyor
ve sizin ne zaman… Aşağı yukarı en fazla 4 Kasım diyebileceğimiz,
burada altı aylık bir süreç var. Ülke de geri saymaya başladı ve bu konuda da ciddi anlamda
ülkenin alternatifi olabilecek umutlara sığınarak sizden hesap
soracağını unutmayın.
Gerek Ziraat Bankası
ve gerek Halk Bankası, eğer katılımcı demokrasi anlayışı içerisinde
olsaydınız, bugün bu temsilcilerle, sivil toplum örgütleriyle görüşüyor,
"hayır" cevabını nasıl aldığını iyi bilirdiniz. Halka rağmen siyaset
yapmayı, halka rağmen kanun çıkarmayı marifet kıldınız kendinize.
Niye? Tek başına verilmiş olunan
çoğunluğa istinaden, güvenerek, ama, tek başına çoğunluk da yetmiyor.
Nihayetinde ülkeyi getirdiğiniz, gerginlik.
Cumhurbaşkanlığı kavgası niye olsun bu ülkede, niye
olsun? Niye gerginlik yaratılsın? Ama, bu süreci eğer geçmişte… 2002'de aldığınız yetkiyi,
belki hukuken meşru diyebileceğimiz, ama siyaseten meşru olmayan
bir sürecin içerisinde boğulup kalmaktasınız. Adaylarınızı dahi
açıklamakta zorlanıyorsunuz. Peki 25'inden sonra ne olacak? En son,
adaylar açıklanmayacak mı? Bu, kamuoyu tarafından bilinmeyecek
mi? "Ya, ne yapalım, işte 25'inden sonra aday başvurusu yok, seçeceğimiz
bunlar, seçmek zorundayız" gibi bir dayatma içerisine mi gireceksiniz?
Ama yanılıyorsunuz. Bu ülkeyi germeye, bu ülkeye zarar vermeye
hakkınız yok. Sadece ülkeye çözüm bulmak hepimizin görevi olduğu
gibi, başta da iktidarın. Bu konudaki niyetinizi görüyoruz.
Kısaca, fırsatı ganimet
anlayışı içerisinde, "ne olacak, dün nasıl olduysa, sizler de
böyle geçirdiniz, bu Meclis böyle seçti Cumhurbaşkanını" deyip, geçmişe atıfta bulunarak siz de
fırsatı ganimet olarak göreceksiniz, ama çözüm değil. Eğer o koltukta
otururken, rahat ve huzur içerisinde bireysel çıkarınızı düşünecekseniz
yanılırsınız. Yapacağınız şey, ülkeye hizmet etmek. Gelin, bu kanunu
geri çekin. Bu, ne insafa ne vicdana sığar. Türkiye'nin yaşadığı bu olayda eğer çiftçisini ve
köylüsünü de düşünecek olursak, bu kanun da dâhil olmak üzere, Ziraat
Bankası ve Halk Bankasının daha verimli kılınabilmesi için…
Dinlemeye ihtiyacınız
yok. Ben burada halka sesleniyorum. İnanıyorum ki, buradan, halkımız
bizi dinliyor ve mesajımızı halk anlamakta gereken özeni, itinayı
gösteriyor.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Özelleştirme değil…
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- Bu kanunda ne var?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Kanunda, iyice okuyun da neyin var olduğunu iyi hatırlayın. Bir daha
hatırlatalım: Yüzde 25'i halka arz. İkincisi…
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Yok, alakası yok.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Bakın, müsaade edin.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Sen okumamışsın kanunu.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Okuduk kanunu, net olarak söylüyorum.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Eleman alımı, başka bir şey değil.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Hayır…
BAŞKAN - Sayın Tutan,
lütfen… Siz zaten konuşacaksınız.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- İkincisi, yabancılaştırma sürecinin içerisinde, Halk Bankasındaki
personel kanununu çok rahat çıkartabilmek için ciddi bir fırsat olarak
algılıyorsunuz, ama, sizleri yürekten kutluyoruz! Biz de diyoruz
ki, evet, özelleştirme Anavatanın mimarı olduğu bir anlayıştır,
ama, bu sizin gibi değil, bunu herkes bilsin ve biz, daha verimli kılınabilmesi
için gerekli yasal zeminlerin altyapısını yaratmaya hazırız,
ama, Ziraat Bankası ve Halk Bankası gibi iki güzide kurumun korunması
ve yaşatılması, ülkeye daha verimli hâl, daha verimli ve bereketli
günlerin özlemi içerisindeyiz. Eğer, siz sivil toplum örgütleri
içerisinde diyaloga girmiş olsaydınız, bugün, bu kanun süreci içerisinde
baktığımızda, bunun altyapısını yaratmamış olurdunuz. Biz de diyoruz
ki, ülke olarak hassasız. Kurumlara sahip çıkmak hepimizin görevi
ve hele iktidarın icraatlarının günahı da sevabı da sizlerin olacak
ve halk da bu seçim döneminde gereken mesajı ve dersini verecek.
Biz de diyoruz ki, Ziraat
Bankasındaki yapılanma ve Halk Bankasındaki yapılanmanın amacı
belli. Kanunu iyi okuyun lütfen ve bu süreç içerisinde anonim şirket
olarak dönüştürülerek ve buradaki personel tasarrufunu ve şirkete
uygun olarak da, yarınlarda, her geçen gün, aslında istihdamın artırılması
gerekirken, tam tersine depo ve hele de seçim döneminde olunan bir
ortamda, yapmak istediğiniz, hele kadrolaşma süreci içerisinde
halkın umutlarını, duygularını sömürmeye devam edeceksiniz. Bu
konuda da becerili ve başarılısınız. Biz de diyoruz ki, Halk Bankası
ve Ziraat Bankası gibi güzide kurumların yaşaması ve bu ülkenin
ihtiyacı olan bu kurumların, sivil toplum örgütleriyle beraber,
katılımcı bir anlayış içerisinde yönetim ve çağa uygun bir yasal
zemin hazırlanması gerekmektedir. Biz "dokunmayın" diyoruz
ve gücümüz yettiği müddetçe, kamuoyunu aydınlatmak bizim görevimiz,
ama, iktidar burada gelip tabii ki gereken her şeyi söyleyecek ve
seçim dönemi içerisinde, bu icraatlarınızı, giderayak yaptığınız
icraatları da unutmayacaktır. Bu kanunun tekrar gözden geçirilerek
ve özellikle de özelleştirme diyebileceğimiz -daha doğrusu satış,
aslında özelleştirme de değil- ama, bu konuda şimdiden altyapısı
yaratılmakta ve bu kanun, inanıyorum ki kamu vicdanında huzursuzluk
yaratacaktır ve kamuoyu da bu duyarlılığını her alanda gösterecektir.
Bu kanunun tekrar geri çekilmesini öneriyoruz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Güler.
İkinci konuşmacı,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın
Mehmet Emin Tutan.
Sayın Tutan, buyurun.
( AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1392 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye
Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
tümü üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın başında,
tekraren, bugün kaybettiğimiz çok değerli Bursa Milletvekilimiz,
Meclis Başkan Vekilimiz Ali Dinçer'e Cenabıhak'tan rahmet, sevenlerine
başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlar,
kanunun gerekçelerini açıklamadan önce, benden önce burada söz
alan çok değerli ANAP sözcüsü arkadaşımın konuşmalarına birkaç cevap
vermek istiyorum. Üzülerek ifade ediyorum ki, değerli sözcü kanunu
ya okumadı ya gerekçelerine bakmadı ya da önüne verilen bir notu
burada okudu.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
- Not okumadım dostum, yüreğimizdekileri söyledik.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla)
- Kanun, verdiğimiz kanun teklifi, verdiğim kanun teklifi, değerli
arkadaşım, özelleştirmeyle ilgili falan değil; iyi okursanız, bu
teklif, sadece, Halk Bankasına ve Ziraat Bankasına eleman alımını
düzenliyor. Şimdi, siz dediniz ki, efendim, bu Halk Bankasını, Ziraat
Bankasını özelleştirmeyin. Bir kere, ben bir şey söyleyeyim size.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
- Hazırlığını yapıyorsunuz.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
- Bu, onun altyapısı.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla)
- Size bir şey söyleyeyim: Bu, gerek Halk Bankasının gerek Ziraat
Bankasının özelleştirilmesiyle ilgili adım sizin Hükûmetiniz zamanında
atıldı kardeşim. ANAP Hükûmetinin zamanında atıldı bu adımlar.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
- Konjonktürel düşüneceksiniz, konjonktürel.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla)-
Yani, siz kendinizi mi inkâr ediyorsunuz?
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
- Biz kendimizi inkâr etmiyoruz.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, üzülerek görüyorum. Bu hafta rahmetli Turgut
Özal'ın ölüm yıl dönümü. Kendisini minnetle ve rahmetle anıyoruz. Ama,
zannediyorum, bu konuşmayı duysaydı kemikleri sızlardı. Biz, özelleştirmeyi
ANAP'la öğrendik, rahmetli Özal'la öğrendik. Ama, şimdi onun partisinin
bir sözcüsü, kendi hükûmetleri döneminde özelleştirmeye açılan bu
bankalarla ilgili, geliyor, "Bu kanun teklifini geriye çekin."
diyor. Oysa, kanun teklifi özelleştirmeyle ilgili falan değil. Birazdan
açıklayacağım gerekçelerini. Umuyorum, hem sizler hem de Değerli
Arkadaşım bu kanunun ne olduğunu öğrenir.
Diğer bir konu:
"Sipariş kanun çıkartıyorsunuz. Nereye özelleştireceğiniz,
nereye peşkeş çekeceğiniz -neredeyse- belli." dedi. Bunu da
şiddetle reddediyorum. AK Parti Hükûmeti döneminde yapılan özelleştirmeler
kapı arkasında yapılmaz, hepsi çatır çatır milletin önünde yapılır.
Yani, Hasan değil, basan alır! Bunu da çok iyi bilin.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
- Zaten o mantıkla gittiğiniz için parası olanlara her şeyi veriyorsunuz.
Ülkeyi satıyorsunuz.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, 4603, 4684 ve 4743 sayılı Kanunlarla, kamu
bankalarının yeniden yapılandırılması ve özelleştirilmeye hazırlanması
amaçlanmıştır. 4603 sayılı Kanun diyorum. Değerli arkadaşlar, bu
Kanun, demin de anlattığım gibi, içinde ANAP'ın da bulunduğu geçtiğimiz
koalisyon döneminde çıkarılmış bir kanun. Bu 4603 sayılı Kanun'a tabi
kamu bankaları, gerek personel istihdamı ve gerekse diğer işlemlerinde
kârlılık ve verimlilik ilkeleri doğrultusunda hareket eden, sektördeki
diğer özel bankalardan farkı olmayan, tamamen Bankacılık Kanunu
ve Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre işletilen anonim şirket
niteliğinde olup, KİT statüsünden çıkarılmıştır. Bu Kanunlara istinaden
hâlen gerek Ziraat gerek Halk Bankası personeli, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu ve 399 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname'ye tabi
olarak görev yapmamaktadır. Bu düzenlemelerle, bankada özel hukuk
hükümlerine tabi olarak çalışan mevcut personel ile yeni istihdam
edilecek personel, 4857 sayılı İş Kanunu hükümlerine tabi olacaktır.
Nitekim, 4603 sayılı Kanun'un amir hükmü gereğince tüm personele
hizmet sözleşmesi sunulmuş, bu statüde çalışmak istemeyen personelin
başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakli sağlanmıştır.
Personelin hukuki
statüsü zaman zaman tartışma konusu olmuştur. Ancak, Anayasa Mahkemesinin
aldığı kararlarda, özel hukuk kurallarına göre faaliyet gösteren
söz konusu bankaların personelinin, Anayasa'nın 128'inci maddesi
kapsamında kamu görevlisi olarak nitelendirilemeyeceği açıkça
belirtilmiştir. Diğer taraftan, 4603 sayılı Yasa'nın 2'nci maddesinin
üçüncü fıkrasında, "Yeniden yapılandırma sürecinde bankalarca
özel hukuk hükümlerine göre yeni istihdam edilecek personele ilişkin
usul ve esaslar Bakanlar Kurulunca belirlenir." denmiş, bu çerçevede
hazırlanan 2001/2202 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'nın 2'nci maddesinin
ikinci fıkrasında da, bankaların yeniden yapılandırma sürecinde
özel hukuk hükümlerine göre yeni istihdam edilecek personelin sayısının,
bankaların mevcut personel sayısının yüzde 1'ini geçemeyeceği hüküm
altına alınmıştır. Ancak, yapılandırma dönemi içerisinde meydana
gelen gelişmelere paralel olarak bankacılık sektörünün hızla büyümesi,
kamu bankalarından başka kurumlara nakledilen personelin yanı
sıra emekli olan personel sayısının hızla artması, günün şartlarına
göre personel alımını düzenleyen Bakanlar Kurulu kararında değişikliğe
gidilmesine neden olmuş ve 2004/7682 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'yla
personel alımına ilişkin usul ve esaslar yeniden düzenlenmiştir. Ancak,
bu düzenlemeye karşı, başka kurumlara nakledilen personel, Danıştay
5. Daireye dava açmış ve Danıştay Daireler Kurulu, bu Bakanlar Kurulu
kararının yürütmesini durdurmuş ve bu nedenle de yeni bir düzenleme
yapılamadığından, bankalara personel alımı fiilen durmuştur.
Mevcut kamu bankalarına
yeni personel alım imkânı ortadan kalktığı Mayıs 2006'dan günümüze
kadar olan dönemde bankacılık sektöründeki hızlı büyümenin altını
çizmek gerekir. Zira, bu dönem içerisinde sektörde faaliyet gösteren
bankaların büyüme stratejileri şube ve buna bağlı olarak personel
sayılarının hızla artırılması yönünde olup, kısa vadedeki bu
stratejilerini gerçekleştirebilmeleri, sektördeki diğer bankaların
KOBİ bankacılığının ön plana çıkmış olması, bu konuda sektörün öncüsü
konumundaki gerek Halkbankın gerekse Ziraat Bankasının yetişmiş
insan gücüne talebini artırmaktadır.
Ben, burada, büyüklükleri
de çok kısaca anlatayım: Aktif büyüklükleri, gerek Ziraat Bankasının
gerek Halk Bankasının, neredeyse, yüzde 100 artmıştır kredi hacimlerindeki
genişleme fevkalade artmıştır.
Bu dönemde personel
hareketlerine baktığımızda… Halk Bankasından bir örnek vereyim:
Halk Bankasından başka kurumlara nakledilen 6.649 personelin yanı
sıra, 5.629 personel emeklilik, istifa, vefat gibi nedenlerle Bankadan
ayrılmıştır. Aynı dönemde 3.785'i Pamukbanktan devrolmak üzere atanan
personel sayısı 5.175 olup, atama ve devir yoluyla gelen personele
rağmen personel sayısındaki azalma, dönem başına göre, 7.103'e kadar
ulaşmıştır.
Yeni eleman alımının
yapılamadığı Mayıs 2006'dan 31/12/2006'ya kadar olan dönemde yine
Halk Bankasından ayrılan personel sayısı 415'tir. Yine, bu bankalarımızda
emekliliği gelmiş olan binlerce personel bulunmaktadır.
Diğer bankalarla karşılaştırdığımız
zaman, söz gelimi, Halk Bankasından yine örnek vereyim: Hâlen Halkbankta
şube başına düşen personel sayısı 18. Halk Bankasında mevcut personelden
2.729'u emeklilik hakkını elde etmiş. Emekli oldukları takdirde, şube
başına düşen personel sayısı neredeyse 15'e inecek. Bu sayı İş Bankasında
21, Yapı Kredide 23, Vakıfbankta 24, Garanti Bankasında 25'tir.
Yine, bildiğiniz gibi,
Halk Bankasının yüzde 25'inin halka arzı
çalışmaları var. Eğer personel alımıyla ilgili bu yasayı geçiremezsek,
halka arzda da büyük bir sıkıntıyla karşılaşma durumundayız.
Değerli arkadaşlarım,
yine, ANAP sözcüsü arkadaşımızın -özellikle vurguladığı- işte,
"esnaf ne yapacak Halk Bankası kapandıktan sonra, çiftçi ne yapacak"
şeklinde eleştirileri vardı. Tabii, bu perişan edebiyatını bir kenara
bırakıyorum; çünkü, her çıktıklarında, hangi kanun görüşülürse
görüşülsün, hep aynı eleştiriler, aynı sözler söyleniyor. Ancak,
şunu unutmayalım -ki, halkımız da unutmuyor, esnafımız da unutmuyor,
çiftçimiz de unutmuyor- biz iktidara geldiğimizde yüzde 50'lerde,
yüzde 60'lardaydı kredi faizleri.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
- Enflasyon kaçtı? Enflasyona göre kıyaslayın!
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla)
- Bugünse yüzde 20'lerin altına inmiştir. Yüzde 15'lerdedir esnafımızın
kredi faizleri. Çiftçilerimizin de yüzde 10'un altına kadar, bildiğiniz
gibi, kredi faizleri düşürülmüştür. Bunları, elbette ki bizleri
dinleyen gerek esnafımız gerek çiftçimiz gerek KOBİ'lerimiz çok
iyi görüyorlar.
Yine, bizden önceki
dönemde Halk Bankasının, Ziraat Bankasının görev zararları ayyuka
çıkmıştı. Bunları da çok iyi görüyorlar. Bugün, işte sizin o bahsettiğiniz
Halk Bankası, o bahsettiğiniz Ziraat Bankası Türkiye'nin gerçekten
en güçlü, en güvenilir bankaları hâline geldi tekrar. Bundan beş yıl
önce Türkiye'de bankalar kapanıyordu, bankaları satışa çıkarsanız
alan yoktu, 100 milyon dolara kapanın elinde kalırdı bankalar, bugün,
çok şükür, bütün dünya devlerinin gözü bankalarımızın üzerinde,
"acaba Türkiye'den bir banka alabilir miyiz" telaşı içerisindeler.
İşte bu, bizim…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Hangi sebeple? Niye, niye, onu söylesene.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla)
- Çünkü Türkiye'ye güveniyorlar, çünkü AK Partiye güveniyorlar.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Çok faiz veriyor da ondan, değil mi?
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla)
- Büyük Türkiye'yi onlar sizden daha iyi görüyorlar Değerli Milletvekilim.
Sizden daha iyi görüyorlar onlar büyük Türkiye'yi.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Bankaya talep niye olur, onu söyle.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) - Şunu unutmayın, sermaye güvenli olan
yere gelir, sermaye istikrarlı olan yere gelir.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Boş ver onu sen, banka niye satın alınır?
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla)
- Onlar Türkiye'deki istikrarı, Türkiye'deki güveni sizlerden çok
daha iyi görüyorlar, hiç endişeniz olmasın. Dediğim gibi, beş yıl
öncesi ile bugünü karşılaştırırsanız bunu çok daha iyi siz de görürsünüz,
ama görmek isteyene tabii.
Değerli arkadaşlarım,
zamanımın hepsini kullanmayacağım, ezcümle, bu kanun teklifiyle
neyi amaçladığımızı tekrar anlatmak istiyorum, çünkü bazı arkadaşlarımız,
dediğim gibi, kanunun neyi getirdiğini dahi anlatamadılar.
Değerli arkadaşlarımız,
amaç şudur: Kamu tüzel kişiliği konumundan çıkarılıp özel hukuk hükümlerine
tabi anonim şirket statüsüne geçen Ziraat Bankası ve Halk Bankasının,
yeni personel alımında özel hukuk hükümlerine tabi olarak muhtarlık
kazanmasıdır. Yani, bu yasayla şunu getiriyoruz: Yeni personel
alımlarında, yönetim kurullarınca belirlenen usul ve esaslara göre,
gerek Ziraat Bankası gerek Halk Bankası personel alacaktır diyorum.
Beni sabırla dinlediğiniz
için hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Tutan.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi.
Sayın Hamzaçebi'nin
şahsi söz isteği de var, birleştiriyorum.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kamu Bankalarıyla İlgili Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Sözlerime başlarken hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan
önce, bugün kaybettiğimiz Bursa Milletvekili ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili Sayın Ali Dinçer'e Allah'tan rahmet diliyorum;
ailesine, yakınlarına, tüm milletvekillerine ve milletimize sabır
ve başsağlığı diliyorum.
Biraz önce kanun teklifinin
tümü üzerinde söz alan iki parti grubuna mensup arkadaşlarımı dinledim.
Teklifin içeriği üzerinde bir anlaşmazlık olduğunu gördüm. Anavatan
Partisi Grubu adına konuşan arkadaşımız, teklifin, kamu bankalarının
özelleştirilmesine ilişkin bir teklif olması nedeniyle bu yönde
bir değerlendirme yaptığını ifade ettiler; AKP Grubu adına söz alan
arkadaşımız da, teklifin, kamu bankalarının özelleştirilmesiyle
bir ilgisi olmadığını, bu bankalara personel alımıyla ilgili bir
teklif olduğunu ifade ettiler.
Ben, bu konuda biraz
daha farklı bir görüş ifade edeceğim, değerlendirmeyi yüce Meclisin
takdirine bırakacağım.
Şimdi, bu teklif, 2000
yılının Aralık ayında çıkarılmış olan 4603 sayılı Kanun'da değişiklik
yapılmasını önermektedir. 4603 sayılı Kanun, kamu bankaları olan
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası ve o zaman
var olan Türkiye Emlak Bankasının öncelikle yeniden yapılandırılması
ve bu yapılandırma sonrasında da özelleştirilmesi amacıyla çıkarılmış
olan bir kanundur. Şimdi, bu teklif, böyle bir kanunda değişikliği
düzenliyor. Evet, personel alımını düzenleyen bir kanun; ancak, söylediğim
gibi, Kanun'un tümü, kapsamı kamu bankalarının özelleştirilmesine
yöneliktir. Dolayısıyla teklifi ne tek başına özelleştirme olarak
almak doğrudur, özellikle ne de tek başına bu bankalara personel
alımı olarak almak doğrudur.
Değerli arkadaşlar,
söz özelleştirmeden açılmışken ve konuşan arkadaşlarımız özelleştirme
konusuna değinmiş olduğu için ve esasen 4603 sayılı Yasa kamu bankalarının
özelleştirilmesine yönelik olduğu için, müsaade ederseniz, öncelikle
bu konuda çok kısa bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Evet, 4603 sayılı Kanun
2000 yılının Aralık ayında çıkmıştır ve Anavatan Partisinin de iktidar
olduğu bir Hükûmetin IMF'yle birlikte hazırlamış olduğu bir program
sonrasında 2000 yılı içerisinde çıkarılmış olan bir kanundur. Özelleştirme,
kural olarak yanlış bir iş değildir. Özelleştirmeye nasıl baktığınıza
ve özelleştirmeden neyi amaçladığınıza bağlıdır. Özelleştirmeden
amaç vatandaşın refahını artırmaksa, vatandaşın mutluluğunu artırmaksa,
buna tabii ki evet. Genel olarak özelleştirmeyi söylüyorum. Özelleştirmede
amaç, daima bu olmalıdır. Kamunun elindeki bir mal veya hizmet üretim
işletmesini özelleştirirseniz, rekabete açarsanız, ekonomide
fiyatlar düşer, vatandaş ve ekonomideki tüm birimler de bundan olumlu
olarak yararlanır. Amaç bu olmalı. Yani, ekonomide bir rekabet olmalı,
bu amaç çerçevesinde bir özelleştirme yaparken ekonomide bir rekabet
olmalı. Şimdi, örnek vereceğim: Telekom'u bu Hükûmet özelleştirdi.
Telekom, şehir içi konuşma ücretlerine çok kısa bir süre önce zam
yaptı, ölçüsüz bir zam yaptı değerli arkadaşlar; enflasyonun, hedef
enflasyonun üzerinde bir zam yaptı; Hükûmetin ilan etmiş olduğu gelirler
politikasına aykırı bir zam yaptı. Peki, neden sadece şehir içi konuşmalara
zam yaptı, şehirler arasına zam yapmadı, hatta, oralarda indirime
gitti? Çünkü, şehir içi konuşmada Telekom tekel vaziyette. Şimdi,
bu noktada, Hükûmetin, Telekom'a ilişkin özelleştirmesinin yanlış
olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Çünkü, Telekom'da amaç, satıp, buradan
elde edilen gelirle borç ödemekti. Bu özelleştirmenin ne kadar sağlıklı
yapıldığı da ayrı bir tartışma konusu. Saydam yapılmadığına yönelik
ciddi olarak bizim itirazlarımız var, kamuoyunun itirazları var;
bunları zaten tartışıyoruz. Ama, gelinen noktada, Telekom zammı,
Telekom özelleştirmesinin yanlış olduğunu göstermiştir.
Şimdi, kamu bankalarının
özelleştirmesine gelecek olursak, buradaki özelleştirmeyi diğer
özelleştirmelerden farklı tutmak gerekir değerli arkadaşlar. Banka
özelleştirmesi ile diğer özelleştirmeleri birbirinden ayırmak gerekir.
Finans kesiminde yapılan özelleştirmeler veya özel bankaların satışlarına
baktığımızda, buradaki alıcıların genel olarak yabancı olduğunu
görüyoruz. Türkiye'nin doğrudan yabancı yatırıma ihtiyacı yok mudur?
Vardır tabii ki. Türkiye, tasarruf eksiği olan bir ülkedir, tasarrufa
ihtiyaç duyan bir ülkedir. Tasarrufa ihtiyaç duyan bir ülke, gerekiyorsa,
yurt dışından tasarruf getirecektir, getirmek zorundadır. Ama, gelen
tasarruf yatırıma yöneliyor mu diye baktığımızda, yatırıma yönelen
bir tasarruf görmüyoruz. Bunu, burada, bu kürsüde, çeşitli kereler
ifade ettim. Gelip fabrika kuran, istihdam yaratan bir yabancı sermaye,
maalesef, görmüyoruz.
Finans kesimine baktığımızda,
el değiştiren bankalara baktığımızda, alıcıların yabancılar olduğunu
görüyoruz. Halkbank ve Ziraat Bankası da özelleştirilirse, bu ölçekteki
yabancı bankaları alacak sermaye Türkiye'de yok değerli arkadaşlar,
bunun alıcısı açık olarak yabancılardır. Yabancı düşmanı mıyız? Hayır.
Ama, gerçekçi olalım, gerçekçi olalım. Finans kesimindeki bankaların
önemli bir kısmının yabancıların eline geçmesi demek, ileride Türk
ekonomisinin ciddi sorunlarla karşılaşması demektir.
Nedir bu sorunlar?
Şimdi, Halkbank bugün KOBİ'leri kredilendirmek amacıyla kurulmuş
olan bir bankadır. Bu bankayı özelleştirdiğiniz zaman, bu bankayı
yabancılar aldığı zaman, KOBİ'lerin kredi ihtiyacı gibi bir mesele
yabancıların önceliği olmak durumunda değildir.
Türk müteahhitlik
sektörünün teminat mektubu sorunu vardır. Müteahhitlik sektörünün
teminat mektubu sorunu, özellikle yabancı ülkelerdeki ihalelerde
çok önemli bir sorundur. Yabancı bir banka için böyle bir sorun öncelikli
değildir, bu sektörün mektup ihtiyacı önemli değildir.
2001 krizini hatırlayalım
değerli arkadaşlar. Kriz sonrası "İstanbul Yaklaşımı" adı
altında bir yasa uygulamaya konuldu. İstanbul Yaklaşımı'nın öncü
bankalarına baktığımızda, bunların içerisinde bir tane yabancı
banka göremeyiz. Reel sektörün borçlarının yeniden yapılandırılması,
faizlerinin indirilmesi, bir kısmının silinmesi, bu sektörün yaşatılması,
ekonomiye kazandırılması yabancı bankaların özellikli konusu
değildir. Daha çok bireysel kredilere önem veren, bireysel bankacılıkta
kârı daha çok gören ve buralara yönelen bir bankacılık anlayışı
vardır.
Şimdi, yabancı ülkelerden
örnekler veriliyor. Bulabiliriz, Avrupa Birliğine yeni katılan
ülkelere baktığımızda banka sektöründe çok yüksek oranlarda yabancı
sermaye görebiliriz. Bu, bizim için bir ölçü olmamalı değerli arkadaşlar.
Avrupa Birliğinde, euro bölgesine, euroyu kullanan ülkelere baktığımızda
yabancı banka oranı yüzde 16'dır. Bizim şu andaki oranımız yüzde
35-36 düzeyindedir, yüzde 36'yı aşmış durumdadır. Bu oran üç dört sene önce
yüzde 10'ların altındaydı değerli arkadaşlar. Burada bir makul ölçüyü
bulmak zorundayız. O nedenle, Ziraat Bankası ve Halkbankın özelleştirilmesi
gibi bir konuda, özelleştirme furyasına katılıp, münhasıran buradan
elde edilen gelirle kamu borcunu ödemek gibi bir öncelikle özelleştirme
yapılması anlayışını doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum.
Şimdi, teklifin düzenlediği
konuya gelmek istiyorum: Teklif, şu an var olan iki kamu bankasına,
yani Halkbank ile Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasına personel
alınmasına izin verecek bir yasal altyapıyı oluşturmaya yöneliktir.
Teklifin bu çerçevede yaptığı düzenleme üç tanedir:
Birincisi: Kamu bankalarının
personeli özel hukuk hükümlerine göre çalışacaktır.
İkincisi: Kamu bankalarının
çalıştıracağı personelin sayısı, unvanı, nitelikleri ve bunların
ücreti ile diğer mali hakları bankaların genel kurulları tarafından
belirlenecektir. Genel kurul bu yetkisini gerekirse yönetim kuruluna
devredebilir.
Üçüncü konu da: Genel
kurulun yetkili olmadığı diğer konularda, personel konularında
yönetim kurulları yetkili olacaktır.
Teklif bu üç konuyu
düzenliyor.
Buralara neden geldik,
neden bir yasa yapma ihtiyacını duyuyoruz veya Hükûmet böyle bir ihtiyacı
duyuyor, buna biraz sonra değineceğim.
Teklif, konuşmamın
başlangıcında da ifade ettiğim gibi, 2000 yılının Aralık ayında çıkarılmış
olan 4603 sayılı Kamu Bankalarının Özelleştirilmesine İlişkin Kanun'da
değişiklik yapılmasını düzenliyor. O hâlde, 4603 sayılı Kanun üzerinde,
biraz önce yaptığım açıklamaların dışında kalan hususlarda durmak
istiyorum, bu teklifin daha iyi anlaşılabilmesi için bu konuları
sizin bilginize sunmak istiyorum.
4603 sayılı Kanun, daha
önce ifade ettiğim gibi, kamu bankaları için iki aşama öngörmüştü:
Birinci aşamada bu bankalar yeniden yapılandırılacak, ikinci aşamada
da -yeniden yapılandırma sonrasında yani- bu bankalar özelleştirilecektir.
Kanun, Hükûmete bunlar
için iki yıllık bir süre vermişti, 2000 yılı Aralık ayında çıkan Kanun.
İki yıllık süre, daha sonra, bu Hükûmet döneminde, 2004 yılında çıkan
bir yasayla beş yıl olarak değiştirildi ve beş yıllık süre bitmiş olmasına
rağmen -ki, bu süre 25 Kasım 2005 tarihinde sona erdi- Hükûmet Halkbankın
özelleştirme işlemine devam etmiştir. Yani, süre bitmiş, ama
Hükûmet süre varmış gibi özelleştirmeye devam ettiği için, hatırlayacaksınız,
Danıştay Halkbankın özelleştirmesine ilişkin bir yürütmeyi durdurma
kararı verdi ve o yürütmeyi durdurma kararı üzerine, aralık ayı sonunda,
yine Genel Kurulda görüştüğümüz bir kanun teklifinin kabul edilmesiyle,
o beş yıllık süre on yıla çıkarıldı ve Hükûmet, kamu bankalarının
özelleştirilmesi önünde duran süre engelini aşmış oldu. On yıllık
süre şu an işlemeye devam ediyor.
Yeniden yapılandırma
sürecinde, kamu bankaları için o zamanki Hükûmetin, 57'nci Hükûmetin
öngördüğü ilk aşamalardan birisi, personel sayısının yeniden düzenlenmesiydi,
kamu bankalarında ihtiyaç dışı olan, fazla görülen personelin bu bankalar dışına
çıkarılmasıydı ve o çerçevede 2000 Aralık ayında çıkan 4603 sayılı
Yasa bir düzenleme yaptı. Kamu bankalarındaki personel için yapılan
bu düzenlemede üç alternatif öngörülüyordu. Personele sunulan
bu üç alternatif şunlardı: İsteyenlere mevcut statüsüyle, hâlen,
yani o tarihteki statüsü neyse, çalışma hakkı; yine isteyenlerden
yönetim kurulunca uygun görülenlere özel hukuk hükümlerine göre
çalışma hakkı -yönetim kurulu kararı burada şart, yönetim kurulu
süzgecinden geçecek bir uygulama söz konusu- isteyenlere de diğer
kamu kurumlarına nakil hakkı. Yine, Yasa'nın bu personele sunmuş
olduğu bir diğer seçenek de, emekli olmaları hâlinde -emekliliği
hak etmiş olanlar için bu söz konusu tabii- hak ettikleri kıdem tazminatı
yüzde 20 fazlasıyla ödenecekti. Bütün bunların amacı, bu bankalardaki
personel sayısını azaltmaktı. Daha sonra, 2001 Şubat ayında o ünlü
krizi yaşadık, biliyorsunuz. Kriz sonrası -bu bir mali sektör kriziydi,
bütün bankaların bilançoları bozuldu- doğal olarak, kamu bankalarında
çok daha radikal bir şekilde bir yeniden yapılanma gerçekten gerekiyordu.
Kriz şartlarına kriz öncesi yapıyla devam etmeye çalışmak demek,
bu bankaların yok olması demektir.
Bu çerçevede, o dönem,
birkaç tane yasa çıktı. 26/6/2001 tarihinde 4684 sayılı Yasa çıktı. O
Yasa'yla, banka yönetim kurullarına, personelin rızası aranmaksızın
personelin diğer kamu kurumlarına nakledilmesi yetkisi verilmiştir.
Daha sonra 30 Ocak 2002 tarihinde 4743 sayılı Yasa kabul edildi. Bu
Yasa da, kamu personel rejimi çerçevesinde bankada çalışmakta
olan personelden çalışması uygun görülmeyenlerin, Aralık 2002'den
sonra bu bankalarda çalışamayacakları yönünde bir kural getirildi.
Daha sonra, 2004 yılında, bu Hükûmet döneminde, yine Pamukbank’ın kapatılmasıyla,
Pamukbank’ın personeli de Halk Bankasına aktarılmıştır.
Görüldüğü gibi, 2000
yılı sonunda personelin rızasına dayalı olarak başlatılan uygulamalar,
kriz sonrası çıkarılan yasalarla, personelin rızası aranmaksızın
yapılan uygulamalara dönüşmüştür.
Değerli arkadaşlar,
bu uygulama, bankada olağanüstü sorunlar yaratmıştır. Ne olmuştur?
Kamu bankalarından 18 bin kişi emekli olmuştur. 16 bin kişiye yakın
personel ise, Özelleştirme Yasası'nın bir maddesine dayanılarak
diğer kamu kurumlarına nakledilmiştir. Bunun 9.143'ü Ziraat Bankasından,
6.649'u da Halk Bankasındandır. Nakledilen personelin içinde, eğitimli,
nitelikli personel vardır, unvanlı personel vardır, müdür, müdür
yardımcısı, şef görevlisi, şef, veznedar; bunları çoğaltabiliriz.
Değerli arkadaşlar,
yaklaşık 16 bin kişi, çıkarılan yasalardan, diğer kamu kurumlarına
nakledilmek suretiyle bir şekilde etkilenmiştir. Yani, görüştüğümüz
bu teklif, gerçekte, 16 bin kişiyi ilgilendirmektedir. Emekli olan
18 bin kişi, emekli olduğu için, onları bu değerlendirmemin içinde
şu an için söz konusu etmiyorum.
Ancak, bu süreç, bu sürecin
yönetimi, maalesef, iyi olmamıştır, birçok hukuki sorun çıkmıştır.
Örnek veriyorum: Bankaların yönetim kuruluna verilen "personelin
rızası aranmaksızın diğer kamu kurumlarına nakil yetkisi" yönetim
kurulu tarafından kullanılmamış, bu yetki bir murahhas azaya devredilmiş
ve yetki devri Yasa'ya uygun olarak yapılmış olmadığı için, daha doğrusu,
Yasa böyle bir yetki devrine izin vermiş olmadığı için, bu yetki devrine
dayalı olarak yapılan uygulamalar yargı kararları karşısında geçersiz
olmuştur. Dava açan bir kısım personel bunu kazanmıştır, dava açmış
olan bir kısım personelin de, bu davaları, emsal Danıştay kararı nedeniyle
kazanacağı anlaşılmaktadır.
Yine, 2002 yılında çıkarılan
bir Bakanlar Kurulu kararıyla personel sayısının yüzde 1'iyle sınırlanmış
olan yeni personel alımına ilişkin yetki, AKP Hükûmeti döneminde sınırın
kaldırılmış olması nedeniyle yargıya taşınmış, Danıştay İdari Dava
Daireleri Genel Kurulunun vermiş olduğu bir kararla da bu yetki,
daha doğrusu, sınırı kaldıran düzenleme iptal edilmiştir. İptal
gerekçelerinden bir tanesi şudur: "Mademki, bu bankalar yeni
personel alacaktır. Bu bankada yetişmiş olan nitelikli personel
vardı. Bunlar, kriz sonrası çıkan yasalarla diğer kamu kurumlarına
nakledilmiştir. O hâlde, öncelik bu personele verilmelidir."
denilmiştir.
Değerli arkadaşlar,
benim üzerinde durmak istediğim nokta budur. Bu bankalar personel
alacaktır. Tabii ki sektör büyüyor, banka bilançoları büyüyor, bankaların
personel ihtiyacı olduğu açıktır, bankalara personel alınsın tabii
ki, ama, mademki böyle bir personele ihtiyaç vardır, bu bankalarda
yetişmiş 16 bin kişi, şu an, diğer kamu kurum, kuruluşlarında çalışıyor.
Bunlar, o kurumlara sonradan gitmiş olması nedeniyle o kurumda asli
personel de sayılmamaktadır âdeta. Sanki, işe yaramaz bir personel
gözüyle bakılabilmektedir bu personele. O hâlde, diyoruz ki, bu
bankalar yeni personel alırken, şartları eğer taşıyorsa, alınacak
olan yeni personelde banka yönetiminin aradığı şartları taşıyorsa
eski çalışanlar, eski çalışanlara bankalar öncelik versin. Bütün
söylediğimiz budur değerli arkadaşlar. Buna ilişkin bir önergeyi
maddelerin görüşülmesi sırasında sizlere sunacağız. Bunu sizlerin
takdirine, değerlendirmesine sunuyorum.
Personel konusuna
ilişkin olarak söyleyeceğim bir husus da şudur: Personelin alımı konusunda
yasada herhangi bir ölçüt yok, sınırlayıcı bir husus yok, banka yönetim
kurullarının takdirine bırakılmış durumda. Şunu anlıyorum: Bu
bankalar birer anonim şirkettir, sektördeki diğer bankalarla rekabet
edecekse, bankaların elinde personel politikası konusunda daha
esnek bir yetkinin olmasını anlıyorum, bunu anlayışla karşılıyorum.
Ancak, bu yetkinin objektif kullanılıp kullanılmayacağı konusunda
tereddütlerim var. Bu tereddütlerim banka yönetimleriyle ilgili
değil; genel olarak, Adalet ve Kalkınma Partisinin, personel alımına
ilişkin yasalar olsun, personel alımına ilişkin yasaların verdiği
yetkilerin uygulanması olsun, bu konularda daha çok kadrolaşma
amaçlı bir uygulama olduğunu görüyorum değerli arkadaşlarım. Banka
yönetim kurullarının bu konuda ne kadar rahat bırakılacağı konusunda
bir güvence yok. KPSS sınavı yok, aranmıyor. Aranmamayı belki izah
edebilir Sayın Bakan, bankalar bunu açıklayabilir. Rekabet edeceksek
böyle bir sınav şartına tabi olmayalım; ama, objektif ölçü olacak
mıdır, bunu bilemiyoruz. Hükûmetin bugüne kadarki uygulamaları…
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
- Hep objektif oldu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Çook! Çook!
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
- Hep objektifti, haksızlık etmeyin.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - …bize, buna güvenmemek gerektiğini söylemektedir.
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
- Yani, hepsi, İnternet üzerinden müracaat ve… Yani, ÖSYM yaptı, aynı
zamanda dağıtımını da yaptı. Geçmiş dönemleri çok iyi bilirsin
sen! Yani, geçen dönemleri çok iyi bilirsin.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) - Sayın Kapusuz, bütün bunların uygulamalarını görüyoruz.
Değerli arkadaşlar,
yine, bu teklif vesilesiyle söylemek istediğim bir konu da şudur:
"Anadolu Yaklaşımı" isimli bir yasayı, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Aralık 2006'da kabul etti. Cumhuriyet Halk Partisinin de destek
verdiği bu yasa yasalaştı. Şimdi, uygulama süreci başladı. Tebliğleri
yayınlanıyor, uygulamaya ilişkin yönetmelikler yayınlanıyor.
Yasa, KOBİ'lerin borçlarının yeniden yapılandırılmasını öngörüyor.
Esasen, bu borçların yeniden yapılandırılması, KOBİ'lere kredi açmış
olan bankaların isteğine bağlı. Doğal, bunu anlıyorum. 2001 yılında
çıkan İstanbul Yaklaşımı da öyleydi. Bankaların isteğine bağlı
bir yeniden yapılandırma olabilir. Ancak, Yasa kapsamındaki KOBİ
tanımını, Yasa'nın yapmış olduğu KOBİ tanımını incelediğimizde,
çiftçilerin bu KOBİ tanımına girdiğini açık ve net bir şekilde görüyoruz.
Yani, çiftçilerin, Anadolu Yaklaşımı Yasası'na göre Ziraat Bankasından
veya bir başka bankadan almış olduğu kredinin, Yasa'da öngörülen,
tanımlanan şekliyle "donuk kredi" tanımına girmiş olması
hâlinde yeniden yapılandırılması gerekiyor. Çiftçilerin bu konuda
talebi var. "Daha önce, biz, bu konuda, çiftçilerin kredi borçlarının
yeniden yapılandırılması için bir başka yasa çıkardık." açıklaması
burada geçerli değil değerli arkadaşlar. Anadolu Yaklaşımı Yasası'na
bakalım, çiftçilerin kredi borcunun o Yasa kapsamına girdiği açık
bir şekilde görülecektir. Dolayısıyla, ben, burada, Sayın Bakandan,
bu konuda, çiftçilerin kredi borçlarının Anadolu Yaklaşımı'na girdiği
konusunda ve uygulamanın bu yönde yapılacağı konusunda, açık ve
net bir beyan istiyorum. Yasa açık. Bu çiftçileri buraya sokmamak
demek, Yasa'yı uygulamamak demek olur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yasaya ilişkin olarak söyleyeceğim hususlar bunlar.
Sözlerimi burada bitiriyorum, bitirirken, hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN- Teşekkür ediyorum
Sayın Hamzaçebi.
Sayın milletvekilleri,
Sayın Cemal Uysal… Yok.
Sayın Birlik… Yok.
Sayın Koç… Yok.
Sayın Kandoğan… Yok.
Sayın Eraslan… Yok.
Şimdi, teklifin
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum:
1'inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ZİRAAT BANKASI,
TÜRKİYE HALK BANKASI ANONİM ŞİRKETİ VE TÜRKİYE EMLAK BANKASI ANONİM
ŞİRKETİ HAKKINDA KANUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1.-15/11/2000 tarihli ve 4603 sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim
Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanunun
2 nci maddesinin (3) numaralı fıkrasının beşinci ve altıncı cümleleri
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı fıkranın sonuna aşağıdaki
cümle eklenmiştir.
"Özel hukuk
hükümlerine göre çalıştırılacak personelin sayısı, unvanı, ücret
ve sair
BAŞKAN - Madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu.
Sayın Kumkumoğlu süreniz
on dakika.
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL
KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım,
sözlerime başlamadan önce birçoğumuzun ağabeyi, gerçekten Türkiye
için çok değerli bir insan, Parlamentomuz için çok önemli bir kayıp diye
düşündüğüm Ali Dinçer Ağabeyimin vefatından duyduğum üzüntüyü, bütün
arkadaşlarım gibi, duyduğum üzüntüyü sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ailesine, Parlamentomuza ve milletimize başsağlığı diliyorum,
Allah rahmet eylesin.
Değerli arkadaşlarım,
özelleştirilecek bankalarla ilgili personel alımı konusunda bir
teklifle karşı karşıyayız. Teklifi öyle bir ortamda konuşuyoruz
ki, 2000 yılında özelleştirilme kararı alınmış bu bankalarla ilgili
olarak görüşmeler yapılırken, muhalefet partisine mensup bir milletvekili
arkadaşımız "Bu düzenlemenin özelleştirmeyle ne ilgisi
var?" diyerek buradan arkadaşımıza eleştiriler yapabiliyor;
üstelik, bu eleştiriyi yapan arkadaşımız, bu kanun teklifini veren
arkadaşımız. Kanun teklifini veren arkadaşımız, enflasyonun yüzde
50 olduğu bir dönemde faizlerin yüzde 60'ta olmasının, enflasyonun
yüzde 10'da olduğu bir dönemde faizlerin yüzde 17'de olmasıyla mukayese
ettiğinde, bugünkü faizlerin dünkünden daha düşük olduğunu, buradan,
bu kürsüden ifade edebilmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
ne bu düzenlemeyi konuşurken, bu teklifi konuşurken özelleştirmeleri
dikkate almamamız diye bir şey söz konusu olabilir ne de bugün üreticilerin
kullandığı kredinin veya bu bankalardan kullanılan kredinin dün
kullanılan kredilerden maliyetinin daha düşük olduğu söylenebilir.
Her ikisi de yanlıştır bunların.
Şimdi, bankalar özelleştirilecek,
2000 yılında alınmış bu kararlar ve bu personelle ilgili yapmaya çalıştığımız
düzenleme de, bu bankaların, zaten, özelleştirilme gündemine alınmış
olması nedeniyle, buraya alınacak personelin geçmişte olduğu biçimde
alınamayacağı nedeniyle sunduğunuz bir tekliftir. Yani, önce teklifinizin
ne anlama geldiğini siz algılayın, siz anlayın, sonra başkalarına
bu teklifte böyle bir şey var mı yok mu vesaire noktasında birtakım
eleştiriler yöneltin.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Gayet iyi biliyoruz.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Sizin teklifinizin esası, bu bankaların 2000 yılından
itibaren özelleştirilmesiyle ilgili alınmış olan karar nedeniyledir.
Eğer böyle bir karar alınmamış olsaydı, siz "Bu bankaların yöneticileri,
kendi istedikleri gibi, istediği personeli, yönetim kurulu kararıyla
alsınlar." diye bir teklif veremezdiniz; çünkü, oraya alınan
personel, o zaman, kamu personeli olacaktı. O bankaya alınacak personelle,
İçişleri Bakanlığına alınacak personel arasında da hiçbir fark olmazdı.
Bu sebeple, sizin verdiğiniz bu düzenleme, Değerli Milletvekili,
bu teklif, bu bankaların özelleştirilmesi nedeniyle verilmiştir,
özelleştirme kapsamı içerisine alınması nedeniyle verilmiştir. O
sebeple, bu düzenleme görüşülürken, özelleştirmeleri, banka özelleştirmelerini
arkadaşlarımızın gündeme getirmesinden daha doğal bir şey olamaz.
Şimdi, bankaların
özelleştirilmesiyle veya diğer özelleştirmelerle ilgili olarak,
şu, geçmişte çok eleştirdiğiniz dönemlerden farklı ne yapıyorsunuz?
Yani, hem geçmişi motamot takip edip, hatta onu daha da aşırıya taşıyarak,
gelen talimatların, önerilerin bir tek harfine dokunmadan, onu buradan,
yasal düzenleme olarak geçirip hem de geçmişi eleştirmenin mantığı
bana bir garip hikâyeyi hatırlatıyor. 12 Eylül'den sonra, rahmetli
Alparslan Türkeş, kendisi cezaevindeyken aynen şöyle bir ifade kullanmıştı,
tarihe geçmiştir: "Bir düşüncenin kendisi siyasi iktidarda,
kadrolarının cezaevinde olduğu başka bir dönem, insanlık tarihi
boyunca görülmemiştir." Sizin durumunuz o şimdi! Şimdi, siz, o
düşünceyi daha da katı bir biçimde, geçmişte sürdürülen o anlayışı
daha da katı bir biçimde bir taraftan sürdürüp, bir taraftan da o dönemi
eleştiriyorsunuz. Yahu siz hangisisiniz kardeşim? Yani, şuna bir
karar verin! Siz, o dönemin uygulamalarının takipçisi, devamcısı
mısınız; yoksa, o döneme karşı mısınız? Eğer o dönemin takipçisiyseniz,
o dönemi niye eleştiriyorsunuz? O dönemin karşısındaysanız, o zaman,
o dönemle ilgili bütün uygulamaları, bugün,
daha da artan bir ağırlıkla sürdürüyor olmanızın mantığını anlatabilir
misiniz diye, bence, kendi kendinize bu soruyu sormanız lazım.
Değerli arkadaşlarım,
geçmişte de bugün de kamu iktisadi teşebbüslerinin içerisine düşmüş
olduğu sıkıntının bütün sorumluluğunu, bu anlayış, yani şimdi sizin
de takipçisi olduğunuz bu anlayış, çalışanlara yüklemiştir. Bunun
bütün acısı çalışanlardan çıkarılmıştır. Bu işin bütün mağdurları
çalışanlardır. Kamu iktisadi teşebbüslerinin içerisine düşmüş
olduğu sıkıntı nedeniyle, çalışanlardan başka mağduriyet yaşamış
hiç kimse yoktur. Onlar işlerini kaybetmişlerdir, onlar mağdur edilmişlerdir,
onlar zorunlu olarak emekliye sevk
edilmişlerdir; onlar kendi istekleri dışında, yıllarca emek verdikleri
kurumlardan ayırtılıp, hiç ilgileri olmayan, hatta konumlarıyla
da ilişkili olmayan diğer kamu kuruluşlarına zorunlu sürgüne gönderilmişlerdir
ve bu uygulamalar, bugün aynı şekilde devam etmektedir. Her vesileyle
çalışanlar mağdur edilmektedir.
Burada geçenlerde
de söyledim, Sayın Bakan buradaydı, ama cevap veremedi. "Devrim"
dediğiniz bir SSK Yasası çıkardınız. SSK Yasası'nın bütün yükü, çalışanların
sırtına bindiriliyor. Daha çok çalışacak, daha fazla prim ödeyecek,
emekli olunca daha az maaş alacak. Bir Bankacılık Yasası çıkardınız.
Bankaların sandıkları var, bankaların personelleri tarafından
kanunla kurulmuş, kanun var bu konuyla ilgili olarak. Bankalar, çalışan
alırken, ilk işe başlarken, bizim verdiğimiz ücret, belki, diğer bankadan
daha sınırlıdır ama, bizim şöyle bir sandığımız var, bu sandığımız
size şöyle sağlık imkânları sağlar, emekliliğinizde size şu imkânları
sağlar, şu imkânları tanır diye, onu, artı bir kazanım olarak, çalışanlarına,
ta başlangıçta sunmuşlardır. Kanunla kurulmuştur bu sandıklar. Vatandaş
yirmi beş yıl, otuz yıl o bankada çalışmış, otuz yıl sonra emekli olmuş,
belki o otuz yıl boyunca muadillerinden daha az ücret almış, ama emekli
olduktan sonra, o, daha az ücretle yirmi beş yıl, otuz yıl çalışmış olmanın
mükâfatı olarak daha iyi şartlarda emekli olabilme, daha fazla emekli
maaşı alabilme imkânı sağlamış. Siz, bir Bankacılık Yasası çıkardınız.
Çıkardığınız yasayla, bu sandıkların tamamının bu üyelerine, çalışanlarına
sağladıkları hakları kanunla gasbettiniz, gasbettiniz değerli
arkadaşlarım. Ne hakkınız var buna? Yani, buradaki çoğunluk, Türkiye'de
bankalarda çalışan on binlerce insanın -300 bin insandan bahsediliyor-
300 bin insanın bu emeğini, çoğunluk bizde, biz istersek bunların bu
emeklerini gasbederiz deme hakkını size nereden veriyor? Yani,
Parlamentoda çoğunluk olmak böyle mi algılanıyor? Parlamentoda
çoğunluk olmak, hani padişah yetkileriyle donatılmış olmak anlamına
mı geliyor? Bundan sonra şöyle ola! Böyle bir şey yok. Her konuya böyle
bakıyorsunuz.
AHMET YENİ (Samsun) -
Demokrasi…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Evet, demokrasi… İşte buyur, demokrasi bu. Yani, siz çalışanların
haklarını ellerinden alıyorsunuz, bu demokrasi.
Şimdi, bu bankaların
bir kısmı özelleştirildi. Anayasa Mahkemesi de yaptığınız bu düzenlemeyi
iptal etti. Demokrasi bu ya, Anayasa Mahkemesi iptal etti. Peki,
şimdi özelleştirilmiş olan bu bankada bu çalışanların haklarını
nasıl koruyacaksınız? Özelleştirilen banka… Zaten, o bankayı alacak
olan dedi ki, bu bankanın üzerinde bu sandığın getirdiği 400 milyon
euronun üzerinde bir yük var; bu yük, bu bankanın üzerinde olduğu müddetçe
bu bankayı almam. O yükü kaldırdığınızı varsaydınız, adam da o bankayı
aldı. Şimdi, Anayasa Mahkemesi o düzenlemeyi iptal etti. Ne olacak?
Anayasa Mahkemesinin bu kararını…
"Demokrasi"
diyen Sayın Milletvekili… Demokrasinin bir başka kurumu Anayasa
Mahkemesi ve hepimizi bağlıyor. Şimdi, çık da şuradan bir çözüm söyle
bakalım. Nasıl yapacaksın bu işi? Çalışanların… Anayasa Mahkemesi
tarafından "ellerinden alınamaz, bu onların hakkıdır" denilen
bu hakkı o çalışanlara nasıl vereceksin? Ne hakkınız var değerli
arkadaşlar?
Şimdi, geldik bir noktaya.
Bugün, bu bankalara, özelleştirileceğini daha önceden söylediğiniz…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
2000 yılında özelleştirileceğine
karar verilmiş olan bu bankalara, o günün şartlarında bu bankalardan,
62 bin personelin 32 bininin işten çıkarıldığı veya emekli edildiği
bu bankalara yeniden personel almak gibi bir durumla karşı karşıyayız.
62 bin personelin 32 binini, bir şekilde, ya zorunlu olarak emekli
etmişiz ya da işten çıkarmışız. Şimdi bir düzenleme yapılıyor, bu
bankalara yeniden personel alalım diye.
Şimdi, ben, teklifi
yapan arkadaşa şunu sormak istiyorum: Arkadaşım, sen bu teklifi
hazırlarken -eğer sen hazırladıysan veya kim hazırladıysa- bu bankalardan
atılmış olan -hadi, emekli edilmiş olanları bir kenara bırakın- 15
bin personele herhangi bir öncelik vermezken hiç vicdanınız sızlamadı
mı? Hiç vicdanınız sızlamadı mı? Sizi muhatap alarak söylüyorum.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Nerede atıldı ya? Kaç tane atıldı? Hepsi kamu kurumlarında!
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkan, teklifi veren milletvekilini muhatap alarak
söylüyorum, sataşma sayın lütfen…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- 2000 yılında yapıldı bunlar!
BAŞKAN - Efendim, böyle
kasıtlı konuşma olmaz.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Evet, kasıtlı yapıyorsun!
BAŞKAN - Ek süre verdim,
selamlayın efendim lütfen.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum.
BAŞKAN - Toparlamayın…
Son sözlerinizi alayım.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Evet, Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Şimdi, bu bankalarla
ilgili yeniden personel alınması konusunda bir teklif getiriliyor,
buradan bir kanun çıkaracağız ve deniliyor ki, yönetim kurulları
kimi isterse onu alır. Niye? Atılırken, kimi isterse onu mu attı? Atarken,
o bankalardaki personeli oradan atmadı mı? Veya başka kurumlara
sürgün ederken, o bankaların personelini sürgün etmedi mi?
O insanlar için, hiç
olmazsa bunu bir vicdani borç, bu insanlara karşı vicdani bir sorumluluk
olarak duymak zorunda, mecburiyetinde değil miyiz değerli arkadaşlarım?
Ben, hepinizi, bu anlamda,
hiç olmazsa bu konuyla ilgili bir duyarlılığa, bir sorumlu davranışa
davet ediyorum.
Teşekkür ederim Sayın
Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kumkumoğlu.
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
- Sayın Başkan, yerimden bir şey arz edebilir miyim.
BAŞKAN - Buyurun.
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
- Değerli konuşmacı arkadaşım, geçmişteki yasal uygulamalar sonucu,
bizim dönemimizle hiçbir alakası olmayan konularla ilgili olarak
bizi itham ediyor. Bu, doğru bir şey değil. Biraz önce, değerli sözcü
Akif Hamzaçebi kendisine cevabı verdi, hiçbir tanesi bu döneme
ait değil. Bu dönemde yeni bir ihtiyaç var, bu ihtiyaca yönelik bir
personel talebi, bundan ibarettir.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Devlette devamlılık diye bir şey yok mu?
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
- Bundan ibarettir!
Arkadaşımız, bu konuda
fevkalade yanlış, yanıltıcı bir beyanda bulunmuştur.
BAŞKAN - Anlaşılmıştır
efendim.
Teşekkür ederim.
Anavatan Partisi Grubu
adına, Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim
Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair 1392 sıra sayılı Kanun Teklifi ile ilgili
söz almış bulunuyorum Anavatan Grubu olarak. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Tutan,
lütfen yerinize oturun.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, özellikle, bugün kaybetmiş olduğumuz
Cumhuriyet Halk Partisi Bursa Milletvekili, Meclis Başkan Vekilimiz
Ali Dinçer'i, Saygıdeğer Ali Dinçer'i kaybetmenin üzüntüsü içerisindeyiz.
Özellikle, Cumhuriyet Halk Partisi camiasına ve tüm ülkemize başımız
sağ olsun diyoruz. Bir değerli büyüğümüzü kaybettik; bir değerli,
gerçekten çalışan ve her şeyiyle, kişiliğiyle örnek olan bir milletvekilimizi
kaybettik. Acısını içimizde taşıyoruz ve Cumhuriyet Halk Partisi
camiasının, ailesinin ve herkesin başı sağ olsun diyorum ve saygılar
sunuyorum sizlere.
Değerli arkadaşlar,
biz, Anavatan olarak özelleştirmeye karşı değiliz. Özelleştirme
ama, hukuk çerçevesi içerisinde olsun, haklılık nedenleri içerisinde
olsun, ama, yılların birikimini tutup da özelleştirme furyası altında
bu emekleri başkalarına verdiğimizde, başkalarına peşkeş çektiğimizde,
o emekleri veren insanların hakkını korumak zorundayız.
İşte, Telekom'u gördünüz.
Telekom'u özelleştirdik. Ne oldu sonunda? Sonunda, bir gecede getirdiler,
sabit telefonlara da zam yaparak neredeyse halkın üzerine büyük
bir zam furyasıyla yük yüklediler. Böyle özelleştirme adil bir özelleştirme
mi? Ziraat Bankasının ve Halk Bankasının özelleştirilmesi konusunda
belki 2000 yılında karar alınmıştır; ama, Ziraat Bankası, bugün,
çiftçiyle özdeşleşmiş, Halk Bankası esnafla özdeşleşmiş. Eğer, yarın,
Telekom'daki gibi, böyle bir haksızlığa uğradığında, bu özelleştirme
karşısında o köylülerin sesini nasıl keseceğiz? Esnafın sesini
nasıl keseceğiz, nasıl susturacağız? Eğer, yarın, farklı farklı uygulamalar
yaparak, bugün enflasyonun yüzde 10'larda dediğinizde, hâlâ Türkiye'de,
bugün, faizlerin yüzde 17-20'ler civarındaysa, bu vatandaşlara ne
söyleyeceğiz? Özelleştirme… Evet, özelleştirmeden yanayız. Daha
sağlıklı, daha nitelikli, bu halkın daha yararına olan bir özelleştirmede,
Anavatan olarak, her zaman ve bunun da öncülüğünü yapmışızdır.
Biraz önce sayın sözcümüze
karşı, AK Parti sıralarından "siz, mevzuatı bilmiyorsunuz"
dediniz. Sayın değerli arkadaşım, Emlak Bankasında çalışanların
durumunu hiç gözden geçirdiniz mi? Geçmişte olabilir. Çoğu mağdur,
perişan ve meslekleriyle ilgili olmayan kurumlara gönderdiğinde,
soruyorum, bu insanlar nasıl başarılı olacak, ne gibi yardımı olacak
bu kurumlara?
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Siz gönderdiniz, biz değil, onları.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Kim gönderirse göndersin. Bugün, o insanların serzenişiyle karşı
karşıyayız. Hâlâ mağdur olmuş… Tayininde zorlamışsın, tayinine
gitmemek için, mağdur olmamak için, işinden ayrılmak zorunda kalmış,
bugün iş arıyor.
AHMET YENİ (Samsun) -
Siz yapmışsınız ama.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Sizin döneminiz.
AHMET YENİ (Samsun) -
Yani, bunu bir açıklayın önce. Siz yapmışsınız.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Bizim dönemimiz, sizin döneminiz değil. Bugün sen iktidardaydın;
özelleştirme konusundaki söylediğiniz sözler, hiç kimsenin mağdur
olmayacağını, herkesin, istediği bölümde, istediği şeylerde çalışacağını
vaat etmediniz mi?
AHMET YENİ (Samsun) -
Sizin yaptığınızı düzeltiyoruz.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Hangi kurumda özelleştirme mağdurlarına yardımcı oldunuz, söyler
misiniz? Şunu yapmış, bunu yapmış. Kim yaparsa yapsın! Bugün, vatandaşın
sesini duymak zorundayız.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Sizin attığınız adamları işe aldık biz.
AHMET YENİ (Samsun) -
Biz, duyup, düzeltiyoruz onları.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Düzelttiğinizde, bakıyorsunuz, bugün binlerce insan, aileleriyle
hesaplarsan, belki milyonlarca insanın mağduriyetini görüyorsunuz
değil mi?
AHMET YENİ (Samsun) -
Düzeltiyoruz.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Bu, düzeltme değil. Nasıl düzelteceğinizi…
AHMET YENİ (Samsun) -
Siz mağdur ettiniz, biz düzeltiyoruz.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Lütfen dinler misiniz?
Nasıl düzelteceğinizi
halk görüyor, yaşıyor. Halka rağmen "biz böyle düzelttik" demekle
düzeltilmiyor. Sizler, halka vaat ettiğiniz konularda eğer yardımcı
olsaydınız, belki bu şikâyetler olmazdı, oluyor da.
Bugün, esnafın durumunu
görüyorsunuz. Esnaf mağduriyet içerisinde. Siz, Halk Bankasıyla
ilgili ve çalışan personeliyle ilgili "Birileri tayin etsin,
şunları yapsın." dediğinizde, bu insanlar, orada çalışan insanlar
mağdur oluyorsa, acısını o insanlar çekmiyor mu, ailesi çekmiyor
mu, çevresi çekmiyor mu? Geçmişte gördük, Pamukbank'la ilgili olsun,
Emlakbank'la ilgili olsun; bunların hepsini yaşıyoruz ve görüyoruz.
Şimdi, yabancılara…
Görüyorsunuz, özelleştirme konusunda niye bankalara bu kadar heves
ediyorlar biliyor musunuz? Orada biraz daha fazla kâr ediyorlar, daha
fazla emek vermeden. Özellikle finans konusunda canlarını atıyorlar
ve hâliyle de bu konuda bir yatırım yapmadan parayı daha çabuk nasıl
götürürüz memleketimize diye onun düşüncesine şey yapıyorlar.
MUHARREM KARSLI (İstanbul)
- Evvelce neden heves etmiyorlardı? Onu da söyle bakalım.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Neden heves etmiyorlar? Maalesef, daha fazla kâr alıyorlar da onun için geliyorlar.
Senin kaşına, gözüne meraklı değil. Sıcak para…
AHMET YENİ (Samsun) -
Sayın Vekilim, bilmediğiniz konulara girmeyin. Bilmediğiniz konulara
giriyorsunuz.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Biz biliyoruz, biz yaşıyoruz. Ben belki otuz beş yıldır esnafım, o
esnaflığın ve o ticaretin içerisinden geldik. Sen mi biliyorsun?
AHMET YENİ (Samsun) -
Evet, ben biliyorum.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Evet, biz o esnaflığın her çeşit mağduriyetini bugün de yaşıyoruz,
hâlâ yaşıyoruz. Bu insanların sıkıntılarını görürken, bankaların
önünden, artık, esnaf geçemez durumdayken, siz hâlâ tozpembe göstermeye
gerek yok.
AHMET YENİ (Samsun) -
Öyle değil işte.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Müdahale etmenize de gerek yok. Dinliyor vatandaş. Ziraat Bankasıyla
ilgili köylülerin çektiklerini biliyor. Emlak Bankasının mağdurlarının
serzenişini gördünüz. Çoğu iş bulamıyor, mağdur oldu.
MUHARREM KARSLI (İstanbul)
- Hep yuvarlak sözler söylüyorsun, hep yuvarlak konuşuyorsun.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Ne söylememizi istiyordunuz?
BAŞKAN - Sayın Karslı,
Sayın Yeni… Böyle bir usulümüz yok.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Vatandaşın yaşadığını inkâr ederek, sizler, yuvarlak laflarla
"Yaptık, ettik." deyin. O esnaf da yaşıyor, o köylü de yaşıyor,
o özelleştirme mağdurları da yaşıyor.
Özelleştirme furyası
altında, baktık işte, Telekom'la
yaptığınız, TÜPRAŞ'la ilgili yapmış olduğunuz uygulamaları,
yasalarla, geri dönüp de alnınıza bir nevi bir kâğıt parçası olarak
vurduklarını görüyorsunuz. İşte, Ofer'le ilgili konuları gördünüz.
Niye geldiler bunlar? Sizin kaşınıza… AK Partinin kaşına, gözüne
meraklı değil, buradaki götürecekleri fazla paraya göre…
AHMET YENİ (Samsun) -
Sayın Vekilim, rakamlarla konuş, rakamlarla… Biliyorsanız, rakamlarla
konuşun.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Evet, rakamlarla… 14,76… Ofer'e vermiş olduğunuz, tanımadığınız,
konuşmadığınızı ısrarla söylediğiniz bu adama bir gecede 900 milyon
dolara yakın bir para gönderdiğinizde iyi ki yasadan döndü de halk
rahatladı.
AHMET YENİ (Samsun) -
Ziraat Bankasıyla ilgili konuş, Ziraat…
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Onun için, bugün de Danıştaya gönderiyorsunuz; çalışan, esas meslekleriyle
ilgili çalışan banka mağdurlarını. Gelmiyor mu Danıştaydan davaları, dönmüyor mu?
Bunlar niye mağdur oldu? Neden, meslekleriyle ilgili konularda
atamalar yapılmadı da bugün, çıkmışsınız "Biz, yeni atama, yeni
kadro ihdas ediyoruz." diyorsunuz. Nasıl kadrolaştığınızı
herkes biliyor.
AHMET YENİ (Samsun) -
Siz mağdur ettiniz, siz.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Biz kimseyi mağdur etmedik. Siz mağdur ettiğiniz dört buçuk yılda
görüyorsunuz. Milyonlarca insanı mağdur ederek, şimdi de "Siz
mağdur ettiniz." diye böyle ucuz şeylerle kurtulamazsın.
AHMET YENİ (Samsun) -
Sizin döneminizde olmuş.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Evet Ahmet Bey, kurtulamazsın. Samsunlular yaşıyor; Samsun'daki
esnafı da yaşıyor, banka mağdurları da yaşıyor, halk da yaşıyor. Siz,
ısrarla, kendinizi… Gülseniz de, ağlasanız da… Ağlanacak hâlinize
gülüyorsanız bizim yapabilecek bir şeyimiz yok. Bugün, eğer, kadrolaşmayı…
Türkiye genelinde her tarafta kadrolaşmanın hesabının dışında
başka ne yaptınız? Liyakati, niteliği olmayan kurumlara getirdiniz,
müdür olarak atadınız ve vekâleten olarak atadınız. Ondan sonra da çıkıyorsunuz
"Biz eksikleri düzeltiyoruz." diye…
AHMET YENİ (Samsun) -
Onun için başarılı arkadaşlar oturuyor
orada.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Başarılarınız alnınızda yazıyor, belli zaten.
Bundan dolayı, değerli
arkadaşlar, bizler özelleştirmeden yanayız, ama, haklı özelleştirmeden,
halkın yararına olan özelleştirmeden yanayız. Yandaşlarına peşkeş
çeken, bu ülkenin birikimlerini birilerine feda eden anlayıştan
yana değiliz.
Bunu da, Anavatan Grubu
olarak belirtiyoruz, yüce halkımıza saygılar sunuyoruz. Mağdur
olanların da yanında olduğumuzu bir daha ifade ediyoruz.
AHMET YENİ (Samsun) -
Bilmediğiniz konulara girmeyin.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Sen laf atarak bir yere varamayacaksın Sayın Ahmet Bey. Samsunlular
seni daha iyi görüyor.
AHMET YENİ (Samsun) -
Görüyor, görüyor…
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özcan.
Şahsı adına, Bursa
Milletvekili Sayın Mehmet Emin Tutan.
Buyurun efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yasanın 1'inci maddesi üzerinde şahsım adına söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında konuşmayacaktım,
ama benden önce konuşan değerli CHP sözcüsünün, şahsımı da söyleyerek,
zikrederek "Bu kanunu sen hazırlamadın, sen ne olduğunu bilmiyorsun"
demesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
bu Meclis kürsüsüne iktidar da çıkıyor, muhalefet de çıkıyor. Gerçekten,
gerek iktidardan gerek muhalefetten çıkan bazı arkadaşlarımızın
konuşmalarından çok istifade ediyoruz. Mesela -açık söyleyeyim-
Sayın Hamzaçebi çıktı, fevkalade, hem yasa üzerinde hem özelleştirme
üzerinde çok kapsamlı şeyler söyledi, eleştirdi. Gerçekten, ben, kendi
adıma faydalandım. Teşekkür ediyorum. Üslup önemli.
Yani, bu yasa maddesi
çok açık, özelleştirmeyle direkt ilgisi yok. Ben bunu söylemek istedim.
Burada amaçlanan, sadece, değerli arkadaşlar, Ziraat Bankasına
ve Halk Bankasına personel alımında bir sıkıntı var, bunu aşmaya çalıştık.
Elbette ki, özelleştirme, 2000 yılında yapılan asıl 4603 sayılı Kanun'la
ilgili bir düzenleme. Bunu inkâr etmiyoruz. Ama, bizim getirdiğimiz
yasa metninde özelleştirme falan yok direkt olarak, sadece eleman
alımıyla ilgili bir düzenleme var.
Diğer bir konu, hiç
girmeyecektim, dedi ki: "15 bin tane elemanı attınız." Bakın,
böyle bir şey yok, külliyen yalan. Sayın Hamzaçebi izah etti, konuşmasında
neyin ne olduğunu çok güzel izah etti. Sayın Kumkumoğlu'na, aslında,
cevabı, Sayın Hamzaçebi verdi.
Bakın, o dönemde, değerli
arkadaşlar -iktidarda koalisyon var- DSP-MHP-ANAP Koalisyonu var. Bu
yasa onların döneminde çıkmıştır ve Sayın Kemal Derviş'tir bankalardan
sorumlu Devlet Bakanı. CHP milletvekiliydi kendisi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - O zaman CHP milletvekili değildi.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla)
- Hayır, şu anda konuşuyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Daha sonra CHP milletvekili oldu. Yapmayın yahu!
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla)
- Evet, doğru söylüyorsun, tamam.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Ama, yapmayın yani. Daha sonradan oldu.
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla)
- Hayır, sonradan CHP milletvekili oldu, onu söylüyorum.
Yine, bankalardan sorumlu
devlet bakanlarından biri Sayın Recep Önal'dı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Ha, tamam!
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla)
- DSP'deydi, daha sonra o da CHP'ye katıldı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Nerede ya!
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla)
- YTP katıldığı için söylüyorum.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Hayır, hayır Mehmet Emin…
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla)
- Yani, önemli olan şu, şunu söylemek istiyorum: Değerli arkadaşlar,
burada bir şey söylerken…
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Sen de karıştırıyorsun ama bak!
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla)
- Bir şey söylerken, ne olur, doğru bilgiler verelim. Eleştirin, eleştiriye
açığız, ama, hakaret etmeyelim…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Yanlış neresinde bunun?
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla)
- Hakaret etmeyelim…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Hakaret neresinde?
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla)
- "15 bin tane insan atıldı" diyorsun. Biz 15 bin tane insan
atmadık, katiyen böyle bir şey yok. Doğru söylemiyorsunuz, bunu söylüyorum.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Devlette devamlılık diye bir şey yok mu?
MEHMET EMİN TUTAN (Devamla)
- Sayın Hamzaçebi'ye, Sayın CHP Grup sözcüsü Sayın Hamzaçebi'ye teşekkür
ediyorum.
Benim, yasada, tekrar
ediyorum, verdiğim yasada tek amaç vardır, Ziraat Bankası ve Halk
Bankasında personel alımındaki sıkıntıyı gidermektir amaç.
Tekrar, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Tutan.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi, bir önerge var,
onu okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1392 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 1. maddesinin
sonuna aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi |
Kâzım Türkmen |
Feridun Baloğlu |
|
Trabzon |
Ordu |
Antalya |
|
M. Mesut Özakcan |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Mustafa Özyurt |
|
Aydın |
Malatya |
Bursa |
"4603 sayılı Kanunun
yayımı tarihinde bankalarda çalışan ancak istihdam fazlası personel
olarak diğer kamu kurum ve kuruluşlarına nakledilen personelden
halen çalışmaya devam edenlere, gerekli şartları taşımaları ve
istekleri halinde öncelik verilir."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu önergeye?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Katılamıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılmıyoruz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Açıklayacaksınız…
Sayın Aslanoğlu gerekçeyi
açıklayacak.
Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bir kere, bugün, kamu
bankalarında çalışan arkadaşlarımın ne kadar zor koşullarda, devletin
yükünü çok zor koşullarda nasıl taşıdığını hepimiz biliyoruz. O
arkadaşlarım, çok büyük özveriyle, kamu bankalarında çalışan arkadaşlarım
çok büyük özveriyle, emeklimizin, SSK'lının, işte, toplumun her türlü
hizmetini vermeye çalışıyorlar. Bir kere, bugünkü çalışan arkadaşlarım
çok zor koşullarda.
Yeniden yapılandırma
yapılırken arkadaşlar, özellikle, her iki bankanın, yani kamunun
yükünü çeken her iki bankanın, özellikle bankacılık işlemleriyle
diğer işlemleri birbirinden ayıracak mutlaka yeni bir modele geçmesi
lazım. Yani nedir? Yani, bizim emeklimizi, bu emeklilerimizi, 300
kişi, 500 kişi, her sabah kuyrukta görmek hepimizi üzüyor. Bunun
için, bu yasanın, bir kere, bugün çalışan arkadaşlarımın, hepimiz,
hakkını teslim etmeliyiz, çok zor koşulda çalışıyorlar.
Tabii, bu önergede,
arkadaşlar, şunu söylüyoruz: Bankacılık krizinde fatura, çalışana
çıkıyor. Buna üzülüyoruz. Burada, Sayın Hamzaçebi ve Sayın Tutan
açıkladılar -Ama, şu veya bu, zamanı 2000 yılı veya 2005 yılı, devlette
devamlılık esastır- yaklaşık 32 bin arkadaşımız mağdur edildi. Şimdi,
32 bin arkadaşımdan 16 bini başka kurumlara sürülmek zorunda kaldı
arkadaşlar, bunu açık konuşalım, başka kurumlara göndermek zorunda
bırakıldı; "Ya seni atıyorum, yoksa buradan git!" dediler.
Bunu hepimiz biliyoruz.
Bu insanlar, yıllarca
emek vermiş. Bu insanlar, bu bankaların bu hâle gelmesinde hiç suçu
olmayan insanlar. Bu insanlar, yıllarca çalışmışlar. Siz, bir müdür
muavinini, bir şube müdürünü, bir şefi kamunun diğer kurumuna gönderiyorsunuz,
orada, yaklaşık altı yıldır, bankada altı yıl önce aldığı maaşı
hâlâ daha alamayan insan var. Altı yıldır bu insanlar zam almıyor. Bu
bir haksızlık arkadaşlar.
Kamu bankalarının
personel ihtiyacı elbette vardır. Kamu bankalarında çalışan arkadaşlarımız
çok zor koşulda çalışıyor. Mutlaka, bunların iş yüklerini alacak
personel gereklidir. Hiç
bundan kimsenin şüphesi yoktur.
Ancak, şimdi burada yasal sorunlar var. Yani, şu anda,
Danıştaydan 1.500 kişi bu davayı kazanmış. Bu
karar uygulanmıyor. Burada, yarın, önümüze
yasal sorunlar çıkacak. Bu insanlar, 2.500 kişi
de tekrar müracaat aşamasında. Gelin, tamam, bu bankalarımızın
ihtiyacını, daha önce -önergemiz bu- emek vermiş, daha önce bu bankalarda
çalışmış, daha önce bu bankalarda hizmet vermiş arkadaşlarımız
içinden… Gelin, bunlara öncelik verelim. Bizim
önergemiz bu arkadaşlar.
Onun için, bunlar
yıllarca emek vermişler.
Bu insanlar, bu bankaların, kamu bankalarının sorun
olmasında hiçbir günahı olmayan insanlar. Bu arkadaşlarımız,
kamunun çok değişik
kesimlerinde, göreviyle ilgisi olmayan, alakası olmayan
işlerde çalıştırılıyorlar. Allah kimseyi gördüğünden
geri koymasın. Ekmeği yok diye, çoluk çocuğuna
mahcup olmasın diye orada çalışıyor arkadaşlarım.
Gelin, hem buradaki,
ileride ortaya çıkacak yasal sorumluluğu bertaraf etmek adına,
öncelikle bu arkadaşlarımıza teklif edelim. En azından, yarın, yasal
sorumlulukla karşı karşıya gelmeyiz arkadaşlar. Bizim önergemiz budur. Öncelikle bu arkadaşlarımız,
tekrar kamu bankalarında… Yine, yetkiyi, yönetim
kuruluna verelim. Yönetim kurulunun belirleyeceği
şekilde, bir şekilde bu arkadaşlarımızın alınmasında öncelik olsun.
Ben hepinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Sayın milletvekilleri, gerekçesini
dinlediğiniz, Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum:
Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Sayın milletvekilleri,
Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni, Anavatan Partisi Grubu adına
konuşan Sayın Hüseyin Güler'in, adını ve ilini zikrederek konumunu
tartıştığından bahisle ve kendine sataştığından bahisle söz istemiştir.
Hüseyin Özcan'ın… Burada
bir şeyiniz var, son konuşan, Sayın Özcan, evet…
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
- Orada bir yanlışlık var, bir sefer, kendisi laf attı Sayın Başkan. Kadrolu
laf atanlardan zaten.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Tahrik etti.
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır)
- Sayın Yeni, uzatmayın… Sayın Yeni, vazgeç!
BAŞKAN - Bir dakika…
Sayın Yeni, bakın, burada,
tartışma çıkarmak değil, yasa çıkarmak istiyoruz. Yerinizden,
"Bir açıklık getirmek istiyorum." diyorsunuz, lütfen, herhangi
bir sataşmaya meydan vermeden açıklık, ne getirmek istiyorsanız
birkaç cümleyle ifade edin.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
- Tutanaklardan neler söylediklerini şey yapın.
BAŞKAN - Çok kısa efendim.
VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Samsun Milletvekili Ahmet Yeni'nin, Mersin
Milletvekili Hüseyin Özcan'ın, konuşmasında, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
AHMET YENİ (Samsun) -
Sayın Başkanım, herhangi bir sataşmaya meydan vermedim, vermek de
istemiyorum, ancak, tabii, ismim ve ilimin zikredilmesi… Sonuç itibarıyla,
Samsun kamuoyu beni iyi takip ediyor, biliyor, o bakımdan, bir açıklık
getirmek istiyorum.
Tabii, 15 bin kamu çalışanı,
Ziraat Bankası ve diğer bankalardakiler, sonuç itibarıyla herhangi
bir yere atılmadılar, bunlar çalışıyorlar, çalışmaya devam ediyorlar
ve ben, bu konuları iyi biliyorum, KİT alt komisyonu, Ziraat Bankası
Komisyon Başkanıyım ve rakamların nereden nereye geldiğini çok
iyi biliyorum.
O bakımdan, mevduatı
10 kat, kredisi 10 kat artan bir bankanın yöneticilerinin de son derece
başarılı olduklarını da söylemek istiyorum ve bunun için söz aldım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Yeni.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6.- Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan ve 2 Milletvekilinin;
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim
Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/988) (S. Sayısı: 1392) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
yeni bir geçici madde ihdasıyla ilgili bir önerge vardır. Bu önergeyi
inceledim, ancak bu önergenin mevcut yasayla doğrudan doğruya ilgisi
yoktur. Bizim İç Tüzük'ümüze, yasalarımıza göre madde ihdası, ancak
doğrudan doğruya ilgisi olan önergelerle ilgilidir.
Size bu açıklamayı
yaptıktan sonra, önergeyi okutacağım ve Genel Kurulun takdirlerine
arz edeceğim:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olduğumuz
1392 Sıra Sayılı Teklife aşağıdaki maddenin geçici madde olarak
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi |
Kâzım Türkmen |
Feridun Baloğlu |
|
Trabzon |
Ordu |
Antalya |
|
M. Mesut Özakcan |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Mustafa Özyurt |
|
Aydın |
Malatya |
Bursa |
"Geçici Madde…)
12.5.2001 tarihli ve 4672 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesinin (a) fıkrası hükmü uyarınca genel hükümlere
göre tasfiye edilmekte olan özel finans kurumlarının tasfiyesi fon
tarafından yürütülür. Genel hükümlere göre atanmış olan tasfiye
memurlarının görevi bu maddenin yürürlüğü girdiği tarih itibarıyla
sona erer. Özel Finans Kurumlarının iradî tasfiyesine kaldığı yerden
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından devam edilir. Tasfiye
kapsamındaki alacakların tasfiye kapsamındaki borçları karşılayacak
olmaması halinde aradaki fark özel finans kurumunun yönetim ve denetimini
doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran
ortaklardan tahsil edilir.
Fon söz konusu özel finans
kurumlarının tasfiyesine ilişkin
olarak 19.10.2005 tarih ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu ile diğer kanunların
kendisine vermiş olduğu görev ve yetkilere sahiptir."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
önergeye katılıyor mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçesini
açıklamak üzere, Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
önerge şunu düzenlemektedir: Hatırlayacaksınız, 2005 yılında
5411 sayılı Bankacılık Yasası'nı kabul ettik. Bankacılık Yasası
görüşülürken, bu Yasa'ya biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir madde
ilave etmek istedik. Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeler sırasında,
bu madde Komisyonda ilave edildi; ancak, yasanın Genel Kurul görüşmeleri
sırasında, AKP'nin oylarıyla bu madde o yasadan çıkarıldı. O yasadan
çıkarılmış olan maddeyi, biz, bu yasaya ilişkin bu teklif vesilesiyle,
burada, tekrar yasalaştırma amacıyla bu önergeyi verdik.
Önerge şunu düzenliyor:
Bilindiği gibi, Türkiye'de batık bankaların tasfiyesini Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu yürütmektedir. Yaklaşık 47 milyar dolarlık
bir maliyeti olan böyle bir olayda, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu
tasfiye görevini üstlenmiştir. Tasfiye sırasında, TMSF, alacağını,
yani devletin TMSF'ye aktarmış olduğu kaynaklar nedeniyle TMSF'nin
banka sahiplerinden olan alacağını, herhangi bir şekilde o batık
bankaların varlıklarıyla karşılayamaz ise, varlıkların borçları
ödemeye yetmemesi hâlinde, TMSF, o bankaların hâkim hissedarlarından,
her türlü yetkiyi kullanmak suretiyle, bu alacağını tahsil imkânına
sahip. Ancak, Türkiye'de, 2001 kriziyle sadece bankalar batmadı, o
krizde bir de özel finans kurumu battı değerli arkadaşlar. Bu özel finans
kurumunun tasfiyesini ise TMSF değil, o zaman çıkmış olan, 57'nci
Hükûmet döneminde çıkmış olan 4672 sayılı Yasa uyarınca, özel hukuk
hükümleri uyarınca tasfiye memurları yürütmektedir. Ancak, geldiğimiz
noktada, 100 bine yakın vatandaşımızın, bu finans kurumundan, yaklaşık
tutarı 800 milyon dolar olan alacağının ödenme imkânı bulunmamaktadır
ve bu vatandaşlarımız, o günden bu yana, bu alacaklarını bir şekilde
tahsil edebilmek amacıyla çırpınmaktadırlar; dernek kurmuşlardır,
her türlü etkinliği yapmaktadır, her platforma sorununu taşımaktadır.
Ama, sorunun çözümü maalesef bulunamamıştır.
Önergeyle şunu öneriyoruz:
Bu finans kurumunun tasfiyesine kaldığı yerden Tasarruf Mevduatı
Sigorta Fonu devam etsin. Tasfiye görevi, tasfiye memurundan
TMSF'ye geçsin. Bu özel finans kurumunun varlıklarının, mevcudunun
borçlarını karşılayamaz olması hâlinde -ki, durum öyledir- aradaki
farkı tahsil etmek amacıyla, o finans kurumunun hâkim hissedarlarından
tahsil etmek amacıyla, TMSF, Bankacılık Yasası'nda batık bankalar
için sahip olduğu yetkileri kullansın.
Değerli arkadaşlar,
100 bine yakın vatandaşımızı ilgilendiren ve devletin çözmesi gereken
bir sorundur. Bu sorunu, "57'nci Hükûmet döneminde bu yasa böyle
çıkmıştır, biz buna karışmayız." diyerek bir kenara atmak mümkün
değildir. Nasıl İmar Bankasının tasfiyesinde Hükûmet kendisini görevli
saymışsa, hatta sigorta kapsamında olmamakla birlikte ticari mevduatı
sigorta kapsamına almışsa, aynı şekilde, burada da TMSF bu finans
kurumunun tasfiyesini üstlensin diyoruz.
Herhangi bir şekilde
devletin kaynaklarından bir ödeme yapılmasını sağlamaya yönelik
bir önerge de değildir. Sadece, o finans kurumunun hâkim hissedarlarından
gerekli alacağı, o finans kurumundan vatandaşların alacağını tahsil
etmeye yönelik olarak TMSF'ye yetki veren bir düzenlemedir.
Takdirlerinize sunuyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Hamzaçebi.
Sayın milletvekilleri,
Hükûmetin, Komisyonun katılmadığı, gerekçesini biraz önce önerge
sahibinden dinlediğiniz 1 geçici madde ihdasına dair önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
konuşacak mısınız?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Evet.
BAŞKAN - Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
kamunun yükünü çeken her iki bankamıza, öncelikle, yine kadro konusunda,
yardım edilmesi hepimizin görevidir. Bir şartla ki… Demin verdiğimiz
önergeyi reddettiniz. O arkadaşlarımız yıllarca hizmet vermişti,
onlara vefasızlık yaptık. Ama, her iki kurumun personel ihtiyacı
vardır, acildir, orada çalışan arkadaşlarım çok zor durumdadır. Çünkü,
sabahın altısında kuyruğa giren emeklilerimiz… Bir kere, benim,
Halk Bankası ve Ziraat Bankası Genel Müdürlerinden bir istirhamım
var:
Bir: Özellikle müşteri
hizmeti sunduğu şubelerle, onun dışında -sosyal amaçlı emekli maaşıdır,
başka konularda, prim desteğidir- bazı merkezdeki şubelerde, mutlaka,
insanlara daha iyi bir hizmet vermek amacıyla, gerekirse ortak şubeler
kurmak zorundayız. Bu insanlar, hakikaten günlerce, saatlerce yağmur
altında kalıyorlar, hâlâ buna çözüm bulamadık, buna çözüm bulamadık,
buna çözüm bulamadık. Mutlaka, özellikle kamu bankalarından bu
hizmeti alan insanlara, gerekirse kamu bankalarının ortak hizmet
merkezi, yani 500 kişinin, 1. 000 kişinin, o ilde, oturabilip emekli
maaşını çayını içerek alabileceği bir mekân yapmak çok zor değil arkadaşlar.
Bu, onlara vefamız. Ben, bir kez daha bunu dile getiriyorum.
İkinci konu ise: Halk
Bankası ve Ziraat Bankası bazı küçük ilçelerde şube kapattı. Değerli
arkadaşlarım, en yakın Ziraat Bankası şubesine 40 kilometre, 50
kilometre, 100 kilometre, 150 kilometre mesafede olan belli ilçelerimiz
var; burada memurlarımız var, burada günlük ihtiyacını temin eden
insanlarımız var veya diğer, tarımsal destek veya emekli maaşı alan
insanlarımız var. Biz emekliyi yaklaşık 150 kilometre gönderirsek,
yine vefasızlık yaparız.
Bu şubeleri kapattık,
ama kapattığımız yerlere, en azından, birer tane ATM koyup, buradaki
emeklimizin maaşlarını ATM'lerden çekmesini temin etmek çok mu zor
arkadaşlar? Bu, bizim bir görevimiz arkadaşlar. Onun için, benim,
her iki Genel Müdürümden… Özellikle belli nüfusa sahip yörelerde,
belli emeklisi olan yörelerde, bir ilçe merkezinde bir ATM'yi -örneğin,
Malatya'nın, ben, birkaç ilçesini de söyleyeyim- koymak zor değil. Ben,
bir kez daha, her iki Genel Müdürümden, şubeleri kapatılan veya çok
nüfusa sahip ama Halk Bankası, Ziraat Bankası veya hiçbir banka olmayan
ilçe merkezlerinde, bazı büyük belde merkezlerinde, mutlaka, eğitim
hizmetini vermek, kamu adına bir görevdir arkadaşlar.
Değerli milletvekilleri,
tabii, bu yasanın temel amacı, her iki bankamızda çalışan ve o bankaların
ihtiyacı olan personel… Ancak, tabii, bu nereden geliyor? Yani, 15
Kasım 2000 yılında 4063 sayılı Yasa… Şimdi, bu Yasa'da temel amaç,
özelleştirme kapsamına alınıyor bu tarihte.
Değerli arkadaşlar,
bazı değerler var ki, bunlar bizim namusumuzdur, özelleşemez. Bazı
değerler ülkenin bağımsızlığıdır, bazı değerler o ülkenin ulusal
sermayesidir, bunlar özelleşemez.
Peki, hepinizin vicdanına
soruyorum: Telekom'u, biz, 5 küsur milyar dolara ihale ettik, bayram
yaptık bayram yaptınız. Ne oldu? Arkadaşlar, önce, kurumlar vergisini
yüzde 10 indirdiniz, yani Telekom, her sene, devlete verdiği kurumlar
vergisini yüzde 10 daha eksik ödeyecek, yani Telekom'u alanların
öbür cebine yüzde 10 gitti. Taksitle aldı ya!
İki: Bir zam yaptı, bu
zammı hesapladınız mı arkadaşlar? Bu zammı hesapladınız mı? Şehir
içi, şehirler arası farklılığı giderdim dedi.
Şimdi, bir insan günde
yaptığı 50 telefon konuşmasının, herhâlde 45 tanesini şehir içi yapar,
5 tanesini şehirler arası yapar arkadaşlar. Ben, şehir içi, şehirler
arasını aynı kefeye getirdim dedi, öyle bir rakama getirdi ki, o 5
telefon yerine 45 telefon şehirler arası standarda geldi. Buradan
ettiği kârı, buradan bu sene elde edeceği kârı hesapladınız mı?
Değerli arkadaşlarım,
şunu söylüyorum: Beş yıl vadeli almıştı, hemen peşin ödedi. Niye peşin
ödedi biliyor musunuz? Dedi ki, bu seneki, benim bilançom bu, kurumlar
vergisinden yüzde 10 kâr ettim, bu kadar; şehir içi, şehirler arasına
zam yaptım, bu seneki nakit akışım bu kadar. Bir yabancı bankadan veya
dışardan gidip bir kredi aldı, getirdi, verdi.
Arkadaşlar, eğer taksitle
ödeseydi, kurumlar vergisinden ve yaptığı zamla, o taksitlerin hepsini
buradan ödeyecekti. Benim vicdanım sızlıyor -benim bir Türk vatandaşı
olarak, benim millî değerim olan ve- artık, bundan sonra, her yıl Telekom'un
elde ettiği kâr bu ülkede kalmayacak, her yıl dışarı gidecek arkadaşlar.
MEHMET CEYLAN (Karabük)
- Hepsi özelleşmedi!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, bazı ulusal değerler vardır.
Gelelim Halk Bankasına, Ziraat Bankasına.
Artık, bir gün, şu Meclis, Halk Bankası ve Ziraat Bankasını özelleştirme
kapsamından çıkarıyorum, derse dönüp önünüzde saygıyla eğileceğim.
Kimin için? Esnaf için. Kimin için? Köylü için.
Yine, bu ülkenin
belli değerleri vardır.
Bu ülkede sosyal sorumluluklarımız var. Bu ülkede, yani hangi yabancı
banka, acaba, ben Türk sanayisine hizmet edeyim
diye geliyor?
Değerli arkadaşlar, Türkiye'ye gelen
yabancı bankalar, acaba, gelip burada emek çekti, şube kurdu, Türk
sanayisine hizmet edeceğim dedi hepsi hazır bankalar aldı. Niye biliyor musunuz?
Tüketim ekonomisini finanse ediyorlar. Gelmelerinin nedeni, kredi
kartları ve hazine bonosu. Dünyanın hiçbir yerinde yüzde 12 reel
faiz yok. Dünyanın hiçbir yerinde, enflasyonun yüzde 10 olduğu, reel
faizin yüzde 20 olduğu, ama, örneğin, kredi kartlarının yüzde 80 olduğu
hiçbir ülke yok arkadaşlar. Genelde bakın kredi kartları pazarına,
hep bu yabancı bankaların satın aldığı bankalar ağırlıklıdır arkadaşlar.
Birbirimizi kandırmayalım.
Onun için, arkadaşlar,
gelin, Halk Bankasının… Ben, yine söyledim, başta da söylüyorum, bugün
Ziraat Bankasındaki ve Halk Bankasındaki, oradaki tüm arkadaşlarımın
çalışmalarında başarılar diliyorum. Gelin, bunları satmayın,
bunları özelleştirmeyin arkadaşlar. Bu ülkede sosyal sorumluluğumuz
var bizim. Falanca yerde sel olduğu zaman, falanca esnafın dükkânı
yandığı zaman, falanca sanayi sitesinde sorun olduğu zaman, benim
Ziraat Bankam ve Halk Bankam, anında o esnafın, anında çiftçinin yanında
yer alması, bizim sosyal sorumluluğumuzdur arkadaşlar. Hangi yabancı,
benim kadar, gidip o esnafa, o çiftçiye yardım etmek için koşacak arkadaşlar?
Birbirimizi kandırmayalım. Gelin, bir ülkede, eğer, kendi bankacılığı,
kendi ulusal sermayesi, kendi ulusal değerleri yabancının eline
geçtiği zaman, o ülkenin ekonomik özgürlüğü de arkadaşlar… Bu kadar,
"özelleştirme, özelleştirme" demeyin arkadaşlar, elimizden
gider.
Bu açıdan, ben hassaten
rica ediyorum: Yani bu özelleştirilme, bu yasa, personele yönelik
olan kısım, yine söylüyorum, daha önce gönderilen… Demin önergeyle
15 bin kişiye vefasızlık ettik. Ancak personel gereklidir, arkadaşlarım
çok zor koşulda çalışıyor.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ama gelin, bir yasayla, Ziraat Bankası ve Halk Bankasını,
bu ulusal değeri -ülkenin sanayisine, ülkenin çiftçisine, ülkenin
esnafına, emeklisine, herkese, sosyal sorumluluğu olan, sosyal
devlet anlayışının olması gerektiğini söylüyor- bu her iki bankayı
özelleştirme kapsamından çıkarmak, Türkiye'nin, Türk ulusunun, Türk
halkının menfaatinedir.
Niye gelip yabancılar
Emlak Bankasını almadılar? Niye almadılar? Hazır, lop istiyor arkadaşlar.
Onun için, bir daha söylüyorum: Bu iki bankanın özelleştirme kapsamı
dışına çıkarılması, Türk ulusunun, ulusal sanayinin, Türk insanının
ve Türkiye'de yaşayan doğmamış çocuklarımızın hakkıdır. Bunlara
bunu yapmayalım. Gelin, bu iki bankayı özelleştirme kapsamı dışına
çıkarmak hepimizin temel görevidir.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
3'ncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın
Vedat Yücesan.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili ve Bursa Milletvekilimiz
Sayın Ali Dinçer'i kaybetmenin derin üzüntüsü içerisindeyiz.
Türk siyasetinin
önemli isimlerinden olan değerli ağabeyimiz Ali Dinçer, bilge kişiliğiyle,
mütevazı ve alçak gönüllülüğüyle, hepimizin kalbinde yer edinmişti.
Devlet Bakanlığı ve
Ankara Belediye Başkanlığı görevlerinde bulunan Sayın Ali Dinçer,
siyaset arenasının uzlaşmacı ve vazgeçilmez isimlerinden biriydi.
Yerinin asla doldurulamayacağına inandığım değerli ağabeyimiz
Ali Dinçer'e Allah'tan rahmet, kederli ailesine, tüm sevenlerine ve
partimize başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1392 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 3'üncü maddesi
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Maddeyle ilgili konuşmama başlamadan önce, grubum ve şahsım adına
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bankacılık sektörünün mevduat ve aktifler bakımından ağırlıklı
bir kısmını oluşturan kamu bankalarının faaliyetleri, geçmişten
günümüze, çeşitli sosyal ve ekonomik nedenlerle, klasik anlamdaki
banka dışı faaliyetlerin dışına taşmıştır. Örneğin, Ziraat Bankası,
ticari bankacılık yanında, esas olarak, zirai kredilerde uzmanlaşmış
ve zaman içinde, tarım kesimine yapılan destekleme politikalarının
önemli bir aracısı ve uygulayıcısı durumuna gelmiştir. Ziraat
Bankası, aynı zamanda, yurt çapında, devlet adına, maaş ve benzeri
ödemeler yapma ve vergi toplama görevlerini yerine getirmektedir.
Halk Bankası da esas
olarak, esnaf ve sanatkârlarla, küçük ve orta ölçekli işletmelere
hizmet vermekteyken, o da, zaman içinde, devletin destekleme politikalarının
aracı kurumu hâline gelmiş, bir yandan da ticari bankacılık yapmıştır.
Kamu bankalarının
içinde bulunduğu sorunların çözümü için birçok adım atılmıştır. Bu
adımların başında, uygun, yasal altyapının sağlanması gelmiştir.
25 Kasım 2000'de yürürlüğe giren 4603 sayılı Kanun'la, Ziraat Bankası,
Halk Bankası, Emlak Bankası, kamu iktisadi teşebbüslerine ilişkin
233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamından çıkartılıp, anonim
şirket unvanına kavuşturulmuş ve Bankalar Kanunu'na ve özel hukuk
hükümlerine tabi kılınmıştır.
20 Haziran 2001 tarihinde,
4684 sayılı Kanun'la, bankaların yönetim kurullarına, bankalarda
çalışacak personel sayısına karar verilmesi ve ihtiyaç fazlası
personelin, rızası alınmaksızın, Özelleştirme Kanunu çerçevesinde
diğer kamu kurum ve kuruluşlarına transfer edilmesi yetkisi verilmiştir.
30 Ocak 2002 tarihinde
ve yine, 4743 sayılı Yasa'yla, kamu personel rejimi çerçevesinde
çalışan personelden, yönetim kurulunca, özel hukuk hükümlerine
göre çalışması uygun görülmeyenlerin veya çalışmak istemeyenlerin
31/12/2002 tarihinden sonra, Ziraat, Halk ve Emlak Bankasında çalışmayacağı
hükümleri getirilmiştir.
Bu uygulamalar sonucunda,
2002 yılından itibaren, 62 bin personelden 32 bininin iki yıl içerisinde
gerek emekliye sevk edilmesi gerekse diğer kamu kuruluşlarına
sevk edilmesi nedeniyle ortaya bazı hukuki sonuçlar çıkmıştır.
Kamu bankalarının
özelleştirilmesine ilişkin uygulamalar sonucu ortaya çıkan sorunlar
hâlen devam etmektedir değerli arkadaşlarım. 1392 sıra sayısıyla
görüştüğümüz kanun teklifi, maalesef, bu sorunları çözecek bir nitelik
de taşımamaktadır. Hükûmetin getirmiş olduğu tasarı ve tekliflerin
hemen hepsinde çözüme yönelik bir yöneliş gözükmemektedir.
Değerli arkadaşlarım,
AKP, kısa vadede rahatlama sağlayacak, ama orta ve uzun vadede mevcut
sorunları daha da karmaşık şekilde ortaya çıkaracak düzenlemeler
yapmayı tercih etmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
AKP, Halk Bankası ve Ziraat Bankasını özelleştirmeyi istemektedir.
Bunun hazırlıklarına başlamış durumdadırlar. Yabancıların eline
geçecek muhtemel bankalarımız bunlardır. Halk Bankası, Türkiye
bankacılık sektöründeki tüm aktiflerin yüzde 7'sinden fazlasını,
23 milyar doları elinde bulunduruyor ve bu itibarla, sektörün en büyük
altıncı bankası konumunda. Halk Bankası yabancı bir bankaya satıldığı
takdirde, sektörde hâlen yüzde 27 civarında olan yabancı ağırlığı
yüzde 35'e çıkacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
Halk Bankası kalıcı bir ekonomik kalkınma, sosyal denge ve toplumsal
barışın korunması için uygun koşullarla esnaf, sanatkâr ve küçük
meslek sahibine kredi verilmesi amacıyla kurulmuştur. Bu bağlamda,
özelleştirme kararı, kuruluş amacı gözetilmeden alınmıştır. Kanaatimce,
Halk Bankasının özelleştirilmesinde kamu yararı bulunmadığı gibi,
ekonomik kalkınmaya yönelik bir yarar da sağlamamaktadır. Aksine,
sosyal dengeler de bozulacaktır.
Burada dikkat edilmesi
gereken husus, Halk Bankasının özelleştirilmesinin diğer özelleştirmelerden
çok farklı ve kritik olmasıdır değerli arkadaşlarım. Halk Bankasının
kuruluş amacı iş dünyasının yanında olmaktı. Halk Bankası bu misyonuna
devam etmeli, Banka yeniden yapılandırılmalıdır. Halk Bankasını
diğer bankalar gibi satmak çok doğru bir yaklaşım olmayacaktır.
Son yıllarda Türk bankacılık
sektöründe yabancıların ilgisi giderek artmakta. Son olarak Akbankın
yüzde 20 hissesi Citibanka satıldı. Bankacılık sektöründe yabancıların
ağırlığının giderek artması ekonominin geleceği açısından da
risk teşkil edebilir ve edecektir. Bu gidişatı olumlu olarak değerlendirmiyorum
değerli arkadaşlarım.
Bugün Türkiye'de 46
banka faaliyette. Bunların 33'ü klasik bankacılık yapan, yani para
alan veya para veren bankalardır. Bu mevduat bankalarının yüzde
3'ü kamusal sermayeli mevduat bankası, 17'si özel sermayeli mevduat
bankası, 6'sı ise Türkiye'de kurulmuş yabancı mevduat bankası ve
7'si Türkiye'de şube açmış yabancı mevduat bankasıdır. Geriye kalan
13 adet kalkınma ve yatırım bankasının bankacılık sisteminde çok
fazla ağırlığı yoktur değerli arkadaşlarım. Bankacılık sektöründe
yabancı payının yüzde 20'si 20'yi geçiyor. Bu çerçevede, Türk bankacılığının
hem dış rekabete hazırlanması hem de ulusal ekonomiye etkin hizmet
sunması için bankaların mali bünyesinin güçlendirilmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
Halk Bankası, Atatürk'ün "Küçük esnafa veya büyük sanayi erbabına
muhtaç oldukları kredileri kolayca ucuza verecek bir teşekkül vücuda
getirmek ve kredinin normal şartlar altında ucuzlatılmasına çalışmak
da çok lazımdır." şeklindeki direktifleri üzerine, 1933 yılında
kurulmuştur. Halk Bankası, kuruluşundan bu yana misyonunu başarıyla
sürdürmüş, her zaman için iş dünyasının yanında olmuş bir bankadır. Başta,
küçük ve orta ölçekli işletmeler olmak üzere, iş dünyası, Halk Bankasına
kendi bankası gözüyle bakmaktadır. Özelleştirmenin ve özellikle
bu özelleştirme yabancılara yapıldıktan sonra Halk Bankasının da
bu misyonunu nasıl sürdüreceği konusunda iş dünyasında çok ciddi
endişeler vardır değerli arkadaşlarım. Halk Bankası yine iş dünyasının
yanında banka varlığını sürdürmelidir. İş adamlarıyla, Türkiye
Odalar ve Borsalar Birliğinin öncülüğüyle, kurum yeniden yapılandırılmalı,
Halk Bankası iş dünyasının bankası olmalıdır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Devamla) - Dünyanın hiçbir kesiminde kamu bankalarının özelleştirilmesi
söz konusu değildir.
Değerli arkadaşlarım,
bu konuda, size… Fransa'da bankaların yüzde 79'u, Almanya'da yüzde
60'ı, özelleştirmenin en çok olduğu Japonya'da ise bankaların yüzde
40'ı kamu bankasıdır. Bizdeki özelleştirmenin mantığını ise anlamak
mümkün değildir değerli arkadaşlarım. Kamu bankalarının özelleştirilmesi
kesinlikle gerçekleştirilmemelidir. Diğer taraftan, özelleştirilen
işletmede yeniden yapılanma olmuyorsa, istihdam yaratılmıyorsa,
bu kamu yararına bir özelleştirme sayılmaz.
Halk Bankası, bugün,
esnaf ve sanatkârımıza yegâne destek olan kuruluştur. Başta Avrupa
ülkeleri olmak üzere, gelişmiş ülkelerde esnaf ve sanatkârlar çok
çeşitli teşvik araçlarıyla desteklenirken, maalesef, ülkemizde,
yegâne destek aracı olan Halk Bankasının özelleştirilmesiyle, esnaf
ve sanatkârımız, bu tek ve son destek araçlarından da mahrum bırakılacaktır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, ek
süre verdim. Lütfen konuşmanızı tamamlayın. Son cümlelerinizi
alayım.
MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Devamla) - Teşekkür ediyorum Başkanım, tamamlıyorum.
Bu nedenle, Halk Bankasının
özelleştirilmesine karşıyız değerli arkadaşlarım. Zaten, giderek
yaygınlaşan hiper ve grossmarketler ve talep yetersizliğinden dolayı
durgun olan piyasalarımız nedeniyle her gün güç kaybeden ve kepenk
kapatmakta olan esnaf ve sanatkârlarımız, ayakta kalabilmek için
yegâne destekleri olan Halk Bankasının özelleştirilmesiyle bütünüyle
yok olma sürecine girecektir.
Değerli arkadaşlarım,
buna da son derece dikkat etmek gerektiği düşüncesiyle, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yücesan.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
3'üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Tümünü oya sunmadan
önce, İç Tüzük'ün 86'ncı maddesine göre oyunun rengini belirtmek isteyen
-lehte olmak üzere- Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan 1392 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin oylamasında
olumlu oy kullanacağımı ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu kanun teklifi görüşülürken, bankaların özelleştirilmesiyle
ilgili burada çok şeyler söylendi. Biz, Doğru Yol Partisi olarak, öncelikle
özelleştirmelerin yanında olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Özelleştirmeler
bir yapısal dönüşüm aracı olarak görülürse, bundan ülkemizin menfaat
elde edeceğine inanıyoruz.
Ancak, bunun karşısında
olan görüş, bu özelleştirmeleri cari açığın finansmanını karşılamak
üzere, iç ve dış borçları karşılamak üzere, elimizde avucumuzda ne
varsa, onları yok pahasına satmayı, öncelikli olarak, düşünen bir
görüşe de karşı olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Özellikle, bankacılık
alanında, son günlerde yabancıların bu alandaki paylarının alabildiğince
artmış olması karşısında ciddi manada bir endişe içerisinde olduğumu
ifade etmek istiyorum. Bu oranın yaklaşık yüzde 35'ler seviyesine
gelmiş olması, özellikle sırada Halk Bankası ve Ziraat Bankasının
da özelleştirme kapsamı içerisinde bu iktidar tarafından değerlendirilmesi
neticesinde, kaygılarımız ve endişelerimiz çok ciddi manada artmaktadır.
Şimdi, niçin yabancılar
Türkiye'de banka alımlarına bu kadar ehemmiyet gösteriyorlar: Bakınız,
sadece, kredi kartlarında akdî faizin yüzde 5,57; gecikme faizinin
yüzde 6,22 olduğunu söylersek, Türkiye'deki bankacılık sisteminin,
özellikle, yabancılar için ne kadar cazip olduğu kendiliğinden ortaya
çıkıyor.
Bu konu görüşülürken
ben burada dört konuşma yaptım, "Bu yetkiyi, akdî faiz ve gecikme
faizleri belirleme yetkisini Merkez Bankasına verirsek yanlış
yaparız ve bu oranı Merkez Bankası yüzde 5'lerin, 6'ların üzerinde
belirler." dediğimde, AK Parti sıralarından kuvvetle muhalefet
oldu. Ama, bugün, o kanun üzerinden,
görüşülmesinin üzerinden bir yıl geçtikten sonra, kredi kartı
faizlerindeki bu oranların dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen
oranlar olduğunu ve bu sayede, kredi kartları akdî faiz ve gecikme
faizlerinden dolayı bankaların çok korkunç kârlar elde ettiğini
görmüş olduktan sonra, özellikle Halk Bankası ve Ziraat Bankasının
özelleştirilmesine niçin karşı çıktığımızın, çok açık bir gerçek
olarak karşımızda durduğunu ifade etmek istiyorum.
Nevzat Yalçıntaş Hoca,
hepimizin takdir ettiği, beğendiği çok değerli bir siyasetçi, AK
Parti milletvekili. Halk Bankasının özelleştirilmesiyle ilgili
olarak burada yaptığı veciz konuşma hâlâ kulaklarımızda. Sayın
Yalçıntaş Hoca şunu söylüyor: "Her şeyin para olmadığını hepimizin
öğrenmesi lazım gelir."
Değerli iktidar partisi
milletvekilleri, her şeyin para olmadığını sizin de öğrenmeniz
gerekmektedir. Özellikle Halk Bankası, onlarca yıldan beri esnafın
en yakınındaki banka olma özelliğini muhafaza etmiştir. Özellikle
bugünlerde, esnafın siftah yapamadan iş yerlerini kapattığı ve
esnafın her geçen gün çok büyük ekonomik sıkıntı ve zorluklar içerisine
girdiği bir dönemde Halk Bankasını özellikle özelleştirmeye çalışmanın
haklı ve mantıklı bir izahı olamaz. Aynen, Ziraat Bankası da aynı şekilde
değerli milletvekilleri. Çiftçi, köylü, hayatının en zor dönemlerini,
yıllarını yaşamaktadır. Ürün fiyatları dört buçuk yıl öncesinin
altında olmakta, ama, girdi fiyatlarının 2 kat artmış olduğu bugünlerde
Ziraat Bankasıyla ilgili düşüncelerinizi de yeniden gözden geçirmeniz
gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
özelleştirmeler elbette yapılacaktır, olacaktır. Ama, geçmişte Telekom
özelleştirilmesinde, şu anda sizin aranızda bulunan milletvekilleri,
Anayasa Mahkemesine giderek Telekom özelleştirmesinin önünü kapatmaya
çalışmışlardır. Belki, o gün Anayasa Mahkemesine gitmenin haklı
gerekçeleri olabilir; ancak, Anayasa Mahkemesine bu konuyu götürürken,
gerekçede yer alan ifadeleri dikkatlerinize sunmak istiyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Anayasa Mahkemesine götüren ve şu anda aranızda olan milletvekillerinin
altına imza attığı gerekçede şu var: Telekom özelleştirilirse bu
ülkenin bağımsızlığının tehlikeye gireceğini söylemiş sizin arkadaşlarınız!
Bakınız, çok kısa bir süre önce özelleştirmeye karşı olanlar, Telekom
özelleştirmesinin, bir ülkenin, Türkiye'nin bağımsızlığını tehlikeye
düşürecek bir özelleştirme olduğunu söyleyenler, bugün özelleştirmenin
yanında, ama, sadece cari açığı finanse etmek, sadece iç ve dış borçları
buradan karşılamak düşüncesiyle elimizdeki, avucumuzdaki bütün
varlıkları satmaya çalışıyor. Bu eserlerin hiçbirinde alın teriniz
yok, hiçbirinde bir emeğiniz yok, ama, Sayın Başbakan, dün çıkıyor diyor
ki: "Dört buçuk yılda yaptıklarımız cumhuriyet tarihinde yapılmamıştır."
Siz, geçmişte yapılan eserleri bile doğru dürüst özelleştiremiyorsunuz.
İhalelerde şaibeler ortaya çıkmış. Siz, geçmişin bütün eserlerine…
(CHP sıralarından "O tarafa bakarak söyle." sesleri)
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ERDOĞAN YETENÇ (Manisa)
- O tarafa bak da söyle!
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- 360 milyar doları kim borçlandı!
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
son cümlelerinizi rica edeyim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Şimdi, Değerli Milletvekilim, bakınız, diyorsunuz ki… Şu anda
aranızda o milletvekillerimiz, Telekom'un özelleştirmesine karşı
çıkıyorlar. Telekom o gün özelleştirilse 20 milyar dolar; siz kaça
sattınız?..
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- Siz engellediniz!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- 6,5 milyar dolara sattınız. Sonra da, altı ay sonra kurumlar vergisini
yüzde 30'dan 20'ye indirerek Telekom'u, âdeta, bedavaya getirdiniz.
Sadece şu zamlardan Telekom'un kasasına giren para 880 milyon dolar
arkadaşlar. Telekom'un yaptığı zamla bu ülkenin fakir fukaranın
sırtından 880 milyon dolar Telekom'un kasasına girdi. Sizin 6,5 milyar
dolara sattığınız Telekom, şimdi, bedavaya geldi. Geçmiş eserlerde
alın teriniz yok, hiç olmazsa, bunları doğru dürüst satın.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Niye satıyorlar canım, satmasınlar!
BAŞKAN - Sayın Kandoğan…
Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bu duygu ve düşüncelerle sizleri saygıyla selamlıyor, oyumun renginin
olumlu olduğunu belirtiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kandoğan.
Sayın milletvekilleri,
teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
Birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.48
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.00
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 90'ıncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
Kanun tasarı ve tekliflerini
görüşmeye devam edeceğiz.
7'nci sırada yer alan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
(EİT) Ticaret ve Kalkınma Bankası Arasında Merkez Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu…
7.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı (EİT) Ticaret ve Kalkınma Bankası Arasında
Merkez Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1307) (S. Sayısı: 1378)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
8'inci sırada yer
alan, 22/2/2007 Tarihli ve 5584 Sayılı Enerji Verimliliği Kanunu ve
Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca
bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine başlıyoruz.
8.- 22/2/2007 Tarihli ve 5584 Sayılı Enerji Verimliliği
Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu (1/1330) (S. Sayısı: 1384) (x) (xx)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 1384
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
22/2/2007 Tarihli ve 5584 Sayılı Enerji Verimliliği Kanunu'nun 5, 7
ve 10'uncu maddeleri, Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak bir daha
görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle birlikte Başkanlığımıza
geri gönderilmiştir.
Anayasanın 89'uncu
maddesinin ikinci fıkrasında "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun
bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun
bulunmayan maddeleri görüşebilir." İç Tüzük'ün 81'inci maddesinin
son fıkrasında ise "Cumhurbaşkanınca yayımlanması kısmen uygun
bulunmayan ve bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine
geri gönderilen kanunların sadece uygun bulunmayan maddelerinin
görüşülmesine kanunun görüşmelerine başlamadan önce Genel Kurulca
görüşmesiz karar verilebilir. Bu durumda, sadece uygun bulunmayan
maddelerle ilgili görüşme açılır… Kanunun tümünün oylaması her
halde yapılır." hükümleri yer almaktadır. Bu hükümlere göre,
geri gönderilen kanunun tümünün veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun
bulunmayan maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun kararına bağlıdır.
Bu nedenle, söz konusu
Kanun'un Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 5, 7 ve 10'uncu maddelerinin
görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
(x) 1384 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
(xx) Kanun'un ilk görüşmeleri 22/2/2007 tarihli 67'nci
Birleşimde yapılmıştır.
5'inci maddeyi okutuyorum:
ENERJİ VERİMLİLİĞİ KANUNU
Yetkilendirmeler
MADDE 5- (1) Enerji verimliliği
hizmetlerinin yürütülmesine yönelik yetkilendirmeler ve bu kapsamdaki
faaliyetler aşağıdaki esaslar çerçevesinde gerçekleştirilir.
a) Yetkilendirmeler
ve yetki belgesine ilişkin işlemler şunlardır:
1) Üniversitelere
ve meslek odalarına uygulamalı eğitim yapabilmeleri ve şirketleri
yetkilendirebilmeleri için Kurul onayı ile Genel Müdürlük tarafından
yetki belgesi verilir. Bu belgeler bu Kanun ve ilgili yönetmeliklerde
belirlenen usûl ve esaslara aykırı bir durum olmadıkça her beş yılda
bir yenilenir.Yetki belgesi yenilenmeyen kurumların şirketlere
verdikleri yetki belgeleri ile ilgili işlemler, süreleri doluncaya
kadar Genel Müdürlük tarafından yürütülür.
2) Şirketlere eğitim,
etüt, danışmanlık ve uygulama faaliyetlerini yürütmek üzere Genel
Müdürlük ve/veya yetkilendirilmiş kurumlar tarafından yetki belgesi
verilir. Bu belgeler bu Kanun ve ilgili yönetmeliklerde belirlenen
usûl ve esaslara aykırı bir durum olmadıkça her üç yılda bir yenilenir.
Şirketler, yetki belgesi bedelinin tamamını ve enerji yöneticisi
sertifikası bedelinin yüzde onundan fazla olmamak kaydıyla Kurul
tarafından belirlenen bölümünü yetkilendirme anlaşması yaptıkları
kurum veya kuruluşa öder.
b) Yetkilendirilmiş
kurumlar ve şirketler, Genel Müdürlük tarafından kamuoyuna duyurulur.
c) Genel Müdürlük, yetkilendirilmiş kurumlar ve şirketler ile
bunlar adına hareket eden görevlileri, enerji verimliliği ile ilgili
çalışmaları sırasında elde ettikleri ve müşterilerinin ticarî
ilişkilerine zarar verecek ticarî sırları gizli tutmakla yükümlüdür.
Bu sırları gizli tutmakla yükümlü olanlar, görevlerinden ayrılmış
olsalar dahi bu sırları kendi menfaatlerine ve başkalarının lehine
kullanamaz.
ç) Genel Müdürlük ve yetkilendirilmiş kurumlar tarafından yürütülecek
faaliyetler şunlardır:
1) Genel Müdürlük veya
yetkilendirilmiş kurumlar, şirketlere yetki belgesi verir, enerji
yöneticisi eğitimi ve sertifikalandırma faaliyetlerini yürütür.
2) Yetkilendirilmiş
kurumlar yetki belgesi verdikleri şirketlerin faaliyetlerini izler,
bu Kanun ve bu Kanunun uygulanmasına yönelik olarak Bakanlık tarafından
yürürlüğe konulacak yönetmelik hükümlerine aykırılık teşkil
eden hususları otuz gün içerisinde Genel Müdürlüğe bildirir.
3) Genel Müdürlük, televizyon
ve radyo kanallarında yayınlanmak üzere bilinçlendirme ve bilgilendirme
amaçlı eğitim programları, yarışmalar, kısa süreli film ve/veya çizgi
filmler hazırlar veya hazırlattırır.
4) Yetkilendirilmiş
kurumlar Genel Müdürlüğe her yıl faaliyet raporu sunar.
d) Şirketlerin görevleri
şunlardır:
1) Eğitim, sertifikalandırma,
endüstriyel işletmeler, bina sahipleri veya yönetimleri ile aralarında
yapılan hizmet anlaşmaları çerçevesinde, etüt ve danışmanlık faaliyetleri
yürütmek.
2) Enerji verimliliği
etüt çalışması ile belirledikleri önlemlerin uygulanmasına yönelik
projeyi hazırlamak.
3) Uygulama anlaşması
kapsamındaki tadilatları proje doğrultusunda gerçekleştirmek
ve enerji tasarruf miktarını garanti etmek.
4) Yetki aldıkları
kuruma her yıl faaliyet raporu sunmak.
e) Enerji tasarruf
miktarı ile ilgili olarak yapılan uygulama anlaşması kapsamında
garanti ettiği taahhüdünü, uygulama öncesi ve sonrası yapacağı
ölçümlerle endüstriyel işletmenin ve yetkilendirildiği kurumun
temsilcileri huzurunda kanıtlayamayan şirket, yetkilendirildiği
kurum tarafından internet üzerinden ilan edilir. En fazla üç uygulama
anlaşmasındaki taahhüdünü yerine getiremeyen şirketin yetki
belgesi, bir yıl sonra yenilenebilmek üzere iptal edilir.
f) Şirketlerin uygulama
anlaşmaları kapsamında ölçümlerle kanıtladıkları tasarruf miktarları,
yetkilendirildikleri kurumlar tarafından internet üzerinden
ilan edilir.
(2) Yetki belgesinin
verilmesine, yetkilendirilecek kurumlarda ve şirketlerde aranacak
niteliklere, yetki belgesi ve enerji yöneticisi sertifikasına
ilişkin hususlar ile bu madde kapsamındaki yetkilendirmelere, faaliyetlere
ve görevlere ilişkin usûl ve esaslar Bakanlık tarafından yürürlüğe
konulacak yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
AK Parti Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Taner Yıldız. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
TANER YILDIZ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; iki günden
beri enerji sektörü üzerinde konuşuyoruz ve ikili anlaşmalarla
beraber, bu, görüşmekte olduğumuz Enerji Verimliliği Kanunu Tasarısı'nın
da Türkiye enerji sektörüne, ülkemize çok fazla şeyler kazandıracağı
kanaatiyle sözlerime başlamak istiyorum.
Bildiğiniz gibi,
2006 yılı Türkiye ithalatının, 137 milyar doların yüzde 21'ine karşılık
gelen 29 milyar dolarlık kısmı enerji girdilerinden oluşuyor. Bunların
içerisinde, kömür, ham petrol, benzin, motorin, fuel oil, diğer petrol
yağları, doğal gaz, LPG, diğer gazlı hidrokarbonlar vesaire… Bütün
enerji girdilerinin toplam miktarı bu kadar. Tabii, buna karşılık
olarak, cari açığın artmasındaki iki temel kalemden bir tanesi enerji
girdileri ve bunu karşılamak için de enerji yatırımları gerekiyor.
Her bir enerji yatırımının yapılabilmesi -tekraren söylüyorum-
Türkiye'de yaklaşık 2,5-3 milyar dolarlık bir yatırıma karşılık gelmekte
ve bunların da her birinin, gerek sabit sermaye kamu yatırımları
gerekse özel sektör yatırımlarıyla karşılanmasına çalışılmaktadır.
Bunların yanında, en
seri ve en çabuk ulaşılabilecek enerji üretim kaynağı ise enerji verimliliğinden
geçiyor. Enerji verimliliğini eğer biz yerine getirebiliyor olursak,
bunu bir kültür olarak yerleştirirsek, bu değişimi iyi yönetirsek,
yıllara sâri bunları yayabilirsek, çok ciddi bir enerji üretim kaynağı
olarak kullanabiliriz. Bu açıdan da, gelişmiş ülkeler, gelişmelerini
tamamlayıncaya kadar ve bu kat sayıları artırmaya çalışıncaya
kadar, yirmi yıllık süreç içerisinde çok ciddi bir üretim kaynağı elde
etmiş durumdalar.
Tabii bunun için de
bir kısım kötü alışkanlıklarımızı da gidermek zorundayız. İsrafla
ilgili gerek toplumsal bilinci oluşturmada gerek kamuda gerek
özel sektörde gerek halkımızda gerek devletimizde bu bir kısım kötü
alışkanlıklarımızı bırakmak zorundayız. Bir düşünürümüz söylüyor:
"Alışmaya alışmayınız." Bu, problemin ciddi bir kesimini
oluşturuyor, bu, kültür kısmının çok ciddi bir yanını oluşturuyor. Eğer
bizler, alışmaya çalışmak yerine, eğer çalışmaya alışırsak, bu enerji
verimliliğinin üstesinden geliriz, bunu fazlasıyla başarırız. Çünkü,
bu konuda OECD ülkeleri, 1973'ten 2002 yılına varıncaya kadar, bu
enerji yoğunluğuyla alakalı -geçen konuşmamızda da belirtmiştik-
yani her 1.000 dolar için gayrisafi millî hasıla başına tüketilecek
enerji miktarını belirten enerji yoğunluğunu düşürebilmek için çok ciddi bir çalışma
yapmışlar ve bizim 0,38'ler civarında olan bu miktarı 0,18'lere kadar
düşürmüşler. Bu miktarı isterseniz kısaca belirtelim, neydi enerji
yoğunluğu? Bizim, her 1.000 dolarlık millî gelir için yaklaşık 0,38
ton civarında petrol eş değerini harcamak. Bunun karşılık geldiği
miktar ise günümüz rakamlarıyla -yaklaşık 66-67 dolar varil başına
petrol fiyatını düşünürsek- bizim her kazandığımız 1.000 dolarlık
gayrisafi millî hasıla başına harcadığımız yaklaşık 162 dolarlık
rakama karşılık gelir. Hâlbuki, bizim gayrisafi millî hasılada yaklaşık
4 katımıza çıkmış Japonya'da bu enerji yoğunluğu miktarı dörtte
1'i oranında; yani, Japonya'yla karşılaştırdığımızda, aynı gelir
düzeyinde karşılaştırdığımızda on altıda 1'i kadar bir farka sahibiz.
Bu farkı mutlaka kapatmak zorundayız. Bunun da bir kültür değişimi
olduğu kanaatindeyim ve bu kültür değişimini de mutlaka yerine
getirmek zorundayız diye düşünüyorum.
Bu konuyla alakalı
neler yapabiliriz? Aslında toplumun her kesimine hitap edebilecek
şeyler yapabiliriz. Bu konuda, gerek sanayi sektöründe gerek ulaşım
sektöründe gerekse tüketim alışkanlıklarında, yeni bina inşaatlarında,
bunların planının yapılmasında, reklamlarının yapılmasında toplum
olarak bir kültüre sahip olmak zorundayız. Mesela, bitirme tezlerinde…
Özellikle hızlı yolcu taşıma trenlerinde, bugün Batılı ülkelerde,
çok hızlandığında bile onların frenleme anında kaybetmiş olduğu
enerjiyi tekrar sisteme alıcı, tabiri caizse, sineğin kanadındaki
yağı çıkartıcı bir sistem uygulanıyor. Yani, toplumun her kesiminde,
yürümeden tutun, ulaşım sektörüne, sanayi sektörüne, inşaat sektörüne
varıncaya kadar bu kültürün yerleşmesi lazım.
Geçtiğimiz hafta içerisinde,
Enerji Bakanlığımızın Enerji Verimlilik Haftası'yla beraber, bunların
artık rutin bir hafta kutlamasından çıkarak, bunun topluma bir yerleşik
düzen hâline getirilmesiyle alakalı Elektrik İşleri Etüt İdaresiyle
beraber gerçekleştirdiği bir çalışma vardı. Bu çalışmayı ben çok
kıymetli buluyorum. Bugün de bu toplantıda, özellikle bu oturumda
Enerji Verimliliği Yasası'nın bu üç maddesinin görüşülmesiyle
alakalı da vaktimizi de verimli kullanmak açısından sözlerime son
veriyorum ve inşallah, ülkemize hayırlar getirmesini temenni
ediyorum.
Teşekkür ederim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Yıldız.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Sedat Uzunbay.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SEDAT
UZUNBAY (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Cumhurbaşkanlığımız tarafından yayımlanması uygun görülmeyerek,
tekrar görüşülmesi istemiyle Meclisimize geri gönderilen ve bir
süre önce komisyonumuzda görüşülerek hiçbir değişiklik yapılmaksızın
Genel Kurulumuza getirilen, 5584 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu'nun
5'inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
enerji verimliliğiyle ilgili kanunun maddelerinin görüşülmesi
sırasında, konuyla ilgili, enerji verimliliğiyle, enerji tasarrufuyla,
enerji yoğunluğuyla ilgili değerlendirmelerimizi yaptık. Ancak,
bugün, Cumhurbaşkanımızın, Anayasa'mızın 38'inci, 125'inci ve
155'inci maddelerine aykırı bularak tekrar görüşülmesi istemiyle
Meclisimize gönderdiği, 5'inci, 10'uncu ve 7'nci maddeleri görüşmek
üzere değerlendiriyoruz.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, 5584 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu'nun ilk tasarısı
31 Ekim 2006 tarihinde Meclis Başkanlığımıza gelmiş, 8 Kasım 2006 tarihinde
esas ve tali komisyonlara gönderilmiş ve ilk olarak, esas komisyon
olan Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonunda 24 Ocak 2007 tarihinde görüşülmüş ve raporu verilmiştir.
Esas komisyonda tasarı
görüşülürken, tali komisyonlardan hiçbirisi ve özellikle Adalet
Komisyonu raporunu vermemişti, yani enerji verimliliğiyle ilgili
yasa tasarısının hukuki değerlendirilmesine ilişkin rapor alınamamıştır.
Değerli milletvekilleri,
tasarı, 22 Şubat 2007 günü Meclisimizden geçti ve yasalaştı. Onay
için Cumhurbaşkanlığımıza sunulan Yasa, bazı maddelerinin hukuk
devleti niteliğiyle bağdaşmadığı gerekçesiyle uygun bulunmayarak,
tekrar görüşülmesi için Meclisimize geri gönderildi.
Cumhurbaşkanlığımızın
geri gönderme tezkeresi, Meclis Başkanlığımızca, bir gün içinde,
esas komisyon olarak Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonuna, tali komisyon olarak da Anayasa Komisyonuna
gönderildi.
Esas komisyon, tam on
iki gün sonra görüşmelerini yaparak raporunu verdiğinde, tali komisyon
olan Anayasa Komisyonu hâlâ raporunu vermemişti.
Değerli arkadaşlarım,
bunları şunun için söylüyorum: Enerji verimliliğiyle ilgili ve
uzun süreden bu yana beklenen böylesine önemli bir yasa tasarısı
görüşülüyor; ancak, tasarı hakkında Anayasa'mıza aykırı ve diğer
yasalarla çelişkiler olmaması için değerlendirme maalesef yapılamıyor.
Neden? Çünkü, tasarıyı hukuki yönden incelemekle görevli olan Adalet
ve Anayasa Komisyonları raporlarını vermiyor. Tasarı, sadece
esas komisyonda görüşülüyor ve rapora bağlanarak, apar topar Meclis
gündemine getiriliyor.
Durum böyle olunca,
Meclisimiz, Anayasa'ya aykırı ve diğer yasalarla çelişkiler içeren
tasarıları yasalaştıran bir Meclis konumuna geliyor. Bu, ilk defa
karşılaştığımız bir durum değildir. Bu işleyişle, bu mantıkla son
da olmayacaktır.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, komisyonlarımız görevlerini tam yapmayınca, yasaların
Anayasa'ya uygunluğunu sağlamak için uyarı görevi de, maalesef,
Cumhurbaşkanımıza düşmektedir. Bu da bizim ayıbımızdır. Bu durum
Meclisimizin ciddiyetiyle bağdaşmamaktadır. Komisyonlarımızın
duyarlı bir çalışma anlayışı içinde olmasını sağlamak, bu görev
Meclis Başkanlığımızın görevidir ve bu görev layıkıyla yerine getirilememektedir.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Cumhurbaşkanlığımız geri gönderme tezkeresinde
aynen şu ifadelerde bulunmaktadır: "Yasa'nın 5'inci maddesinin
fıkra ve bentlerindeki düzenlemelerde, yetki belgesinin verilmesine,
yetkilendirilecek kurumlarda ve şirketlerde aranacak niteliklere,
yetki belgesi ve enerji yöneticisi sertifikasına ilişkin hususlar
ile 5'inci madde kapsamındaki yetkilendirmelere, etkinliklere ve
görevlere ilişkin yöntem ve ilkelerin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca
yürürlüğe konulacak yönetmeliklerle düzenleneceği belirtilmiştir.
…
Böylece, incelenen
Yasa'nın belirtilen maddelerinde yönetmelikle düzenlenmesi öngörülen
hususlara uyulmaması idari yaptırım konusu yapılmıştır.
Anayasa'nın 2'nci maddesinde,
Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir.
Hukuk devleti ilkesinin gerektirdiği suç ve cezalarla ilgili düzenlemeler
Anayasa'nın 38'inci maddesinde yapılmıştır.
Maddede, kimsenin,
işlediği zaman yürürlükte bulunan yasanın suç saymadığı bir eylemden
dolayı cezalandırılamayacağı belirtilerek suç ve cezada yasallık
ilkesi kabul edilmiştir.
…
Suç ve cezada yasallık
ilkesi, suç oluşturacak işlem ve eylemlerin ve bunlara uygulanacak
cezaların yasada açıkça belirtilmesini, bu konuların idari düzenleyici
işlemlere bırakılmamasını gerektirmektedir. Çünkü, suç oluşturacak
işlem ve eylemlere yasada belirgin biçimde yer verilmemesi, bu konunun
idari düzenleyici işlemlere bırakılması belirsizlik yaratacak
ve yasallık ilkesinin ihlali anlamına gelecektir.
Anayasa Mahkemesinin
çeşitli kararlarında da belirtildiği gibi, Anayasa'nın 38'inci
maddesinde adli-idari ayrımı yapılmadığı için, idari suç ve cezalar
da bu madde kapsamına girmektedir. Dolayısıyla, idari suç oluşturan
eylemlerin ve bunların cezasının da açıkça ve yeterli belirginlikte
yasayla düzenlenmesi anayasal zorunluluktur.
Bu açıklamalarda belirtildiği
gibi, incelenen Yasa'da, maddelerin kendi içinde ya da 10'uncu maddede
idari yaptırımlar düzenlenmiş olmakla birlikte, suç oluşturacak
eylemlerin belirlenmesi yönetmeliğe bırakılmıştır. Başka bir anlatımla,
Yasa'da, yönetmelikle saptanan eylemlere uyulmaması idari yaptırım
nedeni sayılmıştır.
Bu durumda incelenen
Yasa'nın -daha önce de belirttiğim gibi- 5'inci, 7'nci ve 10'uncu maddelerindeki
düzenlemeleri suç ve cezada yasallık ilkesi ve hukuk devleti niteliğiyle
bağdaştırmak olanaksızdır."
Değerli milletvekilleri,
Cumhurbaşkanlığımız geri gönderme tezkeresinde aynen bunları yazıyor.
Enerji Bakanımız söz konusu enerji verimliliği yasa tasarısının
Meclisteki görüşmelerinden sonra yaptığı basın açıklamalarında,
Meclis tarihinde en hızla çıkarılan bir yasa olması nedeniyle, bunu
büyük bir kıvançla basınımıza, kamuoyumuza takdim ediyor, ancak,
çıkarılan yasanın hukuki yönden yaşadığı ya da yarattığı bu hukuksuzlukları
ya da eksiklikleri ya da Anayasa'ya aykırılıkları maalesef, Adalet
ve Anayasa Komisyonlarımızın raporlarını vermemesi nedeniyle,
Meclisimizden bu eksiklikleriyle ve aykırılıklarıyla geçmesine
sebep oluyor.
Değerli arkadaşlarım,
esas komisyonda yapılan görüşmelerde, Hükûmet tarafı Cumhurbaşkanlığımızın
geri gönderme tezkeresinde belirtilen hususların hiçbirine katılmayarak
karşı çıkmıştır. Esas komisyon üyeleri ve katılımcılardan bazıları
ise yetkilendirilmiş kurumlar arasında yer alan üniversiteler ve
meslek odaları için ceza öngörülmesinin devlet yapımızla çeliştiği,
maddede düzenlenen idari yaptırımların uygulanması hâlinde yapılacak
itirazların sulh ceza mahkemesinde görülmesinin nedeninin 5326
sayılı Kanun'un ilgili maddeleri olduğu, bunların hâlen yürürlükte
olması nedeniyle ancak mahkemeler aracılığıyla iptal davasına
konu edilebileceği hususlarına dikkat çekmişlerdir.
Değerli arkadaşlarım,
Cumhuriyet Halk Partili komisyon üyesi milletvekilleri olarak bizler
tarafından verilen ve Cumhurbaşkanımızın geri gönderme tezkeresindeki
görüşler doğrultusunda değişiklik yapılmasını içeren önergeler
komisyonda kabul edilmemiştir. Bunun üzerine, Yasa'nın ilgili maddelerine
muhalefet şerhini koyarak karşı oy yazımızı verdik. Karşı oy gerekçemizde
de özetle, Sayın Cumhurbaşkanımız, suç oluşturacak işlem ve eylemlerin
ve bunlara uygulanacak cezaların yasada açıkça belirtilmesinin
zorunlu olduğunu, hukuk devletinin temel ilkelerinden olan suç ve
cezada yasallık ilkesinin, bu konuların idari düzenleyici işlemlere
bırakılmamasını gerektirdiğini, suç oluşturacak işlem ve eylemlere
yasada belirgin biçimde yer verilmemesinin, bu konunun idari düzenleyici
işlemlere bırakılmasının belirsizlik yaratacağını ve bunun da
yasallık ilkesinin ihlali anlamına geleceğini, yasada yönetmelikle
saptanan eylemlere uyulmamasının idari yaptırım nedeni sayılmasının
Anayasa'ya aykırı olduğunu belirtmiştir. Komisyonda yapılan görüşmelerde,
Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme yazısında açıkladığı haklı
görüşler doğrultusunda, Cumhuriyet Halk Partili üyelerin verdiği
değişiklik önergeleri kabul edilmemiştir. Sayın Cumhurbaşkanının
geri gönderme tezkeresinde belirttiği görüşlere aynen katılıyor
ve Anayasa'ya açıkça aykırı olan bu düzenlemelerin düzeltilmemesini
doğru ve uygun bulmuyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
Genel Kurulumuzda da komisyonda verdiğimiz önergeleri tekrar vereceğiz.
Hatadan dönersek Meclisimiz açısından doğru bir karar olacaktır.
Bu önergelerimizi destekleyeceğinizi umuyor ve bu düşüncelerle
yüce Meclisimizi saygıyla tekrar selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Uzunbay.
Şahsı adına İzmir Milletvekili
Sayın Hakkı Ülkü.
Buyurun.
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı tarafından
bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilen Enerji Verimliliği
Yasası'nın 5'inci maddesi için şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, enerjinin etkin
kullanımı nedir? Ulaşımda, konutlarda, sanayi ve tarımda daha az
enerji kullanarak daha çok iş yapmayı hedefler. Örneğin, enerjinin
etkin kullanımı, ulaşımda 1 kişinin, 1 kilometreyi en az enerji
kullanarak, en hızlı biçimde, yaşam hacmini de kirletmeden taşınmasını
hedeflemektedir.
Konutlarda, bir konutun
metrekare başına yılda en az ısı ve enerji tüketerek, konfordan hiçbir
taviz vermeden ısıtılması ve aydınlatılmasıdır.
Sanayide üretilen
ürün başına en az ısı ve elektrik kullanılmasıdır. Örneğin: Tekstilde
metre başına en az enerji tüketmek örnek olarak verilebilir ve bu,
esasta kabul edilebilir bir şeydir.
Tarımda en az ısı ve
enerji kullanmak esas olmalıdır.
Ulaşımda, kötü örnek,
kentlerde özel otolara dayalı, insanların tek kişi 1 arabada, hem
şoförlük yapıp hem ulaşım… Başta İstanbul olmak üzere, büyük kentlerde 15-20
kilometrelik mesafeyi bir iki saatte almasıdır. Bu, aynı zamanda
kentin yaşam çevresinin de kirlenmesine yol açmaktadır. Çözüm de
toplu ulaşımdır.
Ülkemizde konutlarda
metrekare başına yılda 300 kilovat saat enerji tüketilmektedir. Enerjinin
etkin kullanımı için verilecek en iyi örneklerden bir tanesi Avusturya'dır.
Orada konut başına mevcut stokla 150 kilovat saat tüketilmektedir.
Bu oran Almanya'da yeni yapılan binalarda 40 kilovat saate kadar
düşmüştür metrekarede.
Aydınlatmada akkor
flamanlı ampuller tasarruf ampullerinden 10 misli fazla enerji tüketmektedir.
Yani, bu sizin partinizin simgesi olan ampuller var ya, ülke ekonomisine
çok zararlıdır.
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
- Aydınlıktan zarar görmezsin, karanlıktan zarar görürsün.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla)
- Sanayileşmiş ülkeler, artık, bu ampulleri kullanmamakta, hatta,
Avustralya örneğinde olduğu gibi yasaklamaktadır. Hollanda bu tasarruf
ampullerini ücretsiz olarak yurttaşlarına dağıtmaktadır ve tasarruf
ampulleri üreten bir tesis kurulduğunda da bu tesis 7,5 milyon liraya
kurulabilmekte. Bunun ampulleri ücretsiz olarak vatandaşlara dağıtılırsa
4,5 milyar liralık bir enerji tasarrufu sağlanarak, kömüre dayalı
bir termik santralin yapımından da kurtulmak mümkündür. Hem ülke kaynakları
heba olmaz hem de bu kadar termik santralin yaratmış olduğu kanser
hastaları azalır, kanser tedavisi için yurt dışına yapılan masraflar
azalır, kanser tedavisi için yapılan hastaneler azalır ya da belki
de ortadan kaldırılabilir.
Sanayide kullanılan
elektrik motorlarının, teknolojik olarak yüzde 80 daha az elektrik
harcayanları vardır. Sanayileşmiş ülkeler, petrol krizinden itibaren
zorunlu olarak 4 ila 10 misli daha az enerji tüketen teknolojiler
geliştirdiler ve bunu son yirmi yılda yaptılar. Biz ise, bugünlerde
ancak enerjinin etkin kullanımı yasasını konuşabiliyoruz. Bu süreçte,
endüstrileşmiş ülkelerde, verimsiz olduğu için standart dışı kalan
enerji araçları, buzdolapları ve benzeri beyaz eşya, bizim ülkemize
ihracat kredileri, tahkim anlaşmaları ve yatırım kredileriyle
tesisler kurulup, kullanılır ve üretilir hâle getiriliyor. Bu nedenle
biz, enerjiyi etkin ve doğru kullanmıyoruz. Çok enerji harcayan buzdolabı
ve benzeri beyaz eşyaların kullanımına sınır getiremiyoruz. Enerji
ihtiyacımızı da olduğundan fazla gösterip paniğe kapılıyoruz,
tıpkı biraz önce görüştüğümüz yasada olduğu gibi. Şu anda yapılması
gereken, enerjinin etkin kullanımı yasasının bürokratik yapıya
takılmadan gerçekleştirilmesidir. Yasanın uygulanması için daha
net hedefler konulmalıdır.
Gümrük Birliği Anlaşması'yla
ve Dünya Ticaret Örgütü ile yapmış olduğumuz anlaşmalar nedeniyle,
bu çöp teknolojilerinin girişi, ne yazık ki önlenemiyor. Bunları
Sanayi ve Ticaret Bakanı da bizzat kendisi söylemiştir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HAKKI ÜLKÜ (Devamla)
- Toparlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla)
- Yapılması gereken en önemli işlerden birisi, gümrük birliği anlaşmaları
ve Dünya Ticaret Örgütü ile yapılan anlaşmalarda, ülkemizin çıkarlarını
korumayan ilgili maddeleri değiştirmektir. Aksi hâlde bu yasa laf
olsun diye çıkarılır ve faydalanılamayabilir diye düşünüyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Ülkü.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7'nci maddeyi okutuyorum:
Uygulamalar
MADDE 7- (1) Enerji verimliliğinin
artırılması amacıyla aşağıdaki uygulamalar gerçekleştirilir.
a) Enerji yönetimi
ile ilgili olarak yürütülecek faaliyetler şunlardır:
1) Endüstriyel işletmeler,
çalışanları arasından enerji yöneticisi görevlendirir. Organize
sanayi bölgelerinde, bölgedeki bin TEP'ten daha az enerji tüketimi
bulunan endüstriyel işletmelere hizmet vermek üzere enerji yönetim
birimi kurulur.
2) Toplam inşaat alanı
en az yirmibin metrekare veya yıllık enerji tüketimi beşyüz TEP ve
üzeri olan ticarî binaların, hizmet binalarının ve kamu kesimi binalarının
yönetimleri, yönetimlerin bulunmadığı hallerde bina sahipleri,
enerji yöneticisi görevlendirir veya enerji yöneticilerinden
hizmet alır.
3) Kamu kesimi dışında
kalan ve yıllık toplam enerji tüketimleri ellibin TEP ve üzeri olan
endüstriyel işletmelerde, enerji yöneticisinin sorumluluğunda
enerji yönetim birimi kurulur. Organizasyonlarında kalite yönetim
birimi bulunan endüstriyel işletmeler, bu birimlerini enerji yönetim
birimi olarak da görevlendirebilir.
4) Enerji yöneticileri
ile enerji yönetim birimlerinin görev ve sorumluluklarına ilişkin
usûl ve esaslar, Bakanlık tarafından yürürlüğe konulacak yönetmelikle
belirlenir. Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda ise enerji yöneticisi
görevlendirilmesine ilişkin usûl ve esaslar, Bakanlık ile müştereken
hazırlanarak Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yürürlüğe konulacak
bir yönetmelikle düzenlenir.
b) İzleme, analiz ve
projeksiyon çalışmalarına yönelik olarak aşağıdaki faaliyetler
yürütülür:
1) Ülke genelinde,
endüstriyel işletmelerde ve binalardaki enerji verimliliğinin
gelişimini bölge ve sektör bazında ortaya koyan envanter ve geleceğe
yönelik projeksiyonlar yetkilendirilmiş kurumların işbirliği
ile Genel Müdürlük tarafından, kamu kesimi ile ilgili olarak kendi
tespit ve değerlendirmelerini içeren yıllık raporlar ise Genel Müdürlük
tarafından hazırlanır ve yayımlanır.
2) Endüstriyel işletmeler
ve enerji yöneticisi çalıştırmakla yükümlü olan bina sahipleri
ve/veya yönetimleri istenen bilgileri, kamu kesiminde enerji yöneticisi
çalıştırmakla yükümlü olan kurum ve kuruluşlar ise formatı Genel
Müdürlük tarafından belirlenen enerji tüketim bilgileri ve kendi
tespitlerini içeren raporları her yıl Mart ayı sonuna kadar Genel
Müdürlüğe verir. Endüstriyel işletmeler, Genel Müdürlüğün yerinde
yapacağı incelemelere imkân tanır.
c) Merkezî ısıtma sistemine
sahip binalarda, merkezî veya lokal ısı veya sıcaklık kontrol cihazları
ile ısınma maliyetlerinin ısı kullanım miktarına bağlı olarak paylaşımını
sağlayan sistemler kullanılır. Buna aykırı olarak hazırlanan projeler
ilgili mercilerce onaylanmaz.
ç) Toplam inşaat alanı
yönetmelikte belirlenen mesken amaçlı kullanılan binalarda, ticarî
binalarda ve hizmet binalarında uygulanmak üzere mimarî tasarım,
ısıtma, soğutma, ısı yalıtımı, sıcak su, elektrik tesisatı ve aydınlatma
konularındaki normları, standartları, asgarî performans kriterlerini,
bilgi toplama ve kontrol prosedürlerini kapsayan binalarda enerji
performansına ilişkin usûl ve esaslar, Türk Standartları Enstitüsü
ve Genel Müdürlük ile müştereken hazırlanarak Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı tarafından yürürlüğe konulacak bir yönetmelikle düzenlenir.
Yönetmelik hükümlerine aykırı hareket edilmesi halinde ilgili
idare tarafından yapı kullanma izni verilmez.
d) Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı tarafından yürürlüğe konulacak yönetmeliğe göre
hazırlanan yapı projeleri kapsamında enerji kimlik belgesi düzenlenir.
Enerji kimlik belgesinde binanın enerji ihtiyacı, yalıtım özellikleri,
ısıtma ve/veya soğutma sistemlerinin verimi ve binanın enerji tüketim
sınıflandırması ile ilgili bilgiler asgarî olarak bulundurulur. Belgede
bulundurulması gereken diğer bilgiler ile belgenin yenilenmesine
ve mevcut binalar da dâhil olmak üzere uygulamaya ilişkin usûl ve
esaslar, Bakanlık ile müştereken hazırlanarak Bayındırlık ve İskân
Bakanlığınca yürürlüğe konulacak yönetmelikle belirlenir. Mücavir
alan dışında kalan ve toplam inşaat alanı bin metrekareden az olan
binalar için enerji kimlik belgesi düzenlenmesi zorunlu değildir.
e) Elektrik enerjisi
üretim tesisleri ile iletim ve dağıtım şebekelerinde enerji verimliliğinin
artırılmasına, talep tarafı yönetimine, termik santrallerin
atık ısılarından yararlanılmasına, açık alan aydınlatmalarına,
biyoyakıt ve hidrojen gibi alternatif yakıt kullanımının özendirilmesine
ilişkin usûl ve esaslar, Bakanlık tarafından yürürlüğe konulacak
yönetmelikle belirlenir.
f) Ulaşımda enerji verimliliğinin
artırılması ile ilgili olarak; yurt içinde üretilen araçların birim
yakıt tüketimlerinin düşürülmesine, araçlarda verimlilik standartlarının
yükseltilmesine, toplu taşımacılığın yaygınlaştırılmasına, gelişmiş
trafik sinyalizasyon sistemlerinin kurulmasına ilişkin usûl ve
esaslar, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile müştereken hazırlanarak
Ulaştırma Bakanlığı tarafından yürürlüğe konulacak yönetmelikle
düzenlenir.
g) Endüstriyel işletmelerde
ve binalarda yapılan etüt çalışmaları sırasında, akredite olmuş
ulusal veya uluslararası kuruluşlar tarafından kalibrasyonu yapılmış
ve etiketlenmiş cihazların kullanılması zorunludur.
ğ) Yakma tesislerinde
yer alan kazanlardan, brülörlerden, kat kaloriferi ve kombilerden
Genel Müdürlük ile müştereken hazırlanarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
tarafından yürürlüğe konulacak yönetmelikte belirlenen asgarî
verimlilik değerlerini sağlamayanların satışına izin verilmez.
h) Elektrik motorlarının,
klimaların, elektrikli ev aletlerinin ve ampullerin sınıflandırılmasına
ve asgarî verimlerinin belirlenmesine ilişkin usûl ve esaslar Genel
Müdürlük ile müştereken hazırlanarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
tarafından yürürlüğe konulacak yönetmelikle düzenlenir ve asgarî
sınırları sağlamayanların satışına izin verilmez.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Nuri
Çilingir.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NURİ
ÇİLİNGİR (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Cumhurbaşkanımız tarafından bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen
5584 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu'nun 7'nci maddesi üzerinde
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyeti Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
1970'li yıllarda yaşanan
petrol krizi sonrasında dünyanın enerjiye bakış açısı değişmiş,
enerji tasarrufu ve enerjinin verimli kullanılması konusu ülkelerin
gündemine gelmiştir. Dünyada enerji tüketiminin bu hâliyle devam
etmesi hâlinde ise, 2020 yılında fosil yakıt kaynaklarının yarısının
tüketilmiş olacağı bilim çevrelerince tahmin edilmektedir. Bu nedenle,
bütün dünyada enerjinin verimli kullanımı, enerji tasarrufu ve
enerji kalitesi öncelikli olarak düşünülmektedir.
Enerji verimliliği,
doğru üretim, doğru planlama, doğru kullanım demektir. Enerji verimliliği,
enerji kaynaklarının ve enerji üretiminden tüketimine kadar bütün
safhalarında en yüksek etkinlikte değerlendirilmesidir. Enerji
tasarrufu, belli davranışları yerleştirerek, iyileştirme yöntemlerini
uygulayarak veya yeni teknolojiler kullanarak, üretimi ve kaliteyi
düşürmeden, sosyal yaşamın standartlarını korumak suretiyle enerjiyi
daha etkin kullanmaktır.
Enerjinin verimli
kullanılmasının getireceği fayda, tek bir bireyin, konutun ve sanayi
kuruluşunun çabasıyla değil, ülke genelinde yapılacak toplu uygulama
ve düzenlemelerle mümkündür.
Ekonomik gelişmeyi
ve yaşam düzeyini engellemeden, kalite ve performansı düşürmeden
enerji ihtiyacını en aza indirmek, ancak enerjinin tasarruflu ve
verimli kullanılmasıyla mümkündür.
Enerji tasarrufu,
iki ampulden birini söndürerek yapılan kısıntı ya da programlı olarak
yapılan kesinti değil, gereksinimler ve konfor şartları içerisinde
fazladan ve gereksiz tüketilen enerjinin tasarruf edilmesi demektir.
Enerji tasarrufu,
enerji kaynaklarının daha rasyonel kullanılmasına, enerji üretim
yatırımlarının ve enerji maliyetinin azaltılmasına olanak vererek
çevre sorunlarının azaltılması açısından oldukça büyük önem taşımaktadır.
Günümüzde enerji,
ekonomik değer anlamında, para demektir. Enerjinin verimli kullanılmasıyla,
özellikle konutlarda aile bütçesinde tasarruf olanakları yaratılabilmektedir.
Günümüzde enerji politikalarında
belirleyici faktör, enerji üretiminin ekonomikliğinin yanı sıra,
çevre dostu ve yenilenebilir enerji olmasıdır. Ancak, bugün herkes
tarafından kabul edilen bir gerçek vardır ki, en az maliyetli enerjinin,
verimli kullanım sonucu tasarruf edilen enerji olduğudur.
Enerji veriminin artırılması,
ek yeni enerji kaynaklarının devreye sokulması için yapılacak yatırımlardan
daha ekonomiktir. Tasarruf edilerek kazanılabilecek enerjiyi
üretmek çok daha pahalı yatırımları ve çok daha uzun zamanı gerektirmektedir.
Enerji ihtiyacımız sonsuz, ama enerji kaynaklarımız sınırlıdır.
Bu sebeple, tüketilen enerji miktarının, ekonomik kalkınmayı ve
sosyal refahı engellemeden, mevcut enerji kayıplarının önlenmesi
yoluyla, enerji verimliliğini artırmamız gerekmektedir.
Bugün itibarıyla dünya
enerji ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılamakta olan fosil yakıt
rezervlerinin kullanım hızı sürekli artmaktadır. Bu artış, fosil
kaynakların hızla azalması anlamına geldiği gibi, çevre kirliliği
açısından da önemli sorunlar yaratmaktadır. Yani, enerji üretirken
de, tüketirken de çevre kirliliği yaratılmakta ve bu, tüm insanlık
için bir tehdit hâline gelmektedir.
Yenilenebilir enerji
kaynaklarının toplam üretimdeki ve tüketimdeki payının mutlaka
artırılması gerekmektedir. Yenilenebilir enerji ucuz, bol ve yenilenebilir
olduklarından, toplam enerji maliyetlerinde parasal olarak daha
azalma demektir. Enerji alanında fosil yakıtlara bağımlılığın
azalması, daha temiz bir çevre anlamına gelmektedir.
Ülkemizde sanayi,
konut ve ulaşım en büyük nihaî enerji tüketim sektörlerimiz olup, ülke
enerji arzının yaklaşık yüzde 92'si bu sektörlerde tüketilmektedir.
Gelişmişlik, az enerji kullanarak çok ekonomik değer yaratabilmekle
ölçülmektedir.
Ülkemizdeki eski binaların
pek çoğunda enerji tasarrufu için yeterli önlemler alınmamıştır. Dolayısıyla,
sadece çatı yalıtımı, çift cam ve sızma kayıplarının azaltılması
önlemleriyle sağlanabilecek önemli boyutta enerji tasarrufu potansiyeli
mevcuttur. Yalıtım iyileştirmelerinin sağlayacağı tasarruf potansiyellerinin
yanı sıra, mevcut tüm binaların soba ve kalorifer gibi ısıtma sistemlerinde
iyi işletme ve verimli ısıtma sistemlerinin kullanılmasından gelebilecek
tasarruf ile verimli elektrik cihazlarının, aydınlatma sistemlerinin
kullanılmasının getireceği potansiyeller göz önüne alındığında,
ülkemizde bina sektöründe geri kazanılabilecek enerji tasarrufu
oldukça yüksektir.
Ülkemiz sanayisinin
genel olarak çok enerji tüketen bir yapısı vardır. Sanayide birinci
öncelik üretime verildiğinden, enerjinin fazla tüketimi fazla
dikkate alınmıyor. Hâlbuki, enerji verimliliğine gereken önem mutlaka
verilmelidir.
Her alanda zaman zaman
aşırı enerji tüketimleri olmaktadır. Enerji tüketimleri izlenerek
gerekli önlemler alınmalıdır. Enerji tasarrufu konusunda merkezî
bir izleme ve denetleme mekanizmasının oluşturulması, yapılan
çalışmaların etkinliğinin artırılması açısından gereklidir. Enerji
yönetimi birimi oluşturulmalı, bu konunun uzmanı olan kişilerle
çalışılmalıdır.
Ülkemizin, enerji verimliliğinin
artırılması için enerji planlaması yapması, yeni ve yenilenebilir
enerji kaynaklarıyla çeşitlendireceği öz kaynaklarını değerlendirmesi
gerekmektedir. Enerji tasarrufu için gerekli yatırımlar ve çalışmalar
yapıldığında, ülkemiz enerjisine uzun süre katkıda bulunacak düzeyde
potansiyeller mevcuttur, yeter ki enerji planlamasını yapalım, yeter
ki bu potansiyeli kullanmasını bilelim.
Ülkemizde son yirmi
yıldır uygulanan IMF ve Dünya Bankası politikaları, iktidar değişikliğine
rağmen tüm hızıyla devam etmektedir. Liberal ekonominin de gereği
diye ülkemize ve halkımıza dayatılan özelleştirmeler, çok uluslu
yabancı şirketlerin çıkarları doğrultusunda yapılmaktadır.
Elektrik enerjisi, depo
edilemezliği nedeniyle üretildiği anda tüketilmek zorundadır. Elektrik
enerjisi hizmetlerinin kaliteli, devamlı ve kesintisiz verilmesi
esastır. Bu yüzden, üretiminden iletimine ve dağıtımına kadar merkezi
bir yapılanmayı zorunlu kılar. Enerji sektöründe ülke çapında merkezi
planlama yapılması zaruri olup, aksi hâlde var olan enerji yönetim
krizi daha da artacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; enerji verimliliğiyle ilgili olarak kısaca şu
başlıklara değinerek sözlerimi tamamlamak istiyorum:
Sektördeki özelleştirme
uygulamalarına son verilerek, koordinasyon, yetişmiş insan gücü,
ekonomik kaynak ve ileri teknoloji politikalarıyla güçlendirilmiş,
kamu kontrolünde örgütlü ve etkin bir yapı oluşturulmalıdır.
Mevcut politikalar
doğrultusunda neredeyse tümüyle dışarıdan alınan doğal gazın
elektrik üretiminde bu denli yüksek oranda kullanılmasının getirdiği
ve getireceği sonuçlar göz önüne alınarak kaynak çeşitliliğine
gidilmeli, ulusal kaynaklarımız öne çıkarılmalıdır. Özellikle yenilenebilir
enerji kaynaklarımızı devreye sokan bir üretim politikası izlenmelidir.
Dağıtım şebekeleri
yenilenerek, kayıpların azaltılması konuları öncelikle ele alınmalı,
enerji tasarrufu ve verimliliği politikaları geliştirilerek
uygulanmalıdır.
Enerji dağıtım kuruluşları
hâlihazırda kâr eden kuruluşlar olup, mülkiyet satışı veya işletme
hakkı devri gibi yöntemlerle yapılacak özelleştirmelerden kaçınılmalıdır.
Çünkü, bu durum kamu zararına sebep olmaktadır.
Gelişmişlik, kişi başına
tüketilen enerji miktarıyla değil, az enerji kullanarak çok ekonomik
değer yaratabilmekle ölçülmelidir.
Enerji kaynaklarının
daha etkin kullanılmasıyla enerji yatırımlarının ve maliyetlerinin
düşürülmesi sağlanacağı gibi, çevreye olan etkilerinin de en aza
indirilmesi mümkün olacaktır.
Enerji kaynaklarının
aşırı ve bilinçsiz kullanımı çevre sorunlarını da beraberinde getireceğinden,
hava kirliliği, ozon tabakasının delinmesi gibi insan yaşamını
olumsuz etkileyecek temel sorunlara da neden olacaktır. Ülkemizin
de imzaladığı ve hâlen yürürlükte olan İklim Değişikliği Sözleşmesi'yle,
sera gazlarının emisyon miktarının önümüzdeki dönemlerde azaltılması
hedef alınmıştır. Bu hedefi gerçekleştirmenin bir yolu da enerjinin
verimli kullanılmasından geçmektedir.
Onun için enerji üretim
teknolojilerindeki gelişmeler yakından takip edilmeli, tüketiciler
mutlaka bilinçlendirilmelidir; kirli ve atıl teknolojiler yavaş
yavaş terk edilmeli, yerine verimli ve çevreyi koruyan teknolojiler
seçilmelidir; ulusal kaynaklara dayalı, enerji kaynaklarını çeşitlendirici
enerji politikaları üretilmeli ve uygulanmalıdır; artırılabilir
enerji kaynakları özendirilmeli, kullanımı yaygınlaştırılmalıdır;
dağıtım şebekelerinin yenilenmesi ve kayıplarının azaltılması
öncelikle ele alınmalıdır; enerji kalitesiyle ilgili kapsamlı
bir ulusal standart oluşturulmalı ve dağıtım şebekelerinin ve elektriksel
cihazların bu standartlara uygunluğu denetlenmelidir. Ancak bu
şekilde ülkemiz ve dünya enerji verimliliğine katkıda bulunabileceğimizi
düşünmekteyim.
Değerli arkadaşlar
-komisyonda da ifade ettik, biraz önce Sedat Uzunbay arkadaşımız
da söyledi- biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, enerji verimliliğinin
bir an önce çıkmasını arzu ettik. Ancak, biz teknik insanlar olduğumuz
için konunun Anayasa'ya aykırı yönü bizim tarafımızdan pek fazla
dikkate alınmamış oldu. Biraz sonra bu konuda açıklık getireceğiz.
Burada idari yargı ile adli yargı arasında bir farklılaşma söz konusu.
Cumhurbaşkanının geri gönderme tezkeresinde ifade edilen hususlar,
özü itibarıyla böyle. Yani, şunu demek istiyorum ki: Biz enerjinin
verimli kullanılmasını arzu ediyoruz, bu yasanın çıkmasını da arzu
ediyoruz, ama bunu yaparken Anayasa'ya aykırılıkların ortadan kaldırılmasına...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
NURİ ÇİLİNGİR (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
NURİ ÇİLİNGİR (Devamla)
- Fakat, komisyonda, bu söylediklerimin bir tanesi dikkate alınmadı,
yönetmeliklere ceza uygulaması yapılması yollarına gidildi. Yani,
bizim kendi ihtisas alanımızın dışında olduğu için başlangıçta buna
tamamen "evet" dedik, destek verdik. Özü itibarıyla gene
"evet" diyoruz, destekliyoruz. Karşı oy yazımız da Anayasa'ya
aykırılığından dolayı, Anayasa'ya aykırılığı ortaya çıktığından
dolayıdır.
Bu duygularla, ben,
yüce heyeti saygıyla selamlıyorum, herhâlde bu yasa çıkacak, hayırlı,
uğurlu olsun diyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çilingir.
Sayın Yıldız, konuşacak
mısınız?
TANER YILDIZ (Kayseri)
- Kısaca bir konuşmam lazım, çünkü kanunen boşluğu gidermemiz gerekiyor
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun.
TANER YILDIZ (Kayseri)
- Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; tabii, Sayın Çilingir
"Teknik olarak biz bu meseleye yaklaşıyoruz, ama hukuken bazı
sıkıntılar vardır." dedi. Ben, bu hukuki sıkıntılarla alakalı
bazı açıklamalar yapma ihtiyacı hissettim.
Bildiğiniz gibi, Sayın
Cumhurbaşkanımız, 5, 7 ve 10'uncu maddelerle alakalı bir daha görüşülmek
üzere bu kanun tasarısını tekrar Meclise göndermişti. Geri gönderilme
gerekçelerini iki maddede toplamak mümkün: Bir tanesi, idari yaptırım
gerektiren fiillerin yönetmeliklere bırakılmasının, yönetmeliklerle
düzenlenen hususlara uyulamamasının da idari yaptırım konusu olduğunun,
böylece suç ve cezada yasallık ilkesiyle bağdaşmadığını belirtmişti
Sayın Cumhurbaşkanımız. İkinci maddede ise "idari yaptırımlardan
doğan ihtilafların yine idari yargıda görüleceği" hükmünün
yer almamasının Anayasa'ya da aykırı olduğunu belirtmişti.
Şimdi, birinci gerekçeyle
alakalı, aslında, söylememiz gereken önemli bir husus var. Bu Kanun'da
çıkarılması öngörülen yönetmeliklerin tamamında teknik standartlar
ve kriterler, bir kere, yer alacaktır. Kanun'da, bu konuda yönetmelikle
düzenlenecek hususların çerçevesi çizilmiş ve temel esasları da
belirtilmiştir. Ayrıca, bu Kanun'a ve çıkarılacak yönetmelik hükümlerine
aykırı hareket edilmesi hâlinde yaptırım uygulanacağı yönündeki
düzenlemeler de yer almıştır, sadece yönetmelik hükümleriyle bir
sınırlılık söz konusu değildir.
Kanun'da somut olaya
ve bu somut olayla ilgili de yönetmeliğe aykırı hareket, eylem idari
yaptırımı gerektirmektedir. Bu düzenlemeler, Anayasa Mahkemesinin
2004/84 esas ve 2004/124 karar ve 08/12/2004 tarihli kararlarına uygundur.
Ben bu kararı da zapta geçmesi açısından okumak istiyorum: "Yasa
koyucu tarafından suç oluşturan eylemin ve suçun unsurlarının saptanmasından,
cezanın da Yasa'da açıkça belirlenmesinden sonra uygulamaya yönelik
olarak uzmanlık ve yönetim tekniğine ilişkin ayrıntıların belirlenebilmesi
için yürütme organına yetki verilmesi düzenleyici işlemlere suç
ve ceza oluşturma anlamına gelmeyeceğinden, suç ve cezada yasallık
ilkesine aykırılık oluşturmaz." Bu, Anayasa Mahkemesinin tarih
ve sayısını belirttiğim kararlarında mevcuttur.
Tabii, benzer düzenlemeler,
aslında bizim çıkarttığımız Elektrik Piyasası Kanunu'nda, Doğal
Gaz Piyasası Kanunu'nda, Petrol Piyasası Kanunu'nda, Sıvılaştırılmış
Petrol Gazları -yani LPG- Kanunu'nda ve Çevre Kanunu'nda da yer almaktadır.
Diğer taraftan Kabahatler
Kanunu'nun 4'üncü maddesinde "Hangi fiillerin kabahat oluşturduğu
kanunda açıkça tanımlanabileceği gibi, kanunun kapsam ve koşulları
bakımından da belirlediği çerçeve hükmün içeriği idarenin genel
ve düzenleyici işlemleriyle de doldurulabilir." denilmektedir.
Bu düzenlemelerin Anayasa'ya aykırılığı da ileri sürülmemiştir.
Bu nedenlerle, söz konusu
düzenlemenin Anayasa'nın 38'inci maddesine aykırı olduğu şeklindeki
görüşe katılmak mümkün değildir.
İkinci eleştiri konusu
olan ve gerekçeye konulan konuda ise şunu söylemek mümkündür: Enerji
Verimliliği Kanunu'nda görevli mahkemeyi gösteren bir düzenleme
bulunmamaktadır. Görevli ve yetkili mahkemeler temel kanunlarda
düzenlenir. Özel kanunlarda görevli ve yetkili mahkemenin gösterilmesini
gerektiren bir yasal zorunluluk yoktur. Nitekim, idari yaptırım uygulaması
söz konusu olan Maden Kanunu'nda, Türkiye İstatistik Kanunu'nda da
bu yönde bir düzenleme bulunmamaktadır.
Bununla alakalı da,
Anayasa Mahkemesi kararlarından yeni bir karar okumak istiyorum
zapta geçmesi açısından: "Bu bağlamda, 5225 sayılı Kanun'da iptali
istenen kurallar yönünden baş vurulacak kanun yolu ve süresinin
özel olarak öngörülmemiş olması, Anayasa'nın 40'ıncı maddesine aykırılık
oluşturmaz. Kaldı ki, 40'ıncı maddenin ikinci fıkrasıyla devlete verilen
görev, somut olaylarda ilgili kişiler hakkında tesis edilen işlemlere
karşı başvurulacak kanun yolları ve merciler ile sürelerin belirtilmesi
zorunluluğu olup, bu hususlara ilişkin olarak her yasada özel bir düzenleme
yapma yükümlülüğü içermemektedir." Dolayısıyla, sonuçta, temel
kanuna yönelik düzenlemelere istinaden çıkarılacak ihtilaflar
da veya çıkacak ihtilaflar da yargı tarafından çözümlenecek bir
husustur. Kanunda düzenleme olmamasının Anayasa'ya aykırılık
olarak değerlendirilemeyeceği de son derece açıktır.
Ben, bütün bu duygu ve
düşünceler içerisinde, özellikle geri gönderme gerekçelerinin
de bu tür bir kanun ışığı altında, bir konuşma ışığı altında düzenlenmesi
gerektiğine inanıyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Yıldız.
Madde üzerinde iki
adet önerge vardır. Önergeleri geliş sırasına göre okutacağım, aykırılığa
göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1384 sıra sayılı 22/2/2007 tarihli ve 5584 sayılı Enerji Verimliliği
Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca
bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen Enerji Verimliliği Kanun
Taslağının 7. maddesinin e) bendinin aşağıdaki
şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Nuri Çilingir |
Özlem Çerçioğlu |
Sedat Uzunbay |
|
Manisa |
Aydın |
İzmir |
|
Halil Ünlütepe |
M. Mesut Özakcan |
Orhan Ziya Diren |
|
Afyonkarahisar |
Aydın |
Tokat |
Değişiklik maddesi:
e) Elektrik Enerjisi
Üretim Tesislerinde, iletim ve dağıtım şebekelerinde Enerji Verimliliğinin
arttırılmasına, termik santrallerin, jeotermal ve merkezi ısıtma
sistemlerinin atık ısılarından yararlanılmasına, açık olan aydınlatmalarına,
biyoyakıt, hidrojen gibi alternatif yakıt ve yenilenebilir enerji
kaynaklarının kullanımının özendirilmesine yönelik usul ve esaslar
Meslek Odaları ile Bakanlık tarafından müştereken hazırlanarak
ve Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1384 sıra sayılı 22/2/2007 tarihli ve 5584 sayılı Enerji Verimliliği
Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca
bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen Enerji Verimliliği Kanun
Taslağının 7. maddesinin ç) bendinin aşağıdaki
şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Özlem Çerçioğlu |
Halil Ünlütepe |
Nuri Çilingir |
|
Aydın |
Afyonkarahisar |
Manisa |
|
Sedat Uzunbay |
M. Mesut Özakcan |
Orhan Ziya Diren |
|
İzmir |
Aydın |
Tokat |
Değişiklik maddesi:
ç) Toplam inşaat alanı
yönetmelikte belirlenen mesken amaçlı kullanılan binalarda, ticari
binalarda ve hizmet binalarında uygulanmak üzere, binalarda mimari
tasarım, ısıtma, soğutma, ısı yalıtımı, sıcak su, elektrik tesisatı
ve aydınlatma konularındaki normları, standartları, asgari performans
kriterlerini, bilgi toplama ve
kontrol prosedürlerini kapsayan binalarda enerji performansı, Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı, Türk Standartları Enstitüsü, Genel Müdürlük ve
Meslek Odaları ile müştereken hazırlanarak Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
tarafından yürürlüğe konulacak bir yönetmelikle düzenlenir. Yönetmelik
hükümlerine aykırı hareket edilmesi halinde ilgili idare tarafından
yapı kullanma izni verilmez.
BAŞKAN - Bu önergeyi
işleme alıyorum.
Sayın Komisyon?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor musunuz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) -
Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Binalarda, ısıtma,
soğutma, yalıtım ihtiyaçları ve malzemeleri, elektrik tesisatı
ve aydınlatma konularında normları, standartları, asgari performans
kriterlerini ve prosedürleri ile enerji verimliliğine ilişkin yapı
ve kodlarını kapsayacak yönetmelik hazırlık sürecinde bu konularda
kongreler, sempozyumlar, seminerler yaparak üyelerinin çalışma
alanlarından elde ettikleri bilgi ve deneyim birikimlerini sentezleyen
Meslek Odalarına yer verilmesi amacıyla öneride bulunulmuştur. Böylelikle,
yönetmeliğin en üst düzeyde katılımcılık anlayışıyla oluşturulması
hedeflenmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1384 sıra sayılı 22/2/2007 tarihli ve 5584 sayılı Enerji Verimliliği
Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca
bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen Enerji Verimliliği Kanun
Taslağının 7. maddesinin e) bendinin aşağıdaki
şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
Halil
Ünlütepe (Afyonkarahisar) ve arkadaşları
Değişiklik maddesi:
e) Elektrik Enerjisi
Üretim Tesislerinde, iletim ve dağıtım şebekelerinde Enerji Verimliliğinin
arttırılmasına, termik santrallerin, jeotermal santral ve merkezi
ısıtma sistemlerinin atık ısılarından yararlanılmasına, açık olan
aydınlatmalarına, biyoyakıt, hidrojen gibi alternatif yakıt ve
yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının özendirilmesine
yönelik usul ve esaslar Meslek Odaları ile Bakanlık tarafından müştereken
hazırlanarak ve Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle
belirlenir.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) -
Katılmıyoruz.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Ülkemizde de "İklim
Değişikliği Sözleşmesi"nin 21 Ekim 2006 tarihli ve 25266 sayılı
Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdiği bilinmektedir. Bu
kapsamda Yenilenebilir Enerji Kaynaklarımızın kullanımına özendirilmesi
genel enerji tüketimi içindeki Yenilenebilir Enerji Kaynakları
payının artırılması gerekmektedir.
Ülkemizdeki zengin
Jeotermal Kaynaklarının sadece %4 lük bölümünün kullanılabildiği bilinmektedir. Jeotermal Kaynaklı
Elektrik Enerjisi üretiminden ve merkezi ısıtma sistemlerinden elde
edilen atık ısının ve bu sistemlerin etkin ve yaygın kullanımının
özendirilmesine gereksinim vardır. Tasarının bu maddesine eklemeler
bu amaçla yapılmıştır.
Ayrıca anılan özendirmeye
yönelik usul ve esasların Meslek Odaları işbirliği Bakanlık tarafından
belirlenmesinde katılımcılık ve uygulanabilirlik açısından yarar
görülmektedir.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
7'nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
10'uncu maddeyi okutuyorum:
"BEŞİNCİ BÖLÜM
İdarî Yaptırımlar ve Çeşitli Hükümler
İdarî yaptırımlar ve
uygulama
MADDE 10- (1) Bu Kanun
kapsamında, idarî para cezası vermeye yetkili olanlar tarafından
yapılan tespit ve/veya denetimler sonucu gerçek veya tüzel kişilere
aşağıdaki esaslar çerçevesinde idarî yaptırımlar uygulanır.
a) İdarî yaptırım gerektiren
haller şunlardır:
1) 5 inci madde kapsamında
yetkilendirmelerle ilgili yürürlüğe konulacak yönetmelik hükümlerine
aykırı hareket edilmesi halinde, yetkilendirme anlaşmalarında
tanımlanan usûl ve esaslara göre yetkilendirilmiş kurumların yetki
belgesi Kurul onayı ile Genel Müdürlük tarafından, şirketlerin yetki
belgeleri ise anlaşma yaptıkları kurum tarafından iptal edilir. Yetki
belgesi iptal edilen yetkilendirilmiş kurumlara veya şirketlere
en az beş yıl süre ile yetki belgesi verilmez. Yetki belgesi iptal
edilen yetkilendirilmiş kurumlar tarafından şirketler ile yapılan
yetkilendirme anlaşmaları Genel Müdürlük tarafından incelemeye
alınır ve yönetmelikte tanımlanan şartları haiz olmayanlar iptal
edilir. Gerekli şartları haiz olanların anlaşmaları Genel Müdürlük
tarafından yenilenir.
2) 5 inci, 7 nci, 8 inci
ve 9 uncu maddeler kapsamında istenen bilgilerin ve inceleme yapma
imkânının verilmemesi halinde istenen bilgi ve/veya iznin verilmesi
için otuz günlük süre tanınır. Verilen süre sonunda istenen bilgilerin
yanlış veya noksan verilmesi halinde onbin Türk Lirası, hiçbir bilgi
verilmemesi ve/veya yerinde inceleme imkânının tanınmaması halinde
ellibin Türk Lirası idarî para cezası verilir.
3) Bu bendin (2) numaralı
alt bendi dışında bu Kanun ve ilgili yönetmelikler kapsamında istenen
gerekli diğer bilgilerin otuz gün içinde, doğru olarak ve gerektiği
şekilde verilmemesi halinde beşyüz Türk Lirası idarî para cezası
verilir.
4) 5 inci maddenin birinci
fıkrasının (c) bendindeki ticarî sırları kendilerinin veya başkalarının
yararına kullananların bu Kanun kapsamına giren kuruluşlarda görev
yapmaları iki yıldan aşağı olmamak üzere yasaklanır.
5) 5 inci maddenin birinci
fıkrasının (ç) bendinin (2) numaralı alt bendi kapsamında bu Kanun
ve çıkarılan yönetmelik hükümlerine aykırı hareket ettiği tespit
edilerek Genel Müdürlüğe bildirilen şirketlere bu bendin (1) numaralı
alt bendi hükümleri uygulanır.
6) 6 ncı maddenin birinci
fıkrasının (c) bendinin (1) numaralı alt bendinde yer alan yayın yükümlülüğünü
yerine getirmeyenler hakkında 3984 sayılı Kanun hükümleri uygulanır.
7) 6 ncı maddenin birinci
fıkrasının (c) bendinin (2) numaralı alt bendi ile ilgili hükümlerin
yerine getirilmemesi halinde, ilgili tüzel kişilere beşbin Türk
Lirası idarî para cezası verilir.
8) Endüstriyel işletmeler
ve binaların sahipleri veya yönetimleri, 7 nci maddenin birinci
fıkrasının (a) bendi ve ilgili yönetmelik hükümlerine aykırı hareket
edilmesi halinde, aykırılığın giderilmesi için ihtar edilir. Aykırılığın
otuz gün içerisinde giderilmemesi halinde; endüstriyel işletmeye,
bina sahibine veya bina yönetimine yirmibin Türk Lirası idarî para
cezası verilir.
9) 7 nci maddenin birinci
fıkrasının (ğ) ve (h) bentlerine aykırı olarak satış yapan gerçek
ve tüzel kişilere, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından yirmibin
Türk Lirası idarî para cezası verilir."
BAŞKAN - Bir dakika
efendim.
Sayın milletvekilleri, yasanın son maddesinin son noktasına
geldik. Bir de konuşma var. Bu bakımdan -çalışma saatimiz de
bitmek üzere- işin bitimine kadar
sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Buyurun:
"b)
Bu fıkranın (a) bendinin (9) numaralı alt bendi hariç olmak üzere,
idarî para cezası uygulanmasını takip eden bir yıl içinde aynı fiilin
tekrarlanması halinde idarî para cezaları iki kat artırılarak uygulanır.
c) Bu fıkranın (a) bendinin
(2), (3) ve (8) numaralı alt bentleri gereğince endüstriyel işletmelere,
bina sahibine veya bina yönetimine verilmiş olan ceza miktarlarının,
cezaya muhatap gerçek veya tüzel kişinin bir önceki malî yıla ilişkin
toplam enerji harcamalarının yüzde yirmisini veya tüzel kişinin
bir önceki malî yılına ilişkin bilançosunda yer alan gelirlerinin
yüzde beşini geçmesi halinde, otuz gün içerisinde bilanço ve enerji
harcamalarına ilişkin belgelerin ibraz edilmesi şartıyla, her iki
sınıra göre hesaplanan tutarlardan düşük olanı ceza miktarı olarak
hesaplanır.
ç) Bu Kanuna göre, bir başka kamu kurum veya kuruluşu tarafından
uygulanması öngörülmeyen idarî yaptırımlar Genel Müdürlük tarafından
uygulanır.
d) İdarî para cezalarında
tüzel kişilerin sorumluluğu, 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk
Ticaret Kanununun 65 inci maddesine göre tayin olunur."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Mehmet
Küçükaşık.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
başlamadan önce, Bursa Milletvekilimiz Sayın Ali Dinçer'in kaybı
nedeniyle tüm Bursa halkına, tüm göçmen vatandaşlarımıza ve Türk
ulusuna başsağlığı diliyorum.
Sayın Cumhurbaşkanımızın
Yasa'yı iade gerekçelerinden en önemlisi, suç ve cezada yasallık
ilkesine, dolayısıyla Anayasa'nın 38'inci maddesine aykırı hareket
edildiğine dayanmaktadır.
10'uncu maddede idari
yaptırımlar sayılmış ve 5'inci ve 7'nci maddelerde özellikle suçta
ve cezada yasallık ilkesine aykırılıklar düzenlenmiştir.
5'inci maddedeki bunlardan
bir tanesi, 5'inci maddede, şimdi Sayın AKP sözcüsünün dediği bir
şey vardı, "Yasada tamamen suçlar tanımlanmıştır."
Şimdi, 5'inci maddenin
(a) başlıklı 1 No'lu bendinde aynen şunu söylüyor:
"Üniversiteler
ve meslek odalarına uygulamalı eğitim yapabilmeleri ve şirketleri
yetkilendirebilmeleri için Kurul onayı ile Genel Müdürlük tarafından
yetki belgesi verilir. Bu belgeler bu Kanun ve ilgili yönetmeliklerde
belirlenen usûl ve esaslara göre…" Hangi usul ve esaslar? Bu kanun
değil, ilgili yönetmeliklerde belirlenecek usul ve esaslar, zaten
bu.
Sizin okuduğunuz Anayasa
Mahkemesi kararında, bakınız, şunu söylüyorsunuz, diyorsunuz
ki: "Yasa koyucu tarafından suç oluşturan eylemin ve suçun unsurlarının
saptanmasından…" Burada suçun unsurları var mı? Hangi hâllerde
yetki belgesi iptal edilecektir, bu asla Yasa'da belirli değil, bu
yönetmeliklerde…
TANER YILDIZ (Kayseri)
- Belirlenecek…
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
- Hayır, belli değil, yönetmeliklerde belirlenecek. Bu zaman nedir?
Yasama yetkisinin idareye verilmesidir bu. Yani "kanunsuz
suç ve ceza olmaz" ilkesinin, zaten aykırılık budur, Anayasa'nın
38'inci maddesine aykırılık budur zaten. Sayın Cumhurbaşkanı bu
nedenle şey etti. Siz, suçu ve suçun unsurlarını tanımlama yetkisini
yönetmeliğe bırakamazsınız.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Yönetmelik olmayacak zaten.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
- Hayır, yönetmeliğe bırakılıyor.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR
BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Değil.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
- Hayır, açıkça bu.
İki; yine ikinci fıkrada
yetkiyi devrediyorsunuz siz. İkincisinde "Şirketlere eğitim,
etüt, danışmanlık ve uygulama faaliyetlerini yürütmek üzere Genel
Müdürlük ve/veya yetkilendirilmiş kurumlar tarafından yetki belgesi
verilir. Bu belgeler bu Kanun ve ilgili yönetmeliklerde belirlenen
usûl ve esaslara aykırı bir durum olmadıkça her üç yılda bir yenilenir."
Nedir bu aykırı durumlar? Suçun unsurlarını siz yönetmeliklere
nasıl bırakırsınız?
Devam ediyorum, yine
5'inci maddede devam eden ikinci fıkrada "Yetkilendirilmiş kurumlar
yetki belgesi verdikleri şirketlerin faaliyetlerini izler, bu Kanun
ve bu Kanunun uygulanmasına yönelik olarak Bakanlık tarafından
yürürlüğe konulacak yönetmelik hükümlerine aykırılık teşkil
eden hususları otuz gün içerisinde Genel Müdürlüğe bildirir." Bildirmezse?
Bu aykırılık teşkil eden hususlar nedir? Ne suçtur, bu suçun unsurları
nedir? Burada belli değil. Bu, direktten direkte, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin yasama yetkisini idareye bırakmasıdır. O zaman, siz
bir karar çıkardınız, idare olarak ceza verdiniz; o zaman "ben,
suçu ve suçun unsurlarını değiştiriyorum" diyorsanız, siz,
aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisinde olan af yetkisini de
direkten direğe idareye, kendinize veriyorsunuz. Öyle bir an gelecek
ki bir yönetmelik çıkaracaksınız, diyeceksiniz ki: "Şu, şu, şu
hareketler suçtur, suçun unsurları şunlardır." Bakacaksınız
ki, arkadaşa fazla ceza verdi veya tanıdıklara ceza vermiş olabilir,
o zaman ben ne yapacağım? O zaman "bu yönetmeliği değiştiriyorum",
oradaki suçu ortadan kaldıracaksınız, bu sefer af yetkisini kendinize,
idareye vermiş olacaksınız. Direkten direğe Anayasa'nın 38'inci
maddesine aykırılık budur. "Kanunsuz suç ve ceza olmaz" ilkesine
tamamen aykırı bir durum söz konusu. Sayın Cumhurbaşkanı, bu nedenle
zaten geri göndermiş, ancak Komisyonda yapılan inceleme esnasında,
sayın AKP sözcüsünün dediği gibi, asla birbiriyle örtüşmesi mümkün
değil. Bakın, burada şunu söylüyor: "Yasa koyucu tarafından
suç oluşturulan eylemin ve suçun unsurlarının saptanmasından, cezasının
da yasada açıkça belirlenmesinden sonra…" diyor. Burada, bu Yasa'da
ne suç tanımlanmıştır ne suçun unsurları tanımlanmıştır ne tüm cezalar
tanımlanmıştır. Tam tersine, tanımlanmayan suç ve cezalar ve suçun
unsurlarını belirleme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinden
alınarak tamamen idareye verilmek istenmektedir ki, bu da Anayasa'nın
-net- 38'inci maddesine aykırılık demektir.
İkinci olarak, Sayın
Cumhurbaşkanımızın geri gönderme gerekçelerinden en önemli bir
nokta da şu…
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Onlara bakma, onlar siyasidir Mehmetçiğim. Veto gerekçelerine
ne bakıyorsun, onlar tamamen siyasidir.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa)
- Ne siyasi?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
- Hangi siyasi gerekçesi…
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Veto gerekçeleri hep siyasidir.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
- Bu, siyasi bir gerekçe değil. Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisinin
yasa yapma yetkisini, bir hukukçu olarak, siz, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden alıp da, yasama organından alıp da idareye veriyorsanız,
siz…
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Ne ilgisi var?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
- Budur… Aynen, 38'inci madde bu, açıkça aykırılık da bu zaten, benim
de söylediğim bu.
Diğer bir gerekçe de,
idarenin, kamu gücünü kullanarak oluşturduğu ve kamu hukuku alanına
giren işlem ve eylemlerinin idari yargı yerlerinde görüleceği ilkesine
aykırı düzenleme yapılmasıdır. Yasa metninde de, yasada öngörülen
idari yaptırımları uygulama ve idari para cezası uygulama yetkisi,
kamu kurum ve kuruluşlarına verilmiştir. Ancak, 5326 sayılı Kabahatler
Kanunu'nun 2'nci maddesinde, kabahat deyiminden, karşılığında idari
yaptırım uygulaması, öngörülen haksızlıkların anlatıldığı;
3'üncü maddesinde, diğer yasalarda tersine kural bulunmaması durumunda
idari yaptırım kararına karşı bu yasa kurallarının uygulanacağı;
16'ncı maddesinde, kabahatler karşılığı uygulanacak idari para
cezaları ve idari önlemler olduğu; 27'nci maddesinde, idari para
cezalarına ilişkin idari yaptırım kararına karşı sulh ceza mahkemesine
başvurulacağı, hüküm altına alınmıştır. Bu Yasa'nın 10'uncu maddesinde
tersine bir düzenleme yapılmadığı için, bu maddede öngörülen idari
para cezalarına karşı sulh ceza mahkemelerine başvurulacaktır.
Kabahatler Kanunu'nun 3'üncü maddesi uyarınca, bir idari yaptırım
kararından doğan uyuşmazlığa ilişkin davanın idari dava yerinde
görülebilmesi için, idari yaptırım kararı, kuralı içeren yasal düzenlemede,
ya o idari yaptırım kararına karşı yapılacak itirazlarda 5326 sayılı
Kabahatler Kanunu'nun uygulanmayacağının açıkça belirtilmiş olması
veya itiraz merciinin idari yargı yeri olduğunun açıkça gösterilmiş
olması gerekmektedir. 10'uncu maddede belirtilen idari yaptırımların,
kamu hukuku esaslarına göre oluşturulan idari işlemler olduğu
için, kabahat olarak nitelendirilmesi uygun değildir. Bu nedenle,
10'uncu maddede öngörülen, idare hukuku esaslarına göre oluşturulan
bir idari işlem niteliğindeki idari para cezasının yargısal denetiminde,
maddede tersine düzenleme yapılmayarak, adli yargı yerine bırakılması,
Anayasa'nın 125'inci ve 155'inci maddelerine açıkça aykırıdır.
Tüm bu aykırılıklar,
ne yazık ki, Komisyon esnasında giderilmemiş, Komisyonca, Anayasa'ya
aykırı düzenlemeler ve yaptırımlar içeren düzenlemeler de aynen
kabul edilmiştir.
Bu nedenle, şu anda
getirilen Yasa'nın 5 ve 7'nci maddelerindeki idari düzenlemelerin
Anayasa'mızın 38, 125 ve 155'inci maddelerine aykırı olduğunu bir
kez daha tekrar ediyorum. Çünkü, öyle bir noktaya geldik ki, enerjiler
konusundaki dün çıkarılan yasa da yine Anayasa'ya açıkça aykırı
hükümler içermekteydi. Lütfen, özellikle enerji gibi hassas konularda
ve özellikle enerji sektörünün yabancılara devrini çok konuştuğumuz
bugünlerde Anayasa'ya aykırı işlemlerden dikkatle kaçınılması
gerektiğinin bir kez daha altını çiziyorum ve sizi buradan uyarıyorum.
Hepinize sevgi ve
saygılarımı sunuyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Küçükaşık.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kanun'un tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kanun kabul edilmiştir,
hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 19 Nisan
2007 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum. İyi akşamlar diliyorum.