DÖNEM: 22 CİLT: 146 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
64’üncü
Birleşim
15 Şubat 2007 Perşembe
İ Ç İ N D E K İ L
E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Van Milletvekili Yekta Haydaroğlu'nun, dünyada
ve ülkemizdeki iş geliştirme merkezlerinin kuruluş amaçları ile
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunmuş olduğu İş Geliştirme
Merkezleri Kanun Tasarısı'na ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Adana Milletvekili N. Gaye Erbatur'un, Türk
Medeni Kanunu'nun kabul edilişinin yıl dönümü münasebetiyle, sağlıklı
bir toplumun ön koşulu olan kadın-erkek eşitliğine ve bu eşitliğin
sağlanması için bir komisyon kurulmasının yararlarına ilişkin gündem
dışı konuşması
3.- Giresun Milletvekili Ali Temür'ün, devlet destekli
tarım sigortasının fındık üreticisi açısından önemine ilişkin gündem
dışı konuşması ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı
V. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine
ilişkin CHP Grubu önerisi
2.- 1260 sıra sayılı (10/81, 10/234, 10/286) esas numaralı
Meclis araştırması komisyonu raporunun Genel Kurulun 20/2/2007 Salı
günkü birleşiminde görüşülmesine ilişkin Anavatan Partisi Grubu
önerisi
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin
Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı
San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/1226) (S. Sayısı: 1247)
VII. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Tunceli Milletvekili V. Sinan YERLİKAYA'nın,
bir yatılı ilköğretim bölge okulunda meydana gelen olaya ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/19835)
2.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
şiddet olaylarına karışan öğrencilere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/19836)
3.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, yüklenici
firma yetkilisinin Yuvacık Barajıyla ilgili iddialarına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/19853)
4.- Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER'in, işten
çıkarılan Isparta halı ve iplik fabrikası işçilerine ilişkin sorusu
ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/20102)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak dört oturum
yaptı.
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Yılmazcan,
Kahramanmaraş'ın düşman işgalinden kurtarılışının 87'nci yıl dönümü
münasebetiyle, ilin, millî mücadele döneminde gösterdiği başarıya,
Bursa Milletvekili Şerif Birinç, Rus işgaline
karşı mücadele eden Kafkas halkının lideri İmam Şamil'in ölümünün
136'ncı yıl dönümü münasebetiyle,
Gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in,
Şanlıurfa'nın Ceylanpınar ilçesindeki tarım işletmesinde çalışan
işçileri taşıyan kamyonun devrilmesi sonucu on kişinin derede
boğularak ölümüne neden olan kazaya ve geçici tarım işçilerinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.
Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman, Ceylanpınar
tarım işletmesinde çalışan on kişinin ölümüyle sonuçlanan kazaya
ilişkin bir açıklamada bulundu.
Kocaeli Milletvekilleri Mehmet Vecdi Gönül, Osman
Pepe, Nevzat Doğan ve Muzaffer Baştopçu haklarındaki soruşturma
dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu; gündemin 141'inci sırasında bulunan dosyanın
Hükümete geri verildiği bildirildi.
1273 sıra sayılı araştırma komisyonu raporunun,
Genel Kurulun 20/2/2007 Salı günkü birleşiminde görüşülmesine
ilişkin CHP Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra kabul
edilmediği açıklandı.
Kocaeli Milletvekili Salih Gün, Ordu Milletvekili
Eyüp Fatsa'nın, konuşmasında, şahsına sataştığı iddiasıyla bir
açıklamada bulundu.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının:
1'inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden,
2'nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı'nın (1/1030) (S. Sayısı:
904) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından,
Ertelendi.
3'üncü sırasında bulunan, Sağlık Hizmetleri Temel
Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair
Kanun ile Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın (1/1226) (S. Sayısı:
1247), görüşmelerine devam olunarak 12'nci maddesine kadar kabul
edildi, 12'nci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü; istem üzerine
yapılan yoklamalarda Genel Kurulda toplantı yeter sayısı bulunmadığı
anlaşıldığından;
15 Şubat 2007 Perşembe günü, alınan karar gereğince
saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.42'de son verildi.
Sadık Yakut |
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
Ahmet Gökhan Sarıçam |
Yaşar Tüzün |
|
Kırklareli
|
Bilecik |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
No.: 84
II. - GELEN KÂĞITLAR
15 Şubat 2007 Perşembe
Sözlü Soru Önergesi
1.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Erzurum'daki köy
yollarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2526)
(Başkanlığa geliş tarihi:
Yazılı Soru Önergeleri
1.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, şeker ihracatına ilişkin Devlet
Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/20379) (Başkanlığa
geliş tarihi:
2.-
Balıkesir Milletvekili Sedat PEKEL'in, Bolu Dağı Tüneline ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/20380) (Başkanlığa geliş tarihi:
3.-
Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, Yozgat şehir merkezinde yapılan
köprülü kavşağa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/20381)
(Başkanlığa geliş tarihi:
4.-
Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, tıbbi cihaz ve sağlık
malzemesi ithaline ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/20382) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.-
Samsun Milletvekili Musa UZUNKAYA'nın, Cumhurbaşkanınca cezası
kaldırılan kişilere ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20383) (Başkanlığa geliş tarihi:
6.-
Antalya Milletvekili Tuncay ERCENK'in, avukatların zorunlu müdafilik
ve hukuki yardım alacaklarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/20384) (Başkanlığa geliş tarihi:
7.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, çocuk suçluluğuna ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/20385) (Başkanlığa geliş tarihi:
8.-
İzmir Milletvekili Serpil YILDIZ'ın, Bolu Dağı Tüneli ile İzmir Çevre
Yoluna ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20386) (Başkanlığa geliş tarihi:
9.-
Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2006 yılında Bartın'a
ayrılan ödeneğe ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru
önergesi (7/20387) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Erzurum'un yol şebekesinin
durumuna ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20388) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.-
İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in, Bolu Dağı Tüneline
ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20389) (Başkanlığa geliş tarihi:
12.-
Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER'in, Isparta'daki hava kirliliğine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/20390)
(Başkanlığa geliş tarihi:
13.-
Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2006 yılında Bartın'a
ayrılan ödeneğe ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20391) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.-
Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, Hızırbey Camii
ve Külliyesindeki ağaçların kesilmesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20392) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.-
Nevşehir Milletvekili Osman SEYFİ'nin, "VIP" uygulamasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/20393) (Başkanlığa
geliş tarihi:
16.-
Eskişehir Milletvekili Cevdet SELVİ'nin, kaymakam atamalarına ve
görev sürelerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20394) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.-
Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın, Otopark Yönetmeliğinin uygulanmasındaki
sorunlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20395) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.-
Adana Milletvekili Mehmet Ziya YERGÖK'ün, bir öğretim üyesinin koruma
talebine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20396) (Başkanlığa geliş tarihi:
19.-
Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2006 yılında Bartın'a
ayrılan ödeneğe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20397) (Başkanlığa geliş tarihi:
20.-
Samsun Milletvekili Musa UZUNKAYA'nın, silah ruhsatlarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/20398) (Başkanlığa geliş
tarihi:
21.-
Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, Feshane işletme
hakkını DÖSİM'e satan şirkete ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20399) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.-
Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2006 yılında Bartın'a
ayrılan ödeneğe ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/20400) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.-
Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, Alpullu Şeker
Fabrikasının özelleş-tirilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/20401) (Başkanlığa geliş tarihi:
24.-
Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2006 yılında Bartın'a
ayrılan ödeneğe ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20402) (Başkanlığa geliş tarihi:
25.-
Ordu Milletvekili Kazım TÜRKMEN'in, Ordu'da yıkılacağı iddia edilen
bir okul binasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20403) (Başkanlığa geliş tarihi:
26.-
Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2006 yılında Bartın'a
ayrılan ödeneğe ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20404) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Erzurum'un sağlık
donanımına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20405) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Erzurum'daki sağlık
hizmetlerinin yeterliliğine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/20406) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/2/2007)
29.-
Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, genel sağlık sigortası
ile yabancı doktor istihdamına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/20407) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/2/2007)
30.-
Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2006 yılında Bartın'a
ayrılan ödeneğe ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/20408) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/2/2007)
31.-
Ordu Milletvekili Kazım TÜRKMEN'in, Kumru Belediye Başkanı hakkındaki
bir iddiaya ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20409) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/2/2007)
32.-
Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, TRT'nin "AB Vizyon" adlı yeni
kanalına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi
(7/20410) (Başkanlığa geliş tarihi:
33.-
İzmir Milletvekili Ali Rıza BODUR'un, Kasımpaşa Orduevine ilişkin
Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/20411) (Başkanlığa
geliş tarihi: 1/2/2007)
34.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Türkiye'ye giren petrol ve petrol
ürünlerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif
ŞENER) yazılı soru önergesi (7/20412) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/2/2007)
35.-
Muğla Milletvekili Hasan ÖZYER'in, şeker üretimi ve ihracatı ile
pancar kotalarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/20413) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/2/2007)
36.-
Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2006 yılında Bartın'a
ayrılan ödeneğe ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/20414) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/2/2007)
37.-
Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2006 yılında Bartın'a
ayrılan ödeneğe ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20415) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/2/2007)
38.-
Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2006 yılında Bartın'a
ayrılan ödeneğe ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/20416) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/2/2007)
39.-
Samsun Milletvekili Musa UZUNKAYA'nın, 19 Mayıs etkinlikleri kapsamında
bazı kararlar alınıp alınmayacağına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/20417)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/2/2007)
40.-
Samsun Milletvekili Musa UZUNKAYA'nın, Avrupa ülkelerinde yaşayan
Türklere dil zorunluluğu getirilmesine ilişkin Dışişleri Bakanı
ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/20418) (Başkanlığa
geliş tarihi: 2/2/2007)
41.-
Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Diyanet İşleri Başkanlığınca
bastırılan bir kitaptaki bir makaleye ilişkin Devlet Bakanından
(Mehmet AYDIN) yazılı soru önergesi (7/20419) (Başkanlığa geliş tarihi:
2/2/2007)
42.-
İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI'nın, belediyelerin kadınlara
yönelik sosyal etkinliklerine ilişkin Devlet Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU)
yazılı soru önergesi (7/20420) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/2/2007)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, açlık sınırına
ve açlık sınırının altında yaşayanlara yapılan yardımlara ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19202)
2.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, tabii
afet nedeniyle ödenek gönderilen belediyelere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/19796)
3.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Mevlana törenlerinde
yapılan sunuşa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19797)
4.- Kocaeli Milletvekili Salih GÜN'ün, Kocaeli'nin
Gebze İlçesinin sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/19798)
5.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Karadeniz
Sahil Yolundaki bir tünelin adına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/19799)
6.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun,
Rize Bezi üretimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/19800)
7.- Aydın Milletvekili Mehmet Mesut ÖZAKCAN'ın,
Çine Barajı inşaatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/19801)
8.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Hizbullah
örgütünün faaliyetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/19802)
9.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in,
Tek Tek Dağlarının iskana açılacağı iddialarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/19804)
10.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, İstanbul-Eyüp'te
bir ormanlık alandaki yapılaşmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/19805)
11.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun,
KÖYDES için ayrılan ödeneğe ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/19806)
12.- Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un, Samsun-Havza-Belalan
Pansiyonlu İlköğretim Okulu binasının depreme dayanıklılığına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19808)
13.- Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, Manisa'daki
bazı karayolu çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19811)
14.- Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, bölünmüş
yollara ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19812)
15.- Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN'ün, Bilecik'teki
bir istimlak çalışmasına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19813)
16.- Muğla Milletvekili Fahrettin ÜSTÜN'ün, Muğla'daki
termik santrallerde istihdam edilecek işçilere ilişkin Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/19818)
17.- Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN'ün, Bilecik-Osmaneli'deki
bir köprünün yapımına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19819)
18.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Nilüfer
Barajı inşaatına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19821)
19.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Boğazköy
Barajı inşaatına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19822)
20.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Babasultan
Barajı inşaatına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19823)
21.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil ÜNLÜTEPE'nin,
ülkemizin platin grubu element potansiyeline ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/19824)
22.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, yüklenici
firma yetkilisinin Yuvacık Barajıyla ilgili iddialarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19825)
23.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, İstanbul
ve Kocaeli Büyükşehir Belediyelerine devredilen Köy Hizmetleri
personeline ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19826)
24.- Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER'in, Isparta
Belediye Başkanının yurt dışı seyahatlerine ve bir ödemeye ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19827)
25.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, Başbakan
hakkındaki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı sırasındaki
inceleme ve soruşturmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19828)
26.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Orhangazi-Yukarıgürle
Köyünün çeşitli sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19829)
27.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Orhangazi-Yenigürle
Köyünün çeşitli sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19830)
28.- Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER'in, İmar
Bankası mudilerine yönelik bazı işlemlere ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19833)
29.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Mudanya-Zeytinbağı
Sağlık Ocağının personel ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19840)
30.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Orhangazi-Gürle
Sağlık Ocağının doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19841)
31.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil ÜNLÜTEPE'nin,
Sinanpaşa Devlet Hastanesi ek binasının yapımına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19842)
32.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
Devlet Hastanesi yoğun bakım ünitesinin bölündüğü iddiasına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19844)
33.- Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER'in, Mersin'de
görevli sağlık personelinin döner sermaye primlerinin ödenmediği
iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19845)
34.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun,
Ardahan Devlet Hastanesi yoğun bakım ünitesinin bölündüğü iddiasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19846)
35.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun,
saha koordinatörlerine ve Dünya Bankası kredili projelere ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19847)
36.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun,
ilaçların alan dışı kullanımına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19848)
37.- Bursa Milletvekili Mehmet Emin TUTAN'ın, CHP
ve TESK'in düzenlediği esnaf kurultayına ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19850)
38.- Balıkesir Milletvekili Orhan SÜR'ün, bazı
demiryolu hatlarının yenilenmesinde kullanılan rayların kalite
kontrolüne ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19851)
39.- Malatya Milletvekili Miraç AKDOĞAN'ın, ülkemizdeki
internet altyapısına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19852)
40.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, TRT yönetimi
ile ilgili bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY)
yazılı soru önergesi (7/19855)
15 Şubat 2007 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 64'üncü
Birleşimi'ni açıyorum.
III. -Y O K L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için beş dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama
pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, beş dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, sistemdeki arıza nedeniyle
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.10
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 64'üncü Birleşimi'nin İkinci Oturumu'nu açıyorum.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, iş geliştirme merkezleri konusunda
söz isteyen Van Milletvekili Yekta Haydaroğlu'na aittir.
Buyurun Sayın Haydaroğlu. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Van Milletvekili Yekta Haydaroğlu'nun, dünyada ve ülkemizdeki
iş geliştirme merkezlerinin kuruluş amaçları ile Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına sunmuş olduğu İş Geliştirme Merkezleri
Kanun Tasarısı'na ilişkin gündem dışı konuşması
YEKTA HAYDAROĞLU (Van) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dünyada ve ülkemizde kurulmuş olan iş geliştirme
merkezlerinin kuruluş amaçları ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına sunmuş olduğum İş Geliştirme Merkezleri Kanun Tasarısı
hakkında görüşlerimi bildirmek üzere gündemdışı söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iş geliştirme
merkezleri kavramı, ilk defa gelişmiş Batı ülkelerinde ortaya
çıkmış, ortaya çıkışın esas nedeni ise, 1970'li yılların sonunda,
1980'li yılların başında, bu ülkelerde kurulu bulunan geleneksel
sanayi kuruluşlarının iflasıyla ortaya çıkan büyük oranlardaki
işsizliğin önlenmesi arayışlarıdır.
Krize düşen sektörlere, bölgelere ya da topluluklara
yardım etmek için yeni bir politikaya ihtiyaç duyulduğu, Amerika
ve Avrupa'da aynı zamanda fark edilmiştir.
Kendi işini kurmak isteyen küçük girişimcilerin
işini kurmasını, geliştirmesini destekleyen, yol gösteren ve daha
açıkça, elinden tutup işini kurduran, kurulan bu işletmelerin büyümelerini
sağlayan merkezlerdir.
Tek merkezden yönetimi ve mevcut altyapının ortak
kullanımı gibi masrafların azaltılması ile küçük yatırımcıların
gerçekten hayat bulacağı ve ileriki dönemlerde gelişip serpilecekleri
uygun mekânlardır.
Esasen, "iş geliştirme merkezleri" veya
"kuluçkalık" tabiri, işini kurmak isteyen, fikirlerini
ticarileştirmek arzusunda olan girişimcilere yardım eden, çok
farklı yapılarda oluşturulan kuruluşlardır. Doğru kurulan bu işletmeler,
istihdam sağlayarak, ülkemizin çözüm arayan işsizlik sorununa büyük
destek sağlamaktadır.
Ülkemizde işsizliğe çözüm sağlayacak projelerden
birisi iş geliştirme merkezleridir. Bu projenin ülkemizin tamamında
yaygınlaştırılması ile bir yandan işsizlikle mücadele edilecek,
bir yandan da girişimci sayısı artırılarak daha rekabetçi bir ülke
olma yolunda ilerlememize hız katacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
İŞGEM'ler Birliği, kendi işini kurmak isteyen küçük girişimcilerin
işini kurmasını ve geliştirmesini destekleyen, yol gösteren, daha
net bir ifadeyle, elinden tutarak işini kurduran, kurulan bu işletmelerin
büyümelerini sağlayan iş geliştirme merkezlerinin kurulmasını
sağlamak, gelişmelerinin sürdürülebilmesine destek vermek amacıyla
kurulmuştur.
İŞGEM'ler, küçük girişimcilerin yeni işletme
kurmasını ve geliştirmesini desteklemekle, kolaylaştırmak, hayatta
kalma ve büyüme olanaklarını artırmak, yerel kalkınmaya katkıda
bulunmaktır. Yeni istihdam olanakları yaratmak, yeni işletmeleri
besleyen ve kırılgan oldukları iş kurma aşamasını sağlıklı bir şekilde
aşmalarını ve büyümelerini sağlamaktadır.
İşletmelere bu dönemde, mekânsal destek, yönetim
desteği, ortak personel ofis hizmetleri, ortak kullanıma yönelik
ofis ekipmanı, ortak kullanıma yönelik özel ekipman, eğitim, danışmanlık,
finansal destek mekanizmalarına erişim, koçluk ve ağ mekanizmalarına
erişim konularında öncülük edebilmekte ve destek verilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyada
iş geliştirme merkezleri sayıları, Amerika Birleşik Devletleri'nde
800, Batı Avrupa'da 600, Çin'de 200, Doğu Avrupa'da 210, Hindistan'da
100, Avustralya'da 50, Türkiye de ise 6 tanedir.
Türkiye'de İŞGEM'ler: Özelleştirme Sosyal Destek
Projesi kapsamında öncelikli olarak özelleştirme yapılan bölgelerde
özelleştirmeden etkilenen kişilere yönelik olmak üzere 6 İŞGEM
kurulmuştur. Bilindiği üzere, söz konusu projede, Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı ve KOSGEB Başkanlığı ortak bir çalışma yürütmektedir.
Özelleştirme Sosyal Destek Projesi-2 kapsamında
ise 6 veya 7 İŞGEM daha kurularak toplam 12 veya 13 İŞGEM sayısına
ulaşılacaktır. Bu İŞGEM'lerden 3 adedinin binası -Van, Eskişehir,
Tarsus 2- Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı ile özelleştirme portföyünde
yer alan işletmelerden tahsis edilmiştir.
Ülkemizde, Tarsus, Eskişehir, Karadeniz Ereğli,
Mersin, Adana, Van olmak üzere bugün itibarıyla ülke genelinde toplam
işlik sayısı 190, istihdam ise 909 sayısına ulaşmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Haydaroğlu.
YEKTA HAYDAROĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Yerel yönetim ve KOSGEB destekleri dışında herhangi
bir fona ihtiyaç duyulmaksızın her ile bir İŞGEM kurularak bir yılda
10 bin istihdam oluşturulabilir. Birçok ilimizde kamu kurum ve kuruluşlarının
kullanılmayan binalarının bu amaçla tahsisi durumunda söz konusu
İŞGEM'lerin sürdürülebilirliği sağlanacaktır.
Dünya Bankasının, Özelleştirme Sosyal Destek Projesi'ne
yönelik olarak yapmış olduğu son değerlendirmede ülkemizdeki İŞGEM
uygulamaları başarılı olarak değerlendirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İŞGEM'lerin
ülkemizde kurulmasına öncülük eden, başta Sayın Başbakanımıza,
değerli bakanlarımıza, Sayın Özelleştirme İdaresi Başkanına, Sayın
KOSGEB Başkanına, ayrıca bu oluşumda emeği geçen İŞGEM'ler Birliği
Başkanı ve aynı zamanda Tarsus İŞGEM Genel Müdürü Sayın Adem Gül'e
ve Van İŞGEM oluşumunda hizmeti geçen VANSİAD Başkanlığına ve Van
İŞGEM Müdürü Mahmut Gedik'e katkılarından dolayı teşekkür ediyor,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunduğum ve Plan ve Bütçe
Komisyonunda beklemekte olan, İŞGEM'lerin sorunlarına çözüm bulmak
amacıyla hazırladığım kanun teklifimin bir an önce yasalaşması
için Meclis Genel Kuruluna gelmesini temenni ediyor, Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Haydaroğlu.
Gündem dışı ikinci söz, Türk Medeni Kanunu'nun kabul
edilişinin yıldönümü münasebetiyle söz isteyen Adana Milletvekili
Nevin Gaye Erbatur'a aittir.
Buyurun Sayın Erbatur.
2.- Adana Milletvekili N. Gaye Erbatur'un, Türk Medeni Kanunu'nun
kabul edilişinin yıl dönümü münasebetiyle, sağlıklı bir toplumun
ön koşulu olan kadın-erkek eşitliğine ve bu eşitliğin sağlanması
için bir komisyon kurulmasının yararlarına ilişkin gündem dışı konuşması
N. GAYE ERBATUR (Adana) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 17 Şubat Türk Medeni Kanunu'nun kabul edilişinin
yıldönümü münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlarım.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu aşamasında
yoktan var olmaya çalışan bir ulusun toplumsal hayatına ilişkin düzenlemeler
getiren Türk Medeni Kanunu, Atatürk devrimlerinin temeli, dinsel
hukuk düzeninden laik hukuk düzenine geçişin simgesi ve evrensel
hukuk anlayışının Türkiye Cumhuriyeti'ne getirilmesinin başlangıcı
olarak, Türk medeni hayatında ve Türk kadınının yaşamında önemli
bir dönüm noktasıdır. Türk Medeni Kanunu, Atatürk'ün, birçok konuda
olduğu gibi, ileri görüşlülüğünün bir simgesi olarak sağlıklı bir
toplumun ön koşulu olan kadın-erkek eşitliğini getirmiş ve bu yolla
kadının toplumsal hayatta yer almasını sağlamıştır. Ancak, 1926 yılı
için devrim niteliğinde değişiklikler getiren Türk Medeni Kanunu,
günümüze uyarlandığında, kadın-erkek eşitliğinin sağlanması konusunda
eksik kalmaktaydı. Bu eksiklikler, 2002 yılında yürürlüğe giren
4722 sayılı Türk Medeni Kanunu'yla birlikte kısmen giderilmiş olsa
da, önemli bir sorun yeni Medeni Kanun'da da yer almıştır. Yeni Türk Medeni Kanunu'nun yürürlük 10'uncu
maddesine göre, evliliklerin başından itibaren edinilmiş mallara
katılma rejimi, 2002'den önceki evlilikler için geçerli değildir.
1 Ocak 2002'ye kadar olan evliliklerde, 2002 öncesi edinilen mallar
için eski kanundaki gibi mal ayrılığı rejimi, 2002 sonrası edinilen
mallar için ise edinilen mallara katılım rejimi geçerlidir. Kanun'un
yürürlüğe girdiği tarihten sonra yapılmış olan evliliklerde ise
edinilmiş mallara katılım rejimi, varsayılan mal paylaşım rejimi
olarak belirlenmiştir. Bu yaklaşım, 2002 öncesi ve sonrası olmak
üzere evlilikler arasında ayrımcılık yapmaktadır. Bu ayrımcılığın
ortadan kaldırılması için, Türk Medeni Kanunu'nun yürürlük 10'uncu
maddesinin 2002 öncesi evlilikleri de kapsayacak biçimde değiştirilmesi
gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kadın-erkek
eşitliğinin sağlanması gereklilik değil, zorunluluktur. Ancak,
bu eşitliğin sağlanması yoğun emek gerektirir ve bunu sağlamak için
atılacak her adım, toplumun temel dinamiğini değiştirecek nitelikte
ve boyuttadır. Kadın-erkek eşitliğinin sağlanması için atılacak
her adım, her olumlu gelişme, kadınların insan haklarından erkekler
kadar faydalanmalarını sağlayacaktır. Bu noktada ise acil olarak
bu eşitliğin sağlanması için politikalar geliştirmek gerekmektedir.
Bu kapsamda izlenmesi gereken en etkili yol, parlamentolar
bünyesinde kadın-erkek eşitliği komisyonları oluşturulmasıdır. Cumhuriyet
Halk Partisi böyle bir komisyonun kurulması için 2003 yılında yasa
teklifini Parlamentoya sunmuştur. Zaten, uluslararası boyutta
da konunun önemi anlaşıldığı için kadın-erkek eşitliği komisyonları
kurulmakta, uluslararası belgelerde bu yönde kararlar yer almakta
ve benzeri bir komisyon oluşturmamış ülkelere telkinde bulunulmaktadır.
Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyelik sürecinde
de, kadın-erkek eşitliği komisyonu kurulması yönünde tavsiye kararları
alınmaktadır. Son olarak Avrupa Parlamentosunda kabul edilen
"Türkiye'de Kadının Sosyal, Ekonomik ve Siyasi Hayattaki Rolü"
adlı raporda da bu tarz bir komisyonun kurulmasının, yasal düzenlemelerin
toplumsal cinsiyet perspektifinden incelenmesi ve uygulanmaya
konması açısından gereği belirtilmiştir.
Bu ve bunun gibi birçok platformda, Türkiye'de kadın-erkek
eşitliği komisyonu kurulması isteği ve gerekliği dile getirilmektedir.
Hatta, öyle ki, Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi bünyesindeki
Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonuna, bir Türk kadın parlamenter,
Ayşe Gülsün Bilgehan Başkan seçilmiştir. Bu son derece sevindirici
bir gelişmeyken, Türkiye'de bu Komisyonun karşılığının olmaması
her bakımdan anlaşılması güç bir durumdur. Komisyon çalışmalarına
bir Türk Başkanlık ederken, kendi ülkesinde böyle bir komisyonun olmadığını
ifade etmesi, son derece zor ve üzücü olacaktır. Türkiye'nin bu eksikliğini
bir an önce gidermesi ve kadın-erkek eşitliği komisyonu kurulması
çalışmasına başlaması gerekmektedir.
2006 yılında hazırlanmış olan ve töre ve namus cinayetleri
ile kadına ve çocuklara yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Araştırma Komisyonu Raporu'nda da kadına karşı
şiddetin önlenmesi, toplumda kadın-erkek eşitliğinin sağlanması
için kadın-erkek eşitliği komisyonunun ivedilikle kurulması gerektiği
belirtilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erbatur, lütfen toparlayınız.
N. GAYE ERBATUR (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Aynı zamanda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 4
Temmuz 2006 tarihinde yayınladığı 26218 sayılı Çocuk ve Kadınlara
Yönelik Şiddet Hareketleri ile Töre ve Namus Cinayetlerinin Önlenmesi
İçin Alınacak Tedbirler Genelgesi'nde de "Türkiye Büyük Millet
Meclisi bünyesinde 'Kadın-Erkek Eşitliği Komisyonu" adıyla daimî
bir komisyon oluşturulmalıdır" denilmektedir. Türkiye Büyük
Millet Meclisi bünyesinde alınan bu karar, aslında kadın-erkek eşitliği
komisyonu kurulması yönündeki parlamenter isteğini ve Başbakanın
bu istek üzerine talebini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte,
komisyonun kurulması için irade ortaya konulamamaktadır. Herkes
istek beyan etmekle birlikte, anlayamadığım bir sebepten bu komisyon
kurulamamaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; parlamentolar
bünyesinde kadın-erkek eşitliği komisyonu bulunması, yasalar çıkarken
toplumsal cinsiyet eşitliği bakış açısından düzenlemeler yapılması
için önemli bir fırsattır. Şayet Meclisimizde böyle bir komisyon olsaydı,
komisyon, Medeni Kanun'un yürürlük 10'uncu maddesi düzenlemeleri
sırasında sürece müdahil olarak, şu anda ortaya çıkmış olan ayrımcılığı
engelleyebilirdi. Bu ve benzeri, kadının toplumsal hayattaki
ikincil konumunu pekiştiren yasaların engellenebilmesi için ve
Anayasa'yla korunan kadın-erkek eşitliğinin uygulamada gerçeğe
dönüşüp hepimizin hayatına dokunabilmesi için, kadın-erkek eşitliği
komisyonunun ivedilikle kurulması konusunda tüm tarafları çalışmaya
davet ediyorum.
Kadın-erkek eşitliği komisyonu, kadın-erkek eşitliğinin
sağlanmasına ilişkin siyasi iradenin en güçlü ifadesi olacaktır. Bu
komisyonla, bundan sonraki tüm yasalarda, toplumsal cinsiyet eşitliği
perspektifiyle sadece kadına atfedilen, aile, üreme sağlığı ve
üreme hakları, evlilik gibi alan ve konularda değil, kadını her
alanda bağımsız bir birey olarak değerlendiren bir yaklaşımla tüm
yasalarda kadınlar da gözetilebilecektir.
Görevimizin, kadın-erkek eşitliğinin sağlanması
için gerekli özeni göstermek, hem yasalarımızı hem de Türkiye Cumhuriyeti'ni
en çağdaş düzeye getirerek toplumsal ilerlemeye katkıda bulunmak
olduğunu bir kez daha hatırlatmak isterim.
Bu vesileyle, cumhuriyeti kuranları saygıyla
anıyor, yüce Meclisimize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erbatur.
Gündem dışı üçüncü söz, devlet destekli tarım sigortasının
fındık üreticisi açısından önemi hakkında söz isteyen Giresun Milletvekili
Ali Temür'e aittir.
Buyurun Sayın Temür. (AK Parti sıralarından alkışlar)
3.- Giresun Milletvekili Ali Temür'ün, devlet destekli tarım sigortasının
fındık üreticisi açısından önemine ilişkin gündem dışı konuşması
ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın cevabı
ALİ TEMÜR (Giresun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
devlet destekli tarım sigortasının fındık üreticisi açısından önemiyle
ilgili, şahsım adına gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Ülkemiz için makroekonomik açıdan stratejik bir
öneme sahip olan tarım sektörünün desteklenmesi ve uzun vadeli istikrarlı
politikalarla yönlendirilmesi gerekmektedir. Bu sektör, uzun yıllar
boyunca popülist politikalarla idare edilmiş, arzu edilen hedefe
ulaşamamıştır.
Tarım sektöründe uzun süre ihmal edilen hususların
başında tarım sigortası gelmektedir. Öyle ki, üstü açık fabrika
olarak nitelendirilen tarım sektörü, diğer sektörler içinde doğal,
ekonomik, sosyal ve politik risklerden en çok etkilenen sektör olmuştur.
Doğal afetler, bitkisel ve hayvansal üretimi tehdit eden risklerin
başında gelmektedir. Bu risklerin teknik tedbirlerle önlenmesi
mümkün değildir. Bu gibi risklere bağlı olarak verim ve fiyatlarda
dengesizlik olmakta, üreticilerimiz zarar etmektedir.
Ülkemizde son yıllarda yaşanan don, dolu ve bunun
gibi doğal olayların sonucu, pek çok tarım ürününde zarar meydana
gelmiş, çiftçilerimiz mağdur olmuştur. Hükûmetimiz, ülkemizin neresinde
olursa olsun doğal afetler sonucu zarar gören çiftçilerimizi destekleme
yönünde kararlılığını göstermiş, gerekli yardım elini uzatmıştır.
Ülkemizin coğrafi ve iklim yapısı gereği tarım
sektörünün her an doğal afetlerin tehdidi altında olduğunu bilen
Hükûmetimiz, tarım sektöründe ortaya çıkabilecek ve tarım ürünlerine
zarar verebilecek felaketler karşısında çiftçimizin güvence altına
alınmasını sağlayacak Tarım Sigortası Kanunu çıkartarak yürürlüğe
koymuştur.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Felaketi AKP yaptı.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Halkın duygularını
iletiyoruz.
ALİ TEMÜR (Devamla) - Değerli arkadaşlar, devlet
destekli tarım sigortası 2005 yılının Haziran ayında kanunlaşmış,
2006 yılında uygulamaya girmiştir.
Tarım sigortası, fındık üreticimiz açısından da
çok büyük önem taşımaktadır.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Mesela...
ALİ TEMÜR (Devamla) -
Zira, 2004 yılı Nisan ayının ilk haftasında Doğu Karadeniz'de
meydana gelen don olayı fındık müstahsilini ve fındığı etkilemiş...
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Peki, siz neredeydiniz?
Don felaketinde neredeydiniz?
ALİ TEMÜR (Devamla) - ...Giresun, Ordu, Trabzon illerimizde,
yüksek kesimlerde yüzde 100'e varan, alt ve orta kesimlerde yüzde
70-80'ler civarında mahsulümüz zarar görmüştür.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Neredeydiniz?.. Neredeydiniz?..
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Söz verdiniz...
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - 252 trilyon borcunuz
var.
ALİ TEMÜR (Devamla) - 400 bini aşkın ailemizin
fındık üretiminden geçim...
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, lütfen...
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Başkan, yanlış söylüyor.
ALİ TEMÜR (Devamla) - Arkadaşlar, lütfen dinleyin!
Hükûmetimiz çok önemli bir kanun çıkardı.
BAŞKAN - Lütfen Sayın Tandoğdu.
ALİ TEMÜR (Devamla) - Dinleyin ve üreticileri...
BAŞKAN - Sayın hatibi dinleme nezaketinde bulunalım
lütfen.
ALİ TEMÜR (Devamla) - ...bu sigortadan istifade
etmeye beraber davet edelim, lütfen.
BAŞKAN - Sayın Temür... Sayın Temür, siz buyurun.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Don felaketinde neredeydiniz?
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - 252 trilyon 2004'ten borcunuz
var.
ALİ TEMÜR (Devamla) - Değerli arkadaşlar, 400 bini
aşkın ailemizin…
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - 252 trilyon borcunuz var,
hâlâ fındık üreticisine ödemediniz 2004'ten olan borcunuzu.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Ayıptır ya!
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Don afetinden ötürü 252 trilyon
borcunuz var.
BAŞKAN - Sayın Temür, siz Genel Kurula hitap eder
misiniz lütfen.
ALİ TEMÜR (Devamla) - Tamam Başkanım.
Değerli arkadaşlar, 400 bini aşkın ailemizin
fındık üretiminden geçimlerini temin ettiklerini düşünürsek,
fındıktaki don olayı yaklaşık 5-6 milyon vatandaşımızı doğrudan
etkilemiş, ekonomik sıkıntıya sokmuştur.
Don olayının fındığa verdiği zararın karşılanması
konusunda Hükûmetimiz duyarlı olmuş, zararın bir bölümünü karşılamıştır.
Ancak, ülkemizin geneli ve ürün çeşitliliği dikkate alındığında,
tarım kesimindeki zararların hazineye büyük yük getirdiği bilinen
bir gerçektir. Bu nedenle, zararların karşılanmasında hazinenin
yükünün azaltılması, tüm belirsizliklerin ortadan kaldırılması
ve üreticimizin güvence altına alınması ancak tarım sigortasıyla
mümkün olacaktır.
Tüm tarım kesimini kapsayan tarım sigortasını
kanunlaştıran Hükûmetimiz, tarım sektöründe faaliyet gösteren vatandaşlarımızın
sigorta yaptırmalarını özendirmek için çeşitli kolaylıklar getirmiştir.
Bitkisel ürünler için don sigortası teminatlı sigorta uygulaması,
ilçelerimizin sosyoekonomik gelişmişlik düzeyleri dikkate alınarak,
2006 yılında 90 ilçede pilot uygulama olarak başlamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Temür.
ALİ TEMÜR (Devamla) - Gecikmeleri de dikkate alalım.
Değerli arkadaşlar, Bakanlar Kurulumuz
30/11/2006 tarihinde aldığı kararla, büyük zararlara yol açan don
afetini, yüzde 50 prim desteğiyle, 22/01/2007 tarihinde, tüm illerde
isteğe bağlı tarım sigortası kapsamına almıştır. Bu düzenlemeyle,
çeşitli meyvelerde ve fındık ürününde yangın, fırtına, hortum, heyelan,
ilave olarak ekonomik kayıplar açısından çok ciddi bir tehlike oluşturan
don afeti de yüzde 50 oranında devlet prim desteğiyle teminat altına
alınmıştır. Bu kapsam dâhilinde sigorta yaptıran üreticilere, don
hasarı meydana geldiğinde, hasar miktarının yüzde 50'si, yarısı
teminat olarak ödenecektir.
Fındık üretimiyle uğraşan vatandaşlarımız, don
afetinin fındık bahçelerine ve fındık ürününe vereceği zarardan
korunmaları için mutlaka tarım sigortası yaptırmalıdırlar. Sigorta
prim tutarı, sigortalanacak arazinin yüksekliğine göre bir miktar
değişmektedir, ancak, yapılacak sigorta bedelinin yüzde 50'sinin
devlet tarafından karşılanacağı, üreticilerimizin ödeyeceği
miktarın yüzde 10'unun peşin, yüzde 90'ının hasat mevsiminden sonra
ödeneceği unutulmamalıdır.
Değerli arkadaşlar, bu sigorta işlemi, fındık
üreticimiz açısından Hükûmetimizin attığı önemli bir adımdır. Zira,
fındık üreticimiz, hemen hemen her yıl Mart ve Nisan aylarında, don
olayı meydana gelip fındık mahsulüm zarar görecek mi diye endişe
içerisine düşmekteydi. Hükûmetimizin yaptığı bu düzenleme onların
mağduriyetini önleyecek, ürünlerinin güvence altına alınmasını
sağlayacaktır. Bu kadar önemli olan bu uygulamadan tüm fındık üreticilerimizin
yararlanması en büyük arzumuzdur. Üreticilerimiz bu konuya gerekli
duyarlılığı göstermeli, zamanında sigortasını yaptırmalıdır.
Fındık üreticilerimiz için son derece önemli olan bu sigortanın yaptırma
tarihi 28 Şubat 2007 tarihinde sona ermektedir.
Tarım sektörümüz için büyük önem taşıyan böyle güzel
bir düzenleme yaptığından dolayı, Sayın Hükûmetimize ve Tarım Bakanımıza
teşekkür ediyorum.
Giresun Tarım İl Müdürlüğümüze kayıtlı 49.188
çiftçimiz bulunmaktadır. Bugün itibarıyla, bu üreticilerimizden
sadece 950 tanesi sigorta yaptırmıştır. Fındık üretimi yapılan
Trabzon ilimizde 211, Ordu ilimizde ise 1.064 civarında müstahsilimiz
sigorta yaptırmıştır. Bu rakamlardan katılımın çok düşük olduğu
anlaşılmaktadır.
Yine, fındık bahçelerinde 1.000 rakımla ilgili
sıkıntı aşılmış, 1.000 rakımın üzerindeki fındık bahçeleri de sigorta
yaptırılabilecektir. Fındık üreticilerimizin don teminatlı tarım
sigortası yaptırmaları için on dört günlük bir süre kalmıştır değerli
arkadaşlar. 28 Şubat tarihinde sona erecek bu süreye kadar tüm fındık
üreticilerimizin sigortalarını yaptırmaları konusunda tarım
il ve ilçe müdürlüklerimizin, köy muhtarlıklarımızın, ziraat odalarımızın,
sivil toplum kuruluşlarımızın duyarlı olmaları çiftçilerimizin
zararının önlenmesi açısından çok önemlidir.
Ben, üreticilerimizin tarım sigortası yaptırma
konusunda duyarlı olmalarını bekliyorum, onları sigorta yapmaya
davet ediyorum.
Yüce Meclisi saygı ve hürmetle selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Temür.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Ali Bey, 2004 fındık paralarını
ödeyin.
ALİ TEMÜR (Giresun) - Üreticileri davet edelim,
hep beraber sigortalarını yaptıralım, görevimiz bu olsun.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, bir söz talebiniz var,
ama, çok kısa, yerinizden.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkanım,
teşekkür ederim.
Tabii, insanların kendini güvende hissetmeleri
çok güzel, ama biz, kayısı üreticileri olarak kendimizi güvende
hissetmiyoruz. Çünkü, Tarım Bakanlığı, yaptığı uygulamada çiçek
sonrasına sigorta veriyor. Kayısı çiçek döneminde donar, çiçekten
sonra kayısı donmaz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Onun için ben
Tarım Bakanıma sesleniyorum ve TARSİM'e sesleniyorum: Eğer kayısıya
don teminatı verecekseniz, çiçek dönemi dâhil verin. Aksi hâlde hiçbir
işe yaramaz efendim.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, teşekkür ediyorum.
Gündem dışı konuşmaya Hükûmet adına Sağlık Bakanı
Recep Akdağ cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli
Başkanım, sayın milletvekilleri; Giresun Milletvekilimiz Sayın
Ali Temür'ün devlet destekli tarım sigortasının fındık üreticisi
açısından önemine ilişkin gündem dışı konuşmasına ben de, müsaadenizle
bazı katkılarda bulunmak istiyorum.
Hükûmetimiz, bildiğiniz gibi, 2005 yılında Tarım
Sigortaları Kanunu'nu çıkarmış ve daha sonra da bununla ilgili
ikincil mevzuatı hazırlamış durumdadır. Bu mevzuatla, 2007 yılında
yüzde 50 prim desteği verilmesi, bitkisel ürünler ve seralarda dolu
riski ana teminatına ek olarak, paket hâlinde yangın, heyelan, fırtına
ve hortum teminatlarının ve ayrıca, açık alanda yetiştirilen meyveler
için ilave olarak isteğe bağlı don riski teminatı, kayıtlı süt sığırlarında
ölüm riski teminatı, biyogüvenlik ve hijyen tedbirleri alınmış kümes
hayvanlarında ölüm riski teminatı gibi birtakım destekler getirilmiş
durumdadır ve uygulamanın genişletilmesi amacıyla, 2006 yılı
risklerine ilave olarak, 2007 yılında teminat kapsamına alınan yeni
risk grupları olmuştur. Bunlar da, açık alanlarda yetiştirilen meyveler
için isteğe bağlı don riski teminatı ve denizlerde ve iç sularda yetiştirilen
su ürünlerine ölüm riski teminatları getirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, bu hususta uygulamada
görev alacak eksperler için eğitimler yapılmış durumdadır. 473 kursiyere
eksperlik eğitimi verilmiştir ve poliçeler de 1 Haziran 2006 tarihinden
itibaren kesilmeye başlanmış durumdadır.
Burada, değerli milletvekilimiz Sayın Ali Temür'ün
konuşmasının ve konuyu gündeme getirmesinin önemi kanaatimce şuradadır:
Vatandaşlarımızın bu hususta bilgilendirilmesi gerekiyor. Aslında,
Tarım Bakanlığımız, uygulamanın ülke genelinde duyurulması amacıyla
tanıtım kampanyaları başlatmış durumdadır. Tarım Bakanlığımızın
il ve ilçe teşkilatlarıyla ve sigorta sektörüne ilişkin tarafların
katılımıyla bu kampanyalar yapılmaktadır. Tekirdağ, Balıkesir,
Manisa, Antalya, Konya, Adana, Kayseri illeri ve bu merkezlere komşu
illerin katılımıyla bu tanıtımlar gerçekleştirilmiştir. Malatya
merkezli toplantı da 19-20 Şubat 2007 tarihinde yapılacaktır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Ama, hiçbir
işe yaramıyor Bakanım.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Sayın milletvekilimizin
bu hususta verdiği bilgiyi de ben Tarım Bakanımıza ileteceğim.
Bu kampanyalara devam edilecektir. Bu arada, fındık
ürün sigortası da bu kapsamda ortaya konmuş olmaktadır. Açık alanda
yetiştirilen tüm meyvelerde don teminatı verilmeye başlandığından
bu yana, fındık için de bu imkân getirilmiş olmaktadır. Fındıkta don
sigortası, dolu ana sigortası teminatıyla birlikte bir paket
hâlinde uygulanmaktadır. Bu pakette dolu, yangın, fırtına, hortum,
heyelan gibi birtakım teminatlar birliktedir. Ayrıca, üreticilerimiz
tarafından talep edilmesi hâlinde meyve ve sebzelerde kalite kaybı
teminatı da verilmektedir. Bu amaçla, tarım sigortası yaptıracak
çiftçilerimizin, sigorta primlerinin yüzde 50'sinin devlet prim
desteği olarak karşılanmasıyla, az bir masrafla, doğacak zararlarını
gidermeleri ve ihtiyaç duydukları ekonomik güvenceye kavuşmaları
sağlanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, gerçekten, toplumumuzda
sigortacılık kültürünü geliştirmemiz gerekiyor. Bu anlamda,
Hükûmetimizin tarım sigortasıyla birlikte çiftçilerimizde de bu
kültürün gelişmesiyle, önümüzdeki yıllarda çiftçilerimizin bu
anlamda ekonomik ve sosyal güvencelerinin artacağını bir kere daha
ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük'ün
19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım:
V. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin
CHP Grubu önerisi
15.02.2007
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun, 15.02.2007 Perşembe
günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında
oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Haluk Koç
Samsun
CHP
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin,
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
Kısmının 24 üncü sırasında yer alan, 735 Sıra Sayısının bu kısmın 4
üncü sırasına alınması önerilmiştir.
BAŞKAN - Cumhuriyet
Halk Partisi Grup önerisinin lehinde söz isteyen Mevlüt Aslanoğlu,
Malatya Milletvekili.
Sayın milletvekilleri,
sayın hatiplerin sözlerini tamamlayabilmeleri için ek bir dakikalık
süre vereceğim.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkanım, yüce Meclisin değerli milletvekilleri;
hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
verdiğimiz teklif nedir biliyor musunuz? Türkiye'deki yaklaşık 52
bin muhtarımızı ilgilendiren, 52 bin muhtarımızın ekmeği için...
Bu insanlar kendilerini feda ediyorlar. Bu insanlar, muhtar olunca -bir daha söylüyorum-
zorunlu olarak Bağ-Kur'lu oluyorlar. Her seçilen muhtar, mutlaka, yasa
gereği Bağ-Kur'lu oluyor ve ilk basamaktan başlatılarak her yıl bunların
basamakları yükseltiliyor.
Yaklaşık 2003 yılından beri, zannediyorum
ki benim bu konuyu buraya getirmem, yedinci kez getiriyorum. Yüce
Meclisin hepsi, lütfen, bu kanunu getirin dedi, bu kanunu gündeme
aldırdı, ama, her seferinde bunu bir şekilde getirmiyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, bu insanlara
240 milyon para veriyorsunuz, ama, ilk basamaktan Bağ-Kur primi 263
milyon. Şu anda, yaklaşık, muhtarların yüzde 50'si icralık. Bir icra,
bir Bağ-Kur affı getirdiniz. Lütfen, dönün bakın, rica ediyorum,
Bağ-Kur affında kaç muhtar müracaat etti, kaç muhtar acaba müracaat
etti, primini ödeyebildi. Birinci taksitten sonra, hepsi yine pes
etti arkadaşlar. Şu anda, en düşük, en az, 20 milyar, 25 milyar, bir
muhtarımız Bağ-Kur'la icralık.
Başka bir şey söyleyeceğim değerli milletvekilleri:
Muhtarımız, köyündeki bir insana yeşil kart verilmesi için aracılık
yapıyor. Köyünde ihtiyacı olan… Diyor ki, bu insanın ihtiyacı vardır.
İlçe kaymakamıyla beraber öneri götürüyor, onlara yeşil kart verdirmek
için imza veriyor. Ancak, muhtarın bakmakla yükümlü olduğu çocuğu
veya eşi… Eğer Bağ-Kur'a prim borcu varsa, bu muhtar hastaneye gidemiyor,
bu muhtar ilaç alamıyor, bu muhtarın çocukları ve eşini kesinlikle
hiçbir hastane kabul etmiyor.
Değerli milletvekilleri,
olaya insani boyutla bakalım. Ben, size, en az, Malatya'dan 15 tane
muhtarımın, şu anda, verdiği senetlerden dolayı… Eşi ölmüş… İsim veriyorum:
Hekimhan Saraylı Muhtarı. Hastaneye gitmiş, eşi ölmüş, senet vermiş.
Şu anda, bu insan bu senedi… Yaklaşık 7 milyar, senet, hastaneye borcu
var.
Değerli milletvekilleri,
insani boyutuyla bakın. Burada, bu yasayı getirdiğimizde, 2003
yılında, tüm milletvekilleri destek vermek üzere, hepsi el kaldırdı
"Gündeme alın." dediler, ama, o günden bu yana, her sefer getirdiğimizde,
her bütçe görüşmesinde "5.000 göstergeye çıkarıyoruz, 3.000
göstergeye çıkarıyoruz, yarın getiriyoruz, öbür gün getiriyoruz,
her türlü hazırlıklarımız bitti." Tabii, ama, sonuçta bir hiç,
sayın milletvekilleri.
Değerli milletvekilleri,
biz, bu insanlara bu Mecliste yalan söyledik, bu insanları kandırdık.
Ben, bir kere, bu Meclisin bir üyesi olarak utanıyorum, utanıyorum
bu insanlardan ben. Her seferinde, ha bugün ha yarın dedik ta 2003 yılının
başından itibaren değerli milletvekilleri. Bu insanlar bunu hak ediyor mu? Bu insanlara
her şekilde gidiyoruz "Muhtar Emmi" diyoruz. Acaba, bu insanlar
bunu hak ediyor mu? Bugün, lütfen, bir bakın, kaç muhtar icralık.
Değerli milletvekilleri, bu yasayı
yüce Meclisin tüm üyeleri bir an evvel… İstediğimiz bir şey yok değerli
milletvekilleri. Burada, verdiğimiz yasada… Siz yapın getirin,
siz hazırlayın, alkışlayalım. Mesele… Benim kanun teklifimi görüşmeyin,
siz hazırlayın, ama, yeter ki bu insanların sorunlarını çözelim arkadaşlar.
Artık bıçak kemiğe dayandı değerli milletvekilleri, hakikaten
perişanlar. Türkiye, sosyal hukuk devleti diyoruz. Sosyal hukuk
devletinde, o kişinin, en azından sağlık… Toplumun… 13 milyon yeşil
kart veriyoruz, ama, bu insanlar hiçbir şeyden faydalanamıyor. Hak
mı, reva mı sayın milletvekilleri?
Ben hepinizden bir kez daha rica ediyorum.
Gelin, bu yasayı… 6 Aralıkta getirmişiz. Burada -isim vermeyeceğim-
İktidar Partisinin Grup Başkan Vekili aynen şu kelimeyi etti
"biz ocak sonunda mutlaka bu yasayı getireceğiz ve ocak sonuna
kadar mutlaka bu yasayı çıkaracağız" dediler. Ben de dönüp
"teşekkür ederim" dedim.
Değerli milletvekilleri,
bu, bir türlü 21'inci sıradan aşağıya gelmiyor. Her ne hikmetse, hep…
Bir ara 5'inci sıraya geldi, 5'ten 24'e kaydı. Değerli milletvekilleri,
bunlar bizim insanlarımız, bunlar bizim emektarlarımız. Bu insanların
neler yaptığını, bu insanların hangi tür fedakârlık yaptıklarını
hepiniz çok iyi biliyorsunuz, ama, ne hikmetse… Niye esirgiyoruz,
kimden esirgiyoruz? Yine aynı şey, ben defalarca söyledim. Ben, Türkiye
Cumhuriyeti'nin, anayasal hukuk devletinin, insanların korunup
kollanmasının, devletin kolluk kuvvetleri olması gerektiğine
inanan bir insanım, ancak, 70.000 tane köy korucusu yaratıldı. Eğer
bunlar yaratıldıysa… Bu insanlar, bu ülkenin bir insanı. Bu insanlar,
köy korucuları yirmi yıldır çalışıyor arkadaşlar, yirmi yıldır
bunların hiçbir sosyal güvencesi yoktur. Biz sosyal hukuk devletiyiz
arkadaşlar. Ben, burada, bütçe görüşmelerinde Sayın Sosyal Güvenlik
Bakanına, İçişleri Bakanlığı hakkında dedim ki "ihbar ediyorum,
Türkiye'de kaçak işçi çalıştırıyor." Yine, aynı şeyi bir daha
söylüyorum. Türkiye Cumhuriyeti'nde ve dünyada, maaş verilen, ücret
ödenen hiçbir kişi sosyal güvenlikten yoksun değildir, yasa gereğidir.
Ben yine ihbar ediyorum: İçişleri Bakanlığı, köy korucularıyla ilgili
kaçak adam çalıştırıyor.
Değerli milletvekilleri,
insani boyutuyla bakın, bunlar bizim insanlarımız. Ama, her ne hikmetse,
neden getirilmiyor?
Değerli milletvekilleri,
her gittiğimde… Malatya'daki iki tane muhtarlar derneğim ve Türkiye
Muhtarlar Federasyonu geçen görüşmede buradaydı. Sayın İktidar
Partisi Grup Başkan Vekilimin verdiği sözü ben kendisine burada
ilettim.
Değerli milletvekilleri,
artık ya bu işten vazgeçelim. Diyelim ki, artık bir daha bu konuyu
getirmeyin, bu dönem çıkarmayacağız. O zaman dönüp herkese, bu Meclis
yalan söylemez, Meclis iradesi bunu gerektiriyor deriz, biz de bunu
yaparız arkadaşlar. Ama, hep kandırılmaktan… Hep getirdik… Tüm tutanaklar
burada arkadaşlar. Tüm bakanlarımın, -İçişleri Bakanı dâhil, Maliye
Bakanım dâhil- tüm bakanların, her seferinde getirdiğimizde, üç
gün, üç ay, beş ay… Artık kimseyi bu konuda rencide etmemize gerek
yok arkadaşlar. Yine söylüyorum. Ben bu konuşmaları yaptıktan sonra,
sizden aldığım feedback'lerle kendilerine bir şey ilettiysem, onlara
yalan söylemekten dolayı utanıyorum, tüm muhtarlarımdan özür diliyorum.
Hepinize saygılar
sunarım, teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Grup önerisinin lehinde
söz isteyen Hüseyin Bayındır, Kırşehir Milletvekili.
Buyurun Sayın Bayındır.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2108 sıra
sayılı muhtarlarımızın özlük haklarıyla ilgili Kanun Teklifi'mizi,
bu kez de Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi olarak önünüze getirdik.
Ben de, konuşmama başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Muhtarlar, yöresinin
seçilmişlerinin temel taşıdır. Bazı bölgelerde muhtarlara
"kâhya" da denir. Muhtar, bulunduğu yerde devletin adına ilk
ev sahipliği yapan, yönlendirici, önemli bir temsil görevi olan ve
bu temsil görevini üstlenen, bunu yerine getirirken de vatandaşıyla
devlet arasında köprü görevi kuran, demokrasimizin temel taşıdır.
Köylere gelen karakol görevlileri önce muhtarlarla görüşürler,
onlardan köyün durumuyla ilgili ya da o olayla ilgili bilgileri
alırlar, o bilgilerden sonra diğer köylülere ulaşırlar.
Muhtarların, özellikle
köylerde, hanımlarının hiç boş değildir elleri, sürekli mutfakları
kaynar; gelen misafirlere yemek hazırlığı vardır, çay hazırlığı
vardır. Onları köy adına evlerinde misafir ederler ve bu muhtarlarımızın
da aldığı maaş da, maalesef, 250 YTL'dir.
Sayın milletvekilleri,
bugün de, sekiz ay sonra yapılacak seçimin hazırlıklarının büyük
çoğunluğu da muhtarlarımızın omuzlarındadır. Şu anda, ben bu konuşmayı
yaparken bile, muhtarlarımızın başında binlerce insanımız vardır.
Seçmen kayıtlarını kontrol ederler, yer değiştirirler ya da bir mahalleden
bir başka mahalleye bir vatandaşımız göç getirdiğinde o vatandaşımıza
ilk ev sahipliği yapan, mahallede karşılayan muhtardır, ilk
"hoş geldiniz"i o der kendisine. Ama, bu kadar saydığım -daha
da burada sayamadığım ama- gerçek anlamda demokrasimizin de vazgeçilmez
unsurlarından ya da demokrasimizin en çekirdek seçilmiş insanı
olan muhtarımıza ödediğimiz parayla sorumluluğun aynı orantıda
olmadığını düşünüyorum.
Biliyorsunuz, muhtarlarımız,
muhtar seçildikleri gün de aynı zamanda Bağ-Kur'lu olurlar, yani,
Bağ-Kur primlerini yatırırlar. Biraz evvel Malatya Milletvekilim
Mevlüt Ağabeyim de söyledi, muhtarlarımızın çok büyük bir kesimi
Bağ-Kur primlerinden dolayı icralıktır, evlerine haciz gelmiştir.
Kısacası, muhtar zordadır arkadaşlar. Cumhuriyet Halk Partisinin
vermiş olduğu bu kanun teklifini, hep birlikte, sizinle birlikte
çıkarmayı becerebilirsek, direncinizi bir yere bırakabilirseniz,
bütün sayıları yaklaşık 51 bin civarında olan muhtarlarımızın
Bağ-Kur primlerinin İçişleri Bakanlığımızın bütçesine konulacak
ödenekten karşılanmasını istiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
muhtarlarla ilgili gerçekten çok fazla sorun var. Bakın, şöyle düşünün:
Bir muhtar köyün yolunu yaptırmak için köylü kendisine der ki:
"Yolum kötü, bunu ilet." Muhtar ilçeye gelir, ilçede sözünü
tutturamazsa muhtar, ile gider. Orada tutturamazsa sözünü, sizlere
gelir. İktidar partisi milletvekilleri, sizlere gelir muhtarlar,
derler ki: "Yolum yok." Derler ki: "Suyum yok." Derler ki:
"Elektriğim her gün kesilmekte." Derler ki: "Telefon köyümüzde
gidip gelmekte, çare." derler. İşte, buraya gelip giderken bile
o muhtarlar, bütün bunları ceplerinden karşılarlar.
Benim anlamadığım
bir şey, anlamadığım bir husus: Bu memlekette Sayın Başbakanımız
Recep Tayyip Erdoğan çıkıyor diyor ki: "Millî gelir 2006 yılı sonu
itibarıyla 5.310 dolar oldu." Sayın Başbakan, ben, hesap yapmayı
bilmiyorum, 5.310 dolar acaba kimin? Biraz evvel anlatmaya çalıştığım
muhtarlarımın, seçilmiş insanların yıllık geliri 2 bin dolar, işsizin
yıllık geliri hiç yok, köylünün yıllık geliri 5 bin doların beşte
1'i değil, memurun yıllık geliri 5.310 doların yarısı değil, işçininki
aynı şekilde, dulun, emeklinin, yetimin millî gelirden aldığı pay
yoktur. Acaba Sayın Başbakanın hesabı farklı mıdır? Ben, size şimdi
bir şey anlatacağım ve diyeceğim ki size: Sayın Başbakanın kafasındaki
hesap yapma şekli, değerli milletvekilleri, farklı. Sayın Başbakan…
CAHİT CAN (Sinop) - Senin
kafana uymaz.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla)
- Benim kafama uyar, uyar, merak etme. Sen muhtarın kafasına uy.
Şimdi, 5.310 doları
Sayın Başbakan herhâlde şöyle hesaplıyor olabilir: Sayın Başbakan,
gençlik yıllarında benim gibi simit satmış, ama, Sayın Başbakan simit
satarken, simidi, sabahın erken saatinde gidip fırından sıcak alıp
halka iletmemiş. Sayın Başbakan nasıl satıyormuş biliyor musunuz
simidi?
İSMET ATALAY (İstanbul)
- Bayatlamış simit.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla)
- Sayın Başbakan, simidi, akşam saatinde gidiyor, elde kalan bayat
simitleri üçte 1 fiyatına alıyormuş. Eve götürüyor, akşam bunu
suyla ıslatıyor, sabah da ısıtıp halka satıyormuş. Kim bu? Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan. Sanıyorum, Sayın Başbakanın dolardaki millî
gelir hesabı da herhâlde bu. Isıtıp ısıtıp satmaya çalışıyor. Öyle
değil Sayın Başbakan.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
- Millet gülüyor sana, çok basit.
CAHİT CAN (Sinop) - Çok ayıp ediyorsun.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) - Bakın size
bir şey söyleyeyim: Bu bilgi, kitap hâlinde bütün kitapçılarda var.
Biraz sonra, konuşmam bittikten sonra bana gelirsiniz, kitabın sayfasına
kadar size veririm, sizler de Sayın Başbakanınızı tanımış olursunuz.
Şimdi, yine, Sayın Başbakan çıktı, hububat
fiyatlarını açıklarken, "Köylüye prim." dedi Tarım Bakanıyla
birlikte, buğday ve arpaya. Şu anda beni izleyen köylülerime soruyorum,
açın telefonlarınızı, siz de sorun köylülerinize. Sayın Tarım Bakanını
burada defalarca uyardık, en sonunda "Bayramdan önce ödeyeceğim."
dedi. Hangi bayram? Kurban Bayramı. Ne kadar oldu? İki ay geçti.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Bayram biter mi? Bu sene de bayram var.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla)
- Primler kime ödendi biliyor musunuz? Primler üçte 1'ine ödendi, yani
100 kişi varsa, 30 kişi primini aldı, geriye kalan 70 kişi bekliyor.
Devlette böyle bir ödeme şekli yoktur. Bu, AKP'nin zihniyetinde var,
sizde var bu kapkaççı anlayış, yanıltıcı kurnazlık, ama tanındınız,
ben size bunu söyleyeyim. Artık biliniyorsunuz. AKP deyince düşünüyor
vatandaş, gözlemliyor sizi. Nereden gözlemliyor? İcraatlarından
gözlemliyor. Kimin? AKP'nin.
CAHİT CAN (Sinop) - Demek
ki icraat yapmışız, siz onu da yapmamışsınız.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla)
- Bizim icraatımız ilk seçimde.
Şimdi, bu yasayı biz
2003'ten bu yana getirdik. Diyoruz ki, muhtarlarımızla ilgili bu yasa
geçsin, muhtarlarımız zorda. Onların içinde bulunduğu ortamı düzeltelim
istiyoruz. Beş yıldır kaçıyorsunuz, beş yıldır bu yasayı çıkarmamak
için kaçıyorsunuz. Kaçın bakalım, nereye kaçacaksınız? Nereye kaçacaksınız?
AHMET YAŞAR (Aksaray)
- Sandığa…
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla)
- İlk genel seçime kadar kaçacaksınız. Ondan sonra kime gideceksiniz?
AHMET YAŞAR (Aksaray)
- Sandığa, sandığa…
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla)
- Sandığa.
Kim var sandığın başında?
YAHYA BAŞ (İstanbul)
- Muhtar…
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla)
- Muhtar var.
Nasıl bakacaksınız
muhtarın yüzüne? Ne diyeceksiniz? Nasıl oy isteyeceksiniz?
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
- AK Partiye oy verecekler.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla)
- Geçen seçimlerde diyordunuz ki muhtarlara…
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Geçen sene biz verdik, orayı öğrenememişsin!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen!
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla)
- Ben de senin kadar bilirim, hiç merak etme.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Muhtarlar size hayır duası ediyor, merak etme!
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla)
- Şimdi, gideceksiniz…
BAŞKAN - Sayın Dağcıoğlu…
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla)
- Gideceksiniz…
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Yüzde 100 verdiğimizi öğrenememiş daha.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla)
- Ben öğretmeye çalışıyorum size. İyi dinlerseniz anlarsınız.
Gideceksiniz oralara,
geçen seçimde dediniz ki: Aman muhtarım, ben bu köye bir kez geldim,
bir daha gelemem, aman bu köyün seçmeni sana emanet, diyordunuz. Emanet
ettiğiniz köylerde oy da aldınız. Muhtarlar sözünün eridir. Her biri
de seçilmiş adam gibi adamdır muhtarlar. Ama, şimdi… Şimdi bunu söyletmeyecekler
size. Şimdi bunlardan sizin oy isteme şansınız filan da yok.
Bakın, bütün muhtarlara
sesleniyorum: Sevgili muhtarlarım, beş yılı aşkındır Cumhuriyet
Halk Partisinin Grup önerisinin… Başta bu tasarıyı hazırlayan Sayın
Mevlüt Ağabeyime ve bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Ama beş
yıldır bu yasayı reddeden, bu yasanın çıkmasına emek harcamayan,
her şeye parmak kaldıran AKP'nin, acaba, aklıma şu geliyor, bu yasayı
Cumhuriyet Halk Partisinin Grubu değil de Avrupa Birliği, ABD, IMF
size direktif olarak verseydi herhâlde çoktan geçerdi. Ama unutmayın,
muhtarlar onlardan daha güçlü. (CHP sıralarından alkışlar)
Ben size diyorum ki,
biraz sonra oylarınızı muhtarlarımızın lehine kullanın. Onlar,
biraz evvel saydığım gerekçelerle çoktan hem ücret artışlarını
hak ediyorlar hem yolluklarını hak ediyorlar.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bayındır,
lütfen, sözlerinizi toparlayınız. Bir dakikalık süre veriyorum.
Buyurun.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Bizim konuşmamızdan kes, ona beş dakika ver Sayın Başkan.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla)
- Hem de Bağ-Kur primlerinin İçişleri Bakanlığınca ödenmesini hak
ettiklerini söylüyorum.
Eğer bunu biraz sonra
parmaklarınızla reddederseniz, ben de diyorum ki, ey 51 bin muhtarım,
siz gücünüzü ortaya koyun, AKP'den hesap sorun, mühür sizde diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bayındır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Eyüp Fatsa, Ordu Milletvekili.
Sayın Fatsa, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle,
Başkanlık Divanını ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
dün de ifade etmiş olduğum gibi, biz, son iki haftanın Türkiye Büyük
Millet Meclisi çalışma saatlerini ve gündemini iktidar ve muhalefet
gruplarıyla beraber, anlaşarak tanzim ettik. Yani, bu haftanın gündeminde
neler olacağını, önceki haftadan, iktidar ve muhalefet partisinin
grup yetkilileriyle birlikte kararlaştırdık. Biz, arkadaşlarımızla
varmış olduğumuz bu mutabakatın arkasında da sonuna kadar durduk.
Ancak, muhalefet
grupları, maalesef, daha önce birlikte karara varmış olduğumuz bu
çalışma takvimi ve programına sadakat göstermeyerek, iki günden
beri, gündemi değiştirme noktasında ki, bunlar noktasında da yine
anlaşmamız vardır, özellikle dün görüşülen konuyla alakalı. Biraz
sonra, yine, aynı şekilde, Anavatan Grubunun vermiş olduğu grup önerisi
de gelecek. Orada da yine düşünce ve görüşlerimizi ifade edeceğiz.
Bakın, üzerinde mutabakata
vardığımız çalışma saatleri ve programlarının, mutabakat olmasına
rağmen, ısrarla değiştirilmeye ve Genel Kurul çalışmalarını engellemeye
yönelik muhalefetin gayretlerini, ben, sizlerin idrakine ve kamuoyunun
bilgilerine arz etmek istiyorum. Bunun
ne manaya geldiğini, herhâlde, bizi dinleyenler rahatlıkla anlayacaklardır.
Değerli arkadaşlar, Sayın Ferit Mevlüt
Aslanoğlu'nun vermiş olduğu kanun teklifinin gündeme alınmasıyla
alakalı, içerik itibarıyla da muhtarlarımızın özlük haklarının
ve imkânlarının düzeltilmesiyle, iyileştirilmesiyle alakalı.
Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti
seksen üç yaşını doldurmak üzeredir. Muhtarlık müessesi de bir asırdan
fazla bir süredir kurumsal olarak var olan bir müessesedir.
Şimdi, eğer muhtarlarımızla ilgili,
gerçekten, arkadaşlarımız, iddia ettiği konularda… Ki, ben, neler
yaptığımızı da burada anlatacağım. Bunları da muhtarlarla nasıl
mutabakata vararak yaptığımızı da anlatacağım. Muhtarlarımız,
Muhtarlar Derneği ve onların merkez yöneticileri de bizi izliyorlar.
Kendi aralarında veya kendi aramızda konuşarak mutabakata varmış
olduğumuz meselelerin doğruluğunu da bizi dinleyen muhtarlarımız
tasdik edecektir.
Değerli arkadaşlar, bugün muhtarlarla
ilgili bu kadar iddialı konuşan arkadaşlar ve onların içinde bulunduğu
siyasi partiler de yıllarca bu ülkede iktidar oldular ve muhtarlık
da bir müessese olarak vardı. Bize seksen üç yıl sonra bugün konuşanların
veya muhtarlar adına söz söyleyenlerin, talepte bulunanların devretmiş
oldukları muhtarlık müessesesi, köyünün suyunu veya mahallesinin
yolunu yaptırabilmek için bakanlık ve genel müdür kapılarında günlerce
yatan muhtarlardır. Almış oldukları ücretlerle bırakın birtakım
ihtiyaçlarını gidermek, şimdi arkadaşlarımızın da iddia ettiği
gibi, Bağ-Kur primlerini bile ödeyemiyorlardı. Hiçbir şekilde, yerelde
yapılacak hizmetlerin hiçbir tarafı değildi muhtarlar; ne belediyelerde
ne il özel idarelerinde ne de il genel meclislerinde ne de şimdi KÖYDES
çerçevesinde yapılan hizmetlerin hiçbirisinde muhtarlar yoktu.
Şimdi, değerli arkadaşlar, muhtarlarımızla,
3 Kasım seçimleri öncesi sizler gibi biz de konuştuk. Muhtarlar derneği
ve federasyonlarının merkez yetkilileri dâhil, taşradaki ilçe ve
il yetkilileri, dernek yetkilileri dâhil, muhtarlarımızla yapmış
olduğumuz bütün toplantılarda bizden bir şey talep ettiler, dediler
ki: "Bizim almış olduğumuz muhtarlık ücretleri bizim Bağ-Kur
primlerimizi bile ödeyemiyor. Fazla bir şey istemiyoruz. Biz bu
şartları bilerek muhtar olduk, ama, hiç olmazsa -sizden, AK Parti
Hükûmetinden ve yönetiminden- Bağ-Kur primlerimizi ödeyebilecek
bir imkânı bize verin." Talep buydu ve 98 yeni Türk lirası da ücret
alıyorlardı. İktidar olduk, muhtarların yetkilileri bize geldi,
merkez yetkileri geldi, dedi ki: "Seçim öncesi konuştuğumuz
meseleleri bir an önce hayata geçirin." Dedik ki: "Bir yasal
düzenleme yapalım." Dediler ki: "Acelemiz var. 5319 sayılı
Yasa çerçevesinde -Kanun Hükmünde Kararname çerçevesinde- Bakanlar
Kurulunun bunu 1 kat artırma yetkisi vardır. Biz, bir an önce, Bakanlar
Kurulu kararıyla ücretlerimizin 1 kat artırılmasını talep ediyoruz.
Yani, yapılacak kanuni düzenleme belki uzun bir süre alabilir, bizim
bunu bekleyebilecek tahammülümüz ve sabrımız kalmadı." Peki.
"5319 sayılı Yasa çerçevesinde -ki, Kanun'un verdiği şeydir- 1
kat artırın." Ne kadar artırılmış? 2 kat, 2 kat artırılmış. Ne kadar?
Yüzde 174. Muhtarlarımızın taşra ve merkez teşkilatındaki bütün
yöneticileri gelerek, başta Sayın Başbakanımıza, ilgili bakanlara,
komisyonlara ve milletvekillerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi
ve parti gruplarına, kendileri için yapmış olduğumuz bu düzenlemeden
dolayı teşekkür etmişlerdir. Teşekkür etmişlerdir, plaket vermişlerdir,
teşekkür telgrafları, belgeleri göndermişlerdir. Bunların hepsi
elimizde mevcut.
Değerli arkadaşlar, bakın, sadece biz
bunu yapmadık, sadece biz bunu yapmadık. Ben, burada, bütün arkadaşlarımızın…
Bizi muhtarlarımız izliyor. Son bir buçuk seneden beri, köyünün suyu
için, köyünün yolu için, köprüsü için, altyapısı için, sanat yapısı,
kanalı için, Allah aşkına, bakanlık kapılarında, genel müdürlük
kapılarında, milletvekili kapılarında günlerce sırada bekleyen
muhtar gördünüz mü siz hiç? Niye? Çünkü, biz, yerelde, KÖYDES projesiyle
beraber bu hizmetlerin tamamını muhtarlarımıza verdik ve olayın
tarafı hâline getirdik. Olayın tarafı hâline getirdik. Sizin dediğiniz
gibi değil. Biz de Türkiye'yi geziyoruz, biz de muhtarlarımızla her
hafta sonu bir araya geliyoruz, konuşuyoruz, görüşüyoruz, ama,
muhtarlarımız, bize, özellikle KÖYDES çerçevesinde kendilerine
sağlanan imkânlar ve hizmetlerden dolayı, ayrıca, özlük haklarında
yapmış olduğumuz düzenlemelerden dolayı teşekkür ediyorlar, teşekkür
ediyorlar.
Arkadaşlar, bazı şeyler, böyle istismar
edilecek konular değildir. Yani, temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp
tekrar bunları getirmek suretiyle bu insanların konumunu ve durumunu
tartışmaya açmak bu insanlara karşı nezaketsizlik ve saygısızlıktır.
Yani, biz bu insanlarla anlaşarak yaptık bütün bunların hepsini.
Bu da yetmedi, mahalle muhtarlarımızı belediye meclisinin üyeleri
hâline getirdik. Köy muhtarlarımızı, il genel meclisinin üyeleri
ve sorumluları hâline getirmek suretiyle, yereldeki bütün hizmetlerin
tarafı yaptık, KÖYDES ekibinin, özellikle kaymakam, il genel meclisi
üyesi ve muhtarlardan oluşan ekibin tarafı hâline getirdik. Şimdi,
muhtarlarımız, köy yollarını, içme sularını, köprülerini, ne varsa
hepsini kendileri programa alıyor, kendileri projelerini yaptırıyor,
kendileri ihale ediyor ve takibini de kendi yapıyor.
Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, bakın,
muhtarlarımız bizden ne istediyse onu verdik biz onlara. Muhtarlarımızın,
sizin iddia ettiğiniz gibi, öyle bir şeyi de yok. Efendim, Hüseyin
Bey diyor ki…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) -
Siz, "Ocak sonu bitireceğiz." demediniz mi? Söz vermediniz
mi? "Ocak sonu bitireceğiz." demediniz mi?
EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade edin… Bağırmayın…
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen…
EYÜP FATSA (Devamla) - Sayın Aslanoğlu…
BAŞKAN - Sayın Fatsa, lütfen, siz, Genel
Kurula hitap edin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) -
Siz, "Ocak sonu bitireceğiz." diye söz vermediniz mi? Siz
söz verdiniz.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu.
EYÜP FATSA (Devamla) - Sayın Aslanoğlu…
Evet, değerli arkadaşlar, biz, Sayın Bayındır'ın
da ifade ettiği gibi -ben biraz önce hayretle izledim- sandıkların
başında muhtarlar olacak, gibi…
Değerli arkadaşlar, bu çok tehlikeli
bir sözdür. Muhtarlarımız sandıkların başında, sadece sandıkların
güvence ve emniyeti, seçimin sağlıklı bir ortamda yapılması için
bulundular…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Fatsa, lütfen toparlarmısınız.
Bir dakikalık süre veriyorum.
Buyurun.
EYÜP FATSA (Devamla) - Hemen bitiriyorum.
Başka gerekçelerle muhtarlarımızı
sandık başında bekletme alışkanlığı geçmişte vardır, muhtarlara
şapka, palto ve çizme giydirmek suretiyle belli siyasi partilerin
temsilcileri gibi istihdam etme alışkanlıklarından geliyor olabilir
bu.
Artık, Türkiye çok değişti. Muhtarlarımız
da kendi hür iradeleriyle siyasi tercihlerini yapabilecek, bu
tür telkinlerin tesirinde kalmayacak kadar vasıflı, bilgili ve birikimlidir.
Muhtarlarımızı lütfen bu konuda rencide etmeyelim. Bu haksızlıktır. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir.
İlk defa, iddia ediyorum, ilk defa -işte
seksen üç yıllık tarih, yüz yıllık muhtarlık müessesesi, bir asırlık
muhtarlık müessesesi- AK Parti döneminde muhtarlara sağlanan
imkân, hizmet noktasında sağlanan imkân ve hizmetlerin yapılması
noktasında sağlanan imkân, hangi siyasi iktidar döneminde verilmiştir?
Doğrusunu istersen, bunun aksini iddia edenler, gelsin burada bunu
da söylesinler. Ayıptır. Muhtarlarımızı bu kadar rencide etmeye
kimsenin hakkı yoktur.
Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Kaç
muhtar icralık?
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Muhtarlar
icrada.
BAŞKAN - Sayın Fatsa, teşekkür ediyorum.
Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Ümmet
Kandoğan, Denizli Milletvekili.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sayın Fatsa'yı öyle büyük bir üzüntüyle
dinledim ki. Sayın Fatsa ayrılıyorlar.
Sayın Fatsa, o sözlerinize bir cevap
vermek istiyordum ama, salon dışına çıkıyorsunuz, âdet hâline getirdiniz.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Konuşuyorsunuz,
Ümmet Kandoğan çıkınca…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -…Meclis Genel
Kurulunu terk edip gidiyorsunuz. Siz de başladınız.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, Sayın
Başkanım…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkanım…
BAŞKAN - Bir saniye Sayın Kandoğan.
Burada hiçbir sayın milletvekili, Genel
Kurulu terk ederken size sormayacaktır.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan,
ona…
BAŞKAN - Öneri üzerinde söz istediniz.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Onun kararını
da lütfedin de biz verelim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Siz veremezsiniz Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet.
BAŞKAN - Her sayın milletvekili kendisi
verir. Lütfen...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Eğer burada
konuşan milletvekili, eğer konuşmasının arkasında aynı konuyla
ilgili bir başka milletvekili konuşacaksa…
BAŞKAN - Hiçbir sayın milletvekilini
tahkir etmeye, tezyif etmeye hakkınız yoktur sizin.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - …o milletvekilinin
bu sıralarda oturması lazım, dinlemesi lazım. Biz onu dinledik.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Doğru.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Kaç
defa…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız değerli
milletvekilleri…
BAŞKAN - Genel Kurula hitap eder misiniz
lütfen Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
Sayın Fatsa, bir suçluluk kompleksi içerisinde olduğu için kaçıyor.
Elimde tutanaklar var, elimde tutanaklar var. Bakınız, Sayın Fatsa
ne söylemiş, burada notlar var. (CHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Geldi
Sayın Fatsa. Ümmet Bey, Sayın Fatsa'yı getirttin. Bravo!
BAŞKAN - Bir saniye Sayın Kandoğan.
Sayın milletvekilleri, lütfen… Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun bir nezaketi, bir zarafeti
vardır.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Alkışladık
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın hatip konuşurken tüm sayın
milletvekillerinin dinleme zorunluluğu vardır.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Yasak
mı alkış? Alkış yapmak yasak mı?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, Sayın Fatsa, 5 Mayıs 2005'te bu
kürsüye gelmiş. Sayın Fatsa bu kürsüye gelmiş, muhtarlarla ilgili
bir kanun teklifi üzerinde konuşma yapmış. İşte burada konuşması.
Sayın Fatsa diyor ki: "Muhtarlarımızın özlük haklarını düzenleyen
kanun tasarısı Bakanlar Kurulunun imzasındadır ve önündedir.
Hükûmetimiz bununla ilgili bir çalışma yapmış, daha önce de ifade
ettiğim gibi, en az asgari ücret esas alınmak suretiyle…"
Şimdi, Sayın Fatsa diyor ki, 5 Mayıs
2005'te, gelmiş buradan demiş ki, muhtarlara söz vermiş: "En az asgari
ücret seviyesinde bir çalışmayı Bakanlar Kurulu yapıyor." ve
devam ediyor…
CAHİT CAN (Sinop) - O zaman asgari ücret
oydu.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - …"Bakanlar
Kurulunun gündemine getirilmiş. İnanıyorum ki, önümüzdeki ilk Bakanlar
Kurulu toplantılarından birinde, bu, Bakanlar Kurulundan geçerek
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelecektir." Bu sizin
sözlerinizdir Sayın Fatsa. Peki, bugün ne söylediniz, bugün ne söylediniz?
Bugün çok farklı şeyler söylüyorsunuz. O gün asgari ücretten bahseden
Sayın Fatsa gitmiş bugün farklı şey söylüyor.
Daha önce de muhalefet sıralarındayken
Sayın Faruk Çelik de bahsetmiş, bir konuşma yapmış. Sayın Çelik de 18
Haziran 2002'de aynı şeyi söylüyor: "Asgari ücret seviyesine
getirilmelidir." Kim söylüyor? Bugün AK Parti Grup Başkan Vekili
olan Sayın Faruk Çelik söylüyor. Tutanaklar burada değerli milletvekilleri.
Ama, bugün buraya geliyorsunuz…
Bu kanun teklifi 24'üncü sıraya alınmış
zaten, bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde. Getirilen
teklif ne? "Bunu 24'üncü sıradan alalım 4'üncü sıraya getirelim."
Teklif bu. Burada zaten oylanmış, kabul edilmiş. Ee, şimdi Sayın Fatsa
diyor ki böyle öneri verilince: "Meclis çalışmalarını sabote
ediyorsunuz muhalefet." Ya, muhtar maaşlarıyla, muhtarlarla
ilgili bir kanun teklifinin, Meclis gündemine alınan bir teklifin,
4'üncü sırasına alınmasıyla ilgili bir önerinin Meclisi sabote
etmekle ne alakası var Allah aşkına, ne alakası var? Ama, sizin, bu
konuyla ilgili düşünceleriniz, görüşleriniz belli.
Değerli milletvekilleri, bakın, hemen
burada, size okumak istiyorum. 11 Ocak 2005'te burada oylanmış, gündeme
alınması kabul edilmiş; ancak, o gün burada Grup Başkan Vekili olan
Salih Kapusuz, oylama yapılınca bakın ne diyor:
"Başkan - Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. (CHP sıralarından
alkışlar)"
Salih Kapusuz devreye giriyor:
"Salih Kapusuz (Ankara) - Sayın
Başkan…
Başkan - Açık, net bir şekilde görülüyor.
Salih Kapusuz (Ankara) - Sayın Başkan,
isterseniz bir daha oylayın.
Başkan - Gündemin en son sırasına giriyor,
gündemde yerini aldı, sırası geldiği zaman görüşülecek.
Salih Kapusuz (Ankara) - Sayın Başkan…
Başkan - Sayın Kapusuz, çok açık, net bir
şekilde kabul farkı gözüktü, o yüzden 'kabul edilmiştir' dedik.
Salih Kapusuz (Ankara) - Sayın Başkan,
zannedersem Divanda mutabakat yok
Başkan - Hayır, hayır, baktım arkadaşlara
ve arkadaşlar da itiraz etmediler.
Salih Kapusuz (Ankara) - Divanda mutabakat
yok Sayın Başkan. Ama, bir karar verdiniz."
Bakınız, gündeme alınmasıyla ilgili
burada oylama yapılıyor, AK Parti Grup Başkan Vekili, gündeme alındı
diye ne kadar üzülüyor. Sayın Başkanı bir kez daha oylama yapmaya
davet ediyor. Ee, sizin muhtarlara bakış açınız bu, bu! Hayır, bu kanun
teklifinde beğenmediğiniz yerler varsa, burada hep beraber düzeltelim.
Çalışalım, düzeltelim. Muhtarlarımızla ilgili, en iyi şekilde nasıl
çıkacaksa bu kanun teklifi, hep beraber çıkaralım. 24'üncü sırada
da zaten duruyor. Gelin 4'üncü sıraya alalım ve muhtarlarımıza bu
imkânlarımızı verelim.
Şimdi, şimdi Sayın Fatsa diyor ki:
"Artık, muhtarlarımız, Ankara'ya gelmiyorlar. Bakanlıklarda,
yol, su için muhtarları göremezsiniz."
Şimdi, Sayın Fatsa, ben, yirmi üç yıl kaymakamlık,
vali yardımcılığı yaptım. Bu, yol ve suyla ilgili olarak, Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğünden de çok küçük bir program çıkardı. Ama, programın
asıl önemli kısmı, illerde il genel meclisleri, il özel idareleri tarafından
program hazırlanır, o program çerçevesi içerisinde yol, su çalışmaları
yapılırdı. O zaman da muhtarlarımız zaten Ankara'ya gelmezdi. İle,
vali beyin yanlarına giderlerdi, kaymakamın yanına giderlerdi.
Ankara'ya giden -1 kilometre, 2 kilometre- muhtar yoktu. Yoktu Sayın
Tunç. Siz bilmezsiniz onları, bilmezsiniz.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Ben bilirim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yoktu. Çünkü,
il genel meclislerinde bunlar hazırlanır, projesi, programı, ödeneği
oraya konur ve o yollar yapılırdı.
Şimdi, şimdi bir de KÖYDES projesinden
bahsediliyor. Şimdi, Türkiye'de yıllardan beri bu hizmetler köylere
gitmiştir. Bunun aksini söyleyecek bir kimse çıkarsa…
ALİM TUNÇ (Uşak) - Kaç kilometre gitmiştir?
Kaç kilometre gitmiştir?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi geleceğim
Sayın Tunç. Şimdi geleceğim, merak etme, bak, rakamlar elimde. Şimdi
geleceğim, şimdi geleceğim.
Şimdi, bunlar, bir isim buldular: KÖYDES
projesi. Eskiden, bu, zaten yapılan hizmetlerdi. İsmini değiştirdiler…(AK Parti sıralarından
gürültüler)
ALİM TUNÇ (Uşak) - İnsafın kurusun!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet, geliyorum
şimdi, geliyorum. Acele etmeyin. Bakın, bakın, rakamlar elimde.
CAHİT CAN (Sinop) - Ümmet, hiç alakası
yok!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, şimdi,
tarım…
ALİM TUNÇ (Uşak) - İnsafın kurusun be, insafın
kurusun!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet, veriyorum
rakamları.
ALİM TUNÇ (Uşak) - İnsafın kurusun!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının 2003 yılında, bakınız, sizin iktidarınız olduğu, sizin
iktidarınız döneminde yayınladığı kitap var elimde.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Böyle söyledikten sonra…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sizin iktidarınız
başlamış, sizin iktidarınız döneminde yayınlanan rakamlar. Bakın,
okuyorum; bu rakamları sizin döneminizdeki Tarım Bakanlığının
kitabından aldım.
Türkiye'de siz geldiğinizde, bakınız,
çok açık bir rakam: 875 köyün suyu yok. Türkiye'de kaç bin köy var? 35 bin
köy var. Geçmiş hükûmetler döneminde, o köylerden sadece 875'inin suyu
yok Sayın Tunç. İşte, rakamlar burada. Aksini iddia eden varsa, AK
Parti milletvekilleri, kürsü sizin, gelin. İşte bunlar resmî rakamlar
değerli milletvekilleri. Milleti kandırmayın!
İSMAİL BİLEN (Manisa) - Milleti sen
kandırıyorsun!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, rakam
vereyim: Toplam yol, siz iktidara geldiğiniz güne kadar 291 bin kilometre
bu ülkede yol yapılmış, 291 bin kilometre ve bunların 90 bin kilometresi
asfalt. 90 bin kilometre, siz iktidara gelinceye kadar bu ülkede
asfalt yol yapılmış.
ALİM TUNÇ (Uşak) - 90 bin mi büyük, 191 bin
mi büyük? 191 bini de biz yapıyoruz şimdi.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, bakınız,
geliniz o rakamları buradan, kürsüden söyleyiniz.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Cumhuriyet döneminde
kim yapmış?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bu rakamlar
işte elimde: 875 köy susuz. 34 bin küsur köye su gitmiş. Nasıl gitmiş
bu sular? 291 bin kilometre yol yapılmış. Nasıl yapılmış bu yollar?
Nasıl yapılmış?
İşte, aramızda vali var, Sayın Akbulut
burada. Şimdi, Sayın Akbulut'a soralım: Kendi döneminde, valilik
döneminde, geçmiş dönemlerde, kendi imkânlarını da kullanarak, vatandaşların
imkânlarını da seferber ederek kaç yüz kilometre yol yapmıştır? İşte
burada kendisi. Çıksın, desin ki, "yapmadım" desin Sayın Akbulut,
burada, vali.
ALİM TUNÇ (Uşak) - O zaman ne kadar yapılmış,
şimdi ne kadar yapılmış?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Geçmiş dönemlerde
valilik yapan Sayın Akbulut burada. Onun için, her şeyi kendi döneminizden
başlatırsanız, bu millete en büyük nankörlüğü yapmış olursunuz. Bu
millet kim kendine hizmet yapmışsa, onu baş tacı yapar. Sizin döneminizde
de yapılan çalışmalar var, elbette olacaktır, millet onları da takdir
eder, teşekkür eder; ama, sadece Türkiye'yi 2002 yılından başlatırsanız
yanlış olur.
İSMAİL BİLEN (Manisa) - Rüyanda gördün
mü sen onu?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Manisa
Milletvekili Bilen, bak, ben Manisa Gölmarmara'da kaymakamlık yaptım.
Kaymakamlık yaptığım dönem 1992…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen toparlayınız.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Kaymakamlık
yaptığım dönem 1992-95.
İSMAİL BİLEN (Manisa) - Hâlâ orada kaldın,
milletvekili olamadın bir türlü!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Kayıtlara
bakabilirsin. 1992-95 yılları arasında, Gölmarmara ilçesinde, mahallî
imkânları da seferber eden bir kaymakam olarak ne kadar asfalt yaptığımı,
Sayın Manisa Valisi Çetinkaya'ya, o dönemin valisi, milletvekiliniz,
Genel Başkan Yardımcınıza sorun. Sayın Çetinkaya, benim o çalışmalarımdan
dolayı, köylere giden hizmetlerden dolayı bana bir takdirname göndermiştir.
İSMAİL BİLEN (Manisa) - Daha hâlâ oradasın!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Onun için,
ben, Sayın Çetinkaya'ya da teşekkür ediyorum, köylere giden hizmetlerde
hakikaten gayretli çalışmıştır, onun da hakkını yemeyeyim, teşekkür
ediyorum.
Değerli milletvekilleri, muhtarlarımızın
hakkına, hukukuna lütfen sahip çıkalım. Bu kanun teklifinin, 24'üncü
sırada olan bu kanun teklifinin 4'üncü sıraya alınmasıyla ilgili
öneriyi destekliyorum ve sizlerin de desteğini bekliyor, muhtarlarımıza
da saygılar, sevgiler sunuyorum.
İSMAİL BİLEN (Manisa) - O zaman aklınız
neredeydi? İktidarınız döneminde niye hatırlamadınız bunu?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun Sayın Fatsa.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Konuşmacı, sürekli
ismimi zikrederek Genel Kurulda bulunmadığım, kendisinin konuşmasına
tahammül edemediğim veya birtakım verilen sözleri yerine getiremediğim
noktalarında şahsımı hedef alan ithamlarda bulunmuştur. Ben, müsaade
ederseniz, İç Tüzük'ün bana verdiği yetkiyi kullanarak bu iddialara
cevap vermek istiyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Sataşma değil
ki o Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bir saniye sayın milletvekilleri,
siz karar verecek değilsiniz.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Biz de ot değiliz
herhâlde!
BAŞKAN - Sayın Fatsa, söyledikleriniz
tutanaklara geçirildi, sizin de Genel Kurulda olduğunuzu tüm sayın
milletvekilleri biliyorlar.
Teşekkür ederim.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yeter sayısı…
BAŞKAN - Arayacağım Sayın Anadol.
Kabul edenler…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın
Başkan, bu tutanak Eyüp Bey'in söylediği değil mi?
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen oturur
musunuz.
Kabul etmeyenler…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Muhtarlar
görüyor sizi, muhtarlar! Kaldırmayın elinizi! Her şeye el kaldırıyorsunuz.
Yazık, yazık, çok yazık!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar
yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.36
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.50
BAŞKAN
: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 64'üncü Birleşimi'nin Üçüncü Oturumu'nu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza sunup
karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar
yeter sayısı vardır, öneri reddedilmiştir.
Anavatan Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
2.-1260
sıra sayılı (10/81, 10/234, 10/286) esas numaralı Meclis araştırması komisyonu
raporunun Genel Kurulun 20/2/2007 Salı günkü birleşiminde görüşülmesine ilişkin
Anavatan Partisi Grubu önerisi
15.02.2007
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 15.02.2007 Perşembe
günü (bugün) yaptığı toplantıda, siyasi parti grupları arasında
oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin
İçtüzüğün 19 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun onayına sunulmasını
arz ederiz.
Saygılarımızla.
Prof.
Dr. Ömer Abuşoğlu
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Genel Kurul gündeminin "Genel Görüşme
ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının
1260 sıra sayılı 10/81, 10/234, 10/286 Esas Numaralı yaş sebze meyve ve
kesme çiçek ile narenciye üretimindeki ve ihracatındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
açılan Meclis Araştırması Komisyonu Raporunun Genel Kurulun
20.02.2007 Salı günkü birleşiminde görüşülmesi önerilmiştir.
BAŞKAN - Anavatan Partisi Grup önerisi
lehinde söz isteyen Ömer Abuşoğlu, Anavatan Partisi Gaziantep Milletvekili.
Buyurun Sayın Abuşoğlu.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şahsım ve Grubum adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün, Anavatan Partisi olarak biz, Meclis
Genel Kurul gündemine çok önemli bir konunun alınıp, bu konunun müzakere
edilmesi teklifiyle geldik, ama, maalesef, bu teklifimiz Danışma
Kurulunda kabul edilmedi İktidar Partisi Grup Başkan Vekili tarafından.
Getirdiğimiz öneri şuydu: Daha önce,
gerek AK Parti milletvekilleri ve gerekse muhalefet partisi milletvekilleri,
konunun önemine binaen, üzerinde Meclis araştırması açılması ve
araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili talep üzerine, Meclisin,
bu talebi uygun görerek kurmuş olduğu bir komisyon vardı, yaş meyve,
sebze, narenciye üretim ve ihracatıyla ilgili sorunların araştırılmasına
yönelik bir komisyon. Bu Komisyona her üç parti de üye verdi ve Komisyon
uzun bir çalışma döneminden sonra çalışmalarını tamamladı ve gerçekten
konu üzerinde, gerek konunun yetkilisi kişilere, Tarım Bakanlığına,
konuyla ilgili diğer tüm kamuoyuna yansıtılmak ve sadece yansıtılmak
üzere de değil, bunların dikkate alınarak konuyla ilgili problemlerin
çözümünde kullanılmasına yönelik olarak ciddi bir çalışma yaptı
ve bu çalışmasını da rapor hâline getirdi. Ama, uzun bir tarihten beri
bu rapor olduğu yerde duruyor, tozlu raflarda bekletiliyor.
Herhangi bir komisyonun kurulması,
araştırmanın yapılması, raporun yazılması tek başına bir iş olmasına
rağmen, netice olarak fazla faydası olmayan, kamuoyuna fazla bir
ifadesi olmayan ve yapılan çalışmaların bir yerde atıl hâlde bekletilmesinden
öte bir yere gitmeyen bir sonuç meydana getiriyor, eğer bu raporlar
rafta yerini muhafaza ederse.
Bizim gönlümüz buna razı olmadı; yapılan
bunca masraf, çekilen bunca zahmete ve verilen bunca emeğe karşılık,
bu raporun Meclis Genel Kurulunda görüşülmesi, gereklerinin yerine
getirilmesi, kamuoyuna ve ilgililere açıklanması ve deklare
edilmesiyle ilgili son bir görevimizi de yerine getirelim diye,
salı günkü -denetim günü olması hasebiyle- Meclis Genel Kurul gündemine
alınmasıyla ilgili bir önerge verdik.
Buradan amacımız, çiftçilerimizin
hâli belli, çiftçilerimizin çektiği sıkıntılar belli. Özellikle
konunun kapsamı itibarıyla, yaş meyve, sebze, narenciye, bununla
ilgili üretim ve bununla ilgili ihracatın sorunlarını içeren çok
kapsamlı bir konuya sahip. Mevzu itibarıyla toplumumuzun, çiftçimizin
büyük bir kesimini ilgilendiriyor. Coğrafi bölge itibarıyla baktığımızda,
gerek Marmara Bölgesi gerek Ege Bölgesi gerek Çukurova, hatta Anadolu'nun
içlerinde dahi konuyla doğrudan alakalı birtakım bölgelerimiz
ve bu ürünlerle ilgili, yakından ilgili çiftçilerimiz var. Konunun
bu genişlemesine ve toplumumuzun ve tarım kesiminin geniş ölçüde
etkilenmesini de dikkate alarak, biz, bu konunun üzerinde Meclisin
ne kadar hassasiyetle durduğunu vurgulamak ve konuyla ilgili kişilerin
de bu hassasiyeti dikkate alarak, gerek sektörün ve gerekse de çiftçilerimizin
problemlerini çözecek yeni adımlar atma noktasında gerekli hassasiyeti,
gerekli duyarlılığı acaba gösterirler mi diye, bu konuyu Meclis
gündemine getirdik, ama, maalesef İktidar Partisi Grup Başkanvekili,
Danışma Kurulunda veya iktidar partisi adına Danışma Kurulunda
bulunan üye, bu konuya sıcak bakmadıklarını, bu konunun Mecliste
görüşülmesinin gerekmediği noktasında bir tezden hareket ederek,
gündeme alınmasını reddettiler.
Biz de, Anavatan Partisi Grubu olarak,
bunu tekrar, bir kere daha, sayın heyetin, sayın Genel Kurulun gündemine
getiriyoruz ki, bu konu önemlidir, bu konunun önemine binaen, Parti
Grubumuzun teklifini gündeme alalım ve salı günü bu raporu müzakere
edelim.
Böylelikle, AK Parti milletvekillerinin
ve AK Parti Grubunun tarım kesimine ve çiftçiye yönelik bugüne kadar
tutundukları, tutumu acaba telafi etmek gibi bir davranış içerisine
girerler mi? Çiftçiye yaptıklarını ve çiftçiye verdikleri zahmeti
acaba affettirecek herhangi bir adımı atmak gibi bir çaba içerisine
girerler mi? Bugün bunu test edeceğiz, bugün bunu deneyeceğiz; ama,
bundan önce CHP Grup önerisi nasıl reddedildiyse, muhtemelen, bizim
bu önerimiz de sizin Grubunuzca reddedilecek ve çiftçimiz de, köylümüz
de, konuyla ilgili sadece üretici çiftçi değil, aynı zamanda, konunun
ticaretiyle uğraşan geniş bir kitle de sizin bu yöndeki tercihlerinizin
ne olduğunu net ve açık bir şekilde görecek.
Gerçekten, AK Parti, çiftçiye hizmet etmek
noktasında, toplumumuzun üretici her kesimine hizmet etmek noktasında
çok ciddi verilmiş sözler ve vaatlerle işbaşına geldi. Ama, ne yazık
ki, bugüne kadar çiftçi, artık, Türk siyasetine bir tekerleme hâline
giren ifadelerle Başbakan tarafından azarlandı. Çiftçinin AK Parti
karşısındaki önemini ve değerini çiftçi gayet yakından biliyor;
ama, biz istiyoruz ki, "zaman geçirilmeden çiftçinin problemlerine
eğilecek bir yetkili acaba ortaya çıkar mı, yetkililer acaba harekete
geçirilebilir mi" noktasında bir son çaba ve gayret içerisine
girerek bu Komisyon Raporu'nun Genel Kurul gündemine alınıp görüşülmesini
istiyoruz. Böylelikle, azarlanan, yeri geldiğinde ağır hakaretlere
uğrayan çiftçinin, bırakınız gönlünün alınması, acaba problemlerine
çare bu Meclisten bir şekilde çıkarılabilir mi; biz bunun peşindeyiz.
Bilindiği gibi, sadece yaş meyve sebzede
değil, aynı zamanda, taze meyvede de, yaş meyvede de üreticinin ciddi
sıkıntıları var. Biraz önce konu edildi: AK Parti İktidarı döneminde
getirilen tarıma yönelik sigorta, çiftçinin tamamının problemlerini
çözmekte yeterli değil, burada ciddi eksiklikler var. Böylelikle,
çiftçinin, ürünü dalında görmesine rağmen içinin rahat etmediği
birçok üretim dalı var. Narenciyeyi örnek verelim: Meyve tutar,
çiftçi, dalında meyveyi görür, ama, bir gecelik, bir saatlik bir don,
çiftçinin bir yıllık çalışmasını ve çabasını bir anda alır götürür.
Aynı şekilde, bahar aylarında birçok meyve çiçek açar, fakat, bir anlık,
bir saatlik don, tüm meyveyi, âdeta bölgenin tümüyle sıfıra ermesi
noktasında ciddi zararlara sebep olur.
Bu doğrultuda alınması gereken çok ciddi
tedbirler var. Ayrıca, sadece mesele bununla bitmiyor. Çiftçi malını
pazara indirir, çiftçi malını hale indirir, bin bir problemle karşı
karşıya kalır. Bırakınız, malının para edip etmediğinin üzerinde
durmuyoruz. Malı para ediyor olsa bile, bu konuda ciddi mağduriyetler
söz konusu olur, ama, bugün, ne yazık ki, birçok üretim alanında, özellikle
tarımı geniş bir bölgede yapılan narenciye gibi ürünlerde çiftçinin
çok ciddi sıkıntıları vardır. Narenciye, dalında âdeta toplamak için
yapılacak masrafları karşılayamayacak bir fiyattan piyasaya indirilebilmektedir.
Böylelikle çiftçi, ilave maliyetlere katlanarak malını pazara
indirmek yerine, bahçesinde toplamadan, öylece bırakmaktadır.
Bu bakımdan, çiftçinin gerçekten bu konudaki mağduriyetlerinin
çok ciddi bir gözle, çok ciddi bir bakış açısıyla araştırılması, ki,
Meclis araştırması komisyonumuz bu vazifeyi gerçekten yerine getirdi,
bihakkın yerine getirdi, ama, raporda, sadece yazıda kalmaması,
bunların yetkililere de duyurulması, konuyla ilgili tedbir alması
gereken kesimlerin de bu raporun içeriğinden istifade edecek tarzda
bir sorumluluk duygusu içerisinde hareket etmeleri gerekmektedir.
Bunun için de yetkilileri harekete geçirmek
noktasında sayın Meclisin Genel Kurulunun alacağı tavır, tutunacağı
takım ve bu raporun salı günü gündeme alınarak görüşülmesi de çok
önemli bir aşamasıdır bu işin. Gelin, bu işi hep birlikte yapalım.
Çiftçinin mağduriyetini bir nebze olsun giderecek tedbirler acaba
neymiş, en azından ilgili meslek kuruluşları, ilgili birimler,
çiftçi bizzat kendisi öğrensin, kendisi duysun. Meselelerinin ve
problemlerinin, bizzat kendi eliyle seçip gönderdiği -bırakınız
Tarım Bakanlığının veya ilgili kuruluşların bürokratlarının değil-
bizzat kendi temsilcileri tarafından problemlerinin hassasiyetle
ve ciddiyetle takip edildiğinin görülmesiyle kalbi biraz ferahlayabilsin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Abuşoğlu, lütfen toparlar
mısınız.
Buyurun.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan.
Ama, ne yazık ki siz sayın milletvekillerinin
bu hassasiyeti göstereceğinden fazla emin değilim. Nitekim, her
buna benzer önergede gösterdiğiniz tavır gibi, muhalefetten gelen
herhangi bir teklifi reddetmekten başka bugüne kadar herhangi bir
şey yapmadınız. Muhtemelen bunda da aynı şekilde davranacaksınız.
Eğer, davranışınızı değiştirecek olursanız Türk çiftçisi ve köylüsü
adına çok önemli bir adım atmış olacaksınız. Bu sorumluluk duygusu
içerisinde hareket edeceğinizi bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Abuşoğlu.
Grup önerisi lehinde söz isteyen Hüseyin
Güler, Mersin Milletvekili. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlar,
Grup önerisi lehinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında güzel, tipik bir söz var Türkiye'de.
Bir işi halletmek istemiyorsanız, çözümlenmesini istemiyorsanız
komisyonlara havale edeceksin. İşte tipik örnek ve bu komisyon raporunu
da isteyen Mersin Milletvekilimiz Mustafa Eyiceoğlu ve 23 milletvekili
-neredeler kendileri, onları da bilmiyorum- ve Muğla Milletvekili
Ali Arslan ve 48 milletvekili, Antalya Milletvekili Osman Kaptan
ve arkadaşları. Biraz macerasına, geriye dönük bir baktığımızda,
bu olayın nereden çıktığını, 30 Mayıs 2005 tarihinde Rusya'nın Türkiye'deki
yaş sebze ve çiçeklerin ithalatına yasak koymasından itibaren bir
şeyler yapalım diye yola çıkılan bir süreç ve baktığımızda da komisyon
kurulma kararı 15 Mart 2006 ve rapor 10'uncu ayın 11'i 2006. Şu ana kadar
neden yayınlanmaz?
Deriz ya, parlamenterin görevi sadece
burada "Kabul edenler… Etmeyenler…" mi? Nerede denetim, nerede
araştırma, nerede çözüm önerileri? Ama, görüyoruz ki, narenciyenin
sorunları sizi pek ilgilendirmiyor, yani, narenciye sorunu mu
var diyeceksiniz? Biraz önce bir
arkadaşımız öyle söyledi "biz, o sorunları çoktan çözdük"
dedi. Doğru ya, çözüm şekliniz de belli, alana al götür dediniz. Çözüm
anlayışınız bu. Sizleri bu konuda kutluyoruz, ama, kendinize gelin
arkadaşlar, narenciye, yani tarım çiftçisi, esnafı, köylüsü bu ülkede
bitti, bitmek üzere. Daha nasıl isyanını dile getirecek ve tek beklentisi
var, bu ülkede çözüm bulmak, parlamenter rejim içerisinde çözüm bulmak.
Sizin ise yaptığınız tek şey var, mazeret üretmeye devam ettiniz. Önceliğinizde
yok, çünkü, neden yok önceliğinizde? Çünkü, size böyle bir IMF tarafından
görev verilmediği için, sizi kale veya sizin için böyle bir sorun ilgilendirmiyor
görünüyor.
Biz de diyoruz ki, Türkiye'nin yüzde 35
nüfusunu etkileyen bir tarım çiftçisinin hâli perişan ve yaş sebze
ve özellikle, ben, narenciyeden bahsedeceğim bugün ve yaklaşık 200
bin aile, en az 5 kişiyle çarparsanız, 1 milyon insanın geçimini
sağladığı narenciye ve büyük bir kısmı da benim Mersin çiftçimin,
Mersin narenciye üreticimin sorunları.
Aslında, Mersinli milletvekili arkadaşlarım
iyi bilir, Komisyon Başkanı da Sayın Ali Er -nerede bilemiyorum- niye
takipçisi olmaz bu işin? Genel Başkan Yardımcınız Sayın Dengir Mir
Fırat der ki zaman zaman: "Ben de narenciye üreticisiyim, ya ben
de zarar ettim, ne yapayım?"
Arkadaşlar, günah çıkarmak değil, mazeret
üretmek değil. Sen zarar edebilirsin, ama, bu ülkenin çiftçisine zarar
ettirmeye hakkınız yok; çünkü, siz iktidarsınız, kendinize gelin
ve bu iktidarın gereklerini yerine getirin. Çiftçiyi yok saydınız,
köylüyü yok saydınız, yani, kaderiyle baş başa bıraktınız. Ne dediler
size Avrupa Birliği süreci içerisinde? Yüzde 35 tarımla geçinen
çiftçi nüfus oranı çok yüksek. Ee, ne yapalım o zaman? Yüzde 15'e indireceksiniz.
Peki, hayhay, emredersiniz dediniz ve yaptığınız tek şey var, kaderiyle
baş başa bıraktınız ve her geçen gün, özellikle narenciye üreticilerinin
-Mersin'de görüyoruz, sürekli iç içeyiz- sürekli kan ağladıklarını
biliyoruz, sorunlarının hiçbir şekilde çözümlenmediğini de biliyoruz.
2004 yılı kayıp yılı narenciye üreticisi
için, 2005 yılı kayıp yılı, 2006 yılı gene kayıp yılı, belki bu yıl, dedik
de, bu soruna bir derece seçim döneminde yaraya merhem olur musunuz
diye, size hatırlatmak istiyoruz.
Bu öneri sizlerin arkadaşlar, kendi
önerinize sahip çıkın, ama, böyle bir derdiniz de yok. Birazdan vereceğiniz
oylarla reddedeceksiniz. Niye? Çünkü Hükûmetten öyle bir talimat
yok. Bu kadar, yürütmenin yasama üzerindeki ipoteğine evet mi diyeceksiniz?
Hiç mi inisiyatif kullanmayacaksınız, kendi davanıza dahi sahip
çıkamayacaksınız? Ama, bu çiftçi yapacağını da biliyor, size nasıl
ders vereceğini de iyi biliyor. Sandıkta hesap soracak sizden. Yapacağı
tek şey o. Hep kaderiyle bırakılmış.
Eskiden, bizim o Çukurova'nın güzel
bir deyimi vardı, Çukurova. "Pamuk ağası" diye, yani, zenginliğin
sembolüydü, bugün ise yoksulluğun adresi oldu Çukurova. Bereket
fışkıran yerlerde yoksulluk fışkırıyor bugün. Bu da sizin sayenizde.
Ülkenin yaşadığı, sanki kadermiş gibi algılanan, her geçen gün yoksulluk,
sefalet, yeşil kart bağımlısı ya da iaşeye bağımlı kitleler. Övündüğünüz
noktalar bunlar ve bu sürekli bu sayılar milyonların üzerinde, milyonların.
Hepimiz iyi biliyoruz ki, her yıl çiftçi,
narenciye üreticisi özellikle sonbaharda çocuklarının mürüvveti,
yani, hayalleri olan o güzel dünyasına çocuklarının mürüvvetini
görmek ister, bu yıl göremedi, geçen yıl da göremedi. Ha, bundan sonra
da göremeyecek. Niye? Tarlasını satar hâle geldi.
Peki, Sayın Tarım Bakanı -yok burada
kendisi- zaman zaman şunu söyler: "Ne yapalım, kaliteli üretseler."
Peki, Sayın Tarım Bakanı, siz orada ne iş yaparsınız, söyler misiniz?
Bir tarım çiftçisi sadece kendi bilgisiyle mi üretecek? Üstelik de
üretiyor. Üretmiyor gibi sorun yok. Bu ülkede üretmek sorun oldu. Bu
ülkede, tabii ki üretmenin, alın terinin karşılığını almak istemek
suç oldu. Bugün ülkede yapılması gereken tek şey var: Üretimin, alın
terinin karşılığını vermeniz. Bir taraftan girdilere bakıyorsunuz,
dünya standartlarının olağanüstü üstünde, mazot, gübre, ilaç, bir
sürü, sulama dâhil olmak üzere, kullandığı elektrik dâhil olmak üzere
olağanüstü yüksek ve dünyada en pahalı kullanılan unsurken, arkasından
bir de dövizdeki çiftçi payı dediğimiz, dövizin sürekli düşük tutularak
dünya ticaretinde rekabet… Kaderiyle baş başa!
Bunların, biliyorsunuz ki, başarması
mümkün değil. Bu bir devlet politikasıdır. Bu çiftçiler, bugün ülkenin
temel direkleri, ülkenin yarınlarının temeli ve teminatı. Ama,
hepimiz biliyoruz ki, aç insanın, vatanı, milleti, dini, dili olmaz.
Her geçen gün, kaygı ve korkularla yaşamını idame eden bir çiftçilerimiz,
sadece çiftçilerimiz mi, devlet memuru, sayacağımız bir sürü unsurlar…
Nihayetinde, Genelkurmay Başkanı Amerika'da sesli düşünmeye başladı.
Türkiye'de herkeste bir kaygı ve korku. Yeter artık! Sizin başardığınız
tek bir şey var, topluma kaygı yaratmak ve korku dayatmak, kemik iliğine
kadar sindirilmek. Bu yüzden, toplum her geçen gün günübirlik yaşar
hâle geldi. Biz de diyoruz ki, gelin, bu kader bizim değil, bizim kaderimiz
acı değil, yoksulluk değil, sefalet değil. Bu Anadolu'mda her dönem
başarılan, bereketin adresi olan Anadolu'mdan, Türkiye'mden insan
manzaralarına baktığımızda, on bir yaşına kadar uyuşturucu alışkanlıkları,
on üç yaşına kadar fuhuş, bilmem bir sürü olumsuz faktörler ve bu toplum
sürekli suç üretiyor ve toplumun temel direği olan bu tarımla geçimini
sağlayan, başta narenciye üreticilerini kaderiyle baş başa bırakmayın.
Kendiniz önerdiğiniz araştırma önergesine sahip çıkın. Çiftçi burada
takip ediyor. Biz de, zaten, kaygımız, size anlatmak değil, burada
sesimizi ulaştırabildiğimiz kadar narenciye üreticisine, tarımla
geçimini sağlayan, alın terinin karşılığını isteyen çiftçilerimize
sesleniyoruz. Tabii ki, burada sadece isyan etmek değil, çözüm
var. Çözüm önerileri, kısmen de olsa altına imza atacağımız, komisyonun
araştırma önerileri var, destek vereceğiz, hatta kendi olumlu katkılarımızı
da sunacağız. Bizim de önerilerimiz var. Nihayetinde, Mersin'de,
Sayın Bakanın zaman zaman tekrarladığı, işte, ya acele etmeyin,
ton başına 100 dolar verebileceğimiz narenciye üreticilerine
buradan sormak istiyorum: Hayallerinizi sömürmekten başka ne yaptılar?
100 dolar nerede? Üreticiyi teşvik nerede? Yeşil mazot nerede?
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) - Yüzde
35 destek verdik.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Hani bunlar
hep sizin projelerinizdi? Ama, gördüğüm kadar kendi davanıza dahi,
verdiğiniz sözlere dahi sahip çıkmamaktasınız. Ee, tabii, bunu da
çiftçi unutmayacak. Çiftçi unutmayacak yapılanları. Gelir dağılımındaki
bozukluk her geçen gün had safhada. Eğitim oranı yüzde 4 dediğimiz,
yani ilköğretim dördüncü sınıf dediğimiz bir süreçte olan ülkemde
narenciye üreticilerinin sorunları da çözümlenmeyecek. Koskoca
bir beş yıl, bu ülke için kayıp yılları oldu. Maalesef, şanssız bir siyasi
tarihe tanık oldu bu ülke. Eğer, AKP, bugün Anayasa'yı değiştirecek
çoğunluğa sahipken, bakıyorum, karar yeter sayısını bulamıyorsunuz.
Övündüğünüz beş yıllık süreç içerisinde burada karar yeter sayısını
bulamıyorsunuz. Ne yaptınız? Heyecanınızı yitirdiniz. Ampul patladı
herhâlde ya da aydınlattığınız, mum kadar, kendi dibiniz oldu. Ama,
yarınların bireysel korkularını yaşamayın. Burada, halkın sorunlarına
gelin çözüm bulun. Bizim önerimiz açık ve net. Bu, salı günü tartışılsın.
Biz, çözüm önerilerimizi Anavatan Grubu olarak vermeye hazırız,
çünkü, çözüm çok basit. Tarımın toplulaştırılması ve miras kanununun
yeniden ele alınması, zirai tarımın yeniden yapılandırılması ve
üretimin teşvik edildiği, planlı ve dünya ticaretine, yani talebe
göre de planlı yapılanma dediğimiz bir sürece katkımız…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Güler.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Bizim çözüm önerilerimiz hazır, ama,
eğer bunu kabul ederseniz, inanıyorum ki, çiftçi bu olumlu adımı görecek,
ama, hayır derseniz, çiftçi bunu da görecek, unutmayacak. Zannediyor
musunuz ki, nasıl fındık üreticisinin karşısına çıkamadığınız
gibi, narenciye üreticilerinin de karşısına çıkamayacaksınız.
Yaş sebze, meyve üreten çiftçilerimizin karşısına da çıkamayacaksınız.
Çıktığınız bu seçim dönemi, yılında, bu ülkenin kader yılı aslında
bu yıl. Ben burada halkıma seslenmek istiyorum: 2007 yılı bu Türkiye'nin
kader yılı ve lütfen, oylarınıza sahip çıkın. AKP'nin yaptığı ve daha
doğrusu yapamadığı, beceremediği; sadece becerdiği mazeret
üretmekten başka bir şey yapmadığı, bir beş yılın hesabını lütfen sorun.
Biz Anavatan olarak, çözüm önerilerimizle ve bu ülkenin sağduyunun,
aklın, mantığın öne çıkaracağı bir siyasi iradeyle Türkiye'nin sorunlarını
çözebileceği inancıyla hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Güler.
Anavatan Partisi Grup önerisi aleyhinde
söz isteyen Gürol Ergin, Muğla Milletvekili.
Sayın Ergin, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
GÜROL ERGİN (Muğla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anavatan Partisi Grubunun, bu Meclisin daha önce oluşturduğu narenciye
ve yaş sebze, meyve üreticilerinin sorunlarına ilişkin Meclis araştırma
komisyonu raporunun görüşülmesi hakkında vermiş olduğu öneri konusunda
söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, Sayın Başkanı, değerli
milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde
yapılan bir toplantıda Sayın Başbakan "tarımı kalkındırmadan
Türkiye'yi kalkındıramayız" dedi, son derece doğru bir saptamaydı.
O toplantıya, daha önce ben bu kürsüden yine söylemiştim, maalesef,
insanlar zorlamayla toplanarak getirildi, baskıyla toplanarak
getirildi. Bütün üretici kooperatiflerine baskı yapıldı, Tarım
Bakanlığının tüm örgütüne baskı yapıldı ve o insanlar oraya zorlamayla
götürüldü ve orada Sayın Başbakan, belki de yaşamının en doğru tanımlarından
birini yaparak "tarımı kalkındırmadan Türkiye'yi kalkındıramayız"
dedi. Ee, şimdi, tarım battığına göre, Türkiye'nin durumunu hangi
sözcükle nitelendireceğiz değerli arkadaşlarım? Kalkınma kavramıyla
açıklayamayacağımıza göre, Türkiye'nin durumunu hangi sözcükle
açıklayacağız? Bunu sizlere sormak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bunu söyleyen
Başbakan ve onun Hükûmeti, maalesef, yasada "tarım desteğinin
gayrisafi millî gelirinin yüzde 1'inden az olmaması" şeklinde
bir karar olmasına karşın, bu desteği yüzde 1'in altında vererek yasaya
da aykırı bir tutumun içerisinde olmuştur. Bu Hükûmet döneminde başlıca
dört yöntem kullanılarak Türk tarımı, sözcüğün tam anlamıyla batırılmıştır.
Nedir bu yöntemler? Birincisi, kota yöntemi.
Değerli arkadaşlarım, kota yöntemi
getirilerek Türk çiftçisi tütün ve şeker pancarını ekemez duruma
getirilmiştir. Ama, o insanların neyle geçineceği düşünülememiştir.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bu Hükûmet mi
getirdi?
GÜROL ERGİN (Devamla) - Sayın Grup Başkan
Vekili karşımda, AKP Grup Başkan Vekili "Daha önceki hükûmet zamanındaydı"
diyor. Niye sürdürüyorsunuz? Meydanlarda söz verdiniz, "Tütün
kotasını kaldıracağız" dediniz, "pancar kotasını kaldıracağız"
dediniz, sizin için verilen sözün hiç mi önemi yoktu?
Değerli arkadaşlarım, bu, bir kota olayı.
İki: Düşük fiyat vererek bu sefer buğday
ve hububat üreticisini perişan ettiniz. Bununla da yetinmediniz,
buğday üreticisinin, arpa üreticisinin ürününü almamak için bin
bir yöntem uyguladınız, Ofisi çalıştırmadınız, Ofisin birçok bürosunu
kapattınız, kapanmayanların önünde de kamyonları yığın yığın beklettiniz.
Başka ne yaptınız? Bir kısım ürünlerde de özellikle düşük prim vererek,
ayçiçeğinde, pamukta, zeytinyağında düşük prim vererek o ürünü
üretenleri perişan ettiniz. Bugün, Türkiye'de insanlar pamuk ekmiyor.
Türkiye, ürettiği pamuk kadar pamuğu -sizin zamanınızda- dışarıdan
alır hâle geldi. Zeytinde yeni bir yöntem uyguluyorsunuz. Onunla da,
Türkiye'de zeytin üreticileri büyük perişanlık yaşayacak. Bir yıl
önce zeytinyağı para etti diye 250 bin lira olan primi 100 bin liraya
düşürdünüz. Bu sene fiyat yarı yarıya düştü -6 milyondan 3 milyona
düştü- siz getirdiniz 100 liralık primi, çiftçiyle alay eder gibi,
110 bin lira olarak belirlediniz ve çiftçi ne dedi -bir önceki konuşmamda
burada yine söyledim- çiftçi, bu sefer, Sayın Başbakana "Al primini
git." dedi.
Değerli arkadaşlarım, aynı şeyi çayda
da yaptınız.
Ayrıca bir başka yönteminiz var -kabul
edilemez bir yöntem- kaçağa göz yumma yöntemi. Şeker pancarını ektirmiyorsunuz;
yıllık 2 milyon ton şeker üreten Türkiye'ye 1 milyon ton şekerin kaçak
girmesine resmen göz yumuyorsunuz. 200 bin ton çay üreten Türkiye'de
50 bin ton çayın sınırlardan kaçak girmesine göz yumuyorsunuz. Beş
sene önce 9 milyon liraya kesilen hayvan bugün 8,5 milyon liraya kesiliyor
ve siz, özellikle İran üzerinden hastalıklı hayvanların bu ülkeye
girmesine göz yumuyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bu dört yöntemle
Türk tarımını, Türk çiftçisini perişan ettiniz. Ondan sonra da Sayın
Başbakan kalkıyor "Tarımı kalkındırmadan Türkiye'yi kalkındıramayız"
diyor. Vallahi maşallah! Çok iyi biliyor, yani gerçekten doğru söylüyor,
bu kadar olurmuş ve çok güzel bir söyleminiz var: "Nereden nereye
geldik." Evet, arkadaşlar, köylü nereden nereye geldi! Köylü,
evinden kahveye çıkamaz hâle geldi. Köylü, köyünden kasabaya inemez
hâle geldi. Köylü, bir dostuna selam veremez hâle geldi. Niye? Belki
selam verirse ona bir yemek yedirmesi, hiç olmazsa bir çay içirmesi
gerekir, ama, neyle? Çiftçi bunu düşünecek hâle gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım, "çiftçilerin
borcunun faizini siliyoruz" dediğinizde dedik ki: "Siz
halkı aldatıyorsunuz, faiz falan sildiğiniz yok." Siz "Faizi
siliyoruz" derken, tarımsal TEFE oranında o faizi işlettiniz.
Şimdi gelinen noktada neyi görüyoruz? Türkiye'nin dört bir yanında
bütün çiftçiler icralık.
Yalnızca sulama kooperatiflerinin
TEDAŞ'a borcu, değerli arkadaşlarım, 1 milyar 100 milyon yeni Türk
lirası, yani 1 katrilyon 100 trilyon. Neyle ödeyecekler? Bir kişi,
ürettiğiyle geçimini bile sağlayamayacak duruma düşmüşse, geçmişten
gelen borcunu, üstelik faiziyle nasıl ödeyecek? Değerli arkadaşlarım,
bu konuda da yeni düzenlemelere kesinlikle gerek olduğunu ifade
etmek istiyorum.
Biraz önce burada Anavatan Partisi
sözcüsü konuşurken bir arkadaşım "yüzde 35 mazot desteği verdik"
dedi. 2006 yılında bir tek kuruş mazot desteği verilmemiştir, gübre
desteği verilmemiştir.
Değerli arkadaşlarım, bunları vereceğiz
diye, siz, o çiftçinin tarla parası dediği dönüme 16 milyonu 10 milyona
düşürdünüz. Neymiş? "Gübre, mazot desteği vereceğiz." Onu
da vermediniz, onu da yaptınız. Ama, siz bir şeyi iyi biliyorsunuz:
İnsanları birbirine düşürmek için elinizden gelen gayreti gösteriyorsunuz.
Şimdi, Arı Yetiştiricileri Birliği, Hükûmeti desteklemiyor diye
"Bal Üreticileri Birliği" diye bir şey uydurdunuz, onun başına
da bir AKP ilçe başkanını getirdiniz veya getiriyorsunuz ve bununla
arı yetiştiricilerini sindirmek istiyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bal üretimini
artırmaya bakın. Sahte bal dediğimiz o imitasyon balı ortadan kaldırmaya
bakın. Çin'den Türkiye'ye kaçak bal girişini önlemeye bakın ve benim
ballarımın yurt dışına gittikten sonra yurt içine geri dönmesini
önlemeye bakın. Siz bunları yapın, insanları birbirine düşürmeyin.
Kooperatifler karşısına birlikleri
çıkardınız, uyduruk birlikler kurdunuz. Şimdi, o kurulan bütün birlikler
şunu söylüyor: "Biz, birliği kurduk da ne yapacağız? Hiçbir yetkimiz
yok." Birlik kuruyorsunuz satış yapma yetkisi, hakkı yok, ama
siz diyorsunuz ki: "Seni vergiden muaf tuttuk." Satış yapamayanın
vergiden muafiyeti ne olurmuş değerli arkadaşlarım? Bütün bu konularda
tamamen göstermelik çalışmalar içerisindesiniz. Değerli arkadaşlarım,
narenciyede, özellikle Akdeniz meyve sineğiyle hâlâ ciddi bir mücadele
yapılmıyor bu Türkiye'de. Bunun, yolu, yöntemi var, ama, maalesef,
uygulama yeteneğiniz yok.
İhracat primlerini, söyledik, söyledik,
son zamanda artırdınız, ama öyle bir artırma yaptınız ki, burada,
meyve cinsleri arasında bir ayırım yapmadığınız için, satılan, satılmayan
bütün meyveye aynı ihracat desteğini getirdiniz ve siz, Dokuzuncu
Kalkınma Planında, ÇAYKUR'un çay fabrikalarını, Tekel'in sigara
fabrikalarını, TÜRKŞEKER'in şeker fabrikalarını özelleştireceğinizi
söylüyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, Tekel'in içki
fabrikalarını özelleştirdiniz, ne oldu? 290 milyon dolara özelleştirdiniz,
adam 900 milyon dolara yabancıya sattı. Yani, insanda Allah korkusu
olmaz mı arkadaşlar, bu milletin malı bedavaya verilir mi? (CHP sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ergin lütfen toparlayınız.
Buyurun.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Şimdi, yetmedi, Ziraat Bankasını da
özelleştireceğiz. Ondan sonra da, "tarımı kalkındırmadan Türkiye
kalkınmaz" diyeceksiniz ve bu halk da o kadar saf ve size inanacak,
bunu bekleyeceksiniz! Hayret edilecek bir durumunuz var. Şeker Şirketinin
şeker fabrikalarını özelleştiriyorsunuz, ÇAYKUR'un çay fabrikalarını
özelleştiriyorsunuz. Arkadaşlar, o fabrikaların, o milletin malının
size ne zararı var? Ne kârınız olacak, ne kârınız? Ne kârınız olacak?
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Özelleşme
yok.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Özelleşme yok
olur mu, Dokuzuncu Kalkınma Planı'nı okuyun. En kısa zamanda, bu, hem
TÜRKŞEKER'in hem ÇAYKUR'un hem Tekel'in özelleştirilmemiş fabrikaları
özelleştirilecek diyen sizsiniz. Lütfen okuyun. Ziraat Bankası
özelleştirilmesi hakkında yasa, sürenin uzatılma yasası, daha çok
kısa bir süre önce buradan geçti.
Sözlerimi toparlıyorum. Ne söylerseniz
söyleyin, halkı bir yere kadar kandırabilirsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ergin.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Bir teşekkür
edeyim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen Sayın Ergin, baştan söyledim.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Bir teşekkür
edeyim.
BAŞKAN - Hayır, ben duyuruyu yaptım.
Lütfen Sayın Ergin…
Teşekkür ediyorum.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Ya bir teşekkür etsin,
ne olacak?
GÜROL ERGİN (Devamla) - Bir tek teşekkür
cümlesi Sayın Başkan.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Çok yanlış
Sayın Başkan.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. Sizi ve yüce
Türk ulusunu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (CHP ve Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
Size de teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Grup önerisi aleyhinde söz isteyen
İsmail Soylu, Hatay Milletvekili.
Buyurun Sayın Soylu. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
İSMAİL SOYLU (Hatay) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ANAP Grubunun görüşü hakkında şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Aleyhte de diyelim
ama!
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Aleyhte olduğunuzu
belirtin.
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Değerli milletvekili
arkadaşlarım, benden önce çıkan ANAP Grup Başkanvekili Ömer Abuşoğlu
"çiftçiyi rezil eden Başbakan" diye söyledi. "Çiftçiyi
rezil eden Başbakan" diye söylenen arkadaş, Mersinli Kemal diye
bir arkadaş. Bu arkadaşımız, biz, yazın, Adana'da Narenciye Birliğiyle
ilgili bir toplantı yaptık, o toplantıda da olay çıkarıp gezen bir
vatandaş bu vatandaş. Yani rastgele bir adam değil, bu adam gittiği
yerde olay çıkaran bir adam ve çiftçi birliği toplantısında bu adamı,
çiftçi birliği toplantısından, Adana'daki çiftçi birlikleri dışarıya
çıkardılar. Bunu da şurada size belirteyim.
Ve ANAP Milletvekili Hüseyin Güler arkadaşımız
dedi ki, narenciyeye 100 dolar teşvik vermediniz, söz verdiniz dedi,
verilmedi dedi. Ama, Hüseyin Güler, zannediyorum, bunu ezbere konuşuyor
veya bilmeden konuşuyor. Şu anda eğer Mersin'deki ihracatçılara
Hüseyin Güler sorarsa, narenciyenin ton başına kaç dolar verildiğini
kendisine çok güzel söyleyecekler veya…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama ne zaman
verdiniz?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Milletin
elinde narenciye mi kaldı?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ne zaman verdiniz?
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Bak, bak, üreticiye
dedim, üreticiye. Narenciye kimin elinde şu anda?
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar,
ben…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Narenciye
mi kaldı?
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Ben hem narenciye
üreticisiyim hem narenciye alım satıcısıyım hem narenciye sanayicisiyim,
ben bunun içinden gelen, yani çocukluğum bunun içinde geçti, bunu
benden iyi bilemezsin Sayın Ümmet Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Tüccar olarak
konuşuyorsun o zaman.
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Sayın Ümmet
Kandoğan...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Tüccar olarak
konuş o zaman.
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Bak, şimdi Sayın
Ümmet Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ne zaman 100
dolar oldu?
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Ben…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ne zaman 100
dolar oldu?
İSMAİL SOYLU (Devamla) - …12'nci ayın 15'inden
itibaren…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Kaldı mı vatandaşta
narenciye?
BAŞKAN - Sayın Soylu, lütfen Genel Kurula
hitap edin.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Narenciye
mi kaldı vatandaşta?
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Ümmet Kandoğan,
Ümmet Kandoğan, ben, bu araştırma komisyonunun da içindeydim ve ben
buraya gelmeden önce…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - 2003'te vermişsiniz,
2003'te. Nerede dört yıldır…
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Bak, dinle, ben,
araştırma komisyonunun da içindeydim, narenciye araştırma komisyonunun.
Sayın Ümmet Kandoğan…
BAŞKAN - Sayın Soylu, lütfen, siz Genel
Kurula hitap edin.
İSMAİL SOYLU (Devamla) - …ben seni sabırla
dinledim, sen de beni sabırla dinle ya.
Eğer yoksa benim konuştuklarım, bilgiyi,
belgeyi al, karşıma çık.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Dört yıl önce
verilmiş bu rapor.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan…
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Dört yıl önce
değil. Bak, dört yıl önceki verilenden çok fazla verdik, senin haberin
yok ki. (AK Parti sıralarından alkışlar) Senin haberin yok ki.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - 2003'te verilmiş
bu rapor.
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Bakın, o verilmedi.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Araştırma
komisyonu 2003'te…
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Eğer onu verildi
diye…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Komisyon kuralım
demişsiniz 2003'te
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Bakın…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Altında senin
de imzan var. Allah Allah!
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Ümmet Bey, dinle
şimdi. Bizim İktidarımız, 2002'den çok fazla ihracatçılara destekleme
vermiştir yaş sebze ve meyveye. Alın bunu şeyler…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Bu millet niye
ağlıyor o zaman?
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen hatibi
dinler misiniz.
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Bakın, dinleyin.
Ben, bunu, buraya gelmeden önce, ihracatçı birliklerinden de dokümanları
aldım da geldim buraya. Gelirken, buraya boş gelmedim.
AHMET IŞIK (Konya) - Bu tarafa anlat
sen, dinleme o tarafı.
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Şimdi, arkadaşlarımız
ezbere çıkıp konuşuyorlar, yani bilgileri, dokümanları almadan
konuşuyorlar.
Bakın, portakal 189 bin ton ihraç edilmiş
2002'de, portakal bugün 246 bin ton ihraç edilmiş.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Kaç paraydı
2002'de?
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Ya 2002'de, bakın…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen…
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Dolar olarak
da, ülkeye yüzde 25 fazla dolar girmiştir arkadaşlar.
BAŞKAN - Sayın Soylu…
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Siz, ama bunları
takip etmiyorsunuz ki. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Çiftçinin
eline kaç para geçiyor?
İSMAİL SOYLU (Devamla) -Ya, şimdi bak,
ben sana çiftçinin…
BAŞKAN - Lütfen Genel Kurula hitap eder
misiniz Sayın Soylu.
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Sayın Ümmet
Kandoğan, Sayın Ümmet Kandoğan, Denizli'de portakal olmaz, Denizli'de…
Bu portakalın merkezi Çukurova, Çukurova, Adana bunun merkezi.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ben, Hatay'da
kaymakamlık yaptım, senin ilinde kaymakamlık yaptım.
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Sen, benim
ilimde, bakın…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ben tüccarlık
yapmıyorum. Ben, senin ilinde kaymakamlık yaptım.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan…
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Benim ilimde
kaymakamlık yaptın, benim ilimde kaymakamlık yaptığın yerde portakal
olmaz, zeytin olur; sen, portakalı bilmezsin, zeytini bilmezsin, portakal
ile zeytini birbirine karıştıran adamsın.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın
Başkan, bana bakarak konuşamaz.
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Sen Yayladağı'nda
kaymakamlık yaptın. Yayladağı'nda portakal olmaz ki, portakalı bilmezsin
ki. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ya öyle mi!
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Ondan sonra,
şimdi, portakalın fiyatlarının ne olduğunu bilmezsin ki.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Kaç para,
söyle bakalım.
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Günlük piyasayı,
borsayı takip eden benim, ben bilirim bunun ne olduğunu. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Söyle, kaça
satılıyor?
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Arkadaşlar,
bakın, bugün, Washington portakalı dalında 400 bin lira.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın
Başkan, portakal ağacı nasıl bir şey biliyor mu?
BAŞKAN - Sayın Soylu, lütfen Genel Kurula
hitap edin.
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Ondan sonra,
minola mandalina 350-400 bin lira.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Mahvettiniz
portakalı.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Portakal mı
kaldı? Çiftçi perişan.
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Greyfurt, bugün,
450 bin lira.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Antalya'yı
mahvettiniz.
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Limon, bugün
için 400 bin lira dalında.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Allah, Allah!
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Ama, siz, piyasayı
bilmeden, burada çıkıp ezbere konuşuyorsunuz: Çiftçi battı, çiftçi
öldü, çiftçi yandı… (AK Parti sıralarından alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sen
Antalya'nın köylerine gel, çiftçi perişan.
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Peki, çiftçiye
bu Hükûmetin vermiş olduğu destekleri niye söylemiyorsunuz?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yalandan
kim ölmüş, söyle.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Antalya'ya
gel Antalya'ya, çiftçi perişan Antalya'da.
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Bakın, biz iktidara gelmeden önce tarım kredi
kooperatifleri, yüzde 59 faizle, çiftçiye faizle para veriyordu;
ama, şimdi, yüzde 15'lere düşünce, çiftçiler ellerindeki o kötü
traktörlerin hepsini sattılar, hepsi çift çeker traktör aldı.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Borcundan, borcundan…
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Hepsinde, şimdi,
çift çeker traktörler var. (AK parti sıralarından alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Kaç bin traktör
sattın?
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Ama, siz, çiftçinin
ne olduğunu bilmezsiniz ki!
Şimdi, Türkiye'deki çiftçilere, İsmail
Soylu kim derseniz, onlar çok iyi bilir beni; çünkü, ben, sadece Hatay'da
değil, Türkiye'nin her yerinde çiftçilik yapıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Mazotu tankerle
alıyorlardı, ama şimdi pet şişeyle alıyorlar.
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Bakın, burnumuzun
dibinde Polatlı ilçesi var. Polatlı'da buğday bugün 470-500 bin liraya
satılıyor. Bunu söylemiyorlar.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ya, vatandaşta
buğday kaldı mı Allah aşkına? Ya vatandaşta buğday mı var Allah aşkına?
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen…
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Polatlı'da soğanın
kilosu bugün 400 bin lira.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Hayret ya!
Vatandaşta buğday mı kaldı ya!
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Çiftçi, 400
bin liraya soğan satıyor. 400-450 bin liraya patates satıyor. Bunu
hiç söylemiyorlar, geliyor, diyor ki, çiftçi öldü, bitti. Yahu, 1 dönümden
kaç kilo soğan alınır, kaç kilo patates alınır, kaç kilo buğday alınır,
bildikleri yok ki.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Anlattıklarının
bir tanesi doğru değil.
BAŞKAN - Sayın Bayındır, lütfen…
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Adamlar çıkıyor
burada… Adam kaymakamlık yapmış, soğandan bahsediyor. Kaymakam ne
anlar soğandan arkadaş? (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Çok anlar,
çok…
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Şimdi, çiftçinin
dilinden çiftçi anlar.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sen tüccar
olarak mı konuşuyorsun, köylü olarak
mı konuşuyorsun?
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Ben doğdum portakal
bahçesinin içinde, evim hâlen portakal bahçesinin içinde. Portakalı
bana söyle, gel. (CHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Tüccarsın
tüccar.
BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri…
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Bana sor portakalı.
Sen portakalı manavdan alıp yiyorsun, portakalın ne olduğunu…
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Çiftçiler arıyor,
limonu 200 bin liraya satamıyorlarmış.
BAŞKAN - Sayın Güler, lütfen…
İSMAİL
SOYLU (Devamla) - Ama, ben, bahçeye gidene kadar ağacının yaprağından
bilirim ne olduğunu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
GÜROL ERGİN (Muğla) - Sen hâlâ portakal
bahçesindesin, burası Meclis, Meclis!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ya sen tüccar
adına mı konuşuyorsun, köylü adına mı konuşuyorsun?
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar,
bakın… Bakın arkadaşlar, biz, çiftçiye mazot desteği verdik, çiftçiye
gübre desteği verdik, faizlerini düşürdük.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Bak, çiftçi
arıyor, doğruları söylesin diyor.
İSMAİL SOYLU (Devamla) - 350 milyar liraya
kadar olan yatırımlara yüzde 50 hibe veriyor bizim Hükûmetimiz ve
çiftçiye en büyük desteği… Bu yüce Meclis bir yasa çıkardı… (CHP sıralarından
gürültüler)
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Çiftçi kömür yardımı
alıyor. Yazıklar olsun!
İSMAİL SOYLU (Devamla) - …gayri safi
millî hasılanın yüzde 1'den aşağı olmamak kaydıyla çiftçiye destek
verilecek diye. Bu, en büyük, çiftçiye yapılan yasal işlem budur burada.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Yazıklar olsun!
Çiftçiyi açlığa mahkûm ettiniz.
BAŞKAN - Lütfen Sayın Milletvekili…
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Bunu, bugüne
kadar hiçbir hükûmet yapmamıştı, bizim Hükûmetimiz yaptı. (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) Bunları niye söylemiyorsunuz?
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Yazıklar olsun size!
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Bu önümüzdeki
yıl, 2007'de…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Hükûmetini
al da başına çal! (AK Parti ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN - Sayın Bayındır…
İSMAİL SOYLU (Devamla) - 5 katrilyon
300 trilyon destek verilecek, bunları söylemiyorlar.
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Otur!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Otur yerine!
BAŞKAN - Sayın Bayındır lütfen…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - İsmail
Bey, bak, üretici telefon açtı, üretici.
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Otur yerine!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Zavallı,
konuşma oradan! Otur yerine!
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Helal olsun
sana!
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar,
çiftçi ihracatta her kalemde… (CHP sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Bu kürsüden
doğrular söylenir.
BAŞKAN - Sayın Bayındır, lütfen…
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, böyle
bir konuşma şekli var mı?
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Böyle idare olmaz
ya!
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Ben buraya
gelmeden önce 2002'nin listesini de aldım, 2006'nın listesini de aldım,
listeler burada.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Doğruları
söyle…
BAŞKAN - Sayın Bayındır lütfen…
İSMAİL SOYLU (Devamla) - 2002'den beri,
2006'da ihracatta hem kilogram başına artış var hem de dolar bazında
artış var. (CHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Meclis böyle
idare edilmez!
BAŞKAN - Sayın Baş, oturur musunuz lütfen
yerinize.
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Çünkü, bizim
Başbakanımız, kapı kapı dolandı, ülke ülke dolandı, bu ülkede ihracatı
artırdı. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Uyarmıyorsunuz…
BAŞKAN - Uyarıyoruz Sayın Baş, oturur
musunuz lütfen.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Bu kürsüyü milleti
kandırmak için kullanamazsın. Yazıklar olsun!
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Ama, neden bu
ihracat daha önceden artmıyordu? Bunu hiç söylemiyorlar. Buraya
çıkan adam eczacı, ilaçtan bahsetmeyip narenciyeden, çiftçiden…
Ulan eczacı ne anlar bunu? Bunu çiftçiye sormak lazım, çiftçi bilir
bu konuyu.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Siz değil misiniz
çiftçiye "al ananı git" diye konuşan.
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Ama, bunu…
Çiftçinin içinden gelen biziz, alım satımını yapan biziz, bunun sanayisinden
tut, ithalatından tut hepsini yapan biziz.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Siz değil misiniz
çiftçiye "al ananı git" diyen?
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Ama, arkadaşlar
çıkmış, başlamışlar, çiftçi öldü, çiftçi yandı…
BAŞKAN - Sayın Soylu bir saniye… Sayın
Soylu…
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Arkadaşlar,
çiftçi hâlinden memnun, çiftçi şu anda "Allah razı olsun bu
Hükûmetten" diyor. Biz çiftçiyle de görüşüyoruz. [(CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar (!)]
ALİ ARSLAN (Muğla) - Seçimde göreceğiz
seçimde.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Bravo yani!
GÜROL ERGİN (Muğla) - Hatırını soruyorlardır
şimdi.
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Köylere de gidiyoruz,
hepsini görüyoruz. Ama, arkadaşlar başka bir şey bulamadığı için
başlıyorlar, çıkan kürsüye, başka bir yasa da olsa çiftçilikten bahsediyor.
Olmaz bu kadar arkadaşlar!
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Çiftçi perişan…
Perişan çiftçi…
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Çiftçilikten
anlayan, çiftçilikten bilen adam çıksın konuşsun burada; fiyatları
bilen adam, fiyatları takip eden, yurt içinde ne kadar üretim var…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Antalya
çiftçisi arıyor Sayın Vekilim…
İSMAİL SOYLU (Devamla) - …bunun ne kadarı
yurt içinde tüketiliyor, ne kadarı yurt dışına ihraç ediliyor, ihracatın
önünü açmak için ne yapmak lazım, nasıl hareket edilir? Bunları bilen
adam çıksın konuşsun yahu!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Kayısıya
yaptığınız gibi…
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Soylu,
çiftçi arıyor, çiftçi. Çiftçinin sana selamları var!
BAŞKAN - Sayın Güler…
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Ben bakıyorum,
bilen de çıkıp konuşuyor, bilmeyen de çıkıp konuşuyor. Böyle olmaz
ki! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi, arkadaşlar, bizim Hükûmetimiz sadece bir konuda değil. Bakın…
GÜROL ERGİN (Muğla) - Orası ciddi bir
yer, orası ciddi bir kürsü, gayri ciddi konuşuyorsun.
BAŞKAN - Sayın Ergin, lütfen… Sabreder
misiniz biraz.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın
Başkan, yalan söylüyor.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Orası ciddi bir
kürsü. Gayri ciddi konuşuyor. Gayri ciddi adam!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Çiftçiyle
dalga geçme.
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Bakın, CHP sözcüsü
dedi ki "Pamuğa destek vermediniz." 2002'de pamuk desteği
kilogram başına 80 bin lira, bizim Hükümetimiz bu sene 348 bin lira
veriyor. Biz nasıl destek vermedik de, kim verdi bu desteği? (AK Parti
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
ALİ ARSLAN (Muğla) - Kaç paraydı pamuk,
kaç paraydı?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Pamuk
mu kaldı? Pamuk üreticisi mi kaldı? Mahvettiniz pamuğu.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Soylu,
bu tarafa bak, çiftçi arıyor...
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Ya, şimdi
"Destek vermediniz." diyor. Ya, 2002'de 80 bin lira, şimdi 348 bin lira. Arkadaşlar,
hangisi fazla, 80 bin lira mı fazla, 348 bin lira mı fazla? (AK Parti
sıralarından alkışlar, CHP ve Anavatan Partisi sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Çiftçiler
telefon ediyor…
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Ama, arkadaşlar,
bilgileri falan eline almadan çıkıyorlar buraya, rastgele konuşuyorlar.
Bakın, bizim verdiğimiz destekleri Tarım
Bakanlığı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ ARSLAN (Muğla) - Bak, köylüler arıyor,
köylüler…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Köylüler
arıyor…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Köylüler
ne diyor ya?
BAŞKAN - Sayın Soylu, lütfen toparlar
mısınız.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın
Başkan, köylüler bir şey söylüyor.
İSMAİL SOYLU (Devamla) - İstatistiklerden
takip edin…
GÜROL ERGİN (Muğla) - Palavra, baştan
sona palavra.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Malatyalı
çiftçi ne diyor bak…
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu… Sayın Aslanoğlu…
Lütfen toparlayınız.
Buyurun.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın
Soylu, orta oyuncusu gibisin!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) -
Çiftçiler ne diyor sana, bak…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ayıp ya!
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Arkadaşlar, ben, bu düşünce ve görüşlerle…
GÜROL ERGİN (Muğla) - Hangi görüşle? Palavra!
İSMAİL SOYLU (Devamla) - … yüce Meclisi
saygıyla selamlıyor, hepinize teşekkür ediyor, hayırlı çalışmalar
diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP ve Anavatan Partisi
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Soylu.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan…
Sayın Başkan…
BAŞKAN - Oturur musunuz lütfen Sayın Özdoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Tarımı bir
komisyoncu anlatıyor, helal olsun valla ya! Helal olsun, tarımı anlatıyor!
Helal olsun!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Lütfen oturur musunuz… Oturur
musunuz lütfen…
Anavatan Partisi Grup önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
istedik Başkan.
BAŞKAN - Arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, öneri reddedilmiştir.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan,
az önce, burada Hatay Milletvekilimiz Sayın İsmail Soylu konuşurken
dedi ki… (Gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…
Anlaşılmıyor Sayın Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Soylu
konuşurken dedi ki: "Eczacı çıkmış, çiftçiden, köylüden bahsediyor."
Ben, eczacı olarak, çiftçiden ve köylüden, köylü bir milletvekili
olarak çok bahsettim. Söz almak istiyorum.
BAŞKAN - Lütfen oturun Sayın Özdoğan,
söz alacağınız herhangi bir konu yok.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Eğer söz
vermezseniz ben de şunu söylüyorum: Kırığı içinde mi kaldı İsmail
Soylu, benim söylediklerimin kırığı içinde mi kaldı?
BAŞKAN - Gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
VI.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı:
305)
BAŞKAN - 1'inci sırada yer alan kanun
teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden,
teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan, Sağlık Hizmetleri
Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına
Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.-
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve
Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı San'atlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/1226) (S. Sayısı: 1247) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Geçen birleşimde,
12'nci madde üzerinde Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve arkadaşları tarafından verilmiş önergenin oylamasında kalınmıştı.
Şimdi, Komisyonun ve
Hükûmetin katılmadığı önergeyi hatırlatmak için tekrar okutup oylarınıza
sunacağım.
Önergeyi okutuyorum:
(x) 1247 S. Sayılı Basmayazı 31/1/2007 tarihli 57'nci
Birleşim Tutanağına eklidir.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1247 sıra sayılı yasanın 12. maddesinin sonundaki "şeklinde
değiştirilmiştir" ifadesinden önce aşağıdaki ifadenin eklenmesini
arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Canan Arıtman |
Nurettin Sözen |
|
|
Malatya |
İzmir |
Sivas |
|
Sıdıka Sarıbekir |
Sami Tandoğdu |
Mustafa Özyurt |
|
İstanbul |
Ordu |
|
"Madde 12.- Kendisi, eşi ve çocuklarının
sağlık kurulu raporu ile tespit edilen rahatsızlıklarının bulunduğu
yerde tedavi imkânları yoksa tedavisi yapılabilecek merkezlerde
görevlendirilir."
BAŞKAN - Önergeyi…
III.
-Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, yoklama
yapılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Yoklama talebinde bulunan arkadaşların
isimlerini tespit edeceğim: Sayın Ergin, Sayın Özyurt, Sayın Koç, Sayın
Özdilek, Sayın Emek, Sayın Deveciler, Sayın Özkan, Sayın Kart, Sayın
Hacıoğlu, Sayın Diren, Sayın Bayındır, Sayın Özkan, Sayın Gazalcı,
Sayın Neşşar, Sayın Küçükaşık, Sayın Ercenk, Sayın Gün, Sayın Hacaloğlu,
Sayın Altınorak, Sayın Işık, Sayın Ekmekcioğlu, Sayın Arslan.
Yoklama için üç dakika
süre veriyorum.
Adlarını okuduğum
sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica
ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3.- Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin
Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı
San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/1226) (S. Sayısı: 1247) (Devam)
BAŞKAN - önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1247 Sıra Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 12. maddesinde yer alan
"görevlendirilebilir" ibaresinden sonra gelmek üzere aşağıdaki
cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Haluk Koç |
Nurettin Sözen |
Ali Arslan |
|
Samsun |
Sivas |
Muğla |
|
Sami Tandoğdu |
Mustafa Özyurt |
İsmail Değerli |
|
Ordu |
Bursa |
Ankara |
|
|
Mehmet Neşşar |
|
|
|
Denizli |
|
"Eş durumundan
tayinler, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerine tabidir."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz değerli Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini
açıklamak üzere, Ali Arslan, Muğla Milletvekili.
Buyurun Sayın Arslan.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; önerge üzerine
söz almış bulunuyorum.
Aslında önerge, bu
torba yasanın içine, belki, çıkarılması hâlinde -sağlık alanında
çalışan, bütün çalışanların itirazı olan diğer maddelere baktığımızda-
kabul edilmesi hâlinde, belki bu torbayı birazcık sevimli hâle getirebilecek,
torba üzerindeki tartışmaları belki biraz azaltabilecek, aslında
Hükûmetin de çok ihtiyacı olduğu bu torba yasanın olumsuzluklarını
belki birazcık örtebilecek bir önerge. Ancak, her nedense, bu konuda
haklı taleplerimizi, kendilerine daha önce… Sadece bizim değil,
bu alanda çalışanların haklı taleplerini bildikleri hâlde, hem değerli
Komisyon hem de Hükûmetimiz bu önergeye katılmadılar.
Değerli arkadaşlarım,
neydi önergemiz?
BAŞKAN - Sayın Arslan,
bir saniye.
Komisyon sırasında
telefonla konuşan sayın bürokrat, lütfen dışarı çıkar mısınız! Lütfen!..
Dışarı çıkar mısınız!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Yani, memurlar da artık telefonla konuşuyor!
ALİ ARSLAN (Devamla)
- Sanıyorum, sizlere de bu konuda en az bize geldiği kadar elektronik
posta geliyor ya da şahsen müracaatlar var.
Bildiğiniz gibi,
2003 yılında eleman temininde güçlük çekilen yerlerde ebe, hemşire,
doktor çalıştırabilmek için bir yasa çıkardık. Aslında, bu yasaya,
o zaman da biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak itirazlarımızı söylemiştik.
Bu yasa, adı sonradan, argo hâliyle "çakılı personel yasası"
hâline geldi. Gerçekten çakılı bunlar. Öyle bir çaktık ki bu personeli
"aman oraları boşaltmasınlar, yarın, bir siyasi torpille zaten
zor eleman bulduğumuz bu yerlerden ayrılmasınlar" diye öyle
bir kanun çıkardık ki, sonradan argo deyimiyle "çakılı personel"
hâline geldi isimleri. Gerekçesinde kanunun yazıyor: "Savaş
da çıksa, yangın da çıksa, deprem de çıksa, asla bu personel bu yerinden
ayrılamaz. Ancak, işte, bir aylık hizmet içi görevlendirmelerle ilgili
birtakım koşullara bağlayarak görevden ayrılırsa işte, ona ilaveten
3 kat daha fazla hizmet etmek zorunda kalacak" gibi, sanki bir
yerlere kaçacakmış bu insanlar gibi, bağladıkça bağladık.
Değerli arkadaşlarım,
aslında, bu, Anayasa'ya da aykırı olan bir madde, Anayasa'daki düzenlemelere
de aykırı olan bir hâl. Bu insanlar, eş durumu tayinlerinden yararlanamıyor.
Anayasa'nın 41'inci maddesine aykırı. Hepsi feryat ediyor. Bana
-geçtiğimiz günlerde, bu yasanın tümü üzerindeki görüşmem sırasında,
bu yurttaşlarımızın, bu çalışanların eş durumu tayinlerinden yararlanabilmesi
için bir cümle söyledim- yüzlerce elektronik posta geldi. Sanıyorum
sizlere de geliyordur. Birkaç tanesini okumak istiyorum. Bu insanlar
büyük eziyet çekiyor, büyük sıkıntı çekiyor. Bakın, birkaç tane, gelen
yüzlerce elektronik postadan birkaç tanesini okumak istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, isterseniz, size, çoğaltıp gönderebilirim de bunları.
Bakın, elektronik postalardan bir tanesinde -ayrı bir sorun da evlilik
konusudur. Bu arkadaşlarımızın
başka sorunları da var- "hemen tamamı genç kızlardan ve genç erkeklerden
oluşan bu insanlar, hiçbir şekilde -eş durumu dâhil- başka yere tayin
olamayacaklardır. Üstelik, bunun süre kısıtlaması da yoktur. Yani,
birkaç sene sonra evlenip yuva kurmak istediklerinde, bu durum bir
duvar gibi karşılarına çıkmaktadır. Kimisi evlenmişler, evlenmeyi
göze almışlar, kimisi sevdiğinden, gelin olma hayallerinden vazgeçmiştir"
diyor. Bazıları evlenip yuva kurmak uğruna yıllarca okuyup kazandıkları
mesleklerinden ve işlerinden istifade etmek zorunda kalmışlardır.
Gerçekten, büyük ıstırap çekiyor bu insanlar. Bu insanların sorununa
bu Meclis bir çözüm bulmak zorunda. Bu sorunu Sayın Bakan da biliyor,
bürokrat arkadaşlarımız da biliyor, Komisyon Başkanımız da biliyor.
Ama, nedense, bir çözüm bulmak konusunda parmaklarını oynatmıyorlar.
Bu soruna bu Meclis bir çözüm bulmak zorundadır değerli arkadaşlarım.
"Siz, bu şartları
kabul ederek başladınız" diye tehdit ediyor Sayın Bakan. "Dışarıda
sıra bekleyen çok." Değerli arkadaşlarım, bu arkadaşlarımız
uzunca bir dönem kamu görevine sağlık personeli alınmadığı için,
böyle bir yasa çıktığında, bile bile, gerçekten, görevi kabul ettiler.
Kırk katır mı kırk satır mı, diye önlerine bir yasa kondu. Ya bu koşullarda
çalışırsınız ya da işsiz gezersiniz ve bu insanlar, belki, sonradan
Meclis buna, bu kölelik yasasına bir çözüm bulur diye görev kabul
ettiler. Gittikleri yerlerde inim inim inliyorlar. Birazcık fazla
para vermişiz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arslan,
lütfen toparlayınız.
ALİ ARSLAN (Devamla)
- Çoğu diyor ki: "Aman, biz bu fazla paradan da vazgeçtik. Ne olursunuz
bize eş durumu tayin hakkı verin." Böyle bir önergeyi verdik.
Ama, maalesef, görüyorum ki, Hükûmet ve Komisyon bu önergeye katılmıyor.
Değerli arkadaşlarım,
elektronik postalardan birkaç tanesini hızlıca okumak istiyorum
size. Çok fazla sayıda var.
Bakın, bir yurttaşımız
"Ben, 4924, sözleşmeli personelim. İki yıldır Erzurum'un bir ilçesindeyim.
Ben ve sağlık ocağımızdaki 25 sözleşmeli personelin hiçbirinin
psikolojisi iyi değil, kimi eşinden ayrı kimi çocuğundan; birkaçı
istifa etti, birçoğunda da ağır psikolojik sorunlar var." diyor.
Başka birisi
"Bunca zorluğa katlanmamın sebebi iyi bir yaşam. Çocuğuma iyi
bir gelecek hazırlamak istiyorum ve kızımı özlüyorum." diyor.
Değerli arkadaşlarım,
gelin, bakın dün "Sevgililer Günü"ydü, duygu yüklü günler geçiriyoruz.
Bu süreç içinde, şu insanları, eşlerinden, çocuklarından, ailesinden
ayrı kalmak zorunda kalan, sırf iş bulamadıkları için böyle bir yasayı
kabul ederek, yasanın hükümlerini kabul ederek iş talep eden ve yerleşen
bu insanlarımızın, hiç olmazsa, eş durumu tayinlerini gerçekleştirmelerine
bu Meclis çözüm bulsun.
Değerli arkadaşlarım,
devam ediyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arslan,
teşekkür ediyorum.
ALİ ARSLAN (Devamla)
- Teşekkür için açar mısınız Sayın Başkanım?
Arkadaşlarım, oku
oku bitmeyecek, gerçekten çok sayıda elektronik posta var.
BAŞKAN - Sayın Arslan,
teşekkür için açtım.
ALİ ARSLAN (Devamla)
- Çok teşekkür ederim, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
önergeyi oylarınıza sunuyorum.
HALUK KOÇ (
BAŞKAN - Arayacağım Sayın Koç.
Aynı zamanda karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.55
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli),
Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 64'üncü Birleşimi'nin Dördüncü Oturumu'nu
açıyorum.
1247 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 12'nci maddesi
üzerinde, Samsun Milletvekili Haluk Koç ve arkadaşlarının önergesinin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, önergeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler…Kabul
etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır ve
önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
yeni madde ihdasına dair, içeriği aynı olan iki önerge vardır.
Malumları olduğu
üzere, görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon
metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi
bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun
salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açılacağı, İç Tüzük'ün 87'nci maddesinin dördüncü fıkrası
hükmüdür. Bu nedenle, önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon
önergeye salt çoğunlukla, en az 13 üyesiyle katılırsa, önerge üzerinde
yeni bir madde olarak görüşme açacağım. Komisyonun salt çoğunlukla
katılmaması hâlinde ise önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1247 Sıra Sayılı Kanun Tasarısına, 12 nci maddesinden sonra gelmek
üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer maddelerin buna göre
teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Agâh Kafkas |
Mehmet Çerçi |
Metin Kaşıkoğlu |
|
Çorum |
Manisa |
Düzce |
|
Eyüp Ayar |
İsmail Bilen |
M. Kerim Yıldız |
|
Kocaeli |
Manisa |
Ağrı |
|
Recep Yıldırım |
Ahmet Gökhan Sarıçam |
|
|
Sakarya |
Kırklareli |
|
"Madde 13- 4924 sayılı Kanunun 4 üncü
maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesi 'Bir sözleşmeli personel
pozisyon unvanından sınavla atanması öngörülen diğer bir pozisyon
unvanına nakiller merkezi sınav puanına göre yapılır. Sözleşmeli
personelin aynı pozisyon unvanı ile bu Kanunun 1 inci maddesi gereğince
hazırlanan Bakanlar Kurulu kararında gösterilen hizmet birimleri
arasındaki aynı unvanlı sınavla atanması öngörülen boş diğer pozisyonlara
nakillerinde hizmet puanı esas alınır.' şeklinde değiştirilmiş,
üçüncü fıkrasında yer alan 'boş diğer pozisyona nakilleri' ibaresinden
sonra gelmek üzere 've hizmet puanı' ibaresi eklenmiştir."
BAŞKAN - Diğer önergenin
imza sahiplerini okutuyorum:
|
Ömer Abuşoğlu |
Dr. Muzaffer Kurtulmuşoğlu |
Dr.Hüseyin Güler |
|
Gaziantep |
Ankara |
Mersin |
|
Hüseyin Özcan |
Prof.Dr.Dursun Akdemir |
Reyhan Balandı |
|
Mersin |
Iğdır |
Afyonkarahisar |
BAŞKAN - Her iki önergenin
işlemini birlikte yapacağım.
Sayın Komisyon, önergelere
salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Katılıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Komisyon,
önergelere salt çoğunlukla katılmış olduğundan, önergeler üzerinde
yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.
Söz isteyen, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Mehmet Neşşar, Denizli Milletvekili.
Buyurun Sayın Neşşar.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET
UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama
başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii ki, yeniden,
aniden Komisyon toplanarak getirilen -bu, bu kanun süresince birkaç
defa, maalesef, karşımıza çıktı- bir ek madde. Bu maddeyi ne doğru
dürüst okumaya vaktimiz oldu ne Komisyonda görüşülme şansı oldu
ne altına imza veren Komisyon üyelerinin nasıl bir maddenin altına
imza attıklarından haberi var. Çok şükür, bugün, hiç olmazsa, Bakan
Bey burada.
Değerli milletvekilleri,
bu maddenin içeriği, bu kadar kısa zamanda edinebildiğimiz bilgilere
göre, sözleşmeyle çalışan sağlık personelinin yer değişiklikleri
sırasında bazı kolaylıklar getiriyor. Ne kolaylık getirdiği hakkında
çok fazla bir bilgim yok, çünkü, dediğim gibi, önergenin ne olduğunu
okumaya bile doğru dürüst vaktimiz olmadı. Ama, şunu biliyorum ki,
sözleşmeyle çalışan personelin eş durumundan dolayı çektikleri
zulme bir çözüm getirmiyor. Bu konuyu, demin diğer arkadaşım da dile
getirdi, biz de defalarca dile getirdik. İstedikleri kadar, sözleşmeli
olarak çalışan insanlar, eş durumu tayini talep etmeyeceklerine
dair sözleşme yaparken imza vermiş bile olsalar, zaten böyle bir
sözleşmenin yapılması, dayatılması, yani, iş nedeniyle, ekmek parası
için zorunlu olarak böyle bir sözleşmenin altına imza atmış kişilerin
bu muameleye maruz bırakılmaları bile, esasen insan haklarına,
aile hukukuna, sosyal yaşantıya aykırı. Dolayısıyla, işin bu tarafını
bir kenara bırakıyorum, yalnız bu yasa maddesinin bu şekilde apar
topar getirtilmesinin usulüne itiraz etmek istiyorum. Bu usul içerisinde
de bazı detaylara gireceğim.
Bir kere, biz, biliyorsunuz
torba yasa fikrine de karşıyız. Yani, normalde Meclisin bir işleyişi
vardır, normalde bir yasama tekniği vardır. Şimdi, bu AKP döneminde,
"torba yasa" ismi altında, oradan buradan toplanan maddelerin
değiştirilmesi, bunlar yapılırken de bildiğiniz gibi, çoğunlukla
araya bazı maddelerin sokuşturuluvermesi için ortaya atılan bir
yöntem. Bu, hiçbir şekilde Parlamento mantığıyla bağdaşmayan, hukuk,
yasama mantığıyla bağdaşmayan bir yaklaşım.
Tabii bu doğrultuda,
iki sayfalık, maddeyi tümüyle değiştiren önergeler, aniden eklenen
maddeler, bunlar Parlamentonun ve Parlamento komisyonlarının çalışma
mantığını dışlamak amacıyla yapılmış, doğrudan doğruya otokratik
bir kafayla yapılmış, benim dediğim doğrudur zihniyetiyle yapılmış
ya da bu böyle emredildi, bunu da geçireceğiz anlayışıyla yapılmış
ve dediğim gibi, katılımcı demokrasiyle, Parlamento komisyonlarının
çalışma mantığıyla hiç uymayan yaklaşımlar. Bu yakışmıyor; daha
önce de yakışmadı, bundan sonra yapıldığı zaman da yakışmayacak.
Şimdi, komisyona bir
maddeyi getirmenin ya da bir konuda tartışma açmanın, bunu getiren,
uygulamaya koyacak kişilere de kuşkusuz faydaları var. Gün olur
gözünüzden kaçan bir hata, gün olur bir eksiğiniz ortaya çıkar, gün
olur daha iyi bir yasama faaliyeti yapmış olma şansınızı yakalamış
olursunuz, bunun sonunda, bunun kredisi de yine size çıkar, ama yanlış
yapıyorsanız da, belki yanlıştan dönme şansını da bulmuş olursunuz.
Şimdi, komisyonların görevi budur. Zaten, burada yapılan birçok
tartışmanın aslında komisyonlarda bitirilmiş olması lazım. Yani,
Anayasa'ya aykırı bir yasa eğer bu Meclise gelmemiş olsa, o zaman,
bu kürsüden günlerce devam eden, bu son iki dönemdir ya da son AKP iktidarı
süresince bu Meclisi günlerce, haftalarca işgal eden Anayasa'ya uygunsuzluk
tartışmalarının hiçbirisinin olmamasına yol açabilirdi. Aslında,
Anayasa'ya uygun olmadığı, daha Komisyona bile gelmeden önce ilgili
bakanlıkların hukuk dairelerinde ortaya atılıp, oralarda engellenmesi
gerekirdi. Ama, biz, bütün bunları yok ediyoruz. Bütün bunları yok
sayıyoruz. Komisyonları yok sayıyoruz. Tartışma ortamını yok sayıyoruz.
Bu, çok tipik bir otokratik, dogmatik kafa ve anlayışı ortaya koymaktadır.
Tabii, üzüntü vericidir. Ne kadar söylersek söyleyelim, çok fazla,
iktidar tarafından algılanmayacağını da gayet ciddi bildiğimiz
bir konudur.
Şimdi, bir ciddiyetsizliktir
gidiyor. Sağlıkla ilgili çok önemli bir yasa, üç haftadır Mecliste
görüşülüyor. Sağlık Bakanı, canı isterse burada, canı istemezse
burada değil. Sağlık Bakanı, fındık için konuşmak üzere eline verilen
metni okumak için kürsüye geliyor, ama, sağlık yasasıyla ilgili kendisine
yöneltilen soruları yanıtlamak için arandığı zaman, onun koltuğunda
ya "sorulara yazılı cevap vereceğim" diyen Millî Eğitim Bakanı
var ya da "Ben bu sorulara cevap veremem" diyen Millî Savunma
Bakanı var. Bu, iç açıcı bir durum değildir. Bana göre, bir hükûmetin,
bir bakanın içine düşmemesi gereken bir durumdur.
Dün, buna ilaveten
çok daha ağır bir tablo yaşadık. Bunun için, bu yaşanan olayı, ben, bu
Parlamentonun bir üyesi olarak ve Türk milletinin de bir evladı olarak,
kendime de hakaret saydığım için, dile getirmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri,
dün akşam, biliyorsunuz, Meclis, burada olmayan otuz beş-kırk tane
AKP milletvekili yerine sahte pusulaların Meclis Başkanlığına
gönderilmiş olmasının tespit edilmesi üzerine kapatıldı. Yani,
ilkokul çocuklarının yaptığına benzer birtakım sahte pusulalar
çekmecelerden çıkarıldı, ilgili milletvekilleri görevlerinin
başında, yani, Mecliste olmaları gerekirken Fenerbahçe maçını
seyrettikleri için, kendilerini burada sahte pusulalarla temsil
ettirmeye çalıştılar ve Meclis kapanmak zorunda kaldı bu tespitin
yapılmış olması üzerine. Bana göre, bu, utanç verici bir durumdur.
Şimdi, bu milletvekili arkadaşlarımızın çocukları kendilerine
sahte rapor getirirlerse ya da bu milletvekili arkadaşlarımızın
çocukları karnelerindeki notlarını değiştirip de getirirlerse,
acaba, bu arkadaşlarımızın onlara "yavrum, sen ne yapıyorsun,
bu yaptığın yanlıştır" diyebilme hakkı olacak mı, olmayacak
mı? Bunu, huzurunuzda, Türk milletinin takdirine bırakıyorum.
Bu, son derece ciddi bir moral düşüklüğünü, son derece ciddi bir Parlamento
ciddiyetsizliğini ortaya koyan bir anlayıştır ve Parlamentoyu
sadece birtakım menfaatlerin ve sadece birtakım maddi hesapların
yapıldığı, moral değerlerinin ihmal edildiği, yok sayıldığı bir
kurum hâline düşürmüştür. Bundan utanç duyuyorum -tekrar ediyorum-
kendime yapılmış bir hakaret sayıyorum ve bir kere daha oluşmaması
için, arkadaşlarıma düşüncelerimi iletmek istiyorum.
Tabii, Sayın Bakan bugün
geldiler, demin kendisine ilettiklerimi söyledim.
Şimdi, bir de, bir konuyu
daha eleştirmek istiyorum, Sayın Bakan buradayken eleştirmiş olmak
da işime geliyor, hiç olmazsa yerine gider. Bu yasa üç haftadır görüşülürken,
bu süreç boyunca, hep, bir başka uygulamayı da izleme olanağı bulduk.
Tıpkı, fındıktaki söyleyeceği ifadeler kendisine yazılıp eline
verildiği gibi ya da Sayın Bakanın okuması için kendisine iletildiği
gibi -ki, olduğu gibi- birçok AKP sözcülerinin, muhalefetin şahsı
adına söz alma imkânını elinden almak amacıyla, kendi milletvekilleri
tarafından doldurulduğu kişisel söz taleplerinde, hep, konudan
çok fazla haberdar olmadığı anlaşılan milletvekili arkadaşlarımızın
birtakım metinleri okuduklarını gördük.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Muhalefet aynısını yapmıyor mu?
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)
- Bizim, bu konuda, hele hele sağlık konusunda, diğer konularda olduğu
gibi, son derece yetkin ve aklı başında söylemler içerisinde olduğumuzu
biliyorsunuz. Bu konuda hiçbir şey söyleme hakkınız yok.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Genel anlamda söyledim.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)
- Ama, burada üç hafta boyunca birtakım kâğıtları okuyan bazı AKP'li
milletvekili arkadaşlarımızın ciddi bir dezenformasyon, yani,
toplumu yanlış bilgilendirme çabası içerisinde olduğunu Türk halkı,
sağlık çalışanları ve bu…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Neşşar,
lütfen toparlayınız.
Buyurun.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkan.
Bunu çok net bir şekilde
Türk halkı gördü.
Şunu ortaya koymamız
lazım: Dezenformasyonla toplumları belli bir noktaya kadar yönlendirilebilirsiniz,
toplumlar belli bir noktaya kadar yanlış bilgilendirmenin etkisi
altında kalabilirler. Bu bir yöntemdir, bu yöntem uygulanır, fakat,
bu dezenformasyonun etkisi, toplumun olayları algıladığı andan
itibaren biter. Onun için, son üç haftadır sağlıkla ilgili bu yasa etrafında
yapılan dezenformasyonun (yanlış bilgilendirmenin) bir işe yaramadığını
da en son burada dile getirmek istiyorum. Çok yakından takip edildiğini
biliyorum bu yasanın. Sonuçları itibarıyla da topluma bir şey getirmeyeceğini,
tıpkı sağlıkta dönüşüm, tıpkı eczanelerden herkesin yararlanması
ya da tıpkı, diğer aile hekimliği konusunda olduğu gibi, gösterilenle
yapılanın aynı olmadığını vatandaş biliyor, merak etmeyin.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Uzayda mı yaşıyorsun?
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa)
- Sen gezmiyor musun hocam sokakta ya?
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)
- Şimdi, siz burada, eczanelere paraları…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Neşşar,
teşekkür ediyorum.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Madde üzerinde
Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen Muzaffer Kurtulmuşoğlu,
Ankara Milletvekili. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sözlerime başlamadan evvel hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dört senedir burada
ne söylüyorum? İktidar, muhalefet demeden, gerektiğinde halkın
lehine olabilecek yasaları birlikte tartışalım, buraya getirelim
diye söylüyordum. Ama, neden ise yasalar çok çabuk çıkarmak için eksiklerle
geliyor. İşte, bu eksiklerden bir tanesi de bugün buraya gelen ek
madde, yeniden akılları başına geldiği için burada. Oraya imza attım
ve buradayım şimdi. Niye? Doğru. Doğruya yanlış mı diyeceğim ben?
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Bravo!
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Nasıl doğru? Çakılı personelin tayinlerinde ne oldu? "Hiçbir
yere ırganamazsın" denildi. Puanlarına göre tayin yapıldı,
Ankara 100 puansa, farz edelim Siirt'in bir köyünde puan 60'a düştü,
70'e düştü. Oralar boş olduğu için, farz edelim arkadaşlar oraya gitti.
Ee, şimdi tekrar bu nakli başladığında, o Doğu'da çalışan, imkânları
kıt olan hiçbir arkadaşımın merkezlere gelmesi olasılığı yok. Bu
haksızlığı gidermek için ne oldu? Dedik ki: Efendim, hizmet puanının
esas alınması hususunda bir madde ekleyelim. Evet, çalışma şartlarına
göre gerektiğinde oradaki aldığı, çalıştığı yerden, Ankara'dan,
daha evvel, daha iyi bir yere o doktorumun ve o personelimin hakkı
vardır. İşte onun için ben, hem Komisyonda "evet" dedim hem de önergeyi
verdim
Demek ki, Sayın İktidar,
doğru olan da işlenirse, doğruda birleşilebilecek. "Ben yaptım"
yok… "Ben yaptım" yok…
Şimdi, Sayın Bakan,
arkadaşlarım bir öneri verdi, muhalefet partisi. Ne dedi 11'inci
maddede? Kendisi, eşi ve çocuklarının sağlık raporu alınarak durumlarını
belirttiğinde, tespit edilen, rahatsızlıkların bulunduğu tespit
edildiğinde "Tedavi imkânları olmayan yerden tedavi imkânları
olan bir yere nakledilmesi, aile durumundan" denildiğinde, burada
ne eksik vardı da buradan reddedildi bu da? Yani, buradan bu eksikliği
söyler misiniz bana?
FİKRET BADAZLI (Antalya)
- Rapor kolayca alınıyor Hocam?
MUZZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Sen gel de Numune Hastanesinden bir rapor al da göreyim
seni, kolaysa öyle. O çok kolay öyle demek, ama, düştüğünde görürüz.
Öyle şey yok, doktorları buradan karalama, oturduğun yerden. Ayıp!
Yanlıştır, şık değil…
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu)
- Çek fırçayı ağabey, çek fırçayı!
FİKRET BADAZLI (Antalya)
- Raporu verilere dayandıralım…
BAŞKAN - Sayın Badazlı,
lütfen…
MUZZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Evet, onun için, bu da yanlıştır Sayın Bakan, bu da yanlıştır.
Ben, bugüne kadar hep söylüyorum, doğrularda birleşeceğiz, yanlışa
da yanlış diyeceğiz. İşte, bu yaptığınız, bunu reddetmeniz, Sayın
Bakan, yanlıştır… Yanlıştır… O mağduriyete bugün siz düşmeyebilirsiniz,
ama, yarın çoluğunuzun çocuğunuzun, akrabalarınızın birinin
düşmeyeceğini nereden garanti ediyorsunuz? Eğer öyle bir şey varsa,
daima şunu unutmayınız: Yasalar yapılırken de bugüne göre değil,
"ben olsaydım nasıl olur" diye düşünebilirseniz eğer, çok
şeyi daha çok rahatça halledebilirsiniz. Onun için bunun da yanlış
olduğunu söylüyorum.
Şimdi, bir arkadaşım
kalktı, burada, sayın iktidar sözcüsü İsmail Soylu Bey konuşmasında,
narenciye çiftçilerinin o kadar mutlu olduğunu söyledi ki, acaba
dedim, ben de şaşırdım, acaba ben bu ülkede yok muyum diye, kendi kendime
ben burada yaşamıyor muyum acaba diye düşünmeye başladım. Ne kadar memnunmuş
çiftçi iktidardan da benim hiç haberim yokmuş, hiç anlamadım. Her şeyini
pazarda satmış, değeriyle satmış, çürütmemiş, domatesini, mandalinasını,
portakalını, limonunu gayet güzel satmış da bunu ben mi görmedim,
onu bilemiyorum, ama, benim bir gördüğüm yer var. Fındık üreticilerine
bakıyorum, fındık üreticilerini biliyorum, çay üreticilerini
biliyorum. Onların durumlarının nasıl olduğunu çok iyi bilen bir
adamım, ama, bak, onlar da perişan, onlar da tüccara mı fındık vereceklerini
şaşırdılar, FİSKOBİRLİK'e mi vereceğini şaşırdılar, TMO'ya mı vereceğini
şaşırdılar.
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu,
lütfen, maddeyle ilgili konuşur musunuz.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Konuşuyorum… Bunlar… Ülke için konuşuyorum…
Şimdi, sevgili arkadaşlarım,
bazen doğrular adamı incitir, yanlış yola saptırır, ama, doğru doğrudur,
başka türlüsü yoktur. Onun için, her şeyi toz pembe göstermek şık da değildir.
Aile hekimliğinden
söylüyorum Sayın Bakan. Şimdi, bir aile hekimine şey verilmiş, şu
kadar hasta bakacaksın, mesela 4 bin hasta bakacaksın denilmiş,
maaşın da bu olacak. Eğer bunun yüzde 20'sini sevk edersen, daha aşağısını,
senin maaşından düşeceğim demiş. Şimdi, vatandaş da geliyor, diyor
ki, benim şöyle şöyle bir derdim var ey pratisyen arkadaşım, ey aile
hekimi arkadaşım, senin beni burada tedavi etme imkânın yok. Beni,
cerrahi uzmanına, üroloji uzmanına, kadın-doğum uzmanına göndermek
mecburiyetindesin. Doktor diyor ki: "Yapamam." "Niye
yapamıyorsun?" "Olmaz, ben bakarım." diyor. Ama sen bakarsın
da, kusura bakma ama, gözünle bakarsın, bir cerrahın yapacağı işi
yapamazsın.
Şimdi, bunu sevk etse
doktor, maaşından olacak, sevk etmese hasta mağdur olacak. Peki, arada
kime oluyor şimdi? İki arada kalan yine hasta. Buna bir çare bulun Sayın
Bakan. Bu da yanlış. Demek ki, uygulamalarla, siz yanlışı uygulandıkça
görebiliyorsunuz, bağışlayın, hep de sizde değil kabahat. Yasayı
hazırlarken, arkadaşlarımızın, getirdikleri yasayı çalaçabuk
komisyonlardan geçirip bir Meclis gündemine indirmek için her türlü
gayret sarf edilirse tabii böyle çıkar yasalar. Yasalar böyle çıktığında
da eksiklikler daha çok görülür.
Ben yasa hazırlanırken
komisyonlarda iyice incelenmesini istiyorum, araştırılmasını
istiyorum. Yasaların buraya gelmeden evvel, on gün evvelinden, on
beş gün evvelinden milletvekillerine gönderilmesini istiyorum.
Onlar da derslerine çalışarak bu kürsüye çıksınlar, görsünler, bihaber
olmasınlar. Kanunu, ne koşulduğunu ne yapılacağını bilmeden parmak
kaldırmasın hiçbir arkadaşım diyorum ve bu temennilerle hepinize
saygılar sunuyorum.
Hoşça kalınız. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kurtulmuşoğlu.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Üç haftadan beri görüştüğümüz
ve hâlâ bitiremediğimiz bir kanun tasarısını görüşüyoruz ve bu
kanun tasarısının da bu bölümünde yeni bir ek madde karşımıza geldi,
ama, ben hemen şunu ifade etmek istiyorum ki, bu kadar önemli olduğu
Sayın Bakan ve Komisyon Başkanı tarafından söylenilen ve onlarca
kez zikredilen bir meselede, AK Parti sıralarının böyle olmasını,
karar yeter sayısı bulunamamasını, hele, dün akşam hepimizin yüreğini
sızlatan ve Mecliste olmaması gerektiğini hepimizin kabul ettiği
bir yanlış uygulamayı burada görmüş olmamdan dolayı aklıma şöyle
bir soru geliyor ki, AK Partililer bu kanun tasarısının herhâlde buradan
geçmesini istemiyorlar. Benim şahsi inancım ve kanaatim o.
Şimdi, bu kanunla ilgili
olarak kafalar çok karışık. Şimdi, dün Komisyon Başkanımız geldi,
burada ifade ettiler ki, yabancı doktorlar kamuda çalışmayacaklar.
Ancak, bu beyan üzerine dün akşam bazı televizyon kanallarında bu
haber oldu, Sayın Başbakanın bu konuyla ilgili daha önce yapmış olduğu
konuşmaları ekrana yansıttılar ve orada Sayın Başbakan, çok tehditkâr
bir üslupla, Türk doktorlarını tehdit ederek "Siz şöyle yapmazsanız,
böyle yapmazsanız, biz de 100-150 dolara doktor getiririz, çalıştırırız."
şeklinde bir ifadesi, dün akşam televizyon ekranlarında tekrar gösterildi.
Şimdi, büyük bir çelişki
var ortada. Yani, bu doktorların kamuda çalışmayacağı söyleniyor
Komisyon Başkanı tarafından, ancak, Sayın Başbakan tarafından bunun
gündeme getirilişi çok farklı oldu. Öncelikle bu farklılığın mutlaka,
kafalardaki, zihinlerdeki soru işaretinin ortadan kaldırılması
lazım ve öncelikle Türkiye'de hekim ihtiyacı var ise -var olduğu
söyleniyor- bununla ilgili dört buçuk yıllık AK Parti iktidarı döneminde
neler yapıldığının da burada ortaya konulması lazım. Kaç ilde yeni
tıp fakültesi açtınız? Kaç fakülteyi hayata geçirdiniz? Sizin döneminizde
nerelerde yeni tıp fakülteleri açıldı? Var mı böyle bir icraatınız?
Var mı böyle bir çalışmanız? Ee, yok. Bu konuda bir çalışma yapmıyorsunuz,
ama, yurt dışından, özel sektörde çalışmak üzere doktor getireceğinizi
söylüyorsunuz. Özel sektörde doktor açığı var mı arkadaşlar? Var mı?
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Var!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Var mı? Var. Tamam, o zaman, siz, sağlığa hangi zihniyetle yaklaştığınızı
gösteriyorsunuz.
Biraz önce, Sayın Kurtulmuşoğlu,
burada ifade ettiler. Sayın Hatay Milletvekili İsmail Soylu'yu
dinleyince, çok üzüldüğünü, çok şaşırdığını söyledi Kurtulmuşoğlu.
Şimdi, ülkem adına bir şeyler söyleyeyim dedi. Ben de müsaadeniz
olursa, Sayın Meclis Başkanımıza, ülkem adına bu noktada bir şey söylemek
istiyorum. Sayın İsmail Soylu, üretici adına burada konuşma yapmadı.
Dinleyenler, hepiniz gördünüz, Sayın Soylu, sanki bu işin ticaretini
yapıyormuşçasına, üretici lehine olmayan bir konuşma yaptı. Elbette
Sayın Kurtulmuşoğlu da, elbette bunu dinleyen vatandaşlarımız da
çok üzüldüler ve kürsüde konuşurken "Siz kaymakamsınız, soğandan,
patatesten, narenciyeden ne anlarsınız?" dedi. Ben anlamam, olabilir,
ama, ben, bu işin komisyonundan anlamam, komisyonundan anlamam ben.
Ama, üretici dediniz mi, ben orada varım, üreticinin dilinden anlarım.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Üreticinin nabzını çok iyi tutarım. Üreticinin…
BAŞKAN - Maddeye girelim
lütfen Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sayın Kurtulmuşoğlu'na müsamaha gösterdiniz, bir iki cümleyle…
Ben, narenciye üreticisi
olan bölgelere çok gittim, Adana'ya on kez gittim, Mersin'e, Hatay'a yedişer,
sekizer kez gittim. Orada ürünler ağaçların dallarında duruyor değerli
milletvekilleri. Şimdi çıkmış, tüccar zihniyetiyle, tüccar ağzıyla,
buğday 465 bin liraymış şimdi! Kimin elinde buğday kaldı? Var mı üreticinin
elinde bir kilo buğday? Peki, üreticinin elinde buğday olduğunda
buğday kaça satıldı Türkiye'de? Şimdi geliyorsunuz, tüccar zihniyetiyle,
tüccar mantığıyla, "buğday 465 bin." Sizin elinizde var, tüccarın
elinde var şu anda buğday, tüccarın elinde var narenciye, tüccarın
elinde var soğan, üreticinin elinde kalmadı, kalmadı…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Sağlığı konuş sen!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sağlığı da konuşacağım.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Sayın Başkan, sağlığı konuşsun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Şimdi, vatandaşın bundan dolayı sağlığı bozuldu. Bak, sağlığı bozuldu.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Senin sağlığın bozuldu!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Vatandaşın, üreticinin sağlığı bozuk, perişan vaziyette.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Sağlığına dikkat et, sağlığına!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Onun için, bu kanunu görüşürken üreticinin sağlığını da göz önüne
almak mecburiyetindeyiz. Siz, gidin halkın arasına…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Sen sağlığına dikkat et!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sayın Manisa Milletvekilim, 100 bin kişi Manisa Meydanı'nda niye
toplandı?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen, toparlayınız ve maddeyle ilgili konuşunuz.
Buyurun.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Ne 100 bin kişisi? Bunlar
hep palavra! Durmadan atıyorsun! Atıyorsun!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, ben onun televizyon görüntülerini, kasetlerini
size takdim edeyim.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Ben biliyorum. Atma, atma!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Manisa Meydanı'nda ne kadar insan toplanmış, Ordu Meydanı'nda ne
kadar insan toplanmış…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Sağlığına dikkat et!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bunlar, hep gerçek çiftçi, üretici; tüccar değil onlar, komisyoncu
değil oraya toplananlar…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Atma, atma!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- …halk, köylü, çiftçi, ürünü para etmeyen insanlar. Manisalılar sizi
görüyorsa şu anda…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Sağlığına dikkat et…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sizi görüyorsa Manisalılar…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen, Genel Kurula hitap edin.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- …çiftçiler, köylüler, sizinle ilgili değerlendirme de yapacaklar.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Boş konuşma! Boş konuşma!
BAŞKAN - Karşılıklı
konuşmayın lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, bakınız, bir önerge geldi, yeni bir madde
ihdası söz konusu. Biz istiyoruz ki, böyle önergeler geldiğinde,
Sayın Meclis Başkanımız, bir beş on dakika, yarım saat, bu önerge nedir,
ne değildir, ne getiriyor, ne götürüyor, bunun üzerinde bir düşünelim,
bir araştıralım, bir çalışalım, bir inceleyelim.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Gerek
yok senin incelemene!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Şimdi geldi, ek madde, zorlukla oradan buldum getirdim, okumaya çalıştım,
incelemeye çalıştım. Yani, bunları, biraz daha sağlıklı olsun… Sayın
Kurtulmuşoğlu desteklediğini ifade etti, gayet güzel, ama, yaparken
bunları, ne olur… Bakınız, bu kanunu biz üç haftadır görüşüyoruz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Maddeyle ilgili konuş!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Evet, maddeyle ilgili konuşuyorum.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
teşekkür ediyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ben teşekkür ediyorum. Sağ olun.
BAŞKAN - Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Sami Tandoğdu, Ordu Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, tabii, Sayın
Bakanımı da selamlayacağım, ama, Sayın Bakanımın görevini yapan
Millî Eğitim Bakanını, Sanayi Bakanını, İçişleri Bakanını ve
Millî Savunma Bakanımı selamladıktan sonra Sağlık Bakanını selamlıyorum.
Atina'dan, Kıbrıs'tan bize selamlarını
da getirmiştir herhâlde! Çünkü, 2002 yılından bu yana yaptığı hizmetlerini
anlatırken "nereden nereye geldik" derken "benim zamanımda,
bütün hastanelerde ve özel teşebbüslerde radyoloji kliniklerinin
ruhsatları tamamlanmıştır yüzde 74 ile yüzde 83 arasında, yüzde 84
arasında" dedi. Ben, Atom Enerjisi Kurumundan, Türkiye'deki
resmî üniversite hastaneleri de dâhil, devlet hastaneleri de dâhil,
kimlere ruhsat verdiklerini araştırdım; rica ettim kendilerinden,
özel teşebbüsteki radyoloji kliniklerinin ve özel teşebbüsteki
ve resmî kuruluşlardaki radyoterapi merkezlerinden hangilerinin
ruhsatlı olduklarını araştırdım, inceledik. Netice, hiç, Sayın Bakanın
dediği gibi değil, Sayın Bakanın verdiği rakamlarla alakalı değil;
özel laboratuvarlarda yüzde 50 ruhsatlı, yüzde 50 ruhsatsız,
resmîlerde yüzde 40 ruhsatlı.
Şimdi, arkadaşlar,
dün akşam Mecliste yaşanan dramı arkadaşlarımız burada gayet güzel
bir şekilde açıkladılar, ben o konuya girmek istemiyorum. Neden
her şey yanlış söyleniyor, yanlış anlatılıyor? Yani, başka kelime
kullanmaya da siyasi ahlakım ve kendi ahlakım elvermiyor. Lütfen,
burada konuşulacaksa, doğru şeyler konuşulsun ve doğru şeyler anlatılsın.
Şimdi, bir radyoloji
uzmanı olarak, bir kanser mütehassısı olarak, radyoloji teknisyenlerinin
durumlarını burada dile getirirken yüreğim parçalanıyor. Ben
şimdi Sayın Bakanıma soruyorum: Şimdi, burada bir röntgen cihazı
düşünün. Burada bir akciğer filmi çekeceksiniz. Bu röntgen cihazından
çıkan radyasyon miktarıyla hastaya giden radyasyon miktarı arasında
fark var, bu, dozimetrede çıkmaz, bu çok önemli bir konudur. Ben Almanya'da
-radyoloji ihtisasımı bitirdikten sonra- hastaneye gittiğimde
-30x40'lık kasetler vardır bizde bel filmleri çekmek için- oraya gittiğimde
40x50'lik kasetler var. Bunlar neye yarıyor dediğimde, bana dediler
ki: "Her ilkokula başlayan çocukta biz skolyoz tetkiki yapıyoruz,
yani, bel kemiklerinde bir eğrilik olup olmadığını araştıran kasetlerdir
bunlar." Arkadaşlar, Sağlık Bakanlığı, okula yeni başlayan çocuklarımızın
bu skolyoz tetkikini yapacak kasetleri daha hastanelerde bulundurmuyor.
Bu çok önemli bir konu. O yavrularımızın iki büklüm olmalarını ortadan
kaldıracak olan bu kasetleri bir an evvel o hastanelerde bulundurmasını
kendisinden burada hassaten rica ediyorum. Şu anda ben, iki gün evvel
Fatsa'dan gelen on altı yaşında bir kız çocuğunu, sağ olsun, SSK Dışkapı
Hastanesinde Doç. Dr. Serdar Bey'e ameliyat ettirdim. Bunun gibi daha
çok vakalar var.
Yapılması gereken
şeyleri yapmayan Sağlık Bakanı buraya çıkıyor, aşıdaki hareketlerini
anlatıyor. Aşı!.. Tüberküloz aşısı, kızamık aşısı ve sağlık hizmeti
bitiyor! Sağlık evlerinden bahsediyorsunuz. Birinci basamak sağlık
hizmetlerini halletmeden hastanedeki yığıntıları kaybedemezsiniz
diyorum, o sağlık ocaklarını güven veren bir hâle getirmeniz lazım
diyoruz; hiç olmazsa bir röntgen cihazı, hiç olmazsa bir laboratuvar
tetkiki… Ama, Sağlık Bakanından cevap: "Biz, doktorların muayenelerini
yapacakları odaları sağladık, oda sayısını artırdık, ambulans sayısını
artırdık." Yahu, kardeşim, ambulans sayısını artırıyorsun,
ambulansın şoförü yok. Ambulans kaza yapıyor, ambulansı götüren
kişinin üzerine yıkılıyor masrafı, kaskosu yok. Yani, sağlık hizmetinde
ne yaptığını lütfen şurada doğrularıyla anlatmanı istiyorum.
Şimdi, elimdeki notlara
baktığımda… Sayın Başkanımın bana zaman vereceği düşüncesiyle… Ki,
pek vermiyor ama, bugün isteyeceğim.
BAŞKAN - Vermeyeceğim
Sayın Tandoğdu.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
-Diyorsunuz ki: "Ultrasonda çalışan röntgen mütehassısı radyasyon
almıyor." Peki, ultrason nerede yapılıyor? Radyoloji kliniğinin
içinde yapılıyor. Radyoloji kliniğinde ultrasonu yapan doktorun
görevi bittiğinde veyahut da öbür doktor olmadığı zaman, kalkıyor,
tomografinin, röntgenin…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu,
lütfen toparlayınız.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Sayın Bakanım, eğer bu koltuğunuzda…
ALİM TUNÇ (Uşak) - Özel
sektörde yapıyorlar.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Sevgili arkadaşlarım, özel teşebbüse itmenin özelliklerini, yani,
sağlık hizmetini hastaneden, resmî kurumdan alıp özele atmanızı
bir türlü anlamış değilim. Otuz beş yıllık doktorum ve bu işi çözeceğim
diye geldim. Bu, memleketimdeki çektiğim, Ordu'daki çektiğim fındıktaki
sıkıntıyı, sağlıktaki sıkıntıyı çözeceğim diye bu millete söz
verdim. Bakın, fındık konusunu söyleyemiyorum.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Söyle, söyle…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Söyleyemiyorum, çünkü artık o kadar yanlış yönlendiriliyorsunuz
ki sizler, sizi o kadar yanlış yönlendiriyorlar ki sağlık politikasında,
ikna etmek de mümkün olmuyor. Bugün fındık 3 milyon lira. TMO'nun kimin
fındığını aldığını herkes biliyor. TMO'nun ne şartlarda fındık aldığını
herkes biliyor. Lütfen, Allah'ınızı severseniz, kitabınızı severseniz
doğruyu konuşun. 8 milyon insanın mağduriyetini ortadan kaldırmak
için ne yapılması gerekiyorsa yapmanız gerektiğini size defalarca
söylüyorum. Bu insanları mağdur ettiniz, bir kişiye mağdur ettiniz.
Yani, burada…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tandoğdu.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Teşekkür edeyim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sadece teşekkür
için…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Bu konuşmama, Sağlık Bakanımın, tek tek bütün maddelere değinerek,
açık bir şekilde açıklık getirmesi -sizi yanıltarak değil- umuduyla
hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Madde üzerinde…
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Anadol. Karar yeter sayısı isteyeceksiniz galiba, ama soru-cevap
işlemi yapacağız biz.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Peşin, taksit yok bizde.
BAŞKAN - Madde üzerinde
on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Neşşar buyurun.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanı bulmuşken…
Şimdi, çok tartışıldı bu, Türkiye'deki doktor açığı, ama, hep yabancı
ülkelerdeki doktor sayılarını verirken Sayın Bakan, o ülkelerdeki
nüfusa düşen hastane yatağını, hasta yatağını, doktor başına düşen
yardımcı personel sayısını, doktora yılda başvuru sayısını ve
sağlığa ayrılan kaynağı hiç söylemedi. Dolayısıyla, siz, bugün,
hastanelerde ameliyat edilen insanlara yatak bulamazken, yeni doktor
getirseniz neye yarayacak, getirmeseniz neye yarayacak.
Övünerek söylüyor
AKP, "Sağlık ocaklarında muayene oda sayısını artırdık" diye.
Siz, daha pratisyen hekime yetecek muayene odasını bulamıyorsunuz,
sağdan soldan ithal doktor getirmeye çalışıyorsunuz. Bu doktorlar
hangi hemşireyle, hangi hastane yatağıyla, hangi çalışma koşullarıyla,
nerede çalışacaklardır ve bu memleketin sağlığına ne gibi katkı
sağlayacaklar?
Sayın Bakan, bir de
"2.500 tane doktor her yıl emekli oluyor" diyor; arkasından
da, ithal edilen doktor…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Neşşar,
teşekkür ediyorum.
Sayın Işık…
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sorum şu: Ülkemizde
geçmiş dönemlerdeki siyasi istikrarsızlık, enflasyon ve döviz kurunun
çok yüksek olması, kamu kaynaklarının rasyonel ve verimli kullanılamaması
büyük bir zaman ve para kaybına neden olmuştur. Bu kapsamda, 1999-2002
yılları arasında kamu sağlık harcamaları reel olarak yüzde kaç artmıştır?
İkinci sorum: Bakanlığın
Türkiye sağlık envanteri çalışması hangi aşamadadır?
Yatırımların finansal,
tıbbi ve teknik analizlerindeki temel kriterleriniz nedir?
2003-2006 arası toplam,
ilave hastane ve ek bina olmak üzere, kaç sağlık yatırımı hizmete
açılmıştır?
Son olarak: Kamu sağlık
harcamaları son dört yılda yüzde kaç artmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Işık.
Sayın Gazalcı…
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, bu Yasa'nın
adı "Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun."
1928'de, dil devrimi olmadan önce çıkmış bir yasa. Biz burada iki gün
önce Türkçenin bozulmasını önlemek için bir araştırma önergesini
kabul ettik. Şimdi siz içeriğini değiştiriyorsunuz, Türk hekimleri
yerine yabancı hekimler getirmeye çalışıyorsunuz.
Bu adı ben araştırdım
biraz. Örneğin, "hekimlik ve tıp dallarıyla ilgili mesleklerin
çalışma tarzlarına dair kanun" olsa, herkes anlasa yani… Bir
iki kez ele alındı. Bir kere, adını Türkçe yapmak gerekir. İnanıyorum
ki, 1928'de bu Yasa'yı çıkaranlar bunu anlaşılır yaparlardı, yani
halkımız anlasın. Siz ne düşünüyorsunuz?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Gazalcı.
Sayın Tandoğdu…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Evet, Sayın Bakanıma hassas ve ince bir soru: Cebeci'deki Ankara
Hastanesinde 4 tane başhekim yardımcısını görevden aldınız. Üç
buçuk-dört yıl görev yapan bu kişileri görevden alış nedeniniz nedir?
Yolsuzluktan mıdır? Böyle bir duyum alıyorum, 18 trilyon liralık bir
yolsuzluk olayını. Bu 4 başhekim muavinini alırken başhekim hâlâ görevinde
durmakta, bunun nedenlerini açıklarsanız çok memnun olacağım.
Yine, aynı şekilde,
Tedavi Hizmetleri Genel Müdürü Vekilliğini yapan arkadaşımız,
görev esnasında yine Ankara Hastanesinden döner sermayeden pay
alıyordu. Sonra tekrar onu aldınız, başhekim yardımcısı olarak Ankara
Hastanesine göreve döndürdünüz. Acaba bunların nedeni nedir? Duyumlarımızı
burada anlatmak istemiyorum, çünkü arkadaşlarım hemen isyan edeceklerdir
AKP sıralarından. Siz ne demek istediğimi anladınız, lütfen açıklarsanız
memnun olacağım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tandoğdu.
Soru sorma süresi tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, on saniye var, benim sorumu niye yiyorsunuz?
BAŞKAN - On saniyede
bir dakikalık süre verilmez Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Olsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Neşşar,
"Hastanelerde ameliyat edilen hastalara yatak bulunamazken,
neden acaba doktor sayısını artırmak gerekir diyorsunuz?" diye
bir soru sordu. Tabii, bu sorunun mantığını anlamak biraz güç, ama,
ben, yine de cevap vermeye çalışacağım.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- "Yardımcı personel" dedim Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Oraya da geleceğim Sayın Neşşar.
Çünkü, Türkiye'de şu
anda yatak doluluk oranlarında ciddi bir sıkıntımız yok, sadece yatak
kalitesini artırmaya çalışıyoruz ve yatak kalitesini artırma
hususunda da oldukça önemli mesafe aldık. Yatak doluluk oranlarımız
yüzde 70'leri aşmıyor. Bu arada, yoğun bakım yataklarının sayısını
artırmak gerekiyordu. Bu sayıyı aşağı yukarı 2,5 misline çıkarmışız,
yeni doğan yoğun bakım yatakları konusunda da aynı şey söz konusu.
Türkiye'de, ayrıca da 17 bin yeni yatak ekledik dönemimizde, bizden
önceki dört senede 5 bin yeni yatak eklenebilmişken, biz dört senede
17 bin yeni yatak eklemişiz. Tabii, bunlar daha kaliteli yataklar.
Türkiye'de hemşire
eksikliği de var. Bakın, yarın da, hemşirelik okullarında kontenjan
artırımını talep edeceğiz, lütfen, bu hususta, ana muhalefet partisi
olarak siz bize yardımcı olun. Hemşirelik Yasası'nı değiştirmek üzere,
komisyonumuzdan, bir teklifle Genel Kurulumuzun önüne geliyoruz,
orada, hemşireliğin artık bir yüksekokul mesleği olması ortaya
çıkacak, ama mutlaka, üniversitelerimizin, bu hususta, hemşirelik
kontenjanlarını, hemşirelik okullarındaki kontenjanları artırması
gerekiyor. Biz göreve ilk geldiğimizde, gittiğimiz her şehirde,
hemşireler, ebeler bizden iş istiyorlardı. Artık, bu şekilde iş isteyen
hemşire ve ebe bulamıyoruz. Şöyle oluyor ama: Biz, ihtiyacımız olan
bir köyde, beldede veya ne bileyim, Doğu Anadolu'nun, Karadeniz'in
bir beldesinde hemşireyi çalıştırmak istiyoruz, kadroyu orada
açıyoruz, oradaki personel, orada çalışabilecek, iş bulabilecek
personel, bir büyük şehirde çalışmak isterse, iş bulamıyor gibi geliyor
kendisine. Ama, Türkiye'de doktor açığı olduğu gibi hemşire açığı
da var, buna katılıyorum. Üniversitelerimizin, bu hususta da üstüne
düşen görevi yapması gerekir.
Sayın Işık'ın sorusuna
cevaben şunu ifade etmek isterim: Gerçekten, bu kadar önemli bir sağlık
dönüşümünün yapıldığı dört yıllık bir dönemde, bir yeniden yapılanma
döneminde -ki, biliyorsunuz, vatandaşlarımız bütün hastanelerden
yararlanma imkânını buldular, ilaçlarını eczanelerden alma imkânını
buldular- bu konu çok tartışıldı, sağlık harcamaları patlayacak,
çok artacak falan diye. Bizden önceki dört yılla dönemimizdeki
dört yılı kıyasladığımızda şunu görüyoruz: Kamu sağlık harcamaları,
1999-2002 yılları arasında kümülatif olarak, reel olarak yüzde 55,6
artmıştır, bizim dönemimizde dört yıllık artış kümülatif olarak
yalnızca yüzde 41'dir. Tabii, büyüme oranlarımızı da dikkate alırsak,
aslında bu artışların son derece tabii artışlar olduğunu söyleyebiliriz.
Sayın Gazalcı'nın Kanun'un
adıyla ilgili önerisini çok olumlu karşıladım. Bunu mutlaka çalışıp
bir an önce düzeltmeliyiz diye düşünüyorum ve kendisine teşekkür
ediyorum.
Sayın Tandoğdu, bizde
yöneticilikler ikinci görevdir. Yani hekimler ayrıca ikinci görevle
yöneticilik yaparlar. Dolayısıyla, bazı başhekim yardımcılarının
görevinden alınmaları, yerlerine başkalarının konması; başhekimlerin
görevden alınması, yerlerine başkalarının konması son derece tabii
bir süreçtir. Bunu tabii karşılamak lazım. Hizmetin gereği olarak
mevcut kanunlar ve mevzuat çerçevesinde bu değişiklikler yapılabilir,
yapılagelmektedir. Ama sorunuz, "Bir yolsuzluktan dolayı mı
aldınız?" Hayır, bir yolsuzluktan dolayı almadık.
Tedavi Hizmetleri
Genel Müdürünün döner sermayeden pay alması da yine Döner Sermaye
Kanunu'muzla ilgili mevzuat gereğidir, alabilir.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Çalışmıyor ki, nasıl alıyor?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Değerli milletvekilim, mevzuat neyi yetkili kılarsa
siz yönetici olarak bunu yaparsınız.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Bakanım, yönetmelikte değiştirin.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Dolayısıyla bu arkadaşımız mevzuatın gerektirdiği
biçimde kendi hakkı olan ek ödemeleri almıştır.
Yüce Meclise teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum…
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Karar yeter sayısı…
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Anadol.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı yoktur, birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.59
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli),
Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 64'üncü Birleşimi'nin Beşinci Oturumu'nu
açıyorum.
1247 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 13'üncü
maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, maddeyi tekrar
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım. Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
14'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 14- Bu Kanunun
1 inci maddesiyle 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı Kanuna eklenen
maddeler, ek 10 uncu maddenin son fıkrası hariç olmak üzere 1/1/2007
tarihinde, diğer maddeleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İzmir Milletvekili
Canan Arıtman.
Buyurun Sayın Arıtman.
CHP GRUBU ADINA CANAN
ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1247 sıra
sayılı yasanın 13'üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. (Gürültüler)
Sayın Başkanım, yoğun
bir uğultu var Mecliste, yardımınıza ihtiyacım var.
BAŞKAN - Bir saniye
Sayın Arıtman.
Sayın milletvekilleri,
Genel Kurulda büyük bir uğultu var, Sayın Hatibin konuşması anlaşılamamaktadır.
Buyurun Sayın Arıtman.
CANAN ARITMAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Başkanım.
Değerli milletvekilleri,
madde metni okundu. Sanıyorum dikkatinizi çekmiştir. Bu yasanın
bir çok maddesi 1/1/2007 tarihinden itibaren yürürlükte olacaktır. Bugün
15 Şubat 2007. Geriye dönük bir yasal düzenleme. Böyle bir şeyin olması
mümkün değil. Bu bir hukuk garabetidir, dikkatinize sunuyoruz.
Tabii, biz, en başından
beri -üç haftadır bu yasayı görüşüyoruz- bunun hep alelacele hazırlanmış,
özensiz bir yasa olduğunu söylüyoruz. Bu da bunun örneklerinden biridir.
Geriye dönük bir yasal uygulamayı getiriyorsunuz buraya.
Ayrıca, bu yasa tasarısında
iki tane yeni madde getirdiniz. Hâlbuki, komisyonda uzun uzadıya görüşülmüştür,
üç haftadır da buradadır, yeni maddeler getiriyorsunuz. Hani,
önerge falan olsa kabul edilecek, ama yeni madde getirmek bu yasa çalışmasındaki
özensizliğin bir belirtisi. Bence Meclise karşı da saygılı olmayan
bir tutumdur diye düşünüyorum.
İki defa, bu kanun görüşülürken
müzakerelere ara verildi, iki oturumda Sayın Bakan yoktu. Belki
bunlar İç Tüzük'e uygun olabilir, ama şık olmadığını söylemek istiyorum.
Şimdi, evet, özensiz
bir yasayla karşı karşıyayız, garabet bir yasayla karşı karşıyayız
ve bir torba yasayla karşı karşıyayız. Bu torba yasanın içine ne bulursanız
atıyorsunuz. Hâlbuki, Sağlık Komisyonunda görüşüldü, kotarıldı. Tabii,
sadece AKP'li komisyon üyelerinin oylarıyla buraya getirildi. Üç
haftadır Genel Kurulda görüşülüyor. Ama, aklınıza bir şeyler geliyor,
torbaya atıveriyorsunuz. Ne isterseniz var bu yasanın içinde, ama
bir tek şey yok. Sağlıkla ilgili bir yasa olmasına rağmen bu yasanın
içerisinde insan yok, insan sevgisi yok, insana saygı yok. Hâlbuki,
sağlık hizmetlerinin merkezi de insandır, amacı da insandır, insanın
önceliğidir. Ama, bu yasada, bu torba yasada "önce insan"
kavramından eser yok.
Şimdi, bu yasa tasarısının
esas amacı nedir? Bu yasa tasarısının esas amacı, Türkiye'deki yaklaşık
20 milyar dolarlık sağlık sektörünü uluslararası sermayenin emrine,
hizmetine sunmaktır.
AKP'nin anlayışı, Başbakanımızın
da ağzından açıkça ifade edildiği gibi, sağlık hizmetini bir yük,
devletin sırtında bir kambur olarak görüp, bu yükten, bu kamburdan
kurtarmak, kurtulmak, sağlığı da özel sermayenin sömürüsüne bırakmaktır.
Sizin anlayışınızda, ne yazık ki, sağlıkta, vatandaş, hizmet edilmesi,
hizmet verilmesi gereken kesim değil, müşteridir ve halka da
"paran varsa paran kadar sağlık alırsın" denilmektedir.
Başbakan, "Yabancı
sermaye gelecek, sağlık tesisleri kuracak, onlar kazanacak, biz
de yatırım yapmaktan kurtulacağız."
demişti. İşte, tüccar siyaset anlayışı bu. Ama, sağlıkta tüccar siyaset
anlayışı, vatandaşımızı, halkımızı perişan eder değerli arkadaşlarım.
Şimdi, Başbakanımızın
kitap okumayı sevmediğini biliyoruz, gazete de okumadığını biliyoruz.
Ama, Sayın Başbakanın Anayasa kitapçığını
bile okumadığı anlaşılıyor. Çünkü, Anayasa kitabımız diyor ki:
"Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir devlettir." Ayrıca, Anayasa'mızın
ilgili maddeleri diyor ki: "Sağlık Anayasal bir haktır." Anlaşılan,
Sayın Başbakanımız Anayasa'nın sadece cumhurbaşkanlığı seçimini
düzenleyen maddeleriyle ilgili, diğer maddelerine hiçbir ilgisi
yok.
Evet, bu torba yasanın
birinci amacı, uluslararası sermayenin sağlığımızı da sömürmesinin
önünü açmak. İşte, bunun için de dışarıdan sipariş bir yasal düzenleme
önümüzdedir ve sanıyorum AKP'lilerin oylarıyla geçecektir. Ama,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun buna hiçbir dahli olmayacaktır.
Vatandaşın da içine sinmeyen bir yasadır. Sizi oy kullanmadan önce
bir kez daha uyarıyorum değerli milletvekilleri.
Evet, bu yasanın ikinci
amacı da siyasi kadrolaşmayı sağlayabilmek, AKP'nin kadrolaşmasını
sağlayabilmek. Bu kadrolaşma anlayışınız -ki, ben buna "vahşi
kadrolaşma" diyorum- sağlıkta da bu haksız, vahşi kadrolaşma
girişiminiz, tabii, Anayasa Mahkemesinden, Danıştaydan, yani yüksek
yargıdan dönünce çareyi de yasa yapmakta buldunuz. Bu şef ve şef yardımcıları
illa da bizden olsun diye, illa sizden birilerini atamak için, bilimsel
yeterlilik var mıymış yok muymuş, liyakati var mıymış yok muymuş, bütün
bunları bir kenara bırakıp üniversiteleri, akademisyenleri, meslek
örgütlerini dışlayıp, sadece Sağlık Bakanlığını yetkili kılacak
yasal düzenlemeleri getirdiniz. Ama, bunun, sağlığa, sağlık eğitimine,
halka nelere mal olacağını hiç önemsemediniz. Böyle bir uygulamanın
ülkemizde sağlık eğitiminin kalitesini düşüreceğini umursamıyorsunuz.
Bakın, sadece sizden olanların hem idari hem de eğitici kadrolara
yerleştirilmeleriyle eğitim araştırma hastanelerinde tıp eğitiminin
kalitesi düşecektir. Hastaya bakınca sadece ampul görenlerle uzman
yetiştirilmez, tıpta uzman yetiştirilmez, vatandaşa da kaliteli
sağlık hizmeti verilemez.
Ayrıca, milletin cebinden,
devletin kesesinden uluslararası sermayenin sigorta şirketlerine
trilyonlar aktarılacak, ama benim gariban vatandaşıma anestezi
teknisyeniyle ameliyat reva görülecek.
Bu torba yasanız, inanın,
insanın içini acıtıyor, hele hekim olarak çok daha fazla acıtıyor. Bu
yasa üzerinde konuşan, görüş bildiren AKP milletvekilleri, değerli
konuşmacıları, özellikle Sağlık Komisyonu Başkanı ve Sayın Sağlık
Bakanımız, bu yasanın Genel Kurul tutanaklarını, sanıyorum, çocuklarına
ve torunlarına gösteremeyeceklerdir. Çünkü, bence bunlar birer
utanç vesikası arkadaşlar. İnsanı, insan sağlığını yok farz eden,
milletine sevgisiz, hekimine saygısız, tıp bilimine ve tıp etiğine
aykırı, yasa ve anayasalara aykırı bu yasayı, bu tutanakları, sanıyorum,
herkesten, ama önce kendi çocuklarınızdan saklamak çabasında olacaksınız.
Sağlık Bakanımız,
kendi getirdiği yasayı milletvekillerinin önünde, özellikle de
doktor vekillerin önünde savunamamanın sıkıntısını yaşıyor, ha
bire olmamaya gayret ediyor. Komisyonda görüşülürken bir bahane
buldu, gitti. Üç haftadır görüşüyoruz, 4 tane nöbetçi bakanla çalıştık,
Bakanımızı ikinci defa görebiliyoruz burada. Bunlar da, tabii,
dikkat çekici.
Tabii, Komisyon Başkanımız
ise çok daha enteresan. O burada olmak zorunda oluyor, ama sıkışınca
da itiraflara başladı. Dün Genel Kuruldaki konuşmasında da önemli
bir itiraf vardı. Ne dedi Sayın Komisyon Başkanımız Sayın Erdöl? Dedi
ki: "İşte, bu ithal doktorlar kamuda çalışmayacak, özel hastanelerde
çalışacak." Evet. Yani, derdiniz, kamuya, kamu hastanelerine,
vatandaşa doktor bulmak değil, özel hastanelere doktor bulmak. Bu
özel hastanelerin, ülkemizdeki özel hastanelerin yüzde 70'inin Ankara,
İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerde olduğunu hatırlatmak isterim.
Evet, şimdi, bu ithal doktorlar nereye
gelecek? Yabancı sermayenin beş yıldızlı özel hastanelerine gelecek o
pahalı ve iyi olanları. Tabii, ancak, zenginlere, varsıllara sağlık
hizmeti verecek, bizim sade vatandaşımızın bu doktorları görme
imkânı bile olmayacak, tüm varlığını satsa, çiftini çubuğunu satsa
o doktorlara ulaşamayacak. Geri
kalan ithal doktorlar, işte, onlar da, Başbakanımızın deyimiyle,
100 dolarlık, ithal, ucuz doktorlar. Onlar da… Yine bir özel hastane kesimi var: Vakıf,
tarikat hastaneleri. Onlar da sadece kâr amacı güdüyorlar. Bu ithal,
ucuz, 100 dolarlık doktorlarla maliyeti düşürüp kârlılıklarını artırmaya
bakacaklar. Amaç bu.
Tabii, biz üç haftadır
bunu anlatıyoruz, bu amacı anlatıyoruz. Ama, dün Komisyon Başkanımızın
itirafının, bu konudaki itirafının tutanaklara geçmesinde çok
yarar oldu ve tarihe de önemli bir kayıt düşülmüş oldu.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arıtman,
lütfen toparlayınız.
CANAN ARITMAN (Devamla)
- Birkaç dakika daha Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun.
CANAN ARITMAN (Devamla)
- Şimdi, dün Sayın Komisyon Başkanına sordum. O soruyu, esas, tabii,
Sağlık Bakanımız olmadığı için ona sormuştum. Ben Sayın Sağlık Bakanımıza
sormak istiyorum: Sayın Bakanım, bir yeni bebeğiniz var. Allah uzun
ömürler versin diyorum. Ama, gelin, milletimize reva gördüğünüzü
kendi evladınıza reva görür müsünüz? Bunu milletin önünde
bir test edelim. Ülkemizde, çok sayıda, anestezi uzmanının olmadığı
hastane var. Noter huzurunda bir çekiliş yapalım, çıkacak hastaneye
götürelim ve oradaki anestezi teknisyenimiz anestezi versin. Ameliyat
filan olmasın, yani bir ameliyat riski almasın, sadece anestezi alsın,
uyusun uyansın. Var mısınız Sayın Bakanım? Varsanız, eğer varsanız,
eğer bunu yaparsanız, tüm sözlerimizi geri alırız, ama, eğer bunu yapamazsanız,
o zaman, kendi çocuğunuza reva görmediğinizi millete reva gördüğünüzü
de millete bu şekilde ispatlamış oluruz. Bu konuda "hodri meydan"
diyorum. Tabii, bu konuda cevap vermemeniz de bunu yapamayacağınız
anlamına geliyor.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür
için açıyorum Sayın Arıtman. Lütfen…
Buyurun.
CANAN ARITMAN (Devamla)
- Hakikaten, bu yasa, halkımızın sağlığını ilgilendiren, ama içinde
insanın olmadığı bir yasa. Birkaç dakika tolerans istirham ediyorum
sizden.
BAŞKAN - Lütfen, Sayın
Arıtman, ben teşekkür için açtım.
CANAN ARITMAN (Devamla)
- Peki, birkaç cümle. Peki, sonra konuşurum.
BAŞKAN - Buyurun.
CANAN ARITMAN (Devamla)
- Bu yasanın, milletin içine sinmediğini söyleyerek ve milletin
sağlığına, onun hayatına mal olabilecek bir yasal düzenleme olduğunu
hatırlatarak şunu söylüyorum:
Değerli milletvekilleri,
bakın, sizin için söylenebilecek tek söz var: "Yolcudur abbas,
bağlasan durmaz." Yani, gelin, gitmeden, millete bu kötülüğü
yapmayın.
Biz, Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, milletimize zarar vermemeniz için, ülkemize zarar
vermemeniz için bu tür yasal düzenlemeleri var gücümüzle önlemeye
gayret edeceğiz.
Hepinize saygılar
sunuyorum ve son bir kez, lütfen, elinizi vicdanınıza koyunuz diyorum.
O anestezi teknisyeninin anestezi vereceği çocuk, sizin çocuğunuz
olabilir, bunu düşünüp, öyle oy kullanın diyorum.
Saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Arıtman.
Madde üzerinde Anavatan
Partisi Grubu adına söz isteyen Dursun Akdemir, Iğdır Milletvekili.
Buyurun Sayın Akdemir.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anavatan Partisi adına görüşülmekte olan Sağlık Hizmetleri Temel
Kanunu'nun 14'üncü maddesi üzerinde söz aldım. Yüce Meclisi ve siz
değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
Ben, Türkiye'de sağlığın
bu noktada oluşunun bugün oluşmadığını, yılların bir sorunu olduğunu
söylemek istiyorum. Ancak, bugüne kadar, dört yıllık iktidar döneminde,
AKP'nin, gelmiş olduğu noktada arzu edilen sonuca ulaşmadığını görmenin
üzüntüsü ve sıkıntısını sizlere aktarmak istiyorum. Ülke adına
sıkıntılıyız. Mesela, dün buradan, SSK'yla Sağlık Bakanlığı hastanelerinin
birleştirilmesinin çok faydalı olduğunu, önemli bir devrim olduğunu
söyleyenler oldu. Bu konuda müdahale edilmesi gereken bir konu olduğunu
kabul ediyorum. Ancak, arzu edilen sonuca ulaşmadığını, ulaşamayacağını,
bundan sonra, ne gayret gösterilirse gösterilsin, sıkıntıların yine
devam edeceğini tekrarlamak istiyorum.
Sosyal Sigortalar Kurumundan
sigortalı olan işçilerimiz daha önce kendi hastanelerinde, yani,
Sosyal Sigorta hastanelerinde çalışırlarken veya çalıştıkları
kurumlar kanalıyla hastaneye gönderilirken, tedavi olduğu kurumlara
"benim hastanemdir" diye sahip çıkıyorlardı. Ama, şu anda sigortalı
hastalar, Sağlık Bakanlığı hastaneleri ile Sigorta hastaneleri
birleştikten sonra, tekrar, en sondan gelen vatandaşlar durumuna
düştüler. Çünkü, artık, iddia edemiyorlar "Bu hastane benim hastanemdir."
Dolayısıyla, sağlık ortamının vermiş olduğu olumsuzluklar, kuyruklar
giderek artmasa bile homojenlik oluşturdu. Eskiden Sosyal Sigortalar
Kurumu hastanelerinde fazla kuyruk vardı, Sağlık Bakanlığı hastanelerinin
yatakları ve poliklinikleri biraz daha rahattı. Ama, şimdi, aynı
taşkınlık oralarda olunca, Sosyal Sigortalar Kurumundan faydalanan
sigortalı hasta ve yakınları aynı sıkıntıya tekrar düştüler, kuyruğun
sonuna düştüler gene.
Buradan seslenmek istiyorum:
Sigortalı hastalarımızın bu şekilde sıkıntı içinde olmadığını
eğer düşünen sigortalı işçilerimiz varsa, müracaat etsinler, ben
lafımı geri alacağım.
Ve yine, Sağlık Bakanımıza,
-dün, Millî Savunma Bakanına önerildi- kendisine ben buradan önermek
istiyorum: Tebdili kıyafet yapsınlar, Türkiye'deki özellikle metropol
hastanelerini gezsinler, görecekler ki, iyi niyetle getirilen kanun
sonuç vermedi ve şahit olacaklar. Kendileriyle İstanbul'da prematüre
bir ikiz bebeğin özel hastanede tedavisini görüştüm, burada cevap
verecekler bana, kendileri konuyu iyi hatırlayacaklardır. Sağlık
Bakanlığı hastanelerinde kuvöz bulunarak Bakanlık hastanelerine
getirilmesi gerektiğini kendileri de söyledi, ben de yardım etmeye
çalıştım, bir hafta sonra ikinci bebeği, o hastanede tedavinin devam
ettirmek zorunda olduğu için yeşil kartlı hastanın babası, prematüre
bebeği, yani erken doğan prematüre bebeği evine götürmek -gözünden
çıkardı, birini evine götürdü- diğerinin masrafını karşılamak
üzere ve ikinci bebeği de Sağlık Bakanlığı hastanesine, Bakan
Bey'in kendi ilgilenmesine rağmen getirtemedik, getirilemedi. Bu
neyi gösteriyor? Bakanın özel yeteneksizliğini değil. Türkiye'deki
sağlık sisteminin işlemez durumda olduğunun çok özel ve önemli bir
kanıtıdır. Bu nedenle bu özel örneği anlatmak durumunda kaldım.
Kendileri açıklık getireceklerdir.
Yine, ayrıca, ben buradan,
yurt dışından getirilecek doktorların, eğer, Türkiye'de gerçek anlamda
Türk doktorlarına eş değer bir doktorluk yapacaklarına inanıyorsak,
inanacaksak ve öyle olacaksak, nasıl ki Avrupa'ya ya da Amerika Birleşik
Devletleri'ne giden bir Türk hekiminin orada hekimlik yapabilmesi
için, bir defa, gittiği ülkenin dilini bilmesi gerekiyor, İngilizceyi
o ülkenin doktoru kadar bilmesi gerekecek ki doktorluk yapsın. O
ülkede doktorluk sınavını başararak doktorluk yapan bir İngiliz
ya da Amerikan kadar, Amerikan doktoru kadar İngiliz tıp bilgisi
olacak ki, o sınavdan geçecek ki uygulayabilsin. Zaten bu şekilde
başarılı bir Türk hekimi dünyanın her tarafında kendini kanıtlayacak.
İşte, diyorum ki,
yurt dışından ithal doktor getirmek istiyorsanız, Türkiye'de o düzeyde
bir sınavdan geçmesi, tıbbi sınavdan geçmesi gerekiyor.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Olacak tabii.
DURSUN AKDEMİR (Devamla)
- "Olacak" diyorsunuz.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Olacak zaten.
DURSUN AKDEMİR (Devamla)
- Evet, öyle olmayacak. Nasıl olacak biliyor musunuz?
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Yapamayacak…
DURSUN AKDEMİR (Devamla)
- Efendim?
BAŞKAN - Sayın Çerçi,
lütfen.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Dil sınavından geçecek, yeterlilik sınavından geçecek.
BAŞKAN - Sayın Akdemir,
lütfen Genel Kurula hitap ediniz efendim.
DURSUN AKDEMİR (Devamla)
- Türkiye'de onu gerçekleştirmek mümkün olmayacak.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Niye olmayacak?
DURSUN AKDEMİR (Devamla)
- Türk cumhuriyetlerinden ve daha çok bizden gelişmişliği geri
olan ülkelerden doktorları Türkiye'de ucuz çalıştırmak mümkün olacağı
için, o tür doktorlar gelecek.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Denklik, denklik…
DURSUN AKDEMİR (Devamla)
- Ve dolayısıyla, Amerika'dan, Avrupa'dan, Türkiye'ye, yeterli ücret
veremediğimiz için gelemeyecek. Çünkü, Amerika Birleşik Devletleri'nde
yetişmiş olan bir doktorun, o şartlara haiz olan doktorun bir yıllık
kazancı 120 bin dolardır ortalama olarak, 100 ile 120 bin dolar. Dolayısıyla,
Türkiye'de verilen maaşla öyle bir doktoru getirtemeyeceksiniz
ve kalitesi bizden çok daha gerilerde olan doktorlarla hizmet ettirmek
durumunda kalacaksınız. Türk insanı böyle bir doktorla tedavi edilmeyi
hak etmiyor. O nedenle kabul etmiyorum. Yoksa, doktorluk mesleği,
uluslararası bir meslektir. Her yerde bu meslek uygulanmalı milliyeti
ne olursa olsun.
Bir diğer taraftan,
Sayın Sağlık Bakanına, buradan, tekrar, Türkiye'nin önemli bir acil
durumunu vurgulayarak… Kendisi dün burada yoktu, soruyla sordum.
Özellikle İstanbul, İzmir ve Ankara'da, hastaneler arasında, acil
kliniklerinin, servislerinin bir koordinasyonu yok. Hasta, trakeostomili
hasta, Elâzığ'dan İstanbul'a geliyor, Cerrahpaşa'da bir acil polikliniğinde,
yoğun bakım olmadığı için, hasta sedyede bekletiliyor. Hasta sahipleri,
hastane yoğun bakımlarını dolaşıyor, irtibat kuramıyor. Ben, arkadaşlık
ilişkimi devreye sokarak, bir yoğun bakımın ya da bir acil klinik şefinin
yardımına muhtaç oluyorum, buna rağmen "Yer yok." cevabını
alıyorum. Tam dört gün İstanbul'da dolaşarak trakeostomili bir hasta
hastane hastane dolaştırıldı. Bu çağda, teknolojinin bu kadar gelişmiş
olduğu bir ortamda, bir hasta bu kadar gezdirilebilir mi? O nedenle,
buradan bir öneri getiriyorum: Hastanelerin acil klinikleri arasında,
hem İnternet kanalıyla, telefon kanalıyla, faks kanalıyla bir ağ
kurulsun, nerede boş yatak varsa, o hasta o yatağa en kısa zamanda,
en kestirme yoldan ve en iyi ortamda nakledilebilsin. Hangi çağda
yaşıyoruz efendim?
Dolayısıyla, başarısızlıkları
anlatmaya çalışıyorum. Olumlu yanlar olabilecektir, geçici bir
süre için tatmin olacaklardır hastaların belki bir kısmı, ama belli
bir süre sonra ıstıraba dönüştüğünün örnekleridir bunlar.
Yine, buradan, hematoloji
hastalarının sıkıntılarını aktarmak istiyorum. Arkadaşlar, ben
hekim olduğum için, idarecilik de yaptığımdan genellikle arıyorlar hasta sahipleri,
hekimler bile arıyor. Türkiye'de hematoloji hastalarının özel bir
konumda tedavi edilmesi gerektiği, immün sisteminin bozulmaması
ve enfeksiyonun yerleşmemesi için. Ama, hiçbir hastanede, modern
anlamda hematoloji kliniği olmadığı hâlde, bir dâhiliye kliniğinin
belli yatağı çevriliyor, burası hematoloji kliniği ve orada da
yer yok. Bu tür hastaların sayısı çok olduğundan, aynı şekilde bunlar
da sıkıntı içindedir.
Değerli Bakanım, bu
konuda özel komisyonlar kurarak -hematoloji hastaları konusunda,
yoğun bakım konusunda ve prematüre bebeklerin çektiği sıkıntılar
konusunda- özel önlemle çözülebilinir.
Bir örnek vererek konuşmamı
tamamlamak istiyorum. Hükûmetin özellikle sigortalı işçilere yapmış
olduğu hak gasbının tekrarlanmasını buradan tekrar yapacağım.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
DURSUN AKDEMİR (Devamla)
- Sayın Başkanım, bir dakikayla tamamlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Akdemir.
DURSUN AKDEMİR (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, Sosyal Sigortalar Kurumunun yasal olarak
hakkı gasbedilerek devredildi Sağlık Bakanlığına. O zaman bir öneri
getirmiştik. O öneri, hâlâ, Sağlık Bakanlığı hastanelerinin de kendisini
düzeltmesi için geçerli olabilir. Sosyal Sigortalar Kurumunun hastaneleri
-ya da Sağlık Bakanlığı hastaneleri oldu şimdi- işçi ve işverenlerin
primleriyle kurulmuştur. Bunların ortak yönetimiyle, özerk özel
bir şirketle yönetilebilinir. Sağlık Bakanlığı, görev tanımını
yeniden yapmalı, kendisi artık hastane işletmeciliğini bırakıp,
denetim, standart koyma, denetleme ve tıbbi standartları dünyanın
gelişmişlik düzeyine çıkarmak üzere uğraşmalı ve kendi şemsiyesini
bütün sağlık kurumlarının üzerinde tutmalıdır. Eğer bu şekilde hastane
işletmeciliğine devam ederse, başarılarının devam etmesi mümkün
olmayacaktır, başarısızlıkla sonuçlanacaktır reform diye tanımladıkları
Acil Eylem Planı.
Teşekkür ediyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Akdemir.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Kerim Yıldız, Ağrı Milletvekili. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MEHMET KERİM YILDIZ
(Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
kanun tasarısının 14'üncü maddesi üzerinde, şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum.
Bu kanun tasarısıyla,
sağlık sistemimizin işleyişinde görülen bazı aksaklıkların giderilmesi
hedeflenmiştir. Bu kanun tasarısını özetlersek; hekimlere zorunlu
mali sorumluluk sigortası getirilmesi, yabancı hekimlere ülkemizde
çalışma imkânı sağlanması, radyasyonla çalışılan işlerde Avrupa
Birliğinin bilimsel standartlarına ulaşılması, tıpta uzmanlık
eğitimiyle ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin ve Danıştayın kararları
ve görüşleri dikkate alınarak yeniden düzenleme yapılması, Yüksek
Sağlık Şûrasının adli işlerinin kolaylaştırılması suretiyle yargı
sürecinin kısaltılması, sözleşmeli sağlık personelinin çalışmalarında
görülen kimi aksaklıkların giderilmesi, hâlledilmesi; anestezi
uzmanının bulunmadığı hâllerde, anestezi teknisyenlerinin, ilgili
tabibin sorumluluğunda anestezi işlemlerini yapabilmeleri öngörülmüştür.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; vatandaşlarımızın güvenli bir ortamda sağlık
hizmetlerinden faydalanma hakları vardır. Sunulacak sağlık hizmetlerinin,
hakkaniyet ve verimlilik esasına uygun olarak, kolay erişilir, hızlı
ve kaliteli olmasını sağlamak hepimizin görevidir.
Seçim bölgem Ağrı
ilinde sağlık alanında başlattığımız, aynı koşulları yaşayan diğer
illerimizin de örnek alabileceği bir projeden bahsetmek istiyorum.
Kış ayları, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde, yaşam koşullarının,
özellikle de ulaşımın zorlaştığı aylardır. İlimiz Ağrı'da, Sayın Valimizin
öncülüğünde ve İl Sağlık Müdürlüğümüzün koordinasyonunda
"kızakta doğum kaderimiz olmamalı" adıyla bir proje başlatılmıştır.
Projeyle, olumsuz hava koşullarına bağlı olarak ulaşımda zorluk çekilen
köy ve mezralarda doğum yapacak anne adaylarının tespiti yapılarak,
güvenli ve sağlıklı bir şekilde, hijyenik hastane ortamında doğum
yapmaları planlanmıştır. Proje kapsamında kurulan komisyonla,
beklenen doğum tarihleri 1 Ocak-30 Nisan arası olan 526 gebe tespit
edilmiştir. Projeyle, hava ve yol durumuna göre, gebelerin, beklenen doğum
tarihinden bir iki hafta önce ikamet ettikleri adresten alınarak,
daha önce belirlenen il veya ilçe merkezlerinde misafir edilmesi,
böylelikle hastanede doğum yapmaları hedeflenmiştir. Kış koşullarının
ağır yaşandığı birçok ilimizde aynı yönde çalışmalar yapılması,
ilimizde uygulamaya konulan bu projeden istifade edilmesi, vatandaşlarımızın
kış aylarında hastanelere ulaşmada çektiği sıkıntılara son verilecektir.
Bu proje kapsamında, ocak ayında ilk bebeğimiz doğmuştur. Bir erkek
çocuk doğmuş, ismini de aile "Recep" koymuştur. Allah uzun
ömürler, mutlu ömürler versin.
Değerli arkadaşlarım,
AK Parti olarak halkımıza hizmet etmeye devam edeceğiz; fakir fukaranın,
garip gurebanın, mahrumun, mağdurun, mazlumun yanında yer almaya
devam edeceğiz; sessiz çoğunluğun sesi, kimsesizlerin kimsesi olmaya
devam edeceğiz.
Bu duygu ve düşüncelerle,
bu kanunun halkımıza hayırlar getirmesini diliyor, heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Yıldız.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Mehmet Çerçi, Manisa Milletvekili.
Buyurun Sayın Çerçi.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. 1247 sıra sayılı Yasa Tasarısı'nın 14'üncü
maddesi üzerine, şahsım adına huzurlarınızdayım.
Değerli arkadaşlar,
yaklaşık üç haftadır bu kanunu konuşuyoruz, tartışıyoruz; çok çeşitli görüşleri
dinledik, muhalefet partilerinden ve iktidar partisinden (bizim
partimizden) arkadaşların düşüncelerini dinledik.
Ben şimdi şöyle, milletvekili
olarak, sağlıkçı olmayan arkadaşlarımız, hem muhalefetten hem iktidar
partisinden arkadaşlarımız, ya bu kanun neyi getiriyor, neler var
bunun içerisinde diye bir özetlemek istiyorum beş dakika içinde. Ondan
sonra, arkadaşlarımızın bu kadar söyledikleri -işte, insana ihanet
ediyorsunuz, bu kanunda insan yok, Türkiye'ye yanlış yapıyorsunuz-
acaba doğru mu yanlış mı, bir tartalım.
OSMAN ÖZCAN (Antalya)
- Sizinki doğru mu yani?
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
- Bir; şimdi sekiz on tane, burada, temel madde var. Bir tanesi, bizim,
tıpta malpraktis dediğimiz, yani, hekimlerin tıbbi uygulamaları
sırasında yapılan bazı yanlış tedavilerin ya da yan etkilerin neticesinde,
biliyorsunuz, Türk Ceza Kanunu'nda ağırlaştırılmış cezalar getirdik.
İşin bir tarafı buydu. Tabii hastalarımız da, bundan etkilenenler,
mağdur olanlar, mahkemeye gidip ciddi tazminat davaları açıyorlar
ve bunun karşılığında, bütün dünyada, gelişmiş dünyada bir standart
var. Nedir o? Malpraktis yasası, yani, hekimlerin de kendilerini
bu anlamda sigortalamaları. İşte, bunu getiriyor. Bir taraftan,
yanlış yapılırsa cezası var, bir taraftan da hekimlerin de kendilerini
güvenceye almaları ve böylece riskli hastalara, riskli vakalara
daha rahat, daha huzurlu şekilde müdahale edebilmeleri var.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Hekimler böyle bir şey istemiyor.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
- Başka ne var? İşte, bu yabancı hekim dedikleri… Bir madde var, Türkiye'de,
yasalarda bir madde "Türkiye'de hekimlik yapmak için Türk olmak"
diye bir madde. Evet, bu madde yanlış bir madde, bu zamanda bunun değişmesi
gerekiyor.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu)
- Türk olacak tabii.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
- Bunu değiştiriyoruz.
Kamuda çalışmak
için, devlet memuru olmak için…
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Yabancı avukat olabiliyor mu?
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
- Dinleyin de öğrenin.
Devlet memuru olmak
için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak gerekiyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Yabancı avukat olabiliyor mu?
BAŞKAN - Sayın Anadol,
lütfen.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
- Burada bir problem yok. Yani, siz standartlarınızı koyarsınız.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Hemşireyi niye dâhil etmiyorsunuz? Ebe yok. Ebeyi niye dâhil etmiyorsunuz?
BAŞKAN - Sayın Arıtman…
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
- Yeterli denklik sınavlarını yaparsınız, dil sınavından geçirirsiniz,
nasıl Amerika yapıyorsa. İngiltere'de bugün hekimlerin yüzde 20'si Hint kökenlidir.
İngiltere'de, gidin bakın. Bunu getiriyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Burası İngiltere mi ya?
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
- Orada beyin göçü var, beyin göçü.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
- Başka ne getiriyor? Şef, şef atamaları. Arkadaşlar diyor ki, şunu
söylüyor, ben, burada günlerdir dinliyorum, aynen böyle, "Doçent
ve profesör olanları siz sınavsız şef yapacaksınız." Ben, bunu
doçent ve prof'lar için zül sayarım. Adam doçent olmuş, profesör olmuş,
tabii ki, sınavsız gelecek oraya, ama, bunun bir akademik jürisi kurulacak,
bununla ilgili bir kurul kurulacak.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- İngiltere'de var mı böyle bir uygulama? Yok.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
- Akademik jüride, nasıl doçentlik sınavında bu jüriler kuruluyorsa,
burada jüriler kurulacak, jürinin verdiği neticede onların ataması
yapılacak.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Bak, örnek verdiğin İngiltere'de yok böyle bir uygulama. Sınava
giriyorlar, sınavla oluyorlar.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
- Bir diğer madde, tıpta uzmanlık kurulu. Türkiye'de yıllardır uzmanlar
çıkıyor, bununla ilgili bir kurul kurulması gerekiyor. Bu eksik,
bunu getiriyor.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Vahşi kadrolaşma!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
- Bir başka madde, başhekimlerin statüleri. Arkadaşlar, ben sizin
vicdanınıza ve aklınıza soruyorum: Kanun diyor ki: Başhekim olmak
için ilgili dalda uzman ya da bir başka dalda doktora yapmış olmak,
bu şartı getiriyor, yahut da bir doktor, yine, başhekim olabilmesi
için bir ikinci alanda lisans, lisansüstü eğitim, master yahut doktora
yapmış olmak. Ya, bundan siz rahatsız mı oluyorsunuz? Başhekimlerin
statülerini, kalitelerini yükselten bir şey. Burada bir insan tanımlaması
yok, genel bir hüküm getiriyor. Bu yanlış mıdır? Türkiye'nin standardını
yükseltiyor, Türkiye'yi çağa taşıyor.
Bir başka madde anestezi
teknisyenleriyle ilgili. Hekim olanlar biliyor, siz de biliyorsunuz.
Türkiye'de bugün 800-900 tane hastane var. Anadolu'nun ücra yerlerinde,
elli yıldır, belki yüz yıldır anestezi teknisyenleri, anestezi uzmanı
olmadığı için insanlara uyutucu ilaç veriyor ve uyutuyorlar, öyle
ameliyat yapılıyor. Bu hâlâ yapılıyor, AK Partiyle gelmedi. Yüz yıldır,
iki yüz yıldır bu yapılıyor.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
- Yani bu bir itiraf! Beş yıldır beceremediniz yani!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
- Biz, buna bir yasa getiriyoruz. Diyoruz ki, eğer o ilçede, taşrada
anestezi uzmanı yoksa, teknisyen anestezi narkozu veriyorsa, bunun,
bir, hukuk nezdinde, sorumlusu olması lazım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- İki yüz sene evvel anestezi var mıydı?
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
- Bunun sorumlusu kimdir? Cerrahi ameliyatı yapan doktordur.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çerçi,
lütfen toparlayınız.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
- Dolayısıyla, yani, şimdi, hukukta bir boşluk var. Teknisyen narkoz
veriyor, hukuki sorumlusu yok. Türkiye'nin gerçeği bu. Elli yıldır,
anestezi uzmanı olmayan yerlerde anestezi verilmesi AK Partiyle
başlamadı arkadaşlar.
Şimdi, sağlık, yine
radyoloji teknisyenleriyle ve uzmanlarıyla ilgili bir şey getirdi.
Çağdaş bir standart, Avrupa Birliğinin standardı. Kabul edin ya da etmeyin.
Bu çağdaşlıktır. Bu, Türkiye'nin yönünü çağdaş dünyaya açmasıdır,
sağlıktaki standartları taşımak.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Kalite düşüklüğü ne zaman standart oldu?
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
- Arkadaşlar, Berlin Duvarı yıkıldı.
Birileri gelmiş, demin
bir arkadaşım, doktor, SSK'ların faziletlerinden bahsediyor, SSK
hastanelerinin.
Arkadaşlar, Berlin
Duvarı'nı tekrar inşa edemezsiniz. Bu değişim dalgası sizi de alır
götürür.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Yapma ya!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
- Bir başka arkadaş, kaymakamlık yapmış, buraya çıkıyor, sağlıkla
ilgili konuşuyor. Buğdaydan bahsediyor, her şeyden bahsediyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Konuşacağım tabii!
BAŞKAN - Sayın Kandoğan…
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
- Bu arkadaşı buraya…
BAŞKAN - Sayın Çerçi,
lütfen maddeden bahsedin.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
- Her gün burada çıkıp Başbakanın aleyhine konuşuyor, o Başbakan
bu arkadaşı Meclise taşımış.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Öyle mi?
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
- Ya, insanda bir vefa olur. Başka partiye gidebilirsin…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çerçi,
teşekkür ediyorum.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
- Yani, sözün yalama olduğu, her gün, her şeyi…
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çerçi.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
- Teşekkür edeceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür
için ama sadece.
Buyurun.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
- Her gün her şeyi konuşmak mazeret midir, fazilet midir? Ben, çıkarım
buradan tıptan konuşurum, bilimden konuşurum, eğitimden konuşurum,
tarımdan… Ben, enerjiden anlamam. Herkesin bir hududu var, haddi var.
BAŞKAN - Sayın Çerçi,
teşekkür eder misiniz.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla)
- Kanun hayırlı olsun diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kandoğan.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Sataşma var Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bir saniye
sayın milletvekilleri…
Dinliyorum Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, açıkça isim vererek…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Ben isim vermedim, isim vermedim.
BAŞKAN - Lütfen, Sayın
Çerçi, oturur musunuz yerinize.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- İsim vermedim ben.
BAŞKAN - Sayın Çerçi,
lütfen oturun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Niye korkuyorsun?
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- İsim vermedim.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Burada bahsedilen kaymakam benim.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Korkma, delikanlı ol!
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Sen delikanlı ol!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Benim hakkımda konuştun, kıvırtma! Kıvırtma!
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Haddini bil! Haddini bil!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, bir: Hatip kürsüye gelerek, benim belli bir mesleğin
temsilcisi olarak burada bulunmamı, hem mesleğime hakaret ederek
"Her konuda bilgi sahibiymiş şeklinde kürsüye gelip burada bu
hususları belirtiyor." şeklinde bir ithamda bulunması.
İki: Sayın Başbakanın
beni Meclise taşıdığı meselesi.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Yalan mı?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Eğer ben de bir AK Partili olarak o dönemde, AK Partiyi iktidara taşımak
için gecemi gündüzümü feda ederek ve Sayın Başbakanın…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Sayın Başkan, ne anlatıyor?
BAŞKAN - Lütfen Sayın
Çerçi, bir saniye.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başbakanın Siirt'teki seçimlerine sekiz gün, orada 52 köyde
çamurun içerisinde çalışarak milletvekili olup gelmesi için ben
de gayret sarf ettim.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
sözleriniz tutanağa geçirilmiştir.
Teşekkür ediyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Ben de gayret sarf ettim. Siz onu yapmadıysanız bilmem. Çorum seçimlerine
ben gittim, Siirt seçimlerine ben gittim.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Otur yerine!
BAŞKAN - Madde üzerinde
on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Evet, 52 köy dolaştım…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
oturur musunuz lütfen.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Hata etmişsin kardeşim.
BAŞKAN - Sayın Arıtman,
buyurun.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Bu kadar konuşmadan sonra söz verilmez mi Sayın Başkan?
BAŞKAN - Sayın Arıtman…
Yok.
Sayın Yıldırım, buyurun.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu)
- Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma birkaç soru sormak istiyorum.
Sayın Bakanım, çok yakında
Ankara Numune Hastanesinin acil servisini hiç ziyaret ettiniz
mi? Anadolu'dan gelen insanlarımızın mekân eksikliği nedeniyle
-sağlık personeli demiyorum; onlar, vefakâr bir şekilde, cefakâr
bir şekilde çalışıyorlar, onlara teşekkür ediyorum- o mekânsal durumu
ne zaman düzelteceksiniz? Yeni bir acil servisi inşa etmeyi düşünüyor
musunuz?
İkinci sorum: Kastamonu
Münif İslamoğlu Devlet Hastanesinde ve Şerife Bacı Hastanesinde,
dokuz yaşında, on yaşında ambulanslarla insanlarımız buraya taşınıyor.
Yeni ambulansları Kastamonu'ya ne zaman vereceksiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Yıldırım.
Sayın Tunç… Yok.
Sayın Kandoğan...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bir kaymakam olarak
soruyorum, ilçede sağlık hizmetlerinden birinci derecede sorumlu
olan ve ilçedeki doktorların bağlı olarak çalıştıkları bir kişi
olarak soruyorum: İzmir'de, bugün basında yer alan bir haber "aile
hekimliğine bağışçılardan tepki." şeklinde. Geçmişte sağlık
ocağı yaptırarak bu milletin hizmetine bu ocakları veren insanlar,
1/1/2007 tarihinden itibaren aile hekimliğine geçilmesi aşamasına
gelineceği için, bu bağışlarını geri alacaklarını söyleyen bir
haber bugün gazetelerde yer almıştır. Bu konuyla ilgili Sayın Bakanımızın
düşüncelerini almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık…
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, 2002
yılında Sağlık Bakanlığı eğitim hastanelerinde çalışan bir hekime
günlük 6,9 hasta düşerken, üniversite hastanelerinde çalışan bir
hekime 2,3 hasta düşmekteydi. 2005 yılında ise eğitim hastaneleri
için bu rakam 9,7'ye yükselmişken, üniversitelerdeki hastanelerde
sadece 2,7 olmuştur. Aynı hizmeti veren iki hastane grubu arasındaki
verimlilik bakımından makasın açılmasını nasıl yorumluyorsunuz?
İki: Dört yılda aktif
diyaliz sayısındaki artış ne kadardır? Şu anda ilçelerimizin yüzde
kaçında, yerinde ya da taşımalı diyaliz hizmeti verilmektedir?
Üç: Müstahak olduğu
hâlde yeşil kart alamadan hastalanan vatandaşlarımızın sağlık giderleri
karşılanmakta mıdır? Son olarak, yeşil kart harcamalarının genel
bütçe içindeki payı 2002'de ne kadardı, 2006 sonunda ne kadar olmuştur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Işık.
Sayın Ünlütepe…
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar)
- Sayın Bakan, Afyonkarahisar ili Sinanpaşa ilçesi devlet hastanesine
rahatsızlıkları nedeniyle başvuran bazı hastalara bozulmuş kuduz
aşısı yapıldığı basında yer almıştır. Takdir edersiniz ki bu olay vahim
ve tehlikelidir. Bu olay doğru mudur? Kaç kişiye bozulmuş kuduz aşısı
yapılmıştır? Doğruysa bu bir rezalet değil mi? Denetim eksikliği
nedeniyle sorumluluk hissediyor musunuz? Vatandaşlarımızın sağlık
kurumlarına azalan güvenini nasıl yükseltebileceksiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Ünlütepe.
Sayın Koç…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Teşekkür ediyorum.
Ben, Sağlık Bakanına
bir soru yöneltmek istiyorum. Sağlık Bakanı geçen günkü konuşmalarından
bir tanesinde, sanki, bütün hekimlerin döner sermayeden çok yüksek
miktarda pay aldığı konusunda, bence, halkı yanlış bilgilendirdi
ve hekimlerin hepsinin belli bir seviyenin üzerinde döner sermayeden
pay aldığı gibi yanlış bir kanıya yol açtı. Şimdi, ortalama olarak
hekim başına 5 bin YTL ödendiğini ifade ettiniz. Birinci basamakta
hekimlerin en fazla ortalama olarak 200-1.000 YTL arasında aldığını
biliyoruz. Ayrıca, hastanelerde 200-300 YTL alan çok miktarda uzman
hekim olduğunu da biliyoruz. Bu durumda, açıklamanızın gerçekçi
olmadığını bir kere de mikrofondan ifade ederseniz halkımız da hekimlerin
aldığı ücretler konusunda yanlış bilgilenme durumundan çıkmış
olur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Koç.
Sayın Türkoğlu…
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Elâzığ) - Sayın Bakanım, bildiğimiz gibi, Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın
üç bileşeni vardır. Bunlardan birincisi aile hekimliği, ikincisi
sağlık birimlerinin tek çatı altında toplanarak etkili bir şekilde
işletmelere dönüştürülmesi ve üçüncüsü genel sağlık sigortası. Bunlardan
ilk ikisi gerçekleştirildi. Özellikle aile hekimliğinin etkili
birinci basamak sağlık hizmetlerinin verilmesi bakımından yararını,
kendi seçim çevrem Elâzığ ilinde de görüyorum. Bunlar, on ilimizde,
özellikle periferik bölgelerde pratisyen hekim açığının olduğunu
da yine gözlemledik. Eğer bu tasarı bugün kanunlaşırsa, gelecek
olan yabancı doktorların öncelikle bu aile hekimliğinin…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Türkoğlu.
Sayın Bakan, buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Değerli Başkanım, Sayın
Arıtman soru için sıra almıştı, sorusunu sormamıştı, ama bana başka
bir soru sordu kürsüden. Sorusunu sormadan önce de bizim için utanç
verici işler yaptığımızı, millete sevgisiz olduğumuzu, söyledi.
Bu hususta benim bir âdetim var biliyorsunuz, bu sözleri size, Sayın
Arıtman, iade ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
CANAN ARITMAN (İzmir)
- İade etmekle olmuyor Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - İkincisi: "Siz kendi çocuğunuza bir anestezi
teknisyeniyle anestezi verdirir misiniz? Hatta, verdirin. Bir noter
tutun, götürün, verdirin; ameliyat falan da yaptırmayın, bir görelim."
dediniz. Siz, benim çocuğum üzerinde istediğim tasarrufu yapabileceğimi
mi zannediyorsunuz?
CANAN ARITMAN (İzmir)
- O zaman size versinler.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Böylesine akla, mantığa, bilime, tıp ahlakına,
insafa aykırı bir teklifte nasıl bulunabiliyorsunuz? Sayın Arıtman,
size esef ediyorum. Sizden, hekimlik mesleği adına utandım. Sizden,
insan hakları adına, çocuk hakları adına, hasta hakları adına utandım.
(CHP sıralarından gürültüler)
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Çocuğunuz ameliyat olacaksa siz karar vermeyecek misiniz?
BAŞKAN - Sayın Bakan,
lütfen… Sorulara cevap verir misiniz Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Arıtman…
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Siz kürsüden cevap verin, oradan değil.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
lütfen…
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Geliyorum Sayın Başkanım.
Ama, size bu tarzı çok
tabii görüyorum, size bu hakkı çok tabii görüyorum, bu tarzı çok tabii
görüyorum; çünkü buna benzer başka tarzlarınıza da daha önce rastladım.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Soru sormadı ki Sayın Başkan!
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Ayıp oluyor Sayın Bakan.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Soru değil ki bu Sayın Başkan, sataşmada bulunuyor.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Siz var mısınız, yok musunuz, onu söyleyin.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Değerli Başkanım…
BAŞKAN - Sayın Bakan,
lütfen sorulara cevap verin.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Yıldırım, Ankara Numune Hastanesi Acil Servisini
ziyaret etmem için bana bir teklifte bulundular.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Başkalarına reva gördüğünüzü kendinize reva görüyor musunuz,
onu söyleyin. Yüreğiniz yetiyorsa…
BAŞKAN - Sayın Arıtman,
lütfen…
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Yıldırım, cuma günü saat 19.15'le 22.00 saatleri
arasında Ankara Numune Hastanesinin acilindeydim, arkadaşlarımla
beraber. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Korumayla falan gideceksiniz…
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Orada yapılmış olan iyileştirmeleri, ilerlemeleri
gördüm, eksikleri arkadaşlarıma ifade ettim.
"Sağlıkta dönüşüm
programı" bir sürecin adıdır, dinamik bir iyileştirmenin adıdır.
Bakınız, biz, yaptığımız iyileştirmelerle, halkımıza sunduğumuz
daha kaliteli hizmetlerle birlikte nelerin eksik olduğunu da, sahada,
çok iyi biliyoruz, onların da takipçisiyiz ve gece gündüz bu eksiklikleri
de tamamlamak için gayretlerimize devam edeceğiz.
Kastamonu'ya yeni ambulanstan
bahsettiniz. Tabii, Kastamonu'daki ambulans sayısının, yeni ambulans
sayısının kaçtan kaça çıktığından bahsetmediniz ama, onu da tabii
görüyorum, yani muhalefetin tarzı bu olabilir. Bu sene de çok ciddi
sayıda ambulans alacağız, Kastamonu'muza da mutlaka bu yeni ambulanslardan
vereceğiz.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu)
- Teşekkür ederim.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Kandoğan, İzmir'de aile hekimliğine bağışçılardan
tepki olarak sağlık ocaklarını geri isteyenler olduğunu söyledi.
Bana böyle bir şey gelmedi. Olabilir, belki, çok nadiren böyle bir talepte
bulunan kişiler olabilir; mevzuat neyse onun gereğini yerine getiririz.
Sayın Işık, eğitim hastaneleriyle
üniversite hastaneleri arasındaki verimlilik farkını işaret ederek,
"Acaba bunun sebebi ne?" dediniz.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Sayın Işık orada.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Işık, evet…
Buna, tabii, burada
kısa süre içerisinde cevap vermek zor; ancak, şunu ifade edeyim ki,
gerçekten, sağlıkta dönüşüm programı, Sağlık Bakanlığının bütün
hastanelerinde olduğu gibi, eğitim hastanelerinde de ciddi bir
verimlilik artışına yol açtı. Buna, önümüzdeki süreç içerisinde
üniversite hastanelerimizin de mutlaka bir verimlilikle katılacağına
inanıyorum.
Yeşil kartlı hastalara
harcadığımız miktarlar geçmişte harcadığımız miktarın yaklaşık
olarak 2,5 katı kadardır. Sağlık harcamalarına genel bütçe içerisinde
yüzde 1,8 civarında yeşil kartlılar için şimdi harcama yapıyoruz. Gerçekten
bu miktarlarla yeşil kartlılarımız çok rahatladılar. Ayrıca, bir
yoksul vatandaşımız yeşil kartı olmadığı hâlde, eğer yeşil kart almaya
müstahaksa bu tedavilerini görüyoruz -bu hususta da biliyorsunuz
gerekli değişikliği yaptık- ve üç ay içerisinde de onun yeşil kartını
kendisine veriyoruz.
Sayın Ünlütepe, Afyonkarahisar'da
uygun olmayan kuduz aşılarının bir merkezde kullanıldığından bahsetti.
Bunu araştıracağım, böyle bir şey varsa, bunun için, bu gibi meselelerde
gösterdiğimiz hassasiyeti mutlaka bu mesele için de göstereceğim.
Sayın Koç, döner sermayelerle
ilgili hususlarda muhtemelen Meclis kürsüsünden verdiğim bilgileri
yeterince takip etmiyorsunuz. Bakın, verdiğim bilgileri tekrarlıyorum
size: Uzman hekimlerimiz, muayenehanesi olmayan uzman hekimlerimiz
ortalama 3.800 lira döner sermaye almışlardır.
HALUK KOÇ (
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Ortalamadan bahsedeceğim tabii ki, fazla alanlar
var, eksik alanlar var. Muayenehanesi olmayan uzman hekimler 3.800
lira ek ödeme almışlardır, 2006 ortalaması olarak; maaşlarıyla
birlikte aylık gelirleri 5.000 YTL'nin üzerine çıkmıştır.
HALUK KOÇ (
BAŞKAN - Süre tamamlanmıştır Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Pratisyen hekimlerimiz
hastanelerde 1.600 YTL, sahada da 900 YTL maaşları dışında ek ödeme
almışlardır. Maaşlarıyla beraber bu rakamlar 2.000 liraya ve 2.500
liralara yaklaşmaktadır.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Genellemeyin.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Genelliyorsunuz.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Sayın Başkan…
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Sayın Başkan, sataşma oldu.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Arıtman.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Sayın Başkanım, ben, sadece Sayın Bakana soru sordum. Bana hakaret
etmişlerdir. Ben de aynen kendisine iade ediyorum. Sadece
"evet" veya "hayır" diyecekti; aynen iade ediyorum
hakaretlerini.
BAŞKAN - Sayın Arıtman,
ben konuşmayı dinledim. Sizin madde üzerindeki konuşmalar sırasında
söylediğiniz sözleri Sayın Bakan size iade etti, herhangi bir hakaret
kastı da yoktu.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Ben de aynen kendisine iade ediyorum. Katlayarak iade ediyorum.
BAŞKAN - Soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN - Sayın Anadol,
madde üzerinde üç adet önerge vardır, önce önergeleri okutacağım…
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- O zaman önergede isteriz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin)
- Önergeyi okuttuğunuzda istiyoruz.
BAŞKAN - Önergeleri
önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına göre
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1247 Sayılı Yasa Tasarısının 14. maddesinin sonuna "7. maddenin
uygulanması 3 yıl (Üç Yıl) sonra yürürlükten kalkar" cümlesinin
eklenmesini öneriyoruz. Saygılarımızla.
|
Nurettin Sözen |
Haluk Koç |
Sami Tandoğdu |
|
Sivas |
Samsun |
Ordu |
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Mehmet Neşşar |
Canan Arıtman |
|
Malatya |
Denizli |
İzmir |
|
|
Mustafa Özyurt |
|
|
|
Bursa |
|
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1247 sıra sayılı Kanun Tasarısının yürürlüğe ilişkin 14 üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail Bilen |
Metin Kaşıkoğlu |
Mehmet Çerçi |
|
|
Manisa |
Düzce |
Manisa |
|
İrfan Gündüz |
Recep Yıldırım |
Nusret Bayraktar |
|
İstanbul |
Sakarya |
İstanbul |
"Madde 14- Bu Kanunun;
a) 1 inci maddesiyle
3359 sayılı Kanuna eklenen ek 10 uncu maddenin son fıkrası hariç olmak
üzere, 1 inci ve 4 üncü maddeleri yayımı tarihinden itibaren altı
ay sonra,
b) 1 inci maddesiyle
3359 sayılı Kanuna eklenen Ek 10 uncu maddenin son fıkrası ile diğer
maddeleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.
7 nci maddesi yayımı
tarihinden itibaren yedi yıl sonra yürürlükten kalkar."
BAŞKAN - En aykırı
önergeyi okutup, işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1247 Sıra Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 14 üncü maddesinin tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Nurettin Sözen |
Mehmet Neşşar |
İdris Sami Tandoğdu |
|
Sivas |
Denizli |
Ordu |
|
Halil Tiryaki |
Canan Arıtman |
İzzet Çetin |
|
Kırıkkale |
İzmir |
Kocaeli |
|
|
Mustafa Özyurt |
|
|
|
Bursa |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Değerli Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini
açıklamak üzere Ordu Milletvekili Sami Tandoğdu.
Buyurun Sayın Tandoğdu.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; radyoloji teknisyenleriyle
ilgili bir evvelki konuşmamda yarım kalan bölüme burada devam etmek
istiyorum.
Radyoloji teknisyenleri,
sağlıkta dönüşüm ve bu AKP Hükûmeti esnasında çıkartılan yasalarla,
döner sermaye ve performansta en çok yük alan, en çok çalışmayı gösteren
bölümdür. Yani, çalışmaları yüzde 200 artış göstermiştir. Biraz evvelki
doktor arkadaşımın bu konuyu çok hafife alarak "AB uyumlarına
göre ayarlanacak." sözü çok yanlıştır. Biz AB uyumlarının çok
şeylerine uyuyoruz, dozimetre olayına uyuyoruz; ama, dozimetre
olayında -geçenki konuşmamda açıkladım- hiç kullanılmayan bir dozimetre
ile kullanılan dozimetreyi cihaza soktuğunuzda, kullanılmayan
dozimetrede en yüksek doz çıkmıştır. Bir kere, Atom Enerji Kurumunun bu sistemi oturtturması
lazım.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Biz sorduk. Problem yok diyorlar.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- O nedenle, bu sistemlerin düzeltilmesinden sonra bu yasanın çıkmasını
istiyoruz biz.
Aile hekimliğindeki
olayı da dünkü konuşmamda söylemiştim. Sağlık ocaklarının miktarı
Avrupa'dakilerle çok farklı. Almanya'da 70 bin tane sağlık ocağı
var, Fransa'da 68 bin tane var, bizde ise 7 bin tane var. Bu birinci basamak
sağlık hizmetini tam manasıyla veremediği zaman hastanedeki dolumları
durdurabilir misiniz? Durdurmak mümkün değil. Ama arkadaşlarımızın,
Sağlık Bakanlığı yetkililerinin bana verdiği cevap: 24 bine düşünüyoruz.
24 bine çıkarttığınız zaman sağlık birinci basamak hizmetlerini,
yasayı o zaman çıkartalım. Anlaşamadığımız konu yok. Aslında bir
tıp mensubu olarak asgari müştereklerde birleşmemek mümkün değil.
İnsan sağlığıyla ilgileniyoruz ve bunun en iyi şekilde olmasını
istiyoruz. Her ikimizin aynı konu üzerinde birleşebilmesi için
Hükûmetin bu konuda hassas davranması lazım ve yasayı aceleye, oldubittiye
getirip çıkartmaması gerekir.
Şimdi, mesela, benim
ilkokul çağlarımda, Fatsa'da -şu anda sağlıklılar ikisi de- iki tane
doktor ağabeyimiz vardı. Birisi Doktor Hasan Erkmen, birisi de gene
Sayın Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül'ün dayısı Profesör Doktor
Ahmet Satoğlu-ki, benim tabiat bilgisi öğretmenimdi- Fatsa'da pratisyen
hekimlik yaptılar. Bunların içerisinden Doktor Hasan Erkmen'in aynası
vardı. Yani, skopi cihazına, sizin de bildiğiniz, duyduğunuz gibi
ayna denirdi. O çocukları o aynaya sokarak akciğerlerindeki iltihabi
olayı, akciğerindeki rahatsızlıkları ortaya çıkartan, kırık-çıkıkları
ortaya çıkartan ve eliyle, o Hasan amca, Doktor Hasan Bey -hâlâ sağdır,
kendisini saygıyla anıyorum- o kırıkları eliyle o skopi cihazının
altında birleştirirdi; ama ne oldu biliyor musunuz arkadaşlar? Doktor
Hasan Erkmen'in on parmağı da kesildi. Radyasyonun komplikasyonu
bunlar. Lütfen… Üzerinde durduğumuz konu çocuk oyuncağı değil. Yani,
konunun hassasiyetini, bir radyolog doktor olarak yaşamış ve yaşamaktayım.
Şimdi, bütün radyoloji
kliniklerini, özelde ve resmî kurumlardaki radyoloji kliniklerini
de, tam manasıyla, radyasyondan izole edelim, ayıralım, tam manasıyla,
10 santimlik tuğlalarla o bölümleri ayıralım veyahut da 3 milimlik
kurşunlarla örelim ve orada radyasyon sızıntısı olmaz. Oradaki arkadaşımız
yedi buçuk saat çalışsın. Oradaki arkadaşımız…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Zaten ayrı.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Lütfen, bilmediğiniz konuyu konuşmayın.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Zaten
ayrı.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Lütfen… Lütfen…
…yedi buçuk saat çalışsın,
ben ona razıyım; ama, Sayın Bakanım, "benim zamanımda bu kadar
ruhsat verildi" diyor.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Zaten ayrı.
BAŞKAN - Hakkınız var
mı Sayın Çerçi?
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Peki, ben soruyorum: O ruhsat verilen hastanenin koridorlarında
yazıyor, "hamileler ve hamile şüphesi olan kişiler buradan geçemez"
diyor. Demek ki, koridorda da hâlâ sızıntı var. Lütfen arkadaşlar,
bunları hastaneye gittiğiniz zaman görüyorsunuz. Peki, bunları
halletmeden bu yasayı nasıl çıkaracaksınız? Ben, Sayın Bakanımı
insafa davet ediyorum.
Bir de, son zamanlarda
özel hastanelerde olan anjiyolar, anjiyolardaki komplikasyonlar
ve anjiyonun özelliği… Her hastaya anjiyo isteniyor. Devlet hastanesine
gidiyor -hepimiz yaşıyoruz bunları, milletvekilleri olarak sizler
de yaşıyorsunuz- anjiyo isteniyor. Anjiyo için gidiyor özel hastaneye.
Stent takılıyor. 200 dolarlık stent, 4.500 dolarlık stent… Arkasından,
baypas ameliyatı. Devlete kaça mal oluyor, biliyor musunuz arkadaşlar?
En aşağı 25 milyar liraya mal oluyor. Bu devletin parasına yazık, o
vatandaşa da yazık. Gerekli gereksiz bu şekildeki ameliyatların
bir an evvel durdurulması gerekir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu,
lütfen toparlayınız.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Toparlıyorum.
Lütfen, bu konudaki
hassasiyetimiz, doktorlar olarak bizi çok üzmektedir. Bu konudaki
yanlışlıkları, Bakanlık, bizlerin de fikirlerini alarak, sivil
toplum kuruluşlarının ve Türk Tabipler Birliğinin görüşlerini
alarak, bir an evvel önlemesi gerekmektedir. Bu konuda, biz, kendilerine
-şahsen ve Grubum olarak- yardım etmeye hazırız. Lütfen, bu vurdu kaçtılığa
son vermemiz gerektiğine inanıyorum.
Sonra, Sayın Bakandan
şunu istiyorum: Fındık krizinden, fındık ekonomik krizinden dolayı
Karadeniz'deki insanlar psikolojik travmaya girmişlerdir. Psikolojik
travmanın neticesi ekonomik terörün oluşmasına neden olacaktır.
O nedenle, bölgemdeki psikiyatri mütehassıslarının -her bölgemde,
Ordu, Giresun, Trabzon, Samsun'da- psikiyatri doktorlarının sayısının
artırılmasını istiyorum.
Aynı zamanda, Ordu
Devlet Hastanesi, Giresun Devlet Hastanesinde radyasyon komplikasyonlarının
çok arttığını görmekteyiz ve yaşamaktayız. O nedenle, her iki hastaneye
de onkoloji mütehassısı, radyoterapi veyahut da medikal onkoloji
uzmanları gönderilmesini…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu,
teşekkür ediyorum.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Bağlayacağım teşekkür ederek.
BAŞKAN - Lütfen Sayın
Tandoğdu…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Hemen bağlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen Sayın
Tandoğdu…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Hepinize çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
önergeyi oylarınıza sunacağım; ancak, önergenin oylamasından önce
bir yoklama talebi vardır. Şimdi bu talebi yerine getireceğim.
Ancak, yoklama talebini
işleme koyabilmem için, ayakta olup yoklama talep eden milletvekillerinin
sayısının 20 olup olmadığını tespit edeceğim.
Sayın Anadol, Sayın
Tandoğdu, Sayın Artantaş, Sayın Özyürek, Sayın Özcan, Sayın Neşşar,
Sayın Arıtman, Sayın Koç, Sayın Arz, Sayın Özkan, Sayın Özyurt, Sayın
Hacaloğlu, Sayın Coşkunoğlu, Sayın Arslan, Sayın Hamzaçebi, Sayın
Yıldırım, Sayın Baratalı, Sayın Deveciler, Sayın Özmen, Sayın Çilingir,
Sayın Ünlütepe, Sayın Küçük, Sayın Yücesan ve Sayın Altınorak.
Yoklama için üç dakika
süre veriyorum.
Adlarını okuduğum
sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica
ediyorum.
Yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3.- Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin
Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı
San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/1226) (S. Sayısı: 1247) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1247 sıra sayılı Kanun Tasarısının yürürlüğe ilişkin 14 üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İrfan
Gündüz (İstanbul) ve arkadaşları
Madde 14- Bu Kanunun;
a) 1 inci maddesiyle
3359 sayılı Kanuna eklenen ek 10 uncu maddenin son fıkrası hariç olmak
üzere, 1 inci ve 4 üncü maddeleri yayımı tarihinden itibaren altı
ay sonra,
b) 1 inci maddesiyle
3359 sayılı Kanuna eklenen Ek 10 uncu maddenin son fıkrası ile diğer
maddeleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.
7 nci maddesi yayımı
tarihinden itibaren yedi yıl sonra yürürlükten kalkar.
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Uygun görüşle
takdire bırakıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz Değerli Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Zorunlu mali sorumluluk
sigortası ile radyolojide çalışma usul ve esaslarına ilişkin gerekli
alt düzenlemelerin ve hazırlıkların yapılması amacıyla, bunlara
ilişkin hükümlerin kanunun yayımı tarihinden itibaren altı ay sonra
yürürlüğe girmesi öngörülmüştür.
Diğer taraftan anestezi
uzmanının bulunmadığı hallerde, anestezi teknisyenlerinin ameliyatlara
girebileceklerine izin veren yedinci maddesi için, anestezi uzmanı
ihtiyacının zaman içinde karşılanması düşüncesi ile yedi yıllık
yürürlük süresi konulmuştur.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
biraz önce kabul edilen önergeyle 14'üncü madde tümüyle değiştirildiğinden
Samsun Milletvekili Haluk Koç ve arkadaşlarının önergesini işlemden
kaldırıyorum.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
15'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 15.- Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen İbrahim Özdoğan, Erzurum
Milletvekili.
Buyurun Sayın Özdoğan.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 1247 sıra sayılı
Yasa Tasarısı üzerinde Anavatan Partisi adına söz almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlarım,
üç haftadır bu 1247 sıra sayılı Yasa Tasarısı üzerinde bu Mecliste
gece gündüz çalışmaktayız. Artık, hitamına gelmiş bulunmaktayız.
Burada, bu yasa tasarısı üzerinde çok şey söylendi ve muhalefetle
iktidar partisi arasında fikrî mücadeleler oldu. Fakat, burada
bir şeyi belirtmek istiyorum ben. Beşinci yılın sonuna doğru gelmek
üzereyiz, seçimlere çok az bir zaman kaldı. Bugün Anavatan Partisinin
verdiği Grup önerisi üzerindeki -ki, bu Grup önerisi narenciye üreticilerinin
sorunları hakkında idi- görüşmelerde, Hatay Milletvekili Sayın
İsmail Soylu buraya çıktı ve bir şeyler söyledi. Hakikaten, onun konuşmaları
üzerine ben hicap duydum, utandım. Bunu bilhassa belirtmek istiyorum.
Neden değerli arkadaşlar? Hâlâ daha... (AK Parti sıralarından gürültüler)
Tutanakları alır okur İsmail Bey, tutanakları alır okur. Burada şunu
söyledi: "Eczacı çıkıyor, kaymakam çıkıyor, vali çıkıyor, köylü
ve çiftçi üzerine konuşmalar yapıyor."
Değerli arkadaşlar,
bu, cehaletlikten başka bir şey değildir. Biz burada herhâlde ihtisas
komisyonları olarak çalışmıyoruz, biz burada bürokratlar değiliz,
biz burada ülkemizin, milletimizin bütün meseleleri üzerine siyaset
yapmak için geldik, siyaset yapmak için geldik. Fakat, Sayın İsmail
Soylu, burada, beşinci sene içerisinde, hâlâ daha, zannediyorum
ki, kendisi komisyonculuk yapıyor hâlde, hâlâ daha işlerini -zannediyorum-
takip ediyor gibime geliyor. Bir defa, bunu buradan belirtmek istiyorum.
Bunun adına ne derler? Türkçemizde güzel bir atasözü vardır: "Koyunu
saldım bayıra, gerisini Allah kayıra." Demek ki, beş sene içerisinde
yapılan siyasetin adı buymuş. Ben başka bir şey demek istemiyorum,
gerisini aziz milletimizin görüşlerine havale ediyorum ve biz,
milletimizin, memleketimizin meseleleri üzerinde, her ne kadar
bir kısım mesleklerden gelmesek bile, siyaset yapmaya devam edeceğiz.
Siyaset bir meslek değildir. Sayın İsmail Soylu'ya buradan bunu belirtmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
hakikaten, bu kürsüde, son derece çelişkili fikirler söylendi. Biraz
önce burada konuşan Manisa Milletvekilimiz Sayın Mehmet Çerçi,
konuşurken, başhekimliğin kalitesinin artışından bahsettiler. Çok
doğru, aynen katılıyorum, aynen katılıyorum; eğer doktora yapmışsa,
başka bir üst ihtisas yapmışsa, gelsin başhekimliğe. Fakat, bunun
zıddı bir şey daha söyledi ve dediler ki: "Biz anestezi teknisyenlerini
de yasalaştırdık." Peki, bunun adına ne denir? Bunu adına da, Sayın
Mehmet Çerçi, geriye gitmek denir. Bu fikirleriniz çatışmıyor mu
birbirleriyle?
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Nasıl geriye gitmek? Yapıyor zaten adam.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Nasıl geriye gitmek? O zaman şu fikirleri söyleyelim…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Adam yapıyor zaten, teknisyen narkozu veriyor.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Bırakın, bir mantık kullanalım…
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
lütfen Genel Kurula hitap edin.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Bir mantık kullanalım…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Narkozu veriyor adam.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Diş hekimlerinin bulunmadığı yerde, sahte diş hekimlerine yasal
olarak yetki verelim, diş tedavisi yapsınlar!..
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Narkozu veriyor zaten adam.
BAŞKAN - Sayın Çerçi…
Sayın Çerçi…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Yetkisiz yapması daha mı doğru?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Kadın-doğum mütehassıslarının olmadığı yerde, ebelerin olmadığı
yerde köy ebelerine yasal olarak müsaade verelim, izin verelim, kanun
çıkaralım, ebelik yapsınlar, hemşirelik yapsınlar. Böyle bir çelişki
olabilir mi?
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Adam kanunsuz yapıyor diyorum.
BAŞKAN - Sayın Çerçi…
Lütfen oturur musunuz Sayın Çerçi.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, lütfen çelişkili konuşmayalım.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Kanunsuz yapıyor adam o zaman.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, geçen hafta ben bu yasa tasarısını eleştirirken,
Hükûmetin kafasında, geçmişteki birtakım konuşmalardan dolayı,
işte, bilhassa büyük şehirlerimizdeki bazı hastanelerin şehir
dışına çıkarılmasından bahsetmiştim ve buraların özelleştirilmesinden
bahsetmiştim. Burada bulunanlar hatırlarlar bunu.
Değerli arkadaşlar,
"bir şehrin kamuya ait hastanesini şehir dışına taşı ve hastanenin
yerine alışveriş merkezi yap" fikri, hakikaten, sağlık şartlarıyla,
sağlık fikriyle -hakikaten- uyum sağlamayacak bir konudur. Dolayısıyla, bu düşüncelerden
dolayı "el insaf" demekten başka bir şey demeye cesaret edemiyorum.
Ve bu anlattığım kendime
şunu bir kez daha gösteriyor değerli arkadaşlar: Sadece bu nedenle
bile, sadece bu nedenle bile -ki, Hükûmet sağlığımızı özel ellere
teslim etmek istiyor sadece- Hükûmetin bu işi bırakıp gitmesi bir an
önce, lazımdır diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar,
son bir nokta olarak, Sayın Sağlık Bakanının önceki hafta içerisinde
Genel Kurulda anne ölümleriyle ilgili olarak söylediklerine de
değinmek istiyorum. Sayın Sağlık Bakanı, Avrupa ve Türkiye ortalamasından
bahsederken, Avrupa ülkelerinin sosyal yapısı ile Türkiye'nin sosyal
yapısı arasındaki çok önemli bir farkı es geçerek büyük bir isabetsizliğin
tam üzerine basmıştır. Avrupa ülkelerinde bir anlam ifade edebilen
ülke ortalaması, bizim ülkemizde bir anlam ifade etmez değerli arkadaşlar.
Bizim ülkemiz, bölgeler ve sosyal kesimler arasındaki büyük uçurumlarla
belirlenmiş bir tablo arz etmektedir. Avrupa ülkelerinde anne
ölümleri şehirden şehre, bölgeden bölgeye, bir sosyal kesimden diğerine
çok büyük farklılıklar göstermez iken, bizde, bir yerden ötekine, bir
kesimden diğerine çağ farklarıyla büyük farklılıklar göstermektedir.
Örneğin, Sayın Sağlık Bakanı, evvelki hafta içerisinde, yine, Genel
Kurulda, Türkiye'deki doğurganlık ortalamasını yüzde 2,2 ile ifade
etmişlerdi. Türkiye'nin Sağlık Bakanının, sayıları, bu şekliyle,
değerli arkadaşlar, kullanmaya hakkı yoktur. Türkiye'de doğum oranları,
doğusu ile batısı arasında bir ortalama ile açıklanmayacak kadar
çok büyük farklılıklar arz etmektedir. İzmir'de 1,4 olan bu oran,
Hakkâri'de kaçtır? Sayın Sağlık Bakanına buradan sormak istiyorum. İşte,
realite buradadır, gerçek buradadır.
Türkiye'nin Sağlık Bakanının,
birtakım ortalamalarla ne kadar da Avrupa sayılarına yaklaştık
avuntusuyla değil, yakıcı sorunları korkmadan telaffuz etmeyle
başlaması gerekirdi her işe diye düşünüyorum. Türkiye ortalaması
değil, ülkemizin mahrumiyet bölgelerindeki anne ölümleri olmalıdır
Türkiye'nin Sağlık Bakanının meselesi. Biz sayı ortalamalarıyla
değil, sayıların gerçekleriyle uğraşmamız gerekmektedir Hükûmet
olarak, Meclis olarak.
Bölgeler, şehirler,
sosyal kesimler arasındaki farkların gerçeğini es geçen bir Bakanla,
bu uçurumları ortadan kaldırabilmemiz mümkün değildir değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım,
bir diğer konuya değinmek istiyorum. Mevcut sağlık sistemi, bizatihi,
hasta haklarını her aşamada çiğneyen bir yapıya sahiptir. Bunun nedenlerini
anlatmaya devam etmek için, şimdi, 1 Ağustos 1998 tarihli Resmî Gazetede
yayımlanan Hasta Hakları Yönetmeliği'ne değinmek istiyorum.
1998 yılında yayımlanan
Hasta Hakları Yönetmeliği, ikinci bölümünde sağlık hizmetlerinden
faydalanmak hakkına değiniyor ve şöyle diyor: "Hasta, adalet
ve hakkaniyet ilkeleri çerçevesinde, sağlıklı yaşamın teşvik
edilmesine yönelik faaliyetler ve koruyucu sağlık hizmetleri de
dâhil olmak üzere sağlık hizmetlerinden ihtiyaçlarına uygun olarak
faydalanma hakkına sahiptir. Bu hak, sağlık hizmeti veren bütün kurum
ve kuruluşlar ile sağlık hizmetlerinde görev alan personelin…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
lütfen toparlar mısınız.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
…adalet ve hakkaniyet
ilkelerine uygun olarak hizmet verme yükümlülüklerini de içerir.
Hasta, sağlık hizmetlerinden nasıl faydalanacağı konusunda bilgi
isteyebilir. Bu hak, hangi sağlık kuruluşundan, hangi şartlara göre
faydalanabileceğini, sağlık kurum ve kuruluşları tarafından verilen
her türlü hizmet ve imkânın neler olduğunu ve müracaat edilen kuruluşta
verilen sağlık hizmetlerinden faydalanma usulünü öğrenme haklarını
da kapsar."
Değerli arkadaşlar,
bu mesele uzundur, vaktim de doluyor. Ben şunu söylemek istiyorum:
Sağlık Bakanlığımız, halkımızı bu konularda bilgilendirmiş midir
şu ana kadar? Bunu sormak istiyorum. Halkımızın bu konulardan haberi
var mıdır? Yoksa, sağlık sistemimizin çok büyük meseleleri vardır,
bu da önemli bir meseledir.
Kamuoyunun gündemine
bunu aksettirmek istiyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Arslan, Muğla Milletvekili.
Buyurun Sayın Arslan.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ
ARSLAN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; uzunca süre Meclisimizi işgal eden bir torba yasanın
artık son maddesini görüşüyoruz. Başından beri bu torba yasanın
Türkiye'deki sağlık sistemine yararlar getirmeyeceğini, tam tersine,
özellikle çalışanlar üzerinde büyük olumsuzluklar getireceğini
iddia etmiştik. Tümü üzerinden başlayarak yaptığımız bütün konuşmalarda
bildiklerimizi bu kürsüden anlatmaya çalıştık, etkili olanlar oldu,
olmayanlar oldu. Mesela, radyoloji çalışanlarının çalışma şartlarını
düzenleyen, çalışma saatlerini düzenleyen maddenin, radyoloji
çalışanlarının sadece bugünlerini değil, gelecek kuşaklarının
da sağlıklarını tehdit altında tuttuğunu söyledik. Avrupa'da böyle
bir uygulama var, evet, mesai saatleriyle ilgili değil radyoloji
çalışanlarını düzenleyen madde, aldıkları iyonizan radyasyon
miktarıyla ilgili. Ancak, değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği
ülkeleri bunu yaparken 1997 yılının Mayısından 2000 yılının Haziranına
kadar, üç yıl, radyoloji alanında hizmet yapan cihazların, ışın yaymayan,
sağlık koşullarına elverişli hâle getirilir; havalandırmalarının
düzenlendiği bir süre tanımış, üç yıl. Bu konuda Avrupa Birliğindeki
ülkeler hazırlık yaptıktan sonra ancak bu alanda çalışanların, işte,
yıllık 50 milisivert, beş yıl üst üste de 100 milisivert radyasyon
alabileceklerini belirlemişler ve mesai saatleriyle ilgili düzenlemeden
vazgeçmişler.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bizim eleştirilerimiz sonucu -önerimiz de oydu- "gelin,
bu konuda teknik altyapıyı oluşturalım, ondan sonra radyoloji çalışanlarının
mesai saatleriyle ilgili böyle bir düzenleme yapalım" diye
eleştiriler getirmiştik. Altı ayını kurtarabildik değerli arkadaşlarım.
Bakın, Avrupa'daki cihazlar birinci el, son model cihazlar olmasına
rağmen, üç yıl bu teknik altyapıyı hazırlamak için uğraşmışlar. Biz,
şimdi, bu alanda, sadece altı aylık bir süreyi yeterli görüyoruz. Belki
bir kazançtır, ama asla yeterli olmayacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
anestezi teknisyenleriyle ilgili arkadaşlarımız itirazlarını
dile getirdiler. Sanıyorum, onu da on yıllık bir süre sonunda, artık,
o alanda sadece anestezi uzmanları ameliyatlarda görev alabilecek.
On yıl, ben, Türkiye'ye, Türkiye'deki yurttaşlarımıza, ameliyat olacak
hastalıklardan kaçınmalarını öneriyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bu yasa görüşülürken, tümü üzerindeki görüşmelerinde, bu torba
yasanın içinde çok kötü maddeler olduğunu, bu torba yasanın bu Meclis
tarafından reddedilmesi gerektiğini söylemiştim. Yetmedi, bu
torbaya başka torbalar kondu. Mesela, bir yasayı, şef, şef yardımcılarını,
Tıpta Uzmanlık Kurulunu, günlerce, saatlerce tartıştık burada. Tartışma
bitti. O madde kaldırıldı. Yerine, eski maddeyi mumla aratacak başka
bir madde ihdası yapıldı.
Değerli arkadaşlarım,
şef ve şef yardımcıları -bu kürsüden tekrar söylüyorum- sadakatine
değil liyakatine bakılarak atanacak. Liyakatine bakılarak, o
işi yapmaya yeterli bilgisi, insanları yönetmeye yeterli deneyimi
var mıdır, yok mudur? Bu konuda daha önceki çalışmaları nedir? Siyaseten
bana bağlı olup olmaması önemli değil. O işi yapıp yapamayacağının
önemli olduğunu söylemiştik. Çünkü, bu insanlar, gelecekte, Türkiye'deki
sağlık sistemine hizmetler verecek olan doktorlarımızın, yardımcı
sağlık personelimiz ve öğretmenleridir, onları yetiştirenlerdir.
Eğer, siz, o insanların bilgisine değil, siyasi yandaşınız olup olmadığına
göre atamalar yaparsanız, Türkiye'nin sağlık sistemini altüst edersiniz;
bu iddiada bulunmuştuk. Hatta, bu konuda, geçtiğimiz yıllarda yargıda
önemli kararlar alınmış. "YÖK, mutlaka bu Tıpta Uzmanlık Kurulunun
içinde olması gerekir, üniversitelerin bu Uzmanlık Kurulunun
içinde olması gerekir" demişlerdi. Hazırladığınız tasarıda
vardı az da olsa, Sağlık Bakanlığı ağırlığı olan sayıda temsil ediliyordu,
ona itiraz ediyorduk, onu da elimizden kaçırdınız. Tümüyle bu alandaki
düzenlemeyi eğitim hastanelerine verdiniz.
Değerli arkadaşlarım,
biliyorsunuz, zaten, eğitim hastaneleriyle ilgili çıkardığınız
bu yasa da, daha önceki yasalar gibi Anayasa Mahkemesinden dönecek,
ama o önemli değil. Amacınız, zaten, bu alanda bir düzenleme yapmak
değil. Kendi siyasal yandaşlarınızı, arka bahçeniz hâline getirmeye
çalıştığınız eğitim hastanelerinde şef, şef yardımcısı yapmak. Anayasa
Mahkemesi iptal edene kadar yaptıklarınızı yapacaksınız. Zaten,
daha önce yanılmıyorsam 176 civarında
şef, şef yardımcısını atamıştınız. İçinizde kendi mesai arkadaşlarınız
da var, müsteşarınız, müsteşar yardımcılarınız da şef, şef yardımcısı.
Keşke, Sayın Bakan kendisine de bir şef kadrosu atasaydı diye düşünüyoruz.
Anayasa Mahkemesi iptal edene kadar, yine, belli sayıda siyasal
yandaşınızı bu kurumlarda, bu hastanelerde, bu çok önemli, tıp eğitimi
açısından çok önemli hastanelerde, tıp hizmeti açısından çok önemli
olan bu hastanelerde şef, şef yardımcısı atayacaksınız.
Değerli arkadaşlarım,
bunlara itirazımız var. Bakın, başka bir şey yaptınız, bu ilk başta
yoktu. Denizli'de aile hekimliği uygulamasına karşı çıkan hekimleri
âdeta cezalandırırcasına "madem gitmiyorsun, ben de seni zorla
gönderirim" diye bir kanun çıkardınız burada.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Zulüm! Zulüm!
ALİ ARSLAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, gerçekten bir zulüm. Bu insanlar aile hekimliğinin
-ki, sektörün içinde olan insanlar- Türkiye'deki sağlık hizmetine
yardım etmeyeceğini, tam tersine, Sağlıkta Dönüşüm Projenizdeki,
sağlığı ticari hâle getirme amacınızdaki, birinci basamak sağlık
hizmetleri modeli olan aile hekimliğine karşı oldukları için bu
görevi kabul etmediler. Siz şimdi onları zorla gönderiyorsunuz, sonra
kürsüye çıkıp aile hekimliği… Efendim aile hekimliğinin Sosyalizasyon
Yasası'ndan bir farkı var, neymiş? Hekim seçme özgürlüğü. Zorla gönderdiğiniz
doktorları yurttaşlara hekim seçtireceksiniz, ondan sonra, ne güzel,
biz, aile hekimliğiyle yurttaşlarımıza doktor seçme özgürlüğü getirdik
diye caka satacaksınız. Olmaz böyle bir şey değerli arkadaşlarım!
Bakın, aile hekimliğiyle
ilgili uygulamalarınıza, sadece Türk Tabipler Birliği, sadece
Cumhuriyet Halk Partisi ya da sadece konuyla ilgisi olan SES, diğer
başka sivil toplum örgütleri karşı çıkmıyor. Bugün, Yeni Asır gazetesinde
bir haber var, belki okuyan arkadaşlarımız olmuştur. Değerli arkadaşlarım,
gazete haberi şöyle: "Aile hekimliğine hayırsever isyanı."
Arkadaşlar, isyan ettirdikleriniz kim biliyor musunuz? Hayırsever
olarak bu devletten madalya almış insanlar. Kim o hayırseverler? Bu
hayırseverler, sağlık ocakları yapmışlar zamanında. Şimdi diyorlar
ki: "Sizin getirdiğiniz model, aile hekimliği modeli ticari
bir modeldir." Kavramışlar, sizden daha çok onlar kavramışlar.
Biz, bu kürsüden defalarca söyledik. Sağlıkta Dönüşüm Programı bir
şeyin dönüşümüdür. Nedir dönüşüm? Sağlığı ticari bir meta hâline
getirmenin dönüşümüdür, dönüşüm odur. Biz, bu kürsüden defalarca
anlatmaya çalıştık, "yapmayın" dedik, "sağlıkta dönüşüm,
küresel sermayenin Türkiye'deki büyük sağlık pastasına göz dikmesinin
sonucu oluşuyor" dedik, anlamadınız, uyarılarımızı dikkate
almadınız, ama hayırsever yurttaşlarımız anlamış, diyorlar ki:
"Eğer, aile hekimliğine geçerseniz, birinci basamak sağlık
hizmetlerini ticari bir hizmet hâline getirirseniz, biz, sizden bu
sağlık ocaklarını geri alırız. Biz, size burada ticaret yapın diye
bunları yapmadık. Hatta, artık bundan sonra hiç kimse size sağlık
ocağı yapın diye yardım da etmez." Böyle bir uyarı da yapmış bu
yurttaşlarımız.
Değerli arkadaşlarım,
büyük itirazlar var bu torba yasada. Bakın en büyük itiraz da, daha
önce de dile getirdik, Türkiye'de yabancı hekimlere çalışma izninin
verilmesi. Defalarca dile getirdik, anlamadınız. Değerli arkadaşlarım,
bakın -burada olan arkadaşlarımız vardır- tümü üzerindeki yaptığım
konuşmada, Türkiye'de, Sağlık Bakanının ifadesiyle, 330 milyon hasta
olduğunu, bir yılda, 2006 yılında, bunu 70 bin doktorun -106 bin doktor
sayımız biliyorsunuz- 70 bin klinisyen doktorun muayene ettiğini,
doktor başına bir yılda 4.714 hasta düştüğünü, 230 günlük çalışma gününden
de bir günde bir doktora 20 hasta düştüğünü, burada, rakamlarıyla
kanıtlamıştım. Zaten, maddenin gerekçesinde de 20 doktorun gerekli
olduğu söyleniyor. Bir doktorun bir günde 20 hastaya bakabileceği
söyleniyor.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakan itiraz etti, ben indikten sonra kürsüye çıktı, dedi ki:
"Sayın arkadaşımız Ali Arslan hesap yapmayı bilmiyor." dedi.
Aynen okuyorum tutanaktan: "70 bin klinisyenin, yani, hasta muayene
eden hekimin hasta muayene ettiğinden ve toplam muayene eden sayıyı
da buna bölünce, günde 20 kişinin, ortalama hasta bakacağından
bahsedildi. Şimdi, bu hesabı yapan arkadaşım, belki hayatında çok
fazla hesap yapmamıştır…"
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arslan,
lütfen toparlayınız.
ALİ ARSLAN (Devamla)
- "…70 bin kişinin, 70 bin klinisyenin, başka hiçbir şey yapmadan
sadece hasta muayene ettiğini zannediyor." Kendisi de diyor
ki: "Türkiye'de bu işle ilgilenen hekim sayısı 50 bindir."
diyor. Tutanaklardan okuyorum değerli arkadaşlarım.
Bakın, size başka bir
tutanak okuyorum ben. 2006 yılında Türk Eczacılar Birliğinin kongresi.
Ben de oradayım, Sayın Bakan da orada, bir konuşma yaptı, içinizden
başka arkadaşlar da vardır. Bakın Sayın Bakan orada diyor ki… Ben Sayın
Bakanın verdiği laflara güvenerek, bu kürsüden Sayın Bakana teşekkür
de ettim. "Türkiye'de kızamık vakalarını azalttık." dedi,
istatistikler verdi. Bu kürsüden, Sağlık Bakanlığı bütçesinin tümü
üzerinde yaptığım görüşmelerde teşekkür ettim, Sayın Bakana güvendiğim
için. Ben de Sayın Bakana güvenerek, 70 bin sayısını bulmuştum. Sayın
Bakan diyor ki 2006 yılında: "300 milyon, yaklaşık 60 bin uygulamacı
hekim, 300 milyon kişiyi muayene ediyor." diyor. 60 bini, Sayın
Bakan, bundan bir yıl önce veriyor, bir yıl sonra, sırf bizim hesapları
yanlış çıkarmak için, 60 bini 50 bine düşürüyor. Sayın Bakan, sizin
verdiğiniz rakamlara biz nasıl güveneceğiz?..
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Hesap bilmiyorlar…
ALİ ARSLAN (Devamla)
- Nasıl hesap kitap yapacağız?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arslan,
teşekkür ediyorum.
ALİ ARSLAN (Devamla)
- Teşekkür edeceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür
için Sayın Arslan…
ALİ ARSLAN (Devamla)
- Hesap kitap bilmeyen ben miyim, Sayın Bakan mıdır, onu yüce Meclis
takdir etsin.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- "Allah bir" dediklerinden başkasına inanmayacaksın!
ALİ ARSLAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, bu torba yasa, Türkiye'deki sağlık sistemini
düzenlemenin ötesinde, çok büyük tahribatlar yapacaktır. O açıdan,
yüce Meclisin, bu konuda oy kullanırken, değerli milletvekili arkadaşlarımızın
bir kez daha, bir kez daha, bir kez daha düşünmesini rica ediyorum.
Hepinize saygılar,
sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Arslan.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Abdulbaki Türkoğlu, Elâzığ Milletvekili.
Buyurun Sayın Türkoğlu.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Elâzığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan yasanın 15'inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Kaç gündür bu tasarıyı
görüşüyoruz. Yalnız, burada önemsediğim iki maddeden bahsetmek istiyorum.
Özellikle, Dünya Sağlık Örgütünün öngördüğü, Avrupa bölgesindeki
ülkelerde 100 bin kişiye düşen hekim sayısı bakımından, Türkiye'nin
diğer ülkelerle kıyaslandığında ne durumda olduğunun çarpıcı rakamları
vardır: İtalya 100 bin kişiye düşen hekim sayısı bakımından 567 ile
birinci sırada, Türkiye ise 140 hekimle sondan ikinci sırada. Bu,
Türkiye'de hekim sayısının azlığını ifade etmektedir.
Türkiye'de, on yıl önce
tıp fakültelerindeki öğretim üyesi sayısı 1.875, on yıl geçmiş, on
yıl sonra 9.020; ama tıp fakültelerine kabul edilen yeni öğrenci sayısı
on yıl önce 5.200, bugün, on yıl sonra 4.700. Yani, Yükseköğretim Kurulu
yeni öğrenci almamıştır. Bu ne demektir? Bu, Türkiye'de önümüzdeki
yıllarda da, hekim sayısı bakımından fakir olacağımızın en açık
ifadesidir.
Öğretim üyesine düşen
öğrenci sayısı bakımından Almanya yüzde 22,4; İspanya 14,4; Türkiye
ise 3,6; yani, 1 öğretim üyesine düşen öğrenci sayısı. Bu, tıp fakültelerine
yeni öğrenci kabul edeceğimizin de aynı zamanda resmî belgesi. Ülkemizde
öğretim üyesi sayısı 9.020 iken, tıp fakültelerinde öğrenci sayısı
da 32 bin ve bir hekim günde 40-50 hastaya bakmak zorunda. Hekim sayısını
artırmamak, ülkenin sağlık geleceğine yapılabilecek olan en büyük
kötülük olduğunu burada ifade etmek istiyorum.
Yine, önemsediğim,
profesör ve doçentlerle ilgili burada ifade edildi. Profesör ve doçent
olunurken hangi kıstaslara tabi olduğu Yükseköğretim Kurulu Kanunu'nda
bellidir. Burada, şef ve şef yardımcılıklarına atanacak olan doçent
ve profesörler… İlgili ana bilim dalında 3 tane eğitim ve araştırma
hastanesinden şef, 2 tane de yine ilgili üniversitede ana bilim
dallarından hoca olacaktır. Yani, 5 kişilik bir jüri oluşturulacak,
eserlerini, yayınlarını, bilimsel çalışmalarını değerlendirecek
olan bu komisyon, uygun görülen kişilerin atamasını yapacaktır. Burada,
elbette liyakat esas alınacaktır.
Özellikle 11 tane eğitim
ve araştırma hastanesi Sağlık Bakanlığımız tarafından açıldı. Elâzığ'da
da açtılar, sağ olsunlar, teşekkür ediyorum kendilerine. Fakat, ne
hazindir ki -belki diğer illerdeki arkadaşlarımız da bu konuda
müştekidirler- Elâzığ Eğitim ve Araştırma Hastanesine, kanun çıkmadığından
dolayı, şef ve şef yardımcısı atamasını yapamamaktayız. Yani, bizim
Elâzığ'da eğitim ve araştırma hastanesi yapılmış, ama, şef ve şef yardımcısı
atayamamışız, bu kanunu bekliyoruz. Belki konuşmuşuz. Mesela radyolojiyle
konuştuk, kardiyolojiyle, arkadaşlarla konuşmuşuz, anlaşmışız,
gözdeki arkadaşlarla da anlaşmışız; yani, açıldığı zaman, bu arkadaşlar
gelecektir. Burada kadrolaşma söz konusu değil. Özellikle, eğer
kadrolaşma vardır deniliyorsa, ben o arkadaşlardan eksik olan ana
bilim dallarındaki hocaları da kendilerinin tavsiye etmelerini
bekliyorum.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Yok öyle bir anlaşma.
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Devamla) - Bize söylesinler, müracaat etsinler. Mesela kadın-doğumcu
bulamıyoruz.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Yok öyle bir anlaşma!
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Ömer Dinçer'den geçebilecek mi?
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Devamla) - Sayın vekilimiz bize kadın-doğumcu söylerse, doçent ve
profesör söylerlerse, inanın, eğer jüri de uygun görürse, çalışmaları
yeterliyse, bu atama yapılsın.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Pursaklar'dan geçebilecek mi? Onu söyle!
CANAN ARITMAN (İzmir)
- YÖK'le öyle bir anlaşmanız yok! Doğruları konuşun!
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Devamla) - Ben, bu kanunun, bizim özellikle ülkemize ve başta sağlık
çalışanlarına hayırlar getirmesini diliyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Türkoğlu.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Fatih Arıkan, Kahramanmaraş Milletvekili. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, sürenin sonuna geldik, çok acele eden arkadaşlarımız var
ama, ben, yine de birazcık konuşmak istiyorum. Teşekkür ederim.
Tıp bilimindeki gelişmelerin
gittikçe komplike bir hâl alması, tanı ve tedavi uygulamalarının
içerdiği riskler, malpraktis, yani uygulama hatasıyla komplikasyon
arasındaki farklılığın yeterince bilinmemesi, tababet icrasının
günümüzdeki zorluklarından belli başlılarıdır.
Bu zorluklar, tabiplerin
riskli tıbbi uygulamalardan kaçınmasına, böylece, esas gerekli
olan tedavilerin yapılmamasına yol açabilmekte ve bu da, tabiplerin
çalışma performanslarını ve sağlık hizmetlerini ve dolayısıyla
halk sağlığını olumsuz etkileyebilmektedir.
Tabiplerin bir sigorta
şemsiyesi altında kendilerini daha güvende hissetmeleri ve hizmet
motivasyonlarının yükseltilmesi, bu olumsuzlukları giderecektir.
Bu amaçlarla, hekimler için mali sorumluluk sigortası sistemi getirilmesi
gerekli görülmüştür.
Anayasa'nın 129'uncu
maddesinin beşinci fıkrasında, kamu görevlilerinin yetkilerini
kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları,
kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve
şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabileceği hükmü
bulunmaktadır.
Bu tasarının kanunlaşması
hâlinde, kamu görevlisi olan tabiplerin hizmet kusurlarından doğan
tazminat davaları, yine idare aleyhine açılacak ve idare aleyhine
hüküm verilecektir. Böylece, idarenin ödemeye mahkûm olduğu ve sorumlu
personele rücu edeceği tazminat sigorta şirketince karşılanacaktır.
Dolayısıyla, ortada Anayasa'ya aykırı bir durum yoktur.
Hukukumuza göre,
hasta muayene ve tedavisinde tek sorumlu ve yetkili tabiplerdir. Genellikle,
Yüksek Sağlık Şûrasına gelen malpraktis dosyalarının tamamı tabiplere
ilişkindir. Dolayısıyla, yeni getirilen bu sigorta sistemine hizmetin
ekseninde bulunan tabiplerle başlamak ve zaman içerisinde, gerekli
görüldükçe diğer sağlık personeline de yaygınlaştırmak uygun görülmüştür.
5413 sayılı Kanun'la
Sağlık Bakanlığının eğitim ve araştırma hastanelerindeki klinik
şefi ve şef yardımcısı unvanlı kadrolara yapılacak atamalarla ilgili
düzenlemenin Anayasa Mahkemesince yürütmesi durdurulmuştu. Anayasa
Mahkemesinin yürürlüğü durdurma kararındaki gerekçeleri de dikkate
alınarak, bu hususun objektif kriterlere bağlanması gerekli görülmüştür.
Böylece, eğitim hastanelerimizin tıpta uzmanlık eğitiminde sürekli
olarak bilimsel kalitenin sağlanması ve sürdürülmesi sağlanacaktır.
Süremiz varken, konuşmamı,
Hükûmetimizin sağlık hizmetlerinde yaptığı iyileştirmelerden bazılarına
değinerek de bitirmek istiyorum.
Bir: Rehineler kurtuldu.
Hastanelerde hastalarımızın, morglarda da cenazelerin rehin tutulduğu
günler sona erdi. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İki: Tüm sağlık kuruluşlarında
acil başvurularda sigorta veya ödeme işlemlerinden dolayı beklemeye
ve geri çevrilmeye son verdik.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Kuyruğa devam… Kuyruğa devam. Sabahın 3'ünde kuyruğa giriyor vatandaş.
FATİH ARIKAN (Devamla)
- Üç: Vatandaşımızdan ambulans hizmetleri için ücret alınmasını
kaldırdık.
Dört: Sağlık ocaklarında
muayene odası sayısı 6.300'den, bu yasanın başladığında çok daha az
bir rakam ama, şu saatte 15 bin olmuştur. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Çünkü, üç haftadan beri biz bu yasanın peşinde koşuyoruz. Muhalefetin
engellemelerine rağmen, Allah'a şükür sonuna geldik.
65 milyon olan muayene
sayısı, benim bu yasayla ilgili konuşmayı hazırladığımda 110 milyondu,
şu saatte 118 milyona çıktı, hekim başına 50 olan hasta sayısı ise
40'a düşmüştür.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Gel de vatandaşa sor.
FATİH ARIKAN (Devamla)
- 112 acil hizmetlerinde 618 olan ambulans sayısını 1.468'e, acil istasyon
sayısını da 481'den 1.175'e çıkarttık.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Milleti çileden çıkarttınız.
FATİH ARIKAN (Devamla)
- Acil hizmetlerinden yararlanan kişi sayısı 2002 yılında 381 bin
iken, 2006 yılında 900 bin kişi oldu.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Bak, dedim ben. Psikolojik travma yaşıyor bu halk. Fındıkta yaşıyor,
kayısı da yaşıyor, üzümde yaşıyor.
FATİH ARIKAN (Devamla)
- Sağlık hizmetlerini en ücra köşelere götürmek için gezici sağlık
hizmetlerini kurduk.
2002 yılında yurt genelinde
yüzde 78 olan aşılama oranlarını yüzde 90'ın üzerine, 14 milyon YTL
olan aşı bütçesini ise 113 milyon YTL'ye çıkarttık. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Avrupa'nın en büyük aşı kampanyasını
yaparak, 18 milyon 217 bin çocuğumuzu aşıladık.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arıkan,
buyurun.
FATİH ARIKAN (Devamla)
- Teşekkür ederim.
Anne sütünün kullanılmasını
teşvik etmek amacıyla kampanyalar düzenledik. Bebek dostu hastane
sayısını 2002'de 141'den, 2006 yılında ise 546'ya çıkarttık.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Nereden nereye geldik!
FATİH ARIKAN (Devamla)
- Biraz önce, hekim olan bir muhalefet milletvekili "aile hekimliğine
başladı mı ki?" diye soruyordu. Bakın, aile hekimliği uygulaması
hâlen dokuz ilde devam etmektedir.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Kombassan'la, Yimpaş'la başlattınız.
FATİH ARIKAN (Devamla)
- Bundan sonra, bu yıl, on bir ilimizde daha uygulamaya devam edilecektir.
Yine, sıtmayla savaşta
büyük bir başarı kaydettik. 2002'de 10.224 olan sıtma vaka sayısını,
2006 yılında sadece 786'ya düşürdük.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Zatürre ne oldu?
FATİH ARIKAN (Devamla)
- Kansersiz yaşam projesi kapsamında, 2002 yılına kadar kurulan 11
adet kanser tarama ve eğitim merkezlerine 38 tane daha ilave ederek,
2006 yılında 49'a yükselttik.
Tüm koruyucu sağlık
hizmetlerine ayrılan bütçe 2002 yılında 961 milyon iken, 2006 yılında
2,101 milyon YTL'ye yükseldi.
Daha sayacak çok şey
var, ancak, sabrınızı zorlamak istemiyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Bu güzel konuşma
için teşekkür ediyorum Sayın Arıkan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Nereden çıktı Sayın Başkan!
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen oturun.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Başkan tarafsızlığını yitirdi.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde soru-cevap işlemine başlayacağız on dakika süreyle,
ancak çalışma süremiz tamamlanmak üzere. Yasanın bitimine kadar
çalışma süremizin devam etmesi konusunu oylarınıza sunuyorum…
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Karar yeter sayısı…
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Anadol.
Kabul edenler…
Sayın milletvekilleri,
elektronik sistemle oylama yapacağım.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla
oylamaya başlandı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Sayın Başkan, saat sekizi geçmiş oluyor, oylama geçersiz.
Sekiz oldu mu biter,
saat sekiz.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri)
- Sekize daha sekiz var.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Saat sekiz. Uzatma kararı geçersiz, İç Tüzük'e aykırı durum.
(Ak Parti sıralarından
"iki dakika var" sesleri)
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Oradaki saate göre iki dakika var, var, tamam.
(Elektronik cihazla
oylamaya devam edildi)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır, süre uzatılmıştır.
Soru-cevap işlemini
başlatıyorum:
Sayın Işık, Sayın
Tunç, Sayın Yıldız, Sayın Arıtman ve Sayın Neşşar, sisteme girer misiniz
tekrar.
Buyurun Sayın Işık.
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sorum şu: İlaçta geri
ödeme sisteminde sepetin dışında kalan bir kısım ilaç firmaları kamu
ödeme kapsamına girebilmek için fiyatlarını, birden fazla düşürmüşlerdir.
Bu kapsamda kamu maliyesinde yapılan tasarruf ne kadar olmuştur?
Son sorum: Hastanelerin
özerk işletmelere dönüşmesi için
gerekli yasal hazırlıklar hangi aşamadadır? Sonuçta hizmet
kalitesindeki beklediğiniz değişiklik nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Işık.
Sayın Tunç…
ALİM TUNÇ (Uşak) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, özellikle
röntgen teknisyenleriyle ilgili çalışma şartlarının standartlarının
gelişmesi ve bununla ilgili acilde çalışma şartları ve nöbet tutmalarıyla
ilgili mevzuatta eksiklikler olduğu söyleniyor, bu doğru mudur?
Bunun düzeltilmesiyle
ilgili ve şu anda çıkardığımız kanunla beraber, bu teknisyen arkadaşlarımızın
çalışma şartlarındaki eksiklikleri ne zaman tamamlamayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tunç.
Sayın Yıldız…
MEHMET KERİM YILDIZ
(Ağrı) - Sayın Bakanım, Ağrı ilimizde başlattığınız Kızakta Doğum
Kaderimiz Olmamalı Projesi'ni, kış şartlarının ulaşımı zorlaştırdığı
diğer illerimizde de uygulamayı düşünüyor musunuz? Bu konuda bizi
aydınlatırsanız çok seviniriz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Yıldız.
Sayın Arıtman…
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Sayın Bakan, meslektaşınız bir bayan milletvekiline hakaret ederek
beğenmediğiniz bir sorudan kurtulduğunuzu düşünüyor musunuz? Seviyenin
bu kadar düşmesini yakışık buluyor musunuz?
Sizin için hasta hakları
mı önemlidir, yoksa yabancı sermayenin hakları mı önemlidir? Çünkü,
ithal doktor uygulamasında, mesleğini bilmez, dil bilmez doktorlarla
hasta mahremiyeti, hastanın gizlilik ilkesi olan hasta hakkı ihlal
olacaktır. Hasta haklarını önemsiyorsanız nasıl böyle bir uygulamayı
savunabilirsiniz?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Arıtman.
Sayın Neşşar…
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bakana şunu sormak
istiyorum: Kendisine bir soru önergesi yöneltmiştim bu Denizli'deki
verem savaş dispanserleriyle ilgili. Verem savaş işlerinin bundan
sonra aile hekimleri tarafından
görüleceğini söyledi. Talasemide görev alan doktorların
da oradan oraya nakledilmelerine benzer bir cevap verdi. Diyabet
merkezleri var, Denizli'de de bir diyabet merkezi var, sürekli devletin
dışladığı ve haklarını kısıtladığı bir merkez. Şimdi, anladığım
kadarıyla diyabet merkezlerini de kapatmayı düşünüyor.
Şimdi, bir aile hekimine
3.500 tane hasta verdiniz, verem savaş işlerini verdiniz, Talasemiyi
verdiniz… Şimdi, bu, eskiden de böyleydi, önce, doktorlar ayrılmadan
önce, meslek branşları ayrılmadan önce bütün işleri aynı doktorlar
yapardı. Bu, geriye doğru gidiş değil midir? Sayın Bakan bu konuda
acaba ne düşünüyorlar?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Neşşar.
Sayın Tandoğdu…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Diş hekimliğinin bir hekimlik mesleği olduğu kabul edilmişse neden
Diş Hekimliği İhtisas Tüzük'ü hâlen yürürlüğe konmamaktadır; neden
hastanelerde hastanelerin dışına atılmaya çalışılmakta ve atılmaktadırlar.
Örneğini isterseniz, Ankara Atatürk Araştırma Hastanesindeki
diş hekimleri, neden hastanelerden boşaltılıp polikliniklere
sevk ettiriliyor.
Bölgem olan Ordu'da,
Mesudiye, Gölköy, Gürgentepe, Akkuş, Korgan, Kumru, Aybastı, Çaybaşı,
İkizce ilçelerinde uzman hekim ve açık olan pratisyen hekimlik kadrolarını
doldurmayı ne zaman düşüneceksiniz, değerlendireceksiniz?
Bir de, Sayın Bakanım, bir televizyon programında
"Ben bir hasta hakları uzmanı olarak" diye bir konuşmaya
başlamıştınız. Sizi görünce hatırladım. Acaba böyle bir ihtisas
dalı var mı?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Yoksa, siz bir Sağlık Bakanı olarak, bu hakkı kendinizde olağan olarak
görüyor musunuz?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tandoğdu.
Sayın Bakan, buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Değerli Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Işık'ın sorusuna
cevaben şunları söyleyeceğim: Bu geri ödeme kurumlarının, geri
ödeme kurallarıyla ilgili olarak, ilaç hususundaki kurallarla ilgili
olarak sepet dışında kalan ilaçların çok önemli bir bölümü, gerçekten,
kendileri gönüllü olarak kamuya indirim yapmak suretiyle fiyatlarını
1 kere düşürdüler kararname dışında. Ama, bundan ne kadar bir ek tasarruf
yapıldı, doğrusu, onu hesaplayıp size o şekilde vermemiz lazım,
çünkü her bir geri ödeme kurumunun ayrı ayrı tasarrufları var.
Kamuya ait özerk sağlık
işletmeleriyle ilgili kanunumuz şu anda Başbakanlıkta incelemelerdedir.
Ümit ediyorum ki, onu da yüce Meclisin önüne en kısa zamanda getirerek
kaliteyi artırma hususunda bir adım daha atmış olacağız.
Sayın Tunç'un röntgen
teknisyenlerinin çalışma standartlarıyla ilgili sorduğu soruya
cevaben şunu söyleyebilirim: Bu kanunla, şu anda birlikte Meclisimizde
üzerinde çalıştığımız kanunla birlikte, bu kanun yasalaştıktan
sonra, diğer ikincil mevzuatı da tekrar gözden geçirerek yenilikler
üzerinde çalışacağız.
Sayın Yıldız'ın, kış
şartlarında, hamile bayanlarımızın, annelerimizin, yolları kapanma
riski olan köylerden alınarak şehre getirilmesiyle ilgili, önceden
şehre getirilmesi ve burada doğumunun beklenmesiyle ilgili güzel
bir örneğe işaret ettiği bir sorusu var. Evet, Ağrı'da bunu Ağrı Valimizin
teklifiyle başlattık, bir pilot çalışma şeklinde bu kış yürüttük ve
ilk bulgularımız, gerçekten çok yararlı olduğu yönünde. Sonuçları
değerlendirerek eğer uygun bir sonuç elde edebilmişsek, etmişsek,
diğer illerimizde de kışın ağır geçtiği illerimizde de bu uygulamayı
geliştireceğiz.
Sayın Arıtman'ın, tabii
ki, şahsına hiç hakaret etmedim, bundan sonra da etmeyeceğim. Ancak,
birey her kim olursa olsun, o bireyin -hele bunlar bebeklerse- haklarıyla
ilgili bir şey söylenmişse, yani haklarını ihlal edecek bir şey söylenmişse,
elbette ki, ona gereken cevabı bugün verdiğim gibi daha sonra da vereceğim.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Ne alaka!
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Şunu özellikle ifade etmek isterim ki: Ben Doğu
Anadolu'da yirmi sene çalıştım. Oradaki bütün yavrularımın canları,
sıhhatleri benim kendi yavrularımın canları ve sıhhatleri kadar
benim için önemlidir ve kutsaldır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Lafla olmuyor Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Neşşar, biz, aslında, verem savaş dispanserlerini,
talasemi merkezlerini, buna benzer ana çocuk sağlığı merkezlerini,
aile hekimliğine geçtiğimiz illerde toplum sağlığı merkezlerinin
çatısı altına alıyoruz -ki olması gereken de budur- ve buralarda,
aslında, hem eğitim yapan hem meseleyi takip eden birimler oluşturuyoruz.
Aile hekimleri de kendi hastalarını, kendi dosyalarıyla birlikte
gerektiğinde konsültasyonlarını yaparak -nasıl ki uzmanlarla
konsülte ediyorlarsa, buralarla da konsülte ederek- takip edecekler.
Dünyanın her yerinde, her gelişmiş ülkesinde bunun böyle yapılması
gerekir, biz de bu şekilde yapıyoruz.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Toplum sağlığı merkezlerinde 260 hekim mi var Sayın Bakan? Öyle
yazmışsınız.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Tandoğdu, diş hekimlerini biz hastanelerin
dışına falan itmiyoruz. Diş hekimlerinin rahat hizmet verebilecekleri
özel ağız-diş sağlığı merkezleri kuruyoruz. Bakınız, rakamlara baktığımızda,
kamuya ait hastanelerde veya ağız- diş sağlığı merkezlerinde, geçmişe
kıyasla, onlarca kat daha fazla hizmet edildiğini göreceksiniz;
dolgu açısından bu böyle, tedavi açısından böyle, protez açısından
böyle. Çok büyük mesafe aldığımız bir konudan bahsediyorsunuz.
Bundan böyle de özel tıp merkezleri oluşturarak, ağız-diş sağlığı merkezleri
oluşturarak bu hizmetin çerçevesini genişleteceğiz.
Ordu'nun ilçelerine
elbette ki uzman hekim veriyoruz, bundan sonra da vereceğiz. Ama,
bu hususta, siz, değerli milletvekilimiz olarak, Türkiye'de hekim
sayısının artırılması yönünde görüş bildirirseniz, katkı verirseniz,
bu işten sorumlu olan organları bu hususta siz de motive ederseniz,
bize yardımcı olmuş olacaksınız.
Zannediyorum, soruların
hepsi bunlardı.
Çok teşekkür ediyorum
yüce Meclisimize.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
İç Tüzük'ün 86'ncı maddesine
göre, tasarının tümünün oylanmasından önce, oyunun rengini belli
etmek üzere ve aleyhte olmak üzere, Mehmet Neşşar, Denizli Milletvekili,
söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Neşşar.
(CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce çıktığımda,
dezenformasyondan bahsetmiştim. En son şahsı adına konuşan bir arkadaşımız
AKP sıralarından -orada oturuyor, bana bakıyor- dedi ki: "Bu yasa
görüşülmeye başladığı zaman 1 hekime 50 hasta düşüyordu, şimdi 1
hekime 40 hasta düşüyor." Yani, üç haftada, siz, hekim başına
düşen hastayı 50'den 40'a düşürdüyseniz, buna, vatandaş "atma
Recep, din kardeşiyiz" der ve bunu, ben, bütün Receplere teşmil
ederek size söylemek istiyorum ve bu, dezenformasyonun ta kendisidir.
Yani, sayın milletvekillerinden öte, değerli yurttaşlarım, bunu
lütfen değerlendiriniz diyorum. Doğru değildir, 50'den 40'a düşmemiştir.
Türkiye'de hekim başına düşen hasta sayısı belki hâlâ ortalamanın
üstündedir doğruyu söyleyeceksek. Ama, bunu çözmenin yolu da sağlığı
bilmeyen insanları Türkiye'ye hekim diye doldurmak da değildir.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, bir konuya daha değinmek istiyorum, çok önemli. Bir arkadaşımız,
İngiltere'de çalışan Hintli doktorlardan söz etti. İngiltere'de çalışan
Hintli doktorların, yani, bazı ülkelerin, sömürgelerinden alıp getirdikleri
insanları, yıllar sonra, belirli noktalara kadar getirdiğini herkes
bilmektedir. Ama, sömürgelerden gelen insanların hangi bedeller
ödeyerek nereye kadar gelebildiğini de düşünmeniz gerekir; bir.
İki: Sömürgelerden
gelen insanlar, hiçbir zaman… İngiltere'yi biliyorsa arkadaşım
gitsin, o Hintli doktorları sokaklarda görürsünüz; ama, şefler İngilizlerdir
ve genellikle de onların kulüplerine Hintlileri almazlar. Bunun
için Kemalizm -isterseniz Atatürkçülük deyiniz- sömürgeciliğin
her türlüsüne karşıdır, sömürene de karşıdır, sömürtene de karşıdır.
Bunu da belirtmek istiyorum.
Kalan kısa sürede,
bu yasayı bağlarken, son noktayı koyarken şunu söyleyeceğiz: Bu yasa,
sağlığın piyasalandırmaya, özelleştirilmeye doğru dönüştürülmesinin
yeni bir adımıdır. Bunu söylerken, özelleştirmeyle, özel sağlık hizmeti
sunmanın ya da özel sağlık hizmetinden yararlanmanın aynı şey olmadığını
söylemek istiyorum. Özelleştirirken ve de bu şekilde özelleştirirken,
siz, sağlığınızın piyasasını, yabancı büyük sermayenin, çok uluslu
sermayenin sömürüsüne açıyorsunuz, yabancılaştırıyorsunuz ve
bir anlamda da bu sömürüye işbirlikçiliği yapıyorsunuz. Biz, bunun
için buna karşıyız. Yoksa, Türk özel sektörünün sağlık hizmetlerinin
sunumunda son derece kıymetli rolü olduğunu biliyoruz. Ama, o kıymetli rol,
yirmi beş senedir, ne kadar desteklenirse desteklensin, devlet eliyle,
yüzde 5'i, yüzde 8'i geçememiştir. Geçemediği için ve anayasal olarak
da sağlığın korunması kamunun görevi olduğu için, biz, kamuda, kamu
sağlık hizmetlerinin öncelenmesine ağırlık veriyoruz, öncelik
veriyoruz.
Geçen gün de söyledim,
özel sağlık hizmetlerini sadece büyük merkezlerde veriyorsunuz. O
nedenle, özelleşmeyle Anadolu'ya sağlık hizmeti gidemeyeceğini,
sağlıkta mağdur olan kesimlerin, mahrum olan kesimlerin sağlıktan
beklediklerini özelleştirmeyle veremeyeceğimizi onun için söylemek
istiyoruz.
Belli bir kesim… Bunu
ekonomik olarak da sınırlandırmayın. Bakan, gelip şimdi diyecek ki
"Herkese açtık hastaneleri." Ankara'da yaşıyorsa belki
açıyorsunuz, İstanbul'da yaşıyorsa açıyorsunuz, ama Erzurum'da daha
açamıyorsunuz Sayın Bakan. İstediğiniz kadar söyleyin, açamayacaksınız
da.
Dolayısıyla, hakkaniyete
uygun olmayan, vatandaşın tümüne hizmet götürmeyen, Anadolu'nun
makûs talihine bir çare getirmeyen ve sanki de, Sayın Bakanın, sonsuza
kadar o Bakanlık koltuğunda oturacakmışçasına, büyük bir kibirle
sunmaya devam ettiği bu dönüşüm, sağlık hizmetlerini, ancak ve yalnız,
Türkiye'de, son beş yılda geri götürmüştür. Bu geri götürmeye de inşallah,
en erken zamanda seçimlerle ve demokrasiyle son vermek boynumuzun
borcudur.
Hepinize saygılar,
sevgiler sunuyorum.
Sağ olun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Neşşar.
İç Tüzük'ün 86'ncı maddesine
göre lehte söz isteyen Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Elbette, tasvip ettiğim,
kabul ettiğim birçok madde var. Ancak, benimsemediğim, kabul etmediğim
de birçok madde olduğunu sözlerimin başında ilave etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
ben çok fazla bir şey söylemeyeceğim. Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın,
bu kanunun genel gerekçesinin altında imzası var, Başbakanımızın,
buradan bazı bölümler okuyacağım.
Şimdi, Sayın Başbakan
diyor ki, bakınız: "Tabiplerin haftalık çalışma süresi kırk
beş saattir ve sıklıkla, nöbetlerde, hiç dinlenmeden otuz altı saat
çalışmak zorunda kalmaktadırlar. Bu çalışma temposu tabiplerin
hata yapma ihtimalini artırmaktadır. Keza, genel olarak, bir tabip
için kabul edilen günlük hasta sayısı 20'dir. Ancak, ülkemizde, hasta
yoğunluğu ve tabip yetersizliği sebebiyle, birçok tabip, günde
100 ve daha üzeri hastaya bakma mecburiyetindedir." Bunları
kim söylüyor? Bunu söyleyen Sayın Başbakan. Şimdi, milletvekillerimiz
de geliyorlar, çağ atlamaktan, sağlıkta devrimden, dönüşümden bahsediyorlar.
Başbakan diyor ki: "Doktorlarımız 100'ün üzerinde hasta bakıyorlar."
Bunu ne zaman söylüyor? Dört buçuk yıl sonra söylüyor değerli milletvekilleri
Sayın Başbakan. Hani dönüşüm? Hani dönüşüm? (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Daha devam ediyor:
"Bu kadar hastaya tıbbi ve etik kuralları dikkate alarak kâmilen
bakmak mümkün değildir." Diyor ki: "Ey hastalar, bir doktor
bu kadar çok hastaya baktığı için sizi kâmilen muayene edemiyor"
diyor. Kim söylüyor? Sayın Başbakan söylüyor, ben söylemiyorum. İşte
burada, işte burada. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Değerli milletvekili,
geliyorum, geliyorum.
"Ülkemizdeki tabip
sayısının ve dağılımının istenilen şekilde sağlık hizmeti verilmesine
kâfi gelmediği bilinen bir gerçektir." Kim söylüyor? Başbakan.
Ne diyor? "Tabip dağılımı doğru bir şekilde yapılmıyor."
diyor. Bunu Sayın Başbakan söylüyor, sizin Başbakanınız, hepimizin
Başbakanı söylüyor. Diyor ki: "Tabip dağılımı dengeli değil."
Düzelt, düzeltin efendim! Dört buçuk yıl sonra, bir Başbakan böyle bir
metnin altına imza atıp Türkiye Büyük Millet Meclisine... (AK Parti
sıralarından gürültüler)
Devam ediyor, devam
ediyor: "Avrupa bölgesindeki 52 ülke arasında sonuncu sıradayız."
Peki, soruyorum Sayın Başbakana, size: Dört buçuk yıldan beri Türkiye'nin
hangi ilinde bir tıp fakültesi açıp hayata geçirdiniz? Var mı? Niye
dört buçuk yıldan beri yapmadınız? Niçin yapmadınız? Niçin yapmadınız?
Diyor ki...
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Daha önce daha mı iyiydi? Daha mı iyiydi o zaman? Sizin iktidarınızda daha
mı iyiydi?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bakın, Sayın Başbakan diyor ki…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Sayın Başkan, lehte mi konuşuyor, aleyhte mi konuşuyor?
BAŞKAN - Oturur musun
Sayın Çerçi, lütfen.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Lehte mi konuşuyor?
BAŞKAN - Oturur musun
Sayın Çerçi.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Nasıl lehte konuşuyor bu?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sayın Çerçi, lütfen oturur musun.
İ.SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Böyle bir usul var mı ya!
BAŞKAN - Lütfen oturun
Sayın Çerçi.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Aleyhte konuşuyor.
BAŞKAN - Sayın Çerçi,
lütfen oturun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- …"Serbest dolaşımın önünü açıyoruz." Yani, Türklerin serbest
dolaşımını sağlayamıyoruz, hiç olmazsa, Avrupalıların, diğer
ülkelerin Türkiye'de serbest dolaşımının önünü açalım diyor Sayın
Başbakan. E, böyle bir anlayışı kabul etmek mümkün değil.
İşte, dört buçuk yıllık
icraatın, Başbakan imzasıyla, Türkiye'de sağlık hizmetlerinin nereye
geldiğinin açık bir göstergesidir. Bunu, sizin vicdanlarınıza ve
Türk milletinin takdirine bırakıyorum. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri)
Sayın Çerçi, biraz önce
de konuştun. Şimdi, benim her konuda konuştuğumu söyledin.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Lehte konuş, lehte!
BAŞKAN - Sayın Çerçi...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Lehte de söylüyorum.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Lehte diye çıktın oraya.
BAŞKAN - Sayın Çerçi...
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Lehte diye çıkmadı mı? Lehte diye çıktı.
BAŞKAN - Oturur musun
lütfen.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Sayın Başkan, niye müdahale etmiyorsunuz?
BAŞKAN - Ne yapalım?
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Lehte mi konuşuyor şimdi? Uyarın, uyarın!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sayın Fatih Arıkan biraz önce konuştu. Sayın Fatih Arıkan doktor
mu? Değil, doktor değil. Doktor olmayan Fatih Arıkan burada gelip konuşuyorsa,
Ümmet Kandoğan da gelir burada konuşur. Benim, Fatih Arıkan'dan bir
fazlam var. Niye bir fazlam var biliyor musunuz? Sayın Çetinkaya burada,
Sayın Çetinkaya, bak, burada -eski kaymakamlarımızdandır, valilerimizden-
şimdi, çıkar, sağlık üzerinde, iki saat, irticalen konuşur, millî
eğitim üzerinde konuşur, tarım üzerinde konuşur. Niye? Çünkü, işidir.
Sayın Çerçi, eğer sizinle
biz aynı ilçede beraber çalışmış olsaydık, iznini ben verecektim,
sicilini ben dolduracaktım…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Kaymakam başbakana bağlıdır.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- … sağlıkla ilgili bir problem varsa bana gelecektin, sağlık ocaklarıyla
ilgili bir mesele varsa bana gelecektin, personel probleminiz varsa
bana gelecektin.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Kaymakam başbakana bağlıdır, hükûmetin kaymakamıdır.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Yani, bu işin çözüm mercisi, kaymakam olarak bana gelecektin Sayın
Çerçi.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Kaymakamlar hükûmete bağlıdır, başbakana bağlıdır, bunu da öğren!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Şimdi, Sayın Başbakanın beni milletvekili seçtirdiğiyle ilgili,
ona da bir cevap vereyim.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Kaymakamlar hükûmete bağlıdır, bunu da öğren!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ben, temayül yoklamasında, 28 kişi arasında dördüncü oldum ve milletvekili
sıralamasında dördüncü sıradaydım. Benim önümde olan arkadaşlar
seçilemeyecek endişesiyle ertesi gün o toplantıya gelmemişken,
ben, o günden itibaren, seçim akşamına kadar, gecemi gündüzüme katarak
çalıştım, ben de bu partiye katkı verdim. Sayın Erdoğan'ın Siirt seçimlerinde,
gittim, elli iki köyü, dizlerime kadar çamur içerisinde dolaştım
ve Siirt'te, benim kaymakamlık yaptığım, benim çalıştığım ilçede
yüzde 92 oy aldı, yüzde 92…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Toparlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Tamam, teşekkür edeceğim.
BAŞKAN - 86'ncı maddeye
göre söz istediniz Sayın Kandoğan,
Teşekkür ediyorum.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Dürüst ol, dürüst! Meclisi yanıltma!
BAŞKAN - Tasarının
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sözlü soru önergeleri
ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 20 Şubat
2007 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.