DÖNEM: 22 CİLT: 148 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
69’uncu Birleşim
28 Şubat 2007 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L
E R
Sayfa I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili Haluk İpek'in, Ermeniler
tarafından 1992 yılında Azerbaycan'ın Hocalı kentinde yapılan katliamın
15'inci yıl dönümü münasebetiyle, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Teşkilatı bünyesindeki Minsk Grubu'nun bir üyesi olarak Türkiye'nin,
Yukarı Karabağ sorununun çözüm sürecine katkı sağlama yönündeki
aktif ve kararlı politikasına devam etmesinin önemine ilişkin
gündem dışı konuşması
2.- Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, Uluslararası
Üniversite Sporları Federasyonu'nun 2011 Dünya Üniversiteler Arası
Kış Oyunlarının Erzurum'da yapılması kararının bölgenin gelişmesine
sağlayacağı olumlu katkılara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
3.- Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın,
gerçekçi edebiyat akımının öncülerinden olan Sabahattin Ali'nin doğumunun
100'üncü yıl dönümü münasebetiyle, edebiyatçı kişiliğine ve eserlerine
ilişkin gündem dışı konuşması
IV. - ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/1235) (S. Sayısı: 1308)
4.- Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Transit Taşıma
Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/1077) (S. Sayısı: 1023)
5.- Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Eğitim Enstitüsü
Kurucu Belgesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/1026) (S. Sayısı: 965)
6.- Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı; Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur
ve 6 Milletvekilinin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi; Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin'in, Gelir Vergisi
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul
Milletvekili Mehmet Mustafa Açıkalın'ın, Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1266, 2/926, 2/933, 2/934) (S. Sayısı: 1346)
VI. - OYLAMALAR
1.- Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarına verilen oyların
sonucu
2.- Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Transit Taşıma
Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarına verilen oyların sonucu
3.- Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Eğitim Enstitüsü
Kurucu Belgesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarına verilen oyların sonucu
VII. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, TÜPRAŞ
hisselerinin satışının iptaline ve iptal edilen diğer özelleştirme
ihalelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
UNAKITAN'ın cevabı (7/19907)
2.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, bayram
kutlamasını içeren afişlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/19909)
3.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, elektrik
dağıtım ihalelerinin iptaline ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/19914)
4.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Tekelin
özelleştirilen alkollü içki fabrikalarının satışına ve işten çıkarılan
işçilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın
cevabı (7/19915)
5.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Diyarbakır'da
taşımalı eğitim uygulanan okullardaki yemek hizmetine ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/19955)
6.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Diyarbakır'daki
bir okul müdürünün yurt dışı seyahatine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/19956)
7.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Diyarbakır'da
görevlendirilen ana sınıfı öğretmenlerine ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/19960)
8.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, bazı
öğretmenlerin sözleşmelerinin yenilenmemesine ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/19962)
9.- Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun, Kurum
Tanıtım Yönetmeliği'ne ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
ÇELİK'in cevabı (7/19964)
10.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, bir
vakfa ödenmesi gereken eğitim ücretlerinde aksamalar olup olmadığına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/19965)
11.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, yabancılara
mülk satışı uygulamalarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
UNAKITAN'ın cevabı (7/19967)
12.- Gaziantep Milletvekili Abdulkadir ATEŞ'in,
Gaziantep'e hava yolu kargo seferleri düzenlenmesine ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/19970)
13.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Diyarbakır-Ergani
Müftüsü hakkındaki bazı iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/19984)
14.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un,
tarım ve hayvancılık destekleme primlerinin ödenmesine ilişkin sorusu
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/19991)
15.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, proje
aşamasında satılan konutlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
UNAKITAN'ın cevabı (7/20017)
16.- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in, TBMM lojmanlarının
bulunduğu arazinin ihalesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
UNAKITAN'ın cevabı (7/20020)
17.- Samsun Milletvekili İlyas Sezai ÖNDER'in, Zihinsel
Yetersiz Çocukları Yetiştirme ve Koruma Vakfınca verilen eğitime
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/20021)
18.- Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın, kamu görevlilerinin
bazı disiplin cezalarının affına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/20023)
19.- Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın, 100 Temel
Eseri izinsiz yayımlayan yayınevlerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/20024)
20.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın,
atama yapılmayan idari görevlere ve ders ücretlerine ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/20026)
21.- Eskişehir Milletvekili Cevdet SELVİ'nin, kuraklık
tehlikesine karşı alınacak önlemlere ilişkin Başbakandan sorusu
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/20056)
22.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, eğitim
kurumlarındaki yönetici atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/20076)
23.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Sakarya
ilindeki bazı eğitim verilerine ilişkin sorusu ve ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/20093)
24.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
bir lisenin konferans salonunun siyasi parti toplantısı kullanımına
verildiği iddiasına ilişkin sorusu ve ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
ÇELİK'in cevabı (7/20095)
25.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Sakarya
ilindeki bazı belediyelerin elektrik borcuna ilişkin soruları ve
Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/20115, 20116, 20117, 20118,
20119, 20120, 20121, 20122, 20123, 20124, 20125, 20126, 20127)
26.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın,
ders kitaplarının incelenmesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/20365)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak beş oturum
yaptı.
Ukrayna Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı
ve beraberindeki,
Litvanya Parlamentosu Avrupa Birliği ve Dışişleri
Komisyonları üyelerinden oluşan,
Parlamento heyetinin ülkemizi ziyaretinin
TBMM Başkanlık Divanınca uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkereleri;
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve
22 milletvekilinin, Doğu Anadolu fay hattına ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı raporundaki tespit ve önlemler konusunda Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/425),
Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Meclis araştırması
önergesinin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Brüksel'de yapılacak olan Habitat-Avrupa Kıtası
Küresel Parlamenterleri Yönetim Kurulu Toplantısı'na Malatya
Milletvekili ve TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Ahmet Münir Erkal'ın
ismen davetine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık,
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in Mısır'a yaptığı
resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık,
Tezkereleri kabul edildi.
Genel Kurulu ziyaret eden Hollanda Kraliçesi Beatrix,
Hollanda Veliaht Prensi ve Prensesi'ne Başkanlıkça "Hoş geldiniz"
denildi.
Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 60 milletvekilinin,
kamu yönetiminde vasıfsız kadrolaşmaya giderek yürütme yetkisini
hukuka aykırı kullandığı, İçişleri Bakanlığı üzerindeki gözetme
ve düzeltici önlemleri alma yükümlülüğünü yerine getirmeyerek
görevinin gereklerine aykırı hareket ettiği, bazı asayiş olaylarındaki
tutumuyla suç delilleri ve adil yargılamaya yönelik hükümlere muhalefet
ettiği iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında; emniyet
teşkilatında hukuk dışı gizli kadrolaşmaya göz yumarak keyfî uygulamalara
yol açtığı, görevinin gereklerini yerine getirmeyerek asayiş
olaylarına neden olduğu ve yönetim zafiyeti oluşturduğu, bazı
asayiş olaylarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturmalarda suç delillerine
ve adil yargılamaya yönelik hükümlere muhalefet ettiği iddiasıyla
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu hakkında; bu eylemlerinin Türk Ceza
Kanunu'nun 257, 281 ve 288'inci maddelerine uyduğu iddiasıyla Meclis
soruşturması açılmasına ilişkin önergesinin (9/13) ön görüşmeleri
tamamlandı; yapılan gizli oylamadan sonra, Meclis soruşturması
açılması kabul edilmedi.
İstanbul Milletvekili Ali Topuz, İçişleri Bakanı
Abdülkadir Aksu'nun, konuşmasında, Partisine sataştığı iddiasıyla
bir açıklamada bulundu.
Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin ve 31 milletvekili
ile Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar ve 30 milletvekilinin, Kocaeli'nin
Gebze ilçesinin Dilovası beldesindeki sanayi atıklarının çevre
ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin (10/254, 258) (S. Sayısı:
1273),
Mersin Milletvekili Mustafa Eyiceoğlu ve 23 milletvekili,
Muğla Milletvekili Ali Arslan ve 48 milletvekili ile Antalya Milletvekili
Osman Kaptan ve 24 milletvekilinin, yaş sebze, meyve ve kesme çiçek
ile narenciye üretimindeki ve ihracatındaki sorunların (10/81,
234, 286) (S. Sayısı : 1260),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve Meclis
Araştırma Komisyonu raporları üzerindeki görüşmeler tamamlandı.
28 Şubat 2007 Çarşamba günü, alınan karar gereğince
saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 00.36'da son verildi.
|
|
|
İsmail Alptekin |
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
Mehmet Daniş |
Türkân Miçooğulları |
|
Çanakkale
|
İzmir |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
No.: 93
II. - GELEN KÂĞITLAR
28 Şubat 2007 Çarşamba
Rapor
1.-
Trabzon Milletvekili Asım Aykan ve 37 Milletvekilinin; Esnaf ve Sanatkarlar
Meslek Kuruluşları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (2/907) (S. Sayısı: 1351) (Dağıtma tarihi:
28.2.2007) (GÜNDEME)
28 Şubat 2007 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
14.06
BAŞKAN: Başkan Vekili
İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Mehmet
DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin
69'uncu Birleşimi'ni açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekilimize gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, Hocalı katliamıyla ilgili olmak üzere, Ankara Milletvekili
Sayın Haluk İpek'e aittir.
Buyurun Sayın
İpek.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
III. - BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.-
Ankara Milletvekili Haluk İpek'in, Ermeniler tarafından 1992 yılında
Azerbaycan'ın Hocalı kentinde yapılan katliamın 15'inci yıl dönümü
münasebetiyle, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı bünyesindeki
Minsk Grubu'nun bir üyesi olarak Türkiye'nin, Yukarı Karabağ sorununun
çözüm sürecine katkı sağlama yönündeki aktif ve kararlı politikasına
devam etmesinin önemine ilişkin gündem dışı konuşması
HALUK İPEK (
26 Şubat Pazartesi
günü, yani iki gün önce Hocalı katliamını, hazin dolu, hüzünlü yüreklerle,
her yıl yaptığımız faaliyetler çerçevesinde andık. Dört yıl boyunca Meclis
kürsüsünden Hocalı katliamını dünyaya duyurduk. Birkaç yıl önce bu katliamdan haberi olmayan vatandaşlarımız
ve tüm dünya, Hocalı katliamını bu sayede artık bilmektedir.
26 Şubat günü, Türk dünyası ve Azerbaycan
için en acılı günlerden biri olmanın yanı sıra, aynı zamanda insanlık
tarihi için de kelimenin tam anlamıyla kapkara bir sayfadır, çünkü
bundan on beş yıl önce, yani 26 Şubat 1992'de, Azerbaycan'ın Hocalı kentinde,
sivil halka karşı Ermeniler, tüm dünyanın gözleri önünde tam anlamıyla
bir katliam yapmışlardır.
1991 yılı Ekim ayından beri kuşatma altında
tutulan Hocalı'ya, Rusların 366'ncı Alayının desteğini alan Ermeniler 26 Şubat günü girdiler. Yalnızca bir
gün içinde, tümü savunmasız, sivil, eli silahsız
Azerbaycan Türkleri, çocuk, kadın, ihtiyar ve genç ayrımı yapılmadan
Ermeniler tarafından katledilmiştir. Bunlardan 83
çocuk, 106 bayan acımasız yöntemlerle işkence yapılarak öldürülmüştür.
Toplam 613 kişi katledilmiştir. Ayrıca 487 kişi
ağır yaralanmış ve 1.275 kişi ise rehin alınmış -bu rehin alınanlardan
150 kişiden hâlâ haber alınamamıştır- geri kalan
nüfus da bin bir zorlukla canını kurtarmıştır. 26 çocuk
tamamen, 130 çocuk ise kısmen öksüz kalmıştır. Ermeniler
şehitleri özel acımasızlıkla, gözlerini oyarak, kafataslarının
derisini soyarak ve vücutlarının farklı organlarını keserek öldürmüşlerdir.
Küçücük çocukların gözleri oyulmuş, hamile kadınların
karınları yırtılmış ve insanlarımız diri diri toprağa gömülmüştür.
Hatta şehitlerin birçoğunun cesetleri yakılmıştır. Ermeniler
yakaladıkları herkese işkence yapmıştır.
Olayın ilk günü kimse
bölgeye girememiştir, çünkü, Ermeniler yaptıkları bu caniliklerin
ortaya çıkmasından korkuyorlardı. Fakat, günler sonra bölgeye ulaşan
Batılılar bile, katliamı kabul etmekte hiç mi hiç zorlanmadılar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; aslında Hocalı vahşeti, Ermenilerin Türklere
karşı uyguladıkları ilk katliam değildir. Bir başka ifadeyle, Türklere
yönelik katliam uygulayan Ermenilerin tarihî sicillerinin temiz
olmadığını bütün belge ve olaylar açıkça göstermektedir.
31 Mart 1918 Bakû, 1919
Ağustosunda Nahcivan ve Şerur, Mayıs 1920 sonlarına doğru Erivan'da
Uluhanlı yakınındaki Karadağlı adlı İslam köyü, 23-24 Mayıs 1920
Uluhanlı'nın 5 kilometre kuzeyindeki Cebeçalı köyü, 27 Haziran
1920 gecesi yine Erivan'da Hacıbayram ve Haberbegli köyleri, 6 Nisan
1920'de Zengezor, Ordubad, Vedi bölgelerindeki İslam köylerine
her türlü askerî sınıflardan kurulu nizami birliklerle saldırarak,
zulüm ve vahşiliğin en iğrenç biçimlerini, insanlığın nefret edeceği
alçaklıklarını yaparak on binlerce Azeri Türkünü katletmişlerdir.
Her yıl andıkça tüylerimizi
diken diken eden, yüreklerimizi acıtan bu insanlık dışı suçun işlenmesine
yönelik süreci iyi bilmek ve doğru değerlendirmek için Karabağ'ın
tarihsel sürecine ve Türk-Ermeni ilişkilerinin boyutlarına derinlemesine
inmek gerekmektedir.
Karabağ, Azeri Türklerinin
binlerce yıl önce yurt edindikleri bir bölgenin adıdır. Yüz ölçümü
4.400 kilometre karedir. Yine, çok eski bir Türk yurdu olan Azerbaycan
toprakları içerisindedir. 1828 yılında İran ile Rusya arasında imzalanan
Türkmençay Antlaşması ile Kuzey Azerbaycan ile birlikte Rusya'nın yönetimine
girmiş -bu tarihte 200 bin civarında olan nüfusunun yüzde 95'i
Türk'tü- Rusya, işgal ettiği Azerbaycan'a ve özellikle Karabağ'a, dünyanın
her tarafından getirttiği Ermenileri yerleştirdi. 1923'te Stalin,
Karabağ'ın yukarı kısımlarına yeni bir Ermeni kafilesini daha
yerleştirdi ve Azerbaycan'dan kopartarak özerk bölge hâline getirdi.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim,
konuşmanızı tamamlayın.
HALUK İPEK (Devamla) - Ruslar ve Ermeniler
bu tarihten itibaren söz konusu bölgenin adını "Dağlık Karabağ"
ve "Yukarı Karabağ" şeklinde kullanmaya başladılar. Çünkü Karabağ'ın bütününde Azeriler, Dağlık Karabağ'da
ise Ermeniler çoğunluktaydı. Ermeniler
1988'de, Dağlık Karabağ'daki nüfus yoğunluğunu gerekçe göstererek
Karabağ'ın kendilerine bağlanması için harekete geçtiler.
Sovyet Cumhuriyetleri Birliğinin 1991 tarihinde dağılmasıyla,
Ermenilerin Karabağ ile ilgili hareketleri sınır çatışmalarına
dönüştü, Ermenistan-Azerbaycan sınır çatışmaları iki ülke arasında
ciddi bir savaş durumuna geldi. Ermenistan o dönemde Azerbaycan'da
yaşanan siyasi iç karışıklıklardan ve ordusu, silahı olmamasından
yararlanarak, önce Karabağ'ın tamamını, sonra da Karabağ'ı Ermenistan'a
bağlayan Azerbaycan topraklarını işgal etti. Günümüzde
Azerbaycan topraklarının yüzde 20'sine yakın bölümü Ermenistan'ın
işgali altındadır. Bu topraklarda yaşayan 1,5
milyona yakın insan da evinden, köyünden koparılmış, vatan toprağının
bir başka bölümüne topyekûn sürgün, kaçkın ve mecburi göçkün hâline
getirilmiştir. 1992 yılından bu yana, Karabağ
konusu, bölgeyle ilgili olarak yapılan milletlerarası görüşmelerin
gündeminde yer almaktadır.
Yukarıda kısaca izah etmeye çalıştığımız
bu tarihsel olgular açıkça göstermektedir ki, yüz elli
yıl öncesinden tohumları ekilen ve 1988 yılından itibaren başlatılan
ilan edilmemiş bu savaşın ve katliamların tek amacı, Karabağ'ı Ermenistan
toprakları içine almaktır. Ermenilerin büyük Ermenistan hayali çerçevesinde
belli aralıklarla devam eden bu savaş bitmemektedir. AGİT heyetlerinin,
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun ortaya koyduğu kararlara ve
son olarak da Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Siyasi İşler
Komisyonu Üyesi David Atkinson'un hazırladığı ve kurulda kabul
edilen rapora rağmen, Azerbaycan topraklarının önemli bir bölümünü
hâlen işgali altında bulunduran Ermeniler uluslararası hukuku
açıkça ihlal ederek, Yukarı Karabağ ve diğer altı Azeri bölgesini
işgalleri altında tutmaya devam etmektedir.
Ermeni işgalinden
kaynaklanan Yukarı Karabağ sorunu Güney Kafkasya'da istikrarı
olumsuz yönde etkilemektedir. Çözüm, Azerbaycan halkının kabul edebileceği
barışçı bir çözüme Türkiye'nin de desteğiyle ulaşmasıdır. Çözüm,
Ermenilerin işgal ettikleri Azeri topraklarından bir an önce çekilmesidir.
Ermenistan'ın uluslararası hukuku hiçe sayan tavrından bir an önce
vazgeçmesi için, Ermeni diasporasının asılsız iddialarının peşine
düşen uluslararası siyasi platformların da bunlara destek olmaması
gerekir.
Tarihte gerçekleştirildiği
iddia edilen olayları incelemek tarihçilerin görevidir. Siyasetçilerin
ve parlamentoların görevi ise bugün yaşanan problemleri çözmektir.
Hocalı katliamı bugünün problemidir. Çözecek olanlar da bugün görevde
olan siyasiler, parlamentolar, Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası
kuruluşlardır. Maalesef, Batı'daki parlamentolar, hâlen devam eden
Karabağ ve Hocalı'daki soykırım ve Azerbaycan topraklarının yüzde
20 işgal edilmiş toprağını görmezden gelmekte, ancak, tarihçilerin
incelemesi gereken sözde iddialara iştahlı davranmakta, böylelikle
her zaman olduğu gibi çifte standart uygulamaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti,
Avrupa Güvenlik İşbirliği Teşkilatı bünyesindeki Minsk Grubu'nun
bir üyesi olarak, Güney Kafkasya'da, bölgesel güç sıfatıyla, Yukarı
Karabağ sorununun çözüm sürecine sorunun başlangıcından bu yana
katkı sağlama yönündeki aktif ve kararlı politikasına devam edecektir.
BAŞKAN - Sayın İpek,
konuşmanızı tamamlayın lütfen.
HALUK İPEK (Devamla)
- Bu kararlı politikanın olası araçlarını etkin ve etkili konuma
taşıyabilmek için, Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Azerbaycan
Cumhuriyeti Devlet Başkanı İlham Aliyev'in himaye ve destekleriyle
başlatılan ve birincisini 8-9-10 Mart 2007 tarihlerinde Bakû'de gerçekleştirecek
olan Azerbaycan Türk Teşkilat Başkanları Forumu, ülkelerimizin ulusal
çıkarlarının korunmasında yeni bir sayfa açacaktır. Bu yeni sayfayla,
Azerilerin ve Türklerin maruz kaldıkları terör eylemelerinin ve
katliamlar hakkındaki gerçeklerin dünya kamuoyuna iletilmesi
amacıyla propaganda alanında ortak faaliyetlerin yürütülmesi,
bundan sonraki sürecin etkili ve etkin olması açısından önemli bir
kilometre taşı olacaktır. Azerbaycan ve Türk halkı arasındaki derin
tarihî köklere sahip, ortak millî, kültürel ve manevi değerlere,
zengin gelenek ve göreneklere dayanan kardeşliği yüzyılların
ağır sınavlarından başarıyla geçirerek günümüzün sosyopolitik
gereklerini dostluk ve karşılıklı iş birliğine dayandırma felsefesinin
açılımlarını önemli başarılara taşıyacak bu sürecin hayırlı olmasını
temenni ediyorum. Tarihin gerçeklerini yalanla ve iftirayla hiç
kimsenin kirletemeyeceğinin altını çizerek, Anadolu'da, Karabağ'da,
Hocalı'da şehit edilen binlerce soydaşımızı rahmetle anıyor, hepinize
saygı ve selamlarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın İpek.
Gündem dışı ikinci
söz isteği, 2011 Dünya Üniversiteler Kış Oyunlarıyla ilgili olmak
üzere, Iğdır Milletvekili Sayın Dursun Akdemir'e aittir.
Buyurun Sayın Akdemir.
2.- Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, Uluslararası
Üniversite Sporları Federasyonu'nun 2011 Dünya Üniversiteler Arası
Kış Oyunlarının Erzurum'da yapılması kararının bölgenin gelişmesine
sağlayacağı olumlu katkılara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in cevabı
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası Üniversite
Sporları Federasyonu 16 Ocak 2007 tarihinde İtalya'nın Torino kentinde
bir toplantı yaptı ve bu toplantıda 2011 Dünya Üniversitelerarası
Kış Oyunlarının Erzurum'da yapılmasına karar verdi. Bu kararın ülkemize
hayırlı olmasını diliyorum. Bölgemize ve Erzurum'a hayırlı olmasını
diliyorum ve siz değerli milletvekillerini ve yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Bu kararın alınmasında katkıları olan herkesi yürekten
kutluyorum.
Bu dönem milletvekilleri,
Doğu Anadolu milletvekilleri olarak bizler Doğu Anadolu Bölgesi'nin
sorunlarının çözümlenmesi konusunda Parlamentoda bir çalışma
grubu oluşturduk. Yaptığımız toplantılarda Doğu Anadolu Bölgesi'nin
hayvancılık yönünden, tarım yönünden gerilediği, sanayinin gitmediği
ve göçün hızla devam ettiğini saptadık. Böylece, doğunun doğa ve
iklim koşullarını, tarihî ve kültürel değerlerini dikkate alarak
yaptığımız değerlendirmelerde turizm, doğa ve kış sporlarının çıkış
yolu olabileceği kanısına vardık.
Değerli arkadaşlar,
çalışmalarımızı sürdürürken İstanbul Ticaret Odasının Doğu Anadolu'nun
kalkınması konusunda yıllardan beri yaptığı çalışmalara rastladık.
Ayrıca, Devlet Planlama Teşkilatının on yıllardır yaptığı çalışmalar
bu Kış Oyunlarının Erzurum'da yapılmasına önemli bir destek olmuştur.
Bu nedenle tüm emeği geçenleri kutluyorum, ama özellikle İstanbul
Ticaret Odasının eski Başkanı Sayın Mehmet Yıldırım'a teşekkürlerimi
bu kürsüden sunmayı kendime görev sayıyorum. Çünkü, biz Doğu milletvekilleri
olarak, İTO ile ortak çalışma ve toplantılar düzenlenmesinde Sayın
Yıldırım unutulmayacak uyumlu ve başarılı katkılarda bulunmuştur
ve 2004 yılında "Doğu Anadolu Kış Olimpiyatları" adında bir
kitap yayınlatmış, Doğu Anadolu Turizm Odaklı Bölgesel Kalkınma
Projesi ve Kış Olimpiyatları araştırmasını 2005 yılında yayınlayarak
bu harekete önemli bir destek sağlamıştır. O nedenle emeği geçen
herkesi kutluyorum. Şimdiki genç İstanbul Ticaret Odası Başkanı
Sayın Yalçıntaş'ın da aynı geleneği devam ettireceğine inanıyorum.
Buradan, kendisine, gelecekte kalıcı eserler bırakmasını temenni
ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bütün bu çalışmalara AK Parti Hükûmeti ayak uyduramadı. Eğer müracaatı,
yani Uluslararası Kış Olimpiyatlarının, 2009 yılında yapılması
gereken, müracaatı 2006 yılında yapmış olsaydı, belki 2009 yılında,
şu anda Erzurum'da bu olimpiyatlara hazırlıklara şimdiden başlanmış
olacaktı, belki bitirilmiş olacaktı.
Sayın Başbakan Erdoğan
da bir söz verdi biz milletvekillerine. Ekim 2005'te Dünya Kış Olimpiyatlarının
Türkiye'de yapılması konusunda bir kanun gerekiyordu. O kanunun
çıkarılmasına söz verdi biz milletvekillerine, ama maalesef AK
Parti Hükûmeti bunu gerçekleştiremedi ve dolayısıyla Dünya Kış
Olimpiyatlarının 2004 yılında Türkiye'de yapılması imkânı elimizden
kaçmış oldu. Ama, elimizde hâlâ bir fırsat var 2018 için. Eğer şimdi bu
kanun çıkarılabilirse -Sayın grup başkan vekilinin de dikkatine
sunmak istiyorum- belki kanunu çıkarırsak, 2018 yılında Türkiye'nin
Kış Olimpiyatlarına ev sahipliği yapabilmesi imkânına kavuşması
sağlanmış olacaktır. Ama, her şeye rağmen Erzurum'da yapılmış olması
il olarak sevindirici, ama kış olimpiyatları bölgesel olacağı için
de tüm bölgeyi ilgilendirdiğinden, olması gerekirdi. Doğu Anadolu
Bölgesi'nde başta Erzurum-Palandöken, Sarıkamış, özellikle Kars,
Erzincan kayak merkezi itibarıyla bu kış oyunlarına gayet uygun cevap
verecek az da olsa altyapısı var, ama, kısa sürede bunların tamamlanacağına
inanıyorum.
İşte, bu, Erzurum'a
gelen Kış Oyunlarının, Dünya Üniversiteler Arası Kış Oyunlarının,
Kars, Iğdır, Ağrı, Van ve diğer illerin doğal özellikleri, kültür ve
tarihî değerleri dikkate alınarak…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim,
konuşmanızı tamamlayın.
DURSUN AKDEMİR (Devamla)
- …bölgeyi kalkındıracak bir turizm yatırım hamlesini başlatmak
gerekiyor diye düşünüyoruz.
Türkiye ve Avrupa'da,
bilindiği gibi, Ağrı Dağı, en yüksek dağdır. Özel bir hazinedir bu,
Nuh'un Gemisi efsanesiyle uluslararası bir üne sahiptir. Bu efsane
Tevrat, İncil ve Kur'an'da, ayrıca Sümer-Babil tarihinde, Gılgamış
Destanı'nda yer almaktadır. Yahudi ve Hristiyan inancına göre
Nuh'un Gemisi Ağrı'dadır. Ayrıca "Sürmeli Çukuru" olarak
bilinen, Iğdır bölgesindeki Sürmeli kenti kalıntıları insanoğlunun
en eski yerleşme yerlerinden birisidir ve insanoğlunun dünyaya
ikinci kez yayılışının buradan olduğuna inanılmaktadır.
Böylece, Ağrı Dağı,
ayrıca, Türkiye'nin tanıtımı için kırk ülkeden fazla yerde tanıtım
belgesi olarak kullanılıyor, Türkiye'nin önemli bir millî parkıdır.
Bu arada, Ağrı Dağı, dağcılık, doğa, kış sporlarına uygundur, çim kayağı
yapılabilir, botanik yönünden, yamaç paraşütü ve mağara turizmi
yönünden önemli özelliklere sahiptir.
Bu arada, kadirşinaslık
adına, Dağcılık Federasyonu Başkanı Alaattin Karaca'ya buradan
teşekkür ediyorum, çünkü, Ağrı Dağı'na Iğdır tarafından tırmanışa
öncülük yapmıştır ve Iğdır Ovası'ndan Korhan Yaylası istikametinde
Ağrı'nın zirvesine ulaşılabilmektedir.
İşte, bütün bu özelliği
itibarıyla ve ayrıca Iğdır-İran-Nahcivan kesişme noktasında olan
Ağrı Dağı, Iğdır'a 15 kilometre mesafededir ve bu özellikleriyle
ele alınmalıdır.
Sayın Başkan, sabrınızı
taşırmadan bitiriyorum.
Bu özellikler dikkate
alınarak Ağrı Dağı ve çevresinin de, 2011 yılında Dünya Uluslararası
Kış Olimpiyatları adına yapılacak plan, proje, yaptırım ve altyapı
çalışmalarının kapsamına alınması, bölgemiz ve ülkemiz için önemli
kazanımlar getirecektir. Zaten son on yıldır Iğdır Valiliğinin
başlatıp sürdürdüğü ve Turizm Bakanlığının da özel ilgi ve planlamasıyla
çalışmalarını devam ettirdiği Ağrı Dağı Doğa Sporları ve Kış Turizm
Merkezi hakkında gösterilen çabalar böyle bir yaklaşımla sonuca
ulaşacak ve Doğu Anadolu Bölgesi'nin kaderi değişecek, belki Türkiye'nin
dünyaya açılan çağdaş bir kapısı olacaktır Ağrı Dağı.
Bu bilgilerden sonra
Değerli Hükûmetten beklentim, bu kış oyunlarında bölgenin yeniden
planlanarak turizm potansiyelinin ön plana çıkarılması ve bölge
halkının kaderinin değiştirilmesi, büyük şehirlere olan göçün
durdurulmasıdır.
Değerli arkadaşlar,
sözlerimi burada tamamlarken, yüce Meclisi ve siz değerli milletvekili
arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Akdemir.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, izin verirseniz
bir cümleyle cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan cevap verecekler.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım, Iğdır Milletvekili
Arkadaşımız Sayın Dursun Akdemir'e, Bakanlığımla ilgili bir konuyu,
sporla ilgili bir konuyu, 2011 Erzurum Kış Oyunlarıyla ilgili bir
konuyu gündeme taşıdıkları için teşekkür ediyorum.
Daha önce, bir vesileyle
de, burada gündem dışı söz alan Erzurum Milletvekili Arkadaşımız
Sayın Akbulut'un da gündem dışı yapmış olduğu konuşmaya cevap verirken
de bu konuyla ilgili bir değerlendirme yapma imkânı bulmuştum.
Gerçekten, uluslararası
büyük çaptaki organizasyonları bir ülkeye veya o ülkenin bir kentine
kazandırmak öyle kolay olmuyor, hatta, kanun çıkarmakla da olmuyor.
Örneğin, Erzurum'la ilgili biz herhangi bir kanun çıkarmadık. O bakımdan,
ilgili uluslararası federasyonlar, o ülkenin ve o ülkede bu oyunlara
talip olan kentin bu oyunları organize edip edememe yeteneğine bakıyorlar,
doğal şartlarının var olup olmadığına bakıyorlar. Erzurum bu bakımdan,
kış sporları açısından, özellikle kayak sporu açısından ülkemizin,
belki de dünyanın nadir bölgelerinden, illerinden biriydi. Uluslararası
Üniversite Sporları Federasyonu (FISU) da bu gerçeği kabul etti.
"2009'u alabilirdik."
dedi Sayın Akdemir. Biz 2009 için de aday olduk. Hatta Avusturya'nın
Innsbruck kentindeydi bununla ilgili oylama, bizzat ben de katılmıştım.
Ancak, bizden daha hazırlıklı olan Çin'in Harbin kenti puanlamada
bizim önümüze geçtiği için Harbin almıştı, ama, biz yılmadık. Erzurum
olarak, Erzurumlular olarak ve tabii, bu projeye destek veren
Hükûmet ve Bakanlığım olarak yılmadık ve gerçekten bu süre içerisinde
FISU'yla, onların tüm etkinliklerine katılarak, stantlar açarak
hep gündemde Erzurum'u tutmayı başardık ve en sonunda da işte Torino'da,
biraz önce Sayın Akdemir'in de ifade ettiği gibi, oylamada diğer
aday kenti geride bırakarak bu oyunların Erzurum'da yapılmasını
sağladık.
Tabii, biraz önce Sayın
Akdemir de ifade etti, işte "Çevre iller var. Bu illerde de kayak
sporunun gelişmesi için, acaba bu oyunların bir ayağı da o kentlerde
yapılabilir mi?" dediler. Tabii, bunun kararını uluslararası
federasyon FISU veriyor, FISU'nun teknik yetkilileri veriyor. Genellikle
bunlar bir kente verilir. Bütün oyunların o kentte yapılması prensiptir.
Yani, diyelim ki, Kars'ın Sarıkamış'ı… "Oraya da kaydırabilsek
bunu, Sarıkamış'a da kaydırabilsek. İşte, Ağrı'ya da kaydırabilsek
bir ayağını, yarışmalardan birini." Uluslararası federasyonlar
bu önerilere katılmıyorlar. Çalışmalar esnasında, bunlar da doğrusu,
gündeme gelmişti.
Şimdi, Erzurum'la ilgili
-tabii, çok ciddi bir ekonomik gideri olacak bu işin- şu anda 150 milyon
avroluk bir harcama yapmayı planlıyoruz. Hatta, bugün, bugünkü tarih
itibarıyla, 2,5 milyon dolar katılım payını FISU'ya göndermemiz gerekiyordu.
Biraz önce, Üniversite Sporları Federasyonu Başkanıyla otururken
konuştum, onun aracılığıyla gidecek "tamam Sayın Bakanım, Maliye'den
para Gençlik Spora aktarıldı, şimdi ben de FISU'nun hesabına aktaracağım"
dedi, çünkü, 1 Marta kadar yatırmamız gerekiyordu. Yani, harcamalar
şimdiden başladı, onu ifade etmek istiyorum. Tabii, yatırımlarla
ilgili ödenekleri ayırdık. Hava müsait olduğunda, Erzurum'da bir salonun
temelini atacağız.
Tabii ki, Ağrı için de
-diğer- Iğdır için de, efendim, Kars için de Sarıkamış için de bu sporların
gelişmesini tabii ki arzu ederiz, ama, biliyorsunuz, bu bir oluşum
meselesidir. Önce özel sektörün de buralara ilgi göstermesi gerekir.
Erzurum'un bu bakımdan bir şansı var. Yanılmıyorsam, üç veya dört tane
özel sektörün şu anda oteli var, binden fazla yatağı var. Erzurum'a
geçenlerde gittiğimde gördüm ki, bir iş adamı da orada beş yıldızlı
yeni bir otel yapımına başlamış. Tabii, özellikle tesisler yükselmeye
başlayınca, atlama kuleleri yapılmaya başlanınca, diğer salonlar
yapılmaya başlanınca, yine başka iş adamlarımız da oraya yatırım
yapmaya yöneleceklerdir.
Memnuniyetle görüyorum ki, kayak sporunun
gelişmesine müsait olan özellikle Doğu Anadolu'daki illerimizde
belediyelerimiz, il özel idaremiz, illerinde bu sporu geliştirmek
için şu anda ciddi bir gayret içerisindeler. Bunu nereden biliyorsunuz
diye soracak olursanız, bana müracaatlar oluyor. Mesela, kar ezme
makinesi istemişlerdi yazın benden, on bir tanesini temin ettik,
bu vilayetlere gönderdik. Bu, önemli bir araçtır, kar ezme makinesi.
Yani, bir yerde kayak sporunun başlayabilmesi için, bir defa, zeminin
müsait olması gerekir, pistlerin yapılmış olması gerekir, telesiyejlerin
yapılmış olması gerekir. Bunlar olduktan sonra, özel sektör bakıyor
ki orada bir hareketlenme var, "ben buraya bir otel yaparsam iş
yapar" diye düşünüyor. O nedenle, bu birdenbire olmuyor. Tabii
ki, İstanbul Ticaret Odası bu konuyla ilgili bir plan hazırlamıştı,
bir proje hazırlamıştı, ancak, bu projeyle ilgili, bunun somuta
yansıması henüz gerçekleşmedi. Ama, şunu da hemen ifade edeyim: Tabii,
kendisi, eski İstanbul Ticaret Odası Başkanı Sayın Yıldırım'ın bu
konuyla ilgili katkılarından bahsetti, o proje hazırlanmasında
kendisinin de katkısı olmuştu. Şimdiki İstanbul Ticaret Odası Başkanımız
Sayın Murat Yalçıntaş da Torino'da bulundu, FISU üyeleri karşısında,
İstanbul Ticaret Odasını temsilen, bana göre çok nefis bir konuşma
yaptı, İngilizceye hâkimiyeti de dikkati çekti ve "Biz, Erzurum'un
başarılı şekilde bu organizasyondan çıkması için İstanbul Ticaret
Odası olarak her türlü imkânımızı seferber edeceğiz." diye kullandığı
o cümle, inanıyorum ki, Erzurum'a verilmesinde de etkin olmuştu. O
bakımdan, eski ve yeni İstanbul Ticaret Odası Başkanlarına, tabii
ki, spordan sorumlu bir bakan olarak ben de teşekkürlerimi ve takdirlerimi
sunuyorum, ama, bizim bir atasözümüz var, bilirsiniz: "Komşuda
pişen bize de düşer." Erzurum'da yapılacak olan bu organizasyon,
inanıyorum ki, çevre illeri ve ilçeleri de etkileyecektir, onlarda
da bu süreç başlayacaktır. Ama, bunun bir olgunlaşması var. Bir ülkeye
hemencecik oyunu vermiyorlar.
Özellikle olimpiyatlar çok büyük bir organizasyondur.
Bunlar üniversite kış oyunlarıdır. Olimpiyatlar, tabii, bunun üstünde bir organizasyondur.
İşte, "Bir yasa çıkaralım şimdi,
2018'i şimdiden alalım" dedi Sayın Akdemir. Demin de ifade ettiğim
gibi, uluslararası federasyonlar yasa çıkarıp çıkarmamaya bakmıyorlar.
O ülkenin ve o ilin bu işe hazırlıklı olup olmadığına bakıyorlar ve
bir de, bunu Torino'da çok açık şekilde hissettim, o ülkede bu spor ne
kadar gelişmiş, kayak sporundan kaç tane başarılı sporcu yetiştirmişsiniz
dünya çapında, buna da bakıyorlar. Ama, maalesef, bu dalda henüz biz
dünya çapında isim yapabilecek nitelikte bir sporcu yetiştiremedik,
ama, şu anda, gençler, gerçekten, bu konuda ciddi bir gayret içerisindeler,
Kayak Federasyonumuz, Buz Pateni, Buz Hokeyi Federasyonlarımız
başarılı sporcular yetiştirmek ve özellikle 2011 Erzurum'da dereceye
girecek sporcular yetiştirmek için de gayret ediyorlar. Bu bir süreç
işidir. Ama, Erzurum'la Türkiye'de doğa imkânlarını, kar imkânını ve
kayak sporunu geliştirmeyi en iyi şekilde değerlendirmemiz mümkündür.
Böyle bir sürece girdik. Sayın Akdemir de konuşmasıyla buna katkı
verdi.
Ben her zaman söylüyorum.
Spor, tüm partilerin, milletvekili arkadaşlarımızın ilgi duyduğu,
buraya ne zaman bir kanun tasarısı veya teklifi gelse destek verdiği
bir alandır. Ben, sadece katkı vermek için Sayın Akdemir'in bu konuyu
gündem dışı buraya taşıdığını biliyorum. Ben de bu konuyla ilgili
yapılan çalışmaları ve hedeflerimizi birkaç cümleyle sizlerle
paylaşmak için söz almıştım. Yeniden Sayın Akdemir'e…
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
- Sayın Bakanım, Ağrı Dağı'yla ilgili bir açıklamanız olursa… Bu konu
çok önem arz ediyor. Ben, özellikle onu…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Erzurum'la ilgili yapacağımız
masraf, ayıracağımız bütçe o kadar büyük bir bütçe ki -150 milyon avro
dedim- tabii Erzurum'da yapılması gerekenleri yapmadan, efendim,
bir de Ağrı'ya yaparız dersem, şimdi popülist davranmış olurum. Ben
Bakan olarak, Hükûmet olarak, böyle, hemen yapamayacağımız şeyleri
vaat etmeyi doğru bulmuyorum. Yani, şimdi, Ağrı'ya da yaparız dersem,
Ağrılıları buradan oyalamış ve kandırmış olurum, sizi de kandırmış
olurum. Şimdi, tüm dikkatlerimizi biz, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
olarak, Bakanlık olarak Erzurum'a teksif ediyoruz. Erzurum'da bir an
önce 2011'e vaat ettiğimiz tesisleri yetiştirmeyi amaçlıyoruz. Bunun
için ciddi bir bütçe ayırmamız gerekiyor. O bakımdan, tıpkı İzmir'de
Yaz Oyunlarında başarılı olduğumuz gibi Erzurum'da da başarıyla
çıkarsak bunun arkasından daha büyük organizasyonları alma
imkânını elde ederiz. O nedenle, şimdi önümüzde Erzurum var. İnşallah
Erzurum'dan başarıyla çıkarsak, Sayın Akdemir'in saydığı, işte
Kars Sarıkamış'tır, Ağrı'dır, Iğdır'dır, buralar da inşallah ileride
kış olimpiyatlarını düzenlemeyi başarır. Ama, önce almış olduğumuz
görevi layıkıyla yerine getirelim, eksiksiz yerine getirelim,
tesisleri tamamlayalım, organizasyondan da yüz akıyla çıkalım,
inşallah arkası gelecektir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakana
teşekkür ediyoruz.
Gündem dışı üçüncü
söz isteği, Sabahattin Ali'nin 100'üncü doğum yılı münasebetiyle,
Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı'ya aittir.
Buyurun Sayın Gazalcı.
(CHP sıralarından alkışlar)
3.- Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın,
gerçekçi edebiyat akımının öncülerinden olan Sabahattin Ali'nin doğumunun
100'üncü yıl dönümü münasebetiyle, edebiyatçı kişiliğine ve eserlerine
ilişkin gündem dışı konuşması
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
"Bir gün kadrim bilinirse/İsmim
ağza alınırsa/Yerim soran olursa/Benim meskenim dağlardır." diyen
büyük yazar Sabahattin Ali'nin değerini, kadrini, geç de olsa biliyor,
adını, doğumunun 100'üncü yılında saygıyla anıyorum.
Şiirleri türkü olup
milyonlarca insan tarafından hep bir ağızdan söylenmiş, öyküleri,
romanları dilden dile çevrilmiş, film yapılmış; üniversitelerde
tez konusu olmuş; yaşamı, sanatı Sayın Cücenoğlu, Sayın Hıfzı Topuz
tarafından oyunlaştırılmış, romanlaştırılmış bir yazardır Sabahattin
Ali.
Kısacık yaşamında,
acılar, haksızlıklar yaşamış, en verimli yaşında acımasızca öldürülmüş
olmasına karşın, arkasında klasik sayılacak ölmez yapıtlar bırakmıştır
Sabahattin Ali.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gerçekçi edebiyat akımının öncülerinden olan Sabahattin
Ali, bundan yüz yıl önce 25 Şubat 1907 tarihinde Gümülcine'de doğdu. Bir
Tevfik Fikret ve Prens Sabahattin âşığı olan babası, askerdi, yüzbaşıydı.
Öğretmen okulunu bitirdikten
sonra bir süre öğretmenlik yaptı. 1928 yılında sınav kazanarak eğitim
için Almanya'ya gitti. Almanya, edebiyat tutkunu Sabahattin Ali'nin
ufkunu açtı, kişiliğini geliştirdi, dünya görüşünü zenginleştirdi.
Yurt dışından dönüşünde çeşitli okullarda Almanca ve Türkçe öğretmenliği
yaptı. Şiirlerinden, yazılarından dolayı bir süre hapis yattı.
Cumhuriyetin onuncu yılı affından yararlanarak öğretmenliğe geri
döndü. 1938'de de çevirmen-oyun yazarı olarak devlet konservatuvarına
girdi. Bugünlerde ölümünün 46'ncı yılında saygıyla andığımız eski
Millî Eğitim Bakanlarından, eğitimimizi yücelten Hasan Âli Yücel'in
açtığı tercüme bürosunda, birçok yazarla beraber çeviriler yaptı,
Türkçemize kazandırdı. Daha sonra, yakın arkadaşları Aziz Nesin
ve Rıfat Ilgaz'la birlikte Marko Paşa'yı çıkardı. Bu gazete kapanınca
Malum Paşa, Merhum Paşa, Ali Baba gibi gazetelerle bu yayını sürdürdü.
Bu gazetelerde yazdığı bir başyazının birisinde Sabahattin Ali,
"Bütün kavgamızda kendimiz için bir şey istemedik. Yalnız ve yalnız
bu yurdun bütün yükünü omuzlarında taşıyan milyonlarca insanın
derdine derman olacak yolları araştırmak istedik." diyen Sabahattin
Ali, 1948 yılında baskılardan kurtulmak için yurt dışına çıkmak isterken
kırk bir yaşında acımasızca öldürüldü.
Ne yazık ki, elli dokuz
yıl geçmesine karşın, Sabahattin Ali'nin ölümü üzerindeki karanlık
aydınlatılamadı. Ölümü, ilk faili meçhul cinayet olarak kaldı. Büyük
yazarı kim ve kimlerin öldürdüğü, mezarının, eşyalarının ne olduğu
belli olmadı, cesedi ailesine gösterilmedi, birçok soru askıda
kaldı. Eğer Sabahattin Ali cinayeti bilinmezlerin arasında bırakılmayıp
aydınlatılsaydı, daha sonra zincirleme yitirdiğimiz onca bilim
insanı, yazar, gazeteci salt düşüncelerinden dolayı belki de öldürülmeyecekti.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim,
konuşmanızı lütfen tamamlayınız.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz gibi, 2003 yılında
bu Mecliste Bilgi Edinme Hakkı Yasası'nı çıkardık. Sabahattin Ali
cinayetiyle ilgili olarak, doğrudan Başbakana, 2003 ve 2004 yılında
yazılı soru önergeleri verdim. Bu soru önergelerine, Başbakan adına
İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu, kısa, geçiştirici yanıtlar
verdi. İlk soru önergemize verilen cevapta -buraya da getirdim onları-
İçişlerini ilgilendiren bölümde "Zaman aşımı süresi olduğu
için bilgi ve belge mevcut değildir. Dışişleri arşivlerinde konuyla
ilgili araştırma yapılmakta olup, bilgi bulunabildiği takdirde
ayrıca bilgi verilecektir." dendi 2003 yılında. Ben iki yıla yakın
bekledim, bilgi gelmeyince bir soru daha sordum ve o ikinci soruya
da "Dışişlerinde de bir şey bulunamamıştır." diye kısa bir
yanıt verildi.
Peki, nereye gitti
belgeler? Sabahattin Ali'nin üzerinden çıkan, resmi çekilen eşyalar
nerede? Mezarı nerede? Bu sorular bugün de yanıtsız, karanlıkta.
Sayın İçişleri Bakanını bu baştan savma yanıtı için kınıyorum. Keşke,
Mehmet Ali Şahin'in gündem dışı konuşmaya yanıt verdiği gibi, Sayın
Bakan da burada olsaydı! Ama, bir de kutlamam var. Sabahattin Ali'nin
100'üncü doğum yılında, Kültür Bakanı, iki gün önce Millî Kütüphanede
bir panel düzenledi, ben gidip izledim. Kendisini de, bu işe önayak
olanları da kutluyorum. İçişleri Bakanını kınıyorum, ama, Kültür
Bakanını bu etkinliğinden dolayı kutluyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; aydınlanmamış karanlık olaylar için zaman, hiçbir
zaman geç değildir. Zaman aşımı yasalarda olsa bile vicdanlarda geçerli
değildir, hele Sabahattin Ali gibi yapıtlarıyla yaşayan bir büyük
yazar için hiç geçerli değildir. Doğumunun 100'üncü yılında, devlet
yetkisini kullanan yetkililere, sorumlulara bir kez daha Türkiye
Büyük Millet Meclisinin çatısı altından sesleniyorum: Elinizde
bu konuda ne bilgi belge varsa lütfen ortaya koyun.
Sayın arkadaşlar, Sabahattin
Ali'ye saygıyı, belki, onun yapıtlarını genç kuşaklara tanıtarak,
yazılarını ders kitaplarına alarak, adını bir sanat kurumuna vererek
ailesine ve ona olan borcumuzu ödeyebiliriz. Çağdaş ülkeler, onları
yücelten sanatçıları, yazarları için özellikle 100'üncü yıllarda
ülkesinde ve dünyada çeşitli etkinlikler yapıyor. Biz de Sabahattin
Ali ve benzerleri için bunları yapabiliriz. Hepimizin yetişmesinde,
duygularının gelişmesinde, emeği, doğayı, insanı sevmesinde yazarların
büyük payı vardır. Sabahattin Ali de yapıtlarıyla bize Türkçeyi,
insanı sevdiren büyük yazarlarımızın önde gelenlerinden biridir.
Sabahattin Ali'yi sevenler,
yıllardır, Kırklareli'de "Sabahattin Ali ve Sanat Günleri"
etkinlikleriyle onu anıyor, Istranca Dağları'nda yürüyüş yapıyor,
-bir keresinde ben de katılmıştım- Edremit'te onun için törenler düzenleniyor.
Ailesi, öldürüldüğü sanılan o Istrancaların bir tepesinde -oraya
da gittim- bir kayanın üstünde "Başım dağ, saçlarım kardır."
dizelerini bir kayaya kazdırmış, orada duruyor.
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
çok uzadı efendim, son cümleleriniz…
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Her şeye karşın
"Aldırma gönül, aldırma." diyen, başı öne hiç eğilmeyen, daha
görecek günleri, yazılacak Kuyucaklı Yusuf gibi ciltleri, romanları,
öyküleri varken öldürülen Sabahattin Ali'nin doğumunun 100'üncü
yılında bir kez daha onu saygıyla anıyorum ve ünlü şiirini, Sinop Cezaevinde
yatarken yazdığı ünlü şiirinden birkaç dizeyi okuyarak konuşmamı…
BAŞKAN - Lütfen efendim.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- …bitiriyorum.
"Başın öne eğilmesin,
Aldırma gönül, aldırma;
Ağladığın duyulmasın,
Aldırma gönül, aldırma.
Dışarda deli dalgalar,
Gelip duvarları yalar;
Seni bu sesler oyalar,
Aldırma gönül, aldırma.
Dertlerin kalkınca
şaha,
Bir sitem yolla Allah'a,
Görecek günler var daha;
Aldırma gönül, aldırma.
Kurşun ata ata biter;
Yollar gide gide biter;
Ceza yata yata biter;
Aldırma gönül, aldırma."
Saygılarımla. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Gazalcı.
Gündem dışı konuşmalar
tamamlanmıştır.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Danışma Kurulunun
bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
IV. - ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: 215 Tarihi:
28.2.2007
Gündemin Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmının; 449 uncu
sırasında yer alan 1346 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın 6
ncı sırasına, 13 üncü sırasında yer alan 1317 sıra sayılı Kanun Teklifinin
bu kısmın 7 nci sırasına, 396 ncı sırasında yer alan 1264 sıra sayılı
Kanun Tasarısının bu kısmın 8 inci sırasına, 344 üncü sırasında
yer alan 1134 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın 9 uncu sırasına,
270 inci sırasında yer alan 925 sıra sayılı Kanun Tasarısının bu
kısmın 10 uncu sırasına, 271 inci sırasında yer alan 926 sıra sayılı
Kanun Tasarısının bu kısmın 11 inci sırasına, 452 nci sırasında
yer alan 1350 sıra sayılı Kanun Teklifinin bu kısmın 12 nci sırasına,
448 inci sırasında yer alan 1345 sıra sayılı Kanun Teklifinin bu kısmın
13 üncü sırasına alınmasının ve diğer işlerin sırasının buna göre
teselsül ettirilmesinin;
Genel Kurulun onayına
sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
|
|
|
Bülent
Arınç |
|
|
|
Türkiye
Büyük Millet Meclisi |
|
|
|
Başkanı |
|
Faruk
Çelik |
|
Ali
Topuz |
|
AK
Parti Grubu Başkanvekili |
|
CHP
Grubu Başkanvekili |
|
|
Süleyman Sarıbaş |
|
|
|
Anavatan Partisi Grubu Başkanvekili |
|
BAŞKAN - Danışma Kurulu
önerisi üzerinde, aleyhte olmak üzere, Hatay Milletvekili Sayın
Mehmet Eraslan.
Buyurun efendim.
MEHMET ERASLAN (Hatay)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bu hafta görüşeceğimiz kanun tekliflerinin, kanun
tasarılarının ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni
ediyorum.
Tabii, yeni bir Danışma
Kurulu önerisi var. Bu yeni Danışma Kurulu önerisiyle bugün ve yarın
görüşeceğimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ele alacağımız kanunların
içerikleriyle ilgili bilgiler Genel Kurulun onayına sunulmuştur.
Değerli milletvekilleri,
tabii ki uluslararası sözleşmeler önemli, ama, en az bunlardan daha
önemli olan iki kanunu da bu hafta görüşeceğiz. Gelir Vergisi Kanununda
değişiklik yapan bir kanun tasarısı, ayrıca belediyelerle ilgili
bir kanun tasarısını da görüşeceğiz. Bu iki önemli kanunla ilgili
görüşlerimizi, kanun teklifleri görüşülürken siz değerli milletvekillerinin
görüşlerine, Genel Kurulun görüşlerine kendi düşüncelerimizi
arz etmenin gayreti içerisinde olacağız.
Değerli milletvekilleri,
özellikle Gelir Kanunu'nda yapılacak olan değişikliklerle ilgili
kanun tasarısından iki örnek vermek istiyorum ve bu kanun tasarısının
gerekçesine baktığımız zaman, genel gerekçesine baktığımız zaman
şu iki ifade özellikle çok dikkatimizi çekiyor: "Vergi güvenliğini
güçlendirmek suretiyle ekonominin kayıtlılık düzeyinin artırılmasına
hizmet etmesi."
Daha önce, ben, Sayın
Unakıtan'ın, Sayın Bakanın ifadelerini hatırlıyorum. 300 milyar
dolarlık bir ekonomide yüzde 30 bir kayıt dışılık olduğunu düşünürsek,
Türkiye'de yılda ortalama 90 milyar dolar düzeyinde bir kayıt dışılığın
olduğunu Sayın Bakanımız kendisi ifade etmişti bundan iki-iki buçuk
yıl once, ama, bununla ilgili kanuni düzenleme 22'nci Dönemin beşinci
yılında, son yılında, bir kanunla hazırlanarak ve genel gerekçe
içerisinde vurgusu yapılarak bugün ancak ele alınma gereği duyulmuştur.
Yani, bu kayıt dışılık eğer Türk ekonomisini olumsuz yönde etkiliyor
ise ve Türk ekonomisine 90 milyar dolar düzeyinde bir olumsuz etkisi
var ise, bunu, şimdi, kayıtlılık düzeyinin iyileştirilmesi veya
kayıt düzeyinin artırılmasına hizmet etmesi şeklinde bir kanun
düzenlemek beşinci yılda, bir Maliye Bakanlığı sorumluluğuna uymaz.
Diğer taraftan
"Verginin tabana yayılması suretiyle vergi oranlarının zamanla
düşürülmesine imkân sağlanması…" Daha, zamanla düşüreceğiz.
Vergiyi tabana yayma konusundaki kanunu şimdi çıkaracağız ve zamanla
vergi oranlarını düşürmenin gayreti içerisinde olacağız.
Bakın, Avrupa Birliği
ülkeleri içerisinde en yüksek vergiyi toplayan… Veya şöyle diyelim:
Gerek sanayicinin gerek esnaf ve sanatkârın gerek KOBİ'lerin gerek
tekstilcinin, yani bu ülkede üretim yapan sektörlerin vermiş olduğu
vergi, Avrupa Birliği ülkelerinde toplanan vergilerden çok çok daha
fazla, Avrupa Birliği ülkelerindeki vergi oranlarından çok çok daha
fazla. Yani, Türkiye, bu vergi politikalarıyla Avrupa'da şampiyon.
Bunu defalarca burada ifade ettim, en az on defa konuştum.
Bir kere, sanayicimizin
girdi maliyeti olan vergi oranlarını düşürmek durumundayız. Vergi
adaletinden bahsedebilmemiz için, vergi oranlarının düşürülüp tabana
yayılması ve adil bir vergi sisteminin Türk ekonomisine kavuşturulması
gerektiğini burada defalarca ifade ettik, yıllarca bunu burada
konuştuk. Aksi takdirde, gerek KOBİ'leri, esnaf ve sanatkârı, yatırımcıyı,
ihracatçıyı, üreticiyi, tekstilciyi Avrupa Birliği pazarında
var etme imkânımız farklı bir şekilde olamaz. Avrupa Birliği pazarında
ve dünya pazarında, global piyasada kendi iş adamlarımızı rekabet
edemez hâle getirirsek bu ülkede vergi hasılatı da artmayacaktır,
bu ülkede istihdam sorunu da çözülmeyecektir, bu ülkede işsizlik
problemleri de artarak devam edecektir, işsizlik problemleri yüzünden
suç işleme oranları da artacaktır, toplumsal yozlaşma oranları da
artacaktır, fakir fukaralık, açlık, sefalet, işsizlik ve buna mukabil
gayrimeşru birtakım fiiller ve davranışlar da beraber artacaktır;
çünkü, ekonomi, insanların sosyal hayatını etkileyen, devletin
siyasal hayatını etkileyen ve ülkede yaşayan bütün toplumun her
kesiminin eğitimini, sağlığını, diğer her şeyini etkileyen en
önemli unsurdur. Ekonomide temel faktör olan, üreticidir. Üreticinin
desteklenmesi, girdi maliyetleri olan vergilerin, enerjinin, işverenin
işçiye ödediği SSK primlerinin düşürülmesi gibi teşvikler hem vergi
hasılatını artıracaktır hem kayıt dışılığı azaltacaktır hem vergi
adaletini tesis edecektir.
Gerekçede diğer dikkatimizi
çeken bir ifade: "Vergide adalet ve eşitliğe uygun olması, benimsenen
temel ilkedir." Peki, bu ilkenin gereği bugüne kadar neden yapılamamıştır?
Aradan beş yıl zaman geçmiştir, ama vergi oranları düşürülememiştir,
adil bir vergi sistemi Türkiye'ye verilememiştir ve maalesef, aşırı
vergi oranları Türk ekonomisine yılda 90 milyar dolar kayıt dışılığı
getirmiştir. Bunlar önemli konular.
İşte, biz, Türkiye'de
gerek çiftçimizin gerek esnafımızın gerek KOBİ'lerimizin, üreticilerimizin
eğer gerçekten sorunlarını çözmek istiyorsak çok radikal ekonomik
tedbirler almak durumundayız. Bu Danışma Kurulu önerilerine, Meclisin
gündemine bu konuları koymak suretiyle, bu konuları Meclisin gündemine
getirmek suretiyle, çok radikal bir şekilde, kararlı bir şekilde
ve çok cesur bir şekilde, bu kararları, bu ülkede yaşayan 73 milyon
ülke insanı adına almak durumundayız.
Tarımcının da buna
ihtiyacı var, esnafın da buna ihtiyacı var, KOBİ'nin de, ama, gençliğin,
özellikle gençliğin de ve özellikle istihdamın da buna ihtiyacı
vardır. Aksi takdirde kayıt dışılığı her zaman konuşmaya devam edeceğiz,
Türk ekonomisine maliyeti yılda 90 milyar demeye devam edeceğiz
-Sayın Unakıtan'ın ifadelerini söylüyorum- ve bunlarla mücadele
etme yerine toplam borçlarımızı artırmaya devam edeceğiz, dış ticaret
açığımızı artırmaya devam edeceğiz, cari açığımızı artırmaya devam
edeceğiz. Dış ticaret açığı 15,5 milyar dolardan -2002 yılında- bugün
45 milyar dolara gelmiştir, cari açık 2002 yılında 1,5 milyar dolardan
bugün 35 milyar dolar düzeyine gelmiştir ve son üç buçuk yılda 150
milyar dolar, Türk ekonomisinin, Türkiye'nin borcunda artış hasıl
olmuştur. İşte biz bu ekonomik tedbirleri almaz isek, bu radikal tedbirleri
alamaz isek, bu ekonomik sorunlar ve ekonomik sorunların topluma
olumsuz yansıyışları karşısında hep beraber, maalesef, üzüleceğiz
ve üzülerek bu konuları seyredeceğiz.
Diğer taraftan, Türkiye'yi,
ama, ekonomiden veya sosyal politikalardan çok daha fazla etkileyen…
Evet, Türkiye önemli stratejik bir ülkedir, Orta Doğu'yla Avrupa'yı
birbirine bağlayan önemli bir köprüdür, enerji koridorudur ve stratejik
bir ülkedir, ama hemen yanı başımızdaki cereyan eden gelişmeler…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- …özellikle Kuzey Irak'taki gelişmeler ve orada otonom bir sistemin
veya federal bir sistemin kurulmasına ilişkin yapılan birtakım çalışmalar
Türkiye'nin güvenliğini, Türkiye'nin ulusal çıkarlarını, Türkiye'nin
bütünlüğünü bütün haşmetiyle tehdit etmeye devam etmektedir.
İşte Türkiye Büyük
Millet Meclisinin diğer bir görevi de bunu konuşuyor olması gerekmektedir,
bunu konuşmasıdır. Millet adına izlenecek olan politikaların, izlenecek
olan stratejilerin… Devletin en üst kademesinde görev yapan birimlerle
irtibat hâlinde olmak suretiyle Türkiye adına hayırlı kararlar almak
Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevidir.
Orta Doğu'daki gelişmelere
Türkiye seyirci kalamaz, Türkiye'nin geleceğini, ulusal çıkarlarını,
Türkiye'nin gelecekteki birlik ve beraberliğini, bütünlüğünü ilgilendiren
yanı başımızdaki gelişmeler kaderine terk edilemez. Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından bu konuların da acilen ele alınması gerektiğini
burada vurgulamak istiyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ERASLAN (Devamla)
- Teşekkür edeceğim.
Zor bir bölgedeyiz,
ama, güçlü bir ülkeyiz. Bin yıllık devlet tecrübesine ve millet tecrübesine
sahip olan, 73 milyon insanıyla, birlik beraberliğiyle, millî ve manevi
değerlerinin üstünlüğüyle dimdik ayakta olan bir ülkeyiz. Avrupa'ya
örneğiz, Orta Doğu'ya örneğiz ve dünyaya da örnek olan bir ülkeyiz. Bu
devlet büyüklüğümüzün ve millet büyüklüğümüzün gereğini özellikle
bölgemizdeki gelişmelerle ilgili konularda göstermek durumundayız
ve bu konuları da biraz daha fazla önemsemek durumundayız kanaatindeyim.
Ben, bu haftaki çalışmaların
ve bu kanun teklif ve tasarılarının ülkemiz ve milletimiz adına hayırlar
getirmesini temenni ediyorum ve ülkenin temel sorunlarıyla ilgili
konuların, Danışma Kurulu içerisine konulması suretiyle, Türkiye
Büyük Millet Meclisine görüşülmek üzere gelmesini de ayrıca istirham
ediyorum ve Genel Kurulu saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Eraslan.
Öneri aleyhinde olmak
üzere, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bu haftaki Meclis çalışmalarımızın milletimize ve memleketimize
hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Her hafta olduğu gibi,
Danışma Kurulu önerisi son anda elimize ulaştı. Meclisin açılmasına
dakikalar kala büyük zorluklarla ele geçirebildiğimiz bir Danışma
Kurulu önerisinin aleyhinde söz aldım ve oturdum, bu hafta hangi kanun
tasarı ve teklifleri görüşülecek diye çok hızlı bir çalışma yaptım,
inanın hâlâ netice alabilmiş değilim. Gündemin 448'inci sırasındaki,
452'nci sırasındakiler, 271'inci sırasındaki tasarı ve teklifler
gündemin en ön sıralarına alınmış ve bunları görüşeceğiz.
Bu haftaki tasarıların
içerisinde en önemlisi gelir vergisiyle ilgili olanı ve Türkiye
Büyük Millet Meclisine, komisyona 13 madde hâlinde sevk edilen, ancak
komisyondan 39 madde olarak çıkan bir torba kanunu görüşeceğiz,
her zaman olduğu gibi. Bunların içerisinde neler olduğunu, hep beraber,
biraz sonra göreceğiz. Ama, Türkiye'de bugünlerde neler oluyor, Türkiye'nin
gündeminde neler var, Türk halkı neler konuşuyor, Türk halkının Parlamentodan
beklentileri nelerdir, bunlara bakmak lazım.
Üç günden beri, seçim
bölgem olan Denizli'de idim. Denizli'nin ilçelerini dolaştım. Organize sanayi
bölgesinde 30'a yakın fabrikayı ziyaret ettim. Denizli açık dokuma
pazarına uğradım ve dün de Sayın Genel Başkanımız, Denizli Sanayi
Odasının davetlisi olarak, Organize Sanayi Bölgesinde Denizlili
sanayicilere hitap etti. Sayın Genel Başkanımızın konuşmasından
önce Sanayi Odası Başkanının vermiş olduğu brifingi dinledik.
Denizli, yıllardan
beri, çok büyük bir gelişme hamlesi kaydeden, Amerika'daki üniversitelerde
bu kalkınma modelinin ders olarak okutulduğu bir il, yıllardan beri
Türkiye'ye ve dünyaya örnek olan bir il, kendi ayakları üzerinde duran
ve Türk ekonomisine çok büyük katkılar sağlayan bir il, ama, dün gördük
ki, Denizli sanayisi kan ağlıyor, feryatlar göğe yükselmiş. Denizli
tekstilcisi, artık, her geçen gün küçülmeye başlamış ve tekstilin
istihdamdaki payı yüzde 51'lerden 36'lara düşmüş ve fabrikalar büyük
oranda işçi çıkarmaya başlamış. Denizli'de tekstil sanayisinde
korkunç bir feryat yükseliyor. Denizli açık dokuma pazarında görüştüğüm
esnaflar, yaklaşık 400 civarındaki esnaf, AK Parti milletvekillerinin
o kapıdan içeri giremeyeceklerini söylediler, hem de yüksek sesle
ve televizyon kameraları önünde de aynı sözleri tekrarlamaya hazır
olduğunu söylediler. Babadağ'daki dokuma esnafı, Kızılcabölük'teki
esnafımız, Buldan'daki esnafımız, artık, tezgâhlarını kapatma noktasına
gelmiş.
Denizli'nin güzel tarım
ovaları, en kaliteli pamukların üretildiği o verimli ovalar, artık,
o tarlalar, pamuk tarlaları boş bırakılmaya başlanmış. Buldan'ın,
Güney'in, Kale'nin o en kaliteli tütünlerin üreticileri, artık,
feryat etmeye başlamışlar.
İşte, elimde bir belge.
Burada biz söyleyince belki dikkate almıyorsunuz. Ama, işte, Tavas ilçesinin
belediye başkanlarının imzalı ortak bir metni elimde. Bunun içinde
AK Parti belediye başkanları da var. AK Partili belediye başkanları
da aynı metnin altına imza atıp bize göndermişler. Tütün üreticisinin
feryadını anlatıyorlar. Tütün üreticisinin, artık, her geçen gün
kaderine terk edildiğini, elindeki son ürünleri de yok pahasına
sattığını ve artık, ayakta kalamadıklarını, bellerinin büküldüğünü
ve kırıldığını ifade eden bir metin. Feryat ediyor tütün üreticisi
"sahip çıkın bize" diyor, "yüzde 2'lik stopajı kaldırın"
diyor. "Tekel, yeniden, Türkiye'deki -geçmişte olduğu gibi- bu
noktadaki gerçek işlevini ortaya koysun. Bizi tüccarların elinde
mahvettirmeyin, onların elinde yok olmak üzereyiz." diye gönderilen
bir metin. Altında, AK Partili belediye başkanlarının da imzası
olan bir metin.
Onun için, değerli milletvekilleri,
buraya getireceğimiz kanun tasarı ve teklifleri, halkın dertlerine
derman olacak teklifler olmalıdır. İşte, gelir vergisiyle ilgili
getirilen kanun içerisinde teşvikle ilgili yeni bazı düzenlemeler.
Çıktığı günden beri söylüyorduk, onlarca kez hem ben hem diğer muhalefet
milletvekilleri, işte Aslanoğlu'nu görüyorum karşımda, bu kürsülerden
feryat ettik: Böyle bir teşvik kanunu olmaz, teşvik kanunu sektörel
veya bölgesel olur, bu yaptığınız yanlıştır. İller arasında kavgaya
sebebiyet veren bir teşvik kanununun Türkiye'ye hiçbir faydası olamayacağını
söyledik ve gelinen noktada bunun böyle olduğu ortaya çıktı.
İşte, Gaziantep Milletvekilimiz
karşımda. Gaziantepli sanayiciler feryat ediyor, rekabet edememekten
şikâyetçiler, her geçen gün kârlarının azaldığı, artık, sadece pazarları
kaybetmemek için üretime ve ihracata devam ettiklerini… İşte, Abdulkadir
Ateş de, Gaziantep Milletvekilimiz de burada, karşıdan kafasını
sallayarak tasdik ediyor bu söylediklerimizi.
Geliniz, artık, bu meselelere
sahip çıkacak kanun tasarı ve tekliflerini Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemine getirelim. Burada çalışacağımız gün sayısı
sadece kırk sayın milletvekilleri. Kırk iş günü kaldı Meclisin ve belki
bunun bir kısmı da Cumhurbaşkanlığı seçimi ve diğer işler dolayısıyla
gidecek. Çok az çalışma süremiz kaldı. Bu çok az çalışma süresini
çok iyi değerlendirmemiz lazım. Çünkü, Türkiye, şu anda, içte ve dışta,
geçmişte olmadığı kadar çok önemli problemlerle karşı karşıya kalmaya
başlamıştır. İşte, komşumuz Irak'taki son gelişen hadiseler ve Kuzey
Irak'tan çıkan sesler ve Türkiye'yi, 70 milyon insanı rencide etmeye
çalışan o açıklamalar karşısında 70 milyon insanın, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin dik bir duruş sergilemesi gerekmektedir. Bugün
Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanını izledik. Kuzey
Irak'tan, hiçbirimizin kabul etmeyeceği "Kürdistan" olarak
bahseden Amerika Birleşik Devletleri'nin Dışişleri Bakanı ve bizler
de 70 milyonluk bir ülke olarak oradaki terörle mücadele noktasında
Kuzey Irak'taki yetkililere ve Amerika'ya havale ettiğimiz bir terör
meselesi. İşte Amerika'nın teröre bakış açısı, işte Kuzey Irak'taki
o yöneticilerin Türkiye'yle ilgili söylemiş oldukları o rencide
edici sözler. Öyle hassas, öyle kritik günlerden geçiyoruz ki. İşte,
bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, keşke, keşke, bu Kuzey
Irak'tan çıkan o küstahça sözlere karşı, Sayın Meclis Başkan Vekilimiz,
gruplarımız ve Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, buradan gür bir
sesle, gür bir sedayla, Kuzey Irak'a, Irak'a buradan bir mesaj gönderebilseydik.
Türkiye, 70 milyonluk dev bir ülke. Geçmişten günümüze dünyada hükümran
olan ve her zaman sözüne itibar edilen, "Türkiye bu noktada ne
söyleyecek" diye düşünceleri araştırılan bir ülkenin bugün
içine düştüğü duruma bakınız değerli milletvekilleri. Onun için,
geliniz, hep beraber, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine
birlikte hâkim olalım. Elbette bu kanunlar gelecek, bunları da geçirelim.
Ama, toplumumuzun dört gözle beklediği ve çok az çalışma süresi kalan
Büyük Millet Meclisimizde, vatandaşların bizlerden beklentilerine
cevap verelim. Her gün, görüyorsunuz, Meclis koridorlarında, yüzlerce,
binlerce vatandaşımız, kendi meselelerinin çözümüyle ilgili
olarak milletvekillerimizle görüşmenin peşindeler. O nedenle,
bu haftaki bu gündemin Türkiye'nin gerçek gündemi olmadığını, ama,
getirilen kanunların da birçok bölümünü eleştirdiğimiz…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Son cümlem.
Tasvip etmediğimiz,
eleştirdiğimiz birçok maddesi olan bu kanunların da mutlaka geçmesi
gerektiğine inanıyor, ancak, demin de söylemiş olduğum gibi, vatandaşımızın
bizlerden beklentilerine cevap verecek bir gündemle Türkiye Büyük
Millet Meclisinin çalışmalarının daha sağlıklı olacağı inancımı
ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Kandoğan.
Sayın milletvekilleri,
Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince,
sözlü soru önergelerini görüşmüyor, gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer
alan, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
3.- Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/1235) (S. Sayısı: 1308) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükûmet? Hazır.
Komisyon raporu 1308
sıra sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın
Vedat Yücesan.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum.
Tasarıyla ilgili konuşmama başlamadan önce, yüce heyetinizi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye, İran, Pakistan arasında bölgesel, ekonomik işbirliği geliştirmek
amacıyla 1964 yılında kurulmuş olan Kalkınma İçin Bölgesel İşbirliği
Teşkilatı, içerik ve formel değişiklikleri yapılarak 1985'te
"Ekonomik İşbirliği Teşkilatı" adı altına alınmıştır.
Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı, 1992 yılında Afganistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan,
Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan'ın katılımıyla, üzerinde
300 milyon insanın yaşadığı 7 milyon kilometre karelik alanı kapsayan
10 üyeli bir örgüt hâline gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
kuruluşun amaçlarından biri, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı bölgesinde
ticarete ilişkin engellerin aşamalı olarak kaldırılması ile bölge
içi ve bölgenin diğer bölgelerle olan ticaretinin artırılmasına
yönelik önlemler alınması olarak belirlenmiştir. Söz konusu amacın
gerçekleşebilmesini sağlamak üzere, 2000 yılında Tahran'da yapılan
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret Bakanları Birinci Toplantısında,
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticari İşbirliği Çerçeve Anlaşması
imzalanmıştır. Ticari İşbirliği Çerçeve Anlaşması'yla, anlaşmaya
taraf olan ülkeler makul bir süreç içerisinde tarife dışı engellerin
aşamalı olarak kaldırılmasını ve tarifelerin giderek azaltılmasını
öngören Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşması yapmayı
kabul etmişlerdir.
Bu çerçevede, 17 Temmuz
2003 tarihinde Pakistan'ın başkentinde gerçekleştirilen Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı Dış Ticaret Bakanları İkinci Toplantısında,
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşması, Türkiye, Afganistan,
İran, Pakistan ve Tacikistan tarafından imzalanmıştır. Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşması beş ülkenin onayını müteakip
yürürlüğe girecektir. Anlaşma, Afganistan, Pakistan ve Tacikistan
parlamentolarında onaylanmış, İran'da ise onay işlemleri devam etmektedir
değerli arkadaşlarım.
(x) 1308 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
Giderek etkisini artıran
küreselleşme süreci içinde bölgesel örgütler yeni işlev ve boyutlar
kazanmaktadır. Küreselleşme süreci, karşılıklı bağımlılığı ve
dayanışmayı daha da kaçınılmaz kılmaktadır. Küreselleşmenin olanaklarından
artan ölçüde yararlanmak ve bu sürecin olumsuz etkilerinden korunmak
için, Türkiye'nin, bölgesel ekonomik iş birliği çerçevesinde ilişkilerini
geliştirmesi önem arz etmektedir değerli arkadaşlar. Gelişme yolundaki
ülkelerin, ekonomik olanaklarını paylaşmaları, küreselleşmenin
olumsuz etkilerinin giderilmesi yönünde yararlı olacaktır. Son
on yılda dünya ticaret sistemi, bölgesel ticaret anlaşmalarıyla,
ciddi bir artışa sahne olmaktadır.
Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı Anlaşması, Ekonomik İşbirliği Teşkilatının önemli bölgesel
iş birliği projelerindendir. Gümrük tarifelerinin indirilmesi
ve tarife dışı engellerin giderilmesi yoluyla, Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı ülkeleri arasında ticaretin artırılması amaçlanmaktadır.
Anlaşma, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkeler arasında, tarife
cetvellerinin yüzde 80'inde, gümrük oranını, sekiz yılda yüzde 15'e
indirmeye öngörmektedir. Ülkeler, tarife cetvellerinin yüzde
20'sini "hassas mallar" olarak niteleyip, anlaşma dışı tutabilmektedir.
Tarife dışı engellerin giderilmesi ise Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
Ticaret Anlaşması'nda düzenlenmekte olup, bu konularda taraf ülkelerin
ulusal mevzuatları esas alınmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
Ekonomik İşbirliği Teşkilatının üye ülkeleri, enerji kaynakları
yönünden zengin bir coğrafyada yer almaktadır. Üyeleri arasında iş
birliğinin gelişmesi, gerek ülkelerin ekonomik kalkınmasına gerekse
bölgesel istikrara katkıda bulunacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemiz, Avrupa Birliğiyle imzaladığı Gümrük Birliği Anlaşması
uyarınca, aralarında Ekonomik İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerin
de bulunduğu üçüncü ülkelere, uyguladığı gümrük vergilerini,
1996 yılından itibaren önemli oranlarda düşürmüştür. Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı üyelerimizin ülkemize uyguladığı gümrük vergileri
ise oldukça yüksek bulunmaktadır. Anlaşmanın imzalanarak yürürlüğe
girmesiyle bu dengesizlik kısmen giderilecek, üretici ve ihracatçımıza,
yeni pazara giriş olanakları yaratacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
iş piyasalarını yüksek vergilerden koruyan, özellikle İran ve Orta
Asya ülkelerinin anlaşma hükümlerine göre gerçekleştirebilecekleri
tarife indirimleri, ihracatçılarımızın anılan pazarlara daha
rahat girmesini sağlayacaktır diye düşünüyorum. Buna ilaveten,
anlaşmaya taraf olmayan üçüncü ülkeler karşısında, bahse konu
olan pazarlarda ihracatçılarımıza rekabet avantajı kazandıracaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşması,
Avrupa Birliği yükümlülükleriyle çelişmemektedir. Ancak burada
bir hususu dile getirmek istiyorum. Bu da, Avrupa Birliği ile dış
ticaret politika uyumlarındaki sıkıntılar ve gümrük birliğidir.
Gümrük birliği, bölgesel ekonomik bir bütünleşmenin en yaygın türlerinden
bir tanesidir. Gümrük birliğiyle, üyeler arasında her türlü tarife
ve kotalar kaldırılmakta ve dışarıya ortak tarife oranı uygulamaya
başlanarak ortak ticaret politikası benimsenmektedir.
Türkiye, gümrük birliğine
1996 yılında giriş yapmıştır. Üye devletler Avrupa Birliğine girdikten
sonra gümrük birliğine geçerken, Türkiye, Birliğe üye olmadan gümrük
birliğine girmiştir değerli arkadaşlarım. Avrupa Birliğine üye
ülkelerde, Türk ekonomisinin Avrupa Birliğiyle rekabeti kaldırıp
kaldıramayacağı konusunda bazı tereddütler vardır. Türkiye, hem
Avrupa Birliğine tam üye olacağını göz önüne alarak hem de tereddütlerin
yersiz olduğunu göstermek için bu işe girişti.
Gümrük birliğinin
üzerinden on yılı aşkın bir süre geçmiştir. Türk ekonomisi bu sınavdan
alnının akıyla geçmiştir. Avrupa Birliğiyle ekonomik ilişkileri
başarıyla sürdüreceğini kanıtlamıştır, ancak, Türkiye gümrük
birliğine giriş yaparken Avrupa Birliğine de tam üye olacağını
söyleyenler, son yıllarda değişik konuşmaya başlamışlardır. Bugüne
geldiğimizde, bu noktada, Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üye olacağı
ve bunun da ne zaman gerçekleşeceğini ifade eden, bunun kararını
alabilen bir Avrupa Birliği mercisi bulunmamaktadır. Bizlere
"Üyelik ucu açık bir süreçtir, ne olacağı belli değildir." denilmektedir.
Avrupa Birliğini teşkil eden ana devletler tarafından "Birliğin
Türkiye'yi hazmetme kapasitesini değerlendirmemiz lazım."
şeklinde görüşler dile getirilmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
ekonomik bütünleşme, ülkenin ticaretini, refahını, ödemeler dengesini
ve ekonomik büyümesini etkiler. Türkiye'nin gümrük birliğine girmesiyle,
bir başka deyişle, başka bir ifadeyle gümrük tarifelerinin kaldırılması
nedeniyle, 1996 yılında yapılan analizlerle, gayrisafi yurt içi hasılanın
yüzde 1,4'ü büyüklüğünde bir gelir kaybı yaşayacağı ve bunun telafisi
için, her bir sektörde katma değer vergisi oranının yüzde 16,2 artırılması
gerektiği bulunmuştur.
Gümrük birliğinin
Türkiye'ye bir maliyeti vardır değerli arkadaşlarım. Bunun tekrar
değerlendirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Diğer taraftan, Avrupa
Birliğinin serbest ticaret anlaşması yaparak üçüncü ülkelere sağladığı
imtiyazlar, Türkiye'nin dış ticareti üzerine ilave yükler getirmektedir.
Zira, Türkiye, Avrupa Birliğinin karar alma mekanizmasında yer
almamaktadır. Anlaşmalar üçüncü ülkelerle imzalanırken, ilgili
ülkenin Türkiye ile de benzer bir anlaşma imzalamasına yönelik
zorlayıcı bir hüküm getirilmemiştir. Dolayısıyla, Türkiye'nin imzaladığı
serbest ticaret anlaşmaları, ilgili ülkeye, Türkiye ile yaptığı
ticarette tek taraflı avantaj sağlamış olmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
bize kendi malını gümrük birliği çerçevesinde serbestçe satabilen
ülkeler, sıra bizim ihracatımıza geldiğinde, henüz Avrupa Birliği
üyesi olmadığımızdan dolayı kısıtlamalar veya yüksek oranda vergiler
getirmektedirler. Avrupa Birliği ile ticaret anlaşması yapan
Çin, kendi ülkesinde üretilen bir otomobili veya bir mermer ürününü
bize yüzde 3 ila yüzde 5 arasında bir gümrükle, gümrük vergisiyle satabiliyor,
biz ihracat yapmak istediğimizde ise bize yüzde 25-30 ile başlayan
gümrük vergileri uyguluyor.
Değerli arkadaşlarım,
bu, ülkemizi ciddi bir haksız rekabetle karşı karşıya bırakmaktadır.
Avrupa Birliğinin, üçüncü dünya ülkelerinin Türkiye ile ticaret
anlaşması imzalamasına destek vermesi ve anlaşmaların müzakerelerine
en azından gözlemci statüsünde katılmasına izin vermesi, sorunun
çözümüne büyük katkı sağlayacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa Birliği konusunda bazı sorgulamalarımızı
yapmamız gerektiğine inanıyorum. Eğer, Avrupa Birliği ülkemizi
tam üye olarak alacaksa, Türkiye olarak, bize düşen sorumluluklarımızı
sonuna kadar yerine getiririz, atılması gereken yeni adımlar varsa
onları da sonuna kadar atarız, ama, Türkiye Avrupa Birliğine üye
olmayacaksa, daha on yıllar boyunca üye olması söz konusu değilse,
böyle bir güven taşımıyorsak, bizim, ekonomik kalkınmamızı kendimizin
sağlaması gerekmektedir, kendi ilerlememizi kendimizin gerçekleştirmemiz
gereklidir, onun gereklerini yerine getirmemiz gereklidir.
Şimdi, Avrupa Birliğiyle,
bir ilişki kurduk. Karşılıklı bir dış ticaret düzenimiz var. Avrupa
Birliğinin ortak gümrük politikasını, ülke olarak biz de bütün dünya
ülkeleriyle aynen uygulamaktayız. Başka bir ifadeyle, sanki Avrupa
Birliğine tam üyeymiş gibi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden Azerbaycan'a,
Pakistan'a, Çin'e, Hindistan'a kadar bütün ülkelere yönelik olarak
Avrupa Birliğinin ortak gümrük politikasını uygulamaktayız.
Türkiye olarak, üzerimize
düşen sorumlulukları yerine getiriyoruz. Bunun sonucunda, ülkemiz
Avrupa Birliğine tam üye olmalıdır. Bize bir süre verilmeli, sizi
beş yılda, on yılda ya da şu kadar yılda tam üye olarak alacağız denmelidir.
Eğer Türkiye'ye bir tarih verilmiyorsa, üye olarak alınması söz konusu
değilse, bizim, ayrı bir yol çizmemiz gerekmektedir. Bu yol, Avrupa'dan
uzaklaşma olarak değerlendirilmemelidir değerli arkadaşlarım.
Ülke olarak birlikte kurduğumuz ekonomik ilişkiler devam etmeli,
fakat, dünyanın başka yeni ekonomik merkezleriyle imtiyazlı ilişkiler
kurmaya da girişmeliyiz.
Değerli arkadaşlarım,
başka bir ifadeyle, ekonomisi yükselen ülkelerle karşılıklı çıkara
dayalı, ikili, çok taraflı gümrük ve ticaret ilişkisi içine girmeliyiz.
Avrupa Birliğine üye olarak alınmayacaksak, Türkiye'nin kalkınmasına
hız katacak ticari ilişkilere girmemiz engellenmemeli, yükselen
dünya ekonomisiyle ilişki kurma hakkından ülkemiz yoksun bırakılmamalıdır.
Değerli arkadaşlarım,
dış ticaretimizin bölgeler ve ülke gruplarına göre dağılımına
baktığımızda, dış ticaretteki en büyük ve en önemli partnerimizin
Avrupa ülkeleri olduğu görülmektedir. Dış ticaretimizin yüzde
50'den fazlası AB ülkeleri ile yapılmaktadır. Dolayısıyla, dış ticaretimizdeki
bölgesel bağımlılık etkisi hâlâ sürdürülmektedir. Komşu ülkeler
ve çevre ülkelerle olan ticaretimiz ise mevcut potansiyelin oldukça
altındadır. Bu yüzden, komşu ülkelerle ticaretin artırılması
özel bir önem arz etmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
son yıllarda bu konuda rasyonel değişiklikler yapılmış ve komşu ülkelerle
ticaret ön plana çıkmış, bölge ülkeleri hedef pazarlar olarak seçilmiştir,
ancak, henüz arzu edilen seviyelere erişildiğini söylemek oldukça
zordur. Oysa, dünya ticaretindeki genel eğilime bakıldığında,
bölgesel entegrasyonların, başka bir deyişle, komşu ülkelerle ticaretin
büyük paya sahip olduğu görülüyor. Örneğin, Avrupa Birliği ülkelerinin
kendi aralarındaki ticareti yüzde 55'lere ulaşıyor. Aynı şekilde,
Amerika Birleşik Devletleri'nin ihracat ve ithalatındaki en büyük
payı, yakın komşuları ve NAFTA üyesi olan Meksika ve Kanada'dır, değerli
arkadaşlarım. Türkiye'nin komşu ve yakın ülkelerle ticaret hacmi
ise yüzde 5 ve yüzde 8 seviyelerini geçmemektedir. Türkiye, gerek
siyasi gerek ekonomik açıdan bir dünya devleti olmak hedefi çerçevesinde,
öncelikle bölgesindeki konumunu siyasi ve ekonomik açıdan güçlendirmek
durumundadır. Bu çerçevede, komşularıyla ekonomik ve ticari ilişkilerin
geliştirilmesi gerekmektedir. Ekonomik İşbirliği Örgütü üyesi
olarak ülkeler arasındaki iş birliğinin artırılmasını, bu açıdan,
ülkemiz için önem arz etmektedir.
Bu çerçevede, atılan
önemli adımlardan biri olan Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret
Anlaşması'nı bugün hep beraber onaylayacağımızı ümit ediyorum. Bu
anlaşmanın hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Yücesan.
Şahısları adına, Sakarya
Milletvekili Sayın Ayhan Sefer Üstün… Yok.
Şahsı adına, Adana
Milletvekili Sayın Recep Garip… Yok.
Şahsı adına, Denizli
Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanun tasarısı üzerinde şahsi görüşlerimi açıklayacağım.
Türkiye, özellikle
1980'li yıllardan sonra dış dünyaya hızlı bir şekilde açılmış, dünyayla
iyi bir entegrasyon sağlamış ve bunun neticesinde Türk sanayisi
hızlı bir ilerleme içerisine girmiş, ihracat hamlesi seferberliği
başlamış ve dünyaya her yönüyle açık olan bir ülke konumuna gelmiştir.
İşte, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı da, geçmişten günümüze
ülkemizin bugüne kadar çok yakın ilişkiler içerisinde bulunduğu
ülkelerle ticaret anlaşmalarını daha olumlu bir konuma getiren
bir kanun tasarısı. O nedenle, bu kanun tasarısının Türkiye Büyük
Millet Meclisinde kabul edilerek yürürlüğe girmesi en büyük arzumuz,
temennimiz.
Tabii, Türkiye'nin
dünyayla bir ticari yarış içerisine girdiği bugünlerde Türk sanayisinin
çok ciddi sıkıntıları ve problemleri olduğunu görmekteyiz. Türk
sanayisi, dünyayla rekabet edebilmesi için dünyadaki ülkelerdeki
maliyetlerle üretim yapabilmeli. Oradaki sanayicilere sağlanan
imkânların Türkiye'deki sanayicilere de sağlanması gerektiği
inancındayım.
Türkiye'deki sanayinin
üzerindeki sıkıntılar, problemler nelerdir? İstihdam üzerindeki
yük, maalesef, OECD ve Avrupa Birliği ülkelerindeki oranın çok üzerinde,
yüzde 42'ler seviyesinde bulunmaktadır. İstihdam üzerindeki bu kadar
ağır yüklerle Türk sanayicisinin dünyayla rekabet edebilme imkânı
ve şansı her geçen gün azalmaktadır.
Enerji maliyetleri:
Yine, dünyada kullanılan en yüksek enerji maliyetleriyle Türk sanayicisi
üretimine devam etmektedir. Dünyanın birçok ülkesinde 2-3 sent
olan elektriğin kilovat saati, maalesef, Türkiye'de 10-11 sentler civarındadır.
Bu kadar ağır yükler
içerisinde olan sanayicinin, elbette, dünyayla rekabet edebilme
şansı son derece azalmıştır. Özellikle son dönemde uygulanan düşük
kur-yüksek faiz neticesinde Türkiye bir ithalat cenneti hâline gelmiş,
özellikle Türkiye'de ara malı üreten sanayicilerimiz, KOBİ'lerimiz
çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalmaya başlamışlardır. 2006
yılında 98 milyar dolarlık ara malı ithalatı yapıldığını düşünecek
olursak, bu ithalatın Türkiye'deki sanayinin üzerinde ne kadar
olumsuz etkiler yarattığını çok açık ve net bir şekilde görmemiz mümkündür.
İşte, bu düşük kur ve
yüksek faizle, Türkiye'de cari açığı finanse ediyor olabilirsiniz,
Türkiye'ye çektiğiniz sıcak parayla Türkiye'deki ekonomik sıkıntıların
şimdilik önüne geçtiğinizi ifade edebilirsiniz; ama, yarın, herhangi
bir sıkıntı anında, 71 milyar dolarlarla ulaşan bu sıcak paranın bir
şekilde ülke dışına çıkması söz konusu olduğunda Türkiye'deki
dengelerin nasıl değişeceğini hep beraber göreceğiz.
İşte, istikrar içerisinde
olduğu söylenen bir ekonomide dün 1,38 YTL'ler civarında olan dolar
kurunun bugün 1,43'ler seviyesine ulaşmış olması, Türkiye'deki dengelerin
nasıl bir hassas denge üzerine oturduğunu da yine çok açık bir şekilde
göstermektedir.
İşte, Türk sanayicisi
bu kadar sıkıntılar içerisinde mücadele ederken, artık Türkiye'de
yatırım yapmaz hâle gelirken, devletin de desteğiyle, Türkiye'de yapılması
gereken yatırımların en son ve canlı örneği Mısır olduğu gibi, oralara
Türk sanayicisinin, iş adamının yatırım yapmaya başlamış olması,
Türkiye'deki bu büyümeye rağmen istihdamın niye artmadığının bir
göstergesidir.
Sayın dış ticaretten
sorumlu Bakanımızla beraber Türkiye'de artık yatırımcılar yatırım
yapmaktan vazgeçip, Mısır'a yatırım yapmak için sıraya geçtiler ve
başlarında da Sayın Tüzmen. Bu yapılan yatırımların, Türk sanayisinin,
Türk sermayesinin Türkiye'de değil de Mısır'da yatırım yapmasını
alkışlayan bir bakanın olduğu bir dönemde, Türk ekonomisinin nerelere
geldiğini sizlerin takdirine bırakıyorum.
FERİDUN AYVAZOĞLU
(Çorum) - Tarihe geçiyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Altmış bir Türk firması yatırım için şu anda Mısır'dadır ve onların
bir kısmı faaliyete geçmiş, bir kısmı etüt çalışmaları yapıyor, bir
kısmı fizibilite çalışmaları yapıyor; ama, Türkiye'ye gelen yabancı
yatırımlar ise, çok övünülen yabancı yatırımlar ise Türkiye'de bir
tek kişilik istihdam yaratmayan alanlara geliyor. Elbette doğrudan
yabancı yatırım gelsin, hepimiz arzu ediyoruz, ama, bu sene gelen
19,8 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırımın, doğrudan yabancı
sermayenin Türkiye'de istihdam üzerinde bir tek olumlu etkisi olduğunu
söyleyebilecek bir kişi var mı aramızda?
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Var tabii! Niye yokmuş?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ee, varsa, o zaman gelirsiniz, o, "var" diyen milletvekili…
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Niye yokmuş?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- …buraya gelir, bu kürsüden der ki: Bu 19,8 milyar dolarlık…
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hayret bir şey!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - …doğrudan
yabancı yatırım (a) ilinde yeni bir fabrika kurmuştur, o yeni kurmuş
olduğu fabrikaya 100 tane Türk işçisi almış, çalıştırmaya başlıyor
diye, buraya gelir söylersiniz. Tam tersine…
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Manisa'da Vestelin kurduğu yere git bak.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Vestelin sahibi benim hemşehrim, Babadağlı. O Vestelin sahibi
Babadağlı. Benimle aynı ilçeden.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Neyle kurdu orayı?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- O Vestelin sahibi tırnaklarıyla kazıya kazıya kazıya Türkiye'de
bugün bu noktaya gelmiştir.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Neyle kurdu orayı? Bankayı sattı da kurdu, bankayı.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Tamamen yerli sermayelerle…
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Bankayı sattı da kurdu, bankayı.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- …kendi gücüyle Türkiye'de bir yerlere gelen bir iş adamıdır o. Onu
ben çok yakından tanırım. Çok yakın dostumdur benim o.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Bankayı sattı da kurdu, bankayı.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bakınız, şimdi, Türkiye'ye gelen yatırımlara bakınız. Gelen yatırımlar
Telekom'a gelmiş, Vodafone'a gelmiş, banka satın almışlar. Geldikten
sonra o kurumlarda işçi çıkardılar, işçi! Çünkü, gelen yabancı yatırımcı,
"ben verimli çalışacağım, ben daha fazla kâr edeceğim" diyerek,
fabrikalarda çalışan mevcut işçilerin sayısını azaltıyorlar. Biz
böyle bir doğrudan yabancı yatırıma karşıyız; yoksa, gelsinler,
Türkiye'de sattığınız TÜPRAŞ benzeri bir rafineri kursunlar, Ereğli
benzeri bir fabrika kursunlar, Seydişehir Alüminyum benzeri bir
fabrika yapsınlar, limanlar yapsınlar, havaalanları yapsınlar,
GAP'a gelsinler, GAP'ta yatırım yapsınlar, Türkiye'deki istihdamı
artırsınlar. Gelin, bunları söyleyelim. Bunların gerçekleşmesi
için gayret sarf edelim, ama, maalesef, gelen sermaye banka satın almaya
geliyor. Yarın o bankaların kârlarını da yurt dışına transfer edecekler.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Bankasını satan da fabrika kuruyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Yurt dışına transfer edecekler. Yurt dışına gidecek o kaynaklar.
Kârlar yurt dışına akacak.
Bakınız, ben Denizli'den
geldim. Yeni geldim. Denizli sanayicisi, tekstilcisi, yabancıların
eline geçen bu bankalardan dolayı artık kredi bulma noktalarında
çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya olduğunu ifade ettiler. Artık,
eskisi gibi bu bankalara gidip, rahatlıkla kredi alamadıklarını
söylüyorlar. Bizim itirazımız buna. Dünyanın kaç ülkesinde var,
bankaların yüzde 35'inin yabancıların elinde olduğu kaç ülke var
dünyada? Kaç ülke var? Geliniz, burada söyleyiniz.
Şimdi, değerli milletvekilleri,
onun için dünyayla rekabet edeceksek, dünyayla yarışacaksak, sanayicimizin
elinden tutmak mecburiyetindeyiz. Onlara Türkiye'de yatırım yapma
imkânlarının önünü açmamız gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- İstihdam üzerindeki yükleri azaltmamız gerekmektedir. Enerji maliyetlerini
dünya fiyatlarına çekmemiz gerekmektedir. Teşvik Yasası'nın tekrar
gözden geçirilmesi gerekmektedir. Düşük kur-yüksek faiz politikasının
olması gerektiği yerlerde olmasını sağlayacak tedbirlerin alınması
gerekmektedir. Ara malı ithalatının, Türkiye'deki KOBİ'leri öldüren
ara malı ithalatının önüne geçilmesi gerekmektedir. 49'un üzerinde
işçi çalıştıran fabrikalara ilave yükler getiren uygulamaların
gözden geçirilmesi gerekmektedir. Türkiye'deki fabrikalara bakın,
yüzde 97'si 50 kişinin altında işçi istihdam etmektedir. Niye?
50'yi geçtikten sonra o iş yeri için ilave yükler gelmektedir: Doktor
çalıştırma mecburiyeti gelmektedir, hükümlü çalıştırmak mecburiyetinde
kalmaktadır. Bunları sağlayacak, bunları rahatlatacak tedbirlerin
alınması lazım geldiği inancımı bir kez daha ifade ediyor, yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Kandoğan.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelere geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
1'inci maddeyi okutuyorum:
EKONOMİK
İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI TİCARET ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ
UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 17 Temmuz
2003 tarihinde İslamabad'da imzalanan "Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı Ticaret Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt
Aslanoğlu…
CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (
Sayın Başkanım
müsaade ederse eğer, biz, 4 milletvekili arkadaşımla birlikte, dün
ve evvelsi gün, Elâzığ ve Malatya'da, 21 Şubatta olan deprem bölgesinden
geldik.
Eğer Sayın Başkanım müsaade ederse, birkaç kelime etmek
istiyorum.
Sayın Başkanım,
sayın milletvekilleri; biliyorsunuz, Güney Anadolu fay hattı var.
Bu fay hattı, son beş yüz yıldır en aktif fay hattı. Sadece Şubatın 10'undan 21 Şubata kadar,
günde bazen 21 defa, bazen 25 defa, büyüklükleri 2,6 ile 3,6 arasında
olan deprem meydana geldi. Tabii, en sonda, 21 Şubatta, özellikle Elâzığ ve Malatya'da,
5,9 şiddetinde bir deprem oldu. Bu fay hattı, Bingöl'den başlayarak
Elâzığ, Malatya, Maraş-Türkoğlu ve Hatay'a kadar uzanan bir fay hattı.
Değerli milletvekilleri,
biz, 4 milletvekili arkadaşımla birlikte, önce Elâzığ'da, Sivrice
ilçemizde ve Elâzığ'ın merkez köylerinde, ertesi gün de Malatya'mızın
Doğanyol ve Pütürge ilçelerinde incelemede bulunduk.
Sayın milletvekilleri,
deprem, artık bizim için bu ülkenin temel sorunu. Biraz kafamızı değiştirmemiz
lazım. Elâzığ'daki vatandaşlarımızın ilk aşamadaki ihtiyaçları
Sayın Valiliğimiz tarafından karşılanmış, Malatya'da da yine aynı
şekilde, ama, mesele şu arkadaşlarım: 2003 ve 2004 yılında bu bölgedeki
depremlerde az hasarlı olan binalar şu anda ağır hasarlı, oturulamayacak
durumda. O günden bu yana hiçbir önlem alınmadığı için -dikkatinizi
çekiyorum, az hasarlı raporlu hepsi- Elâzığ Sivrice'de 507 konut, Malatya'nın
Doğanyol ilçesinde 517 konut şu anda ağır hasarlı. Kış günü, bu insanlara,
tabii, kaymakamlık belediyeye yazı yazarak "çıkın" diyor.
Belediye "Ben bunları nereye yerleştireceğim?" diyor.
Biz, artık, depremle yaşamaya alışmalıyız. Artık, bu insanlara, buna
benzer bölgelerde, deprem kuşaklarında, dönüşebilir köy projeleri
geliştirmek zorundayız. Bu köylerimizde, özellikle köylerimizde,
hiçbir ev de oturulamayacak hâlde, sayın milletvekilleri. Şu anda
çadırdır, sobadır… Bunlar sosyal devletin görevidir. Ben, buradan
Sayın Elâzığ Valisine, Malatya Valisine teşekkür ediyorum, değerli
kaymakamlara teşekkür ediyorum, ancak, bu çözüm değil, sayın milletvekilleri.
Yine diyorum ki, Bingöl'den başlayarak Hatay'a kadar olan bu bölgede,
Bayındırlık Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğünce, bu faydaki
olası depremlere karşı birtakım önlemler yaşama geçirilmesi lazım.
Bu rapor hepimizin elinde var. Elimde İller Bankasının raporu var,
sayın milletvekilleri. İller Bankasının jeofizik bölümünün raporunda
bu bölgede her an, her dakika, belki üç yıl, belki beş yıl, belki on yıl
sonra önemli büyüklükte deprem olacağı belli olmasına rağmen, ama,
biz, bu bölgelerde sadece yarayı sarıcı… Yani, bugün deprem bitti,
vatandaşın ihtiyacını bugün giderdik, ama, yarına bakmıyoruz ve
2003'ten, 2004'ten bu yana bu bölgeye çivi çakılmamış, bu bölgelerde
hiçbir önlem alınmamış, sadece az hasarlı binalar az hasarıyla kalmış,
bugün hepsi, o insanların başına çökmek üzere.
Değerli milletvekilleri,
tabii, çok şükür, can kaybımız yok; ama, yarın olası bir depremde, aynen…
Bayındırlık Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü Deprem Araştırma
Merkezinin elinde bu bölgeyle ilgili rapor var, olasılık raporları
var ve değişik alternatifli olasılık raporlarında önlemler belirtilmiş.
Bayındırlık Bakanım Sayın Zeki Ergezen'in döneminde, hatırlarsanız,
bu rapor isim vermeden kısmen açıklandı; ama, o günden bu yana bu bölgede
hiçbir önlem alınmadı. Onun için, ben buradan Elâzığ halkına, Malatya
halkına geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Elâzığ) - Sayın Vekilim, Elâzığ'da yapıldı, Pütürge'de yapılıyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Çivi çakılmadı.
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Elâzığ) - Sadece 51 tane. O da, arazi ve arsa itirazı yüzünden yapılamadı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Sayın Milletvekilim, onlar, Elâzığ'da ağır hasarlı olan… Sayın
Milletvekilim, ben Elâzığ'dan geliyorum.
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Elâzığ) - Belli belli!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ağır hasara uğrayan insanlara yapılan 80 tane sosyal
konut.
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Elâzığ) - Hayır, hayır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - 80 tane sosyal konutun dışında başka bir şey yapılmadı.
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Elâzığ) - 370 tanesi teslim edildi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Sayın Milletvekilim, ben oradan geliyorum, ben bölgeyi
biliyorum. Elâzığ'da 80 sosyal konut yapıldı.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
siz konunuza gelin.
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Elâzığ) - Malatya'yla ilgili konuş, Elâzığ'la ilgili konuşma.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Sayın Milletvekilim, yapın, teşekkür etmek benim borcum;
ama, bu bölge halkının…
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Elâzığ) - Biz ne yaptığımızı biliyoruz. Olur mu öyle şey?
BAŞKAN - Efendim, müdahale
etmeyelim.
Buyurun efendim, siz
konuya gelir misiniz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu bölgede bugün-yarın… İnşallah
hiç olmaz; ama, uyarıyorum hepinizi. Hepinizi uyarmak görevim benim,
uyarmak, görevim.
Yine söylüyorum: Geçen
dönem ağır hasarlı binaların hepsi bugün yok olmuş durumda sayın
milletvekilleri. Ben bir kez daha dikkatinize sunuyorum. Bu konuyu
başka bir gün gündeme getireceğim. Bugün bunun konusu değildi;
ama, bölgeden geldiğimiz için, hepinize bir kez daha, burada depremle
yaşamaya alışmak üzere bu Meclisin, hepimizin… Bunun siyaseti olmaz
Sayın Milletvekilim. Bu bölge bizim, bu bölge hepimizin, tüm Türkiye
bizim; ama, depremle yaşayacak şekilde önlemlerin bugünden alınması
lazım. Bunu söylemek istiyorum. Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, yasayla ilgili olarak bir
madde sonra yine konuşacağım. Tabii, bu yasa üzerinde ben bir tek
şey söylemek istiyorum: Bir ülkenin ekonomik bağımsızlığı o ülkenin
temel bağımsızlığıyla direkt ilintilidir. Size bir örnek vermek istiyorum:
Avrupa Birliği, gümrük birliği ve üçüncü ülkeler…
Değerli milletvekilleri,
bir ülke düşünün, Gümrük Birliği Anlaşması yapmış, Gümrük Birliği
Anlaşması'nda tüm gümrük duvarlarını Avrupa Birliği için açmış, Avrupa
Birliğinden bu ülkeye her ithal edilen mala hiçbir gümrük uygulanmıyor;
ama, aynı gümrük birliği diyor ki: "Ey Türkiye! Sen üçüncü ülkelere
mal sattığın zaman benden izin alacaksın!"
Avrupa Birliği ülkeleri,
Gümrük Birliği Anlaşması uyarınca, üçüncü ülkelere Avrupa Birliği
ülkelerinin gönderdiği mala hiçbir gümrük uygulanmıyor; ama, üçüncü
ülkelere Türkiye'nin gönderdiği her mala çok yüksek gümrük uygulanıyor
arkadaşlar. Düşünün, ben sadece dikkatlerinize sunuyorum.
Bu ülkeye…
MUSTAFA ÜNALDI (Konya)
- Kim yaptı?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Efendim, kim yapmışsa yapmış. Devletin devamlılığı vardır
Beyefendi.
Bir zaman gümrük birliğine
girelim diye, bu ülkede, aynen Avrupa Birliğinde olduğu gibi, herkes
bayramlar yaptı. Bunun altını çiziyorum. Böyle bir anlaşmayla, böyle,
bu tür anlaşmalarla ülkenin ekonomik bağımsızlığını savunmak bana
göre imkânsız.
Şimdi, Avrupa Birliği
ülkeleri, özellikle bu anlaşmanın yapılacağı ülkelere her türlü
malı satıyor arkadaşlar, her türlü malı satıyor; o ülkelerin uyguladığı
gümrük hemen hemen sıfıra yakın. Yani, her Avrupa Birliği ülkesinin
o ülkelere sattığı maldan hiç gümrük alınmıyor; ama, Türkiye bu ülkelere
mal satmaya kalktığı zaman ise, Türk mallarına çok yüksek tutarda
gümrük vergisi uygulanıyor. Yani, Türk ihracatçısı bu ülkelere
mal satamıyor.
Yine aynı şekilde,
Avrupa Birliğiyle anlaşma yapan üçüncü ülkeler, Avrupa Birliği,
Gümrük Birliği Anlaşması gereğince Türkiye'ye minimum fiyatlarla,
yüzde 2'lerle, yüzde 3'lerle mal satıyor; ama, ben aynı ülkelere mal
sattığım zaman benim karşıma çok yüksek gümrük vergileri çıkıyor
arkadaşlar. Takdir hepinizin.
Yani, bir ülke düşünün
ki, tamamen, ekonomik özgürlüğü bir başkalarının eline verilmiş. Bunun
anlamı budur arkadaşlar. "Sen satamazsın" diyor. "Sattığın
zaman sana yüksek vergi uygulayacaklar" diyor. "Ama ben sana
satarım" diyor. "Orada üretilen malları" diyor,
"Çin'de üretilen malları, Çin, sana…" diyor, "ben onunla
anlaşma yaptım" diyor, "Çin'le Avrupa Birliği arasında anlaşma
yaptım" diyor, "sana yüzde 3 gümrükle satacak arkadaş"
diyor. "Ama senin ihracatçın satamaz" diyor. Bu ülkede ekonomik
bağımsızlıktan, bu ülkedeki ulusal sanayiciden, bu ülkedeki ulusal
sanayiden bahsedebiliyor muyuz, hepinizin takdirlerine sunuyorum.
Bir sonraki maddede bir daha konuşacağım.
Teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Aslanoğlu.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2 - Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Sayın Ferit
Mevlüt Aslanoğlu…
MUSTAFA ÜNALDI (Konya)
- Madde üzerinde konuşsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Evet, Sayın
Aslanoğlu madde üzerinde konuşmanızı rica ediyorum.
CHP GRUBU ADINA FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkanım, ben Meclis töresine
uyan bir insanım. Dikkat ederseniz, 1'inci maddede sözlerime başlamadan
zatıalinizden izin istedim efendim. O nezaketi gösterdiniz, teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN - Efendim, öbür
maddede konuştunuz, gereğini açıkladınız zaten.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - O arkadaşlarımızın, herhâlde, benim, Başkanımdan izin
alma nezaketimi duymadıklarını tahmin ettiğim için…
MUSTAFA ÜNALDI (Konya)
- Maddeyle ilgili… Görelim…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ben nezaketi bilirim Beyefendi, sizi de nezakete davet
ediyorum. Ben ne konuşacağımı bilirim.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MUSTAFA ÜNALDI (Konya)
- Madde üzerinde konuşun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ben ne konuşacağımı bilirim. Siz de lütfedin gelin, siz
de madde üzerinde konuşun efendim, oradan laf atarak değil.
Ben bölgeden gelen
bir insan olarak bölgenin sorununu dile getirmem bu Meclisin en tabii
hakkıdır, en tabii görevidir. Onun için, sizi de nezakete davet ediyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Biz de dinleyiciyiz.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Sayın Başkan, süreyi laf atarak geçiriyorlar.
BAŞKAN - Efendim, laf
atmayalım lütfen, hatip konuşmasını yapsın.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, demin ekonomik bağımsızlıktan
bahsettim. Ülkenin içinde olduğu koşullardan, ülke sanayicisinin,
ülke ekonomisinin birileri tarafından bastırılarak, kendi ürettikleri
malları bu ülkeye nasıl satarızın hesabını yaptıklarını belirtmek
istedim.
Şimdi, bu ülkelerdeki
teşvik sistemine gelelim. Bu ülkelerde uygulanan teşvik sistemi,
kendi ulusal sanayicisini, kendi ulusal ekonomisini, kendi millî
sanayicisini nasıl koruyor, nasıl kolluyorlar?
Değerli milletvekilleri,
son dört buçuk yılda uyguladığınız kur politikası kimlerin işine
yaradı? Bu ülkedeki ulusal sanayicinin, bu ülkedeki emek yoğun sanayicinin…
Demin, Sayın Denizli Milletvekilim bahsetti, aynen Denizli'deki
olaylara ben de katılıyorum.
Değerli milletvekilleri,
düşük kur 1.700'den… Yine söylüyorum, bu ülkede üretim için gelen yabancı
sermayeyi bana hangi milletvekilim acaba gösterebilecektir? Yine
söylüyorum, üretime, ekonomiye, istihdama yarayan, istihdam için
gelen bir yabancı sermayeyi, merak ediyorum; parmakla göstereceğim,
alkışlayacağım.
Değerli milletvekilleri,
gelen "yabancı sermaye" dediğiniz tüm paraların nereye
geldiğini, üretim için bir kuruş para gelmediğini bir kez daha söylüyorum
ve 1.700'den döviz bozdurdular bu beyefendiler. Bastırılmış kurla,
bu döviz, şu anda 1.400 lira. Dünyanın en yüksek reel faizini ödeyen
bir ülkeyiz. Dünyada bizden yüksek reel faiz ödeyen bir ülke yoktur
sayın milletvekilleri. Daha sonra, 1 milyon dolara 1 milyon 450 bin
dolar alarak gittiler. Sadece dikkatlerinize sunuyorum.
Şimdi, bir ülke düşünün,
ulusal sanayici istihdam yaratıyor. Bir ülke düşünün, kendi çalışanına
asgari vergi uyguluyor. Bir ülke düşünün, o ülkedeki sanayinin
temel ham maddesi olan enerjiye en yüksek vergiyi uyguluyor. Bir ülke
düşünün, kendi ülkesindeki sanayiciye en pahalı enerjiyi satıyor.
Peki, böyle bir ülkede üretimden, böyle bir ülkede istihdamdan bahsedebilir
miyiz? Amacınız nedir? Buradaki amaç, acaba ulusal sanayiciyi yok
etmek midir? Acaba amacınız, Türkiye'de ulusal sanayici kalmasın,
hep yabancı sermayeli birtakım kurumlar Türkiye'deki hazır değerleri
alsın, ülkede hiçbir potansiyel, hiçbir kaynak yaratmadan burada
elde ettiği kârı dışarı götürsün. Bunun anlamı bu, arkadaşlar.
Onun için, üçüncü ülkeler dediğimiz ülkelere de, özellikle çok uzun
yıllar…
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Ne öneriyorsunuz, yabancı sermayeyi yasaklayalım mı?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ünal Bey, siz de gelin konuşun lütfen.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Söyle diyoruz…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ya, siz de gelin konuşun kardeşim!
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Ya, madde üzerinde konuş.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Orada hesap sorarak, laf atarak bir yere gidemezsiniz. Bu
ülkede, ben, ulusal sanayiciyi yok ediyorsunuz diyorum. Varsa şeyiniz,
gelir konuşursunuz.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Bu ülkede yabancı sanayiciyi yasaklayalım mı? Söyle!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Yabancı sanayici yok. Yabancı sanayici nerede?
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Yabancı sermayeyi yasaklayalım mı?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Yabancı sermaye başka, yabancı sanayi başka.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Yasaklayalım mı?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bir kere, ikisini ayıralım. Hangi yabancı sanayici,
hangi yabancı yatırımcı bu ülkenin herhangi bir yerinde istihdam
yaratıyorsa, üretim yapıyorsa ben de ona teşekkür ederim.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Yasakla mı diyorsun gelen parayı?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Beyefendiciğim, bunu… Yabancı sermaye başka, yabancı
sanayi başka.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Yabancı sermaye gelmesin mi? Söyle, onu söyle! Yasaklayın de.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Neyi yasaklayın Beyefendi?
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Yabancı sermaye gelmesin mi? Anlayalım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Yabancı sermaye başka…
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Ya, bırak başkasını! Gelsin mi gelmesin mi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hayır efendim, yatırım yapan yabancı sermayeye teşekkür
ederim.
BAŞKAN - Efendim, karşılıklı
konuşmayalım lütfen.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- O zaman, madde üzerinde konuşulsun efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bu ülkede istihdam yaratan, üretim yapan hangi yabancı
sermaye de varsa dönüp teşekkür de ederim, ama ülkeye bir katma değer
yaratıyorsa.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Yabancı sermaye gelsin mi gelmesin mi? Onu söyle.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkanım…
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Söyle ya! Gelsin mi gelmesin mi?
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır)
- Ünal Bey, çık konuş, sana engel yok ki yani! Yerinden niye konuşuyorsun!
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
siz Genel Kurula hitap edin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu ülkenin ulusal sanayicisi,
bu ülkedeki millî sanayi, bu ülkedeki ulusal sanayi bu mantıkla
bir yere gidemez diyorum. Hep, gelen yabancı sermayede yabancı yatırımcı
yok. Bir daha söyleyeyim mi? Bir daha...
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Yabancı sermaye gelsin mi gelmesin mi, onu söyle.
BAŞKAN - Sayın Kacır,
öyle bir şey yok. Öyle, karşılıklı konuşma diye bir şey yok. Beğenmeyebilirsiniz
hatibi ama müdahale etmeyin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Beyefendi, varsa şu kadar bilgi dağarcığında bir şey,
gelir konuşursun.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu…
Sayın Aslanoğlu, lütfen siz Genel Kurula hitap edin.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Konuyu çarpıtmadan konuşsun.
MUSTAFA ÜNALDI (Konya)
- Sayın Başkan, maddeyle ilgili konuşacağını söyledi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Beyefendi, neyle ilgili konuşuyorum? Herhâlde, siz, bu
konuyu bilmiyorsunuz da onun için… Neyle ilgili konuşuyorum?
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
siz bırakın cevap vermeyi, Genel Kurula hitap edin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bu, ekonomik iş birliği anlaşması, bu ülkenin sanayisiyle,
bu ülkenin…
MUSTAFA ÜNALDI (Konya)
- Maddeye efendim, maddeye… Geneli hakkında konuşmuyoruz, maddeyle
ilgili konuş. Maddeyi okusanıza.
BAŞKAN - Sayın Ünaldı,
lütfen karışmayın.
Buyurun efendim, siz
konuşun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu ülkede uygulanan teşvik
sistemlerine lütfen bir bakın. Bu ülkede hangi teşvik sistemleri
uygulanıyor? Özellikle, mal sattığımız üçüncü ülkelere, bu anlaşmayı
yaptığımız üçüncü ülkelerdeki dahi teşvik sistemi nedir? Bu ülkede
uygulanan bugünkü 5084 sayılı teşvik sistemiyle bu ülke sanayicisi
bir yere gidemez.
Bir daha söyleyeyim:
Mal satmak için, üçüncü ülkelere ihracat yapmak için, bu gümrük birliğinin
uyguladığı bu zorbalıkla biz üçüncü ülkelerde olamayız, kendileri
bizi burada engeller, üçüncü ülkelerdeki tüm raflarda gümrük birliği
ülkelerinin malı olur. Daha nasıl izah edeyim size?
Değerli milletvekilleri,
bu açıdan, bu anlaşmaları yaparken, karşılıklılık ilkesi ve bir
başkasının uyguladığı zorbalıklarla bu ülke sanayicisinin yönlendirilmemesi
lazım.
Bu anlaşma Türkiye
için gereklidir ama, çok geç kalmış bir anlaşmadır. Yıllarca, yaklaşık
on yıldır Türk sanayicisine hiçbir teşvik yaratmadan, hiçbir getiri
olmadan, gümrük birliğinin dayatması ile on yıl geç kalmış bir anlaşmadır.
Bu anlaşmanın ülkemiz
için hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Aslanoğlu.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3'ncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Fahrettin
Üstün.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA FAHRETTİN
ÜSTÜN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı'nın 3'üncü
maddesi üzerinde söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, bölgesinde ticarete ilişkin engellerin
aşamalı olarak kaldırılması ve bölge içi ve bölgenin diğer bölgelerle
olan ticaretinin artırılmasına yönelik önlemlerin alınması olarak
belirlenmiştir.
Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı Ticaret Anlaşması, Ekonomik İşbirliği Teşkilatının
önemli bölgesel iş birliği projelerindendir. Gümrük tarifelerinin
indirilmesi ve tarife dışı engellerin giderilmesi yoluyla Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı ülkeleri arasında ticaretin artırılmasını
amaçlamaktadır.
Anlaşma, Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı üyesi ülkeler arasında tarife cetvellerinin yüzde
80'inde gümrük oranını sekiz yılda yüzde 15'e indirmeyi öngörmektedir.
Ülkeler, tarife cetvellerinin yüzde 20'sini "hassas mallar"
olarak niteleyip anlaşma dışı tutabilecektir.
İç piyasalarını yüksek
vergilerle koruyan, özellikle İran ve Orta Asya ülkelerinin anlaşma hükümlerine göre
gerçekleştirecekleri tarife indirimlerinin ihracatçılarımızın
anılan pazarlara daha rahat girmesini sağlayacağı, Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı Ticaret Anlaşması'yla, sekiz yıl boyunca sürecek indirimler
sonucunda, diğer ülkelerin tarifeleri önemli oranda azalacaktır.
Türkiye'nin zaten düşük olan tarifelerinde ise herhangi bir indirime
gidilmeyecek, ayrıca bizim için hassasiyet arz eden tarımsal ürünler
yüzde 20'lik negatif listeyle korunacaktır.
Kuruluşla ilgili Eskişehir
Milletvekilimizin yaptığı bilgilendirmeden sonra, Avrupa Birliği
ve ABD'nin korumacı politikalarını arttırarak Türk ve İran ihraç
mallarına kota koymaları, Türkiye, İran ve Pakistan'ı bölgesel ticaret
ve iletişimi güçlendirilmek için ECO'yu kurmaya sevk etmiştir. Türkiye
ve İran için bölgedeki Türk cumhuriyetleri cazip pazarlar olsa da,
bu ülkeler önceleri hem Müslümanların oluşturduğu bir blokta yer
alarak Rusya'yı kızdırmak istemedikleri hem de ECO'nun niyetinden
tam emin olmadıkları için tereddütlü davranmışlardır. İlk önce
1992'de Tahran'da yapılan ECO zirvesine gözlemci statüsünde katılan
Orta Asya cumhuriyetleri, kısa sürede ECO'ya ısınmışlar; önce Azerbaycan,
Türkmenistan, Özbekistan, ardından da Tacikistan ve Kırgızistan
örgüte üye olmuşlardır.
Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı, bugün üzerinde 350 milyon insanın yaşadığı, 7 milyon kilometre
karelik alanı kapsayan on üyeli bir örgüt hâline gelmiştir ve bölgenin
şartları düşünüldüğünde, ileride çok önemli fonksiyonel görevler
alabilir ve daha etkin bir yapıya kavuşturularak bu görevi üstlenmesi
sağlanmalıdır. Bu konuda, Türkiye, İran ve diğer bölge ülkelerine
önemli görevler düşmektedir.
Bölge için önem arz
eden enerji, madencilik ve çevre alanlarında 2000 yılında İslamabad'da
düzenlenen EİT I. Enerji/Petrol Bakanları Toplantısı kararları
uyarınca, 2001-2005 yıllarına ilişkin EİT Bölgesinde Enerji/Petrol
İşbirliği Ortak Bildirisi ve Eylem Planı kabul edilmiş, bunların
uygulanmasına yönelik ilerleme raporu hazırlanmış ve gözden geçirilmiştir.
Günümüzde uluslararası
ekonomik örgütleri incelediğimizde, tüm uluslararası veya bölgesel
ekonomik örgütlerin nihai noktada siyasal hedefler içermekte olduğunu
görürüz. Buna en somut örnek Avrupa Birliğidir. Buradan hareketle,
öncelikle üye ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişmelerini sağlama
amacı taşıyan, işte bu durumda, bu türden bir ekonomik örgütün hayata
geçirilmesini sağlayan ve bu örgüt kapsamında öncü durumunda bulunan
Türkiye, hem bulunduğu coğrafyada bazı ekonomik ve siyasal ayrıcalıklar
elde edebilecek hem de Orta Asya bölgesinde lider duruma getirilebilecektir.
ABD, soğuk savaş döneminde,
Türkiye'yle ilgili politikalarını kendi çıkarlarına göre yeniden
düzenlemişti. Bu bağlamda, ABD birkaç kez Türkiye'nin aleyhinde girişimlerde
bulunmuş, 1963-64 Kıbrıs krizinin ardından gönderilen Johnson mektubu
ve 1974 Kıbrıs Barış Harekâtından sonra uygulanan silah ambargosu,
ABD'nin muhalefetine yalnızca iki örnektir. ABD muhalefetinin nedeni
gayet açıktı. O zamanlar, ABD, Türkiye'nin Orta Doğu'daki konumunu,
1979 İran devrimine kadar İran'la ve soğuk savaş döneminde İsrail'le,
Balkanlar'da Yunanistan'la ve Batı bloku içinde diğer müttefiklerle
telafi edebiliyordu. O yıllarda, başka bir deyişle, ABD'nin gözünde,
Türkiye'nin yerine getireceği varsayılan sorumlulukları Türkiye'nin
yerine başka devletler de üstlenebilirdi. Bağımsızlıklarını
ilan etmelerinin ardından, Türkiye, Orta Asya devletleriyle çok
yönlü ilişkiler geliştirmeye başlamıştır. Türkiye'nin bu devletlere
ilişkin dış politika amaçları, çok yönlü ilişkiler geliştirerek,
kendi bölgesinde ekonomik ve politik güç kazanmak, ekonomik, sosyal
ve siyasal sorunlarını çözme aşamasında bu devletlere yardımda
bulunmak, ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini kolaylaştırmak,
kendi ekonomik yapısını ve demokratik sistemini bir model olarak
sunmaktır.
İlk yıllarda Türkiye'nin
tüm bu girişimleri bu devletler tarafından büyük bir heyecanla karşılanmış,
iki taraf arasında pek çok resmî ziyaretler gerçekleştirilmiş, çok
yönlü ekonomik, sosyal ve kültürel anlaşmalar imzalanmış, elçilikler
açılmış, seminer ve konferanslar düzenlenmiş, çeşitli merkez ve kuruluşlar
açılmıştır.
Bölgesel iş birliği
konularında ise Türkiye'nin kendisiyle ilgili alanlarda aktif rol
oynaması bölgesel dayanışmayı kuvvetlendirecektir; bu da, Türkiye'nin
çıkarlarına hizmet edecektir. Bu bağlamda, Türkiye'nin başlangıçta
çok önem verdiği Türk devletleri arasında zirve toplantıları yapılmasının
son zamanlarda ilgisini kaybetmesi, belki, Batı Avrupa'yla veya
ABD'yle fazlaca meşgul olmasının bir sonucu olabilir; fakat, Türkiye'yi
önemli bir dış politika aracından mahrum bıraktığı açıktır.
Türkiye'nin çıkarlarını
gerçekleştirmesi açısından yetersiz olarak görülen bu durum, Türkiye
ile ABD ilişkilerinde belli faydalar elde ettiği gibi, önemli maliyetleri
de karşılamaktadır. Türkiye'nin Avrupa Birliği ilişkileri ise,
her zaman sorunlu olmuş, bu alanda, ABD'yle karşılaşılanlardan çok
daha fazla olumsuzluklarla karşılaşılmıştır. Türkiye'nin Avrupa
Birliği üyeliği hâlâ ufukta görülmeyen bir olgu niteliği taşımaktadır.
Türkiye, dış politika ortaklarını çeşitlendirmek zorundadır.
Türkiye, zaman zaman
diğer dış politika konuları ve iç problemlerle uğraşırken, Kafkaslar
ve Orta Asya'yı göz ardı ettiği izlenimi vermektedir. Böyle bir tavır,
hiçbir zaman Türkiye'nin çıkarlarına olmayacaktır. Türkiye, bölgeye
yakın olan ve bölgeyle tarihsel ve kültürel bağları olan bir ülke olarak
bölgede en etkili olmak için mücadele eden bir devlet olmak zorundadır.
ABD'nin büyük vaatler
ortaya koyarak açıkladığı Büyük Orta Doğu Projesi hâlen tam olarak
anlaşılamamışken, Orta Asya merkezli yeni bir plandan söz edilmeye
başlanmıştır. Büyük Orta Asya Projesi olarak adlandırılan yeni
plan, ilk defa, ABD Dışişleri Bakanlığı Orta Asya ve Güney Asya Bürosu
Sorumlusu tarafından 26 Nisan 2006 tarihli konuşmasında dile getirilmiştir.
Proje, genel anlamda Afganistan'ın konumunu kuvvetlendirmeyi, Orta
ve Güney Asya arasında yeni bağlantılar kurmayı ve bölge insanları
arasındaki ilişkileri geliştirmeyi hedeflemektedir. ABD, Büyük
Asya Projesiyle Orta Asya'yı Rusya, İran ve Çin ekseninden çıkarmayı
hedefliyor. Zaten, enerji politikalarının ve uygulanan stratejilerin
temelinde temel enerji kaynağı hâline gelmiş olan petrol ve doğal gazın
ve bunların getirisinin kimler tarafından, nasıl ve hangi oranlarda
paylaşılacağı çabaları yatmaktadır.
Bölgede amansız mücadele
sürdürülmektedir. Bu amansız mücadele sadece Bakû olarak değil, Hazar
havzası olarak dünya petrol şirketlerinin dikkatini çeken havzadır.
Hazar bölgesi, uluslararası alanda enerjinin yeni jeopolitiği
olarak değerlendirilmektedir.
Konuyla ilgili olarak
bir araştırmacı ise şunları söylemektedir: "Hazar bölgesi Sovyetler'den
sonra ortaya çıkan yeni jeopolitik denklemde bölgesel ve uluslararası
güçlerin en çok nüfuz mücadelesine giriştiği bölgelerin başında
gelmektedir. Türkiye'nin, Hazar bölgesindeki enerji ihalelerinden
yeterli payı alamadığı, ancak ilerleyen zamanlarda elde edilen
payları artırıcı çeşitli tedbirler alması gerektiği görülmektedir.
Türkiye, Hazar bölgesiyle
ilgili politikasını sadece boru hattına indirgememelidir. Bu
siyaset çok basit ve ucuz bir siyaset olur. Türkiye, bölgeyle ilgili
çok yönlü, tutarlı, daha aktif ve uzun vadeli siyaset izlemelidir.
Çünkü, Türkiye'nin Kafkaslar ve Orta Asya'ya yönelik çok büyük menfaatleri
olduğu kanaatindeyiz. Ayrıca, Türkiye, bölgede sürdürülen büyük
oyunda giderek dışlanan bir ülke değil, yatırım ve rezerv açısından
elde edeceği payı artıran bir ülke olmalıdır."
1991 Birinci Körfez
Savaşı sırasında Ankara'nın Washington'a sağladığı yardım Washington
açısından hayati bir önem taşımıştır. Washington, petrol boru hattının
kapatılması ve Bağdat'a yönelik ekonomik ambargonun başarısını
büyük ölçüde Ankara sayesinde bu dönemde garantilemiştir.
Türkiye, Birinci Körfez
Savaşı sırasındaki tutumuyla ABD ve Batı nezdinde puan toplarken,
savaş sonrası gelişmeler ve Ankara'ya verilen sözlerin bir anda
unutulması veya kasıtlı olarak yerine getirilmemesi ekonomik
açıdan Türkiye'yi oldukça sarsmış ve bir o kadar da hayal kırıklığına
uğratmıştır. Maalesef, bir koyup üç alamadık.
Sonraki on yıl içinde,
Türkiye'nin sadece Irak'a uyguladığı ambargo yüzünden uğradığı
kaybın 2000 tarihli gazetelerde -Hazine Müsteşarlığından verilen
rakam- 100 milyar dolar civarında olduğudur.
Ortaya çıkan durum,
özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde işsizliği artırmış, hatta,
Irak'ın Türkiye'ye olan borçlarını ödememesi ve müteahhitlik hizmetlerinin
durması gibi neticeleri doğurmuştur.
2003 yılı Mart ayında
Irak'a yönelik ikinci ABD işgali ve bu işgalin bölgede yarattığı
tahribatın Türkiye için maliyeti 1991-2003 yıllarını kapsayan on
iki yıllık süreçten farklı olmamıştır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla)
- Bu kadar önemli bir bölgede Türkiye daha aktif bir rol, görev üstlenmeli,
bölgedeki dengeleri iyi izlemeli, bölge ülkeleriyle Orta Doğu
ve Asya'da daha aktif siyasi organizasyonlarda öncü ülkelerden
biri olmalıdır. Yoksa, bölgede haritalar değiştirilmeye çalışılırken
olayları seyretmemelidir.
Anlaşmanın hayırlı
olmasını diler, Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Üstün.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için dört dakika
süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin,
oy pusulalarını, oylama için öngörülen dört dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin adı ve soyadı ile imzasını da taşıyan
oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen dört dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı'nın yapılan açık oylama sonucunu
açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 283
Kabul : 283 (x)
Böylece, tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olmasını diliyorum.
Birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati:16.25
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo
Tutanağın sonuna eklidir.
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.36
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69'uncu Birleşimi'nin İkinci Oturumu'nu
açıyorum.
4'üncü sırada yer
alan, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Transit Taşıma Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile
Dışişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
4.- Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Transit Taşıma
Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/1077) (S. Sayısı: 1023) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 1023
sıra sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili
Sayın Ali Kemal Deveciler.
Buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL
DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Transit Taşıma Çerçeve Anlaşmasının
onaylanması hakkındaki yasayla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Yoğun olarak yaşamakta
olduğumuz küreselleşme sürecinde, bölgesel ekonomik iş birlikleri
ve bölgesel bütünleşmeler hız kazanmıştır. Bu gelişim, globalleşmeye
ters bir davranış biçimi gibi görünse de gerçekte, hızla ortadan
kalkan sınırların varlığında, akılcı kullanılması hâlinde, ulusal
ekonomilere destek sağlayan bir avantaj hâline dönüştürülebilecek
özellikler taşımaktadır.
20'nci yüzyılın özellikle
son çeyreği, bölgesel bütünleşme faaliyetlerinde büyük çapta gelişmelerin
görüldüğü bir dönem olmuştur. Bu çerçevede, en derin, en kapsamlı
ve en başarılı örnek Avrupa Birliğidir. Bölgeselleşme, genişleyen
pazar imkânlarıyla, geniş ölçeğe üretim yapabilme imkânlarını da
sağlamaktadır. Bu çerçevede değerlendirildiğinde, küreselleşmeyle
çelişir gibi görünen bölgeselleşme, küreselleşmeyi dengeleyecek
bir potansiyele de sahiptir.
Az evvel söylemiş olduğum
gibi, bölgesel ekonomik oluşumların ya da serbest ticaret bölgelerinin
en önemli yararlarından biri, öteki türlü oluşamayacak olan bir ticaret
imkânının yaratılmasıdır. Tabii, bunun gerçekleşebilmesi, bu tür
ticaret ilişkilerinin tarafı olan ülkelerin konuya ciddi, istekli
ve kararlı bir yaklaşıma sahip olmalarıyla doğru orantılıdır. Örneğin,
bir siyasal gruplaşma denemesi olan İslam Konferansı Örgütü, kısa
adı "İSEDAK" olan İslam Konferansı Teşkilatı Ekonomik ve Ticari
İşbirliği Daimi Komitesi vasıtasıyla, elli yedi üye ülke arasında
ekonomik ve ticari iş birliğini, 1984 yılından bu yana yapmakta olduğu
düzenli toplantılarla geliştirmeye çalışmaktadır.
Yirmi yılı aşkın bir
süreden beri Türkiye'nin koordinasyonunda sürdürülmekte olan bu
çabaların sonucunda, üye ülkeler arasındaki ticaretin payı, son
veriler ışığında, hâlen yüzde 14,5 oranını aşamamıştır. Bu durum, elli
yedi üye ülke ekonomisinin birbirinden farklı uzmanlaşma sahalarına
sahip olmalarına rağmen böyledir maalesef. Kendi aralarında düşük
bir ticaret ilişkisine sahip bu ülkelerde, bir İslam ortak pazarı
kurulması gibi amaçlar dahi bu hâliyle telaffuz edilebilmektedir.
(x) 1023 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
Buradan da anlaşılabileceği
gibi, ekonomik gruplaşmaların sonuç verebilmesi, o gruba üye olan
ülkelerin buna inanmasına ve bunu istemesine bağlıdır.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Başkan; başarı, ancak koşulların iyi tanımlanması, hedeflerin
gerçekçi tespit edilmesi ve planlamanın iyi yapılması hâlinde bizimle
olur. Bu kapsamda ele alındığında, İslam Konferansı Teşkilatı altında,
bir bölgesel ekonomik iş birliği girişimi olarak sınıflanacak Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı (kısa adı EİT), yine aynı biçimde sınıflanabilecek
ve daha ileri aşamalara başarıyla erişebilmiş olan Körfez İşbirliği
Konseyinin ardından geldiğini ve belli bir varlık gösterebilmiş
olduğunu söylemek mümkündür. Göreli olarak belli bir iş birliği ve
aktivite seviyesi sergileyen Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, bir
ekonomik gruplaşmanın bu noktaya dahi gelebilmesi için, taraf olan
ülkelerin belli bir bölgede yer almaları gerektiğine önemli bir
örnektir. Bununla birlikte, söz konusu iş birliğinin şu anki seviyesi
hiçbir biçimde yeterli görülemez ve geliştirilmeye de muhtaçtır.
Bu noktada, Ekonomik
İşbirliği Teşkilatının geldiği noktayı bir yana bırakarak, üzerinde
konuşmak için söz aldığım Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Transit Taşıma
Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve söz konusu anlaşmaya ilişkin görüşlerimi sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Her şeyden önce şunu
söylemek isterim ki, Ekonomik İşbirliği Teşkilatının oluşturduğu
ekonomik alan, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine yönelik hedefini
dengeleyebilecek ve güçlendirebilecek bir potansiyele sahiptir.
Bununla beraber, bu potansiyelin ne derecede aktif hâle getirilebileceği
ve bunun ne kadar bir süre alacağı ayrı bir konudur. Buna rağmen, bu
bölgesel girişimin daha güçlü bir biçimde, tarafların ortak yararına
sonuçlar vermesi her noktada desteği hak etmektedir. Bu kapsamda
bakıldığında, bugün üzerinde görüşmekte olduğumuz Transit Çerçeve
Anlaşması da yüce Meclis tarafından olumlu bir yaklaşımla ele alınmalıdır.
Bununla birlikte, bu gereklilik, konu hakkında eksik gördüğüm hususları
yapıcı bir biçimde ifade etmemize de engel değildir.
Her şeyden önce, kanun
tasarısının gerekçesinde, Çerçeve Anlaşması'nın Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı üyesi bulunan ülkeler tarafından onaylanması hâlinde
oluşacak mevzuat birliği çerçevesinde ortak tarife ve kuralların
oluşturulabileceği, böylece taşıma ve müşterilere yönelik büyük
kolaylıklar sağlanmış olacağı ifade edilmektedir. Ayrıca, Meclis
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları
Raporlarında, mevzuat birliği çerçevesinde demir yollarında ortak
tarife ve kuralların oluşturulabileceğine yönelik bir ifade yer
almaktadır. Diğer bir deyişle, Türkiye'nin, bu Çerçeve Anlaşma'nın
onayıyla beklediği nihai amaçlardan ikisi, standart tarifelere geçiş
ve mevzuat birliği olarak belirlenmelidir.
Nihai amaçlar olarak
ön plana çıkarılan bu hususlara karşın, Çerçeve Anlaşması'nın
"Amaçlar" başlıklı 2'nci maddesinde bu tür bir standardizasyona
ilişkin açık bir ifadeye rastlanmamaktadır. Gerçekte, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin beklentisi bu yönde oluşmuş olsa da Çerçeve Anlaşması
geniş kapsamlı bir standardizasyondan çok, âkit ülkelerin birbirlerinin
sınırları içerisinde transit faaliyetler gösterebilmeleri ile
sınırlı bir çerçeve çizmektedir.
Bu kapsamda, yine,
2'nci maddede "transit geçişle ilgili idari işleri uyumlaştırmak"
ifadesi oldukça muğlak bir ifadedir ve mevzuat birliği amacını yansıtmaz.
Oysa, gerekçede belirtilen amaçları hedefleyen bir çerçeve anlaşmanın
bu amaca ulaşabilmesi için "Amaçlar" maddesi altında, aynı zamanda, âkit ülkeler arasında uyumlulaştırılmış
bir transit taşıma sistemine ulaşmak hedefinin açıkça belirtilmesi
gerekirdi. Tasarıda, bu hedeflere ilişkin açık bir amaç bulunmadığı
gibi "Muhtelif Hükümler" başlıklı bölümünde yer alan
"İç Mevzuat" başlıklı maddesinde de âkit tarafların transit
taşımayla ilgili kural, yönetmelik ve idari usulleri uyumlu hâle
getireceği ve basitleştireceği yönünde de bir ifadeye rastlanmamaktadır.
Her ne kadar, bu yönde bir ifade tasarıda yer alıyor olsa da bunun biçimi,
süresi, yaptırımına ilişkin herhangi bir taahhütte bulunmaktan
kaçınılmıştır. Bu noktada açık bir irade beyanında bulunmayan Çerçeve
Anlaşma, bunun inisiyatifini, Transit Taşıma Koordinasyon Kuruluna
bırakmış gibi görünmektedir. Bununla beraber, bu Kurul, üye ülkelerin
oy birliğiyle kararlara ulaşacakları idari bir organ olacağı
için, Çerçeve Anlaşma'da açık hüküm içermeyen hususlarda hızla yol
alabilecek olması, hatta hatta bu yönde bir hedef gösterebilecek
olması dahi tartışmalıdır.
Tasarının "Gümrük
Rüsum ve Vergileri ile Diğer Harç ve Masraflar" başlıklı kısmında
ise transit geçişi, gümrük rüsum ve vergileri ile diğer harçlardan
muaf kılarken, yol kullanım ve bakım ücretleri, iç mevzuat uyarınca
sağlanan özel hizmet ücretlerinin ödenmesini öngörmektedir. Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı ülkelerinin pek çoğunda kurumsal kapasitelerin
hâlen gelişim aşamasında olduğu hatırlandığında, bu konuda, üye
ülkelerde geçerli kılınacak ödemelerin yüksek ya da çok değişken
olması durumuyla karşılaşılmaktadır. Örneğin, maliyetlerin belli
bir biçimde sınırlandırılması yaklaşımı "Deniz Limanları ve
Tesisleri" başlıklı maddede yer alırken, bu maddede buna ilişkin
bir hüküm bulunmaması da bir eksikliktir. Bu bağlamda, bu tür ödemelerde
âkit ülkelerde bir yeknesaklık sağlanması da önemlidir. Maddede,
bu tür yeknesaklığın hilafına olabilecek uygulamaları engelleyici
bir hüküm olmadığı gibi, buna ilişkin problemlerin bir sorun olarak
Transit Taşıma Koordinasyon Kuruluna taşınmasını özendirecek
herhangi bir ifadeye de rastlanmamaktadır.
Öte yandan "Transit
Geçişi Hızlandırmaya Yönelik Önlemler" başlığının altında
yer alan maddede, âkit ülkeleri, transit geçişin süratli ve muntazam
akışını sağlamak için sıralanan önlemleri almaya zorunlu kılmamaktadır.
Bunun yerine, ülkelere, yalnızca bu önlemleri almaya çaba sarf etme
yükümlülükleri getirilmektedir. Bu hâliyle de âkit ülkelerin bu
önlemleri yerine getirmesi için bir zorunluluk sahibi olması engellenmekte,
bundan zarar görenlerin ya da gecikenlerin -yapacakları hukuki
başvuruların- bu madde kapsamında herhangi bir hak iddia etmelerinin
de önü kapatılmaktadır.
Yine, aynı maddenin
(g) bendinde yer alan ifade maddenin bütünlüğü içinde okunduğunda,
âkit tarafların, malların hızlı ve etkin geçişini kolaylaştırmak
ve tek tip taşıma belgelerini benimsemek yönünde çaba sarf edecekleri
anlamını vermektedir. Bu şekilde yazılmış bulunan söz konusu metin,
daha sonraki maddelerde yer alan ve ülkelere bazı belgeleri karşılıklı
tanıma zorunluluğu getiren ifadelere nazaran daha zayıf, dolayısıyla
genel anlamda bütünlüğünü bozan bir yaklaşım olarak belirmektedir.
Yine, maddeden, komşu
sınır kapılarının çalışma saatlerini uyumlaştırmak hususunda
çaba sarf edileceği anlamı da elde edilmektedir. Bu noktada, örneğin
Türkiye'de cumartesi ve pazar günleri resmî tatil günleriyken,
İran'da cuma gününün resmî tatil olduğu hatırlatıldığında, bu madde
kapsamında çalışma saatlerini uyumlaştırmak için ne yapılacağı
merak konusu olmaktadır. Türkiye'deki resmî hafta sonu tatili mi
değiştirilmek istenecektir, yoksa İran, uygulamasından mı vazgeçecektir?
Yine, "Transit Geçiş
Güvenliği" kısmında, transit yolları üzerinde geçiş güvenliği
ve çevrenin korunması için gerekli olan tüm önlemleri alacakları
da ifade edilmektedir. Güvenliğin sağlanması, özünde, zaten, ilgili
devletin bir görevi ve yükümlülüğüdür. Dolayısıyla, bunun, burada,
bu şekilde telaffuzu, malumun ilanından başka bir şey de değildir. Buna
karşın, bu önlemin alınmasında yaşanabilecek aksamalar sonucunda,
zarar görenin zararının ne şekilde tazmin edileceği ya da nereye
başvuracağı hususunda bir hüküm içermesi hâlinde, daha uygun bir
yazım tarzına kavuşmuş olabilirdi. Fakat, şimdiki ifade tarzıyla
bu anlam eksiktir. Örneğin, bu noktada, ilgili ülkenin adli makamlarının
sorunla ilgilenmesi sağlanırken, aynı maddede, konuyla ilgili
Transit Taşıma Koordinasyon Kurulunun da bir fonksiyon üstlenmesi
hususu, bu Kurulun görev alanını tanımlayan açık bir ifade biçiminde
yazılabilirdi.
Yine, öte yandan, burada
olacak olan kazaların sonrasında yapılan işlemler esnasında, gıda
maddelerinin bozulması sorunu ilgili ülkenin yetersiz kurumsal
kapasitelerinin bir sonucu olarak ortaya çıkabilir. Bu noktada
da sorunun, şeffaflık ve tarafsızlık ilkeleri çerçevesinde giderilebilmesi,
bu tür sorunların sayısında bir artış görülmesi hâlinde bunun üstesinden
gelinebilmesi için bir mekanizma önerilmemektedir. Bu tür mekanizmaların
ne ilgili maddelerde ne de Çerçeve Anlaşması'nın herhangi bir hükmü
içinde yer aldığı görülmemektedir.
Nitekim, yukarıda
eksikliğini belirtmiş olduğum gereksiz gecikmeden âkit ülkeyi sorumlu
tutacak bir yaklaşımın yokluğunda, transit taşımacılar âkit ülkeye
ait aksaklıkların maliyetini doğrudan üstlenmek konumunda olacaklardır.
Üye ülkeleri, uygulama,
belge ve maliyetlerde belli bir yeknesaklığa zorlaması yönünden
bakıldığında, Çerçeve Anlaşma'nın bu şekilde eksikler içerdiği görülmektedir.
Bu anlaşma örneğinden yola çıkarak değerlendirildiğinde, Ekonomik
İşbirliği Teşkilatının niçin yeterli verimle çalışmadığı da bir
kez daha anlaşılmaktadır.
Kalkınma İçin Bölgesel
İşbirliği Teşkilatının devamı olan, 1985 yılında üç üye ülkeyle kurulan
(Türkiye, İran ve Pakistan) ve 1992 yılında yedi yeni üyenin katılımıyla
genişleyen (Afganistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan,
Türkmenistan ve Özbekistan) Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, 2004 yılında
barındırdığı 379,7 milyon kişiyle dünya nüfusunun yüzde 5,98'ini
oluşturmaktadır. Bu denli büyük bir nüfusa sahip olan Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı bölgesi, aynı yılda yapmış olduğu 638 milyar dolarlık
gayrisafi yurt içi hasıla ile dünya üretiminin yüzde 1,59'unu sağlamıştır.
Üretim açısından bu düşük paya ek olarak, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
üyesi ülkelerin üretim kapasiteleri arasında çok büyük farklar bulunmaktadır.
Nitekim, 2004 yılı itibarıyla, Türkiye'nin gayrisafi yurt içi hasıla
rakamı 300,6 milyar dolar iken, Afganistan'ın üretim seviyesi 5,9
milyar dolar seviyesindedir. Diğer sekiz üye ülke ise bu birbirinden
çok farklı olan iki üretim seviyesinin arasında yer almaktadır.
1996 yılında kabul
edilen Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ekonomik İşbirliği Stratejisi,
ticaret, ulaştırma, haberleşme ve enerjiyi öncelikli iş birliği
alanları olarak belirlemiştir. Bölge, özellikle, başta petrol ve doğal
gaz olmak üzere zengin enerji kaynaklarına
sahiptir. Bu potansiyelin değerlendirilebilmesi için, bölgede
demir yolu, kara yolu ve hava yolu ağı oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Nitekim, bugün çalışmasını yaptığımız kanun tasarısı da bu çabaların
bir parçasıdır. Bu kapsamda, Trans-Asya demir yolu güzergâhı, Almatı-Taşkent-Tahran-İstanbul
hattı yolcu trafiğine ve yük taşımacılığına açılmıştır. Ayrıca,
ticaret ve yatırım iş birliği çerçevesinde Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı bölgesinde ticaretin geliştirilmesi için çeşitli iş
birliği çalışmaları da yürütülmektedir.
Bölge içinde ticaretin
ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesine yönelik çabalara rağmen,
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerin bölge içi ticaret
oranı, ortalama olarak yüzde 4,7 civarındadır. Sahip olunan potansiyele
rağmen, 2004 yılı itibarıyla bölgenin çekebildiği doğrudan yabancı
yatırım miktarı, dünyadaki toplam miktarın yüzde 1,4'üne denk gelecek
biçimde, 9,1 milyar dolardır. Enerji ham maddesindeki önemine ek
olarak, denize çıkışı olmayan Ekonomik İşbirliği Teşkilatı üyelerinin
varlığı, üretimin uluslararası limanlara ve pazarlara ulaştırılabilmesi
açısından, bölgede taşıma altyapısının geliştirilmesi gerektiğini
göstermektedir. Bu gereklere rağmen eldeki son veriler ışığında
değerlendirildiğinde, bölgenin asfalt yol uzunluğunun 708.404 kilometre
ve demir yolu uzunluğunun 52.067 kilometre olduğunu görmekteyiz.
Bu yapıya ek olarak,
bölge, dünyadaki toplam dış ticaretten ortalama yüzde 2 pay almaktadır.
Diğer bir deyişle, üretimi düşük, ulaştırma altyapısı geliştirilmeye
muhtaç olan bölge, potansiyeline karşın dış ticaretten alması gereken
payı alamamaktadır.
Bölgenin yatırım anlamında
ihtiyacı fazla olmasına rağmen, 10 üye ülkeden 6 tanesinin gayrisafi
yurt içi hasıla içinde tarımın payı yüzde 20'nin üzerindedir. Daha
önce değinmiş olduğum rakamların da ışığı altında, bölge ülkelerinin
ciddi bir farklılık sorunu olduğu açıktır. Buna göre, bölge ekonomileri
değişik gelişmişlik düzeylerindeyken kurumsallaşma seviyeleri,
talep ve üretim yapıları da tamamen birbirlerinden farklılıklar
içermektedir. Bu şartlarda, Türkiye için, bir iki üye ülke haricinde,
kısa vadede transit taşımacılığa konu olacak talep, o ülkelerdeki
Türk müteşebbislerinin ihtiyaçları olacaktır. Bu ise bölgeden ve
Ekonomik İşbirliği Teşkilatından beklenen ortak faydaların derlenmesinin
gecikebileceği anlamına gelmektedir.
Bu nedenle, Çerçeve
Anlaşması'nda uygulamaların yeknesaklaştırılması yönünde altını
çizmeye çalıştığım hususların tasarıda yer alıyor olması, bölgenin
gelişimi açısından hızlandırıcı bir etki yapabilirdi. Bu eksikliğe
rağmen, Türkiye'nin, üye ülkelerden son dönemde aktivitelerini
hızlandırmış ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatından beklenti içine
girmiş olanlarla ortak projeler geliştirmeye çalışması, bu alanda
belirleyici rol üstlenmesi Ekonomik İşbirliği Teşkilatının faaliyetlerinin
hızlanması açısından çok önemlidir.
Ekonomik İşbirliği
Teşkilatının faaliyetleri ve gerçekleştirecekleri projeler açısından
bir diğer önemli husus da finansman imkânlarıdır. Bu bağlamda, Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı Ticaret ve Kalkınma Bankasının teknik koşulları
ve rasyonel işletme kurallarını göz önüne alarak ortak projeleri
finanse etmesi çok önemlidir. Bu teknik yaklaşım, Çerçeve Anlaşması'nda
eksik bırakılmış olan kısımları dengeleyici bir faktör olarak kullanılabilir.
Nitekim, bu anlaşmada
dikkat çekmeye çalıştığım hususlar, üye ülkeler tarafından, tarife
dışı engel olarak da Türk uyruklu transit taşıyıcıların önüne çıkartılabilir.
Bu riskin varlığına rağmen, altyapı yatırımlarının rasyonel finansmanı
bölge içindeki talep unsurlarını harekete geçirebilecek bir etki
yapacaktır. Bu nedenle, AKP Hükûmetinin, bu Bankaya yapacağı atamalarda
devlet ciddiyetine sahip bir iktidarmış gibi davranması önemli
bir husus olacaktır.
Bu zorunluluğa rağmen,
maalesef, AKP Hükûmeti, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret ve
Kalkınma Bankasının Genel Müdürlüğüne, geçtiğimiz kasım ayında,
hakkında dava olduğu ve sicilinin şaibeli olduğu gazetelerde defalarca
çıkmış olan birinin atanmasına vesile olmuştur. Benzer bir eş dost
yaklaşımı, İslam Konferansı Örgütünün Ankara'daki Araştırma ve
İstatistik Merkezi için de yapılmıştır. Dış politikaya yön veren
kurumların başına bu şekilde atamalar yapılması, maalesef, bu iktidar
döneminde başlamış ve hızla sürmektedir. Oysa, Türkiye'nin, sadece
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı değil diğer uluslararası organizasyonlarda
güçlü olabilmesi, ancak liyakate uygun, tarafsız kişiler vasıtasıyla
başarılabilecek bir sorumluluktur.
Çerçeve Anlaşması'nın,
Türkiye'nin, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı bölgesinde güçlü bir
oyuncu olmasına yardımcı olmasını temenni ediyor, bu vesileyle,
tüm Meclise saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Deveciler.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
EKONOMİK İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI TRANSİT TAŞIMA ÇERÇEVE ANLAŞMASININ
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 9 Mayıs 1998
tarihinde Almati'de imzalanan "Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
Transit Taşıma Çerçeve Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bilecik Milletvekili Sayın
Yaşar Tüzün.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YAŞAR
TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşmekte olduğumuz, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Transit Taşıma
Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı'nın 1'inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
son yirmi beş yıl içerisinde, dünyamız küreselleşme sürecinden geçmekte
ve bu olgu sürekli ivme kazanmaktadır. İletişim ve bilişim teknolojilerinde
yaşanan baş döndürücü gelişmeler, sermayenin ulusal sınırları
aşarak yer değiştirmesi, uluslararası ilişkilerde karşılıklı bağımlılığı
ve dayanışmayı zorunlu kılmıştır.
Kanun tasarısının
genel gerekçesine baktığımızda, kara yolu taşımacılığı piyasasında
uluslararası teknik standartları haiz büyük bir taşıt filosuna sahip
olmamız ve coğrafi konum itibarıyla doğu ve batı arasında bir köprü
oluşturmamız dolayısıyla, önümüzdeki dönemde, Avrupa ülkelerinden
doğu ülkelerine yolcu ve mal taşımacılığı payımızın alınması veya
payımızın artması öngörülmektedir. Öte yandan, demir yolu ile yapılan
uluslararası taşımalar, taşımaların yapıldığı ülkelerin taraf
olduğu kanun ve yönetmelikler çerçevesinde gerçekleşecektir. Transit
Taşıma Çerçeve Anlaşması'nın Ekonomik İşbirliği Teşkilatı üyesi
ülkeler tarafından onaylanması hâlinde oluşacak mevzuat birliği
çerçevesinde demir yollarında ortak tarife ve kurallar oluşacak,
böylece, taşımalarda demir yollarına ve müşterilere yönelik büyük
kolaylıklar sağlayacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
geldiğimiz noktada, durum, hiç de düşündüğümüz veyahut planladığımız
gibi olmamaktadır. Yakın bir zaman içerisinde, basından da hepimizin
izlediği kadarıyla, komşumuz Irak ile bir sorun yaşadık. Gerçi, bu tür
sorunları özellikle AKP İktidarında yaşamaya alıştık. Birkaç hafta
önce, Dışişleri Bakanımız Sayın Abdullah Gül, Ermeni soykırımı
tasarısı için ABD yetkililerini ikna etmek için gidiyor, maalesef,
kendileri ikna olmuş bir şekilde geri dönüyor. 59'uncu, AKP İktidarının
dış politikası, maalesef, olmadığı gibi, bu tür olayları, geçirdiğimiz
dört yıl içerisinde oldukça fazla bir şekilde yaşıyor ve bundan böyle
de, zannediyorum, yaşamaya devam edeceğiz.
Yakın zamanda Irak
ile petrol konusunda bir sorun yaşadık. Irak millî petrol şirketi SOMO,
Irak'a, petrol ürünleri ihracatı yapan ve sözleşmesi sona eren Türk
firmalarının yeni sözleşme taleplerini, hepinizin bildiği gibi,
kabul etmedi. "Bundan sonra işe devam etmek istiyorsanız, kuzey
eyaletlerindeki yetkililerle temasa geçin." şeklinde, maalesef
acı bir yazı, acı bir haber gönderdi. Bir nevi baskı, bize yapılan baskı
Kuzey Irak'ta var olan sorunların bütünleşmesi yönündeydi. Bu durum
üzerine Türkiye'den Irak'a petrol sevkiyatı yapmak, maalesef, son
nokta koyma durumuna gelmişti.
Ülkemiz, Irak'a petrol
ihracatında Bağdat Hükûmetini ve SOMO'yu muhatap almaktadır. Ancak,
SOMO'dan gelen yazı Türkiye'yi Kürtlerle, yani Barzani ve Talabani
yönetimiyle muhatap etme anlamına gelmiştir veya gelmektedir. Bu, bir dayatmadır.
Bu dayatmanın kabul edilmesi asla ve asla söz konusu olmamalıdır.
Daha sonra SOMO tarafından petrol ürünleri temin eden Türk firmalarıyla
kontrat imzalamanın mekanizmasında herhangi bir değişiklik maalesef
olmamıştır.
Açıklamalardan sonra
bu sorun kısmen çözülmüştür. Irak ile ilişkiler, özellikle geçimini
petrol ticaretiyle, taşımacılıkla sağlayan Güneydoğu Anadolu'da
yaşayan vatandaşlarımız için önem teşkil etmektedir. Irak'a petrol
sevkiyatının durması, oradaki vatandaşımızı, kamyoncu ve nakliyeci
esnafımızı zora sokmuştur.
Değerli arkadaşlarım,
Irak'la olan ilişkilerimiz ileride daha da karmaşık bir hâl alabilir.
Kerkük için yapılacak referandum, orada, bir, hepimizin istemediği
malum devletin kurulmasına yönelik arzu ve girişimler, ileride
petrol konusunda ve ekonomik ilişkiler yönünden sıkıntılara gebedir
diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bu sınırların dışındaki, maalesef, taşımacılık filosunun sorunları
bunlar olduğu gibi, Türkiye'de nakliyecilik yapan, kamyonculuk yapan esnafımızın da durumu
ve ekonomik durumu içler acısıdır. Bu sıkıntının giderilmesi yönünde
de bugüne kadar AKP Hükûmeti tarafından, 59'uncu Hükûmet tarafından
ciddi ve önemli bir girişimin yapılmadığını görüyoruz. Vatandaşımız,
nakliyecimiz, kamyoncumuz maalesef kaderiyle baş başa bırakılmıştır.
Ne zaman iktidara, Hükûmete para lazım olur ise, o zaman nakliyeci
ve kamyoncu esnafımız iktidarın aklına gelmektedir. AKP İktidarı
dâhil bugüne kadar gelip geçen tüm iktidarlar, bozuk giden ekonomilerini
düzeltmek için kamyoncu ve nakliyeci esnafına yüklendiler ve maalesef
de yüklenmeye devam ediyorlar. Bugün nakliyeci ve kamyoncu esnafımızdan
değişik kalemler adı altında yirminin üzerinde alınan vergi mevcuttur.
KDV, ÖTV, gelir vergisi, motorlu taşıtlar vergisi, araç muayenesi,
egzoz pulu, geçici vergi gibi vergiler varken buna bir de K1 gibi,
R1 gibi, maalesef, belgeler eklenip vergi ödenmek zorunda bırakılmıştır.
Zaten karnını zor doyuran nakliyeci ve kamyoncu esnafımız, maalesef,
akşam olduğunda evine ekmek dahi götüremez noktaya gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
kamyoncularımız ve nakliyecilerimiz, bugün mecburi tutulan bu
vergilerin içinde boğulup kalmış, ekonomik sıkıntısı bugüne kadar
çözülememiş, çözülmesi için de iktidar partisinden hiçbir katkı
ve destek görememiştir. Dolayısıyla yıllardır bu sektörde çalışan
nakliyeci esnafımız mağdur olmuş,
sorunları hiçbir zaman dile getirilmemiştir.
Değerli arkadaşlarım,
kamyoncu ve nakliyeci esnafımızın sorunlarını yakından bilen
bir yurttaş olarak, bir birey olarak, göreve geldiğimiz günden bugüne
kadar defalarca bu sorunları kürsüde dile getirdik, çözüme kavuşturulması
için iktidar partisinden katkı, destek istedik. Ancak, bu da gelmeyince,
nakliyeci ve kamyoncu esnafımızın hevesi, açıkçası, kursağında
kalmıştır.
Yıllardan beri gelen
hükûmetler, buna özellikle 58'inci ve 59'uncu Hükûmetleri de dâhil edersek,
bu sektöre yüklenilmiş, nakliyeci ve kamyoncu esnafımıza vergiler
bindirilmiş ve bunun çözümü konusunda hiçbir girişimde bulunulmadığı
gibi, özellikle geçtiğimiz yıl K1 ve R1, R2 gibi belgelerin alınması
mecbur tutulmuş ve bugüne kadar Türkiye'de bulunan kamyoncu, nakliyeci
kooperatiflerimizin 495 tanesinin yarısı, yani 260'a yakını bu
belgeleri almış, maalesef, diğer yarısı ise bu belgeleri alamayıp
ticari yaşamını sonlandırmıştır. Bu konuda, özellikle Ulaştırma
Bakanlığımız, bu belgelerin alınması konusunda yapmış olduğu girişimlerde…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'deki bu nakliyeci ve kamyoncu esnafımız, kooperatiflerimiz,
taşıma filolarımızın bu sıkıntısı devam etmekte, K1, K2, R1, R2 gibi
belgeleri alamayan esnaflarımız, alamayan kooperatiflerimiz maalesef
ticari yaşamını sonlandırmış, alanlar ise, ekonomik durumu iyi
olup da alanlar ise, maalesef, bunun uygulanmadığı konusunda, Ulaştırma
Bakanlığının ve Emniyet Genel Müdürlüğünün, Karayollarının bunun
uygulanmadığının, kontrol edilmediğinin ve bugüne kadar bu ödenen
rakamlardan dolayı alınan belgelerin içeriğinin yerine getirilmediği
konusundaki serzenişleri ve sıkıntıları devam etmektedir.
Sonuç olarak, Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı Transit Taşıma Çerçeve Anlaşması'nın içeriği
doğu-batı ekseninde uzanan ulaşım ağı üzerinde…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, son
cümlelerinizi rica ediyorum Sayın Tüzün.
Buyurun.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
…bulunmamız nedeniyle
ulusal çıkarlarımızla bağdaştığını düşünüyoruz ve Cumhuriyet
Halk Partisi olarak bu kanuna gerekli katkıyı ve desteği vereceğimizi
ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Tüzün.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
1'inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın
Vedat Yücesan.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 1023 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 2'nci maddesi
üzerine Grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Ekonomik İşbirliği Teşkilatına üye olan ülkeler, ekonomik, ticari,
teknik, enerji ve kültürel alanlarda dostane ilişkileri ve iş birliğini
koruma ve geliştirmeye çalışmaktadırlar. Bu çerçevede, üye ülkeler
arasında malların, yolcuların ve yüklerin sorunsuz, hızlı ve etkin
dolaşımını sağlamak amacıyla 1998 tarihinde Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı Transit Taşıma Çerçeve Anlaşması imzalanmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
anlaşma, öncelikle transit taşımacılığı kolaylaştıran düzenlemelerin
yapılmasını ve bu şekilde transit trafiğin süratli bir şekilde akışının
sağlanmasını amaçlamaktadır.
Ülkemiz coğrafi konum
itibarıyla önemli bir transit geçiş güzergâhındadır. Önemlilik arz
eden bu özellik nedeniyle, yabancı sermayeli nakliye firmalarının
gözü bizim pazarımızdadır değerli arkadaşlarım. Bu açıdan, uluslararası
rekabetin arttığı bir dönemde taşımacılık sektörünün güçlendirilmesi
ve desteklenmesi gerekmektedir. Bu amaçla, Özel Tüketim Vergisi Kanunu'nda
değişiklik yapılarak, yurt içi, yurt dışı taşımacılık yapan kamyoncu
ve nakliyecilerimizin kullandıkları akaryakıtın özel tüketim
vergisinden muaf tutulması konusunda çalışmalar yapılarak, muafiyetin
genişletilmesi gerekmektedir değerli arkadaşlarım.
Muafiyet genişletilerek,
uluslararası platformlarda Türk firmalarının rekabet gücünün artırılması
sağlanmalıdır. Bunun ülkemiz ihracatını da olumlu yönde etkileyeceğine
inanıyorum. Yurt dışına yapılan ticari mal taşımacılığında taşıma
maliyetlerinin azaltılması, ihracata ve taşımacılık sektörüne
hareket kazandıracaktır. Türk transit taşımacılık sektörüne yönelik
yeterli teşvik tedbirleri uygulanmadığı için çok acil teşvik tedbirlerine
ihtiyaç olduğu da ortadadır değerli arkadaşlarım.
Taşımacılığı ilgilendiren
bütün kanun ve yönetmelikler yeniden gözden geçirilmelidir. Hâlen
yürürlükte olan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu var. Birçok
yönüyle güncel sorunlara çözüm üretemez hâle gelmiştir. Uygulaması
test edilmiş, menfi sonuçlar alınmıştır. 4925 sayılı Kanun'la mutabakat
sağlanarak yeniden düzenlenmelidir.
Çıkarılan bu kanunlarla
kamyoncu ve nakliyeci esnafımız, aşırı tonaj yük yüklemeden menedilmiş,
bu, belirli kurallara bağlanmıştır. Fakat, uygulamadaki cezai müeyyide,
taşıttan çok taşıyana uygulandığı için yine mağdur olan dar gelirli
kamyoncularımız olmaktadır değerli arkadaşlarım. Aşırı tonajla
yük yükleme önlenememiştir. Bu insanlar isterler mi fazla yük taşımak
değerli arkadaşlarım. Aracı yıpranacak, lastikleri yıpranacak,
yolculuğu tehlikeye girecek. Bunu kimse istemez değerli arkadaşlarım.
Ama, şartlar bunu mecbur kılıyor. Aksi takdirde, aracının borcunu
ödeyemiyor, vergilerini ödeyemiyor. Bırakın hepsini bir kenara,
karnını doyuramıyor, evine ekmek parası götüremiyor değerli arkadaşlarım.
Taşımacılığı ilgilendiren tüm mevzuatları tek bir bakanlık çatısı
altında birleştirmek gerekmektedir.
Sayın arkadaşlarım,
biz, burada, sadece muhalefet olsun diye siyaset yapmıyoruz. Sizin
getirdiğiniz kanunlar üzerine kafa yoruyoruz, çalışıyoruz, düşünüyoruz.
Çünkü, biz, bu sorunları biliyoruz değerli arkadaşlarım. Bu sektörden
ekmek yiyen, rızkını sağlayan binlerce insan var. Bu insanlarımız
kan ağlıyor değerli arkadaşlarım. Aklımıza estikçe, bütçeye para
toplamak için, şu belge parası, bu belge parası diye çalmadık kapı
bırakmıyoruz. Kullandıkları motorin, üç dört yıl içerisinde yüzde
110 artarken, buna paralel olarak navlun ücretlerinde hiçbir artış
olmadı değerli arkadaşlarım. Ne yapacak bu nakliyeci ve kamyoncu
esnafı? Fazla yük taşımaya mecbur kalıyor değerli arkadaşlarım. Biz
de bunu cezai müeyyide olarak getiriyoruz. Buna, yerinde bir çözüm
bulmamız gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri,
tekstilde, turizmde olduğu gibi, nakliye şirketlerimiz de kırmızı
alarm vermektedir. Kamyoncular, nakliyeciler, krediyle aldıkları
araçlarının taksitlerini ödeyemez hâldedirler. Bugünkü Hükûmet sayesinde,
nakliyecilerimiz, kamyoncularımız, her biri icra daireleriyle tanışmış
durumdadırlar. Bu nedenle özel tüketim vergisinin yurt içi nakliye
yapan taşımacılara da yansıtılmasının gerektiğini düşünüyoruz.
Aksi takdirde, taşımacılık sektörünün sorunlarının çözülemeyeceğini,
tam tersine, sorunların artacağını düşünüyoruz.
25284 sayılı Karayolları
Taşıma Yönetmeliği'yle kamyoncu esnafımızın yükünü yeterince
artırdık değerli arkadaşlarım. Evine ekmek götüremeyen, taksitlerini
nasıl ödeyeceğini kara kara düşünen kamyoncu esnafına -açık veren
bütçemizi kapatmak için- K1 belgesi, R1 belgesi ve R2 belgesi alabilmek
için bir sürü yükler de getirdik. Birçoğu parasızlıktan hâlâ belgelerini
alamadı, mağduriyetleri hâlen devam etmektedir değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım,
bu belgelerin alımında Hükûmete yeni bir fon oluşturulmaktadır. Nakliyeci
esnafından, kamyoncu esnafından trilyonlarca lira para toplanmış,
ama, maalesef, hâlen uygulamaya geçilememiştir. Zaten geçimini
zor bir şekilde yapan kamyoncu ve nakliyeci esnafımız, devletine
karşı vatandaşlık görevini yerine getirebilmek için, alması gereken
belgeyi bankalardan kredi çekerek devam ettirmiştir.
Tonaj uygulaması ve
ücret standardı gelecek, navlun ücretleri artacak diye kamyoncu
esnafı sevinirken, sonuç tam bir fiyasko oldu.
Geçenlerde çıkardığımız
kanunla özel tüketim vergisinin sadece yurt dışı taşımacılığı yapan
şirketlerle sınırlandırılmasını doğru bulmuyorum değerli arkadaşlarım.
Bu, haksız rekabeti oluşturmaktadır, çünkü, yurt dışı taşımacılık
yapan şirketler yurt içerisinde de faaliyetlerini sürdürebilmektedir.
Bu şirketler kullandıkları akaryakıtla ÖTV'den yararlanırken, diğer
kamyoncu esnafımız bundan yararlanamıyor. Özel tüketim vergisi
muafiyetinin genişletilerek yurt içi taşımalarına da, hatta akaryakıt
tüketen diğer sektörlere de uygulanması gerektiğini savunuyoruz.
Özel tüketim vergisi indirimi kapsamının genişletilmesi hâlinde,
akaryakıt kaçakçılığının da azalacağına inanıyorum değerli arkadaşlarım.
Durum ortada; sektör,
kamyoncu, nakliyeci esnafı gerçekten perişan durumdadırlar. Akaryakıt
üzerindeki vergiler, yani ÖTV, KDV, diğer vergiler, akaryakıt maliyetinin
üçte 2'sini oluşturmaktadır. Üçte 1'i sadece akaryakıt maliyetidir.
Yani, bugün, mazotun litresi 2 milyon 360 bin lira, 800-900 bin liraya
mal olan mazot, maalesef, tüketiciye 2 milyon 360 bin liradan satılmaktadır.
Kamyoncu esnafımız kamyonun üzerine bindiğinde, 1 kilometrede 1
milyon liralık akaryakıt tüketiyorsa, bunun 700 bin lirasını maalesef
vergiler oluşturmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
AKP Hükûmeti ve ilgili bakanlığın yetkililerine buradan seslenmek
istiyorum: Yurt dışı taşımacılık yapan şirketlere uyguladığımız
özel tüketim vergisi muafiyetinin tüm Türkiye genelinde de nakliyeci
ve kamyoncu esnafına uygulanması gerekiyor. Lütfen, bu Kanun'da
değişiklik yapalım, Kanun kapsamını genişletelim, nakliyeci ve
kamyoncu esnafımızın da yüzünü güldürelim.
Değerli arkadaşlarım,
bu kadar zor koşullar altında, kamyoncu esnafımızın maalesef sosyal
güvencesi de mevcut değildir. Kamyoncu esnafımızın yüzde 23'ünün
hiçbir sosyal güvencesi yoktur. Bağ-Kur'a üye olanlar ise, birçoğu
primlerini ödeyemedikleri için icralıktırlar.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Devamla) - Bu nedenle, sağlık giderleri gibi sosyal haklardan yararlanamamaktadırlar.
Daha da önemlisi, borçlarından dolayı cezaevlerinde hapsolmaktadırlar.
Çıkarmış olduğumuz kanunlarla, şoförlük mesleği meslek olmaktan
çıkmıştır. Yani, değerli arkadaşlarım, AKP İktidarının, işçimizi,
memurumuzu, köylümüzü, kamyoncumuzu, çiftçimizi, nakliyecimizi,
kısaca, halkımızı gözden çıkardığını düşünüyorum. Ama, şunu iyi
bilin ki değerli arkadaşlarım, en kısa zamanda bunların hesabı sorulacaktır
diye düşünüyor, anlaşmanın hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Yücesan.
Sayın Tüzün'ün bir sorusu
var.
Buyurun Sayın Tüzün.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Gerçi ilgili bakanımız
burada yok ama, Hükûmet adına oturan bir bakanımız var.
Sayın Bakanım, geçtiğimiz
yıl, yine bu Mecliste, yurt dışı taşımacılık yapan, transit taşımacılık
yapan nakliyeci ve kamyoncu esnafımıza akaryakıtta ÖTV yardımı
yapılması konusunda bir kanun çıkartmıştık. Burada, özellikle,
yurt dışı değil de, yurt içi taşımacılıkta böyle bir şansın nakliyeci
ve kamyoncu esnafına sağlanması konusunda girişimlerimiz oldu.
"Bununla ilgili çalışmalarımız vardır, önümüzdeki günlerde
bunlar değerlendirilecek." denilmişti, ama, 22'nci Dönem Parlamentosu
sonuna geliyoruz, son yıl çalışmasını yapıyoruz…
Sonuç olarak, Türkiye'de
nakliyeci ve kamyoncu esnafının sorunları elbette çoktur. En azından,
ihracat yapan firmaların nakliyesini yapan nakliyecilere ÖTV ve
KDV konusunda bir değişiklik düşünüyor musunuz? Bu değişikliği
yapmayı düşünüyor musunuz diyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Bakan yazılı
mı cevaplandırıyorsunuz?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkanım, yazılı olarak cevaplandıralım
Sayın Milletvekilimizi.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
2'nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili Sayın Ramazan
Kerim Özkan.
Buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Transit Taşıma Çerçeve Anlaşmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı'nın 3'üncü maddesi üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi belirtmek üzere
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
24-28 Nisan 2000 tarihlerinde Üçüncü Ulaştırma ve Haberleşme Bakanları
Toplantısı'nda imzalanan protokol gereği ve en az altı ülke tarafından
onaylanması gereken Ekonomik İşbirliği Teşkilatı bölgesinde ticaretin
ve taşımacılığın geliştirilmesi amacını taşıyan tasarı Meclis
gündeminde, görüşülmektedir.
Söz konusu ülkeler
ele alındığında, İran'la birlikte diğer ülkelerden transit taşımacılık
yönünden daha iyi bir durumda olduğumuz ortadadır. Ancak, takdir
edilmelidir ki, transit taşımacılığın ve de 4925 sayılı Taşıma Kanunu'nun
getirmiş olduğu taşımacılığın sorunları ülkemizde hâlâ büyük
bir gündem maddesi olarak ortadadır.
"Ülkemizde zaten
yeterinden fazla kamyon var. Bu nedenle, taşımacılığı zorlaştırıcı
bazı uygulamalar konulmalıdır" mantığıyla yapılan uygulamaların
bugün taşımacılık sektöründe nasıl sıkıntılara vesile olduğu
görülmektedir.
Bütün bu sıkıntılar
sürerken, ilgili bakanlık, yasa ile ilgili haklılığını kanıtlamak
için medya organlarında, yollarda seyreden, modeli geçmiş, fazla
tonajlı kamyonları ortadan kaldıracaklarını, trafiğe düzen getireceklerini,
taşıma filosunu yenileyebileceklerini ve kamyoncunun yüzünü
güldüreceklerini belirterek, ticaret erbabı gibi, sattığı belge
sayısı ve elde ettiği gelirle övünmektedir.
Bu devlete vergisini
son kuruşuna kadar veren, kendi istihdamını kendisi yaratarak
devlete yük olmayan, evine, çoluk çocuğuna bir lokma ekmek götürebilmek
için gününün büyük bir bölümünü direksiyon başında geçiren, kamyonunun
motoruna zarar vereceğini bilmesine rağmen, mazot yerine 10 numara
yağ kullanan, iş bulamayan bu esnaf grubuna yapılan, büyük bir haksızlıktır,
kamu vicdanıyla bağdaşır bir yanı da yoktur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu konudaki görüşlerimizi defalarca dile getirdik.
Bu yasanın baştan aşağı yanlış olduğunu her platformda söyledik. Komisyonlarda
muhalefet şerhi koyduk. Ancak, tüm bunlara karşılık, Ulaştırma Bakanlığı,
yetki belgesi verme işleminde müktesep hakları görmezlikten gelerek,
belge ücretlerinin normal harç seviyesine indirilmesi hususunda
sektöre yardımcı olmamakta, yüksek ve fahiş belge ücretinde ısrar
etmeye devam etmektedir. Buradaki ısrarın amacı, anlaşıldığı
üzere, küçük ve orta ölçekli esnafı ortadan kaldırarak, kara taşımacılığımızı
önce yerli tekellere, sonra da yabancı sermayeye teslim etmektir.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, bugün, taşımacı esnafımızdan otuz dokuz ayrı kategoride,
miktarları 5 bin ile 200 bin YTL arasında değişen ücretler talep edilmektedir.
Bununla esnafın sermayeleri yok edilmektedir. Ayrıca, esnafımızın
sırtından zorla edinilen ve Ulaştırma Bakanlığının döner sermaye
kasasına giren bu gelirlerin nerede ve hangi amaçla kullanılacağı
da bilinmemektedir. K1, K2, K3 belgeleri için para ödeyen kamyoncu
esnafı dua değil, beddua ediyor. "İktidar, ailemin, çocuklarımın
rızkını elimden aldı, zehir zıkkım olsun, helal etmiyorum" diyor.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Ne demek
"zehir zıkkım olsun…"
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Bu durumu
düzeltip şoför esnafıyla helalleşmek zorundasınız. Aksi hâlde, sandıkta hesabı sorulacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
4925 sayılı Kanun'un, ülkemizin kara yolu taşımacılığını
disiplin altına almak ve aynı zamanda da Avrupa Birliği müktesebatı
dikkate alınarak hazırlandığı söylenmektedir. Oysa,
gerçek bu değildir. Avrupa Birliğinin ülkemizden ivedilikle
istediği diğer taşıma türlerinin de deniz, demir, hava yolu ve borularla
yapılan likit taşımalarla ilgili düzenlemelerin yapılması ve
aktif hâle getirilmesi gerekmektedir. Bununla ilgili olarak
kısa, orta ve uzun vadede olmak üzere, üç kategoride taşımacılık
politikası planlanmıştır. Gerçek usulde vergi mükellefi olan, bireysel
taşımacılık yapan kişiler, yani kamyoncu esnafı, bu ulusal programda
orta vadede ele alınması gerekirken, Ulaştırma Bakanlığı, bireysel
taşımacılığı, kısa vadede ve uygulanabilirliği mümkün olmayan
bir yönetmelikle gündeme getirmiştir. Bu da, yaklaşık 700 bin kamyoncu
esnafımızı işsiz kalma tehlikesiyle karşı karşıya bırakmıştır. Ayrıca,
Bakanlığın eski araçların satın alınacağı yönündeki beyanatları
yeni araç üreten uluslararası kartellerin iştahını kabartmıştır.
Kısacası, Avrupa Birliğinin bizden istemiş olduğu komple bir ülke
taşımacılık politikasının sadece kara yolu taşımacılığına indirgenerek
bu görevin yerine getirilmiş gibi gösterilmesi taşımacılık sektörünü
geliştirmeyeceği gibi, telafisi mümkün olmayan ekonomik ve sosyal
sorunları da beraberinde getirecektir.
Sosyal sorunlardan
belki de en önemlisi şudur: Ülkemizde kara yolu taşımacılığının
yüzde 70'i motorlu taşıyıcılar kooperatifi tarafından gerçekleştirilmektedir.
Bu oranda taşıma hizmetinde bulunan kurumların kanunda tanımlanmamış
olmasından dolayı bu kooperatifler ve bu kooperatiflerde hayat
bulan binlerce kamyoncu esnafı sistem dışına çıkartılmıştır. Bu
gerçekler tamamen kooperatiflerden saklanmış ve gerçek muhatap olması
gerekirken, bırakın görüşlerini almayı, âdeta, taraf bile sayılmamışlardır.
Bu yönetmelik kooperatifleri
tamamen bir sermaye şirketi olarak değerlendirmiştir. Bu yönetmelik
25/11/2004 tarihinden sonra gerçekleştiği için, kooperatifler yüzde
40'lık indirimden yararlanmamışlardır. Yine kooperatifler, 39 belge
türünün içerisinde sadece (R) türü yetki belgesi alabilmektedir.
Diğer belge türleri kooperatiflerin yapısına uymadığı için, bu
belgelerden alsalar dahi, kendi yapılarına uyduramayacaklardır.
(R) türü belgenin maliyeti oldukça yüksektir ve motorlu taşıtlar
kooperatifleri kendi ortaklarının adına bu belgeyi kullanamamaktadırlar.
Yine, bireysel taşımacı
olan kamyoncu esnafı için öngörülen (K) türü yetki belgesi çelişkilerle
doludur. Gerçek kişilerle tüzel kişiler aynı belge bedelini ödemek
zorundadır. Örneğin, 100 aracı olan bir şirketle tek bir aracı olan kişi
aynı belge bedelini ödemek durumundadır. Böyle bir uygulama dünyanın
neresinde görülmüştür? Yine, dünyada eşi görülmemiş bir uygulamayla
kamyoncu esnafımıza dayatılan bir uygulama da 25 ton istiap haddidir
ve dünyada bu istiap haddiyle üretilen bir kamyon modeli bulunmamaktadır,
dolayısıyla, esnafımız ikinci bir kamyon almak zorunda bırakılmaktadır.
Dolayısıyla, bu yönetmelik, 700 bin kamyoncu esnafının mağdur olmasının
ve 550 motorlu taşıyıcı kooperatifinin yok olmasının nedenidir
ve de Anayasa'mızın 171'inci maddesine açıktan aykırıdır.
Yine, yönetmeliğin,
Avrupa Birliği ülkeleri müktesebatı baz alınarak hazırlandığı
dikkate alındığında, ülkemizin, Avrupa Birliği ülkelerindeki
ekonomik ve sosyal koşullara henüz bu anlamda hazır olmadığı görülmektedir.
Şöyle ki, Avrupa Birliği ülkelerinde fert başına düşen millî gelir
30-40 bin dolar, bizde, siz her ne kadar 5 bin dolar deseniz de 3 bin dolar
civarındadır. Avrupa Birliği ülkelerinde işsizlik oranı yüzde 2
civarında, bizde ise yüzde 25'lere ulaşıyor. Avrupa Birliği ülkelerinde
bir tır şoförünün maaşı ortalama 1.500 dolar, ülkemizde ise birçoğu
hâlâ işsiz. Avrupa Birliği ülkelerinde diğer taşıma türleri aktif,
bizde ise neredeyse yok denecek kadar az. Yine, Avrupa Birliği ülkelerinde
kara yolu yoğunluğu yüzde 44, bizde ise yaklaşık yüzde 96. Bütün bu
doneler, bizlere, zengin mahallesine taşınmakla zengin olunamayacağı
gerçeğini bir kez daha hatırlatmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği üzere, taşımacılık, sadece kamyoncu
esnafımızın sorunu değildir, ülkemizin sorunudur; sanayileşmemizi,
kalkınmamızı ve ihracatımızı yakından ilgilendiren bir konudur.
Cumhuriyetimizin ilk yıllarında kibrit dahi üretemeyen ülkemiz,
bugün dünya devleriyle rekabet edebiliyorsa, bütün dünya ülkelerine
sanayi mamulü ihraç edebiliyorsa bunda taşımacılık sektörünün
de bir nebze katkıda bulunduğu yadsınamaz bir gerçektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dış ticaretimizde birim değeri yüksek olan malların
kara yoluyla taşınmasının ağırlıklı olduğunu görmekteyiz. Kara
yoluyla taşımada karşılaşılan sorunlar, transit geçilen veya varış
ülke makamları uygulamalarından kaynaklanmaktadır. Ülkemiz, 25
bin civarındaki çekiciyle, Avrupa'nın en büyük kara taşımacılık
filosuna sahiptir. Ülkemiz, avantaj olarak değerlendirilecek bu
durumdan, dış etkenler nedeniyle azami faydayı sağlayamamaktadır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Devamla) - Uluslararası taşımalarda karşılaşılan en büyük sorun,
geçiş belgelerinin temini sorunudur. Ülkemizin kırk sekiz ülkeyle
yaptığı ikili anlaşmalar çerçevesinde, yılda yaklaşık 320 bin adet
geçiş belgesi temin edilmektedir; ancak, söz konusu belgeler, belirli
ülkeler itibarıyla yetersiz kalmaktadır.
Taşımacılarımız,
İran ve Gürcistan üzerinden yaptıkları geçişlerde de problemlerle
karşılaşmaktadır. İran'dan geçiş yapan araçların keyfî uygulamalarla
bekletildiği, ilave ücret istenildiği yolunda oldukça fazla
şikâyet mevcuttur. Yine, bu ülkelere yapılan kara yolu taşımacılığında,
şoförlerimizin, bir can ve mal kaygısı taşıdıkları da önemli bir konudur.
Bu konuda, ilgili ülkelerle iş birliği içerisine girilerek, bu
güvencenin sağlanması konusunda gereken düzenlemeler yapılmalıdır.
Ekonomik İşbirliği
Teşkilatına dâhil ülkeler, Transit Taşıma Çerçeve Anlaşması'nın
imzalanması için iş birliği içerisindedirler. Ekonomik İşbirliği
Teşkilatının ayrıca öncelikli iş birliği alanları olan ticaret,
enerji ve haberleşme alanlarında da iş birliğinin sağlanması…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, son
cümlenizi rica edeyim.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Devamla) - …ve özel sektörün bu alanlarda bir lokomotif görevi sağlaması
için gerekli altyapılar oluşturulmalı ve bu konularda vakit geçirmeden
iş birliğine girilmelidir.
Ayrıca, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti'nin Ekonomik İşbirliği Teşkilatı bünyesine alınması
için birtakım olumlu gelişmeler bizleri sevindirdi; ancak, özellikle
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı bünyesindeki ülkelerin, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti'ne uygulanan ekonomik ambargonun ve izolasyonun
kaldırılması yönünde adım atmaları gerekiyor. Bu sağlandığı takdirde,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'yle kesintisiz hava ve deniz bağlantısının
kurulması gerçekleşecektir. Bu da, hem üye ülkelerin hem de Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ekonomik ve ticari gelişmesine önemli
katkılar sağlayacaktır. Bu konudaki gelişmeleri izliyoruz. Bu
gelişme, aynı zamanda üye ülkelerle olan iş birliğinin bir neticesi
olmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu anlaşmanın yürürlüğe girmesi için bu tasarının
yasalaşması gerekiyor. Bu bağlamda tasarıyı destekliyoruz. Ancak,
konuşmamın başında da belirtmiş olduğum gibi, öncelikli görevlerimizden
birisi de ülkemiz taşımacılık sektöründeki sorunlara kalıcı çözümler
getirmektir. Taşımacı esnafımız artık bu Hükûmetten sorunlara çözüm
bulunması yönünde umudunu yitirmiş görünmektedir. Ancak, biraz
daha sabretsinler, gelecek Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında,
inşallah, her kesimin olduğu gibi, onların da yüzlerini güldüreceğiz.
Gelecek güzel günler hepimizin olacak.
Teşekkür ediyorum,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkanım, size
de teşekkür ediyorum sabrınız için.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özkan.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
3'ncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmış olduğundan
açık oylama yapacağım.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika
süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin
teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme
giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan
oy pusulasını, yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Transit Taşıma Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı'nın açık oylama
sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 261
Kabul : 260
Çekimser : 1 (x)
Böylece, kanun tasarısı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olmasını diliyorum.
5'inci sırada yer
alan, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Eğitim Enstitüsü Kurucu Belgesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
5.- Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Eğitim Enstitüsü
Kurucu Belgesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/1026) (S. Sayısı: 965) (xx)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 965
sıra sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sayın Berhan Şimşek.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA BERHAN
ŞİMŞEK (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Eğitim Enstitüsü
Kurucu Belgesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı'nın tümü üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım.
Uygun bulma yasa tasarısını
görüştüğümüz bu uluslararası sözleşmeyle merkezi Ankara'da olan
bir eğitim enstitüsü kurulmaktadır.
İran ile Pakistan ve
Orta Asya cumhuriyetleriyle ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkileri
geliştirmek isteyen ülkemiz, İran ve Pakistan'la birlikte, merkezi
Tahran'da bulunan Ekonomik İşbirliği Teşkilatı adlı bölgesel kuruluşların
oluşumuna öncülük etmiştir.
Yine, bu amaçla, Türkiye'nin
öncülüğünde Ekonomik İşbirliği Teşkilatı bünyesinde Tahran'da
EİT Kültür Enstitüsü, İslamabad'da EİT Bilim Vakfı ve Ankara'da EİT
Eğitim Enstitüsü kurulması öngörülmüştür.
Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı Eğitim Enstitüsünün kurucu belgesi 9/5/1998'de, Kazakistan'da,
o zamanki Başkenti Alma Ata'da düzenlenen VIII'inci EİT Bakanlar
Konseyi sırasında, aralarında ülkemizin de bulunduğu sekiz ülke
tarafından imzalanmıştır.
Kurulacak olan bu Enstitünün
görevleri sıralanmıştır. Bu görevler arasında eğitim, öğretim kurumlarının
programlarını çağdaş ilkeler doğrultusunda geliştirmek, eğitim
konularını ve sorunlarını ele alan bilimsel toplantılar düzenlemek,
bölgenin eğitim sorunlarıyla ilgili etkili çözümler bulmak gibi
önemli görevler bulunmaktadır.
Belge, bugüne kadar
dört ülke -İran, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan- tarafından
onaylanmış ve üç ülkenin onayı yeterli olduğu için yürürlüğe girmiştir.
Bununla birlikte Enstitünün
merkezinin ülkemizde kurularak faaliyete geçebilmesi için kurucu
belgenin ülkemizce onaylanması gerekmektedir. Anlaşmanın
"Organlar" başlıklı III'üncü maddesinde Enstitü organlarının
neler olacağı sayılmaktadır.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo
tutanağın sonuna eklidir.
(xx) 965 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
Buna göre, Enstitünün,
üye ülkelerin…
BAŞKAN - Sayın Şimşek,
bir dakikanızı rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
değerli arkadaşlar; Genel Kurulda bayağı fazla bir gürültü var,
uğultu var, Sayın Hatibi dinleyemiyorum. Lütfen dinleyelim.
Buyurun efendim.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Buna göre, Enstitü
başkanının, üye ülkelerin eğitim alanındaki tanınmış şahsiyetleri
arasından, alfabetik sırayla rotasyon usulüyle, üç yıllık süre
için, Yönetim Kurulunun önerisi ve EİT Bakanlar Konseyi tarafından
atanacağı hükme bağlanmaktadır. Yine, Akademik Kurulun, üye ülkelerin
eğitim bakanları tarafından atanacak bir üyeden oluşması öngörülmektedir.
Anlaşma metinlerini
okuyunca Sayın Millî Eğitim Bakanının atadığı, göreve getirdiği
isimler aklıma takıldı. Bu anlaşmanın yürürlüğe girmesi ve bu Enstitünün
kurulması Sayın Bakan için sevindirici bir gelişmedir. Zira, Sayın
Bakanın Millî Eğitim Bakanlığındaki yapılanmasını, kadrolaşmasını
hepimiz biliyoruz. Şimdi, kendisine en az iki kadroya daha atama
yetkisi, isim belirleme yetkisi verilmekte.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; eğitimle ilgili konuşurken, Millî Eğitim Bakanlığıyla
ilgili bazı bilgileri de bu vesileyle heyetinizle paylaşmak istiyorum.
Sayın Millî Eğitim Bakanı bu kadrolaşma harekâtını Millî Eğitim Vakfına
kadar götürdü. Seçimlerde yaşanan tartışmayı hepimiz biliyoruz.
Teftiş Kurulu Başkanı ve aynı zamanda Millî Eğitim Vakfı Başkanı
olan Muzaffer Doğan bir Meclis başkan vekilimizin akrabasıdır. Millî
Eğitim Vakfını denetleyen denetim birimlerinden birisi Millî Eğitim
Bakanlığı Teftiş Kuruludur. 28 Mayıs 2006 tarihinde yapılan olaylı
Millî Eğitim Vakfı Genel Kurulunda Teftiş Kurulu Başkanlığına Muzaffer
Doğan Bey Vakıf Başkanı olmuştur.
Şimdi, Vakıfla ilgili
bir denetim aşamasında, denetimi yapacak olan Muzaffer Doğan emrindeki
müfettişler, aynı zamanda Vakıf Başkanı olan Muzaffer Doğan'ın iş
ve işlemleriyle ilgili sağlıklı denetim yapabilirler mi takdirinize
bırakıyorum. Böyle bir denetim sonucunda Muzaffer Doğan ya da Vakıfla
ilgili ortaya konacak sonuçların inandırıcılığı, ciddiyeti olabilir
mi?
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Sayın Bakanla birlikte göreve gelen, Sayın Bakanın
kanunsuz ve talimatlarına dayanamayarak ayrılıp, görevden alınan
ve istifa eden bürokratların varlığını biliyoruz. Bunları niye
anlatıyorum? Sayın Bakan Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Eğitim Enstitüsüne
başkan ve Akademik Kurula üye seçerken dikkat etsin diye anlatıyorum,
Sayın Bakanı şimdiden uyarıyorum. Mesela, Sayın Bakanın yanında
getirdiği Şaban Şimşek neden istifa etti? Kendisine Sayın Bakan
"abi" diyordu. Talim Terbiye Kurulu Başkanı Ziya Selçuk kaçarcasına
istifa etti gitti. Murat Kıraç'ı da Sayın Bakan göreve getirdi,
ama, Hasanoğlan'da Talim Terbiye Kurulunun onay vermediği, ihalesi
yapılmamış eğitim araçlarının depoda bulunduğunun ortaya çıkmasıyla
yaşanan bir sıkıntıdan, siyasi sorumluluğu Sayın Bakan taşıyamadığı
için, Murat Kıraç'ı feda etti. Ve bunun soru önergesi de elimizde. Sayın
Bakan "Maalesef, Bakanlığımızda bu tür işler yapılmıştır."
diye soru önergesini cevaplamıştır değerli arkadaşlarım.
Keşke Sayın Bakan burada
olsaydı, bu uyarılarımı belki dikkate alırdı. Sağlık Bakanlığıyla
ilgili bir tasarı görüşülürken Sayın Bakan buradaydı, eğitim enstitüsü
kurulmasına ilişkin bir tasarı görüşülürken Sayın Bakanı da burada
göremiyorum. Ama, ben Sayın Bakanın gıyabında sormaya devam edeceğim.
Umut ederim ki, daha sonra tutanaklardan bunları okur.
Eski İlköğretim Genel
Müdürü Servet Özdemir niye istifa etti? Servet Özdemir'in istifasının
o meşhur Eskişehir olayıyla bir ilgisi var mı? O olayın ayrıntılarını,
lütfen inanın, bu çatı altında konuşmaktan ben ar ederim. Sayın Bakana,
bu konuda, AKP Eskişehir İl Başkanı ve o ilin milletvekillerinin
bir CD verdikleri doğru mudur? Yine aynı olayla ilgili, Eskişehir
Millî Eğitim Müdürünün Kıbrıs'a gönderilmesinin arkasında yatan
bu CD olayı mıdır?
Millî Eğitim Bakanının
döneminde evrakta tahrifat yapıldığı, resmî evrakın üzerinde tarihin
değiştirildiği mahkeme kararıyla tespit edildi. Önel Güney hadisesinde
Sayın Bakan da bunu kabul etti, doğruladı. Önel Güney, Özel Öğretim
Kurumları Genel Müdürüydü. Sonra da "Ben mi yaptım?" deyip
topu kendi göreve getirdiği Genel Müdüre attı.
Yayımlar Dairesi Başkanı
Şadi Keskin elli sekiz gün izne ayrıldı. Bir daire başkanı, okulların
açık olduğu dönemde, kış sezonunda, elli sekiz gün izne ayrılır mı?
Hatta, ondan emeklilik dilekçesi bile istenebilir mi? Ki, bugün,
duyduğum kadarıyla, dilekçesini vermiş.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; şu an, elimde Sayın Bakanın oluru ve imzasıyla yayımlanan
-müsteşar ve müsteşar yardımcıları var- görev dağılımı, 18/01/2007
tarihli. Müsteşar yardımcılarından birine -bu isim önemli, Cemal
Taşar- İlköğretim Genel Müdürlüğü bağlanmış.
Yine, elimde Sayın Bakanın
olur verdiği başka bir evrak daha var. O evrakta diyor ki: "İlköğretim
Genel Müdürlüğü Daire Başkanı olup, ilgi makam onayıyla Özel Öğretim
Genel Müdürü olarak vekâleten görevlendirilen Cemal Taşar'ın, bu görevlendirilmesinin
sona erdirilerek Müsteşar Yardımcılığı görevini vekâleten yürütmesi"
denilmektedir.
Şimdi, kadrosu daire
başkanı olan bir kişinin üzerindeki genel müdürlüğün, müsteşar yardımcısı
olarak görevlendirilen aynı kişiye bağlanması… Bizim bürokratik
geleneğimizde, devlet geleneğimizde böyle bir usul var mı?
Cemal Taşar'ın, Sayın
Bakanın akrabası olduğunu daha önce kendisi söylemişti. Cemal
Taşar, AKP'den Bitlis milletvekili aday adayı olmuştur. Cemal Taşar
ile ilgili Cumhurbaşkanlığı makamına kaç tane kararname gitmiştir?
Bakanın, bir akrabası ve AKP'den milletvekili aday adayı olan bir kişi
için bu kadar riski, sıkıntıyı göze alıyor olması, hepiniz adına düşündürücü
değil midir değerli arkadaşlarım? Hepimizin reddettiği bir şey,
devletin, bakanların akrabalarının çiftliği olması anlayışıdır.
Abdülkerim Taşar ismini
daha önce ben bu kürsüden dile getirmiştim, Cemal Taşar'ın kardeşi.
Taşar ailesi, taşa taşa Meclisin Genel Kuruluna kadar geldiler
çok şükür. Kendisine aynı kararnamede iki görev verilerek, tayini
yapıldı. Şu anda, Abdülkerim Taşar hangi unvanla, nerede görev yapıyor?
Kendisine, şu anda, üç döner sermaye müdürlüğü birleştirilerek
bağlandığı iddiası gelmiştir.
Burada yok, ama, Sayın
Bakanıma bir soru daha soracağım. Umarım tutanaklardan, biraz önce
söylediğim gibi, alır okur. AKP Bitlis il kongresinin yapıldığı gün,
Bakanlıktan kaç bürokratla Bitlis gezisine gitti? Bu gezi, akrabası
ve bürokratı müsteşar yardımcısının, gelecekteki Bitlis milletvekilimizin
de, AKP'den, haberi olsun…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Daha on dakikası var.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Şimşek.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Evet, bu konuda Sayın Başkanım sürekli cömert davranır Sayın Grup
Başkan Vekilim.
Sayın Başkanıma teşekkür
ediyorum, sağ olun.
Bu gezi, akraba, bürokrat,
Müsteşar Yardımcısı Cemal Taşar'ın milletvekili olması için, kulis
yapmak için mi yapılmıştır? Buradan, AKP milletvekili arkadaşlarıma
da duyurulur. Bu gezi, Bitlis'te eğitim sorunlarını çözme gezisi
midir, yoksa, Cemal Taşar'ın siyasi geleceğini hazırlama gezisi
midir?
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakana, yine bir soru daha buradan sorayım: Ticaret Turizm
Genel Müdürlüğünde görevli Doktor Bekir Turgut'un önceden alınan
istifasının, sonradan tarih kaşesi basılarak işleme alındığı,
bununla ilgili dava açıldığı doğru mudur?
Ben, bu konuyla ilgili
bir soru önergesi vermiştim. Önergede, Millî Eğitim Bakanlığında göreve
getirilen bürokratlardan, göreve başladıkları anda istifa dilekçeleri
alınıp alınmadığını sormuştum. Yanıt burada: Sayın Bakan "Böyle
usul yok." diyor. Ama, biraz önce bahsettiğim gibi, Önel Güney'in
hangi dilekçesi üzerinde tarih değiştirildi? Bekir Turgut'un dilekçesi
hangi tarihli? Sayın Millî Eğitim Bakanı, hem Ali kıran baş kesen olarak
hareket eder hem de bunları güzelce paketler, bir tarafa bırakır.
Yükseköğretim Genel
Müdür Yardımcısı Vekili Doktor Muammer Gürbüz'ün, Mecliste komisyon
başkanı olarak görev yapan bir milletvekilimizin -ismini benim
zikretmeme gerek yok- akrabası ve yanında, dostu olduğu doğru mudur? Ayrıca, İlköğretim Genel Müdür Yardımcısının
da Sayın Başbakanın akrabası olduğu doğru mudur? Cemal Taşar'ın,
Sayın Bakanın akrabası… Kendisi söylemişti.
Ben, daha önce bu kürsüden
-milletvekili arkadaşlarım bilirler, hiç bundan sakınacak, gocunacak
bir tarafım yok- kimlerin çocuklarının müşavir yapıldığını söylemiştim.
Bu örnekler sizin Hükûmetinizde -değerli arkadaşlarım, tenzih ederim
bu değerli milletvekillerimi, bu çizgiye, bu paranteze girmeyen-
akrabayı taallukat hükûmeti olduğunu, Bakanlığı da akrabayı taallukat
bakanlığı yaptığının en somut göstergesidir.
Göreve getirmekte
ehliyet, liyakat yerine, hemşehricilik, akrabalık, İngiltere arkadaşlığı,
tarikat ve cemaat ilişkileri, ticari ilişkiler, maalesef, rol oynamaktadır.
Müsteşar Yardımcıları
Remzi Sezgin ve Cumali Demirtaş'a herhangi bir birimin bağlanmamasının
gerekçesi nedir? Çok önemli tecrübelerdir. Siyasi kimlikleri de
bu anlamda yoktur. Bu kişilere herhangi birimin bağlanmamasının
gerekçesi, Remzi Sezgin'in mahkeme kararıyla göreve dönmüş olması
mıdır ya da usulsüz iş ve işlemlerinize karşı çıkmaları mıdır? Bu
Bakan döneminde kızakta müsteşar yardımcılarına tanık oluyoruz
değerli arkadaşlar, emniyette olduğu gibi.
Millî Eğitim Bakanlığının
meşhur bir Müsteşarı var, hepimiz biliyoruz, tarihe geçti. "Mahkeme
kararları uygulanmıyor." diyoruz. Sayın Bakan, burada, geliyor
"Mahkeme kararlarını uyguluyoruz." diyor. Mahkeme kararları
uygulanıyor da, Müsteşar, mahkeme kararlarını uygulamadığı
için neden ceza alıyor? Müsteşarın uygulamadığı o kararlarda Sayın
Bakanın sorumluluğu nedir? Müsteşarı mahkûm olan bir bakanın kendisi
de mahkûm olmuş demektir. Bugün, Yargıtay Genel Kurulu, müsteşarların
bakan adına yargılandığı kararını almıştır. O nedenle, müsteşarın
aldığı cezalar aslında sayın bakanların aldığı cezalardır, onlara
verilen cezalardır. Müsteşarın şimdiye kadar aldığı cezalar, bir
daha suç işlemeyeceğine olan kanaatiyle paraya çevrilmişti. Bundan
sonrakiler paraya çevrilir mi hep beraber göreceğiz.
Tabii, bu arada, Sayın
Bakan, mahkemelerde de, bizzat, tazminatlar kaybettiğini biliyoruz.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Eğitim Teknolojileri Genel Müdürü Nizami Aktürk
Sayın Bakanın İngiltere'den arkadaşıdır, bir mahzur da yoktur bunda.
Eğitim Teknolojileri Genel Müdürünün görev alanına giren sınavlarda
skandallar yaşanırken, mesela, Denizli-Çivril Anadolu Öğretmen Lisesinde
60 kişilik kontenjana rağmen 180 öğrenci yerleştirirken, müdür ve
müdür yardımcıları atamaları için yapılan sınavda yanlış soru hazırlayan
Eğitim Teknolojileri Eğitim Müdürlüğü, işini gücünü bırakmış
"Fotoğraflarla Dünden Bugüne" bir albüm hazırlatıyor değerli
arkadaşlarım. Bu, herhâlde, Eğitim Teknolojileri Genel Müdürünün
işi olmasa gerek. Bu anlamda da Sayın Melih Gökçek'i biraz da kıskandırıyor,
bir Ankara albümü. Sayın Bakanımızın da burada her zamanki gibi
yakışıklı bir fotoğrafı var. Ama, gönlüm isterdi ki, bu bir boy fotoğrafı
olsun ve altında da "Millî Eğitim Bakanı" yazan çorapları
olsun isterdim.
Değerli arkadaşlarım,
âdeta bir Lale Devri yaşanıyor. Dünya Bankası Başkanı alacaklının
çoraplarının ucu delik, bizim Başbakanın ve Sayın Millî Eğitim Bakanının
çoraplarında, maalesef, isimler yazıyor. Evet, bir Lale Devri yaşanıyor.
Şubat ayı sonunda, değerli
arkadaşlarım, öğretmen atamaları yapıldı. Millî Eğitim Şûra Salonunda
toplanan yüzlerce öğretmen adayımız atamayı beklerken heyecan
içinde, öğretmen adaylarımıza "atamayı Sayın Başbakan Rize'de
yapacak" diye, Başbakanın Rize konuşmasını zorla izletme hakkını
elde ettiler. Tuşa nereden basıldı? Rize'den mi Ankara'dan mı? Sayın
Başbakan, oradan diyor ki: "Atanan öğretmenleri tanımam. Basacağım
tuşu bilirim." Doğru. Yukarıda göreve getirilen akrabaları,
arkadaşları, partilileri tek tek saydım Başbakan, siz de bunları
duydunuz. Eğer, bunları bilip de susuyorsanız, müdahale etmiyorsanız,
burada yapılanlara başından itibaren sizin de ortak olduğunuzu
hatırlatmak istiyorum.
Ayrıca, değerli arkadaşlarım,
ben İstanbul Milletvekiliyim. Son öğretmen atamalarında, İstanbul
gibi büyük bir metropole, 12 milyon nüfusu olan İstanbul'a 674 öğretmen
atanırken, Sayın Bakanın seçim bölgesine, Van'a 639 öğretmen ataması
yapılmıştır. Buradan, Sayın Vanlı hemşehrilerimden özür dilerim.
Keşke mümkün olsa sayısal olarak da, Diyarbakır'a, Edirne'ye, Bayburt'a,
Kars'a her tarafa daha fazla öğretmen atayabilsek! Ama, burada, özellikle,
herhâlde gelecek seçimleri de düşünerek Sayın Bakan, kendi iline daha
fazla sayıda öğretmen atıyor.
Bilindiği gibi,
Millî Eğitim Bakanlığı eğitim kurumlarına yönetici atamak için
2004, 2005, 2006 yıllarında yazılı sınav yapmış. Ancak, Danıştay tarafından
Millî Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumları Yönetici Atama ve Yer Değiştirme
Yönetmeliği'nin bazı maddelerinin hukuka aykırı olup, torpil ve
iltimasa açık olduğu gerekçesiyle iptal edilmesi üzerine, Bakanlık,
tüm yönetici atama ve yer değiştirme işlemlerini bir genelgeyle
durdurmuştur. Ancak, bu süre zarfında eğitim kurumları yönetici
sıkıntısı ve karmaşa yaşadığı gibi, bu boşluk da vekaletle ya da
geçici görevlendirmeyle doldurulmaya çalışıldı değerli arkadaşlarım.
Bu vekâletle görevlendirilenlere asalet verileceği yönünde iddialar
bulunmaktadır. Şu anda vekâleten idarecilik yapanlar, bulundukları
görevlere asaleten atanacaklarsa sınav niçin yapıldı? Bununla ilgili,
inanın, yüzlerce, binlerce elektronik posta, e-mail alıyoruz yönetici
adaylarından.
Yapılan sınavlar yargıya
taşındı, tam bir keşmekeş yaratıldı. Ayrıca, bu sınavların iki yıllık
geçerlilik süresiyle sınırlı olması, başarılı olanları hepten
mağdur etmiştir. Örneğin, 2004 yılında yapılmış olan sınavı kazandığı
hâlde idareci olmayı bekleyen öğretmenlerin hak kaybına uğramalarına
neden olduğu gibi, 2005 yılında yapılmış olan sınavı kazananları
da aynı tehlike beklemektedir. 2005 yılında yapılan sınavların geçerlilik
süresi 26 Martta dolmaktadır.
Yine, bu konuyla ilgili
de Sayın Bakana bir soru önergesi verdim ben. Bu soru önergesiyle ilgili,
yani 2/5/2006 tarihinde, bana soru önergesinin cevabında diyor ki:
"Valiliklere ait boş bulunan eğitim kurumu yöneticiliklerine
asaleten atama yapılabilmesi bakımından, 2006 yılı müdür ve müdür
yardımcılığı sınavı açılmasına yönelik planlama çalışmaları
son aşamaya gelmiştir." Sayın Bakan son aşamaya getirdim dediği
çalışmadan sekiz ay geçmiştir. Sayın Bakanın bakanlığı, Hükûmetin
hükûmetliği sona erecek, ama bunlar hâlâ gerçekleştirilememiştir
değerli arkadaşlarım. Yani, havanda su dövmeye, hamasi söylemlere
devam ediliyor Bakanlıkta.
Ancak, değerli arkadaşlarım,
yönetmelik değiştirme rekoru kıran Bakan, Yönetici Atama ve Yer
Değiştirme Yönetmeliği'nin çıkmasının arkasında kadrolaşmayı beklediğini
inkâr edebilmek mümkün değildir.
"Eğitimde en çok
dersliği biz yaptık." dediniz, "Cumhuriyet rekoru kırdık."
dediniz. Kendi rakamlarınız, yine, burada sizler, farklı farklı,
Bakanın ve Başbakanın ifadesiyle yalanlandı. Cumhuriyet tarihinde
böyle bir rakam, böyle bir olay yok diyemiyorsunuz.
"Eğitimde bilgisayarlı
eğitimi biz gerçekleştirdik. Şemdinli'de bile İnternet var." diyor
Bakan, Sayın Başbakan. Şemdinli'de kaç öğrenci, kaç bilgisayar olduğunu,
değerli arkadaşlarım, kaç öğrenciye 1 bilgisayar düştüğünü sordum.
Ne zaman biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? On dört ay önce. "Bu
bilgisayar modemlerinin ihaleleri nasıl yapıldı?" diye sordum,
on dört ay oldu. Bu kadar zor mu bunu cevaplamak? Buradan Sayın Meclis
Başkanına da sesleniyorum. On dört ay…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim,
lütfen konuşmanızı tamamlayın.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlarım,
on dört aydır bir soru önergesi cevaplanmaz mı? Bu -çok affınıza sığınırım-
nasıl bir ciddiyetsizliktir? Niçin, bu soru önergesinde saklanan
bir şey mi var? Dönemin bitmesini mi bekliyorsunuz? Bu dönemler biter,
günün birinde yüce tiyatrolarda değil -bugüne kadar hep yüce tiyatro
gibi oynadılar- yüce divanlarda bunların hesabı verilir değerli
arkadaşlarım. Bilgisayar alımlarını, modemleri söyledim, ama bunlarla
ilgili Sayın Bakanım, lütfen -bir kez daha Genel Kuruldan, milletin
kürsüsünden sesleniyorum- on dört aylık soru önergemi cevaplayın,
yoksa bununla ilgili düşüncelerimi kamuoyunun takdirine açıkça
bırakıyorum.
Bir öğretim öğrencisi
için yapılan aylık harcama, döneminizde Türkiye'de 1.328 dolarken
değerli arkadaşlar, Danimarka'da 8.183 dolar, Almanya'da 7.173 dolar,
Macaristan'da 3.948 dolardır. Sayın Bakanın "altın çağ" dediği…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Şimşek,
selamlamanız için açtım, lütfen… Gerekli süreyi verdim.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Teşekkür ederim.
Sayın Bakanın, Sayın
Başbakanın "altın çağ" dediği eğitime bütçeden en fazla
ayırıyoruz dediğiniz resim maalesef budur. Hamasi söylemlerle bu
işler olmuyor. Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Umut ederim ki, eğitim teşkilatıyla ilgili çıkan yasa
hem komşu ülkelere hem de bize hayırlı, uğurlu olur. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Şimşek.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
EKONOMİK İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI EĞİTİM ENSTİTÜSÜ KURUCU BELGESİNİN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- Türkiye,
İran, Pakistan, Afganistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan,
Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan arasında 9 Mayıs 1998 tarihinde
Almati'de imzalanan "Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (EİT) Eğitim
Enstitüsü Kurucu Belgesi"nin onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın
Mustafa Gazalcı.
Buyurun Sayın Gazalcı.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 965 sıra
sayılı Yasa Tasarısı üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz
aldım, tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı, Türkiye, İran, Pakistan arasında, bölgesel iş birliğini
geliştirmek amacıyla, 1964 yılında ilk kez tasarlanmış ve bir örgüt
kurulmuştur. Daha sonra bu örgüt, 1985'te, İzmir Anlaşması da geliştirilerek "Ekonomik İşbirliği Teşkilatı"
adını almıştır. Şimdi, bu örgüt, Tahran'da bir kültür enstitüsü, İslamabad'da
bir bilim vakfı, Ankara'da da eğitim enstitüsü kurulmasını kararlaştırmıştır.
Konuştuğumuz konu, bu tasarı bunu öngörmektedir. Biliyorsunuz
"eğitim enstitüsü" adı, hemen sizde çağrıştırır -ben de bir eğitim enstitüsünde okudum-
12 Eylülden önce, öğretmen yetiştiren kurumlardı ve bugün "eğitim
fakültesi" adını aldı. Enstitü, bir araştırma yapan kurum demektir.
Şimdi, bölgesel olarak bir araştırma yapmak üzere, eğitim alanında,
bir enstitü kurulmasını öngörüyor bu tasarı. Biliyorsunuz, Sovyetlerin
dağılmasından sonra -Birliğin dağılmasından sonra- Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı yeni bir boyut kazanmıştır. 1992'de İslamabad'da yapılan
toplantıda, üç ülkenin dışında Türki cumhuriyetler de bu Teşkilata,
bu Birliğe girmiştir. Afganistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan,
Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan'ın katılımıyla, Ekonomik
İşbirliği Teşkilatının üye sayısı on olmuştur. 1992'de, yine Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin, bu örgütte üye olmadan "Kıbrıs
Türk-Müslüman Toplumu" adı altında katılmasına karar verilmiş.
Değerli arkadaşlar,
bu örgüt, 350 milyon insanı, 7 milyon kilometre kare alanı kapsayan
bir yerde egemendir, sözü geçer. Biliyorsunuz, Uluslararası Eğitim,
Bilim, Kültür Örgütü (UNESCO) vardır, ama, böyle bir enstitü de ya da
kurulan vakıf ve kültür yuvaları da bölgesel iş birliğini gerektirir
ve de önemlidir. Biliyorsunuz, UNESCO 1945 yılında... Bugünler -sabahtan da andım- 46'ncı ölüm yıl dönümünü
yaptığımız Hasan Âli Yücel, 1945'te (4-20 Kasım) Londra'da yapılan
UNESCO toplantısında Türkiye'yi temsil etmiştir ve demiştir ki:
"Türkiye Cumhuriyeti hem ulusal hem evrensel ilkeleri gözeten
bir eğitim politikası gütmektedir." ve eğitimin, ülkelerin ve
dünya barışının gelişmesinde çok büyük önem taşıdığını vurgulamıştır.
Yani, eğitim yoluyla öyle insanlar yetişmeli ki, ülke barışına, dünya
barışına katkı sunsun. Dilerim, bu eğitim enstitüsü de -yani, Ankara'da
kurulan eğitim enstitüsü de- 1945'li yıllarda Hasan Âli Yücel'in o
ulusal ve evrensel eğitim ilkelerini gözeten bir anlayışla çalışmalar
yapar ve ülke barışına, bu teşkilat ülkelerinin hem kendi ülkelerindeki
barışa hem de bölge barışına hizmet eder.
Hasan Âli Yücel o konuşmayı
yaptığı zaman, Türkiye'de, aslında, UNESCO'nun bütün dünyaya örnek
eğitim uygulaması diye gösterdiği bir köy enstitüleri sistemi uygulanıyordu.
Köy enstitüleri, Amerikalı büyük eğitimci John Dewey'in "Benim
hayalimdeki okullar Türkiye'de açıldı." sözüyle ve UNESCO'nun
bütün geri kalmış ülkelere örnek bir eğitim uygulaması göstermesiyle
aslında ne kadar saygın kurum olduklarını göstermişlerdir.
Bunları şundan anlatıyorum:
Arkadaşlar, kurulan, bir eğitim enstitüsüdür. Amaç da eğitim yoluyla
bölge barışına, bölge insanına hizmet etmektir. Gerçekten de eğitimin
gücü iyi kullanılırsa, iyi bir eğitim uygulanırsa, insanlara barış
kültürü verilebilir, Hasan Âli Yücel'in dediği gibi. Eğitim anlayışı
öyle olmalıdır ki, hümanist bir anlayış ortaya koymalıdır. Yani,
öyle bir anlayıştan geçen insan, bir canlıya kıyamamalıdır, bir
canlıya vuramamalıdır, şiddetten, terörden uzak olmalıdır, çevresini
korumalıdır, kültürünü korumalıdır, insanı korumalıdır. İşte,
belki bu eğitim enstitüsüyle, yapacağı çalışmalarla, bu eğitimin
gücüyle, ilkesiyle bunlar yerine getirilebilir.
Değerli arkadaşlar,
hazır böyle uygulanmış bir köy enstitüsünden söz ederken, geçenlerde
arkadaşların da katkısıyla bir yasa önerisi verdik Meclise, köy
enstitüleri eğitim sistemini araştırma enstitüsü diye. Bu enstitünün
görevi, o sistemi inceleyerek günümüz eğitimine önerilerde bulunmak.
Şimdi, bu konuştuğumuz
tasarıda da, tabii -biraz önce konuşan arkadaşım da söyledi- dilerim,
böyle güncel politikaya araç olacak bir biçimde kullanılmaz. Zaten
bunlar uluslararası bir anlaşmadır, uluslararası bir girişim burada
söz konusudur. Nasıl, UNESCO, bütün dünyada eğitim, bilim, kültür
alanında kimi çalışmalar yapıyorsa, bu Ekonomik İşbirliği Teşkilatının,
Türkiye'de, Ankara'da kurulacak eğitim enstitüsü de, eğitim yoluyla
bir iş birliğini, bölgesel dayanışmayı öngörmektedir. Ben, bu ilkelerin
gözetileceğine inanıyorum, çünkü, eğitim, insanı insanlaştıran
bir süreçtir. Eğer iyi verilirse, salt bilgi değil insana yaşamı boyunca
kendisini geliştirecek alışkanlıklar da verir. Hele enstitü adıyla
kurulan bu kurum, klasik ezberci ya da kimi gösteriş için çalışmalar
yerine, bölge insanının geri kalmışlığının bir yazgı olmadığını,
ekonomiyle eğitimi birleştirerek ve ikisini barıştırarak, belki
üretim için eğitim ilkelerini ortaya koyarak, böyle insan yetiştirerek,
yeni modelleri -bizim geçmişimizden de olan modellerden de yararlanarak-
bölge halkının yararına sunabilir.
Değerli arkadaşlar,
eğer eğitim yaşamdan uzaksa, toplumdan, ekonomiden uzaksa, o eğitim
işe yaramaz ve yaramadığını bugünkü sistemde de az çok görüyoruz.
Birçok diploma almış insan var, ama iş bulamıyor. Bugün "üniversiteyi
bitirmiş insanların üçte 1'i işsiz" deniliyor. Bunda neden biraz da
nitelikli bir eğitimden, nitelikli insan yetişmemesinden dolayıdır.
Eğitim öyle olmalıdır ki, insanın kendi ayakları üzerinde durmasını,
kendi kanatlarıyla uçmasını sağlamalıdır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA GAZALCI (Devamla)
- Ben, bu, özellikle, yörede eğitim alanında, kültür alanında bir enstitünün
kurulmasını gerçekten iyi bir yaklaşım olarak görüyorum ve eğitimin
gücü eğer iyi anlaşılırsa, bu enstitüler vasıtasıyla burada, tasarıda
ortaya konulan çalışmalar geçmiş birikimlerimizden ve dünya deneyimlerinden
de yararlanarak ortaya konabilirse, bölgeye büyük katkılar sunacağına
inanıyorum. Dilerim böyle olur ve bu yasa, içi doldurularak hem ülkemize
hem de bu örgütün üyesi ülkelere, bölgeye yararlar getirir diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Gazalcı.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3 - Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunacağım: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika
süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin
teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme
giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy
kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan
oy pusulasını yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum ve oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Eğitim Enstitüsü Kurucu Belgesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı'nın açık oylama
sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 217
Kabul : 217 (x)
Böylece, tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olmasını diliyorum.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo
Tutanağın sonuna eklidir.
6’ncı sırada yer
alan, Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı; Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur ve 6 Milletvekilinin,
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Gaziantep
Milletvekili Fatma Şahin'in, Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa
Açıkalın'ın, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlayacağız.
6.- Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı; Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur
ve 6 Milletvekilinin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi; Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin'in, Gelir Vergisi
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul
Milletvekili Mehmet Mustafa Açıkalın'ın, Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1266, 2/926, 2/933, 2/934) (S. Sayısı: 1346) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 1346
sıra sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Anavatan Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Muhsin
Koçyiğit.
Buyurun efendim. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
193 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı üzerinde Anavatan Partisinin görüşlerini belirtmek
üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce Genel Kurulumuzu
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; bugün görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı komisyona
13 madde olarak geldi. Komisyonda ve alt komisyonda görüşmeler sırasında
bir kısım maddeler çıkarıldı, bazı maddeler eklenmek suretiyle 13
maddelik yasa tasarısı yüce Genel Kurulun önüne 39 madde olarak
gelmiş bulunmaktadır. Her ne kadar bu yasa tasarısında 39 tane madde
varsa da bunlardan en önemlileri, vergi iadesinin kaldırılması,
asgari geçim indiriminin getirilmesi ve gelir idaresi teşkilatına
ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır.
Hepimizin bildiği
gibi, geçen sene haziran ayında yüce Genel Kurulda Kurumlar Vergisi
Yasası yeniden yazılarak yürürlüğe girdi. Kurumlar vergisi tartışılırken,
o sırada, aynı şekilde Gelir Vergisi Kanunu'nda da daha kapsamlı,
daha ayrıntılı ve daha köklü değişikliklerin yapılması gerektiği,
yani bir reform yasasının hazırlanıp yüce Genel Kurulun önüne gelmesi
bekleniyordu. Ancak, görüyoruz ki Hükûmet, bu görüşünden vazgeçerek,
önümüze, kendi içerisinde bir nevi "torba yasa" diyebileceğimiz
bir yasa tasarısıyla karşımıza gelmiştir. Bundan da şu anlaşılıyor:
Demek ki, gelir vergisi reformu, artık, 22'nci Dönem Parlamentosunda
değil, bundan sonra gelecek parlamento onu kanunlaştıracaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; vergiler gerçekten çok önemli. Vergi, tüm insanların
yaşantısıyla doğrudan ilgili. Önemli olan vergi sisteminin adil olması,
bir vergi sisteminin adil olabilmesi için de temel ölçü, o vergi sisteminin
içerisinde mal ve hizmetler üzerinden alınan KDV, ÖTV gibi dolaylı
vergilerle kurum ve gelir vergisi kazançlarından alınan dolaysız
vergilerdir. Eğer bir vergi sisteminde dolaysız vergilerin ağırlığı
fazlaysa o vergi sistemi adildir, dolaylı vergilerin ağırlığı fazlaysa
o vergi sistemi adil değildir. Yani, insanları eşit değil, dar ve sabit
gelirlileri ağır bir şekilde vergilemekte, yüksek kazançlıları
ise az şekilde vergilendirmektedir.
Bugün, AKP iktidara
geldiği zaman, 2002 yılında dolaylı vergilerin ağırlığı yüzde 66
iken, bu süreç içerisinde 6 puan artarak yüzde 66'dan yüzde 72'ye çıkmıştır.
Bunun anlamı nedir? Demek ki, dar ve sabit gelirlilerden yüzde 6 oranında
daha fazla vergi alınarak, KDV, ÖTV vergisi olarak alınarak, bunlar
hazineye yüksek gelirler ve IMF'ye borç ödemesinde kullanılmak üzere
aktarılmıştır, yani, gelir vergisi sistemi adil olmayan bir yapıya
doğru kaymıştır.
(x) 1346 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa Birliği ülkelerine baktığımız zaman,
dolaylı ve dolaysız vergi ağırlıkları yüzde 65 ila 35 iken, bizde yüzde
28 ila yüzde 72'dir. Bu, adaletsiz bir vergi sisteminin olduğunu göstermektedir.
Bu yasa tasarısı görüşülürken, yasa tasarısının ilk orijinal şeklinde
"özel gider indirimi" adı altında bir düzenleme yapılmıştır.
Özel gider indirimi alt komisyon çalışmalarında çıkarılmıştır.
Bence, olumlu da olmuştur, çünkü, özel gider indirimi eğer kabul edilseydi,
insanlar bir ön beyandan sonra incelemeye alınacak, vergide kaos
ve verginin siyasallaşması sonucu doğacaktı. Bu bakımdan, alt komisyonda
özel gider indiriminin kaldırılmasını olumlu bulmaktayız. Yine,
komisyondaki görüşmeler sırasında, özellikle kazanılmış hakların
ihlali olan, pilotların ve uçuş teknisyenlerinin tazminatlarını
sınırlayan bir madde vardı, bu da kaldırılmıştır. Bu da olumlu bir gelişmedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi, 2006 yılında emeklilere
uygulanmakta olan vergi iadesi kaldırıldı. Nasıl kaldırıldı? Emekliler
yüzde 5 oranında vergi iadesi alıyorlardı, bu yüzde 1 azaltılarak
yüzde 4'e düşürüldü. O zaman demiştik ki, IMF'in direktifleri doğrultusunda
emeklilerden vergi iadesini kaldırdınız, seneye de sıra çalışanların
vergi iadesinin kaldırılmasında olacak ve dediğimiz yerine geldi.
Nasıl geldi? Biz müneccim değiliz, ancak, IMF'e verilen taahhütlerde,
IMF'le hazırlanan sözleşmelerde, vergi iadesinin kaldırılacağı,
gelirlerin artırılacağı, giderlerin kısıtlanacağı ve bütçede
bir faiz dışı fazla yaratılacağı beyan edilmişti. İşte, onun bir sonucu
olarak bugün karşımıza gelen bu yasa tasarısıyla, vergi iadesi sistemi
sistemden tamamen kaldırılmakta. Oysa vergi iadesi niçin getirilmişti?
Hepimizin bildiği gibi, iki amacı vardı: Bunlardan birincisi, özellikle
belge düzeninin sağlanması, kayıt dışı ekonomiyle mücadele edilmesi.
Hepimizin bildiği
gibi, bugün ülkemizde yüzde 50'ye yakın bir kayıt dışı ekonomi vardır.
Kayıt dışı ekonomi bir yerden haksız rekabete neden olurken, öte yandan
da makro dengeleri bozarak, krizler yaratarak, üretimi, istihdamı,
ihracatı ve yabancı sermayeyi olumsuz yönde etkilemektedir. Ayrıca,
kayıt dışı ekonomi sayesinde yurt içinde alamadığımız vergileri
dış borç yükü olarak alıp, yine, dar ve sabit gelirlilere "dolaylı
vergi" adı altında ödettirmekteyiz, yani, sistemi iyice adil olmayan
bir yapıya doğru götürmekteyiz.
Emeklilerden vergi
iadesi kaldırıldığı zaman, emeklilerin bu işlemden geçen yıl 400
trilyon bir zararı olmuştu. Şimdi, anlaşılan, sıra, çalışanların
vergi iadesine geldi. Bilindiği gibi, bu yasa tasarısıyla,
1/1/2008 tarihinden itibaren, çalışanlara uygulanmakta olan vergi
iadesi kaldırılmakta, onun yerine "asgari geçim indirimi"
adı altında yeni bir müessese getirilmektedir. Asgari geçim indirimi
iyi bir uygulama, çağdaş bir uygulama; ancak, böyle bir çağdaş uygulamanın
gelmesinin sebebi, vergi iadesinin kaldırılması olmamalı, yani,
bu iki müessese birbirinin alternatifi şeklinde yorumlanmamalı,
ikisi de olmalı, hem vergi iadesi olmalı hem de asgari geçim indirimi
müessesesi uygulanmalı, yani, ikisi de çalışanlara uygulanmalıdır.
Şimdi, vergi iadesinin
uygulanmasıyla şunu görmekteyiz: Öncelikle, 2006 yılında 2,5 katrilyon
olarak vergi iadesi uygulandı 2005'in gelirlerine mahsuben. 2007
yılında 2,9 katrilyon lira vergi iadesi uygulanacak. Eğer vergi iadesi
sistemi kalkmasaydı, 2008 yılında 2007 yılı gelirlerine mahsuben
3,5 katrilyon lira vergi iadesi uygulanacaktı. Oysa asgari geçim
indirimi uygulandığında sadece Maliyenin kaybı 3 katrilyon lira
olmaktadır, yani 2008 yılında çalışanlardan asgari 500 trilyon lira
daha fazla vergi alınarak hazineye aktarılacak, hazineden de
borçların uygulamasında kullanılacaktır. Bunun anlamı nedir? Demek
ki bu sistem çalışanların aleyhinedir. En azından çalışanlar sistemden
500 trilyon lira zararlıdırlar ve genelde baktığımız zaman, Türkiye'de
10 milyon 617 bin kamu görevlisi var, bu kamu görevlilerine vurduğumuz
zaman bu kaybı, her bir kamu görevlisinin, her bir çalışanın yıllık
kaybı 321 milyon lira olmaktadır. Bu da, çalışanlar için oldukça büyük
bir paradır.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; vergi iadesi 2007 yılında kaldırılıyor. Kaldırılmasaydı,
çalışanlar 2007 yılında topladıkları fiş ve faturaları, belgeleri
2008 yılında vererek buradan bir gelir elde edeceklerdi. Şimdi,
2007 yılında çalışanlara ne asgari geçim indirimi uygulaması
var ne de vergi iadesi, yani bir yıl atlanmış olmaktadır. Bu bir yıl
atlamadan dolayı çalışanların kaybı tam 3 katrilyon lira olmaktadır.
Önerimiz şudur bizim burada: Emeklilerde olduğu gibi çalışanlara
da 2007 yılındaki kayıpların giderilmesi için en azından yüzde 4
oranında ilave bir zam yapılması gerekmektedir, çünkü 2007 yılında
ne asgari geçim indirimi var ne de vergi iadesi. İşte asgari geçim indirimi, hepimizin bildiği gibi,
insanların fizyolojik varlıklarını devam ettirebilmeleri, doğal
ve kutsal yaşam haklarını devam ettirebilmeleri için gelirlerin
asgari belli bir tutarının vergi dışında bırakılmasıdır. Bu, İngiltere'de 6
bin paunt, Almanya'da 10 bin avro, Amerika'da 10 bin dolardır.
Türkiye'ye baktığımız
zaman, asgari geçim indirimi nedeniyle, çalışanın kendisi için
asgari ücretin yüzde 50'si, çalışmayan eşi için yüzde 10'u, 4 çocuğu
varsa ilk 2 çocuk için, her birisi için yüzde 7,5; son 2 çocuk için de
yüzde 5 olmak üzere belli bir indirim uygulaması yapılmaktadır. Yani, özetle, asgari
geçim indirimi nedeniyle, evli ve 4 çocuklu bir çalışan vergi ödemeyecek.
Gönül isterdi ki, sadece bunlar değil, asgari ücretin tümünün vergi
dışında bırakılması ve hiçbir çalışanın asgari ücreti üzerinden
vergi ödememesiydi. Doğru olanı buydu. İnşallah, ileride -bunu da
bir kademe olarak görüyoruz- asgari ücretin tümünün de bu yüce Genel
Kurulda vergi dışında kalacağı günleri yakında hep beraber göreceğiz.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; bu yasa tasarısıyla özellikle şekle ilişkin bazı düzenlemeler
de yapılmıştır. Bunlar genellikle, Gelir İdaresinde ve vergi dairelerinde
vergi beyannamelerinin verilme zamanı, şekli, yani tekniğine
ilişkin düzenlemelerdir. Bunlar da genelde, bir yandan vergi dairesi
çalışanlarının, vergi yönetiminin, bir yandan da vergi mükelleflerinin
yaşantılarını kolaylaştırmaya yönelik düzenlemelerdir. Onlara
destek verdik, bunların hepsi çıktı. Onları da olumlu bir düzenleme
olarak görmekteyiz.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Türkiye'de vergiler, maalesef, dolaylı vergilere
tamamen yaslanmıştır. Kayıt dışı ekonomi arttıkça, vergi yükünü
kayıtlı mükellefler çekmekte, kısır bir döngü şeklinde kayıtlı mükellefler
çektikçe, bütçede vergi gelirlerinin, gelir hanesinin doldurulabilmesi
için devamlı dolaylı vergilere zam yapılmakta, dolaylı vergiler
arttırılmaktadır. Özellikle akaryakıttan alınan katma değer ve ÖTV
vergileri, akaryakıt bedelinin yüzde 70'ine kadar dayanmıştır. Bu
çok haksız bir uygulamadır. Bugün, akaryakıt üzerinden alınan katma
değer ve ÖTV vergilerinin toplamı, toplam vergi gelirlerinin dörtte
1'ine, yani yüzde 25'ine ulaşmış bulunmaktadır. Oysa, Türkiye'de, tüm
gelir vergisi mükelleflerinin stopaj vergisi hariç ödedikleri
vergi geliri, toplam vergilerin ancak yüzde 2'si civarındadır. Yani,
bir yandan tüm vergi mükelleflerinin ödedikleri gelir vergisinin
yüzde 2 olması, öte yandan sadece teşkilatsız vergi toplayan akaryakıt
istasyonlarının ödediği vergiler, toplam vergi gelirlerinin yüzde
25'i. Bu, gerçekten, çok büyük bir haksızlıktır.
Türkiye'de, son üç yılda
trafiğe giren araç sayısında 5 milyon artma olmasına rağmen, akaryakıt
tüketiminde azalma vardır. Bunun anlamı nedir? Demek ki, Türkiye'de,
kaçak akaryakıt tüketimi vardır, kaçak akaryakıt kullanılmaktadır.
Gerçekten de akaryakıt piyasası, 8 milyar dolarlık bir piyasa vardır.
En az yüzde 50 kaçakçılığı dikkate alırsak, demek ki, akaryakıttaki
kaçakçılık, en azından yılda 4 milyar dolarlık bir vergi kaybına neden
olmaktadır. Bunun da nedeni, özellikle akaryakıt üzerinden alınan
özel tüketim vergisi oranlarının son derece artırılmasıdır. Eskiden,
özel tüketim vergisi, çok kısıtlı kapsamda, yüzde 6,7 oranında uygulanırken,
bir yandan özel tüketim vergisi kapsamının genişletilmesi, öte yandan
da özel tüketim vergilerinin yüzde 166 oranında artırılarak yüzde
6,7'den yüzde 20'ye çıkarılması, özellikle akaryakıt kaçakçılığını
teşvik etmektedir. Yani, bir yerde, halk, akaryakıt üzerinde uygulanan
ÖTV vergileri üzerinden sömürülmektedir, onlardan haksız yere vergi
alınmaktadır ve bir yandan da akaryakıt kaçakçılığı giderek artmaktadır
ve sınırda bir baştan başlayan kaçakçılık, sınırımızın diğer ucundan
çıkmaktadır Türkiye'yi dolaşarak. Bunun bir an önce önüne geçilmesi,
vergi gelirlerinin artırılması, dolaylı vergilerin azaltılması
ve dolaysız vergilerin artırılması gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; sadece akaryakıt vergisi değil, bugün Türkiye'de motorlu
taşıtlar vergisi oranı da çok yüksektir. Motorlu taşıt deyip geçmeyelim.
Önce, arabayı, otomobili, motorlu taşıtı alırken bunun satış fiyatı
üzerinden en az yüzde 60-70, bazen yüzde 80 oranında ÖTV, KDV uygulamaktayız,
ödemekteyiz. Yani, alınan bir otomobilin fiyatının yüzde 60'ı en
azından vergilerden oluşmakta. Hangi vergilerden? Özel tüketim vergisi
ve katma değer vergisi. Bununla da bitmiyor, ayrıca motorlu taşıtlar
üzerinden her yıl düzenli olarak "motorlu taşıtlar vergisi"
adı altında bir vergi daha alınmaktadır. Bu vergi de, Avrupa Birliğiyle
karşılaştırdığımız zaman onların 5 ve 10 katı kadar daha fazladır.
Avrupa Birliği ülkelerindeki insanların ortalama kişi başına
millî gelirlerinin 25 bin dolar olduğu düşünülürse, Türkiye'de de
5 bin dolar olduğu düşünülürse, Türkiye'de bir otomobile Avrupa'daki
aynı otomobile göre 5 kat daha fazla bir vergi ödemeyi adaletle,
eşitlikle, vicdanla bağdaştırmak mümkün değildir. İşte, bunların
"vergi reformu" adı altında getirilip düzeltilmesi gerekir.
O zaman, insanların yaşamı daha da kolaylaşacak, insanlar daha rahat
nefes alacak, insanlar devletine, milletine, sistemine daha bağlı
olacaklardır. Bu bakımdan, bunun da düzeltilmesi gerektiğine inanmaktayız.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; bugün, Türkiye'nin bütçe gelirlerinin önemli bir kısmı
da turizm gelirlerinden oluşmaktadır. Ama, turizmde Türkiye, bir Akdeniz
ülkesi olarak, İspanya, Fransa, İtalya gibi Akdeniz ülkeleriyle
büyük bir rekabet içinde bulunmaktadır. O ülkelere baktığımız zaman,
onlarda turizm üzerinden yüzde 8 katma değer vergisi alınırken, Türkiye'de
bu oran yüzde 18, yani yüzde 10 daha fazla. Türkiye'deki bir otel, Türkiye'deki
bir turizm işletmesi nasıl Avrupa'yla, nasıl Akdeniz ülkeleriyle
turizmde rekabet edecek, müşteri çekecek? İşte, buradan diyorum
ki, en azından eşit koşullarda rekabet olabilmesi için, turizm gelirleri
üzerinden uygulanmakta olan yüzde 18'lik katma değer vergisi oranının
yüzde 8'e çekilmesi gerekir. Bu da yetmezmiş gibi, özellikle Belediye
Gelirleri ve İl Özel İdareleri Kanunu'nda yapılacak değişiklikte -henüz Meclise gelmedi- ilave olarak,
ciro üzerinden yüzde 5 konaklama vergisinin tartışılması bu sektörü
öldürür, içinden çıkılmaz bir duruma getirir; çünkü, ciro üzerinden
yüzde 5 vergi demek, gelir üzerinden asgari yüzde 15 vergi demektir,
çok ağır bir vergidir. Umuyoruz ki, o yasa tasarısı getirilirken de
bu konaklama vergisi orada yer almaz ve çıkarılır.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; özellikle 1999 depremi sırasında, o kötü koşulları,
sosyal travmayı, sosyal ve toplumsal dayanışmayla aşmak için
"geçici vergi" adı altında, "özel işlem vergisi",
"özel iletişim vergisi" adı altında bir vergi getirildi. Bu,
geçici bir vergiydi, deprem koşullarında getirilmiş bir vergiydi,
bu daha sonra kaldırılacaktı, ancak, görüyoruz ki bu vergi kaldırılmadı,
kaldırılmadığı bir yana, bir yandan daimi duruma getirildi. Sabit
telefonlar da vergi kapsamına alınarak bir yandan kapsam genişletildi,
öte taraftan da vergi oranı "ÖTV, KDV, maktu vergiler" adı altında
yüzde 57'ye çıkarıldı. Oysa, girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği
ülkelerinde özel iletişim vergileri yüzde 7 ile yüzde 17 arasında
değişmekte; ama, ülkemize baktığımız zaman, çok adaletsiz ve çok
haksız bir vergi var özel iletişim vergisinde, tam yüzde 57 ve bunun
da indirilip, insanların konuşması, insanların sohbeti üzerinden
vergi alınmaması gerekir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MUHSİN KOÇYİĞİT (Devamla)
- Teşekkürler Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlarım,
bugün, ülkemizde en önemli sorunlardan birisi işsizlik, istihdam,
ama, maalesef bu yönde herhangi bir çalışma yok. Bugün Türkiye'de çok
yüksek oranlarda sosyal sigorta primi ve vergi yükü dediğimiz istihdam
vergileri vardır.
Tabloya baktığımız
zaman, Türkiye'de net ücretin yüzde 74'ü oranında istihdam vergisi
varken, 15 Avrupa Birliği ülkesinin ortalaması yüzde 46,2; OECD ortalaması
ise yüzde 38'dir. Bu kesintilerin oranını brüt ücrete göre söyleyecek
olursak, Türkiye'de brüt ücret üzerinden vergi oranı, vergi yükü yüzde
42,7 iken, 15 Avrupa Birliği ülkesinin ortalaması yüzde 31, OECD ülkelerinin
ortalaması ise yüzde 27'dir. İşte önemli olan, bu kürsülerde, istihdam
üzerindeki vergilerin kaldırılıp, insanların iş ve işleme teşebbüs
etmesi ve bir nebze olsun, işsizlikle mücadele edip, evine ekmek götürmek
isteyen milyonlarca yoksula, işsize iş verilebilmesidir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, son
cümleleriniz için açıyorum.
MUHSİN KOÇYİĞİT (Devamla)
- İşte inşallah bundan sonra bu istihdam yükleri, vergi yükleri,
sosyal sigorta primlerini indiren yükler ortadan kaldırılacak şekilde
tasarılar gelir ve burada yasalaşarak insanların yaşamlarını
kolaylaştırır.
Bu duygu ve düşüncelerle
yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyor, bu yasa tasarısının hayırlı
olmasını diliyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Koçyiğit.
AK Parti Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Açıkalın. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
MEHMET MUSTAFA AÇIKALIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sunulmuş bulunan tasarı,
adından da anlaşılacağı üzere, ağırlıklı olarak Gelir Vergisi Kanunu'nda,
ama, bununla birlikte diğer vergi kanunlarında da değişiklikler,
bazı teşkilat kanunlarıyla birlikte değişiklikler içermektedir.
Genel olarak baktığımızda, Gelir Vergisi Kanunu dışında, 3065 sayılı
Katma Değer Vergisi Kanunu'nda, 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu'nda,
Harçlar Kanunu'nda, 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu'nda, 213 sayılı
Vergi Usul Kanunu'nda, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü
Hakkında Kanun'da değişiklik yapmakta; bunun dışında teşkilat yasaları
olarak da, Gelir İdaresi Başkanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki
Kanun'da değişiklik yapmakta, Kamu İhale Kanunu'nda bir değişiklik
içermekte, Yatırım ve İstihdamın Artırılmasına, Geliştirilmesine
Dair 5084 sayılı Kanun'da değişiklik içermekte ve son olarak da 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nda değişiklik içermektedir.
Gelir İdaresi Başkanlığı
Teşkilat Kanunu'nda yapılan değişiklik, bilindiği üzere, bu bir süre
önce Meclisten geçmiş bulunan bir tasarıyla yeni bir teşkilat kurulmuştur
Maliye Bakanlığı bünyesinde "Gelir İdaresi Başkanlığı"
adı altında. Ancak, vergi kanunlarında herhangi bir değişiklik olmadığı
için ilgili vergi kanunlarında Maliye Bakanlığı merkez ve taşra
teşkilatına yapılan atıflar, bu Gelir İdaresi Başkanlığının teşekkülünden
sonra uyumsuz hâle gelmiştir. Dolayısıyla, buradaki, Gelir İdaresi
Başkanlığında yapılan değişiklikler, muhtelif vergi kanunlarında
teşkilat yasalarına yapılmış bulunan atıfların uyumlu hâle getirilmesine
matuf bir düzenlemedir.
Aynı şekilde, yine
bir süre önce buradan geçmiş bulunan Kurumlar Vergisi Kanunu'na yeni
birtakım vergilendirmeye ilişkin müesseseler girmiştir. Bunlar,
işte, referans fiyatlarıdır, dünyadaki tatbikata uygun olarak;
aynı şekilde kontrol edilen yabancı sermayeye ilişkin bir düzenleme
yapılmıştır. Bunların da aynı şekilde kurumlar vergisine paralel
olarak Gelir Vergisi Kanunu'nda düzenlenmesine ilişkin birtakım
değişiklikler yapılmıştır.
Tasarının getirdiği
konulara ilişkin olarak daha detaylı açıklamadan önce, izninizle,
burada gündeme getirilmiş bulunan dolaylı ve dolaysız vergilerin
belli ölçüde Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı döneminde arttığına
ilişkin olarak değerlendirme üzerinde şu sunacağım hususların da
dikkate alınması gerektiğini, doğru değerlendirme yapabilmek
için bunların da dikkate alınması gerektiğini bilgilerinize sunmak
istiyorum.
Birinci olarak, bilindiği
üzere, doğrudan vergileri ilgilendiren Kurumlar Vergisi Kanunu'nda
ve Gelir Vergisi Kanunu'nda nispetlere ilişkin olarak düzenlemeler
yapılmıştır. Dolaylı vergiler ve dolaysız vergiler, herhangi bir
değişiklik olmasaydı dahi, sırf bu nispette yapılan değişiklikler
dolayısıyla, dolaylı vergilerin artışı ve dolaysız vergilerin
aşağıya çekilmesi istikametinde bir sonuç doğacaktı. Tekrar hatırlatmak
babında olmak üzere, bilindiği üzere kurumlar vergisi oranı yüzde
30'dan yüzde 20'ye indirilmiştir. Aynı şekilde gelir vergisi tarifesinde
de azami tarife 45'ten 35'e, asgari tarife, yani tarifenin başlangıç
noktası da 20'den 15'e çekilmiştir. Dolayısıyla, bu dolaylı, dolaysız
vergilerin payında bunun etkisini, önce, hesap etmek lazım.
İkinci olarak, ekonomideki
işlem sayısı gerçekten artmıştır. Bu işlem sayısının artışı, tabii,
dolaylı vergilere belli ölçüde yansımıştır. Ama, maalesef bu, dolaysız
vergilere, yani gelir ve kurumlar vergisine aynı ölçüde yansımamıştır,
çünkü ekonomi, ciddi ölçüde hem içeride hem de uluslararası rekabete
açılmıştır. Dolayısıyla, iç ve dış rekabet, kurumların ve mükelleflerin
hem ticari hem bilançolarında ciddi ölçüde kâr azalmalarına sebebiyet
vermiştir. Dolayısıyla, sonuç olarak bu iki hususun veya üç hususun
bu değerlendirmede dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum.
Şimdi, daha yakından
baktığımızda yapılan düzenlemeler nelerdir? Birinci olarak, Gelir
Vergisi Kanunu'nda asgari geçim indirimi -ki, bu uzun süredir gelir
vergisi teorisinde ve aynı zamanda uygulamada tartışılmıştır-
ilk defa bu şekliyle gelir vergisine dâhil edilmiş bir müessesedir.
Burada yapılmak istenen, asgari geçim indirimiyle ücretlerin
vergilendirilmesinde teoriye uygun olarak, ücret gelirlerini
ayırma nazariyesine uygun olarak farklı bir şekilde vergilendirilmesi,
daha doğrusu, daha az oranda, daha az nispette vergilendirilmesi amaçlanmıştır.
Burada yapılan düzenleme, sanayi kesimindeki çalışanlar için,
on altı yaşından büyükler için belirlenmiş bulunan asgari ücretin
mükellefler için yüzde 50'sini, çalışmayan ve geliri olmayan eş
için yüzde 10'unu, çocuklarından her biri için de ilk 2 çocuk için yüzde
7,5 ve daha sonraki çocuklar için de yüzde 5 olmak üzere hesaplanacak
bir indirimin, ücretin vergilendirilmesinde indirim olarak dikkate
alınmasını amirdir. Bu çerçevede bakıldığında hesaplamaya, 4 çocuklu
bir aile, bu asgari geçim indirimi hesaplaması sonucunda, bugünkü
rakamlarla, aşağı yukarı 70 YTL'lik bir vergi avantajı veya gelir artışına
ulaşmış olacaktır.
Diğer bir düzenleme
esnaf muaflığıyla alakalıdır. Burada özellikle ev hanımlarının
yaptığı işlerin vergi muafiyetine ilişkin olarak devamlılık şartı
kaldırılmıştır. Aynı şekilde, bunların yaptığı belli ürünlerin kamu
kurum, kuruluşlarınca geçici olarak belirlenen yerlerde satılması
da muaflıktan yararlanmaya mâni olmayacak şekilde düzenleme gerçekleştirilmiştir.
Biraz önce ifade ettiğim
prensibe uygun olarak, kurumlar vergisindeki düzenlemeye paralel
olarak, Gelir Vergisi Kanunu'nda teşebbüs sahibinin ilişkili kişilerle
yaptığı muamelelerde emsaline aykırı olarak bedel ve fiyatlarla
işlem yapması durumunda cari fiyatlarla emsal bedel arasındaki
farkın işletmeden çekilmiş addedileceği, dolayısıyla gider sayılmayacağına
ilişkin Gelir Vergisi Kanunu'nda düzenleme yapılmıştır.
Aynı şekilde,
"kontrol edilen sermaye" kavramına uygun olarak… Kontrol
edilen sermaye, oy hakkıyla kontrol edilebilir, sermayeyle kontrol
edilebilir veya kâr dağıtımı yoluyla kontrol edilebilir. Bunlardan
herhangi bir şekliyle bir şirketin yüzde 50'sine sahip olmak suretiyle
kontrol ettikleri yurt dışı iştirak kazançlarında, dağıtılsın veya
dağıtılmasın, bunların hesap döneminin kapandığı yıl içerisinde
vergilendirilmesi getirilmiştir. Bilindiği üzere, esasen yurt
içindeki kazançların dağıtılması hâlinde vergilendirilmesi söz
konusu iken, burada, yurt dışı kontrol edilen sermaye kazançlarının
dağıtılıp dağıtılmaması kazancın vergilendirilmesi bakımından
herhangi bir önem arz etmemektedir.
Diğer yapılan bir düzenleme,
değer artış kazançlarının vergilendirilmesidir. Burada değer artış
kazancının vergilendirilmemesi için meri Yasa'da dört yıl gayrimenkulün
veya hakların elde bulundurulması, mülkiyette bulundurulması
gerekmekteyken, bu yapılan değişiklikle bu süre bir yıl artırılmakta,
dolayısıyla, bu istisnadan yararlanabilmek için hakların veya
gayrimenkullerin beş yıl süreyle elde bulundurulması icap etmektedir.
Ancak, geçici madde, bu Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten, daha
doğrusu 1/1/2007 tarihinden önce elde edilmiş bulunan gayrimenkul
ve hakların vergilendirilmesinde müktesep hakları korumaktadır.
Dolayısıyla, bu Kanun yürürlüğe girmiş bile olsa, bu tarihten önce
iktisap edilmiş gayrimenkuller ve haklar, yine dört yıl içerisinde,
daha doğrusu dört yıldan sonra elden çıkarıldığı takdirde bir şekliyle
herhangi bir şekilde vergilendirmeye muhatap olmayacaktır.
Tasarıyla yapılmış
bulunan önemli düzenleme, referans fiyatlara ilişkin düzenlemedir;
bütün modern ve çağdaş vergi hukuk sistemlerinde olan bir düzenlemedir.
Burada getirilen düzenleme, Bakanlar Kurulunca ilan edilen ülkelerde
yerleşik veya faaliyette bulunan kişilere, gerçek veya tüzel kişilere,
bu kişilerin vergi mükellefi olup olmadığı veya yapılan transferin
bir vergi mevzuuna girip girmediğine bakılmaksızın, yapılacak
ödemelerden yüzde 30 nispetinde bir stopajı öngörmektedir. Tabii,
buradaki düzenlemenin amacı veya gerisindeki düşünce, bu yapılan
transferin bir şekliyle illegal -legal olmayan- bir ödeme olduğuna
ilişkindir, ancak, bunun legal ödemeleri de kapsamaması bakımından
maddede birtakım istisnalar getirilmiştir. Bunlar nedir diye baktığımızda,
öncelikli olarak bu ödeme, emsaline uygun bir fiyatla satın alınan
mal veya iştirak hissesi için yapılmışsa, burada böyle bir stopaj
söz konusu olmayacaktır. Aynı şekilde, bu ödeme, deniz, hava ulaştırma
araçlarının kiralanması için yapılmışsa, stopaj yapılmayacaktır
veya bir işin tamamlanması bakımından zorunluluk arz eden bir geçiş
ücreti, liman ücreti ise burada da herhangi bir kesintiye sebebiyet
verilmeyecektir. Ayrıca Bakanlar Kuruluna yetki verilmiştir, bu
oranı daha aşağıya, sıfıra kadar çekme hususunda yetkilendirilmiştir.
Diğer düzenleme, uygulamada
görülen aksaklıklara ilişkin olarak Gelir İdaresi Başkanlığına
global yetki vermeye ilişkindir. Özellikle muhtasar beyannamelerin
şekil ve muhtevaları konusunda ve tevkifat konuları itibarıyla
ayrı ayrı beyanname vermeyi de düzenlemeye ilişkin olmak üzere Gelir
İdaresi Başkanlığına yetki verilmektedir.
Gelir Vergisi Kanunu'ndaki
düzenlemelerden sonra, Katma Değer Vergisi Kanunu'na ilişkin olarak
getirilmiş bulunan düzenlemeyle, boru hatlarıyla yapılacak olan
taşımalarda, bu hatların inşası ve modernizasyonuna ilişkin teslimlerin
de katma değer vergisinden istisna edilmesi hükme bağlanmıştır. Bu
düzenleme, bilindiği üzere, özellikle ve öncelikle BOTAŞ'ı ilgilendiren
bir düzenlemedir.
Katma değer vergisinde
yapılmış bulunan düzenlemelerin diğer bir getirdiği yenilik, belediyeler
ve özel idarelerin mülkiyetinde bulunan, en az iki tam yıl bulunan
iştirak hisseleri ve gayrimenkullerin satışında da katma değer
vergisi istisnası uygulanacaktır. Bilindiği üzere, bu istisna,
kurumların aktiflerinde bulunan iştirak hisseleri ve gayrimenkuller
için uygulanırken, bu durumda bu idareler için de getirilmiş bulunmaktadır.
Esasen, bu idarelerden bu teslimatı alan kişiler bakımından belki
avantaj sayılabilir. Yani, bu idarelerden gayrimenkul ve iştirak
hissesi alan kişiler bu idarelere katma değer vergisi ödemeyeceklerdir.
Damga Vergisi Kanunu'nda
yapılan düzenleme ikinci el araç satışlarıyla alakalıdır. Bilindiği
üzere, ikinci el araç satışları noter marifetiyle, noter vasıtasıyla
gerçekleştirilmektedir. Buradaki ikinci el araç satışlarındaki
işlem vergisini azaltmak üzere, araç satışlarına ilişkin sözleşmelerdeki
binde 7,5'luk damga vergisi oranı binde 1,5'a indirilmiştir. Esasen,
bunun tamamen kaldırılması veya işlemin sadece Emniyet tarafından
yerine getirilmesi konusunda da bir kanaat bulunmaktadır. Muhtemelen,
bu, belki, Karayolları Trafik Kanunu'nda yapılacak düzenlemeyle
sağlanmış olacaktır.
Yine, harçlara ilişkin
düzenleme, bilindiği üzere, döviz büfeleriyle alakalıdır. Döviz
büfeleri, döviz kurlarının önemli ölçüde istikrar kesbetmiş olması
karşısında, artık, eskisi kadar işlem gerçekleştirememektedirler,
kârları azalmıştır. Aynı şekilde, bu, bankalar mevduatına da yansımıştır.
Gerçekten, bugün, artık, bankalardaki mevduatın yarısından çoğu
TL bazındadır. TL'ye olan güven ve istikrar, yabancı para bazında,
insanların tasarruflarını saklama eğilimini aşağıya çekmiş bulunmaktadır.
Bu sebeple, bankalarla, banka şubeleriyle aynı statüde harca tabi
olan döviz büfeleri için bir avantaj temin edilmiştir. Bunların ücretleri,
bankalar ve banka şubeleriyle olan nispetin yarısına indirilmiş
bulunmaktadır.
Diğer bir düzenleme
Merkez Bankasıyla ilgilidir. Merkez Bankasının ihraç etmeyi planladığı
likidite senetlerinden elde edilecek faizlerde banka ve sigorta
muameleleri vergisi alınmayacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kamu İhale Kanunu'nda aksaklık olarak görülen
bir düzenleme yapılmıştır. Bilindiği üzere, Kamu İhale Kurumunun
açmış bulunduğu veya o Kanun'a tabi kurumların açmış bulunduğu
ihalelere gireceklerden birtakım belgeler talep edilmektedir. Bunlardan
bir tanesi de, vergi borçlarına ilişkin belgedir. Ancak, Yasa'da herhangi
bir netlik bulunmadığından, birtakım ihtilaflara, sürtüşmelere
meydan vermektedir. Bu tasarıyla getirilmiş bulunan düzenlemeyle,
Gelir İdaresi Başkanlığının görüşü alınmak suretiyle, kurum, hangi
vergiler bakımından ve ne tür vergiler bakımından, ne tutardaki
vergiler bakımından Kamu İhale Kurumunun açmış bulunduğu ihalelere,
bu Kanun'a tabi kurumların açmış bulunduğu ihalelere girmeye engel
teşkil edeceği net ve açık bir şekilde düzenlenecektir.
Bilindiği üzere,
5084 sayılı Yatırımların ve İstihdamın
Teşvikine Dair Yasa kabul edilmiştir. Bu, başlangıçta otuz altı
idi, daha sonrakilerle beraber kırk dokuz ilimizi ilgilendiren
bir yasaydı. Bu Yasa çerçevesinde, bu illerde yapılacak yatırımlara
enerji teşviki getirilmiştir, gelir vergisi teşviki getirilmiştir,
SSK prim teşviki getirilmiştir. Kanun'un çıktığı tarihten bugüne
kadar olan geçen süre içerisinde uygulamada da, gerçekten, bu Yasa'nın,
özellikle belli bölgelerde başarılı olduğu müşahede edilmiştir.
Şimdi, bu tasarıyla
getirilen hükümlerle, tasarıdaki teşvikten yararlanma sınırı
için istihdamın, ilave istihdamın en az 30 kişi olmasına dair hüküm
10 kişiye indirilmektedir. Bunun yanında, biraz önce saydığım teşviklere
ilave olarak, o Yasa'da, yatırımcılara, bilabedel arsanın mülkiyeti
verilmekteydi. Bu defa yapılmakta olan düzenleme, mülkiyet yerine,
kamu kurumlarına, hazineye, belediyelere, özel idarelere ait bu
arsaların, yatırımcılara, bundan böyle mülkiyet olarak değil,
kırk dokuz yıl süreli bağımsız ve sürekli nitelikli bir bedelsiz irtifak
hakkı tesis edilmesi suretiyle tahsis edilmesini düzenlemektedir.
Önemli bir düzenleme,
4283 sayılı yap-işlet modeliyle elektrik enerjisi üretim tesislerinin
kurulmasına ilişkin olarak yapılmıştır. Bilindiği üzere, hidrolik
santrallerin özel sektör tarafından yapılmasına ilişkin yetki,
EPDK tarafından, çoklu başvurularda lisans ücreti ihalesi yapmak
suretiyle gerçekleştirilmekteyken, Danıştay tarafından böyle
bir yetkisinin olmadığına dair hükümle, bundan böyle EPDK değil,
Devlet Su İşleri tarafından bu işlemler gerçekleştirilmektedir. Ancak,
yine bu Meclisten geçmiş bulunan bir düzenlemeyle, EPDK'ya yapılmış
bu tür çoklu başvurulardaki işlemlerin neticelendirilmesine dair
düzenleme yapılmışken, bunun daha ileri bir aşaması olan lisans almış
yatırımcılar bakımından herhangi bir açıklık olmaması ihtilaf konusu
olmuştur. Yapılan bu düzenleme bu ihtilafa son vermekte. Dolayısıyla,
lisans almış çoklu başvurular bakımından da lisans almış yatırımcıların
müktesep haklarının korunmasını hükme bağlamaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son olarak arz edeceğim düzenleme, Ceza Muhakemeleri
Kanunu'nun yürürlüğe girmesine ilişkin 5560 sayılı Kanun'un 30'uncu
maddesinde yapılan değişiklik, zorunlu müdafilerin ücretlerinin
ödenmesinde bir boşluk doğurmuştur. Bilindiği üzere, bu, daha önce
yargı harçlarından karşılanmaktayken, bu iki kanun arasındaki değişiklikte
karşılanmayan, ödenmeyen zorunlu müdafi ücretleri ortaya çıkmıştır.
Bu, aynı zamanda zorunlu müdafiliğin kapsamının genişletilmesinden
de kaynaklanmaktadır. Burada birikmiş olan ödemelerin -aşağı yukarı 1 trilyon mertebesinde
olduğu hesaplanmıştır- Adalet Bakanlığı bütçesine konulacak ödeneklerle
karşılanmasına ilişkin bir düzenleme yapılmış bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yasanın getirdiği hükümlerin hayırlı olmasını
diliyor, hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Açıkalın.
Sayın milletvekilleri,
19.45'te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.09
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.54
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69'uncu Birleşimi'nin Üçüncü Oturumu'nu
açıyorum.
1346 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının tümü üzerinde
söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Sayın Mustafa Özyürek'e aittir.
Buyurun Sayın Özyürek.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Sayın Başkan, bir de kişisel söz talebim vardı.
BAŞKAN - Efendim, sizden
önce isimler var, eğer kullanmazlarsa onu veririz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Tamam, peki. Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz tasarı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım,
görüşmekte olduğumuz kanun teklifleri sınırlı sayıda madde içerecek
şekilde Komisyonumuza gelmiş olmasına rağmen, Komisyon görüşme
aşamasında pek çok madde ilave edilmek suretiyle oldukça kapsamlı
bir teklif hâline gelmiştir.
Bu tasarının neler
getirdiğini benden önce konuşan arkadaşlarım ayrıntılı bir şekilde
anlattılar. Ben bu tasarıda özellikle önem verdiğimiz düzenlemelerle
ilgili bazı görüşler ifade etmek istiyorum.
Bu tasarı, ilk geldiği
sırada, "özel gider bildirimi" diye bir yöntem içeriyordu.
Yani, inceleme sırasında, inceleme elemanları, diledikleri mükelleflerden,
gider bildiriminde bulunmalarını, yani, harcamalarını göstermelerini
ve bunların kaynağını kanıtlamalarını isteyebileceklerdi. Bu,
mükelleflerin tümünden değil de sadece dilenen, istenen kimselerden
alınacağı için keyfîliğe yol açacaktı. Biz buna Komisyon aşamasında
karşı çıktık. Şimdi, mutlulukla görüyorum ki, bu düzenleme tasarıdan
çıkmış bulunuyor.
Bir diğer önemli düzenleme:
Ücretlilere, biliyorsunuz, 1985 yılından beri bir vergi iadesi
sistemi uygulanmaktadır. Yani, ücretliler satın aldıkları mallara
ait fiş ve faturaları toplamakta, bunları beyan ederek, bu beyan
edilen matraha, bu beyan edilen harcama tutarlarına tekabül eden
vergi iadesi ücretlilere yapılmakta idi. 1985 yılında, bu yöntem,
ilk uygulamaya başlandığı sırada, çok geniş bir harcama kalemlerini
kapsıyordu, ayrıca, her ay beyanname, bildirim doldurmak suretiyle
ücretliler bu iadeyi alıyorlardı. Zaman içinde, bu, yıllık hâle getirildi
ve harcama kalemleri, yani vergi iadesi kapsamındaki kalemler
gittikçe azaltıldı. O nedenle de, giderek, artık, Maliyedeki arkadaşlar
"canım bunun da bir faydası yok, bunu kaldıralım" demeye
başladılar. Uzun zamandır söylenildi. Bu her çıktığında, biz de bunun
yanlış olduğunu, bu sistemin ıslah edilerek devam ettirilmesi gerektiğini
ifade ederdik ve maliye bakanları da hep "bu da nereden çıkıyor,
biz bunu kaldırmıyoruz" derlerdi, ama, şimdi, ne yazık ki, bu kaldırılıyor.
Şimdi, burada, bizim
itirazımız nedir? Burada bizim itirazımız şudur değerli arkadaşlarım:
Bir: 1985 yılında, bu
sistem, yani ücretlilere vergi iadesi sistemi, fatura, fiş almayı
ücretlilere özendirmek, böylece, belge düzeninin yerleşmesini
sağlamak ve bir anlamda da kayıt dışılıkla, yani belgesiz alış veriş
yapılmasıyla mücadele etmek amacıyla getirilmişti.
Şimdi, bu sistem kaldırılıyor.
Tabii, burada sorulacak soru şudur: Bunun yerine daha iyi bir sistem
getiriyor musunuz, yani belge düzenini, fiş ve fatura alınmasını
özendiren bir yeni sisteminiz var mı? "Hayır, yeni bir sistem
yok. Bu mükellefler açısından, ücretliler açısından bir angaryaya
dönüşmüştür. O nedenle, biz, bunu, artık, kaldırıyoruz." Hatta
Sayın Maliye Bakanı zaman zaman "Bundan böyle fiş ve fatura almanıza
lüzum yok." diye açıklamalar yaptı. Sonra, hatırladı veya hatırlatıldı
ki, bizim, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'muzda fiş almak, fatura almak,
yani bir alışverişten sonra belge alma mecburiyeti vardır; bunu almayanlar,
tespit edildiği takdirde, cezalandırılırlar. O bakımdan, yani
"fiş ve fatura almayacaksınız, biz, artık, bir kolaylık getiriyoruz"
açıklaması, doğru bir açıklama değildir. Fiş ve fatura biriktirmeyeceksiniz
diyorsanız, o doğru bir açıklamadır. Fiş ve fatura alma mecburiyeti
devam etmektedir, ama bunu biriktirip bir beyannameyle yıl sonunda
beyan etmek, artık zorunluluktan çıkmaktadır.
Bunun yerine ne geliyor?
Yani, bunun yerine, belge düzeni açısından değil, ama ücretlilerin
avantajını devam ettirebilmek açısından, asgari geçim indirimi
yöntemi geliyor. Asgari geçim indirimiyle asgari ücretin yarısı
vergi dışında kalacak ve böylece, ücretlilerin ücretinin belli
kısmından vergi alınmamış olacak. Bu, tabii, çocuk sayısına göre de
biraz arttığı için, çok çocuklu olanlar, bu sistemden daha çok yararlanmış
olacaklardır.
Artık, bu konuda bir
kesin çözümü gündeme getirmek lazım. O kesin çözüm de, öyle zannediyorum
ki, Adalet ve Kalkınma Partisinin seçim bildirgesinde de vardı, Cumhuriyet
Halk Partisinin seçim bildirgesinde de vardır, asgari ücreti vergi
dışında tutmak gerekir. Asgari ücreti vergi dışında tutmayı, sadece
ücretliler açısından düşünmemek gerekiyor. Esnaf için de tüccar
için de yani gelir vergisi ödeyen herkes için, asgari ücretin üzerinde
kazancı varsa vergi ödemelidir. Doğrusu budur, adil olanı budur.
Ama, ne yazık ki, ortaya çıkacak vergi kayıplarından korkulduğu
için, böylesi radikal, ileri bir adam atılamamakta, asgari geçim indirimi
getirilmekte, ama bunun yol açacağı vergi kayıpları zaten ücretlilerde
vergi iadesi kaldırılmak suretiyle birbirini telafi ettiği için
de hazine, bütçe herhangi bir yük altına girmeden bunu sağlamış olmaktadır.
Ama, bizim esas itirazımız: Kayıt dışılıkla mücadele açısından ücretlilerde
vergi iadesi önemli bir müesseseydi, yerine yeni bir sistem, yeni
bir müessese koymadan bunu kaldırmak bize göre yanlış olmuştur.
Bir diğer önemli eksiklik,
bir diğer önemli yanlışlık: 2006 yılında toplanmış olan fiş ve faturaların
vergi iadesini, ücretliler şubat ayında alacaklar veya aldılar,
ama 2007 yılında, ne asgari geçim indiriminden yararlanabiliyorlar
ne de ücretlilerde vergi iadesinden yararlanıyorlar. Yani, 2007
yılında ücretlilere hiçbir şey verilmiyor; vergi iadesi de verilmiyor,
asgari geçim indirimi de uygulanmıyor. Onun için, asgari geçim indirimi
uygulamasının, mutlaka, 2007 başından itibaren yürürlüğe konulması
lazım. Bu, büyük bir haksızlıktır; çalışanlara, ücretlilere büyük
bir haksızlık yapılmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
bu yasada, bu tasarıda bazı düzenlemeler var. Bunlardan biri: Biliyorsunuz,
şu anda bir gayrimenkulü satın aldığınız tarihten itibaren dört
yıl içinde satarsanız buradan gelir vergisi ödemezsiniz, dört yıl
geçtikten sonra gelir vergisi ödersiniz. Bu süreyi bu tasarı beş yıla
çıkarıyor. Doğrusu bunun mantığını anlamakta zorluk çekiyorum. Beş
yıl niye? Altı yıl değil, yedi yıl değil, on yıl değil, beş yıl. Herhâlde,
bir şeyler yapalım, bir değişiklik yapalım diye bu getirilmektedir.
Ama, bizim, komisyonda bir önerimiz olmuştu; demiştik ki, bu uygulama
bu kanun çıktıktan sonra satın alınan gayrimenkuller için uygulansın,
daha öncekiler için bir müktesep hak vardır, bu müktesep hakka uyulsun.
Komisyon metninde bu var. İnşallah, bir önergeyle çıkarılmaz ve müktesep
haklar korunmuş olur.
Ama, bu, zaten, bizim,
Türkiye'nin en büyük gelir kaynağı, adlarını hepinizin hafızasında
canlandırdığınız zenginlerimizin hepsinin servetinin kaynağı
gayrimenkul rantlarıdır. Ne yazık ki bu rantlar vergisiz bir şekilde
elde edilmektedir. Bizim, işte, alım satım ne üzerinden yapılır diyoruz:
Hepiniz bilirsiniz, tapuda, işte, tapu değeri üzerinden veya beyan
değeri üzerinden yapılıyor. Gerçek değerle, arsaların gerçek değeri
ile beyan değeri arasında, tapu değeri arasında büyük farklar oluştuğu
için, bir türlü sistemin özü çözülemiyor; özü çözülemediği için de
bu gayrimenkullerden elde edilen rantlar vergilendirilemiyor. Onun
için, bu süreyi, "dört yılda satılandan alalım; beş yılda satılandan
alalım" yöntemiyle çözmek ne yazık ki mümkün değildir.
Şimdi, burada, önemli
düzenlemelerden biri -komisyonda ilave edildi- biliyorsunuz, Karayolları
Trafik Kanunu'na göre minibüs sayılan, 9 kişiden fazla yolcu alan
araçların vergisi çok düşük oluyordu -ÖTV'si, KDV'si- ama bunu satın
alan kimse, işte, 4-5 kişilik oturma koltuğuyla bir otomobil şekline
değiştirirse, dönüştürürse o zaman çok daha yüksek vergi ödüyordu.
Bu yönde çok şikâyetler vardı, bu yönde açılmış davalar vardı. Komisyonda
yapılan bir değişiklikle -herhâlde buradan da geçecektir, kabul edilecektir-
geniş kesimin bir sorunu çözülmüş olacaktır.
Şimdi, bir diğer önemli
nokta: Teşvik sisteminde 30 işçi çalıştırana bazı teşvikler tanınıyordu.
Şimdi, bu, 10'a indirilmektedir. Olumlu görülebilir, ama teşvik sisteminde
o kadar çok oynuyoruz ki, yatırım yapmak isteyen birisi, sistemi,
vergi kanunlarını bilmek ister. Akşamdan sabaha değişen, her yıl
değişen vergi kanunlarına göre, ciddi bir müteşebbis, hesap yapamaz,
ciddi yatırım kararları alamaz. Onun için, teşvik mevzuatımızı çok
ciddi şekilde tartışmalıyız ve kalıcı hâle getirmeliyiz. İşte,
bir ara 30 işçi, bir ara 50 işçi, şimdi 10 işçi… Bunların hepsi yanlıştır.
Bu Teşvik Kanunu görüşülürken de tasarısı görüşülürken de hep ifade
ettik biz, komisyonda da buralarda da konuştuk. Diyoruz ki, il bazında
teşvik son derece yanlıştır; geliniz, bunu, sektörel teşvik şekline
dönüştürelim diyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bütçeyle ilgili birkaç konunun altını çizmek istiyorum. Biliyorsunuz,
2006 yılı bütçesinin performansının çok yüksek olduğu ifade edildi
ve zannediyorum, uzun zamandır benim hatırlamadığım şekilde, Başbakan,
2006 yılı bütçe sonuçlarını açıkladı. Orada -yuvarlak rakam- 4 katrilyonluk
bir açık vardı. Tabii, 4 katrilyonluk bir açık, millî gelirin binde
7'sine tekabül eden bir açık, önemli bir başarı idi. Ama "acaba bu
böyle midir" diye, biz, çok ciddi incelemeler yaptık. Bunu, bir
basın toplantısıyla, ben, kamuoyuna da sundum. Aslında bütçemizin
açığı, 2006 yılı bütçesinin açığı 17 katrilyondur. Yani, Bakanlık
yetkilileri isterlerse bu basın toplantısı metnini kendilerine
de veririm. Çok somut, iddialı bir çalışma sonucu tespit ettik ki 17
katrilyon açık var; buna karşılık kamuoyuna sunulan, Başbakanın
"büyük performans", "otuz yılın başarısı" diye sunduğu
açık 4 katrilyon.
Şimdi, 2006 yılında,
işte, bazı harcamalar tahakkuk ettirilmedi, 2007 yılına ötelendi,
çeşitli rakam oyunlarıyla bütçe açığı düşürüldü. Ama, tabii, mızrak
çuvala sığmıyor; 2007 yılının Ocak ayı sonuçları açıklandı, 2007 yılının
Ocak ayı sonuçlarına göre 6 katrilyon; 2006 yılının on iki ayındaki
açık 4 katrilyon, 2007 yılının Ocak ayındaki açık 6 katrilyon ve 2005
yılının açığı 8 katrilyondu. Yani, demek ki, bu geçici başarıları
çok öne çıkarmak, bununla övünmek çok doğru değil. Yani, mali yıl, yılbaşları,
bunlar izafi kavramlardır; önemli olan sizin harcamalarınızdır,
önemli olan sizin gelirlerinizdir. Bir ay şöyle bir ay böyle diye bakarsanız,
kendinizi aldatmış olursunuz. Şimdi, işte, önemli bir açıkla, ocak
ayında 6 katrilyonluk bir açıkla karşı karşıya kalmış bulunuyoruz.
Bu açık ortaya çıkınca,
ne Sayın Maliye Bakanının bir basın toplantısına tanık olduk ne
Başbakanın herhangi bir açıklamasına tanık olduk. Açık büyük çıkınca,
böyle bir resmî açıklamayla, bir Maliye Bakanlığının basın bildirisiyle
konu duyuruldu; ama 2006 yılı açığı, düşürülmüş, çeşitli rakam oyunlarıyla
küçültülmüş açık, otuz yılın başarısı olarak sunuldu.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bu vergi kanunlarını görüşüyoruz. Gelir vergisi sisteminin bütünüyle
değiştirilmesi, yeniden yazılması, öyle zannediyorum ki, IMF'ye
verilen niyet mektubunda, bu Hükûmetin taahhüdüydü. Yani, Sayın Babacan'ın
ve Sayın Merkez Bankası Başkanının imzaladığı niyet mektubunda
bu açıkça ifade edilmişti, "Gelir Vergisi Kanunu'nu yeni baştan
düzenleyeceğiz, yeni baştan yazacağız ve Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunacağız." denilmişti. Ama, şimdi, o taahhüdün unutulmuş olduğunu
görüyoruz. O nedenle de işte birkaç maddelik bir gelir vergisini
değiştiren bu tasarıyla ve bunun içine konulmuş ilgili ilgisiz
pek çok kanunla, hep alıştığımız bir torba kanunla karşı karşıya geldik.
Bizim beklentimiz, böylesi birkaç maddesi değişmiş, zaten pek çok
maddesi artık anlaşılmaz hâle gelmiş olan bu gelir vergisinin yeni
baştan yazılması ve yeni bir Gelir Vergisi Kanunu çıkarılmasıdır.
Bu kanunlar… Tabii,
pek çok işlevi var vergi kanunlarının, ama onlardan biri de kayıt dışı
ekonomiyle mücadeledir. Bu Hükûmet, geçtiğimiz dört yıl içinde, kayıt
dışı ekonomiyle mücadelede hiçbir başarı sağlayamamıştır, hiçbir
adım atamamıştır. Bunu, değerli arkadaşlarım ben söylüyor değilim,
bunu, Hazineden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Babacan açıkça ifade
etmiştir. Ne yazık ki, biz…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyürek,
şahsınız adına söz isteğinizi birleştireyim mi?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Tabii.
BAŞKAN - Buyurun, on
dakika ek sürenizi verdim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Babacan, biz dedi,
ne yazık ki, kayıt dışı ekonomiyle mücadelede herhangi bir başarı
sağlayamadık. Geçenlerde, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın
Başesgioğlu da kayıt dışı istihdamla mücadelede hiçbir başarı
sağlayamadıklarını ifade etti.
Değerli arkadaşlarım,
tabii, kayıt dışı ekonomiyle mücadele etmek için, İcra ve İflas Kanunu'ndan
Türk Ticaret Kanunu'na, Türk Ticaret Kanunu'ndan vergi kanunlarına
kadar ekonomiyle ilgili bütün kanunları kayıt dışılıkla mücadele
edecek şekilde hazırlamanız gerekiyor, vergi denetiminin çok etkin
olması gerekiyor, vergi idaresinin çok güçlü olması gerekiyor ve
en önemlisi, kayıt dışı ekonomiyle mücadele edecek bir siyasi iradenin
ortaya konulması gerekiyor. Biraz önce bahsettiğim sayın bakanların
konuşmasından da anlaşıldığı gibi, bu iktidarın, kayıt dışı ekonomiyle
mücadele konusunda niyeti yoktur, siyasi iradesi yoktur. Eğer siyasi
iradeniz varsa kayıt dışılıkla mücadele kolaydır.
Başka ülkelerde, Amerika
Birleşik Devletleri'nde, Avrupa Birliğinin pek çok ülkesinde kayıt
dışı ekonominin yüzde 10'ların altında olması, bizde yüzde 50'ler
civarında olmasının temel nedeni, bizim insanlarımızın vergi kaçırmayı
çok sevmesinden veya bizim insanlarımızın devlete sahipsizliğinden,
sadakatsizliğinden değil, oralarda, o ülkelerde vergi kaçırmanın
çok ciddi müeyyidesinin olması ve bu müeyyidenin de derhal uygulanıyor
olmasıdır. O nedenle, Türkiye'de, eğer, bu yönde bir siyasi irade ortaya
çıkarsa, teknik yönden sorunlar çözülebilir ve kayıt dışı ekonomi
küçültülebilir.
Bu geçtiğimiz dört
yıl içinde, çeşitli kanunlar burada görüşülürken de ifade ettiğimiz
gibi, kayıt dışı ekonomiyle mücadele yönünden, ne yazık ki, hiçbir
adım atılamamıştır.
Değerli arkadaşlarım,
bu vesileyle, vergi incelemesiyle ilgili bazı konuların altını
çizmek istiyorum. Ben de on yıl Maliye Bakanlığında hesap uzmanı
olarak vergi incelemesi yapmış bir arkadaşınızım. Ama, bizim vergi
incelemesi yaptığımız dönemlerde, siyasi iradenin, bakanın veya
siyasi yetkililerin inceleme elemanı üzerinde en ufak bir etkisi,
en ufak bir baskısı söz konusu olmazdı. Bu konuyu daha önce buraya
getirdiğimde, Sayın Maliye Bakanı "İnceleme elemanlarına
-yani maliye müfettişlerine, hesap uzmanlarına, gelirler kontrolörlerine,
vergi denetmenlerine- haksızlık yapmayın, onlar, gene objektif,
tarafsız bir şekilde inceleme yapıyor." dedi. Ben, o arkadaşların
vicdanıyla baş başa kaldığı zaman, herhangi bir baskı altında kalmadıkları
zaman, bu görevlerini en iyi şekilde yapacaklarını biliyorum, ondan
hiç kuşkum yok. Ama, eğer siyasi irade, eğer bakan, eğer hükûmet herhangi
bir şekilde baskı uygularsa inceleme elemanına, onun… Ne yapacak? Yani herkesten kahraman olmasını,
bakana, herkese direnmesini beklemek doğru değildir.
Son zamanlarda iki konu,
değerli arkadaşlarım, kamuoyunun dikkatine geldi ve bunlardan biri,
maliye müfettişi Hamza Kaçar'ın, El Kadı hesaplarını inceleyen
Hamza Kaçar'ın, artık, herhâlde, Maliye tarihinde hiç görülmedik bir
şekilde memuriyetten atıldığını biliyoruz. Bu, büyük bir haksızlıktır;
bu, çok yanlıştır ve içinden çıkmakla, bir zamanlar mensubu olmakla
iftihar ettiğim Maliye camiasını çok yıpratmıştır, hırpalamıştır
ve ilginç bir şey, bunu da hiç duymamıştık, ilk kez duyuyoruz: Şu anda,
emekli olmuş olan Teftiş Kurulu Başkanı Mehmet Tuncer'in de memuriyetle
ilişkisinin kesilmesi yönünde çalışmalar yapıldığı söyleniyor.
Emekli olan birisinin herhâlde emekli maaşı kesilecektir.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de, hâkim ve yargı bağımsızlığı kadar, vergi inceleme elemanlarının
bağımsızlığı çok önemlidir. Bu, keyfî bir şekilde, politik bir şekilde
kullanılmaya başlandığı anda, bunun nerede duracağı belli olmaz
ve insanların Maliyeye, vergi kanunlarına, devlete olan güveni
sarsılır. Umarım, bu yanlıştan, Maliye Bakanlığı kısa sürede dönecektir.
Bir diğer önemli nokta,
gene kamuoyunun dikkatine gelen, Kanaltürk televizyonunda yapılan
bir vergi incelemesi. Elbette, her kurum, her kuruluş, her mükellef
incelenir, incelenmelidir; herkes hesabını kuruşuna kadar vermelidir,
herkes kazancının vergisini ödemelidir, onlarda hiç kuşku yok, ama
vergi incelemesinin de politik şekilde yapılmaması lazım. Mesela,
o olayda, Cüneyt Arcayürek gibi, Mine Kırıkkanat gibi, o televizyonla
ilişkisi orada program yapmaktan ibaret olan kimselerin bankalardaki
hesaplarının da istenmiş olması çok yanlıştır, olacak iş değildir.
Yani, Cüneyt Arcayürek'in, Mine Kırıkkanat'ın kara para akladığı
mı düşünülüyor ki bankadaki bütün hesapları istenerek bir inceleme
yapılıyor? Ben de, her salı günü program yapıyorum, benim de hesaplarımı
incelesinler, ben bundan mutlu olurum.
NİYAZİ PAKYÜREK (Bursa)
- Sen bedava yapıyorsun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)
- Ama, değerli arkadaşlarım, bu olaylar hiç kimseye puan kazandırmaz.
Türkiye çok partizanlık görmüştür, Türkiye'de çok olaylar yaşanmıştır.
Mesela, benim yaşımda olanlar hatırlarlar, basın üzerine öyle baskı
uygulanırdı ki, gazeteciler, buna tepki olarak… Mesela, açarsınız
Cumhuriyet gazetesini, Vatan gazetesini -o zamanki gazeteler-
bembeyaz çıkardı. Anlardınız ki, o haberle ilgili bir sansür gelmiş,
o haberle ilgili bir baskı gelmiş. Bugün, tabii, öyle direkt sansür
filan olmuyor, ama endirekt bir şekilde deniliyor ki: "Hesaplarını
getir bakalım." Sayın TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu diyor ki:
"Valla, hiç eleştiri filan yapamıyoruz. Ağzımızı açıp eleştirdiğimiz
zaman, 'Getir bakalım defterleri.' diyor. Maliyeye defter götüren
herkes de Maliyeden korkuyor." diyor. Şimdi bunu ben söylemiyorum.
Bunu, iktidara yakınlığı konusunda hiçbir tereddüt olmayan Sayın
Hisarcıklıoğlu söylüyor. Değerli arkadaşlarım, onun için, vergi
incelemesinde tarafsızlık, yansızlık, her türlü politik baskının
ötesinde, sadece ve sadece, inceleme elemanı vergi kanunlarıyla
ve vicdanıyla baş başa kalmalıdır. Ben on yıllık dönemimde hiçbir
telkin aldığımı hatırlamıyorum. Burada, pek çok inceleme elemanı
arkadaşımız var, onların da herhangi bir telkin aldığını hatırlamıyorum.
Dokuzuncu Cumhurbaşkanımız
Sayın Süleyman Demirel'in kardeşlerinin hesapları benim hesap uzmanı
olduğum dönemde incelenirken, kendisi o zaman başbakan olmasına
rağmen arkadaşımız üzerinde herhangi bir telkin olmamıştır. Hatta,
işte o aile, bizim gibi yakın arkadaşlarından filan, "acaba ne
yapıyor, nereye gidiyor bu inceleme" diye bilgi almaya çalışırlardı.
Başbakan olarak Sayın Demirel'in en ufak bir telkini olmamıştır.
Bu kurumları korumalıyız.
Teftiş kurulu, hesap uzmanları kurulu, gelirler kontrolörleri,
vergi denetmenleri bu devletin temel taşlarıdır. Onları, her türlü
baskının ötesinde tutmalıyız; onlar görevlerini yapmalı, onlar
vergi incelemelerini yapmalı. Vergi incelemesini yapan, yanlış
yapıyorsa, eksik yapıyorsa bunun yolları var; uzlaşma yolu var,
vergi mahkemeleri var ve sonra da Danıştay var.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)-
Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz tasarıyla ilgili,
teklifle ilgili değerlendirmelerimizi yaptık; bazı olumlu yanlarına
rağmen bize göre eksik, bu tasarıda bulunmaması gereken noktalar
var, onlara da dikkatinizi çektim. Ama, benim, özellikle üzerinde
durduğum, durmak istediğim: Vergi incelemesinde bağımsızlığı ve
tarafsızlığı mutlaka ve mutlaka koruyalım; vergi incelemesi partizanlığa,
vergi incelemesi siyasete alet olmaya başladığı zaman, o ülkede,
artık, ekonomideki istikrardan bahsetmek, ekonominin rayında gittiğinden
bahsetmek çok zor hâle gelir.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Özyürek.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
GELİR VERGİSİ KANUNU VE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 31/12/1960 tarihli
ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin birinci
fıkrasının (6) numaralı bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiş,
mülga ikinci fıkrasından sonra gelen üçüncü fıkradaki "devamlılık
ve" ibaresi fıkradan çıkarılmıştır.
"6. Evlerde kullanılan
dikiş, nakış, mutfak robotu, ütü ve benzeri makine ve aletler hariç
olmak üzere, muharrik kuvvet kullanmamak ve dışarıdan işçi almamak
şartıyla; oturdukları evlerde imal ettikleri havlu, örtü, çarşaf,
çorap, halı, kilim, dokuma mamulleri, kırpıntı deriden üretilen
mamuller, örgü, dantel, her nevi nakış işleri ve turistik eşya, hasır,
sepet, süpürge, paspas, fırça, yapma çiçek, pul, payet, boncuk işleme,
tığ örgü işleri, ip ve urganları, tarhana, erişte, mantı gibi ürünleri
işyeri açmaksızın satanlar. Bu ürünlerin, pazar takibi suretiyle
satılması ile ticari, zirai veya mesleki faaliyetleri dolayısıyla
gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olanların düzenledikleri hariç
olmak üzere; düzenlenen kermes, festival, panayır ile kamu kurum ve
kuruluşlarınca geçici olarak belirlenen yerlerde satılması muaflıktan
faydalanmaya engel değildir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Anavatan Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim
Özdoğan.
Buyurun efendim. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 1346 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde, Anavatan
Partisi adına, 1'inci maddede, söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, AK Parti Hükûmeti döneminin özelliklerinden bir tanesi,
Sayın Maliye Bakanı sayesinde mükelleflerin ve bütün fertlerin
bir vergi cehennemi içerisinde yaşamasıdır. Bir Bolu Beyi misali
mükelleflerin üzerine gidilmiş ve "illallah" dedirttirmiştir.
Ama, Sayın Bakan hiçbir zaman unutmasın ki, her Bolu Beyi'ne karşı bir
Köroğlu çıkar ve bir gün kendisine de mutlaka "illallah" dedirttiririz.
Bunu, inşallah, yaşarsak, hepimiz göreceğiz.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye, vergi alanında içinden çıkılmaz, akıl dışı uygulamalar ve
rekabetin gücünü sarsıcı düzenlemeler içerisinde boğuluyor. Vergi
cehennemi olarak tanımlanabilecek ülkemizde, gelire göre en pahalı
akaryakıt alınıyor. Cep telefonlarındaki iletişim vergisi ise Avrupa
Birliği ülkelerinin hiçbirisinde bulunmuyor. En büyük çarpıklık,
geniş halk kesimlerini ilgilendiren ve çoğu mal ve hizmetin temel
girdisini oluşturan akaryakıt vergilerinde. Avrupa'nın, hatta,
dünyanın, gelirine göre en pahalı akaryakıtını alan vatandaşlarımız,
1 litre benzin için ödedikleri yaklaşık 3 YTL'nin yüzde 70'lik kısmını
vergi olarak Maliyeye gönderirken bu alanda, âdeta, dünya şampiyonu
oluyorlar.
Diğer büyük çarpıklık
ise, yıllardır süregelen milyonlarca asgari ücretlinin ödediği
vergi ve sigorta yükleriyle alakalı. Milyonlarca asgari ücretli
bir dünya rekoru kırarak, en son ilan edilen asgari ücret -403 YTL-
üzerinden, yaklaşık yüzde 75 oranında vergi ve sigorta kesintisi
ödüyorlar. Böyle bir yük, ne Avrupa Birliği ne de OECD ülkelerinin
hiçbirisinde bulunmuyor.
Orta hâlli bir otomobil
alırken, Avrupa Birliği ülkelerindeki tüketicinin ödediği paranın
2 mislini ödüyoruz. Yüksek ÖTV'lerle birlikte, ÖTV'nin de KDV'si alınarak
ödenen toplam vergi yüzde 61'den başlıyor, yüzde 117'ye kadar çıkıyor.
İngiltere, Fransa, Almanya gibi Avrupa Birliği ülkelerinde ise
bu oran yüzde 20-25'leri geçmiyor. Bu alanda da şampiyonluk yine bizde.
Dünya Bankası ve OECD kaynaklarına göre, yapılan tüm iyileştirmelere
rağmen, hâlâ, iş kurma ve yatırım ortamı açısından en elverişsiz ülke
konumuyla da sondan birinciliğimizi, maalesef, koruyoruz.
Kayıt dışı ekonomiyi
önleyip gerçek gelir ve kazançları vergileyemediğimizden, vergi
gelirleri içinde KDV, ÖTV gibi yüksek tüketim vergileriyle dolaylı
vergilerin payı en son yüzde 70'lere dayanmış bulunuyor. Dolaylı
vergilerin artması, fakir ve zenginin zeytin, peynir, ekmek, su,
akaryakıt, telefon gibi tüketimler için aynı vergiyi ödemesinin
sonucu büyük adaletsizlik ve zulüm doğuruyor. Bu alanda Avrupa Birliği
ortalaması ise yüzde 35'tir.
20 milyar dolar gelir
elde ettiğimiz ve 20 milyonu aşkın turist ağırladığımız turizmdeki
konaklama vergisinde de, yine Fransa, İspanya, Yunanistan gibi rakip
ülkeler arasında yüzde 18'le en yüksek orana sahibiz. Ayrıca, turistlere
sattığımız daha çok şarap, rakı, bira gibi alkollü içeceklerde -turistlere
sattıklarımız dâhil- ÖTV rekoru yine bizde. Avrupa Birliği ülkeleri
turizmde yüzde 3-5 civarında KDV uyguluyorlar, çoğu da, bağcıları,
yani kendi çiftçilerini düşündüğünden şaraptan hiç ÖTV almıyorlar.
1999 yılında "deprem için bir defalık" diye getirilen cep telefonlarındaki
iletişim vergisi de Avrupa Birliği ülkelerinin hiçbirisinde
yok.
Şimdi, halkımla burada
bir şeyi paylaşmak istiyorum. Anavatan Partisi iktidarında inşallah,
biz asgari ücretliden vergi hiç almayacağız ve asgari ücreti 1
milyar liraya çıkaracağız.
Şimdi işsizlere sesleniyorum,
çünkü, resmî işsizlik rakamları Türkiye'deki gerçek işsizlik oranını
yansıtmıyor: Bütün işsizler Türkiye İş Kurumuna müracaat etsinler,
Anavatan Partisi iktidara geldiğinde hepsine iş vereceğiz, iş
vermediğimiz takdirde işsizlik maaşı vereceğiz. Bunu Sayın Genel
Başkanımız da Grup toplantısında taahhüt etmiştir.
Ayrıyeten, Anavatan
Partisinin taahhüt ettiği konulardan birisi de, sosyal güvencesi
olmayan bütün kadınları sigortalı yapacağız. Bunu da Sayın Genel
Başkanımız ilan etmiştir, ben bir defa daha tekrar ediyorum.
Ayrıca, çok önemli konulardan
birisi: Avrupa ülkelerinde, az önce dediğim gibi, çiftçilerin
girdi fiyatlarında KDV alınmıyor. Biz de Anavatan Partisi olarak iktidara
geldiğimizde çiftçi girdi fiyatlarında, yani, mazot, gübre, zirai
ilaç gibi, bunlardan KDV'yi mutlaka kaldıracağız.
Anavatan Partisi,
geçmişinde başarılarla dolu bir partidir, aynı felsefi vizyona
sahibiz, iktidara geldiğimizde mutlaka daha iyilerini yapacağız.
Bakın, değerli arkadaşlar,
Anavatanın iktidarında, otoyollardan renkli televizyona, ekonomide
liberasyondan altyapı yatırımlarına, dışa açılmadan ihracat seferberliğine,
Fatih Köprüsü'nden otomatik telefon ve dev enerji santrallerine kadar
pek çok icraatı var. Tablo buyken soruyorum: AK Partinin icraatı olarak
neyi hatırlıyorsunuz? Milletime de bunu soruyorum. Yapılan baraj,
otoyol, köprü, kanal, telekomünikasyon benzeri mega bir eser var
mı? Yapmak bir yana, bunlar, olanları da satıyorlar. Belki, çift yönlü
asfalt diyebilirsiniz; ama, bunların da bittiği yok, çoğu bozuk. Yani,
adı var, kendisi yok.
Peki, başka ne yaptı dört
yıl içerisinde AK Parti İktidarı? Dört yıl sonunda yapılan ciddi
hiçbir yatırım olmadığından, üretim stop etmiş ve bunun sonucu olarak
da, milyonlarca işsiz, çöpten beslenenler, hırsızlık ve gasp sebebiyle
sokağa çıkılmaz hâle gelen metropoller ve de fuhşun geçim kaynağı
yapıldığı bir tablo ortaya çıkmış ve dahası, ümitsizliğin kol gezdiği,
devlet kurumlarının kavgalı hâle getirildiği ve de toplumun, laik-anti
laik diye cepheleştirildiği bir iklim oluşmuştur.
Sonuç olarak, objektif
tarih, bugünkü matbuat misali su üstünde yazı yazmak olmayacağına
göre, AK Parti İktidarı dönemi, bu hâliyle, vicdan kanatan yıllar
olarak geçecek dersek haksızlık etmiş olur muyuz?
Değerli arkadaşlar,
vergi ve gelir adaleti bu Hükûmet döneminde tamamen yok olmuştur. Türkiye
ekonomisinin, AK Parti İktidarı döneminde nereden nereye getirildiğini
anlamak aslında hiç de zor değil.
Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın,
57'nci Hükûmet dönemine atıfta bulunarak konuşmalarında sık sık tekrarladığı
"Türkiye'yi nereden aldık nereye getirdik" söylemlerine,
yine kendi tabirini kullanarak cevap vermek gerekiyor. Sayın Başbakan
"Bugün insanlarımızın dünden daha yoksul olduğunu kim söyleyebilir?"
diyor. Memur maaşlarını simit ve ekmekle mukayese ederek maaşların
dört yılda ne kadar arttığından bahsediyor, ancak zorunlu harcamalardaki
fiyat artışlarından hiç bahsetmiyor. Bugün, Türkiye İstatistik Kurumu
verilerine göre yapılan çalışmalarda gıda, barınma, ısınma, sağlık,
ulaşım, haberleşme, giyim, eğitim gibi birçok zorunlu harcama kaleminde
ciddi fiyat artışları olduğu gözlemlenmektedir. Son dört yılda ortalamalar
şöyle… Bazı kalemleri burada ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar,
fiyat artışlarındaki bazı kalemleri burada sizlere hatırlatmak
istiyorum. Mesela, 1 kilogram etin fiyatı yüzde 75'ten fazla pahalandı.
1 kilogram patatesin fiyatı yüzde 100 pahalandı. 1 kilogram zeytinin
fiyatı yüzde 85-90'lara dayandı. Mutfak tüpünün fiyatı yüzde 100'leri
geçti. Kira yüzde 103, sağlık harcamaları yüzde 90, kurşunsuz benzin
yüzde 120'ler oranına varmış bulunuyor. Memur maaşlarında ise, son
dört yılda, reel olarak ortalama, yüzde 23 oranında bir artış meydana
gelmiştir. Zorunlu harcama kalemlerindeki fiyat artışlarına bakılırsa,
maaş artışlarının ne kadar yetersiz kaldığı anlaşılmaktadır. Yapılan
ucuz ithalatın da etkisiyle bazı tüketim maddelerinde yaşanan fiyat
düşüşlerini ele alarak satın alma gücünün arttığını söylemek aldatma
ve kandırmadan başka bir şey değildir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
son cümleleriniz için açıyorum.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Diğer taraftan, bir
memur maaşının yüzde 50'si gıda harcamasına, yüzde 40'a yakını ise
konut giderlerine gitmektedir. Buna göre, maaşının yüzde 87-90'a
varan kısmı sadece gıda ve barınma ihtiyaçlarına ayrılmaktadır.
Diğer zorunlu harcamalar olan eğitim, sağlık, ulaşım, giyim gibi ihtiyaçların
karşılanması için maaşının sadece yüzde 13'ü kalmaktadır.
Barınma ihtiyacı,
insan hayatının olmazsa olmazı varsayıldığında, gıda harcamasından
kısmak zorunda kalınmakta, dengeli ve sağlıklı beslenmeyen bir nesil
yetişmektedir. Bu da, hastalıklara davetiye çıkarmaktadır. Bu durum
da, ekonomiyi simitle tarif eden Sayın Başbakanın, ekmek bulamıyorlarsa
simit yesinler, mantığıyla hareket ettiğinin en iyi göstergesidir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.
Bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının Gelir Vergisi Kanununda değişiklik yapan çerçeve 1
inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Faruk Çelik |
Maliki Ejder Arvas |
Ahmet Yeni |
|
|
|
Van |
|
|
Mehmet
Kurt |
Cavit
|
|
|
|
Diyarbakır |
|
"Madde 1- 31/12/1960 tarihli ve 193
sayılı Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin birinci fıkrasının
(6) numaralı bendi ile, mülga ikinci fıkrasından sonra gelen üçüncü
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"6. Evlerde kullanılan dikiş, nakış,
mutfak robotu, ütü ve benzeri makine ve aletler hariç olmak üzere,
muharrik kuvvet kullanmamak ve dışarıdan işçi almamak şartıyla;
oturdukları evlerde imal ettikleri havlu, örtü, çarşaf, çorap, halı,
kilim, dokuma mamulleri, kırpıntı deriden üretilen mamuller, örgü,
dantel, her nevi nakış işleri ve turistik eşya, hasır, sepet, süpürge,
paspas, fırça, yapma çiçek, pul, payet, boncuk işleme, tığ örgü işleri,
ip ve urganları, tarhana, erişte, mantı gibi ürünleri işyeri açmaksızın
satanlar. Bu ürünlerin, pazar takibi suretiyle satılması
ile ticari, zirai veya mesleki faaliyetleri dolayısıyla gelir ve
kurumlar vergisi mükellefi olanların düzenledikleri hariç olmak
üzere; düzenlenen kermes, festival, panayır ile kamu kurum ve kuruluşlarınca
geçici olarak belirlenen yerlerde satılması muaflıktan faydalanmaya
engel değildir."
"Ticari, zirai veya mesleki kazancı
dolayısı ile gerçek usulde Gelir Vergisine tabi olanlar ile yukarıda
sayılan işleri Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerine bağlılık
arz edecek şekilde yapanlar esnaf muaflığından faydalanamazlar."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANI SAİT
AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın
Hükûmet katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Tasarı ile öngörülen düzenlemenin
ortaya çıkarabileceği değerlendirilen tereddütleri gidermeye
yönelik olarak düzenleme daha açık bir şekilde yapılmaktadır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gerekçesini
dinlediğiniz, Hükûmetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Maddeyi
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 193 sayılı
Kanunun mülga 32 nci maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde
yeniden düzenlenmiştir.
"Asgarî geçim indirimi
MADDE 32- Ücretin
gerçek usûlde vergilendirilmesinde asgarî geçim indirimi uygulanır.
Asgarî geçim indirimi; ücretin elde
edildiği takvim yılı başında geçerli olan ve sanayi kesiminde çalışan
16 yaşından büyük işçiler için uygulanan asgarî ücretin yıllık brüt
tutarının; mükellefin kendisi için % 50'si, çalışmayan ve herhangi
bir geliri olmayan eşi için % 10'u, çocukların her biri için ayrı ayrı
olmak üzere; ilk iki çocuk için % 7,5 diğer çocuklar için % 5'idir. Gelirin kısmî döneme
ait olması halinde, ay kesirleri tam ay sayılmak suretiyle bu süreye
isabet eden indirim tutarları esas alınır. Asgarî geçim indirimi,
bu fıkraya göre belirlenen tutar ile 103 üncü maddedeki gelir vergisi
tarifesinin birinci gelir dilimine uygulanan oranın çarpılmasıyla
bulunan tutarın, hesaplanan vergiden mahsup edilmesi suretiyle
uygulanır. Mahsup edilecek kısmın fazla olması halinde iade yapılmaz.
İndirimin uygulamasında
"çocuk" tabiri, mükellefle birlikte oturan veya mükellef
tarafından bakılan (nafaka verilenler, evlat edinilenler ile ana
veya babasını kaybetmiş torunlardan mükellefle birlikte oturanlar
dâhil) 18 yaşını veya tahsilde olup 25 yaşını doldurmamış çocukları,
"eş" tabiri ise, aralarında yasal evlilik bağı bulunan kişileri
ifade eder.
İndirim tutarının
tespitinde mükellefin, gelirin elde edildiği tarihteki medenî hali
ve aile durumu esas alınır. İndirim, yukarıdaki oranlara göre hesaplanan
tutarları aşmamak kaydıyla, ücret geliri elde eden aile fertlerinden
her biri için ayrı ayrı, çocuklar için eşlerden yalnızca birisinin
gelirine uygulanır. Boşananlar için indirim tutarının hesabında,
nafakasını sağladıkları çocuk sayısı dikkate alınır.
Bakanlar Kurulu, indirim
konusu yapılacak toplam tutarın asgari ücretin yıllık brüt tutarını
aşmaması şartıyla ikinci fıkrada belirtilen asgarî geçim indirimi
oranlarını artırmaya veya kanuni oranına kadar indirmeye yetkilidir.
Asgarî geçim indiriminin
uygulama dönemleri ve mahsup şekli ile diğer hususlara ilişkin
usûl ve esaslar Maliye Bakanlığınca belirlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Sayın
Ali Kemal Deveciler. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL
DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gelir
Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın
2'nci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bugün üzerinde görüşmekte
bulunduğumuz Gelir Vergisi Kanunu ve söz almış olduğum 2'nci madde
Türk halkının çok büyük bir kısmını ilgilendirmektedir.
Değerli milletvekilleri,
hepimizin malumu olduğu üzere, AKP İktidarı döneminde işsizlik
ve yoksulluk Türkiye'nin gündemine oturan ve gündemden kalkmayan,gündemden kalkmayan, gündemde yerini koruyan gündemler
olmuştur.
Türk-İş'in son açıkladığı
veriler çerçevesinde, açlık sınırı -son verilere göre- 628 YTL ve
gıda ve gıda dışı yoksulluk sınırı ise 2.045 YTL'dir. Buna göre, bugün
ülkemizde 1 milyon kişinin açlık sınırının altında, 19 milyon kişinin
de yoksulluk sınırının altında mücadele ettiğini burada söylemek
istiyorum. Yoksulluğun diz boyu olduğunun, kayıt dışı ekonomide
ilerleme kaydedilemediğinin bizzat Hükûmet üyeleri tarafından
açıkça ilan edildiği bir dönemde sosyal demokrat politikalara daha
fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Türk halkının, bu dönemde kapsamlı bir
sosyal yaklaşıma gereksinim duyduğu böyle bir zamanda, üzerinde
çalışmakta olduğumuz kanun tasarısı ücretlilere vergi iadesini
kaldırarak, halkı, maalesef, az da olsa bir gelir kaynağından mahrum
bırakmaktadır. Tabii, kaldırılmak istenen uygulamanın bir parçası
olarak kayıt dışının azaltılmasında yararlı olan fiş ve fatura toplanması
yönündeki çabaların da nedeni ortadan kalkmaktadır.
Hükûmet, vergi iadesi
sistemini önce emeklilerin kullanımından çıkarmıştır. Şimdi ise,
çalışanları bundan mahrum ederek, yerine asgari geçim indirimini
getirmeyi amaçlamaktadır. Daha bu uygulamanın ne anlama geldiğini
halkımızın çalışmakta olan kesimi hissetmemektedir. Fakat, bunun
anlamını ve sonuçlarını emeklilerimize sorabiliriz. Eğer bunu
yaparsak alacağımız cevaplar hiç de olumlu olmayacaktır. Çünkü,
emekliler maaşlarına eklenen miktarları fark dahi etmemektedirler.
Aynı durum, tasarının bu şekilde yasalaşması hâlinde, çalışanlar
için, ücretliler için de gelecek yıldan itibaren kendini gösterecektir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizin malumu olduğu üzere, AKP, iktidara
geldiği günden beri vergide gayriadil bir politika izlemeyi sevmektedir.
2002 yılı içerisinde, AKP iktidara geldiğinde, yüzde 66 olan dolaylı
vergilerin toplam vergiler içindeki oranı 2007 yılı bütçesinde yüzde
69 seviyesine çıkmıştır. Buna ek olarak, uygulamadaki tüm zayıflığa
rağmen, ücretlilere ek bir gelir etkisi yaratan ve bu şekilde fiş
toplamayı özendiren vergi iadesi uygulamasına son verilmesi,
korkarım ki, belge toplanmasında yaşanacak sıkıntılar nedeniyle
düşebilecek vergi gelirini kapatmak için, zaten yüksek olan ve gelir
dağılımını bozucu etki yapan dolaylı verginin oranının artmasıyla
da sonuçlanacaktır. Bunu hep birlikte göreceğiz. Hükûmet, kaybedeceği
vergi gelirlerini artırmak için oranlarla oynamaya, halk da bundan
kaçınmaya çalışacaktır. Sonuçta, bozuk yapı daha da bozulacak ve
birilerine haksız kaynak transferi yapılacaktır.
Tasarının asgari geçim
indirimini düzenleyen 2'nci maddesi, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun
mülga 32'nci maddesi yerine yeni bir madde metnini içermektedir. Buna
göre, 1985 yılında kaldırılan asgari geçim indirimi yeniden getirilmektedir.
Madde, asgari geçim indiriminde oranları, mükellefin kendisi
için asgari ücretin yüzde 50'si, çalışmayan ve herhangi bir geliri
olmayan eşi için yüzde 10'u, çocuklarının her biri için, ilk iki çocuk
için ayrı olmak üzere, yüzde 7,5 ve diğer kalan çocuklar için de yüzde
5 oranını tespit etmektedir.
Her şeyden önce şunu
belirtmek gerekir ki, getirildiği söylenen asgari geçim indirimi
sistemi, aslında, Gelir Vergisi Kanunu'nda eskiden yer alan en az geçim
indirimi ile sadece ücretliler tarafından kullandırılan, yararlanılan
özel indirimin karışımı niteliğinde bir sistem olarak önerilmektedir.
Ücret geliri elde eden, bunun dışında çalışmayan ve bir geliri de
olmayan eş ile çocukların da sistemde dikkate alınıyor olması, uygulamanın
en az geçim indirimi yöntemine yaklaşmasını sağlamaktadır.
Durum bu merkezdeyken,
tasarı ve onun gerekçesi, "niçin sistemden, eşitlik ilkesi nedeniyle
tüm mükelleflerin yararlanamadığı" sorusuna cevap verememektedir.
Ayrıca, getirilen sistem, ücretlerin vergilendirmesinde asgari
geçimin uygulanmasını öngörmektedir. Peki, bu tanımın dışında
kalan veya bu asgari ücret gelirinin üzerinde geliri olanların durumu
ne olacaktır? Getirilen sistemde sadece asgari ücrete kadar uygulanacağı
belirtilmektedir. Asgari ücret bugün 562,5 YTL'dir. Peki, asgari ücretin
üzerinde maaşı olanlar, memurlarımız, üst düzey yöneticilerimiz,
1 milyar; 1,5 milyar, 2 milyar maaş alanlar ne olacaktır? Onlar da asgari
ücret kadar geçim indiriminden faydalanacaklardır.
Öte yandan, tasarıyla
getirilen sistemde gelirdeki artışın çocuk sayısındaki artışa
bağlanması da "daha fazlanın daha iyi olduğunu" savunan
AKP anlayışına uygun bir yaklaşımdır. Nitekim, bu yaklaşım, Sayın
Başbakanın iktidarının ilk dönemlerinde savunduğu, nüfus artışına
önem veren bir yaklaşımı temsil etmektedir. Fakat, tabii, kaliteyle
daha fazla ilgili olan kesimlerin yaklaşımı bu değildir. Bu nedenle,
tasarı, çocuklarla ilgili olarak öngördüğü indirimi de ücretlilerin
gelirinden yapmalıdır.
Bu noktada, yeri gelmişken,
vergi iadesi sistemini IMF'nin etkisiyle ortadan kaldırmak isteyen
Hükûmetin, tasarıda asıl yapması gereken şeyin, asgari ücretin tamamını,
ücretli için indirime konu yapması gerektiğinin altını çizmek isterim.
Maalesef, yoksulluğun
bu denli yoğun yaşanmaya başlandığı bir ülkede, üzerinde görüşmeler
yapmış olduğumuz bu tasarı, yoksullukla mücadele yolunda, vergiden
bir araç olarak yararlanmaya imkân tanıyacak önemli bir şanstı, ama,
bu şansı iyi kullanabiliyor muyuz? Elbette, AKP Hükûmetinde, fakir
fukara, garip gureba edebiyatı bol yapılan, ama, uygulamada, sadece,
gösteriye dönük şeylerin olduğu konular olduğu için, bu şansı, ne
yazık ki, iyi kullanamıyoruz. Oysa, asgari ücretin tamamını, sadece,
mükellefin kendisi için vergiden muaf tutularak, maddenin yeniden
yazılması, en alt gelir diliminde vergi yükündeki iyileşmenin yüzde
6,7 oranında gerçekleşmesine yardımcı olacaktı.
Bunları, sadece burada
değil, aynı zamanda tasarının Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmelerinde
ve alt komisyondaki görüşmeleri esnasında Cumhuriyet Halk Partili
milletvekilleri olarak söyledik, ama, madde metninde hâlen ücretlilerin
gelir dağılımının iyileştirilmesi hususunda bir gelişme olmadığını,
ne yazık ki, görmekteyiz.
Asgari ücretin tamamını
geçim indirimine konu yapmayı kabul etmekte zorlanan, belki de,
bazı çevrelere bunun için söz vermiş olan Hükûmet, tasarının 2'nci maddesindeki
üçüncü fıkrada, asgari geçim indirimi tutarları toplamının, asgari
ücretin yıllık brüt tutarlarını aşmamak üzere, ayarlama yetkisine
sahip olmak istemektedir. Bu ayarlama, sadece, artırma yönünde değil,
aynı zamanda indirme yönünde de istenmektedir. Eğer, asgari ücretin
tamamına kadar olacak şekilde bir indirim sağlanabiliyorsa,
Hükûmet bunu niçin şimdi yapmamaktadır? Yoksa, seçim dönemini mi
beklemektedir Hükûmet bu yetkiyi kullanması için? O zaman, seçim üzeri,
çalışanların ağzına bir parmak bal mı sürmek istemektedir, seçim
yatırımı olarak kullanmak için?
Peki, bu şartlar altında,
Hükûmet niçin bu oranları, ücretlinin aleyhine de olabilecek bir düzenlemeyle,
aşağıya alma yetkisi de istemektedir? Bunu da anlamak hiç mümkün
değildir. Asgari ücretin tamamını asgari geçim indirimine konu
edemeyen Hükûmet, tasarıyı, vergi sistemini prensiplere uygun hâle
getirdiğini ve düşük gelirliler üzerindeki vergi yükünün azaldığını
ifade ederek savunmaktadır. Oysa, AKP, iktidara gelmesinin ardından,
kendinden önce ücretlilerin vergilendirildiği sistemde değişiklikler
yapmıştır. Bunlardan biri, ücretlilerin gelir vergisi tarifesinin,
diğer gelirlerin vergilendiği tarifeden 5 puan düşük olması. AKP
iktidara gelmeden evvel böyle bir oranlama vardı, ama, ne yazık ki,
2004 yılı sonunda yaptığımız düzenlemeyle, bu yüzde 5'lik aradaki
fark, ne yazık ki, ortadan kaldırılmıştır ücretlilerin aleyhine.
Yine, Acil Eylem Planı'nda,
özel indirimin yetersiz olduğunu belirten AKP, bunu kademeli olarak
asgari ücret seviyesine çıkaracağını Acil Eylem Planı'nda taahhüt
etmişti. Bu yapılamadığı gibi, ücretlilerin 5 puan indirimli gelir
vergisi tarifesini de, 2004 yılının sonunda, az evvel söylediğim
gibi, yürürlükten ne yazık ki kaldırmıştır. Bunları yapan AKP Hükûmeti,
şimdi de bu tasarının ne kadar yararlı olduğunu söylemektedir.
Tüm bunlar düşünüldüğünde,
AKP Hükûmeti ücretlilere hiçbir ilave katkı yapmamaktadır, ama, temiz
halkımızı, diğer çıkardığı yasalarda da kandırma çabalarına,
her konuda olduğu gibi, burada da devam etmektedir. Nitekim, ücretlilere
vergi iadesiyle asgari geçim indiriminin bütçe açısından yükünün
başa baş düzeyde olması bunu da kanıtlamaktadır.
Değerli milletvekilleri,
tasarının 2'nci maddesinin yazım şekline baktığımızda, indirim
kapsamına girecek olan eşin herhangi bir gelirinin olmaması gerektiği
ifade edilmektedir. Bu şartlar altında, herhangi bir işte çalışmadığı
hâlde, örneğin, kendisine ait, az dahi olan…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Devamla) - …herhangi bir mevduattan kazanılan faiz ya da bir başka
arazi geliri veyahut kendine ait, eşine ait bir adet kira geliri olması,
asgari geçim indiriminden yararlanamaması sonucunu getirecektir.
Bu adil midir?
Nihayet, tasarının
yürürlük maddesi, 2'nci maddeye ilişkin yürürlüğün 1/1/2008 tarihinden
itibaren elde edilecek gelirlere uygulanmak üzere, yayımı tarihinde
yürürlüğe gireceğini ifade etmektedir. Bu hüküm, ücretlilerin
2007 yılında tahakkuk eden harcamalarına ait fiş ve faturaları göstererek
2008 yılında bir gelir elde edemeyeceklerini göstermektedir. Oysa,
hepimizin bildiği gibi, 2007 yılında ödenecek vergi iadesi 2006 yılına
ait kazanılmış bir haktır. Bu şartlar altında, 2007 yılı, ücretlilerin
bu dönemde yaptıkları harcamalar nedeniyle boş geçen kayıp bir yıldır.
Burada resmen ücretlilerin 3,5 katrilyon liralık bir miktarı ücretlilerin
cebinden alınıp Maliye hazinesine bu yasayla aktarılmaktadır. Bununla
ilgili bizim bir yasa teklifimiz var. Bu kanunun 1/1/2007 tarihinden
itibaren yürürlüğe girmesi yönünde önerge verdik. Bu önergenin, inşallah,
burada milletvekillerimiz tarafından kabul edilerek ücretlilerimizin
3,5 katrilyon liralık…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, son
cümlelerinizi rica edeyim.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Devamla) - …bu aleyhine olan bu yasanın bu önergeyle düzeleceğini
tahmin ediyorum.
Sözlerime son verirken,
ücretliler açısından yarar sağlamadığı
gibi gelir dağılımına katkı yapmayan bu tasarıyla önemli bir fırsatın
daha kaçmakta olduğunu ve kayıt dışı ekonominin kayıt içine gireceği
yerde, daha da bu yasayla kayıt dışına gitmekte zorlandığını ve bu
kayıt dışına gitmesinden dolayı gelir vergisi kaybının da yine dolaylı
vergilere yükleneceğini, tüm halkımızın sırtına AKP Hükûmeti tarafından
yükleneceğini burada bildiriyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Deveciler.
Madde üzerinde, Anavatan
Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 1346 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın
2'nci maddesi üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
asgari ücret hakikaten çok vahim bir durumdadır. Yani, açlık sınırının
da çok çok altındadır. Türkiye'deki bu vahim tabloyu teyit eden bir
çalışma Türkiye İstatistik Kurumu ve Merkez Bankasının 2003 yılından
bugüne kadar ortak yürüttükleri tüketicinin harcama davranışlarının
ve beklentilerinin değerlendirilmesine yönelik tüketici eğitim
anketi sonuçlarıdır. Bunları sizlerle paylaşmak istiyorum. Kişilerin
satın alma gücüyle ilgili beklentilerinin tespit edilmesi amacıyla
yöneltilen sorulara verilen cevaplara baktığımızda şu sonuçlar
ortaya çıkıyor değerli arkadaşlar: 2003 yılı Aralık ayında "gelecek
altı aylık dönemde satın alma gücüm daha iyi olacak" diyenlerin
oranı yüzde 29 iken, Ekim 2006'da bu oran yüzde 12'ye düşmüştür. Yani, insanlar
ümitsizleşmiştir gittikçe. Yine, "altı ay öncesine göre şu andaki
satın alma gücüm daha iyi" diyenlerin oranı Aralık 2003'te yüzde
22 iken, Ekim 2006'da bu oran yüzde 11'e düşmüştür.
Kişilerin gelecek
altı aylık dönemde ülkemizde iş bulma imkânlarına ilişkin beklentileri
ise çok çarpıcıdır. "Gelecek altı aylık dönemde iş bulma imkânları
azalacak" diyenlerin oranı Aralık 2003'te yüzde 17 iken, Ekim
2006'da bu oran yüzde 28'e yükselmiştir. Ümitsizlik had safhada.
"Belirgin olarak azalacak" diyenler ise yüzde 3'ten yüzde
12'ye çıkmıştır.
Fertlerin mali durumlarını
ölçmede en iyi göstergelerden birisi de tasarruf ya da tüketim eğilimleridir.
"Gelecek altı ay içerisinde döviz, altın, mevduat ya da diğer
finansal yatırım araçları vasıtasıyla tasarruf etme ihtimalim
yok" diyenlerin oranı Ekim 2006'da yüzde 86'ya yükselmiştir.
Anketin ülkenin genel
ekonomik durumuna ilişkin fertlerin görüşlerini içeren kısmında
ise, geçen üç aylık döneme göre Türkiye'nin şu andaki genel ekonomik
durumunun daha iyi olduğu değerlendirmesini yapanların oranı,
yüzde 40'lardan yüzde 14'lere düşmüştür.
Diğer bir husus ise fiyat
değişimleridir değerli arkadaşlar. Bireylerin gelecek on iki aylık
dönemde fiyatların ne derece değişeceği yönündeki beklentileri
de oldukça olumsuzdur. "Fiyatlar düşecek" diyenlerin oranı
yok denecek kadar az iken, fiyatların hızla artacağını düşünen kesim
yüzde 17, aynı oranda artacağını düşünenlerin oranı ise yüzde
41'dir. Tüm bu veriler ışığı altında, bir kesimin hayat standardının
yükseldiği söylenebilir, ancak, bu kesimin dar ve sabit gelirli vatandaşlarımızın
olmadığı çok aşikârdır.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'de memurun durumu son derece vahimdir. Memurun durumuna,
memur kendisini nasıl tarif ediyor, biraz bunlara değinmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
memur diyor ki: "Adım memur, soyadım 657, görevim evde eşimden
azar işitip çocuklarım tarafından küçümsenmek, dışarıda mahalle
bakkalına, manavına, kasabına görünmemek, IMF'nin emri doğrultusunda
maaş alıp, Merkez Bankası Başkanına göre, aldığı yüzde 3'lük zamla
enflasyonu körüklemek, amirlerim, vekillerim, KİT çalışanlarım
maaşlarını sayarken benim işim parmaklarımı ıslatmak üzere dudağıma
götürmek." "Gayrisafi millî hasıladan kişi başına düşen 5
bin doları bulurken -bu Hükûmete göre tabii- 350 dolara çalışırım."
diyor memur. "Tuza yüzde 50, ekmeğe yüzde 35, petrole yüzde 40
zam gelirken, paramızın değeri yüzde 30 düşerken, yüzde 3 zamla yetinmek.
Enflasyon
yüzde 9 olarak hesap edilirken, hesabı bilmemek, geçim konusunda
ekonomist olmak."
Memur diyor ki: "Oysa, Diyanet İşleri Başkanlığı memura
fitre ve zekât verilebileceğini söylüyor. Ev sahibi kirayı ödeyemeyen
memuru kapıya koyuyor. Bağımsız kuruluşların araştırmalarına
göre, memur, açlık sınırının altında yaşıyor. Buna karşın, devlet
büyükleri, memurun büyük çoğunluğunun ev sahibi olduğunu koskoca
bir yalan olarak iddia ediyor. Ancak, ülkemde onca işsiz varken, dolandırıcı,
hortumcu para beklerken, zam isteyemem. Ne derler yoksa bana? Belki
vatan haini derler. Peki, nasıl mı geçineceksin? Bankadan faizle
para çeker ödeyemem, haciz gelince elim kolum bağlı kalırım. Eş dosttan
ödünç para alırım. Yoksulluktan dolayı bu borcumu ödeyemem. Eş dost
borcunu istemeye gelince, görünmem."
Değerli arkadaşlar,
memurun hâli perişan. İşte, köle yapmaya çalıştığınız o memur ki,
geceleri taş kaynatıp, gündüzleri baklava, börek yemişçesine milletine
hizmet verme aşkıyla çalışan şerefli kişilerdir memurlar. Memur
aç gezdi. Memur bir elbiseyi gece yıkayıp gündüz giydi. Memur tatil
yerine amelelik yaptı. Memurun çocuğunun gırtlağından haram lokma
geçmedi. Memur kimsenin kirli emellerine alet olmadı. Memura, eşi
ve çocukları onun alın terinin kıymetini bilerek çok değer verdi. Memur,
yapılmak istenen oyunlara ise hiç gelmedi. Memur çınarlar gibi ayakta
öldü. Memur, cenazesinde saf tutanları hayırla yâd etti, sağlığında
çektirenlere ise lanet okudu.
Ey memur, sen eli
değil ayağı öpülesi bir insansın, insan topluluğusun. Senin için ne dense azdır.
Seni bu hâle düşürenler utansın.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Özdoğan.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
2'nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 193 sayılı
Kanunun 41 inci maddesinin birinci fıkrasına (4) numaralı bentten
sonra gelmek üzere aşağıdaki (5) numaralı bent eklenmiş ve diğer
bentler buna göre teselsül ettirilmiştir.
"5. Bu fıkranın 1
ilâ 4 numaralı bentlerinde yazılı olan işlemler hariç olmak üzere,
teşebbüs sahibinin, ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine
aykırı olarak tespit edilen bedel veya fiyatlar üzerinden mal veya
hizmet alım ya da satımında bulunması halinde, emsallere uygun bedel
veya fiyatlar ile teşebbüs sahibince uygulanmış bedel veya fiyat
arasındaki işletme aleyhine oluşan farklar işletmeden çekilmiş sayılır.
Teşebbüs sahibinin
eşi, üstsoy ve altsoyu, üçüncü derece dahil yansoy ve kayın hısımları
ile doğrudan veya dolaylı ortağı bulunduğu şirketler, bu şirketlerin
ortakları, bu şirketlerin idaresi, denetimi veya sermayesi bakımından
kontrolü altında bulunan diğer şirketler ilişkili kişi sayılır.
Bu bent uygulamasında,
imalat ve inşaat, kiralama ve kiraya verme, ödünç para alınması veya
verilmesi, ücret, ikramiye ve benzeri ödemeleri gerektiren işlemler,
her hâl ve şartta mal veya hizmet alım ya da satımı olarak değerlendirilir.
İşletmeden çekilmiş
sayılan farklar, ilişkili kişi tarafından beyan edilmiş gelir veya
kurumlar vergisi matrahının hesabında dikkate alınmış ise, ilişkili
kişinin vergilendirme işlemleri buna göre düzeltilir. İlişkili
kişiler ve bu kişilerle yapılan işlemler hakkında bu maddede yer
almayan hususlar bakımından, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun
13 üncü maddesi hükmü uygulanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği? Yok.
3'üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- 193 sayılı
Kanunun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (2) numaralı bendine,
birinci paragraftan sonra gelmek üzere aşağıdaki paragraf eklenmiştir.
"5520 sayılı Kurumlar
Vergisi Kanununun 7 nci maddesindeki şartların birlikte gerçekleşmesi
halinde; Türkiye'de yerleşik gerçek kişilerin doğrudan veya dolaylı
olarak ayrı ayrı ya da birlikte sermayesinin, kâr payının veya oy
kullanma hakkının en az % 50'sine sahip olmak suretiyle kontrol ettikleri
yurt dışı iştiraklerinin kazançları dağıtılsın veya dağıtılmasın,
iştirakin hesap döneminin kapandığı ayı içeren yıl itibarıyla dağıtılan
kâr payı sayılır. Türkiye'de vergilendirilmiş kazancın iştirak tarafından
sonradan dağıtılması durumunda, elde edilen kâr paylarının vergilendirilmiş
kısmı bu tutardan indirilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği? Yok.
4'üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- 193 sayılı
Kanunun mükerrer 80 inci maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı
bendinde yer alan "dört yıl içinde" ibaresi "beş yıl içinde"
olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6'ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- 193 sayılı
Kanunun 94 üncü maddesine birinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki
fıkra eklenmiştir.
"Vergilendirme
rejiminin, Türk vergi sisteminin sahip olduğu vergilendirme kapasitesi
ile en az aynı düzeyde bir vergilendirme imkanı sağlayıp sağlamadığı
ve bilgi değişiminde bulunup bulunmadığı hususu da göz önünde bulundurulmak
suretiyle, Bakanlar Kurulunca ilan edilecek ülkelerde yerleşik
veya faaliyette bulunanlara (Türkiye'de yerleşik olanların bu ülkelerde
bulunan işyerleri dahil) nakden veya hesaben yapılan veya tahakkuk
ettirilen her türlü ödemeler üzerinden, bu ödemelerin verginin konusuna
girip girmediğine veya ödeme yapılanın mükellef olup olmadığına
bakılmaksızın % 30 oranında vergi kesintisi yapılır. Emsaline uygun
fiyatlarla satın alınan mal ve iştirak hisseleri için yapılan ödemeler,
emsaline uygun fiyatlarla, deniz ve hava ulaştırma araçlarının kiralanması
için yapılan ödemeler ile yapılan işin tamamlanabilmesi bakımından
zorunluluk arz eden geçiş ücreti, liman ücreti gibi ödemeler üzerinden
yapılacak kesinti oranını; her bir ödeme türü, faaliyet konusu ya
da sektör itibarıyla ayrı ayrı belirlemeye, sıfıra kadar indirmeye
veya kanuni seviyesine kadar getirmeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.
Yurt dışındaki finans kuruluşlarından temin edilen borçlanmalara
ilişkin anapara, faiz ve kâr payı ödemeleri ile sigorta ve reasürans
ödemeleri üzerinden bu fıkra uyarınca vergi kesintisi yapılmaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği? Yok.
6'ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
7'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7- 193 sayılı
Kanunun 99 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 99- Muhtasar
beyannamenin şekil, içerik ve eklerini belirlemeye ve tevkifat
konuları itibarıyla ayrı ayrı beyanname verme mecburiyeti getirmeye
Maliye Bakanlığı yetkilidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği? Yok.
7'nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
8'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8- 193 sayılı
Kanunun 121 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Kontrol edilen
yabancı kurumlara yapılan ödemeler üzerinden 94 üncü maddesinin
ikinci fıkrası uyarınca kesilen vergiler, Türkiye'de yıllık beyannameyle
bildirilen kontrol edilen yabancı kurum kârı üzerinden hesaplanacak
gelir vergisinden mahsup edilebilir. Mahsup edilecek vergi, kontrol
edilen yabancı kurumun bu ödemelerden kaynaklanan kazancına isabet
eden gelir vergisinden fazla olamaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği? Yok.
8'inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
9'uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9- 193 sayılı
Kanunun 123 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Kontrol edilen
yabancı kurumlara ilişkin hükümlerin uygulandığı durumlarda,
yurt dışı iştirakin toplam vergi yükünün hesabında esas alınan vergiler,
ödenmiş olmaları şartıyla, Türkiye'de vergilendirilecek kontrol
edilen yabancı kurum kârları üzerinden hesaplanan gelir vergisinden
mahsup edilebilir."
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
10'uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 10- 193 sayılı
Kanunun 92 nci maddesinde yer alan "Mart ayının onbeşinci günü
akşamına kadar," ibaresi
"Mart ayının başından yirmibeşinci
günü akşamına kadar," olarak,
"Şubat ayının onbeşinci günü akşamına kadar," ibaresi
"Şubat ayının başından yirmibeşinci günü akşamına kadar," olarak, 98 inci maddesinde yer alan "ertesi
ayın yirminci günü akşamına kadar," ibaresi "ertesi ayın
yirmiüçüncü günü akşamına kadar," olarak, "Ocak, Nisan, Temmuz ve Ekim aylarının
yirminci günü akşamına kadar" ibaresi "Ocak, Nisan, Temmuz
ve Ekim aylarının yirmiüçüncü günü akşamına kadar" olarak, mükerrer
120 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "geçici verginin
beyan süresini üç aylık dönemi izleyen ikinci ayın onuncu," ibaresi
"geçici verginin beyan süresini üç aylık dönemi izleyen ikinci
ayın ondördüncü," ve "dönemi izleyen ikinci ayın onuncu günü
akşamına kadar" ibaresi "dönemi izleyen ikinci ayın ondördüncü
günü akşamına kadar" olarak, geçici 67 nci maddesinin (1) numaralı
fıkrasının yedinci paragrafındaki "dönemini izleyen ayın
yirminci günü akşamına kadar" ibaresi "dönemini izleyen
ayın yirmiüçüncü günü akşamına kadar", (14) numaralı fıkrasında
yer alan "2006 yılında" ibaresi "31/12/2008 tarihine kadar"
olarak; ayrıca, 25/10/1984 tarihli
ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi
Kanununun 41 inci maddesinde yer alan "yirminci günü"
ibaresi "yirmidördüncü günü" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği? Yok.
Bir adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1346 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 10 uncu maddesinde yer
alan "dönemi izleyen ikinci ayın onuncu günü akşamına kadar"
ibaresinden önce gelmek üzere "üçüncü fıkrasında yer alan"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk
Çelik |
Kemalettin
Göktaş |
Cavit
|
|
|
|
Diyarbakır |
|
Ahmet
Yeni |
Murat
Yıldırım |
Mehmet
Daniş |
|
|
Çorum |
Çanakkale |
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu önergeye?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ OSMAN
NURİ FİLİZ (Denizli) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Metinde geçen "dönemi izleyen
ikinci ayın onuncu günü akşamına kadar"
üçüncü fıkrada yer aldığından, söz konusu ibare değişikliği yapılmaktadır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Maddeyi
11'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 11- 193 sayılı
Kanuna aşağıdaki madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 71- Bu Kanunun mükerrer
80 inci maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı bendinin uygulanmasına
ilişkin olarak, 70 inci maddenin birinci fıkrasının (1), (2), (4) ve
(7) numaralı bentlerinde sayılan ve 1/1/2007 tarihinden önce iktisap
edilmiş olan mal (gerçek usulde vergilendirilen çiftçilerin zirai
istihsalde kullandıkları gayrimenkuller dahil) ve hakların elden
çıkarılmasından doğan kazançların vergilendirilmesinde dört yıllık
süre esas alınır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği? Yok.
11'inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
12'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 12- 25/10/1984 tarihli
ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 13 üncü maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"c) Altın, gümüş,
platin arama, işletme, zenginleştirme, rafinaj ve Türk Petrol Kanunu
hükümlerine göre petrol arama faaliyetlerine ilişkin olmak üzere,
bu faaliyetleri yürütenlere yapılan teslim ve hizmetler ile aynı
Kanun hükümlerine göre boru hattıyla taşımacılık yapanlara bu
hatların inşa ve modernizasyonuna ilişkin yapılan teslim ve hizmetler,"
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği? Yok.
12'nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
13'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 13- 3065 sayılı
Kanunun 17 nci maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) bendinde yer
alan "Üniversite ve yüksekokullar ile 8.6.1965 tarihli ve 625 sayılı
Kanun hükümlerine tabi özel okullar tarafından ilgili dönemdeki
kapasitelerinin % 10 unu" ibaresi "8.2.2007 tarihli ve 5580
sayılı Kanun hükümlerine tabi özel okullar tarafından ilgili dönemdeki
kapasitelerinin % 10'unu, üniversite ve yüksekokullarda ise %
50'sini" şeklinde; (4) numaralı fıkrasının (r) bendi aşağıdaki
şekilde ve 29 uncu maddesinin ikinci fıkrasındaki "işletmelerden"
ibaresi ise "işletmeler ile organize sanayi bölgelerinden"
şeklinde değiştirilmiştir.
"r)
Kurumların aktifinde veya belediyeler ile il özel idarelerinin
mülkiyetinde, en az iki tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri
ile gayrimenkullerin satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimler
ile bankalara borçlu olanların ve kefillerinin borçlarına karşılık
gayrimenkul ve iştirak hisselerinin (müzayede mahallerinde yapılan
satışlar dahil) bankalara devir ve teslimleri.
İstisna kapsamındaki
kıymetlerin ticaretini yapan kurumların, bu amaçla aktiflerinde
bulundurdukları gayrimenkul ve iştirak hisselerinin teslimleri
istisna kapsamı dışındadır.
İstisna kapsamında
teslim edilen kıymetlerin iktisabında yüklenilen ve teslimin yapıldığı
döneme kadar indirim yoluyla giderilemeyen katma değer vergisi,
teslimin yapıldığı hesap dönemine ilişkin gelir veya kurumlar vergisi
matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınır."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği? Yok.
Bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Tasarının
13 üncü maddesinin çerçeve hükmünün aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
Faruk
Çelik |
Ahmet
Yeni |
Cavit
|
|
|
|
Diyarbakır |
|
Zülfü
Demirbağ |
İbrahim
Köşdere |
M.
Ali Suçin |
|
Elâzığ |
Çanakkale |
Batman |
|
|
A. Erdem Cantimur |
|
|
|
Kütahya |
|
"Madde 13 - 3065
sayılı Kanunun 17 nci maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) bendinde
yer alan "Üniversite ve yüksekokullar ile 8.6.1965 tarihli ve 625
sayılı Kanun hükümlerine tabi özel okullar tarafından ilgili dönemdeki
kapasitelerinin % 10 unu" ibaresi "8.2.2007 tarihli ve 5580
sayılı Kanun hükümlerine tabi özel okullar tarafından ilgili dönemdeki
kapasitelerinin % 10'unu, üniversite ve yüksekokullarda ise % 50'sini"
şeklinde; (4) numaralı fıkrasının (o) bendinde yer alan "işlemlerine
konu mallar" ibaresinin "işlemlerine konu mallar ile transit
rejim kapsamında işlem gören mallar" şeklinde; aynı fıkranın
(r) bendi aşağıdaki şekilde; 29 uncu maddesinin (2) numaralı fıkrasındaki
"işletmelerden" ibaresi ise "işletmeler ile organize
sanayi bölgelerinden" şeklinde değiştirilmiştir."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
SÖZCÜSÜ OSMAN NURİ FİLİZ (Denizli) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum efendim:
Gerekçe:
Yapılan düzenleme
KDV Kanununun 17/4-o maddesi ile ilgilidir. Kanunun 17/4-o maddesinde,
gümrük antrepoları ve geçici depolama yerleri ile gümrük hizmetlerinin
verildiği gümrüklü sahalarda, ihracat ve ithalat işlemlerine konu
mallar için verilen ardiye, depolama ve terminal hizmetleri istisna
kapsamında yer almaktadır. Ancak söz konusu istisna, transit rejim
kapsamında işlem gören malları kapsamamaktadır. Önerilen düzenleme
ile transit rejim kapsamında işlem gören mallara yönelik olarak verilen
ardiye, depolama ve terminal hizmetleri de KDV'den istisna edilmektedir.
Yapılan bu istisna düzenlemesi ile transit rejim kapsamındaki mallar
için verilen ardiye, depolama gibi hizmetlerin maliyetleri düşürülerek,
ülkemiz üzerinden transit rejim kapsamında geçişi beklenen malların,
çevre ülkeler üzerinden sağlanan geçiş yollarına kayması engellenmekte
ve transit ticaretin ülkemiz ekonomisine sağladığı katkıların
artırılması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
13'üncü maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.21
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.40
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69'uncu Birleşimi'nin Dördüncü Oturumu'nu
açıyorum.
1346 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
14'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 14- 6/6/2002 tarihli
ve 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli (II) sayılı listenin
87.03 G.T.İ.P. numarasında yer alan "- Diğerleri " ibaresinden
önce, vergi oranı % 10 olmak üzere "- Motor silindir hacmi 3200
cm³'ü geçmeyen sürücü dahil 9 kişilik oturma yeri olanlar" ibaresi
eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği? Yok.
Bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının Özel Tüketim Vergisi ile ilgili çerçeve 14 ncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Çelik |
Zülfü Demirbağ |
Ahmet Yeni |
|
Bursa |
Elâzığ |
Samsun |
|
Mehmet Daniş |
Mehmet Ali Suçin |
Cavit Torun |
|
Çanakkale |
Batman |
Diyarbakır |
|
|
İbrahim Köşdere |
|
|
|
Çanakkale |
|
Madde 14- 6/6/2002 tarihli
ve 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli (II) sayılı listenin
87.03 G.T.İ.P. numarasında yer alan "-Diğerleri" ibaresinden
önce vergi oranı % 10 olmak üzere "-Motor silindir hacmi 3200
cm³'ü geçmeyen sürücü dahil 9 kişilik oturma yeri olanlar" ibaresi
eklenmiş ve (III) sayılı listenin (B) cetvelinin "Asgari Maktu
Vergi Tutarı" sütununda yer alan "0,0600" tutarları
"0,0700" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz Değerli Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: 2007/11674 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararnamesinin eki Karar ile Bakanlar Kurulunca
belirlenen "maktu vergi" tutarları ÖTV Kanununun 12 nci
maddesinde yapılan değişiklik göz önüne alınmak suretiyle uygulamada
tereddüt yaşanmaması bakımından asgari maktu vergi tutarları
olarak ilgili cetvellerdeki yerine işlenmektedir.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, 14' üncü maddeyi
kabul edilen önergeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
15'inci maddeyi okutuyorum.
MADDE 15- 1/7/1964 tarihli
ve 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa ekli (1) sayılı tablonun
"I. Akitlerle ilgili kağıtlar" başlıklı bölümünün (A) fıkrasına
aşağıdaki 6 numaralı bent ile (2) sayılı tablonun "III-İşçiler,
çiftçiler ve göçmenlerle ilgili kağıtlar" başlıklı bölümüne
aşağıdaki (9) numaralı, "IV-Ticari ve medeni işlerle ilgili
kağıtlar" başlıklı bölümüne ise aşağıdaki (36) numaralı fıkralar
eklenmiştir.
"6. İkinci el araç
satış sözleşmeleri (Binde 1,5)"
"9. 3285 sayılı
Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu uyarınca düzenlenen menşe şahadetnameleri."
"36. Sermaye piyasası
mevzuatına göre ihraç edilecek özel sektör tahvilleri."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği? Yok.
Bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının 488 sayılı Damga Vergisi Kanununda değişiklik öngören
çerçeve 15 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Faruk Çelik |
Fahrettin Poyraz |
İbrahim Köşdere |
|
|
Bursa |
Bilecik |
Çanakkale |
|
Cavit Torun |
Abdullah Erdem Cantimur |
İmdat Sütlüoğlu |
|
Diyarbakır |
Kütahya |
Rize |
Madde 15- 1/7/1964 tarihli
ve 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa ekli (1) sayılı tablonun
"I. Akitlerle ilgili kağıtlar" başlıklı bölümünün (A) fıkrasına
aşağıdaki 6 numaralı bent ile (2) sayılı tablonun "III-İşçiler,
çiftçiler ve göçmenlerle ilgili kağıtlar" başlıklı bölümüne
aşağıdaki (9) numaralı fıkra eklenmiştir.
"6. İkinci el araç
satış sözleşmeleri (Binde 1,5)"
"9. 3285 sayılı
Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanunu uyarınca düzenlenen menşe şahadetnameleri."
BAŞKAN - Sayın Komisyon,
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet
katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz Değerli Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Konut Finansmanı
Sistemine İlişkin Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun ile özel sektör tahvillerine ilişkin düzenleme yapıldığından,
buna ilişkin Tasarıdaki hükümler madde metninden çıkarılmaktadır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, 15'inci maddeyi
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
16'ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 16 - 2/7/1964 tarihli
ve 492 sayılı Harçlar Kanununun 123 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına
"nev'i değişiklikleri nedeniyle yapılacak işlemler ile"
ibaresinden sonra gelmek üzere "Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve
Kefalet Kooperatifleri (Bu kooperatiflerce bankalardan kullandırılacak
krediler için verilecek kefaletler dahil)" ibaresi eklenmiş,
Kanuna ekli (4) sayılı tarifenin "I- Tapu İşlemleri" bölümünün
(20) numaralı fıkrasının (d) bendindeki parantez içi hüküm
"(Bu bedel, üzerinde hak tesis edilen gayrimenkulun emlak vergisi
değerinin yarısından az, iki katından çok olamaz)" şeklinde değiştirilmiş,
ekli (8) sayılı tarifenin "XI- Finansal Faaliyet Harçları"
başlıklı bölümünün (7) numaralı fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde
yer alan tutarlar aşağıdaki şekilde yeniden belirlenmiştir.
"a)
Yetkili müesseseler (döviz büfeleri) kuruluş izin belgeleri (her
yıl için) (11.220.-YTL)
b) Yetkili müesseselerin (döviz büfeleri) açacakları şubeler
için düzenlenen belgeler (5.610.-YTL)"
BAŞKAN - Madde üzerinde
bir adet önerge var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının 16'ncı maddesiyle 492 sayılı Harçlar Kanununun 123'üncü
maddesinin üçüncü fıkrasına eklenmesi öngörülen ibarenin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Çelik |
Kemalettin
Göktaş |
Cavit
|
|
|
Bursa |
Trabzon |
Diyarbakır |
|
Ahmet Yeni |
Murat Yıldırım |
|
|
Samsun |
Çorum |
|
"Esnaf ve Sanatkârlar
Kredi ve Kefalet Kooperatifleri (Bu kooperatifler ile Kredi Garanti
Fonu İşletme ve Araştırma Anonim Şirketi tarafından bankalardan
kullandırılacak krediler için verilecek kefaletler dahil),"
BAŞKAN - Sayın Komisyon?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Sayın
Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Kredi Garanti Fonu
İşletme ve Araştırma Anonim Şirketi, KOBİ'lerin bankalardan kullandığı
kredilere garanti/kefaletler ile teminat sağlayarak, bankalar
nezdinde yeterli teminata sahip olmayan KOBİ yatırımlarının kredi
olanaklarından yararlanmalarına yardımcı olmaktadır.
Bu nedenle, önergeyle
Kredi Garanti Fonu İşletme ve Araştırma Anonim Şirketi'nin bankalara
vereceği kefaletler için, Fonun garanti/kefaletler sağladığı kişilerden
alacağı teminatlara ilişkin işlemlerin harçlardan bağışık tutulması
sağlanmaktadır.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, 16'ncı maddeyi
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
17'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 17- 13/07/1956 tarihli
ve 6802 sayılı Gider Vergileri Kanununun 29 uncu maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendine, "ikramiyeleri" ibaresinden sonra
gelmek üzere "ile Merkez Bankasınca ihraç edilen likidite senetlerinden
elde edilen faiz gelirleri," ibaresi eklenmiş, 31 inci maddesinin
dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddenin sonuna
aşağıdaki fıkra eklenmiş; 33 üncü maddesinin ikinci fıkrasında
yer alan "bankalar arası kambiyo muamelelerinde" ibaresi
"kambiyo muamelelerinde" şeklinde değiştirilmiştir.
"Sigorta şirketleri,
iptal ettikleri sigorta muamelelerine ilişkin vergileri (yalnızca
iptal tarihinden sonraki döneme ait olan kısmı), iptalin gerçekleştiği
dönemde hesaplanan banka ve sigorta muameleleri vergisinden indirebilirler.
Bu dönemde indirilemeyen vergiler, sonraki dönem beyannamelerinde
indirim konusu yapılabilir."
"Maliye Bakanlığı,
bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye
yetkilidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği? Yok.
17'nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
18'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 18- 5/5/2005 tarihli
ve 5345 sayılı Gelir İdaresi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinin (g) bendi aşağıdaki şekilde,
24 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "bu işlemlere
ilişkin olarak yaratılan ihtilaflarla ilgili yargı mercileri nezdinde
talep ve savunmalarda bulunmak" ibaresi "bu işlemler ile
diğer işlemlerinden dolayı idari yargı mercileri nezdinde yaratılan
ihtilaflarla ilgili olarak bu merciler nezdinde talep ve savunmalarda
bulunmak" şeklinde değiştirilmiş ve 33 üncü maddesine
"Başkanlığın görev alanına giren konularda" ibaresinden
sonra gelmek üzere "Maliye Bakanlığına yapılmış olan atıflar
Gelir İdaresi Başkanlığına" ibaresi eklenmiştir.
"g) İşlem ve eylemlerinden
dolayı idari yargı mercilerinde yaratılan ihtilaflarla ilgili
olarak bu merciler nezdinde talep ve savunmalarda bulunmak, gerektiğinde
itiraz, temyiz ve tashihi karar yoluna gitmek; temyiz yoluna gidilip
gidilmeyeceği hususunda taşra teşkilatına muvafakat vermek; şikayet
başvurularını karara bağlamak; uygulamada ortaya çıkan ihtilafların
en aza indirilmesine ve uygulama birliğinin sağlanmasına yönelik
tedbirleri almak."
BAŞKAN - Madde üzerinde
söz isteği? Yok.
18'inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
19'uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 19- 4/1/1961 tarihli
ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununa 28 inci maddesinden sonra gelmek
üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.
"Beyanname verme
ve ödeme sürelerinde yetki
MÜKERRER MADDE 28- Maliye
Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı, beyannamelerin verilme ve
ödeme sürelerinin son gününü, kanuni süresinden itibaren bir ayı
geçmeyecek şekilde yeniden belirlemeye yetkilidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği? Yok.
19'uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
çalışma süremizin bitmesine çok az süre kalmıştır. Yeni bir maddeye
başladığımızda bitirme imkânımız olmayacağını düşündüğümüzden,
bu nedenle, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için,
1 Mart 2007 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum, size iyi geceler diliyorum.