DÖNEM: 22 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
CİLT : 148
68’inci
Birleşim
27 Şubat 2007 Salı
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Ukrayna Parlamentosu Dışişleri Komisyonu
Başkanı ve beraberindeki Parlamento heyetinin ülkemizi ziyaretinin
TBMM Başkanlık Divanınca uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1207)
2.- Litvanya Parlamentosu Avrupa Birliği ve Dışişleri
Komisyonları üyelerinden oluşan Parlamento heyetinin ülkemizi
ziyaretinin TBMM Başkanlık Divanınca uygun bulunduğuna ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1208)
3.- Brüksel'de yapılacak olan Habitat-Avrupa Kıtası
Küresel Parlamenterleri Yönetim Kurulu Toplantısı'na Malatya
Milletvekili ve TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Ahmet Münir Erkal'ın
ismen davetine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1209)
4.- Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in Mısır'a yaptığı
resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/1210)
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
ÖNERGELERİ
1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve 22 milletvekilinin, Doğu Anadolu fay hattına ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı raporundaki tespit ve önlemler konusunda Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/425)
C) ÇEŞİTLİ İŞLER
1.- Genel Kurulu ziyaret eden Hollanda Kraliçesi
Beatrix, Hollanda Veliaht Prensi ve Prensesi'ne Başkanlıkça
"Hoş geldiniz" denilmesi
IV. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖN GÖRÜŞMELER
1.- Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 60 milletvekilinin,
kamu yönetiminde vasıfsız kadrolaşmaya giderek yürütme yetkisini
hukuka aykırı kullandığı, İçişleri Bakanlığı üzerindeki gözetme
ve düzeltici önlemleri alma yükümlülüğünü yerine getirmeyerek
görevinin gereklerine aykırı hareket ettiği, bazı asayiş olaylarındaki
tutumuyla suç delilleri ve adil yargılamaya yönelik hükümlere muhalefet
ettiği iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında; emniyet
teşkilatında hukuk dışı gizli kadrolaşmaya göz yumarak keyfî uygulamalara
yol açtığı, görevinin gereklerini yerine getirmeyerek asayiş
olaylarına neden olduğu ve yönetim zafiyeti oluşturduğu, bazı
asayiş olaylarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturmalarda suç delillerine
ve adil yargılamaya yönelik hükümlere muhalefet ettiği iddiasıyla
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu hakkında; Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesi (9/13)
V. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, İçişleri
Bakanı Abdülkadir Aksu'nun, konuşmasında, Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin ve 31 milletvekili
ile Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar ve 30 milletvekilinin, Kocaeli'nin
Gebze ilçesinin Dilovası beldesindeki sanayi atıklarının çevre
ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu
(10/254, 258) (S. Sayısı: 1273)
2.- Mersin Milletvekili Mustafa Eyiceoğlu ve 23
milletvekili, Muğla Milletvekili Ali Arslan ve 48 milletvekili
ile Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 24 milletvekilinin, yaş
sebze, meyve ve kesme çiçek ile narenciye üretimindeki ve ihracatındaki
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/81, 234, 286) (S. Sayısı : 1260)
VII. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili Azmi ATEŞ'in, şartlı salıverme
ve erteleme ile ilgili 4616 sayılı Kanunun sonuçlarına ilişkin sorusu
ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/19748)
2.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Adli
Tıp Kurumunun yapısına ve yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/19750)
3.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, F tipi cezaevlerine
protesto eylemlerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in
cevabı (7/19809)
4.- Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN'ün, icra-iflas
dairelerinin çalıştığı bankalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/19810)
5.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, bayram kutlamasını
içeren afişlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/19910)
6.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, tedavi
yolluğu ödemelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı
Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/19908)
7.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, tehlikeli
atık trafiğine ve bertarafına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Osman PEPE'nin cevabı (7/19922)
8.- Ordu Milletvekili İ. Sami TANDOĞDU'nun, bankaların
kredi kartlarını pazarlama yöntemlerine ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/19928)
9.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF'de
yapılan bazı görevlendirmelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/19929)
10.- Muğla Milletvekili Fahrettin ÜSTÜN'ün, Muğla'da
verilen madencilik ruhsatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/19936)
11.- İzmir Milletvekili Serpil YILDIZ'ın, İzmir-Ödemiş'e
kaymakam atanmasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir
AKSU'nun cevabı (7/19943)
12.- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, Dalaman
Kaymakamının tayini ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/19945)
13.- Hatay Milletvekili Fuat ÇAY'ın, bilboardlara
asılan kurban bayramı kutlama ilanlarına ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı
(7/19985)
14.- Samsun Milletvekili İlyas Sezai ÖNDER'in,
bir tarımsal kalkınma kooperatifinin hayvancılık projesine,
-Konya Milletvekili Atilla KART'ın, et destekleme
prim ödemesi yapılacak illere ve Konya Et Balık Kombinasının durumuna,
-Iğdır Milletvekili Yücel ARTANTAŞ'ın, Tarım Reformu
Genel Müdürlüğünün bir ihalesine
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/20027, 20028, 20029)
15.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, bazı
sektörlerdeki ithalat ve ihracat miktarına,
Gelişmekte olan ülkelerin dış ticaret açığı ve
cari açıklarına,
İlişkin Başbakandan soruları ve Devlet Bakanı
Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/20046, 7/20047)
16.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
işyerlerini kapatan esnafla ilgili sözlerine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/20051)
17.- Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, Güneydoğu
Anadolu Bölgesindeki su baskınlarına ve ağaçlandırma çalışmalarına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı
(7/20063)
18.- İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in, süresi
içinde cevaplandırılmayan yazılı soru önergelerine ilişkin sorusu
ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı
(7/20066)
19.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, çocuk
yuvalarından kaçan çocuklara ve çocuk suçluluğuna,
-Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
özürlülere yönelik bir projenin uygulamasına,
Özürlüler İdaresi eski başkanvekili ve bir projeyle
ilgili iddialara,
-Adana Milletvekili N.Gaye ERBATUR'un, akraba
evlilikleri ile erken yaşta zorla yapılan evliliklere,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun
cevabı (7/20067, 20068, 20069, 20070)
20.- Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, İstanbul-Zeytinburnu
Limanı ihalesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın
cevabı (7/20091)
21.- Giresun Milletvekili Mehmet IŞIK'ın, Tariş
Üzüm Birliğine verilen krediye ve Fiskobirlik'in talebine ilişkin
sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/20101)
22.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, projeler
ve diğer çalışmalar ile AB sürecinin etkilerine,
- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, tarım
sektörüne aktarılan destekleme kaynağına,
- Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün, Güneydoğu
Anadolu Bölgesinde yaşanan sel felaketinde çiftçilerin mağduriyetine,
- Ordu Milletvekili İ. Sami TANDOĞDU'nun, arıcılık
kooperatiflerine yapılan desteklemeye,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/20103, 20104, 20105, 20106)
23.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt ASLANOĞLU'nun,
Türk sanayicilerinin Mısır'daki yatırımlarına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/20110)
24.- Malatya Milletvekili Muharrem KILIÇ'ın,
yurt dışı seyahatlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN'in cevabı (7/20827)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak yedi oturum
yaptı.
Bayburt Milletvekili Fetani Battal, Bayburt'un
düşman işgalinden kurtarılışının 89'uncu yıl dönümü münasebetiyle,
büyük Türk milletinin, tarihten getirdiği engin tecrübe ve medeniyet
anlayışının gereği olarak, bugün, bazı olaylar karşısında gösterdiği
tepkiye; her türlü manipülasyona ve maksatlı göndermelere aldırmayarak,
insanlığa verdiği sağ duyu dersine,
Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek, son günlerde
basında çıkan haberlerde, ili üs olarak seçen bazı radikal-ırkçı
derneklerin düzenlediği silahlı, Kur'anlı törenlerin, sanki, Mersinlilerin
genel eğilimiymiş gibi gösterilmeye çalışılmasına karşı oluşan
tepkiye; artan göç karşısında, gelenlerin, şehre entegre edilmesinde
karşılaşılan zorluklara,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Çankırı Milletvekili Tevfik Akbak'ın, demir yollarındaki
rehabilitasyon çalışmaları ile yeni yolların açılmasının ülke
gelişimine yapacağı olumlu etkilere ve bazı bölgelerin cazibe
merkezi hâline gelmesinde sağlayacağı katkılara ilişkin gündem
dışı konuşmasına Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe cevap verdi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının:
1'inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden;
2'nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı: 904),
3'üncü sırasında bulunan, Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair (1/1235) (S. Sayısı: 1308),
4'üncü sırasında bulunan, Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı Transit Taşıma Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair (1/1077) (S. Sayısı: 1023),
5'inci sırasında bulunan, Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı Eğitim Enstitüsü Kurucu Belgesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair (1/1026) (S. Sayısı: 965),
Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,
Ertelendi.
6'ncı sırasında bulunan, Futbol Müsabakalarında
Müşterek Bahisler Tertibi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1299) (S. Sayısı: 1341),
7'nci sırasında bulunan ve İç Tüzük'ün 91'inci maddesi
kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde
görüşülmesi kararlaştırılmış olan Enerji Verimliliği Kanunu Tasarısı
ile Kütahya Milletvekili Soner Aksoy ve 6 Milletvekilinin, Yenilenebilir
Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına
İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(1/1261, 2/854) (S. Sayısı: 1326),
Yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.
27 Şubat 2007 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere,
birleşime 19.58'de son verildi.
Nevzat Pakdil
Başkan
Vekili
|
Ahmet Küçük |
Bayram Özçelik |
|
Çanakkale |
Burdur |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
No: 90
II. - GELEN KÂĞITLAR
23 Şubat 2007 Cuma
Teklif
1.-
Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan ve Konya Milletvekili Mehmet
Kılıç'ın; 4734 Sayılı Kamu İhale Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/957) (Plan ve Bütçe ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına) (Başkanlığı geliş tarihi:
22.2.2007)
Raporlar
1.-
Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve Erzurum Milletvekili Muzaffer
Gülyurt'un; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporu (2/942) (S. Sayısı: 1345) (Dağıtma tarihi: 23.2.2007) (GÜNDEME)
2.-
Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı;
Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur ve 6 Milletvekilinin;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Gaziantep
Milletvekili Fatma Şahin'in; Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa
Açıkalın'ın; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1266, 2/926, 2/933,
2/934) (S. Sayısı: 1346) (Dağıtma tarihi: 23.2.2007) (GÜNDEME)
3.-
Yurt Dışına Çıkış Harcı Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1274) (S. Sayısı: 1347) (Dağıtma tarihi: 23.2.2007) (GÜNDEME)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT'un, valilerin
makam araçlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19622)
No.: 91
26 Şubat 2007 Pazartesi
Tasarılar
1.- Kıta Sahanlığında Bulunan Sabit Platformların
Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin Önlenmesine Dair Protokole
Ait 2005 Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/1308) (Adalet ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.2.2007)
2.- Denizde Seyir Güvenliğine Karşı Yasadışı
Eylemlerin Önlenmesine Dair Sözleşmeye Ait 2005 Protokolünün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1309) (Adalet ve Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.2.2007)
3.- Türkiye-EFTA Ortak Komitesinin EFTA Devletleri
ile Türkiye Arasında Anlaşmanın Devlet Yardımlarına İlişkin 18 ve
23. Maddelerinin ve II sayılı Ekinin Değiştirilmesi ve X ve XI Sayılı
Eklerinin İptaline İlişkin 1/2005 Sayılı Kararının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1310) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.2.2007)
Teklif
1.- İstanbul Milletvekili Gülseren Topuz'un; Bilişim
Sistemi Üzerinden Suç Teşkil Eden Zararlı Yayınlarla Mücadele Hakkında
Kanun Teklifi (2/958) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet
Komisyonlarına) (Başkanlığı geliş tarihi: 23.2.2007)
Raporlar
1.- Ankara Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu
ve 72 Milletvekilinin; Refik Saydam Aşı Serum Enstitüsünün Kuruluşuna
Dair Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme
Alınma Önergesi (2/67) (S. Sayısı: 1348) (Dağıtma tarihi: 26.2.2007)
(GÜNDEME)
2.- Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün; Tüketicinin
Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve İstanbul Milletvekili Gülseren Topuz'un; 4077 Sayılı Tüketicinin
Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (2/917, 2/865) (S. Sayısı: 1349) (Dağıtma tarihi:
26.2.2007) (GÜNDEME)
3.- İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani
Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Hatay Milletvekili Züheyir Amber
ve 35 Milletvekilinin; İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara
Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunun
1 ve 2 nci Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi;
Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; 5434 Sayılı Emekli Sandığı
Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi;
Şırnak Milletvekili Mehmet Tatar ve Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın;
24.2.1968 Tarih ve 1005 Sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara
Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunun
1 inci Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/714, 2/95, 2/161, 2/625) (S. Sayısı:
1350) (Dağıtma tarihi: 26.2.2007) (GÜNDEME)
No.: 92
27 Şubat 2007 Salı
Tasarılar
1.- Dopingle Mücadele Kanunu Tasarısı (1/1311)
(Plan ve Bütçe ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16.2.2007)
2.- Türkiye Hâkimler ve Savcılar Birliği Kanunu
Tasarısı (1/1312) (Avrupa Birliği Uyum, Anayasa ile Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20.2.2007)
3.- Türkiye Cumhuriyetinin Avrupa Birliği Kriz
Yönetimi Harekatlarına Katılımı İçin Avrupa Birliği ile Türkiye
Cumhuriyeti Arasında Çerçeve Teşkil Eden Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1313) (Avrupa Birliği
Uyum, Millî Savunma ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.2.2007)
Teklifler
1.- Mersin Milletvekili Hüseyin Güler'in; 5378 Sayılı
Özürlüler ve Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanunun İlgili Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifi (2/959) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler, Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.2.2007)
2.- Antalya Milletvekili Burhan Kılıç'ın; 6831 Sayılı
Orman Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/960) (Tarım, Orman ve Köyişleri, Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19.2.2007)
3.- Mersin Milletvekilleri Hüseyin Güler ve Hüseyin
Özcan'ın; Mersin İlinde Mezitli Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında
Kanun Teklifi (2/961) (İçişleri, Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 20.2.2007)
4.- Mersin Milletvekili Ersoy Bulut'un; 26 Şubat
1992'de Ermenilerin Azerbaycan'ın Hocalı Kentinde Yaptıkları Katliamın
"Soykırım" Olarak Tanınması, 26 Şubat'ın "Hocalı Soykırımını
Anma Günü" Olarak Kabul Edilmesine İlişkin Kanun Teklifi
(2/962) (Dışişleri ve İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21.2.2007)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
Başbakanın Rize'de yaptığı konuşmanın öğretmen ataması toplantısında
naklen dinletilmesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/2528) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2007)
2.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
Rize'deki sağlık uygulamalarına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/2529) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
3.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
Antalya-İbradı'da yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/2530) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14/2/2007)
4.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
Alanya Akdağ Kayak Merkezi projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
sözlü soru önergesi (6/2531) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Malatya Milletvekili Muharrem KILIÇ'ın, yurt
dışı seyahatlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/20827) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
2.- Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER'in, Şanlıurfa'da
yaşanan kamyon kazasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/20828) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/2/2007)
3.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, elektrik
özelleştirmeleriyle ilgili bir açıklamasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/20829) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/2/2007)
4.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, yerel
yönetimlerin merkezi kamu personeli seçme sınavı kapsamından çıkarılmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/20830) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9/2/2007)
5.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un,
Irak'ta düşen uçakta hayatını kaybedenlerin cenazelerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/20831) (Başkanlığa geliş tarihi:
9/2/2007)
6.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
Rize'de yaptığı konuşmanın öğretmen ataması toplantısında naklen
dinletilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/20832)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2007)
7.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, görme engelli
bir sanatçının otomobille hız ve rekor denemesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/20833) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2007)
8.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, ihtiyaç
sahiplerine kömür dağıtımına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/20834) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/2/2007)
9.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, bazı
kamu görevlerine alımdaki yaş sınırına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/20835) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
10.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Adana
hafif raylı sistem projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/20836) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
11.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, organ
nakli konusunda alınması gereken bazı önlemlere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/20837) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
12.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, sürücü
kurslarının kayıt işlemlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/20838) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
13.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Zimbabwe
Devlet Başkanının ülkemize davet edildiği iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/20839) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
14.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, dağıtılan
oyuncaklara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/20840) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14/2/2007)
15.- Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, Gökçeada
ve Bozcaada'nın bazı sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/20841) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
16.- Antalya Milletvekili Atila EMEK'in, bankaların
kredi kartlarıyla ilgili bazı uygulamalarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/20842) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
17.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Ulusal
Deprem Konseyinin kapatılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/20843) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
18.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, egzoz
emisyon ölçümlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/20844) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
19.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
açıkta süt satışının yasaklanmasına ve sütçüler için yapılacak düzenlemelere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/20845) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/2/2007)
20.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, Turusgaz'ın
vergi borcuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/20846)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2007)
21.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, tasarruf
tedbirleriyle ilgili bir genelgeye ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/20847) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2007)
22.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un,
tarım sektörüyle ilgili bir açıklamaya ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/20848) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2007)
23.- Nevşehir Milletvekili Mehmet ELKATMIŞ'ın,
AB fonlarının kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/20849) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2007)
24.- Nevşehir Milletvekili Mehmet ELKATMIŞ'ın,
çeşitli fonlardan Nevşehir'deki projelere verilen desteğe ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/20850) (Başkanlığa geliş tarihi:
15/2/2007)
25.- Ordu Milletvekili Kazım TÜRKMEN'in, Ordu çevre
yolu projesine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/20851) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/2/2007)
26.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un,
köprü ve otoyollardaki paralı geçiş uygulamasına ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/20852) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/2/2007)
27.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Ankara
Karayolundaki Yenice Köprülü Kavşağına ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/20853) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/2/2007)
28.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un,
Bolu Dağı geçişindeki tesislere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20854) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2007)
29.- Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun, iklim
değişiklikleri ve kuraklıkla ilgili tedbirlere ilişkin Çevre ve
Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/20855) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/2/2007)
30.- Erzurum Milletvekili İbrahim ÖZDOĞAN'ın,
küresel ısınmaya yönelik tedbirlere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20856) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
31.- Muğla Milletvekili Ali Cumhur YAKA'nın, Muğla-Fethiye'de
düşünülen deniz dolgusuna ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/20857) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
32.- Samsun Milletvekili Musa UZUNKAYA'nın, maden
işletme ruhsatı izinlerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/20858) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2007)
33.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, AB sürecindeki
bazı belgelerde yer alan Kıbrıs'la ilgili ifadeye ilişkin Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/20859)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9/2/2007)
34.- Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın,
Rusya'yla ilgili bazı gelişmelerin ülkemize etkilerine ilişkin
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi
(7/20860) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2007)
35.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, devredilen
Etibank'ın yönetim kurulu üyelerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/20861)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9/2/2007)
36.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF'nin
uyguladığı ana para ve faiz indirimlerine ilişkin Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi
(7/20862) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/2/2007)
37.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Kral
TV'nin tanıtım kampanya harcamalarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/20863)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9/2/2007)
38.- Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un, İmar Bankasından
iç borçlanma senedi alanlara ödeme yapılması çalışmalarına ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı
soru önergesi (7/20864) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
39.- Eskişehir Milletvekili Cevdet SELVİ'nin,
Türk işaret dili sistemi oluşturulmasına ilişkin Devlet Bakanından
(Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi (7/20865) (Başkanlığa geliş tarihi:
9/2/2007)
40.- Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER'in, şiddete
maruz kalan bir çocuğun korunmasına ilişkin Devlet Bakanından (Nimet
ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi (7/20866) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/2/2007)
41.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, şiddet
mağduru çocukların korunmasına ilişkin Devlet Bakanından (Nimet
ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi (7/20867) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/2/2007)
42.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Ankara'daki
doğalgaz hizmetine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/20868) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/2/2007)
43.- Giresun Milletvekili Mehmet IŞIK'ın, Giresun'a
doğalgaz verilmesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20869) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/2/2007)
44.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, Çekerek Süreyya
Bey Barajına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/20870) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
45.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Ali BULUT'un,
TÜPRAŞ'ın Sapanca Gölü'nden su kullanımına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/20871) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/2/2007)
46.- Samsun Milletvekili Musa UZUNKAYA'nın, verilen
maden arama ruhsatlarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20872) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2007)
47.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Ali BULUT'un,
Türk Petrol Kanunu düzenlemeleriyle ilgili iddialara ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/20873)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2007)
48.- Ankara Milletvekili Muzaffer R. KURTULMUŞOĞLU'nun,
Rize'de yapılması düşünülen santrallere ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/20874) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/2/2007)
49.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya-Kumluca'daki
kanalizasyon çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/20875) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/2/2007)
50.- Denizli Milletvekili Mehmet YÜKSEKTEPE'nin,
MOBESE sistemine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20876) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2007)
51.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, ANFA
Altınpark A.Ş. Genel Müdürünün fuar alanında yaptığı düğünün finansmanına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/20877) (Başkanlığa
geliş tarihi: 9/2/2007)
52.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Başbakanın
sürücü ehliyetine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20878) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/2/2007)
53.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Kırklareli
Valisinin bir kitabı halk kütüphanesine aldırmasına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/20879) (Başkanlığa geliş tarihi:
9/2/2007)
54.- İzmir Milletvekili Serpil YILDIZ'ın, töre ve
namus cinayetlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20880) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
55.- Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER'in, Isparta
Belediyesince işten çıkarılan işçilere ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20881) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
56.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, şiddet
mağduru bir çocuğun tekrar ailesine teslimine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20882) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
57.- Tunceli Milletvekili V. Sinan YERLİKAYA'nın,
Mersin'de faaliyet gösteren bazı derneklere ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20883) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2007)
58.- Bursa Milletvekili
Mustafa ÖZYURT'un, toptancı hallerinin satışına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/20884) (Başkanlığa geliş tarihi:
15/2/2007)
59.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT'un, doğalgaz
faturalarının ödenmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/20885) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/2/2007)
60.- Samsun Milletvekili Musa UZUNKAYA'nın, MOBESE
sisteminin yaygınlaştırılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/20886) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2007)
61.- Muğla Milletvekili Ali Cumhur YAKA'nın, doğal
sit alanlarının belirlenme kriterlerine ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/20887) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/2/2007)
62.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
Antalya turizminde kriz yaşandığı iddiasına ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/20888) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/2/2007)
63.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
Alanya Akdağ Kayak Merkezi projesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20889) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
64.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
Alanya'daki tarihi Av Köşkünün restorasyonuna ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/20890) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/2/2007)
65.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un,
tarihi yapıları yenileştirme çalışmalarına ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/20891) (Başkanlığa geliş tarihi:
15/2/2007)
66.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, hakkında
müfettiş raporu olan bir personele ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20892) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/2/2007)
67.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın,
İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük ders kitaplarının içeriğindeki bazı
değişikliklere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20893) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/2/2007)
68.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, usta
öğreticilere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20894) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/2/2007)
69.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Rize-Fındıklı
Guatr Araştırma ve Tedavi Merkezine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/20895) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
70.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
Rize Devlet Hastanesinde ultrason çekimi için uzun süre sonrasına
randevu verilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20896) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
71.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Çek Cumhuriyeti'nden
geri gönderilen kuru incirlere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20897) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/2/2007)
72.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Tarım
Kredi Kooperatiflerinin icraya verdiği üreticilere ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/20898) (Başkanlığa
geliş tarihi: 13/2/2007)
73.- Kastamonu Milletvekili Mehmet YILDIRIM'ın,
Kastamonu bağlantılı demiryolu hatlarının programa alınmasına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/20899) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/2/2007)
74.- Kastamonu Milletvekili Mehmet YILDIRIM'ın,
Abana ve İnebolu Limanları ile İnebolu sahil şeridinin dalgalardan
korunmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20900) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/2/2007)
75.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
Antalya'nın İbradı İlçesindeki bir telefon santrali arızasına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/20901) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14/2/2007)
76.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, akaryakıt
kaçakçılığı konusundaki bir soruşturmaya ilişkin Devlet Bakanından
(Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/20902) (Başkanlığa geliş tarihi:
9/2/2007)
77.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, yurt dışına
gönderilen dini yayınlara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN)
yazılı soru önergesi (7/20903) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/2/2007)
78.- Bursa Milletvekili Mehmet KÜÇÜKAŞIK'ın, Kamu
Personeli Seçme Sınavında öngörülen yaş sınırına ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru
önergesi (7/20904) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/2/2007)
79.- Tekirdağ Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ'nün, KOBİ'lerin
borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/20905) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/2/2007)
80.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
Antalya-Akseki elektrik dağıtım şebekesinin güçlendirilmesine
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/20906) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14/2/2007)
81.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, bir zanlının
serbest bırakılmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20907) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2007)
82.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, hava
taşıma işleriyle ilgili yasal düzenleme çalışmalarına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20908) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2007)
83.- Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın,
bazı ülkelerin silahlanmasının oluşturduğu tehdite ilişkin Millî
Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/20909) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/2/2007)
Meclis Araştırması Önergesi
1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt ASLANOĞLU
ve 22 Milletvekilinin, Doğu Anadolu Fay Hattına ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı raporundaki tespit ve önlemler konusunda Anayasanın
98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/425) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22/2/2007)
27 Şubat 2007 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.07
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68'inci Birleşimi'ni açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup bilgilerinize
sunacağım:
III. - BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.-
Ukrayna Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı ve beraberindeki
Parlamento heyetinin ülkemizi ziyaretinin TBMM Başkanlık Divanınca
uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1207)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
TBMM Başkanlık Divanı'nın 14 Şubat 2007
tarih ve 125 sayılı Kararı ile, Ukrayna Parlamentosu Dışişleri Komisyonu
Başkanı ve beraberindeki parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin konuğu olarak resmi temaslarda bulunmak üzere ülkemizi
ziyareti uygun bulunmuştur.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620
sayılı Kanun'un 7'nci maddesi gereğince Genel Kurul'un bilgisine
sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
2.-
Litvanya Parlamentosu Avrupa Birliği ve Dışişleri Komisyonları
üyelerinden oluşan Parlamento heyetinin ülkemizi ziyaretinin
TBMM Başkanlık Divanınca uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1208)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
TBMM Başkanlık Divanı'nın 14 Şubat 2007
tarih ve 125 sayılı Kararı ile, Litvanya Parlamentosu Avrupa Birliği
ve Dışişleri Komisyonları üyelerinden oluşan parlamento heyetinin
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin konuğu olarak resmi temaslarda bulunmak
üzere ülkemizi ziyareti uygun bulunmuştur.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620
sayılı Kanun'un 7'nci maddesi gereğince Genel Kurul'un bilgisine
sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
bir önerge vardır, okutuyorum:
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI
VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve 22 milletvekilinin, Doğu Anadolu fay hattına ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı raporundaki tespit ve önlemler konusunda Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/425)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Doğu Anadolu fay hattı,
özellikle Elazığ, Malatya, Adıyaman ve Kahramanmaraş illerinde sürekli
aktif olmuş ve son 5 yılda hemen hemen her ay bölgede önemli ölçüde
maddi hasarlara yol açan depremler meydana gelmiştir. Son 15 gün içerisinde
de 75'i 2,7 ile 3,8 şiddetinde artçı olmak üzere birçok deprem olmuş,
21.02.2007 tarihinde ise 5,9 şiddetinde yeni bir depremle karşı karşıya
kalınmıştır. Özellikle Elazığ ve Malatya'da 5,9'luk deprem, halkın
korku ve tedirginliğine neden olmuştur. Son 15 günde her gece meydana
gelen artçı depremlerden sonra bölge insanı her gün tedirginlik yaşamaktadır.
Bayındırlık Bakanlığı
Afet İşleri Genel Müdürlüğü Deprem Araştırma Daire Başkanlığı tarafından
düzenlenen bir raporda, bölgede aktif olan Doğu Anadolu fay hattı
ile ilgili bilgiler net bir şekilde ortaya konulmasına karşın, bu
rapor doğrultusunda bu güne kadar bölgede hiçbir önlem alınmamıştır.
Raporda belirtilen önlemlerle ilgili sonuca yönelik hiçbir çalışma
yapılmamıştır. Raporun tamamlanmasından sonra, rapor içeriği kamuoyuna
açıklanmamış ancak yazılı ve sözlü basında yer alan bilgiler doğrultusunda,
Doğu Anadolu fay hattında kısa sürede oluşacak depremle 2 ilin yok
olacağı açıkça ifade edilmesine rağmen her ne hikmetse rapor kamuoyuyla
paylaşılmamıştır.
Bu raporun içeriğinin
kamuoyuna açıklanması ve raporda belirtilen önlemlerin acilen
alınması amacıyla Anayasa'nın 98 ve iç tüzüğün 104 ve 105. maddeleri
uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
1) Ferit Mevlüt Aslanoğlu
(Malatya)
2) Şevket Arz (Trabzon)
3) Muharrem Kılıç (Malatya)
4) Mustafa Erdoğan
Yetenç (Manisa)
5) Mehmet Parlakyiğit
(Kahramanmaraş)
6) İsmet Atalay (İstanbul)
7) Haluk Koç (
8) Berhan Şimşek (İstanbul)
9) Ali Kemal Deveciler
(Balıkesir)
10) Hüseyin Ekmekcioğlu
(Antalya)
11) Ali Arslan (Muğla)
12) Hakkı Ülkü (İzmir)
13) Yılmaz Kaya (İzmir)
14) Mehmet Küçükaşık
(Bursa)
15) Halil Akyüz (İstanbul)
16) Ramazan Kerim Özkan
(Burdur)
17) Erdal Karademir (İzmir)
18) Orhan Eraslan (Niğde)
19) Abdulkadir Ateş (Gaziantep)
20) Hasan Güyüldar (Tunceli)
21) Mehmet S. Kesimoğlu
(Kırklareli)
22) Ali Rıza Bodur (İzmir)
23) Muharrem Toprak (İzmir)
BAŞKAN - Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
3.- Brüksel'de yapılacak olan Habitat-Avrupa Kıtası
Küresel Parlamenterleri Yönetim Kurulu Toplantısı'na Malatya
Milletvekili ve TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Ahmet Münir Erkal'ın
ismen davetine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1209)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Belçika'nın başkenti
Brüksel'de yapılacak olan Habitat düzeyinde Habitat-Avrupa Kıtası
Küresel Parlamenterleri Yönetim Kurulu Toplantısı'na Malatya
Milletvekili, TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Münir Erkal ismen davet
edilmektedir.
Anılan davete icabet
edilmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkileri'nin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 9'uncu maddesi uyarınca
Genel Kurul'un tasviplerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlığın Anayasa'nın
82'nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım:
4.- Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in Mısır'a yaptığı
resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/1210)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet Bakanı
Kürşad Tüzmen'in, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte
9-12 Ocak 2007 tarihlerinde Mısır' a yaptığı resmi ziyarete, ekli
listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun
görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine
göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Mehmet Özyol Adıyaman Milletvekili
İsmail Soylu Hatay Milletvekili
Hakkı Ülkü İzmir Milletvekili
Halil Ürün Konya Milletvekili
Mustafa Eyiceoğlu Mersin Milletvekili
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Gündemin "Özel
Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer
alan, Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 60 milletvekilinin, kamu
yönetiminde vasıfsız kadrolaşmaya giderek yürütme yetkisini hukuka
aykırı kullandığı, İçişleri Bakanlığı üzerindeki gözetme ve düzeltici
önlemleri alma yükümlülüğünü yerine getirmeyerek görevinin gereklerine
aykırı hareket ettiği, bazı asayiş olaylarındaki tutumuyla suç
delilleri ve adil yargılamaya yönelik hükümlere muhalefet ettiği
iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında; emniyet teşkilatında
hukuk dışı gizli kadrolaşmaya göz yumarak keyfi uygulamalara yol
açtığı, görevinin gereklerini yerine getirmeyerek asayiş olaylarına
neden olduğu ve yönetim zafiyeti oluşturduğu, bazı asayiş olaylarıyla
ilgili soruşturma ve kovuşturmalarda suç delillerine ve adil yargılamaya
yönelik hükümlere muhalefet ettiği iddiasıyla İçişleri Bakanı
Abdülkadir Aksu hakkında; bu eylemlerinin Türk Ceza Kanunu'nun
257, 281 ve 288'inci maddelerine uyduğu iddiasıyla Anayasa'nın
100'üncü ve İç Tüzük'ün 107'nci maddeleri uyarınca bir Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin (9/13) esas numaralı önergenin görüşmelerine
başlıyoruz.
IV. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI
VE
MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖN GÖRÜŞMELER
1.- Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 60 milletvekilinin,
kamu yönetiminde vasıfsız kadrolaşmaya giderek yürütme yetkisini
hukuka aykırı kullandığı, İçişleri Bakanlığı üzerindeki gözetme
ve düzeltici önlemleri alma yükümlülüğünü yerine getirmeyerek
görevinin gereklerine aykırı hareket ettiği, bazı asayiş olaylarındaki
tutumuyla suç delilleri ve adil yargılamaya yönelik hükümlere muhalefet
ettiği iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında; emniyet
teşkilatında hukuk dışı gizli kadrolaşmaya göz yumarak keyfî uygulamalara
yol açtığı, görevinin gereklerini yerine getirmeyerek asayiş
olaylarına neden olduğu ve yönetim zafiyeti oluşturduğu, bazı
asayiş olaylarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturmalarda suç delillerine
ve adil yargılamaya yönelik hükümlere muhalefet ettiği iddiasıyla
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu hakkında; Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesi (9/13)
BAŞKAN - Bu görüşmede,
sırasıyla, önergeyi verenlerden ilk imza sahibine veya onun göstereceği
bir diğer imza sahibine, şahısları adına üç üyeye ve son olarak da
hakkında soruşturma açılması istenmiş bulunan Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'ya söz verilecektir.
Konuşma süreleri
onar dakikadır.
Meclis soruşturması
önergesi Genel Kurulun 20/2/2007 tarihli 65'inci Birleşimi'nde okunmuş
ve bastırılarak sayın üyelere dağıtılmıştır. Bu nedenle, soruşturma
önergesini tekrar okutmuyorum.
Şahısları adına söz
alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:
Şahısları adına: 1)
Tuncay Ercenk, Antalya Milletvekili, 2) Ramazan Can, Kırıkkale Milletvekili,
3) Nihat Ergün, Kocaeli Milletvekili, 4) Bekir Bozdağ, Yozgat Milletvekili,
5) Selami Uzun, Sivas Milletvekili, 6) M. Nuri Akbulut, Erzurum Milletvekili,
7) Muzaffer Kurtulmuşoğlu, Ankara Milletvekili.
Bildiğiniz gibi, biraz
önce de açıkladığım gibi, İç Tüzük gereğince sadece üç milletvekiline
söz vereceğimizden, baştaki ilk üç sayın milletvekili söz alma hakkı
almıştır: Sayın Tuncay Ercenk, Sayın Ramazan Can, Sayın Nihat Ergün.
Önerge sahibi olarak
da ilk söz, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart'a aittir.
Sayın milletvekilleri,
değerli milletvekillerimizin İç Tüzük gereği kendilerine tanınan
süreye de riayet etmelerini rica ediyorum.
Buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) -
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Antalya Milletvekili Sayın
Deniz Baykal ve 60 milletvekilinin Başbakan ve İçişleri Bakanı hakkında
vermiş oldukları soruşturma önergesi hakkında, önerge sahibi sıfatıyla
söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
59'uncu Hükûmet bürokraside cumhuriyet tarihinin en yoğun kadrolaşmasını
yarattı. Örtülü ideolojisi doğrultusunda ve parti disiplini içinde
yapılan bu kadrolaşma sebebiyledir ki, iç güvenlik birimleri kimliğini
ve işlevini kaybetti. Demokratik sisteme ve hukuk devletine bağlılığı
sağlayan yapılanma yerine, parti devleti anlayışına ve cemaatleşmeye
hizmet eden bir süreç başladı. İç güvenlik birimleri, özellikle istihbari
anlamda zafiyet içine girdiler, güvenlik birimleri arasında yetki
çatışması başladı. Yönetim kademelerinde doğmuş olan bu kaos ve
çürüme sebebiyledir ki, muhtelif güç odakları, kritik asayiş olaylarında
gerçeği tespit etmek yerine, Hükûmetin telkin ve amaçları doğrultusunda
bilgi kirliliği yarattılar, hedef saptırdılar, yönlendirme yaptılar
ve hukuk dışı yollarla bir kadrolaşma sürecini rahatlıkla gerçekleştirdiler.
Sayın İçişleri Bakanı hakkında on beş gün kadar evvel görüşmeleri
yapılan gensoru görüşmelerinde bu olayları ayrıntılı olarak ifade
etmiştik.
Aslında, değerli arkadaşlarım,
Sayın Adalet Bakanı, Danıştay saldırısı ve Atabeyler Operasyonu
esnasında, bu gelişmeyi, bu tabloyu veciz bir ifadeyle özetlemişti.
Emniyet soruşturması aşamasında evrak daha savcıya intikal etmeden
basına Genelkurmay Başkanlığı önünde servis yapıldığında, Sayın
Bakan çok net bir ifadeyle, ortada koli basili akıtan bir çeşmenin
bulunduğunu ifade etmişti. Sayın Bakan doğruyu söylemişti. Bu çok
net tespitinden dolayı o zaman da Sayın Bakanı kutlamıştık kamuoyu
huzurunda.
Ancak, dramatik ve
üzücü olan, çarpıcı olan husus şu: Bu çeşmeyi kurutması ve yok etmesi
gereken Hükûmet, bakıyoruz, bu yapılanmayı himaye ediyor, bu yapılanmayı
organize ediyor. 3.719 üst düzey görevi üç buçuk-dört yıldan bu yana
vekâleten sürdüren 59'uncu Hükûmetin Başbakanı ise skandallar ve başarısızlıklar
ortaya çıktığında, hemen "bürokratik oligarşi" nakaratını
tekrarlamaya başlıyor. Son zamanlarda ise "derin devlet"
kavramını kendince gerekçe olarak ortaya atmaya başlıyor.
Aslında, değerli arkadaşlarım,
kamu yönetimi adına ibret verici bir tablo var. Kara mizahın dışında
tam bir hedef saptırma ve acz ifade eden, belirsizlik yaratan bir tablo
söz konusu. Devlet adamı sorumluluğu ve ciddiyetiyle bağdaşmayan
bir durumla karşı karşıyayız. Bu gayri ciddi tavrı ve anlayışı soruşturma
önergesinin görüşülmesi aşamasında da yaşıyoruz.
Bu önergede kamu kaynaklarının
talan edilmesiyle ilgili bir konu yok değerli arkadaşlarım; ama,
buna rağmen, Sayın Başbakanın konuyu böyle anladığını görüyoruz.
Kamu kaynaklarının talan edilmesini elbette takip ediyoruz; ama,
bunun zemini burası değil, bu önerge değil. Onu ayrı zeminlerde takip
ediyoruz ve hesabı mutlaka sorulacak. Burada şunu soruyoruz: Bakın,
Sayın Başbakan aslında soruşturma önergesi metnini bile yeterince
okumadığını bir anlamda ifade ediyor ve aslında "Ben bu önergeye
bile katılmayacağım." diyerek, "Bunun izlemesine bile
katılmayacağım." Diyerek, devlet yönetimi anlayışındaki sorumsuz
ve gayri ciddi tavrını da bir anlamda belgelemiş oluyor değerli arkadaşlarım.
Şunu hemen ifade etmek
istiyorum: Kamuyu zarara uğratmak, görevi kötüye kullanmanın
bir unsurudur. Sayın Başbakana bunu birilerinin anlatması gerekiyor
değerli arkadaşlarım.
İşte, değerli arkadaşlarım,
böylesine gayri ciddi ve sorumsuz bir kamu yönetimi anlayışı içinde
parti devletini yaratmayı temel hedef olarak kabul eden siyasi iktidar,
aslında kendince alternatif derin devletini yaratma arayışı içinde.
Türkiye'nin geldiği tablo bu.
Bakın, değerli arkadaşlarım,
Cumhuriyet gazetesi ve Danıştaya yönelik saldırılar sürecinde
Sayın Başbakan nasıl bir ifade kullandı. "Efendim, ne olmuş yani,
bizim ilçe binalarımıza da saldırılar yapılıyor." diyen, gazete
ve Danıştayın koruma taleplerini yerine getirmeyen, Danıştayı
hedef göstermekten öte, meşruiyetini tartışmaya açan Sayın Başbakan,
maalesef, Türkiye Cumhuriyeti'nin tüm yurttaşlarının Başbakanı
olduğunun farkında değildir. Sayın Başbakan, eylem ve işlemleriyle,
saldırı ortamlarına uygun iklimi ve yapılanmayı yaratmış, kurumlar
arası çatışma ortamını başlatmıştır.
Hizbut Tahrir örgütünün,
polisin gözü önünde, bir saat süreyle kürsü ve mikrofon kullanma suretiyle,
cumhuriyeti ve rejimi hedef alan açıklamalarına müdahale etmeyen
bir emniyet örgütünün güvenilirliğinden kimse söz edemez.
İsmailağa Camisindeki
linç eylemini "kafanın minbere çarpması" olarak açıklayan
ve adli mercileri iğfal etmeye teşebbüs eden bir emniyet örgütünün,
İstanbul gibi bir metropolün güvenliğini sağlama ehliyetinden
söz edemezsiniz.
Hrant Dink suikastında,
Trabzon Valisi ve Emniyet Müdürünün görevden alınıp, istihbari anlamda
başından beri olayın içinde olduğu ortaya çıkan İstihbarat Daire
Başkanı, İstanbul Emniyet Müdürü ve istihbarattan sorumlu Emniyet
Müdür Yardımcısı görevlerini sürdürüyorlarsa, orada, Hükûmetin,
gerçekleri gizleme ve bilgi kirliliği yaratma amacı içinde olduğu
ortaya çıkar, bu tablo bütün unsurlarıyla ortaya çıkar. Bir şube
müdürünün olayı üstlenmesi, bu kişilerin sorumluluğunu ortadan
kaldırmaz.
Türkiye Cumhuriyeti'nin
Başbakanı, bunu, ıstırap verici bir tablo olarak… Sonuç olarak ifade
ediyorum: Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı, İçişleri Bakanı ve
bağlı birimler, ihmal ölçülerini aşacak bir şekilde, sorumsuz, duyarsız,
ehliyetsiz ve karanlık ilişkileriyle bu sonuçlara yol açmışlardır.
İşte, bakıyoruz, tam
bu aşamada kamuoyu gündeminden kaçırılan bir ANKA Haber Ajansı olayı
var. ANKA Haber Ajansı ne yapıyor? İstihbarat Daire Başkanının müfettişe
verdiği ve jandarmayı da işin içine katan ifadesini yayınlıyor. İstihbarat
Daire Başkanı çıkıyor "Bu haber doğru değildir." diyor.
Ajans diyor ki: "Hayır, ben bu haberin arkasındayım." Açıklama
yapıyor. Bakıyoruz, hemen bundan bir iki gün sonra, Ajansın İstanbul
temsilciliğine gece yarısı girildiğini, disketlerin teknik bir
şekilde alındığını, kamera ve jeneratörlerin kapatıldığını görüyoruz
değerli arkadaşlarım. Adli boyutun dışında, uzman kişilerin ifadesiyle,
profesyonel ekibin gerçekleştirdiği bir eylem söz konusu.
Olay, aslında, yorum
gerektirmeyecek kadar açık değerli arkadaşlarım. Öylesine bir
bilgi kirliliği ve soruşturma sürecine müdahale anlayışı yaygın
hâle gelmiş ki, haber kaynaklarına kamu aracılığıyla doğrudan müdahale
etmekten kaçınmayan cüretkâr bir anlayış ve yapılanmadan söz ediyorum.
Medyaya yönelik mali baskılardan sonra, haber kaynaklarına doğrudan
müdahale etmekten kaçınmayan faşizan bir süreçle karşı karşıyayız.
İşte, değerli arkadaşlarım,
bu sürecin sonunda nasıl bir tablo çıkıyor ortaya? Bu sürecin sonunda,
yine, tipik bir Abdülkadir Aksu klasiğiyle karşı karşıyayız. Sütre
gerisine yatan, kendince olayın soğumasını bekleyen, soruşturmayı
yönlendiren, Hükûmetin sorumluluğunu gizleyen, olayın derinliğine
girmeyen ve sebeplerini araştırmayan "İşte faili buldum."
diyerek ve istatistiki rakamları çarpıtarak olayları geçiştirmeye
çalışan bir İçişleri Bakanı portresi; tablo bu.
Bakın, değerli arkadaşlarım
-Sayın Bakan, size yöneltiyorum sorumu, doğrudan size yöneltiyorum-
bu olaylar neden meydana geliyor? Bu sonuçlar neden periyodik olarak
ve belli zaman dilimlerinde tekrarlanıyor? Siz, polemik ve demagoji
yapmadan bunların cevabını vermek ve tedbirini almak zorundasınız.
Sizin görev ve sorumluluğunuz bu noktada yoğunlaşıyor. Maalesef,
siz de Sayın Başbakan gibi görev ve sorumluluğunuzun farkında değilsiniz.
Türkiye'nin yaşadığı dram işte burada yatıyor değerli arkadaşlarım.
Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, asayiş konularındaki bu vahim gelişmeleri çok önceden, öngörülü
bir şekilde tespit ettik, Hükûmeti uyardık. Alınması gereken önlemleri
Sayın Genel Başkanımız en üst düzeyde, her zeminde dile getirdi.
İki buçuk yıl kadar evvel,
bu konuları kapsayan araştırma önergemiz hâlen Genel Kurul gündeminin
167'nci sırasında bekliyor değerli arkadaşlarım.
İşte, değerli arkadaşlarım,
bu anlayış ve uygulama devam ettiği içindir ki, Türkiye'nin, bundan
böyle benzer…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla)
- Bu anlayış ve uygulama devam ettiği takdirde, değerli arkadaşlarım,
bir endişemizi, bir kaygımızı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu anlayış
ve uygulama devam ettiği takdirde, üzülerek ve endişeyle ifade
ediyorum, Türkiye, bundan böyle de benzer olayları maalesef yaşayacaktır.
Başbakanlık Müsteşarı
Ömer Dinçer'in, cumhuriyetin temel niteliklerinin öneminin kalmadığı
ve yerini yeni bir yapıya devretmesi gerektiği, bugün de bu görüşlerinin
arkasında olduğunu ifade eden açıklamaları, Sayın Başbakan tarafından
özel olarak himaye edildiği göz önüne alındığında, aslında, değerli
arkadaşlarım, mevcut olan bu kaos ve belirsizliğe şaşırmamak gerekiyor.
Bunlar bir sürpriz değil, bu yapılanmanın, bu işleyişin doğal sonucu.
Bunu artık görmemiz gerekiyor. İşte, değerli arkadaşlarım, geldiğimiz
aşamada, fotoğraf, bütün kareleriyle ortaya çıkmış durumdadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
önergemizde on ana başlık altında sıralaması yapılan olaylarda,
gerek Başbakan ve gerek İçişleri Bakanının, görevlerinin gereklerine
aykırı hareket etmek suretiyle kişilerin mağduriyetine ve toplumsal
kaosun doğmasına, asayişin ihlaline, kamu yönetiminin zafiyetine
doğrudan yol açmaları sebebiyle görevlerini kötüye kullandıkları
gerekçesiyle Türk Ceza Kanunu'nun 257'nci maddesine muhalefet ettikleri
düşüncesindeyiz. Bu eylemleri, aynı zamanda gerçeğin ortaya çıkmasını
önlemek amacıyla suçun delillerini yok etmeye yönelik olduğundan,
soruşturmanın gizliliğini ihlal etmeye yönelik olduğundan ve bunun
doğal sonucu olarak, bu eylemin doğal sonucu olarak adil yargılamayı
etkilemeye teşebbüs niteliğinde olduğundan, yine Ceza Kanunu'nun
ilgili maddeleri gereğince, bu soruşturma önergesinin kabul edilmesi
gerekir. Elbette, bir soruşturma önergesinde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) - Hemen bitiriyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) - Elbette, on dakikalık
bir zaman dilimi içinde, on ana başlık hâlinde sıraladığımız bütün
bu olaylarla ilgili, daha geniş bir sübut anlatımını yapmamız beklenemezdi,
ama, şu kadarını ifade edelim ki, yirmi bir sayfalık önergemizde son
derece ayrıntılı olarak anlattığımız bulgular bile, ortada ciddi
bir durumun varlığını göstermeye yeterlidir. Onun
içindir ki, biz, bu iddiaların açıklık kazanması ve kamuoyunun doğru
bilgilendirilmesi amacıyla, bu çerçevede kalmak kaydıyla, soruşturma
komisyonu kurulması talebiyle, bu önergeyi Genel Kurulun takdir
ve değerlendirmesine sunuyoruz.
Bu değerlendirmeyi
yaparken, inanmak istiyoruz ki, Genel Kurul, kişisel ve siyasi yaklaşımların
üstünde kalarak ve gerçeğin ortaya çıkmasından korkmayarak, objektif
ve sağduyulu bir yaklaşımla olayları değerlendirecek, vicdani muhasebesini
yapacaktır.
Bu değerlendirmelerle,
değerli arkadaşlar, Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kart.
Şahısları adına söz
isteyen ilk konuşmacı, Antalya Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk.
Süreniz on dakika Sayın
Ercenk.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisimiz, tarihî bir
oturumu daha bugün gerçekleştiriyor. Bugün, ülkemizin huzurunun,
güvenliğinin, emniyetinin görüşüldüğü bir tarihî toplantıyı yapıyoruz.
Yani, huzur konusunda, emniyet konusunda, güvenlik konusunda,
asayiş konusunda, nereden nereye geldiğimizi konuşmak üzereyiz.
59'uncu Hükûmet şu anda
iktidarda Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ama, hiçbir dönemde,
adli ve idari yapılanmada bu denli bir kadrolaşma oluşmamıştır,
meydana gelmemiştir. Cumhuriyetin temel nitelikleri, laiklik,
cumhuriyet, demokrasi bu denli saldırıya uğramamış ve üst düzey
devlet yönetimi tarafından bu denli saldırıya uğrama noktasında
olmamıştır. Tarikatlar ve cemaatler, devlet yönetiminde bu
kadar etkili bir duruma, etkili bir hâle gelmemişlerdir. Toplumun
barışı, huzuru bu denli tahrip edilmemiştir. Bu dönemde "kamu
düzeni ve halkın güvenliği" kavramı yerine, AKP'nin düzeni ve
tarikat-cemaat anlayışlarının denemelerinin ağırlığı, 59'uncu
Hükûmet döneminde emniyet güçlerine, güvenlik güçlerimize hâkim
olmuştur. Yani, bir anlamda, emniyetteki örgütlenme, tarikatların
ve cemaatlerin güç dengesine, güç yarışına sahne olmuştur.
Değerli arkadaşlarım,
AKP Hükûmeti, emniyet birimlerinde kendisini korumaya alan bir örgütlenme
içine girmiş ve bu anlayış, devlet yönetimi ve rejim açısından, güvenlik
açısından ciddi tehlikelere yol açmıştır. Son dönemlerde meydana
gelen olaylarda, asıl fail ile bağlantısı olanları korumak adına,
yetkili olmadıkları hâlde birtakım konularda açıklama yapma örneklerine,
maalesef şahit oluyoruz. Örneğin İsmail Ağa Cemaati olayında
"kafasını minbere vurdu" açıklamasına dikkatinizi çekmek
istiyorum. Ayrıca, Hrant Dink olayında "bireysel milliyetçi
duygulardır" anlayışının, yine emniyet güçlerine hâkim olduğunu
görüyoruz. Yani, cerrah, cerahati akıtamamıştır değerli milletvekilleri.
Delilleri toplamakla görevli birimler, gerçeğe ulaşmayı engellemek
için delilleri karartmaya, araştırma ve soruşturma sonuçlarını
engellemeye çalışmaktadırlar.
Sayın Bakan, siz, 1989
ve 1991 yılları arasında İçişleri Bakanıydınız ve bu bakanlık görevinize
1989'un 31 Martında başladınız. 31 Mart 1989, sizin İçişleri Bakanlığına
başladığınız tarih. Bu tarihe özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum.
Bugün de İçişleri Bakanısınız. Ancak, elimde bir liste var: Sizin görev
yaptığınız 1989-1991 yılları arasında, 31 Ocak 1990 tarihinde Muammer
Aksoy öldürülmüş, 7 Mart 1990'da Çetin Emeç aramızdan ayrılmış; 6 Eylül
1990'da yazar Turan Dursun, 26 Eylül 1990'da Hiram Abas, 6 Ekim 1990'da
Bahriye Üçok, 9 Ocak 1991'de Yarbay Ata Burcu, 30 Ocak 1991'de Emekli Korgeneral
Hulusi Sayın silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetmiş. 7 Nisan
1991 tarihinde Memduh Ünlütürk, yine kimliği belirsiz kişiler tarafından
katledilmiş. Emekli Korgeneral İsmail Selen, 23 Mayıs 1991 tarihinde
uğramış olduğu silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetmiş. Bunları
çoğaltmak mümkün ve en son, SHP milletvekili Erol Güngör'ün oğlu Mustafa
Güngör de yine -üstelik Meclis lojmanlarında- sizin İçişleri Bakanlığınız
döneminde katledilmiş. Bu listeyi, maalesef, çoğaltmak mümkün.
Bir liste daha:
2002-2007 arasında da İçişleri Bakanısınız. 18 Aralık 2002 tarihinde
Necip Hablemitoğlu cinayeti, Sinagog saldırıları, HSBC Bankasının
bombalanması, Cumhuriyet gazetesine yapılan saldırılar, Danıştay
saldırısı, Atabeyler operasyonu, Rahip Santoro cinayeti, Hizbut
Tahrir örgütünün Fatih Camisindeki eylemi, İsmailağa Camisindeki
linç girişimi ve son olarak da Hrant Dink cinayeti.
Tabii, bunlar, basına
yansıyan ve bizim görebildiğimiz olaylar. Bunun dışında kalanlar
ve bizim ulaşamadığımız bir sürü
cinayet de, elbette, maalesef sizin ulaşamadığınız ve çözemediğiniz
faili meçhul cinayetler arasında yer almaya devam ediyor.
Sayın Bakan, bu olayların
tümü meydana gelirken, çok merak ediyorum ve bunu samimiyetle söylüyorum,
acaba siz ne iş yapıyorsunuz? Çok ciddi olarak merak ediyorum bunu.
Yani, bu olaylara nasıl yaklaşıyorsunuz? Çözmek konusunda ne gibi
çalışmalar yapıyorsunuz ve acaba olaydan önce bunları önlemek konusunda
bir tedbir alıyor musunuz? Yoksa, sadece olaydan sonra mı bu olaya müdahale
ediyorsunuz? Yani, vatandaş öldürüldükten sonra mı müdahale ediyorsunuz,
yoksa öldürülmeden önce, cinayetten önce birtakım tedbirler alıp,
bu cinayetleri önlemeyi düşünüyor musunuz? Yine, siz her dönemde
İçişleri Bakanı olmak zorunda mısınız Sayın Bakan? Yani, bunu gerçekten
anlamakta güçlük çekiyorum. Yani, sizin İçişleri Bakanı olma gibi
çok gizli bir göreviniz mi var? Sizin döneminizde, maalesef, faili
meçhul cinayetler, saldırılar, kapkaç, vurgun, hırsızlık diz boyu,
alabildiğine çoğalmış vaziyette görüyoruz. Bu tesadüfü, gerçekten,
anlamakta güçlük çekiyorum. Yani, sizin döneminizde olaylar, cinayetler,
kapkaç ve vurgunlar sürekli artma eğilimi göstermiş. Ben, bu hususun
neden olduğunu gerçekten merak ediyorum.
Ve Sayın Başbakan,
siz, İçişleri Bakanının bu ihmalini, bu davranışlarını, bu olaylara
bakış açısını neden denetlemiyorsunuz? Neden gözetim altına almıyorsunuz?
Bir Başbakanın görevi, çalıştığı bakanların çalışmalarını, icraatlarını,
yöntemlerini ortaya çıkarmak, onları denetlemek ve gözetim altında
tutmak. "Gel bakalım Sayın İçişleri Bakanı, nedir bu iş" demektir
Başbakanın görevi. Başbakan da İçişleri Bakanını bırakmış, İçişleri
Bakanı da asayişi Allah'a emanet etmiş ve bu şekilde Türkiye alabildiğine
birtakım kargaşaya sürükleniyor.
AHMET YENİ (
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Şimdi, sizin
olaylara bakış açınızı, bir örnekle, izin verirseniz, belirtmek istiyorum.
Yine, faili meçhul bir cinayet, Ulus'ta, herhangi bir
yerde meydana gelmiş. Ekip olay yerine intikal
etmiş. Adam seksen yerinden bıçaklanmış, kanlar
içinde yerde yatıyor. Ekip amiri Sayın Bakana telsizle ulaşıyor:
"Sayın Bakanım, olay yerine intikal ettik. Hiç
merak etmeyin, olaya hâkimiz. Maktul derdest,
fail firarda."
Sizin olaylara
bakışınız, anlayışınız tamamen bu noktada düğümleniyor Sayın Bakanım. Siz, olaydan önce değil, olaydan sonra
olaylara müdahale etme, yani
Sayın Bakanım, öyle sanıyorum ki, bu
gidişle, sayenizde hırsızların girmediği bir tek ev
kalmayacak. Yine, gasp edilmeyen bir tek kimse kalmayacak.
Öldürülmeyen, gasp edilmeyen bir tek taksici kalmayacak.
Çantası alınmayan, kapkaça uğramayan ve mağdur olmayan
bir tek bayan kalmayacak. Sizin bu yönetim anlayışınız sayesinde,
öyle sanıyorum ki, ülke, cidden, hem adi suçlar açısından hem siyasi
suçlar açısından ciddi karışıklıklara, kaosa yol açma durumunda
olacaktır.
Şimdi, tabii, ben bunları
söylüyorum da "seninki de laf mı?" deme noktasında olabilirsiniz.
Haklısınız, çünkü kendi valisini koruyamayan, kendi valisinin,
mülki idare amirinin malını, canını koruyamayan bir İçişleri Bakanlığının,
vatandaşın malını, canını koruması elbette mümkün değildir. Bugünkü
Hürriyet gazetesini size arz ediyorum.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Gazete reklamını yapmaktan vazgeçmediniz.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- "Hırsıza cezayı gaspçı verdi." Valinin evine hırsız giriyor
ve alınan malı hırsızın elinden alan gaspçı; emniyet güçleri değil, polis
değil, İçişleri Bakanı değil. Yani, suçlu, suçlunun elinden suç konusu
malı geri alıyor. Sayın Bakan, takdirlerinize arz ediyorum.
AHMET YENİ (Samsun)
- Şu Sarıgül haberini de bir okusana.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Şimdi, biraz önce iletildi Sayın Bakanım. 24/8/2005 tarihinde, Sayın
Bakan, Ulus semtinde bir cinayet işlenmiş. Çiçek ailesi saldırıya
uğramış, makine mühendisi Ali Çiçek bıçak darbeleriyle hayatını
kaybetmiş ve bütün deliller ortada iken, bu konuda gerekli çalışmanın
yapılmadığı şeklinde bana bir bilgi iletildi. Bunu da size arz ediyorum.
Yine, Kilis'te meydana
gelen, Belediye Başkanının ve oğlunun öldürülmesi olayındaki sonucu
da çok merak ediyoruz.
Yine, Kızıltepe'deki
ve Van'daki uyuşturucu baskınında Mustafa Bayram olayının da sonucunu
gerçekten merak ediyorum.
MESUT DEĞER (Diyarbakır)
- Mustafa Bayram tahliye oldu.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Bu konuları çoğaltmak mümkün. Bunları da, öyle sanıyorum ki, açıklama
noktasında olacaksınız.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakan ve İçişleri Bakanı
kanunun kendilerine yüklediği görevleri yerine getirmemişler,
ülkemizde huzur, güven ve asayişin yok olmasına sebebiyet vermişlerdir.
Onların bu davranışının cezai sorumluluk gerektirdiğine inanıyoruz.
Bu, bir cezai sorumluluk gerektiriyor. Gerekli denetim, gerekli
gözetim, gerekli inceleme yapılmadığı için, bu sorumluluğun yerine
getirilmesi gerektiğine inanıyorum.
Ayrıca, öyle sanıyorum
ki, sizler kamu vicdanında yeteri kadar mahkûm olmuşsunuzdur; ama,
inanıyorum ki, yargı açısından da bu mahkûmiyetin tescil edileceğine
inanıyorum.
Bu nedenle, Anayasanın
100 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 107'nci maddeleri
gereğince Meclis soruşturması açılması gerektiğine inanıyoruz
ve yüce Meclisin, vicdanının sesini dinleyerek, bu soruşturmanın
açılmasına karar vereceğine yürekten inanıyorum. Yüce Meclisi
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Ercenk.
Şahsı adına ikinci konuşmacı,
Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can… (AK Parti sıralarından
alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Antalya Milletvekili Sayın
Deniz Baykal ve 60 milletvekili arkadaşının vermiş olduğu önergeyi
incelediğimizde, önergenin tamamen mücerret, tamamen dedikodu
ve şayiaya dayanan, hukuki mesnetten yoksun bir önerge olduğunu görüyoruz
ve üzülüyoruz. Zira, bu dedikoduyu çıkaranların bu önergeye imza
attığını gördüğümüzde bu üzüntümüz daha da artıyor.
CHP gibi siyasi mazisi derinliklerde
olan bir partiye, kendi dedikodusuyla, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı
ve Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı aleyhinde bu önergeyi vererek
Meclisin gündemine taşımaları, hem CHP'nin hem de Meclisin saygınlığına
maalesef gölge düşürmüştür.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu önerge, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın
138'inci maddesine de aykırıdır. Zira, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'nın 138'inci maddesi -aynen okuyorum- "Hiçbir organ,
makam veya merci, mahkemelere ve hâkimlere emir veremez, tavsiye
ve telkinde bulunamaz, genelge gönderemez. Görülmekte
olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması
ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda
bulunulamaz" demektedir. Bu konuda Mecliste görüşme yapılması
ve önergenin verilmesi Anayasa'nın 138'inci maddesine aykırılık
teşkil eder ki, Cumhuriyet Halk Partisi anayasa suçu işlemiştir,
Anayasa'yı ihlal etmiştir.
Önergeyi incelediğimizde, temel dayanak
kadrolaşma iddiası, kadrolaşmayla ilgili… Memur
alımı KPSS sınavıyla yapılıyor, ÖSYM yerleştiriyor, öğretmen atamaları
bilgisayar kurasıyla gerçekleşiyor. AK Parti iktidara
gelmeden bu işlerin nasıl olduğunu bu millet iyi biliyor. Biz, Cumhuriyet
Halk Partisini her alanda geçeriz, her alanda CHP ile boy ölçüşürüz;
ama, bir alanda onları asla geçemeyiz. O alan nedir? Kadrolaşma. Bu
memlekette adalet ve hak dağıtan kurumun başında olan dönemin Adalet
Bakanı adaletsizliğin daniskasını yapmıştır. Ne demiştir dönemin
Adalet Bakanı? "Hâkimlik sınavında, ben, CHP'lileri almayacağım
da başkalarını mı alacağım?" demiştir.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Cumhuriyet Halk Partisi ile SHP'yi karıştırma lütfen.
RAMAZAN CAN (Devamla)
- İşte CHP'nin adalet anlayışı, işte eşitlik anlayışı! O hâkimler
şimdi nerelerde görev yapıyor sayın CHP'liler?
ORHAN SÜR (Balıkesir)
- Siyasi bilginiz yok. O, SHP'deydi, CHP'de değil.
RAMAZAN CAN (Devamla)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önergede bazı idari makamların
vekâleten yürütüldüğünden bahsediliyor. Allah aşkına, TRT Genel
Müdürlüğüne önerilmedik Türkiye'de değer kaldı mı? Ama, hepsi, maalesef,
Sayın Cumhurbaşkanınca reddedilmiştir. Türkiye'de tarih AK Partiyle
mi başladı? Türkiye'nin bizden evvel bir geçmişi yok muydu? O zaman
siz nerelerdeydiniz? Bugün kamu kurumunda görev yapan kadroları,
biz, gökten zembille mi indirdik? Eğer buralarda politik bir kadrolaşma
yaşandıysa, bu, kimin eseridir? Siz önce bunlara cevap verin. Bal gibi
sizin eseriniz. Bakın, Türkiye'de sizin göstermeye çalıştığınız
gibi her şey AK Partiyle başlamadı, ama, çok önemli bir süreç miladı
AK Parti olmuştur. O da şeffaflaşmadır, demokratikleşmedir, reformlardır,
hukukun üstünlüğü ilkesinin güçlendirilmesidir. Derin devlet türü
yapılandırmaların panzehiri bütün dünyada şeffaf devlettir. Hukuk
dışı oluşumlarla mücadelede en etkili yöntem, devletin kamu kurumlarının
şeffaflaştırılmasıdır, demokrasinin bütün kurum ve kurullarıyla
işletilmesidir. Hemen, İnternet sitelerinde, kimler kazandı, kimler
kaybetti, oradan anında görüyorsunuz. "Milletvekillerinin,
şöyle hatırı sayılır zevatı sıraya koyup da onlar vasıtasıyla sınav
kazanayım" demiyor. Demokratikleşme reformlarının altında,
bizim, sizin ve bu yüce Meclisin imzası vardır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Sayın Başbakanlık Müsteşarı ve Sayın İçişleri Müsteşarıyla ilgili
iddialara gelince: Tamamen dedikoduya dayalı, mücerret, hukuki
mesnetten yoksun iddialardır. Ehliyete ve liyakate
sahip olan, bulundukları makama hakkını veren, çalışkan, dürüst
müsteşarlarımızın Mecliste polemik konusu yapılarak buraya gündeme
getirilmeleri ve Meclis kürsüsünde savunma hakları olmayan bu değerlere
belden aşağı vurmak gayriahlakidir.
Beratı zimmet
asıldır, aleyhlerinde herhangi bir yargı kararı bulunmamaktadır. Bundan daha acı olanı,
Anayasa'nın 10 ve 24'üncü maddelerine atıf yapılmasıdır ki, Türk vatandaşları
arasında ayrımı yasaklar. Bu gerekçe de tamamen
yerinde değildir. Ayrıca, idarenin bütün atamalarına,
işlemlerine karşı yargı yolu da açıktır. Zaten, atamalara
ilişkin yargı yolu da bu dönemde, her ne hikmetse, jet hızıyla işliyor.
İster istemez insanın aklına dönemin meşhur Adalet Bakanı geliyor.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan ve AK Parti iktidarıyla
neticelenen seçimlerin bir anlamı olsa gerek. Bu anlam, Türkiye'yi
AK Parti Hükûmetinin yöneteceğine dair aziz Türk milletinin verdiği
bir yetkidir. Bu millet, AK Partiye bunun için oy verdi, seçimler bunun
için yapılıyor, sandıklar bunun için milletin önüne konuluyor. 3 Kasımda
aziz Türk milleti, DSP, ANAP, MHP iktidarıyla DYP muhalefetini sandığa
gömerek bu partilerin siyasetçilerini cezalandırmıştır. 28 Martta
da yerel idaredeki siyasetçileri cezalandırmıştır. Peki, bu başarısızlığı
sadece siyasetçilere yüklemek adil olabilir mi? Tabii ki, adil olamaz.
Burada dönemin bazı bürokratları da başarısızdır. Bunu, millet,
doğrudan değil de temsilcisi vasıtasıyla değiştirmek iradesini
ve yetkisini AK Partiye vermiştir. AK Parti Hükûmeti bu yetkiyi doğrudan
aziz Türk milletinden almıştır. Başarısız olan bürokratlarla AK Parti
Hükûmetini çalışmaya sevk etmek milletin iradesine muhalif olmaktır
ki, bizler milletimize hesap vereceğiz. Bizlerin çalışma aşkına,
hızımıza, icraatımıza ayak uyduranlarla, nitekim, devam ediyoruz.
Hızımıza yetişemeyen, dökülenler olacaktır ki, onlara da dönüp
bakmayız. Hatta, CHP'nin ilimizde bir ataması vardır ki, kadrolaşmaya
örnek olarak evlere şenliktir. Enteresan bir olay… 1970'li yıllarda
Makine Kimya Kırıkkale'de pirinç fabrikası vardır. Pirinç fabrikası
bronz üretir. CHP iktidarı, her ne hikmetse, pirinç adını anladığından
dolayı, burada çeltik vardır diye, ziraat mühendisini fabrikaya
müdür olarak bile atamıştır. Bu da, gerçekten, dünya siyaset tarihine
geçecek bir komedidir.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Ne zaman olmuş bu Sayın Vekilim?
RAMAZAN CAN (Devamla)
- Hele hele il valilerini, aynı zamanda CHP il başkanı olarak atayan
CHP zihniyetinin, AK Partinin kadrolaştığından bahsetmesi, hadlerine
de haklarına da değildir. 2001 yılında kurulmuş, henüz altı yaşını
doldurmamış bir partiye "kadrolaşıyor" demek insafla bağdaşmaz,
vicdana sığmaz. 2002 yılında memur atadığımızı farz edelim, şu an
beş yılını doldurmamış olur. El insaf! Soruyorum size: Beş yılını
doldurmamış memur şube müdürü olabilir mi? Olamaz. Daire başkanı
olabilir mi? Olamaz. Genel müdür olabilir mi? Olamaz. Allah aşkına,
bu nasıl bir kadrolaşma!
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri, önergede güvenlik konusunda AK Parti Hükûmetinin
başarısız olduğundan bahsedilmektedir. Önergede sıralanan olaylara
bakalım ve birlikte değerlendirelim:
Yasa dışı telefon
dinleme olayının failleri yakalanıp yargıya teslim edildi mi? Teslim
edildi.
Danıştay saldırısının
failleri yakalanıp yargıya teslim edildi mi? Teslim edildi.
Atabeyler Çetesinin
failleri yakalanıp yargıya teslim edildi mi? Teslim edildi.
İsmailağa Camisi cinayetinin
failleri yakalanıp yargıya teslim edildi mi? Teslim edildi.
2003 Kasımındaki terör
eylemlerinde İstanbul'da birçok vatandaşımızın ölümüne neden
olan olayların failleri yakalanıp yargıya teslim edildi mi? Teslim
edildi.
Yasa dışı telefon
dinleme olayının failleri yakalanıp yargıya teslim edildi mi? Teslim
edildi.
Rahip Santoro cinayetinin
failleri yakalanıp yargıya teslim edildi mi? Teslim edildi.
Ben şimdi soruyorum
sizlere: Burada görevi kötüye kullanma var mı? Yok. Görevi ihmal
var mı? Yok. Başarısızlık var mı? Yok. Emniyet, failleri yakalamış,
adliyeye teslim etmiş. İçişleri Bakanı, Sayın Başbakan görevini
yerine getirmiş. Sayın Baykal ve arkadaşlarının, İçişleri Bakanı
ve Başbakanımıza teşekkür edeceği yerde, aynı zamanda özür dileyeceği
yerde önerge vermesi insafa ve vicdana sığmaz. Bu, ancak CHP kültürüne
yakışır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; faili meçhul cinayetlere ilişkin CHP ve diğer siyasi
partilerin dönemlerini de incelemekte fayda var. Şöyle ki: 12 Eylülden
önce işlenen cinayetlerin failleri meçhul kaldı ve CHP dönemiyle
12 Eylül sürecine girildi. Binlerce gencimiz CHP döneminde cinayete
kurban giderken cinayetlerin failleri meçhul kalmadı mı? Kaldı.
Bu CHP iktidarlarında Sayın Baykal bakan olarak görev aldı mı? Aldı.
Sayın Baykal bunlarla ilgili herhangi bir tasarrufta bulundu mu? Bulunmadı.
Peki, şimdi, bu önerge ne hikmettir veriliyor, bunu anlamak mümkün
değil.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu millet, asırlar boyunca kendisiyle barışık,
aynı inanç ve duyguda birleşerek yaşamış, bu sayede bu topraklarda
dünyanın en zengin medeniyetlerinden birini yükseltmiştir. Ne zaman
birbirimizden şüphe etmeye başladık, ne zaman birbirimizin derdini
ve dilini anlamamaya başladık, o zaman dirliğimiz ve düzenimiz
maalesef bozuldu. Bugün de, birbirimizle konuşarak, birbirimize
inanarak çözemeyeceğimiz hiçbir mesele yoktur.
Cumhuriyet değerlerimizin
toplumsal ihtilaf konusu yapılmasını, polemiklere malzeme edilmesini
engellemek zorundayız. Cumhuriyetin değerlerine karşı tehditler
yok mu? Elbette var. Bunlarla mücadele, suç ve ceza sistemi içerisinde
yapılmaktadır, yapılacaktır. Milletimiz bütün fertleriyle, cumhuriyetimizin
değerlerini ve kurumlarını benimsemiştir. Hâlâ bunların üzerinden
spekülasyon yapmaya gerek yoktur ve bunlar üzerinden prim sağlamaya,
rant elde etmeye gerek yok. Bunlar küçük hesaplardır, bunlarla bir
yere varılamaz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
RAMAZAN CAN (Devamla)
- Niyet yargılamasını yapmamalıyız ve artık 100'üncü yılına doğru
ilerlerken, tam bir özgüven içinde, hedeflerini büyüterek cumhuriyetimize
sahip çıkıyoruz, çünkü, biz cumhuruz. Cumhur cumhuriyete sahip çıkmayacak
da kim sahip çıkacak? Kimse kalkıp da bu cumhuriyet benimdir, senin
değildir veya senindir, benim değildir…
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
- Cumhurbaşkanını halk seçsin o zaman.
RAMAZAN CAN (Devamla)
- Böylece, bir kavganın içine girilebilir mi?
Böyle saçmalık olur
mu? Cumhuriyet, kuruluş ideallerine en yakın noktadadır bugün. Cumhuriyet,
Cumhuriyet Halk Partisinin tekelinde değildir. Cumhuriyet…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Öyle bir şey demiyoruz ki biz zaten.
RAMAZAN CAN (Devamla)
- Cumhuriyetle, demokrasiyle, CHP'nin adından başka alakası yoktur.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (
RAMAZAN CAN (Devamla)
- Demokrasiyi korkulara, vehimlere; barışı çatışmalara; adaleti
adaletsizliklere kurban etmeyelim. Cumhuriyete saygı göstermek,
ona hizmetle olur. İhracatı 85 milyar doları aşmış, millî geliri 6
bin dolara dayanmış bir Türkiye'nin Başbakanına soruşturma önergesini
yöneltmek, en büyük siyasi nezaketsizliktir. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Anayasal hakkımızı kullanmak için AKP yönetiminden
izin mi alacağız biz?
RAMAZAN CAN (Devamla)
- Etnik, dinî, mezhepsel, fikrî, kültürel farklılıklara bakmadan, bütün
sosyal tarafları kucaklayacak yeni bir toplumsal uzlaşma zemini
oluşturmalıyız.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; öte yandan, terör olaylarının artış gösterdiği
iddiaları tamamen mücerret ve yersizdir, haksızdır. Zira, 91-94 yılları
arasında 759 silahlı, 110 bombalı saldırı; 95-98 yılları arasında
115 silahlı, 30 bombalı saldırı; 99-2002 yılları arasında 74 silahlı,
77 bombalı saldırı olmuşken; 2003-2007 dönemine geliyoruz, 4 silahlı,
14 bombalı saldırı olmuştur, ki, şiddet eyleminin en az olduğu dönem
AK Parti İktidarının bulunduğu dönemdir.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
- 200 asker suyla mı öldürüldü?
RAMAZAN CAN (Devamla)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; netice itibarıyla, hukuki
mesnetten yoksun, Anayasa'ya aykırı, tamamen dedikoduya dayanan
önerge hakkında önerge sahiplerine daha fazla diyecek bir şey bulamıyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Can.
Şahsı adına üçüncü konuşmacı,
Kocaeli Milletvekili Sayın Nihat Ergün.
Sayın Ergün, süreniz
on dakika.
Buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
NİHAT ERGÜN (Kocaeli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
Öncelikle, Cumhuriyet
Halk Partili 61 sayın milletvekilinin ve 3 saygıdeğer hanımefendinin
böyle bir önergeye nasıl imza attıklarını hayretle karşıladığımı
söylemeliyim.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Maşallah! Maşallah! Sizden izin alalım önerge vermek için! Sen kendi işine
bak! Ne karışıyorsun sen!
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Önergenin konusu bir önceki gensoruyla aynı muhtevada olup, cevaplandırılmış
olan konulardır.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Ayrıca, soruşturma istenen konularla gerekçeler arasında da
bir tutarlılık yoktur. Sadece iktidarı yıpratmak amacıyla Meclis
İç Tüzüğü'ndeki hakların kötüye kullanılması ve Meclis gündeminin
işgal edilmesi de son derece yanlış olmuştur.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Sizin demokrasi anlayışınız o kadar. O hakkı kullanmak…
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını yıpratmaya çalışmak…
GÖKHAN DURGUN (Hatay)
- Yıpranmış zaten…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Yeteri kadar yıprandı Başbakanınız.
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- …sizin siyasetinize, Türkiye'ye ve ülkemizin dünyadaki imajına
ne katkı sağlayacaktır?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sizin bu konuşmanız ne katkı sağlayacak Meclise?
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Her zaman söylediğimiz gibi, iktidarı yıpratma ve muhalefet etme
tarzı ve anlayışı, sonunda, Türkiye'ye ve Türkiye'nin menfaatlerine
zarar vermeye başlayan bir anlayış hâline gelmiştir.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sizin bu konuşmanız da demokrasiye zarar veriyor.
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Aslında, artık bundan vazgeçmenin zamanıdır.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Ne ilgisi var demokrasiyle bu konuşmanızın sizin? Ayıp
ya!
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, aradan yıllar geçtikten sonra, şimdi aklımıza
geldi diye, taa Hablemitoğlu cinayetinden başlayarak, her konuda
görevinin gereğini en iyi şekilde yapan ve milletin ve ülkenin çıkarları
için Türkiye'yi ve dünyayı karış karış, adım adım, gece gündüz dolaşan,
ülkemizin her açıdan avantajlı bir konuma gelmesini sağlayan, büyük
siyasi ve ekonomik kazançlar temin eden bir Başbakanı, yasal görevinin
gereğini yapmamak ve kamuyu zarara uğratmakla suçlamanın neresinde
mantık, neresinde izah, neresinde insaf vardır?
Benim amacım önergenin
teknik ayrıntılarına girmek değil. Geçen sefer bunların birçoğuna
cevap verildi. İçişleri Bakanımız belki de tekrar ayrıntısıyla cevaplandıracaktır.
Bu nedenle, önergenin siyasi amacı ve mantığı üzerinde durmak istiyorum.
Suçların delillerini
yok etmek, gizlemek, değiştirmek iddiası, gerçekle uzaktan yakından
ilgisi olmayan bir iddia. Hablemitoğlu cinayeti dışındaki tüm
olaylar, daha önce görülmedik bir hızla aydınlatılmış, suçlular ve
bağlantıları açığa çıkarılmış ve adalete teslim edilmiştir. Acaba
bunun dışında bilmediğimiz bir şey mi biliyorsunuz?
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Çok şey…
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Hangi deliller gizlenmiş? Hangi deliller saklanmış? Hangi deliller değiştirilmiş?
Elimizde yeni, bilinmeyen bir bilgi mi var?
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Açın araştırmayı, görürsünüz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Araştırmayı açın, ortaya çıksın.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Araştırmayı açın da görün.
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Ama, kararlarımızı gazetelere göre oluşturursak, o zaman, çok
şikâyetçi olduğumuz bilgi kirliliğinden uzaklaşamayız. Kararlarımız
o bilgi kirliliği çerçevesinde oluşur ki, bunda da hiçbir mantık olmaz.
Kovuşturma aşamasında
adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs nasıl ve hangi vasıtalarla
gerçekleşmiş? Mahkeme önüne yanlış suçlular mı çıkarılmış, yanlış
kişiler mi çıkarılmış? Suçsuz insanların çok ceza almaları, suçlu
insanların beraat etmeleri mi sağlanmış? Böyle bir hadiseyle karşı
karşıya mıyız? Önergedeki asıl amacın yukarıdaki iddialar olmadığı,
eski, bayatlamış bir iddianın ısıtılıp yeniden piyasaya sürülmek
istenmesi olduğu açıktır.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - AKP bayatladı!
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- O iddia da bilinen kadrolaşma iddiasıdır, burada da tekrarlanmıştır.
Neymiş? Hükûmet, kamu reformunu yapmamış, kamu personel rejimini
değiştirmemiş, bu nedenle, atamalar ehliyet ve liyakate göre olmuyormuş!
AHMET ERSİN (İzmir) -
Doğru, doğru! Çok doğru!
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, kamuda yapılacak her türlü reforma karşı çıkan
siz değil miydiniz?
FERİDUN FİKRET
BALOĞLU (
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Her atamaya karşı
çıkan, size benzemeyen herkesi ehliyetsiz ve liyakatsiz sayan siz
değil miydiniz?
ATİLLA KART (Konya) -
Tasarı getirmediniz ki!
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Bütün ölçülerin doğrusu sizin elinizde mi?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Bizim elimizde!
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Herkesi ölçen, herkesin ehliyetini ölçen bir ehliyetmetreniz
mi var?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Halkın elinde var! Halk ölçecek sizi.
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Herkesin liyakatini ölçen bir liyakatmetreniz mi var?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Bekleyin, öyle bir ölçeceğiz ki sizi!
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, bazı horozlar, kendileri ötüyor diye sabah
olur zannedermiş.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Senden çok öten yok ki burada!
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Hayır, hayır, sabah olmasının başka bir sebebi ve kendine mahsus
kuralları vardır, horozlar öttü diye sabah olmaz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Ama, sizde de hiç horoz kalmadı yani!
GÖKHAN DURGUN (Hatay)
- Horoza siz benziyorsunuz.
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- "Örtülü amaçlar için kadrolaşma yapılıyor." Ne büyük bir
iddia, ne mühim bir iddia!
Değerli arkadaşlar,
kadrolaşma nerede olur biliyor musunuz? Hiçbir onaya, idari ve yargısal
denetime tabi olmayan yerde kadrolaşma olur, hiçbir onaya, idari
ve yargısal denetime tabi olmayan yerde. Halbuki, Hükûmetin üst düzeydeki
her ataması Cumhurbaşkanlığı onayına tabidir. Diğer tüm atamalar
ise bir kısmı hem onaya hem de idari ve yargısal denetime tabidir.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Bugün, birçok
liyakatsiz adam yargı kararlarıyla görevine
iade edilmektedir, birçok ehil adam ise atamaları onaylanmadığı
için görevlerine vekâleten devam etmektedir.
GÖKHAN DURGUN (Hatay)
- Kimmiş bu elit adamlar?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Kim bu elit adamlar ya?
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Gerçek budur.
GÖKHAN DURGUN (Hatay)
- Özellikleri neymiş bu adamların?
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Gerisi, gerçeği örtme çabasından ibarettir.
GÖKHAN DURGUN (Hatay)
- Ömer Dinçer çok mu elit adam?
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Hükûmetin örtülü amacı varmış, cumhuriyetin temel niteliklerini
değiştirmek ve yozlaştırmak gibi.
GÖKHAN DURGUN (Hatay)
- Evet, aynen öyle!
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Ne büyük bir laf! Ne büyük bir laf!
GÖKHAN DURGUN (Hatay)
- Aynen doğru!
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, cumhuriyetimizin dört temel niteliği var
ve dört sağlam ayağı bulunuyor: Demokratik olmak, laik olmak, sosyal
devlet olmak ve hukuk devleti olmak gibi.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye'miz, demokratikleşme konusundaki en büyük
hamleleri AK Parti hükûmetleri döneminde ve 22'nci Dönem Parlamentosunda
yapmadı mı?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (
GÖKHAN DURGUN (Hatay)
- Neymiş? Bir söyle de bilelim!
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Bunları birlikte gerçekleştirmedik mi? Bu nedenle Avrupa Birliğiyle
katılım müzakerelerine başlamadık mı?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sonra ne oldu?
GÖKHAN DURGUN (Hatay)
- Kapı kapandı!
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Ne yazık ki, Türkiye'de, bazı çevreler demokrasi deyince 1950 yılından
beri dudak bükerler, yüzünü ekşitirler, suratını asarlar, kaşını
çatarlar.
GÖKHAN DURGUN (Hatay)
- Demokrasi olmasaydı, sen konuşamazdın
burada.
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Niye? Çünkü, demokrasi onların saltanatına son vermiş, iktidarını
elinden almış, ebedî muhalefete mahkûm etmiştir de onun için. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Yakında sizin de saltanatınızı
yıkacak bu halk oylarıyla. Yakında yıkacağız saltanatınızı.
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, sayın milletvekilleri;
demokrasi laikliğin de en büyük güvencesidir. Demokrasi, dinî ya
da felsefi kaynaklı tüm otoriter, baskıcı rejim arayışlarının panzehiridir.
Kendi araç ve mekanizmalarıyla demokrasi, otoriter ve totaliter
anlayışları bertaraf edecek imkân ve kabiliyete sahiptir. Laiklik,
bir yandan devletin, dinî ve felsefi inançlar karşısındaki tarafsızlığını
ve bağımsızlığını ifade ederken, diğer yandan bireyin ve toplumun
din ve vicdan özgürlüğünü ve yaşantısını güvence altına almaktadır.
Evet, herhangi bir dinin amaç ve hedeflerini devlet gücü kullanarak
kimse gerçekleştirmeye çalışmasın.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Bravo!
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Herhangi bir felsefi inancın da, pozitivizm gibi bir felsefi inancın
da…
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - O neymiş o! Açıkla onu, açıkla.
NİHAT ERGÜN (Devamla) - …amaç ve hedeflerinin devlet gücüyle
gerçekleştirilmeye çalışılmasının laikliğe kökten aykırı bir
davranış olduğu
GÖKHAN DURGUN (Hatay)
- Ne ilgisi var?
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Devletimizi, pozitivizmin bir amacı olan dinin, bireyin hayatına
hiç etki etmeyen, sadece vicdanında saklı olan bir olgu olması anlayışı
laikliğe kökten aykırı bir anlayıştır.
GÖKHAN DURGUN (Hatay)
- Senden öğrenmeyeceğiz laikliği, senden öğrenmeyeceğiz. Yeniden
tarif etmeye çalışıyorsunuz laikliği.
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Bu anlamda, AK Parti, ideolojik saplantı partisi değildir.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Oportünist mi yani?
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Adalet ve Kalkınma Partisi bir hizmet partisidir.
Toplum, ne olacağına,
nasıl yaşayacağına ve hangi konuda ne kadar modernleşeceğine
kendisi karar versin; bizim bu konuda bir projemiz yoktur.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (
ATİLLA KART (Konya) -
Anlaşılıyor, merak etme.
GÖKHAN DURGUN (Hatay)
- Hiçbir projeniz yok sizin.
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Bir projemiz varsa, o da özgür toplum projesidir, bırakın toplumu,
özgürce buna kendisi karar versin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Hangi konuda projeniz var?
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Adana) - Arabistan'da gördük…
ATİLLA KART (Konya) -
İtiraf ediyorsunuz.
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Saygıdeğer milletvekilleri, aziz milletimiz, özellikle eğitimde,
sağlıkta ve sosyal yardım konusunda, devleti, belki de ilk defa bu
kadar yanında ve yakınında hissetmiştir. Sosyal devletin ne olduğunu,
bu dönemde çok yakından gördü milletimiz. Eskiden, sosyal devlet denildiğinde
"sosyalist devlet" anlaşılırdı.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Şimdi sahtekâr devlet mi anlıyoruz?
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Siz öyle anlıyorsunuz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Cumhuriyetçi
devlettiniz siz!
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Halbuki, bunun
büyük bir yanılgı olduğu da çok açık bir şekilde ortaya çıkmış oldu.
Cumhuriyetin dördüncü temel niteliği
olan hukuk devleti anlayışı konusunda, burada, bu Parlamentoda
hep birlikte attığımız adımları kim unutabilir?
Bu adımlar…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Hangi adımlarmış
bunlar?
AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın vekilim,
söylediklerinize inanıyor musunuz siz?
BAŞKAN - Buyurun
efendim.
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
şimdiye kadar söylediklerimiz ve yaptıklarımız,
aslında, yukarıdaki iddiaların ne kadar temelsiz olduğunu göstermeye
yetmez mi?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Bu nedenle, bu iddialardan bir tanesi de, cumhuriyetin temel değerlerine
karşı tarikat ve cemaatlerin etkisi altında bir örgütlenme, bir
kadrolaşma…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Yalan mı?
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Cumhuriyet,
egemenliğin kaynağıyla ilgili bir tartışma konusudur, bir yaklaşımdır,
bir kavramdır; egemenliğin, artık, eskiden zannedildiği gibi, kaynağı
ilahî iradeye bağlı olduğu varsayılan padişah iradesine değil,
millet iradesine bağlı olmasıdır. Cumhuriyet, millet iradesi demektir. Millet, egemenlik
hakkını, yani iradesini kimseye devretmeye niyetli değildir. Millet
iradesini kimseye devretmeye niyetli olmadığına göre, cumhuriyetin
tehdit altında olduğunu varsaymak kadar yanlış bir şey olabilir mi?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Cumhuriyetin sahibi millettir ve hepimiz milletiz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Yani neymiş?
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Bu ülkede iktidarlar, Demirel, Özal, biz, muhafazakâr kökenli bütün
iktidarlar aslında sizin söylediğiniz iddialarla itham edilmiştir.
Hatta, İsmet Paşa bile, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olarak,
Cumhurbaşkanı olarak bu iddialardan ve ithamlardan kurtulamamıştır.
1948'li-1949'lu yıllarda İsmet Paşa bile fanatik Cumhuriyet Halk Partililer
tarafından tarikatlarla işbirliği yapmakla suçlanmış ve bu iddiaların
yeniden ısıtılmasının gündeme gelmesinde hiç şaşılacak bir taraf
yoktur.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Ayıp ya!
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Nereden okudun onu?
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Özü itibarıyla, değerli arkadaşlar, cumhuriyetin kökleşmesinde
muhafazakâr iktidarlar en belirleyici rolü oynamıştır. Bu nedenle
bugün cumhuriyetimiz her zaman olduğundan daha sağlam bir yerde
durmaktadır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - İsmet Paşa yaşasaydı, sana "Hadi oradan!" derdi.
NİHAT ERGÜN (Devamla)
- Ve son sözüm: Bu iddiaların kendi içinde bir tutarlılığı bulunmamaktadır.
Âdeta 2 kilo ıspanak ile 4 kilo portakalı toplayıp, "6 kilo nohut
eder." demek gibi bir iddianamedir bu. Bunun hukuki açıdan da
bir değeri yoktur. Hukuki açıdan değeri olmayan, hatta, emniyetteki
atamaların alfabetik sıralamaya göre mi olduğunu yoksa terfi sırasına
göre mi olduğunu, ehliyet sırasına göre mi olduğunu karıştıran
böylesine bir önergeyi, böylesine bir iddiayı gerçekçi bulmak
imkânımız olmadığından bu iddianın, bu iddianamenin, bu önergenin
reddedilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Hepinize saygılar,
sevgiler sunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Ergün.
Sayın milletvekilleri,
şahısları adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Son söz, haklarında
soruşturma açılması istenen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir Aksu'ya aittir.
Sayın Aksu söz istemiştir.
Buyurun Sayın Aksu. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Antalya Milletvekili ve CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal ile 59
milletvekilinin, Sayın Başbakanımız ve hakkımda verdikleri Meclis
soruşturması önergesi ile ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce Meclisin siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
emniyet teşkilatımız, kuruluşundan bugüne kadar yüz altmış iki
yıldır milletimizin emniyet ve asayişi, huzur ve güveni, dirlik ve
düzeni için çalışmaktadır. Emniyet mensuplarımız bu uğurda canlarını
feda etmekten kaçınmamışlardır, bundan sonra da kaçınmayacaklardır.
Emniyet teşkilatımız,
cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün işaret ettiği
hedefler ile Anayasa'mızda ifadesini bulan demokratik, laik, sosyal
hukuk devleti ilkelerine bağlı olarak devletimize ve milletimize
olan hizmetini sürdürmeye devam edecektir.
Emniyet teşkilatımız,
teknoloji, iletişim ve bilişim alanındaki gelişmeleri takip ederek
globalleşen suç ve suç örgütleriyle olan mücadelesini de sürdürmektedir.
Canı pahasına ortaya
koyduğu başarılı çalışmalarla önemli bir görev ifa eden polisimiz,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin polisidir ve milletimizin emrindedir.
Emniyet teşkilatı
mensuplarımızı, birileri, işlerine geldiği gibi tanımlamalarda
bulunarak kategorize edemez, bu şekilde, teşkilat mensuplarının
moralini bozmaya, çalışma şevklerini kırmaya kimsenin hakkı yoktur.
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Adana) - Siz bozuyorsunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Hiç kimse, işine geldiği gibi, ulu orta, mesnetsiz,
kulaktan dolma bilgilerle konuşamaz. Bunun doğru olmadığını söylüyorum,
ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
kadrolaşma iddialarını sizler hep dilinize doladınız.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- İddia değil ki, gerçek.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Bakın, sizlere bir çift sözüm var: Geçmişte kadrolaşmayı
tarif eden bir bakan arkadaşınız -hatırlarsınız, gerilere dönün-
İstanbul CHP İl Kongresi, yer, 22 Ağustos 1995. Bakın bu bakan arkadaşınız
ne diyor: "Evet, hükûmetten 5 bin kişilik kadro çıkarttım. Bu kadroları
tabii ki örgütüme vereceğim." Bunu demişti bu arkadaş. İşte
kadrolaşmanın âlâsı bu. Ne demiş Ziya Paşa: "Ayinesi iştir kişinin
lafa bakılmaz, şahsın görünür rütbeyi aklı eserinde." (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar,
sizlerin de bildiği gibi, kamuda personel alımları bizden önceki
dönemlerde olduğu gibi şimdi de merkezi olarak yapılan kamu personeli
seçme sınavı yönetimine göre yapılmaktadır. Yerleştirme, sınava
girenlerin aldıkları puanlar ve yaptıkları tercihlere göre bilgisayar
ortamında otomatik olarak gerçekleştirilmektedir. Üst düzey atamalar
ise, Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın da sürekli olarak
ifade ettiği gibi; yıllardır bu ülkede memuriyet görevinde bulunan
personel arasından kıdem, liyakat…
GÖKHAN DURGUN (Hatay)
- Tarikat…
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - …sicil ve bunun gibi kriterler…
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Recep Efendi mi söylüyor?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla)
- …dikkate alınarak kanunlara ve yönetmeliklere uygun bir şekilde
yapılmaktadır. Tüm kurum ve kuruluşlardaki personel atamaları
böyle olmaktadır.
Şimdi, size en çok konuşulan
Emniyet Genel Müdürlüğünün üst düzey kadrolarıyla ilgili bir durum
tespitinde bulunmak istiyorum. İktidarımız döneminde yaş haddinden
emekli olan ve ayrıca önemli bir emniyet müdürlüğüne, il emniyet müdürlüğüne
atanan 2 genel müdür yardımcısının dışında kalan diğer emniyet genel
müdür yardımcılarıyla ilgili hiçbir değişiklik yapmadık. Bu 3 genel
müdür yardımcısı da bizden önceki hükûmetler döneminde göreve getirilmişlerdi.
Yine hâlen Emniyet Genel Müdür Vekili olarak görevlendirdiğim Emniyet
Genel Müdür Yardımcısı da, yine, bizden önceki dönemde göreve getirilmiş
bir arkadaşımız. İşte, gördüğünüz gibi, son dört yıl içerisinde 5
genel müdür yardımcısından sadece 2'sinde değişiklik yapılmıştır.
Bu mu bizim kadrolaşmamız?
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; en çok gündeme getirilen ve bu soruşturma
önergesinde konu olan bir konu da, yine, Emniyet Genel Müdürlüğümüzle
ilgili. Emniyet teşkilatında, rütbe, terfi işlerinde ilgili yönetmelik
hükümlerine göre, personelin kıdem, sicil, ödül, soruşturma, ceza,
müfettiş değerlendirme raporları ve diğer unsurları içeren liyakat
hususları da değerlendirmeye alınmaktadır. Burada hep soruldu,
yazılı, sözlü soruldu; biz hep cevap verdik, yine, cevap veriyoruz.
Nitekim, bu yapılan terfi işlemleri sonucunda kıdemli olmasına
rağmen, liyakatinin yetersizliği nedeniyle terfi edemeyen personelin
açmış olduğu idari işlemin iptaline ilişkin davalar neticesinde
mahkemelerce terfi işleminde sadece kıdemin yeterli olmadığı,
liyakatin de -altını çizerek söylüyorum- göz önünde bulundurulması
karar altına alınmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
bu emniyet müdürlerinin terfilerini değerlendiren ve öneren Emniyet
Genel Müdürlüğü Yüksek Değerlendirme Kurulu 11 üst düzey emniyet
mensubundan oluşmaktadır. Soruşturma önergesinde konu edilen 2003
yılı terfi işlemlerine karar veren bu terfi kurulunun 11 üyesinden
-dikkat ediniz efendim- sadece 1'i Hükûmetimiz döneminde atanmıştır;
diğerleri, bizden önceki iktidarlar döneminde bu görevlere getirilmişlerdir.
Yapılan haksız eleştirileri, bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi
olmak şeklinde değerlendiriyorum. Ben, bu, ipe sapa gelmez kadrolaşma
iddialarıyla ilgili başka hiçbir şey söylemek istemiyorum ve bu
durumu yüce Meclisimizin ve televizyonları başında bizi izleyen
vatandaşlarımızın takdirine bırakıyorum ve soruyorum: Bunun neresi
kadrolaşma, bunun neresi partizanlık?
Değerli arkadaşlar,
müsaade ederseniz, şimdi de size Cumhuriyet Halk Partisinin iktidar
olduğu tarihlerde yaptıkları atamalardan, uygulamalardan, kadrolaşma
ve partizanlıklardan da biraz söz etmek istiyorum. Benim Bakanlığımda,
İçişleri Bakanlığında, Müsteşar Yardımcısı olan ve o tarihte Diyarbakır
Valisi olarak kararnamesi Cumhurbaşkanlığına sunulmuş olan Sayın
Hasan Celal Güzel arkadaşımız, 1978 yılında, iktidara gelen Cumhuriyet
Halk Partisi tarafından Diyarbakır iline yedinci dereceli bir nüfus
memurluğuna atanmıştır.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Liyakat, liyakat…
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla)
- Yine, o zaman Bakanlıkta Genel Müdür olan Sayın Hüsnü Doğan arkadaşımız
ise, Antalya Valiliği emrine, yine yedinci derece memurluğa atanmıştı,
ama, Allah var…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Memlekette
terör, kapkaç hepsi var, Sayın Bakan boş boş konuşuyor! İstanbul'a gidemiyorsun,
hırsızlık diz boyu!
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Sayın Hüsnü Doğan, planlama kökenli olduğu
için ona iltimas geçilmiş,
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Çok bile!
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla)
- Yine, aynı dönemde Emniyet Müdürü olan Sayın İsmail Köse de Ağrı
İl Emniyet Şube Müdür Muavinliğine tayin edilmişti. Ha, bunlarla
kalınmıyor, bu dönemde kaymakam sınavını kazanmış, atamaları kaymakam
olarak yapılması gereken arkadaşlarım genel idari memur kadrolarına
atanmışlar, ama, bütün bunlar yapılırken de Bakanlıktaki bir şube
müdürünü de vali olarak atamasını yapmışlar, yani, nalıncı keseri
gibi hepsi kendilerine.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakan,
memlekette can güvenliği yok, can güvenliği! İstanbul'a gidemiyorsunuz,
kapkaç var, hırsızlık var!
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, şimdi, bakın, bu önemli konuda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz… Çok iddia var.
BAŞKAN - Buyurun.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - İstanbul'da sokağa çıkamıyorlar.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Şimdi, bakın, değerli arkadaşlarım, hep bu kürsüde
ve soru önergesi hâline getiriyorlar…
BAŞKAN - Sayın Bayındır,
lütfen, izin verin konuşsun Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Bir dinle lütfen.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Hep şunu dile getiriyorsunuz.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sayın Bakan, İstanbul'a giremiyorsunuz. Diyarbakır'a
giremiyorsunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Kim demiş?!
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Ben dedim, vatandaş dedi.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Her zaman her ortamda gittim ve giderim de.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Kapkaç var, kapkaç…
BAŞKAN - Sayın Bakan…
Sayın Bayındır…
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Şimdi, bakın, değerli arkadaşlarım…
BAŞKAN - Sayın Bakan,
siz Genel Kurula hitap edin.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Bakın, vekâleten görevlendirme hep gündeme getiriliyor
"Siz vekâleten görevlendiriyorsunuz" diyorlar. Bakın size
bir örnek vereceğim. Müsteşar, vekâlet. 3 müsteşar muavini, vekâlet. MTA
Genel Direktörü, vekâlet. Maden Dairesi Başkanı, vekâlet. Plan Koordinasyon
Daire Başkanı, tedvir. Tanıtma Daire Başkanı, tedvir. Ulusal Teknik
ve Ekonomik İşler Daire Başkan Yardımcılığı, tedvir. Şimdi, soracaksınız,
nerede? Bu vekâleten, tedviren görevlendirmeler nerede diyeceksiniz?
Hemen söyleyelim: Enerji Bakanlığında. Hangi Parti döneminde? Cumhuriyet
Halk Partisi döneminde. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÖNER ERGENÇ (Siirt) -
Bakan kim?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Hatırlarsınız, bir litre benzin, bir litre mazot almak
için saatlerce kuyruk beklenilen dönemin Enerji Bakanı Sayın Genel
Başkan.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Siz onun için teslim oldunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Ee, ne demiş atalarımız: Kişiyi nasıl bilirsin? Kendim
gibi. İşte, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlar da, bizi, kendileri
gibi zannediyorlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
haksız ve insafsız eleştiriler, terör ve organize suç örgütleriyle,
yasaların verdiği yetki çerçevesinde kesintisiz bir şekilde mücadele
eden güvenlik görevlilerimizin moral ve motivasyonunu bozmaktadır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan,
konuşmanızı lütfen tamamlayın efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Ama, önergede o kadar çok şeyler var ki…
BAŞKAN - Özetleyin,
lütfen.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Müsaade ederseniz, hepsine olmasa bile…
BAŞKAN - Efendim, zaman
kaybetmeyelim, özetleyin lütfen.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Peki Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım,
görülüyor, böylesine başarılara imza atan emniyet teşkilatı mensuplarımız
takdir edilirken, her ne hikmetse, yine, -bakın, burayı iyi dinleyin-
Cumhuriyet Halk Partili 116 milletvekili arkadaşımız, bu ülkenin
bölünmez bütünlüğü ve birliği için canını vermekten çekinmeyen emniyet
mensuplarımızın yıllarca önce kazanmış oldukları hakları ihtiva
eden hükmün iptali için, maalesef, Anayasa Mahkemesine başvurdular.
Polisimizin alın teri
gibi helal olan fiili hizmet süresi zammını, yani yıpranma süresi
hakkını iptal ettirdiler. İşte polis sevgisi, işte emeğe olan saygılar,
işte siyaset anlayışı! (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Anayasa'ya aykırı…Anayasa Mahkemesi iptal etmiş. Siz Anayasa'ya
karşı mı konuşuyorsunuz?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Ben, değerli arkadaşlarım, bu hususu kesinlikle
siyasi malzeme olarak kullanmak istemiyorum. Ancak, bu gerçeği…
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Siz yargıya karşı mı koyuyorsunuz?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Ben de Anayasa Mahkemesi diyorum zaten. Siz gittiniz…
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Evet.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Ancak bu gerçeği…
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yakışıyor mu bir
bakana bu?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - …milletin kürsüsünden…
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen oturun yerinize.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - …yüce milletimle paylaşmak zorundayım.
BAŞKAN - Lütfen oturun
yerinize.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Bu hususu dile getirmek benim boynumun borcudur.
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Sayın Başkan, süre doldu. Niye konuşturuyorsunuz bu kadar?
BAŞKAN - Tamam efendim,
ben takdir ediyorum.
Buyurun efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, hep şu söyleniyor: Olaylar
olur…
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Siz süresine niye riayet etmiyorsunuz?
BAŞKAN - Sayın Başkan,
lütfen oturun yerinize. Lütfen yerinize oturun efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, hep şu ifade ediliyor…
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Siz süreye riayet
etmiyorsunuz.
BAŞKAN - Ediyorum
ben.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ne riayet ediyorsun?
BAŞKAN - Siz oturun
yerinize efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - "…olaylar olur, İçişleri Bakanı
yok."
BAŞKAN - Ben herkese
tolerans tanıdım.
Buyurun.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yazıklar olsun
BAŞKAN - Buyurun
efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla)
- Bakın, sayıyorum: Necip Hablemitoğlu cinayeti olmuş, bir saat
sonra olay yerindeyim. (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)
İstanbul'da 2003 tarihinde meydana gelen patlamalarda iki buçuk saat
sonra olay yerindeyim. (CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN - Efendim, hiçbir
surette o sıralara vuramazsınız. Ayıp oluyor. Bu yaptığınız size
uymuyor.
Devam edin efendim.
Siz konuşmanızı lütfen tamamlayın.
Sayın Bakan, konuşmanızı
tamamlayın lütfen.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
Zaten maksat hasıl olmuştur.
Buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Bakın, Hablemitoğlu
olayının hemen akabinde olay yerindeyim. Ankara cumhuriyet
başsavcılarıyla basına açıklama yapıyorum.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sayın Bakan, siz geldiniz, terör var, kapkaç var, hırsızlık
var…
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- Anayasa'ya aykırı yasa çıkarıyorsunuz, Anayasa Mahkemesi iptal
ediyor.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - İstanbul sinagog olayında, iki buçuk-üç saat sonra,
İstanbul'da, olay yerinde açıklama yapıyorum.
Şemdinli ilçesinde
1 Kasım 2005 tarihinde meydana gelen patlama olayının, hemen bir
gün sonra, bayramın birinci günü yine Şemdinli'deyim.
Şemdinli'deki, pasajdaki
patlamadan birkaç gün sonra, Sayın Başbakan, Sayın Adalet Bakanı ve
ben yine Şemdinli'deyiz.
Diyarbakır ve Batman'da
meydana gelen olayların akabinde, yine, bakan arkadaşımla Batman'dayız.
Batman ve Diyarbakır
ilimizde meydana gelen sel baskını gece meydana geldi; sabah, yine,
sel felaket bölgesindeyiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakan,
son cümlelerinizi almak istiyorum.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Tamam.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sayın Bakan, sizin Bakanlığınızda, memlekette asayiş
bitti, terör patladı.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - En son Sivrice ilçemizdeki depremden, daha birkaç
saat geçmeden, yine olay yerindeydim, yine oradaydım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Anadan doğma İçişleri Bakanısın, memleket bu hâlde!
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, tabii, söylenecek çok şey
var, ancak, zamanımız, takdir edersiniz…
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- Sayın Bakan, siz, gazete de okumuyorsunuz galiba.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Sayın Bakan, akşam haber dinle, haber! Senin derhal istifa etmen
lazım, istifa!
BAŞKAN - Efendim, siz
son cümlelerinizi söyleyin.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Tamam.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - İstanbul'u kapkaça, doğuyu teröre terk ettin.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, son cümlelerimi söylüyorum.
Ülkemizde meydana
gelen olayların aydınlatılması hususunda başta Başbakanımız Sayın
Recep Tayyip Erdoğan ve Hükûmetimizin…
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Başta Recep Efendi!
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - …kararlı iradesi ve duruşu büyük bir önem arz etmektedir.
Ülkemizin birliğini, bütünlüğünü ve huzurunu bozmaya yönelik
her türlü yasa dışı faaliyete karşı olan mücadele azmimiz bundan
sonra da aynı şekilde devam edecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Tüm güvenlik güçlerimiz,
kendilerine yasaların verdiği görevleri bundan sonra da en iyi şekilde
beraberce devam ettirecekler ve milletimizin emniyet ve asayişinin
sağlanması yolundaki hedefe birlikte yürüyeceklerdir. Hiçbir
güç onları bu yoldan geri alamayacaktır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Hamaset bu, hamaset.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Sonuç olarak, Türkiye'nin hukuk devleti olduğu gerçeğini
göz ardı etmeyelim.
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Adana) - Siz ediyorsunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Tüm iş ve işlemlerin Anayasa ve kanunlarımız çerçevesinde
yürütüldüğünü ve yargı denetimine açık olduğunu asla aklımızdan
çıkarmayalım.
Ben, tüm bu duygu ve düşüncelerle,
vatanımızın bölünmez bütünlüğünün korunması ve ülkemizde emniyet
ve asayişin sağlanması uğrunda canlarını feda eden aziz şehitlerimize
Allah'tan rahmet diliyorum, gazilerimize şükranlarımı sunuyorum.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Şehitler gırtlağına yapışacak, gırtlağına…
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bu itibarla,
Antalya Milletvekili CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal ve 59 milletvekilinin,
Sayın Başbakan ve hakkımda verdikleri Meclis soruşturması açılması
talebini içeren önergede ileri sürülen gerekçelerin hukuki dayanaktan
yoksun olduğunu değerlendirmekteyim.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - O senin fikrin, senin…
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) - Başta Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan olarak,
Hükûmet olarak, görev, yetki ve sorumluluklarımızı, bugüne kadar
olduğu gibi, bugünden sonra da, Anayasa'mız, kanunlar ve çağdaş yönetim
ilkelerine uygun olarak yürüteceğiz. Bu duygu ve düşüncelerle,
tekrar, hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Sayın Bakan, konuşması sırasında, Cumhuriyet Halk Partisinin,
emniyet görevlilerine haksızlık ettiğine dönük bir suçlamada bulundu
Cumhuriyet Halk Partisine.
BAŞKAN - Efendim, bir
yerinizden konuşur musunuz, duyamıyorum.
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Yerimden konuşuyorum.
BAŞKAN - Hayır, bir konuşmanızı
duyayım da, ondan sonra talebinizi değerlendireceğim. Mikrofondan
konuşursanız, duyamıyorum.
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Sayın Bakan, konuşması sırasında, Cumhuriyet Halk Partisinin,
emniyet mensuplarının haklarını ortadan kaldıracak şekilde emniyet
mensuplarına haksızlık ettiği yolunda bir iddiada bulundu. Bu nedenle,
Partimize karşı bir suçlama yapılmıştır, sataşma yapılmıştır. Bu
nedenle söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Başkan,
benim de dinlediğim konuşmada, Anayasa Mahkemesine müracaat ettiğini
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun ve Anayasa Mahkemesi tarafından
karar verildiğini ifade etti. Sizin, bunun dışında söyleyeceğiniz
bir şey var mı? (CHP sıralarından gürültüler)
MEHMET ZİYA YERGÖK
(Adana) - Suçladı, suçladı…
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Sayın Başkan, polise karşı saygısızlık ettiğimizi söyledi.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sayın Bakan, İstanbul'da hırsızlık, yolsuzluk almış başını
gitmiş…
ALİ RIZA BODUR (İzmir)
- Biz görevimizi yaptık. Olur mu, olur mu? Sayın Bakan yapma ya!
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Bir dakika susar mısınız arkadaşlar.
Polise karşı haksızlık
ettiğimizi, saygısızlık ettiğimizi söyledi. Anayasa Mahkemesi…
BAŞKAN - Siz aksini
ifade ediyorsunuz…
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Edeceğim efendim.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
Size üç dakikalık süre
veriyorum.
V. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, İçişleri
Bakanı Abdülkadir Aksu'nun, konuşmasında, Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın İçişleri Bakanı, biraz
evvel bu kürsüden yaptığı konuşma sırasında, Cumhuriyet Halk Partisinin
polislerin haklarıyla ilgili bir konuda yargıya başvurarak polislere
haksızlık ettiği yolunda bir suçlama yaptı bize.
Cumhuriyet Halk Partisinin,
Anayasa Mahkemesine bu konuda yaptığı müracaat, emniyet mensupları
arasındaki eşitliği bozan uygulamayı düzeltmeye dönüktür; yani,
bir kısmına bazı hakları verirken bir kısmına vermeyen düzenlemeyi
Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı bulduğu için Cumhuriyet Halk
Partisi Anayasa Mahkemesine başvurmuş ve Anayasa Mahkemesi de bu
doğrultuda karar vermiştir.
Şimdi, bu ülkede İçişleri
Bakanlığı yapan bir zatın, sırf kendisini bu kürsüde savunabilmek
için, Anayasa Mahkemesinin kararlarına karşı, Cumhuriyet Halk Partisinin
hukuka uygun olarak yaptığı bir mücadeleye karşı tavır sergilemiş
olmasını esefle kınıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Bir bakana
yakışmayan bir hareket olarak görüyorum.
Bir Sayın Bakanın, konuşması
sırasında, son bölümünde, hukuka olan duyarlılığından söz etmiş
olması da ayrıca üzüntü verici bir konudur. Biraz evvel hukuku
ayaklar altına alacaksınız, biraz sonra hukuktan bahsedeceksiniz.
Böyle şey olamaz! Hele böyle şeyleri bakanlar yapamaz, yapmamalıdırlar.
Şimdi, Sayın Bakanın
konuşmasının tümünü değerlendirdiğimizde burada şu anlaşılmaktadır:
Tıpkı hakkında soruşturma açılması konusunda ileri sürdüğümüz gerekçelerde
ifade ettiğimiz gibi, olayın mesnetlerini, dayanaklarını ortadan
kaldırarak, ondan sonra, kendisini suçsuz gösterme çabası içine
girdi.
Değerli arkadaşlarım,
asıl mesele zaten bu. Bu Bakanın temel görevi, esas sorumluları gizleyerek,
esas sorunları gizleyerek, göstermelik birtakım incelemelere dayalı
ilk hazırlık tahkikatlarını hâkimlerin önüne sunmak ve böylece,
hâkimlerin derinlemesine tahkikat yapma imkânlarının önünü baştan kesmektir. Bunu, çok açık
olarak önergemizde belirtmiştik.
Biz, Sayın Bakanın eylemlerindeki
Türk Ceza Kanunu'na aykırı durumları, soruşturma açıldığı zaman,
o komisyonda kanıtlayacağımıza yürekten inanıyoruz. Biz, bunun
delillerini daha da geliştirerek, o komisyon kurulursa orada ortaya
çıkacağına inanıyoruz. Sayın Bakanda zerre kadar kendisine bir
güven varsa bu komisyonun kurulmasına karşı koymaz. Kendisinin
asıl beraat edebilmesini sağlamak için böylesine bir soruşturmadan
geçmeye ihtiyacı var. Eğer, bugün, bu soruşturmadan geçip kendisini
aklayamazsa, o zaman, daha sonra çok ağır bir şekilde, Yüce Divanda
bu hesabı verecektir. Bundan hiç kuşkumuz yoktur. Buradan kurtulursa
Yüce Divandan kurtulamayacaktır.
Allah selamet versin.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Topuz.
IV. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI
VE
MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) ÖN GÖRÜŞMELER (Devam)
1.- Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 60 milletvekilinin,
kamu yönetiminde vasıfsız kadrolaşmaya giderek yürütme yetkisini
hukuka aykırı kullandığı, İçişleri Bakanlığı üzerindeki gözetme
ve düzeltici önlemleri alma yükümlülüğünü yerine getirmeyerek
görevinin gereklerine aykırı hareket ettiği, bazı asayiş olaylarındaki
tutumuyla suç delilleri ve adil yargılamaya yönelik hükümlere muhalefet
ettiği iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında; emniyet
teşkilatında hukuk dışı gizli kadrolaşmaya göz yumarak keyfî uygulamalara
yol açtığı, görevinin gereklerini yerine getirmeyerek asayiş
olaylarına neden olduğu ve yönetim zafiyeti oluşturduğu, bazı
asayiş olaylarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturmalarda suç delillerine
ve adil yargılamaya yönelik hükümlere muhalefet ettiği iddiasıyla
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu hakkında; Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesi (9/13) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Meclis soruşturması önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu haklarında Meclis
soruşturması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım.
Anayasa'nın 100'üncü
maddesi hükmü gereğince oylamayı gizli oylama şeklinde yapacağız.
Oylamaya başlamadan önce oylamanın yöntemiyle ilgili olarak bazı
açıklamalarda bulunacağım.
Gizli oylamanın ne
şekilde yapılacağını arz ediyorum: Komisyon ve Hükûmet sıralarında
yer alan kâtip üyelerden komisyon sırasındaki Kâtip Üye Adana'dan başlayarak
Denizli'ye kadar -Denizli dâhil- ve Diyarbakır'dan başlayarak İstanbul'a
kadar -İstanbul dâhil- Hükûmet sırasındaki Kâtip Üye ise, İzmir'den başlayarak
Mardin'e kadar -Mardin dâhil- ve Mersin'den başlayarak Zonguldak'a kadar
-Zonguldak dâhil- ad okuyacak. Adı okunan milletvekiline, biri beyaz,
biri yeşil, biri de kırmızı olmak üzere, 3 yuvarlak pul ile mühürlü
zarf verilecek ve pul ve zarf verilen milletvekilleri ad defterinde
işaretlenecektir.
Milletvekilleri,
Başkanlık kürsüsünün sağında ve solunda yer alan kabinlerden başka
yerde oylarını kullanmayacaklardır. Vekâleten oy kullanacak bakanlar
da, yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu bölümde oylarını
kullanacaklardır.
Bildiğiniz üzere, bu
pullardan, beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil olanı ise çekimser
oyu ifade etmektedir.
Oyunu kullanacak sayın
üye, Kâtip Üyeden, 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve adını
ad defterine işaretlettikten sonra kapalı oy verme yerine girecek,
oy olarak kullanacağı pulu burada zarfın içerisine koyacak, diğer
2 pulu ise ıskarta kutusuna atacaktır. Bilahare, oy verme yerinden
çıkacak olan üye, oy pulunun bulunduğu zarfı Başkanlık Divanı kürsüsünün
önüne konulan oy kutusuna atacaktır.
Oylamada adı okunmayan
milletvekiline pul ve zarf verilmeyecektir.
Şimdi, gizli oylamayı
Adana ilinden başlatıyorum.
(Oyların toplanılmasına başlandı)
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
C) ÇEŞİTLİ İŞLER
1.- Genel Kurulu ziyaret eden Hollanda Kraliçesi
Beatrix, Hollanda Veliaht Prensi ve Prensesi'ne Başkanlıkça
"Hoş geldiniz" denilmesi
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir açıklama
yapacağım, bir mesaj sunacağım, bir dakikanızı rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer'in
resmî davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Majesteleri
Hollanda Kraliçesi Beatrix ve Hollanda Veliaht Prensi ve Prensesi
Meclis Başkanımız Sayın Bülent Arınç'la birlikte şu anda Meclisimizi
teşrif etmiş bulunuyorlar. Kendilerine yüce Meclisimiz adına
"hoş geldiniz" diyorum.
(Alkışlar)
IV. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI
VE
MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) ÖN GÖRÜŞMELER (Devam)
1.- Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 60 milletvekilinin,
kamu yönetiminde vasıfsız kadrolaşmaya giderek yürütme yetkisini
hukuka aykırı kullandığı, İçişleri Bakanlığı üzerindeki gözetme
ve düzeltici önlemleri alma yükümlülüğünü yerine getirmeyerek
görevinin gereklerine aykırı hareket ettiği, bazı asayiş olaylarındaki
tutumuyla suç delilleri ve adil yargılamaya yönelik hükümlere muhalefet
ettiği iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında; emniyet
teşkilatında hukuk dışı gizli kadrolaşmaya göz yumarak keyfî uygulamalara
yol açtığı, görevinin gereklerini yerine getirmeyerek asayiş
olaylarına neden olduğu ve yönetim zafiyeti oluşturduğu, bazı
asayiş olaylarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturmalarda suç delillerine
ve adil yargılamaya yönelik hükümlere muhalefet ettiği iddiasıyla
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu hakkında; Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesi (9/13) (Devam)
BAŞKAN - Oylama işlemine
devam ediyoruz.
(Oyların toplanılmasına
devam edildi)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
(9/13) esas numaralı Meclis Soruşturması Önergesinin oylamasında
Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan'ın yerine Devlet Bakanı Sayın Beşir
Atalay oy kullanacaktır.
(Oyların toplanılmasına
devam edildi)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
oyunu kullanmayan sayın milletvekilimiz var ise oylarını kullansınlar.
Yine, sayın bakanlardan vekâleten oy kullanacak sayın bakan varsa
oylarını kullansınlar.
(Oyların toplanılmasına
devam edildi)
BAŞKAN - Evet, oylama
işlemi tamamlanmıştır.
Kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımı yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu hakkındaki
(9/13) esas numaralı Meclis Soruşturması Önergesinin gizli oylamasının
sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 445
Ret : 321
Çekimser : 5
Boş : 1
Böylece, Meclis soruşturması
açılması kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.12
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.32
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI(İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68'inci Birleşimi'nin İkinci Oturumu'nu
açıyorum.
Şimdi, 2'nci sırada
yer alan, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin ve 31 milletvekili ile
Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar ve 30 milletvekilinin, Kocaeli'nin
Gebze ilçesinin Dilovası beldesindeki sanayi atıklarının çevre
ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın
98'inci, İç Tüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan
(10/254, 258) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki
genel görüşmeye başlıyoruz.
VI. - KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.-
Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin ve 31 milletvekili ile Kocaeli Milletvekili
Eyüp Ayar ve 30 milletvekilinin, Kocaeli'nin Gebze ilçesinin Dilovası
beldesindeki sanayi atıklarının çevre ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu (10/254, 258) (S. Sayısı: 1273) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 1273
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
İç Tüzük'ümüze göre,
Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşmede
ilk söz hakkı önerge sahibine aittir. Daha sonra, İç Tüzük'ün 72'nci
maddesine göre, siyasi parti grupları adına birer üyeye, şahısları
adına iki üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istemleri hâlinde Komisyon
ve Hükûmete de söz verilecek. Bu suretle, Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır.
Konuşma süreleri,
Komisyon, Hükûmet ve siyasi partiler için yirmişer dakikadır. Önerge
sahipleri ve şahıslar için onar dakikadır.
Rapor üzerinde söz
alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Önerge sahibi,
süresi on dakika, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin ve Kocaeli
Milletvekili Sayın Muzaffer Baştopçu. Komisyon adına Komisyon Başkanı
Kocaeli Milletvekili Sayın Eyüp Ayar, süresi 20 dakika. Hükûmet söz
istediğinde söz verilecektir. Gruplar adına; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Salih Gün, AK Parti Grubu
adına Sakarya Milletvekili Sayın Recep Yıldırım, Anavatan Partisi
Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Muzaffer Kurtulmuşoğlu. Şahısları
adına ise, Rize Milletvekili Sayın İmdat Sütlüoğlu ve Erzurum Milletvekili
Sayın Mustafa Nuri Akbulut söz alacaklardır.
Şimdi, ilk söz, önerge
sahibi olarak Sayın İzzet Çetin'e aittir.
Buyurun Sayın Çetin.
Süreniz on dakika.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Dilovası komisyonunun
raporunun görüşülmesi üzerine şahsım adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
(x) 1273 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli arkadaşlar,
bildiğiniz gibi, 2005 yılı şubat ayında vermiş olduğum araştırma
önergesine, Kocaeli Milletvekilimiz Sayın Eyüp Ayar'ın da yaklaşık
yirmi gün sonra aynı mahiyetteki önerilerinin birleştirilerek
geçtiğimiz 2006 yılında kurulan Dilovası araştırma komisyonu,
geçtiğimiz yaz görevini yapmış ve raporunu tamamlayarak ekim ayında
Büyük Millet Meclisine sunmuş idi.
Tabii, biz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, Dilovası gibi önemli bir sanayi kirliliğinin
yoğun olduğu bölgedeki raporun bir an önce gündeme alınması ve Mecliste
görüşülmesi istemimizi grup olarak dile getirdik, ancak, kabul
görmemesi üzerine, on beş gün önce de 14 Şubat günü bu Mecliste
"neden gündeme alınmalı"yı tekrar kamuoyunun gündemine taşımış
idik. Şimdi, aradan on beş gün sonra, gerçekten, Dilovası gerçeğinin
bir kez daha Mecliste ele alınarak, Hükûmete, bu konuda alınması gereken
önlemlerin hatırlatılması ve yükümlülüklerinin yerine getirilmesi
için Meclis tarafından görev verilmesi bir zorunluluk.
Bir kez daha söylüyorum
değerli arkadaşlar, gerçekten, Dilovası, üzerinde çok konuşulan,
tartışılan bir konuma geldi, ama, bu konudaki araştırmalar, yaklaşık
olarak beş altı ay süren Meclis Araştırma Komisyonunun çalışmaları
"29 soru, 29 öneri" şeklinde rapora dercedildi. Rapor biraz
sonra ayrıntılarıyla gruplar adına ele alınacak.
Tabii, bu arada, Çevre
ve Orman Bakanımız da bu konuda "Dilovası Gerçeği" diye
bir broşür yayınladı. Broşürü, tabii, bu sabah elime geçti ve dikkatle
inceledim. Her şeyden evvel Sayın Bakanımız, Kocaeli Milletvekili,
Çevre ve Orman Bakanı, bölgeye duyarlı olması gerekir idi. Meclise,
gündeme alınması hepimiz açısından ve o yörede yaşayan insanlar
açısından sevindirici bir gelişme, ama, daha girişinde, giriş yazısında
Sayın Bakanın "Son günlerde Dilovası'yla ilgili kamuoyunda çıkarılan
spekülasyonlar, bizim, bölgede 2004'ten bugüne yürüttüğümüz bilimsel
çalışmaları kamuoyuyla yeniden paylaşma gereği oluşturulmuştur."
diyor. Yani, bu söylem bile Meclisin, Büyük Millet Meclisinin bu konuda
bir araştırma komisyonu kurduğunu ve o Komisyonun çalışmalarının
rapora dönüştürüldüğünü, bunun bir spekülasyon konusu olmadığını,
Kocaeli Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanının, ölüm
raporlarından yola çıkarak yapmış olduğu incelemede, yöredeki
ölümlerin yüzde 33,4'ünün kansere dayalı olduğunu, bunun da Türkiye
ve dünya ortalamalarının 2,5 katından fazla olduğu gerçeğini gözler
önüne sermesine rağmen, Bakanın, bunu spekülasyon olarak değerlendirmesi,
konuya yaklaşımı açısından, yöre halkına bakış açısı açısından
son derece dikkatle değerlendirilmesi gereken bir yaklaşım.
Yine, gerçekten bu rapor
bir hayli bilgileri içeriyor. Geriye doğru baktığımız zaman, hem
14 Şubatta hem de daha ilk, araştırma komisyonu kurulması için vermiş
olduğumuz önergelerden sonra yaptığımız konuşmalarda Dilovası
gerçeğini hem Sayın Bakan hem biz gündeme getirdik.
Yani, orada yaşama
ve çalışma koşulları diğer yörelerden çok ağır. Kocaeli bir sanayi
kenti. Dilovası'nda 171 sanayi kuruluşunun varlığı, Kocaeli'de
450'si A tipi, 7 binden fazla B ve C tipi gayrisıhhi müessese bulunduğu,
bunların doğaya, çevreye, suya, havaya zarar verdiği artık bilimsel
bir gerçek olarak ortada.
Sayın Bakanın hazırlamış
olduğu raporlarda da 34 sanayi kuruluşunun kirlilikte birinci
öncelikli kuruluş olduğu tespit edilmiş, ama, rapora baktığımız
zaman hâlâ "cek"li "cak"lı. 2004-2005 yıllarında ya da
bu yıl alınmış önlemlerin bile, sanki geçmişte Çevre ve Orman Bakanlığınca
alınmış önlemler olarak rapora dercedilmiş olması, Büyük Millet
Meclisinin oluşturmuş olduğu araştırma komisyonunun raporunu
görmezlikten gelme anlamına geliyor.
Değerli arkadaşlar,
bakınız, "Bugünden sonra Dilovası ve Kocaeli'de hangi çalışmalar
yapılacak?" bölümünde "3'üncü maddede sıralanan "iki
adet firmanın bacasına sürekli ölçüm cihazı taktırılmış olup, il
çevre ve orman müdürlüğünce baca gazı ölçüm değerleri sürekli olarak
izlenmektedir. Üç adet tesise de 2007 yılı içerisinde taktırılacaktır."
Doğru… Güzel…
Kim bu firmalar? Niye
ismen yazarak… Diğer 171 firmayı da zan altında bırakıyorsunuz. Alınması
gereken önlemleri ve yaptırıma tabi tutulan kurum ve kuruluşları
yazacak olursanız ne kaybedersiniz? Hiç olmazsa diğerleri de, gelecekte
orada faaliyetlerini genişletecek olanlar da bu konunun ciddiyetini
anlarlar ve orada yaşayan insanların sağlığını düşünerek daha da
sağlıklı bir çalışma ortamı, yaşama ortamı için tedbir alırlar.
Yine, "Dilovası'ndaki
hava kirliliğiyle ilgili değişimleri gözlemek üzere bilimsel ölçümler
bir sene daha uzatılacaktır."
Sayın Bakan, bunu okuyunca
aklıma, "bir sene daha uzatılacaktır" diye bu cümleyi okuduğumda
aklıma, çevre suçlarının iki ay suç sayılmaması konusunda buradan
kanun çıkarttırmış olmanızı aklıma getirdim, gerçekten üzüldüm. Yine
deniliyor ki, Bakanlıkça Kocaeli genelinde yapılan çalışmalar
anlatılırken "İzmit'in dışındaki tüm ilçelerde katı atıklar
vahşi depolanmaktaydı, buna son verildi, vahşi depolamaya ve hafriyat
atıkları dökenlere izin veren gerek belediyelere gerek muhtarlara
gerek kişilerden ayırt edilmeden cezai işlem uygulanmıştır."
diyorsunuz. Ama, Sayın Bakan, Tavşanlı Köyü'ne, bundan bir ay önce,
bırakınız Belediye Başkanını cezalandırmayı, Belediye Başkanınız
oraya kamyonlarla gelip çöp dökmeye, katı atık dökmeye geldi, o köyün
muhtarı hayır dediğinde, sizin de bilginiz var, milletvekili arkadaşlarım
da biliyor, Büyükşehir Belediye Başkanı, köyün muhtarına
"biz iktidarız, geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye"
diye söylüyor. Bu cesareti sizden mi alıyor, yoksa Bakana bir ceza
uyguladınız mı?
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Başkana…
İZZET ÇETİN (Devamla)
- Bunu gerçekten öğrenmek istiyorum.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Sizden alıyor!
İZZET ÇETİN (Devamla)
- Bizden almaz, iktidarda olan biz değiliz.
Diğer bir maddede, yine
"İlimizin yüzde 45'i orman alanı olmasına rağmen Kocaeli genelinde
yaklaşık 1 milyon adet fidan dikimi gerçekleştirilmiştir." diyorsunuz.
Bunu, geçen konuşmanızda da söylediniz Sayın Bakan. Nerelere dikildi?
Gerçekten, üşenmeden gidip sayacağım, yerlerini öğrenmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
gerçekten, o bölge, coğrafi konum açısından çok farklı bir bölge. Tabii, Dilovası Organize
Sanayi Bölgesi "organize sanayi" adını almadan sanayileşme
gerçekleşmiş, yerleşme gerçekleşmiş. Organize sanayiciler,
sanayi kuruluşları bir güç oluşturmuşlar ve "organize" ismini
almışlar. Oranın "organize sanayi" adını
alması gerçekten tuhaf, ama, bu, AKP İktidarı döneminde olmuş bir
olay değil, daha önceden verilmiş. Haa, şimdi
ne yapmamız gerekir? Sayın Bakan tarafından hazırlanan raporu,
sürem yetmediği için ayrıntılarıyla girmeyeceğim, ama, bakınız,
orada, Sayın Bakanımız yine diyor ki: İşte "Birtakım tedbirler
alındı ve birtakım düzelmelere rastlandı." Bizim
de Meclis komisyonumuz bir çalışma yaptı. O çalışmanın demin
söylediğim sorular ve öneriler bölümünde, özellikle, mesela
"Sorun 5: Dil Deresi sorunu." Ee, Dil Deresi'nin, başlangıçta,
Gebze ilçesinin Mutlukent ve kuzeydoğusundaki mahallelerinin
evsel atıklarından kaynaklandığını ve o civardaki taş ocaklarından
kaynaklandığını ve Dil Deresi'ne sanayi kuruluşlarının atıklarını
arıtmaları olmadan verdiğini, Dil Deresi'nin Körfez'in yüzde
40'ını, Marmara'nın yüzde 25'ini tek başına kirlettiğini siz de söylediniz,
şimdi düzelmekte olduğunu söylüyorsunuz. Bakın, burada bazı değerler
var, normal değerlerin üzerinde: Örneğin alüminyum yaklaşık 36 kat
fazla, krom 9 kat, nikel 34 kat, demir 12 kat, mangan yaklaşık 4 kat, kurşun
10 kat. Değerli arkadaşlar, burada, kurşunun insan sağlığı açısından
ne kadar zararlı olduğu son derece açık.
Şimdi, Sayın Bakanımız
gerçekten emek vermiş, böyle bir rapor hazırlamış; güzel, birtakım
sanayi kuruluşlarının resimlerini de koymuş dünü ve bugününe
ilişkin.
O bölgedeki diğer kuruluşları da disipline etmesi açısından
güzel bir gelişme.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
İZZET ÇETİN (Devamla)
- Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Ancak, ben, Sayın Bakandan
bir konuda çok ciddi adım atmasını beklerdim. Bunu Kocaeli için istiyorum,
bunu Dilovası için istiyorum, bunu Kocaeli gibi diğer kentlerimizdeki
sanayi bölgeleri için istiyorum. Örneğin, rafinerilerin, dolum
tesislerinin, ağır sanayinin olduğu kentlerimizde, ilçelerimizde…
ILO'nun 174 sayılı Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesi Sözleşmesi'ni
Türkiye hâlen imzalamamıştır, yine aynı doğrultuda 181 sayılı Endüstriyel
Kazaların Önlenmesi Tavsiyesi'ni onaylamamıştır, tavsiye kararlarına
uyma yükümlülüğünü kabul etmemiştir. Bir an önce, Çevre Bakanımızın,
Çalışma Bakanıyla istişare ederek, ILO'nun 174 sayılı Büyük Endüstriyel
Kazaların Önlenmesi Sözleşmesi'ni Meclisin gündemine getirerek
onaya sunmaları gerekir, çünkü, Endüstriyel Kazaların Önlenmesi
Sözleşmesi'nde, büyük sanayi kuruluşlarına önemli görevler ve yükümlülükler
yüklenmektedir. Ben sendikacı olduğum dönemde, Türk Harb-İş Sendikası
Genel Başkanıyken, 1996 yılında, faaliyet raporumuza, Endüstriyel
Kazaların Önlenmesi Sözleşmesi'nin Türkiye tarafından onaylanmasını,
bundan on bir yıl önce yazmıştım. Şimdi o bölge, bizim bölgemiz, sanayi
bölgesi. Böyle bir rapor hazırlanırken, hiç olmazsa, Sayın Bakanın
teknik uzmanlarının, Endüstriyel Kazaların Önlenmesi Sözleşmesi'ni
de Meclisten geçireceğine ilişkin bir hüküm ihdas etmesi çok yerinde
olurdu. Bu önerimin Bakan tarafından ve diğer arkadaşlarımız tarafından
dikkate alınmasında büyük yarar var.
Değerli arkadaşlar
-son cümle olarak söylüyorum Sayın Başkanın izniyle- gerçekten o
bölgede, boya sanayiinin, demir, özellikle hurdadan demir elde
eden demir-çelik sanayiinin…
BAŞKAN - Sayın Çetin,
bir dakika daha verdim, lütfen, tamamlayın.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İZZET ÇETİN (Devamla)
- Tamam, bitiriyorum, çok teşekkürler.
… ve kimya ve diğer temizlik
malzemelerinin üretildiği büyük sanayi kuruluşlarının gerekli
tedbirleri almamış olması ve iki yolun, TEM otoyolunun ve E-5 kara
yolunun oradan geçmesi ayrıca trafik kazalarına da neden olmaktadır.
Benim şimdi, sizden
ve Sayın Çevre ve Orman Bakanlığımızdan beklentim şu: Gerçekten,
Meclis Araştırma Komisyonu raporunu teslim etti, 29 sorunu 49'a, 59'a
çıkarmak mümkün, ama, o sorunlar burada yazılı. Bu yazılı sorunların
Hükûmet olarak ele alınması ve şu kadar ceza kestikten öte, oradaki sanayi
kuruluşlarının da, yaşayan yurttaşların da "fabrika da olacak,
insan da yaşayacak" felsefesine uygun tarzda gerekli önlemleri
aldırarak iç içe olmasında hiçbir sakıncanın olmadığının herkes
tarafından bilinmesi gerekir.
Bu raporun, başta Dilovamız
olmak üzere, Kocaeli ve diğer sanayi bölgelerinde alınacak tedbirlere
örnek olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. ( CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çetin.
Önerge sahibi adına
ikinci konuşmacı, Kocaeli Milletvekili Sayın Muzaffer Baştopçu. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Teşekkür ederim Başkanım.
Değerli Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Kocaeli milletvekillerimiz Sayın İzzet
Çetin ile Sayın Eyüp Ayar'ın, milletvekili arkadaşlarımızla açılmasını
sağladıkları Kocaeli-Gebze ilçesi Dilovası beldesi çevre sorunlarıyla
ilgili (10/254, 258) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu Raporu
hakkında önerge sahipleri adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlarken hepinizi en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Öncelikle belirtmek
isterim ki, görüşmelerini yapmakta olduğumuz 376 sayfalık bu kapsamlı
raporun hazırlanmasında başta Komisyon Başkanımız Sayın Eyüp Ayar
ve Komisyon üyelerimiz olmak üzere emeği olan herkesi kutluyor, şükranlarımı
sunuyorum.
Bu Komisyon kurulurken
hepimizin ortak dileği, Dilovası'nda yaşayan insanlarımızı başta
sağlık olmak üzere bütün alanlarda doğrudan etkileyen olumsuz çevre
koşullarının bilimsel bir bazda incelenmesi, araştırılıp soruşturulması
ve çözümlerinin üretilmesiydi. Sevinerek ifade ediyorum ki, çağdaş
bilim ve teknolojinin ışığı altında hazırlanan bu çok ayrıntılı
rapor hepimize çok şeyler söylemekte olup, amacına da ulaşmıştır. "Olmaya
devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.", "İnsanı yaşat ki,
devlet yaşasın." temel anlayışıyla hareket eden Hükûmetimiz ve
Meclisimiz bu raporla da bir ilke daha imzasını atmıştır.
Eski bir yerel yönetici
ve teknisyen olarak üzülerek ifade ediyorum ki, ülkemizdeki çarpık
kentleşme ve sanayileşme bazı bölgelerimizde o denli büyük sorunlar
oluşturmuştur ki, bu sorunlar hepimizin avuçlarının içinde bir kor
parçası gibidir. İşte, bunların en önemlilerinden biri, Dilovası'nda
yaşananlardır.
Maalesef,
"plan" denildiğinde "Öncelikle bize pilav lazım."
diyen anlayış yıllarca bu ülkede egemen olmuş, el yordamıyla yapılan
günübirlik işler ve çözümler, plansız, programsız, ufuksuz, insanımızı
ve sorunlarını hep göz ardı ederek, ilimden, bilimden, çağdaşlıktan
uzak bir yönetim anlayışı, kayıp yıllarınızı oluşturmuştur.
AK Parti Hükûmetimiz,
göreve geldiği günden bugüne, yüce Meclisimizde, hep birlikte, durup
dinlenmeden, gece gündüz çalışarak işte bu kayıp yılları telafi
etmeye çalışmaktadır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Avrupa'yı Asya'ya bağlayan, yılda yaklaşık 50 milyon
motorlu aracın kullandığı TEM-6 ve D-100 kara yollarının içinden geçtiği
Dilovası beldemizde nüfus 1985'te 10 bin 600 idi, şimdilerde ise gündüz
aktif nüfus 80 bin olarak tahmin edilmektedir.
Tümüyle endüstriyel
bir yerleşim görünümündeki beldede 154 firma aktif olarak 15 çalışanı
ile üretim yapmaktadır. Liman sayısı da 7'dir.
Araştırma Komisyonu
Raporu'nda, Dilovası beldemizin her karış toprağının, suyunun, havasının,
bütün sanayi tesislerinin tek tek bilimsel bir şekilde incelendiğini,
bütün verilerin toplanıp değerlendirildiğini çok açık bir şekilde
görüyoruz.
Bölgedeki, başta Dil
Deresi olmak üzere evsel kirlilik kaynakları, tehlikeli atıklar,
katı atıklar, endüstriden kaynaklanan hava ve su kirliliği, taş
ocaklarından, kara yollarından ve limanlardan kaynaklanan kirlilikler,
tek tek yerinde yapılan çalışmalarla en ayrıntılı şekilde tespit
edilmiştir.
İster istemez kendimize
sormalıyız: Öncelikli olarak insan ve çevre sağlığını doğrudan ve
olumsuz olarak etkileyen bütün bu etkenler, bu döneme kadar bilimsel
bir şekilde neden araştırılıp soruşturulmamış, çözümler üretilmemiştir?
Diğer bir deyişle, yöneticilerimiz acaba uyuyor muydu? Dilovası'nda
birçok insanımızın canına da mal olmuş bütün bu olumsuzluklar, son
birkaç yılda mı meydana geldi, yoksa on yılların vurdumduymazlığı,
ihmali ve birikimiyle mi bugünlere gelinmiştir?
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepimiz biliyoruz ki, sorunlarınızla ilgili
olarak bilimsel, yani doğru tespitler yapmazsanız doğru çözümler
üretemezsiniz. Doğru çözümlerin uygulanıp uygulanmadığını da
denetlemezseniz istenilen sonuçları alamazsanız. Bu konudan olarak
Çevre ve Orman Bakanlığımız, Dilovası'nın başta hava kirliliği,
ağır metal kirliliği, su kirliliği, evsel ve endüstriyel atık su kirliliği
ile ilgili olarak 2003 yılında çalışmalara başlamış, 2004 yılında
TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi koordinatörlüğünde Kocaeli
Üniversitesi, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, İl Çevre ve Orman
Müdürlüğü iş birliği ile gerçekleştirilen proje kapsamında, bütün
Dilovası bölgesi en ince detayına kadar taranmış, bütün nitel ve
nicel değerleriyle kirlilik envanteri oluşturulmuş, çözümler üretilerek
ilgililere aktarılmış ve gerekli önlemler aldırılarak, ardından
sürekli olarak denetimler yapılmaya başlanmıştır. Denetimler sonucu
istenen koşulları sağlamayan işletmelere -kapatma dâhil- gerekli
cezalar verilmiştir. Artık bu bölgede emisyon yayınımı olan bütün
endüstriyel tesisler, sınır değerleri içinde kalınabilecek önlemleri
almışlardır. Başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, Hükûmetimizin
çevre ve çevre sağlığı konusundaki titizliğini biliyoruz. Bu konudan olarak Kocaeli Milletvekilimiz,
Çevre ve Orman Bakanımız Sayın Osman Pepe'nin özel ilgisiyle, temel
plan olan Dilovası Organize Sanayi Bölgesi ve sınırları 1/25 000
ölçekli çevre düzeni planı kesinleşmiştir. Ayrıca, biliyor ve izliyoruz
ki, Sayın Bakanımız, Dilovası'nın özel konumu ve koşulları nedeniyle
bölgeyi sık sık ziyaret etmekte, başta yerel yönetimler ve ilgili
kuruluşlarla yerinde inceleme ve denetlemelerde bulunarak, yapılan
işler ve projelerle ilgili olarak da halka açık bilgilendirme toplantıları
yapmaktadır. Kendilerine, bu hassasiyetlerinden dolayı teşekkür
ediyoruz.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; yine hepimiz biliyoruz ki, yıllardır bir türlü
çıkarılamayan Çevre Kanunu bu dönemde sizlerin katkılarıyla çıkarılmış
ve de Avrupa Birliği uyum sürecine bağlı olarak hava, su, atık konularında
sanayicilerimizi yakından ilgilendiren ikincil düzenlemeler
olarak on sekiz adet yeni yönetmelik hazırlanmıştır.
İnsan sağlığı açısından
çok önemli olan radyasyon güvenliğiyle ilgili olarak Gebze bölgemizde
hurda demir ithalatı yaparak üretimde bulunan firmalarda radyasyon
ölçüm sistemlerinin kurulması, Çevre ve Orman Bakanlığımız ve Türkiye
Atom Enerjisi Kurumu koordinasyonunda ve ilgili tebliğler gereği
sağlanmış olup Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından bu işlemler
hem yönlendirilmekte ve hem de denetlenmektedir.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığımız,
organize sanayi bölgeleriyle ilgili olarak mevcut yasalar ve mevzuat
çerçevesinde başta yerel yönetimlerin revizyon imar planları olmak
üzere kararlarını almakta, işlem ve denetimlerini yapmaktadır. Kocaeli
Valiliğimiz ve Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanlığımız kendi
kapsama alanlarına giren işlem ve denetimlerini yapmakta olup yatırımlar,
yaptırımlar ve cezai işlemler konusunda İl Çevre ve Orman Müdürlüğüyle
koordineli bir şekilde çalışmaktadır.
Bölgede büyük çevresel
sorun görünümündeki Dil Deresi ve ortasındaki eski katı atık vahşi
depolama alanı, hem bölgeyi ve hem de o bölgede bulunan bütün yer altı
su kaynaklarını kullanılmayacak şekilde kirletmişti. Konuyla ilgili
acil önlem hemen alınmış olup, artık, Dilovası'ndaki katı atıklar Kocaeli
Büyükşehir Belediyesinin yan kuruluşu olan İZAYDAŞ tarafından işletilen
Gebze'deki depolama alanına transfer edilmektedir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Kocaeli İl Çevre ve Orman Müdürlüğümüz, Dilovası'nda
bulunan sabit emisyon ölçüm istasyonu ile yirmi dört saat sürekli
ölçümler yapmakta olup, bir adet mobil emisyon ölçüm aracı da Dilovası
Organize Sanayi Bölgesi'nde sürekli ölçüm yapmaktadır. Ayrıca,
şubat ayı, yani, bu ay başında Dilovası Belediye bahçesine bir
adet izleme ve ölçüm istasyonu, Kocaeli il merkezine de yine aynı
hava izleme ölçüm istasyonu kurulmuş olup, üretimi yapılan Dilovası
Organize Sanayi Bölgesi Müdürlüğünün hava izleme istasyonu da
yakında…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Devamla) - …yerine monte edilerek hizmete girecektir. Bu istasyonlar
tarafından yapılan bütün ölçümler anlık olarak Kocaeli merkezden
izlenmekte ve denetlenmektedir.
Dilovası Organize
Sanayi Bölgesi endüstriyel atık suları ile Tavşancıl, Kayapınar
ve Yenimahalle evsel atık suları için "Dilovası Evsel ve Endüstriyel
Atık Su Arıtma Tesisi Projesi" İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından
hazırlanmış olup, Avrupa Birliği çevre mevzuatı kapsamında, Çevre
ve Orman Bakanlığı koordinasyonunda, uluslararası kuruluş olan
ENVEST Planners tarafından yürütülmektedir. Projenin sahibi Dilovası
Organize Sanayi Bölgesi, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ve İSU
Genel Müdürlüğüdür. Bu proje yaklaşık yirmi dönümlük bir alanda gerçekleşecektir.
Bu projeden ayrı olarak Dilovası Evsel Atık Su Arıtma Tesisinin temeli
de önümüzdeki ay, yani mart ayı içerisinde atılacak olup tesis 2007
yılında devreye girecektir. Bugünlere kadar devam eden Dilovası
hava kirliliği ayrıntılı teknik ölçümlerine bütün yıl boyunca da
devam edecektir. Şu anda iki tesisin bacalarında bulunan gaz analiz
cihazına ilave olarak 2007'de de üç tesis daha bacalarına gaz analiz
cihazı takacaktır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Araştırma Komisyonu Raporu'nun sonuç bölümünde
tespit edilen sorunlarla ilgili olarak çözüm önerileri ve sorumlu
kuruluşlar, çözüm vadeleri ve süreklilikleri belirtilmiş olup
öneriler doğrultusunda çalışmalara başlanılmıştır. Bunlardan
bir bölümü yapılıp sonuçlandırılmış, bir bölümü yapım aşamasında,
bir bölümü de planlama ve proje aşamasındadır. Dilovası'ndaki hava
kirliliğiyle ilgili olarak Çevre ve Orman Bakanlığımızın öncülüğünde
yapılan çalışmalar, bölgede alınan ve aldırılan önlemler sonucu
TÜBİTAK Marmara…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Devamla) - Az kaldı Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Devamla) - …Araştırma Merkezimizin Ocak 2006 ve Kasım 2006 araştırma
sonuçlarını sizlerle özet olarak paylaşmak isterim.
Hava kalitesini, dolayısıyla
insan sağlığını en olumsuz şekilde etkileyen kimyasal bileşenler
olarak kükürt dioksit, azot monoksit, azot dioksit ve ozon derişimleri
kısa vadeli sınır değerlerin altındadır. Benzen derişimleri Mart
2006'da düşmeye başlamış ve düşüş devam etmektedir. Toluen, ksilen
ve etilen benzen derişimleri Mayıs 2006'da düşmeye başlamış ve onların
da düşüşü devam etmektedir. Toz derişimleri kısa vadeli sınır değerinin
altında olup, tozdaki ağır metal, kadmiyum ve kurşun derişimleri
uzun vadeli sınır değerlerinin altındadır.
Doğaldır ki, bu gelişmeler
ve iyileşmeler hepimizi sevindirmektedir, ama, Dilovası'nda daha
yapılacak çok işimiz olup, bu bölgede ideal değerler olan uzun vade
sürdürülebilir sonuçlara ulaşmalıyız.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu yüce çatı altında iktidarıyla muhalefetiyle
hepimiz, ülkemizin ve insanımızın sorunlarını çözmek…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Devamla) - Az kaldı Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Efendim, az
değil de, toparlayın lütfen.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Devamla) - …onların sağlığı, güvenliği, huzuru ve refahı için çalışıyoruz,
gayret ediyoruz. Hükûmetimiz ve hepimiz, omuzlarımızdaki sorumlulukların
bilincindeyiz. Bu yüzden, her geçen gün, daha iyiye ve güzele, odaklandığımız
hedeflere ve aydınlık yarınlara koşar adımlarla gidiyoruz, çünkü,
her şeyi insanımız ve Türkiye'miz için yapıyoruz. İçtenlikle inanıyorum
ki, Dilovası'nda giderek iyileşen olumsuz çevre koşulları, bugüne
kadar alınan ve alınacak önlemler ve sürekli denetimlerle yakın
bir gelecekte bütünüyle ortadan kalkacaktır. Çalışınca oluyor,
bunu biliyoruz.
Buradan, hepimizin
adına, Dilovası'nda yaşayan sevgili vatandaşlarımıza, daha sağlıklı
bir çevre içinde esenlik dolu mutlu günler dilerken, her şey gönüllerince
olsun diyor, yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Baştopçu.
Komisyon adına, Kocaeli
Milletvekili Sayın Eyüp Ayar.
Süreniz yirmi dakika
efendim.
(10/254, 258) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI EYÜP AYAR (Kocaeli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1273 sıra sayılı Dilovası Raporu
hakkında Komisyon adına konuşma yapacağım. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Dilovası, Kocaeli'nin Gebze ilçesine bağlı önemli bir beldemiz.
1970'li yıllarda bu bölgede 400 insan yaşıyor. 1980 yılında nüfusu
2.600. 1987 yılında belediye olduktan sonra çığ gibi büyümeye başlıyor.
1970'li yıllarda yine
burada birkaç tane sanayi tesisi var, ama daha sonraki yıllarda sanayi
de burada hızla artışına devam ediyor. Çünkü, Dilovası, tarım için
çok verimli bir alan iken, içinde ovası, dereleri, en güzel sebze ve
meyvelerin yetiştiği bir yer iken, tarım için bir cazibe merkezi
iken, maalesef, sanayi için de bir cazibe merkezi oluştu bu bölge. Çünkü,
hem denize kıyısı var hem de kara yolları, demir yolu bu bölgeden geçiyor,
İstanbul'a yakın, İzmit'e yakın ve bundan dolayı da sanayi kuruluşları
da bu bölgede çığ gibi artmaya başladı.
Bugün bölgede iki yüz
civarında sanayi kuruluşu var. Sadece organize sanayi bölgesi
içerisinde yüz yetmiş tane fabrika var. Bu fabrikaların çoğu boya
sektöründe, kimya sektöründe, demir-çelik sektöründe faaliyet göstermekte.
Limanı sekiz tane ve Dilovası'nın sahilinin tamamı, Tavşancıl
dâhil, limanlarla dolu. Bu bölgede 15 bin insan yaşıyor, organize
sanayi bölgesi içerisinde, yan sanayiler hariç ve ülkeye önemli
katma değeri var. Yıllık cirosu 4,5 milyar YTL, yıllık ihracatı 1
milyar 160 milyon YTL civarında.
Şimdi, bölgeye baktığımız
zaman, Gebze'nin hemen yanı başında, Tuzla Deri Sanayiinden Tavşancıl'ın
üstündeki Kömürcüler OSB'ye kadar, Gebze'nin ve Dilovası'nın kuzeyi
tamamen sanayi kuruluşlarıyla kapatılmış vaziyette.
Biz iktidara geldiğimiz
günden beri, hassasiyetlerimiz var, bölgeyi iyi tanıyoruz, iyi biliyoruz.
Gelecekte başımıza neler geleceğini tahmin ettiğimizden dolayı
da, Dilovası'nda, biz, Gebze'ye, o bölgeye şimdiye kadar hiçbir organize
sanayi bölgesi kurdurmadık, hiçbir taş ocağı açtırmadık, hiçbir liman,
iskele kurdurmadık.
Bakınız, size bir örnek
vereyim: İstanbul, Kocaeli ve Sakarya'nın yüz ölçümü Türkiye nüfusunun
1,8'inden daha da az, ama, bu üç vilayette Türkiye nüfusunun yüzde
20'sinden fazlası yaşamakta.
Türkiye, Karadeniziyle,
doğusu, güneydoğusu, İç Anadolusuyla batıya göç veriyor. Bizim
bölgedeki en büyük sorunumuz, yoğun göç ve bu göçten dolayı çarpık
yapılaşma, sanayideki plansızlıklar, programsızlıklar.
Dilovası'nda organize
sanayi bölgesi olur muydu? Olmazdı. Hep bunu biz başından beri söylüyoruz.
Çünkü, bir yerde organize sanayi bölgesi kurulması için önce altyapısının
yapılması lazım. Önce şartlar oluşur, ondan sonra organize sanayi
bölgesi kurulurdu.
Geçtiğimiz 14 Şubattaki
toplantıda Sayın İzzet Çetin -tutanaklardan okuyorum- "Oradaki
sanayiciler, organize sanayi bölgesinin nimetlerinden yararlanmak
için, sanayi bölgesi iznini siyasal güç, parasal güç, nüfuz kullanarak
almışlardır ve öylece de devam etmektedirler." diyor. Şimdi dönelim
geriye. Dilovası'ndaki organize sanayi kuruluş çalışmaları
1997 yılında başlamış ve 2002 yılının beşinci ayında da tescili yapılmış,
resmen kurulmuş.
Yine, şuradan size
göstereyim: Dilovası'nın kuruluş çalışmalarında, yer tespit çalışmalarında
müteşebbis heyet başkanı, o günün Kocaeli Valisi Kemal Nehrozoğlu.
Belediye başkanlarının, hem Dilovası hem Tavşancıl Belediye Başkanlarının
da burada imzaları var kurulması yönünde. Çünkü, o bölgede yaşıyorum.
Dilovası Organize Sanayi Bölgesi, sadece Dilovası sınırlarında
değil, daha sonra Gebze sınırlarına da taştı, ama, başlangıçta Tavşancıl
ve Dilovası sınırları içerisinde kurulmuştur. Dilovası'ndaki
çok büyük boya fabrikaları, bu solvent depoları, bunların hepsi
Tavşancıl bölgesindedir.
Değerli arkadaşlar,
haklı olarak… Tavşancıl'ın hemen üstünde Kömürcüler OSB kuruluyor.
Hem Tavşancıl halkı hem etrafındaki köyler bundan şikâyetçi. Haklılar
da, ama, yine bakıyoruz, Tavşancıl Kömürcüler OSB'nin kurulmasında
da yine dönemin belediye başkanının imzası var. Şimdi, kalkıp, buradaki
konuşmalarda "Bu organize sanayi bölgelerini kapatın, bunlar
mahvediyor, perişan ediyor." diye bizden bunun hesabını soruyor.
Kim? Bu organize sanayi bölgesini kuranlar. Yine "Körfez kirleniyor,
Körfez'de fecaat, rezalet, işte, tersane yapılıyor." falan. Bakıyoruz,
Tavşancıl sınırlarında kurulmuş olan limanların da altında yine o
dönemin belediye başkanının imzası.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Kim o belediye başkanı?
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale)
- Kim o? Belediye Başkanı kim?
(10/254, 258) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI EYÜP AYAR (Devamla) - Bilir
kendisini.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale)
- Hayır, hayır, alenen söyle.
(10/254, 258) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI EYÜP AYAR (Devamla) - Biraz
sonra konuşmasını yapacak, bunlara herhâlde cevap verir. Tavşancıl
Belediye Başkanımız Sayın Salih Gün.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Milletvekili mi?
(10/254, 258) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI EYÜP AYAR (Devamla) - Bugün
milletvekili.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
bizim yaptığımız, bu yanlışları düzeltmek, bu çarpıklıkları düzeltmek.
Bakınız, hem CHP Milletvekili
Sayın İzzet Çetin ve benim vermiş olduğum önergelerle beraber yüce
Meclisin kararıyla bir komisyon kuruldu. Amacımız buradaki sorunları
çözmek ve bu doğrultuda da iyi niyetle çalışıyoruz, gece gündüz çalışıyoruz.
Çalışmadaki bütün arkadaşlarımız gördüler orada. Amacımız oradaki
sorunları çözmek. Bir kısmını çözdük ve bir kısmını da çözeceğiz. Ama,
şimdi, kalkıp da… Bunlar akşamdan sabaha düzelecek işler de değiller.
Bize, her gün, her tarafta, ha bire "niye bunları çözmediniz",
"aynı tas, aynı hamam", "Dilovası'nda yapılan bir şey
yok…"
Üstelik de, Dilovası,
bakınız, hassas bir yer. Dilovası'ndaki halkı galeyana getirmeye,
onları tahrik etmeye de gerek yok. "Halkın yüzde 40'ı kanser olmuş
ölüyor." Bu şekilde açıklamalar var. Bilmem, yurt dışlarından
bilmem nereden adamlar geliyormuş güya bizi kurtarmak için, Meclis
uyuyormuş. Bunlar çok ağır suçlamalar.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Başkan, oraları inceledik, öyle bir şey yok zaten. Doğru, katılıyorum.
(10/254, 258) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI EYÜP AYAR (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, Komisyonumuz gerçekten uyumlu bir çalışma gösterdi. Hem
Ankara'da hem Kocaeli'de yapmış olduğumuz çalışmalarda bu işle ilgilenen
araştırmacılar, uzmanlar, bürokratlar, yöneticiler bize bilgiler
verdiler. Biz, kendimiz, hem sanayicilerle hem halkla, muhtarlarla,
herkesle görüştük. Ortaya 400 sayfaya yakın güzel bir rapor çıkarmış
olduk. Bu raporla beraber Dilovası'nın sadece fotoğrafını değil,
âdeta röntgenini çektik. Öncelikle, önemli sorunları 29 başlık
hâlinde tespit ettik ve bunlarla ilgili çözüm önerilerimizi ortaya
koyduk. Bunların da ucunu açık bırakmadık. Zamanla sınırlı, kısa vadede,
orta vadede, uzun vadede çözülebilecek olan sorunları ortaya koyduk
ve bunları kimlerin çözeceğini de raporumuza yazdık, adrese teslim
oldu.
Şimdi, Dilovası'yla
ilgili kirleticilere baktığımız zaman, başta sanayi geliyor,
ama sadece sanayiciler değil. Sanayiden kaynaklanan kirlilikler
var. Hem havayı hem suyu hem toprağı kirletmişler, bu bir gerçek, ama,
bunun yanında çarpık kentleşmeden dolayı gelen kirlilikler var. Oradaki
konutların altyapısı yok. Oradaki konutlar kalitesiz kömür kullanımından dolayı atmosfere zararlı
maddeler göndermekte. Kara yollarından kaynaklanan kirlilikler
var. İki tane, D-100 ve TEM otoyolundan otuz milyonun üzerinde yılda
araç geçiyor. Taş ocakları çok önemli. Taş ocaklarından kaynaklanan
kirlilikler var. Limanlardan kaynaklanan kirlilikler var. Çünkü,
limanlara daha ziyade hurda, kereste ve kimyevî maddelerin burada
yükleme-boşaltması var. Ayrıca, limanlara gelen gemilerin sayısı
hayli fazla. Tahminen Körfez'e gelen gemilerin yüzde 80'i bu bölgeye
geliyor. Dil Deresi zaten başlı başına bir fecaat. Dil Deresi, dördüncü
derecede kirli su, beşi yok bu işin. Âdeta zehir akıyor, Körfez'in de
-arkadaşımız da belirtti- yüzde 40'ını bu dere kirletiyor. Katı ve
endüstriyel atıklardan dolayı kirleticiler var.
Biz şimdi çözüm önerileri
olarak… Öncelikle, yapılan çalışmalarda bütün uzmanları dinledik.
Maalesef, kanserle ilgili bir altyapı orada bulunamadı. "Kanserle
ilgili kesin teşhisin konulabilmesi için bir kayıt sisteminin tutulması
gerekiyor." denildi ve oradaki yapılan defin ruhsatları üzerinden
varılan sonucu önemli buldular. Ama "Bu bir bilimsel netice değil,
bu bir gözlemdir." dediler, ama, bu da bizim için önemli. Yani, burada
böyle bir gerçeğin var olduğu belli.
Onun için, Dilovası'nda,
öncelikle, kanser aktif kayıt sisteminin tutulması, bölgede teşhis,
tedavi ve sağlık tarama merkezlerinin mutlaka kurulması… İş yerlerinde
yapılan denetimlerde görüldü ki, sağlıkla ilgili, iş güvenliğiyle
ilgili yeterli tedbirleri fabrikalar almamış. Bunlarla ilgili
önerilerimiz var, kesinlikle bunların ruhsatlarını almaları, eksiklerini
gidermeleri yönünde. Fabrikaların otuz dört tanesinin kirleticilik
vasfı yüksek bulundu ve bütün bu fabrikalarla ilgili alınması gereken
önlemler raporumuza dercedildi. Hava kalitesini izleme istasyonunun
bu bölgede mutlaka kurulması gerektiğini raporumuzda belirtmiştik.
İki mahalle ve sanayi
içerisinde kalan konutlar var. Bu mahalleler sanayinin içerisinde
kaldığı için belediyelerden de yeterli hizmeti alamamaktadır. Biz,
bu iki mahallenin ve sanayi içerisinde kalmış olan konutların sanayinin
dışına taşınmasını önerdik, konutlar ile sanayi arasında bir sağlık
bandının mutlaka oluşturulmasını önerdik.
Kentsel Dönüşüm Projesi'nin
Dilovası'nda acilen uygulanmasını önerdik. Çünkü, buradaki konutlar
da maalesef gecekondu olarak yapılmış. Bunların da imara uygun hâle
getirilmesi, Dilovası'nın güzel bir şehir olabilmesi için Kentsel
Dönüşüm Projesi'nin de acilen uygulanmasını istedik.
Bu bölgeye bir arıtma
tesisinin kurulmasını raporumuzda belirttik. Katı ve tehlikeli
atıkların bertarafının yapılmasını, uygun yerlerde bunların yapılmasını,
İZAYDAŞ'ın kapasitesinin artırılmasını ve bu işi yapan aracı firmaların
da daha sıkı denetlenmesini önerdik.
En önemlisi, Dilovası,
artık, doyum noktasına ulaşmış. Dilovası'nda kirlilik vasfı yüksek,
endüstriyel atığı olan hiçbir fabrikanın kurulmamasını, organize
sanayi bölgesinde sektörel sınırlamaya gidilmesini ve bunun da
mutlaka imar planlarına işlenmesini önerdik. Hurdalardan kaynaklanan,
gemiden başlayarak ta üretim aşamasına kadar bunların etrafa yaymış
olduğu toz ve kirleticilerin önlenmesi için gerekli tedbirlerin
alınmasını önerdik. Radyasyon ölçümlerini oradaki fabrikalar yapıyor.
Bu işi devletin yapmasını ve yirmi dört saat sürekli bunu yapmasını
önerdik. Taş ocaklarının kapalı alanlarda üretimlerini yapmasını
önerdik ve süresi biten taş ocaklarına da, artık, yeniden ruhsat verilmemesini,
bunların da faaliyetine son verilmesini önerdik. Kömür depolarının
kendilerine ayrılmış olan organize sanayi bölgesine taşınmalarını
ve bu bölgede -yüklemelerini, boşaltmalarını, paketlemelerini
vesaire- yapmış oldukları bütün işleri kapalı ortamda yapmalarını,
havaya verecek oldukları emisyonları da mutlaka filtre etmelerini
önerdik.
Değerli arkadaşlar,
Komisyonumuz 2006 yılı içerisinde çalışmalarına başladı, bitirdi.
Ama, bu bölgede, biz Komisyonu kurmadan önce de birtakım çalışmalar
başlamıştı ve şimdiden sonra da Dilovası'yla ilgili, bölgeyle ilgili
yapılan çalışmalar devam edecektir.
Bakınız, sanayi kuruluşlarıyla
ilgili alınan tedbirler bugün meyvesini vermekte. Sanayi kuruluşlarının
tamamının Çevre Bakanlığı tarafından noksanları tek tek belirlendi
ve büyük oranda bunlar tamamlandı. Bugünkü yapılan ölçümlerde, Dilovası'ndaki
parametrelere baktığımız zaman, iyiye doğru bir gidiş var.
Arıtma tesisi önemli.
16 milyon euroya yapılacak olan bu arıtma tesisinin projesi Çevre
Bakanlığından, ama, finansmanını sanayiciler orada karşılayacaklar
ve Dilovası'nın, Tavşancıl'ın Kayapınar tarafı da dâhil olmak üzere
Dilovası'nın, uzun yıllar, evsel ve endüstriyel bütün atıklarını bu
arıtma tesisi arıtmış olacak. Bu, Dilovası için çok önemli bir yatırım
ve nisan ayında başlıyor. Martın 3'ünde ihalesi yapılacak ve bir yıl
içerisinde bitmiş olacak.
Kocaeli Büyükşehir,
Dilovası'na, 2006 yılının sonunda, hatta ekim aylarında 6,7 trilyonluk
altyapı ihalesi yaptı, su ve kanalizasyon ihalesi. Bunların yüzde
15 kısmı tamamlandı ve 2007 sonuna kadar bu altyapı çalışmaları da
bitmiş olacak.
Çöp deponi alanı… Bu
önemli. Bakınız, Dil Deresi'nin büyük oranda kirliliğini sağlayan
Gebze çöplüğüdür. Artık, Türkiye'de, vahşi depolama dediğimiz araziye
çöp bırakma işi bitiyor, ama bu Kocaeli'de başladı. Çöp deponi alanı,
düzenli çöp deponi alanı bitti, iki ay içerisinde katı atıklar bu
bölgede, bu alanda depolanacaklar. 2028 yılına kadar bölgenin katı
ihtiyacını, katı atık sorununu bu tesis gidermiş olacak.
KETEM dediğimiz Kanser
Erken Teşhis Merkezi Kocaeli'de kuruldu. İSGÜM dediğimiz İşçi Sağlık
ve Güvenlik Merkezi Kocaeli'de kuruldu. Kanser kayıt merkezi vardı,
bunu aktif hâle getirdik.
Çok önemli: Dilovası'na
2006 yılında doğalgaz geldi, bazı sanayi kuruluşları ve bazı konutlar
da bunu kullanmaya başladılar.
Dilovası'nda sürekli
ölçüm yapan cihazlar var, istasyonlar kuruldu; bir tane vardı, biri
de geçtiğimiz günlerde kuruldu.
Çerkeşli tarafında
270 dönümlük bir alan ağaçlandırılıyor ve onkoloji hastanesi kurduk,
Kocaeli'de onkoloji hastanesi kurduk. Bu saydıklarım, sadece sağlık
ve çevreyle ilgili olan yatırımlar.
Değerli arkadaşlar,
Dilovası'ndaki bütün çizgiler eğri cetvellerle çizilmiş, biz doğrultmaya
çalışıyoruz. Epey bir mesafe aldık. Dilovası günden güne iyiye doğru
gidiyor. Dilovası'ndan geçerken görülen o beyaz dumanlar… Artık
bunlar tehlike arz etmiyor, bunlar soğutma için dumanlardır, bunlarda
herhangi bir tehlikeli madde yok. Dilovası'nı herkes, açık şekilde,
istediği an, Dilovası'ndaki, hangi kirlilik ölçüsü nedir, ne değildir,
bunları çok rahatlıkla öğrenebilecek konuma gelmiştir.
Demin de söyledim, defin
ruhsatlarından elde edilen sonuçlar tam yeterli bulunmamışsa da
Dilovası'yla ilgili sağlık problemlerinin daha kısa sürede giderilmesi
için, bu rapor görüşüldükten sonra ilgili kuruluşların üzerine düşeni
mutlaka yapacaklarını ve bizler de milletvekili olarak, bu raporumuzda
belirtmiş olduğumuz önerilerin mutlaka takipçisi olacağımızı
belirtmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
(10/254, 258) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI EYÜP AYAR (Devamla) - Bir teşekkür…
Değerli arkadaşlar,
komisyonun çalışma süresince, hem milletvekili arkadaşlarıma,
Çalışma Bakanlığından, Sağlık Bakanlığından, Çevre Bakanlığından,
Türkiye Atom Enerjisi Kurumundan, Sanayi Bakanlığından bizlerle
birlikte olan uzman arkadaşlara, Komisyonda görev yapan çok değerli
arkadaşlarımıza ve Kocaeli'ye gittiğimizde bize yakın ilgi ve
alaka gösteren Kocaeli Valimize, Büyükşehir Belediye Başkanımıza,
Gebze Kaymakamımıza, Dilovası Belediye Başkanımıza, muhtarlarımıza,
sivil toplum kuruluşlarımıza, ayrı ayrı, Komisyonum adına teşekkür
ediyorum ve sizleri tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Ayar.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Bize teşekkür?..
AHMET YENİ (Samsun) -
Muhalefete teşekkür etmedin.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Bize niye teşekkür etmedin?
(10/254, 258) ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI EYÜP AYAR (Kocaeli) - Milletvekili
arkadaşlarım da, bu Komisyonda, beraberdik.
BAŞKAN - Gruplar adına
söz isteği var.
Sayın Kurtulmuşoğlu'nun
bir ricası var Sayın Topuz. Eğer müsaade ederseniz, ilk sözü kendisine
vermek istiyorum.
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Ben bir toplantıya gideceğim Sayın Başkanım…
BAŞKAN - Efendim?
ALİ TOPUZ (İstanbul)
- Ben kendisinden rica ettim, fakat, erken gitmek zorunda olduğunu…
BAŞKAN - O zaman, buyurun.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Kocaeli Milletvekili Sayın Salih Gün, buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SALİH
GÜN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Dilovası beldesindeki çevre kirliliğiyle ilgili olumsuz etkilerin
araştırılması ve belirlenmesi amacıyla kurulmuş bulunan araştırma
komisyonunun raporu hakkında CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
daha on gün önce bu yüce Meclise bu konu geldi. On gün önce reddedilen
bu önerge, on gün sonra ne değişti de tekrar geldi?
RECEP KORAL (İstanbul)
- Uzlaşma, anlaşma.
SALİH GÜN (Devamla) -
Bunun, burada bir sorun var diye aylardır üzerinde çalışma yapılıyor.
Tabii, bu, bence, reddedilmesi basit bir kıskançlık. "CHP değil,
biz getirdik görüşürüz, siz getirirseniz görüşmeyiz." Yarın
halka da "biz getirdik, burada ondan sonra görüştük." Ee, o
zaman, öyleyse şöyle bir hatırlatma yapayım: Bu konuyla ilgili ilk
önergeye, CHP Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin ve benim de imzam bulunan
31 CHP'li milletvekili attı. Sonuçta, on beş gün, on altı gün sonra da
AKP'li 30 tane milletvekili arkadaşımız atmış. Kıskançlığı bırakalım,
ülkenin sorunlarına eğilelim, birleştirelim, bir an önce yaraları
saralım.
ALİ ER (Mersin) - Diyorsun…
SALİH GÜN (Devamla) -
Öyle diyorum. Sen oradan, biraz daha rahatsız oluyorsan biraz sonra
çıkarsın konuşursun.
Burada, bu konuyla
ilgili imzası olanlara, Meclise gelmesine vesile olanlara, emeği
geçenlere, komisyon üyelerine, Kocaeli Milletvekili olarak, Dilovası
halkı adına Sayın Bakanıma da teşekkür ediyorum. Yalnız, biraz önce
konuşan arkadaşım, Eyüp arkadaşım, neredeyse organize sanayi
bölgesi yönetim kurulu adına konuşur gibi, bir de teşekkür etmekte,
orada ağırlayan iki tane sanayi kuruluşuna basın toplantısından
sonra teşekkür etmeyi unuttu. Onların adına ben buradan hatırlatma
yapayım.
Değerli milletvekilleri,
komisyonun kuruluşu, ilk toplantısı 4/4/2006. Resmî Gazete’de yayımlanış
tarihi de 13/4/2006'dır. Komisyon raporunun hazırlanışına hizmeti
geçenler… Burada onlarca uzman bilgi vererek hazırlanmıştır ve üç
yüz yetmiş üç sayfalık bir rapor olarak Meclise gelmiştir. Raporun
can alıcı sorunları ve önerileri içeren yirmi dokuz tane konu üzerinde
görüş önerisi bulunmaktadır. Konu Meclise geldiği günden bugüne
kadar yirmi dört ay on gün olmuştur. Yani, yedi yüz otuz gün geçmiştir.
Bu konu Mecliste, kamuoyunda, ulusal ve yerel medyada manşetlere
çıkmış, hatta yurt dışından -biraz önce arkadaşım geldi, ona çare falan
bulunmaz- Fransız televizyonları, Dilovası'nda, konuyla ilgili
araştırma yapmaya başlamışlardır.
Sayın Çevre Bakanımız
Kocaeli Milletvekilidir, yedi yüz yirmi üç gün sonra konuyla ilgili,
Dilovası için, Dilovası'nda basın toplantısı yapmıştır. Yedi yüz
yirmi üç gün sonra gelmiştir. Bu, geç kalınmış bir olaydır. Ama, benim
Cumhuriyet Halk Parti Genel Başkanım Sayın Deniz Baykal, araştırma
komisyonu çalışmaları yapılırken, Sayın Bakandan bir yıl önce Dilovası'na
gelmiştir. Geldiğinde de bir okulun sınıfında değil, Dilovası halkının
seçtiği -seçmene saygısından dolayı-
Dilovası Belediyesinin önünde halkla konuyu dertleşmiştir. Elektrikler
yirmi dakika kesilmesine rağmen beklemiş ve konuyla ilgili, halktan
ve Belediye Başkanından bilgi alışverişlerinde bulunmuştur.
Bakanlığın hazırlattığı
kitapçığın 34'üncü sayfasındaki parametrelere, değerlendirmelere
bakıldığında, her şey Dilovası'nda normal değerlere gelmiş. Artık,
buradan gidip de insanların sağlık yönünden araştırılmasına da gerek
yok, zehirlenme durmuş, her şey tamamlanmış. 34'üncü sayfaya bakın
-Bakanlığın dağıttığı kitapçığa- her şey normal.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; plansız, programsız, yoğun, yaygın sanayileşmeyle
konut yapılaşması 1968 yılından itibaren devam etmiş. Coğrafi konum
olarak sirkülasyon oluşmayan bu ova, hava kirliliğinin odak noktası
olmuştur. Tabii ki, bir an evvel bu sorunlardan Dilovası kurtarılmalıdır,
ama yasaları çiğneyerek, oldubittiye getirerek değil. Organize
sanayi bölgesi kuruluşunda uygulama, yönetmeliğin ve yasaların
dışındadır.
Bölgede çok seçkin,
çevreye, insan sağlığına, iş yeri sağlığına özen gösteren, Türkiye'nin
ilk 15'ine giren yerli ve yabancı kuruluşlar vardır. Birçoğunun belki
de hiçbir eksiği yoktur. Bu konu açıldığında, sanki, Cumhuriyet
Halk Partisi komisyon üyeleri sanayiye karşıymış gibi gösterilmeye
çalışılıyor. CHP'nin, sanayiciye de, emeğe de saygısı, ülke yasaları
çerçevesinde sonsuzdur. Yalnız, ruhsatsız ya da ruhsatını almış,
ama kamu sorumlularını aldatan, sorumluluklarını yerine getirmeyen,
devleti, milleti aldatan, dolandıran her sorumluya sorumluluklarını
hatırlatmak ve kanunların öngördüğü cezaların verilmesi ve milletin
haklarının aranması görevi ve bilinci içindeyiz.
Dün İZAYDAŞ'ı kapatmaya
çalışanların, bugün bu bölgede, Marmara Bölgesi'nde daha birçok
İZAYDAŞ yapılması, diye konuşması bizi de mutlu ediyor.
Biraz önce AKP sözcüsü
arkadaşım çıktı, "Bölgede, Belediye Başkanıyken, iskelelerde,
organize sanayi bölgelerinde senin de imzan var." diye… Bununla
ilgili geçen hafta da Sayın Eyüp Fatsa'yı yanılttılar. Ben, Dilovası
Belediye Başkanı değilim, bu kürsüden üç dört kere söyledim, benden
komşu belediye olarak görüş alındı, görüş alışverişinde benim imzam
vardır. Ama, Sayın Bakanın da kabul edip sizlere dağıttığı bu raporun
148'inci sayfasını açarsanız, oraya, ruhsat, Tavşancıl Belediyesi
tarafından 9/6/2003 tarihinde onay verildiğini görürsünüz. Genel
seçimler ne zaman yapıldı? 2002. 2003'teki imzada benim suçum ne?
2000'li yıllarda Dilovası organize sanayi olabilir mi? Evet. Organize
sanayiye karşı değiliz, limanlara da karşı değiliz, adam gibi çalışanlara
da destek vermeye hazırız. Ama, 2002'deki seçimden sonra ben buraya
gelmişim. Belge çıkarıyor. O, görüş… Senin de imzanın olduğu şu yasaya
bak, tarihini de veriyorum, sayfasını da veriyorum; oradan bak,
bir daha da bunu telaffuz etme! (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - O gün "imzalamadım" diyordun.
SALİH GÜN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, burada ciddi şekilde konuşmak zorundayız. Ben,
yüzde 40 oranında kanserden ölüm riski var diye Dilovası Belediyesinin
ölüm raporlarından aldım. On beş dakika sonra Sayın Grup Başkan Vekilini
yanıltıp, Kocaeli'deki basın toplantısında Sayın Bakan "Mecliste
atıp tutuluyor kürsüde, yüzde 60 seviyesinde ifade ediliyor."
dedi. Sayın Bakanıma, tutanakları okuyup, ondan sonra cevap vermesini
öneririm. Ben, yüzde 40 oranındaki ölüm oranını Dilovası ölüm raporlarından
aldım, ama, 20 ilaveyi, politika yapmak için, beni orada konuşmadığımla
suçlamak için yaptınız. (CHP sıralarından alkışlar) Bu, politikaya
yakışmaz.
Değerli arkadaşlar,
bir belediye başkanı ruhsat verir. Bu, ülke için gereklidir. Çevre
Komisyonundaki giden arkadaşlarımın hepsi, sahildeki limanların
üzerindeki demir kırpıntılarını gördüler. Bir belediye başkanı
ruhsat verirken "tahmil, tahliye yapılacak" diye verir. Nereden
geldiği belli olmayan, radyasyon tedirginliği yaratan demir yığınlarını,
tarlaların içerisinde gördü bütün arkadaşlar, rıhtımın içerisinde
gördü, sizin verdiğiniz 300 dönüm deniz dolgusunun üzerinde depolandığını
gördü. "Bunları, biz, organize sanayiye vermedik." dediniz.
300 bin metre kare, organize sanayini, deniz kenarında dolgu ruhsatı
vererek siz büyüttünüz.
Değerli arkadaşlar,
Dilovası organize sanayi -ben içindeyim- 270 hektar olarak, yalnız
ve yalnız Dilovası'nın içerisinde başladı. Ne Tavşancıl'ın ne Tavşanlı'nın
ne Muallimköy'ün burada şeyi yok. Sizin zamanınızda da oldu demiyorum,
ama, bu beş etap, o günkü yönetimler tarafından göz ardı edilmiş, etap
etap büyütüle büyütüle, beş etapta 920 hektara çıkmıştır. Evet, biraz
önce İzzet Başkanın söylediğini, buradan, adam kayırarak, vurdu
kaçtıya getirerek… Evet, yasalar çiğneniyor... Burada organize
sanayi olmaz. Organize sanayi şartları, belediye başkanının imzasıyla
değil, bakanlıkların imzasıyla oluyor. Gidip de bir belde belediye
başkanını suçlayarak, kendi suçunu, bakanlıklar örtemez. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Bizim zamanımızda olmadı Salih Bey.
SALİH GÜN (Devamla) -
Sizin zamanınızda oldu demiyorum, sizin zamanınızda demiyorum.
Değerli arkadaşlar,
Sayın Bakan yedi yüz otuz gün sonra, milletvekili olduğu Dilovası'nda
yaptığı basın toplantısında, hemen çözüm önerisi olarak "Sanayi
kuruluşları aralıksız izlenecek, denetlenecek, çevreyi kirletenlere
göz yumulmayacak." demiştir. Bunu demeyen yok ki burada. Dilovası'nın
kirlenmesinde en büyük sorun olarak, TEM Otoyolu'ndan geçen 25 milyon
araçla -bir yılda- D-100 yolundan geçen araçların -14 milyon- toplamı
39 milyon aracı suçlu ilan etmiştir. Sayın Bakanım, zaten, bunu, organize
sanayi bölgesi başkanları da söylüyor: "Biz değil, yollar kirletiyor."
diyor. Acaba, bu fabrikaların ürünlerini, buradan diğer illere,
yurt dışına taşıyan arabalar bu fabrikalara gelmiyor mu? Nereden
çıkıyor? Fabrikalardan çıkan araçlar, tabii ki bu yoldan geçecek. Karayolları
burada suçlanır duruma geliyor. Bu organize sanayi bölgesinin
oluşumunda Karayolları Genel Müdürlüğünden görüş alınmamıştır. Bu,
raporda yazıyor. Organize sanayi şartları oluşmamış dediğim o.
Biz organize sanayiye karşı değiliz. Organize sanayi, şartlarına
uygun şekilde yapılırsa, biz de istiyoruz, çağdaş, modern yapılaşmayla,
çevreye zarar vermemek koşuluyla... Organize sanayinin yasaları
vardır. Burada şartlar kalkmıştır. İçinden iki tane yol geçmektedir,
içinden iki tane dere geçmektedir -Eyüp arkadaşımın söylediği gibi-
iki tane mahalle fabrika bacasının dibindedir. Siz verdiniz demiyorum,
devlet devamlılık arz eder, sizden evvelkiler vermişse, o hatayı
dört yıldır neden durdurmadın, diyorum ben size, başka bir şey demiyorum.
(CHP sıralarından alkışlar) Şimdi ne oldu? Gebze'de, Dilovası'nda
organize sanayi ruhsatları veriyor. Dilovası'nda belediye kalktı,
yetki kargaşası var orada. Neden? Büyükşehir yasası çıktı, bütün
milletin beyni karmakarışık oldu. Belediye yasası var, özel idare
yasası var, organize sanayinin başlangıçta onlara verilen yetkileri
var. Ee, burada yetki kimde; o da belli değil. Sanayiciler tuttular,
organize sanayi olarak dört kişi, yönetim kurulu oluştu. Şu anda,
basın toplantısından sonra denize doğru değil de derenin içine doğru
gitseydiniz, yeni bir demir fabrikasının yapıldığını görürdünüz.
Evet, arkadaşlarımızla, komisyon üyeleriyle beraber derenin içerisinde
hurdaları izlediğimiz, onun altına demir haddehanesi yapılıyor.
Kim veriyor ruhsatı? Organize sanayi bölgesi yönetim kurulu. Kurda
kuzuyu teslim etmeyin. Bu yanlışlıktan dönün. Ucuz, belde belediyelerinin
görüş alışverişindeki imzalarıyla çözülmez.
Dilovası'nda 97 kuruluşun
deşarj izin belgesi yok, 107 kuruluşun emisyon izin belgesi yok. Biraz
önce, her şey normal gibi konuşuldu.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
- Kaç tane? Bir daha söyle.
SALİH GÜN (Devamla) -
Dilovası'nda 97 kuruluşun deşarj izin belgesi yok. Dilovası'nda 107
kuruluşun emisyon izin belgesi yok. Komisyonumuz çalışmalara başladığında
70 tane kuruluşun ruhsatı yoktu. O günden bugüne ne oldu; bilemiyorum.
Organize sanayi, onları da örtbas etti verdi herhâlde, bilemiyorum.
Tabii ki, AKP'li arkadaşları
suçlamıyorum. Bu, yılların ihmali. Buradan, AKP'lilere, arkadaşlarıma
söylüyorum: Siz devletsiniz, hükûmetsiniz. Siz, dört buçuk yıldır bu
yanlışları görmediniz mi? Niye "dur" demediniz? Benim söylemek
istediğim budur. Çevre Bakanlığının ÇED raporu ve sorumluları,
izin ile iki büyük kuruluşa denize dolguyu siz verdiniz. Ben sizin
verdiğinizi de söylüyorum, sizden evvelkileri de söylüyorum.
Alınmış müsaadelerin dışına taşanlara ne yaptınız? 99 dönüm dolgu
müsaadesi verdiniz, 150 dönüm doldurdu. Kadastroyla ölçtürüp de verilen
izin yerine geldi mi, fazlası mı var?
Değerli Başkanım, değerli
arkadaşlar; organize sanayi şartları oluşmamış bir yerden "organize
sanayi bölgesi" diye bir milletvekilinin bahsetmesini içime
sindiremiyorum. Organize sanayi şartları oluşmamıştır. Organize
sanayinin lügatteki ve yasadaki manasının değeri şudur: Ham arazide
plan yapılıp, Gebze organize sanayi gibi her şeyiyle, altyapısıyla
dört dörtlük yapılır. Kel başa şimşir tarak misali burada çalışma
yapılıyor. Böyle şey olmaz. Durdurmak zorundasınız. Ve bunu yapmadığımız
sürece, imza atanların hepsi, eğer ben de sorumluysam, kamu görevini
kötüye kullandığından dolayı hepsi yarın öbür gün cezalanmalı ve
yargılanmalı.
Sayın Bakanım, biz
çevreciyiz, gönüllü çevreci. Dün Sakarya'nın Poyrazlar köyündeydim.
On gün önce arkadaşlarımla Yalova, Dilovası'ndaydık. Poyrazlar köyünün
kenarındaki plansız, sit kararını çiğneyen yapılaşma başlangıç
noktasında. Değerli Sakarya milletvekilleri ve Vali buna hemen
el koyma durumundalar.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
SALİH GÜN (Devamla) -
Teşekkür ederim Başkanım.
Poyrazlar köyünün
muhtarını kutluyorum, Vali Bey'i kutluyorum, köy halkını kutluyorum.
Hemen şikâyette bulunmuşlar "gölümüz elden gidiyor" diye.
Değerli Sakarya milletvekili arkadaşlarım da muhakkak konuya duyarlılık
gösterecekler, pırıl pırıl bir gölün yok olmasını… Ama, Orman Bakanlığı,
gölün ta kenarında kiralama yapmış. Gidin, iskeleye bakın, iskelenin
dibinde tabak, plastik atıklar, plastik torbalar, hepsi orada; gölü
kanser başlangıcı olarak devam ettiriyor. Lütfen, bu gölü de kurtaralım.
Bir daha şunu da hatırlatmak
istiyorum: Yalova'da -geçen konuşmalarımda da söyledim- aynı Dilovası
Organize Sanayi gibi 4,5 kilometre, 600 metre ilk başlangıç, 50 metre,
200 metre, 300 metreye çıkartılmış; 3 milyon metre kare deniz dolgusu
yapılıyor. Adı, Altınova-Subaşı belediyelerinin arasında. Pek
yakında, genel merkezime, grup başkan vekillerime sorarak, orası
için de araştırma komisyonu kurulması için bir teklif vermeyi düşünüyorum.
Aynı buradaki hatalar,
daha fazlası sizin Hükûmetiniz zamanında oluyor. Buradaki şartlar
oluşmamıştır. İstediğiniz zaman bunu anlatmaya hazırım.
On bir saniyem kaldı,
onun için çok fazla konuya girmeyeceğim.
Ben, on dört yıl belediye
başkanlığı yaptım Sayın Ayar. On dört yıllık belediye başkanlığımda
halkın teveccühüyle verilen yetkiyle binlerce imza attım.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
SALİH GÜN (Devamla) -
Yalnız, Dilovası'nda bir boya fabrikasının kurulduğu hazine arazisinde
soyadınız adına kaç tane gecekondu yaptınız, kaç tane orada yeri
işgal ettiniz? Soyadınız adına mahalle kurdunuz -ben on dört yıl belediye
başkanlığı yaptım, kümes yapmadım- mahalle kurdunuz. Daha sonra
onu bir boya fabrikasına nasıl devrettiniz, onu bilemiyorum.
Ufak şeylerle girerseniz,
büyütürüm. Ben, orada, on dört yıldır bu işin içerisindeydim. Dilovası'nda,
fabrikalarda birçok tedbir almak için girişimlerde bulunmuşlar.
Bütün fabrikalarda, bu konuda…
BAŞKAN - Sayın Gün,
lütfen, son cümlelerinizi alalım.
SALİH GÜN (Devamla) -
Bitiriyorum.
Burada tedbir alan bütün
sanayicileri kutluyorum. Burada çevre kirliliği için bir öneride
bulunacağım: Sayın Bakanım, eğer Dilovası'nda, yirmi dört saat görev
yapmak üzere, Dilovası çevre kirliliği müdahale ekibi kurmazsanız,
Çevre İl Müdürümüzün de, İlçe Müdürümüzün de oraya yetişmesi mümkün
değildir. Acil tespit müdahale bürosu kurulmalı Dilovası'na. Bir
şikâyet oluyor, Gölcük'ten, İzmit'ten Çevrenin arabası gelene kadar
her şey yok oluyor. Sizin basın toplantısı yaptığınız gün hiç duman
yoktu, ben de oradaydım, ama, dün geldim ben Kocaeli'den, buharlar yine
çevreyi duman altına getirecek, birazcık önlem alınmasına rağmen
yine de vardı. Temenni ederim bir an önce bunların yok olmasını.
Buradan, bütün emeği
geçen arkadaşlara teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum, yüce
Meclisi de saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Gün.
Anavatan Partisi Grubu
adına, Ankara Milletvekili Sayın Muzaffer Kurtulmuşoğlu.
Buyurun efendim.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sözlerime başlamadan evvel hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
1273 sayılı Gebze'nin Dilovası beldesindeki sanayi artıkları ve
çevre kirliliğinin insan üzerinde olumsuz etki yapması dolayısıyla
Meclis araştırması açılmasını konu alan düzenlemede söz almış bulunuyorum.
Evet, ben o komisyondaydım,
yani oradaydım.
Burada siyaset yapmayacağım. Ben ilim adamıyım. Orada gördüklerimi
anlatacağım. Dilovası, İstanbul'a çok yakın,
İzmit'e yakın, arada kalmış bir belde. Deniz kenarında sekiz
tane liman. Dilovası'nda yüz yetmiş bir tane firma, sanayi kuruluşları.
TEM yolunda ve E-5 kara yolu üzerinde bir belde. Buradaki sorun, çevre
kirliliği ve buradaki katı atıkların insanlar üzerindeki yaptığı
temel etkiyi konuşmak mecburiyetindeyim. Tabii ki ülkede sanayi
kurulacak ve sanayi kurulurken de onun altyapısı yapılmak mecburiyetinde.
Ben hep söylüyorum burada; iktidarlar bu ülkeyi sanayi ülkesi yapsa,
ağır sanayi ülkesi yapsa, inşaat sahaları açsa ve bizim insanlarımız
işsiz kalmasın diyen bir adamım. Fakat, burada öyle bir çarpık yapılaşma
olmuş ki, bu fabrikalar yapıldıkça oradaki gecekondu denecek tarzdaki
mahalleler bu sanayi bölgesinin içinde kalmış. Yani, nefes alamayacak
şekilde, boğulacak bir şekilde kalmış. Katı atıklar atılmış. Dilovası
Nehri'ne, Deresi'ne atılıyor. Başka yere bir depo yapılmış, oradan
sızıyor kirli sular, Dil Deresi'ne akıyor.
Sevgili arkadaşlarım,
Dil Deresi'ni bir görseniz, simsiyah çamur akıyor, çamur… Diğer tarafta,
mahallenin ortalarında demir yığınları… Her taraf sarılmış… Şimdi,
burada 15 bin kişi yaşıyor. Benim sorunum ve bizlerin sorunu -sadece
benim dersem yanlış yaparım- oradaki insanların insanca yaşaması
için ne lazım ise onu yapmak. Buradan -İzmit milletvekili değilim
ama- İzmitli gerek bakanına gerek milletvekillerine, muhalefetine
iktidarına, bu konuyu buraya getirdikleri için ve sizlerin de
oyuyla burada bu konuyu konuşabildiğimize göre, o insanlar namına,
insanlık namına hepinize teşekkür ediyorum.
Şimdi, nasıl kurtulacak
bu insanlar buradan? Fabrikalar yapılmış, bir yere taşıyamıyorsun.
Evler de yapılmış, onu ne yapacağız şimdi? Asıl mesele, oradaki iki
mahalleyi taşımak, oradan kaldırmak Sayın Bakan. İlk etapta onu yapacağız.
Sayın Bakan gitmiş ama, neyse, iktidar duysun. Şimdi, sonra ne yapılacak?
Buradaki fabrikaların yüzde 80'inde filtre yok, süzgeç yok. Yani,
bu Sayın Bakanın verdiği veriye göre söylüyorum, 34 tane fabrikada
filtre var. Buradan fabrikaları sökemeyeceğimize göre, ilk etapta
o fabrikalara filtreyi taktırmak mecburiyetindeyiz.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Takıyorlar
Hocam, takıyorlar.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Devletten güçlü değildir hiç kimse. Hiç kimse devletten güçlü
değildir. Devlet gücüne hiç kimsenin eli,
ayağı, dili, boyu yetemez. Onun için devletin de görevlerinden bir tanesi,
insanları sağlıklı bir ortamda yaşatmaktır. Bakınız, dünyanın en
önemli sorunlarından bir tanesi, ilim adamları söyledi söyledi,
dinlemedi biz dünya siyasetçileri ve Türkiye'de artık küresel
ısınma başladı, dert oldu artık. İşte Ankara'mızda kar yağmıyor, yağmur
yağmıyor, yakında Ankara'da susuzluk başlayacak. Sayın Melih Gökçek
-bu arada onu söyleyeyim- yani iktidarın Belediye Başkanı, köprüler
yapacağına barajlar yapsaydı bugüne kadar, bugün Ankara'nın su sorununu
hâlletmiş olurdu. Buradan bunu söylerken, benim muhatabım Belediye
Başkanı değil, benim muhatabım iktidardır. İktidar bu hesabı sormalı.
İktidarların görevi, elbette ki Türkiye'de olduğu gibi, organize
sanayiler yapacaklar, ama, onun ilk önce temelini hazırlayacaklar,
altyapısını yapacaklar, ondan sonra diyecekler ki: "Ben sana izin veriyorum, burada
sanayi bölgesi yapabilirsin."
Şimdi, bunları söyler
iken, yani, bu Dilovası'ndaki sanayiyi dört senede bugünkü iktidar
getirmedi. Onu yaparsam, haksızlık yaparım; ama, hangi iktidar olursa
olsun, hangi yönetici olursa olsun, bir işe başlıyorsa, eğer onun temelini
atıyorsa, en az yüz senelik plan yapması lazım.
Avrupa Birliğine
girmek kolay, gireceğiz diye tutturuyoruz. Peki, Avrupa Birliği
ülkeleri plan ve programını günlük mü yapmış bugüne kadar? Hayır,
elli ve yüz senelik yapmış. Biz de artık mademki Avrupa Birliğine
girme aşamasındayız, bundan sonra olsun, bu plan ve programı yaparken,
palyatif tedaviler yapmadan, uzun vadeli programlar yaparak, plan
yaparak bu işleri yapmak mecburiyetindeyiz.
Artık dünya küçüldü,
bizim insanlarımız da çok şeyi görüyor. Bundan sonra "ben yaptım"
yok, biz yapacağız. Kimin için yapacağız? Geleceğimiz için yapacağız,
ülkemizin çocukları için yapacağız, torunlarımız için yapacağız.
Bugün Dilovası'ndaki bu çarpık yapılaşmayı yerinden oynatamadığımıza
göre, bundan sonra yapacağımız plan ve programları ona göre yaparsak…
Bir işe başlamak o işi bitirmek demektir, yüz sene, elli sene sonra
da olsa. Bir işin programını, planını yaparsanız bugünden, yarına
bir şeyler bırakmış olursunuz.
Şimdi, hakikaten,
orada fabrika bacalarını gördüğünüzde, orada yürürken burnunuzu
tıkamak mecburiyetindesiniz, mahalle içinde yürürken. Peki, ben
oraya gittiğimde nefes alamıyorsam, orada yaşayan 15 bin kişinin
benden ne farkı var, bizden ne farkı var? Bu önlemleri hemen almak mecburiyetindeyiz.
Sayın iktidara söylüyorum…
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Duymuyor ki.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - …ilk önce, o sıkışmış, sanayi üniteleri arasında kalmış,
fabrikalar arasında kalmış iki mahalleyi oradan taşımak mecburiyetindesiniz.
Bu insanlar burada yaşamayı hak etmiyorlar. Bundan sonra, firmaların
çok iyi denetlenmesi lazım. Yüz on üç tane firmanın şu anda filtresi
yok. Sayın İktidar ve Kocaeli milletvekillerine söylüyorum.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Bu tarafa söyle.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Komisyon Başkanı orada.
Adım adım burayı takip
etmek mecburiyetindesiniz sevgili arkadaşlarım. Bu insanlar bizim.
Filtreleri taktıracaksınız.
Dil Deresi'ni halletmek
mecburiyetindesiniz, temizlemek mecburiyetindesiniz. Oradan
insanlar gerektiğinde su içiyor.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Bak gidiyor, bak… Kaçıyor, bak, bak…
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Kanalizasyona karışıyor su. Sevgili arkadaşlarım,
karışıyor. Ben senelerce…
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Kocaelili kaçtı, bak…
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - …ilçelerde belediye hekimlikleri yaptım, üç sene kaymakam
vekilliği yaptım.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Adaşın kaçtı, bak…
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Bu kanalizasyonların nasıl yapıldığını da biliyorum
ve suya nasıl karıştığını da, Sevgili Başkan, sen de iyi bilirsin. Onun
için, bu işi bir an evvel halletmek mecburiyetindeyiz.
Burada 15 bin kişi yaşıyor
ama, günlük -aldığımız verilere göre söylüyorum- 80 bin kapasitesi
var. O insanlar oradalar, çalışıyorlar. İzmit'ten geliyorlar, İstanbul'dan
geliyorlar ve akşama dönüyorlar, ama, gündüz 80 bin insan orada yaşıyor.
Oradan bir bardak su içse, benim oradaki 80 bin insanımdan 10 tanesi
bir bardak suyla hastalansa, o beni incitir, o beni üzer. Beni üzen
şey sizleri üzmez mi? O hasta olacak çocuklar, hasta olan insanlar bizim
insanlarımız değil mi? Bizim çocuklarımız orada olmayabilir; olsa,
olamaz mıydı? Bizim kardeşlerimiz orada yaşayamaz mıydı? Anne babalarımız
orada olamaz mıydı? Eğer bu şekilde düşünürsek, biz bu Dilovası'nı
bir düzene koyarız.
Asıl mesele "ben
bu işi yapacağım" diyecek şekilde Hükûmetin karar vermesi lazım.
Bir kere olmuş. Kimin zamanında yapılırsa yapılsın. Bundan sonra o
yaptı, sen yaptın, ben yaptım… Bu benim halkımı ilgilendirmiyor. Benim halkımı
ilgilendiren, orada insanca yaşaması. Onun için, ne yapılması lazımsa,
onu yapmak mecburiyetindeyiz.
Bir suçu bir başkasına
atmak kolaydır; ama, suç işlenmiş, olay hazır, yapılmış. Ortada bir
cenaze var, bunun kalkması lazım. Bunun kalkması lazım. Evet, bu iktidar
zamanında da eksik yapılmıştır, ondan evvel de vardır, doğrudur;
ama, şimdi bunun çaresi ne? Çare ne? Çare, bu Meclis kürsüsünden, iktidar
bunu yapmadı, muhalefet, senin zamanında da bu yapmadı demek değil.
İzmitli halkım da duysun, vatandaşlar da duysun; ben, İzmit Milletvekili
değilim, ama, orada yaşayan insanlar bizim insanımız, orada derin
nefes alacak insanlar bizim insanlarımız.
Sevgili arkadaşlarım,
hakikaten, orada, kanser vakası artmış, ama, şunu samimiyetimle
söylüyorum, çok iyi bir veri yok, araştırmalar sonucunda. Verinin
yüzde şu kadardır demesine de bir kanser uzmanı olarak inandıramazsınız
beni, çünkü, o veriler tam değil. Haa, bu demek değil ki, bu hava kirliliğinde,
bu kükürt dioksitin bulunuşunda, ozon maddesinin bulunuşunda,
kum ve çakılların solunmasında kanserojen madde yok diyemezsiniz,
dolu.
Biliyor musunuz arkadaşlarım,
biz oraya gittiğimizde, bu demir yığınlarını, atıklarını, ilgili
kurumdan birisi gelmiş, uzaktan doğru şey tutuyor, radyasyon ölçüyor.
Oğlum, sen necisin, dedim, "ben Atom Enerjisinden geliyorum, teknisyenim"
dedi. Ne yapıyorsun sen şimdi burada, dedim. Arkadaşlarım gitti,
ben onu kenara çektim, ne yapıyorsun, dedim, "radyasyon ölçüyorum"
dedi. Oğlum, dedim, bir dakika, bunu nasıl ölçüyorsun sen? "Ölçtüm
ne var?" Oğlum, yanlış yapıyorsun, dedim. Ben falancayım deyince,
çekiliverdi kenara adam, hemen vazgeçti. Böyle tuttu, havada. Zaten
havada radyasyon var normalde.
Eğer, biz bunu böyle
yapmaya kalkarsak, ölçümü dahi gayriciddi yaparsak, sonuçlar da
onu doğurur. Yüzde 40, yüzde 60 kanser vakası demek, 15 bin insanın
yarısı kanser vakası demek. Hayır, böyle bir şey yok. Ölç, dünya ölçeklerine
getir, bak, ona göre de ben diyeyim ki, burada şu kadar vaka var. Orada
da söyledim. Haa, bu demek değil ki… Dilovası yaşanır bir vaziyette
değil, onu söylüyorum. Tekrar söylüyorum, çocuklarınız o dereden
yalın ayak geçse, samimiyetimle söylüyorum, hasta olur; bırakın içmeyi,
bırakın kanalizasyona, bırakın su borularına karışmasını o suların.
Benim iktidardan isteğim,
artık, bundan sonra oraya bir fabrika izni verilmemesi, bir; taş
ocaklarının açılmaması, iki; sağlıkevlerinin orada doğru dürüst
yapılması, şirketlerdeki, fabrikalardaki sağlık ünitelerinin
adam gibi olması, orada sağlık hizmetlerinin doğru dürüst verilmesi.
Bu, Hükûmetin elindedir, bunun kontrolü onların elindedir, istedikleri
her şeyi yaparlar.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Bakan sen konuşurken gitti, bitirirken geliyor!
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Sayın Bakanım, söylediğim öneriler hep gitti, ama, tutanakta
vardır, inşallah alırsınız.
Onun için, oradaki sağlık
önlemleri yok denecek şekildedir. İş güvenliği yoktur. Orada, her
şey başıbozuk dolaşmaktadır, o şekilde çalışılmaktadır. Bir sanayi
bölgesinde böyle başıbozukluk iyi değildir ve yanlıştır.
Sayın Bakanın buradaki
notlarını okudum. Sayın Bakan, eksiğiyle artısıyla…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - …bir teşekkür edeceğim. Ne zaman, biliyor musun? Şimdi
ediyorum, ama, asıl mesele, o yoklukları, eksikliklerini tamamladığınız
an, geleceğim, bu kürsüden size teşekkür edeceğim, ama şimdi edemiyorum;
çünkü, tamamlanmadığı için.
Artı, burada gördüklerimle…
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Yüzde 90'ı tamamlandı ama Sayın Kurtulmuşoğlu
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Ben, yüzde 100'ünü… Çünkü, benim orada bir insanım ölürse
o beni çok üzer, bir tane insanım ölürse beni üzer. Eğer yüzde 100'ü değil,
yüzde 80'i, yüzde 90'ını da tamamlayın, ben, yine, geleceğim, buradan,
iktidarın Çevre Bakanına teşekkür edeceğim.
Sayın Bakan, siz yokken
bir şey söyledim, tekrar söyleyeyim: Sayın Bakan, ne diyoruz? Küresel
ısınma başladı diyoruz. Niye? Hava kirliliğinden, odunundan, kükürtdioksidinden,
ondan bundan bahsediyoruz. Sayın Bakan, geldi, çattı, kapımıza geldi;
Ankara'da su sorunu başlıyor. Ankara'da, benim tavsiyem - Belediye
Başkanı benim muhatabım değil- o gördüğünüz köprüler var ya, her
gün köprü yapılıyor…
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ
(Manisa) - Otuz günlük, kırk beş günlük, doksan günlük…
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Bu köprülerin yerine iki-üç tane baraj yapsaydı Belediye
Başkanı, yarın, bu yaz, biz Ankara'da susuzluk çekmezdik; ama, Ankara'da
susuzluk çekilecektir. Nasıl önlem alıyorsanız alın, bugünden itibaren
alsanız da yine faydadır, bu susuzluğu gidermek mecburiyetindesiniz
Sayın Bakan. Çevre çok önemli. Onun için, belediye başkanlarını çağırınız.
Köprü yapmak kolay, han yapmak kolay, ama, insana hizmet etmek çok zordur.
Onun için…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, son
cümlelerinizi alayım.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - İnsana hizmet etmenin yollarından birisi de, barajlardır,
yollardır, kanalizasyondur, altyapıdır; bunlara önem verirlerse,
insan sağlığına daha önem verilmiş olur diye düşünüyorum.
Beni dinlediğiniz için
sabrınıza çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum, hoşça kalın.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Kurtulmuşoğlu.
Sayın milletvekilleri,
birleşime 20.15'e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.16
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.15
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI(İzmir), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68'inci Birleşimi'nin Üçüncü Oturumu'nu
açıyorum.
(10/254, 258) Esas Numaralı
Meclis Araştırması Komisyonunun 1273 sıra sayılı Raporu üzerindeki
genel görüşmeye kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon…
Hükûmet…
Kimse olmadığına göre
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.16
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.25
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68'inci Birleşimi'nin Dördüncü Oturumu'nu
açıyorum.
(10/254, 258) Esas Numaralı
Meclis Araştırması Komisyonunun 1273 sıra sayılı Raporu üzerindeki
genel görüşmeye kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası, AK
Parti Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Recep Yıldırım'a aittir.
Buyurun Sayın Yıldırım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA
RECEP YILDIRIM (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kocaeli'nin Gebze ilçesinin Dilovası beldesindeki sanayi atıklarının
çevre ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla hazırlanmış
olduğumuz rapor hakkında Grubum adına görüşlerimi bildirmek üzere
huzurunuzda bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Dilovası beldesindeki
çevre sorunlarının üzerine cesaretle
giden Değerli Bakanımıza, Değerli Arkadaşımız Eyüp Ayar Beyefendi'ye,
uzun süren ve özverili bir çalışma gerçekleştiren sayın komisyon
üyelerine, meseleyi kamuoyunun gündeminde tutan basın mensubu
arkadaşlarımıza ve Dilovası ve Gebze'de bize her zaman her türlü
kolaylığı gösteren ve katkı sağlayan yerel yöneticilere, komisyon
toplantılarına gelerek bilgi birikimlerini bizlerle paylaşan
uzman, akademisyen ve kamu kurumu temsilcilerine, şahsım ve Grubum
adına teşekkürlerimi bildiriyorum.
Değerli arkadaşlar,
bu araştırma, yalnızca Dilovası'nın değil, tüm illerimizin sorunudur.
Tüm illerimizde çarpık yapılaşma, sanayileşmeden meydana gelen
çevre sorunlarına ışık tutacak örnek bir rapordur. Gebze'ye bağlı
Dilovası beldesi, ilinin ve ülkemizin plansız sanayileşmesi ve
buna paralel çarpık kentleşme konusunda tipik bir örnektir. 1987 yılında
belediye olan Dilovası'nda çok kısa bir sürede sanayi tesislerinin
sayısı artmış ve buna bağlı olarak nüfus da büyük artış göstermiştir.
Bölgede artan sanayileşmenin beraberinde getirdiği çok yönlü
çevre sorunlarını denetim altına almak ve sürdürülebilir kalkınma
sağlamak için Dilovası Organize Sanayi Bölgesi kurulmuştur. Ancak,
bölgenin çanak şeklindeki yapısı ve bölgeye hâkim olan meteorolojik
şartlar ile sanayi tesisleri ve yerleşim yerlerinin iç içe geçmiş
durumu ve çevre sorunlarına karşı önlem alınmasını zorlaştırmıştır.
Bütün bu olumsuz tabloya rağmen, bizler, Dilovası'nda yaşayan insanlarımızın
çağrılarına kulak verdik ve yaşanan çevre kirliliğinin nedenlerini
araştırarak alınabilecek önlemleri hazırladığımız raporda belirledik.
Dilovası, uygun olmayan
coğrafi yapısı ve meteorolojik şartların yanı sıra yoğun trafik
yükünden, sanayi tesisleri ve yerleşim alanlarından kaynaklanmakta
olan kirlenme ve hassas bir bölge hâline gelmiş bulunmaktadır. Bu nedenle
sanayicinin yeni sanayi tesisi kurmak veya mevcut tesisinin kapasitesini
artırmak yönündeki talepleri dikkatle değerlendirilmeli ve azami
ölçüde sınırlandırılmalıdır. Kirleticilik vasfı yüksek tesislerin
ise kapasite artırım talepleri kabul edilmemelidir. Ayrıca, bu
tesislerden kaynaklanan emisyonun otomatik cihazlarla her an ölçülmesi
gerekmektedir. Dilovası OSB yönetiminin bu konularla ilgili olarak
bir an önce harekete geçmesi gerekmektedir. OSB'nin sınırları dışındaki
tesisler için ise Çevre ve Orman Bakanlığı ve Kocaeli Valiliğinin,
Büyükşehir Belediye Başkanlığının koordineli bir şekilde çalışması
gerekmedir.
Dil Deresi, başta Dilovası'ndaki
ve Gebze ilçesinin bir bölümüne ait sanayi tesisleri olmak üzere
bölgedeki yerleşim alanlarından, mevcut çöp alanlarından ve maden
ocaklarından -taş ocakları da dâhil olmak üzere- kaynaklanmakta olan
atık sularla kirlenmektedir. Körfezin yüzde 40'ından fazlasının bu
dere tarafından kirletildiği komisyona bilgi veren birçok kurum
temsilcileri tarafından ifade edilmiştir.
Çevre ve Orman Bakanlığının
koordinasyonunda Dilovası OSB yönetimi ve Kocaeli Büyükşehir
Belediyesi işbirliğiyle bölgede yapılması düşünülen Dilovası
OSB Evsel ve Endüstriyel Merkezî Atıksu Arıtma Tesisinin bir an önce
bitirilmesi gerekmektedir. Söz konusu proje kapsamında, Dilovası
OSB'den kaynaklanmakta olan evsel ve endüstriyel atık sularla, yerleşim
yerlerinin bir kısmını kapsayan evsel nitelikli atık suların arıtılması
planlanmaktadır. Bu proje kapsamına alınamayan Dilovası'ndaki diğer
yerleşim yerlerinin de Gebze sınırları içinde olup Dil Deresi'ni
kirleten bazı yerleşim yeri ve sanayi tesislerinden ve mevcut çöp
alanından kaynaklanan atık suların benzeri projeler ile arıtılmasının
planlanması, Dil Deresi için hayatî bir öneme sahiptir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bölgede son derece çarpık ve düzensiz bir sanayileşme
ve yerleşimin olduğuna, bölgede yaptığımız incelemelerde şahit
olduk. Üstelik, gerek yerleşim gerekse sanayi alanlarının bir kısmının
arazileriyle ilgili hukuki sorunları da bulunmaktadır. Ayrıca,
bazı yerleşim yerleri, sanayi tesisleri ile iç içe geçmiş bulunmaktadır.
Dilovası'ndaki imar
planı uygulaması, yetkili makamlarca, ilgili belediyeler, büyükşehir
belediyesi ve Kocaeli Valiliğince, bölge planı, çevre düzeni planı
ve imar planları ve plan hükümlerine uygun olarak yürütülmelidir. Öte
yandan, Dilovası OSB sınırları içinde yer alan Yeni Yıldız ve Fatih
mahalleleri ile diğer yerleşim alanlarının yerel yönetimlerce boşaltılması
sağlanmalıdır. Bu konutların Dilovası'nda başka bir yere nakledilmesi
için, uygun bir yere toplu konut alanı yapılması gerekmektedir. Öte
yandan, Dilovası OSB sınırları içinde olduğundan, boşalacak bu
alanlarla ilgili, yeni, kirletecek vasfı yüksek tesis kurma talepleri,
ortam-hava kalitesi açısından değerlendirilmeli ve mümkün olduğunca
kabul edilmemelidir. Bu konuda sorumluluk Dilovası OSB yönetimine
düşmektedir.
Bölgede kurulu olan
sanayi tesislerinden kaynaklanan tehlikeli atık sorununa gelecek
olursak, Dilovası'nda faaliyet gösteren fabrikaların endüstriyel
atıklarının önemli bir kısmı tehlikeli atıktır. Ancak, bu tür atık
üreten sanayicilerin, tehlikeli atıklarını bertaraf etme noktasında,
genellikle, çevre kirliliğinin önlenebilmesi açısından duyarlı
davranmadıkları görülmektedir. Kocaeli Büyükşehir Belediyesince
yaptırılmış olan, tehlikeli atık yakma ve depolama tesisi olan İZAYDAŞ,
Marmara Bölgesi'nin Anadolu yakasına hizmet vermek üzere planlanmış
olmasına rağmen, diğer bölgelerin taleplerini de karşılama noktasındadır.
İZAYDAŞ'ın yakma ve depolama tesislerinin, bölgenin ihtiyaçlarını
karşılayacak şekilde artırılması gerekmektedir.
Bölgedeki önemli bir
kirlilik kaynağı da kara yollarıdır. Bilindiği gibi Dilovası,
TEM Otoyolu ve D-100 Kara Yolu'nun güzergâhı üzerinde bulunduğundan,
çoğunluğu ağır vasıta olmak üzere, yoğun trafik baskısı altındadır.
Araçların egzoz gazları önemli miktarda hava kirliliğine neden olmakta
ve gürültü kirliliği de oluşturmaktadır. Bu nedenle, başta TEM Otoyolu
ve D-100 Kara Yolu kenarlarına dikilmek üzere bölgede yoğun bir
ağaçlandırma yapılmalı ve karayolu güzergâhında uygun yerlere gürültü
duvarları inşa edilmelidir.
Ayrıca, bölgedeki
trafik yükünü azaltmak için, alternatif güzergâhların, Dilovası'ndaki
kirlilik yükünü de dikkate alarak planlanması ve uygulamaya konulması
gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri,
bölgede yapılan incelemelerde bazı fabrikaların arıtma sistemlerinin
olduğu, ancak bunların ya yetersiz ya da çalıştırılmadığı gözlenmiştir.
Bu fabrika sahipleri, genelde, arıtma tesislerinin inşasını ve
işletilmesini mali külfet olarak görmektedir.
Öncelikle, denetim
yetkisine sahip Çevre ve Orman Bakanlığı, Kocaeli Valiliği ve Büyükşehir
Belediye Başkanlığı gibi yetkili kurum ve kuruluşların Dilovası'ndaki
çevre denetimlerini artırmaları gerekmektedir. Bu kuruluşların
etkili bir denetim yapabilmesi için gereken yeterli sayıda eğitilmiş
eleman, araç, gereç, ölçüm ekipmanı ve laboratuvar ihtiyaçları bir
an önce karşılanmalıdır. Ayrıca, çevreye duyarlı sanayicilere
teşvik sağlanmalıdır.
Dilovası bölgesinde
8 adet liman bulunmaktadır. Limanlara gelen gemilerden alınan atık
suları için sadece depolama tesisleri mevcut olup, ortak veya münferit
atık su arıtma tesisleri kurmaları veya OSB'nin kuracağı merkezi
atık su arıtma tesisine vermeleri sağlanmalıdır.
Öte yandan, Dilovası
bölgesinde, boya ve tiner üretimi tesislerinden ve depolama tesislerinde
bulunan tankların nefesliklerinden atmosfere önemli oranda organik
madde yayılımı olmaktadır. Bu üretim tesisleri ve depolarından
iyi bir havalandırma ve ortamda organik maddelerin toplanması ve
arıtıldıktan sonra atmosfere salınması gerekmektedir.
Bölge için diğer bir
kirletici unsur ise kömür tesisleridir. Kömür depolama ve işleme,
dağıtma tesislerinin, yapılmakta olan işlemlerinin mümkün olduğu
kadar kapalı alanda gerçekleştirilmesi veya kömür tozlarının ortamdan
etkin olarak uzaklaştırılması konusunda teknik tedbirlerin alınması
ve alınan tedbirlerin devamlılığı sağlanmalıdır. Dilovası'nda dağınık
hâlde faaliyet göstermekte olan kömür depolarının, işleme, dağıtım
tesislerinin, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca yer seçimi kesinleştirilmiş
olan Kömürcüler OSB alanına taşınmalarının sağlanması gerekmektedir.
Kömür tesislerinin
yanı sıra bölgede faaliyet gösteren çok sayıda taş ocakları, başta
hava ve su kirliliği olmak üzere, çevre kirliği ile arazi bozulmalarına
sebep olmaktadırlar. Bu tesislerin kırma, eleme ve işlemeleri kapalı
mekânlarda gerçekleştirilmeli ve oluşan tozların filtre edilmesi
gerekmektedir.
Ayrıca, önemli bir husus
da, bölgede, bölge için yeni maden arama ruhsatı verilmemesidir.
İşletme süresi biten ocakların ruhsatlarının iptal edilerek kapatılması
ve faaliyetini tamamlamasından sonra arazinin rehabilite edilmesi
gerekmektedir. Bu husus, Maden İşleri Genel Müdürlüğü, Kocaeli Valiliği,
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ve belediyelerin iş birliği ile
sağlanmalıdır.
Sanayi ve konutlarda
kirleticilik vasfı yüksek olan yakıtların kullanılması hava kirliliğine
neden olmaktadır. Bu nedenle, bölgede doğal gaz kullanımının sağlanabilmesi
için altyapı hizmetlerinin ivedilikle tamamlanması gerekmektedir.
Dilovası ve Gebze Belediyesinin
mevcut çöp alanları önemli bir kirlilik kaynağıdır. Ayrıca, Dilovası'ndan
çıkan katı atıklar için uygun bir çöp alanının olmadığını yerinde
incelemelerde gözlemledik. Bu soruna karşı Kocaeli Büyükşehir
Belediyesinin bir an önce harekete geçmesi ve bölgedeki uygun
bir yere düzenli bir çöp depolama alanı kurması gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri,
üzerinde hassasiyetle durulması gereken diğer bir husus ise, Dilovası
dışında, Marmara Bölgesi'nde yoğun ve çarpık bir sanayileşme mevcuttur.
Bölgedeki sanayi tesislerinin belli bazı illerde yoğunlaşması,
bir yandan bu illerde çevre sorunlarına yol açarken diğer yandan bazı
illerde sanayi yatırımlarının olmamasına yol açmaktadır. Bu çarpık
durum dikkate alınarak, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca, bölge illerini
içine alacak sanayi master planının yapılması gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
raporumuzda, bölgede yaşanan çevre kirliliğini, ulaşabildiğimiz
tüm ayrıntılarıyla aktarmaya çalıştık ve alınması gerektiğine
inandığımız tedbirleri sıraladık. Bundan sonrası, konuyu ehliyetle
takip edeceğinden emin olduğumuz Hükûmet organlarının işidir. Mutluluk
vesilesidir ki, konunun önemine en az bizim kadar inanmış kadrolarla
beraberiz.
Ciddi bir emek ve umut
bağladığımız raporumuzun, doğal olarak, hep beraber takipçisi
olacağımızı bildirir, yüce heyetinizi, bu vesileyle saygıyla selamlarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Yıldırım.
Çevre ve Orman Bakanımız
söz istemiştir.
Buyurun Sayın Bakanımız.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Efendim, süreniz yirmi
dakika.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
başlamadan, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, burada, yüce
Parlamentomuzun değerli üyeleriyle birlikte, ülkemizin, Kocaeli
ilimizin çok önemli bir çevre sorununu, Dilovası'ndaki hava kirliliğiyle
alakalı, hava kirliliğinin çevre ve insan sağlığı üzerinde meydana
getirmiş olduğu olumsuz gelişmelerin neler olduğunu, verilen bir
araştırma önergesinin raporunun müzakeresinde, bu vesileyle,
siz değerli milletvekili arkadaşlarımızla ve kamuoyuyla birlikte
paylaşıyoruz.
Değerli milletvekilleri,
araştırma önergesi, milletvekillerinin kendi bölgelerinde veyahut
da ülkenin herhangi bir noktasında, çok önemli gördükleri bir hususla
alakalı vermiş oldukları bir önergedir. 20 milletvekili bir araştırma
önergesi verebiliyor. Araştırma önergelerinin gündeme alınması
Meclisin çoğunluğuyla olur. Araştırma önergeleri verilirken, Çevre
ve Orman Bakanı olarak, Türkiye'nin, Kocaeli'nin en ciddi sanayi yükünü
taşıyan Dilovası'nın mevcut, hâlihazırdaki sıkıntılarını, dertlerini,
elbette ki, yakından herkesin bilmesini, öğrenmesini, orada yaşayan
insanlarımızın bir meselesi varsa, bir sıkıntısı varsa, buna
Hükûmet olarak çözüm üretmemize yardımcı olsun diye, bir araştırma
komisyonu kurulmasını destekledik. Hükûmetin desteklemediği, iktidarın
"evet" demediği ne bir komisyon kurulabilir ne de -kurulsa bile- onun raporu görüşülebilir.
Yani, burada, baştan sona kadar, Bakanlık olarak, Hükûmet olarak tavrımız,
her şeyin açık, seçik, şeffaf bir şekilde, hiç kimseden saklanmadan,
örtülmeden konuşulması, tartışılması, varsa eksik ve noksanlar
onların giderilmesi, bulunması gereken bir çözüm varsa da burada,
acilen olaya el konularak çözümün gerçekleştirilmesi.
Peki, bu araştırma komisyonu
kurulana kadar, Çevre ve Orman Bakanlığı olarak biz, bölgedeki sorunları
acaba göz ardı mı etmişiz? Hayır. 2003 yılı sonunda, Bakanlık olarak,
Dilovası'ndaki soruna parmak basmışız. Nasıl parmak basmışız? TÜBİTAK,
Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Kocaeli Üniversitesi Çevre Mühendisliği
Bölümü ve Bakanlığımızın koordinasyonunda bir çalışma başlatmışız.
Nerede yapmışız bunu? Dilovası'nda. Dilovası'ndaki yapmış olduğumuz
çalışmanın ara raporu benim elimde. Bununla alakalı olarak İzmit
Ticaret Odasında bir toplantı yaptık, milletvekillerimiz, belediye
başkanlarımız, basının, sivil toplumun, her kesimin katıldığı çok
kapsamlı bir toplantı yaptık. Bu ara raporda, bilim adamları, Dilovası'nda
bir ön, ham fotoğraf çekmişler. O çektikleri ham fotoğrafta bazı
flu, bazı gri, bazı karanlık noktalar tespit etmişler; bu tespit edilen
noktalarla alakalı olarak bize yol göstermişler, yön göstermişler,
ışık tutmuşlar bize. Biz de o doğrultuda esas raporun hazırlanması
için çalışmalarımızı sürdürmüşüz. Ama, tam bu sırada bir araştırma
önergesi veriliyor Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarım
tarafından, AK Partili milletvekili arkadaşlarım tarafından verilen
bir başka araştırma önergesi birleştiriliyor, gündeme alınıp görüşülüyor.
Şimdi onun raporunu konuşuyoruz.
Değerli milletvekilleri,
Dilovası nasıl bir yer? Elbette ki, Dilovası'nı Türkiye'deki 73 milyon
bilmiyor. Dilovası, iki tarafı vadilerle, tepelerle çevrili; vadinin
ucunda denize açılacak noktada bir başka tepe var, normal hava sirkülasyonunu
engelleyen fiziki bir tablo var, öyle bir yapı var. Başka? TEM Otoyolu
geçiyor içerisinden. Başka? D-100 Kara Yolu geçiyor. Yıllık araç geçişi
yaklaşık 50 milyon, 50 milyon araç geçiyor buradan. Bakın, burada,
sadece bu araçlar geçse bu fabrikalar olmasa inanın, bu araçların
buradaki egzozlarından kaynaklanan karbondioksit, karbonmonoksit,
kükürtdioksit, kurşun ve benzer insan sağlığı açısında son derece
tehlikeli olan gazlar zaten oranın havasını kirletir ve fazla bile
gelir. Türkiye'nin taşımacılıktaki, transport'taki en önemli, en
stratejik hatası, üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen
denizleri yeterince kullanamayışı, demir yollarını yeterince
kullanamayışı. Dünyanın gelişmiş hiçbir ülkesinde insan ve yük taşımasının
yüzde 95'i kara yoluyla yapılmıyor, ama Türkiye'de böyle yapılıyor.
İşte, onun için, Hükûmetimiz, deniz taşımacılığını teşvik etmek
için ÖTV'yi akaryakıttan kaldırdı, onun için demir yollarını teşvik
ediyoruz, onun için geliştirmeye gayret ediyoruz.
Değerli milletvekilleri,
Dilovası'nda, küçücük bir alanda 170 adet fabrika var. Bu 170 adet fabrikanın…
Demir çelik tesisleri var, hurda ergitme yoluyla hurda kullanıyorlar.
Başka? Solvent ve kimya sektörü orada ağırlıklı olarak var. Başka?
Orada depolama tesisleri var, enerji tesisleri var, kömür depoları
var, antrepolar var vesaire.
Peki, şimdi, biz, bu TÜBİTAK'ın,
üniversitelerin bize göstermiş olduğu ışık doğrultusunda ne yapmışız,
nasıl yapmışız? Gece saat 04.00'te il müdürümüzü arayıp, bölgeden
bize gelen istihbaratlar doğrultusunda, gece 04.00'te, orada ölçümler
yaptırdık. Solvent buharlarını ölçecek özel cihazlar getirdik, çünkü
her hava ölçüm cihazı solvent buharlarını ölçmeye müsait değil;
onun için, bu üniteleri de ihtiva edecek ölçüm cihazlarını oraya getirdik.
Yaptırmış olduğumuz
ölçümlerde, TÜBİTAK'ın, üniversitenin yapmış olduğu ölçümlerde,
Ocak 2006'daki rakamlarla Eylül 2006'daki rakamlara baktığımız zaman
-biraz sonra onları vereceğim- ciddi iyileşmelerin olduğunu gördük.
Peki, bu iyileşmeler
nasıl oldu? Bu iyileşmeler şöyle oldu değerli milletvekilleri:
Orada, 170 fabrikadan 34 tanesi kirletme istidadı olan fabrikalar.
18 tane fabrika kapalıdır, faaliyetine son vermiş olan fabrikalar
vardır; 115 tane fabrika, sadece ısınmada enerji kullanıyor, oradan
bir yayınım var; yoksa, ciddi bir emisyonu söz konusu değil. Bu 34 fabrikayla
alakalı, hepsi, baştan sona kadar, ne tür emisyonlar yapıyor, bunlar,
hepsi izlendi; hepsi, Bakanlığımız tarafından bunlara iş termin
planı verildi. Denildi ki "bakın, sizin, aktif karbon filtresi
kullanmanız lazım. Sizin, bacanıza şu şu şu filtreleri takmanız lazım."
Yani, insan sağlığı, çevre sağlığı açısından burada limitlerin altında
kalmanız için 34 fabrikanın tamamına bunlar tadat ettirildi. Bu 34
fabrika, evet, elimizde var. Değerli milletvekili arkadaşlarımın,
burada konuşan değerli sözcü arkadaşlarımın da zaten kayıtlarında
bunlar vardır. Ancak, şunu söyleyeyim: Bölgedeki en ciddi kirliliği
yapan, ağır metal yayınımıyla kanserojen riski en yüksek olan demir-çelikle
alakalı olarak, yakından takip ettik, süre verdik ve süre sonunda
bizim istediğimiz standartlara gelmediklerini gördüğüm zaman kapattık.
Ama, ben, bundan bir
hafta, on gün önce Dilovası'nda bir basın toplantısı yaptım. O basın
toplantısından sonra bölgedeki fabrikalara gittik, gördük çevreyle
alakalı ne yapmış, aktif karbon filtresini nasıl takmış, nasıl işletiyor.
Bir tesis, 35 milyon dolarlık müthiş bir, hava standardını, hava kalitesini
tutturmak için filtreler koymuş. Yani, oradaki sanayici şunu çok
iyi biliyor: Çevre ve Orman Bakanlığı, çıkarılan Çevre Kanunu ile
sanayicinin karşısında hasım değil ama, sanayicinin vermiş olduğu
taahhütlere uymaması hâlinde kayıtsız, kuralsız yoluna devam edemeyeceğini,
ettirilmeyeceğini sanayicimiz biliyor. Bunu, Dilovası'nda da
biliyor, Türkiye'nin dört bir tarafında da biliyor. Çünkü, yeni çıkan,
Parlamentodan 13 Mayıs 2006'da çıkarmış olduğumuz Çevre Kanunu,
gerçekten, bizim inisiyatiflerimizi genişletti.
Değerli milletvekilleri,
bizim, Dilovası'yla alakalı olarak, bu, sanayi tesislerinin 34'ünde
yapılan çalışmaların bir kısmını yetersiz gördük. Onlara dedik
ki, siz, yolunuza devam edeceksiniz, şu şu çalışmalarınızı tamamlayacaksınız.
Şimdi, değerli milletvekilleri,
ben, size, Dilovası'ndaki hava kalitesiyle alakalı bazı parametrelerden
bahsetmek istiyorum: Ocak 2006'da kükürtdioksit 50,6'ymış, 20'ye inmiş.
Türkiye'de kabul edilen limit değer 250'dir. Azotdioksit, ocak ayında
50'ymiş, eylül ayında 65'e çıkmış. Limit, Türkiye'de 100. Ağır metal kurşun,
ocak ayında 1,152'ymiş, eylül ayında 0,004'müş, limit 2. Ağır metal kadmiyum
-bir ara bu kadmiyum gazetelerde yer almıştı, işte, 10 bin kat filan
gibi rakamlar ifade edilmişti- 1,152; 0,004, binde 4, limit yüzde 4. Toplam
hidrokarbon, ocak ayında 500'müş, eylül ayında 400, limit 140; yani, burada
bir yükseklik var. Bunun sebebini de ifade edeceğim biraz sonra. Toz
partikül de ocak ayında 1.000'miş, eylül ayında 350, limit 4.000.
Değerli milletvekilleri,
bu, toplam hidrokarbonlar, solvent buharları, akaryakıtın boşaltılmasında,
tankların havalandırmasından çıkan buharlardır. Bunlarla alakalı
gerekli tedbirler de aldırılmıştır.
Biz, iki tane istasyonu,
Dilovası'nda, birisini belediyenin bahçesine, birisini de -şu
anda oradaki bir fabrikanın bahçesinde var bizim mobil istasyonumuz,
sabit istasyonu Dilovası'ndaki organize sanayi bölgesi idaresinin
yönetimine aldırtıyoruz- Polisan İlkokulu var hemen TEM'in üst tarafında,
onun bahçesine koyacağız. İki tane sabit istasyondan -her on beş dakikada
bir- Dilovası'ndaki vatandaşımızın soluduğu havanın bileşimiyle
alakalı olarak bize müracaat etmesine, valiliğe, belediye başkanlığına
gitmesine gerek yok; İnternet'in tuşuna basacak, her on beş dakikada,
Bakanlığımız İnternet sayfasından, Türkiye'nin seksen bir ilinde
nasıl hava soluduğunu vatandaşlarımız nasıl biliyorsa, takip
edebiliyorlarsa, Dilovası'nda iki tane istasyondan bunu takip etme
imkânı var.
Yine, bu hava kirliliğinde
riski yüksek olan fabrikaların bacalarını online izleyebilecek
olduğumuz otomatik ölçüm cihazları taktırdık. Çünkü, vatandaştan
şöyle bir şikâyet var: "Sayın Bakanım, sağ olun, siz yakından takip
ediyorsunuz, ama gece saat 02.00'den sonra bunlar filtreleri, bunlar
arıtmaları kapatıyorlar, gidiyorlar." Bunun önüne geçmek
için, ilk olarak, otomatik izleme ağı kuruyoruz -bakın, otomatik- yani,
filtre devreden çıkartıldı mı, enerjisi kesildi mi, durduruldu mu,
bunu anbean takip etme imkânımız vardır bizim. Bu da Dilovası'nda hayata
geçiyor.
Başka? Dilovası'nda,
değerli milletvekili arkadaşlarım, metruk olan SSK binası, semt polikliniği
ve sağlık ocağı olarak faaliyete geçirildi. Diliskelesi tarafında
da bir adet sağlık ocağı, evet, bu önümüzdeki mart ayında inşallah temeli
atılacak. Bölge, hem Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından
hem TÜBİTAK tarafından hem Bakanlığımız tarafından bizim öncelikli
olarak takip etmiş olduğumuz bir bölgedir. Bunun böyle bilinmesini
arzu ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
bakın, iki tane rapordan ilki benim elimde. Bu rapor, bölgede ne, nasıldı,
nereye gidiyor? Bunun son raporuyla birlikte, Dilovası'nda araştırma
komisyonunda çalışan değerli milletvekili arkadaşlarımın çalışmalarına
teşekkür ediyorum. Gerçekten, bölgede çok ciddi bir çalışma yaptılar.
Yapılan bu çalışmalarda üniversitelerle, TÜBİTAK'la, bölgedeki
bütün aktörlerle görüştüler, onların raporlarından da istifade
ediliyor. Yani, biz, iyi ki böyle bir komisyon raporu elimizde var,
iyi ki böyle bir araştırma komisyonu kurulmuş diyorum.
Değerli arkadaşlar,
benim değerli hemşehrim, eski belediye başkanı arkadaşımız
"Benim imzam yoktur Dilovası OSB'nin altında." diyor.
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Yoktur demedim.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Şimdi -gözlük takmak lazım ki, ince rakamlar
olduğu için onları okuyalım- 14/10/1997 tarihinde, yer seçimi, komisyonunda,
mahallinde yapılan yer seçimi sonucunda hazırlanan yer seçimi raporunun
Dilovası OSB'ye ait Tavşancıl Belediye Başkanlığının görüşünü
içeren ilgili sayfasıdır. Şimdi, burada enteresan bir şey söylüyor
Tavşancıl Belediyesi, yani, Salih Gün arkadaşımızın başında olduğu
belediye "Kocaeli-Dilovası OSB içinde Tavşancıl'da kaldığından,
isminin Kocaeli-Dilovası-Tavşancıl OSB olmasını talep ediyoruz."
diyor.
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Yok…
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Hafızai beşer nisyan ile maluldür. Bu raporlar,
tabii elimizde, bunları, biraz sonra Sayın Gün'e takdim edebilirim.
Yine "Ben seçildikten
sonra, bazı şeyler var, onlardan ben sorumlu değilim." diyor.
"05/02/2002…" Daha seçimler olmamış, seçimlere var, aşağı yukarı
sekiz ay var. Şimdi, Gebze Kömürcüler OSB… Sayın Gün, bundan da şikâyetçidir,
müştekidir; diyor ki "Bakanlığınız tarafından yapılacak OSB
yapımında belediyemizce bir mahzur görülmemektedir."
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Tavşancıl sınırlarında mı, Dilovası mı?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Tavşancıl.
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Çerkeşli'de.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - "Kocaeli Vilayeti Tavşancıl Belediye
Başkanı, 05/02/2002, Gebze Kömürcüler OSB." Konu bu. "Sayı:18,
Salih Gün, Belediye Başkanı." İmza…
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Sayın Bakanım, hangi bölgede, hangi köyün içerisinde, onu söyleyin.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
- Belki sizin haberiniz olmadan bürokratlar göndermiş.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Şimdi, Meclis tutanaklarından bir şey okuyacağım
size değerli arkadaşlar: 14/2/2007, Sayın Gün diyor ki "Şu anda
Meclisten umudunu kesmiş halk, Ermeni soykırımını kabul etmiş Fransız
gazetelerinde umut arıyor.
Sayın Bakanım, Dilovası
Fransa'ya mektup yazmış. Türkiye'deki Parlamentodan hiçbir zaman
umut kesilmez. Birileri bugün yapmıyorsa bunu, altı yedi ay sonra
yapacak insanlar muhakkak gelecektir. Bu Dilovası başlı başına
bir sorun… Dilovası Organize Sanayisini derhal iptal edin."
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Evet.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Biraz önce Eyüp Ayar… Bu Dilovası OSB kurulurken
dönemin valisi Kemal Nehrozoğlu Müteşebbis Heyet Başkanı olarak
imzalamış…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Bu müteşebbis heyette Değerli Milletvekilimiz
o zaman Belediye Başkanı olarak imzalamış. Müteşebbis heyetlerde
şöyle bir şey vardır: Bu heyet üyelerinden bir tanesi imzalamazsa
OSB kurulamaz. Bu kadar, bu kadar. Ya, şimdi, o zaman kuruyorsun, şimdi
diyorsun "kapat." Madem kapatacaktın niye kurdun?
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
- Kapat demedik Sayın Bakan, önlem alın, önlem.
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Dilovası sınırları içinde değil. Saptırıyorsun Sayın Bakanım.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Şimdi, değerli milletvekilleri, benim, burada,
sevgili hemşehrim… Bakın, benim…
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Dilovası Organize Sanayi Bölgesi'nden bahsediyorsun.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Orayla alakalı da konuşuyorum.
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Kömürcüler, Çerkeşli'de…
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Benim, burada, tabii değerli milletvekili
arkadaşlarımla polemiğe girmek gibi bir niyetim yok. Ancak, bir
hakkı, bir durumu tespit edip burada açık seçik paylaşmak lazım.
Şimdi, bakın, bizim
Dilovası'nda sanayicilerle yapmış olduğumuz toplantılarda onlara
neyi ne zaman yapacaklarını söyledik, yapmayanların da yakasından
tuttuk arkadaş. Bunu yaptık, bundan sonra da yapacağız, sadece Dilovası'nda
değil…
Bakın, buradan, milletin
Meclisinin kürsüsünden alenen defalarca söyledim, ama, bir kez daha
tekrarlıyorum: Bizim için insan sağlığı her şeyden azizdir, paradan
da puldan da fabrikadan da çok daha azizdir. Bir tek insanımızın hayatına
mal olacak herhangi bir eylem varsa, bunun karşısında durmak bizim
işimizdir, ama, Dilovası…
Bakın, ben, 1975 senesinde
Dilovası'na, üniversiteden tez hazırlamak için gittim, 1975. 1975'te
gittiğim zaman Merkez Camii vardı, Nasaş Alüminyum vardı, Çolakoğlu,
birkaç tane fabrika vardı orada.
İZZET ÇETİN (Kocaeli
) - DYO vardı.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Evet.
Oradaki nüfusu toplasanız,
sağdan topla soldan topla, birkaç bin yoktu, bir köydü orası.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- 3 bin…
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Şimdi, bugün, 50 bin kişi yaşıyor, elli milyon
araç geçiyor. Ama, buradan, Bakanlık olarak, bu işin üstesinden gelmeye
kararlı olduğumuzu, yöredeki hemşehrilerimizin bu konuyla alakalı
gönüllerinin müsterih olmalarını istiyorum.
Ben, yedi yüz gün sonra
oraya gitmiş değilim. Bakın, hükûmetler söz söylemezler, iktidarlar
lafla uğraşmazlar, iş yaparlar. Biz rapor hazırlattık, biz sanayicilerle
toplantı yaptık, ama, bunları, davul zurnayla, elbette ki, meydanlarda,
belediyelerin bahçesinde veyahut da çarşının ortasında yapmadık.
Niye? Biz çözüm istiyoruz, çözüm. Çünkü, sanayiciyi cezalandırıp
fabrikasını kapatmak, ülkenin ekonomisine artı yazmaz ki, artı
yazmaz. Orada çalışan insanlarımız var. Dilovası'na bu kadar insan
niye göç etti geldi? O fabrikalarda iş bulsun diye geldi. Şimdi, Dilovası'ndaki
o insanları alsanız başka yere götürseniz…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Öyle bir şey diyen yok Sayın Bakanım, sanayi de olacak...
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Elbette ki, sanayi de olacak, ama, sanayi,
çevrenin standartlarına, insan sağlığına, çevre sağlığına uygun
şekilde olacak. Biz de bunu yapmaya gayret ediyoruz.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Bakanım, sorun yok o zaman, anlaşıyoruz.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dilovası'yla
alakalı ciddi mesafe aldığımızı rahatlıkla söylüyorum, ama, Dilovası'nda
hâlâ yapacak olduğumuz işler olduğunu biliyoruz. Orada hava kalitesiyle
alakalı bu çalışmalar yapılırken, aynı zamanda suyla alakalı atık
su arıtma tesislerinin, inşallah, önümüzdeki nisan ayında temeli
atılacak. Bu da, bizim Bakanlık olarak takip etmiş olduğumuz bir projedir.
Ben size şunu çok rahatlıkla
söylemek istiyorum: Buradaki raporlar, yine, önümüzdeki günlerde
ölçülmeye devam edilecek rakamlarla, elbette ki sizin gündeminize,
ülkenin gündemine, Kocaeli'nin gündemine gelecektir.
Kocaeli Milletvekili
olarak, Çevre ve Orman Bakanı olarak hem Kocaeli'nin hem de Türkiye'nin
çevre ve insan sağlığını ilgilendiren bütün sorunlarına, Türkiye
Cumhuriyeti tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar basiretle
ve kararlılıkla sahip çıktığımızı, meselelerin üzerine cesaretle
gittiğimizi, çözümün tarafı olduğumuzu, şikâyet eden değil çözüm
üreten mahal olduğumuzu (AK Parti sıralarından alkışlar) ve burada
değerli milletvekili arkadaşlarımızın vermiş oldukları bu Araştırma
Komisyonuyla…
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
- Yalova'dan hiç bahsetmediniz Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Devamla) - …yapılan bu
çalışmaların neticesinde Kocaeli'de ve Dilovası'nda yaşayan hemşehrilerimizin
doğru bilgilendirilme fırsatını da bizlere verdikleri için teşekkür
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
şahısları adına söz isteyen Rize Milletvekili Sayın İmdat Sütlüoğlu'na
söz veriyorum.
Buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın
Sütlüoğlu.
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Rize)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dilovası'nin kirlenmesiyle
ilgili olarak, İzzet Çetin ve 31 milletvekili arkadaşımızın, Eyüp
Ayar ve 30 milletvekili arkadaşımızın verdikleri önergeler sonucunda
oluşturulan araştırma komisyonunun raporu üzerinde konuşuyoruz.
Dilovası'yla ilgili
komisyon, son derece verimli, son derece güzel bir çalışma yapmış.
376 sahifelik bir rapor hazırlamış. Ben, bu değerli arkadaşlarımızı
kutluyorum. Bu bölgenin, Dilovası'nın resmi net olarak çekilmiş ve
orta yere konulmuş.
Benden önce konuşan
çok değerli arkadaşlarım ve çok değerli Bakan arkadaşım, teknik
olarak anlatılması gereken tüm konulara temas ettiler, ben detaylara
bu nedenle girmek istemiyorum. Ancak, Dilovası, çevre kirliliği
açısından laboratuvar mahiyetinde çok güzel bir örnek, hem Türkiye'miz
için hem de dünya için. Dilovası'nda hava kirliliği var, Dilovası'nda
toprağın kirlenmesi var, Dilovası'nda suyun kirlenmesi var ve orada
yaşayan insanların sağlığını, yaşamını tehdit eder mahiyette sıkıntılar
var.
Meclisimiz henüz daha
çok yeniyken, yine 58'inci AK Parti Hükûmeti çok yeniyken, daha birkaç
aylıkken, ilk araştırma komisyonu yine çevreyle ilgili olarak Ergene
Havzası'nın kirlenmesi hususunda kurulmuştu, ki o zaman bendeniz
de Çevre Bakanı olarak buna destek vermiştim. Tabii ki, havzalarımız
kirleniyor, nehirlerimiz kirleniyor, göllerimiz kirleniyor, denizlerimiz
kirleniyor, toprağımız kirleniyor. Çevre kirliliği bütün insanlığın
ortak problemi, yani bunu lokal olarak ele alıp, lokal çözümler aramak
bir yere kadar yeterli olmuyor. Global düşünüp, lokal çözümler aramak,
geliştirmek ve bunları gerçekleştirmek gerekiyor.
Yine, çevre olayında
yediden yetmişe toplumun her katmanının, her kesiminin duyarlı olması
icap ediyor. Sadece kamu kurumları mı? İşte, Hükûmetin, belediyelerin
ve diğer kamu kurumlarının çalışmalarıyla çevreyi korumak ve çevre
problemlerinin altından kalkmak maalesef mümkün değil. Bunun için
de, toplumun tüm kesimleri çok ciddi bir iş birliği yapmak durumundadır.
En ucuz çevre yatırımı,
çevreyi kirletmemekle olur. Yani, koruyucu sağlık hizmeti gibi,
koruyucu hekimlik gibi, koruyucu çevre hizmetlerinin de yapılması
gerekiyor. Çevre bir kere kirletildikten sonra bunu tekrar eski
hâline getirmek, çok büyük harcamalar yapılsa bile, mümkün olmuyor.
İşte, gelişmiş ülkeler,
sanayileşmiş ülkeler "önce bir sanayileşelim, önce kalkınalım,
fabrikalarımızı kuralım, yollarımızı yapalım, şehirlerimizi
kuralım, çevreyi sonra hallederiz" diye düşündüler. Daha sonra
çok büyük kaynaklar harcadılar, ama, yine de çevre maalesef eski
hâline gelmedi. Biz, Türkiye olarak bu yanlışın içine düşmemeliyiz.
Çok değerli arkadaşlarım,
çevre, canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri
ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları biyolojik, fiziksel,
sosyal, ekonomik ve kültürel bir ortamdır. Çevreyle ilgili, dünya
maalesef çok geç uyanmıştır. Çok büyük tahribatlar yapıldıktan sonra
ciddi manada dünyanın gündemine ancak gelebilmiştir.
Çevre konusundaki
ilk ciddi çalışma 1979 yılında Stockholm'de yapıldı. 1992 Haziranında
Rio'da daha ileri adımlar atıldı. İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi
burada gündeme geldi ve bu Sözleşme 1994 yılında imzalandı. 188 ülke
bu anlaşmaya imza attılar. 2002 Juhannesburg'daki Çevre Toplantısı'nda
"sürdürülebilir kalkınma" kavramı orta yere getirildi. Yani,
çevreyi yok etmeden, çevreyi koruyarak yaşama ve gelecek nesillere
de yaşanabilir bir çevreyi miras olarak devretme olayı. Çünkü, çevre,
atalarımızdan bize miras kalmamıştır, gelecek nesillerden biz onları
emanet aldık. Bunu, bir Afrika atasözünde çok güzel bir deyim olarak
görüyoruz.
Biz, AK Parti İktidarı
olarak, ilk günden beri çevre problemlerinin üzerine gittik. Yani,
bu konuda, tozları halının altına süpürmedik, olayların üzerine
kararlı bir şekilde gittik. 22 civarında, Avrupa Birliği uyum yasası,
çevreyle ilgili uyum yasası hızlı bir şekilde Meclise sevk edildi
ve bunlar yine hızlı bir şekilde kanunlaştı. Çevre ve Orman Bakanlığımız,
buna bağlı olarak gerekli tüzük ve yönetmelikleri de hayata geçirdi.
Şu anda, Hükûmetimiz, bir komisyonla, birçok bakanlığı içine alan
bir komisyonla, en üst düzeyde çevre problemlerinin üzerine gidiyor
ve yine Çevre Yasası'nın çıkması, bu konuda atılmış çok önemli bir
adımdır. Çevre Yasası'nın mantığı, işte, korumaya, çevreyi bozmamaya
yönelik olarak düşünülmüştür, düzenlenmiştir. Çünkü, ağır cezalarla,
çevreye zarar veren, çevreyi kirleten insanların çevreyi bozmalarının
önlenmesi bu Yasa'yla amaçlanmaktadır. Yine, çevre düzeni planlarının
yapılması da çok önemli bir adımdır.
Tabii ki, çevreyle ilgili
problemler, çok uzun yıllar ortaya çıkan birikimlerin sonucunda bugün
dağ gibi önümüzde durmaktadır. Türkiye'nin, çevre problemlerini çözebilmek
için 35 milyar dolarlık bir yatırıma ihtiyacı vardır. Bu, çok büyük
bir kaynaktır. Tabii, kendi imkânlarımız, Avrupa Birliği süreci
içinde Avrupa Birliği fonları, Dünya Bankası ve diğer finans kurumlarının
fonlarıyla bu problemlerin altından kalkmamız gerekiyor, ama, hem
kaynağa hem de zamana tabii ki ihtiyacımız var. Bu çevre düzeni
planlarıyla nerede sanayi yapılacak, nerede şehirler kurulacak,
neresi tarım arazisi olarak kalacak, bunların planları yapılıyor.
Çevre ve Orman Bakanlığımız bu konuda çok güzel bir çalışmayı, hızlı
bir şekilde yürütüyor. Zannediyorum, kısa bir süre içinde bu çalışmalar
sonlanacak ve artık, bundan sonra, Türkiye önünü görerek adımlarını
atacak, çevreyle ilgili yanlışları yapmayacak.
Katı atık bertaraf tesislerinin
yapılması olayında, yine almamız gereken çok önemli yollar var. Çevre
ve Orman Bakanlığımız, Değerli Bakanımız bu konuda bölge birlikleri
oluşturmak suretiyle çok güzel bir çalışmayı başlatmıştır, sürdürmektedir;
kendilerini tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum.
Şu anda, Türkiye'de
sadece 19 belediyede standartlara uygun, maalesef, katı atık bertaraf
tesisi var. Yani, belediyelerimizin yapacağı çok iş var. 3.225 belediyemizden
sadece 1.879 belediyemizde kanalizasyon var. Atık arıtma tesisi
olan belediye sayısı ise sadece 170'tir. Bu konuda da yapmamız gereken
çok önemli işler var.
Saygıdeğer milletvekilleri,
çevre yatırımları oldukça pahalı yatırımlardır ve yine, bunların
işletme maliyeti de yüksektir. Dolayısıyla, sanayici, çevre yatırımını
gerçekleştiren ve bunu işletme safhasında da işleten sanayici
ciddi manada artı bir maliyet yüküyle karşı karşıya kalmaktadır,
haksız bir rekabet ortamı oluşmaktadır. Bunun için, çevre yatırımlarının
teşvik edilmesi, haksız rekabet ortamının ortadan kaldırılması,
hatta çevre yatırımı yapan sanayicilerin avantajlı duruma gelmelerini
sağlayacak yeni tedbirlerin, teşvik tedbirlerinin de alınması gerekir
diye düşünüyorum. Bu konuda çalışma yapan herkesi, çok değerli…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bu konuda çalışma yapan
herkese, çok değerli Araştırma Komisyonu üyesi arkadaşlarıma, Değerli
Çevre ve Orman Bakanıma ve Bakanlığın değerli bürokratlarına, yerel
yöneticilere, herkese teşekkür ediyor, tekrar hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Sütlüoğlu.
Şahsı adına ikinci konuşmacı,
Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa Nuri Akbulut.
Buyurun efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dilovası beldesindeki
sanayi atıklarının çevre ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin
araştırılması ve alınması gereken önlemlerin tespiti amacıyla
açılan Meclis araştırması sonunda, Araştırma Komisyonumuzun hazırladığı
kapsamlı rapor Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuştu.
Bu raporun görüşülmesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
ülkemiz, kalkınmakta olan diğer ülkelerde yaşanan türden bir süreçten
geçmekte; bir yandan sanayileşmenin gelişmesi, yaygınlaştırılması
ve sanayi üretiminin artırılması teşvik edilirken, diğer yandan,
işsizliğin azaltılması ve toplumun refah standardının yükseltilmesi
amaçlanmaktadır.
Günümüzde, sanayileşme
nedeniyle büyük sorunlar yaşayan gelişmiş ülkeler, ağır sanayi tesislerini
az gelişmiş ülkelere kaydırarak bu sıkıntılarından kurtulmaya
çalışmaktadır. Sanayileşmiş ülkeler, dünyada, kalkınmış, güçlü,
medeni ülkeler olarak kabul edildiği için, gelişmekte olan ülkeler,
ekonomilerinin büyüyor olması karşısında, genellikle çevrenin
kirlenmesini ve kirlenmeyle ortaya çıkacak sorunları görmezden
gelmekte; sanayileşmenin, toplum refahının sağlanması için bir
araç olduğu, işsizliğin azaltılması yanında, çalışanların sağlık,
eğitim, barınma gibi temel ihtiyaçlarının karşılanması ve çevreye
duyarlı olarak sürdürülmesi gerektiği göz ardı edilmektedir.
Sanayileşmiş ülkeler
arasına katılmak isteyen ülkemizde de, plansız olarak başlatılan
sanayileşmenin çevreye ve insan sağlığına olan olumsuz etkileri
ilk başlarda önemsenmemiş, hiçbir planlama yapılmadan, sanayileşmeyi
sanayicilerin tercihlerine bırakan ve kamu denetimini gereksiz
gören bir anlayışla, önceden alınması gerekli tedbirler ne yazık
ki zamanında alınamamıştır.
Değerli milletvekilleri,
bir ülkenin kalkınması ve sanayileşmesi için gelişmiş ülkelerin
denenmiş politikalarının aynen uygulanması ve bu ülkelerde yaşanan
sıkıntıların aynen yaşanması şart olmadığı gibi, ortaya çıkacak
ekolojik ve çevresel sorunların da kaçınılmaz ve katlanılması gereken
zorluklar olarak kabul edilmesi doğru değildir. Çağdaş bir sanayileşme
anlayışı içinde farklı kural ve uygulamalarla bu sorunların önüne
geçilmesi mümkündür.
Dilovası'nda yaşanan
sorunlar, çarpık sanayileşme, çarpık kentleşme, aşırı göç ve nüfus
artışı, çevrenin, havanın, suyun ve toprağın kirlenmesi ve tüm bunlara
bağlı olarak ortaya çıkan insan ve çevre sağlığı sorunları olarak
ifade edilebilir ki, bu sorunlar diğer sanayi kentlerimizde de yaşanan
türden sorunlardır.
Ülkemizde yaşanan
çevre sorunlarının giderilmesi, yenilerinin ortaya çıkmaması,
sağlıklı bir sanayileşme ve sağlıklı bir kentleşme için öncelikle
illerimizin çevre düzeni planlarının yapılması gerekmektedir. Sahip
olduğumuz değerlerin atalarımızdan bizlere intikal eden miras değil,
gelecek nesillere güvenle ulaştırılması gereken bir emanet olduğu
düşüncesiyle hareket eden Hükûmetimiz, dört yıl öncesine kadar kaybedilen
çevre değerlerinin yeniden ülkeye kazandırılması ve çevrenin daha
fazla tahrip edilmemesi için tüm illerimizin çevre düzeni planlarının
yapılmasına büyük bir önem vermiş, altyapı ve üstyapı dâhil olmak
üzere tüm yapılaşmayı, turizmi, sanayiyi, ormanı ve diğer alanları
kapsayacak şekilde ve hızla sürdürülen planlama çalışmaları sonunda
illerimizin çoğunun çevre düzeni planları tamamlanmıştır.
Olumsuz çevresel etkilerin
ortaya çıkmaması, koruma-kullanma dengesinin sağlanması, kalkınmanın
devamı ve yaşanabilir bir çevre için yürütülen çalışmalarda planlama
bütünlüğü ve şeffaflık, sürdürülebilir kalkınma, çevrenin korunması,
yerel katılım ve ortaklığın tesis edilmesi, alt bölge planlamaları
gibi hususlar dikkatle değerlendirilmektedir.
Değerli arkadaşlar,
son yıllarda çevre konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi, Hükûmetimiz
ve Çevre ve Orman Bakanlığınca önemli düzenlemeler yapılmıştır.
1983 yılında yürürlüğe
giren Çevre Kanunu'nda, aradan yirmi yıl geçtikten sonra ve dönemimizde
kapsamlı değişiklikler yapılmıştır.
Yine, çevreye karşı
işlenen suçlar, ilk defa suç olarak bu dönemde Türk Ceza Kanunu kapsamına
alınmıştır.
Yine, Çevre ve orman
Bakanlığımızca Avrupa Birliği müktesebatı ve Avrupa Birliği düzenlemeleri
dikkate alınmak suretiyle hava, su, katı atıklar ve tehlikeli atıklarla
ilgili yirmi civarında yönetmelik çıkarılmıştır.
İçinde bulunduğumuz
bu dönemde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, birçok önemli konuda
araştırma komisyonları kurulmuş ve bu komisyonlar çalışmalarını
büyük bir dikkat, özen ve ciddiyetle sürdürmüşlerdir.
Dilovası Araştırma
Komisyonu tarafından yürütülen çalışmalar sonunda ortaya çıkan
rapor da, ilgili tüm kurum ve kuruluşların dikkatle inceleyip üzerlerine
düşeni yapmaları gereken titiz bir çalışmadır.
Komisyonca hazırlanan
raporun dikkatle değerlendirilmesi, yalnızca Dilovası'nda yaşanan
sorunların giderilmesi için değil, sanayileşme sürecinde hızla
kalkınmakta olan ülkemizin diğer illeri için de büyük önem taşımaktadır.
Ancak, bilindiği üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinin araştırma
komisyonu raporlarını takip etme yetkisi yoktur. Bu nedenle, hazırlanan
raporların raflarda kalmasının önüne geçilmesi ve ortaya çıkan
çalışmaların aktif ve fonksiyonel hâle getirilmesi için Türkiye
Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nde değişiklik yapılmalı, bu suretle,
ilgili kurumların, komisyon raporlarındaki önerilerinin yerine
getirilip getirilmediği ve alınması gereken tedbirlerin zamanında
alınıp alınmadığı noktasında Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
denetleme yapılabilmesinin önü açılmalıdır.
Değerli arkadaşlar,
çevreyle ilgili olarak bakanlıklarımıza, özellikle Sağlık, Sanayi
ve Ticaret, Çevre ve Orman, Çalışma ve Sosyal Güvenlik, Bayındırlık
ve Ulaştırma Bakanlıklarımıza büyük görev düşmektedir. Yine, valiliklere, üniversitelere,
belediyelerimize, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumuna,
Türkiye Atom Enerjisi Kurumuna, organize sanayi yönetimlerine,
sanayicilere, işletmecilere, sivil toplum örgütlerine, medya
kuruluşlarına ve vatandaşlarımıza önemli görevler düşmektedir.
Konu hassasiyetle takip edilip üzerine gidilmeli ve gerektiği
yerde derhâl müdahale edilmelidir.
Değerli milletvekilleri,
çevrenin korunmasına büyük önem veren Hükûmetimizin hedefi, cumhuriyetimizin
100'üncü yılını kutlayacağımız 2023 yılında, ülkemizin "çevreye
saygı" noktasında dünyanın en gelişmiş on ülkesinden biri hâline
gelmesidir. Yürütülen çalışmaların aynı anlayışla sürdürülmesi
hâlinde hedefe ulaşmanın zor olmayacağını umuyorum.
Değerli arkadaşlar,
çevre konusunda büyük duyarlılık gösteren, başta, Sayın Başbakanımız
olmak üzere Hükûmetimizin değerli üyelerine, Çevre ve Orman Bakanımıza,
Bakanlık yetkililerine, komisyonumuzun Değerli Başkanı Eyüp
Ayar Bey'e ve tüm değerli üyelerine, komisyonda görev yapan değerli
Bakanlık ve Meclis bürokratlarına, Kocaeli'de yürütülen çalışmalarla
ilgili olarak Kocaeli Valimize, Büyükşehir Belediye Başkanımıza,
Gebze ve Dilovası belediye başkanına, muhtarlara, sivil toplum
örgütlerine ve siz değerli milletvekillerine teşekkür ediyor, bu
vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Akbulut.
Konuşmalar tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri,
Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin ve 31 milletvekili ile Kocaeli
Milletvekili Eyüp Ayar ve 30 milletvekilinin, Kocaeli'nin Gebze ilçesinin
Dilovası beldesindeki sanayi atıklarının çevre ve insan sağlığı
üzerindeki olumsuz etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca
kurulmuş bulunan (10/254) ve (10/258) Esas Numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.
Şimdi, 3'üncü sırada
yer alan, Mersin Milletvekili Mustafa Eyiceoğlu ve 23 milletvekili,
Muğla Milletvekili Ali Arslan ve 48 milletvekili ile Antalya Milletvekili
Osman Kaptan ve 24 milletvekilinin, yaş sebze, meyve ve kesme çiçek
ile narenciye üretimindeki ve ihracatındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın
98'inci, İç Tüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan
(10/81, 234, 286) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu
üzerindeki görüşmeye başlıyoruz.
2.- Mersin Milletvekili Mustafa Eyiceoğlu ve 23
milletvekili, Muğla Milletvekili Ali Arslan ve 48 milletvekili
ile Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 24 milletvekilinin, yaş
sebze, meyve ve kesme çiçek ile narenciye üretimindeki ve ihracatındaki
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri ve Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu (10/81, 234, 286) (S. Sayısı : 1260) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 1260
sıra sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
İç Tüzük'ümüze göre,
Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşmede
ilk söz hakkı önerge sahibine aittir. Daha sonra, İç Tüzük'ümüzün
72'nci maddesine göre, siyasî parti grupları adına birer üyeye, şahısları
adına iki üyeye söz verilecektir. Ayrıca, istemleri hâlinde Komisyon
ve Hükûmete de söz verilecektir. Bu suretle, Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmış olacaktır.
Konuşma süreleri,
Komisyon, Hükûmet ve siyasi parti grupları için yirmişer dakika,
önerge sahipleri ve şahıslar için on dakikadır.
İlk söz, önerge sahibi
olarak Muğla Milletvekili Sayın Ali Arslan'a aittir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın
Arslan.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yaş sebze, meyve
ve kesme çiçek ile narenciye üretimindeki ve ihracatındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
kurulan Meclis Araştırması Komisyon Raporu hakkında önerge sahibi
olarak söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce Yüce Meclisi
ve şu anda televizyonları başında sorunlarına çözüm bekleyen narenciye
üreticisi, yaş sebze ve meyve üreticisi, sera üreticisi dostlarıma,
vatandaşlarıma, selamlarımı, saygılarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bildiğiniz gibi, uzunca bir dönemden beri, özellikle, başta pamuk
ve narenciye üreticileri olmak üzere, tarım alanının bütün kesimlerinde
bir felaket yaşanıyor, facia yaşanıyor. Üreticimizin tarım girdileri
sürekli artarken, sattıkları ürünlerin fiyatları ya bir sene öncekiyle
aynı ya da çok daha düşük.
Değerli arkadaşlarım,
2004 yılında, yaşadığım bölge Ortaca'da narenciye üreticisinin
büyük feryatları vardı. Bir yıl önce 600 bin liradan sattığı limonu
2004 yılında 300 bin liraya satamamışlardı ve borçlarını ödeyemez
hâle gelmişlerdi. 1 Haziran 2004 tarihinde, yurttaşlarımızın sorunlarını
dile getirmek için gündem dışı bir söz aldım. O gündem dışı konuşmamda
narenciye üreticilerinin, pamuk üreticilerinin sorunlarını buradan
dile getirdiğimde, Sayın Mehmet Ali Şahin de Hükûmet adına cevap vermişti.
O da sorunları kabul etmişti ve tutanaklardan okuyorum -Sayın Şahin
o günkü konuşmasında ne demiş- bir bölümünde diyor ki: "Ayrıca,
ihracatın yetersiz olması, üretici fiyatlarının düşük olmasına
neden olmaktadır. 2002-2003 yılı üretimi, limon piyasası, 2003 yılı
Eylül ayında bahçede kilo başına 600 bin ila 700 bin Türk lirası olarak
açılmış olmasına rağmen, ihracattaki tıkanıklık sonucunda, ileriki
zamanlarda bu rakam kilogram başına 350 bin ila 400 bin lira olarak
maalesef gerilemiştir." diyor. "Portakalda da kilogram başına
350 bin ila 400 bin Türk lirası olarak şu anda piyasa bulunmaktadır."
diyor.
Değerli arkadaşlarım,
hafızayı beşer nisyan ile mevcuttur. Burada konuşmacı arkadaşlarımız
bazen bu rakamlara itiraz ediyor, bu tutanağı o nedenle okudum. Sayın
Mehmet Ali Şahin de o dönemde, 2004 yılında piyasanın 600 bin liradan,
700 bin liradan açıldığını; ancak fiyatların 350-400 bin liraya gerilediğini
Hükûmet temsilcisi, Bakan olarak itiraf ediyor.
Bugünkü fiyatlara
baktığımızda, sektörün içindeki herkes biliyor ki, fiyatlar 25 ile
30 kuruş civarında, hatta, daha da ucuza. Mesela, 100 liraya bugünkü,
greyfurtun, üreticinin elindeyken fiyatı. Buna zaman zaman itiraz
eden arkadaşlarımız oluyor. Ağacında kalan ürünler de var değerli
arkadaşlarım. Gerçekten, narenciye üreticimiz son yıllarda büyük
bir perişanlık yaşıyor.
(x) 1260 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
Gündem dışı konuşmam
ses getirmedi, soruna çözüm getirmedi. Bir Meclis araştırma önergesi
verdim. AKP Grubundan arkadaşlarımız da vermişler, Sayın Osman Kaptan'ın
da bir Meclis araştırma önergesi var ve birleştirildi. Değerli arkadaşlarım,
ama, bir türlü Meclis araştırmasının yapılması için bir oluşum sağlayamadık
önergeyi verdiğimiz hâlde. O dönem, Cumhuriyet Halk Partisinin Grup
Başkan Vekili, şimdiki de Grup Başkan Vekilimiz Sayın Kemal Anadol'la
birlikte, 2006 yılının ocak ayında, 20 civarında milletvekili arkadaşımızla,
İzmir'den başlayıp Hatay'a kadar bir çalışma yaptık, on bir gün süren
bir çalışma. Gerçekten büyük bir perişanlık içindeydi narenciye
üreticisi ve bu çalışmayı, döndükten sonra bir rapor hâlinde kamuoyuna
duyurduk. Bu raporda, narenciye üreticisinin, o dönem için, içinde
bulunduğu sıkıntı detaylarıyla anlatılıyor ve çözüm önerileri
de var. Büyük feryatlar vardı bu çalışmada saptadığımız, burada dile
getirdik ve ne mutlu ki bir Meclis araştırma önergesi kabul edildi ve
komisyon kuruldu. Ancak, komisyon, geçtiğimiz yıl mart ayında kuruldu,
mart ayında çalışmaya başladı, 15/3/2006'da. Zaten o sezon kaybedilmiş
bir sezondu, iki üç yıldan beri süren perişanlık vardı, 2007 yılında
belki bir çözüm olur umudundaydık. Ancak, nedense, dört ayda komisyon
çalışmasını tamamladığı hâlde, bir türlü bu çalışma Meclise gelmedi
ve 2007 yılında da aynı perişanlık, aynı sorunlar narenciye üreticisinin
yakasında bir kanser gibi kaldı, büyük bir perişanlık yaşanıyor.
Değerli arkadaşlarım,
bu rapor buraya gelmeden, yine Cumhuriyet Halk Partili dört milletvekili
arkadaşımız, Sayın Gürol Ergin, Osman Kaptan ve Necati Uzdil'le birlikte,
bu sefer Hatay'dan başlayıp Köyceğiz'e kadar yeni bir çalışma yaptık.
O çalışmada gözlemimiz şuydu: Artık üretici, üretim yapmayı bırakmak
üzereydi. "Biz artık ağaçlarımızı keseceğiz, pamuk yerine, pamuk
yıllardan beri kâr getirmediği için, geçinemediğimiz için narenciye
dikmiştik, artık şimdi sökme sırası narenciyede." Bize bu şeyi
verdiler, inanmamıştık. Gerçekten büyük bir sıkıntı var. Mesela,
Sumbas'ta bir yurttaş, geçtiğimiz yılki çalışmamızda "Derdimizi
anlatmaya kelimeler yetmiyor, ağlamayı da kendime yediremiyorum..."Yani,
bir ağlasam derdimi anlayacaksınız ama, gibi bir konuşma yapmıştı.
Gene aynı Sumbas'ta -Sumbas, biliyorsunuz, Yaşar Kemal'in doğum yerine
çok yakın bir yerleşim bölgesi, sanıyorum oradaki insanlarda, böyle,
şiirsel anlatım konusunda bir yetenek var- bu sene de bir yurttaşımız,
bu çalışmamızda, bir fıkra anlattı; fıkra şu: "Bir çiftçi mezarlığı
geziyor. Mezar taşlarının birisinde 'doğum tarihi 1930, ölüm tarihi
1999, üç yıl yaşadı.' diyor. Başka bir mezar taşına gidiyor 'doğum tarihi
1955, ölüm tarihi 1995, iki yıl yaşadı.' Adam, hesap kitap yapıyor, Allah
Allah, bu nasıl iştir?.. Adam, altmış yıl, elli yıl yaşamış, ama, mezar
taşında 'üç yıl yaşadı', 'iki yıl yaşadı' yazıyor. Merak etmiş, gitmiş
-bunu yurttaşımız anlatıyor, narenciyeci yurttaşımız- mezarcıyı
bulmuş 'yahu bu nasıl iştir, bu mezar taşlarında böyle yazıyor?' demiş.
Adam anlatmış 'onun birisi memurdu, birisi de işçiydi; zavallılar,
birisi üç yıl dünya görür, birisi de iki yıl dünya görür.' Çiftçi yurttaşımız
demiş ki: Benimkine, öldüğümde, doğdu ve öldü yaz." Gerçekten o
insanlar, bu dünyada yaşadıklarını zül sayıyor, büyük perişanlık
çekiyorlar. Anasından emdikleri süt burnundan gelmiş değerli arkadaşlar.
Şimdi, bu çalışmada
başka bir şey gördük. Mersin Ziraat Odasının bir çalışmasında, hektar
başına üretim, narenciye üretimi, Türk çiftçisinin ürettiği üretim,
Amerika'dan da İspanya'dan da fazla, bu konuda en iddialı ülkelerden
daha fazla, yani, bu çiftçiler, Amerika'daki, İspanya'daki çiftçilerden
çok daha iyi bu üretimi yapabiliyor; ancak, yoksulluklarına baktığınızda,
onlardan çok yoksul. Amerika'nın, Avrupa'nın çiftçileri Türkiye'ye
tatile geliyor -ben Muğla Milletvekiliyim, gittiğim yerlerde soruyorum
bu sene denize gittiniz mi diye- bizim Muğla'daki çiftçi, bırakın
başka bir ülkeye gitmeyi, bırakın başka bir ile gitmeyi, kendi ilçesindeki,
dünya markası olan Ölüdeniz'e, Marmaris'e, Bodrum'a gidememiş, görmeyenler
var. Değerli arkadaşlarım, peki, neden bu? Bu, yanlış yönetimden.
Çiftçi doğru üretiyor, hatta Amerika'dakinden fazla üretiyor, İspanya'dakinden
fazla üretiyor, ama yoksulluğu onun diz boyu. Diğeri tatile geliyor,
bizim köylümüz, deniz bile görmeyenler var içlerinde.
Değerli arkadaşlarım,
neden böyle? Bakın, size birkaç rakam vermek istiyorum, desteklerle
ilgili: Türkiye'de çiftçimiz, çiftçi başına 1.500 dolar devletten
sübvansiyon alıyor. Bu, Avrupa Birliğinde 16 bin dolar. 1.500 dolar
nerede, 16 bin dolar nerede? Hatta yanılmıyorsam, Kore'de 23 bin dolar.
Elbette o ülkelerin çiftçileri Türkiye'ye tatile geliyor, bizim
çiftçimiz, kendi ilçesindeki denize gidemiyor.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, sizin prim anlayışınızı okuyayım ben: 2000 yılında, 80 dolar,
ton başına, portakalda...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ ARSLAN (Devamla)
- ... mandalinada 80 dolar, limonda 100 dolar, greyfurtta 60 dolarken,
siz, geçtiğimiz yıl bunu 40 dolarlara düşürdünüz. Bizim çalışmamızın
Mersin bölümünde birazcık artırdınız, 100 dolara çıkardınız. Bu
sene de yine bizim çalışmamızdan bir hafta sonra, 15 Aralıkta 100 dolara
çıkardınız, daha önce 50 dolarlar civarındaydı. Siz çiftçinizi
desteklerseniz, çiftçiniz insan gibi yaşıyor. Değerli arkadaşlarım,
elbette, desteklemeyince, çiftçimiz de yoksulluk içinde.
Peki, fiyatlar düşük,
tüketici ucuza alabiliyor mu? O da mümkün değil. Bakın, bugünkü aldığım
rakamlar, büyük marketlerde -isimlerini vermiyorum- greyfurt 1 lira
49 kuruş, Erzin'deki üretici fiyatı 10 kuruş greyfurtun, 15 katı;
Washington portakal 1 lira 49 kuruş, Erzin'deki üretici fiyatı 38
kuruş, 4 katı değerli arkadaşlarım. Yani, üreticiden ucuza alınıyor
ama, tüketici ucuza tüketmiyor. Burada da, bu Meclisin düzeltmesi
gereken, sanıyorum, hallerle ilgili bir sorun var.
Değerli arkadaşlarım…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arslan,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
ALİ ARSLAN (Devamla)
- Basından öğrendiğimize göre, reklamcılık dâhisi Sayın Ali Taran'la
anlaşmış bulunuyorsunuz. Sanıyorum, Ali Taran'ın ilk çalışmaları
başladı. Siz, işte, pembe tablolar çizin, millet yerse. Biliyorsunuz "aganigi"nin de mucidi Ali Taran.
Siz, çiftçi rahat, borçlar azalıyor diye söylersiniz, insanlar yerse.
Değerli arkadaşlarım,
gezilerimizde görüyoruz ki, insanlar bunu artık yemiyor; çiftçiler
yemiyor, işçiler yemiyor, memurlar yemiyor; yemediklerini de seçimde
göreceksiniz.
Bu rapor çok güzel bir
rapor, ama, bakın, dört aydan beri raflarda duruyor. 2006 ve 2007 yılı
kayboldu. Çiftçiyi düşünmüyorsunuz. O nedenle, pembe tabloları
artık yemez hâle geldiler. Bunu da seçimlerde hep birlikte göreceğiz.
Akşamın bu saatinde
beni dinlediğiniz için hepinize teşekkürlerimi sunuyorum. Bu çalışmanın
Türk çiftçisine hayırlar getirmesini diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Arslan.
Önerge sahipleri olarak
ikinci konuşmacı Antalya Milletvekili Sayın Osman Kaptan.
Buyurun efendim.
OSMAN KAPTAN (Antalya)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaş sebze, meyve ve kesme
çiçek ile narenciye üretimindeki ve ihracatındaki sorunların
araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirtilmesi amacıyla
kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu hakkında söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
30 Mayıs 2005 tarihinde Rusya'nın Türkiye'den yaş sebze, meyve ve kesme
çiçek alımını durdurması üzerine gündem dışı bir konuşma yapmış ve
bir de Meclis araştırma önergesi vermiştim. Aynı konularda verilmiş
olan diğer iki önergeyle birleştirilerek Genel Kurulumuz, 15 Şubat
2006'da 868 sayılı Kararıyla, önergelerde belirtilen hususları
araştırmak üzere Meclis araştırma komisyonu kurulmasını kararlaştırmıştı.
Genel Kurulun 15 Mart 2006 tarihli birleşiminde ise komisyon üyeleri
seçilmiş ve Komisyon çalışmalarına başlamıştır.
Sayın Ali Er'in Başkan,
benim de Başkan Vekili olduğum bu Komisyonda, Tarım Bakanlığı başta
olmak üzere ilgili kurum, kuruluş ve sektör temsilcileri Komisyonda
dinlenmiş, gerekli bilgi ve belgeler toplanmıştır. Sorunları bizzat
yerinde görmek ve yerel ilgililerle bire bir görüşebilmek için, Antalya,
Hatay, Adana, Mersin, Bursa, Balıkesir, Yalova, Malatya, Niğde illerinde
incelemeler yapılmıştır.
Komisyon raporu 11
Ekim 2006 tarihinde Meclis Başkanlığına sunulmuş, dört buçuk ay sonra
da, bugün Genel Kurulumuzun gündemine alınmıştır. Komisyon raporunda,
sebzede, meyvede, narenciyede ve kesme çiçekte sorunlar araştırılarak,
alınması gereken çözüm önerileri ayrıntılı biçimde verilmiştir.
256 sayfa olan bu raporun uygulamaya yansıtılması gerekmektedir.
Sayın arkadaşlarım,
raporda göreceğiniz gibi, ihracatla ilgili sorunların sadece
iç piyasadaki boyutları irdelenmiş ve incelenmiş olup, dış ülkelerdeki
üretim, tüketim ve piyasa boyutu Komisyonumuzun çalışma kapsamı
dışında tutulduğu için araştırılmamıştır.
Hâlbuki benim araştırma
önergemde, Rusya Federasyonu'nun 30 Mayıs 2005 tarihi itibarıyla
Türkiye'den yaş sebze, meyve ve kesme çiçek alımını durdurma gerekçelerindeki
hususların, üretici ve ihracatçılarımızın zararlarının, Rusya
Federasyonu'nun 2.11.2004 tarih ve 1300 sayılı bilgi isteme taleplerine
yedi aydır yanıt vermeyen kurum, kuruluş ve sorumluların, ihracatımızda
karşılaşılan diğer engellerin ortaya çıkarılıp, gerekli tedbirlerin
alınması amacıyla komisyon kurulmasını istememe karşın, rapora
baktığımız zaman, talep ettiğim hususların hepsinin açıklığa kavuşturulmadığını
görürüz. Ancak, araştırmanın yurt dışı boyutu eksik kalmakla birlikte,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde ilk defa böyle bir komisyonun kurulması
memnuniyet vericidir. Onun için, biz, Cumhuriyet Halk Partili Komisyon
üyeleri olarak, komisyon çalışmalarını engelleyici değil, hızlandırıcı
ve raporun ürün sezonuna yetiştirilmesine yönelik bir tutum içinde
olduk.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; bildiğiniz gibi, Cumhuriyet Halk Partisinin, özellikle,
narenciye üreticilerimizin sorunlarını sürekli gündemde tutmak
için komisyonlar kurması; birinci komisyonumuzun Grup Başkan Vekilimiz
Sayın Kemal Anadol başkanlığında 28 Ocak 2006'da İzmir-Seferihisar'dan
başlayıp, Samandağı’na kadar, Akdeniz'in batısından doğusuna kadar
üretim bölgelerinde üreticilerle toplantılar yapıp, incelemelerde
bulunması, bu toplantılarda, örneğin, Antalya'da bir ziraat odası
başkanı "İki yıldır komada idik, bu yıl öldük. Siz de taziyeye
geldiniz. Narenciye öldü, cenaze namazı kılındı, ama, yine kurtulamadık.
Çünkü, sonradan bir sürü borç çıktı." derken, Mersin'de bir başka
ziraat odası başkanının ise "Başbakan üç yıl süre istemişti. Üç
yıl geçti. Ne oldu? Biz 'sahibimiz yok, köylü sahipsiz' diyorduk. Bugün
gördük ki, Cumhuriyet Halk Partisi buraya yirmi milletvekili ile
gelerek 'sizin sahibiniz var, biz varız' diyorlar" diyerek, seslerini
yükseltmeleri, bizim de, bu çalışmayı kitapçık hâlinde yayınlamamız,
sorunu kamuoyuna ve Parlamentoya taşımamız bu Meclis komisyonunun
kurulmasında etkili olmuştur. İhracata verilen primin artırılmasına
da neden olmuştur.
Yine, aynı konuda,
Muğla Milletvekilimiz Sayın Gürol Ergin'in başkanlığında, benim
de içinde bulunduğum, her ilin milletvekillerinin de kendi illerinde
katıldığı, Cumhuriyet Halk Partisinin ikinci narenciye komisyonu
da, 2006 yılı Aralık ayının ilk haftasında, bu sefer de Hatay- Samandağ'dan
başlayarak, Muğla-Köyceğiz'e kadar, üretim bölgelerinde incelemelerde
bulunmuş, sorunların çözülmeyip daha da arttığını bizzat yerinde
tespit etmiştir.
Sayın milletvekilleri,
tarımda, narenciyede, yaş sebze ve meyvede, kesme çiçekte sorun
var; ekiminde sorun var, dikiminde sorun var, sökümünde sorun var, hasadında
sorun var, ihracatında sorun var, girdisinde sorun var, çıktısında
sorun var. Girdisinde tohumu, fidanı, fidesi, ilacı, gübresi, mazotu,
elektriği, suyu, naylonu, ipi, ambalajı, sandığı, deposu, nakliyesi
pahalı; çıktısı, meyvesi sebzesi ucuz, para etmiyor, dalında kalıyor,
çürüyor. Bütün bunlara karşın, tüketici de ucuza yiyemiyor. Üretici,
limon, portakal bahçelerini köklüyor. Eskiden ürün satılamıyor,
para etmiyordu, şimdi bahçeler satılamıyor, bahçeler para etmiyor.
İhracat yetersiz, iç piyasa üretimi yetersiz. Narenciye üreticisine
destek verilmiyor, ihracatçıya destek yetersiz. Girdilerin KDV'si
yüksek, ürünün ortalama fiyatı düşük, girdileri dahi karşılamıyor.
Ürün, üç dört yıl öncesinin fiyatına satılamıyor diye şikâyet çok.
Değerli arkadaşlarım,
sorun yok diyemeyiz. Bu Hükûmet sorunları çözdü diyemeyiz. Hükûmet sorun
çözmediği gibi, bizatihi sorun yarattı. 2005'te Rusya ihracatımızı
niye durdurdu? Rusya'nın yazdığı yazıya yedi aylık süre içinde niye
cevap verilmedi? Bakanı istifa ettirmekle sorun çözülmedi.
Hükûmet pırlantanın, incinin, yakutun, elmasın katma değer vergisini
sıfıra indirirken, tarımdaki girdilerin KDV'sini niye indirmedi?
Biz komisyon raporunda bu vergilerin indirilmesini istedik. Bu
konuda Meclis araştırma komisyonunun kurulması, zaten sorunun
var olduğunun bir kanıtıdır. Meclis araştırma komisyonu kurulalıdan
bu yana bir yıl geçmiştir, önergeler verileliden beri de ortalama
iki buçuk yıl geçmiştir. Bu süre içinde, üreticilerimiz, üç dört ürün
sezonu geçirmişlerdir. Bu süreçte sorunlar çözülmediği için daha
da katmerleşmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sorun ciddidir. Araştırma raporundaki önerilerin
acilen uygulamaya konulması zorunludur. Meclis araştırma komisyonu
raporlarının uygulamaya konup konmadığı konusunda Meclisimizin
bir yaptırım yetkisi yoktur. İç Tüzük değişikliğiyle, araştırma komisyonu
raporlarının uygulamaya yansıtılıp yansıtılmadığı konusunda,
belli aralıklarla, örneğin, üç veya altı ay gibi sürelerle Meclisimize
hükûmetin bilgi vermesi sağlanmalıdır. Ayrıca, araştırma kapsamı
dışında kalan; ancak, ihracatımızla yakından ilgili olan Almanya,
Rusya pazarları ile İspanya, Mısır, Fas, Tunus gibi üretimde rakibimiz
olan ülkelerin potansiyel durumları da araştırılmalıdır.
Meclis araştırma raporunun
uygulamaya geçirilmesini ve tarım sektörümüze yararlı olmasını
diler, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Kaptan.
Önerge sahibi olarak
üçüncü konuşmacı, Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Eyiceoğlu. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
MUSTAFA EYİCEOĞLU
(Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere,
yaş sebze, meyve ve kesme çiçek ile narenciye üretimindeki ve ihracatındaki
sorunların araştırılarak, alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
için yüce Meclisin 15/2/2006 tarihli 63'üncü Birleşimi'nde görüşme
yapılarak Genel Kurulun 868 sayılı Kararıyla Meclis araştırması
Komisyonu kurulmasına karar verilmiştir. 15/3/2006 tarihinde komisyon
kuruldu, 21/3/2006 tarihinde de Resmî Gazete'de yayımlanmıştır. Komisyon
çalışmalarını tamamlayarak 11/10/2006 tarihinde Meclise raporunu
sunmuştu. Bu çalışmalarda emeği geçen bütün arkadaşlara teşekkür
eder… Önerge sahipleri adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Halkımızın yüzde
40'ının gelir kaynağı tarımdır ve bu yüzde 40'lık dilimin yüzde 70'i
ise yaş sebze, meyve ve narenciye üreticilerinden oluşmaktadır. Gelir
grubu olarak oldukça geri kalan sebze ve meyve üreticilerimizin
istenilen kalitede ürün elde edememeleri, ürünlerini satamamaları
veya bu ürünlerin değerinin çok altında alıcı bulması gibi herkes
tarafından bilinen problemlerin kaynaklarının tespit edilmesi ve
çözüm aranmasının Meclis çatısı altında gerçekleştirilmesi, üreticilere
devletin elinin uzatılmasında ve sıkıntılarına cevap bulmada atılan
en önemli adımdır.
Seçim bölgem olan Mersin,
ülkemizde en fazla meyve üretiminin yapıldığı ildir. Bu bakımdan,
yaş meyve ve sebze üreticilerinin sıkıntılarını bizzat biz de yaşıyoruz
ve bu sıkıntıların üretici üzerinde yarattığı baskıyı da çok iyi
biliyoruz.
Dünya toplam sebze
üretiminin yüzde 2,4'lük kısmı ülkemizde üretilirken dünya ticaretindeki
payı sadece yüzde 1'dir. Ülkemizin bulunduğu coğrafya ve sahip olduğu
tarım potansiyeli yanında ürün çeşitliliği imkânları göz önüne
alındığında ihracat değerlerinin daha yüksek olmasını beklemek
hata olmaz. Ancak, mevcut durum üzerinde konuşmadan önce iktidara
geldiğimizde teslim aldığımız tabloyu ortaya koymak lazımdır.
Geçmiş dönemlerde uygulanan
tarım politikaları, bir tarım ülkesi olan ve kendi kendine yetebilme
sıfatıyla övünen ülkemizi, ne acıdır ki ithal ürünlerle karnını doyuran
bir ülke hâline getirmiştir. Tarım sektöründeki ihracatın azalarak
ithalatın artmasının ülke ekonomisine getirdiği yük de hepimizce
malumdur. 2005 yılı itibarıyla, ülkemizin toplam yaş sebze ve meyve
üretiminin sadece yüzde 4,2'lik bir kısmını ihraç etmekteyiz. Toplam
üretimin bu denli düşük bir kısmının ihraç edilmesi, ediliyor olması,
dünya pazarlarının bizden ne istediğini algılamamamızdaki hatamızın
göstergesi olduğunu düşünüyorum.
Bununla beraber, AK
Parti Hükûmetinin aldığı kararlar ve yaptığı uygulamalar yaş sebze
ve meyve üreticilerinin yüzünü yeniden güldürmeye yetmiştir. Türkiye
İhracatçılar Meclisi verilerine göre, 2000 ve 2001 yılına göre
yaş sebze ve meyve üretimi 2006 yılında yaklaşık yüzde 40 artış göstermiştir.
Ülkemizin yaş sebze ve meyve ve narenciye ihracatı, 2000, 2001 ve
2002 yıllarında ortalama olarak 1 milyon 428 bin ton olarak gerçekleşirken,
2006 yılı ihracatı 2 milyon 107 bin ton değerine ulaşmıştır. Elde
edilen döviz geliri de yine 2000, 2001 ve 2002 yılları ortalamaları
alındığında 478 milyon dolar olurken, 2006 yılında bu miktar 1 milyar
152 milyon dolar değerine ulaşarak cumhuriyet tarihinin en yüksek
değerine AK Parti İktidarında ulaşılmıştır. Elde edilen gelirdeki
artış neredeyse 2,5 katı bir gelişme. AK Parti Hükûmetinin ve politikalarının
katkısını inkâr etmek insaf ölçülerine sığmaz.
Yaş sebze ve meyvede
karşılaşılan problemlerden en önemlilerinden bir tanesi de tarım
istatistiklerimizin geçmiş dönemde düzgün tutulmayışıdır. Doğru
bir planlamanın yapılabilmesi ve stratejinin belirlenebilmesi
için ülkemizdeki mevcut durumun bilinmesi elzemdir. Yaş sebze ve
meyve üreticiliğinde rakiplerimize göre önemli bir avantaj olarak
karşımıza çıkan iş gücü potansiyelimiz daha iyi şartlar altında
değerlendirildiği takdirde rekabet gücümüz artacaktır.
Tohumculuk, fidancılık,
gübre kullanımı ve sulamayla ilgili olarak alınacak tedbirler ve
devlet destekleriyle üreticinin teşvik edilmesi ve yönlendirilmesi,
doğrudan ülke ekonomimize kazanç olarak dönecektir. Önceki yıllarda
özellikle Avrupa Birliği ülkeleriyle ihraç yaş sebze ve meyve ürünlerinde,
atık, pestisit gibi insan sağlığına zararlı kimyasalların tespit
edilmesiyle yaşadığımız sıkıntıların tekrarlanmaması için zirai
mücadele tedbirlerinin alınması şarttır. Yaşanılan büyük prestij
kaybı yanında, ürünlerin ihracı ve geri gönderilmesi esnasındaki
masraflar dikkate alındığında, problemin ne kadar önemli olduğu anlaşılır.
Ben, burada, huzurunuzda
özellikle Tarım Bakanımıza ve gümrükten sorumlu Devlet Bakanımıza
teşekkürü bir borç bilirim, çünkü, Hükûmetimiz döneminde Türkiye'de,
Tarım Bakanlığı vasıtasıyla, on beş tane dünyaca kabul edilmiş laboratuvar
ve Mersin'de Gümrük Başmüdürlüğüne bağlı gümrük laboratuvarı açılmıştır.
Şu anda, Tarım Bakanlığı ve Gümrük Müsteşarlığı vasıtasıyla, Mersin'de
üç tane, yaptığımız ihracattaki ürünlerdeki ilaç kalıntısını ölçen
laboratuvar mevcuttur.
Belki tarımın ya da
meyve ve sebze üretimindeki sıkıntıların Meclis gündemine gelecek
kadar önemi var mıydı diye düşünen arkadaşlarımız olabilir. Söz konusu
olan ülke ekonomisine eklenecek veya ülke ekonomisinden çıkacak
milyar dolarlar mertebesindeki son derece önemli bir kaynaktır. Son
derece detaylı incelemelerin yapılarak çözüm önerilerinin getirildiği
Meclis araştırması komisyonu raporu, halkımızın daha bol meyve ve
sebzeyi daha ucuza tüketmesi yanında, ihracatın artmasıyla da ülkemize
daha çok dövizin girmesini sağlayacaktır.
Tarım ürünlerinin
üretilmesinde ithalat girdisinin yok denecek kadar az olduğunu
da belirtmekte fayda var. Köyden kente göçlerde şehirlerin artık yaşanamaz
bir hâle gelmesi, köydeki insanların yeterli kazançlarının olmayışından
diye düşünebilirsiniz. Planlanan Meclis araştırması, bu açıdan
toplumsal öneme sahip ve geniş halk kitlelerini doğrudan ilgilendirmektedir.
Araştırma komisyonu raporunda ifade edilen değerli bilgiler, Türkiye'deki
mevcut istikrarın kaynağı olan AK Parti Hükûmeti tarafından en iyi
şekilde değerlendirilerek çözüme kavuşturulmaktadır.
Her türlü faaliyette
olduğu gibi, yaş sebze ve meyve üretimini de içine alan tarım sektörü,
geçmiş hükûmetlerin plansız ve programsızlığı veya hatalı programları
nedeniyle bunca zamandır geriye kalmaya mahkûm edilmiştir. Planlama
için gerekli olan mevcut toprak bilgisi ve kayıtları düzgün tutulmadığından,
hangi ürünün ne miktarda ve hangi bölgelerde üretildiği tam olarak
bilinmemektedir. AK Parti Hükûmetinin bu konuda yaptığı ilk çalışma,
Türkiye'de kadastro faaliyetine hız vermek olmuştur ve Türkiye gibi
Avrupa Birliğine girmek üzere olan bir ülkenin daha kadastral faaliyetini
ve ölçümlerini bitirememesi, geçmiş hükûmetlerin çok büyük bir hatasıdır.
Bu sayede elde edilen düzgün veriler ışığında, öncelikli ihracat
hedefimiz olan Avrupa Birliği ve Arap ülkelerinin tüketim alışkanlıklarına
uygun ürünler üretmemiz mümkün olacaktır.
Yaş sebze ve meyve ihracatında
rakibimiz olan ülkeler, üretim konusundaki teknolojik yeniliklere
daha çabuk ulaşabilmektedir. Ülkemizin, bununla ilgili olarak
Hükûmetimizin uyguladığı yenilikçi tarım makinelerinin getirilmesi
konusundaki teşvikleri bu açığı kapatmıştır. Yaşadığımız Avrupa
Birliğine uyum süreci ve uyum yasaları, üretimde kaliteyi artırmak
yönündeki adımlarımızı hızlandırmıştır. Hedef pazarlara olan yakınlığımız
hem daha hızlı hem de daha ucuz taşıma imkânları sunduğundan, sadece
bu avantajımızın daha iyi kullanılmasına yönelik tedbirlerin
alınması bile yaş sebze ve meyve ihracatımızı birkaç kat artırmaya
yeteceğini yüce Meclisin dikkatine sunuyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA EYİCEOĞLU
(Devamla) - Tarım sektörü yaş sebze ve meyve üretimimiz gitgide daha
bilinçlenmektedir. AK Parti Hükûmeti olarak başlattığımız, her bir
bölgeden sorumlu genç ziraat mühendislerimiz sayesinde o bölgedeki
halk daha verimli ve uygun üretim konusunda bilinçlendirildiği gibi,
mezun olup iş bulmakta zorlanan gençlerimize de istihdam açmış bulunuyoruz.
Ancak, bu eğitim çalışmalarımızın ne denli önemli adımlar olduğu
önümüzdeki yıllarda etkisini gösterecektir, bu çalışmaların sonuçları
uzun vadede ortaya çıkacaktır. Burada, özellikle Muğla Milletvekili
Ali Arslan Bey'in vermiş olduğu bazı rakamlara ben de bir işarette bulunmak
istiyorum.
Az önce, değerli milletvekilimiz,
2000 yılında yaklaşık olarak 80 dolarlık bir teşvik verildiğini söylemişti,
ama biz de baktığımız zaman Hükûmetimiz
döneminde 2000 yılı değil, 2003, 2004 ve 2005, 2006 yıllarında her türlü
yaş sebze meyve ve özellikle de narenciye
üretimimizde korkunç bir ihracatın olduğu, ama bu ihracatın mevcut
üretimi dengelemediği noktası bilimsel verilerle ortadadır. Misal
olarak verirsek, 2000 yılında limon 169 bin ton, 2001 yılında 220 bin
ton, 2002 yılında 239 bin ton olurken, 2003 yılında 171 bin ton, 2004 yılında 222 bin ton, 2005 yılında
ise 359 bin ton limon ihracatı yapıldığı ve 2006 yılında 329 bin ton
limon ihracatı yapıldığını görüyoruz.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Fiyatı ne kadar, fiyatı?
MUSTAFA EYİCEOĞLU
(Devamla) - Aynı şekilde, mandalinaya
baktığımız zaman… Ha fiyat derseniz, yine onu da verelim.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Söyle, söyle.
MUSTAFA EYİCEOĞLU
(Devamla) - 2001 yılında 220 bin ton karşılığında 82 milyon dolar…
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Kilosunu söyle, kilosunu.
MUSTAFA EYİCEOĞLU
(Devamla) - 82 milyon dolar… Birim
olarak söylüyoruz, çünkü konuştuğumuz rakam kilo değil, ton. 82 milyon
dolar girdi var. 2003 yılında ise…
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)
- Üretici mi satmış bunu?
MUSTAFA EYİCEOĞLU
(Devamla) - Evet.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Üretici kaç para kazanmış, sen onu söyle?
MUSTAFA EYİCEOĞLU
(Devamla) - Değerli arkadaşlar,
buradaki problem, bizim konumuz…
BAŞKAN - Siz Genel Kurula
hitap edin efendim.
MUSTAFA EYİCEOĞLU
(Devamla) - Lütfen… Bizim konumuz
burada, ihracattaki yaşanan problem. Yani, biz şu anda şunu söylüyoruz:
Tamam, burada, 2004 yılında limonda, 222 bin ton ihracat yapmışız,
99 milyon dolar girdi sağlamışız. 2005 yılında 359 bin ton limon ihracatı
sağlamışız, tam 170 milyon dolar girdi sağlamışız. 2006 yılında ise,
çok önemli bir nokta var ki, 2005'le bile kıyasladığımız zaman özellikle
narenciyede, portakalda, mandalinada ve greyfurtta korkunç bir ihracat
artışı olduğunu görüyoruz…
ALİ ARSLAN (Muğla) -
"Narenciye odun oldu."
MUSTAFA EYİCEOĞLU
(Devamla) - …ve bu rakam Türkiye'deki
ihracat, TİM'den alınan rakamlardır.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Sizin bölgenin gazetesi bu.
MUSTAFA EYİCEOĞLU
(Devamla) - Bunun yanında…
BAŞKAN - Sayın Eyiceoğlu,
konuşmanızı tamamlayın efendim, sürenizi aştınız.
MUSTAFA EYİCEOĞLU
(Devamla) - Bunun yanında, ben özellikle de şunu söylüyorum: Doğrudur,
AK Parti Hükûmeti döneminde, özellikle 2006 yılında Türkiye'deki
yaş sebze ve meyveyi ele aldığımız zaman…
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)
- Hayali ihracat olmasın?
MUSTAFA EYİCEOĞLU
(Devamla) - …Anamur'un muzu, Silifke'nin çileği, Mut'un kayısısı,
eriği ve bugün nardan kimse Hükûmeti sorumlu tutmuyor ve Hükümete
teşekkür etmiyor. Bunlar çok iyi bir fiyata giderken, sadece ve sadece
narenciyedeki limondan dolayı Hükûmet suçlu gibi ilan ediliyor.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Narenciyeyi kesiyorlar.
MUSTAFA EYİCEOĞLU
(Devamla) - Bugün dikkatinizi çekmek isterim ki, Anamur'un muzu şu
anda 1,5 milyon lira, çileği 1 milyon 800 bin lira, domatesi 1 milyon
700 bin lira, salatalığı 1 milyon lira. Yani, bunu Türk çiftçisi
üretmektedir ve şu anda Türk çiftçisi bunun karşılığında da memnundur.
Yüce Meclisi saygılarımla
selamlar, hepinize iyi akşamlar dilerim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Eyiceoğlu.
Sayın milletvekilleri,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.06
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.17
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68'inci Birleşimi'nin Beşinci Oturumu'nu
açıyorum.
1260 sıra sayılı Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, söz sırası,
gruplar adına olmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa
Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık'ta.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaş sebze,
meyve, kesme çiçek ve narenciye üretimindeki ve ihracatındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin tespiti hakkındaki
Meclis araştırması önergesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarım.
Şimdi, Türkiye'nin en
temel sorunlarından bir tanesi tarımda yaşadığımız sorunlar. Gerçekten
de, şu anda, Türkiye'nin hangi iline gitseniz, hangi ilçesine gitseniz,
hangi köyüne gitseniz, gerçekten de tarımla uğraşan insanlarımız
çok büyük bir ekonomik sıkıntı içerisinde, ama, Ankara'ya baktığımızda,
Ankara'dan gördüğümüzde sanki Türkiye'deki her şey o kadar güzel, o
kadar güllük gülistanlık bir hâlde anlatılıyor ki, tüm çiftçimizin
çok mutlu olduğu hemen hemen herkesin dilinden düşmez bir kelime
hâline geldi.
Arkadaşlar, gerçekten
de Türkiye'de ilk defa yaş sebze ve meyveyle ilgili bir araştırma komisyonu
kuruldu. Bu komisyonun bir üyesi olarak, gerçekten de tümümüz, tüm
milletvekilleri iyi niyetle çalıştı. Bu nedenle, öncelikle Komisyon
Başkanımız Sayın Ali Er'e ben teşekkürlerimi sunuyorum, gerçekten
de tüm Türkiye'deki sivil toplum örgütlerinin görüşlerini almaya
çalıştı ve milletvekilleri olarak, komisyon üyeleri olarak bizlerin
de duygularını yansıtmamıza yardımcı
oldu.
Fakat, arkadaşlar,
bir sorunumuz var. Şimdi, Türkiye'de, acaba yaş sebze, meyve, narenciye
ve kesme çiçekte bizim sorunumuz ne? Bu hep tartışılıyor. Biz, sebze
üretiminde dünyada dördüncüyüz, meyve üretiminde dünyada on birinciyiz.
Demek ki, Türkiye'nin üretmek diye bir sıkıntısı yok, Türkiye üretebiliyor,
ancak, ürettiklerinin ancak yüzde 2'sini, yüzde 3'ünü ihraç edebiliyor.
Sorun, o zaman, ürettiklerimizi pazarlayabilmekte ya da ne ürettiğimizde
toplanıyor. Acaba, gerçekten de biz Türkiye'de ürettiğimiz her ürünümüze
dış pazarlarda müşteri bulabiliyor muyuz? Talebi olan çeşitleri
mi üretiyoruz, yoksa, artık dünyada üretilmeyen, ama bizim geleneksel
üretim biçimleri, metotları içerisindeki ürünler mi üretiliyor? En
temel sorunlardan bir tanesi bu.
Şimdi, bakınız, Nisan
2003'te burada gündem dışı söz alarak, sözleşmeli çiftçilik, sözleşmeli
üretim ve Üretici Birlikleri Yasası hakkında bir gündem dışı konuşma
yapmıştım. O zamanın Tarım Bakanı Sayın Sami Güçlü benim konuşmama
vermiş olduğu cevapta, hem burada, kürsüde vermiş olduğu cevapta
hem de bizzat yazılı cevabında, Türkiye'deki sözleşmeli üretimle
ilgili, hangi alanlarda sözleşmeli üretim olduğunu belirtmiş ve
Üretici Birlikleri Yasası'nın da Meclis gündeminde olduğunu söylemişti.
Gerçekten de bizim Türkiye'deki çiftçilerimizin örgütlendiği meslek
örgütü var, ziraat odası var, bir de ekonomik örgütlerimiz var, kooperatiflerimiz
var; ama, bunun yanında, yaş sebze, meyve alanındaki, gerçekten de
çok çabuk bozulabilen özellikle narenciye, yaş sebze, meyve ve kesme
çiçekte en büyük örgütlenmemiz üretici birliklerinde olacaktı ve
bizden önceki 57'nci Hükûmet zamanında, Avrupa'daki yaş sebze, meyve
tüzüğünün Türkçeleştirilmiş hâli Tarım Bakanlığına o anda getirilmişti,
onun komisyon çalışmaları devam ediyordu. Bu çalışmalarda, biz, Sayın
Bakanlığa giderek Bakanlıkla da görüşmelerde bulunduk. Şu andaki
Tarım Bakanımız Sayın Mehdi Eker, o dönemde, tahmin ediyorum, Tarım
ve Köyişleri Komisyonu Başkan Yardımcısıydınız değil mi Sayın Bakanım?
TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Üyesiydim.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - 5200 sayılı Üretici Birlikleri Yasası Meclis gündemine
geldiğinde, gerek komisyonda gerekse alt komisyon çalışmaları esnasında
son derece değiştirildi. Öyle bir hâle getirildi ki, üretici birliği vasfını
yitirmiş, sadece üretici grubu hâline gelmiş bir metin hâline geldi.
Bu komisyon çalışmaları esnasında biz gördük ki, gerçekten de yaş
sebze, meyve üreticilerimizin örgütlenmesi gereken bu birlikler,
çünkü devletin direkten direğe müdahale etmesi gerektiği ve devletin
ürün alımlarına bizzat üretici birlikleri vasıtasıyla müdahale
etmesi gerektiği bu birlikler, kuş mu, deve mi, deve kuşu mu, ne olduğu
belli olmayan birlikler hâline geldi ve öyle bir hâle getirildi ki,
sözleşmeli üretim yapma yetkisi ortadan kaldırıldı. Sayın Bakanım
da hatırlayacaklardır, komisyon çalışmaları esnasında, 5'inci
maddedeki "Sözleşmeli üretim yapabilir." diye benim vermiş
olduğum öneride uzlaşmak için başka bir odaya geçtik ve bugünkü gibi,
sadece "Sözleşmeli üretimde aracı yapılabilirler." şeklinde
bir hüküm çıktı.
Şimdi bakınız, bu elimizdeki
metne baktığımızda, yani bizim raporumuza baktığımızda, bu elimizdeki
metinde, bizim o zaman, yani 5200 sayılı Üretici Birlikleri Yasası
Mecliste görüşülürken yapmış olduğumuz hangi eleştiri var ise hemen
hemen bu bütün eleştirilerin gerçek olduğu ortaya kondu. Ama, bu süre
içerisinde, yaklaşık iki yıllık süre içerisinde Türkiye'de üretici
birlikleri de kuruldu. Üretici birliklerini kurarken gerçekten
de AKP İktidarı, başlangıçta sağlam bir örgütlenme modeli, yaş sebze,
meyve üreticilerinin bir örgütlenme modeli olarak görmediler,
ama, birdenbire bir değişiklik meydana geldi, ziraat odasının ve
kooperatiflerin alternatifi olarak, tarım satış kooperatifleri
birliklerinin alternatifi olarak yeni bir örgütlenme olarak anlaşılmaya
çalıştı ve birden Bakanlık ilgi göstermeye çalıştı. Hatta ben çok
ilginç bir şey gördüm. Meyve üretici birliği Türkiye'de kurulmaya
çalışılırken telefon ettim, ilgimi çekti, dedim ki: Arkadaşlar,
meyve üretici birliği kuruyor musunuz? Bunun tüzüğünü rica edebilir
miyim? Oradaki meyve üretici birliğindeki arkadaş bana dedi ki:
"Alamazsınız." Niye? "Çünkü, bu işte eğer bir evrak istiyorsanız
AKP Genel Merkezine telefon edin, Genel Başkan Yardımcısı size tüzüğü
verebilir." dedi. Neden bu dedim, merak ettim, ama sonradan anladım.
Meğerse bizim meyve üretici birliği içerisine fındık ve zeytin de
alınıyormuş. Şimdi, arkadaşlar, meyve üretici birliğinin içerisinde
fındıkla zeytinin ne işi var? Bizim Türkiye'deki fındık üreticileri
FİSKOBİRLİK içerisinde örgütlendi. Yine, Türkiye'deki ilk kurulan
üretici birlikleri içerisinde doğal üretim yapan organik fındık
üretici birlikleri yine orada kuruldu. Ee? Türkiye'de zeytin üretimine
geldiğimizde, gerek Marmarabirlik gerekse TARİŞ… Zaten zeytin tarım
satış kooperatifleri birlikleri burada. Orada zaten çiftçilerimiz
örgütlenmişler. Fındık üreticileri ve zeytin üreticileri zaten
örgütlenmiş. Çiftçilikteki, tarımdaki sorun, örgütlenme. Bu çiftçiler
zaten örgütlenmişler. O zaman nereden çıktı da, biz bu üreticilerimizi
tekrar meyve üretici birliği içerisine aldık? Bunu bayağı merak
ettiğimizde -gerçekten de benim ilgimi çeken noktalarda merak ettim-
yine araştırdık. Mesela, şu anda Türkiye'de ilk kurulan birliklerden
bir tanesi, Süt Üretici Birliği var. Yaklaşık bir ay önce genel kurulunu
yaptı. Çok sorunlu bir genel kurul yaptı ve yine, ayın 17'sinde burada,
Türkiye'de, herkesin gözü önünde Türkiye Damızlık Koyun-Keçi Yetiştiricileri
Merkez Birliği Birinci Olağan Genel Kurulu toplandı. Sayın Bakanım
bu konuda bilgi sahibidir tahmin ediyorum. Kendisine ve Başbakana
bizzat Türkiye Damızlık Koyun, Keçi Üreticileri Birlikleri Başkanı
ve Yönetim Kurulu suç duyurusunda bulundular. Ben de buradan, Meclis
kürsüsünden suç duyurusunda bulunuyorum.
Bakınız, Damızlık Koyun
ve Keçi Üreticileri Birliği Yönetim Kurulu kongre kararı alıyor,
diyor ki: "Biz 17 Şubatta kongre yapacağız." Bakanlığa bildiriyor,
tek kelime. Bakan adına gelen yazıda "Hayır efendim, siz kongre
yapamazsınız, siz kongrenizi haziran ayında yapacaksınız, 17 Şubatta
almış olduğunuz kongre kararını iptal edin." deniyor ve bunun
üzerine Yönetim Kurulu kongre kararını iptal ediyor. Bütün kayıtlar
burada. Arkasından, birden bire, 16 Şubat 2007 tarihinde Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü
adına Osman Şimşek, Genel Müdür Yardımcısı, yazı yazıyor Türkiye
Damızlık Koyun-Keçi Yetiştiricileri Merkez Birliğine, diyor ki:
"Siz 17 Şubatta kongre yapacaksınız." Sorun da burası, ama,
Yönetim Kurulunun haberi yok ve Türkiye'de insanlar geliyorlar,
birlik üyesi değiller, o kooperatifler Birliğe üye kabul edilmemişler
ve Birlik Yönetim Kurulunun haberi olmadan 17'sinde burada Damızlık
Koyun-Keçi Yetiştiricileri Merkez Birliğinin kongresi yapıldı
ve bir AKP milletvekilinin kardeşi Birliğin başkanı seçildi ve bunun
üzerine cumhuriyet savcılığına suç duyurularında bulunuldu ve
Türkiye Damızlık Koyun-Keçi Yetiştiricileri Merkez Birliği Yönetim
Kurulu 19/2/2007 tarihinde şu elimde gördüğünüz, ekleriyle beraber
on sayfayı bulan, hem Yönetim Kurulu karar defterlerine geçilen
üç sayfalık dilekçe Sayın Başbakana ve Sayın Tarım Bakanına iletildi.
Şimdi arkadaşlar,
biz tarımı böyle mi idare edeceğiz? Biz insanları böyle mi örgütlendireceğiz?
Bu örgütlenme, tarımdaki çalışanların, çiftçilerin örgütlenmesi
mi, yoksa, siyasal örgütlenme olarak mı algılayacağız biz bunu? Tamamen
burada, ben şu anda, Sayın Bakanımın bu konuda ne yaptığını merak
ediyorum ve ne yapacağını da merak ediyorum.
Şimdi, Türkiye'deki
yine meyve üretiminden bahsediyoruz. Bugün Türkiye'de, ISO 9000 kaliteli
Bursa'da üretilen kirazı satmaya kalktığınızda elinizden alırlar.
Hiçbir şekilde pazarlama sorunumuz yok. O yüzden de zaten devlet
destek de vermiyor, teşvik de vermiyor. Ama, bizler ne yapıyoruz? Ben
size söyleyeyim: Bursa'da kirazın en fazla yetiştirildiği yerlerden
biri olan Keles-Davutlar-Kozağacı bölgesinde termik santral yapmaya
kalkıyoruz. Termik santral yaparak oradaki kiraz ağaçlarını ortadan
kaldırmayı düşünüyoruz. Bütün Bursa'daki çevreci örgütler ayağa
kalkıyor. Biz orada, hâlâ, termik santral yapmakta ısrar ediyoruz ve
Sayın Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız Bursa'ya geliyor, hâlâ,
termik santral yapacağım diye inat ediyor oraya, bunu konuşuyor.
Biz ne yapıyoruz? Taş
ocaklarıyla beraber… Daha bugün Bursa'da, Bursa'da Türkiye'deki meyveciliğin
merkezlerinden biri olan Gürsu ilçesinde taş ocaklarını protesto
eylemi vardı. Biz gidiyoruz, meyve yetiştirilen alanlarımızda
taş ocaklarına ruhsat vererek o alanların, meyve ağaçlarının katledilmesine
izin veriyoruz. Bunları da takip ediyoruz.
Yine devam ediyorum.
Biz ne yapıyoruz? Türkiye'deki tarımın, Türkiye'deki çiftçilerin
desteklenmesini sağlayan tarım kredi kooperatiflerimiz var, Ziraat
Bankamız var ve Ziraat Bankası tüm çiftçilerimize kredi veriyor. Biz
ne yapıyoruz? Ve diyoruz ki: "Biz, Ziraat Bankasını satacağız,
özelleştireceğiz." Kime vereceğiz? "Yabancılara vereceğiz."
Pekâlâ, Türkiye'deki çiftçilerimize kim kredi verecek o zaman, kimden
para bulacaklar, onlara kim yardım edecek? Hiç kimse yardım edemeyecek.
Ama, biz, esnafımıza kredi temin eden, onlara ekonomik destek veren
Halk Bankasını yabancılara satmak isterken vazgeçildi, ama, burada
Meclisten, getiriyoruz, Ziraat Bankasını da yine yabancılara satalım
diye kanun çıkartmaya çalışıyoruz.
Şimdi faizler geliyor.
İlginç bir şey oldu. Bursa'da Esnaf Kefalet kongresindeyiz. Bir
AKP'li Bursa milletvekili arkadaşımız şunu söyledi: "Siz hiç
merak etmeyin arkadaşlar…" dedi aynen esnafa "…biz bankayı
yabancılara satsak da, aslında size, biz, yüzde 20 indirimli faiz
veriyoruz. Aslında sizin kullandığınız faiz yüzde 13, ama aslında
bu yüzde 20. Biz Hükûmet olarak bunun yüzde 7'sini veriyoruz. Banka yabancılara
satılsa dahi, siz hiç merak etmeyin, biz yine size yüzde 7'yi Hükûmet
olarak cebimizden, yabancıya, şahıslara da ödeyeceğiz, siz yine
ucuz faizle kredi alacaksınız."
Şimdi, herhâlde, aynı
mantığa geldiğimizde, burada yüzde 3,5-yüzde 4,5, biliyorsunuz,
sübvansiyon uygulanıyor; tahmin ediyorum ki, artık gelecek aynı
mantık içerisinde "Biz yabancılara Ziraat Bankasını satsak
dahi, ey köylüm, sen hiç merak etme, biz Türkiye Cumhuriyeti olarak
yabancıya, bankayı satın alanların da cebine para vereceğiz, sübvansiyonu
biz uygulayacağız." diye söz verecek herhâlde o arkadaş. Keşke
burada olsaydı çok daha rahat konuşma
imkânına sahip olabilirdik.
Şimdi bakınız, Türkiye'deki
en temel sorun üretme değil, örgütlenme ve Türkiye'de, gerçekten de
meslek örgütü haricinde, ziraat odası seçimleri de dah işte ocak
ayından itibaren yapılıyor, şu anda bitti, şu anda diğer kooperatiflerimiz,
tarım kredi kooperatiflerimizle üretici birliği belgesi veriyoruz
biz.
Bakınız, tarım kredi
kooperatifine üretici birliği belgesi verilince ne oluyor? Tarım
kredi kooperatiflerinin kullanmış olduğu faiz limiti 10 milyarda,
öyle mi? Eğer üretici birliği belgesine sahip ise o birlik, kullandığı
tarım kredi kooperatifi ve üretim sözleşmesi yaparsa, 3 katı kadar,
30 milyar faiz veriyoruz şu anda tarım kredi kooperatiflerinin en
son faiz limitlerinde.
FİKRET BADAZLI (
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) - Kredi veriyoruz,
pardon, kredi veriyoruz. Doğru, kredi veriyoruz, faiz
vermiyoruz.
Arkadaşlar,
pekâlâ, düz üretici birliği üyesinin ne günahı var? Yani, 5200 sayılı Yasa ile üretici birliği belgesi
alan, üretici birliğini kuran şahısların ne günahı var?
VAHİT KİRİŞCİ (Adana)
- Özendirelim.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
- Bakın, bunu özendirelim. O zaman 5200 sayılı Yasa ile üretici birliklerine
de aynı avantajı niye kullandırmıyoruz, niye vermiyoruz?
Yine başka bir uygulama
var. Üretici birliklerinde olması gerekenler, yaş sebze, meyve üreticileri,
kesme çiçek üreticileri. Ee, şimdi biz ne yaptık? Süt üreticilerini
de, her türlü hayvansal ürünleri üretenleri de gittik üretici birlikleri
içerisine aldık, öyle mi? Doğru mu? Değil, değil; onların örgütlenmeleri
var, Türkiye'de Damızlık Sığır Üreticileri Birliği var. Ama, burada
ne yapıyoruz? Sayın Bakana, bir soru önergesi de verdim. Biliyorsunuz,
5200 sayılı Yasa ile Süt Üreticileri Birliğine üye iseniz sütünüze
litrede 1,5 lira prim alıyorsunuz. Ee, pekâlâ, diğer kooperatiflerin
ne günahı var? Diğer birliklerin ne günahı var? Holstein tipi damızlık
sığır üretici birliklerine niye bu parayı vermiyoruz? Sayın Bakana
soru önergesi verdim. Bana verilen cevapta "Biz birliklerde örgütlenmeyi
teşvik etmek istiyoruz." Doğru, keşke birliklerdeki örgütlenmeyi
her şeyiyle beraber teşvik edebilsek ki, tüm birlikler de bu şekilde
bu parayı alabilse. Bunu aynı şekilde destekliyoruz.
Şimdi, bakınız, ikinci
bir sorum var: Türkiye'de elmaya ne zaman teşvik verildi? Elma depoda
kaldıktan sonra. Çıkarılan genelgeyle, tebliğle, 2006 yılında mayısla
ağustos ayı içerisinde ihracat yapan firmalara tonuna 80 dolar teşvik vereceğiz. Ee,
elma ne zaman yetişiyor? Elma ne zaman yetişiyor? Eylülden mayıs
ayına kadar ihracat yapan üreticinin ne günahı var? Onlara niye para
verilmiyor? Bugün ayvaya teşvik veriliyor mu? Şeftaliye teşvik veriliyor
mu? Hayır, yok. Armuda teşvik veriliyor mu? Kiraza teşvik veriliyor
mu? Bursa'nın kara incirine teşvik veriliyor mu? Hayır, hiçbir şeye
teşvik vermiyoruz. O zaman, biz şimdi burada konuşuyoruz, diyoruz
ki: "Efendim, biz teşvik veriyoruz." Hayır arkadaşlar, biz
teşvik falan vermiyoruz. Biz teşvik falan vermiyoruz. Biz, hâlâ, dağınık,
örgütsüz bir tarımdaki örgütlenmeyi ve modeli hâlâ devam ettirmeye
çalışıyoruz.
Bakınız arkadaşlar,
biz, komisyon çalışmalarındaki önerilerin birçoğuna katılıyoruz.
Gerçekten de, komisyondaki çalışmalarda karşılıklı ortak düşüncelerimiz
dile getirildi. Ama, bir karşı oy yazısı yazdık biz burada. O karşı
oy yazısında, özellikle, karşı oy yazısını yazmamızın nedenlerini
de belirtecek şekilde anlatmaya çalışıyorum. Şu anda, çıkarılan
5200 sayılı Tarımsal Üretici Birlikleri Yasası eksiktir. Türkiye'deki
tarımda bir örgütlenme modeli olarak asla düşünülmemesi lazım,
böyle düşünürsek hata yaparız; ama, üreticimizi bir araya getirecek,
onları güçlendirecek bir birlik olarak düşündüğümüzde doğru yapılması
gerekir.
Bakınız, Avrupa Birliğinde
üretici örgütlerinin temel görevleri:
1) İlgili ürünün piyasasında
denge sağlamak.
2) Satış koşullarını
belirlemek, üretimin piyasa koşullarına göre düzenlenmesini
sağlamaktır. Yani, ekonomik faaliyette bulunmaktır.
Hâlbuki, biz, üretici
birliklerinin ekonomik faaliyette bulunmasını yasakladık, sözleşmeli
üretim yapmasını yasakladık, biz yasakladık bunu.
Şimdi devam ediyorum:
"Bizde ise ekonomik faaliyet 5200 sayılı Üretici Birlikleri Yasası'nda
yasaklanmış, 552 sayılı Kararname ile üretici birliği belgesi verilen
birlikler ise ticari faaliyette bulunmaktadırlar.
Bu nedenle, raporda
belirtilen eksiklerin yanında, 5200 sayılı Tarımsal Üretici Birlikleri
Yasası'nda değişiklik yapılarak:
a) Üretici birliklerinin
tek bir yasayla kurulması ve faaliyette bulunmalarının sağlanması,
b) Üretici birliklerinin,
tıpkı AB ülkeleri gibi, meyve ve sebze, narenciye, sert kabuklu meyveler
ve mantar ürünlerini ve işlenmek üzere kullanılacak ürün yetiştiricilerinin
kurduğu birlikler olarak kalmasını, hayvansal ürünler ve bunları
üreten üreticilerin yasa kapsamından çıkarılmasını,
c) Balıkçılık, zeytin
ve zeytinyağı için Avrupa Birliğinde özel tüzükler ve düzenlemeler
olması nedeniyle, bunlar için özel düzenlemelerin yapılması,
d) Üretici birliklerinin
devlet adına piyasaya müdahale edebilmesi için devletten maddi
yardım almasının sağlanması,
e) Devlet tarafından
üreticilere verilen ve verilecek desteklerin birliklere verilerek
buralarda örgütlenmenin sağlanması,
f) Birliklere tarımsal
girdilerde her türlü dolaylı vergilerden muafiyet tanınması,
g) Birliklere işletme
fonu kurmaları ve eylem planı hazırlama yetkileri verilmelidir.
Devlet, işletme fonuna katkı yapmalı, birliğin ekonomik güce ulaşmasını
sağlamalıdır. Eylem planına bağlı olarak, Avrupa Birliği fonlarından
yardım alması ve tanınması da sağlanmalıdır.
h) En önemlisi ise üyeleri
adına üretim sözleşmesi yapma yetkisinin birliklere verilmesi zorunludur."
Biz, bu önerilerde bulunmuştuk.
Şimdi, hâlâ, bu önerilerde tekrar bulunuyoruz.
Geçen üç yıllık bir deneyim
yaşadık, üretici birlikleri kuruldu. Üç yıllık süre içerisinde,
ne yazık ki, bu konuda hiçbir adım atılmadı. Tek bir niyetiniz var:
"Ziraat odalarında başarılı olamadık, kooperatiflerde, tarım
satış kooperatifleri birliklerinde başarılı olamadık, ama üretici
birliklerini ele geçirelim" gibi, dar, siyasal kadrocu ve sekter
bir anlayış içerisine girilirse, gerçekten de geleceğin Türkiye'sindeki
yaş sebze, meyve üreticilerini örgütleyebileceğimiz bu birlikler,
ne yazık ki, Türkiye'deki üretici için yine hayal kırıklığı yaratacaktır.
Ne olur siyasal olarak ele geçirmeye çalışmayın. Gerçekten…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla)
- Sayın Başkanım, tamamlıyorum.
…birlikleri, Avrupa
Birliğindeki gibi, yaş sebze ve meyve tüzüğünün orijinal hâli gibi,
Meclise gelen, Bakanlığa gelen ilk taslak gibi, üretim sözleşmesi
yapabilecek bir ekonomik örgütlenme olarak algılayın ve Türk köylüsünün
hizmetine o şekilde sunun.
Beni dinlediğiniz
için teşekkür ederim, hepinize sevgi ve saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Küçükaşık.
Anavatan Partisi Grubu
adına Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan.
Buyurun efendim.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan yaş sebze, meyve, kesme çiçek ile narenciye üretimindeki
ve ihracatındaki sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırma komisyonu raporu
üzerinde, Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gerçekten Türkiye'nin yüzde 35'ini teşkil eden köylülerin,
maalesef, şu anda Mecliste temsilcisi olan milletvekillerinden
kaç tane arkadaşız? Bu kadar sorunları olan bu köylüleri, eğer Meclisimiz
bu şekilde az bir şeyle görülürse, demek ki bu olaylara önem verilmiyor.
Hele Hükûmetin 350 küsur milletvekilinden neredeyse komisyon üyesi
sayısı kadar milletvekili var. Demek ki, köylüleri bu kadar önemsemiyoruz.
Köylüler, sizleri yarın seçim meydanlarında göreceklerdir.
Değerli arkadaşlar,
yüce Meclisin 15/2/2006 tarihli 63'üncü Birleşimi'nde görüşülen
araştırma önergesi üzerine, Genel Kurulun 868 sayılı Kararı ile,
yaş sebze, meyve, kesme çiçek, narenciye üretimindeki ve ihracatındaki
sorunları görüşmek amacıyla Meclisimizden 17 üye komisyona seçilmiş
bulunmaktadır.
Çalışma süresi içerisinde,
Ankara'da 12 toplantı yapılmış, ilgili bakanlıkların ve kamu kurum
ve kuruluşlarının, araştırma enstitülerinin, ilgili meslek odalarının,
üretici ve ihracatçı birliklerinin ve sivil toplum kuruluşlarının
görüşleri alınmış ve uzmanların görüşlerine başvurulmuştur. Bütün
burada emeği geçen, başta Komisyonumuz, Meclisimiz ve bürokratlarımıza
çok teşekkür ediyoruz. Ayrıca, Komisyon, sorunları yerinde tespit
amacıyla, Antalya, Hatay, Adana, Mersin, Balıkesir, Bursa, Yalova,
Malatya ve Niğde illerinde incelemelerde bulunmuştur ve bu çalışmaları,
11/10/2006 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bu
raporu sunulmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye'de bahçe bitkileri tarımı yapılan alanın
işlenen araziye oranı yüzde 12,4'tür. Yaş sebze ve meyve üretimi yıllara
göre değişmekle birlikte, yıllık 42 milyon ton civarında olup, bu
üretimin yaklaşık 16 milyon tonu meyve, 26 milyon tonu da sebze olarak
gerçekleştirilmektedir. Dünyada üretilen incirin yaklaşık yüzde
27'si, kayısının yüzde 17'si, kavunun yüzde 12'si, karpuzun yüzde
11'i, yeşilfasulyenin yüzde 14'ü, patlıcan ve domatesin yüzde 9'u,
turunçgillerin yüzde 13'ü ülkemizde üretilmektedir. Dünya sebze
üretiminde Türkiye'nin payı ise yüzde 3 dolaylarındadır. Türkiye'de
yaş sebze, meyve üretiminin yalnızca yüzde 4'ü -ortalama 1 milyon
800 ton- dış satıma konu olmaktadır. İhraç edilen yaş sebze ve meyve
sektöründe en fazla ihracat geliri turunçgillerin ihracından sağlanmaktadır.
Değerli arkadaşlar, turunçgillerin ihracatından sağlanırken, bu
Hükûmet döneminde, -hatırlarsanız- maalesef, sezon bittikten sonra
destekleme verilmiştir geçen sene mart ayında, bu sene ise aralık
ayında. Değerli arkadaşlar, çiftçinin elinde, üreticinin elinde bu
stokları, malı bittikten sonra teşvik vermenin, yardımcı olmanın
bir faydası var mı? Ancak tüccarları zengin etmekten başka bir
şey değil, çiftçilerimizi de mağdur
etmektedir. Yani, sonra çıkıyorsunuz "Limona 100 dolar verdik."
diye... Acaba seçim için mi bunu birden gündeme getirdiniz, yoksa bu
insanların çığlığına bir nebze olarak kulak verdiğinizden mi? O
hâlde, narenciyecilerin durumunu herkes de biliyor. Bas bas bağırdılar
ve sıkıntıları olduğunu söylüyorlar. Bugün sorduğumuzda, çiftçiler,
narenciye üreticileri diyor ki: "25-30 kuruşa, maalesef, malımızı
satamıyoruz." diye sıkıntıları var. Biz, teşvikleri gününde
vermediğimizde, çiftçileri mağdur etmiş durumda değil miyiz? Malatya'da kayısıya sizler
teşvik verebiliyor musunuz? Kayısı çiftçisinin, kayısı üreticilerinin
durumunu biliyor musunuz? Sıkıntıları olduğunu ve -dünyaya kendini
ispatlamış olan kayısının- özellikle Malatya'dan başlamak üzere
Türkiye'nin çok yerlerinde kayısı üreticilerinin durumunu, feryatlarını
hiç duyuyor musunuz? Sadece farklı üretilen... Narenciyeye verdiğiniz
şey zaten belli, bugün narenciye üreticisinin masraflarını da karşılamıyor.
Elmaya verilen teşvikler de belli. Ama neden, bugün kayısıya, şeftaliye,
kiraza biz de teşvik vermiyoruz? Bunlar çiftçi değil mi, bunlar üretici
değil mi? Bunlara da, bir an önce, diğerlerine verildiği gibi, narenciyeye
verildiği gibi, sebzeye, meyveye verildiği gibi, teşviklerin bunları
da kapsam içerisine alarak, mademki yaş sebze, meyveyle ilgili bir
komisyon araştırması içerisinde bulunduk, bunların da değerlendirilmesi
gerekir.
Çiftçiler mağdur, girdilerini
karşılayamıyorlar, sıkıntıları var. Hiçbir çiftçi bugün, ben hâlimden
memnunun diyemiyor. Bu sıkıntıların giderilmesi için, çiftçilere,
Avrupa Birliğine giderken, Avrupa Birliği çiftçilerine ne veriyorsa,
Türkiye de hiç olmazsa bunun yarısını versin. Çünkü, Avrupa Birliğindeki
çiftçilerin girdileri, Türkiye'deki çiftçilerin ve üreticilerin
girdilerine göre çok daha düşüktür. Bu hâliyle, çiftçinin elindeki
üretmiş olduğu mal elinde kalmaktadır.
İhracatın üretime
oranı İspanya'da yüzde 45, İsrail'de yüzde 51'dir. Bu anlamda, üretilen
yaş sebze ve meyvenin yüzde 96'sı ülke içinde kalmakta, bu miktarın
yüzde 25-30'u ise tüketim merkezlerine ulaşmadan çürümektedir. Bu
durum, sektörde var olan sorunların düzeyinin bir göstergesidir.
Bunun en önemli nedenlerinden birisi, sektörde istenilen miktar
ve kalitede üretim gerçekleştirilmemektedir.
Yaş sebze ve meyve ticareti,
bu ürünlerin üretimiyle uğraşan üreticileri, üretici birlikleri
ve kooperatifleri, taşıyıcıları, aracı ve komisyoncuları, toptan
ve perakende çalışan tüccarları, dış satımcı ve dış alımcıyı, yerel
ve merkezî kamu örgütünü ve en önemlisi de bu ürünlerin tüketicisi
konumundaki geniş halk yığınlarını çok yakından ilgilendirmektedir.
Ülkemiz, yaş sebze,
meyve ve turunçgillerin üretiminden pazarlanmasına kadar geçen
bütün aşamalarda İspanya ve İtalya gibi ihracatta söz sahibi olan
ülkelerle karşılaştırıldığında, önemli eksiklikler vardır. Türkiye'de
yaş sebze, meyve sektörünün üretim yapısı, fiziki yapısı ve pazarlama
altyapısından kaynaklanan sorunları bulunmaktadır. Özellikle muhafaza,
ambalaj, girdi kullanımı, etiketleme, organik tarım, yetiştiricilik
sistemleri, pazarlama altyapısının uygunsuzluğu ve eksikliği,
üretici örgütlenmesindeki yetersizlik sorunları öne çıkarmaktadır.
Alanla ilgili olarak
daha önce yapılan yasal düzenlemeler, bu sorunların çözümüne yönelik
yaklaşımlar içermekten öte, zincirin ilk ve son halkası olan üretici
ve tüketici aleyhinde bir eğilim sergilemektedir.
Dünyada yaklaşık elli
ülkede kesme çiçek üretimi yapılmaktadır. Türkiye, mevcut iklim
ve coğrafi yapısıyla, kesme çiçek üretimi açısından büyük oranlar
sahip olan ülkelerin başında gelmektedir. Türkiye'de ticari anlamda
çiçek üretimi ve pazarlaması 1940 yıllarından başlamıştır. Hâlen
süs bitkisi üretimi yapılan illerin sayısı 20'dir. 2000 yılı itibarıyla
Türkiye'de süs bitkilerine ayrılan sera 15 bin dekar civarındadır.
Süs bitkileri üretimi yapılan alanların yüzde 53'ü kesme çiçek üretimi
yapmakta, kesme çiçek üretimi alanlarında İzmir ve Antalya illerimiz
başta gelmektedir. Antalya üreticileri ağırlıklı olarak dış pazara
yönelik üretim yaparken, İzmirli üreticiler hem iç hem de dış pazara
yönelik çalışmaktadırlar. Ülkemizde kesme çiçek, doğrudan 30 bin
kişinin, dolaylı olarak da 200 bini aşkın kişinin geçim kaynağı olmuştur.
Kesme çiçekte pazar sorunu bulunmadığı için, ülkemizde var olan potansiyelin
değerlendirilmesi gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; malum olduğu üzere tarımın temeli topraktır. Toprak
olmadan tarımdan ve tarımsal üründen bahsetmenin manası yoktur.
Üretimin verimliliği ve kalitesinin en önemli etkeni topraktır. Bu
nedenle, öncelikle tarım topraklarının en rantabl şekilde kullanımı
için gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir. Tarım topraklarının
erozyonla taşınması engellenmeli, aşırı sulama, gübreleme ve diğer
hatalı tarım uygulamalarıyla topraklarımızın çoraklaşması ve
verimsizleşmesinin önüne geçilmelidir. Bunun için de Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı ve taşra teşkilatlarına büyük iş düşmektedir.
Öte yandan, tarım işletmeleri
optimum büyüklükte değildir, yani tarım işletmeleri kârlı olarak
üretim yapabilecek büyüklüğe sahip değillerdir. Türkiye'de, 2001
yılında tarım sayımına göre yaklaşık 3 milyon tarım işletmesinin
1 milyonu 20 ile 49 hektar arasında büyüklüğe sahiptir. Avrupa Birliğinde
ortalama tarım işletmesi büyüklüğü 17 hektar iken, ülkemizde 5
hektardır. Ortalamadan bakıldığında 5 hektar alan büyük veya yeterli
görülebilir, ancak bu 5 hektardan daha büyük tarım alanlarının
özellikle Orta Anadolu ve Doğu Anadolu'daki kıraç alanlarda yer aldığı
ve susuz üretim yapıldığı dikkate alındığında, yeterli olmadığı
görülmektedir. Karadeniz Bölgesi'nde, Ege ve Akdeniz Bölgesi'nde
işletme başına düşen arazi miktarı çok daha az miktardadır.
Öte yandan, bizdeki tarımsal faaliyetlerin birçoğuna
işletme demek de mümkün değildir. Araziler parçalıdır. Kâr-zarar hesabı
yapılmamaktadır. Üretilen, geleneksel olarak, para kazanmaya değil,
karın doyurmaya yöneliktir.
Tarım arazilerinin
bu kadar parçalanması ve tarım işletmelerinin sahip oldukları
arazi alanının az olması, yıllardır düzeltilmeyen miras hukukumuza,
bundan da önemlisi, tarım kesimindeki yoğun nüfus yığılmasına bağlıdır.
Miras hukukunda 2001 yılında düzenleme yapılmış olmasına rağmen,
beklenen başarı elde edilmemiş, arazilerdeki parçalanma devam etmektedir.
Türk Medeni Kanunu'ndaki miras hükümleri tarım arazilerinin bölünmesini
engelleyecek şekilde yeniden gözden geçirilmelidir. Ayrıca, miras
ortaklığının, özellikle, tarımsal işletmeler üzerindeki tasarruf
özgürlüğünün sınırlanması gerekmektedir.
Ülkemizdeki tarım
arazileriyle ilgili en önemli sorunlardan biri de çok parçalılıktır.
Tek parça tarım arazisine sahip olan çiftçi çok azdır. Araziler, genelde,
bulunduğu köyün mevkilerine serpiştirilmiş durumdadır. Bu durum,
ekonomik tarım yapılanmasını güçlendirmektedir. Arazi toplulaştırması
etkin bir şekilde teşvik edilmeli, arazi toplulaştırmasına gönüllü
olarak katılan üreticilere kredi kolaylığı ve ek teşvikler getirilmelidir.
Aslında, tarım kesiminde
bu kadar büyük oranda nüfus yığılmışken, yasal düzenlemelerle tarım
arazisinin bölünmesinin önüne geçmek de oldukça zordur. Sanayi
alanında iş imkânları sınırlı iken, köyde yaşayan vatandaşlar da,
mecburen toprağa bağlı kalmaktadır. Dolayısıyla, herkes karnını
doyuracak bir araziye sahip olmak istediğinden, yasal olarak imkân
olmasa bile, tarım arazileri fiilen bölünmektedir.
Bu nedenle, tarım kesimindeki
nüfusun planlı bir şekilde azaltılması gerekmektedir. Bunun için
de, tarım alanlarına zarar vermeden sanayi kesimindeki istihdamın
artırılması gerekmektedir. Çiftçinin yerinde kalkınması için de
kırsal alanda tarıma elverişli olmayan alanlarda organize sanayi
bölgeleri oluşturulmalı, sanayi tesislerinin birkaç büyük şehir
etrafında toplanmaması için kırsal kesime sanayi yatırımı yapacaklara
ek destek ve teşvik getirilmelidir. Öte yandan, tarım alanlarımız,
alınan bütün önlemlere rağmen hızla yok olmaktadır. Tarım alanları,
tarım sektörünün cazibesini yitirmesi nedeniyle, tarım dışı
amaçlarda kullanılmak üzere elden çıkarılmaktadır. Bunun da önemlisi,
bu konulara daha duyarlı, daha etkin şekilde çalışılarak, tarıma
elverişli olmayan arazilerde konut ve sanayi için arsa üretimine
hız verilmelidir.
Birçok alanda olduğu
gibi, tarım sektöründe de maalesef, sağlıklı bir kayıt sistemi yoktur.
Tarımla ilgili gerçek üretim planı yapılması gereken politikaların
oluşturulması aşamasında, kayıt sisteminin yetersiz oluşu önemli
bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bugün için ülkemizde ne kadar
tarım arazisi olduğu dahi bilinmemektedir, çünkü, birçok ilimizde,
hâlen kadastro çalışmaları tamamlanmış değildir. Üretim alanlarının
tam olarak tespit edilmediği bir yerde, üretim miktarının da tam olarak
bilinmesi mümkün değildir.
Tarım ürünlerimizde
izlenebilirlik büyük önem arz etmektedir, çünkü, gıdaların üreticiden
tüketiciye kadar izlenmesi gıda güvenliği açısından gereklidir.
Sağlıklı bir kayıt sistemi oluşturulmadığı zaman, bu izlenebilirlik
sağlanamamaktadır. Ayrıca, kayıt sisteminin sağlıklı işlememesi
nedeniyle, tarımsal desteklemeler de gerektiği gibi uygulanamamaktadır.
Tarım sektörünün kayıt altına alınabilmesi için kadastro çalışmaları
öncelikli olarak tamamlanmalı, uzaktan algılama sisteminin oturabilmesi
için Tarım ve Köyişleri Bakanlığına kaynak aktarılmalıdır. Ayrıca,
Türkiye İstatistik Kurumuna veri sağlayan Tarım ve Köyişleri Bakanlığının
taşra teşkilatları, gerek kaynak gerekse personel yönünden güçlendirilmelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yaş sebze, meyve, narenciye ve kesme çiçek sektörü
için de ulusal ve bölgesel ölçekte üretim planlaması yapılmamaktadır.
Plansız üretim nedeniyle bazı ürünlerde arz fazlası ortaya çıkmakta,
bu ürünler değerinde satılmamaktadır. Ayrıca, ihracata ve sanayiye
yönelik üretim yapılmadığı için, ürünler gerektiği gibi değerlendirilmemekte
ya da iç piyasada düşük fiyata alıcı bulmakta veya heba olmaktadır.
Ülkemiz yaş sebze,
meyve, narenciye ve kesme çiçek sektöründe üretim ve ihracat hedeflerinin
ortaya konulması için ülke çapında "Ulusal Tarım Konseyi"
adı altında bir konsey oluşturulmalıdır. Konsey, bu sektörde üretim
ve ihracat hedeflerini ortaya koyarak gerekli planlamaları yapmalı
ve bu hedeflere ulaşmasında yol gösterici olmalıdır. Konseyin belirttiği
hedeflere ulaşabilmesi için gerekli tedbirler alınarak uygulamaya
konulmalıdır. Arz fazlası olan ürünler tespit edilerek bu ürünlere
alternatif olabilecek ürünler konusunda ilgili kurum ve kuruluşlarca
üreticiler bilgilendirilmeli, alternatif ürünlere yönelen üreticiler
desteklenmeli ve teşvik edilmelidir. Üretim planlanmasında sözleşmeli
üretim büyük önem arz ettiğinden, üretici birlikleri, üyelerini
sözleşmeli üretim yapmaya teşvik etmelidir.
Girdi maliyetleri
yüksek olmasına ve girdi fiyat artışları, açıklanan enflasyon rakamlarının
çok üzerinde seyretmesine rağmen ürün fiyatları yerinde saymakta
ve bu nedenle, bazı yıllar, üreticiler hasat masrafını karşılayamadıkları
ürünlerini dahi tarlasında bırakmaktadırlar. Yüksek maliyet, düşük
Türk tarımının dünya pazarında rekabet edebilmesinin önündeki en
büyük engeldir. Eksi 10 derecede, suyun bulunmadığı ve güneşin aylarca
görülmediği Hollanda ve Belçika gibi ülkelerden daha yüksek maliyetlerle
üretim yapıyorsak, mutlak surette, bir yerde hata vardır. Eğer, biz,
girdileri aşağıya çekmediğimiz takdirde bugün dünyayla rekabet
etme şansımız yoktur.
Bu nedenle, tarımsal
üretim içinde kullanılan tüm girdilerden alınan KDV kaldırılmalıdır.
İşçilik maliyeti içerisinde yer alan SSK ve stopaj giderleri aşağıya
çekilmelidir. Tarımsal üretim, dış kaynaklı tohuma bağlılıktan çıkarılmalı,
yerli tohum üretimi için her türlü destek sağlanmalıdır. Ülkemizde
fidan üretimi yapan üniteler yeterli düzeyde değildir. Fidanların
sertifikasyonuna ilişkin yasal düzenlemeler acilen çıkarılmalıdır.
Modern fidan üretim teknikleri kullanan fidanlıkların sayısı artırılmalıdır.
Yurt dışındaki tescili yapılmış fidanların yurt içinde ve hızla tescilleri
yapılarak sertifikalı üretim alanları sağlanmalıdır. Fidan üretimi
aşamasında gerekli kontroller Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından
etkin şekilde yapılmalıdır. Çevre ve insan sağlığına zararları
yansıtmayacak zirai ilaçların kullanımını azaltabilmek için virüslerden
ari, hastalık ve zararlılara dayanıklı sertifikalı tohum, fide
ve fidan kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.
Ülkemizde su kaynaklarının
verimli bir şekilde kullanımı ya da başlı başına sorun olduğundan
modern sulama tekniklerinin yaygınlaştırılması için üreticilere
düşük faizli yatırım kredileri verilmelidir.
Suni gübrelerin bilinçsiz
ve kontrolsüz kullanımı, tarım topraklarının uzun vadede verimsizleşmesine
ve çoraklaşmasına neden olduğundan, gübre kullanımı toprak ve bitki
analizlerine dayalı olarak yapılmalıdır. Bu anlamda, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı toprak ve bitki analizi yapacak sabit ve gezici laboratuvarları
yaygınlaştırmalı, üretici bu konuda da eğitilmelidir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Evet Sayın Başkan…
Tarımsal mücadelede
kullanılan ilaçların fiyatlarının yüksek olması, entegre mücadele
yapılmaması, hastalıklara dayanıklı çeşitlerin üretilmemesi
ve ilaç kullanımının bilinçsizce yapılması maliyetleri artırmaktadır.
Kimyasal mücadeleye alternatif olarak, başta biyolojik mücadele
olmak üzere, kültürel önlemler ve entegre mücadeleye öncelik verilmeli
ve desteklenmelidir. Üretim aşamasında EUREPGAP bünyesinde yer
alan kontrollü üretim sisteminin yaygınlaştırılması sağlanmalıdır.
Pazarlama ve işletme öncesi kalıntılardan zirai mücadele araştırma
enstitüleri bünyesindeki kalıntı analiz laboratuvarları, pazar
ve haller ile işlenmiş üründeki kalıntılardan gıda teknolojisi
araştırma enstitüsü ve il kontrol laboratuvarları sorumlu olmalıdır.
İnsan sağlığını yakından ilgilendiren bu konudaki sorumluluklar
yasal zeminde açıkça belirtilmektedir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, mikrofonu
açıyorum, son cümlelerinizi rica edeyim.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
- Evet.
Türk çiftçisinin bu
mağduriyetleri, bu sıkıntılarını göz önünde bulundurarak, bu
Araştırma Komisyonumuzun, elbette ki insanlarımıza ulaşarak,
köylülerimize ulaşarak, üreticilerimize ulaşarak sorunlarını
dinledik ve bu sorunların bir an önce çözümü ve hayata geçirilmesi
için yüce Meclisten sorunların çözümüyle ilgili çalışmalarını
bekliyorlar.
Bütün köylülerimizi,
çalışan üreticilerimizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sonraki, şahsım adına da konuşmama devam edeceğim. Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özcan.
AK Parti Grubu adına
Hatay Milletvekili Sayın İsmail Soylu, buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
İSMAİL SOYLU (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaş
sebze ve meyve, kesme çiçek ile narenciye üretimindeki ve ihracatındaki
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın
98'inci, İç Tüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri, Araştırması Komisyonu
Raporu hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
benden önce çıkan CHP sözcüsü Ali Arslan "portakal ağaçları odun
oldu" diyor. Doğru söylüyor. Odun oldu, ama hangi portakal ağaçları?
Onları da belirtseydi çok iyi olurdu. Çünkü, odun olan portakal ağaçları
eskimiş, yaşlanmış, modası geçmiş, iç piyasada ve yurt dışında tutulmayan
portakalların ve bu portakallar hangisi diye soracak olursan, yerli
sıkmalık portakal dediğimiz ekşi portakal; bu bir. İkincisi, minola
mandalina dediğimiz bir mandalina; bu on-on beş sene sonra verimden
düşer, vermez olur, yaşlanır, odun olur, bundan üretici verim alamadığı
için bunun kökünü söker, odun yapar; doğru. Üçüncüsü, freymunt mandalina
dediğimiz; bu on iki-on üç yaşına geldikten sonra bu da mahsul vermez,
çalıya döner, üretici bundan da verim alamadığı için bunun da kökünü
keser, odun eder ve bir de pembe greyfurt dediğimiz, piyasada tutulmayan,
Avrupa'ya gitmeyen ve iç piyasada satılmayan bu saydığım dört tane
ağacın, üretici, kökünü söküyor ve yerine yeni washington türlerini,
yerine dünyanın tutmuş olduğu, beğenmiş olduğu portakalları ekiyor.
Bu da mandalina türleri, yola dayanaklı, sağlam, sert kabuklu, yani,
on günde, on beş günde bozulmayacak, ufak tefek yağmurla dökülmeyecek,
lekelenmeyecek portakalları dikiyor; yılda da şu anda en az her sene
2,5 milyon adet narenciye dikiliyor. Yani, bir uçtan millet eskimiş,
işe yaramayan portakalları söküyor, yerine yenisini dikiyor. Bunun
da bir kısmını devlet üretme çiftlikleri, bir kısmını da özel şahıslar
üreterek, çiftçilerimiz üretimine devam ediyor ve ikincisi…
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Para etmediği için, para etmediği için, onu söyle…
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Para etmediği değil, para etmeyen değil…
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Ziraat odası başkanının açıklaması bu.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Ben, senin açıklamana da geleceğim şimdi.
BAŞKAN - Sayın Soylu,
siz Genel Kurula hitap edin.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Bak, şimdi, ona da geleceğim.
BAŞKAN - Bakın, karşılıklı
tartışma yok, böyle bir usulümüz yok.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Şimdi, Ali Bey, ben, senin konuşmalarını dinledim. Para etmediği
için değil…
BAŞKAN - Sayın Soylu,
siz Genel Kurula hitap edin.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Para etmediği için olsa, yılda 2,5 milyon adet narenciyeyi niye
diksin bu millet? Bu millet bilmiyor mu narenciyeyi?
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Ziraat odası başkanının açıklaması…
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Tamam, ben sana saydım onu, hangisinin söküldüğünü, hangisinin
odun yerine gittiğini. Dinleseydin beni baştan…
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Dinledim.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Sana söyledim, dört tane portakal çeşidi, dünyada ve Türkiye'de
tutulmadığı için bunun mahsulleri, sökülüyor, yerine yenisi ekiliyor,
yani, bu kadar açık. Ben, yıllardan beri bunun içindeyim, hâlen de uğraşıyorum.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Siz ticaret yapıyorsunuz.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Hâlen de benim narenciye bahçelerim var. Ben de bu saydığım üç-dört
tane ağacımı söktüm, yerine yenisini diktim ve hatta odunlarını
da fırıncıya odun yerine sattım.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Üretici dinliyor seni!
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Şimdi, üreticiye bilgiyi verirken doğru bilgi verirseniz, size
teşekkür ederim, çünkü, ben, bir üreticiyim.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Dinliyor, dinliyor üretici!
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Şimdi, arkadaşlar, Mersin Milletvekilimiz dedi ki, ANAP Milletvekilimiz
Hüseyin Özcan…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
- Anavatan…
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
- Anavatan…
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Anavatan…
"AKP 300 küsur milletvekilinden
çok az milletvekili var. Siz köylüye önem vermiyorsunuz. Köylüye
önem verseniz salonda bulunursunuz."dedi. Biz köylüye çok önem
veriyoruz, köylüye çok da destek veriyoruz.
Bak, şimdi, ben sana
birkaç tane, Hükûmetimizin narenciyeyle ilgili vermiş olduğu destekleri
sayayım: Narenciye paketlemesini yapan bir vatandaşa, bir fabrikaya,
üç senesi ödemesiz altı sene yüzde 20 faizle kredi veriyor, fabrikasını
yapıyor ve sade narenciye değil, diğer fidan çeşitlerine de Hükûmetimiz
dekar başına tek tek bunlara destekleme veriyor.
Ben, şimdi, hangi ürüne
destek verdiğini buradan size söylemek istiyorum: Narenciyenin
dekarına 250 YTL destekleme veriyor, bağ için 200 YTL destekleme veriyor,
sertifikalı fidana 300 YTL destekleme; bodur kiraz, elma, armuda
160 YTL; zeytine dekar başına 250 YTL; nar, ceviz, kivi 250 YTL, bunlara
Hükûmetimiz destek veriyor. Damlama sulama yapanlara, 50 milyara
kadar olan kişisel projelere yüzde 50'sini hibe olarak, kooperatif
olursanız 100 milyarlık projeye yüzde 50 destek veriyor Hükûmetimiz.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Siz ne kadarını aldınız?
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
- Köylüler onun için mi ağlıyor?
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Şimdi, bakın, yani, sade şey yapmıyor… "Köylüye önem vermiyorsunuz"
dedi de, köylünün ekeceği fidanların hepsine destek veriyor. Sade
fidanlarına da vermiyor, bunun gübresine veriyor, mazot desteği
veriyor, ilaç desteği veriyor, faizleri indirdi, ucuz faizli kredi
veriyor.
Bakın, tarımsal ihracatta,
biz iktidara gelmeden önce, 2002'de ihracattaki payı, gayrisafi
millî hasıladaki şeyi 4 milyar 52 trilyon iken, bugün 10 milyar… Yok,
yanlış söyledim, kusura bakmayın, tekrarlıyorum; 2002 yılında 4
milyar dolar olan tarım ürünleri ihracatı, 2006 yılında tarım ihracatı
10 milyar dolara çıktı. Yani, 2002'de 4 milyar, 2006'da 10 milyar; yani,
2,5 katı artış var.
ALİ ARSLAN (Muğla)
- Vatandaş boşuna mı ağlıyor ya?
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Şimdi, vatandaş sonuçta ağlamıyor.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
- Komisyoncuların durumu nasıl?
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Vatandaş, bazı ürünlerden, hâlinden çok memnun, ama bazıları para
etmediği zaman hâlen feryat ediliyor. Şimdi bakın, ben bir narenciye
üreticisiyim.
ALİ ARSLAN (Muğla)
- Siz tüccarsınız.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Narenciyenin, yani, YTL'yle 10 kuruşa,
TL'yle 100 bin liraya maliyeti var. Bunun şu anda bu sene ortalaması,
narenciye, Çukurova'da, Mersin'de, Hatay'da 300 bin liraya gitti;
ama, buna şükreden yok. Neden şükreden yok? Çünkü, biz iktidara geldiğimizde
birinci sene narenciye 500-600 bin liraya satıldı, herkes aynı o seneyi
arıyor. Her sene aynı fiyata bu gitmez, çünkü dünyadan bir üretimi
var. Dünya üretimini takip ediyor. Dünyadaki üretimi takip etmezsen…
Bu ürettiğimiz ürünü sade Türkiye'de tüketmiyoruz. Mesela, narenciyenin
2 milyon 600 bin ton, 2 milyon 700 bin ton üretimi var. Bunun yüzde 35'i,
yani bu sene 1 milyon 50 bin ton, 2006 yılında ihracat oldu. 2002 yılında
bu 850 bin ton idi, yani 200 bin ton artış var, ama sade bu narenciyeyi
Türkiye üretmiyor, Mısır'da üretiliyor, Fas'ta üretiliyor, Cezayir'de
üretiliyor.
ALİ ARSLAN (Muğla)
- 2000 yılından sonra mı başladı o
ülkelerde üretim?
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Bunlar da şimdi, Türkiye'nin pazarlarına
onlar da gönderiyor, sade Türkiye göndermiyor. Dünyada üretimin
bol olduğu sene fiyatlar düşüyor, dünyada üretim az olursa fiyatlar
yükseliyor.
Şimdi, aynı Hükûmet döneminde
500-600 bin liraya portakal satıldı, ama bu sene de 300-400 bin liraya
satıldı. Ama, şu anda da portakal 500 bin liraya satılıyor. Finike'de
700-800 bin liraya satılıyor. Bunları niye söylemiyorsunuz?
ALİ ARSLAN (Muğla)
- Yok ki, yok ki. Yok, zaten yok.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Mesela, bundan üç ay önceki olan
fiyatı söylüyorsunuz.
ALİ ARSLAN (Muğla)
- Doğruları söyleyin!
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Yaş sebze-meyvede üç ay ile on beş gün arasında çok fark eder.
ALİ ARSLAN (Muğla)
- Bakın, çiftçi sizi dinliyor.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Yani, yaş sebze-meyve on günüyle
on gün sonrası birbirini tutmaz. Pazara on gün önce bir mal yığılır,
fiyatı düşer, on gün sonra pazarda mal kalmadığı zaman bu fiyat yükselir.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Niye 2002'de olmadı?
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Bazen yol kapalı olur, yol karlı olur, sebze hâline mal gitmez, fiyatlar
yükselir aşırı derece. Bazen de üretim bol olduğu sene hücumla millet
yığılır, o zaman bu fiyatlar düşer.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Niye 2002'de olmadı da şimdi oluyor?
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Yani, bu yaş sebze-meyvede hiçbir zaman kesin standart bir fiyat olmaz,
ama arkadaşlarımız bunları söylemiyor ki!
Şimdi, ben yıllarca
bunun hem üretimini yaptım hem ihracatını yaptım hem ithalatını
yaptım hem sanayisini şu anda yapıyorum. Yani, sanayiciliği de
var. Bende portakal sıkma fabrikası var, meyve suyu fabrikası var.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Biliyoruz, biliyoruz… Neler yaptığını biliyoruz.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Yani, şimdi ben bununla yıllardan beri…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
- Polatlı'da 500 dönüm soğan ektiğini de biliyoruz.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Yahu, her sene ben Polatlı'da soğan da ekiyorum Sayın Sarıbaş. Yani,
sadece Polatlı'da değil, Türkiye'nin her yerinde üretimini de yapıyorum.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
- Allah'ın "yürü kulum" dediklerindensin. Senin gibi bir tane
çiftçi var Türkiye'de.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Ama, şu anda Türkiye'de soğan üreticisi de memnun, patates üreticisi
de memnun, çünkü, 400 bin liraya yerinde gidiyor.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
- 500 dönüm ekerse soğanı, memnun olur.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Şimdi, bakın, Süleyman Bey…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
- Sizin gibi bir tane var.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Süleyman Bey… Sadece şu anda…
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Sizin için tüccar yazıyor. Bakın, çiftçi yazmıyor.
BAŞKAN - Sayın Soylu,
siz Genel Kurula hitap edin. Bakın, karşılıklı konuşmayalım.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Şimdi, arkadaşlar, bundan önce diyordunuz ki… Hep tarıma vuruyordunuz.
Gelen tarıma vuruyor, giden tarıma vuruyor; çünkü, tarım bizim yumuşak
karnımızdı, ama, artık bundan sonra tarıma da vuramayacaksınız;
çünkü, tarım şu anda bir rayına bindi, çok güzel de gidiyor. İnşallah
bundan sonra da devam edecek.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Yapma! Sen bari yapma!
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Yani, ben şimdi bakıyorum, şu anda tarım rayına bindi. Allah'a şükür
şu anda tarımdan kimse şikâyetçi değil. Gidin, bugün Nevşehir'de, Niğde'de
patatesin kilosu depoda 400 bin lira. 400 bin lira patatese büyük
para. Elma bugün 700-800 bin lira, dalında satıldı. Milyonlarca elma
üreticisi var, milyonlarca patates üreticisi var, milyonlarca soğan
üreticisi var. Bunlar, şu anda herkes hâlinden memnun, şu andaki
üretimden, ama, şimdi, arkadaşlar…
ALİ ARSLAN (Muğla) - Yemiyorlar, yemiyorlar!
Sen ne söylersen söyle, yemiyorlar!
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Yoo, yoo, yiyorlar; yemeseler, bu paraya köylüden verip de tüccarlar
almaz.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Yemiyorlar!
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Bunu tüccar alıyor, satıyor ki, para kazanıyor. Tüccar para kazanmasa, köylü yemese, bunu tüccar
yerinde alıp, gelip burada satmaz bunu.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Bu palavraları yemiyorlar!
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Şimdi, nasıl yemiyorlar? Yemiyorlar da, bu kadar üretilen mal nereye gidiyor?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
- Reklamınız da var: Yersen!
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Sadece patates üretimi 5 milyon küsur ton, soğan üretimi 2,5 milyon
ton, narenciye üretimi 2,5-3 milyon tona yakın. Madem millet bunu yemiyor
da bu nereye gidiyor, bu çöpe mi dökülüyor arkadaşlar? Etmeyin bu kadar!
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Palavraları yemiyor! Palavraları yemiyor!
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Bu millet bunu güzel güzel yiyor, kimse gıdasından da kalmıyor,
kimse ihtiyacından da kalmıyor.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
- Yiyor, doğru! Bir de "yerseniz" diye reklam veriyorsunuz!
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Seçimlerde göreceğiz!
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Şimdi, bakın, arkadaşlar, yani…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Ali Bey, siz ziraat mühendisi misiniz?
ALİ ARSLAN (Muğla) - Olmam mı gerekiyor!
Bak, bu, ziraat mühendislerinin açıklaması.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Süleymen Bey, şu anda, Hükûmetimiz, fidan desteğinden tut...
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar,
müdahale etmeyelim, konuşmasını tamamlasın.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- …sulama desteğinden tut…
Bakın, Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğümüz, biz iktidara geldikten sonra, aşırı derece,
çiftçinin bu ürünleri üretmesi için yer altı kuyuları vurdu, kanallar
yaptı, göletler yaptı, barajlar yaptı, hâlen de yapmaya devam ediyor
ve ondan sonra, çok yerlerde, uzak olan yerlerden borular içinde su getirip
köylümüze teslim ediyor.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
- Adın da Recep değil ama, iyi atıyorsun!
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Yani, bunları… Hiç bundan söylemiyorsunuz. Yani, sade, Hükûmetimiz,
paketlemelerde olsun, diğerlerinde değil, sulama borusundan tutun,
kuyusundan, her şeyine destek veriyor.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
- İyi, iyi… Millet de sizi paketler inşallah!
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Ama, bunları gelip burada anlatmıyorsunuz ki. Bazı…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Elektriği söyle.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Elektrik… Yıllardan beri, üç dört seneden beri zam yapılmıyor elektriğe.
AHMET IŞIK (Konya) -
Üç dört değil, beş yıldır zam yapılmıyor.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Ondan sonra…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Gübre desteği…
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Bir üretici tarlasına elektrik çekecekse, buna yüzde 8 faiz veriyor,
yani, yüzde 17-18 de değil. Yüzde 8 faizle veriliyor ki, tarlanıza
elektrik çekin, su götürün, sulama yapın diye.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
- Mazot ne kadar İsmail, onu söyle!
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Nasıl, Yaşar Bey?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - 1 milyon 250 binden, mazot, 2 milyon 450'ye çıktı, yapma!
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Bakın arkadaşlar…
AHMET IŞIK (Konya) -
Tarımda devrim yaptık, devrim!
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Şimdi, bakın, bakın…
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - 1 milyon 250 binden, 2 milyon 450 bin mazot. Yapma!
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Şimdi, mazot… Ben, sana, Mehmet Bey, mazotu da söyleyeyim.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Söyle! Söyle bakalım!
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Bakın, mazot, biz iktidara gelmeden önce varili 23 dolardı, doğru
mu?
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
- Varili boş ver, litresini söyle!
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Varili 23 dolardı, biz iktidara gelmeden önce, biz iktidara geldiğimizde,
şu anda 60 dolar, neredeyse 3 katına çıktı.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
ÖTV'si ne kadar?
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Biz iktidara geldiğimizde…
ALİ ARSLAN (Muğla) -
ÖTV'si ne kadar?
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Bakın, biz iktidara geldiğimizde 1 milyon 100 bin liraydı, şu anda
2 milyon 100 bin lira.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Hayır, 2.420…
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Biz, yani, yüzde 100 zam yaptık, ama, akaryakıtın ham petrolüne yüzde
350 zam yapıldı. Eğer, biz, akaryakıtın hammaddesine yapılan zammı
yapmış olsaydık…
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Köylünün domatesi ne oldu? 100 binden 80 bine düştü.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- …bugün, akaryakıtın yaklaşık 4 milyon olması lazımdı.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Bak, domates 100 binden 80 bine indi.
BAŞKAN - Sayın Soylu,
siz Genel Kurula hitap edin.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Bakın… Mehmet Bey, şu anda domates…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Çiftçiye mazot desteği…
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Destekler hâlâ ödenmedi. Nisanda ödenecek diye bekliyoruz.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Bakın, şu anda domates 1,5-2 milyon liraya gidiyor Mehmet Bey.
BAŞKAN - Sayın Küçükaşık,
lütfen müdahale etmeyelim.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Seradakini değil, seradakini anlatma. Seradaki değil,
tarladaki…
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Bak, şu anda 1,5-2 milyon liraya gidiyor domates, Mehmet Bey.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Yok zaten, yok… Çıkmadı daha… Nisanda, mayısta göreceğiz…
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Sezonda da iyi gitti, sezonda da…
BAŞKAN - Sayın Soylu,
siz konuşmanızı tamamlayın.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Yok domates, yok…
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Siz şimdi ucuz paraya gittiğini söylüyorsunuz ya, yüksek paraya
giderken niye söylemiyorsun Mehmet Bey?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Söylüyorum…
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Yani domatesin 80 bin liraya gittiğini
söylüyorsun da, 2 milyon liraya gidiyor şimdi, niye onu söylemiyorsun
buraya çıkıp da, haa? (AK Parti sıralarından alkışlar) Onu niye söylemiyorsun?
Şu anda, Antalya'da Finike'de domates
1 milyon 702 bin lira. Söyle, yanındaki Osman Ağabey çok iyi bilir
onu, Osman Bey… Doğru mu Osman Bey?
AHMET IŞIK (Konya) -
Mazot desteği 1 katrilyon 40 trilyon TL.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- 1,5-2 milyon liraya gidiyor, onu niye söylemiyorsun Osman Bey? (Gürültüler)
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Doğru…
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Bakın, arkadaşlar, şimdi, gerçekleri söylemek lazım, doğrudan kaçınmamak
lazım.
AHMET IŞIK (Konya) -
Mazot desteği 1 katrilyon 40 trilyon TL.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Mazot desteği veriyoruz. Onları veriyoruz, onları söyledim
ben, global olarak söyledim onları arkadaşlar. (Gürültüler)
Yani, şimdi, diyorlar
ki… Ürünün para ettiğini çıkıp söylemiyorlar. Ya, ürünün para ettiği
zaman da çıkın söyleyin ki, halk size
inansın.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Yokken para ediyor, varken para etse… Çiftçideyken para etmiyor.
BAŞKAN - Sayın Arslan,
lütfen…
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Tahrik ediyor ama..
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Kötü ettiğini söylüyorsunuz da, halk diyor ki, ulan bunlar hep kötüsünü
söylüyor, hiç iyisini söylemiyor, biz bunları kabul etmiyoruz diyor.
BAŞKAN - Lütfen müdahale
etmeyelim.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
- Kayısı kaça şimdi İsmail Bey?
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, yani, şu anda, Allah'a çok şükür, ihracat girdileri…
Yani, ihracat satışlarımız da çok arttı, döviz girdilerimiz de çok
arttı, traktör satışımız da çok arttı.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
- Yapma!..
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Bakın, ben sana burada bir traktör satışının şeyini söyleyeyim:
2002'de 13 bin civarında traktör satılmış Türkiye genelinde, 13.200
tane…
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
- Onu deme ya! Onu deme de başka ne dersen de İsmail Bey.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Yok… 2002'de 13 bin tane. Şu anda, 2006'da satılan traktör sayısı 42 bin tane,
42 bin küsur…
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Elindekini peşin satıp vadeli traktör alıyor.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- 13 bin nere, 42 bin nere arkadaş ya! Şuna bak! Kaça katlamış, kaça!
AHMET IŞIK (Konya) -
8'e katlamış…
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Yapma ya!
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Yani, yüzde 400'e katlamış…
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
- Tabii, tabii!
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Eğer çiftçinin işi bozuk olsa, traktörünü satar, traktör almazlar
ki!
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Hakikaten çiftçilikten anlamıyorsunuz!..
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Traktörler fabrikalarda alım-satımlarda bekler. Ama, çiftçinin
işi iyi ki, traktör alıyor.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - İşi kötü gittiği zaman, haciz gelmesin diye satıyor, yeni
traktör alıyor… Öğrenemediniz mi bunları!
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Faizler de ucuzlayınca, kredi faizleri düşünce, çiftçi eski traktörlerini
sattı, hep yeni traktör aldı.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
- Vadeli alım…
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Siz nerede yaşıyorsunuz?
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Hep de ufak traktörleri sattılar, büyük traktör aldılar. Eskiden
135'lik Masseyler olurdu, arkasına iki köten takardın, akşama kadar
20 dönüm yer ya sürerdin ya sürmezdin. Şimdi bakıyorum, hep çift çeker
traktör aldılar, büyük traktör aldı, bir günde 100 dönüm yere bana mısın
demiyor traktörler şimdi. Klimalı traktörler çıktı, klimalı traktör
alıyor çiftçi, eskisi gibi değil, rahatını düşünüyor şimdi. Biçerdöver
de öyle. Biçerdöverde eskiden, çiftçi toz toprak oluyorum diye şey
yapardı, tozdan topraktan bunalırdı biçerdöveri süren şoför arkadaşlar.
Şimdi, klimalı biçerdöverlerin içine biniyor, Claysonlar var, 200
bin dolar veriyorlar…
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
- İsmail, bak mesaj geldi.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- … 250 bin dolara alıyor, içine biniyor; bir günde 100 dönüm değil,
200 dönüm yeri biçiyor biçerdöverler. Yani, çiftçi şimdi o kadar rahatına
alıştı ki, o kadar işin kolayına gidiyor ki çiftçi. Çiftçi şu anda
çok rahat, çok da memnun.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
- İsmail, mesaj geldi, çiftçi "bizimle alay etmesin" diyor.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Şimdi, çiftçimizin adına değil…
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
- "Bizimle alay ediyor kürsüden" diyor.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Yaşar Bey, ben o çiftçinin içinden geliyorum, devamlı çiftçinin de
içindeyim, her hafta da çiftçinin yanına gidiyorum.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
- "Dalga geçiyor" diyor.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Memleketime gitmesem, çiftçi bölgesi Polatlı'ya gidiyorum. Polatlı'da
vaktimi geçiriyorum çiftçilerin arasında.
AHMET IŞIK (Konya) -
Yaşar Bey "mesajı biz göndermedik" diyorlar.
BAŞKAN - Arkadaşlar,
lütfen…
Sayın Soylu, konuşmanızı
tamamlayın lütfen.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik)
- "Bizimle alay etmesin" diyor.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Ben her hafta ya gidiyorum Hatay'a çiftçilerin içine ya gidiyorum
Polatlı'ya çiftçilerin içine, çiftçilerle akşam sabah oturuyorum.
Çiftçiler diyor ki "Allah razı olsun bu Hükûmetten, ürünümüz para
ediyor şu anda, devlet bize her türlü desteği de veriyor." Yani,
aklınıza ne gelirse… "Kilo başına prim desteği veriyor, ton başına
veriyor" diyor.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)
- Mazotun 2 katı olduğunu söylüyor.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
- İsmail Bey, Haymana'ya gidelim, çiftçiler ne diyor.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Size başka söylüyor, bize başka söylüyor!
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
- Sizin çiftçiler başka dünyada mı, size başka şey söylüyor, bize
başka şey söylüyor?
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- "Pancarımıza destek veriyor Hükûmetimiz" diyor.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Seçimde göreceğiz bakalım.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Pancara mı?
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Yani, çiftçiler şu anda hâlinden çok rahat ve memnun görünüyor.
Ben, bu saatte daha
fazla sizin vaktinizi almayayım arkadaşlar. Sizlere teşekkür ediyor,
hayırlı çalışmalar diliyorum. Bu Araştırma Komisyonunda çalışan
arkadaşlara, emeği geçen herkese de teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Soylu.
Komisyon adına, Komisyon
Başkanı ve Mersin Milletvekili Sayın Ali Er. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Efendim, zamanı iyi
değerlendirirsek, epey ilerledi süremiz.
Buyurun.
(10/81, 234, 286) ESAS
NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Mersin) - Sayın
Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
Araştırma Komisyonumuzun
çalışmalarıyla ilgili yüce Meclise bilgi vermek üzere huzurlarınıza
gelmiş bulunuyorum. Katkıda bulunan bütün arkadaşlara -şu saate
kadar- teşekkür ediyorum.
Bugün burada çok önemli
bir konuyu görüşüyoruz. Gerçekten çok önemli. Türkiye nüfusunun
yüzde 40'ını ilgilendiren bir konu, çiftçi kesiminin konusu. Adına
başında, "yaş sebze, meyve, narenciye, kesme çiçekçilik"
diyoruz ama, Türkiye'de yaş sebze, meyveyi üretmeyen hiçbir çiftçi
yok; buğday üreticisi de, fındık üreticisi de mutlaka yaş sebze ve
meyve üretir. Onun için, bugün görüştüğümüz, Komisyonumuzun çalışma
alanına giren bu mesele, çok uzun uzun tartışılması gereken, araştırılması
gereken, ondan sonra da uygulama alanına geçilmesi gereken bir konu.
Keşke Türkiye Büyük Millet Meclisine bugün gelen araştırma konumuz
bundan yıllar önce gelebilseydi de, araştırabilseydik de, problemleri
hep beraber tespit edebilseydik de bugüne kadar olumsuzlukları
olumlu yöne çevirebilseydik. Ama, bugüne kadar Türkiye Büyük Millet
Meclisinde böyle bir görüşme, üzülerek söyleyeyim ki, yapılamadı.
Ben bu Meclisi tebrik ediyorum, grupları tebrik ediyorum. Çünkü,
Türk çiftçisi adına ilk kez böyle bir geniş kapsamlı araştırma komisyonu
kuruldu.
Bu Komisyon, kuruluşunun
arkasından hemen çalışmalarına, başkanlık divanını oluşturduktan
sonra başladı. Tabii, biz iki bölüme ayırdık. Birinci bölüm Ankara'da,
mahallinde, kurum, kuruluşlar, üreticiler, odalar, özel sektör, üniversiteler,
bakanlıklar, bize katkıda bulunabilecek bütün kurum ve kuruluşları
burada evvela bir dinledik. Yani, burada bir hazırlık yaptık arkadaşlarımızla
beraber.
Bu hazırlığımız sırasında,
bize katkıda bulunan kurum, kuruluşlara, odalara, üreticilere,
birliklere, bakanlık temsilcilerine, uzman arkadaşlarımıza ve
emeği geçen bütün arkadaşlarıma Türkiye Büyük Millet Meclisi adına,
Komisyonumuz adına huzurlarınızda bir kez daha teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
bu çalışmayı, tabii ki sizler gibi ben de çok önemsiyorum. Benim kendim
çiftçiyim. Benim kendim çiftçiyim derken, öyle büyük çiftçi falan değilim,
tarlanın içinden gelen bir arkadaşınızım. Yıllarca, bu Parlamentoya
gelmeden önce bu işle bilfiil uğraşan bir arkadaşınızım. Çiftçilik
çok zor, meşakkatli bir meslek. Dünyada en zor kazanç çiftçinin kazancıdır,
en helal kazanç çiftçinin kazancıdır. Samimi söylüyorum. Çünkü, yazın
sıcağında, kışın soğuğunda dışarıda olan ürününü korumak durumundadır,
yetiştirmek durumundadır, ekmeğini kazanmak durumundadır. Onun
için bu olay çok önemlidir.
Şunu hemen söyleyeyim
-üzülüyorum hep; bu Parlamentoda bugün değil bu, yıllardır böyle-
bu konular görüşülürken benim gönlüm, bu Parlamentoda milletvekili
sayısının kalabalık olması idi. Üzülerek söyleyeyim ki, istediğimiz
noktada değil. Bu, bütün arkadaşlar için geçerli.
OSMAN KILIÇ (Sivas) -
Kuliste, kuliste.
(10/81, 234, 286) ESAS
NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
Evet, kuliste oturan arkadaşlarımız da gelse keşke burada bizleri
dinleseydiler.
Evet, Türk çiftçisi,
problemsiz değil. Bugün burada bu araştırma gündeme geldiyse, demek
ki problemler var; ama, bu problem bugünkü problem değil, bugün meydana
getirilmiş problem de değil. Bu problem, yılların ihmali neticesinde
gelinen nokta. Ama, Türkiye'nin nüfusunun yarısına hitap eden bu insan
topluluğunun problemine seyirci kalma hakkına da sahip değiliz
artık. Bunu oturup tespit ettikten sonra da, mutlaka, devletimizin
imkânları çerçevesinde çözüm getirerek bu problemleri bitiremesek
dahi, azaltmamız lazım. Yoksa, buraya çıkıp… Ben bunu çok gördüm, bu
senaryoyu bu kürsüde, bu Parlamentoda. İktidar çıktı, "ben iyi
yaptım her şeyi" dedi; muhalefet çıktı, iyi yapılanı da inkâr etti.
Yani, bunların hepsi oldu burada. Bu sistem, bu âdet, bu üslup, artık,
bu Parlamentoya yakışmıyor.
Türk çiftçisinin problemi
vardır. Bu problemler bugünkü meydana getirilmiş problemler değildir,
uzun yılların ihmalidir. Bu ihmali, ilk kez bu Parlamento, efendim,
bir komisyon kurarak araştırmıştır, tespit etmiştir. Bu tespitimizin
üzerinde çalışma yapmamız lazım ve Türkiye'deki bu problemi çözmemiz
lazım. İşin doğrusudur bu. Yoksa, ben gelip "bu sene narenciye
para etmedi" diye, sadece narenciyeyi konuşursam, efendim,
diğer taraf diyelim, "bu sene diğerleri hep para etti," onu
konuşursa, neticeye varamayız. Doğrudur, bu sene ürünün birçoğu
para etmiştir, narenciye haricinde. Bu bir doğru, bunu kimse inkâr
etmiyor; ama, narenciyede sıkıntı var; bu da doğru.
Haa, son verilen 100
dolarla -ben teşekkür ediyorum- gerçekten, elde kalan narenciye
belli ölçüde bir noktaya varmıştır; o da doğru. Ama, bunların hepsinin
altında yatan, işte, bu meseleyi araştırdık, o araştırmanın neticesini
beraber Türkiye'de uygulamamız lazım; işin doğrusu bu. Yoksa, ben
benim taraftan kılıç çalarsam, siz sizin taraftan kılıç çalarsanız
yaptığımız işin hiçbir kıymeti harbiyesi kalmaz.
Değerli arkadaşlar,
biz, ilk bölümünü çalışmanın Ankara'da bitirdikten sonra, "bir
de mahallinde üretim bölgelerine gidelim, asıl bunun mutfağında
beraber çalışalım" dedik arkadaşlarımızla, gittik, yerinde
incelemelerde bulunduk, vatandaşımızı dinledik, üreticiyi dinledik,
onların bize anlattıklarını aldık, orada bire bir görüşmelerimiz
oldu ve bu il sayısı, öyle tahmin ediyorum ki on civarında falan. İşte,
Hatay'dan girdik Antalya'dan çıktık, Antalya'dan girdik Yalova'dan,
Bursa'dan, Malatya'ya, Niğde'ye kadar bütün kesimleri dinledik. Yani,
yaş sebze, meyvenin bütün türlerinin hangi problemleri olduğunu
dinledik. Onunla da kalmadık, topraktan ihracata kadar bütün problemleri
dinledik. İhracatçıları dinledik, hatta ilaç satanları dinledik,
üretenleri dinledik, tohumcuları dinledik, fidancıları dinledik.
Çok geniş kapsamlı bir çalışma yaptı bu Komisyon. Gerçekten, eğer Komisyon
Raporu'nu okursanız, bütün problemler ve içinde çözüm önerileri yazılmıştır.
Tabii, yazılmayla bu iş bitmez. Tabii, söylemeyle de bitmez, mutlaka
uygulama alanına koymamız lazım. Bu uygulama alanına konması da
kolay değil, onu da biliyorum. Bu, imkân meselesi, kaynak meselesi,
onu da biliyorum. Ama, bir tarafından başlamak lazım, mutlaka başlamak
lazım. Hiç kimse şunu söyleyemez ve vicdansızlık olur: "Bu
Hükûmet bu çiftçi için bir şey yapmadı" demek mümkün değil. "Geçmiş
hükûmetler de bir şey yapmadı" demek mümkün değil. Ama, bu Hükûmet,
efendim, bu çiftçi için daha fazla şeyler yaptı denebilir. Açık söylüyorum
bunları. Yani, benim çiftçim benim karşımda, ben her zaman geliyorum
gidiyorum; ben her hafta sonu Mersin'deyim, her hafta sonu. Yirmi yıldır
Mersin'deyim her hafta sonu, her hafta sonu, istisnalar hariç, bire
bir görüşüyorum.
Şimdi, arkadaşlar,
tabii ki bizim problemlerimiz var. Nerede başlıyor problem? Bir: Bir
kere, topraklarımız çok küçülmüş, küçücük işletmeler hâline gelmiş,
yani, kiminin elinde 4 dönüm, 5 dönüm, 10 dönüm, 50 dönüm, 100 dönüm. Bizde
en kral çiftçinin elinde, 500 dönüm bile, Adana Ovası'nda zor bulursunuz.
Asıl problemimiz orada başlamış, bölünmüş. Belki, birim başına, yani
kilo başına masraf, mesela, narenciyede 100 bin lirayı geçmez ama,
adamın 5 dönüm yeri var, işi kolay değil. Toprak bölünmüş.
Çok acı olan bir şey de,
bugüne kadar hiç kayıt sistemi tutulmamış. Yani, Türkiye'de, çiftçinin
ne ürettiği bilgimiz dâhilinde değil. Ne kadar ürettiği bilgimiz
dâhilinde değil. Hiç istatistik yok. Şimdi, istatistik olmayan bir
ülkenin planlamasının olması mümkün mü? Planlama da yok. Hangi ürünü,
nerede, nasıl, ne zaman yetiştireceğiz, onun planlaması da yok. İşin
acı tarafı bu. Peki, istatistik yok, planlama yok. Ee bunun ikisi olmadığı
zaman, neyi nasıl başaracaksınız? Çok acilen, ama çok acilen, istatistiği,
planlamayı gerçekleştirmemiz lazım. Bunun için, gerekli kurum ve
kuruluşlara kaynak aktarmamız lazım, çok hızlı. Birincisi.
Arkasından, nerede
problem var başka? Tabii ki, çok üretiyoruz, bunlar doğru, ama, değerli
arkadaşlar, ektiğimiz yer kadar, saha kadar, efendim, ona orantılı
verim alamıyoruz. El, 10 dönümden, diyelim ki 5 ton alırken, biz 10 dönümden
500 kilo alıyoruz. Sıkıntı burada. Çok sahaya çok masraf, az gelir.
İşte, burada, maliyetin biri yükseliyor.
Bir başka problem: Tabii
ki, girdi fiyatlarımız, birçoğu ithal olduğu için, diğer ülkelerden
çok fazla. Orada problem yaşıyoruz. Yani, bir başka ülkeden, üretici
ülkeden, biz, 1.000 metre geriden başlıyoruz koşuya. Düşünün 3 bin
metre koşulduğunu, 1.000 metre geriden başlıyoruz. Adam, 1.000 metre
senden önden başladığı zaman, zaten hedefe sizden önce varıyor.
İşte, bu problemlerin
hepsini, hep birlikte çözmemiz lazım. Bugün yaş sebze, meyvede, narenciyede,
kesme çiçekçilikteki problemleri burada görüşürken, hiç problem
yok falan diye… Tabii ki, görüşüyoruz ki, problem var. Ama, hiçbirimiz
şurada şunu demememiz lazım: Bu problemleri siz yaptınız. Hayır
efendim, bu problem yılların problemi, biraz evvel söyledim. Evvela,
bunu özellikle söylüyorum, yılların problemi bu problem.
Peki, ne yapacağız?
Değerli arkadaşlar, medeni milletler ile bizimle rekabet eden ülkelerle
yarışabilmemiz için, hiç çaremiz yok,
1) Verimli üretim yapacağız
2) Kaliteli üretim
yapacağız.
3) Ucuz üretim yapacağız.
Bunları gerçekleştirmediğimiz
sürece bu sene limon para etmez, yeni sene bilmem başka ürün para etmez,
bir sene eder, bir sene etmez, çünkü istikrar sağlayamazsınız. Sürdürülebilir
bir tarım, sürdürülebilir. Sürekli mal satabilecek bir piyasayla
üretim. Yani, hem üreteceksin her mevsimde hem de pazarına satacaksın.
Satmanın şartları rekabete bağlı. Bizim, bu konuda oturup millî bütçemizden
tarım kesimine büyük kaynaklar aktarmamız gerekli, doğrusu bu.
Evet, bu Hükûmet millî
bütçeden tarıma en fazla kaynak aktaran Hükûmet olmuştur. Ben, bu Parlamentodayım.
Bakın, ben, bunları, açıkça her şeyi konuşabilecek yüreğe sahibim,
açıkça. Efendim, bu Hükûmet, bugüne kadar yüzde 60'a, 70'e kullanılan
faizleri, 50'ye kullanılan faizleri yüzde 8'e kadar belli bölümlerde
düşürmüştür, teşekkür ederiz. Biz, yani, Hükûmetin hakkını yemeyeceğiz.
Efendim, birçok ekstremleri vardır, hukuki düzenlemeler yapmıştır.
Ben, komisyonu kurup
da çalışmaya başladığımız günlerde şurada gördüğüm, mesela, altı
yedi tane kanun o zaman yoktu belki. Biz bunu da yazacaktık raporun
içine. Bunları çıkardık sonra, arkadaşlarımız biliyorlar. İşte,
nedir organik tarım, toprak kanunu, şudur budur, vesaire.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Haller yasası çıkmadı hâlâ.
(10/81, 234, 286) ESAS
NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
Yani, belli kanunlar.
Ha, arkadaşlar teşekkür
ediyoruz Hükûmete, ama yeterli değil, bunları tekrar gözden geçirmemiz
lazım, tekrar bunun üzerine şu raporu okuyup… Dert nedir, derdin çözümü
nedir? Bu raporun içinde var, hepsi var. Biz, sadece böyle toplu olarak
yazmadık, hem ürün bazında hem toprak hem ilaç hem bütün kesimleri ilgilendiren
raporun içinde bire bir yazdığımız notlar var, hatta meyve meyve girdik
mümkün olduğu kadar, hatta sebze sebze girdik; nedir, hangi sebzenin,
hangi meyvenin hangi derdi var. Bunların hepsini girdik, bunun içinde
var.
Benim ricam şu: Bu rapor
okunsun, okunmakla kalmasın, bu rapor okunduktan sonra hemen başlamamız
gereken yerden hep beraber başlayalım, bir ucundan tutalım. Biz şunu
söylemiyoruz: Hemen bunu halledelim. Öyle bir varlığın, bütçenin,
kaynağın olmadığını hepimiz biliyoruz, ama bir ucundan başlayalım.
Bugünkü konuşmamız, yüce Meclisin bugünkü tartışması başlangıç
olsun. Bütün samimiyetimle söylüyorum ki, bugünkü konuşma, bugünkü
araştırma, yüce Meclisin bugünkü toplantısındaki bu konuşmalar,
bu işin başlangıcı olursa, takvimi olursa, Türk çiftçisi, bu yüce Mecliste
olanları, bu araştırma önergesini verenleri, bunun görüşülmesi
için destek olanları, araştırma komisyonunda görev alıp çalışanları,
velhasılıkelam, iktidarıyla muhalefetiyle buradaki insanları
baş tacı edecektir, tarih baş tacı edecektir. Ben, Türk çiftçisi adına,
bunu, burada ifade ediyorum. Çok önemlidir bu çalışma. Teşekkür ediyorum
gerçekten.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
peki… Ben bu raporun içeriğine çok fazla girmeyeceğim, çünkü, girersek
çok uzun bir rapor. Bu dertler yazıldıktan sonra, bizim neler -hızlı
şekilde geçiyorum- yapmamız gerekli.
Sayın Başkanın müsamahasına
birazcık sığınacağım. Sayın Başkanım, çünkü, çok önemli bir kesimin
konusunu görüşüyoruz.
BAŞKAN - Sayın Er, herkes
yoruldu, siz yine, en özet bir şekilde bu işi halledin.
(10/81, 234, 286) ESAS
NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
Evet… Yorulmasınlar. Türk çiftçisi, çünkü, şu anda, televizyonlarının
başında bizi seyrediyor. Bakın, inanın, samimi söylüyorum, bugün,
bu işle ilgisi olan Türk çiftçisinin en az yüzde 70'i, 80'i televizyonun
başında, işi olmayan, şu an, çünkü, bu iş çok önemli.
Değerli arkadaşlar,
bizim, tabii ki, üretimden ihracata kadar problemlerimiz var, işimiz
kolay değil, biliyorum. Rekabet etmemizin zorluklarını biliyorum,
pazarların durumlarını biliyorum, hatta, Avrupa Birliğinin oluşmasıyla
birlikte, Avrupa'daki pazarlarımızın daraldığını biliyorum. Ben
geçen hafta Romanya'daydım. Tebrik ediyorum Romanya'daki Türk insanını,
gerçekten tebrik ediyorum. Romanya hâline vardım, iki buçuk hal, tamamen
Türk insanının elinde, orada çalışıyorlar, ama, bize şunu söylediler,
dediler ki: "Avrupa Birliği üyesi ülkeler, kendi üye ülkelerden
almak için zorlanıyoruz, zorluyorlar oraları, dikkatli olun, ona göre
Türkiye'de çareler üretin." Bunun çaresi buradan başlıyor, bizim
rapordan değerli arkadaşlar.
Peki, biz ne yapacağız?
Benim, özellikle bu Hükûmetten, özellikle ricam, Türk çiftçisi adına…
Komisyon Başkanı olarak, Komisyonumuzun raporlarını biz teslim
ettik, efendim, bu Komisyonu, çalışmalarımızı bitirdik, yerinde
inceledik, insanlarımızla bölüştük ve bugün, bu Hükûmete, Türkiye
Büyük Millet Meclisine ve yetkili yerlere gönderdik. Bir kere, hızlı
şekilde, değerli arkadaşlar, birincisi, ihracata destek vereceksek,
bu hangi üründe olursa olsun, bir kere zamanında, hiç takıntı olmadan
vermemiz lazım.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
(10/81, 234, 286) ESAS
NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
İki yıldır... Arkadaşlar, ben uzun yıllardır buradayım, hep özellikle,
narenciye ve sebze ihracatına verilen teşviki her gün kovalarım.
Çünkü kendim çiftçi olduğum için, onun başında dinelirim her yıl. Belki
sizlerin bilgisi olmayabilir, eski arkadaşlarımız bilirler. İki
yıldan bu tarafa, az veya çok, ilk kez, ağustosta bu Hükûmet teşvik verdi.
Teşekkür ediyorum. Bak bunu arkadaşlarımızın hepsi... Daha önce
eylülde, ekimde verilirdi, kasımda verilirdi, ilk kez ağustosta verildi
iki yıldır. Haa belki, şu kadar verilsin dedik, o kadar olmadı ama,
belli ölçüde, ağustosta verildi. Ben diyorum ki, ürüne zamanında
teşvik verelim. Yani ağustosta vereceksek verelim, tamam; eylüle,
ekime, kasıma bırakmayalım, zamanında verelim. Birincisi bu.
İkincisi, biz vereceğimiz
teşviki tek elde toplayalım, Tarım Bakanlığında toplayalım. Para-Kredi
Kurulu, Ahmet bakan, Mehmet bakan, o imzalamadı, öteki imzaladı
derken üç ay geçer, bir ay geçer, iki ay... Toplayalım Tarım Bakanlığında.
Hatta, efendim, yok bitki analizini Tarım Bakanlığı yapar, haller
Sanayi Bakanlığının... Ne işi var Sanayi Bakanlığında bunların?
Hal... Tarım... Hangi iş ise Tarım Bakanlığına verin, Tarım Bakanı
yapsın, tek elden çıksın. Birincisi bu.
FİKRET BADAZLI (Antalya)
- Doğru...
(10/81, 234, 286) ESAS
NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
İki: Tarımsal girdilerin hepsinin KDV'si
ekonomik olarak mümkünse sıfırlanmalı,
mümkün değilse azaltılmalı. Değerli arkadaşlar, tarımı kurtarırsak
Türkiye'yi kurtarırız. Sayın Başbakanımızın bir sözüne hayran olmuşumdur:
"Tarım problemi çözülmeden Türkiye'nin problemi çözülmez."
Doğru. Yani, tarımın problemini çözmeden Türkiye'nin problemini
çözemezsiniz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
(10/81, 234, 286 ESAS NUMARALI
MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) - Tarıma aktardığınız
kaynakları, eğer, farklı bir tarafından tutar da kurtarırsanız, işte
o zaman Türkiye'yi kurtarırsınız. Evet, tarımsal girdilerin KDV'leri
ya sıfır ya mümkün olduğu kadar aşağı çekilmeli. Evet, SSK ve stopaj
girdileri aşağı çekilmeli. Yerli tohum ve fidan üretimine önem verilmeli,
desteklenmeli. Sulu tarıma kaynak aktarılmalı ki, çok verim alabilelim,
kaliteli verimimiz olsun. İhracata yönelik nakliye girdileri
sübvanse edilmeli, desteklenmeli.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Kim yapacak bunları Ali Bey? Yani, kime söylüyorsunuz bunları?
(10/81, 234, 286) ESAS
NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMSİYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
Gümrük çıkışlarında işlemler bekletilmeden yapılmalı, çünkü, yaş
meyvenin, sebzenin gümrükte bekletilmesi zarar verir. İhracat maliyetlerini
etkileyen liman ücretleri düşürülmeli.
Biz rapor hazırladık,
bu Hükûmete raporu da sunduk. Merak etmeyin, inşallah yapacaklar.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Rapor çok güzel ağabey de…
(10/81, 234, 286) ESAS
NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
Yani, arkadaşlar, hep beraber yapacağız bunu. Merak etmeyin. AK
Parti İktidarı da bunu yapacak, ben, zaten yapmayacak olsa, burada
olmazdım, açık söyleyeyim. Beni konuşturmayın. Ben, AK Parti İktidarı
yapacak diye onların yanına geldim, onlarla beraber AK Partiyi
kurdum. Yapmayın kurban olurum.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Beş yıldır yapmıyorlar.
OSMAN KAPTAN (Antalya)
- Yapmazlarsa ayrılacak mısın?
(10/81, 234, 286) ESAS
NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
İlaç ve gübre kullanımında destek verilmeli. Veriliyor şu an, biraz
daha fazla verilmeli. İyi tarım uygulamaları desteklenmeli. Analiz
laboratuvarları gereken yerde yeterli derecede kurulmalı. Daha
düşük faizli daha uzun vadeli, çiftçiye kredi verilmeli.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Tohum…
(10/81, 234, 286) ESAS
NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
Tohum da aynı. Tohum, fidan, bunların hepsine destek verilmeli, hatta,
kendimiz üretmeliyiz. Evet.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Tohumculuk Yasası gibi değil.
(10/81, 234, 286) ESAS
NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
İç tüketim özendirilmeli.
OSMAN KAPTAN (Antalya)
- Bakan ne diyor acaba bu işe?
(10/81, 234, 286) ESAS
NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
Dinlerseniz arkadaşlar. Dinlerseniz…
İç tüketim özendirilmeli.
Özellikle narenciyeyle ilgili tüketimde Türkiye'de zafiyet var. Özellikle
narenciyede var, ben, bunu biliyorum. Birçok yer narenciyeyi tanımıyor.
Devlet bu konuda öncülük yapmalı. Diyelim Millî Eğitim Bakanlığında,
askerde, tabldotu olan her yerde bu konu teşvik edilmeli.
Buradan sesleniyorum
değerli vatandaşlarımıza, özellikle de rica ediyorum. Meşrubat
almıyor muyuz evlerimize? Alıyoruz. Peki, ben soruyorum buradan:
Portakal, limon, greyfurt, mandalina meşrubattan zararlı mı? Daha da faydalı. Lütfen
bunu tüketsinler, daha da ucuz. Kendi ürünümüz, daha önemlisi de o.
Ulusal ve yerel televizyonlar,
yaş sebze, meyve, narenciye, kesme çiçekle ilgili konularda, mutlaka
ve mutlaka belli saatlerde belli programları yapmalılar, bunun da
hukuki düzenlemesini Türkiye Büyük Millet Meclisi yapmalı.
Evet, özellikle ağaç
grubunda, hangi grup olursa olsun eğer ürün değiştireceksek, bu değişim
uzun vadeli olduğu için, devlet, buna, hem yetiştirme hem geçim desteği
vermeli belli bir süre. Evet, bunun için de millî kaynakları…
BAŞKAN - Sayın Er, son
cümlelerinizi rica ediyorum. Gereğinden fazla size imkân tanıdım.
(10/81, 234, 286) ESAS
NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
Üretici birlikleri güçlendirilmeli. Ürünlerin bozulmadan ihraç
noktasına varabilmesi için terminaller oluşturulmalı, efendim,
soğuk taşıyıcılar zinciri oluşturulmalı, bu üretim bölgesinden
ihracat noktasına kadar bunları gerçekleştirmeliyiz.
Belediyeler Hal Yasası'ndan
dolayı üreticiyi gerçekten sıkmaktadır. Bunun hukuki düzenlemesini
yapmamız lazım arkadaşlar. Ankara Belediyesi, Ankara'ya giren malı
kontrol etmeli. İstanbul'a giden malı, Gölbaşı'nda durup da "Niye
İstanbul'a gidiyorsun, ne götürüyorsun?" değil, Ankara'ya gireni
kontrol etmeli. Hal Yasası düzenlenmeli yeniden. Yeniden Hal Yasası
düzenlenmeli ve belediyeler bu işe katkıda bulunmalı. Gerekiyorsa
belediye destek vermeli; köşe başlarında, özellikle, narenciye
konusunda vatandaşın ulaşabileceği yerde, içebileceği yerde
sıkma makineleri kurmalı geçici bir süre de olsa vatandaşa hizmet
vermek için.
BAŞKAN - Sayın Er, artık,
bu teferruatları toplayalım. Raporumuzda bunlar var.
(10/81, 234, 286) ESAS
NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, bitireceğim.
Şimdi, bir başka konu;
ben, Hükûmete teşekkür ediyorum bu Türk çiftçisinin, efendim enerji
konusunda, Ziraat Bankası konusunda düzenlemelerinden dolayı.
Ama, hâlâ daha problem çözülmüş değil. Tekrar, yeniden bir yapılanma borçlar konusunda
mutlaka gerçekleştirilmeli. Kesme çiçekçilerin de problemleri
var. Özellikle, tabii, raporumun içinde yazdık ama, kesme çiçekçilerin
bizden bir ricası var.
BAŞKAN - Sayın Er, konuşmanızı
kesmek zorunda kalacağım efendim.
(10/81, 234, 286) ESAS
NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım, son sözlerimi söylüyorum.
BAŞKAN - Efendim, bitmiyor.
Bu saatte çok aştınız. Lütfen…
(10/81, 234, 286) ESAS
NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
Son sözlerimi söylüyorum.
Özellikle, borçlarının
yeniden yapılandırılmasını özellikle rica ediyorlar. Bunu da,
benden bu kürsüden söylememi özellikle istediler.
Ben, bu raporla ilgili
efendim, hazırlığımızda çok geniş kapsamlı bir çalışma yaptık. Bunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde hukuki, Hükûmetimiz tarafından
destek, kaynak desteği konusunda desteklenmesini rica ediyorum.
Bu raporun, Türkiye'mize,
üreticilerimize hayırlı olmasını diliyorum, yüce heyetinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Er.
Şahsı adına söz isteyen
Osmaniye Milletvekili Sayın Mehmet Sarı.
Sayın Sarı, lütfen,
sürenize riayet edin.
Buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MEHMET SARI (Osmaniye)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaş sebze, meyve, kesme çiçek
ile narenciye üretimindeki ve ihracatındaki sorunların araştırılarak,
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis Araştırma
Komisyonu Raporu hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla, sevgiyle, hürmetle selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; cennet vatan Türkiye'miz, narenciye, yaş meyve
sebze üretimi imkânları, Allah'ın dünyada çok ender millete verdiği,
ülkelere bahşettiği coğrafi şartları ve dört mevsim üretimi yapılan
ürünlerin çeşitliliği ve zenginliği açısından oldukça geniş
imkânlara sahiptir. Ülkemiz sahip olduğu ekolojik şartlar ve birçok
meyve ve sebze türünün gen merkezi olması hesabıyla, yaş meyve ve
sebze üretim potansiyeli açısından dünyanın en önemli ülkelerinden
birisiyiz. Ülkemizde toplam 27 milyon hektarlık tarım alanının yüzde
10'unda meyvecilik ve bağcılık, yüzde 3'ünde ise sebzecilik faaliyeti
yürütülmektedir. Üretimimiz yaklaşık 42 milyon ton civarındadır,
ancak, ülkemizde tarım sektöründe sağlıklı bir kayıt sisteminin
olmayışı, hangi üründen ne miktarda, hangi bölgemizde hangi ürünün
ekiminin yapıldığını, hangi bölgede ne kadar ürün elde edildiğini
net olarak bilmemekteyiz. İklim koşulları, tarımda kullanılan üretim
teknikleri yıllara göre değişmekle birlikte, elde edilen 42 milyon
ton yaş meyve ve sebzenin yaklaşık 16 milyon tonu meyve, 26 milyon tonu
sebze olarak gerçekleşmektedir. Bunun da sadece 1,8 milyon tonu ihraç
edilebilmekte, bunların içinde de en fazla ihraç geliri turunçgillerden
sağlanmaktadır.
Yaş meyve sebze ve turunçgillerin
üretiminde, pazarlama aşamasına kadar geçen bu süreçlerde, İspanya
ve İtalya gibi ihracatta söz sahibi ülkelerle bir kıyaslama yapıldığı
zaman bazı eksikliklerimiz olduğu görülmektedir. Bunun en önemli nedenlerinden
birisinin, sektörde arzu edilen kalitede ve miktarda üretimin sağlanamamasıdır.
Yıllar itibarıyla ülkemizde üretilen meyve miktarlarına baktığımız
zaman artışlar gözlenmektedir. 2000 yılında 12 milyon 379 bin ton
iken, 2005 yılında 15 milyon 873 ton olarak gerçekleşmiştir. Dünya meyve
üretimi verileri incelendiği zaman 87 milyon tonla Çin birinci sırada
yer alırken, Türkiye 15,8 milyon tonla on birinci sırada yer almaktadır.
Dünya meyve ve ihracatına baktığımız zaman, miktar ve değer bakımından
muz, narenciye, elma ve üzüm önemli bir yer tutmaktadır. Son yıllarda
giderek önem kazanan kiraz ihracatı ise dikkat çekmektedir. 2004 yılı
dünya kiraz ihracatında Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri'nden
sonra en fazla kiraz ihraç eden ikinci ülke olmuştur. Ülkemizde üretilen
yaş meyve, sebze dış ticaret hacminde miktar ve değer olarak sürekli
bir artış göstermektedir. Toplam meyve ihracatımız, 2005 yılında,
2004 yılına göre yüzde 22 artmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, meyve ihracatını değer bakımından en
fazla Almanya ve Rusya'ya yapmaktadır. Avrupa Birliği ülkesi üyeler
içinde Almanya'yı İngiltere ve Hollanda izlemektedir. Son yıllarda
Romanya ve Ukrayna'ya yapılan meyve ihracatımızda çok önemli artışlar
gözlenmiştir. Narenciye üretimimizde yıllara göre nasıl gelişme
gösterdiğine baktığımız zaman, toplam üretimimiz 2001 yılında 2
milyon 478 bin ton iken 2005'te 2 milyon 933 ton olarak gerçekleşmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Komisyon Başkanımıza, değerli komisyonda
görev alan milletvekillerimize, uzman arkadaşlarımıza, her sektörden
bize destek verenlere çok teşekkür ediyorum. Ayrıca, bizi coşkuyla
karşılayan çiftçilerimize, üretici birliklerimize, ihracatçılarımıza,
ilaççılarımıza; tarım sektörünün her biriminde görev alan, ilgilenen,
emeği geçen tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Konuşulması gereken
birçok konuları benden önceki konuşmacı arkadaşlarımız uzun uzun
dile getirdiler. Onun için, ben sözlerimi fazla uzatmayacağım. Ancak,
AK Parti İktidarı döneminde çiftçilerimizin sorunları çözülme
yoluna girmiştir. Çiftçilerimizin sorunlarının çözümü için Tarım
ve Köyişleri Bakanımız gerekli hassasiyeti göstermiş, Meclisimizden
çıkarılması gereken yasaların büyük bir bölümünü çıkartmıştır. Bunun
için, Sayın Bakanımıza, üreticilerimiz ve çiftçilerimiz adına teşekkür
ediyorum.
Tarımla ilgili çıkarılan
yasaları başlıklar hâlinde sıralayacak olursak: Tarım Sigorta Kanunu,
Tarım Kanunu, Organik Tarım Kanunu, Tarımsal Üretici Birlikleri
Kanunu, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu, Tohumlukların
Tescil, Kontrol ve Sertifikasyonu Kanunu, Mera Kanunu ve bu kanunlar
devam edecektir.
AK Parti İktidarı döneminde
hayvancılıkla, tarımla uğraşan çiftçilerimize ve üreticilerimize
çok sayıda ürün desteği, gübre desteği, mazot desteği, doğrudan gelir
desteği, prim desteği gibi destekler verilmektedir.
Muhterem arkadaşlar,
konumuzda olmayan, ancak, seçim bölgem Osmaniye'de yetişen yer fıstığıyla
ilgili de birkaç kelime etmek istiyorum. Yer fıstığı denince
Osmaniye, Osmaniye denince de yer fıstığı akla gelmektedir. Âdeta
yer fıstığıyla Osmaniye özdeşleşmiştir. Yer fıstığı, tohumlarında
yüzde 45-60 oranında yağ, yüzde 20-30 oranında protein, yüzde 18 oranında
karbonhidrat ve vitaminler, madensel maddeler içermektedir. Özellikle
yağ sanayisi ve çerez yapımı başta olmak üzere, sapı kuru ot ve kabuğu
da çeşitli şekillerde değerlendirilen değerli bir bitkidir. Yer
fıstığı yağı, Mısır'da, Sudan'da, Amerika Birleşik Devletleri'nde
üretilmektedir. Bugün ise Osmaniye'de kurulan bir tesiste de yer
fıstığı yağı üretiliyor. Bu nedenle, yer fıstığının da yağlı tohumlar
sınıfına alınarak desteklenmesi, hem ülke ekonomisine hem yöre
halkına faydalı olacak hem de yer fıstığı kayıt altına alınmış olacaktır.
Tüm Osmaniye halkı adına bu talebimi Sayın Bakanıma iletiyor, en
kısa zamanda mutlu haber almayı bekliyorum. Tarımda bugünümüz
dünden iyi, yarınımızın da bugünden daha iyi olacağına inanıyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle,
çalışmalarımızın tarım sektörünün sorunlarının çözümüne olumlu
katkı sağlaması dilek ve temennisiyle tüm çiftçilerimizi ve yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Sarı.
Hükûmet adına Tarım ve
Köyişleri Bakanımız Sayın Mehdi Eker, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri; narenciye, yaş meyve, sebze ve kesme çiçek sektörünün
sorunlarıyla ilgili yapılan araştırma sonucunda hazırlanan raporla
ilgili olarak Hükûmet adına söz almış bulunuyorum ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tarım sektörü içerisinde önemli bir yere sahip
olan yaş meyve, sebze ve narenciye, bizim ülkemiz açısından da tarım
sektörümüz içerisinde de kuşkusuz önemli bir yere sahiptir.
Bildiğiniz gibi, dünya
880 milyon ton kadar sebze ve 510 milyon ton kadar da meyve üretmekte
ve bu meyve ve sebze üretiminin 100 milyar dolar civarında yıllık
olarak ticareti yapılmaktadır. Ülkemizde de tarım alanlarımızın
yüzde 10'unda meyvecilik ve bağcılık, yüzde 3'ünde de sebzecilik yapılmaktadır.
Yıllık yaş meyve ve sebze üretimimiz, 2006 yılı rakamlarına göre,
41 milyon ton civarındadır. Türkiye, bu düzeydeki üretimle, dünya
üretiminde önemli bir paya sahiptir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, ürettiği sebze ve meyve ile aynı zamanda, bu ürünlerin ihracatında
da önemli bir paya sahiptir. 2002 yılında, Türkiye, 1 milyon 590 bin
ton miktar ve 533 milyon dolar değerinde bir meyve-sebze ihracatı
yapmıştır. 2006 yılında ise bu rakam, meyve-sebzede, yaş meyve-sebzede
2 milyon 392 bin ton olmuştur; yani, 1,5 milyon ton, 2 milyon 400 bin ton
miktarına ulaşmış, değer olarak da 1,8 milyar dolara çıkmıştır. Ancak,
toplam üretimin sadece 2,4 milyon tonunun ihraç edilmesini iyi analiz
etmemiz gerekiyor; çünkü, bunun, aslında, potansiyelimiz olmadığını
biliyoruz ve bu üretimi ve ihracatı artırmak, dünya pazarlarında
daha iyi bir paya sahip olmak, bunun için gerekli çalışmaları yapmak,
bu nedenle de dış pazar taleplerine uygun çeşit geliştirmek; paketleme,
ambalajlama, soğuk taşıma zincirindeki eksiklikleri ve markalaşmadaki
sıkıntıları gidermek zorunda olduğumuzun bilincindeyiz. Bu amaçla
da, Bakanlık olarak yoğun çalışmalar yapıyoruz. Neler yaptığımızdan,
biraz sonra sizlere bahsedeceğim. Kısacası, üretimden tüketime,
işlemeden ihracata, özel sektörden kamu sektörüne kadar bu alanda,
hepimize önemli görevler düşmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu yaş sebze ve narenciyeyle ilgili bir miktar
ben detay bilgi sunmak istiyorum. Yıllara göre Türkiye yaş sebze
üretim miktarı 22 ile 27 milyon ton arasında değişmektedir. 2002 yılında
22 milyon ton olan üretim, 2006 yılında 27 milyon tona çıkmıştır; ihracat
miktarı da 550-600 bin ton civarındayken, bu, 2006 yılı içerisinde
çok daha yüksek bir noktaya ulaşmıştır. Bunun içerisinde, gerek domates
-ki, toplam ihracatımızın, sebze ihracatımızın yüzde 45'ini oluşturuyor-
gerekse bunun arkasından gelen biber, salatalık ve kuru soğan önemli
bir yere, paya sahiptir.
Narenciyeye geldiğimiz
zaman: Türkiye'de, son yirmi yıldan beri hızlı bir gelişme göstererek
geniş bir alana yayılan narenciye üretimi, 2005 yılında dünyadaki
yaş meyve-sebze üretiminin yaklaşık beşte 1'inde üretilmektedir,
beşte 1 düzeyindedir. Türkiye'de, bu alanda, son üç yılda yaş meyve-sebze
ihracatının yarısı narenciyeden karşılanıyor. Bu da, bizim için
bunun önemini göstermektedir.
Türkiye'de yıllara
göre toplam narenciye üretimi: 2002 yılında 2 milyon 400 bin ton
iken, bu, 2005 yılında 3 milyon tona yaklaşmıştır. Keza, üretim alanı
104 bin hektardan 111 bin hektara, ağaç sayısı 29 milyondan 32 milyona
ve ağaç başına verim de 84 kilogramdan 93 kilograma çıkmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yıllara göre narenciye ihracat miktar ve değeri
ise şu şekildedir: Toplam narenciye, 2002 yılında, miktar olarak 811
bin ton, meyve ihracatımız 1 milyon ton; 2006 yılında narenciye ihracatımız,
miktar olarak 1 milyon 13 bin ton ve değer olarak 453 milyon dolardır. Yine, toplam meyve ihracatımız, 2006
yılında 1 milyon 354 bin tona çıkmış ve değer olarak da 753 milyon doları
bulmuştur.
Kesme çiçek ise
1940'lı yıllarda başlayan bir sektördür. Daha çok, Akdeniz, Ege ve Marmara
Bölgelerimizde yoğunlaşan kesme çiçek üretiminin geliştirilmesi
ülke gelirimizin artırılmasına önemli bir katkı sağlayacaktır,
bu alanda büyük bir potansiyel bulunmaktadır. Ülkemizde, toplam
olarak 10 250 dekar alanda kesme çiçek üretimi yapılmakta; 2004 yılında
1 milyar 401 milyon adet süs bitkisi üretilmiş, bunun, 1 milyar 392 milyon
adedi kesme çiçek, 8 milyon adedi de iç ve dış mekan süs bitkileridir.
Yıllara göre kesme çiçek ihracatımız ise 2002 yılında 177 milyon
adet iken -ki bunun değeri 11 milyon dolardır- 2006 yılında 310 milyon
adet ihracat ve 40,3 milyon dolar ise bunun değeridir.
Yaş meyve, sebze, narenciye
ve kesme çiçek sektöründeki sorunları da ben kısa başlıklar hâlinde
sizlere arz etmek istiyorum:
Bunların başında,
Türkiye'de, biraz önce değerli konuşmacıların ve Komisyon Başkanının
da ifade ettiği gibi, öncelikle, üretimin küçük ve dağınık birimlerde
yapılması bizim en önemli sorunumuzdur.
İkinci husus olarak,
nakliyede soğuk zincirin yetersiz olması, serbest piyasa şartlarının
istenen seviyede gelişmemesi, iç ve dış pazar isteklerine uygun
çeşitlerin istenilen kalite, zaman ve miktarda temin edilememesi,
sanayinin ihtiyacına dönük çeşit üretiminin yetersiz olması,
sertifikalı fidan ve tohumluk kullanımının istenilen seviyede
olmaması, markalaşmada eksikliklerin bulunması ve sözleşmeli
üretim modelinin yeterince gelişmemiş olmasıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii, bizler de Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
olarak, bu saydığım sorunlara dönük olarak, bu sorunların çözülmesi
yönünde, kuşkusuz, birtakım çalışmalar yaptık ve ben, şimdi de sizlere,
çok kısa olarak, bu alanda yaptığımız çalışmalardan söz etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; meyve ve sebze sektöründe mevcut politikaların
geliştirilmesi, üretici, sanayici, tüccar, ihracatçı ve ilgili
sivil toplum kuruluşlarının etkin bir rol alması ve sorunların bir
bütünlük içerisinde çözülebilmesi amacıyla, Tarım Kanunu çerçevesinde,
"ulusal turunçgil, fındık, zeytin ve zeytinyağı ürün konseyleri
yönetmeliği" hazırlanmış ve yayımlanma aşamasına gelmiş bulunmaktadır.
Keza, turunçgillerde,
"ihracata yönelik çeşit geliştirme, değiştirme projesi"
başlatılmıştır. Aynı şekilde, 2005 yılından itibaren, sertifikalı
fidan ile bahçe tesisi destekleme kapsamına alınmıştır. Bu kapsamda,
virüsten ari meyve fidanı kullanarak bahçe tesis eden üreticilerimize,
dekar başına 300 YTL; turunçgil, zeytin, ceviz, badem ve kivi türleri
ile bahçe tesis eden üreticilere 250 YTL dekar başına; diğer meyve
türlerine ve bağ tesis edenlere de dekar başına 200 YTL ödenmektedir
teşvik olarak; ki, biz, bu rakamları belirlerken, bunların maliyetlerini,
gerek fidan maliyetini gerek çukur kazma maliyeti ve diğer maliyetlerinin
tamamını hesapladık ve bu miktarlar buna göre belirlendi.
Keza, sertifikalı
fidan üretiminin artırılması ve sertifikalı fidanlarla bahçe kurulması,
iyi tarım uygulamaları ve organik tarım uygulamalarında, teşvik
amacıyla üreticilerimize düşük faizli işletme ve yatırım kredisi
kullandırılmaktadır. Bu da cari faiz oranından yüzde 50 ve yüzde 60
indirimli bir faiz oranı demektir.
2002-2003 döneminde,
ülkemizde, toplam 8,9 milyon adet meyve, asma fidanı üretimi yapılırken,
biraz önce saydığım destekler sebebiyle, hayata geçirdiğimiz teşvikler
ve destekler sebebiyle, fidan üretimimiz, 29 milyonu sertifikalı
olmak üzere 46 milyona ulaşmıştır. Yani, 8,9 milyon adet fidan üretirken,
biz, bugün, 46 milyon fidan üretiyoruz birkaç yıl içerisinde.
Tabii, biraz önce, değerli
milletvekilleri, burada söz aldıklarında, işte, çiftçilerin sorunlarından,
desteklerin yetersizliğinden vesaire bahsettiler ve hiç bunların
desteklenmediğinden söz edildi. Tabii, biz, destekleri her fırsatta
söylüyoruz. Mesela toplam tarım desteğini 2,1 milyar YTL'den
2002'de, 2007 yılında 5,3 milyar YTL'ye çıkardığımızı her seferinde
söylüyoruz ve bu paralelde, yani toplamdaki bu artışla birlikte,
tabii bütün ürünler bundan bir şekilde istifade ediyor. Amacımız da
burada, verimliliği artırmak, kaliteli ve standardı olan ürünü
yaymak, bunu geliştirmek, böylece de hem içeride ürünün daha iyi para
etmesine hem dışarıda daha iyi bir pazar bulmasına imkân sağlamaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yaş meyve ve sebzede verdiğimiz destek, alan bazında,
dekara 10 YTL doğrudan gelir desteği, 1,8 YTL dekar başına mazot desteği
ve 1,43 YTL de dekar başına kimyevi gübre desteği olmak üzere, toplam
13,23 YTL dekar başına destektir. Bu, her türlü meyve-sebzeyi üreten
üreticimizin alabildiği bir destektir.
Keza, örtü altı yetiştiriciliğinde
500 metre karenin üzerindeki seraların kayıt altına alınması, üretimin
planlanması, geliştirilmesi ve gıda güvenlik zinciri içerisinde
kaliteli ürünün tüketiciye ulaştırılmasına yönelik faaliyetlerimiz
de devam etmektedir. Sera alanlarımızın yüzde 45'i kayıt altına
alınmıştır. Yaş meyve, sebze ve seralardaki çiçekler dâhil, bizim
başlattığımız bir uygulamayla, Türkiye, modern bir risk yönetim
aracına kavuşmuştur, yani tarımsal sigorta sistemine kavuşmuştur.
Buralarda sigorta yaptırıldığı takdirde, üreticilerimizin sigorta
poliçe bedelinin yüzde 50'sini, biz, hibe olarak karşılamaktayız.
Bu da önemli ve çok büyük bir destektir.
Yine, yaş meyve-sebze
ve narenciye anlamında söylüyorum, biraz önce burada ifade edildi,
işte, bazı arkadaşlarımız yetersiz gördü, bazıları zamansız buldu;
ama, ton başına 100 dolar ihracat desteği verdiğimizi de burada,
yine, bütün ilgililer, bütün üreticiler ve çiftçiler bunu biliyor.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
İki aydan beri Sayın Bakan, iki ay verdiniz, ürün bittikten sonra.
TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Köy bazlı ve kırsal kalkınma yatırımlarının
desteklenmesi programları kapsamında, işleme, paketleme, ambalajlama
ve modern sulama teknikleriyle, minimum toprak işlemeli tarımda
kullanılan makineler, soğuk taşıma zinciri, kullanılan alet ekipmanlara,
yem bitkilerinde balyalama makinelerineyse yüzde 50 hibe desteği
verilmektedir. Bu da, yine, hem modern bir üretim gerçekleştirmek
hem teknoloji kullanmak hem daha ekonomik bir faaliyet yapmayı kolaylaştırmak
amacıyla verdiğimiz, başlattığımız bir destektir ve 2006 yılı içerisinde,
Türkiye'de, yatırım tutarı 334 milyon YTL olan 1.256 proje, bu kapsamda,
hibe olarak, yüzde 50 hibeyle desteklenmiştir. Genel bütçeden de tarımsal
kalkınma kooperatifleri aracılığı ile de yüzde 5 gibi düşük bir faizle
yatırım ve işletme desteği verilmektedir.
Yine, örgütlenmeyi
temin ve kolaylaştırmak bakımından, Üretici Birlikleri Kanunu
çerçevesinde, bu alanla ilgili 123 adet üretici birliği kurulmuştur.
Yine, sözleşmeli üretim
modelinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasına yönelik mevzuat
çalışmaları başlatılmış, sözleşmeli tarım yönetmeliği çalışması
son aşamaya gelmiştir.
Sektörün AB'ye uyumu
konusunda, bilgilendirme amacıyla çalışmalar yapılmakta; Kasım
2006'da, Antalya'da, Hollanda Hükûmeti iş birliğiyle, "Bitkisel
Üretim ve Sektörün AB'ye Uyumu" konulu uluslararası bir seminer
düzenlenmiştir.
Bütün bunların yanında,
ihracatın geliştirilmesine yönelik, dış pazar merkezli tür ve çeşitler
ile geniş bir sezon içinde yetiştiricilik yapılması, verim ve kalitenin
artırılması, üretimde izlenebilirliğin sağlanması için, araştırma-geliştirme,
çiftçi eğitim ve yayım faaliyetlerine hız verilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; narenciyedeki temel sorunlarımızdan bir tanesi
şudur: Biz, 3 milyon ton kadar narenciye üretiyoruz ve bunun, işte,
geçtiğimiz yıl 1 milyon tonunu dünyaya sattık. Diğerini satamayışımızın
sebebi şudur: Bir tanesi, dünya pazarlarının talebi doğrultusunda
yeteri kadar fazla çeşide sahip olmamamızdır, birincisi budur. İkincisi
ise şudur: Bizde, yani, üreticilerimizin, fiyat konusunda özellikle
arzın fazla olduğu dönemlerde -ki, bütün tarım ürünleri için bu böyle,
ama, özellikle narenciyede- bizdeki narenciyenin hasat dönemi
çok kısadır. Bir-bir buçuk ay içerisinde, biz, 3 milyon ton narenciyeyi
pazara döküyoruz ve yeteri kadar soğuk hava deposu yoksa, yeteri
kadar dış bağlantı yoksa, yeteri kadar çeşit yoksa, birbirinin aynısı
olan çeşitler aynı dönemde, aynı anda pazara geliyor.
Bakın, İspanya'dan size
bir örnek vereceğim. Bu alanda bizim için rakip bir ülkedir. İspanya,
daha önceden yaptığı çeşit geliştirme faaliyetleriyle hasat sezonunu,
narenciyede, ortalama altı aya yaymıştır; yani, ta ekimden başlayıp
mayısa kadar süren bir süre içerisinde, geniş bir zaman dilimi içerisinde
narenciye hasadı yapılmaktadır. Önce erkenci çeşidi, sonra biraz
daha normal zamanda üretilen, sonra daha geççi çeşit olmak üzere mayıs
ayına kadar pazarın talebine göre, ihtiyacına göre bu çeşitleri
peyderpey piyasaya sürmektedir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum.
Şimdi, biz de, biraz
önce söylediğim "Meyve Bahçelerinin Yenilenmesi Projesi"
adı altında, her yıl, bu şekilde yüzde 20 değiştirmek suretiyle, belli
bir süre sonunda, Türkiye'deki narenciye çeşitlerinin dünya pazarlarının
talebine uygun hâle getirilmesini temin etmek durumundayız ve biraz
önce söylediğim 250 YTL veya virüsten ariyse 300 YTL destek bunun
için yapılmaktadır. İşte, esas dönüşüm budur, esas değişim budur ve
biz, bunu, başardığımız zaman, başardığımız gün Türkiye'de narenciyeyle
ilgili sorun çözülmüş olacaktır.
Sadece narenciyede
değil, bakın, elmada 2-2,5 milyon ton bizim üretimimiz var ve 30 bin
ton kadar ihraç edebiliyoruz. Benzeri sorun elmada var, aynı şekilde.
İşte, hem Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Projesi
kapsamında bunların, o soğuk hava depolarının, biraz önce saydığım
işleme, paketleme, ambalajlama tesislerinin yapılması hem de yeni
meyve bahçelerinin uygun çeşitlerle yeniden tesis edilmesi, bu elma
konusunda da bizi aynı sonuca götürecektir. Eğer, bu çalışma bundan
on beş sene önce yapılsaydı, bundan yirmi sene önce başlatılmış olsaydı,
biz, bugün, bu sorunları değil, başka şeyleri konuşuyor olacaktık.
Dolayısıyla, Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz, Hükûmet olarak, Türk çiftçisinin
temel sorunlarına neşter vurduk; ilgili sekiz tane çok temel kanun
çıkardık; uygulamalarımızla da gerçekte geleceğe dönük, gerçekte
pazara dönük bir üretim amacıyla daha profesyonel, daha yüksek bir
bilgi ve teknoloji kullanılan bir ekonomik faaliyet olarak yapılan
bir tarımsal üretimi gaye edindik, amaç edindik. Çalışmalarımız bunun
için, desteklerimiz bunun için. Destek miktarlarını artırdık, ama
bunları daha rasyonel, verime, verimliliğe dönük olacak şekilde
gerçekleştiriyoruz. Bundan sonra da bu çalışmalar devam edecek.
Şimdi, tarım sektöründe
çalışanlar, dünyanın her yerinde, diğer sektörde çalışanlara göre
daha az para alırlar. Bu, tarımın ve tarımla uğraşanların kaderidir.
Amerika Birleşik Devletleri'nde de bu böyledir, Avrupa Birliğinde
de bu böyledir, Türkiye'de de bu böyledir, başka bir ülkede de bu böyledir.
Çünkü, tarımsal ürünler katma değeri düşük maddelerdir.
Şimdi, burada,
"Bize, işte, Avrupa Birliği şu kadar veriyor, biz, işte, şu kadar
veriyoruz." mukayesesi, haklı, doğru ve adil bir mukayese değildir.
Çünkü, onun fert başına ortalama geliri 30 bin avrodur ve tarım nüfusu
yüzde 5'tir, tarımda çalışan insan sayısı; bizim fert başına millî
gelirimiz, daha yeni, o da bizim dönemimizde 5 bin doları aşmıştır
ve nüfusumuzun yüzde 27'si, 26,8'i fiilen tarımda istihdam edilmektedir.
Buna rağmen, Türkiye'de, son yıllarda, gelişen ekonomiyle büyüyen
Türkiye'den Türk çiftçisi de nasip almıştır.
Bakın, size, tarımda
kişi başına gelirin mukayesesini yapacağım: 2002 yılında, Türkiye'de,
tarım sektöründe kişi başına düşen gelir 916 dolardır. 2006 yılında
bu 1.681 dolara çıkmıştır. Bundan sonra da Türkiye büyüdükçe, Türkiye
istikrar içerisinde geliştikçe, Türk çiftçisi de bundan, daha yüksek
bir pay alacaktır, hak ettiği yüksek bir gelir düzeyine ve refah düzeyine
ulaşacaktır. Bizim bütün gayemiz, çabamız, gayretimiz bunun içindir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben bu düşüncelerle, Komisyon Raporu'nun tarafımızdan
dikkatle incelenerek izleneceğini ve bununla ilgili çalışmaların
yapılacağını vurgulamak istiyorum.
Emeği geçen herkese,
katkı sağlayan herkese huzurlarınızda teşekkür ediyorum ve gecenin
bu vaktinde hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
şahsı adına son söz, Balıkesir Milletvekili Sayın Ali Aydınlıoğlu'na
aittir.
Buyurun efendim.
ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir)
- Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; yaş sebze-meyve ve kesme
çiçekçiliğiyle ilgili Meclis Araştırma Komisyonunun Raporu hakkında
ben de görüşlerimi sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
konuşmama başlamadan önce, komisyon çalışmalarında çok değerli
katkılarından dolayı, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileriyle
uzmanlarına, değerli akademisyen arkadaşlarımıza ve Meclis çalışanlarına
şahsım adına teşekkür ediyorum.
İlk kez geçtiğimiz yasama
döneminde hem zeytin, zeytinyağı hem de yaş sebze, meyve, kesme çiçek
ile narenciye üretim ve ihracatındaki sorunlarının araştırılması
üzerine araştırma komisyonları Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı
altında kurulmuştur. Bu gerçekten bir ilktir ve yüce Meclisimizin tarımsal
üretime verdiği önemin önemli bir göstergesidir. Hem Zeytinyağı Komisyonu
ile bölgemdeki zeytin ve zeytinyağı sektörünün sorunlarını dinleme
fırsatı buldum hem de Yaş Sebze-Meyve Komisyonunda meyve-sebze üreticilerimizi
dolaştık.
Bu Komisyonda, öncelikle,
Mersin Milletvekilimiz Ali Er Başkanlığında geçtiğimiz yasama döneminde,
gerçekten, çok ciddi araştırmalar yapıldı; Ankara'da sektörün ileri
gelenlerinden, başta üreticiler olmak üzere, konuya taraf olan kişilerle
çeşitli defa toplantılar yapıldı. Ayrıca, Antalya merkez, Kumluca,
Korkuteli, Alanya ilçeleri; Adana merkez, Hatay merkez ile Dörtyol
ilçesi; Mersin merkez, Tarsus, Erdemli ve Silifke ilçelerinde; Malatya,
Yalova, Balıkesir, Bursa ve Niğde illerinde üreticilerin bilfiil
ayağına gidilerek, çiftçi, köylü, ziraatçı, toptancı, ihracatçı,
oda ve birlik temsilcileri ile bizzat görüşmeler yapıldı ve bu kişiler
yerinde dinlendi. Yaş sebze-meyve ve kesme çiçeğin üretiminden iç
ve dış piyasada tüketiciye ulaşmasına kadar her adım yerinde incelendi;
sektörle alakalı tüm kesimler dinlendi, birebir üretim alanlarına
inildi, en az 10 bin kişiyle görüşüldü.
Değerli arkadaşlarım,
maalesef, bilgisizlik, ihmal ve eski usullerle üretim yapmaya çalışmak,
tarımda gelişim ve dönüşümü engellemiştir. 25 Avrupa Birliği ülkesinde
toplam çiftçi sayısı 12 milyon iken bizde 30 milyonlara yaklaşmıştır.
Ancak, sevindirici olan şudur ki: Artık, tarımda yeniliğe açık,
araştıran ve uygulama çalışmalarına önem veren, yeni üretim tekniklerini
kullanan, Avrupa tarımını yakından takip eden, iyi tarım uygulamalarını
hayata geçiren büyük ölçekli işletmeler kurulmaya başlanmıştır.
Bunları da yerinde gezip gördük, ayrıca gururlandık.
Değerli milletvekilleri,
Türkiyemiz, sahip olduğu ekolojik koşullar ve pek çok meyve ve sebze
türünün gen merkezi konumunda olması nedeniyle, yaş sebze-meyve,
üretim potansiyeli açısından gerçekten dünyanın en önemli ülkelerinden
birisidir. Toplam 27 milyon hektarlık tarım alanının yüzde 10'unda
meyvecilik ve bağcılık, yüzde 3'ünde ise sebzecilik faaliyetleri
sürdürülmektedir. 42 milyon yaş meyve ve sebze üretiminin sadece
yüzde 4'lük bölümünün ihraç edilebilmesi, sektörde hakikaten var
olan sorunların düzeyinin bir göstergesidir. Bunun en önemli nedenlerinden
birisi de, sektörde istenilen miktar ve kalitede üretimin gerçekleştirilmemesidir.
Ülkemizin yaş meyve-sebze ve turunçgillerinin üretiminden pazarlanmasına
kadar geçen bütün aşamalarında, İspanya ve İtalya gibi ihracatta
söz sahibi olan ülkelerle karşılaştırıldığında, önemli eksikliklerinin
olduğu bilinmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
Komisyonumuz tarafından, ülkemizin, sebze, meyve, narenciye ve
kesme çiçek üretiminden pazarlanmasına kadar olan mevcut durum ve
yapılması gerekenler, aşağı yukarı, bütün konuşmacılar tarafından
özetlenmiştir. Bunlardan, benim de önemli tespitlerimden bazılarını
sıralayacak olursam:
Tarım işletmelerimizin
küçük olması önemli bir konu. Ancak, bu konuda, Hükûmetimiz, arazilerin
toplulaştırılmasıyla ilgili çalışmalar başlatmıştır. Bu, sevindirici
bir gelişmedir.
Yine, tarımla ilgili,
gerek üretim planlaması gerek politikaların oluşturulması aşamasından
kayıt sisteminin yetersiz oluşu önemli bir sorun olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bu konuda da ilk kez Hükûmetimiz zamanında çalışma başlatılmıştır.
Üretim planlamasının
yapılması için ulusal tarım konseyinin kurulması önemli bir konudur.
Ayrıca, üretim planlaması, bölgesel ölçekte üretici birlikleri
aracılığıyla yapılmalıdır. Birlikler üreticiye yönlendirilmelidir.
Ulusal narenciye ve
zeytinyağı konseylerinin kurulmasıyla ilgili çalışmalar da devam
etmektedir.
Kalıntı analizi yapacak
laboratuvar sayılarının ve bu laboratuvarların kapasitelerinin
artırılması da önemli bir konu olarak karşımıza çıkmıştır. Ancak,
sayılarının her geçen gün artması, yine sevindirici bir gelişmedir.
Hastalık ve zararlılarına
karşı dayanıklı çeşitlerin ıslahına yönelik araştırmalara önem
verilmeli ve bu araştırmalar da teşvik edilmelidir.
Zirai ilaç kullanımı
konusunda üreticiler gerçekten eğitilmeli, zirai danışmanlar tarafından
düzenli olarak bilgilendirilmelidir. Bu konuda da görevlerinin
başında olan ziraat mühendisi, veteriner hekim ve su ürünlerinden
oluşan 2.500 mühendis bölgelerde çiftçilere, köylülere gerçekten
bu hizmeti severek vereceklerdir.
Üretici Birliği Kanunu
Hükûmetimiz zamanında çıkarılmıştır. Bugün itibarıyla kurulan
üretici birliği sayısı 340 adede ulaşmıştır. Üretici birliklerinin
daha faal olarak çalışabilmesi sağlanmalı, bu birliklere, üyeleri
adına sözleşme yapabilme yetkisi mutlaka verilmelidir.
Üreticilere yapılacak
her türlü desteğin üretici örgütleri vasıtasıyla verilmesi üreticiyi
örgütlemeye yönlendireceği için, destekler üretici örgütleri
aracılığıyla verilmelidir.
Yine, bu komisyonun
çalışmalarından sonra mazot, gübre ve sertifikalı fidan dikimine
ait desteklemeler Hükûmetimiz tarafından verilmektedir.
Yerli tohum üretimi
için çalışmalar yapan bütün kamu ve özel sektör araştırma kuruluşları
daha fazla desteklenmelidir.
İleri teknolojiye
sahip sistemlerle donatılmış soğuk hava depoları ve kontrollü atmosferli
depolar artırılmalı, üretici birliklerine bu konuda yapılan desteklemelerle,
üyelerin ortak kullanabilecekleri depoculuk sistemi geliştirilmelidir.
Tarım Ürünleri Lisanslı
Depoculuk Kanunu, yine, Hükûmetimiz tarafından çıkarılan önemli
kanunlardan bir tanesidir.
İhracatı teşvik primleri,
ürünün özelliğine göre daha erken açıklanmalı ve özellikle gelişmiş
ülkelerin nihai ürün piyasalarına yönelik söz konusu pazarların
taleplerine uygun çeşit ve kalitede markalı ihracata verilmelidir.
Burada yeri gelmişken
belirteyim ki, bu sene narenciye ihracatına verilen ihracat teşviki,
geçen yıl verilen teşvik miktarının üzerinde olmuştur. Yani, aralık
ayında verilen 100 dolardan bahsediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Araştırma Komisyonumuzda görev alan, başta Sayın Başkan olmak üzere,
Komisyonda beraber çalıştığımız AK Parti, Cumhuriyet Halk Partisi
ve Anavatan Partisi milletvekili arkadaşlarıma ve Komisyon çalışmalarında
bizlere yardımcı olan uzman arkadaşlarımıza tekrar teşekkür etmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bu Araştırma Komisyonu, hakikaten siyasi bir komisyon olarak çalışmamıştır,
tamamen tarafsız, ülkemiz tarımının gelişmesinin önündeki engellerin
kaldırılması amacıyla neler yapılabileceğini ortaya koymaya
çalışmıştır. Konuyla alakalı olarak çalışan akademisyenler, üreticiler,
ihracatçılar, sivil toplum örgütleri, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının
görüşleri doğrultusunda, hakikaten uzun ve yorucu bir çalışma süreci
sonunda hazırlanan Araştırma Komisyonu Raporumuzda yer alan hususlarla
ilgili çalışmalar, inanıyorum ki, Hükûmetimiz tarafından mutlak
surette yerine getirilecektir.
Sayın Bakanımız bu
konudaki açıklamaları yaptı, ben kendisine teşekkür ediyorum. Ancak,
bölgemde önemli üretim maddelerinden olan zeytin ve zeytinyağı konusuna
değinmek istiyorum.
Sayın Bakanım, bu yıl
bölgemizde zeytin ve zeytinyağı üretimi geçen yılki kadar değildir.
Ayrıca, zeytinyağı geçen yılki kadar para yapmamıştır. Geçen sene
6 milyon, 6 milyon 200 bin liraya satılan dizem yağlar, bu sene 5 milyon
civarında seyretmektedir.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla)
- 3 milyon 200 bin lira.
ALİ AYDINLIOĞLU (Devamla)
- Şu önemli bir konudur: Yunanistan, İtalya, İspanya, Avrupa Birliğiyle
müzakereleri yaparken, o süre zarfında, zeytinyağlarını masaya
müzakerelerde pazarlık konusu olarak koymuşlardır. Bizim zeytinyağımız,
hele Edremit, Havran, Gömeç, Burhaniye, Ayvalık bölgesindeki zeytinyağı
gerçekten dünyanın en güzel zeytinyağlarındandır. Bizim bölgemizde
Gemlik tipi zeytin dikimi yasaklanmalıdır, yağlık zeytin teşvik
edilmelidir. Bu konuda sizlerden zeytinyağımıza çok daha fazla
destek istiyorum.
Hepinize, beni bu saatte
dinlediğinizden dolayı sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum, hayırlı
akşamlar diliyorum, sağ olun. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Aydınlıoğlu.
Sayın milletvekilleri,
Mersin Milletvekili Mustafa Eyiceoğlu ve 23 milletvekili, Muğla
Milletvekili Ali Arslan ve 48 milletvekili ile Antalya Milletvekili
Osman Kaptan ve 24 milletvekilinin, yaş sebze, meyve ve kesme çiçek
ile narenciye üretimindeki ve ihracatındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın
98'inci, İç tüzük'ün 104'üncü ve 105'inci maddeleri uyarınca kurulmuş
bulunan (10/81, 234, 286) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu üzerindeki genel görüşmeler tamamlanmıştır.
Alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 28 Şubat
2007 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
İyi geceler diliyorum.