DÖNEM: 22 CİLT:
149 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
71’inci
Birleşim
6 Mart 2007 Salı
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Adana Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin Börü'nün,
Deprem Haftası münasebetiyle, ülkemizin fiziki yapısı ve konumu
itibarıyla muhtemel deprem afetine karşı hazırlıklı olunması için
alınması gereken tedbirlere ilişkin gündem dışı konuşması ve Bayındırlık
ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak'ın cevabı
2.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun,
son günlerde Malatya ve Elâzığ'da meydana gelen depremler nedeniyle,
özellikle riskli bölgelerde bulunan orta ve ağır hasarlı binaların
yıkılarak depreme dayanıklı şekilde yeniden yapılmasına ve belediyelerin
altyapı sorunlarını giderebilmeleri için desteklenmesinin önemine
ilişkin gündem dışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk
Nafız Özak'ın cevabı
3.- Elâzığ Milletvekili Abdulbaki Türkoğlu'nun,
Malatya ve Elâzığ'da meydana gelen deprem sonrasında, özellikle fay hattı üzerinde bulunan yerleşim yerlerindeki
yapılarda rehabilitasyon çalışmalarına ağırlık verilmesine
ilişkin gündem dışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk
Nafız Özak'ın cevabı
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair 15/2/2007 tarihli ve 5581 sayılı Kanun'un
bazı maddelerinin Anayasa'nın 89 ve 104'üncü maddelerine göre bir
kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi (3/1215)
2.- Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan hakkında
tanzim edilen soruşturma dosyasının geri gönderilmesine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/1216)
3.- ABD Kongresi'nde, ilgili bakanlıklarla ve diğer
mercilerle temas ve görüşmelerde bulunmak üzere Türkiye Büyük Millet
Meclisinden bir Parlamento heyetinin Amerika Birleşik Devletleri'ne
gitmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1217)
4.- Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah
Gül başkanlığında Makedonya Cumhuriyeti'ne yapılacak resmî ziyarete,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi partilerin
milletvekillerinden oluşan birer heyetin katılmasına ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1218)
5.- Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah
Gül başkanlığında Fas'a yapılacak resmî ziyarete, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi partilerin milletvekillerinden
oluşan birer heyetin katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1219)
6.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent
Arınç'ın, İtalya Meclis ve Senato Başkanlarının ortak davetine icabetle
Floransa ve Roma'da düzenlenecek olan Roma Antlaşması'nın 50'nci Yıl
Dönümü Töreni ve Etkinlikleri'ne katılmak üzere İtalya'ya resmî ziyarette
bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1220)
7.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Gürcistan'a
yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/1221)
8.- Ankara Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun,
5434 Sayılı Emekli Sandığı Kanununun 32 nci Maddesine (j) Bendi Eklenmesi
ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 152 nci Maddesinin
"II" Sayılı Tazminatlar Bölümünün, (6) Adalet Hizmetleri
Tazminatı Bendinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
(2/400) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/436)
9.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, Don Olayları
ve Kuraklık Sebebiyle Ürünleri Zarar Gören Çiftçilerin T.C. Ziraat
Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatiflerinden Kullandıkları Tarımsal
Kredilerin Geri Ödenmesinin Ertelenmesine İlişkin Kanun Teklifinin
(2/850) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/437)
IV. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/94) (10/424) esas numaralı Meclis araştırması
önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 6/3/2007 Salı günkü
birleşiminde ve birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
2.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Bursa Milletvekili Faruk Çelik ve 3 Milletvekilinin; Büyükşehir
Belediyesi Kanunu, Belediye Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Mahallî
İdare Birlikleri Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu (2/911) (S. Sayısı: 1317)
4.- İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani
Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Hatay Milletvekili Züheyir Amber
ve 35 Milletvekilinin; İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara
Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunun
1 ve 2 nci Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi;
Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; 5434 Sayılı Emekli Sandığı
Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi;
Şırnak Milletvekili Mehmet Tatar ve Denizli Milletvekili Ümmet
Kandoğan'ın; 24.2.1968 Tarih ve 1005 Sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş
Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması
Hakkında Kanunun 1 inci Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/714, 2/95, 2/161,
2/625) (S. Sayısı: 1350)
VI. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, Manisa-Salihli
Cezaevinin yetersizliğine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/19919)
2.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun,
kuruyan göl ve akarsular ile iklim değişikliklerinin bitki örtüsüne
etkilerine ilişkin sorusu ve Çevre
ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/19921)
3.- Muğla Milletvekili Fahrettin ÜSTÜN'ün, Muğla'daki
orman alanlarında yürütülen madencilik faaliyetlerine ilişkin
sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/19923)
4.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Düzce
ilinde kiraya verilen orman arazilerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı
(7/19925)
5.- Ordu Milletvekili İ. Sami TANDOĞDU'nun,
Irak'ta düşen Türk işçileri taşıyan uçağa ilişkin sorusu ve Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/19926)
6.- İzmir Milletvekili Serpil YILDIZ'ın, yeşil
kartlı hastaların ilaç bedellerinin eczanelere ödenmesine ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/19969)
7.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
eczanelere ilaç bedellerinin ödenmesine ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/19971)
8.- Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün BİLGEHAN'ın,
cinsiyet ayrımcılığı yapıldığı iddia edilen bir reklam filmine
ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı
(7/19987)
9.- Mersin Milletvekili Hüseyin ÖZCAN'ın, Gaziantep'teki
bir devekuşu çiftliğinde kaçak elektrik kullanıldığı iddialarına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/19993)
10.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, belediyelerin
ihalelerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı
(7/20016)
11.- Samsun Milletvekili İlyas Sezai ÖNDER'in, Karadeniz'deki
zehirli varillere ve çevre kirliliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı
(7/20032)
12.- Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, Yatağan
Termik Santralı çevresindeki radyoaktiviteye ilişkin sorusu
ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin
cevabı (7/20064)
13.- Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in,
Türk Şehitliklerine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/20065)
14.- Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER'in,
üniversite hastanelerinin ilaç firmalarına olan borçlarına ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/20090)
15.- Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in,
Bağ-Kurlu hastaların üniversite hastanelerinde karşılaştıkları
zorluklara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat
BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/20335)
16.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
Kızılay Teftiş Kurulunun düzenlediği toplantılara ilişkin Başbakandan
sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/20339)
17.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, çocuk
ve kadınlara yönelik şiddetle ilgili genelge doğrultusundaki çalışmalara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı
(7/20344)
18.- Samsun Milletvekili İlyas Sezai ÖNDER'in, 19
Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinin hemşire kadrosu
ihtiyacına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı
(7/20361)
19.- Adana Milletvekili Mehmet Ziya YERGÖK'ün,
Gebze'deki akaryakıt kaçakçılığı ile ilgili iddialara ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/20377)
20.- İstanbul Milletvekili Ali Kemal KUMKUMOĞLU'nun,
bakıcı anne olarak çalışanların sorunlarına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/20378)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak yedi oturum
yaptı.
Batman Milletvekili Mehmet Ali Suçin, tarım sektöründe
gelinen noktaya, tarımsal yapıdaki dönüşümün gerçekleştirilebilmesi
için son dönemde yapılan çalışmalara,
Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı, Ankara
Mobilyacılar Sitesi esnafı ile mobilya sektörünün sorunlarına
ve alınması gereken tedbirlere,
Sakarya Milletvekili Süleyman Gündüz, Birleşmiş
Milletler Lahey Uluslararası Adalet Divanı'nın Bosna-Hersek'in Srebrenica
kentinde Sırp-Çetnik saldırganların gerçekleştirdiği soykırımla
ilgili aldığı karara ilişkin,
Gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Danimarka Parlamentosu Başkanı Christian Mejdahl
ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaretinin TBMM Başkanlık Divanınca
uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine
sunuldu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent
Arınç'ın, Portekiz Meclis Başkanı Jaime Gama'nın davetine icabetle,
beraberinde bir Parlamento heyetiyle Portekiz'e resmî ziyarette
bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Türkçedeki bozulma ve yabancılaşmanın araştırılması,
Türkçenin korunması ve etkin kullanımı için (10/365),
Küresel ısınmanın neden olduğu sorunların ve
oluşturduğu riskin araştırılarak (10/351, 399, 417),
Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla,
Genel Kurulun 13/2/2007 tarihli 62'nci Birleşimi'nde kurulan Meclis
Araştırma Komisyonları üyeliklerine, siyasi parti gruplarınca
gösterilen adaylar seçildiler.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının:
1'inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden;
2'nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı'nın (1/1030) (S. Sayısı:
904) görüşmeleri;
4'üncü sırasında bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik ve 3 Milletvekilinin;
Büyükşehir Belediyesi Kanunu, Belediye Kanunu, İl Özel İdaresi
Kanunu ve Mahallî İdare Birlikleri Kanunlarında Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi'nin (2/911) (S. Sayısı: 1317) tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanarak 4'üncü maddesine kadar,
9'uncu sırasında bulunan, İstiklal Madalyası
Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Hatay
Milletvekili Züheyir Amber ve 35 Milletvekilinin, İstiklal Madalyası
Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması
Hakkında Kanunun 1 ve 2'nci Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifi; Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, 5434 Sayılı
Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi; Şırnak Milletvekili Mehmet Tatar ve Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın, 24/2/1968 Tarih ve 1005 Sayılı İstiklal
Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref
Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunun 1'inci Maddesinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin (1/714, 2/95, 2/161, 2/625) (S. Sayısı:
1350) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak maddelere geçilmesi,
Kabul edildi, verilen aradan sonra;
İlgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından;
Ertelendi.
3'üncü sırasında bulunan, Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Kütahya Milletvekili
Abdullah Erdem Cantimur ve 6 Milletvekilinin, Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Gaziantep Milletvekili Fatma
Şahin'in, Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi; İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa Açıkalın'ın, Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin
(1/1266, 2/926, 2/933, 2/934) (S. Sayısı: 1346) görüşmeleri tamamlandı;
elektronik cihazla yapılan açık oylama sonucunda,
5'inci sırasında bulunan, Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel (1/1228) (S. Sayısı: 1264),
6'ncı sırasında bulunan, Uçuş, Paraşüt, Denizaltı,
Dalgıç ve Kurbağa Adam Hizmetleri Tazminatı Kanunu ve 926 Sayılı
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel (1/1097) (S. Sayısı: 1134),
7'nci sırasında bulunan, Askerlik (1/985) (S. Sayısı:
925),
8'inci sırasında bulunan, Er ve Erbaş Harçlıkları
(1/998) (S. Sayısı: 926),
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarıları;
10'uncu sırasında bulunan, Trabzon Milletvekili
Cevdet Erdöl ve Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt'un, Sanayi
ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/942) (S. Sayısı:
1345),
Yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
6 Mart 2007 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere,
birleşime 20.00'de son verildi.
|
İsmail Alptekin |
|
|
Başkan Vekili |
|
Türkân Miçooğulları |
|
Mehmet Daniş |
İzmir |
|
Çanakkale |
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
No.: 95
II. - GELEN KÂĞITLAR
2 Mart 2007 Cuma
Teklif
1.- İstanbul Milletvekilleri Ünal Kacır ve Gülseren
Topuz'un; Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/963) (Adalet ve İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi : 27.2.2007)
No.: 96
5 Mart 2007 Pazartesi
Raporlar
1.- Konya Milletvekili Kerim Özkul'un; Hâkimler
ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/918) (S. Sayısı: 1355) (Dağıtma
tarihi: 5.3.2007) (GÜNDEME)
2.- Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve İstanbul Milletvekili Zeynep Karahan Uslu'nun;
Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu (1/1279, 2/879) (S. Sayısı:
1356) (Dağıtma tarihi: 5.3.2007) (GÜNDEME)
No.: 97
6 Mart 2007 Salı
Cumhurbaşkanınca Geri Gönderilen Kanun
1.- 15.2.2007 Tarihli ve 5581 Sayılı Bazı Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca
Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi (1/1315) (Anayasa
ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 5.3.2007)
Tezkereler
1.- Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1213) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2007)
2.- Hatay Milletvekili Gökhan Durgun'un Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1214) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 2.3.2007)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Zonguldak Milletvekili Nadir SARAÇ ve 41 Milletvekilinin,
bölünmüş yol çalışmalarında kalite düzeyinin araştırılarak standardın
sağlanması ve maliyet artışlarının önlenmesi için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/426) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/3/2007)
2.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT ve 43 Milletvekilinin,
eczacılık mesleğindeki sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/427) (Başkanlığa
geliş tarihi: 2/3/2007)
6 Mart 2007 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.07
BAŞKAN : Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 71'inci Birleşimi'ni açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
ülkemizde deprem bilinciyle ilgili olmak üzere, Adana Milletvekili
Sayın Ayhan Zeynep Tekin Börü... (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika
efendim.
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Adana Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin Börü'nün,
Deprem Haftası münasebetiyle, ülkemizin fiziki yapısı ve konumu
itibarıyla muhtemel deprem afetine karşı hazırlıklı olunması için
alınması gereken tedbirlere ilişkin gündem dışı konuşması ve Bayındırlık
ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak'ın cevabı
AYHAN ZEYNEP TEKİN BÖRÜ
(Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1-7 Mart Deprem Haftası
sebebiyle, ülkemizin deprem gerçeğini bir defa daha hatırlatmak
ve ülkemizin fiziki yapısı ve konumu gereği gündemimizden hiç
düşmeyen, fakat yeterli ilgi ve duyarlılığı göstermediğimiz deprem
ve alınması gerekli tedbirler ile ilgili olarak söz almış bulunmaktayım.
Bu vesile ile yüce Meclisi ve ekranları başlarında bizleri izleyen
vatandaşlarımızı saygı ile selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; topraklarının
yüzde 93'ü, nüfusunun ise yüzde 98'i çeşitli derecelerde deprem etkisi
altında olan ülkemizde, deprem afeti nedeniyle ortaya çıkmakta
olan toplumsal ve ekonomik kayıplar için çok ciddi tedbirler alınması
gerekmektedir.
Bu nedenle, afet zararlarının
azaltılması konusunda, dünyadaki uygulamaları da dikkate alarak,
uygulanabilir çözümlerin üretilmesi önemli bir zorunluluk olmaktadır.
Bu bağlamda, bütün tehlikeleri ve zarar verici olayları bilimin
ve teknolojinin denetimine bırakmak gerekir. Aksi hâlde, hasar görebilirliliğin
ve toplum değerlerinin, zamana bağlı olarak olumlu yönde değişmesi
mümkün olmaz. Yaşamış olduğumuz depremlerde, sürekli olarak deprem
büyüklüğü ile orantılı olmayan can ve mal kayıpları olduğu gibi,
deprem olmadan da yapılarımız yerle bir olmakta, ciddi can ve mal kayıpları
ortaya çıkmaktadır. Konya'da Zümrüt Apartmanı, Bursa'da İntamlar Sitesi'ndeki
binalar, Diyarbakır'da Alkan-1 Apartmanı, şimdi de Zeytinburnu'nda
bulunan Huzur Apartmanı'nın çökmesiyle iki vatandaşımızın daha yaşamını
yitirdiği acı bir tabloyla karşı kaşıya bulunuyoruz. Demek ki, bu
konuda çözmemiz ve yapmamız gereken birtakım şeyler var.
Ülkemizde şehirlere
göçün hızlanmasıyla yapı üretimimiz sorun olmaya ve çağın gerisinde
kalmaya başlamıştır. Sorunun tek başına teknik bir sorun olmadığı,
yapı üretimi konusunun aynı zamanda siyasal, sosyal, ekonomik ve
kültürel bir konu kapsamında değerlendirilmesi gereken önemli
bir sistem sorunu olduğu açıktır. Ülkemizin her köşesinde farklı
zamanlarda kendi kendine çöken yapılar bu görüşü, maalesef, doğrulamaktadır.
17 Ağustos depreminde
önemli ölçüde hasar gören yapıların bir kısmının hasarlarının gerek
sıvanarak gerekse boyanarak kapatılmış olduğu, bölge insanları
tarafından zaman zaman ifade edilmektedir. Ne acıdır ki, bu tür yapılar
deprem tehlikesi karşısında ciddi bir risk oluşturmaktadır.
Deprem anındaki ve
deprem sonrasında ortaya çıkan zararların azaltılması için deprem
öncesi yapılması gereken çalışmalar son derece önemlidir. Bu kapsamda
var olan yapıların deprem güvenliklerinin belirlenmesinin hızlandırılması
ve deprem güvenliği olmayan yapıların güçlendirilmesi, ekonomik
olarak pahalı ise bu yapıların yıkılarak kentsel dönüşüm tasarısıyla
yeniden planlanması gerekmektedir. Ayrıca, yeni yapılacak olan
yapıların, mühendislik kurallarına, Deprem Yönetmeliğine, mevcut
şartnamelere uygun olarak projelerinin yapılması, yapı güvenliği
açısından son derece önemlidir.
Yapılarımızın denetiminin
Yapı Denetimi Hakkında Kanun ile sadece 19 ilde yapılması öngörülmüştür.
Oysa, görülüyor ki, yapı denetimi, deprem olsun veya olmasın yapılarımızın
sağlamlığı için her zaman yapılmalıdır. Bu bakımdan, bütün illerimizin
yapı denetimi kapsamına alınması da bir zorunluluktur. Yapı denetim
bürolarının işlerini daha iyi ve hassas yapabilmeleri için, haksız
rekabeti önleyecek düzenlemelerin de yapılması gerekmektedir.
Son zamanlarda belediyelerimizin ve Toplu Konut İdaresinin yapmış
olduğu kentsel dönüşüm projesi uygulamaları sayesinde, merkezî
yönetimin belirlediği politikalar doğrultusunda belediyelerle
işbirliği hâlinde başlatılan gecekondu dönüşüm, kentsel yenileme
projeleri bugüne kadar görülmemiş bir kapsam ve hızla uygulamaya
konmuştur. Bu projeler sayesinde, şehirlerdeki sağlıksız alanlarda
yaşayan vatandaşların yaşanabilir sağlıklı çevrelerde konut sahibi…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
AYHAN ZEYNEP TEKİN BÖRÜ
(Devamla) - …olmalarına imkân tanınmakla birlikte, depreme dayanıklı
yeni binalara da kavuşmuş olacaklardır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sonuç olarak, deprem, birlikte yaşamaya alışmak
zorunda olduğumuz bir olaydır. Deprem kuşağı üzerinde yer alan ülkemizde
her yıl çok sayıda depremler meydana gelmektedir ve bu depremlerden
çoğunun sonucunda maalesef can ve mal kayıpları olmaktadır. Ancak,
bu kayıpların sebebi depremin şiddeti değil, yetersiz malzeme ve
kalitesiz işçilikle meydana getirilmiş, yapı denetimi yapılmamış
veya bilimsellikten uzak yapılmış binalardır. İnşaatlarda sağlam
ve kaliteli malzeme kullanarak, temelden inşaatın her kademesinde
kullanılacak malzemeye kadar her ayrıntının sözleşmelerde yer alması
sağlanmalıdır. Binalar alüvyon ve dolgu zeminler üzerine kurulmamalı,
jeolojik, jeofizik, jeoteknik ve imar planına esas raporlar hazırlandıktan
sonra avam proje çalışmalarına geçilmelidir. Denetim mekanizmalarının
sağlıklı yapılması sağlanmalı, cezai müeyyideler tavizsiz uygulanmalıdır.
Mühendislik ve mimarlık okullarını bitiren kişilerin, bu okulları
bitirdikleri günden itibaren, uygulamada herhangi bir deneyimleri
olmaksızın sınırsız mesleki yetkilerle donatılmış olmalarından
kesinlikle vazgeçilmelidir. Sadece mühendis ve mimarlar açısından
değil, tüm inşaat yapım sürecinde çalışanların -işçi, usta, kalfa,
müteahhit gibi- mutlaka eğitimli ve sertifikalı olmaları yasal
bir zorunluluğa kavuşturulmalıdır. Meslek adamları, meslek etiği
ve mesleki davranış kurallarına uygun olarak hareket etmeli, meslek
içi eğitim seminerlerine katılmaları yasal bir zorunluluk hâline
getirilmelidir.
Ülkemiz ve ülke insanımızın
bir daha felaketlerle karşılaşmaması dilek ve temennisiyle, yüce
Meclisi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Börü.
Sayın Bakan, söz isteyeceksiniz
ama, üçü de aynı konuda; sonunda söz vereceğim.
Gündem dışı ikinci
söz isteği, Malatya ve Elâzığ illerinde meydana gelen depremlerle
ilgili olmak üzere, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu…
Buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
2.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun,
son günlerde Malatya ve Elâzığ'da meydana gelen depremler nedeniyle,
özellikle riskli bölgelerde bulunan orta ve ağır hasarlı binaların
yıkılarak depreme dayanıklı şekilde yeniden yapılmasına ve belediyelerin
altyapı sorunlarını giderebilmeleri için desteklenmesinin önemine
ilişkin gündem dışı konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk
Nafız Özak'ın cevabı
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar
sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
Doğu Anadolu fay hattı, bu hat beş ayrı bölgeyi oluşturuyor. Karlıova-Bingöl
hattı 65 kilometre, Palu-Hazar hattı 50 kilometre, Hazar-Sincik hattı
85 kilometre, Çelikhan-Gölbaşı hattı 50 kilometre, Gölbaşı-Türkoğlu
90 kilometre ve Türkoğlu-Antakya hattı da 145 kilometre; yani, 580
kilometrelik bir hat bu hat.
İlk üç hat yüz otuz iki
yıl önce kırılmış. Ama, bu raporlar Bayındırlık Bakanlığı Afet İşleri
Genel Müdürlüğünün elinde var. Burada hangi hattın ne zaman kırıldığı,
ne zaman deprem olduğu hepsi ayrı ayrı belirlenmiş. Burada tek tek
izah etmişler haritalarıyla, değerli milletvekilleri. Son bir ayda,
şubat başından şubat sonuna kadar, bu bölgede, sayın milletvekilleri
-Kandilli Rasathanesi raporları- 132 deprem oldu. Son bir ay içerisinde,
Elâzığ-Malatya hattını içine alan Hazar-Sincik hattında 132 deprem oldu.
Bazen 20, bir günde bazen 15. Bunların minimum 2,6 ile 5,9 arasında sayın
milletvekilleri. Biliyorsunuz, 21 Şubatta ise, en yüksek olan 5,9
şiddetindeki deprem Malatya ve Elâzığ bölgesinde oluştu. Malatya'nın
Pütürge-Doğanyol, Elâzığ'ın ise Sivrice, Mollakendi, Yazıkonak, Maden
ve Gezin bölgelerinde oluştu ve Elâzığ'ın içinde hissedildi.
Değerli milletvekilleri,
132 deprem… Bu insanların hâletiruhiyesini düşünün. Her gün sokakta
bu insanlar, kış… Malatya ve Elâzığ Valilikleri ilk aşamada çadır
yardımı yaptı ve soba yardımı yaptı, ama, değerli milletvekilleri,
şunu arz ediyorum: Bu bölge, iki yıl önce yine bir ağır deprem geçirdi.
2004 yılının Ağustos ayında, Elâzığ, yine, Sivrice merkez olmak üzere,
2003 yılında ise Malatya'nın Doğanyol ve Pütürge ilçelerinde… Tabii,
o günün ağır hasarlı binaları, o günün orta hasarlı binaları, o günün
az hasarlı binaları tespit edildi; ancak, o günün ağır hasarlı binalarına
hiçbir güçlendirme yapılmadı. Sadece Elâzığ-Sivrice'de, evleri yıkılan
80 kişiye sosyal konut yapıldı. Malatya'da herhangi bir şey yapılmadı
ve o gün, ağır hasarlı binaları için, yeni, geçen hafta, Pütürge ve
Doğanyol için 178 konut ve 4 işyeri için, Bayındırlık Komisyonumuzdan
bir yasa teklifi geçti. Bu yasa, zannediyorum, Meclise gelecek. Yani,
üç yıl geçmiş aradan. Üç yıl sonra biz bu yaraları sarmaya çalışıyoruz
değerli milletvekilleri. Bunlar ağır hasarlı.
Şimdi, kaymakamlıklar
belediyelere yazıyor: "Bu ağır hasarlı binaları yıkın." Değerli
milletvekilleri, belediyeler yıkamıyor tabii. İçinde insan oturuyor.
Talimatla, "yık." demekle… Çünkü, onlara verilen görev o.
Bu insanlar nerede oturacak, bu insanlar ne yapacak? Bu insanlar
her gece elleri yüreğinde sokakta geçiriyorlar. Elâzığ ve Malatya'daki
insanlar her gecesini sokakta geçiriyorlar.
Tabii, bu işler, artık,
kentsel dönüşüm projesi, diyoruz; artık, köysel dönüşüm projesi de
ele alınmadan, bu bölgelerdeki… Çünkü, burası bir fay hattı ve Bayındırlık
Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğünün elinde, yazılan senaryo
var; bu bölgede oluşacak depremlere göre bu bölgedeki insanlar ne
yapacak, ne yapılabilir, bu bölgedeki tehlike nedir? Ve Gölbaşı-Türkoğlu
hattı dört yüz otuz yıldır kırılmamış. Bu bölgedeki depremler belki
de o hattın tetikçisi. Bilimsel olarak bunun açıklığa kavuşması lazım.
Bölgedeki insanlar huzursuz. Bu insanların bilimsel olarak rahatlatılması
lazım ve bu insanların öncelikle önlemlerinin alınması… Kış, soğuk,
değerli arkadaşlarım; sadece yiyecek, içecek vermekle olmuyor.
Her gece "Acaba bugün mü başımıza yıkılacak... Çoğu binalar
ağır hasarlı, orta hasarlı. Örneğin kamu kurumları bile, örneğin
Sivrice'de bir okul, karakol…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - …Sivrice'de kamunun yaptığı binalar, okul, karakol, sağlık
ocağı, PTT merkezi, yine Elâzığ'ın içinde bir okulumuz, yine başka bir
okulumuz başka bir beldemizde… Değerli milletvekilleri, 96 yılından
önce yapılan binalar ise Deprem Yönetmeliği'ne uygun yapılmadığı
için hepsi birer risk içeriyor. Benim… Bu bölge insanları hakikaten
rahatsız. Bu bölge insanları "Acaba bu gece mi evimiz başımıza
yıkılacak?" diyorlar. Bu konuda, üç yıl önce, Malatya'nın Doğanyol
ve Pütürge ilçelerinde çok ağır, büyük deprem olmasına rağmen, maalesef,
bu konutlar hâlâ ağır hasarlı olarak duruyor. Orta hasarlı binalar
yine aynı şekilde duruyor. Bunların temelden ele alınması lazım. Özellikle
de köylere yönelik olarak, köylerin, bir an evvel, köysel dönüşüm
projesi adı altında -bu çok önemli- köysel dönüşüm projesi yapılması
lazım. Belki, bazı köyler, depreme dayanıklı olarak…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, son cümlelerinizi rica edeyim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkanım, toparlıyorum.
Belki bu köylerimizi
birleştirerek, belki bu köylerimize depreme dayanıklı yeni evler
yapılarak belki bir arada yaşamayı öğretmeliyiz.
Bu Doğu Anadolu fay
hattı, bu ülkedeki en riskli fay hatlarından biridir. Bu bölge insanlarının
geleceği için, bu bölge insanının huzur ve mutluluğu için, özellikle
Hükûmetin acilen önlem alması lazım. Herkes bekliyor. Yani, sadece
çadır vermekle, sadece soba vermekle bunlar olmuyor.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Bayındırlık Bakanım bu konuya eğildi, kendisine teşekkür
ediyorum. Sayın Bakanım, özellikle bu bölgedeki belediyeler altyapısı
açısından son derece sorunlu. Hassaten, Elâzığ'ın belde belediyeleri
ve Malatya'nın belediyeleri -altyapı sorunları- büyük sorunlar
yaşıyor. Bu konuda da, bu belediyeler, özellikle afet bölgesi gibi
yardımda bulunmanızı hassaten bu bölgenin belediyeleri istiyor.
Hepinize saygılar
sunuyorum. Tüm Elâzığ ve Malatya halkına geçmiş olsun dileklerimi
iletiyorum. Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Aslanoğlu.
Şimdi gündem dışı
üçüncü söz isteği, Elâzığ'daki depremle ilgili olmak üzere, Elâzığ
Milletvekili Sayın Abdulbaki Türkoğlu…
Buyurun Sayın Türkoğlu.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
3.- Elâzığ Milletvekili Abdulbaki Türkoğlu'nun,
Malatya ve Elâzığ'da meydana gelen deprem sonrasında, özellikle fay
hattı üzerinde bulunan yerleşim yerlerindeki yapılarda rehabilitasyon
çalışmalarına ağırlık verilmesine ilişkin gündem dışı konuşması
ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak'ın cevabı
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Elâzığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kendi seçim bölgem
olan Elâzığ ilimizde 9 Şubat ve 21 Şubat tarihlerinde meydana gelen
depremle ilgili gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, Elâzığ'da
depremi yaşayan, depremden olumsuz etkilenen tüm hemşehrilerime
tekrar geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum ve yine, hem geçmiş olsun
hem de konuyla çok yakından ilgilenen Sayın Başbakanıma ve 21 Şubat
günü Diyarbakır'da emniyet müdürleri toplantısını yarıda keserek
derhal deprem üssü olarak belirlenen Sivrice ilçemize intikal
eden Sayın İçişleri Bakanımız Abdülkadir Aksu Bey'e teşekkür ediyorum
ve yine, o gece saat on ikiye kadar telefonlarının başında depremle
ilgili bilgileri alan ve yönlendirme faaliyetinde bulunan Sayın
Bayındırlık Bakanımız Faruk Nafız Özak Bey'e gerçekten teşekkür ediyorum,
çok zahmet ettiler, o gece uyumadılar Sivrice ilçemizle ilgili ve
yine, Kızılay Genel Başkanımız, Kızılay Genel Müdürü Cesur Bey -ki
Elâzığ'da beraber gezdik kendileriyle- ve Afet İşleri Genel Müdürlüğünün
başta Genel Müdürü Mustafa Taymaz Bey ve Genel Müdür Yardımcısı İsmail
Bey -ki yakinen onlar bölgeyi gezdiler, ev ev gezdiler- hepsine candan,
gönülden teşekkür ediyorum.
Şimdi, biz, gerçekten
deprem bölgesindeyiz. Depremle yaşamasını da bilmek durumundayız.
Biraz önce Sayın Vekilimiz bunu dile getirdi, teşekkür ediyorum
Mevlüt Bey'e. Doğu Anadolu fay hattı 580 kilometre ve 6 segmente ayrılmış.
Öncelikle Karlıova-Bingöl -ki bunların tarihleri de çok önemli- Karlıova-Bingöl
en son 1971 yılında deprem geçirdi. Palu-Hazar segmenti, ki, 1874 yılında
bu bölgede 6,8 ila 7,8 arasında bir deprem olmuş. Hazar-Sincik mevkisinde
yine 1875 yılında bir deprem oldu, olmuş daha doğrusu ve Çelikhan-Gölbaşı,
1893 yılında ve Çelikhan-Gölbaşı, Gölbaşı-Türkoğlu. İşte "Bazı
şeyler saklanıyor." denildiğinde, hiçbir şey saklanmıyor. Bayındırlık
Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü tarafından bu çalışmalar
yapılmış, yine akademik olarak bunlar üzerinde çalışmalar yapılmış.
Gölbaşı-Türkoğlu,
1114 yılında bir deprem görmüş, bir de 1513 yılında bir deprem görmüş,
yani, dört yüz doksan dört yıldır bu fay hattında herhangi bir deprem
görülmüş değil. Altıncı segmentde Türkoğlu-Hatay arasındaki bir
fay hattı. Elbette, Bayındırlık Bakanlığının iki türlü senaryosu
var. Palu-Sincik arasındaki senaryo, olası bir senaryo. Şimdi, büyük
depremler, yıkıcı olan depremlerin görülme ihtimali asgari iki
yüz ila iki yüz elli yıl, yani, 1874 yılında… Palu-Hazar ve Hazar-Sincik
arasında yüz otuz üç ila yüz otuz dört yıldır deprem olmamış. Asgari yıkıcı
depremin olabilmesi için öngörülen, yine akademisyenler tarafından,
deprem bilimciler tarafından öngörülen rakam iki yüz ila iki yüz elli
yıl.
Bu, bize neyi ifade
etmektedir? Bu, bize… Önümüzde rehabilite edici çalışmalar için
en azından bir, yetmiş ila yüz yirmi-yüz otuz yıllık bir sürecimiz vardır.
Bunun için, bizim, burada, bu süreci çok güzel kullanmamız gerekir.
Yani, yetmiş yıl içerisinde rehabilitasyon çalışmalarını yapabilir
miyiz? Özellikle biraz önce söylenildi, köysel tasarım projesi değil
de şimdi, Bayındırlık Bakanlığımız tarafından hazırlanmış olan
kırsal kesimlerde konutların rehabilitasyon çalışması. Aynı şeyi
ifade ediyor zaten, kırsal kesimlerde rehabilitasyon çalışması.
Sayın Bakanımız da
lütfettiler geldiler, sağ olsunlar. Ben, kendilerinden şunu rica
ediyorum: Öncelikle belirlenen, yine Afet İşleri Genel Müdürlüğü
tarafından belirlenen beş il, acil, beş ilde fay hattının geçtiği
yerlerde, ki, Elâzığ'da Palu-Hazar ve Hazar-Sincik…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Devamla) - …fay hattının enine genişliği 5 ila 25 kilometre, özellikle
Sivrice'nin güneyinde 5 ila 25 kilometre bir genişliğe tekabül etmektedir
ve yine Elâzığ'ın yapısına baktığımız zaman, zemini alüvyondan oluşmakta.
Hazar-Sincik hattında olan bir depremdi bu -5,9 olan deprem 21 Şubatta-
ama, en büyük yıkıntıyı Elâzığ merkezinde Hicret Mahallesi, Sürsürü
Mahallesi, Aksaray, Kızılay Mahallesi, Gümüşkavak Mahallesinde
meydana geldi ve yine, Elâzığ-Uluova'da Akçakiraz, Yazıkonak ve Mollakendi
beldelerimizde ve o civar köylerde meydana geldi en büyük hasar. Demek
ki, buralarda bir rehabilitasyon çalışmasına behemehâl gerek
var. İkincisi, yapılacak olan en önemli işlerden bir tanesi, bu gibi
bölgelerde -beş şehri kastediyorum, öncelikli olarak Elâzığ, Adıyaman,
Maraş, Malatya illeri olmak kaydıyla buralarda- kırsal kesimdeki
konutların rehabilitasyon çalışmalarına ağırlık vermek gerekir.
Kentsel dönüşüm projesi belki de çok pahalıya mal olur, uygulanamayabilir,
ama, bunun içinde toplu konut çalışmalarına ağırlık vermek gerekir.
Afet İşleri Genel Müdürlüğümüz,
Bayındırlık Bakanlığımız gerekli bütün, her türlü yardımı yapmıştır,
aç ve açıkta kalan hiç kimse yoktur. Şimdi, biraz önce söylediler Sayın
Vekilimiz. Belki de yanlış bilgilendirilme olmuştur. 2004 yılında
Elâzığ'daki, Sivrice'deki depremde 80 konut değil, bugün 194 konut yapılmış,
hak sahiplerine teslim edilmiştir, kalan 49 konut da Sivrice ilçesinin
Kürk köyünde yer anlaşmazlığı nedeniyle teslim edilmemiştir. Ödenek
çıkartılmıştır, tenkis edilmiştir yer anlaşmazlığı nedeniyle.
Ben on beş gün önce o
köye gittim, yer anlaşmazlığı da bitti. Biz bu dönem içerisinde takriben,
tahmin ediyoruz… Şimdi, Bayındırlık Bakanlığımızın sekiz tane elamanı
kesin tespit hasar raporunu düzenlemek üzere Elâzığ'dadırlar. Behemehâl
şunu söylüyorum: 1.200'e yakın ağır hasar tespit edilecek olan bizim
evler olacaktır. Biz orta hasarlı evleri de ağır hasar olarak kabul
ediyoruz, çünkü, mühendislik çalışması yapılmamış olan evlerdir
bu evler. Yani, kırsal kesimde bu 1.200 ev -yaklaşık diyorum ben- henüz
tespit edilmiş değil. Bunları, inşallah…
BAŞKAN - Sayın Türkoğlu,
lütfen, son cümlelerinizi rica ediyorum.
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum Başkanım.
Ekim ayına gelmeden
önce, inşallah, bunları bitireceğiz, hak sahiplerine vereceğiz.
Malatya'da da keza
yer teslimi çalışmaları yapılmıştır. Bayındırlık Bakanlığı, müdürlüğümüzle
görüştüm ben. O çalışmalar da yapılacak. Pütürge ve Doğaneli ilçelerimizde
de hak sahiplerine teslim edilecektir inşallah sonbaharda diye temenni
ediyorum.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Türkoğlu.
Sayın milletvekilleri,
gündem dışı konuşmalar bitti, ancak, Hükûmet cevap verecektir. Her
üç konuşmaya da müştereken cevap verecek Sayın Bakan.
Buyurun efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAYINDIRLIK VE İSKÂN
BAKANI FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
üç değerli konuşmacımıza cevap vermek üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi
bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin afet gerçeğini
değerli arkadaşlarımız anlattılar. Aktif fay zonları içerisinde
yer alan ve zaman zaman büyük deprem afetlerine maruz kalan bir ülkemiz
var. Bizim Afet İşleri Genel Müdürlüğü verilerimize göre 1900 ile
2005 yılları arasında büyüklüğü 5 ila 6 olan 1.170, 6 ila 6,9 olan 155,
7 ila 8 olan 34 deprem meydana geldi. Tabii bu, ülkemizde her ay 5 ila
6 büyüklüğünde bir depremin, her sekiz ayda bir 6 ila 6,9 büyüklüğünde
1 depremin, her üç yılda bir 7 ila 8 büyüklüğünde 1 depremin de oluştuğunu
gösteriyor.
Özellikle, ülkemizin
topraklarının yüzde 66'sı birinci ve ikinci derecede deprem bölgesinde,
yüzde 34'ü ise diğer dereceli deprem bölgelerinde. Nüfusumuzun
yüzde 70'i birinci ve ikinci dereceli deprem bölgelerinde, yüzde 30'u
ise diğer dereceden deprem bölgelerinde yaşıyor. 1999 Marmara Bölgesi
ve Düzce depremleriyle önemi daha da artan endüstri alanlarının
yüzde 51'i birinci derecede, yüzde 25'i ise ikinci derecede deprem
bölgesinde -endüstri alanlarımız- inşa edilmiş.
Son yüz yılda meydana
gelen depremlerden 495 bin, heyelanlardan 63 bin, sellerden 61 bin,
kaya düşmesi, afetlerden 26.500, çığdan 5.154 konut yıkıldı. Yani,
toplam 650.654 -gibi oldukça büyük bir rakam- konutumuz yıkıldı. Bu
da afetler nedeniyle yılda 6 bin tane konut yapmamız
gerektiğini gösteriyor. 1990 ve 2000 yılları arasında, on yıllık süre
içinde meydana gelen doğal afetlerden dolayı 19.964 kişi hayatını
kaybetmiş, 56 bin kişi yaralanmış, yaklaşık 17 milyar dolarlık bir
mali kayıp ve 1 milyon 78 bin kişi evsiz kaldı bu son dönemde özellikle.
Bugüne kadar meydana gelen afetlerdeki can ve mal kaybına göre deprem
afeti, ülkemizdeki tüm afetler içinde yüzde 61'lik.
Şimdi, 17 Ağustos depremi
bize şunu öğretti: "Deprem olursa ne yapmalı" yerine
"deprem olmadan ne yapmalı" bilincinin oluşmasına önemli
katkılar sağladı. Hepimizin bildiği gibi, Hükûmetimizde, ülkemizin
mevcut afet durumunun değerlendirildiği, gerekli planlama ve strateji
esaslarının belirlendiği Deprem Şûrası düzenledik. Burada bir eylem
planı hazırlandı. Burada, aşağıda sizlerle paylaşmak istediğim
önemli konularda kararlar alındı ve uygulamaya geçildi:
Ulusal sismik ağ iyileştirildi
ve geliştirildi. Ulusal Sismik Ağ Sisteminin Geliştirilmesi Projesi
başlatıldı. Zayıf istasyon sayısı, 2006 yılı sonunda, 2003 yılına
oranla üç yılda yüzde 142 artırıldı. Yer hareketi kayıt şebekesindeki
sayısal deprem istasyon sayısı, üç yılda 98'den 209'a çıkarılarak
yüzde 119 artış sağlandı. Ülkemiz ve yakın çevresi deprem aktivitesi
yirmi dört saat süreyle izleniyor. Ayrıca, zemin etüt formatı hazırlanarak
10/8/2005 tarihinde genelge olarak tüm illerimize gönderildi. Alt
Yapılar İçin Afet Yönetmeliği, İller Bankası tarafından hazırlandı
ve 15 Şubat 2007 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlandı. Yerel yönetimler
için örnek nitelikte olacak bütünleşik afet tehlike ve risk tespiti
çalışmaları yapılmakta. Batı Karadeniz Bölgesi'nde, Kastamonu,
Karabük illeri bütünleşik afet tehlike haritaları tamamlandı. Bunlarla
ilgili töreni geçen ay Karabük'te yaptık. Bu, son derece yararlı
bir çalışma. Bartın ve Zonguldak illerinin çalışmalarına 2007 yılında
devam edilecek. Bu çalışma kapsamında doğal afetlerin tüm türleri
(deprem, sel, heyelan, kaya düşmesi, çığ, yangın afetleri) yerel yönetimlerle
işbirliği içinde çalışılarak tüm ilin bütünleşik afet tehlike haritası
üretiliyor. Bu çalışmalar önümüzdeki günlerde tüm ülkemize yaygınlaştırılacak.
Bunun için Ağrı, Malatya, Elâzığ, Diyarbakır illerimizde doğal afetlerin
-deprem, heyelan, su gibi- tehlike riski haritalarını yaparak, bütünleşik
tehlike riski haritalarını en kısa zamanda planlayacağız, çünkü,
biz, Elâzığ'da bağlandığımız bir televizyon programında buna orada
söz verdik. İnşallah, bu dediğimiz illerle ilgili bu haritaları
kısa zamanda bitireceğiz.
Yine, Afet Bilgi Sisteminin
kurulması bir şûra kararı. Afet Bilgi Sistemi ve Ulusal Afet Arşivi
Sistemleri ihaleleri 2006 yılında yapıldı, 2007 yılının Nisan ayında
devrede olacak. Geçmiş, geleceğin anahtarı prensibinden hareketle,
ülkemizdeki tüm afet bilgileri sayısal ortama aktarılarak afet
yönetiminde afet zararlarının azaltılması amacıyla tüm bilim dünyasına
-imar ve yapım süreçlerinde kullanılmak üzere- hizmete sunulacak.
Mevcut yapı stoku değerlendirilmesi:
Özellikle bu ilk çalışmalarımızda, Bakanlığım Yapı İşleri Genel
Müdürlüğünce valiliklere ve bakanlıklara gönderilen genelgeyle,
bakanlıklara bağlı tüm kamu kurum, kuruluşlarında, tüm kamu binalarının
ve belediye mücavir alan içindeki kamu binalarının envanter çalışmaları,
özel sektör binaları hariç olmak üzere tamamlandı.
Yapı malzemeleri:
AB tarafından uygunlaştırılması çalışması tamamlanan 154 harmonize
standarttan 115 adedi TSE tarafından uyumlaştırılmış olup, kalan 40
adedin uyumlaştırılması için TSE'yle koordineli çalışmalar yapmaktayız.
Kara yolu yol boyu mühendislik
yapıları için afet yönetmeliği: Hazırlanan yönetmelik taslağının
kurumların görüş ve önerilerini almak üzere ilgili kurum ve kuruluşlara
dağıtımı yapıldı. Bunun değerlendirilmesi yapılacak.
Ayrıca, ülkemizde en
önemli sanat yapıları olarak iki tane büyük Boğaz Köprümüz, 14 tane
viyadüğümüz, Gebze-Kınalı arasındaki 100'den fazla yine köprümüz
ve viyadüğümüzün bir kısmının sismik güçlendirme çalışmaları bitti,
diğerlerinin proje çalışmaları bitti. Bu konuda çok önemle ve hızla
çalışmaktayız.
Afet yönetim stratejik
planı hazırlanması: Atölye çalışmasında oluşan görüşlere göre yeniden
düzenlenmekte. Toplumun deprem konusunda bilinçlendirilmesi,
Zeynep Hanım'ın söylediği gibi, Bakanlığımızdan değişik projeler
kanalıyla daha önce üretilmiş olan basılı ve görsel malzemelerin
çoğaltılarak dağıtılması için çalışmalar başlatıldı. Halk eğitim
materyallerinden eğitici filmlerin yer aldığı üç adet cd, televizyon
kanallarının ikame programı kuşağı içerisinde yayınlanmak üzere
Radyo Televizyon Üst Kuruluna gönderildi.
TÜBİTAK Marmara Araştırma
Merkezi ve ODTÜ ile üç yeni deprem araştırma projesi başlatıldı
Afet İşler Genel Müdürlüğüyle. On beş bölge üniversitesinin de aktif
olarak yer alması sağlanarak bu projelerde, ülkemizde eksikliği
çekilen koordinasyon da sağlandı. Başlatılan projelerin katılım,
kapsam, çalışma sahası ve bütçesi göz önünde bulundurulduğunda,
cumhuriyet tarihimizin en büyük projeleri bunlar. Bu projelere
Hükûmetimizin tahsis ettiği kaynak 21 milyon YTL.
Bakanlığımız Afet İşleri
Genel Müdürlüğünce Avrupa Uzay Ajansına bağlı charter merkezine
üyelik için başvuru yapılmış ve kabul edildi. Bu kapsamda, bir afet
bölgesine ait uydu görüntüleri bedelsiz olarak alınmakta ve bu görüntüler
üzerinde çalışmalar yapılarak afet olayının boyutları, afete müdahil
olacak ekiplerin yönlendirilmesi ve genel hasar tespit sınıflamaları
yapılabilecektir. Bakanlığımız ülkemizin tek yetkili kullanıcısı
olduğu, bu iş birliği kapsamında gerekli altyapı ve kurumlar arası
organizasyon çalışmaları devam etmektedir.
Ayrıca, Afet İşler Genel
Müdürlüğünce, afetlerin sınır tanımayan etkileri göz önünde tutularak
afet zararlarının azaltılması için bölge ülkeleriyle iş birliği
sağlandı. Bu kapsamda, Orta Asya cumhuriyetleri afet bilgi ve afet
araştırma eğitim merkezlerinin kurulması projesi başlatıldı, Kırgızistan,
Ukrayna, Tacikistan ve Kazakistan'ın ilgili kurumlarıyla ortak
çalışmalar yürütüldü. Ayrıca, Fas'ta yapılan Kuzey Afrika ve Avrupa
Büyük Afetler Kongresi'ne katılındı. Burada önemli görüşmeler yapıldı
ve önemli katkılar sağlandı.
Japonya'ya yapmış olduğumuz
son seyahatte de, İstanbul Belediyemizin ve Marmara Bölgemizin
JAIKA ve JIBIC'le bu yıl yapacak olduğu dört tane toplantıda, özellikle
bu hasarlı ve çağdaş olmayan, güvenli olmayan yapı stoklarının yeniden
sismik güçlendirilmesiyle ilgili yapılabilecekler ortaya kondu.
Bununla ilgili, yarın, tekrar, Dönüşüm Alanları Yasası'yla ilgili
Bayındırlık Komisyonuyla bir toplantı yapıp en kısa zamanda Yasa'yı
sizin huzurlarınıza getireceğiz. Bunu da sizinle paylaşmak istiyorum.
Bakanlığımız Afet İşleri
Genel Müdürlüğünce, deprem tehlikesi yüksek olan kırsal alanlardaki
konutların -Mevlüt Bey'in dediği bu işte- rehabilitasyon projesi,
ilk kez, afet olmadan afete müdahale edilmesi konusu… 2.255 köy ve
863 mezradaki yaklaşık 240 bin yapı değerlendirildi. Bu pilot uygulamalı
projelere 2007 yılında inşallah başlayacağız.
Çığla ilgili; Afet İşleri
Genel Müdürlüğümüz TÜBİTAK desteğiyle Türkiye çığ tahmin ve erken
uyarı sisteminin oluşturulması projesini başlattı.
Yapısal hasarlara
bakıldığında, bugüne kadar olan depremlerde pek çok sayıda yapının
güçlendirilmesi gerektiği ortaya çıktı. Afet zararlarının azaltılması
kapsamında depremlerde can ve mal kaybını en aza indirmek için yeni
yapılacak binaların depreme dayanıklı inşa edilmesinin yanı sıra,
mevcut binaların deprem performansının değerlendirilmesi çok büyük
önem arz etmekte. Bu konudaki mevcut eksikliğin giderilmesi için
bir yönetmelik hazırlandı ve 6/3/2006 tarih ve 2610 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlandı.
Eğitim çalışmalarımız
bütün bölgelerde, özellikle deprem yönetmeliğiyle ilgili, uygulama
yönetmeliğiyle ilgili bütün çalışmalar hızla devam ediyor. Jeolojik
ve jeoteknik raporların incelenmesi ve onaylanması işlemleri valiliklere
devredilerek uygulamaya büyük hız kazandırıldı.
Yine, İstanbul Valiliğimizce,
İSMEP projesi kapsamında, İstanbul'da bulunan kamu binalarının
güçlendirilmesi çalışmalarına başlandı ve bunlar devam ediyor.
Son olarak, tabii,
2007 yılının ilk aylarında depremlerde… Özellikle Ağrı ilimiz Tutak
ilçesi ve köylerini etkileyen ve 5 büyüklüğünde 21/1/2007 tarihinde
meydana gelen depremde yapılan hasar tespit çalışmaları bitti, diğerlerinde
devam ediyor. 1.198 konutta ağır hasarlı 133 tane, az hasarlı 640 tane,
hasarsız 525 adet. Buraya hemen bir acil ödenek yardımı gönderdik. Ayrıca,
tabii, biraz evvel Mevlüt Beyin de söylediği doğru, ama, oraya anında…
Mesela, 13.05'te Sivrice'de deprem oluyor, 13.50'de Kızılay orada, sivil
toplum orada, bayındırlık il müdürlüğümüz orada, silahlı kuvvetlerimiz
orada. Gerçekten deprem anı ve sonrasında Türkiye çok önemli bir yol
aldı. Oralara çadırından battaniyesine, katalitikten gıda paketine
kadar her şey gönderildi. Devamlı, anında, valiliğimizle, kaymakamlığımızla
görüşüyoruz. Biraz evvel Sayın Hocamızın da söylediği gibi, genel
müdürümüz, genel müdür yardımcımız, milletvekillerimizle ve ilgili
arkadaşlarımızla anında oraya gittiler, Kızılay'daki üst düzey yöneticilerimiz
de gerekli yardımları yapmaya çalıştılar.
Elâzığ ili Sivrice ilçesi
ve çevresini de etkileyen 9/2/2007 tarihinde 5 ve 21/2/2007 tarihinde
bize göre 5,4 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Diyarbakır-Çüngüş,
Malat'ya-Pötürge, Doğanyol, Adıyaman-Gerger ilçeleri ve köyleri konut
bazında etkilendi. Elâzığ Sivrice ilçesi ve köylerinde yapılan hasar
tespit çalışmalarında 40 teknik eleman görevlendirdik. Hasar tespit
çalışmaları hâlâ devam ediyor. Bu ayın 13'ünde, inşallah bu bitecek.
1.145 konutta hasar tespit çalışmaları yaptık. Gerekli yardım ödeneğini,
acil yardım ödeneğini valilerimize hemen gönderdik, kaymakamlarımıza.
Bu yapılan tespit sonucunda 244 tane ağır hasarlı, az hasarlı 609,
hasarsız 292… Bu tespitler devam ediyor.
Diyarbakır'dakilerde
1.339 konutun hasar tespit işlemi yapıldı. Malatya-Pötürge ve Doğanyol
ilçelerinde de 18 teknik elemanla hasar tespit çalışmaları devam
etmekte. Bugüne kadar 974 konutun hasar tespit işlemleri yapıldı.
Yapılan bu hasar tespitleri sonucunda ağır hasarlı 341, az hasarlı
konut 393 ve hasarsız konut 240.
Şimdi, Ağrı'da ne yaptık?
Ağır hasarlıların tespiti bitmişti. Konutların inşasını bu yıl
içerisinde yapmak için hemen yatırım programına alınarak EYY, yani
"evini yapana yardım" metoduyla yapacağız. Bunun da rakamını
23 milyara çıkarmıştık. İnşallah, diğerlerini de hemen tespit edip
yıl içinde bitirerek vatandaşlarımızın konutlarına geçmesini
hep beraber sağlayacağız.
Mevlüt Beyin sorduğu
bir soru var, ona cevap vereyim müsaadenizle. 1999 yılında çıkarılan
zorunlu deprem sigorta kapsamında olduğu için Malatya-Pötürge, Doğanyol
afetzedeleri hak sahibi olamadı. Bununla ilgili şimdi bir yasa değişikliği
yapıyoruz beraber. İnşallah, 178 konut var burada, bunlar da yapılacak. Ayrıca, Mevlüt Beyin dediği
doğru. Biz "kentsel dönüşüm" ifadesini "dönüşüm alanları"na
çevirdik. Yani, yalnızca kentlerde bu sorun yok, köylere de müdahale
etmemiz gerekiyor. O konuda da teşekkür ederim kendisine.
Tabii, bu ağır hasarlı
konutların inşasının yılı içerisinde yapılabilmesi için, yine,
köylerdekini "evini yapana yardım" metoduyla, diğerlerini
TOKİ vasıtasıyla yapıyoruz.
Bir özelliğimiz var:
Katiyen senelere bırakmıyoruz bunları. Yılı içerisinde vatandaşımıza
konutlarını teslim ediyoruz. Bu konuda gerçekten çok başarılı oldu
Hükûmetimiz. Bu da görevimiz. Çünkü, vatandaşımızın orada soğukta,
karda dışarıda kalması bizi burada rahatsız ediyor. Tabii ki, kira
yardımı yapıyoruz isteyene, ama, kira yardımı… Belli bir müddet
sonra vatandaşın evine geçmesi lazım. Onunla ilgili çalışmalar devam
ediyor.
Yapı Denetim Yasası'yla
ilgili Zeynep Hanım'ın söyledikleri doğru. Bununla ilgili çok çalışmamız
gerekiyor. 19 ilimizde var. Bu konuda çok şikâyetler var -Yapı Denetim
Yasası'ndan- bunu da bir an evvel iyileştirmemiz gerekiyor.
Ben fazla zamanınızı
almayayım. Bütün konuşmacılara teşekkür ediyorum. Bütün bu depremzede
kardeşlerimize tekrar geçmiş olsun diyorum. Allah'a çok şükür, burada
hiç kaybımız olmadı, en büyük tesellimiz bu.
Bu duygu ve düşüncelerle
hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
gündem dışı konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Cumhurbaşkanlığının
bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair 15/2/2007 tarihli ve 5581 sayılı Kanun'un
bazı maddelerinin Anayasa'nın 89 ve 104'üncü maddelerine göre bir
kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı
tezkeresi (3/1215)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İLGİ: 16.02.2007 günlü,
A.01.0.GNS.0.10.00.02-24024/57205 sayılı yazınız.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulu'nca 15.02.2007 gününde kabul edilen 5581 sayılı
"Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun" incelenmiştir.
1- Yasa'nın 1. maddesiyle, 07.05.1987 günlü, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri
Temel Yasası'na eklenen ek 12. maddede,
"Bu Kanunda öngörülen
zorunlu mali sorumluluk sigortasını; kendileri yaptırmak zorunda
oldukları halde yaptırmayan tabiplere ve çalıştırdıkları tabipleri
sigorta ettirmek zorunda olanlardan, bu sigortayı yaptırmayanlara
sigorta yaptırmadığı süre için ödemesi gereken primin beş katı idari
para cezası verilir. Bu para cezası, 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı
Kabahatler Kanunundaki usul ve esaslara tabidir.
Kamu kurum ve kuruluşlarında,
sigorta yaptırılmamasından dolayı verilen idari para cezasından
o kurum ve kuruluşun amiri şahsen sorumludur."
düzenlemesine yer verilmiştir.
Düzenlemede, kimi
durumlar için öngörülen idari para cezalarının, 30.03.2005 günlü,
5326 sayılı Kabahatler Yasası'ndaki ilke ve yöntemlere bağlı olduğu
belirtilmiştir.
5326 sayılı Kabahatler
Yasası'nın 3. maddesinin birinci fıkrasındaki,
"Bu Kanunun genel hükümleri diğer kanunlardaki kabahatler
hakkında da uygulanır." kuralı, Yasa'nın,
- 2. maddesinde,
kabahat deyiminden, karşılığında idari yaptırım uygulanmasının
öngörüldüğü haksızlıkların anlaşıldığı,
- 16. maddesinde,
kabahatlerin karşılığında uygulanacak idari yaptırımların, idari
para cezası ve idari önlemler olarak belirlendiği; idari önlemlerin,
mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili yasalarda yer verilen
diğer önlemler olduğu,
- 27. maddesinin
(1). fıkrasında, idari para cezaları ve mülkiyetin
kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararlarına karşı
sulh ceza mahkemesine başvurulabileceğinin öngörüldüğü,
- 3. maddesinin
birinci fıkrasının, yukarıda açıklanan kurallarla birlikte incelenmesinden,
bu kuralın, idari yargının görev alanına giren işlemleri de kapsadığı,
gerekçeleriyle, Anayasa Mahkemesi'nin 01.03.2006 günlü,
E.2005/108, K.2006/35 sayılı kararıyla, Anayasa'nın 125 ve 155. maddelerine aykırı bulunarak iptal edilmiştir.
Ancak, doğacak hukuksal
boşluk kamu yararını ihlal edecek nitelikte görüldüğünden, iptal
hükmünün, kararın yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe
girmesi kararlaştırılmış, bu karar 22.07.2006 günlü, 26236 sayılı
Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.
Kuralın iptaliyle
doğan hukuksal boşluk 06.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa'nın 31. maddesiyle doldurulmuş; Kabahatler Yasası'nın 3. maddesi,
"Bu Kanunun,
a) İdari yaptırım kararlarına
karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm
bulunmaması hâlinde,
b) Diğer genel hükümleri, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya
geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanır."
biçiminde yeniden düzenlenmiştir.
Ne var ki, bu düzenlemede
de maddenin eski içeriği korunmuştur. Yasalarda tersine kural olmadığı
durumlarda, idari yaptırım kararlarından doğan uyuşmazlıklara
ilişkin davalar, Kabahatler Yasası'nın 27. maddesi
uyarınca, yine sulh ceza mahkemelerinde görülecektir.
İncelenen Yasa'nın
1. maddesiyle getirilen ek 12. maddede sözü edilen idari para cezasına yapılacak
itirazların, madde metninde tersine bir kurala yer verilmediği
için, Kabahatler Yasası'nın genel kurallarına bağlı olacağı ve itirazın
sulh ceza mahkemesinde görüleceği açıktır.
Anayasa'nın 125. maddesinin birinci fıkrasında, idarenin her türlü
eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu; 140. maddesinin birinci fıkrasında, yargıçlar ve savcıların
adli ve idari yargı yargıç ve savcıları olarak görev yapacakları;
142. maddesinde, mahkemelerin kuruluşu, görev
ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin yasayla düzenleneceği;
155. maddesinin birinci fıkrasında da, Danıştay'ın,
idari mahkemelerce verilen, yasanın başka bir idari yargı merciine
bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercii olduğu, yasada
gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakacağı
belirtilmiştir.
Bu kurallara göre,
Anayasa'da idari ve adli yargı ayrılığı kabul edilmiştir. Bu ayrım
uyarınca idarenin kamu gücü kullandığı ve kamu hukuku alanına giren
işlem ve eylemleri idari yargı, özel hukuk alanına giren işlemleri
de adli yargı denetimine bağlı olacaktır. İdari yargının görev alanına
giren bir uyuşmazlığın çözümünde, adli yargının görevlendirilmesi
konusunda yasakoyucunun takdir hakkının bulunduğunu söylemek
olanaklı değildir.
İdare hukuku ilkelerine
göre oluşturulan bir idari işlemin, yalnızca para cezası yaptırımı
içermesine bakılarak denetiminin idari yargı alanından çıkarılıp
adli yargıya bırakılması, yukarıda açıklanan anayasal kurallar
karşısında olanaklı görülemez.
Bu nedenle, incelenen
Yasa'nın 1. maddesiyle getirilen ek 12. maddede öngörülen, idare hukuku esaslarına göre
oluşturulan bir idari işlem niteliğindeki idari para cezasının
yargısal denetiminin, 5326 sayılı Kabahatler Yasası'na gönderme
yapılarak adli yargı yerine bırakılması, Anayasa'nın 125 ve 155. maddeleriyle bağdaşmamaktadır.
2- İncelenen Yasa'nın
2. maddesinde,
"Sağlık Hizmetleri
Temel Kanununun ek 1 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve bu fıkradan sonra gelmek üzere maddeye aşağıdaki
fıkralar eklenmiştir.
'Klinik şefi, klinik
şef yardımcısı, başasistan ve asistan kadrolarına, açıktan atama
izni alınmaksızın ilgili mevzuatı çerçevesinde atama yapılır. Şef
ve şef yardımcılığı sınavı, Sağlık Bakanlığınca yılda bir yapılır.
Bu sınava, tıpta uzmanlık unvanını kazanmış, orijinal bilimsel
araştırma ve yayınlar yapmış ve Üniversitelerarası Kurulca merkezi
sistemle hazırlanacak bir yabancı dil imtihanını başarmış bulunan
adaylar, gerekli belge ve yayınlar ile birlikte uzmanlık alanını
bildirerek başvururlar. Bakanlık, uzmanlık alanlarını dikkate
alarak üç veya beş kişilik jüri teşkil eder. Bu jüri yayınları inceleyip
adayı sözlü ve gerektiğinde ayrıca uygulamalı sınava tabi tutar
ve başarılı olanlara, ilgili uzmanlık alanında şef veya şef yardımcılığı
sınavı başarı belgesi verir.
Bir eğitim ve araştırma
hastanesi biriminde açık bulunan şeflik veya şef yardımcılığı kadrosu,
Sağlık Bakanlığınca, isteklilerin başvurması için ilan edilir. Şef
veya şef yardımcılığı sınavı başarı belgesi bulunanlar ile profesör
veya doçent olan adaylar ilan edilen kadroya müracaat ederler. Bakanlık
tarafından, adayların bilimsel ve eğitim yeterliliklerini incelemek
üzere, en az biri atama yapılacak eğitim ve araştırma hastanesi dışından
olmak üzere üç profesör veya şef tespit edilir. Bu profesör veya şefler,
adaylar hakkında ayrı ayrı mütalaalarını Bakanlığa bildirirler.
Bu mütalaaların Bakan, Müsteşar, Sağlık Eğitimi Genel Müdürü, Tedavi
Hizmetleri Genel Müdürü ve Personel Genel Müdürünün birlikte değerlendirmesi
sonucunda atama yapılır.
Kalkınmada öncelikli
illerde bulunan eğitim ve araştırma hastanelerinde ilan edilen şef
kadrolarına en az fiilen beş yıl şef yardımcısı olarak çalışmış olanların
başvurularında sınav şartı aranmaz. Bu kişiler atandığı kadroda
beş yıl fiilen çalışmadan kalkınmada öncelikli iller dışındaki illerin
şef kadrolarına atanamazlar.
Yapılacak klinik şef
ve şef yardımcılığı sınavı ile başasistanlık sınavlarına ilişkin
usul ve esaslar Bakanlık tarafından hazırlanan ve bu Kanunun yayımı
tarihinden itibaren üç ay içinde yürürlüğe konulan yönetmelikle
belirlenir.
Servis ve laboratuvar
şefleri veya şef yardımcıları ile tıp alanında doçent veya profesör
tabipler eğitim ve araştırma hastanelerine; uzman tabipler veya
tıp alanında doktora yapmış tabipler veyahut hukuk, kamu yönetimi,
iktisat, işletme ve sağlık yönetimi alanlarında lisans, yüksek lisans
veya doktora eğitimi almış tabipler diğer hastanelere baştabip
olarak atanabilirler.
düzenlemesine yer verilmiştir.
Düzenlemede,
- Klinik şefi, şef yardımcısı,
başasistan ve asistan kadrolarına, izin alınmaksızın açıktan atama
yapılacağı,
- Klinik şef ve şef yardımcılıklarına
atanacaklardan, doçent ve profesörler dışındakilerin sınavla belirleneceği,
- Sağlık Bakanlığı'nca
açılacak sınava katılacak adayların hangi koşulları taşımaları
gerektiği,
- Bakanlıkça oluşturulacak
jürilerin, adayların yayınlarını inceleyip, adayı sözlü ve gerektiğinde
ayrıca uygulamalı sınava bağlı tutacağı,
- Sınavda başarılı
olanlara, ilgili uzmanlık alanında şef ya da şef yardımcılığı sınavı
başarı belgesi verileceği,
- Bir eğitim ve araştırma
hastanesi biriminde açık bulunan şeflik ya da şef yardımcılığı kadrosunun
Sağlık Bakanlığı'nca ilan edileceği,
- Başarı belgesi
olanlar ile profesör ya da doçent unvanını taşıyan adayların ilan
edilen kadro için başvuruda bulunabilecekleri,
- Bakanlık'ça adayların
bilimsel ve eğitim yeterliliklerini incelemek için, en az biri atama
yapılacak eğitim ve araştırma hastanesi dışından olmak üzere üç
profesör ya da şef saptanacağı,
- Bu profesör ve şeflerin
adaylara ilişkin görüşlerini Bakanlığa bildirecekleri,
- Bu görüşlerin Bakan,
Müsteşar, Sağlık Eğitimi Genel Müdürü, Tedavi Hizmetleri Genel Müdürü
ve Personel Genel Müdürü'nce birlikte değerlendirileceği ve bunun
sonunda atama yapılacağı,
belirtilmiştir.
Daha önce, 02.07.2005
günlü, 5382 sayılı Yasa'nın 6. maddesiyle, 3359
sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Yasası'nın ek 1. maddesinin
ikinci fıkrasına eklenen kurallarda,
- Sağlık Bakanlığı
eğitim ve araştırma hastanelerinde klinik şefi ve klinik şef yardımcılığı
kadrolarına ilgili dalda uzman olan profesör ya da doçentler arasından
doğrudan, ilgili dal doktorları arasından ise yapılacak sınav sonucuna
göre Bakanlık'ca atama yapılacağı kuralının getirildiği,
- Uzman doktorlar arasından
yapılacak atamaların sınavda başarılı olma koşuluna bağlandığı,
- Sınavlara ilişkin
ilke ve yöntemlerin yönetmelikle belirleneceği,
öngörülmüştür.
5382 sayılı Yasa'nın
sözkonusu 6. maddesi,
- Danıştay Beşinci
Dairesi'nin 16.06.2004 ve 23.06.2004 günlü kararlarıyla iptal edilen
Tababet Uzmanlık Yönetmeliği'ndeki, Tababet Uzmanlık Tüzüğü kapsamında
uzman olan profesör ve doçentlere, Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma
hastanelerindeki klinik şefi ve şef yardımcılığı kadrolarına,
mevcut kadroların yüzde 25'ini geçmemek koşuluyla sınavsız atanmalarına
olanak sağlayan düzenlemenin bu kez yasa kuralı olarak getirildiği;
ancak, profesör ve doçentler arasından bu kadrolara atanacakların
seçiminin nasıl ve hangi ölçütlere göre yapılacağına ilişkin bir
düzenlemeye yer verilmediği,
- Sağlık Bakanlığı'nın
bu atamalarda mutlak bir takdir yetkisine sahip kılındığı; ayrıca,
tüm klinik şef ve yardımcılarının bu yöntemle atanmasına olanak tanındığı,
- Sağlık hizmetlerinin
kusursuz biçimde sunulmasında nitelikli uzman ve doktor yetiştirmenin
belirleyici rol oynadığı, eğitim ve uygulama hastanelerinde bu
görevin çoğunlukla klinik şefi ve şef yardımcılarına düştüğü ve
bu görevin en iyi biçimde yerine getirilebilmesinin göreve atanacak
kişilerin nitelikleriyle doğrudan ilgili olduğu,
- Eğitim ve araştırma
hastanelerinde klinik şefliği ve şef yardımcılıkları görevinin
önemine karşın bu göreve atanacak profesör ve doçentler arasından
en uygun olanın belirlenmesine yönelik nesnel ölçütlerin bulunmadığı
ve bu durumun kamu yararı ile bağdaşmadığı,
- Bu tür atamaların,
siyasal kimliği önde gelen ve çeşitli baskılar altında bulunan Bakan'ın
öznel değerlendirme ve mutlak takdirine bırakıldığı, bu göreve
atama yapılırken "göreve en uygun olanın" seçilmesi yerine
siyasal tercihlerin öne çıkabileceği, bu durumun işyeri huzuru
ve çalışma barışını bozacağı, hizmet kalitesini ve verimini düşüreceği,
gerekçeleriyle, Anayasa'nın 89 ve 104. maddeleri
uyarınca bir kez daha görüşülmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne
geri gönderilmiştir.
Anılan 6. madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nca
yeniden görüşülerek, aynen kabul edilmiş ve bu maddeyi içeren 5413
sayılı Yasa 17.12.2006 günlü, 26026 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.
Açılan dava üzerine,
Anayasa Mahkemesi'nin 12.12.2005 günlü, E.2005/145, K.2005/23 sayılı kararıyla,
5413 sayılı Yasa'nın 6. maddesinin yürürlüğü
durdurulmuştur.
İncelenen Yasa'nın
2. maddesinin, Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı
üzerine düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Ne var ki, yapılan incelemede,
Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma hastaneleri klinik şef ve şef
yardımcılıklarına atanacakların seçimi konusunda, incelenen Yasa'yla
yapılan düzenlemelerin, özü yönünden eski düzenlemelerden farklı
olmadığı; Sağlık Bakanlığı'nın bu seçim ve atamalardaki etkisinin
getirilen kurallarla daha da arttırıldığı görülmektedir. Gerçekten,
yapılan düzenlemede,
- Klinik şefliği ve
şef yardımcılığı sınavını yapacak jüriyi oluşturacak kişilerin
seçimi tümüyle Sağlık Bakanlığı'na bırakılmaktadır.
- Jüri, sınav konusunda
keyfi bir yetkiyle donatılmıştır. Adayları isterse yalnızca sözlü
sınava bağlı tutabileceği gibi, "gerekli gördüğünde" ayrıca
uygulamalı sınav da yapabilecektir. "Gerekli görmenin"
ölçütü belirtilmemiştir.
- Jüri'nin yalnızca
sözlü sınav yapması ve bunun sonucunda kimi adaylara şef ya da şef
yardımcılığı başarı belgesi vermemesi durumunda, bu değerlendirmenin
yargısal denetiminin yapılamayacağı açıktır.
- Eğitim ve araştırma
hastanelerinde boş bulunan ve ilan edilen klinik şefliği ya da şef
yardımcılığı kadrolarına yapılan başvuruları değerlendirmek
üzere oluşturulacak üç kişilik kurulda yer alacak profesör ya da
şefleri saptama yetkisi, yapılacak görevin eğitim boyutu gözardı
edilerek, Sağlık Bakanlığı'nın öznel takdirine bırakılmıştır.
- Seçilecek profesör
ve şeflerin verecekleri görüşlere hukuken hiçbir bağlayıcı değer
atfedilmemiştir. Sağlık Bakanı ve ona hiyerarşik olarak bağlı Bakanlık
bürokratlarınca bu görüşlerle yetinilecek, ancak, bu görüşlerle
bağlı olunmaksızın adaylardan biri şefliğe ya da şef yardımcılığına
atanabilecektir.
Bu açıklamalardan da
anlaşılacağı gibi, getirilen kuralların, önceki düzenlemelerden
"esasa" ilişkin önemli bir farkı bulunmamakta; biçimsel kimi
öğeler öngörülerek Anayasa Mahkemesi'nin yukarıda belirtilen kararı
etkisiz kılınmaktadır.
Ayrıca, yapılan düzenlemeyle,
kalkınmada öncelikli illerde bulunan eğitim ve araştırma hastanelerinde
boş bulunan şef kadrolarına yapılacak atama yönünden, takdir yetkisinin
hizmet dışı öznel nedenlerle ve hizmet gerekleri ile bağdaşmayan
etkilere açık olarak kullanılmasına da olanak yaratılmaktadır.
Daha önce 5382 sayılı
Yasa'yı geri gönderme yazısında da belirtilen ve yukarıda yer verilen
gerekçelerle, eğitim ve araştırma hastanelerindeki klinik şefliği
ve şef yardımcılığı görevinin nitelik ve işlevinden kaynaklanan
önemi nedeniyle, Yasa'da nesnel hiçbir ölçüt getirilmeyerek, seçimin
ve atamanın, bir siyasal organın öznel takdir ve değerlendirmesine
bırakılmasını, işyeri huzurunu, çalışma barışını bozucu niteliği
nedeniyle hizmet kalitesini ve verimini düşüreceğinden, hizmetin
gerekleri ve kamu yararıyla bağdaştırmak olanaksızdır.
3- İncelenen Yasa'nın
7. maddesiyle, 11.04.1928 günlü, 1219 sayılı
"Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun"un
3. maddesine eklenen fıkrada,
"Anestezi teknisyenleri;
anestezi uzmanı veya bunun bulunmadığı hallerde ameliyatı yapan
ilgili uzmanın gözetiminde ve direktiflerine uygun olarak anestezi
iş ve işlemlerini yaparlar."
düzenlemesine yer verilmiştir.
Düzenleme ile, anestezi
teknisyenlerinin ameliyatlarda anestezi iş ve işlemi yapmalarına
olanak sağlanmaktadır.
Anestezi teknisyenleri,
sağlık meslek liseleri ile iki yıl süreli önlisans diploması veren
yüksekokulların ilgili bölümlerini bitiren sağlık görevlileridir.
Yataklı Tedavi Kurumları
Yönetmeliği kuralları incelendiğinde, anestezi teknisyenlerinin
görevinin, anestezi iş ve işlemlerinde kullanılan araç ve gereçleri
eksiksiz ve kullanılabilir durumda ameliyata hazırlamak ve eksiklikleri
anestezi uzmanı doktora bildirmek olduğu görülmektedir.
Yönetmelik'le anestezi
teknisyenlerine verilen görevler arasında hiçbir biçimde, ameliyat
olacak hasta yönünden anestezi işlemlerini başlatıp sonuçlandırmak
ya da ortaya çıkabilecek olumsuz durumlara müdahale etmek gibi
bir görev ve sorumluluk bulunmamaktadır. Çünkü, anestezi teknisyenlerinin
eğitiminin bu konular için yeterli olmadığı açıktır.
Oysa, "Anesteziyoloji
ve Reanimasyon Uzmanlığı", tıp uygulaması içinde yer alan bir
bilimsel disiplindir. Bu uzmanlık, her yaş, cins ve riskte hastaya uygulanacak
tüm "cerrahi" ve "invaziv" tıbbi girişimlerin ağrı
ve stresten korunarak gerçekleştirilebilmesi için gerekli hazırlığın
yapılıp anestezi uygulandığı, akut ve kronik ağrı tedavisinin yapıldığı,
her tür kritik hasta ve politravmalı hastanın acil tedavisinin, naklinin,
resüsitasyonunun ve ileri tedavisinin yapıldığı, hemodinamik
ve solunumsal destek ve tedavi gereken hastaların yoğun bakım koşullarında
izlenip tedavi edildiği ve gereken her koşul ve ortamda yenidoğan,
pediyatrik, erişkin, temel ve ileri yaşam desteğinin uygulandığı
bir uzmanlık dalı olarak belirlenmiştir.
Bu uzmanlık dalının
görevli ve sorumlu olduğu uygulama alanı ise, anestezi, yoğun bakım,
acil tıp ve ağrı olmak üzere dört ana başlıktan oluşmaktadır. Tıpta Uzmanlık
Sınavı sonrası başlanılan anesteziyoloji ve reanimasyon uzmanlık
eğitiminin süresi beş yıldır.
İncelenen Yasa'nın
7. maddesiyle, bu kadar önemli görülen ve tıp
fakültesi eğitiminden sonra beş yıllık bir eğitimle kazanılan anesteziyoloji
ve reanimasyon uzmanlık dalıyla ilgili anestezi iş ve işlemlerinin,
kimi koşullarla da olsa, anestezi teknisyenlerince yapılmasına
olanak sağlanmaktadır.
Söz konusu uzmanlık
alanıyla ilgili yeterli eğitim formasyonuna ve donanımına sahip
olmayan bir meslek grubuna, anestezi alanında görev ve sorumluluk
yüklenilmesi, hasta yönünden giderilmesi çok güç sağlık sorunları
yaratabilecek, hatta ölümle sonuçlanabilecek zararlar oluşturabilecektir.
Maddede her ne kadar,
anestezi teknisyenlerinin, anestezi iş ve işlemlerini, anestezi
uzmanının bulunmaması ve ameliyatı yapan ilgili uzmanın gözetiminde
ve direktiflerine göre yapması gibi
koşullara yer verilmiş olsa da, bu durum sonuca etkili değildir.
Çünkü, anesteziyoloji ve reanimasyon uzmanlık dalı, ameliyatta
bulunan diğer uzmanların uzmanlık alanlarından çok farklı olduğundan,
konulan koşul olası riskleri ve olumsuzlukları ortadan kaldırmaya
yetmeyecektir.
Ayrıca, bu düzenlemeyle,
anestezi teknisyenlerinin kusur ve hatalarından anestezi uzmanı
olmayan doktorların sorumlu olmasının da yolu açılmaktadır.
Anayasa'nın 17. maddesinde, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmiş; 56. maddesinde, Devlet, herkesin yaşamını, beden ve
ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamakla ödevli kılınarak bunun
yöntemi gösterilmiş; 5. maddesinde de, insanın
maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlamaya
çalışmak Devlet'in temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.
Yaşam hakkı en temel
insan hakkıdır. Anayasa'nın 17. madde gerekçesinde de belirtildiği
gibi, yaşam hakkı ile insanın maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkı bir bütün oluşturmakta, birbirini tamamlamaktadır.
Yaşama hakkını korumak için Devlet gerekli önlemleri almak zorundadır.
Bu kurallara göre,
hukuk devletinin amaç edindiği yaşama hakkını zedeleyecek ya da
ortadan kaldıracak nitelikte yasal düzenleme yapılamaz.
Bu nedenle, incelenen
Yasa'nın 7. maddesiyle getirilen ve anestezi teknisyenlerine,
anestezi uzmanı olmayan uzmanların gözetiminde anestezi iş ve işlemlerini
yapabilme olanağı sağlayan kural, Anayasa'nın 5., 17. ve 56. maddeleriyle
bağdaşmamaktadır.
Ayrıca, söz konusu
kural, sağlıklı yaşam hakkını zayıflatıcı nitelikte etkiler yaratacağından,
sağlık hizmetlerinin gerekleriyle ve kamu sağlığıyla da örtüşmemektedir.
4- İncelenen Yasa'nın,
- 6. maddesinde,
"11.4.1928 tarihli
ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına dair
Kanunun 1 inci maddesindeki 've Türk bulunmak' ibaresi madde metninden
çıkarılmıştır.",
- 8. maddesinde
de,
"1219 sayılı Kanunun
4 üncü maddesinin birinci cümlesindeki 'izinli Türk hekimlerinin'
ibaresi 'mezun hekimlerin' olarak değiştirilmiştir.",
düzenlemelerine yer verilmiştir.
1219 sayılı Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Yasa'nın,
- 1. maddesinde,
"Türkiye Cumhuriyeti
dahilinde tababet icra ve her hangi surette olursa olsun hasta tedavi
edebilmek için Türkiye Darülfünunu Tıp Fakültesinden diploma sahibi
olmak ve Türk bulunmak şarttır.",
- 4. maddesinin
birinci tümcesinde de,
"Yabancı memleketlerin
tıp fakültelerinden izinli Türk hekimlerinin Türkiye'de hekimlik
edebilmesi için…"
kuralları bulunmaktadır.
Görüldüğü gibi, bu
kurallara göre, Türkiye'de doktorluk mesleğini yapabilmek için
Türk yurttaşı olmak gerekmektedir.
İncelenen Yasa'nın 6
ve 8. maddelerinde öngörüldüğü gibi, 1. maddeden "Türk bulunmak" ibaresinin çıkarılması,
4. maddedeki "izinli Türk hekimlerinin"
ibaresinin "mezun hekimlerin" ibaresiyle değiştirilmesi
ile yabancı uyruklu doktorlara, Türkiye'de doktorluk yapabilme
olanağı sağlanmaktadır.
Böylece, Cumhuriyet
tarihinde ilk kez, sağlık alanında uygulanagelen Türk doktorları
merkezli sağlık politikasından vazgeçilmektedir.
Konuya ilişkin tüm yazılı
kurallar göz önünde bulundurularak değerlendirildiğinde, yabancı
doktorların kamu kurum ve kuruluşlarında çalıştırılamayacağı,
yalnızca özel sağlık kuruluşları ile özel muayenehanelerde çalışabilecekleri;
bir jüri tarafından yapılacak değerlendirmelerden geçmeleri, kimi
koşulları taşımaları, diploma denkliklerinin kabul edilmesi gerektiği
gibi, zorlayıcı koşullar bulunduğu sonucuna varılsa da, tüm bunlar,
yabancı uyruklu doktorlara Türkiye'de doktorluk yapma olanağı sağlandığı
gerçeğini değiştirmemektedir.
Türk doktorları, toplumun
sağlık sorunlarını ve sosyal sorunları bilerek, hizmet isterlerine
uygun biçimde yetiştirilmektedirler. Bir doktorun, toplumsal gerçekleri
ve koşulları bilmeden sağlık alanında hizmet vermesi, nitelikli
hizmet üretilmesi yönünden sakıncalıdır. Yabancı doktorların dil
sorunları da, bu olumsuzluğu artırıcı bir öğe olarak değerlendirilmektedir.
Öte yandan, ülkemizde,
doktor sayısının yetersizliğinden çok dengeli ve adil olmayan bir
dağılım ve sağlık alanında altyapı eksikliği sorunu bulunmaktadır.
Ayrıca, ülkemizin
kimi yöresel koşulları, çalışma koşulları ve ekonomik koşullar
gözönünde bulundurulduğunda Türkiye'ye nitelikli yabancı doktor
gelmeyeceği de bir gerçektir.
Türkiye Cumhuriyeti
yurttaşı doktorların henüz istihdam sorunu çözülmemişken, yabancı
uyruklu doktorların Türkiye'de çalışmasını olanaklı kılmanın yerinde
olmayacağı değerlendirilmektedir.
İncelenen Yasa'nın
gerekçesinde, "Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde, kişi
ve hizmetlerin serbest dolaşımı önündeki engellerin kaldırılması
amacına uygun olarak, Türkiye'de tababet icra edebilmek için Türk olmak
şartının kaldırılması gerektiği" ileri sürülerek, değişikliğin
Avrupa Birliği uyum sürecinde gerçekleştirildiği belirtilmektedir.
Oysa, değişiklik, Avrupa
Birliği ülkelerinde sağlık alanına ilişkin, halk sağlığı, hasta güvenliği,
meslek sahibi insanların haklarının korunması gibi ayrıntılı ve
kapsamlı düzenlemelere koşut bir yaklaşım içermemekte, yalnızca
ülkemizde doktor olarak çalışmak için aranan yurttaşlık koşulunu
kaldırmaktadır.
Avrupa Birliği'ne henüz
üye olmadığımız için, doktorlarımızın serbest dolaşım hakkına sahip
bulunmadıkları gerçeği bir yana, düzenleme ile yalnızca Avrupa
Birliği ülkelerinin değil, tüm ülkelerin doktorlarına ülkemizde
çalışma olanağı sağlanmaktadır. Eğitim ve çalışma koşulları kötü
olan ülkelerden, düşük ücretle çalışmaya istekli doktorların ülkemize
gelmesi, sağlık kalitesini daha da düşürecektir.
Bu nedenlerle incelenen
Yasa'nın 6 ve 8. maddeleriyle yapılan düzenlemelerin,
kamu sağlığının gerekleri yönünden uygun olmadığı düşünülmektedir.
Yayımlanması yukarıda
açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 5581 sayılı "Bazı Kanun
ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun",
1., 2., 6., 7. ve 8. maddelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce bir
kez daha görüşülmesi için, Anayasa'nın değişik 89 ve 104. maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.
Ahmet
Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Başbakanlığın bir
tezkeresi vardır, okutuyorum:
2.- Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan hakkında
tanzim edilen soruşturma dosyasının geri gönderilmesine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/1216)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : a) 3/2/2005 tarihli
ve B. 02.0.PPG.0.12-310/1385 sayılı yazımız,
b) Adalet Bakanlığının
21/02/2007 tarihli ve B.03.0.CİG.0.00.00. 03-128-72-2004/8684 sayılı yazısı.
Tedbirsizlik ve dikkatsizlik
sonucu yaralamaya sebep olmak suçunu işlediği iddia olunan Zonguldak
Milletvekili Fazlı Erdoğan hakkında Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın
83'üncü maddesi uyarınca yasama dokunulmazlığının kaldırılıp
kaldırılmaması hususunda ilgili (a) yazımız ile Başkanlığınıza
gönderilen soruşturma dosyasının iadesi ile ilgili Adalet Bakanlığından
alınan ilgi (b) yazı sureti ve ekleri ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN - Gündemin
286'ncı sırasında bulunan dosya Hükûmete geri verilmiştir.
Şimdi, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının dört tezkeresi vardır, bunları ayrı
ayrı okutacağım ve oylarınıza sunacağım:
3.- ABD Kongresi'nde, ilgili bakanlıklarla ve diğer
mercilerle temas ve görüşmelerde bulunmak üzere Türkiye Büyük Millet
Meclisinden bir Parlamento heyetinin Amerika Birleşik Devletleri'ne
gitmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1217)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Amerika Birleşik Devletleri
Kongresi'nde ve ilgili Bakanlıklar ile diğer mercilerle temas ve görüşmelerde
bulunmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden bir Parlamento heyetinin
ABD'ne gitmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanun'un 10. Maddesi uyarınca
Genel Kurul'un tasviplerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Karar yeter sayısı…
BAŞKAN - Karar yeter
sayısı arayacağım. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
bulunamamıştır.
Birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.15
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.24
BAŞKAN : Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71'inci Birleşimi'nin İkinci Oturumu'nu
açıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi, tezkereyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Tezkereyi
kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tezkere kabul edilmiştir ve karar
yeter sayısı vardır.
İkinci tezkereyi okutuyorum:
4.- Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah
Gül başkanlığında Makedonya Cumhuriyeti'ne yapılacak resmî ziyarete,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi partilerin
milletvekillerinden oluşan birer heyetin katılmasına ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1218)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Başbakan Yardımcısı
ve Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül başkanlığında 22 Mart 2007
tarihinde Makedonya Cumhuriyeti'ne gerçekleştirilecek resmî ziyarete
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde grubu bulunan siyasi partilerin
milletvekillerinden oluşan bir heyetin katılımı, Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanun'un 8. Maddesi gereğince Genel Kurul'un tasviplerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Tezkereyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Üçüncü tezkereyi okutuyorum:
5.- Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah
Gül başkanlığında Fas'a yapılacak resmî ziyarete, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi partilerin milletvekillerinden
oluşan birer heyetin katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1219)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Başbakan Yardımcısı
ve Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül başkanlığında 15-17 Mart
2007 tarihinde Fas'a gerçekleştirilecek resmî ziyarete Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nde grubu bulunan siyasi partilerin milletvekillerinden
oluşan bir heyetin katılımı, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 8. Maddesi
gereğince Genel Kurul'un tasviplerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Tezkereyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Dördüncü ve son tezkereyi
okutuyorum:
6.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent
Arınç'ın, İtalya Meclis ve Senato Başkanlarının ortak davetine icabetle
Floransa ve Roma'da düzenlenecek olan Roma Antlaşması'nın 50'nci Yıl
Dönümü Töreni ve Etkinlikleri'ne katılmak üzere İtalya'ya resmî ziyarette
bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1220)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, İtalya Meclis ve Senato Başkanlarının
ortak davetine icabetle, Floransa ve Roma'da düzenlenecek "Roma
Antlaşması'nın 50. Yıldönümü Töreni Etkinlikleri"ne katılmak
üzere İtalya'ya gitmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 9. Maddesi
uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Tezkereyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Değerli arkadaşlar,
ayakta olan sayın milletvekillerimizin oturmasını rica ediyorum,
kapı önünde olan arkadaşlarımızın da oturmasını rica ediyorum. Değerli
arkadaşlar… Sayın Kart, buyurun… Oturalım arkadaşlar.
Başbakanlığın, Anayasa'nın
82'nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım.
Buyurun:
7.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Gürcistan'a
yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/1221)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu
Projesine ilişkin anlaşmaların imza törenine katılmak üzere, bir
heyetle birlikte 7 Şubat 2007 tarihinde Gürcistan'a yaptığım resmi
ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak
etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının
sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasa'nın 82'nci maddesine
göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Ayhan Zeynep Tekin Börü Adana Milletvekili
Mevlüt Çavuşoğlu Antalya Milletvekili
Kenan Altun Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt Ardahan Milletvekili
Y. Selahattin Beyribey Kars Milletvekili
Zeki Karabayır Kars Milletvekili
İdris Sami Tandoğdu Ordu Milletvekili
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
İstem hâlinde ikişer
üyeye, lehte ve aleyhte olmak üzere onar dakikalık söz vereceğim.
Buyurun:
IV. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/94) (10/424) esas numaralı Meclis araştırması
önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 6/3/2007 Salı günkü
birleşiminde ve birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun,
06.03.2007 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un
onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Haluk Koç
Samsun
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler Kısmının, 55 inci sırasında yer alan (10/94) ile
359 uncu sırasında yer alan (10/424) Esas Numaralı Meclis Araştırma
Önergelerinin görüşmelerinin, Genel Kurul'un; 06.03.2007 Salı günlü
birleşiminde ve birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN -Grup önerisi
üzerinde söz istekleri var değerli milletvekilleri.
Lehte olmak üzere ilk
söz, Yozgat Milletvekili Sayın Emin Koç'a aittir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun efendim.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bugün, yine, Türkiye'nin en önemli sorunlarından birini gündeme taşıdık.
Tabii, bu sorun, bir an önce, Türkiye'de, ele alınıp görüşülmesi gereken
çok önemli bir sorundur.
Değerli arkadaşlar,
Anayasa'nın 26'ncı maddesinde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü
güvence altına alınmış ve "Basın hürriyeti" başlıklı 28'inci
madde ile de "Basın hürdür, sansür edilemez." hükmüne yer verilmiştir.
Bu açıdan, Anayasa'mız, devlete ve hükûmete, basın ve haber alma hürriyetini
sağlama konusunda tedbir alma görevini vermiştir. Basın özgürlüğünün
korunması, devletin olduğu kadar medya kuruluşlarının da görevidir.
Ancak, bugün içinden geçtiğimiz süreçte, halkın gerçekleri öğrenme
hakkına ilişkin sorumluluk her iki aktör tarafından da yerine getirilmemekte
ve basın özgürlüğü ihlal edilmektedir.
2000 yılında yaşanan
ekonomik krizin ardından medya-siyaset-ticaret ilişkileri yeni
bir eksene oturmuş, basın sektöründe büyük el değiştirmeler ve yabancılaştırma
süreci başlamış, ekonomik krizle birlikte medya ve hükûmet ilişkilerinde
akıl almaz gelişmeler olmuştur ve bunun arkasından da, medyaya,
hükûmetin ve çeşitli kurumların ciddi müdahaleleri, baskıları yaşanmaya
başlamıştır. Bu sürecin en önemlisi, en önemli sonucu da medya-siyaset-ticaret
ilişkilerine bağlanmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
burada, bu araştırmanın açılmasını isterken, sizlere, bazı konularda
da somut öneriler, somut bilgiler sunacağım. "Bu, nereye dayandı,
neden böyle bir şeyin arkasına düştünüz" derseniz, son günlerdeki
gelişmeleri, sizlere somut birtakım gelişmeleri sıralayacağım.
Bildiğiniz gibi,
Star gazetesinin sahipleriyle ilgili sorun ortaya çıktığında
devlet buna el koydu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna geçti bu gazete.
Bu gazete, o dönemde, tamamen yayın politikası Hükûmetin aleyhinde
süren bir politikaydı, sahibi de Uzanlar'dı. Tasarruf Mevduatı Sigorta
Fonu bunu demokratik bir şekilde satma yerine, bu gazetenin önce
yayın politikasını tamamen değiştirdi. Nasıl değiştirdi? Çalışanlar
ve yöneticilerinin yüzde 99'unu değiştirdi ve arkasından Star gazetesini
satışa çıkarttı. Biz, bekliyoruz ki, özelleştirmeyle normal satışı
olacak. Satışın sonunda, özelleştirme satışının sonunda, bizim
bildiğimiz Ali Sefa Özmen bu gazeteyi satın aldı, Kıbrıslı bir emlakçı.
Ancak, satış sözleşmesine göre devrin günü geldiğinde, o gün gördük
ki, gazeteyi alan Sefa Özmen değil ve o da yine bilinen bir kişi, Fethullah
Gülen'e yakın bir kişi, Alaattin Kaya'yla beraber sözleşme yapıldı.
Arkasından, gazete başka ellere geçmeye başladı.
Gazetenin bugünkü
sahipleri elimde: İcra Kurulu Başkanı Serhat Albayrak. Bu Serhat
Albayrak kim? Başbakanın damadının kardeşi. Yine, ben gazeteci
olarak biliyorum, gazeteyi her gün yönlendiren kişi kim? Yine, Macit
Arslan, Başbakanın Başdanışmanı, Diyarbakır Milletvekilinin de
oğlu. Yani, bu gazete, kısa sürede Cem Uzan'dan Tayyip Erdoğan'a geçti
ve tamamen iktidarın yardakçısı bir gazete hâline geldi.
ASIM AYKAN (Trabzon) -
"Yardakçı"yı düzelt.
EMİN KOÇ (Devamla) -
Şimdi, Hükûmet bunu mu yapmalıydı?
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Yakışmıyor size!
EMİN KOÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, arkasından, bu yetmedi…
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Ne demek yardakçı?
EMİN KOÇ (Devamla) -
Hep bildiğimiz Kanaltürk televizyonu.
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Sizde yardakçı çok o zaman.
EMİN KOÇ (Devamla) -
Hükûmete…
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Ne demek yardakçı?
EMİN KOÇ (Devamla) -
Beyefendi, sözlerimi dinleyin de ondan sonra gelirsiniz, burada
tepkinizi ortaya koyarsınız, dinlemesini önce öğrenin.
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Ben biliyorum dinlemesini! Yardakçı doğru mu?
EMİN KOÇ (Devamla ) - Değerli arkadaşlar…
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Yakışıyor mu size?
EMİN KOÇ (Devamla) - O
zaman yayın politikası ne hâle geldi? Kabul mü ediyorsunuz?
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Yardakçı ne demek?
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan!
BAŞKAN - Efendim, sayın
milletvekilleri, karşılıklı konuşma diye bir geleneğimiz yok. Dinleyin,
söz isteyebilirsiniz. Lütfen…
Buyurun efendim.
EMİN KOÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, Kanaltürk televizyonu yayın yapıyor. Nasıl
bir yayın? İktidarın politikalarını beğenmiyor. Doğru, dürüst,
ülkesine sahip çıkan, vatandaşına sahip çıkan, demokratik, laik
cumhuriyeti savunan yayın yapıyor. Vatanseverler orada görev yapıyor.
AHMET YENİ (Samsun) -
Siz de inanıyorsunuz değil mi?
EMİN KOÇ (Devamla) -
Bu, tabii Hükûmetin hoşuna gitmedi, bir de baktık ki, Kanaltürk üzerinde
baskılar kurulmaya başladı.
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Bu nedir? Bu nedir, bu?
EMİN KOÇ (Devamla) -
Maliye Bakanlığı da tetikçi olarak kullanılmaya başladı burada.
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Bu siyah nedir?
EMİN KOÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bu da yetmedi, bu da yetmedi, arkasından Cumhuriyet
gazetesi… Cumhuriyet gazetesi ne yaptı?
ZEKİ KARABAYIR
(Kars) - İşte tetikçiler onlar!
MAHFUZ GÜLER (Bingöl)
- Siz kimin adına konuşuyorsunuz?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen…
EMİN KOÇ (Devamla) -
Cumhuriyet gazetesi başlığında diyor ki: "Tehlikenin farkında
mısınız? Cumhuriyetinize sahip çıkın." Bundan niye alınıyorsunuz?
Siz cumhuriyete sahip çıkmıyor musunuz? Cumhuriyete sahip çıkanlara
niye bu kadar kin besliyorsunuz? Niye RTÜK'leri devreye sokup da bu
gazete üzerinde tepki… (AK Parti sıralarından gürültüler)
AHMET IŞIK (Konya) -
Sizin işiniz değil!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen…
AHMET IŞIK (Konya) -
Cumhuriyet, milletin değerli cumhuriyeti!
MAHFUZ GÜLER (Bingöl)
- Cumhuriyet, hepimizin cumhuriyeti!
BAŞKAN - Sayın Işık…
Sayın Güler…
EMİN KOÇ (Devamla ) - Değerli arkadaşlar… Değerli arkadaşlar…
ZEKİ KARABAYIR
(Kars) - Cumhuriyetin bekçiliğini size vermiyor, kendi kendinize
görev vermeyin!
BAŞKAN - Sayın Karabayır…
Sayın Koç, bir dakikanızı
rica edeyim.
ZEKİ KARABAYIR
(Kars) - Millet size görev verecek, millet size güvenmiyor!
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar…
Sayın Karabayır…
ZEKİ KARABAYIR
(Kars) - Size güvenmiyor millet!
BAŞKAN - Sayın Karabayır,
beni dinleyin lütfen…
EMİN KOÇ (Devamla) -
Dinlemesini öğreneceksiniz. Burada parmaklarınız azaldığında
bunun hesabını vereceksiniz. Sizin…
BAŞKAN - Sayın Koç,
siz, Genel Kurula hitap edin, Genel Kurulu gerecek de bir konuşma
yapmayın lütfen.
EMİN KOÇ (Devamla) -
Siz istiyorsunuz ki…
BAŞKAN - Siz madde üzerinde
konuşun, öneri üzerinde.
EMİN KOÇ (Devamla) -
…hep yanak okşayanların düşüncesiyle gidelim istiyorsunuz. Hep,
yanak okşayanlar olmayacak. Burada parmaklarınız azalacak, başka
yükselen parmaklar bunun hesabını bir gün soracak. Bunu, lütfen
unutmayın!
ZEKİ KARABAYIR
(Kars) - Kendinize görev vermeyin, millet size görev vermiyor!
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- Millet verecek!
EMİN KOÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlar…
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- Millet verecek, millet sizi tanıdı…
EMİN KOÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlar…
ZEKİ KARABAYIR
(Kars) - Her defasında aynı şeyi söylüyorsunuz…
BAŞKAN - Sayın Karabayır,
lütfen…
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- Sizi tanıdı millet!
MAHFUZ GÜLER (Bingöl)
- Sizi de tanıdı!
BAŞKAN - Sayın Karabayır,
lütfen, rica ediyorum…
MAHFUZ GÜLER (Bingöl)
- O millet herkesi tanıyor…
EMİN KOÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, şimdi…(AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Aydınlıoğlu,
lütfen…
EMİN KOÇ (Devamla) -
Bunları tabii ki ilave ediyorsunuz…
BAŞKAN - İktidar olarak,
bizim arkadaşlarımızın sükûnetle dinlemesi lazım. Fikirlerimiz
var, biraz sonra, sözcünüz çıkacak…
MAHFUZ GÜLER (Bingöl)
- Ama, bize hakaret etmeye hakkı yok…
BAŞKAN - Efendim, lütfen…
MAHFUZ GÜLER (Bingöl)
- Sayın Başkan, hakaret etmeye hakkı yok, cumhuriyet kimsenin tekelinde
de değil…
BAŞKAN - Efendim, cevabını
verir Grup.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl)
- Böyle bir şey olabilir mi?..
EMİN KOÇ (Devamla) - O
zaman sahip çıkın cumhuriyete. Sahip çıkanlara sataşıyorsunuz…
MAHFUZ GÜLER (Bingöl)
- Öyle bir şey yok ki sahip çıkalım…
EMİN KOÇ (Devamla)
- Sahip çıkanlara saldırıyorsunuz…
BAŞKAN - Sayın Koç,
siz, konuşmanıza devam edin.
EMİN KOÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, Flash televizyonunda…
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Bu koşullarda konuşulmaz ki Sayın Başkan!
EMİN KOÇ (Devamla) -
Bir dakika arkadaşlar…
Flash televizyonunda
Sabahattin Önkibar diye bir arkadaşımız var, "Alternatif"
adında bir program yapıyor. Bu arkadaş da, genellikle, sizin düşünce
bazında bakarsanız, aynı çerçevede bir arkadaş. Bu, programında,
Hükûmetin türban ve imam-hatipler konusunda yanlış yaptığını söylüyor.
ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir)
- Geç ya bunları, geç, geç…
EMİN KOÇ (Devamla) -
Bunu izleyen Başbakan, bir hışımla telefon açıyor, "Bir daha ağzından
bunları duymayacağım." diyor.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
İmparator!.. İmparator!..
EMİN KOÇ (Devamla) -
Diğer taraftan, başka bir olay size söyleyeceğim. Şimdi, Başbakanın
koruması görevden alındı arkadaşlar. Neden görevden alındı, biliyor
musunuz? Bir bayan, bir vatandaş, korumayı atlatarak Başbakanın
yanına yaklaşıyor, diyor ki: "Eşime iş verecektiniz, vermediniz,
bizi aldattınız." tepkiler gösteriyor. Başbakan bu vatandaşımıza
bir şey diyemediği için, korumaya hıncını kusuyor ve anında görevden
alınıyor. O anda, Başbakanlığın yetkili basın sorumlusu arkadaş
gazetecilere diyor ki: "Bunu haber yapmayacaksınız." Değerli
arkadaşlar, Türkiye'de böyle şeyler, ilk defa… Akif Beki, yapmayacak…
Ama, bazı gazeteci arkadaşlar buna aldırış etmiyor, haberleri yapıyor.
İki gün önce, Akif Beki, Başbakanlığı izleyen gazetecileri salonda
topluyor, aynen şunları söylüyor: "Bunu neden haber yaptınız? Bundan
sonra bu tür haberleri yapan arkadaşların iznini iptal edeceğiz
ve buraya bir daha sokmam."
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
EMİN KOÇ (Devamla) -
Siz bunları kabul ediyor musunuz? Bu, basın özgürlüğü mü?
Bu arkadaşların hiçbirinin
sendika hakkı yok. Geldiniz gidiyorsunuz, beşinci seneye girdiniz,
hiç düşündünüz mü ki, basında bir tane sendika yok. Gazetecilerin,
muhabirlerin hiçbirinin sosyal güvencesi yok, sendikası yok. Avrupa
Birliğine uyum yasaları çıkardınız. Neden bu konulara uymuyorsunuz?
Hiçbir gazeteci arkadaşın sosyal güvenliği yok.
AHMET YENİ (Samsun) -
Sizin savunduğunuz gazetede...
EMİN KOÇ (Devamla) -
Siz istiyorsunuz ki, kendi düşüncelerinizi... Sizin basın özgürlüğü
anlayışınız burada. Basın ne yazacak? Sizin verdiğiniz açıkları
yazmayacak, borçları yazmayacak. Türk milletinin en yüksek telefon
vergisi ödediğini yazmayacak. Avrupa'nın en fakir çiftçisinin en
pahalı mazotu kullandığını yazmayacak. Bütçe açıklarını yazmayacak.
Neyi yazacak?
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Yalan konuşacak...
EMİN KOÇ (Devamla) -
Her şeyin iyi gittiğini yazacak. O zaman...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Koç,
son cümlelerinizi rica ediyorum.
EMİN KOÇ (Devamla) -
Sayın Başkan, toparlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Kanaltürk'e ve diğer televizyonlara bu yapılan sansür değil, sansürden
de öte, acımasız ve yıldırma, medyayı yıldırma, susturma politikasıdır.
Bununla hiçbir yere gidemezsiniz. Zulümle iktidar olamazsınız.
AHMET YENİ (Samsun) -
Basını savunun, bir televizyonu değil.
EMİN KOÇ (Devamla) -
Cüneyt Arcayürek'i, Tuncay Özkan'ı, Kanaltürk'ü, Yozgat'ın Parantez
dergisini...
AHMET YENİ (Samsun) -
Basını savunun, basını...
EMİN KOÇ (Devamla) -
...Emin Çölaşan'ı, Bekir Coşkun'u susturarak iktidarınızı sürdüremezsiniz.
Haramla bu iktidarı yürütemezsiniz.
AHMET YENİ (Samsun) -
Basını savunun, basını... Kanaltürk'ü değil.
EMİN KOÇ (Devamla) -
Bunu bileceksiniz, basın özgürlüğüne de saygı göstermeyenlerin
er geç bunun hesabını da burada verdiğini göreceksiniz!
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum, iyi günler diliyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Koç.
Aleyhte ilk söz, İstanbul
Milletvekili Sayın İrfan Gündüz'e aittir.
Buyurun efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tabii, basın,
kamuoyunun hür ve gür sesidir, yeri geldiği zaman, kamunun gören gözüdür,
tutan elidir, yürüyen ayağıdır ve biz, bunların özgür bir ortamda görev
yapmalarından yanayız.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Hani?
Nerede?
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla)
- Ama, kesinlikle, bir basın kuruluşunu…
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Nasıl oluyor o? Sözle mi? Sözle galiba.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla)
- Hayır, sözle değil. Şimdi anlatacağım. Dinlerseniz eğer, anlatacağım.
… bir basın kuruluşunu
-ki, biz onların avukatlığını yapmıyoruz, ama- yardakçılıkla itham
etme ayıbını da burada kınıyoruz. Sizin seçim otobüsünüzün üzerine
binerek size talimat veren medyayı nasıl suçlarsınız, bilemem. Elindeki
mikrofonu ya da elindeki kalemi kara bir kampanya başlatarak iftiraya
alet edenler, benimsemediği düşünceleri idama mahkûm edenler, bunların
yok olması için elinden gelen her türlü gayreti gösterenlerin düşünce
özgürlüğüyle nasıl bağdaştırıldığını da dikkatle değerlendirmek
gerekir.
Şimdi, burada…
AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul)-
Üzerine Maliyeyi mi gönderirsiniz? Memleketin savcıları var,
hâkimleri var.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla)
- Maliye, sadece birine değil hepsine gitmiştir, rutin bir incelemedir…
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Gitti mi Samanyolu'na? Fethullahçı televizyonlara gitti mi?
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla)
- Ama, yalnız birisinin üzerine gidilmesinin özellikle böyle bir
araştırma önergesinin verilmesine sebep olduğunu sizin beyanlarınızdan
anlıyoruz.
AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul)
- Grup Başkan Vekilisin, memlekette hukuk var.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla)
- Burada, bakın, biz AK Parti İktidarı döneminde… 5680 sayılı bir
yasa var.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Amerika'dan gelen paraları kontrol ediyor musunuz?
AHMET YENİ (Samsun) -
Dinle… Dinle…
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla)
- Bu 5680 sayılı Yasa, basın özgürlüğünün, haber alma hakkının nasıl
kullanılabileceğini değil, nasıl engelleneceğini ayrıntısıyla
düzenleyen bir yasaydı. Öbür taraftan, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü
ilkesine temelden aykırı olarak idareye ve savcılara geniş yetkiler
vermekteydi. İdareye ve savcılara mahkeme kararı olmaksızın dağıtımı
durdurma ve toplatma yetkisi veren bu maddeler, bizim yeni çıkardığımız
yasayla tümüyle ortadan kaldırılmıştır. 26 Haziran 2004 tarih,
5187 Sayılı Yasa'yla bütün bu antidemokratik hükümler kaldırılmış
ve basının elindeki bağ koparılmıştır, ayağındaki pranga kırılmıştır.
Öbür taraftan, süreli
yayınların kapatılması, dağıtımının önlenmesi, basım araçlarına
el koyma uygulamaları bu yasa metninden çıkarılmıştır. Genel deyişle,
düşünce suçlarından mahkûmiyet, sorumlu yazı işleri müdürlüğüne
engel bir koşul olmaktan çıkarılmıştır.
Öbür taraftan, gazetede
yazılan herhangi bir makaleden, yazıdan dolayı artık sahibi sorumlu
tutulmakta ve yazı işleri müdürlerinin sorumluluğu ortadan böylece
kaldırılmıştır.
Burada, yine, bu basın
ve yayında tekelleşmeyi önlemek üzere, yerel basını güçlendirmek,
desteklemek, basında tekelleşmeyi önlemek amacıyla Kamu İhale Kanunu'nda
değişikliğe gidilmiş, yerel gazetelerin 11 trilyon Türk lirası
eşik değere varan yapım işlerinin ve 500 milyar Türk lirasına varan
mal ve hizmet alımları ihalelerinin ilanlarını yerel basında yapabilme
olanağı bu Kanun'la getirilmiştir.
Eğer bütün bunları
siz "basını susturmak" diye değerlendiriyorsanız, bunu
kamuoyunun takdirine bırakıyoruz.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Kamuoyu takdir ediyor zaten!
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla)
- Kamuoyu takdir ediyor, biz kamuoyunun takdirine sonuna kadar saygılıyız,
ama basına kadar intikal etmiş, bir arkadaşımızın görevi başına
gitmeden maaş aldığı, hem de iki taraflı maaş aldığı, bundan dolayı
da gazeteden işine son verildiği şeklindeki, Sayın Koç arkadaşımız,
burada, sanki onun hıncını alırcasına gazeteyi böyle karalamaya
ve yaralamaya hakkı yok diye düşünüyorum.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Sataşma var Sayın Başkan!
EMİN KOÇ (Yozgat) - Cevabını
vereceğim!
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla)
- Sataşmaya cevabını verir Sayın Başkanım.
O yüzden, biz, tabii,
bu basınla ilgili… Basında pek çok problem var, özellikle çalışanların
sosyal güvenceden mahrumiyeti gibi, üzerinde önemle durulması gerekli
olan problemler var, ancak, burada, şu anda hazirana kadar Meclisin
bir çalışma süresi var. Bu süre içerisinde araştırma komisyonunun
kurulması, faaliyete geçmesi ve raporunu yayınlaması konusunda
ciddi tereddütlerimiz var; o yüzden, biz, böyle bir araştırma önergesinin
kabulüne karşı çıktık.
Öbür taraftan, aslında,
Genel Kurulun gündemiyle ilgili CHP'nin değerli grup başkan vekilleriyle
aslında aramızda bir ihtilafımız yok; yani, şu anda bugün görüşeceklerimiz,
yarın görüşeceklerimiz... Çünkü, onların da getirdikleri teklifi
biz, yine de gündemimize aldık. Dolayısıyla, gündemle ilgili bir
sıkıntımız yok. Sadece, bu, basınla ilgili problemlerin araştırılması
ve çözüm bulunmasıyla ilgili komisyon kurulması talebine biz karşı
çıktığımız için anlaşamadık.
O yüzden, ben, CHP Grup
önerisinin aleyhinde olduğumuzu bildiriyor ve bizim Grup önerimizi
desteklemenizi bekliyor, hepinize en kalbi sevgi ve saygılarımı
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Gündüz.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Başkan…
BAŞKAN - Lehte olmak
üzere, İzmir Milletvekili Sayın Kemal Anadol.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Başkan…
Başkan…
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Anadol.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Başkan,
ismimi vererek…
BAŞKAN - Yok, öyle bir
şey görmedim, duymadım.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Hayır,
ismimi vererek…
BAŞKAN - Buyurun efendim
siz.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Ona
cevap vermem gerekiyor Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
Efendim, siz buyurun,
ben sizi konuşmaya davet ediyorum.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Kimi
davet ediyorsunuz Başkan?
BAŞKAN - Sayın Koç, buyurun,
yerinize oturun.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Sayın Başkan, yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Cumhuriyet Halk
Partisi Grup önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar,
bu önergeyi niye verdik? Niye kabulünü istiyoruz yüce Meclisten? Olay,
biraz gelişmiş ülke demokrasisi sorunudur, klasiğidir. Ben, üniversite
yıllarımı hatırlıyorum ve geçmişe şöyle bir baktığımda, Türkiye'deki
basının o günkü durumunu anımsıyorum. 1954'lerde, 55'lerde hapse
atılan Bedii Faik'i, ondan sonra, çok genç, parlak bir gazeteci olan
Cüneyt Arcayürek'in hapse girişini, sonra, Akis kadrosunu, Metin
Toker'i, Kurtul Altuğ'u, Tarık Halulu'yu, Yusuf Ziya Ademhan'ları hatırlıyorum
ve ondan sonra, Osmanlıdan cumhuriyete intikal eden çok değerli basın
erbabı Ahmet Emin Yalman'ın, yaşı seksenlerde olan Hüseyin Cahit Yalçın'ın
hapse atıldığını hatırlıyorum ve Tahkikat Komisyonunun kararıyla
boş çıkan gazete sayfalarını, sütunlarını anımsıyorum ve oradan
bugüne gelmek istiyorum. Yani, iktidarlar muhalefetteyken basın
havarisi kesiliyorlar, iktidara gelir gelmez de tam ters bir uygulamaya
girişiyorlar. Günümüze geldiğimizde… Sürem çok kısıtlı olduğu
için, bu konuda fazla bilgi vermek istemiyorum, detaylandırmak istemiyorum.
25 Şubat 2004 tarihinde,
gazete ve televizyonların genel yayın yönetmenleri ve Ankara temsilcileriyle
Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan bir toplantı yapıyor. Bu toplantıda,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başkanı Rauf Denktaş'ın açıklamaları
için, "bizce, KKTC ve Türkiye medyası kendi içinde bunu tartışmalı
ve sansür etmeli" diyerek, açıkça Anayasa'ya aykırı talimat verebilmektedir
Sayın Başbakan. Tarihi de belli, şahitleri belli, olay belli.
Aynı şekilde, 3 Nisan
2005 tarihinde, gazeteci Fatih Altaylı'yla bir konuşma yapıyor Sayın
Başbakan. Diyor ki, Sayın Başbakan: "Geldi tabii. Geliş şekilleri çok
enteresan. Bakıyorsunuz, çok doğal bir randevuya geliyorlar -gazete
patronları için söylüyor- ama, arkasında her türlü gizlilik, plan
var. Kimi zaman yatırım projesi, kimi zaman ihale, kimi zaman da kendi
yatırımlarını anlatıp, ben bu işe gireceğim, şunu teminat göstereyim
mi diyerek, doğrudan kredi istiyorlar. İsim vermem, ama, açık söylüyorum,
bana böyle gelen tonlarca adam var. Mesela, randevu alamıyoruz diyenler
var ya, onlar işte. Yani, iş gazetecilikle başlıyor, sonra oraya kadar
gidiyor. Ben bunları açıklarsam, inanın, hepsinin dengeleri bozulur."
Aynen bunu söylüyor, Hürriyet gazetesinde, elimde.
Fatih Altaylı:
"Açıklayın bu isimleri. Biz mesleğimizden utanıyoruz. Bu röportajı
bile niye yaptım diye arayanlar var."
"Sonra, yeri gelince
açıklarım" diyor Sayın Recep Tayyip Erdoğan.
Ne zaman demiş bunu?
3 Nisan 2005'te. Bugün ayın kaçı? 6 Mart 2007. Aynı şekilde, 1 Mart 2006.
Diyor ki: "Bakın, çok açık ve net bir şey daha söylüyorum. Şunu iyi
bilmeniz lazım: AK Parti İktidarı kendi kararını kendisi verir. Biz
ne zaman, nasıl adım atacağımızı biliriz. Medyanın ileri gelenleri
de kendilerini yormasınlar. Köşe yazarları da kendilerini yormasın.
Attıkları birçok iftiranın yalan olduğu ortaya çıkıyor ve bunun
bir şeyler karşılığı olduğunun biz farkındayız. Bakın, bu konuda
bu kadar ağır söylüyorum. Bugüne kadar gelmiş iktidarlardan bir iktidar
değiliz."
Şimdi, arkadaşlar,
eğer, bir başbakan ve bakan veya herhangi bir resmî sıfat, görev taşıyan
kişi bir suça muttali olmuş ve bunu idari ve adli tahkikata dönüştürmemişse,
yargıya göndermemişse, yaptığı işin tek cümleyle tarifi vardır:
Bu, şantajcılıktır, şantajcılıktır! (CHP sıralarından alkışlar)
Bileceksin konuyu, dosyayı sümen altı edeceksin, adamı tehdit edeceksin:
Lehime yazmazsan bak haa! İşte bu zihniyet, 1950'lerde Hüseyin Cahit
Yalçın'ı, Cüneyt Arcayürek'i hapse atan zihniyet; hiç farkı yok, hiç
farkı yok.
Şimdi, arkadaşlar,
sürekli kızıyorsunuz. Şimdi, on üç ayrı inceleme yapılıyor Kanaltürk
için. Tüm kasa ve banka hareketleri, tahsil ve tediyeleri kendisine
inceleme için ibraz edilmiş olmasına rağmen, Gelirler Kontrolörü
Metin Ölçek, 8 Ocak 2007 tarihinde bankacılık sistemine gönderdiği
yazıyla, inceleme yaptığından bahisle, şirketlerin ortaklarının
-bu da yetmezmiş gibi, Anayasa'ya ve Bankalar Yasası'na aykırı olarak-
Tuncay Özkan'ın, Cüneyt Arcayürek'in, Mine Kırıkkanat'ın tüm banka
hesap bilgilerini talep etmiş, Kanaltürk incelemesini bırakarak,
adı geçen, topluma mal olmuş kişileri yetkisiz ve görevsiz şekilde
incelemesine başlamıştır. Şimdi, bu incelemeyi yapabilmek için,
en azından, Amerika'dan idare edilen, başka dublörlerin sahibi göründüğü
televizyon istasyonlarının; bedava, karakollara, hastanelere
dağıtılan gazetelerin kaynaklarının nereden geldiğini incelerseniz
ondan sonra bu incelemeyi yapmaya hakkınız olur! (CHP sıralarından
alkışlar)
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
- Hepsi inceleniyor.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Hangisi inceleniyor? Fethullah Gülen'e, Amerika'da oturan, onun
himayesindeki, Fethullah Gülen'e ait kaç yayın organı var? Bunları
tartışalım işte. Bunun için bu önergenin kabulünü istiyoruz. Varsa
yüreğiniz, tartışalım. Varsa yüreğiniz, tartışalım. (CHP sıralarından
alkışlar)
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Beyefendi bir insan o.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Beyefendi insan olabilir kardeşim. Yani, ben Fethullah Gülen'i filan
tanımam. Ben işi söylüyorum size, yasa dışı birtakım kuruluşları
söylüyorum. Yasaya aykırı, muvazaalı gazeteleri, televizyon kanallarını
söylüyorum.
AHMET YENİ (Samsun) -
Hangisi?
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Hangisi mi? Kuralım komisyonu, söyleyeyim. Buradan savcılara
da suç duyurusunda bulunuyorum. Benim sözlerimi ihbar kabul edin,
ifade vereceğim, ifadeye çağırın. Öyle pencereden seyretmekle olmaz
bu iş. Cumhuriyet savcılarını da göreve davet ediyorum.
AHMET YENİ (Samsun) -
Tanısanız, öyle konuşmazsınız. Tanısanız, öyle konuşmazsınız.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Şimdi… Arkadaşlar… Arkadaşlar…
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
- Kanaltürk meselesi değil Sayın Kemal Anadol…
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Şimdi, bir şey söyleyeyim: Ben biliyorum ki, bu Cüneyt Arcayürek'in,
Tuncay Özkan'ın, Mine Kırıkkanat'ın hesaplarındaki paralar, sanıyorum
ve biliyorum -Cüneyt Bey'i çok eskiden tanırım- tamamen kitap telif
ücretlerinden oluşmaktadır.
AHMET YENİ (Samsun) -
Ooo…
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
- Kaynak bulundu!
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Oradaki o hesaplar, düğünlerde kutulara doldurulan altınlar,
sünnet düğünü altınları, düğün altınları değildir, alnının teriyle
kazandığı paralardır onlar! Yok öyle şey! (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) -
Nereden biliyorsunuz? Bunun incelenmesinden niye rahatsız oluyorsunuz?
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Bir tavsiyem daha var..
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen müdahale etmeyelim.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Bu Cüneyt Arcayürek tekin bir adam değildir.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Arka bahçe!
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Onunla uğraşan kim varsa battı. O hâlâ seksen yaşında gazetecilik
yapıyor. Fazla uğraşmanızı tavsiye etmem size.
Bir şey daha var, bir
şey daha var arkadaşlar: Şimdi, Sayın Başbakan, sanıyorum, Başbakanlık
makamı ile şeyhülislamlık makamını birbirine karıştırmakta…
AHMET YENİ (Samsun) -
Ooo!..
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Çünkü, fetva vermeye başladı. "Vatan haini" diyor canının
istediğine. Genel Başkandı, "Doğum kontrolüne karşı çıkan, aile
planlamasını savunanlar hıyaneti vataniye suçunu işliyor."
dedi otobüsün üstünde. Gün geldi, "Erken seçim isteyenler vatan
hainidir." dedi. Şimdi de, PKK'nın Barzani ve Talabani güçleri
tarafından himaye edildiğini kanıtlayan gösteriler, canlı diskler
ve görüntülü belgeler sundu diye Genelkurmay Başkanına kızıyor. Sunmadan
evvel "bu sunulacak" diye bunu haber yapan Fikret Bila'ya
"vatan haini" diyebiliyor.
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Az demiş!
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Az mı demiş? O zaman bunun sonu gelmez. O zaman bunun sonu gelmez.
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Bunu Genelkurmay Başkanına söyle.
BAŞKAN - Sayın Aykan…
Sayın Aykan, lütfen…Sayın Aykan, rica ediyorum.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Fikret Bila, öğrenciliğinden bu yana tanıdığım en vatansever gazetecilerden
biridir. Şiddetle iade ediyorum! Sizin, eğer, eğer…
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Devlet sırrı açıklanmaz.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Devlet sırrı filan değil.
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Bu, çocuk oyuncağı değil, Millî Güvenlik Kurulu…
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Bu ne şiddet, bu ne celal! 54 belediye başkanı Hükûmetinize posta
koydu, susuyorsunuz! (CHP sıralarından alkışlar) 54 belediye başkanı
suçluyor hepinizi ve ne Grup toplantısında Başbakanın sesi çıkıyor
ne sizin! Yüreğiniz varsa Diyarbakır'da basın toplantısı yapan ve
Hükûmetinizi suçlayan, tanımayan belediye başkanlarına çatın! Onlara
bir şey yapamazsınız!
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Diyarbakır'da miting yapıyoruz, miting.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Onlara bir şey yapamazsınız! Gücünüz Fikret Bila'ya yetiyor zannediyorsunuz.
Yetmeyecek.
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Bizim herkese gücümüz yeter.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Şunu iyi bilin: O gazeteciler, suçladığınız gazeteciler en az
Recep Tayyip Erdoğan kadar, ondan çok daha fazla vatanseverdir. Onlara
"vatan haini" demek suçtur, yanlıştır.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Neye göre ölçtünüz?
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Genel hukuk kuralı vardır: Kanunsuz suç ve ceza olmaz. Siz, hangi
hakla, bir şerefli, dürüst gazeteciye, mesleki görevini yapan insana
"vatan haini" dersiniz? Hakkınız da değil! Haddiniz de değil!
(CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Siz de haddinizi bilin. Herkes haddini bilecek, herkes; sadece siz
değil.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Varsa suçları, savcıya gönderirsiniz, ihbar edersiniz, mahkemeye
gönderirsiniz. Niye hâkimler var, niye savcılar var? Siz mi karar vereceksiniz?
Sizin istediğiniz model şu: Çoğunuz bilmiyorsunuz, Başbakanlık
Müsteşarı kim? Ömer Dinçer. Basın İlan Kurumunun başındaki adam kim?
Ömer Dinçer.
AHMET YENİ (Samsun) -
Onlar geçti ya!
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Manipüle edin, ilanları istediğiniz gibi verin, gazetecileri
çağırın, tehdit edin, ama sonu gelen iktidarları bu tür önlemler kurtaramadı
tarihte şimdiye kadar, kurtarmadı. Siz de kurtulamayacaksınız.
Milletin kararıyla alaşağı olacaksınız. Ama, sakın o zaman, muhalefet
partisi olduğunuz vakit bu kürsülere çıkıp da medya şöyle medya
böyle, iktidar başka yapıyor filan mazeretlerine sığınmayın, bugün
söylediklerinizin tersini söylemeyin.
YAHYA BAŞ (İstanbul)
- Siz niye söylüyorsunuz o zaman?
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- Çünkü, alışkınız biz. Burada oturan eski parlamenterler var, eskiden
parlamenterlik yapmış insanlar, bir tanesi Sayın Salih Kapusuz, değerli
arkadaşım, onun eski tutanaklardaki sözlerini göstersem…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- …nasıl demokrasi, basın havarisi olduğu çıkar ortaya. İnşallah,
tekrar o duruma düşmezsiniz. Sizden istirhamım, gerçekten, demokratsanız,
kendinizi öyle göstermeyi çok seviyorsunuz…
YAHYA BAŞ (İstanbul)
- En az sizin kadar demokratız.
K. KEMAL ANADOL (Devamla)
- O zaman, demokratik kurallara riayet edin. Başbakanlık Müsteşarı,
demin arkadaşımın söylediği gibi… Pardon, danışmanı, basın danışmanı
Akif Beki gazetecileri çağıracak "bir daha bunu yazmayacaksınız"
diye emir verecek. Eğer sizin basın anlayışınız, özgürlük anlayışınız
buysa, yazıklar olsun!
Yüce Meclise saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Anadol.
Aleyhte olmak üzere…
EMİN KOÇ (Yozgat) - Sayın
Başkan…
BAŞKAN - Efendim, gelmedi
daha…
EMİN KOÇ (Yozgat) - Başkan,
bana çok ağır bir suçlama yöneltildi, ona cevabını vermek zorundayım.
BAŞKAN - Efendim, zabıtları
istedim, geldiği zaman bakacağım. Talebiniz baki.
Aleyhte olmak üzere,
Gaziantep Milletvekili Sayın Ömer Abuşoğlu. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP'nin Grup önerisi var. AK
Parti Grubuna bunun mahiyetini kısaca açıklayayım. Gerek CHP kendi
önerisinin mahiyetini tam anlatamadı. İki tane, basının sorunlarıyla
ilgili araştırma komisyonu, araştırma yapılmak üzere verilmiş iki
önerge var. Bu iki önergenin birleştirilerek gündeme alınması ve görüşülmesi
talebi.
AK Parti buna karşı
çıkıyor. Ben de bu önerinin aleyhinde görüş belirtmek üzere kürsüye
çıktım. Her iki önerinin de sahip olduğu içerik ve kapsamı yetersiz
bulduğum için aleyhindeyim. Bir kere peşin peşin bunu söylemek istiyorum,
çünkü…
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- Daha ağırını mı istiyorsunuz?
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla)
- Evet.
Türkiye'de basınla
ilgili sorunlar, basının sahip olduğu, basının karşı karşıya olduğu
sorunlar ve basının yarattığı, basından kaynaklanan sorunlar olmak
üzere toplumumuzun geçekten ciddi problemleri var. Bu bakımdan, konunun
daha geniş kapsamda ele alınması gerektiği düşüncesiyle daha geniş
bir Meclis araştırma çerçevesi sunabilmek amacıyla bu önergeye karşı
çıktım.
Basın nedir? Bir toplumun
gerek siyasi ve gerekse sosyal yapılanmasında çok ciddi ve önemli
fonksiyonları olan ve bu fonksiyonları da Anayasa'nın hükümleri tarafından
teminat altına alınmış millî kuruluşlarımızdır. Millî kuruluşlarımızdır
diyoruz, her toplumda böyle olması gerekir. İlk önce bir basın kuruluşunun
sahip olduğu ilke, o ülkenin millî çıkarlarını ve millî menfaatlerini
korumak noktasında kendisine bir basın ahlakı çerçevesinde hareket
alanı ortaya çıkarması gerekir.
Bugün bakıyoruz, basın,
toplumsal değişim içerisinde çok önemli rolü olan ve bu rolünü de
çok iyi oynayan, oldukça geniş kitleleri etkileme gücüne sahip
bir organ, ama, bazı basın organlarından gerek yazılı basın ve gerekse
görsel basın olsun, birçoğunu okumaktan ve birçoğunu da izlemekten,
ben, âdeta, aile ortamı içerisinde kaçınıyorum. Basınla ilgili
bir problem değil midir bugün Türk toplumunun karşı karşıya olduğu?
Bir problemdir. Bunun önüne geçebilmek için birtakım işaretler konuldu
RTÜK'ün baskısıyla. Bu da yetmiyor.
Zaman zaman basının
kendisine edindiği çizgi, kendisine edindiği politika "millî
devlet", "millî politikalar" noktasında tezat teşkil
edecek ve aykırı düşecek yönlere doğru da zaman zaman kaçtığını
bilmemiz lazım. O bakımdan, basına düşen görev, Türk toplumunun
millî ve ahlaki değerlerine sahip çıkmak ve bunu dejenere edici yayından
kaçınmak noktasında bir temel ilke etrafında birleşmek olmalıdır.
Ancak, bugün basınla ilgili gerek siyaset ve gerekse de basın camiasının
sıkça karşılaştığı ve birbirleriyle ilişkiler noktasında sıkça
problem yaşadıkları birtakım alanlar var. Bunları da belirtmeden
geçmemek lazım.
Genellikle siyasetçi
kendisine, özellikle iktidar partileri, iktidarlar, kendi yandaşları
ve kendi politikalarına sıcak bakan, bunlara övgüler düzen basın
kuruluşlarıyla çok yakın ilişki içerisine girerler, âdeta o basın
organları o iktidar döneminde ciddi mesafeler kat ederler, ciddi
gelişme gösterirler. Sadece basın alanında değil, aynı zamanda bu
mesafe kat etme ticaret alanında da gerçekleşir. Bugün bunun örneklerini
çok rahat bir şekilde söyleyebiliriz. AK Parti İktidarına yakın
ve yandaş basın organları hem basın alanında hem ticaret alanında
ciddi mesafeler kat etmişlerdir. Şirketleri büyümüştür, holdingleri
büyümüştür. Bunları görmezlikten gelemeyiz. Hükûmetlerin üzerine
düşen görev, bu tür çok hızlı büyümeleri, tıpkı Kanaltürk hadisesinde
olduğu gibi, her basın kuruluşunun üzerine gitmesi gerekir.
Hükûmet Kanaltürkün
yaptığı aleyhte yayın, muhalif yayını gerekçe tutarak muhtemelen
-başka türlü bir izah şekli bulamıyorum ben- Kanaltürkün sesini kesmek
üzere bir ciddi araştırma başlattı kişiler ve kuruluş hakkında. Hâlbuki
bizim bildiğimiz, Maliyenin bu tür denetimlerinde, özellikle vergiye
yönelik denetimlerinde herhangi bir kuruluş baz alınmaz, sektör
baz alınır. Mademki basın yayınla ilgili bir araştırma, denetim başlatılıyor,
tüm basın yayın kuruluşlarının tamamı bu denetim kapsamı içerisine
alınmalıdır, ama, siz diğerlerini bir tarafa bırakarak, sadece birisini
denetim altına almaya kalkarsanız, denetlemeye kalkarsanız, bunda
ciddi şüpheler ortaya çıkar. Hükûmetin, iktidarın o basın kuruluşunu
susturma politikasının bir sonucu olarak böyle bir denetim ve Maliye
Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı çalışanları kullanılmış olmaktadır.
Mesele bununla bitmiyor.
Basında ciddi bir yabancılaşma meselesi var. Star televizyonunun
satışını ve bununla ilgili kanuni düzenlemeyi tekrar bir hafızalarınızdan
gözlerinizin önüne getirmenizi rica ediyorum. O gün yaşanan, Meclis
Genel Kurulunda yaşanan -Sayın Yalçıntaş Hocam karşımda oturuyor-
Sayın Yalçıntaş Hocamın girişimleriyle bir yanlıştan dönüldü,
ama, yetmedi. Bugün, bir başka televizyon, özel televizyon kanalımız
tümüyle yabancı basının kontrolü altına girdi ve ismi de değişerek
yabancı bir isim altında yayınına devam ediyor. Başta belirttiğim,
Türk basının en önemli görevi, en önemli görev alanı, kendi kendisini
sınırlandırdığı görev alanı, o ülkenin millî değerleri, millî politikaları
ve millî çıkarları olmak durumundadır. Bugün biz yabancı sahipli
bir basın organından böyle bir politikayı nasıl bekleyebiliriz? Bu
konuda da Türkiye ciddi problemle karşı karşıyadır. Onun için, basınla
ilgili problemlerin ve basından kaynaklanan problemlerin bu Meclis
çatısı altında çok ciddi bir şekilde araştırılması gerekir.
Bir başka konu, basın
hürriyeti, ifade hürriyetiyle ilgili. Devletin kontrolü altında
olan bir kablolu TV var. Bazı televizyon kuruluşları, bu kablolu
TV'ye alınmıyor veya çok yüksek miktarlarda paralar, ücretler isteniyor.
Bunun paralelinde bir de frekans ihalesi var. Bu iktidar işbaşına
geldiği günden beri bu frekans ihalesi meselesi hâlâ gündemimizi
koruyor. Niçin frekans ihalesi yapılarak bu frekanslar Türkiye çapında
yayın yapan tüm kuruluşlara en eşit bir biçimde dağıtılmıyor? Acaba,
frekans ihalesi açılmakla, Hükûmet, basın kuruluşlarıyla arasında
olan ilişkilerin bozulacağından mı korkuyor, bu ihaleyi bir türlü
gerçekleştirmiyor? Çünkü, bu ihale yapıldığı zaman birçok televizyon
kuruluşundan çok ciddi ve bunlar için çok yüksek maliyetler olacak
birtakım ödentiler elde edilmesi gerekiyor. Bu bakımdan, basınla
arasındaki ilişkilerin bozulmasını dikkate alarak, bozulmasını
istemediği için, bu Hükûmet, işbaşına geldiği günden bu yana bu ihaleyi
bir türlü gerçekleştirmiyor. İşte, CHP'nin verdiği önergenin de dışında
araştırılması gereken çok ciddi ve kapsamlı birtakım konularla
karşı karşıya olmamız dolayısıyla, bu meselenin Meclis çatısı altında
çok ciddi bir şekilde araştırılması gerektiğine inanıyoruz.
Ayrıca, basınla ilgili
problemler, sadece basın kuruluşları, basınla siyaset ilişkisi,
iktidar ilişkileri çerçevesinde yürümüyor. Aynı şekilde, basında
çalışanların da ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğunu biliyoruz.
Ayrıca, Anadolu basınını ihmal etmemek gerekir. Anadolu basınının
hangi zor şartlar altında, belki de sadece ilan ve reklam gelirleriyle
ayakta durabilecek, günlük gazetelerini çıkarabilecek birtakım
sorunlarla iç içe olduklarını da biliyoruz. Bu bakımdan, Anadolu
basınını da dikkate alarak bu araştırma konusunun kapsamının genişletilmesi
gerekmektedir.
Böylelikle, bu kısa,
on dakikalık zaman içerisinde ifade etmeye çalıştığım gerek basının
karşı karşıya kaldığı sorunlar ve gerekse de basından kaynaklanan
birtakım sorunların Meclis çatısı altında çok ciddi bir şekilde
araştırılması gerekir. Anavatan Partisi olarak, biz, böyle bir araştırma
önergesini rahatlıkla verebiliriz, ancak, Meclisin çalışma takvimi
dolayısıyla önümüzde çok sınırlı bir zaman dilimi kaldı, böyle bir
araştırma önergesinin verilmiş olması hâlinde dahi bu komisyonun
kurulup çalışma imkânı kalmamıştır. Ancak, biz, Anavatan Partisi
olarak bu konunun bundan sonraki 23'üncü dönemde takipçisi olduğumuzu
belirtir, hepinize saygılarımı sunarım. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Abuşoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun önerisi üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Sayın Emin Koç, Sayın
Gündüz'ün konuşmasında kendisine ve dolayısıyla bir gazeteciye
sataşıldığından bahisle İç Tüzük'e göre söz istemiştir.
Zabıtları getirttim,
inceledim ve kendisine de gönderdim. İç Tüzük'ümüze göre herhangi
bir sataşma görmediğimden talebini kabul edemiyorum.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Başkan,
iki yerde…
BAŞKAN - Şimdi, öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
EMİN KOÇ (Yozgat) - Başkan…
Başkan
BAŞKAN - Kabul etmeyenler…
EMİN KOÇ (Yozgat) - Başkan…
Başkan…
BAŞKAN - Öneri kabul edilmemiştir.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Başkan…
BAŞKAN - Sayın Koç,
ben takdir hakkımı kullandım.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Burada,
iki yerde…
BAŞKAN - Orada var, bana
sormanıza gerek yok.
EMİN KOÇ (Yozgat)
- Ama, iki yerde suçlama var Başkan.
İki yerde…
BAŞKAN - Her söze burada
maddeye dayanarak söz vermeye kalkarsak bu işi yürütemeyiz.
Buyurun.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Başkan,
bu bir suçlama değil midir? Mahkeme konusu olmuş bir olaydır. Yani, bana söz vermemekle…
BAŞKAN - Efendim, söz istemekte ısrar
ediyor musunuz?
EMİN KOÇ (Yozgat) - Evet, ısrar ediyorum.
BAŞKAN - Ben kanaatimi
açıkça ifade ettim. Grup Başkan Vekillerinizle de istişare edin…
EMİN KOÇ (Yozgat) - Başkan,
ben de ne olduğunu açıklamak istiyorum.
BAŞKAN - Israr ediyorsanız,
İç Tüzük'e göre Genel Kurulun kararına sunacağım, oyuna sunacağım.
Ben kararımı bildirdim.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Başkan,
ben de doğru neyse onu açıklamak istiyorum.
BAŞKAN - Efendim, ısrar
ediyorsanız Genel Kurulun oyuna sunacağım. Talep ediyor musunuz?
EMİN KOÇ (Yozgat) - Biliyorsun
ki, parmak çoğunluğuyla her şeyi halledersiniz.
BAŞKAN - Efendim, benim
yapacağım bir şey yok, İç Tüzük neyse ben onun gereğini yaparım.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Böyle
bir kural olursa olmaz yani.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
EMİN KOÇ (Yozgat) -Tamamen
suçlamaya yönelik bir şey yani.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- İsim vererek söyledi, genel konuşmadı ki.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi kabul edilmemiştir.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
2.- Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu
06.03.2007 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi parti grupları
arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Prof.Dr.
İrfan Gündüz
İstanbul
AK
Parti Grubu Başkan Vekili
Öneri
Gündemin Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmının; 353 üncü
sırasında yer alan 1185 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın 8
inci sırasına, 312 nci sırasında yer alan 1085 sıra sayılı Kanun Tasarısının
bu kısmın 9 uncu sırasına, 441 inci sırasında yer alan 1344 sıra sayılı
Kanun Tasarısının bu kısmın 10 uncu sırasına, 442 nci sırasında
yer alan 1347 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın 11 inci sırasına,
9 uncu sırasında yer alan 1340 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın
12 nci sırasına, 10 uncu sırasında yer alan 1261 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmın 13 üncü sırasına, 446 ncı sırasında yer alan
1352 sıra sayılı Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresinin bu kısmın 14 üncü sırasına, 30 uncu sırasında
yer alan 1237 sıra sayılı Kanun Teklifinin bu kısmın 15 inci sırasına,
11 inci sırasında yer alan 1275 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu
kısmın 16 ncı sırasına, 396 ncı sırasında yer alan 1315 sıra sayılı
Kanun Teklifinin bu kısmın 17 nci sırasına, 344 üncü sırasında yer
alan 1150 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın 18 inci sırasına,
alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;
Genel Kurulun 6-7,
13-14, 20-21, 27-28 Mart 2007 Salı ve Çarşamba günkü Birleşimlerinde
sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesi; 6,
13, 20, 27 Mart 2007 Salı günlerindeki Birleşimlerinde kanun tasarı
ve tekliflerinin görüşülmesi; Çalışma saatlerinin ise; 6, 13, 20,
27 Mart 2007 Salı günkü birleşimlerinde 15.00-22.00 saatleri arasında;
7, 14, 21, 28 Mart 2007 Çarşamba günkü birleşimlerinde 14.00-22.00 saatleri
arasında; 8, 15, 22, 29 Mart 2007 Perşembe günkü birleşimlerinde ise
14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi;
Önerilmiştir.
BAŞKAN - Öneri üzerinde
lehte olmak üzere, Sakarya Milletvekili Sayın Ayhan Sefer Üstün.
Buyurun.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; AK Parti Grup önerisi
lehinde söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
6/3/2007 Salı günü, yani, bugün Danışma Kurulu toplanmış, ancak, bir
uzlaşmaya varılamamıştır. Biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
Grup önerisi oylarınızla reddedildi. Şimdi, AK Parti, gündemi oluşturmak
ve belirlemek üzere bir Grup önerisi sunmuştur. Bu Grup önerisinde
neler var, öncelikle bunların üzerinde durmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
son yıllarda ve son aylarda gerçekten Meclis istikrarlı bir şekilde
çalışmaya başladı. Özellikle muhalefet, işte gündemin sık sık değiştirildiğinden
yakınıyordu. Ancak, son aylarda on beş günlük, on günlük, iki haftalık
gibi birtakım gündemler sunuldu ve istikrarlı bir şekilde bu gündemler
takip edildi. Bugün burada da mart ayı boyunca, yani, dört haftalık
bir gündem sunmak istiyoruz. İnşallah bir aksilik olmazsa, dört hafta
boyunca bu gündemi yüce Meclisimiz görüşecek ve muhalefet de böylece
bu kanunlara hazırlanma imkânı bulacak ve burada demokratik hakkını
kullanmış olacak.
Öncelikle, önerimizde,
çalışma saatlerini düzenlemekteyiz. Salı günleri, artık, mutat
hale geldiği üzere, 15.00-22.00, yine çarşamba günleri 14.00-22.00,
perşembe günleri de 14.00-20.00 olmak üzere haftada üç günlük bir çalışma
saatlerini öneriyoruz.
Yine, değerli arkadaşlar,
burada görüşülecek kanunlara gelince: Geçen hafta başlayıp da yarım
kalan Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı'ndan başlayarak diğer kanunların görüşülmesini
öneriyoruz.
Özellikle, 4 adet uluslararası
sözleşme var, bunlar: Avrupa Patentlerinin Verilmesine İlişkin
Sözleşme, Türkiye Cumhuriyeti ile Etiyopya Federal Demokratik
Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Çifte Vergilendirmenin
Önlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşme, yine, Sırbistan ile
Türkiye Cumhuriyeti Arasında Çifte Vergilendirmeyi Önlemeye
İlişkin Sözleşme ve bir diğeri ise, Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunmasına
İlişkin Uluslararası Sözleşme.
Bunun dışında, özellikle
vatandaşlarımızı yakından ilgilendiren yurt dışı çıkış harçlarının
düşürülmesine ilişkin önemli bir kanun tasarısı var. Biliyorsunuz,
yurt dışı çıkış harçları 70 YTL idi, bunu 15 YTL'ye düşürüyoruz. Gerçekten,
seyahat özgürlüğünün genişletilmesi açısından, insanlarımızın
daha rahat bir şekilde yurt dışına çıkabilme imkânına kavuşması
açısından önemli bir gelişme.
Yine, tarımı destekleyecek
ve tarımı organize bir şekilde kalkındıracak bir kanun tasarısı
olan tarım ve kırsal kalkınmayı destekleme kurumunun kurulmasına
İlişkin bir kanun tasarısı var.
Yine, ardından Türk
Petrol Kanununu görüşeceğiz ve yine, uzun süreden beri mali müşavirlerin
ve muhasebecilerin yüce Meclisimizden çıkarılmasını arzu ettikleri
mali tatil ihdas edilmesine ilişkin bir kanun teklifimizi de, inşallah
görüşmüş olacağız.
Ben, bu gündemin, inşallah,
hayırlı olması temennisiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Üstün.
Aleyhte olmak üzere,
Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Güler.
Sayın Güler Buyurun.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Grup önerisinin üzerinde
aleyhte söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında, sürekli bu
gündemin oluşmasında, AKP'nin tüm iradesi olmasına karşın, hâlâ belirsizlik
devam ediyor ve görünen o ki, ülkenin temel sorunları ve çıkarları
varken, buna karşın gündemi siz belirliyorsunuz, gündemi ihmal
eden ve gündemi ihlal eden yine sizsiniz.
Evet, hep söyledik,
Parlamentonun çalışma mesaisi belli. Burası fabrika değil, verilen
siparişleri kanun metninde burada çıkarmak marifet değil. Önemli
olan, ülkenin sorunlarını çıkartabilecek, en az on beş-yirmi yıl ihtiyacını
karşılayacak kanunlar yapabilmek, yani egemenlik kayıtsız şartsız
milletin olabilmeli. Ama görüyorum ki, yapılan tek şey var, itiraz
etmeden sadece kabul edenler ve etmeyenler konumundan öteye gitmeyen
-net olarak söylüyoruz- işte yaklaşık şurada elli kişilik grupla
beşinci yılı tamamlamaya çalışıyorsunuz.
Biz hep net söyledik,
burada bir kanun dört defa görüşülmez, ama ısrar ettiniz çoğunluğunuza
istinaden. Bunlardan birisi, yeni kurulacak on beş üniversiteye
rektör atanmasıyla ilgili kanun, bu marifet mi? Eğer Anayasa'ya,
eğer hukuka inansaydınız, bu süreç konsensüsle birlikte beraber geçerdi. Bugün de bakıyoruz, bu hafta olmuş, gündemi
yeni öğreneceğiz, bundan sonra da yola öyle devam edeceğiz.
Arkadaşlar, seri üretimin
hatası çok olur. Bu ülkenin temel anlamda… Eğer biz milletvekilleri
olarak birikimimizi, deneyimlerimizi… Ve toplumun sesi olabilmek
için bunları bilmek bizim hakkımızdır. Ama, mesai saatini uzatarak
toplumdan neyi kaçırmaya çalışıyorsunuz? Gecenin ilerleyen saatinde,
tartıştırmadan… Zaten, hangi kanunu tartışıyorsunuz? Katkıda bile
bulunmayı düşünmüyorsunuz. Sığındığınız tek bir şey var: Bu kanunları
bilmeden kabul etmek. Bu da bizi üzüyor. Ben kendi adıma üzülüyorum.
Bir parlamenter ve bir milletvekili olarak en azından bilgi edinmek
benim en doğal hakkım ve öyle de olmalı. Ama, gördüğümüz kadar,
AKP'nin tüm temel stratejisi, tartıştırmadan, konuyu kamuoyundan
gizleyerek ve kamuoyunda çeşitli gerginlikler yaratarak kanunlar
buradan el altından geçecek.
Peki, soruyorum arkadaşlar,
buradaki çıkarttığınız bu kanun başta Sayın Cumhurbaşkanı tarafından
Meclise geri gönderildiğinde, ikinci defa… Orada bile konsensüs
yok.
Üçüncüsü, Anayasa
Mahkemesi veto ettiğinde tekrar gündeme geri geliyor ve burada
verimlilik esas değil, toplumun ihtiyacı esas değil; tam tersine,
size sipariş edilen kanunların altyapısını yaratmak. Ve önümüzde
başka bir boyut, bakıyoruz, uluslararası sözleşmeler ve yasama yılını
beş yıla çıkarttık diye övünüyorsunuz. Şurada 50 kişi yoksunuz arkadaşlar.
RECEP KORAL (İstanbul)
- Nasıl yok ya? Sen saymayı bilmiyorsun.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Beş yılınız nedir Allah aşkına, söyler misiniz, beş yıl nedir? Zamanında
yeteri kadar da toparlayamıyorsunuz ve iki de bir karar yeter sayısı
-muhalefet olarak en doğal hakkımız- istediğimizde karar yeter sayısını
bulamıyorsunuz ve bu konuda da kendiniz yasamayı dahi beş yıla
uzatamadınız. Herhâlde heyecanınız bitti. Herhâlde ampulün enerjisi
mi yetmedi, voltu mu yetmedi, yoksa patladı mı ve kamuoyu da bunları
takdir edecek. Beşinci yıl bu ülkenin yasama yılıdır. Evet, ama, asıl
en önemli unsur, kamunun, yani halkın ihtiyaçlarını karşılamak ve
görüyoruz ki, kanunlar sadece uluslararası sözleşmeler diyebileceğimiz…
Örnek mi size? Bir sürü…
Bugün -birazdan arkadaşlarımızın
da önerileri var- Türkiye'de çalışanların sorunu, Türkiye'deki tarımın
sorunu, Türkiye'deki özelleştirme sorunu… Peki, bu kadarını göz
ardı edip uluslararası sözleşmeler bir dahaki yasama yılına kalsa
ne olur? Geçmişine bakıyorsunuz çok da geçmişe dayalı sözleşmeler.
Bu sözleşmeler öncelikli sıramız değil ve bu konuda ülkenin en az
bir beş yılını görebilecek şekilde kanunlar hazırlanmalı. Gördüğüm
kadar sizin bu konuda tecrübesizliğiniz, daha doğrusu acemiliğiniz
kendini ele verdi. Halk da bunu takdir edecek, bu yıl seçim dönemi.
Toplumda nasıl yasalar yapılır, toplumda nasıl barış ve kardeşlik
öne çıkartılır, nasıl verimlilik ve bereket artırılır onu görecek
bu halk. Çünkü, AKP'nin iktidarı döneminde Meclisin tüm günahı, sevabıyla
çalışması, hatta, bırakın, yürütmenin yasama üzerine ipotek koyduğu
bir dönem yaşadık. Yazıyor ya arkamızda "Egemenlik, kayıtsız
şartsız milletindir." diye, onu geçelim, çünkü güçler dengesinde
veya erkler dengesinde yasamayı maalesef ikinci plana attınız. O
yüzden de bu önerdiğiniz, getirdiğiniz kanun önerileri, yarın bizzat
sizin tarafınızdan, acil anlamıyla komisyonlarda görüşülmeden,
doğru dürüst tartışılmadan, yeniden olağanüstü bir gündem kararıyla
yine gündemi siz değiştireceksiniz. Bu kadar aceleniz ne? Bu kadar
şaşkınlığınız niye? Neye yetişeceksiniz?
Biz de diyoruz ki, bu
ülkenin temel sorunları öncelikle istihdam konusunda yaratacağınız
teşviklerle… Zaten onu da elinize, yüzünüze bulaştırdınız, olağanüstü
geniş bir teşvik politikasıyla o da darmadağınık oldu. Yani, ülkenin
elinde belirli fırsatlar varken bunu heba ettiniz. Halk da görüyor,
halk çünkü aç, büyük bir kısmı yoksul. O zaman bu umutlara… Ha, burada
bazı kanunlar var, haklısınız, diyorsunuz ki: "Hiçbir zaman seçim
politikaları yapmayacağız." Ama, yaptığınız bizzat seçim yatırımlarının
ta kendisi. Çeşitli KDV indirimleri, çeşitli teşvikler, özellikle
çok aileli çocuklarda asgari ücretteki vergi iadesi, baktığımızda
olağanüstü seçim yatırımları.
NACİ ASLAN (Ağrı) -
İstemiyor musun?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Biz şunu istiyoruz: Asgari ücretin ve yoksulluk sınırının üzerinde,
insanımın insan gibi yaşadığı ve her şeyin en iyisine layık olduğu
bir kanun teklifi. Bunlar, seçim rüşveti gibi ve uyguladığınız politikaların
büyük bir kısmı da ona uygun.
IMF'ten ne kadar izin
aldınız bilemiyorum…
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Kötü bir şey mi?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Doğru, IMF'ten izin almak kötü bir şey değil, haklısınız.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Hayır, hayır; vergi meselesi.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Doğru, her şeyiniz IMF'e havale edilmiş, ekonominiz…
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Vergi meselesi…
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- İnsan hakları veya yasal sorumluluk Avrupa Birliğine, terör de
ABD'ye; doğru, işiniz çok kolay. Doğru, haklısınız…
Böyle bir yasama dönemini,
ülke, maalesef, bir koskoca beş yılı kayıp ilanı oldu ve bu doğrultuda
çıkarılan yasalar topluma barış değil, topluma huzur değil, tam
tersine gerginliği bir kat daha artırdınız…
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Asgari ücret kötü mü oldu?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- …ve bu konudaki yasa teklifleri önümüzde, Avrupa patentlerin verilmesiyle
ilgili ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetleri Etiyopya Federal Demokratik
Cumhuriyeti Hükûmeti arasında gelir üzerinden alınan vergiler. Bilemiyorum,
burada hiçbir arkadaşım gelsin de, bizim Etiyopya'yla ticaret miktarımızı
açıklasın, sevineceğim.
Evet, Cenevre'de gözden
geçirilen, 2 Aralık 1960 tarihli yeni bitki çeşitlerinin korunması…
Arkadaşları, bu, toplumun
önceliği değildir. Biz bunları göz ardı edelim anlamı çıkmaz, ama,
bu anlayışınızla Parlamentoyu beşinci yılda verimli hâlde kılamadınız,
kılmaya da niyetiniz yok zaten. Önemli olan, burada Seçim Kanunu'nu
getirseydiniz, ben sizi takdir ederdim. Siyasî Partiler Kanunu'nu
getirseydiniz, ben sizi takdir ederdim, ama Anayasa'yı değiştirecek
çoğunlukta olmanıza karşın, bunları hep göz ardı ettiniz. Bir mazeretiniz
var, kurumlar. Onu da, gerginlik kaynağı yaratıyorsunuz ve seçim döneminde
mazeret aracı olarak kullanacaksınız. İşte, ne yapalım, bu kanunları
çıkartacaktık Sayın Cumhurbaşkanı var. Ne yapalım, bu kanunları
uygulayacaktık Anayasa Mahkemesi var.
Arkadaşlar, Anayasa'yı
değiştirecek bir çoğunluğu bu halk size verdi, ama bunun kıymetini
bilemediniz. Sizin, seçim dönemindeki, seçimden sonraki yeriniz
muhalefet. Ha, barajı tartışırız, o ayrı bir konu da, ama yeriniz
belli.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Sizinki neresi?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Halk size gereken dersi net verecek.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Sizinki neresi? Meclis dışı, Meclise de giremeyeceksiniz.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Sabırla bekliyor, sabırla ve sabırla o sandığı bekliyor bu yıl. Biz,
Anavatan iktidarı olarak yönetmeye geldik bu ülkeyi.
ASIM AYKAN (Trabzon) -
Hangi barajdasınız? Ilısu Barajı mı, onu söyleyin.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- İnanıyorum ki halk takdir edecek. Yaptığınız, yatırım olarak öne
sürdüğünüz -bir dönemde- bu ülkeye verdiğiniz… İstihdam alanında,
insanlar hayal bile kuramıyor artık, Türkiye'de yarınlarını düşünemiyor;
İş Kurumuna dahi başvurma ihtiyacı duymuyor, ne de olsa hiçbir şey
olmayacak.
KPS sınavları, kamu
personel sınavları, kaç defa yaptınız? Sadece umut tacirliği yaptınız,
insanlara iş açacağız diye, ama halka, maalesef... Ha bu yıl, seçim
dönemi, kadro açacaksınız, haklısınız, kadro açacaksınız.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Ne zaman?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Bu yıl, sadece bu yıl.
Bu, seçim rüşveti değil
mi?
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Asgari ücret ne düzeyde?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Asgari ücret yoksulluk sınırının altında, çok iyi biliyorsun Sayın
Vekilim ve maalesef, Avrupa Birliğine gireceğim diye burada övünürken,
Avrupa Birliği standardının kaçta kaçı?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Kısaca, asgari ücret
düzeyinde iş bulmak isteyen milyonlarca üniversiteli gençlerimiz
var; ama buna rağmen, onu dahi bulamadınız?
Gerek ekonomi ve gerekse
yasama düzeyinde, bu haftaki önerdiğiniz kanun teklifleri, tekrar
ediyorum, ülkenin birincil ihtiyaçları değil. Seçim dönemindeyiz
ve halk da bunları görecek, inanıyorum ki sizlere sandıkta gereken
dersi verecek ve biz, sağduyunun, sevginin, kardeşliğin barışından
yanayız, gerginlikten yana değiliz. Ama AKP iktidarı gerginlikten
medet ummaya çalışıyor, halk da bunu görüyor ve bu konuda da seçim
sandığında da gereken dersi sizlere verecektir. Ayaklarınız yere
bassın diyoruz. Çünkü, ülkenin ihtiyacı olan kanun tekliflerini
getirin, biz, Anavatan olarak, yapıcı olarak hep yanınızdayız.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Güler.
Lehte olmak üzere,
Adana Milletvekili Sayın Recep Garip.
Buyurun.
RECEP GARİP (Adana) -
Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; AK Parti Grubumuzun
Danışma Kurulu önerisinin lehinde söz aldım. Hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce kürsüye
gelip konuşan dostlarımı, arkadaşlarımı dinlerken kendi kendime
kimi sorular sordum. Bu toplumun en küçük bireyi olan çocuklarımız,
evlatlarımız, yavrularımız, -önde duran, ağabey gören, büyük gören,
lider gören, öncü gören- bu büyüklerinin kürsüden konuşma şekillerinin
onlara nasıl tesir ettiğini, nasıl etki ettiğini, nasıl yansıdığını,
onların psikolojilerine nasıl katkıda bulunduğunu kendi kendime
sordum. Dolayısıyla, toplumun önünde durmak, biraz asil olmayı gerektiriyor,
erdemli olmayı gerektiriyor, vasıflı olmayı gerektiriyor. Topluma
bağırarak konuşanlar ile toplumun mantığı içerisinde topluma hizmet
eden insanları, toplum, aklıyla, kalbiyle, yüreğiyle, düşüncesiyle
aklıyor ve yüreğine yerleştiriyor.
Dolayısıyla, beş yıldan
bu yana hizmeti beraber yapıyoruz, Türkiye'nin geleceğine ait kararlar
alıyoruz, yasalar çıkarıyoruz. Burada topluma söylediğimiz her
şey kayıtlara düşüyor. Dolayısıyla, söylenen her şeyin kayıtlar
altında olduğu bilinciyle hareket etmek, ona göre üslup kullanmak,
Türk dilini incitmeden, yormadan, zorlamadan, belinin ipini kırmadan…
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Ona buna "vatan haini" demek…
RECEP GARİP (Devamla)
- …gecesi sümbül kokan, Türkçesi bülbül kokan İstanbul Türkçesiyle
Türkçeyi iyi kullanmak gerektiğini düşünüyorum Sayın Hocam. Dolayısıyla,
zatıalileriniz biraz önce burada konuştular, üslubunuzu Türkiye
dinledi. Nasıl bir üslupla burada Türkiye'yi kucakladığınızı ya
da bağırdığınızı, Türkiye, çok ciddi noktada tahlil etti. Anadolu
insanı asildir ve cumhuriyetin sahibi Türkiye Cumhuriyeti devletidir
ve Türk milletidir. Onun için, üslubu iyi kullanmak lazım, doğru kullanmak
lazım. Bu anlamda, tabii ki, salı günü yapılmış olan Danışma Kurulu
toplantısında, gruplarımız…
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Racona ters mi geldi? Racona ters geldi herhâlde.
RECEP GARİP (Devamla)
- Hayır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Hayır, Başbakan söylüyor öyle, "racona ters geldi" diye.
RECEP GARİP (Devamla)
- … tabii ki, burada, uzlaşma yapamamışlar, ancak grup önerileri
getirmişler. Grup önerilerindeki getirilmiş olan… Keşke imkân olsaydı,
aylar yetmiş olsaydı da araştırma komisyonu kurulmuş olsaydı ve
ciddi noktada destek verseydik. Gerçekten, basın mensubu arkadaşlarımızın
özlük haklarını, özgürlüklerin kazanımlarını çok ciddi noktada,
birlikte tahlil edebilme imkânı bulsaydık. Bence, burada, mesele,
araştırma komisyonunun kurulması değil, mesele, vakitlerin çarçur
edilmesi meselesi diye düşünüyorum.
Nedense, elbette ki
sabretmek AK Partililere düşüyor, bize düşüyor, bağırmak size;
hizmet etmek bize düşüyor, mazeret uydurmak sizlere.
Bir de, artık, şu beşinci
yılda şunları kullanmasanız, şu ifadelerden vazgeçseniz: Her gelmiş
olan yasa böyle alelacele getirildi, koşarak getirildi, hiç üzerinde
çalışılmadı… İnsaf! Şöyle geriye yaslanıp insanın şöyle düşünesi
geliyor: Yani, hiç mi, görüştüğümüz yasalar üzerinde günlerce, aylarca
komisyon çalışmaları yapılmadan geldi. Yani, öyle cümleler kullanın
ki, bu kullanılmış olan cümleler gerçekten yerini bulsun, üslup yerinde
dursun diye düşünüyorum.
Çok değerli arkadaşlar,
gerçekten, özgürlükleri, en yüce şekliyle en özgün şekliyle en özgürce,
Cumhuriyet Halk Partililerden çok daha fazla özgürce özgürlükleri
ön planda tutan bir AK Parti İktidarını yaşadı, beş yıl, Türkiye. Dolayısıyla,
sizin sağlayamadığınız, getiremediğiniz… Bütün köşe yazarları,
bütün sanatçılar, bütün tiyatrocular, bütün sinemacılar, sinema
sanatçılarının tamamı özgürlükleri ellerine aldı, istediklerini
yaşıyorlar, istedikleri gibi sahnede oyunlarını oynayabiliyorlar.
Düne kadar bunları siz sağlayamamıştınız. Bugün, bütün bunlar sağlandı.
Bir şeyi söylerken, cidden iyi söylemek lazım, doğru söylemek lazım
diye düşünüyorum.
Çok değerli arkadaşlar,
elbette ki basın mensubu arkadaşlarımızın, emekçilerimizin özgürlüklerini
ve özlük haklarını mutlak surette onlara vermek lazım. Bu konudaki
eksikliklerin mutlak surette tamamlanması lazım. Ama, artık, bu konuda
yapılacak olan çalışmalar… Seçime gitmiş olduğumuz 2007'nin 4 Kasımı
yaklaştıkça hepinizin tansiyonunun yükseldiğini, dolayısıyla
ağzınızdan çıkanları Anadolu'nun kulağının çok iyi duyduğunu,
kalplerine çok ciddi noktada yerleştirdiğini iyi bilmek lazım.
Anadolu'yu nakış nakış
işleyen bir AK Parti İktidarı var…
MEHMET IŞIK (Giresun)
- Evet, doğru söylüyorsun, tarikatlar, cemaatler, yolsuzluklar gayet
iyi işliyor.
RECEP GARİP (Devamla)
-…ve gerçekten, doğusu ve batısıyla, kuzeyi ve güneyiyle, bütün
köyleriyle, kasabalarıyla onlarla birlikteyiz, onların dertlerini
dert edinmiş, onların akıllarını akıl edinmiş şekliyle yollarda kervan
devam ediyor.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
- Sanal!
RECEP GARİP (Devamla)
- Sizler tansiyonunuzu yükseltmeye devam etmeyin.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Sen onu Başbakana söyle, Başbakana!
RECEP GARİP (Devamla)
- Bence, sizler bu ülkeye lazımsınız, mutlak surette, muhalefet
olarak siz bize lazımsınız. Onun için, çok fazla kendinizi incitmeyin,
yormayın, gelin şu önümüzdeki günleri iyi geçirelim.
Dolayısıyla, gündemimizi,
Ayhan Sefer Üstün kardeşim, çok ciddi noktada, güzel bir şekilde
açıklamıştır. Bu gündemle ilgili, Genel Kurul gündemiyle ilgili,
geçen haftadan devam eden gündemle ilgili herhangi bir sıkıntı yok,
uzlaşma var, grupların ortak uzlaşması var. Ama, her nedense, bir buçuk,
iki buçuk saatten bu yana, biz, gündem konuşmaya çalışıyoruz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Nereden biliyorsun uzlaşma olduğunu?
RECEP GARİP (Devamla)
- Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Burada, AK Parti Grup önerisinin
lehinde oy kullanacağınızı bekliyor, hepinize, tekrar, yeniden
sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Garip.
Grup önerisi üzerinde
son söz, aleyhte olmak üzere, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç'a
aittir.
Buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
İktidar partisinin
grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Ama, sözlerime başlamadan önce
bir süreci sizlerle paylaşmak istiyorum:
Değerli arkadaşlarım,
iki haftadır, belirli bir uyum çerçevesinde, sosyal boyutu da olan,
değişik toplumsal kesimlerin beklentisi olan önemli yasa tasarıları,
bu Mecliste, eksiklikleri giderilerek, muhalefetin katkısı da
alınarak, ki, en sonuncusu -Sayın
Şahin buradalar, kendisi çok iyi bilecek- İddaa oyunuyla ilgili, 1
Marttan önce yasalaşması gereken, Meclisten geçmesi gereken bir
kanun tasarısıydı. Burada, iktidar kendi dayatmasından vazgeçti,
Danıştayın konuyla ilgili iptal ettiği yönetmelikler değerlendirildi
madde düzenlenmesinde ve Anayasa Mahkemesinin muhtemelen iptal
edebileceği teşkilatlanmayla ilgili bazı hükümler değişikliğe
uğratıldı ve Sayın Cumhurbaşkanı da bu Yasa çıktıktan sonra onayladı
bu Yasayı.
Şunu söylemek istiyorum:
Yani, yasal çerçeveye uyulduğu zaman, muhalefetin katkısı alındığı
zaman, sosyal boyutu da olan şeylerde, biz, ille de zaman geçirelim,
ille de sizin önünüzü tıkayalım diye bir arayış içinde değiliz.
Şimdi, dün ne yaşandı
değerli arkadaşlarım: Sayın İrfan Gündüz buradalar, Sayın Kemal
Anadol burada, bir iki milletvekili arkadaşım daha vardı, dün İrfan
Beyle konuştuk. Bu hafta için, biz, basınla ilgili bir araştırma önergesinin
görüşülmesini talep ettik. Yani, bunu, siz kabul edersiniz, etmezsiniz,
çoğunluğunuz var; ama biz, bunu, grup önerisi olarak getireceğiz,
dedik. Ondan sonra da mevcut yasa tasarıları, gündemde bulunan teklifler,
tasarılar içerisinde, 1150 sayılı, emniyet teşkilatında pilot ve
dalgıç olarak görev yapanların özlük hakkına dönük bir küçük yasa
tasarısı vardı, bunu da ekleyelim, dedik. "Olur." dediniz.
Ondan sonra "Biz bir konuşalım, akşam MYK'mız var, sabahleyin haber
veririz." dediler. Sabahleyin telefonla konuştuk. Sayın İrfan
Gündüz'ün ifadesi şudur -burada, ikili konuşma değil, başkalarının
arasında da olduğu için paylaşıyorum,
bilmeniz açısından- "Biz kendi bildiğimizi yapacağız."
dedi. "Peki." dedim ve Danışma Kuruluna biz önceden söylediğimizi
getirdik.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bundan iki hafta önce, Sayın Şahin'le ilgili, Bakanlığıyla ilgili
kanun tasarısı görüşülürken de ifade etmiştim. Kalan süre içerisinde,
iktidarın öncelikleri olacaktır. Bunları tespit edip ne olur, getirin.
Bakın, biz burada Ana
Muhalefet Partisi Grubuyuz. Bir uzlaşma içerisinde -kalan sürede-
yasama faaliyetine devam edeceksek, bunu, bir paylaşım içerisinde,
bir ortak zemin içerisinde yapalım. Sizin, mutlaka, iktidar olarak,
bizim karşı çıktığımız, ama sizin bir siyasi tavır olarak çıkarmak
durumunda olduğunuzu haklı gördüğünüz kanunlar olabilir. Siz iktidar
olarak onu çıkarmaya uğraşırsınız, biz muhalefet olarak kendi görevimizi
yaparız. Ama, sosyal boyutu olan, her iki tarafın da itiraz etmeyeceği
süreçleri de gelin, birlikte olgunlaştıralım, birlikte yapalım
dedik. Kötü bir şey mi söyledik? Gelindi, bugün, şimdi bir aylık bir
çalışma takvimi. Hani, bir Danışma Kurulu önerisi değil, bir grup
önerisi. Ne yaparsan yap -tabiri uygun şekilde söylüyorum- neresinden
alırsan al. Hâlâ aynı mantık. "Biz iktidarız, 350 kişimiz var, biz
istediğimizi yaparız, göstermelik de olsa, bir iki yerde, size,
belki danışırız, belki danışmayız." Arkadaşlar, böyle, bu tavrın
uygun olmadığını, bir kere daha paylaşmak istiyorum.
Sayın Recep Garip, deminki
hatip -güzel sanatların her dalıyla uğraşıyor arkadaşımız- güzel
söz söyleme sanatını da üzerinde vurgular yaparak dile getirmeye
çalıştı. Daldan dala uçtu, konudan konuya geçti. Alt alta eklediğiniz
zaman, benim aklımda hiçbir şey kalmadı söylediğinden.
Gerçekler çok basit.
Gerçekler, demin söylediğim çerçevede, siz iktidarsınız, evet, bugün
iktidarsınız; ama Parlamentonun çalışması içerisinde, şurada,
yıllardır söylediğimiz, bir asgari uzlaşma olduğunda ve bugün,
bunların çoğunun görüşülmeden geçebileceğini de söylemiştim
uluslararası sözleşmelerin. Ama şimdi size söylüyorum değerli arkadaşlarım:
Bütün uluslararası sözleşmelerde Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri
konuşacaktır ve her maddede de eğer, salonda eksilme olursa yoklama
isteme hakkımı da kullanacağım. Bu süreci, madem böyle istiyorsunuz,
bu şekilde götürelim.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, herkes bir şeyler söyledi demin. Basınla ilgili "Efendim,
zaman kalmadı." Şimdi, size, 4 Şubat 2003 tarihli, Sayın Emin Şirin
-o zaman İktidar Partisi milletvekiliydi- Sayın Azmi Ateş, Sayın
Nevzat Yalçıntaş Hocam, Sayın Mehmet Dülger, Cavit Torun, Cengiz Kaptanoğlu
ve -bu şekilde gidiyor- birçok milletvekilinin de verdiği bir araştırma
önergesi var. Bu, Şubat 2003'te verilmiş değerli arkadaşlarım, Şubat
2003'te.
Bakın ne diyorsunuz
burada -sizin imzalarınız olduğu için söylüyorum Sayın Torun-
"Basını töhmet altında bırakan bir diğer konu da, derin ilişkiler
ağı içinde bulunduğu iddiasıdır." Bunu diyen, AK Parti Grubuna
mensup milletvekilleri. "Siyasetçilerle derin ve yakın ilişkiler
içinde bulunan medya patronlarının adının mafya liderleriyle birlikte
anıldığı iddiaları, medyadaki kirlenmişliğe tuz biber ekmiştir. Basının
kanayan yaralarından biri de çalışanlardır."
Sayın Emin Koç'u susturmaya
çalışıyordu burada birçok milletvekili arkadaşım demin, Sayın
Emin Koç'u susturmaya çalışıyordunuz. Ee, bunları siz söylemişsiniz.
Bu metin sizin, imzalar sizin.
Devam ediyorsunuz:
"Vitrini, büyük paralar karşılığında 'iş takibi' görevi üstlenen
yöneticiler doldururken -medyada- maaşlarını zamanında alamayan,
sigortaları yapılmayan, centilmenlik anlaşmalarıyla iş bulmalarının
önü kesilen, sendikalaşmaktan yoksun bırakılan medya emekçileri
kendilerini ifade edememenin zorluğunu çekmektedirler."
Şubat 2003, Mart 2007,
değerli arkadaşlarım, nereden nereye? Hani Sayın Başbakan çok seviyor
ya bu sözleri "nereden nereye?" 2003 Şubatından, 2007 Martında,
şimdi, burada basınla ilgili bazı konular gündeme getirildiğinde,
topyekûn itiraz edip şikâyet ediyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekler balçıkla sıvanmaz, gerçekler balçıkla sıvanmaz. Her gecenin
bir sabahı vardır, her kışın mutlaka bir yazı vardır, her iktidarın
da mutlaka bir sonu vardır, mutlaka bir sonu vardır.
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
- Mutlaka, mutlaka…
HALUK KOÇ (Devamla) -
Onun için…
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
- Muhalefetin de bir sonu vardır.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Sayın Gündüz, siz konuştunuz, ben sizi dinledim; saygıyla dinledim,
hiç ağzımı açmadım. Müsaade ederseniz, bunları bir bitireyim.
Bakın, yani, gazeteciler
üzerinde inanılmaz baskıların yaşandığı bir dönemdeyiz. Sayın Kemal
Anadol, bunları, 1950'den itibaren, bir tarihsel dilim içerisinde anlatmaya
çalıştı. Tahkikat komisyonları kurulmasından bugünlere kadar geçen
bütün süreç anlatıldı.
Değerli arkadaşlarım,
çok ciddi bir tuzakla karşı karşıyasınız. Bunu, bir arkadaşınız,
kardeşiniz söylüyor. İçinizden birçoğunu tanıdığım için, bütün konuşmalarımda
aynı bölümü söylüyorum, o çok büyük grubu bir kenara alarak konuşuyorum,
çok büyük bir tuzakla karşı karşıyasınız.
Değerli arkadaşlarım,
bu ülkenin çıkarları, bu milletin çıkarları, cumhuriyeti numaralayanlarla,
Türkiye'de serbest ticaret dönemi deyip -dünyadaki gelişmeleri
görüyoruz, kör değiliz- ama serbest ticaret dönemi deyip ülkenin
tüm kaynaklarının yabancılaştırılması pahasına, bu ülkenin ulusal
çıkarlarının göz ardı edildiği bir dönemden geçiyoruz. Buna ortaklık
ediyorsunuz bilmeden veya bir kısmınız bilerek, ama çoğunluğunuz
bilmeden olduğuna inanıyorum, inanmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
çok kötü bir tuzak döneminden geçiyorsunuz. Bunun öz eleştirisini
yaptığınız zaman belki çok geç olacak. Eski "millî görüş"ün
bazı çizgileri, inanın, keşke aklınızda kalsaydı, keşke yakanızda
kalsaydı, gönlünüzde kalsaydı. "O gömleği çıkarttık." Dediniz,
ama o gömleğin yerine, keşke, içinde "millî görüş"ün bir fanilası
kalsaydı.
Değerli arkadaşlarım,
hiç gülmeyin. Bunlar, tarih kitaplarında yer alacak. Bu dönemde, kimler
kimlerle işbirliği yapıyor, kimler kimlerle kol kola yürüyor, çok
ilginç bir yapı çıkacak karşınıza ve ondan sonra, 2000'li yıllarda
Türk milletinin karşısındaki belaların neler olduğu ve bu dilim,
bu zaman dilimi kendi siyaset aktörleriyle beraber anılacak. Bir
kardeşiniz olarak bunu söylemekte kendimde hak görüyorum ve özellikle
hatırlatıyorum burada…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Sayın Başkan bitiriyorum.
Bunu, özellikle söylüyorum,
Türkiye coğrafyasına dikkat edin değerli arkadaşlarım. Hani, bazı,
her yanak okşayan, her sırt sıvazlayan insanlar sizin yanınızda değil.
Onlar farklı misyonların temsilcileri, onlar farklı görevlerin peşindeler,
onlar farklı şekilde bu zaman diliminde -tarihin- görev alıyorlar.
Sizin aslınız, sizin geldiğiniz çizgi, sizin olmanız gereken yer,
onların sırt sıvazlamasıyla, onların yanak okşamasıyla, öyle,
unutulacak bir yer değil. Bu ülkeye sahip çıkacak çok sayıda arkadaşımız
var içinizde.
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
- Hepimiz… Hepimiz…
HALUK KOÇ (Devamla) -
Ama, ben, izlenen siyaset çizgisindeki kırıklara dikkat çekiyorum,
Sayın Başbakanın yakın çevresindeki danışman kadrosuna dikkat çekiyorum,
Sayın Başbakanın yakın çevresindeki politika oluşturan kadroların,
Türk milletinin beklentileriyle uyum içinde olmadığına dikkat çekiyorum.
Bunu da bir kardeşiniz olarak sizinle paylaşıyorum.
Saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Koç.
Sayın milletvekilleri,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine
göre verilmiş önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.
İç Tüzük'ün 37'nci maddesine
göre verilmiş iki adet doğrudan gündeme alınma önergesi vardır. Ayrı
ayrı okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
8.- Ankara Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun,
5434 Sayılı Emekli Sandığı Kanununun 32 nci Maddesine (j) Bendi Eklenmesi
ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 152 nci Maddesinin
"II" Sayılı Tazminatlar Bölümünün, (6) Adalet Hizmetleri
Tazminatı Bendinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin
(2/400) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/436)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
29/11/2006
8/3/2005 tarihinde komisyona
havale edilmiş olan 2/400 esas numaralı Kanun Teklifim ilgili komisyonda
45 gün içerisinde görüşülmediğinden, kanun teklifimin, İçtüzüğün
37 nci maddesi gereğince doğrudan gündeme alınmasını saygılarımla
arz ederim.
Muzaffer
R. Kurtulmuşoğlu
Ankara
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu,
söz istiyor musunuz?
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Ankara) - Evet.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
Süreniz beş dakika.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan
evvel, "8 Mart Dünya Kadınlar Günü" dolayısıyla, tüm hanımefendileri
saygıyla selamlıyorum. Günleri kutlu olsun.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; kanun teklifim, cezaevlerinde görev yapan (infaz
memuru, müdür, idare memuru, baş memur, memurların) bu memurların
emekliliğine sayılması için bir senede üç ay eklenmesidir.
Sevgili arkadaşlarım,
cezaevlerinde vazife yapan bu sessiz memurların hayatî tehlikeleri
vardır, riskleri vardır. Bunların yanında, cezaevlerinde görev yapan
diğer memur arkadaşlarım, mesela, jandarma ve polis memurları,
her sene, üç ay tazminat alırlar. Yani, bir seneyi on beş ay olarak yaparlar.
Burada bir haksızlık olduğu için, burada çalışan infaz memurlarının,
koruma memurlarının, müdürlerinin bu yasadan faydalanmaları
için bu teklifi verdim.
Ayrıca, burada görev
yapan uzman doktor, diş hekimi, eczacı, mühendis, mimar, öğretmenlerin
de bir senede iki ay yıpranma zammı almaları için öneride bulundum.
Sevgili arkadaşlarım,
bu önerilerimin sebebi… Devlet memurları personel yasası çıkmış
olsa bunlara hiç lüzum yok idi. Bakınız,
SSK'dan emekli olan bir memurun en düşük emekli aylığı 527 milyon;
ortalama aylık, 577 milyon, en yüksek aylık alan da 1.478 YTL.
Bağ-Kur'dan emekli olanlar:
1'inci basamaktan emekli aylığı 408 YTL, 6'ncı basamaktan emekli
olan 486 YTL, 24'üncü basamaktan emekli olan memur da 1.266 YTL alıyor.
Bağ-Kur'dan emekli olanlar
(Tarımda kendi adına ve hesabına çalışanlar): 1'inci basamaktan
emekli olan 277 YTL, 6'ncı basamaktan emekli olan 351 YTL, 24'üncü basamaktan
emekli aylığı alan ise 764 milyon alıyor. Sevgili arkadaşlarım, bunlar
emekliler.
Memurlara bakalım:
14'üncü derecedeki memur 724 milyon alıyor, 9'uncu derecedeki memur
727 milyon alıyor, öğretmen 897 milyon alıyor, polis 1 milyon 148 milyon
alıyor, hemşire 834 milyon alıyor. Yani, işte, memurun durumu. Bu paraları
siz alın, geçinin! Nasıl geçineceksek!
Temelde yatan, bu öneriyi
yapmak değil; temelde asıl yatan mesele, Devlet Personel Yasası'nın
çıkmaması. Aşağı yukarı, devletten maaş alan insanlar, neredeyse,
36 kategoriye ayrılıyor. Beş senedir, bu yasanın, Devlet Personel
Yasası'nın niye çıkmadığını hiç anlamış değilim.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Şimdi, yakında bir yasa geliyor, 200 küsur bin geçici işçinin
devamlı kadroya alınması. Peki, bu arada -doğrudur, alınmasında yarar
vardır- Mecliste de çalışan aşağı yukarı 1.000 kişi var. Bunlar niye
düşünülmedi yasa teklifi gelirken? Peki, bunların hepsini, bunların
hepsini, Devlet Personel Yasası'na alsak, bunları bir an evvel çıkarsak
da birisi şurada, birisi burada atılmış olmasa da devletini bilse.
Devlet memuru, devletten emekli olan Bağ-Kur'lusu, SSK emeklisi, öğretmen
emeklisi -yani, hem Bağ-Kur'lu hem SSK emeklisi- ayrıca Emekli Sandığı
emeklisinin, insanca yaşayabileceği bir maaşla -ödüllendirilse
değil- karşılığı verilse de hem bugün çalışan memurların bugünkü
durumu olmasa…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu,
son cümlenizi rica edeyim efendim. Zaten, yasanızda bu düşüncelerinizi
aktarmışsınız.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan sabrınıza.
Şunu söylüyorum:
Emeklisi, dulu, yetimi, çalışanı, çalışmayanı, devletin her kademesindeki
insanların durumu çok iç açıcı değildir, içler acısı durumdadır. Bunların
iyileştirilmesi için, bir an evvel Devlet Personel Yasası'nın çıkmasını
temenni ediyorum ve -Hükûmete, beş senede, hiç değilse- bu senelerdir
çıkmayan, kangren olmuş Devlet Personel Yasası'nı çıkarırsanız, bu
yasayla, eğer, memurumuza, emeklimize, dul ve yetimimize bir şeyler
verebildiğimizde, ben, gelir, burada, size teşekkür ederim Devlet
Memurları Yasası'nın çıkması için, çıkardınız diye de buradan sizi
kutlarım. Onun için, bu yasanın bir an evvel çıkmasını istiyorum.
Hepinize sevgiler
ve saygılar sunuyorum. Hoşça kalınız.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Kurtulmuşoğlu.
Bir milletvekili sıfatıyla,
Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan.
Efendim, süremize
riayet edersek memnun oluruz.
Buyurun.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anavatan Grup Başkan Vekili
Muzaffer Kurtulmuşoğlu'nun; 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu'nun
32'nci Maddesine (j) Bendi Eklenmesi ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu'nun 152'nci Maddesinin "II" sayılı Tazminatlar Bölümünün,
(6) Adalet Hizmetleri Tazminatı Bendinde Değişiklik Yapılması
Hakkında vermiş olduğu kanun teklifi üzerine -37'nci maddeye göre-
düşüncelerimi aktarmak için söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye Cumhuriyeti devleti sosyal bir devlettir. Sosyal devlet,
vatandaşların her kesimini gücü oranında desteklemelidir. Bazı
meslek grupları, yapmış oldukları işin koşulları nedeniyle yıpranma
zammı ve erken emeklilik haklarından faydalanabilmelidir.
Eğer, emekli olan insanların,
aynı iş ve aynı yerde çalıştığında, özellikle tazminatları konusunda
ve yıpranmaları konusunda farklı uygulamalar varsa, bu, bir sosyal
hukuk devlet olma anlayışından uzak olduğumuzu gösteriyor.
Örneğin, infaz korumalar
-hapishane ya da cezaevlerimizin durumu belli- öyle tehlikeli
bir yaşam içerisindeler ki, nerede suç işleyenler çoğunlukta… Suç
işleyenlerle, gasplı, insan öldürenlerle her dakika baş başa kalıp
hayatları bile tehlikededir. Eğer, bunların yıpranmaları konusunda
-çekmiş oldukları yirmi yıllık emek içerisinde- bunlar da diğer memurlar
gibi bu olanaklardan faydalanmıyorsa, bu sıkıntıyı gidermenin çarelerini
aramak zorundayız. İşte, bu amaçla da, Sayın Muzaffer Kurtulmuşoğlu
infaz koruma memurlarının, hizmetlilerin bu haklarının, bir an önce,
haksızlığa uğrayanların bu haklarının teslimi konusunda verilmiş
olan bu teklifi Yüce Meclisin önüne sunuyoruz. Verilmiş olan bu teklif
gündeme alınarak, bu insanların, özellikle gecesi gündüzü olmayan,
her zaman hayati tehlikeleri olan bu infaz koruma memurlarının ve
hapishanede çalışan insanların haklarının bir an önce yerine getirilmesi
konusunda yardımlarınızı bekliyorlardır eminim ki. Yıllardan beri
bu olay sürüncemede kalmıştır, bir an önce sorunun çözülmesi gerekir.
Değerli arkadaşlar,
örneğin, bir Sosyal Sigorta emeklilerinin 2007'de en düşük emekli aylığı
527 YTL 16 kuruş, ortalama aylık olarak da 577 lira 41 kuruş olarak görünüyor.
Bu emekli neyle geçinecek? Diğer taraftan, Bağ-Kur emeklilerine baktığımızda,
1'inci basamakta emekli olan insan 408 lira 14 kuruş, 6'ncı basamakta
486 YTL 7 kuruş almaktadır. İşte, bu emeklilikte gerçekten sıkıntı
içerisinde olan emeklilerimizin… Hele tarım kesiminde kendi şeyiyle
çalışanların ise 277 lira 37 kuruş, 6'ncı basamakta olanlar 351 YTL
94 kuruş almaktadır. Bunlar bir dolmuş parası değil, alacakları bir
elbisenin veyahut da çocuklarına verecekleri bir harçlık da değil.
Bunun için, gerçekten
sıkıntıda olan memurun, işçinin sıkıntılarını, emekliliklerini
ve özellikle riskli yerde çalışan memurların tazminatlarıyla ilgili,
iş riskleriyle ilgili sorunlarını bir an önce çözelim, bunları
tekrar sıkıntıya sokmayalım. Amacımız insanların yaşam seviyelerini
yükseltmekse, gerçekten bu asgari ücretlerle, bu emeklilikle bu insanlar
geçinemiyor. Buna çare, Meclisimizdedir. Meclisimizin ve
Hükûmetin getireceği yasalara bir an önce ihtiyaç vardır. Bu insanların,
açlıkla yoksulluk sınırına dayanan bu insanların sorunlarına
eğilmek zorundayız. Eğer, bizler bunları çözmezsek, geleceğe umutsuzlukla
bakan bu insanların, inan edin, sıkıntıları, hastalıkları, isyanları,
psikolojik bozuklukları her geçen gün artıyor. Biz, Büyük Millet
Meclisi olarak, özellikle infaz koruma memurları ve diğer, bu derecede
çalışan…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu memurlarımızın
sorunlarını dikkatlice gözden geçirmeliyiz ve bu teklifi gündeme
alarak, bu insanların beklentilerine cevap vermek zorundayız; yoksa,
aile huzursuzlukları, sıkıntıları ve yaşam riskleriyle karşı karşıya
olan bu memurlarımızı hayal kırıklığına uğrattığımızı görüyoruz.
Değerli milletvekilleri,
eğer, bu asgari ücretlerle çalışan, yoksulluk sınırının altında
olan insanların yaşam seviyelerini yükseltmediğimizde, asgari
ücret 1 milyar liranın altında olduğu takdirde, yoksulluk sınırına
dayanmış olan bu insanları iyice perişan ederiz düşüncesindeyiz. Anavatan
Grubu olarak bizler diyoruz ki, asgari ücret 1 milyar liradan aşağı
olmamalı. Herkes, sosyal devletten faydalanacak ve eşit şartlarda
ve… Bu Personel Yasası'nın tekrar gözden geçirilmesi konusunda çalışmalar
yapmalıyız diye…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özcan,
selamlamanızı rica ediyorum, gerekli süreyi verdim.
Buyurun.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sorunlar çok, elbette
ki beş dakika sınırıyla bitmiyor, ama, bu sorunlarda daha dikkatli
davranmalıyız, görmezlikten gelmemeliyiz diye düşünüyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum ve bu yasa teklifinin gündeme alınması
konusunu da Meclisimizin takdirine sunuyor, saygılar sunuyorum
tümünüze. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özcan.
Sayın milletvekilleri,
öneri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yeter sayısı…
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza
sunuyorum ve karar yeter sayısı da arayacağım: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
Birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.08
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.19
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71'inci Birleşimi'nin Üçüncü Oturumu'nu
açıyorum.
Ankara Milletvekili
Muzaffer Kurtulmuşoğlu'nun kanun teklifinin doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım. Önergeyi
kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
İkinci önergeyi okutuyorum:
9.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, Don Olayları
ve Kuraklık Sebebiyle Ürünleri Zarar Gören Çiftçilerin T.C. Ziraat
Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatiflerinden Kullandıkları Tarımsal
Kredilerin Geri Ödenmesinin Ertelenmesine İlişkin Kanun Teklifinin
(2/850) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/437)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
10.08.2006 tarihinde
vermiş olduğum 2/850 sayılı kanun teklifimin İç Tüzüğün 37 nci maddesi
gereği doğrudan gündeme alınmasını arz ederim.
Yaşar
Tüzün
Bilecik
TBMM
Başkanlık Divanı Üyesi
BAŞKAN - Sayın Tüzün,
söz istiyor musunuz?
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
- Evet efendim.
BAŞKAN - Evet, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; vermiş olduğum
kanun teklifimin İç Tüzük'ün 37'nci maddesi gereği doğrudan gündeme
alınması için söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
değerli arkadaşlarım; sizlerin de bildiği gibi, tarımsal faaliyetler,
doğası gereği belirsizliği ve riski yüksek olan, tabii afetlere
açık bir üretim faaliyetidir. Bu yüzden, tarım sektörü, tüm gelişmiş
ve gelişmekte olan ülkelerce özellikle desteklenmektedir ve katkı
verilmektedir. Bu destekleme araçlarının birisi de tabii afetlerden
zarar gören çiftçilere yapılan yardımlardır.
Değerli arkadaşlar,
ülkemizdeki tarım faaliyetlerine baktığımızda durumun hiç de
böyle olmadığını biliyoruz. Özellikle AKP İktidarı döneminde,
Türkiye'de, 142 bin çiftçimiz 231 trilyon borçla maalesef icralık olmuştur.
Yine, mevcut iktidar döneminde ve mevcut Hükûmet döneminde Türk köylüsü,
2004 ve 2006 yılları arasında tam tamına 1 milyon 270 bin kişi tarımı
terk etmiş, ilçelere, kentlere ve maalesef büyük şehirlere göç etmiştir.
Bunu üzülerek ifade
ediyorum ki, bu Tarım ve Köyişleri Bakanlığının resmi İnternet sayfasından
da görüleceği gibi, Türkiye'de, maalesef aç, değerli arkadaşlar,
aç köylü sayısı 1 milyona yaklaşmıştır. Yine, ülkemizde, yoksul
köylü ve çiftçi sayısı 10 milyonun üzerine çıkmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
işte, böylesine bir karamsar tabloda elbette, Türkiye Büyük Millet
Meclisi olarak ve ilgili Hükûmet olarak, Türk çiftçisine ve köylüsüne
gerekli katkının ve desteğin yapılmadığını görüyoruz. Bu kanun
teklifimiz, bu kanun teklifimiz…
Sayın Başkanım, ben
kendi sesimi duyamıyorum. Bir uyarıda bulunursanız arkadaşlara.
BAŞKAN - Siz Genel Kurula
hitap edin Sayın Tüzün.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım…
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
bir defa, ayakta olan milletvekillerimiz bir otursun.
Buyurun.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, bu kanun teklifimiz, tarımla uğraşan köylümüzün,
çiftçimizin, özellikle 2004, 2005 ve 2006 yılları içerisinde yaşamış
olduğu, başta don olayı, kuraklık olayı ve doğal afetlerden görmüş
olduğu zarardan dolayı kamuya olan, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat
Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının en
azından faizinin ertelenmesi konusunda bir teklif verdik.
Geçtiğimiz yıllarda,
maalesef, meyveciliği dolu ve don afetleri vurdu. Yine, geçtiğimiz
yıllarda, 2005 ve 2006 yıllarında buğday ve ayçiçeğini kuraklık vurdu.
Özellikle Marmara Bölgesi'nde üretim yapan çiftçimiz, kavun, karpuz,
domates ve biber eken çiftçimizi de, maalesef domuzlar vurdu.
Böylesine afetlerle
karşı karşıya kalan Türk köylüsüne katkı vermek, destek vermek, elbette
bizim önemli görevimiz. Bizim bu kanun teklifinde istediğimiz,
Türk köylüsünün, bu mağduriyeti yaşayan Türk köylüsünün, Türk çiftçisinin
Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatifine olan borçlarının
ertelenmesi yönündedir. Hiçbir siyasi ayrım gözetmeden, bu konuda
katkı ve desteğinizi bekliyorum.
Değerli arkadaşlarım…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, ülkemizin birçok
bölgesinde, başta Malatya'da kayısı, Karadeniz'de fındık, Ege ve Manisa
civarında bağcılık, güneyde, özellikle Hatay bölgemizde narenciye,
İç Anadolu ve Kırıkkale çevresinde buğday tarlaları ve meyve ağaçları,
seçim bölgem olan Bilecik'te, özellikle meyvecilik ve kiraz üretimi
yapılan Gölpazarı ilçemizdeki tüm kiraz ağaçları; yine, seçim bölgem
olan Bilecik'in Osmaneli ilçesinde bulunan tüm üretim mamulleri;
yine, İnhisar ilçemizde ve Söğüt ilçemizde yaşanan don ve kuraklık
olaylarından, tabii afet yaşayan bölgelere gerekli katkının ve desteğin,
doğal afet kapsamına sokup, ödemelerinin yapılmadığı gibi, bu ödemelerin
ertelenmesi konusunda bir kanun teklifimiz vardır. Bunun doğrudan
gündeme alınmasını…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tüzün,
konuşmanızı tamamlayın lütfen.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla)
- Son olarak, bu teklifimize Cumhuriyet Halk Partisi olarak katkı
vereceğiz, destek vereceğiz. Özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi
milletvekillerinin faize bakış tarzlarını hepimiz çok iyi biliyoruz.
Eğer sizler faizin uygulanmasını, faizin alınmasını helal görüyor
iseniz bu kanun teklifimizi reddedebilirsiniz, eğer bunun alınmasını
uygun görmüyor iseniz sizlerin de kabulü yönünde oy kullanmanızı
temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tüzün.
Bir milletvekili sıfatıyla,
Balıkesir Milletvekili Sayın Orhan Sür…
Buyurun efendim.
ORHAN SÜR (Balıkesir)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun teklifi üzerine
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Çok değerli arkadaşlarım,
sanırım, yine boşuna konuşuyoruz muhalefet olarak. Zaten siz tarımı
hallettiniz. Köylü diye bir şey de kalmadı. Köylüyle ilgili bir teklif
getiriyoruz, Tarım Bakanımız ortalıkta yok. Biz kime konuşuyoruz?
Sizlere konuşuyoruz, sizlerden destek istiyoruz. Elbette, bu kürsüye
çıktığınızda, Türk köylüsüne şöyle hizmet getirdik, böyle hizmet
getirdik, şunları yaptık, bunları yaptık, şunu verdik, bunu verdik
diyorsunuz, ama, bırakın bütün mal varlığını, ürününün bir kısmı bile
yok olduğunda köylünün yaşama şansı kalmadı.
Şimdi bu teklifi dinlediğinizde
diyorsunuz ki: "2090 sayılı bir Kanun var, o Kanun gereğince
eğer herhangi bir tabii afet oluşmuşsa, o afete göre köylüye zaten gereken
yardım yapılıyor." Peki, nerede yapılıyor bu yardım, arkadaşlar,
göreniniz var mı? Günlerce -Malatya milletvekili arkadaşım, burada-
bundan iki sene, üç sene önce Malatya'da yaşanan olay için burada sizlere
yalvardı; gelin, şu Malatyalı insanın, Malatyalı kayısı üreticisinin
hakkını verin diye, ama, bu haklar maalesef bugüne kadar verilmedi.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
o yasa diyor ki, mal varlığının yüzde 40'ı gittiyse; bu afette, o kişinin,
o köylünün, o vatandaşın mal varlığının yüzde 40'ı yok olmuşsa ancak
ona bir yardımda bulunabiliyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
mal varlığı dediğiniz zaman, ürünün yok olması mal varlığının tamamını,
yüzde 40'ını götürmüyor ki. Siz açıkça diyorsunuz ki, biz size yardım
etmeyeceğiz.
Şimdi, değerli arkadaşımızın
verdiği kanun teklifiyle, bu geçtiğimiz süre içinde yaşanan bu tip
afetler sonucunda köylülerimizin düştüğü sıkıntılardan bir nebze
olsun kurtulabilmeleri, hiç olmazsa bir sene olsun nefes alabilmeleri
için kamuya olan, Ziraat Bankasına olan, tarım kredi kooperatiflerine
olan borçlarının bir yıl ertelenmeleri teklifi size getirilen. Böyle
bir teklife sizden "evet" demenizi rica ediyoruz. Ama, eğer
siz bu teklife de "evet" demiyorsanız, o zaman köylüye şunu
yaptık, bunu yaptık demeyin. Çünkü, köylü perişan, köylü yok oldu değerli
arkadaşlarım. Şunu diyebilirsiniz: "Siz, köylü yok oldu diyorsunuz,
ama köylü ayakta." Hayır, köylü ayakta değil, köylü borçla ayakta
değerli arkadaşlarım, köylü borçla ayakta.
Bakın, size bir gerçeği
anlatayım: Sizin iktidarınızdan önce köylü sadece tarım kredi kooperatifinden
veya Ziraat Bankasından kredi alabiliyordu. Siz, şimdi, bunu değiştirdiniz.
Bir köylü yurttaşımız, hem tarım kredi kooperatifinden kredi alabiliyor
hem Ziraat Bankasından kredi alabiliyor, şimdi bunu da aştılar,
özel bankalardan krediler alıyorlar ve köylü çaresizlik içinde önce
gidiyor tarım krediden alıyor. Tarım kredinin borcunu ödeyebilmek
için gidiyor Ziraat Bankasından alıyor, Ziraat Bankasının borcunu
ödeyebilmek için gidip bir özel bankadan kredi alıyor ve köylü bir batağın
içine sürüklendi değerli arkadaşlarım, köylü bir batağın içine sürüklendi.
Bu bataktan köylüyü kurtarmanın çaresi, onun elinden tutmaktır. Seçim
dönemlerinde o köyleri dolaşırken bol keseden vaatler veriliyor
ve sandıklar dolusu oylar da alınıyor. O zaman o oyları helal ettirmek,
herhâlde hepimizin görevi diye düşünüyorum.
Tabii, tarım krediye
olan borcu ertelemenin, eğer kabul ederseniz, bütün sorunları çözdüğünü
düşünemeyiz. Bir miktar, köylümüzü ayağa kaldırabiliriz, ama, tarım
kredi kooperatiflerini de düşünmek zorundayız. Geçtiğimiz dönemde
yaptığımız o yapılandırma içinde tarım kredi kooperatifinin 400
trilyon lirası silindi ve merkezî hükûmet, tarım kredi kooperatiflerine,
maalesef, bu kaynağı aktarmadı. Bu kaynak tarım kredi kooperatifine
aktarılmadığı için tarım kredi kooperatifleri şu anda köylüye kredi
veremiyor. Köylü gittiğinde istediği kadar tarım kredi kooperatifinden
düşük faizle kredi alamıyor, işte o zaman özel bankalara gidiyor,
işte o zaman özel bankaların eline düşüyor ve maalesef, sayenizde
özel bankalar da artık ulusal banka olmaktan çıktı, yabancı şirketlerin
bankası olduğundan, elbette o yabancı şirketler de Türk milletini,
Türk köylüsünü düşünmeyip köylümüzün iliğini, kemiğini sömürmeye
başladılar ve önümüzdeki dönem Türk köylüsü için maalesef karanlık
bir dönem olduğu çok açık ve net görünüyor.
O nedenle, tarım kredi
kooperatifine bu kaynak aktarması olayının da acilen yapılması
gerekiyor ve yine şunu söyleyebilirsiniz: "Ya, işte don nedeniyle
biz sigortayı getirdik, işte destekliyoruz sigortayı." Ama,
biliyor musunuz değerli arkadaşlarım, yapılan sigortalar, köylünün
yaptırdığı sigortalar meyve ağaçları çiçekteyken eğer bir don olur
da o çiçekler yok olursa sigorta kapsamı dışında.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ORHAN SÜR (Devamla) -
Bu sigorta kuruluşları, sigorta şirketleri, sigortaladıkları
meyve bahçelerinde daha meyve oluşmadan oluşabilecek bir afet sonucunda
doğabilecek zararları karşılamıyor. Yani, çıkarılan yasa ve yapılan
sigorta, maalesef göstermelik bir yasa, göstermelik bir sigorta
olarak yaşama geçti. Bunları düzeltmek zorundayız, bunlar bizim görevimiz.
Ama, siz, burada kendinize göre bir gündem belirliyorsunuz, kendinize
göre gündemle de kendiniz çalıp kendiniz oynuyorsunuz. Amerika'nın
Cargill firması için burada Meclisi aylarca topluyorsunuz, ama
Türk köylüsü için iki kelime konuşmayı gerekli görmüyorsunuz ve onların
sorunlarını çözmek için gereken çalışmayı yapmıyorsunuz. Ama, bunun
hesabını bu köylü sizden soracak, bu köylü bu çalışmayı yapmayanlardan
soracak. Bu köylü sandıkta demokratik olarak hesabı görecek ve kendisine
hizmet edecek, köylüyü baş tacı edecek insanları bu ülkede başa geçirecek.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Sür.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
- Başkanım, karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN - Daha oylamaya
geçmedik.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
- Geçince Başkanım.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
önergeyi oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısı isteyeceğim:
Önergeyi kabul edenler…
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
- Köylüler görüyor, köylüler!
BAŞKAN - Kabul etmeyenler…
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
- Sayın Bakan, köylüler görüyor sizi! Hani faizci değildiniz, ne
oldu?
BAŞKAN - Efendim, Divan
Kâtipleri arasında, oylamada bir anlaşmazlık olduğundan elektronik
cihazla yapacağım oylamayı.
Üç dakika süre vereceğim.
Sayın bakanların da vekâleten oy kullanmaları hâlinde pusulalarını
göndermelerini rica ediyorum ve oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır ve önerge reddedilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleriyle diğer denetim konularını
görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporu gelmediğinden teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer
alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik ve 3 Milletvekilinin; Büyükşehir Belediyesi Kanunu,
Belediye Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Mahalli İdare Birlikleri
Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
İçişleri Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Sayın milletvekilleri,
teknik bir nedenle birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 18.41
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.52
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71'inci Birleşimi'nin Dördüncü Oturumu'nu
açıyorum.
3'üncü sırada yer
alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik ve 3 Milletvekilinin; Büyükşehir Belediyesi Kanunu,
Belediye Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Mahalli İdare Birlikleri
Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
İçişleri Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Bursa Milletvekili Faruk Çelik ve 3 Milletvekilinin; Büyükşehir
Belediyesi Kanunu, Belediye Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Mahallî
İdare Birlikleri Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu (2/911) (S. Sayısı: 1317) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükûmet? Yerinde.
4'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- 22/2/2005 tarihli
ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 7 nci maddesinin birinci
fıkrasının (g) bendine aşağıdaki cümle eklenmiştir.
"Sivil hava ulaşımına
açık havaalanları ile bu havaalanları bünyesinde yeralan tüm tesislere
işyeri açma ve çalışma ruhsatı belediye sınırı il sınırı olan illerde
büyükşehir belediyeleri, diğer illerde il özel idareleri tarafından
verilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Anavatan Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim
Özdoğan.
Buyurun efendim.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 1317 sıra sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, Belediye
Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Mahalli İdare Birlikleri Kanunlarında
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'yle ilgili olarak Anavatan
Partisi Grubu adına 4'üncü maddedeki görüşlerimi açıklamak üzere
huzurlarınızda bulunuyorum. Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
önce şunu söylemek zorundayım ki, AK Parti Hükûmetinin belediyecilikte
maşallahı var, 41 kere maşallah diyoruz, Allah nazarlardan saklasın!
YAHYA BAŞ (İstanbul)
- Amin! Amin!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz hafta sonuna doğru, İstanbul'da,
biri beş, biri üç yaşında olmak üzere iki çocuk, belediyenin ağzını
kapatmayı ihmal ettiği kanalizasyon ve kuyularda can verdi. İlk
olay, İstanbul'da cereyan etti. Şirinevler 20'nci Sokak'ta, iki küçük
çocuk ve bir anne yürüyordu. Anne Songül Dumru'nun bir elinde sekiz
yaşındaki oğlu Servan tutunuyordu, diğer elinde ise henüz okul üniforması
giyecek yaşa gelmemiş olan beş yaşındaki Dilara'nın eli vardı. Servan,
evlerinden sadece 100 metre uzaklıktaki Atatürk İlköğretim Okulunda
öğrenciydi. Anne Dumru, Servan'ı okula hep yanında kızı Dilara'yla
birlikte götürüyordu.
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
bir dakikanızı rica edebilir miyim.
(x) 1317 S. Sayılı Basmayazı 1/3/2007 tarihli
70'inci Birleşim tutanağına eklidir.
Sayın Özdoğan, bahsettiğiniz
konuda, Türk milleti olarak hepimiz sonsuz bir üzüntü içindeyiz. Ancak,
İç Tüzük'e göre, artık beşinci yılımızdayız, şu 4'üncü madde üzerinde
konuşmanızı rica ediyorum.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Efendim, onun üzerinde konuşuyorum, bir durum tespiti yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Efendim, herkes
bu tespiti yaparsa İç Tüzük'ümüzü uygulayamayız.
Buyurun efendim.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar,
değerli milletvekilleri; şimdi, buradaki olayı, tamam, işin o yönünü
bırakıyorum. Şimdi, yol inşaatını yapan MVM Turizm İnşaat Limitet
Şirketi, kanalizasyona ulaşan 5 metre derinliğinde iki çukur açmış,
ancak, logar kapaklarını takmamıştı. Onun yerine, bir çukurun ağzını
karton kutuyla örtmüşlerdi, diğerinin üzerinde tahta parçaları
vardı. Anne, kızı ve oğlu tuzağa yaklaşırken, ne İSKİ'nin ne İstanbul
Büyükşehir Belediyesinin, MVM Turizm İnşaat Limitet Şirketinin
bir uyarı levhası vardı. Dilara, küçük adımını karton kutunun üzerine
attı ve çukurdan aşağıya doğru gitti. Elbette ki, milletçe, AK Partililer,
muhalefet partililer, 75 milyon insanımız, elbette ki bu olaya
üzüldü. Ama, burada bir durum tespiti yapmak zorundayız, bundan sonra
daha iyi tedbirler almak üzere.
Diğeri, daha önce,
Gebze'de böyle bir olay -işin özüne doğru gitmiyorum- meydana gelmişti.
Belediyecilik yasasının
her türlüsü, maalesef, bu Hükûmet zamanında tam anlamıyla uygulanmamıştır
ve on beş senedir, şu anda belediyelerde ve merkezî hükûmette bulunan
AK Parti ve onun geçmişindeki zihniyet iktidar olmuştur, İstanbu'da
da olmuştur. İşte, on beş sene sonra geldiğimiz tablo, kısaca anlattığımız
bu olaylardır.
Değerli arkadaşlar,
bu olaya kamuoyundan gelen tepkiler çok büyüktü. Kamuoyunun tabii
ki tepkisini tekrar gündeme getirmemiz gerekiyor. Şimdi, İSKİ Genel
Müdürü ile yoldaki çalışmaları yapan taşeron firmanın bir iki çalışanını
cezalandırmakla bu iş örtülemez. Önemli olan zihniyetlerin değiştirilmesidir.
Bunu anlatmak istiyorum. İhaleyi alan MVM firması çalışmaları neden
taşeron bir firmaya yaptırıyordu? Bunu sormak istiyorum veya MVM
firmasının sahipleri, Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan ve Kadir Topbaş'ın
da üye olduğu bir vakfın üyesi miydi? Bunu sormak istiyorum. Halkın
tepkisini dengelemek için kelle koparanlar önce bu soruların cevaplarını
vermek zorundadır. Bunları anlatmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
bürokratları kurban ederek elleri yıkamak kimseyi siyasi günahlarından
temizlemez. Bunları anlatmak istiyorum. Önemli olan, olaylardan
ders almamız lazım. Bu olayın sorumluluğu elbette ki başta İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanının omuzlarındadır.
Bu ihale düzenine göre,
ihale üzerinde durmak istiyorum, eş, dost, akraba firmalar anlaşmalı
olarak ihaleye giriyor. İhaleyi kazanan firma yarı fiyatına bu
ihaleyi taşeron firmaya yaptırıyor. İhaleyi kazanan firma hiçbir
iş yapmadan milyonlarca YTL cebine atıyor. Aradaki bu fark da milletin
cebinden çıkıyor. Zira, ihale komisyonunun "Bu kadar düşük fiyata
bu işi yapamazsın" diye reddettiği fiyat tekliflerinden daha
düşük fiyata taşeron firmaya iş yaptırılıyor. İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanı, böylesine fırsatçı ve yapılan işlerin güvenliğini
tehdit eden bir ihale düzeninin sorumluluğundan bir iki suçlu bularak
kurtulamaz. Zihniyeti değiştirmek zorundayız. Adil ve kalite güvenceli
bir ihale sürecini tesis etmek siyasilerin sorumluluğundadır.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, kazalar elbette ki dünyanın her tarafında meydana
gelebilir, ama, kaza vardır, kaza vardır. İstanbul'da meydana gelen
olaylar, kaçınılması mümkün olmayan veya nadiren vuku bulan ve önceden
önlem alınması çok güç olan cinsten bir kaza değil, yaygın, birbirinin
benzeri ve ağır ihmallerin neticesinde meydana gelen kazalardır.
Ben bunları anlatmak istiyorum, ders almak için anlatmak istiyorum.
İstanbul'a sürekli müdahale eden Sayın Başbakan ve İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş'ın, yönetimleri süresince,
en azından, kapağı açık çukurlar sorununa çözüm bulacak zamanları
vardı. Bunları anlatmak istiyorum.
Siyasi yönetimde,
değerli arkadaşlar, disiplinsizlik ve ihmalkârlık çok büyük günahlardandır,
çünkü, siyasi disiplinsizlik, vatandaşın hayatına mal olan sistemin
sorunlarını oluşturmaktadır. Bu nedenle de, siyasi ihmal, her zaman
siyasi olarak bedel ödemeyi gerektirir demokrasilerde.
Bundan yaklaşık iki
hafta önce de İstanbul Zeytinburnu'nda dokuz katlı bir bina çökmüştü.
Bunu da hatırlatmak istiyorum.
Bu belediyecilikle,
değerli arkadaşlar, bu ihmalkârlık ve sorumsuzlukla, iskân izni asla
verilmemesi gereken binalarda oturan vatandaşlar çöken binaların
altında can veriyorlar. Bunların dünyada ve ahrette vebalinden kolay
kolay kurtulmak mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar,
ağzına kentsel dönüşümü dolamış bir İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanı senelerdir aynı sözleri söyleyip duruyor. Tek parti iktidarı
olmakla ve ilk kez beş seneyi tamamlamakla övünen sayın iktidar var
Türkiye'de, ama, "Bu millet gurur duyduğunuz bu iktidarınızdan
ne gördü?" sorusuna cevap bulmak zorundayız.
Değerli arkadaşlar,
İstanbul'un bağrında büyük bir deprem tehlikesi vardır. 28 Mart 2004
yerel seçimlerinin üzerinden geçen üç sene olmasına rağmen İstanbul
Büyükşehir Belediyesi kapsamlı hiçbir deprem çalışması maalesef
başlatmamıştır ve İstanbul için ciddi bir çalışma yaptığını iddia
eden herkes deprem konusunda ne yapmış olduğunu ibraz etmekle mükelleftir.
İstanbul için deprem çalışması yapmak demek, İstanbul için makro bir
şehirsel dönüşümü başlatmak demektir. Bunu Hükûmetten beklemek maalesef
imkânsızdır.
Bugün dünyada şehirsel
dönüşüm projelerini başarıyla uygulayan çok sayıda ülke mevcuttur.
Şehirsel dönüşüm kavramı tek başına depreme karşı bir çalışmayı
ifade etmiyor olup şehirlerin yenilenme, eski binaları ve bölgeleri
yeniden düzenleme, tadilatı mümkün olmayanları yıkarak yerlerine
yenilerini inşa etme, şehirlerdeki binaların buna yönelik tespit
dökümlerini çıkarma, bina ve bölge restorasyonları, yeni bina ve
oturum merkezinin inşa faaliyetlerinin tümünü kapsamaktadır.
Şehirsel dönüşüm projeleri
ister depreme karşı korunma amaçlı ister eski ve dayanıksız yapıları
hem fiziki hem estetik anlamda güçlendirme olsun, netice itibarıyla
aynı türde bir işlevselliğe sahiptir. Yeni Zelanda, İspanya başta
olmak üzere dünyanın çok sayıda ülkesinde kapsamlı ve ciddi dönüşüm
projeleri başlamış, başarıyla sürdürülmüştür.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Kentsel dönüşüm kavramı,
dünyada ağızda sakız gibi çiğnenen içi boş bir kavram değil, efektif
olarak şehirlerin ve ülkelerin kaderini etkileyen, netice veren
bir kavramdır. Aynı kavram, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin dilinde
ise sadece çiğnenen bir sakızdan ibarettir.
Değerli arkadaşlar,
İstanbul'da gerçekleştirilecek ciddi bir kentsel dönüşüm projesi,
İstanbul'u sadece depreme karşı korumakla kalmayacak, şehrin trafik
düzeninin köklü bir şekilde yeniden şekillenmesini sağlayacaktır.
Esaslı bir şehirsel
dönüşüm projesine başlanılmadan İstanbul Büyükşehir Belediyesinin
sunduğu, iddia ettiği trafik düzeni çalışmaları ise birer boş balondan
ibarettir. Nitekim, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi son iki senedir
"yol yaptık, kavşak açtık, trafiği düzelttik" şeklinde sürekli
propaganda yapıyor olsa da İstanbul'un trafik düzeninde ve İstanbulluya
günlük yaşamını haram eden…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
son cümlelerinizi rica ediyorum efendim.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Hemen bitiriyorum Sayın Başkanım.
Maalesef, İstanbul'un
trafik düzeninde ve İstanbulluya günlük yaşamını haram eden günlük
yol sıkıntılarında en küçük bir düzelme görülmediği gibi, İstanbullu
için yola çıkmak her geçen gün daha büyük bir işkence hâlini almaktadır.
Hepinizi saygı ve
sevgilerimle tekrar selamlıyorum değerli arkadaşlarım.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu, buyurun.
Süreniz on dakika
efendim.
CHP GRUBU ADINA FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
ben iki konudan bahsedeceğim: 1) Belediye Gelirleri Yasası. 2) İllerin
özel idare katkı payları. Burada uygulanan kriterler nedir, neye
göre veriliyor ve bu konuda zor durumda olan belediyeler ve il genel
meclisleri.
Değerli milletvekilleri,
biliyorsunuz, belediyelerimize Maliye Bakanlığından, mevcut
yasaya göre, İller Bankası kanalıyla her ay yardım yapılıyor ve burada
bir tek kıstas var değerli milletvekilleri: Nüfusa göre yardım. Şimdi,
bu yasaya göre, şu anda uygulanan sisteme göre, o ilin, o ilçenin,
o beldenin nüfusu kaçsa İller Bankasının katkı payı buna göre gönderiliyor.
Değerli milletvekilleri,
ama, sadece bir kıstas, nüfus kıstası. Ama, Türkiye'de bazı belediyelerimiz
var ki altyapısını tamamlamamış, bazı belediyelerimiz var ki yazın
200 bin nüfuslu, kışın 10 bin nüfuslu, bazı belediyelerimiz var ki
tabii, Tanrı'nın verdiği bir lütufla suyu kendiliğinden akıyor, bazı
belediyelerimiz suyunu sürekli elektrikle alıyor, bazı belediyelerimiz
var ki sürekli tabii afetlere karşı, sele, depreme karşı sürekli büyük
paralar harcıyor. Onun için, sadece nüfus kriterini… Örneğin, Alanya
belki kışın 20 bin nüfuslu, yazın 200 bin nüfuslu. Bazı ilçelerimiz,
bazı beldelerimiz var ki çok farklı göstergeler var arkadaşlar.
Bunun için, bir ara Sayın
Maliye Bakanı söylemişti. Bu yasada tek bir nüfus kıstası büyük
haksızlık yapıyor arkadaşlar, büyük haksızlıklara yol açıyor. Yani,
Malatya'nın bir -örneğin- Dilek beldesi var, 50 bin metrekare arazisi
var, içinde yerleşim bölgeleri var. Bu belediyeye ayda 30 milyar para
gidiyor.
Değerli milletvekilleri,
örneğin, İstanbul'da Şişli Belediyemize veya bir başka belediyeye
veya Eyüp Belediyesine nüfusa göre giden parayla çok büyük
imkânlar gidiyor, çünkü, nüfusa göre gidiyor. Ama, aynı ölçekte, aynı
hizmeti veren bir başka belediyelerimize, belki o giden paranın
ellide 1'i gidiyor. Çünkü, tek kıstas nüfus.
Burada, özellikle
hizmeti olmayan, çok yoğun altyapı eksikleri olan illerimize, beldelerimize,
ilçelerimize, bana göre, maalesef haksızlık yapılıyor. Yani, yıllardır
altyapı sorununu tamamlamış, İstanbul'daki, diyelim ki 1 milyon
nüfuslu bir belediyeye giden parayla hiçbir altyapısını tamamlamamış,
büyük bir altyapı sorunu olan, örneğin, Sivas ilimize giden para,
eğer oranın nüfusu, o belediyenin nüfusu 1 milyonsa, Sivas Belediyesi
250 bine göre para alıyorsa, büyük haksızlık yapılıyor. Yani, tek
kıstas, nüfus kıstası büyük sorunlar doğuruyor arkadaşlar. Burada
birkaç kıstas daha almak lazım. Örneğin, değişik… Örneğin, sokak aydınlatmalarının
parasını almaya başladık belediyelerden. Yani, bazı belediyelerimiz
var ki 50 sokak aydınlatmıyor, bazı belediyelerimiz belki 1.000 sokak
aydınlatıyor arkadaşlar. Burada haksızlık yapıyoruz.
Onun için, Sayın Maliye
Bakanım, bu yasayı değiştireceğini, özellikle altyapı sorununu
çözmemiş, küçük ve geliri olmayan belediyelere asgarî geçim indirimi
gibi bir kat sayı vereceğini belirtmişti. Yani, şimdi bazı belediyelerimiz
var, Anadolu'daki bir belediyemizin yıldaki gelirinin belki 100
katı geliri var arkadaşlar, belki 1.000 katı geliri var. Örneğin emlak
vergisi, örneğin başka vergiler. Bu nedenle, Belediye Gelirleri
Yasası'nda mutlaka bir değişiklik yapmamız lazım. Yani, bazı belediyelerimizin
yaşaması için, bazı belediyelerimizin oradaki insanlara hizmet
vermesi için, bazı belediyelerimizin yöresindeki insanların
hizmetini en iyi şekilde yapması için asgarî yaşama düzeyi diye
bir sabit gelir verilmelidir arkadaşlar. Aksi hâlde, o belediyelerimize
haksızlık yapıyoruz, o belediyelerimize tamamen kendi yağıyla
kavrulsun ve hizmet veremesin diyoruz arkadaşlar.
Eğer bir bölgede, bir
ilde, bir ilçede, bir beldede belediye başkanı seçilmişse, tüm milletvekilleri
olarak hepimizin o belediye başkanına destek vermesi lazım. Çünkü,
o beldeyi temsil eden kişi o beldeye hizmet veren kişiyse, o belediye
başkanı hepimizin belediye başkanıdır, ama, o belediye başkanının,
bir şekilde, Belediye Gelirleri Yasası'yla İller Bankasından aldığı
katkı payı, diyelim ki orada kayıtlı kışın 5 bin nüfus, yazın 50 bin
nüfusa göre… Sadece 5 bin nüfuslu bir kayıt varsa arkadaşlar orada,
o zaman bu belediye çıkmaz içinde kalır, açmaz içinde kalır ve yazın
gelen misafirlerine de hizmet veremez arkadaşlar. Onun için, bu hepimizin
yarası arkadaşlar. Gelin, bu yasayı, mutlaka, daha Meclis kapanmadan,
özellikle kırsal kesimdeki belediyelerimiz, imkânı olmayan belediyelerimiz,
geliri olmayan belediyelerimize, hiçbir kira geliri, hiçbir emlak
geliri olmayan belediyelerimize, bu yasayı değiştirip bu belediyelerin
halkına hizmet vermesi için, bu belediyelerimizin o yöresinde yaşayan
insanlara iyi hizmet vermesi için arkadaşlar, bu yasayı değiştirmemiz
lazım.
Değerli milletvekilleri,
özellikle altyapısı olmayan belediyelere büyük haksızlık yapıyoruz.
Altyapısını tamamlamış belediyeler ise -nüfusa göre bir oranla
verdiğimiz için- çok yüksek paralar alıp, bu belediyeler artık, daha,
reklam şeklinde hizmetlere doğru yöneliyor. Halkın gerçek ihtiyacını
veremeyen belediyelere ise biz bir şey veremiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
yine aynı şekilde, il özel idarelerine verilen katkı payları. Biliyorsunuz,
il özel idarelerine verdiğimiz katkı payları da yine nüfusa göre
veriliyor.
Değerli milletvekilleri,
bazı illerimiz, yine burada, bazı illerimiz ve bazı ilçelerimiz
bir şekilde yine altyapı sorunlarını önemli derecede halletmişler.
Ama, hiç altyapı problemini, özellikle özel idare kapsamında yapılan
işlerle, büyük bir, daha ihtiyacı olan illerimize yine nüfusa göre
verdiğimiz için, yine burada da aynı şekilde haksızlık yapılıyor.
Ben şunu söylüyorum:
Bugün İller Bankasının uyguladığı, belediyelere verdiği yardım
sisteminde kimseye haksızlık yapılıyor demiyorum. Dikkatinizi
çekerim. Nüfusa göre, o ilçenin, o beldenin nüfusu, o ilin nüfusu
neyse objektif bir şekilde veriyor. Bunun altını çiziyorum. Ama,
yasanın getirdiği çarpıklıklar, tek kriterin nüfus olması, arkadaşlar,
bu çarpıklıkları ortaya çıkarıyor. Onun için, gerek İl Özel İdare Kanunu'nun,
gerek Belediye Gelirleri Yasası'nda mutlaka tek kriter nüfus kıstasının
değiştirilmesi lazım, mutlaka buna değişik kıstaslar konulması
lazım. Çünkü, o yöre insanı hizmet alamıyor. Bazı belediyelerimiz
var ki… Bugün yine bana bir belediye başkanım geldi, Malatya'nın Kale
Belediye Başkanı. Bir ilçe burası arkadaşlar. "Ayda 22 milyar
para geliyor" diyor. Değerli arkadaşlarım, ayda 22 milyar para!
Burası bir ilçe, 22 milyar para! Çok da geniş bir alanı var. Yani, hizmet
vermekte çok zorlanıyor. Bir ilçe merkezi burası arkadaşlar. Ama,
22 milyar para işçi parasına yetmiyor değerli arkadaşlarım. Yani,
çalıştırdığı insanlara yetmiyor. Peki, bu belediye ne yapabilir
arkadaşlar? Yani, bu Belediye Başkanı -hiçbir geliri yok- bir sürü
bahçeye, bir sürü araziye, belediye içerisinde olduğu için, belediye
hudutları içerisinde olduğu için hizmet götürmeye çalışıyor. Yol
yapamıyor, iş makinesi yok. O zaman, bu Belediye Başkanı ne yapacak
arkadaşlar? Onun için, Belediye Gelirleri Yasası'nda, mutlaka mutlaka,
bir asgarî geçim indirimi gibi, özellikle kırsal yörede hizmetlerini
tamamlamamış belediyelere, mutlaka, belli standartta bir gelir
verilmesi lazım arkadaşlar. Aksi hâlde, bu çarpıklığı gideremeyiz.
Benim sizlere arz edeceğim
konu buydu. Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Şahsı adına İstanbul
Milletvekili Sayın Recep Koral. (AK Parti sıralarından alkışlar)
RECEP KORAL (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1317 sıra sayılı
Kanun Teklifi'nin 4'üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün 6 Mart. 8 Mart Kadınlar
Günü dolayısıyla da, annelerimiz olan, eşlerimiz olan, kız kardeşlerimiz
olan ve kızlarımız olan tüm kadınlarımızın da Kadınlar Günü'nü sevgiyle,
saygıyla, hürmetle kutluyorum.
Değerli arkadaşlar,
AK Parti İktidarının bu dört buçuk yıllık zaman içerisinde yerelleşme
ve yerel yönetimlerle ilgili yapmış olduklarını bu kadar kısa bir
zaman içerisinde anlatma imkânım yok. Ama, bunu hep birlikte biliyor
ve yaşıyoruz, ki il özel idareleri ve belediyeler, gerek yetki açısından
gerek kaynak açısından her türlü desteği almaktadırlar, almaya da
devam edecektir.
Son olarak da… Tabii
ki Belediye Gelirleri Kanunu'yla ilgili arkadaşımız bir dokundurma
yaptı. Son olarak da geçmişteki belediye borçlarıyla alakalı kesintinin
yüzde 40'tan yüzde 25'e indirilmesiyle alakadar belediyelere ek
bir kaynak verilmekte olduğunu da burada bir kere daha ifade edelim.
Yine, nüfusu 10 binin
altında olan belediyelere de ilave bir kaynağın verilmek suretiyle
onların da rahatlatıldığını, birkaç cümleyle konu dışı açıklayalım.
KÖYDES'ten sonra BELDES'in de bu yıl uygulamaya girecek olmasının
belediyelerimiz açısından fevkalade önemli olduğunu, su ve yoldan
mahrum olan bu belediyelere bu imkânın da Hükûmetimiz tarafından sağlandığını
bir hatırlatmayla geçelim.
Değerli arkadaşlar,
bu kanun teklifi teklif olarak geldiğinde, 4'üncü maddede, sivil hava
ulaşımına açık olan havaalanlarıyla, buraların bünyesinde yer
alan tüm iş yerlerinin tesislerinin ruhsatlandırılmasıyla alakalı
bir problem olduğu, bir sıkıntı olduğu görülmüştü. Bu teklif bu sıkıntıyı
gidermek maksadıyla verilmiş ve bu boşluğu giderirken de, teklif
sahipleri, bu yerlerin ruhsatlarının il özel idareleri tarafından
verilmesi gerektiğini ifade etmek suretiyle teklifi Türkiye Büyük
Millet Meclisine getirdiler.
İçişleri Komisyonunda
yapılan değerlendirmelerde, bu havaalanlarımızın bir kısmının
şehir merkezinde bir kısmının da şehir dışında olduğu dikkate alınmak
suretiyle, belediyelerin ve il özel idarelerin yetki alanlarında
olduğu, büyükşehir yapısı içerisinde de bunların ilçe, ilk kademe
ve büyükşehir belediyeleri sınırları içerisinde kaldığı dikkate
alınmak suretiyle bir değerlendirme yapıldı ve İçişleri Komisyonu
tarafından da belediye sınırı, vilayet sınırı, il sınırı olan belediyelerde
-ki, bunlar İstanbul ve Kocaeli Büyükşehir Belediyeleridir, bunlarda-
bu ruhsatlandırma, iş yeri açma ve çalışma ruhsatlarının verilmesi
büyükşehir belediyelerine, diğer illerde de özel idareleri tarafından
verilmesi uygun görülmüştü.
Ancak, bir önerge var,
tabii biz bu konuşmayla alakalı değerlendirme yaptığımızda. Bu
önergeyle de havaalanlarında işletim ve denetimin bütünlüğünün
sağlanması ve kendilerine göre de gerekçeleri koymak suretiyle,
bu ruhsatlandırma işlemlerinin tüm sivil havaalanlarında Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü tarafından verilmesi ve bir yönetmelikle
de bunların düzenlenmesi talep edilmekte.
Tabii, teklif sahibinin
teklifi Komisyonda değişerek Genel Kurula geldi. Biz, İçişleri Komisyonu
olarak imza atmış olduğumuz raporla alakalı görüşlerimizin doğru
olduğunu ifade ediyoruz. Ancak, tabii ki burada gelecek önergenin
de değerlendirilmesi ve takdiri Yüce Meclise aittir. Buradan çıkacak
karar her neyse hepimiz saygı duyacağız ve ilgili kurumlar uygulamaya
geçeceklerdir.
Hayırlı olması dileğiyle
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Koral.
Şahsı adına Bartın
Milletvekili Sayın Asım Kulak. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
MEHMET ASIM KULAK (Bartın)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Büyükşehir Belediyesi
Kanunu, Belediye Kanunu ve Mahallî İdare Birlikleri Kanunlarında
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve gerekçesi hakkında
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Üzerinde görüşmeler
yaptığımız Büyükşehir Belediye Kanunu'nda değişiklik yapılmasını
öngören bu teklifle ilgili olarak sizlere kısa kısa bilgiler vermek
istiyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili, Bursa Milletvekili
Faruk Çelik ve 3 Milletvekilinin Büyükşehir Belediyesi Kanunu,
Belediye Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Mahallî İdare Birlikleri
Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin
1'inci maddesinde yer alan ve hâlen birleşme, katılma ve geçici 2'nci
maddesinde sınırların genişlemesi nedeniyle büyükşehir sınırlarına
giren belediyelerin yürüttüğü su, kanalizasyon, katı atık, ulaşım,
otogar, toptancı halleri, mezbaha, mezarlık ve itfaiye hizmetlerine
ilişkin bina, tesis, araç, gereç, taşınır ve taşınmazlarının, yatırımlarından
kaynaklanan alacak ve borçlarının, mevcut özlük haklarıyla birlikte
çalışmakta olan personelin bağlı büyükşehir belediyesine devredilmesi
amaçlanmaktadır. Ayrıca, büyükşehir belediyesine dâhil edilen belediyelerin
toplu taşım ve ulaşım hizmetlerine ilişkin olarak özel ve tüzel kişilere
vermiş oldukları ruhsatların, ruhsatta öngörülen süre ile sınırlı
olmak şartıyla, imtiyaz sözleşmesi ve ulaşım araçları kira sözleşmelerinin
büyükşehir toplu taşım ve ulaşım sistemine dâhil edilmesi amaçlanmaktadır.
Teklif yasalaştığında devir işlemlerinin valiliklerce kurulacak
komisyonlarca yürütülmesi, ilgili kanun gereği, söz konusu devir
işlemlerinin kanunun yayımı tarihinden itibaren altı ay içinde
tamamlanması hedeflenmektedir.
2'nci madde: İleride,
ilk mahalli idare seçimlerine kadar tüzel kişiliği devam edecek
olan belediyelerin yeni nazım ve uygulama planları yapamamaları
hükme bağlanacak, nazım ve uygulama planlarında yapılması gereken
zorunlu değişiklikler ise büyükşehir belediyesine katılacak belediyenin
uygun görüşünün alınması şartıyla hayata geçirilebilecektir.
Teklifin 3'üncü maddesi:
İleride, 26/5/2005 tarihli ve 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri
Kanunu'nda mahalli idare birliklerinin ve özellikle köylere hizmet
götürme birliklerinin yapacakları ihalelere ilişkin olmak üzere,
ihale yasakları hakkında bir düzenleme bulunmamaktadır. Uygulamada
bu konu büyük sıkıntılara sebep olmakta, Kanun'un boşluğundan yararlanılarak
zaman zaman haksız uygulamalara sebebiyet verilmektedir. Bu amaçla,
mahalli idare birlikleri tarafından yapılacak ihalelerin, yasaklar
ve uygulanacak cezalar bakımından Kamu İhale Kanunu'na ve Devlet
İhale Kanunu'na tabi olacağı kuralı getirilmektedir.
4'üncü maddede ise,
sivil hava ulaşımına açık havaalanları ile bu havaalanları bünyesinde
yer alan tüm tesislere iş yeri açma ve çalışma ruhsatlarının, belediye
sınırı ile sınırı olan illerde büyükşehir belediyeleri tarafından,
diğer illerde ise il özel idareleri tarafından verileceği hükme
bağlanmaktadır.
Hepimizin bildiği
gibi, bu yetki belediyelerimizdeydi. Daha sonra, 5538 sayılı Bütçe
Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelere Eklenmesi ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'da yapılan değişiklik ile bu
yetki belediyelerden alınmış, ancak herhangi bir kuruma verilmemiş
ve yasal boşluk olmuştur.
Bu amaçla, 22/2/2005 tarihli
ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu'nun 7'nci maddesinin birinci
fıkrasının (g) bendine "Sivil hava ulaşımına açık havaalanları
ile bu havaalanları bünyesinde yer alan tüm tesislere iş yeri açma
ve çalışma ruhsatı il özel idareleri tarafından verilir." düzenlemesi
eklenerek bu boşluğun yasa ile ortadan kaldırılması teklif edilmiştir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ASIM KULAK (Devamla)
- Büyükşehir belediyelerinin ve il özel idarelerinin daha rahat
çalışması, planlı programlı olarak gelişmesi, yatırım ortamlarının
iyileştirilmesi, bürokrasinin azaltılması ve en önemlisi de yetkinin
yerel yönetimlere bırakılmasını amaçlayan kanun teklifine yapacağınız
katkılara teşekkür eder, yasanın hayata geçirilmesine destek verecek
siz değerli çalışma arkadaşlarıma yasanın hayırlı olmasını diliyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Kulak.
Sayın milletvekilleri,
saat 20.00'de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.27
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.04
BAŞKAN : Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71'inci Birleşimi'nin Beşinci Oturumu'nu
açıyorum.
1317 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Maddenin soru-cevap
bölümünde kalmıştık. Şimdi, on dakika süreyle soru-cevap işlemini
başlatıyorum.
Sayın Tütüncü ilk soruyu
soran.
Buyurun Sayın Tütüncü.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Belediyelerin açtığı
bazı ihaleler üzerinde Kamu İhale Kurumunun yaptığı incelemeler
sonucu, çoğunluğu AKP yandaşlarına verilen ihalelerden önemli
bir bölümünde usulsüzlük saptandığı ifade edilmektedir. Kamu İhale Kurumunun
bu şekilde incelediği kaç tane ihale dosyası vardır? Ve bu ihale
dosyalarından kaç tanesinde usulsüzlük saptanmıştır? Ve bu usulsüzlük
saptanan kamu ihale dosyalarından kaç tanesi AKP yandaşlarıyla ilgili,
yani halk deyimiyle Ali Dibo ile ilgilidir, Ali Dibo olaylarıyla ilgilidir?
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
AHMET YENİ (Samsun) -
Ne biçim soru bu? Soruya bak soruya!
BAŞKAN - Sayın Tütüncü,
tabii ki sorunuzun sonuna kadar müdahale etmedim, bu, benim saygıdeğer
milletvekillerimize olan saygım, ama bu soruyla yasa arasında hiçbir
bağlantı bulamadım, ama takdir yine Sayın Bakanın. Ben bulamadım.
Buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ)
- Sayın Başkan, belediye…
BAŞKAN - Efendim, Belediye
Yasası'nı görüşmek, belediyelerin icraatlarıyla ilgili, o soru
konusu, soru istediğiniz gibi sorabilirsiniz, ama yazılı ya da
sözlü soru, maddeyle ilgisi yok, o bakımdan.
Buyurun Sayın Ayvazoğlu.
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Çorum) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana şu hususları
sormak istiyorum. Şimdi, Sayın Bakanım, getirilen teklif de elbette
Hükûmet tarafından desteklenen bir teklif, fakat daha sonra verilen,
şu anda okunacak olan önergede ise, grup başkanı tarafından imza atılan
önergede 4'üncü madde teklif olarak değiştirilmek isteniyor.
Şimdi, sizin uygulamalarınız,
merkeziyetçilikten uzaklaşmak suretiyle her şeyi yerinde çözüm
noktasında idi bugüne kadarki savunmalar ve iddialar. Bu da gösteriyor
ki, şimdi verilen önergeyle, ne yârdan geçiyorsunuz ne serden geçiyorsunuz.
İşinize nasıl gelirse mi bu şekilde değiştireceksiniz?
Daha önce, ruhsat yetkisi
büyükşehir belediyelerinde ve diğer yerel bazda da küçük belediyelerde
olmak üzere, il özel idarelerinde idi. Peki, bu bir çelişki doğurmuyor
mu?
Şimdi, burada sivil
havacılığa verilmek suretiyle, ruhsatların ve işletmelerin bu
şekilde verilmesiyle diğer getirilmek istenilen önergede bir çelişki
doğmuş olmuyor mu? Bunun pratik faydası ne olacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Ayvazoğlu.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
iki değerli milletvekili arkadaşımız soru yönelttiler.
Sayın Tütüncü, Kamu
İhale Kurumuna belediyelerdeki ihalelerle ilgili usulsüzlük iddialarının
geldiğini, bu dosyaların önemli bir bölümünün iktidar partisine
mensup belediye başkanlarına ait olduğunu ifade ederek, kaç tane
usulsüzlük dosyası gelmiştir, diye bir soru tevcih ettiler.
Önce, hemen şunu ifade
edeyim ki, tüm kamu kurum ve kuruluşları Kamu İhale Kanunu kapsamında
ihale yaparlar. Bu ihale açık bir ihaledir. Bu ihaleye şartları taşıyan
herkes girer ve en uygun teklifi verenin üstünde o ihale kalır. Herhangi
bir belediye başkanının istediği bir kişiye ihale vermesi bu Yasa
karşısında mümkün değildir. Ama şekli açıdan, ihalenin yapılış tarzı
açısından eğer bir usulsüzlük söz konusuysa, kuşkusuz ki, Kamu İhale
Kurumu bunu tespit eder ve eğer yasalara aykırı bir durum varsa iptal
eder. Eğer suç oluşturacak herhangi bir usulsüzlük varsa, kuşkusuz
ki, cumhuriyet savcılığına intikal eder. O nedenle, bu soru birazcık
siyasi amaçlı bir soru gibi geldi bana. Takdir, tabii ki, değerli
milletvekili arkadaşımıza aittir.
"Böyle kaç tane
dosya Kamu İhale Kurumuna gelmiştir?" sorusunun cevabını şu
anda verebilecek durumda değilim. Eğer kendileri bir yazılı soru
önergesi verirlerse, Kamu İhale Kurumundan bu bilgileri istemek
mümkündür. Zaten, Kamu İhale Kurumundan gelen her türlü ihbarla ilgili
olarak da İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünce
de soruşturma veya inceleme yapılmaktadır. Türkiye bir hukuk devletidir.
O nedenle, biri yanlış yaparsa, Türkiye'deki yetkili organlar yakasına
yapışırlar.
Şu anda söyleyebileceğim,
Sayın Tütüncü'nün sorusuyla ilgili, bunlardan ibarettir.
Sayın Ayvazoğlu, biraz
sonra okunacağından bahsederek bir önergeden bahsetti. Doğrusu,
bu önergeyi -henüz önüme yeni geldi- okumadım, şimdi geldi, şimdi buraya
oturdum. Gerekçesini de okuma imkânı bulamadım, çünkü, okumaya başladım,
ama, Sayın Ayvazoğlu soru soruyordu, kendisini dinleyebilmem
için okumayı bir süre erteledim. Okuduktan sonra, katılıp katılmayacağımı
beyan edeceğim. O nedenle, şu anda sorusuyla ilgili bir değerlendirmede
bulunamayacağım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Madde üzerinde bir
önerge var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1317 sıra sayılı "Büyükşehir Belediyesi Kanunu, Belediye Kanunu,
İl Özel İdaresi Kanunu ve Mahalli İdare Birlikleri Kanunlarında
değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi"nin 4'üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
İrfan Gündüz |
İnci Özdemir |
Cahit Can |
|
İstanbul |
İstanbul |
Sinop |
|
Recep Garip |
Zülfü Demirbağ |
Hacı Biner |
|
Adana |
Elâzığ |
Van |
|
|
Soner Aksoy |
|
|
|
Kütahya |
|
"Madde 4- 22/2/2005 tarihli ve 5302 sayılı
İl Özel İdaresi Kanununun 7 nci maddesinin 1 inci fıkrasının (g)
bendine aşağıdaki cümle eklenmiştir.
Ancak, sivil hava ulaşımına
açık havaalanları bünyesinde yer alan tüm tesislere iş yeri açma ve
çalışma ruhsatı dahil her türlü ruhsat, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü
tarafından verilir. Bu konuya ilişkin usul ve esaslar Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğünce hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Önergeye Sayın
Komisyon katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) - Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Biz de takdire bırakıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum efendim:
Gerekçe:
Madde metninde yeni
yapılan düzenleme ile öncelikle tüm sivil hava ulaşımına açık, ticari
olmayan teknik bir çok tesisi de bünyesinde bulunduran komple bir
hava alanının yalnızca bir işyeri gibi algılanarak işyeri açma
müsaadesi ve çalışma ruhsatına tabi tutulması yanlışlığının önlenmesi
amaçlanmıştır. Şöyle ki, 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanununun
"Hava Alanları ve Tesisleri" başlıklı 34. maddesi;
Hava Alanlarının kurulması ve işletmeye açılması izin yetkisini,
Genel Kurmay Başkanlığının olumlu mütalaası alınmak kaydıyla Ulaştırma
Bakanlığına vermiştir.
Öte yandan, Ulaştırma
Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri hakkında 3348 sayılı Kanun ile
2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanununun 34. ve
müteakip maddeleri ile 148. maddesine dayanılarak, 14.05.2002 tarih
ve 24755 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren
"Hava Alanı Yapım, İşletim ve Sertifikalandırma Yönetmeliği"
(SHY-14A) uyarınca, bir Hava Alanının yapımını ve Ulaştırma Bakanlığınca
mahallinde denetimini müteakip "Hava Alanı İşletmecisi"ne
Hava Alanı İşletme Ruhsatı verilmektedir. Mezkur Yönetmeliğin Hava
Alanları kriterlerine göre sertifikalandırma işlemleri de yine
Ulaştırma Bakanlığınca yürütülmektedir.
Sivil hava ulaşımı
meri mevzuatını teşkil eden Kanun ve Yönetmelikler çerçevesinde
"tüm tesisleri ve donanımı" ile birlikte açılma iznini
alan ve özel uygulama alanları niteliğinde bulunan havaalanları;
12.07.2006 tarihinde yürürlüğe giren 01.07.2006 tarih ve 5538 sayılı
Kanunun 23 üncü ve 29 uncu madde düzenlemeleri ile 5216 Sayılı Büyükşehir
Belediyesi Kanununun 7 nci maddesi ve 5393 sayılı Belediye Kanununun
14 üncü maddesi kapsamı dışında tutulmuştur.
Bu kapsamda 4 üncü
maddenin; Devlet adına bağıtlanmış uzun vadeli sözleşmeler (yap-işlet,
yap-işlet-devret gibi), mevcut kanuni düzenlemeler ve Kanuni düzenlemeler
çerçevesinde yürütülen uygulamalara aykırılık teşkil etmemesi
amacıyla yeniden düzenlenmesi gerekli olmuştur.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum ve karar
yeter sayısı arayacağım: Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı bulunamamıştır.
Birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.16
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.27
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71'inci Birleşimi'nin Altıncı Oturumu'nu
açıyorum.
1317 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 4'üncü maddesindeki
önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir
ve karar yeter sayısı vardır.
Şimdi, 4'üncü maddeyi
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
5'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5-Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Anavatan Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim
Özdoğan, buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Anavatan Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri…
Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda bir hayli uğultu var. Arkadaşlarımızın
hatibi sükûnetle dinlemelerini rica ediyorum.
Buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, Türkiye'de yaklaşık 3 bin küsur, 3.249 -tahmin
edersem- belediye var, büyükşehir belediyesi, il, ilçe ve belde belediyeleri
olarak. AK Parti, merkezî hükûmette olduğu gibi Türkiye'deki bütün
belediyelerde de kahir ekseriyetle iktidardadır ve geldiğimiz
nokta itibarıyla, aşağı yukarı, seçimlerin üzerinden üç-üç buçuk
sene geçmiştir, belediye seçimlerinin, maalesef, AK Partili belediyeler
iyi bir sınav vermemiştir.
Şunu herkes iyi biliyor
ki, bir siyasi iktidarı belediyeler ya felaha erdirir ya da o siyasi
iktidarı yapılacak ilk seçimlerde yerin dibine gömer. Geldiğimiz
nokta bu değerli arkadaşlar. Halk, belediyeleri, AK Partili belediyeleri,
merkezî iktidarda olması hasebiyle de çok açık bir şekilde izliyor,
izlemeye devam ediyor bu belediyelerdeki yolsuzlukları.
Ve İstanbul Büyükşehir
Belediyesi… Tabii, İstanbul'umuz bir dünya kentidir. Türkiye'deki
3.200 küsur belediyeye örnek olması gereken bir metropol belediyesidir
ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı da bütün belediye başkanlarına
örnek olması gereken bir belediye başkanıdır; fakat, maalesef,
geldiğimiz nokta itibarıyla çok da iyi bir örnek olmamıştır. Onun
için İstanbul Büyükşehir Belediyesi üzerinde duruyorum; yoksa,
3.200 küsur belediyeyi bir anda ele almak tabii ki mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar,
geçen seneden beri İstanbul'u, "yüz küsur kavşak yaptık, yapıyoruz,
bitirdik, yol açtık, trafik çözümü çok yakında" afişleriyle donatan
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, kendi propagandasından
ümidini de kesmiş ve 21 Kasım 2006'da Belediye Meclisinde yaptığı
konuşmada, İstanbul trafiğindeki sorunun çözümü için 505 kilometrelik
raylı sisteme ihtiyaç olduğunu söylemiştir. Sayın Kadir Topbaş,
Belediye Meclisinde, raylı sistem için beş yılda 20 milyar dolarlık
yatırıma ihtiyaç olduğunu ve bu parayı bulmak için bürokratlarına
"her şeyi satın" talimatı verdiğini belirtmiştir. Biz de
ona, raylı sistem aklınıza afişleri astıktan sonra mı geldi diyor
ve satışlarında bol bereket diliyoruz.
Değerli arkadaşlar,
şöyle bir soru sorulsa ve denilse ki: İstanbul'da şu anki belediye
yönetimi olmasıyla olmaması arasındaki fark nedir? Bunun cevabı
"fark yoktur" olurdu diye düşünüyorum.
İstanbul Büyükşehir
Belediyesinin ne kadar etkisiz, plansız, amaçsız ve fonksiyonsuz
bir belediye olduğunu daha iyi görebilmek bakımından, 28 Mart 2004
yerel seçimlerinden beri geçen sürece bir göz atmak yeterli olacaktır.
Yerel seçimlerden
sonra Sayın Kadir Topbaş'ın Büyükşehir Belediye Başkanlığına gelmesinden
sonraki zaman diliminde, Kadir Topbaş kamuoyunda, proje sahibi olmamakla,
AK Parti İl Başkanı Sayın Mehmet Müezzinoğlu'ndan İstanbul'un iktidarını
alamamakla, sözünü geçirememekle, İstanbul'un sorunlarının çözümüne
etki edecek hiçbir işe başlamamakla eleştirilmeye başlanmıştır. Uzun
süre sessizliğini koruyan Sayın Kadir Topbaş, seçilmesinden yaklaşık
bir buçuk sene sonra, elinin kolunun bağlı olduğu, İstanbul'da çalışabilmesi
için gerekli yasal çerçeveye sahip olmadığı yönünde beyanatlar
vermeye başlamıştır.
Sayın Kadir Topbaş,
hem Mehmet Müezzinoğlu'ndan alamadığı İstanbul iktidarı hem Başkan
Vekili İdris Güllüce'yle alttan alta yaşadığı ihtilaflar hem de Sayın Başbakanın İstanbul'a müdahale etmesi
sebebiyle, imparatorluğumuzun merkezi, şehri sultanımız, gurur
kaynağı incimiz İstanbul'umuzun senelerini çalmıştır. Bu harcanan
zamanın sorumlusu, başta Sayın
Başbakan ve Hükûmet olmak üzere, İstanbul'u savunacak bir açık
yürekliliğin sahibi olmayan Sayın Kadir Topbaş'tır.
Değerli milletvekilleri,
sizlere İstanbul'un kentsel dönüşüm projesinin bu Hükûmet elinde nasıl
lime lime edildiğini daha yakından anlatmak istiyorum, bir olay vesilesiyle.
Kamuoyunda, uzun bir süre proje sahibi olmamak ve iş yapmamakla suçlanan
Kadir Topbaş, seçilmesinden yaklaşık iki sene sonra Başbakana başvurarak
İstanbul için bir kentsel dönüşüm
yasası istediğini söylemiştir. Sayın Başbakan bu sefer de Kadir
Topbaş'a "tamam" demiş, ondan aldığı dosyayı Ankara'da Bayındırlık
Bakanına teslim etmiştir. Bayındırlık Bakanlığının, kamu yönetimi
birimleriyle koordinasyonsuz ve bir mahalle ağabeyi edasıyla hareket
edildiği için, dosya, Bayındırlık Bakanlığının ilgili müdürlüğünde
takılıp kalmıştır maalesef. İlgili müdürlüğün "İstanbul'a
özel yasa olmaz" itirazı üzerine, dosya raflarda kalakalmış ve
geçtiğimiz sene de böyle, boşu boşuna geçmiştir.
İstanbul için kentsel
dönüşüm yasa tasarısı için çok vakit kaybedilmiş olup, tasarı Meclise
ancak daha yeni gelme aşamasına belki gelebilmiştir. Yerel seçimlerin
üzerinden üç sene geçmiş olmasına rağmen, İstanbul için dönüşümü
mümkün kılacak yasa, hâlen tam kâmil manada taslak hazır değildir.
Bu durum bu Hükûmetin
tipik bir tarzıdır değerli arkadaşlar: Bol bol laf üretip, iş yapacak
bir mekanizmayı üretmemek. Kaldı ki, yasa tek başına sadece küçük
bir başlangıçtır. İşin esası ve zoru bundan sonraki süreçte yatmaktadır.
Ufukta ise bir ilke adım ümidi dahi görülmemekte ve bu bizim içimizi
acıtmaktadır; çünkü, İstanbul, bizim kendimize ve dünyaya olan bir
borcumuzdur, medarıiftiharımızdır.
Bu Hükûmetin icra tarzı,
İstanbul'a sahip olma bahtiyarlığını taşıyan milletimiz için bir
keder vesilesidir. Bir diğer tehlike de şudur ki değerli milletvekilleri,
"Hükûmet ve AK Partili belediyeler kentsel dönüşüm yasasını
bir rant kapısı olarak görmekte midirler" diye düşünüyorum. "Bu
yasayı kendi yandaşlarına rant doğurmak için bir fırsat olarak gördükleri
şüphesizdir" diyebilir miyiz ve bizim bu süreçte en büyük görevlerimizden
birisi İstanbul'daki bu süreci iyi takip etmektir.
Değerli milletvekilleri,
AK Parti Hükûmetinin belediyecilikte iki özelliği markalanmıştır:
Birisi disiplinsizlik, sorumsuzluk ve ihmalkârlık, diğeri de rantçılıktır.
Belediyecilik deyince, AK Parti Hükûmetinin aklına gelen,
"hangi ihaleyi, hangi partidaşıma veya yakınıma veririm"
gelmektedir.
AK Parti Hükûmetinin
devri iktidarı, rantçılığı sistematik bir meşruiyete taşımıştır.
Arazi yağmacılığı genel geçer bir işleyiş hâline gelmiştir. 2003 tarihli
Türkiye Büyük Millet Meclisi 22'nci Dönem, yolsuzlukların sebeplerinin,
sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu'nda da belirtilmiş olduğu gibi, kamu arazileri, önemli bir
oranda, tescil harici yerlerde, belediyelerin yetki sınırları
içerisinde yağmalanmaktadır. Ayrıca, tescilli olup ilgili idarelerce
yeterince korunamayan kamu arazilerinin işgali suretiyle yağmalanması
da söz konusudur. Bu alanlarda, zamanında yerel yönetimlerce gerekli
imar planlarının yapılmaması ve işgalcilere karşı yasaların vermiş
olduğu yetkilerin kullanılmamasıyla oluşan ortam, rant amaçlı suç
örgütlerinin zeminini oluşturmaktadır.
Kamu arazileri, niteliklerine
göre, arazilerinin maliki durumunda olan ilgili yönetimler tarafından
tam olarak tespit edilmiş, yer ve miktarları belirlenmiş ve tam bir envanter
çalışması yapılmış değildir. Ayrıca, kamu arazilerini korumakla
görevli birimlerin, kuruluş, yapılanma, konuşlandırma, personel
ve araç gereç konularında çeşitli noksanlıkları vardır. Bu noksanlıkların
yanı sıra, yasal düzenlemelerdeki bazı yetersizlikler ve boşluklar
nedenleriyle de kamu arazilerine…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
…yapılan işgallerin
tespit edilmesi ve önlenmesinde önemli sıkıntı ve aksamalar söz konusu
olmakta ve bu durum da, kaçak yapılaşma da dâhil olmak üzere bu alanlara
yapılan tecavüz ve müdahaleleri artırmaktadır.
Belediye ve mücavir
alan sınırları içerisinde olan her çeşit kamu taşınmazı, bireysel
işgallerin yanında, büyük ölçüde belirli gruplarca, önce küçük
bir bölümünden başlanılmak üzere işgal edilmekte, daha sonra hemen
bir dernek kurulmakta ve siyasi ve bürokratik kanallarla ilişki kurularak,
en kısa sürede, işgal edilen bu alanlara cami, okul, sağlık ocağı gibi
kamu yatırımlarının getirilmesi sağlanmaktadır. Bu şekilde bir
ölçüde legalleştirilen işgalli alan, yavaş yavaş, bölgenin sosyal
ve kültürel yapısına göre, etnik köken ya da hemşehrilik temelinde
planlı olarak genişletilmektedir. Bu aşamadan sonra ulaşım ve diğer
altyapı hizmetlerinin getirilmesi çalışmaları yürütülmektedir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, son
cümlelerinizi alabilir miyim.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür edeyim Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar,
kamu taşınmazlarının bu şekildeki yağmalanma sürecinde organizasyonu
ya mafya diye tanımlanan ve baskı kurabilen menfaat grupları
ya yine bölgenin sosyal ve kültürel
yapısına göre yasa dışı örgütler ya da daha sınırlı olmak kaydıyla
bu ortamı oya dönüştürmek ve ekonomik rant elde edebilmek için o yerin
belediye yetkilileri yapmaktadır. Ayrıca, bu süreç içerisinde,
organizasyonu yaptığı belirtilen üç kesim birbirlerini kullanabilmekte,
diğer taraftan da bürokratik ve siyasi kademelerle temas hâlinde
olmaktadırlar ve yolsuzluklar bu şekilde devam edip gitmektedir. Bu
yolsuzlukların yapılması konusunda son derece illegal yöntemler
daha vardır, ama, vaktimiz yoktur.
Gelinen nokta itibarıyla,
Türkiye'de belediye iktidarlarına sahip olan AK Parti İktidarı,
maalesef, belediyeler tarafından mahvedilmiştir ve yapılacak
ilk seçimlerde sandığa belediyeler yüzünden de gömülecektir diyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HAKKI
ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Büyükşehir
Belediyesi Kanunu, Belediye Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Mahalli
İdare Birlikleri Kanunlarında Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi'nin 5'inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu 33 maddeden
oluşuyor ve 10 Temmuz 2004 tarihinde kabul ediliyor. 5393 sayılı Belediye
Kanunu 87 maddeden oluşuyor ve 3 Temmuz 2005'te kabul ediliyor; hatta,
daha önce 5272 sayılı bir Yasa çıkmıştı iki aylığına, o da tümden değiştirilip
5393 olmuştu. 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanunu 24 maddeden
oluşuyor ve 26 Mayıs 2005 tarihinde kabul ediliyor. 5302 sayılı İl
Özel İdaresi Kanunu 73 maddeden oluşuyor ve 22 Şubat 2005 tarihinde
kabul ediliyor.
Bu kadar kısa bir süre
içerisinde, "olmadı, bir daha", "olmadı, bir daha"
diyerek önümüze getirilen bu kanun değişiklikleri, yasa koyucu
olarak bu Meclisin ne kadar acemice davrandığını, ne kadar bürokrasiye
teslim olduğunu ve ne kadar aceleci olduğunu da göstermektedir. Böyle
olmasa, tüm taraflar, ya da moda deyimiyle tüm aktörler görüşlerini
söylese ve bu görüşler dikkate alınsa, böyle bir boşa mesai harcanması
söz konusu olmazdı; bu değişiklikler yerine, kurulduğundan bu yana,
mağduriyeti giderilmemiş olan iki belediye hastanesine döner
sermaye işletmesi kurulması için verdiğim kanun teklifi görüşülürdü.
Hatırlıyorum, 1997
yılında, Almanya'da, bir nedenle -belediye başkanı olduğum dönemde-
Hristiyan demokratların merkezini ziyaret etmiştik Bonn'da. Hristiyan
demokratlar bizi gezdirdikten sonra oturdular ve bazı bilgiler vermeye
başladılar. Bu bilgilerin içerisinden bir tanesi, Alman Anayasası
idi. Bu Alman Anayasası 1949 tarihinde, yani İkinci Dünya Savaşı'nın
bitiminden dört yıl sonra çıkartılmış ve o günden bu yana Almanya'da
bu Anayasa tatbik edilmekte, uygulanmakta. Düşünün, Türkiye'de kaç
tane anayasa değişti ve ne kadar hızlı yasa değiştirmekteyiz.
Gelelim değişiklik
istenen kanun tekliflerinin içeriğine: Her ne kadar, geçtiğimiz
hafta 3'üncü maddeye kadar görüşmeler tamamlanmış, 4'üncü madde de
bugün görüşülmüş olsa da, benim de, tabii, eleştiri hakkım var diye
düşünüyorum.
Teklifin 1'inci maddesi
Büyükşehir Belediye Kanunu'na ek madde eklemeyi öngörüyor. Madde
gerekçesinde, bu maddenin birleşme ve katılma sonucu büyükşehir
sınırlarına dâhil olan belediyelerin yürütmekte oldukları ve kanun
gereği büyükşehir belediyesinin yetki ve görev alanına giren hizmetlerin
devrinden dolayı meydana gelen tereddütleri, hukuki boşluğu ve sorunları
gidermeye yönelik... Burada açıkça şu görülmektedir: Bir yasa yapmışız;
ama, uygulamaya gelince büyük sorunlar çıkmış. Şimdi de diyorsunuz
ki: "Yasada devre ilişkin esaslar söz konusu düzenlemede öngörülmediği
için hizmette aksamalar meydana gelmektedir." Bu, yasama faaliyetinin
ciddiyetine hiç yakışmıyor. Yakışmıyor dediğimiz tarz da budur işte.
Değerli milletvekilleri,
geçici 2'nci maddeye dayanarak, maddede söz konusu olan hizmet alanlarının
büyükşehir belediyelerine devriyle birlikte ortaya çıkan hak ve
yetki sorunlarını çözmeye çalışan bu maddeyle, devir nedeniyle
gerçekleşecek olan personel mağduriyetinin de önlenmeye çalışıldığını
görüyoruz. Ancak, büyükşehir belediyelerine diğer kamu tüzel kişilerinin
varlığı ve yerinden yönetim kuruluşlarının özerkliğiyle bağdaşmayacak
şekilde yetki veren Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nun yerinden yönetim
ilkelerini görmezden gelerek hazırlandığını, başlarda yerelleşmeyi
oldukça iddialı bir şekilde dile getiren Hükûmetin uzun bir süredir
belediyelerin yetkilerini budama yoluna gitmeye başladığını
düşünürsek, bu düzenlemeyle de sorunların çözüleceğini sanmıyoruz.
Değişiklik yapılması
öngörülen Belediye Kanunu'nda bir başka madde de, 2 bin nüfusun altındaki
belediyelerin tüzel kişiliklerinin sona erdirilmesini düzenliyor.
Değişiklik teklifi de, tüzel kişiliği sona erecek olan, ancak, tüzel
kişilikleri ilk mahalli seçimlere kadar sürecek olan belediyelerin
bu süre içerisinde yetkilerini kötüye kullanmalarını önlemek
üzere yapılacak bir düzenlemeyi içeriyor. Nedir bu? İki ayrı açılım
yapalım. Öncelikle, Belediye Kanunu'nun ilgili maddeleriyle
2000 yılı nüfus sayımına göre nüfusu 2 binin altında olan 340 belde
belediyesinin tüzel kişiliği sona erdirilerek bu belediyeler,
köye, mahalleye dönüştürülecektir. Bugüne kadar belde belediyelerinden
kamu hizmeti alan ve kent hayatına alışmaya çalışan belde sakinleri,
kentleşmeyi yaşayamadan tekrar köy hayatına dönecekler. Hani,
türküdeki gibi: "Hadi gel köyümüze geri dönelim" olacak.
Hiç değilse, demokratik geleneğimiz olarak, onun gereği olarak referandum
yapılmalıydı. Bugün kent yarın köy, bugün köy yarın kent! Bu ancak sizin
aklınıza gelebilen bir yöntem. Tebrik ederim, başardınız da üstelik!
Belde belediyeliğini
kaybeden belde sakinlerinin kazanılmış haklarının ellerinden
alınması söz konusu olan. Üstelik, birleşilecek belediyenin sakinleri
arasında referanduma gidilmeyecek, bu da demokratik olmayan bir
uygulamayı beraberinde getirecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hükûmet temsilcisi, bu konudaki komisyon toplantısında,
zaten yetkilerin kısıtlanması gerektiğini söyleyerek imar uygulamalarında
istismarın alabildiğine arttığını söylemiş ve siz de buna uyup bunun
altyapısını hazırlayarak önümüze getirmiş bulunuyorsunuz. Oysa,
bunların tüzel kişilikleri 2009 yılında zaten sona erecekti. Bu
acele neden? Bu istismara yönelen belediyelerin kaç tanesi
AKP'li? Ben biliyorum da sizden birileri gelip söylese de AKP'li belediyelerin
imar konusundaki istismarı daha iyi anlaşılsa.
Ülkemizde sadece tüzel
kişiliği kalkacak olanlarda değil, tüm belediyelerde aynı kötüye
kullanma riski söz konusu değil mi saygıdeğer milletvekilleri? Peki,
bu durumda tüm belediyelerin tüzel kişiliklerine son veremeyeceğimize
göre, İçişleri Bakanlığına düşen bu ve bütün belediyeleri iyi denetlemek
değil midir?
Denetlemek dedim de,
bu konudaki mekanizma, cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir biçimde
bugünkü laçkalığa ulaşmamıştır. Bakın, bazı belediyelerde imar
hattı ihlalleri var. İçişleri Bakanlığına şikâyet ediliyor, İçişleri
Bakanlığı soruşturma izni vermiyor. Bazı belediyelerde kaçak inşaatlar
var, "serpinti sığınağı" adı altında ruhsatlandırılıyor.
Yine İçişleri Bakanlığı müfettişleri uzun bir dönem bu konunun üzerini
örtüyor, daha sonra bakıyorlar ki Danıştay bu konuya müdahale edecek
ve o nedenle, lütfen soruşturma açma gereği duyuyorlar.
Ada bazında imar değişiklikleri
olmakta. Bu, müthiş bir şey. Bu nasıl cesaret? Ada bazında kimisi üç
kat, kimisi beş kat, kimisi yedi kat olmak üzere inşaatlar yapılıyor.
Bunlar birer suçtur, gerçekten de suçtur ve yargılanmaları gerekir
bu belediyelerin.
Ya plan tadilatları…
Bunlar saymakla bitmez. Bütün bunlar, hepsi, bu dönem yaşandı ve yoğun
bir şekilde de yaşanmakta. Büyük bir rantiye kesimi yaratılıyor
belediyeler vasıtasıyla, dolayısıyla Hükûmetiniz vasıtasıyla,
dolayısıyla iktidarınız vasıtasıyla.
Biraz sonra, o gözleri
dönmüş bazı kişilerin nasıl müteahhitliğe soyunduklarını ve bu
dönemde neler yaptıklarını sizlere anlatmaya çalışacağım.
Şimdi, burada sözlerimi
kesiyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Ülkü.
Şahsı adına, Bartın
Milletvekili Sayın Asım Kulak, buyurun.
MEHMET ASIM KULAK (Bartın)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanunun
5'inci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Görüştüğümüz kanun,
gerçekten çok önemli kanun, ama biraz önce konuşma yapan arkadaşlarımdan
bazıları, özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi hakkında görüşlerini
ifade ettiler ve Belediye Başkanımız Sayın Kadir Topbaş Bey'i isim
olarak zikrederek, hedef alarak birtakım açıklamalarda bulundular…
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
- Hedef almadı, yaşanan olayı söyledi!
MEHMET ASIM KULAK (Devamla)
- Ben, bu konularda bazı açıklamalar yapmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
2004 yerel seçimleriyle birlikte işbaşına gelen Sayın Kadir Topbaş,
İstanbul halkının büyük bir teveccühüyle yüzde 40-45'ler civarında
oy almak suretiyle işbaşına gelmiştir. Geldiği günden bugüne kadar
yapmış olduğu hizmetler, İstanbul adına, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
olarak ortadadır. Kendisi daha önceki dönemlerde de, Beyoğlu Belediye
Başkanlığı görevinde de kendisini ispatlamış, İstanbul'a çok büyük
eserler, hizmetler kazandırmış bir kişidir. Ayrıca, üç nesilden beri
İstanbullu olan bir belediye başkanıdır. Mühendis, mimari konuda
yurt dışında doktora yapmış; dolayısıyla, şehirciliği iyi bilen,
iş hayatını iyi bilen birisidir. Aynı zamanda, sanat tarihçisidir.
İstanbul'a sadece 2006 yılında 3,5 katrilyon gibi bir maliyetle ulaşımı
kolaylaştırmak ve iyileştirmek için yapılmış yatırımları hepimiz
biliyoruz.
HALİL AKYÜZ (İstanbul)
- İstanbul trafiğinde hiçbir iyileşme yok ki!
MEHMET ASIM KULAK (Devamla)
- Ben, bunu sizlerin takdirine bırakıyorum.
Ayrıca, bunlardan bazılarını,
önemli olanlarını buradan söylemem gerekirse…
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Onu İstanbul milletvekilleri
söylesin!
MEHMET ASIM KULAK (Devamla)
- 122 adet yer altı geçidi ve kavşak yapılmıştır. Şu anda da 341 adet de
temeli atılan ve devam eden projeler vardır. Düzenli hizmetiyle halkımızdan
gerçekten takdir görmektedir. Bunu sadece İstanbul olarak ele almayalım;
büyük şehirlerimizden İstanbul ve Ankara olarak ele alalım ve öyle
değerlendirelim diye düşünüyorum.
Meclisimiz tatile
girdiği gün, temmuz ayında seçim bölgem olan Bartın'a giderken İstanbul
yolu üzerinde bu alt geçitlerin çalışmalarının başladığını hatırlıyorum.
Elli beş gün sonra Ankara'ya geri döndüğümde bu altyapı çalışmalarının
tamamlandığını gördüm ve trafiğin gerçekten çok rahatlamış olduğunu
hepimiz gördük. Demek ki, belediyeciliği, bu anlamda, ekip olarak,
kadromuzda bulunan çok değerli, Sayın Genel Başkanımız, Başbakanımız
Recep Tayyip Erdoğan Bey olmak üzere birçok belediyeci arkadaşlarımın
da katkılarıyla AK Partili ehil kadrolara, ehil ellere bu belediyelerin
bırakıldığında, teslim edildiğinde ülkemize ve büyükşehirlerimize
özellikle neler kazandırılabileceğini hepimiz gördük, yaşadık
bu dönem içerisinde. İnanıyorum ki, önümüzdeki dönemde çok büyük
projelere imza atacaklardır ve halkımızın, kamuoyumuzun takdirini
kazanmaya devam edeceklerdir diye düşünüyorum ve bu kanunun hayırlara
vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Başka İstanbul'u anlatıyorsun galiba.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Kulak.
Şahsı adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Nusret Bayraktar… (AK Parti sıralarından alkışlar)
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul)
- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte olan Büyükşehir
Belediyesi Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Mahalli İdare Birlikleri
Kanunlarındaki bazı değişikliklerle ilgili tekliflerin 5'inci
maddesi üzerine şahsım adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Aslında, yürütme ve
yürürlük maddesinde çok fazla konuşulacak bir şey yok; ancak, biraz
önce arkadaşlarımızın bahsettiği gibi, özellikle İstanbul Belediyesinin
ve Türkiye'deki AK Parti belediyelerinin sanki bir bataklığın içerisinde
sürüklenerek başarısızlıklara doğru yürüdüğünü ima eden arkadaşlarımıza
cevap vermeden de geçmek mümkün değil. Kaldı ki, İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanı benim halef-selefim olduğu ve çok yakinen takip
ettiğim hizmetlerle göz dolduran bir belediyecilik çalışmaları
içinde olduğunu inkâr etmek mümkün değildir; ama, öncelikle altını
çizmek istiyorum ki, 1984 yılında, 3030 sayılı Büyükşehir Belediyesi
Kanunu ile 1580 sayılı, daha önceden çıkan belediye kanunlarının
tartışıla geldiği bir değişim, dönüşüm süreci sonunda, merkezî vesayetten
arındırılmış, daha yerel, daha demokratik, daha katılımcı, daha
şeffaf, daha hizmete hızlı bir şekilde adım atmasına vesile olacak
kanun değişikliklerini hep yıllarca konuştuk. Biz konuştuk, il genel
meclislerinde, belediyelerde, Millet Meclisinde; ama, ancak, AK
Partinin iktidar olduğu 22'nci Dönem, muhalefet ve iktidarıyla
bir araya geldiğimiz bu dönemde, hem Büyükşehir Belediyesi Kanunu,
hem Belediye Kanunu, hem İl Özel İdare Kanunu ve Mahallî İdare Birlikleri
Kanunu'nun değiştirilmesi bir adımdı. Bunlara ilaveten, özellikle,
eskiyen ve yıpranan kent dokularının tarihî ve kültürel mirasını
korumaya yönelik 5366 sayılı, 9 maddeli, sit alanlarıyla ilgili
Dönüşüm Kanunu da ayrıca bu işin devamı niteliğindeydi.
İstanbul ve İzmit gibi
büyükşehir belediyeleri il hudutlarının tamamı belediye hudutları
içerisine girmekle, 32 ilçe 42 beldeden oluşan kocaman bir devasa
İstanbul'da hizmetler adım adım takip edilirken, şöyle bir geçmişe
bakmak lazım.
1994 yılında, Sayın
Genel Başkanımız ve Başbakanımızın Belediye Başkanı olduğu dönemlerde,
İstanbul'un öncelikli sorunları: Birinci derecede, yolsuzluk tartışılıyordu.
İkinci derecede, susuzluk tartışılıyordu. Üçüncü derecede,
çöp dağları tartışılıyor, konuşuluyordu. Dördüncü derecede, çarpık
yapılaşmalar, hava kirliliği; beşinci derecede, ulaşım ve trafik
vardı. O dönemlerde, Ulaştırma Bakanlığına ve merkezî yönetime sürekli
İstanbul Belediyesi diyordu ki: "Metro, tüp geçit, raylı sistem,
özellikle Harem-Gebze arasındaki ulaşım hattını ya Ulaştırma Bakanlığı
olarak siz yapın ya devredin biz yapalım ya birlikte yapalım"
denmiş olmasına rağmen, merkezî yönetim-yerel yönetimler arasındaki
uzlaşmazlık ve anlaşmazlık, işte, ancak, 2002 yılından sonra AK Partinin
iktidara gelişiyle, yeni bir uzlaşma, merkezî yönetim-yerel yönetimler
arasında dayanışma söz konusu oldu ve şimdi, İstanbul'un birinci
öncelikli sorunu, ulaşım ve trafiktir, ikinci öncelikli sorunu,
deprem ve kentsel dönüşümdür, buna karşı hazırlıklardır. 34 yasada
ve özellikle 14 ayrı yasada karmaşık, çarpışık yapılarla iç içe giren
sorunlar ve yetkilerin kime ait olduğu belli olmayan bu kanuni düzenlemelerdeki
çarpıklıkları düzeltmek için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli
milletvekilleri, bilim dünyasından insanlar, belediyeler, ciddi
çalışmalar yaptılar. Bayındırlık Bakanlığımız ve Hükûmetimizin
temsilcileri de bu çalışmayı yaptılar. İmar Kanunu'nda köklü bir değişiklik
yapılması gerekiyordu. Bunun uzayacağını gördüğümüz zaman -73
maddelik bir kanun tasarısıydı- dönüşüm kanunu -biraz önce arkadaşlarımız
bahsettiler- 13 maddelik, ana hususları içerecek tarzda Hükûmetimiz
tarafından hazırlandı, Bayındırlık Bakanlığımız tarafından da
Komisyonumuza intikal ettirilerek, Bayındırlık ve İmar Komisyonumuzdan
geçti. İki madde üzerinde biraz daha detay görüşmeler yapılarak,
ümit ediyorum ki bu ay içerisinde veyahut önümüzdeki ay Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündemine gelerek… Aslında, beklenen bir depreme
karşı, her ne kadar Belediye Kanunu'nun 73'üncü maddesinde kentsel
dönüşüm uygulamaları için belediyelere yetki verildiyse de, uygulamalarda
bazı aksaklıkların olabileceği tabiidir. Bu kanunun değiştirilmesindeki
ana espride o. Bugüne kadar uygulama esnasında karşı karşıya kalınan
hususları gidermeye yönelik tedbirlerdir ve İstanbul'da gazdı,
suydu, ulaşımdı, altyapıydı, metroydu, tüneldi, 10 milyar YTL'lik
bütçenin yüzde 60'ı ulaşıma ayrılarak, İstanbul'un otuz iki ilçesine
hizmet götüren Büyükşehir Belediye Başkanlığını, bir günde 3 bin
ayrı şantiyede hizmet yürüten…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Bir düğmeye basarak,
116, katlı kavşak ve yolun inşaatının açılabilmesi, 42 tane hizmetin
21'inin temelinin atılması, 21'inin hizmete açılması küçümsenecek
olay değil. Şile'den Adalar'a doğal gaz getirilmiştir. İstanbul'un
her tarafına hizmet var.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
- On beş senedir siz ne yaptınız İstanbul'da?
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla)
- Ama, o kadar büyük hizmetlere alışmış ve ihtiyaç duyuluyor ki, bu
büyük hizmetlere ihtiyaç duyulduğu için, aslında insanlarımız kanıksadılar.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
- On beş senedir ne yaptınız İstanbul'da?
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla)
- Ben geçenlerde Bursa'ya gittim. Bursa'da Belediye Başkanımız çok
güzel çalışma yapıyor. 5 tane katlı kavşak yaptı diyerek bütün Bursalıların
gönlünü fethetti.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Bursa'da yok öyle bir şey!
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla)
- Ben dedim ki, İstanbul'da aynı anda 116 tane temel atılıyor, işletmeler
devreye alınıyor. Buna rağmen halk küçümsüyor, yeterli değil diyor,
daha fazlasını istiyor. Daha fazlasını, daha etkilisini yapabilmek
için kanuni eksikliklerin giderilmesine yönelik bu yasaların
geçmesiyle, inşallah, kentsel dönüşüm, dönüşüm kanunu da önümüzdeki
günlerde bu Meclisten geçtiği takdirde, kaynakların da artırılarak
yerel yönetimlere devredilmesinden kaynaklanarak hizmetler yürütülecektir
diye düşünüyorum.
Bu kanunun hayırlı
olması dilekleriyle, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Bayraktar.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, soru-cevap işlemine
geçiyoruz.
Beş dakika soru, beş
dakika cevap.
Sayın Tütüncü buyurun,
kısa ve öz rica ediyorum.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Az önceki soruda bir
yanlış anlaşılmanın ortaya çıktığını anlamış bulunuyorum, ama
buna rağmen sizin göstermiş olduğunuz anlayışa teşekkürlerimi
sunuyorum.
Ben, geçen hafta basına
yansıyan bir haber üzerine doğru bilgi almak için bu soruyu sormuştum.
Geçen hafta çıkan bir haberde, Kamu İhale Kurumunun belli sayıda
ihaleyi incelediğini ve bunlardan da belli sayıda ihalede yolsuzluk
tespit ettiğini, usulsüzlük tespit ettiğini duymuştum. Sayın Bakandan
bu çerçevede bir yanıt alabilmek için bu soruyu sormuştum.
Anlayışınıza tekrar
teşekkür ediyorum ve bana sorumu düzeltme ya da daha iyi açıklama
fırsatı verdiğiniz için de teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Tütüncü.
Sayın Tüzün, buyurun.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla, benim de Sayın
Bakana sorum olacak.
Birincisi: Belediyelerimizin
en önemli kaynağı olan, ekonomik katkı sağlayan, proje katkısı sağlayan
İller Bankasının anonim şirkete çevrilerek satılması veyahut özelleştirilmesi
söz konusu. Bu konuda, Belediyeler Kanunu'nu görüşürken, İller
Bankasının bu özelleştirme kapsamına alınması veya anonim şirkete
çevrilmesi çalışmasının ne aşamada olduğunu öğrenmek istiyorum
Sayın Bakandan.
Diğer bir sorum ise,
bildiğiniz gibi, bir taraftan belediyelere, il özel idarelerine,
yerel yönetimlere yetki devri yaparken, az önce verilen bir önergeyle
il özel idareleri tarafından verilmesi gereken bu sivil havaalanlarındaki
tesislerin ruhsatları, bu yetki, il özel idarelerinden alındı ve ilgili
genel müdürlüğe verildi, yani, yerel yönetimlere yetki devri yapılması
gerekirken yerel yönetimlerdeki yetkinin, bugün, merkezî yönetime
alınmasının çarpıklığını açıklar mısınız?
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Tüzün.
Sayın Gün, buyurun.
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Teşekkür ederim Başkanım.
Sayın Bakanıma şunu
hatırlatmak istiyorum: 5216 sayılı Büyükşehir Yasası, yapılışı,
insan haklarının eşitlik esasına aykırı olarak görüyorum. Bir kere,
bu ülkede, millî paydan, 16 ile ayrı -diğer illerimizden- 65 ile ayrı
meblağ gönderilmektedir. Hâlbuki, Anayasa'nın 10'uncu maddesi
"Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde
eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır." der. Böyleyken,
bugün, Sayın Mehmet Ali Şahin Ankara'da yaşarken pay ayrı, Yozgat'ta
yaşayan Sayın Mehmet Ali Şahin olsa ayrı pay… Bu, Anayasa'nın eşitlik
ilkesini çiğnememekte midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Gün.
Sayın Akyüz, buyurun.
HALİL AKYÜZ (İstanbul)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
AK Parti sözcüleri,
İstanbul'la ilgili görüşlerini söylerlerken, birçok üst geçit, alt
geçit yapıldığını iddia ettiler ve dediler ki: "Trafik rahatladı,
en azından eskisinden iyidir…" Ben İstanbul milletvekiliyim ve
her hafta sonu İstanbul'da dolaşıyorum, trafikte bir rahatlama yoktur.
Acaba, benim dolaştığım yerlerde trafikte rahatlama yoktur da arkadaşların
dolaştığı semtlerde mi trafikte rahatlama vardır, o semtler hangileridir
acaba? Dilara'nın kanalizasyona düştüğü yol inşaatının müteahhidi
kimdir? Hangi vakfa mensuptur ve o vakfın kurucuları kimlerdir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Akyüz.
Sayın Gülçiçek, süremiz
doldu, son soruyu size sorduruyorum; kısa ve öz, buyurun.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul)
- Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakanıma bir
soru sormak istiyorum. Biraz önce değerli sözcüler, İstanbul'da
kentsel dönüşümden bahsettiler. Ama, İstanbul'daki kentsel dönüşümün,
bir kentsel bölüşüm hâline dönüştüğüne tanık oluyoruz. Yurttaşlarımız
çok tedirgin. Gerçekten -Sayın Bakanımız çok iyi biliyor- yüzlerce
vatandaşımız her hafta İstanbul-Ankara yolundalar ve çok tedirgin
olan yurttaşlarımızı, gerçekten, bu kentsel dönüşümü, vatandaşlarımızın,
yurttaşlarımızın lehine nasıl dönüştürebilirsiniz Sayın Bakanım?
Teşekkürler.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Gülçiçek.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, teşekkür
ederim.
Önce, Sayın Tüzün'ün
sorusuna kısaca cevap vermek istiyorum. Tespit edebildiğim kadarıyla,
Bilecik Milletvekili arkadaşımız Sayın Yaşar Tüzün, İller Bankasının
anonim şirket statüsüne dönüştürülmekte olduğundan bahsettiler
ve bu konuyla ilgili çalışmaların hangi aşamada olduğunu sordular.
İller Bankasının anonim
şirket statüsüne dönüştürülmesiyle ilgili ve belediyelerimize
kaynak sağlayacak ve aynı zamanda da danışmanlık görevini yapacak
bir anonim şirket statüsüne kavuşturulmasıyla ilgili kanun tasarısı
şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve Plan Bütçe Komisyonunun
gündeminde bulunmaktadır. Bu tasarının, gerek ülkemiz için gerekse
yerel yönetimler için daha mükemmel bir şekle kavuşmasını düşünen
her milletvekili arkadaşımız, Plan Bütçe Komisyonundaki görüşmeler
esnasında katkı verirlerse, sanıyorum...
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
- Alt komisyonda Sayın Bakan, Plan Bütçede değil.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Alt komisyonda veya üst komisyonda,
ama Plan Bütçe Komisyonunun gündemindedir. Alt komisyondan, mutlaka,
üst komisyona, belli bir süre içerisinde gelecektir. Bu aşamada
katkı verirlerse, ilgili arkadaşlarımız, duyarlılık gösteren arkadaşlarımız,
inanıyorum ki, sürece katkı yapmış olurlar, fayda sağlamış olurlar
diye düşünüyorum.
Sayın Akyüz'ün İstanbul
trafiğiyle ilgili bir tespiti oldu. Ben de İstanbul Milletvekiliyim.
Tabii, İstanbul, her gün, sanıyorum, ortalama 600 yeni aracın trafiğe
girdiği bir kentimizdir, ama, yakinen biliyorum ki, şu üç yıllık süre
içerisinde 103 tane kavşak ve alt geçit yapılmış, ayrıca 33 tane tünel
çalışması büyük bir hızla devam etmektedir ve nereye gitseniz İstanbul'da,
mutlaka, yolları gerçekten ulaşıma hazırlayacak şantiyeye dönmüş
bir İstanbul göreceksiniz. Biraz önce Sayın Bayraktar da ifade etti,
Büyükşehir Belediye Başkanlığı bütçesinin yüzde 50'den fazlası,
İstanbul'un trafiğini düzenlemeye ayrılmıştır. Kuşkusuz ki, en
önemli sorunların başında gelen trafik sorunu, şu anda işleme alınmış
ve yürütülmekte olan projeler tamamlandığında, İstanbul, trafik
açısından, mutlaka, büyük ölçüde rahatlayacaktır. Şu anda bile bunun
semereleri alınmaya başlanmıştır. Ben, sevgili İstanbullu hemşehrilerimden
bir süre daha sabır göstermelerini, ama, çok kısa sürede bitecek
olan bu projeler sonucunda trafikte çok ciddi bir rahatlamanın sağlanacağını
düşünüyorum.
Sayın Gülçiçek, İstanbul'da
kentsel dönüşümle ilgili bir soru yönelttiler, yani, modern konutların,
altyapısı olan konutların yapılmasını kastettiler, sağlıksız yapıların
sağlıklı yapılara dönüşmesini kastettiler. Bu konuyla ilgili
Parlamentoda, sayısını bilemiyorum ama, çokça yasal düzenleme
yapıldı, bunu sağlamak için. Hatta, İstanbul'un bazı bölgeleriyle
ilgili özel yasal düzenlemeler de yapıldı. Bu çalışmalar, şu anda,
büyük bir hızla devam ediyor. Ben şunu biliyorum ki, Türkiye'nin değişik
illerinde olduğu gibi İstanbul'da da TOKİ bu sürece çok ciddi katkılar
sağlıyor. Şimdi, kamuoyunda Mortgage Yasası olarak bilinen yasa
da yürürlüğe girdi. Bundan sonra, inanıyorum ki ben, Toplu Konut İdaresinin
dışında da özel sektör, İstanbul'da özellikle kentsel dönüşüme katkı
sağlayacak faaliyet içerisinde de olacaklardır, İstanbul'un sağlıksız
yapılaşmayla ilgili o yönünü de sağlıklı hâle getirmede hep birlikte
gayret göstererek inşallah başarılı olacağız.
Sanıyorum sürem doldu
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Evet efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Arkadaşlarıma duyarlılıkları
nedeniyle teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
SALİH GÜN (Kocaeli) -
2'nci sırada benim sorum vardı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Cevap veremediğim sorular
varsa yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN - Yazılı cevap
vereceksiniz.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
5'inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6'ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Anavatan Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Güler.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; kanun teklifinin 6'ncı maddesi üzerinde Anavatan
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, Türkiye'nin temel
sorunlarından biri, yerel birimler diye ifade ettiğimiz Büyükşehir,
İl Özel İdare ve Belediyeler Kanunu. Topyekûn, eş güdüm içerisinde
daha verimli çalışabilmesi için kanun içerisinde irdelemek lazım
ve bu eksiklik üzerine önerdiğiniz bir kanunda, baktığımızda, geçmişimizde
-biraz önceki konuşmacı arkadaşlarımız da paylaştı düşüncelerini-
biz diyoruz ki, bu süreci, yaklaşık, icraatlarınıza bakarak değerlendirmeye
çalışıyoruz, bunun en önemli göstergelerinden bir tanesi de İstanbul
Büyükşehir Belediyesi, ama üç dönemdir sizin aynı düşünceniz doğrultusunda,
yani aynı siyaset, daha önce Refah, Fazilet ve bugün AKP, yani hiçbir
farkınız yok, aynı siyasal düşüncenin devamı ve hatta, bizzat bugün
dâhil olmak üzere İstanbul Büyükşehir Başkanı Sayın Kadir Topbaş değil,
Sayın Başbakan bizzat, sıcağı sıcağına ilgileniyor.
Yaşadığımız onca
olay ortada. Başarınızdan övünürsünüz, ama baktığımızda, yaptığınız
tek şey var, o da yasaklamak. Yani, İstanbul'u yasaklamak. Sayın Genel
Başkanım bu konuda çok güzel analizini yapmıştı. Siz, yoksul insanı
askere götürüp, askerliğini yapmasını isterken, İstanbul'a gelince
"paranız var mı" diye soracaksınız. Hatırlarsınız, ama, bunu,
İstanbul halkı başta olmak üzere unutmayacak. Şehirleşmenin yeniden
yapılanmasının, kentsel dönüşüm projesinde tıkandığınızın göstergesi.
Ama, ne yapıyorsunuz? O sıkışan şehirlerde, o rant dediğimiz, arsanın
yarattığı rantı başta Dubai şeyhleri olmak üzere, içeride de TOKİ'ler
aracı veya belediyelerin BİT'leri aracılığıyla, belirli, sizin
müteahhit grubunuzla tercihli, yani, özellikle, zaten, bu konuda
Ali Dibo literatüre girdi sayenizde. Hatay'da yaşanan sıkıntıları
unutmadı bu halk. İstanbul'da da bir sürü sıkıntılar var, ama, buna
karşın savunma ihtiyacı duyuyorsunuz. İstanbul'da trafik bir yaşam
biçimi oldu. Bazen şunu söylerler, siyasi liderlere derler ki
"radyo programlarına çıkın, çünkü, insan hayatında, daha doğrusu
İstanbul'da trafik günde dört saatini alır." Yirmi dört saatin
dört saatini alabiliyorsa, İstanbul'un keşmekeşini, trafiğin rezaletini,
trafikte yaşanılan, kaybedilen zamanı ve verimsizliği düşündüğünüz
anda, bu da, sizin başarınız, başarı hanesine yazıyorsanız.
İkincisi: Konut sorunu,
zaten, en son, nihayetinde, Allah göstermesin bir deprem olsa, Allah'a
emanet. Yaptığınız nedir dört yıl, beş yıl boyunca? Kentsel dönüşüm
projesi içerisinde hangi binaların yeniden sağlamlaştırılması
konusunda ciddi bir çalışmanız oldu? Nihayetinde, geçtiğimiz haftalarda
Zeytinburnu'nda yaşadık. Talihsiz bir olay, ama görünen köy kılavuz
istemiyor. Bunlar, kader değil. Bu yüzden, bunlar, çözümlenmesi gereken sorunlar.
Ama, çözemediniz. Nihayetinde, yapabileceğiniz bu kadar ve sadece,
varoşlardaki iaşeye bağımlı yardım anlayışıyla siyaset yaptınız.
Gecekondu politikası yaptınız ve o potansiyelde rantiyenin yaratmış
olduğu süreçte sadece oy olarak gördünüz. Nihayetinde, İstanbul
büyükşehir statüsü içerisinde Acarkent olayı… Sayın Orman Bakanı
burada olsaydı da anlatsaydı. Nasıl Büyükşehirin aşılamadığını,
nasıl belediye meclisi üyesinde bunun yıkım kararının alınamadığını
kendisi itiraf etti, bir Sayın Bakan. Maalesef, bu da, hem Orman Bakanı, yani, Hükûmetin
bir temsilcisi hem de yerelde aynı siyasi partinin bir temsilcisi,
iktidar. Ve Acarkent'te kanunları uygulayamadınız.
Evet, İstanbul yaşanılmaz
artık. Bilir misiniz arkadaşlar? Artık, devlet memurlarının İstanbul'u
bir sürgün bölgesi olarak olduğunu bilir misiniz? Eskiden, herkesin
bire bir İstanbul için tayin talebinde bulunurken, bugün yaşanmaz
bir şehir İstanbul.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Sen İstanbul'u biliyor musun?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Evet. İstanbul'u bildiğiniz kadar, gelip anlatacaksınız burada,
yaşanılan sıkıntıları. Herhâlde İstanbul'a gitmiyorsunuz Sayın Vekilim.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Sen İstanbul'u biliyor musun?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- İstanbul'u bilmek için İstanbul'da yaşamaya gerek yok. İstanbul'un
zaten yaşanılacak bir hâli kalmamış ve bugün, İstanbul'da yarattığınız,
yaratamadığınız bu peşkeş veya keşmekeş dediğimiz bu süreçte, sıkıntınız
orada.
Artık Türkiye küçük,
dünya küçük, yaşanılan kentsel dönüşüm… Gazetelerin üçüncü sayfalarını
okumuyor musunuz? Can güvenliği, mal güvenliği, trafik. Herhâlde okumuyorsunuz,
anlaşıldı. Siz, lütfen, bir hafta sonu, biletinizi ayarlayalım da,
gidip gelin lütfen, İstanbul'da nasıl yaşandığını, nasıl yaşanamadığını
görürsünüz o zaman.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Ben her gün İstanbul'dayım.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Bunları burada gelip söyleyin bari, ama, tabii ki, yapacağınız
tek şey var, yasaklamak. İstanbul'a girişi engelleyeceğiz. Ne? Zengin
olan, parası olan gelecek. Ya diğer vatandaşım? Bunu nasıl Sayın Başbakan
söyleyebilir? Mesele burada işte.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Sen yanlış anlamışsın, öyle bir şey yok.
YAHYA BAŞ (İstanbul)
- Anlamasını bile beceremiyorsun.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Zaten, her şeye arkasından tekzip gelir. Yanlış anlaşılmış, öyle
değil de böyle söylemek istemişti. Yapmayın arkadaşlar. Sayın Başbakana
haksızlık yapıyorsun. Ne söylemek istediğini bilmiyor mu Sayın
Başbakan.
YAHYA BAŞ (İstanbul) - O söylüyor da,
sen anlamıyorsun.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Haa, işinize
geldiği gibi, işte, toplumsal tepkiyi aldığınız zaman, işinize
geldiği zaman da sadece işin kaçar tarafını beceriyorsunuz. Biz de diyoruz ki, şehirler yeniden yapılanmalı. İstanbul'u düşünürken böyle bir süreç içerisinde, artık,
İstanbul'a yeni şehirler eklenmeli. İstanbul'un
kendi içindeki yaratılan dinamizm artık potansiyel açısından doymuş
ve görüyoruz, sadece İstanbul mu? Bunun birçok
örneğini sayabileceğimiz bir süreç yaşanıyor, ama, görünen o ki,
özellikle TOKİ kanalı aracılığıyla yaratılan sıkıntı ve müteahhitlerin
de iflasına denk geldi. Böyle bir şehir hayatı.
İkincisi, bakıyoruz, böyle bir ortam
içerisinde il özel idareleri arasındaki koordinasyon
eksikliği ve sıkıntı, sadece tıkanmış. Aslında Anayasa'yı değiştirecek
bir çoğunluk olmanıza karşın, halk bu yetkiyi verdi,
ama, bunu, görün ki, kullanamadınız, halk da bunu görüyor. Biz burada halkımıza sesleniyoruz. Şehir bir yaşamdır. Artık, tıkanan şehirde devlet
memuru için sürgün
Okulları görüyoruz,
perişan ve bir sürü sınıflar açmakla övünüyorsunuz ve hâlâ iki dönemli
eğitim programı uygulanmakta ve ikincisi, çocuklarımız hâlâ 60-70
kişilik sınıflarda, büyükşehirlerde ve özellikle en büyük sıkıntı
yer altı dediğimiz, altyapı dediğimiz, bundan ciddi anlamda sıkıntı
yaşanmakta ve maalesef, çekilen sıkıntı halkıma katma değer olarak
geri dönmekte.
Biz de diyoruz ki, büyükşehirse,
örnek vereceğiz. Tabii ki, sadece büyükşehirlerin sıkıntısı, nüfus
hareketinden küçük belediyelerimiz de var bu konuda. Kışın nüfusu
2 bin, yazın 50 bin ve ondan sonra kamu hizmeti beklenmekte ve bunlar
ciddi anlamda sıkıntı yaratmakta. Biz de diyoruz ki, bu, kamunun,
kamu hizmetinin topluma dayatılması, tek kriter nüfus değildir. Nüfus
hareketlerinden tutun da, coğrafi konumlarla birlikte…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
…il özel idaresi, belediyeler
ve büyükşehirlerin ortak kamu alanı içerisinde tüm imkânların ve
plan ve projeler dâhilinde ortak verimliliği artırabilecek bir anlayış
hâkim olmalı. Biz diyoruz ki, şehircilik yeniden yapılanmalı bu ülkede,
yeni şehirler yaratılmalı. Artık İstanbul'a bir üniversite dahi
açılırken düşünülmeli. İstanbul'a bir yatırım yapılırken göz ardı
edilmemeli bazı değerler. Biz diyoruz ki, İstanbul'un nüfusu dâhil
olmak üzere büyükşehirlerimizin temel sıkıntısı artan nüfusun
olağanüstü artmasına rağmen sorun sistemin ta kendisinde ve Türkiye'deki
dönebilecek bu nüfus akışının kontrol edilmesi ve özellikle artık
büyükşehirlerin yaşanamayacak kadar sıkıntılarla baş başa kaldığında
çözümü belli, yeniden şehirleşme, yeniden kentsel dönüşüm ve bu konuda
biz Anavatan olarak projelerimiz hazır ve kamu imkânlarının tek, yeniden
yapılandırılması konusuyla, kentsel dönüşüm projesiyle birlikte
Türkiye'ye yeni bir ufuk ve umut verebilecek bir kentleşme anlayışı
içerisindeyiz. Bu kanun teklifinin…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Tamamlıyorum efendim.
BAŞKAN - Efendim, son
cümlelerinizi rica ediyorum.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
- Teşekkür ediyorum sabırlarınızdan dolayı Sayın Başkan.
Evet, bu kanunun bize
rağmen geçeceğini çok iyi biliyoruz. Temennimiz, bu ülkeye hayırlı,
uğurlu olması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Güler.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü.
Buyurun Sayın Ülkü.
CHP GRUBU ADINA HAKKI
ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demin ara vererek
ikinci bölümde bazı şeyler söyleyeceğimi belirtmiştim. Konu İstanbul
oldu, İstanbul'a döndü, sanki İstanbul konuşuluyormuş gibi.
Ben, Bakanlar Kurulunun
bu yürütme maddesindeki konuyu yürütmeye sokmadan önce ülkemizde
bir müteahhit grubunun, güruhunun -güruhunun diyelim- çeteleşmeyle
birlikte neleri, nasıl yürüttüğünü sizlere anlatmaya çalışacağım.
Daha geçtiğimiz hafta
AKP'li bir belediye -ki bahsedilen İstanbul Belediyesidir- işgüzarlığı
yüzünden, yandaşlara ihale dağıtma derdi yüzünden beş yaşındaki
bir çocuk rögar kapağı kartonla örtülen bir çukura düşerek öldü. İstanbul
Büyükşehir Belediyesi kuruluşu olan İSKİ Genel Müdürlüğü tarafından
bir derenin ıslahı döneminde yapılmış olan bu yanlışlık, özel bir
şirkete veriliyor, o şirket de yaptığı çalışma kapsamında rögarlardan
kimisinin üstünü kapakla kapatırken kimisinin üzerini karton ya
da suntayla kapatıyor. Sunta da yok ya, öyle diyelim. Şimdi, vatandaşlar,
rögar kapaklarının tam altı aydır bu hâlde olduğunu söylüyorlar. Sonuçta
bu ihmal yüzünden göz göre göre bir çocuğumuz can veriyor ve basında
ertesi gün özellikle bir gazetenin başlığı çok enteresandı, çarpıcıydı
"Belediye cinayeti" diyor. Gerçekten de bu bir belediye
cinayetidir. Hele İSKİ Genel Müdürünü görevden alarak bu işi örtbas
etmek istemek, bir başka cinayettir diye düşünüyorum. Yani, yaşamımızın
bu kadar içinde olan, hayatımızı bu kadar etkileyebilen belediyeler,
AKP döneminde, sağlıklı ve çağdaş hizmet üretme yeri olarak değil,
rant dağıtma, oy avcılığı için para dağıtma, yeni zenginler yaratma
yerleri hâline geldi ve her yerde de yeni zenginler türüyor, ama, ne
pahasına? İşte, küçük Dilara'nın ölümünde olduğu gibi, halkımızın
hayatı pahasına.
Ha, bir de şu var: Bu dönemde
ihalelerin hileyle yandaşlara nasıl verildiğini de bilmek lazım.
Ankara'daki yeni yetme müteahhitler İstanbul'a, İstanbul'daki yeni
yetme müteahhitler de Ankara'ya gönderilmekte ve deplasmanlı soygunlar
yapılmaktadır.
İSKİ Müdürü "güvenlik
firmaya ait" diyor. Bu müdürü görevden alarak işin içinden sıyrılmaya
çalışıyorlar. Oysa, bu cinayetin sorumlusu, demin de söylemiş
olduğum gibi, belediyenin ta kendisidir. Bu cinayetin sorumlusu,
belediyeleri özellikle denetlemeyen Hükûmettir. 3.225 adet belediye
var ülkemizde. Bunların 2 bin tanesi hiç denetlenmemiş, biliyor musunuz
bunu? Hiç... Türkiye'nin dört bir yanında kendi zenginlerinizi yaratmaya
çalışırken, ne gibi yolsuzluklar oluyor, hangi işler hangi müteahhitlere
nasıl yaptırılıyor umurunuzda bile değil.
Geçtiğimiz ay verdiğim
belediyelerin ve bunlara bağlı şirketlerin 2005 ve 2006 yıllarında
verdiği ihalelerin incelenerek usulsüzlüklerin saptanmasına
ilişkin araştırma önergesinde bu çarkın nasıl döndüğünü net olarak
ifade ettim. Belediyeler, ihaleleri önce ya kendi belediye şirketine
ya da özel bir şirkete veriyor. O şirket de danışıklı olarak aldığı
ihalenin gerektirdiği işi taşeronlara devrediyor ve zaten özel hukuka
tabi oldukları için kamu tarafından denetlenmeyen belediye şirketlerinin
paravanlığı sayesinde bir anda milyar dolarlar dağıtılıyor, yandaşlara
peşkeş çekiliyorlar, diye bu kürsüden, geçenlerde söylemiş idim.
İşte Dilara'nın ölümüne
neden olan çark da böyle işliyor. Bir belediye kuruluşu olan İSKİ
işi özel bir şirkete ihale ediyor, ihaleyi alan MVM adlı şirket de bu
işi başka bir taşeron şirkete yarı fiyatına vererek trilyonlarca
liralık rant sağlıyorlar. Ortaya öyle bir çıkar ilişkisi tablosu
çıkıyor ki, hukukta hile ya da örgütlü suç konusunda üniversitelerde
bile örnek verilebilecek olan bir ders niteliğinde. Bu tablo, AKP
Genel Başkanlığından İSKİ'ye uzanıyor, oradan da Birlik Vakfı, MVM
İnşaat ve Güntek Mühendislik Şirketine gidiyor. Bu tabloda, AKP Genel
Başkanı, intihalci müsteşar, Adalet Bakanı ve buna benzer başka bazı
isimler de var. Herkes birbirinin ahbabı. İhaleyi alan MVM adlı şirketin
avukatı, bakıyoruz, aynı zamanda, Belediye Başkanı Kadir Topbaş
ve Birlik Vakfının da avukatlığını yapıyor.
Geçenlerde Başbakanın
bir açıklaması vardı, doğrusu ilginçti. Ne diyordu hatırlayalım:
"3.225 belediyenin 1.700 tanesi bizde. Tabii bunların hepsi temiz
olamaz, değildir." Peki, bunları denetlemeyen iktidarınız
çok mu temiz? Bir devlet nasıl olur da belediyelerinin ihalelerini,
işlerini denetleyemez? Çünkü Kamu İhale Kurumu bile devreden çıkıyor.
Çünkü bunlar para musluklarınız. Çünkü bunlar türedi zenginler yaratmak
için kullanılan yerel yönetimler. Zaten bu yüzden değil midir ki Belediye
Yasası çıkartılıyorken şirketlerin denetlenmesini devreden çıkardınız.
İnternete bakın, girin
belediye sitelerine, hepsi söylemlerinde "şeffaflık"
derler, "şeffaf belediyecilik" derler, "saydamlık"
derler; ama hiçbir tane belediyenin İnternet sitelerinde ihale
dosyasına rastlayamazsınız, göremezsiniz hiçbirini de. Kamu İhale
Kurumunun şu andaki oluşumunu bile- ne olur ne olmaz, ileride başımıza
iş alırız, yargılanırız, hüküm giyeriz, Yüce Divana gideriz korkusuyla-
buradaki atamaları bile tekelinize almak istiyorsunuz. Üye sayısını
10'dan 7'ye indirerek, bu 7 üyenin 5'inin atanmasını Bakanlar Kuruluna
bırakıyor, bu yetmezmiş gibi, Kamu İhale Kurumunun ihale iptal yetkisini
de elinden alıyorsunuz; üyelerine ticari faaliyet yasağını da kaldırıyorsunuz,
"siyasette de bulunun ki, son halkayı da bu çıkar ilişkisi çarkının
içerisine sokalım" diyorsunuz.
Bu, iyi bir gidiş değildir
arkadaşlar. Bu, ancak kendini kaybetmiş, gözü dönmüş iktidarların
yapacağı işlerdir. Bu yapıyı bozmak
demek, AKP-belediye-tarikat-şirket ağını tamamlamak demektir.
Vay hâlinize! Durumunuz vahim! Gidişiniz iyi değil. Bu, böyle gitmez.
Buna, halkımız, mutlak suretle "dur" diyecektir, hesap sorulacaktır
ve bu hesaptan yüzünüzün akıyla çıkamayacaksınız. Daha örnek versem
birçok örnek de var. İsterseniz onu bir başka zaman söyleyeyim, ama
bir sadaka kültürü yarattığınızın farkındasınız değil mi?
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Farkındayız, farkındayız!
HAKKI ÜLKÜ (Devamla)
- Bu, yağma Hasan'ın böreği nasıl
açılır diye yapmış olduğunuz işlerin farkındasınız değil
mi? Bunları başka zaman da anlatabiliriz, ama o yağma Hasan'ın börekleri
tıkar bir gün sizleri.
Tıkanmamanız dileğiyle
hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP ve Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Ülkü.
Şahsı adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Nusret Bayraktar.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
- Sayın Başkanım, yok.
Bizde konuşmacı yok
efendim.
BAŞKAN - Burada söz
istekleri var, ben onları…
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
- Bizim Gruptan yok.
BAŞKAN - Tamam mı?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
- Tamam.
BAŞKAN - Peki.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
6'ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Son oylamadan önce
oyunun rengini açıklamak üzere, İç Tüzük'ün 86'ncı maddesine göre,
lehte olmak üzere, Sayın Asım Kulak, Bartın Milletvekili.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
- Yok.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Aleyhte söz isteği
var.
Sayın Özdoğan konuşacak
mısınız?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Evet.
BAŞKAN - Buyurun. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize
saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
Sayın İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ı uygulamalarından
dolayı eleştirirken -kendisine herhangi bir hasmım ve düşmanlığım
yok kesinlikle, bir merhabamız da vardır, fakat- İstanbulumuz ve İstanbullu
adına ve milletimiz adına bazı eleştirilerde bulunduk, bunların
nedenlerini anlatmaya çalışıyoruz.
Bakın, değerli arkadaşlar,
özellikle gecekondulaşmanın önlenmesi amacıyla 1940'lı yıllardan
itibaren çıkarılan birçok yasayla, hazineye ait arsa ve arazilerin
bedelli veya bedelsiz olarak belediyelere devri söz konusu olmuş
ve belediyeler de genellikle bu arazileri, bütçe açıklarını kapatmak
için, ihale yoluyla satma yoluna gitmişlerdir. Bu şekilde, belediyelere
devredilen arsa ve araziler, belirtildiği gibi, çoğu zaman amaçlarına
uygun olarak kullanılmamış; bu konuda, belediyelerin politik yapıları,
imkânları ve yanlış uygulamaları ile engelleyici yaptırım noksanlıkları
önemli rol oynamıştır.
Günümüze kadar, hazineden
belediyelere yapılan arazi devirleri, özellikle, bu taşınmazların
amacında kullanılmak üzere hızlı bir şekilde planlamaya tabi tutulmamaları
nedeniyle, taşınmaz mal tecavüzlerine karşı görevlerini tam olarak
yapmayan, hatta bu girişimlere bazen önayak bile olabilen yerel yönetimlere
prim verilmesi şekline dönüştürülmüş ve bu şekilde, büyük oranda,
hazine arazisi elden çıkarılmıştır. Ayrıca, günümüzde, kamu arazilerinin,
önce belediyelere, belediyeler aracılığıyla da paravan olarak
kurulan kooperatifler ile bazı kişilere devrini sağlamaya yönelik
organizasyonlar da söz konusudur. 775 sayılı Gecekondu Kanunu,
1580 sayılı Belediye Kanunu ile bu Kanun'da değişiklik yapan 5656
sayılı Yasa'ya tamamen aykırı olarak, önceden belirlenen kooperatif
ve kişilere tahsisler yapılmakta ve bu şekilde, büyük oranlardaki
kamu arazisi elden çıkarılarak önemli rantlar sağlanmaktadır.
Özelikle son on yılda
olmak üzere, bütçeye gelir sağlamak amacıyla büyük miktarlarda hazine
arazisi ihale yoluyla satılmış, uhdesinde kamu arazisi bulunan
diğer ilgili birimler de yine, gelir amacıyla ihale yoluyla satışlar
gerçekleştirmişlerdir. Normal şartlarda gerçekleştirilen ve ihale
bedellerinin rayiç bedeller düzeyinde olduğu ihalelerin yanında,
kamu arazilerinin satışına ilişkin bazı ihalelere çeşitli baskı
gruplarının müdahaleleri de söz konusu olabilmiştir.
AK Parti Hükûmeti döneminde,
belediyelerde ve belediye şirketlerinde yapılan yolsuzluklar
ayyuka çıkmıştır, gazete haberleri bunlarla doludur. Usulsüzlükler
ve istismarlar için belediye şirketleri biçilmiş birer kaftan olmuştur
bu dönemde. Belediye şirketleri, özel bir hukuka bağlı oldukları
için, bu şirketler tarafından verilen düzmece ihaleler, yapılan
alımlar vesaire, hiçbir biçimde kamu denetimine tabi tutulmamıştır.
Belediye hesapları Sayıştayın denetimine tabi olduğu için, bu
denetimden kaçmak için belediyeler ihale ve alımlarını kendi kurdukları
düzmece şirketlere vermekte, -bu şirketler de AK Partinin has adamlarına
veriyorlar- ve değerli milletvekili arkadaşlarım, bu düzende
trilyonlar dönüyor, kimin eli kimin cebinde belli olmuyor. Hükûmet,
bu belediyelerin çoğunun AK Partili olması nedeniyle konuyu örtbas
ediyor.
Değerli arkadaşlar,
belediye şirketleri öylesine karmaşık bir hâl almış ki, devletin
bakanlıkları bile bu şirketlerin sayısını bilmiyor. AK Partili
belediyelerin içine düştüğü yolsuzluk ve usulsüzlükler… Sadece
buna ait bir örnek vermek istiyorum.
Danıştay 1. Dairesi,
Isparta Belediye Başkanı AK Partili Hasan Balaman ve 19 yönetici
hakkında, dört ihalede yolsuzluk ve usulsüzlük yapıldığı iddiasıyla,
soruşturma izni verdi. Bundan önce Isparta Cumhuriyet Başsavcılığına
suç duyurusunda bulunulmuş, ardından, İçişleri Bakanlığınca gönderilen
müfettişler Isparta Belediyesinde inceleme yaparak, iddialara
ilişkin soruşturma açılmasına gerek duyulmadığına karar vermişti.
Şimdi ise İçişleri Bakanlığının vermediği izni Danıştay verdi ve
buna göre başvuruyu inceleyen Danıştay…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
… Başkan Hasan Balaman
ve 19 belediye yöneticisi hakkında Isparta Ticaret ve Kültür Merkezi,
temizlik işleri, asfalt temizleme, asfalt temel malzemesi alımı
ve Gilmega Alışveriş Merkezi ihalelerinde
yolsuzluk ve usulsüzlük yapıldığı gerekçesiyle soruşturma açılmasına
karar verdi ve karar, işlem yapılmak üzere Isparta Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderildi. Başsavcılık, Balaman ve 19 belediye yöneticisi hakkında
dava açabilecek. Diyorum ki, acaba Danıştayın verdiği soruşturma
iznini İçişleri Bakanı neden vermedi? AK Parti Hükûmeti, iktidarı
döneminde Türkiye'ye en büyük zararlardan birisini yaptığı belediyecilikle
vermiştir. Bu Hükûmet, hiçbir ciddi dönüşüm projesini taşımamış ve
şehirlerimizin sorunlarına kapsamlı ve kalıcı çözümler üretmek
için stratejik bir adım atmamış olmanın ötesinde rantçılık, yağmacılık
ve iş bitiricilik hâkim olmuştur AK Parti döneminde.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Özdoğan.
Sayın milletvekilleri,
teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olmasını diliyorum.
4'üncü sırada yer
alan, İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden
Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı; Hatay Milletvekili Züheyir Amber ve 35 Milletvekilinin;
İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden
Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunun 1 ve 2 nci Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi; Adana Milletvekili Atilla
Başoğlu'nun; 5434 Sayılı Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Şırnak Milletvekili
Mehmet Tatar ve Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın; 24.2.1968 Tarih
ve 1005 Sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani
Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunun 1 nci
Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
ediyoruz.
4.- İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani
Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Hatay Milletvekili Züheyir Amber
ve 35 Milletvekilinin; İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara
Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunun
1 ve 2 nci Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi;
Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; 5434 Sayılı Emekli Sandığı
Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi;
Şırnak Milletvekili Mehmet Tatar ve Denizli Milletvekili Ümmet
Kandoğan'ın; 24.2.1968 Tarih ve 1005 Sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş
Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması
Hakkında Kanunun 1 inci Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/714, 2/95, 2/161,
2/625) (S. Sayısı: 1350) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükûmet? Hazır.
Geçen birleşimde tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak maddelerine geçilmesi
kabul edilmişti.
Şimdi, 1'inci maddeyi
okutuyorum:
İSTİKLAL MADALYASI
VERİLMİŞ BULUNANLARA VATANİ HİZMET TERTİBİNDEN
ŞEREF AYLIĞI BAĞLANMASI
HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 20/2/1968 tarihli
ve 1005 sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani
Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunun 1 inci
maddesinin birinci fıkrasında geçen "4000" rakamı
"5750" olarak değiştirilmiş ve aynı fıkranın sonuna aşağıdaki
cümle eklenmiştir.
"Yukarıda belirtilenlerden
herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan gelir veya aylık bağlanmadığı
gibi, zorunlu olarak sosyal güvenlik kurumlarından birine tabi olmayı
gerektiren bir işte de çalışmadığını belgelemek suretiyle yazılı
talepte bulunan hak sahiplerinin aylıkları ise, yazılı taleplerinin Sosyal Güvenlik
Kurumu Başkanlığının kayıtlarına geçtiği tarihi takip eden aydan
geçerli olmak üzere ve bu durumları devam ettiği müddetçe 16 yaşından
büyük işçiler için uygulanan 30 günlük net asgarî ücret tutarı (dul
eşler için bu tutarın % 75'i) esas alınarak ödenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Anavatan Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim
Özdoğan.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Değerli arkadaşlar, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. 1350 sıra sayılı Yasa Tasarısı üzerinde
Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlar,
bu yasa tasarısının bir an önce yasalaşmasını istiyoruz. Ancak,
hepinize de gelmiştir, bana da geldi Erzurum Gaziler Derneğinden.
Sosyal güvencesi olan gaziler ile sosyal güvencesi olmayan gaziler
arasında tefrik yapıldığı için, sosyal güvencesi olan gazilerimiz,
bu yasa tasarısında, mutlaka, bu adaletsizliğin giderilmesini
istiyorlar. Burası milletin kürsüsü olduğu için…
(x) 1350 S. Sayılı Basmayazı 1/3/2007 tarihli
70'inci Birleşim Tutanağına eklidir.
Ben, geçtiğimiz hafta
sonu İstanbul'daydım. Bir subay gazisi yanıma yaklaştı ve bunun,
mutlaka, Genel Kurulda sayın milletvekillerine okunmasını istedi.
Burası milletin kürsüsüdür. Ben, sadece, bu sayın gazi subayımızın
içindekileri ve bu yasaya tepkisini ortaya koymak istiyorum izninizle.
Diyor ki: "Sayın
Milletvekilim, 15 Şubat 2007 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan
ve Bütçe Komisyonunda, muharip gazilerin sosyal durumlarını düzeltmek
ve şeref aylıklarının iyileştirilmesi için bir kanun tasarısının
sunulması ve Komisyonda görüşülmesi muharip gazileri son derece
mutlu etmiştir. Ancak, bu tasarıya göre, sosyal güvencesi olan gazilerimiz
yeni uygulamadan istifade edemeyecektir. Bu nedenle, gaziler
arasında huzursuzluk ve ayrımcılık olacaktır." ve gazi subayımız
devam ediyor: "1005 sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara
Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanun'a
göre, Emekli Sandığı tarafından bütün muharip gazilere verilen
şeref aylığı, erinden generaline kadar ve bağlı olduğu sosyal güvenlik
kurumuna, aldığı maaşa veya sosyal güvenliği olup olmadığına bakılmaksızın,
eşit olarak, 263 YTL olarak verilmektedir. Çünkü, savaş sırasında
orada bulunan rütbeli-rütbesiz her askerin eşit şartları yaşadığı
düşünülerek, Anayasa'nın eşitlik hükümlerine istinaden bu şekilde
uygulanagelmektedir.
Bizler, her zümreden
insanlar olarak, devletimizin, ülkemizin zor günlerinde ve insanlık
adına, gerektiğinde, onurumuz, gururumuz, namusumuz uğruna bu savaşlara,
geriye bakmadan, her Türk evladı gibi atalarımızdan aldığımız ahlak
ve nasihatle seve seve canımızı feda edercesine, düşünmeden, vatan
için bu savaşlara gönderildik. Devletimiz bizleri bu savaşlara
gönderirken 'senin sosyal güvencen var mı, yok mu' sorgusuyla göndermedi.
Sosyal güvencesi olan da olmayan da bir noktada buluşup tek vücut
olarak bu şanlı savaşlara katılıp ülkemize zaferlerle döndük"
diyor gazi subayımız ve devam ediyor: "Yapılan savaşlar sonrası,
bu vatan uğruna, kimimiz cephede şehit oldu, kimimiz bir uzvunu
kaybetti, kalanlarımız da ama yaralı, ama yarasız savaş psikolojisiyle
yaşamına devam etmektedir.
Ülke geneli dikkate
alındığında, cüzi emekli maaşı ve şeref aylığıyla yaşamını devam
ettiren gazilerimiz çoğunluktadır. Gazilikte rütbe yoktur. Bu değerli
insanların sosyal konumlarıyla ilgili karar alırken sınıf ayırımı
yapılmamalıdır. Yeni tasarıda bu durum değiştirilerek herhangi
bir sosyal güvenlik kurumundan veya kamu kurumlarından maaş alan
gazilerin bu artıştan yararlanamayacağı hükmü bulunmaktadır. Savaştan
sonra kimseye el açmadan, alın teriyle çalışmış, vergisini ödemiş
ve emekli maaşına hak kazanan gazilerimize haksızlık olmuyor mu? Bu
durum, Anayasa'mızın eşitlik ilkesine uygun olmayacak ve kahraman
gazilerimiz arasında bölünmelere neden olacaktır.
Son derece önem arz
eden şeref aylıklarındaki iyileştirmenin, gazilerimizin tamamını
kapsayacak şekilde, Anayasa'mızın eşitlik ilkesine uygun olarak,
net asgari ücret üzerinden ödenmesi hususunda gerekenin yapılmasını,
ilkeli ve seviyeli makam anlayışınızdan bekliyor ve saygılar sunuyorum."
diyor gazi subayımız.
Ben, gazi subayımızın
diğer gaziler adına dile getirdiği, içinden dile getirdiği bu görüşleri
huzurunuzda, o gazi subaylarımız adına okudum. Biz, Anavatan Partisi
olarak da bu eşitsizliğin giderilmesi için bir önerge vereceğiz. Bu
konuda, bütün AK Partili değerli milletvekili arkadaşlarımızdan
ve Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımızdan da anlayış
ve destek bekliyor, hepinizi, bir an önce bu yasanın çıkması için,
dediğim şekilde, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
Madde üzerinde başka
söz isteği yok.
Bir adet önerge vardır,
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1350 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Hüseyin Özcan |
Ömer Abuşoğlu |
E. Safder Gaydalı |
|
Mersin |
Gaziantep |
Bitlis |
|
İbrahim Özdoğan |
Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu |
|
|
Erzurum |
Ankara |
|
Madde 1.- 20/2/1968 tarihli
ve 1005 sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani
Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunun 1 inci
maddesinin birinci fıkrasında geçen "vatani hizmet tertibinden
4000 gösterge rakamının her yıl Bütçe Kanunu ile tespit edilen memur
maaş katsayısı ile çarpılmasından bulunacak miktarda" ibaresi
"vatani hizmet tertibinden 16 yaşından büyük işçiler için uygulanan
30 günlük net asgari ücret tutarında" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılmıyoruz efendim.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
- Sayın Başkan…
BAŞKAN - Efendim, gerekçesini
okusam, zamanımız çok daraldı.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
- Kısa…
BAŞKAN - Buyurun.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1350 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın
1'inci maddesinin aşağıda değiştirilmesiyle ilgili önergemizi
Meclisle paylaşmak istemiştim. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar,
elbette ki, gazilerimiz, canlarıyla, vermiş ve bir sürü geriye acılı
aile bırakmıştır… Bunun için, özellikle, Gaziantep Gaziler Derneğinin
göndermiş olduğu istekleri sizlerle paylaşmak istiyoruz: "Bu
ülkede, aziz vatanımız için, bekası yolunda can koymuş, can vermiş
ve her zaman can vermeye hazır olan muharip gazileriz. 15 Şubat 2007
tarihinde Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda muharip
gazilerin sosyal durumlarını düzeltmek ve şeref aylıklarının iyileştirilmesi
için bir kanun tasarısı sunularak Komisyonda görüşülmesi biz muharip
gazileri çok iyi derecede sevindirmiştir" diyorlar. Eğer, komisyonda
görüşüldüyse, biliyoruz ki, Ak Parti oylarıyla, vermiş olduğumuz
bu önerge reddedilecektir.
Biz, zamanınızı fazla
almadan diyoruz ki, gaziler arasında bir ayrım yapmayalım, sosyal
güvenliği de olsun olmasın, bu gaziler eşit şartlarda yararlansın,
sosyal hukuk devleti anlayışı budur diyoruz, bu amaçla verdik. Gazilerimizin,
belki bir kısmı sosyal güvence içerisinde olabilir, ama olmayanlarla
aynı şeyleri paylaşırsa; çünkü, gazi… Bu vatanı için var gücüyle,
canıyla, malıyla her şeyiyle fedakârca çalışan insanlar arasında
ayrım yapmak, sosyal devlet anlayışına ters düştüğü için, bunun, bütün
gazilerimiz için geçerli olması dileğiyle bu öneriyi sunduk. Bu
önerimizin kabul edilmesini istiyoruz. Ama, inanıyoruz ki, AK Parti
oylarıyla reddedecekler. Gazilerimiz arasında da bir ayrım olmasın
diyorum.
Bu gecede fazla zamanınızı
almadan bu yasanın bir an önce çıkması için bütün çabamızla, Anavatan
Grubu olarak bu yasanın çıkması için çaba gösteriyoruz.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Özcan.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum sayın milletvekilleri: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde, kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 1005 sayılı
Kanunun 2 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Bu Kanun kapsamında
aylık bağlananlar ile bunların eşlerinin resmî sağlık kurum ve kuruluşlarında
veya bu kurum ve kuruluşlarca sevk edildikleri özel sağlık kurum ve
kuruluşlarında görecekleri tedavilere ilişkin giderler ile
ilaç giderleri; herhangi bir katılım
payı veya fark alınmaksızın, Devlet memurlarının tedavi yardımına
ilişkin usûl ve esasları çerçevesinde ve bu amaçla Millî Savunma Bakanlığı
bütçesine konulacak ödenekten karşılanır."
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum.
MADDE 3- 1005 sayılı
Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"EK MADDE 1- Bu Kanun
ve 28/5/1986 tarihli ve 3292 sayılı Vatani Hizmet Tertibi Aylıklarının
Bağlanması Hakkında Kanun kapsamında vatani hizmet tertibinden aylık bağlananlar ile malûl gazi olarak
aylık bağlanmış olanlar ve şehit dul ve yetimi sıfatıyla aylık veya
gelir bağlanmış bulunanların; belediyelerce tahakkuk ettirilecek
su ücreti, % 50'den az indirim içermemek üzere belediye meclisleri
tarafından belirlenecek tarife üzerinden alınır."
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
çalışma süremiz dolmak üzeredir.
Yasanın bitimine kadar
sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- Bu Kanunun;
a) 1 inci maddesi
1/7/2007 tarihinde,
b) Diğer maddeleri
yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu
adına, Hatay Milletvekili Sayın Züheyir Amber. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA ZÜHEYİR AMBER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 2847 sayılı Türkiye Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar,
Harp Malulü Gaziler, Şehit, Dul ve Yetimleriyle Muharip Gaziler
Dernekleri Hakkında Kanun'un mükerrer 1'inci maddesinde, Türk silahlı
kuvvetleri mensuplarından harbe fiilen katılanlar muharip gazi
olarak tanımlanmaktadır. 27 Şubat 2003 yılında vermiş olduğum kanun
teklifime kısaca değinmeden önce Anayasamızın 61'inci maddesini
hatırlatmak istiyorum.
"Madde 61. Devlet,
harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleriyle malûl ve gazileri korur ve toplumda kendilerine
yaraşır bir hayat seviyesi sağlar."
Bu hatırlatmadan sonra,
hâlen, gazilerimiz, toplumda, yardım ve ianeye muhtaç bir konumda bulunmaktadır.
Aldıkları maaş, dünya standartlarının çok altında olup hem gazilerimizi
hem de bütün toplumu derinden üzmektedir. Hâlen, İstiklal Savaşı gazisi
2, İstiklal Savaşı gazisi dul eşi 1.175, Kore Savaşı gazisi 8.163,
Kore Savaşı gazisi dul eşi 7.305, Kıbrıs Barış Harekâtı gazisi 32 bin
180, Kıbrıs Barış Harekâtı gazisi dul eşi 2.812 olup toplam 51 bin 637 kişidir
tümü. Bugün, burada görüşeceğimiz yasa, bu sayının ancak 10 binini
kapsamaktadır değerli arkadaşlar.
Bu kanun teklifi sahibi
olarak teklifim şuydu: Sosyal güvenlik kuruluşları kapsamında olsun
veya olmasın, tüm gazilerimizin ve bunların dul ve yetimlerinin
hâlen almış oldukları maaşlarının 7000 gösterge rakamına çıkarılarak,
mevcut memur maaş katsayısıyla çarpımı sonucu çıkan rakamın verilmesiydi.
Bu rakam, dünya standartlarını yakalamasa da, bu 50 bin vatandaşımızın
yaşamını, rahat bir nefes almalarını kolaylaştıracaktı. Diğer
bir teklifte olduğu gibi, en az, asgarî ücret ve üzeri bir artışı, ayrım
yapılmaksızın da kabul edebilirdik. Bizler ve ülkemiz adına, o günün
şartlarında verdikleri mücadeleyi hiçbir zaman unutmamalıyız değerli
arkadaşlar.
Sayın Bakanım, sormak
istiyorum: Savaş esnasında böyle bir ayrım yapılmakta mıydı? Yani
"sosyal güvenceli asker, sosyal güvencesiz asker" ya da başka
bir deyişle, devletimiz bu savaşlara asker gönderirken böyle bir
kriter mi koymuştu ki, bu insanlarımız gazi olduktan sonra böyle
bir ayrıma, eşitsizliğe tabi tutulsun.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, bu konuda birleştirilen her dört teklifte de esas amacın,
gazi ve muhariplerimiz ile bunların dul ve yetimlerinin maddi durumlarını
biraz olsun yükseltmek olduğu görülmektedir. Bunun yanı sıra, sosyal
yaşamlarındaki bazı güçlükleri de ortadan kaldırmaktır.
Ancak, Hükûmet tarafından
sunulan teklifin gerekçesine baktığımızda bir ayrıcalık söz konusudur.
Şöyle ki, sosyal güvencesi olan muharip gazilerimizi ve bunların
dul ve yetimlerini bu yasa kapsamı dışında tutmaktadır. Oysa, benim
teklif etmiş olduğum kanun tasarısında böyle ayrımcılık yapılmayıp,
ilgili tüm kesimin maaşları 7 bin gösterge rakamının memur maaş
kat sayısıyla çarpımı sonucu çıkan rakam olacaktı.
Teklifimin gerekçesinde
de belirttiğim diğer hususlar ise, ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığından ödenmekte olan şeref aylıkları, gazinin ölümü
hâlinde yüzde 75 nispetinde eşine intikal etmektedir. Anayasa'mızın
61'inci maddesinde belirtilen "dul ve yetimler" tabiri kapsamında
olarak, dul eşin ölümü hâlinde de bu şeref aylığının Emekli Sandığı
hükümlerine göre evlenmemiş kız çocuğu ile sakat ve muhtaç erkek
çocuğuna yüzde 50 nispetinde intikal ettirilerek, yetimlerin de
toplum içinde korunmaları sağlanmış olacaktır.
Değişiklik teklifimle
değinmek istediğim bir başka husus ise, gazi ile refakatindeki eşine
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığınca verilen serbest giriş kartlarının,
çoğu yaşlı ve bir kısmı yatağa mahkûm gazilerin eşleri tarafından
ayrı olarak kullanılmamaktadır. Halbuki, gazi eşine ulaşım vasıtalarından
faydalanma hakkı, öncelikle hasta ve bakıma muhtaç gazinin hizmetini
yapmakta olan eşine sağlanmış bir kolaylıktır. Mevcut uygulama, eşinin,
ilaç, iaşe ve ibatesini sağlamakla yükümlü eşinin gazi olmadıkça
bu imkândan istifade edememesi büyük bir sıkıntı yaratmakta ve sağlanan
kolaylığı geçersiz kılmaktadır. Hâlen belediyelerce altmış yaş
üzerindekiler ücretsiz seyahat kartlarının verildiği dikkate
alınırsa, gazi ile eşine ayrı ayrı serbest kartın verilmesi belediyelere
bir külfet getirmeyecek, önemli bir kolaylık ve sosyal yardım sağlamış
olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; ben, milletimin vekili, milletimin
sesiyim. Bu yüzden, iktidar partisi milletvekillerine, bu hafta
içerisinde muharip gazilerimiz, bunların dul ve yetimlerinin
faks yağmuruna tuttuğu metni buradan sizlere okumak istiyorum.
MUZAFFER GÜLYURT (Erzurum)
- Aynısı var.
ZÜHEYİR AMBER (Devamla)
- Aynısı değil. Veya neyse geçelim onu, mademki şey yaptınız.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Oku, bakalım aynısı mı?
ZÜHEYİR AMBER (Devamla)
- Bilmiyorum, eğer aynısıysa vazgeçelim.
"Sayın milletvekili…"
diyor.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
- Aynısı olsun, oku!
ZÜHEYİR AMBER (Devamla)
- 15 Şubat 2007. Bu mu? 15 Şubat 2007 günü… Aynısı mı?
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Aynı aynı, okuma!
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Sen kendi işine bak, hatibe müdahale etme!
ZÜHEYİR AMBER (Devamla)
- Tamam okumuyorum, tamam.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
- Vatandaş göndermiş, oku!
ZÜHEYİR AMBER (Devamla)
- "Son derece önem arz eden şeref aylıklarındaki iyileştirmenin
gazilerimizin tamamını kapsayacak şekilde Anayasa'mızın eşitlik
ilkesine uygun olarak net asgari ücret üzerinden ödenmesi hususunda
gerekenin yapılmasını, ilkeli ve seviyeli makam anlayışınızdan
bekliyor ve saygılar sunuyorum" diyerek mektuplarını bitiriyor
bu arkadaşlarımız. Görüleceği üzere, hak ettiklerini bizlere ne
kadar düzgün cümlelerle ifade etmişlerdir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Anavatan Partisi olarak, sadece 1005
sayılı Yasa ile maaş ve sosyal hak tanınan gazilerimizin değil, doğu
ve güneydoğu illerimizde terörle mücadele eden ve görevi başında
gazi ve şehit olan kahramanlarımızın ve ailelerinin de birçok maddi
ve manevi sıkıntılar içinde olduğunu biliyoruz. Biliyoruz ki, onlar,
kahramanca görevlerini ifa ederken geride bıraktıklarını hiç düşünmemişlerdir,
çünkü bildikleri tek şey vardı: Türkiye Cumhuriyeti'nin gücü. Ama,
şimdi, burada çıkarılan bir yasa, bundan sonra, yurt dışı veya ülke
içinde görev yapacaklarımızın aklına bir soru işareti getirmeyecek
mi? Acaba, sosyal güvencem olsa da mı cepheye gitsem, yoksa, sosyal
güvencem olmadan mı?..
FARUK ANBARCIOĞLU
(Bursa) - Çok komik bir iddia…
ZÜHEYİR AMBER (Devamla)
- Seçimler yaklaşıyor. Görevi başında şehit düşen, gazi olan vatandaşlarımız
ve onların yakınları için buradan ne kadar çok yasa çıkarabilirsek,
o kadar onurlu çalışmalar yapmış oluruz. Bu çalışmaları parti gözetmeksizin
yapabilirsek, kimse, buna "seçim yatırımı" gibi komik adlandırmalarda
bulunamaz. Unutmayalım ki, hepimizin ailesi aynı duruma düşebilir.
Geçmişimizden ders alarak çıkaracağımız ileriye dönük bu tip sosyal
çalışmalar, bizlere verilecek bir oydan daha önemli manevi kazanç
olacaktır. Böylelikle, bundan sonra bu tip görevlerde bulunacak insanlarımızın
da gözü arkada kalmayacak, gönül rahatlığıyla görevini ifa edecektir.
Buradan bir kez daha
tekrar etmek istiyorum: Gelin, bu yasayı, mevcut 50 bin muharip gazi
ve bunların dul ve yetimlerini kapsayacak şekilde düzenleyerek
geçirelim. Bizlere çekilen faksların, gönderilen mektupların,
açılan telefonların karşılık bulduğunu gösterelim. Rakamlar, devletimiz
için büyük rakamlar değildir. Hiç değilse, bu konuda iktidar-muhalefet
bir arada olabildiğimizi, bu yüce çatı altında gösterebilelim. Bu
müjdeyi, bugün bizleri ekranları başında ilgiyle izleyen tüm gazi
ve yakınlarına verelim.
Böylesine ulvi bir
konuda çalışma ve görüşme fırsatını elde ettiğim için çok mutluyum.
Umarım, yapacağımız çalışmalar, bu kesimimize sevindirici ve hayırlı
haberler verebilir diyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Amber.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı.
Buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT
BARATALI (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1350 sıra
sayılı yasanın 4'üncü maddesinde söz alarak görüşlerimi ifade edeceğim.
Sizi ve sayın Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; söz konusu yasa önemli değişiklikler getiriyor.
Yalnız muharip gazilere değil -belki 1'inci maddesi muharip gazilere
ama- gözden kaçırılmaması gereken 3'üncü maddeyi burada ben size
arz etmek istiyorum. 3'üncü maddede "muharip gazi ve dul eşleri"
tanımının yanına, Plan Bütçe Komisyonunda bilinçle eklediğimiz
yeni bir tanım "şehit dul ve yetimleri" de var. Yani, bu yasadan,
belki, maaşlar ve hastanelerden yararlanma konusunda 51.254 kişi
yararlanacak ama, su ücretlerinin en az yarıya kadar indirilmesi
konusunda yararlanan sayısı çok daha fazlaya çıkacaktır. Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak, özellikle 3'üncü maddede, dört yıldır bu
konuda Plan Bütçe Komisyonunda verdiğimiz önergelerin bir kanun
maddesi hâline gelmesi konusunda ve gazi Meclisin bu sıfata layık
olan değerli insanları, belediye insafına, belediye başkanlarımızın
insafına veya kararlarına bırakmamaları konusunda bu maddeyi
kabul ettikleri için kutluyorum. Çünkü, bazı belediyelerimiz su
ücretlerini sıfıra kadar indirmişlerdi, ama bazı belediyelerimiz
de, bu kesimden bunu esirgemişler ve su ücretlerini tam alıyorlar
idi.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gazi maaşları, daha doğrusu şeref aylıkları konusunda
az şerefli-çok şerefli ayrımı yapılıyor konusunda, bazı muharip
gazi derneklerinin bize serzenişleri var. Bunu kaldırmamızı istiyorlar.
Örneğin, Trabzon Şubesinden Seyyah Sağıroğlu'nun yazdığı bir mektup,
yine Erzurum Şubesinden Sayın Başkan Salih Mesci'nin yazdığı bir
mektup, yine hakikaten bize çalışmalarımızda çok önemli katkılarda
bulunan Türkiye Muharip Gaziler Derneği Samsun Şubesi Sayın Başkanı
Ahmet Diril'in yazdığı mektup, yine Kıbrıs gazisi, Türkiye Muharip
Gaziler Derneği Kayseri Şubesi Başkanı Sayın Metin Özsoy'un yazdığı
mektup bu konularda örnek olarak söylenebilir. İçerikleri de gazilerimizin,
muharip gazilerin ve dul eşlerinin alacakları sosyal güvenceye
tabi muharip gazi, başka bir sosyal güvence kurumundan maaş almayan
gazi ayırımı yapmayın diyorlar. Bunu, biz, geçen hafta, diğer gruplarla
da danışarak çıkarmaya çalıştık, ama, kendileri de biliyorlar ki,
geçen hafta perşembe günü saat 10 civarında bu yasa çıkacaktı, fakat,
gruplar bir araya gelerek bu olur mu olamaz mı diye bugüne kalmıştı. Ancak,
çeşitli nedenlerle, bu önergemiz, bizim verdiğimiz önerge üzerinde
ısrarcı olursak, yasanın bu dönemde, 22'nci Dönem'de çıkmama sıkıntısı,
çıkmama olasılığı olabilecekti. Bu, kazanılmış haklar konusundan
daha da geri gidebilecek bir sonucu doğurabilirdi.
Bakınız, 2'nci maddesinde
muharip gazimiz veya kalan dul eşi istediği hastaneye gidebilecek,
istediği gibi tedavi olabilecek, bir katkı payı vermeyecek, yine
kendisine herhangi bir sağlık gereci veya bir ilaç verildiği takdirde
de katkı parası ödemeyecek. Bunlar, önemli imkânlardır. Elbette, hepimizin
gönlü ister ki, değerli muharip gazilerin ve dul eşlerinin daha
iyi bir güvenceye kavuşturulmaları ve alacakları bu şeref aylıkları
konusundaki… Şeref aylıkları geçim aylıkları değildir; bunu herkesin
bilmesi gerekir. Bunu, onurlu gaziler çok iyi biliyorlar. Onurlu gaziler,
maaşlarının yükselmesini, devletin olanakları nispetinde artmasını
istiyorlar, çünkü, onlar, bırakın maaşlarını, kendileri savaş
meydanlarında canlarını bile bu ülkeye vermek için karar verdiler
ve çeşitli şekillerde kendilerini feda ettiler. Yani, şeref aylığının
çoğu olmaz, şeref aylığı bir geçim aylığı değildir, ama gönül isterdi
ki, bu iki aylığın, yani sosyal güvence kurumlarından maaş alanlarla,
sosyal güvence kurumlarından maaş almayanların aylıkları, net asgari
ücretin, on altı yaşından büyük işçilerin net asgari ücreti olan
şimdiki parasal rakamıyla 403 YTL'ye yükseltilsin. Ama, gördük ki
biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, eğer bu kanun verilmiş bir
dilekçeyle tekrar Plan ve Bütçe Komisyonuna giderse, orada sıra
alamayabilir veya bu dönem içinde buraya tekrar gelmeyebilir ve
bu dönemde bu yasa hiç çıkmayabilir. Onun için, bu endişelerle, şimdi
Plan ve Bütçe Komisyonundan çıkmış olan kesimine razı gibi görünüyoruz,
ama ilk fırsatta, gazilerimizin, muharip gazilerimizin dul eşlerinin,
şehit ve yetimlerin sosyal durumlarını, akçalı durumlarını, en
az Amerika'nın ve Yunanistan'ın muharip gazilere, şehit ve dul yetimlerine
verecekleri imkânlar nispetinde yükseltmeyi, burada, yeni dönemde
görüşebiliriz.
Diğer bir konu, biliyorsunuz
muharip gazilerin maaşları ancak dul eşlerine yüzde 75 oranında
yansıyabiliyor öldüklerinde. Evlenmemiş kız çocukları veya sonradan
dul kalmış kız çocuklarıyla, engelli erkek çocuklarına bu maaş intikal
etmiyor. Umuyorum, diliyorum, devletin olanakları nispetinde,
ileriki dönemlerde, günlerde veya yıllarda, belki de 4 Kasımdan
sonra devletin de olanakları yükselir, bir değişim olur ve bunlar da
bu imkânlara kavuşur diye düşünüyorum.
Ben, İstiklal Savaşı
gazisi 3 kişi kaldı. Onlar 1.000 kişi civarında Panmunjon'lara kadar savaşan… Kıbrıs gazilerine ve
1974 yılında Birinci ve İkinci Barış Harekâtına katılanlara, yaşayanlara
mutluluk ve sağlık diliyorum, ebediyete intikal edenlerin anıları
karşısında saygıyla eğiliyorum, iyilikler diliyorum hepsine ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve kendi adıma hepsine saygı ve sevgilerimi
sunuyorum.
Teşekkür ediyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Baratalı.
AK Parti Grubu adına,
Kütahya Milletvekili Sayın Alaettin Güven.
Buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 1350 sıra sayılı Tasarı'nın 4'üncü maddesi üzerinde
Grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
İstiklal Madalyası, vatana hizmet, şeref aylığı kavramlarında geçen
istiklal, vatan, şeref kadar birbirini tamamlayan ve birbirine yakışan,
belki de hayatın özeti diyebileceğimiz bir sözcükler yumağına az
rastlanır.
Bilindiği gibi, Türk
Silahlı Kuvvetleri mensuplarından harbe katılanlar muharip gazi
olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım çerçevesinde, hâlen İstiklal Madalyası
verilmiş, Kore'de fiilen savaşa katılmış olanlar ile Birinci ve
İkinci Barış Harekâtında Kıbrıs'ta fiilen görev yapmış bulunan
Türk vatandaşlarına, 1005 sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara
Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanun
gereğince, 5600 gösterge rakamının her yıl bütçe kanunu ile tespit
edilen memur maaş katsayısı ile çarpılması sonucunda bulunacak
miktarda aylık bağlanmaktadır.
Bu kapsamda, muharip
gazilere Ocak 2007 tarihi itibarıyla bağlanan aylık maaş miktarı
264 YTL civarında bulunmaktadır. Hâlen bu aylığı 1.082'si İstiklal
Savaşı, 15.191'i Kore Savaşı ve 34.981'i Kıbrıs Barış Harekâtı gazisi
ve dul eşi olmak üzere, toplam 51.254 kişi almaktadır. Anayasa'mızın
61'inci maddesinde, devletin gazileri koruyacağı ve toplumda kendilerine
yaraşır bir hayat seviyesi sağlayacağı hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla,
gazilerimize sahip çıkmak anayasal görevimizdir.
Bu genel anlayışa
rağmen, özellikle kırsal kesimde yaşamakta ve şeref aylığı almakta
olan yaklaşık 10 bin muharip gazi veya dul eşleri herhangi bir sosyal
güvenlik kurumundan aylık almamakta, sadece, bugünkü değeriyle
264 YTL olan aylıkla geçimlerini sürdürmeye çalışmaktadırlar. Bu
durum, muharip gazilerimizin hem kendilerini hem de ailelerini
mağdur etmektedir. Aylık olarak ödenen bu ücretin rasyonel olarak
onların geçimlerini sağlayamayacağı açıktır.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; bu kanun tasarısı ile herhangi bir sosyal
güvenlik kurumundan aylık almayan gazi veya dul eşlerinden maaşlarından
asgari ücret seviyesine yükseltilmesi, gazilerimizin resmî sağlık
kurum ve kuruluşları yanında, bunların sevki hâlinde özel sağlık kurum
ve kuruluşlarından da herhangi bir katılım payı veya fark alınmaksızın
yararlanmaları, ayrıca bu kanun tasarısıyla 3292 sayılı Vatani
Hizmet Tertibi Aylıklarının Bağlanması Hakkında Kanun kapsamında
vatani hizmet tertibinden aylık bağlananlar ile malûl gazi olarak
aylık bağlanmış olanlar ve şehit dul ve yetimi sıfatıyla aylık veya
gelir bağlanmış bulunanların belediyelerce tahakkuk edilecek su
ücretini en az yüzde 50 oranında indirimli tarife üzerinden ödemelerine
imkân sağlamıştır.
Tasarının gazilerin
maaşlarını düzenleyen maddesi 1 Temmuzda, diğerleri yayımı tarihinden
itibaren yürürlüğe girecek.
Bu vesileyle, kutsal
topraklarımızın uğruna can veren şehitlerimizi rahmetle anarken,
bu kanun tasarısının ülkemize, gazilerimize, onların ailelerine
hayırlı uğurlu olmasını temenni eder, tüm gazilerimize sağlıklı,
mutlu bir yaşam diler, yüce heyeti saygıyla selamlarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Güven.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
4'üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Sayın Abuşoğlu,
buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle süremin tamamını kullanmayacağım, onu belirterek sözlerime
başlıyorum.
Burada üzerinde görüştüğümüz
ve çıkması için her üç grubun da el birliğiyle gayret gösterdiği bu
tasarının eksik yönleri var, bunu belirtmeden geçemeyeceğim. Biz,
Anavatan Partisi Grubu olarak bu eksik yönleri telafi etmek üzere
bir önerge verdik, fakat, maalesef, bu önergemiz AK Parti Grubu, iktidar
partisi grubu oylarıyla reddedildi. Neydi reddettiğiniz? Şimdi tek tek sorsam milletvekillerine,
bilmeyecekler. Neyi reddettik? Ben söyleyeyim neyi reddettiniz. Gazilerimize
bağlanan bir şeref aylığı var. Bu tasarıyla -kanunlaştığı andan
itibaren- bu şeref aylıklarının miktarı artırılıyor, yaklaşık 2
katı kadar. Ancak, burada bir
kurnazlık var. Her ne kadar, biz sizlerin
maaşlarınızı artırıyoruz gibi gözükse de, bir kısmının maaşını
da elinden alıyoruz. Bunun farkında mısınız? Niye alıyorsunuz bu insanların elinden şeref aylıklarını?
Sosyal güvenlik kurumlarından emekli maaşı alanların
gazilik şerefine ihtiyaçları yoktur. Bunu
mu demek istiyorsunuz? Hiçbir insan, hiçbir baba, hiçbir anne, evladını cepheye gönderirken "Sosyal güvenlik
kurumuna bağlısın oğlum, sen git, nasıl olsa, şehit olursan ben oradan
hakkıma düşen maaşı, aylığı alırım." diye mi gönderiyor veya
cepheye sevk edilen bir erimiz, bir askerimiz, bir subayımız "Nasıl
olsa benim sosyal güvenlik kurumundan güvencem var, gönül rahatlığıyla
gideyim, çarpışayım." mı diyor? Ama ne yapıyoruz
biz? Maliyenin karşı çıkmasıyla… Ne kadarlık
Maliyenin karşı çıktığı para biliyor musunuz? Sosyal güvenlik kurumundan maaş alanlara şeref aylığını
keselim demekle kaç paradan tasarruf ediyorlar? 50 milyon.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
- "Keselim" yok Sayın Başkan, lütfen.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Kesiyorsunuz.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
- Hayır, "keselim" yok, lütfen.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla)
- 50 milyon, tasarruf ettiğiniz 50 milyon. Türkiye Cumhuriyeti devleti
50 milyona muhtaç hâle mi geldi ki
bu tasarıyı bu hâliyle çıkardınız? (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar) Bizim verdiğimiz önergeyi reddettiniz? Buradan gazilerimizin
yazdığı mektubun okunmasına dahi tahammül edemedi arkadaşlarınız,
ama, okuyacağım. Gazilerimizin gönderdiği bu mektubu burada okuyacağım.
(AK Parti sıralarından "Oku" sesleri)
HASAN ANĞI (
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla)
- Evet, okuyayım. Bir kere daha dinleyin, yaptığınız işin farkına varın.
AHMET RIZA ACAR (Aydın) - İlk emir
"Oku."
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Türkiye Muharip
Gaziler Derneğinin Gaziantep Şube Başkanlığından gönderiliyor.
"Sayın Vekilim, bizler ülkenin bölünmez
bütünlüğü, ay yıldızlı şanlı bayrağımızın ve aziz vatanımızın bekası
yoluna can koymuş, can vermiş ve her zaman da can vermeye hazır olan muharip
gazileriz.
15 Şubat 2007 tarihinde TBMM Plan ve Bütçe
Komisyonunda muharip gazilerin sosyal durumlarını düzeltmek ve
şeref aylıklarının iyileştirilmesi için bir kanun tasarısının sunularak
komisyonda görüşülmesi, biz muharip gazileri son derece mutlu etmiştir.
Ancak, bu tasarıya göre sosyal güvencesi olan gazilerimiz bu
yeni uygulamadan istifade edemeyecektir." Sosyal güvencesi
olana yok, sosyal güvenliği olmayan sanki bununla maişetini temin
edecek.
"1005 sayılı İstiklal
Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref
Aylığı Bağlanması Hakkında Kanun gereği Emekli Sandığı tarafından
muharip gazilere verilen şeref aylığı, erinden generaline kadar
bağlı olduğu sosyal güvenlik kurumuna, aldığı maaşa ve sosyal güvenliği
olup olmadığına bakılmaksızın eşit olarak 263 YTL olarak ödenmektedir.
Sayın Vekilim, devletimiz
bizleri bu görevlere gönderirken sosyal güvencen var mı, yok mu sorgusuyla
göndermedi. Bizler, bir noktada buluşup tek vücut olarak bu savaşlara
katılıp ülkemize zaferlerle döndük. Savaş sonrası alın teriyle çalışmış,
devletine milletine hizmet etmiş ve vergisini ödeyerek emekliliğe
hak kazanmış gazilerin suçu çalışıp hizmet etmek mi? Sosyal güvencesi
olmayan muharip gazilere yapılan iyileştirme Anayasa'mızın eşitlik
ilkesine aykırı olduğu gibi gazilerimiz arasında da huzursuzluğa
neden olmaktadır. -Bir eşitsizlik ortaya koyuyorsunuz- Çünkü, almış
olduğumuz bu ücret bir maaş değil, şeref aylığıdır. Yani, bir gazinin
şerefi diğer bir gazininkinden eksik veya fazla olamaz. Biz gaziler,
o cephede aynı safta omuz omuza beraber savaştık. Bizler, verilen
görevi ifa ederken, yani cephede savaşırken, vatan, namus ve bayrak
dışında hiçbir şeyi düşünmedik. Bir kısım arkadaşımız 'şehit' olurken
bizler de 'gazilik' şerefine nail olduk; kıvançlıyız, gururluyuz.
Yüce Türk milletinin
yüksek ahlaki özelliklerini oluşturan vefa duygusuyla anılması
gereken kahraman muharip gazilerimizin şeref aylıklarındaki düzenlemelerin
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilerek 263 YTL'den 403 YTL'ye
çıkarılması memnuniyet vericidir. Sayın Vekilim, son derece önem
arz eden bu şeref aylıklarındaki iyileştirmenin kahraman gazilerin
tamamını kapsayacak bir şekilde ve Anayasa'mızın eşitlik ilkesine
uygun olarak net asgari ücret üzerinden, sosyal güvenliği olup olmadığına
bakılmaksızın, tüm gazilerimize ödenmesi hususunda gerekenin
yapılmasını, ilkeli ve seviyeli makam anlayışınızdan bekliyor,
saygılarımı sunuyorum.
Cuma
Erdem
Şube
Başkanı."
Reddettiğimiz, bizim
verdiğimiz önerge, fakat iktidar partisinin biraz hasis, biraz cimri
davranarak reddettiği önergenin bu millete maliyeti 50 milyon YTL
idi. Değer mi 50 milyon YTL için bu insanları sızlatmaya. Ama, galiba
AK Parti de "kimsesizlerin kimi" olarak geldiklerini artık
unuttular. Bunun farkında olan kimse kalmadı herhâlde ki bu önergemize
"ret" verdiniz. Umuyorum, en kısa zamanda, bu eksikliği düzeltecek
yeni bir tasarıyla, yeni bir teklifle bu yüce Meclis bu eksikliği
giderecektir. Gazilerimizin, gerçekten kırılmasını ve gücenmesini
meydana getirmiş, gücenmesine sebep olmuş bu tasarının bu eksikliğini
giderecektir.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Abuşoğlu.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Teklifin tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır. Hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için 7 Mart 2007 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum. İyi geceler diliyorum.