DÖNEM: 22 CİLT: 153
YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
87’nci
Birleşim
11 Nisan 2007 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol'un, Şanlıurfa'nın
düşman işgalinden kurtarılışının 87'nci yıl dönümü münasebetiyle,
mücadelenin Kurtuluş Savaşı'nı kazanmamızdaki katkısına ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, Yalova'da
kurulması düşünülen termik santralin çevreye verebileceği zararlara
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Çorum Milletvekili Agâh Kafkas'ın, geçici işçilerin
daimi işçi kadrosuna veya sözleşmeli statüye geçirilmesi düzenlemesinin,
hakkaniyet, adalet ölçüleri içerisinde yapıldığına ilişkin gündem
dışı konuşması
B) ÇEŞİTLİ İŞLER
1.- Anayasa'nın 102'nci maddesine göre, Cumhurbaşkanı
adaylarının, 16 Nisan 2007 Pazartesi gününden başlamak üzere 25 Nisan
2007 Çarşamba günü saat 24.00'e kadar Meclis Başkanlık Divanına bildirilmesi
gerektiğine ilişkin Başkanlık duyurusu
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
ÖNERGELERİ
1.- Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün ve 33 milletvekilinin,
hayvancılık sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/434)
D) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Van Milletvekili Mehmet Kartal'ın, (6/2532)
esas numaralı sözlü soru önergesini geri aldığına ilişkin önergesi
(4/450)
V. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine
ilişkin CHP Grubu önerisi
VI. - USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Sataşma iddiasıyla ilgili söz verilmediği
konusunda
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet
Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı: 1337)
4.- Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu'nun;
Serbest Bölgeler Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/759)
(S. Sayısı: 1339)
5.- Kan, Kan Bileşenleri ve Ürünleri Kanunu Tasarısı
ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/1277)
(S. Sayısı: 1319)
6.-Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı
ve İçişleri ile Sağlık, Aile,Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları
Raporları (1/1212) (S. Sayısı:1225)
7.- Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporları (1/1295) (S. Sayısı:1357)
VIII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- AK Parti Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili
İrfan Gündüz'ün, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, konuşmasında,
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, yapmış olduğu
konuşmada, bazı sözlerinin AK Parti Grubu tarafından yanlış anlaşıldığı
gerekçesiyle açıklaması
IX. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Sakarya
ilindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/20461)
2.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, asgarî
ücretteki net artışa ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/20771)
3.- Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, Gökçeada
ve Bozcaada'nın bazı sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/20841)
4.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, tasarruf
tedbirleriyle ilgili bir genelgeye ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı
(7/20847)
5.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Konya'da
açılışı yapılan fabrikalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi
ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/20910)
6.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Ankara
Büyükşehir Belediyesinin ağaç ithaline,
-Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Kırsal Kalkınma
Yatırımlarının Desteklenmesi Programına Konya'nın dahil edilmemesine,
-Gaziantep Milletvekili Ahmet YILMAZKAYA'nın,
Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programına Adıyaman'ın
dahil edilmemesine,
-Ordu Milletvekili İ. Sami TANDOĞDU'nun, Ordu İl
Tarım Müdürlüğündeki bazı uygulamalara,
-Bursa Milletvekili Mehmet KÜÇÜKAŞIK'ın, mısır
ve buğday ithaline,
-Kastamonu Milletvekili Mehmet YILDIRIM'ın, Kastamonu'da
ala erik üretiminin desteklenmesine,
-Malatya Milletvekili Miraç AKDOĞAN'ın, Ankara'da
yapılan bir toplantıya ve tarım danışmanlarına,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/20971, 20972, 20973, 20974, 20975, 20976,
20977)
7.- Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in, Alaşehir
ve Sarıgöl ilçelerinde yağıştan zarar gören üzüm üreticilerine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
EKER'in cevabı (7/21073)
8.- Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun,
THY'de kadın kabin memurlarının imzaladıkları sözleşmeye,
-Erzurum Milletvekili İbrahim ÖZDOĞAN'ın, töre
cinayetlerine,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun
cevabı (7/21123, 21324)
9.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, geçici
personele,
-Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, vekaleten
yürütülen idarî görevlere,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın
cevabı (7/21525, 21526)
10.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, geçici
personele,
-Balıkesir Milletvekili Sedat PEKEL'in arıcılığa,
-Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, vekâleten
yürütülen idarî görevlere,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/21600, 21601, 21602)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak beş oturum
yaptı.
Batman Milletvekili Ahmet İnal, Türkiye'nin dış
politikasında, komşu ülkelerle ve Orta Doğu ülkeleriyle ilişkilerinde
son dört yılda meydana gelen değişikliklere ve gelişmelere ilişkin
gündem dışı bir konuşma yaptı.
Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, Türk polis
teşkilatının kuruluşunun 162'nci yıl dönümü münasebetiyle, teşkilatın
içinde bulunduğu sorunlara,
Yalova Milletvekili Şükrü Önder'in, Yalova'da
bir fabrikanın doğal gazla çalışan elektrik santralinin kömürle çalışır
hâle getirilmesinin ozon tabakasına ve çevreye vereceği zararlara,
İlişkin gündem dışı konuşmalarına, Çevre ve Orman
Bakanı Osman Pepe cevap verdi.
İstanbul Milletvekili İnci Özdemir, Kars Milletvekili
Zeki Karabayır ve Eskişehir Milletvekili Fahri Keskin'in (2/937)
esas numaralı Kanun Teklifi'ni geri aldıklarına ilişkin önergeleri
okundu; Plan ve Bütçe Komisyonunda bulunan teklifin geri verildiği
bildirildi.
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un, Almanya'ya,
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in, İsrail'e,
Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un, Karadağ'a,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Amerika Birleşik
Devletleri'ne,
Yaptıkları resmî ziyaretlere katılacak milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkereleri kabul edildi.
Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 363'üncü sırasında
bulunan (10/432) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmesinin,
Genel Kurulun 10/04/2007 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
CHP Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Ankara Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun,
4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 4'üncü Maddesine
Bir Fıkra Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi'nin (2/276) İç Tüzük'ün
37'nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi,
yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
İzmir Milletvekili Enver Öktem'in, Uzman Erbaş
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin (2/815)
İç Tüzük'ün 37'nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının:
1'inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden;
2'nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı: 904),
3'üncü sırasında bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair (2/820) (S. Sayısı: 1337),
Kanun Tasarı ve Tekliflerinin görüşmeleri, komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
4'üncü sırasında bulunan, Tokat Milletvekili
Mehmet Ergün Dağcıoğlu'nun, Serbest Bölgeler Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/759) (S. Sayısı: 1339)
3'üncü maddesine kadar kabul edildi; 3'üncü maddenin oylanması sırasında
Genel Kurulda karar yeter sayısı bulunmadığı anlaşıldığından;
11 Nisan 2007 Çarşamba günü, alınan karar gereğince
saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.01'de son verildi.
|
Sadık Yakut |
|
|
Başkan Vekili |
|
Ahmet Gökhan Sarıçam |
|
Yaşar Tüzün |
Kırklareli |
|
Bilecik |
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
Bayram Özçelik |
|
|
Burdur |
|
|
Kâtip
Üye |
|
No.: 121
II. - GELEN KÂĞITLAR
11 Nisan 2007 Çarşamba
Teklif
1.-
Bitlis Milletvekili Edip Safder Gaydalı'nın; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/998) (Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.4.2007)
Tezkereler
1.-
Denizli Milletvekili Veli Haşim Oral'ın, Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1241) (Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa
geliş tarihi: 9.4.2007)
2.-
Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı'nın, Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1242) (Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa
geliş tarihi: 9.4.2007)
3.-
Denizli Milletvekili Veli Haşim Oral'ın, Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1243) (Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa
geliş tarihi: 9.4.2007)
4.-
Denizli Milletvekili Veli Haşim Oral'ın, Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1244) (Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa
geliş tarihi: 9.4.2007)
Meclis Araştırması
Önergesi
1.-
Muğla Milletvekili Fahrettin ÜSTÜN ve 33 Milletvekilinin, hayvancılık
sektöründeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/434) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/4/2007)
11 Nisan 2007 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun
TÜFEKCİ (
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
87'nci Birleşimini açıyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için beş dakika süre veriyorum. Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama
pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, beş dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Şanlıurfa'nın düşman işgalinden
kurtuluşunun yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili
Zülfikar İzol'a aittir.
Buyurun Sayın İzol. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol'un, Şanlıurfa'nın düşman
işgalinden kurtarılışının 87'nci yıl dönümü münasebetiyle, mücadelenin
Kurtuluş Savaşı'nı kazanmamızdaki katkısına ilişkin gündem dışı
konuşması
ZÜLFİKAR İZOL (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Şanlıurfa'mızın kurtuluşunun 87'nci yıl dönümü
nedeniyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Peygamberler ve kahramanlar şehri Şanlıurfa'nın
düşman işgalinden kurtuluşunun 87'nci yıl dönümü olarak kutlanan
11 Nisan, Millî Kurtuluş Savaşımıza büyük katkı yapması açısından
önemli günlerimizden birisidir. (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
Şanlıurfa, 11 Nisan 1920'de yerel önderlerin ve
halkının yaptığı onurlu, anlamlı ve soylu bir mücadelenin sonunda,
tarihte kendi kendini kurtaran şehirlerden birisi olma onurunu
Urfa'nın tarihine yazmıştır. (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
15 Eylül 1919'da İngilizler ile Fransızlar arasında
yapılan Suriye Antlaşması sonucu, İngiliz kuvvetleri Urfa'dan çekilmiş
ve şehir, 31 Ekim 1919'da Fransız işgaline uğramıştır. Maraş, Antep
ve Adana'nın işgalinde olduğu kadar, Urfa'nın da Fransızlar tarafından
işgaline, Anadolu'nun her tarafından tepkiler gelmiştir. Fransızlar
halkı yıldırmak için baskı, zulüm ve sert uygulamalara yönelmiş, bununla
da yetinmeyerek, uzun süreli işgal planları yapmışlardır. Fransızlar
işgal ettikleri diğer Türk şehirlerinde olduğu gibi, Urfalıların
da onurlarını kırıcı davranışlarda bulunmuşlar, Fransızların işbirlikçileri
olan Ermenilerin halka karşı kışkırtıcı ve tahrik edici davranışları
tepkiyle karşılanmış olup, yöre halkı birlik ve beraberlik içinde,
işgalci Fransızlara karşı tek vücut olmuştur. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Urfa'da Jandarma Komutanı Ali Rıza Bey ile Belediye
Başkanı Hacı Mustafa önderliğinde kurulan Urfa Müdafai Hukuk Cemiyeti
Başkanlığına getirilen Ali Saip Bey bölge halkı ve aşiret liderlerine
mektup yazarak, Fransızlara karşı ayaklanma için hazırlıklara başlamıştır.
Ali Saip Bey, Siverek'te Cudi Paşa, Sait Bey, Hacı Mustafa Kâmil ve amcam
İzollu Bozan Bey gibi… (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) …aşiret ileri gelenleriyle görüşüp, kuvvet toplamalarına
yardımcı olmalarını istemiştir. Fransızlara karşı başlayan genel
ayaklanmaya, inançlarından başka bir şeyleri olmayan Urfalı, köylüsüyle
kentlisiyle bir bütün olarak katılmış, büyük bir kuvvet oluşturmuşlardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bağımsızlığı
ve özgürlüğü kişiliğinin bir parçası olarak gören kahraman Urfa
halkı bu işgale daha fazla dayanamamış, Mustafa Kemal Paşa'nın
emir, direktifleriyle kurtuluş hareketini başlatmıştır. (AK Parti
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Millî amaçlar uğruna,
yerel imkânlarla savaşa başlayan yürekli ve inançlı millî kuvvetlerin
silah ve teçhizatı zayıf olmasına rağmen, işgalci Fransızları topraklarından
atmayı başarmıştır. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar) Şanlıurfalıların bağımsızlık için yürüttükleri anlamlı
mücadeleler, ülkemizin kurtuluşunda da önemli rol oynamıştır. Şanlıurfa'da
başlatılan kurtuluş mücadelesinin kazanılması, diğer şehirlerde
başlatılan millî hareketler için de esin kaynağı olmuştur. Urfa halkının
kararlı tutumu ve vatan aşkıyla gösterdiği güçlü direniş üzerine,
Fransız kuvvetleri, 11 Nisan 1920 sabahı Urfa'yı terk etmeye başlamışlardır.
11 Nisan günü Şanlıurfa halkı tarihe altın harflerle geçtiler, kanlarıyla
çeliği erittiler, namus ve şereflerini düşmandan kurtardılar, düşman
çizmeleriyle kirletilen toprakları temizledir. Esaret işareti
olan, Şanlıurfa Kalesi'nde Tılfındır Tepesi'nde, dalgalanan düşman
bayrağının yerine şanlı Türk Bayrağını dikme şerefine eriştiler.
(AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın İzol, devam edin.
ZÜLFİKAR İZOL (Devamla) - Urfa halkı, Anadolu'nun
diğer şehirleri gibi özgürlük ve istiklaline sahip çıkmış, gurur
duyacağı haklı bir başarı elde etmiştir.
O gün, karanlıktan kalan Şanlıurfa'yı aydınlattılar.
O gün, esaret zincirini kırdılar, ebedi olarak özgürlüklerine kavuştular.
O gün, bizim gücümüzü dünyaya tanıttılar. O gün, Müslümanlara, Müslümanların
silahsız da kalsa, askersiz de olsa; kadın, çocuk, ihtiyar ile düşmanı
yok edeceklerini, vatanlarını kurtaracaklarını tüm dünyaya ispat
ettiler.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; cumhuriyetin
temel değerlerine, üniter devlet yapısına ve demokrasiye bağlılığı
asla tartışılmayacak Şanlıurfalılar, seksen yedi yıl önce kazanılan
zaferin yaratıcıları ve mirasçıları olarak, kuşkusuz, haklı bir
gurura sahiptirler. Urfa topraklarını terbiyesizce ve haksızca
çiğneyen düşmana, hak ettikleri cezayı ve cevabı geciktirmeden
vermişlerdir. Urfa'nın kurtuluşu ülke içinde sevinçle karşılanırken,
Fransız basını işgallerin ve masum insanların kanlarının dökülmesinin
haksızlığını dile getiren haberler yazmışlardır.
Değerli arkadaşlarım, bu kutsal mücadelenin sonucu
olarak "Şanlı" unvanını almaya hak kazanmış ve bu zaferin
anısını yaşatmak için "Urfa" ismi yüce Meclisimiz tarafından
"Şanlıurfa" olarak değiştirilmiştir. Her 11 Nisan günü, işgalden
kurtuluşa, esaretten özgürlüğe, karanlıktan aydınlığa, zorluktan
esenliğe çıkıştan Şanlıurfa'da. Yurdumuzun her karış toprağını şehit
kanlarıyla yoğurarak bizlere emanet eden atalarımıza karşı minnet
borcumuz sonsuzdur.
Şanlıurfa'mızın kurtuluş bayramını canı gönülden kutlar, yurdumuzun her türlü savaş,
afet ve belalardan korunmasını temenni eder ve bu vesileyle, bütün
şehitlerimizi Allah'tan rahmetle anıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İzol.
Gündem dışı ikinci söz, Yalova'da kurulması düşünülen
termik santralle ilgili söz isteyen Yalova Milletvekili Muharrem
İnce'ye aittir.
Buyurun Sayın İnce.
2.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, Yalova'da kurulması
düşünülen termik santralin çevreye verebileceği zararlara ilişkin
gündem dışı konuşması
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin enerji sorunu uzun zamandır dile getiriliyor.
Bütün ülkeler kalıcı çözümler üretmek peşinde, tabii ki biz de bu durumdayız.
Bugün, ülkeler, petrol, kömür santralleriyle ve bunların doğada
yaptığı yıkımdan ve insan sağlığını tehdit etmesinden dolayı temiz
enerji kaynaklarına ulaşmak için var gücüyle çalışıyorlar. Tabii
ki bu yarış ülkemizde de sürmekte ve 10/5/2005 tarihinde yenilenebilir
enerji kaynaklarıyla ilgili, 22/2/2007 tarihinde de Enerji Verimliliği
Kanunu'nu hep birlikte kabul ettik.
Hepimiz biliyoruz ki, bugün, NASA, termik santrallerin
yapımı durdurulsun diye çağrıda bulunuyor. Avustralya bunları
bir bir kapatıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Temmuz 2005 tarihinde
Türkiye'yi termik santraller konusunda iki kez mahkûm ediyor. Avrupa
Konseyi, Yatağan, Yeniköy ve Gökova için uyarılarda bulunuyor.
Şimdi, böyle bir ortamda, Yalova'da bir fabrika,
termik santral, ithal kömürle çalışan bir termik santral kurmak istiyor.
100 megavatlık bir santralde bir yıl içinde 45 bin ton kükürtdioksit,
750 ton karbonmonoksit, 32.500 ton katı partikül, 5.660 ton kül çıkacak.
İki tip kül çıkıyor, bunlardan (F) tipi külleri çimento fabrikaları
kullanıyor. Şu anda Türkiye'de 16 birim külün 3 birimini ancak çimento
fabrikaları kullanıyor. Bu konuda da kamuoyu yanıltılıyor. Riskin
sıfırlanması mümkün değil.
Bu konuda, Meclisimizde bu dönemde 20 yazılı soru
önergesi, 4 Meclis araştırması istenmiş.
Peki, bu santral nereye kurulmak isteniyor? Üç büyük kentin, İstanbul'un, Bursa'nın,
Kocaeli'nin ortasında, her bir büyük kente bir saat mesafede, yüz ölçümünün
yüzde 60'ı ormanlarla kaplı, yüzde 26'sı tarım alanı ve Türkiye'deki
kesme çiçek üretiminin 1/3'ünü karşılayan bir il ve yılda 144 milyon
adet kesme çiçek üreten bir il ve 13 milyon adet, yılda dış mekân süs bitkisi
üreten bir il. Kayın, meşe, gürgen, ıhlamur ağaçlarının
bir cenneti. 43 köyünün 41 tanesi orman köyü, 2 tanesi orman
kenarı olan bir il. 2 kaplıcası
olan çok ender illerden birisi. 1911 yılında Roma'daki kaplıcalarla
ilgili olimpiyatlarda altın madalya almış bir kaplıcayı bünyesinde
barından bir il. Cumhuriyetin yazlık başkenti,
Atatürk'ün 19 Ağustos 1919'dan 1 Şubat 1938'e kadar
330 gün konaklamış olduğu, cumhuriyetin en temel kurumlarının
Türk Tarih Kurumunun, Türk Dil Kurumunun temellerinin atıldığı bir
yer. Aynı zamanda Bizans, aynı zamanda Osmanlı, aynı zamanda tarihî
bir doğa cenneti.
Böyle bir kentte termik santral kurulması demek,
burada asit yağmurlarıyla birlikte bu kentin yok olması demektir. Çok
memnun olduğum bir şeyi yüce meclisimizle paylaşmak istiyorum. Yalova
Milletvekilimiz Sayın Şükrü Önder, dün, burada, gündem dışı konuşma
yaptıktan sonra, Sayın Çevre ve Orman Bakanının "Kesinlikle buna
müsaade etmeyeceğiz" sözlerini Yalovalılar bir müjde olarak
algıladılar, bugün Yalova'da bayram yaşanıyor. Ben de, Yalova'nın
bir milletvekili olarak, Çevre ve Orman Bakanımıza huzurlarınızda
teşekkür ediyorum. Umarım, bu sözünün arkasında duracaktır. Umarım,
bu, Sayın Osman Pepe'nin kişisel bir sözü değildir, devletin bir sözüdür,
Çevre Bakanlığının bir sözüdür; buna inanmak istiyorum.
Ayrıca, değerli arkadaşlarım, Yalova'da ender
görülen, cumhuriyet tarihimizde, demokrasi tarihimizde ender
görülen bir ilki başlattık biz. İktidar ve muhalefet milletvekili,
ikimiz birlikte basın toplantısı yaparak imza kampanyası başlattık.
Hemen hemen siyasi partilerin, bir iki tanesi hariç, hepsi bizi
destekledi. Milletvekillerimiz önde olduğu sürece biz de bu işi
destekliyoruz diye yürekten gönül koydular, baş koydular bu işe.
Değerli arkadaşlarım, beli plastikten yapılmış
politikacılarla, tayin peşinde koşan bürokratlarla ve gazetelerine
reklam peşinde koşan gazetecilerle bir kenti yönetemeyiz, bir ülkeyi
yönetemeyiz. İnsanlar onurlu durdukları takdirde, nelerin başarılabileceğini
hep birlikte gösteririz.
Ben diyorum ki, Yalova, cumhuriyetin yazlık başkentidir,
buna tanıklık etmiş bir kenttir ve bu kadar önemli bir kent, sadece Yalova
milletvekillerine bırakılmayacak kadar önemli bir kenttir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın İnce, lütfen toparlayınız.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Meclisimizdeki her
bir milletvekilinin bu olayla ilgileneceğine yürekten inanıyorum.
Değerli arkadaşlarım, diyorum ki, bize kül yutturamazsınız,
bizi asit yağmurlarına mahkûm edemezsiniz, biz buna izin vermeyeceğiz.
Bu termik santralin bacası bile bu kenti bitirecektir, arsalarımızın,
dairelerimizin değeri düşecektir, turizm çökecek, emekliler göçecek,
tarım bitecek, ormanlar ölecek, bunun hesabını kim verecek diyoruz
ve ilgili firmaya, vazgeçtiğini söyle, yoksa, Yalova sana dar gelecek
diyoruz ve tekrar, iktidar partisi milletvekilimiz Sayın Şükrü Önder'e,
Çevre ve Orman Bakanımıza ve bizleri Yalova'da destekleyen bütün
siyasi partilere, sivil toplum örgütlerine, Yalovalılar adına,
yürekten teşekkürlerimi sunuyorum.
Saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın İnce.
Gündem dışı üçüncü söz, geçici işçiler hakkında
söz isteyen Çorum Milletvekili Agâh Kafkas'a aittir.
Buyurun Sayın Kafkas. (AK Parti sıralarından alkışlar)
3.- Çorum Milletvekili Agâh Kafkas'ın, geçici işçilerin daimi
işçi kadrosuna veya sözleşmeli statüye geçirilmesi düzenlemesinin,
hakkaniyet, adalet ölçüleri içerisinde yapıldığına ilişkin gündem
dışı konuşması
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
2006 yılında altı aydan daha fazla süreyle istihdam
edilen, merkezî yönetimde bulunan 44.250, KİT'lerdeki 26 bin ve mahallî
idarelerdeki 148.474 çalışan, toplam 218.733 işçi kardeşimizin, geçici
işçi kadrosundan sürekli işçi kadrosuna ya da sözleşmeli statüye
geçirilmesiyle ilgili bir düzenlemeyi geçen hafta birlikte gerçekleştirmiştik.
Bunun maliyeti yaklaşık 1 katrilyon lira, yani
897 milyon YTL maliyet üstlenilmiştir. Bu düzenleme yapılırken, yarınından
endişe duyan, her gün tedirgin işe giden insanların, umutsuzluk bir
yaşam felsefesi hâline gelmiş insanların yarınlarına daha sağlıklı
bakabilmeleri, kamudaki verimliliği artırarak daha sağlıklı bir ortamda çalışmalarını
sağlayacak bir düzenleme adına bu gerçekleştirilmiştir. Bu gerçekleştirmeyi
yaparken temel kriterimiz adalet ve hakkaniyet ölçüsünün kesinlikle
dışına çıkılmamıştır ve bu düzenleme yapılırken hangi sendikanın
üyesidir, hangi fabrikada çalışır, hangi belediyededir, hangi dönemde
işe girmiştir gibi hiçbir ayırıma meydan verilmeksizin tamamıyla
objektif kriterler çerçevesinde yapılmıştır. Örneğin, merkezî yönetime
dört yıl içerisinde Hükûmetimizin aldığı geçici işçi sayısı 10 bindir
ve bunun 8 binden fazlası üniversitelerde çalışmaktadır. Örneğin,
Orman Bakanlığında çok sayıda arkadaşımız geçici kadrodan sürekli
kadroya geçmiştir. Ormanda toplam 17.575 tane insan çalışmaktadır.
Bunlardan sadece 1.878 tanesi kadroluydu, bunların içerisinden
2.288 kişi kapsam dışı kalmaktadır, diğerleri kadroya geçmektedir.
Ormana, dört yıl içerisinde tamamı, topu topu iktidarımız
döneminde alınan geçici işçi sayısı 500'dür ve bu 500 tanenin hepsinin
kadroya geçtiği de söylenemez. O nedenle şunu açıklıkla söylüyorum
ki, burada objektif kriterler kıstas alınmıştır. Bir bu ufak burukluğumuz
vardır. Çok az sayıda, sadece kampanya ve kampanya işçilerini kapsayan
çok az sayıda arkadaşımız kalmıştır. Onların da maalesef, hepimizin
bildiği gibi, sadece iki ay, üç aylık bir çalışma süresi içerisinde
çalışanlara, inşallah, temenni ediyoruz ki, ekonomideki gelişmeler,
çalıştıkları iş yerlerindeki iş imkânlarını genişleterek onların
da çalışabilecekleri iş süresini uzatıp ve inşallah kadroya geçirmek
de bize nasip olacaktır diye umuyorum. Değerli arkadaşlarım, bir
başka boyutuna da burada dikkatinizi çekmek istiyorum: 4/C'liler
bu kapsamda değildi. 4/C kapsamında olup çalışan insanlar da, bildiğiniz
gibi, özelleştirme nedeniyle sokağa bırakılmış insanlardı bu kardeşlerimiz
ve emekliliği yaklaştığı hâlde olma imkânından mahrum insanlardı.
4/C kapsamında bunlar istihdam edilmiştir, yılda on ay çalışacakları
bir işleri olmuştur ve inşallah, bunların çalışma süresini ve ücretleriyle
ilgili düzenlemeyi yapmak da bize nasip olacaktır diye düşünüyorum.
Yani, buradaki temel kriter, hakkaniyet, adalet ölçüleri içerisinde
ve hiçbir sendikal ayrım yapılmaksızın, hiçbir siyasal ayrım yapılmaksızın,
218 bin insanımıza, yaklaşık 1 katrilyon lira kaynak aktarılarak
onların daha sağlıklı koşullarda ve yarınlarına daha emin bir şekilde
bakacakları bir düzenleme yapılmıştır. Çok sayıda tebrik ve teşekkür
mesajları ulaşmıştır, hem partimize hem bize.
Ben, bütün, 218 bin kardeşimize, aileleriyle,
kendileriyle, çocuklarıyla birlikte, bundan sonraki yaşamlarında
mutluluklar diliyorum. Bu yapılan düzenlemenin, ülkemize, ülkemiz
ekonomisine katkılar sağlamasını temenni ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kafkas.
Gündeme geçiyoruz.
"Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları"
vardır.
B) ÇEŞİTLİ İŞLER
1.- Anayasa'nın 102'nci maddesine göre, Cumhurbaşkanı adaylarının,
16 Nisan 2007 Pazartesi gününden başlamak üzere 25 Nisan 2007 Çarşamba
günü saat 24.00'e kadar Meclis Başkanlık Divanına bildirilmesi gerektiğine
ilişkin Başkanlık duyurusu
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Anayasa'nın
102'nci maddesine göre, Cumhurbaşkanı adaylarının, 16 Nisan 2007 Pazartesi
gününden başlamak üzere 25 Nisan 2007 Çarşamba günü saat 24.00'e kadar
Meclis Başkanlık Divanına bildirmeleri gerekmektedir.
Genel Kurulun bilgilerine sunulmuştur.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin bir önerge
vardır, okutuyorum:
C) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
ÖNERGELERİ
1.- Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün ve 33 milletvekilinin,
hayvancılık sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/434)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülke tarımı ve hayvancılığı
sürekli gerilemekte ve bu durum ülkemizi net ithalatçı konumuna
getirmektedir. Ülke nüfus hızının artışına karşın et ve süt üretimi
orantılı olarak artmamaktadır. Durum bu şekilde devam ederse ülke
insanımızın hayvansal protein açığı artacaktır.
1980'li yıllarla başlayan
ithal hayvan furyası büyükbaş hayvancılığımıza darbe vurmuş. Kalitesi
ve döl verimi çok düşük olan bu ithal hayvanlarla ülkemizde hiç görülmeyen
IBR hastalığı ülkenin her yönüne yayılmıştır.
Özelleştirme furyası
sonucu EBK, SEK ve Yem Sanayi ile ilgili kuruluşlar kapatılmış. Ülke
hayvancılığı kaderiyle baş başa bırakılmıştır.
Soruların araştırılarak,
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın
98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince
Meclis araştırması yapılması arz ve teklif ederiz.
1) Fahrettin Üstün (Muğla)
2) Şevket Arz (Trabzon)
3) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
4) Ali Arslan (Muğla)
5) Gürol Ergin (Muğla)
6) Ali Cumhur Yaka (Muğla)
7) Bülent Baratalı (İzmir)
8) Mustafa Yılmaz (Gaziantep)
9) Osman Kaptan (Antalya)
10) Nail Kamacı (Antalya)
11) Mehmet Küçükaşık (Bursa)
12) Yılmaz Kaya (İzmir)
13) Osman Özcan (Antalya)
14) Abdurrezzak Erten
(İzmir)
15) Enver Öktem (İzmir)
16) Algan Hacaloğlu (İstanbul)
17) İsmet Atalay (İstanbul)
18) Ufuk Özkan (Manisa)
19) Mehmet Işık (Giresun)
20) Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)
21) Gökhan Durgun (Hatay)
22) Mustafa Özyurt (Bursa)
23) Hakkı Ülkü (İzmir)
24) Kemal Sağ (Adana)
25) Halil Tiryaki (Kırıkkale)
26) Uğur Aksöz (Adana)
27) Oya Araslı (Ankara)
28) Atilla Kart (Konya)
29) Sedat Pekel (Balıkesir)
30) Erdal Karademir (İzmir)
31) Vezir Akdemir (İzmir)
32) Mustafa Gazalcı (Denizli)
33) Hasan Güyüldar (Tunceli)
34) Mehmet S. Kesimoğlu
(Kırklareli)
Gerekçe:
Hayvancılık sektörü,
beslenmenin yanında ulusal sanayiye hammadde sağlamasıyla önemlidir.
Et, Süt, deri gibi hayvansal maddeleri işleyen giyim, gıda sanayi
kolları hayvancılığa bağımlıdır. Bu ürünlerin yerini tutacak hammaddeler,
özellikle gıdalar başka kaynaklardan karşılanamaz.
Hayvancılık sektöründe
makine, enerji, akaryakıt ve döviz girdileri, diğer sektörlere göre
oldukça düşüktür. İşsizlik sorununun çözümünde en ucuz istihdam
maliyetine sahip sektör hayvancılık sektörüdür.
Yukarıdan sayılan
nedenlerden dolayı hayvancılık, toplumların vazgeçemeyeceği
üretim biçimlerinden biridir.
Hayvancılık sektörünün
en önemli sorunu ise yem sorunudur. Sektörün girdilerinin yaklaşık
% 70'ini yem oluşturur.
Ülkemizin hayvan varlığına
göre hesaplandığında 30 milyon ton civarında kaba yem açığı vardır.
Ayçiçeği, soya, mısır gibi tane yemlerde dışa bağımlıyız. Tarım
alanlarında yem bitkisi ekiliş alanları daha % 5'ler seviyesinde. Oysa,
iyi bir hayvancılık için tarım alanlarının en az % 30-yüzde 40'ında
yem bitkisi üretmemiz gerekiyor.
Yıllardır özelleştirilen
SEK, EBK ve Yem Sanayinin ardından, meraların tahribi ve meraların
amacının dışına çıkarılması hayvancılığın tamamen yok olmasına
neden olacaktır.
Suni tohumlama uygulamalarına
dünyada 2. ülke olarak başlamamıza rağmen uygun olmayan tohumların
kullanılmasıyla genetik ilerleme istenen düzeye çıkarılamamıştır.
Özellikle 1980'li yıllarla
başlayan ithal hayvancılık politikaları onca döviz kaybına neden
olmuş, getirilen hayvanların çoğu kesime sevk edilmiştir.
Son dönemlerde yem fiyatlarının
çok artmasına karşın süt fiyatlarının gerilemesi hayvancılık
için ciddi sorun olarak görülmektedir.
Türkiye'de 1980-2005
yılları arasında büyükbaş hayvan sayısı azalmıştır.
Çeşitli hayvan hastalıkları
üretimi olumsuz etkilemektedir. Şap, tüberküloz, brucelloz gibi
salgın hayvan hastalıkları hâlâ endemiktir.
Hayvan kaçakçılığının
önlenememesi ve hayvan hareketlerinin yeteri ölçüde kontrol altına
alınamaması bu hastalıklarla mücadeleyi zorlaştırmakta ve yayılmasına
da neden olmaktadır.
Terör, göç, hayvancılık
politikaları ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığında uygulanan
"reorganizasyon" adı altındaki teşkilatlanma da ülke hayvancılığı
ve tarımını olumsuz etkilemiştir.
Türkiye çayır-mera
varlığının yaklaşık üçte 1'i Doğu Anadolu Bölgesinde yer almaktadır.
Hayvan varlığı ve verimi açısından istenen alınamamakta, bölge
için organize hayvancılık bölgeleri oluşturulamamakta, bu da bölgedeki
olumsuzlukları ve işsizliği etkilemektedir.
Ülkemizde artan nüfusa
paralel olarak hayvansal protein tüketimi yetersiz olup, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu bölgelerinde organize hayvancılık bölgelerinin
kurulması hem işsizliği önleyecek hem de ülke ekonomisine katkılar
sağlayacaktır. Bölgede trilyonlara mal olabilecek fabrikalar
için çalıştırılabilecek işçi sayısına oranla hayvancılığa verilecek
destekler önemli istihdamlar sağlayacaktır.
Konunun Parlamento
gündemine taşınıp, enine boyuna tartışılması ve kalıcı çözümler
bulunması, aynı zamanda, ülkemiz iç barışı için de çok büyük bir
önem arz etmektedir.
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşme,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sözlü soru önergesinin
geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:
D) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Van Milletvekili Mehmet Kartal'ın, (6/2532)
esas numaralı sözlü soru önergesini geri aldığına ilişkin önergesi
(4/450)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin sözlü sorular
kısmının 1120 nci sırasında yer alan (6/2532) esas numaralı sözlü soru
önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla
arz ederim.
Mehmet
Kartal
Van
BAŞKAN - Sözlü soru
önergesi geri verilmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun, İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
V. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin
CHP Grubu önerisi
11.04.2007
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun,
11.04.2007 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisini İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Haluk Koç
Samsun
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Gündemi'nin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmının, 191 inci sırasında yer alan 578'e 1 inci
Ek Sıra Sayısının bu kısmın 5 inci sırasına alınması önerilmiştir.
BAŞKAN - Cumhuriyet
Halk Partisi Grup önerisi lehinde söz isteyen Atilla Kart, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Kart.
(CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grup
önerisinin lehinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
İSKİ mülkiyetinde ve tasarrufunda bulunan 15 adet taşınmazın Su
Vakfına kiralanması sürecinde yapılan işlemin görevi kötüye
kullanma niteliğinde olduğunu, Danıştay 2. Dairesi 12/5/2003 tarihli
kararıyla tespit ediyor. Nedir buradaki suçlama? Bakıyoruz, İSKİ
yönetiminde görev alanlar aynı zamanda Su Vakfında da görev alıyorlar.
Sanıklar arasında bulunan Recep Tayyip Erdoğan yönünden Anayasa'nın
83'üncü maddesi gereğince dosyanın tefrik edildiğini görüyoruz. Diğer
sanıklar Ali Müfit Gürtuna, Veysel Eroğlu, Selami Oğuz ve Profesör
Doktor Hasan Zuhuri Sarıkaya yönünden ise lüzumu muhakeme kararı
verildiğini görüyoruz. Aslında sözünü ettiğimiz bu eylem, bu dosya,
diğer dosyalardaki eylemler yanında hafif kalıyor.
Bakıyoruz, bir diğer
dosyada şöyle bir iddia var: Metro inşaatını yapan firmadan, firmanın
aldığı işe karşılık 840 bin dolar komisyon alındığı, bu bedelin, Recep
Tayyip Erdoğan'a yakın olan iki firmanın kayıtlarında sahte belgelerle
hizmet alımı olarak gösterildiğine dair belge ve raporlardan söz
ediyorum değerli arkadaşlarım. Bu iki firmanın bugün de Sayın Başbakanın
himayelerinde olduğunu biliyoruz. Mahkûmiyet kararına rağmen,
trilyonlara ulaşan belediye ve hazine zararlarının Albayraklar
firmasından tahsili yönünde hiçbir işlemin yapılmadığını görüyoruz.
Tarafımızdan verilen onlarca soru önergesine rağmen, bu konuda
belediye ve hazinenin üstüne düşen görevi yapmadığını görüyoruz.
Bu firmalardan birinin ise Seydişehir'de korunmaya, himaye edilmeye
devam edildiğini görüyoruz. Seydişehir'de Mayıs 2006 tarihinden
bu yana soygun ve işgal sürdürülmesine rağmen, başta Sayın Başbakan
olmak üzere, Hükûmetin bu soygun ve işgali himaye ettiğini ve kayıt
dışı bir şekilde tesisin içinin boşaltılmasına göz yumduğunu görüyoruz.
Birileri çıksın bunlara cevap versin. Demagoji yapmadan, polemik
yapmadan, karalama yapmadan birileri çıksın bunlara cevap versin.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; aslında bir zihniyeti ve bu zihniyeti kararlı
bir şekilde hayata geçiren bir kadrodan söz ediyorum. Bakıyoruz,
bir başka dosyada, yine Sayın Başbakanla bağlantılı olan bir başka
dosya da, İGDAŞ'ta murahhas aza olarak görev yapan Enerji Bakanı Hilmi
Güler'in birileri adına -aynen müfettiş raporundaki ifadeyle söylüyorum-
gayriyasal yollardan toplanan paralara kasa olarak nezaret ettiğine
dair raporların varlığını görüyoruz. Yaşadığımız süreçte de bu
ilişkilerin, bu türlü ilişkilerin mevcut olduğuna ve sürdürüldüğüne
dair ciddi bulgular ve dosyalar var. Bu örneklerin yeni dönemce onlarca
örneğini hep birlikte kamuoyu görüyor ve değerlendiriyor.
Tüm bu dosyaların ve
raporların ortak özelliği şu sayın milletvekilleri: Recep Tayyip
Erdoğan ve maiyetindekiler hakkında, ciddi aşamalar kazanmış yargılama
dosyaları ve raporlar var. Kamuoyu haklı olarak ve endişeyle şunu
merak ediyor: Bu illegal ilişkilerin varlığını gösteren bunca bulguya
rağmen Meclis bu ilişkileri neden görmezden geliyor? Yasal sürecin
işlemesi neden engelleniyor? Bu sürecin ilerleyen dönemde, yakın
zamanda yönetim krizi yaratacağını ve Türkiye'de hukuki ve siyasi
anlamda kaos doğacağını neden görmezden geliyor?
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu ilişkiler ağı içinde, Recep Tayyip Erdoğan'ın
şahsıyla iş birliği ve kader birliği içinde olan dar, ancak kabul etmek
gerekir ki, etkili olan bir kadronun davranışlarını burada sorgulamıyorum.
O, ayrı bir bahis. Bu kadronun siyasi ve kişisel kaygılarla davrandıkları
açık. Kendilerine göre gerekçeleri var. Benim sözlerim, bu ilişkiler
ağı dışında kalan ve inanıyorum ki AKP Grubunun çoğunluğunu teşkil
eden kadrolara yönelik. Bu kadro, bu yapıya ve bu sürece nasıl gözlerini
yumar, nasıl görmezden gelir? Türkiye'nin yakın geleceğinde doğması
kuvvetle muhtemel olan hukuki ve siyasi krizleri neden görmezden
gelir, nasıl görmezden gelir? Bu vebale iştirak etmenin yaratacağı
gelişmeleri ve sorumlulukları nasıl öngörmez? Hadi, milletvekilliği
sürecinde, başlangıcında bu ilişkiler bilinmiyordu. Ancak, her geçen
gün bu ilişkiler bütün boyutlarıyla ve vahim sonuçlarıyla ortaya
çıkıyor.
Bütün bu sürece rağmen,
yoksa şöyle mi diyoruz: "Biz bunları zaten biliyoruz, öteden beri
biliyoruz. Bunların bizim için önemi yok. Biz işimize bakarız, bizim
için gerisinin önemi yok" mu diyoruz? Bunları, birileri çıksın,
somut olarak anlatsın, cevaplandırsın değerli arkadaşlarım.
Bakıyoruz...
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Kanaltürk'ü de anlat da dinleyelim.
ATİLLA KART (Devamla)
- Anlatayım, onu da anlatayım değerli arkadaşım.
Bakın, yukarıda sözünü
ettiğim bütün kadro ve sözcüler, bakıyoruz, belge ve dosyalarıyla
anlattığımız bu süreçlere ve bu sorulara cevap vermek yerine, değerli
arkadaşlarım, Meclis içinde laf atma konusunda -şu anda o kişilerden
bir kısmı var, bir kısmı yok- tetikçilik görevini üstlenen bazı milletvekilleri
aracılığıyla, kendilerince benim avukatlık dönemime ilişkin bir
olayı gündeme getirmek istiyorlar. Biraz sonra bunu ifade edeceklerine
dair bugün âdeta suçüstü durumda yakalanan arkadaşlarımız var. Nedir
bu? Şunu inançla, gururla, kararlılıkla ifade ediyorum: Hesabını
vermediğim, veremeyeceğim hiçbir olayım bugüne kadar söz konusu
olmadı.
Bu şirketle ilgili
görevim de bunlardan birisidir sayın meslektaşım.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Hangi şirket? Hangi şirket olduğunu söyleyin.
ATİLLA KART (Devamla)
- On dört ay, on beş ay yasal zeminde avukatlık görevini sürdürdüm. Bunun
eleştirilecek, bunun kınanacak bir yönü olabilir mi?
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Konuyu bilmediğimiz için anlayamıyoruz Sayın Kart. Hangi
konudan bahsediyorsunuz?
ATİLLA KART (Devamla)
- Şirketin yapısı ve yönetimindeki yanlışlıkları gördüğüm için
de kendi irademle ayrıldım. Birileri gibi ihaleye fesat karıştırmadım...
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Nereden ayrıldınız bilmiyoruz ki!
BAŞKAN - Sayın Dağcıoğlu,
lütfen...
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Bilmiyoruz ki!
ATİLLA KART (Devamla)
- ...birileri gibi sahtecilik yapmadım, birileri gibi hırsızlık
yapmadım, nitelikli dolandırıcılık yapmadım, görevi kötüye kullanmadım,
yine birileri gibi yurt içinde ve yurt dışında din istismarı yaparak
para toplamadım. Elinizde her türlü devlet gücü var. Benim suç teşkil
eden veya mesleki kurallara aykırı davrandığımı gösteren herhangi
bir bilgi ve belge bulup da bunun gereğini yapmıyorsanız, namertsiniz.
(CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Benim bu anlamda hiçbir
suç ilişkisi içinde olmadığımı bilip de buna rağmen kendince müphemiyet
yaratmak ve karalama amacıyla bunları dile getiriyorsanız, bu
takdirde de müfterisiniz.
MUSTAFA CUMUR (Trabzon)
- Peki, senin yaptığın nedir?
BAŞKAN - Sayın Cumur…
ATİLLA KART (Devamla)
- Buyurun, ikisinden birini tercih edin. Ben ne yapıyorum değerli
arkadaşım? Ben dosyalardan söz ediyorum, yargılama dosyalarından
söz ediyorum, üç yıldır bunlardan söz ediyorum…
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- İstifa et.
ATİLLA KART (Devamla)
- Benim bir yargılama dosyam yok. Benim iki tane yargılama dosyam
var. Nedir o dosyalar? Avukatlık görevini yaparken savunma sınırını
aştığım ifade ediliyor.
Ben neden utanç duyuyorum
biliyor musun? Orada, dokunulmazlık listeleri yayımlandığı zaman,
sahtecilikten, ihaleye fesattan, dolandırıcılıklardan yargılananların
yanında benim de adım geçiyor. Ben bunun ezikliğini yaşıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) Bunun mahcubiyetini yaşıyorum. Bunun
için de diyorum ki, bana savunma hakkımı verin diyorum.
AHMET YENİ (Samsun) -
İstifa et, kolaylaşır.
ATİLLA KART (Devamla)
- Bunun için diyorum ki, sizlerden cevap çıkmadığı için, sizler gözünüz
kapalı, talimatla, refleksle iş yaptığınız içindir, ben Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine başvurdum. Bırakın, yani bir tarafta…
Aslında, neyi yaşıyoruz
biliyor musunuz? Bakıyorsunuz, aslında, AKP yönetiminde etkili
olan bir kadronun, nasıl bir adaletsiz anlayışa ve karalamaya dayalı
bir zihniyete sahip olduğunu görüyoruz. Bakıyoruz, bir taraftan
haklarında onlarca dosya olan -neden dolayı? Zimmetten dolayı, dolandırıcılıktan
dolayı, ihaleye fesat karıştırmaktan dolayı- ve yargılama aşamaları
hız kazanan ve hatta mahkûmiyet aşamasına varan dosyalar bulunduğu
halde, parmak gücüyle o dosyaların yargılanmasını engelliyorsunuz.
Hakkında, bırakın bir dosyayı, bir belge olmayan, hakkında bir mesleki
soruşturma olmayan, suç dosyasından söz etmiyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kart,
lütfen toparlayınız.
ATİLLA KART (Devamla)
- Hakkında bir mesleki dosyası olmayan, bir disiplin soruşturması
olmayan birileri hakkında da, kalkıyorsunuz, namert bir şekilde
-onun kaydı şartını ifade ettim, ihtirazi kaydını ifade ettim- o ihtirazi
kayıtla ifade ediyorum, namert bir şekilde veya müfteri bir şekilde
o iddiaları dile getiriyorsunuz.
Burada biraz, lütfen,
sağduyulu olun, biraz, lütfen, sorumlu olun. Kanaltürk'ten söz ettiniz,
kayıtlar elinizde, Kanaltürk'e bir hibe yapıldıysa, kayıt dışı bir
bağış yapıldıysa, bunun gereğini yapmayan da namerttir! (CHP sıralarından
alkışlar)
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
- Git, orada anlat!
ATİLLA KART (Devamla)
- Bunun gereğini yapmayan da namerttir!
Kanaltürk'e ne yapılmış?
Kanaltürk'e diğer partiler gibi yasal zemin içinde reklam veya benzeri
uygulamalarla birtakım ödemeler yapılmış. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Allah Allah!
ATİLLA KART (Devamla)
- Bu ödemelerin gayriyasal olan, bu ödemelerin gayriahlaki olan
bir boyutu varsa, bunun gereğini yaparsınız.
AHMET YENİ (Samsun) -
Halkımız anlıyor bu işleri!
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Şer odaklarını desteklemeyin!
ATİLLA KART (Devamla)
- Nitekim, bunu yapmak için mali baskıyı, mali terörü üç aydır, dört
aydır, beş aydır uyguluyorsunuz; ama, hiçbir bulgu göremediğiniz
için, hiçbir bulgu tespit edemediğiniz içindir ki, yasal süreci işletemiyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye, bakın, son derece kritik bir dönemden geçiyor. Burada, bu
kamuoyu huzurunda kendinizce birtakım tepkiler verebilirsiniz;
ama, ben sizleri, baş başa kaldığınız zaman, kendi özel ortamınızda,
kendi grup ortamınızda bu dediklerimizi bir kez daha düşünmeye davet
ediyorum. Bu anlamda, Türkiye'de hukuki anlamda, siyasi anlamda bir kaosun
doğmaması adına sizleri sorumlu ve sağduyulu davranmaya bir kez
daha davet ediyorum.
Genel Kurulu bu düşüncelerle,
bu değerlendirmelerle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kart.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grup önerisi lehinde söz isteyen Berhan Şimşek, İstanbul milletvekili…
(CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) -
Aleyhine konuşulduktan sonra konuşsun Sayın Başkan, sıra öyle değil
mi?..
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Şimşek.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin lehinde
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
2002 yılının Nisan
ayında bu kürsüde yapılan bir konuşmada "Yasalar değişiyor,
bakanlar değişiyor, hükûmetler değişiyor, partiler değişiyor. Değişmeyen
bir şey var: Gayrimeşru paranın gücü değişmiyor." diyor konuşmacı
ve devam ediyor: "Bunlara bakan dayanmıyor, partiler dayanmıyor,
hükûmetler dayanmıyor, hepsi bu güçlü gayrimeşru sermaye tarafından
yıpratılıyor ve bitiriliyor. Demokrasi âdeta bunlar için varmış.
İktidara yürüyen partinin genel merkezine doğru yürümeye başlarlar,
anında dilleri değişir, renkleri değişir, söylemleri değişir."
sözleri söylenmiştir bu kürsüden.
3 Kasım seçimlerinde
iktidar değişti, hatta iktidara gelen sizler de değiştiğinizi
söylediniz, millî görüş gömleğini çıkardığınızı söylediniz. Ama,
maalesef, milletvekiliniz Sayın Zeki Ergezen'in yaptığı tespitler
değişmedi. Tek değişen şey: Hortumların yönü değişti, yolsuzlukların
adı "Ali Dibo" oldu. Maalesef, iktidarda olan partinizin genel
merkezine daha önce yürüyenler yürümeye başladılar. Ancak, bugün
görüşülmesini istediğimiz fezleke, bu yürüyüşün, daha İstanbul
Büyükşehir Belediyesi Başkanlık döneminde yürüyüşe başladığı
ortaya çıkmıştır. İSKİ mülkiyetinde ve tasarrufunda bulunan 15
taşınmazın Su Vakfına kiralanması sürecinde yapılan işlemin görevi
kötüye kullanma niteliği taşıdığı 2003 yılında Danıştay tarafından
tespit edildi. O tarihte, bakıyorsunuz, İSKİ yönetiminde yer alanlar
Su Vakfının da yönetiminde bulunuyorlar. Yani, sol cepten sağ cebe,
sağ cepten sol cebe ilişkisi. Bu dosya, sizin, yağan yağmurdan değil
de -şarkıda ifade ettiğiniz gibi- Su Vakfının sularında ıslandığınızı
göstermektedir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye'de dokunulmazlık kurumu suistimal edilmektedir
ve Türkiye'deki dokunulmazlık âdeta seçilmiş krallar yaratmakta. Hukuk
devletinde kimsenin hukukun önünde üstünlüğü birbirinden ötede
olmaz. İhaleye fesat karıştıran, görevi kötüye kullanan, bilet
kalpazanlığı yapan, cürüm işlemek için teşekkül oluşturanlar da dokunulmazlık
sınıfına girmektedir herhâlde. "Dokunulmazlığı kaldıracağım"
diye söz verip kaldırmayarak, başta Başbakan olmak üzere, hakkında
dokunulmazlık dosyalarının kaldırılmasına ilişkin fezlekeler
bulunan arkadaşlarınıza bu süreçte hizmet ettiniz. "Dokunulmazlığımı
kaldırın" diye feryat eden Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerini,
size örnek teşkil etmesin diye duymamazlığa geldiniz. Af niteliğinde
düzenlemeler yaptınız. Maliye Bakanı Kemal Ağabey'e hizmet ettiniz.
İhale verdiğiniz iş adamlarına hizmet ettiniz. Gece yarısı operasyonlarında
TÜPRAŞ'ı sattınız, Oferlere, "yönetmelik yetmezse yasa çıkarırız"
diyen Kutmanlara hizmet ettiniz. Kamudan özele, içeriden dışarı,
yoksuldan zengine kaynak transferinde bulundunuz.
Sayın Başbakanın oğlu,
kardeşlerini bursla yurt dışında okutan iş adamının kayınbiraderinin
gemisini almış. Hayırlı, uğurlu olsun. Ama, Başbakan ve oğlunun gemi
satın alabilecek kadar parası var ise, Sayın Başbakan, El Kadı'ya kefil
olacak kadar parası var ise, başkasının parasıyla çocuğunu Amerika'da
bursla okutması doğru mu değerli arkadaşlarım? (CHP sıralarından
alkışlar)
Maliye Bakanının oğlu
mısır ithalinde ve likit yumurta üretiminde, Ulaştırma Bakanının
ve Başbakanın oğlu gemi ticaretinde, armatör mahdumlar hükûmeti
oldunuz. Milletin çocukları KPS stresinde, sizin çocuklarınız ballı
kurumlarda, ballı maaşlar alıyor. TOKİ'de, Mecliste, Türk Standartları
Enstitüsünde akraba taallukat hükûmeti oldunuz. Milletin çocuklarının
sınava girdiği kurumlara, siz, kendi çocuklarınızı sınavsız yerleştirdiniz.
VEZİR AKDEMİR (İzmir)
- O çocuklar zeki!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Sayın Meclis Başkanı, bu Mecliste çalışan garibanları, işçileri,
görmemezlikten gelirken, yakınlarına, yeğenine, akrabalarına
kadrolar dağıttı. Yani, milletin çocuklarına yok. Size oy veren fakir
fukaranın çocuklarına yok, ama, sizin çocuklarınıza çok!
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, hizmet etmediğiniz cumhurun başkanı olmak istiyor Sayın
Başbakan. Hukukçuların görüşlerini hukuku zorlamak olarak değerlendiriyorsunuz.
Bu görüşlerin, sizin önünüzü kesmek için uydurulduğunu iddia ediyorsunuz.
Anayasa'nın 104'üncü maddesi "Cumhurbaşkanı… Türk Milletinin
birliğini temsil eder; Anayasa'nın uygulanmasını, devlet organlarının
düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir." demektedir. Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde ilk defa bir Başbakan Anayasa emri olan mahkeme
kararlarını uygulamadığı için tazminat ödemiştir. Yine, cumhuriyet
tarihinde ilk defa bir Başbakan, fezlekeleriyle birlikte cumhurbaşkanlığına
aday olmayı düşünmekte. Anayasa hükümlerini uygulayan Sayın Başbakan,
Anayasa'nın uygulanmasını nasıl çözecek, gözetecek, uygulayacak?
Yargıya "Efendi, o senin işin değil, ulemanın işi." diyen bu
Başbakan yargıyla nasıl uyum içinde çalışacak? Nasıl Cumhurbaşkanı
olacak? Anayasa "Cumhurbaşkanı milletin birliğini temsil
eder." diyor. Türk milletini bir alt kimlik olarak gören, bu vatanın
varlığı, birliği, bütünlüğü için canlarını şehit veren Mehmetlere
"kelle" diyen biri cumhurbaşkanı olabilir mi? 30 bin yurttaşımızın
katili teröriste "sayın" diyen, Türkiye'nin Kerkük'e müdahale
etmesi durumunda "Diyarbakır'a müdahale hakkımı kullanırım."
diyen Barzani'ye mektubunda "Sevgili Kardeşim" diyen biri
cumhurbaşkanı olabilir mi? Bu sözleri söyleyen kişi, milletin birliğini
temsil edebilir mi?
"Resmî ideoloji
ırkçı bir kişilik taşıyor. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti'nde yirmi
yedi etnik grup yaşamakta. Bu yapısıyla millî bütünlüğü koruması
mümkün değildir. Bu yirmi yedi etnik grubun bu varlıklarının tanınması
gerekmektedir. 'Türkiye Türklerindir.' gibi tezler yanlıştır."
diyen biri cumhurbaşkanı olabilir mi?
"Türkiye kendisine
din olarak Kemalizm'i almış ve başka hiçbir dine hayat hakkı tanımayarak
kitlelere zorla dikte ettirmiştir." diyen biri cumhurbaşkanı
olabilir mi?
CAHİT CAN (Sinop) - Sana
yakışır cumhurbaşkanlığı, sen olursun!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Bir diğer sorununuz, askerî bağımsızlığın tehlikeye girmesi… "NATO'nun
baskısı elimizi kolumuzu bağlıyor." diyen, ama, Başbakanlığı
sırasında Büyük Orta Doğu Projesi'nde ABD'ye yandaş olan biri cumhurbaşkanı
olabilir mi?
SABRİ VARAN (Gümüşhane)
- Olur.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- "Resmî ideoloji ırkçı bir kişilik taşıyor. Bu yapısıyla da
millî bütünlüğün korunması mümkün değil." diyen biri Cumhurbaşkanı
olabilir mi?
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Seni yapalım… İstiyorsan sen ol!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Bakın, bu sözleri Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 1993 yılında,
"İkinci Cumhuriyet Tartışmaları" kitabında yazmıştır, röportaj
vermiştir.
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - İstiyorsan
aday ol!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) - Aynı kitapta
muhabir soruyor: "Millî bütünlüğün korunmasından söz ettiğiniz
bu değişim süreci içerisinde, diğer, ülke içinde yaşayan bazı gruplar
millî yapı içinde kalmak istemezlerse ne olur?" Sayın Erdoğan cevaplıyor:"Onun
kararını yine halk verecek." "Örneğin, Kürtler
biz ayrı yaşamak istiyor..." diyebilirler. Sayın Erdoğan
"Bu durumda, belki Osmanlı eyaletler sistemi benzeri bir şey yapılabilir."
Muhabir soruyor: "Bağımsızlık isterlerse, tamamen ayrılmak
isterlerse…" Sayın Erdoğan cevaplıyor: "Bu toprak üzerinde
böyle bir bağımsız yapıyı kurma kudreti varsa, kurar" diyor. Muhabir…
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Yalan!..
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Yalansa… Burada! Bu kitabı toplattı mı, mahkemeye verdi mi?
Muhabir soruyor:
"Coğrafi bütünlükten kastınız Misakımillî sınırları mı?"
Sayın Erdoğan cevaplıyor: "Ona orada hudut tayin edemem."
Bir ülkenin sınırları konusunda hudut tayin edemeyen, sizin vicdanınıza
soruyorum, cumhurbaşkanı olabilir mi?
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Olur.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Bu ülkenin sınırlarını tanımayan cumhurbaşkanı olabilir mi? Bu
ülkenin sınırları bellidir ve başbakanın da, cumhurbaşkanının da
görevi bu sınırları korumaktır. Bu sözleri söyleyen "cumhurbaşkanı"
sıfatıyla devletin varlığını, bağımsızlığını, vatanın ve milletin
bölünmez bütünlüğünü koruyacağına yemin eden kişiyle aynı kişi
olabilir mi değerli arkadaşlarım? Arkasında yolsuzluk iddiaları
içeren, dosyaları, fezlekeleri olan birisi cumhurbaşkanı olabilir
mi?
CAHİT CAN (Sinop) - Büyükşehir
Belediye Başkanıyken dokunulmazlığı yoktu!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Sizin vicdanınıza sesleniyorum: Halk, Türk milleti, bu anlayışta
birinin cumhurbaşkanı olamayacağını biliyor, ama sizler milletin
vekili olarak vicdanınızda bunu bilin değerli arkadaşlarım. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
MURAT YILDIRIM (Çorum)
- Vicdanımızın sesi onu söylüyor zaten!
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Başbakanımız, Genel Başkanımız…
BAŞKAN - Sayın Kaşıkoğlu,
lütfen.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- "Demokrasi amaç değildir, araçtır" diyen, demeç veren, demokrasiyi
içselleştirmemiş, cumhuriyeti kanıksamamış biri cumhurbaşkanı
olabilir mi?
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Keser döner sap döner,
gün gelir hesap döner! (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından
"Dönecek, dönecek" sesleri)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Şimşek.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grup önerisinin aleyhinde söz isteyen Bekir Bozdağ, Yozgat Milletvekili...
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
Grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
CHP âdeta müflis tüccar edasıyla…
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Tüccar sensin!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Batmış bir tüccarın
acelesiyle…(AK Parti sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Siz batmışsınız,
siz!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Batmış bir tüccarın...
BAŞKAN - Lütfen
sayın milletvekilleri.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Batmış bir tüccarın...
ATİLA EMEK (
BEKİR BOZDAĞ ( Devamla)
- …acaba şurayı da karıştırsam bir şey bulabilir miyim düşüncesiyle…
ATİLA EMEK (
BAŞKAN - Sayın Emek…
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …bataktan kendini
kurtarmak için, oradan buradan bir şeyler bulma gayreti.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Batakta sen batmışsın!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şimdi bakıyorum…
Sayın Şimşek konuştu, Sayın Kart da konuştu burada.
ATİLA EMEK (
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şöyle bakıyorum, yeni olan ne söylediler
diye bakıyorum, yeni olarak söyledikleri bir şey yok.
ATİLA EMEK (
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Sağır mısın?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- Dünde söylediklerini tekrar var, eskide söylediklerini tekrar
var. Eski devirlerde…
ATİLA EMEK (Antalya)
- Dosyalar eskimedi.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- …zamanlarda, şurada burada, vay efendim şudur, vay efendim budur
diye konuşmalar var.
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- Hesap görülünceye kadar…
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- Ben bundan üzülüyorum.
ATİLA EMEK (
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Üzülüyorum,
üzüntümü de sizlerle paylaşmak istiyorum, bir.
İkincisi, Sayın
Başbakan, belediye başkanlığını bıraktığı tarihten bugüne doğru
bir hesap ederseniz, geriye doğru, milletvekili olduğu tarih 9
Mart 2003 tarihidir.
Ondan önceki dönemde milletvekili değil, herhangi
bir dokunulmazlığı yok. Belediye başkanı olduğu
dönemde milletvekili değil, herhangi bir dokunulmazlığı yok.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Dosyalar niye geldi? Dosyalar Mecliste.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- Hah işte! Şimdi
ben onu sormak istiyorum, onu sormak istiyorum.
ATİLA EMEK (
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Belediye başkanı,
dokunulmazlığı yok. Daha sonra hapse yolu düşüyor,
şiirden düşüyor; hırsızlıktan, yolsuzluktan değil, namussuzluktan
değil.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Arkasında da durmuyor şiirin!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- Ama, sizin arkadaşlarınızdan biri, İSKİ'de çaldığı iddiasıyla
yargılanıp mahkûm oluyor. Eğer Tayyip Erdoğan bir hata etseydi, emin
olun, Tayyip Bey'e karşı özel yasaklar, özel kanunlar, özel barikatlar
koymak için kendini vazifeli görenler, emin olun başkaca yerlerden
bulurlardı, ama bulamadılar, bulma şansları da yok.
Şimdi, o dönemde -ben
geçen de söyledim- Türkiye'de hükûmet yok muydu? Vardı. Kime rağmen
vardı? Tayyip Bey'e rağmen bir hükûmet vardı. Açığını fellik fellik arayan,
didik didik didikleyen, müfettiş üstüne müfettiş gönderen, dosyaları
tetkik eden bir yapı vardı. Ben buradan milletime sesleniyorum: Tayyip
Bey'e karşı bu hıncı içinde taşıyanlar, orada ufacık bir nokta bulsalar
idi üzerine giderler miydi gitmezler miydi? Ben vicdanlarına onu bırakıyorum.
Eminim, bu millet bunun cevabını verecektir. Hükûmet yok. O zaman kolluk
güçleri var, onlar yok. Savcılar var, yok. Mahkemeler var, yok. Bakıyorsunuz,
birdenbire, parti kuruyor, yeniden dosyalar geliyor gündeme. Bakıyorsunuz,
Türkiye ayrı bir noktaya doğru gidiyor, cumhurbaşkanlığı seçimi
var, yeniden dosyalar geliyor gündeme. Sürekli bir biçimde
kirlilik ve çamur atma yöntemiyle ön alma, ön kesme gayretleri...
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- O dosyaları CHP mi hazırladı?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- Bunların hiçbirisi netice vermeyecektir.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- O dosyaları savcılar hazırlamadı mı?
BAŞKAN - Sayın Çetin...
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- Bu millet sizi de, tanıyor bizi de tanıyor; Tayyip Erdoğan'ı da biliyor,
sizi de biliyor, sizin zihniyetinizi de biliyor! (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Ama, bakın, Sayın Baykal
burada bütçe konuşmaları sırasında konuştu, şimdi Sayın Şimşek
de konuştu. Ben dinlerken konuşmalarını... Cumhurbaşkanı seçimiyle
ilgili Anayasa'da yazan kriterler var. 100'üncü madde yazıyor, özellikleri
şudur diyor.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- 100 değil, Anayasa'yı öğren! 101'den başlar.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- 101'inci madde. 102'nci madde de diyor ki: Şu usulle seçilir.
Şimdi bakıyoruz, kriterler
orada, seçim usulü orada, seçilecekler burada, seçilecekler burada.
Çok net, çok açık. Ama öte yandan, bir bakıyoruz, Baykal diyor ki: Efendim,
şunlar şunlar olmazsa cumhurbaşkanı olmaz.
TUNCAY ERCENK (
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta)
- "Sayın" de, "sayın" de!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- Sayın Şimşek de diyor ki: Efendim, şöyle şöyle olmazsa cumhurbaşkanı
olmaz. Ben şimdi, kendi kendime ve burada millet adına size soruyorum:
Bizim Anayasa'mız kaç tane? Bir tane mi, iki tane mi? Benim bildiğim,
bir tane Anayasa'mız var, o da 1982 Anayasası. Orada cumhurbaşkanının
nitelikleri ve seçim usulü çok net yazmıştır. Acaba, "Baykal kriterleri",
"CHP kriterleri" diye, cumhurbaşkanı kriterleri vazeden
başkaca bir anayasa mı var, gizli bir anayasa mı var? Bu anayasa varsa,
nerede, kimlerin elinde? (AK Parti sıralarından alkışlar)
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Gizli bir kimlik var, gizli bir kimlik!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- Benim bildiğim, anayasal demokrasilerde anayasalar alenidir,
kurallar da alenidir.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Gizli bir kimlik var Sayın Vekilim!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- Tayyip Bey veya bu kadro cumhurbaşkanını seçecek, olması gereken
de olacaktır. Bundan endişeniz olmasın, ama Türkiye'nin kurtuluşu
ve ileri gitmesi için bazı şeylere ihtiyaç var. Uygun görürseniz
ben de kendimce onları sıralamak isterim: Türkiye'nin "Baykal
kriterleri" veya "CHP kriterleri"ne ve bu kriterlere
uygun bir cumhurbaşkanına değil, millete rağmen milletçi, halka
rağmen halkçı, devlete rağmen devletçi, laikliğe rağmen laikçi CHP
zihniyetinden ve bu zihniyetin gölgelerinden kurtulmaya ihtiyacı
vardır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Türkiye'nin, Anayasa'ya
sadık kalacağına dair yaptığı yemine sadakat gösteren, Anayasa'da
ne yazıyorsa ona uymayı şiar edinen, Anayasa'da yazan kurallara uygun
yapılan seçimi hukuki, anayasal ve meşru gören, Anayasa ve hukuka
inanmış, hukuku ve yürürlükte olduğu sürece anayasal kuralları
içine sindirmiş, bunları tartışma konusu yapmayan siyasetçiye ve
siyasi kadrolara, ancak…
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Ne oldu?
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- Ezberin şaştı!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- Bekle, cevabını ben söylüyorum.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Kim yazıverdi onu sana?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- Ben yazdım ben! Şimdi gördüğün zaman göreceksin.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Canın sağ olsun.
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- "Gördüğün zaman göreceksin!" Bravo! Şaşırdın, dilin dolaşıyor!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- Anayasa'yı içine sindirememiş, Anayasa'yı görmezden gelen, anayasal
kuralları yok sayan, bundan daha ileri giderek kendi kurallarını
Anayasa kuralları gibi vazeden, "Anayasa bir defa delinmekle
bir şey olmaz." veya "Bir şey sadece Anayasa'da yazıyor diye
doğru olmaz." veya cumhurbaşkanı, başbakan, bakan veya milletvekili
olabilme koşulları Anayasa'da tartışmadan uzak ve açık yazdığı
hâlde bu kuralları görmezden gelen veya yok addederek kendilerini
ve kendi düşüncelerini anayasa hükmü gören ve hatta kendi anlayışlarını
Anayasa'dan daha üstün görüp, Anayasa yerine kendi görüşlerini
ikame etmek isteyen…
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Üç nokta var orada!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- …Anayasa'nın benimsediği kriterlere değil de Anayasa'ya rağmen
şu şu kriterlere uyan cumhurbaşkanı, başbakan, bakan veya milletvekili
olur diyerek kendilerini Anayasa, millet ve Meclisten büyük gören
siyasetçilerden ve siyasi kadrolardan esas kurtulmaya ihtiyaç
vardır.
Türkiye'nin, egemenliğin
kayıtsız şartsız millete ait olduğuna, "Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir." ilkesinin Anayasa ve Meclis duvarı ve kitaplarda
yazılı bir kural olmayıp, millet iradesinin her alanda hür ve gür yansıması
için çalışmayı bir ibadet anlayışı içinde kendisine şiar edinmiş
siyaset anlayışına ve siyasi kadrolara, "Egemenlik kayıtsız
şartsız millete aittir." ilkesinin Anayasa'da, Meclis duvarında
veya kitaplarda yazılı olmasını kâfi görüp sadece bununla, lafla
övünmeyi benimsemiş, fakat egemenliğin millete ait olduğu kuralının
her alanda fiilen uygulanmasına sıra geldiğinde zaman zaman tereddüt
gösteren, zaman zaman bunun sınırlanmasının doğru olduğunu söyleyen,
millet iradesinin devlet yönetimine ve hayatın her alanına hür bir
biçimde yansımasını bir türlü içine sindirememiş, millî iradeyi
hazmetme kapasitesi gelişmemiş ve olgunlaşmamış, özde değil, sadece
lafta demokrat olduğunu söyleyen siyasetçi ve siyasi kadrolardan
kurtulmaya ihtiyacı vardır.
Türkiye'nin, iktidar
olmak için millî iradenin desteğinin şart olduğuna inanan ve millet
desteğinden geçtiğini kabul eden, millet desteğini elde etmek için
aleni ve hukuki yollardan yarışan, proje ve fikir üreten, demokrasi
dışı yollara tevessül etmeyen siyaset anlayışına; millî irade desteğiyle
iktidara gelme umudunu kesmiş, iktidar olmak için kriz ve kaos tellallığı
yapan, sık sık ara rejim özlemlerini dile getiren, ara rejim özlemcileriyle
dirsek temasında olduğunu ima eden, muhataplarını ima usulü de olsa
darbe tehdidiyle tehdit etmekten çekinmeyen, "zaman zaman birileri
de bunların kulağına fısıldasa" diye özlemlerini dile getiren
siyasetçi ve siyaset anlayışından da kurtulmaya ihtiyacı vardır.
Türkiye'nin, milletin
teveccühünü kazandığında kendi sorumluluğunun katlanarak arttığına
inanan, milletten aldığı teveccühe teşekkür etmek için gecesini
gündüzüne katarak çalışan, millet oy vermediğinde de nedenlerini
arayıp bulan ve seçim sonucundan ders çıkaran ve milletine küsmeyen
ve milleti itham etmeyen siyasetçiye ve siyasi kadrolarına; millet
oy vermediğinde milleti unutan ve şımaran, millet kendisine oy vermediği
zaman ise "bu millet cahil, bizi anlamıyor, bakın, eğitim seviyesi
ve ekonomik seviyesi yüksek yerlerde biz birinci partiyiz; işçinin,
köylünün, esnafın…"
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Orada soru işareti var.
BAŞKAN - Sayın Bozdağ,
lütfen toparlayınız.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- Topluyorum Sayın Başkan.
"…lise mezununun
oyu ile profesörün ve üniversite mezununun oyu bir olursa tabii biz
iktidar olamayız, tabii AK Parti iktidar olur" diye kendi aralarında,
özel sohbetlerinde kendilerini herkesten üstün ve her şeyi bilir…
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- Nereden biliyorsun? Ayıp, ayıp!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- …kendileri dışındaki herkesi cahil, milleti dahi kendisiyle
eşit ve hukuk devletinin kurallarına uygun görmeyen siyasetçi ve
siyaset anlayışından kurtulmaya ihtiyacı vardır.
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- Falcı oldun artık, falcı! Türkiye'nin yalandan kurtulmaya ihtiyacı
var.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- Esas, Türkiye'nin, Tayyip Erdoğan'a ve onun zihniyetine ihtiyacı
vardır. İktidar oldu Sayın Başbakan, belediye başkanıyken. İstanbul
ne oldu? Hizmete kandı. Başbakan oldu, Türkiye'de her bir yanda hizmeti
gördü. Milletle devlet AK Partiyle barıştı, yine AK Partiyle yoluna
devam edecektir. Müflis tüccarların defter karıştırmasıyla sonuç
alması dün mümkün olmadı, bugün olmayacak, yarın da olmayacaktır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bozdağ.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Muzaffer Külcü, Çorum Milletvekili.
Buyurun Sayın Külcü.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MUZAFFER KÜLCÜ (Çorum)
- Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; sizleri saygıyla
selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin Grup önerisi aleyhine
söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
aylardır, özellikle son döneme mahsus olmak üzere, Cumhuriyet Halk
Partisi, nedense -gündemi meşgul etmek amacıyla zannediyorum- sürekli
bu tür önerileri buraya getiriyor ve her gün en az milletin iki saatinin
çalınmasına sebebiyet veriyor. Şimdi, buraya geldi, iki değerli
arkadaşımız, muhalefet partisinin iki değerli üyesi. Su Vakfında
yönetim kurulu üyesiymiş, gayrimenkulü kiraya vermişler. Efendim,
Hilmi Güler'le ilgili bir rapor hazırlanmış. Metropol AŞ'de birisine
ihale verilmiş ve Sayın Başbakanın on yıl, on beş yıl önce yapmış olduğu
konuşmalar.
Değerli arkadaşlar,
on beş yıl önce yapılan konuşmalarla ilgili -bu memleketin hâkimi
var, savcısı var- dava açılacaksa açılırdı, sonuçlanacaksa on yılda
da, on beş yılda da bunlar bitmiş olurdu. Ne yazık ki, böyle yeniden
bunları çevirip çevirip buraya getiriyorsunuz, milleti de boşu
boşuna meşgul ediyorsunuz.
Bakınız, bu dokunulmazlıkla
ilgili meseleyi takdim ederken de sadece sanki Türkiye Cumhuriyeti
milletvekillerinde böyle bir dokunulmazlık var yahut da son dönemde
getirilmiş gibi bir takdim içerisindesiniz.
Değerli arkadaşlar,
dönün, bakın, 1924 Anayasası'ndan 1982 Anayasası'na kadar bütün anayasalarımızda
dokunulmazlık konusu düzenlenmiş. Bu bir.
İki: Türkiye Büyük
Millet Meclisi bu dönemde dokunulmazlıkla ilgili bir komisyon kurdu
ve o kurulan komisyonun hazırlamış olduğu bir rapor var. Bakınız,
şurada 25 tane ülke var. Bu 25 tane ülkenin hepsi Batı toplumlarıdır,
Batı ülkeleridir ve bu ülkelerin hepsinde de milletvekili dokunulmazlığı
vardır. Eğer özgür bir yasama çalışması yapılacaksa bu dokunulmazlığın,
değerli arkadaşlar, bu dokunulmazlığın mutlaka var olması lazım.
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- Seçimden önce verdiğiniz sözü unuttunuz mu?
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- İhtiyacın mı var?
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Ha, bize diyorsanız "Seçim meydanlarında sınırlandırmaya
söz verdiniz." Evet, söz verdik ve biz bu millete ne söz vermişsek
hepsini yaptık.
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- Nerede yaptınız?
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Eğer sınırlandırmaya varsanız buyurun, gelin…
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- Dokunulmazlık size lazım, bize değil.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Helal olsun sana!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- …siyasetçisini de, yargı mensubunu da, bürokratını da, yargılamaya
engel ne kadar kanun varsa hepsinin üzerinde uzlaşalım…
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Aldattın, aldattın!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- …anlaşalım ve birlikte bir yasa çıkaralım. Ama, öyle "Şurasından
alalım, burasından alalım, milletvekillerinin yasama faaliyetini
yapamaz hâle sokalım." diyorsanız, kusura bakmayın, sizin niyetiniz
o zaman üzüm yemek değil, sizin niyetiniz bağcıyı dövmek. Ha, bağcıyı
ne biz dövdürürüz ne de milletimiz dövdürür, kusura bakmayın.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- İhtiyacın mı var dokunulmazlığa, ihtiyacın mı var?
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Bu iş o zaman böyle devam eder.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Olur, ihtiyacın varsa, kaldırma
hadi.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Niye kaldırmadınız? 1924'ten 1950'ye kadar tek başınıza iktidardınız.
Niye kaldırmadınız o dönemde?
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Parmağın yeterli, kaldırmasan da olur.
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- Çıkarsanıza, ne duruyorsunuz? Çıkarın hadi bakalım.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Öyle laf atma oradan, gel, burada söyle.
Değerli arkadaşlar,
bakın, siz, yolsuzluk ve…
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Seçime kadar sana süre, ihtiyacın varsa kaldırma. Seçime kadar
süre veriyoruz sana, haydi.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Bakın, bizim ihtiyacımız yok.
ALİ RIZA BODUR (İzmir)-
Şu dosyalara bir bak o zaman, kimler var orada.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Siz, dokunulmazlık ve yolsuzluk kavramlarını yan yana konuşarak
burada, bu Parlamentoda bir gerginlik yaratıyorsunuz.
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- O dosyalara bak da kimler olduğunu söyle.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Buna hakkınız yok, buna hakkınız yok. Bu neye benziyor biliyor musunuz?
Hani o yaprak yiyen adamların hikâyesi var ya. Siz herhâlde öyle yapıyorsunuz,
iktidar olduğunuz zamanlarda öyle yaptınız, zannediyorsunuz ki
AK Parti de bu tarafta oturduğu için öyle yapıyor. Korkmayın, AK Parti
böyle yapmıyor arkadaşlar. AK Parti, milletine söz vermiş, dürüstlüğüne
yemin etmiş ve milletin kör kuruşuna halel getirmeyen bir kadrodur.
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- Millet ne kadar dürüst olduğunu öğrenmeli!
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Televizyondan söz vermedi mi Başbakan?
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Ayağını mı kaldırdı söz verirken?
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Onun için, değerli arkadaşlar, bir panik içerisinde olmayın.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Söz verirken ayağını mı kaldırdı kardeş!
BAŞKAN - Sayın Uzdil,
lütfen, sabreder misiniz.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Bakın, özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesine getirip işi
kilitliyorsunuz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Başbakan yalancı mı? Söz verdi.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Zannediyorsunuz ki bunları konuşunca AK Partinin Bakanlarında,
Genel Başkan Yardımcısında, Genel Başkanında, tepe yönetiminde
bir zafiyet meydana getireceksiniz. Bakalım, onu da konuşalım.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Sen Başbakana "yalancı" mı diyorsun yani! Söz verdi o.
MUZZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Tayyip Erdoğan öncesine de bakalım, Tayyip Erdoğan sonrasına da
bakalım. Var mısınız? Yapalım mı bunun muhasebesini?
BAŞKAN - Sayın Külcü,
lütfen… Genel Kurula hitap eder misiniz Sayın Külcü.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Sen Başbakana "yalancı" mı diyorsun? Söz verdi bir defa.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- İstanbul'da 10 milyonu aşkın insan içmeye su bulamazken…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Sen Başbakana "yalancı" mı diyorsun? O söz verdi halka.
BAŞKAN - Sayın Çetin…
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- …Tayyip Erdoğan oraya geldi, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
oldu ve önceden birilerinin cebine akan musluklar ve pas akıtan,
pislik akıtan musluklar bir yıl sonra Istranca Dağları'ndan gelen suyu
milletimizin evine akıttı.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- On beş gün sonra su da yok.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Evet, birilerinin cebine akıyorken milletin evine akmaya başladı.
İşte, Tayyip Erdoğan'ın farkı bu. Anlamadığınız şey bu.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- On beş gün sonra su yok, su. Çekmece Gölü kurudu. Yeter, yalan söyleme!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Suyun akışının yönü değişti. Suyun akışının yönü değişti, Türkiye'de
de değişti, İstanbul'da da değişti. Bağırsanız da çağırsanız da artık
bunu tersine çeviremezsiniz.
Bak, başka… Başka, başka…
İstanbul'da çöp yığınları vardı. Sayın Şimşek, siz iyi bilirsiniz onları.
Çocuklar üstüne çıkardı, çöpleri dikip "Sözen'in gül bahçesi"
yazardı üstüne. Ne oldu onlar? Tayyip Erdoğan geldi, Tayyip Erdoğan
geldi, işçilerin ödenmeyen paralarını ödedi ve İstanbul'u pis kokulardan
kurtardı. Birileri bizi o pis kokuların içine çekmeye çalışabilir,
orada o kokuya alışmış olabilirler, ama, kusura bakmayın, biz o kokuya
dayanamıyoruz, biz orada durmayız, o kokuya bizi bulaştıramazsınız.
Tayyip Erdoğan'ın farkı budur sizden.
Evet, bakın, başka ne
oldu? İstanbul'a yollar yapıldı, köprüler yapıldı, kavşaklar yapıldı,
milyonlarca fidan dikildi, İstanbul yeşillenir hale geldi, on binlerce
öğrenciye burs verildi, fakire fukaraya KİPTAŞ konutlar yaptı, aş
evleri kuruldu. Ne oldu biliyor musunuz? Bunlar yapılınca birilerini
telaş sardı, korku sardı. Dediler ki, İstanbul'u kazanamaz dediğimiz
Tayyip Erdoğan Ankara'ya yürüyor. İşte korku bu. O korkuyla, o telaşla
başlandı değerli arkadaşlar, peşi peşine davalar açıldı…
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Milletin parasıyla yaptınız, kendi paranızla yapmadınız!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Peşi peşine davalar açıldı. Müfettişler
oraya gönderilirken hangi vaatlerle gönderildi, biz bunların hepsini
biliyoruz. Kimlere neler vaat ettiler, o dönemin siyasi şartları
neydi, Tayyip Erdoğan da bunu biliyor, biz de biliyoruz, milletimiz
de biliyor.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Kendi parasıyla mı yaptı?
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Onun için, hiç böyle bağırıp çağırmayın.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Milletin, garibanların parasıyla yaptı!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- O zorlama açılan davalar, zorlama açılan davaların hepsi bir bir
bitiyor ve Genel Başkanımız da arkadaşları da hepsi bunların, beraat
ediyorlar.
Aslında, siz ne yapıyorsunuz
biliyor musunuz? Siz, AK Partiyle değil, milletle uğraşıyorsunuz,
çünkü milletimiz, 3 Kasım 2002'de bizimle ilgili ne kadar iddia varsa
bunlara inanıp inanmadığını oyladı…
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- İki ay sonra göreceğiz.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Göreceğiz seçimlerde.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- …ve üçte 2'sini, bu Parlamentonun üçte 2'sini de AK Partiye verdi,
üçte 2'sini de AK Partiye verdi.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Göreceğiz, az kaldı.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Siz, milletle savaşıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar…
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- Siz niye erken seçimden kaçtınız?
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Evet ve bunun cezasını da çekiyorsunuz, muhalefette bile eriyorsunuz,
muhalefette bile eriyorsunuz ya!
Bakın, gelin…
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- Erken seçimden niye kaçtınız?
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Gelin… Gelin, bu dilinize pelesenk ettiğiniz şeyleri bırakın,
bırakın bunları. Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur.
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- Nal toplayacaksınız!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Bırakın bu masalları, bu hikâyeleri, gelin, sizinle bir anlaşma
yapalım. Siz, olmaz da…
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Üç ayınız kaldı, üç ayınız!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Bakın, olmaz da gelin sizinle bir anlaşma yapalım…
GÖKHAN DURGUN (Hatay)
- Bizimle anlaşma yapma!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Olmaz da bir gün iktidar olursanız, bir gün iktidar olursanız AK Parti
Hükûmetinin, Tayyip Erdoğan Hükûmetinin…
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- AKP'nin… AKP'nin…
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- …180 milyar dolardan 400 milyar dolara çıkardığı gayrisafi millî
hasılayı 1 trilyona nasıl çıkarabilirsiniz? (CHP sıralarından
gürültüler)
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Halk aç! Halk aç!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Gelin, bir projeniz varsa, bunları konuşun burada.
Değerli arkadaşlar,
dört yılda TOKİ'nin yirmi beş yılda yaptığının 5 katı konut yaptık. Kime?
Fakire, fukaraya, garip gurebaya. Varsa bir projeniz, gelin, onları
konuşun burada.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Daha işçilerin parasını ödemediniz.
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- İftar çadırlarında avantaları topladınız.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Başka, başka neyi konuşun biliyor musunuz? Cumhuriyet hükûmeti
boyunca 3.856 kilometre duble yol yapılmış, o yolsuzlukla itham ettiğiniz
Tayyip Erdoğan dört yılda onun 2 katı duble yol yapmış. Gelin, bunu konuşun
burada!
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Kimi zengin etti yolda?
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Gelin, burada Bolu Tüneli'ni konuşun, yılan hikâyesine dönmüştü.
Bitirilemeyen Bolu Tüneli'ni konuşun.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Ben oradaydım, boş otobüsler vardı. Her otobüste iki kişi vardı.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Başka… Hafta sonu Karadeniz bayram yerine döndü. Her taraf şenlik
alanıydı, şenlik alanı. Gelin, Karadeniz Sahil Yolu'nu konuşun,
ama, siz bilmezsiniz bunları. Niye? Siz yol deyince neyi hatırlarsınız?
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Doğru, biz hırsızlık bilmeyiz, bilmeyiz.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- İSKİ'yi hatırlarsınız, ASKİ'yi hatırlarsınız, Yuvacık'ı hatırlarsınız.
Niye? Onları hatırlatan kelimenin içinde de "yol" var ya.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Ya! Ya!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Siz yol olarak sade onu bilirsiniz. Ya… Siz sadece onu bilirsiniz.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
VEZİR AKDEMİR (İzmir)
- O yolsuzluklar size ait.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, şimdi, bakın, şu Kanaltürk meselesi. Sayın
Kart, Sayın Atilla Kart diyor ki: "Efendim, her televizyona siyasi
partiler nasıl reklam veriyorlarsa, Cumhuriyet Halk Partisi de 3
milyon dolarcık…"
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Külcü,
lütfen toparlar mısınız.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Siz kanal kurdunuz… Kanal kurdunuz siz…
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- Biz o konularda sizinle aşık atamayız.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Şimdi, Sayın Kart, 3 milyon dolarcık reklamı nasıl verdinizse biz
bilmiyoruz amma…
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Bilmiyorsan öğretelim, gel.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Bakın, biz diyoruz ki arkadaşlar…
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Senin yaşın küçük, ağabeylerine sor, onlar bilir.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- …hazine, devlet, millet bu parayı yanlış işlere tevessül etmeyin
diye veriyor. Siyaset yapıyorsunuz, paraya ihtiyacınız var, yanlış
işlere girmeyin, başkasına muhtaç olmayın, ihtiyacınız olmasın
diye veriyor.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Kanal kurdunuz, kanal. Gazete kurdunuz.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Ama siz… Biz o parayı kuruş kuruş nasıl harcıyorsak "akparti.org.tr"de
var.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Albayraklar'a,
Ofer'e…
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Kuruş kuruş
orada yayınlıyoruz. Merak ediyorsanız bakarsınız.
Biz kör kuruşun hesabından korkarız, sizi de korkar
bilirdik, demek ki korkmuyorsunuz.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Senin il başkanın mahkûm şu anda mahkûm! Daha yeni çıktı hapishaneden!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Şimdi, o Kanaltürk'ün
hesabını vermeden bir daha buraya çıkıp, hiç kimseden dokunulmazlık,
yolsuzluk ve sair
konuşmak hakkınız yoktur. Bunu böyle bilin.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Önce Başbakan
hesabını versin!
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Niye yok? Hakkımız çok, çünkü ondan başka bir şey yok.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Önce, önce o paranın hesabını bir verin. O bir.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Yolsuzluktan başka bir şey yok. Tabii
ki başka bir şey bulamıyorsun.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- İki… Sonra, Sayın Kart, Ziya Paşa der ki: "Onlar ki laf ile verirler
âleme nizamat, halbuki bin bir türlü teseyyüp bulunur hanelerinde."
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Sen boş ver onu. Senin il başkanın yeni çıktı hapishaneden. Boş ver
sen o lafı.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Ya, sen her defasında geliyorsun buraya, o dosyaya taka çıkara,
eskiyen yırtılmış olan dosya kâğıtlarından okuyup okuyup gidiyorsun,
biz de dinliyoruz.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Dinleyeceksin, daha yaşın küçük!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Neyse… Şurada bir fotoğraf var. Az önce panikledin, o dosya bana
gelince oradan, benden önce… Açıklayayım: Öyle mert, namert filan,
böyle delikanlı tavırlarıyla, yani o tavırlarla siyaset yapılacaksa
biz âlâsını yaparız da…
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Yap da görelim!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- …onun yeri milletin kürsüsü değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Hadi hadi, yap da görelim, yap!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Onun yeri milletin kürsüsü değildir.
Şimdi, bak, bu fotoğraf,
milleti dolandıran, milletin parasını talan eden, iç eden, hortumlayan,
götüren Endüstri Holdinge ait.
GÖKHAN DURGUN (Hatay)
- YİMPAŞ, YİMPAŞ değil mi?
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Endüstri Holdingin avukatlığını
kim yapıyor? Kim yapıyor? Atilla Kart yapıyor. Peki, avukatlığını
yapmak ayıp bir şey mi?
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- Sen avukatsın, ayıp ayıp!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Ayıp mıdır? Ayıp değildir. Avukatlığını
yapabilir, ayıp değildir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- Sen de avukatsın, ayıp!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Ama, yanlış iş yaptılar. Yapılacak bir şey varsa, saklanacak bir
şey varsa, o da…
BAŞKAN - Sayın Külcü,
teşekkür ediyorum.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Sayın Başkan, bitiriyorum, son cümlem, bitiriyorum.
BAŞKAN - Hayır, teşekkür
için açıyorum Sayın Külcü. Lütfen…
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- Atilla Kart hırsız mı? Ne demek istiyorsun?
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Atilla Kart hırsız, demedim.
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- Ee?
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- "Saklanacak bir şey var ki saklamış." Burada, Sayın Başkan
"yalan söylemesin" diyor yönetim kurulu başkanı…
ATİLLA KART (Konya) -
Gizlemiyorum ben.
BAŞKAN - Sayın Külcü,
lütfen teşekkür eder misiniz.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Kimse…
Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum.
ATİLLA KART (Konya) -
Dolandırıcılık yapmadım ki. Hırsızlık yapmadım. Sizin gibi, birileri
gibi hırsızlık yapmadım, dolandırıcılık yapmadım.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- "Saklanacak bir şey var ki saklamış,
Sayın Kart yalan söylemesin" diyor burada.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Külcü.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla)
- Ben de teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
bir saniye…
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Sayın Başkan, çöp yığınlarıyla ilgili her iki hatip de konuştu. İsmimden bahsederek bir de soru sordular. Orada
soru cevapsız kaldı efendim.
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
- Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Şimşek,
Sayın Külcü'nün konuşmasının tutanaklarını getirtiyorum. Taleplerinizi
inceleyeceğim.
Sayın Sözen, bakacağım.
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
- Sayın Başkan, adım söylenerek suçlandım, herkes de duydu, tutanaklara
gerek yok.
BAŞKAN - Sayın Sözen,
muhalefet partisinin milletvekillerinin söz atmasından dolayı
Sayın Hatibin konuştuğu anlaşılamadı burada. Tutanakları istedim,
inceleyeceğim.
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
- İlgisi yok efendim. Adımı geçirerek suçladılar efendim.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Beş kez benim adım geçti.
BAŞKAN - Cumhuriyet
Halk Partisi Grup önerisini oylarınıza sunuyorum…
HALUK KOÇ (
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Koç.
Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı
yoktur, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 15.26
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.38
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli) ,
Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87'nci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, öneriyi tekrar
oylarınıza sunup…
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
- Sayın Başkan…
BAŞKAN - … karar yeter
sayısı arayacağım.
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
- Sayın Başkan, oylamadan evvel,
lütfen, sataşma dolayısıyla söz istemiştim.
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri reddedilmiştir.
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
- Yakışmıyor size.
BAŞKAN - Şimdi dinliyorum
Sayın Sözen, buyurun. (Gürültüler)
Sayın milletvekilleri,
bir saniye…
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
- Efendim, adım geçerek, benim dönemime ait suçlamalarda bulunmuştur
konuşan AKP sözcüsü. Sataşma dolayısıyla söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Sözen,
Tüzük'ün 69/2 maddesi: "Açıklama ve cevaplar için Başkan, aynı
oturum içinde olmak üzere söz verme zamanını takdir eder." Aynı
oturumdan bahsediyor. Sayın Koç karar yeter sayısı talebinde bulundu.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Aynı oturum içerisinde istedim.
BAŞKAN - Lütfen, Sayın
Koç.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Oylama yaptınız, oturum devam ediyor. Var mı öyle bir şey!
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
- Tutanaklara bakacağınızı söylemiştiniz.
BAŞKAN - Dolayısıyla,
aynı oturum olmadığı için…
HALUK KOÇ (Samsun)- Aynı
oturum içinde söz istedim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Baksaydınız efendim. Ben görevinizi yerine getirmeye davet ediyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Koç, talebi
reddediyorum, çünkü, aynı oturum içinde olmadığı için.
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
- Sayın Başkan, tutanakları inceleyeceğinizi söylediniz.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Değerli Başkan, aynı oturum içerisinde söz istedik. Siz, kendi kendinizle
çelişkiye düşüyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Koç…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Tutumunuz için söz istiyorum.
BAŞKAN - Tutumum için
söz veriyorum.
Buyurun Sayın Koç.
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
- Tutanakları inceleyeceğinizi söylediniz.
Hiç yakışmıyor!
BAŞKAN - Bu şekilde
konuşamazsınız. Lütfen uzaklaşır mısınız.
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
- Konuşurum, hakkımı ararım. Hakkımı aramama kimse engel olamaz,
hele siz hiç engel olamazsınız.
AHMET YENİ (Samsun) -
Meclis Başkanına hakaret ediyorsun.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Meclis Başkanı doğruyu yapmıyorsa, hak ettiğini alır.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
VI. - USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- Sataşma iddiasıyla ilgili söz verilmediği konusunda
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, süre on dakika olacak yanılmıyorsam.
BAŞKAN - Veririm Sayın
Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Efendim, ben göreyim de ona göre ayarlayayım kendimi.
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, öncelikle,
tutumunuz hakkında söz isteğini kabul ettiğiniz için teşekkür ediyorum,
ama, bu rezervli bir teşekkür olacak, çünkü, sayın iktidar partisi
sözcüsü, Cumhuriyet Halk Partisinin Grup önerisi aleyhinde aldığı
söz sırasında, konuşurken, İstanbul eski Büyükşehir Belediye Başkanı
Sayın Nurettin Sözen'in ismini söyleyerek bir mahkûmiyet kararından
bahsetti, Sayın Sözen'i haksız yere bir töhmet altına bıraktı. Bununla
ilgili olarak, ben Grup Başkan Vekili olarak, Sayın Sözen bu sözlerin
muhatabı olarak, aynı oturum içerisinde, sataşmadan dolayı söz istedik.
Siz, tutanakları getirttirerek değerlendireceğinizi söylediniz.
Daha sonra, olay zaten son noktadaydı, o sırada da bir karar yeter sayısı
isteme durumu oldu ve karar yeter sayısı bulunamadan bir sonraki
oturuma geçildi.
Sayın Başkan, siz kendiniz
söylediniz. Yani, biz, bu söz hakkı talebimizi zamanında, aynı oturum
içerisinde dile getirdik. Dile getirdik ve siz, o sırada tutanaklar
elinize ulaşmadığı için, bunların getirtilmesi talebiyle bize cevap
verdiniz, değerlendireceğinizi söylediniz. Biz de, sizin şimdiye
kadarki Meclis yönetiminizdeki adaletli tutuma güvenerek, bu sürecin
sonucunda kararınızı beklemeye başladık ve ondan sonra, tekrar,
oylamadan sonra karar yeter sayısı bulunamadığı için, bu arada,
değerli sözcünün de kulakları çınlasın eğer buradaysa -Sayın Külcü
burada mı bilmiyorum- milletin iki saatini çalmaktan bahsettiler.
Oysa, iktidar partisi dün altı kere karar yeter sayısı bulundurmayarak,
iktidar olduğunu unutarak, Mecliste çoğunluğun sağlanmasına katkı
vermeyerek görevini yerine getirmiyor, ondan sonra, muhalefetin
en doğal hakkını kullanması sırasında, zaman çalmakla muhalefeti
itham edebiliyor. Bu ne perhiz, ne lahana turşusu, onu da ayrıca değerlendirmek
lazım.
Sayın Başkan, şimdi
Sayın Sözen'in, muhatap olduğu sözlere kendisinin bir açıklama getirmesi
en doğal hakkıdır. Yani, bunu, "Aynı oturum içerisinde yerine
getirilmedi." diyerek, size daha önce aynı oturum içinde yapılmış
olan, hem benim tarafımdan -Grup Başkan Vekili olarak- hem Sayın Sözen
tarafından vaki olan talebi nasıl görmezlikten geleceksiniz? Sayın
Başkan, bu adalet duygusuna sığar mı? Yani, burada her türlü haksız
isnatta bulunalım bir milletvekiline; şahsı burada dururken yüzüne
karşı kürsüden milletin önünde her türlü haksız suçlamayı yerine
getirelim, söyleyelim ve ondan sonra da bir yoklama isteyelim; salonu
da boşaltalım, yeterli yoklama sayısı olmasın ve ondan sonrasında,
"Efendim, aynı oturumda değil, geçti ve bunu yerine getiremem."
diyeceksiniz! Ve tutanaklara bakarsanız Sayın Başkan, sizin, tutanakları
getirterek bu durumu değerlendireceğinizi ifade eden sözlerinizi
kendi ağzınızdan orada göreceksiniz. Kendi kendinizi tekzip etmeyeceksiniz
Sayın Başkan. Yani, burada en doğal hakkımızı kullanmak istiyoruz.
Ben şimdiye kadar Sayın
Sadık Yakut'un Meclis Başkan Vekili olarak oturumları yönetirken
çok büyük bir haksızlığa imza attığına tanık olmadım. Kendisine
hem benim saygım var hem de grubumun saygısı var, sevgisi de var. Biz
adaletine inanıyoruz, doğru kararlar verdiğine inanıyoruz, bunu
bir şekilde tashih edeceğine inanıyoruz.
Ve bakın, onar dakikadan
iki kişinin usul hakkında, tutumunuz hakkında söz almasının yerine
Sayın Sözen'e muhatap olduğu sözler karşılığında üç dakika hiç olmazsa
bir açıklama yapma fırsatı verseydiniz, bu şekilde bir süreci hep
beraber yaşamayacaktık burada. Sayın Başkan, biraz da pratik düşünmek
zorundayız. Madem ekonomiden bahsediyoruz, bu konuda sizin de biraz
daha duyarlı davranmanız gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım,
çok şey söylendi. Sayın Başkanın tutumuyla ilgili bu sözlerimin yanı
sıra bir iki ufak değerlendirmede bulunmama müsaade edin.
Değerli arkadaşlarım,
tabii ki karşılıklı laf atmalar arasında buradaki sözcülerin konuşmalarında
kastı aşan birçok nokta kendiliğinden geliyor. Sayın Külcü konuşması
sırasında da bu meyanda birçok ifadede bulundular. Bunları klasik,
basit, sığ siyaset gereği olarak yıllardır sürdüregelen, yani siyasetin
klasik tarafları Türkiye'de birbirlerine ne söylüyorlarsa, Sayın
Külcü de kendi penceresinden bunları tekrar etme görevini burada
yerine getirdi. Onu da anlayışla karşılıyorum. Ama, Sayın Külcü'nün
unutmaması gereken bir şey var. Konuşmasını yaptı, görevini yaptı,
belki salondan ayrıldı. Bilmiyorum, buradaysa, Külcü oradaysa… Evet,
oradaymış. Ben, şunu hatırlatmak istiyorum Sayın Külcü'ye: Bugün
bir açıklama yaptım, bunu orada da dile getirdim. Sayın Külcü, anayasalar,
çeşitli uygulamalar için temenni içeren, temenni getiren, dilek
getiren metinler değildir.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Sağ olun, iyi fark etmişsiniz!
HALUK KOÇ (Devamla) -
Sizin fark etmenizi de diliyorum. Anayasa'nın 102'nci maddesinin birinci
fıkrasını okursanız, neyin ne olduğunu anlayabilecek kadar hukuk
birikiminiz olduğuna inanıyorum. 102'nci maddenin…
BAŞKAN - Sayın Koç…
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Ne çekip uzatıyorsunuz?
BAŞKAN - Sayın Akbulut,
lütfen…
HALUK KOÇ (Devamla)
-…birinci fıkrasında, size, temel hukuk kurallarını öğreten bazı
cümleler var orada, deyimler var orada. Herhâlde bunu algılayacak kadar
bir açıklık içinde olacaksınız Sayın Akbulut.
Temenni metinleri
değildir, mutlaka bir düzen getirir, uygulama getirir. Bunun üzerinde
birtakım yorumlar yaparken, bu temennilere kaymamak gerekir, bunu
özellikle söylemek istiyorum. Yani, sözleriniz sırasında bu konuda
da oldukça değişik şeyler vardı.
Bir de aile fotoğrafı
sık sık gelir, Türkiye siyasetinde de klasiktir. Her dönemin aile
fotoğrafı vardır. Aile fotoğrafı deyince, böyle çok ilginç siyasi
tasvirler yapma düşüncesi geliyor aklıma. Geçmiş dönemde aile fotoğraflarında
yeğenler vardı, suntalar vardı şunlar vardı bunlar vardı, önemli iş
adamları vardı o döneme ait damgasını vuran. Bu dönemin aile fotoğrafını
istiyor musun Sayın Külcü? Bu dönemin aile fotoğrafında -üzülerek
söylüyorum- Sayın Başbakan, burs alıp sonradan gemi sahibi olan mahdumu,
sonradan özel ilişkiler içerisinde olan, genel müdürlük makamına
yükselen sayın damadı, kefil olduğu Yasin El Kadı, öte yandan, kalın
gözlükleriyle İsrailli Oferler, onların Türk ortakları Kutmanlar,
Hatay'daki Ali Dibolar, böyle bir aile fotoğrafını görmek niye istemiyorsunuz?
İşte aile fotoğrafı bu. Bu dönemin aile fotoğrafı bu. (CHP sıralarından
alkışlar)
Ha, Cumhuriyet Halk
Partisinin aile fotoğrafını merak ediyor musun? Cumhuriyet Halk
Partisinin aile fotoğrafı, tam bağımsız, laik, demokratik, sosyal
hukuk devletiyle tanımlanmış Türkiye Cumhuriyeti fotoğrafıdır.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Koç.
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
- Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Sözen.
HALUK KOÇ ( Samsun) - Efendim, usul hakkında ikinci söz hakkı…
BAŞKAN - Hayır, size
kürsüye buyurun demedim Sayın Sözen. Ne söyleyecekseniz…
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
- Tutumunuzla ilgili ikinci konuşmacı olarak söz istiyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; dikkat ederseniz, ne zaman sataşmayla
ilgili söz alacak olsam, tarafsız olması beklenen Meclis Başkan Vekilleri
oturumu kapatarak içeriye giriyor. Perşembe günü bu acı tabloyu
yaşadık. Söz istedim, daha cevap vermeden oturumu kapattı, gitti. Sonra
hatasını anladı ve geldi, tekrar, bana sataşma dolayısıyla söz
verdi.
Şimdi, Sayın Yakut,
bana "Tutanakları inceleyeceğim." diyor ve içeriye gidiyor,
inceleyip incelemediğini, incelediyse sonucun ne olduğunu bana
tebliğ etmeden oylama yapıyor. Bu, Büyük Meclise yakışıyor mu? Büyük
Meclisin yönetimine yakışıyor mu? Hoş değil!
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
benden evvel konuşan arkadaşımız, siyasi eleştiri anlayışı içerisinde
geldi, iki kez adımı söyleyerek, bir mahkûmiyetten, bir de çöp yığınlarının
gül bahçesi olmasından söz etti. Şimdi, müsaade ederseniz, bunlara
birkaç cümleyle cevap vermek istiyorum.
Öncelikle, bütün siyasetçilerin,
özellikle AKP Hükûmetinin ve yönetiminin ders alması gereken bir
olay var İSKİ olaylarının içerisinde. İSKİ olaylarıyla ilgili iddia
ortaya atıldığı zaman, siyasetçi kimliğiyle Büyükşehir Belediye
Başkanı Nurettin Sözen, İçişleri Bakanlığına başvurarak, bazı
söylentiler olduğunu, bunların çok acil olarak incelenmesi gerektiğini
düşünerek İçişleri Bakanına başvurmuştur. 10'u aşkın mülkiye müfettişi
gelerek İSKİ'yi denetlemiştir. Henüz en ufak bir belge ortaya çıkmadan,
ama bir karine olarak bir yanlışlık olabileceğini, usulsüzlük olacağını
anladığı noktada da "Bu Genel Müdüre olan güvenim kaybolmuştur. Lütfen, bu Genel Müdürü
görevden alın." demiştir İçişleri Bakanına. Bugüne kadar bu
davranışı hangi AKP'li bakan yaptı; genel müdürleri hakkında, müsteşarları
hakkında, memurları hakkında, kadrolar hakkında suistimal iddiaları
olurken müfettiş istedi veya onların yargılanmalarını istedi? Ben
bu davranışımla övünüyorum. Türk demokrasisine, Türk adaletine
büyük bir saygı gösterdiğime, üzerime düşen görevi en iyi şekilde
yerine getirdiğime inanıyorum ve bütün bakanlara ders olsun istiyorum.
(CHP sıralarından alkışlar) Bundan sonraki bakanlara da, bundan
sonraki idarecilere de, bundan sonraki hükümetlere de, bundan sonraki
belediye başkanlarına da bir ders olmasını isterdim. Bundan ders
alsınlar insanlar ve bundan böyle, yanındakiler kardeşi bile olsa,
arkadaşı bile olsa, bir suistimal şüphesi varsa müfettişleri istesinler
ve götürsünler, yargıya teslim etsinler. Biz de bunu yaptık. Sonra,
bir bürokrat arkadaşımız mahkûm oldu, siyasetçi mahkûm olmadı. Burada
siyasetçiyi konuşuyoruz. Bürokratlar hakkında yargı kararını
verdi, yaptığı hatanın cezasını çekti. Bu hatanın içerisinde kalpazanlık
yoktur. O bürokratın mahkûm olma kararlarının içinde ihaleye fesat
karıştırmak yoktur, dolandırıcılık yoktur, evrakta tahrifat yapmak
yoktur. Başka konulardan mahkûm olmuştur. Şimdi konumuzun dışında.
RECEP KORAL (İstanbul)
- Niye konumuzun dışında?
NURETTİN SÖZEN (Devamla)
- Ama, bu olayı öğrenin, bu olayı öğrenin.
RECEP KORAL (İstanbul)
- Söyleyin.
NURETTİN SÖZEN (Devamla)
- Bu olayı öğrenin ve bundan ders çıkartın. Siz çıkartın, bundan sonra
siyaset yapacak insanlar bu olaydan ders çıkartsınlar.
Değerli arkadaşlarım,
benden evvel konuşan o genç arkadaşımın 89-94 dönemi değerlendirmesi
için yaşı başı ve kültürü yetmez, yaptıklarımızı anlamaya ve değerlendirmeye
yaşı başı ve kültürü yetmez.
Ben bundan evvelki konuşmalarda
söyledim, Sayın Erdoğan ve arkadaşları yaptıkları bir tek uluslararası
projeden bahsetsinler. Burada söyledim, ben saydım on tane, on beş
tane uluslararası proje. Benim yaptıklarımın bir kısmını tamamlamaktan
öte bir tek projeye bile dokunmamışlardır, bir tek proje ortaya atmamışlardır.
Çöp olayına gelince,
çöp olayı, emeğe saygının, sendikalaşma, grevli toplu sözleşme düzenine
inanmanın doğal bir sonucu. Biz, sosyal demokrat bir partiyiz, çalışanların
emeğine saygı duyarız...
RECEP KORAL (İstanbul)
- Haydi canım!
NURETTİN SÖZEN (Devamla)
- ...sendikalaşmaya saygı duyarız...
RECEP KORAL (İstanbul) - Haydi canım!
NURETTİN SÖZEN (Devamla)
- ...toplu sözleşmeye, greve saygı duyarız. Bu düzenin doğal bir sonucu
olarak, bir grevde veya birkaç grevde eğer çöp yığınları yığılmışsa...
RECEP KORAL (İstanbul)
- İstanbul'dan önemli mi?
NURETTİN SÖZEN (Devamla)
- ...onları demokrasinin bir ürünü
ve demokrasinin bir çiçeği olarak kabul ederiz. [AK Parti sıralarından
"Allah Allah!" sesleri, alkışlar(!)]
RECEP KORAL (İstanbul)
- İstanbul halkının sağlığından önemli mi?
NURETTİN SÖZEN (Devamla)
- Demokrasi yaşasın, toplu sözleşme düzeni yaşasın, grev düzeni
yaşasın, ama gerekiyorsa o çöpler de olsun.
RECEP KORAL (İstanbul)
- İstanbul halkı ölsün!
NURETTİN SÖZEN (Devamla)
- Demokrasi adına bu sıkıntıları çekmeyi toplumumuz kabul etmeli,
inanmalı, alışmalı. Demokrasi ancak böyle kurulur, böyle gelişir,
böyle sonuçlar verebilir.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Sizin çiçekler de çok pis kokuyor!
NURETTİN SÖZEN (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, buradaki
tezimiz, şundan kaçmayalım: Dosyaların konuşulmasından kaçmayalım.
Biz de on sekiz yaşından beri mahkemelere gidip geliyoruz, yargılanıyoruz
çeşitli alanlarda. On yedi yaşında, on sekiz yaşında başlayan yargılama
hayatımız var. Önemli olan, yargıya gitmek değil, yargıya gidip ak
alınla çıkmak, yani aklanmak, aklanmak. (CHP sıralarından alkışlar)
Onun için başta Sayın
Erdoğan'a ve bütün arkadaşlarına, fezlekeli, dosyalı, birden çok
dosyası olan arkadaşlarıma aklanmayı tavsiye ediyorum.
NAİL KAMACI (Antalya)
- Öyle olsa, sıkıntıları olmaz.
NURETTİN SÖZEN (Devamla)
- Hele Sayın Erdoğan'a, bir cumhurbaşkanlığı yolculuğuna çıkarken,
zaman var, aklanıp öyle cumhurbaşkanlığına aday olmasını öneriyorum.
Yoksa, burada gelip gündem dışı konuşarak, dosyalardan söz etmeden...
Ortada sözü edilen dosyalar var.
BAŞKAN - Sayın Sözen...
NURETTİN SÖZEN (Devamla)
- Bu dosyalar hakkında bildikleriniz varsa, bunları açıklayacaksınız.
BAŞKAN - Sayın Sözen...
NURETTİN SÖZEN (Devamla)
- Tekrar ilan ediyorum…
BAŞKAN - Sayın Sözen,
bir saniye… Söz istediğiniz konuyla ilgili konuşur musunuz lütfen.
NURETTİN SÖZEN (Devamla)
- Benden evvel konuşan arkadaşım nasıl dosyası üzerinde, hangi anlayışla
konuştuysa, ben de aynı anlayışla konuşuyorum.
BAŞKAN - Hayır, sizden
önceki konuşanlar dosyayla ilgili konuştular Sayın Sözen. Lütfen
konunuzla ilgili konuşur musunuz.
NURETTİN SÖZEN (Devamla)
- Sayın Yakut, çok özenle izledim benden evvel konuşanları, hiçbiri
dosya üzerinde konuşmadı. Onlara uyarıda bulunmadınız, bana uyarıda
bulunuyorsunuz. Sözlerimi…
BAŞKAN - Sayın Sözen,
benim tutumumla ilgili söz istediniz, tutumumla ilgili konuşur
musunuz.
NURETTİN SÖZEN (Devamla)
- Evet, Yakut Başkanın tutumuyla ilgili konuşuyorum: Tutumunu
onaylamadığımızı, bu Meclise yakışmadığını, demokrasiye yakışmadığını
söylüyorum ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Sözen.
Sayın Sözen'in konuşması
karşısında açıklama zarureti hasıl olmuştur.
Başkanlık Divanınca,
Sayın Koç'un karar yeter sayısı istemesi sebebiyle ara verilmiştir.
Sayın Sözen'in tabiriyle, içeri girilmemiştir. Aynı oturumda olmadığı
için de, talebiniz yerine getirilememiştir.
Teşekkür ediyorum.
Tutumum lehinde söz
isteyen Recep Koral, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Koral.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Başkan, bu ne? Ne oluyor şimdi?
ERDAL KARADEMİR (İzmir)
- Başkan, ihtiyacın var mı senin buna?
RECEP KORAL (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Burada, konuyla ilgili,
arkadaşlarımız söz aldılar. Bu söz alma sırasında, Sayın Sözen'in,
kendisiyle ilgili yanlış ifadeler bulunduğu gerekçesiyle söz talebi
oldu, sataşma nedeniyle. Bunu, izlediğimiz kadarıyla, ilgili,
kendi partisinin Grup Başkan Vekili ve Sayın Sözen Meclis Başkanlığına
ilettiler ve akabinde de, hepimizin gördüğü gibi, bir karar yeter
sayısı isteme söz konusu oldu ve karar yeter sayısı olmadığından
da oturum kapanma durumunda kaldı. Yeni bir oturum olduğu için de,
Sayın Başkan, her zaman olduğu gibi, her zaman izlediğimiz gibi,
böyle bir söz verme yetkisinin olmadığını ifade etti. Bunun üzerine
de, arkadaşlarımız tutum hakkında söz aldılar ve kendi görüşlerini
ifade ettiler.
Biz de, bugüne kadar
yapılan uygulama içerisinde, bu tutumun doğru olduğuna inandığımızı
ifade etmek için söz aldık, ama, asla, ilgili arkadaşlarımızın, kendileriyle
ilgili bir sataşma söz konusu olduğunda, buna cevap verme haklarının
da ellerinden alınmasının doğru olmadığını da ifade ediyoruz. Elbette
birileri konuşacak, diğer arkadaşlarımız da, ilgililer de bu konuda
kendi doğrularını ifade edecekler. Buna saygıyla bakıyoruz.
Değerli arkadaşlar,
burada, bu konu ifade edilirken, İstanbul konuşuldu, İstanbul ile
ilgili konuşmalar, İstanbul'un dünü, bugünü ve geleceği… Allah aşkına
-şuradaki milletvekili arkadaşlarımızın mutlaka bir ayağı İstanbul'dadır-
bir dününe bakın, bir bugününe bakın, bir de geleceğini şöyle hayal
edin. Dağlar kadar fark var. İstanbullu biliyor.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Yaşanıyor mu İstanbul'da? Eseriniz İstanbul işte!
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Vay bee! Trafikte kalırsın, yağmurda, çamurda kalırsın.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, olmaz! Sayın Başkanın tutumu hakkında konuşun
lütfen.
NAİL KAMACI (Antalya)
- Başkanın tutumu hakkında konuş.
RECEP KORAL (Devamla)
- İstanbul'da, hani çöpleri gül bahçesine döndürdük! İstanbul'a bütün
muhalefet milletvekillerimiz de gidiyordur, bir ayağı oradadır.
İstanbul'un neresinden neresine giderlerse, ister TEM'den gitsinler
ister E-5'ten ister bulvarlardan, ya gülle karşılaşırlar ya çimenle
karşılaşırlar ya menekşelerle karşılaşırlar ya da mevsimi olduğu
için lale ile karşılaşırlar, çöp dağlarıyla değil. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bunu İstanbullu görüyor, bütün Türkiye görüyor, dışarıdan
gelenler görüyor arkadaşlar, lütfen… (AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkanın tutumu hakkında konuşun.
RECEP KORAL (Devamla)
- Bakın, kendinizle ilgili doğruları söylemeye devam edin, saygı
duyuyorum, ama İstanbul'u konuşurken…(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Koral,
lütfen…
RECEP KORAL (Devamla)
- İstanbullunun değil, Türkiye'nin…
BAŞKAN - Sayın Koral,
lütfen tutumumla ilgili konuşur musunuz?
RECEP KORAL (Devamla)
- Efendim, muhalefetteki arkadaşlara teşekkür ediyorum. Kendi Grup
Başkan Vekillerinin ve kendi Sayın Milletvekillerinin tutum hakkında
konuşmadığını ifade ediyorlar. Demek ki, onlar konuşmadılar Sayın
Başkanın tutumu hakkında. Hâlbuki, ben daha başlarken, Sayın Başkanın
tutumunu desteklediğimi ifade ettim, onlar etmediler ve bununla
neyi ettiğimi ifade etmeye çalışıyorum müsaade ederseniz; ama,
gerek Sayın Grup Başkan Vekili gerekse Sayın Milletvekili bu hakla
söz aldıkları hâlde, tutumun dışına çıkmak suretiyle… Grup Başkan
Vekili bir miktar söyledi.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Tutumla ilgili çok konuştum.
RECEP KORAL (Devamla)
- Hele hele Sayın Sözen, neler konuştu. İşte, onlarla alakalı yanlış
gerekçe olduğunu ifade etmeye çalışıyorum. Yani, çöp dağlarından
asla gül olmaz, ama güller, laleler, menekşeler İstanbul'da açmıştır
ve bunu bütün İstanbul, bütün Türkiye görmektedir.
Bir ikinci husus; yani,
İstanbul halkını, bir sendikal hak uğruna ölüme, hastalığa bırakabilir
miyiz? Bırakmak mümkün mü? O gün de sendikal haklar vardı, bugün de
fazlasıyla var. Niye o gün çöp dağları vardı, bugün yok? (CHP sıralarından
gürültüler) İşte, yönetim farkı bu, yönetme farkı bu arkadaşlar! Türkiye'yi
de böyle yönetiyoruz! Türkiye de böyle yönetiliyor! (AK Parti sıralarından
alkışlar) Yönetimdeki anlayış ve uygulama farkı bu. Orada oturup
da, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı koltuğunda oturup da dışarıdaki
çöp dağlarını seyredemezsiniz, kimsenin buna hakkı yok. İşte, ondan
sonraki yönetim seyretmedi. Kendi küreği aldı, başladı, hiçbir yasal
zorlama olmadan. Sendikalarla oturup anlaşacaksınız, uzlaşacaksınız.
Türkiye'de yönetim yapmak isteyenler, uzlaşmayı ön plana çıkaracaklar,
kavgayı değil. Kavga ederseniz, Türkiye de kaybeder, sendika da kaybeder,
yöneticiler de kaybeder arkadaşlar. Lütfen, bu konuya özellikle
dikkat edelim. (CHP sıralarından gürültüler)
Bir önemli husus da Sayın
Başkan... Hekimbaşı çöplüğünü o günlerde yaşadık. Bugün Türkiye'nin
bu konuda problemi yok. Ama, üzülerek izlemiştim bu TCK çıkarken. TCK'da
çevreyle alakalı, biliyorsunuz, cezalar gelmişti ve bu cezalarla
ilgili, yerel yönetimler arıtma tesislerini yapsınlar diye bir erteleme
oldu, bir, sene ertelemesi oldu. O zaman, "vay efendim, çevre
katlediliyor, siz buna müsaade ediyorsunuz..." Yahu, çevre yıllarca
bu hâldeydi, yönetimlere geldiniz, niye el atıp da yapmadınız? Elbette
süre vereceksiniz, bu insanlar bunu yapacaklar.
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
- Dünyanın en büyük çöp tesisini yaptım, dünyanın.
RECEP KORAL (Devamla)
- Gerek Çevre Bakanlığı gerekse yerel yönetimlerimiz hızla bu tesisleri
yaparak, artık, o eski çevre… Gördünüz mü, Hekimbaşı'ndaki patlayan
çöplük gibi bir çöplük daha gördünüz mü?
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
- İstanbul'un değil, dünyanın en büyük çöp tesisini yaptım, dünyanın.
RECEP KORAL (Devamla)
- 94'ten bu yana gördünüz mü? Bırakınız Sayın Başbakanın Belediye Başkanlığı dönemini.
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
- Bırakamayız!
RECEP KORAL (Devamla)
- O günden bu güne gördünüz mü Türkiye'de? Buna asla müsaade etmeyiz
yöneticiler olarak. AK Parti yönetimi buna asla müsaade etmemiştir
ve böyle bir olay da asla vuku bulmamıştır, bundan sonra da bulmayacaktır.
Bir son olay da, Sayın
Göknel… Ben konuşmayı gayet iyi dinledim, Sayın Külcü'nün konuşmasını,
İstanbul olunca. Sayın Sözen'e, hapisle alakalı doğrudan hiçbir ifadesi
bulunmadı; İSKİ'yle alakalı oldu, çöple alakalı direkt sataşması
oldu.
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
- "Bir arkadaşım tutuklandı." dedi.
RECEP KORAL (Devamla)
- Çöple alakalı…
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
- "Bir arkadaşım tutuklandı." dedi, "Hapse girdi."
dedi.
RECEP KORAL (Devamla)
- Doğru, arkadaşınız. Çünkü, İSKİ…
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
- Hepiniz arkadaşımsınız.
RECEP KORAL (Devamla)
- Hayır efendim… Hayır efendim…
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
- Sen de, Tayyip Bey de arkadaşımız.
BAŞKAN - Sayın Koral,
lütfen, Genel Kurula hitap eder misiniz.
RECEP KORAL (Devamla)
- Toparlıyorum Sayın Başkanım. Tabii…
Değerli arkadaşlar,
bakınız, İSKİ'nin Yönetim Kurulu Başkanı İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanıdır. O devirde de Sayın Sözen'di İSKİ'nin Yönetim Kurulu Başkanı.
Bir de genel müdürü vardı. O devirde Ergun Göknel. İSKİ'de bir olay oldu,
bir yolsuzluk oldu klor alımıyla ilgili, klorun kokusu çıkmıştı, bütün
İstanbul duymuştu klorun kokusunu, ama, bazı kimseler duymamıştı
ve eğer ki o günlerde o sayın genel müdürün ailevi bir problemi olmasaydı
belki de duyulmayacaktı. Ailevi problem nedeniyle basına yansıdı
ve o nedenden sonra, ailevi nedenle açıklama yapan bir bayan, hanımefendi
nedeniyle de harekete geçildi ve o zamanki Genel Müdür, İSKİ'de
klor alımında yolsuzluk yaptığından dolayı hapiste yattı. Ceza yedi,
hapiste yattı.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Yönetim Kurulu Başkanı kimdi?
RECEP KORAL (Devamla)
- Tabii ki, Yönetim Kurulu, o devrin Büyükşehir Belediye Başkanı;
ama, tabii ki, o başkana bugün buradan benim herhangi bir suçlamada
bulunmam söz konusu değil. Niye? Çünkü, yargı, o başkana herhangi
bir ceza vermedi. Vermedikten sonra da, bugün ima yoluyla bile olsa,
onu söylemem mümkün değil; ama, Yönetim Kurulu Başkanı Büyükşehir
Belediye Başkanı ve o devirde İSKİ'de klor yolsuzluğu var. Yani, o
yolsuzluğu Sayın Külcü tespit ederken, doğru bir tespit yapmıştır. Dolayısıyla,
sataşmaya meydan verecek bir söz, oradan doğmamaktadır. Bu nedenle
de, Sayın Başkanın tutumu doğrudur.
Bunları ifade etmek
için söz aldım. Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Bu konudaki fikrimde
herhangi bir değişiklik olmamıştır.
Alınan karar gereğince
sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer
alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet Komisyonları
Raporları'nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet
Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı: 1337)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
4'üncü sırada yer alan,
Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu'nun, Serbest Bölgeler Kanununun
Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
4.- Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu'nun;
Serbest Bölgeler Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/759)
(S. Sayısı: 1339) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Geçen birleşimde
3'üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.
Şimdi, 3'üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: 3'üncü maddeyi…
HALUK KOÇ (
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Koç.
HALUK KOÇ (
BAŞKAN - Sayın Koç, burada kâtip üye arkadaşlarımız
sayıyorlar.
Kabul etmeyenler… Karar
yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika
ara verilmiştir.
Kapanma Saati: 16.05
(x) 1339 S. Sayılı Basmayazı 4/4/2007 tarihli 84'üncü
Birleşim Tutanağına eklidir.
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87'nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
1339 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 3'üncü maddesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, 3'üncü maddeyi
tekrar oylarınıza sunup karar yeter sayısı arayacağım.
3'üncü maddeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, madde kabul
edilmiştir.
4'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ahmet Ersin, İzmir
Milletvekili.
Buyurun Sayın Ersin.
CHP GRUBU ADINA AHMET
ERSİN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
birkaç günden beri, Serbest Bölgeler Yasası'nda yapılacak olan küçük
bir değişikliği konuşuyoruz. Küçük bir değişiklik diyorum, çünkü,
serbest bölgelerde 6 Şubat 2004'ten beri çok ciddi sorunlar yaşanıyor.
Değerli arkadaşlarım,
bu büyük sorunlar dururken, oradaki sorunların çözümüne bir katkısı
olmayacak basit bir değişiklik için günlerden beri tartışıyor ve
bir çözüm bulmaya çalışıyoruz. Öneriler getiriyoruz, o önerileri
de kabul etmiyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
15 Haziran 1985 tarihinde yürürlüğe girdi bu Serbest Bölgeler Kanunu
ve on dokuz yıldan beri herhangi bir sıkıntı olmadan, bu Kanun yürürlükte
olduğu süreç içinde herhangi bir sıkıntı olmadan serbest bölgelerde
çalışmalar, üretimler ve ticaret devam ediyordu. Ancak, her nedense,
aradan on dokuz yıl geçtikten sonra, 6 Şubat 2004 tarihinde bu Serbest
Bölgeler Yasası'nın 6'ncı maddesinde bir değişiklik yapıldı ve bir
de geçici 3'üncü madde eklendi. İşte, sorunlar da o zaman başladı.
Değerli arkadaşlarım,
getirilen bu geçici 3'üncü maddeye göre, serbest bölgelerde üretim
ve ticaret yapan yerli ve yabancı firmaların sahip oldukları, daha
önce sahip oldukları, on beş-on dokuz yıldan beri sürdürdükleri bazı
teşvikler ve avantajlar ortadan kaldırıldı. Buna göre, serbest bölge
yatırımcılarının gelir ve kurumlar vergisi muafiyetleri, ruhsatlarında
yazılan tarihe kadar geçerli oldu, sınırlandırıldı. Keza, gümrük
ve damga vergisi muafiyetleri de ve çalışanların gelir vergisi muafiyetleri
de 31 Aralık 2008 tarihinde sonlandırılacak. Ayrıca, söz konusu geçici
3'üncü maddenin yürürlüğe girmesinden, yani 6 Şubat 2004 tarihinden
sonra, bu serbest bölgelerde üretim ve ticaret yapmak üzere serbest
bölgelere gelecek olan yeni yerli ve yabancı firmalar da daha önceki
muafiyet ve istisnalardan yararlandırılamayacak.
Yani, değerli arkadaşlarım,
serbest bölge yatırımcıları SSK primlerinde ve enerjide bazı kolaylıklar
beklerken, bu, 6 Şubat 2004 tarihinde yürürlüğe giren geçici 3'üncü
maddeyle ellerindeki muafiyetleri ve istisnaları da kaybetmişlerdir.
Nitekim, bu geçici 3'üncü madde yürürlüğe girdikten sonra, serbest
bölge yatırımcılarının birçoğu Türkiye'de yatırım yapmaktan vazgeçtiler
ve mevcutların da birçoğu Türkiye'den ayrıldılar, Romanya, Bulgaristan
gibi ülkelere gittiler. 6 Şubat 2004 tarihinden sonra, 2006 yılı sonuna
kadar, serbest bölgelerde üretim ve ticaret yapan yerli ve yabancı
firmaların 552 tanesi bu bölgelerden, Türkiye'den ayrıldılar. Yine,
2006 yılı sonu itibarıyla, serbest bölgelerde faaliyet gösteren
firma sayısı 3.876 ve burada istihdam edilen personel sayısı da
42.048'dir. Yani, serbest bölgelerde hem üretim yapılıyor hem dış ticaret
yapılıyor ve hem de serbest bölgeler Türkiye'nin istihdam sorununa
önemli bir çözüm getiriyor. Bir taraftan Türkiye'ye yabancı sermaye
gelsin diye beklerken, diğer taraftan üretim yapan, istihdam yaratan
ve Türkiye'ye döviz kazandıran yerli ve yabancı firmaların Türkiye'den
ayrılmalarına sebep oluyoruz. Bu geçici 3'üncü maddenin getirdiği
sonuç budur. Üstelik, serbest bölgelere gelen yabancı sermaye, diğerleri
gibi, Türkiye'ye gelip, hazır fabrikaları satın alarak, borsada oynayarak,
faiz oyunlarıyla havadan para kazanmak yerine, tam tersine, tam da
istediğimiz gibi, Türkiye'nin ihtiyacı olduğu gibi, yatırım yaparak,
yeni istihdam olanakları yaratarak Türkiye'de faaliyet göstermek
istiyorlar. Yani, bizim, bu geçici 3'üncü maddeyle getirdiğimiz
kısıtlamalar, Türkiye'ye, hem istihdam yönünden hem dış ticaret yönünden
büyük zararlar vermiştir ve Türkiye'nin büyük döviz kayıplarına neden
olmuştur.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, yine, Adalet ve Kalkınma Partisinin genel başkan yardımcısının
ve grup başkan vekilinin imzasını taşıyan bir başka kanun teklifi
var, şu an Plan Bütçe Komisyonunun gündeminde. Benim de bu geçici
3'üncü maddenin kaldırılmasına ilişkin bir teklifim var, o da Plan
ve Bütçe Komisyonunda. Sanıyorum ikisi birleştirilerek görüşülecek.
Şimdi, böylesine, sizin genel başkan yardımcınızın ve grup başkan
vekilinizin hazırladığı kanun teklifi, 6 Şubat 2004'ten beri uygulanan muafiyet ve istisnaları
sınırlandıran bu hükmün 2019'a kadar ertelenmesini istiyor. Yani,
6 Şubat 2004'ten itibaren kaldırılmış olan muafiyet ve istisnaların
2019 yılına kadar devam etmesini amaçlayan, bunu içeren bir kanun
teklifi var, sizin genel başkan yardımcınızın ve grup başkan vekilinizin
ortak imzasını taşıyan bir kanun teklifi var. Şimdi, böyle bir kanun
teklifi varken, sürpriz bir şekilde, buradaki sorunları çözmeye
hiçbir katkısı olmayan ve ufak değişiklik içeren bir kanun teklifini
görüşüyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
sizin, birbirinizden haberiniz yok mu? Yani, genel başkan yardımcınızın
ve grup başkan vekilinizin ortak imzalarını taşıyan bu kanun teklifi
dururken, daha kapsamlı bir kanun teklifi dururken, neden bunu öncelikle
getirip burada görüşüyoruz? Demek ki, böyle bir, maalesef, dağınıklığı
yaşıyorsunuz, maalesef, birbirinizden haberiniz yok.
Bakın, bu dağınıklığı,
bu danışmamayı, bu tartışmamayı dört buçuk yıldan beri sürdürüyorsunuz
ve sizin bu tavırlarınız yüzünden, bu politikalarınız yüzünden,
bu anlayışınız yüzünden, Türkiye'nin tarihten gelen kırmızı çizgileri
silindi değerli arkadaşlarım ve Barzani bile, bir aşiret ağası Barzani
bile Türkiye'ye posta koyuyor.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Konu değişti şimdi...
AHMET ERSİN (Devamla)
- Neden? Çünkü, oluşması, oluşturulması gereken politikaları danışarak,
görüşerek ve koşullarını Türkiye'ye göre ayarlayarak oluşturmuyorsunuz;
tam tersine, "ben yaptım, oldu" anlayışı içinde bu politikalarınızı
sürdürüyorsunuz. İşte sonunda da Barzani'nin fırçasıyla karşı karşıya
kalıyoruz.
Bir basit olay önümüzde:
Cumhurbaşkanlığı seçimi. Yani, bir geniş uzlaşmayla, sorunsuz,
sükûnet içinde sonuçlandırılacak olan bir Cumhurbaşkanlığı seçimi
ne hâllere geldi?
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan, hangi konuyu görüşüyoruz?
AHMET ERSİN (Devamla)
- Türkiye'yi böldünüz, milleti böldünüz. Ve Recep Erdoğan cumhurbaşkanı
olsun diye çırpınıp duruyorsunuz değerli arkadaşlarım ve onun cumhurbaşkanlığını,
sizden ve Taliban ile Talabani'den başka kimse istemiyor. Milleti
ikiye böldünüz.
SONER AKSOY (Kütahya)
- Madde üzerinde konuşsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Ersin,
lütfen... Konuyla ilgili konuşur musunuz Sayın Ersin.
AHMET ERSİN (Devamla)
- Milleti ikiye böldünüz ve bu önemli sorunun...
AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Ege milletvekiline yakışmıyor bu!
AHMET ERSİN (Devamla)
- Milleti böldünüz ve maalesef, büyük sorunlar yaşıyoruz. Aslında,
çok sükûnet içinde ve coşkuyla sonuçlandırabileceğimiz bir süreci,
içinden çıkılmaz hâle getirdiniz.
RESUL TOSUN (Tokat) - Ahmet, sen aday ol!
AHMET ERSİN (Devamla) - Ben aday olurum.
BAŞKAN - Sayın Tosun, lütfen...
AHMET ERSİN (Devamla)
- Benim aday olacağım günler de gelecek, merak etmeyin.
Değerli arkadaşlarım,
sevgili arkadaşlarım...
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Ahmet Bey, şu "Türkiye'yi böldünüz" lafını izah et!
AHMET ERSİN (Devamla)
- Ee Türkiye'yi böldünüz, milleti böldünüz. Nitekim, şimdi...
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Bölen varsa, herhâlde, sizsiniz!
AHMET ERSİN (Devamla)
- Nitekim, şimdi, Türkiye'de büyük rahatsızlık var. Recep Erdoğan
cumhurbaşkanı olmasın diye demokratik tepkisini ortaya koyanlar
var, olsun diyen Taliban kafalı insanlar da var!
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - Ne demek "olsun diyen Taliban kafalı"
ya!
AHMET ERSİN (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım...
BAŞKAN - Sayın Ersin...
Sayın Ersin...
AHMET ERSİN (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım…
BAŞKAN - Sayın Ersin…
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Ne demek Taliban kafalı!
Olmaz ama! Sen bize Taliban kafalı diyemezsin!
BAŞKAN - Sayın Milletvekilim,
oturur musun lütfen!
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Ne demek istiyorsun yani?
AHMET ERSİN (Devamla)
- Bir siz istiyorsunuz, bir de Taliban'la, Talabani istiyor diyorum;
başka isteyen yok.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kutlu,
lütfen oturur musunuz.
Sayın Ersin…
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Sözünü geri alsın Sayın Başkan!
YEKTA HAYDAROĞLU
(Van) - Sözünü geri alsın! Öyle şey diyemezsiniz!
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Bu Meclis karar verecek! Bu Meclis "evet" derse…
Taliban kafalı diyemezsiniz!
BAŞKAN - Sayın Kutlu!
Lütfen oturur musunuz Sayın Kutlu!
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Bize Taliban kafalı diyemezsin! Sen kendi kafana bak,
ne kafalıysan!
BAŞKAN - Lütfen oturur
musunuz Sayın Kutlu!
Buyurun Sayın Ersin.
Ama lütfen Sayın Ersin, cümlenizi de düzeltin.
Buyurun.
AHMET ERSİN (Devamla)
- Neyi düzelteyim?
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Ersin, açtım mikrofonunuzu.
AHMET ERSİN (Devamla)
- Hayır, anladım da, neyi düzelteceğim Sayın Başkanım? (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Değerli arkadaşlarım,
sevgili arkadaşlarım…
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Bu Meclis karar verecek.
RESUL TOSUN (Tokat) - Talabani'yle ne
zaman görüştün! Haber mi verdi?
AHMET ERSİN (Devamla)
- Boş ver şimdi… Boş yere bağırıp çağırmayın, millet her şeyi görüyor,
sizin durumunuzu da görüyor…
YEKTA HAYDAROĞLU
(Van) - Önce lafınızı düzeltin, Meclise hakaret ediyorsunuz!
CEVDET ERDÖL (Trabzon)
- Size yakışmıyor bu sözler! Sözünüzü geri alın!
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Senin söylediğini kulağın duymuyor!
AHMET ERSİN (Devamla)
- Duyuyor duyuyor, bilerek söylüyorum! Bilerek, düşünerek, isteyerek
söylüyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Düşünsen böyle konuşmazsın Ahmet Bey! Baştan düşünün!
AHMET ERSİN (Devamla)
- Sayın Başkanım, eğer arkadaşlar susarlarsa sözlerimi tamamlayacağım,
ineceğim kürsüden. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen!
RESUL TOSUN (Tokat) -
Bu Meclise saygı göstermen lazım!
Ayıptır! Meclisin seçeceği Cumhurbaşkanına böyle ithamlarda
bulunamazsın! Yakışmaz sana!
BAŞKAN - Sayın Tosun…
AHMET ERSİN (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, ama Türkiye'nin bölündüğünün farkında değil
misiniz? Milleti böldüğünüzün farkında değil misiniz? Yani, sizin
PKK'dan ne farkınız var? (AK Parti sıralarından gürültüler)
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Hayda!..
AHMET RIZA ACAR (Aydın)
- Hadi oradan!
CEVDET ERDÖL (Trabzon)
- Meclisten özür dilemeniz lazım! Terbiye sınırlarını aştınız! Konuştukça
batıyorsunuz! Lütfen özür dileyin!
AHMET ERSİN (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, sözlerimi tamamlarken…
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Bölücülüğü sen yapıyorsun! Ne söylediğinin farkında
mısın?
AHMET ERSİN (Devamla)
- Sözlerimi tamamlarken… (AK Parti sıralarından gürültüler)
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Özür dilemen lazım!
BAŞKAN - Lütfen sayın
milletvekilleri…
CEVDET ERDÖL (Trabzon)
- Meclisten özür dilemeniz lazım!
BAŞKAN - Sayın Ersin,
lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
AHMET ERSİN (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, bu kanun teklifinin, her ne kadar serbest
bölgelere çok da faydası olmayacak bu kanun teklifinin, yine de,
her şeye rağmen, milletimiz için, serbest bölgelerde ticaret ve üretim
yapan firmalar için hayırlı olmasını diliyorum ve hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
CAHİT CAN (Sinop) - Sözünü
de geri almadığın için biz de seni kınıyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Ersin.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
- Sayın Başkan, Grubumuz adına sataşma var, cevap vermek istiyorum.
(Gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen susar mısınız.
Buyurun Sayın Gündüz.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
- Grubumuza sataşma var, bununla ilgili cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN - Ne diye sataşma,
Sayın Gündüz?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
- "Taliban kafalı" diyerek, "sizin PKK'dan ne farkınız
var" diyerek sataştı.
BAŞKAN - Sayın Gündüz,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yalnız, yeni bir sataşmaya
meydan vermeden.
VIII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- AK Parti Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili
İrfan Gündüz'ün, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, konuşmasında,
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
- Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bir arkadaşımız buraya,
serbest bölgelerle ilgili konuşmak için çıkıyor, ama, ağzına geleni
kulağı duymayacak şekilde serbestçe de konuşma hakkını kendinde
buluyor.
Burada, kesinlikle,
Taliban'a uzak ya da yakın, zihnî ya da fikrî, niyet olarak dahi yakın
bir tek arkadaşımız yoktur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu arkadaşımızın,
buradan, gelip, bu sözünü düzeltmesini ve Yüce Meclisten özür dilemesini
istiyoruz biz.
Ayrıca, biz Türkiye'yi
hiçbir zaman bölmedik, aksine, Türkiye'yi kucakladık ve tarihin,
cumhurbaşkanlığı seçimleri içerisine baktığınız zaman, en asude,
en huzurlu bir arifesinde bulunuyoruz, ama, böyle bir arifeyi, kendi
kafasındaki gerilimi topluma taşımak isteyenler, hem içinde bulundukları
halde hem de dışında izleyerek, meydan mitingleriyle toplumu sokağa
dökmek isteyenler, esas bölücüler onlardır. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
SONER AKSOY (Kütahya)
- YÖK dâhil.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla)
- Böyle, telefonlara cep mesajı çekerek, otobüsler kiralayarak,
ama, biz bu işin içerisinde yokuz diyerek hiç kimse böyle bir sorumluluğu
üzerinden atamaz. O yüzden, kaldı ki, biz bu konularda herkesin fikrini,
şiddete toplumu sevk etmediği sürece, yasal çerçevede kaldığı sürece,
herkes düşüncelerini serdetmekte serbesttir.
TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI
(İzmir) - Miting yasal değil mi?
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla)
- Bu konuda da, sivil toplum örgütleriyle de, milletvekilleriyle
de, herkesle de konuşuyoruz, konuşmaya devam ediyoruz, konuşmaya
da hazırız.
Bu milletin… Bakın,
size de muhalefet görevini aynı millet verdi, AK Parti İktidarına
da aynı yetkiyi bu millet verdi. Eğer bu Meclis meşru ise hepimiz meşruyuz.
Öyle, bir kısmını meşru, işinize geleni meşru, gelmediği zaman gayrimeşru
ilan ederseniz, bunun altında siz kalırsınız. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
O yüzden, eğer, milletvekilleri
ve siyasi partiler, siyaseti toplumda saygın hâle getirmek istiyorsa,
önce biz birbirimize saygı göstermeliyiz. Eğer siz saygı göstermezseniz
toplumdan da saygı bekleyemezsiniz. Bugün siyaset ayağa düşürülüyorsa,
siyaset kurumu yıpranıyorsa eğer, bu sorumsuz beyanların bundaki
payını bu millet takdir etmektedir. O yüzden, biz, siyasete de etiği
getirmek için, siyasete seviye kazandırmak için ve siyasette diyaloğu
daha da diriltip genişletebilmek için bütün çabamızı dört buçuk senedir
sarf ediyoruz. Ama, böyle, elimizin havada kaldığını görmek, aslında,
bize gerçekten giran geliyor, ama, toplumumuza kimin elini uzattığı,
kimin el uzatmadığını herkes de görüyor. O yüzden, önce, toplumu bölüp
sonra da "Bölen sizsiniz." diye bağıranlara da, bu millet,
inşallah, zamanı geldi mi en gür cevabı verecektir diyor; bu arkadaşımızı,
tekrar, bu, AK Parti Grubuna "Taliban kafalılar" diyerek
yaptığı hakareti, "Sizin PKK'dan ne farkınız var, devleti böldünüz,
milleti böldünüz." diye serdettiği düşünceleri, bu mikrofondan,
ben, özür dileyerek geri almasını istiyorum.
Saygılarımla. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Gündüz.
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu'nun;
Serbest Bölgeler Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/759)
(S. Sayısı: 1339) (Devam)
BAŞKAN - Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; yasanın
genel gerekçesini aynen okuyorum. 5084 sayılı Yasa çıkarken,
6/2/2004… Değerli milletvekilleri, 6/2/2004 tarihinde çıkmış.
"Burada bir haksızlık yaptık." diyor gerekçede. "Bazı
insanlara… 6/2/2004 öncesi ruhsat alanlar ve daha sonra bir haksızlık
var burada." diyor. Peki, sayın milletvekilleri, acaba, haksızlık
yaptığınız insanların hakkını teslim etmek için yirmi sekiz ay beklemeniz
mi gerekiyordu? Bu nasıl adalet? 2004… Sayın milletvekilleri,
6/2/2004… Hatta, pardon, otuz sekiz ay. Yani, otuz sekiz ay burada…
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Meclis tatilde miydi? Otuz sekiz ay boyunca çalışmadı mı?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - …çift şey uyguladınız. Bazı insanları koruyup kolladınız,
bazı insanlara haksızlık yaptınız. Ben, bunu, sizin adaletinize,
vicdanınıza sunuyorum. Eğer… Bu haksızlığı kabul ediyorsunuz, genel
gerekçe burada. Aynen böyle: "Mali külfet yüklenmiştir bazı insanlara."
diyorsunuz. Yazık, günah değil mi? Acaba, bu haksızlığı yaptığınız
insanlara karşı vicdanen -vicdanen diyorum- nasıl hesabını vereceksiniz?
Yasanın genel gerekçesi arkadaşlar.
İki… Tabii, bu haksızlığı
5084 sayılı Yasa'yla yapmışız.
Değerli milletvekilleri,
yine söylüyorum, 5084 sayılı Yasa bu ülkenin ulusal sanayicisine,
bu ülkenin ulusal sanayisine vurulmuş bir hançerdir.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Hangisi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - 5084 sayılı Yasa.
Sayın Başbakan Giresun'da
bir tesis açarken "Evet, bu 5084 sayılı Yasa bu ülke sanayicisinin
işine yaramıyor, bu yasayı değiştirmemiz lazım." dedi mi, demedi
mi arkadaşlar?
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman)
- Malatya var ama Teşvik Yasası'nda…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Beyefendi, ben, ülkenin bütününü istiyorum; Malatya,
Ankara, bilmem değil. Sayın Başbakan Giresun'da -firma ismi vermiyorum,
Giresun milletvekillerim bilir- orada "Bu 5084 sayılı Yasa, bu
ülkenin ulusal sanayicisinin, bu ülkenin ulusal sanayisinin hizmetinde
değildir." dedi mi, demedi mi?
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Başbakan mı dedi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Evet, Sayın Başbakan. Buyursunlar, beni teyit etsinler.
YEKTA HAYDAROĞLU
(Van) - Malatyalı sanayiciler sana kızar.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, 5084 sayılı Yasa, bu ülke sanayicisinin
böğrüne vurulmuş, ulusal çıkarları korumayan, hep yabancıların
ekmeğine yağ süren bir yasadır. Bir ülkede…
YEKTA HAYDAROĞLU (Van)
- Sayın Aslanoğlu, Malatya…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Beyefendiciğim, ben ne olduğunu biliyorum.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen, hatibi dinleyelim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Mesele, Malatya meselesi değil. Evet…
YEKTA HAYDAROĞLU
(Van) - Adıyaman da var.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hayır, arkadaş. Eğer, bu yasa, önce 36 il -vicdanınıza
sesleniyorum hepinizin- sonra 12 il geldi. Hangi… Şırnak'ta, Van'da,
Kars'ta, Ardahan'da, Ağrı'da bir tek tane fabrika yapıldı mı arkadaşlar?
Niye birbirimizi kandırıyoruz?
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman)
- Adıyaman'da var.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Niye birbirimizi kandırıyoruz? Bu yasanın amacı…
SONER AKSOY (Kütahya)
- Türkiye'nin her tarafı fabrika, her tarafı fabrika.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hayır efendim.
SONER AKSOY (Kütahya)
- Her tarafı fabrika Türkiye'nin, her tarafı fabrika.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bir tane baca tütmüyor, bir tane baca tütmedi. Bana, Şırnak'ta
tüten bir baca gösterin, özür dileyeceğim.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman)
- Adıyaman'a gel, Adıyaman'a.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Beyler, sayın milletvekilleri; yazık ediyoruz, birtakım
şeyleri siyaset… Ulusal değerler siyaset adına konuşulamaz.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman)
- Adıyaman'a gel, Adıyaman'a.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, 5084 sayılı Yasa'nın genel
amacı, önce 36 il, sonra 12 ilde…. Bana söyleyin, ne olursunuz söyleyin…
Size yalvarıyorum, söyleyin bana, hangi ilde sosyal gelişmişlik
açısından… Üç beş ilimizde… Antep'i boşalttınız, Denizli'yi boşalttınız.
Denizli milletvekilleri burada değil mi? Denizli'deki sanayiciler
nereye gitti? Antep'teki sanayiciler nereye gitti arkadaşlar?
Birbirimizi niye kandırıyoruz?
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Osmaniye doldu fabrikayla.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Osmaniye'ye nereden geldi? Adana'dan geldi hepsi, Antep'ten
geldi hepsi. Niye kandırıyoruz birbirimizi?
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Hayır, hayır, hiç bir yerden sökülüp gelmedi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu 5084 sayılı Yasa, ulusal
çıkarları yok eden bir yasadır.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman)
- Hemşehrim, Adıyaman'a gel sen, Adıyaman'a… Göstereyim ben sana.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Yatırım indirimini kaldırdınız. Arkadaşlar, yatırım
indirimini kaldırdınız; yine, ulusal sanayiciyi yok ettiniz ve
kurumlar vergisini veren…
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Büyüme nasıl oluyor? Büyüme… Büyüme…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Büyüme yok kardeşim. İnsanlar aç, aç! Büyüme, ben size
onu söyleyeyim…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum, toparlıyorum.
Büyüme nerede biliyor
musun? Yabancıların aldığı şeyler güya ulusal…
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Yeni Zelanda'da var.
BAŞKAN - Sayın Baştopçu,
lütfen…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Evet, evet. Hep, artık, kâr yurt dışına gidiyor, yurt dışına
gidiyor. Size bir hesap veriyorum, size bir hesap veriyorum:
"5.470 dolar" diyorsunuz. 15 milyon yeşil kartlı var, 7 milyon
işsiz var; çıkar, 8 bin dolara geliyor aslında, millî gelir, kendi
kendinizi kandırmayın, 8 bin dolar, 32 bin dolar yapar 4 kişilik ailede,
o da yapar ayda 5 milyar. Türkiye'de ayda 5 milyar evine giren bana
yüzde 10 insan gösterin, sizden özür dileyeceğim.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - O hesap öyle mi yapılıyor?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Birbirimizi kandırmayalım beyler. Önce, şu 5084 sayılı
Yasa'yı, gelin, ulusal sanayi açısından, gelin, ulus devlet açısından,
gelin, millî çıkarlarımız açısından, ülke sanayicisi açısından,
bunu değiştirmezsek… Hep yabancı yatırımcı ile yabancı sermayeyi
ayırın beyler. Yabancı sermaye başka, yabancı yatırımcı başka. Hangi
yabancı yatırımcı gelip bu ülkede bir çivi çakıp üretim yapıyorsa,
önünde saygıyla eğilirim; ama, sizin bildiğiniz yabancı sermaye,
gelip ülkenin birtakım değerlerini alıp, parayı, kârları, o ulusal
gayrisafi millî hasılayı her yıl yurt dışına havuduyla götüren insan.
Onun için, gelin, bu yasayı değiştirelim.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen, Ergün Dağcıoğlu, Tokat Milletvekili.
Buyurun Sayın Dağcıoğlu.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; aslında,
yürürlük, yürütme maddeleri üzerinde, biz, iktidar kanadı olarak,
söz alma alışkanlığımız yok, ancak, kanunun teklif sahibi olarak teşekkür
etme sadedinde söz almış bulunuyorum.
Yaklaşık bir haftaya
sâri günler içerisinde Türkiye'de önemli bir yaraya parmak basan, çare
bulan ve inşallah, bundan sonra gerek üretimimizi gerek istihdamımızı
ve de dolayısıyla, sanayimizi tekrar hareketlendirecek, arzu
edilen moral ortamına taşıyacak çok önemli bir kanun çalışmasını
hep birlikte gerçekleştirdik.
Muhalefet milletvekili
arkadaşlarımız, teknik tartışmalar yaptığımız esnada da bir hafta
boyunca, serbest bölgelerle ilgili yaptığımız bu çalışmanın, bu
kanunun ne kadar doğru ne kadar haklı ne kadar hayırlı bir kanun olduğunu,
onun için de hem şahısları hem de grup adına mütemadiyen desteklediklerini
ifade etmişlerdi. Bu manada, bu kadar geniş bir mutabakatla çıkan
bir kanuna imza atmaktan duyduğum mutluluğu sizlerle paylaşıyor,
iktidarıyla muhalefetiyle katkısı bulunan bütün kardeşlerimize,
bürokratlara teşekkürleri ifade etmek istiyorum.
Evet, değerli arkadaşlar,
eleştirmeye kalkarsak ülkemiz perspektifinde, geçmiş adına döndüğümüzde,
geriye baktığımızda eleştireceğimiz birçok hususu bulmak mümkün.
Özellikle geçtiğimiz dönem içerisinde, ülkemiz, fiziki depremden
sonra, bütün dünyanın da sıkı takip ettiği, yakından takip ettiği
üzere, ekonomik depremleri de bir arada yaşadı, çok şanssız bir dönem
geçirdi.
Bu dönemden kurtulabilmek
için, geçtiğimiz dönemde başlayan kabili tatbik olmayan bir 4562 sayılı
organize sanayi bölgelerindeki yatırımları teşvik eden bir kanun
çalışması kadük kalmış ve bu kabili tatbik olmayan kanunu, biz
hükûmet olur olmaz, mutfakta tekrar incelemek suretiyle ülkenin gerçeklerini
masaya yatırdık ve iş adamlarımıza ve sanayicilerimize moral
olacak şekilde kabili tatbik bir 5084 sayılı Kanun çıkardık. Bu Kanun'u
da ilk çıkardığımızda, muhalefet partisi milletvekili arkadaşlarımız
sağ olsunlar desteklediler, ama, sanayicilerimiz, iş adamlarımız
ve muhalefet milletvekillerimiz de o zamanlar demişlerdi ki:
"Siz 5084'ü çıkarıyorsunuz ama, geçmişte yatırım yapan sanayicimizin
ne günahı var, bunları da dikkate almanız lazım." İşte, biz iktidar
olarak muhalefete ne kadar önem verdiğimizi bir kez daha burada altını
çizerek vurguluyor ve bütün bu tespitlerden sonra, geçtiğimiz ay
içerisinde, bildiğiniz üzere, 5084'ü yine gençleştirdik, yine budadık,
yine tazeleştirdik ve tatbik alanını da, geriden, daha önceki yatırım
sahibi arkadaşlarımıza da teşmil edecek şekilde genişletmiştik.
Şimdi geldiğimiz noktada, biz teşvik kanunlarını çıkardık.
Yine, benim altında
imzam olan, bildiğiniz üzere, birkaç ay önce gelir vergisi oranlarını
aşağıya indiren bir kanunumuz ve cumhur… Sürçülisan ediyordum
herhâlde az kalsın. Başbakanımızın da çok önemsediği bir şekilde, sanayicilerimizin
teşviklerini derpiş ederken, sadece tatbikat esnasında hukuk mevzuatı
adına değil vergi mevzuatı adına da dikkat etmeliyiz talimatıyla
biz bir devrim yaptık ve insanların inanamayacağı şekilde, kurumlar
vergisini de yüzde 30'dan 20'ye çekerek sanayicilerimizi teşvik
ettik. İşte bu moral ortamında serbest bölgelerde 5084 çıkarken, aksayan
yönleri de telafi etmek yine hepimize, bizlere nasip oldu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Yabancılara… Yabancılara….
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Devamla) - Bu mutluluğu hep birlikte
teneffüs ederek, zevk alarak, moral bularak burada dile getireceğimize,
hep olumsuz, bardağın boş tarafını anlatmaya gayret eden arkadaşlarımızın
birtakım haksız öne çıkışlarını da anlamakta güçlük çekiyorum,
ama demokrasilerde tabii ki, muhalefet iktidarın hızıdır, iktidara
güç verir, iktidara rota çizmesi konusunda mutlaka yön verir. Bu
manada sizlerin bırakın olumlu eleştirilerini, olumsuz eleştirileri
dahi bizim hayırlı hizmetlerimize mehaz tahtası, sıçrama noktası
kabul ediliyor ve bu kanunumuzda da inşallah…
"Serbest bölgelerde
ne yaptınız" diyor sayın milletvekilimiz ama, daha geçtiğimiz
hafta…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Dağcıoğlu.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Devamla) - …Mersin serbest bölgesinden 10-15 tane yatırımcı, her birisinin
on-on iki tane fabrikası olan yatırımcı arkadaşımız geldi ve bütçede
özel toplantı yaptık ve bu insanlar, muhalefet milletvekili arkadaşlarımızla
birlikte geldiler, randevu talep ettiler ve bir konunun altını çizdiler.
"Biz bundan sonra yatırımlarımıza bu kadar sahip çıkan bir
hükûmetin ışığında yatırımlarımızı, Suriye'ye, Mısır'a, Romanya'ya,
diğer ülkelere taşımayacağız; arkamızda gördüğümüz bu iktidardan
aldığımız moral ve hızla yatırımlarımızı hep ülke içerisinde gerçekleştireceğiz,
üretime ve istihdama katkıda bulunacağız" diye teşekküre
geldi sanayiciler. Hani hiçbir şey yapmamıştık? (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Üç sene geçmiş, üç sene!
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Devamla) - Bu manada bu kadar güzellikleri
birlikte yaşamanın tadına varalım diyor ve bu kanunun hayırlara
vesile olmasını niyaz ediyor, katkılarınızdan ötürü iktidarıyla
muhalefetiyle ve de bürokratlarıyla bütün katkıda bulunanlara
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Dağcıoğlu.
Madde üzerinde soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
Sayın Çerçioğlu, buyurun.
ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Aydın)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
5084 sayılı Yasa çıktığı
günden itibaren, serbest bölgelerden, otuz sekiz ay içinde 552 firma,
maalesef, ülkemizi terk etti. 3218 sayılı Kanun'un geçici 3'üncü
maddesiyle, çalışanlar üzerindeki gelir vergisi muafiyeti 2008
yılında sona erecektir. Bu durum, aynı 5084 sayılı Yasa gibi, serbest
bölgedeki firmaları olumsuz yönde etkileyecektir. Bundan dolayı,
bu muafiyetleri uzatmayı düşünüyor musunuz? Bu konuda, Hükûmetinizin
görüşü nedir Sayın Bakan?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çerçioğlu.
Başka soru yok.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Evet Sayın Başkan, Sayın Çerçioğlu'na
teşekkür ediyoruz. Gerçekten, şu anda, serbest bölgelerle ilgili
bazı teşvik düzenlemeleri var. Bu teşvik düzenlemeleri çerçevesinde,
bu bölgelerde faaliyette bulunan şirketlerin bazı vergi muafiyetleri
var, ancak, Teşvik Yasası'yla birlikte, 5084 sayılı Teşvik Yasası'yla
birlikte, bu serbest bölgelerdeki firmalara yönelik teşviklerin
miktarında biraz azaltma yapılmıştır. Sadece imalat faaliyetinde
bulunan şirketlerle bağlantılı olarak kurumlar ve gelir vergisi
muafiyeti getirilmiştir, ancak, yine aynı Yasa'ya göre, o tarihten
önce, o Yasa'nın yürürlüğe girdiği tarihten önce serbest bölgelerden
ruhsat almış olan firmalar eski yasalardaki teşviklerden yararlanmaktadır,
ancak, bu teşviklerin de bir kısmı 2008 yılının sonunda dolmaktadır.
Öyle zannediyorum, süresi 2008'in sonunda dolacak olan bu teşviklerle
bağlantılı olarak soruyorsunuz. Bugünkü görüşülen yasada bu konu
ele alınmamıştır, bununla ilgili bir düzenleme yapılmamıştır, sadece
fon ödemeleri bu şirketlerin azaltılmıştır. Daha sonra, 2008'de sona
erecek teşviklerle de bağlantılı bir düzenleme yapılabileceğini
düşünüyorum, ancak, henüz verilmiş bir karar yoktur.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Sayın Ekmekcioğlu
buyurun.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan teşekkür ediyorum.
5-6-7 Nisan 2007 tarihleri
arasında, Erzurum, Kars ve Ağrı illerini Cumhuriyet Halk Partisi
milletvekili olarak ziyaret ettik. 5084 sayılı Yasa'nın uygulanamadığı
yöre halkıyla yaptığımız toplantılarda da belirlendi. Özellikle
ticaret odalarına yaptığımız ziyaretlerde bunun tam doğru olduğunu
belirlemiş bulunmaktayız. 5084 sayılı Yasa'da değişiklik yapmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Ekmekcioğlu.
Sayın Bakan buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Ekmekcioğlu'nun
"5084 sayılı Yasa'da herhangi bir değişiklik yapacak mısınız?"
sorusunu, bu Erzurum, Kars, Ağrı gibi illerde yatırım potansiyelinin
gerektiği gibi artıp artmadığıyla bağlantılı bir değerlendirme
içerisinde görüyorum.
Bildiğiniz gibi, 49
il bu yasadan yararlanıyor ve bu yasa kapsamına giren illerden fabrika,
iş yeri açacaklara arsa tahsisi yapılıyor, sigorta indirimi sağlanıyor,
stopaj vergi indirimi sağlanıyor ve bir de enerji indirimi sağlanıyor.
Şu andaki uygulama bu çerçevededir. Bununla ilgili daha sonraki
bazı yasalarda değişiklikler yapılmıştır. Bu, 5084 sayılı Yasa'yla
bağlantılı olarak, daha önce Meclisten geçen bazı yasalarla değişiklikler
yapılmıştır, ancak, önümüzdeki süreçte herhangi bir yeni değişiklik
yapılabileceğiyle ilgili bir karar yoktur.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Ahmet Ersin, İzmir Milletvekili, Başkanlığımıza verdiği dilekçeyle,
sözlerinin AKP Grubu tarafından yanlış anlaşıldığı belirtmekte,
düzeltmek için söz istemektedir.
Buyurun Sayın Ersin.
VIII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
2.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, yapmış olduğu konuşmada,
bazı sözlerinin AK Parti Grubu tarafından yanlış anlaşıldığı gerekçesiyle
açıklaması
AHMET ERSİN (İzmir) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sözlerimin AKP Grubundaki
milletvekili arkadaşlarım tarafından yanlış yorumlandığını düşünüyorum.
Ben, AKP Grubundaki milletvekili arkadaşlarımın "Taliban kafalı"
olduklarını söylemedim, böyle bir söylemim yok, böyle bir niyetim
yok. Ayrıca, PKK bölücülüğüyle AKP'nin Cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeki
davranışını da aynı kefeye koymadım, PKK bölücülüğüyle AKP Grubunun,
AKP'nin davranışını aynı şekilde değerlendirmedim, bunu da düzeltmek
istiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Ersin. (AKP sıralarından gürültüler)
Lütfen sayın milletvekilleri…
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu'nun;
Serbest Bölgeler Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/759)
(S. Sayısı: 1339) (Devam)
BAŞKAN - İç Tüzük'ün
86'ncı maddesine göre, oyunun rengini belirtmek üzere ve lehinde olmak
üzere Mustafa Elitaş, Kayseri Milletvekili söz istemişlerdir.
Sayın Elitaş?.. Yok.
Yine, lehinde olmak
üzere İrfan Yazıcıoğlu, Diyarbakır Milletvekili?..
Yok.
Kemal Sağ, Adana Milletvekili.
Buyurun Sayın Sağ.
KEMAL SAĞ (Adana) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1399 sıra sayılı Serbest Bölgeler
Kanunu'nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'ne olumlu
oy vereceğimi beyan etmek üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
3'üncü madde üzerinde gerek Grubum gerekse şahsım adına söz almıştım
ve orada, serbest bölgelerin kurulmasından bugüne kadarki sürecinden
özetle bahsetmiş ve bu son yasanın olumlu yönlerini tebarüz ettirmiştim.
Şimdi, bu yasa sonuçlanırken, ben de yasa hakkında olumlu oy vereceğimi
beyan ederek bu son sözlerimi tamamlayacağım.
Değerli arkadaşlar,
serbest bölgeler, bilindiği gibi, 1985 yılında 3218 sayılı Yasa'yla
kurulmuştur. Serbest bölgelerin Türkiye'de kurulmasının amacı, o
zamanki sıkıntılardan dolayı, istihdamı artırmak, dış ticaret
açığını azaltmak ve doğrudan yabancı sermaye girişini desteklemek
ve teşvik etmekti. Bu amaçlar doğrultusunda yirmi küsur yıllık mazisi
boyunca serbest bölgelerde bugüne kadar 40 bin civarında istihdam
sağlanmış ve 700 civarında yabancı firma Türkiye'ye yatırım yapmıştır
ve dolayısıyla, bu yabancı firmalar, bilhassa kurucu işletmeler
başta olmak üzere, 2 milyar dolar civarında yatırım yapmışlardır. Ayrıca,
serbest bölgeler dolayısıyla Türkiye'de bu süreç içerisinde yaklaşık
125 milyar dolarlık bir ticaret hacmi oluşturulmuştur. Sadece 2006
yılındaki dış ticaret hacmi 25 milyar dolar civarındadır. Bölgeler
dolayısıyla Türkiye'ye bir kısım yabancı teknoloji gelmiştir ve
bölgelerin civarında da bazı sanayilerde yan sanayi potansiyeli
oluşturmuştur.
Yalnız, 2004 yılında
-demin Sayın Aslanoğlu'nun da değindiği gibi- "Teşvik Yasası"
adı altında çıkartmış olduğunuz 5084 sayılı Yasa serbest bölgelere
bazı olumsuzluklar yapmıştır. Bu sebeple, bazı illerdeki yatırımların
düşmesine paralel olarak serbest bölgelerde ruhsat alan firma sayısı
azalmıştır. Bu bölgelerdeki yatırımlar azalma eğilimi göstermeye
başlamıştır. Üretim azalmaya başlamıştır ve dolayısıyla, istihdam
da azalmaya başlamıştır. Bunların yanında, devlete olan güvensizlik
artmıştır ve yetmemiş gibi maliye, bu firmaları incelemeye alarak
çok zor duruma düşürmüştür. İşte, bugünkü yasa ile bu sıkıntıların
bazıları giderilmektedir ve firmalar arasında doğan haksızlık
kaldırılmaktadır. Ancak, unutmayalım ki, kurucu ve işletici firmaların
da bazı sıkıntıları doğmuştur bu yasa ile; çünkü, buradan alınan gelir
ile bu firmaların yatırımlarını karşılama imkânı vardı, bu yok edilmiştir;
ancak, 2'nci madde konulduğu için de, bu sıkıntı giderilme imkânına
kavuşmuştur. Şimdi, bu belirsizliğin giderilmesi için de, bir an önce
bu yönetmeliğin çıkarılması ve gelir paylaşımının bir an önce,
açıkça belirtilmesi ve bu firmaların sıkıntı ve zararlarının da
giderilmesi şarttır.
Ayrıca, sözlerimi
tamamlarken şunu da belirtmek istiyorum ki, 31/12/2008'de bitecek
olan gelir vergisi stopajı istisnasının da, en azından, AB üyelik sonuçlanıncaya
kadar uzatılmasında çok büyük yarar vardır. Böylece, serbest bölgeler,
bugünkü haliyle, en azından devam etme şansını yakalayacaktır.
Ben, sözlerimi tamamlarken
bu yasanın hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Diliyorum ki, bu
iki eksik de tamamlandığı zaman, bu yasa tam amacına ulaşmış olacaktır.
Ben, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum ve şahsen de bu yasaya
olumlu oy vereceğimi beyan ediyorum, saygılarımı arz ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Sağ.
Oyunun rengini belirtmek
ve aleyhte olmak üzere söz isteyen
Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili? Yok.
Mehmet Eraslan, Hatay
Milletvekili.
Buyurun Sayın Eraslan.
[AK Parti sıralarından alkışlar(!)]
MEHMET ERASLAN (Hatay)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Demokratik ülkelerde,
yüksek demokrasinin yaşandığı ülkelerde siyaset mutabakatla yapılır,
siyaset katılımcılık anlayışıyla yapılır ve siyasetin görevi,
hiçbir zaman, bölmek değildir ve siyasetin görevi, siyasi partilerin
görevi, her zaman katılımcılığı, her zaman demokrasiyi, mutabakatı
yaşatmak ve bütünleştirici mantaliteyle ülkeyi sevk ve idare etmek
olmalıdır.
Özellikle ulusal meselelerde,
özellikle ülkemizin geleceğini, güvenliğini, istikbalini, istikrarını
ilgilendiren konularda, bütün siyasi partilerin ve bütün siyasetçilerin,
bütün milletvekillerinin ve bütün Genel Kurulun, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin son derece hassas olması gerekir kanaatindeyim.
Eğer bu ülkede birileri
çıkıp "Kerkük'e müdahaleyi Diyarbakır'a müdahale olarak algılarız;
buraya müdahale edeni, güneydoğuya, Diyarbakır'a müdahale etmiş
olarak sayarız" diyor ise ve buna rağmen Türkiye Büyük Millet
Meclisi, bu ulusal meseleyle ilgili, terörün araştırılmasıyla ilgili
bir araştırma önergesi oluşsun, bir araştırma komisyonu kurulsun ve
bu terör konusunu Türkiye Büyük Millet Meclisi bizzat kendisi komisyonu
aracılığıyla bu işi tetkik etsin diyor ise ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi böyle bir komisyonun kurulmasını reddediyor ise, bu ulusal
meselede, siyaset kurumunun ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin
saygınlığını azaltıyor demektir. Bütün siyasi partilerin ulusal
meselelerle ilgili, bu konularla ilgili daha duyarlı, daha mantıklı
davranma zarureti ve mecburiyeti vardır.
Eğer sözde Ermeni soykırımı
meselesi bütün Avrupa Birliği ülkelerinde ve dünyada tartışılıyor
ise ve ABD'de eğer Temsilciler Meclisine getirilmek suretiyle oradan
onaylanma yönünde bir çalışma var ise ve Türkiye bu noktada köşeye
sıkıştırılıyor ise ve Türkiye Büyük Millet Meclisine eğer Ermeni
meselesinin araştırılması, yine Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
araştırılması öneriliyorsa ve bu önerge reddediliyorsa, burada
bir oturup düşünmemiz gerekir. Yani, bu önerilerin, bu grup önerilerinin
nereden, kimden geldiği hiç önemli değil, Türkiye'yi ilgilendiren…
(Bakanlar Kurulu sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
bir saniye…
Sayın Bakan… Sayın Bakan…
Lütfen, Sayın Bakan!
Buyurun Sayın Eraslan.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Bunlar, bu konular bizim meselemiz, Türkiye'nin meselesi. Terör
meselesini de Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırsın, Ermeni meselesini
de Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırsın. Ama bunları niçin araştırmıyoruz?
Bunları araştırmayla ilgili…
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
yasayla ilgili, aleyhte söz istediniz; yasayla ilgili konuşur musunuz
Sayın Eraslan, lütfen.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Sayın Başkanım, burada, üç saatten beri Genel Kurulda oturuyorum
ben ve üç saatten beri burada dokunulmazlıklar konuşuluyor. O ona
sıkıyor, o ona sıkıyor; o onun şahsiyetine sıkıyor, o onun şahsiyetine
sıkıyor. Üç saatten beri, burada, eğer dokunulmazlık konuşuluyorsa
ve İç Tüzük'ün bana tanıdığı hakkı ben burada kullanmak durumundayım
ve Türkiye'nin geleceğini ilgilendiren meselelerle ilgili, ulusal
çıkarlarımızı, ulusal birlik ve beraberliğimizi, ulusal bütünlüğümüzü
ilgilendiren meseleleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, ben,
burada haykırmak zorundayım; bütün siyasî partileri sağduyuya çağırmak
zorundayım, bütün milletvekillerini, Genel Kurulu sağduyuya çağırmak
zorundayım. Niye araştırmıyoruz efendim? Ermeni meselesini Türkiye
Büyük Millet Meclisi niye araştırmıyor? PKK terör örgütü meselesini
ve uğrattığı zararları, ziyanları niye araştırmıyor? Yanı başımızda,
Türkiye gibi büyük bir ülkeye hakaret eden, 73 milyon ülke insanının
onuruyla, gururuyla oynayan birtakım insanlara, gruplara karşı
Türkiye Büyük Millet Meclisi neden strateji geliştirmiyor? Evet,
teröristle mücadele güvenlik mensuplarının görevidir, ama teröristle
mücadeleyi ve terörle mücadeleyi birbirinden ayırt etmemiz gerekmektedir.
Terörle mücadele stratejilerini ve yöntemlerini, metotlarını
oluşturması gereken Türkiye Büyük Millet Meclisidir, Genel Kuruldur.
Ama, her şeyi reddediyoruz, burada her şeyi reddetmek durumunda kalıyoruz.
Bunu kabul etmek, bunu hazmetmek mümkün değil ki! "Şunu araştıralım",
"Meclis reddediyor, araştırmasın." "Peki, şu konuyu
araştıralım", "Onu da araştırmasın." Peki, biz neyi araştıracağız?
Emeklilerin sorunlarının araştırılmasını da getirdi Cumhuriyet
Halk Partisi, emeklinin sorunlarının araştırılması da reddedildi.
Yani, hem iç politikada hem dış politikada araştırılması gereken,
Meclis tarafından araştırılması gereken konuları niye araştırmıyoruz
biz? Bu, bizim anayasal görevimiz değil midir, hukukî görevimiz değil
midir?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
lütfen, toparlar mısınız.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, siyaseti katılımcılıkla yapmak zorundayız.
Bütün siyasi partiler ve bütün siyasi parti mensupları, bu ulvi görevi,
bu siyaset görevini, Türkiye'yi sevk ve idare etme görevini katılımcılıkla
yapmak zorundadır, demokratik yapmak zorundadır, demokratik temayüllerle
yapmak zorundadır. "Ben yaptım, ben ettim, bu benim kararım…"
Dolayısıyla, burası parti devleti değil; hiçbir partinin devleti
değildir Türkiye. Türkiye, Türkiye Cumhuriyeti devletidir ve 73
milyon ülke insanının sahip olduğu topraktır, sahip olduğu sistemdir,
rejimdir.
Dolayısıyla, biraz
daha geniş olmak lazım. Katılımcılık ruhuyla, karşılıklı anlayış
içerisinde, birbirimizi dinleyerek, bir uzlaşmayla, bir mutabakatla,
her konuda, hem iç politika konularında hem sosyal politikalar konusunda
hem uluslararası ilişkiler, uluslararası politikalar konusunda
birbirimizi daha iyi anlamak ve Türkiye'nin temel sorunlarının giderilmesi
cihetindeki çalışmaları ortak bir zeminde yapmak suretiyle bunları
aşmak durumundayız. Aksi takdirde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
saygınlığına zarar veririz, siyaset kurumunun saygınlığına zarar
veririz ve her birimiz mensup olduğumuz siyasi partinin kendi saygınlığına
zarar veririz ve bu, Türkiye'nin de faydasına, yararına olmaz, ülkenin
de, ülkede yaşayan aziz milletimizin de faydasına ve yararına hiçbir
şey sağlamaz diyorum.
Bu kanunun hayırlar
getirmesini temenni ediyorum. Bu kanun, serbest bölge uygulamasında
bir sorunu gidermiştir, ama gerçekten serbest bölgelerimizde iş yapan,
alışveriş yapan, üretim yapan insanlarımızın, yatırımcılarımızın,
sermayecilerimizin tüm sorunlarıyla ilgili çözüm getiremediği
için aleyhinde olduğumu belirtiyorum, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Eraslan.
Teklifin tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
5'inci sırada yer
alan, Kan, Kan Bileşenleri ve Ürünleri Kanunu Tasarısı ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
başlıyoruz.
5.- Kan, Kan Bileşenleri ve Ürünleri Kanunu Tasarısı ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/1277) (S. Sayısı:
1319) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon Raporu 1319
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
AK Parti Grubu adına söz isteyen Osman Akman, Antalya Milletvekili.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
OSMAN AKMAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1319 sıra sayılı Kan, Kan Bileşenleri ve Ürünleri Kanunu Tasarısı'nın
geneli üzerinde AK Parti Grubu adına görüşlerimi ifade etmek üzere
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
AK Parti olarak, iktidara geldiğimiz gün "önce insan" diyerek
sağlıkta dönüşüm programı ile çalışmalara başladık.
İnsan hayatına verdiğimiz
önem nedeniyle, ilk ve acil tıbbî müdahalenin en süratli biçimde yapılabilmesi
için, 112 istasyon sayısını 481'den -bu dört yıllık süre zarfında-
1.148'e, 112 ambulans sayısını 618'den 1.443'e çıkardık.
Kırsalda bile vatandaşlarımız,
112 hizmetlerinden yüzde 76 nispetinde yararlandırılabiliyor. Bu
yıl, inşallah, vatandaşlarımızın yüzde 100'ü bu hizmetten yararlanabilecek.
Ayrıca, kısaca UMKE
dediğimiz ulusal medikal kurtarma ekipleri kuruldu. 2.210 sağlık
personeli özel eğitim aldı -ki, bu ekip Avrupa'nın en büyük medikal
kurtarma ekibidir- UMKE, Pakistan, İran ve Endonezya'da başarıyla
görevler yaptı ve ülkemizi temsil etti.
Sağlık ocaklarına daha
sağlıklı bir yapı kazandırıldı. Hastalara sağlık hizmetinin daha
iyi verilebilmesi açısından sağlık ocaklarında iyileştirmeler yapıldı.
Her hekime bir muayene odası hedeflenerek, mevcut sağlık ocaklarına
yeni ilaveler yapılarak veya atıl kapasite değerlendirilerek,
2002 yılında 6.300 olan hasta muayene odası -sağlık ocaklarında-
13.500'e ulaştırıldı. Yani, 2002'de sağlık ocağında çalışan hekimlerin
yüzde 45'inin muayene odası varken, şimdi yüzde 95'inin muayene odası
var. Bu yapılan değişiklik ile sağlık ocaklarında yapılan muayene
sayısı 65 milyondan 115 milyona çıktı. Günlük hekim başına düşen
hasta sayısı 50'den 40'a düştü, yani yüzde 20 azaldı. Hasta başına muayene
süresi artmış oldu. Hatta, hastanelere sevk oranı azaldı. Hastaneye
sevk oranı yüzde 20'den yüzde 9'a düştü. Ayrıca, yeni yapılan sağlık
ocaklarının standartları yükseltildi. Böylece, hem çalışan sağlık
personelimiz hem de hizmeti alan vatandaşlarımız, hastalarımız
açısından rahat, ferah fiziki mekânlar oluşturuluyor.
Yine, birinci basamak
tedavide, gezici, mobil sağlık hizmetleri ile en ücra yerlere dahi
yüzde 76 oranında sağlık hizmeti veriliyor. Yine, burada da, bu
yıl, inşallah, yüzde 100'e ulaşacağımıza inanıyoruz.
(x) 1319 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli arkadaşlar,
geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımızın daha sağlıklı büyümeleri
için elimizden gelen her şeyi yaptık. Çocukluk dönemindeki aşılamalara
büyük önem verdik. 2002 yılında aşılama oranı yüzde 78 iken, kampanyalarla
ve yoğun çalışmalarla, 2006 yılı sonunda yüzde 93 oranını yakaladık.
Aşılama oranı, Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 94. Görüldüğü gibi,
neredeyse, Avrupa Birliği ortalamasını, oranını yakalamış durumdayız.
Kızamıkta bu oran daha
da yüksek. Kızamıkta yüzde 96 oranında aşılama yapıldı. Yıllık kızamık vaka
sayısı, 2002 yılında 7-8 bin rakamları civarındayken, geçen yıl ülkemizde
görülen kızamık vaka sayısı sadece 34'tür. Bu yıl ilk üç ayda bildirilen
vaka sayısı, sadece 1 olarak bildirilmiştir. Kızamık vakası azalınca
ve görülmez olunca, kızamık hastalığı geçirenlerde bir süre sonra
görülen ve fatal seyreden, ölümcül seyreden bir hastalık olan SSP(Subakut Sklerozan Panensefalit), kızamık vakaları
artık görülmez olunca, herhâlde, önümüzdeki yıllarda, unutulmuş, hiç
görmeyeceğimiz vakalar olacaktır. Bu da ülkemiz açısından sevindirici
bir durum olacak inşallah.
Ayrıca, aşılama programı
difteri, tetanoz, boğmaca, kızamık ve verem aşısıyken, şimdi, alınan
kararla, kızamıkçık, kabakulak ve menenjit aşılama programına
dâhil edildi.
Çocuklarımızda demir
eksikliğinde görülen anemi, demir eksikliği anemisi ve D vitamini
eksikliğinde görülen raşitizm hastalıklarını önlemek için, bebeklerimize
demir, gebelere ve bebeklere D vitamini, ücretsiz olarak verilmeye
başlandı.
Değerli arkadaşlar,
ülkemizde bebek ölümlerinin yüzde 60'ı yeni doğan döneminde olmaktadır.
Yeni doğan ölümlerini azaltmak için, doğum yapılan hastanelerde çalışan
personelimize "yeni doğan canlandırma eğitimi" verildi.
Eğitim alan personel sayısı 2002 yılında 4 bin iken, şimdi bu rakam 15
bine ulaştı. Artık,
doğum yapılan her hastanede "yeni doğan canlandırma eğitimi"
almış personel bulunmaktadır.
Ayrıca, yine
şartlı nakil transferi adı altında, toplumun en yoksul yüzde 6'lık kesimine,
gebe ve çocukların sağlık kontrollerini yaptırmaları şartıyla,
17 YTL para yardımı yapılıyor, doğumlarını sağlık kuruluşlarında
yaptırmaları halinde annelere 55 YTL. para yardımı yapılıyor,
doğumlarını sağlık kuruluşlarında yaptırmaları hâlinde annelere
55 YTL para yardımı yapılıyor. 2004 yılı Mart ayından bu yana, 1 milyon vatandaşımız bu yardımdan yararlandırıldı.
Anne sütü teşvik edildi, bebek dostu hastane sayısı
546'ya ulaştırıldı.
Değerli arkadaşlar,
Düzce, Eskişehir ve bazı illerimizde aile hekimliği uygulaması
başlatıldı.
TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI (İzmir) - İyi ama,
biraz önce sağlık ocağı yapısını benimsemiştiniz, şimdi de aile
hekimliğini anlatıyorsunuz. Hangisi doğru?
Aile hekimliği mi doğru, sağlık ocağı yapılandırması mı doğru, anlamadık
biz şimdi!
OSMAN AKMAN (Devamla)
- Vatandaşlarımız, birinci basamak tanı ve tedaviyle birlikte koruyucu
sağlık hizmeti alacağı ve sağlıkla ilgili her türlü müracaatı yapabileceği
aile hekimlerine kavuşturulmuş oldu.
Vatandaşlarımızın,
bu projeyle, sağlıkla ilgili tüm kayıtları tutulacak, takip ve kontrolleri
yapılabilecek, ailenin sağlık riskleri belirlenecek. Vatandaşımız,
belirli zaman aralıklarıyla, isterse aile hekimini değiştirebilecek.
Bu uygulamayla, yine, ikinci basamak sağlık kurumu hastanelere
sevkler azaldı.
Rutin kontrolleriyle,
hastalıklar, fazla ilerlemeden tedavi edilebiliyor. Şüphesiz, tedavi
edilebilen hastalıklar için bunu söylemiş oluyoruz. Ayrıca, sevklerde
hasta için randevu alınması nedeniyle, ikinci basamak sağlık kurumlarında
vatandaşlarımız daha rahat muayene olabiliyorlar.
Ayrıca, yine bu sistemde,
sevk zinciri tek yönlü olmadığı, geri bildirim olduğu için, tıbbi
kayıt sistemi güçlendirilmiş oluyor. Yine, aile hekimliği uygulamasında,
doktorların kazancının kayıtlı kişi sayısıyla bağlantılı olması
nedeniyle, hasta memnuniyeti büyük önem kazanmaktadır.
Vatandaş memnuniyeti
anketinde, memnuniyete "evet" diyenlerin oranı yüzde
77,5; "hayır" diyenlerin oranı yüzde 6,6. Bir kısmı "fikrim
yok" diyor, bir kısmı da "kısmen evet" diyor.
Değerli arkadaşlar,
biliyorsunuz, SSK sağlık güvencesindeki vatandaşlarımız, evlerine
yakın olsa bile, istedikleri hastaneye gidemezlerdi, Sağlık Bakanlığına
bağlı veya başka bir hastaneden yararlanamazlar ve tedavilerini
yaptıramazlardı. SSK'lı vatandaşlarımız, hasta halleriyle, sağlık
hizmeti almak için, sabah erken saatlerde, sıra kapmaya, hastaneye
koşarlardı. Bu durumu içimize sindiremedik.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Şimdi koşmuyorlar, hastanelerde rehin kalıyorlar.
OSMAN AKMAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, SSK ve kamuya ait hastaneleri tek çatı altında
topladık, Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerin doluluk oranı
yüzde 50-60 iken, SSK hastanelerinde, neredeyse, merdiven altlarında
hastalar yatırılıyordu ve bitmeyen kuyruklar vardı.
TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI
(İzmir) - Biz üzüm yiyelim diye uğraşıyoruz, millet bağcı dövüyor!
OSMAN AKMAN (Devamla)
- Hekim başına düşen hasta sayısı da, SSK hastanelerinde çok fazla
idi. Dolayısıyla, şimdi, SSK'lı, Bağ-Kur'lu, yeşil kartlı, memur ayrımı
gözetmeksizin kamu sağlık kuruluşlarından hizmet alınmaya başlandı.
SSK'lı vatandaşlarımız için, sağlık hizmeti almak bir çile olmaktan
çıkartıldı.
Ayrıca, yine, hem devralınan
hastanelerde hem de Bakanlığa bağlı hastanelerde hizmet satın alma
yöntemiyle radyoterapi merkezlerinin, MR ve tomografi cihazlarının
sayısı artırıldı. Böylece, tetkik ve tedavi hizmetleri randevu
verilmeden ya da kısa süreli randevularla verilmeye başlandı. Ayrıca,
SSK'lılar, artık, ilaçlarını uzun kuyruklarda bekleyerek almıyor,
serbest eczanelerden alabiliyorlar.
Değerli arkadaşlar,
yine, bizden önce yeşil kartlı vatandaşlarımız sağlık ocaklarında,
Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerden ve sevk halinde üniversite
hastanelerinden yararlanabiliyor. Yattıkları süre zarfında
ilaçları ve tıbbi malzemeleri karşılanabiliyordu, hatta bazen
karşılanmıyor, kendileri bir şekilde tedarik etmek zorunda kalıyorlardı,
ama hastaneden çıktıkları zaman ilaçlarını kendileri almak veya
valilikler veya kaymakamlıklar aracılığıyla veya Sosyal Yardımlaşma
aracılığıyla temin etmeye, aldırmaya çalışıyorlardı. Çok az yeşil
kart sahibi vatandaşımız bundan yararlanabiliyordu. Ama, artık,
şimdi, herkes biliyor ki, yeşil kartlı vatandaşlarımız ilaçlarını
rahatça, serbest eczanelerden alabilmektedir.
Aslında, çok fazla
yük getirildi gibi diye düşünülebilir. Ancak, 2002 yılında 815 milyon
YTL harcanırken, şimdi 2,5 milyar YTL civarında bir harcamayla bu vatandaşlarımız
yararlandırılmış oluyor. Bu uygulamayla, kamu ilaç harcamalarında
dört yıllık reel artış yüzde 20'dir. Dolayısıyla, çok fazla, bütçeye
yük de getirmemiş oluyor.
Sayın milletvekilleri,
başta doktorlar olmak üzere, sağlık çalışanları, çalıştıkları nispette
döner sermaye priminden yararlanamıyordu, sabit ek ödeme primi
alabiliyorlardı. Ama, şimdi, performansa dayalı ek ödeme priminden
yararlanılabiliyor. Bu, yapılan işe karşılık, ne kadar çalışırsan,
ne kadar hizmet üretirsen o kadar ek ödemeden yararlanabiliyorsun.
Bu ek ödemeyle, çalışan sağlık personelinin, hemşire, doktor ve diğer
sağlık personelinin motivasyonu arttı, sistemdeki kaçaklar kontrol
altına alındı; düzeyli bir kayıt sistemi gerekmesi nedeniyle de
hastanelerde otomasyon yüzde 20'den yüzde 99'a çıktı.
Ayrıca, yine, full-time
çalışma oranı yüzde 11'ken, yani, 2.200 uzman hekim full-time çalışıyorken,
şimdi, yüzde 56'yla, 13.500 uzman hekim full-time çalışıyor. 2005 ek
ödeme ortalaması 2.850 YTL, 2006 ek ödeme ortalaması, uzman hekimler
için, 3.830 YTL oldu.
Sağlık ocaklarında
olduğu gibi, hastanelerde de poliklinik oda sayıları artırıldı;
2002'de 6.700 olan hasta poliklinik oda sayısı, 2006 yılında 15.500 sayısına
çıkartıldı. Hastanelerde muayene sayısı 110 milyondan 195 milyona
çıktı, yani yüzde 75 artmış oldu. Hekim başına düşen hasta sayısı
da 78'den 59'a düştü, yüzde 25 azaldı. Yani, dolayısıyla, her hasta başına
ayrılan zaman dilimi de artırılmış oldu.
Yine, aktif diyaliz
cihazı sayıları artırıldı. Hastanelerde hekim seçme hakkı getirildi.
Ayrıca, vatandaşlarımızın rahatça müracaat edebilecekleri,
Sağlık Bakanlığında "Alo SABİM" hattıyla, 1 milyon vatandaşımıza
-yıllık- şikâyetlerine çözüm getiriliyor. Ayrıca, yine, etik kurullar
hastanelerimizde oluşturuldu.
Yine, ilaçta KDV'nin
düşürülmesi ve fiyatları en ucuz olan beş AB ülkesi baz alınarak herhangi
bir ilacın ülkemizdeki azami fiyatı bu beş ülkeden en ucuzu göz önüne
alınarak belirleniyor.
TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI
(İzmir) - Bunun, kan ve kan ürünlerine ne yararı var, anlamadım.
OSMAN AKMAN (Devamla)
- Böylece, ilaç fiyatlarında yüzde 80'e varan oranda ucuzlamalar
meydana geldi. Dolayısıyla, sosyal güvenlik kurumları, ilaç için
daha fazla para ödemez oldu.
Memur ve emekliler,
Bağ-Kur ve SSK'lılar belirli kurallar çerçevesinde özel sağlık kurumlarından
yine yararlandırılır oldu. Biliyorsunuz, Sosyal Güvenlik Kurumu
Yasası ve Genel Sağlık Sigortası, Mecliste hep beraber geçirildi.
Yalnız, bazı maddelerini Anayasa Mahkemesi iptal etmiştir. Önümüzdeki
yıldan itibaren hayata geçişini hep birlikte inşallah göreceğiz
diye düşünüyorum.
Yine, kamu yönetiminden
kamu işletmelerine geçiş için pilot uygulama hazırlıkları ayrıca
var. Şimdi, yeni yapılan hastanelerde koğuş sisteminden tek kişilik
ve özel kişilik odalara artık geçiliyor. Yeni yapılan hastanelerde
bir veya maksimum iki kişilik odalar, içinde tuvalet ve banyo, artık,
barındırıyor. Vatandaşlarımızın daha rahat sağlık hizmeti alması
açısından, bunun da önemini tekrar ifade etmiş oluyoruz ve genel olarak,
kamu sağlık hizmetlerinden memnuniyet oranının, memnuniyetle,
yüzde 57 civarında olduğunu da görüyoruz ki, bu, oldukça önemli
bir rakam. Çünkü, hasta olan vatandaşların memnuniyetini ifade etmesi
de son derece önemli.
Benim seçim bölgem Antalya'da,
2002 yılına göre, eski SSK ve şimdiki devlet ve diğer üniversite, vakıf
hastanesi, özel hastanelerin toplam yatak sayısı 3.085 iken şimdi
4.191 yatak kapasitesine ulaştırılmış oldu. Kumluca Devlet Hastanesi
bizim dönemimizde ve Aşır Aksu Hastanesi ile Ağız Diş Sağlığı Merkezi
bizim dönemimizde hizmete girmiş oldu. Önümüzdeki süreçte, Haziran
ayı içerisinde Antalya Devlet Hastanesi, 400+200, yani, 600 yatak kapasitesi
ile bitirilecek inşallah. Temmuz ayı içerisinde hizmete girer diye
düşünüyoruz, büyük bir aksilik olmazsa. Yine, yeni bir hastane, yeni
bir plan olduğu için, tek kişilik ve çift kişilik odalar olacak.
100 yataklı Serik Devlet
Hastanesi inşaatı bitti, birtakım eksiklikleri var, o tamamlanmaya
çalışılıyor, inşallah, en kısa sürede hizmete açılacak.
Bütün bu yapılanlar
ilave edildiğinde, bu yıl itibarıyla 5 bin yatak kapasitesine ulaşmış
olacak Antalya'daki hasta yatak kapasitesi. Yalnız, 10 bin kişiye
düşen yatak sayısı açısından, yine de Antalya'mız da Türkiye ortalamasının
altında kalacaktır. Sağlık Bakanlığımızın Antalya'da yatırımlara
devam edeceğine inancımız tamdır.
Korkuteli ilçemizde
2007 programına alınmış olan 100 yataklı hastane yapımı için ihale
çalışmaları sürüyor.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Kan merkezi açık mı Antalya'da? Bir onu söyle de bari ilgili olsun.
OSMAN AKMAN (Devamla)
- Ayrıca, Antalya merkezde 600 dekarlık arazi üzerine bin-bin beş
yüz yataklı, Alanya, Kemer, Finike, Kaş, Elmalı ilçelerimizde arazi
tahsisi yapılmış, muhtelif sayılarda yatak kapasiteli hastanelerin
kamu-özel ortaklığıyla yapılacak olmuş olmalarının programa alınmış
olması, bizim bu inancımızı güçlendirmektedir.
Değerli arkadaşlar,
ilk kez Kızılay "Hilali Ahmer" adıyla 11 Haziran 1868'de kuruluyor;
birçok afette ve kan, bağış ve temininde vatandaşlarımızın hep hizmetinde
olmuş Sağlık Bakanlığımızla ve diğer sağlık kurumlarıyla birlikte.
2002'de 1 milyon ünite civarında kan temin edilirken, bu, bugünkü tarihle
1,5 milyon civarındaki üniteye çıktı. Ayrıca, 313'ten 365'e kan istasyonlarının,
kan merkezlerinin sayısı ulaşmış oldu. Yine, işlenmiş kan ürünü, daha
doğrusu tıbbi gelişmelere uygun olarak işlenmiş kan ürünü kullanma
oranı da yüzde 28'den yüzde 65'e çıktı.
Bugün görüşmekte olduğumuz
yasayla kan ve kan ürünlerinin toplanması, işlenmesi, kullanmasının
kuralları netleştiriliyor.
Kan, kaynağı insan
olan biyolojik bir materyal, laboratuvarlarda üretilememektedir.
Gerçi, yeni bilimsel gelişmeler değişik kan gruplarından nakle artık
müsaade etmektedir. Yine, kan, insan hayatı için vazgeçilmez bir materyal,
biyolojik materyal. Hayatın devamı için, önemli hücrelerle protein
yapısında maddeler ve elektrolitler içeriyor. Yine, kan transfüzyonlarında,
bir insandan diğer insana transfüzyon yapılırken, içinde virüs, bakteri,
parazit ve bazı zararlı ilaç ve kimyasal maddeler de taşıyabilmektedir.
23/6/1983 yılında 2857
sayılı Kanun ile, Kan ve Kan Ürünleri Yasası'na göre, Kızılay ve Sağlık
Bakanlığına bağlı hastanelerde faaliyet yürütülmektedir. A ve B
tipi kan bankası ve istasyonları, ayrıca transfüzyon merkezleri
bulunmaktadır. Hep karşılaşmışızdır, hem sağlık personelleri olarak
hem de hasta veya hasta yakınları olarak, zaman zaman, hep, hasta yakınları
kan arar. Bir de, kan temin edilen ve kan transfüzyonu yapılan yerler,
her zaman olmasa da genellikle aynı mekânlardır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akman,
lütfen toparlayınız.
OSMAN AKMAN (Devamla)
- Sayın Başkanım teşekkür ediyorum.
Hastalık bulaşma riski
sıfır değildir, değildi, vardı; şimdi, çok az ihtimalle olsa da vardı.
Ayrıca, kanın ticari bir meta gibi kabul edilme riski de vardı. Bugün
görüşmekte olduğumuz 1319 sıra sayılı Kanun ile bilimsel gelişmelere
uygun, yeterli ve güvenli kan temini toplum açısından önemli olması
nedeniyle, gelişmiş ülkelerdeki uygulamalar ve AB mevzuatı da
dikkate alınarak hazırlandı. Bu yasayla, kan ve kan ürünlerinin temini
ve kullanımı için bir yapı değişikliği ortaya konuyor. Bakanlık,
strateji geliştirme ve proje üretme ve bilimsel gelişmelerin takip
edilmesi açısından konunun takipçisi en üst makam oluyor. Yine, Bakanlığın
atayacağı Kan ve Kan Ürünleri Kurulu oluşturuluyor. 7 kişiden, uzmanlardan
ve yüksek lisans yapmış kişilerden oluşuyor. Görev süresi iki yıl
oluyor.
Esas değişiklik, bölge
kan merkezleri ve ayrıca kan temin edilen kan bağışı merkezleri, yine
kanın vatandaşlarımıza ihtiyaç hâlinde verildiği hastaneler ve
transfüzyon merkezleri bu sistemin içerisinde yer alıyor.
Bölge kan merkezlerine,
sürekli hastanelerin ve kan transfüzyonu yapabilecek yerlerin ne
kadar kana ihtiyacı olduğunu sürekli takip etmek zarureti getiriliyor.
Ayrıca, bütün faaliyetler
için ruhsatlandırma esası getiriliyor.
Yine, her türlü işlem
konusunda yönetimin bilgi sahibi olması ve denetleme yükümlülüğü
getiriliyor.
Kan temini ve kullanılması
konusunda hizmet verecek bütün birimlerde, yine, gelişmiş ülkelerdeki
standartlara…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür
için sadece Sayın Akman.
Buyurun.
OSMAN AKMAN (Devamla)
- Yine, önemli bir şey, kan ve kan ürünlerinin uygulaması hekimlerin
sorumluluğuna ve denetimine bırakılıyor. Hekim olmadan kan
transfüzyonu yapılamayacak. Plazma ilaç sayılabiliyor. Dolayısıyla,
bilimsel gelişmelere uygun bir yasa getirilmiş oluyor.
Aslında, Kızılay ve
Sağlık Bakanlığımız yasaya uygun birtakım ön, pilot uygulamalar
da yapıyor. Türkiye'de aşağı yukarı on beş civarında bölge kurulacağı
hesaplanıyor. Benim ilim Antalya'ya da inşallah bölge kurulacaktır,
öyle inanıyorum.
Plazma ürünleri üretim
tesisleri için yeni kurallar getiriliyor.
Değerli arkadaşlar,
vaktimi aştığımı biliyorum.
Kan ve Kan Ürünleri Kanunu'nun
şimdiden ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini dilerken,
emniyet teşkilatımızın Polis Haftası'nı tebrik ediyor, tekrar yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Akman.
Tümü üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Haluk Koç, Samsun Milletvekili.
Buyurun, Sayın Koç.
CHP GRUBU ADINA HALUK
KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kan, Kan Bileşenleri
ve Ürünleri Kanunu Tasarısı'nın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz aldım. Konunun önemini baştan vurgulayarak söze
girmek istiyorum, çünkü Türkiye'de, ulusal anlamda bir kan ve kan
ürünleri politikası, maalesef, net bir şekilde ortaya konamamıştır.
Değerli iktidar partisi
sözcüsü arkadaşım bir icraatın içinden programı yaptı, bir tek Düden
Şelalesi'nde suyun niye azaldığı konusunda bilgi vermedi bize;
onun sonunda da, kısaca, kanla ilgili son iki dakikada bilgi verdiler.
Eğer, sağlığın AKP İktidarı döneminde yaşadığı bütün aşamaları,
sizin deyiminizle Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın nelere sebep olduğunu,
ülke kaynakları bakımından ya da ülke beklentileri bakımından nelere
sebep olduğunu tartışacak olursak, bu kanunun on maddesi ve geçici
1'inci maddesi tümüyle dolar ve onların hakkındaki tüm görüşlerimizi,
aile hekimliğinden, sosyal boyuttaki sağlık hizmeti sunmadan, bireysel
anlamda tedavi edici karşılığı olan bir sağlık hizmeti sunmanın
farkına kadar tüm boyutlarını dile getiririz Osman Bey. O yüzden,
ben konuya çakılı kalacağım. Türkiye için gerekli olan bu kanun tasarısının
çıkması için elimizden geleni yapacağız; katkılarımızı daha önce
Komisyon Başkanı arkadaşımıza söyledim, Sayın Bakana da ilettiler.
Bu çerçevede, yapıcı çizgimizi sürdürmeye çalışacağız.
Değerli arkadaşlarım,
kan, gerçekten önemli sağlık olaylarından bir tanesi. Son yıllarda,
ülkemizde nüfusumuza göre yapılan kan bağışı oranlarının, Avrupa
ülkelerindeki kan bağışı oranlarına göre mukayese edildiğinde
oldukça düşük seviyede kaldığını görüyoruz. Çeşitli özendirmeler,
kampanyalar olmasına rağmen, yeterli bir kan bağışı sağlanamamaktadır.
Nüfusumuza göre yaklaşık yüzde 1,49-1,50 civarında seyrederken,
Avrupa ülkelerinde bu oran yüzde 6'lara, 8'lere çıkmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemiz insanından bağış şeklinde alınan bu kanlardan, mevcut yöntemlerle,
maalesef, faydalanılamamaktadır. Kan -hepinizin gördüğü gibi-
kırmızı bir sıvı olarak gözüküyor, fakat, bu kırmızı sıvının içerisinde…
Osman Bey, sayın sözcü arkadaşım -onu söyledi- kanın son derece önemli
olduğunu, insan vücudu dışında başka bir yerde, şu anda, sentezinin
yapılmadığını, onun için, kaynağının insan olduğunu, son derece
kıymetli bir ürün olduğunu belirttiler konuşması arasında, teşekkür
ederim. Ben bu kıymetten yola çıkarak şunu söyleyeceğim: Kan, kırmızı
bir sıvı değil. Kan, kırmızı bir sıvı değil. Kanın içerisinde, yaşam
için gerekli, biyolojik görevlerimiz için vücutta görevli, o işlevlere
sahip, çok değişik hücre bölümleri var, hücre komponentleri var ve
bir de kanın sıvı kısmı var; bu sıvı kısmında da değişik maddelerle,
yine, vücudun değişik dengelerinin sağlandığını hepimiz biliyoruz.
Onun için kan, bir bütün olarak, kırmızı renkli bir sıvı değil, çeşitli
komponentler, çeşitli alt ürünler şeklinde ele alındığında, son derece
kıymetli bir tıbbi ürün oluyor aynı zamanda.
Eskiden, çok sık kullanılırdı,
hâlâ, Anadolu'da değişik hastane koşullarında, işte, acil cerrahi
ihtiyaçlar ya da acil kan kayıpları dışında, maalesef, çeşitli, kanın
içerisinde yer alan hücreler veya sıvı kısımla ilgili vücut eksikliklerinde,
kanın tümü kullanılarak, gereksiz tedavi yollarına gidiliyor,
acil ameliyat endikasyonu ve acil kazalar, yaralanmalar dışında
söylüyorum. Yani, ne eksik, kırmızı hücreler mi eksik, alyuvarlar
mı eksik? Alyuvarların ayrışarak, ayrıştırılarak, tedavi amacıyla
kullanılması mümkün. Plazma mı eksik ya da plazmanın -kanın sıvı kısmından
bahsediyorum- içerisinde birtakım proteinler mi eksik? Bu eksiklik
doğuştan mı geliyor? Bu doğuştan eksiklik o vücutta kanamaya istidat
mı, eğilim mi oluşturuyor? Bu eksiklikler, sadece eksik olan belirlenerek,
o eksiğin ayrıştırılarak tedavi amacıyla kullanılmasıyla giderilebilir.
Yani, kan kıymetli bir ürün. Biz kanı zayi ediyoruz. Kanı, ihtiyaç
hâlinde tümünü kullanarak, ihtiyacımız olan kısmının yanında ihtiyacımız
olmayan kısımları da kullanarak, kanı gereksiz yere kullanan bir
ülke konumundayız çoğunlukla. Bu son yıllardaki eğitim çalışmalarıyla,
bilhassa üniversitelerdeki hematoloji bölümlerinin atılım yapmasıyla,
bu konuda Türk Hematoloji Derneği'nin ve transfüzyon derneklerinin,
Kan Bankacılığı Derneği'nin girişimleriyle, hem çeşitli kademelerdeki
-uzmanlık sonrası ya da mezuniyet sonrası- eğitim çalışmalarının
ele alınması, güçlendirilmesi, yavaş yavaş, demin söylediğim yanlışı
gidermeye başladı. Ama yine de, kan ve kanın içindeki bileşenlerini
madde olarak kullanma konusunda çok sıkıntımız olduğunu açıklıkla
ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bir başka boyut ulusal politikalar bakımından -çünkü her şey, sonuçta
ekonomiye dayanıyor- kanın sıvı kısmı (Kaba adıyla plazma) içerisinde
de immünglobulinden tutun çeşitli pıhtılaşma faktörlerine kadar
son derece önemli maddeler var. Bunların her birisinin, ayrı ilaç
teknolojisiyle bugün üretildiğini biliyoruz. "Rekombinan"
dediğimiz ilaç teknolojisiyle üretilebiliyor ve yine, kanın bileşenlerinin
ayrıştırıldığı büyük tesislerde işlenerek bunlar ayrı ürün hâline
getiriliyor ve ne yazık ki, Türkiye bunların hemen hemen hepsini
ithal ederek, 70 küsur milyonluk bir ülkede, 70 milyon fedakâr insanın
yaşadığı bir ülkede, "en önemli kaynak insandır" dediğimiz
bir üründe, biz, ulusal politikalarımızı şu ana kadar netleştiremediğimiz
için, yatırımını yapamadığımız için ya da yönetmelik ya da hukuksal
altyapı bakımından altyapısını oluşturamadığımız için, küçücük
bir Belçika'dan, küçücük bir Avusturya'dan, bu işlenmiş kan ürünlerini
milyon dolarlar ödeyerek, maalesef, satın alıyoruz, ithal ediyoruz.
Zaman zaman ithalatta tıkanıklıklar oluyor. Zaman zaman son derece
önemli tedavi aşamalarında, demin söylediğim o bileşenlere ihtiyaç,
mutlaka kullanılmasına ihtiyaç gösteren hastalar ve hasta yakınlarının
feryatlarına tanık oluyoruz.
Zaman zaman gazete
haberleri oluyor. Biliyorsunuz, daha geçenlerde immünglobulin
dediğimiz bazı ilaçların -bir tür plazmadan elde edilen ilacın- Türkiye'de
ithalinin durmasıyla, hastaların çok büyük sıkıntılar yaşadığını
gördük. Bunların bir kısmı doğuştan bu immünglobulinin eksik olduğu
çocuklar veya bir kısmı bağışıklık sisteminin yetmezliğiyle seyreden
bazı hastalıklara yakalanmış olan kişiler veya kök hücre nakli yapılan
çeşitli kan kanserli, lenfomalı hastalar idi.
Bu sıkıntı sanıyorum
şu anda aşıldı, ama, eğer, kendimiz, bir ulusal politika çerçevesinde
bunları üretecek tesisleri kurmaz, kamuda ya da özelde bunun altyapısını
hazırlamaz isek, hâlâ dışarıya bağımlı kalırsak, hem avuç avuç para
ödemeye devam edeceğiz hem çeşitli ticari ya da ekonomik çalkantılarda,
bunların Türkiye'de kullanılmasının mümkün olmadığı dönemleri
tekrar yaşayacağız olarak gözüküyor.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, kan bankacılığı ve transfüzyon tıbbı, Türkiye'de gerçekten
çok ihmal edilmiş bir konudur. Kanı, insandan torbaya doldurulan ve
bazı testleri yapıldıktan sonra hastaya verilen bir meta olarak görüyoruz
hepimiz. Bir bağışçı oluyor, onun koluna kalın bir iğneyle giriş yapılıyor,
ondan sonra vakumlu bir torbaya o boşalıyor -kırmızı bir sıvı- ve
ondan sonra bazı testler yapıyoruz, işte hepatiti var mı, AIDS'i var
mı, şu mu, bu mu, belli virüsleri taşıyor mu, taşımıyor mu ve ondan
sonra, onu, ihtiyacı olan bir insana nakledilen bir meta olarak görüyoruz.
Oysa, kan öyle değil,
bunu deminden beri anlatmaya çalıştım ve bunu meta olarak gören
bir anlayışla zaten sorunun çözümünü ortaya koymak da mümkün değil.
Neler olması gerekli? Ben, Sayın Bakan ve ilgililer buradayken onları
da söylemek istiyorum. Yani, bu kanunun çıkması, Avrupa Birliğiyle
ilgili komisyon kararlarının ya da direktiflerin, bu alanda, Türkiye'nin
bu konusuna uyarlanması yeterli değil. Burada, mutlaka bu konunun
eğitiminin çok ciddi bir şekilde ele alınması gerekiyor.
Ben, bir kere daha, yine,
konuyla ilgili sayın bürokratlara, Sayın Bakanın arkasında oturan
bürokratlara sesleniyorum: Türk Hematoloji Derneği ve -kırkıncı
yılını kutluyor bu sene, Türkiye'nin en önemli derneklerinden bir
tanesidir, başarılara imza atmış derneklerinden bir tanesidir-
söylediğim gibi, kan bankacılığı ve transfüzyon dernekleriyle mutlaka
temasa geçilmesi gerekiyor. İkincisi, bu eğitim sonunda, konunun
uzmanlarının mutlaka yetiştirilmesi gerekiyor.
Çok iyi bir organizasyon
şeması çıkartılması gerekiyor. Türkiye kolay bir ülke değil, bunu
ben kabul ediyorum, Türkiye, coğrafyasıyla kolay bir ülke değil -bunu
siyasi anlamda söylemiyorum, hizmet organizasyonunun planlanması
açısından söylüyorum- zor bir ülke, ama, bunun, bir şekilde, bu alanda
çok iyi organizasyonunun yapılması lazım. Bir de, donör teşvik programlarının
uygulanması gerekiyor. Bütün ülkelerde var bunlar.
Donör teşvik programı…
Yani, şimdi burada çok az kişiyiz, ama, televizyonları başında bizleri
dinleyen çok sayıda yurttaşımız var. Ben şimdi, çok açık yüreklilikle
soruyorum ve konunun uzmanı olarak soruyorum, bir kan hastalıkları
uzmanıyım aynı zamanda: Değerli arkadaşlarım, bir yakınınızın,
bir tanıdığınızın acil ihtiyacı olduğu bir zaman dışında ya da, işte,
Mecliste, Kızılay Haftası dolayısıyla, giriş kapısında Kızılay'ın
açtığı stantlara bir milletvekili ya da bir önemli kişi olarak gitme
dışında, hiç, böyle, içinizden geçip de "ya, ben çok sağlıklı bir
insanım, gideyim bir ünite kan vereyim" diye düşündüğünüz bir
dönem oldu mu? Olmadı.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Oldu.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Çok nadirdir. Çok nadirdir.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
- Altı ayda bir veriyoruz Sayın Başkan.
HALUK KOÇ (Devamla) -
İrfan Bey altı ayda bir veriyormuş, iyi bir donör programı adayı,
ama, çoğunluk olarak baktığınız zaman, toplumumuzda maalesef bu bilinç
yok. Bu bilinç yok, bunu gerçekçi olarak konuşmak zorundayız.
O zaman, donör teşvik
programlarını biz nasıl yapacağız veya bunun eğitimiyle beraber
nasıl yapacağız? Yani, sağlıklı bir insanın belirli bir arayla bir
kan vermesi, ama, o verdiği kanın, verdiği merkezde kullanılma süresinin
bittikten sonra ziyan olmayacağını bilerek vermesini programlamamız
gerekiyor. Onun için, kanın mutlaka, tam kan olarak değil, acil kullanımlar
dışında -hep onu ekliyorum- kanın, kırmızı kanıyla, trombositiyle
ve plazmasıyla veya fraksinasyon tesisi kurulup böyle bir ulusal
çatı oluşturulur ise, kamuda ya da özelde -burada da ayrım yapmıyorum,
nasıl olsa denetimini sağlayacak yönetmelik çizilir- mutlaka o
verilen kanın bütün bölümlerinin ihtiyacı olan bir insanda ya acil
ya da bir ürün elde edilerek, ihtiyaç olduğu zaman da kullanılacağını
bilerek bu donör teşvik programının yapılması gerekir. Böyle bir
program ortaya konulduğunda ve bunun eğitimi yapıldığında, bunun
tanıtımı yapıldığında, birçok, her konuda olduğu gibi, bu alicenap
millet, bu ulvi millet mutlaka bu konuda da üzerine düşeni yapacak
ve bu bağış programlarında donör olarak, mutlaka, Türkiye'nin bütün
kan ihtiyacını ve kan ürünleri ihtiyacını temin edecek kadar organize
olacaktır; buna da inanıyorum.
Tabii, bir de kan bankacılığının
geliştirilmesinin ülke ekonomisindeki rolünü tartışmak lazım. Bunu
demin söyledim, elimde benim net rakamlar yok; belki Bakanlık kayıtlarında
vardır. Çünkü, çeşitli firmalar… Hani değişik şirketler vardır, biliyorsunuz:
Siz ne iş yapıyorsunuz? "İhracat, ithalat, ticaret, turizm, seyahat,
işte, her şey yapar, yola boru döşerim, asfalt yaparım, ithalat yaparım,
ihracat yaparım." Böyle, çok çeşitli işlerle uğraşan firmalar,
bir de bakıyorsunuz ki, günün birinde: "Ben immünglobulin ithal
etmek istiyorum," Ne bileyim, işte, bu pıhtılaşma faktörü eksikliğinde
hemofilili çocuklarda "Ben faktör 8 ithal etmek istiyorum."
diyor, bunun izni için müracaat ediyor. Herhangi bir spesifikasyonu
yok, olayın karşı nesnelliği yok, olayın objektivitesi yok, olayın
uzmanlık alanı yok. Basit bir ticaret boyutuyla yaklaşılıyor ve ondan
sonra serbest ticaret içerisinde siz izin verseniz ayrı, izin vermeseniz
ayrı, ruhsat şeyi ayrı, kontrolü ayrı; bir sürü sıkıntıyla karşı
karşıya kalınıyor. Bütün bunların çok iyi oturtulması ve ulusal ölçekte
kan bankacılığının ve kan fraksinasyonunun, yani, bölümlerinin
ürün hâline getirilmesinin ülke ekonomisindeki rolünün altının
çizilmesi gerekiyor. Bunun için yapılacak 100 milyon dolarlık, 150
milyon dolarlık, bilemiyorum, 200-250 milyon dolarlık yatırım, inanın
ki çok kısa süre içerisinde kendisini finanse edecek bir yatırımdır.
Değerli arkadaşlarım,
kan bankalarının organizasyonuna gelince: Bugünkü hâliyle özel
kan bankacılığı yasal olarak mümkün değildir. Bir zamanlar özel kan
bankacılığı alanında birtakım rezaletler yaşandı Türkiye'de. Bunun
peşinden gelen çağdaş bir yasayla özel kan bankacılığı yasaklanmıştır.
Kan bankacılığı eğitimi ve bu konuda yetişmiş insanlar olmadıkça
ve etkili denetim mekanizmaları kurulmadıkça özel kan bankacılığına
yeniden teşebbüs edilmesi, yine aynı rezaletlerin yaşanmasına
neden olacaktır. Bu konu çok hassas bir konudur. Sayın Bakan veya yetkililer,
umarım, bu son söylediğime de hak vereceklerdir.
Kan bankaları, Kızılay,
eğitim veren devlet hastaneleri ve üniversite hastanelerinde kurulabilmekte.
Bu kurumlardan Kızılayın yönetimi içinde, kendi içinde tartışmalar
yaşanıyor. Kızılay, değişik açılardan zaman zaman çağdaş yönetim
anlayışı veya -üzmek istemiyorum, rencide etmek istemiyorum- konuyla
ilgisi olmayan yöneticilerin değerlendirmesi içerisinde çağdaş
bir kan bankacılığı zaman zaman yapamadığı dönemler olmuştur. Bu
konunun da yine Sağlık Bakanlığımız tarafından çok ciddi bir şekilde
denetlenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
maddelerde söz almamaya çalışacağım, ama, bazı önergeler var. Bu
önergeler çerçevesinde, bilhassa 3'üncü maddede, (c) ve (d) fıkrasında
bazı değişiklikler öngörüyoruz. Bizim de önergelerimiz var. Sanıyorum,
iktidar grubunun da aynı çerçevede önergeleri olacak. Ben, bu katkılara
açık oldukları için, muhalefetin de bu önerilerini kabul ettikleri
için teşekkür ediyorum, çünkü, katkı yapmak istediğimiz bir husus. Buradaki
düzeltmeler, eğer yüce kurul kabul ederse değişiklik önergelerini,
3'üncü maddenin (c) fıkrasında alıcı ve vericinin izlenmesi şartı
var. Burada alıcı ve vericide ortaya çıkacak problemlerin mutlaka
bildirilmesi gerekiyor. Bu şekilde komplikasyonların izlenmesi,
Avrupa Birliği kriterleri içerisinde, o direktifler içerisinde
de yer almakta. Buna "hemovijilans" kavramı adı veriliyor.
Bu konuda bir değişiklik olacak eğer kabul edilirse.
Yine, aynı maddenin
(d) fıkrasında "Yurt dışında veya yurt dışından aynı amaçla ülkeye
gelebilecek plazmanın değerlendirilmesi ancak Bakanlığın izniyle
mümkündür" tabirini koyacağız. Bu değişiklikle hedeflenen,
ülkede bu amaçla sanayi kurabileceklere, ülkede ham madde yetersizliğinde
yurt dışından plazma getirerek ülkede işleme şansını tanımak. Önemli
bir ilave olacak. Ama, dediğim gibi, iyi bir donör programıyla, 70 milyonluk
Türk milleti, kan ve kandan elde edilecek değişik ürünler için ham madde
konusunda Türkiye'de iyi organize edilirse, iyi eğitim verilirse,
iyi programlanırsa bir sıkıntı çıkartmayacak gibi gözüküyor.
Değerli arkadaşlarım,
konuşmamın sonuna geliyorum. Hep konuya bağlı kaldım. Çok üzüldüğüm
bazı tartışmalar oldu, onları emsal vermeden hatırlatmak istiyorum.
Şu meşhur Kanaltürk hikâyesi; Kanaltürk'e 3 milyon dolar verilmiş,
şöyle olmuş, böyle olmuş. Çok "açıktan hibedir" suçlaması
var. Eğer böyle bir şey varsa, çıkın ortaya bunun belgesini koyun. Açıktan
hibe değildir bu. Açıktan hibe değildir. Bir reklam ve promosyon anlaşmasıdır,
üç yıllık süreci vardır. Bilmiyorum, KDV'si filan kesilmiştir, bununla
ilgili şeyler yapılmıştır.
Eğer bu boyutta bakacak
olursak, değerli arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisi -belki
sizler de bilmiyorsunuz- 2006 yılında medya ve tanıtım organizasyonuna
kaç para harcamıştır biliyor musunuz? Ben size rakamı vereyim: Tam
9 trilyon Türk lirası harcamıştır. Değerli arkadaşlarım, yani dinime
küfrederken Müslüman olacaksınız! Bu sözü ben söylemiyorum, bu bir
deyim, atasözü.
Şimdi, Kanal 7'nin kuruluş
organizasyonunu hepimiz biliyoruz. Şu anda bir milletvekili arkadaşımızın
uhdesinde olan özel gazetelerin nasıl yayın yaptığını biliyoruz.
Başlıklarını biliyoruz, yayın politikalarını biliyoruz. Yapmayın!
Yani, bu tür şeylerle demokrasiyi kendinize göre yontma noktasında
böyle çıkıp da… Sayın Kapusuz buradaydı, cevap verecekti bana,
herhâlde aceleyle çıktılar, belki televizyondan dinliyordur, şu anda
gelir ve cevap verir. Sen, bana, 2006'da AKP'nin 9 trilyon para harcadığını
gel burada söyle Sayın Kapusuz, gel burada söyle, ondan sonra Kanal
7'yi anlat bana nasıl organize ettiniz, Star gazetesini anlat nasıl
organize ettiniz?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HALUK KOÇ (Devamla) -
Bitiriyorum.
BAŞKAN - Sayın Koç,
lütfen toparlayınız.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Açık söylüyorum, isim de söylüyorum: Bugün gazetesinin o manşetleri
nasıl organize oluyor, yapısında kim var? Sayın İhsan Arslan'ın Star
gazetesiyle ilişkisi nedir? Bir milletvekili… Sayın İhsan Arslan'ın
oğlunun ilişkisi nedir? Akif Beki ile bu kuruluşlar arasındaki ilişkiler
nelerdir?
Değerli arkadaşlarım,
bu konuya girerseniz, canınız yanar.
BÜLENT BARATALI (İzmir)
- Yüzde 20'den fazla hissesi olamaz.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Biz, gelin, kan bankasıyla ilgili görüşlerimizi ifade edelim ve o
konuda yapıcı davranmaya devam edelim. Bu, Sayın Kapusuz'a verilen
bir cevaptır. Davet ettim ve usulüne uygun konuşuyorum.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
İnternet'te hepsi var.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Usulüne uygun konuşuyorum, gayet net. Siz suçlayacaksınız, hiç, aynada
sizin de manzaranız bu kardeşim denmeyecek. Yani, yapmayın, bu Başbakanın
hastalığı size de bulaştı Özkan Bey. Hiç eleştirilmeyeceksiniz,
hiç eleştirilmeyeceksiniz, hep aynalar karşısında doğruları, kendi
inandığınız doğruların size tekrarlanmasını isteyeceksiniz mütemadiyen.
Yok böyle bir şey! Böyle bir şey yok! Böyle bir şey olmaz! Böyle bir şey
olmaz! Bunları söyleyeceğiz tabii ki.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Biz de söyleyeceğiz.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Evet, ben, bu konudaki düşüncelerimizi ifade ettim. Umarım, Türkiye
için hayırlı olur, ama, eğitim ve organizasyon konusunda bahsettiğimiz
noktalarda, Bakanlığın, bu ulusal politikalar çerçevesinde mutlaka
daha ciddi, kalıcı adımlar atması ve oluşturulacak yönetmeliğin
de demin söylediğim gibi, bu fraksinasyon konusunda Türkiye'nin temel
ihtiyaçlarını ulusal bir politika çerçevesinde sağlayacak bir
organizasyonu sağlamasını diliyorum. Bu konuda tekrar katkımız
gerekirse, elimizden geleni yapmaya hazırız.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına ve şahsım adına saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Koç.
Birleşime on dakika
ara veriyorum sayın milletvekilleri.
Kapanma Saati: 17.54
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87'nci Birleşimi'nin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
1319 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, tasarının tümü
üzerinde şahsı adına söz isteyen Alim Tunç, Uşak Milletvekili.
Buyurun Sayın Tunç.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 1319 sayılı kanun hakkında şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bundan önceki konuşmacıların da belirttiği gibi, bu kanun gerçekten
ülkemizde millî bir meselenin hallini sağlamış olacak. Yıllardır
ülkemizde kan ve kan ürünleriyle ilgili hastalar, hastaneler, hekimler,
sağlık personeli, hasta yakınları sürekli sorunları çözmek için
gayret sarf etmiş, ama, belirli bir düzenleme, belirli bir tertip olmadığı
için de gerçekten hasta yakınları, hastalar ve hekimler zor durumlara
düşmüştür.
Ben yaklaşık dört yıl
Kızılay kan merkezinde çalıştım ve o zamanlarda gördüğüm manzara
şuydu: Bir vatandaş elinde bir kan tüpüyle ve bir reçeteyle kan istasyonlarına,
kan merkezlerine gelir ve ilgili kan grubuyla ilgili kan arardı ve
bulduğu takdirde, tabii ki, şanslıydı ve o tüple gelinen kan yolda
kırılırsa ya da kaybedilirse, tekrar hastadan kan almaya gidilir,
tekrar gelinir ve belki "cross"u tutmaz, tekrar başka kanlara
yönelmeye veya başka istasyonlara gitme zorunluluğu… Bunları
hallettikten sonra "bunlar tutuyor ama, bir kişi getireceksiniz
kan verdireceksiniz" derlerdi, çünkü kana kan çalışması vardı
ve bir insanın hastalıklı olup olmaması önemli değildi. Herhangi
bir taşıyıcılığı var mı yok mu önemli değildi, kan vermeye zorlanıyordu
insanlar ve böyle bir durumdan şimdi, Sayın Sağlık Bakanlığımızın
ve Kızılay Derneğinin gerçekten büyük gayretleriyle çok şeylerin
değiştiğini geçenlerde Eskişehir Kan Merkezine gittiğimizde
gördüm. Yine, Ankara'daki Kan Merkezimize gittiğimizde gördüm. Artık,
hasta yakınları, hastalar, kan aramaya, kan bulmaya, merkezlere gidip
oralarda yerine kan vermeye gitmiyorlar. Her şey elektronik ortamda.
Hangi hastanede, hangi kan gruplarının olduğu artık bir merkezden
görülebiliyor. Vatandaş istediği zaman, hastanede, kan ihtiyacı
olan vatandaşa, hastaya artık, hastane kanı vermiyor. Bütün tetkiklerini
yapmış, "cross"unu yapmış ve hazır vaziyette ilgili kanı -A
grubu, B grubu ya da ilgili grupla ilgili kanı- hastane yönetimi,
hekimler hazır bir vaziyette bulabiliyorlar.
İşte bu anlayış nasıl
kazanıldı değerli arkadaşlar? Bu anlayış, sağlığın tek çatı altında
toplanmasıyla başladı, çünkü, şu anda çıkaracağımız kanunla birlikte
Sağlık Bakanlığı, kan istasyonlarını, kan merkezlerini denetleyen,
bütün özel ya da kamu kurumları tarafından açılabilecek kan merkezlerini
denetleyen bir organ hâline gelecek.
Değerli arkadaşlar,
işte böylelikle vatandaşımıza modern, çağdaş ve hak ettiği şekilde
bir hizmet sunumu gerçekleşecek.
Değerli arkadaşlar,
yine bu Eskişehir ve Ankara kan merkezlerinde, -bunların içinde
Kayseri de var- dört tane kan merkezimizde, son, modern bir şekilde,
birbirindeki stokları görebilecek şekilde, bilgisayar donanımlı
ve bütün -biraz önceki konuşmacı da bahsetti- sadece tam kan olarak
değil, plazması, eritrosit süspansiyonu, trombosit süspansiyonu
ve tam kan olarak bütün depolarda, ilgili birimlerin ne kadar olduğunu,
ne kadar stoklarının olduğunu ve en yakın, biten yerlere nasıl ulaşılabileceğiyle
ilgili gerekli düzenlemeler yapılmış ve böylelikle de modern, çağdaş
bir sistem kurulmuş oldu.
Tabii ki, bunun eksiklerini
de yönetimsel bakımdan, denetimsel bakımdan, bu kanun çıktığı takdirde
de bunların eksiklikleri tamamlanmış olacak ve gerçekten, çağdaş
normlara yaraşır, ülkenin, Türkiye'nin bir kan politikası şeklinde
bu yansımış olacak. İşte, bizim, AK Parti İktidarının en önemli özelliklerinden
birisi de bu, ulusal politikaların, özellikle sağlık alanında -bu,
eczacılıkta oldu, yine kanda oluyor- yine vatandaşlara hizmet sunumunda
olsun, ulusal politikaların yerleşmesini sağlamış oluyoruz, bundan
dolayı da gerçekten onur duyuyoruz.
Değerli arkadaşlar,
bazı örnekler de vermek istiyorum, msela, 2002 yılında toplanan kan
miktarı 1 milyon üniteydi, 2005 yılında bu yaklaşık 1,5 milyon üniteye
yükseldi. Yine, kan merkezleri, (A), (B) tipi kan merkezleri ve kan
istasyonları olmak üzere, 313’ten 365’e yükseldi. Yine, işlenmiş kan
ürünleri, biraz önce söylediğimiz, önceden vatandaşlarımız,
eğer, eritrosit, yani, alyuvarların süspansiyonu, sadece alyuvarlar
isteniyorsa tüm kan veriliyordu, sadece trombosit gerekiyorsa
tüm kan veriliyordu, sadece plazma isteniyorsa tüm kan verilebiliyordu
ve hem ekonomik olarak heba oluyordu kanlarımız hem de bazı hastalıkların
taşınması sağlanabiliyordu. Artık, modern teknolojiyle işlenmiş
kan ürünlerini servis yapabiliyor kan merkezlerimiz. Bununla ilgili
de, yine, oran olarak yüzde 28'den yüzde 65'lere çıkmış durumda şu anda
kan merkezlerimizde. Bundan dolayı da çalışanlara, emeği geçenlere
teşekkür etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
bir konuya daha değinmek istiyorum. Kan uzun uğraşmalar, bilimsel
çalışmalara rağmen, hâlâ kimyasal olarak üretilemeyen ve sadece
kaynağı insan olan bir ürün. O nedenle, bununla ilgili, bütün vatandaşlarımızı,
18-65 yaş arası ve sağlıklı olan herkesi, sadece felaket zamanları
değil, hastalık zamanları değil, sağlıklı zamanlarında kan vermeye
davet ediyorum. Biraz önce Haluk Bey de bu konuda davet etti, gerçekten
çok önemli. Sadece felaket zamanlarında, deprem zamanlarında vatandaşlarımız
kan vermek için sıraya girerler, ama, bir ay sonra, iki ay sonra bunlar
unutulur. Maalesef, bu, bizim toplumumuzda kanayan bir yaradır.
Ben inanıyorum ki, bu düzenlemelerden sonra ve Kızılayın, Sağlık
Bakanlığımızın gerçekten eğitim çalışmaları sonucunda bu değişecek.
Artık, her sağlıklı vatandaşımız, her üniversite öğrencimiz hem bayanıyla
hem erkeğiyle sağlıklı zamanlarında, üç ayda bir, altı ayda bir ya
da yılda bir kan verecekler ve ihtiyacı olan insan ihtiyacı olduğu
zamanda kanını da bulmuş olacak, bu merkezlerimiz bunu temin etmiş
olacak.
Değerli arkadaşlar,
yine, kan transfüzyonu, taşınması veya bir insandan bir insana kan
verilmesiyle aslında kan veren insanlar daha çok sağlığına kavuşmakta,
çünkü, yenilenme durumu söz konusu vücutlarında, kan hücrelerinin
yenilenmesi durumu söz konusu. Ama, bir noktada da, bu kan bağışının
gönüllülük esasına dayanması gerekiyor. Neden mi? Eğer zorla kan
bağışında bulundurursanız veya zorunluluk hâline getirirseniz,
insanların ilaç kullanmaları, bazı mikroorganizmaları vücudunda
bulundurmaları ve bunlara bağlı da bazı hastalıkların taşınmasına
sebep olabilirsiniz. Gönüllü olarak gelen bir kişi, verilen sorulara
doğru cevap verir ve sağlıklı olduğunu bilerek kan verirse de bu
hastalıkların taşınması engellenmiş olur ve kan veren insanlar bir
de şunu kontrol etmiş olacaklardır; yani her alınan kanda, hepatit B
ve C, sifilis ve AIDS gibi hastalıkların rutin olarak bakılması gerekmektedir.
Kan veren insanlar, bu testleri de ücretsiz olarak yaptırmış olacaklardır,
kontrol ettirmiş olacaklardır. Ancak, şunu da belirtmek gerekir ki,
bu testlerle eğer doğru olarak bilgilenme alınmazsa insanlardan,
yüzde 100 bu hastalıklardan alınmış bir kan olduğu…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı
BAŞKAN - Sayın Tunç,
lütfen, toparlayınız.
Buyurun.
ALİM TUNÇ (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Yüzde 100 bu testlerin
doğruluğu kabul edilmeyebilir, çünkü, bazı pencere dönemleri nedeniyle
bu hastalıklarla veya başka hastalıklarla ilgili sonuçlar tutmayabilir;
o nedenle, gönüllülük esası çok önemlidir, bunun için de eğitim çalışmalarına,
bu konuyla ilgili bilgilendirme çalışmalarına ağırlık vermek gerekir.
Bununla ilgili de, tüm sivil toplum kuruluşları, tüm basın kuruluşları
ve tüm kamu kuruluşları görevlidir. Sadece felaket zamanları değil,
tüm yaşam alanlarında kan verilmesi gerekir ki, istendiği zaman
kan bulabilsin. Yani, kan vermek, hayat kurtarmak demektir. O nedenle,
ben, bütün milletvekili arkadaşlarımı ve ekranları başında bizleri
izleyen bütün vatandaşlarımızı, sağlıklı olan bütün vatandaşlarımızı
kan vermeye davet ediyorum ve bu kanunun da ulusumuza, milletimize
ve bütün insanlığa hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tunç.
Tümü üzerinde şahsı
adına söz isteyen, Ankara Milletvekili Remziye Öztoprak.
Buyurun Sayın Öztoprak.
REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kan, Kan Bileşenleri ve
Ürünleri Kanunu Tasarısı'nın geneli üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlarım.
Bu kanunun maddelerinde
kanun açıklanmaktadır. Tasarının tümünde ise, biz bu kanunun amaçlarını
anlatmaktayız. Tasarıda kan ürünleri ve bileşenleri konu olduğuna
göre, kan ve ürünlerinin elde ediliş anından hastada kullanım anına
kadar tüm safhalarını kapsamı içine alan yürürlükteki kanunun
2857 sayılı ve 23 Haziran 1983 tarihli kanun olduğunu biliyoruz. Bu
kanun tasarısı, Avrupa Birliği mevzuatı da dikkate alınarak, Komisyonumuzda
yeniden düzenlenip huzurlarınıza getirilmiştir.
Bilindiği gibi, kan
sağlık alanında hayati önemi haizdir ve yalnızca insandan elde edilir
ve çok kıymetlidir. Yeterli ve güvenli bir şekilde temini gerekir.
Bu konuda yaşanan sorunların çözümü, sistemi yüksek standarda kavuşturmakla
mümkündür. Bu tasarının da hedefi budur. Çünkü, 1983 tarihli kanun
tabii ki ihtiyacı karşılamak için çıkarılmıştır; ama, yeterli olmamıştır.
Hasta yakınlarının
kan bulmak için çektiği sıkıntıların sona erdirilmesi, hastaların
kan bulamaması nedeniyle hayatını kaybetmesi ve bu alandaki boşluklardan
yararlanarak bunu ticari bir meta haline getirmek isteyenlerin
önüne geçilmesi, bu tasarının kabulüyle sağlanacak. Ayrıca, kan
temini ve kullanımı konusunda Avrupa Birliği örneklerine uygun
yüksek standardın sağlanmasıyla, sağlık mensuplarımız da, tedavilerini
yaparken, stresten uzak ve huzurlu çalışacaklardır.
Bu konuda bilimsel
gelişmeleri yakından izleyebilmek ve gerekli bilgi akışını da
sağlamak, yani, bu çalışmaları gelişen bilim ve teknoloji ile paralel
hale getirmek amacıyla Kan, Kan Ürünleri ve Bileşenleri Kurulu
oluşturulmuş ve kan ihtiyacının yeterli ve güvenli bir şekilde temini
ve bu alandaki faaliyetleri ruhsatlandırarak, kamu yararına uygun
şekilde düzenlenmesi, denetlenmesi görevi verilmiştir.
Özel sektörün de bu sınırlar
içinde faaliyet gösterebileceği konusu meşru bir zemine oturtulmuştur.
Kanı temin eden ve kullanan birimler birbirinden ayrılarak, bölge
kan merkezleri, kan bağışı ve transfüzyon merkezlerinin kuruluşu,
bunların kimler tarafından açılıp işletilebileceği, ruhsatlandırma
esasına aykırı hareket edenlerin faaliyetten men, hapis, idari ve
adli para cezalarına çarptırılmaları ve denetlenmeleri ile çağdaş
bir yapılanma hedeflenmektedir.
Ayrıca, yurt dışına
da toplu hâlde izinsiz kan gönderilmesini önleyici tedbirlerle
stratejik önemi de korunmaktadır. Böylece, otorite olarak da Sağlık
Bakanlığı stratejik planları yapan kurum olmaktadır.
Bölge kan merkezleri
ve kan bağışı merkezlerinin, yalnız kamu kurum ve kuruluşları ile
Türkiye Kızılay Derneği tarafından açılıp işletilebileceği hükme
bağlanmış, kan ve kanla ilgili her türlü maddenin ihtiyaç halinde
doğrudan hastaneden vatandaşa verileceği de belirtilmiştir.
Bu kanunun milletimiz
için hayırlı olmasını diler, hepinize saygılarımı sunarım. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Öztoprak.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
KAN VE KAN ÜRÜNLERİ KANUNU TASARISI
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam ve Tanımlar
Amaç ve kapsam
MADDE 1- (1) Bu Kanunun
amacı; kan, kan bileşenleri ve ürünleri ile ilgili usul ve esasları
düzenlemektir.
(2) Bu Kanun; kan, kan
bileşenleri ve ürünleri hizmetlerini yürüten kamu kurum ve kuruluşları
ile bu alanda faaliyette bulunmak üzere Bakanlıkça izin verilmiş
gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerini kapsar.
(3) Kan kök hücresi uygulamaları
bu kanun kapsamı dışındadır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Neşşar, Denizli
Milletvekili.
Buyurun Sayın Neşşar.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan Kan, Kan Bileşenleri ve Ürünleri
Kanunu Tasarısı ile ilgili Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına
görüşlerimi bildirmek üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu kanun hepimizin
onay verdiği, çıkmasını istediği iyi bir kanun. Dolayısıyla, destekliyoruz
ve memleketimiz için de yararlı olacağını düşünüyoruz sağlık hizmetlerimiz
açısından.
Ben, burada, kısaca…
Sevgili Haluk Hoca, bir kan hastalıkları uzmanı olarak bilgi verdi.
Alim arkadaşımız, kan merkezinde yıllarca çalışmış bir meslektaşımız
olarak konuştu. Ben de, bir parça, yıllarca kan içinde mücadele etmiş
bir cerrah ve on sekiz kez de kan vermiş bir arkadaşınız olarak birkaç
şey söylemek istiyorum.
Kanın önemini bir cerrah
kadar kimse bilemez. Özellikle benim gibi hayatı taşrada hastalarla
bir başına geçmiş bir insansa, onun değerini, herhâlde, benim kadar
da, çok fazla meslektaşın da bileceğini zannetmiyorum.
Tabii, kanla geçen
hastalıklardan da söz edeceğiz. Oradan, ilk kez, birkaç tane, benim
yaşıma geldiği zaman, öğretim üyesi takımı, genellikle hikâyelerini
anlatmaya başlar. Biz de, bu beş dakikalık konuşmamızı belki biraz
renklendirir diye, hem örneklemek hem de, belki de biraz, dediğim gibi,
renklendirmek için konuşmak istiyorum.
İlk kan verdiğim hastamız,
maalesef, kanla bulaşan bir sarılık hastası bir hemşire arkadaşımızdı.
Çok ağır seyreden bir sarılık hastalığıydı ve maalesef kurtaramadık,
yirmi beş şişe kanı hep beraber toplamamıza rağmen. Onun dışında,
kurtardığımız hastalarımız oldu. 4 tanesinin de bizzat, kanım kolunda
giderken, ameliyatını yaparak hayata dönmelerine yardımcı oldum
zannediyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
istediğiniz kadar başarılı, düzgün bir yasa çıkartın, istediğiniz
kadar da güzel bir organizasyon oluşturun, eğer kan vermiyorsanız,
yani kan donörlüğü müessesesi yeterince çalışmıyorsa hastalara
kan bulamazsınız. Günün birinde ihtiyaç sahibi siz de olabilirsiniz.
Ben, bu örneği değişik vesilelerle, değişik açılardan vurgulamışımdır.
Sağlık sistemi bir bütündür ve ülkenin tamamını, bütününü kapsar.
Yani, günün birinde en çok paraya sahip olan insanlar, en lüks yerlerde
yaşayan insanlar, yoksulların olduğu bir kesimde bir rahatsızlık
geçirip, çaresizlik içinde ölebilirler. Buna paralel olarak da yine
çok varsıl ve her şeye ulaşabileceğini
zanneden insanlar, günün birinde bir şişe kan yüzünden hayatlarını
kaybedebilirler. Bunların örnekleri vardır. Onun için, bir kan organizasyonu
peşinde gidiyorsak, ülkenin kan ihtiyacını sağlamak için daha etkin,
verimli bir yasa çıkarmaya çalışıyorsak, bunun yanında hep birlikte
kan vermeyi de bir alışkanlık hâline getirmemiz gerekiyor. Hiçbir
zararı yoktur. Benimki kadar herkes verdiği kanın kime gittiğini
bilemeyebilir. Bankaya verirsiniz, sistem onu değerlendirir.
Ben, tesadüf, on sekizinin de kime gittiğini bilmişimdir. Bir parça
da Anadolu'nun dar şartlarında, kendi vücudumun bir organını hastalarıma
yardımcı olmak için seferber etmişimdir. Bu da övünçle dile getirdiğim,
burada, bir anım olarak ifade ediyorum.
Dolayısıyla, hepimizin
üstüne düşen bu kan bağışını, biraz daha genişletirsek, son zamanlarda
Meclis Başkan Vekilimiz sevgili Ali Dinçer'in de yaşadığı ve arkasından
gündeme getirdiği üzere organ bağışına da genişletirsek, çok yararlı,
çok hayırlı işler yapmış olabileceğimizi düşünüyorum. Bu, Parlamentoya
kadar gelmiş, memleketin seçilmiş 550 kişisinden birisi olmuş olmanın,
bence, üstüne konabilecek güzel taçlardan bir tanesidir. Onu da
öneriyorum. Şerefle yirmi küsur senedir taşıyorum. Sizin de bir tane
bu organ ve doku bağış belgesi edinmenizi ve arkasında "tamamı"
kısmını çarpıyla işaretlemenizi öneriyorum. Ben bunu şerefle taşıyorum.
Bu düşüncelerle… Biraz
da duygusal bir konuşma oldu, hepinizden bu nedenle de beni bağışlamanızı
diliyorum. Bu düşüncelerle, bu kanunun yararlı olmasını, memleketimiz
için hayırlı olmasını diliyor, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Neşşar.
Başka söz talebi yok,
ancak madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1319 sıra sayılı yasanın 1. maddesinin 1. bendinin sonuna gelmek üzere aşağıdaki ifadenin
eklenmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Mehmet Neşşar |
Ali Rıza Gülçiçek |
|
Malatya |
Denizli |
İstanbul |
|
|
Bülent Baratalı |
Türkân Miçooğulları |
|
|
İzmir |
İzmir |
|
İlave metin:
Bu esaslar içerisinde
sürekli kan veren donörlerin hastahane hizmetlerinden öncelikli
yararlanması ile ilgili esasları da belirler.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Sayın Başkanım,
esas itibarıyla, bu, yönetmelikle yapılabileceğinden katılmıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Aynı gerekçeyle katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
Kan vericileri onore
etmek amacıyla.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
Tanımlar
MADDE 2- (1) Bu Kanunda
geçen;
a) Aferez: Elde edilmek
istenen kan bileşenlerinin özel bir cihaz kullanılarak ayrıştırılmasını,
b) Bakan: Sağlık Bakanını,
c) Bakanlık: Sağlık
Bakanlığını,
ç) Bölge kan merkezi:
Bakanlığın belirleyeceği bölgelerde kurulan, kendi bölgesindeki
kan bağış ve transfüzyon merkezleri ile işbirliği içinde çalışan,
sorumlu olduğu bölgenin kan ihtiyacını karşılayacak kapasitede
olan, kan bankacılığı ile ilgili bütün iş ve işlemlerin yapılabildiği
en kapsamlı birimi,
d) Hizmet birimi:
Transfüzyon merkezi, kan bağışı merkezi ve bölge kan merkezini,
e) Kan bağışçısı (donör):
Tam kan veya bileşenlerini veren kişiyi,
f) Kan bağışı (donasyon):
Tam kan veya kan bileşenleri verme işlemini,
g) Kan bağışı merkezi:
Bağışçıdan kan alan, işleyiş yönünden bölge kan merkezine bağlı olarak
çalışan birimi,
ğ) Kan bileşenleri:
Doğrudan, aferez veya diğer yöntemlerle tam kandan elde edilen eritrosit,
trombosit, granülosit suspansiyonları gibi hücresel kan bileşenleri
ile plazmayı,
h) Kan ürünleri: Kandan
elde edilen kan bileşenleri ve plazma ürünlerini,
ı) Plazma ürünleri:
İnsan plazmasının işlenmesi suretiyle elde edilen tedavi maksatlı bütün ürünleri,
i) Plazma ürünleri
üretim tesisi: Taze donmuş plazmadan, tedavi amacıyla ihtiyaç duyulan
proteinlerin ayrıştırılarak kullanılabilir hale getirildiği
millî ve milletlerarası standartlara uygun olarak üretim yapan tesisi,
j) Tam kan: Kan bağışçısından
transfüzyon için veya işlenerek yeni ürünler elde etmek üzere alınan
ve uygun bir antikoagülan madde ile karıştırılmış ve hiçbir ayrım
işlemine tâbi tutulmamış insan kanını,
k) Transfüzyon: Sağlık
sorunu sebebiyle ihtiyacı olan hastaya tam kan ya da kan bileşeni
naklini,
l) Transfüzyon merkezi:
Acil durumlar dışında kan bağışçısından kan alma yetkisi olmayan,
temin edilen kanı veya bileşenini transfüzyon için çapraz karşılaştırma
ve gerek duyulan diğer testleri yaparak hastalara kullanılması
amacıyla hazırlayan birimi,
ifade eder.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Türkân Miçooğulları, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Miçooğulları.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TÜRKÂN
MİÇOOĞULLARI (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kan
ve kan ürünleriyle ilgili kanun tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
sağlık, insan yaşamını belirleyen bir unsurdur. Herkes yaşamak ister,
ama yaşamanın anlamı, sağlıklı yaşamaktır. Sağlıklı yaşamaya çalışırken
karşılaştığımız sağlık sorunlarının içerisinde öyle şeylerle
yüz yüze geliriz ki, birçok kişi, yaşamında, sağlıklı hale gelebilmek
için kan almak zorunda kalmıştır. Örneğin, bir trafik kazası sonucunda
birçok kişinin kan ihtiyacı olur, bir ameliyat sırasında kana ihtiyaç
vardır.
Tabii, insanın yaşamını
devam ettirebilmesi için de, her yönden sağlıklı görünse de, eğer
kansızsa sağlıklı bir yaşam sürdürmesi mümkün değildir. Kana ihtiyaç
duyan hastalar arasında, ülkemizde, 125 bin gibi rakamlarla ifade
edilebilen talasemili, orak hücreli, lösemili hastalar bulunmaktadır.
Bunlara yılda 2.500 dolayında hasta eklenmektedir. Geçen yıl
800-900 gibi rakamlara varan sayıda hasta kaybı olmuştur, ölüm olmuştur.
İzmir'de, Lösemililer Derneğinin bize verdiği rakamlara göre,
193 çocuk hayatını kaybetmiştir.
Yani, bütün bu gerçekler
bize göstermektedir ki, eğer sağlıklı donör bulunursa, eğer kan
transfüzyonu sağlıklı yapılırsa, kan ürünlerine sağlıklı kavuşulur,
kan ürünleri gerekli hastalara sağlıklı iletilebilirse birçok
hastanın ölümle yüz yüze gelmesi engellenecektir.
Bu kanunun 2'nci maddesindeki
"Tanımlar" bölümünde, bizim özellikle dikkatimizi çeken
(l) kısmındaki "Transfüzyon merkezi" tanımıdır. "Transfüzyon
merkezi" tanımında "Acil durumlar dışında kan bağışçısından
kan alma yetkisi olmayan, temin edilen kanı veya bileşeni transfüzyon
için çapraz karşılaştırma ve gerek duyulan diğer testleri yaparak
hastalara kullanılması amacıyla hazırlayan birimi ifade
eder." diyor. Buradaki "Acil durumlar dışında kan alma yetkisi
olmayan" tanımına özellikle Sayın Bakanın dikkatini çekmek istiyorum.
Çünkü, kan temini, hastaya kan verilmesi, sadece kan almakla yetmiyor,
o kanın testlerinin doğru yapılması, hastayı iyileştireyim derken
başka bir hastalıkla yüz yüze bırakmamak için, sağlıklı kanın hastaya
verilmesi gerekmektedir.
Çoğu zaman hastanelerde
hepimiz karşılaşmışızdır. Hasta sahibi, bir telaşla, hastasına
bir şey yapabilmek için kan bulmaya çalışır. Gerçi, yıllardır dünyada
teknolojinin ve bilimin gelişmesi -biraz önce, burada, doktor
olan Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşıma yakıştıramadığım bir
ifadeyle, bunu Adalet ve Kalkınma Partisine mal etmiş olmasından
rahatsızlık duysam da- kan ürünleri, kan bankaları, hastanelerde
sağlıklı kana ulaşım, hastalara kanın sağlıklı verilmesi, tamamen,
buradan kendilerine teşekkür ettiğim doktorlarımızın, hematologlarımızın,
kan bankalarında çalışan görevlilerimizin, bilim adamlarımızın
eseridir. Bunu, hiçbir hükûmetin kendisine mal etmesi söz konusu değildir.
Hiç kimse kan üzerinden siyaset, sağlık üzerinden siyaset yapmamalıdır.
Bu nedenlerle, alınan
kanın hastaya sağlıklı verilmesinin yolu kanın doğru tahlil edilmesinden
geçmektedir. Bu maddeyle, "Transfüzyon merkezi" tanımıyla
özel yerlerde de kan vermenin dışında donörden kan alımı yapılması
gündeme getirilmektedir. Donörden kan alımıyla bitmiyor iş, o kanın
doğru tahlil edilmesi gerekiyor. Hepimiz biliyoruz, laboratuvarlarda
değişik testler uygulanarak sonuçlar alınmakta. Bunların çok doğru
olanları var, bunların ucuz ama daha sağlıksız sonuçlar verenleri
var.
Bu "Transfüzyon
merkezi" tanımı, özel hastanelerde, acaba, kâr kaygısıyla bazı
ucuz testlerin kullanılmasına ve bu nedenle, örneğin, HIV testlerinin
ucuz olarak kullanılması sonucu kan vererek hastayı iyileştirelim
derken hastaların ileride daha büyük sorunlarla karşılaşmasına
neden olur mu diye bir kaygım var. Bunu, herhangi bir önerge vererek
bu maddede değiştirilmesini değil, Sayın Bakanlıktan yönetmelikler
yapılırken bu konuya çok dikkat edilmesi gerektiğini söylemekle
yetinmeyi uygun bulduk Grup olarak. Onun için, bu noktadaki endişelerimizi
dile getiriyorum.
Bunun dışında, elbette
ki, donör sayısını artırmak için hem eğitim verilmesi hem halkımızın
özendirilmesi gerekmektedir. Hepimiz, kendi ihtiyacımız olduğu
zaman… (Gürültüler)
Arkadaşlar, bir gün
sizin de kana ihtiyacınız olabilir.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
- Herkes dinlemek zorunda mı?
TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI
(Devamla) - Hepimiz, ihtiyacımız olduğu zaman hastanelerde büyük
bir telaşla kan ararız ve her zaman deriz ki, evet, bu çok önemli, mutlaka
kan vermeliyiz, ondan sonra da unutur gideriz.
Özellikle donörlerin
özendirilmesi, donör çoğalmasını sağlayacak birtakım önlemlerin
yönetmeliklerle alınması gerekmektedir.
Bu yasa bir devrim olmasa
da, daha önceki yasadan çok farklı nitelikler taşımasa da, yine de
gelişen çağımızda bilim ve teknolojiye uygun uygulamaları getireceği
için Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun da desteğini almaktadır ve
kan sorunuyla karşılaşan, kan hastalığı olan tüm yurttaşlarımıza
iyilikler getirmesini diliyorum.
Sayın Bakanım, buradan
bir de size İzmirlilerin selamını söylüyorum. İzmir, sağlık ocaklarıyla
bütünleşmiş, sağlık sorununu sağlık ocakları yoluyla çözmeye alışmış,
tüm eksik uygulamalarına rağmen bu sağlık ocaklarından çok memnun
olan bir kenttir. Şimdi, getirmeye çalıştığınız aile hekimliği uygulamasından
İzmirliler çok rahatsız. Bu uygulamaya geçilirken İzmir'deki birtakım
doktor arkadaşlarımıza, birtakım sağlık görevlisi arkadaşlarımıza
değişik baskıların yapıldığından da söz edilmekte. İzmir'deki sağlık
ocakları, biraz önce buradan "icraatın içinden" gibi bir konuşma
yapan Adalet ve Kalkınma Partili milletvekilimin de dediği gibi,
yeterince olmasa da çok iyi noktalara getirilmiş, en iyi görevleri
yapan yerlerdi. İzmir'deki iki yüz kırk sekiz sağlık ocağının büyük
bir çoğunluğunu şahıslar ve belediyeler bağışlar şeklinde İzmirlilere
kazandırmış ve yapılan araştırmaya göre, sağlık ocaklarına dokuz
milyon müracaat olmuş. Yani, bu demektir ki, her bir İzmirli yılda 3
veya 4 kez sağlık ocağına gitmiş, sağlık sorunlarını bu sağlık ocakları
kanalıyla çözmüş. Ayrıca, sağlık ocakları, ana ve çocuk sağlığı konusunda
da koruyucu hekimlik görevini son derece iyi bir şekilde yerine
getirmiş.
Şimdi, başka bölgelerde,
pilot bölgelerde yapılan uygulamadan alınan sonuçlar ortada değilken,
sonucun doğru olup olmayacağı belli değilken, İzmir'deki bu güzel
uygulamanın yerine böyle birdenbire aile hekimliği uygulamasının
getirilmiş olmasına tüm İzmirliler tepki duymakta ve bu uygulama
konusundaki görüşünüzü bir daha gözden geçirmenizi beklemektedirler.
Bu duygu ve düşüncelerle,
bu yasanın kan ve kan sorunlarıyla ilgili sağlık sorunları yaşayan
tüm hastalarımıza iyilikler getirmesini diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Miçooğulları.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Genel Esaslar, Kan, Kan Bileşenleri ve
Ürünleri Kurulu
Genel esaslar
MADDE 3- (1) Kan, kan
bileşenleri ve ürünleri ile ilgili genel esaslar şunlardır:
a) Bu Kanun kapsamındaki hizmetlerin planlanması, yürütülmesi
ve denetlenmesi hususlarında, Bakanlık münhasıran yetkili ve sorumludur.
b) Kan, kan bileşenleri
ve ürünlerinin temininde karşılıksız ve gönüllü bağış esastır. Ancak
malî karşılık anlamına gelmeyecek şekilde kan bağışçısını teşvik
edici uygulamalar müstesnadır.
c) Kan, kan bileşenleri
ve ürünlerinin alınmasında ve verilmesinde bağışçı ve alıcının
sağlığının tehlikeye düşürülmemesi, tıbbî risklere karşı korunması,
transfüzyonun güvenle yapılması ve transfüzyon sonrası bağışçı ve
alıcının izlenmesi şarttır. Kan, kan bileşenleri ve ürünlerinin
alınması, kaydı, analizi, işlenmesi, depolanması, kullanılır hale
getirilmesi, dağıtım ve kullanımını ilgilendiren kan bağışı,
kan bağışçısı, hazırlayan kuruluş, kullanım yeri ve alıcı ile ilgili
bütün verilerin yazılı veya elektronik ortamda kaydedilmesi ve
otuz yıl süreyle saklanması zorunludur. Kan istek formu ve bağışçı
sorgulama formlarının asılları ile kan bağışçısından alınan kan örneklerinin
şahit numuneleri bir yıldan az olmamak üzere Bakanlıkça belirlenecek
süreyle saklanır.
ç) Kan, kan bileşenleri
ve ürünlerinin alınması veya transfüzyonu hekimin sorumluluğu ve
denetimi altında yapılır.
d) Yurt içinde toplanan
plazmanın ürün üretimi amacıyla yurt içinde ve yurt dışında değerlendirilmesi
ancak Bakanlığın izni ile mümkündür.
e) Hizmet birimi açan
ve işletenlerin bu Kanun kapsamındaki faaliyetlerini ulusal ve
uluslararası kalite güvence programları çerçevesinde yürütmeleri
zorunludur.
f) Kan, kan bileşenleri
ve ürünleri hizmetini yürütenler bağışçıya ilişkin kişisel bilgileri
korumak, üçüncü kişilere vermemek, basına açıklamamak ile yükümlüdürler.
Bu bilgiler ancak Bakanlığa verilir.
g) Olağanüstü haller
ile sıkıyönetim, seferberlik ve savaş halinde lüzumlu olacak kan
ve kan ürünleri ve bunlar için gerekli
malzemenin temini ve ülke çapında stoklanmasını bölge kan merkezleri
Bakanlığın planlaması çerçevesinde organize eder.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi? Yok.
Ancak, iki adet önerge
vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına
göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1319 sıra sayılı Kan, Kan Bileşenleri ve Ürünleri Kanunu Tasarısının
3 üncü maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) ve (d) bentlerinin
aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Haluk Koç |
Mehmet Neşşar |
Türkân Miçooğulları |
|
Samsun |
Denizli |
İzmir |
|
Özlem Çerçioğlu |
Tuncay Ercenk |
Ali Rıza Gülçiçek |
|
Aydın |
Antalya |
İstanbul |
"c) Kan, kan bileşenleri
ve ürünlerinin alınmasında ve verilmesinde bağışçı ve alıcının
sağlığının tehlikeye düşürülmemesi, tıbbî risklere karşı korunması,
transfüzyonun güvenle yapılması ve transfüzyon sonrası bağışçı ve
alıcının izlenmesi şarttır. Alıcı ve vericide ortaya çıkabilecek
komplikasyonların bildirilmesi zorunludur. Kan, kan bileşenleri
ve ürünlerinin alınması, kaydı, analizi, işlenmesi, depolanması,
kullanılır hale getirilmesi, dağıtım ve kullanımını ilgilendiren
kan bağışı, kan bağışçısı, hazırlayan kuruluş, kullanım yeri ve
alıcı ile ilgili bütün verilerin yazılı veya elektronik ortamda
kaydedilmesi ve otuz yıl süreyle saklanması zorunludur. Kan istek
formu ve bağışçı sorgulama formlarının asılları ile kan bağışçısından
alınan kan örneklerinin şahit numuneleri bir yıldan az olmamak üzere
Bakanlıkça belirlenecek süreyle saklanır.
d) Yurt içinde toplanan
plazmanın ürün üretimi amacıyla yurt içinde ve yurt dışında değerlendirilmesi
ancak Bakanlığın izni ile mümkündür. Ürün üretimi amacıyla yurt dışından
plazma getirilmesi de Bakanlığın iznine tabidir."
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1319 sıra sayılı Kan, Kan Bileşenleri ve Ürünleri Kanunu Tasarısının
"İkinci Bölüm" başlığının "Genel Esaslar, Kan ve Kan Ürünleri
Kurulu" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Haluk Koç |
Mehmet Neşşar |
Ali Rıza Gülçiçek |
|
Samsun |
Denizli |
İstanbul |
|
Erdoğan Kaplan |
Hüseyin Ekmekcioğlu |
|
|
Tekirdağ |
Antalya |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Uygun görüşle takdirde
bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Önergeye katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kurulun adı "Kan
ve Kan Ürünleri Kurulu" olarak belirlenmiş olduğundan bölüm
başlığı da buna uygun hale getirilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1319 sıra sayılı Kan, Kan Bileşenleri ve Ürünleri Kanunu Tasarısının
3'üncü maddesinin (1) numaralı fıkrasının ( c
) ve ( d ) bentlerinin aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve teklif
ederiz.
Haluk
Koç (Samsun) ve arkadaşları
"c)
Kan, kan bileşenleri ve ürünlerinin alınmasında ve verilmesinde
bağışçı ve alıcının sağlığının tehlikeye düşürülmemesi, tıbbî
risklere karşı korunması, transfüzyonun güvenle yapılması ve tranfüzyon
sonrası bağışçı ve alıcının izlenmesi şarttır. Alıcı ve vericide
ortaya çıkabilecek komplikasyonların bildirilmesi zorunludur.
Kan, kan bileşenleri ve ürünlerinin alınması, kaydı, analizi, işlenmesi,
depolanması, kullanılır hale getirilmesi, dağıtım ve kullanımını
ilgilendiren kan bağışı, kan bağışçısı, hazırlayan kuruluş, kullanım
yeri ve alıcı ile ilgili bütün verilerin yazılı veya elektronik ortamda
kaydedilmesi ve otuz yıl süreyle saklanması zorunludur. Kan istek
formu ve bağışçı sorgulama formlarının asılları ile kan bağışçısından
alınan kan örneklerinin şahit numuneleri bir yıldan az olmamak üzere
Bakanlıkça belirlenecek süreyle saklanır.
d) Yurt içinde toplanan
plazmanın ürün üretimi amacıyla yurt içinde ve yurt dışında değerlendirilmesi
ancak Bakanlığın izni ile mümkündür. Ürün üretimi amacıyla yurt dışından
plazma getirilmesi de Bakanlığın iznine tabidir."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Olumlu görüşle takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Önergeye katılıyoruz Değerli Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Avrupa Birliği kriterlerinin
yerine getirilebilmesi için alıcı ve vericide ortaya çıkabilecek
komplikasyonların bildirilmesi zorunluluğu öngörülmektedir.
Maddenin (d) bendinin
mevcut şeklinde, yurt içinde toplanan plazmanın ürün üretimi amacıyla
yurt içinde veya yurt dışında değerlendirilmesi Bakanlığın iznine
bağlanmıştır. Ancak kurulan bir plazma işleme tesisinin verimli
kullanılması için belirli miktarda plazma işlemesi gerekmektedir.
Yurt içinde toplanan plazma yetersiz olduğunda tesisin kapasitesinin
kullanılabilmesi için yurt dışından da plazma getirilmesi gerekebilecektir.
Nitekim bu tür tesisler dünyada uluslararası plazma kaynağı temini
ile işletilebilmektedir. Dolayısıyla Bakanlığın izniyle, ihtiyaç
halinde ürün üretimi için yurt dışından da plazma temini ve bu amaçla
yurt içine getirilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önergeler
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4'üncü maddeyi okutuyorum:
Kan ve Kan Ürünleri Kurulu
MADDE 4- (1) Bakanlığın;
kan, kan bileşenleri ve ürünleri konusunda yapacağı çalışmalarda
gerekebilecek bilimsel desteği sağlamak üzere Bakanlık ilgili
birim amiri başkanlığında kan, kan ürünleri ve kan bankacılığı konusunda
yaptığı çalışmalarla alanında temayüz etmiş uzman hekimler veya
bu konularda lisansüstü eğitim yapmış kişiler arasından Bakan tarafından
seçilen yedi üyeden oluşan Kan ve Kan Ürünleri Kurulu oluşturulur.
(2) Kan ve Kan Ürünleri
Kurulu üyelerinin görev süresi iki yıldır. Görev süresi sona eren
üye tekrar seçilebilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5'inci maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Kan Temini ve Kullanımı Hizmet Birimleri
Hizmet birimleri,
hizmet birimi açmaya yetkili kişiler
MADDE 5- (1) Kanın temini
ve kullanımı için transfüzyon merkezleri, kan bağışı merkezleri ve
bölge kan merkezleri kurulur.
(2) Bu Kanun kapsamındaki
hizmet birimlerinden;
a) Bölge kan merkezi
ve kan bağışı merkezini; kamu kurum ve kuruluşları ile Türkiye Kızılay
Derneği,
b) Transfüzyon merkezini;
bu fıkranın (a) bendinde sayılanların yanı sıra, bünyesinde acil
müdahale şartlarını taşıyan özel sağlık kuruluşlarında olmak kaydıyla
gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişileri,
c) Plazma ürünleri
üretim tesisini; kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek kişiler ve
özel hukuk tüzel kişileri,
açıp, işletebilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6'ncı maddeyi okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Ruhsat, Denetim ve Cezaî Hükümler
Ruhsat alma zorunluluğu,
denetim ve cezaî hükümler
MADDE 6- (1) Bu Kanun
kapsamında faaliyet gösterecek olan gerçek ve tüzel kişiler, faaliyetlerine
başlamadan önce, Bakanlıktan veya Bakanlığın yetkilendirmesi halinde
valiliklerden ruhsat almak ve ruhsata tâbi her faaliyet için ayrı ayrı
hesap ve kayıt tutmak zorundadırlar.
Gerçek ve tüzel kişiler,
Bakanlık tarafından belirlenen ruhsat alma, ruhsat tadili, ruhsat
sureti çıkartma ve yıllık ruhsat bedellerini Maliye Bakanlığınca
belirlenecek muhasebe birimine ödemek zorundadırlar.
(2) Bakanlık, hizmet
birimlerinin her türlü faaliyetini denetler veya denetlettirir.
Ruhsat sahibi kişiler; tesislerini, yasal defter ve kayıtlarını
Bakanlık denetimine hazır ve açık bulundurmak ve Bakanlığın ihtiyaç
duyacağı her türlü bilgi ve belgeyi
zamanında Bakanlığa vermek zorundadırlar.
(3) Ruhsat alınmış olması
bu Kanun ve diğer mevzuatın gereklerinin yerine getirilmesi mecburiyetini
ortadan kaldırmaz. Bu Kanun kapsamındaki hizmet birimleri, standartlar
ve çalışma usul ve esasları ile ilgili olarak Bakanlıkça sonradan
yapılacak düzenlemelere de uymak zorundadırlar.
(4) Yapılan denetimler
sonucunda tespit edilen eksikliklerin giderilmesi veya gerekli
tedbirlerin alınması, işin mahiyetine göre süre verilerek veya
derhal istenilir. Bakanlık, hizmetin gereği olarak giderilmesi
lüzumlu eksikliklerin giderilmediği durumlarda gerekiyorsa
masrafları ilgilisinden alınmak kaydıyla gereken tedbirleri
re'sen alır. Bu sürede eksikliğin giderilmesi Bakanlığın yaptırım
uygulama yetkisini ortadan kaldırmaz.
(5) Ruhsat şartlarını
faaliyetleri sırasında yitirmiş olanların ruhsatları Bakanlıkça
geri alınır.
(6) Ruhsat almadan veya
mevcut ruhsatı kapsamı dışında faaliyet gösterenler ile bu Kanunun
3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde saklanması zorunlu
tutulan belge ve örnekleri saklamadığı tespit edilenlere ilgili
valilikçe faaliyetten men edilerek onbin Türk Lirası idarî para cezası
uygulanır.
(7) Yapılan denetimlerde;
a) İstenilen bilgileri
zamanında vermeyenlere Bakanlıkça veya ilgili valilikçe bin
Türk Lirası idarî para cezası uygulanır. Aynı fiilin tekrarı halinde
beşbin Türk Lirası idarî para cezası verilir.
b) Uygun nitelikte
personel çalıştırmadığı tespit edilenlere Bakanlıkça veya ilgili
valilikçe beşbin Türk Lirası idarî para cezası uygulanır.
(8) Bu Kanun kapsamındaki
hizmetlerde kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokacak
biçimde faaliyet gösterenler, derhal faaliyetten men edilerek bir
yıldan beş yıla kadar hapis ve binbeşyüz güne kadar adlî para cezası
ile cezalandırılır. Bu kişilere beş yıl süreyle ruhsat verilmez.
Ayrıca teknik ve tıbbi şartları haiz olmadığı tespit edilen kan ve
kan ürünlerinin müsaderesine hükmolunur.
(9) Ruhsatı geri alınan
veya faaliyetten men edilen bölge kan merkezleri ile kan bağış merkezlerine
ihtiyaç halinde el konularak Bakanlıkça gerekli tedbirler alınmak
suretiyle işletilir.
(10) Kan yolu ile bulaşan
bir hastalığı veya böyle bir hastalık taşıma riski olduğunu bilip,
bu durumu saklayarak kan verenlere bir yıldan üç yıla kadar hapis
ve beşyüz gün adlî para cezası verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz talebi yok; ancak, bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1319
sıra sayılı Kan, Kan Bileşenleri ve Ürünleri Kanunu Tasarısının
6 ncı maddesinin altıncı fıkrası ile yedinci fıkrasının (a) ve (b)
bentlerindeki "Türk Lirası" ibarelerinin "Yeni Türk
Lirası" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
İrfan Gündüz |
Abdulbaki Türkoğlu |
Abdullah Erdem Cantimur |
|
İstanbul |
Elâzığ |
Kütahya |
|
Taner Yıldız |
Ergün Dağcıoğlu |
|
|
Kayseri |
Tokat |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Sayın Başkanım,
teknik bir düzenlemedir, olumlu görüşle takdire bırakıyorum.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz Değerli Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Henüz "Türk Lirası"
ibaresi yasal olarak yürürlüğe girmemiştir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
7'nci maddeyi okutuyorum:
BEŞİNCİ BÖLÜM
Çeşitli Hükümler
Yönetmelik
MADDE 7- (1) Bu Kanunda
kurulması öngörülen transfüzyon merkezi, kan bağışı merkezi ve
bölge kan merkezlerinin kurulması, cihaz, malzeme ve personel standartlarının
belirlenmesi, birbirleriyle olan ilişkileri ile çalışma usul ve
esaslarının tespiti, uygulayacakları kalite güvence programlarına
dair usul ve esaslar, ruhsat alınması ve yenilenmesi ile bedelleri,
ruhsatın süresi ve iptaline ilişkin usul ve esaslar ile Kan, Kan Bileşenleri
ve Ürünleri Kurulunun çalışma usul ve esasları Bakanlık tarafından
çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - Söz talebi?
Yok.
Madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1319 sıra sayılı Kan, Kan Bileşenleri ve Ürünleri Kanunu Tasarısının
7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Haluk Koç |
Türkân Miçooğulları |
Hüseyin Ekmekcioğlu |
|
Samsun |
İzmir |
Antalya |
|
Nuri Çilingir |
Mehmet Neşşar |
|
|
Manisa |
Denizli |
|
"Madde 7- (1) Bu
Kanunda kurulması öngörülen transfüzyon merkezi, kan bağışı merkezi
ve bölge kan merkezlerinin kurulması, cihaz, malzeme ve personel
standartlarının belirlenmesi, birbirleriyle olan ilişkileri ile
çalışma usul ve esaslarının tespiti, uygulayacakları kalite güvence
programlarına dair usul ve esaslar, ruhsat alınması ile bedelleri
ve iptaline ilişkin usul ve esaslar, plazma ürünleri üretim tesisinin
kurulma ve işletilme esasları ile sair hususlar, Kan ve Kan Ürünleri
Kurulunun çalışma usul ve esasları Bakanlık tarafından çıkarılacak
yönetmelikle belirlenir."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Olumlu görüşle
takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz Değerli Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Plazma ürünleri
üretim tesisinin kurulma ve işletilme esaslarının da yönetmelikle
düzenlenmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
8'inci maddeyi okutuyorum:
Yürürlükten kaldırılan
hükümler
MADDE 8- (1) 23/6/1983
tarihli ve 2857 sayılı Kan ve Kan Ürünleri Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1'i okutuyorum:
Yönetmeliğin yürürlüğe
konulması ve mevcut birimlerin ruhsatlandırılması
GEÇİCİ MADDE 1- (1)
Bu Kanunda öngörülen yönetmelik, altı ay içinde Bakanlıkça yürürlüğe
konulur. Yönetmelik yürürlüğe girinceye kadar mevcut düzenlemelerin
bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(2) Bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihe kadar faaliyet göstermekte olan A ve B tipi kan merkezleri
ile kan istasyonları ve diğer hizmet birimleri bir yıl içinde eksikliklerini
gidererek faaliyet türlerine uygun şekilde ruhsat almak ve bu Kanuna
uygunluklarını sağlamak zorundadırlar. Bu süre içinde Bakanlık
izni olmadan bu Kanun kapsamında yeni bir birim açılamaz.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
9'uncu maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 9 - (1) Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
10'uncu maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 10- (1) Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Teklifin tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sağlık Bakanı Sayın
Recep Akdağ teşekkür konuşması yapacaklardır.
Buyurun Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Saygıdeğer Başkanım, yüce Meclisimizin değerli
milletvekilleri; bugün hastalarımızla ilgili güzel bir kanunu,
birçok kişinin emeğiyle birlikte Meclisimizde hep birlikte kabul
etmiş olduk. Bu kanunun kabulüyle birlikte, Türkiye'de modern kan
bankacılığının kurulması, vatandaşlarımızın kana daha kolay
ulaşması, daha güvenli bir biçimde ulaşması ve kan bileşenlerinden
elde edilen çeşitli ürünlerin endüstriyel anlamda kullanımının
da bir anlamda önünün açılmasını birlikte gerçekleştirmiş olduk. Ben,
emeği geçen herkese özellikle teşekkür etmek istiyorum. Kısaca
bir iki hususu da dikkatlerinize arz edeceğim.
Değerli milletvekilleri,
2002 yılında, Türkiye'de, kanı hücrelerine ayırarak kullanma oranı,
maalesef, yalnızca yüzde 28'ler civarındaydı. Aslında, kanı hücrelerine
ayırıp, vatandaşımız için, hastalarımız için gerekli olanı onlara
vermek lazım. Yani, kanın gerekli olmayan kısmını bir bireye, bir
hastaya vermenin bazı yan etkileri var. 2002 yılında ancak yüzde 28
oranındaydık bu hususta. 2007'nin ilk üç ayı itibarıyla söylüyorum,
yüzde 80'lere çıkmış durumdayız.
Sayın Miçooğulları
da işaret ettiler. Aslında, bu hususta, Bakanlığımızla birlikte
emek veren derneklere ve konuya hassasiyetle yaklaşan bütün hekim
arkadaşlarıma, yine, huzurunuzda teşekkürü bir borç biliyorum.
Bu arada, Kızılayımız,
gerçekten kan konusunda üzerine düşeni son iki yıldır özenle yerine
getirmeye başladı. Şu anda, Türkiye'de, sadece Kızılayın temin ettiği
kanlarla ihtiyacımızı görebildiğimiz iller var. Kayseri ve Eskişehir
ilimizde, vatandaşlarımız artık hiçbir yerde kan aramıyorlar, kanları
Kızılay temin ediyor. Oldukça dünya standartlarında güvenli kanlar
bunlar ve biz vatandaşımıza bunları, bu şehirlerde, bu şekilde temin
edebiliyoruz ve bütün Türkiye'de de 370 hastaneyle Kızılayımız entegre
çalışmaya başlamıştır. Öyle ümit ediyorum ki, önümüzdeki bir iki
yıl içerisinde, Türkiye'de kan ihtiyacı için vatandaşımızın artık
hastaneler dışında kan aramak için başka bir adrese yönlenmesine
gerek kalmayacaktır.
Ana muhalefet partimizin
Değerli Grup Başkan Vekili Haluk Koç Bey'in de ifade ettikleri gibi,
konu üzerinde bizimle birlikte büyük bir uyum göstererek çalışan
Türk Hematoloji Derneğine, Kan Bankacılığı ve Transfüzyon Derneğine,
konunun diğer ilgililerine, Kızılayımıza, değerli bürokratlarımıza
ve ana muhalefet partimize de sizlerin huzurunda teşekkürü bir
borç biliyorum.
Ayrıca, ana muhalefet
partimizin değerli önergeleriyle konuya katkıları için de kendilerine
teşekkür ediyor, kanunun bütün halkımıza, vatandaşlarımıza hayırlı
olmasını temenni ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Şimdi 6'ncı sırada bulunan,
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
başlıyoruz.
6.-Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı
ve İçişleri ile Sağlık, Aile,Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları
Raporları (1/1212) (S. Sayısı:1225)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
7'nci sırada yer alan,
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporlarının
görüşmelerine başlıyoruz.
7.- Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporları (1/1295) (S. Sayısı:1357)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra komisyonları
arasak da bulamayacağımızdan, ayrıca çalışma süremizin tamamlanmasına
kısa bir süre kaldığı için, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için 12 Nisan 2007 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat
14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.