DÖNEM: 22 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
CİLT : 151
80’inci
Birleşim
27 Mart 2007 Salı
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Çanakkale Milletvekili İbrahim Köşdere'nin,
Çanakkale Savaşı'nı ziyaretçilere daha iyi ve daha bilinçli anlatmak
amacıyla Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı'nda yapılan son değişikliklere
ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin
cevabı
2.- İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, son
yıllardaki ekonomik krizler ile büyük marketlerin şehir merkezlerine
girmelerine ve üretici firmaların bakkallara ayrı, süpermarketlere
ayrı fiyat uygulaması nedeniyle bakkal esnafının sorunlarına
ve Dünya Tiyatrolar Günü münasebetiyle, Devlet Tiyatroları'ndaki
sıkıntılara ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın, Konya'daki
göl, gölet, obruk, baraj ve kuyu sularındaki su miktarının azalmasına
ve bu azalmaya küresel ısınma ile tarımsal sulamanın etkisine ilişkin
gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
ÖNERGELERİ
1.- Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 21 milletvekilinin,
Manisa-Turgutlu'da gerçekleştirilecek bir madencilik faaliyetinin
çevre üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/430)
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız
Özak'ın Japonya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1236)
2.- Ankara Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun,
3813 Sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanuna Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/192) doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/443)
3.- Şırnak Milletvekili Mehmet Tatar'ın, Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin
(2/613) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/444)
V. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖN GÖRÜŞMELER
1.- Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal ve 31
milletvekilinin, kayısı ürününün ekonomik değerinin artırılması
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/99)
2.- Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ve 37
milletvekilinin, don olayları nedeniyle kayısı üreticilerinin
uğradığı zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/184)
3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve 21 milletvekilinin, kayısı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/384)
4.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve 47 milletvekilinin, kayısı üretimindeki ekonomik değer kaybının
ve kayısı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/410)
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Şili Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Savunma Sanayii, Teknik
ve Bilimsel İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/885) (S. Sayısı:
860)
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Etyopya
Federal Demokratik Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür, Eğitim,
Bilim, Basın-Yayın, Gençlik ve Spor Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/1037) (S. Sayısı: 967)
5.- Deniz Emniyeti Komitesinin 82. Oturumunun
29 Kasım 2006 - 8 Aralık 2006 Tarihleri Arasında İstanbul’da Yapılmasına
Dair Türkiye Cumhuriyeti ile Uluslararası Denizcilik Örgütü Arasında
Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1222) (S. Sayısı:
1243)
6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası
Telekomünikasyon Birliği Arasında 2006 Yılı Tam Yetkili Temsilciler
Konferansının Organizasyonu, Gerçekleştirilmesi ve Finansmanına
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1233) (S. Sayısı: 1245)
7.- Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Anayasa Komisyonu Raporu (1/1300) (S. Sayısı: 1342)
8.- 17.1.2007 Tarihli ve 5574 Sayılı Türk Petrol Kanunu
ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporu (1/1301) (S. Sayısı: 1352)
9.- Emniyet Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/437) (S. Sayısı: 1150)
10.- Türk Silahlı Kuvvetlerinde İlk Nasıp İstihkakına
İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
İçişleri ve Millî Savunma Komisyonları Raporları (1/1137) (S. Sayısı:
1080)
11.- Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Savunma Komisyonu
Raporu (1/1213) (S. Sayısı: 1263)
12.- 15.2.2007 Tarihli ve 5581 Sayılı Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi
ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/1315)
(S. Sayısı: 1361)
VII. - ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VIII. - OYLAMALAR
1.- Emniyet Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının oylaması
IX. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili Oğuz OYAN'ın, F tipi cezaevlerindeki
bir uygulamaya ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in
cevabı (7/20002)
2.- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın, KOBİ'lerin
borçlarının yeniden yapılandırılmasına yönelik kanunun uygulamasına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/20034)
3.- Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, çocuk
istismarı konulu dava sayısına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/20114)
4.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya
Büyükşehir Belediyesiyle ilgili bir iddiaya ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/20358)
5.- Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın,
2006 yılında Bartın'a ayrılan ödeneğe ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/20402)
6.- Ordu Milletvekili Kâzım TÜRKMEN'in, Ordu'da yıkılacağı
iddia edilen bir okul binasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/20403)
7.- Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın,
2006 yılında Bartın'a ayrılan ödeneğe ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/20404)
8.- İzmir Milletvekili Ali Rıza BODUR'un, Kasımpaşa
Orduevine ilişkin sorusu ve Millî
Savunma Bakanı M. Vecdi GÖNÜL'ün cevabı (7/20411)
9.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Adıyaman
ilindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman
PEPE'nin cevabı (7/20450)
10.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Aksaray
ilindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/20474)
11.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Amasya
ilindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/20475)
12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Ağrı
ilindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman
PEPE'nin cevabı (7/20476)
13.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bingöl
ilindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/20477)
14.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bitlis
ilindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman
PEPE'nin cevabı (7/20478)
15.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bartın
ilindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman
PEPE'nin cevabı (7/20479)
16.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Elâzığ
ilindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman
PEPE'nin cevabı (7/20480)
17.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Erzurum
ilindeki yatırımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman
PEPE'nin cevabı (7/20481)
18.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Amasya,
Aksaray, Adıyaman, Ağrı, Bingöl, Bitlis, Bartın, Düzce, Çankırı, Bursa,
Bolu, Batman, Bayburt, Rize, Karabük, Sakarya, Nevşehir, Siirt, Şırnak,
Kütahya, Gümüşhane, Kayseri, Kars, Erzurum, Kilis ve Elâzığ, illerindeki
yatırımlara ilişkin soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/20499, 20500, 20501, 20502, 20503, 20504,
20505, 20506, 20507, 20508, 20509, 20510, 20511, 20512, 20513, 20514, 20515,
20516, 20517, 20518, 20519, 20520, 20521, 20522, 20523, 20524)
19.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Amasya,
Aksaray, Adıyaman, Ağrı, Bingöl, Bitlis, Bartın, Düzce, Çankırı, Bursa,
Bolu, Batman, Rize, Karabük, Sakarya, Nevşehir, Siirt, Şırnak, Kütahya,
Gümüşhane, Kayseri, Kars, Bayburt, Erzurum, Kilis ve Elâzığ, illerindeki
yatırımlara ilişkin soruları ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in
cevabı (7/20629, 20630, 20631, 20632, 20633, 20634, 20635, 20636, 20637,
20638, 20639, 20640, 20641, 20642, 20643, 20644, 20645, 20646, 20647, 20648,
20649, 20650, 20651, 20652, 20653, 20654)
20.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, TÜPRAŞ'ın
bir grup hissesinin satışının iptaline ilişkin Başbakandan sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/20761)
21.-Çorum Milletvekili Feridun AYVAZOĞLU'nun, bir
köyün isminin değiştirilmesine ilişkin Başbakandan sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun
cevabı (7/20769)
22.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in,
bir köyün isminin değiştirilmesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun
cevabı (7/20798)
23.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Adıyaman'daki
taşımalı eğitim hizmetlerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/20802)
24.- Giresun Milletvekili Mehmet IŞIK'ın, büyük
marketlerle ilgili kanun tasarısına ilişkin sorusu ve Sanayi ve
Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/20812)
25.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un,
tarım sektörüyle ilgili bir açıklamaya ilişkin Başbakandan sorusu
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/20848)
26.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, hakkında
müfettiş raporu olan bir personele ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/20892)
27.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
Antalya-Akseki elektrik dağıtım şebekesinin güçlendirilmesine
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/20906)
28.- Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın,
bazı ülkelerin silahlanmasının oluşturduğu tehdide ilişkin sorusu
ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi GÖNÜL'ün cevabı (7/20909)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak dört oturum
yaptı.
Bir ila Üçüncü Oturumlar
Eskişehir Milletvekili Fahri Keskin, Çanakkale
Zaferi'nin 92'nci yıl dönümü münasebetiyle, Çanakkale destanını
doğru okumanın, doğru anlamanın ve yeni nesillere doğru aktarmanın
önemine,
Ankara Milletvekili Oya Araslı, yargı bağımsızlığının
önemine, çağımızın parlamenter rejimlerinde hukukun üstünlüğünü
sağlama, kişi haklarını koruma konusunda en büyük görevin yargıya
düştüğüne; yargının bu görevini sağlıklı bir biçimde yerine getirebilmesinin
ön koşulunun ise yargı bağımsızlığı olduğuna,
Kayseri Milletvekili Adem Baştürk, Dünya Su Günü
münasebetiyle, miktarı dünyada sınırlı olan su kaynaklarını,
özellikle bölgemizde, daha dikkatli ve tasarruflu kullanmanın gereğine,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Portekiz Meclis Başkanı Jaime Gama'nın davetlisi
olarak Portekiz'e resmî ziyarette bulunacak olan Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın beraberindeki Parlamento heyetini
oluşturmak üzere gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine
ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 58, 134, 320 ve 346'ncı
sıralarındaki (10/99), (10/184), (10/384) ve (10/410) esas numaralı kayısı
üreticilerinin sorunları ile ilgili Meclis araştırması önergelerinin
ön görüşmelerinin Genel Kurulun 27/3/2007 Salı günkü birleşiminde
birleştirilerek birlikte yapılmasına ve aynı günkü birleşimde
kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının
432'nci sırasında yer alan 1354 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin bu kısmın
4'üncü, 33'üncü sırasında yer alan 860 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın
5'inci, 60'ıncı sırasında yer alan 967 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın
6'ncı, 19'uncu sırasında yer alan 1243 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın
7'nci, 20'nci sırasında yer alan 1245 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın
8'inci, 302'nci sırasında yer alan 1080 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın
12'nci, 378'inci sırasında yer alan 1263 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın
13'üncü, 439'uncu sırasında yer alan 1361 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın
14'üncü sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre
teselsül ettirilmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan
görüşmelerden sonra kabul edildi.
Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, Oturum Başkanı
İsmail Alptekin'in tutumuyla ilgili, usul müzakeresi talebini
yerine getirmemesi nedeniyle bir açıklamada bulundu.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının:
1'inci
sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce
geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,
2'nci
sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı'nın (1/1030) (S. Sayısı: 904) görüşmeleri, ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,
Ertelendi.
3'üncü
sırasında bulunan, Gecekondu Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı'nın (1/1254) (S. Sayısı: 1266) görüşmelerine devam
olunarak, çerçeve 2'nci maddeye bağlı geçici 9'uncu maddeye kadar
Saat 18.19'da toplanmak üzere, üçüncü
oturuma 18.06'da son verildi.
İsmail Alptekin |
|
|
TBMM
Başkanı Vekili |
|
|
|
Bayram Özçelik |
Yaşar Tüzün |
|
Burdur
|
Bilecik |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
Dördüncü Oturum
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının:
3'üncü
sırasında bulunan, Gecekondu Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (1/1254) (S. Sayısı: 1266) görüşmeleri tamamlanarak,
4'üncü
sırasında bulunan, Bursa Milletvekilleri Faruk Çelik ve Mustafa
Dündar'ın, Toplu Konut Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/945) (S. Sayısı: 1354) yapılan görüşmelerden sonra,
Kabul edildi.
27 Mart 2007 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere,
birleşime 20.01'de son verildi.
Nevzat Pakdil |
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
Bayram Özçelik |
Ahmet Küçük |
|
Burdur |
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No.: 109
II. - GELEN KÂĞITLAR
23 Mart 2007 Cuma
Tasarılar
1.- Türkiye ile Mısır Arasında Doğal Gaz Alanında
İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/1336) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16.3.2007)
2.- İstiklal Marşının Kabulünü ve Mehmet Akif Ersoy'u
Anma Günü İlan Edilmesi Hakkında Kanun Tasarısı (1/1337) (Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 20.3.2007)
Teklifler
1.- Diyarbakır Milletvekili İrfan Riza Yazıcıoğlu
ve 14 Milletvekilinin; Kamu Görevlerinden Ayrılanların Yapamayacakları
İşler Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/978) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.3.2007)
2.- Aydın Milletvekili Mehmet Mesut Özakcan ve 3
Milletvekilinin; Dört İlçe Kurulması ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/979) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.3.2007)
3.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 16 Milletvekilinin;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkındaki Kanun Teklifi (2/980) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
16.3.2007)
4.- İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 17 Milletvekilinin;
Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/981) (Adalet ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16.3.2007)
5.- Ankara Milletvekili Önder Sav ve 35 Milletvekilinin;
2876 Sayılı Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanununun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine ve Kaldırılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/982)
(Plan ve Bütçe ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2007)
6.- İstanbul Milletvekili Alaattin Büyükkaya
ve 4 Milletvekilinin; 3.1.2002 Tarihli ve 4733 Sayılı Tütün, Tütün
Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden
Yapılandırılması ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç
ve Dış Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/983) (Plan ve Bütçe ile Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.3.2007)
Raporlar
1.- Kamu İdare, Kurum ve Kuruluşlarında Geçici
İş Pozisyonlarında Çalışanların Sürekli İşçi Kadrolarına veya
Sözleşmeli Personel Statüsüne Geçirilmeleri, Geçici İşçi Çalıştırılması
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1318) (S. Sayısı: 1366) (Dağıtma
tarihi: 23.3.2007) (GÜNDEME)
2.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı'nın; 357
sayılı Askeri Hakimler Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair
Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme
Alınma Önergesi (2/138) (S. Sayısı: 1367) (Dağıtma tarihi: 23.3.2007)
(GÜNDEME)
3.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün; Nakdi
Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan
Gündeme Alınma Önergesi (2/862) (S. Sayısı: 1368) (Dağıtma tarihi:
23.3.2007) (GÜNDEME)
4.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/971) (S. Sayısı: 1369) (Dağıtma tarihi:
23.3.2007) (GÜNDEME)
No.: 110
26 Mart 2007 Pazartesi
Geri Alınan Yazılı Soru Önergesi
1.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN, bir zanlının
serbest bırakılmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesini
26/3/2007 tarihinde geri almıştır (7/20907)
No.: 111
27 Mart 2007 Salı
Tasarı
1.- Yunus Emre Vakfı Kanunu Tasarısı (1/1338) (Dışişleri ; Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
21.3.2007)
Teklifler
1.- Sakarya Milletvekili Süleyman Gündüz'ün; Tababet
ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanuna Bir Ek Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/984) (Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.3.2007)
2.- Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk ve 16 Milletvekilinin;
3213 sayılı Maden Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/985) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2007)
3.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 35 Milletvekilinin;
Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Mali Sektöre Olan Borçlarının
Yeniden Yapılandırılması Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/986) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16.3.2007)
4.- İzmir Milletvekili Enver Öktem ve 11 Milletvekilinin;
Arıcılık Kanunu Teklifi (2/987) (Adalet ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 20.3.2007)
5.- Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan ve 2 Milletvekilinin;
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim
Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/988) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.3.2007)
Rapor
1.- 1.3.2007 Tarihli ve 5588 Sayılı Gelir Vergisi
Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve
Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca
Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/1331) (S. Sayısı: 1371) (Dağıtma tarihi:
27.3.2007) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergesi
1.- Manisa Milletvekili Hasan ÖREN ve 21 Milletvekilinin,
Manisa-Turgutlu'da gerçekleştirilecek bir madencilik faaliyetinin
çevre üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın
98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/430) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23/3/2007)
27 Mart 2007 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 80'inci Birleşimi'ni açıyorum.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN - Elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için beş dakika
süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak
salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik
sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik
personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen
üyelerin ise, yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla,
beş dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce
üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı'nda yapılan son değişiklikler
hakkında söz isteyen Çanakkale Milletvekili İbrahim Köşdere'ye
aittir.
Buyurun Sayın Köşdere.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Çanakkale Milletvekili İbrahim Köşdere'nin,
Çanakkale Savaşı'nı ziyaretçilere daha iyi ve daha bilinçli anlatmak
amacıyla Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı'nda yapılan son değişikliklere
ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin
cevabı
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarımız; Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı'nda yapılan son değişikliklerle ilgili
söz almış bulunmaktayım.
Gelibolu Millî Parkı,
hâlen, Millî Park içindeki bütün uygulamalarıyla Millî Park Uzun Devre
Gelişim Planı ve ilgili yasa ve yönetmelikler çerçevesinde sürdürülmektedir.
Bu uygulamalar kapsamında bir dizi ana proje ve bunların alt projeleri
öngörülmektedir. Millî Park'ın tanıtımına ilişkin sergi salonu, satış
birimi, sinema salonu, toplantı salonu, kütüphane, kafeterya gibi
bölümlerin yer aldığı Kilye Koyu Ana Tanıtım Merkezi tamamlanarak,
18 Mart 2005 tarihinde kullanıma açılmıştır.
Şehitler Projesi kapsamında,
28 adet şüheda kabristanından Soğanlıdere, Şahindere, Kocadere,
Hastane ve Anafartalar Köy Şehitliği 2005 yılında yapılarak, ziyaretçilerin
izlenimine ve hizmetine sunulmuştur.
Değerli arkadaşlar,
Gelibolu Yarımadası'yla ilgili yapmış olduğumuz bu güzel eserleri,
Allah hepimize birlikte nasip etti. İktidarıyla muhalefetiyle
geçirmiş olduğumuz yasa çerçevesinde, Gelibolu Yarımadası'ndaki
büyük ihmalin yıllar sonra bizlere nasip olması, büyük bir tesadüf
değildir. Bu, tesadüften ziyade, şehitleri anma ve şehitlerin ruhunu
şad etme adına alınmış bir iradedir. Bu iradeyi koyma adına bizlere
büyük destek veren başta Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan,
bakanlarımız, Çevre-Orman Bakanımız, Devlet Bakanımız, Kültür Bakanımız
ve bu bakanlıklarda çalışan bürokratların çok büyük emeği ve desteği
olmuştur ve olmaktadır. Son zamanlarda, bu şehitliklerde yapmış olduğumuz
projeleri peş peşe bitirmenin mutluluğunu Çanakkale halkımız
olarak bizler paylaşıyoruz. Ancak, bu şehitliklere gitme arzusunu
duyan 81 ildeki vatandaşlarımıza ve yurt dışından gelen misafirlerimize,
daha iyi koşullarda gezip görme ve o savaş anılarını yaşatma adına
güzel çalışmalarımız devam etmekte olup ve yıllar geçtikçe ziyaretçilerimizin
çoğalmasından ve hatta, geçen sene rekor seviyeye doğru ulaştığımız
3 milyon ziyaretçinin gelip ziyaret etmesinden Çanakkale halkımızın
memnuniyetini ben buradan ifade etmek istiyorum.
Alan kılavuzluğuyla
ilgili buraya gelen, şehitlerimizin, daha rahat, bilinç içinde,
söz birliği içinde alan kılavuzlarımızın vermiş olacakları bilgiler
çerçevesinde tarih bilinciyle donatılmış, Çanakkale Savaşlarının
oluşumundan ve sonucuna kadar daha iyi bilgilendirilmesi için, buradan,
yine, Çanakkale milletvekilleri olarak, bizler bir yasa çıkardık,
bu yasada büyük desteğiniz oldu. Bu desteğinizden dolayı, bir daha, bu milletin
kürsüsünden, sizlerin huzurunda teşekkür etmek istiyorum. Bu Alan
Kılavuzluğu Yasası'ndan istifade eden başta Eceabat, Gelibolu ve
Çanakkale Merkez olmak üzere eğitim alan, kurs alan kardeşlerimiz,
189 kişi, bilinçli program içinde yapılan sınavlar sonucunda kimliklerini
kazanmış; artık, bundan sonra bütün denetim ve bilgilendirmeyi, Çanakkale
Savaşlarıyla ilgili güzel anlatımını, gelen misafirlerimize
daha iyi, bilinçli anlatma açısından güzel bir hizmet olduğu kanaatindeyim.
Ancak, bu hizmetler, talep edildiği takdirde hizmetin sonucudur.
Şimdi, bizim Çevre ve Orman Bakanlığımızın Millî Parklar Genel Müdürlüğümüz
kanalıyla Kilye Koyu'nda Ana Tanıtım Merkezi ihalesi yapılmış; yiyecek,
içecek, sosyal imkân ve sosyal tesislerle donatılan bu yerden verilen
hizmetlerin karşılığı, hiçbir zaman, alan kılavuzluğu bedeli dışında,
şehitliklere giriş ücreti değildir. Maalesef, 18 Mart 2007'de Sayın
Başbakanımızın, bakanlarımızın ve milletvekillerimizin onurlandırdığı,
bizim ziyaretlerimizden sonra bir gazetede, efendim, "Ayakbastı
parası" diye bir başlık atılmıştı. Bizi son derece, derinden üzmüştür.
Hiçbir talebin bedeli yoktur. Alan kılavuzluğu noktasında, alan kılavuzluğu
talep edenlerden 105 milyon lira bir bedel, alan kılavuzu isteyenlerden
o ücret alınmaktadır. Bunun, buradan doğrusunun bilinmesini de istiyoruz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Köşdere,
lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, Çanakkale'miz ve şehitlikler şanına
yakışır güzel hizmetlerle donatılmış ve bizler Çanakkale milletvekilleri
olarak, sizleri her zaman Çanakkale misafirperverliğini göstermek
ve Çanakkale'mizi tanıtmak ve Gelibolu Yarımadası'nı gezmek üzere
bekliyor, hepinize de saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum.
Teşekkür ederim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Köşdere.
Gündem dışı konuşmaya,
Hükûmet adına, Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale)
- Perşembe günü de cevap bekliyoruz Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Çanakkale Milletvekili
arkadaşımızın, Gelibolu Tarihî Millî Parkı'nda son üç yıl içerisinde
gerçekleştirilen çalışmalarla alakalı yapmış olduğu konuşmaya
cevap vermek için huzurlarınızdayım.
Sayın Başbakanımızın,
cumhuriyetin 100'üncü yılı münasebetiyle, 18 Mart Çanakkale Deniz
Zaferi'nin yıl dönümü münasebetiyle, Gelibolu Tarihî Millî Parkı'nda,
şehitlerimize, tarihimize gerekli olan saygının, hürmetin gereği
olarak, oradaki şehitlerimizin aziz hatıralarına gerekli hassasiyetin
gösterilmesi noktasında vermiş oldukları talimatla, millî park
olan bu alanda biz çalışmalarımızı hızlandırdık. Çalışmalarımız,
Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın organizasyonunda, Bakanlık olarak
başta bizim ve Kültür Turizm Bakanlığıyla birlikte üç yıl içerisinde
yapmış olduğumuz çalışmalarla, Gelibolu Tarihî Millî Parkı nereden
nereye geldi.
Değerli milletvekilleri,
Gelibolu Tarihî Millî Parkı'nda, 33 adet, Fransız, İngiliz ve Anzakların
abideleri var, mezarlıkları var. Bütün bu anıtlarını, bütün bu mezarlıklarını,
1930 yılında en mükemmel şekilde yapmışlar. Bunlar için orada bir idare
kurmuşlar, mimarlar bulunduruyorlar, her türlü uzmanı bulunduruyorlar.
En küçük boyasında bir çizilme olsa, kendi mezarlarına toz kondurmuyorlar.
Ama, Çanakkale'yi geçilmez yapan Mehmetçiğin aziz hatırası uzun yıllar
kaderiyle baş başa kaldı. Koca bir tarih, muhteşem şanlı bir sayfa,
orada, âdeta, küllerin altında, tozların altında kaldı. Sadece ve sadece bir
ulusal gazetenin önderliğinde, Şehitler Abidesi ve 57'nci Alay Şehitliği
düzenlemesi yapılmıştı. Bizim, Genelkurmayımızla birlikte yapmış
olduğumuz çalışmalar doğrultusunda, Şevki Paşa Haritası, bölgeyi
en iyi bilen, en iyi tanımlayan, en iyi tarif eden, nerede ne olduğunu
en iyi gösteren Şevki Paşa Haritası'na göre 28 adet Türk şehitliği
tespit edildi.
Millî Park'ın girişinde
Kilye Koyu'ndan işe başladık. Orada, gerçekten çağdaş bir tanıtım merkezi
kurduk. Yolların, kalelerin, tabyaların, şehitliklerin, Gelibolu'nun,
evet, gerçekten çehresini değiştirdik. Öyle ki, daha önce, yani bundan
üç dört yıl önce yılda 250 bin ziyaretçi alan Gelibolu Millî Parkı ziyaretçi
sayısını 3 milyona çıkarttı. Sadece bu rakam, nereden nereye geldiğimizi
gösteriyor. Elbette ki, 250 binin 3 milyona gelmesi, bölgeye müthiş
bir canlılık, ekonomik olarak, sosyal olarak müthiş bir aktivite getirdi.
Muhakkak ki, bölgedeki yapılan çalışmalar henüz ikmal edilmiş değildir.
Ancak, biz, bölgedeki Gelibolu Tarihî Millî Parkı'ndaki çalışmalarımızı
önümüzdeki aylar içerisinde inşallah ikmal edeceğiz.
Bizim hedefimiz şudur:
Çanakkale'yi geçilmez yapan ruhu, çocuklarımızın, gençlerimizin
öğrenmesini, hazmetmesini, tarihlerini, atasını, dedesini tanımasını
istiyoruz.
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Onları tanıyoruz da, toprakları parayla gâvura satıyoruz Sayın
Bakan.
BAŞKAN - Sayın Ergin,
lütfen…
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Biz, Gelibolu Tarihî Millî Parkı'nı gezdiğimiz
zaman, şehitliklerdeki yapılan tespitlerde 60 binden daha fazla
şehidimizin orada ismini görüyoruz. Bu 60 bin, ismi tespit edilmiş
olan şehidimiz, ülkemizin 81 ilinden o bölgede, evet, şehit var. Sadece
81 ilden değil, Misakımillî'nin dışında kalmış olan illerden de var. Bunları
topladığımız zaman, icmalini yaptığımız zaman, 130 vilayetten,
Çanakkale Gelibolu Tarihî Millî Parkı'nda, şehitliklerde bizim şehitlerimizin
olduğunu görüyoruz. Aslında oraya gidip bakıldığı zaman oradan
alınacak ders, oradan alınacak ibret şudur: Türkiye'yi bölmek ve parçalamak
isteyenlere karşı Türkiye'nin 7 bölgesinden, 81 ilinden bir cephede
karşı durulmuştur. İşte, bugün, gençlerimizin, çocuklarımızın
oradan alacak oldukları ders: Bu vatan toprağı azizdir, bu millet kendisine
karşı yapılan haksızlıklara karşı canını seve seve vermesini bilmiş
büyük bir millettir. Çanakkale'de yazılan destanın ön sözünde bu yazıyor.
Çanakkale, elbette ki, sıradan bir zafer değil, orada aynı zamanda
Türkiye Cumhuriyeti'nin ön sözü yazıldı. Mustafa Kemal ilk olarak
oradan tarih sahnesine çıkmış ve Çanakkale kara savaşlarının, deniz
savaşlarının kazanılmasında çok etkin bir rol oynamıştır. İşte,
bizim, bugüne kadar yapmış olduğumuz çalışmaların ve bundan sonra
da yapmayı sürdürmeyi düşünmüş olduğumuz çalışmaların özünde,
esasında, temelinde yatan sebep, bir millet tarihini bilirse, bir
millet tarihiyle barışık olursa, bir millet tarihinin, evet, nereden
nasıl gelip nereye doğru gitmek mecburiyetinde olduğunu, yani bizim
kökümüzün, mazimizin ne olduğunu iyi bilirsek, yarından endişemiz,
korkumuz olmaz. Yapılan çalışmaların özeti budur. İşte, Çanakkale,
Gelibolu ve Türkiye, böyle güzel bir eseri, üç yıl içerisinde yapılan
çalışmalarla kazanmış oluyor. İnanıyorum ki, bu çalışmalar ikmal
edildiği zaman, yılda 5 milyon civarında ziyaretçiyle, Tarihî Gelibolu
Millî Parkı sadece Anadolu yakasındaki Truva Millî Parkı değil, Gelibolu
Millî Parkı, bölgedeki bütün zenginlikler, bizim insanımızın ve
yurt dışından gelecek olan misafirlerin, ziyaretçilerin, turistlerin
hizmetine en iyi şekilde sunulacak ve burası, âdeta, Türkiye'nin
yüz akı bir proje olarak, Türkiye'nin tanıtımına, Türkiye tarihinin
tanıtımına çok önemli katkı verecek bir projedir.
Hükûmet olarak başta
Sayın Başbakanımızın üzerinde hassasiyetle durduğu ve çok yakından
takip ettiği bu projeye emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Siz
değerli milletvekili arkadaşlarımıza da bu vesileyle saygılarımı
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Gündem dışı ikinci
söz, bakkal esnafının sorunları ile ilgili söz isteyen İstanbul
Milletvekili Berhan Şimşek'e aittir.
Buyurun Sayın Şimşek.
(CHP sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, son
yıllardaki ekonomik krizler ile büyük marketlerin şehir merkezlerine
girmelerine ve üretici firmaların bakkallara ayrı, süpermarketlere
ayrı fiyat uygulaması nedeniyle bakkal esnafının sorunlarına
ve Dünya Tiyatrolar Günü münasebetiyle, Devlet Tiyatroları'ndaki
sıkıntılara ilişkin gündem dışı konuşması
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bakkallarımızın ve esnaflarımızın sorunları
hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Gündeme geçmeden önce,
değerli arkadaşlarım, bugün aynı zamanda Dünya Tiyatro Günü. Tüm
tiyatro sanatçısı arkadaşlarımın, tiyatro emekçilerinin ve tiyatro
sevenlerin Dünya Tiyatro Günü'nü kutluyorum. Dünya Tiyatro Günü'nde,
Devlet Tiyatrosu üzerindeki, bu sanat kurumunun üzerindeki baskıları
da buradan kaygıyla izlediğimi ifade etmek istiyorum. Devlet Tiyatroları,
Dünya Tiyatro Günü'nde, çağdaş sanat kurumuna hiç yakışmayacak,
sansürlerin uygulandığı, çalışanlarına karşı baskı ve sindirme politikalarının yaşandığı, vekâletle
yönetilen bir kurum görünümünde. Yine Tiyatro Günü'nde, Atatürk
Kültür Merkezi gibi önemli bir kültür merkezinin yıkılmak istendiğine
de şahit oluyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
tiyatro yaşamdır, en etkili kültür aktarımıdır. Demokrasi kültürünün
bir sanat kültürü olarak algılanması ve sanatın ırkçılık ve dogmalardan
uzak bir yaşam felsefesi hâline getirilebilmesi gerektiğini tiyatroyla
fark edebiliriz. Tiyatro olmadan kültür olmaz.
Evet değerli arkadaşlarım,
bakkal olmadan da mahalle olmaz ve mahalle, mahalledeki sosyal ilişkiler eksik kalır.
Bakkal, mahallenin sönmeyen ışığıdır, sosyal koruyucusudur. Esnaf-sanatkâr,
halk içinde, halkla beraber yaşayan kesimdir. Esnaf-sanatkâr iş yerinin
bulunmadığı sokak ıssızdır. Esnaf- sanatkâr, sokağı korur ve bir hareket
kazandırır. Cüzdanında hiç parası bulunmayan müşteri bile günlük
ihtiyacını bakkaldan karşılayabilir. Bakkal, mahallenin bankasıdır.
Veresiye yöntemi, özellikle kriz içindeki bir ekonomide, halkın rahatlaması
için önemli bir yoldur. Son zamanlarda, bakkalların veresiye defterlerinin
yerini kredi kartları aldı. Eskiden veresiye defteri dolu idi,
şimdi kredi kartları doldu. Kredi kartı limiti dolan, aldığı kredi
kartı borçlarını ödeyemediği için kredi kartları iptal edilen yurttaşlarımız
yeniden bakkallara koşmaya başladılar son dönemde, yani özellikle
Hükûmetinizin döneminde. Bakkal ile müşteri arasında güvene dayalı
samimi ve sıcak bir ilişki vardır. Mahalle sakini, gerektiğinde
evinin anahtarını bakkala bırakır, çocuğunu bakkala emanet eder,
bir şeye ihtiyacı olduğunda ilk akla gelen "bakkal amca"dır.
Yani bakkal esnafı, mahallenin ötesinde, ailenin bir parçası
ve sosyal korumacıdır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye'de, 1995 yılında 600 bin bakkal var iken, şu
anda bu sayı 250 bine inmiştir. Bunun en önemli nedeni, süpermarketlerin
kuralsız bir şekilde her yerde açılmasıdır. Bakkallar, son yıllardaki
ekonomik krizler, büyük marketlerin şehir merkezlerine girmeleri,
üretici firmaların bakkallara ayrı süpermarketlere ayrı fiyat
uygulaması nedeniyle çok sıkıntılı günler yaşıyorlar.
Bakın, elimde bir bakkal
odası başkanının mektubu var; diyor ki: "2005 ve 2006 yıllarında
odadan kaydını sildiren esnaf sayısı 847. Türkiye'de alanı 100 metre
karenin üzerinde hiper ve süpermarket sayısı 1998 yılında 2.135
iken, bu sayı 2006 yılında 5 bine ulaşmıştır. 1995 yılında 2.500 metre
kare üzerinde olan hiper ve grosmarketlerin sayısı 37 iken, bugün
469'a ulaşmıştır." Bu rakamlar, bakkalın, esnafın yok olmasının,
fakirleşmesinin bir göstergesidir. Son yıllarda denetimsiz bir şekilde
açılan büyük marketler, grosmarketler, hipermarketler, elliyi aşan
esnaf ve sanatkâr meslek dalının yok olmasına neden olmaktadır. Yok
olan, fakirleşen meslek dalları arasında, bakkallık, manavlık, kasaplık,
kuru yemişçilik, bakliyatçılık, baharatçılık, vesaire sayabiliriz.
Hemen hemen halkın temel
ihtiyaçlarının hepsine birden ürün ve hizmet sunan bu marketler, piyasanın
büyük bir bölümüne hâkim olmakta ve tekelleşme yaratmaktadır. Bakkallar,
süpermarketler karşısında haksız rekabet koşullarıyla yarışmaktadır.
Sanayi Bakanlığının İnternet sitesinde, Başbakanlığa gönderilen
yasa tasarıları arasında, Büyük Mağazalar Kanun Tasarısı da bulunmaktadır.
Aslında bu yasa, 17/12/2006 tarihinde, Türkiye Bakkallar ve Bayiler
Federasyonu tarafından Sanayi ve Ticaret Bakanlığına sunulmuştur.
O tarihten bugüne kadar, bu konuda hiçbir gelişme olmamıştır.
Hükûmet olarak, esnaf örgütünü ele geçirmek amaçlı yaptığınız çalışmalar,
maalesef, esnafın sorunlarını çözme konusunda gösterilmemiştir.
Büyük Mağazalar Kanun Tasarısı gündeme alınmamıştır. Süpermarketlerin
karşısında bakkallar "tavşana kaç tazıya tut" anlayışına
teslim edildi. Anayasa'nın 173'üncü maddesinde "Devlet, esnaf ve
sanatkârı koruyucu ve destekleyici tedbirleri alır." denmektedir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Şimşek,
lütfen toparlayınız.
Buyurun.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Teşekkür ederim.
Büyük Mağazalar Kanun
Tasarısı'nın sümen altı edilerek, oy aldığınız esnafın, bakkalın,
KOBİ'lerin değil, süpermarket lobilerinin, uluslararası perakende
devlerinin iktidarı oldunuz. Sayın Genel Başkanın söylediği gibi,
iktidarımızda, esnafın ve KOBİ'lerin iktidarı olacağız, lobilerin
değil. Esnafa "yasayı çıkardık" diyorsunuz ve esnaf bunu
beklerken, büyük şirketlerle bu anlaşmalar yapılıyor ve "istediğiniz
yerde büyük hipermarketler açılabilir" diyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
Almanya'da Ticaret Kanunu'nun 11'inci maddesine göre süpermarketlerin
şehir merkezlerine açılması yasaktır. Fransa'da buna benzer bir düzenleme
var. ABD'de bu yönde düzenlemeler var. Kent merkezlerinde açılan büyük
mağazalar sadece esnafa zarar vermiyor, aynı zamanda kentin dokusuna,
trafiğine, ulaşımına da zarar veriyor.
Sayın Bakan Coşkun,
yasa tasarısıyla ilgili yaptığı bir açıklamada: "Avrupa'da
ne varsa onu getiriyoruz. Orada var, ama Türkiye'de neden olmasın?
Olamaz arkadaş." diyor. Doğru söylüyor. Bakkal, esnaf, Türkiye
sahipsiz değil, demiştir; demiştir ama, maalesef lafta kalmıştır.
Değerli arkadaşlarım
-toparlıyorum Sayın Başkan- son günlerine yaklaştığımız seçim arifesinde
yaşananları hep beraber görüyoruz, esnafla yüzleşmeleri de bakanlarımız,
Başbakan yaşıyor. Gördüğümüz kadarıyla, son hafta içerisinde, 3
bakanımız gittiği yerlerde esnafın ve halkın büyük tepkisiyle karşılaştı.
İstanbul'da müdafi avukatların tepkisiyle karşılaştı Başbakan.
Sayın Şener Yalova'da, Sağlık Bakanı Kocaeli'de tepkilerle karşılaştı.
Bursa'da Maliye Bakanı memurun eylemiyle karşılaştı.
Yeri gelmişken bir şeyi
yüce Meclisimizle paylaşmak istiyorum: Bu tepkiye "kervan yürür"
diyen bir Maliye Bakanı var. "Kervan yürür"ün öncesinin ne
olduğunu, değerli arkadaşlarım, sizin nezaketinize bırakıyorum,
ama burada şunu anlamamız gerekiyor ki, eğer bir Başbakan şehide
"kelle" diyorsa, onun Maliye Bakanı da "kervan yürür"
der. Benim terbiyem önceki cümleyi oluşturmaya yetmiyor.
Değerli arkadaşlar,
bakkallar, esnaflar, bütün toplumun katmanları, beş yıldır sizden
dertlerine merhem olacak yasaları çıkarmanızı bekliyor. Bugün,
inanın -gelirken örgütlü bir şekilde bunu boyutladım- 200 bin bakkal
şu anda bu konuşmayı dinliyor. Yani, AKP'nin, lobilerin mi, KOBİ'lerin
mi, esnafın mı, halkın mı, emeklinin mi, emekçinin mi iktidarı olduğunu,
bitene kadar bu yasayı çıkarırsanız anlatmış olursunuz.
Sayın Başkan, çok teşekkür
ediyorum sabrınıza.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Şimşek.
Gündem dışı üçüncü
söz, Konya ilindeki göl, göletler, içme ve sulama suyu barajları ve
obruklardaki su miktarının azalması ve bu azalmaya küresel ısınma
ile tarımsal sulamanın etkisi hakkında söz isteyen Konya Milletvekili
Ahmet Işık'a aittir.
Buyurun Sayın Işık.
3.- Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın, Konya'daki
göl, gölet, obruk, baraj ve kuyu sularındaki su miktarının azalmasına
ve bu azalmaya küresel ısınma ile tarımsal sulamanın etkisine ilişkin
gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya'mızdaki göl, göletler,
obruklar, barajlar ve kuyu suları hakkında gündem dışı söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, Dünya Tiyatro
Günü nedeniyle sanatçılarımızı kutluyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye geneli itibarıyla, Konya'mız, birinci
büyüklükteki yüz ölçümü, dördüncü büyüklükteki nüfusu, sanayisi
ve dinamik ticaretiyle, hububatta yüzde 10,5; pancarda yüzde 21,
hayvancılıkta yüzde 9 olmak üzere, 2 milyon 750 bin hektar alandaki
tarımıyla cazibe merkezi olma özelliğini artırarak devam ettirmektedir.
Değerli milletvekilleri,
son yıllarda yaşanan kuraklık, özellikle, Konya ve çevresinde şiddetli
bir şekilde hissedilmektedir. Bu sebeple, Konya'daki barajlarımızda
yeterli su depolaması imkânı oluşmamakta, bölgedeki baraj ve düzenlenmiş
tabii göllerde ise, ortalama doluluk oranı yüzde 25 civarında
olup, geçen yıl bu dönemdeki doluluk oranı da aynı seviyede kalmış
bulunmaktadır.
Çumra sulamasının
önemli su kaynağı olan Beyşehir Gölü'nün su seviyesi değiştiğinden,
gölün maksimum su kotunun 1.124,60 metreye düşmesi durumunda sulak
alanda 69 kilometre karelik düşüş görülecek, kotlar arasındaki
hacmin kullanılamayacak olmasıyla da göldeki ekolojik denge bozulmuş
olacaktır. Beyşehir, Seydişehir ve Çumra Ovalarında bulunan ve
hâlen işletmede olan sulama sahaları en üst noktada etkileneceklerdir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Akşehir Gölü Akarçay havzası ise, Akşehir göl alanı,
yan havza ve Eber Gölü havzasından oluşmaktadır. Akşehir Gölü'nün su
seviyesi memba projelerine bağlı kalmaksızın, yağışlı ve kurak
periyoda göre çok büyük salınımlar göstermektedir. Göl seviyesindeki
çekilmenin sadece sulama projelerine bağlanması mümkün değildir.
Meke Gölü'ndeki su çekilmesi ise son iki yılda had safhaya ulaşmış ve
kuruma noktasına gelmiş bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Konya Ovası'nın ortalama rakımı 1.000 ila 1.050 civarında olup, Tuz
Gölü ise konumu itibarıyla 905 rakımlıdır. Tuz Gölü Konya Ovası'nın
yer altı suyu akımındaki suyla beslenmekte, ovadaki yer altı suyu
ise 80 metre civarından çıkmaktadır. Konya Ovası yer altı su seviyesine
bakıldığında, Tuz Gölü seviyesinin 15-20 metre üzerinde, bazı yerlerde
ise bu seviye 10 metre civarındadır. Vahşi sulama, salma sulama ve
yüzeysel sulama yapılmaya devam edildiğinde, dört beş yıl içerisinde
Konya yer altı su seviyesiyle Tuz Gölü su seviyesi kotu eşitlenecek
ve bu eşit seviyenin akabinde, yer altı suyunda ters istikamete doğru
akış olacağından dolayı, Tuz Gölü'ndeki tuzlu su Konya Ovası'na doğru
ters bir akış sergileyecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ereğli İvriz Barajı'nda ise ihtiyacın yarısı depolanabilmiştir.
Apa, Altınapa, Sille, Çavuşcu, İvriz, Ayrancı, Gödet, Manasın, May,
Suğla, Gümüşler, Gezende, Akkaya ve Murtaza göl ve barajlarının rezervuar
değerlerinde büyük düşüşler görülmektedir. Özellikle Karapınar,
Karatay ve Çumra ilçelerimizde yer altı su seviyelerindeki düşüşler
nedeniyle, ilave büyük obruklar oluşmaya başlamıştır.
Değerli milletvekilleri,
kooperatif aracılığıyla yapılan kamu sulamaları rehabilite
edilip, altyapıları ekonomik sulama sistemine dönüştürülerek,
buradan artan tahsis miktarıyla, açılan kuyulara tahsis yapılma
imkânı sağlanmalıdır. İktisatlı kullanımdan elde edilen miktar küçümsenemeyecek
boyutta olup tasarruftan başka imkânımız da bulunmamaktadır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Işık,
lütfen toparlayınız.
AHMET IŞIK (Devamla)
- Kamu sulamalarının yüzde 79'u açık kanal sulama sistemine sahip
bulunmaktayken, ruhsatlı kuyularda ise bu oran yüzde 5 seviyesindedir.
Açık kanal sulama sistemine sahip olan kamu sulamaları yağmurlama
ve damla sulama sistemine dönüştürüldüğünde, çiftçilere örnek
bir tasarruflu sulama sağlanmış olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
izinsiz açılan kuyuların tespit edilerek kapatılması yerine ekonomiye
kazandırılması daha uygun olacaktır. Yoğun bir kamuoyuna sahip
olan izinsiz açılan kuyu meselesinin bir an önce çözüme kavuşturulması,
muhataplarınca hassasiyetle beklenmektedir. Daha önce ruhsat almış
kullanıcılar sulama yaparken yeni kullanıcıların ruhsat alamaması,
kuru tarımın ekonomik olmayışı, sulu tarımda gelir getiren ürünlerin
çeşitliliği, sulu tarıma yapılan devlet desteği gibi nedenler,
izinsiz kuyu açımını gündeme getirmektedir. Herkes kendi arazisinde
bulduğu suyu Devlet Su İşlerinden ruhsat alarak en ekonomik şekilde
kullanabilmelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Konya'mızın büyük kızıl elması olan Mavi Tünel
başta olmak üzere barajlar, göl ve göletler noktasında büyük destekler
veren başta Başbakanımız olmak üzere Bakanlar Kurulunun tüm üyelerine
şehrim adına teşekkür ediyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Işık.
Gündem dışı konuşmaya,
Hükûmet adına, Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Konya
Milletvekili Ahmet Işık'ın, Konya bölgesindeki kuraklıkla ve sulama
sularıyla alakalı olarak yapmış olduğu gündem dışı konuşmaya cevap
vermek için huzurlarınızdayım.
Değerli milletvekilleri,
günümüzde artık dünyada konuşulan en önemli konulardan birisi,
küresel ısınma, iklim değişikliği. Türkiye'de de dünyayla eş zamanlı
olarak konuşuluyor ve tartışılıyor. Elbette ki, iklim değişikliği
ve küresel ısınma denildiği zaman, bu, bütün sektörleri yakından
ilgilendiren, ekonomiyi son derece yakından ilgilendiren son derece
hayati bir konudur. IPCC'nin Paris'te hükûmetler arası panelde dile
getirmiş olduğu husus, son yüzyıl içerisinde dünyadaki iklim değişikliği,
sera gazları marifetiyle, maalesef, dünya ısısında 0,74 santigrat
derecelik bir artış meydana gelmiştir. Bu 0,74 santigrat derecelik
artışın sebebi sanayileşme ve kentleşmedir ve elbette ki bunun kaçınılmaz
neticesi olan karbondioksit emisyonlarıyla dünya atmosferinde
meydana gelen sera tesiri oluşturan gazlardır. İşte, Türkiye, son
yüzyıl içerisinde dünyadaki bu gelişmelerden elbette ki kendisini
ayrı bir yere koyamazdı, çünkü biz de aynı dünyada yaşıyoruz. Küresel
ısınmayla ve küresel ısınmanın neticeleriyle mücadele etmek, ulusal
programlarla tek başına halledilecek bir mesele değildir. Bu, uluslarüstü
ittifaklarla sağlanabilecek bir çözümdür. Biz, Türkiye, kendi iklim
senaryolarını, millî iklim senaryolarını hazırlarken önümüzdeki
yüzyıl içerisinde Türkiye'nin nasıl bir iklimle karşı karşıya kalabileceğini
de görme imkânına sahip oluyoruz. En iyisinden en kötüsüne yapılan
analizlerde, hazırlanan senaryolarda Türkiye 2070-2100 yıllarında,
1960-1990 arasındaki iklim değişikliği veyahut da iklim durumu ne
ise Türkiye'nin ikliminin aşağı yukarı aynı olacağı öngörülüyor.
Bu, bizim Bakanlığımızın bağlı kuruluşu Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü ile İstanbul Teknik Üniversitesinin birlikte hazırlamış
olduğu bir rapordur.
Ancak, bu en iyimser
rapor. Bir de elbette ki en kötümser rapora baktığımız zaman, senaryoya
baktığımız zaman şunu görüyoruz: Türkiye'nin Ege, Akdeniz, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ciddi değişikliklerin olması
söz konusu. Bugün ekilip biçilebilen pek çok araziyi o gün ekip biçme
imkânımız kalmayacak, bugün turizmde çok ciddi marka olan şehirlerimiz
bugünkü cazibelerini yitirebilecekler. Bu elbette ki en kötü senaryoya
göre öngörülen neticeler. Burada bizim sadece turizm bölgesi, sadece
enerjiyle alakalı, sadece tarımla alakalı değil, ekonominin bütün
sektörlerinin etkileneceğini zaten hemen sözümüzün başında ifade
etmiştim.
Şu andaki rakamlara
baktığımız zaman, Türkiye'deki yağışlara baktığımız zaman, ısı derecelerine
baktığımız zaman, yaz ve kış sıcaklıklarına baktığımız zaman dikkatimizi
çeken bir husus var. Ankara ve İstanbul'da 1926'dan 2006, yani seksen
yıllık yağışlara baktığımız zaman, yağışların grafiğine baktığımız
zaman İstanbul ve Ankara'da çok ciddi bir değişikliğin olmadığını
görüyoruz. Ama, Konya ve Karaman'da ise yağışlarda aşağıya doğru
bir azalmanın olduğunu görüyoruz. Yani, Konya havzasında, Karaman'la
birlikte Türkiye'nin tahıl ambarı, pancar ambarı olan bu bölgede yağışlarda
belirgin bir azalmanın olduğunu görüyoruz. Elbette ki bu, bizi çok
ciddi şekilde yakından ilgilendiren ve tedbir almamız gereken bir
husustur. Konya havzasında, Ahmet Işık arkadaşımızın da ifade ettiği
gibi, yer altı suları çok bilinçsiz olarak kullanılmaktadır. Bu yer
altı sularının kayıtlara tabi olarak bilinçli bir şekilde kullanılması
için, Devlet Su İşleriyle birlikte Tarım Bakanlığı ve bizim Bakanlığımızın
birlikte yapmış olduğu çalışmalar var. Göllerde seviyelerin hızla
düştüğünü görüyoruz. Bazı göllerdeki bilinçsiz su çekilmesi, sulamada
kullanılan suyun çekilmesi, maalesef, en düşük kotun altına, göllerde
düşerek, oradaki eko sistemi tamamen tahrip edecek noktalara varmaktadır.
Yine, yer altı sularının
bilinçsiz kullanılması, Tuz Gölü'nün tuzlu suyunun boşalan alanları
istila edebileceği ve Konya Ovası'nı tamamen kaybedebileceğimiz
endişesini de ortaya çıkartıyor. Burada yapılacak olan çalışma,
elbette ki, şu andaki kuralsız sulama kuyularını belli bir disipline
etme, onları bazı noktalarda, sulak alanlarda kapatma. Zaten bu konuyla
alakalı, Bakanlığımızın, valiliklere göndermiş olduğu genelgeler
var. Kaçak olanlar, sulak alanlara tamamen kapatılacak. Şu anda yasal
olmayan şekilde faaliyetlerini sürdürenler de belli bir disipline,
belli bir kontrole kavuşturulacaklar.
Tabii, burada, Mavi
Tünel'den bahsetmeden geçmek mümkün değildir. Konya Ovası'nın havzalar
arası su transferiyle sulama imkânına kavuşturularak çok daha verimli
bir hâle getirilmesi, verimin çok daha yükseltilmesi, bizim,
Hükûmet olarak, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın, Devlet Su
İşleri marifetiyle öne çıkarttığı ve gerçekleşme safhasına getirilmiş
bir projedir.
Bir başka hususun daha
altını çizmekte fayda görüyorum: Biz, Çevre ve Orman Bakanlığı olarak,
Tuz Gölü'nün civarındaki bütün atık su arıtma tesislerini, bütün
çöp depolama tesislerinin hepsini rehabilite ediyoruz, hepsini
modernize ediyoruz. Konya Büyükşehirin atık suyu Tuz Gölü'ne akıyordu,
şimdi Tuz Gölü'ne akmayacak. Oradaki arıtma tesisinden sonra, atık
su arıtma tesisinden çıkan temiz su tarımda kullanılabilecek hâle
gelecek. Sadece Konya'da değil, Aksaray'da, Şereflikoçhisar'da, Cihanbeyli'de,
Kulu'da, bütün yerleşim yerlerinde aynı çalışmaları yapıyoruz.
Sayın milletvekillerim,
bir hususun altının çizilmesinde fayda görüyorum: Küresel ısınma
ve onun kaçınılmaz neticesi iklim değişikliğiyle mücadele etmek,
elbette ki, sadece bakanlıkların, sadece Hükûmetin, belediyelerin
işi değildir. Bu iş, ülkedeki yaşayan herkesin ortak olacağı, birlikte
yüklenecekleri bir sorumluluktur, yani, herkese sorumluluk düştüğü
gibi, her kuruma sorumluluk düştüğü gibi, sokaktaki insanımıza
da evdeki kadınımıza da çocuğumuza da herkese de sorumluluk düşüyor.
Temel sorun şudur: Enerjiyi ekonomik kullanmak, enerjiyi yenilenebilir
enerji kaynaklarına yöneltmek, rüzgâr enerjisini, jeotermal enerjiyi,
güneş enerjisini kullanmak. Şu anda, Türkiye, su kaynaklarının ancak
yüzde 36'sını kullanabiliyor. İnşallah, Devlet Su İşleri ve Enerji
Bakanlığımızın yapmış olduğu çalışmayla Türkiye'de atıl bir tek suyun
kalması söz konusu olmayacaktır; bu çalışmalar da sürdürülüyor.
Bir başka husus da elbette
ki, enerji çok iyi, verimli bir şekilde kullanılırken, israf edilmeden
kullanılırken, onun kadar önemli olan, Türkiye'nin zaten sınırlı
olan su kaynaklarını çok iyi korumamız gerekir. Bunun en büyük sigortası,
Türkiye'nin ormanlarının korunmasından geçiyor, çünkü, çok iyi biliyoruz
ki, toprağın korunması için, suyun kalitesinin ve kaynağının ve rezervinin
muhafaza edilmesi için, havanın kalitesinin sürdürülmesi için olmazsa
olmaz olan, orman alanlarının sürdürülmesi, kalitesinin ve miktarının
artırılmasıdır; bunu da yapıyoruz.
Değerli milletvekillerim,
küresel ısınma, Türkiye'nin gündeminde bundan sonra çokça elbette
ki yer alacak ve bu konuyla alakalı toplumsal bilincin yükselmesi,
bu konunun çözümünü kolaylaştıracaktır. Onun için, küresel ısınma
ve onun kaçınılmaz neticeleriyle alakalı ne kadar konuşma yapılırsa,
ne kadar yazı yazılırsa, ne kadar yorum yapılırsa, ne kadar panel
düzenlenirse, buradan hep birlikte kazançlı çıkarız.
Vesile olan Değerli
Milletvekili Arkadaşımız Ahmet Işık'a ve bizi dinleme lütfunda bulunan
Sayın Başkan ve değerli milletvekili arkadaşlarıma saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum:
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI
VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 21 milletvekilinin,
Manisa-Turgutlu'da gerçekleştirilecek bir madencilik faaliyetinin
çevre üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/430)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Manisa ili Turgutlu
ilçesinin 15 km kuzeyindeki ormanlık Çal Dağı bölgesinde nikel madeni
çıkarılması için deneme üretimlerine başlanmıştır. Asıl üretim faaliyetlerine
geçmek için Çevre ve Orman Bakanlığına izin girişiminde bulunulmuştur.
Çal Dağı bölgesinde 12.5 milyon m2 alanda sülfürik asit kullanılarak
nikel madeni çıkarma, ayrıştırma ve zenginleştirme yapılması
amaçlanmaktadır.
Bölgede deneme üretimi
için yapılan çalışmalarda toplam arazinin sadece 1/200'ü kullanılmış
ve bu nedenle bir çok ağaç kesilerek ormanlık alanın zarar görmesine
neden olmuşlardır. İşletme sürecince 200 binin üzerinde ağacın kesileceği
tahmin edilmektedir. Bu durum bölgedeki ormanlık alanın tamamen
yok olması demektir. Bölgedeki ağaçların kesilmesi ve dere yataklarının
bozulması nedeniyle erozyon artmış, daha önce hiç görülmemesine
rağmen bazı köyler sel felaketine maruz kalmıştır. Ayrıca nikel madeninin
çıkarılmasında kullanılan sülfürik asit'in neden olduğu olumsuzluklarla
ilgili şikâyetler de gelmeye başlamıştır.
Bölgenin en önemli su
havzası olan Gediz nehri Çal Dağının ve maden sahasının çok yakınından
geçmektedir. Bu nedenle yer altı ve yer üstü su
kaynakları ile doğal kaynaklar bundan olumsuz etkilenecektir. Projesinde
işletme ömrü 10 yıl olarak belirlenen maden tükendiğinde bölgede
orman ve tarım alanları ile birlikte nüfusu yüz bini bulan Turgutlu
ilçe merkezimiz bu çevre kirliliğinden önemli ölçüde zarar görecektir.
Turgutlu Çaldağ bölgesinde, Musulcalı, Akköy, Çampınar, İzzettin,
Yakuplar, Temrek ve Sarıbey köyleri bulunmakta, bölge halkı geçimini
tarım ve ormancılıktan sağlamaktadır. Bölge halkı, geleceklerini
karartmamak adına konuya duyarlılık göstermekte ve Çaldağ ormanlık
alanlarına tarım arazilerine ve köylerine sahip çıkmak için nikel
madeni çıkarılmasına karşı olup, ülkenin en büyük çevre felaketini
önlemek adına, işletmeye izin verilmemesini istemektedirler.
Turgutlu Çal Dağı bölgesinde
nikel madeni çıkarılması ve işlenmesi amacıyla kurulacak işletmenin;
fayda-maliyet analizinin yapılması, ormanlar ve tarım arazileri
üzerine etkilerinin, nikel madeninin ayrıştırılmasında kullanılacak
olan sülfürik asidin, yer altı ve yerüstü su kaynakları, tarım arazileri
ve çevre üzerindeki kirletici etkilerinin ve çevre köylerde yaşayan
bölge halkının yaşam standartlarının ve sağlıklarının korunması
tedbirlerinin araştırılması, işletme kapandığında ortaya çıkacak
sorunların tespiti ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105'nci maddeleri gereğince
bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Hasan Ören (Manisa)
2) Osman Özcan (Antalya)
3) Osman Kaptan (Antalya)
4) Atila Emek (Antalya)
5) Fahrettin Üstün (Muğla)
6) Canan Arıtman (İzmir)
7) Vezir Akdemir (İzmir)
8) Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
9) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
10) Nail Kamacı (Antalya)
11) Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
12) Feridun Fikret Baloğlu (Antalya)
13) İsmail Değerli (Ankara)
14) N. Gaye Erbatur (Adana)
15) Türkân Miçooğulları (İzmir)
16) Hakkı Ülkü (İzmir)
17) Muharrem Toprak (İzmir)
18) Mehmet Nuri Saygun (Tekirdağ)
19) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
20) Mehmet Semerci (Aydın)
21) Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)
22) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Başbakanlığın Anayasa'nın
82'nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım.
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız
Özak'ın Japonya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1236)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Bayındırlık ve İskân
Bakanı Faruk Nafız Özak'ın, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle
birlikte 13-18 Şubat 2007 tarihinde Japonya'ya yaptığı resmî ziyarete,
ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi
uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti
ilişikte görülmüştür.
Anayasanın 82 nci maddesine
göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Ali Aydın Dumanoğlu |
Trabzon Milletvekili |
Asım Aykan |
Trabzon Milletvekili |
Halil Kaya |
Van Milletvekili |
HALUK KOÇ (
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Koç.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.55
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar
TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80'inci Birleşimi'nin İkinci Oturumu'nu
açıyorum.
Başbakanlığın Anayasa'nın
82'nci maddesine göre verilmiş tezkeresinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, tezkereyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Tezkereyi kabul edenler…
Sayın milletvekilleri,
kâtip üyeler arasında anlaşmazlık olduğu için, elektronik cihazla
oylama yapacağım.
Beş dakika süre veriyorum
ve başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır; tezkere kabul edilmiştir.
İç Tüzük'ün 37'nci maddesine
göre verilmiş iki adet doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, ayrı
ayrı okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
2.- Ankara Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun,
3813 Sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanuna Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/192) doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/443)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
12.11.2003 tarihinde
Komisyona havale edilmiş olan 2/192 Esas Numaralı Kanun Teklifim ilgili
komisyonda 45 gün içerisinde görüşülmediğinden Kanun Teklifimin
İç Tüzüğün 37. Maddesi gereğince
doğrudan gündeme alınmasını saygılarımla arz ederim. 23.03.2007
Dr.
Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu
Anavatan
Partisi Grup Başkanvekili
BAŞKAN - Önerge üzerinde,
önerge sahibi olarak söz isteyen, Ankara Milletvekili Muzaffer
Kurtulmuşoğlu.
Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu.
Süreniz beş dakikadır
Sayın Kurtulmuşoğlu.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan
evvel hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konu spor olduğuna
göre, Türkiye-Yunanistan millî maçında Türkiye'ye mutluluk yaşatan
Türk Millî Takımına ve onun yöneticilerine buradan teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
Ayrıca, çarşamba günü
oynanacak olan, yine, Türkiye-Norveç maçı için de kendilerine başarılar
diliyorum. (Alkışlar)
Efendim, futbol deyince,
insanın aklına güzellik gelir, kavga gelmez, şiddet gelmez; ama, ne
yazık ki, bizim ülkemizde bugünlerde her maçta bir şiddetle karşılaşıyoruz.
Gönül ister ki, maçları, hanımlarla, çocuklarla, gençlerimizle
hep birlikte izleyelim, vakit geçirelim diye gidelim futbol sahalarına.
Böyle olmuyor, böyle olmadığı için de, can kaybı oluyor, mal kaybı
oluyor, insanlarımız yaralanıyor, insanlarımız mağdur oluyor sebepsiz
yere. Onun için, ben, şöyle bir teklifte bulunuyorum: Maçlara gelip
insanca maçları seyretmeyenler, seyretmeyi bilmeyenler, gerektiğinde
diğerlerini huzursuz edenler, canına kıyarcasına o insanları
mağdur eden insanları suçsuz bırakmayalım.
Bakınız, bugüne kadar
suçlu sayısı -2006 ile 2007 yılları arasında- 309 kişi, seyirden men
cezası 45 kişi, verilen toplam para cezası 29.150.
Çok ceza almışlar
var; dolu, liste hâlinde, ama bir şeyi söyleyeyim: Bu ceza alanları
yazılı ve görsel medyada teşhir etsek, acaba, bunları caydırabilir
miyiz diye bir düşünmemiz lazım.
Artı, topyekûn, mesela
Beşiktaş-Ankaragücü maçında 60 kişi yaralandı. Kim bunun sebebi?
Fenerbahçe maçında yine aynı. Kim bunun sebebi? Bunun sebeplerini,
bunu yaratanları bulup kanuni cezayı vermek lazım. Ama, ben seni
"üç ay maçtan men ettim", "altı ay men ettim" demekle
bir yere varamayız. Onun için, bu cezaları… İnsana, insanın canına
kıyan insanlara bir sene ile üç yıl arasında ceza verelim diyorum.
1 milyar para cezası, 3 milyar para cezası verelim, gidip orada benim
insanca maç seyretmeye giden adamlarımı huzursuz etmesinler, canına,
malına kıymasınlar. Bunları deşifre edersek, bir daha da yapamazlar.
2004, 2005, 2006 yıllarında
suçluluk sayısı 640 kişi, üç ay men cezası 2 kişi…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu,
lütfen toparlar mısınız. Buyurun.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Dört ay men cezası verilen 3 kişi, altı ay men cezası verilen
sayı 42 kişi. Toplam para cezası 136 bin. Demek ki, burada yapılan
anarşi ve şiddet, yapanın yanına kâr kalıyor. Böyle ceza olmaz, böyle
caydırıcılık olmaz.
Bugün, Almanya Futbol
Federasyonu Başkanı, Avrupa Birliği ülkelerinde -bir araştırma
yapıyor- federasyon başkanlarına bir çağrıda bulunuyor "Gelin,
bu ülkelerde, bu şiddeti nasıl önleyeceğiz?" diye. Bugün, bunlardan
birisinde, Alman Federasyonu, Türkiye'den bir temsilciyle görüşüyor
burada. Demek ki, sadece Türkiye'nin değil, Avrupa ülkelerinin konusu
şiddet. Bu şiddeti eğer biz önleyemezsek… Biliyorsunuz, can da aldı
bu insanlar. Maç seyretmeye giden adamın ne suçu var da öldürüldü? Eğer
onu cezalandırmazsak, eğer onu, o insanı ödüllendirme gibi bir şeyde
bulunursak, elbette ki, bugün bir kişi gider, yarın elli kişi gider,
öbür gün yüz kişi gider; gönül bunu istemez. Bence, bir an evvel, bu
spor yasasına… Bu, şiddetle uğraşan insanlara gerekli cezanın verilmesi
için bir tekliftir bu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen Sayın
Kurtulmuşoğlu, teşekkür için açıyorum. Tüzük'teki süreyi kullandınız,
ek süre verdim.
Sadece teşekkür için
Sayın Kurtulmuşoğlu, buyurun.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Tamam.
Ayrıca, Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü yasasının bir an evvel Meclis Genel Kuruluna
getirilmesini temenni ediyorum ve Sayın Bakandan bekliyorum.
Beni izlediğiniz
için, dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum.
Saygılar sunarım.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kurtulmuşoğlu.
Önerge üzerinde, bir
milletvekili adına Dursun Akdemir, Iğdır Milletvekili.
Buyurun Sayın Akdemir.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3813 sayılı Türkiye Futbol
Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna Bir Madde Eklenmesine
Dair -Ankara Milletvekili Muzaffer Kurtulmuşoğlu'nun vermiş olduğu-
Kanun Teklifi üzerinde görüşlerimi bildirmek üzere söz aldım. Yüce
Meclisi ve siz değerli milletvekili arkadaşlarımı saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bugün konuştuğumuz konu, sporla ilgili bir konu. Spor, aslında, nezaket,
centilmenlik, kibarlık ve estetik gerektiren bir iştir. Sporla uğraşan
insanların, hiçbir zaman, anarşiyle, huzursuzlukla, karmaşayla ilgili
olmaması lazım. Ama, ne hazindir ki, Türkiye Cumhuriyeti'nde eşitsizlik,
adaletsizlik her safhada kol gezdiği için, sporla uğraşan toplumumuzda
da, dolayısıyla futbol sahalarında olumsuzluklara tepki olarak
şiddet ortaya çıkıyor. Bu nedenle, kanuni tedbirlerden önce,
hükûmetlerin, yetkililerin alması gereken önlemlerin başında,
toplumda insanların birbirine sevgiyle yaklaşmasını gerektirecek…
Hakkın, adaletin ve hukukun ortaya konulması ve insanlar arasındaki
eşitsizliğin ortadan kaldırılması gerekirken, maalesef, yönetimler
taraflı davrandığı için, toplum -bilincinde- karşısında olan rakibi
bir düşman gibi görüyor. O nedenle, topluma sinmiş bu olumsuz düşünce, futbol
sahalarında her türlü kesici, delici aletle, kırıcı araç ve gereçle,
öldürmeye varacak şekilde saldırganlığa vesile oluyor. Önce, temenni
ediyorum ki yönetimlerin, hükûmetin bu konuyu görmesi, şiddete varacak
şekilde toplumun zihninde bulanıklık yapan bu sorunların ortadan
kaldırılması gerekirdi. Ama, maalesef, şimdiye kadar bu önlemler
alınamadığı için şiddet de giderek futbol sahalarında arttı. İnsanlar,
birbirine, sanki bu ülkenin insanları değil, sanki birbirimizin
tanıdığı değiliz, sanki hepimiz bu ülke için aynı fikirde birleşmeyen
insanlarmışız gibi, hasım insanlarmışız gibi bir tablo ortaya çıkıyor
ve savaş alanlarına dönüyor.
Geçici bir süre de olsa,
kanunlarda getirilen önlemler, insanların hatalı davranışlarından
caymasını sağlayacak önlemlerdir. Ben, şahsen, eğitimle, toplumda
adaletin sağlanmasıyla ve geleceğe güvenle bakan, özgüven sahibi
olan bir neslin yetiştirilmesiyle bu şiddetin azalacağına inanan
bir mesleğin erbabıyım, bir hekimim. Dolayısıyla, cezayla çok şey
halledilmez, ama kısa sürede de olsa, şimdiki bu şiddet olaylarının
ortadan kaldırılması, futbol sahalarındaki şiddet olaylarının,
saldırganlıkların ortadan kaldırılması için birtakım cezai müeyyidelerin
konması gerekir. Bunun için de bir hekim olan Sayın Ankara Milletvekili
Doktor Muzaffer Kurtulmuşoğlu da bu amaçla bu kanun teklifini getirmiştir.
Siz değerli milletvekili
arkadaşlardan, toplumda haksızlıkların, saldırganlıkların ortadan
kaldırılması için bu kanun teklifinin lehinde oy kullanmanızı ben
temenni ediyorum.
Burada, tabii, getirilen
teklifte, aslında, dışarıdan stadyumlara her türlü suç işleyici
araç ve gerecin sokulmasını engelleyici müeyyide konduğu gibi,
bizzat stadın sorumluluğunu üstlenmiş olan amirlerin, memurların
ve güvenlik görevlilerinin görev ihmalinde de aynı şekilde cezai
sorumluluk getiriliyor. Bu da önemli bir önlemdir. Dolayısıyla,
yetkilileri uyaracak, hatırlatacak ve en azından, görevlerine
tam sahip çıkmalarına vesile olacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti'nde
-ben öyle temenni ediyorum ki bu konudaki konuşmalarımız son olsun-
birliğin, beraberliğin, kardeşliğin, huzurun sağlanması adına
sporun bir barış yolu olarak kullanılmasını temenni ediyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Akdemir.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum…
III. - Y O K L A M A
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, yoklama yapılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
önergenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır.
Şimdi bu talebi yerine
getireceğim. Ancak, yoklama talebini işleme koyabilmem için,
ayakta olup yoklama talep eden milletvekillerinin sayısının 20
olup olmadığını tespit edeceğim. İsimler tutanağa geçeceğinden,
ayaktaki her sayın milletvekilinin sırasıyla isimlerini söylemelerini
rica ediyorum.
Sayın Koç, Sayın Aslanoğlu,
Sayın Özkan, Sayın Yücesan, Sayın Tiryaki, Sayın Ergin, Sayın Keleş,
Sayın Kamacı, Sayın Uzdil, Sayın Çorbacıoğlu, Sayın Kılıç, Sayın
Durgun, Sayın Ülkü, Sayın Çetin, Sayın Çakır, Sayın Gazalcı, Sayın
Tütüncü, Sayın Özyurt, Sayın Özkan, Sayın Önder, Sayın Kartal, Sayın
Sözen, Sayın Atalay.
Sayın milletvekilleri,
yoklama için beş dakika süre veriyorum.
Adlarını okuduğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza
girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
2.- Ankara Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun, 3813 Sayılı
Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/192) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/443) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
İkinci önergeyi okutuyorum:
3.- Şırnak Milletvekili Mehmet Tatar'ın, Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin
(2/613) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/444)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
27/10/2005 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunmuş olduğum 2/613
Esas Numaralı "Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifim" Başkanlıkça havale edildiği Komisyonda bu güne
kadar görüşülmediğinden, Teklifimin İçtüzüğün 37'nci maddesi gereğince
doğrudan gündeme alınması hususunda gereğini arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
TATAR
Şırnak
BAŞKAN - Önerge üzerinde
söz isteyen, önerge sahibi Mehmet Tatar, Şırnak milletvekili…
Buyurun Sayın Tatar.
Süreniz beş dakikadır.
MEHMET TATAR (Şırnak)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
İlk defa 1984 yılında
bir grup terörist, Eruh ve Şemdinli ilçelerinde jandarma karakolu
binasını bombalı ve silahlı bir şekilde başlayan PKK terör eylemleri,
aradan geçen süre içerisinde binlerce vatandaşımızın can kaybına,
binlerce askerimizin şehit düşmesine, derin acılar yaşanmasına
yol açmıştır. PKK ile mücadele, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, bölgede
terör eylemlerinin önüne geçmek, huzuru sağlamak için canla, başla
mücadele ederken alınan tedbirlerden birisi de koruculuk sistemi
olmuştur.
Türk Silahlı Kuvvetleriyle
birlikte katıldığı terörle mücadele sırasında birçok şehit ve gazi
veren geçici köy korucularımız, maalesef, henüz bir sosyal güvenceye
kavuşturulmamışlardır.
Yirmi iki yıldır fiilen
devam etmekte olan koruculuk sistemi, aradan geçen zaman içerisinde,
gereken önemi ve özeni maalesef görmemiştir. Bu konu siyaset üstü
değerlendirilmesi gereken bir konudur. Milletvekilliğim süresi
içerisinde konunun çözümü için yapmış olduğum girişimler, maalesef,
sonuçsuz kalmıştır. 2003 yılında, konuyla ilgili olarak, Başbakanlığa,
İçişleri Bakanlığına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına ve
Jandarma Genel Komutanlığına, korucularımızın sosyal güvenceye
kavuşturulmalarıyla ilgili başvurularımızı ve çözüm önerilerimizi
iletmiş olmamıza rağmen, maalesef, bu zamana kadar bir çözüm bulunmamıştır.
En fazla korucuya sahip
olan illerden biri olarak seçim bölgem Şırnak'a her gidişimde bu konuda
çok yoğun taleplerle karşılaşıyorum. Mevcut İktidardan bu konuda
ümidini kesen korucu vatandaşlarımız, konuyu Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine taşımak istemektedirler. Eğer, böyle bir konu Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine intikal ederse Türkiye Cumhuriyeti'nin
bir ferdi olarak, devletimizin dava edilmesi, şahsımı olduğu kadar
herkesi rencide edici bir durumdur.
Korucularla ilgili
bir konuyu daha dile getirmek istiyorum: Sayın vekillerim, terörle
mücadele esnasında askerlerle korucular aynı operasyona birlikte
katılıp aynı çatışmaya giriyorlar ve aynı mevzide bir asker ve bir
korucu çatışma esnasında şehit oluyor. Bu kahraman askerimiz şehit
mertebesine giriyor, aynı mevzide olan bir kahraman korucumuz şehit
mertebesine giremiyor. Acaba, her iki kahraman da bu vatanın evlatları
değiller mi?
Benim en çok korucularla
ilgili üzerinde durduğum konulardan birisi: 2005 yılında Ankara'ya
tedavi amacıyla gelen Korucubaşı Mustafa Azik'i, GATA Askerî Hastanesine
yatırdım. Tedavi süresince ziyaretine gittim. Bana dediği şudur:
"Ağabeyim Kuzey Irak'ta şehit olmuş, yeğenim Kato Dağı'nda şehit
olmuş; 7 tane çocuğum var, bana bir şey olursa, bu çocuklar sana emanet."
Taburcu olup evine gittikten bir ay sonra vefat etti. Hepinizin başı
sağ olsun. Bu vatansever Korucubaşımız Mustafa Azik yirmi sene fiilen
koruculuk görevi yapmıştır. Bir ay önce bölgeye gittiğimde, vefat eden Korucubaşımızın
ailesi ve yetimlerini ziyaret ettim. Bana dedikleri "Vatan
uğruna, babamızı, amcamızı, bu yolda kayıp ettik. Ama, bize kimse
sahip çıkmadı. Aç kaldık…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tatar,
lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET TATAR (Devamla)
- …susuz kaldık." dediler. Bu yetim çocukların seslerini artık
duyalım. Bunun gibi de terör mağduru binlerce vatandaşımız zor durumda
kalmıştır. Benim üzerinde durduğum konu budur.
Bu koruculuk hakları
tanınsa da tanınmasa da…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Devlet tanımak zorunda Mehmet Bey. Tanınacak!
MEHMET TATAR (Devamla)
- Bak, bu koruculuk hakları tanınsa da tanınmasa da, bu vatansever
insanlar, Ulu Önder Atatürk'ün Türk milletine armağan ettiği şanlı
bayrağımızı, Suriye-İran-Irak üçgeninde bulunan Gabar Dağları'nda
ve Cudi Dağları'nda dalgalanan Türk Bayrağı, dünyanın sonuna kadar
dalgalanacaktır. Hiç kimsenin bundan şüphesi olmasın. (Alkışlar)
Bir vatan evladı olarak,
hiç kimsenin toprağında gözümüz yoktur, ama, ülkemizi bölmeye çalışan
ve vatan toprağında gözü olan varsa, o çift gözünü de çıkarırız. (Alkışlar)
Bu sebeple, bir an evvel
konuyla ilgili çalışmalar başlatılmalı ve bu korucularımız sosyal
güvenceye kavuşturularak bu ayıba son verilmelidir.
Sayın Başkanım, teşekkür
eder, Genel Kurula saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tatar.
Önerge üzerinde söz
isteyen, bir milletvekili adına, Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili.
Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bu kanun teklifini
Türkiye Büyük Millet Meclisine veren, Şırnak Doğru Yol Partisi Milletvekili
Sayın Mehmet Tatar'a da teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Daha önce
de, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, aynı minval üzere verilen
bir kanun teklifinden dolayı, kendilerine de ayrıca teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
yirmi yıldan beri bu ülkenin bölünmez bütünlüğü için, emniyet güçlerimizin
ve silahlı kuvvetlerimizin yanında canla başla çalışan 55 bin korucumuz
var. Yirmi yıldan beri binlercesi hayatını kaybetti. Kendi ailelerinden,
annelerinden, babalarından, eş ve çocuklarından da yine binlercesi
hayatını kaybetti. Ancak, ne yazık ki, yirmi yıldan beri, gece -20
derecede nöbet tutan, terör örgütleriyle gece ve gündüz çatışmaya
giren ve bu vatanın bölünmez bütünlüğü için canını feda etmekten
çekinmeyen korucularımızla ilgili olarak, Allah aşkına, milletvekilleri
olarak, siyasi partiler olarak, bunların bu kadar yapmış oldukları
bu ulvi görev karşısında biz görevimizi yerine getirdik mi, biz vazifemizi
yaptık mı Allah aşkına? Daha geçen hafta, Pervari-Doğan'da 2 korucumuz,
Osman Bulut ve Süleyman Bulut, terör örgütüyle girilen çatışma neticesinde
şehit oldular ve binlerce Osmanları, Süleymanları, bölünmez bütünlük
için şehit verdik. Emniyet güçlerimizin en yakınında bunlar, silahlı
kuvvetlerimizin en yakınında bunlar; bir operasyona gözü kapalı
gidip, canını ve malını bu ülke için gözünü kırpmadan seve seve veren
insanlar bunlar. Ama bu insanlar yirmi yıldan beri bu zor şartlar altında
çalışıyorlar, ancak bir emekli hakları bile yok, emekli bile olamıyorlar.
Dünyanın hangi ülkesinde böyle bir uygulama vardır Allah aşkına?
EYÜP FATSA (Ordu) -
Yirmi yıldır DYP kaç sefer iktidara geldi? Siz neden yapmadınız kardeşim?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, sorun, sorun… Bakın, ben daha iktidara
bir şey söylemedim, size daha bir şey söylemedim.
EYÜP FATSA (Ordu) -
Söyle, söyle!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Niçin alınıyorsun?
EYÜP FATSA (Ordu) - Alınmıyorum… Alınmıyorum…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bu, hepimizin
görevi dedim, bunu söyledim. Bütün
milletvekillerinin görevi bu, bu Meclisin görevi bu, bir siyasi
partinin görevi değil.
EYÜP FATSA (Ordu) - İşte,
bunu kabul edeceğiz…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- İçişleri Bakanı 10 kez, burada, geldi, söyledi. "Hazırlıkları
yapıyoruz, tamamlıyoruz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunu
halledeceğiz." dedi İçişleri Bakanı. 10 kez söyledi...
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Bakan söz verdi, "2006 sonuna kadar çıkaracağız" dedi.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Niçin, gelip bunun hesabını sormuyorsunuz? Tabii bu koltuklar rahat…
Geçen hafta söyledim, Meclis Başkan Vekili itiraz… Rahat… Gidin bakalım
Gabar Dağı'na, Herekol Dağı'na, Cudi Dağı'na gidin, şu anda, -15,
-20'de nöbet tutan korucular var.
EYÜP FATSA (Ordu) - Bizim
çocuklarımız var orada, bizim çocuklarımız onlar.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Evet, hepimizin kardeşleri onlar. Ben, kaç tanesini kendi ellerimle
toprağa verdim onların. Ben, o acıyı yaşayan insanım; bütün ilikleri,
bütün hücrelerine kadar o acıyı yaşayan insanım. Yüreğim sızlıyor.
Onun için, dedim ki: Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün milletvekillerinin
sorumluluğu dedim, sadece iktidar partisinin diye bir şey söylemedim
Sayın Fatsa.
Ama değerli milletvekilleri,
dünyanın başka ülkelerinde olsa, bu hayatını kaybeden insanların
heykelleri dikilir, "devlet övünç madalyaları" verilir,
isimleri caddelere, sokaklara konur. Ama, biz, onları, kendi kaderlerine
terk etmişiz, kendi başlarına bırakmışız, bir sosyal güvenlik hakkını
kendilerinden esirgemişiz. İşte bugün fırsat... İşte bugün fırsat,
gelin, hep beraber, verilmiş olan bu kanun teklifinin gündeme alınması
yolunda oylarımızla bunu destekleyelim, kabul edelim ve -Türkiye
Büyük Millet Meclisi 22'nci Dönem Parlamentosu da, hep beraber- bu
Parlamentonun şerefi olsun, iktidar partisinin şerefi olsun. Biz
bir şey istemiyoruz. Yeter ki bu meseleyi çözelim, bu meseleyi halledelim,
yıllardan beri kangren hâline gelmiş olan bu korucularımızın bu meselesini
bu Parlamento çözsün, çözsün.
Ben biliyorum, ben onların
içlerinde yaşadım. Şirvan Kaymakamlığım döneminde, bölücü terör
örgütü, "Türk Bayrağı'nı indirin" diye haber gönderdiğinde,
o köyümüzün korucuları "gücünüz yetiyorsa gelin siz indirin"
diye haber gönderen insanlar bunlar.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen toparlayın.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ama şimdi,
üzerinden bu kadar yıl geçtikten sonra, o dönemleri
çok çabuk unutuyoruz, çok çabuk unuttuk. Hatırlayınız
1985'li yıllardan sonra, o bölgedeki terör örgütünün eylemlerinin
hangi boyutta, hangi seviyede olduğunu hatırlayın, gözlerinizin
önüne getirin, hava karardığında hayat bitiyordu o bölgelerde.
Ama, o dönemden beri, korucular, güvenlik güçlerimizle beraber,
bu mücadelede en ön safta yer alan insanlar olarak,
bu mücadeleyi seve seve yerine getirdiler. İşte,
görev, bugün, bize düşüyor değerli milletvekilleri. Ne olur, gelin, bu kanun teklifini hep beraber destekleyelim.
Cumhuriyet Halk Partisi de vermiş daha önce, Sayın
Mehmet Tatar'ın da vermiş olduğu bu kanun teklifi birbirine benzer
tekliflerdir. Gelin, hep beraber bunu Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündemine alalım ve hep beraber, oylarımızla
da bu kanun teklifini burada kanunlaştıralım, hayata geçirelim.
Ben, bu duygu ve düşüncelerle, bugüne kadar, bu uğurda hayatını kaybeden bütün korucularımıza
Allah'tan rahmet diliyorum, mekânları cennet olsun diyorum. İnşallah,
yeniden, Türkiye'de, böyle, korucu istihdam edecek olaylar yaşanmaz;
ülkemiz, birlik ve bütünlük içerisinde ilerlemesine, kalkınmasına
devam eder diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza…
HALUK KOÇ (
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Koç.
Oylamayı elektronik
cihazla yapacağım.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar
yeter sayısı vardır, önerge
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.00
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ
(Konya)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80'inci Birleşimi'nin Üçüncü Oturumu'nu
açıyorum.
Alınan karar gereğince,
sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Genel Görüşme
ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmına
geçiyoruz.
Alınan karar gereğince,
gündemin 58'inci sırasında yer alan, Malatya Milletvekili Ahmet Münir
Erkal ve 31 milletvekilinin, kayısı ürününün ekonomik değerinin
artırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla;
134'üncü sırada yer alan, Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ve 37
milletvekilinin, don olayları nedeniyle kayısı üreticilerinin
uğradığı zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla; 320'nci sırada yer alan, Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin, kayısı üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla; 346'ncı sırada yer alan, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 47 milletvekilinin, kayısı üretimindeki ekonomik
değer kaybının ve kayısı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın
98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılacak
ön görüşmelerine başlıyoruz.
V. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI
VE
MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖN GÖRÜŞMELER
1.- Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal ve 31
milletvekilinin, kayısı ürününün ekonomik değerinin artırılması
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/99)
2.- Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ve 37
milletvekilinin, don olayları nedeniyle kayısı üreticilerinin
uğradığı zararların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/184)
3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve 21 milletvekilinin, kayısı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/384)
4.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve 47 milletvekilinin, kayısı üretimindeki ekonomik değer kaybının
ve kayısı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/410)
BAŞKAN - Hükûmet? Yerinde.
Meclis araştırması
önergeleri Genel Kurulun 3/6/2003 tarihli 88'inci, 21/04/2004 tarihli
76'ncı, 18/10/2006 tarihli 9'uncu ve 27/12/2006 tarihli 45'inci birleşimlerinde
okunduğundan tekrar okutmuyorum.
İç Tüzük'ümüze göre
Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda sırasıyla Hükûmete,
siyasi parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahibine
veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.
Konuşma süreleri
Hükûmet ve gruplar için yirmişer dakika, önerge sahipleri için onar dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum: Hükûmet adına Mehdi Eker, Tarım ve Köyişleri
Bakanı; gruplar adına Gürol Ergin, Muğla Milletvekili, CHP Grubu
adına; Süleyman Sarıbaş, Anavatan Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili;
Ali Osman Başkurt, AK Parti Grubu adına, Malatya Milletvekili; önerge
sahipleri Muharrem Kılıç, Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili;
Necati Uzdil, Osmaniye Milletvekili; Münir Erkal, Malatya Milletvekili.
Şimdi söz sırası
Hükûmet adına Mehdi Eker, Tarım ve Köyişleri Bakanı.
Buyurun Sayın Bakan.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri; kayısı ile ilgili Meclis araştırması hususunda
Hükûmet adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, polikültür
tarımın yapıldığı, geniş üretim imkânlarına sahip bir ülke olması
hasebiyle, ürünlerimiz içerisinde kayısı çok önemli, dikkate değer
bir yer almaktadır. Tabii, dünyada da önemi bilinen ve belirli bir
paya sahip bir meyve. 2004 yılı itibarıyla dünyada 400 bin hektar
alanda kayısı üretimi yapılıyor ve 2,7 milyon ton dünyada üretim
söz konusu. Türkiye, dünya taze kayısı üretimi bakımından yüzde
11'lik bir payla ilk sıralarda yer alıyor. Türkiye'yi sırasıyla İran,
İtalya, Fransa, Pakistan izliyor. Oldukça -dünyada- sınırlı sayıda
ülke taze kayısı üretimi yapıyor. Kuru kayısı üretiminde bulunan
ülkelerin sayısı ise daha da azdır. Dünya kuru kayısı üretimi yıllar
itibarıyla 90-95 bin ton arasında değişmektedir. Ülkemizin kuru kayısı
üretimi ise 80 ile 85 bin ton arasında olup dünya üretiminin yüzde
85-90'ını karşılamaktadır. Dünyada kurutmalık kayısı üretiminde
İran ve Pakistan Türkiye'den sonra gelen önemli üretici ülkelerdir.
Ülkemizde kayısı
üretimi, tabii, açık alanda yetiştirildiğinden dolayı iklime bağlı
olarak değişik bölgelerde yapılmakta ve bu üretim açısından, üretimin
özellikle çiçeklenme dönemi, tabii, son derece de önemli ve üretimi
belirleyen, sınırlayan temel faktör, özellikle "ilkbaharın
geç donları" dediğimiz don hadisesi, meteorolojik hadise,
üretimi etkileyen, sınırlayan temel etkenlerden bir tanesi.
Türkiye'de -Malatya
başta olmak üzere- Malatya, Elâzığ, Erzincan bölgesi; Kars, özellikle
Kağızman ve Iğdır bölgesi; İçel, Akdeniz Bölgesi; Ege Bölgesi, bir
de "Sakarya Vadisi" dediğimiz alanda üretim yapılıyor
önem sırasına göre. Bunlardan Malatya, Elâzığ ve Erzincan bölgesinde
daha çok kurutmalık; Kars, Iğdır bölgesinde, bir mikroklimaya sahip
bir alanda daha çok sofralık; bir de Akdeniz sahil şeridinde ise erkenci
sofralık çeşitlerin üretimi yapılmaktadır. Keza, Ege Bölgesi ve
Akdeniz Bölgesi'nden sonra da ikinci erkenci bölge olup tamamen sofralık
kayısı çeşitlerini üretmektedir.
Türkiye'de 2002 yılında
310 bin ton olan kayısı üretimi 2006 yılında 400 bin ton olarak gerçekleşmiştir.
Kayısı üretiminin yüzde 60'ı Malatya ilimizde ve bunun üretiminin
yüzde 90'ı ise kurutmalıktır. Malatya'da yaklaşık 50 bin aile ve Türkiye genelinde
de 70 bin ailenin doğrudan geçim kaynağıdır. Ayrıca, ihraç edilen
kuru kayısının da yüzde 90'ından fazlası Malatya'dan yapılmaktadır.
Kayısıda ağaç başına
verim Türkiye'de 36 ile 40 kilogram arasında değişmekte, dekara verim
ise 1.600 ile 1.800 kilogram arasında değişmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kayısının tüketim şekli çok farklı biçimlerde
olmaktadır. Kurutulmuş ve konserve, reçel, marmelat gibi işlenmiş
olarak yıl boyunca tüketimi yapılan meyvelerin en önemlilerindendir.
Yine, dünyada taze kayısının yıllık kişi başına tüketimi 0,6 ile
2 kilogram arasında değişmekte. Ülkemizdeki kayısının yaklaşık
yüzde 50-55'i taze olarak tüketilmektedir. Geri kalan bölümü ise kurutularak
veya işleme sanayisinde meyve suyu, reçel, marmelat, şekerleme
ve pestil yapımında kullanılmakta. Dünyada ise kayısının yaklaşık
yüzde 70-75'i taze olarak tüketilmekte, kalan kısmı ise kurutularak
veya işleme sanayisinde kullanılmaktadır. Yurt dışında, işlenmiş
kayısı ürünleri, koruyucu şurup içinde kayısı, reçel, marmelat,
meyve suyu, pasta, pestil, şekerleme, dondurma, yoğurt, dondurulmuş
kayısı, kayısı ekstratı, esansı ve kayısı likörü şeklinde çok muhtelif
şekillerde tüketilmektedir. Son yıllara kadar taze ve kuru kayısı
ithalatı söz konusu değil iken, 1992'den sonra bir miktar taze kayısı
ithalatı yapılmıştır.
Dünya kuru kayısı ihracatının
yüzde 59'u ülkemiz tarafından yapılmakta, son yıllarda ihraç edilen
taze ve kuru kayısı miktar ve değerleri de aşağıdadır:
2002 yılında taze kayısı
ihracatı yapılmamışken 2006 yılında 13.900 ton taze kayısı ihracatı
yapılmıştır. 2002 yılında 66.700 ton kuru kayısı ihracatı yapılmış
iken bu rakam 2006 yılında 113.900 ton kuru kayısı olarak şekillenmiştir.
Dünya kuru kayısı ticaretindeki kayısının yaklaşık yüzde 85'i,
biraz önce de söylediğim gibi, 80-90 arasındaki miktarı ülkemiz
kaynaklıdır. 60 ülkeye kayısı ihracatı yapılmakta, bu ihracatın
yüzde 50'si Avrupa Topluluğu, Avrupa Birliği ülkelerinedir. Avrupa
Birliğinin dışında da ABD gelmektedir.
Kuşkusuz tabiat şartlarına
bağlı bir üretime sahip olan kayısının da çeşitli sorunları bulunmaktadır.
Bugün de burada, bu vesileyle, kayısının hem sorunları hem bunlara
ait çözüm önerileri hakkında kanaatlerimizi görüşeceğiz ve paylaşacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sorunları "üretim" ve "pazarlama"
başlığı altında, iki ana başlık altında toplamak mümkündür. Üretimle
ilgili sorunların başında, ilkbaharda yaşanan geç donlar ve doğal
afetlerdir. Üretimi engelleyen en önemli faktörlerin başında bu
gelmektedir. Türkiye'de doğal afetlere karşı çiftçilerin korunması
ve onların bir şekilde sıkıntılarının veya uğradıkları hasarın
karşılanmasını temin bakımından, malumunuz, 2090 sayılı bir Kanun
vardır ve bu çerçevede, geçen yıl, 2004 yılında Malatya'da vuku bulan
don afetinden dolayı 26.462 çiftçi, 607.821 dekar arazide -kayısılar-
zarar görmüştür. Bunlara kanuna göre yüzde 40'ın üzerinde ancak olduğu
takdirde yardım yapılabiliyor, yüzde 40'ın altında olanlar 2090 sayılı
Kanun çerçevesinde tabii bu yardımdan maalesef faydalanamıyor.
2006 yılında Malatya
ili ve ilçelerinde meydana gelen afet sebebiyle yine 14.600 çiftçiye
ait 229 bin dekar kayısı bahçesi zarar görmüş ve İl Hasar Tespit Komisyonu
kararına göre, yüzde 40'ın üzerinde zarar gören 5.803 çiftçiye 14
milyon 200 bin YTL yardım, tahsisat yapılmıştır. Söz konusu yardım,
2006 yılı içinde 5.146 çiftçiye 13 milyon YTL ve 2007 yılında da kalan
657 çiftçiye ait 1,2 milyon YTL olarak tamamı ödenmiştir.
2005 yılında yürürlüğe
giren Tarım Sigortaları Kanunu ile, üreticilerimizin ürünlerini
sigorta ettirerek üretim riskini azaltmaları sağlanmıştır. 2006
yılında başlayan uygulamada, don, Türkiye'de, sadece 90 ilçede pilot
uygulama olarak başlatılmıştı. Ancak, 2007 yılı için biz bu kararı
değiştirdik ve açıkta yetiştirilen ürünlerde, özellikle don hasarına
maruz kalan ürünler için bunların tamamını biz sigorta kapsamına
aldık. Bu şekilde ürününü sigorta ettiren vatandaşlarımıza, prim
bedelinin yarısı, yüzde 50'si devlet desteği olarak ödenmektedir.
Bunun dışında, üretimle
ilgili sorunlardan bir tanesi, tabii, girdi fiyatlarıdır. Girdi
fiyatlarının yükselmesi, tabii ki, üretimde olumsuz bazı etkileri
ortaya koymaktadır. Ama, bu maksatla, biz de Hükûmet olarak, kayısı
üreticilerine, dekar başına 10 YTL doğrudan gelir desteği, yine
dekar başına 1,8 YTL mazot ve dekar başına 1,43 YTL gübre desteği vermek
suretiyle, hem üreticinin üretimini daha rahat şekilde yapmasını
temin etmek hem de onun üretimine bir olumlu katkı yapmak gayesiyle,
bu girdi desteklerini, biz, üreticimize, kayısı üreticimize ödüyoruz.
Keza, fidan temininde
bazı güçlüklerle karşılaşılmaktadır zaman zaman. Bunu aşmak için
de sertifikalı fidanla tesis edilen yeni bahçelere dekar başına
destek ödemesi yapmaya başladık ve 2006 yılında, dekar başına 200
YTL'den ödeme yaptık ki, bu kayısı üreticilerimize 3.900 dekar alanda
785 bin YTL bu alanda destekleme ödemesi yapılmıştır. Bu destekleme,
yani sertifikalı fidanla bahçe tesisine dönük kayısı bahçesi tesis
eden vatandaşımıza 200 YTL dekar başına vereceğimiz destek 2007 yılında
da devam edecektir.
Sulamayla ve gübrelemeyle
ilgili de, tabii, zaman zaman destekler vermekteyiz. Gübrelemede,
özellikle toprağını tahlil ettirerek üretim yapacak olan üreticiler
için dekar başına ilave 1 YTL doğrudan gelir desteği verilmekte. Sulama
konusunda da, üretim maliyetini düşürmek için, basınçlı sulama
sistemlerinin yaygınlaştırılması amacıyla, Bakanlığımızca 2006
yılında uygulamaya konan Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi
Projesi kapsamında grup projelerine yüzde 50 hibe desteği sağlanmaktadır.
Tabii, hasatla ilgili
olarak zaman zaman sorunlar yaşanmakta ve bununla ilgili eğitim çalışmaları,
özellikle olgunlukla alakalı, meyvenin özelliğine uygun tekniklerle
bu hasadın yapılması gerekiyor, bu konuda da bazı eğitim çalışmaları
yapılmakta.
Kükürtleme kuru kayısının
en önemli sorunlarından birisi; kullanılan yüksek orandaki kükürtdioksit
miktarı. Avrupa Birliği ve ülkemizde bunun standardı 2.000 ppm olarak
uygulanmaktadır. Yurt içi gıda denetim programı çerçevesinde, 11
ilde, her ay 50 kuru kayısı numunesi alınarak bu laboratuvara gönderilmekte
ve 2.000 ppm'in üzerindeki kükürt oranı çıkan kayısıları hazırlayan
firmalara yasal işlem yapılmaktadır. 2006 yılında, bu manada, 20
firmaya 37 numune için işlem yapılmıştır.
Malatya Tarım İl Müdürlüğümüzce,
kuru kayısıda sağlıklı üretim ve kükürtleme eğitim projesi uygulanmaktadır.
Yine, Malatya'da kayısı işleme ve paketleme yapan 93 adet işletme
bulunmakta, bu işletmelerin kurulu kapasiteleri toplamı yaklaşık
220 bin ton/yıldır.
Malatya'da 68 ihracatçı
firma tarafından kayısı ihracatı gerçekleştirilmektedir.
Depolama, yine, önemli
bir unsurdur. Üretimin yapıldığı sahalarda ürünün depolanması
için gerekli tarımsal yapıların sayısı ve kapasitelerinin kuşkusuz
artırılması gerekiyor. Kayısıya yönelik projelerden iki adet tesis
için -ki, bunlar, soğuk hava ve kurutma, yıkama, kalibrasyon ve paketleme
tesisleridir- toplam proje tutarı 670 bin YTL yatırımdır; biz, bunun
yüzde 50'sini hibe olarak karşılıyoruz.
Köy bazlı katılımcı
yatırım projesi, yine, devam ediyor ve 2007 projeleri de önümüzdeki
günlerde kabul edilmeye başlanacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; üretimle ilgili değindiğim hususların dışında,
tabii, pazarlamayla ilgili bazı sorunları bulunmaktadır kayısının
ve kayısı üreticilerinin. Kuru kayısı fiyatlarında istikrar sağlanamaması
en önemli sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Uzun yıllar içerisinde,
kuru kayısının fiyatı sadece birkaç yılda 3 bin dolar, ton başına,
bir fiyata ulaşmıştır. Malatya Ticaret Borsası kayıtlarına göre,
son yirmi yılda, 96 yılında 44 bin tonluk rekolteye karşılık bir 3
bin doları aşmış, 85, 97 ve 99 yıllarında -düşük rekoltede üretimlerin
olduğu yıllar- 2.500 dolar/ton civarında seyretmiştir.
Son yıllardaki fiyatlar
da şu şekilde: 2005 yılında 1.895 dolar ve 2006 yılında 1.887 dolar olarak
ton başına gerçekleşmiştir. Üretici Birlikleri Kanunu'nun yürürlüğe
girmesinden bu yana, 15 ilde 23 adet meyve üreticileri birliği ile
1 adet kayısı üreticileri birliği kurulmuştur. Bu birlikleri kanun
gereği bir çatı altında toplayan Meyve Üreticileri Merkez Birliği
de 7/9/2006 tarihinde kurulmuştur.
Soğuk zincirin yaş kayısının
pazarlanmasında çok önemli bir faktör olduğunu vurgulamak gerekiyor.
Biz, bunu çözmeye dönük olarak da Bakanlık olarak, Kırsal Kalkınma
Yatırımlarının Desteklenmesi Projesi çerçevesinde bir uygulamayla
soğuk zinciri sağlayacak nakil vasıtalarının da yüzde 50 primle
desteklenmesi uygulaması başlattık.
Mevcut pazarlarımıza
ilave olarak yeni oluşan veya gelecekte oluşması planlanan yeni pazarlara
ulaşmada karşılaşılan birtakım güçlükler var. Bu pazarların oluşturulması
için muhakkak surette ürün tanıtımına gerekli önemin verilmesi gerekiyor.
Yine, dış pazarlarda
uygun şekilde tanıtım, kayısıyla ilgili pazarlamanın daha iyi
bir noktaya gelmesi açısından kaçınılmazdır. Kuru kayısıyla ilgili
tüm kuruluşların ve özel sektörün konuyla ilgili olarak ortak çalışma
yapması ve daha iyi bir tanıtım için gerekli plan ve programların uygulamaya
konması gerekiyor. İhracatçıların dış pazarlarda farklı fiyat
teklif etmeleri veya aynı kalitedeki ürün için fiyat indirimine
gitmeleri de pazarlamada karşılaşılan sorunlardan bir tanesidir.
Burada özellikle
ürünlere ait bir markanın tam olarak yaratılamamış olması karşımıza
önemli bir sorun olarak çıkıyor. Üretimin yoğun olduğu sahalarda
organik tarım uygulamalarının hızla yaygınlaştırılması gerekiyor.
Biz, organik üretimle ilgili olarak da, bildiğiniz gibi, normal desteklere
ilaveten yüzde 30 ilave destek veriyoruz bu organik üretim yapılmasına.
Ayrıca, iyi tarım tekniklerinin uygulanması olarak bilinen EUREGAP
prensibinin üreticilere tanıtılmasıyla ilgili yayım çalışmamız
da devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan,
lütfen toparlar mısınız.
TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Organik kayısı üretimi
de hızla bu çerçevede gelişiyor. Hâlen 132 üreticimiz, 8.003 ton organik
kayısı üretimi yapmakta ve biraz önce belirttiğim gibi, organik
üretim için dekar başına, normal DGD'ye ilaveten yüzde 30 ilave DGD veriyoruz
ki bu da dekar başına 3 YTL'lik bir gelir sağlamaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kayısının Türkiye için daha, ekonomik getirisi
de, ekonomik değeri de daha yüksek olan bir ürün
elde edilmesiyle ilgili, kuşkusuz, gerek bizim Bakanlık olarak gerekse
üreticilerin ve bununla ilgili diğer kuruluşların muhakkak surette
iş birliği yapması gerektiğine inanıyoruz.
Ben, bu duygularla yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Gürol Ergin, Muğla Milletvekili.
Buyurun Sayın Ergin.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır
Sayın Ergin.
CHP GRUBU ADINA GÜROL
ERGİN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Malatya Milletvekili Münir Erkal ve 31 milletvekilinin,
yine Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ve 37 milletvekilinin,
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekili
ile yine aynı milletvekilimizle birlikte 48 milletvekilinin vermiş
oldukları ve birleştirilen dört önerge üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlarken, Sayın Başkan sizi, yüce Meclisi ve büyük
Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
biraz önce, Sayın Bakan, üretim konusunda, kayısının durumu konusunda
teknik ve verilmesi gereken bilgileri verdi. Ben de, izninizle
-belki tekrar olacak ama- bu konulara değinmek, sonra görüşlerimizi
açıklamak istiyorum.
Bilindiği gibi kayısı,
Türkiye için çok önemli bir tarımsal ürün. Tıpkı fındık gibi, tıpkı
geçmişte var olduğu biçimiyle tütün gibi. Tabii ki, bu arada kuru
üzümü de saymamız gerekir. Bunlar Türkiye'ye özgü, ciddiye alınması
gereken tarım ürünlerimiz.
Kayısı deyince hepimizin
aklına Malatya geliyor. 2006 yılı sayımı olarak Malatya'da 6 milyon
817 bin 850 kayısı ağacı var. Malatya'dan sonra Elâzığ, Mersin, Sivas,
Kahramanmaraş, Nevşehir, Iğdır gibi illerimizde kayısı üretiliyor.
Türkiye'de kişi başına üretime baktığımız zaman, 3 kilo üretim düştüğünü
görmekteyiz.
Malatya'mızda yaş kayısı
üretimi yıllar içerisinde çok büyük değişiklik gösteriyor iklime
bağlı olarak. Örneğin, 2004 yılında 84.700 tonken, 2005'te 500 bin ton,
2006'da 242.700 ton olmuştur bu üretim. Sayın Bakanın da ifade ettikleri
gibi, Türkiye'deki üretim 2006 yılı için 400 bin tondur. Yani, buradan
şu anlaşılıyor: Türkiye'deki toplam kayısı üretiminin yüzde 60'ı
Malatya'da üretiliyor.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizde, tabii, önemli olan daha çok kuru kayısıdır ve kuru kayısının
Türkiye üretimi de yine yıldan yıla değişmekte, 2006 için bu 83.564
ton yapmaktadır.
Dış satım geliri olarak
baktığımız zaman, kayısının, 2004 yılında yaklaşık 199 milyon dolar,
2005 yılında 179 milyon dolar, 2006'da 194 milyon dolar gelir getirdiğini
görüyoruz ki bunları yaklaşık 200 milyon dolar olarak ifade etmemiz
doğru olur. Yalnız, fiyatlara baktığımız zaman, gerçi Sayın Bakan
son iki yılın fiyatını verdi ve geçmişle bazı karşılaştırmalar yaptı,
ama, bu fiyatları 2004, 2005, 2006 fiyatları olarak aldığımızda -bunlar
ortalama fiyatlardır- 2004'te fiyat dolar/ton olarak 2.486 dolar/ton,
2005'te 1.895 dolar/ton, 2006'da 1.754 dolar/tondur. Bu konuya biraz sonda
yeniden değineceğim değerli arkadaşlar.
Şimdi, Sayın Bakanın
söylediği gibi kayısı çok çeşitli biçimlerde de tüketiliyor, onlara
girmeyeceğim. Yalnız, bir konunun altını çizmek istiyorum. Değerli
arkadaşlar, Türkiye'de yeterince açıklanmamış bir konuyu açıklamak
istiyorum: Kayısı, kalp sağlığı açısından son derece önemli bir meyvedir.
Bunun herkes tarafından bilinmesinde yarar var. İçermiş olduğu yüksek
potasyum ve magnezyum miktarı, kalp adaleleri sağlığı için son derece
önemlidir. Ayrıca, magnezyum tüm adalelerimiz için çok gerekli olan
bir metaldir. Bu bakımdan, kayısının, içerdiği karbonhidratlar dışında,
özellikle mineral içeriği bakımından insan sağlığında çok önemli
bir yeri olduğunu bilmemiz gerekmektedir.
Kuru kayısıda kaliteyi
belirleyen -biraz önce Sayın Bakan da söyledi- kükürtdioksit miktarı
ile nem oranıdır. Nem oranının yüzde 25'ten fazla olması istenmez. Kükürtdioksit
oranı bizde ve Avrupa Birliğinde 2 bin ppm'dir. Yani, bu şu anlama gelir:
Kuru kayısının 1 kilosunda 2 gramdan fazla kükürtdioksit olmamalıdır.
Bunu bu şekilde söyleyelim. Bu rakamlar, Amerika Birleşik Devletleri'nde
ve Avustralya'da biraz daha yüksektir.
Yine ifade edelim: Kuru
kayısının ihracatında biz dünya şampiyonuyuz, tıpkı fındıkta olduğu
gibi. Bizim rakiplerimiz olarak, ama çok gerimizden gelen, İran, Pakistan
ve Suriye vardır sevgili arkadaşlarım.
Bir nokta çok önemlidir:
Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, İngiltere, İtalya, İspanya,
Fransa, bizden aldıkları kayısıyı çok yüksek fiyatlarla, yaklaşık
5 katı fiyatlarla, reeksport yoluyla bütün dünyaya satmaktadır değerli
arkadaşlarım.
Şimdi, ben, Sayın Münir
Erkal'a, buradan, bilmiyorum, çok özel teşekkür etmek istiyorum. Çünkü,
Sayın Erkal, araştırma için verdiği önergede Hükûmetin bütün zaaflarını
ortaya koymuş. O bakımdan teşekkür ediyorum. Neler demiş, şimdi size
onları söylemek istiyorum.
Şimdi, şöyle diyor Sayın
Erkal: "Kayısı üreticisine, hasattan önce gübre, zirai ilaç gibi
harcamalarında destek verilmemektedir. Üretici, kayısının fiyat
istikrarsızlığından korkarak -biraz önce söyledim fiyatları- kükürdü
fazla vermekte ve bu fazla kükürtlü ürün AB ülkelerine ihracatta
sıkıntı yaratmaktadır. Kayısı Birlik'e verilen destek azdır."
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Yok oldu, yok.
GÜROL ERGİN (Devamla)
- "İhracatın artırılması için gerekli olan iade desteği kayısı
ürününde sağlanmamaktadır."
İşte, bizim değil,
bir iktidar milletvekilinin bir itirafnamesi olarak bu sözleri de
kayıtlara geçirmiş olduk. Kendisine tekrar teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Malatya'da en az 50 bin aile ve 250 bin kişi kayısıdan geçiniyor,
ama, 2004 yılında büyük bir don olayı, tıpkı fındıkta olduğu, diğer
meyvelerde olduğu gibi yaşandı. Şimdi, eğer ben yanlış anlamadıysam,
Sayın Bakanımın sözlerinden şu ifadeyi edindim. Sayın Bakan diyor
ki: "2004 yılında 26.462, 2006 yılında 14.600 çiftçi kayısıdan zarar
gördü." ve şöyle ekliyor, diyor ki…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Dondan.
GÜROL ERGİN (Devamla)
- "2006 yılında biz 5.803 çiftçiye 14 milyon 200 bin YTL yardım verdik."
Ben şimdi öğrenmek istiyorum: 2004 yılında ne destek verdiniz, o afete
uğrayan insanlara ne verdiniz? Bunu öğrenmek istiyorum değerli
arkadaşlarım ve yine sormak istiyorum. Sayın Bakan diyor ki:
"Biz şimdi bütün don afetini Türkiye için, sigorta için aldık."
İyi de, bundan yararlanabilmek için 2007 yılında kaç tane Malatyalı
üretici, kayısı üreticisi kendini, ürününü sigorta ettirmiştir?
Lütfen bunu da söyler misiniz? Eğer sigorta olayı istendiği gibi gelişmediyse
Türkiye'de, şu veya bu alanı sigorta içine almak da bir anlam fazlasıyla
ifade etmemektedir.
Sonra, Sayın Bakanı
dinlerken ben burada kendim konuşuyormuşum duygusuna kapıldım çözümler
konusunda söylediklerinde. Söyledikleri hepsi şu yapılmalı, bu
edilmeli… Sizin göreviniz ne Sayın Bakan? Sizin göreviniz ne? Onları
biz mi yapacaktık da yapmadık? Değerli arkadaşlarım, bakınız, bunlar
çok önemli olaylar.
Şimdi geliyorum fiyat
konusuna. Kayısıda oynanan oyun tıpkı fındıkta oynanan oyunun aynısıdır.
Kayısı Birlik üzerinde oynanan oyunlar tıpkı FİSKOBİRLİK üzerinde
oynanan oyunların aynısıdır. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
bu Hükûmet, kayısıda olduğu gibi fındıkta da afete karşı duyarsız
kalmış, kendi belirlemesi olduğu hâlde yaklaşık 252 trilyon lirasını
gasbetmiştir fındık üreticisinin. O parayı vermemiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Kayısı…
GÜROL ERGİN (Devamla)
- Fındık üreticisinin. Kayısı üreticisinin de yaklaşık 70-80 trilyonunu
gasbetmiştir. Bunları söylememiz gerekiyor, bunları sormamız gerekiyor
değerli arkadaşlarım.
Şimdi gelelim tarım
satış kooperatiflerine. Tıpkı Münir Erkal Bey'in söylediği gibi,
tarım satış kooperatiflerine destek -o az diyor gerçi, biraz sıkılarak
az diyor- hiç verilmiyor, hiç. Bir tek kuruş o tarım satış kooperatiflerine
verilmiyor. Dünyada bir tek bizde bir yasa çıkarılmıştı -tabii ki
sizden önce çıkarılmıştı- tarım satış kooperatif birliklerine
devlet hiçbir şekilde maddi katkıda bulunmaz diye. Dört senedir,
dört buçuk senedir söylüyoruz: Gelin, şunu değiştirelim. Yoksa, bütün
tarım satış kooperatifleri, tıpkı Kayısı Birlikte olduğu gibi,
tıpkı FİSKOBİRLİK'te olduğu gibi, kapısına kilit vurur duruma gelecek.
Bundan sizin ne kârınız olacak? Sormak istiyorum. Bundan bu ülkenin
ne kârı olacak? Onu
sormak istiyorum.
Üreticinin ne kârı olacak? Bunu
sormak istiyorum.
Sevgili arkadaşlarım,
bu yasayı acilen değiştirme zorunluluğu vardır. İnşallah ve mutlaka,
Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı, bu yasayı da değiştirecektir,
bu kafaları da değiştirecektir. Bunu herkesin
bilmesi gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bir iki konuya daha değinmek istiyorum. Bunlardan biri şu: Dünya Su Günü oldu,
ayın 22'siydi, ama, 21'inde Ankara'da kutlandı. Türkiye'deki
bütün sulama kooperatiflerinin birlik başkanları buradaydı, yanlarında
pek çok kooperatif başkanı buradaydı, 500, 600, 700 kooperatif buradaydı.
Tarım Bakanı neredeydi? Tarım
Bakanı yok. Müsteşarı neredeydi? Su konusu
sizin için bu kadar önemsiz bir konu muydu? Su konusunu gündeme
getirip derdini anlatacak adamlar sizin için bu kadar önemsiz insanlar
mıydı?
Değerli arkadaşlarım,
ben burada söylemiştim, o günden önce şu kürsüde söylemiştim, siz o
insanların karşısına çıkamayacaksınız demiştim. Şu kürsüde söylendi
bu sözler üç gün önce ve hiçbiriniz karşılarına çıkamadınız. Niye
çıkamadınız? Çünkü, o insanları canından bezdirdiniz, o insanları
perişan ettiniz. Ha, karşısına çıktığınız köylü yok mu? Çıkıyorsunuz,
zaman zaman köylere gidiyorsunuz; ama, yaptıklarınızdan ötürü değil,
o köylünün terbiyesine güvenip sığındığınız için gidebiliyorsunuz,
yoksa gidemiyorsunuz değerli arkadaşlarım.
Şimdi, bir başka konuya gireyim. Burada, Sayın
Bakan, son iki yılın konuşmalarında, bütçe görüşmelerinde mısır
üretimindeki artışlardan söz etti, işte, "2005'te 4 milyon ton
oldu." dedi, "2006'da 3 milyon 800 bin ton olacak." dedi,
2005 konuşmasında "Artık Türkiye mısır ithal etmeyecek."
dedi.
Şimdi soruyorum: 250
bin ton mısır ithalatı için…
RASİM ÇAKIR (Edirne)
- 300 bin ton.
GÜROL ERGİN (Devamla)
- Özür dilerim, 300 bin de olabilir, ben 250 bin biliyorum.
…250 bin ton mısır ithalatı
için bir çalışma yapıldı mı, yapılmadı mı? İhale yapıldı mı, yapılmadı
mı? Bu niye yapıldı?
Ben, Türkiye Kamu-Sen'ciler
gibi üstünüze mısır atmayacağım, ama bu kürsüde bunları söyleyeceğim.
Mutlak surette birilerine bir çıkar sağlamak için yapılmıştır arkadaşlar.
Çünkü, köylünün malı para etmeye başladığı anda siz ithalatı açıyorsunuz,
bunu mutlaka yapıyorsunuz. Bir çıkar kaygısıyla yaptığınızı biliyorum.
Bu arada şunu söyleyeyim:
Prim ödemelerinden söz ediyorsunuz. Biraz önce DGD'den söz ettiniz.
Siz 16 milyon DGD'yi 10 milyona düşürdünüz. Bunu söylesenize! Onun
yanında bonus olarak 1 milyon 500 bin bir şeyler veriyorsunuz, bunları
söylüyorsunuz. 16 milyonu 10 milyona düşürdünüz. Gübre desteği dediniz,
2006'da bir tek kuruş verdiniz mi? Şimdi övünüyorsunuz, "dekara
şu kadar gübre desteği veriyorum, dekara şu kadar mazot desteği veriyorum…"
2006'da bunun için -Allah rızası için gelin şurada söyleyin- bir tek
kuruş verdiniz mi? Gelin şu kürsüde söyleyin. Vermediniz çünkü, vermediniz.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Nisanda ödedik.
GÜROL ERGİN (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, bakınız, şimdi yeni bir oyun, oyun içinde
oyun. Ne yapılıyor? Şimdi prim verilecek ya pamukta vesairede, şimdi
üretim rakamları düşürülmeye çalışılıyor ki az prim verilebilsin.
Defalarca yazı yazdınız.
Adana Tarım İl Müdürlüğüne yazılan, orada yazılan yazıların hepsi
elimde. Şimdiye kadar pamukta 650 kilo olarak -birinci üründe de,
ikinci üründe de- alınan verimi siz şimdi, birinci üründe 550 kiloya
düşürdünüz, ikinci üründe 380 kiloya düşürmek istiyorsunuz. Niye?
Ona göre daha az prim vereyim diye. Hani, primi yüzde 6 artırdılar
ya, şimdi, onu, yüzde 30-40 fazlasıyla azaltmaya çalışıyorlar değerli
arkadaşlarım. Sonra, nerede, kaba yem primleri nerede? Nerede arkadaşlar?
Fiğ primi nerede, yonca primi nerede? Geçtiğimiz aralığın 15'inde
hepsi verilecekti, öyle söylenmişti.
Değerli arkadaşlarım,
sözlerimizde doğru ve dikkatli olma zorunluluğumuz var. Bunu özellikle
ifade etmek istiyorum ve bu arada şunu söyleyeyim: Siz, şimdi, yaptıklarınızla
yetinmiyorsunuz, Malatya'nın kayısısını burada konuşuyorsunuz.
Siz, Malatya Meyvecilik Araştırma Enstitüsünü oradan kaldırıyorsunuz
ve öyle bir yere götürüyorsunuz ki o Malatya Meyvecilik Araştırma
Enstitüsünü, değerli arkadaşlarım, o götürmek istediğiniz topraklarda,
1998-1999 yıllarında, o bölge için özel kayısı yetiştiriciliğinde
önemli olan kök kanseri olduğundan ötürü, 50 bin adet kayısı fidanı
imha edilmiş ve bu alan, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından,
fidan üretimine kapatılmış. Şimdi Meyvecilik Araştırma Enstitüsü
oraya götürülmek isteniyor.
Sayın Bakan, böyle
bir yanlış yapılabilir mi?
Değerli arkadaşlarım,
bunlar çok önemli meseleler. Bu konular üzerinde hepimizin gerekli
ciddiyetiyle durma zorunluluğumuz var ki, o enstitünün kuruluşu
ta 1937'de. 1937'de bir istasyon olarak kurulmuş, meyvecilik istasyonu
olarak kurulmuş. Sonra -1986 yılıydı sanıyorum- bu araştırma enstitüsü
hâline getirildi. Siz de, şimdi, oradan oraya nakletme bahanesiyle
kapatma çabası içindesiniz, tıpkı daha önce kapattıklarınız gibi,
dört yılda kapattıklarınız gibi.
Sevgili arkadaşlarım,
bu arada, bir de bir yasa teklifi geldi, çiftçilerin borçlarının silinmesi
şeklinde. Öyle anlaşılıyor, öyle anlaşılıyor, öyle değil. Bu bir
tuzak yasa. Bu, seçim öncesi oy alabilme kaygısıyla çiftçiyi kandırma
yasası.
Orada getirilen düzenleme
şu değerli arkadaşlarım: Müteselsil kefaletten doğan, kefil olanların
sorunu ortadan kaldırılıyor. Yoksa, borç morç silindiği yok. Borç
morç silindiği yok, ama, bu öyle açıklanıyor ki kamuoyuna, öyle bir
duygu veriliyor ki, Türkiye'nin her yerinden çiftçiler arıyor
"Borçlarımız siliniyormuş." diye. Yok öyle bir şey. Bunu
herkesin bilmesi gerekir değerli arkadaşlarım, çünkü, insanlar
artık kandırılmak istemiyorlar. Yeteri kadar kandırdınız, dört sene,
dört buçuk sene kandırdınız, bundan sonra kandırmayın.
Ben, buradan, Türk
çiftçisini uyanık olmaya ayrıca çağırmayı kendime görev biliyorum,
çünkü, hiçbirimizin, hiçbir Cumhuriyet Halk Partilinin ömrü boyunca
aklına gelmeyen, bundan sonra da gelmeyecek yollarla, yöntemlerle,
siz, insanları kandırmaya önümüzdeki üç dört ay içinde özel çaba göstereceksiniz.
Bu onlardan biridir. Bunu özellikle söylüyorum.
Ayrıca, bu bir konunun
ikrarıdır, bu insanların aldıkları parayı ödeyemediklerinin ikrarıdır.
Bunu da özellikle söylemek istiyorum. Beş sene inlettiniz. Beş senenin
sonunda, yalnızca kefilleri aradan çıkararak, güya, o çiftçiye
yardımcı olacaksınız! Yok böyle bir şey. Türk çiftçisi sizin sandığınız
yapıda değil. Türk çiftçisi, Atatürk'ün bu milletin efendisi konumuna
getirmek için çaba gösterdiği efendiliğe, Sayın Bakan, sizden de,
benden de layık olan, daha layık olan insandır! (CHP sıralarından alkışlar)
Bunu hepimizin bilmesi gerekir ve ona karşı tavrımızda bu konularda
dikkatli olma zorunluluğunu hepimizin hissetmesi gerekir sevgili
arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım,
tabii, söylenecek çözüm önerileri var, ziyadesiyle var, fakat, bu
çözüm önerilerini, zaten, Sayın Bakan kendisi saydı. Yani, olacak
şey değil. Sayın Bakan sanki benim yerime konuştu. Yani, benim sözlerimi
de gasbetti bu arada, benim yerime o saydı. Demek ki, onun da şikâyeti
çokmuş kendi yapamadıklarından veya yapmadıklarından veya Bakanlığının
yapmadıklarından. Bu bakımdan, beni yormadığı için de kendisine
özellikle teşekkür ediyorum ve son bir iki konuya geliyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, şimdi, ciddi meseleler birbirini kovalayıp gidiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ergin,
lütfen toparlayınız.
GÜROL ERGİN (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım,
Rusya'dan ilaç kalıntısına uyarı! Hâlâ mı uyarılar yetmedi size? Hâlâ
mı uyarılar yetmedi size Sayın Bakan? Sizden önceki bakana da böyle
uyarılar gelmişti, ama o dönemde de şu veya bu kişi veya kurumların
dikkatsizliği veya neme lazımcılığı sonucunda hiçbir önlem alınmamıştı
ve hatta söylentilere bakarsak, bir bakanın gidişine neden olan
bir olay yaşanmıştı.
Şimdi aynı uyarılar
Rusya'dan geliyor arkadaşlar. Bakanlık, görevini yapmıyor, yapmak
zorundadır, yapmalıdır. Bunu söylüyorum ve ayrıca, bakın, sizlere
şimdi bir belge göstereceğim. AK Partinin bir il teşkilatı, 2002 yılında,
seçimden önce "Bunları biliyor muydunuz?" diye bir tablo
yayınlamış. Yani, burada benzinin fiyatı nedir, motorinin fiyatı
nedir -rafineri fiyatı- ne kadar vergi alınıyor, halka kaça satılıyor?
Şimdi ben size bunun
bugünkü fiyatlarını vereyim: 2 milyon 250 bin liraya siz mazotu satıyorsunuz.
Sizin burada şikâyet olarak yazdığınız fiyata bakıyorum değerli
arkadaşlarım, sizin yazdığınız şikâyet fiyatı 981 bin lira. Bu, sizin 2002 seçiminden önceki bir yayınınız.
"981 bin lira, çok pahalı" diye şikâyet etmişsiniz. Şimdi, 2
milyon 250 bin lira ve gübre meselesine geliyorum.
Sevgili arkadaşlarım,
gübrede inanılmaz fiyat artışları sürüyor. Bakın, üre 700 bin lira, buğday 300, üre 700 bin lira. Bununla tarım yapılır
mı? Mümkün müdür? Diamonyumfosfat, yani kısa adıyla DAP, 650 bin lira.
Bunların o günkü fiyatlarını da söyleyelim de bari tamam olsun:
700 bin lira olan üre 260 bin liraymış, 650 bin lira olan DAP 385 bin liraymış.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
GÜROL ERGİN (Devamla)
- Teşekkür edebilir miyim Sayın Başkan?
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Ergin.
GÜROL ERGİN (Devamla)
- Arkadaşlarım, bu sözlerimle sizi size anlatmaya çalıştım Sayın
Bakan. Ben, yüce Türk ulusunu, siz değerli milletvekilleri ve Sayın Başkan
sizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Ergin.
Anavatan Partisi Grubu
adına söz isteyen Süleyman Sarıbaş, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Sarıbaş.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
Adalet ve Kalkınma Partisinden Sayın Münir Erkal'ın ve Cumhuriyet
Halk Partisinden arkadaşlarımızın (10/99, 10/184, 10/384 ve 10/410) numaralı
kayısı üreticilerinin sorunlarını araştırma, Meclis araştırması
isteme taleplerini görüşmek üzere Anavatan Partisi Grubu adına
söz aldım. Öncelikle, bu önergeleri veren arkadaşlarıma çok teşekkür
ediyorum.
Yine, sözlerime başlarken,
biraz önce, Malatyalı olmamasına rağmen tam bir Malatyalı gibi kayısının
meselelerini konuşan Gürol Ergin Beyefendi'ye de yine huzurlarınızda
teşekkür ediyorum.
"Kayısı" deyince,
arkadaşlar, Malatyalının derdi gelir, Malatyalının çilesi gelir,
Malatyalının emeği gelir, göz nuru gelir ve Malatyalıya "kayısı"
dediğiniz zaman bir ah çeker, bir ah işitir, çoluk çocuğunun rızkı
gelir, ama, ömür tükettiği ve karşılığını alamadığı bir bitişin,
bir iflasın, bir yok oluşun, maalesef, çilesi vardır.
Ben kayısıcıyım, kayısıyı
bilirim, çocukluğumu da kayısı fidanları yetiştirerek, onların
(T) aşılarının ipliğini bağlayarak geçirdim. Bütün damarlarımda
kayısıdan aldığımız gelirin karşılığı vardır. Tahsilimi kayısı
bedeliyle yaptım, hayatını kayısıyla kazanmış bir arkadaşınızım.
"Kayısı" deyip
geçmemek lazım. Malatya'nın on üç ilçesi, merkezi, esnafı, köylüsü,
tamamının geçim kaynağıdır kayısı. Kayısıyı bir tarafa çıkartırsanız,
Malatya'yı, aynen, balığın susuz yerde, çayda kaldığı gibi bırakırsınız.
Malatya kayısıyla anılır, Malatya kayısısıyla bilinir, Malatyalı
kayısıyla yatar, kayısıyla kalkar, rüyasında kayısıyı görür. Çünkü,
Malatyalı, hayatını, "islim damı" dediğimiz -belki sizler
bilmeyeceksiniz ama- kayısının kükürtlendiği o sıcak damın içinde
geçirmiştir, Malatyalı, kayısının başında geçirir; Malatyalı,
kayısının dibinde yatar. Sayın Bakanım, şu an gidin, Malatya çiftçisinin
tamamı, geceyi kayısısının dibinde geçirir; bir don olursa, saman
yakayım, lastik yakayım, en azından kurtarabildiğim kadar çoluk çocuğumun
rızkını kurtarayım iddiasıyla geceyi kayısısının dibinde geçirir.
Bir gece eksi 2 dereceye düştü mü, kayısı gider. Malatyalının bir
yıllık umudu gider, köylünün bir yıllık umudu gider, esnafın bir yıllık
umudu, işte, o birkaç saatlik, iki dakikalık donla beraber bir yıl
öteye ertelenir. Oğlunu evermesi gider, kızını gelin etmesi gider,
komşusunun satılan belki küçük bir parça tarlasını alacaktır, o
umudu yiter. Çocuğunu üniversiteye gönderecektir, vazgeçer. Kayısının
o safhaya kadar o kadar çok girdisi vardır ki, bunu kimse bilmez. Bakın,
ben hesap edeyim: 100 dekarlık bir kayısı bahçesinde 750 kayısı ağacı
vardır arkadaşlar. 5 defa ilaçlanır; güzün "gözdaşı" dediğimiz
göztaşıyla ilaçlanır, çiçek açmadan evvel bakırla ilaçlanır, bir
çiçek ilacı yapılır, bir don ilacı yapılır, bir çil ilacı yapılır. 5
defa ilaçlama, birer milyardan 5 milyar liradır. 100 dönümlük bir
bahçenin sadece ilaçlama masrafı. 2 defa gübrelenir kayısı, DAP
ve üre atılır, bir de hayvan gübresiyle gübrelenir; ikişer milyar liradan
4 milyar lira. Sayın Bakanım, hesaba dikkat edin. 7 defa sulanır; en
iyi yerde 7 defa sulanır. Ben, geçen sene 100 dönüme 4 milyar ödedim,
su parası, kooperatife. Yani, sulayan işçinin bedeli hariç, sadece
su parası. 4 milyar su parası verilir. Ne yapılır? 2 defa bahçe içi
sürülür, birer milyardan 2 milyardır. 2 defa; 1 defa, biz "gölek"
deriz, taban teraslama; yani su tutsun diye dibine "gölek"
yaparlar, teraslarlar; 1 defa da bahçede kuruları alınır. Toplam
19 milyar liradır kayısının yıllık, 100 dönümün masrafı; işçilik
hariç, köylünün yaptığı işçilik hariç, budamaya yaptığı işçilik
hariç, şunu hariç bunu hariç. Çoluğuyla çocuğuyla, hanımıyla, bütün
efradıyla uğraşır didinir, cebinden de 19 milyar lira para çıkar yılda. Şimdi, bununla bitmedi
ki. Kayısı tutmazsa bu cepten gitti. Borç harçtır, bunun faizi var. Gübreyi
esnaftan almıştır. Devletten almıyor herhâlde. Devletten, verirse,
faizle almıştır. Mazotu bitişik petrolden almıştır. Derttir her tarafı.
Sıkına sıkına gitmiştir esnafın kapısına borca ilaç almak için. Sıkına
sıkına gider gübrecinin kapısına "hasılatta veririm" diye.
Ama, güvenmez esnaf. Çünkü, tutup tutmayacağı belli değil. İki saatlik
donda gitti mi köylü neyle ödeyecek? Traktörünün finansmanını,
traktörünün amortismanını saymıyorum. Kayısı tuttu. Tuttu da bitti
mi kayısının derdi? Onu daldan indireceksin, toparlayacaksın, islim
damına koyacaksın, orada yakıp kükürtleyeceksin, çıkartıp sereceksin
kuruyacak, kuruduktan sonra çekirdeğini çıkartacaksın bir daha
kurutacaksın, sonra yıkayacaksın, depolayacaksın. Kiminle yapacaksın?
İşçiyle. Otuz işçi otuz gün çalışsa… Yirmi beşer milyon liradır yevmiyesi.
Siz iktidara geldiğinizde 8 milyon liraydı, bugün 25 milyon lira
işçinin yevmiyesi. Ne yapar? 18 milyar lira da işçiye para vereceksin.
Sadece Malatyalı yemez kayısının parasını, Urfa'dan gelen işçi
yer, Adıyaman'dan gelen işçi yer. O yörenin insanları öbek öbek, kamyon
kamyon gelirler ve bir yaz boyu kayısıda çalışırlar. Kayısı olmadı
mı onların da işi haraptır, Adıyamanlının da işi haraptır, Urfa'da
geçici çalışan işçilerin de işi haraptır. Yani, kayısı sadece Malatya'nın,
üretenlerin sorunu değil, o insanların da sorunu. Çünkü, kayısıyı
don vurduğu an onlar da o sene işsiz kalmıştır.
Şimdi, 45 milyar lira
masraf edersiniz, ne alırsınız? 25 ton kayısı. Kaça satacaksınız ki
kurtarasınız? Biraz önce Sayın Ergin fiyatı verdi, 2006 yılı 1.610
dolar/ton.
Şimdi, her şey tamam,
emek veriyorsunuz, göz nuru veriyorsunuz, ama, pazar? Pazara gelince
para yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - O, ihraç fiyatı. O, ihraç fiyatı.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)
- Niye yok? Çünkü, pazarlanmıyor. Dört beş tane uluslararası ithalatçının
ayak oyunlarıyla -biraz önce Sayın Bakanım söyledi, önergelerde
var- yurt dışında bizden kayısı alan, ithal edenler, onlar bizim fiyatımızın
üstüne 3 kat, 4 kat fiyat koyarak kendileri pazarlamalarını yaparlar.
Bu 1.610 dolar/ton, üreticinin fiyatı değil, bu ihracatçının fiyatı.
25 ton kayısıdan 10 ton iyi kayısı alırsınız, birinci sınıf kayısı
alırsınız, bugünkü fiyatı 2.000-2.500 lira. 10 ton "ıskarta"
dediğimiz kayısı alırsınız, 1.200 lira, 1.100 lira. Satamazsınız
bile. Benimki daha duruyor, 1.100 liraya alan varsa 10 ton vereyim
derhâl, derhâl vereyim. Peki ne olacak? Yani, bu üretici ne yapacak?
Kimin kapısını çalacak? 26 bin kişi dondan zarar görmüş, 5 bin kişiye
don parası vermişsiniz. Adil mi? Hayır. O Yasa var -işte, Yasa'yı koyuyorsunuz
önümüze- 2090 sayılı Yasa. Diyor ki: "Çiftçi mallarının yüzde
40'ını kaybederse -yani, bütün mal varlığının yüzde 40'ını kaybederse-
ancak afetten destek alabilir."
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Evini de yakarsa…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)
- Ee, şimdi, kayısısını kaybetmiş, o sene aç. Adama diyorsun ki:
"Senin tarlan duruyor ama, traktörün duruyor." Ne yapsın?
MEHMET KARTAL (Van) -
Pasta yesin, pasta!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)
- Traktörünü de mi satsın? Tarlasını satsın. Ertesi sene, afeti olmayacak
ertesi sene, malı yok ki afeti olsun. Tarlasını, traktörünü sattıktan
sonra, ertesi sene bir daha olmayacak. 50 bin kişi… Sene 2002, sene
2007! 2002'de satmış kayısıyı 4 milyona, bugün satıyor kayısıyı ortalama
2 milyona. 2002'de almış gübreyi 250 bine, bugün alıyor üreyi 700 bine.
2002'de almış mazotu 950 bine, bugün alıyor 2 milyon 250 bine. O gün işçiyi,
Adıyamanlı işçiyi çalıştırmış 8 milyona, 10 milyona, bugün işçi
25 milyon lira. Daha çok olsun, işçilerimiz para kazansın ama, nereden
verecek bunu? Yani, kayısıcının girdisi 10 kat artmış, en az 5 kat
artmış, ama kayısı fiyatı düşmüş. Şimdi, 50 bin insana diyorsunuz
ki "Durumunuz nasıl, iyi misiniz?" ve bekliyorsunuz ki
"İyiyiz, çok iyiyiz." desinler. Çok saygıdeğerdir Malatya'nın
insanları, hakikaten böyle samimi sorduğunuz zaman "İyiyiz
bey." der. Ama, ben bilirim ki, o "iyi"nin içerisinde, devletine
hürmet, büyüğüne hürmet yatar. Kendisi kan kusar, açtır, susuzdur,
ama, belli etmemek için, kimseyi üzmemek için "İyiyizdir bey, iyiyizdir."
der. 50 bin kişi iyi olmaz da, Malatya'nın esnafı iyi olur mu?
Malatya noterlerine
sordum: Günlük, Malatya'da 500 esnafın senedi protesto oluyor, çeki
yazılıyor. Bu ne demek? 500 esnaf akşam evine huzursuz gidiyor, mutsuz
gidiyor. 500 esnaf, artık iş yerini kapatayım mı, kapatmayayım mı,
onun derdiyle meşgul.
Bu da yetmiyor, Malatya'nın
50 bin de işsizi var, 50 bin kişi de işsizi var. Kayısı olacak ki kayısıda
çalışsın, kayısı olmadı mı o da yok. Dolayısıyla, kayısı, öyle tanımayanların,
bilmeyenlerin "Efendim, bir kayısı var, işte satılıyor, para
ediyor, sarı renkli..." O öyle değil. Kayısıyı, o islim damında
kasa taşıyanlar bilir. Kayısıyı, o kayısının başında, güneşin 28
derece sıcağında toplayanlar bilir. Kayısıyı, bütün o emeklerine
rağmen pazara götürüp müşterinin boyun bükmesinden gururu kırılan
üreticisi bilir.
Satmıyor insanlar,
olanlar satmıyor.
Peki, olmayan ne yapacak? Adam
borçlanmış, gübreciye borçlanmış, mazotçuya borçlanmış, işçiye
borçlanmış. Ağustosun 15'i, kayısısını çıkartır çıkartmaz pazara;
okul da açılıyor eylül ayında…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Oğlunu evermiş…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)
- …çoluk çocuğuna önlük alacak, ayakkabı alacak; mecburen pazarda.
Ee, ithalatçılar buradaki yerli ihracatçıyla zaten iş birliği hâlinde,
anlaşmışlar. Rekolte ne kadar? Şu kadar… İyi, nasıl olsa bu sene
mal var, fiyat şu. Peki, bu fiyatı dengeleyecek bir devlet politikası
var mı? Vardı bir tarihlerde, Kayısıbirlik vardı, Allah'a ömür, Kayısıbirlik
yok oldu. Bütün birlikler gibi, Kayısıbirlik'in de eceli yetmişti.
Bu Hükûmet, onun fermanını, boynuna ipi geçirdi astı ve Allah rahmet
eylesin, Kayısıbirlik öldü. Kayısıbirlik öldü de ne oldu? Kayısıbirlik
ölürken kayısı üreticisi de beraber öldü, beraber öldürüldü. Köylüyü
öldüreceksiniz, köylü üretmeyecek. "Efendim, köyde nüfus çok,
şehre taşınsınlar..." Ne yapacaklar şehirde? Malatya'da ne yapacaklar?
Taşındılar. Çoğu bahçesini kesiyor zaten. Herkes, şunu… Yirmi beş
yılda yetişiyor, yirmi yılda yetişiyor. Yirmi yıllık göz nurunu,
emeğini, dibine bir hızar makinesiyle kesiyor. Kesiyor ama, aslında
kestiği hayatının bir yeri, aslında kanayan hayatının bir yeri,
aslında üzülüyor, aslında kahroluyor, çoluk çocuğuyla emek vermiş,
kapısında yeşillik olan kayısıyı keserken kahroluyor; ama çaresiz,
ama biçare, ama yapacağı bir şey yok, ama kadere mahkûm, ama bir devleti
var yanında hissetmediği, ama bir Bakanı var kayısının kenarından
geçmeyen, ama bir Hükûmeti var derde derman olmayan, yaraya merhem olmayan
bir Hükûmeti var.
MEHMET ATİLLA MARAŞ
(Şanlıurfa) - Ağlayacağım ya!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)
- Verdiler, yüzde 51 oy verdiler, daha çok versinler. Ben oy moy peşinde
değilim, ama, karşılığını verin. Bu insanlar, bihakkın size oy verdiler.
Niye? Daha huzurlu olsunlar, daha refah içerisinde yaşasınlar,
dertlerine çare olun diye verdiler. Ee, gördüler işte, dört senedir
ne kadar çare olduğunuz ortada. Şimdi, Hekimhan'ın Güzelyurt'undan,
Akçadağ'ın Yağmurlu'sundan, Doğanşehir'den, Doğanyol'dan, Doğanşehir'in
Polat'ından insanlar silme oy verdiler sandıkta. Şimdi, kayısı fiyatlarıyla
gidin bir, gidin bir sorun. Şimdi, biraz sonra çıkacaklar "Efendim,
verdik işte, iyi verdik..." 1.200 liraydı dolar, kayısı 4 milyon
liraydı, yani 3 bin dolardı. Köylünün 3 bin dolarını verin. 4,5 milyon
olması lazım kayısının. Uluslararası piyasada, bizden ithal edenler,
4 milyon 500 bine satıyorlar, alıcı buluyor. Demek ki, pazarlamada,
çiftçinin yanında olmayan politikalar neticesi, benim köylümün
yiyeceğini Avrupa'nın ithalatçısı yiyor, Amerika'nın ithalatçısı
yiyor. Biz baştan beri söylemiyor muyuz, bu düzenin adı "sömürü
düzeni" diye? Üreticisini sömürten, sanayicisini sömürten,
ekonomisini taşeronlaştıran, sermayesini yabancılaştıran, milletini
köleleştiren bir IMF düzeninin tutsağı oldunuz. Nedir bu tat, bundan
aldığınız zevk, bundan aldığınız lezzet nedir bilemiyorum;
herhâlde gemiler, herhâlde gemiler... Yani, köylünün hakkını verin,
köylünün emeğini verin. Biraz önce arıyor Konyalı, "fiğ şeyini
alamadım daha" diyor, "Bakan söylüyor, alamadım" diyor,
"mazot desteğini alamadık"
diyor.
Kayısının bu kadar
masrafı var, kayısıya 10 milyon lira destek veriyorsunuz dekar başına,
susuz arazide arpa ekilen yere, ona da 10 milyon lira veriyorsunuz.
Kayısının, onun emeğinin, 10 katı masrafı var. Bazı şeylerin özelliği
olmalı. Yani, susuz arazide arpaya 10 lira doğrudan destek veriyorsanız
eğer -arpa ekene- kayısı bahçesine en az 100 lira destek vermeniz lazım
dönümüne.
FİKRET BADAZLI (
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Niye vermiyorsunuz?
200 milyon dolar geliyor, yüzde 20 vergi alıyorsanız,
40 milyon dolar vergi alıyorsunuz kayısıdan. 200
milyon dolar ihracatta, dolaylı vergilerle yüzde 75 alıyorsunuz;
100 trilyon vergi alıyorsunuz, 50 trilyonunu verin. Yani, üreticiden dolaylı
vergilerle aldığınız yüzde 50'den fazla. 200 milyon dolar ne yapar?
260 trilyon yapar. Yüzde 50 dolaylı vergi ne yapar, 130 trilyon mu?
Evet. Kayısı üreticisinden 130 trilyon vergi alıyorsunuz, 50 trilyonunu
verin. Yani, 130 trilyon aldığınız dolaylı vergiyi götürüp, holding
sahiplerine, 26 tane milyar dolar sahibine yedireceğinize, vatandaştan
aldığınızı vatandaşa verin. Çok mu şey istiyoruz? Verin ki, daha
fazla üretsin; verin ki, daha fazla kalkındırsın bu ülkeyi; verin
ki, insanlar mutlu olsun. Bir kıtlık düzenidir… Kıtlık düzeni vardır.
Bir odanın içerisine insanları koyarsınız, hiç ekmek vermezsiniz
on gün; on gün sonra kapıdan ekmek atarsınız, o ekmek atana teşekkür
ederler "Allah razı olsun, ekmek atıyor bize." Kölelik düzeni.
Ona razı edilmiştir, o açlığa razı edilmiştir. Bir kıtlık düzeni kurdunuz,
insanlara üç kuruş, kömür vermeyle, erzak vermeyle "Allah razı
olsun" diyor adam. Niye? Kıtlık düzeni böyledir de bunun için. Orta
Çağ'da köleler vardı Avrupa'da. Hiç kimse efendilerine, hiç kimse
düklerine karşı gelebiliyor muydu? Kölenin çocuğu köle oluyordu,
onu kader zannediyordu. Bizim insanlarımızı da kıtlık düzeninde
köleliğe mahkûm ettiniz ve köleliği onlara bir kader gibi yaşatıyorsunuz.
Sonra, önlerine gönderdiğiniz bir file erzakla, vatandaş "Allah
razı olsun" demenin çaresizliği içerisinde kalmış. İş? İşi
yok. Kayısısı para etmiyor. Sosyal güvenliği? Sosyal güvenliği
yok. Yani, aslında, Başbakan çok doğru söylüyor "İstanbul'a gelene
sormak lazım" diyor "Paran var mı pulun var mı? Paran yoksa
adam değilsin, niye geldin?" İşin özü bu. "Paran var mı?"
diye, seyahat eden insana sorarsan "paran yoksa gelme" dersen,
"sen adam değilsin" demek. Siz, şimdi köylüye diyorsunuz ki:
Siz sadece seçimde adamsınız, ama, seçim bittiği gün adam değilsiniz.
Adam olsaydı, 4 milyon lira olan kayısının bugün 7 milyon olması lazımdı.
Fındığı aldınız. Fındığı,
Toprak Mahsulleri Ofisi olarak aldınız. İyi de ettiniz. Kayısıyı
da alın Sayın Bakan. Kayısıyı da alın. Fındık iki sene dayanırsa, kayısı
beş sene dayanır. Söz, dayanır. Fındığı ne yapacaksanız, kayısıya
da onu yapın. Fındığı çerez olarak kullanacaksanız, kayısıyı da
kullanın. Fındığı çikolatada kullanacaksanız, kayısıyı da marmelatta
kullanın. Bu sene belirleyin Toprak Mahsulleri Ofisi olarak, 50 bin
ton kayısı alacağız deyin, kuru kayısı, fiyatı 5 milyon deyin; deyin,
milletin yüzünü bir güldürün. Millet bir gülsün. Oy alırken iyi de çok
mu bedel olur? Hayır, topladığınız vergiyi bile vermemiş olursunuz.
Yani, köylüden topladığınız, dolaylı vergilerle topladığınız parayı
tekrar köylüye iade etmenin sözünü de verdik biz, AK Parti olarak,
ilçe ilçe gezerken dedik ki: "Ey millet, sizden aldıklarımızı
size vereceğiz. Beraber yürüyeceğiz biz sizinle bu yollarda."
Sonra, bir baktık ki, köylüden aldıklarımızı Ofer'e, Hariri'ye birer
birer vermişiz. Yol değişmiş, makas değişmiş, ee, biz de sizi değiştirdik.
Bu millet de sizi değiştirecek.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Sarıbaş.
AK Parti Grubu adına
söz isteyen Ali Osman Başkurt, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Başkurt.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
ALİ OSMAN BAŞKURT (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kayısı üretimi, tüketimi, ihracat ve ithalatında yaşanan sorunlarla
ilgili Meclis araştırmasıyla ilgili olarak, AK Parti Grubumuzun
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konumuz olan kayısı üretimi ve kayısı üreticilerinin
sorunlarına yönelik olarak, öncelikle ülkemiz kayısı üretimi
hakkında bilgi vermek istiyorum.
Türkiye, dünyada tarımsal
üretim açısından kuru kayısı, fındık, kuru incirde ilk sıradadır.
2004 yılı itibarıyla dünyada 339.500 hektar alanda yaş kayısı üretimi
yapılmakta olup, bu alandan alınan ürün miktarı ise 2 milyon 686 bin
486 tondur. Dünyada oldukça sınırlı sayıda ülke taze yaş kayısı
üretimi yapmaktadır. Dünya kuru kayısı üretimi, yıllar itibarıyla
120-150 bin ton arasında değişmektedir. Ülkemizin kuru kayısı üretimi
ise, 100-120 bin ton arasında olup, dünya üretiminin yüzde 84 ila 90'ını
karşılamaktadır.
Ayrıca, ihraç edilen
kuru kayısının da yüzde 85'ten fazlasını Malatya kayısısı karşılamaktadır.
Kayısının yaklaşık 70 ülkeye ihracatı yapılmakta olup, ihracatımızın
yüzde 50'si Avrupa Birliği ülkelerine yapılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kayısı ile ilgili sorunları özellikle iki başlıkta,
biri üretim, diğeri pazarlama olmak üzere iki ana başlıkta toplamamız
mümkündür.
Birinci ana başlık
üretimle ilgili sorunları ise, yedi başlıkla sıralamak mümkündür.
Birinci, ilkbahar
geç donları ve afet, doğal afetler, kayısı üretiminde üretimi engelleyen
önemli faktörlerin başında gelmektedir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın
ilgili merkez ve taşra birimleri bu konuda üreticilerimizi sürekli
olarak uyarmaktadırlar. Ancak, üreticiler tarafından alınacak tedbirler
sınırlı kalmakta, yine de afete maruz kalınabilmektedir. Bu durumda,
Hükûmetimiz, 2090 sayılı Kanun çerçevesinde, çalışma ve üretme
imkânları önemli ölçüde bozulan çiftçilere yardım yaparak, bu çiftçilerin
tekrar üretim alanına girmesini sağlamaktadır. Sayın Tarım Bakanımızın
destekleriyle, yardımlarıyla don zararları da bu Kanun çerçevesinde
karşılanmaktadır.
Burada, başta Sayın
Başbakanımız olmak üzere Recep Tayyip Erdoğan'a, Tarım Bakanımız
Sayın Mehdi Eker'e, kayısı üreticilerini, geçen yıl don mağduriyetinden
beş ilçemizi, beş ilçemizde dona maruz kalan çiftçilerimize merhem
olduklarından dolayı teşekkürlerimi, şükranlarımı Malatya halkı
adına sunuyorum.
Malatya'da 2006 yılında
dondan zarar gören 6 bin üreticiye -demin de Sayın Bakanımızın söylediği
gibi- 14 trilyon hasar bedeli ödenmiştir. Daha…
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Darende'ninki duruyor. Darende ne oldu?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Darende'de -evet- Ağılyazı'da tapu kadastro çalışmaları geç girdiğinden
dolayı gecikme olmuştur. Onlar da başvurularını yapmışlardır, yakın
zamanda inşallah ödenecektir.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Kerimli duruyor, Ağılbaşı duruyor.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Osman Bey, siz konuşmaya devam edin, konuşmayı saptırıyorlar.
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Tarım sigortası uygulamalarına Bakanlar Kurulu kararıyla
2007 yılından itibaren don zararları da eklenerek uygulama başlatılmıştır.
Kanun uygulamasıyla, üreticilerin ürünlerinin sigorta primlerinin
yüzde 50'si devlet tarafından karşılanmıştır.
Değerli arkadaşlar,
gerçekten, Hükûmetimiz, Tarım Bakanlığımız… Özellikle kayısı üreticisi
için söylüyorum, işte, az önce değerli milletvekillerimizin de
vurguladıkları gibi, bir sene don olmazsa, ikinci sene, üçüncü sene
oluyor. Doğru mu? Ve bugüne kadar hiçbir hükûmet bu konuda bir çözüm üretememiş.
İlk defa geçen sene Sayın Başbakanımızın Malatya'ya gelmesiyle,
32 ilde afet olmasına rağmen, hiçbir ile bu yardım ödenmemişken, 35
trilyon yaklaşık tahmin ediliyor denildi ve bu sözden dolayı, birçok
siyasi çevredeki arkadaşlarım, değerli milletvekilleri, yani,
neden bu parayı, 16 trilyonu, 17 trilyonu Malatya'ya verdiniz diye,
âdeta burnumuzdan getirdi. Elbette eleştiriye açığız, elbette
eleştiri yapacaklar, ama, bugüne kadar bu paranın kuruşu girmedi.
Neden, bugüne kadar girmeyen, bugüne kadar neşter vurulmayan, ödenmeyen,
dondan dolayı mağdur edilen çiftçilere bir kuruş para ödenmemişken
-yaklaşık 6 bin, inşallah bu 7 bini bulacak- 7.700 kişi mağdur olmuş,
bunlardan 6.600'ü faydalanmış. Diğerleri de, 7 bin tane dilekçe verilmiş.
7 bin dilekçeden 4 bin tanesi incelenmiş ve geçen ay da 1,2 trilyon
para tekrar çiftçilerimizin hesabına aktarılmıştır. Burada bunun
istismarını yapmak, etmek… İnsaf sahibi olmak lazım. Evet, bundan
dolayı teşekkür etmek lazım.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Verilenlere teşekkür ediyoruz. Verilmeyenlere…
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Bu para Malatyalıya girmiştir, Malatyalı çiftçiye girmiştir, Malatya
çiftçisi faydalanmıştır.
Yine, demin, az önce
Muğla Milletvekilimiz, değerli milletvekilimiz "Malatyalı,
bu tarım sigortası poliçesinden dolayı, kaç tane çiftçimiz bundan
istifade etmiştir?" diye soru sordu. Ben burada açık olarak Genel
Kurulumuza, sizlere açık şekilde ifade etmek istiyorum: Tam 7.339
çiftçimiz, Tarım Sigortası Kanunu sayesinde, Malatyalı çiftçilerimiz
-Türkiye'de de beş ilin içerisinde en önde gelen- poliçe kestirmiştir.
10 Ocak 2007-27 Mart 2007 tarihleri arasında bu poliçeler kesilmiş. Yaklaşık
81 trilyonluk ürün tarım sigortası kapsamına, teminatına alınmıştır.
Burada bu Hükûmeti alkışlamak lazım, tebrik etmek lazım.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- 50 binden 7.700... Alkışlıyoruz! Bravo!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Yine, bunu Malatyalı çiftçilerimiz takdir edeceklerdir Sayın Vekilim,
siz değil. Bırakın, onu Malatyalı çiftçilerimiz takdir etsinler.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Takdirimizi sunuyorum kardeşim. Daha ne istiyorsun?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- İkincisi, girdi fiyatlarının yüksek olması. Ben, yedi başlıkta
bunları topladım. İkincisi, üründe fiyat dalgalanmalarının önü kesilerek
istikrarlı bir fiyat politikasının ilgili taraflarca ortaya konmasıdır.
Yine -demin de Bakanımızın
vurguladığı gibi- üçüncü bir sorun, fidan temininde karşılaşılan
güçlükler. Meyve üretiminin en önemli sorunlarından biri de, kaliteli,
pazara uygun çeşitlerin üretiminin sağlanmamasıdır. Sertifikalı
fidan ile tesis edilen yeni bahçelere dekar başına destek ödemesi
yapılmaya başlandıktan itibaren 20 bin YTL destekleme ödemesi yapılmıştır.
2006 yılında 785 bin YTL destekleme ödemesi yapılmıştır. Bu destekleme
2007 yılında da tekrar dekar başına 200 YTL olmak üzere devam edecektir.
Diğer önemli bir problem,
gübreleme. Toprak tahlillerinin zamanında ve belli aralıklarla
yapılarak tahlil sonuçları doğrultusunda doğru materyal ve tekniğine
uygun olarak gübreleme yapılması gerekmektedir. Bakanlığımıza
bağlı birimler, isteyen üreticilerin toprak tahlillerini yaparak
gerekli gübre tavsiyelerini yapmaktadır. Hükûmetimiz, toprağını
tahlil ettirerek üretim yapan üreticiler için dekar başına 1 YTL
ilave doğrudan gelir desteği vermektedir. Ayrıca, dekar başına
1,8 YTL mazot ve 1,43 YTL de gübre desteği vermektedir.
Diğer bir problem, beşinci
bir problem, sulamada az su ile daha çok alan sulamak gerekmektedir.
Enerji ve işçi giderlerini asgariye indirerek üretim maliyetini
düşürmek için basınçlı sulama sistemlerinin yaygınlaştırılması
zorunludur. Özellikle de damlama ve yağmurlama sulama sistemlerinin
yaygınlaştırılması amacıyla Bakanlığımızca, Köy Bazlı Katılımcı
Yatırım Projesi kapsamında yapılacak yatırımlara yüzde 50 destek
verilmektedir. Yeni bir projede, Hükûmetimizin uygulamaya yakında
koyacağı, yine, yüzde 25'i hibe yüzde 75'i de yedi yıl geriye sıfır
faizle Ziraat Bankası tarafından verilecek devrim niteliğinde
sulama projesi yardımı yakında uygulamaya konulacaktır.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Daha primler duruyor, primler!.. Primler nerede?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Evet, bakın, bugüne kadar 1 metre, 100 metre yağmur…
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Geleceği anlatacağına, hikâye anlatacağına, primler
nerede? Primler nerede?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Bu ülkeyi çorak ettiniz, çorak!..
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Primler nerede? Primler nerede?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Bugüne kadar "köylüm, köylüm" deyip köylünün üzerinden siyaset
yapan…
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Hiç sıkılmıyorsunuz da…
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- …evet, köylünün yolunu götürmeyen, suyunu götürmeyen…
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Söylerken sıkılmıyorsun, yazık yazık!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- …bu ülkenin topraklarını çoraklaştıran siyasetçilere gıkınız
çıkmıyor.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Köylü de öyle diyor zaten!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Evet, bu, önemli bir, devrim niteliğinde bir proje.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Primler nerede kardeşim, 2006 primleri nerede?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Beyler, evet, kıskanmayın, alkışlayın.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Utanmıyorsunuz da! Nerede 2006 primleri?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Bakın, düzgün konuşun!
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Primler nerede?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Bakın, düzgün konuşun!
BAŞKAN - Sayın Bayındır,
lütfen… Sayın Bayındır…
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Saygılı ol, haddini bil!.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Bana bak!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Evet, haddini bil!
BAŞKAN - Sayın Başkurt,
lütfen… Genel Kurula hitap eder misiniz Sayın Başkurt, lütfen…
Sayın Bayındır…
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sen primleri ödeyeceksin… Kendi kendine hikâye anlatıyorsun.
BAŞKAN - Sayın Bayındır…
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Diğer bir önemli problem, kükürtleme problemi…
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Ne yapıyor elin öyle? Ne yapıyor öyle?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Evet, siz orada "utanmadan" diyorsunuz, saygılı ol!
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - İndir elini aşağıya!.. İndir elini aşağıya!..
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Edepli ol! Anladın mı!
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Köylüye karşı utanmıyorsun!
BAŞKAN - Sayın Bayındır…
Lütfen Sayın Başkurt…
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Haddini, hududunu bil, tamam mı!
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Köylü mü bıraktınız! Köylü mü bıraktınız! Doğru söylemiyorsun!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Haddini bil diyorum sana! Saygılı ol!
BAŞKAN - Lütfen Sayın
Başkurt…
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Ben, bugüne kadar bu milletin kürsüsünde şov yapmış bir insan değilim.
BAŞKAN - Sayın Başkurt…
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Beni tanıyanlar bilir. İlk defa bu milletin kürsüsünde söz aldım;
tamam mı!
BAŞKAN - Sayın Başkurt,
lütfen…
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Şov yapan adam değilim.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Senin köylüye saygın yok, kendine de saygın yok, millete
de yok. Söylediklerinin hiçbiri doğru değil.
BAŞKAN - Sayın Bayındır,
lütfen…
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Şovmenlik yapmayın!
Evet, diğer önemli bir
problem, eğer müsaade ederseniz Sayın Başkanım…
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul)
- Sayın Başkan, böyle saldırmak var mı? Orada kürsü var canım.
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Evet, milletin kürsüsünde gelip konuşursunuz.
BAŞKAN - Sayın Başkurt,
lütfen Genel Kurula hitap edin.
TUNCAY ERCENK (
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Kükürtleme…
Buradaki en önemli nokta, kuru kayısı üretiminde
uygun kükürt alanlarının elde edilebilmesi için üreticilerimizin
yetkililerin uyarılarına özen göstermeleri gerekmektedir.
Önceki hükûmetler döneminde kayısının kükürt oranlarında
yapılan düzenlemeler, yurt içi ve yurt dışı kayısı satışında sorun
çıkarmaktadır. Kükürt oranlarına ilişkin standartlarda
biraz esneklik gösterilmesi ve zamana yayılması gerekmektedir.
İhracatımızın yüzde 50'sini yaptığımız Avrupa Birliği
ülkeleri, kükürt oranı yüksek ürünleri maalesef tercih etmemektedir.
Kayısının kurutulma aşamasında doğal yollar tercih
edilmelidir. Kimyasal işleme maruz kalmamış
ürünler günümüzde tüketiciye daha cazip gelmektedir.
Diğer bir sorun,
depolama.
Üretimin yapıldığı sahalarda ürün depolaması için
gerekli tarımsal yapıların sayısı ve kapasiteleri artırılmalıdır.
Köy Bazlı Kalkınma Yatırımlarını Destekleme Projesi çerçevesinde
soğuk hava deposu projeleri yatırımları yüzde 50 prim desteğiyle
desteklenmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; pazarlamayla ilgili sorunları ise altı ana başlık
çerçevesinde toplamak mümkündür. Birincisi, kuru kayısı fiyatlarında
belli bir istikrarın olmaması. Özellikle kayısı alımı ve ihracatı
yapan özel sektör temsilcilerinin ve Kayısıbirlik'in, üreticileri
mağdur etmeyecek şekilde fiyat politikaları geliştirmesi gerekmektedir.
Üretici Birlikleri Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden bu yana yirmi
üç adet meyve üreticileri birliği ile bir adet kayısı üreticileri birliği
kurulmuştur.
Demin de… Tekrar ortalığı
germek için söylemiyorum, bizim Hükûmetimiz, bundan önceki hükûmetlerin
yaptığı gibi, bu Hükûmetimiz, üç yıl önce Kayısıbirlik'e tam 5,750
trilyon para çıkarmıştır.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Bir daha söyle bakalım!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Evet, 5,750 milyar…
ATİLA EMEK (Antalya)
- Malatyalılar dinliyor…
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Trilyon…
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Bir daha söyle, anlayamadım!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- 5 trilyon 750 milyar para destek sağlamıştır, ancak, bundan önceki
yöneticilerde olduğu gibi, maalesef, bunu etkili, bunu verimli
kullanamamışlar ve bu paralar, maalesef, şu anda kasalarında bulunmamaktadır.
Bunu, bütün Malatyalı halkımıza, bütün üreticilerimize, Genel
Kurulumuza…
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta)
- Buraya bakma, oraya bak!
MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep)
- Buraya bakmadan konuş!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Niye, size baksam ne olur? Size bakamayacak yani yüreğim mi yok?
ATİLA EMEK (Antalya)
- Yaa, yapma hoca yaa!
MUSTAFA YILMAZ (
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…
MUSTAFA YILMAZ (
TUNCAY ERCENK (
MUSTAFA YILMAZ (
BAŞKAN - Sayın Başkurt… Sayın Başkurt…
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Sizi seviyorum
da onun için size bakıyorum, ne oluyor yani? (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Başkurt…
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sağ ol, biz
de seni seviyoruz!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Evet, değerli
milletvekilim, beni ilk defa bu kürsüde görüyorsunuz.
TUNCAY ERCENK (
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla) - Lütfen, öyle,
şovmenlikle, bilmem neylikle…
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Devam et, devam!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Ben, bu milletin zamanını şov yaparak buralarda geçirmedim. Lütfen,
saygılı olun.
BAŞKAN - Sayın Başkurt,
lütfen, konuyla ilgili, Genel Kurula hitap eder misiniz.
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Yaş kayısının pazarlanmasında soğuk zincirin oluşmaması…
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Ya, niye çıkarmadınız şimdiye kadar adamı kürsüye?
BAŞKAN - Sayın Ercenk…
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
- Ne oldu ya? Ne var yani, ne var, çıkmadıysa? Ne var, bir şey mi var?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Projesi çerçevesinde,
2007 yılında başlayan uygulamayla, soğuk zinciri sağlayacak nakil
vasıtalarının da yüzde 50 prim ile desteklenmesine başlanılmıştır.
Üç: Mevcut pazarlarımıza
ilave olarak yeni oluşan ve gelecekte oluşması planlanan yeni pazarlara
ulaşmada karşılaşılan güçlükler.
Bu pazarların oluşturulması
için yeni ürün tanıtımına gerekli önemin verilmesi gerekmektedir.
Kayısının tanıtımı, ülke genelinde, maalesef, yeterince yapılamamıştır.
Oysaki, demin de milletvekillerimizin vurguladığı gibi, kayısının,
zihni geliştirme ve beyne pratik kazandırma gibi birçok faydası
vardır.
Değerli milletvekilleri,
merhum Sayın Cumhurbaşkanımız ve hemşehrim Sayın Turgut Özal'ın da
söylediği gibi, bir espriyle "her gün bir kayısı yiyen -değerli
milletvekillerim- milletvekili olur, üç kayısı yiyen bakan, beş kayısı
yiyen başbakan, on kayısı yiyen cumhurbaşkanı olur" diye, geçmişte
rahmetli Özal bu espriyi yapmıştır. Evet, evet…
ATİLA EMEK (Antalya)
- Tayyip Bey'e on tane götür!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Hepinizi kayısı yemeye davet ediyorum.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Kayısı mı bıraktınız! Kayısı üreticisi mi bıraktınız!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Kuru kayısı, mineral ve vitamin olarak baldan daha verimlidir,
daha besleyicidir.
Kayısının sodyumca
fakir, potasyumca zengin olması nedeniyle, kalp yetmezliği, böbrek
rahatsızlıkları, hepatit, siroz tedavilerinde olumlu sonuçlar
verdiği bilinmektedir.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- Haydi canım! Haydi canım!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Kayısı ayrıca kansere karşı da kalkan görevi görmektedir. Bu faydaları
halkımıza etkili şekilde anlatılırsa, kayısının tüketiminin
artacağını düşünüyorum. Bu nedenle, kuru kayısıyla ilgili tüm
kuruluşların, özel sektörün konuyla ilgili olarak ortak çalışmalar
yapmaları ve daha iyi tanıtım için gerekli plan ve programları uygulamaya
koymaları gerekmektedir.
Diğer bir önemli, dördüncü
problem: Paketleme ve ambalaj sorunu, kayısının ambalajlanması…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- …değişik gramajlarda paketleme yapılması konusu da önem arz etmektedir.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- O kadar kayısı yemişsin ki, kürsüye ancak ilk defa çıkıyorsun!
BAŞKAN - Sayın Başkurt,
lütfen, toparlayınız.
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Bu sayede, kayısıya marketlerde daha sağlıklı koşullarda ulaşılabilecektir.
Diğer bir önemli, beşinci
problem: Sektör açısından yetişmiş uzman eleman yetersizliği.
Kamu ile özel sektörün
bu konuda iş birliği yapmaları bu soruna önemli ölçüde çözüm olacaktır.
Malatya'ya bir ziraat fakültesinin ya da meyvecilik yüksekokulunun
kurulması gerekmektedir. Bu sayede, piyasaya yetişmiş ve konusuna
hâkim, nitelikli eleman, uzmanlar kazandırılmış olacaktır. Üniversite
ve çiftçi işbirliğiyle, doğal ortamlarda yetiştirilen ve satışa
hazır hâle getirilen kayısının pazarda daha fazla yer bulacağını
düşünmekteyim.
Değerli milletvekilleri,
diğer bir problem de kayısıda ürün çeşitlenmesine gidilememesi.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Kayısıyı ekşittiniz, ekşittiniz!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Kuru kayısının ham madde şeklinde satılması yerine, ürün çeşitlendirilmesine
gidilmelidir.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Tatlı kayısı ekşi oldu sayenizde.
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Yeni ihraç ürünlerinin geliştirilmesi, kayısının ülke ekonomisine
daha fazla girdi kazandırmasına neden olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kayısının ülke ekonomisi için ne kadar önemli olduğunu,
bu alanda yaşanan sıkıntıları anlatmaya çalıştım. Kayısı gibi değerli
bir üründen daha fazla ekonomik girdi sağlamak için Malatya'da bazı
girişimlerde bulunulmaktadır. Bu girişimlerden birisi de -önemli
bir girişim- ürün ihtisas ve vadeli işlem borsacılığıdır. Dünya kayısı
üretiminin yüzde 80'ine sahip olan Malatya'mızın bu ürününün daha rahat
ve iyi fiyatlara satılabilmesi için, bu borsanın, behemehâl, Malatya'da
bir an evvel kurulması şarttır. Kayısının ekonomik değerinin artırılması
için, Malatya'da kuru meyve mamulleri ihracatçılar birliği kurulması
yönünde, başta Malatya Sayın Valiliği olmak üzere, Tarım İl Müdürümüz
ve Malatya İhracatçılar Derneği Başkanı tarafından çalışmalar
bulunmaktadır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Bu birliğin kurulması için…
BAŞKAN - Sayın Başkurt,
teşekkür için buyurun.
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Sayın Başkanım, evet, toparlıyorum.
Bu birliğin kurulması
yönünde, önümüzdeki günlerde Dış Ticaret Müsteşarlığına başvuruda
bulunulacaktır. Böyle bir birliğin kurulması için bir ilde en az 50
firmanın bulunması gerekmektedir, Malatya'da 70 firma bu ihracat
rakamına ulaşmıştır. Bu birliğin kurulmasıyla, kayısının ülke ve
dünya çapında tanıtımı etkin şekilde yapılmış olacak ve üreticiye
önemli desteklerde bulunacaktır.
Değerli Başkan, kayısı
için borsanın ve ihracatçılar birliğinin kurulmasıyla birlikte,
kayısı üreticilerinin, ürünlerinde daha fazla kâr sağlamaları
sağlanmış olacaktır. Bu girişimler hayata geçtiğinde, ülke ekonomisi
de kayısıdan önemli girdiler sağlayacaktır. Kayısı, hem bölge halkına
hem ülke halkına önemli ekonomik gelirler sağlayacak, ekonomimizin
lokomotifi olabilecek çok önemli bir üründür. Ülke olarak, kayısı
gibi değerli bir ürünü topraklarımızda yetiştirdiğimiz için çok
şanslıyız. Kayısı, Malatya'da 50 bin çiftçiyi doğrudan, 250 bin kişiyi
de dolaylı olarak ilgilendirmektedir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkurt.
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Toparlıyorum.
Yaklaşık 250 milyon
dolar dış ticaret hacmi…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- Sayın Vekilim, ses gelmiyor, isterseniz…
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Tamamlasın Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Başkurt,
teşekkür ediyorum.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
- Beş yılda bir defa çıkmış…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)
- Tamamlasın Sayın Başkan, dört yılda bir çıkmış…
BAŞKAN - Lütfen sayın
milletvekilleri… Lütfen…
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Sayın Başkan teşekkür ederim. Genel Kurulumuzu saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. [AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından alkışlar(!)]
BAŞKAN - Önerge sahipleri
adına Muharrem Kılıç, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Kılıç.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu dönemde kayısıyla ilgili
dört tane araştırma önergesi verilmişti. Bir tanesini Sayın Münir
Erkal 2003 yılının birinci ayında vermişti. 2004 yılında Malatya'daki
don olayıyla ilgili ben ve Sayın Aslanoğlu…
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
- Malatya ve Iğdır'da…
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Yine, 2006 yılında, 2004 ve 2006 don felaketi nedeniyle, yine Sayın
Aslanoğlu ve ben beraberce olmak üzere toplam dört tane araştırma
önergesi verildi.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
- Sayın Muharrem Bey, 2004'te Iğdır'da da vardı.
BAŞKAN - Sayın Akdemir,
lütfen…
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- İlk önergenin iktidar kanadından verilmiş olması bir anlamda bizi
sevindirmişti; hem de seçimden hemen sonra, 2003 yılının başında
bir araştırma önergesi verilerek kayısının sorunları saptanacak
ve Malatya kayısısının sorunlarına çözüm üretilecek ümidi içine
girmiştik. Ancak, ne yazık ki, 2003 yılında verilen araştırma önergesi…
Artık dört yıllık süre doldu, beşinci yıla giriyoruz, dört tane önerge
birleştirilerek şu anda bu önergeler ele alındı ve görüşülüyor. Ele
alınması da yine iktidarın çabasıyla değil. Ana muhalefet partisinin
geçen hafta Danışma Kurulunda kayısıyı buraya getireceğimiz konusunda
karar alması üzerine, iktidar kanadı da buna "Biz de önergemizi
getirmek istiyoruz, haftaya bunu beraber görüşelim." deyince,
bizim grup başkan vekillerimiz de bu öneriyi kabul ettiler.
Değerli arkadaşlar,
AKP İktidarı döneminde, Malatya'daki kayısı üreticileri, şu anda
bitme noktasına geldi. Kayısı, Malatya'nın en önemli gelir kaynağıdır.
50 bin aile, yaklaşık 250 bin nüfus, Malatya'da kayısıyla geçimini
sağlamaktadır. Ancak, özellikle bu dönemde kayısı üreticilerinin
hiçbir sorununa çözüm üretilemedi. Kayısıbirlik bitirildi. Kayısıbirlik,
1992 yılında SHP zamanında kurulmuştu ve o dönem Kayısıbirlik kurulduğunda
Malatya'daki kayısı fiyatları bir anda 2 katına fırlamıştı. Ancak,
özellikle bu iktidar döneminde, Kayısıbirlik'e destek verilmeyince,
Kayısıbirlik kendi hâline, kendi kaderine terk edilince destekleme
alımları da, maalesef ortadan kalkınca, şu anda Malatya'daki üretici
sadece bir avuç tüccarın eline terk edilmiş oldu.
Verdiğimiz önergelerde
don olayından bahsetmiştik. 2004 yılında Malatya'da büyük ölçüde
bir don yaşanmıştı. Don olayı nedeniyle Malatya'da 2004 yılı zararı
301 trilyon lira idi. Bunu Tarım Bakanının açıklamalarında da gördük.
Ancak, 2004 yılındaki don olayı nedeniyle Malatya'daki çiftçilere
bir tek kuruş bile ödeme yapılmadı. Bu nedenle, 2004 yılında çiftçi
büyük bir perişanlık yaşadı.
2005 yılında bu kez de
üretim bolluğu yaşandı, ancak destekleme olmayınca 2005 yılında
da Malatyalı çiftçi kayısının kilosunu 1 liraya bile satamadı,
yine perişan oldu. 2006 yılına geldiğimizde Malatya'nın bir kısım
ilçelerinde don olayını yine Malatyalı çiftçiler yaşadı ve bundan
büyük mağduriyet doğdu.
Sayın Başbakan, 2006
yılının Temmuz ayında Malatya'ya geldiğinde yeterli ilgiyi görmeyince,
Malatyalının gönlünü kazanmak için, kendisine verilen bilgiler
doğrultusunda, 50 trilyon lira bir zararın doğduğunu Sayın Başbakana
ilettiler, Sayın Başbakan da, bunun dörtte 3'ünü, yani 35 trilyon lira
olan Malatya çiftçisinin zararını karşılayacağı noktasında söz
verdi ve bu açıklamayı yaparken, Sayın Başbakan, 2090 sayılı Afet Kanunu'ndan
bahsetmedi. Ancak, Sayın Başbakan, döndükten sonra, bu don zararının
2090 sayılı Afet Yasası'na göre ödeneceğini belirtti. Ona göre incelemeler
yapıldı. Biraz da esnek yapıldı bu incelemeler ki, esnek yapılmasaydı,
öyle sanıyorum ki, hiç ödeme yapılmazdı. Buna rağmen, Malatya'daki çiftçilerin çok önemli
kısmı, 26 bin çiftçiden, yani kayısısı zarar gören 26 bin çiftçiden,
sanırım, 6 bin kadar çiftçi ailesine dondan dolayı bir yardım yapılmış
oldu. Başbakan 35 trilyon lira bir para vereceğini söylemişti, ödenen
para 14 triyon lira. Yani, Başbakanın verdiği sözden 21 trilyon lira
ödenmemiş oldu.
Biz dedik ki: "Sayın
Başbakan, sadece AKP'nin Başbakanı değil, bizim de Başbakanımız. Biz
Başbakanımızın verdiği sözlerin mutlaka yerine getirilmesini
bekliyoruz." Bunu hâlâ da bekliyoruz. Demin değerli arkadaşım
Ali Osman Başkurt burada konuşmasını yaparken beni Pötürge'den bir
muhtar aradı (Vahap Özer), Hekimhan'dan da Zeynel Abidin Ünver diye
bir çiftçi aradı. Dedi ki: "Sayın Vekilim, biz hâlâ paramızı alamadık."
Çünkü, bu 2090 sayılı Yasa'ya göre yapılan desteklerde, köyde komşular
birbirine düşman oldu. Çünkü, iki kardeş, yan yana tarlası var, bir
tanesine 2090 sayılı Yasa gereğince ödeme yapıldı -onun ekonomik
durumları, koşulları belki biraz daha uygundu Yasa'ya- diğerlerine
yapılmadı. Oysa, köyün tamamının kayısısı don nedeniyle zarar
görmüştü. Yani, don felaketi yaşanınca tarlanın bir tanesindeki
ürünler zarar görüp diğeri görmüyor değil, tümüyle zarar görüyor. Ancak,
2090 sayılı Yasa gereğince, tüm mal varlığının yüzde 40'ı zarar görmüş
olacağı için, diğer çiftçilerimize ödeme yapılmadı; aynı şekilde
Doğanşehir'de, Hekimhan'da, Kuluncak'ta, Darende'de pek çok çiftçimiz
bu nedenle herhangi bir destek alamadı.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - O paralara gemi aldılar, gemi!
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, AKP, iktidara gelirken çiftçiye destek vereceğini
söylüyordu, ucuz mazot sağlayacağını söylüyordu, kotaları kaldıracağını
söylüyordu, yine, sulama projelerini gerçekleştireceğini söylüyordu
ve bunu Parti Programı'nda da açıklamıştı; ancak, iktidara geldikten
sonra ne yazık ki bu program da unutuldu, çiftçi de unutuldu.
Malatyalının ana gelir
kaynağı kayısıdır. Her ne kadar şu anda alternatif ürünlere yönelinmiş
olsa da, alternatif ürünler kayısının hiçbir şekilde yerini dolduramaz.
AKP İktidarı, ne yazık ki Malatyalıyı unutmuş gözüküyor, oysa, Malatyalı
bu iktidara 5 tane milletvekili vermişti. Türkiye genelinde belki
en büyük oy oranını Malatya'dan almışlardı, ancak, Malatya'yı bu iktidar
unutmuş gözüküyor.
Kayısı bitti, kayısıya
destek yok. Kayısıbirlik şu anda kapandı, Sümerbank kapatıldı, arsası
satıldı. Tekel fabrikası… 1.100 tane işçi çalışıyordu AKP iktidara
geldiğinde, ama, şu anda Malatya'daki sigara fabrikası kapalı, çalışmıyor.
Kayısıcılığı geliştireceğiz diyorsunuz, kayısıcılığın altyapısını
hazırlayan, Malatya'da pek çok ürün çeşidini geliştiren Meyvecilik
Araştırma Enstitüsünü kapatmaya çalışıyorsunuz! Oraya ne yapacaklarmış?
Oraya park yapılacakmış, yüzme havuzu yapılacakmış.
Değerli arkadaşlarım,
Malatyalının karnı aç, Malatyalı perişan, Malatyalı mağdur. Mağdur
insanın, perişan insanın, aç insanın gidip parkta oturması veya
orada havuza girmesi onun karnını doyurur mu? Onun çocuklarının geçimini
sağlar mı? Onun çocuklarının okul ihtiyaçlarını karşılar mı? Kızının
çeyizini, oğlunun masrafını karşılar mı? Karşılamaz. Öyleyse,
AKP İktidarı Malatya'yı nasıl ki unutmuşsa, Malatyalılar da akıllı
insanlardır; çünkü, kayısı her alanda olduğu gibi, beyin hücrelerini
de geliştirir…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
lütfen toparlayınız.
Buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Malatyalılar iyiliği de unutmazlar, kötülüğü de. Ancak, samimiyetle
söylüyorum, Malatya, belki, tarım alanında, Türkiye'nin büyük kısmından
çok daha iyi durumdaydı. Malatya'daki bir çiftçinin, eğer, 5 dönüm,
10 dönüm kayısı bahçesi var ise, kimseye muhtaç olmadan çok rahatlıkla
geçimini sağlayabiliyordu. Ama, şu anda, tarım girdileri kayısı
fiyatını karşılamıyor. Gerçi, hiçbir tarım girdisi, hiçbir üründe
karşılamıyor. Bu nedenle, bu perişanlığa, mutlaka çözüm üretilmesi
gerekiyor.
Malatyalının kayısının
dışında tütün üretimi vardı, tütün bitti; pancar vardı, pancar kotaya
bağlandı. Bu nedenle, Malatyalı perişan. Malatya'nın bu sorununa
mutlaka el atılması gerekiyor. Malatya'nın özellikle kayısı sorununun
mutlaka çözülmesi gerekiyor. Kayısıbirlik'in desteklenmesi gerekiyor.
Kayısıbirlik'in destekleme alımlarını yapması gerekiyor ve devletin,
özellikle kayısının pazarlanması noktasında -kayısının daha iyi
bir şekilde; çünkü, kayısı, büyük ölçüde dökme şeklinde ihraç ediliyor-
kayısının iyi ambalajlarla satılması noktasında araştırma-geliştirme
faaliyetlerini desteklemesi gerekiyor. Üreticilerin, yine,
ürünlerini kaliteli bir şekilde üretmeleri noktasında desteklenmesi
gerekiyor. Bununla ilgili, yüce Mecliste bir araştırma komisyonu
kurulursa, bu araştırma komisyonu, bunlarla ilgili gerekli araştırmaları
yapacaktır. Gerçi, geç kalınmıştır; şu anda Parlamentonun son dönemidir.
Artık, bu aşamadan sonra kurulacak bir araştırma komisyonunun belki
bu dönem için bir faydası olmayabilir. Ancak, yapılan araştırmalar
bir sonraki dönem için bir hazırlık olmuş olur. Bu nedenle, yüce Meclisin
bu araştırma önergelerimize destek vereceğini…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET ERSİN (İzmir) -
Destek verelim de, kayısının faydalarını anlatmadın ya.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kılıç.
MUHARREM KILIÇ (Devamla)
- Yüce Meclisin bu araştırma önergemize destek vereceğini umuyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kılıç.
Önerge sahibi olarak
Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
samimi olmak lazım, samimi olmayan bir işi de konuşmamak lazım. Günlerce,
aylarca yalvardık âdeta burada, bu Meclisin duvarları kayısı koktu,
bu önergeleri eğer… Meclisin tatil olmasına zaten şurada üç ay var.
Samimi olmak lazım, bir araştırma grubunun, komisyonunun kurulması
ve bunun çalışmasını bitirmesi üç ay, minimum. Peki, dört buçuk yıldır
neredeydiniz? Her gün size yalvardık burada, Malatya halkı adına
yalvardık, çiftçi adına yalvardık. Sayın Kılıç'la beraber burada
günlerce mücadele ettik, etmeyin tutmayın, gelin, şu konuyu getirin
dedik. Peki, herhâlde gökten bir şey düştü, hidayete geldiniz, Meclisin
kapanmasına üç ay kala bir araştırma komisyonu kuruyorsunuz.
Değerli milletvekilleri,
bir komisyon çalışıp, çalıştıktan sonra da Malatya çiftçisine… Bu
Meclis seçime gidiyor, seçimden sonra, genelde bir Meclisin yaptığı
araştırma önergeleri öyle kalır, hiçbir yararı olmaz. Bu araştırma
önergelerini sadece yasak savmak amacıyla buraya getiriyorsunuz.
Yasak savıyorsunuz. Malatya çiftçisine hiçbir faydası olmayacak
bunun. Dört buçuk yıldır, Malatya çiftçisine, sadece Malatya'ya gidip
kayısı yemekten başka ne yaptınız?
Değerli milletvekilleri,
ülkenin belli ürünleri var ki, bunlar, bizim ulusal ürünlerimiz, yani,
yüzde 100 Türk malı. Yani, her ihraç edilen, her gelen dövizin… Çil çil
döviz, bir kuruş ithal girdisi olmayan, bu ülkenin insanına doğrudan
giden bir döviz, kayısıdan gelen döviz, fındık gibi.
Şimdi, yüzde 85'i yabancı
mal -ithal edilen- ihracatlara da aynı primi veriyorsun; ama, sen,
halkının yüzde 100 Türk malına -yüzde 100'ü, her kuruşu halka dağıtılan-
ihracat bedeli neyse, hiçbir ödeme vermiyorsun! Bir kere, bu sistem
yanlış.
Değerli milletvekilleri,
kayısı ihracatının tonu 3 bin dolardan 1.611 dolara geldi. Bu ne demektir
biliyorsunuz? Bu ülkede 150 milyon doların yabancı alıcıların cebine
gitmesi demektir. Yani,
bunun başka bir anlamı yok.
150 milyon dolar her yıl… Çünkü, dört tane alıcı var, 6
dolara satıyor arkadaşlar. Bu dört tane alıcı, alıyor Türkiye'den,
6 dolara satıyorlar ve yaklaşık… Onlar bekliyorlar.
Bunların sahibi yok diyor çünkü. Yani, Malatya'daki kayısı üreticisinin sahibi yok diyor.
Adamlar… Çiftçi satmak zorunda. İnsanlar, un alacak, çocuğuna okul elbisesi alacak, ilaç parası
ödeyecek, bakkalından ekmek alacak arkadaşlar. Siz,
bu insanın neler çektiğini biliyor musunuz? Ama,
dört tane alıcı bekliyor, köylü götürüp satıyor. Hatta, o 1.611 dolarlık fiyat, ihracat fiyatı. Köylünün eline geçen kaç lira biliyor musunuz? En
iyi kayısı da 1,5 milyon.
Değerli arkadaşlar,
Değerli arkadaşlar,
şimdi, ben olayın sonuç bölümüne bakıyorum. Şimdi, 2004 yılında bir don olayı oldu
yine Malatya'da -âdeta, günlerce burada isyan ettik- yaklaşık 26
bin çiftçi zarar gördü. 2090 sayılı bir Yasa var. Bu Yasa,
herhâlde, hiçbir şey, çiftçiye bir şey ödememek üzere çıkarılmış bir
yasa.
Değerli milletvekilleri, o gün, bir
ürünün yüzde 50'si gidecek, ama, o ürünün fiyatı 3 bin dolardan -2003
fiyatına bakın, 3 bin dolar arkadaşlar- bir ürünün yüzde 50'si yanacak,
yarısı yok olacak, ama, fiyat 2 bin dolar düşecek! Dünyanın
hiçbir yerinde böyle bir mantık yok arkadaşlar. Tamamen, sahibimiz
olmadığı için; tamamen, çiftçi kendi kaderine terk edildiği için;
tamamen, çiftçinin, çok zor koşullarda, parasız pulsuz, yetiştirdiğini
götürüp satmak zorunda kaldığını bildikleri için arkadaşlar… Tüm mesele bu arkadaşlar.
Kayısıbirlik, birlikler… Arkadaş, sizin
göreviniz… Sizin göreviniz… Kayısıbirlik, eğer,
iyi yönetilmiyorsa, hükûmetsiniz, yönetmek zorundasınız, çiftçinin
hakkını korumak zorundasınız. (CHP sıralarından alkışlar)
Sen, okulları kapatıyorsun, "Vallahi, Kayısıbirlik iyi yönetilmiyor…"
Arkadaş, kim iyi yönetmiyorsa cezasını verirsin.
Ve eğer, kayısı mevsiminin açılışında
bir şekilde -Ziraat
Bankasının görevi tarımı finanse etmektir- siz 30 trilyon -biz iane
istemiyoruz- bir finansman desteğini yapın bakalım, kayısı fiyatları
4 bin dolar oluyor mu olmuyor mu ton başı? Hiçbir şeyi yapmayacaksın,
kaderine terk edeceksin, yüzüne bakmayacaksın, çiftçi gidip perişan
olacak, sabahın 7'sinde, 5'inde gelecek Şıra Pazarı'nda insanlar,
"aman benim kayısımı al da, bir dilim ekmek alayım" diyecekler;
ondan sonra, gelip burada, biz, kayısı konuşacağız dört buçuk yıl
sonra! Haksızlık bu arkadaşlar, yapmayın bunu.
Ve zavallı insanlar, tarım kredi kooperatifine
yirmi sene önce kefil olmuşlar -aynen söylüyorum gene- bilmiyor insanlar
borcunu ödeyip ödemediğini kefil olduğu insanların ve gidiyorsun
yakasından yapışıyorsun "gel" yirmi sene sonra "borcunu
öde" diyorsun. 10 bin lira olmuş 3 milyar lira arkadaşlar! Sen yirmi
sene aramamışsın, yirmi sene sormamışsın; yirmi sene, borcun var,
kefaletin var demeyeceksin, yirmi sene sonra gidip diyeceksin ki,
"gel buraya 10 liraya kefil olmuştun, ver bakayım bana 2,5 milyar!" Bu, haksızlık arkadaş! Aynı şeyi Kırşehir'de
de yapıyorlar, aynı şeyi Malatya'da da yapıyorlar, her yerde yapıyorlar
arkadaşlar…
AHMET ERSİN (İzmir) - İzmir'de de yapıyorlar,
İzmir'de de!..
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, "tütün ekimi serbest"
diyorsunuz. Arkadaşlar, niye birbirimizi kandırıyoruz?.. Peki, Tekel, Malatya'daki tüm tütün alım merkezlerini
kapatırsa… Tütünü kim alıyor arkadaşlar? Tütün alım merkezini kapatırsa, köylü bu tütünü kime satacak?
Çok şükür, Malatya'da tütün ekimini yasakladınız, yani, kaldırdınız;
ama, o zavallı, 250 kilo tütün üretip Tekel'e zamanında teslim edenler,
üç yıl önce, aldıkları zaman, şu anda her biri Bağ-Kur'a 25'er milyar
borçlu arkadaşlar. Zorunlu Bağ-Kur'lu yaptılar.
Tabii, ta muhtarlar gibi… Aynen muhtarlar da… Muhtarlar gibi… Muhtarlar…
Muhtarlar… Muhtar… 200 bin lira muhtar maaşı var diye, insana don parası
ödemediler. "Sen maaşlısın, ödeyemeyiz
kardeşim" dediler. Ya, kardeşim bu 2090 sayılı Kanun diyor ki,
"mal varlığı…" "Mal varlığı" ne demek biliyor musun? Bir insanın gübre
borcu var, mazot borcu var, traktör borcu var, bunları mal varlığı olarak
alıyor, "senin gübren var" diyor, "senin mazotun
var" diyor, "senin traktörün var" diyor, "bir de ahırın
var" diyor, "bir de ineğin var" diyor, tavukları da sayıyor,
ondan sonra şeye gelince "senin yüzde 40 zararın yok" diyor.
Ya kardeşim, benim borcum yok mu, benim gübreciye borcum
yok mu? Mal varlığı budur.
Bu Kanun eğer değişmezse
bu ülkede arkadaşlar tüm çiftçiler büyük zarar görür. Bu Kanun'un "mal varlığı"
tabirini "borcun düşer, alacağın düşer, kalan, mal varlığındır"
şekilde değiştirmezsek, bugün Malatya'ya yarın başka yere, bu çiftçiyi
her zaman mağdur ederiz, mağdur ederiz, mağdur ederiz.
Değerli milletvekilleri,
tabii, kayısı bir dünya markası.
Sayın Gürol Ergin Hocama çok teşekkür ediyorum, bilimsel manada,
ne işlere, kayısının, kendisi bir profesör olduğu için, hakikaten
bizim millî ürünümüz, hepimizin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bu ülkeye yılda 200 milyon dolar döviz girdisi yapıyor.
Bu ülkeye, eğer, 4 bin dolar olduğu zaman yapacağı katkı daha başka.
Hepimizin ekmeği, Türkiye'nin ekmeği, Malatya'nın ekmeği, köylünün
ekmeği. Ama, sahip çıkmadığın zaman, buraya geliyoruz. Onun için,
bizler, ben şahsen vicdanen, dört yıldır, sayın arkadaşım Kılıç'la beraber,
Malatya çiftçisinin her türlü sorununu dile getirdiğime, önce yüce
Allah'a karşı sonra vicdanıma karşı kendim inanıyorum. Ama, yine diyorum
arkadaşlar, her ne hikmetse, dört buçuk yıl sonra, bakalım bunun altından
ne çıkacak; şimdi, bekliyorum. Keşke Malatya çiftçisine, benim köylüme
bir şey; ama, acaba altında bir, ne var onu da merak ediyorum. Kayısı
yandığı zaman yalvardım yakardım Sayın Bakanıma "Doğrudan gelir
desteği hiç değilse, evine ekmek alacak parası yok" dedim tınmadılar.
Değerli arkadaşlarım,
bizim ekmeğimiz. Bu ekmeğe katkı verecek herkese saygı duyarız. Çiftçimize
katkı verecek herkese şükran duyarız. Ancak, samimi olmak lazım. Samimiyetle
bir işe el atmak lazım. Samimiyetlerden kuşkunuz olursa, o işten de
hayır gelmez; hayır gelmez. Ben diliyorum ki, bu komisyon, diliyorum
kurulur, ama üç ay sonra komisyon raporu raflarda çürümesin.
Hepinize saygılar
sunarım, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Sayın milletvekilleri,
birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.08
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.28
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN(Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80'inci Birleşimi'nin Dördüncü Oturumu'nu
açıyorum.
Kayısı üreticilerinin
sorunlarına ilişkin Meclis araştırması önergelerine devam edeceğiz.
Hükûmet yerinde.
Şimdi, söz sırası,
önerge sahipleri adına Necati Uzdil, Osmaniye Milletvekili.
Buyurun Sayın Uzdil.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; öncelikle, sizleri sevgi
ve saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli arkadaşlarım,
konumuz kayısı. Herhâlde, kayısıdan da bir hayli bıktık.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Kayısından bıkılmaz Necati Ağabey.
NECATİ UZDİL (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, evet, dışarıda on tane kayısı da yedik, inşallah
hedefe de ulaşırız diyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
aslında dört tane önerge var. Bu önergelerden bir tanesi iktidar milletvekili
arkadaşımız tarafından verilmiş ve 2003 yılında verilmiş. O nedenle,
burada bu işi politik bir tartışma hâlinden çıkarıp sorunlara bakmak
lazım diye düşünüyorum ve tahmin ederim, iktidar milletvekili arkadaşım
da, en son konuşmacı olarak, bizlere de güzel haberler verir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
amaç üzüm yemek. Sorun var, kayısıda sorun var. Değerli arkadaşlarım,
kayısıda var da elmada yok mu, fındıkta yok mu, üzümde yok mu, narenciyede
yok mu? Demek ki, bu, bir kayısı sorunu, gündemi değil; Türkiye'deki
çiftçilerin, tarımın gündeme getirilmesiyle ilgili bir konu diye
düşünüyorum, çünkü sorunlar aşağı yukarı aynı değerli arkadaşlarım.
Öncelikle, kırsal
alanda örgütlülük önemli. Dikkatinizi çekiyorum, Kayısıbirlik
yok olmuş. Kayısıbirlik 1992 yılında kurulmuş, ancak -konuşmacı arkadaşlarım
bir nebze bahsettiler- değerli arkadaşlarım, şu anda Kayısıbirlik
kapalı; 2004 yılından bu yana alım yapamamış, altı aydır çalışanının
ücretini ödeyememiş. Bakanımız da çıktı söyledi, diğer arkadaşlarımız
da çıktı söyledi; sorunlardan bir tanesi depo, tesis ve işletme. Peki,
ne oldu Kayısıbirlik'in tesislerine, deposuna? Prim veriyoruz tesisler
yapılsın, depo yapılsın diye, yüzde 50'sini devletten veriyoruz. Değerli milletvekili
arkadaşlarım, peki, Kayısıbirlik'in depoları ne oldu, tesisleri
ne oldu? Ben size söyleyeyim -ben Osmaniye Milletvekiliyim, 2 defa
Malatya'ya gittim araştırma komisyonlarıyla beraber- Kayısıbirliğin
tesisleri şu an çürümeye terk edilmiş sevgili arkadaşlarım. Evet,
şu anda, Malatya milletvekilleri, AKP'li arkadaşlarım ve Cumhuriyet
Halk Partili arkadaşlarım, bunu çok iyi biliyorlar. Tarım Bakanımız
da belki biliyor diye düşünüyorum değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım,
Malatya perişan; doğru, tütün fabrikaları yok oldu. Şu anda, Amerikan
tütünü, Virginia tütünü ve yabancı sigara ülkeyi aldı, boyladı,
gitti. Peki, bir tek Malatya'da mı tütün kotası nedeniyle sigara
fabrikaları kapandı, gülen yüzler asıldı, çiftçi perişan, memur perişan,
tarladaki üretici perişan? Bir başka yerde tütün üreticileri ne
durumda? Onlar da aynı durumda. Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımız
çıktı -ben, buradaki yazdıklarıma değil de Tarım Bakanımdan aldığım
notlara göre konuşmaya çalışıyorum- dedi ki: "Türkiye'de iklimimiz,
polikültür tarımımız var."
Her şeyi, Malatya'da,
kayısıya bağladınız. Değerli arkadaşlarım, tütünü yok ettiniz,
şeker pancarını yok ettiniz, hatta hatta 1937 yılında kurulmuş olan
Araştırma Enstitüsünü bile, şu anda, yok etmek üzeresiniz değerli
arkadaşlarım. Peki, bunun sonunda ne olacak? Ne olacak, Araştırma
Enstitüsünü park yapacaklarmış! Değerli arkadaşlarım, Meyvecilik
Araştırma Enstitüsünün kendisi park zaten; Belediyemiz hiç zahmet
etmesin eğer, gerçekten, niyeti park yapmaksa. Hiç olmazsa, Enstitü,
kendi sahasını park olarak hazırlamış, üstelik de bakımını üstlenmiş
durumda, ama, niyetiniz sizin, orayı da imara açmak, binalar yapmaksa,
ona da şu anda bir şey demeyeceğim, çünkü, biz, bu Hükûmette çok gördük
böyle şeyleri, tarım arazilerine hiç değer vermediler, ama, çıktılar
"Devrimler yaptık." dediler.
Değerli arkadaşlarım,
devrimlerinden bir tanesi -hemen söyleyelim, arkadaşlar da burada
bahsettiler- Üretici Birlikleri Yasası çıkardık ya -hani bir devrim
yapmıştık bir zamanlar- 23 tane meyveyle ilgili üretici birliği kurulmuş
Malatya'da, 1 tane de kayısıyla ilgili üretici birliği kurulmuş. Değerli
arkadaşlarım, hâlihazırda çalışan, Türkiye'de birikimi olan, sen,
Kayısıbirlik'i kapat, üstelik de bilinçli şekilde kapat; tut,
"ticaret yapamaz" diye madde koyduğumuz Üretici Birlikleri
Yasası'yla kurulan birliklerden medet um... Ne yapacak orada kurulan
meyvecilikle ilgili üretici birliği değerli arkadaşlarım? Madde
var Üretici Birliği Yasası'nda... Eğer, Tarım Bakanım gerçekten bir
iş yapmak istiyorsa, lütfen, en kısa zamanda, Üretici Birlikleri
Yasası'ndaki "ticaret yapamaz" kısmını, maddesini kaldırsınlar
da kurulmuş olan üretici birlikleri, hiç olmazsa ortaklarının ilaçlarını
alabilsin, hiç olmazsa ürününü buralara kadar taşıyabilsin değerli
arkadaşlarım.
Bir başka soruyu
gündeme getirmek istiyorum.
Buradan, arkadaşlarım çok güzel, övünerek konuştular, hani, Tarım
Sigortası Yasası'nı çıkardık ya... Gerçekten, Yasa'yı
çıkardık, iyi bir şey, güzel bir şey de, primini nasıl ödeyecek bu çiftçi?
Çiftçi permeperişan. Değerli arkadaşlarım,
2002'den bu yana değil, 1980'den bu yana, biz, çiftçiyi
permeperişan ettik. Sizler de AKP Hükûmeti olarak elini, kolunu, ayağını
bağlayıp "IMF'den kurtaracağız" dedik, götürdük onlara teslim ettik
değerli arkadaşlarım. Sigorta primini ödeyecek
hâli yok. Arkadaşım övünüyor; demin, buradan Malatya Milletvekili
Arkadaşım "7.700 küsur kişi sigorta yaptırdı, poliçe var."
dedi. Değerli arkadaşlarım, buradan tüm konuşmacılar
aşağı yukarı söyledi, Malatya'da kayısıcılık yapan çiftçi aile sayısı
kaç? Hatırlayın bakayım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (
NECATİ UZDİL (Devamla) - 50 bin. 50 bin
çiftçiden, 7.715 tanesi mi, 7.713 tanesi mi poliçe yaptırmış, sigorta yaptırmış. Bundan dolayı
"büyük başarı elde ettik, tüm kayısı üreticilerini bu sorununu
çözdük" diye övünebiliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, hemen, sigortayla
ilgili şunu da söylemek istiyorum: Bu, bir tek kayısının sorunu değil,
doğru. Peki, ilkbahar geç donlarından dolayı sigorta ettiriyoruz
kayısıyı, elma da öyle, bir başka ürün de öyle;
çiçekteyken don vurursa ne yapıyoruz? Ben söylüyorum, sigorta, bunu
kendine yontabilir, ama benim bir Tarım Bakanlığım var, benim çiftçilerimin
sorunlarıyla ilgilenen, onlara önderlik yapan bir Tarım Bakanlığım
var sevgili arkadaşlarım. Buna çözümü, Tarım Bakanlığının
acilen bulması gerekir. Bu da Sigorta Yasası'ndaki
eksiklerin giderilmesiyle mümkün olur diye düşünüyorum.
Sözümü şöyle bağlamak istiyorum değerli
arkadaşlarım: Hep öyle dedik, hep güzel güzel söyledik. Ne dedik? "Örgütlü
toplum" dedik, değil mi? "Katılımcı demokrasi" dedik. "Şeffaf
yönetim" dedik. Peki, kırsal alanda hangi örgütü geliştirdik sevgili arkadaşlarım?
Bir ziraat odamız var. Ziraat odasının sağını solunu kesmek için,
onu etkisiz hâle getirmek için, Tarım Bakanlığımız, var gücüyle uğraşıyor.
Niye? Onun her söylediğini kabul etmiyor diye.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzdil,
lütfen, toparlayınız.
Buyurun.
NECATİ UZDİL (Devamla)
- Toparlıyorum.
Üretici Birlikleri
Yasası çıkardılar. Yazıktır, etmeyin, dedik; böyle bir üretici birliği
yasası olmaz, dedik, dinletemedik. İşte, Üretici Birlikleri Yasası
orada.
Geçenlerde, tarım
kredi kooperatifleriyle ilgili bir yasa görüştük komisyonda. Değerli
arkadaşlarım "tarım kredi kooperatiflerinden çiftçilik belgesi
alınmaz" diye madde koydular. Ne demek? Üreticiyi, daha doğrusu
çiftçinin meslek örgütünü güçsüz bırakmanın ötesinde hiçbir şey
yok değerli arkadaşlarım.
Biz, tutuyoruz, burada
söylüyoruz, ihracatta sorun var diyoruz; değerli arkadaşlarım,
ihracatçılar birliği kuralım diyoruz. Arkadaşlar, siz, Kayısıbirlik'i
kapatırsanız, siz, kayısıda istikrarlı bir politikayı bulamazsınız.
Siz, Kayısıbirlik'i kapatırsanız, ihracatta tekel olduğumuz kayısıda
istediğimiz fiyatı bulamayız; yabancılara satarız, onlar da 4
katına satar; biz de buralarda konuşuruz.
Değerli arkadaşlarım,
şunu söylemek istiyorum: Sorun bir. Eğer, Tarım Bakanlığımız çiftçilerimizin
önderi olur, sorunlarımıza sahip çıkarsa, biz onlara teşekkür ederiz,
şükranlarımızı sunarız, ama, bu Tarım Bakanlığı, maalesef, ne çiftçilerimize
ne de Tarım Bakanlığındaki personelimize sahip çıkmakta, onların
hakkını korumakta.
O nedenle, değerli
çiftçi arkadaşlarım, güzel günler yakın. Ümit, fakirin ekmeği, ümidinizi
kaybetmeyin.
Size saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Uzdil.
Önerge sahipleri adına
söz isteyen Münir Erkal, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Erkal.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Ocak 2003 tarihinde, 31
milletvekili arkadaşımızla, kayısıyla ilgili bir önerge vermiştik.
Bu önergenin, bugün, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi platformunda
görüşülmesinden mutluluk ve bahtiyarlık duyuyorum.
Burada kayısının
faydalarını falan anlatacak değilim. Bir sürü muhalefete mensup
arkadaşlarımız konuştu, yetkililer, ilgili arkadaşlar konuştu;
tek tek not aldım bunları. Bunları dinlediğim zaman ortaya çok üzüntü
verici bir tablo çıkıyor, Türkiye'nin baş belası olan bir tablo çıkıyor.
Muhalefet yapmak adına negatif düşünceleri sürekli ortaya koymak,
ama arkası dolu olmayan düşüncelerle burada muhalefet yapmak,
gerçekten, Türkiye'nin en yüksek platformunda görev yapan üye arkadaşlara
yakışmıyor.
MEHMET IŞIK (Giresun)
- Ne oldu ki yakışmıyor?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Biraz sonra izah edeceğim müsaade ederseniz.
Şimdi, tek tek not aldım
bunları. Şimdi, Gürol Bey çıkıyor, benim 3 Ocak'ta verdiğim, 2003'teki
önerge için "Erkal'ın itirafnamesi" diyor.
Şimdi, yani, ya bu arkadaşımız
kayısı yememiş ya da sayı saymasını bilmiyor. Biz, 3 Kasım 2002'de
iktidar olduk. Ben iktidar olduktan iki ay sonra mı bu önergeyi vermişim?
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Örneği bile beceremedin.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- O zaman tecrübesizdin de vermişsin.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Yani, daha Hükûmetimiz yeni kurulduğu ve göreve başladığı zaman
bu önergeyi vermişim…
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Sahip çık!
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- …ve Hükûmetimizin yapması gerekenleri,
kayısının sorunlarını, sıkıntılarını detaylı bir rapor hâlinde
Türkiye gündemine taşımışım Malatya milletvekili olarak.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Sahip çık önergene, sahip çık!
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Bu, muhalefet milletvekilleri gibi, 2006 yılında verilen bir
önerge değil. 2004 yılında verilen bir önerge de değil; seçimden iki
ay sonra verilen bir önergedir. Lütfen, bu rakamı ortaya koyunuz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Dört buçuk yıldır neredeydin?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Şimdi, hadise böyle olurken "Erkal'ın itirafnamesi" tarzında
veya "hükûmetin zaaflarını ortaya koymak" derken, geçmişteki
statükocu zihniyetin zaaflarını ortaya koyan bir tespittir o.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Hadi hadi, tecrübesizliğinden vermişsindir. Boş ver sen!
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Şimdi, iddialara bakıyorsunuz, "Malatya'da kök kanseri hastalığı
var" diyor arkadaşımız. 1998'de küçük bir parselde bu hastalık
vardı. Beş yıl süreyle gerekli çalışma yapıldı. Şu anda herhangi
bir sorun ve hastalık yok. O bölgede kayısı üretimi yapılıyor.
Şimdi, bir iddiayı ortaya
koyduğunuz zaman, ilgilisine ve yetkilisine bunu sormadan, burada,
kalkıp kulaktan dolma düşüncelerle muhalefet yapmak insanı mahcup
eder, 70 milyon insanın karşısında mahcup eder.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Biz mahcup olmuyoruz, mahcup olan sizsiniz, siz. Kayısı Birlik'i anlat.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- "Rusya Federasyonu ile meyve
sebze sorunu var" denildi. İki yıldır sorun yok. En son 15 Mart
2007'de Rusya Müsteşar Yardımcısı… Bakanlıktan bir heyet gitti, toplantıda
herhangi bir sorun olmadığı teyidi alınmıştır. Bunu da öğrenmeniz lazım.
"Dünyanın su gününe katılan olmadı"
dedi yine Gürol Bey. İlgili genel müdür katıldı, söz
aldı, konuşma yaptı; desteklemeleri anlattı ve bu söylenenlerin
doğru olmadığını ifade etti.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, iddialara bakıyorum.
Burada, sırayla, Meyvecilik Araştırma Enstitüsüyle ilgili
bir sürü suçlama var.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Kayısıya gel, kayısıya.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- "Meyvecilik Araştırmayı kapatıyorsunuz" diyor bir arkadaş.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Önergene gel sen, önergene.
MEHMET SEMERCİ (Aydın)
- Sayın Milletvekili, Bakan onlara cevap verir, siz kendi görüşünüzü
söyleyin.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Şimdi Meyvecilik Araştırma Enstitüsünün bulunduğu alan, değerli
milletvekilleri…
MEHMET SEMERCİ (Aydın)
- Bakanın sahasına girmeyin.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Sizin iddialarınıza cevap veriyorum, dinlenirse, öğreneceksiniz.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)-
Önergeni anlat, önergeni.
MEHMET SEMERCİ (Aydın)
- Önergeye bak.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Bakan size vekâlet mi verdi?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Şimdi, burada 23 tane mühendis, 22 tane teknisyen, 35 tane memur,
27 işçi, toplam 107 kişi, Meyvecilik Araştırmada tam kapasite çalışıyor.
Şimdi, kalkıp, birçok milletvekili…
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Senin Rusya'dan haberin var mı?
BAŞKAN - Sayın Uzdil…
Sayın Uzdil… Sayın Kılıç… Lütfen…
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Buradaki tüm konuşmacılar, muhalefete mensup arkadaşlar, Meyvecilik
Araştırmayı niye kapatıyorsunuz, niye park yapıyorsunuz diye iddia
ettiler. Meyvecilik Araştırma kapanmıyor ki. İnsan bu kadar yanlış
bir bilgiyi alıp Türkiye Büyük Millet Meclisi Platformunda nasıl
seslendirir, gerçekten, hayretle ve dehşetle izliyorum.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Hadi canım… Hadi canım…
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Kapanmıyor ki Meyvecilik Araştırma.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Park mı yapacaksınız?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- 107 kişi tam kapasiteyle çalışıyor değerli arkadaşlar.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Park mı yapacaksınız?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Ha, park yapılacak yerde -Belediye Başkanımızla bir anlaşma var- yeni bir yer yapılacak,
daha modern bir yer, orası da Malatya halkına açılacak.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Ya, ya…
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Bu yer değişikliğini kapatma olarak algılamak… Bu, zuhul mu diyeyim,
anlama problemi mi diyeyim, dalgınlık mı diyeyim, yetersiz bilgi
mi diyeyim, fazla değerlendirme yapmak istemiyorum.
Değerli arkadaşlar…
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- O, işi bilmektir, bilmek. Sen o işi bilmiyorsun.
BAŞKAN - Sayın Uzdil,
lütfen.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, don zararıyla ilgili, çok gündeme geldi burada…
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Sen, Araştırma Enstitüsünü park yapmaya kalkıyorsun.
BAŞKAN - Sayın Uzdil…
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Şimdi, buradaki birçok toplantılarda don zararını, 2090 sayılı
Kanun'un gereğini anlattım. Şimdi, Türkiye, Malatya tarihinde ilk
defa, AK Parti Hükûmeti, Sayın Başbakanımızın oluruyla, Sayın Bakanımızın
desteğiyle, ilk defa don zararını ödüyor. 20 trilyon tespit yapılıyor,
yüzde 70'i, 14 trilyon ödeniyor ilk defa Malatya tarihinde. Bu kanun,
2090 sayılı Kanun bizden önce de vardı, niçin hiçbir gün uygulanmadı?
Burada soruyorum Malatya milletvekillerine ve konuşanlara.
NAİL KAMACI (Antalya)
- Niye belediye başkanı olduğun dönemde yapmadın bunları Sayın
Erkal?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- 2090 sayılı Kanun, niçin, Malatya tarihinde kayısı için bir kere
uygulanmadı da bizim iktidarımız döneminde uygulandı. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
NAİL KAMACI (Antalya)
- Belediye başkanlığın döneminde niye yapmadın?
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)
- Siz ANAP'lı değil miydiniz, niye yapmadınız?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Yani, Sayın Başbakanın ve Hükûmetimizin, bu -imtiyazlı demeyeyim-
gerçekten üreticiyi koruyan uygulamasına saygı duyacağınıza,
takdir edeceğinize, mutlaka bir eksik bulmak gayreti içinde olmanız,
demin söylediğim negatif siyasetin kötü bir örneği.
Değerli arkadaşlar,
kayısıyla ilgili ne yapıldı diye soruyorsunuz, söylüyorsunuz. İkinci
önemli bir uygulamayı daha söyleyeceğim.
NAİL KAMACI (Antalya)
- Gemiyi terk edip, daha sonra…
BAŞKAN - Sayın Kamacı,
lütfen… Sayın Kamacı… Lütfen dinler misiniz Sayın Kamacı?
NAİL KAMACI (Antalya)
- Dinliyorum.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Belki arkadaşların tahammülü yok bunları dinlemeye, ama dinleyeceksiniz
arkadaşlar.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)
- Sen ANAP'lı değil miydin? Neden yapmadınız?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Şimdi, önemli bir şey daha söyleyeceğim.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- "Araştırma önergesini acemiliğimde verdim." de.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Tarım Sigortaları Kanunu, yine, Türkiye tarihinde ilk kez uygulanmaya
başlamış.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Sen bu önergeyi niye verdin, niye?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Şimdi, tekrar soruyor bir arkadaş, "Kaç kişi, acaba, sigorta
poliçesi düzenletmiş?" Kaç kişi? 7.335 çiftçi, bu kadar kısa sürede
bu kanun çıkmasına rağmen, çok kısa bir süre olmasına rağmen -20
Martta süresi doldu- 7.335 çiftçi, 81 milyon YTL ödeme yaparak…
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Kaç tane çiftçi var, sen onu söyle.
BAŞKAN - Sayın Uzdil…
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Hükûmetin köylüyü yok etti.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Rakama dikkat edin, 7.335 çiftçi, 81 milyon YTL ödeme yaparak sigorta
poliçesi düzenletmiştir ve Türkiye'de Malatya birincidir. Beş il:
Ön sıralarda Manisa, Giresun, Muğla falan, ama birinci Malatya'dır.
Şimdi, bu, bizim çiftçimizin, Hükûmetimizin getirdiği bu modern ve
çağdaş uygulamaya ne kadar güzel cevap verdiğinin ve desteklediğinin
en güzel göstergesidir.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Çiftçinin ne hâle geldiğinin en güzel göstergesi o.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, bir iddia daha var. Tabii, Süleyman Bey değişik
bir değerlendirme daha söyledi, dedi ki -bütün arkadaşlarımız burada
gündeme getirdiler- "Kayısıbirlik'i yok ettiniz, boynuna ip
geçirdiniz." Başka bir arkadaşınız "Yönetmek zorundasınız..."
Yani, o eski devletçi zihniyet var ya, komünizmden kalan…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Bırak bu ayakları kardeşim ya!
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Kooperatifçilik komünizm mi?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Yani, böyle, Türkiye'nin trilyonlarını, milyar dolarlarını vereceksiniz,
fakir fukaranın hakkını birtakım insanların gasbetmesine göz yumacaksınız,
ver parayı…
Şimdi, bakın, Kayısıbirlik'in,
değerli arkadaşlar, raporunu söylüyorum, özet raporu: Kayısıbirlik'i
biz kapatmadık, Kayısıbirlik kendi kendini kapatıyor. Nasıl kapatıyor?
Bakın, Birlik, bu sezonda kullandığı DFİF kredisini, yani, Destekleme
Fiyat İstikrar Fonu kredisini, yine aynı gerekçelerle ödeyemez
bir konuma gelmiş. 2005-2006 üretim sezonunda DFİF kredi borçları
6183 sayılı Kanun'a göre takibe uğratılmıştır. Birlik, bu borcuna
ait hiçbir taksidi ödememiş durumdadır. Mevcut durumda Birlik'in
24,5 milyon YTL'ye ulaşan -rakamın altını bir daha söylüyorum- mevcut
durumda Birlik'in 24,5 milyon YTL'ye ulaşan takipteki…
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Ne kadarı faiz? Ne kadarı faiz, onu da söyle.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- …bu borcunu ödeme kabiliyeti bulunmamaktadır.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Verdiğiniz 5 trilyon lira kaynaktı, faizini de sayıyorsan, tabii,
onu bilemem.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Muharrem Bey üzülüyorsunuz, ama bunları söyleyeceğim, seni üzeceğim;
seni severim, iyi arkadaşımsın, ama seni üzeceğim.
BAŞKAN - Sayın Erkal,
lütfen, karşılıklı konuşmayalım.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Birlik, faaliyet gösterdiği, değerli arkadaşlar, on beş yıllık dönemde
-dikkat ediniz, on beş yıldır bizim Birlik uygulamada, yönetimde-
kayısı piyasasını üreticiler lehine düzenleyen, üreticilerin
satış problemini çözen bir oluşum hâline gelememiştir. Yani, ipi
kendi boynuna takmıştır. Birlik alımları Türkiye rekoltesinin yüzde
3'ü kadar gerçekleşmiştir; dikkat edin, Birlik alımları Türkiye rekoltesinin
yüzde 3'ü kadar gerçekleşmiş olup, bu oran ile piyasanın lehine, üreticiler
lehine düzenlenmesi mümkün değildir.
Bir önemli tespit daha
size söyleyeceğim: 2005-2006 itibarıyla kayıtlı ortak sayısı -dikkat
ediniz- 9.335 olan Birlik'in ürün teslim eden ortak sayısı 67'ye düşmüştür.
Şimdi, kim kimin boynuna ipi geçirmiş?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Parasını vermezsen nasıl alacak?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Yani, şimdi, muhterem arkadaşlar, ikinci dönemde de 5 trilyon gibi
kredi yine kullanılmış.
BAŞKAN - Sayın Erkal,
lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Bizim dönemde de 5 trilyonluk, değerli arkadaşlar, bu kredi yine
kullanılmış.
Şimdi, hadise bu noktadayken,
bir de 3 bin dolarlık kayısının 1.600 dolarlara düştüğünü söylüyorsunuz.
Şimdi, bizim, dört yıllık dönemde, AK Parti Hükûmetinin, DGD olarak,
mahsus olarak ve diğer destekler için -kayısı amaçlı diğer kooperatifleri
söylemiyorum- toplam yaptığı tarımsal destek 200 trilyondur, ama kayısıya
dönük 140 trilyon destek vermiştir. Malatya özelinde söylüyorum sadece,
Malatya üzerinde Hükûmetimizin yaptığı destek. Tarım Sigortaları
Kanunu, dediğim gibi, Türkiye tarihinde ilk defa uygulanıyor.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Yani, Malatya'da kayısı sorunu
yok mu Münir Bey? Malatya'da kayısı sorununu çözdünüz mü?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- 2090 sayılı Kanun Malatya tarihinde ilk defa uygulanıyor. Bütün
bu güzellikler gözümüzün önündeyken, arkadaşlarımızın, yani sadece
siyaset yapmak uğruna bunu değerlendirmesi gerçekten üzüntü vericidir.
Son olarak şunu söylemek
istiyorum değerli arkadaşlar…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Malatya köylüsü seninle gurur duyuyor, gurur duyuyor(!)
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- Kayısı gerçekten çok faydalı bir ürün, potasyumu fazla, kan basıncını
düşürüyor; ama aynı zamanda, değerli arkadaşlar, kayısı ideolojik
körlüğe iyi gelir, müzmin muhalefetten kurtulmaya iyi gelir, siyasi
patinaj yapmamaya iyi gelir. Ama yerseniz!
Saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
OSMAN ÖZCAN (
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Dans etmeye iyi geliyor mu!
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Erkal.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)
- Parti değiştirmeye iyi geliyor mu!
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Köylüyü yok ettiniz, burada konuşuyorsunuz.
BAŞKAN - Lütfen sayın
milletvekilleri…
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Malatya'nın tatlı kayısısını ekşi yaptınız. Malatya'nın
tatlı kayısısına tuz kattınız, tuz.
BAŞKAN - Sayın Akdemir,
söz talebiniz var. Niçin?
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
- Yerimden kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Akdemir,
iki dakikalık süre veriyorum, Tüzük'ün 60'ın maddesi gereğince.
Buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün burada
kayısı konuşuluyor. Kayısının sorunlarıyla ilgili (10/99),
(10/184), (10/384) ve (10/410) esas numaralı Meclis araştırması önergesi
üzerine söz aldım. Yerimden de olsa söz verdiği için Sayın Başkan Sadık
Bey'e teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
2004 yılında Malatya'da ve Iğdır'da don olayından kayısı zarar gördü.
O gün, 13/04/2004'te verdiğim önergede, bu zararların karşılanması
yazılı önergede istendi. Tarım Bakanlığının verdiği cevap da o
gün olumsuzdu. Yani, yüzde 40 zarardan az olduğu için verilmedi. Ayrıca,
20/4/2004 tarihinde Malatya Milletvekilleri Sayın Muharrem Kılıç
ve Mevlüt Aslanoğlu ve ben, 38 milletvekili arkadaşla Meclis araştırma
önergesini verdik. Aradan üç yıl geçtikten sonra iktidar uyanabildi
uykudan, bu sorunun var olduğunu görebildi, bugün gündeme geldi.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, ayrıca, bu konu kayısı üreticisini mahvetmesi dolayısıyla,
tabii afetlerden zarar gören çiftçilerin yapılacak yardımı ortadan
kaldırmak üzere, 30/04/2004 tarihinde, yüzde 40 zararın değil de, bütün
mal varlığının değil de, tek varlıktan yüzde 40'tan fazla zarar görünce
yardım yapılması diye bir kanun teklifi verdim. O gün, gündeme, AK
Parti İktidarı oylarıyla reddettiler, almadılar.
Bütün bu eksiklerimizi
gidermek üzere, bugün, burada, bir Meclis araştırmasının açılmasının
uygun olacağını bütün milletvekili arkadaşlarımdan rica ediyorum.
Çünkü, mevsim geliyor, Iğdır'ın sofralık kayısısı, Türkiye'nin her
tarafında ve dünyanın her tarafında Türkiye'yi temsil eden, nefis
kokusu, güzelliği…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Akdemir.
Sayın Bilgiç, sizin
de pek kısa bir söz talebiniz var.
İki dakikalık süre
veriyorum, Tüzük'ün 60'ıncı maddesi gereğince.
Buyurun.
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ
(Isparta) - Sayın Başkan, değerli üyeler; kayısı hakkındaki Meclis
araştırma önergeleri hakkında söz almış bulunuyorum.
Biliyorsunuz, Isparta'da
da 50 bin tonu aşkın kayısı üretimi vardır ve bu anlamda, kayısının
desteklenmesi noktasında ve sorunların çözümü için tedbirler alınması
gerektiğini şüphesiz kabul ediyoruz. Özellikle benim burada önermek
istediğim, fındık için olduğu gibi -biliyorsunuz, 3 milyon doları
aşkın, Dış Ticaret Müsteşarlığı bir kampanya yürütmüştü "aganigi
naganigi" adıyla bilinen, yememizi teşvik etmek amacıyla- bu
anlamda, uluslararası bir kampanyanın, fındıkta olduğu gibi, düzenlenmesinin
faydalı olacağını düşünüyorum.
Bizim Isparta-Yalvaç
ilçemizdeki kayısının da özellikle yeni yatırımlara ihtiyacı
var, özellikle kurutma ve ambalajlama noktasında. Buna yönelik,
Tarım Bakanlığımızın da yeni, özellikle destekleme noktasında,
yatırımlara ihtiyaç olduğunu göz önüne alarak, daha, Ziraat Bankasının
özellikle bu alanda yatırım kredilerine imkân vermemesi sebebiyle,
bunun da dikkate alınacağını ve özellikle kayısı alanında yapılacak
kurutma, paketleme, ambalajlama ve ihracata yönelik faaliyetler
için de uzun vadeli, düşük faizli kredilere de destek vereceğini
umuyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bilgiç.
Meclis araştırması
önergeleri üzerindeki ön görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, Meclis araştırması
açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Meclis araştırması
açılmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Meclis araştırmasını
yapacak komisyonun 14 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Komisyonun çalışma
süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden
başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Komisyonun gerektiğinde
Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
"Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporu gelmediğinden teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İle Şili Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Askeri Alanda Eğitim, Savunma Sanayii, Teknik ve Bilimsel
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
başlıyoruz.
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Şili Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Savunma Sanayii, Teknik
ve Bilimsel İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/885) (S. Sayısı:
860)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
4'üncü sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Etyopya Federal Demokratik
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür, Eğitim, Bilim, Basın-Yayın,
Gençlik ve Spor Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
başlıyoruz.
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Etyopya
Federal Demokratik Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Kültür, Eğitim,
Bilim, Basın-Yayın, Gençlik ve Spor Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/1037) (S. Sayısı: 967)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
5'inci sırada yer
alan, Deniz Emniyeti Komitesinin 82. Oturumunun 29 Kasım 2006-8 Aralık
2006 Tarihleri Arasında İstanbul'da Yapılmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti
ile Uluslararası Denizcilik Örgütü Arasında Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
5.- Deniz Emniyeti Komitesinin 82. Oturumunun
29 Kasım 2006 - 8 Aralık 2006 Tarihleri Arasında İstanbul’da Yapılmasına
Dair Türkiye Cumhuriyeti ile Uluslararası Denizcilik Örgütü Arasında
Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1222) (S. Sayısı:
1243)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
6'ncı sırada yer alan,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Telekomünikasyon
Birliği Arasında 2006 Yılı Tam Yetkili Temsilciler Konferansının
Organizasyonu, Gerçekleştirilmesi ve Finansmanına İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası
Telekomünikasyon Birliği Arasında 2006 Yılı Tam Yetkili Temsilciler
Konferansının Organizasyonu, Gerçekleştirilmesi ve Finansmanına
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1233) (S. Sayısı: 1245)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
7'nci sırada yer alan,
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu
Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
7.- Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Anayasa Komisyonu Raporu (1/1300) (S. Sayısı: 1342)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
8'inci sırada yer
alan, 17/1/2007 Tarihli ve 5574 Sayılı Türk Petrol Kanunu ve Anayasanın
89'uncu ve 104'üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha
görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine başlıyoruz.
8.- 17.1.2007 Tarihli ve 5574 Sayılı Türk Petrol Kanunu
ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporu (1/1301) (S. Sayısı: 1352)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
9'uncu sırada yer
alan, Emniyet Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları
Raporları'nın görüşmelerine başlıyoruz.
9.- Emniyet Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/437) (S. Sayısı: 1150)
(x)
(x) 1150 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 1150
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
AK Parti Grubu adında söz isteyen Veli Kaya, Kilis Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaya.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
VELİ KAYA (Kilis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Emniyet
Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair 1150 sayılı Kanun Tasarısı üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle, tüm yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
emniyet mensupları bu ülkenin her türlü sıkıntısına göğüs geren,
kahraman, vefakâr ve görevi başında bizler için, geleceğimiz için
canını seve seve veren bu değerli kurumun mensuplarının bu yasa
tasarısını görüşmekten dolayı da
ayrıca gurur duyuyorum. Bu vesileyle de, görevi başında şehit
olan tüm emniyet mensuplarına, gazi olan emniyet mensuplarına, şehitlere
Allah'tan rahmet, gazilere de şükranlarımı belirtiyorum.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizin 8.333 kilometrelik bir sahil şeridine sahip olduğunu
biliyoruz. Bu suların bulunduğu dikkate alındığında, azımsanmayacak
kadar da sık olayların meydana geldiği hepimizce de malumdur. Anılan
olaylara ait delillerin toplanması, suç aletlerinin ve cesetlerin
karaya çıkartılmaları, yakın bir geçmişe kadar amatör balık adamlar
tarafından yürütülmekte idi. Bu durum, hem delillerin sağlıklı toplanamamasına,
zarara uğratılmasına hem de balık adamların yüksek ücretler talep
etmeleri sebebiyle, mağdur yakınlarının olumsuz yönde etkilerine
de sebep olmaktaydı. Gelişmiş ülkeler üzerinde yapılan araştırmalar
neticesinde, bu tür sorunların, polis teşkilatları bünyesinde kurulan
su altı ekipleri marifetiyle çözüldüğü ve bunun polisin asli görevinden
olduğu bilinmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu amaçla, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından
1997 yılından itibaren gerekli çalışmalara başlanılmış ve günümüze
kadar, bu dalda yetenekli, performansı yüksek personelin içinden,
fiziksel sınav, basınç odası testleri, su altı hekimliği, "dalgıç
olabilir" ibareli heyet raporu elemelerinden geçirildikten
sonra, su altında, su üstünde arama, kurtarma ve ilk yardım konularında
uzman 112 kurbağa adam, personel yetiştirilmiş, emniyet teşkilatına
da kazandırılmıştır.
Değerli milletvekilleri,
1999 yılında başlatılan bir çalışma ile Türkiye, harita üzerinde
19 bölgeye ayrılmış, her bir bölgeye dalış hizmeti sunması için su
altı grup amirlikleri kurulmuştur. Hâlen, mevcut 112 kurbağa adam,
personel, söz konusu su altı grup amirliklerinde istihdam edilmekte
ve kendi görev alanlarında halkın ve teşkilatın ihtiyaçlarına en
üst seviyede hizmet vermektedir. Denizde veya iç sularda kaybolan,
atılan veya saklanan suç aletleriyle, cesetleri dalış yapmak suretiyle
aramak, devlet büyüklerinin gemi ile yapacağı ulaşım ve gezilerde
-talep edilmesi hâlinde- karina kontrolü yapmak gibi görevleri
olan su altı ekipleri, aynı zamanda sel felaketleri ve su baskınları
gibi tabii afetlerde de kurtarma faaliyetlerinde bulunmaktadırlar.
Hepinizin malumları
olduğu üzere, 9 Aralık 1997 tarihinde, İstanbul'da yağan aşırı yağmur
sebebiyle, Ayazağa'daki Cendere'sinin taşması suretiyle fabrikaların
su altında kalmış olması ve bu arada 50 tane vatandaşımızın da bu
sel sularından, taşkın sularından kurtarılması yine bu emniyet
teşkilatı balık adamlarımız tarafından başarıyla halledilmiştir
Polis su altı ekipleriyle
çalışmaları paralellik arz eden Türk Silahlı Kuvvetleri dalgıç ve
kurbağa adam personeli, Türk Silahlı Kuvvetlerinin tabi olduğu
28/2/1982 tarihli ve 2629 sayılı Uçuş, Paraşüt, Denizaltı, Dalgıç ve
Kurbağa Adam Hizmetleri Tazminat Kanunu ve 926 sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
ile gösterilen oranlarda uçuş ve dalış tazminatı almaktalar. Buna
rağmen, buna paralel olarak da, su altı basıncının etkisinde çalışan
dalıcı personelin mağduriyetinin giderilmesi ve 2629 sayılı Kanun'la
Türk Silahlı Kuvvetleri dalış personeline verilen haklarla, benzeri
hizmetleri yürüten Emniyet Genel Müdürlüğü dalış personeli arasında
paralelliğin sağlanması açısından da 3160 sayılı Kanun'da değişiklik
yapılmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir.
Bu amaçla, 1997 yılında
çalışmalara başlanmış, 2000 yılına kadar ilgili kanun değişikliği
tasarısı Bakanlar Kuruluna sunulmuş; ancak, ilgili tasarı, ne
hikmetse, günümüze kadar gerçekleştirilememiştir. Ayrıca, 3160
sayılı Emniyet Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanunu'nun 3'üncü
maddesinin (a) bendinde, ülkemizde sadece Türk Silahlı Kuvvetleri
bünyesinde uçuş okulu ve kurslarından mezun olanların pilot, bu yerlerde
fiilen uçuşa başlayanların da pilot adayı olabilecekleri şeklinde
açıklama yapılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
bugün, ülkemizde Türk Silahlı Kuvvetleri dışında usulüne uygun pilot
yetiştiren okullar ve kurslar da vardır. Örnek olarak Anadolu Üniversitesi
gibi. Tasarı ile Kanun'un 3'üncü maddesinin (a) bendinde yapılacak
değişiklik ile ülkemizde bulunan diğer uçuş okulları veya kurslarından
mezun olacak emniyet hizmetli pilotların da Emniyet Genel Müdürlüğü
bünyesinde görev yapanlarına imkân tanınmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Emniyet Genel Müdürlüğü Havacılık Dairesi Başkanlığı
bünyesinde uçuş hizmetleri görevi, emniyet hizmetleri sınıfına
mensup personelce yapılmaktadır. Emniyet hizmetleri sınıfına
mensup uçucu personelin ihtiyaca cevap veremediği durumlarda,
uçuş görevleri, sözleşmeli personelle görevlendirilmeye çalışılmakta
olup, görev ifası açısından, emniyet hizmetleri sınıfına mensup
uçuş personeli ile sözleşmeli uçuş personeli arasında da ciddi anlamda
fark bulunmaktadır. Bu durum böyleyken, 3160 sayılı Emniyet Teşkilatı
Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanunu'nun 3570 sayılı Kanun'la değişik
15'inci maddesinde, yalnızca sözleşmeli pilotlardan bahsedilmektedir,
emniyet hizmetleri sınıfına mensup pilotlar ve diğer uçucu personel
bu kapsam dışında tutulmaktadır. 3160 sayılı Kanun 1985 yılında yürürlüğe
girdiğinde, emniyet hizmetleri sınıfına mensup uçucu personel
söz konusu madde kapsamında bulunduğu hâlde, 89 yılında 3570 sayılı
Kanun'la kapsam dışı bırakılmıştır. Bu durum da, emniyet hizmetleri
uçuş personelinin 1989 yılından itibaren altı aylık itibari hizmetlerini
almamalarına ve mağdur olmalarına neden olmuştur. Bu tasarıyla,
emniyet hizmetli uçuş personelinin madde kapsamına alınarak haklarının
yeniden verilmesi amaçlanmaktadır.
Bu kanun taslağı yasalaştığı
takdirde, teknik branşlar bir alan olduğu için… Eğitim, zor şartlar altında,
yüksek maliyetlerle sağlanan… Dalıcı ve uçucu personelimizin yapmış
oldukları yüksek risk grubundan sayılan görevlerinin karşılığı
verilmiş olacaktır. Aynı görevleri yapan Türk Silahlı Kuvvetleri
personeli haklarına denklik sağlanmış olacaktır. Bu düzenlemeyle
sağlanacak haklardan faydalanacak toplam dalgıç ve uçucu emniyet
personelinin sayısı da 200'ü geçmemektedir.
Bu kanunun milletimize
ve emniyet hizmetleri mensuplarına hayırlı olmasını diliyorum,
hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kaya.
Tasarının tümü üzerinde
Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen Muzaffer Kurtulmuşoğlu,
Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sözlerime başlamadan evvel hepinizi saygıyla selamlarım.
Emniyet Teşkilatı
Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Emniyet teşkilatında
su altında ve su üzerinde uçuş yapan pilotların hakları bu yasayla
kısmen de olsa giderilmekte. Bu haksızlığın giderilmesi, Anavatan
olarak da bizim arzumuzdur.
Tabii ki, sadece askerî
pilotlara tanınan hak, bu yasayla, Türk emniyet güçleri pilotlarına
da tanınıyor. Bunda bir şey yok. Bu kadar güzel bir yasanın haksızlığı
gidermesi kadar önemli bir şey yok. İktidarın da böyle, toplumun lehine
olan kanunları getirdiğinde, Maliye Bakanının her ne kadar
"yavru muhalefet" demesine rağmen, muhalefet olarak da
doğruya "doğru" demesini bilen bir insan olarak burada söylüyorum.
Ama, bir şeyi daha söylemek
mecburiyetindeyim. Buradaki haksızlıkların giderilmesinden
söz yok. Fakat, Sayın Bakana sormak istiyorum. Kusura bakmasın, çok
sevdiğim bir arkadaşım Sayın Bakan. Ama, ben artık, yolda rahat yürümek
istiyorum Sayın Bakanım, yolda rahat yürümek istiyorum, huzur
içinde yürümek istiyorum, maçlara rahat gitmek istiyorum, maçlarda
kavga istemiyorum, bıçak istemiyorum, sopa istemiyorum, taş istemiyorum
Sayın Bakan. Yanlışsa "yanlış" de Sayın Bakanım.
Kapkaçtan kurtulamıyoruz
Sayın Bakanım, kurtulamıyoruz… Ne yapacağız bunu? Bunu ben yapacak
değilim. Bu, iktidarların görevi, iktidar yapacak bunu; iktidarın
emniyet müdürleri yapacak, iktidarın valisi yapacak. Bunu istemek
benim hakkım Türk vatandaşı olarak. Bir vatandaş olarak sokakta yürürken,
çantamı boynumdan alarak, sürüklerken beni, benim hayatıma mal olacak
hiçbir kargaşayı kabul etmiyorum, etmem de olası değil.
Sayın Bakan, gün geçmiyor
ki, büyük şehirlerde taciz olmasın, kapkaç olmasın, cinayet olmasın.
Her gün bunları dinliyoruz. Bunlardan biri, Sayın Bakanım, sizin çocuklarınız,
benim çocuklarım olamaz mı acaba? Eğer, Sayın Bakanım, bu işler benim
de başıma gelir diye düşünürseniz, valisi de, emniyet müdürü de,
bakanı da böyle düşünürse biz çok şeyi hallederiz; ama, bana uğramayan,
beni sokmayan yılan bin yaşasın deme hakkı, İçişleri Bakanının,
yok. Böyle bir şey yok. Böyle bir hakkı yok İçişleri Bakanının. Sayın
Bakanım, fırsat bekliyordum ki, emniyetten böyle bir şey gelsin de
bu gerçekleri ortaya birlikte koyalım. Sayın Bakan…
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır)
- Sayın Bakanı yakaladın yani.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Sayın Bakan, bundan kaç ay evvel size şöyle bir tavsiyede
bulunmuştum: Hemen emniyet müdürlerinizi, 81 emniyet müdürünüzü
toplayın, 81 valinizi toplayın demiştim. Sayın Bakan, yaptınız da,
onu söyleyeyim, toplantınızı takip ettim, yaptınız; ama, sonuç çıkmadı
Sayın Bakan. Niçin sonuç çıkmıyor bunu anlamadım. Biz, -emniyet güçleri
için- bu Meclisten, iktidarı ve muhalefetiyle, araba mı istediniz
vermediler, vasıta mı istediniz, vermediler, kadro mu istediniz,
vermediler!.. Ama, Sayın Bakan, daha düne kadar
Emniyet Genel Müdürünü atamadınız yedi sekiz aydır. Niye atamadınız?
Yani, niçin atamadınız? Beni atayacak hâliniz yoktu ya! Yine kendi
adamınızdan birini atayacaktınız. Niye geciktirdiniz?
İstanbul Valisi
"İstanbul'da vaka sayısı azaldı." diyor. Sayın Valim ya sayı
saymasını bilmiyor ya bize verilen istatistiki rakamlarda bir
yanlış var. Arada bir şey var yalnız. Aynı lafı… Ankara'da da "kapkaç
olaylarında, hırsızlıkta azalma var" denildi. Ama, bu bilgileri,
istatistiki bilgileri biz yine emniyetten alıyoruz. Yani, biz kendi
kafamızdan uydurup da buraya çıkıp, "Şu kadar vaka olmuş, bu kadar
emniyet vakası, bu kadar yol kesme olmuş, bu kadar şurada şu olmuş,
yaralama olmuş." dediğinde, sizin siteden alıyoruz ve sizin
çalışan memurlarınızdan alıyoruz. Ama, İstanbul Emniyet Müdürü
"vakalar azalmış" dedi. Neredeyse ortalığı güllük gülistanlık
gösterecek.
Sayın Bakan, böyle
bir şey var mı? Bu nasıl bir emniyet müdürü? Siz hiç sormuyor musunuz
çağırıp da bu arkadaşlarıma "Bu hadiseler nasıl oluyor, hep mi
yalan atıyor bu medya; bu yaralılar, bu kapkaççılar acaba yanlıştan
mı meydana geliyor, sahiden bunlar var mı?" diye Sayın Bakanım
sormuyor musunuz? Ben anlamıyorum Sayın Bakanım ya. Ben, senelerce
başhekimlik yaptım. Doktorları toplardım "bu niye böyle, burada
bu niye bu şekilde, bu nasıl böyle olur" diye hesap sorardım adamlara.
Yani, hesap sorarsanız… Sayın Bakanım, siz valiye hesap sorduğunuzda,
vali sizi alacak mı? Böyle bir yetkisi
mi var? Valiyi siz atıyorsunuz, emniyet müdürünü siz atıyorsunuz,
ben atamıyorum ki. Hesabı da siz soracaksınız, hesabı siz soracaksınız.
Hesap adamı sizsiniz. Ben, hiçbir ihaleye başkanlık yapmadım bugüne
kadar. Sebebi neydi biliyor musun? Ben, o doktorlara hesap sormak için. Hesap sormak için, hiçbir
şeyde böyle başkanlık yapmadım. Sadece "bunlar ne oldu" diye sorardım.
Ee, sen Bakansın kardeşim. Senin her türlü şeye gücün yeter. Sen, istediğin
valiyi alırsın yirmi dört saatte. Ne yirmi dört saati? "Aldım"
dersin. Burada, Sayın Başbakanın, nasıl, Sayın Bakan konuşurken
"aldım" dediği gibi…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Bakan gülüyor, Bakan gülüyor!
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - …burada konuşurken Bakan alındığına göre, valiyi de
istediğin gibi, bal gibi "Sayın Başbakanım, ben bu valiyi beğenmiyorum."
dersin. "O valinin, icraatları için beğenmiyorum, yoksa kaşını
gözünü beğenmediğim için değil, bu, vilayeti yönetemiyor Sayın
Başbakanım" dediğinde, zannetmiyorum, Sayın Başbakan tutsun
da, "ya, yok, Sayın İçişleri Bakanı dur bakalım" diyeceğini
hiç zannetmiyorum. Aklıselim adamın hiç böyle bir şey demesi olası
değildir. Türkiye'yi yöneten, 73 milyona hükmeden bir başbakanın,
ilgili bakanın söyleyeceği, ilgili bakanın önereceği bir şeyi
geri çevirmesi olası değildir. (AK Parti sıralarından "Kadrolaşma!" sesi)
Sakın bana laf atmayın. Kadroyu
boş verin. Bana, Türkiyem lazım. Bana, 73 milyon insanın evinde geceleri
huzurlu uyuması lazım, sokakta rahat yürümesi lazım, onların rahatça
uyuması için Bakanı uyarıyorum. Sayın Bakana siz belki demezsiniz,
dost acı söyler, ben Sayın Bakanın dostuyum. Ben ülkemi seviyorum,
Bakanı da seviyorum, ama ülkemi daha çok seviyorum, ülkemin halkını
çok seviyorum. Evinden eğer sabahleyin çıkıp da, adam evinin kapısını
kapatıp akşama geldiğinde "Evimin kapısı açılıp hırsız girdi
mi." diye her dakika onu düşüneceğine, onu düşünmeden evine rahat
girebilmeli. Yanlışsa yanlış deyin sevgili arkadaşlarım. Etrafınıza
bakın bakalım, neler konuşuluyor, neler olduğuna bir bakın yani. Böyle
şey olmaz!
Onun için tekrar söylüyorum:
Sayın Bakanım, hiç vakit geçmez, bugünden tezi yok… İdareci hesap soran
adamdır, idareci yanlışı gören adamdır, idareci yol gösteren adamdır.
İdarecilik öyle kolay iş değildir. Tabii ki, İçişleri Bakanı olmak
da kolay iş değildir. Bu ülkede 73 milyon insanın her türlü derdiyle,
sorunuyla uğraşmak kolay değildir. Ee,
o zaman, beni bakan yaparlardı o zaman öyle kolay
olsaydı. Ee, siz de Bakansınız. Bakan demek, her şeye gücü, kuvveti yeter demektir.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) -
Onun için, bu insanın, insanların malına, canına gasbeden kim olursa olsun, ona dur dedirttirecek, Sayın Bakanım
sizsiniz, sizsiniz.
Onun için… Ama bir şeyi söyleyeyim: Dedim
ya, benim bir insanımın burnunun kanaması beni
çok üzer. Bu televizyonlarda… Hangi milletvekili arkadaşım, çantayı
kolundan kapıp giderken, o insanın, o kadıncağızın yolda sürünmesine
kimin vicdanı rahat eder? Onu ister
mi? Hiçbirinizin istemediğini ben de biliyorum.
Sadece ben mi insanım, benim mi vicdanım var, sizin
yok mu? Sizin de var, siz de insansınız, bunları
siz de görüyorsunuz, siz de acıyorsunuz. Ee, ben, bundan kaç ay
evvel dedim ki: "Kızılay'ın ortasında bir eski bakanın cüzdanını
aldılar, yarın da sizin alırlar." Öyle dedim, ama İstanbul'un göbeğinde
benim milletvekili arkadaşımın arabasının camını kırıp, oradan
çantasını aldılar. Haa, demek ki, ağır ağır milletvekilinden
başlayıp bakana doğru gidecek demektir bu. Başka türlüsü var mı?
CAHİT CAN (Sinop) - Uçuş hizmetleriyle
ne alakası var bunun?
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Var mı? Varsa söyleyin. Siz yol gösterin, siz yol gösterin,
ben söyleyeyim, ben size yardım edeyim. Ama, çareyi iktidarlar üretir,
çareyi iktidar üretir ve iktidar güçtür, iktidarın gücü fazladır,
iktidar her güce talip ise, sahip ise o gücünü kullanacak; yöneticilik
onu gerektirir. Gücü kullanamayan, elindeki erki kullanamayan
kimse "ben bu koltukta oturayım" diye övünmez. Ben, artık onu
demiyorum. Ben, bu işi -bakanım- yaparım diye oradasınız. Ve hem ülkeye
yardım eder o bakan hem de Sayın Başbakana yardım eder, çünkü eğer bakanlar
iyi çalışırsa, size de öğüt olsun…
ALİ İHSAN MERDANOĞLU
(Diyarbakır) - Ders veriyorsun Hocam!
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - …bakanlar iyi çalışırsa, o zaman Başbakan da iyi çalışır.
CAHİT CAN (Sinop) - Zaten
öyle oluyor, değişen bir şey yok.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - …ama, bir şey söyleyeyim: Müritleri şeyhleri uçurur. Eğer
bakanda eksik varsa, eğer bakan yanlış yapıyorsa, hepimize mal
olur. Size, iktidara mal olmak yetmez, benim insanıma mal olur yanlış.
Yanlışı sadece yanlışa göz yuman değil, yanlışa maruz kalan çeker
asıl meseleyi.
İşinize gelmiyor tabii…
Böyle deyip de "Niye incitiyorsun?" Kimseyi incitmiyorum.
Kimseye de, benden çok akıl verip de… Benden akıllı olmasa bakan olur
muydu adamlar? Onun için de, o değil, ama, ben bir gerçeği söylüyorum.
MEHMET ATİLA MARAŞ
(Şanlıurfa) - Kim kimi uçuruyor?
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Ben ülkemde rahat yürüyeceğim, rahat yürüyeceğim, sokağa
çıktığımda rahat yürüyeceğim, evimde rahat uyuyacağım. Ben, çantamı
kolumda böyle sıkıştırmış vaziyette yolda yürümeyeceğim. Ben hayatımın,
acaba ne zaman, benim, yoldan geçerken bir serseri kurşununa hayatımın
rastlayacağını düşünmeyeceğim. Bir maganda kurşunuyla gitmek istemez,
hiçbir halkım istemez, hiçbir vatandaşım istemez.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu)
- Kızılay'da gezebilir misin?
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Geçenlerde, bir vatandaş şikâyet etmiş polise. "Bu,
böyle böyle oldu." demiş. "Hah, sen mi?" demiş, cezayı
yazmış, sonra da "Burada niye bu var?" diye söylemiş. Cezayı
yazmış polis, yetmemiş -öyle konuştu diye- sonra 301'den -Sayın Bakanım,
gazetede okudum, doğru olup yanlış olduğunu bilemem, onu takip
edin- 301'den mahkemeye vermişler…
NAİL KAMACI (Antalya)
- Allah, Allah!
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Vatandaşı ya… Mağdur olan vatandaşı, 301'den mahkemeye
vermişler.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu)
- Kimi vermiş?
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Böyle bir şey olur mu ya? Polise şikâyet etmiş, "Burası…
Burada, bak, bu yoktu, ben, böyle böyle oldu, arabam şunu oldu."
demiş, "Ha, öyle mi?" demiş, arabaya cezayı yazmış, "Tamam
anladık, onu anladık da, bir de sen bana muhalefetten, falandan..."
Mahkemeye veriliyor. Sayın Bakan, bunu bilmiyorum, gazetenin haberi.
Ona bakın, ona bakın.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Hangi gazete?
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Bakın, ateş olmayan yerden duman çıkmaz sevgili arkadaşlarım.
Bunu atalarımız bize öğretti, hepinize öğretti. Ama, ben her zaman
şunu söylerim: İllaki, bizim her dediğimiz doğrudur... Yanlış da
olabilir. Bakan onun doğrusunu bulsun, incelesin. Doğrusu neyse
onu bulmak ilgiliye aittir. Yani, illaki, burada her kürsüye çıkan
insanların yüzde yüz her dediği doğrudur demek... Belki yanlıştır.
İnsanız biz, biz de yanılabiliriz, yanlış okumuş olabiliriz, bize
medya da yanlış bilgi vermiş olabilir; ama, sen ilgileneceksin, sen
araştıracaksın; o senin görevin, benim değil.
Neyse, bu yasanın çıkması
hayırlı olur, ülkemize, milletimize... Bu haksızlığın giderilmesi
için, sevgili pilot, su adamı polis arkadaşlarımın buradaki haksızlığının
giderilmesinde yardımcı olacağı için, bu kanuna hayırlı olsun diyorum,
"evet" diyeceğimizi söylüyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. Hoşça kalın. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kurtulmuşoğlu.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Enis Tütüncü, Tekirdağ
Milletvekili.
Buyurun Sayın Tütüncü.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENİS
TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz,
bu yasa tasarısı üzerinde, öncelikle görüşülmesi amacıyla, 20 Şubat
2007 Salı günü, Grup Başkan Vekilimiz Profesör Doktor Sayın Haluk
Koç'la birlikte çok ciddi bir girişim başlatmıştık ve bu girişim çerçevesinde
bu kürsüde, bu konuda kısa bir konuşmayı da ben yapmıştım. Ancak,
AKP Grubunun uzlaşmaya uymaması nedeniyle o zaman, yani yaklaşık
bir ay önce, bu yasa tasarısının burada görüşülmesi mümkün olmadı.
Şimdi, çok şükür ki, bir aylık gecikmeyle de olsa bu yasa tasarısını
burada görüşüyoruz. Geç kalmış bir görüşmedir ve bu nedenle, biz,
bu yasa tasarısının tüm maddelerine olumlu oy vereceğiz ve yasa
tasarısının bir an önce çıkarılması için de maddeler üzerinde söz
almayacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu yasa tasarısı, ülkemizde hem emniyetin hem
de adaletin sağlanması açısından stratejik önemde sayılması gereken
bir personel grubunun özlük haklarıyla ilgilidir ve bu personel
grubunun yıllardan bu yana daha düşük maaş almış olmalarıyla ilgilidir,
emeklilik haklarının, ne yazık ki, yitirilmiş olmasıyla ilgilidir.
Bu personel grubu, Emniyet Genel Müdürlüğünde görev yapan kurbağa
adamlar ile pilot ve uçuş teknisyenleridir ve bunların tümünün toplam
mevcudu 200 kişi dolayındadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu personel, yüksek risk grubu içinde yer alıyor,
yani, büyük tehlikeler altında çalışıyorlar, bazen ölümle burun
buruna geliyorlar; ne var ki, yıllardır özlük hakları açısından mağdur
edilmiş olmanın moral bozukluğu içinde, kendilerine verilen her
türlü görevi hiç aksatmadan, yüksünmeden yerine getiriyorlar, yaşadıkları
haksızlığın kendi iç dünyalarında yarattığı gerilimleri efendice,
olgunca dengelemesini de biliyorlar. Halk deyimiyle, kan kusuyorlar,
ancak, kızılcık şerbeti içtik, diyerek işlerine daha çok sarılabiliyorlar.
Bu nedenle, bu fedakâr, cefakâr görevlileri, biz, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak tebrik ediyoruz, kutluyoruz ve onların bundan
sonraki çalışmalarında başarılar diliyoruz ve şimdiye kadar yürütmüş
oldukları görevler için de teşekkürlerimizi, şükranlarımızı sunuyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; polis teşkilatı bünyesinde su altı ekiplerinin
oluşturulması işi 1997 yılında başlatıldı. Şu an için, bilebildiğimiz
kadarıyla, 112 adet kurbağa adam, balık adam yetiştirilmiş durumdadır.
Sayın Başkan, bu ekiplerin
oluşturulması işi hiç de kolay olmadı. Önce yüzme ve dalmada dayanıklı,
yetenekli görülen personel arasından seçmeler yapıldı. Seçilenler,
basınç odası başta olmak üzere çeşitli fiziksel testlere tabi tutuldular.
Su altı hekimliğinin heyet raporuyla elemelerden geçirildiler.
Dalgıç olabilme vizelerini aldıktan sonra, su altında ve su üstünde
arama, kurtarma ve ilk yardım konularında eğitildiler ve yetiştirildiler.
Sayın Başkan, burada,
dalış görevinin, suyun basınç etkisi, kirliliği, soğukluğu, bulanıklığı
gibi nedenlerden dolayı, nasıl zor ve büyük risk taşıdığını uzun
uzadıya anlatmaya gerek yok. Nitekim, büyük risk altında çalışan 2
görevlimiz, ayrı olaylarda, farklı zamanlarda yaşamını yitirmiş
ve şehit olmuşlardır. Şehitlerimize, buradan bir daha, Allah'tan
rahmet ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Ne var ki, şehitlerimizin
geride kalan ailelerine yasal açıdan ortaya çıkan eksiklik nedeniyle
yeterince sahip çıkılamadı. Oysa, benzer sorumluluğu taşıyan
Türk Silahlı Kuvvetlerinin dalgıç ve kurbağa adamları yıllardan beri
dalış tazminatı alma hakkına sahip bulunuyorlar. İşte, bu yasa tasarısı,
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, böylesi bir haksızlığı ve
mağduriyeti giderme amacını taşımaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu yasa tasarısıyla, ayrıca, Emniyet Genel Müdürlüğünde
görev yapan uçucu personelin karşılaştığı iki ayrı sorunun da çözülmesi
amaçlanıyor. Bu sorunlardan birincisi, uçuş tazminatlarıyla ilgidir.
Emniyet kadrosundaki pilotlar ve diğer uçuş personeli itibari hizmet
tazminatı alamıyorlar. Neden alamıyorlar? Anımsanacağı üzere,
3160 sayılı Emniyet Teşkilatı Hizmetleri Tazminat Kanunu -ki,
1985 yılında yürürlüğe girmişti- söz konusu personele bu hakkı o
zaman tanımıştı. Her yıl için altı aylık itibari hizmet süresi hakkı
ve bu hak yaklaşık dört yıl kullanılmıştı. Ancak, 1989 yılında, ihtiyaç
hâlinde, yani takviye kabilinden sözleşmeli olarak çalıştırılacak
personelin de bu haktan yararlandırılması istendi ve mevcut yasada
bu amaçla bir değişiklik yapıldı. Böylece, ihtiyaç hâlinde kullanılacak
sözleşmeli uçucu personel de itibari hizmet hakkı almış oldu. İşte,
bu aşamada olanlar oldu, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
tam anlamıyla trajikomik bir hadise yaşandı. Yazım hatası yapıldı,
yaklaşık dört yıl önce tazminat hakkını kazanmış olan emniyet hizmetli
uçucu personel, yani asıl personel kapsam dışı bırakıldı, kazanılmış
hakkını yitirdi. Kelimenin tam anlamıyla, kaş yapalım derken göz
çıkarıldı, gözler çıkarıldı.
Hata yapılan yıl
1989, bugün 2007. Yani, yedi yıldır emniyet kadrosundaki pilotlar ve
diğer uçucu personel, yirmi iki yıl önce elde ettikleri bir hakka
tekrar kavuşmak için bekliyorlar. Bunları daha fazla bekletmeye
hakkımız var mı? Yok. İşte, bugün, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
yedi yıl önce yapılan bir yazım hatasının tahribatını el birliğiyle
düzeltiyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu yasa tasarısı, emniyetin uçucu personel istihdamında
karşılaştığı bir diğer sorunu da çözmeyi amaçlıyor. Türkiye'de kimlerin
pilot ve pilot adayı olabilecekleri 3160 sayılı Kanun'la düzenlenmiştir.
Bu Kanun'a göre, ülkemizde yalnızca Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki
uçuş okulu ve kurslarından mezun olanlar pilot, bu yerlerde fiilen
uçuşa başlayanlar ise pilot adayı olabilmektedirler. Oysa, bugün
Türkiye'de Türk Silahlı Kuvvetleri dışında da usulüne uygun pilot
yetiştiren okullar ve kurslar bulunuyor, Anadolu Üniversitesi Havacılık
Yüksekokulu gibi. İşte, bu tasarı, böyle yerlerden mezun olan emniyet
hizmetli pilotların da Emniyet Genel Müdürlüğünde görev yapmalarının
yolunu açmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu yasa tasarısı, son olarak, Anayasa'nın eşitlik
ilkesi, sosyal devlet ve adalet anlayışı, ücrette adaletin sağlanması,
uluslararası anlaşmalara uyum sağlanması gibi anayasal ilkelerin
de söz konusu personel grubu açısından yaşama geçirilmesini sağlamaktadır.
Konuşmamın başında da ifade etmeye çalıştığım gibi, gerçekten, oldukça
geç kalmış bir yasa tasarısıdır. Hele hele, yıllar önce kazanılmış
olan bir hakkın bir hata sonucunda yitirilmiş olmasının yıllar sonra
yeniden telafi edilmekte oluşunu da bir daha dikkatlerinize sunmak
istiyorum. Az önce de belirttiğimiz gibi, bu yasa tasarısının tümüne
olumlu bakıyoruz ve bir an önce yasalaşması için elimizden gelen çabayı
göstereceğiz ve bu çerçevede, bundan sonra, öyle sanıyorum, Sayın
Grup Başkan Vekilimizin de izniyle -bir daha belirteyim- zorunlu
olmadıkça maddeler üzerinde konuşma yapma hakkımızı kullanmayacağız.
Hayırlı olsun. Hepinize
en iyi dileklerimle sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tütüncü.
Tasarının tümü üzerinde
şahsı adına söz isteyen Mehmet Eraslan, Hatay Milletvekili.
Buyurun Sayın Eraslan.
MEHMET ERASLAN (Hatay)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Emniyet teşkilatımız
açısından ve emniyet teşkilatımızın çalışmaları ve hizmetleri
açısından gerçekten olumlu bir kanunu, doğru hazırlanmış olan bir kanun
tasarısını görüşüyoruz. Bu kanun tasarısıyla ilgili görüşlerimin
olumlu olduğunu, oyumun da olumlu olacağını ifade ediyorum.
Kanun tasarısı, gerçekten,
uçuş hizmetleriyle ilgili önemli bir boşluğu doldurmakla beraber,
su altı çalışmaları, faaliyetleri yapılır iken karşılaşılan zorluklar
ve özellikle mağduriyetler bu kanun tasarısıyla ortadan kalkmış
ve kaldırılmış olacaktır. Fakat, değerli milletvekilleri, emniyet
güçlerimiz, emniyet mensuplarımız çalışmalarını yapar iken karşılaştıkları
zorluklar, sadece az önce bahsettiğim konular değil. Türkiye'de 73
milyon ülke insanı yaşarken 73 milyon ülke insanına hizmet eden kesimler
vardır. Biz de onlara kamu personeli deriz. Tabii, bu kamu personelinin
içerisinde polisimiz de vardır, askerimiz de vardır, doktorumuz
da vardır, öğretmenimiz de vardır, hülasa, kamu kesiminde kendi görev
alanında iştigalini, görevini en iyi şekilde yapmaya çalışan bu
ülke insanı vardır ve bu ülke insanına hizmet eden kamu personeli,
bu ülkeye ve bu ülkenin geleceğine hizmet yapar iken, önemli olan,
bu ülke insanına bu hizmet karşılığında aldığı mükâfattır. Tabii, bir kamu görevlisi bir polisimizin,
bir askerimizin, bir öğretmenimizin, bir doktorumuzun kamu görevindeyken
başka bir işle iştigal etme imkânı yoktur. Aynı zamanda bir işletme
kurma, aynı zamanda bir ticaret yapma, aynı zamanda farklı bir ekonomik
faaliyette bulunma imkânı var mıdır? Öyle bir imkân söz konusu dahi
değildir bugünkü kanunlar gereği. Öyleyse, bu ülke insanına hizmet
eden kamu kesimine Türkiye Cumhuriyeti hükûmetlerinin borcu ve görevi,
kamu kesiminde çalışan personelin kendi onur ve haysiyetine yaraşır
ve yakışır bir hayat standardını onlara sunabilmektir.
Bugün, emniyet birimlerimizin,
emniyet teşkilatımızın gerçekten çok ilgilendiği ve onu çok yakından
ilgilendiren bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Ben, Sayın Bakanımdan, bu kanun tasarısıyla
beraber polisimizin özlük haklarının iyileştirilmesiyle ilgili
bir kanun tasarısı da getirmesini beklerdim. Polisimizin çalışma
şartlarının, çalışma ortamının iyileştirilmesiyle ilgili bir kanun
tasarısının kendileri tarafından buraya indirilmesini, getirilmesini
gerçekten temenni ederdim. Özellikle emniyet mensuplarımızın, emniyet
teşkilatında çalışan arkadaşlarımızın ekonomik şartlarının iyileştirilmesi.
Evet, belki de ekonomik şartlarının iyileştirilmesi gereken tek birim
o değil. Bu ülkenin muhtarları da kamu görevlisi. Muhtarlarının
da ekonomik şartlarının iyileştirilmesi gerekiyor. Asgari ücret
bu ülkede 403 milyon, muhtarın aldığı maaş 240 milyon. Almış olduğu
240 milyon Bağ-Kur primini dahi ödememektedir, ödemiyor. Ama, biz,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin mührünü ona vermişiz, imza yetkisini
vermişiz ve işlediği fiillerden dolayı sorumluluk yüklemişiz,
sorumluluk vermişiz, ama asgari ücreti dahi muhtarımıza veremiyoruz.
Yani, konumuz, emniyet teşkilatları, emniyet mensupları, ama bu
örnekler bütün sektörde çalışan arkadaşlarımız için geçerli. Bu,
poliste de böyle, emniyette de böyle, öğretmenlerde de böyle, doktorlarda
da böyle. Özellikle kamu kesimine yüzde 2,5 + 2,5 öngörülen 2007 zamları,
yüzde 5 oranında toplam zamlar enflasyon oranının çok çok altındadır.
Eğer Türkiye'de yüzde 10 enflasyon var ise, biz, kamu kesiminde çalışan
ve bu ülkeye hizmet eden bu arkadaşlarımıza niye yüzde 5 zam öngörüyoruz
ve emeklilerimize neden yüzde 5,5 zam öngörüyoruz? Emeklilerimize
vermiş olduğumuz yüzde 2,5 ve 2,5 şeklindeki zamlar, ocak ve şubat
ayındaki enflasyonla zaten ortadan kalkmış durumdadır. Polislerimiz
de aynı şekilde. Polislerimiz, bu ülkenin huzuru, güvenliği, bölünmez
bütünlüğü için mücadele veren, kelle koltukta vazife gören ve hiçbir
süre gözetmeksizin, süre mefhumu olmaksızın gece gündüz çalışan
polis memurlarımız, polis teşkilatındaki arkadaşlarımız, emniyet
teşkilatındaki arkadaşlarımız, acaba ben, çocuklarımın giderlerini,
evimin giderlerini, telefon faturasını, elektrik, doğal gaz ve ev
kirasını nasıl ödeyeceğim kaygısı içerisinde olmamalıdır. Toplumu
birinci derecede ilgilendiren, toplumun huzur ve güvenliğiyle
ilgili gerçekten çok ulvi bir görevi, kutsal bir görevi ifa eden emniyet
mensupları, kredi kartımı nasıl ödeyeceğim, kullandığım kredi
borçlarını nasıl ödeyeceğim, nereden bulacağım, kimden borç para
bulacağım, geçimimi ailemle nasıl devam ettireceğim kaygısı içerisinde
olmamalıdır. Türk polisinin düştüğü bu hâl, doğru bir hâl değildir
ve çok kıvanç verici bir hâl değildir.
Değerli arkadaşlar,
o yüzden, işte o yüzden, kredi kartı mağdurları 500 bini aşmış durumdadır,
yarım milyonu aşmış durumdadır. Bunları şunun için ifade ediyorum:
Önemli bir görev, önemli bir birim, önemli bir bakanlık, önemli bir genel
müdürlük ve toplumu da birinci derecede ilgilendiren, toplumun
da huzur ve güvenliğini ilgilendiren konuyla ilgili çalışmalar
yapan polis teşkilatının çalışma şartlarının düzenlenmesi gerekmektedir,
özlük haklarının iyileştirilmesi gerekmektedir, hele hele ekonomik
şartlarının kati surette, en hızlı ve en süratli bir şekilde ekonomik
şartlarının ayrıca iyileştirilmesi ve onlara huzur içerisinde,
güven içerisinde, çoluk çocuğuyla, ailesiyle kimseye muhtaç olmadan,
kredi kullanmadan, ondan bundan borçlanmadan yaşayabilecekleri
bir hayat standardını onlara sunmak, iktidarın ve Türkiye'nin aslında
görevidir, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevidir.
Köy korucularımız,
bu ülkenin bölünmez bütünlüğü için, bu ülkenin İstiklal Marşı için,
bu ülkenin bayrağı için, bu ülkenin bir karış toprağı için kelle koltukta
vazife gören, şehit olan 60 bine yakın korucumuz, maalesef, çatışmalara
girdiği hâlde, hayatını verdiği hâlde, akrabalarını kaybettiği
hâlde, şehit olduğu hâlde, hiçbir sosyal güvenliğe tabi değildir. Eğer
korucuların bir tek sosyal güvenliği var diyen arkadaşımız varsa,
çıksınlar, bu kürsüden bizlere bunu ifade etsinler.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- DYP döneminde var mıydı?
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Türkiye Cumhuriyeti devleti, milletiyle güçlü bir devlettir. Bin
yıllık devlet tecrübesine, bin yıllık millet tecrübesine sahip
olan bir ülkedir. Türkiye Cumhuriyeti devleti sosyal bir devlettir.
Yanında çalıştırdığı kamu personeline, gerek köy korucuları gerek
polisi gerek askeri gerek öğretmeni gerekse doktoruna gerektiği
kadar ücreti vermek durumundadır ve Anayasa'ya göre sosyal devlet
ilkesinin gereği budur, bunu yapmalıdır.
Kamu kesimi, çünkü,
73 milyon ülke insanına hizmet veren, 73 milyon ülke insanı için gece
gündüz çalışan önemli birimlerdir, önemli kesimlerdir. O hâlde, eğer
onlar devletin işlerinin ve işlemlerinin yürütülmesi noktasında
gayret gösteriyorlar ise, toplumun işlerinin aynı zamanda yürütülmesi
için önemli gayretler gösteriyorlar ise, burada Türkiye Cumhuriyeti
devletinin de görevi, siyasi iktidar kanalıyla, onlara, onur ve
haysiyetlerine yaraşır, yakışır hayat standardını ve ücret standardını
onlarla buluşturmaktır; aksi takdirde, bu ülkede güvenlikten, huzurdan,
mutluluktan ve geleceğe umutla bakış açısından bahsetmemiz mümkün
olmayacaktır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
lütfen toparlayınız.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Ben, Sayın Bakanımızın, polislerimizin bu taleplerini ve polislerimizin
adına, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsünde zikretmiş
olduğumuz, gündeme getirmiş olduğumuz bu hususları dikkate alacağına
inanıyorum ve en kısa zamanda emniyet teşkilatlarımızın özlük
haklarının, çalışma şartlarının ve ekonomik şartlarının, ekonomik
koşullarının kendi taraflarından iyileştirilmesiyle ilgili kanun
tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisine getirileceğine inanıyorum.
Bu kanunun olumlu kanun
olduğunu ve bu noktada desteğimin olduğunu ifade etmiştim. Emniyet
teşkilatlarımıza, emniyet mensuplarımıza hayırlar getirmesini
bu kanun tasarısının temenni ederken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Eraslan.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
EMNİYET TEŞKİLÂTI UÇUŞ HİZMETLERİ TAZMİNAT KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 28/2/1985 tarihli
ve 3160 sayılı "Emniyet Teşkilâtı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanunu"nun
adı "Emniyet Teşkilâtı Uçuş ve Dalış Hizmetleri Tazminat Kanunu"
olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen Hüseyin Güler, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Güler.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar,
kanunun 1'inci maddesi üzerinde Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, seçim dönemi
olunca, bakıyoruz, tüm kamu çalışanları için birer birer, artık, seçim
rüşveti de demek istemiyorum ama, gecikmiş olan bir kanun teklifi.
Evet, Sayın Başbakan
başta olmak üzere tüm bakanlar seçim stratejinin uygulanmadığını,
seçim politikalarının yapılmadığını her defasında söylemesine
karşın, her vesileyle karşılaştığımız bir sıkıntı var: Seçim döneminin
nimetleri, tüm kamu personeli başta olmak üzere herkese net olarak
verilmekte.
Evet, emniyet personelimizin
özverili, yıllardır çektiği sıkıntıları bugün kısmen de olsa yaraya
merhem olabilecek düzeyde de değil bu olay, yeterli de değil. Günümüzün
teknolojisine baktığımızda, günümüzün suç oranlarının takibine
baktığımızda, teknoloji üst düzeyde olmalı, hareket yeteneği
üst düzeyde olmalı emniyet çalışanlarımızın. Her şeyden önemlisi,
vefakâr, cefakâr ve bu vesileyle de özverili çalışan tüm emniyet
teşkilatının tüm personelini buradan yürekten kutluyoruz, çünkü
mesaisi belli değil. Yeri, iki dudak arasında ve hele büyükşehirler
-Sayın Bakan burada- artık kaçış bölgesi olmuş emniyet çalışanları
için, dâhil olmak üzere. Sürekli, geçenlerde, Sayın İçişleri Bakanı
"İstanbul'da 13 bin emniyet personeline ihtiyaç var." dedi,
13 bin. Bunu çözecek olan kim? Sizlerdiniz. Günaydın derler. İktidardınız,
hatırlatmak gerekir. Ama maalesef, bu konuları dahi çözemediniz
ve bugün büyük şehirler, emniyet personeli için artık, biraz, zulüm
demeyeceğim ama, bunun yanında, sadece, sanki, böyle ekonomik durumlarının,
olağanüstü sıkıntılarının had safhada olduğu, emniyet çalışanının
özlük haklarının sıkıntılı olduğu bir dönemde, büyük şehirler, maalesef,
sürgün bölgesi gibi algılanıyor, keşke çıkmasın diyor. Sayın Bakana
buradan sormak istiyorum: Tayin süreci önümüzdeki dönemde gelecek.
Kaç emniyet personeli, bugün, büyük şehirlerden, daha alt diyebileceğimiz
küçük şehirlere doğru, daha rahat, huzur içerisinde yaşayabileceği
şehirlere tayin istemekte?
Bu vesileyle, emniyet
çalışanlarının bugünkü özlük haklarına çözüm olarak sunduğunuz
bu kanun teklifini, biz, Anavatan olarak yürekten destekliyoruz,
ama, aksayan yönü de lütfen görün. Bu seçim dönemindeki yapmış olduğunuz
bu çalışmaları halk unutmayacaktır. Seçim rüşveti diyebileceğimiz
bir dönemdir bu dönem. Her dönem çıkarttığınız bir anlayış içerisinde,
işte çiftçilerin borçlarının silinmesi, işte kamu personeline,
geçici kamu personeline 240 bin kadro açılması, işte bunların hepsi
seçim rüşveti. Biz de diyoruz ki, emniyet personelinin bu kadar hareket
yeteneği olması gerekirken, zaman zaman gidin karakollara, karakollardaki
emniyet personelinin sıkıntısını duyun, hepimizin yürek acısı. Ortalama
on iki saat çalışabilen bir emniyet personeli, on iki saat ve bir
gün sonra, yirmi dört saat dinlenmeden, tekrar bir mesai. Arkasından,
polisin özellikle büyük şehirlerde, gasp, adi suç oranının olağanüstü
yüksek olduğu bir dönemde, artık, hele hele cezaevlerinin 2 kat
dolduğu bir yerde… Ben, size sadece Mersin'den örnek vermek istiyorum:
470 kişilik bir Mersin Cezaevinin kapasitesi, 1.170 kişi kalıyor
arkadaşlar, 1.170 kişi! Toplum sürekli suça eğilimli, toplum sürekli
olumsuz koşullar içerisinde. Artık, cumhuriyet savcıları dahi suçluyu
yakalamak yerine, daha doğrusu cezaevine atmak yerine, mahkemelerde
tutuksuz yargılama eğiliminde. Bu sefer de emniyet teşkilatı diyor,
biz tutukluyoruz, daha doğrusu, biz yakalıyoruz, savcılar serbest
bırakıyor. Tabii ki, aslında, Türkiye'nin temel sorunu, bu sorunlar
sadece emniyet tedbirleriyle çözümlenmez. Toplum cinnet safhasında.
Her yerde karşılaştığımız sıkıntı, sürekli tetikleyen bir unsur. İşte,
korna çaldı, yer vermedi diye, kaç kişinin öldüğünü ve suçluyu yakalayıp
denize attıklarını görüyoruz. Bu toplum böyle miydi? Bu hâle getirdiniz
ama.
Bugün, emniyet personeli
de, artık, yetersizlikten, kendi iç sorunlarıyla boğuşmaktan, düne
kadar ekonomik sıkıntısı olmayan, bugün aynı emniyet personeli
de yine kredi kartlarıyla baş başa kalmakta ve ciddi anlamda suça
da bir eğilim artmakta, çünkü, insanın düşüncesini yaşam koşulları
belirler ve emniyet personelinin çalışma koşulları son derece kötü
ve gelişen teknolojik çağda da, imkânsızlıklar doğrultusunda, adli
vakaların takibinde, maalesef, kamu vicdanını rahatlatacak unsurlar
yoksun.
Bugün, Hrant Dink cinayetinde
bile hâlâ tam boyutuyla bir çözüm yok. İstanbul yaşanmaz bir şehir ve
geceleri, o güzelim, dünya kenti ilan ettiğimiz İstanbul'da gasp,
suç ve aynı zamanda da toplumun her türlü can ve mal güvenliği açısından
da ciddi sıkıntıları mevcut. Sadece İstanbul mu? Bizim Mersin de aynısı.
Akşam yediden, dokuzdan sonra çıkmak mümkün değil. Sokaklar, düne
kadar kahvesini içtiğimiz, komşumuzun hâl hatırını sorduğumuz,
muhabbet ettiğimiz sokaklar bugün yaşanmaz hâlde. Güpegündüz kalaşnikoflarla
gövde gösterisi yapılıyor. Mersin'de otogar kalaşnikoflarla tarandı.
İstanbul da keza aynı. Güpegündüz ve bu kadar can ve mal güvenliğinden
yoksun olan bir ülkede emniyet tedbirlerinin, emniyet personelinin
tüm özverisine rağmen gitmiyor. O zaman, yapılması gereken, bir an
önce emniyet personelinin sayısını artırmak. Evet, ama, tek başına
yeterli bir faktör değil. Emniyet personelinin özlük haklarını artırın.
Emniyet personeline hareket yeteneği sağlayın. Günümüz teknolojisi
içerisinde tüm imkânlar tanınsın, ama, tek başına yeterli mi? O da yeterli
değil. Gelir dağılımının bu kadar bozuk olduğu bir yerde, ilkokulların
çevresinde on bir yaşına inmiş esrar içme yaşını düşünün. On üç yaşına
kadar -söylemek değil ama, burada- gayrimeşru ilişkilerin yaşandığı
Türkiye'de, maalesef insan kaynağı her geçen gün kirlenmekte zorlanmıyor.
Biz de diyoruz ki, bu sorun, sistemin sorunu. Dört buçuk yılda, beş
yıldır iktidar olduğunuzun farkına varmadınız ve her geçen gün,
toplumun gidişatı maalesef olumsuz yönde, ama, bu konuda, istikrar
diye kamuoyuna yutturulan, ama, her geçen gün açlık ve sefaleti kader
gibi algılanan bir ülkede, ülkemde, insanlarım yarınların hayalini
kuramaz hâle geldi ve yaptığı tek şey var, günübirlik yaşamak. Ailede
huzurun olmadığı bir yerde, sadece sığınacakları birer kahvehane
köşelerinde zaman yitirmekte, zaman öldürmekten öteye gitmemekte.
O zaman yapılması gereken bir şey var, burada AKP'ye değil, halkımın
sağduyusuna sesleniyorum: Bu yıl ülkenin kader yılı. 2007 yılı, seçim
yılı ve herkesin kendi kaderine sahip çıkmasını istiyoruz ve hiçbir
şey çözümsüz değil. Bu toplumun acz duygusu veya yoksulluk duygusu,
yenilmeyecek bir kâbus ya da yenilmeyecek bir sebep ve sonuçlar değil,
ama, bunun karşılığında yapılması gereken tek şey var, umutlar bitmesin
diyoruz ve bu ülkede 2007 yılını kader yılı olarak ilan ediyoruz.
Biz, Anavatan olarak
hep söyledik, ülkenin sorunları çok çabuk çözümlenir, ama, beş yılda
yaratılan sonuç belli. Ülke, her geçen gün sömürüye, her geçen gün
yoksullaşan ve her geçen gün de uydu bir devlet anlayışından öteye
gitmeyen, müteşebbisinin de taşeronlaşmaktan öteye gitmeyen bir
ülke konumundayız. Emek, her geçen gün yoksullaşan ve köleleşmeye
doğru gitmekte. Dün altı saat, yedi saat çalışanlar, ister küçük esnaf
olsun ister köylü olsun ister işçi olsun, bugün en az on saat çalışmak
zorunda, en az on saat, aynı yaşam standardını yakalamak için ya da
işini korumak için. Böyle bir ülkeyi düşündüğümüzde, ülkem bunu
hak etmiyor. Her köşesi birer cennet köşesi olan ülkemde, insanlarımın
mutlu olması gerekir, ama, yaratılan bir şey daha var, bu ülkede sürekli
gerginlikler üzerine medet umulan bir siyasi süreç yaşanıyor. AKP
İktidarı, beş yıllık icraatının hesabını vermeden, laik-antilaik
gerginliği içerisinde, o gerginlikten medet umar hâle geldi. Ee, tabii,
birileri de buna, bunun ekmeğine, değirmenine su taşımakta devam
ediyor. Biz de diyoruz ki, bu ülkenin gerginlikten çok hoşgörü, sevgi,
kardeşliğin ve barışın öne çıktığı bir ülkenin özlemi, yani Türkiyeli
olmak.
Evet, geçenlerde Milliyetin
bir araştırmasını hep beraber gördük. Bu ülke bütünlükten yana, kardeşlikten
yana, ama, bu süreci kaşıyıp sadece kutuplara bölmek, ötekiler bizden
veya sizden-bizden kavramı içerisinde saflara bölmek ve bu saflardan
da siyasi rant elde etmek işinize gelebilir. Ama, olan ülkeye mal olmakta.
Biz de diyoruz ki: Ülkemizin bu yapıyla, bu yönetim anlayışıyla,
akılsız yönetim diyebileceğimiz, verimsiz yönetim diyebileceğimiz
bir anlayışla gideceği yer duvara toslamak. Ve bu ülkede son beş
yılda -herkes bilsin- 174 milyar dolar sadece devlet dış borç ödemiştir
devlet, özel sektörün ödediği hariç. Ama, bunlar sizi rahatsız etmiyor
-biliyorum- AKP olarak, ama, halkımın cebini yaktı, halkımın vicdanını
yaktı. Böyle olunca da, hepimizin özlemi, yarınların hayalini kurabilecek
bir Türkiye özlemi. Bu yüzden de, yapılması gereken şey, sokakların
can ve mal güvenliği ve özellikle hayal kurabileceğimiz bir Türkiye
özlemi.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Güler.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bunun da altyapısı
belli. Umutlar bitmesin diyoruz.
Evet, emniyet personeline
buradan yürekten teşekkür ediyoruz özverili çalışmalarından dolayı.
Özlük hakları başta olmak üzere tüm teknik imkânlarının sunulmasını
bekliyoruz; çünkü, onlar kamunun vicdanıdır.
Ve emniyetin kendi
personeli içerisindeki hiyerarşik yapıda liyakat öne çıkmalı. Nihayetinde
Sayın Grup Başkan Vekilim bahsetti. Daha önce görev süresi dolmak
üzere olan, yaş haddinden dolmak üzere olan emniyet genel personelini
dahi atamakta zorlandınız. Emniyet Genel Müdürlüğü. Bir teşkilatın,
yanılmıyorsam, yaklaşık 173 bin personeli olan bir emniyet genel
teşkilatının başını atamakta zorlandınız. Bunlar bilinmiyor muydu;
ne zaman yaş haddinden emekli olup olmayacağı? Veya kamunun kendi
hiyerarşik güçler dengesinde bu işin nasıl çözümleneceğini iyi
bilmeliydiniz. Ama, sadece "Göç, yolunda düzelir." anlayışıyla
yola devam ettiniz, "Biz iktidarız, tek başımıza bir çoğunluğuz."
dediniz; ama, sadece duvara toslattınız bu ülkeyi. Ülkem bunları
hak etmiyor. İnanıyorum ki, halkımın sağduyusu, vicdanıyla, yüreğiyle,
beyniyle baş başa verip kendi hayaline ve kendi kaderine sahip çıkar
diye düşünüyorum.
Bu kanunun emniyet
personeline katkıda bulunması dileğiyle hayırlı olmasını diliyorum,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Güler.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 3160 sayılı
Kanunun 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 1- Bu Kanunun
amacı, Emniyet Genel Müdürlüğünde kadrolu veya sözleşmeli olarak
görevli pilot, pilot adayı ve uçuş ekibi ile kurbağa adam ve kurbağa
adam adaylarının hizmet müddetlerinin, kendilerine ödenecek tazminatlar
ile bu tazminatların ödenmesine dair esas ve usûllerin düzenlenmesidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen İbrahim Özdoğan, Erzurum
Milletvekili.
Buyurun Sayın Özdoğan.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 1150 sıra sayılı Kanun Tasarısı hakkında Anavatan
Partisi Grubu adına 1'inci maddede söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bu kanun tasarısını vesile ederek, polisimizin içinde bulunduğu
bazı sıkıntılar hakkında görüşlerimi arz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
maalesef, şunu, başlangıçta belirtmek istiyorum: Polise sevgisiz
bir Hükûmet ve bir İçişleri Bakanıyla karşı karşıya bulunmaktayız.
"Polise sevgisizlik"
derken neyi kastettiğimi hemen anlatmak istiyorum. Sizler de mutlaka
basından takip etmişsinizdir. Geçtiğimiz haftalarda, CHP İstanbul
Milletvekili Zeynep Damla Gürel Hanımefendi, İstanbul'da arabasıyla
seyir hâlindeyken bir kapkaççı tarafından soyuldu. Ben, olayın ardından
olanları televizyon kameralarından izledim. Çantası kapkaççı tarafından
çalınan Zeynep Damla Hanımefendi, yaşadığı şokun ardından arabasından
dışarı çıkarak, olay yerine intikal eden polislere kapkaççıyı yakalamalarını
söylüyor. Bu esnada gelen ekibin içinden bir polis memuru Zeynep Damla Hanım'a
"Şov yapma." diyor. Zeynep Damla Hanımefendi, başına gelen
kapkaç olayından bir müddet sonra Sayın İçişleri Bakanı Abdülkadir
Aksu tarafından telefonla aranıyor ve Bakan Aksu, Zeynep Damla Hanım'a,
söz konusu polis memuru hakkında gerekli işlemleri başlattığını
ve gerekenin yapılacağını söylüyor. İşte, bu noktada Zeynep Damla
Hanım ders gibi bir cevap veriyor ve bu cevabıyla büyük bir takdiri
de hak ediyor. Zeynep Damla Hanım, Bakan Aksu'ya, bu polis memuru hakkında
bir işlem yapılmasını istemediğini, Bakan Aksu'dan İstanbul'u güvenli
bir kent hâline getirmesini istediğini ve bir polis memurunu değil,
gerekirse, sorumluluk taşıyan üst düzey bir sorumlu hakkında işlem
yapılmasının daha doğru olacağını söylüyor. Bakan Aksu, bu cevaptan
gerekli dersi çıkarmış mıdır bilmem; ama, Zeynep Damla Hanım'a söyledikleriyle
polisi nasıl sevgisiz ve korumasız bıraktığını bizlere bir kez daha
göstermiştir.
Söz konusu polis memurunun,
Zeynep Damla Hanım'a söylediği ve davranış tarzı, elbette ki takdir
edilen cinsten değildir, doğru değildir; ama, bu polis memurunun, Sayın
Milletvekilimizle konuşurken taşımış olduğu muhtemel psikolojik
duruma Bakan Aksu'nun gösterdiğinden çok daha fazla bir anlayış ve
kucaklayıcılık ile yaklaşılması, emniyet teşkilatını yönetmek
isteyen her bakan için elzemdir.
Bu polis memuru, bir
hanım karşısında eziklik duymuş olabilir, bu duygu içerisinde gergin
bir gurur psikolojisiyle konuşmuş da olabilir. Biliyorsunuz değerli
arkadaşlar, polisimiz evine yeterince para götürememenin, eşi,
çocukları karşısında mahcup ve ezik olmanın, ağır çalışma şartlarının
altında olmanın bütün zorluklarını yaşamaktadır. Bir bakanın yapması
gereken, polisini kucaklamak ve onunla iletişim kurmaktır.
Dünyanın hiçbir yerinde,
değerli arkadaşlar, polis psikolojisini anlamaya çalışmadan,
onu gererek ve itilmişlik hissi vererek emniyet teşkilatı yönetilemez.
İyi bir İçişleri Bakanı, sahip çıktığı duygusunu polise veren bir
bakandır. İstanbul'da yol kesen ve insanları denize döken eşkıyalarla
baş edemeyen İçişleri Bakanının, bir polis memuruna işlem yaparak
bakanlık yaptığını düşünüyor olabilmemiz, elbette ki, mümkün değildir.
Zeynep Damla Hanımefendi,
Bakan Aksu'ya verdiği cevapla hem bir insanlık hem de siyasi sorumluluk
örneği vermiştir ve bu davranışıyla kişisel takdir ve saygı duygumuza
da elbette ki mazhar olmuştur. Kendisine, polisimiz adına buradan
çok teşekkür ediyorum. Sayın Bakan Aksu'ya ise polisimiz adına, maalesef,
eseflerimi buradan bildirmek istiyorum.
Polisimizin içinde
bulunduğu şartlara da dikkatinizi çekmek istiyorum.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Teşekkürlerimi sunarım.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkürünüze ben de teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, hatırlanırsa, polislerimiz arasında peş peşe gelen
intihar vakaları kamuoyunun dikkatini polisin sorunlarına çevirmiştir.
Polisimiz çok ağır şartlarda çalışmakta ve yeterli destek alamamaktadır.
Maaş yetersizliği, uzun süreli çalışma ve yetersiz izinlerle çalışan
polisimiz günde en az on iki saat mesaiye karşılık haftada sadece
bir gün dinlenebilmektedir.
Lise ve üniversite
mezunu olan, herhangi bir sabıkası ve ciddi bir ruhsal ve bedensel
sağlık sorunu bulunmayan her Türk vatandaşı polis olabiliyor. Lise
mezunları iki yıl, üniversite mezunları da altı aylık polis okulu
eğitiminden sonra göreve başlıyor. Ayrıca, ilköğretim sonrası sınavla
girilen dört yıllık polis kolej ve akademileri teşkilata komiser
yetiştiriyor. İhtiyaç hâlinde, polis okulu mezunları amirlik makamına
yükselebiliyor, müdürlük makamına ise sadece kolej ve akademi mezunları
yükselebiliyor. Son iki dönemdir, yönetmelikte olmamasına rağmen,
özellikle büyük şehirlerde, polis okulunu bitiren genç memurlar
için ilk durak çevik kuvvet. Çevik kuvvet aslında emniyet teşkilatının
en hassas birimidir. Çünkü, burada görev yapan genç insanlar doğrudan
toplumsal gösterilerde görev alıyorlar. Fanatik grupların gösterileri,
maçlar ve kaçak bina yıkımı gibi olaylarda doğrudan sivil halkla
karşı karşıya gelen tecrübesiz polislerimiz, zaman zaman kameralara,
vatandaş coplayan polis görüntüsü verilmesine neden oluyor. Mesleğe
teşkilatın en gerilimli noktasında başlama, genç polislerin psikolojik
dengesinin bozulması yönünde ilk adım oluyor. Evlenme çağı olan bu
dönemde alınan yeni sorumluluklar da üzerine eklendiğinde, polis
memurlarının mesleğe olan bakışları kısa sürede olumsuz yönde değişmeye
başlıyor.
Mesleğe yeni başlayan
bir polis memuru 800 YTL maaş alıyor. Örneğin, sekiz yıl görev yapan
bir polisin eline sadece ayda 912 YTL maaş geçiyor. Ekonomik yetersizliğin
üzerine sabah saat 8.00'den akşam saat 20.00'ye kadar on iki saat mesai
de eklenince, fiziksel yorgunluğa ruhsal yorgunluk da eklenmiş oluyor.
Üstelik, özellikle hassas birimlerde çalışan polis memurları için
mesai bitimi "ikinci bir emre kadar" gibi bir durum oluyor.
Yan ödemeler eklense
de, özellikle büyük şehirlerde yaşayan polis memurlarının kazançları
hayatın gerçekleriyle bağdaşmıyor, uyuşmuyor. Örneğin, İstanbul'da
28 bin polis görev yapıyor, ama buna karşılık sadece 4.200 polis lojmanı
bulunuyor. Mevcut lojmanların 850'si istihbarat ve terör gibi hassas
birimlerde çalışan personele tahsis ediliyor, yani, geriye kalan
24 bin polis kirada oturuyor. İstanbul'da, alt-orta sınıf daire kiraları
400 ile 700 milyon lira arasında değişiyor. Maaşın yarısı kiraya,
kalanı da telefon, elektrik, yakıt gibi harcamalara gidiyor. Yapılan
araştırmalara göre, eğitim seviyesi yüksek aileler çocuklarını
polisliğe yönlendirmiyor.
"4'üncü sınıf" tabir edilen en
alt düzey emniyet müdürlüğü kademesi için, teşkilatta en az on dört
yıl çalışmak gerekiyor. İlçe ve şube müdürleri bu sınıftan tayin
ediliyor. Meslekte en az yirmi yıl görev yapan 1'inci sınıf emniyet
müdürleri arasından, il emniyet müdürü, daire başkanı ve müfettiş
tayini yapılıyor. "Sınıf üstü" tabiri ise Emniyet Genel
Müdürü için kullanılıyor. 4'üncü sınıf emniyet müdürü 1.400 YTL maaş
alıyor. Emniyet Genel Müdürlüğünün 92-2006 yılları arasında yaşanan
380 polis intiharı üzerinde yaptığı araştırma, sorunun temelinde
ücret yetersizliği ve çalışma şartlarının ağırlığının yattığını
ortaya koymuştur.
Polis Koleji ve Polis
Akademisine başvurularda ruh sağlığının yerinde olması ve daha
önce intihar girişiminde bulunmamış olma şartı aranıyor, adaylar
bu konuda çok sıkı kontrolden geçiriliyor. Ancak, mesleğe başladıktan
sonra, bu konuda düzenli bir kontrol ve destek sistemi oluşturulmuş
değildir.
Samsun Ondokuz Mayıs
Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü Başkanı
Prof. Dr. Kurtman Ersanlı "Emniyet mensuplarının, aldıkları
eğitim gereği olayları önleme, sorunları çözmede güç kullanımı
söz konusu. Kendi sorunlarını çözerken de bu gücü kendilerine karşı
kullandıklarını görüyoruz." diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
lütfen toparlayınız.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
"Ağır stres altında
çalışan polislerin, bu mesleğe hazırlanırken ve mesleklerini yaptıkları
sürece psikolojik destek almaları şart." diyor Sayın Profesör.
Polislere yönelik
psikolojik ve rehberlik eğitimleri de veren Ersanlı, polislere
mesleki eğitimle birlikte kişisel gelişim, sorunlarla baş etme,
öfkeyi kontrol, kendisini ve karşısındakini anlama eğitimi de verilmesi
gerektiğini özellikle vurguluyor.
Değerli arkadaşlarım,
maaşların düşüklüğü ve uzun mesailerin yanı sıra, emniyet mensuplarımız
tayin, terfi ve disiplin uygulamalarındaki adaletsizliklerden
ve bunları önleyecek mekanizmaların sağlıklı işlememesinden
şikâyetçiler.
Polis teşkilatının
yönetici sınıfını oluşturan Polis Koleji ve Polis Akademisi mezunları
ile mesleğe sınavla giren polis memurları, komiser, baş komiser,
amir ve müdür olma planlarını mesleki gelişmelerine göre yapıyorlar.
Mesleki kurs ve seminerler, özel eğitimler ve kişisel gelişim çabalarıyla
teşkilat içinde açılan sınavlara hazırlanan memurlar adım adım kariyer
yapmaya çalışıyorlar. Ancak, terfi sisteminin kadro yetersizliği
nedeniyle ağır işlemesi, gelinen her bir üst düzeyde alınacak maaş
farkının çok yüksek olmaması, memurların hevesini ve moralini kırıyor.
Örneğin, akademili bir komiser yardımcısı, kendisine, en iyi ihtimalle
yirmi yıl sonra il emniyet müdürü olma hedefi koyabiliyor. Ancak,
görevinde başarılı olmak, yurt dışında eğitim görmek, ikinci yabancı
dil bilmek kariyer için bazen yeterli olmuyor. Emniyet teşkilatı
mensupları, tayinlerde, siyasetçilerin hemşehrilik kaygılarıyla
yaptırdığı tasarrufların, adam kayırmaların ve kişisel husumetlerin
başarı kriterinin önüne geçtiğini ifade ediyorlar. Yurt dışında
eğitim görmüş, yabancı dil bilen, doktora yapan ve önemli görevler
bekleyen parlak teşkilat mensuplarının semt karakollarında…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan, lütfen…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Bitiriyorum.
BAŞKAN - Teşekkür için
açıyorum Sayın Özdoğan, buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, emniyet teşkilatımızın mensuplarının sorunları
vardır, inşallah, AK Parti iktidardan gittikten sonra -ben sayın vekilimize
teşekkür ediyorum- gelecek iktidarlar bunları çözecektir.
Hepinize çok teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 3160 sayılı
Kanunun 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 2- Bu Kanun,
Emniyet Genel Müdürlüğünde kadrolu veya sözleşmeli olarak görevli
pilot, pilot adayı ve uçuş ekibi personeli ile kurbağa adam ve kurbağa
adam adayları hakkında uygulanır."
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- 3160 sayılı
Kanunun 3 üncü maddesinin (a) ve (e) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiş
ve bu maddeye aşağıdaki (f) ve (g) bentleri eklenmiştir.
"a)
Pilot ve pilot adayı: Yurt içi veya yurt dışında uçuş okulu veya kurslarından
usulüne göre pilotluk sertifikası alan ve sertifikası Emniyet Genel
Müdürlüğünce usûlüne göre onaylanan emniyet personeline pilot;
pilot olmak için sayılan yerlerde fiilen uçuş eğitimine başlayan emniyet
personeline de pilot adayı denir."
"e)
Hizmet yılı: Uçuş ve dalış hizmet yılı veya yıl deyimi 1 Eylül tarihinde
başlayıp 31 Ağustos tarihinde biten 12 aylık dönemi kapsar."
"f) Kurbağa adam
ve kurbağa adam adayı; Emniyet Genel Müdürlüğünün düzenlemiş olduğu
polis kurbağa adam kurslarını başarıyla bitirerek sertifika alan
veya yurt içi - yurt dışı dalış okulu kurslarından sertifika alan ve
sertifikası Emniyet Genel Müdürlüğünün yapacağı sınavdan sonra
usûlüne göre onaylanan emniyet personeline kurbağa adam; kurbağa
adam olmak için sayılan yerlerde fiilen dalış eğitimine başlayan emniyet
personeline de kurbağa adam adayı denir."
"g)
Kurbağa adam hizmet süresi: Kurbağa adamların Emniyet Genel Müdürlüğünün
düzenlemiş olduğu polis kurbağa adam kurslarında dalışa başlama
tarihinden itibaren kurbağa adamlıktan ayrılmalarına kadar geçen
süredir."
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- 3160 sayılı
Kanunun 4 üncü maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Uçucu ve kurbağa
adamlara ödenecek tazminat
MADDE 4- Emniyet Genel
Müdürlüğünde görev yapan pilot ve pilot adaylarına kıstas aylığının
% 70'i, uçuş ekibi personeline kıstas aylığının % 65'i, kurbağa adam
ve kurbağa adam adaylarına kıstas aylığın % 60'ı üzerinden, bu Kanuna
ek cetvelde hizmet yılları (adaylar için birinci hizmet yılı) karşılığında
gösterilen nispette aylık uçuş veya dalış tazminatı ödenir."
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6'ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- 3160 sayılı
Kanunun 6 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 6- a) Pilotların
ve uçuş ekibi personelinin aylık uçuş tazminatı alabilmeleri için
bir yılda en az;
1. Uçuş hizmeti 10 yıldan
az veya tüm uçuşu 1500 saatin altında olanların 60 saat,
2. Uçuş hizmeti 10-20
yıl veya tüm uçuşu 1500-2500 saat arasında olanların 30 saat,
3. Uçuş hizmeti 20 yıldan
veya tüm uçuşu 2500 saatten fazla olanların 15 saat; uçuş yapmaları
şarttır.
b) Kurbağa adamların
aylık dalış tazminatı alabilmeleri için bir yılda en az;
1. Dalış hizmeti 10
yıldan az veya tüm dalışı 1500 saatin altında olanların 60 saat,
2. Dalış hizmeti
10-20 yıl veya tüm dalışı 1500-2500 saat arasında olanların 30 saat,
3. Dalış hizmeti 20
yıldan veya tüm dalışı 2500 saatten fazla olanların 15 saat,
dalış yapmaları şarttır.
c) Yıllık mecburi
uçuş veya dalış saatini tamamlayamayanların uçuş veya dalış tazminatlarının
% 50'si müteakip hizmet yılı başlangıcından itibaren kesilir. Normal
tazminat, önceki yıldan noksan kalan müddet veya miktarının tamamlanmasını
takip eden aybaşından itibaren ödenmeye başlanır.
d) Uçuş veya dalış hizmetlerine
dair görevler sırasındaki kazalar ve diğer sağlık sebepleri sonucunda
istirahatı gerektiren rapor alan veya geçici olarak uçuştan ve dalıştan
başka hizmetlere nakledilen uçuş ekibi, pilot ve kurbağa adamlara
bir yıl müddet ile son aldıkları aylık tazminat ödenir. Bu müddetler,
uçuş ve dalış hizmetlerinden sayılır. Bu müddet zarfında uçuş ve dalış
mecburiyeti aranmaz. Bir yıldan fazla ara verilmesi halinde, aylık
uçuş ve dalış tazminatı kesilir. Bunlar tekrar göreve başladıklarında
diğer şartları taşıyorlarsa aylık tazminat, göreve başladıkları
tarihi takip eden aybaşından itibaren ödenir.
e) Aylık tazminatlar
aybaşında peşin olarak ödenir ve damga vergisi hariç hiçbir vergiye
tâbi değildir.
f) (a) fıkrası kapsamına
giren personele aynı bentte belirtilen zorunlu uçuş saatinden fazla
uçtukları her uçuş saati için uçuş hizmet yılının son ayındaki uçuş
tazminatının % 4'ü oranında ayrıca her yıl toptan ödeme yapılır. Bu
ödemenin yapılmasında 120 saatten fazla uçuşlar dikkate alınmaz.
Bu şekilde ödenen tazminat, damga vergisi hariç hiçbir vergiye tâbi
tutulmaz.
g) Diğer kamu kurum
ve kuruluşlarında çalışan pilot, pilot adayı, uçuş ekibi, kurbağa
adam ve kurbağa adam adayı personeline, sözleşmeli olarak çalışanlar
dahil, bu Kanunda belirtilen esaslar çerçevesinde durumlarına uygun
tazminat ödenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
aynı mahiyette iki adet önerge vardır.
Önergeleri şimdi sırasıyla
okutup, her iki önergenin işlemlerini ve oylamalarını birlikte yaptıracağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının 6 ncı maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 3160 sayılı
Kanunun 6 ncı maddesinin (d) bendinde
yer alan "bir yıl" ibaresinin "iki yıl", "Bir yıldan"
ibaresinin "İki yıldan" şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Selami Uzun |
Ali Küçükaydın |
Muharrem Tozçöken |
|
Sivas |
Adana |
Eskişehir |
|
Alaettin Güven |
Mehmet Çiçek |
|
|
Kütahya |
Yozgat |
|
BAŞKAN - İkinci önergedeki
imza sahiplerinin isimlerini okutuyorum:
|
Haluk Koç |
Enis Tütüncü |
Mehmet Kartal |
|
Samsun |
Tekirdağ |
Van |
|
Yaşar Tüzün |
Muharrem Kılıç |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
|
Bilecik |
Malatya |
Malatya |
BAŞKAN - Komisyon
önergelere katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
28/2/1982 tarihli ve
2629 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin (g) bendinde öngörülen sürelerle
paralellik sağlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7- 3160 sayılı
Kanunun 7 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 7- Yıpranma
tazminatının ödenme usûl ve şartları aşağıda gösterilmiştir:
a) Emniyet Genel Müdürlüğünün
teklifi ve İçişleri Bakanının onayı ile;
1. Sekiz uçuş hizmet
yılını tamamladıktan sonra daimi olarak diğer görevlere nakledilen
pilotlara,
2. On iki uçuş hizmet
yılını tamamladıktan sonra daimî olarak diğer görevlere nakledilen
uçuş ekibi personeline,
3. Amir sınıfı kurbağa
adamlardan sekiz dalış hizmet yılını, memur sınıfı kurbağa adamlardan
on iki dalış hizmet yılını tamamladıktan sonra dalış hizmeti görevi
alamayacak duruma gelen ve daimi olarak diğer görevlere nakledilen
kurbağa adamlara,
b) Uçuş veya dalış hizmetleri
ile ilgili görevler sırasındaki kazalar sonucunda veya diğer sağlık
sebepleriyle yetkili sağlık kurumları raporlarına dayanılarak
daimî olarak diğer görevlere nakledilen uçuculara ve kurbağa adamlara,
Emniyet Genel Müdürlüğünde
görevli oldukları müddetçe uçuş ve dalış görevlerinden ayrıldıkları
tarihteki derece ve kademelerinin ödeme tarihindeki karşılığının
(ek gösterge dahil) % 10'u tutarında aylık yıpranma tazminatı on
yıl süreyle ödenir.
Diğer görevlere nakledilen
bu personel bulunduğu görevle ilgili diğer tazminatlardan da yararlandırılır.
Disiplinsizlik sebebiyle
bu madde kapsamına girenlere veya kendi istekleriyle ayrılanlara
yıpranma tazminatı ödenmez."
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
8'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8- 3160 sayılı
Kanunun 8 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Emniyet Genel
Müdürlüğünün düzenlemiş olduğu kurbağa adam kurslarında öğrencileri
fiilen dalmak suretiyle yetiştiren öğretmenlerin her dalış saati
başına, kıstas aylığının binde üçü yetiştirme ikramiyesi olarak
ayrıca ödenir. Bu ikramiye, öğretmenliğin yapıldığı ayın sonunda
verilir."
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
9'uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9- 3160 sayılı
Kanunun 9 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 9- Uçuş ve
dalış hizmet müddetlerinin hesabında başlangıç tarihi, okul veya
kurslarda ilk uçuşa veya dalışa başlanılan tarihtir.
Uçuştan ve dalıştan
ayrılma tarihi ise durumlarına göre:
a) Emniyet Genel Müdürlüğünün teklifinin İçişleri Bakanınca
onay tarihi,
b) Sağlık kurulu raporunun
tasdik tarihi,
c) Uçuculardan ve kurbağa
adamlardan istekleri üzerine ayrılmaları kabul edilenlerin dilekçe
tarihidir.
Uçuş ve dalış hizmet
süreleri hizmet yılı başlangıcına göre tespit edilir. Yıl hesabında
6 ay veya daha fazla müddetler tam yıl sayılır.
6 aydan az müddetler dikkate alınmaz."
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
10'uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 10- 3160 sayılı
Kanunun 10 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 10- a) Pilot,
pilot adayı ve uçuş ekibi personelinin uçuş hizmeti faaliyetlerinden,
b) Kurbağa adamlar
ile kurbağa adam adaylarının kurbağa adam hizmeti faaliyetlerinden,
c) Hangi meslek ve sınıftan
olursa olsun; vazifeli olarak hava veya deniz vasıtasında bulunan
emniyet personeli ile bir emniyet hizmetinin ifası için, bu vasıtalarda
bulunanların, vasıtada bulundukları sırada,
şehit olmaları, sakat kalmaları veya yaralanmaları
halinde kendilerine veya kanuni mirasçılarına, bu Kanun hükümleri
uyarınca tazminat ödenir.
Emniyet Genel Müdürlüğü
Havacılık Dairesi Başkanlığına bağlı olarak görev alan sözleşmeli
pilot ve sözleşmeli uçuş ekibi personeli ile Emniyet Genel Müdürlüğü
Koruma Dairesi Başkanlığına bağlı olarak görev alan sözleşmeli
kurbağa adam personeli bu Kanunun sakatlık ve şehitlik tazminatı
ile ilgili hükmünden aynen istifade eder.
Bu Kanundan yararlanan
personel ayrıca 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında
Kanundan istifade edemez."
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
11'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 11- 3160 sayılı
Kanunun 11 inci maddesinin (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"a)
Şehit olanların kanuni mirasçılarına kıstas aylığının 60 katı;"
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
12'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 12- 3160 sayılı
Kanunun 12 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 12- Emniyet
Genel Müdürlüğünce uçuş personelinden teşkil olunacak Uçuş Kıymetlendirme
Kurulu ve kurbağa adam personelinden teşkil olunacak Dalış Kıymetlendirme
Kurulu kararları ve İçişleri Bakanının tasdiki ile uçucu ve kurbağa
adamlardan görevlerinin gerektirdiği nitelikleri kaybettikleri
veya görev isteklerini yerine getirmedikleri anlaşılanların
bu statülerine son verilir."
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
13'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 13- 3160 sayılı
Kanunun 15 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Emniyet Genel
Müdürlüğünde veya diğer kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan
Devlet memurları ile sözleşmeli personelden; pilot, uçuş ekibi ve
kurbağa adam olarak görev yapmakta olanların, uçucu ve kurbağa adam
olarak geçirdikleri fiili hizmet müddetlerinin her yılı için, 5434
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun 32 nci maddesinin
(b) fıkrası ile 36 ncı maddesinin (A) fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde
gösterilen hizmet müddetleri dışında, ayrıca altı ay itibarî hizmet
müddeti eklenir."
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
14'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 14- 3160 sayılı
Kanunun ek 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"EK MADDE 1- Sözleşmeli
uçuş ve kurbağa adam personeline, bu Kanunda uygun görülenler ile
ilgili mevzuat hükümleri saklı kalmak üzere sözleşme ile belirlenen
ücretin dışında kurumun gerekli gördüğü ayni menfaat, hizmetin
özelliğine uygun gerekli uçuş, dalış ve bakım melbusatı ile uçuş ve
dalış teçhizatı verilir.
Emniyet hizmetleri
sınıfı uçucu ve dalıcı personele verilmekte olan hizmet giyeceği
dışında ayrıca, hizmetin özelliği gereği kurumun uygun göreceği
gerekli uçuş, dalış ve bakım melbusatı ile uçuş ve dalış teçhizatı
verilir."
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
15'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 15- 3160 sayılı
Kanuna ekli cetvel aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"EK CETVEL
|
Uçuş Hizmet |
Pilot Aylık |
Kurbağa Adam Aylık |
Uçuş Ekibi Aylık |
|
|
Tazminat |
Tazminat |
Tazminat |
|
Yılı |
Oranları (%) |
Oranları (%) |
Oranları (%) |
|
1 |
290 |
284 |
270 |
|
2 |
297 |
289 |
274 |
|
3 |
306 |
294 |
280 |
|
4 |
315 |
301 |
286 |
|
5 |
324 |
305 |
291 |
|
6 |
326 |
311 |
295 |
|
7 |
337 |
316 |
300 |
|
8 |
343 |
320 |
304 |
|
9 |
348 |
324 |
310 |
|
10 |
355 |
326 |
316 |
|
11 |
359 |
332 |
319 |
|
12 |
365 |
338 |
324 |
|
13 |
373 |
346 |
329 |
|
14 |
377 |
349 |
334 |
|
15 |
383 |
353 |
340 |
|
16 |
390 |
357 |
346 |
|
17 |
393 |
363 |
351 |
|
18 |
397 |
366 |
357 |
|
19 |
405 |
371 |
363 |
|
20 |
411 |
376 |
368 |
|
21 |
418 |
381 |
372 |
|
22 |
425 |
386 |
378 |
|
23 |
460 |
438 |
431" |
BAŞKAN - Madde üzerinde
aynı mahiyette iki adet önerge vardır. Önergeleri, şimdi sırasıyla
okutup, her iki önergenin işlemlerini ve oylamalarını birlikte
yaptıracağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının 15 inci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 3160 sayılı
Kanuna ekli cetvelin birinci sütununun başlığında yer alan
"Uçuş Hizmet Yılı" ibaresinin "Uçuş-Dalış Hizmet Yılı"
şeklinde değiştirilmesini ve anılan cetvelin altına dipnot olarak
"NOT: 23 yıldan daha fazla hizmet yılları için 23 hizmet yılı karşılığında
gösterilen oranlar uygulanır." ibaresinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Selami Uzun |
Ali Küçükaydın |
Muharrem Tozçöken |
|
Sivas |
Adana |
Eskişehir |
|
Mehmet Çiçek |
Alaettin Güven |
|
|
Yozgat |
Kütahya |
|
BAŞKAN - İkinci önergedeki
imza sahiplerini okutuyorum:
|
Haluk Koç |
Enis Tütüncü |
Muharrem Kılıç |
|
Samsun |
Tekirdağ |
Malatya |
|
Yaşar Tüzün |
Mehmet Kartal |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
|
Bilecik |
Van |
Malatya |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum.
Gerekçe:
3160 sayılı Kanun kapsamına
kurbağa adamların da alınmış olması nedeniyle, sadece uçuş değil,
dalışın da hesaplamalarda esas alınacağının belirtilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
16'ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 16- 3160 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 1-
Bu Kanunun 15 inci maddesinde öngörülen itibarî hizmet müddetiyle
ilgili düzenlemeden, 08/06/1989 tarihinden sonra Emniyet Genel Müdürlüğünde
çalışan pilot ve uçuş ekibi personeli de aynen yararlandırılır."
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
17'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 17- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
18'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 18- Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika
süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin
teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme
giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen iki
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan
oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen iki dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Emniyet Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı :
212
Kabul : 212
(x)
Böylece, tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri,
birleşime iki dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.40
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.47
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80'inci Birleşimi'nin Beşinci Oturumu'nu
açıyorum.
Danışma Kurulunun
bir önerisi vardır, okutuyorum:
VII. - ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: 217 Tarihi:
27.3.2007
27.3.2007 tarihli Gelen
Kâğıtlarda yayımlanan 1371 Sıra Sayılı 1.3.2007 Tarihli ve 5588 Sayılı
Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresinin,
48 saat geçmeden, Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmının 3 üncü sırasına alınmasının; Genel Kurulun
onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
|
|
|
Bülent Arınç |
|
|
|
Türkiye Büyük Millet Meclisi |
|
|
|
Başkanı |
|
Sadullah Ergin |
|
Haluk Koç |
|
AK Parti Grubu Başkanvekili |
|
CHP Grubu Başkanvekili |
|
|
Muzaffer Kurtulmuşoğlu |
|
|
|
Anavatan Partisi Grubu Başkanvekili |
|
BAŞKAN - Söz talebi
yok.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, 10'uncu sırada
yer alan, Türk Silahlı Kuvvetlerinde İlk Nasıp İstihkakına İlişkin
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri
ve Millî Savunma Komisyonları Raporları'nın görüşmelerine başlayacağız.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
10.- Türk Silahlı Kuvvetlerinde İlk Nasıp İstihkakına
İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
İçişleri ve Millî Savunma Komisyonları Raporları (1/1137) (S. Sayısı:
1080) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 1080
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
söz isteyen yok.
(x) 1080 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNDE İLK NASIP İSTİHKAKINA
İLİŞKİN
KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 21/4/2004 tarihli
ve 5143 sayılı Türk Silahlı Kuvvetlerinde İlk Nasıp İstihkakına
İlişkin Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE
4.- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte görevde olup tabanca ve
mermi almamış olan uzman jandarmalar ile uzman jandarmalıktan astsubaylığa
geçenlere de bu Kanun hükümlerine göre tabanca ve mermi verilir."
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Böylece, tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
11'inci sırada yer
alan, Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine başlayacağız.
11.- Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Savunma Komisyonu Raporu
(1/1213) (S. Sayısı: 1263) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 1263
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
söz isteyen yok.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
YEDEK SUBAYLAR VE YEDEK ASKERÎ MEMURLAR KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 16/6/1927 tarihli
ve 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanununun 3
üncü maddesinin birinci fıkrasının (h) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"h)
Yedek subaylardan hastalananlar, muvazzaf subay emsalleri gibi
sıhhî izin süresine tabi tutulurlar. Sıhhî izin süresi içindeyken muvazzaf
askerlik hizmet süresini tamamlayanlar terhis edilirler. Ancak
sıhhî izin süresi içinde veya sonunda "Faal Hizmet Yapabilir"
raporu alanlar, emsalleri terhis edilse dahi altı ay hizmet süresini
tamamlamadıkça terhis edilmezler."
(x) 1263 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
12'nci sırada yer
alan, 15/2/2007 Tarihli ve 5581 Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü
Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere
Geri Gönderme Tezkeresi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
12.- 15.2.2007 Tarihli ve 5581 Sayılı Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi
ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/1315)
(S. Sayısı: 1361) (x) (xx)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 1361
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
15/2/2007 tarihli ve 5581 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 1, 2, 6, 7 ve 8'inci maddeleri
Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak bir daha görüşülmek üzere,
bu hususta gösterilen gerekçeyle birlikte, Başkanlığımıza geri
gönderilmiştir.
Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonu, Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesine
uygun olarak 1, 2, 6, 7 ve 8'inci maddeleri Kanun metninden çıkarmıştır.
Anayasa'nın 89'uncu
maddesinin ikinci fıkrasında, "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun
bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun
bulunmayan maddeleri görüşebilir.", İç Tüzük'ün 81'inci maddesinin
son fıkrasında ise, "Cumhurbaşkanınca yayımlanması kısmen uygun
bulunmayan ve bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine
geri gönderilen kanunların sadece uygun bulunmayan maddelerinin
görüşülmesine kanunun görüşmelerine başlamadan önce Genel Kurulca
görüşmesiz karar verilebilir. Bu durumda, sadece uygun bulunmayan
maddelerle ilgili görüşme açılır. Kanunun tümünün oylaması her
hâlde yapılır." hükümleri yer almaktadır.
Bu hükümlere göre,
geri gönderilen kanunun tümünün veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun
bulunmayan maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun kararına bağlıdır;
ancak, Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmayarak bir daha görüşülmek
üzere geri gönderilen Kanun'un 1, 2, 6, 7 ve 8'inci maddeleri Kanun
metninden çıkartıldığından kısmen görüşülecek bir husus kalmamıştır.
Bu nedenlerle, Kanun'un
diğer maddelerinin görüşülüp görüşülmemesi konusunda Genel Kurulun
kararını alacağım.
Kanun'un maddelerinin
görüşülmemesini Genel Kurulun onayına sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmayarak bir daha görüşülmek
üzere geri gönderilen Kanun'un 1, 2, 6, 7 ve 8'inci maddelerinin Kanun
metninden çıkartılması nedeniyle, Kanun'un madde numaraları teselsül
ettirilmiştir. Ayrıca, yürürlük maddesi, Kanun metninden çıkartılan
maddelere uygun olarak,
(x) Kanunun ilk görüşmeleri
31/1/2007 ila 15/2/2007 tarihli 57 ila 64'üncü Birleşimlerde yapılmıştır.
(x x) 1361 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
"Madde 9 - Bu Kanun'un
2'nci maddesi yayımı tarihinden itibaren altı ay sonra, diğer maddeleri
yayımı tarihinde yürürlüğe girer."
Şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
Ancak, tümünün oylanmasından
önce, İç Tüzük'ün 86'ncı maddesi gereğince, aleyhte söz isteyen Ali
Arslan, Muğla Milletvekili.
Buyurun Sayın Arslan.
(CHP sıralarından alkışlar)
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Cumhurbaşkanımızın tezkeresi
üzerine söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bildiğiniz gibi, çok tartışmalı geçmişti bu Yasa'nın görüşülmesi.
Toplumun, sağlık çalışanlarının, neredeyse bütün maddelerine
itiraz ettiği bir torba yasaydı. Burada eleştirilerimizi dile getirmiştik.
Bir hatırlatmak isterim yeniden size. Mesela, en önemlisi yabancı
doktorlarla ilgili tartışmaydı. O getirilen torba yasayla, Türkiye'de
1928 yılından beri sadece Türk hekimlerine açtığımız sağlık sektörünü,
artık, yabancı hekimlere de açacaktık. Gerçi, Sayın Bakan açıklamalarında,
Bakanlıktan gelen açıklamalarda, Yasa'nın düzenleniş şeklinde, o
günkü durumlara göre, işte, sadece özel hastanelerde görev yapacaklar,
kamu hastanelerinde görev yapmayacaklardır yabancı hekimler, o
açıdan çok fazla da telaşa gerek yoktur gibi toplum yatıştırılmaya
çalışıldı. Ancak, şimdi komisyonda görüşülmesi için sıra bekleyen
bir tasarı var, kamu hastanelerinin birlik hâline getirilmesi. İncelediğimizde,
baktığımızda görüyoruz ki, artık, kamu hastaneleri de yavaş yavaş
işletme hâline dönüşecek, özelleştirilmenin önü açılıyor, özel hastane
hâline getirilecek. O zaman da bütün kamu hastanelerini siz özel
hastane hâline getirdiğinizde, yabancı doktorlar, iddia edildiği
gibi sadece özelde değil, artık, kamu hastanelerinde de çalışma
olanağı bulacaklar.
Bir başkası şef, şef
yardımcısı atamalarıyla ilgiliydi. Yine, Adalet ve Kalkınma Partisinin,
eğitim hastanelerini, şef ve şef yardımcılıklarına kendi siyasal
yandaşlarını atamanın önünü açarak arka bahçesi hâline getirme
şeklinde bir uygulama olduğunu iddia etmiştik. Sayın Cumhurbaşkanımız
da -büyük hukukçu, gerçekten hukuk bilgisine bütün toplumun yürekten
inandığı Sayın Cumhurbaşkanı- aynı gerekçelerle bu maddeyi de veto
etmiş bulunuyor.
Değerli arkadaşlarım,
yine, anestezi teknisyenlerine, neredeyse anestezi uzmanı yetkilerini
veren bir madde vardı. O maddeyi de Sayın Cumhurbaşkanı, halk sağlığını,
toplum sağlığını tehdit eden bir düzenleme olduğu gerekçesiyle geri
gönderiyor.
Arkadaşlarım, komisyondaki
görüşmeler sırasında, Adalet ve Kalkınma Partisi sayın sözcüleri
ve Komisyon Başkanımız, Cumhurbaşkanını haklı bulduklarını, o nedenle,
güzel gerekçeler söylediğini, o nedenle, bu maddeleri çıkaracaklarını
söylediğinde, gerçekten hepimiz memnunluk duymuştuk. Aynı gün burada,
ben, bu kürsüden, yine sağlıkla ilgili bir konuda görüşlerimi belirtirken,
bu memnuniyetimi dile getirdiğimde, Sayın Komisyon Başkanımız,
yanılmıyorsam, ön sıralarda bir koltukta oturuyordu, "şimdilik"
diye bir laf attı. Yani, Cumhurbaşkanı haklı görüldüğü için değil,
Türkiye'de yabancı doktorların çalışmasının Adalet ve Kalkınma
Partisi tarafından doğru bulunmadığı için değil…
SABRİ VARAN (Gümüşhane)
- Mayıstan sonra…
ALİ ARSLAN (Devamla)
- "Mayıstan sonra…" Sayın arkadaşım oradan laf atıyor.
Cumhurbaşkanı değiştikten
sonra, Cumhurbaşkanını değiştirdikten sonra, artık bir daha geri
gelmemek üzere, önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra,
Türkiye'nin sağlık sektörünü yabancı hekimlere açan bir yasal düzenlemenin
yapılacağı şimdiden anlaşılıyor. Niye vazgeçtiniz? Vazgeçmenizin
tek gerekçesi var; burada, yine büyük tartışmalara neden olacaktı
yabancı hekimler, Cumhurbaşkanımızın veto ettiği diğer maddeler,
o tartışmaları göğüslemeyi göze alamadınız. Gerçekten, o kadar
büyük infial yarattı ki o getirdiğiniz maddeler, sağlık çalışanları,
hekimler, bir aydan beri, 14 Marta kadar, hop oturdular, hop kalktılar,
en son, işi bırakma eylemlerine kadar götürdüler işleri. Siz de bunun
farkındasınız, toplumda gerçekten büyük bir gerginlik yaratıyor,
sıkıntı yaratıyor; bu tartışmayı yeniden göze alamadınız. Haklı
olmadığınızı siz de biliyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, Sayın Cumhurbaşkanımız…
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Hekim bulun, İstanbul Bağcılar Devlet Hastanesini açalım.
ALİ ARSLAN (Devamla)
- "16 Mayısa kadar" diye laf attı arkadaşım. 16 Mayısa daha
bir buçuk aydan uzunca bir süre var.
Bakın, Sayın Cumhurbaşkanımız,
gerekçesinde, çok güzel, Anayasa'dan maddeler saymış. Ben olsam, sizin
yerinize, hepinizin yerine, hatta, Sağlık Bakanına ve Sağlık Bakanlığı
yetkililerine, bu gerekçeyi tekrar tekrar okurum. Hatta, biraz sonra
okuyacağım şu satırları da satır satır ezberlerim.
Değerli arkadaşlarım,
ne diyor bakın Sayın Cumhurbaşkanımız: "Anayasa'nın 17'nci maddesinde
herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkına sahip olduğu belirtilmiş, 56'ncı maddesinde devlet herkesin
yaşamını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamakla ödevli
kılınarak bunun yöntemi gösterilmiş, 5'nci maddesinde de insanın
maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlamaya
çalışmak…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arslan,
bir saniye.
Sayın milletvekilleri,
çalışma süremiz tamamlandığı için, Kanun'un bitimine kadar çalışma
süresinin devamını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın Arslan, buyurun.
ALİ ARSLAN (Devamla)
- …devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır" diye
başlayan bir paragraf bu. Bir iki paragrafı daha var, zaman geçmesin
diye okumuyorum, ama, hepinizde var bu.
Ben, bunu, eğer ezberleyemiyorsa,
Sayın Bakanın makam odasının karşısındaki duvara yazmasını istiyorum.
Sayın Bakan bunun anayasal hak, anayasal bir devlet görevi olduğunun,
bunun Sağlık Bakanının görevi olduğunun farkında değil.
Bakın, geçtiğimiz
günlerde, hastanelerde rehin kalmayla ilgili bir tartışma yaşadık.
Bursa'da, bir ailenin çocuğunun, hastane masraflarını ödeyemediği
için hastanede rehin kalmadığını, ancak, hapishaneye düştüğünü
anlatmıştım burada. Sayın Bakan dedi ki: "Bu benim sorumluluğumda
değil. Bu, devlet hastanesinde olan bir iş değil; bu, üniversite hastanesinde
olmuş. Benim sorumluluğumda değil." Sayın Bakan, sizin göreviniz,
bu ülkedeki her yurttaşın doğduğu günden ölene kadar sağlığını korumaktır;
üniversite hastanesi olur, devlet hastanesi olur, başka bir kurum
olur. Sağlık Bakanının görevi, yurttaşların sağlığındaki bütün sorunlarıyla
ilgilenmektir. Kaçamazsınız, efendim bu üniversite hastanesinde
olmuş, devlet hastanesinde olmamış, bu benim işim değil, beni ilgilendirmez
gibi bir hakkınız yok. Lütfen, bu yazıyı, Sağlık Bakanımızın bu gerekçelerini,
eğer ezberleme şansınız yoksa, ezberleme fırsatı bulamıyorsanız,
büyük harflerle yazdırıp koltuğunuzun karşısına asın. Anayasal
hakkınızı yapmak zorundasınız.
Değerli arkadaşlarım,
söylenecek çok şey var. Rehin kalma konusunda, gerçekten, bakın, medyaya
yansıyanlar: Hapishaneye nasıl düşüyor? İcraya veriliyor, vatandaş
icraya verildiğinde mal beyanında bulunmak gibi bir zorunluluğu
olduğunu bilmiyor, mal beyanında bulunmuyor, hapse giriyor. Bunlar
icraya verilip borcunu ödeyemeyenler. Borcunu ödeyenler, yani
hastaneden çıkarken elinden senet, sepet, belge aldıklarınız medyaya
yansımıyor. Bu insanlar borçlarını takır takır ödüyor. Siz "rehin
kalmıyor" derken, sanki, insanlar hastanelerde paraları yoksa
ücretsiz muayene olabiliyor artık gibi söylüyorsunuz, gerçek böyle
değil.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Arslan.
ALİ ARSLAN (Devamla)
- Ben, geçtiğimiz günlerde, Sağlık Bakanı, vatandaşı, Meclisi kandırıyor
dediğimde çok kızdı bana. Gerçekten, mesela yabancı hekimler konusunda
doğrular söylenmiyor. Sayın Bakan, yabancı hekimler konusunda bu
Meclisi ikna edebilmek için rakamları saptırıyor. Eczacılar Birliği
Kongresi'nde, 2006 yılında, bundan bir yıl önce "Türkiye'de 60 bin
klinisyen hekim var, 60 bin hasta muayene eden hekim var" diye hesap
yapıyor, o tarihten sonra 5 bin civarında öğrencimiz mezun oluyor
tıp fakültelerinden, iki üç ay sonra bir 5 bin daha mezun olacak. Ben,
burada 70 bin klinisyen üzerinden hesap yapıyorum ve Türkiye'de klinisyen
hekim başına düşen hasta sayısının günde 20 olduğunu sayılarla
kanıtlıyorum. Sayın Bakan buraya çıkıyor "hayır, Ali Arslan
yanlış söylüyor" diyor. Nedir? Türkiye'de klinisyen hekim sayısı
70 bin değildir. Benimki yanlış olabilir, ben Sayın Bakanın verilerine
göre söylüyorum, çünkü, bir sene önce Eczacılar Birliği Kongresi'nde
"60 bin klinisyen hekim var" dedi. Sayın Bakan buraya çıkıyor
"hayır, Ali Arslan yanlış hesap yapıyor, Türkiye'de 50 bin klinisyen
hekim vardır" diyor. Sayın Bakan, bir sene önceki 60 bin klinisyen
hekimin 10 bin tanesi buhar oldu, uçtu gitti mi? Mezun olanları ne
yaptınız? Gerçekten haklı çıkabilmek için, burada, rakamları, gerçekleri,
halkın yaşadıklarını yüce Meclisin önünde saptırıyor. Ben, bu saptırmayı
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Gecenin bu saatinde
vaktinizi daha çok almak istemiyorum. Ben, şimdilik, Cumhurbaşkanımızın
bu veto gerekçelerine katılarak, bu maddeleri çıkardığı için teşekkür
ederim.
Yalnız, keşke maddeleri
görüşebilseydik. Bakın, radyoloji çalışanlarının büyük itirazlarıyla
bir madde ekledik. Bizim itirazlarımızla, uygulanabilmesini altı
ay sonraya attınız, ancak, hâlâ itirazlar devam ediyor. Avrupa'da bu
konuyla ilgili teknik altyapının hazırlanması için üç yıl geçmiş;
biz, bunu altı ayda hazırlayacağız. Komik, gerçekten komik. Keşke
görüşebilseydik, radyoloji çalışanlarını da bu görüşmelerde rahatlatabilseydik.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arslan,
lütfen teşekkür ediniz.
ALİ ARSLAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Belki bu görüşmeler
sırasında bu mümkün olmadı; ama, radyoloji çalışanlarını da rahatlatmak
için, en azından, yürürlük süresinin üç yıl sonraya ertelenmesinde
fayda var diyorum.
Yüce Meclisi bu saatte
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Arslan.
HALUK KOÇ (
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Koç.
Şimdi, Kanun'u,
biraz önce belirttiğim yeni düzenlemelerle birlikte oylarınıza
sunacağım.
Oylamayı elektronik
cihazla yapacağım.
Üç dakikalık süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı bulunamamıştır.
Ara versek bile karar yeter sayısı bulunamayacağından
ve ayrıca, çalışma süremiz de tamamlandığı için, kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 28 Mart 2007 Çarşamba günü,
alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.