DÖNEM: 22 CİLT: 151 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
82’nci Birleşim
29 Mart 2007 Perşembe
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Tokat Milletvekili İbrahim Çakmak'ın, Kutlu
Doğum Haftası münasebetiyle, kusursuzluğun, mükemmelliğin ve kemalin
eşsiz temsilcisi Hazreti Muhammed'in hayatına ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, millî
iradenin sergilendiği ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk zaferi
ve millî iradenin bağımsızlığa olan tutkusunun en büyük göstergesi
olan İnönü Zaferlerinin 86'ncı yıl dönümü münasebetiyle, cumhuriyetin
hangi şartlarda kurulduğunun yeni nesillere aktarılmasının önemine
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Uşak Milletvekili Alim Tunç'un, Kanserle Savaş
Haftası münasebetiyle, kansere sebep olan sigara ve alkol gibi etkenlerin
ortadan kaldırılması için bütün sivil toplum kuruluşlarının, basının
ve medyanın mücadele etmesinin gereğine ve bu hastalıkla mücadelede
erken tanının önemine ilişkin gündem dışı konuşması
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Bazı milletvekillerinin belirtilen sebep
ve sürelerle izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1238)
V. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden değiştirilmesine
ilişkin CHP Grubu önerisi
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Anayasa Komisyonu Raporu (1/1300) (S. Sayısı: 1342)
4.- 17.1.2007 Tarihli ve 5574 Sayılı Türk Petrol Kanunu
ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporu (1/1301) (S. Sayısı: 1352)
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet
Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı: 1337)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.03'te açılarak üç oturum
yaptı.
Karaman Milletvekilleri,
Mevlüt Akgün, Hükûmetin 17 yeni üniversite kurma
kararına,
Yüksel Çavuşoğlu, Arnavutluk Mitrovica Belediye
Meclisinin almış olduğu bir kararla Türkçeyi resmî dil olarak kabul
etmesine,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük'ün, Çanakkale
Orman Bölge Müdürlüğü ve bağlı işletmelerde son günlerde yaşanan
yönetim sıkıntıları ile ormanların gelişmesi sağlanırken orman
köylülerinin yaşam standardını ve kalitesini artırmanın önemine
ilişkin gündem dışı konuşmasına, Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe
cevap verdi.
İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 22 milletvekilinin,
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü yönetimiyle ilgili iddiaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/431) Genel Kurulun
bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin,
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in, Libya'ya yaptığı
resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi,
Gündemin "Oylaması Yapılacak İşler"
kısmında bulunan ve Cumhurbaşkanınca bir kez daha görüşülmek üzere
geri gönderilen 15/2/2007 Tarihli ve 5581 Sayılı Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/215) (S. Sayısı:1361),
Kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının:
1'inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden;
2'nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı: 904),
8'inci sırasında bulunan, Radyo ve Televizyonların
Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
(1/1300) (S. Sayısı: 1342),
9'uncu sırasında bulunan ve Cumhurbaşkanınca
bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilen 17/1/2007 Tarihli ve
5574 Sayılı Türk Petrol (1/1301) (S. Sayısı: 1352),
10'uncu sırasında bulunan, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair (2/820) (S. Sayısı: 1337),
Kanun Tasarıları ve Teklifi'nin görüşmeleri,
ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
3'üncü sırasında bulunan ve Cumhurbaşkanınca
bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilen 1/3/2007 Tarihli ve
5588 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair (1/1331) (S. Sayısı 1371),
4'üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Şili Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Alanda
Eğitim, Savunma Sanayii, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/885) (S. Sayısı:860),
5'inci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Etyopya Federal Demokratik Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Kültür, Eğitim, Bilim, Basın-Yayın, Gençlik ve Spor Alanlarında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
(1/1037) (S. Sayısı: 967),
6'ncı sırasında bulunan, Deniz Emniyeti Komitesinin
82. Oturumunun 29 Kasım 2006 - 8 Aralık 2006 Tarihleri Arasında İstanbul’da
Yapılmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti ile Uluslararası Denizcilik
Örgütü Arasında Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında (1/1222) (S. Sayısı: 1243),
7'nci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Uluslararası Telekomünikasyon Birliği Arasında
2006 Yılı Tam Yetkili Temsilciler Konferansının Organizasyonu,
Gerçekleştirilmesi ve Finansmanına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında (1/1233)
(S. Sayısı: 1245),
Kanun Tasarıları, görüşmelerini müteakiben
elektronik cihazla yapılan açık oylamalardan sonra, kabul edildi.
29 Mart 2007 Perşembe günü, alınan karar gereğince
saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.54'te son verildi.
Sadık Yakut |
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
Yaşar Tüzün |
Mehmet Daniş |
|
Bilecik |
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No.: 113
II. - GELEN KÂĞITLAR
29 Mart 2007 Perşembe
Raporlar
1.-
Er ve Erbaş Harçlıkları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/924) (S. Sayısı:
1372) (Dağıtma tarihi: 29.3.2007) (GÜNDEME)
2.-
Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu
(1/1182) (S. Sayısı: 1373) (Dağıtma tarihi: 29.3.2007) (GÜNDEME)
3.-
Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/1323) (S.
Sayısı: 1374) (Dağıtma tarihi: 29.3.2007) (GÜNDEME)
4.-
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Millî Savunma Komisyonu Raporu (1/1328) (S.
Sayısı: 1375) (Dağıtma tarihi: 29.3.2007) (GÜNDEME)
5.-
Sporda Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/1302) (S. Sayısı: 1376) (Dağıtma tarihi: 29.3.2007) (GÜNDEME)
6.-
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü İş Konseyi Uluslararası Sekretaryasının
Türkiye'de Yararlanacağı Ayrıcalıklar, Bağışıklıklar ve Kolaylıklara
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1306) (S. Sayısı:
1377) (Dağıtma tarihi: 29.3.2007) (GÜNDEME)
7.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
(EİT) Ticaret ve Kalkınma Bankası Arasında Merkez Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/1307) (S. Sayısı: 1378) (Dağıtma tarihi:
29.3.2007) (GÜNDEME)
8.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Karadeniz Ekonomik İşbirliği
Örgütü Arasında Merkez Anlaşmasına Yeni Hükümler Derceden Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/1293) (S. Sayısı: 1379) (Dağıtma tarihi:
29.3.2007) (GÜNDEME)
9.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Hükümeti Arasında Uzayın
Araştırma ve Kullanımı Konularında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/491) (S. Sayısı: 1380) (Dağıtma tarihi: 29.3.2007) (GÜNDEME)
10.- Türkiye Cumhuriyeti ile Bahreyn Krallığı Hükümeti
Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi
Önleme ve Vergi Kaçakçılığına Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/1207) (S. Sayısı: 1381) (Dağıtma
tarihi: 29.3.2007) (GÜNDEME)
11.- Türkiye Cumhuriyetinin Avrupa Birliği Kriz Yönetimi
Harekatlarına Katılımı İçin Avrupa Birliği ile Türkiye Cumhuriyeti
Arasında Çerçeve Teşkil Eden Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1313) (S. Sayısı:
1382) (Dağıtma tarihi: 29.3.2007) (GÜNDEME)
12.-
Irak'a Komşu Devletler Hükümetleri ile Irak Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Terörizm, Sınırlardan Yasadışı Sızmalar ve Örgütlü Suçlarla
Mücadele Konularında Güvenlik İşbirliğine İlişkin Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/1296) (S. Sayısı: 1383) (Dağıtma tarihi:
29.3.2007) (GÜNDEME)
13.-
22/2/2007 Tarihli ve 5584 Sayılı Enerji Verimliliği Kanunu ve Anayasanın
89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(1/1330) (S. Sayısı: 1384) (Dağıtma
tarihi: 29.3.2007) (GÜNDEME)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, Bolu Dağı
Tüneline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/20336) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25/1/2007)
2.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, geçici işçilere
kadro verilmesi çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/20337)
3.- Mardin Milletvekili Muharrem DOĞAN'ın, Bolu
Dağı Tüneline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/20342)
4.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
Bolu Dağı Tüneline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/20346)
5.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, derin devlet
konusundaki bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/20347)
6.- Mardin Milletvekili Muharrem DOĞAN'ın, bir
milletvekilinin sahibi olduğu eczaneye yönelik ilaç yolsuzluğu
iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/20349)
7.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, vekaleten
görev yapan bürokrata ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/20350)
8.- Muğla Milletvekili Fahrettin ÜSTÜN'ün, Muğla'daki
bazı tesislerdeki istihdama ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20353)
9.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, su kaynaklarının
durumuna yönelik çalışmalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20354)
10.- Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat YÜCESAN'ın,
doğalgaz fiyatında indirim yapılmamasına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/20355)
11.- Samsun Milletvekili İlyas Sezai ÖNDER'in, Vezirköprü
Belediyesinin bir arsa üzerindeki tasarrufuna ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/20359)
12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa'daki
bir köyün su ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/20360)
13.- Trabzon Milletvekili M. Akif HAMZAÇEBİ'nin,
Gelir İdaresi Başkanlığındaki bir soruşturmaya ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20362)
14.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT'un, şehir
içi toplu taşımacılıktaki vergi yüküne ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20363)
15.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT'un, Bursa'nın
öğretmenevi ihtiyacına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/20364)
16.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, İzmir-Buca'daki
bir hastane inşaatına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20366)
17.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt ASLANOĞLU'nun,
cep telefonlarındaki özel numara uygulamasına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/20375)
18.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Devlet
Halk Dansları Topluluğunun yurt dışı seyahatiyle ilgili bir iddiaya
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/20376)
29 Mart 2007 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 82'nci
Birleşimi'ni açıyorum.
III. -Y O K L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için beş dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
sayın üyelerin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini,
buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
görevli personel aracılığıyla, beş dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
bildirmelerini rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle
söz isteyen Tokat Milletvekili İbrahim Çakmak'a ait.
Buyurun Sayın Çakmak. (AK Parti sıralarından alkışlar)
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Tokat Milletvekili İbrahim Çakmak'ın, Kutlu Doğum Haftası
münasebetiyle, kusursuzluğun, mükemmelliğin ve kemalin eşsiz
temsilcisi Hazreti Muhammed'in hayatına ilişkin gündem dışı konuşması
İBRAHİM ÇAKMAK (Tokat) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Peygamberimiz Hazreti Muhammed'in doğum yıl dönümünde,
Kutlu Doğum Haftası hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hazreti Muhammed'in yaratılışı, cihanın yaratılışına
eş değerde bir olaydır. Bundan bin dört yüz otuz altı yıl önce, her türlü
zulmün ve insanlık dışı hayatın hüküm sürdüğü bir ortamda, insanlığın
kurtuluşuna uzanan bir el, bir nur olarak doğdu. Bu doğum yıl dönümü,
bütün Müslümanlar arasında ve özellikle milletimiz tarafından,
asırlarca coşkuyla kutlanmaya devam etmektedir. Bu coşkuyla insanlık,
âdeta, kendinde meydana gelecek yeni doğumları, sevgileri ve kaynaşmayı
yaşar.
Bu vesile ile yarın akşam kutlayacağımız Mevlit
Kandili'nizi tebrik ediyor, birliğimizin ve huzurumuzun artarak
devamını diliyorum. Doğum yıl dönümünü kutladığımız Peygamberimiz
Hazreti Muhammed, kusursuzluğun, mükemmelliğin ve kemalin eşsiz
temsilcisi olmuştur. Hiçbir insan onun kadar sevilmemiş ve onun kadar
ilgi görmemiştir.
Sayın milletvekilleri, insanlık tarihi, büyük
olayların ve büyük reformların etkisini hatırlar. Şüphesiz, büyük
inkılaplar yapan, medeniyet ve ilim yolunda insanlığa ışık tutan
Hazreti Muhammed'in hayatı ve getirdiği ilkeler, bir kurtuluş reçetesi
olarak asırlar boyu bütün dünyaya halka halka yayıldı. O, bize Allah'ı
anlattı; o, bize bizi anlattı, sevgiyi, merhameti, dayanışmayı,
bağışlamayı, hoşgörüyü, kardeşliği anlattı. "Komşusu açken
tok yatan bizden değildir." diyerek, yardımlaşmayı ve dayanışmayı
öğretti. "Kendisi için istediğini başkası için de istemeyen
olgun insan olamaz." Derken, paylaşımı, "İnsanların hayırlısı,
insanlara faydası olandır." ifadesiyle de çalışmayı, üretmeyi
ve hülasa, insanca yaşamayı öğretti. Milyonlarca insan, onun sevgisiyle
yandı, onda hayat buldu, onda kendini buldu, onunla, Yüce Yaradan'a
yol buldu. Ona olan sevgisini, binlerce yazar, binlerce şair, eserlerinde
en güzel şekilde ifade etmek için yarıştı. Belki bunların başında
yedi yüz yıl dillerden düşmeyen şu dizeler Yunus Emre ile beraber hepimizin
dilinden "Canım kurban olsun senin yoluna/Adı güzel, kendi güzel
Muhammed." sözüyle söylendikçe hepimizde bir gül olarak yeniden
açtı. Böylesine önemli bir olayın başlangıcında, Diyanet İşleri
Başkanlığımız, yirmi yıla yakındır Kutlu Doğum Haftası adı altında
bu haftayı çeşitli etkinliklerle kutlamakta ve herkese bu mesajı
iletmektedir.
Hazreti Muhammed'in doğumu, sıradan bir doğum hadisesinin
çok ötesinde, birçok değişimin ve gelişimin habercisi olmuştur.
İnsani değerler açısından trajedilerin yaşandığı bir zaman diliminde
onunla bütün insanlığa sunulmuş olan ilahî hakikatler Müslümanlar
arasında olduğu kadar insanlık tarihinde de en büyük değişikliklere
vesile olmuştur.
Sayın milletvekilleri, bizi biz yapan müşterek
değerlerimiz, asırlarca dimdik ayakta kalmamıza vesile olmuş manevi
ve millî değerlerimizdir. Hangi siyasi görüşten olursak olalım, hangi
etnik kökenden gelirsek gelelim, hangi bölge ve kültürden olursak
olalım, aynı dine ve peygambere mensup olmaktan gurur duyarız.
Sözde medeni geçinen milletler göstermese de,
biz diğer dinin mensuplarına ve peygamberlerine saygı gösteririz.
Bizim terbiyemiz ve kültürümüz bunu gerektirir, bizim dinimiz bunu
emreder. Şiddet, hiçbir zaman meşru bir hak arama yolu değildir. Savunmasız
insanları öldürmek, kadınları ve çocukları öne sürerek devletin
güvenlik güçlerine saldırmak; binaları, işyerlerini, araçları
yakmak ve tahrip etmek Müslüman'a ve insanlığa yakışmamaktadır.
Uzun yıllar boyunca terörden zarar gören, terör
eylemleri nedeniyle yitirdiği binlerce yurttaşının acısını yüreğinde
yaşayan milletimiz adına, amacı, gerekçesi, kökeni ne olursa olsun
ve kimler tarafından gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin, isterse
din adına yapılsın, tüm terör eylemlerini nefretle kınıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çakmak, buyurun lütfen.
İBRAHİM ÇAKMAK (Devamla) - Teşekkür ediyorum Başkanım.
Aziz milletimiz, tarih boyunca âlemlere rahmet
olarak gönderilen Peygamberimizin doğumunu, ilahî bir lütfun tecellisi
olarak idrak etmiş ve asırlardan beri bu Kutlu Doğum'u, İslami değerlerin
anlaşılmasında ve birliğin ve beraberliğin sağlanmasında, düşmanlıkların
bitip dostlukların başlamasında ve ona olan sevgi ve bağlılıkların
ortaya çıkmasında bulunmaz bir fırsat olarak görmüştür. Belki bugün,
buna daha fazla muhtacız. Kendimizi hesaba çekerek, ülkemize ve
milletimize olan sorumluluklarımızı daha duyarlı ve sağduyulu
olarak yerine getirmemize bir vesile olabilir. Kandiller bu yüzden
önemlidir ve faydası olacağı için sevgi ve saygıyla kutlanırlar.
Bu vesileyle Mevlit Kandilinizi tekrar tebrik
eder, ülkemiz ve milletimiz için huzura ve birliğe vesile olması
dileklerimle, hepinizi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çakmak.
Gündem dışı ikinci söz, İnönü Zaferi'nin 86'ncı yıl
dönümü münasebetiyle söz isteyen Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'e
aittir.
Buyurun Sayın Tüzün.
2.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, millî iradenin sergilendiği
ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk zaferi ve millî iradenin bağımsızlığa
olan tutkusunun en büyük göstergesi olan İnönü Zaferlerinin 86'ncı
yıl dönümü münasebetiyle, cumhuriyetin hangi şartlarda kurulduğunun
yeni nesillere aktarılmasının önemine ilişkin gündem dışı konuşması
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; millî iradenin sergilendiği ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinin ilk zaferi olan İnönü Zaferlerinin 86'ncı yıl dönümü münasebetiyle
gündem dışı söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, tarih 1 Nisan 1921, yer Bozüyük-Metristepe,
büyük komutan ve devlet adamı İsmet Paşa, Ulu Önder Mustafa Kemal'e
gönderdiği mesajda, "Bozüyük yanıyor. Düşman, binlerce ölüyle
doldurduğu savaş alanını silahlarımıza terk etmiştir." diyerek
İnönü Zaferi'ni Türkiye Büyük Millet Meclisine, Gazi Mustafa Kemal
Atatürk'e müjdelemiştir.
Ulu Önder Mustafa Kemal'in de cevaben, "Siz
orada sadece düşmanı değil, Türk milletinin makûs talihini de yendiniz."
dediği İnönü Savaşları'nın 86'ncı yıl dönümünü önümüzdeki pazar günü,
yani bu pazar -1 Nisanda- seçim bölgem Bilecik'te yöre halkımızla
birlikte kutlayacağız. Cumhuriyet tarihinde bu kadar büyük öneme
sahip İnönü Zaferlerinin yaşandığı topraklarda önümüzdeki pazar
günü kutlanacak ve yapılacak etkinliklere tüm milletvekili arkadaşlarımı
davet ediyorum. Sizleri aramızda görmek beni ve bölge halkımızı
son derece mutlu edecektir.
Değerli arkadaşlarım, neden gelmiştir Avrupalı,
Anadolu topraklarına, neden başka ülkelerin devşirme ordularını
savaştırmıştır? Bunun için Sevr Antlaşması'nı bilmek ve yorumlamak
yeterlidir sanırım. Anadolu'yu bölerek, daha rahat hükmedebilecekleri
ufak devletler yaratıp, doğal kaynaklara ve kendileri için hayati
öneme sahip petrolü ve limanları ele geçirmek, daha çok kârı ülkelerine
transfer etmek içindir.
O günkü şartlarda planlarını gerçekleştirmek
için ortam çok uygundu, haritalar hazırdı. Alet olmak isteyenler
de, maalesef, talimat bekliyorlardı. Hazır olmayan ve hiçbir zaman
o mükemmel planlarında düşünemedikleri bir tek şey vardı, o da, Türkün
bağımsızlık tutkusu ve bu tutku içinde yetişen Büyük Önder Mustafa
Kemal Atatürk'tü. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti'nin
hangi şartlarda kurulduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu bilgiyi
sürekli aktarmak, içimizdeki bilinci her zaman ortaya koymak zorundayız.
Eğer bunu başaramazsak, yeni nesillere aktaramazsak, işte o zaman
Sevr, her zaman olduğu gibi, gündemden düşmeyecek ve bize açıkça dayatılacaktır.
Biz, Sevr Antlaşması'nı savunmak için yetiştirilmedik, Lozan'ı uygulamak
ve uygulatmak üzere yetiştirildik. Biz, Türkiye Cumhuriyeti'ni,
cumhuriyet ilkeleriyle korumak üzere ant içtik. Bu andımızı da
her onurlu insan gibi bugüne kadar yaşattık, bundan sonra da yaşatmaya
devam edeceğiz. İnönü Zaferleri'nin ortaya koyduğu bu tablo, millî
iradenin bağımsızlığa olan tutkusunun en büyük göstergesidir.
Değerli arkadaşlarım, bu topraklarda seksen altı
yıl önce yaşanan büyük zafer, sadece işgal kuvvetlerine karşı yaşanan
zafer değildir, millî iradenin, Anadolu çocuklarının, özgürlük ve
bağımsızlık için kendini feda ettiği muhteşem bir meydan okumadır.
Bu meydan okumayı bugün de hepimiz çok iyi bilmek durumundayız.
İnönü Savaşları'yla ilk zaferini kazanan ordularımız,
Sakarya Meydan Muharebesi'yle zaferini taçlandırmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tüzün, lütfen toparlayınız.
Buyurun.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ankara Hükûmetini Lozan'a taşımış ve Lozan'da,
Türkiye Cumhuriyeti, bağımsızlığını ve dünya devleti olma niteliğini
kazanmıştır. Ancak, bölgemiz, kuruluştan kurtuluşa, tarihin her
döneminde önemli misyonlar üstlenmiş olmasına rağmen, cumhuriyet
tarihi boyunca hak ettiği değeri de maalesef alamamıştır. Ayrıca,
ilk savaşların yaşandığı Bozüyük ilçemizdeki Metristepe'nin
millî park olması için vermiş olduğum kanun teklifi hâlâ Türkiye Büyük
Millet Meclisinde gündeme alınmamış ve görüşülmemiştir.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu kadar onurlu
bir savaştan çıkan, ulusal bütünlüğümüzün ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinin ilk zaferi olan İnönü Zaferleri, Metristepe denilen savaş
alanının, gerçekten bugün hak etmediği noktada olduğunu hepinizin
görmesini istiyorum ve mutlaka Metristepe millî park olarak ilan
edilmeli, devletimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisimiz ve Hükûmetimiz
gerekli katkıyı ve desteği Metristepe'ye vermeli.
Değerli arkadaşlarım, yine, Eskişehir milletvekillerimizle
birlikte vermiş olduğumuz, İnönü Savaşları'nın geçtiği Eskişehir-İnönü
ilçesine de altın madalya ödülü verilmesi konusundaki kanun teklifimiz,
maalesef, gündemde yerini almış; ancak, görüşülmemiştir.
Türkiye Cumhuriyeti her dönemde tehdit altında
kalmıştır. Bu tehditlere karşı birlik ve beraberlik içinde her an hazırlıklı
olmak bizim asli görevimizdir. Bugün, buradan, özgür ve bağımsız
Türkiye için kan döken yiğitlerimizin boşuna ölmediğini, bağımsız
ve en önemlisi özgür bir Türkiye olarak bir kez daha en gür sesimizle
tüm dünyaya duyurmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, İnönü'nün, Dumlupınar'ın,
Sakarya'nın, Çanakkale'nin tüm şehitlerinin, burada, bu Türkiye Büyük
Millet Meclisinde emin ellerde olduğunu ve rahat uyumaları noktasındaki
düşüncemi bir kez daha ifade ediyorum.
1 Nisan 2007 tarihinde kutlanacak olan, başta Bozüyük
ilçemize ve Eskişehir'e bağlı İnönü ilçemize bütün milletvekili
arkadaşlarımı davet ediyor, Sayın Başkana teşekkür ediyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tüzün.
Gündem dışı üçüncü söz, Kanserle Savaş Haftası münasebetiyle
söz isteyen Uşak Milletvekili Alim Tunç'a aittir.
Buyurun Sayın Tunç. (AK Parti sıralarından alkışlar)
3.- Uşak Milletvekili Alim Tunç'un, Kanserle Savaş Haftası münasebetiyle,
kansere sebep olan sigara ve alkol gibi etkenlerin ortadan kaldırılması
için bütün sivil toplum kuruluşlarının, basının ve medyanın mücadele
etmesinin gereğine ve bu hastalıkla mücadelede erken tanının
önemine ilişkin gündem dışı konuşması
ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Kanser Haftası nedeniyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, kanser, gerçekten, vücuttaki
hücrelerin denetimsiz, kontrolsüz bir şekilde çoğalıp, vücudu zayıflığa
uğratıp ve ölümle sonuçlanan çok ciddi bir hastalık. Bu hastalığın
ne ırk ne din ne ülke ne de büyük-küçük olarak ayrımı var. Herkesi tutabilen,
her coğrafyada görülebilen, her statüdeki insana bulaşabilen
sosyal ve çok büyük bir halk sağlığı sorunu kanser.
Değerli arkadaşlar, Dünya Sağlık Örgütüne göre
dünyada altı milyonu aşan insan, özellikle bu 2006 yılı içinde 6 milyon
300 bin kişi kanserden hayatını yitirmiş durumda. Ülkemize baktığımızda
da her yıl 150 bin civarında insan kanser hastalığına yakalanmakta
ve bundan hayatını kaybetmektedir.
Tabiî ki çok önemli bir halk sağlığı sorunu olan kanser
nedenlerine baktığımızda, çok çeşitli sebepler olmakla birlikte,
toplumumuzu çok ilgilendiren en önemli nedenlerden birisi sigara.
Alkol, genetik faktörler, virüsler, radyasyon, ilaçlar, hormonlar,
beslenme alışkanlıkları, çok çeşitli sebepleri var; ancak, bunların
başında özellikle sigara ve alkol, ülkemizde hem insanların ekonomik
kayıplarına neden olması hem de sadece kendisini değil, çevresindeki
bütün insanları etkileyen önemli kanser nedenlerinden birisi.
Değerli arkadaşlar, sigara içenler sadece kendisine
zarar verse neyse, en çok sevdiği çocuklarına, ailesine, eşine, akrabasına
ve dostlarına zarar vermekteler. İnsanlar bile bile bunu nasıl yapabilirler!
Yine, alkolle birlikte, ağız boşluğu kanserleri,
karaciğer kanserleri çok sık görülmekte. Toplumdaki bütün sivil
toplum örgütleriyle ve bu konuda gönüllü insanlarla birlikte mücadele
etmek, hem kanseri önlemede hem de toplum sağlığını sağlamada çok
önemli faktördür. Bununla ilgili bütün milletvekillerimizi, bütün
sivil toplum kuruluşlarını, bütün basın ve medyamızı sigarayla,
alkolle mücadeleye ve kanseri meydana getiren etkenleri ortadan
kaldırmaya davet ediyorum.
Değerli arkadaşlar, kanserin üçte 2'lik bir bölümü
bu saydığım çalışmalarla engellenebilecek ve tedavi edilebilecek
boyutta. Özellikle Sağlık Bakanlığımızın (KETEM) kanseri erken tanı
ve tedavi merkezleri şeklinde yaklaşık 48 ilde örgütlenmesi mevcut.
Buralarda erken tanıyla ilgili taramalar yapılmakta ve böylelikle
"Kanserden değil, geç kalmaktan kork" sloganını buralarda
uygulamaktadır. Böylelikle de, kanserde erken tanı yakalandığı
takdirde, kanserden kurtulmak, tedavi olmak mümkündür.
Bunun haricinde, özellikle ülkemizdeki kanser
vakalarının azaltılmasıyla ilgili, gerçekten, önemli çalışmalar
bulunmakta. Sivil toplum kuruluşları, gönüllülük esasına bağlı
olarak, halkı bilinçlendirmek ve kansere yakalanma riskini azaltmak
için önemli çalışmalarda bulunmaktadır. Kanserle Savaş Dairesi
Başkanlığı da, biraz önce söylediğim gibi, ülkemizde 48 ilde örgütlenmesini
yapmış ve vatandaşlarımızın hem buralara çok kolayca ulaşmasını,
belirli periyotlarla tedavilerini ve taramalarını yaptırmalarını
sağlayarak tedavi edilebilecek kanser türlerinden vatandaşlarımızı
korumuş olmaktadırlar.
Değerli arkadaşlar, bu topyekûn mücadelede, umuyorum
ki, bütün arkadaşlarımız…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tunç, lütfen toparlayınız.
Buyurun.
ALİM TUNÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
…ve bütün vatandaşlarımız bu konudaki mücadeleye
katılacaklardır ve ülkemizdeki kanser vakalarının artmasını engelleyecek
ve toplumumuzda, gerçekten, sağlıklı bir toplum oluşmasını sağlayacak
adımlar atacaklardır.
Ben, bu çalışmaları bugüne kadar yapan, kanserle
savaşan değerli sağlık personelimizi kutluyorum, görevlerinde
başarılar diliyorum ve şu anda bu hastalıkla mücadele eden vatandaşlarımıza
acil şifalar ve diğer hastalıklarla mücadele eden vatandaşlarımıza
acil şifalar diliyorum ve Kutlu Doğum Haftası'nı da tebrik ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tunç.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, bazı
sayın milletvekillerinin izinli sayılmalarına dair bir tezkeresi
vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Bazı milletvekillerinin belirtilen sebep ve sürelerle
izinli sayılmalarına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1238)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kuruluna
Aşağıda adları yazılı
sayın milletvekillerinin hizalarında gösterilen süre ve nedenlerle
izinli sayılmaları Başkanlık Divanının 15 Mart 2007 tarihli toplantısında
uygun görülmüştür.
Genel Kurulun onayına
sunulur.
Ali
Dinçer
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkan
V.
"Adana Milletvekili
N. Gaye Erbatur, mazereti nedeniyle 19/12/2006 tarihinden geçerli
olmak üzere 11 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Adana Milletvekili
Ziyattin Yağcı, hastalığı nedeniyle 08/11/2006 tarihinden 59 gün ve
18/01/2007 tarihinden geçerli olmak üzere 33 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Afyonkarahisar
Milletvekili Ahmet Koca, hastalığı nedeniyle 20/11/2006 tarihinden
geçerli olmak üzere 16 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Aydoğan, mazereti nedeniyle 27/01/2007 tarihinden
geçerli olmak üzere 16 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Aksaray Milletvekili
Ruhi Açıkgöz, mazeretiyle nedeniyle 24/12/2006 tarihinden geçerli
olmak üzere 23 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Aksaray Milletvekili
Ahmet Yaşar, mazereti nedeniyle 24/12/2006 tarihinden geçerli olmak
üzere 23 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Aksaray Milletvekili
Ali Rıza Alaboyun, mazereti nedeniyle 23/12/2006 tarihinden geçerli
olmak üzere 24 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Amasya Milletvekili
Hamza Albayrak, hastalığı nedeniyle 08/12/2006 tarihinden geçerli
olmak üzere 22 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Ardahan Milletvekili
Kenan Altun, mazereti nedeniyle 22/12/2006 tarihinden geçerli olmak
üzere 17 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Bursa Milletvekili
Faruk Anbarcıoğlu, hastalığı nedeniyle 04/02/2007 tarihinden geçerli
olmak üzere 12 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Bursa Milletvekili
Şevket Orhan, mazereti nedeniyle 24/12/2006 tarihinden geçerli olmak
üzere 23 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Denizli Milletvekili
V. Haşim Oral, hastalığı nedeniyle 15/12/2006 tarihinden geçerli olmak
üzere 15 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Düzce Milletvekili
Fahri Çakır, mazereti nedeniyle 25/12/2006 tarihinden geçerli olmak
üzere 14 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Eskişehir Milletvekili
Mehmet Ali Arıkan, hastalığı nedeniyle 04/01/2007 tarihinden geçerli
olmak üzere 15 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"İstanbul Milletvekili
Ekrem Erdem, mazereti nedeniyle 19/12/2006 tarihinden geçerli olmak
üzere 27 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"İstanbul Milletvekili
İbrahim Reyhan Özal, hastalığı nedeniyle 16/02/2007 tarihinden geçerli
olmak üzere 16 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"İstanbul Milletvekili
Tayyar Altıkulaç, hastalığı nedeniyle 26/12/2007 tarihinden 45 gün
ve 09/02/2007 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"İzmir Milletvekili
Zekeriya Akçam, hastalığı nedeniyle 20/12/2006 tarihinden geçerli
olmak üzere 12 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"İzmir Milletvekili
Fazıl Karaman, mazereti nedeniyle 30/01/2007 tarihinden geçerli
olmak üzere 14 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Kahramanmaraş
Milletvekili Hanefi Mahçiçek, hastalığı nedeniyle 08/01/2007 tarihlinden
geçerli olmak üzere 11 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Karabük Milletvekili
Mehmet Ceylan, mazereti nedeniyle 25/12/2006 tarihinden geçerli olmak
üzere 11 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Karabük Milletvekili
Ali Öğüten, mazereti nedeniyle 24/12/2006 tarihinden geçerli olmak
üzere 23 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Karaman Milletvekili
Mevlüt Akgün, mazereti nedeniyle 21/12/2006 tarihinden geçerli olmak
üzere 16 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Kütahya Milletvekili
Hasan Fehmi Kinay, mazereti nedeniyle 29/01/2007 tarihinden geçerli
olmak üzere 12 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Osmaniye Milletvekili
Şükrü Ünal, mazereti nedeniyle 21/12/2006 tarihinden geçerli olmak
üzere 16 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Rize Milletvekili
İmdat Sütlüoğlu, mazereti nedeniyle 21/12/2006 tarihinden geçerli
olmak üzere 25 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Sivas milletvekili
Osman Kılıç, mazereti nedeniyle 23/12/2006 tarihinden 12 gün ve hastalığı
nedeniyle 09/02/2007 tarihinden geçerli olmak üzere 15 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Sivas Milletvekili
Selami Uzun, hastalığı nedeniyle 13/11/2006 tarihinden geçerli olmak
üzere 19 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Şanlıurfa Milletvekili
A. Müfit Yetkin, mazereti nedeniyle 23/12/2006 tarihinden geçerli
olmak üzere 14 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Şırnak Milletvekili
Mehmet Tatar, hastalığı nedeniyle 18/01/2007 tarihinden geçerli olmak
üzere 32 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Tokat Milletvekili
İbrahim Çakmak, mazereti nedeniyle 22/12/2006 tarihinden geçerli
olmak üzere 13 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Yalova Milletvekili Şükrü Önder,
hastalığı nedeniyle 4/12/2006 tarihinden geçerli olmak üzere 46
gün ve 19/2/2007 tarihinden 20 gün"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Yozgat Milletvekili
Mehmet Yaşar Öztürk, mazereti nedeniyle 29/1/2007 tarihinden geçerli
olmak üzere 15 gün,"
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun, İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
V. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden değiştirilmesine
ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun
29/03/2007 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasî parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Haluk KOÇ
Samsun
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Gündemi'nin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmının 17 nci sırasında yer alan 735 Sıra Sayısının
bu kısmın 3'üncü sırasına alınması önerilmiştir.
BAŞKAN - Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisi lehinde söz isteyen Hüseyin Bayındır,
Kırşehir milletvekili.
Buyurun Sayın Bayındır.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; muhtarlarımızın özlük haklarıyla ilgili 2003
yılından bu yana Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bir mücadele
vermeye çalışıyoruz. Muhtarlarımızın içinde bulunduğu koşulları
düzeltmenin yolunun, yönteminin bu teklifimizin kanunlaşmasından
geçtiğini biliyoruz ve dört buçuk yıldır da bu mücadelenin içerisindeyiz.
Değerli muhtarlarım,
Cumhuriyet Halk Partisi, muhtarların özlük haklarıyla ilgili kanunun
gündeme alınmasında ısrarlı. Biz, geçen defa da burada, bu kürsüde,
aynı konuda, ben size, muhtarların içinde bulunduğu koşulları,
muhtarların demokrasi için neden önemli olduklarını, muhtarlarımızın
bu demokrasi içerisinde temel taşı olduklarını -öyleyse- bu muhtarlarımızın
Bağ-Kur borçlarından dolayı evlerinin haczedildiğini, muhtarlarımızın,
köy muhtarlarımızın, mahalle muhtarlarımızın zorda kaldığını dilimizde
tüy bitercesine anlatmaya çalıştık. Ama, AKP Grubu ısrar ediyor,
AKP Grubu, bu konuda, muhtarlarımıza verilmesi gereken bu hakkı
vermemek için, her seferinde, bizim buraya çırpınarak getirdiğimiz
bu teklifi parmak kaldırma yöntemiyle kapkaç yaparcasına alıp tekrar
Parlamentonun, Meclisimizin tozlu raflarına atmaya çalışıyor.
Bunun doğru olmadığını söylüyoruz, bunun muhtarlarımıza haksızlık
olduğunu söylüyoruz. Muhtarlarımızın sorunlarına sahip çıkmadığınızı
artık ben burada rahatlıkla söylüyorum. Ey AKP'liler, muhtarların
yanında değilsiniz, tıpkı çiftçinin, köylünün yanında olmadığınız
gibi.
Defalarca anlattık
size, dedik ki: Bakın, köylü perişan, köylü bitti, köylünün ektiği,
diktiği para etmiyor; köylünün içinde bulunduğu koşulları düzeltin,
fedakarlığı hep ondan beklemeyin, Hükûmet olarak bakış açınızı değiştirin
ve dedik ki size: Siz bizim penceremizden bakmıyorsunuz, siz Dubai
kulelerinin en yüksek yerinden bakıyorsunuz. Kimi görüyorsunuz
orada? Büyük zengin iş adamlarını, yabancı iş adamlarını görüyorsunuz,
Oferleri görüyorsunuz ve devletin mallarını, seksen yıllık cumhuriyetin
birikimlerini, TÜPRAŞ'ını, Türk Telekom'unu, Tekel'ini yok pahasına
satıyorsunuz ve bu satışı yaparken diyorsunuz ki, Sayın Maliye Bakanı
diyor ki: "Babalar gibi satarım." "Sat bakalım Maliye
Bakanı, ne kadar satacaksın daha! Satınca ne oluyor? Kime ne verdin?
Köylüye ne verdin? İşsize ne verdin? Yoksula ne verdin? Çaresiz insanlara
ne verdin?" diye ben de sana soruyorum burada. Ne verdin? Vermedin.
Ne aldın ülkeye? Almadın. Kime aldın? Birilerine gemi aldın. Daha
düne kadar Amerika'da burslu okuttuğun evladına, okul bitti, Türkiye'ye
geldi, 2,5 milyon dolara gemi aldın. Yazıktır, günahtır! Vebal vardır
bunda, vebal vardır ve bunu hissetmediniz, hissetmiyorsunuz. Tıpkı,
muhtarların özlük haklarıyla ilgili çırpınışımızı anlatırken
size, anlamadığınız gibi. Tıpkı, memura yüzde 2,5 zamlarla, memuru
enflasyonun altında ezdirdiğiniz gibi.
Ben diyorum ki size:
Sizin… İlk günlerde buraya geldiğimizde aramızda bir tartışma yaşanıyordu.
Biz, size "Ey -konuşmaya başlarken- AKP milletvekilleri"
diyorduk. Siz diyordunuz ki hışımla: "Hayır, AK Parti." Biz
"AKP", siz "AK Parti" olduğunuzu söylüyordunuz. Artık,
bununla uğraşmayalım. Çiftçi, yoksul insanlar sizin adınızı koymuş.
Ne diyorlar size biliyor musunuz? "AK" demiyorlar,
"AKP" de demiyorlar, "AH Parti" diyorlar, "AH,
AH Parti" diyorlar. AH Parti oldunuz vatandaşın gözünde. (CHP
sıralarından alkışlar) Ve tükenmişliğinizi, bitmişliğinizi,
içinde bulunduğunuz oy kaygısını düzeltmenin yolunu, yöntemini
de biraz evvel bahsetmeye çalıştığım yoksullardan yana değil, anketçilerden
yana kullanıyorsunuz. Para bol maşallah, nereden gelirse! Para bol sizde,
nereden bulursanız! Çıkıyor televizyona anketçiler "AKP'nin oylarının"
ya da vatandaşın deyimiyle "AH Partinin" oylarının yükseldiğini
söylüyorlar. Sizi anketçiler bile ayakta tutamaz. Siz, küresel
ısınmadan çok daha fazla ısındınız, çok daha fazla eriyorsunuz. Siz,
bulunduğunuz kabın hacmini almaya başladınız. Siz, zenginleri,
her mahallede üç beş tane insanı, üç beş tane yardakçıyı birlikte
götürmeye… Olmadı, yapamayacaksınız, yapmayacaksınız. Buna,
izin vermeyeceğiz size.
Ben… Esnaf, küçük esnaf…
Bakın, Kırşehir'im de dâhil olmak üzere -o esnafa da burada, o Ahi esnafına
da saygılarımı söylüyorum, sevgilerimi sunuyorum onlara- Türkiye'nin
neresinde olurlarsa olsunlar esnaflar perişan. Esnafın aldığı malın
karşılığında parası kalmadı, çekinin arkası yazılıyor, senedinin
arkası yazılıyor. Protesto olan esnaf sayısı o kadar çok oldu ki,
kimse kimseye artık kefil olamamaya başladı ve esnafları, esnaf
kefalet kooperatifine ve bankalara, tefeciye, faizciye ittiniz.
Kâr payından başladınız, esnafı faizin kucağına olabildiğince ittiniz.
Ben de diyorum ki size: Çekin esnafın yakasından ey AKP, ey AH Parti,
çekin elinizi onlardan! Onlar sizi buraya taşıyan insanlar, onlar
sizi burada "bakan" yapan insanlar. Onlar Türk milletinin
harcı, Türk milletinin mayası. Ahilik ocağı… Kırşehir'den bilirim.
Esnaflık öyle bir iştir ki, Osmanlı İmparatorluğu'nu yedi yüzyıl
ayakta tutan, Ahilik teşkilatını kuran insanlardır. Esnaf üretkendir,
esnaf çalışkandır, esnaf verimlidir diyorum, ama sizde tık yok.
Ve bir şeyi, yaşanmış
bir olayı anlatacağım sayın milletvekilleri, özellikle vicdanı
olan milletvekillerine söylüyorum: Geçen hafta, Kırşehir'de, bir
esnafımız acil hastaneye gider. Dileyen arkadaşlarımıza esnafın
adını ve telefonunu verir konuştururum burada. Hastaneye acil gider,
acil gittiği hastanede muayeneye alınmaz. Sebebi neymiş biliyor
musunuz? Arkadaşlar abartmadan söylüyorum, bir gram kendimden katmadan
söylüyorum: Bağ-Kur'a 2 YTL borcu varmış. 2 YTL için esnafı hastane kapısında
bekleten bir anlayışın mimarı oldunuz siz beş yıldır. Ne verdiniz?
Ne verdiniz? (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, biraz evvel
söyledim, sattınız, sattınız, sattınız… Daha da bulursanız satacaksınız,
ama bunu bulma imkanınızı da, tekrar halkın size bu imkânı vereceğini
de düşünmüyorum, inanmıyorum. İnanmamamın gerekçesi de… Şimdi soruyorum
burada: Kaç işsize, kaç eğitimli işsize iş buldunuz? Öyle bir hâle
getirdiniz ki ülkeyi, doktoru bile dışarıdan getirmeye çalışıyorsunuz.
Ya benim Anadolu'mda insanlarım, Türkçe bilir, Türkçe konuşur; benim
Anadolu'mda, gelecek, yabancı dille konuşacak doktora derdini nasıl
anlatır? Kendi doktorumuz mu yok? Hepsi var, hepsi var, ama ne yok biliyor
musunuz? Sizde ahenk yok, bunu yapacak yürek yok, siz bütün bunlardan
yoksunsunuz.
Sayın Başbakanın
abartılarından bıktık. Burada hep beraber bir yasa çıkardık. Nedir
bu yasa? Seçilme yaşını yirmi beşe indirdik. Evet, çok da olumlu bir
yasa, biz de oy verdik. Sayın Başbakan ertesi gün basında açıklama
yapıyor: "Haydi gençler Meclise!" Yahu Sayın Başbakan, 20
milyon insan, 20 milyon genç işsiz ve yoksul, biz buraya 50 tane, 100
tane gencimizi getirsek ne olur? Bakın abartı… Bir zihniyetin anlaşılması
açısından bunu söylüyorum ya da bir başka örnek: Asgari geçim indiriminde
bir değişiklik…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bayındır,
lütfen toparlayınız.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla)
- Sorunlar o kadar çok ki Sayın Başkanım, Anadolu'nun içi yanıyor,
köylünün içi yanıyor, işsizin içi yanıyor, ben toparlasam ne olacak!
Onlar nasıl toparlanacak, onlar!
BAŞKAN - İyi ya Sayın
Bayındır, siz de konuşuyorsunuz.
Buyurun.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Barajı geçemeyeceği için içi yanıyor!
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla)
- Şimdi, asgari geçim indiriminde -o da ne zaman yürürlüğe girecek
biliyor musunuz? 2008'de- bir değişiklik yapıldı: Günlük 30 yeni kuruş
ilave, yani ayda 9 YTL. Sayın Başbakan yine televizyonlarda:
"Haydi gençler evlenmeye!" 9 YTL'yle mi Sayın Başbakan, 9
YTL'yle mi? İşte, sizin bu, abartı yanınız bu. Çözüm yollarınız, sizin
için takiye yöntemleri, elinizde yapacağınız bir iş varmış izlenimi
verme yöntemi diye düşünüyorum, ama, artık, vatandaşın da, gerçekten,
bu ülkenin insanlarının da bunu bildiğini bilin.
Benim son sözüm -Sayın
Başkanım, sabrınız için de teşekkür ediyorum- ben, yaşamı, nitelikli,
kaliteli, saygın, adaletli, kalkınmayı ön plana çıkarmış, toplumun
değer yargısı, kültürü, okuyanı yazanı artmış, verimli bir ülke ve
bu ülkenin seçilmiş muhtarlarına, kendi muhtarlarımıza sahip çıkmak
için bu verdiğimiz teklife sizden oy istiyorum. Bir kez daha muhtarlarımızla
ilgili bu teklifimizi reddeder, onu yeniden Parlamentonun tozlu
raflarına gönderirseniz -geçen sefer söylediğim gibi- sizi muhtara
havale ederim.
Bunda korkacak bir
şey yok, korkmayın. Bu devlet büyük devlet, bu devlet nelere katlandı,
bu devlet neleri başardı; hatta bu devlet, bu devlet, kendi şehidine
"kelleci" diyenlere; bu devlet, başındaki Başbakanın terörist
başına "Sayın Öcalan" dediğine bile katlandı, ama, bu iş
bitti, ampul söndü, siz mum bile yakamayacaksınız. (CHP sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
SELAHATTİN DAĞ (Mardin)
- Müdahale bile etmedik, aynısını bekliyoruz sizden.
BAŞKAN - Sayın Bayındır,
teşekkür ediyorum.
Grup önerisi lehinde
söz isteyen Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize
saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu muhtarlarımızla ilgili yasayı, 2003 yılının mayıs ayında… Ocak
ayında ilk Meclise geldiğimizde bir teklif verdik. Kırk beş gün geçmişti,
komisyonlara havale etmediniz. Kırk beş gün geçtikten sonra, yaklaşık
mayıs ayında gündeme getirtdik. O günden bu yana da yaklaşık 12 kez,
gerek grup önerisi gerekse 37'nci madde uyarınca buraya getirdik.
O dönem, ilgili Bakan...
Aynen okuyorum arkadaşlar tutanaklardan: "Sayın Aslanoğlu,
gündem dışı konuşmasıyla, uzun süredir üzerinde çalıştığımız Bakanlar
Kurulu olarak ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk etmeye karar
verdiğimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmek ve intikal etmek
üzere olan muhtarlarla ilgili olarak açıklama fırsatı verdiği için
teşekkür ederim."
5 Kasım 2003 ve 2004 yılı
bütçe görüşmelerinde yine aynı konuyu dile getirdiğimizde, Sayın
Bakanımız "Hemen hazırlıyoruz, 3 bin göstergeden 5 bin göstergeye
çıkarıyoruz..." Bu, sayın bakanların -2 bakanımın- o gün, 2003
yılında konuşmalarıma verdiği cevap. Bir de teşekkür ediyorlar,
bu sorunu gündeme getirdiğim için.
Değerli milletvekilleri,
bu yasayla ilgili bu yüce Meclis, yasayı kabul etti, yani, dedi ki:
Evet. 37'nci maddeyle getirdiğimizde, buradaki tüm arkadaşlarımız,
tüm parti grupları, milletvekili arkadaşlarımız "evet" dediler,
"bu kanunu getirmemiz lazım."
Bu yasa basıldı. Hangi
dönem? Üçüncü dönemde basıldı, yani iki yıl önce, değerli milletvekilleri.
O zaman, iki yıldır biz bu insanlara yalan söylüyoruz. Bir milletvekili
olarak utanıyorum ben, şahsen. Kendi adıma konuşuyorum.
Değerli milletvekilleri,
bu yasayı niye bastırdık? Eğer Meclis iradesinin üstünde başka bir
şey varsa, onu da bilemiyorum. Demek ki, Meclis iradesi "bu yasayı
getir" diyor, Türkiye Büyük Millet Meclisi bu yasayı bastırıyor,
735 sıra sayısını alıyor, ama her ne hikmetse, milletvekillerinin
kabul ettiği bir şeyi, bir türlü getirmiyorlar. Bunu anlamak hakikaten
mümkün değil.
Değerli milletvekilleri,
hepimiz, Türkiye'de sosyal güvenlik çatısı altında olan herkes hastanelerden
ve sağlık hizmetlerinden yararlanıyor. Biz milletvekilleri de yararlanıyoruz.
Ama, siz biliyor musunuz ki, şu anda, muhtarların yüzde 50'si
Bağ-Kur'a borçlu arkadaşlar. Ne oluyor biliyor musunuz arkadaşlar?
Muhtar olduğun anda, ilk 1'inci basamaktan seni Bağ-Kur'a hemen, zorunlu
kaydediyorlar. 12'nci basamağın primi, aldığı maaşla eşit. Muhtarların
yüzde 60'ından, yüzde 50'sinden fazlasının Bağ-Kur'a prim borcu var.
Bağ-Kur'a prim borcu olan hiçbir muhtarımız, eşi ve çocukları hiçbir
hastaneden içeri giremiyor. Hangi ülkede, hangi sosyal devlette…
Hani, hastane kapılarımız herkese açıktı? Nerede arkadaşlar? Bu,
Anayasa'ya, insan haklarına aykırı mı, değil mi arkadaşlar? Yani,
muhtar olup eğer Bağ-Kur prim borcun varsa -demin, Hüseyin kardeşim söyledi,
2 lira borcu varmış- 2 lira değil 1 lira da olsa arkadaşlar, hiçbir
sosyal güvenlik hakkından yararlanamıyorsun, ne ilaçtan ne hastaneden
arkadaşlar. Muhtar hasta olmayacak mı? Muhtarın eşi hasta olmuyor
mu? Muhtarın çocukları hasta olmayacaklar mı?
Değerli milletvekilleri,
bunun adını ben koyamıyorum. Bunun adını koyamıyorum. Yani, bu muhtarlara
yapılan, hakikaten onur kırıcı. Hastane kapılarında bu insanlar…
Hâlâ, hastanelere 5 milyar, 6 milyar, 7 milyar senet imzalayan muhtarlarım
var. Söylüyorum: Malatya-Hekimhan'ın Saraylı Köyü Muhtarım, eşi öldü,
7 milyar senet borcunu hâlâ ödeyemiyor.
Değerli milletvekilleri,
eğer biz bu konularda, bu insanların haykırışını, bu insanların
yalvarışını… Ve toplum adına iş yapan…
Arkadaşlar, onların
bizden ne farkı var? Biz de seçildik, onlar da seçildi. Ne farkı var?
Benden ne farkı var? Muhtarlar da seçimle gelen insanlar.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
yanlışlıkla beş dakika verildi, sürenizi tamamlıyorum.
Buyurun.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Fark yoksa, muhtar adayı olsaydın o zaman.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Beyefendi, zorla kimse sizi milletvekili yapmadı.
Sen, şakır şakır her türlü sağlık giderini alırken, bu Meclis, bu insanların
sağlık giderini düşünmüyorsa, kimse sizi zorla milletvekili yapmadı.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Muhtar adayı olsaydın!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - O zaman, gerekirse muhtar adayı olurum gerekirse bilmem
ne adayı olurum. Ama, insanların onuruyla oynamaya kimsenin hakkı
yoktur. (CHP sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Kimse kimsenin onuruyla oynamaz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Evet, bu, sosyal devletin, sosyal devletin bir görevidir.
Bu ülkede yaşayan herkes, bu ülkede yaşayan herkes sosyal devletin
çatısı altında. Eğer muhtarın çocuğu, muhtarın eşi, muhtarın kendisi
bir şekilde hiçbir sağlık yardımından yararlanamıyorsa, bu, anayasal
suçtur.
Değerli milletvekilleri,
tabii, bu insanların neler yaptığını hepiniz benden çok iyi biliyorsunuz.
Özellikle, köy muhtarlarımızın, köy muhtarlarımızın sorumluluklarını
ve onların mücadelesini siz benden çok iyi biliyorsunuz. Eğer siz
hak görüyorsanız, eğer siz hak görüyorsanız, ben ona bir şey diyemiyorum.
Tabii, bir de, Bağ-Kur
borçları var. Şimdi, ödeyecek güçleri yok arkadaşlar. Taksitlendirdiniz;
yani, başından beri bu insanları sürekli borçlu yapıyorsunuz. İki
dönemdir muhtarlık yapanın Bağ-Kur'a borcu ne kadar arkadaşlar biliyor
musunuz? 25 milyar.
Şimdi, arkadaşlar,
durum bu. Bu insanların hâli burada. Yani, eğer, bu yüce Meclis -52 bin muhtarımız var-
bunların sosyal güvenliğini… Bu insanlar diyor ki "Biz, sizden
para istemiyoruz. Bize üç kuruş maaş veriyoruz diyorsunuz. Kardeşim,
çoluğuma çocuğuma mahcup etmeyin beni." diyor.
Ben size, şu anda hastanelere
borçlu, Malatya'dan, en az bir 50 muhtarın borç senetlerini getirdim
arkadaşlar. Diğer illerimizde de durum bundan farklı değil. Geçen
hafta Erzurum'dan -ben burada yoktum, erken ayrıldım- 30 tane muhtar
arkadaşım geldi.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu)
- Dün İstanbul'dan geldiler.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Şimdi, değerli milletvekilleri, burada muhtarlarla
ilgili, işte, her seferinde "iyileştirdik" diyorsunuz. Hayır
arkadaşlar, hiçbir şey iyileştirmediniz, hiçbir şey iyileştirmediniz.
Borcu, dün Bağ-Kur primi 100 milyondu, bugün Bağ-Kur primi 260 milyon.
Neyi iyileştirdiniz? Bu cebine verdiniz, bu cebine şimdi borçlandırıyorsunuz.
Neyi iyileştirdiniz ya, neyi iyileştirdiniz? Bağ-Kur primi, o zaman
12'nci basamak kaç paraydı, verdiğiniz maaş kaç paraydı? Bağ-Kur primi
112 milyondu, verdiğiniz maaş da 122 milyondu. Neyi iyileştirdiniz
ya? Şu anda da Bağ-Kur 12'nci basamaktan başlayan veya 6'ncı basamaktaki
bir muhtarın ödediği Bağ-Kur primi 300 küsur milyon. Bir de cebinden
para ödüyor bu insanlar. Yok ki ödesinler arkadaşlar. Yok, yok; cebinde
on kuruş yok, on kuruş!
Değerli arkadaşlar,
samimi olmak lazım. Eğer bu yüce Meclis bu insanların sorununa, bu
insanların yarasına çözüm olmuyorsa, bu insanlar, başka, çözümü
nerede arayacak arkadaşlar?
Bir kez daha size sesleniyorum,
bir kez daha söylüyorum: Gelin, bu insanların onurunu kırmayın, bu
insanların hastane kapılarında kafasını eğdirmeyin. Aynı konu,
köy korucularında.
Değerli milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti'nin ve insanlarımızın emniyetini sağlamak,
onların huzur ve mutluluğunu sağlamak, devletimizin kolluk kuvvetlerinin
görevidir. Ancak, 1986 yılında icat edilen köy koruculuğunda, sosyal
devlet açısından, insani açıdan, insanlık açısından, bu insanları
hâlâ insan saymıyorsunuz. 70 bin köy korucusuna, altmış beş yaşına
geldiği zaman, hadi yürü git, diyorsunuz. Hayır arkadaş, buna kimsenin
hakkı yoktur. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir sosyal devlet, çalıştırdığı
insana eğer maaş veriyorsa, bunların mutlaka bir sosyal güvenlik
şemsiyesi altında olmak zorunluluğu vardır. Yine söylüyorum: Bu
insanlara maaş veriyorsunuz, ama, sosyal güvenlikleri yok. Buna
hakkınız yok arkadaşlar.
Ben, ayrıca, yeni bir
moda çıktı…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
lütfen toparlayınız.
Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Yeni bir moda çıktı. Şimdi, tüm muhtarlara icra gönderildi,
artık evlerindeki buzdolapları da gidiyor biliyor musunuz? Hepsine
ödeme emri gönderildi Bağ-Kur'a prim borcu olduğu için ve muhtarların
evlerindeki buzdolabı, televizyonu kaldırılıyor. Acaba niye
kaldırıyorsunuz? O muhtarlar televizyon seyretmesin de buradaki
olayları görmesin diye mi?
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Grup önerisi aleyhinde
söz isteyen Hüseyin Güler, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Güler.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; bu "grup önerisi
aleyhinde" kavramını sadece söz almış bulunmak için kullandım.
Muhtarların özlük hakları için, asla ne aleyhinde olabilirim, tam
tersine yüreğimle yanındayım. Önce sözüme böyle başlayarak hepinizi
sevgiyle selamlıyorum.
Şimdi, tabii ki muhtarlarımızın
sorunu ortada. Türkiye'de bir yaşam endeksi var aslında. Bu yaşam
endeksine baktığımızda bir yoksulluk sınırı var, bir de açlık sınırı
var. Ama, asgari ücretin dahi açlık sınırının altında olduğu bugünümüzde
muhtarlarımızın hâline gelince tamamıyla perişan.
Muhtarlarımıza bakıyoruz,
evet 53 bin muhtarımız var, maaşları 250 YTL. Bağ-Kur primlerine bir
önceki konuşmacı arkadaşlar değindiler kısmen, ben de tekrarlamak
isterim. En düşük 1'inci basamak diyebileceğimiz 185 YTL, aradaki
fark 65 YTL. En yüksekten yatırmak isterse 690 YTL, yani cebinden para
verecek. Peki, sormak istiyorum arkadaşlar: Sosyal bir hukuk devletinin,
yapılması gereken, çalışanına veya en azından kamu görevi yapan
bu muhtarlarımıza vereceği değer bu mu? Yani, aslında AKP'nin verdiği
değer bu kısaca. Birazdan bir arkadaşımız, herhâlde, AKP Grubu adına
gelip konuşacak, biz şunları yaptık, bunları yaptık. Bunlar karın
doyurmuyor. İşte, kralın çıplak olduğu kadar tüm veriler ortada.
Biz diyoruz ki, asgari ücretin zaruri ihtiyaçlarını karşılayacak
bir durumda olmasına karşın biz Anavatan olarak şunu söylüyoruz,
diyoruz ki: Muhtarlarım, bu yıl ülkenin kader yılı, inanıyorum ki,
sen de kaderine sahip çıkacaksın, özlük hakları başta olmak üzere,
bu ülkenin genel seçimlerinde doğrudan yana tavır koyacaksın. Bu
yıl ülkenin AKP'den kurtuluş yılları ve inanıyorum ki, geriye dönüş
sayısını sizler de heyecanla bekliyorsunuz ve muhtarlarımıza verilen
bu değeri, bu değersizliği daha doğrusu, inanıyorum ki, muhtarlarım
da unutmayacak, AKP'ye gereken cevabı net olarak verecektir.
Evet, ortada kralın
çıplak olduğu kadar çıplak. Bu ülkede, yüzde 20 nüfusun yeşil karta
bağımlı olduğu bir yerde, devletin yeşil kart bağımlısı dediğimize
bir kıstas vermek istiyorum. Yeşil kart, hem belirli bir düzeyde asgari
ücretin üçte 1'i maaş ve artı, sağlık güvencesi.
Peki, muhtarlarımız?
Hâli perişan. Diyoruz ki, bu kamu görevi olduğuna göre, bu kamu görevi,
seçilmiş olmak, aynı zamanda sorumluluk almak bir kamu görevidir,
ama, muhtarlarımız için layık görülen bu anlamda… Biz de diyoruz ki,
bugün, muhtarların maaşı en az asgari ücret maaşı olmalı. İkincisi,
sosyal güvenlik primlerini de bizzat devletin ta kendisi yatırmalı
ve bu ülkede maalesef toplumun yüzde 40'ı borçlu, muhtarlar da bunların
içerisinde.
Muhtarlarımız, tüm
halkın sorunlarıyla her gün yüzlerce, başta yeşil kart olmak üzere,
Fak-Fuk Fon diyebileceğimiz -halk diliyle- sosyal güvenlik kurumlarından
her gün sorunlu insanlarla bire bir dert babası olurken veya dert anası
olurken, yaşadığı sıkıntılarını kendisinin ifade edememesi büyük
bir özveri. Kendilerini yürekten kutluyorum, muhtarlarımızı.
Evet, bugün, asgari
ücretin en az 1.000 YTL, eski parayla yani 1 milyar olması gerekir.
Kısaca, muhtarlarımızın maaşı bu olmalı insanca yaşayabilmesi
için.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Aslında daha çok olmalı.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Evet, daha çok olmalı. İktidarsınız AKP olarak, kim yapacak? Tabii
ki, IMF'ten izin alacaksınız. Doğru, haklısınız, iktidar olarak… Siz,
iktidar olduğunuzun farkında dahi değilsiniz!
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Siz de geçmişte iktidar olduğunuzun farkında değilsiniz!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- IMF'ten icazet diyebileceğimiz bir emir alırsanız, bunları vereceksiniz.
Bu ülkede son beş yıldır AKP İktidarında sadece devletin borç olarak
ödediği yurt dışına 174 milyar dolar beyler.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Sizin bıraktığınız borçları ödüyoruz.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Hesabınızı 73 milyon üzerinde bölün bakalım ne oluyor?
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Sizden kalan borçları ödüyoruz.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- O işsiz kadınlarımız…
Beş yıl geçti, mazeret
üretmeyin. Beş yıl geçti. Bu sorunları çözmek için iktidar oldunuz.
Ama, biz yarın iktidar olduğumuzda sizin mazeretinize mi bürüneceğiz?
Sizin gibi mi olacağız? Hayır. Sorun belli, çok net, kral çıplak ve bu
ülkenin sorunlarını çözemeyecek gibi bir acizlik içerisinde olmamalı,
tam tersine, yaşama karamsarlık için bakmamalı.
Bizim ifade ettiğimiz
tek şey var: Evet, geçmiş yaşanmaz. AKP'li yıllar, bu iktidarı da, daha doğrusu siyasetin
tarihinde maalesef kayıp yılları olarak not edilecektir. İnanıyorum
ki, halk da bu yaşadığı sıkıntıların hesabını sandıkta soracaktır
AKP'den. Daha önce nasıl diğer siyasi partilerden sorduysa, umutlarına
ışık olmadıysa, hesabını sorduysa, inanıyorum ki, tekrar, bu umuduna,
yarasına derman olmayan AKP'den de hesap soracaktır.
Evet, net olarak şunu
söylüyoruz: Bu ülkede yoksulluk kader değil, sefalet kader değil.
İnsanların en azından asgari düzeyde sosyal güvenlik diyebileceğimiz,
sağlık da dâhil olmak üzere, yoksunluğunu her geçen gün yaşıyoruz.
Nihayetinde, geçen, Mersin'de yaşandı. Sayın Başbakan her yerde
"herkes istediği doktoru seçecek" derken, bunun siyasi politikasını,
propagandasını yaparken, bir hamile annenin, çocuğunu doğurmaktan
dolayı hapse nasıl düştüğünü hepimiz unutmadık, o aile de inanıyorum
ki unutmadı. Bu ülkede bu kaderimize sahip çıkılması gereken bir
dönem.
Evet, AKP'li yıllarda
görüyoruz, beş yıla uzatmanın bir ayrıcalığını her yerde istikrar
olarak yutturulan topluma, ama, toplumun yutmayacağına inandığımız
bir beş yıl geçti. Yoksul daha yoksul oldu, yoksul aç oldu, yoksul umutsuz
oldu, zengin ise daha zengin oldu. Bu kadar çelişkinin yaşandığı
bir dönem olmamıştır. Sosyal adalet diyebileceğimiz gelir dağılımı
başta olmak üzere, bugün muhtarlarımızın sorunları… Tabii ki, bize
biçilen rol olarak baktığımızda sadece yapılmak istenen şey, uydulaşan
bir Türkiye ve borçlanan bir Türkiye, her geçen gün borcu artan ve her
geçen gün yoksullaşan bir Türkiye. Bizim de buna isyanımız var. Kaderimiz
bu olamaz diyoruz. Kaderimize el koyacağız ve sahip çıkacağız.
Buradan da muhtarlarıma
sesleniyorum: AKP'nin sizi dinlemeye niyeti yok. Birazdan konuşmacı
arkadaş gelecek, işte, biz böyle yaptık, böyle… Boş laflar karın doyurmuyor.
İnanıyorum ki, sizlerin de cebinin nasıl yandığını, kredi kartlarıyla
nasıl borçlandığınızı, eşinize dostunuza nasıl mahcup olmamak
için kenarda kıyıda dolaşarak günü kurtarmaya çalıştığınızı çok
iyi biliyoruz. Acılarınızı, sıkıntılarınızı iyi biliyoruz. Unutmayın,
umutsuz olmayın. Bu yıl, ülkenin ve toplumun geleceği olduğuna göre,
yapmamız gereken şey, bu siyasal süreç içerisinde AKP'ye gereken,
siyasal anlamda sandıkta -gayrimeşru değil- hesap sorulması gerektiğine
inanıyoruz ve asgari ücretlinin yaşadığı sıkıntıların cabası
bir kenara, bunun karşılığında iş bulma umudu dahi olmayan milyonlarca
insanımızın, üniversite mezunu insanlarımızın, muhtarlarımızın,
köylülerimizin, çiftçilerimizin, biliyoruz hepinizin sıkıntılarınızı,
ama bunlar çözümsüz değil. Size alternatifsiz olarak yutturulan bu
sisteme dur diyecek olan sizlersiniz. Bu ülkede her şeyin alternatifi
var ve alternatifte de umutlarımız var ve Anavatan olarak şunu söylüyoruz,
diyoruz ki: Evet, asgari ücret en az bin YTL olmalı. Güneydoğu Anadolu'da
yarı fiyat olmasını öneren belirli insanlar var. Asgari ücret belli,
403 milyon ya da şimdiki 403 YTL. Güneydoğu Anadolu'da halkıma layık
görülen, yarı fiyat olsun. Neymiş? Rekabet edemiyoruz.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Kaç parayla devretmiştiniz bize?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Yoksulluk, yoksulluk, yoksulluk… Kader olmalı…
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Asgari ücreti bize kaça devretmiştiniz?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Kıyasladığınız unsur ne? Çin. Çin'de kölelik koşulları içinde çalışma
var. Siz halkıma bunu mu layık görüyorsunuz? Ha, yaptığınız bu. Ne
olacak? İşsizlerin önerdiği unsurda bu var.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Siz bize kaç parayla devrettiniz asgari ücreti söyler misin? Anavatan
kaç parayla devretti bize?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Bugün, devredip etmemek, mazeret üretmek değil. Yapılması gereken,
yoksulluk sınırını getirin…
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- 180 lirayla verdiniz ya!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- …açlık sınırını getirin, hem de, bakın, hem de Devlet İstatistik
Enstitüsü diyebileceğimiz TÜİK'in, getirin o standartlarıyla,
getirin de kıyaslayın. 250 YTL neresi, sosyal devlet dediğiniz neresi?
Muhtara layık gördüğünüz o mu? 80 liraydı dün aç bıraktık, ee biz de
şimdi karnını doyururuz. Geçin ya! Sizin kriteriniz, kıstasınız
böyle küçük, aşağılarda olmamalı…
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Doğru söylüyorsun, doğru, doğru!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- .. ve nihayetinde, sosyal güvenlik olarak beceremediğiniz, genel
sağlık sigortasını da çıkaramadınız.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Çıkardık, çıkardık.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Biz size zamanında demiştik, dua edin, yargıya dua edin demiştik.
Niye erteliyorsunuz genel sağlık sigortasını?
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Anayasa Mahkemesi iptal etti.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Şimdi de seçim sonrasına bırakıyorsunuz. Bu mu marifetiniz? Hani
herkesi sosyal güvenlik içerisinde kucaklayacak diyordunuz.
Bağ-Kur'lu borçlu insanların sayısının ne olduğunu bilir misiniz?
Yüzde 30, muhtarlar da bunun içerisinde yoğunlukta ve sosyal güvenlik
şemsiyesinden mahrum kalmakta. Hiç muhtarlık yapmasa ve sosyal vatandaş
olarak, sadece bu ülkenin vatandaşı olarak, asgari kurum hizmetlerinden,
yani sağlığından, yani sosyal güvencesinden, yani asgari düzeyde
yaşamını idame ettirecek güvenceden mahrum bıraktınız. Öyle bir
gelir dağılımı bozukluğu yarattınız ki, bugün övündüğünüz süreç
içerisinde, Orta Doğu'da ve sadece Türkiye'nin kendi iç dinamiklerinde
gerginlikten medet umar hâle geldiniz ve biz de diyoruz ki, hoşgörünün,
sevginin, kardeşliğin ve umutların olduğu bir Türkiye özlemi olsun.
Muhtarlarım, sizlere
sesleniyoruz: Tekrar ediyoruz, tek başınıza bu iktidardan, zaten
kamu hizmetinden nasıl yararlanamadığınızı, toplumun sıkıntılarını
bire bir yaşayan unsurlarsınız ve bunu da inanıyorum ki unutmayacaksınız.
Seçim döneminde size verecekleri siyasi rüşveti de unutmayın.
Evet, bu dönem seçim dönemi ve Hükûmetin zaman zaman kamuoyunda yansıttığı,
"yaa, biz seçim politikası yapmıyoruz" deyip daniskasını
yapıyorlar.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale)
- Seçimde rüşvet olmaz.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Evet, seçimde… (AK Parti sıralarından "Palavra sıkıyor"
sesi)
BAŞKAN - Sayın Güler,
lütfen toparlayınız.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kimse palavra sıkmıyor,
eğer sıkılacak bir şeyiniz varsa, gelir burada konuşursunuz. Bugün,
ülkede yaşanılan sıkıntıları, eğer gözünüz… Görmedim diyorsanız,
duymadım, bilmiyorum, halktan uzak yaşamışsanız, inanıyorum ki, bu
halk size gereken cevabı verecektir.
Ben, muhtarlarıma
tekrar seslenmek istiyorum: Bu önerinin lehindeyiz Anavatan olarak,
hatta, bunun da daha verimli... Eğer gündeme alınırsa, inanıyoruz
ki…
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Aleyhinde söz almadınız mı?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- …değişiklik önergelerimize, asgari düzeyde, asgari ücret düzeyinde,
özlük haklarına sahip olmanız gerektiğine inanıyoruz.
Borç… Evet, borç yiğidin
kamçısı dediniz, ye babam ye dediniz ve topluma bunu ödettirmeye
devam ediyorsunuz. Bunun, umutların bitmediği bir Türkiye özlemiyle
muhtarlarıma buradan seslenirken, umutlarının bitmemesi ve Türkiye'nin
kaderine sahip çıkmasını bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Güler.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Yani, aleyhte söz alıp da lehte söz söylemek ne kadar doğru?
BAŞKAN - Grup önerisi
aleyhinde söz isteyen, Eyüp Fatsa, Ordu Milletvekili.
Buyurun Sayın Fatsa.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
Başkanlık makamını ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
grup önerisinin içeriği daha önce de burada defaatle gündeme getirilmiş;
muhtarlarımızın özlük haklarıyla ilgili, hizmet şartlarının iyileştirilmesiyle
alakalı bir kanun teklifinin gündeme alınmasıyla alakalı. Değerli
arkadaşlar, konuyla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmadan
önce müsaadenizle bir iki konuyu kamuoyunun ve sizin gündeminize
getirip sizlerle, kamuoyuyla paylaşmak istiyorum.
Muhtarlık müessesesi
bize imparatorluktan devredilmiş, oradan kurumsal olarak aldığımız
ve seksen üç yıllık cumhuriyet tarihi boyunca da varlığını ve hizmetlerini
devam ettiren, demokrasimiz açısından da çok önemli bir kurumdur.
Şimdi, bu muhtarların sıkıntılarını, problemlerini, özlük haklarını
gündeme getiren arkadaşlara ve siyasi partilere Allah aşkına burada
sormak istiyorum: Değerli arkadaşlar, ya bu muhtarlık müessesesi
kurumsal olarak yeni kurumsallaştı, ilk defa bir şey konuşuyoruz
muhtarlar üzerinde kurumsal olarak ya da bunu gündeme getiren siyasi
partiler muhtarlık müessesesi oluştuktan sonra kurumsallaştı,
var oldu! Sanki hiç daha öncesi yok bu işin.
Değerli arkadaşlar,
bakın, Cumhuriyet Halk Partisi, bu ülkede yirmi yedi yıl tek başına,
ondan sonraki süreçlerde de zaman zaman tek başına, zaman zaman da
hükûmet ortağı olarak iktidar oldu, sorumluluk aldı. O gün de, Türkiye'de
muhtarlık müessesesi vardı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - 1950'den önce…
EYÜP FATSA (Devamla)
- Öncesi de, sonrası da. Sonrası da Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Hangi sonrası? 80'den sonra şey mi oldu mu? Allah Allah!
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
lütfen…
FİKRET BADAZLI (Antalya)
- 50'den öncesi sayılmıyor mu?
EYÜP FATSA (Devamla)
- O gün kimse, devri iktidarlarında bunu hatırlamadılar. Anavatan
Partisi de, 1983'ten sonra yirmi sene iktidar veya iktidar ortağı
olarak hükûmet oldu, sorumluluk aldı ve o zaman da "muhtarlık"
diye bir müessese, "muhtarlık" diye bir kurum vardı.
ORHAN ERASLAN (Niğde)
- Biz şey yaptığımız muhtarlar öldü, elli yıl oldu.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Müsaade edin, bak ne yaptığımızı size söyleyeceğim.
Sizin özlediğiniz,
sizin arzu ettiğiniz muhtar profili şudur: Eğer köyünde bir kanal
yapılacaksa veya mahallesinde bir yol açılacaksa, bir iş makinesine,
greydere, kepçeye, dozere, silindire ihtiyacı varsa veya köyüne,
mahallesine su getirmek için 100 metre, 200 metre boruya, birkaç torba
çimentoya ihtiyacı varsa, siyasi partilerin kapısında, milletvekillerinin
kapısında, bakanlığın, genel müdürün ve bürokratların kapısında
bunları almak için merhamet dilenen, kapısında günlerce sıra bekleyen,
kuyrukta bekleyen, itilmiş, ezilmiş, horlanmış, dışlanmış, her şey siyasetçilerin
iki dudağı arasından çıkacak merhamete bağlı dışlanmış bir muhtarlık
özlüyorsanız, AK Parti döneminde böyle bir muhtarı göremezsiniz.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ORHAN ERASLAN (Niğde)
- Zaten öyle yaptınız.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Ben, buradaki arkadaşlarıma sormak istiyorum: İki seneden beri,
Allah aşkına, yolu için, suyu için, köprüsü için, iş makinesi için,
çakılı, asfaltı, betonu için kapınıza bir tane muhtar geldi mi? (AK
Parti sıralarından "Yok" sesleri, alkışlar) Geldi mi bir tane?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Git Malatya özel idareye bakayım!
EYÜP FATSA (Devamla)
- Biz, muhtarlarımızı, merhamet dilenen, lütuf ve iane dilenen görevliler
olmaktan çıkartıp bu hizmetleri yapacak sorumlu insanlar hâline
getirdik ve bütçeleri de ellerine verdik.
ORHAN ERASLAN (Niğde)
- Sen maaştan haber ver, maaştan.
FARUK ÇELİK (Bursa) -
İhalenin başına getirdik, ihalenin.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Hizmetin de başına koyduk, hizmetin ödeneklerini de kendi hesaplarına
çıkarttık.
AHMET IŞIK (Konya) -
Bravo, varol.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, eğer, siz, muhtar olarak, muhtarlık müessesesi
olarak, köylerde, mahallelerde siyasi partinizin neferleri, siyasi
partinizin kadrolu insanları ve sizin adınıza siyaset yürütecek
insanlar olarak düşünüyorsanız ve hâlâ özleminiz bu noktadaysa,
AK Parti asla muhtarlarına böyle bir saygısızlık yapmaz. (AK Parti
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Siz muhtarları yok kabul ediyorsunuz. Kaymakamlar muhtarları yok
farz ediyor.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Ve kimse muhtarların üzerinden, muhtarları istismar etmek suretiyle
de siyaset yapmasın.
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Muhtarları yok kabul ediyorsunuz. Muhtarları yok kabul ediyorsunuz.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Olur mu öyle şey?
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Oradaki imamlarla iş yapıyorsunuz, Akhisar'da.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Değerli arkadaşlar… Değerli arkadaşlar, bakın, bu konuları burada
defalarca tartıştık. Tartıştığımız konuları bir kere daha kısaca
sizlerle beraber paylaşmak istiyorum. Muhtarlarımız ve kamuoyu
da bizi dinlesin.
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Akhisar… Lütfen bir bak…
EYÜP FATSA (Devamla)
- Sayın Başkan….
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen…
Sayın Fatsa, buyurun.
Lütfen, Sayın Fatsa…
EYÜP FATSA (Devamla)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; muhtarlar adına söz aldınız,
gündem oluşturdunuz, muhtarların dışında ne kadar mesele varsa onları
konuştunuz; lütfen, istismar etmeyin. Hiç olmazsa konuşurken istismar
etmeyin. Lütfen…
Muhtarlarla görüştük,
konuştuk, hepsi bize geldi. "Aldığımız ücretler primlerimizi
ödemiyor." denildi. Seçim oldu geldik, Muhtarlar Federasyonunun yetkilileri
bizimle geldi konuştu, sizinle de konuştu. Dedik ki: Biz bu konuyla
ilgili bir yasal düzenleme yapacağız. Dediler ki: "Muhtarların
acelesi vardır. 5319 sayılı Kanun Bakanlar Kuruluna muhtarların
ücretlerini 1 katına kadar artırma yetkisi veriyor, bu bize yeter."
dediler. Bak, 1 kat değil, 2 kat artırdık. Muhtarlar Federasyonunun
yetkilileri, il yetkilileri, merkez yetkilileri geldi, Partimize,
Sayın Başbakana, Sayın Bakana, muhtarlarla ilgili yapmış oldukları
düzenlemeden dolayı teşekkür ve şükran plaketi verdi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - "Böyle bir şey yok." diyorlar, "Söylemedik"
diyorlar.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
lütfen…
EYÜP FATSA (Devamla)
- Lütfen… Lütfen…
Elbette ki, muhtarlarımızla
ilgili gönlümüzde, yüreğimizde yaşattığımız, onlarla ilgili düşündüğümüz,
onlarla beraber yapmak istediğimiz, onlar için yapmak istediklerimiz
bunlardan ibaret değil, yapılanları da yeterli görmüyoruz, yeterli
görmüyoruz.
Değerli arkadaşlar,
bunu, muhalefet, tıpkı muhtarlar meselesini istismar ettiği gibi,
bunu siyasi istismar meselesi yaptığı gibi, bakın, uzun süre uzman
çavuşlarla ilgili de aynı istismarı yaptınız. Türk Silahlı Kuvvetlerinin
"Bizim hiyerarşimizi, kurumsal yapımızı bozar." dediği
hâlde, bunu bile bile, sadece uzman çavuşları istismar etmek için
defalarca buraya onlarla ilgili, özlük haklarıyla ilgili yasal
düzenlemeler getirdiniz. Lütfen istismar etmeyin, lütfen.
RASİM ÇAKIR (Edirne)
- Sen neden bahsediyorsun!
BAŞKAN - Sayın Çakır,
lütfen…
EYÜP FATSA (Devamla)
- Bu insanlar canla başla görev yapıyor, onların yapmış olduğu hizmete
saygı duyun, onların yapmış olduğu hizmeti takdir edin, bunları istismar
etmeyin, istismar etmeyin.
RASİM ÇAKIR (Edirne)
- Sen onların derdini bilmiyorsun!
BAŞKAN - Lütfen Sayın
Çakır…
EYÜP FATSA (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, bir arkadaşımız dedi ki: "Muhtarlarımız
Bağ-Kur primlerini ödeyemiyor, onun için sosyal güvenceden istifade
edemiyor."
Değerli arkadaşlar,
bakın, Sosyal Güvenlik Yasası'nda, biz, bununla ilgili bir düzenleme
yapmıştık, ama Anayasa Mahkemesinde Yasa'nın bazı maddeleri iptal
edildiği için, özellikle muhtarlarımızın Bağ-Kur primlerinin düşürülmesiyle
alakalı düzenleme de orada askıda kaldı; bir.
İkincisi, Bağ-Kur primleriyle
ilgili burada hep beraber bir değişiklik yaptık, bir düzenleme yaptık,
Bağ-Kur borçlarının yeniden yapılandırılması ve taksitlendirilmesiyle
alakalı; altmış ay vadeye yaydık, altmış ay vadeye yaydık.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Yok parası!
EYÜP FATSA (Devamla)
- Sayın Aslanoğlu, bak, bunun içerisinde dört ay prim ödeyenler, bütün
aile fertleriyle beraber sosyal güvenceden faydalanıyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sonra?
TELAT KARAPINAR (Ankara)
- Ya, sus da dinle ya! Sus da dinle ya! İki kişi konuştu, bir tane söz
geldi mi? Sus da dinle ya!
EYÜP FATSA (Devamla)
- Lütfen, lütfen… Bakın, daha önce…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Fatsa,
lütfen toparlayınız.
Buyurun.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar,
eğer, buna rağmen arkadaşlarımız primlerini ödemiyorsa, ödememekte
ısrar ediyorsa, bizim yapabileceğimiz bir şey var mı? Her türlü
imkânı vermiş. Bakın, ha, bütün bunları yeterli görmüyoruz…
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Bu ayki primini ödeyemiyorlar.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Ama, bilesiniz ki, muhtarlarımızın hepsi sosyal güvenceden faydalanıyor.
Lütfen, muhtarlar üzerindeki istismar elinizi çekin.
Bir diğer konu: Değerli
arkadaşlar, köylü, köylü vatandaşımız, köylü vatandaşımız…
Sayın Başkan, müsaade
ederseniz, bir dakikayı geçmeyen bir şey anlatmak istiyorum burada.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Köylüler bunlara niye oy vermiyor?
EYÜP FATSA (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, bakın, Kurtuluş Savaşı'nda Türk köylüsünün
fedakârlığını takdir etmek için, Kurtuluş Savaşı'nın Komutanı, Önderi
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, daha sonraki dönemlerde de yönetimde
sorumluluk alacak siyasilere ve iktidarlara bir hedef koymak suretiyle,
İstiklal Savaşı'ndaki köylünün fedakârlığını takdir etme noktasında
"Milletin efendisidir, sahip çıkın buna." demiştir. Ama, geçen
onlarca yıllık iktidar döneminde, efendi olması gereken köylüye
reva gördüğünüz, yolu olmayan köy, suyu olmayan köy, okulu olmayan
köy, doktoru olmayan köy…
RASİM ÇAKIR (Edirne)
- Ama karnı tok.
EYÜP FATSA (Devamla)
- …öğretmeni olmayan köy… İlk defa AK Partiyle beraber bu imkânlara
ve gerçek manada efendi olma imkânına kavuşmuş olan Türk köylüsünü
lütfen istismar etmeyin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ORHAN ERASLAN (Niğde)
- Hayal âleminde geziyorsun, hayal âleminde!
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Bu kadar yolu siz mi yaptınız? Bu kadar okulu sen mi yaptın?
EYÜP FATSA (Devamla)
- Lütfen istismar etmeyin. Anadolu'yu gezin, görün.
ORHAN ERASLAN (Niğde)
- Ayağımızın tozu duruyor.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Türkiye'nin bütün köylüleri, AK Partiden de, onun hizmetinden de,
yaptıklarından da memnundur. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ORHAN ERASLAN (Niğde)
- Hayal âleminde geziyorsun. Yazık! Yazık! Gerçeklerden kopmuşsun.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Gidin, milletin arasında, köylünün arasında kredinizin ne olduğunu,
onlarla yüz yüze gelerek, göz göze gelerek kendiniz ölçebilirsiniz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Gel beraber gidelim, beraber. Beraber gidelim .
ORHAN ERASLAN (Niğde)
- Sıkıyorsa beraber gidelim.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
lütfen…
Teşekkür ediyorum Sayın
Fatsa.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
- Sayın Başkan, bu Grup Başkan Vekili doğruyu söylesin. O kadar yolu,
o kadar okulu o mu yaptı?
BAŞKAN - Sayın Meral,
lütfen…
EYÜP FATSA (Devamla)
- Ama, doğru konuşmak çok daha önemlidir ve erdemliliktir.
ORHAN ERASLAN (Niğde)
- Sıkıyorsa beraber gidelim.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Fatsa.
Öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler...
RASİM ÇAKIR (Edirne)
- Aç bıraktınız köylüyü, aç.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Hayır…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yeter sayısı…
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Koç.
RASİM ÇAKIR (Edirne)
- Karnınızı doyurduğunuz köylüyü aç bıraktınız.
BAŞKAN - Karar yeter
sayısı arayacağım.
RASİM ÇAKIR (Edirne)
- Ben kaymakamla gitmiyorum köylünün karşısına, alnım açık gidiyorum.
Siz kaymakamlarla gidiyorsunuz.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Biz sizi biliriz.
GÖKHAN DURGUN (Hatay)
- Tabii…
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Çamuru geçmek için sırtına binersiniz.
GÖKHAN DURGUN (Hatay)
- Biz de sizi çok iyi biliriz.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Çamuru geçmek için sırtına binersiniz.
BAŞKAN - Kabul etmeyenler...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Ünal Bey, köylünün değil ama senin sırtına binerim.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
- Sizi en iyi millet tanır ve gereğini yapar.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı yoktur, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.31
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.48
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 82'nci Birleşimi'nin İkinci Oturumu'nu
açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grup önerisinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, öneriyi tekrar oylarınıza sunup, karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, grup önerisi reddedilmiştir.
Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporu gelmediğinden teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer
alan, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu
Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
3.- Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Anayasa Komisyonu Raporu (1/1300) (S. Sayısı: 1342)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
4'üncü sırada yer
alan, 17/1/2007 Tarihli ve 5574 Sayılı Türk Petrol Kanunu ve Anayasanın
89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine başlıyoruz.
4.- 17/1/2007 Tarihli ve 5574 Sayılı Türk Petrol Kanunu
ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporu (1/1301) (S. Sayısı: 1352)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
5'inci sırada yer
alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet Komisyonları
Raporları'nın görüşmelerine başlayacağız.
5.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet
Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı: 1337) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 1337
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Niğde Milletvekili
Orhan Eraslan.
Sayın Eraslan, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ORHAN
ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli
üyeleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin tümü üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlarım.
Değerli arkadaşlarım,
iktidar partisinin Sayın Grup Başkan Vekili tarafından verilen,
İmar Kanunu'nda değişiklik yapılmasına dair -42'nci maddede değişiklik
yapılmasına dair- tek maddelik bir kanun teklifini görüşüyoruz.
Şimdi, Sayın Faruk Çelik,
kanun teklifinin gerekçesinde, "Hızla göç alan şehirlerde, sağlıksız,
çarpık yapılaşmayla ilgili sorunlar, çağdaşlaşma yolunda ilerleyen
ülkemizin en önemli sorunlarından biridir." diyor. Elhak doğrudur.
"Bu sorunu aşarak sağlıklı ve düzenli, daha yaşanılabilir
kentlerin oluşturulması amacıyla İmar Kanunu'muzda ve Türk Ceza Kanunu'nda
düzenlemeler yapılmıştır. İmar kirliliğiyle etkin mücadele etmek amacıyla
bu düzenlemenin güçlendirilmesi gerekir." diyor. Ben bu konuya
da katılıyorum. Şimdi, kaçak yapıyla mücadele etmek gerekir, imar
mevzuatımızda bu konuda tahkimat yapmak gerekir, Türk Ceza Kanunu'muzda
da gerekli değişiklikleri yapmak gerekir, ama bu işi yaparken hukuk
devleti ilkelerine, hukuka bağlı kalmak gerekir, yaptığımız
işin, yaptığımız şeyin işe yarar olması gerekir.
Şimdi, kaçak yapıyla
mücadele konusunda bu dönem Parlamentosunda yapılan bir düzenleme
oldu. Bunu birlikte gerçekleştirdik değerli arkadaşlarım. Türk Ceza
Yasası'nın 184'üncü maddesi ceza müeyyidesi içeren bir düzenlemeydi.
Bunu birlikte kararlaştırdık, birlikte arzu ettik ve Adalet Komisyonunda
bununla ilgili bir kabulümüz oldu. Bu kabulde, o zaman, Türk Ceza
Kanunu'nun 184'üncü maddesinde imar kirliliğine neden olmayı suç
saydık. Her kim yapı ruhsatiyesi almadan ruhsata aykırı bina yaparsa
yahut yaptırırsa iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası alacak dedik;
yapı ruhsatiyesi olmadan bu inşaatlara, şantiyelere elektrik,
su veren, telefon bağlayan da hapis cezası alacak dedik; yapı kullanma
izni almadan, binalara, elektrik, su, telefon, gaz bağlayan da hapis
cezası alacak dedik; yapı kullanma izni alınmamış binalarda sınai
ya da ticari faaliyet de cezalandırılacak dedik. Bu şekilde, hakikaten,
kaçak yapıyla etkin mücadeleyi öngören ve çağdaş normlara uygun
bir düzenleme yapıldı. Ancak, Adalet Komisyonundan bu şekilde çıkan
kanun maddesi, Genel Kurula gelince, birden, iktidar partisinden
bir grup sayın milletvekili, bir önerge vererek -önerge buradadır,
tutanakların hepsi burada- Adalet Komisyonunda kararlaştırdığımız
bu mücadelede gedikler açmaya başladılar.
Ne yapıldı? Birincisi,
üçüncü fıkra metinden çıkarıldı. Yani, yapı iskân ruhsatiyesi alınmayan,
yapı kullanma izni alınmayan binalara, elektrik, su, hava gazı,
gaz, telefon vesaire bağlamayı suç hâline getiren madde metinden
çıkarıldı, yani kaçak yapı teşvik edilmiş oldu. Yukarıda yaptığımızı
aşağıda elimizle bozduk.
Bu da yetmedi, cezanın alt sınırı indirildi. İki yıldan beş yıla kadar
denilirken, bir yıla indirilmiş oldu alt sınırı.
Ayrıca, dördüncü fıkrada,
yapı kullanma izni olmayan binalarda sınai ve ticari faaliyetlere
izin verilmesi suç sayılıyordu. Buradan "ticari faaliyet"
lafı çıkartıldı, sadece, sınai faaliyete izin verilmesi suç olarak
kabul edildi. Şimdi, bunun, kaçak yapıyla mücadelede bir kararlılık
göstergesi olduğunu, kararlı davranıldığını ve doğru şeyler yapıldığını
kimse anlatamaz. Yani, kaçak yapıda sınai işletme ne kadar uygunsuzsa,
ticari işletme de o kadar uygunsuzdur.
(x) 1337 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Şimdi, bunu, duruma
göre, var olan şartlara göre diye getirdiğinizde, düzenlediğinizde,
ne yazık ki, o kararlılık kayboluyor, bir süre sonra adil olmayan durumlarla
karşı karşıya geliyorsunuz, mücadelede zaafa uğranmış oluyor.
Gerçekten, Türkiye'nin
sağlıklı kentlerin oluşmasına katkı yapabilmesi için, sağlıklı
kentlerin oluşmasını sağlayabilmesi için kaçak yapılarla etkin
şekilde mücadele etmesine ihtiyaç vardır. Şimdi, bu noktada böyle
bir gevşeme oldu TCK'daki değişiklikte. Daha sonra bu da yetmedi,
şimdi, esas sorumlu olan, bu değişiklikten esas sorumlu olan, kaçak
yapının esas sorumlusu olan belediyelerden başkalarına doğru sorumluluğu
kaydırma noktasına getiriyor. Şimdi, bu da yetmedi, daha sonra,
29/6/2005 tarihinde ikinci ve üçüncü fıkradaki hükümlerin 12 Ekim
2004'ten önceki olaylara uygulanmayacağına dair bir fıkra eklendi.
Bu da yetmedi, bir beşinci fıkra eklendi. Bu beşinci fıkrayla,
184'üncü maddede "ruhsat ve eklerine aykırı yapılar, ruhsat ve
eklere uygun hâle getirilirse, ceza ve suç oluşmaz" denildi,
"dava düşer, mahkûm olunan ceza sonuçlarıyla kalkar" denildi.
Yani, burada, ne yazık ki, iktidar partisi bir kararlılık sergileyemedi.
Şimdi, bu kararlılığı,
Ceza Kanunu'nda imarla ilgili, imar kirliliğine neden olma suçunda
görmediğimiz iktidar partisinin Değerli Grup Başkan Vekili ve değerli
üyeleri, bu defa, sanki çok önemli bir değişiklikmiş gibi, İmar Kanunu'nun
42'nci maddesine bir ekleme yapmak istiyorlar. Bu eklemeyle, ilk önceleri
Sayın Başkanın teklifi, imar ruhsat ve eklerine aykırı, imar mevzuatına
aykırı olarak yapı yapım amacıyla beton dökümünde kullanılan mikser,
pompa, araç, vibratör gibi malzemelere otuz gün süreyle el koymayı
ve beton dökümünde kullanılan malzeme sahiplerine 10 bin YTL para
cezası vermeyi, tekrarında, bu süreleri 2 katına çıkarmayı öngören
bir kanun teklifi ve bu da kolluk tarafından derhal gerçekleştirir,
diye bir kanun teklifiyle geldi.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
kanun teklifi, bütünüyle evrensel hukuk normlarına uygun değildir.
Öncelikle uygun olmayan yanı şudur: Şimdi, müsadere benzeri mal
varlığına el koyabilme ancak bir yargı kararıyla olur, idarenin kararıyla
olmaz. İdarenin kararıyla böyle bir şeyin gerçekleşebilmesi demokratik
rejimlerde mümkün değildir, totaliter rejimlerde mümkündür, örtülü
rejimlerde mümkündür. Dolayısıyla, IV. Murat'ı çağrıştıran
"Kanundur, emrimdir, el konula" işte "ceza verile"
diye kanun maddeleri vazedilmez. Birincisi bu.
Onun için, komisyonumuzda
biz buna itirazda bulunduk, "Bu doğru değildir. Müsaderenin
idari kararla yapılması mümkün değildir; bu, bir çeşit müsaderedir;
bu, bir çeşit el koymadır. El koyma ancak yargı kararıyla olur"
dedik, o noktada bir düzenleme yapıldı. İktidar partisinin diğer
değerli üyeleri bizim bu itirazlarımızı nazara aldılar; ama, şimdi
bir başka hukuka aykırılık da orada duruyor. Herkes sorumluluğuyla
oranlı olarak cezai müeyyide alır. Şimdi, bu maddede…
Bakınız, daha evvel,
deminden beri Ceza Kanunu'ndaki değişiklikleri niye anlattım? Birinci
derecede sorumlu olan belediye yetkilileri ve kaçak yapı sahipleri
bir yerde rahatlatılıyor, şimdi bunun yerine, yani beton mikseri
sahibi, pompa sahibi, kamyon sahibi, araç sahibi, bunlar sorumlu
hâle getiriliyor. Niçin? Yani "kaçak yapıya kamyon verdin, kaçak
yapıda kamyon çalıştırdın" diye. Yani, ben bir kamyon sahibiyim,
diyelim ki, bir yapıda iş arıyorum, bir yapıda hafriyat için, beton
için iş buldum, orada çalışıyorum. Bu düzenlemeye göre eğer ben bunun
ruhsatına bakmamışsam, yani yaptığı yapının kaçak olduğunu bilmiyorsam,
bu durumda 30 milyara kadar, yeni paraya göre 10 bin liradan 30 bin
liraya kadar, eski paraya göre 10 milyardan 30 milyara kadar bir para
cezasıyla karşı karşıya kalacağım. Bu getirilen külfet, hak ve nesafet
kurallarına, adalet kurallarına aykırıdır. İş krizinin bulunduğu
ülkemizde, iş krizinin bulunduğu ülkemizde, hiçbir kişiye böyle
bir mükellefiyet yüklenemez. Elinde kamu otoritesi olmayan, zaten
işsiz olan, işsizlik baskısıyla karşı karşıya bulunan bir kamyon sahibi,
bir inşaata çekeceği, mıcır, kum, çakıl vesaire dolayısıyla
"senin ruhsatın yoktur" diye böyle bir ağır baskıyla, ağır
bir ceza tehdidiyle karşı karşıya bırakılamaz. Değerli arkadaşlarım,
bu doğru değildir. Bunun uygulama yönü de yoktur. Nesnel adalet kurallarına
da aykırıdır. Sorumluluk açısından da aykırılık vardır. Yani, yükümlü
olmadığı bir noktada insanları sorumlu tutmak ne derece doğrudur,
bunun takdirini size bırakıyorum. Bu yönüyle, yasa teklifinin
nesnel adalet kurallarına uygun olmadığını düşünüyorum. Anadolu'da
bir deyim vardır, yasa teklifi -özür diliyorum tüm yüce Meclisten,
tüm ulusumdan, haşa min huzur- "eşeğini dövemeyen semerini döver"
denilen atasözüne uygun olarak bir kanun teklifi getirilmiştir.
Esas sorumlu olmaları gerekenleri bir yana bırakıyorsunuz, yani
sadece çoluğuna çocuğuna nafaka temin etmek için iş arama durumunda
olan insanlara ek mükellefiyetler getiriyorsunuz. Siz, onun yapı
ruhsatını bir inceleyiverin, ondan sonra orada çalışın. Zaten, müzayaka
altında işsizlik nedeniyle. Bu yönüyle doğru değildir.
Değerli arkadaşlarım,
bir başka yönüyle de, getirilen teklifi hukuka uygun bulmuyoruz.
Şimdi, bizim hukukumuzda cezayı, daha doğrusu bizim hukukumuzda
değil, evrensel hukukta cezayı yargının vermesi asıldır. Aslolan
bir hukuk devletinde, bir ülkede, ceza ne kadar çok yargı tarafından
veriliyorsa, o ülke o kadar çok hukuk devletine yaklaşır. Ama, ceza,
yargı dışında idari makamlarca veriliyorsa ve bu alan oldukça genişse,
yani idari para cezası uygulaması yaygınsa, orada hukuk devletinden
o kadar uzaklaşma, o kadar totaliter yaklaşım vardır, rejimin katı
olması vardır. İdareyi ceza verme hakkıyla donatmak -bu, belediye
olabilir; bu, il özel idaresi olabilir; bu, bakanlık olabilir, başka
idareler olabilir- "idari para cezası" adı altında da olsa,
idareyi ceza yetkisi ile donatmak, hele hele ödenmesi fevkalade
güç, ağır ceza yetkileriyle donatmak, o ülkede hukuk devletinden o
kadar uzaklaşıldığının bir başka göstergesidir.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bu çerçevede de ele alındığında, bizim ülkemizde ne yazık ki -özellikle,
kusura bakmayın, sizin döneminizde, Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde-
hukuk devleti özlemine aykırı olarak, idare, ceza yetkisiyle her
gün, günbegün geçen, artan şekilde donatılmıştır. Getirdiğiniz
her yasada, yargıçlarca verilmesi gereken cezaların önemli bir bölümü
"Aman canım, yargının işi de çok, orada da iş uzuyor." diye idareye
tanınmaya başlanmıştır. Bu mantığın ürünü olarak, burada da ceza
yetkisi -30 milyar gibi bir para- belediye başkanına ya da belediye
idarelerine -yani bir kamyoncuya- 30 milyar lira para cezası verebilecek
bir yetki tanınıyor. Bunun, ne kadar hukuk devleti ilkelerine uygun
olduğunu, ne kadar demokrasiye uygun olduğunu sizlerin takdirine
sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yani, hukukta her şeyi pratikleştiriyoruz, kolaylaştırıyoruz
mantığıyla her zaman doğru yapmazsınız. Doğru ellerde kullanılmazsa
kimi yetkiler, suistimale neden olabilir. Doğrudur, belediye başkanı
da bu ülkenin belediye başkanıdır, il özel idare müdürü de bu ülkenin
il özel idare müdürüdür, ama, onlar ceza tayin etmeye ehil değildirler.
Aslolan, cezayı yargıcın vermesidir; aslolan, o çerçeve içerisinde
değerlendirilmesidir. Yani, ceza hukuku alanından ceza verme yetkisini
idare hukuku alanına taşıyarak, dünyanın hiçbir ülkesinde demokratik
hukuk devleti kurulmuş olmaz. Bu yönüyle de getirilen düzenlemeler,
yani, üst üste konulduğunda diyeceksiniz ki ilk defa mı idari para
cezası getiriliyor? Hayır, ilk defa değil. Burada yapılan en büyük
yanlışlardan biri, Kabahatler Kanunu gibi bir kanunla yargının
yetkisinde olan ceza verme yetkisinin bir bölümünün idareye geçmesi
oldu. Bu, ne yazık ki, devam ediyor, bu çizgi devam ediyor, günbegün artan
şekilde devam ediyor. İdare o kadar çok şeye müdahale eder hâle geliyor
ki, nefes alamayacaksınız öyle an geldiği zaman, nefes alamayacaksınız,
hafiye devleti biçimine dönüştüreceksiniz. Bunu, burada bu vesileyle
de uyarmayı bir görev sayıyorum.
Yani, Sayın Grup Başkan
Vekilinin niyeti iyi olabilir, niyetine bir şey demiyorum, kaçak
yapıyla mücadele etmeye ihtiyaç olabilir, ama ceza hükmü vazetmenin
de dayanılmaz bir çekiciliği vardır. Yani, bilhassa da hukukçu olmayan
arkadaşlarımız bunda çok dayanılmaz çekicilik bulurlar hemen bir
ceza hükmü koyalım diye, ama bunun hepsinin uluslararası normları
vardır, evrensel hukuk normları vardır, önüne gelen ceza hükmünü
koymaya kalkarsa bu yanlış olur. Yani, şu kültürü devam ettirmek durumunda
değiliz: Bir şey olunca "Taksim'de birkaç kişiyi sallandır, gör
bakalım" mantığıyla ülke yönetilmez, hukuk çerçevesi içerisinde
davranmak lazım.
Ben, bu yönüyle, evrensel
hukuk kurallarına, ceza miktarlarını da uygulanış biçimini de
uygun bulmadığımı, sorumluluk açısından da uygun bulmadığımı belirtiyor,
hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Eraslan.
AHMET IŞIK (Konya) -
Trafik cezaları nasıl oluyor?
ORHAN ERASLAN (Niğde)
- Sınırlı olabilir.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Yalnız, bu anlattıklarınızın hiçbirisi kanunda yok!
BAŞKAN - Tasarının
tümü üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen Muzaffer Kurtulmuşoğlu,
Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sözlerime başlamadan evvel hepinizi saygıyla selamlıyorum. Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in
İmar Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde
söz almış bulunuyorum.
Bu kanunun özü, çarpık
yapılaşmayı şehirlerde önlemek için verilmiş bir kanun ve buna göre
de tedbirler alınması için, yasada bazı öngörüler var. Bunlar nedir?
İnşaatı yapan adama veya inşaat için kum taşıyan, çakıl taşıyan,
pompası olan adama ceza veriyoruz. Peki, asıl mesele... Burada,
"buna niye ceza veriyoruz" diye demiyorum, ama asıl mesele,
temelde, bu çarpık yapılaşmaya göz yuman belediyelere ne yapıyoruz?
Belediye göz yumuyor, binayı yaptırıyor, gerektiğinde elektriğini
veriyor, suyunu veriyor, kanalizasyonunu yapıyor, yollarını yapıyor;
ne olmuş, bir şehir oldu burada; mecbur kalıyor, buraya, bu hizmetleri
vermek mecburiyetinde kalıyor. İşte asıl mesele, bu hizmeti veren,
vermek için yol arayan belediyenin, başlangıçta, bu binanın, bu çarpık
yapılaşmanın önüne geçmesi lazım diye düşünüyorum.
Bu arada, elbette ki,
bu cezayı öngören... Kamyoncuya verilen ceza 10 milyar, gerektiğinde
bunu 2 katına çıkarırız. Binayı yapan adam da -bir dairenin, nasıl
olsa, fiyatı 300-500 milyar- 10 milyarı versin, ne olacak? Verir de...
Gaye, burada, üzüm mü yemek, bağcı mı dövmek; bunun farkını bulmak lazım.
Bence, ilk önce, buraya, bu yapılaşmaya göz yuman kim olursa olsun,
nereden olursa olsun, yarın, bu, devlete ve insanlara yük olacağına
göre, başlangıçtan, orada yapılaşmaya, çarpık yapılaşmaya izin veren
yetkiliyi cezalandırmak lazım. Ama, hepsini parayla halletmişsiniz.
Parası olan, -Anadolu tabiriyle- düdüğü çalar; bu, misal. Neden burada
çarpık yapılaşmaya karşı… Eğer bir yapılaşma var ise, ilk önce o belediye
başkanına üç sene, beş sene ceza verilir dediğinde, o belediye
başkanı veya o belediye başkanının teknik elemanları buna acaba
göz yumabilir mi? Hayır, yumamaz, yumması da olası değil. Ama, sen tutarsan…
Gece yaptı, ertesi gün görmeyeyim, yarın ben bundan oy alacağım kaygısıyla,
buradaki bu yapılaşmaya göz yumarsak, biz, bu ülkeyi bu tip yapılaşmalardan
alıkoyamayız. Tabii ki, her şey cezayla halledilmez; tabii ki, altında
eğitim yatar; elbette ki, doğrudur; ama, şunu söylemekte yarar var:
Ben, belediye başkanı olarak, belediye teknik elemanı olarak, eğer
bu çarpık yapılaşmaya göz yumarsam, bu bizdendir dersem, yarın bana
oy verecektir diye bakarsam, oy kaygısıyla bakarsam, bunun da sonuçlarında
gelecek bana cezayı görmem lazım. Eğer, bana, bunun sonunda, üç sene,
beş sene ceza var ise, ben, belediye başkanı olarak, belediye teknik
elemanı olarak, imar müdürü olarak, buna hiçbir zaman göz yummam, yummam
da olası değil, çünkü, sonuç dönecek, dolaşacak bana gelecek.
Ne yapıyoruz burada,
yani, adamın amacı ne? Beton dökümünde kullanılan malzemelerin belirli
bir süre alınması, gözaltına alınması, efendim, ruhsat almadan şunu
yaptıysa, bunları alalım, alıkoyalım; kamyonuna, maddelerine koydun.
Bir ay sonra, verir cezayı, tekrar başlar yeniden. Hani var ya, Anadolu'da
bir tabir: "Paramla değil mi?" der. Çok derler, bilirsiniz bunu.
"Paran kadar konuş." derler. Ne kadar para istiyorsun? 30
milyar mı? Al, verdim 30 milyar… Niye vermesin? 500 milyara satacağı
bir daireye 30 milyar vermiş, çok mu? Yanlışsa, yanlış deyin.
Yani, yasanın temelinde
beraberim, yasanın çıkması lazım, ama yasanın eksik çıkmasına karşıyım
ben. Yoksa, böyle bir yasanın, caydırıcılığı olacak bir yasanın çıkması,
hiç değilse bugüne kadar yapılmış çarpık yapılaşmadan bugünden
sonra yapılacaklar olsun ders almış olur, buna göre hareket etmiş
olur diye düşünüyorum, ama, her şeyi paraya bağlarsak… Hani, bizim
Türk milletinin çok güzel bir lafı vardır: "Her şey parayla olduktan
sonra, biz bu işi hallederiz." der ve öyle hallediyorlar biliyor
musunuz? Bakıyorsun, bir binanın üstüne bir kat daha çıkmış, adına
da "sundurma" demişler. Geliyor belediye, ceza yazıyor.
"Param ne kadar" diyor; bunu veriyor, hallediyor ve o binanın
üst katını çıkarken, ruhsatsız olan katı çıkarken, çıkan adama ceza
verdiğinde, kati bir ceza verdiğinde bunu yapar mı? Zannetmiyorum
yapacağını. Ama, tabii ki, Sayın Adalet Bakanı da tam böyle, belediyeler
şeyinde orada oturuyor. Diyecek ki "Hoca, cezaları veriyoruz,
ama, yine de suç işleniyor." İşte, suç işlenmemesi için, cezayı
alan adam, cezayı gören adam, hiç kayırılmadan, kanunlarda ne diyorsa…
Kanun diyor ki, bu adam buraya binayı kaçak yaparsa beş sene ceza
yer, hapis cezası yer. Ağır cezadır. Onu sündürecek şekil almadan,
benim düşünceme göre böyle olur demeden; kesin bu binayı yanlış yaptı,
imarsız bina koydu diye, beş sene alır diye buraya bu yasayı koyarsa
-yasa yapıcı arkadaşlarım bunu hukuki yönden çok iyi bilirler- o
zaman, kesin, bu yasada hiç kimsenin, hiç kimsenin, efendim, ben böyle
dedim de, üç sene dedim, iki senesini affettik şekline giremez. Kesin…
Tıpta nedir? Her şey
kesindir. Neticeyi alırsın, tetkiklerine bakarsın, bütün tetkiklerini
yaptıktan sonra hastaya dersin ki, senin, arkadaş, hastalığın bu.
Pozitif ilim budur. Pozitif ilim, mühendislikte olduğu gibi, tıpta
olduğu gibi, hiç sünmez. Ama, bazen öyle oluyor ki, yasayı yapan benim
sevgili arkadaşlarım, bundan evvelkiler de, bugünküler de, yapıyorlar,
böyle de biraz da karanlığa getiriyorlar. Lafın şeyinde, bazısı
başka türlü anlıyor, bazısı bir başka türlü anlayınca da, ona göre
de, bir bakıyorsun, bir maddeye göre bir yargıç diyor ki, ceza alır;
öteki de diyor ki, bunda olmaz. Böyle şey olur mu? Bu yasayı yaparken,
biz yapıyoruz, sizler yapıyorsunuz bu yasayı burada. Kesin, koyun.
Niye iki türlü oluyor? Birisi 301'den farz edelim ceza alıyor, birisi
almıyor, böyle şey olur mu? Ceza neyse öyle olur. İmarda da, eğer bu
adamlar bu binayı yanlış yapıyorlarsa, yerinde değilse, imara uygun
değilse, ben buraya imar vermemişsem, sen bu binayı buraya yapamazsın.
Ha, yapmak mı istiyorsun? Yasalar ortada. Yaparsın tabii, yaparsın,
ama, bunu yaptığında, bunun karşılığını alırsın. Karşılığı nedir?
Üç sene hapistir, yatarsın, beş sene hapis yatarsın, yaparsın. Kalkarsın,
bir daha da buna tevessül etmezsin, ama, bir şeyi söylüyorum, burada,
bunları yaparken, temelde, yasanın -hakikaten çıkması uygun olan
bir yasa, ama- eksik olduğunu da söyleyeceğiz.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) - Neresi eksik? Tamamlayalım.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Adam yapıyor binayı, kaçak binayı yapıyor, ondan sonra
diyor ki, ya, belediye başkanına kim yakın? Birini bulmaya çalışıyor,
torpil arıyor, yaptı ya. Bir kat yaptım, iki kat yaptım, bir kat da üstüne
fazla çıkayım, ne olacak diyor. Yani, burada idare et belediye başkanı…
İşte, o zaman, belediye başkanı onu idare edemez. Kardeşim, ben, senin
yüzünden üç sene, beş sene hapis yatamam. Bütün zabıta memurlarına,
yıkım memurlarına, git kardeşim, kanun neyse icabını yap gel der. Bu
kadar basit. Bu kadar basit, ama, dediğim gibi, yasada, efendim, diyor
ki, 3194 sayılı Kanun'un 40'ıncı maddesinin mevcut dördüncü fıkrasını
değiştiren fıkrada yer alan "en büyük mülki amir" ibaresi
"il özel idareleri" şeklinde değiştirilmiştir. Ne değiştirdin?
Mülki amir kim? Vali. Bir de katıyorsun oraya il özel idare müdürünü.
Kime bağlı bu? Bana mı bağlı? Valiye bağlı. Ne değişti söyler misiniz?
İbare değiştirip de bu laf ebeliği -biraz önceden beri söylediğim
de bu işte- lafı gevelemeden, evelemeden… Kim mesul, kaymakam mı mesul?
Kaymakam. Vali mi mesul? Vali mesul. Vali, o vilayetin tek seçicisi
değil mi? Niye oraya veriyorsun? Yükü sırtından sanki atıyormuşçasına
"özel idareler" ibaresini koydun. Koydun da ne yaptın? Kamyonları
alıkoydun, betonun bilinen malzemelerini alıkoydun. Sonra ne oldu?
Bir ay sonra "bir daha bunu tekrarlarsan sana 10 milyar ceza vermiştim,
bu ikinci defasında 30 milyar veririm…" Ver, ne olacak? Aldın parayı.
Peki, sonuçta bu binayı yapacak mısın sen? Eğer bu binayı yaptırmayacaksan,
eğer bu çarpıklığı önlemek istiyorsan, Sayın Bakan, kanuni cezayı
vereceksiniz, adli cezayı vereceksiniz. Bana trilyonları versen,
beni -Allah korusun- bir gün hapiste yatıramazsın. Ben, hürriyetimi
kimseye, hiçbir şeye değişmem. Peki, benim değişmediğimi o bir başkası
değişir mi? Hayır, değişmez. Ama, dediğim gibi, bu işi paraya bağlarsan,
her şeyi paraya bağlarsan yanlış yaparsın, yanlış yaparız.
Tabii ki, bu arada
-onu da söylemeden geçemeyeceğim- sevgili Grup Başkan Vekili arkadaşım,
AK Parti Grup Başkan Vekili arkadaşım geldi, bu, muhtarlar şeyinde
de öyle güzel konuştu ki, bir baktım da, muhtarları da anladık, her
şey güllük gülistanlık içinde. 240 milyon maaş alıyor. Ne kadar güzel
anlattı. Dinlerken de, böyle, ben de hayran hayran dinledim. Bugüne
kadar hiçbir yol yapılmamış, iz yapılmamış. Her şey dört buçuk senede
yapılmış, AKP zamanında yapılmış, AK Parti zamanında yapılmış. Tabii
ki, yapılmıştır. Yapılanlara teşekkür ederiz, ama, bugüne kadar bu
yolları, bugüne kadar dört buçuk sene evvelinden yapılanlara da
"Allah razı olsun" demek lazımdır diye düşünüyorum. Bu kadar
bu ülkede gelmiş geçmiş iktidarlar hiçbir şey yapmadı da siz mi yaptınız?
O zaman ben size söyleyeyim: Bu kadar güzel her şey de, yahu bu demir
yollarını, Atatürk zamanından beri, aşağı yukarı 4 kilometre demir
yolu yapıldı da hepsi 10,5 kilometre demir yolu Türkiye'de neden
dört buçuk senede bunu 50 bin kilometreye çıkarmadınız? Eğer elinizde
böyle bir imkân vardı da, Samantha gibi her şeyi yapabiliyordunuz
da, bu ne biçim şey?
İktidar olarak -şunu
söyleyeyim sevgili arkadaşlarım- tabii ki, yapacaksın. İktidara
niye gelinir? İktidara hizmet etmek için gelinir. Yaptıklarınız
için teşekkür ederim, ama, her şeyi de tozpembe gösterirseniz, üzülürüm.
Yanlış yaparsınız. "Hiçbir köyün yolu yok yapılmayan" diyor.
"Yapılmayan yol yok." diyor. Ben de dedim ki arkadaşıma, Giresun'un
Sultaniye köyü -merkez köyünü söyleyeyim, benim köyüm olduğu için
söylüyorum- benim köyümde yol yok dedim. "Ağabey şeyden geçmiyor
mu, dere yolundan?" dedi. Geçiyor, ama, mahallesi yok. Biraz önce
de sen dedin ki: "Her taraf bizim zamanımızda güllük gülistanlık
oldu." Bu da şık olmuyor. Diyeceksin ki, yaptık. Tabii ki, Allah
razı olsun yaptığınıza, ama, eksiklerinizi de söylerseniz…
"Kişi kendini bilmek kadar arif olamaz" diye bir şey vardır.
Tabii ki, burada bunu derken, dünyayı, Türkiye'yi, böyle bir bakıyorum,
acaba ben bu ülkede yaşamıyor muyum diye bakıyorum. Yani, her şey
bitmiş, güllük gülistanlık, devletin muhtarı rahat, huzur içinde;
devletin memuru rahat, devletin emeklisi rahat, dul, yetimi rahat,
işçisi rahat, ya daha biz ne istiyoruz diyeceğiz neredeyse iktidardan!
Ya böyle bir şey var mı? Böyle bir şey var mı? Adam acından ölüyor, açlık
sınırı 625 milyon. "Muhtara 240 milyon verdim, ortalığı yıktım"
diyor, "53 bin muhtar tamam" diyor. "İnsafınız kurusun"
dedi. Ya "bu" dedi, "Bağ-Kur şeylerinin hepsini ödüyor,
sosyal güvencesini de." Hayır. Sağlık Bakanı da onu söylüyor buradan.
Yanlış söylüyor. Sağlık Bakanı diyor ki: "Herkesin sağlık güvencesi
var" diyor. Ama, her gün Numune Hastanesinden, Ankara Hastanesinden,
Ankara'daki bütün hastanelerden, rehin kalan hastalar, parasını
ödemeyen, ödeyemeyen hastalar bana telefon açıyor. Ne yapayım, yok
böyle bir şey diyorum. Ama, Sağlık Bakanına sorarsanız, güllük gülistanlık.
"Hiç kimse hastane kapılarında kalmıyor" diyor. Biraz önce
bir arkadaşım anlattı. "7 milyar" dedi, "borcu var"
dedi, "muhtarın hanımının" dedi, "hastanede"…
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- İmar Kanunu, İmar Kanunu'nu anlat.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Ben, buraya çıktım mı eksiğini de söyleyeceğim, doğrusunu
da söyleyeceğim. Bu yasanın temelinin doğru olduğunu söylüyor muyum?
Doğrudur. Doğrudur ve bu yasanın eksiği var diyorum. Ona yanlış diyen
varsa söyleyin kardeşim. Ben de yanlışımı bileyim. Ama, bir şeyi söylemeden
tekrar geçemeyeceğim. Ben buraya çıktığımda Hükûmetin doğru yaptığına
"doğru" diyeceğim, eksiklerine "eksik" diyeceğim.
Buna göre değil. Bugüne kadar hep onu yaptım. Bunu da yapacağım. Doğruyu
söylemek benim borcum. Ben sokakta rahat yürümek için, evimde yattığımda
yastığa kafamı rahat koyabilmek için bu doğruları söylemek mecburiyetindeyim.
İktidar, tabii ki her doğruyu söylediğinizde der ya doğruyu söyledin
mi dokuz köyden sürerlermiş adamı…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu,
lütfen toparlayınız.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - …onun için yapılanlara, eksikleriyle birlikte, yapılan,
ülkemde taşı taş üstüne koyan kim olursa olsun, halkın lehine olan
her şey için teşekkür ederim. Ama, eksiği de söylemek benim boynumun
borcu. Bu yazıda eksiklik var, ister beğenirsiniz ister beğenmezsiniz.
Altı ay, bir sene sonra tekrar, yeniden gelir, o yasanın eksikleri
tamamlanır. Ha, ben o gün demiştim derim. Bu kürsüye çıkıp da bugüne
kadar söylediğim -sağlıkta bunlar yanlış dedim veya başka şeyde dediğimde-
o yanlışı altı ay, bir sene sonra buraya gelip, bakan "yaptım,
ben yanlış yaptım" dedi mi demedi mi? Yine de onu söylüyorum, burada
da eksik var diyorum.
Sabrınıza çok teşekkür
ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kurtulmuşoğlu.
Tasarının tümü üzerinde,
AK Parti Grubu adına söz isteyen Recep Koral, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Koral.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
RECEP KORAL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlarken,
önce bir düzeltme yapmak durumundayım. Bu yasa teklifi, İmar Kanunu'yla
alakalı ve imarla ilgili, TCK/184'le alakalı bir eksikliği dolduran
bir yasa teklifi. Biraz evvel, değerli arkadaşımız bu konuyu çok
işledi ve konuyla ilgili olarak da belediye görevlileri, belediye
başkanından, imar müdüründen bu işle ilgili olan teknik elemanına
kadar -ki, yerel yönetim olarak özel idareleri de ilave etmesi gerekirdi-
bunların göz yumması dolayısıyla bir cezaya maruz kalmadıklarını
ifade etti.
Hepimiz biliyoruz
ki, bu konuyla ilgili, arkadaşlar, bu İmar Kanunu'nun 42'nci maddesi,
değişiklik istenilen bu madde, sadece kaçak inşaatlarla ilgili
para cezasını düzenleyen bir maddedir. Dolayısıyla, burada, para
cezasıyla ilgili bir eksikliği gidermek için verilmiştir. Onun dışında,
kaçak inşaatla ilgili görevini yapmayan, ihmal eden, suistimal
eden görevliler, mutlaka hapis cezasıyla karşı karşıya kalmaktadır
zaten mevzuatta ve TCK/184 de biliyorsunuz, bu dönemde Parlamento'dan
çıktı, AK Parti Hükûmetiyle gündeme geldi, kaçak inşaata hapis cezası
getiren bir düzenleme olarak geldi. Dolayısıyla, burada, biraz evvel
ifade edildiği gibi bir eksiklik söz konusu değildir asla ve 42'nci
madde, para cezasıyla ilgili bir eksikliği gideren bir düzenlemedir.
Bunu evvela düzeltelim. Kaldı ki, görevlilere verilen cezanın dışında
da, para cezası dışında da kaçak inşaat yapılmışsa onunla ilgili
ayrıca bir yıkımı düzenleyen madde de söz konusudur, yani kaçak inşaatı
ortadan kaldırmayla ilgili de mevzuat vardır.
Boşluk neredeydi ve
niye böyle oldu? Bugüne kadar para cezasıyla ilgili yapılan düzenlemelerde
yapı sahibi, müteahhidi ve fennî mesulü para cezasıyla muhatap
oluyordu. Peki, kaçak inşaat yaparken, yani bir suç oluşturulurken
sadece bunlar mı var? Hayır, bu suça iştirak eden, buna fiilen katkıda
bulunan, inşaatın yapımına fiilen katkıda bulunan insanlar var.
İşte, bunlar da bundan para cezası olarak payını alsınlar diye bir
eksiği ortadan kaldıran ve kaçak inşaatı caydıran bir düzenleme
olarak bu teklif gelmiştir. Ben bundan dolayı da Sayın Grup Başkan Vekilimize
teşekkür ediyorum.
Geçtiğimiz dönemlerde
Türkiye'nin en önemli sorunları, yerel yönetimlerde yöneticilik
yapan arkadaşlar da çok iyi biliyorlar, kaçak yapılaşma ve gecekondu.
Şehirlerimiz hep gecekondu ve kaçak yapılaşmayla oluştular büyük
oranda, büyük kentlerimiz başta olmak üzere.
ERDAL KARADEMİR (İzmir)
- Sayenizde.
RECEP KORAL (Devamla)
- Ama son dönemlerde, belediyelerimizin çalışmaları, AK Parti
Hükûmetinin getirdiği caydırıcı etkiler nedeniyle, kaçak inşaat
ve hele hele gecekondulaşmanın ortadan kalkmakta olduğunu ve eskilerin
de dönüşümle modern şehirleşmeye geçtiğini görüyoruz. Bu büyük
şehirlerimizde açık olarak görülmektedir ve hele hele TOKİ'nin yapmış
olduğu yatırımlarla, ülkemizin her yerinde, Şemdinli'ye kadar yapmış
olduğu yatırımlarla, dar gelirliye de katkıda bulunan bu yatırımlarla
konut ihtiyacını karşılar hâle gelmesi, buna önemli bir katkı yapmış
olması, bu ihtiyacı da, yani kaçak inşaata yönelme ihtiyacını da
ortadan yavaş yavaş kaldırmıştır. Şehirlerimizin civarındaki
arazilerin de hem gerek kamu arazilerinin gerekse şahıs arazilerinin
de imarlı ve planlı bir şekilde yapılaşmayla imara açılması, rantının
yükselmesi gecekondu yapacak alanların ortadan kalkmasına sebep
olmuştur. Bu konuda TOKİ'nin de önemli payı vardır. Bunu da buradan
bir kere daha ifade edelim.
TCK/184'le ilgili, konuşmacı
arkadaşımız, olumlu olduğunu, destek verdiklerini söyledi. Teşekkür
ediyoruz. Gerçekten, TCK geçerken çok büyük katkı yaptılar bütün milletvekili
arkadaşlarımız iktidarıyla muhalefetiyle. Fakat orada bir boşluk
vardı, sonradan düzeltileni tenkit etmek durumunda kaldı arkadaşımız.
Orada şöyle bir anlaşılma oldu, ne oldu: Bu kanun çıktığı, yani 12
Ekim 2004 tarihinden evvel yapılmış yapılara da bir ceza söz konusu
olmuştu. Bunun mutlaka ortadan kaldırılması lazımdı. Ne dedi:
"Elektrik ve su bağlanmayla alakalı olarak yasağı ortadan kaldırdınız."
Öyle bir şey yok. Nasıl var? 12 Ekimden evvel yapılan yapılarla alakalı
olarak, elektrik ve su bağlanmayla alakalı sıkıntı ortaya çıkmıştı,
o ortadan kalktı. Yine, sanayi ve ticari yapılarla alakalı. Yani,
bir yufkacı, gıda üretim belgesi almak üzere müracaat ettiğinde,
12 Ekim tarihinden evvel yapılmış bir binada ise karşısına "hayır
alamazsın" denildi, "TCK/184'e göre yapı kullanma iznin yokken
sana bunu veremeyiz." dedi Sanayi Bakanlığı.
ORHAN ERASLAN (Niğde)
- Hiç ilgisi yok, hiç ilgisi yok. Yanlış biliyorsunuz, tam tersi…
RECEP KORAL (Devamla)
- Efendim, efendim, bu işi, müsaade edin de yaşayanlar olarak arz edelim.
ORHAN ERASLAN (Niğde)
- Hayır, yanlış biliyorsunuz.
RECEP KORAL (Devamla)
- Yaşayanlar olarak arz edelim.
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
niye müdahale ediyorsunuz? Lütfen…
ORHAN ERASLAN (Niğde)
- Doğru değil anlatılan.
BAŞKAN - Lütfen, Sayın
Eraslan…
RECEP KORAL (Devamla)
- Türkiye'nin her yerinde, yufkacı dâhil, gıda üretim belgesi almak
isteyenler iskân sorunuyla karşılaştı…
ORHAN ERASLAN (Niğde)
- Hiç ilgisi yok efendim.
RECEP KORAL (Devamla)
- …çünkü, o maddede yapı kullanma izni olmayanlara elektrik, su bağlanamaz.
İmar Kanunu/33 de onu söyler. Dolayısıyla, bu problem, bu çıkarılırken
ceza, zaten, 12 Ekim 2004'ten evvel yapılan yapıları kapsamasın mantığıyla
çıkarılmıştı. Bu yanlış anlamayı gidermek için de, bu tarihten evvel
yapılan yapılarla alakalı bu düzenleme yapılmıştır.
ORHAN ERASLAN (Niğde)
- Üçüncü fıkra kaldırıldı beyefendi, üçüncü fıkra kaldırıldı.
RECEP KORAL (Devamla)
- Üçüncü fıkra kaldırıldı…
ORHAN ERASLAN (Niğde)
- Neyi düzenliyor?
RECEP KORAL (Devamla)
- Elektrik, su bağlanması, eski yapılarla alakalı olarak; bir. İkincisi:
Ticari yapılar, küçük işletmelerin dahi önünde yapı kullanma izin
belgesi vardı, bu ortadan kaldırıldı. Asla, yeni yapılacak
inşaatlarla ilgili hiçbir muafiyet, hiçbir kollama getirilmemiştir,
aksine ceza getirilmiştir. Bu, ayan beyandır.
ORHAN ERASLAN (Niğde)
- Eskiyle hiç ilgisi yok bunun.
RECEP KORAL (Devamla)
- Evet, bu böyledir efendim.
ORHAN ERASLAN (Niğde)
- Hiç ilgisi yok.
RECEP KORAL (Devamla)
- Uygulamada, Türkiye'de yaşayan bu sıkıntıyı çeken vatandaşlarımız
ve ticarethane sahiplerimiz bunu yaşıyorlar.
ORHAN ERASLAN (Niğde)
- Mugalata yapıyorsunuz.
RECEP KORAL (Devamla)
- Ayrıca, çarpık yapılaşmaya son vermenin, gecekondunun ve kaçak
yapılaşmanın önleminin de… Böylece, TCK/184'le, bununla mücadele
edenlere de güç verilmiş oldu ki, bunu da yaşadığımız bu son üç yılda
gayet net bir şekilde görebilmemiz mümkün.
İmarlı ve planlı bir
yapılaşma şehirlerimizde artık gayet net. Biliyorsunuz, geçen
gün basına yansıdı -basınla konuşmak istemeyiz biz bazı arkadaşlarımız
gibi ama- yirmi yıldır, İstanbul'un Sarıyer'inde, Boğaz'a en hâkim bölgede,
harabe olan, İstanbul'un, Sarıyer'in güzelliğini âdeta katleden
Uyum Villaları'na yıkım başladı.
ERDAL KARADEMİR (İzmir)
- Ne zaman başladı? Kim başlattı onları?
RECEP KORAL (Devamla)
- Bugün, bugün, bu hafta… Bu hafta efendim. Durdurma kararını saygıyla
karşılıyorum, katılıyorum. Ama, lütfen…
ORHAN ERASLAN (Niğde)
- Öncesi kime ait? Yapmayın!
RECEP KORAL (Devamla)
- …bu yıkımı da buradan söylediğim zaman tenkit sözleri gelmesin.
ORHAN ERASLAN (Niğde)
- Başbakan Belediye Başkanlığı yaptı ondan sonra.
RECEP KORAL (Devamla)
- Lütfen…
ORHAN ERASLAN (Niğde)
- Ayıp yani bunu söylerken, ayıp!
RECEP KORAL (Devamla)
- Modern…
ORHAN ERASLAN (Niğde)
- Yani, kim durdurdu?
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
lütfen…
RECEP KORAL (Devamla)
- Efendim, İstanbul'da, Sayın Başbakanımızın Belediye Başkanlığı
dönemiyle…
BAŞKAN - Grup adına konuşmanızı
yaptınız, lütfen Sayın Eraslan.
RECEP KORAL (Devamla)
- …gecekondulaşma ve kaçak yapılaşma devri kapanmıştır. O tarihten
bugüne ve Sayın Başbakanımızın Başkanlığında da Türkiye'de bu hayata
geçmiştir. Bundan dolayı da iftihar ediyoruz. Hele hele seçime gittiğimiz
bir dönemde, kaçak yapılaşmayla mücadelede böyle cesur bir adımın
atılmasını da herhâlde takdirle karşılamanız lazım diye de düşünüyorum.
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Başka bir yeri pazarlamışsınızdır!
RECEP KORAL (Devamla)
- Efendim, burada, biraz evvel ifade ettiğim gibi, kaçak yapılaşmada,
İmar Kanunu'nun 42'nci maddesine göre, para cezası; yapı sahibine,
müteahhidine ve beşte 1 oranında da fennî mesulüne. Bu cezalar Kanun'da
belirlenmiştir, her yıl belli oranda artırılmaktadır. Bunun dışında
da buna katkıda bulunan, bu suça ortak olanlara da bir para cezası
geliyor. Nedir? 10 bin ve 30 bin YTL arasında bir mesafe konmuş. Takdir,
o kurumun encümenlerine aittir, o cezayı da ona göre verecektir.
El koymayla alakalı,
arkadaşımızın haklı tenkidi vardı, ki onu zaten kendileri komisyonda
katkı yapmak suretiyle, tabii, komisyondaki AK Partili arkadaşlarımızın
da katkılarıyla, muhalefetiyle iktidarıyla, el koymayla alakalı
işbirliği yapıldı, ortadan kaldırıldı. Böyle bir para cezasının
konmuş olması da fevkalade önemli.
Burada, özellikle şunu
ifade etmek istiyorum: Konu, fevkalade önemli bir konudur ve kaçak
inşaatı caydırıcı önemli bir unsurdur. Bu konuda getirilen bu güzel
düzenlemeye arkadaşlarımızın hepsi katkı verdiler, her iki muhalefet
sözcüsü de katkı verdiler. Ama, dışarıdan baktığında, sanki, böyle
güzel bir düzenlemenin gelmesinin yanlış olduğunu ifade ediyor gibi
algılanması da söz konusu olabilir. Bunun böyle olmadığını ben
özellikle onların ağzından duydum.
Fevkalade güzel bir
düzenleme olduğunu ifade ediyorum. Bu düzenlemeye muhalefet etmenin
de yeri olmadığını ifade ediyorum. Çünkü, bir boşluk vardı, o boşluğu
dolduran bir husustu. Yerel yönetimlerde özel idarelerimize, belediyelerimize,
bu yapılan düzenlemeyle biraz daha güç vermiş olacağız. Kaçak inşaat
ve gecekondu dediğimiz zaman yerel yönetimlerimiz daima suçlanmışlardır.
Sanki gücü yetiyor da yıkmıyormuş diye devamlı olarak böyle görülmüştür,
halkımız böyle görmüştür; yargıya intikal ettiğinde yargı mensupları
da, karşısına gelen belediye yetkililerine ve yerel yöneticilere
hep bu gözle bakmıştır, "Neden yıkmıyorsun, niçin yapımına müsaade
ediyorsun?" diye bakmışlardır. Halbuki, konu değerlendirildiğinde
boşluk olduğunu hep birlikte gördük, ki 184'le bu cezaları getirdik.
Bu işi yapanlara da sadece yıkım değil, sadece para cezası değil,
bunun yanı sıra hapis cezasının da getirilmesi gerektiğini geçmişteki
uygulamalardan gördüğümüz için, bu Parlamento hapis cezasını da
getirdi.
Dolayısıyla, yerel
yöneticilerimize bu manada boşluk bırakmadan bir katkı daha yapma
gereği olmuştu. Bu teklif bu yerel yöneticilerimize bu katkıyı
yapmaktadır. Aynı zamanda şehirlerimize de katkı sağlamaktadır.
Kaçak inşaatları ve gecekondulaşmayı caydırıcı olması nedeniyle
de şehirlerimizde, bundan böyle, gittikçe azalan bu kaçak yapılaşmaları
da daha da azaltıcı, ortadan kaldırıcı, caydırıcı ve şehirlerimizin
de güzelleşmesine katkı yapar bir hale getirmesine de katkı yapacaktır
ve caydırıcı olacaktır. En önemli husus bu.
Bu işe doğrudan doğruya
emek veren ve katkıda bulunan, beton dökümüyle katkıda bulunan -beton
olmadan yapıyı yapabilmek mümkün değil veya burada sayılan diğer
araçlar olmadan bu katkıyı yapabilmek mümkün değil- bunlar da bu hususu
görünce para cezası yönüyle cayacaklardır bu işten. Geçmişte kendisine
bir ceza yoktu, rahatlıkla gidebiliyordu. Şimdi "Aman, getir
bakalım ruhsatını." demek zorunda kalacak ve böylece bir adım
daha, bunların önünü kesmek için bir adım daha atılmış olacak. Aynı zamanda,
kamu arazileri, hazine arazilerinin korunmasına da katkı sağlayacaktır
bu teklif. Yani, İmar Kanunu'nun 42'nci maddesinde ufak bir ilave, düzenleme
gibi görülüyor, ama boyuna baktığınız zaman, etkisine baktığınız
zaman fevkalade önemli katkılar yaptığını bu vesileyle görmüş olacağız.
Bu manada, ülkemizde
kaçak inşaat yapmak isteyenlerin, buradan, bir kere daha, özellikle,
ikaz edilmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum. Gerek yapının sahibi
olsun, çok dikkat etsin, yani sadece para cezasıyla kurtulması mümkün
değil, binasının yıkılması da yanına kâr kalmayacak, ayrıca hapis
cezasıyla da karşı karşıya kalacaktır. Müteahhidi, keza öyle,
mutlaka hapis cezasıyla karşı karşıya kalacak. Eğer, imarına aykırı,
projesine aykırı, ruhsatına aykırı bir inşaat ise fennî mesul de,
ona göre bu cezadan nasibini alacaktır. Kamu görevlileri, yine,
hapis cezasıyla her an karşı karşıya kalacaktır. Bu kadar caydırıcı
unsur varken, buna bir de, buna katkı yapanları -beton dökümüyle
katkı yapanlar ve burada sayılan araçlarla katkı yapanları- koyduğumuz
zaman, mutlak surette, onların da çok iyi düşünmeleri gerektiğini,
buradan, bir kere daha ifade ediyorum. Bu ülkeye kötülük yapmasınlar,
beldelerine kötülük yapmasınlar, beldelerinin güzelleşmesiyle
ilgili imarlı, planlı modern şehirler kuran bir zihniyete, bir ideolojiye
katkı yapsınlar. Bunu, bir kere daha hatırlatıyorum ülkemizde yaşayan
insanlara.
Artık, ruhsatlı yapı
yapmak kolaydır; artık, planlar, şehirlerimizde yol almıştır, plana
göre inşaatını yapmak kolaydır. Eğer, kendisi inşaat yapmayacaksa
gerek özel sektör gerek TOKİ eliyle gerekse belediyelerimizin şirketleri
eliyle bu konutlarına kavuşabilme, mali güçlerine göre de bu konutlara
kavuşabilme imkânları günden güne artmaktadır. Dolayısıyla, bütün
bunlar varken, kendilerini tehlikeye atmamalarını, buradan, bir
kere daha, bir kardeşleri olarak ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
kanun teklifiyle, "Ruhsat alınmadan yapı yapımı amacıyla beton
dökümünde kullanılan mikser, pompa, araç, vibratör gibi malzeme sahiplerine
onbin Türk lirasından az olmamak ve otuzbin Türk lirasına kadar idari
para cezası verilir" hükmü getiriliyor. Tabii, bu para cezası
İmar Kanunu'nun 42'nci maddesine göre verilecek, bu 42'nci maddeye
göre de bu cezaları verecek kurumlar yerel yönetimlerimizdir, ki
burada, son fıkrada, para cezaları, hangi alandaysa; belediye sınırları
içerisindeyse belediyelerimiz tarafından, ama il özel idareleri
sınırlarında kalıyorsa il özel idarelerimiz tarafından verilecektir.
Bu, fevkalade olumlu
bir adımdır ve kaçak inşaat karşı atılmış cesur bir adımdır; boşluk bırakmayan,
caydırıcılığı olan bir adımdır. Bu vesileyle, bu komisyonlarda katkıda
bulunan ve Genel Kurulda katkıda bulunacak olan arkadaşlarıma
şimdiden teşekkür ediyorum. Kaçak inşaat yapmak isteyenlere, bir
kere daha, bu hususları hatırlatıyorum ve yerel yöneticilerimize
de planlı, imarlı, modern ve yavrularımızın geleceğine katkı yapan
yerleşimler yapmaları konusunda da gayretler diliyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Koral.
Tümü üzerinde, şahsı
adına söz isteyen Abdullah Erdem Cantimur, Kütahya Milletvekili.
Buyurun Sayın Cantimur.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet Komisyonları Raporları üzerinde
söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; geçtiğimiz günlerde basını takip ettiğimiz zaman,
gerçekten, ülkemizin en büyük sorunlarından bir tanesinin kaçak
yapılaşma olduğunu hep beraber görüyoruz. Yıllarca kaçak yapılara
göz yumulmuş, kaçak yapılan bu yapılara belediyeler tarafından
hizmet verilmiş, suyu bağlanmış, TEDAŞ tarafından elektrikleri bağlanmış,
PTT tarafından telefonları bağlanmış, âdeta -kaçak yapıları engelleme
adına mücadele verilmesi gerekirken- devletin bu kaçak yapıları
desteklediği bir görüntü ortaya çıkmıştır.
Bugün, büyük şehirlerimizin
girişlerinde, çıkışlarında, âdeta, o şehre yakışmayan o yapılaşma
görüntüleri, işte, bir şekilde, kurumlarımızın vermemesi gerektiği
hizmetleri vermesinden dolayı çığ gibi büyümüş ve şehirlerimiz
âdeta katledilmiştir.
AK Parti, iktidara
geldiğinden beri, nerede adaletsizlik varsa, nerede hukuk dışı uygulama
varsa bunu önlemenin gayreti içerisinde olmuştur.
Bakınız, daha önce
çıkardığımız kanunlarla kaçak yapılaşma, yani kaçak yapılan binalara
elektriğin verilmemesi, suyun verilmemesi, yani kamu hizmetlerinin
verilmemesi konusunda ciddi yasal düzenlemeler yapıldı. Yine,
bugün görüşmekte olduğumuz bu kanun teklifiyle de ruhsatı olmayan,
kaçak yapılan bu yapılara hizmet veren şahıslara da idari para cezası
öngörülüyor. Yani, bugün bir bina var ise ve bir mikser bir beton atmak
için gidiyorsa, önce ruhsatını soracak, kaçak yapı olup olmadığını
soracak, ondan sonra oraya hizmet verecek. Eğer, kaçak yapıya mikser
hizmeti verildi ise ve değişik hizmetler verildi ise bunu veren şahıslara
da idari para cezası yazılacak.
Değerli arkadaşlar,
yıllarca, bu kaçak yapılaşma siyaset konusu da yapılmıştır. Yani
seçimlere yakın, birçok siyasi iktidar, bu kaçak yapılarla mücadele
etmekten imtina etmiştir, belki bunlara göz yummuştur, belediyeler
bunlara göz yummuştur. Ancak, bakın, seçim atmosferine girdiğimiz
bu dönemde bile, AK Parti, yasal olmayan bu binalarla mücadele adına
bir yasal düzenleme getirmektedir. Bu düzenlemeyle amacımız, daha
gelişmiş, daha kalkınmış, daha güzel, insanlarımızın planlı bir şekilde,
programlı bir şekilde yaşayabilecekleri kentleri oluşturmaktır.
Ben, bu teklifin hayırlı
olmasını diliyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Cantimur.
Tasarının tümü üzerinde,
şahsı adına söz isteyen, İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar.
Buyurun Sayın Bayraktar.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul)
- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 1337 sıra sayılı, Grup
Başkan Vekilimiz Faruk Çelik Bey'in verdiği, İmar Kanunu'nun 42'nci
maddesine ilave ile ilgili teklif hakkında şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
benden önce konuşan arkadaşlarımın belirtmiş oldukları gibi,
İmar Kanunu'nda, aslında, sadece bir maddesinde değil, geneli üzerinde
ciddi bir değişikliğe ihtiyaç duyulduğunu her zaman dile getirdik.
73 maddelik İmar Kanunu değişiklikleriyle ilgili Bayındırlık Bakanlığında
çeşitli çalışmalar yapıldı; ama, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine
gelemeyeceği anlaşıldığı için, özellikle kaçak yapılaşmalarla,
imar kirliliği dediğimiz, görsel açıdan olsun, yaşamsal açıdan olsun,
depremsel açıdan olsun, gerek illerde, büyük şehirlerde, kentlerde
gerek kırsal alanlarda, yani belediye hudutları dâhilinde veyahut
il özel idarelerinin tahakkümü altında bulunan mücavir alan sınırları
dışındaki yapılarla ilgili denetimleri, zaman zaman ilgili idareler
yapmıştır, zaman zaman, işte son zamanlarda, yapı denetimi dediğimiz
denetim büroları tarafından yapılmış; ama, her şeye rağmen, vatandaşın
ihtiyaç duyduğu yapıları, Toplu Konut İdaresi gibi, devlet ve yerel
yönetimler tarafından ihtiyaca cevap verecek nitelikteki konutlar
üretilemediği için, özellikle de insanlarımız doğduğu bölgelerinde,
illerinde yaşamsal ihtiyaçlarına cevap bulacak iş, aş, sosyal eğitim
şartlarını karşılayamadıkları için büyük kentlere göç etmişler,
büyük kentlerde de başlarını sokacak bir yapı ihtiyacı hissettikleri
için, plansız, programsız, kaçak, ruhsatsız inşaatlar yapmışlardır.
Öyle veyahut böyle
sebeplerle, kimisi rant için yapmış, kimisi ihtiyaç için yapmış, kimisi
siyasi çıkar uğruna görmezlikten gelmiş ve 1984 yılında da 2981 sayılı
İmar Affı ile o günün şartlarına göre bir düzenleme getirilmiş.
Ama, maalesef, Türkiye'ye çok yarar sağlamamıştır. Özellikle son yıllarda
depremle ilgili ciddi endişelerin ortaya çıktığı bir dönemde,
bunlarla ilgili kontrol ve dönüşüm ihtiyaçları ve tartışmaları
gündemi işgal ederken, Türk Ceza Kanunu'nun 184'üncü maddesiyle ceza
uygulamalarına caydırıcılıkla ilgili -Recep Koral Bey'in bahsettiği
gibi- bir tedbir alınmış; ama üçüncü fıkrasındaki, uygulamalarda
ve anlayışlardaki farklılık sonucu, yine, orada, önergeyle bir değişiklik
yapılmış.
İmar Kanunu, bildiğiniz
gibi, 1984 yılında 3194 sayı ile kanunlaşmış, o günlerde aslında hazır
beton santralleri revaçta değildi, yok denecek kadar azdı. Kimse
de beton santrallerinden beton almıyorlar idi. Şimdiyse, neredeyse
artık, elle, hatta basit mikserle dahi beton dökenler yok; hazır beton
santrallerinde, beton pompalarıyla, beton mikserleriyle araçlar
üzerinde getirilerek betonlar dökülebiliyor.
Madem bu şekilde araç
ve gereçlerle çok etkili ve süratli -gece yarısı dahi- pompa ile
mikserler geliyor, istenilen inşaatta, istenilen metreküp oranda
betonu alma şansınız ve imkânınız var, ruhsat da sorulmuyor. Yani
herhangi bir beton santraline siz gittiğiniz zaman, benim falan yerde
inşaatım var, bana 100 metre küp, 500 metre küp, 1.000 metre küp C25 beton
getirin dediğiniz zaman, o beton santral sahibi sizden ruhsat istemiyor,
imar izni istemiyor; tamam kardeşim, benim beton santralimin metre
küp birim fiyatı -atıyorum, 100 YTL'dir- 100 YTL artı KDV, pompa bedeli
de şudur, istediğin şartlarda, istediğin zamanda, adresi ver, ben
sana betonunu dökeyim, diyor.
Dolayısıyla, bu eksikliği
gidermek için sadece… İmar Kanunu'nun 42'nci maddesinde, Türk Ceza Kanunu'nun
184'üncü maddesinde, ruhsatsız, imarsız, iskânsız, yapı denetiminden
uzak şekilde inşa edilen inşaatlarla ilgili zaten ilgili idareler
gerekli tedbirleri almak zorundadır, almayanlarla ilgili de cezai
müeyyideler vardır. Ama, beton santralleriyle ilgili, özellikle
işverenler… Yani, kendileri bunu istiyorlar, ama beton santral ve
mikser sahiplerinin sorumluluğu yoktu. Caydırıcılık olsun diyerek,
artık, bundan sonra, ruhsatı olmayan ve ruhsat izni istenmeden, fotokopisi
kendi üzerinde bulunmadan mikserle herhangi bir yere beton nakli…
Tabii, burada da aslında, tartışılacak konular vardır. Ben, 100 metre
küp bağlantı yaparım, 100 metre küpün karşılığında aldığım imar izniyle
veyahut ruhsatla betonu istediğim yere götürürüm. Geri kalan 50
metre küp kısmı nasıl denetleyeceksiniz? Bu konularla ilgili yine
eksiklikler olacak. Onu da görüyoruz, onu da tartıştık. Ama en azından,
işte 10 bin YTL ile 30 bin YTL para cezasıyla cezalandırılması hadisesi,
son derece önemli bir caydırıcılık fonksiyonunu üstlenmiş oluyor.
Ama, bütün bunlara rağmen, denetimde aksama olacaksa onun tedbirlerini
de elbette almak lazım.
Dolayısıyla, bu teklifle,
aslında, yasal boşluğun bir kısmına, ilave olarak ek tedbir getirilmek
suretiyle, hazır beton santral ve mikserlerin de kontrollü, denetimli
bir şekilde beton dökebilmelerine imkân sağlayan, aksi takdirde
de cezalarla karşılaşılabileceği hükmünü getirmek suretiyle
bir eksikliği gidermektedir.
Dolayısıyla, teklifin
uygun olduğu görüşüyle, kanunlaşacağını ümit ediyor ve kanunun
hayırlı olması temennisiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bayraktar.
Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
III. - YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, yoklama yapılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Tamam, Sayın
Koç.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunacağım, ancak ondan önce bir yoklama talebi vardır.
Şimdi, bu talebi yerine
getireceğim.
Yoklama talebini işleme
koyabilmem için, ayakta olup yoklama talep eden milletvekilinin sayısının
20 olup olmadığını tespit edeceğim. İsimler tutanağa geçeceğinden,
ayakta olan her sayın milletvekilinden sırasıyla isimlerini söylemelerini
rica ediyorum.
Sayın Koç, Sayın Gün,
Sayın Semerci, Sayın Tiryaki, Sayın Özkan, Sayın Kaptan, Sayın Aslanoğlu,
Sayın Ateş, Sayın Küçükaşık, Sayın Coşkuner, Sayın Durgun, Sayın Yıldırım,
Sayın Ercenk, Sayın Parlakyiğit, Sayın Kart, Sayın Eraslan, Sayın Atalay,
Sayın Şahin, Sayın Arslan, Sayın Akyüz, Sayın Ülkü, Sayın Artantaş…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Tamam, tamam…
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Devam edin efendim, fazlası olabilir.
BAŞKAN - Adlarını
okuttuğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini
rica ediyorum.
Yoklama için üç dakika
süre veriyorum
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Otomatik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.02
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.17
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 82'nci Birleşimi'nin Üçüncü Oturumu'nu açıyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN - Teklifin maddelerine geçilmesinin oylanmasından
önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Bu nedenle, yeniden
yoklama yapacağız.
Yoklama için beş dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı bulunamamıştır.
Sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını
sırasıyla görüşmek için 3 Nisan 2007 Salı günü saat 15.00'te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 17.23