DÖNEM: 22 CİLT: 150 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
78’inci
Birleşim
21 Mart 2007 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali'nin,
21 Mart Dünya Ormancılık Günü'nün amacına, iklim değişikliği ve küresel
ısınmanın her gün anlatılmaya çalışıldığı dünyamızda, ormanlarımızı
korumanın ve orman alanlarının genişletilmesinin önemine; Yaşlılar
Haftası'na ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı
Osman Pepe'nin cevabı
2.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu'nun,
Irak'ın Amerika Birleşik Devletleri öncülüğündeki güçler tarafından
işgal edilişinin beşinci yılında, ülkede barışın gerçekleşmesi
için alınması gereken somut tedbirlere ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ'ın,
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in Ermeni soykırımının
uluslararası bir yalan olduğunu belirten beyanları dolayısıyla
Lozan Polis Mahkemesi tarafından hapis cezasına çarptırılmasının
yansımalarına ilişkin gündem dışı konuşması
III. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/124) ile (10/331) esas numaralı Meclis araştırması
önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 21/3/2007 Çarşamba
günkü birleşiminde ve birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Tasarısı;
Niğde Milletvekili Orhan Eraslan ile Van Milletvekili Mehmet Kartal'ın;
4926 Sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılması
ve Bu Kanuna Bir Ek Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi
ve Van Milletvekili Yekta Haydaroğlu'nun; Kaçakçılıkla Mücadele
Kanununa Bir Madde Eklenmesi ile İlgili Kanun Teklifi ile Adalet
Komisyonu Raporu (1/1240, 2/403, 2/644) (S. Sayısı: 1275)
4.- Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Anayasa Komisyonu Raporu (1/1300) (S. Sayısı: 1342)
5.- 17.1.2007 Tarihli ve 5574 Sayılı Türk Petrol Kanunu
ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporu (1/1301) (S. Sayısı: 1352)
6.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ve 14
Milletvekili ile Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik ve 21
Milletvekilinin; 2510 Sayılı İskan Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu (2/824, 2/859) (S. Sayısı: 1315)
7.- Emniyet Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/437) (S. Sayısı: 1150)
8.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet
Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı: 1337)
9.- Darülaceze Müessesesi Genel Müdürlüğü Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile İçişleri Komisyonları Raporları (1/988) (S. Sayısı:
922)
10.- Gecekondu Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu (1/1254) (S. Sayısı: 1266)
V. - OYLAMALAR
1.- Kaçakçılıkla Mücadele Kanun Tasarısının
oylaması
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak dört oturum
yaptı.
Antalya Milletvekili Hüseyin Ekmekcioğlu, öğretmen
okullarının 159'uncu kuruluş yıl dönümü münasebetiyle, köy enstitüleriyle
başlayan süreçte denenen tüm uygulamaların, kazanımların yol göstericiliğinde,
kamusal, çağdaş, bilimsel, demokratik ve laik eğitimin ihtiyaçlarını
gözeterek uluslararası genel kabullerin ışığında öğretmen yetiştirme
sisteminin yeniden ele alınmasının önemine;
Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir,
Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek,
Barış, hoşgörü, kardeşlik ve dostluk bayramı olan
Nevruz kutlamalarına ve bu bayramın tarihçesine;
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
1/3/2007 tarihli ve 5588 sayılı Gelir Vergisi Kanunu
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un bir maddesinin
Anayasa'nın 89 ve 104'üncü maddelerine göre bir kez daha görüşülmek
üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı,
Rusya Federasyonu Federasyon Konseyi Başkanı
Sergey Mironov ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaretinin
uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık,
Tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri Saygun ve 40
milletvekilinin, yer altı kaynaklarının kullanımının araştırılarak
etkin değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/429) Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı
ve ön görüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Etiyopya'ya,
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah
Gül'ün Arnavutluk'a,
Yaptıkları resmî ziyaretlere katılacak milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkereleri kabul edildi.
Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 73'üncü sırasında
yer alan (10/117) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmesinin,
Genel Kurulun 20/3/2007 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
CHP Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün, Denizli Milletvekili
Ümmet Kandoğan'ın,
Ankara
Milletvekili Bayram Ali Meral, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın,
Konuşmalarında, şahıslarına sataştıkları iddiasıyla
birer açıklamada bulundular.
İzmir Milletvekili Bülent Baratalı'nın, 357 Sayılı
Askerî Hâkimler Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair
(2/138),
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün, Nakdi
Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında (2/862),
Kanun Tekliflerinin İç Tüzük'ün 37'nci maddesine
göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergeleri, yapılan görüşmelerden
sonra, kabul edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının:
1'inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden;
2'nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı: 904),
3'üncü sırasında bulunan, Radyo ve Televizyonların
Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
(1/1300) (S. Sayısı: 1342),
4'üncü sırasında bulunan ve Cumhurbaşkanınca
bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilen 17/1/2007 Tarihli ve
5574 Sayılı Türk Petrol (1/1301) (S. Sayısı: 1352),
Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
5'inci sırasında bulunan ve İç Tüzük'ün 91'inci
maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler
hâlinde görüşülmesi kararlaştırılan, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu
Tasarısı; Niğde Milletvekili Orhan Eraslan ile Van Milletvekili
Mehmet Kartal'ın, 4926 Sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda Değişiklik
Yapılması ve Bu Kanuna Bir Ek Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun
Teklifi ve Van Milletvekili Yekta Haydaroğlu'nun, Kaçakçılıkla Mücadele
Kanununa Bir Madde Eklenmesi ile İlgili Kanun Teklifi'nin (1/1240,
2/403, 2/644) (S. Sayısı: 1275) birinci bölümüne bağlı 13'üncü maddesine
kadar kabul edildi.
21 Mart 2007 Çarşamba günü, alınan karar gereğince
saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 22.01'de son verildi.
|
İsmail Alptekin |
|
|
TBMM Başkanı Vekili |
|
Ahmet Gökhan Sarıçam |
|
Yaşar Tüzün |
Kırklareli |
|
Bilecik |
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
21 Mart 2007 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.07
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 78'inci Birleşimi'ni açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce
üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
Ormancılık Günü ve Yaşlılar Haftası münasebetiyle Balıkesir Milletvekili
Sayın Ali Osman Sali'ye aittir.
Buyurun Sayın Sali.
Süreniz beş dakika.
II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali'nin,
21 Mart Dünya Ormancılık Günü'nün amacına, iklim değişikliği ve küresel
ısınmanın her gün anlatılmaya çalışıldığı dünyamızda, ormanlarımızı
korumanın ve orman alanlarının genişletilmesinin önemine; Yaşlılar
Haftası'na ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı
Osman Pepe'nin cevabı
ALİ OSMAN SALİ (Balıkesir)
- Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dünya Ormancılık Haftası münasebetiyle söz almış bulunuyorum.
21 Mart günü Dünya Ormancılık
Günü olarak kutlanmaktadır. 21 Mart, toprağın, doğanın ve canlıların
kış uykusundan uyandığı, canlanmaya, dirilmeye başladığı gün olarak
kabul edilmektedir. Onun için, bu hafta, ülkemizde de bazı etkinliklerle
kutlanmaktadır. Amaç, doğayı tanıtmak, ağacın, yeşilin ve ormanların
kıymetini, değerini, yediden yetmiş yediye herkese anlatmak, kavratmak
ve sevdirmektir. Zira, sevgi olmadan bu doğal kaynaklarımızı korumak
ve geliştirmek mümkün değildir. Dünya bilim adamları "artık yarıyı
geçtik, bolluğa, çokluğa değil, kıtlığa, azlığa doğru gidiyoruz"
demektedir.
İklim değişikliğinin,
küresel ısınmanın her gün anlatılmaya çalışıldığı dünyamızda,
biz de, millet olarak, önümüzde karşılaşabileceğimiz yaşam risklerini
görerek bazı tedbirleri geç olmadan almalıyız. Ormanlarımızın
değerini bilmeliyiz, var olan ormanlarımızı mutlaka korumalı,
genişletmeliyiz. Zira, ormanlar, insanlığın geleceğinde ortak
bir kaynaktır, değerdir.
Sayın milletvekilleri,
bu kadar önemi ve ehemmiyeti olan ormanlar konusunda ülkemiz ne durumdadır
diye baktığımızda, karşımıza çıkan tablo, orman zengini bir ülke
olmadığımızdır; ama, orman fakiri de değiliz. Var olanları korumalı
ve sürdürülebilir bir şekilde yönetmeliyiz. Ülkemizde 20 milyon
hektar orman olduğu bir gerçektir. Ancak, bu miktarın yüzde 50'si; 10
milyon hektarı, bozuk karakterde ormandır. Yani, açık bir anlatımla,
bu ormanlar, gerçek anlamda orman vasıflarını taşımamakta ve fonksiyon
görmemektedir. Öyleyse ilk politikamız bunları korumak ve geliştirmek
olmalıdır.
Geçmişten günümüze
bu konuda ne yapılmış veya yapılmaktadır diye bakarsak, ormanlar
yüzyıllardan bu yana istenilen ölçüde korunamamıştır. Ekonomik,
sosyal ve kültürel gelişmemize bağlı olarak ormanların değeri giderek
anlaşılmıştır. Özellikle 1960'lı yıllardan bu yana planlı bir şekilde
yönetilmiş, 1980'li yıllardan sonra tüm dünyada ormanların önemi daha
iyi anlaşılmıştır. 2002 yılına kadar geçen son on yılda, ülkemizde,
ortalama 75 bin hektar ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve rehabilitasyon
yapılmıştır. Bu miktar 2003'te 115 bin hektar, 2004'te 170 bin,
2005'te 175 bin, 2006'da ise 370 bin hektar olarak gerçekleşmiştir.
Değerli milletvekilleri,
ormanlarla birlikte orman içinde veya bitişiğinde halkımız da yaşamaktadır.
Bu gerçeği de değerlendirmek durumundayız. Devlet olarak bu ikilinin
-orman ve orman köylülerinin- birlikte yaşamaları gerçeğini de
hiç unutmamamız gerekmektedir.
"Ormanlar ve tabiat
ancak insan için vardır" gerçeği Anayasa'mızda da yer almıştır.
Ormanlar, Anayasa'nın güvencesi altındadır. Orman Kanunu, en eski
ve en sert özel kanunlarımızdan birisidir.
Burada şu gerçeği de
sizlerle paylaşmak istiyorum: Orman içinde ve bitişiğinde yaşayan
orman köylümüz, toplumumuzun en fakir tabakasını oluşturmaktadır;
çünkü, yeterli geçim kaynakları yoktur, yeterli tarım toprakları
yoktur, hatta, tarım yaptıkları topraklar aslında tarıma da uygun
değildir.
Şimdi, Dünya Ormancılık
Günü vesilesiyle Orman Bakanlığımızı, bugüne kadar hiç uygulama
örneği olmayan, hem Anayasa'da hem Orman Kanunu'nun 2/A maddesinde
var olan bir konuyu uygulamaya çağırıyorum. Gelin, Anayasa'mızda
yer aldığı üzere topraksız orman köylüsünü topraklandıralım, onları
daha uygun yerlere taşıyalım. Hâlen orman köylerinde tarıma uygun
olmayan, orman içinde bulunan, ama orman köylüsü tarafından tarımda
kullanılan araziler ile daha alçak rakımlarda olan tarıma uygun,
ama Orman Kanunu'na göre kayden -bunu özellikle belirtmek istiyorum-
orman olan yerleri takas edelim. Yasa'da ve Anayasa'da var olan bu hususu
Sayın Bakanımızın uygulamaya sokmasını talep ediyoruz. Orman köylerini ve
köylülerini ormanların içinden daha uygun yerlere, tarıma uygun
alanlara taşıyalım. Konuyla ilgili yönetmelik, geçen hafta, 16
Mart 2007 tarihli Resmî Gazete'de yayımlandı. Emeği geçenlere ve Sayın
Bakanımıza teşekkür ediyorum. Dediğim gibi, uygulamayı da hemen
başlatalım. Bu işe de bizim ilimizden, Balıkesir ilinden başlanmasını
öneriyorum.
Sayın Bakanım, köylülerimiz
hazır, arazi hazır, mevzuat hazır, kadastro talimatını verdiğinizde
uygulamaya hemen başlamanız mümkün olacak. Köylümüz daha iyi şartlarda
ve daha iyi mekânlarda yaşama hakkına sahip olsunlar, çünkü, köyler
de, ormanlar da, köylülerimiz de hepimizin. Hükûmetimiz, son beş yılda
çok güzel işler başardı, bunu da başaracağına inanıyorum, geç olmadan
bugün bir yerden başlamak zorundayız.
Dünya Ormancılık Haftası'nın,
insanlarımızın, ormanları, doğayı, güzellikleri görmesine, sevgisinin
artmasına vesile olması dileğiyle, Yaşlılar Haftası nedeniyle
çocuklarımıza ve gençlerimize de birkaç cümle söylemek istiyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ OSMAN SALİ (Devamla)
- Sayın Başkanım, iki üç cümlem var.
BAŞKAN - Buyurun.
ALİ OSMAN SALİ (Devamla)
- Teşekkür ederim.
Benim yaşlandığımı
düşündüğün gün sabırlı ol, lütfen beni anlamaya çalış. Benim, sana
bir şeyler öğretmek için seninle ilgilendiğim zamanlardaki sabrımı
hatırla. Bazı zamanlar unutkan olursam, konuşmalarımızda ipin ucunu
kaçırırsam, hatırlamam için gerekli zamanı tanı bana, hatırlayamazsam
sinirlenme; çünkü yaşlıyım ve yaşlı bacaklarım yürümeme izin vermediğinde
bana elini ver, tıpkı, benim, sana ilk adımlarını atarken verdiğim
gibi. Yürümeme ve yolumu sabırla, sevgiyle bitirmeme yardımcı
ol.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; günlerimizin ilgililerine hayırlı olması temennisiyle,
hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Sali.
Sayın Bakan cevap verecekler.
Buyurun.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dünya
Ormancılık Günü münasebetiyle gündem dışı konuşma yapan Sayın
Ali Osman Sali'ye teşekkür ediyorum.
Bugün, 21 Mart Dünya
Ormancılık Günü. 1970'li yıllardan bu tarafa, dünyadaki orman varlığının
karşılaşmış olduğu riskleri insanlık fark etti ve 21 Mart, tabiatın
uyandığı, büyümenin, vejetasyonun bütün tabiatta başladığı gün
olan, tarih olan bu günü, insanlığın ortak geleceğinin en büyük teminatı
olan ormanlarla alakalı böyle bir özel gün düzenlemesi yapıldı.
Biz, dört yıl içerisinde, AK Parti Hükûmeti olarak ormancılık politikalarına
yeni bir bakış, yeni bir ufuk, yeni bir çığır getirdik. Bizim yapmış
olduğumuz çalışmalardan, en öne çıkan, kamuoyu tarafından en yakından
görülen, hissedilen projelerimizden birisi bütün büyük kentlerimizin
civarında, yakınındaki ormanların halka açılması, yeni ormanlar
ihdas edilmesi ve kent ormanları projesi ile insanımızla tabiatı,
ormanı kucaklaştırıp barıştırma projesiydi bu yaptığımız bizim.
Şu ana kadar elli sekiz il, altı ilçemizde kent ormanı kurduk. Ormanlar
halka açıldıkça, halkla buluşturuldukça, halkla barıştırıldıkça
inanıyorum ki bu toplumsal bilinci yükseltecek, ormana, çevreye,
yeşile saygıyı daha güçlendirecektir.
Ülkemizdeki 7 milyon
yıllık üretim geçen sene 9 milyon metre küpe, 2007'de de inşallah 10
milyon metre küpe çıkartılıyor. Yani Türkiye ormanlarını daha
iyi yönetir noktaya geldi.
Türkiye'de bizden önceki,
2003'ten önceki yılların ortalama ağaçlandırma, erozyon mücadelesi
rakamlarına baktığımızda yılda 75 bin hektar ortalama ağaçlandırma
ve rehabilitasyon çalışması yapılmıştır. Biz bu rakamı… Geçtiğimiz
sene arkadaşlarımıza 300 bin hektar hedef vermiştik -bir taraftan
Ağaçlandırma Genel Müdürlüğü, bir taraftan Orman Genel Müdürlüğü-
400 bin hektarı yakaladık.
Tabii, şimdi bu rakamlar…
MEHMET IŞIK (Giresun)
- Sayın Bakan, ağaçlandırma değil bunlar, zaten var olan ormanlar.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Bir muhalefet milletvekili arkadaşımızın
bugün gazetelerden beyanını okudum, "Ancak 25 bin hektar yapabilirler,
bu rakamlar biraz…"
MEHMET IŞIK (Giresun)
- 56 bin hektar Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - 25 bin rakamından bahsediliyor.
MEHMET IŞIK (Giresun)
- 56 bin…
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Bizden önce, değerli arkadaşlar, en büyük
ağaçlandırma çalışmaları Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 1985,
1986, 1987 yıllarında rahmetli Özal döneminde yapılan çalışmalardır.
Bu rakamlar, ilk olarak, bizim zamanımızda aşılmıştır. Biz, Orman Genel
Müdürü arkadaşımızın ve bütün ekiplerimizin çalışmaları neticesinde,
üretim yapıyoruz ve bir mal satıyoruz. Türkiye'de, Orman Genel Müdürlüğü
monopoldür; yani, Türkiye'deki bütün tomruk, endüstriyel odun ihtiyacının,
MDF, suntanın bütün ihtiyaçlarını bizim Orman Genel Müdürlüğü temin
ediyor, onlara tahsis ediyor ve bunun neticesinde de bir vergi çıkıyor.
Bizim gönlümüzden geçen
şey şu: Burada, Orman Genel Müdürlüğünün faaliyetlerinden elde
edilecek olan bütün gelirlerin, bütün gayrimenkul satışlarının,
her türlü gelirin tamamının ormancılıkta harcanmasıdır. Çünkü,
bu ülkeye, bu toprağa, bu insanlarımıza yapacak olduğumuz en hayırlı
hizmet odur.
Küresel ısınmanın,
iklim değişikliğinin tartışıldığı günümüzde, toprağı tutmak istiyorsanız,
erozyonun önüne geçmek istiyorsanız, çölleşmeye mâni olmak istiyorsanız,
ormana sarılacaksınız. Su alanlarını, su kaynaklarını eğer korumak
istiyorsanız, ormana sarılacaksınız. Eğer, havanın kalitesini,
karbondioksitini, partikülünü, tozunu tutmak istiyorsanız, yine
ormana koşacaksınız. Yani, hayatın olmazsa olmazı olan üç temel
element hava, su ve toprak için en büyük sigorta, en büyük garanti orman.
Peki, orman varlığını
geliştirme noktasında, Türkiye'nin, 1993 ile 2002 arasındaki yılda
75 bin rakamını, biz, üç dört kat yukarıya taşıdık. Elbette ki, bu,
toplumsal bilinci geliştirdikçe, daha yukarı çıkartılması gereken
bir rakamdır. Türkiye'nin, ormancılığa daha fazla fon ayırması lazım,
daha fazla kaynak ayırması lazım. Türkiye, senede 500 bin hektarlık
rakamları, senede 1 milyar fidanın dikildiğini, ekildiğini, artık,
rahatlıkla konuşabilecek düzeye gelmiştir. Yani, bunu…
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Fidan ekilmez Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Fidan dikilir, tohum ekilir.
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Bunu ben bir kere daha söyledim size.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Evet. Değerli Hoca'mız… Tabii, her şeyin bir hocası
var; ama, dört, dört buçuk sene içerisinde de, kusura bakmayın, biz
de, hangisinin ekilip, hangisinin dikileceğini öğrendik.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Mesele yok o zaman.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Öğrenmek hayat boyu sürer Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Ancak şunu söyleyeyim: Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Türkiye, orman yangınlarıyla mücadelede, hepinizin
dikkatlerini mutlaka çekiyordur… 1993-2002 yılları arasında Türkiye'deki
orman yangınlarında ortalama yılda 14.500 hektar kaybediliyordu.
Bizim dört yıllık ortalamamız, 2003, 2004, 2005, 2006, bu rakam 5.200'e
geldi. 14.500-5.200; yılda kaybettiğimiz alan. Yılı içerisinde…
HALİL AKYÜZ (İstanbul)
- Sayın Bakan, orman kalmadı da ondan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Sayın Akyüz'ün burada ifade ettiği husus… Aslında,
kamuoyunda şöyle yanlış bir kanaat var, onu Sayın Akyüz dile getiriyor:
"Ormanlar azalıyor. Kardeşim, kapanın elinde kalıyor. İşte, kimisi
yakıyor ve yaktıktan sonra site yapıyor, park yapıyor, iş yeri yapıyor,
tarla yapıyor, bağ yapıyor, bostan yapıyor. Sayın Bakan, memlekette
ormanlar elden gidiyor." Bakın, ben çok rahatlıkla söylüyorum.
Bu kürsüden kaç sefer dile getirdim, bilmiyorum; ama, bugün 21 Mart
münasebetiyle tekrar söylüyorum ki, Türkiye, dünyada en iyi ormancılık
yapan ülkelerden birisidir. Ormanlarımızı artırıyoruz. Ne kadar
artırdık? Yaklaşık 1 milyon hektar, ormanını Türkiye artırdı. Peki,
bu rakamı sadece biz mi söylüyoruz? Hayır. Birleşmiş Milletlerin
FAO Teşkilatının kayıtlarına göre; Türkiye'nin, ormanlarını bu
dediğim rakamlarda artırdığını ifade ediyor. Aynı zamanda, dünyada
en iyi ormancılık yapılan ülkelerden biri olarak da bizim ülkemiz
gösteriliyor.
Yüz elli yılı bulan
Türk ormancılık teşkilatının, bu konuda, evet, asırları bulan mücadelesi
neticesinde, gerçekten, çok güzel bir noktaya doğru geldik. Aksayan
yönleri yok mu? Elbette ki var.
Bakın, yapmış olduğumuz
en önemli işlerden biri şudur: Türkiye'de baltalık uygulamaları
vardı. Baltalık ormanlarında, on-on beş yılda, yirmi yılda maksimum,
ormanlar bir uçtan bir uca tıraşlanıp götürülürdü. Bu, çok ciddi
erozyona ve ekolojik dengenin bozulmasına sebebiyet veriyordu.
Biz, burada çok ciddi bir adım attık ve Marmara, Ege, Akdeniz Bölgesi'ndeki
Türkiye'nin çok önemli miktardaki baltalık ormanlarını koruya tahvil
ettik. Ama, orman köylümüzün de herhangi bir zarara uğramaması
için ormandan almış olduğu zatî ihtiyaçlarını aynen alabilecek olduğu
garantisini de getirdik.
Şimdi, baltalık ormanların
koruya tebdil edilmesiyle alakalı olarak, 1917, 1918 yılında, Adapazarı'nın
Hendek'te, Osmanlı'nın orman idaresinin Avusturya ve Alman orman idaresiyle
birlikte yapmış oldukları bir çalışmanın kaydını bulduk. Kayıtta
diyor ki: Baltalıklardan derhâl çıkılması lazım. Baltalıkların
derhâl koruya tahvil edilmesi lazım. Ne zaman diyor bunu? 1917, 1918.
Savaş devam ediyor, dünyanın her tarafı yanıyor, yıkılıyor, ama, ormanların
korunması için savaş anında bile, hangi tedbirleri alabiliriz, bu
konuşuluyor, bununla alakalı ciddi tekliflerde bulunuyorlar.
Biz bunu ancak doksan sene sonra yerine getirebildik.
MEHMET IŞIK (Giresun)
- Ne kadar başardık biz Sayın Bakan?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Türkiye'de orman köylüsü gerçeğini elbette
ki göz ardı etmek mümkün değil. Türkiye'de, dünyanın hiçbir ülkesinde
olmayan ne tanımı vardır ne de yaşayan gerçeği vardır. Orman köylüsü
Türkiye'nin bir realitesi. Türkiye orman içi ve orman civarı köylerde,
bizim şu andaki rakamlarımıza göre 3-4 milyon civarında vatandaşımız
yaşıyor. Ama köy sayısı olarak bu sayı yirmi binden daha fazla, yani
yirmi bin köy Türkiye'deki orman içi ve orman civarı köyüdür. Orman
köylerinde yaşayan insanların ekip biçecek oldukları alanlar son
derece sınırlıdır, yaşam şartları son derece zordur. Biz, orman köylüsünü
Bakanlığımızın bağlı kuruluşu olan ORKÖY marifetiyle destekliyoruz,
il özel idareleriyle destekliyoruz, Orman Genel Müdürlüğü marifetiyle
destekliyoruz. Total olarak, Ağaçlandırma Genel Müdürlüğünden, ORKÖY
Genel Müdürlüğünden vermiş olduğumuz destek takribi olarak 1 katrilyon
civarındadır. Bu, tabii, nasıl? Direkt ve endirekt olarak, projelerine
verilen, istihdamdan verilen, üretimden verilen, ağaçlandırmadaki
çalışmalarda bulunan köylülerimize vermiş olduğumuz destektir.
Tabii, bizim, ORKÖY desteklerimiz devam ediyor.
Bundan yaklaşık bir
ay kadar önce, İzmir-Kemalpaşa'nın Yeşilköy diye bir köyüne gittik.
Gittiğimiz köyde orman köylüsü vatandaşlara güneş enerjisi sistemi
kuruyoruz. Yani, orman köylüsü vatandaş, artık, ağaç keserek, odunu
ormandan alarak veyahut da ki başka illegal yollarla temin ederek
yakmasın, ormanla arasındaki muhabbet güçlensin diye biz onlara
güneş enerjisi sistemi kuruyoruz. 10 binlerce vatandaşımızı bu
imkâna sahip kıldık. Tabii, ORKÖY marifetiyle yapmış olduğumuz çalışmaların
neticesinde vermiş olduğumuz desteklerin fevkalade olduğunu
söyleme imkânım yok. Ama şu realiteyi kabul etmek lazım: Şimdi, Kırsal
Kalkınma İdaresi ile bizim, ORKÖY sorumluluğundaki köyler, aynı
alana, aynı yönetime sahip olacaklar. Orman köylüsünün ekeceği,
biçeceği tarlası yok. En güzel yapılacak iş -biraz önce Sayın Milletvekili
arkadaşımız da ifade etti- orman köylüsünü 2/A dediğimiz orman
açıklıklarına taşımamız lazım. Biz bu konuyla alakalı... Zaten kanunda
yeri var, yönetmelik çalışmaları yapılmış. Ancak burada bir sıkıntımız
var. Nedir o sıkıntımız? O sıkıntımız şu: Vatandaşı orman içerisinden
2/A'ya taşıdığımız zaman, 2/A'nın tapusunu veremiyoruz vatandaşa.
Niye? Anayasa'nın 169 ve 170'nci maddeleri diyor ki: "Orman alanları
daraltılamaz." Yukarıda, vatandaşın tapulu yerini alacağız,
aşağıdaki, kendisine vermiş olduğumuz arazinin tapusunu veremeyeceğiz.
Peki, vatandaştan tapulu yer alıp ona tapusuz yer verirseniz bunu
kabul eder mi? Etmez.
Türkiye'nin, Mersin'den
başlayın, Adana, Mersin, bütün Akdeniz, Ege sahilini dolaştığınız
zaman karşınıza şöyle bir tablo çıkar: Üzerinde nebatat yok, ot yok
ocak yok, bir karış boyunda bir tane maki bile yok. Ama o arazilerin
tamamı orman olarak gözüküyor, tamamı orman olarak gözüküyor.
MEHMET IŞIK (Giresun)
- Tahripten meydana gelmiştir.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Aslında, burada, Cumhuriyet Halk Partisinin,
Anavatan Partisinin ve AK Partinin birlikte şunu yapması lazımdı:
Bu sosyal sorunun, bu ekolojik sorunun çözümüne ortak neşter vurmamız
gerekiyordu. Bu konuyla alakalı…
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Teklif getirin.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Bakın, bu konuyla alakalı…
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Teklif getirin Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Bu konuyla alakalı…
GÜROL ERGİN (Muğla) -
Sayın Bakan, satmak için teklif getiriyorsunuz da sorunun çözümü
için teklif getirmiyorsunuz.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Maalesef, bu konuyla alakalı… İçinizde değerli
orman mühendisi arkadaşlarım var, bu konuyu çok iyi bilen arkadaşlarımız
var. Bakın, çok açık yüreklilikle ifade ediyorum ki, Türkiye, Anayasa'mızdaki
mevcut 169'uncu maddeyle, 170'inci maddeyle, orman mevzuatının bugünkü
hâliyle, evet, ormancılığını geliştiremez ve çağdaş ülkeler arasında
yerini, bizim istediğimiz, sizin arzu ettiğiniz, hepimizin arzu
ettiği şekilde alamaz. Niye? Biraz önce 2/A'yla alakalı söylediğim
husus son derece çarpıcı, son derece açıktır. Bu konuyla alakalı neler
yapabiliriz? İyi niyetli olarak attığımız adımlarda hemen karşımıza,
"Eyvah, ormanlar elden gidecek, şuraya peşkeş çekilecek, buraya
peşkeş çekilecek…" Herkes şunu çok rahat bilsin, fevkalade emin
olsun ki, Türkiye'deki orman varlığı azalmıyor, bilakis, artıyor.
Türkiye, orman yangınlarıyla mücadelede, Türkiye, ormanlarını
geliştirmede, gerek kendi havzasında gerek kendi bölgesinde ve gerekse
dünyada en iyi mücadele eden, en iyi çalışma yapan ülkelerden birisidir.
Allah'a şükürler olsun ki, Türkiye'de, sivil toplumun, vakıfların,
derneklerin, bütün kesimlerin de desteğiyle, bu konuda bilinç önemli
ölçüde yükselmiştir. Yani, Türkiye'de, yirmi sene önceki çevreye,
ormana bakışla bugünkü bakış arasında mukayese edilemeyecek kadar
pozitif gelişme vardır. Her şeyden endişe etmenin manası yok. Türkiye'de
güzel şeyler yapıldığını, hep birlikte güzel şeyler yapabileceğimizi
görmemiz lazım. Çözümün tarafı olmak, çözüme ortak olmak, aslında,
ortak olanlara kâr getirir, kazanç getirir. Bunu iktidarıyla muhalefetiyle
birlikte başarmamız lazım.
Benim, burada değerli
milletvekili arkadaşımın 21 Mart Ormancılık Günü münasebetiyle
dile getirmiş olduğu bu husus… Temennilere ben fazlasıyla katılıyorum,
ancak, bunun için, Türkiye'de, zannediyorum, kısa bir süreye daha
ihtiyaç var.
Ben, tekrar, bütün doğayı
sevenlerin, yeşili sevenlerin, yüreğinde orman sevgisi, kuş sevgisi,
çevre sevgisi olan herkesin 21 Mart Ormancılık Günü'nü kutluyorum,
Nevruz'unu kutluyorum, hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Bakan.
Gündem dışı ikinci
söz isteği, Irak'ın işgali ile ilgili olmak üzere, İstanbul Milletvekili
Sayın Hüseyin Kansu.
Buyurun efendim.
2.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu'nun,
Irak'ın Amerika Birleşik Devletleri öncülüğündeki güçler tarafından
işgal edilişinin beşinci yılında, ülkede barışın gerçekleşmesi
için alınması gereken somut tedbirlere ilişkin gündem dışı konuşması
HÜSEYİN KANSU (İstanbul)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; komşumuz Irak'ın işgalinin
beşinci yıla girmesi münasebetiyle şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Hepimizin yakından
bildiği gibi, Irak, kitlesel imha silahları barındırdığı, uluslararası
terörizme destek verdiği ve özgür dünyayı tehdit ettiği gerekçesiyle,
ABD öncülüğündeki güçler tarafından 19 Mart 2003 tarihinde işgal
edildi. İşgal sonrası yapılan araştırmalar ile, söz konusu gerekçeler
inandırıcılığını yitirince, amacın Irak halkını özgürleştirmek
ve demokratik bir yönetime kavuşturmak olduğu dünya kamuoyuna basitçe
deklare edildi.
Geçen süre içerisinde,
işgalin hedeflediği güvenlik ve özgürlük iddiaları kuru bir iddia
olmaktan öteye geçmedi. İşgal öncesine göre daha güvensiz hâle gelen
ülke, kan dökülen bir arenaya dönüşmüştür. Bununla da kalmayarak,
kaygı verici şiddet olayları yüzünden bütün bölge bir güvenlik sorunu
ile karşı karşıya kalmıştır.
Görünüşte Irak halkının
kendini yönetme hakkına kavuştuğu ve demokratik kurumların oluştuğu
gibi bir manzara hâkim olsa da ülkede yaşayan unsurların yönetimde
temsilinde adalet gözetilmemiş, taraflı bir tavır izlenerek, şiddete
davetiye çıkarılmıştır.
Yaşanan kaygı verici
gelişmeler, Irak'ın maruz kaldığı insani, sosyal, siyasi ve ekonomik
yıkım ve tahribatın boyutlarının genişlemesine, işgalin Irak halkına
olan maliyetinin artmasına, bölgesel nitelikteki sorunların küreselleşmesine
ve bölgenin istikrarsızlaşmasına yol açmıştır.
Irak'ta yaşananlar tarihin
belki de en büyük insanlık dramıdır. Bugün, maalesef, günde ortalama
yüz Iraklı, hiç sebepsiz yere hayatını yitirmektedir. Gerek Amerikan
saldırıları gerekse kaos sebebiyle hayatını kaybeden sivil sayısı,
istatistiklere göre, 650 bini aşmıştır.
Sağlık altyapısının
olmamasından dolayı tedavi edilebilecek binlerce insan yaşamını
yitirmekte, savaş sırasında kullanılmış yüksek oranda uranyum içeren
bombalar sebebiyle kanser vakalarında 10 kata varan artışlar gözlenmektedir.
Kitlesel göçlerin yaşandığı
ülkede 110 bin Iraklı aile mülteci konumunda ve 1 milyonu aşkın insan
da güvenlik gerekçesiyle yerinden edilmiş durumdadır.
Irak'taki her 8 çocuktan
1'i, daha bir yaşına giremeden ölmektedir. Ülkede bebek ölüm oranları
da savaş öncesine göre 2 kat artmıştır.
Savunmasız çocuklar
ve kadınlar başta olmak üzere, Iraklıların yüzde 80'i değişik nedenlerle
şiddete maruz kalmışlardır.
Bütün bu gelişmeler
neticesinde Irak'ın altyapısı tarumar olmuş, milyarlarca dolar zarara
uğramıştır. Savaş sırasında şehirlerin su şebekeleri, neredeyse
tamamen tahrip olmuş durumdadır. Birçok bölgeye hâlen temiz su akmıyor.
Mevcut elektrik sisteminin onarımı için 7 milyar dolar gerekiyor.
Elektrik olmadığı için birçok sağlık kurumunda teknik ekipmanlar çalışamamakta,
çalışanlar da yirmi yıl öncesinin teknolojik altyapısına dayanmaktadır.
Dünya Bankasının verilerine
göre, ülkenin Orta Doğu'nun birçok açıdan lideri olduğu otuz yıl öncesine
tekrar dönebilmesi için tam on yıl gerekmektedir. İnsani ve ekonomik
maliyetinin yanı sıra, işgalin, karşılanması güç sosyal bir maliyeti
de vardır. İzlenen taraflı politikalar yüzünden ülkede sosyal güven
ortamı kaybolmuş, etnik ve mezhebî çatışmalar baş göstermiştir. İnsanlık
adına utanarak izlediğimiz hak ihlalleri ve tecavüzler artarak
sürmektedir. Irak'ın kalkınmasının tek çaresi olan eğitimli insan
gücü yitirilmektedir. İşgal boyunca, iki yüz elliden fazla akademisyen
meçhul bir şekilde öldürülmüştür. Demografik hareketlerle Irak'ın
sosyal yapısı değiştirilmek istenmektedir. Yapılan bir araştırmaya
göre, tüm bu olanlar yüzünden Iraklıların yüzde 60'ının geleceğe güveni
kalmamıştır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu süreç içerisinde AK Parti Hükûmetimiz, hem
Irak'ın hem de bölgenin uzun dönemli istikrarını esas alarak dengeli
ve makul bir politika izlemiştir. Türkiye'nin baştan beri izlediği
bu istikrarlı politikanın bugün ne kadar haklı olduğu bir kez daha
açığa çıkmıştır. Güvenlik odaklı tedbirler yerine, izlediğimiz
uluslararası siyaset ve diplomasi yolu, bu istikamette oluşturduğumuz
Irak'a komşu ülkeler toplantılarındaki somut iş birliği adımları,
Irak'ta barış ve istikrarın imkânını apaçık ortaya koymuştur. Komşumuz
Irak'ın güvenliği ve istikrarı, Türkiye'nin güvenliği ve istikrarıdır.
Irak meselesi, bugün, karşı karşıya olduğumuz en önemli uluslararası
sorun hâlini almıştır. Irak'ta barışın bir umut olmaktan çıkıp bir gerçeğe
dönüşmesi için belirli somut tedbirlerin alınması lazımdır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa)
- Amerika'nın çekilmesi en iyi tedbir. Gitsinler yerlerine.
BAŞKAN - Buyurun.
HÜSEYİN KANSU (Devamla)
- Teşekkür ediyorum.
1) Her şeyden önce, beşinci
yılına giren ve olayları içinden çıkılmaz bir hâle sürükleyen işgalin
ve işgal siyasetinin sona ermesi lazımdır. Koalisyon güçlerinin
büyük çoğunluğu, başta İngiltere olmak üzere, olayın farkına vararak
çekilme planlarına başlamışlardır. Koalisyonun öncüsü ABD'nin de
makul bir plan dâhilinde geri çekilmeyi başlatması gerekmektedir.
2) Irak'ın coğrafi,
toplumsal ve siyasi birliği ve bütünlüğü birbirinden ayırt edilmeksizin
korunmalıdır. Son gelişmeler göstermiştir ki, Irak'ın ve bölgenin
istikrarının olmazsa olmaz şartı Irak'ın toprak bütünlüğüdür.
3) Bölgesel inisiyatiflere
dinamizm kazandırmak suretiyle, Irak'taki dâhilî unsurlar arasındaki
kanlı çatışmalar bir an önce durdurulmalıdır. Son zamanlarda cereyan
eden ve ülkeyi kaosa sürükleyen etnik gruplar ve mezhepler arası çatışmalar
sona erdirilmelidir.
4) Irak'ın bir aynası
olan Kerkük sorunu, bu yıl yapılması planlanan referandum ile bir oldubittiye
getirilmek istenmektedir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kansu,
konuşmanızı tamamlayın.
Buyurun.
HÜSEYİN KANSU (Devamla)
- Teşekkür ediyorum, tamamlayacağım.
Yapılan göçler ve değişen
nüfus yapısıyla, bu referandum meşruiyetini ve inandırıcılığını
yitirmiştir. Kerkük petrolleri gelirleri belli bir etnik oluşuma
terk edilmemeli, tüm Iraklılara ait olmalıdır. Kerkük kentine, bütün
etnik grupların barış içinde yaşayabilmesi için gerekli özel bir
statü verilmelidir.
5) Başta ABD olmak üzere,
işgalci güçler, PKK'nın Kuzey Irak'ı bir üs olarak kullanmasına engel
olmalıdırlar, terörist faaliyetlerine son vermelidirler.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Irak'la tarihi, kültürel ve kardeşlik bağları
olan ülkemizin güvenliği ve istikrarı, Irak meselesinin çözümüyle
yakından ilgilidir. Bu itibarla, insani, sosyal, ekonomik ve siyasi
alanlarda meseleye ilgimizi yoğunlaştırmalı, çözüm için öncülük
görevimizi sürdürmeliyiz. Dileğimiz ve duamız, Irak'ta hâlen devam
eden insanlık dramının bir an önce sona ermesi, akan kanın durması,
ülkenin kalkınması, huzur ve refah dolu günlere kavuşmasıdır.
Bu duygularla Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Kansu.
Gündem dışı üçüncü
söz isteği, Ermeni iddialarıyla ilgili olmak üzere ve Doğu Perinçek'in
İsviçre'deki yargılanması konusunu da içeren, Sayın İstanbul Milletvekili
Şükrü Mustafa Elekdağ'a aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
3.- İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ'ın,
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in Ermeni soykırımının
uluslararası bir yalan olduğunu belirten beyanları dolayısıyla
Lozan Polis Mahkemesi tarafından hapis cezasına çarptırılmasının
yansımalarına ilişkin gündem dışı konuşması
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere İsviçre'de
yaşanan bir hukuk skandalı hakkında bilgi vermek için söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım,
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Ermeni soykırımının
uluslararası bir yalan olduğunu belirten beyanları dolayısıyla,
resmî ismi "Lozan Polis Mahkemesi" olan mahkeme tarafından,
Ermeni soykırımını inkâr ederek suç işlemiş olması nedeniyle doksan
gün hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Paraya tahvil edilen hapis cezasının
karşılığı 9 bin İsviçre frangıdır. Buna ilaveten, tazminatlar nedeniyle
Perinçek 16.873 İsviçre frangı ödeyecektir. Hâkim, 9 bin İsviçre frangı
tutarındaki cezanın, Perinçek'in aynı suçu İsviçre'de iki yıl içinde
tekrar işlememesi durumunda tahsil edilemeyeceğini hükme bağlamıştır.
Değerli arkadaşlarım,
okuduklarım ve dinlediklerim, Türk kamuoyunun, Doğu Perinçek'in Ermeni
soykırımının yalan olduğunu İsviçrelilerin suratına haykırmasını
beğendiğini ortaya koyuyor. Yaptığı açıklamalardan, Sayın Perinçek'in
Lozan Polis Mahkemesi tarafından verilen kararı temyiz edeceği,
İsviçre'de tüm iç hukuk yollarını tükettikten sonra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10'uncu maddesine
dayanarak şikâyetini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşımayı
öngördüğü anlaşılıyor. Sayın Perinçek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden
Lozan Mahkemesinin ifade özgürlüğünü kısıtlamış olduğu yolunda
bir mahkûmiyet kararı çıkartacağını, çıkartabileceğini haklı
olarak umut ediyor. Böylece, Türkiye'ye ifade özgürlüğü dersi veren
İsviçre'nin bu özgürlüğün bizzat kendisi tarafından ihlal edildiği
yüzüne vurulmuş olacak. Her şey yolunda giderse bu süreçten beklenen
diğer önemli bir sonuç da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu kararının
diğer Avrupa ülkeleri üzerinde de caydırıcı bir etkisi olması
olasılığı.
Tabii, değerli arkadaşlarım,
burada dikkate alınacak bir husus da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin,
önünde yığılı duran 81 bin başvuru dosyası nedeniyle çok yavaş çalışmakta
olduğudur. Bu nedenle, Strazburg Mahkemesinin bu konuda karar vermesinin
uzunca bir zaman alacağı ve bunun 2010 yılı sonuna, sonralarına sarkabileceği
de kuvvetli bir ihtimaldir.
Buraya kadar, değerli
arkadaşlarım, sizlere, Perinçek davasının olası olumlu etkilerinden
söz ettim. Ancak, konu biraz derinliğine incelenince, bu sürecin
olumlu etkileri yanında endişe verici bazı gelişmelere de yol
açabileceği ortaya çıkıyor. Bu da, 1915 olaylarının soykırım olduğunun
bir mahkeme tarafından hüküm altına alınmasından ve İsviçre Mahkemesi
kararının diğer Avrupa ülkeleri için emsal oluşturmasından kaynaklanıyor.
Sorunun bu yönünün değerlendirilebilmesi için, önce Lozan Mahkemesi
kararının içeriğine ve hukuki dayanaklarına
kısaca bakmamız gerekiyor.
Kararın hukuki dayanaklarından
birincisini İsviçre Parlamentosunun
-ki, "İsviçre Ulusal Konseyi" deniyor buna- 16 Aralık
2003 tarihinde Ermeni soykırımı hakkında almış olduğu karar oluşturuyor.
Karar aynen şöyledir değerli arkadaşlarım: "Ulusal Konsey,
1915'te Ermenilere soykırım yapıldığını tanır. Federal Konseyden
bunu not etmesini ve tutumunu normal diplomatik yollarla bildirmesini
talep eder."
Bu bağlamda, ilginizi
çekecek bir nokta üzerinde durmak isterim. Türkiye'yi soykırımla
suçlayan kararın Parlamentodan geçmesi için, İsviçre Piskoposlar
Birliği, Protestan Kiliseleri Federasyonu ve Katolik Kiliseler
Federasyonuyla birlikte yoğun bir etkileme kampanyası yürütmüştür.
Bu prestijli dinî kuruluşlar, 1915 Ermeni olayları hakkında hazırladıkları
tek yönlü ve iftira dolu belgeleri, tüm kiliselere, basına, politikacılara
ve halka dağıtmışlardır.
Kararın ikinci dayanağına
geliyorum. Kararın ikinci dayanağı, İsviçre Ceza Yasası'nın mükerrer…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ
(Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kararın ikinci dayanağı,
İsviçre Ceza Yasası'nın mükerrer 261'inci maddesinin dördüncü fıkrasıdır.
Sayın Perinçek'in mahkûmiyetinin dayandığı dördüncü fıkranın son
bölümü şöyledir: "Her kim, alenen, belirtilen sebeplerle soykırım
veya insanlığa karşı bir suçu inkâr ederse, kaba şekilde tehlikesiz
gösterirse ya da haklı çıkarmaya çalışırsa, üç yıla kadar hapis ve
para cezasıyla cezalandırılır." İşte bu dördüncü fıkra, değerli
arkadaşlarım, 1995-2006 döneminde, hepsi Yahudi soykırımını inkâr
suçuna ilişkin yirmi civarında mahkeme kararına dayanak teşkil
etmiştir. Bu şekilde oluşan içtihat gereğince, Yahudi soykırımını
reddetmek cezayı gerektiren bir suç niteliği kazanmıştır. Oluşan
içtihat, aynı zamanda, davalının mahkemede sorunu bilimsel ve
akademik düzeyde tartışmaya açmasını ve elindeki belgeler uyarınca
soykırımın gerçekleşip gerçekleşmediği hususunda kanaatini belirtmesini
de kısıtlıyor.
Şimdi, davacı İsviçre
Ermenistan Derneği, işte, mükerrer 261'inci maddeye ve bu içtihada
dayanarak Perinçek aleyhine dava açmış ve davayı kazanmıştır. Kararın
içeriğini okuyorum, değerli arkadaşlarım size. Hâkim, kararında,
özetle, İsviçre Ceza Yasası'nın mükerrer 261'inci maddesinden haberdar
olan Perinçek'in soykırımı inkâr ederek suç işlediğini, 1915 olaylarının
soykırım olup olmadığının tartışılmasına yer olmadığını, Ermeni
soykırımının bilimsel açıdan dünyada defalarca kanıtlanmış olduğunu
ve İsviçre Parlamentosunun aldığı karara istinaden İsviçre'de
resmen kabul edildiğini, Lozan Üniversitesinin ve İsviçre okullarının
müfredatında yer aldığını, diğer yirmi ülkenin de soykırımı tanıdığını,
dolayısıyla soykırımın bir gerçek olduğunun yadsınamayacağını,
söylemleri ırkçı bir nitelik taşıyan Perinçek'in duruşma boyunca
sergilediği provokatif tutumun sadece kibri ile küstahlığını
gösterdiğini belirtmiştir. Bunu takiben, hâkim, biraz önce belirtmiş
olduğum cezayı açıklamıştır.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
Türkiye'nin Ermeni soykırımı iddiasına karşı yürüttüğü mücadele
açısından, Perinçek hakkındaki mahkeme kararı özel bir önem taşıyor.
Çünkü, bugünkü ortam ve koşullarda, İsviçre Mahkemesinin kararının
oluşturduğu emsal, Ermenistan'a, sorunu diğer Avrupa ülkelerinde
de yargıya taşıyarak soykırım iddiasına hukuki bir kimlik kazandırma
yolunu açıyor. Türkiye için sorun, Avrupa'da birçok ülke parlamentosunun
Ermeni soykırımını tanıyan kararlar almasından ve bu ülkelerin
ceza yasalarının, İsviçre Ceza Yasası'nın mükerrer 261'inci maddesine
benzer, standart, yasal düzenlemelere yer vermesinden kaynaklanıyor.
Örneğin, Alman, Avusturya, Fransız ve İtalyan ceza kanunlarında, mükerrer
261'inci maddenin benzerleri mevcuttur. Bu durumda, İsviçre'den sonra
diğer Avrupa ülkelerindeki Ermeni
diaspora temsilcilerinin ya kendileri fırsat yaratarak ya da ortaya
çıkan fırsatları değerlendirerek, Ermeni soykırımının vuku bulduğuna
ilişkin mahkeme kararları aldırmaları imkân dâhiline girmiş olmaktadır.
Ermeni iddialarına
ilişkin parlamento kararlarının sayısının artmasının yanında buna
bir de yargı kararlarının eklenmesi, Ermeni soykırım müktesebatına
-yani, gerçekmiş gibi kabul edilen bilgi birikimine ben Ermeni soykırım
müktesebatı diyorum, gerçekmiş gibi kabul edilen bilgi birikimi-
büyük güç kazandıracaktır. Ne yapmalı? Hemen belirteyim ki, böyle
bir gelişme Türkiye'nin Avrupa'yla ilişkilerini temelinden sarsacaktır
değerli arkadaşlarım. Bunu önlemek için neler yapabiliriz? Şimdi,
1915 Ermeni olaylarına ilişkin gelişmelerin önlenmesinde diplomatik
çabalar, maalesef, bir sonuç vermedi. Ancak, Türkiye'nin önünde, bu
alanda başvurabileceği hukuk yolları da mevcuttur değerli arkadaşlarım.
Bugüne kadar bunlardan yararlanılmasında çok büyük bir ihtiyatla
hareket edildi. Ne var ki, Lozan Mahkemesi kararının yaratacağı
sonuçlar nedeniyle, artık hukuksal boyutun devreye sokulmasının
zamanı gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
İsviçre'de hukuk katledilmiştir. Konuyu hukuk terminolojisinden
soyutlayıp basite indirgersek şöyle bir durumla karşılaşıyoruz:
İsviçre Ulusal Konseyi, yani İsviçre Parlamentosu, 2003 yılında,
1915 olaylarını soykırım olarak tanımlayan hukuk dışı bir karar almış
ve Lozan Mahkemesi de bu karara göre soykırım suçunun işlendiği
gerçeğine dayanarak Perinçek'i mahkûm etmiştir.
Şimdi, burada iki büyük
hata vardır değerli arkadaşlarım. Bunlardan birincisi, soykırım,
1948 Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesiyle tanımlanmış olan
bir uluslararası ceza hukuku suçudur ve 1915 olaylarının soykırım
diye tanımlanması ancak yetkili bir mahkeme kararıyla olur. Böyle
bir mahkeme kararı olmamasına rağmen, İsviçre Ulusal Konseyi 1915
olaylarının tarihî gerçek olduğunu karara bağlayarak uluslararası
hukuku ihlal etmiştir.
İkincisi, Lozan Mahkemesi
hukuken saptanmamış bir olayın inkârı nedeniyle Perinçek hakkında
mahkûmiyet kararı vermiştir.
Şimdi, diplomatlarımızla
hukukçularımızın belirttiğimiz bu hususları sağlam bir hukuki
çerçeveye oturtmalarından sonra yapılacak şey, İsviçre makamlarına
verilecek bir notayla İsviçre Ulusal Konseyinin soykırım kararı
alma yetkisine sahip olmadığının ve alınan kararla uluslararası
hukukun ihlal edilmiş olduğunun vurgulanması ve bu noktaların üzerinde
izahat istenmesi gerekecektir.
İsviçre'nin büyük bir
olasılıkla tutumunu savunan yanıtının alınması üzerine de Türkiye,
sırf yetki konusundaki ihtilafın çözümlenmesi için, sorunun, ortaklaşa,
Soykırım Sözleşmesi'nin 9'uncu maddesi uyarınca Uluslararası Adalet
Divanına götürülmesini önermelidir.
BAŞKAN - Efendim, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ
(Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Uluslararası Adalet
Divanının, İsviçre Ulusal Konseyinin yetkili merci olduğunu kabul
etmesi mümkün değildir. Burada Türkiye'yi rahatsız edebilecek
yegâne husus, Uluslararası Adalet Divanı kararının en kötü ihtimalle
"obiter dictum" bazı değerlendirmeler içermesidir. Yani,
1915 olaylarına atıfta bulunan, fakat bağlayıcı niteliği olmayan
ifadeler.
İsviçre'nin Türkiye'nin
önerisini kabul edip etmeyeceği hususunda kesin bir şey söylemek
mümkün olmamakla birlikte, yetki konusunda lehinde bir karar çıkabileceği
hususunda umutlu olmayacağı cihetle, çeşitli argümanlarla Uluslararası
Adalet Divanına gitmekten kaçınması çok kuvvetli bir olasılıktır.
İsviçre'nin bu yola gitmesi ise, Türkiye lehine güçlü psikolojik
ve siyasi etkiler yaratacaktır. Bu durum, parlamentoların 1915
olayları hakkında bundan böyle soykırım kararı almalarını ve
inkâr suçuyla vatandaşlarımızın mahkûm edilmelerini önleyecek
bir etken oluşturacaktır.
Türkiye'nin, Ermeni
meselesini yeni bir perspektif, örgütlenme ve dinamizmle ele alması
zorunludur değerli arkadaşlarım. Bunun ilk adımını, İsviçre'ye yönelik
önerdiğimiz girişim oluşturacaktır.
Teşekkür ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Elekdağ.
Sayın milletvekilleri,
gündem dışı konuşmalar tamamlanmıştır.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun, İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önergesi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
III. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/124) ile (10/331) esas numaralı Meclis araştırması
önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 21/3/2007 Çarşamba
günkü birleşiminde ve birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu;
21.03.2007 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Ali
Topuz
İstanbul
Milletvekili
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler Kısmının, 79 uncu sırasında yer alan (10/124) ile
266 ncı sırasında yer alan (10/331) Esas Numaralı Meclis Araştırma
Önergelerinin öngörüşmelerinin, Genel Kurul'un; 21.03.2007 Çarşamba
günlü birleşiminde ve birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Öneri lehinde
olmak üzere, Gaziantep Milletvekili Sayın Abdulkadir Ateş.
ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan yaklaşık bir yıl önce
vermiş olduğumuz bir araştırma önergesinin öncelikle gündeme alınması
için söz almış bulunuyorum. Saygıyla selamlıyorum.
Biliyorsunuz, 22 Aralık
2005 tarihinde Kapıkule Gümrük Kapısında "Avcı-2" adıyla
bir operasyon yapıldı ve hemen bu operasyondan sonra da 72 gümrük muhafaza
memuru ve polisi tutuklanmış ve daha sonra da bu kişiler yargılanarak
hemen hemen tümüne yakını önemli cezalara çarptırılmıştı. Biz de
bu operasyonun hemen akabinde bu araştırma önergesini vererek gerek
gümrük teşkilatımızda gerekse gümrük kapılarımızdaki bu olumsuz
durumları nasıl düzeltebileceğimizi, neler yapılabileceğini
araştırmak için bir araştırma önergesi verdik. Fakat, bugüne kadar
bu araştırma önergesiyle ilgili herhangi bir olumlu adım atılmadı,
ama, olumsuz gelişmeler de devam etmektedir Türkiye'de. Öncelikle,
bu olay, ülkemizde kaçakçılığın neden önlenemediğiyle ilişkili
göz önüne somut bazı neticeleri de ortaya koymuştu. Neydi bunlar,
göz önüne çıkan olaylar neydi? Bir kere, kaçakçılığı önlemek için görevlendirmiş
olduğumuz, hep birlikte görevlendirmiş olduğumuz bazı kamu görevlileri
bazen işin içinde bizzat yer alarak, bazen de bir çıkar karşılığında
o ilişkilere göz yumarak kamu gücünü kendi çıkarları açısından
kullandıkları için bu tür olaylarla Türkiye ve Türkiye gümrükleri
çok sık karşılaşıyordu. Kapıkule Avcı-2 Operasyonu ve buna benzer
operasyonlar bu gerçekleri hep ortaya çıkarıyordu. O dönemde, başta
Başbakan olmak üzere ilgili Bakan ve İçişleri Bakanlığı, yapmış olduğu
açıklamalarla o günlerde bu önemli sorunu gündeme getirmişler ve
Hükûmetin bu konu üzerinde titizlikle duracağını ifade etmişlerdi.
Ne yazık ki, bizler iyileşme beklerken bu konulara ilişkin, dişe dokunur
hiçbir önemli değişiklik olmamış, iyileştirme yapılmadığı gibi
gümrüklerdeki keşmekeş, yolsuzluk, usulsüzlük ve kaçakçılık giderek
artarak devam etmiştir. Dün başlayan ve bugün de görüşeceğimiz
ufak tefek böyle yasalarla da bu konunun düzeltilebileceği, bu sorunların
düzeltilebileceğine inanmak da zor. Öyle ki, Sayın Başbakan daha
bundan birkaç hafta önce AKP Grubunda, kendi grubunda Türkiye'nin 48
ülkeden satın almış olduğu petrollerle ilgili bir açıklama yapmış.
Bu 48 ülkeden 31'inden gelen yanıtlara göre Türkiye'nin 28 milyar dolarlık
bir petrol alımı söz konusu olduğunu, ama Türkiye'deki verilerin,
Türkiye'deki tutanakların, bilgilerin sadece 9,3 milyar dolarını
gösterdiğini, yani geride 18,7 milyar dolarlık bir kaçakçılığın
söz konusu olduğunu AKP Grubunda Sayın Başbakanımızın ağzından
dinledik. Demek ki, sorunlar çözülmedi. Bir yıldır sorunlar devam
etmekte. Acaba, 31 ülkeden gelen cevaba 17 ülke daha katıldığında
bu rakamların kaça ulaşacağını buradan sizlerin takdirine bırakmak
istiyorum değerli milletvekilleri.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi aynı zamanda kendi görevini yaptı, bir akaryakıt kaçakçılık
komisyonu oluşturdu, araştırma komisyonu oluşturdu. Sayın Vahit
Kiler'i de başkan yaptık ve bu komisyon çok ciddi çalışmalardan sonra
çok ciddi bilgi ve belgelerle sizlerin, bizlerin karşısına geldi.
Ancak, bu raporun önerileri, bulguları üzerine şu güne kadar bunların
üzerine gidilmedi ve çözüm doğrultusunda da bir adım atılmadı.
Cumhuriyet döneminde
yine bir ilki bu olayla ilgili yaşadık. Gümrüklerden sorumlu Devlet
Bakanlığının kaçakçılığı araştıracak Gümrük Müsteşarlığına Türkiye
Büyük Millet Meclisinin onayladığı, oy birliğiyle geçirdiği bu raporu
bir türlü göndermedi. Bunun üzerine Müsteşarlık, maalesef, Başbakanlık
talimatından hareket ederek, değerli milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin akaryakıt kaçakçılığına ilişkin raporunu
haricen temin etmek zorunda kaldı ve Türkiye Cumhuriyeti'ndeki gazetelerde
çıktı bu haber ve bu haber tekzip edilmedi henüz daha.
Değerli arkadaşlarım,
insanların aklına, bizlerin aklına türlü olasılıklar geliyor bu
gelişmelerden sonra. Acaba, bazı eller, akaryakıt kaçakçılığının
ortaya çıkmasını engellemeye mi çalışıyor sorusu, herhâlde, sanıyorum,
sizlerin de aklına gelmektedir.
Değerli arkadaşlar,
umarım, böyle bir durum yoktur. Ama, meseleyi araştırmadan da yoktur
demenin mümkün olmadığını sizler de en az benim kadar düşünüyorsunuzdur.
Onun için, bir araştırma komisyonunun kurulup, gümrükleri araştırmasında
biz büyük yarar görüyoruz ve ilgili makamlar, ilgili Bakanlık, çok
gülünç yanıtlar veriyor bu sorular sorulduğunda. Deniliyor ki:
"Kaçak petrollerin büyük bir bölümü denizden geliyormuş."
Peki, kardeşim, denizden geliyorsa ve bunu biliyorsanız, siz ne yapıyorsunuz,
bir şeyler yapmanız gerekmiyor mu diye sormadan edemiyorum değerli
milletvekilleri.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; akaryakıt kaçakçılığı işin sadece bir boyutu.
İçki, sigara, Sayın Ulaştırma Bakanının ifade ettiği geçen sene
20 milyon kaçak cep telefonu, şeker kaçakçılığı, şampuan kaçakçılığı,
gözlük, fermuar, sondaj malzemesi gibi, el bombası, silah, mermi,
nükleer madde kaçakçılığı, buna bir de insan kaçakçılığını eklediğimizde
bu liste uzayıp gidiyor.
Bu arada, ülkemizde
kaçakçılığın vardığı boyut ve mücadele yöntemlerinin ise olabildiğince
zaafa uğradığını da açıklıkla görebiliyoruz. Özellikle narkotikte,
değerli milletvekilleri, yukarıdaki saydığım listede en önemli
maddelerden birisi de bu. Özellikle son iki üç yıl içerisinde Avrupa'daki
bu narkotik olaylarını izleyen uluslararası kuruluşlar ve ulusal
kuruluşlar, Türkiye'nin bu konuda bir geçiş noktası olduğunu söylemekte
ve bizlerin bütün gayretimize rağmen yakaladığımız, ele geçirdiğimiz
narkotik miktarının, sadece yüzde 40'ını yakalayabildiğimizi
uluslararası kurullar söylüyor. Geçenlerde yakalanan miktarla
övünmememiz lazım. Eğer 5 tonu yakalandıysa, demek ki 7,5 ton daha
fazlası Türkiye üzerinden geçiyor demektir. Bunu nasıl önleyeceğiz?
Bunu araştırmadan, yeni bir düzenlemeye gitmeden önlemenin mümkün
olduğuna biz inanmıyoruz. Verilen tüm çabalara rağmen, maalesef,
bunları gerçekleştiremiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
gümrüklerdeki diğer bir sorunumuz, vekâleten yönetim meselesidir.
Kaba bir hesapla, Türkiye'de toplam yıllık 40 milyar doların üzerinde
kaçakçılıktan söz edilmektedir. Bununla mücadele etmekle görevli
Gümrük Müsteşarlığı, müsteşar yardımcılığı, 3 genel müdürlüğüyle
18 gümrük muhafaza başmüdürlüğünün 14'ü bugün vekâletle yönetilmektedir.
Gümrükler gibi her türlü hukuk dışı ilişkiye müsait hassas bir ortamda,
üst yönetimdeki zafiyetin alta doğru artarak büyümesinden doğal
bir şey yoktur. Ortaya çıkmakta olan rüşvet halkasında bu zafiyetin
etkisi olduğuna inanıyoruz ve bunun araştırılması ve bir an önce
önlemlerinin alınması gerektiğine inanıyoruz.
Yine, sayın milletvekilleri,
kaçakçılık deyince, biz bunu bir malın Türkiye'ye yasa dışı yollardan
girmesi olarak sadece görmüyoruz. Aynı zamanda, kaçakçılık dediğimizde
kıymet, tarife ve menşei itibarıyla farklı beyan, eksik beyan, beyan
etmeme ve benzeri çeşitli yollarla da devletin vergi gelirleri
kaybına yol açılabildiği, topluma ve ülkeye zarar verebildiğini
düşünmemiz gerekir. Bunların da hep kaçakçılık suçu içerisinde
ele alınması gerektiğine inanıyoruz. Bu tür kaçakçılık suçlarının
bir bölümünün, gümrük tarifelerinin yükseltilmesi veya indirilmesi,
kotalar konulması yönüyle mali tedbirlerle önlenmesi mümkündür;
ama, bu konuda da ciddi önlemlerin alınmadığını görmekteyiz.
Bu konuda tam bir beceriksizlik
içerisindeyiz. Bizdeki uygulamalar, maalesef, gümrüklerde dejenere
edilerek bazı çevrelere haksız kazançlar sağlamaya yardımcı olmaktadır.
Türkiye ekonomisi kayıplara uğramaktadır. Bununla ilgili bir örnek
vereyim, iyi niyetli alınmış bir karar: "Dâhilde işleme rejimi"
diye bir rejimimiz var değerli arkadaşlar. Türkiye ihracatının
dışarıda rekabet edebilmesi için getirilmiş bir karar, ama bu kararın
uygulamasına baktığımızda, işletme belgesini…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULKADİR ATEŞ (Devamla)
- Sayın Başkan, izninizle…
BAŞKAN - Buyurun.
ABDULKADİR ATEŞ (Devamla)
- …dâhilî işletme belgesini kontrolsüz bir biçimde verdiğiniz zaman,
bu, usulsüzlüğe yol açabiliyor. Bugünkü durum da o. İthal edilen malların
tekrar yurt dışına çıkıp çıkmadığını, işlendikten sonra eğer siz
kontrolünü yapamıyorsanız, bu da bir kaçakçılığa giriyor.
Yine, özel faturaları
eğer siz kabul ettiğiniz takdirde, örneğin Irak'ta üç kişiyi bir araya
getirin bir şirket kurun, size istediğiniz faturayı versinler. Bütün
bunlar, dâhilde işleme rejiminin ne kadar gümrüklerde de kötü kullanıldığını
gösteriyor.
Tarım ürünleri için
de bir "dâhilde işleme rejimi"
diye bir şey getirilmiş, bunu da anlamak mümkün değil. Bu da gümrüklerimizde
büyük istismarlara neden oluyor ve bir de bu dâhilî işleme rejimiyle
ilgili yüzde 25, siz, efendim, bir
fire kabul ediyorsunuz, yüzde 25 fire. Bunlar fire değil, yurt içinde
kalıyor. Bir de KDV vesaire, gümrük vergisi almıyorsunuz, yaklaşık
yüzde 50'ye yakın bir avantayı, bir rantı bazı kesimlere…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULKADİR ATEŞ (Devamla)
- …sağlamak da bu konuda büyük sorunlar yaratıyor sayın milletvekilleri,
Değerli Başkanım.
Şimdi bu araştırma
önergemizde, eğer yol verirseniz, uygun görürseniz, birlikte, yukarıda
sıralamış olduğum sorunları teker teker inceleme olanağını bulacağız
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri.
Ayrıca, bunların yanında,
bugüne kadar Türkiye'nin alışık olmadığı, ama son birkaç yıl içerisinde
maalesef yeni yeni gümrüklerde gördüğümüz olumsuz uygulamaların
da önüne geçebileceğimizi düşünüyoruz. Birkaç kalemle bunları
söyleyeyim.
BAŞKAN - Sayın Ateş,
süremizi çok geçtik.
ABDULKADİR ATEŞ (Devamla)
- Tamam, şey yapacağım.
Şimdi, yargıya intikal
eden birtakım personellerle ilgili, yargıya intikal etmemeleriyle
ilgili yüksek kademelerde bazı konulara el atılmasını doğru bulmuyoruz,
bunlar bugün gümrüklerde oluyor.
Yine, aynı şekilde
ciddi çalışan birtakım müfettişlerin işten el çektirildiğini görüyoruz.
Irak'ta kurulan Irak Devlet Petrol Şirketi SOMO'yla yapılan birtakım
anlaşmaların büyük boyutlu organize kaçakçılığa neden olduğunu
buradan görüyoruz. Bunun kanıtları elimize geçmişken, bu konularda
bir şey yapamıyoruz.
Sayın Başkanım, sözlerime
son verirken, bu araştırma açıldığı takdirde, iki ufak, ama, aynı derecede
de önemli konuyu birer cümleyle geçmek istiyorum. Bu araştırma açılırsa,
bir kere şunu da incelemiş olacağız: Bir kurum içerisinde bürokrat
bir arkadaşın daha sonra Bakan yapıldığında o kuruma yapacağı
katkı veya olumsuzlukları da incelemiş, ortaya çıkarmış olabileceğiz.
İkinci bir önemli konu da Gümrük Müsteşarlığı ile Dış Ticaret Müsteşarlığının
aynı Devlet Bakanlığına bağlanmasının acaba mahzurları mı vardır
faydaları mı vardır, bunu da hep birlikte inceleme olanağını bulacağımıza
ve bunun da Türkiye'nin ileriye yönelik olarak en azından önünü açacağına
inanıyorum.
Bu araştırma önergesi
için, hepinizden, tüm arkadaşlarımdan, sizlerden, politik bir amaç
gütmeden destek beklediğimi ifade ediyor, teşekkürlerimi sunuyorum.
Sağ olun Başkan, size
de teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ateş.
Aleyhte olmak üzere,
Sakarya Milletvekili Sayın Ayhan Sefer Üstün, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
Grup önerisi aleyhinde söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Meclisin açıldığından beri, Cumhuriyet Halk Partisinin, gündemle
ilgili birtakım itirazları vardı. Bunların belki bir kısmı haklı,
bir kısmı haksız olabilir, ama, bunlar, temelde… Bunlardan bir tanesi,
özellikle gündemin çok sık değiştirildiği noktasında AK Partiye,
iktidar partisine bir muhalefeti vardı, bir itirazı vardı:
"İşte, gündem çok sık değişiyor, dolayısıyla, biz yasalara hazırlanamıyoruz,
hangi yasaların burada görüşüleceğini bilemiyoruz; o bakımdan,
gündem belirlensin, uzun süre bu gündemi takip edelim." Temel
itirazlarından bir tanesi buydu. Sizin de hatırlayacağınız gibi,
mart ayının başında, mart ayı boyunca, yani bir ay boyunca görüşebileceğimiz
tüm gündemi belirledik. Yani, muhalefet partisinin temel itirazlarından
bir tanesi, aslında uzun süreden beri karşılanmış olmakta.
Yine, bir başka itirazı:
İşte, çalışma saatleri noktasında "Efendim, nedir bu bitimine
kadar? Bitimine kadar diye bir tabir mi olur? Bu insan fıtratına da aykırı.
Dolayısıyla, bunu makul bir süreye çekelim." Hayhay… Uzun süreden
beri, öyle bir uygulaması var yüce Meclisin ve en geç saat onda gündem
tamamlanıyor.
Yine, temel itirazlarından
başka bir tanesi: Bu dönemde Meclisin denetim faaliyetlerini fazla
yapmadığı, denetim faaliyetlerinde bulunmadığı noktasında bir
itirazları vardı. Oysa, istatistiklere baktığımızda, bunun da
böyle olmadığını görüyoruz. Yüce Meclisimiz, 22'nci Dönem Meclisimiz,
kanunlarda olduğu gibi, denetim faaliyetlerinde de gerçekten yoğun
bir çalışma sergilemiştir. Bu çalışmaya iktidar partisindeki arkadaşlarımız
da, muhalefet partisindeki arkadaşlarımız da destek vermişlerdir.
Dolayısıyla, kendimize haksızlık etmememiz lazım.
Örneğin, birkaç rakam
verecek olursak, araştırma önergeleri açısından: Geçtiğimiz dönemde
44 tane araştırma önergesi ancak görüşülebilmiş. Bu dönemde ise 77
tane araştırma önergesi görüşülmüş. Gerçekten, neredeyse 2 katına
yakın, biz bu açıdan bir denetim faaliyeti yapmışız. Hakeza, sözlü
sorulara baktığımızda da durum bundan farksız değil. Dolayısıyla,
22'nci Dönem Meclisi hem denetim faaliyeti açısından hem de yasama
faaliyeti açısından gerçekten yoğun bir çalışma içerisinde bulunmuş.
Şimdi, Cumhuriyet
Halk Partisinin gündemi değiştirmek üzere verdiği Grup önerisine
baktığımızda, şu anda gündemde bulunan mevcut kanunları görüşmeyelim,
bunu yerine bir denetim faaliyetinde bulunalım... Nedir bu denetim
faaliyeti, ne yapalım? Gümrüklerde meydana gelen kaçakçılık olaylarını
inceleyelim, araştıralım, bunlarla ilgili sorumlular varsa yargıya
intikal etsin, şeklinde özetlenebilecek bir araştırma önergesi
vermiş.
Değerli arkadaşlar,
bu Meclis ve Hükûmet, gerçekten, son yıllarda, kaçakçılığın önlenmesiyle
ilgili ciddi mücadelelerde bulunmuştur. Bunlardan en önemlisi,
yıllardan beri değiştirilmeyen Kaçakçılık Kanunu, 2003 yılında,
4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nu yeniden yasalaştırarak
göstermiştir. Bununla ilgili, belki birtakım özel ihtisas sahasına
giren kaçakçılıkla ilgili hususlarda yeterli olmadığı görülmüş
bu Kanun ve Petrol Piyasası Kanunu çıkarılmıştır. Gerçekten, bir
milletvekili olarak ben de petrol kaçakçılığından rahatsız oldum.
Öyle durumlar oldu ki, sahilde kaçak hamsi avlayan avcılar yakalandı,
ancak, bilmem 50 bin grostonluk gemilerle petrol kaçakçılığı yapanlar
yakalanmadı. Veya, kaçak su satanlar yakalandı, süt satanlar yakalandı,
ama, karada kaçak petrol satanlar yakalanmadı. Veya, bir limana çekilen
kaçak petrol borusu, o ilde bulunan gerek güvenlik görevlileri
açısından gerekse sivil amir açısından bunlar görülmedi. Gerçekten
de acınacak bir durumdu. Ama, eğer burada bir yasal eksiklik varsa, bunu
da giderecek adımları bu yüce Meclis attı. Evet, akaryakıt kaçakçılığıyla
mücadeleye ilişkin Petrol Piyasası Kanunu'nda değişiklikler yaptı.
Buna göre, petrol kaçakçılığının tanımı yeniden düzenlendi ve burada
özellikle cezalar arttırıldı ve yine, ödüller getirildi.
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Hâlâ ucuz mazot satılıyor.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla)
- Artık eğer kaçak petrol taşıyan veya kaçakçılık yapan birini ihbar
ettiğinizde, buradan gelecek gelirden yüzde 25 bu ihbar edene verilecek,
yüzde 25 yakalayana verilecek, geri kalan yüzde 50'nin de yüzde
25'i o ilin özel idaresine kalacak, diğer yüzde 25 de Maliyeye aktarılacak.
Yine çok önemli bir hüküm
burada; kaçakçılık suçunda kullanılan tüm araç ve gereçler müsadere
edilecek. Bu çok önemli arkadaşlar, bakın. Kaçakçılık suçunda kullandığınız
gemi de, tanker de, kamyon da bundan sonra müsadere edilecek. O bakımdan,
bu hükümlerin uygulanmasını görmemiz lazım.
Peki, başka neler çıkarttık?
Elbette cep telefonlarının kayıt altına alınmasıyla alakalı kanun…
Türk Ceza Kanunu'nda insan kaçakçılığıyla ilgili -Sayın Ateş'in
önergesinde yer alan- çok ağır hükümler getirildi gerçekten. Bunların
da elbette uygulanmasını görmemiz lazım.
Peki, Hükûmet ne yapmış
buralarda? Hükûmet de boş durmamış. Yine bizzat Sayın Ateş'in önergesinde
bir paragraf bunun cevabını veriyor. Devlet Bakanı Sayın Kürşad
Tüzmen, Kapıkule'deki operasyonların tamamının bilgisi dâhilinde
olduğunu ve İçişleri Bakanlığıyla ortak çalışma sürdürdüklerini;
Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan da, operasyon emrini kendisinin
verdiğini söylemiştir. Bu, Sayın Ateş'in önergesindeki bir paragraftan
aldığım metin. O bakımdan, gerek yüce Meclisimiz gerek Hükûmetimiz
kaçakçılıkla mücadele konusunda son derece ciddi atılımlar yapmıştır,
mücadele etmektedir. Yeni çıkan yasaların da sonucunun alınması
gerekir.
Bu itibarla, ben, Cumhuriyet
Halk Partisi Grup önerisinin aleyhinde söz aldım.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Üstün.
Öneri lehinde olmak
üzere, Adana Milletvekili Sayın Mehmet Ziya Yergök, buyurun.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
Grup önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisimizi
ve yüce milletimizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Sözlerime başlarken
öncelikle, benden önce konuşan, Grup önerisinin aleyhine konuşan
AKP Sakarya Milletvekili arkadaşımız, bizim, sanki gündemi tıkamak
için, gündemdeki yasaların görüşmesini engellemek için böyle bir
öneri verdiğimizi söyledi. Bu, kesinlikle yanlıştır, doğru değildir,
bilgi noksanından kaynaklanmaktadır. Bizim düşüncemiz, grup önerimiz,
gündeme alınsın, sırası geldiğinde görüşülsün; gündemi tıkamak
diye bir şey söz konusu değildir.
Değerli milletvekilleri,
gümrüklerdeki kaçakçılık ve yolsuzluk iddialarının araştırılarak
sorumluların tespiti ile alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla,
grubumuza mensup milletvekili arkadaşlarımızın vermiş oldukları
araştırma önergesinin bugüne kadar gündeme alınmaması ve gereğinin
yapılmaması üzüntü verici, ancak şaşırtıcı değildir. Üzülerek
görmekteyiz ki, gümrükler, AKP İktidarında gümrükten sorumlu Bakan
Sayın Tüzmen döneminde hukuksuzluklarla ve yolsuzluklarla anılır
olmuş, kaçakçılık olayları yoğunlaşmıştır. Gümrüklerde vahim boyutlara
ulaşan, Bakanı, Müsteşar Vekilini ve diğer üst düzey görevlileri
de kapsayan bu yolsuzluk iddiaları, Gümrük Teftiş Kurulunun raporlarına
ve yazışmalarına da yansımış olup bir kısmı da yargıya intikal etmiş
bulunmaktadır. Her şeyden önce Gümrük Müsteşarlığından başlayarak
gümrüklerde ciddi bir yönetim sorunu söz konusudur. Sayın Bakan,
işin önemine, görevin gereğine ve hukuka uygun bir yönetim anlayışı
yerine, liyakati ve yeteneği dışlayan, yandaşlığı esas alan keyfî
bir yönetim anlayışını gümrüklerde geçerli kılmış, dürüst ve başarılı
kamu görevlilerini ise görevden almıştır. Bugün, Gümrük Müsteşarlığından
başmüdürlüklere kadar birçok görev vekâleten yürütülmektedir. Her
ne kadar "vekil asilin yetkisine sahiptir" diyerek durum
olağan gösterilmeye çalışılıyorsa da, bu ciddi bir devlet yönetimi
anlayışıyla bağdaşamaz. Sayın Bakan, "Gümrükleri, yasal işler
için en kolay, yasa dışı işler için en zor gümrükler hâline getireceğiz."
diyordu. Ancak, uygulama bunun tam tersi olmuştur. Yasa dışı işlerin
üzerine giden, kaçakçılık olaylarını ortaya çıkaran, soruşturan
dürüst ve namuslu teftiş kurulu mensupları baskıya maruz kalmış,
cezalandırılmış ve görevlerinden alınmıştır.
Bu dönemde kaçakçılık
olaylarıyla ilgili gereken duyarlılık gösterilmemiştir. Gebze'deki
akaryakıt kaçakçılığının incelenip soruşturulması için Gümrük
Teftiş Kurulu Başkanı Erdener Demirağ tarafından düzenlenen iki
onay, Gümrük Müsteşar Vekili tarafından uygun bulunmayarak reddedilmiştir.
13 milyon dolar mali boyutlu Gebze'deki akaryakıt kaçakçılığı olayıyla
ilgili olarak Gebze Cumhuriyet Başsavcılığının takipsizlik kararı
vermesi üzerine, Gümrük Başmüfettişi Mehmet Eryılmaz, yazıyla, süresi
içinde takipsizlik kararına itiraz edilmesini istemesine rağmen,
Gümrük Müsteşar Vekiline vekâlet eden Bülent Ertem, aynı gün İzmit
Gümrük Muhafaza Başmüdürlüğüne yazı yazarak, kendi kurumu aleyhine
"takipsizlik kararına itiraz edilmemesi" talimatını vermiştir.
Bu durum, tam bir skandaldır ve görevi kötüye kullanmadır.
Bu olay karşısında Sayın
Bakanın durumu ise daha trajikomiktir. Bu yazıyı yazan Müsteşar
Vekili hakkında soruşturma açması beklenen Bakan, aksine, olayı
savunmuş, "Gebze Cumhuriyet Başsavcılığının takipsizlik kararına
itiraz edin." talimatına idarece uyulduğu takdirde tarafgir
davranılmış olacağı, adaletin tecellisinin engellenmiş olacağı
görüşünü dile getirmiştir. Bu kadar mantık dışı ve hukuk dışı bir
açıklama olamaz. Bir tarafta kaçakçılıkla suçlananlar var, bir tarafta
ise bu kaçakçılıktan zarar gören, mağdur olan gümrük idaresi var. Sayın
Bakan bu idareden sorumlu Bakan olmasına rağmen, tarafgir olmamaktan
söz edebiliyor. Ancak, asıl vahim olanı, tarafsız da kalmamış,
"Takipsizlik kararına itiraz etmeyin." talimatıyla, kaçakçılıkla
suçlananlardan yana taraf olmuştur.
Ancak, her şeye rağmen,
bu ülkede vatansever, kamunun hak ve hukukunu korumasını bilen,
dürüst ve namuslu kamu görevlileri de vardır. Bütün baskılara, yazılı
talimatlara rağmen, Gebze Hazine Avukatlığınca takipsizlik kararına
itiraz edilmiş ve Kartal Ağır Ceza Mahkemesi takipsizlik kararını
kaldırarak, 13 milyon dolar mali boyutlu akaryakıt kaçakçılığıyla
ilgili olarak kamu davası açılmasını sağlamıştır. Ne hazindir ki
bu sonuç, gümrükten sorumlu Bakana ve Gümrük Müsteşar Vekiline rağmen
elde edilmiş bir sonuçtur.
Yine, Gümrük Müsteşar
Vekili Mehmet Şahin, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu uyarınca kaçakçılığa
yardım etmekle suçlanmış, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen tarafından
yapılan ön incelemede, adli takibata konu olacak eylemi bulunmadığından
bahisle konu kapatılmak istenmiştir. Ancak, Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığınca, Bakan Kürşad Tüzmen'in Gümrük Müsteşar Vekili Mehmet
Şahin hakkındaki soruşturma izni verilmemesi kararının kaldırılması
için Danıştaya yapılan itiraz kabul edilerek hazırlık soruşturması
yapılması yolu açılmıştır. Hatırlayacaksınız, hakkında alınan bu
karar üzerine Gümrük Müsteşar Vekili, Bakanın da hazır bulunduğu
bir toplantıda görevinden ayrıldığını açıklamak zorunda kalmış,
Bakan da kendisini nadasa bıraktığını söylemiştir.
Bir çarpıcı gelişme
de şu olmuştur: Mehmet Şahin'den boşalan Gümrük Müsteşar Vekilliğine
ise, kendi kurumu aleyhine "Takipsizlik kararına itiraz etmeyin."
yazılı talimatını veren Müsteşar Yardımcısı Bülent Ertem getirilmiş
ve âdeta ödüllendirilmiştir.
Diğer taraftan, bir
başka olayda da, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığının Gümrük
Teftiş Kurulu Başkanlığına doğrudan göndererek incelenip soruşturulmasını
istediği Aziz Eren isim ve imzalı ve dağıtılan rüşvetin dökümü ile
kimlere verildiğini gösteren ihbar dilekçesi, incelenip soruşturulması
için Gümrük Teftiş Kurulu Başkanı tarafından Gümrük Müsteşar Vekilliğine
sunulmasına karşın onay verilmemiştir. Bu konuya Bakanın getirdiği
açıklamada ise "İhbar mektubunu yazan şahıs ve verdiği adres
bulunamamıştır. Bu tür ihbar mektupları Dilekçe Kanunu hükümlerine
ve Başbakanlık genelgeleri hükümlerine aykırıdır. Bu nedenle işleme
konulmamıştır." deniyor. Ancak, Bakanın bu açıklaması da inandırıcı
ve tutarlı değildir, çünkü Bakanlığa yazılan benzer nitelikteki
ihbar ve şikâyet dilekçelerinin işleme konulduğunun örnekleri
vardır. Kaldı ki, hepimiz biliyoruz ki, geçmişte emekli bir profesörün
"Rüyamda şeyhimi gördüm. Şeyhimin Başbakana mesajı ve tavsiyeleri
var." diye yazdığı mektup, Başbakanlığa gönderilmiş, Başbakanlıkta
resmî evrak gibi işlem görmüş, Millî Eğitim Bakanlığına havale edilmiş,
oradan da YÖK'e havale edilmişti. Geçmişte hurafeye bile resmiyet
kazandıranların, içeriği itibarıyla çok ciddi ihbar mektupları
kendileriyle ilgili olunca, akıllarına Dilekçe Kanunu ve Başbakanlık
genelgeleri geliyor. Bu yaklaşımı tutarlı ve samimi bulmak mümkün
değildir.
Bu süreçte bir diğer
önemli gelişmeyse, kaçakçılık olayını ortaya çıkaran ve soruşturan
Gümrük Teftiş Kurulu Başkanı Erdener Demirağ, Devlet Bakanı Kürşad
Tüzmen tarafından görevinden alınmıştır.
Ayrıca, Gümrük Teftiş
Kurulu Başkan Yardımcısı Adnan Üzer ile Gümrük Muhafaza Genel Müdür
Vekili Cemil Emre de bu süreçte görevden alınanlar arasındadır. Adnan
Üzer, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen tarafından nadasa bırakılan önceki
Gümrük Müsteşar Vekili Mehmet Şahin'in Bursa Gümrük Başmüdür Vekili
olduğu döneme ait usulsüzlük iddialarını soruşturmaktaydı.
Teftiş Kuruluna dönük
baskılar bunlarla da sınırlı kalmamış, görevden alınan Teftiş Kurulu
Başkanı Erdener Demirağ'a kınama disiplin cezası verilmiştir.
Ayrıca, akaryakıt kaçakçılığıyla
ilgili soruşturmayı yürütüp raporları düzenleyen Gümrük Başmüfettişi
Mehmet Eryılmaz ile Gümrük Müfettiş Yardımcısı Yakup Güneş'e ise
dört uyarma cezası verilmiştir.
Görüldüğü üzere, yasalara
uygun görevini yapan, kamunun hak ve menfaatini koruyan Teftiş Kurulu
Başkanı ve müfettişlerine disiplin cezaları verilmiş, Teftiş Kurulu
Başkanı görevinden alınmış, kaçakçılığa yardım etmekle suçlanan
ve takipsizlik kararının kaldırılmasıyla haklarında yargılama
süreci başlatılan Gümrük Müsteşar Vekili ile Gümrükler Genel Müdür
Yardımcısı ve İzmit Gümrük ve Muhafaza Başmüdür Vekili korunmuş,
kollanmış ve haklarında bir uyarı cezası dahi verilmemiştir. Tam
bir çifte standart söz konusudur.
Bütün bu örnekler, Bakan
Kürşad Tüzmen'in zihniyetiyle, uygulamalarıyla ve kadrolaşma anlayışıyla
gümrüklerdeki kaçakçılık olaylarıyla mücadele etmenin ne kadar
zor olduğunu ortaya koymaktadır. Kaçakçılıkla suçlananları kollayan,
kaçakçılığı ortaya çıkaran ve soruşturanlara ise baskı uygulayan
ve cezalandıran bir yönetim anlayışı. Bu anlayışı…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Devamla) - Bu anlayışı ve bu anlayıştaki bir bakan için gereğini
önce yoksullukla ve yolsuzlukla mücadele sözü vererek iktidar
olan AKP Grubunun ve sonra da Meclisimizin takdirlerine sunuyor,
Grup önerimizin kabulü dileğiyle, yüce Meclisimizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Yergök.
Aleyhte olmak üzere,
Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi
Parti Grubunun Grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu vesileyle
Başkanlık makamını ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
gündeme alınması istenilen iki ayrı Meclis araştırması önergesi
vardır. Bunlardan bir tanesi, Gaziantep Milletvekili Sayın Abdulkadir
Ateş ve 24 arkadaşının, genel olarak gümrüklerde yapılan, yapıldığı
iddia edilen kaçakçılık, yolsuzluk ve diğer gelişmelerle alakalı
bir araştırma önergesi vardır. Bir diğeri de, Hatay Milletvekili Sayın
Züheyir Amber ve 36 milletvekili arkadaşının, bu, İskenderun Gümrüğünde
yapıldığı iddia edilen pirinç ithalatındaki kaçakçılık veya yolsuzlukla
alakalı. Bir Meclis araştırması yapılmasıyla alakalı iki ayrı taleptir
bunlar. İki ayrı talebin birleştirilerek gündeme alınması vardır.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, arkadaşlarımızı dinledik. Tabii, bu araştırılması istenen
konularla ilgili de ayrıca düşüncelerimi, fikirlerimi sizlerle
paylaşacağım.
Dünyada en ileri teknolojiyi
kullanan ülkeler bile, bugün, maalesef, gümrüklerindeki kaçakçılık
veya birtakım uygulamalardan, yasa dışı uygulamalardan kurtulamadıkları,
bu meseleyi halledemedikleri, bütün dünyanın, bu önergeyi veya
bu önerge gerekçesiyle çıkıp iddialarını burada dile getiren arkadaşlarımızın
da, herkesin de bildiği bir gerçektir. Ama, bir gerçek daha vardır ki,
dünyadaki gelişen teknolojiye paralel olarak, Türkiye'de, özellikle
gümrüklerini yeniden rehabilite etmek suretiyle, modern imkânları,
çağdaş imkânları, denetim ve koruma sistemlerini, takip sistemlerini
geliştirmek suretiyle, gümrüklerdeki kaçakçılık olaylarıyla etkin
mücadele noktasında elbette ki önemli adımlar atılmış, atılan bu
önemli adımlar neticesinde de önemli neticeler, sonuçlar alındığı
ortadadır.
Her zaman görevini,
yetkisini aşan, istismar eden görevliler olabilir. Bu, dün de vardı,
bugün de var, yarın da olabilir veya hak etmediği kazanç elde eden,
ithal etmediği malı ithal etmiş gibi, ihraç etmediği malı ihraç
etmiş gibi veya az miktarda yaptığı ihracatı çok yapmış gibi göstermek
suretiyle haksız kazanç elde eden haramzadeler, haram yiyenler her
zaman olabilir. Bunlar, tarihin her döneminde olmuştur. Bugün de,
dün de, yarın da bunları tamamen ortadan kaldırmanın mümkün olmadığını,
olmayacağını, bu konuları yakinen takip eden, bu işin tarihî seyrini
takip eden herkes görür ve bu konuda da, öyle zannediyorum ki, konuşurken
elini vicdanına koyar, doğru şeyler söyler.
Değerli arkadaşlar,
2003 yılında, bu önergelerle beraber -bunların tarihi de 2003'tür-
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine Kaçakçılıkla Mücadele
Kanunu Tasarısı gelmiş ve yine, biz, iktidar ve muhalefetle beraber
birlikte çıkartmışız bunu. Böyle bir sıkıntı olduğunu görmüş ve bu
yasayı birlikte çıkartmışız.
Ha, bu yetmemiş. Gelişen
olaylar yeni ilave hukuki tedbirlere ihtiyaç olduğunu göstermiş.
Sadece emtia kaçakçılığıyla ilgili değil, biz, bu dönemde, yine,
insan kaçakçılığıyla ilgili yapılan kaçakçılığı da önlemeye yönelik,
burada, hep beraber, birlikte, kanuni düzenlemeler yaptık. Bu işleri
yapanların, bunlara öncülük ve aracılık edenlerin en ağır şekilde
cezalandırılmasıyla alakalı da kanunu, burada, beraber görüştük
ve kabul ettik.
Biraz önce arkadaşlar
ifade ettiği için söylüyorum; doğrudur, Türkiye, özellikle elektronik
eşyada -ki, cep telefonları bunların başında gelir- önemli ve büyük
bir pazardır. Milyonlarca cep telefonunun kaçak yollarla yurt içine
sokulduğu bir gerçektir. Bakın, bütün bunları önlemek için burada
kanunu beraber görüştük. Kaçak telefonların kayıt altına alınması,
bu kayıt altına alınma sürecinde de hazineye gelir elde etmek amacıyla
bunlardan belli bir ücret alınması, yeni kaçakçılık şartlarının veya
imkânlarının ortadan kaldırılması suretiyle özendirilmemesi veya
cesaretlendirilmemesi noktasında da ağır yaptırımlar içeren kararları
burada aldık. Şimdi, yurt dışından kayıtsız, bandrolsüz gelen hiçbir
telefonun Türkiye'de kullanılamadığını herkes biliyor.
Arkadaşlarımız ifade
ettiği için söylüyorum; bu da yetmemiş, Türkiye Büyük Millet Meclisi
çatısı altında, özellikle Türkiye'nin kaçakçılıktaki en büyük kalemini
oluşturan, en büyük suistimali oluşturan petrol kaçakçılığının
araştırılmasıyla alakalı bir Meclis araştırma komisyonu kurulmuş.
Bu komisyon çok ciddi çalışmalar yapmış ve bu çalışmalar neticesinde
de önemli bilgilere, belgelere ulaşmış ve özellikle petrol kaçakçılığının
nasıl yapıldığıyla, bunun bir yol haritasıyla, uygulamaların ve
istismarların nasıl yapıldığıyla alakalı bir Meclis araştırması
yapılmış, önemli bilgiler elde edilmiş, bilgilere ulaşılmış. Arkasından
da, daha yakın geçmişte, yine, özellikle Petrol Piyasası Kanunu'nu
veya petrol kaçakçılığıyla ilgili mücadele kanununu, biz, burada
beraber çıkardık. Gerçekten, petrol kaçakçılığıyla ilgili, buna
yönelenlere, buna yeltenenlere, buna tevessül edenlere karşı,
belki dünyada hiçbir ülkede uygulanmayan, çok daha ağır yaptırımlar
ve cezai müeyyideler getirdik.
Değerli arkadaşlar,
bir başka konu…
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Hâlâ devam ediyor akaryakıt kaçakçılığı.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Müsaade edin… Bakın, müsaade edin…
UFUK ÖZKAN (Manisa) -
Hâlâ devam ediyor, yollarda var "ucuz mazot" yazıları.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, bakın, konuştunuz. Ben, benden önce konuşan
bütün arkadaşları, katılmasam da, saygıyla dinledim. Sayın Milletvekilim,
kanunun getirdiği ceza ve mükâfat sistemini biliyorsun, yasayı beraber
çıkardık; eğer bir bilgin, bir belgen varsa bu konuda, adli merciler
ortadadır, müracaat edeceğin makamlar ortadadır, gidin ihbarda
bulunun.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Sayın Fatsa, siz bunları görmüyor musunuz?
EYÜP FATSA (Devamla)
- Müsaade edin… Müsaade edin…
BAŞKAN - Sayın Fatsa,
siz Genel Kurula hitap edin.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, bu da yetmedi, bakın, bazı konularda hâlâ yetersizlik
olduğunu gördüğümüz bir konuda… Şimdi, bir kanun tasarısıyla beraber;
ki, görüşüyoruz, dünden beri Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Tasarısı'nı
görüşüyoruz burada, yarısına geldik ve bugün, yine, görüşmüş olduğumuz
kanun tasarısının içeriğinde de olan konuların yeniden araştırılmasıyla
alakalı araştırma önergelerinin gündeme alınması talep ediliyor
muhalefet grubu tarafından.
Tabii, değerli arkadaşlar,
bakın, bu süreçten sonra bunun gündeme alınmasını isteyen arkadaşlar
da şunu fevkalade biliyorlar ki, Meclis araştırması komisyonlarının
çalışma süreleri bellidir. Yani, içinde bulunduğumuz süreç, artık,
bir araştırma komisyonunun kurularak görevlerini tamamlayabilecekleri
bir süreye müsait değil bir kere. Kaldı ki, bu araştırma komisyonlarıyla
elde edilmek istenen neticeleri de ihtiva eden kanun tasarısı Meclisin
gündeminde, iki günden beri görüşüyoruz burada. Doğrusunu isterseniz,
bu mantıkta bir çelişkinin olmadığını söylemek mümkün değildir,
doğru değildir bu.
Efendim, AK Parti İktidarı
döneminde, gümrüklerde, tarihinde olmadığından çok daha fazla
yolsuzluk, suistimal, kaçakçılık yapılmış; iddia bu.
Değerli arkadaşlar,
bakın, Türkiye, uluslararası, özellikle uyuşturucu kaçakçılığının
kesiştiği bir noktadadır, transferlerin yapıldığı bir kavşak noktasıdır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
EYÜP FATSA (Devamla)
- Sayın Başkan, bitiriyorum.
Sadece 2006 yılında,
esrar, eroin gibi, Türk gümrüklerinde yakalanan eroin ve esrarın,
uyuşturucunun miktarı 2 tonun üzerinde. Bu rakam, Avrupa Birliğini
oluşturan bütün ülkelerin gümrüğünde yakalananın toplamından daha
fazla bir rakamdır. Daha 2007'nin ilk iki ayında 1 tonun üzerindedir.
Değerli arkadaşlar,
biraz önce arkadaşlarımız ifade etti; özellikle Edirne Gümrüğünde
yapılan operasyonlarla ilgili sürecin nasıl işlediğini, bunların
kimler tarafından yönetildiğini hep beraber biliyoruz. Bunları
tekrar etmek istemiyorum.
Şimdi, bir konu: Deniliyor
ki, efendim… Birtakım iddialar, özellikle muhalefet sözcülerinin,
daha önce de muhalefet partisi grup başkan vekillerinin basın toplantısı
aracılığıyla kamuoyuyla paylaştıkları iddia.
Değerli arkadaşlar,
iddialar başka şeydir, ispat başka şeydir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
EYÜP FATSA (Devamla)
- Burası bir hukuk devletidir. Yargıya intikal etmiş konularla
alakalı, yargı henüz kesin hükmünü vermemişken, arkadaşlarımızın
yargıya intikal etmiş konuları kesin yargı sonuçları gibi takdim
etmiş olmaları da, doğrusunu isterseniz, hem yargıya müdahaledir
hem de yargıyı ciddiye almamaktır, yönlendirmektir. Bakarız, bağımsız
yargılar vardır, iddialarınız doğruysa, zaten yargı gereğini yapacaktır.
Bir diğer konu değerli
arkadaşlar: "Efendim, şu kadar vekâletle yürütülüyor."
Değerli arkadaşlar,
"vekâletle yürütülüyor" dediğiniz makamlarla ilgili, sorumluluk
makamlarıyla ilgili kararnameler defalarca Sayın Cumhurbaşkanlığı
makamına gitti. Yani, Sayın Cumhurbaşkanı bunları onayladı da biz
hâlâ buralardaki görev ve sorumlulukların vekâletle yürütülmesini
mi istedik? Lütfen...
BAŞKAN - Sayın Fatsa,
konuşmanızı tamamlayın.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Yani, yeni tartışmalara sebebiyet vermek istemiyorum, ama konuşurken
de lütfen herkes elini vicdanına koyarak konuşmalıdır burada.
Yine, özellikle Züheyir
Amber Bey'in -bir cümle söyleyeceğim Sayın Başkan, hemen kapatıyorum-
İskenderun Gümrüğündeki, özellikle Mısır'dan yapılan ithalatlarda,
pirinç ithalatlarında birtakım yolsuzluklar yapıldığıyla ilgili,
usulsüzlükler yapıldığıyla ilgili araştırma önergesi var. Pirinç
ithalinde usulsüzlük yapıldığına ilişkin olarak Gümrük Müsteşarlığına
yapılan ihbar ve şikâyetler sonucunda, Gümrük Müsteşarlığı denetim
elemanlarınca geniş çapta inceleme ve araştırma yapılmış olup,
2001-2006 dönemine ait olmak üzere, Gümrük Müsteşarlığı müfettişlerince
1 adet, Gümrük Genel Müdürlüğü gümrük kontrolörlerince 44 adet olmak
üzere, toplam 45 adet inceleme ve soruşturmaya ilişkin rapor hazırlanmış
ve bunların yasal süreci de devam etmektedir. Yani, hiçbir şey yapılmadı,
her şey böyle, insanlar istediği kadar istismarı ve haksız kazancı
bu gümrüklerde yapabiliyor, buralarda bunlara göz yumuluyor gibi
iddialar, doğrusunu isterseniz, gece gündüz burada namusuyla,
vicdanıyla hizmet eden kamu görevlilerini rencide eder.
BAŞKAN - Sayın Fatsa,
son cümlenizi... Sayın Fatsa...
EYÜP FATSA (Devamla)
- Yanlış adamlar elbette ki vardır.
Yanlış adamlar da, Edirne'de olduğu gibi, sistemin içerisinden
ayıklanır. Dolayısıyla, bu gündemde de, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu
Tasarısı gibi bir kanun tasarısının görüşüldüğü bugün -ki, bu
önergelerin içeriğini de ihtiva eden bir tasarı olduğu için- böyle
bir araştırma önergesine ihtiyaç olmadığı düşüncemi Genel Kurulla
paylaşıyor, önerinin aleyhinde olduğumu ifade ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Fatsa.
Sayın milletvekilleri,
öneri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.46
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.59
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 78'inci Birleşimi'nin İkinci Oturumu'nu açıyorum.
Alınan karar gereğince,
sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer
alan, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Tasarısı; Niğde Milletvekili
Orhan Eraslan ile Van Milletvekili Mehmet Kartal'ın; 4926 Sayılı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Bir Ek Geçici
Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Van Milletvekili Yekta
Haydaroğlu'nun; Kaçakçılıkla Mücadele Kanununa Bir Madde Eklenmesi
ile İlgili Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Tasarısı;
Niğde Milletvekili Orhan Eraslan ile Van Milletvekili Mehmet Kartal'ın;
4926 Sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılması
ve Bu Kanuna Bir Ek Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi
ve Van Milletvekili Yekta Haydaroğlu'nun; Kaçakçılıkla Mücadele
Kanununa Bir Madde Eklenmesi ile İlgili Kanun Teklifi ile Adalet
Komisyonu Raporu (1/1240, 2/403, 2/644) (S. Sayısı: 1275) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükûmet? Yerinde.
13'üncü maddenin başlığını
okutuyorum:
Müsadere
MADDE 13-
BAŞKAN - Madde üzerinde
bir önerge vardır, okutacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Tasarısının "Müsadere"
başlıklı 13. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Orhan Eraslan |
Feridun Ayvazoğlu |
Mehmet Kartal |
|
Niğde |
Çorum |
Van |
|
Yılmaz Kaya |
Ahmet Küçük |
|
|
İzmir |
Çanakkale |
|
(x) 1275 S. Sayılı Basmayazı 20/3/2007 tarihli 77'nci
Birleşim Tutanağına eklidir.
Madde 13- (1) Bu Kanunda
tanımlanan suçlarla ilgili olarak 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanununun eşya ve kazanç müsaderesine ilişkin hükümleri
uygulanır. Ancak, kaçak eşya taşımasında bilerek kullanılan veya
kullanılmaya teşebbüs edilen her türlü taşıma aracının müsadere
edilebilmesi için, aşağıdaki koşullardan birinin gerçekleşmesi
gerekir:
a) Kaçak eşyanın, suçun
işlenmesini kolaylaştıracak veya fiilin ortaya çıkmasını engelleyecek
şekilde özel olarak hazırlanmış gizli tertibat içerisinde saklanmış
veya taşınmış olması.
b) Kaçak eşyanın, taşıma
aracı yüküne göre miktar veya hacim bakımından tamamını veya ağırlıklı
bölümünü oluşturması veya naklinin, bu aracın kullanılmasını gerekli
kılması.
c) Taşıma aracındaki
kaçak eşyanın, Türkiye'ye girmesi veya Türkiye'den çıkması yasak
veya toplum veya çevre sağlığı açısından zararlı maddelerin olması.
(2) Etkin pişmanlık
nedeniyle fail hakkında cezaya hükmolunmaması veya kamu davasının
düşmesine karar verilmesi, sadece suç konusu eşya ile ilgili olarak
müsadere hükümlerinin uygulanmasına engel teşkil etmez.
(3) 3 üncü maddenin
onuncu ve onbirinci fıkralarında tanımlanan kabahatlerin konusunu
oluşturan eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir.
Bu Kanunun arama ve elkoyma ile müsadereye ilişkin hükümleri, bu
kabahatlerin işlenmesinde kullanılan veya kullanılmak üzere hazırlanan
eşya ve taşıma araçlarıyla ilgili olarak da uygulanır.
(4) Bu Kanunda tanımlanan
suçlar ve kabahatler dolayısıyla müsadere veya mülkiyetin kamuya
geçirilmesi yaptırımlarının konusunu oluşturan eşyanın kaim değerinden,
bu eşyanın gümrüklenmiş değeri anlaşılır.
(5) Bu Kanun hükümlerine
göre idarî para cezasına karar vermeye Cumhuriyet savcısı, 15'inci
madde hükümlerine göre mülkiyetin kamuya geçirilmesine ise Cumhuriyet
savcısının talebi üzerine, sulh ceza mahkemesi yetkilidir. Bu kararlara
karşı, 30/3/2005 tarihli 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümlerine
göre kanun yoluna başvurulabilir.
(6) Bu Kanun kapsamına
giren suçlar dolayısıyla açılan davalar, Adalet Bakanlığının teklifi
üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen asliye
ceza mahkemelerinde görülür. Ancak bu suçlarla bağlantılı olarak
resmi belgede sahtecilik suçunun işlenmesi halinde, görevli mahkeme,
ağır ceza mahkemesidir.
(7) Bu Kanunda tanımlanan suçlar dolayısıyla
açılan davalarda mahkeme, iddianamenin bir nüshasını ilgili gümrük
idaresine de gönderir. Başvurusu üzerine, ilgili gümrük idaresi
açılan davaya katılan olarak kabul edilir.
(8) Mülkî amirler, Gümrük
Müsteşarlığı personeli ile Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel
Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve sorumluluk bölgelerinde
Kara Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde olan sınır birliklerine
bağlı personel, bu Kanunla yaptırım altına alınan fiilleri önleme,
izleme ve araştırmakla yükümlüdür.
(9) Kaçakçılığı önleme,
izleme ve soruşturmakla görevli olanlar, operasyon gerektiren kaçakçılık
olaylarından haberdar olduklarında kanunî görevlerini yapmaya
başlar ve aynı zamanda mahallin en büyük mülkî amirine bilgi verirler.
(10) Kaçakçılığı önleme,
izleme ve soruşturmakla görevli olanların bu Kanun kapsamına giren
suçlarla ilgili bilgi ve belge talepleri, kamu veya özel, gerçek veya
tüzel kişilerce, savunma hakkına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla
eksiksiz olarak karşılanmak zorundadır.
(11) Kaçakçılık olaylarını
ihbar edenlerin kimlikleri, izinleri olmadıkça veya ihbarın niteliği
haklarında suç oluşturmadıkça açıklanamaz. Bu kişiler hakkında tanıkların
korunmasına ilişkin hükümler uygulanır.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Kanun hükümleri
arasında uyum sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
14'üncü maddeyi okutuyorum:
Mülkiyetin kamuya
geçirilmesi
MADDE 14-
BAŞKAN - Madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanun Tasarısının "Mülkiyetin kamuya
geçirilmesi" başlıklı 14. maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Orhan Eraslan |
Feridun Ayvazoğlu |
Mehmet Kartal |
|
Niğde |
Çorum |
Van |
|
|
Yılmaz Kaya |
|
|
|
İzmir |
|
Madde 14- (1) 3 üncü
maddenin onuncu ve onbirinci fıkralarında tanımlanan kabahatlerin
konusunu oluşturan eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine
karar verilir. Bu Kanunun arama ve elkoyma ile müsadereye ilişkin
hükümleri, bu kabahatlerin işlenmesinde kullanılan veya kullanılmak
üzere hazırlanan eşya ve taşıma araçları ile ilgili olarak da uygulanır.
(2) Bu Kanunda tanımlanan
suçlar ve kabahatler dolayısıyla müsadere veya mülkiyetin kamuya
geçirilmesi yaptırımlarının konusunu oluşturan eşyanın kaim değerinden,
bu eşyanın gümrüklenmiş değeri anlaşılır.
(3) Bu Kanunda tanımlanan
suçların veya kabahatlerin konusunu oluşturması dolayısıyla müsadere
veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımlarının uygulanabileceği
eşya, sahibine iade edilemez. Bu eşya, kamu davasının açıldığı tarihten
itibaren bir yıl içinde kovuşturmanın sonuçlanmaması halinde derhal
tasfiye edilir. Ancak eşyanın;
a) Zarara uğraması,
değerinde esaslı ölçüde kayıp meydana gelme tehlikesinin varlığı
halinde üç gün,
b) Muhafazasının
ciddi külfet oluşturması halinde onbeş gün,
içinde, eşyadan numune alınmasının mümkün olduğu durumlarda
numune alınarak, mümkün olmaması halinde ise gerekli tespitler
yaptırılarak, soruşturma evresinde hâkim, kovuşturma evresinde
mahkeme tarafından tasfiyesine karar verilir.
(4) Satılarak tasfiye
edilen eşya veya taşıma araçlarının satış bedeli emanet hesabına
alınır. Yargılama sonucunda;
a) Tasfiye edilen eşya
veya taşıma araçlarının, müsadere edilmeyip, iadesine karar verilmesi,
b) Mülkiyetin kamuya
geçirilmesi kararına konu teşkil eden eşyanın ilgilisine iadesine
karar verilmesi,
hallerinde; satış bedeli, satış tarihinden iade tarihine
kadar geçen süre için yasal faizi ile birlikte hak sahibine ödenir.
(5) El konulan eşyanın
iadesine karar verilmesi halinde, bu kararların uygulanmasında
yürürlükte olan gümrük ve dışticaret mevzuatı uyarınca işlem yapılır.
(6) Bu Kanunun uygulamasında
tasfiye, tasfiye idaresi tarafından Gümrük Kanunu hükümlerine
göre yapılır.
(7) Bu Kanun hükümlerine
göre idarî para cezasına karar vermeye Cumhuriyet savcısı, 15 inci
madde hükümlerine göre mülkiyetin kamuya geçirilmesine ise Cumhuriyet
savcısının talebi üzerine, sulh ceza mahkemesi yetkilidir. Bu kararlara
karşı, 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümlerine
göre kanun yoluna başvurulabilir.
(8) Bu Kanun kapsamına
giren suçlar dolayısıyla açılan davalar, Adalet Bakanlığının teklifi
üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen asliye
ceza mahkemelerinde görülür. Ancak bu suçlarla bağlantılı olarak
resmi belgede sahtecilik suçunun işlenmesi halinde, görevli mahkeme,
ağır ceza mahkemesidir.
(9) Kaçakçılık fiillerinin
izlenmesine ilişkin tutanakların;
a) Tarih, yer, tanzim
edenlerin unvan ve isimleri, hâkim kararının tarih ve sayısı ile Cumhuriyet
savcısının yazılı emri ile yapılması durumunda emrin tarih ve sayısını,
b) Olay ve kanıtlarını,
suç veya kabahat konusu eşya ve taşıma araçlarının ayrıntılı olarak
türü, kapsamı, miktar ve nitelikleri ile nerede ve ne suretle el konulduklarını,
c) İlgilinin kimlik,
iş ve yerleşim yeri ile varsa ifadesini,
kapsaması ve imza altına
alınması gereklidir.
(10) İşlemde hazır bulunan
ilgililerce onanmak üzere tutanağın kendilerini ilgilendiren
kısımları okunur veya okumaları için kendilerine verilir. Bu husus tutanağa yazılarak
ilgililere imza ettirilir. İmzadan kaçınma halinde nedenleri
tutanağa geçirilir.
(11) Bu Kanun çerçevesinde
yapılacak kontrollü teslimat işlemleri, 13/11/1996 tarihli ve 4208
sayılı Kanunun 10 uncu, 11 inci ve 13 üncü maddeleri hükümleri çerçevesinde
Gümrük Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı
ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından yürütülür.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın
Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Değerli Başkan.
BAŞKAN - Gerekçesini
okutuyorum:
Gerekçe: Kanun hükümleri
arasında uyum sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 14'üncü madde kabul
edilmiştir.
15'inci maddeyi okutuyorum:
Kaim değer
MADDE 15-
BAŞKAN - Madde üzerinde
bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Tasarısının "Kaim değer"
başlıklı 15. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Orhan Eraslan |
Feridun Ayvazoğlu |
Mehmet Kartal |
|
Niğde |
Çorum |
Van |
|
|
Yılmaz Kaya |
|
|
|
İzmir |
|
Madde 15- (1) Bu Kanunda
tanımlanan suçlar ve kabahatler dolayısıyla müsadere veya mülkiyetin
kamuya geçirilmesi yaptırımlarının konusunu oluşturan eşyanın
kaim değerinden, bu eşyanın gümrüklenmiş değeri anlaşılır.
(2) Bu Kanunda tanımlanan
suçların veya kabahatlerin konusunu oluşturması dolayısıyla müsadere
veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımlarının uygulanabileceği
eşya, sahibine iade edilemez. Bu eşya, kamu davasının açıldığı tarihten
itibaren bir yıl içinde kovuşturmanın sonuçlanmaması halinde derhal
tasfiye edilir. Ancak eşyanın;
a) Zarara uğraması,
değerinde esaslı ölçüde kayıp meydana gelme tehlikesinin varlığı
halinde üç gün,
b) Muhafazasının
ciddi külfet oluşturması halinde onbeş gün,
içinde, eşyadan numune alınmasının mümkün olduğu durumlarda
numune alınarak, mümkün olmaması halinde ise gerekli tespitler
yaptırılarak, soruşturma evresinde hâkim, kovuşturma evresinde
mahkeme tarafından tasfiyesine karar verilir.
(3) Satılarak tasfiye
edilen eşya veya taşıma araçlarının satış bedeli emanet hesabına
alınır. Yargılama sonucunda;
a) Tasfiye edilen eşya
veya taşıma araçlarının, müsadere edilmeyip, iadesine karar verilmesi,
b) Mülkiyetin kamuya
geçirilmesi kararına konu teşkil eden eşyanın ilgilisine iadesine
karar verilmesi,
hallerinde; satış bedeli, satış tarihinden iade tarihine
kadar geçen süre içinde yasal faizi ile birlikte hak sahibine ödenir.
(4) Elkonulan eşyanın
iadesine karar verilmesi halinde, bu kararların uygulanmasında
yürürlükte olan gümrük ve dış ticaret mevzuatı uyarınca işlem yapılır.
(5) Bu Kanunun uygulamasında
tasfiye, tasfiye idaresi tarafından Gümrük Kanunu hükümlerine
göre yapılır.
(6) Bu Kanun hükümlerine
göre idarî para cezasına karar vermeye Cumhuriyet savcısı, 15 inci
madde hükümlerine göre mülkiyetin kamuya geçirilmesine ise Cumhuriyet
savcısının talebi üzerine, sulh ceza mahkemesi yetkilidir. Bu kararlara
karşı, 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümlerine
göre kanun yoluna başvurulabilir.
(7) Bu Kanun kapsamına
giren suçlar dolayısıyla açılan davalar, Adalet Bakanlığının teklifi
üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen asliye
ceza mahkemelerinde görülür. Ancak bu suçlarla bağlantılı olarak
resmi belgede sahtecilik suçunun işlenmesi halinde, görevli mahkeme,
ağır ceza mahkemesidir.
(8) Bu Kanun çerçevesinde
yapılacak kontrollü teslimat işlemleri, 13/11/1996 tarihli ve 4208
sayılı Kanunun 10 uncu, 11 inci ve 13 üncü maddeleri hükümleri çerçevesinde
Gümrük Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı
ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından yürütülür.
(9) Gümrük Kanunu gereğince
belirlenen kapı ve yollardan başka yerlerden gümrük bölgesine girmek,
çıkmak veya geçmek isteyen kişiye "dur" uyarısında bulunulmasına
rağmen bu uyarıya uymaması halinde, havaya ateş edilmek suretiyle
uyarı yinelenir. Ancak, silâhla karşılığa yeltenilmesi ve sair surette
meşru müdafaa durumuna düşülmesi halinde, yetkili memurlar saldırıyı
etkisiz kılacak oranda doğrudan hedefe ateş edebilir. Memurların
silah kullanmalarından dolayı haklarında soruşturma ve kovuşturma
açılması halinde, bağlı bulunduğu kurum tarafından avukat sağlanır
ve avukatlık ücreti kurumlarca karşılanır.
(10) Kaçakçılığı önleme,
izleme ve araştırmakla yükümlü olanlar, gümrük bölgesindeki her nevi
deniz araçlarına yanaşıp yük ve belgelerini incelemeye yetkilidir.
Görevlilerin yanaşmasına izin vermeyerek kaçan veya kaçmaya teşebbüs
eden her nevi deniz araçlarına uluslararası deniz işaretlerine göre
telsiz, flama, mors ve benzeri işaretlerle durması ihtar olunur. Bu
ihtara uymayan deniz araçlarına uyarı mahiyetinde ateş edilir. Buna
da uymayıp kaçmaya devam ettiği takdirde durmaya zorlayacak şekilde
üzerine ateş edilir.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Değerli Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Kanun hükümleri
arasında uyum sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 15'inci madde kabul
edilmiştir.
16'ncı maddeyi okutuyorum:
Tasfiye
MADDE 16
BAŞKAN - Madde üzerinde
bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Tasarısının "Tasfiye" başlıklı
16. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Orhan Eraslan |
Feridun Ayvazoğlu |
Mehmet Kartal |
|
Niğde |
Çorum |
Van |
|
|
Yılmaz Kaya |
|
|
|
İzmir |
|
Madde 16- (1) Bu Kanunda
tanımlanan suçların veya kabahatlerin konusunu oluşturması dolayısıyla
müsadere veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımlarının
uygulanabileceği eşya, sahibine iade edilemez. Bu eşya, kamu davasının
açıldığı tarihten itibaren bir yıl içinde kovuşturmanın sonuçlanmaması
halinde derhal tasfiye edilir. Ancak eşyanın;
a) Zarara uğraması,
değerinde esaslı ölçüde kayıp meydana gelme tehlikesinin varlığı
halinde üç gün,
b) Muhafazasının
ciddi külfet oluşturması halinde onbeş gün, içinde, eşyadan numune
alınmasının mümkün olduğu durumlarda numune alınarak, mümkün olmaması
halinde ise gerekli tespitler yaptırılarak, soruşturma evresinde
hâkim, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından tasfiyesine karar
verilir.
(2) Satılarak tasfiye
edilen eşya veya taşıma araçlarının satış bedeli emanet hesabına
alınır. Yargılama sonucunda;
a) Tasfiye edilen eşya
veya taşıma araçlarının, müsadere edilmeyip, iadesine karar verilmesi,
b) Mülkiyetin kamuya
geçirilmesi kararına konu teşkil eden eşyanın ilgilisine iadesine
karar verilmesi,
hallerinde; satış bedeli, satış tarihinden iade tarihine
kadar geçen süre içinde yasal faizi ile birlikte hak sahibine ödenir.
(3) Elkonulan eşyanın
iadesine karar verilmesi halinde, bu kararların uygulanmasında
yürürlükte olan gümrük ve dış ticaret mevzuatı uyarınca işlem yapılır.
(4) Bu Kanunun uygulamasında
tasfiye, tasfiye idaresi tarafından Gümrük Kanunu hükümlerine
göre yapılır.
(5) Bu Kanunda tanımlanan
suçlar dolayısıyla açılan davalarda mahkeme, iddianamenin bir örneğini
ilgili gümrük idaresine de gönderir. Başvurusu üzerine, ilgili
gümrük idaresi açılan davaya katılan olarak kabul edilir.
(6) Mülkî amirler, Gümrük
Müsteşarlığı personeli ile Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel
Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve sorumluluk bölgelerinde
Kara Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde olan sınır birliklerine
bağlı personel, bu Kanunla yaptırım altına alınan fiilleri önleme,
izleme ve araştırmakla yükümlüdürler.
(7) Kaçakçılığı önleme,
izleme ve soruşturmakla görevli olanlar, operasyon gerektiren kaçakçılık
olaylarından haberdar olduklarında kanunî görevlerini yapmaya
başlar ve aynı zamanda mahallin en büyük mülkî amirine de bilgi verirler.
(8) Kaçakçılığı önleme,
izleme ve soruşturmakla görevli olanların bu Kanun kapsamına giren
suçlarla ilgili bilgi ve belge talepleri, kamu veya özel, gerçek veya
tüzel kişilerce, savunma hakkına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla
eksiksiz olarak karşılanmak zorundadır.
(9) Kaçakçılık olaylarını
ihbar edenlerin kimlikleri, izinleri olmadıkça veya ihbarın niteliği
haklarında suç oluşturmadıkça açıklanamaz. Bu kişiler hakkında tanıkların
korunmasına ilişkin hükümler uygulanır.
(10) Gümrük Kanunu gereğince
belirlenen kapı ve yollardan başka yerlerden gümrük bölgesine girmek,
çıkmak veya geçmek isteyen kişiye "dur" uyarısında bulunulmasına
rağmen bu uyarıya uymaması halinde, havaya ateş edilmek suretiyle
uyarı yinelenir. Ancak, silâhla karşılığa yeltenilmesi ve sair surette
meşru müdafaa durumuna düşülmesi halinde, yetkili memurlar saldırıyı
etkisiz kılacak oranda doğrudan hedefe ateş edebilir. Memurların
silâh kullanmalarından dolayı haklarında soruşturma ve kovuşturma
açılması halinde, bağlı bulunduğu kurum tarafından avukat sağlanır
ve avukatlık ücreti kurumlarınca karşılanır.
(11) Kaçakçılığı önleme,
izleme ve araştırmakla yükümlü olanlar, gümrük bölgesindeki her nevi
deniz araçlarına yanaşıp yük ve belgelerini incelemeye yetkilidir.
Görevlilerin yanaşmasına izin vermeyerek kaçan veya kaçmaya teşebbüs
eden her nevi deniz araçlarına uluslararası deniz işaretlerine göre
telsiz, flama, mors ve benzeri işaretlerle durması ihtar olunur. Bu
ihtara uymayan deniz araçlarına uyarı mahiyetinde ateş edilir. Buna
da uymayıp kaçmaya devam ettiği takdirde durmaya zorlayacak şekilde
üzerine ateş edilir.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu önergeye?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Değerli Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Kanun hükümleri
arasında uyum sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm, geçici
1 madde ila 4'üncü maddeler dâhil, 17 ile 27'nci maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde
söz isteyenler var.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET
KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 1275 sıra sayılı yasa üzerinde, ikinci bölüm hakkında Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi sevgi
ve saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, bu kaçakçılık
kanununun bence tartışılması gereken en önemli yönlerinden bir tanesi:
Bu kaçakçılık kanununu, ne oldu da 2003 yılında değiştirdiğimiz
4926 sayılı Yasa'dan sonra, hangi gerekçeyle, tekrar, üç yıl sonra
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirdik? Bence en temel
sorunlardan bir tanesi bu. Çünkü, daha önce ve özellikle AKP'nin ekonomi
politikasına baktığımızda ve daha önce söylemlerimize baktığımızda,
şimdiye kadar söylenen bir şey vardı, "ekonomik suça ekonomik
ceza" ve 4926 sayılı Yasa da ekonomik suça ekonomik ceza ilkesinde
hazırlanmış bir yasa idi ve Türkiye'de bol bol para cezaları veriliyordu.
Fakat, baktık ki "Ekonomik suça ekonomik ceza verilir." hükmü
konulmasına rağmen, Türkiye'de kaçakçılık azalacağına tam tersi
artmaya başlamış ve her şekilde, Türkiye'de, gerek serbest bölgeler
gerek gümrük kapılarımız, artık, yol geçen hanına benzemeye başlamıştı.
Yetmediği gibi, Türkiye'de -en ilginç noktalardan bir tanesi- akaryakıt
kaçakçılığı had boyutlara ulaşmış ve şu anda, Türkiye'de, şeker, pirinç
kaçakçılığı da hâlâ devam ediyor, gidiyor.
Önlemler almaya çalışırken,
bakıyoruz, bir taraftan, biliyorsunuz Türkiye'de özellikle en büyük
sorun, pancar çiftçilerimizi ilgilendiren şeker kotası nedeniyle,
Şeker Kurulu, kendisine ait yüzde 15 kotaları aşan üç tane firmaya
ceza yazdı diye, Sayın Başbakan, bir genelgeyle beraber Şeker Kurulunu
görevden aldı 2004 yılı sonunda ve Şeker Kurulunun başına da, bildiğimiz
kadarıyla, şu anda, Sayın İçişleri Bakanımızın sayın kardeşi geldi
göreve. Yani, Türkiye'de, hem şeker kaçakçılığı devam ediyor… İçişleri
Bakanlığımız ve Gümrük Müsteşarlığımız, Gümrük Bakanlığımız kaçakçılığı
engelleyecek, ama birden bakıyorsunuz ki tam tersi, İçişleri Bakanımızın
kardeşi Şeker Kurulunun başına geçiyor ve şu anda kesilen hiçbir
tane ceza yok, kotaları aşanlara da kesilen herhangi bir ceza yok.
Bakınız, arkadaşlar,
bu kaçakçılık kanununun gelme gerekçelerinden, en temel gerekçelerinden
bir tanesi, Sayın Bakanın ve Sayın Müsteşar Vekili Mehmet Şahin'in
kaçakçılık olaylarına isminin karışmış olmasından kaynaklanıyor.
Türkiye'de en fazla
kaçakçılık serbest bölgelerde yapılıyor. Serbest bölgelerde yapılan
kaçakçılığa, bugüne kadar herhangi bir şekilde ceza verilmiş
hâlde değildir. Serbest bölgeler yol geçen kapısı hâlindedir. Herkes
getirip de…
Sayın Hakkı Köylü dün
akşamki konuşmasında dedi ki "Biz, suçları artırmadık, tam tersi
hapis cezası verdik." ve suçları tanımladınız. Hayır, tam tersi,
şu ana kadar, daha önceki yasadaki kaçakçılıkla ilgili bütün suçları
ortadan kaldırdınız, suçların tanımını değiştirmeye kalktınız.
Örneğin, daha önce, kaçakçılık suçlarını düzenleyen 3'üncü maddenin
(ı) fıkrasındaki bütün cins ve miktarlar alınarak neyin kaçakçılık
olduğu, neyin hayali ihracat olduğu ortadan kalktı.
Yine, yetmedi, yetmedi.
Özellikle, kaçakçılık kanununun görüşmeleri esnasında bizim ve
özellikle benim en fazla ağırıma giden noktalardan bir tanesi, o an
Gümrük Müsteşar Vekili olan Sayın Mehmet Şahin'in Hükûmeti temsilen
kaçakçılık kanununun görüşmelerine katılmasıydı.
Bakınız, arkadaşlar,
tutanaklara girmesi için, bugün bir kez daha söylüyorum; benden önce,
Sayın Ziya Yergök de aynı şeyi söyledi; yine, dün akşam Sayın Muharrem
Kılıç da biraz bahsetti; ama, ben, bir kez daha tutanaklara girmesi
için belirtmek istiyorum; çünkü, bu yasanın 5'inci maddesinde etkin
pişmanlıkla direkten direğe zamanın Gümrük Müsteşar Vekiline af
çıkartılıyordu getirilen pişmanlıkla ilgili düzenlemeyle. Bizim,
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin müdahalesiyle bu af
çıkartıldı. O yüzden, bu olayı bir kere daha anlatıp, tutanaklara
geçirmek istiyorum:
Bakınız, bir ihbar
mektubuyla, Başbakanlık Teftiş Kuruluna, Gebze Gümrüğünde akaryakıt
kaçakçılığı yapıldığı ihbar edilir. Başbakanlık Teftiş Kurulu,
bu ihbarı ciddi olarak bulur ve Gümrük Teftiş Kurulu Başkanlığına
gönderir. Gümrük Teftiş Kurulu Başkanlığı olayı ciddi bulur ve Başbakanlık
Müsteşar Vekili Mehmet Şahin'in de kaçakçılığa yardım suçundan
4926 sayılı Yasa'nın 11'inci maddesi uyarınca hakkında ön inceleme
yapılması için Başbakanlık Teftiş Kuruluna gönderilmesi istenir.
Bakan Kürşad Tüzmen yazıyı imzalamaz ve "4483 sayılı Yasa uyarınca
ön incelemeyi bizzat yaptım." diyerek soruşturma izni vermez
ve Gümrük Teftiş Kurulu Başkanını görevden alır.
Bu kez, Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı basında çıkan haberleri ihbar kabul ederek Bakanlıktan
dosyayı ister ve hazırlık soruşturmasını Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı
yapar. Bu arada, Bakanlığın "ön inceleme yapılmasına gerek
yoktur" kararına da Danıştayda itiraz eder.
Yine, kaçakçılık suçlaması
nedeniyle yapılan hazırlık soruşturmasında Gebze Cumhuriyet Başsavcılığı
da takipsizlik kararı verir.
Bu arada, Gümrük Bakanlığı
Müsteşar Vekili Mehmet Şahin izin alarak yurt dışına gider. Yerine
bakan Müsteşar Vekili Yardımcısı, Gebze Cumhuriyet Başsavcılığının
takipsizlik kararına itiraz edilmemesini ister. Bu amaçla, Maliye
Bakanlığı avukatlarıyla görüşerek, Gebze Cumhuriyet Başsavcılığının
takipsizlik kararına itiraz edilmemesi tekrar istenir. Ancak, hukukçuların
bu talebi reddetmesi üzerine, Gebze Cumhuriyet Başsavcılığının
takipsizlik kararına itiraz edilir ve Kartal Ağır Ceza Mahkemesi
takipsizlik kararını iptal ederek kovuşturma açılmasına karar verir
ve bu yargılama hâlen sürmektedir.
Bu arada, Danıştay,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "ön inceleme yapılmasına
gerek yoktur" kararını iptal eder ve Gümrük Müsteşar Vekili hakkında
ön inceleme yapılmasına karar verilir. Bunun üzerine, basına da
bizim ilgiyle izlettiğimiz gibi, Gümrük Müsteşar Vekili Sayın Mehmet
Şahin istifa etmek zorunda kalır ve yerine, "takipsizlik kararına
itiraz etmeye gerek yoktur" denilen Müsteşar Vekili Yardımcısı
atanır. Bu arada, Mehmet Şahin'in istifası üzerine, Sayın Kürşad Tüzmen
"gidişi böyle oldu, ama dönüşü muhteşem olacak" diye de bir
toplantı esnasında bütün Türkiye'nin huzurunda söyledi. Yine, bu
soruşturmalar devam ederken de kaçakçılık kanunu Meclisteki Adalet
Komisyonuna geldi ve alt komisyona geldi.
Şimdi, arkadaşlar,
bakınız, bu kaçakçılık kanununun görüşmeleri esnasında getirilen
5'inci madde var, etkin pişmanlığı düzenliyor. Hükûmetin getirdiği
etkin pişmanlığı aynen okuyorum:
"Madde 5- (1) Onüçüncü
fıkrası hariç, 3 üncü maddede tanımlanan suçlardan birine iştirak
etmiş olan kişi, resmî makamlar tarafından haber alınmadan önce; suçu,
diğer failleri ve kaçak eşyanın saklandığı yerleri merciine haber
verirse, verilen bilginin faillerin yakalanmasını veya kaçak eşyanın
ele geçirilmesini sağlaması halinde cezalandırılmaz.
(2) Onüçüncü fıkrası
hariç, 3 üncü maddede tanımlanan suçlardan birine iştirak etmiş
olan kişi, suçtan resmî makamlar haberdar olduktan sonra, etkin pişmanlık
göstererek;
a) Soruşturma evresi
sona erinceye kadar suç konusu eşyanın gümrüklenmiş değerinin üç
katı kadar parayı,
b) Hüküm verilinceye
kadar suç konusu eşyanın gümrüklenmiş değerinin beş katı kadar parayı,
Devlet Hazinesine
ödemesi halinde, hakkında cezaya hükmolunmaz.
(3) Birinci ve ikinci
fıkralar uyarınca fail hakkında cezaya hükmolunmaması veya dava
ve cezanın düşürülmesi hâli, müsadere hükümlerinin uygulanmasına
engel teşkil etmez."
Şimdi, arkadaşlar,
hazırlık soruşturması süren bir şahıs, bir Müsteşar Vekili, eğer
Adalet Komisyonuna geliyorsa ve Türkiye Büyük Millet Meclisine
geliyorsa kendisi hakkında hazırlık soruşturması da devam eden
bir suç nedeniyle bir affı düzenleyen, yani, kovuşturma esnasında
gümrüklenmiş değerin 3 katı kadar parayı ödediği takdirde tamamen
hakkındaki soruşturmasının düşme kararını getiriyorsa buna ne
denir? Türkiye'nin gereklilikleri nedeniyle çıkan bir kanun mu denilir?
Bizzat da bu hazırlık soruşturması nedeniyle, hakkında soruşturma
yürütülen şahıs Adalet Komisyonuna gelerek Bakanlığı temsil eden
koltuğa oturarak Bakanı temsil ederse orada biz buna ne deriz, ne denilebilir
buna? Hiçbir şeyin denmemesi gerekiyor ve Adalet Komisyonunda yaptığımız
müdahale sonucu bu değiştirildi.
Daha da yetmedi, yine
kaçakçılık suçlarını düzenleyen 3'üncü madde vardı. Sayın Maliye
Bakanının naylon fatura ve hayalî ihracatla ilgili... 16'ncı fıkrada
"bilerek" kelimesi yine bir değişiklik önergesiyle getirilmişti.
Müdahalemiz sonucunda bu çıkartıldı. Bu çıkartılmadı mı arkadaşlar?
Geliyoruz, devlete
karşı işlenen suçlar, kaçakçılık... Şimdi, deniliyor ki: "Biz,
hayır efendim, tam tersi, kaçakçılık cezalarını artırdık."
Pekâlâ, arkadaşlar, Hükûmet tasarısında eski Kaçakçılık Kanunu'nun,
4926 sayılı Yasa'nın devlet ve kamu güvenliği aleyhine kaçakçılık
hükmü var mı? Yok. Yani, her türlü kaçakçılığı engellemeye kalkacaksınız,
devlet ve kamu güvenliği aleyhine kaçakçılığı düzenleyen hükmü
tasarıdan çıkaracaksınız ve "Merak etmeyin biz cezaları artırıyoruz
arkadaşlar." diyeceksiniz. Bunu iddia etmek mümkün mü, bunu nasıl
iddia edebiliyorsunuz Sayın Köylü? İddia ediyorsunuz bunu, diyorsunuz
ki: "Hayır, biz cezaları artırdık." Bizim isteğimiz üzerine
koyduk. 4'üncü maddeye son fıkra olarak devlet ve kamu güvenliği
aleyhine kaçakçılığı engelleyen hükmü biz koydurttuk, talebimiz
üzerine. Pekâlâ, Bakanlık bunu niye koymadı?
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Biz kabul etmesek koyabilir misiniz?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
- Pekâlâ, Bakanlık bunu niye getirmedi o zaman? Mademki…
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) - Şu andaki hâlini konuş.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
- Bak, şu anki hâli bu. Niye çıkartıyor Hükûmet o zaman bunu, onu anlatmaya
çalışıyorum. Bakın, arkadaşlar, şunu bilin hepiniz: Bugün serbest
bölgeler yol geçen hanı…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
- Şahsıma ait de konuşma vardı Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
- Şu anda serbest bölgelerde, gelen… Gümrük idarelerinde herhangi
bir kayıt yoktur. Serbest bölgelere Türkiye içerisinden yapılan
mal çıkarsa, eğer kayıtlara işlenirse bunun adına "ihracat"
diyoruz, serbest bölgelerden Türkiye'ye gelenlere de "ithalat"
diyoruz. Pekâlâ, şu anda serbest bölgelerde mallar geliyor antrepolara
ve oradaki… Çünkü, daha önceki 4926 sayılı Yasa'da çok büyük para cezaları
vardı, 9 kat tutarında cezalar vardı, kimsenin ödemesi mümkün değildi.
Büyük firmalar, ithalat yapan firmalar da ne yapıyorlardı? Paravan
şirketler adına oralarda şirketler kurduruyorlardı ve onlar adına
serbest bölgelere, antrepolara getirdiği mallar da kayboluyor
idi, kayboluyor idi. Şimdi, kayboluyor… Şu anda, bütün tutanaklarda…
Serbest bölgelerde de hepsi kayboluyor.
Kaybolan malları kim çaldı? Bakıyorsun, tutanaklara baktığında
sadece firmaya ceza yazıyorsunuz. Pekâlâ, serbest bölgedeki bir
mal kayboluyor da oradaki hiçbir gümrük muhafaza memurunun hiçbir
suçu yok mu, devlet görevlilerinin hiçbir suçu yok mu? Serbest bölgedeki
malın kaybolması…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
- Beş dakikam daha vardı Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Küçükaşık,
üçüncü sıradasınız, onun için ilave edemiyorum. Ben, son cümlelerinizi
alayım, konuşan olmazsa, çağıracağım.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
- Şahsıma ait konuşmamda devam etmek üzere, hepinize sevgi ve saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Küçükaşık.
Anavatan Partisi Grubu
adına, Hatay Milletvekili Sayın Züheyir Amber.
Buyurun. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA ZÜHEYİR AMBER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; görüşülmekte olan 1275 sıra sayılı Kaçakçılıkla Mücadele
Kanunu hakkında Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Türkiye'de kaçakçılık
en yaygın haksız rekabet nedenlerinden birisini oluşturuyor. Kaçakçılığın
yaygın olmasının en önemli nedenlerinden birisi de hükûmetlerin bugüne
kadar âdeta kaçakçılığı teşvik eden politikalar izlemesidir.
Kamunun ek gelir sağlamak
amacıyla dolaylı vergi oranlarını aşırı yüksek tuttuğu tüm sektörlerde
kaçak oranı maalesef çok yüksek. Özellikle petrol ürünleri, içki ve
sigaraya konulan yüksek vergi oranları bu sektörlerde kaçak oranının
büyük boyutlara ulaşmasına neden olmuştur.
Türkiye'de yüksek maliyet
nedeniyle pahalıya satılan zorunlu ihtiyaç mallarında da kaçağın
yaygın olduğu görülmektedir; elektrik ve bazı kentlerde su kaçakları
gibi. Elektrik konusunda hâlen elde tutulur bir başarı elde edilememiştir.
Geçmişte olduğu gibi
günümüzde de uyuşturucu ve silah kaçakçılığı, yasak olmasına rağmen,
önemini ve varlığını sürdürmekte olup, Hükûmetin bu konuda ciddi
bir çalışması bulunmamaktadır. Bu kaçak oranları hâlen çok yüksek
seviyelerdedir.
2006'da Türkiye'de kaçakçılık
rekor kırmış, ülke genelinde 21.598 mali, narkotik ve organize suç
meydana gelmiştir. Geçmişte çok yaygın olan sürekli ithalat yasakları
ve yüksek gümrük oranları nedeniyle kaçakçılık önemli ölçüde artmıştır.
Ancak, Türkiye'de kaçakçılık hâlâ sanki teşvik edilen önemli bir faaliyet
alanı olmaya devam etmektedir.
Kaçakçılık konusu
Türkiye için önemli sorunlar arasında yer almaktadır. Şöyle ki: Toplam
araç sayısı 2000 yılında 8 milyon 320 bin 449 iken, 2005 yılında 11 milyon
145 bin 828, 2006 yılı Şubat ayı sonu itibarıyla da 11 milyon 325 bin
464 adet olmuştur. 2000 yılından 2005 yılına kadar araç sayısı yaklaşık
olarak yüzde 40 artmıştır. Buna karşılık, Türkiye'nin 2000 yılında
ham petrol tüketimi toplamı 24 milyon 205 bin ton, 2005 yılında 25 milyon
489 bin ton olmuştur. 2000 ile 2005 yıllarındaki ham petrol tüketimindeki
artış yaklaşık yüzde 5 olmuştur. Yıllık akaryakıt satış miktarı
2000 yılında 18 milyon 235 bin ton, 2005 yılında 16 milyon 847 bin ton olmuştur.
2000 ile 2005 yıllarında akaryakıt tüketimindeki azalış yaklaşık
yüzde 10 olmuştur. Dolayısıyla, toplam araç sayısına bakıldığında,
2000 ile 2005 yılları arasında araç sayısındaki artış ile toplam petrol
satış miktarları arasındaki uyumsuzluk, uygunsuzluk bulunduğu görülmektedir.
Tabii, bu arada, devletin ekonomik kaybına göz yuman idarecilerden
hiç bahsedilmemektedir.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi, akaryakıt kaçakçılığını araştırmak için bir komisyon kurdu.
Bu komisyonda çok önemli bilgi ve belgelere ulaşıldı. Ancak, bu rapor
şu ana kadar görüşülmedi ve çözüm yolunda bir adım atılmadı. Sanki
bir el, akaryakıt kaçakçılığının ortaya çıkmasını engelliyor.
Gümrüklerden ve dış ticaretten sorumlu Sayın Bakan Tüzmen, TV programlarında
diyor ki: "Kaçak petrol, gümrük kapılarından değil, denizden geliyor."
Peki, denizden geldiğini biliyorsanız, bunun önlemini almak da
yine sizin göreviniz değil mi?
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; geçtiğimiz günlerde kaçakçılıkla ilgili
vermiş olduğum soru önergelerimi kısaca sizlerle burada paylaşmak
istiyorum. Geneli itibarıyla, gümrüklerden sorumlu Devlet Bakanından
aldığım cevaplara göre, kaçakçılığa eğilim, 2003 ile 2006 tarihleri
arasında, geçtiğimiz döneme göre artış içindedir. Her ne kadar Sayın
Bakan, bu durumu, medyada kendini başarılı göstermeye çalışsa da
bana göndermiş olduğu rakamların birçoğunda gümrük yetkilileri
değil, Sahil Güvenlik, jandarma ve emniyet güçlerince yakalandığı
daha sonraki cevaplarından anlaşılmıştır. Ayrıca, bana göndermiş
olduğu yakalanan kaçak eşya rakamlarının içerisine, kaçak zanlıyla
el konulan eşyaları da katarak rakamları yüksek göstermeye çalışsa
da gerçeğin böyle olmadığı anlaşılmıştır.
Hâlen birçok gümrük giriş
kapımızda teknik ekipman ve cihaz yoktur. Uyuşturucu ve silah kokusuna
hassas olan köpekler kaçak eşyayı tespit edememekte, bu kapılarımızda
çalışan görevlilerimiz, "Şüphe duyduğumuz aracı arıyoruz."
deyip, işlerin nasıl yürüdüğünü ifade etmektedirler.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, gümrüklerdeki yolsuzluk, rüşvet ve benzeri sorunlar
gibi, ana hatlarıyla ifade edilmeye çalışılan hususların bütün boyutlarıyla
araştırılması, yani, çözüm yollarının belirlenmesi ve gümrüklerimizin
ideal noktaya taşınması açısından 13/10/1999 ile 13/10/2004 tarihleri
arasında 93 milyar dolar işlem hacmine sahip dâhilde işleme rejimi
uygulamalarındaki suistimallerin tespiti konulu sürdürdüğü
inceleme ve soruşturma talimatla durdurulan, hukuk kurallarını
dışlar şekilde ve ortada hukuku ihlal eder mahiyette hiçbir işlem
olmadığı hâlde aleyhine peş peşe disiplin soruşturmaları açılan,
görevden uzaklaştırmaya kalkışıldıktan sekiz gün sonra görevden
uzaklaştırma atıflı yazının sehven yazıldığı kendisine bildirilen,
tarafına intikali sağlanan ihbarlarla ilgili gereği yapılmayan
Gümrükler Muhafaza Başkontrolörü İlter Kuşoğlu'nun yazı, rapor ve
Devlet Bakanlığı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına intikal
ettirdiği dilekçelerinin, uzun yıllara dayanan rüşvet, yolsuzluk
gibi gayriyasallıklarla mücadelede neden başarısız olunduğunu
tüm yönleriyle açıklığa kavuşturacağını düşünmekteyiz.
Aşağıda okuyacaklarım,
adı geçenin, Gümrükler Muhafaza Başkontrolörü İlter Kuşoğlu'nun
resmî belgelerde yer verdiği ifadelerdir.
"Kaçakçılığın
men, takip ve tahkiki yükümlülüğü içerisinde bulunan kamu görevlilerinin
strateji belirlemeleri, firma sahibini Başkontrolörlüğümüzün
konuyla ilgili uzman olmadığı doğrultusunda müracaatı için yönlendirmeye
çalışmaları, dâhilde işleme rejimi kapsamında tarafımızdan sürdürülen
inceleme, araştırma ve soruşturmaları önlemeye yönelik girişimde
bulunmaları vahimdir.
Kamu görevinin gerektirdiği
sorumluluklardan imtina edildiği, kanun hükümlerinin hiçe sayıldığı,
zorunlu bulunulan görevlerden bilerek ve isteyerek kaçınıldığı,
tespiti sağlanan kaçakçılık ve sahtekârlık fiillerinden dolayı lazım
gelen işlemlerin ikmal zorunluluğunun hiçe sayıldığı, neticeten
hukuk kurallarının bütünüyle ihlal edildiği bir süreçte, yine aynı
gerçeklikler paralelinde, Başkontrolörlüğümüzün eylem ve işlemlerinin
soruşturulması hususu onaya bağlanmış, kaçakçılığı, sahtekârlığı
bütün teklif, engelleme vesair organize işlemlere karşın ortaya
çıkarmamız sebebiyle yürürlükteki irade tarafımızla ilgili çıktılarda
bulunarak dosya kapsamında yer verildiği gibi hukuki, kişisel,
ahlaki maraziyetleri ifade eden hedef ve amacı bir kez daha aşikâr
hâle getirmiştir.
İşbu yazımız, ilgi
tuttuğumuz yazının konusunda oluşturulmaya çalışıldığı gibi,
bir savunma kaygısıyla düzenlenmemiştir. Bu yazı, kaçakçılığı ortaya
çıkarmamızdan, sahtekârlığı aşikâr kılmamızdan, makam ve rakam teklifine
hayır dememizden, bu ülkede her şey satılık değildir ve bu ülkenin
böylesine peşkeş çekilmesine izin vermeyeceğim duruşumuzdan, değerleri
ayaklar altına alan insanlara karşı mücadeleden yılmayacağımızdan
sonraki yaşananlara isyandır.
Bu yazı, makamını ve
yetkisini Türkiye Cumhuriyeti devletinin bugününe ve yarınlarına
zarar verenlerin karşısında, var olunduğu müddetçe bulunulacağının
deklarasyonudur.
Bu yazı, tüm değer, ilke
ve sorumlulukları ayaklar altına alanlara karşı yarınlara da yürütülecek
mücadelenin manifestosu, süregelen oyunlara meydan okumadır.
Bu yazı, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin bir hukuk devleti olduğunu unutanlara hatırlatma, kamu
çıkarlarını hiçe sayanların, kamu lehine davranıyor görüntüsü
yaratan maskelerinin yırtılmasıdır.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, unutulmamalıdır ki, yolsuzluk, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin ve Türk milletinin bekasını terörden daha fazla tehdit
eder boyuta ulaşmıştır. Yolsuzluğa karşı savaş vermek, makamı, unvanı,
gücü kuvveti ne olursa olsun, yolsuzluğa bulaşan kimselerin karşısında
durmak…"
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ZÜHEYİR AMBER (Devamla)
- Bitirmek üzereyim Sayın Başkan.
"…ve düşüncelerini
korkmadan, mertçe ifade edebilmek ise, vatanperverlik gibi şeref nişanesiyle
eş anlam kazanmıştır.
Tarafımızca, dün ve
bugün olduğu gibi, yarınlarda da bu şerefin bedeli ne olursa olsun
taşınmasına devam edilecektir."
Kaçakçılıkla mücadele ülkemizde topyekûn
olmalı, bugün gümrük kapılarında karar ve görev merciinde olan on
dört kuruluş tek elde yapılanmalıdır. Anavatan Partisi için, ülkemizin
her alanında kaçakçılığın önlenmesi en önemli kriterdir. Kayıt dışı
kazanç, haksız kazanç, ülkemizin her alanında haksız
rekabet ve ekonomik kayıplar oluşturmaktadır. Buralarda çekinmeden
alacağımız tedbirlerle, ekonomimize kazandıracağımız kaynaklarla,
gümrük kapılarımızı en modern hâle getirmeyi hedefliyoruz.
"Gümrük kapılarımız ülkemizin namusudur" anlayışıyla,
gelişmiş ülkelerin gümrük kapılarındaki tüm uygulamaları ülkemizde
de hayata geçireceğiz.
Görüşmekte olduğumuz
kanunun amacına ulaşması ve hayırlı olması dileğimle saygılarımı
sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Amber.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Kastamonu Milletvekili Sayın Hakkı Köylü.
Sayın Köylü, şahsi konuşma
isteğiniz var, birleştiriyorum.
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA
HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
konuşmama başlamadan önce, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, kanunun ikinci
bölümüyle ilgili söyleyeceklerime geçmeden önce, benden önce konuşan
arkadaşlarımdan Sayın Küçükaşık'ın bazı iddiaları oldu kanunla
ilgili; onlara, müsaade ederseniz, kısaca cevap vermek istiyorum.
Bir müsteşar vekilinin
hakkında yargı yoluna gidildiğini ve mahkûm olduğu takdirde, henüz
soruşturma da devam ettiğinden, etkin pişmanlık hükümlerinden istifade
ederek cezasının ortadan kaldırılacağını veya önemli ölçüde cezasının
düşeceğini ileri sürdü.
Öncelikle şunu söylemek
istiyorum: Bir kimse hakkında soruşturma başlatılmış olması, o kişinin
mahkûm olacağı anlamına gelmez. Hiç kimse, hakkında mahkemeden kesin
mahkûmiyet hükmü çıkmadan, o kişiyi mahkûm olarak kabul edemeyiz. Öncelikle
bunu bir kenara yazalım.
İkincisi: Sayın arkadaşım
kanunu herhâlde son tarafından okuyor. Biraz detaylı düşünürsek, etkin
pişmanlık hükmü, daha önceki 4926 sayılı Kanun'umuzda da var. O Kanun'umuzda,
olay haber alınmadan ihbar edene bir indirim var, daha doğrusu cezasızlık
var, bunda da aynı şekilde cezasızlık var. 4926'da, olay haber alındıktan
sonra ihbar edene ve olayın failleriyle, eşyayı yakalamaya yardım
edene verilecek cezada indirim var, bunda da aynı şekilde indirim
var. İlave olarak ne var? Üzerinde durduğu konu da odur, soruşturma
safhasında eğer etkin pişmanlıkta bulunur da olayın faillerinin
ve kaçak eşyanın yakalanmasına yardımcı olur ve bu husus sübuta
ererse, bu takdirde ilave bir indirim var. Yani, bu takdirde eşyanın
gümrüklenmiş değerinin 2 katı kadar idari para cezası verilecektir.
Şimdi, arkadaşımızın
anlattığı, büyük ihtimalle, bu kısmına giriyor, anlattığı budur.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Hayır, yok. Hayır… İkinci fıkrada sizin dediğiniz hiçbir
şey yok. Tekrar okuyun ikinci fıkrayı.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla)
- Ben okudum…
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Hayır, etkin pişmanlık göstermek yok.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla)
- Ben okudum ikinci fıkrayı.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Ben okuyacağım şimdi.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla)
- Şimdi, başka bir şey daha söyleyeyim.
BAŞKAN - Sayın Küçükaşık…
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Hayır, yok.
BAŞKAN - Sayın Küçükaşık,
karşılıklı konuşmayalım. Siz konuştunuz…
Buyurun.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla)
- Ben size daha başka bir şey söylüyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar…
BAŞKAN - Sayın Köylü,
siz Genel Kurula hitap edin.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla)
- Tamam Başkanım.
Biz bu kanunu hazırlarken,
ta temelinden beri işin içindeyim, Ceza Kanunu'nda biliyorsunuz
bir kargaşa yaşandı ki, bir temel kanun yapılırken elbette ki bu olacaktı.
Lehe hüküm, aleyhe hüküm, hangi kanun lehedir, hangi kanun değildir,
bu konuda bütün davalar yeniden ele alındı ve gözden geçirildi. Davaların
kararları tekrar verildi, Yargıtaya gitti, derken, büyük bir zaman
kaybına sebep olundu. Biz burada özellikle bunu da hesap ederek, hiç
kimsenin bu kanunun lehe bir kanun olduğunu düşünerek, bu kanundan
istifade ederek davasının yeniden ele alınmasına fırsat vermemek
için bir düzenleme yaptık.
Şimdi, etkin pişmanlık
hükmü varsayalım failin lehine, şu anda devam eden birisinin lehine.
Peki, kanunu nasıl uygulayacağız? Türk Ceza Kanunu'nun Yürürlük
ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un ilgili maddesine bir göz atalım.
9'uncu maddenin 3'üncü fıkrası aynen şöyle diyor: "Lehe olan hüküm,
önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak,
ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle
belirlenir." Bu, eskiden de böyleydi, Ceza Kanunu çıktıktan
sonra da böyledir.
Şimdi, eski kanunun
-yani şu anda yürürlükte olan kanunun, öyle diyelim- kaçakçılık suçuna
vermiş olduğu -3'üncü maddenin 1'inci fıkrasından başlarsak, normal
kaçakçılık odur- eşyanın gümrüklenmiş değerinin 3 katı ile 6 katı
arasında bir para cezası vardır. Bizim elimizdeki tasarıda ne vardır?
Yalın olarak, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası vardır. Bahsedilen
kişi, bu suçu tek başına işlediğinden dolayı soruşturmaya maruz
kalmamıştır; bu suçu, bir çetenin içinde işlediğinden dolayı soruşturmaya
maruz kalmıştır; yani, örgütlü olarak işlemiştir. Suç örgütlü işlendiğinde
ne olacaktır? Ceza 2 katı artacaktır, yani üç yıldan on beş yıla kadar.
Peki, bu suçta belgede sahtecilik var mı? Varsa, iki yıl da oradan ilave
edeceğiz, alt sınırı en az beş yıl olacaktır. Basit bir para cezası,
bu kanuna göre basit bir para cezası, öbür tarafta, alt sınırı beş
yıldan on beş yıla varan hapis cezası. Yani, bunu birlikte değerlendirdiğimiz
takdirde, hangi hâkim şimdiki kanunun lehe hüküm içerdiğini ve bunun
uygulanması gerektiğini söyleyebilir? Bu, kesinlikle mümkün değil.
Kanunu okurken, bütün hükümlerini bir araya getirip bu kişiye bu
kanun uygulansaydı hangi hükümleri uygularız; onların hepsini
bir araya getirip uygulayacağız, bir de eski kanuna bakacağız. Sonuç
hakikaten lehineyse, sizin dediğiniz gibi olurdu, ama, burada lehe
olması kesinlikle mümkün değildir, böyle bir şey kabul edilemez.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi bunu geçtikten sonra, bu kanunla ilgili, ben, çok merak edilen
ve bazı arkadaşlarımızın da ısrarla daha değişik şekilde düzenlenmesini
istedikleri -hem Cumhuriyet Halk Partili hem AK Partili arkadaşlarımızın-
bir iki hükmü var, ondan bahsetmek istiyorum. Bu kanunun temel özelliklerinden
birincisi, el koyma. Eşyaya el koymada, eski kanuna göre bir değişiklik
yoktur. Kaçak eşyaya, bulunduğu zaman el konulur ve muhafaza altına
alınır. Eğer bu eşya bozulacak cinstense üç gün içinde hemen satışı
yapılır. Eğer muhafazası zor bir eşyaysa on beş gün içinde satışı yapılır.
Bütün bunların kapsamına girmeyip de, mahkeme eğer bir yıldan fazla
sürerse, bir yılın sonunda derhâl satışı yapılmak suretiyle parası
hazinede emanet hesaba alınır. Sonunda davayı kazanan tarafa, daha
doğrusu, vatandaş davasını kazanırsa bu takdirde faiziyle birlikte
kendisine iade edilir. Bu bir.
İkincisi: Kaçakçılık
suçunda, eşya taşımada kullanılan araçların el konulmasıyla ilgili
bir hüküm vardır ki, bu kanunun en büyük özelliği budur. Hepimiz biliyoruz,
gümrük kapılarında, hatta, gümrük kapılarının dışında başka yerlerde
sayısı artık binleri geçmiş, ne olacağı meçhul araçlar vardır. Bunlar
gittikçe hurdalığa dönmektedir. Bu araçların ekonomiye kazandırılması
gerekir; çünkü, bu, devlete de fayda sağlamıyor, vatandaşa da fayda
sağlamıyor. Bu bakımdan şöyle bir düzenleme yaptık: Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 128'inci maddesinde kara, deniz, hava taşıt araçlarına
el koymanın bu araçların siciline şerh vermek suretiyle yapılacağı
hükmü amirdir, öyle hüküm konulmuştur. İşte, burada kaçakçılık suçlarında
yakalanan araçları da buraya bağladık. Yani, bu araçlar da ilk yakalandığı
zaman, Ceza Muhakemesi Kanunu'nda belirtildiği şekilde, trafik
siciline, deniz aracıysa onun siciline, hava aracıysa gene kendi
siciline şerh konulmak suretiyle kendisine teslim edilecektir.
Dava sonunda haklı çıkarsa aracı zaten kendisindedir, bir sorun
kalmayacak, o sicildeki şerh ortadan kaldırılacaktır. Eğer bu araç
kaçakçılık yapılmak üzere özel olarak, halk dilinde "zula"
dediğimiz, yani, gizli bölmeler ihdas edilmek suretiyle kaçak eşya
oraya konulmuş araçlardan ise veya bu aracın Türkiye'de sicil kaydı
yok ise, Türkiye'de kayıtlı değilse veya bu araç, dava devam ederken
kaçakçılık suçunda ikinci defa kullanılmış ise, bu takdirde araç
alıkonulacaktır; yani, el koyma işi… "El koyma" hukuki bir
tabirdir. Birincisinde sicile şerh veriliyor; ama, bu saydığım şekilde
olursa, alıkonulacak, muhafaza altına alınacak; ancak, gene burada
da ilanihaye durmayacaktır; aracın sahibi bir ay içerisinde bu aracın
tamamının bedelini teminat olarak yatırırsa araç kendisine teslim
edilecektir. Sonunda diyelim ki araç iade edilmedi, mahkeme müsadere
kararı verdi. Bu takdirde, Ceza Kanunu'nun hükümlerine gidiyoruz
gene, orada kazanç müsaderesi var. Eğer müsadere edilmek istenen
araç yoksa, elden çıkmışsa, geri getirilmemişse veya müsadere edilecek
araç tespit edilememiş ise, bunun kaim değeri müsadere edilecektir,
yani aracın değeri kadar bir para, cezadan hariç olarak, o kişiden,
sanık veya şüpheli dediğimiz kişiden alınıp devlet hazinesine konulacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
araç nasıl müsadere edilecektir? Şu anda, biliyoruz ki, mevcut kanunumuzda
olmasına rağmen bazı hükümler uygulanamıyor; ama, Ceza Kanunu'nun
müsadereyle ilgili 54'üncü maddesinde şöyle bir hüküm var, diyor
ki: "İyi niyetli üçüncü şahıslara ait olmamak kaydıyla suçta
kullanılan araçlar müsadere edilir." Mahkemenin mutlaka buna
dikkat etmesi gerekir. Bu yeterli değil. Kaçakçılık suçunda aracın
müsadere edilebilmesi için başka şartlar da getirilmiştir. Nedir
bu? Birincisi; aracın, yani kaçak eşyanın ağırlık ve hacim bakımından
o araçla taşınmasını zaruri kılması. Bu bir.
İkincisi; gene ağırlık
ve hacim bakımından bu aracın ağırlıklı yükünü kaldırması. Yani,
aracın ağırlıklı yükü bu değil de, diyelim ki, bir araçta 10 ton yük
var, bunun arasında 500 kilo da kaçak eşya varsa, 10 tonluk veya 15
tonluk bir kamyonda 500 kilo veya belki 1 tonluk bir kaçak eşya yüzünden
araç müsadere edilemez. Bunun, aslında temel esprisi, Ceza Kanunu'ndaki
değişikliğe, yapıya uygundur; ama, bunu biraz daha somutlaştırdık
bu kanunda. Ceza Kanunu'nun genel hükmünde, müsadereyle ilgili
hükmünde şöyle der: "Eğer müsadere edilecek araç veya mal -her
neyse suçta kullanılan- suçtan verilecek cezaya göre veya suçun
şekline göre daha ağır bir netice doğuracaksa, fahiş bir netice doğuracaksa,
bu takdirde, hâkim, müsadere kararı vermeyebilir." Ama, bu karar
sağlıklı bir şekilde uygulanamadığı için, işte Kaçakçılık Kanunu'nda
bunu netleştirdik, somut hâle getirdik ve bu şekilde düzenleme yaptık.
Ayrıca, bu kanunda, ikramiyelerde bir miktar
artış olmuştur. Bu kanunda, keza mahkemelerin görevi belirtilmiştir,
asliye ceza mahkemesinde bakılacağı tespit edilmiştir. Eğer, belgede
sahtecilik suçu varsa, bu zaten ağır cezalık olduğu için, bununla
birlikte ağır ceza mahkemesinde görülecektir.
Yine, bir arkadaşımız,
dünkü konuşmasında söyledi herhâlde: "Bu kaçakçılığı önlemekle
görevli olanlar, özellikle gümrüklerdeki görevlilerin veya diğer
kaçakçılıkla yakından ilgilenen kişilerin bu suça karıştıkları
zaman zaman görülmektedir -doğru, görülmektedir- bunlara niye ceza
verilmiyor?" dedi. Aslında, bunlara da kaçakçılıktan ceza veriliyor.
Kaçakçılığı önleme, izleme ve araştırmakla görevli olanlar -tek
tek sayılmıştır bunlar- bu kapsama giren kişiler, kaçakçılık suçundan
zaten ceza alacaklardır. Ayrıca, aldıkları ceza, bu sıfatlarından
dolayı da yarı oranında artırılacaktır, yani, onlar açısından daha
ağır bir hüküm meydana gelmiştir.
Ayrıca, 4'üncü maddenin
7'nci fıkrasında, devletin ekonomik, iktisadi ve askerî güvenliği
açısından tehlike yaratabilecek suçlarla ilgili düzenleme yapılmıştır,
doğrudur. Bunu muhalefetteki arkadaşlarımız da söyledi. Ama, o
önergenin altında kimin imzası var, ona da, bakarlarsa, arkadaşlarımız…
Yani, bunu bizim de, gerçekten kabul ettiğimizi bilmelerini istiyorum.
Ayrıca, ben, bu hükmü
koyarken de Türkiye'deki birçok yerdeki, özellikle büyük şehirlerdeki
cumhuriyet savcılarıyla irtibata geçerek, bu şekilde açılmış dava
var mı yok mu diye sordum. Onun sonucuna göre bir yerde açılmış birkaç
tane dava var. Her ne kadar, Ceza Kanunu'nda esasında, bunu önleyici
hükümler varsa da veya 6136 sayılı Kanun'da bunu önleyici hükümler
varsa da ama bir boşluk doğmasın diye, buraya da bu hükmü koyduk. O arkadaşlarımızın
o hatırlatmasından dolayı da kendilerine teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bu kanun, başta da söylediğim gibi, hiç kimseyi kurtarmıyor, kimsenin
lehine hüküm icra etmiyor. Sadece usul hükümleri yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren uygulanabilecektir. Usul hükümleri de el koymaya
ilişkin hükümlerdir. Müsadere hükümleri dahi, mevcut kanundakiler
uygulanacaktır. Çünkü, bu kanunun ağır hükümleri olduğu için onu
ayıramayacağız. Sadece usul hükümleri uygulanacak, bu usul hükümleri
de bildiğimiz gibi, el koymaya ilişkin hükümler. Kanun yürürlüğe
girdiği andan itibaren hemen uygulanacak, vatandaş derhal müracaat
ederek aracını geri alabilecektir ve belki de afla kurtulabilecek
bir şey, büyük bir yük bu şekilde ortadan kalkmış olacaktır diye düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Köylü.
Şahsı adına Erzurum
Milletvekili Sayın Mücahit Daloğlu.
Buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
1275 sıra sayılı kaçakçılıkla
ilgili ve kaçakçılıkla ilgili kanunun bazı maddelerine ek yapılmasıyla
ilgili yasa tasarısı üzerinde ben de söz almış bulunmaktayım. Konuyla
ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
kaçakçılık fiillerini ve bu fiillere uygun yaptırımlar ile kaçakçılığı
önleme, izleme, araştırma usul ve esaslarını belirlemek üzere arkadaşlarımızın
vermiş olduğu kanun teklifleri üzerinde Komisyonumuzun çalışmaları
huzurunuza gelmiştir. Bu konularda, yurdumuzda, hepimizin, uzman
olmadan, bir birey olarak, bir vatandaş olarak ve burada bir milletvekili
olarak baktığımız zaman, özellikle sınır illerimizden ve mutlaka,
zaten, kaçakçılığın kapıları, gümrük kapıları ve sınır illerimizden
olduğu için, kamyonlara ek mazot depoları yapılarak veya biraz evvel
değerli arkadaşımızın ifade ettiği gibi, çeşitli mallar arasında
kaçak mallar geçirerek, bunun dışında kaçak hayvancılık, özellikle
geçmiş yıllarda başımızı oldukça ağrıtan ve Türkiye'de üreticinin
belini büken canlı hayvan kaçakçılığı veya karkas et dediğimiz
hem limanlardan hem kara gümrük kapılarından giren çeşitli kaçak
mallar vardı. Dolayısıyla, bir yetki kargaşasının olduğu, zaman
zaman mahkemelerin hangisinin ve hangi süratle bu işlere müdahil
olacağı konusundaki sıkıntıları da hep birlikte yaşıyorduk. Onun
için, bu düzenlemeyle, kaçakçılıkta, hem malların tanımı olsun hem
süratli ve adil bir yargılama hem müsadere edilen mallarda tarafların
mağdur edilmemesi adına çeşitli düzenlemeler yapıldığı için bu yasanın
inşallah hayırlı olmasını temenni ediyoruz.
Örneğin, dava süreci…
Mahkeme, iddianamenin bir örneğini ilgili gümrük idaresine gönderir
ve bunun da başvurusu üzerine ilgili gümrük idaresi de açılan davaya
taraf olarak katılabilirdi, fakat, mahkemeler, zaman zaman yetkisizlik
durumuna düşüyorlar ve yetkisizlik kararı veriyorlardı. Müsadere
edilen mallarla ilgili olarak da -biraz evvel, yine benim de notlarımda
var, değerli arkadaşım ifade etti- çalışanların teşviki noktasında,
gümrük polislerinin bu konudaki taltifi noktasında çeşitli ikramiyeler,
teşvikler verilmiştir.
Ben, bu yasanın hayırlı
olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Daloğlu.
Sayın milletvekilleri,
ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde
yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
17'nci maddeyi okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Çeşitli Hükümler
Yetkili merciler
MADDE 17-
BAŞKAN - Madde üzerinde
bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Tasarısının "Yetkili merciler"
başlıklı 17. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Orhan Eraslan |
Feridun Ayvazoğlu |
Mehmet Kartal |
|
Niğde |
Çorum |
Van |
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Yılmaz Kaya |
|
|
Malatya |
İzmir |
|
Madde 17- (1) Bu Kanun
hükümlerine göre idarî para cezasına karar vermeye Cumhuriyet
savcısı, 15 inci madde hükümlerine göre mülkiyetin kamuya geçirilmesine
ise Cumhuriyet savcısının talebi üzerine, sulh ceza mahkemesi yetkilidir.
Bu kararlara karşı, 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu
hükümlerine göre kanun yoluna başvurulabilir.
(2) Bu Kanun kapsamına
giren suçlar dolayısıyla açılan davalar, Adalet Bakanlığının teklifi
üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen asliye
ceza mahkemelerinde görülür. Ancak bu suçlarla bağlantılı olarak
resmi belgede sahtecilik suçunun işlenmesi halinde, görevli mahkeme,
ağır ceza mahkemesidir.
(3) Mülkî amirler, Gümrük
Müsteşarlığı personeli ile Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel
Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve sorumluluk bölgelerinde
Kara Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde olan sınır birliklerine
bağlı personel, bu Kanunla yaptırım altına alınan fiilleri önleme,
izleme ve araştırmakla yükümlüdürler.
(4) Kaçakçılığı önleme,
izleme ve soruşturmakla görevli olanlar, operasyon gerektiren kaçakçılık
olaylarından haberdar olduklarında kanunî görevlerini yapmaya
başlar ve aynı zamanda mahallin en büyük mülkî amirine de bilgi verirler.
(5) Kaçakçılığı önleme,
izleme ve soruşturmakla görevli olanların bu Kanun kapsamına giren
suçlarla ilgili bilgi ve belge talepleri, kamu veya özel, gerçek veya
tüzel kişilerce, savunma hakkına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla
eksiksiz olarak karşılanmak zorundadır.
(6) Kaçakçılık olaylarını
ihbar edenlerin kimlikleri, izinleri olmadıkça veya ihbarın niteliği
haklarında suç oluşturmadıkça açıklanamaz. Bu kişiler hakkında tanıkların
korunmasına ilişkin hükümler uygulanır.
(7) Kaçakçılık fiillerinin
izlenmesine ilişkin tutanakların;
a) Tarih, yer, düzenleyenlerin
unvan ve isimleri, hâkim kararının tarih ve sayısı ile Cumhuriyet
savcısının yazılı emri ile yapılması durumunda emrin tarih ve sayısını,
b) Olay ve kanıtlarını,
suç veya kabahat konusu eşya ve taşıma araçlarının ayrıntılı olarak
türü, kapsamı, miktar ve nitelikleri ile nerede ve ne suretle el konulduklarını,
c) İlgilinin kimlik,
iş ve yerleşim yeri ile varsa ifadesini,
kapsaması ve imza altına
alınması gereklidir.
(8) İşlemde hazır bulunan
ilgililerce onanmak üzere tutanağın kendilerini ilgilendiren
kısımları okunur veya okumaları için kendilerine verilir. Bu husus tutanağa yazılarak
ilgililere imza ettirilir. İmzadan kaçınma halinde nedenleri
tutanağa geçirilir.
(9) Gümrük Kanunu gereğince
belirlenen kapı ve yollardan başka yerlerden gümrük bölgesine girmek,
çıkmak veya geçmek isteyen kişiye "dur" uyarısında bulunulmasına
rağmen bu uyarıya uymaması halinde, havaya ateş edilmek suretiyle
uyarı yinelenir. Ancak, silahla karşılığa yeltenilmesi ve sair
surette meşru müdafaa durumuna düşülmesi halinde, yetkili memurlar
saldırıyı etkisiz kılacak oranda doğrudan hedefe ateş edebilir.
Memurların silah kullanmalarından dolayı haklarında soruşturma
ve kovuşturma açılması halinde, bağlı bulunduğu kurum tarafından
avukat sağlanır ve avukatlık ücreti kurumlarınca karşılanır.
(10) Kaçakçılığı önleme,
izleme ve araştırmakla yükümlü olanlar, gümrük bölgesindeki her nevi
deniz araçlarına yanaşıp yük ve belgelerini incelemeye yetkilidir.
Görevlilerin yanaşmasına izin vermeyerek kaçan veya kaçmaya teşebbüs
eden her nevi deniz araçlarına uluslararası deniz işaretlerine göre
telsiz, flama, mors ve benzeri işaretlerle durması ihtar olunur. Bu
ihtara uymayan deniz araçlarına uyarı mahiyetinde ateş edilir. Buna
da uymayıp kaçmaya devam ettiği takdirde durmaya zorlayacak şekilde
üzerine ateş edilir.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu önergeye?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Sayın Başkanım, önergeye katılmıyoruz.
Ayrıca, "15 inci madde" ibaresinin "14 üncü madde"
olarak düzeltilmesini talep ediyoruz.
BAŞKAN - Not alınmıştır.
Maddi hata düzeltiliyor.
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) - Katılmıyoruz efendim.
Gerekçeyi mi okutayım
efendim?
Sayın Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar
sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
tabii, bu ülkede kim yasaya aykırı işlem yapıyorsa cezasını en
ağır şekilde görmelidir. Ama, bu ülkede yaşayan dürüst, namuslu, şerefli
insanlar da eğer bir şekilde bundan etkileniyorsa, bunların onurunu,
şerefini, haysiyetini de hiç kimse gözardı edemez. Birkaç örnek vereceğim.
Burada, "Kaçakçılık olayını ihbar edenlerin kimlikleri, izinleri
olmadıkça ve ihbarın niteliği haklarında suç oluşturmadıkça açıklanmaz.
Bu kişiler hakkında tanıkların korunmasına ilişkin hükümler uygulanır."
Değerli milletvekilleri,
peki, bu ihbarı yaptılar. Onurlu, şerefli, haysiyetli… İhbardan
bir şey çıkmadı. Peki, bu yasada veya Ceza Kanunu'nda şey olabilir,
bilmiyorum, ama, bir şekilde asılsız ihbar yapanlara da, insanların
onuru, şerefi, haysiyetiyle oynayan insanlara da en ağır bir şekilde
ceza vermezsek, bu ülkede, hukuk devleti ilkeleri… Onurlu, şerefli
insanların, gerek ticari itibarını gerek kişisel haklarını ayaklar
altına almaya kimsenin hakkı yoktur. Hep kötü tarafından bakıyoruz.
Ama, bir de, bunlarla oynayan… Yani, bir yerde, onlar da bana göre kaçakçı.
Haksız bir şekilde ihbar eden insanlar da -hiç olmayan bir şeyle ihbar
edip- bir şekilde, en büyük kaçakçılığı yapıyor. Onun için, burada,
özellikle ihbar edenlerle ilgili mutlaka bir hüküm koymalıyız.
Örneğin, kaçakçılığı
önleme ve araştırmadaki arkadaşlarımız, doğrudur, yolda giden
bir kamyonu çevirdi, hemen aldı -yazılı ve görsel medyada bir şekilde
yer aldı- karakola götürdü. Bir şekilde, yazılı ve görsel medyada,
"falanca firmanın kamyonunda kaçak eşya arandı…" Tabii, kimine
göre, bu, değişmez ama, onurlu, şerefli, haysiyetli insanlar için
çok önemli. Yani, benim ismimin… Benim evimde kaçak eşya aranmasından
dolayı bir haberden ben zül duyarım. Böyle bir haberin çıkmasından,
ben, yerin dibine girerim, utanırım. Bu, benim şerefimle, haysiyetimle
oynamanın bir başka türlüsüdür. Yani, bu araştırmayı yapan arkadaşlarım
da, özellikle, mutlaka, görevlerini en iyi şekilde yapmalılar,
ama, bir şekilde, bazı olayların sonucu alınmadan, sadece iz sürerken,
bir şekilde gerek yazılı ve görsel medyaya… Zannediyorum ki, polis
telsizlerini yazılı ve görsel medyadaki arkadaşlarım dinleyebiliyor,
özellikle diğer o basit olaylarla ilgili. Yani, bir şekilde duyulduğu
zaman, yine, burada, insanların haysiyetiyle oynamak, hakikaten,
üzücü bir olay.
Ayrıca, ben yine söylüyorum,
bunu, herhangi bir suç unsuru olmaksızın, sadece "arandı"
işte "evi arandı, kaçak mal arandı" şeklinde böyle büyük manşetlerle,
büyük puntolarla veren yazılı ve görsel medyaya da, bir şekilde, burada,
belli kriterler getirmek zorundayız arkadaşlar. Yani, suçlulara
en ağır cezayı verirken, suçsuz olan, onurlu, şerefli insanları da
korumak hepimizin görevidir. Ben, bir kez daha bunu dikkatinize
sunuyorum. Yani, onlara da ceza vermemiz lazım. Bana göre, asılsız
ihbar en büyük kaçakçılıktır. Yani, kaçakçı kadar, asılsız ihbar yapana
da ceza vermeliyiz.
Hepinize saygılar
sunuyor, teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Gerekçesini dinlediğiniz önergeyi
oylarınıza sunuyorum:
Maddeyi, yapılan düzeltmeyle beraber
oylarınıza sunuyorum…
ÖMER ABUŞOĞLU (
BAŞKAN - 17'nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Sayalım.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayacak bir
şey yok.
BAŞKAN - Yine de bir
sayalım.
Kabul etmeyenler… Karar
yeter sayısı bulunamamıştır.
Birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.14
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.28
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78'inci Birleşimi'nin Üçüncü Oturumu'nu
açıyorum.
1275 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 17'nci maddesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Maddeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
17'nci maddeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı
vardır.
18'inci maddeyi okutuyorum:
Davaya katılma
MADDE 18-
BAŞKAN - Bir adet önerge
var, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Tasarısının "Davaya katılma"
başlıklı 18. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
|
Orhan Eraslan |
Feridun Ayvazoğlu |
Mehmet Kartal |
|
Niğde |
Çorum |
Van |
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Yılmaz Kaya |
|
|
Malatya |
İzmir |
|
Madde 18- (1) Bu Kanunda
tanımlanan suçlar dolayısıyla açılan davalarda mahkeme, iddianamenin
bir örneğini ilgili gümrük idaresine de gönderir. Başvurusu üzerine,
ilgili gümrük idaresi açılan davaya katılan olarak kabul edilir.
(2) Mülkî amirler, Gümrük
Müsteşarlığı personeli ile Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel
Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve sorumluluk bölgelerinde
Kara Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde olan sınır birliklerine
bağlı personel, bu Kanunla yaptırım altına alınan fiilleri önleme,
izleme ve araştırmakla yükümlüdürler.
(3) Kaçakçılığı önleme,
izleme ve soruşturmakla görevli olanlar, operasyon gerektiren kaçakçılık
olaylarından haberdar olduklarında kanunî görevlerini yapmaya başlar
ve aynı zamanda mahallin en büyük mülkî amirine de bilgi verirler.
(4) Kaçakçılığı önleme,
izleme ve soruşturmakla görevli olanların bu Kanun kapsamına giren
suçlarla ilgili bilgi ve belge talepleri, kamu veya özel, gerçek veya
tüzel kişilerce, savunma hakkına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla
eksiksiz olarak karşılanmak zorundadır.
(5) Kaçakçılık olaylarını
ihbar edenlerin kimlikleri, izinleri olmadıkça veya ihbarın niteliği
haklarında suç oluşturmadıkça açıklanamaz. Bu kişiler hakkında tanıkların
korunmasına ilişkin hükümler uygulanır.
(6) Kaçakçılık fiillerinin
izlenmesine ilişkin tutanakların;
a) Tarih, yer, düzenleyenlerin
unvan ve isimleri, hâkim kararının tarih ve sayısı ile Cumhuriyet
savcısının yazılı emri ile yapılması durumunda emrin tarih ve sayısını,
b) Olay ve kanıtlarını,
suç veya kabahat konusu eşya ve taşıma araçlarının ayrıntılı olarak
türü, kapsamı, miktar ve nitelikleri ile nerede ve ne suretle el konulduklarını,
c) İlgilinin kimlik,
iş ve yerleşim yeri ile varsa ifadesini,
kapsaması ve imza altına
alınması gereklidir.
(7) İşlemde hazır bulunan
ilgililerce onanmak üzere tutanağın kendilerini ilgilendiren
kısımları okunur veya okumaları için kendilerine verilir. Bu husus tutanağa yazılarak
ilgililere imza ettirilir. İmzadan kaçınma halinde nedenleri
tutanağa geçirilir.
(8) Bu Kanun çerçevesinde
yapılacak kontrollü teslimat işlemleri, 13/11/1996 tarihli ve 4208
sayılı Kanunun 10 uncu, 11 inci ve 13 üncü maddeleri hükümleri çerçevesinde
Gümrük Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı
ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından yürütülür.
(9) Gümrük Kanunu gereğince
belirlenen kapı ve yollardan başka yerlerden gümrük bölgesine girmek,
çıkmak veya geçmek isteyen kişiye "dur" uyarısında bulunulmasına
rağmen bu uyarıya uymaması halinde, havaya ateş edilmek suretiyle
uyarı yinelenir. Ancak, silâhla karşılığa yeltenilmesi ve sair surette
meşru müdafaa durumuna düşülmesi halinde, yetkili memurlar saldırıyı
etkisiz kılacak oranda doğrudan hedefe ateş edebilir. Memurların
silâh kullanmalarından dolayı haklarında soruşturma ve kovuşturma
açılması halinde, bağlı bulunduğu kurum tarafından avukat sağlanır
ve avukatlık ücreti kurumlarınca karşılanır.
(10) Kaçakçılığı önleme,
izleme ve araştırmakla yükümlü olanlar, gümrük bölgesindeki her nevi
deniz araçlarına yanaşıp yük ve belgelerini incelemeye yetkilidir.
Görevlilerin yanaşmasına izin vermeyerek kaçan veya kaçmaya teşebbüs
eden her nevi deniz araçlarına uluslararası deniz işaretlerine göre
telsiz, flama, mors ve benzeri işaretlerle durması ihtar olunur. Bu
ihtara uymayan deniz araçlarına uyarı mahiyetinde ateş edilir. Buna
da uymayıp kaçmaya devam ettiği takdirde durmaya zorlayacak şekilde
üzerine ateş edilir.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu önergeye?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun hükümleri arasında
uyum sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
18'inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
19'uncu maddeyi okutuyorum:
Kaçakçılığı önleme,
izleme ve araştırmakla görevli olanlar
MADDE 19-
BAŞKAN - Madde üzerinde
iki adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup aykırılık derecesine
göre işleme alacağım.
Birinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1275 sıra sayılı Kanun Tasarısının 19 uncu maddesinin (1) nolu fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Eyüp Fatsa |
Ayhan Sefer Üstün |
T. Ziyaeddin Akbulut |
|
Ordu |
Sakarya |
Tekirdağ |
|
Asım Aykan |
Ahmet Kambur |
|
|
Trabzon |
Tekirdağ |
|
(1) Mülkî amirler, Gümrük
Müsteşarlığı personeli ile Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına bağlı personel, bu
Kanunla yaptırım altına alınan fiilleri önleme, izleme ve araştırmakla
yükümlüdür.
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Tasarısının "Kaçakçılığı önleme,
izleme ve araştırmakla görevli olanlar" başlıklı 19. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Orhan Eraslan |
Feridun Ayvazoğlu |
Mehmet Kartal |
|
Niğde |
Çorum |
Van |
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Yılmaz Kaya |
|
|
Malatya |
İzmir |
|
Madde 19- (1) Mülkî
amirler, Gümrük Müsteşarlığı personeli ile Emniyet Genel Müdürlüğü,
Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve sorumluluk
bölgelerinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde olan sınır
birliklerine bağlı personel, bu Kanunla yaptırım altına alınan fiilleri
önleme, izleme ve araştırmakla yükümlüdürler.
(2) Kaçakçılığı önleme,
izleme ve soruşturmakla görevli olanlar, operasyon gerektiren kaçakçılık
olaylarından haberdar olduklarında kanunî görevlerini yapmaya
başlar ve aynı zamanda mahallin en büyük mülkî amirine de bilgi verirler.
(3) Kaçakçılığı önleme,
izleme ve soruşturmakla görevli olanların bu Kanun kapsamına giren
suçlarla ilgili bilgi ve belge talepleri, kamu veya özel, gerçek veya
tüzel kişilerce, savunma hakkına ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla
eksiksiz olarak karşılanmak zorundadır.
(4) Kaçakçılık olaylarını
ihbar edenlerin kimlikleri, izinleri olmadıkça veya ihbarın niteliği
haklarında suç oluşturmadıkça açıklanamaz. Bu kişiler hakkında tanıkların
korunmasına ilişkin hükümler uygulanır.
(5) Kaçakçılık fiillerinin
izlenmesine ilişkin tutanakların;
a) Tarih, yer, düzenleyenlerin
unvan ve isimleri, hâkim kararının tarih ve sayısı ile Cumhuriyet
savcısının yazılı emri ile yapılması durumunda emrin tarih ve sayısını,
b) Olay ve kanıtlarını,
suç veya kabahat konusu eşya ve taşıma araçlarının ayrıntılı olarak
türü, kapsamı, miktar ve nitelikleri ile nerede ve ne suretle el konulduklarını,
c) İlgilinin kimlik,
iş ve yerleşim yeri ile varsa ifadesini,
kapsaması ve imza altına
alınması gereklidir.
(6) İşlemde hazır bulunan
ilgililerce onanmak üzere tutanağın kendilerini ilgilendiren
kısımları okunur veya okumaları için kendilerine verilir. Bu husus tutanağa yazılarak
ilgililere imza ettirilir. İmzadan kaçınma halinde nedenleri
tutanağa geçirilir.
(7) Bu Kanun çerçevesinde
yapılacak kontrollü teslimat işlemleri, 13/11/1996 tarihli ve 4208
sayılı Kanunun 10 uncu, 11 inci ve 13 üncü maddeleri hükümleri çerçevesinde
Gümrük Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı
ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından yürütülür.
(8) Gümrük Kanunu gereğince
belirlenen kapı ve yollardan başka yerlerden gümrük bölgesine girmek,
çıkmak veya geçmek isteyen kişiye "dur" uyarısında bulunulmasına
rağmen bu uyarıya uymaması halinde, havaya ateş edilmek suretiyle
uyarı yinelenir. Ancak, silâhla karşılığa yeltenilmesi ve sair surette
meşru müdafaa durumuna düşülmesi halinde, yetkili memurlar saldırıyı
etkisiz kılacak oranda doğrudan hedefe ateş edebilir. Memurların
silâh kullanmalarından dolayı haklarında soruşturma ve kovuşturma
açılması halinde, bağlı bulunduğu kurum tarafından avukat sağlanır
ve avukatlık ücreti kurumlarınca karşılanır.
(9) Kaçakçılığı önleme,
izleme ve araştırmakla yükümlü olanlar, gümrük bölgesindeki her nevi
deniz araçlarına yanaşıp yük ve belgelerini incelemeye yetkilidir.
Görevlilerin yanaşmasına izin vermeyerek kaçan veya kaçmaya teşebbüs
eden her nevi deniz araçlarına uluslararası deniz işaretlerine göre
telsiz, flama, mors ve benzeri işaretlerle durması ihtar olunur. Bu
ihtara uymayan deniz araçlarına uyarı mahiyetinde ateş edilir. Buna
da uymayıp kaçmaya devam ettiği takdirde durmaya zorlayacak şekilde
üzerine ateş edilir.
(10) Kaçakçılık fiillerinin
önlenme, izlenme ve araştırılması çerçevesinde görev yapmak üzere
Gümrük Müsteşarlığınca kriminal laboratuvarlar kurulur. Bu laboratuvarların
çalışma usul ve esasları Gümrük Müsteşarlığınca çıkarılacak yönetmelikle
belirlenir.
(11) 10/7/2003 tarihli
ve 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın
Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun hükümleri arasında
uyum sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1275 sıra sayılı Kanun Tasarısının 19 uncu maddesinin (1) nolu fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Eyüp
Fatsa (Ordu) ve arkadaşları
(1) Mülkî amirler, Gümrük
Müsteşarlığı personeli ile Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına bağlı personel, bu
Kanunla yaptırım altına alınan fiilleri önleme, izleme ve araştırmakla
yükümlüdür.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
İş bu değişiklik önergesi,
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 164 üncü maddesinin birinci
fıkrasıyla uyumun sağlanması amacıyla verilmiştir.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
20'nci maddeyi okutuyorum:
Tutanaklar
MADDE 20.-
BAŞKAN - Şimdi, madde
üzerinde bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Tasarısının "Tutanaklar"
başlıklı 20. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Orhan Eraslan |
Feridun Ayvazoğlu |
Mehmet Kartal |
|
Niğde |
Çorum |
Van |
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Yılmaz Kaya |
|
|
Malatya |
İzmir |
|
Madde 20- (1) Kaçakçılık
fiillerinin izlenmesine ilişkin tutanakların;
a) Tarih, yer, düzenleyenlerin
unvan ve isimleri, hâkim kararının tarih ve sayısı ile Cumhuriyet
savcısının yazılı emri ile yapılması durumunda emrin tarih ve sayısını,
b) Olay ve kanıtlarını,
suç veya kabahat konusu eşya ve taşıma araçlarının ayrıntılı olarak
türü, kapsamı, miktar ve nitelikleri ile nerede ve ne suretle el konulduklarını,
c) İlgilinin kimlik,
iş ve yerleşim yeri ile varsa ifadesini,
kapsaması ve imza altına
alınması gereklidir.
(2) İşlemde hazır bulunan
ilgililerce onanmak üzere tutanağın kendilerini ilgilendiren
kısımları okunur veya okumaları için kendilerine verilir. Bu husus tutanağa yazılarak
ilgililere imza ettirilir. İmzadan kaçınma halinde nedenleri
tutanağa geçirilir.
(3) Kaçak zannı ile eşya
yakalanması halinde muhbir ve elkoyanlara aşağıdaki esas ve usullere
göre ikramiye ödenir.
a) 10/7/1953 tarihli
ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında
Kanunun 12 nci maddesine aykırılık suçlarından yakalanan silâh ve
mermiler ile Türk Ceza Kanununun 174 üncü maddesine muhalefet suçlarından
yakalanan maddelerin olay tarihine göre Milli Savunma Bakanlığınca
her yıl belirlenen değeri esas alınarak, sahipli yakalanması halinde
değerinin yüzde yirmibeşi kamu davasının açılmasını, yüzde yetmişbeşi
ise mahkûmiyete ilişkin hükmün veya müsadere kararının kesinleşmesini
takip eden üç ay içinde; sahipsiz yakalanmışsa yakalanan eşya değerinin
yüzde ellisi müsadere kararının kesinleşmesini takip eden üç ay
içinde,
b) Uyuşturucu madde
yakalamalarında, her türlü uyuşturucu maddenin birim miktarı
için Bakanlar Kurulunca tespit edilecek sabit bir rakamın memur aylık
katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak değerinin, sahipli yakalanmış
ise yarısı kamu davasının açılmasını, diğer yarısı mahkûmiyete
ilişkin hükmün veya müsadere kararının kesinleşmesini takip eden
üç ay içinde; sahipsiz yakalanmış ise tamamı müsadere kararının
kesinleşmesini takip eden üç ay içinde,
c) Bu maddenin (a) ve (b) bentlerindeki durumlar dışındaki ikramiye
ödemelerinde, çıkış kaçağı eşyanın FOB, giriş kaçağı eşyanın CIF
kıymeti esas alınır. Sahipsiz yakalanan eşyanın değeri, mahallin
en büyük mülkî amirinin görevlendireceği Maliye Bakanlığı, Gümrük
Müsteşarlığı ve sanayi ve ticaret odası temsilcilerinden oluşan
üç kişilik heyet tarafından belirlenir. Kaçak eşya sahipli yakalanmışsa
kıymetinin yüzde ellisi, sahipsiz yakalanmışsa yüzde yirmibeşi
mahkûmiyete, etkin pişmanlıkta kamu davasının açılmamasına, eşyanın
müsaderesine ya da mülkiyetinin kamuya geçirilmesine ilişkin
kararların kesinleşmesini takip eden üç ay içinde,
elkoyanların bağlı olduğu kurum bütçesinin ilgili tertibinden
ödenir.
(4) Dağıtılacak ikramiyenin
yüzde ellisi muhbirlere, yüzde ellisi elkoyanlara verilir. İhbarsız
yakalama olaylarında ikramiyenin tamamı elkoyanlara ödenir. Kaçakçılığı
önleme, izleme ve soruşturmakla yükümlü olanlara muhbir ikramiyesi
ödenmez. Elkoyma ikramiyesine, ancak kaçak eşyanın yakalanması
eylemine bizzat ve fiilen katılan kaçakçılığı önleme, izleme ve
soruşturmakla görevli olanlar hak kazanır.
(5) Bu maddeye göre
ödenecek ikramiyeler, damga vergisi hariç vergi, resim ve harca tabi
tutulmaz.
(6) Bu madde gereğince
elkoyanlara verilecek ikramiyenin tutarı olay başına (30000) gösterge
rakamının, kamu davasının açılması, mahkumiyet, müsadere ya da
mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararının kesinleştiği tarihteki
memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarı geçemez.
Ancak, bir yılda ödenecek ikramiye, (120000) gösterge rakamının memur
aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak tutarı geçemez.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun hükümleri arasında
uyum sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
20'nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
21'inci maddeyi okutuyorum:
Kontrollü Teslimat
MADDE 21 -
BAŞKAN - Madde üzerinde
bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Tasarısının "Kontrollü teslimat"
başlıklı 21. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Orhan Eraslan |
Yılmaz Kaya |
Feridun Ayvazoğlu |
|
Niğde |
İzmir |
Çorum |
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Mehmet Kartal |
|
|
Malatya |
Van |
|
Madde 21- (1) Bu Kanun
çerçevesinde yapılacak kontrollü teslimat işlemleri, 13/11/1996
tarihli ve 4208 sayılı Kanunun 10 uncu, 11 inci ve 13 üncü maddeleri
hükümleri çerçevesinde Gümrük Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü,
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından
yürütülür.
(2) Kaçak zannı ile eşya
yakalanması halinde muhbir ve elkoyanlara aşağıdaki esas ve usullere
göre ikramiye ödenir.
a) 10/7/1953 tarihli
ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında
Kanunun 12 nci maddesine aykırılık suçlarından yakalanan silâh ve
mermiler ile Türk Ceza Kanununun 174 üncü maddesine muhalefet suçlarından
yakalanan maddelerin olay tarihine göre Milli Savunma Bakanlığınca
her yıl belirlenen değeri esas alınarak, sahipli yakalanması halinde
değerinin yüzde yirmibeşi kamu davasının açılmasını, yüzde yetmişbeşi
ise mahkûmiyete ilişkin hükmün veya müsadere kararının kesinleşmesini
takip eden üç ay içinde; sahipsiz yakalanmışsa yakalanan eşya değerinin
yüzde ellisi müsadere kararının kesinleşmesini takip eden üç ay
içinde,
b) Uyuşturucu madde
yakalamalarında, her türlü uyuşturucu maddenin birim miktarı
için Bakanlar Kurulunca tespit edilecek sabit bir rakamın memur aylık
katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak değerinin, sahipli yakalanmış
ise yarısı kamu davasının açılmasını, diğer yarısı mahkûmiyete
ilişkin hükmün veya müsadere kararının kesinleşmesini takip eden
üç ay içinde; sahipsiz yakalanmış ise tamamı müsadere kararının
kesinleşmesini takip eden üç ay içinde,
c) Bu maddenin (a) ve (b) bentlerindeki durumlar dışındaki ikramiye
ödemelerinde, çıkış kaçağı eşyanın FOB, giriş kaçağı eşyanın ClF
kıymeti esas alınır. Sahipsiz yakalanan eşyanın değeri, mahallin
en büyük mülkî amirinin görevlendireceği Maliye Bakanlığı, Gümrük
Müsteşarlığı ve sanayi ve ticaret odası temsilcilerinden oluşan
üç kişilik heyet tarafından belirlenir. Kaçak eşya sahipli yakalanmışsa
kıymetinin yüzde ellisi, sahipsiz yakalanmışsa yüzde yirmibeşi
mahkûmiyete, etkin pişmanlıkta kamu davasının açılmamasına, eşyanın
müsaderesine ya da mülkiyetinin kamuya geçirilmesine ilişkin
kararların kesinleşmesini takip eden üç ay içinde,
elkoyanların bağlı olduğu kurum bütçesinin ilgili tertibinden
ödenir.
(3) Dağıtılacak ikramiyenin
yüzde ellisi muhbirlere, yüzde ellisi elkoyanlara verilir. ihbarsız yakalama olaylarında ikramiyenin tamamı
elkoyanlara ödenir. Kaçakçılığı önleme, izleme ve soruşturmakla
yükümlü olanlara muhbir ikramiyesi ödenmez. Elkoyma ikramiyesine,
ancak kaçak eşyanın yakalanması eylemine bizzat ve fiilen katılan
kaçakçılığı önleme, izleme ve soruşturmakla görevli olanlar hak
kazanır.
(4) Bu maddeye göre
ödenecek ikramiyeler, damga vergisi hariç vergi, resim ve harca tabi
tutulmaz.
(5) Bu madde gereğince
elkoyanlara verilecek ikramiyenin tutarı olay başına (30000) gösterge
rakamının, kamu davasının açılması, mahkûmiyet, müsadere ya da mülkiyetin
kamuya geçirilmesi kararının kesinleştiği tarihteki memur aylık
katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarı geçemez. Ancak,
bir yılda ödenecek ikramiye, (120000) gösterge rakamının memur aylık
katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak tutarı geçemez.
(6) Müşterek operasyonlarda
ve kontrollü teslimat uygulamalarında ikramiye ödenmesi ve ikramiye
ödemelerine esas birim fiyatların tespitine ilişkin esas ve usuller
ile bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer hususlar, Maliye ve
Milli Savunma bakanlıklarının görüşü alınarak, İçişleri Bakanlığı
ve Gümrük Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanlıkça çıkarılacak
yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun hükümleri arasında
uyum sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
21'inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir
22'nci maddeyi okutuyorum:
Silâh kullanma yetkisi
MADDE 22-
BAŞKAN - Madde üzerinde
bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Tasarısının "Silah kullanma
yetkisi" başlıklı 22. maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Orhan Eraslan |
Feridun Ayvazoğlu |
Mehmet Kartal |
|
Niğde |
Çorum |
Van |
|
Yılmaz Kaya |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
|
|
İzmir |
Malatya |
|
Madde 22- (1) Gümrük
Kanunu gereğince belirlenen kapı ve yollardan başka yerlerden gümrük
bölgesine girmek, çıkmak veya geçmek isteyen kişiye "dur"
uyarısında bulunulmasına rağmen bu uyarıya uymaması halinde, havaya
ateş edilmek suretiyle uyarı yinelenir. Ancak, silahla karşılığa
yeltenilmesi ve sair surette meşru müdafaa durumuna düşülmesi
halinde, yetkili memurlar saldırıyı etkisiz kılacak oranda doğrudan
hedefe ateş edebilir. Memurların silah kullanmalarından dolayı
haklarında soruşturma ve kovuşturma açılması halinde, bağlı bulunduğu
kurum tarafından avukat sağlanır ve avukatlık ücreti kurumlarınca
karşılanır.
(2) Kaçakçılığı önleme,
izleme ve araştırmakla yükümlü olanlar, gümrük bölgesindeki her nevi
deniz araçlarına yanaşıp yük ve belgelerini tetkik etmeye yetkilidir.
Görevlilerin yanaşmasına izin vermeyerek kaçan veya kaçmaya teşebbüs
eden her nevi deniz araçlarına uluslararası deniz işaretlerine göre
telsiz, flama, mors ve benzeri işaretlerle durması ihtar olunur. Bu
ihtara uymayan deniz araçlarına uyarı mahiyetinde ateş edilir. Buna
da uymayıp kaçmaya devam ettiği takdirde durmaya zorlayacak şekilde
üzerine ateş edilir.
(3) Kaçak zannı ile eşya
yakalanması halinde muhbir ve elkoyanlara aşağıdaki esas ve usullere
göre ikramiye ödenir.
a) 10/7/1953 tarihli
ve 6136 sayılı Ateşli Silâhlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında
Kanunun 12 nci maddesine aykırılık suçlarından yakalanan silâh ve
mermiler ile Türk Ceza Kanununun 174 üncü maddesine muhalefet suçlarından
yakalanan maddelerin olay tarihine göre Milli Savunma Bakanlığınca
her yıl belirlenen değeri esas alınarak, sahipli yakalanması halinde
değerinin yüzde yirmibeşi kamu davasının açılmasını, yüzde yetmişbeşi
ise mahkûmiyete ilişkin hükmün veya müsadere kararının kesinleşmesini
takip eden üç ay içinde; sahipsiz yakalanmışsa yakalanan eşya değerinin
yüzde ellisi müsadere kararının kesinleşmesini takip eden üç ay
içinde,
b) Uyuşturucu madde
yakalamalarında, her türlü uyuşturucu maddenin birim miktarı
için Bakanlar Kurulunca tespit edilecek sabit bir rakamın memur aylık
katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak değerinin, sahipli yakalanmış
ise yarısı kamu davasının açılmasını, diğer yarısı mahkûmiyete
ilişkin hükmün veya müsadere kararının kesinleşmesini takip eden
üç ay içinde; sahipsiz yakalanmış ise tamamı müsadere kararının
kesinleşmesini takip eden üç ay içinde,
c) Bu maddenin (a) ve (b) bentlerindeki durumlar dışındaki ikramiye
ödemelerinde, çıkış kaçağı eşyanın FOB, giriş kaçağı eşyanın CIF
kıymeti esas alınır. Sahipsiz yakalanan eşyanın değeri, mahallin
en büyük mülkî amirinin görevlendireceği Maliye Bakanlığı, Gümrük
Müsteşarlığı ve sanayi ve ticaret odası temsilcilerinden oluşan
üç kişilik heyet tarafından belirlenir. Kaçak eşya sahipli yakalanmışsa
kıymetinin yüzde ellisi, sahipsiz yakalanmışsa yüzde yirmibeşi
mahkumiyete, etkin pişmanlıkta kamu davasının açılmamasına, eşyanın
müsaderesine ya da mülkiyetinin kamuya geçirilmesine ilişkin
kararların kesinleşmesini takip eden üç ay içinde,
elkoyanların bağlı olduğu kurum bütçesinin ilgili tertibinden
ödenir.
(4) Dağıtılacak ikramiyenin
yüzde ellisi muhbirlere, yüzde ellisi elkoyanlara verilir.
(5) Bu maddeye göre
ödenecek ikramiyeler, damga vergisi hariç vergi, resim ve harca
tâbi tutulmaz.
(6) Bu madde gereğince
elkoyanlara verilecek ikramiyenin tutarı olay başına (30000) gösterge
rakamının, kamu davasının açılması, mahkumiyet, müsadere ya da
mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararının kesinleştiği tarihteki
memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarı geçemez.
Ancak, bir yılda ödenecek ikramiye, (120000) gösterge rakamının memur
aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak tutarı geçemez.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun hükümleri arasında
uyum sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
22'nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
23'üncü maddeyi okutuyorum:
İkramiyeler
MADDE 23-
BAŞKAN - Madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Tasarısının "İkramiyeler"
başlıklı 23. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Orhan Eraslan |
Feridun Ayvazoğlu |
Yılmaz Kaya |
|
Niğde |
Çorum |
İzmir |
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Mehmet Kartal |
|
|
Malatya |
Van |
|
Madde 23- (1) Kaçak
zannı ile eşya yakalanması halinde muhbir ve elkoyanlara aşağıdaki
esas ve usullere göre ikramiye ödenir.
a) 10/7/1953 tarihli
ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında
Kanunun 12 nci maddesine aykırılık suçlarından yakalanan silah
ve mermiler ile Türk Ceza Kanununun 174 üncü maddesine muhalefet
suçlarından yakalanan maddelerin olay tarihine göre Milli Savunma
Bakanlığınca her yıl belirlenen değeri esas alınarak, sahipli yakalanması
halinde değerinin yüzde yirmibeşi kamu davasının açılmasını,
yüzde yetmişbeşi ise mahkumiyete ilişkin hükmün veya müsadere kararının
kesinleşmesini takip eden üç ay içinde; sahipsiz yakalanmışsa yakalanan
eşya değerinin yüzde ellisi müsadere kararının kesinleşmesini
takip eden üç ay içinde,
b) Uyuşturucu madde
yakalamalarında, her türlü uyuşturucu maddenin birim miktarı
için Bakanlar Kurulunca tespit edilecek sabit bir rakamın memur aylık
katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak değerinin, sahipli yakalanmış
ise yarısı kamu davasının açılmasını, diğer yarısı mahkumiyete
ilişkin hükmün veya müsadere kararının kesinleşmesini takip eden
üç ay içinde; sahipsiz yakalanmış ise tamamı müsadere kararının
kesinleşmesini takip eden üç ay içinde,
c) Bu maddenin (a) ve (b) bentlerindeki durumlar dışındaki ikramiye
ödemelerinde, çıkış kaçağı eşyanın FOB, giriş kaçağı eşyanın ClF
değeri esas alınır. Sahipsiz yakalanan eşyanın değeri, mahallin
en büyük mülki amirinin görevlendireceği Maliye Bakanlığı, Gümrük
Müsteşarlığı ve sanayi ve ticaret odası temsilcilerinden oluşan
üç kişilik heyet tarafından belirlenir. Kaçak eşya sahipli yakalanmışsa
kıymetinin yüzde ellisi, sahipsiz yakalanmışsa yüzde yirmibeşi
mahkûmiyete, etkin pişmanlıkta kamu davasının açılmamasına, eşyanın
müsaderesine ya da mülkiyetinin kamuya geçirilmesine ilişkin
kararların kesinleşmesini takip eden üç ay içinde,
elkoyanların bağlı olduğu kurum bütçesinin ilgili tertibinden
ödenir.
(2) Dağıtılacak ikramiyenin
yüzde ellisi muhbirlere, yüzde ellisi elkoyanlara verilir. İhbarsız
yakalama olaylarında ikramiyenin tamamı elkoyanlara ödenir. Kaçakçılığı
önleme, izleme ve soruşturmakla yükümlü olanlara muhbir ikramiyesi
ödenmez. Elkoyma ikramiyesine, ancak kaçak eşyanın yakalanması
eylemine bizzat ve fiilen katılan kaçakçılığı önleme, izleme ve
soruşturmakla görevli olanlar hak kazanır.
(3) Bu maddeye göre
ödenecek ikramiyeler, damga vergisi hariç vergi, resim ve harca
tâbi tutulmaz.
(4) Bu madde gereğince
elkoyanlara verilecek ikramiyenin tutarı olay başına (30000) gösterge
rakamının, kamu davasının açılması, mahkumiyet, müsadere ya da
mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararının kesinleştiği tarihteki
memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak tutarı geçemez.
Ancak, bir yılda ödenecek ikramiye, (120000) gösterge rakamının memur
aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak tutarı geçemez.
(5) Müşterek operasyonlarda
ve kontrollü teslimat uygulamalarında ikramiye ödenmesi ve ikramiye
ödemelerine esas birim fiyatların tespitine ilişkin esas ve usuller
ile bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer hususlar, Maliye ve
Milli Savunma bakanlıklarının görüşü alınarak, İçişleri Bakanlığı
ve Gümrük Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanlıkça çıkarılacak
yönetmelikle belirlenir.
(6) Kaçakçılık fiillerinin
önlenme, izlenme ve araştırılması çerçevesinde görev yapmak üzere
Gümrük Müsteşarlığınca kriminal laboratuvarlar kurulur. Bu laboratuvarların
çalışma usul ve esasları Gümrük Müsteşarlığınca çıkarılacak yönetmelikle
belirlenir.
(7) 10/7/2003 tarihli
ve 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.
(8) Diğer kanunlarda,
mülga 7/1/1932 tarihli ve 1918 sayılı Kaçakçılığın Men ve Takibine
Dair Kanun ile bu Kanunla yürürlükten kaldırılan Kaçakçılıkla Mücadele
Kanununa yapılan atıflar, bu Kanuna yapılmış sayılır.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu önergeye?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun hükümleri arasında
uyum sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
24'üncü maddeyi okutuyorum:
Kriminal laboratuvar
MADDE 24.-
BAŞKAN - Madde üzerinde
bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanun Tasarısının "Kriminal laboratuvar"
başlıklı 24. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Orhan Eraslan |
Feridun Ayvazoğlu |
Mehmet Kartal |
|
Niğde |
Çorum |
Van |
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Yılmaz Kaya |
|
|
Malatya |
İzmir |
|
Madde 24.- (1) Kaçakçılık
fiillerinin önlenme, izlenme ve araştırılması çerçevesinde görev
yapmak üzere Gümrük Müsteşarlığınca kriminal laboratuvarlar kurulur.
Bu laboratuvarların çalışma usul ve esasları Gümrük Müsteşarlığınca
çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
(2) 10/7/2003 tarihli
ve 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.
(3) 21/12/2000 tarihli
ve 4616 sayılı 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı
Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun
uyarınca davanın ertelenmesine karar verilmesi halinde, deneme
süresinin dolup dolmadığına bakılmaksızın, elkonulan eşya derhal
tasfiye edilir.
(4) Gümrük idaresi,
kaçak şüphesiyle elkonulan eşya ile 10 uncu maddenin ikinci fıkrası
gereğince alıkonulan taşıt ve araçların muhafazası için 1/1/2009
tarihine kadar kaçak eşya depoları kurar veya mevcut depolardan
kiralamak veya satın almak yoluyla yararlanır. Kaçak eşya depoları
için gerekli olan giderleri karşılamak üzere Gümrük Müsteşarlığı
bütçesine, yeterli ödenek konulur.
(5) 11 inci maddenin
ikinci fıkrasındaki depo ve tesisler temin edilinceye kadar, kaçak
şüphesiyle elkonulan eşya ile 10 uncu maddenin ikinci fıkrası gereğince
alıkonulan her türlü taşıt ve araç, en yakın gümrük idaresine veya
gümrük idaresince izin verilen yerlere miktar, cins, marka, tip, model,
seri numarası gibi eşyanın ayırıcı özelliklerini gösterir bir tutanakla
teslim edilir.
(6) Eşyanın miktar bakımından
fazla olması veya saklanması özel tesis ve tertibatı gerektirmesi
halinde, eşya, özelliklerine göre doğrudan ilgili idarelere, bunun
mümkün olmaması halinde İçişleri Bakanlığı, Gümrük Müsteşarlığı
ile Maliye Bakanlığı Tasfiye İşleri Döner Sermaye İşletmeleri
Genel Müdürlüğünce belirlenecek usul ve esaslara göre mahallin en
büyük mülkî amirinin uygun göreceği bir yere konulur.
(7) Bu Kanunla yürürlükten
kaldırılan Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 35 inci maddesinin
(g) bendi uyarınca Gümrük Müsteşarlığınca harcanmasını teminen
emanet hesabında bulunan tutar, 11 inci maddede belirtilen amaçlar
doğrultusunda kullanılmak üzere bir yandan bütçenin (B) işaretli
cetveline gelir, diğer yandan Gümrük Müsteşarlığı bütçesinin ilgili
tertiplerine ödenek olarak kaydedilir.
(8) 31/12/2011 tarihine
kadar, bu Kanunun 23 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b)
bentlerinde sayılan durumlar dışında kalan kaçakçılık fiillerine
ilişkin adlî ve idarî para cezalarının tahsilini müteakip yüzde ellisi;
davaların izlenmesi, savunulması ve soruşturulması sırasında
yapılan tahlil, ekspertiz işleri ile Gümrük Müsteşarlığınca kurulacak
kriminal laboratuvar cihaz ve sarf malzemesinin temini ve 11 inci
maddede belirtilen amaçlar doğrultusunda kullanılmak üzere bir
yandan bütçenin (B) işaretli cetveline gelir, diğer yandan Gümrük
Müsteşarlığı bütçesinin ilgili tertiplerine ödenek olarak kaydedilir.
(9) Mülga Kaçakçılığın
Men ve Takibine Dair Kanun ile bu Kanunla yürürlükten kaldırılan
Kaçakçılıkla Mücadele Kanununa göre kaçak zannı ile elkonulan
veya Gümrük Kanununa göre Devlete intikal ederek kamu kurum ve kuruluşları
ile mahalli idarelerde muhafaza edilmekte olan akaryakıtlardan bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla tasfiyesi yapılmamış
olanlar, bunları muhafaza eden kamu kurum ve kuruluşları ile mahalli
idarelere bedelsiz tahsis edilmiş sayılır. Bu şekilde tahsis edilen
akaryakıtlardan herhangi bir vergi ve resim alınmaz.
(10) Kaçak zannı ile
elkonulan akaryakıtlardan yargılama sonucunda mahkemesince, sahibine
iadesine karar verilenlerin bedeli, Hazineden karşılanır.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu önergeye?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun hükümleri arasında
uyum sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
25'inci maddeyi okutuyorum:
BEŞİNCİ BÖLÜM
Geçici ve Son Hükümler
Yürürlükten kaldırılan
hükümler
MADDE 25-
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Geçici madde 1'i okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1-
BAŞKAN - Geçici madde
1 üzerinde bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Tasarısının Geçici 1. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Yılmaz Kaya |
Feridun Ayvazoğlu |
|
Malatya |
İzmir |
Çorum |
|
Mehmet Kartal |
Orhan Eraslan |
|
|
Van |
Niğde |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun yapma tekniği
açısından yetersiz, kaçakçılıkla mücadele amacının hayata geçirilmesinden
uzak hükümler içeren Tasarı, bu haliyle özensiz bir düzenleme niteliğindedir.
Bu açıdan Geçici 1. maddenin Tasarı metninden çıkarılması doğru
olacaktır.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici madde 1'i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 2'yi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 2-
BAŞKAN - Bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Tasarısının Geçici 2. maddesinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet Kartal |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Yılmaz Kaya |
|
Van |
Malatya |
İzmir |
|
Feridun Ayvazoğlu |
Orhan Eraslan |
|
|
Çorum |
Niğde |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun yapma tekniği
açısından yetersiz, kaçakçılıkla mücadele amacının hayata geçirilmesinden
uzak hükümler içeren Tasarı, bu haliyle özensiz bir düzenleme niteliğindedir.
Bu açıdan Geçici 2. maddenin Tasarı metninden çıkarılması doğru
olacaktır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici madde 2'yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 3'ü okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 3-
BAŞKAN - Madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Tasarısının Geçici 3. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
|
Orhan Eraslan |
Feridun Ayvazoğlu |
|
|
Niğde |
Çorum |
|
|
Mehmet Kartal |
Yılmaz Kaya |
|
|
Van |
İzmir |
|
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın
Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun yapma tekniği
açısından yetersiz, kaçakçılıkla mücadele amacının hayata geçirilmesinden
uzak hükümler içeren Tasarı, bu haliyle özensiz bir düzenleme niteliğindedir.
Bu açıdan Geçici 3. maddenin Tasarı metninden
çıkarılması doğru olacaktır.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Geçici madde 3'ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 4'ü okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 4-
BAŞKAN - Bir önerge
var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Tasarısının Geçici 4. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
|
Orhan Eraslan |
Feridun Ayvazoğlu |
Mehmet Kartal |
|
Niğde |
Çorum |
Van |
|
|
Yılmaz Kaya |
|
|
|
İzmir |
|
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
RAMAZAN CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI MEHMET
AYDIN (İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun yapma tekniği
açısından yetersiz, kaçakçılıkla mücadele amacının hayata geçirilmesinden
uzak hükümler içeren Tasarı, bu hâliyle özensiz bir düzenleme niteliğindedir.
Bu açısından, Geçici 4. maddenin Tasarı metninden çıkarılması doğru olacaktır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici madde 4'ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, 26'ncı maddeyi
okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 26-
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
27'nci maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 27-
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi, oyunun rengini
açıklamak üzere, İç Tüzük 86'ya göre, lehte olmak üzere, Denizli Milletvekili
Sayın Ümmet Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanun tasarısı üzerinde, oyumun rengini olumlu
olarak belirtmek üzere söz aldım.
Değerli milletvekilleri,
kaçakçılıkla mücadele bütün ülkelerin en önemli meselelerinden
biri olmuştur. O bakımdan, bugün gelen bu kaçakçılıkla ilgili kanun
tasarısı, inşallah arzumuz ve temennimiz odur ki, bundan sonra bu
konuyla ilgili daha etkin bir şekilde mücadele edilebilmesinin
imkânlarını bize verir. Yalnız, kanunları Türkiye Büyük Millet Meclisinden
geçirmekle kaçakçılıkla çok ciddi bir şekilde mücadele edilebileceğini
söylemenin de güç olduğunu ifade etmek istiyorum. Zira, bugüne kadar
kaçakçılıkla mücadeleyle ilgili yürürlükte olan kanunlar olmasına
rağmen, Türkiye'de kaçakçılığın önünü kesebilmemizin de mümkün olmadığını
hepiniz yakından biliyorsunuz. Türkiye, âdeta kaçak malların son
derece rahat bir şekilde ülke içerisine girebildiği bir ülke konumundadır.
İşte, şeker kaçakçılığı, çay kaçakçılığı, hayvancılıkla ilgili
kaçakçılıkların Türkiye'de ne kadar etkili olduğu çok açık bir gerçektir.
Ne kadar enteresandır
ki, Türkiye'de kaçakçılıkla mücadele etmekle görevli olan bir iktidar
ve onun bir bakanı, evinde iki ayrı demliğin olduğunu, bir demlikte
Türkiye'de yetiştirilen, üretilen çayların, diğer demlikte ise kaçak
olarak yurda giren çaydan yapılan, demlenen çayı içtiğini söyleyebilen
bir bakana sahibiz. Bu bakanımız da, Türkiye'de çay üretimiyle ilgili
olarak, tarımla ilgili olarak da tarımı ayakta tutmakla ilgili, görevli
bir bakan.
Türkiye'de Rizeli
bir Başbakanın olduğu dönemde, Türkiye'ye 50 bin ton civarında kaçak
çayın girmiş olmasının da takdirini yüce millete bırakmak istiyorum.
Sayın Başbakan, seçimler öncesi, Rize meydanında, çayın dört buçuk
yıl önce 650 bin lira olması gerektiğini ifade eden açıklamaları
karşısında, dört buçuk yıl sonra Türkiye'de çayın 650 bin lira fiyat
etmediğini, bir Sayın Başbakanın, Rizeli bir Başbakanın bunun gerekçeleriyle
beraber bunu açıklaması lazım.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Maddeyle ilgili konuşur musun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Evet, madde kaçakçılık, kaçakçılık... Çay kaçakçılığı var. Başbakan
Rizeli. Türkiye'de, çay sadece Rize'de yetiştiriliyor. Düşünün,
arkadaşlar, bunun takdirini size bırakıyorum. Ne oluyor? Onun
için, Rizeli çay üreticisi mağdur. Dört buçuk yıl önce, Sayın Başbakan
Rize meydanında "Çay 650 bin lira olmalı." derken, bugün çay
650 bin lira değil. Bunun sebebi nedir? Bunun sebebi, kaçakçılıkla
yeterince mücadele edilememesidir. Bunun sebebi budur.
Şimdi, değerli milletvekilleri,
sizin içinizden bir arkadaşımız, Balıkesir Milletvekili Sayın
Turhan Çömez geçenlerde bir açıklama yaptı. Bir açıklama yaptı. İskenderun'dan
ithal edilen pirinçle ilgili bir yazılı açıklama yaptı. Sizin arkadaşınız.
Diyor ki Sayın Çömez…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Sen de bizim arkadaşımız değil misin?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ha, sizin arkadaşınız değilse ona itiraz etmiyorum.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Sen de bizim arkadaşımız değil misin?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- AK Parti milletvekili, şu anda Balıkesir Milletvekili. Diyor ki
Sayın Çömez: Türkiye'de, İskenderun'dan ithal edilen pirinçle ilgili
olarak Dış Ticaret Müsteşarlığının referans fiyatı 570 dolar olması
gerekir iken, bu pirinçler 305 dolar üzerinden ithal edilerek, devletin
1 milyon 250 bin dolar vergi kaybına sebebiyet verildiğini söylüyor.
Sayın Çömez söylüyor bunu.
Peki, bunun karşılığında
ne yapıldı? Yapılan bir işlem var mı? Yapılan herhangi bir şey var mı?
Onun için, kanun çıkarmak yeterli değil. Bu çıkarılan kanunlara sahip
çıkacak, bu kanunları bihakkın uygulayacak kamu görevlilerine
ve onun arkasında duran siyasi otoriteye ihtiyaç var. Önemli olan
bu.
Bakınız, yolsuzluklarla
mücadele için gelindi, ama, Türkiye'nin her bir köşesinden yolsuzluk
haberleri ortaya çıkıyor. Daha yeni… Daha yeni… Kısa bir süre öncesine
kadar bir ilin AK Partili il başkanı şu anda tutuklu. Niye?.. Niye?..
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Söylediğinle çeliştiğinin farkında mısın? Bak, kendin diyorsun,
tutuklu. Hangi iktidar döneminde tutuklu? Hangi iktidar döneminde?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri…
BAŞKAN - Sayın Bilen,
lütfen müdahale etmeyelim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, şunu söylemeye çalışıyorum: Siyasi
otorite, bu işlerle mücadele etmede kararlı olacak.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Kararlılık değil mi bu?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Kararlı olacak, ama, bakınız, o il başkanının orada görevden aldırılmasıyla
ilgili olarak, o ilin milletvekilinin göbeği çatladı.
AHMET KOCA (Afyonkarahisar)
- Ne biliyorsun?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Çıktı, meydanlarda söyledi bunu, kongrede söyledi, il başkanınız
söyledi. "Bu ilde pis kokular çıkıyor." dedi milletvekiliniz.
(AK Parti sıralarından gürültüler) Kendisi söyledi, ama, yakın bir
zamana kadar da il başkanınızdı.
Onun için, kanunların
elbette çıkarılması son derece uygun. Bu kanun da inşallah Türkiye'de
hayırlara vesile olur. Benim oyumun rengi de olumludur.
Bu duygu ve düşüncelerle,
sizleri saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Kandoğan.
Sayın milletvekilleri,
görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için beş dakika
süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin
teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme
giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen beş
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan
oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen beş dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum ve oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Tasarısı; Niğde Milletvekili Orhan
Eraslan ile Van Milletvekili Mehmet Kartal'ın; 4926 Sayılı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Bir Ek Geçici
Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Van Milletvekili Yekta
Haydaroğlu'nun; Kaçakçılıkla Mücadele Kanununa Bir Madde Eklenmesi
ile İlgili Kanun Teklifi'nin yapılan açık oylamasına 285 sayın milletvekili
katılmıştır.
Kabul : 239
Ret : 45
Çekimser : 1 (x)
Böylece, tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olmasını diliyorum.
Birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.17
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo
tutanağın sonuna eklidir.
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.31
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78'inci Birleşimi'nin Dördüncü Oturumu'nu
açıyorum.
Kanun tasarı ve tekliflerini
görüşmeye devam edeceğiz.
4'üncü sırada yer
alan, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu
Raporu'nun görüşmesine başlıyoruz.
4.- Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Anayasa Komisyonu Raporu (1/1300) (S. Sayısı: 1342)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
5'inci sırada yer
alan, 17/1/2007 Tarihli ve 5574 Sayılı Türk Petrol Kanunu ve Anayasanın
89'uncu ve 104'üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine başlıyoruz.
5.- 17.1.2007 Tarihli ve 5574 Sayılı Türk Petrol Kanunu
ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporu (1/1301) (S. Sayısı: 1352)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
6'ncı sırada yer alan,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ve 14 Milletvekili ile Şanlıurfa
Milletvekili Mehmet Vedat Melik ve 21 Milletvekilinin; 2510 Sayılı
İskan Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifleri ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
başlıyoruz.
6.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ve 14
Milletvekili ile Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik ve 21
Milletvekilinin; 2510 Sayılı İskan Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifleri ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu (2/824, 2/859) (S. Sayısı: 1315) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 1315
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Sayın Ferit
Mevlüt Aslanoğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekillerim,
bu kanunun tümü üzerinde, Grubumuz adına, kanun teklifi veren Şanlıurfa
Milletvekilimiz Sayın Mehmet Vedat Melik konuşacaktı. Ancak, kendisi
bugün Urfa'da görevli olduğu için ben bu görevi aldım. Ben bir kere,
bu kanun teklifini veren değerli arkadaşlarıma ve değerli milletvekilim
Mehmet Vedat Melik'e şükran duygularımı iletiyorum. Bu yapacağım
konuşmanın ağırlığı da Sayın Melik tarafından hazırlanmıştır ve
onun görüşleridir.
(x) 1315 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
Değerli milletvekilleri,
İskân Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair 1315 sıra sayılı Kanun
Teklifi'yle ilgili Grubum adına söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye Büyük Millet Meclisi sorunların çözüm yeridir, hatta sade
vatandaşlarımızın gözünde her türlü sorunun anında çözülebileceği
en üst kurum olarak kabul edilmektedir; aslında da böyledir. Türkiye Büyük Millet Meclisi,
her sorunun, korkmadan, çekinmeden tartışılacağı ve çözüm bulunacağı
tek kurumdur.
Değerli arkadaşlarım,
daha önce bu kürsüden Sayın Mehmet Vedat Melik, Ceylânpınar ilçesinde
yaşanan sorunları, özellikle Ceylânpınar Tarım İşletmesi sınırları
içerisinde yaşayan, idarece "işgalci" kabul edilen, ama bizim
"göçerler" adını verdiğimiz ve sayıları yaklaşık 5 bin kişiye
varan insanlarımızın sorunlarını birkaç kez bu kürsüden dile getirmişti.
22'nci Dönem Parlamentosunun bu son günlerinde, bu sorunun çözüm
amacıyla gündeme gelmiş olması hepimiz açısından sevindiricidir
ve yine, yasa teklifinin genel gerekçesinde belirtildiği gibi,
bu insanlar işgalci değil ve bu insanların her türlü hakları vardır
değerli milletvekilleri.
Değerli arkadaşlarım,
1 milyon 750 bin dekar büyüklüğündeki Ceylânpınar Tarım İşletmesi,
TİGEM kapsamındaki en büyük işletmedir. Osmanlı döneminde, İkinci
Meşrutiyet'in ilanına kadar Milli aşireti reisi İbrahim Paşa'ya
tahsis edilmiş olan bu araziler, 1943'te kurulan zirai kombinalar ve
ardından 1950'deki devlet üretme çiftlikleri kurulmasına kadar ciddi
anlamda tarla tarımının yapılabildiği bir bölge değildi. Ayrıca,
yine yöreyi iyi tanımayanların bildiğinin aksine, işletmenin
arazilerinin belli bir kısmı, kısmen kıraç ve tarım dışıdır. (Yaklaşık
1 milyon dekarı tarla, 448 bin dekarı mera, 241 bin dekarı ise kültür
dışı, kullanılmayan arazidir.)
Yalnız, çiftliğin sınırları
tespit edilirken, bu bölgede çok uzun yıllardan bu yana yaşayan, geçimini
hayvancılıktan sağlayan ve bizlerin kısaca "göçer" dediğimiz
insanların varlığı göz ardı edilmiştir. Günümüzde, başta Hamik,
Sofra, Göle ve Gellegöç olmak üzere toplam 25 yerleşim biriminde
hayvancılık yaparak yaşamlarını sürdürmeye çalışan, sayıları
şu anda yaklaşık 470 aile ve 5 bine ulaşan bu insanlarımız, çiftliğin
kurulmasından itibaren ve özellikle 1990'lı yıllardan sonra idareyle
ciddi sorunlar yaşamaktadır.
Değerli milletvekilleri,
yine aynı bölgede yaşayan göçerlerin sayısına ilişkin olarak, eski
Tarım Bakanı Sami Güçlü, 22/7/2003 tarihli 109 numaralı birleşimde
"2002'de yapılan tespite göre, 25 yerleşim yerinde yaşayan göçerlerin
sayısı yaklaşık 5.350 kadardır." ifadelerini kullanıyor.
7/7071 No'lu yazılı soru önergesine cevap veren Sayın Mehdi Eker ise
"bu yurttaşlarımızın sayısı 4 bindir" diyor.
İdare göçerleri
"işgalci" olarak nitelendirirken, göçerler de asırlardır
bu bölgede yaşadıklarını, bu araziler üzerinde hakları olduğunu,
tapulama tespitleri sırasında haklarını savunamadıkları için,
bugün bu duruma bu yüzden düştüklerini belirtiyorlar değerli milletvekilleri.
Gerek 22'nci Dönemde
KİT Komisyonunun Ceylânpınar Tarım İşletmesine yaptığı geziyle ilgili
tutanaklar olsun gerekse başta Ceylânpınar Kaymakamlığı olmak üzere
tüm resmî birimlerin verdiği raporlarda olsun, göçer dediğimiz bu
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının 19'uncu yüzyıl şartlarında
yaşadıkları açıkça belirtilmektedir; çünkü, bu vatandaşlarımız
idarece "işgalci" olarak kabul edilmekte. Dolayısıyla,
başta eğitim, sağlık, yol, su olmak üzere hiçbir hizmetten yararlanmıyorlar.
Yalnız, olayın sevindirici
yanı, bu konunun KİT Komisyonundaki arkadaşlarca da tespit edilerek,
yıllarca devam eden bu soruna köklü bir çözüm bulunması amacıyla yasal
bir düzenlemeye gidilmesi gereği duyulmuş, şimdi görüşmekte olduğumuz
bu yasa teklifi hazırlanmıştır. Bu konuda KİT Komisyonu Başkanı
Sayın Canikli'ye de ben Ceylânpınar'da yaşayan arkadaşlarım adına teşekkür
ediyorum; çünkü, aynı komisyondaydık, tüm komisyon üyesi arkadaşlarım
bu yaraya parmak bastılar. Teşekkür ediyorum tüm arkadaşlarıma.
Değerli arkadaşlarım,
iki teklifin 1'inci maddelerinin birinci fıkraları tamamen aynıdır.
Yıllardır tanınmayan, "işgalci" olarak nitelendirilen göçerlerden
maddede belirtilen ölçülere uyanlar hak sahibi olarak kabul edilmektedir.
Bu önemli bir karardır. Şimdiye kadar "işgalci" olarak kabul
edilen bu insanların hak sahibi olarak kabul edilmeleri önemli bir
gelişmedir ve ülkemizdeki bu sorunla Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyelerinin ilgilenmesi durumunda çözüm bulunabileceği anlamında
güzel bir örnektir. Ancak, esas farklılık, 1'inci maddenin ikinci fıkrasındadır.
İktidar partisi arkadaşlarımızın
hazırladığı teklifin 1'inci maddesinin ikinci fıkrasında, göçerlerin
sadece İşletme dışına çıkarılması için Bakanlar Kuruluna yetki
verilmektedir. Bizim teklifimizde ise, İşletme dışında yer bulunulamaması
durumunda, İşletmenin büyüklüğünü bozmayacak bir şekilde, gerekirse
İşletme içine yerleştirilmesi öngörülmektedir.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Ceylânpınar Tarım İşletmesinin bütünlüğünün bozulmaması,
ilk kuruluş yıllarında olduğu gibi, yine, kaliteli tohum yetiştirilmesi
ve damızlık hayvan üretilmesi, kısaca, bölge halkına örnek çiftçiliğin
nasıl yapıldığını -eskiden olduğu gibi- eğitici faaliyetlerle
göstermesi, bizim için de esas amaçtır. Bundan hiç kimsenin şüphesi
olmamalıdır. Ancak, bununla birlikte, göçerlerin yerleştirilecekleri
alan konusunda da Bakanlar Kurulunun, çıkarılacak yasa doğrultusunda
daha esnek davranmasına olanak sağlayacak çözümler geliştirilmelidir.
Dolayısıyla, tekliften, göçerleri buradan çıkarmayı temel amaç
edinen "Ceylânpınar Tarım İşletmesi Müdürlüğüne ait arazi dışında"
ibaresinin çıkarılması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
yasa teklifinin 1'inci maddesinin birinci fıkrasında göçerler
hak sahibi olarak kabul ediliyorsa da, aslında bu yasa, göçerlerin
sorununa çözüm bulmak amacını değil, sadece, göçerleri İşletme
arazisi dışına çıkarmayı hedeflemektedir. Teklifin genel gerekçe
bölümünü dikkatlice okuduğumuz zaman, bu teklif, orada yaşayan insanları,
sanki oradaki tarımsal faaliyetleri engellemeye çalışan ve İşletmenin
zarar etmesinin nedeni olarak göstermeye çalışan, yasa dışı işlerle
uğraşan, devletin malını talan etmeye çalışan gruplar olarak tarif
etmektedir, ama, bu insanlar kesinlikle böyle değildir.
Biz, yasa teklifine
imza atan iktidar partisi arkadaşlarımızın bu gerekçeyi okumadıkları
kanısındayız; çünkü, yaptığımız görüşmelerde, bulunduğumuz toplantılarda,
aslında onların da göçerlere bakış açılarının bizden farklı olmadığını
biliyoruz. Ancak, sanıyorum ki, gerekçeyi dikkatlice okumadılar,
yoksa bu ifadeler kesinlikle buraya yazılmazdı.
Değerli milletvekilleri,
teklifin gerekçesinde, "Göçer hayvanların gübresiyle yabancı
ot tohumu taşınmakta, sertifikalı tohum üretimi sekteye uğramaktadır."
ifadesi yer almaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
bu insanların çiftlik arazisinde yerleştikleri yerler, çiftliğin
en verimsiz ve otlak olarak kullanılan alanlardır. Gidip yerinde inceleme
yaptığınızda bu durumu görebilirsiniz. Bunu anlamak için ziraat
mühendisi olmaya gerek yoktur. Yıllarca kentte yaşamış insanlar
bile bu yurttaşlarımızın kaldığı yeri birkaç saat gezse, bu verimsiz
toprakları kesinlikle görecekler ve "Bu insanlar nasıl yaşıyor?"
diyeceklerdir. Tüm bu duyguları samimiyetimizle sizlere ifade
ediyorum.
Yine, gerekçede, orada
yaşayan vatandaşlarımız âdeta hırsız yerine konulmuş, aynen şu
ifade kullanılmıştır: "Hasat sonrası tarlada kalan bitki sapları
göçerler tarafından âdeta talan edilerek İşletme tarafından satılmasına
fırsat verilmemektedir." Hâlbuki gerçekler hiç de böyle değildir.
İşletme idaresinin her yıl sap toplama işini belli bir ücret karşılığında
kimlere verdiği İşletmenin hesaplarından açık ve seçik bellidir.
Değerli milletvekillerimiz,
bu ifade gerçek dışı ve insanımızı aşağılayıcı bir ifadedir. Biraz
önce anlattım; saman koyacağı yerin duvarını bile bir metre yükselttiği
için orada insanlar elinde uzun namlulu silahlar olan bekçiler tarafından
güpegündüz vuruluyor. Eli silahlı ve en ufak olayda silah kullanacak
kadar pervasız bir idare orada dururken, insanlar tuvalet bile yapamazken,
hırsızlık yapacak, çiftliğin malını talan edecek! Buna inanmak için
mukayese yeteneğinizin olmaması gerekir. Anlattığım konjonktürde
bu mümkün müdür? Biraz gerçekçi olalım.
Değerli milletvekilleri,
yine tasarının gerekçesinde, "Ülkemiz tarımı ve tohumculuğu
için stratejik öneme sahip çok önemli bir kuruluşumuz olan, tamamen
tohumluk ve damızlık amaçlı üretim faaliyetinde bulunan Ceylânpınar
İşletmesi göçer hayvanlarının tehdidi altında bulunmaktadır."
ifadesi yer almaktadır. Yani, tasarının neresine bakarsanız bakın,
insanlar işgalci, hırsız ve zararlı olarak tanımlanıyor. Oysaki
yıllardan beri orada yaşamaktadırlar ve orayla tarihî, kültürel
bağları vardır bu insanlarımızın ve söylendiği gibi zarar vermeleri
mümkün değildir.
Bu yerleşim birimindeki
evlerin çok büyük çoğunluğunda tuvalet dahi yoktur. İşgalci olarak
kabul edildikleri için tuvalet yapmalarına dahi izin verilmemektedir.
2005 yılı Haziran ayında Hamik yerleşim biriminde, buğday saplarını
koymak amacıyla 1 metre yüksekliğinde bir yer yaptığı için, İsmail
Demir isimli vatandaş, çiftliğin bekçileri tarafından, bütün köy
halkının gözleri önünde vurularak öldürülmüştür. Vuranlardan hiçbiri
tutuklu değildir. Üstelik, İsmail Çiftçi'nin ölümüne neden olan mermi
çekirdeğinin balistik raporla hangi silahtan çıktığı belli olmuş
iken, bu silahın kimin üzerinde kayıtlı olduğu yine belliyken, failler
serbestçe dolaşmaktadır. Ancak, olaya şahitlik etmek isteyen bazı
yerel bekçiler, derhal başka tarım işletmelerine gönderilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
yaşanan bu elim olay bile, bu yurttaşlarımızın en temel hakkı olan yaşama
hakkına nasıl yaklaşıldığını ortaya koymaktadır. Soruyorum Sayın
Adalet Bakanıma: Bu olayın sorumluları, neden hâlâ ellerini kollarını
sallayarak dolaşmaktadır? Devlet, vatandaşın adalet duygusunun
zedelenmesine seyirci kalırsa, vatandaşın devlete güveni kalır
mı? Hiçbir kamu görevlisinin, hangi nedenle olursa olsun, hukuk dışı
işlere tevessül etme hakkı var mıdır? Bu anlamda sorumluları göreve
davet ediyoruz. Ancak, "Kontrol altında tutulamayan bu nüfusun
bazı kötü niyetli mihraklarca istismar edilebileceği gözden uzak
tutulmamalıdır." ibaresini yasa teklifinin gerekçesine koyan
zihniyetin neler yapabileceğini sanıyorum anlatmaya gerek yoktur.
Peki, nedir bu kötü niyetli mihraklar? Neden açıkça söylemiyorsunuz?
Yoksa, kendi insanınızdan şüpheniz mi var?
Değerli milletvekilleri,
göçerlerle ilgili şu ana kadar açılmış olan ve sonuçlanmış 84 men'i
müdahale davası vardır. Bu bölgede adli makamlar defalarca gidip
keşifte bulunmuşlardır ama, kararlarını ona göre vermişlerdir. Güvenliğin
olmadığı, kamu otoritesinin bulunmadığı bir yerde, mahkeme heyeti
gidip keşif yapabilir mi?
Gerekçenin bir bölümünde,
İşletme içinde yaşayanların nüfus cüzdanları olmadığı, birçoğunun
çok eşli olduğu belirtilerek, bölgeyi tanımayanların gözünde bu
insanlar kötülenmektedir. Hâlbuki, bu insanların hepsi yeşil kartlıdır.
Yasal işlemleri yapılabilmesi için kısmen Viranşehir merkeze,
kısmen de Ceylânpınar merkezdeki Mevlana Mahallesi muhtarlığına
kayıtlıdırlar. Seçmen bilgilerinin güncelleştirilmesi sırasında,
göçerlerden 1.200 adedi, yine, Mevlana Mahallesinde ikamet ediyor
gibi gösterilmiştir. Erkeklerin hepsi askerlik yapmıştır. Demek
ki, hepsinin nüfus cüzdanı vardır.
Yine, gerekçenin bir
bölümünde, bunların sabıka kayıtları ve güvenlik açısından sakıncalı
olup olmadıkları hakkında hiçbir bilgi bulunmadığı belirtiliyor.
Değerli arkadaşlar,
yukarıda anlattığım konumda olan insanların güvenlik açısından
sakıncalı olup olmadığı bilinmez mi? Dolayısıyla, gerekçede göçerlerle
ilgili söylenenler tamamen gerçek dışıdır.
Ceylânpınar göçerleri
söz konusu olduğu zaman, ilgili ilgisiz herkes, bölgenin stratejik
önemi ve güvenlik kaygılarını öne sürmektedirler. Eğer ilgilenirseniz,
lütfen, tutanakları açın okuyun, bu iddiaları açıkça göreceksiniz.
Ama, Ceylânpınar'da güney sınırını çizen mayınlı sahanın yabancı
firmalara kırk dokuz yıllığına yap-işlet-devret modeliyle verilmesi
kararından ya haberdar değiller veya Türkiye Cumhuriyeti sınırları
içerisinde Türk vatandaşları için yapılacak bir düzenlemenin Türkiye'nin
güvenliğini etkileyeceğini, daha doğrusu, bu vatandaşlarımızın,
sınırın sıfır noktasını boydan boya elinde tutacak olan, ne olduğu
belli olmayan yabancı firmalardan ülke için daha mı tehlikelidir
bu vatandaşlarımız?
Değerli arkadaşlarım,
bu bölgede yaşayan insanların büyük bölümü, daha bu İşletme oluşturulmadan,
yıllar öncesinden beri bölgede oturmaktadırlar. Bunları işgalci
olarak nitelendirmek haksızlık değil mi bu insanlara?
Yine, tasarının gerekçesinin
bir paragrafında şu ifadeler yer almaktadır. Önce aynen okuyup sonra
geçerliliğini birlikte inceleyelim: "Son yıllarda, nadas
alanlarının daraltılması kapsamında, işletme arazisinde buğdaydan
sonra mercimek ekilmesi suretiyle her yıl ikinci bir ürün alma yoluna
gidilmektedir. Mercimek ekiliş alanları genişledikçe göçer koyunlarının
otlayacağı anız alanları daralmaktadır. Bunun sonucunda göçerlerin
mercimek ekilişini önlemeye çalıştıkları görülmektedir."
Arkadaşlar, tarımla,
çiftçilikle uğraşanlarınız, yolu köylere düşen ve köylerde çiftçimizle
hasbihâl edenleriniz varsa iyi bilirler ki, buğday ve mercimek aynı
sezonda ekilir. Dolayısıyla, buğday hasadından sonra mercimek ekmek
ve ürün almak eşyanın tabiatına aykırıdır. Fakat, ben, tasarıya bu
ifadelerin yazılmasını yadırgamıyorum, çünkü, tasarı, Bakanlık
bürokratlarına talimat verilerek, orada yaşayan göçerleri suçlama
mantığıyla kurgulanmıştır. Bunu, tasarının her paragrafında görmek
mümkündür.
Değerli milletvekilleri,
Ceylânpınar Tarım İşletmesinin verimli çalıştırılıp çalıştırılmadığı
ayrı bir konudur, işletme içinde yaşayan göçerlerin durumu ayrı
bir konudur. Bunları birbirine karıştırmamak gerekir. Ancak, siz,
İşletmenin zarar etme nedeni olarak salt göçerleri göstermek istiyorsanız,
bizim ona diyecek hiçbir sözümüz yoktur. Ancak, unutmayın, Şanlıurfa
ilinde bir vali vardır, Ceylânpınar ilçesinin kaymakamı vardır; kısacası,
Türkiye'nin her tarafında olduğu gibi Ceylânpınar ilçesinde de devletin
tüm birimleri vardır ve görev başındadır.
Değerli milletvekillerimiz,
Avrupa Birliği üyeliği için çaba sarf ettiğimiz bir dönemde, yurttaşlarımızın
hâlâ yaşadıkları çağın en temel gereklerinden olan barınak, elektrik,
temiz su, kanalizasyon gibi ihtiyaçlarının dahi karşılanamıyor
olması kabul edilemez. Devlet, burada yaşayan vatandaşlara iyi niyetle
ve şefkatle yaklaşmalıdır. Bu sorunu en makul şekilde çözmenin yolu,
göçerleri, yıllardır yaşadıkları topraklardan, doğup büyüdükleri
coğrafyadan koparmadan, yani çağdaş anlamda bir sürgüne maruz bırakmadan
iskân etmelidir.
Değerli milletvekillerimiz,
ayrıca, Viranşehir'de yaklaşık 7 bin adet kuyu açılmıştır su elde etmek
için ve bunların hepsinde elektrikle su verilmektedir çevreye. 7
bin kuyu, gerek tarım gerek iskân için… Tabii, Türkiye'de elektrik enerjisiyle
su üretmenin maliyetini takdirlerinize sunuyorum. Bu bölgenin
insanları, eğer, dekar başına 70 lira civarında elektrik bedeli
ödüyorsa, bu bölgenin insanlarının maliyetlerini siz düşünün.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Onun için, vatandaşın bunu ödemesi mümkün değildir. Tarımsal
sulamada kullanılan elektrik fiyatları, muhakkak, gerek bu bölgede
gerek tüm bölgelerde mutlaka gözden geçirilmelidir.
Kızıltepe'de yine aynı,
3 bin kuyu da orada vardır. Viranşehir ve Kızıltepe ovaları GAP sulaması
kapsamında olmasına rağmen, sulama projeleri gerçekleşmediği
için, hâlâ bu vatandaşlarımız 70 liradan ürün elde etmeye çalışıyor.
Elektrik parası, aldığı ürünün kaç katı oluyor değerli milletvekilleri…
Değerli milletvekilleri,
bu yasayı hazırlayan, başta KİT Komisyonu Başkanı Sayın Canikli
ve Şanlıurfa Milletvekilim Sayın Melik ve Şanlıurfa milletvekilleri,
imzası olan tüm arkadaşlarımıza, göçerlerimizin sorununa çözüm
bulan değerli milletvekillerimize şükran duygularımı iletiyor
ve hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Aslanoğlu.
Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına ve şahsı adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın
Mahmut Kaplan.
Buyurun efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MAHMUT KAPLAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1315 sıra sayılı Kanun Teklifi'miz üzerinde konuşmak üzere Grubum
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye'nin bitkisel,
hayvansal üretimini artırmak, çeşitlendirmek, ürün kalitesini
iyileştirmek amacıyla yetiştirmiş olduğu damızlık hayvan, tohumluk,
fidan, fide gibi girdileri yetiştiricilere intikal ettirmek, tarım
teknolojisi, girdi kullanımı ve ıslah konularında öncülük ve öğreticilik
yapmakla yükümlü bulunan TİGEM'in Türkiye'nin hemen her iklim bölgesinde
işletmeleri mevcuttur.
Tarım İşletmesi, arazi
varlığı açısından TİGEM'in en büyük işletmesi olup, 1 milyon 761 bin
343 dekarla TİGEM'in toplam arazi varlığının tek başına yüzde 47'sini,
ilçe arazisinin yüzde 88'ini oluşturmaktadır.
Tarım İşletmesinin
1943 yılında kurulmasından önce söz konusu arazide insanlar yaşamaktaydılar.
"Göçerler" olarak adlandırılan bu insanlarımızdan hâlen
yirmi sekiz yerleşim birimi mevcuttur. Bu birimlerde toplam 789 aile,
yaklaşık 5.342 vatandaşımız yaşamaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sıkça ziyaret ettiğim Ceylânpınar ve Tarım İşletmesinin
durumunu çok iyi bilmekteyim. Üyesi bulunduğum KİT Komisyonunda
Ceylânpınar Tarım İşletmesinin hesap ve işlemleri görüşülürken İşletmenin
durumunu anlatarak yerinde inceleme yapmamızın yararlı olacağı
yönünde kanaatlerimi ifade ettim. Komisyonumuz, bunun üzerine,
Ceylânpınar Tarım İşletmesi ile ilgili yerinde inceleme kararı almıştır.
19-20 Nisan 2005 tarihlerinde
yapılan inceleme sonucunda, Ceylânpınar Tarım İşletmesi sınırları
içerisinde yaşayan göçerlerin, derme çatma yapılı kalabalık evlerde,
hatta birkaç aile iç içe, tek odalı mekânlarda, bazılarının kara çadırlarda,
bir kısmının da mağara şeklindeki barınaklarda yaşadıkları ve bu
barınakları hayvanlarıyla birlikte kullandıkları tespit edilmiştir.
Son derece ilkel koşullarda
yaşamaya terk edilmiş olan bu insanlarımız, yerleşim birimlerinde
yol, konut, okul, su, hastane, elektrik, telefon gibi altyapı hizmetlerinden
yararlanamamaktadırlar.
Medeniyetin tüm nimetlerinden
mahrum yaşayan göçer vatandaşlarımız, su ihtiyacını bile sağlıksız
ortamda, açık alanda, hayvanların da kullandığı çeşitli su birikintilerinden
karşılama yoluna gitmektedirler. Suyu dışarıdan temin etme hususunda
TİGEM'in güvenlik görevlilerinin engellemeleriyle karşılaşmaktadırlar.
Hayvanlarını otlatma
ve bakımı hususunda Tarım İşletmesi Müdürlüğüyle zaman zaman sorunlar
yaşasalar da, genel olarak, göçerler, devletimizin güvenlik birimlerine
karşı son derece saygılı davranmışlardır.
Bu yerleşim birimlerinde
yaşayan vatandaşlarımızın birçoğu burada doğmuş insanlarımızdır.
Kesin tespit edilmemekle birlikte, 2000 yılında sayımı yapılan insanların
kayıtları mevcuttur. 1943 yılında kurulan Tarım İşletmesinden önce
bu insanların büyük bir kısmı burada yaşıyorlardı. Durum böyle olmasına
rağmen, bu insanlar, Tarım İşletmesi arazilerini işgal eden mütecavizler
olarak değerlendirilmiş ve bu arazilerden istifade etmelerinin
menedilmesine ilişkin birçok adli ve idari kararlar verilmiştir.
Bu nedenle, göçer durumuna
getirilen, kendi adına tapulu arazisi ve evi bulunmayan, devletimizin
hiçbir sosyal hizmetinden yararlanamayan bu insanlarımızın yıllardır
mağduriyetleri devam etmektedir.
İşletmenin kurulduğu
tarihten beri yaşanan bu trajedi bugüne kadar görmezden gelinmiştir.
İşletme görevlileri tarafından zaman zaman şiddete de maruz kalan
bu vatandaşlarımızın mağduriyetleri devam etmektedir.
Daha önce alınan karar
gereği KİT Komisyonumuzca 19-20 Nisan 2005 tarihlerinde Ceylânpınar
Tarım İşletmesi tesislerinde yapılan incelemede yerinde tespitler
yapılmış ve çözüm önerilerini içeren rapor hazırlanmıştır. Ayrıca,
bu göçer vatandaşlarımızın durumlarını fotoğraflayıp kitap hâline
getirdim. Sayın Başbakanımıza arz ettiğim bu kitabın bir nüshasını
Türkiye Büyük Millet Meclisinin arşivinde muhafaza edilmek üzere
Sayın Meclis Başkan Vekilimize takdim ediyorum.
Buyurun Sayın Başkanım.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- İlk defa oldu böyle bir şey değil mi Sayın Başkan? Konuşmadan sonra
belki olabilirdi…
MAHMUT KAPLAN (Devamla)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç itibarıyla, bu bölgede
yaşayan insanlar açısından ciddi bir sosyal problem söz konusudur.
Hiçbir altyapısı bulunmayan yerleşim birimlerinde, son derece ilkel
ve insan onuruna yakışmayan ortamlarda bu vatandaşlarımız yaşam
mücadelesi vermektedir. Hâlen İşletme arazisinin yirmi sekiz ayrı
yerleşim biriminde ikamet eden göçer nüfusu, sürekli hareket hâlindedir,
bütün güçlüklere rağmen İşletme arazilerini kullanma seçeneğinden
başka çareleri de bulunmamaktadır. Her türlü istismara açık bu sorunun
insan onuruna yakışır bir biçimde çözüme kavuşturulması için çaba
gösterenleri bu millet asla unutmayacaktır.
KİT Komisyonu olarak,
göçer sorununa kalıcı bir çözüm üretmek amacıyla hazırlamış olduğumuz
kanun teklifimizin desteğinizle Genel Kuruldan geçmesiyle yılların
ihmali olan sosyoekonomik bir sorunun çözümü için hayırlı bir adım
atılmış olacaktır. Böylece, Ceylânpınar göçerleri yerleşik hayat düzenine
geçecekler ve bu ülkenin onurlu vatandaşları olarak hayatlarını
sürdürme imkânına kavuşacaklardır.
AK Parti hükûmetleriyle
21'inci yüzyılda büyük hedefleri gerçekleştirecek olan ülkemize
yakışmayan bu görüntülerin tarihe karışacağını ümit ediyorum.
Bu hususta sorumluluklarımızı yerine getirdiğimizde, kadirşinas
insanlarımız, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve Hükûmetimize ilelebet
şükran ve minnet duyguları içerisinde yaşayacaklardır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hayırlı hizmetlerin başlangıcı olarak değerlendirdiğim
1315 sıra sayılı Kanun Teklifi'mize desteklerinizi esirgemeyeceğiniz
inancıyla, yüce heyetinize en içten teşekkürlerimi sunuyor, hepinizi
saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Kaplan.
Sayın milletvekilleri,
saat 20.00'de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.03
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.11
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78'inci Birleşimi'nin Beşinci Oturumu'nu
açıyorum.
1315 sıra sayılı Kanun
Teklifi üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin tümü üzerinde
şimdi söz, Anavatan Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekili
Sayın Ömer Abuşoğlu'na aittir. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. İskân Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesiyle
İlgili Tasarının geneli üzerinde grup adına konuşmak üzere huzurlarınızdayım.
Üzerinde tartıştığımız
konu, Türkiye'nin belli bir bölgesinde belli bir problem oluşturan
ve çok uzun yıllardan beri de devam eden problemin çözümüne yönelik
olmak üzere düzenlenen yeni bir düzenleme getirilmesine dair bir
kanun tasarısı. Söz konusu yöremiz, Şanlıurfa sınırları içerisinde
yer alan Ceylânpınar Devlet Üretme Çiftliğiyle ilgili ve burada, bu
çiftlik arazisi üzerinde "göçer" olarak tabir edilen bir
grup yaşayan insanın, gerek çiftlik arazisini mesken olarak tutma
gerekse buradan ekonomik faaliyet ve hayvancılık yapmak üzere çiftlik
arazisinden yararlanmak ve istifade etmek durumunda, mecburiyetinde
olan belli bir grup insanın bu varlığı hem kendileri için bir dert hem
de üzerinde yaşadıkları ve ekonomik faaliyetlerini sürdürdükleri
Devlet Üretme Çiftliği Ceylânpınar Tarım İşletmesiyle ilgili ciddi
problemler oluşturagelmekte.
Burada yapılmak istenen,
sayıları 5 bini bulduğu ifade edilen insanın, vatandaşımızın, daha
düzenli ve yerleşik bir hayata geçmesi ve aynı zamanda da kendi hayatlarını
devam ettirirken, varsa daha önceden çevreye verdikleri zararın
önlenmesine yönelik bir düzenleme getiriliyor ve bunlara tarım
arazisi içerisinde belli yerler tahsis edilerek, hem bu yerlerde,
bu arazi parçası üzerinde yerleşmelerini sağlamak hem de yapmış oldukları
hayvancılık faaliyetini devam ettirebilmek, ekonomik ve verimli
bir şekilde bunları gerçekleştirmek üzere, arazinin, yani çiftliğin
kısmen ekilmeye ve biçilmeye müsait olmayan alanlarında bu insanların
yerleşimini sağlamak.
Tabii, yerleşimi sağlamak
deyince, sadece arazinin tahsisi değil, aynı zamanda, bu insanların
sağlıklı şartlar altında barınmalarını sağlayacak, aynı zamanda,
yapmış oldukları hayvancılığı daha fennî, daha sağlıklı bir ortam
içerisinde gerçekleştirmelerini sağlamak üzere de birtakım ekonomik
değer gerektiren ve ekonomik anlam taşıyan yapıların, inşaatların
gerçekleştirilmesi.
Tabii, devlet, burada,
bu insanları yerleştirmekle, bu alanı, bu araziyi bunlara tahsis
etmekle mesele bitmiyor, bunların ihtiyaç duyduğu konutların nasıl
yapılacağı konusunda ciddi bir problem var. Kredilendirmeyle de
olacak olsa, neticede bu insanların ekonomik güçlere belli. Kendi
ihtiyaç duydukları evleri, meskenleri ve diğer binaları yapmaları
çoğu zaman mümkün olamayacak ve kredilendirilse bile, bunların
kredilerinin ödenmesinde ciddi zorluklar, ciddi problemler ortaya
çıkacak. Dolayısıyla, sadece arazinin tahsis edilip bir ek madde
Kanun'a eklenmesiyle mesele orada bitmeyecek, daha uzun yıllar sürecek
birtakım problemleri de beraberinde getirmiş olacağız.
Getirilecek kanun
ve bundan sonra atılacak adımların, hep, bu problemlerin tümüne çözüm
getirmek amacıyla, problemi bir bütün olarak görerek yaklaşmak ve
tedbirleri, başından, bu şekliyle değerlendirmek gerekir. Aksi
takdirde, bir problemi bir şekilde çözerken, başka problemleri de
beraberinde getirmiş oluruz, başka problemler de beraberinde üretilmiş
olur.
Bu bakımdan, bu insanların
yerleşik düzene geçirilmeleri, gerek sosyal hayatları gerek vatandaş
olarak bağlılık hissettikleri Türkiye Cumhuriyeti'nin saygın birer
vatandaşı olmaları açısından doğru ve gerçekçi bir yaklaşım. Ama,
sadece Kanun'a bir madde eklemekle ve araziyi tahsis etmekle bunların
probleminin çözülemeyeceğinin bilinmesi gerekir.
Nitekim, o bölgede
çözülemeyen bir dolu problem var. Sadece bu insanların problemi değil
aynı zamanda çözümsüz olan veya şimdiye kadar çözülememiş olan. Mesela,
Akçakale Sınır Kapısı ve bunlarla ilgili gümrük binası ve bu gümrük
binasının faaliyete geçirilememesi hâlâ bir sıkıntı, hâlâ bir
problem olarak duruyor. Mayınlı arazinin temizlenmemesi, mayınlı
arazilerin nasıl temizleneceği, hangi yolla temizleneceği, kime
ihale edileceği, hangi şartlarda ihale edileceği, bu hükûmetin iş
başına geldiği günden beri tartışılıyor, ama hâlâ AKP Hükûmeti bu basit
konuya çözüm getirebilmiş değil. Kâh dediler ki "Yabancı şirketlere
verelim bunu, karşılığında da ortaya çıkan arazileri belli bir süre
kullanabilsinler." Kâh dediler ki "Millî Savunma Bakanlığı
bu işi üstlensin, gerekli alet ve teçhizat ilave kaynaklarla Millî Savunma
Bakanlığınca temin edilebilir hâle getirilsin." Ne o gerçekleştirildi
ne öbürü gerçekleştirildi. Hâlâ, hangi usulle yapılacağının bile
net bir kararı verilebilmiş değil. Karar verilebilmiş olması yetmiyor,
aynı zamanda bunun uygulamaya geçirilmesi de gerekiyor. O bakımdan,
problemlerin çözümü noktasında, AK Parti Hükûmeti zaman zaman yaya
kalıyor. Bunu, kendileri de kabul ediyorlar; zaten, kendileri kabul
etmese de vatandaş bunu, bu şekilde tescillemiş. Bu şekilde AK Parti
Hükûmetinin karnesini, AK Parti Hükûmetinin notunu vermiş durumda.
Bunun dışında, GAP
bölgesine, bildiğimiz gibi, Türkiye, yıllardan beri çok büyük yatırımlar
gerçekleştiriyor. Bu projenin gerçekleştirilmesi noktasında,
son beş yıl içerisinde yapılan çalışmalara ve alınan sonuçlara baktığımızda,
hâlâ, Harran Ovası sulamasının dışında herhangi bir sulamanın genişletilmesi
faaliyeti gerçekleştirilebilmiş değil. O bakımdan, Güneydoğu
Bölgesindeki altyapıya dönük, insanımızın daha iyi bir hayat şartlarına
kavuşabilmesine yönelik, daha iyi ekonomik faaliyet, daha zengin
ve müreffeh bir hayat sürmesini sağlayacak bu tür altyapı yatırımlarının,
maalesef, AK Parti Hükûmeti döneminde, ciddi olarak vatandaşımızı
sukutuhayale uğratacak tarzda akim kaldığını söylemek mümkündür.
Sırf bir projenin devam ettirilmesi hâlinde bile, bölgenin, gerek
ekonomik olarak ortaya koyacağı, Türkiye'ye yapacağı katkı gerek
bölge insanının ortaya çıkan nimetlerden istifadesi noktasında
ciddi problemlerinin çoğu çözülebilmesi mümkündü, ama, ne yazık
ki, AKP Hükûmeti, birçok alanda olduğu gibi bu alanda da yeterli gayreti,
özellikle yatırımlar, altyapı yatırımlarına yönelik faaliyetlerde
ve harcamalarda gerekli başarıyı ve gerekli hassasiyeti göstermemiş
ve her ne kadar iddia ederlerse de etsinler, bütçe içerisindeki altyapı
yatırımlarına dönük rakamların hangi seviyede ve hangi oranda olduğunu
biliyoruz.
Türkiye'nin ihtiyaçlarının
çok gerisinde kalan bu rakamlarla Türkiye'nin altyapı ihtiyaçlarının
karşılanması mümkün değildir ve bundan dolayı da gerek ekonomik faaliyetlerin
geliştirilmesi gerek birçok bölgede yaşayan insanların temel
problemlerinin çözülememesi noktasında da AK Parti Hükûmetinin
bu eksikliğini, bir kere daha, bu kürsüden daha önceden defalarca
tekrarlamış olmamıza rağmen bir kere daha tekrarlamakta fayda görüyoruz,
ama bunun AK Partiye bir faydası olmayacak; bu tekrarların, bu sözlerin
AK Parti politikalarını dizayn etmede herhangi bir faydası olmayacak.
Çünkü, AK Partinin ömrü şurada bitiyor; önümüzde yaklaşık dört beş
aylık bir ömrü kaldı, iktidardaki olduğu dönem. (AK Parti sıralarından
gülüşmeler)
Bu çerçevede, artık,
biz, bundan sonra AK Parti Hükûmetine bugüne kadar söyleyip de dinletemediğimiz,
söyleyip de -sadece bizim değil, sayın CHP'nin de söyleyip de dinletemediği-
anlatamadığımız, anlamak istemediğiniz birçok hususları, Anavatan
Partisi, önümüzdeki seçimlerden sonra, bilfiil, yeni bir Türkiye
vizyonu için mutlak surette uygulamaya koyacaktır, bundan endişeniz
olmasın. Bundan, AK Parti Hükûmeti adına siyaset yapacak olanların
çıkaracakları çok ciddi dersler olması gerekir. Milletin sesine
kulak vermeyen, milletin sesini temsil eden muhalefete kulak vermeyen
bir iktidarı, bir siyaseti ne hazin son beklediğini, elbette, önümüzdeki
seçimlerde hep birlikte göreceğiz.
Şimdi, size, bu söylediklerim,
tebessümle karşılık vermek gibi çok rahat bir ortam sağlamış gibi
gözüküyor, ama, yarın bu tebessümlerinizin belki ağlamaklı bir
ifadeye döndüğünü hep birlikte göreceğiz ve o gün, hesap günü geldiğinde,
saat geldiğinde birçokları gibi… Birçokları ne diyordu, hepiniz
bilirsiniz, o hesap günü, o saat geldiğinde, "Ne olaydı, biz de
toprak olaydık." derler, diyecekler. İşte, o saat geldiğinde,
sandık günü geldiğinde, AK Parti Hükûmeti diyecek ki: "Ne olaydı,
zamanında bu tenkitlere, bu yapıcı muhalefetin sesine kulak verseydik
de bu elim sonla karşı karşıya kalmasaydık."
Bu vesileyle, bunları
da, özellikle AK Partiye ve AK Partiye bugüne kadar, bugüne kadar
demeyelim de başlangıçta yandaşlık etmiş olan insanlarımıza, vatandaşlarımıza
AK Partiyi nasıl bir elim sonun beklediğini ifade ederek sözlerimi
bitiriyorum.
Üzerinde durduğumuz
bu tasarı gerekli bir tasarıdır, ama yetersizdir, oradaki söz konusu
problemi çözmekten uzaktır. Ortaya çıkacak birtakım problemlerin
başlangıçta dikkate alınarak bütüncül bir çözüm getirmek noktasında
Hükûmetin politikalarını dizayn etmesi gerekir diyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Abuşoğlu.
Şahsı adına, Niğde
Milletvekili Sayın Mahmut Uğur Çetin, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (2/824) esas numaralı Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli ve 14 Milletvekilinin, 2510 Sayılı
İskân Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi üzerinde
şahsım üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
19-20 Nisan 2005 tarihinde
KİT Komisyonunun Değerli Başkanı Nurettin Canikli'nin Başkanlığında,
KİT Komisyonu üyeleri olarak, Ceylânpınar Tarım İşletmeleri Tesislerinde
yapmış olduğumuz incelemelerdeki göçerlerle ilgili tespitlerimi
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Biraz önce de ifade
edildiği gibi Ceylânpınar Tarım İşletmeleri 1943 yılında kurulmuş
olup 1 milyon 761 bin 343 dekarla TİGEM'in toplam arazi varlığının yüzde
47'sini ve en büyük kısmını oluşturmaktadır. TİGEM arazileri içerisinde
ayrı ayrı 28 göçer yerleşim biriminin olduğu söylenmektedir.
Bizler KİT Komisyonu
üyeleri olarak bu yerleşim birimlerinin büyük bir kısmında incelemelerde
bulunduk. Buralarda, her ne kadar 20/10/2004 tarihinde yapılan sayımda
273 aile ve yaklaşık 2 bin kişilik bir nüfusun yaşadığı belirtilse
de bu rakamların, 400'e yakın aile ve yaklaşık da 4 ila 5 bin arasında
vatandaşımızın yaşadığını oradaki edindiğimiz bilgilerle müşahede
ettik.
Gerçekten, Ceylânpınar
Tarım İşletmesi sınırları içerisinde -adına yaşamak denirse- yaşayan
vatandaşlarımızın durumu, 21'inci yüzyıl Türkiye'sine hiç de yakışmayan,
çok vahim bir durum arz etmektedir. Derme çatma, tek katlı, tek odalı
mekânlarda, bazılarının yapay mağaralarda, bazılarının kara çadırlarda,
bazılarının da hayvanlarıyla birlikte aynı mekânlarda yaşadıklarını
gözlerimizle gördük. Tabii, son derece ilkel ve insan sağlığını en
acımasızca tehdit eden ortamlarda yaşam mücadelesi vermeleri bizi
ayrıca üzdü. Çocukların, hastaların ve yaşlıların durumu daha da
vahimdi. Bu yerleşim birimlerinde yol, su, elektrik, sağlık hizmetleri,
telefon gibi insan yaşamı için gerekli olan unsurların veya olmazsa
olmaz olan unsurların hiçbirisi mevcut değildi. Kısaca, bu vatandaşlarımız,
medeniyetin tüm nimetlerinden mahrum bir şekilde şu anda yaşamlarını
idame ettirmeye çalışmaktadırlar. Yaşamlarını da genellikle,
kısmen tarım ve büyük bir çoğunlukla da bu vatandaşlarımız hayvancılıkla
idame ettirmektedirler, geçimlerini hayvancılıkla sağlamaktadırlar.
Tabii ki, doğal olarak,
geçimini hayvancılıkla sağlayan bu insanlarımızın, hayvansal
ürünlerinin de elektriğin ve özellikle suyun olmadığı bir mekânda,
üretmiş oldukları hayvansal ürünlerin, süt ürünlerinin, daha doğrusu
yoğurdun, peynirin, sütün ve yağın, insan sağlıyla nasıl bağdaştığını
ve hangi ortamlarda üretildiğini ve ne şekilde tüketildiğini de
müşahede edersek, durumun vahameti daha da artmaktadır.
Göçer olarak adlandırılmalarına
rağmen, genellikle, TİGEM arazileri içinde bu insanlar yerleşik
bir biçimde yaşamaktadırlar ve bu insanların bize o günkü verilen
rakamlar itibarıyla yaklaşık 33 bin küçükbaş ve 400 büyükbaş hayvan
sayısına sahip olduğu belirtilmekteydi. Yalnız, bazı aylarda bu,
özellikle küçükbaş hayvan sayısının 100 bine yaklaştığı göçerler
tarafından bize ifade edildi.
Göçerlerin işletme
arazisine getirmiş oldukları bu yaklaşık 100 bin başlık küçükbaş
ve 400-500 başlık büyükbaş hayvan tabii ki işletme arazisine haddinden
fazla zarar da vermekte ve arazinin kuruluşuna veya amacına yönelik
birtakım işletme faaliyetlerini de dolayısıyla aksattığına da
gözlerimizle şahit olduk.
Tabii, göçerlere ait
bu hayvanlar, veteriner kontrolünden uzak olmaları, koruyucu aşı
ve tedavilerinin yapılmaması nedeniyle çeşitli hastalıklar taşımakta
ve bu hastalıkları da kendileriyle aynı merayı paylaşmak zorunda
olan işletmenin damızlık sürülerine de doğal olarak bulaştırmak
gibi bir tehdit unsuru oluşturmaktadırlar, damızlık hayvan yetiştiriciliğini
de dolayısıyla olumsuz yönde etkilemektedirler.
Tabii ki, TİGEM, burada,
sertifikalı tohum yetiştiriciliği yapmaktadır. Bu alanda da TİGEM'in
faaliyetleri aksamaktadır. Tabii ki, TİGEM'in asli görevlerine
vermiş olduğu zararlardan dolayı da bu soruna bir an önce çözüm bulunması
gerekliliği durumun vahametini daha da artırmaktadır.
Biraz önceki değerli
konuşmacıların bugünkü çıkartacağımız kanunla ilgili birtakım
eleştirileri oldu, ama, özellikle Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun
1995 yılından beri gündeme getirdiği ve sürekli olarak göçerlerin
işgalci konumda yaşadığı bir biçimde arazide yaşadıklarını, yarattıkları
sorunları, işletme faaliyetlerine vermiş oldukları zararları
bütün raporlarında belirtmektedirler; fakat, bugüne kadar, maalesef,
hem göçerlerin hem de TİGEM'in bu kanayan yarasına çözüm aşamasında
olumlu bir yaklaşım içerisinde bulunulmamıştır. Hatta TİGEM tarafından
idari ve hukuki yollara başvurulmuş, bu alanda seksen dört adet müdahalenin
men'i kararı çıkmasına rağmen, bölgenin özelliklerinden dolayı da
bu kararlar bugüne kadar uygulanamamıştır; ama, gerçekten bugün
çıkartacağımız bu kanunla, 2510 sayılı İskân Kanunu'na ekleyeceğimiz
36'ncı maddeyle bu sorun büyük bir ölçüde çözülecektir. Hem TİGEM'in
sorununu çözmüş oluyoruz hem de göçerlerin sorunlarına, inşallah,
çare bulmuş oluyoruz.
Ben, bugün 2510 sayılı
İskân Kanunu'na ekleyeceğimiz 36'ncı maddenin sorunun çözümüne vesile
olmasını diliyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Çetin.
Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
İSKAN KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 19/9/2006 tarihli
ve 5543 sayılı İskan Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 4-
(1) Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü Ceylânpınar Tarım İşletmesi
Müdürlüğüne ait arazi içinde, mahallinde göçer olarak adlandırılan
ve nüfus kayıtlarına bağlı kalınarak 31/12/2003 tarihi itibariyle
arazi içinde yaşadıkları ve hayvancılık dışında başka bir işle iştigal
etmedikleri, Şanlıurfa Valisinin Başkanlığında, Bayındırlık ve
İskan İl Müdürü, Tarım İl Müdürü, Nüfus ve Vatandaşlık İl Müdürü,
Defterdar, Tarım Reformu Bölge Müdürü, Kadastro İl Müdürü, GAP Bölge
Kalkınma İdaresi Başkanlığı Bölge Müdürü, İl Emniyet Müdürü, Bölge
Jandarma Komutanı, Ceylânpınar Kaymakamı ve Tarım İşletmeleri Genel
Müdürlüğü Temsilcisinden oluşan Komisyon tarafından bireyleriyle
birlikte tespit edilen aileler, bu Kanuna göre hak sahibi sayılır.
(2) Bu hak sahipleri,
3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda
getirilen sınırlamalara uyulmak koşuluyla, Ceylânpınar Tarım İşletmesi
Müdürlüğüne ait arazi dışında Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenecek
uygun alanda, bu Kanun hükümlerine göre iskan edilirler. Hak sahibi
ailelere, hayvanlarını otlatmaları için mera vasıflı arazi tahsis
edilir ve isterlerse yeni yerleşim yerinde konut yapmalarını desteklemek
amacıyla, kendi evini yapana yardım metoduyla bu Kanun hükümlerine
göre kredi kullandırılabilir.
(3) Bu iş için ihtiyaç
duyulacak ödenek yılları Bütçe Kanunları ile gösterilir.
(4) Hak sahibi ailelere
iskanen verilecek taşınmaz malların teslimini takibeden üç aylık
süre sonunda, Ceylânpınar Tarım İşletmesi Müdürlüğüne ait arazi Valilikçe
boşaltılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Gürol
Ergin.
Buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GÜROL
ERGİN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ve 14 Milletvekili
ile Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik ve 21 Milletvekilinin;
2510 sayılı İskan Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tekliflerinin,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, 1'inci maddesi üzerinde konuşmak
üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, yüce Meclisi ve
büyük Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, tabii ki, gerçekten önemli bir konuda verilmiş bir kanun teklifi
var. Ben, bu bakımdan, kanun teklifini hazırlayan her iki arkadaşıma
ve imza veren arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Sorunun çözümünün
de o insanlarımıza mutluluk getirmesini diliyorum.
Değerli arkadaşlarım,
aslında, bu sorunun çözümü ile bunun daha büyük bir oranını ifade
eden Köye Dönüş Projesi kapsamında köyüne dönmek isteyenlerin sorunları
arasında büyük bir koşutluk vardır. Bunu, bu sorunu çözerken, Köye
Dönüş Projesi'nde bugün görülen aksaklıkların da gündeme getirilmesi
ve o aksaklıkların giderilmesi için yapılması gerekenlerin de
gündeme getirilip yapılması büyük bir zorunluluk arz etmektedir.
O bakımdan ben, hem bu konu üzerinde hem de bu Köye Dönüş Projesi kapsamındaki
insanlarımızın durumu üzerinde görüşlerimi açıklayacağım. Yalnız,
görüşlerimi açıklamadan önce, bir husus üzerinde durmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ayın 13'ünde bu kürsüde yaptığım konuşmada ben, Güneydoğu Anadolu
Bölgesi'nde 1 metre kare alana su götürülmediğini söylediğimde,
tabii ki, o 1 metre kare burada mecaz anlamda 1 metre kareydi. Böyle
bir bölgede, 1 milyon 700 bin hektar alanın sulanması gereken bir yerde
5-10 bin hektar alana su götürülmesi de 1 metre kare anlamını taşımaktadır,
bu bakımdan ifade etmiştim. Ancak, bana bu kürsüden yanıt veren Sayın
Bakan, kesinlikle, yalan demeyeceğim ama, yanlış bilgilerle huzurunuza
geldi. Şimdi, Sayın Tarım Bakanı burada yok, Sayın Bayındırlık Bakanımız
burada, kendisinden rica ediyorum, benim bu söylediklerimi eğer Tarım
Bakanına iletirlerse ben bundan mutluluk duyarım ve Sayın Tarım Bakanının
da o rakamları gelip bu kürsüden düzeltmesi gerektiğini söylemek
isterim.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Tarım Bakanı o gün yaptığı konuşmada şu bilgileri verdi:
"GAP'ta, 1995 yılında Harran'a suyun verildiği yıldan 2003 yılına
kadar toplam 162 bin hektar alana su verilmiştir." dedi.
Değerli arkadaşlarım,
bu rakam yanlıştır. Ayrıca, Sayın Bakan 2003 yılından sonra da 94 bin
hektar alana ilave olarak su verildiğini söylemiştir, bu da yanlıştır.
Ben size şimdi doğrusunu -ama, kendi bilgilerimden değil- Güneydoğu
Anadolu Projesi İdaresinin resmî rakamlarından söylüyorum. Resmî rakamlar şudur:
1999 yılında, daha 2001'e gelmeden, 165.965 hektar alan sulanır durumdadır.
Haziran 2000 tarihli GAP son durum raporuna göre de 215.080 hektar
alanda sulama yapılmaktadır. GAP projesinde son durum, "GAP İdaresinin
Faaliyetleri-Nisan 2006" tarihli rapora göre de 236.019 hektar
alanda sulama yapılmaktadır. Yani, Sayın Bakanın ifade ettiği 165
bin hektar yanlış olduğu gibi, buna ilave 90 küsur bin hektar sözü de
yanlıştır, gerçeği yansıtmamaktadır. Daha 2000 yılında 215
bin hektar, 2002 yılında 222 bin hektar alan sulanmaktadır ve 2006 Nisanı
itibarıyla da bu alan 236 bin hektardır.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
ben ayrıca şu bilgiyi de size vereyim, daha net anlaşılsın diye:
Devlet Su İşlerinin GAP'taki 9 ilde 2003'ten 2005 yılı sonuna kadar
fiilen sulamaya açtığı alanın hepsi 13.168 hektardır. Bunlar devletin
resmî rakamlarıdır değerli arkadaşlarım, benim rakamlarım değildir.
O bakımdan, Sayın Bakanın bu söylemini düzeltmeyi, halkımıza doğruları
anlatma adına, bir görev bildiğim için bunu söylemek durumunda kaldım,
ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, burada, bu getirilen iki öneride şöyle bir fark görülüyor:
Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Sayın Vedat Melik ve 21 arkadaşının
getirdikleri öneride, özellikle Ceylânpınar Devlet Üretme Çiftliğinde
de bu insanların iskân edilmesinin yanlış olmayacağı, gerekirse
orada da iskân edilmeleri isteniyor.
Şimdi, ben size çok
özet olarak şunu söylemek istiyorum, devlet üretme çiftliği, yani
bugünkü adıyla TİGEM işletmeleri konusunda. Cumhuriyet hükûmetleri,
daha, 1940 yılından önce, özellikle 1930 dünya ekonomik buhranının
yarattığı sorunları tarımda aşabilmek için çok ciddi bir çabaya
girdiler ve 1930'lu yılların sonlarında iki çok önemli kurum kurdular.
Bu kurumlardan bir tanesinin adı, Devlet Ziraat İşletmeleri idi;
bu Devlet Ziraat İşletmeleri yanında bir de Zirai Kombinalar Teşkilatı
kurulmuştu. Bu iki kuruluş 1950'li yılların başında birleştirilerek
adına devlet üretme çiftlikleri dendi. Daha sonra da, 1983 yılının
ekim ayında bunun adı değiştirilerek TİGEM adı verildi. Bunlar çok
çeşitli işletmelerdi, bunların en büyüğü Ceylânpınar'dı.
Şimdi, burada sizin
kabul edeceğiniz teklifte, bu insanlara Ceylânpınar'dan yer verilir
ise oranın bütünlüğü bozulacağı, bunun doğru olmayacağı ifadesi
var. Bu, şu bakımdan gerçeği yansıtmamaktadır: Değerli arkadaşlarım,
bu Hükûmet değil midir ki birçok devlet üretme çiftliğini çeşitli kişi
ve şirketlere kiralamıştır? Şimdi, onlara kiralayınca, bu çiftliklere
bir şey olmuyor da, o çiftlik üzerinde belki elli yıldır, belki yüz
yıldır, hatta belki yüz elli yıldır yaşayan insanlara orayı vermekte
niye tereddüt ediyorsunuz? Bu, size niye sıkıntı yaratıyor değerli
arkadaşlarım? Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bunun için diyoruz
ki, o insanlar orada iskân edilebilir. Niye edilebilir? Şimdi onu
söyleyeceğim. Nedir bu çiftliklerin görevi? Çiftliklerin iki ana
görevi var: 1) Sertifikalı damızlık yetiştirmek. 2) Sertifikalı
tohumluk yetiştirmek; eğer olabilirse, o bölgeye göre fide ve fidan
yetiştirmek.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
1 milyon 700 bin dekar olan bir Ceylânpınar, Türkiye'deki bütün çiftliklerin
toplamından da büyüktür. Şimdi, siz öbür çiftliklerin hepsini vermeyi
göze alıyorsunuz, orada yalnızca -biraz önce konuşan Adalet ve Kalkınma
Partili sayın meslektaşımın ifadesiyle- yaklaşık 400 aileye o topraklardan
geçinebilecekleri kadarını vermeyi doğru bulmuyorsunuz. Biz onlara
bu toprakların verilmemesini doğru bulmuyoruz. Neden? Çünkü, onlara
bu toprakları verdiğiniz zaman oranın bütünlüğü falan bozulmaz değerli
arkadaşlarım ve o Çiftlik, yapması gereken görevi, kendisinde geride
kalacak yaklaşık olarak 1 milyon 300 bin dekar alanda rahat rahat yapar;
damızlık da üretir, tohum da üretir. Ama, herhâlde amaçta farklı düşünüyoruz
ki, siz bu konuya yanaşmak istemiyorsunuz.
Aslında, değerli arkadaşlarım,
sorun yalnız o göçerlerin sorunu da değil. Gene Devlet İstatistik
Enstitüsünün rakamlarına baktığınız zaman, Türkiye'de tarımda
toprak mülkiyetinde çok ciddi bir sıkıntı yaşandığını görürsünüz.
Türkiye'de yaklaşık 102 bin çiftçi ailesinin hiç toprağı yoktur değerli
arkadaşlarım. İşte, siz o 102 bin çiftçi ailesini topraklandırmaya
bakın. Yoksa, 400 aileye toprak vermekte sıkıntı ortaya çıkar düşüncesi
sizde egemen olursa 100 bin ailenin sorununu nasıl çözersiniz?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
GÜROL ERGİN (Devamla)
- Bu konuda hiçbir şekilde çözüm üretemezsiniz. Biz, onun için şunu
özellikle vurguluyoruz: O insanlara orada toprak verilebilir, tarım
yapabilmeleri için krediyle desteklenebilirler, başlarına ziraat
mühendisi, veteriner verilip ciddi olarak tarım yapmaları sağlanabilir.
Yalnız orada değil, devletin elindeki bütün devlet üretme çiftliklerinde,
yani TİGEM işletmelerinde, yöre insanlarından topraksız olanları
o şekilde topraklandırılıp kendilerine tarım yaptırılabilir.
Ayrıca, eğer, bu insanlara,
siz, başka yerlerde toprak verecekseniz, tıpkı Köye Dönüş Projesi'nde
görülen eksik gibi bir eksiğe gitmeyin, bunların çok çeşitli ihtiyaçlarını
giderin. Yalnız ev yapmayın, onlara depo da yapın, onlara ağıl da yapın,
onlara ahır da yapın, su götürün, elektrik götürün, okul ihtiyaçlarını
giderin. Bunların hepsini yapmak durumundasınız sevgili arkadaşlarım.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ergin,
lütfen konuşmanızı tamamlayın.
GÜROL ERGİN (Devamla)
- Sayın Başkan, teşekkür etmeme izin verirseniz teşekkür edeyim,
vermezseniz edemem.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi bu görüşlerim çerçevesinde bizim konuya nasıl yaklaştığımızı
ifade etmek istedim. Elbette ki, ne şekilde olursa olsun, bulunacak
çözümün, oradaki insanlar için hayırlı olmasını diliyorum. Bu konuda
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, tabii ki, konuya olumlu yaklaştığımızı
özellikle ifade etmek istiyorum.
Son sözlerim olarak
da, değerli arkadaşlarım, bu kürsüye gelen insanların, bakan da olsalar
-tekrar ediyorum- doğruları konuşması gerektiğini ifade ediyorum.
Yüce Türk ulusunu ve sizleri tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Ergin.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde şahsı adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın Yahya Akman,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1315 sıra sayılı
İskân Kanunu'nda değişiklik yapan, daha doğrusu İskân Kanununa Bir
Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda, Türkiye Cumhuriyeti devletinin,
demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğu ifade edilmektedir.
Bugün, bu 1 maddelik kanun teklifiyle, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
sosyal devlet olma vasfının bir gereğini yerine getiriyoruz. Benden
önceki konuşmacılar bazı ayrıntıları ifade ettiler, ben ayrıntılarına
girmeyeceğim. Yalnız, bugün, hakikaten sosyal bir probleme parmak
basıyoruz ve Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içerisinde
yaşayan, belki çok istisnai, bazı hemşehrilerimizi, vatandaşlarımızı
devletimize kazandırıyoruz, vatandaş olarak, bunları, yeniden
vatandaşlığa kazandırıyoruz. Çünkü, ne yazık ki, bu insanlarımızdan
bir kısmı Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağıyla bağlı
olmadığı gibi, nüfus cüzdanına da sahip değiller. Tabii, bu imkânlara
sahip olmayan insanların sağlık olarak, sosyal olarak, eğitim olarak
ne tür imkânlara sahip olacaklarını varın siz düşünün.
Devlete ait olduğu
bir kanunla tespit edilen ve sınırlandırılmış bir arazi içerisinde
önce adları "göçebe" olarak anılan, daha sonra, sözüm ona
-tırnak içerisinde- yerleşik bir hayata geçen; fakat, sürekli kamu
görevlileriyle didişme içerisinde bir hayat sürdürmek zorunda
olan vatandaşlarımıza, hemşehrilerimize bir imkân tanıyoruz, devletin
sosyal vasfı gereği bunlara diyoruz ki: Siz şu ana kadar yaşamış olduğunuz
arazilerin belki hemen yakınında, bu il sınırları içerisinde bir
meraya yerleştirileceksiniz. Devlet bu konuda, konut yapımında
olsun, diğer bütün sosyal altyapıyla ilgili imkânlarda olsun sizlere
yardımcı olacak ve siz burayı terk edeceksiniz. Burada daha insani
şartlarda, eğitim imkânlarına sahip, sağlık imkânlarına sahip bir medeni
toplumda ihtiyaç duyabileceğiniz ne varsa bunların kendilerine
sunulduğu bir alanda yaşattırılmak üzere bir hazırlık içerisindeyiz.
Benden önceki konuşmacının
dediklerinin tamamına, tabii, katılmamız mümkün değil, Sayın Ergin'in.
Burada devlet, elbette ki yeni bir yerleşim yeri kurduğu zaman, bugün
yapmış olduğumuz KÖYDES Projesi benzeri projelerle zaten insanlarımıza
yol, su gibi imkânları devlet götürüyor. Tabii, bu yeni yerleşim yerlerinde
elbette ki bu insanların okulları, eğer nüfusları idare ediyorsa
sağlık ocakları ve benzeri imkânları, altyapıları da yerine getirilecektir.
Bu kanun teklifinin
bu noktaya gelmesinde emeği geçen çok arkadaşımız oldu. Başta, Urfa'daki
bürokrat arkadaşlarımız olmak üzere, TİGEM Genel Müdürlüğüne bağlı
bürokrat arkadaşlarımız, KİT Komisyonu üyelerimiz günlerce çalıştılar,
ince eleyip sık dokudular; kamu görevlilerimizin de ikna olabildiği,
siyasi iradenin de ikna olabildiği, yerel bürokrasinin de ikna
olabildiği bir formül üzerinde anlaşıldı ve bu şekilde bir kanun
maddesi hazırlandı ve yüce Meclisin huzuruna geldi.
Ben, bir Urfa Milletvekili
olarak, bu mağdur insanların bir hemşehrisi olarak, bugün, onların
böyle önemli bir problemine Meclis çatısı altında çözüm buluyor olduğumuz
için duyduğum memnuniyeti ifade etmek istiyorum. Gecenin bu saatinde
emek ve mesai sarf eden iktidar ve muhalefete mensup bütün milletvekili
arkadaşlarımıza da şükranlarımızı arz ediyoruz. İnşallah, bu kanun
teklifiyle beraber, dediğim gibi, birçok insani haktan ve imkândan
yoksun olan bu hemşehrilerimiz, bu saatten sonra daha insanca şartlarda
yaşamaya başlarlar. Potansiyel birer suçlu gibi görülen bu insanların
çocukları daha eğitimli, daha medeni, önümüzdeki günlerde, belki,
Türkiye'nin idaresinde etkili insanlar hâline gelirler. Buna da
inanıyorum ben; insanlarımızın mayası temizdir, düzgündür, sağlamdır.
Bu, göçebe denen insanlarımız da, aslında göçebe olmayan insanlarımız
da, özünde mert insanlardır, güzel insanlardır. Bunlara devletin diğer
imkânları tahsis edildiği zaman, dediğim gibi, aynı zamanda topluma
kazandırılmış olurlar, ülkeye kazandırılmış olurlar.
Ben, tekrar, emeği geçen
bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyor ve yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Akman.
Şahsı adına ikinci konuşmacı,
Şanlıurfa Milletvekili Sayın Atilla Maraş.
Buyurun Sayın Maraş.
MEHMET ATİLLA MARAŞ
(Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
1315 sıra sayılı, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ve 14 milletvekili
arkadaşının, Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik ve 21 milletvekili
arkadaşının; 2510 Sayılı İskân Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifleri ile ilgili olarak şahsım adına söz aldım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi,
Ceylânpınar Tarım İşletmelerinin arazileri, verimliliği ve kapsadığı
alan bakımından, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğünün en büyük
arazisi konumundadır. 1 milyon 700 bin dekar arazi ki, Türkiye'deki
diğer çiftliklerin hepsini kapsayacak şekilde büyük bir alan ve çok
verimli bir tarım arazisine sahip Ceylânpınar Tarım İşletmesi.
Özellikle GAP projesiyle
sulama imkânlarına kavuşan ve çok büyük ürün ve hayvan yetiştirme potansiyeline
sahip olan bu bölge için, kaliteli tohum ve ürün çeşidi üretme ve damızlık
hayvan sayısını artırma açısından Ceylânpınar Tarım İşletmelerinin
önemi ve fonksiyonu tartışılamaz. Ancak, uzun yıllar önce, "göçer"
diye tabir edilen, göçer diye adlandırdığımız ve yaz aylarında Karacadağ
eteklerinde hayvancılık yaparak geçimlerini temin eden, geçimlerini
sağlamaya çalışan aileler, önceleri dağ eteklerinde, işletme arazilerinde,
ağıllarda hayvanlarını barındırarak ve kendileri de kıl çadırlarda
yaşarken, daha sonra, buralara, bu çiftliğin içerisinde yapmış oldukları
evler ve hayvan barınakları ile göçebe durumundan, göçer durumundan
yerleşik hayata geçtiler. Bu durum, hem işletmenin arazide yapması
gereken faaliyetlere engel olmakta hem de yaz aylarında yüz binleri
bulan hayvan sayısı arazi yapısını da olumsuz yönde etkilemektedir
ve ayrıca verimi de etkilemekte ve azaltmaktadır.
Ayrıca her türlü altyapı
ve eğitim imkânından da yoksun olarak yaşamaya çalışan bu insanlar,
modern dünyanın sunduğu imkânlardan da yararlanamamakta ve feodal
bir yapı oluşturan bu insanların altyapısı ve eğitim imkânlarının
sağlandığı yerleşik bir hayata geçmeleri, kavuşmaları elzemdir,
şarttır. Bu bakımdan, kanun teklifinde de belirtildiği gibi, şu anda
oralarda yerleşik olan ve göçer olarak değerlendirilen bu ailelerin
gerçekçi ve adil bir tespit yapılmak suretiyle kendilerine yer ve
arazi tahsisi ya da arazi gösterilerek ev ve barınaklarını yapmalarına
yardımcı olunarak, mağdur edilmemeleri şartı ile İşletmeye ait verimli
toprakların boşaltılmasının ve asli fonksiyonuna uygun olarak
kullanıma sunulmasının hem bölgemiz hem de ülkemiz tarımına büyük
katkı sağlayacağı kanaatindeyim.
Bu duygu ve düşüncelerle,
yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Maraş.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Madde üzerinde bir
adet önerge var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1315 Sıra Sayılı, İskan Kanununda Değişiklik Yapılmasına dair Kanun
teklifinin 1. maddesi ile 5543 sayılı İskan Kanununa
eklenen Geçici Madde 4'ün 2. fıkrasında
"sınırlara uyulmak koşuluyla" ibaresinden sonra gelen
"Ceylânpınar Tarım İşletmesi Müdürlüğüne ait arazi dışında"
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını ve geçici 4. maddenin 2. fıkrasından sonra
gelmek üzere "Hak sahiplerine, Ceylânpınar Tarım İşletmesinden,
İşletmenin bütünlüğünü bozmadan, arazi verilmesi durumunda,
5543 sayılı İskan kanununda belirtilen süre sonunda hak sahiplerinin
arazilerini satmaları durumunda söz konusu arazileri rayiç bedel
üzerinden, TİGEM işletmesine satmak zorundadırlar." İbaresinin
3. fıkra olarak eklenmesini ve takip eden fıkraların
buna göre teselsül ettirilmesini ve 4. fıkradaki
"üç" ibaresinin "altı" olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
M. Vedat Melik |
Gürol Ergin |
Nuri Çilingir |
|
Şanlıurfa |
Muğla |
Manisa |
|
Mehmet Kartal |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Ali Arslan |
|
Van |
Malatya |
Muğla |
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR,
ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun) - Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçenizi
açıklamak üzere, buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi, bu insanlar bizim
vatandaşlarımız, bunlar bu ülkenin vatandaşı. Demin Urfa Milletvekilimin
dediği gibi, eğer bunlara bugüne kadar devletin sıcak ilgisini
-eğitimidir, sağlığıdır- biz verememişsek, kabahat bizim, hepimizin,
kabahat hepimizin. Bu insanlar bizim vatandaşımız.
Biz, yıllar önce, Afganistan'dan
gelen göçmen vatandaşlarımızı buraya yerleştirmedik mi? Burada arazi vermedik
mi bu insanlara? Göçmen kardeşlerimiz bizim kardeşimizdir. Ama, Urfa'da,
Ceylânpınar Çiftliğinde, Afganistan'dan gelen göçmen kardeşlerimize
eğer verdiysek, gelin, burada… Madde kapsamında, net bir şekilde diyor,
"dışına…" Hayır arkadaşlar, dilediğiniz yeri gösterin.
Urfa'da hazinenin arazisi var mı, soruyorum, Urfa'da hazine arazisi
var mı arkadaşlar? Urfa'da hazine arazilerini kiralamışlar insanlar,
kiralarını ödüyorlar. Vereceğiniz 1 metre kare toprak yok, hepsi
kiracılı. Kiracılı bir araziyi nasıl bu insanlara verirsiniz?
Değerli milletvekilleri,
gelin, bu maddede, TİGEM'in göstereceği, TİGEM'in arazisinin uygun
bir yerinde, yani, burada, maddede, TİGEM arazisinin dışına çıkarmak
şeklinde… Yani, tamamen bunları oradan atıyorsunuz. Gelin, şöyle
değiştirelim: TİGEM'in uygun göreceği bir yerde, bir şekilde değiştirirsek…
Bu insanlar bizim insanlarımız değerli milletvekilleri. Tabii,
yer bulamadığımız takdirde ne yapacağız arkadaşlar? Bunları attık.
Gelin, burada, TİGEM dışına itmeyelim bunları. TİGEM'in göstereceği
ve Bakanlar Kurulunun karar vereceği… Kararı Bakanlar Kurulu versin
arkadaşlar. Yine, kararı Bakanlar Kurulunun alacağı… Ama, siz, burada
"TİGEM arazisi dışına çıkarılması" kaydıyla koyduğunuz
zaman, yarın TİGEM arazisinden bu insanlara yer veremezsiniz.
Eğer, gerekiyorsa, TİGEM'le ilgili yasada değişiklik yapalım. 1
milyon 700 bin dekar… Hangi yeri uygun görüyorsanız… Bu insanlara
bir ev yapmışsınız önemli değil, bu insanlara ekmekleri için mera
vermek zorundayız arkadaşlar. Bu insanlar ne yiyecek, ne içecek?
Onun için, bir yere ev yaptırmışız… İnsanları dağın başında bir yere
koymaktan daha beter ederiz. Gelin, TİGEM'in göstereceği, TİGEM arazisine
hiçbir zarar vermeyecek, TİGEM arazisiyle hiçbir şekilde iç içe olmayacak;
ama, TİGEM'in şu andaki arazisinden bir yer vermek kaydıyla… Bu maddede
yazılı "TİGEM arazisi dışına" ifadesini çıkaralım, yine
kararı Bakanlar Kurulu versin arkadaşlar.
HÜSNÜ ORDU (Kütahya)
- Ruhsatı nasıl alacak?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hangi ruhsatı efendim?
HÜSNÜ ORDU (Kütahya)
- O TİGEM arazisinin içerisindeki ruhsatı nasıl alacak?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Tapusunu vereceksiniz efendim bu insanlara.
HÜSNÜ ORDU (Kütahya)
- Bilmediğin konu var.
BAŞKAN - Müdahale etmeyelim
arkadaşlar.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Beyefendi, ben bir çözüm öneriyorum. Yani "olmaz"
deyip de her şeye karşı çıkmak son derece yanlış. Mutlak bir şekilde
yasal olarak nasıl çözeceksek, hep beraber… Yani, asla TİGEM'e yarın
bir zarar gelmemek kaydıyla, yasal olarak bunun bir çözümü var arkadaşlar.
Hayır, nasıl çözeceğiz diye… O çözüm burası efendim, burası çözüm
bulacaktır arkadaşlar. Yani, bu çözümü bulmak zorundayız.
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa)
- Bu maddeyle çözülecek.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ama "TİGEM arazisi dışına" derken Yahya Bey, o
zaman hepsini buradan atacağız; yarın Urfa'da bir arazi bulamazsak,
bunun vebali hepimizin olur. Ben, bunu bir kez daha zabıtlara geçmek
açısından hepinize sunuyorum.
Sevgili Vedat Melik'in
de düşüncesi budur. Kendisi Urfa'da olduğu için, bir kez daha bu görevi
kendim aldım. Bunu iletmek ve zabıtlara geçmesi açısından takdim
ediyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Aslanoğlu.
Sayın milletvekilleri,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Erdal
Karademir. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ERDAL
KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5543 sayılı
İskân Kanunu'nda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin
2'nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) 10/10/1983 tarihli, 95 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile kurulmuş, hâlen Tarım ve Köyişleri Bakanlığına
bağlı olarak faaliyet gösteren bir kamu iktisadi teşebbüsüdür.
TİGEM'in Türkiye'nin
hemen hemen her bölgesinde işletmeleri mevcuttur. Bu
işletmelerden Ceylânpınar İşletmesi arazi varlığı açısından TİGEM'in
en büyük işletmesidir.
Şanlıurfa ve Mardin il
sınırları içerisinde, Türkiye-Suriye devlet sınırı boyunca yer
alan ve 1 milyon 750 bin dekarlık arazi TİGEM'in toplam arazisinin yüzde
47'sini oluşturmaktadır ve bulunduğu bölge itibarıyla da stratejik
bölge konumundadır.
Ceylânpınar Tarım
İşletmesine ait araziler tarih boyunca bölge halkı için bir çekim
merkezi olmuştur.
Yaz aylarında Karacadağ eteklerinde yaşamlarını
sürdüren koyun yetiştiricileri, kış aylarında sürüleriyle birlikte
Ceylânpınar İşletmesine gelmişlerdir. Göçebe
olarak yaşayan bu insanlara "göçer" adı verilmektedir.
Hâlen işletmeye ait tapulu arazinin yirmi beş ayrı yerinde yaklaşık
273 aileden oluşan 2 bin kişilik yurttaşımız göçer olarak anılmasına
rağmen yerleşik yaşamaktadır. Bu yurttaşlarımız, hiçbir altyapısının bulunmadığı,
son derece ilkel bir ortamda yaşam mücadelesi vermektedirler. Bu
koşullarda yaşayan insanlarımızın sorunları, hem kendileri hem
de devletimiz açısından sosyal bir problem olarak karşımızda durmaktadır.
Bu problemi çözmek başta devletimizin görevidir. Bu yurttaşlarımızın
insanca yaşama hakları vardır, bu olanakları yaratmak da hepimizin
görevidir.
Göçerlerin sorunları
KİT Komisyonunun her yıl yapılan denetimlerinde dile getirilmiş
olmasına rağmen bugüne kadar somut bir adım atılamamıştır. Bölgedeki
göçerlerin en temel sorunu iskân sorunudur. Göçerler, insanca yaşayabilecekleri
kalıcı konutlara yerleştirilmelidirler. Diğer taraftan, hayvanlarını
otlatabilecekleri mera alanlarının da gösterilmesi gerekmektedir.
Bu teklifi veren arkadaşlarımız,
tabii, başta Cumhuriyet Halk Partisi Şanlıurfa Milletvekilimiz Vedat
Melik, göçerlerin iskân sorununu, Ceylânpınar arazisi içinde kıraç,
verimsiz toprakların olduğunu ifade etmiş -iskânını burada çözelim- ve hayvanlarını
otlatması için de buralardaki meralardan yararlanması gerektiğini
ifade etmiştir; ama, bu, ne yazık ki kabul edilmemiştir. Buna rağmen,
bu yasayı Cumhuriyet Halk Partisi olarak desteklediğimizi ifade
etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bunun yanında, konu, tabii, TİGEM olursa, TİGEM'den de bahsetmeden
geçmemek gerekiyor. Teklifin genel gerekçesinde, TİGEM'in, Türkiye'nin
bitkisel ve hayvansal üretimini artırmak, çeşitlendirmek, ürün kalitesini
iyileştirmek amacıyla yetiştirmiş olduğu damızlık hayvan, tohumluk,
fidan, fide gibi girdileri yetiştiricilere intikal ettirmek; tarım
teknolojisi, girdi kullanımı ve ıslah konularında öncülük ve öğreticilik
yapmakla yükümlü olduğu ve kurulduğu ilk yıllarda, başta hububat
tohumu olmak üzere, endüstri bitkileri, çayır, mera ve yem bitkileri,
sebze tohumluğu, fidan, fide üretiminde çok büyük hizmetler yaptığı,
damızlık üretimindeyse, sığırcılık, koyunculuk ve civciv üretiminde
elde edilen gelişmelerin ülkemizin büyük ve küçükbaş hayvancılığının
gelişmesine önemli katkılar sağladığına ilişkin ifadeler ve açıklamalar
yer almıştır.
Değerli arkadaşlarım,
yine gerekçede, TİGEM'in ülkemiz kalkınmasındaki bu fonksiyonelliğinin
hâlen önemini koruduğu da yerinde ve önemli bir tespittir. Ancak, TİGEM'in
ülke tarımında üstlendiği görev ve önem AKP İktidarınca idrak edilebilmiş
değildir. TİGEM, Türkiye'nin en büyük tarımsal kuruluşudur, tahıl
tohumu üretiminin yüzde 97'sini karşılamaktadır, hayvan ıslahı
çalışmalarının yapılabildiği altyapıya sahiptir, çiftçi ve üreticiler
için öncü ve eğitici bir kurumdur. Türkiye özellikle tohumculuk
için ciddi bir pazardır. Bu hâliyle, TİGEM, başta dev tohum tekelleri
olmak üzere, tekeller için önemli bir engeldir. Atatürk'ün büyük önem
verdiği çağdaş tarım, ülkenin ve ulusun temelini oluşturan köylümüz
ve çiftçimiz için bir eğitim ve uygulama alanı olan TİGEM'lerin, AKP
İktidarıyla birlikte, parça parça, anonim şirket hâline getirilerek,
yerli ve yabancı tekellere kiralanmasının ve özelleştirilmesinin
ve yetmiş beş yıllara varan farklı kullanımlara yönelik tahsislerin
ve satışların önü açılmıştır Dalaman TİGEM örneğinde olduğu gibi.
Değerli arkadaşlarım,
AKP'nin TİGEM'lere karşı yürüttüğü bir başka projesi Tohumculuk Yasası'dır.
Ülke tarımında gereksinim duyulan tohumları üreten ve dağıtan TİGEM'ler
bu Yasa'yla büyük bir darbe yemiş, şirketlerin verdiği tohum ve gübreyle
üretim yapan çiftçilerimiz, ürün karşılığı ücret alan taşeronlar
hâline getirilmiştir.
Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulunun 2000-2005 tarihiyle hazırladığı, Tarım İşletmeleri
Genel Müdürlüğünün yıllardır uygulanan tasarruf önlemleri nedeniyle
mühendis ve veteriner kadrolarından önemli bir bölümünün boş bırakıldığını,
kurumun ana faaliyet alanı olan hububat tohumluğu ve damızlık sığır
yetiştiriciliğinde de yatırım kısıtlamaları ve eksikliği gibi
nedenlerle talebe karşılık veremediğini bildiren TİGEM 2004 Yılı
Raporu, TİGEM'in içine düşürüldüğü süreci ortaya koymaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
yine bu raporda, TİGEM'in 22 işletmesinin tasfiye edilerek kurumun
temel faaliyet amacı doğrultusunda kullanılmak üzere kiralanmasına
karar verildiği, TİGEM'in hububat tohumluğu ve damızlık sığır yetiştiriciliği
konusundaki işlevsizliği, özel sektörün bu konuda yatırıma gitmemesi
sebebiyle artan bir önemle devam ettiği, TİGEM'in Türkiye'nin 627
bin ton buğday tohumluğu gereksiniminden ancak 200-250 bin ton kadarını
üretebildiği açıklanmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Yalova'daki, arazisini satın olarak
kurduğu, 1937 yılına kadar bizzat kendisi işlettikten sonra tarım
yapılması ve hilesiz meyve yetiştirilmesi için halka bağışladığı
çiftlik, rant uğruna, AKP İktidarı tarafından yok edilmek istenmiştir.
Başbakanlık Yüksek Planlama Kurulu kararıyla tasfiye edilen Atatürk
Tarım İşletmesi, AKP'li Yalova Belediye Başkanlığı tarafından,
turistik tesise dönüştürülerek, Dubai İslam Bankasına tahsis
edilmek istenmiştir. Atatürk tarafından 11 Haziran 1937'de hazineye
devredilen çiftlik, bağışlandıktan sonra, 1957 yılında Devlet Üretme
Çiftlikleri Genel Müdürlüğü bünyesine alınmış, 1983 yılında TİGEM
çatısı altında, "Atatürk Tarım İşletmeleri" olarak, 2.980
dekarlık arazi üzerinde çalışmalarına başlamıştır.
AKP İktidarıyla birlikte,
Başbakanlık Yüksek Planlama Kurulu, 14 Mart 2005'te, Atatürk Tarım İşletmelerinin
tasfiye edilmesine, tasfiyeden sonra, devir esnasında tapu kayıtlarına
"hâlen kullanılmakta olan tarım arazilerinin tarım arazisi olarak
korunması" şeklinde bir şerh düşülmesi kaydıyla söz konusu arazinin
hazine adına tescil edilmesine ve Maliye Bakanlığı Millî Emlak Genel
Müdürlüğüne devredilmesine karar vermiştir. Bu kararın ardından,
Yalova Atatürk Tarım İşletmelerindeki hayvanlar dâhil, taşınır
her türlü mal, TİGEM Genel Müdürlüğü tarafından, gereksinimi olan
işletmelere tahsis edilmiş, üretilen fidanların büyük bölümü de
satılmış ya da başka işletmelere gönderilmiştir. Ayrıca, yeniden
tarım arazisi saptamasına gidilmemiştir.
Konumu ve arazisinin
niteliği açısından sürekli rant kaynağı olarak görülen çiftliğe
ilişkin, Yalova meclisi, 4/10/2004 tarihli toplantısında, çiftliğin
çok amaçlı sosyal, kültürel, eğitim ve ekonomik tesisler yapmak üzere
belediyeye devredilmesi kararını almıştır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ERDAL KARADEMİR (Devamla)
- Sayın Başkan, bitiriyorum.
Bu gelişmeler üzerine
Atatürk Tarım İşletmelerinin tasfiyesine yönelik Yüksek Planlama
Kurulu, kararın iptali ve yürütmenin durdurulmasını istemiş ve
AKP İktidarının bu takiye girişimi yargı kararıyla durdurulabilmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
diğer bir örnek: Dalaman TİGEM'in yılda üç ürün alınabilen verimli
arazileri, Kültür Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi olarak ilan edilmiştir.
Tarım, hayvancılık ve arıcılıkta büyük başarılar elde eden Dalaman
Tarım İşletmelerine, turistik tesisler yapılması için, yoğun bir
çalışmanın yürütüldüğü de bilinmektedir.
Ülkemizin en verimli
tarım arazileri, bugün, AKP İktidarıyla betonlaşmaya açılmaktadır.
Turizm Kentleri Projesi adı altında, yetmiş beş yıla varan süreyle
tahsis edilerek, tarım arazilerine golf alanları, oteller, binalar
yapılarak ve âdeta toprak cinayeti işlenmektedir. Böylece, en verimli
tarım arazileri âdeta birilerine peşkeş çekilmektedir…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ERDAL KARADEMİR (Devamla)
- Sayın Başkan, hemen bitiriyorum.
BAŞKAN - Efendim, son
cümlenizi almak istiyorum.
ERDAL KARADEMİR (Devamla)
- Tamam, çok teşekkür ediyorum.
Tarım arazilerini
koruma altına alan Anayasa'nın 44 ve 45'inci maddelerine rağmen, TİGEM
arazilerinin turizme ve tarım dışı kullanımlara açılması bir hukuk
ihlali olarak tarihe geçecek ve Türk çiftçisi, AKP'den, bunun hesabını
er geç soracaktır diyorum. Bu duygularla, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Karademir.
Şahsı adına, Samsun
Milletvekili Sayın Ahmet Yeni…
Şahsı adına, Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Müfit Yetkin, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
A. MÜFİT YETKİN (Şanlıurfa)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2510 sayılı İskân Kanununa
Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi hakkında şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
1950 yılında kurulan,
Türkiye-Suriye devlet sınırı boyunca uzanan Ceylânpınar Devlet Üretme
Çiftliği 1 milyon 750 bin dekar araziyi kapsamaktadır. Bu arazinin
tamamı birinci derecede stratejik bölge kapsamındadır. Ceylânpınar
ilçesinin de gelir kaynağı ve istihdam kapısı olması dolayısıyla
ilçeyle özdeşleşmiştir. Tarım İşletmesi Müdürlüğünün bir yandan
işçi istihdamı, diğer yandan tarıma elverişli geniş arazilerin
işlenmesi gibi etkenleri nüfusun hızla artmasına neden olmuştur.
Ülkemizin en önemli
tarım alanları ve su kaynakları bu bölgededir. Türk tarımında önemli
bir yere sahip olan Ceylânpınar Tarım İşletmesi arazileri kurumun
arazi varlığının tamamının yüzde 47'sini, yani, yarısına yakınını
oluşturmaktadır. Bu topraklarda, ülke tarımına hububat tohumluğu,
endüstri bitkileri, çayır-mera ve yem bitkileri, sebze tohumluğu,
fidan-fide üretimiyle büyük katkı sağlamaktadır. Damızlık üretiminde
ise sığırcılık, koyunculuk ve civciv üretimindeki gelişmeler, yine,
ülke hayvancılığının gelişmesinde en büyük rolü oynamaktadır.
Bölgenin stratejik
konumu dolayısıyla, ilimiz Şanlıurfa Ceylânpınar Tarım İşletmesi
Müdürlüğüne ait arazi içinde "göçer" olarak tabir edilen,
yaklaşık elli yıldır yaşamlarını bu topraklarda sürdüren, 2 bine
yakın nüfusu bulunan bu vatandaşlarımızın sorunları 1995 yılından
bu yana resmî makamların raporlarına girmesine rağmen önceki
hükûmetlerin ağır ihmalleri ve bugüne kadar yasal anlamda herhangi
bir çözüm yoluna da gidilmemesinden dolayı, maalesef, büyük bir sorun
olarak önümüzde durmaktaydı. Tabii ki, hukuki açıdan bakıldığında,
göçer tabir edilen bu insanların işgalci konumunda olduğu, fakat,
sosyal açıdan bakıldığında ise mutlaka çözüm getirilmesi gereken
sosyal bir sorun hâline geldiği görülmekteydi. Göçerlikten ziyade
işletmeye ait topraklarda yerleşik bir şekilde ikamet etmekte olan
bu insanların, daha önce de ifade ettiğim gibi, yıllarca sorunları
göz ardı edilerek duyarsız kalınması sebebiyle bölgedeki konumu
daha hassas bir hâle getirmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisinden
çıkarılacak bu yasayla Bakanlar Kurulunun alacağı kararlar doğrultusunda
belirlenecek en uygun alanda bu kanun hükümlerine göre iskân ettirilmesi,
ayrıca, hak sahibi bu ailelere hayvanlarını otlatmaları için mera
ve isterlerse yeni yerleşim yerinde konut yapmalarını desteklemek
amacıyla kendi evini yapana da yardım metoduyla bu kanun hükümlerine
göre de kredi kullandırılması imkânıyla 21'inci yüzyıla yaraşır,
daha modern, daha sağlıklı ve insanca yaşama hakları sağlanacaktır.
Bu kanunun çıkmasında
KİT Komisyonunun önemli rolü vardır. Ben, özellikle kendilerine teşekkür
ediyorum. Hükûmetimiz bu elli yıllık problemi çözmektedir ve inşallah
insanlarımız burada daha rahat ve huzurlu bir şekilde yaşayacaklardır.
Şimdiye kadarki hükûmetlerce tamamen ihmal edilen, tabiri yerinde
ise bir çivi dahi çakılmayan Ceylânpınar, AK Parti Hükûmetimiz tarafından
yapılan ve bundan sonra da yapılması devam edecek olan bu yatırımlarla
yeni bir çehre kazanmıştır ve bu ilçemizin daha rahat nefes almasını
sağlamıştır. Meclisimiz tarafından çıkarılan bu yasa ve yönetmelikler,
son elli yılda yapılan düzenlemelere eş değer olmaya devam etmektedir.
Bu düzenlemeler ülkemizin olumlu yönde değişimini, gelişimini
hazırlayan bir süreçtir. Yapılacak olan bu düzenleme, tarımsal ve
hayvancılık alanında ülkemizin kalkınması ve üreticilerimizin
gelişiminde büyük katkılar sağlayacaktır.
Kanunun, ilimiz Şanlıurfa
ve Ceylânpınar ilçemize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Yetkin.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya
Milletvekili… Yok.
Şanlıurfa Milletvekili
Sayın Zülfikar İzol, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın İzol, süreniz
beş dakika.
ZÜLFİKAR İZOL (Şanlıurfa)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceylânpınar ilçesinde Tarım
İşletmeleri Genel Müdürlüğüne bağlı tarım işletmesinin arazilerinde
yaşayan göçerlere yeni yerleşim yeri ve hayvancılık yapabilmeleri
için de mera alanı tahsis edilebilmesi için 2510 Sayılı İskân Kanununa
Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi hakkında şahsım ve AK
Parti Grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Ceylânpınar Tarım İşletmesi
Müdürlüğü, ilk olarak 1943 yılında Zirai Kombinalar Urfa Grup Amirliği
olarak kurulmuştur. 1950 yılında Devlet Üretme Çiftliği ve 1984 yılında
ise TİGEM'e bağlı bir tarım işletmesi olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Hâlen bu statüde hizmet gören işletmenin toplam arazi büyüklüğü 1
milyon 750 bin dekardır. Cumhuriyet dönemi boyunca işletme arazilerinden
yaklaşık olarak 250 bin dekarı çeşitli nedenlerle işletme arazisi
dışında kalmıştır. Bu kayıpların en önemlisi, 1981 yılında Beyazkule
arazisi içinde, Afganistan'dan gelen göçmenlere tahsis edilen alanı
oluşturmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Ceylânpınar Tarım İşletmesi arazileri, cumhuriyet tarihi boyunca
bölge halkının çekim merkezi olmuştur. Yaz aylarında Karacadağ
eteklerinde yaşamlarını sürdüren koyun yetiştiricileri, kış aylarında
da sürülerini soğuktan korumak için Ceylânpınar TİGEM İşletmesine
getirmişlerdir. Başlangıçta kışın gelip yazın Karacadağ eteklerine
dönen bu insanlara, bu konumlarından dolayı "göçer" adı verilmiştir.
Kış mevsiminde TİGEM arazisi içinde kalmalarına izin verilen göçerler,
önceleri koyunlarına ağıl çevirip kendileri de kıl çadırlarda yaşarken,
daha sonraları hem koyunlarına ağıl hem de kendilerine ev yapmaya
başlamışlardır.
Halen Ceylânpınar Tarım
İşletmeleri sınırları içerisinde toplam 25 yerleşim biriminde,
Ceylânpınar Kaymakamlığı tarafından verilen resmî sayıları 2 bin,
resmî olmayan sayıları yaklaşık olarak 4.500 olan vatandaşlarımız,
hayvancılık yaparak hayatlarını sürdürmektedir. Bu vatandaşlarımızın
temel sorunu, geçim ve iskândır. Büyük bir çoğunluğunun nüfus cüzdanı
olmadığı için, eğitim, sağlık gibi kamu hizmetlerinden de yararlanmamaktadır.
Değerli arkadaşlar,
göçerlerin iskân edebilmesi cumhuriyet sonrasında da bir devlet politikası
olarak benimsenmiş, bu politika dönem dönem hayata geçirilmiştir.
Göçerlerin iskânında en önemli nedenlerden birisi sosyal ve ekonomik
gelişmelerin göçer hayvancılığını marjinalleştirmiş olması,
bir diğeri ise göçer topluluklarının yaylak ve kışlaklar üzerindeki
geleneksel kullanım haklarını büyük ölçüde kaybetmesidir.
Değerli milletvekilleri,
şu anda görüştüğümüz kanun teklifine göre, Tarım İşletmeleri Genel
Müdürlüğü Ceylânpınar Tarım İşletmesi arazisi içinde göçer olarak
yaşadıkları ve hayvancılık dışında bir işle uğraşmadıkları anlaşılan
kişiler, aileleriyle birlikte hak sahibi sayılacak. Bu hak sahipleri,
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nda getirilen sınırlamalara
uyulmak koşuluyla, Ceylânpınar Tarım İşletmesi arazisi dışında, Bakanlar
Kurulu kararıyla belirlenecek bir arazide iskân edilecek. Göçerlere,
hayvanlarını otlatmaları için mera vasıflı arazi tahsis edilecek.
İsterlerse yeni yerleşim yerinde konut yapmalarını desteklemek
amacıyla, kendi evini yapana yardım metoduyla kredi kullandırılabilecek.
Kredi için ihtiyaç duyulacak ödenek, yılları bütçe kanunlarıyla
gösterilecektir. Bu hak sahipleri, kendilerine verilecek taşınmaz
malların tesliminden itibaren üç aylık süre sonunda Ceylânpınar Tarım
İşletmesi arazisini boşaltacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sonuç olarak, devletin, bu bölgede yaşayan vatandaşlarımızın
iskân sorununun bir an önce çözümlenmesi ve her vatandaşına sağladığı
insanca yaşama koşullarını insanlara da sağlaması gerekir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ZÜLFİKAR İZOL (Devamla)
- Bu vatandaşlarımızın iskân sorunlarını çözerken başka sorunlarının
doğmasına imkân verilmemesi konusunda dikkat etmeliyiz; yoksa,
daha karmaşık sorunların doğmasına neden olabilir endişesini de
taşımaktayım.
Büyük bir çoğunluğunun
nüfus cüzdanı yoktur. Bu insanlar öncelikle nüfusa kaydedilmelidirler.
Bu vatandaşlarımız devletini, milletini, toprağını ve bayrağını
seven insanlardır. Onları kaderleriyle baş başa bırakamayız. Hem
halk olarak hem devlet olarak yanlarında olduğumuzu bilmelidirler,
bundan kuşku duymamalıdırlar.
Bu kanunun, Şanlıurfa
Ceylânpınar'da bulunan, göçebe yaşayan vatandaşlarımıza hayır getirmesini
Cenabı Allah'tan diliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın İzol.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
İç Tüzük'ün 86'ncı maddesine
göre oyunun rengini açıklamak isteyen, lehte olmak üzere Ardahan
Milletvekili Sayın Ensar Öğüt… Yok.
Şimdi, teklifin tümünü
oylarınıza sunacağım.
Teklifin tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif, kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
Hayırlı olmasını diliyorum
ve birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 21.28
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.37
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78'inci Birleşimi'nin Altıncı Oturumu'nu
açıyorum.
Kanun tasarı ve tekliflerini
görüşmeye devam edeceğiz.
7'nci sırada yer alan
Emniyet Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları
raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
7.- Emniyet Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/437) (S. Sayısı: 1150)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
8'inci sırada yer alan
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet Komisyonları
raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
8.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet
Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı: 1337)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükûmet? Yok.
Ertelenmiştir.
9'uncu sırada yer
alan Darülaceze Müessesesi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile İçişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
9.- Darülaceze Müessesesi Genel Müdürlüğü Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile İçişleri Komisyonları Raporları (1/988) (S. Sayısı:
922)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
BAŞKAN - 10'uncu sırada
yer alan Gecekondu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine başlıyoruz.
10.- Gecekondu Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu (1/1254) (S. Sayısı: 1266) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 1266
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Parlakyiğit, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET
PARLAKYİĞİT (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1266 sıra sayılı, Gecekondu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Öncelikle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(x) 1266 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
Değerli milletvekilleri,
bu tasarıyla Gecekondu Kanunu kapsamında çok önemli yasal düzenlemeler
ve kurumlar arası yetki değişikliği yapılmak istenmektedir.
"Gecekondu" sözcüğüyle -hepinizin bildiği gibi- imar ve
yapı işlerini düzenleyen mevzuata ve genel hükümlere bağlı kalınmaksızın,
kendisine ait olmayan arazi veya arsalar üzerinde sahibinin rızası
alınmadan yapılan izinsiz yapılar kastedilmektedir. 775 sayılı ve
30/7/1966 tarihinde yürürlüğe giren bu Yasa, ilk uygulama gününden
başlayarak ve sırasıyla önce İmar ve İskân Bakanlığı, sonrasında
da Bayındırlık ve İskân Bakanlığının sorumluluklarında ve ilgili
belediyelerin aracılığında, kaçak yapılaşmayı önleyerek dar gelirli
ve ihtiyaç sahibi yurttaşlara sosyal nitelikli konutlar kazandırmayı
amaçlamıştır. Ülke genelinde 775 sayılı Gecekondu Yasası'nın uygulanabilmesi
ve hedefine ulaşılabilmesi, gerekli arsaların temini ve bu arsalar
ile ilgili kamulaştırma hizmetlerinin yürütülmesi, ıslaha muhtaç
veya tasfiyesi gereken gecekondu bölgeleri ile yeniden halk konutu
yapımına tahsis edilecek sahaların seçimi, haritaların hazırlanması,
imar ve ıslah programlarının düzenlenmesi, bilindiği gibi, çok büyük
bir ekonomik kaynağın varlığıyla mümkün olabilecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 775 sayılı Gecekondu Yasası'nın 12'nci maddesi,
bu hizmetlerde kullanılacak fonların teşkilini ve kullanılmasını
hükme bağlamıştır. Yine, ilgili Yasa'nın 13'üncü maddesi, 12'nci madde
gereğince teşkil edilen fonlarda toplanan paraların, İmar ve İskân
Bakanlığınca onanan plan ve projelere göre halk konutu yapılmasında,
ıslah olunacak gecekondu bölgeleri ile yeniden tesis edilecek gecekondu
önleme bölgelerinin yol, meydan, kanalizasyon, su, elektrik ve tesislerinin
İmar ve İskân Bakanlığınca onanan projelere göre yapılmasında veya
onarılmasında ve bu Kanun gereğince yapılması gereken tespit, harita
alımı, plan ve proje hizmetlerinde kullanılacağını hüküm altına
almaktadır. Bu bağlamda, 9/9/2002 tarihine kadar oluşturulan fonlar,
775 sayılı Kanun'un 14'üncü maddesi uyarınca kullanılmış, ancak,
söz konusu olan fon 23/5/2000 tarihli ve 4568 sayılı Kanun'la tasfiye
edilerek, bütün varlıkları Toplu Konut İdaresi Başkanlığı adına
açılan gecekondu gelir hesabına devredilmiştir. Bu durumda, bir
yandan Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca Kanun'un uygulanmasına
devam edilirken, diğer yandan uygulamanın finansman kaynağı olan
fonun tasfiye edilerek gelir hesabı şeklinde Toplu Konut İdaresi
Başkanlığına devredilmesi 775 sayılı Gecekondu Kanunu'nun uygulamalarını
son derece zor ve sağlıksız bir duruma getirmiştir. 775 sayılı Gecekondu
Kanunu uygulamalarının ve finansman kaynağının aynı kurumun yönetimi
altında olması, uygulamaların daha hızlı, etkin ve sağlıklı yürütülmesi
bakımından gerekli görülmektedir. Toplu Konut İdaresi Başkanlığının
kanunlara dayalı olarak üstlendiği misyon dikkate alındığında,
planlı arsa ve konut üretimine yönelik faaliyetler ile gecekondulaşmanın
önlenmesine yönelik faaliyetlerin tek merkezden ve hizmet bütünlüğünü
sağlayacak şekilde yürütülmesinin daha yararlı olacağı ve bunun
için Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca yürütülen 775 sayılı Gecekondu
Kanunu kapsamındaki faaliyetlerle ilgili işlemlerin Toplu Konut
İdaresi Başkanlığına devredilmesinde kamu yararı bulunduğu düşünülmüştür.
Bu tasarının yasalaşmasıyla
775 sayılı Gecekondu Kanunu uygulamalarına Toplu Konut İdaresi
Başkanlığınca devam edilmesi öngörülmektedir. Bu şekilde, yönetimde
birliktelik sağlanarak, öncelikle plansız yapılaşma ve gecekondulaşmanın
önlenmesi ve ülkemizde konut üretim sektörünün teşvik edilerek
hızla artan konut talebinin planlı bir şekilde karşılanması hedeflenmiştir.
Değerli milletvekilleri,
2985 sayılı ve 17/3/1984 tarihinde yürürlüğe giren Toplu Konut Yasası'nın
amaç ve kapsamı ise, konut ihtiyacının ülke genelinde karşılanmasını,
konut inşaatını yapanların uymak zorunda olacağı usul ve esasların
düzenlenmesini, ülke şartlarına uygun endüstriyel inşaat teknikleri
ile araç ve gereçlerin geliştirilmesini, ferdî ve toplu konut kredisi
verilmesini, gecekondu alanlarının dönüşümüne, tarihî doku ve
yöresel mimarinin korunup yenilenmesine yönelik projeler üretilmesini,
toplu konut alanlarına arsa temin edilmesini, araştırma, turizm
altyapıları, konut altyapıları, okul,
karakol, ibadethane, sağlık tesisleri, spor tesisleri, postane,
çocuk parkları benzeri tesisleri ve konut sektörü sanayiini teşvik
için yatırım yapmayı kapsar, şeklinde ifade edilmiştir.
Görüşülmekte olan tasarının
1'inci maddesiyle, 775 sayılı ve 20/7/1966 tarihli Gecekondu Kanunu'nun
5, 8, 13, 16, 19 ve 28'inci maddelerinde yer alan "İmar ve İskân Bakanlığının"
ibareleri "Toplu Konut İdaresi Başkanlığının"; 7, 13, 16,
17, 20, 24, 27, 31 ve 35'inci maddelerinde yer alan "İmar ve İskân Bakanlığınca"
ibareleri "Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca"; 7, 19, 31,
36'ncı maddelerinde yer alan "İmar ve İskân Bakanlığı" ibareleri
"Toplu Konut İdaresi Başkanlığı"; 16'ncı maddesinde yer
alan "İmar ve İskân Bakanlığına gönderilir." ibaresi
"Toplu Konut İdaresi Başkanlığına gönderilir."; 20'nci maddesinde
yer alan "adı geçen Bakanlığa" ibaresi "Toplu Konut İdaresi
Başkanlığına", "Bakanlık" ibaresi "Toplu Konut
İdaresi Başkanlığı"; 24'üncü maddesinde yer alan "adı geçen
Bakanlıkça" ibaresi "Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca";
26'ncı maddesinde yer alan "Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca"
ibareleri "Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca"; 29'uncu
maddesinde yer alan "İmar ve İskân Bakanlığının veya bu Bakanlıkça"
ibareleri "Toplu Konut İdaresi Başkanlığının veya anılan Başkanlıkça";
31'inci maddesinde yer alan "ve bu Bakanlığın izni ile" ibaresi
"ve bu Başkanlığın izniyle", "adı geçen Bakanlıkça"
ibareleri "Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca"; 35'inci
maddesinde yer alan "İçişleri ile İmar ve İskân Bakanlıkları"
ibaresi "İçişleri Bakanlığı ve Toplu Konut İdaresi Başkanlığı"
olarak; ek 2'nci maddesinde yer alan "Bayındırlık ve İskân Bakanlığına"
ibaresi "Toplu Konut İdaresi Başkanlığına" şeklinde değiştirilmiş,
36'ncı maddesinde yer alan "kanunun yayımı tarihinden itibaren
6 ay içinde" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır, şeklinde
yeni tasarıda yasal düzenlemeler getirilmiştir.
Tasarının 2'nci maddesinde,
775 sayılı Gecekondu Kanunu'na ek 4'üncü madde ile 189 sayılı Millî
Savunma Bakanlığı iskân ihtiyaçları için bu Bakanlıkça kullanılan
gayrimenkullerden lüzumu kalmayanların satılmasına, kanun kapsamında
bulunan taşınmazlar ile herhangi bir kamu hizmetine tahsis edilmiş
olan taşınmazlar hariç olmak üzere mülkiyeti Hazineye ait olup, 775
sayılı Kanuna göre Toplu Konut İdaresi Bakanlığınca başlatılacak
projeler çerçevesinde kullanılacak olan taşınmazlar, bedelsiz
olarak Toplu Konut İdaresi Başkanlığına devredilerek, anılan Başkanlığın
talebi ve Maliye Bakanlığının onayı ile tapuda Toplu Konut İdaresi
Başkalığı adına tescil edilir, denilmektedir.
Ek 5'inci maddeyle,
775 sayılı Kanun'un öngördüğü hizmetler Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca
yerine getirileceği için, hizmetlerin zamanında ve etkin bir şekilde
yürütülmesini teminen söz konusu İdarede yeteri sayıda personel
için kadro ihdas edilmesi öngörülmüştür.
Eklenen geçici 9'uncu
maddeyle, hizmet binaları ve 189 sayılı Millî Savunma Bakanlığı
İskân İhtiyaçları Hakkındaki Kanun kapsamında bulunan taşınmazlar
ile herhangi bir kamu hizmetine tahsis edilmiş olan taşınmazlar hariç
olmak üzere, 775 sayılı Gecekondu Kanunu'nun uygulanmalarında
kullanılmak üzere Bayındırlık ve İskân Bakanlığına tahsis edilmiş
veya Bakanlıkça planlanmış projeler kapsamında kalmakla birlikte
henüz adı geçen Bakanlığa tahsis edilmemiş hazine mallarının kanunun
bundan sonraki uygulayıcısı olan Toplu Konut İdaresi Başkanlığına
devrini; ayrıca, Bayındırlık ve İskân Bakanlığında 775 sayılı Kanun'un
uygulanmasındaki iş ve işlemleri yürüten bu konuda yeterli bilgi
ve tecrübeye sahip personelin Toplu Konut İdaresi Başkanlığı için
ihdas edilen kadrolara atanması öngörülmüştür.
Tasarının 3'üncü maddesiyle,
775 sayılı Gecekondu Kanunu'nda değişiklik yapan 3414 sayılı Kanun'un
775 sayılı Kanun'la ilgili olan geçici 1'inci maddesinde yer alan,
11/6/1985 tarihinden önce 775 sayılı Kanun hükümlerine göre, Bayındırlık
ve İskân Bakanlığının yetkisine dayanılarak başlatılmış olan iş
ve işlemlere adı geçen Bakanlıkça devam edilir; bu Kanun'la öngörülen
devir işlemleri ile birinci fıkradaki iş ve işlemler bu Kanun'a
esas olan Kanun Hükmünde Kararnamenin yayımı tarihinden itibaren
en geç beş yıl içinde sonuçlandırılır. 775 sayılı Kanun'un 14'üncü
maddesine göre kurulmuş bulunan fonun idaresi ile bu fona ait bütün
hak, yetki ve vecibeler de ikinci fıkrada belirtilen süre içinde Bayındırlık
ve İskân Bakanlığınca kullanılır, ifadelerinin tasarının genelinde
yapılan değişiklikler sonucu uygulanabilirliliği kalmayacağı
için bu maddenin tamamının yürürlükten kaldırılması öngörülmüştür.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; özetle, Kuruluş Yasası'ndaki sorumluluklarına
ek olarak, bu tasarının yasalaşmasıyla birlikte, gecekondu sorununun
çözümü gibi devasa bir projeyi de sorumluluk alanına katan Toplu
Konut İdaresi Başkanlığının ülke genelindeki kendi konumuyla ilgili
sorumluluğu daha da artmıştır. Bunlara ek olarak, kentsel dönüşüm
projelerini uygulayan Ankara, İstanbul gibi metropol belediyelerinde
de toplu konut uygulamalarında yürütmenin başında Toplu Konut
İdaresi Başkanlığının olduğunu görüyoruz. Özellikle, 2985 sayılı
Kuruluş Yasası'nın 6'ncı maddesine göre, bu Kanun hükümlerine göre
yapılacak işlemlerde 70 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 38 ve
50'nci maddeleri, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu, 832 sayılı
Sayıştay Kanunu ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümlerinin
uygulanamayacağı gibi ayrıcalıkların da tanındığı Toplu Konut
İdaresi Başkanlığı, kamuoyunun yakın gözetimindedir. Örneğin,
kentsel dönüşüm kavramı, günümüzde kent planlamasının en önemli konusu
hâline getirilmiştir.
Toplu Konut İdaresi
Başkanlığı ve büyükşehir belediyeleri başta olmak üzere birçok
belediye, şu veya bu ölçekte gecekondu alanlarının iyileştirilmesinden
başlayıp, uluslararası sermayenin ve gayrimenkul yatırım ortaklıklarının
dahi ilgisini çeken büyük projelere kadar uzanan bir yelpazede
projeler hazırlıyor. Avrupa Birliği, Dünya Bankası ve uluslararası
kredi kuruluşları ile bankacılık sistemi, bu projelerin finansmanına
yönelik girişimlerde bulunmaktadırlar.
Sayın milletvekilleri,
her ölçekte gündeme getirilen kentsel dönüşüm projelerinin ortak
özellikleri nedir diye bakıldığında, yeni bir sosyal ve ekonomik
ilişki sistematiği öngörmeleri, uzun vadeli makro planlardan bağımsız
olarak düşünülmeleri, deprem tehlikesi de bahane edilerek iyileştirmeyi
değil, yıkıp yeniden yapmayı esas almaları ve bütün bunları ekonomik
olarak yapılabilir kılmak için kentsel rantı artırmaya ve artan bu
rantın yeniden paylaşımının öngörülmesine yönelik olmaları görülmektedir.
Bilinmesi gereken,
kentsel dönüşüm projelerinin, dar gelirli kesimlerin konut sorununun
çözümüne yönelik atılmış bir adım olmadığıdır. Bu kavram altında
gündeme getirilen tüm projelerin ortak özelliği, ister konut isterse
ticaret alanı olsun, orta ve üst gelir grubuna yönelik olmalarıdır.
Nitekim, 1994 yılından bugüne kadar, Ankara Büyükşehir Belediyesi,
konut projelerini rant amacını daha da belirginleştirerek devam
ettirirken kent merkezine yönelik projeleri gündeme getirmekten
önemle kaçınmış, kentin gelişmesini nâzım plan değil rant talepleri
yönlendirmiş, bu anlamsız uygulamanın sonunda kentin bütünlüğü
ve ulaşım sistemi yok edilmiştir. Günümüzde mantar gibi ortaya çıkan
büyük lüks konut projeleri, bu anlayışın ve örgütlenme biçiminin
devamı niteliğindedir ve toplumun konut sorununun çözümü amacıyla
herhangi bir ilgisi yoktur. Amacı dar gelirli toplum kesimlerinin
konut sorununa katkıda bulunmak olan Başbakanlık Toplu Konut İdaresi
dahi bu amacını ikinci plana atmış, üst gelir grubuna yönelik prestij
projelerine yoğunlaşmıştır.
Değerli milletvekilleri,
bazı alanlarda hızla gerçekleşen, bazı alanlarda ise hâlen potansiyel
olarak bekleyen bu rant, kentlerin ekonomik güç dağılımının ve haritalarının
değişmesine yol açmıştır. Daha önce kentin orta sınıfını oluşturan,
eğitim düzeyi ortalamanın üstünde olan ve kentli davranış biçimini
içselleştirmiş, ağırlıklı olarak ücretli kesim, hayat boyu çalışmaları
sonucunda sağladıkları birikimleriyle kente yeni gelen ve gecekondu
yaparak barınma sorununu çözmek zorunda kalan kesimlerden başlarını
sokacak ev satın almak durumunda bırakılmışlardır.
Günümüzde rantın tarifleri
değişmiştir. Gecekondu halkı kentsel dönüşüm projeleriyle neyin
dönüştüğünü pek yakında anlayacak, dönüşüm projeleri sonucunda
yeniden yapılan konutlarda oturamayacak, kentin daha az rantlı kesimlerine
sürüleceklerdir. Tarım yok edilerek büyük şehirlere göç ettirilen
insanlar için barınma ihtiyacı artık başlı başına bir sorun hâline
gelmiştir.
Sonuç olarak, Toplu
Konut İdaresi Başkanlığının dikkatini, önemli bulduğum, ülkemin
ve halkımın bu sorunlarına çekmek istiyorum. Bu düşüncelerle, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Parlakyiğit.
Sayın milletvekilleri,
çalışma süremiz dolmak üzeredir.
Kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için 22 Mart 2007 Perşembe günü, alınan karar gereğince
saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
İyi geceler.
Kapanma Saati:
21.57