DÖNEM: 22 CİLT: 146 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
63’üncü
Birleşim
14 Şubat 2007 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L
E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - YOKLAMALAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Yılmazcan'ın,
Kahramanmaraş'ın düşman işgalinden kurtarılışının 87'nci yıl dönümü
münasebetiyle, ilin, millî mücadele döneminde gösterdiği başarıya
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in,
Şanlıurfa'nın Ceylanpınar ilçesindeki tarım işletmesinde çalışan
işçileri taşıyan kamyonun devrilmesi sonucu 10 kişinin derede
boğularak ölümüne neden olan kazaya ve geçici tarım işçilerinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in cevabı ve Şanlıurfa Milletvekili Yahya
Akman'ın aynı konuda açıklaması
3.- Bursa Milletvekili Şerif Birinç'in, Rus işgaline
karşı mücadele eden Kafkas halkının lideri İmam Şamil'in ölümünün
136'ncı yıl dönümü münasabetiyle gündem dışı konuşması
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Kocaeli Milletvekilleri Mehmet Vecdi Gönül,
Osman Pepe, Nevzat Doğan ve Muzaffer Baştopçu haklarındaki soruşturma
dosyasının iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1204)
IV. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- 1273 sıra sayılı Dilovası beldesinde sanayi
atıklarının yarattığı çevre sorunlarını araştırma komisyonu raporunun
görüşme gününe ilişkin CHP Grubu önerisi
V. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kocaeli Milletvekili Salih Gün'ün, Ordu Milletvekili
Eyüp Fatsa'nın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin
Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı
San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/1226) (S. Sayısı: 1247)
VII. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın, bilişim
suçlarına yönelik düzenleme çalışmalarına ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/19689)
2.- Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın, atık trafiğine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı
(7/19871)
3.- Mersin Milletvekili Mustafa ÖZYÜREK'in, Futbol
Federasyonu yönetimine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/20009)
4.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun,
mahallî idarelerin denetimine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN'in cevabı (7/20042)
5.- Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in, bir danışmanı
hakkındaki bazı iddialara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
UNAKITAN'ın cevabı (7/20092)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
Bir ila Üçüncü Oturumlar
TBMM Genel kurulu saat 15.00'te açılarak dört oturum
yaptı.
TBMM Başkanlığınca, esas komisyon olarak İçişleri
Komisyonuna, tali komisyonlar olarak da Adalet, Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına havale edilen, konuları
bakımından aynı mahiyette olduklarından birleştirilerek görüşülmesine
karar verilmiş olan Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 18 milletvekilinin,
Çocukların Uçucu Maddelerin Zararlarından Korunmasına Dair Kanun
Teklifi'nin (2/903); İstanbul Milletvekili Gülseren Topuz'un, Uçucu,
Çözücü ve Yapıştırıcı Maddelerin Zararlarından Çocukların Korunması
Hakkında Kanun Teklifi'nin (2/921); Samsun Milletvekili Mustafa Çakır'ın,
Uçucu Maddelerin Kullanılmasının Denetlenmesine Dair Kanun Teklifi'nin
(2/922) amaç ve içerik açısından, esas komisyon olarak kendi komisyonlarında
görüşülmesine ilişkin Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Başkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu; tezkerede
belirtilen istem İçişleri Komisyonunca da uygun bulunduğundan,
gereğinin yerine getirildiği bildirildi.
İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 46 milletvekilinin,
belediyeler ve bağlı kuruluşlarının ihalelerinin araştırılarak
etkin denetim yollarının belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/422) Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin, sırası
geldiğinde yapılacağı,
9/2/2007 tarihli gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan
ve bastırılarak dağıtılan İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu hakkında
(11/8) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmaması
hususundaki ön görüşmelerinin Genel Kurulun 13/2/2007 Salı günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisinin, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edildiği,
Açıklandı.
Anavatan Partisi Grubu Adına Grup Başkanı Isparta
Milletvekili Erkan Mumcu ile Grup Başkanvekilleri Malatya Milletvekili
Süleyman Sarıbaş, Ankara Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu
ve Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu'nun, terör ve asayiş olaylarındaki
artış ve ahlaki çöküntüye karşı gerekli önlemleri alamadığı, toplumda
ayrışma ve huzursuzluğa neden olduğu, KÖYDES projesi ve mahalli
idarelerin yetersiz denetimi sonucu kamu kaynaklarının kullanımını
tartışmalı hâle getirdiği iddiasıyla İçişleri Bakanı Abdülkadir
Aksu hakkında Anayasa'nın 99'uncu ve İç Tüzük'ün 106'ncı maddeleri
uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/8) gündeme
alınıp alınmamasına dair ön görüşmeler tamamlandı; yapılan oylama
sonucunda, önergenin gündeme alınmasının kabul edilmediği açıklandı.
Birleştirilerek
görüşülmesi
Tekirdağ
Milletvekili Mehmet Nuri Saygun ve 30 milletvekilinin, küresel
ısınma konusunun (10/351),
Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek ve 59 milletvekilinin, küresel ısınmanın
ülkemizdeki etkilerinin (10/399),
Gaziantep
Milletvekili Fatma Şahin ve 20 milletvekilinin, küresel ısınmanın
neden olduğu sorunların ve oluşturduğu riskin (10/417),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın
98'inci, İç Tüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergelerinin, ön görüşmesine bir süre devam
olundu.
Saat 19.56'da toplanmak üzere, üçüncü oturuma
19.51'de son verildi.
Sadık Yakut |
Başkan
Vekili |
Ahmet Gökhan Sarıçam Yaşar Tüzün |
Kırklareli Bilecik |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
Dördüncü Oturum
Birleştirilerek
görüşülmesi
Tekirdağ
Milletvekili Mehmet Nuri Saygun ve 30 milletvekilinin, küresel
ısınma konusunun (10/351),
Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek ve 59 milletvekilinin, küresel ısınmanın
ülkemizdeki etkilerinin (10/399),
Gaziantep
Milletvekili Fatma Şahin ve 20 milletvekilinin, küresel ısınmanın
neden olduğu sorunların ve oluşturduğu riskin (10/417);
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın
98'inci, İç Tüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin ön
görüşmelerine devam olunarak;
İstanbul
Milletvekili Ekrem Erdem ve 106 milletvekilinin, Türkçedeki bozulma
ve yabancılaşmanın nedenleri ile toplumsal birlik ve beraberliğimiz
üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük'ün 104 ve 105'inci
maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin
(10/365) yapılan ön görüşmelerinden sonra,
Kabul edildikleri açıklandı.
Kurulacak komisyonların:
14'er üyeden oluşması,
Çalışma sürelerinin, başkan, başkanvekili, sözcü
ve kâtip üye seçimi tarihinden başlamak üzere 3 ay olması,
Gerektiğinde Ankara dışında da çalışmaları,
Kabul edildi.
14 Şubat 2007 Çarşamba günü, alınan karar gereğince
saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 22.11'de son verildi.
Nevzat Pakdil |
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
Yaşar Tüzün |
Ahmet Gökhan Sarıçam |
|
Bilecik |
Kırklareli |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
|
|
|
14 Şubat 2007 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63'üncü
Birleşimi'ni açıyorum.
II. - Y O K L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için beş dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama
pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, beş dakikalık süre
içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı yoktur. Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.09
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 63'üncü Birleşimi'nin İkinci Oturumu'nu açıyorum.
II. - Y O K L A M A
BAŞKAN - Biraz önce yapılan ilk yoklamada toplantı
yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi elektronik cihazla tekrar yoklama
yapacağız.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
Beş dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Kahramanmaraş'ın kurtuluş günüyle
ilgili söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Yılmazcan'a
aittir.
Buyurun Sayın Yılmazcan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Yılmazcan'ın, Kahramanmaraş'ın
düşman işgalinden kurtarılışının 87'nci yıl dönümü münasebetiyle,
ilin, millî mücadele döneminde gösterdiği başarıya ilişkin gündem
dışı konuşması
MEHMET YILMAZCAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün 14 Şubat Sevgililer Günü. Ben, bugün,
1920'lerde Maraş'ta yaşanan ölümsüz bir sevgiden, vatan sevgisinden,
bayrak sevgisinden, Allah'a kavuşma sevgisinden bahsetmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; millî mücadele
dönemi, Türk tarihinin önemli noktalarından birini teşkil eder. Bu
dönem, milletimizin var olma ya da yok olma durumuna geldiği çok
yönlü tarihî olaylar zinciridir. Devletlerin yürüttükleri politikaların
esası, geçmişteki tarihî olaylarda saklıdır. Tarihini iyi değerlendiren
ve ondan gerekli dersleri alan milletlerin istikbale yönelik daha
sağlıklı kararlar alacağı değişmez bir gerçektir. Nitekim, bundan
seksen yedi sene önce olan olayları doğru dürüst anlayıp, değerlendirip,
geleceğe dair hesaplarımızı yapabilseydik, bugün Irak'ta, Kerkük
ve Musul'da olan hadiseleri daha iyi anlayabilirdik.
İtilaf devletleri, daha Birinci Dünya Savaşı sonuçlanmadan
Türk vatanını aralarında paylaşmak için gizli anlaşmalar yaptılar.
Bu anlaşmalarda İngiltere, Suriye'yle birlikte Maraş, Antep, Urfa,
Adana ve Musul gibi Türk vilayetlerini Fransızlara vermeyi vaat
etti, kendisi de Filistin ve Mezopotamya'ya sahip olacaktı. İngiltere'nin
bu bölgeyi Fransızlara teklifinin amacı, Rusya ile arasında tampon
bir bölge oluşturmaktı. Böylece, Rusların güneye inmesine engel
olacağı gibi Hindistan yolunu da emniyete almış olacaktı, ancak,
savaş sonrasında durum değişti. Rusya'nın savaştan çekilmesi ve
kendi iç meseleleriyle boğuşmaya başlaması, İngiltere'ye Orta
Doğu'da daha rahat hareket etme imkânı sağladı. Bu sebeple, gizli anlaşmalarda
Fransa'ya vaat ettiği Musul, Maraş, Antep, Urfa ve Adana'yı kendisi
işgal etti. Amacı, Fransızlara vaat ettiği Musul bölgesini tekrar
elde etmekti.
Musul, Orta Doğu'da kuzeyden güneye, doğudan batıya
giden yolların kavşak noktasındaydı, üstelik zengin petrol yataklarına
da sahipti. İngiltere buradan kuzeye doğru rahatlıkla Batum ve Bakü'deki
kuvvetleriyle de temas sağlayabilirdi. Ayrıca, Musul'u almakla,
Bakü-Musul-Afganistan-Hindistan hattını kontrol edecek ve böylece,
Orta Asya'ya da etki edecekti. Daha da önemlisi, Doğu Türkleri ile
Anadolu Türkleri arasında bir set çekerek, olabilecek herhangi bir
teması önleyecekti. İşte bu amaçlarla, esasta olmamasına rağmen
Mondros Mütarekesi'nin 7'nci maddesini sebep göstererek Maraş ve
diğer güney vilayetlerimizi işgal etti.
İngiliz işgal dönemi genellikle sakin geçti. Bunun
sebeplerinden birisi, Ermenilere fazla yüz verilmemiş olması,
diğeri ise İngiliz kuvvetlerinin daha çok Hintli ve Mısırlı Müslüman
askerlerden oluşmasıydı. İngilizler, Maraş'a geldikten sonra burada
barınmanın güç olduğunu anladılar. Bunun üzerine İngiltere, Fransa'yla
pazarlığa oturdu. Musul'a karşı Maraş, Antep ve Urfa'yı Fransızlara
teklif etti, Fransa da bunu kabul etti. Böylece, 22 Şubat 1919'dan 1
Kasım 1919'a kadar sekiz ay süren İngiliz işgal dönemi sona erdi. İngilizlerin
çekilip, yerine daha çok Ermenilerden oluşan Fransız kuvvetlerinin
gelmesi, işgalin geçici değil, kalıcı olarak yapıldığını ortaya
koyuyordu.
Maraş hadiselerinde yerli Ermeniler Fransa'nın
yanında yer aldı, gençleri Fransız ordusuna gönüllü asker yazıldı.
Böylece, Ermeniler Fransızların piyonu hâline geldi. Özellikle bugün
Amerika'nın on yıl önce Kuzey Irak'tan Amerika'ya götürüp yetiştirdiği
5 bin kişilik lejyoner gücüyle Irak'a dönmesi gibi, o gün de Fransa,
tehcir esnasında Maraş ve Zeytun'dan götürdüğü 3 bin Ermeni'yi Fransa'da
yetiştirip Maraş'a işgal kuvveti olarak geri getirdi. Olayların
başlamasında bu Ermeni lejyon gücünün büyük rolü oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Yılmazcan.
MEHMET YILMAZCAN (Devamla) - Fransız üniforması
altındaki Ermeniler, işgalin başlangıcından iki gün geçmeden bir
Türk kadınına saldırdılar. Esas adı Ali olan, imamlığının yanı sıra
sütçülük de yapan Sütçü İmam, Türk kadınının namusuna uzanan eli kırdı.
Bu olay, Fransız işgaline karşı koymanın ilk işareti idi. İstiklal
Savaşı'nda atılan ilk kurşun budur.
Ermeniler, bu defa Türk Bayrağının asılmasını
önlemek için Fransızları tahrike başladılar. Fransız kumandanı,
bir Ermeni kızının istekleri doğrultusunda Maraş Kalesi'ndeki
Türk Bayrağını indirterek, yerine Fransız Bayrağını astırdı. Bu
olay, millî ruhun galeyana gelmesine sebebiyet verdi. Türk milletini
ayakta tutan ve binlerce yıldır devletsiz bırakmayan millî şuur, Maraş'ta
bir kez daha kanatlandı.
Bu ruhu teşkil eden esas itici güç, Türk milletinin
inancından gelmektedir. Kadiri Şeyhi Ali Sezai Efendi, cami avlusunda,
"Kalesinde Fransız Bayrağı dalgalanan beldede cuma namazı kılınması
caiz değildir." diyerek mücadelenin fitilini ateşledi. Müteakiben,
Rıdvan Hoca'nın, Ulu Cami'nin minberinden kaleyi göstererek
"hâkimiyet olmayan yerde cuma namazı kılınmaz" temasını
işleyen vaazı neticesinde Maraşlı, kaleye hücum ederek Fransız
Bayrağını indirdi ve tekrar şanlı Türk Bayrağını göndere çekti.
Burada, iki gerçek ortaya çıkıyor: Birincisi,
millî hâkimiyet fikridir. Tarihte, Türklerin bugüne kadar var olmaları
ve devlet kurma konusundaki tecrübelerinin sebebi bu ülkedir. Devlet
mağlup olabilir, ama, Türk milleti asla mağlup edilemez. Nitekim, Maraş'ın
işgalini protesto için Türkiye'nin her tarafında yapılan miting ve
protestolarda, Birinci Dünya Savaşı'nda Türk milletinin değil
hükûmetin mağlup edildiği dile getirildi. İkinci olarak ortaya çıkan
husus, Türk milletinin fiziki gücünün yanı sıra dinî inancının ona
verdiği dinamik güçtür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yirmi
iki gün süren çarpışmaların sonucunda şehir kurtarıldı. 12 Şubat 1920
tarihinde, Maraş'ta, Fransızlara karşı büyük bir zafer kazanıldı. Bu
zafer, itilaf devletlerinin Anadolu'daki sonlarının başlangıcı
olmuştur. Fransızlara karşı Maraş'ta kazanılan zaferin millî mücadelenin
kazanılmasında büyük bir rolü olmuştur. Maraş'ta elde edilen başarı,
millî mücadelenin ilk kıvılcımı ve ilk zaferidir. Maraş'ta parlayan
bu kıvılcım bütün yurda yayılmış ve zamanla büyüyerek düşmanı bir
ateş çemberi içine almış ve yok etmiştir. Nitekim, Maraş'ta kazanılan
zaferin etkileri kısa zamanda kendini göstermiş, hareket bütün
güney cephesine yayılmıştır. Maraş'ta elde edilen zaferde, halkın
sebatla direnmesi büyük rol oynadı. Halk, şehri terk etmedi, teşkilatlandı
ve işgale karşı koydu.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kürsüden,
devletimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah
arkadaşları başta olmak üzere, Şeyh Ali Sezai Efendi'yi, Doktor Mustafa'yı,
Maraş'ta kazanılan bu kahramanlık destanının başlatıcısı olan beyannameyi
"Elbistan" adıyla yazan Kısakürek'lerden Mehmet Ali Bey'i,
Kılıç Ali Bey'i, Aslan Bey'i, Sütçü İmam'ı, Rıdvan Hoca'yı, Maraş Müftüsü
Rafet Hoca'yı, Yusuf Çavuş'u, Abdullah Çavuş'u, Mıllıç Nuri'yi, Senem
Ayşe'yi ve Türk Bayrağını kale burcuna asan Onbaşı Osman Erşen ile
bu destanı yazan isimsiz kahramanları minnet ve rahmetle yâd ediyorum,
ruhları şad olsun.
Bu mücadelede Maraşlı muhteşem bir destan yazdı.
Bu necip milletin ortaya koyduğu millî birlik düşman oyununu Maraş'ta
bozdu ve Türk tarihine şerefli bir sayfa ekledi. Bunun sonucu olarak,
Maraş şehri 5 Nisan 1925 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
"İstiklal Madalyası" ve 7 Şubat 1973'te de isminin başına
verdiği "Kahraman"lıkla ödüllendirildi.
Maraş destanı milletimize kutlu olsun, Türkiye
düşmanlarına da ibret olsun. Böyle güzide bir şehirde beni dünyaya
getiren ve bana Maraşlıya hizmet etmeyi lütfeden Cenabı Allah'a
ne kadar şükretsem azdır.
Bu duygularla yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazcan.
Gündem dışı ikinci söz, Şanlıurfa'nın Ceylanpınar
ilçesinde meydana gelen trafik kazasıyla ve geçici tarım işçilerinin
sorunlarıyla ilgili söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Mehmet
Vedat Melik'e aittir.
Buyurun Sayın Melik.
2.- Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, Şanlıurfa'nın
Ceylanpınar ilçesindeki tarım işletmesinde çalışan işçileri taşıyan
kamyonun devrilmesi sonucu 10 kişinin derede boğularak ölümüne
neden olan kazaya ve geçici tarım işçilerinin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması veTarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Eker'in cevabı ve Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman'ın aynı konuda
açıklaması
MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Şanlıurfa'nın Ceylanpınar ilçesindeki tarım işletmesinde
10 kişinin ölümüyle sonuçlanan kaza ve geçici tarım işçilerinin
sorunlarıyla ilgili görüşlerimi belirtmek üzere gündem dışı söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 7 Şubat Çarşamba sabahı çok
erken saatlerde, Türkiye'de milyonlarca insanın sıcak yataklarında
uyuduğu sıralarda, Ceylanpınar Tarım İşletmesine süt sağmaya giden,
çoğu kadın ve çocuk denecek yaşta 43 işçiyi taşıyan kamyon Cırcıp
Deresi'ni geçmeye çalışırken devrilir ve içindeki işçilerden 10'u
suda boğulmak suretiyle hayatlarını kaybederler. Cesetlerin büyük
bir kısmı, arama ve kurtarma ekipleriyle dalgıçlar tarafından çıkarılır.
On iki yaşlarındaki bir kız çocuğunun cesedi ise, olaydan ancak iki
gün sonra bir ağacın köklerine takılmış vaziyette bulunur. Başta ölenlerin
yakınları olmak üzere, bütün ilçe halkı, elbette ki, böylesine toplu
bir ölümden dolayı büyük bir üzüntü içindedirler; ancak, içinde bulundukları
çağ dışı yaşam koşullarını nasıl kaderlerine bağlıyorlarsa, bu
ölümleri de kadere bağlayarak acılarını yine içlerine gömmek zorunda
kalmışlardır; çünkü, başka çareleri yoktur; çünkü, kendi seçtikleri
veya atadıkları yöneticileri tarafından böyle alıştırılmışlardır,
yaşadıkları her şeyin, her olumsuzluğun onların kaderi olduğu kendilerine
söylenmiştir; hatta, hâllerine şükretmeleri gerektiği de söylenmektedir.
Şanslıdırlar; çünkü, kendi memleketlerinde ölmüşlerdir, çok şükür
ölülerini de bulmuşlardır, daha Allah'tan ne istemektedirler; çünkü,
işin içinde, Eskişehir'de Porsuk Çay'ına düşüp hiç bulunmamak da vardır,
yine Eskişehir'de çadır içinde zehirlenip ölmek, Kırşehir yollarında
trafik kazasında hayatını kaybetmek veya TİGEM'in bekçileri tarafından
vurularak, faili belli, fakat failin hakkında işlem yapılmadığı
için faili meçhul cinayetlere kurban gitmek de vardır.
Değerli arkadaşlar, bu olay, Cırcıp Deresi'nin
Ceylanpınar Tarım İşletmesi içindeki bölümünde meydana gelmiştir.
İşçileri taşıyan kamyon, Cırcıp Deresi üzerindeki, adına köprü diyemeyeceğimiz,
dere sularının üzerinden taştığı, üstüne toprak atılmış bir menfezden
geçerken devrilmiş ve sonucunda 10 kişi hayatını kaybetmiştir. Bu
işçiler karşıya geçip eğer 1 ton süt sağabilmiş olsalardı, toplam
140 YTL elde edeceklerdi ki, bu da, kişi başına yevmiye günlük 3,5
YTL'ye eşittir. Yani, o gün toplanan süt miktarı 140 lirayla çarpılarak,
çalışan işçilere bölünmek suretiyle bu rakam bulunmaktadır. Son
iki güne kadar hiçbirinin sigortası dahi yoktu. Kısacası, çalıştırılma
koşulları ülkemizdeki birçok yasaya aykırıdır.
Peki, bu işçileri çalıştıran işveren kimdir? Değerli
arkadaşlar, işveren her ne kadar bir müteahhit olarak görünse de,
aslında resmî bir kurum olan Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüdür.
Kazanın olduğu alan TİGEM'in özel mülkiyeti içindedir; yani, kamyonun
geçmeye çalıştığı köprünün TİGEM tarafından yaptırılması ve işçilerin
yasaların belirlediği kurallar içinde çalıştırılması gerekirdi;
ama, maalesef, bu kuralların hiçbirisine riayet edilmemiştir. Dolayısıyla,
gerçek sorumlu Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüdür.
Değerli milletvekilleri, Ceylanpınar'daki bu
üzücü kaza ülkemizde 10 binlerce geçici tarım işçisinin içinde bulunduğu
çağ dışı, insanlık dışı yaşam koşullarını bir kez daha gözler önüne
sermektedir. Beş yıllık AK Parti iktidarı boyunca ülkemizde geçici
tarım işçilerinin sayıları azalacağı yerde giderek artmakta,
Türkiye'nin birçok bölgesinde çadır şehirler çığ gibi büyümektedir.
2002 Kasımında olduğu gibi, bugün de özellikle geçici tarım işçilerinin
çocukları hâlâ yılın büyük bir kısmında okula gidememektedirler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Melik, buyurun.
MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) - 2002 Kasımında olduğu
gibi, yani, bu Parlamento seçildiği sırada olduğu gibi, geçici
tarım işçilerinin çocukları hâlâ yılın büyük bir kısmında okula gidememektedirler.
Hükûmet her fırsatta rakamlar vererek ne kadar çok kız çocuğunu okula
kaydettirdiğini açıklamakta, ama, sıra okula devam eden çocuk sayısına
geldiği zaman cevap verememektedir.
Ceylanpınar'daki bu kaza bile ülkemizde insan
hayatının ne kadar ucuz ve önemsiz olduğunun yeni ve basit bir örneğidir.
Bu olay ne ilktir -bu yönetim anlayışıyla- ne de son olacaktır. Bu tür
kazaları kadere bağlamak, insan hayatına önem vermemek, sorumluluğu
üzerinden atmak ve vatandaşlarımızı önemsememektir. Ülkemizde
ve özellikle Güneydoğu Anadolu'da hâlâ binlerce insan çağdaş yaşamın
gerektirdiği asgari ölçüler olan barınma, elektrik, su, eğitim gibi
olanaklardan yararlanamıyorsa, kimsenin, bu ülkenin gelişmişliğinden
söz etmeye hakkı yoktur.
Değerli milletvekilleri, bizim, Ceylanpınar'daki
kazada hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet ve kederli ailelerine
başsağlığı dilemekten başka da yapabileceğimiz şeyler vardır,
yapmak zorundayız. Bu olayın sorumluları, öncelikle, derhâl ortaya
çıkarılmalı ve şiddetle cezalandırılmalı. Olay, asla örtbas edilmemelidir.
Her zaman sözünü ettiğimiz hukuk devletinde, devleti koruma adına,
adaleti bir tarafa bırakıp masum insanların haklarını göz ardı etmemeliyiz.
Olayın üzerinden henüz bir hafta geçmemesine rağmen,
şu anda Ceylanpınar Tarım İşletmesinde çalışan işçiler sigortasız
olarak çalıştırılmaya devam etmektedirler ve aynı şekilde de taşınmaktadırlar.
Değerli milletvekilleri, 100 milyarlarca lirayı
makam araçlarına, gereksiz törenlere harcayan bir ülkenin, bir
hükûmetin, bir devletin veya bir meclisin, hayatını kaybeden insanların
yakınlarına, dul ve yetimlerine yardım ederken hasis davranmaması
gerekir. Ceylanpınar mağdurlarının yakınlarına maddi yardımda
bulunurken sadece kaymakamlık imkânları yeterli değildir. Hükûmetin
bu konuyu bizzat çözmesi gerekir. Hiçbirimiz bu canları geri getiremeyiz,
bu insanları tekrar hayata geri döndüremeyiz; ama, hiç olmazsa,
çok kötü şartlarda, çağ dışı şartlarda yaşayan bu insanların, ayaklarına
ayakkabı dahi bulamayan bu insanların geride bıraktıkları dul ve
yetimlerini maddi yönden tatmin edecek çözümler bulunmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerimle, bu soruna, Ceylanpınar'da
hayatını kaybeden insanların yakınlarının sorunlarına ve genelde
de tarım işçilerinin, geçici tarım işçilerinin sorunlarına, yine
fazla umutlu olmamama rağmen, çözüm bulunacağı umuduyla yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Melik.
Sayın Akman, söz talebiniz var; niçin istiyorsunuz?
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Aynı konuyla ilgili
hissiyatımı çok kısa olarak ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN - Çok kısa Sayın Akman.
Buyurun.
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Ben de, Şanlıurfa Milletvekilimiz Sayın Vedat
Melik'e, yaptığı konuşma nedeniyle teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.
Gerçekten, geçtiğimiz Çarşamba günü, Urfa'mızın Ceylanpınar ilçesinde
müessif bir kaza meydana geldi ve bu kaza neticesinde 10 vatandaşımız
hayatını kaybetti. Ölen vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet dilerken,
geçtiğimiz cumartesi günü Şanlıurfa milletvekilleriyle beraber
toplu olarak, Sayın Valimizle de beraber, bu aileleri ziyarete
gittik ve taziyette bulunduk. Aynı anda, Sayın Valimiz, mağdur olan
insanlara -yanında bulunan Kaymakama da talimat vermek suretiyle-
devletin yapabileceği her türlü maddi katkının yapılması gerektiği
noktasında talimat verdiler, ayrıca bunun yanı sıra da, hadiseden
sonra adli ve idari tahkikatın iki taraflı olarak devam ettiği konusunda
gerek bize gerek oradaki kamuoyuna bilgilendirme yaptılar.
Gerçekten, olmaması gereken, yani doğrudan doğruya
hatalar zinciri sonucu meydana gelmiş olan bir müessif kaza, mağdur
olan, fakir olan vatandaşlarımızın hayatını kaybettiği bir kaza. Böyle
bir kazanın olmamasını öncelikle, tabii, biz de temenni ediyoruz.
Gerekli tedbirlerin alınması için de yetkililerimiz çalışıyorlar.
Dün yine Kısas beldemizde, buna benzer, insan hayatı
kaybına sebebiyet vermeyen, maddi hasara neden olan bir sel felaketi
meydana geldi. Bu, üçüncüsü oluyor, yani son iki ay içerisinde Urfa'da
meydana gelen. Dilerim bir daha hemşehrilerimiz ve Türkiye'deki
bütün vatandaşlarımız böyle felaketlerle karşı karşıya kalmazlar
diye hissiyatımı ifade ediyorum.
Söz verdiğiniz için size de teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Akman.
Gündem dışı konuşmaya Hükûmet adına Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehdi Eker cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
- Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; Şanlıurfa Milletvekili
Sayın Vedat Melik'in gündem dışı yaptığı konuşmaya cevap vermek üzere
huzurlarınızdayım ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım İşletmeleri
Genel Müdürlüğüne bağlı Ceylanpınar Tarım İşletmesinin arazisi
içerisinde 7 Şubat 2007 tarihinde yağan aşırı yağışlar nedeniyle
oluşan sel sularının yükselmesi sonucu, Çırpı Deresi olarak bilinen
yerde bir elim kaza meydana gelmiştir. İlçe merkezinden yaklaşık 2
kilometre uzaklıkta olan ve Ceylanpınar Tarım İşletmesi arazisinde
bulunan koyun ağıllarına 41 kişilik bir sağım işçisi grubunu taşıyan
kamyon saat 6.30 sularında kaza mahalline gelmiş, sürücü tarafından
Çırpı Deresi'ndeki sel sularına dikkat edilmeden dere geçilmeye
çalışılmış, ancak zemini görülmeyen yolda sel sularının da etkisiyle
arabanın devrilmesi sonucu 10 kişi, maalesef, sel sularına kapılarak
vefat etmiştir.
Şimdi, aynı yere önce bir başka kamyon geliyor,
aynı amaçla, aynı istikamete doğru giden ve o kamyonun sürücüsü
sel sularını görüp geri dönüyor. Yani, dereyi geçmeye teşebbüste
bulunmuyor, geri dönüyor. Fakat, bu kaza yapan ikinci kamyonun sürücüsü,
hem ikazlara aldırmıyor hem suyun yüksek debiyle aktığını dikkate
almadan, maalesef, arabayı sel sularının içerisine, işte,
"köprüyü geçerim" diye sürüyor ve bu müessif kaza meydana
geliyor. Eğer alternatif yol kullanılabilse -ki, alternatif yol
var- 10 kilometre kadar yolu uzatıyor, diğer araba çünkü o istikamete
gidiyor, bu da ona dikkat etmediği için maalesef bu kaza meydana geliyor.
Tabii, kazayı duyar duymaz -ki, sabahın erken saatlerinde
bize intikal etti böyle bir müessif kaza- ben, hem Tarım İşletmeleri
Genel Müdürünü hem iki Genel Müdür Muavinini hem de bir Daire Başkanını
derhâl olay yerine gönderdim, Ceylanpınar'a ve gerekli yardım ve desteğin
sağlanmasıyla ilgili oradaki İşletme Müdürüne de gerekli talimatı
verdim.
Şimdi, 42 kişi var -sürücü dâhil- kamyonda, bunların
4'ü kendi imkânlarıyla kurtuluyor, 28 kişi kamyon kasasının üzerine
çıkarak kurtarılmayı bekliyor, ama, maalesef 10 kişi sel sularına
kapılıp hayatını kaybediyor. Aynı gün, tabii, hem kaymakamlığa
hem jandarmaya hem de diğer ilgili kurum amirlerine bildirimde bulunuluyor
ve Tarım İşletmesinde çalışan personel, iş makineleriyle, traktörlerle,
ambulanslarla seferber olup kaza yerinde vatandaşlarımıza, kazazedelere
yardımcı olmak gayesiyle çalışıyorlar.
Tabii, yapılan çalışmalar sonucunda -ki, birkaç
gün sürdü bütün kayıpların bulunması- sonuç itibarıyla 10 tane vatandaşımız
maalesef hayatını kaybetti. Biz, elbette ki bunlara, hayatını kaybedenlere
Allah'tan rahmet diliyoruz ve ailelerine başsağlığı diliyoruz.
Tabii, konu yargıya intikal etti ve Ceylanpınar
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldı. Bunun
dışında da olay mahallinde detaylı bir inceleme ve soruşturma yapıldı.
Bunun dışında, bizim, mağdur olan kişilere, kaymakamlık kanalıyla
gıda ve giyecek yardımı, birtakım acil ihtiyaçların giderilmesiyle
ilgili gerekli tertibat alındı ve bunlara başlandı.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konu, tabii,
ilk bakışta, sanki TİGEM'le, Tarım İşletmesi Müdürlüğümüzle ilgiliymiş
gibi anlaşılıyor veya böyle anlatılıyor. Bu doğru değil. Bahse konu
vatandaşlarımız, bir firmanın, 2001 yılında, on yıllığına Tarım İşletmesinin
koyunlarının sütünü almak üzere sözleşme yapmış. Yani, Tarım İşletmesinin
bir müşterisi bu firmanın sahibi. On yıl süreyle Ceylanpınar Tarım
İşletmesindeki koyunların sütlerini alıyor, kendisi sağıyor ve
bu sağdığı sütü -sağan da kendisine ait olmak üzere- götürüyor, fabrikasında
işliyor ve bildiğimiz kadarıyla, bunu ihraç ediyor. İşin bizle bu
manada hiçbir ilgisi yok. Burada, eğer bir hizmet alımı şeklinde herhangi
bir işlem olmuş olsaydı, bu takdirde, biz, işletme olarak, burada çalıştırılan
işçilerin sigorta durumunu, yaş durumunu, yasalara göre çalıştırılıp
çalıştırılmadığı hususunda da biz söz sahibi olurduk ve bu konuda
da gerekli müeyyideleri biz uygulardık, ama böyle bir şey söz konusu
değil. Bu, tamamen bir satıştır, yani ürün satışıdır ve vatandaş da
bu ürünü satın almış bizden. Getiriyor kendisi sağıyor, alıp ürünü
götürüyor. Bizle olayın ilişkili boyutu bu. Dolayısıyla, sadece
kullanılan yol Tarım İşletmesi arazisi içerisinde. Biz de oraya ayrıca
müfettiş gönderdik, her ihtimale karşı, konu detaylı şekilde incelenip,
gerekirse orada soruşturmalar yapılıp, konuda Tarım İşletmesiyle
ilgili herhangi bir ihmal veya kasıt veya herhangi bir buna benzer
bir durum olup olmadığını incelemek, araştırmak üzere. Zaten, firmanın
sahibi de şu anda gözaltında, tutuklu ve iş adli yönüyle de zaten
incelenmektedir.
Tabii, son derecede müessif bir kaza, ama başta,
tabii, gördüğü dereyi dikkate almadan, uyarılara da dikkat etmeyen
ve maalesef kendisi de hayatını kaybeden sürücü olmak üzere, burada
bir dizi, tabii, hata ve ihmal var ve inşallah bir daha bu tür olaylar
tekrarlanmaz.
Bizim de işletme olarak, Tarım İşletmesi olarak,
zaten bölge insanına dönük, gerek bundan önceki kazada, sel felaketinde
gerekse bu olayda her zaman İşletmemiz, İşletme Müdürlüğümüz bütün
imkânıyla, bütün gücüyle bölgedeki vatandaşlarımızın yanında olmuştur,
hizmetinde olmuştur, her türlü maddi-manevi yardımı, destek hizmetlerini
sağlamıştır. Bundan sonra da bu tür yardım ve destekler elbette ki devam
edecektir.
Ben, bir daha, bu kaza sebebiyle hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı
diliyorum ve bütün milletimize geçmiş olsun diyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Gündem dışı üçüncü söz, İmam Şamil'in 136'ncı ölüm
yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Bursa Milletvekili Şerif Birinç'e
aittir.
Buyurun Sayın Birinç. (AK Parti sıralarından alkışlar)
3.- Bursa Milletvekili Şerif Birinç'in, Rus işgaline karşı mücadele
eden Kafkas halkının lideri İmam Şamil'in ölümünün 136'ncı yıl dönümü
münasabetiyle gündem dışı konuşması
ŞERİF BİRİNÇ (Bursa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
İmam Şamil'in 136'ncı ölüm yıldönümü nedeniyle gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Bildiğiniz gibi, Kafkasya, Doğu Avrupa ve Asya'nın
Orta Doğu ve Ön Asya'ya bağlantısını temin eden tek geçiş noktasıdır.
Gerek coğrafi konumu gerekse yer altı, yer üstü zenginlikleriyle
önemli bir jeopolitik ve jeofizik duruma sahiptir. Bu nedenle de,
tarih boyunca, çeşitli dünya milletlerinin ve ülkelerinin bu ülkeyi
ele geçirme çalışmaları olmuştur.
16'ncı yüzyıldan itibaren, Kuzey Kafkasya, Ruslar,
Osmanlılar ve İranlılarla yakın ilişki içine girmiştir. İranlılarla,
özellikle Osmanlılarla olan ilişkileri, genellikle, beraber hareket
etme yönünde olurken, Ruslarla olan ilişkileri, bazen Ruslarla iş
birliği, genelde de Rusların ülkeyi işgaline karşı koyma şeklinde
gelişmiştir.
Yerli Kas, Turan, Sami, Ari, Slav kökünden bir sürü
kavmi bünyesinde barındıran ve kırkın üzerinde dilin kullanıldığı
bu ufak ülke, tarih boyunca, ülkelerini işgal etmek isteyen dış güçlere
karşı, diğer milletlerin göstermediği bir mukavemetle karşı koymuştur.
19'uncu yüzyılda, Ruslara, Osmanlılara ve İranlılara
ilave olarak, bölgenin petrol zenginliklerinin anlaşılması üzerine,
başta İngilizler, Almanlar, Fransızlar da bölgeye ilgi duymuşlardır;
ama, bunların bölgeye yerleşme yönünde herhangi bir başarısı olmamıştır.
Son yıllarda da dünya enerji kaynaklarına ve enerji
yollarına hâkim olma stratejisini güden Amerika Birleşik Devletleri'nin
bölgede hâkimiyet kurma çalışmaları mevcuttur.
16'ncı yüzyılda, Çar Deli Petro'nun sıcak denizlere
inme ve ipek yoluna ulaşma isteğiyle Kuzey Kafkasya'ya saldırmasıyla
başlayan Kafkas-Rus mücadelesi takriben üç yüz yıl sürmüştür. Bu üç
yüz yıl içinde, 7-8 milyonluk bir nüfusa sahip olan bu ülkede ölen Rus
askerinin sayısı resmî kayıtlara göre 10 milyonun üzerindedir.
Rus işgaline karşı mücadele eden Kafkas halkının
son yirmi beş yılına imzasını atan İmam Şamil dönemidir. İmam Şamil
1826'da İmam Hamzat'ın şehadetiyle imamlık makamına getirilmiş ve
Çeçenistan ile Dağıstan'da müstakil bir devlet kurmuştur. Daha sonra
diğer Kafkas kavimlerinin birçoğu da bu devlete katılmışlardır.
İmam Şamil, devleti kurduktan sonra, modern gerilla
teşkilatını baz alan askerî organizasyonu yapmış, yargı sistemini
organize etmiş, barut ve silah fabrikaları kurmuştur. Yirmi beş
yıl süreyle, takriben, üzerine saldıran 200 bin civarındaki Rus askeriyle
mücadele etmiş "insanların, vatan ve millet inançları için neler
yapabileceğini, özgürlük isteyen insanların nelere muktedir
olabileceğini Kafkas Dağlılarından öğrenmelidir" sözünün
söylenmesine vesile olmuştur. 1859 yılında esir düşmüş, bir müddet
sonra, Çar'dan müsaade isteyerek önce İstanbul'a, oradan da Medine'ye
gidip, Medine'ye yerleşmiştir. 4 Şubat 1871 tarihinde Medine'de vefat
etmiş ve Cennet-ül Baki mezarlığına defnedilmiştir.
Şamil'in vefatından sonra da Ruslara karşı Kafkasya'daki
mücadele beş yıl sürmüştür. Son Kafkas birliğinin -3 bin kişilik- Tuapse
yakınlarında "teslim olmamak üzere yeminleri" ve son erin
şehadetine kadar da bu mücadele sürmüştür. Bu mücadelenin bitiminden
sonra, takriben 1,5 milyon civarındaki Kafkas kökenli Osmanlı topraklarına
göç etmiştir. Bunların takriben 600 bini de açlık ve sefaletten, hastalıktan
yollarda telef olmuştur.
Osmanlı topraklarına gelen bu Kafkas kökenlilerin
bir bölümü Balkanlarda Romanya ve Yugoslavya topraklarına, büyük
bölümü Anadolu'da Marmara ve Ege kıyılarına…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Birinç.
ŞERİF BİRİNÇ (Devamla) - …bir bölümü de Ürdün, Filistin,
Mısır gibi ülkelere, bir bölümü de Samsun-Maraş hattına yerleştirilmişlerdir.
Atletik yapısı, metaneti, ilmî kudreti, hitabeti,
askerî ve sivil idaredeki dirayeti ve sarsılmaz imanı ile etrafına
güven veren bu örnek insanı vefatının 136'ncı yılında rahmetle
anar, hepinize saygı ve sevgilerimi sunarım. (Alkışlar)
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - İmam Şamil mi, Şeyh
Şamil mi?
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Şeyh Şamil'le aynı mı?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Birinç.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Başbakanlığın bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Kocaeli Milletvekilleri Mehmet Vecdi Gönül, Osman Pepe, Nevzat
Doğan ve Muzaffer Baştopçu haklarındaki soruşturma dosyasının iadesine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1204)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi: a) 14/05/2003 tarihli ve
B.02.0.PPG.0.12.-310/7560 sayılı yazımız,
b) Adalet Bakanlığının
25/01/2007 tarihli ve B.03.0.CİG.0.00.00.03-1-128-48-2003-3918 sayılı yazısı.
298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet ettiği
iddia olunan Kocaeli Milletvekilleri Mehmet Vecdi Gönül, Osman Pepe,
Nevzat Doğan ve Muzaffer Baştopçu haklarında Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'nın 83'üncü maddesi uyarınca yasama dokunulmazlığının
kaldırılıp kaldırılmaması konusunda ilgi (a) yazımız ile Başkanlığınıza
gönderilen soruşturma dosyasının iadesi ile ilgili Adalet Bakanlığından
alınan ilgi (b) yazı sureti ve ekleri ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN - Gündemin
141'inci sırasında bulunan dosya Hükûmete geri verilmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun, İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutuyorum:
IV. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- 1273 sıra sayılı Dilovası beldesinde sanayi atıklarının yarattığı
çevre sorunlarını araştırma komisyonu raporunun görüşme gününe ilişkin
CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun,
14.02.2007 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisini İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Haluk
Koç
Samsun
Grup
Başkanvekili
Öneri:
1273 Sıra Sayılı Araştırma
Komisyonu Raporunun; TBMM Genel Kurulu'nun 20.02.2007 Salı günlü birleşimde
görüşülmesi önerilmiştir.
BAŞKAN - Cumhuriyet
Halk Partisi Grup önerisi lehinde söz isteyen Salih Gün, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun Sayın Gün.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Gün, süreniz on
dakikadır.
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Dilovası'yla ilgili
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi üzerine lehte söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle, bizi buradan izleyen 75 milyonun, tüm insanlığın Sevgililer
Günü kutlu olsun diyorum. Fenerbahçeye bu akşam başarılar diliyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar,
biliyorsunuz -herhâlde Başkan bir iki dakika bana tolerans tanır- burada
gündemde olan Dilovası araştırma komisyonunun çalışmasından sonra,
burada 380 sayfalık bir rapor hazırlandı, ama aradan geçen dört beş
aydır daha hiçbir şey yapılmadı.
Değerli arkadaşlar,
biz, buradan olsun veya illerde olsun, fabrikalarla ilgili, çevreyle
ilgili bir konuda konuşma yaptığımızda sanki sanayiciye karşıymışız
gibi algılanıyor. Biz -sanayicinin de, vatandaşın da- çevreye duyarlı
olmayanlara, yasayı çiğneyerek sanayicilik yapanlara karşıyız.
Onların yasaya uymasını istiyoruz, başka hiçbir şey değil.
Dilovası, bir kere,
topoğrafik yapı olarak, meteorolojik şartların yanı sıra yoğun
trafik yükünün olduğu, gemi trafiğinin olduğu bir bölgede kurulmuş,
sanayi ile konutun içi içe olduğu bir bölge. Bunu müteaddit defalar
açıkladık. Bu rapor da oradaki sorunlardan dolayı tutuldu.
Kabahatli kim? Kabahatli,
bugüne kadarki, orada bina ruhsatı veren yerel yönetimlerde, orada
fabrika ruhsatı veren, araştırma yapılmadan, bir master planı yapılmadan
plan veren bakanlıklarda. Öyle bir karmaşık durum var ki, Sanayi Bakanlığı
orada ruhsat vermiş, Sağlık Bakanlığı ruhsat vermiş, Büyükşehir ruhsat
vermiş, Dilovası Belediyesi ruhsat vermiş.
Bu büyüme 1987 yılından
itibaren başlıyor. 1987 yılında Dilovası'nın nüfusu 2.500-3.000 civarında,
14 tane sanayi kuruluş var, 2006 yılına kadar 168 tane sanayi kuruluşu
olmuş, nüfus da 3 binden 55 bine çıkmış.
Böyle, hormonlu gibi
büyümüş, adı "kanser ovası" olmuş bir yerin üzerinde çalışmalar
araştırma komisyonu olarak yapıldı. Dün arkadaşımın da bahsettiği
gibi, her araştırma komisyonunun raporu tozlu raflara kaldırılıyor
herhâlde. Bugüne kadar, Sayın Çevre Bakanımızdan, burada -üç dört sefer,
bütçe konuşmasında, dünkü konuşmasında- beklerdim ki, Dilovası'ndan
bir kelime etsin.
Dilovası'nda hiçbir
şey olmadı. Dilovası'nda, bir tane demir haddehanesi, baca filtresini
takıp, yeni fabrikasına taşınmak üzere fabrikayı durdurdu. Yerel
yöneticiler -Dilovası Belediye Başkanı değil- kamu yöneticileri
ve Çevre Bakanlığının beyanatı: "Fabrikayı mühürledik."
Fabrikayı mühürlemediniz, fabrikayı, fabrika, taşındığından dolayı
durdurdu. Kamuoyuna, görev yapmış gibi bir haber yansıtmanın bir manası
da yok.
Değerli arkadaşlar,
hakikaten, Dilovası'nda, şu rapora göre, 29 tane öneri var. Büyük
boyutta da, İzmit Büyükşehir Belediye Başkanlığının sorumluluğu
altına girmiş durumda.
Çöp depone alanı, caddenin
sol tarafından sağ tarafına taşınılıyor, vahşi depolamadan yeni
bir depone alanına geçiliyor. Yalnız ve yalnız çöpü döktüğün yerdeki
zeminin beton dökmesiyle sorunu hallolur mu? Bunun şehrin içerisinden
taşınması aynı, çevreye yaydığı koku aynı, oradaki akış derelere.
Bir kere, Dilovası'ndaki
organize sanayi şartları oluşmamıştır. Burada, Bakanlık da, buna
imzayı atanların da hepsi yanlış yapmıştır. Dünyanın hiçbir yerinde,
Dilovası gibi organize sanayi oluştuktan sonra imzalanmamıştır.
Organize olayı nedir: Fabrikası, arıtması, filtresi, çevresi belli
olan planlı şekilde yapılaşmadır. Burada böyle bir şey yok. İki tane
dere geçiyor. Organize sanayi şartlarının oluşmamasının birinci
nedeni. Konutla fabrikalar iç içe. Mümkün değil. İçerisinden hem
otoban geçiyor hem E-5 geçiyor. Buna hangi bakanlık, imzayı nasıl
atmış? Buradan ilan ediyorum. Buradaki kamu görevini kötüye kullanmışlardır.
Israr ediyorlarsa da, kötüye kullanmaya devam ediyorlar.
Sözde burada tedbir
alınacaktı, bu raporlardan sonra. Şu anda, fabrikaların ÇED raporu
alınmış dolgu alanları var. Telaffuz etmeyi uygun bulmuyorum. Kocaeli
milletvekilleri de, daha önce orada görevli bulunan milletvekilleri
de bilirler. Orada 100 dönüm, 100 bin metrekare dolgu alanının, ÇED
raporu alınıyor, 300 dönüm bir yer dolduruluyor ve bunu… Çevre Bakanlığı
da, çevre il müdürlüğü de uyuyor ve devam ediyor: "Çevre kirliliği
önlenecek…" Nasıl önlenecek? Gemiden gelen demir hurdaları,
doldurulmuş alanın üzerine depolanıyor. Bizimle beraber Çevre Komisyonu
olarak gelen arkadaşlar gördü. Aradan dört ay geçmesine rağmen, daha,
bir düzelme yok. Oradaki fabrika, arsa istimlak ederek veya alarak
bir yer kazanma sevdasında değil. Niye para harcasın? Denizi dolduruyor,
çıkan hurdayı da oraya koymaya devam ediyor. Böyle bir şey olmaz.
Hiçbir fabrikanın
arıtma tesisleri o günden bugüne kontrol edilmedi, aynı şekilde devam
ediyor. Yalnız, orada, iki tane fabrika baca filtresi taktı, demir
haddehanesi, büyük sanayi kuruluşumuz. Onlara buradan teşekkür
ediyorum. Ama, diğer arıtma tesisleri ne olacak?
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Yok.
SALİH GÜN (Devamla) -
Yok.
Kimyasal depolama
alanlarındaki koku devam ediyor. Yok. Dere ıslah çalışması? Yok. Buradaki,
aynı tas aynı hamam. İki tane baca filtresinin görsel kirliliği yok
etmesiyle, oradaki olay tamam diye, şov yapmaya kimsenin hakkı da
yok.
Değerli arkadaşlar,
hakikaten, Dilovası'nda yüzde 40 insan kanserden ölüyor.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Normal hasta yok orada, hep kanser.
SALİH GÜN (Devamla) -
Yüzde 40.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Gittik, gördük.
SALİH GÜN (Devamla) -
Dünyada yüzde 13, Kocaeli merkezde yüzde 22.
Burada, acil olarak,
Çevre Araştırma Komisyonu Raporu üzerine, orada bir ekip devamlı
çalışmalı, bir tarama yapılmalı. Oraya, ayrıca, çevre denetim mahallî
büro kurulmalı, Dilovası'na İzmit'ten gelene kadar; oradaki örtbas
edilen her şey var.
Şimdi size bir şey daha
göstereceğim: Dilovası kontrol altında zannediyorlar. İstanbul'dan
çıkan topraklar, hafriyatlar Dilovası sınırlarının hemen yanındaki
Tavşanlı köyünün orman arazisinin, hazine arazisinin içerisine
dökülüyor. Evet, muhtar kıyameti koparıyor.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Beni her gün arıyor.
SALİH GÜN (Devamla) -
Jandarma geliyor, dört tane arabayı bağlayıp jandarmaya götürüyor.
Jandarmaya götürdükten sonra İzmit Büyükşehir Belediye Başkanı
muhtara ne diyor biliyor musunuz? "Artık bizim borumuz ötüyor
sür eşeğini Niğde'ye" diyor.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gün,
lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
SALİH GÜN (Devamla) -
Toparlayacağım.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Başkan, çok önemli konular. Sonuna kadar konuşsun, çok önemli.
SALİH GÜN (Devamla) -
Değerli milletvekilleri, oraya döken kamyonun başında İZAYTAŞ'ın
depolama sorumlusu var. Neden? Bir arabanın döküm fiyatı 50 milyon
lira. Bunu açıkça söylüyorum: Dilovası'ndaki, Gebze'deki AKP yöneticileri
pay etmiş durumdalar.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Hayır hayır, yok.
SALİH GÜN (Devamla) -
Ellerinde küçücük bir fiş, üç tanesine fiş kesilmiyor bir tanesine
fiş kesiliyor. İşte burada.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Teessüflerimizi bildiriyoruz.
SALİH GÜN (Devamla) -
Şu anda Meclisten umudunu kesmiş halk, Ermeni soykırımını kabul etmiş
Fransız gazetelerinde umut arıyor.
Sayın Bakanım, Dilovası
Fransa'ya mektup yazmış. Türkiye'deki Parlamentodan hiçbir zaman
umut kesilmez. Birileri bugün yapmıyorsa, bunu, altı yedi ay sonra
yapacak insanlar muhakkak gelecektir. Bu Dilovası başlı başına
bir sorun.
Sayın Bakanım, buradaki
Dilovası kirliliği had safhada, İstanbul'un çöplüğü olmaktan alıkoyun.
Avrupa Birliğinin, -çimento fabrikalarını kapatmış, demir fabrikalarını
kapatmış- modern çöplüğü olmaktan da uzak tutun. Dilovası organize
sanayisini derhal iptal edin. Organize Sanayi Müdürlüğü 4 kişiden
oluşuyor. Dün, belediyelerin ruhsat vermediği yerlere -şu anda Dilovası
Deresi'nin içerisine bakarsanız- yeni bir demir haddehanesi kuruluyor.
Kim onayladı bunu? Organize sanayi yetkili olduğu için, belediyelerden…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
SALİH GÜN (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen Sayın
Gün.
ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Bakan gitti.
SALİH GÜN (Devamla) -
Belediyeler…
BAŞKAN - Sayın Gün, sadece
teşekkür için açacağım. Lütfen…
Buyurun, teşekkür
eder misiniz.
SALİH GÜN (Devamla) -
Tamam efendim.
Konuyu belediyelerden
uzaklaştırarak 4 tane sanayicinin verdiği kararlarla, Dilovası
ve Türkiye, çevre kirliliğinde, dünyada bir numara olmaya namzettir.
İnşallah, bunları duyup, orada önlem alınır.
Buradan, Dilovası
halkına da, tüm Türkiye'ye de saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Gün.
Önerinin lehinde söz
isteyen, İzzet Çetin, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun Sayın Çetin.
(CHP sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun, Dilovası raporunun görüşülmesine ilişkin,
görüşülmeyen raporunun gündeme alınmasına ilişkin, raporun lehinde
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bildiğiniz gibi, geçtiğimiz yıl, gerek şahsımın, gerekse bir ay sonra,
AKP Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar arkadaşımızın vermiş olduğu
araştırma komisyonu kurulmasına ilişkin öneri üzerine bir Dilovası
komisyonu kurulmuş ve Dilovası komisyonu geçtiğimiz yıl, nisan,
mayıs aylarında, yaz aylarında, Kocaeli'ye defalarca gidip, birtakım
incelemelerde bulunmuş ve raporunu kasım ayı içerisinde Meclis
Başkanlığına sunmuş olmasına rağmen, bir bakıma AKP Hükûmetinin,
Çevre ve Orman Bakanlığımızın, ilgililerin, yetkililerin, çevreye
ne kadar duyarlı olduğunu göstermesi açısından da ilginç. Dilovası'nda
yaşayanların sağlık sorunlarının, çevre sorunlarının, çevre sorunlarının,
doğa sorunlarının, su ve deniz gibi ortak kullanım alanlarına
AKP'nin bakan ve Hükûmet üyelerinin ne kadar duyarsız kaldığını ortaya
koyması açısından ilginç bir durumla karşı karşıyayız.
Gerçekten, araştırma
komisyonu kurulmasına ilişkin vermiş olduğumuz öneride belirttiğimiz
gibi, o bölgede yaşayanların yüzde 34'ünün, normalden 3 kat daha fazla
ölümlerin kansere dayalı olduğu, küçücük çanak gibi bir havzada
171 sanayi kuruluşunun bulunduğunu, yine, sadece bizim bir muhalefet
partisi milletvekili olarak değil, Çevre ve Orman Bakanımızın da
konuşmasında işaret ettiği gibi, 34 fabrikanın bir bakıma
"kirleticilik potansiyeli yüksek kuruluş" olarak isimlendirildiği
ve bunların rapora geçtiği, yine, komisyon üyelerinin defalarca
gitmesinden sonra yapmış olduğu nihai değerlendirme ve tespit ettikleri
sorunlar ve karşılığında öneriler ki "29 sorun, 29 çözüm"
adı altında rapor Büyük Millet Meclisine sunulduğunda raporun sonlarında
yer almış olmasına rağmen, konunun hâlâ burada geniş ve etraflıca
konuşulmasından kaçınılması ve yapılan önerilere duyarsız kalınması
gerçekten dikkat çekici.
Şimdi, tabii, biz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, bir an evvel bu konuda hazırlanan raporun Meclisin
gündemine indirilmesini ve alınması gereken önerilerin bir an önce
alınmasını istiyoruz.
Tabii, böyle bir konuda,
az evvel Çevre Bakanımız burada idi; zannediyorum, bunu -bir başka
belgeyle karşılaştı, konuşma talebinde bulundu, usule uygun olmadığı
için- dinleme zahmetinde bile bulunmayıp, zannediyorum burayı
terk etti. Bir Çevre Bakanının, özellikle dünyanın dikkatini çeken,
orada yaşayanların her gün "bugün ne olacağız" diye düşündüğü
bir bölgeye karşı, hele hele o bölgenin bakanıysa duyarlı olması,
bizi burada sabırla dinlemesi gerekirdi. Bunu da dikkatlerinize
sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, o bölge değil sadece Kocaeli il olarak bir sanayi kenti.
Yine ben söylemeyeceğim, bunu Sayın Bakan da bu komisyonun kurulmasına
ilişkin önerisinde gündeme getirmişti. Burada, Kocaeli, tek başına
imalat sanayisinin yüzde 13'ünü karşılayan, Türkiye'de 500 büyük sanayi
kuruluşundan 75'ini bağrında taşıyan ve her zaman sanayi kirliliğiyle,
çevre kirliliğiyle, hava ve su kirliliğiyle karşı karşıya olan bir
kentimiz. Ama, Dilovası özel bir bölge. O bölgede, gerçekten, biraz
evvel Salih Gün arkadaşım da işaret etti, raporda da çok açıkça komisyon
üyesi arkadaşlarım da katılarak işaret ettiler, Dilovası'nda organize
sanayi bölgesi kurulmadan önce sanayi yapılaşması başlamış, bilahare
organize sanayi bölgesi olması için yoğun çaba sarf edilmiş ve zaruri
olarak Dilovası Organize Sanayi Bölgesi kurulmuştur. Yani, oraya
organize sanayi bölgesi diyebilmenin olanağı yoktur. Oradaki sanayiciler,
organize sanayi bölgesinin nimetlerinden yararlanmak için sanayi
bölgesi iznini, siyasal güç, parasal güç, nüfuz kullanarak almışlardır
ve öylece de devam etmektedirler.
Geçtiğimiz günlerde,
gerçekten, o bölgede, o 34 sanayi kuruluşu içerisinde ismi olan
bir kuruluşun, gazetelerde, ulusal ve yerel gazetelerde üretiminin
durdurulduğuna ilişkin bir haber okudum. O haberle ilgili olarak
ben de İnternete girdim, yetkilileri, ilgilileri kutladım. Gerçekten,
bundan evvel, bu tarz girişimde bulunanlar görev yerlerinden oldular.
O bölgede, vali değiştirmekle, emniyet müdürü değiştirmekle övünen
sanayi kuruluşları var. Acaba bu da öyle olmaz mı diye düşündüm. Tabii,
olayın aslı yine de sevindirici. Eski fabrikasının rehabilite
edilmesi, yenilenmesi mümkün olmadığı için yeni bir fabrika kuruyor,
eski fabrikada üretim sürüyor, ağustosa kadar kendisine süre veriliyor
Çolakoğlu'nun, ağustosta ek süre istiyor, yılbaşına kadar süre uzatılıyor,
yılbaşında da "bitmedi" demesine rağmen, valilik ve bakanlık
yetkilileri "artık senin uzatma süren de bitti, biz de bunu kapatıyoruz"
demişler. Kapattıktan sonra, yine de -halk tabiriyle söyleyeyim-
dik durmaya çalışıyor, efeleniyor, diyor ki: "Ben zaten kapattım,
kapatacaktım, yeni fabrikamı zaten açmıştım." Biz, şimdi, bu
fabrikada değerli arkadaşlarım, sadece bu fabrika değil, o bölgedeki
fabrikaların, gerçekten, çok ciddi bir şekilde, Meclis ve Hükûmet el
ele vererek, rehabilite edilmesine ihtiyaç var.
Her şeyden önce, biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, o bölgede, sanayi de olacak, insan
da yaşayacak ilkesinden hareket ediyoruz. Sanayileşmeye karşı
değiliz. İnsanın çalışmasına, yaşamasına hiç kimse karşı olamaz.
O bölgede, 20 binden fazla işçi çalışıyor, 40 binden fazla insan yaşıyor,
171 büyük sanayi kuruluşu var. O bölgeye "organize çevre katliam
bölgesi" diye yazı yazılıyor, o bölgeye, gazeteler "Dilovası'nda
kanser korkusu" diye manşet atıyor, o bölgeye "göz göre göre
kaza" diyor; çünkü, TEM ve E-5 oradan geçiyor, 20'ye yakın deterjan
fabrikasının havaya uçuşan partiküllerinin o asfaltın üzerine
düşmesiyle, küçücük bir çisil çisil yağmurda, araçlar kızak gibi kayıyor
ve kazalara neden oluyor. Demir-çelik fabrikaları o bölgede, boya-kimya
fabrikaları o bölgede, kayıt dışı ekonominin büyük bir bölümü o
bölgede.
Şimdi, ben, değerli
arkadaşlarım, burada, o bölgeye gittiğiniz zaman, hemen hemen bakanların
tamamı, bir biçimde kara yolu kullandığında oradan geçiyor, Dilovası
tabelasını gördüğünde, denizin kıyısında yükselen dumanları,
buharları karşı tarafta tüten simsiyah bacaları görebiliyor. Biz,
komisyon olarak gittik -komisyon üyesi arkadaşlarımdan bazıları
burada, birkaç tanesini görüyorum- o gün, Dilovası halkı bir pankart
açtı: "Dilovası bugün tertemiz." diye pankart açtılar. Gerçekten,
önceden, biz, komutanların kışla teftişi gibi "geliyoruz"
dedik, fabrikalar üretimini durdurmuş, her taraf temiz, halk mutlu
"Dilovası bugün tertemiz." diyor. Gerçekten o gün temizdi,
ama, ertesi gün telefon yağıyor "gelin, hâlimizi görün." Hava
kirliliği orada, su kirliliği orada, çevre kirliliği orada, doğa
katliamı orada.
Bakın, zamanımız elvermediği
için okuma olanağım yok. Bu rapor, Kocaeli-Gebze ve Çerkeşli çöplükleri
ön raporu, 20 Ekim 1994'te hazırlanmış. Burada, o zaman organize sanayi bölgesi yok, sanayiciler
vakfı var. Vakıf yetkilileri Dilovası'nı överek anlatıyorlar ve
kiralanan alanlardan daha fazla kiraya, sanayileşmeye izin verilmemesini
istiyorlar. Şimdi değerli arkadaşlar, o bölgede, insanlar hâlâ kuşkulu,
hâlâ ne olacağı kaygısını taşıyor.
Komisyon raporuna
katılmadığım bir bölümü, Yıldız ve öbür mahallemizin taşınmasını
rapora yazdı arkadaşlarım, ben de imza koydum ama, işin aslı şu: Sanki,
iki köyün ya da iki mahallenin oradan kaldırılma önerisi, bir bakıma,
Dilovası'ndaki kirliliği o iki mahalle halkının üzerine yıkmak anlamına
geliyor. Çekseniz bile -orada 50 bin insan yaşıyor- iki mahallede
yaşayan 1.500 kişi bile yok. Yani, sorun, iki mahallenin oradan uzaklaştırılması
sorunu değil, sorun... Biz gerçekten Avrupa Birliğine gireceğiz
diye, Sayın Bakan geçtiğimiz günlerde güzel bir açıklama yaptı.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çetin
lütfen toparlayınız, buyurun.
İZZET ÇETİN (Devamla)
- Toparlıyorum Sayın Başkan.
Şimdi, dedi ki Sayın
Bakanımız geçtiğimiz günlerde: Yani, 1 insan için, gerekirse fabrikaların
tümünü kapatırım.
Biz Türkiye'deki çevre
mevzuatını -kısmen değil- tamamen uygulasak, oradaki fabrikaların
yüzde 50'sini kapatırsınız. Avrupa Birliği çevre mevzuatını tamamen
uygulayacağız desek, orada açık fabrika kalmaz.
Değerli arkadaşlar,
gerçekten Avrupa Birliğine gireceğiz diyoruz. Avrupa Birliği,
hepimizin ülke olarak özlemiydi. Diğer ortaklardan istenmemesine
rağmen, önümüze pek çok özel kural koydular. Bunları kabul etmemiz
mümkün değil, ama, bunların içerisinde iki tanesi bizi toplum olarak
rahatsız etti: Birisi Kıbrıs konusu, diğeri Ermeni meselesi. Onları
Türkiye aşabilir Avrupa Birliğine girebilmek için, her iki sorun
da aşılabilir ama aşılamaz sorun çevre sorunudur. Çevre sorununu
çözmeden, Dilovası gibi sanayi bölgelerindeki üretimi Avrupa
standartlarına taşımadan, Türkiye için Avrupa Birliği hayaldir. Bu
gerçeği görelim artık.
O nedenle, bir an önce
bu Dilovası raporunun Meclise indirilmesi ve Meclisin, yürütmeye,
buradan, alınması gereken önlemler konusunda güç vermesi, destek
vermesi ve oradaki insanların yarın ne olacağım kaygısından uzak
bir şekilde yaşayabilmelerinin sağlanması gerekir. Bu, anayasal
bir görev, çünkü Anayasa'mızın 56'ncı maddesi çok açık, diyor ki
"Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini
önlemek Devletin ve yurttaşların görevidir." En çok da görev Büyük
Millet Meclisine düşüyor.
Bu görevi yerine getirmeye
davet ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çetin.
Önerinin aleyhinde
söz isteyen, Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi olarak, araştırma komisyonları kuruyoruz, gensoru müessesesini
çalıştırıyoruz, ama, maalesef, bütün bu çalışmaların neticesini
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak alamıyoruz.
Bir komisyon kurulmuş,
raporunu hazırlamış, yaklaşık beş aydan beri de bu rapor, kamuoyunun
ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde değil. Çok önemli bir
konu. İnsan sağlığını çok yakından ilgilendiren bir konu.
Dün, burada, Sayın
İçişleri Bakanıyla ilgili olarak verilen bir gensoruyu görüştük.
Ama ne oldu gensoruda? Sayın Bakan, buraya geldi, bürokratlarının
hazırladığı metni kafasını kaldırmadan burada okudu, kendinden
hiçbir cümle ilave etmeden, iktidar partisi milletvekillerinin
parmaklarıyla, gensoru meselesinin gündeme alınması mümkün olmadı.
Şimdi, bu da çok önemli
bir konu. Sayın Bakanım… Sayın Bakanım…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen… Karşılıklı konuşma hakkınız yok.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Ama, şimdi, Sayın Bakanı…
BAŞKAN - Genel Kurula
hitap eder misiniz lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sayın Bakanı çok yakından ilgilendiren bir konuda konuşma yapıyorum.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz istediniz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Evet, aleyhinde…
BAŞKAN - Sayın Bakanla
karşılıklı konuşma gibi bir usul yok.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Efendim, Sayın Bakan… Bakınız, şu, Meclisin çalışma adabına uygun
mu şu?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Meclisin çalışma adabını senden mi öğreneceğiz?
BAŞKAN - Lütfen, Genel
Kurula hitap eder misiniz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Genel Kurula hitap edeceğim, ama, karşımda Sayın Bakan, ayakta,
bir başka milletvekilimizle konuşuyor.
Değerli milletvekilleri…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
ona siz karar verecek değilsiniz.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, bakınız…
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sen konuşmanı yap. Milletvekillerine konuşuyorsun,
bana konuşmuyorsun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Siz de milletvekilisiniz.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Özellikle bana konuşmuyorsun.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
lütfen yerinize oturur musunuz. Lütfen Sayın Bakan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Siz de milletvekilisiniz Sayın Bakan. Çevreden birinci derecede
sorumlu insansınız.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
OSMAN PEPE (Kocaeli) - Çevreyi senden öğrenecek değilim ki.
BAŞKAN - Sayın Bakan,
lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Evet, ben öğreteceğim. Çevreyi, bak size nasıl öğreteceğim biraz sonra.
Bekleyin şurada, lütfen… Bak, nasıl öğreteceğim çevreyi.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
o şekilde hitap edemezsiniz. Düzeltir misiniz lütfen.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Lafını geri alsın, lafını.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri…
BAŞKAN - Önerinin
aleyhinde konuşacaksanız, buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Aleyhinde konuşuyorum, evet.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Başkan, lafını geri alsın. Neyi öğretiyormuş? Lafını
geri alsın.
BAŞKAN - Düzeltir misiniz
sözünüzü Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, bakınız, Türkiye Büyük Millet Meclisinde…
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Lafını geri alsın.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- …bir Çevre Kanunu'nu kabul ettik ve Türk Ceza Kanunu'nda da değişiklik
yaptık. Neydi o değişiklik? Türk Ceza Kanunu'nun 181 ve 182'nci maddelerinin
1'inci ve 2'nci fıkralarının yürürlüğe giriş tarihini, Kanun'un kabul
edilmesinden iki yıl sonra olarak kabul ettik, burada kabul ettik. Ben,
o gün çıktım, dedim ki, Sayın Bakan, siz, bir Çevre Bakanı olarak, Türk
Ceza Kanunu'nda, çevreyi kasten ve taksirli olarak kirletenlerle
ilgili olarak, iki yıl sonra yürürlüğe girmek üzere bir maddenin kabulünü
benimsiyorsanız, Çevre Bakanı olarak, artık, o koltukta oturamazsınız
dedim. Burada söyledim, tutanaklar burada, tutanakları yanımda
getirdim. Niçin? Niçin? 181 ve 182'nci maddeler çok açık. Bakın, burada
diyor ki "İlgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırı
olarak ve çevreye zarar verecek şekilde atık veya artıkları toprağa,
suya veya havaya kasten veren kişi altı aydan iki yıla kadar hapis
cezasıyla cezalandırılır." Kasten… Kasten çevreye veren altı
ay ile iki yıl arasında hapis cezasıyla cezalandırılır. Ne oldu bu
madde? Bu madde iki yıl sonra yürürlüğe giriyor. O gün öyle kabul edildi.
Dünyanın hangi ülkesinde var? Ben, burada soruyorum. Sayın Bakan
gidiyor. Sayın Bakan gidiyor, bakınız.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sayın Bakan gidiyor.
Dünyanın hangi ülkesinde
var arkadaşlar, soruyorum size? Çevreyi kasten kirletenlerle ilgili
olarak, kasıt unsuru da ortaya konulmuş olmasına rağmen, bununla
ilgili kanun iki yıl sonra yürürlüğe girecek. O iki yıla kadar, çevreye
kasten zarar veren, atık bırakanlarla ilgili bir işlem yapmayacaksınız.
Varsa dünyanın bir başka ülkesinde böyle bir uygulama, gelin, bu
kürsüden söyleyin. İşte, sizin Çevre Bakanının çevreye bakışı; işte,
AK Parti Grubunun çevreye bakış açısı.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Siyaseti kasten kirletenler ne olacak?
BAŞKAN - Sayın Baştopçu,
lütfen…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sayın Baştopçu, onu sizinle hesaplaşıyoruz, merak etme. O hesabı
sen vereceksin, hiç merak etme.
Değerli milletvekilleri,
bakınız, 182'nci madde de aynı şekilde "yayımı tarihinden iki
yıl sonra yürürlüğe girer." Şimdi, ben, o zaman dedim ki, Sayın
Bakan o koltukta oturamazsınız. Sayın Bakan "Türkiye'de 3.200
belediye var. O 3.200 belediyeyle ilgili olarak -onların arıtma tesisleri
yok- belediye başkanları sıkıntıya girmesin diye biz bunun yürürlük
tarihini iki yıl sonraya bıraktık." dedi. Şimdi, ben buradan Sayın
Bakana soruyorum -gitti Sayın Bakan- şimdi, bu Kanun kabul edildiği
günden bugüne kadar bir buçuk yıl geçti. Türkiye'deki 3.200 belediyeden
kaç tanesi bu Kanun yürürlüğe girdikten sonra arıtma tesisi yaptığını,
gelsin, bu kürsüden söylesin. Rakam versin bana, rakam versin. Mesele,
belediye meselesi değildi. Büyük sermaye çevreleri Sayın Bakanın
üzerinde bir baskı uyguladılar ve o baskının neticesinde de bu maddenin
yürürlük tarihi iki yıl ertelendi…
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Size kim baskı uyguladı da parti değiştirdiniz?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- …ve o Kanun bir yıl komisyonda bekledi değerli milletvekilleri. Temel kanun olarak
geldi. Bu kadar önemli bir kanun idi ise niçin bir yıl süreyle o Kanun
komisyonda bekledi? Niçin Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine
bir an önce indirilmedi?
Bakın, o Kanun'da bir
şey daha geçti: Kanun'da olmamasına rağmen komisyonda ilave edildi
-komisyon üyelerine de söylüyorum burada- maden aramalarda ÇED raporu
istenmesi komisyonda kaldırıldı, kaldırıldı. Türkiye'de maden
aramada ÇED raporu istemeyeceksiniz de hangi tür faaliyetlerde
ÇED raporu isteyeceksiniz? Bir değerli AK Parti Milletvekili, Sayın
Yalçınbayır da o gün bir önerge verdi. O gün bir önerge verdi, dedi ki:
"Bu tür aramalarda ÇED raporu istenmesi lazım, yanlış yapıyorsunuz."
Sizin milletvekiliniz önerge verdi. Sizin oylarınızla o önerge de
reddedildi.
Ne oldu şimdi? Ne oldu
şimdi? Geldiğimiz noktaya bakalım. Ondan sonra Sayın Bakan varil
sayıyor, varil. Daha çok varil sayar Sayın Bakan. Siz kanunun uygulanmasını
iki yıl sonraya bırakırsınız, ceza hükümleri iki yıl sonra yürürlüğe
girmesi gerekir diye buradan parmak kaldırırsınız, ondan sonra
siz daha çok varil sayarsınız. Sayın Bakan hâlâ yok. Sayın Bakan daha
çok varil sayar.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Varil saymaya gitti!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, bakınız, ben o gün önerge verdim burada,
ÇED raporu istenmesiyle ilgili bir önerge verdim. Sayın Akdemir de burada,
onun da imzası vardı, birlikte verdik o önergeyi. O önergede dedik
ki, ÇED raporu isteyin, bu yanlıştır, dünyanın hiçbir ülkesinde böyle
bir uygulama yoktur dedik. Geldik, burada savunduk, ama, buna rağmen, yine
sizlerin oylarıyla, maalesef, o da kabul edilmedi, reddedildi.
Şimdi, değerli milletvekilleri,
son derece önemli bir konu gündemde. Ama, ben, bu bakış açısının yanlış
olduğunu, bu bakış açısıyla komisyonların kurulmasının, raporların
ortaya konulmasının, Türkiye'de çok, bu bakış açısından dolayı sağlıklı
bir netice vermeyeceğini düşündüğüm için aleyhinde konuşuyorum.
İşte, şurada, bu dönemin sona ermesinin son sekiz ayına girdik. Meclisin
çalışabileceği gün sayısı sınırlı; işte, yaklaşık elli günlük
bir çalışma, iş günü var Meclisin. Bu kadar az bir günde, memleketimiz
için, halkımız için son derece önemli olan bu meselelerin ciddi bir
şekilde ele alınması gerektiğini onlarca kez söyledik, ama, maalesef,
maalesef dinletemedik.
Sayın Bakan diyor ki:
181'in (4)'üncü fıkrası yürürlükte, ondan dolayı bir sıkıntı olmaz."
Şimdi (4)'üncü fıkrayı okuyorum değerli milletvekilleri bakınız
(4)'üncü fıkrayı okuyorum, (4)'üncü fıkra diyor ki: "Bir ve ikinci
fıkralarda tanımlanan fiillerin insan veya hayvanlar açısından
tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına…" Şimdi, insanlar
için tedavisi zor hastalıklar ortaya çıkarsa 181'in (4)'üncü fıkrası
yürürlükteymiş, işlem yapacakmış! Şimdi "tedavisi zor hastalıklar"
ne demek sayın milletvekilleri? Ne demek? Doktorlarımız var aramızda.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Ben söyleyeyim, kanser başta, bir…
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Söz isteyeyim, çıkayım anlatayım.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Tedavisi zor hastalık. Arkadaşlarımız söylüyor, artık, ölüm yolculuğuna
çıkan ve artık, şu anki mevcut tıp imkânlarıyla tedavi edilmesi mümkün
olmayan hastalıklar…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlayın.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Dilovası'nda yüzde 60 kanser.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Yanlış doktorsa onun da tedavisi zor oluyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Yani, şimdi, tedavisi zor bir hastalık ortaya çıkınca, yani vatandaş
ahiret âlemine yolculuğa çıkmaya hazırlandığı bir dönemde 181'in
(4)'üncü fıkrası yürürlükte olacakmış. Ya ölmez, sürünürse onlar
için ne olacak Sayın Bakan? Yani…
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Sana uygulamayacağız onu.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Sayın Baştopçu, sözlerinize dikkat edin, sözlerinize dikkat
edin…
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Sana uygulamayacağız!
BAŞKAN - Sayın Baştopçu,
lütfen…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- …sözlerinize dikkat edin. Varsa söyleyeceğin bir söz, bu kürsü
boş, bu kürsü boş. Oradan, yerinizden oturmakla Ümmet Kandoğan'ı susturamazsınız
siz.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Sana çok şeyler söyledim zaten.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Benim, bakın, bütün tutanaklarım burada.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan…
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Sana ben çok şeyler söyledim, biliyorsun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bu tutanakları, ben bundan bir buçuk yıl önce gelmişim, burada bu
konuşmaları yapmışım…
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Sana ben neler söyledim!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Şimdi, ben bir buçuk, bir buçuk yıl önceki…
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Sana ben neler söyledim!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bir buçuk…
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Sen söylediklerimizin hepsini biliyorsun, yüreğin
varsa, orada sana söylediklerimi söyle!
BAŞKAN - Sayın Baştopçu,
lütfen…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Bir buçuk yıl önceki tutanakları getirip bu tutanakları sizin
huzurunuzda söylüyorum. Ben, müneccim değilim, geleceği önceden
tahmin eden birisi de değilim, ama bu uygulamalarla, Türkiye'de hangi
bir geleceğin bizi beklediğini çok iyi bildiğim için, bu konuşmaları
gelmiş burada yapmışım.
Yüreğin varsa, cesaretin
varsa, bilgin varsa -bu kanunun altında senin de imzan var, sizlerin
de imzası var- "bu kanunun bu maddesinin iki yıl sonra yürürlüğe
girmesi doğrudur" diyorsan, bu kürsü sizindir, buyurunuz, geliniz,
burada açıklamanızı yapınız.
Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Hadi, ancak gidersin!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Ayıp, ayıp, sana yakışıyor mu?
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Hadi, ancak gidersin!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Kilona yakışıyor mu senin!
BAŞKAN - Grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Eyüp Fatsa, Ordu Milletvekili.
Buyurun Sayın Fatsa.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Senin o kapasiten var mı anlayacak kadar?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Senin o kilona ayıp!
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Yüreğin var mı, yüreğin?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Var, mangal gibi yürek var bende, mangal…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen…
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - O yürekle neler yapıldığını da biliyoruz biz!
BAŞKAN - Sayın Baştopçu…
Buyurun Sayın Fatsa.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun grup önerisinin aleyhinde söz aldım, ancak, aleyhinde söz
aldım derken, bir hususun da altını çizerek peşinen ifade etmek istiyorum.
Bu Dilovası'ndaki kirlilikle ilgili araştırma komisyonu raporunun
Meclis Genel Kurulunda görüşülmesine karşı olduğum için bunu söylemiyorum.
Bu vesileyle de Genel Kurulu ve Başkanlık Divanını saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bugün, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu bir grup önerisi getirdi, önümüzdeki
haftanın salı günkü gündemine Dilovası'nda meydana gelen, sanayi
atıklarından kaynaklanan kirliliklerin araştırılmasıyla alakalı
Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırma komisyonunun hazırladığı
raporun salı günü gündeme alınmasıyla alakalı. Biz, Cumhuriyet
Halk Partisi Grup yetkililerine ve Grup Başkan Vekillerine önümüzdeki
hafta salı günü bu raporu gündeme alacağımızı ifade ettim. Zaten,
şimdi, Danışma Kurulu önerilerinin de, grup önerilerinin de içeriği
bu, önümüzdeki hafta salı günü gündeme alınsın. Biz de bunu kabul ettik,
alalım ve bu raporun görüşmesini yapalım, dedik. Ama, buna rağmen,
grup önerilerini, önümüzdeki hafta salı günü gündeme alınacağını
ifade etmiş olmamıza rağmen Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmiş
olmalarını, bir muhalefet mantığı açısından, bir muhalefet stratejisi
açısından veya muhalefetin kendi içerisindeki tutarsızlığı ve
Türkiye Büyük Millet Meclisini gündeme alınacak bir konuyla alakalı,
burada, saatlerce meşgul etmesinin mantığını, doğrusunu isterseniz
anlamakta zorlanıyorum. Bu, iyi niyetli bir yaklaşım değildir. Bu,
burada, bu raporun görüşülmesini talep etmekle alakalı bir hassasiyet
de değildir. Bu, Meclis çalışmalarını ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
kürsüsünü sabote etmekten…
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Başkan!
EYÜP FATSA (Devamla)
- …ve görüşmeleri engellemekten başka bir şey değildir.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Sayın Başkan…
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Sayın Başkan, sataşma hakkı doğuyor.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Müsaade edin.
Sayın Başkan…
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Biz sabotajcı değiliz.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Sabote ediyorsunuz.
Sayın Başkan…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Altı aydır niye getirmedin gündeme?
BAŞKAN - Sayın Çetin,
Sayın Anadol, lütfen…
EYÜP FATSA (Devamla)
- Sayın Çetin, lütfen…
Bakın, biz, İzmir milletvekilinizle
beraber Danışma Kuruluna gittik ve orada bu meseleyi tartışacağımızı,
konuşacağımızı, hemen de cevabımızı vereceğimizi, söyledik. Sayın
Anadol ve Sayın Koç'a taleplerini önümüzdeki salı günü -ki, talep
de oydu, önümüzdeki salı günü gündeme alınmasıydı- gündeme alacağımızı
söyledik. Buna rağmen önümüzdeki salı günü gündeme alınması kararlaştırılan
bir konuyla alakalı grup önerisini Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemine getirmek suretiyle burada zamanı kullanmanın -görüşülecek
yasalar var- bana mantığını Allah aşkına bir sağduyulu insan izah
etsin! Bir sağduyulu insan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan, izah
etsin!
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Sayın Başkan, eleştiri başka, sabotajcılıkla suçlanmak başka!
EYÜP FATSA (Devamla)
- Lütfen Sayın Başkan… Lütfen Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Anadol,
lütfen, oturur musunuz.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, biz, geçen hafta, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu,
Anavatan Partisi Grubu, AK Parti Grubu olarak geçtiğimiz haftanın
ve bu haftanın çalışma takvimini ve çalışma saatini beraber düzenledik.
Dün yeniden bir Danışma Kurulu yaptık, Anavatan Partisi Grubunun
vermiş olduğu gensorunun yasal süre içerisinde gündeme alınmasıyla
alakalı. Yani, her şeyi uzlaşarak, anlaşarak getirdik. Bu konuda
da uzlaştık, bu konuda da uzlaştık. Ben, bu mantığı anlamakta zorluk
çektiğimi ifade ettim. Bunu gündeme almayacağız, demedik. Dolayısıyla,
bu, iyi niyetli bir yaklaşım değildir, iyi niyetli bir tutum değildir.
Bunu anlamakta zorlanıyoruz, dedim ve aynı noktada da duruyorum.
Değerli arkadaşlar,
Sayın Salih Gün ve Sayın İzzet Çetin -Kocaeli milletvekilleri- ve
Sayın Kandoğan, bu Dilovası'yla alakalı bazı hususları gündeme getirdiler
burada. Ben, bu konuyla ilgili Sayın Gün'e ve Sayın Çetin'e bir şey
sormak istiyorum huzurlarınızda: Bu Dilovası ve çevresindeki organize
sanayi bölgeleri, Allah aşkına, ne zaman kuruldu? Ne zaman kuruldu?
Bizim dönemimizde, AK Parti döneminde bu bölgede kurulmuş bir organize
sanayi bölgesi var mı veya ruhsat verilmiş, müsaade edilmiş bir bölge,
organize sanayi bölgesi var mı? Yok.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Öyle bir iddia yok. AKP kurdu dedik mi?
EYÜP FATSA (Devamla)
- Şimdi, ben, Sayın Salih Gün'e…
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Niye korumuyorsunuz dendi, niye kurdunuz değil.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Müsaade edin…
Bu Dilovası'nda kurulan
organize sanayi bölgesinin kurulması döneminde siz bölgede belediye
başkanıydınız. Bu organize sanayinin kuruluşunun altında imzanız
var mı, yok mu?
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Ben Dilovası'nda belediye başkanı değildim ki.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Var mı, yok mu? Eğer,
bu bir hataysa bakın…
SALİH GÜN (Kocaeli) - Ben komşu belediye
idim, komşu…
EYÜP FATSA (Devamla) - Bakın, bu bir hataysa,
bu bir yanlışsa ben sizden beklerdim ki…
SALİH GÜN (Kocaeli) - Yanlış bilgilendirme!
EYÜP FATSA (Devamla) - …bu yanlışın altında
benim de imzam var, İzmitlilerden, Dilovalılardan, kamuoyundan
özür diliyorum, diyebilmeliydiniz. (CHP sıralarından gürültüler)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Ben orada dersem,
Ayarlar mahallesi var orada…
EYÜP FATSA (Devamla)
- Özür diliyorum diyebilmeliydiniz. Sizin imzanız var Sayın Gün…
(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Çetin,
Sayın Gün, lütfen…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Ayarlar Mahallesi var orada… Ayar da Komisyon Başkanıydı…
EYÜP FATSA (Devamla)
- Sayın Gün… Sayın Gün, bunun altında sizin imzanız var.
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Ben komşu belediyeyim.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Dediniz ki, dediniz ki…
Müsaade edin…
Dediniz ki: "İstanbul'dan
gelen atıklar buralarda depolanıyor ve AK Partililer bundan menfaat
ve rant elde ediyor." Bu ispatı gerektirir, bunu ispat edeceksiniz.
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Derhâl. İsim vereceğim.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Ama, ben size bir şey sormak istiyorum burada: Siz, bu organize sanayinin
kuruluşunun altına imza atarken, acaba hangi rantı paylaştınız?
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Allah Allah!
EYÜP FATSA (Devamla)
- Hangi rantı paylaştınız söyler misiniz? (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Fatsa,
lütfen…
EYÜP FATSA (Devamla)
- Söyler misiniz?
BAŞKAN - Sayın Fatsa…
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Yok, imza yok.
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Böyle bir suçlama yapamazsınız.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Lütfen… Lütfen…
Değerli arkadaşlar
"Hiçbir şey yapılmadı." deniliyor. Geçen iki buçuk sene içerisinde
Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Fatsa, mahcup olursun… Komisyon raporu bile üyelere verilmeden
patronlara verildi.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Müsaade edin.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Beni konuşturma. Komisyon üyelerine verilmeden patronlara verildi
o rapor.
EYÜP FATSA (Devamla)
- …Kocaeli Üniversitesi Çevre Mühendisliği, TÜBİTAK ve Çevre Orman
Bakanlığı, iki buçuk sene içerisinde, bu bölgeyle ilgili ciddi raporlar,
ciddi hazırlıklar yaptılar; tespit ettikleri yanlışlarla ilgili
organize sanayi bölgesindeki fabrikaları uyardılar ve onlara
cezalar da yazdılar, uyardılar.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Rapor bize gelmeden patronlara gitti Fatsa.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Hatta, bu bölgedeki, Türkiye'nin en büyük sanayisi, demir-çelik
sanayisi olan bir fabrika da bu uyarılanlar arasındaydı ve fabrika
kapatılma kararı aldı. Fabrika yetkilileri bakanlığa geldi, dedi
ki: "Yeni fabrika kurulana kadar bize burada işletme ruhsatı
verin, yani, biz faaliyetlerimize devam edelim." Bak, bu ruhsat
da, kendilerine bu müsaade de verilmemiştir. Sayın Çetin de, Sayın
Gün de bunları biliyor ve önümüzdeki mart, önümüzdeki ay, Gebze Dilovası
Organize Sanayi Bölgesinin arıtma tesislerinin ihalesi yapılıyor.
Bütün teklifler alındı ve ihaleye çıkacak ve temeli atılacak. Bu çalışmalardan,
herhâlde, muhalefet partisine mensup Kocaeli milletvekili arkadaşlarımızın
haberi vardır.
Bu kadar, kamuoyunu,
-doğru giden, yapılan çalışmalar noktasında, yapılan bu düzenlemeler
noktasında- hele hele kendi seçim bölgesini ve kendi seçmenlerini
bu kadar yanlış bilgilendirmeyi, doğrusunu isterseniz, bir yere
koyamıyorum, bir anlam da veremiyorum.
Değerli arkadaşlar,
son olarak: Çevreyle ilgili çok şeyler söylendi. Çevreyle ilgili cezalar,
ilk defa, Türkiye Cumhuriyeti Ceza Kanunu'na AK Parti döneminde
konmuştur. Çevre Kanunu'nu biz çıkarttık. Eğer, biz bu konuda duyarsız
olsaydık, bunlarla ilgili, Ceza Kanunu'na hükmü koymaz, Çevre Kanunu'nu
da çıkartmazdık. Bütün bunları nasıl yok sayarsınız? Nasıl yok sayarsınız
ya, böyle bir şey olabilir mi! Böyle bir şey olabilir mi!
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- İki sene sonra yürürlüğe girecek.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Ben, bir şeyi daha söylemek istiyorum.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- İki sene sonra, şu anda yürürlükte değil.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Efendim, bir arkadaş buraya çıkıyor, ikide bir, önüne gelene, o
koltukta oturamazsın, o koltukta oturma, o koltukta oturma, diye ithamlarda
bulunuyor. Evet, doğru, bu arkadaş sık sık koltuk değiştirmeye alıştığı
için, herkesi de öyle zannediyor. Ben, buna cevap vermeye bile değer
bulmuyorum.
Bir diğer konu da önümüzdeki
cumartesi günü…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Cevap ver, cevap!
EYÜP FATSA (Devamla)
- …önümüzdeki cumartesi günü…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Niçin iki sene sonra, cevap ver!
EYÜP FATSA (Devamla)
- …Çevre ve Orman Bakanımız, Dilovası'nda…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Cevap ver, cevap!
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen…
EYÜP FATSA (Devamla)
- …halka açık bir basın toplantısı yapacaktır. Geçen iki buçuk sene
içerisinde, Dilovası'yla ilgili, bölgedeki kirlilikle alakalı
yapılan bütün çalışmalar halka açık olarak orada tartışılacaktır.
Ben, inanıyorum ki, bölgenin muhalefet partisine mensup milletvekilleri
de…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
EYÜP FATSA (Devamla)
- Sayın Başkan, bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Fatsa.
EYÜP FATSA (Devamla)
- …öyle zannediyorum ki, buna ilgi duyarlar ve mutlaka bu basın toplantısına
katılmak suretiyle, şu kürsüde dile getirdikleri iddialarını
kendi seçmenleri önünde de dile getirirler ve oradaki -eğer haklı
gerekçeleri varsa- kendi seçmenlerine de kendilerini ifade etme
ve haklılıklarını ifade etme imkânı bulurlar diye düşünüyorum.
Biz, bu raporun görüşülmesine
karşı değiliz, biz de buna destek verdik, biz de buna destek verdik,
ama bu raporun görüşülmesi talebiyle ilgili…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Salı günü görüşelim. Sayın Fatsa, hadi sözünde dur, salı günü görüşelim.
EYÜP FATSA (Devamla)
- …muhalefetin tutarsız üslubuna karşıyız. Dolayısıyla da bu
grup önerisine evet oyu vermeyeceğiz.
Bu duygu ve düşüncelerle,
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Fatsa.
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Sayın Başkanım…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Sataşma var, şahsına, Salih Gün'e sataştı.
BAŞKAN - Sayın Gün, sataşma
nedeniyle söz istediniz.
Sayın Fatsa ne söyledi
ki size sataştı?
Buyurun.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- "İmzan var" dedi.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Her şeyi söyledi.
BAŞKAN - Bir saniye
sayın milletvekilleri, lütfen…
SALİH GÜN (Kocaeli) -
"İmzan var. Ne rant elde ettiniz?" dedi.
EYÜP FATSA (Ordu) - Hayır!
SALİH GÜN (Kocaeli) -
"İmzan var. Ne rant elde ettiniz?" dedi.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Gün, yeni bir sataşmaya mahal vermeden.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Sataşacak çok şey söyledi Eyüp Fatsa, siz dinlemediniz Sayın Başkan.
V. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kocaeli Milletvekili Salih Gün'ün, Ordu Milletvekili
Eyüp Fatsa'nın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Değerli Başkanım,
siz, ilk evvela coğrafyayı bilmiyorsunuz. Dilovası ile Tavşancıl
ayrı ayrı belediyeler.
EYÜP FATSA (Ordu) -
Doğrudur…
SALİH GÜN (Devamla) -
Dilovası Organize Sanayi birinci aşamasında Dilovası sınırlarında
kuruldu. Bizim, dışarıdaki bir belediye olarak, ona müdahale etme
hakkımız yoktu. Bize, sizin görüşünüz Dilovası hakkında ne, diye
sorulmaz. Bize sorulduğunda, "Buraya organize sanayi kurulmada,
sizin belediye açısından, sizi de sınır içerisine alalım mı?" Biz,
hayır diye cevap verdik. Orada, bizimle ilgili imza, "Dilovası'nın
kurulmasının Tavşancıl için bir mahzuru yoktur" ifadesidir. Onu
buradan…
EYÜP FATSA (Ordu) -
Ben de onu söylüyorum.
SALİH GÜN (Devamla) -
Benim otuz beş yıllık politik hayatımda, daha kimse okyanustaki
damla kadar kir atamazken, bu kürsüden bana iftira attınız, yazıklar
olsun! (CHP sıralarından alkışlar)
Size bir şey daha söyleyeyim.
Siz bunu ispat edemezsiniz. Burada, Kocaeli milletvekilleri de benim
ne olduğumu bilir.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Nesin sen?
SALİH GÜN (Devamla) -
Yalnız, ben size, ispatla yükümlü olduğunuz konuda, AK Parti… Osman
Yılmaz Mahallesinden Osman Mehmet Yıldırım, Jandarmaya, dört gün önce
Tavşanlı köyünde tutulup burada, İZAYTAŞ'ta Büyükşehir Belediyesinin
adına çalışan bir AK Partili. Ben
ispat ettim. Sen ne zaman ispat edeceksin? (CHP sıralarından alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Ben ispat etmiyorum…
Sayın Başkan…
SALİH GÜN (Devamla) -
Aynı şekilde, söyledi…
BAŞKAN - Sayın Gün,
lütfen, yeni bir…
SALİH GÜN (Devamla) -
…ben, bir dakikada ispat ettim ve dört tane araba plakası size verebilirim.
Jandarmadaki ifadeleri Gebze Jandarma Komutanlığına sorabilirsiniz.
Ben, ispat edemeyeceğim hiçbir şeyi bu kürsüden söylemem. Ama, politika yapıyorum
derken, imzanız var mı, yok mu gibi…
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Ne ispat ettin sen? Sen ne dedin?
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Evet, ben ne dedim, AK Partililer toprak dökmedeki payı paylaşıyorlar
dedim.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
- Geç onları, geç!
SALİH GÜN (Devamla) -
Ne dedim? "Onu ispat edebilir misiniz?" dedi, ben buradan ispat
ettim. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen, sayın
milletvekilleri…
SALİH GÜN (Devamla) -
Oradaki sanayileşme otuz beş yıldır devam ediyor. Siz, oradaki sanayileşmenin
bütün kirliliğinden tabii ki mesul değilsiniz, ama siz tedbir almadığınız
için mesulsünüz.
Burada, iki yıldır Dilovası
konuşuluyor.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - O yıllarda
ne yaptın? Ne yaptın?
SALİH GÜN (Devamla) -
Sen nerelisin, Allah aşkına?
BAŞKAN - Sayın Gün,
lütfen…
SALİH GÜN (Devamla) -
Baştopçu bilir benim ne yaptığımı, Nihat Ergün ne yaptığımı bilir.
Sen ne yaptığımı ne bilirsin!
BAŞKAN - Sayın Gün…
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Ağzına geleni söylüyorsun, hangi tedbiri aldın?
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Ya, unutmadık Maliye Bakanınızı da… Söylettirmeyin burada.
SALİH GÜN (Devamla) -
Sen nereden bilirsin Tavşancıl'ı?
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Hiçbir şey bilmediğini ortaya koyuyorsun.
SALİH GÜN (Devamla) -
Lütfen, orada oturup…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- "Ali Dibo"larınızı da biliyoruz.
BAŞKAN - Sayın Gün, teşekkür
ediyorum.
HACI BİNER (Van) - Ahkam
kesme! Doğruyu söyle! Dilovası meselesini söyle!
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Gün, tamam… Lütfen.
SALİH GÜN (Devamla) -
Ya, nerelisiniz siz Allah aşkına?
BAŞKAN - Sayın Gün,
lütfen, teşekkür eder misiniz.
SALİH GÜN (Devamla) -
Sayın Başkan, söz verdiğiniz için teşekkür ederim.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Gün. (CHP sıralarından alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, yerimden…
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Fatsa. (AK Parti ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
bir saniye.
EYÜP FATSA (Ordu) - Salih
Gün'le ilgili "Dilovası Organize Sanayi Bölgesi kurulurken
siz de o bölgede belediye başkanıydınız, burada organize sanayi
bölgesi kurulmasında bir mahzur yoktur diye sizin de imzanız
var." dedim.
SALİH GÜN (Kocaeli) -
Rant dedin.
EYÜP FATSA (Ordu) - Müsaade
edin…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Öyle demedin.
EYÜP FATSA (Ordu) - Müsaade
edin.
Sayın Gün çıktı, benim
söylediğimi teyit etti "Evet, ben, burada organize sanayi bölgesi
kurulmasıyla alakalı bir mahzuru yoktur diye destek verdim…"
SALİH GÜN (Kocaeli) -
İmza attım.
EYÜP FATSA (Ordu) -
"…imza verdim." dedi, kendisi de ifade etti.
Diğer konu: Dedi ki:
"Efendim, şimdi, İstanbul'dan gelen, çöp, atıklar, şunlar, bunlar,
AKP'lilere veya AK Partililere rant elde ediyor." Dedim ki:
"Eğer bu mantıktan hareket edersek, siz de bu organize sanayi
bölgesinin bölgede kurulmasına olur verdiniz ve o dönemde bölgede
belediye başkanıydınız. Öyleyse siz hangi rantı elde ettiniz?"
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Öyle demedin, tercüme etme söylediğini. Öyle demedin. (Gürültüler)
EYÜP FATSA (Ordu) - Benim
söylediğim budur ve Sayın Gün de benim iddialarımı reddetmedi, doğruladı.
BAŞKAN - Sayın Fatsa,
tutanaklara geçmiştir, teşekkür ediyorum.
Öneriyi oylarınıza
sunuyorum…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yeter sayısı…
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Koç.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
Sayın milletvekilleri,
kâtip üyeler arasında uyuşmazlık olduğu için elektronik cihazla oylama
yapacağız.
Oylama için beş dakika
süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır, öneri reddedilmiştir.
Birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.06
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.22
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Ahmet Gökhan
SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63'üncü Birleşimi'nin Üçüncü Oturumu'nu
açıyorum.
Şimdi, alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer
alan, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat
ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı San'atlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin
Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı
San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/1226) (S. Sayısı: 1247) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Geçen birleşimde
9'uncu madde kabul edilmişti.
Şimdi, tasarının
9'uncu maddesini 10'uncu madde olarak okutuyorum:
MADDE 10- 13/12/1983 tarihli
ve 181 sayılı Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin 31 inci maddesinin beşinci ve yedinci
fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Bakanlık, ülkenin
sağlık ile ilgili konularında danışma fonksiyonu yapmak üzere Şura'ya
bağlı olarak danışma kurulları ve tababet şubeleri sanatlarını
ifadan doğan adli konularda dosyaları inceleyip Şura'ya sunmak
üzere ihtisas komisyonları oluşturabilir. Kurul ve Komisyon Başkanları,
Sağlık Şurası toplantılarına tabii üye olarak katılır. Kurul üyelerine
1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanununun 16 ncı maddesinde tespit
edilen huzur hakkı ödenir.
(x) 1247 S. Sayılı Basmayazı 31/1/2007 tarihli 57'nci
Birleşim Tutanağına eklidir.
Şura'nın, danışma kurullarının
ve ihtisas komisyonlarının çalışma usul ve esasları Bakanlıkça hazırlanacak
yönergede tespit edilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Neşşar, Denizli
Milletvekili.
Buyurun Sayın Neşşar.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben
de konuşmama başlamadan önce 14 Mart Sevgililer Günü'nü kutlamak
istiyorum. Sevenler mesut olsun diyorum. Tabii, bunu derken Parlamentoda
çok ihtiyacını hissettiğimiz bir sevgi kültüründen de kısaca söz
etmek lazım, çünkü, sevgi kültürünün olmadığı yerde güzel sonuçlar
almak zor. Yani, bunu Allah sevgisinden başlatabiliriz, vatan sevgisine
getirebiliriz, millet sevgisine getirebiliriz. Bir de, keşke kendisi
burada olsaydı Sayın Sağlık Bakanımız, meslektaş sevgisine, meslek
sevgisine…
AHMET YAŞAR (Aksaray)
- İnsan sevgisine…
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)
- …akademisyenlerin sevgisine, insan sevgisine -katılıyorum, insan
sevgisi hepsinin başında- keşke getirebilseydik, o zaman Türkiye'nin
sağlık sorunları dört senede bu kadar içinden çıkılmaz bir hâle gelmemiş
olurdu diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, bu madde, Yüksek Sağlık Şûrasına bağlı ihtisas komisyonlarını
da tümüyle Bakanlığın yetkisiyle oluşturulacak kurullar olarak
belirliyor. İşte, eğer insan sevgimiz falan olsaydı, belki, bunu
da, daha katılımcı, daha sivil toplum örgütleriyle, meslek kuruluşlarıyla
birlikte yapma şansını Bakanlık bulmuş olabilirdi.
Bir haftadır, aşağı
yukarı bir haftayı geçen bir süredir, bu kanunu konuşuyoruz. Bu kanunun
etrafında birçok söz söylendi, birçok iddialarda bulunuldu. Örneğin,
bu ithal doktor konusunda, yabancı ülkelerin de çok sayıda doktoru
çalıştırdığını, orada da çalışmanın çok kolay olduğu falan söylendi.
Ben, bir iki tane örnek getirdim. Bakın, Bremen'de çalışmak istiyor
bir Türk doktoru, Sayın Cankat -soyadını geçiyorum- Bremen Tabip
Odası diyor ki: "Sizi, cerrahi uzmanı olarak, cerrahi doktoru
olarak kabul ettim, ama tek başına bu belge, Berlin dâhil, Federal Alman
Cumhuriyeti'nde doktorluk mesleğini yapmanıza yetmez. Onun için ayrı
bir uygulama var." Bu, Almanya. Rusya'ya gidelim; Rusya da, Ayten
isimli bir doktorun hekimliğini yapabilmesi için diyor ki: "Falan
sayılı diplomanın denkliği ve genel terapi uzmanlık alanı Rusya
Federasyonu'nda kabul görmüştür, onaylanmıştır, ama çalışabilmeniz
ayrıca izne tabidir."
Yani, Sayın Bakanın
söylediği gibi ve bütün kapıları, hemence, birtakım yabancı, yeterliliği
belirli olmayan birtakım doktorlara açıvereceği gibi kolay değil
dünyada. Dünyada, başka bir ülkenin hekimini kabul ederken herkes
çok ciddi bir incelemeden, irdelemeden ve bürokratik aşamalardan
geçiriyor. Bunu bir kenara koyduk.
Geçen hafta bıçak parasıyla
ilgili bir laf ettim. Çok itiraz oldu, bıçak parası kalktı, onun yerine
işte şöyle böyle uygulamalar geldi diye. Ben de burada çıktım, dedim
ki: Kurumlarda çalışan hekimlerle özel kurumlar arasında bağlantılar
var ve bu bağlantılar aslında bıçak parasını oluşturuyor ve bıçak
parası hem bu kuruluşlara ortak bazı hekimlere hem de bunlar aracılığıyla
çok uluslu sermayeye gidiyor diye. İtirazlar oldu. Sanki ben söylememişim
gibi, gazetelere manşet oldu "Özel hastanelerde kalp oyunları"
diye. Bir doktor arkadaşımız bunu yollamış ilgili gazeteciye ve
kendisi yaşananlardan duyduğu utancı dile getiriyor.
Yine aynı şekilde,
bu utanca dayanamayan bir öğretim üyesi arkadaşımız, üniversiteyi
terk etmiş, bana dün telefon etti, dedi ki: "Bak, kitapçılarda
şöyle bir kitap var, git al: Satılık Hastalıklar" diye. Bunu göstereyim.
Özellikle vatandaşlarımızın ben buradan dikkatine sunmak istiyorum.
İnsanların nasıl hasta olmadıkları hâlde ilaca bağımlı hâle getirildikleri
bu kitapta çok güzel anlatılıyor. Çok enteresan. İlaç firmalarıyla
ilgili çok ilginç ifadeler var. Yani, sağlıklı insana ilaç kullandırtmakla
ilgili, yeni hastalık pazarları üretmekle ilgili, normalle anormali
ayırt etmenin bulanıklığında insanları korkutarak ilaçlara müptela
etmekle ilgili.
Evet, lütfen, ben buradan
hem parlamenter arkadaşlarıma hem de bizi dinleyen vatandaşlarımıza
seslenmek istiyorum: Bu yaşadığımız çağ içerisinde maalesef sizlere
çok gereksiz ve çok lüzumsuz ilaç tükettiriyorlar. Keşke bizim Sağlık
Bakanımız okumayı da sevseydi de böyle kitapları okuyup çok uluslu
sermayenin hemen her sunduğunun üstüne atlayıvermeseydi, biraz
etrafına bakınsaydı. Biraz, dediğim gibi, meslektaşlarını sevseydi,
onlar da ona bu konuda yardımcı olabilirlerdi.
AHMET YAŞAR (Aksaray) - Doktorlar yazmazsa
hasta kullanmaz. Doktorlar yazıyor.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla) - Burada
doktorlara da şey var, aynısını ben söyledim, biraz önce gösterdim
size. Özel hastanelerde kalp oyunlarını oynayanlar da sisteme adapte
olmuş doktorlar. Bu ilaçları yazanlar da sisteme adapte olmuş doktorlar.
İşte, onları değil de, memleketini seven doktorları eğer sevebilseydi
Sayın Bakan, o zaman, bunları önlemek için hep beraber yollar bulabilirdik.
Bunu siz de biliyorsunuz, eczacı olarak.
Bir şey daha söyledim
geçen hafta. Çok enteresan, yani, giderek, bana da malum olduğuna
falan filan inanacağım. Dedim ki Sayın Bakana: "Ya, Sayın Bakan,
siz komünist misiniz?" Yine, aynı gazetede "AKP komünist
bir parti midir" diye başka bir yazı çıktı, çok enteresan. Eğer,
AKP'nin ihtiyacına geliyorsa, otokratik yöntemler kullanılıyor.
İhtiyacına uygun geliyorsa, daha, böyle, devletçi yöntemler seçiliyor.
Konuşmaya gelince de, postmodern, liberal söylemler seçiliyor. O
zaman da, insan haklarından, bireyin özgürlüğünden, bireyin haklarından
söz edilmeye başlanıyor. Bu çok enteresan.
Şimdi, bu maddede de,
dediğim gibi, Sağlık Bakanlığının Yüksek Sağlık Şûrasıyla ilgili
alt komisyonlar oluşturuluyor ve bu alt komisyonlara da, yine, Bakanlığın
atayacağı insanlar geliyor. Bu da, ister istemez, insanın aklına
şunu getiriyor: Yüksek Sağlık Şûrasına düşmüş ve buradan ceza alması
muhtemel bazı yandaşlar, bazı ayarlanan, önceden belirlenen alternatifli
komisyonlarla, acaba, kimisi aklanacak kimisi ceza mı alacak diye.
Onun için dedim sivil toplumla birlikte olmak gerekiyordu diye.
Onun için, çok daha objektif komisyonlar oluşturmak gerektiğine
olan inancımı dile getirdim.
Tabii, AKP'nin sağlıkla
ilgili bütün politikalarının altında, bir dönüşüm göstermecesi
altında, bir değişim vurgusu altında aranan şeyin sadece ve sadece
kadroların değiştirilmesi, sadece ve sadece bu kadrolara, liyakatine
bakılıp bakılmadan, yandaşların getirilmesi… Sadece falanca taraftan,
falanca örgütten, falanca tarikattan işaret alındığı için atamalar
yapıldığı ve bunların sonucunda da, sağlık sisteminin tümüyle zarar
gördüğü daha önce defalarca buradan vurgulandı, bir kere daha vurgulamamız
gerekiyor.
Hatırlayacaksınız
imamların gasilhaneden alınıp hastane müdürlüğüne getirilmesini,
hatırlayacaksınız bazı milletvekillerinin yakınlarının hastane
müdürlüğüne getirilmesini, hatırlayacaksınız -şimdi görünce
aklıma geldi- bazı milletvekillerinin bazı hastanelere özel bazı
işlemler yaptırmasını, hatırlayacaksınız bu yandaş kadroların
Ali Dibo oyunlarını. Bunların hepsi, AKP'nin sağlıkla ilgili -maalesef,
Recep Akdağ'ın da bunu çok güzel benimsemiş olduğu görülüyor- sağlık
politikalarına bu şekilde yaklaşımı.
Geçenlerde AKP Merkez
Karar ve Yürütme Kurulunun örgütlere, belediyelere gönderdiği
bir genelge elime geçti. Orada da, Genel Merkez… Buna çok memnun oldum,
memnuniyetle dile getirmek istiyorum. Nihayet AKP Genel Merkezi
de farkına varmış. Bu belediyelerin, alınacak kararlarda, yapılacak
işlerde, özellikle bazı Ali Dibo olayları örnek verilerek, şaibeli
işlere karışmaması dile getiriliyor. Bu iktidarın beşinci senesinde
bunu fark edebilmiş olması, bence, bu partinin son derece iyiye doğru
gittiğini gösteren örneklerden bir tanesi.
Ben sözlerimi burada
bitiriyorum. Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Neşşar.
Sayın Neşşar, konuşmanızda
14 Mart Sevgililer Günü'nü kutladınız; ancak, 14 Şubat olduğunu zannediyorum.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Düzeltiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Böylece düzelmiş
oldu; teşekkür ediyorum.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- 14 Mart da bir meslekle ilgili…
BAŞKAN - Madde üzerinde
Anavatan Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Muzaffer
Kurtulmuşoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sözlerime başlamadan evvel 14 Şubat Dünya Sevgililer Günü'nü kutluyorum,
bütün insanlara güzellik, sevgi, hoşgörü temenni ediyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; günlerdir, burada, 13 madde için, sağlık konusunu
konuşuyoruz. Ama, muhalefet olarak biz konuşuyoruz, iktidar, hiç
değilse, bu adamların biraz da dediklerinde doğruluk vardır, o doğrulardan
da bir şeyler alalım, bir önerge verelim diye de hiç oralı olmadılar.
Nedir 1'inci madde?
Diyoruz ki, hatalı uygulamalarda, yani, malpraktis için zorunlu
sigorta getirelim. Doğru. Yani, bir hekim için, sağlıkçı için bundan
doğal bir şey olmaz. Ama, bugüne kadar, acaba, malpraktis'ten -Sağlık
Bakanına sorduk- kaç kişi ceza aldı, kaç kişi bu konuda mahkemelik
oldu? Cevap yok. Herkesi sigortalı yapacağız, döner sermayeden vereceğiz,
ha, olmazsa, deniyor genel bütçeden ödenecek.
Burada biraz -bana
kalırsa- başka bir şeyler kokuyor gibi geliyor bana. Ama, değiştirelim,
şunu şunu koyalım diye hiçbir şey yok.
Şimdi, gelelim radyoloji
teknisyenlerinin ve uzmanlarının saatlerinin değiştirilmesine.
Tabii ki, Avrupa Birliği standartlarında olduğumuzda, Avrupa Birliğine
girdiğimizde bazı program ve planlarımızı onlara göre, Avrupa
Birliğine göre ayarlamak mecburiyetindeyiz. Bundan da doğal bir
şey olmaz. Ama, biz, şu anda ne Avrupa Birliğine girebildik, girdik
ne de radyoloji uzmanlarının ve radyoloji teknisyenlerinin çalışma
şartlarını Avrupa Birliğine uydurmuş değiliz, böyle bir şey yok. Dozimetreye
göre, deniliyor, ayarlayacağız onları, ona göre saat vereceğiz,
şey vereceğiz, saati ona göre ayarlıyoruz. Peki, bir dozimetre alındıktan
sonra, acaba o teknisyene ve doktora, kaç ay sonra, şu kadar doz aldın
diye geliyor? Bunu biliyor muyuz arkadaşlarım? Bunu ben yaşadım,
senelerce yaşadım. Dozimetrenin biri gider, biri takılır, ama sonucun
ne zaman geldiği belli değil. Şimdi çok mu değişti, ya, ülke? Şu anda,
kim ne derse desin, radyoloji ünitelerinin yüzde 60'ı Avrupa Birliği
standartlarına uymamaktadır. Ama, Sayın Bakan, her şeyi rahatça
güllük gülistanlık yapıp… Yani, diyor ki, ben Avrupa Birliğine giriyorum,
işim gücüm benim bitti, radyoloji uzmanlarının ve teknisyenlerinin
çalışma saatini beş saatten yedi buçuğa çıkarıyorum. Hayırlı olsun.
Ama yanlış, yanlış, söylüyorum. Bugüne kadar, ölçüm neticesinde
radyoloji uzmanları 50 milisivert doz aldığında, ne yaptık biz radyoloji
uzmanına Avrupa Birliğine giriyorsak, radyoloji teknisyenine?
Seni beş yıldızlı, Uludağ'da, Dağ'a gönderip sana orada bir ay bakacağım
mı dediniz bugüne kadar da, Avrupa Birliğinin standartlarından
bahsediyorsunuz burada? Şık değil ve yanlış.
İkinci şeyi söylüyorum:
Cerrahi uzmanlarının emrine anestezi teknisyenlerini veriyoruz.
Sevgili arkadaşlarım, bu da yanlıştır. Doğrusu, cerrahi uzmanlarının
yanında anestezi uzmanlarının olmasıdır. Burada, sevgili bir arkadaşım,
hocam dedi ki: "Ya, ben -hakikaten de öyle- kılcal damarla mı uğraşacağım?
Hastanın nabzı indi, tansiyonu çıktı, onunla mı uğraşacak cerrahi
uzmanı?" Yani, bunların, görünüşte çok güzel görünüp, ama, uygulamada
yanlış olduğunu söylüyorum. Doğrusu nedir? Anestezi uzmanlarının
sayısını artırmak, onları TUS imtihanında özendirmek. Doğrusu
bu. Cerrahi uzmanı, ameliyat yaparken, hastanın tansiyonu indi,
çıktı, nabzı düştü diye, onunla uğraşır mı? Böyle bir şey var mı? Bir
de ona şey yüklüyorsunuz. Böyle bir şey yok. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Peki, Türkiye'de 110
bine yakın doktor var. "Türk" lafını kaldırıyoruz, ithal
doktor getireceğiz. Getirelim tabii, eksiğimiz vardır. Peki, ne
kadar getireceksin, yani, bunu bir öğreneyim. Kaç tane doktor getirebileceksin?
Geldi, 100 tane doktor geldi. Nereden geldi? Avrupa Birliğinden geldi.
Nereye gelecek? İstanbul, Ankara, İzmir'de özel hastanelere gelip,
parasını alıp gidecek. Benim Doğu ve Güneydoğu Anadolu'ya, Karadeniz'e,
İç Anadolu'ya, Batı Anadolu'ya gidecek doktor mu gelecek zannediyorsunuz.
Bunlar yanlış. Doğrusu nedir? Doğrusunu söylüyorum: İktidar kurum
ve kuruluşlarla kavga etmesin. YÖK'le masaya otursun, birlikte… YÖK
burada her şeyiyle lâyüsel değil, öyle bir şey yok. Ne YÖK ne Bakanlık…
Ama, ikisinin birlikte anlaşabileceği şekle getirip onları, elli
senelik, otuz senelik master bir plan yapılarak, Türkiye'nin doktor
ihtiyacını nasıl karşılarız diye, kontenjanları ona göre, birbiriyle
anlaşarak hazırlamaları lazım. Doğrusu bu. 3 bin doktor da getirsen,
hiçbir zaman Türkiye'nin doktor eksiğini karşılayamazsın böyle gidişle.
Ama, iktidarın her şeyi kurum ve kuruluşlarla kavga etmek; olmadı,
yanlış arkadaşlarım. İster beğenirsiniz benim konuşmamı, ister
beğenmezsiniz, ama, bir zamanlar gelecek, buraya çıkan arkadaşlarım,
bugünlerde konuşulan her şeyi arşivden okuyacak. "Bu adamlar
söylemişler, ama bu iktidar da hiçbirini kale almamış." diyecekler.
Bence, ilk işi iktidarın,
hangi kurum olursa olsun, o kurumlarla, kuruluşlarla bir konsensüs
içinde çalışmak mecburiyetindedir diye söylüyorum. Ben söylerim
doğru bildiğimi. Doğru söyleyeni dokuz köyden sürerlermiş. Belki
sizin işinize gelmeyebilir, dokuz köyden de sürseler, ama, bu doğruları,
ben bu kürsüye çıktığımda, muhalefet yapmak için değil, doğruyu söylemek
için burada bulunuyorum.
Her türlü, Türkiye'nin
sağlığında, herkesle, her konuda oturur masada konuşabilirim. Çünkü,
ben bu işin mutfağından geliyorum, sağlık ocağından geliyorum,
hükûmet tabipliğinden geliyorum, başhekimlikten geliyorum, sağlık
müdürlüğünden geliyorum, ülkede yapmadığım, sağlıkta, hiçbir şey
yok.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu,
lütfen toparlayınız.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Ama, hiç kimse ne soruyor ne de söylüyor "Ya, bu adam
acaba doğru mu söylüyor?" Adamın birine sormuşlar, damdan düşmüş,
herkes bağırmış, o "doktor getir" diyor, o "şunu getir,
bunu getir…" Adam gözünü açıyor, diyor ki: "Bunların hiçbirine
lüzum yok, siz bana damdan düşen bir adam getirin, o benim hâlimden anlar."
Ee, burada, otuz yedi
senedir bu işi yapıyorum. Bir defa mı, hiç mi doğru söylemedim ben bu
kürsüde? Hiç mi doğru söylemedim? Neden o doğrular alınmadı?
Mecburi hizmet yanlış
dedim, söyledim, getirdiler. Çakılı hizmet yanlış dedim. Yanlışı,
Sayın Bakan bugün kendi de diyor: "Evet, yanlış oldu, yapamadık."
Tabii, olmaz. Sen, doktora "ben her dediğimi yaptırırım" diye
dayatırsan bu işi yapamazsın. Ne dedik? Özendirelim dedik, ücret
skalası uygulayalım dedik. Şimdi diyor ki bana: "Her neredeyse,
bütün doktorlar, en azı 5 milyar alıyor, 8-10 milyar alıyorlar." Şaşırdım
ben, bugün söyledi. Yok böyle bir şey.
"Kuyruklar kalktı"
deniyor, "gün verilmiyor" deniyor. Ankara'nın göbeğindeki
bütün hastanelere bakın bakalım. Radyoloji de yirmi dört saat çalışıyor,
yatan hastaya sekiz gün sonraya gün veriyor. Hani kuyruklar kalktıydı?
Yani, şunu söylüyorum:
Doktorların çalışma ortamını değiştirmezseniz, doktorların özlük
haklarını değiştirmezseniz, bu işi zorla yapamazsınız, yapmanız
da olası değil.
Ben, bugüne kadar o
hekimlerin içindeyim, birlikte çalışıyoruz, birlikte geldik. Hekimler…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Teşekkür ediyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kurtulmuşoğlu.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Alim Tunç, Uşak Milletvekili.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 1247 sıra sayılı Yasa Tasarısı'nın
10'uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
yaklaşık ikinci haftadır bu kanunları çıkarmakla çaba sarf ediyoruz;
ancak, burada bir şeyi düzeltmek istiyorum. Özellikle muhalefet,
her çıktığında, işte "ucuz hekim getirilecek, ucuz hekimlik, hekimliğin
ucuzluğu…" Şunu düzeltmek istiyorum: Hekimlerin ucuzu pahalısı
olmaz. Hekimlik kutsal bir meslektir ve bunun bu şekilde rencide
edilmesini kınıyorum.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Başbakan söylüyor, Başbakanın ifadesi.
ALİM TUNÇ (Devamla) -
Sizlerin söylemesi… Ben burada bunu kastediyorum. Sizler buraya
çıktığınızda "ucuz hekim, pahalı hekim" diyorsunuz. Ben bunu
belirtmek istedim.
YILMAZ KAYA (İzmir) -
Yani, Başbakan söylüyor normal oluyor değil mi?
ALİM TUNÇ (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, tabii ki, ülkemizde sağlık çalışanları gerçekten
çok zor şartlarda ve bu kutsal görevi yerine getirmekteler. Bunların
çalışma şartlarını düzenlemek, daha iyi bir şekilde hem ekonomik
koşullarını iyileştirmek hem özlük haklarını iyileştirmek için buradayız.
Bununla ilgili de, daha önceki konuşmamda da belirttim, özellikle
yeni yürürlüğe girecek kanunla, genel sağlık sigortasıyla bütün
hekim arkadaşlarımızın, bütün sağlık çalışanlarının özlük haklarını
da, her aldıkları ücret yansıyacağı için, belki bunu bu şekilde çözebileceğiz.
Ancak, burada, özellikle Sayın Bakanıma da ilettim ve buradaki bürokrat
arkadaşların da bilmesini istiyorum: Uşak'taki röntgen teknisyeni
arkadaşlarla yaptığımız toplantıda ve Türkiye'nin her tarafında
çalışan röntgen teknisyenleri gerçekten çok izbe koşullarda ve zor
şartlarda daha fazla şuaya maruz kalan kişiler. Bu kanun yürürlüğe
girdikten sonra, gerçekten Sağlık Bakanlığının bugüne kadar yaptığı
çalışmalarda, özel sektörde çalışanlara belirli bir standart getirilen,
önceden de getirilen, ama devlet hastanelerinde bu standartlar
oluşmadığı için, Sağlık Bakanlığı özellikle bununla ilgili çok güzel
çalışmalarda bulundu ve bu kanun çıktıktan sonra özellikle şuayla
ilgili röntgen teknisyenlerinin şartlarını da düzeltmeden bu kanun
yürürlüğe girmesin istiyorum ben. Çünkü, şua alan, şu andaki düzenlemeyle,
ne kadar şua alırsa o kadar istirahat alacak. Ama, oradaki şartların
düzeltilmemesi nedeniyle de ne kadar şua alınacağı belli olmayacak.
Çünkü, hastanelerin birleşmesiyle de günlük röntgen çekim sayısı
hızla artmıştır. Bizim getirdiğimiz bu hizmetlerden dolayı vatandaşlar
çok rahat sağlık hizmetlerine kavuştuğu için, sağlık hizmetlerini
kolay alabildikleri için, hastanelerimizin yükü bir kat daha artmıştır.
Böylelikle, burada çalışan röntgen teknisyenlerimizin, röntgen
uzmanlarımızın da şartlarının düzeltilerek bu kanunun yürürlüğe
girmesi gerektiğini ben düşünüyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle,
bu kanunun hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti
ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tunç.
Madde üzerinde, Komisyon
adına Komisyon Başkanı Cevdet Erdöl söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Erdöl.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Saygıdeğer
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum. 14 Şubat Sevgililer Günü, her kimin
sevgilisi varsa ona kutlu olsun diyorum.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Sevgilisi olmayan adam var mı?
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Çocuklarımız, torunlarımız var.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, şimdi, burada, bazı sözler söyleniyor. Ben, kısa ve
öz bir bilgi arz etmek istiyorum.
Burada arkadaşlarımız
ifade ettiler: "YÖK ile masaya oturulsun." Yani, bu, pazarlık
masası değil. Burada, üniversitelerimizin ihtiyaçlarını, elbette
ki YÖK belirleyecek, YÖK planlayacak, fakat, Sağlık Bakanlığı da
sağlıkla ilgili planlamaların yapılmasında, gerçekten, nasıl yapılması
gerekiyorsa o şekilde yapmak üzere planlamasını, elbette ki,
YÖK'le konuşarak, YÖK'le görüşerek yapıyor. Fakat, burada dikkat
edilmesi gereken bir husus, bakınız, anestezi uzmanlarıyla ilgili
çok sözler söylendi. İktidara geldiğimizden itibaren, anestezi uzmanları
yaklaşık 2 katına kadar çıkmış olmasına rağmen, hastanelerimizde
anestezi uzmanı her hastanemizde maalesef yok. Yani, ortada, gelinen
tablo şu: Yeni Türk Ceza Kanunu, hekimlerimize ciddi yükümlülükler
getiriyor. En ufak bir lokal ameliyat yaptığı zaman bir cerrah, yanında,
eğer, anestezi uzmanı yoksa onu yapamayacak. O zaman, ameliyathanesi
olup da anestezi uzmanı olmayan 224 hastaneyi bizim kapatmamız gerekiyor.
Bu mümkün değil. Dolayısıyla, komplikasyon beklenmeyen, problemli
olmayan, ağır vaka dediğimiz şekilde olmayan vakaları anestezi
teknisyenine, cerrahın gözetimi altında yapma izni getiriyoruz.
Bu, mevcut yönetmelikte de var zaten. Fakat, biz burada hukuki bir
sorumluluk, hukuki bir sıkıntı olmasın diye bir düzenleme yapıyoruz.
İkincisi, radyoloji
teknisyenleri ve radyoloji uzmanlarıyla ilgili, çalışma saatleriyle
ilgili çok şeyler söylendi. Burada çalışma saatinden ziyade, alınan
şuanın önemli olduğunu biliyoruz. Bir insan vardır ki dört saat çalışır,
fakat çok fazla şua alır. Bir insan vardır, sekiz saat çalışır, hiç şua
almaz. Bunları elbette ki denk tutmamak lazım. Onun için, bütün dünyada,
modern ülkelerde nasıl yapılıyor? Dozimetreyle şua ölçülüyor. Bu
şuanın ölçülmesi için de gerekli dozimetre ve gerekli altyapıların
belki eksik olduğu yerler olabilir. Bunun için de, şahsen, hazırlanan
bir önerge olduğunu biliyorum. Bunun için altı aylık bir hazırlık
süresinin olması kanaatini ben de taşıyorum. Bir altı aylık süre
içerisinde eksik olan altyapı tamamlansın diye, bizim de bu görüşü
olumlu düşündüğümüzü, bu görüşü desteklediğimizi ifade edebilirim.
Bir diğer konu -biraz
önce söyledim- anestezi uzmanlarımızla… Sanki, bu anestezi teknisyenlerine
artık anestezi uzmanlığı bırakılıyor, anestezi teknisyenleri artık
anestezi uzmanı gibi görev yapacaklar düşüncesiyle bir üzüntüleri
oldu, bizlere de ilettiler. Sayın grup başkan vekillerine de bilgi
verdim. Dolayısıyla, burada da belli bir geçiş süresi sonunda -çünkü,
yeterince anestezi uzmanı yok- artık anestezi teknisyenlerinin
yalnız başına çalışmalarının önüne geçmemiz lazım. Bu yönde de, bu
kanunun ilgili maddesinin yürürlük süresini belli bir zaman sonra
sona erdirmek üzere de bir önerge vardır. Bu şekilde de eğer katkı verecek
olursanız, buna katılırsanız ben de gerçekten mutlu olacağım. Çünkü,
bu konuya, ben de, anestezi uzmanlarının tereddütlerine kısmen hepimiz
katılıyoruz. Bunun belli bir yürürlük süresi olsun, ondan sonra yürürlükten
kalksın. Ben de şahsen bu kanaati destekliyorum.
Bir de denklik meselesiyle,
Türkiye'de çalışacak olan yabancı hekimlerle ilgili çok spekülasyon
yapılıyor. Biraz önce söyledim, daha önce de söyledim…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Neresi spekülasyon bunun canım?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA,
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Devamla) - "Yani,
geri kalmış ülkelerden birisinden, birisi bir diploma alacak eline,
gelecek, elinde çanta gidecek Beyoğlu'nda çalışacak, işte ne bileyim
Çankaya'da çalışacak, Doğu'ya gitmeyecek." Bu insanlar kamuda
görev yapamayacak arkadaşlar, kamuda görev yapamayacaklar. 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu buna engel.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Daha iyi ya işte, özel hastanede çalışır.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Demek ki, sermaye grupları için bu. Özrü kabahatinden büyük!
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- İş anlaşıldı!
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA,
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Devamla) - Dolayısıyla,
özel sektörün şartları içerisinde. Ama, bunların da çalışabilmeleri için, Yükseköğretim
Kurulu tarafından kendilerine denklik belgesi verilmesi lazım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- İtiraf bu, itiraf!
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Özrü kabahatinden büyük!
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA,
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Devamla) - Dolayısıyla,
denklik belgesi olmayan insanların…
BAŞKAN - Sayın Arıtman,
lütfen sabredin.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- 657 olsa yollarsınız oraya!
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA,
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Devamla) - Sayın
Başkanım, bu Sevgililer Günü'nde bu arkadaşlarımıza biraz dinleme,
nezaket dersi herhâlde vermek gerekiyor.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Bir hekim olarak bunları söylemek zorundayız!
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA,
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, dolayısıyla, yani denklik belgesi olmayan hiçbir
kimse ama hiçbir kimse, Türkiye'de hekimlik yapamayacak, yapamaz,
bundan sonra da yapamayacak. Bunu niye abartıyorsunuz onu anlamıyorum.
Dolayısıyla, denklik belgesinin de nasıl verildiğini hepimiz biliyoruz,
belli sınavları var, bu sınavlardan geçerse kişi denklik belgesini
alır ve Türkiye'de çalışır, denklik belgesi alamıyorsa çalışamaz. Bu,
Türk vatandaşları için de böyle; yani, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
olup yurt dışında bir fakülte bitirdiğinizde, tıp fakültesini bitirdiğinizde,
gelip Türkiye'de hekimlik yapamazsınız, Türk vatandaşı olsanız bile
yapamazsınız, mutlaka denklik belgesi almak zorundasınız. Denklik
belgesi aldıktan sonra, YÖK tarafından "bu, Türkiye'deki fakültelere
denk bir fakülte bitirmiştir" denildikten sonra sorun kalmıyor.
Bunun da şartları belli.
Değerli arkadaşlarım,
bu tip konularda, fazlaca, halkımızın, milletimizin kafasının bulandırıldığını
ben düşünüyorum. Bu vesileyle açıklama yapmak ihtiyacı duydum. Hepinize
saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen Bursa Milletvekili Şerif Birinç… Yok.
Samsun Milletvekili
Haluk Koç.
Buyurun Sayın Koç.
(CHP sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben, belki maddenin
dışına çıkarak, tümüyle ilgili -bu paket geldiğinden itibaren ilk
defa söz alıyorum, hekim olmama rağmen- toplumda genel bir sıkıntı
olduğunu -bilhassa meslek grupları açısından- ben, bir kere daha,
iktidar partisi milletvekili arkadaşlarıma, bu konuyu hatırlatmak
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, değişik şeyler söyledi Komisyon Başkanı, bizim arkadaşlarımız
değişik noktalara değiniyorlar. Yani, sonuç ne biliyor musunuz
burada? Yani, iktidarın yaklaşımı "tamam, sizin dedikleriniz
de doğru, meslek gruplarının dile getirdiği çekinceler, kendileriyle
ilgili belirttikleri sıkıntılar da doğru, bunlar da doğru, ama,
önemli olan, sağlıkta, piyasanın kuralları" diyen bir sonuç çıkıyor.
Yani, ben, geçen hafta bir bölümünü televizyondan izledim -seçim
bölgemdeydim- bir bölümünü, ondan önceki hafta burada izledim,
ben bu şekilde özetlemek istiyorum. Evet, hekimler de haklı; evet,
sağlık çalışanları, konuyla ilgili olanlar da haklı, siz de haklısınız,
bizim bunlara karşı çıkan yönümüz var; ama, ne yapalım, sağlıkta piyasa
koşulları bunu gerektiriyor tezine sığınan bir son bölüm çıkıyor
ortaya.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bazı noktaları, bilhassa son bölümde, son maddede -eğer bugün
yetişirse- ifade etmeye çalışacağım. Baktığımız zaman, çok değişik
konularda itirazlar var. Bilhassa bu denklik kısmındaki süreci ben
ifade edeceğim. Bunun, belki Sayın Başbakanın bazı yerlerde ifade
ettiği, halka dönük konuşmalarda, bilhassa elinde metin olmadan
yaptığı, irticalen yaptığı konuşmalarda, sağlık çalışanlarına
dönük, sanki bir çalışma tehdidiymiş gibi "100-150 dolara biz
ucuz hekim de getiririz, buralarda çalıştırırız" gibi bir sonuç
çıkıyor ama, burada bu maddenin, yani oradaki "Türk" ibaresinin
çıkartılıp yabancı uyruklu hekim çalıştırabilme gereğinin altı
şudur: Yabancı sağlık zincirlerinin Türkiye'deki sağlık piyasasında,
sağlık yatırımlarında çalıştıracakları, istihdam edecekleri yabancı
uyruklu hekimleri getirmek için önü açılan bir maddedir. Yani, sağlıktaki
piyasa koşullarının o bölümde tamamlanmasına dönük bir girişimdir
bu maddeyle ilgili olan bölüm.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, baktığınız zaman, benim özellikle değinmek
istediğim noktalardan bir tanesi, bu, eğitim hastanelerindeki
şef, şef yardımcılığı kadrolarına sınavsız olarak atama yapılması
konusundaki ısrarınız. Bir hukuk devletinde olduğumuzu biliyoruz.
Bu hukuk devletiyle tek başına sayısal çoğunluğu, hem de yüksek
farkla sayısal çoğunluğu elinde bulunduran bir siyasi parti olarak
ve tek başına yürütme organına sahip bir siyasi parti grubu olarak,
yasama organında zaman zaman, hukuk sizi uyarsa bile, burada muhalefet
sözcüleri sizi uyarsa bile, yani bir siyasi inatlaşma içerisinde,
bu sayısal çoğunluğunuzun arkasına geçerek, burada, yine iptal
edilebilecek olan, yürürlüğü durdurulabilecek olan -hem yüksek
yargı sürecinde hem idari yönden Danıştayda- birçok noktayı bilmenize
rağmen, vurgulanmasına rağmen burada muhalefet sözcüleri tarafından
ve daha önceki uygulamalar bunun böyle olacağını size göstermesine
rağmen, bu konuda ısrar etmeniz, işte bu, parlamenter sistemi ve siyasete
olan güveni zayıflatıyor.
Değerli arkadaşlarım,
ne olur... Ben bunu bir kere daha söylemiştim. Sayın Meclis Başkanı
Bülent Arınç her konuda çok konuşur, onu biliyorum, ama bazen de doğru
şeyler söyler. O doğru şeylerden bir tanesi de, burada yaptığı bir
konuşmada milletvekillerine, geçmiş dönemin tutanaklarını vakit
buldukça -eğer ilgili bir milletvekiliyse- izlemelerini salık
vermesiydi. Gerçekten doğru. Geçmiş döneme baktığımız zaman, bu
tip hukuk devletiyle, yani Anayasa'nın 5'inci, 6'ncı, 7'nci, 8'inci ve
9'uncu maddelerinde kuvvetler ayrılığı ilkesinin anayasa sistemi
içerisinde nasıl yapılandırıldığını bildiğimiz için, orada, geçmiş
dönemlerde yapılan siyasi inatların, bilhassa hukuk devleti kavramıyla
ve yargı kavramıyla çelişen noktalarda siyaseti zayıflatan, siyaset
dışı çözüm arayan birçok odağa sanki kendilerine yol açılıyormuş
gibi bir beklenti doğurduğunu görüyoruz. Bunlar, yakın siyasi tarihimizde
var.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HALUK KOÇ (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
HALUK KOÇ (Devamla) -
Bu hataları ben yapmamanızı ve bilhassa açık, net, hukuksal veriler
ortaya konduğu zaman, evet benim sayısal çoğunluğum var, bunu parmak
hesabıyla geçirebilirim, ama bu ya yüksek yargıdan ya idari yargının
yüksek organlarından mutlaka döner noktasını dikkate almanız ve
siyaset kurumunu -hep söylediğim bir sözü yineleyerek bitiyorum-
sayısal çoğunluğunuzu lütfen toplumsal çoğulculukla birleştirerek
bir yasama görevi yapmaya şu büyük grubu yönlendirin diyorum, sevk
edin diyorum.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Koç.
Madde üzerinde on dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır. Soru sorma süresi beş dakikadır.
Sayın Tandoğdu, buyurun,
ancak, bir dakika süreyle sınırlıdır.
Buyurun Sayın Tandoğdu.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Evet, sorumu… Sayın Bakanım gene yok. Sayın Millî Savunma Bakanımı
rahatsız etmek istemiyorum. Müsteşarıma sorumun başlıklarını
verdikten sonra, yazılı hâlde vereceğim, yazılı cevap isteyeceğim.
Yalnız, sorumun başlıklarını burada söylemekte yarar görüyorum.
Sayın meslektaşlarımızın
anlayacağı şekliyle "spazmotik disfoni" teşhisi konulan
bir hastaya, kulak-burun-boğazda -ses tellerini ilgilendiren bir
hastalık bu- onun için yazılan bir botoks tedavisi yapılıyordu. Son
zamanlarda bu botoks tedavisi ortadan kaldırılmış, yani reçeteye
yazılması yasaklanmış. Bunun nedenini, lütfen, bu yazıyı verdiğim
kişiye ve bizlere verirseniz çok memnun olacağım.
İkinci sorum da, gene,
İstanbul'da Güher Koç isminde bir vatandaşın, hastanedeki bir…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu,
teşekkür ediyorum.
Sayın Neşşar…
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan. Ben aslında tutanaklara geçirmek
için soruyorum.
Şimdi, bu kanun görüşülürken
bir önergeyle, zorunlu hizmete giden hekimlerin sözleşmeli aile
hekimi olabilmelerinin önü açıldı. Ona biz itiraz etmiştik.
Şimdi, ben şöyle sormak
istiyorum: Benim bildiğim kadarıyla, devlet memurları zorunlu
hizmete gönderiliyorlar, aile hekimleri ise sözleşmeli personel.
Siz, devlet memurunu nasıl, zorunlu görev yapan devlet memurunu nasıl
sözleşmeli aile hekimi yapacaksınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Neşşar.
Sayın Koç…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sağlık Bakanı öğlene
kadar Meclisteydi, fakat öğleden sonra kendisiyle ilgili bu kanun
tasarısının görüşmelerine katılmıyor. Bir programı vardır
herhâlde.
Ben, Millî Savunma Bakanına
sağlıkla ilgili bir soru sormayacağım, kendisiyle ilgili bir soru
sorayım.
BAŞKAN - Lütfen Sayın
Koç…
HALUK KOÇ (Samsun) -
F-35 Projesi'nin mali hükmü nedir?
BAŞKAN - Sayın Koç… Sayın
Koç, lütfen…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sağlık Bakanına da başka bir soru sorarız.
BAŞKAN - Sayın Koç, teşekkür
ediyorum.
Sayın Işık…
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
İki sorum olacak. Birincisi:
Yabancı doktorlarda YÖK'ten denklik alınmasının yanı sıra ilgili
makamlardan çalışma izni alma şartı da var mıdır?
Diğer bir sorum ise:
Sağlık Bakanlığının sürekli kurulu olan Yüksek Sağlık Şûrasının
önünde incelemeyi ve görüş bildirmeyi bekleyen kaç adli dosya vardır?
Maddenin gerekçesi dosya fazlalığı mıdır? Dosya sayısı ne kadardır?
Onu almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Işık.
BAŞKAN - Sayın Arıtman…
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Teşekkür ediyorum.
Sayın Sağlık Bakanımız
burada olmadığı için, nöbetçi bakanımızın aracılığıyla mecburen
Sağlık Komisyonu Başkanına soruyorum.
Türkiye'de, Anadolu'da,
anestezi mütehassısı olmayan onlarca hastanemizden birinde, noter
huzurunda çekilecek kurada çıkan bir hastanede anestezi teknisyeniyle
anestezi alır mısınız?
Sayın Başkan, ameliyat
olmayacaksınız, hiç ameliyat riski yok, sadece uyuyup uyanacaksınız.
Anestezi doktorunun olmadığı bir hastanede, anestezi teknisyeninin
size iki saat anestezi vermesine razı mısınız, var mısınız? Hekim
olarak bunu cevaplayın.
Yani, şimdi "Sevgililer
Günü" dediniz. Önce insanı sevmek lazım. Millete reva gördüğünüzü
acaba kendinize yapabilecek misiniz? Bunu soruyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Arıtman.
Sayın Özdoğan…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Üç sorum var Sayın Bakana.
Birinci sorum: Anavatan
iktidarları döneminde, Anadolu'da köylere binlerce sağlık ocağı
yapıldı. Fakat, AK Parti İktidarı döneminde bunların çoğu kapatıldı,
bir kısmı da -bu yaz gördük- samanlık yapılmış. Bu sağlık ocakları tekrar
açılacak mıdır?
İkinci sorum: Devlet
hastanelerinde çalışan eczacılar birinci sınıf sağlık elemanı
olmasına rağmen üvey evlat muamelesi görmektedirler. Özlük haklarını
iyileştirecek misiniz eczacıların?
Üçüncü sorum: Devlet
hastanelerinde hemşire yetersizliği nedeniyle hem hastalar hem
de hemşirelerimiz zorlukla karşılaşmaktadırlar. Yeterli hemşire
almayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
Sayın Bakanım, buyurun.
Ancak, Sayın Arıtman Sayın Komisyon Başkanına soru sorduğu için, Sayın
Komisyon Başkanı cevap verebilir.
Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkanım…
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Bakan aracılığıyla efendim, Bakan aracılığıyla. Yani, var mısın
yok musun? Evet veya hayır.
BAŞKAN - Lütfen Sayın
Arıtman, anlaşıldı.
Buyurun Sayın Bakanım.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkanım, Sayın Bakan Kıbrıs'taki
bir toplantıya katılmak üzere daha önceden taahhütte bulunduğu
için şu anda burada yoklar. Sorulara yazılı olarak cevap vereceğiz.
Zaten, Müsteşarımız da not aldı. Verilen soruları da tespit ettik,
yazılı olarak cevap verilecektir.
Arz ederim.
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
- Nasıl oy kullanacağız Sayın Bakan?
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Sayın Bakan, bir yanınızda doktor Müsteşar bir yanınızda doktor
Komisyon Başkanı, yani, cevap verebilirsiniz.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, soru-cevap devam ediyor.
BAŞKAN - Sayın Koç, niye
acele ediyorsunuz? Ekranda görünüyor soru soranlar. Şimdi biz beş
dakikalık süreyi tamamlayacağız.
Sayın Akdemir, buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
- Sayın Başkanım, sorularımı aracılığınızla Sayın Bakanıma soruyorum.
Daha çok, muhtaç vatandaşların
zaman zaman arayarak, düştükleri sıkıntılarla ilgili sorulardır.
1- Sağlık Bakanlığı
hastanelerinde kaç tane hematoloji birimi yatağı var? Bu birimlerde
kaç yatak var? Tıp fakültesi hastanelerinde bu konuda yatak kaç tanedir?
Hematolojik hastaların bu kurumlara kabulünün organizasyonunu
nasıl yapıyorsunuz?
2- Acil hastaların yoğun
bakım servislerine kabulü hakkında Bakanlığınızın bir organizasyonu
var mıdır? Çünkü, cumartesiden beri, İstanbul'da dört gündür gezen
ve trakeostomili bir hastaya bugün ancak yoğun bakım bulabildim.
3- Prematüre yeni doğan
bebeklerin özel ve kamu kurumları hastaneleri…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Akdemir.
Sayın Gazalcı…
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakandan şunları
öğrenmek istiyorum: Bu yasa hazırlanırken tabip odalarının görüşleri
alındı mı, eleştirilerine yer verildi mi, onlar dikkate alındı mı
diye soruyorum.
Ayrıca, AKP iktidara
geleli kaç hastane sağlık ocağına dönüştürülmüştür? Kaç hastane
yapılmıştır? Kaç sağlık elemanı bugüne kadar alınmıştır?
Denizli'deki aile hekimliğinde,
3.500 kişiye 1 doktor düştüğü söyleniyor, ama, vatandaşlar, bu 3.500
kişiye 1 doktorun nasıl bakacağını bize soruyorlar. Sayın Bakandan
bunların yanıtlarını bekliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Koç…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben, Sayın Bakana kolaylık
olsun diye kendi alanıyla ilgili sordum, ama, şimdi sağlık alanıyla
soracağım.
Sayın Bakan, aile hekimliği
sürecine ayrılan paranın kaynağı nedir, nereden bulunmuştur? Eğer
bir kreditasyon söz konusuysa yüzde kaç faizle, nereden para alınmıştır?
Aile hekimliği eğitimi, pilot uygulama illerinde hangi otellerde
yapılmıştır? Bu otellere ne kadar para ödenmiştir? Aile hekimliği
eğitimi için Sağlık Bakanlığı veya diğer kamu kurumlarının tesisleri
neden kullanılmamıştır? Eğiticilerin hem para aldığı hem de eğitim
başına puan alarak diğer eş durumdaki veya başka alanlardaki eğitim
almış hekim arkadaşlarının önüne geçirilmesini hangi hukuk veya
vicdana uygun buluyorsunuz? Bir eğitimi alan hekim aile hekimliğini
desteklediyse, diğer eğitim kursuna hangi kriterlerle hemen eğitici
olarak seçilmiş ve diğer meslektaşlarından farklı olarak binlerle
ifade edilen hizmet puanına hak kazanmıştır?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Koç.
Sayın Tandoğdu…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın yetkililere gene soracağım. Bildiğiniz gibi, eczacıların
durumu iç açıcı değil. Bu durumda çok büyük sıkıntıları var. Altı
yedi aydan, sekiz aydan beri ilaç paralarını alamayan eczacı arkadaşlarımızın
durumu çok kötü. Bilhassa benim seçim bölgem Fatsa'da, Ordu'da ve on
dokuz ilçemdeki eczacıların müşterek bir problemi, sıkıntısı
var. SSK hastalarının ilaçlarında reçetelerini verdikleri zaman
"kupür düştü" diyerek paralarının kesilmesi, "rapor
eksik" diyerek yazılan, ödenen reçetelerden paraların kesilmesi
ve bunlarda bilhassa bütçe uygulamasına uygun çıkmadığı gerekçesiyle
bazı reçetelerin ödenmemesi sorununu nasıl çözeceksiniz ve bu
konudaki Türkiye genelindeki eczacılara lütfen yardım elinizi
uzatın. İfadeleri böyle eczacıların. Lütfen, yardım elini uzatmanızı
bekliyorum ve bu kupürleri, bu bütçe uygulamasının prosedürlerini
ve geri gelen reçeteleri size iade edeceğim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tandoğdu.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır,
süre tamamlanmıştır. Sayın Bakan, zannediyorum, yazılı cevap vereceklerdir.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Evet, yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN - Madde üzerinde
bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1247 Sıra Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 10. maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Nurettin Sözen |
Mehmet Neşşar |
İdris Sami Tandoğdu |
|
Sivas |
Denizli |
Ordu |
|
Halil Tiryaki |
Canan Arıtman |
Mustafa Özyurt |
|
Kırıkkale |
İzmir |
Bursa |
|
|
İzzet Çetin |
|
|
|
Kocaeli |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini
açıklamak üzere Sami Tandoğdu, Ordu Milletvekili.
Buyurun Sayın Tandoğdu.
(CHP sıralarından alkışlar)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; biraz evvelki
AKP Grubu arkadaşlarımdan, doktor arkadaşlarımdan, bu yasayla ilgili
özürlerini ve aceleciliklerinin açıklamaları ve bunun biraz ertelenmesine
dair görüşlerini belirttikleri için onlara burada çok teşekkür
ediyorum.
Hakikaten, buradaki
önergemizde de belirttiğimiz gibi, yabancı hekimlerin çalıştırılmasına
ilişkin bir düzenleme, iddia edildiği gibi Avrupa Birliğine üyelik
öncesi yerine getirilmesi için ortaya koyduğu bir koşul değil. Kaldı
ki, Avrupa Birliğine giriş sürecini yaşayan diğer ülkeler için
tam üyelikten sonra öngörülen uygulamaların biz üye olmadan öne getirilmesini
anlamak mümkün değil. Esas sorun burada. Bu sorunu çözmek için, bu yasanın
geri çekilmesi şarttır.
Bakın, bunları komisyonda
görüştük -sayın komisyon üyesi arkadaşlarım da burada- ve o komisyonda
Sayın Bakan, Sağlık Bakanı komisyonu terk etti. "Benim Bakanlar
Kurulu toplantım var, gidiyorum." dedi. Biz de dedik ki: Arkadaş,
nereye gidiyorsunuz? Bu çok önemli bir yasa, yabancı hekimlerin
Türkiye'de çalıştırılması.
Şimdi, bakın, bir doktor
olarak, otuz beş yıllık bir doktor olarak, ben radyoloji uzmanı olduğum
zaman bazı nedenlerle Amerika'da çalışma isteği duydum. Kalktım,
Amerika'da Washington'da çalışan bir Fatsalı ağabeyimiz -Allah rahmet
eylesin- radyoloji uzmanına bir mektup yazdım. Dedim ki, ben Amerika'ya
gelip orada çalışmak istiyorum. Muayenehane değil de sizin yanınızda
çalışmak istiyorum, dedim. Bana gelen cevap şu:
"1) Siz, tekrar,
burada, Amerika'da tıp fakültesi mezuniyet imtihanına gireceksiniz.
2) İhtisas imtihanına
gireceksiniz.
3) En güzel şekilde
İngilizceyi konuşabilecek bir İngilizce imtihanına gireceksiniz.
4) Mahrumiyet bölgesinde
çalışacaksınız üç yıl, orada çalıştıktan sonra, büyük şehirlerde,
merkezde çalışabilir onayını aldıktan sonra Washington'da, benim
yanımda yardımcı doktor olarak çalışabilirsiniz." dedi.
Şimdi, arkadaşlar,
yabancı doktorların Türkiye'ye geliş nedenlerini biraz evvel Sayın
Komisyon Başkanımızın… Sağlık Komisyonu Başkanımızın, profesör
arkadaşımızın konuya bu kadar yüzeyel, satıh bakmasına çok üzüldüm.
"Ne demek"miş! "Gelecektir, ihtiyacı vardır." Arkadaşlar,
biz gelen doktorun, Amerika'dan gelen, Almanya'dan gelen, İsviçre'den
gelen profesör doktorların Doğu'ya, Güneydoğu'ya gitmeyeceğini
biliyoruz. Sayın Başbakanımızın dediği gibi, 100-150 dolara çalışan
Türki devletlerdeki doktorların Doğu'ya gönderileceğini biliyorduk.
O zaten bilinen bir gerçek. Ama, o gelen profesörler ne yapacaklar? Sevda
Tepesi'nde kurulacak olan büyük hastaneler, özel hastaneler, bu
özel hastaneler AKP İktidarıyla yandaş olan kapitalist arkadaşlarımızın,
yani yeşil sermayenin kuracağı hastanelerde çalışacak doktorlardır.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -
Ya, yapma ya! Bu
kadar olmaz ya!
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) - Paranın
rengi olmaz.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Bir dakika,
bir dakika.
O doktor arkadaşlarımız, o hastane,
devletin bütün kurumlarıyla, SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığıyla anlaşacak
ve o hastaneler de ana baba günü şekliyle tekrar muayeneye başlayacak.
Peki, o hastaneler dolu, yüksek ihtisas hastanesi dolu, tıp fakültesi
dolu, biz doktorlar olarak memleketimize gittiğimiz zaman, biz milletvekili
olarak memleketimize gittiğimizde hastaneler dolu. Neden birinci derece
basamak hizmetlerini tam manasıyla yapmıyoruz? Çünkü, birinci derece
basamak hizmetleri, yani aile hekimliğine geçiş olan bu basamağı
güven verecek şekilde çalıştırmadığımız içindir.
Ben, şimdi arkadaşlarımı
burada uyarıyorum. Almanya'da birinci derece basamak hizmetleri
çalıştığı için, Fransa'da çalıştığı için hastaneler ağzına kadar
dolu değil. Neden? Çünkü, Almanya'da kaç tane sağlık ocağı var biliyor
musunuz arkadaşlar? Kaç tane var? 70 bin tane. Fransa'da kaç tane var?
68 bin sağlık ocağı, yani birinci derece basamak hizmeti veren yeri
var. Türkiye'de kaç tane var? 7 bin tane. Türkiye'nin nüfusu ne? 73 milyon.
Ben bunu Sayın Müsteşarıma ve Bakanıma söylediğim zaman "biz
24 bin yapacağız…" Yahu kardeşim, 24 bin tane sağlık ocağını, aile
hekimliğini kur, yasayı ondan sonra çıkar! Bu yasayı nasıl çalıştıracaksın,
bu insanlara nasıl hizmet vereceksin? Aile hekimliği diyorsunuz.
Biraz evvel arkadaşım İzzet Bey soru hâlinde sordu: 3.500 kişiye nasıl
hizmet verecek 1 tane aile hekimi? Biz, bu işin içinden gelmişiz ve
bu işi düzeltmek için Meclise girmeyi üniversite yıllarımızda kafamıza
koymuşuz, biz bunu Parlamentoda düzelteceğiz demişiz ve onun için
buradayız, ama, hiçbir şey düzelttirmiyorsunuz.
Bilhassa Sağlık Bakanının
doktor olması, Sağlık Komisyonundaki Başkanın profesör olması ve
bize bu konuda yardımcı olmaması yüreklerimizi acıtıyor arkadaşlar.
Bütün içtenliğimle söylüyorum, bütün içtenliğimle, bütün sıkıntımla…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu,
lütfen toparlayın.
Buyurun.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Radyoloji teknisyenlerinin durumu iç açıcı, anestezi uzmanlarının
durumu iç açıcı olması için mücadele vermemiz gerekirken, peki,
anestezi uzmanlarının lehinde konuşuluyor, radyoloji teknisyenlerinin
aleyhinde konuşuluyor. Bu nasıl bir olay? Ne demek yani, sekiz saat
çalışan radyoloji teknisyeni var, çalışmayanları var! Dozimetre
var.
Bir örnek daha göstereyim,
bir radyoloji uzmanı olarak. Yüksek İhtisas Hastanesinde devamlı
radyasyonun altında tutmuş olduğumuz dozimetreyi hiç radyasyon
çekilmemiş bir yerdeki dozimetreyle ölçtürdüğümüzde ne çıktı biliyor
musunuz? O hiç kullanılmayan, radyasyonda kullanılmayan dozimetrede
en yüksek doz çıktı, öbüründeki doz sıfırdı ve bu dozimetreyi ölçecek
kurum, Atom Enerjisi Kurumu daha teşkilatını kurmamış, sistemini
kurmamış. Bunu, bu sistemi kurulmamış olan bir yerde, siz, radyoloji
uzmanının ve radyoloji teknisyeninin ne kadar doz aldığını nereden
bileceksiniz? Lütfen… Allah korkusu var.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Bunu yapamazsa Türkiye, hiçbir şey yapamaz o zaman.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Bilmediğin yerde konuşma, bilmediğin şeyi konuşma, bildiğin şeyi
konuş, gel burada konuş.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Atıyorsun, atıyorsun.
BAŞKAN - Sayın Çerçi…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Ben, burada, olayı belgeleriyle konuşuyorum ve Sayın Bakanın da
burada olmamasını yine esefle karşılıyorum. Her gün Hükûmetin mevcudiyetini
korumak için bir gün Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, bir gün Sanayi
Bakanı Ali Coşkun, bir gün Abdülkadir Aksu ve bugün de Sayın Vecdi Gönül.
Yani, ayıptır, günahtır! Bu insanlarla bu kadar ciddiyetsiz bir ortamda
bu Meclisin çalışmasına göz yummamız mümkün değil. Ben otuz beş yıllık
doktor olarak bu yasanın çıkmaması için elimden gelen her mücadeleyi
vereceğim ve bunun için de sizden destek bekliyorum. Vermiş olduğum
mücadele kendim için değil, o insanlar için, o mağdur olan kişiler
için. O performanstan dolayı en çok yorulan hastanelerdeki personel,
radyoloji personelidir, radyoloji doktorlarıdır, radyoloji teknisyenleridir.
Gerekli gereksiz istenen röntgen filmleri, tomografi filmleri, MR
filmlerinin neye mal olduğunu sizler de biliyorsunuz. Zaten bu gidişle
Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütçesi sağlık harcamalarına
yetmez arkadaşlar.
Saygılar sunuyorum.
(CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tandoğdu.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum…
II. - YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Yoklama istiyoruz.
BAŞKAN - Anlaşıldı
Sayın Anadol.
Eğer, siz 20 milletvekilini
buluyorsanız, yoklama yaparız Sayın Anadol.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa)
- Fazlası var.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- 20 de buluruz, 220 de buluruz, 320 de buluruz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
önergenin oylamasında bir yoklama talebi vardır, şimdi bu talebi
yerine getireceğim, ancak, yoklama talebini işleme koyabilmem
için ayakta olup yoklama talep eden milletvekili sayısının 20 olup
olmadığını tespit edeceğim.
İsimler tutanağa geçeceğinden,
ayaktaki her sayın milletvekilinden sırasıyla isimlerini söylemelerini
rica ediyorum.
Sayın Anadol, Sayın
Ercenk, Sayın Neşşar, Sayın Arıtman, Sayın Çilingir, Sayın Aslanoğlu,
Sayın Eraslan, Sayın Kaptan, Sayın Tandoğdu, Sayın Ekmekcioğlu, Sayın
Küçük, Sayın Çetin, Sayın Özkan, Sayın Arz, Sayın Çorbacıoğlu, Sayın
Gazalcı, Sayın Ülkü, Sayın Gencan.
Yoklama için üç dakika
süre veriyorum.
Adlarını okuttuğum
sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica
ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3.- Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin
Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı
San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/1226) (S. Sayısı: 1247) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
10'uncu maddeyi 11'inci
madde olarak okutuyorum:
MADDE 11- 181 sayılı
Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin ek 3 üncü maddesinde yer alan "ücretleri döner
sermayeden karşılanmak kaydıyla" ibaresi, "ücretleri döner
sermayeden veya genel bütçeden karşılanmak üzere" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İzzet Çetin, Kocaeli
Milletvekili.
Sayın Çetin, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan 1247 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde, 11'inci
madde hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bir bakıldığı zaman, bu maddeye ilişkin 10'uncu, yani, 181 sayılı
Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun,
20/10/2005 tarihinde ek madde 3 olarak düzenlenmiş. Daha sonra, maddeye,
28/6/2006 tarihli 5528 sayılı Kanun'un 3'üncü maddesiyle bir kelime
daha eklenmiş "nöbet ücreti ödenir" diye.
Şimdi, bu torba kanunla
da ilk cümleye, yine üç harfli bir kelime, bir cümle eklenmeye çalışılmış,
ama, o bile kanun yapma tekniğinden oldukça uzak, yani, bu kanunu ne
kadar zorlama, ne kadar baştan savma ya da anlaşılması güç hâle getirebilmek
için Bakanlığın ne kadar uğraştığını ortaya koymaya yetiyor. Yani,
önce maddenin bütününe bakacak olursak, "kadrolu istihdamın
mümkün olmadığı hâllerde ücretleri döner sermayeden karşılanmak
kaydıyla" diye devam ediyordu. Şimdi değiştirmişiz "ücretleri
döner sermayeden veya genel bütçeden karşılanmak üzere..."
Değerli arkadaşlar,
bizim bütçe kanunumuzda genel bütçe diye bir kavram kalmadı, merkezî
yönetim bütçesi oldu, yani, teknik olarak bir kere bunun baştan düzeltilmeye
ihtiyacı var. Haa, bu düzenleme neyi beraberinde getiriyor? Önce,
döner sermayeden ücretleri ödemeye getirmişiz. Döner sermayeleri
de üniversiteler başta olmak üzere sağlık kuruluşlarını, kamu sağlık
kuruluşlarını, Sağlık Bakanlığımız ve Maliye Bakanlığımız öyle
bir kıskaç altına almış ki, artık döner sermayeden personel ücretlerini
ve diğer giderleri karşılayamadıkları için artık bundan sonra genel
bütçeden de karşılanabilir konumuna getirilmek isteniyor madde.
Bu düzenleme bile bir itiraf, yani, Sağlık Bakanlığının ve Maliye
Bakanlığının, başta üniversitelerin döner sermayeleri olmak üzere
kamu sağlık kuruluşlarını çökerttiklerini, artık hizmet üretemez
konuma getirdiklerini, ama, yine de kamu sağlık kuruluşlarına ihtiyacın
varlığını ve o nedenle bu sağlık kuruluşlarının yaşaması gerektiği
inancını buraya yansıtmak amacıyla dercedilmiş bir kelimeden ibaret.
Değerli arkadaşlarım,
ben, hekim değilim. Yıllarca, sendikal alanda, işçi sağlığı ve iş güvenliği
konularında da çaba sarf ettim, çalıştım. Deminden, bizim Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanımız Sayın Profesör
Erdöl'ün buradaki konuşması sırasında "Kimi insan vardır üç
saat çalışır radyasyona maruz kalmaz, kimisi sekiz saat çalışır
radyasyon alır." sözcüğünden gerçekten hem üzüldüm hem utanç duydum.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Sen konuyu
bilmiyorsun…
ALİM TUNÇ (Uşak) - Sen
konuyu bilmiyorsun ki, ne konuşuyorsun?
İZZET ÇETİN (Devamla)
- Yani, bizim Gölcük Tersanesinde kalite kontrol ve kalibrasyon
atölyeleri vardır.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Benim konuştuğum
atölye değil ki!
İZZET ÇETİN (Devamla)
- Orada radyasyon odası vardır. Radyasyona tabi olan çalışanlar yılda
birkaç kez kontrole giderler ve o oda kurşunla izole edilmiştir, sıvanmıştır.
Oradaki insanların hemen hemen tamamı radyasyona maruz kalan işlerde
çalıştıkları için daha itibari hizmetten yararlanırlar. Dünyada
pek çok ülkede de, radyasyona ve bu tip radyoaktif ışınlara tabi çalışanlar
erken emekli edilirler ve onlar, o tür çalışanlar, çalıştıkları sürenin
dışında başka hiçbir işte çalıştırılamazlar. Dünya Sağlık Örgütünün
de düzenlemeleri bu yönde iken, biz, burada, bu tür çalışma sürelerini
uzatarak, bir bakıma da bir sağlıkçı olarak Sayın Erdöl de Sayın Bakanın
suç ortaklığına iştirak etmiş oluyor.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, son aylarda, birçok tıp fakültesi dekanı veya hastane
başhekimlerinin de ayrıntılarıyla açıkladığı ve birçok gazetede
çıkan haberlere göre, hemen herkesin, hepimizin de bildiği gibi,
üniversite hastanelerinin hepsi halkın bilimsel ve insancıl, yani
güvenli sağlık hizmeti almasının yanında bu hastanelerin temel
amaçlarından olan öğrenci ve asistan eğitimini de olumsuz etkileyen
bir mali krizin içine sürüklendiler. Şimdi, bu krize çözüm bulabilmek
için, gerçeklerin iyi niyetle bu madde içinde tartışılması, anlaşılması
gerekir. Neden üniversite hastanelerimiz çökertildi? Niçin üniversite
hastanelerimizde personel eksikliği, taşerona ihale edilen birtakım
hizmetleri ihale yöntemiyle alan müteahhitlerden karşılanıyor? Yardımcı
sağlık personeli yanında, sekreterlik hizmetleri de, diğer hastane
personeli de taşeron firmaların işçileri içerisinden seçilmeye
mecbur bırakılıyor. Bu konu gerçekten irdelendiğinde görülecektir
ki, AKP İktidarı döneminde, üniversite hastanelerindeki mali
kriz, bu hastanelerin kötü yönetilmesinden değil, siyasal iktidarın,
üniversitelerle ve özellikle de üniversite hastaneleriyle hasmane
tutumundan kaynaklanan bir dayatma sonucundadır; bunu herkes görüyor.
Üniversite hastaneleri,
eğitim ve araştırma amacıyla kurulmuş, bu temel görevlerin yanı sıra,
yüksek nitelikli, yani üçüncü basamak sağlık hizmeti veren kuruluşlardır.
Bu hastaneler, hem birinci ve ikinci basamak sağlık hizmeti sunan
kurumlarda çözümlenemeyen komplike sorunları halleden, dolayısıyla
daha yüksek maliyetli sağlık hizmeti üreten, hem de bu hizmeti herkesin
güvenli alabilmesini garanti eden kuruluşlardır. Özel hastaneciliği
teşvik etmenize rağmen, özel hastanelerle kamu sağlık kuruluşlarını,
özellikle üniversite hastanelerini eşit tutmamanıza rağmen
Hükûmet olarak, üniversite hastanelerimiz, hâlâ halkımızın birinci
derecede tercih ettiği sağlık kuruluşları olmaya devam etmektedir;
ama, bunun yanında, görüldüğü gibi, yani bakılacak olursa, bu hastaneler
büyük bir kıskaç altında. Örnek olarak veriyorum, bizim Kocaeli Üniversitesi
Hastanemizde -kendi seçim bölgemde- hemen hemen bütün üniversite
hastanelerde olduğu gibi, önce reçetelerden yüzde 15 kesiliyor,
arkasından yüzde 5 araştırma fonu kesiliyor, bu da yetmiyor, yıl sonunda
yüzde 1 oranında Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu için kesinti
yapılıyor. Sadece bu yüzde 1'lik kesintiyi düşünecek olursanız,
yani vergi olarak kabul edecek olsanız, Kocaeli Üniversitesi Hastanesi
yılda 16 trilyon vergi ödeyen, belki de, Kocaeli'deki en büyük kurumlardan
biri konumuna gelecek. Yani, hastanelerin yükü artarken, yayımlanan
genelgelerle bir de ek yükler biniyor. Yani, bu hastanelerde, öğretim
üyeleri ve asistanlar dışında bütün personel ihtiyaçlarını döner
sermayeden karşılıyorlar. Tıp fakültesi yatırım bütçesinin kaldırılması,
asistanların nöbet ücretlerinin döner sermayeden ödetilmesi gibi
ek yükler de düşünülecek olursa, üniversite hastanelerini elbette
genel bütçeden finanse etmek bir zorunluluk hâline geliyor. Değerli
arkadaşlarım, bu da yetmiyor, ne yapıyor Sağlık Bakanlığı: Yayımladığı
bir genelgeyle bazı hastanelerin bütçe uygulama talimatıyla uygun
olarak aldıkları birtakım hizmetlerin bedellerini düşürüyor. Örneğin,
bütçe uygulama talimatı fiyatlarının son iki yılda devamlı bir şekilde
düşürüldüğüne… Açlık kan şekeri 2 YTL'den 1,1 YTL'ye, hemogram tetkiki
15 YTL'den 3,3 YTL'ye düşürülerek hastane gelirleri de bastırılıyor
ve dolayısıyla, hastaneler hizmet üretemez konuma getirilmek suretiyle
özel hastanecilik teşvik ediliyor.
Bir başka acı nokta,
değerli arkadaşlarım, bu hastanelerimiz hizmet sunumlarından dolayı,
hizmet vermelerinin karşılığı kendilerine gelen faturalar, eğer
sigortalıysa, Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi ise, Sosyal Sigortalar
Kurumu da oraya bir komisyon kurmuş, "sen bunu yüksek tutmuşsundur"
diye kendi kurumuna, yani, Türkiye Cumhuriyeti devleti içerisinde
kurumlar birbirine güvenmiyor, bir kurumun kesmiş olduğu bir faturaya
diğer bir kurum komisyonla otomatik indirim uyguluyor. Bu indirimle
de, sadece Kocaeli Üniversitesinin şu anda alacağı para miktarı
4,8 trilyon. Aynı şekilde, bir başka üniversite hastanemizin bu
tarz kesintileri toplamı 16 trilyon. Ayrıca, bunların sundukları
hizmetlerin bedelleri kırk beş gün gecikmeli ödenirken, özel hastanelere
peyderpey, peşin olarak ödeniyor.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İZZET ÇETİN (Devamla)
- Toparlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Çetin,
buyurun.
İZZET ÇETİN (Devamla)
- Bu da yeterli olmuyor, ayrıca, demin söylediğim yüzde 15 komisyon
kesintisi, yani, üniversite hastanelerinin yapmış olduğu faturalardan,
demin söylediğim yüzde 15'lik ve yüzde 5'lik fonun dışında artı bir
yüzde 11 ila 15 arasında otomatik kesinti yapılıyor. Bu kesinti oranı
devlet hastanelerinde yüzde 2'yi 3'ü geçmezken, özel hastanelerde
de hemen hemen yok. Örneğin, İzmit'teki özel hastanelere bakarsanız
-isimlerini açıkça söyleyebilirim- o hastanelerde kesinti yapılmıyor.
Yine burada, üniversite
hastanelerimiz yanı başımızda. Maliye Bakanlığı, personel giderlerini
dahi ödeyememeleri için elinden geleni yapıyor, Sağlık Bakanı da
seyrediyor. Tabii, aynı Hükûmet içerisinde iki bakanlık. Özel hastaneler
bu kadar korunurken, bu kadar teşvik edilirken, üniversite hastanelerine
bu hasmane tutumu anlayabilmenin olanağı yok.
Değerli arkadaşlarım,
bu ülke bizim. Gerçekten, belki, bu kanun tasarısının en iyi düzenlemelerinden
biri bu maddede. Hiç olmazsa hastaneleri vergi ötelemek için Maliye
Bakanlığı kapısından ya da borç bulmak için bankalardan faizle para
arar konumuna düşürmekten kurtaran, genel bütçeden de bunun ödenmesine
fırsat veren bir düzenleme. Yani, benim AKP'li milletvekili arkadaşlarıma
ve Hükûmete buradan uyarım: Bu kamu sağlık kuruluşları yarın sizden
sonra da bu ülkeye lazım. Yani, bu kadar tahrip etmeyiniz, bu kadar
yıpratmayınız. Bu hastanelerin sıkıntılarının, sorunlarının birinci
derecede Sağlık Bakanlığının ve Maliye Bakanlığının dürüst ve
hastaneleri bir başka ülkenin kurumları gibi görme anlayışından
ve Hükûmetinizin de üniversitelerle olan kavgasından kurtulmasıyla
çözüleceğine inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çetin.
Madde üzerinde, Anavatan
Partisi Grubu adına söz isteyen Hatay Milletvekili Züheyir Amber.
Buyurun Sayın Amber.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA ZÜHEYİR AMBER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; görüşülmekte olan 1247 sayılı Kanun Teklifi üzerine,
Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İktidar tarafından
hazırlanan ve "ithal hekim" gündemiyle bu yüce çatı altına
taşınan torba yasa tasarısı, ülkemizi, niteliği denetlenemeyen
ve ciddi sağlık skandallarına yol açacak hekimlerle dolduracaktır.
Bunun yanı sıra, eğitim hastanelerinde Türkiye tarihinin en büyük
ve en tehlikeli kadrolaşmasına yol açacaktır bu olay. Binlerce hekim
meslektaşım ve başta Türk Tabipleri Birliği olmak üzere, birçok sağlık
örgütünce eleştirilen bu yasa tasarısı, tüm eleştirilere rağmen,
AK Parti Grubunca inatla Meclisten geçirilmeye çalışılmaktadır.
Buradan tüm meslektaşlarıma
ve ilgili sivil toplum kuruluşlarına duyuruda bulunmak istiyorum:
Anavatan Partisi olarak, bu torba yasayı desteklemiyoruz. Çünkü,
ithal hekim gündemine oturtulan bu yasa tasarısı, aslında, sağlık
alanında cumhuriyet tarihinin en büyük kadrolaşma harekâtına zemin
hazırlamanın gözlerden kaçırılmak istenmesidir.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
- Yabancı doktor da mı atanmasın?
ZÜHEYİR AMBER (Devamla)
- Ülkemiz sağlık hizmetlerinin çok önemli kısmını sırtlayan ve aynı
zamanda binlerce asistanımızın eğitildiği eğitim hastaneleri,
bu iktidar döneminde, özel ilgi gören sağlık kurumlarının başında
gelmektedir.
Bugün burada görüşülmekte
olan torba yasa içerisinde, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'nun ek
1'inci maddesinin ikinci fıkrasında değişikliğe gidilerek,
"Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma hastanelerindeki klinik
şefi ve şef yardımcılığı kadrolarına ilgili dalda uzman olan profesör
ve doçentlerle ilgili dal uzman tabipleri arasından Bakanlık tarafından
atama yapılır." maddesi getirilmekte ve keyfî kadrolaşmanın
zemini hazırlanmaktadır. Düşünülen bu değişiklikle, düzenlemenin,
tüzük yerine yönetmelikle yapılması esası benimsenmektedir. Böylece,
Danıştay 1. Dairesinin incelemesinden geçmesi ve tarafların görüşlerinin
alınmasına ilişkin zorunluluk ortadan kaldırılmaktadır. Eğitim
hastanelerimizde, başta asistan eğitimi olmak üzere, kliniklerin
tüm sorumluluğunu üstlenen şef ve şef yardımcılarının atanması bu
dönemde özel olarak bir sorun hâline getirilmiş durumdadır.
Tıpta Uzmanlık Tüzüğü'nde
tanımlanması gereken kurallarla yapılacak demokratik ve hakkaniyetli
bir seçimle şef ve şef yardımcılığı atamaları yapılabilecek iken,
ısrarla bu kadroların boş bırakılması düşündürücüdür. Hükûmet olduğundan
bu yana her konuda iş bitiriciliğiyle övünen iktidar, yıllardır
birçok kurumda yaptığı gibi, bu kadrolara vekâleten atama yaparak,
hakkaniyete dayalı bir seçim yapmaktan ısrarla kaçınmaktadır.
Bilindiği üzere Bakanlık,
görüşülmekte olan torba yasa tasarısında bir kez daha gündeme getirdiği
eğitim ve araştırma hastaneleri klinik şefliğine doçent ve profesör
unvanına sahip olanların Bakan tarafından atanmasını öngören düzenlemeler
önceleri yönetmelik değişikliğiyle yapılmaya çalışılmıştı. Bu
yönetmelikler hakkında yargı tarafından verilen iptal kararları
üzerine, 2005 yılında bu kez yasal düzenleme yapılmış, önce Cumhurbaşkanı
tarafından veto edilmiş, aynen kabulü üzerine, Anayasa Mahkemesi
tarafından, 5413 sayılı Kanun'un 6'ncı maddesiyle 7/5/1987 tarih ve
3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'na eklenen hükmün yürürlüğünün
durdurulmasına karar verilmiştir. Bu arada 2005 yılındaki bu hukuksal
duruma rağmen, iki yüz civarında atama çok kısa sürede, kadrolar
ilan edilmeden ve hiçbir objektif değerlendirme kriteri belirlenmeden
Bakan tarafından yapılmıştır. Hatta, Anayasa Mahkemesi kararının
açıklandığı tarihte de atamalar yapılmaya devam edilmiş ve hâlen de
bu atamalar geri alınmamıştır.
Telafisi çok zor olacak
ve sonuçlarını bir süre sonra yıkıcı olarak yaşayacağımız uygulamalara
imza atan Sağlık Bakanlığının giderayak kadrolaşma telaşına girmiş
olması kimseyi şaşırtmamalıdır. Bu nedenle, Meclis gündemine taşınan
torba yasa tasarısıyla yıllarca boş bırakılan ve yeni açılanlarla
sayıları bini bulan şef ve şef yardımcılığı kadrolarına yandaşlarını
atayabilmek için, başta Anayasa olmak üzere hukukun çiğnenmesinden
imtina edilmezken, bu alanda yıllarca emek harcayan, bilimsel yayın
yapan ve bu kadrolara atanabilmek için hakkaniyetli bir sınav açılmasını
bekleyen binlerce uzmanın emeği de yok sayılmamalıdır.
Eğitim hastanelerine
doçent ve profesörleri sınavsız şef ve şef yardımcısı olarak atayarak,
liyakati değil sadakati esas alacağını gösteren Hükûmet, aynı tasarıyla,
beş yılını doldurmuş mevcut şef ve şef yardımcılarına da kendisinin
saptayacağı jürilerle sınav yapmayı öngörmektedir. Bakanlığın
bu konudaki geçmiş uygulamaları, elindeki bu yetkilerle mevcut
şef ve şef yardımcıları üzerinde de Demoklesin kılıcını dolaştıracağını
ve kendi anlayışında olmayanların sürelerini uzatıp uzatmamakta
keyfî davranabileceğini göstermektedir. Bu tutum, eşitliğe, hakkaniyete
aykırı olduğu gibi, Anayasa'nın 131'inci maddesini de yok saymaktadır.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, eğitim hastanelerinde kadrolaşma telaşındaki
Hükûmetin, bunların dışında kalan hastane ve sağlık kurumlarında
bambaşka bir yöntem uyguladığı bilinmektedir. Tamamını daha sonra
özerkleştirmek, devretmek, satmak üzere işletme hâline getirmeye
çalıştığı diğer devlet hastanelerini birer piyasa argümanı hâline
getirebilmek ve özel sağlık piyasasını geliştirebilmek amacıyla,
Hükûmetin, piyasanın gerekleri doğrultusunda niteliği önemsemeden
hekim sayısını artırma çabası içinde olduğu bilinmektedir.
İthal hekim girişimi,
ülkemizde yıllarca bin bir emekle ulaşılan tıp eğitimindeki düzeyi
düşürecek bir girişimdir. Esasen, konu, Türk olmayan hekimlerin ülkemizde
hizmet verip vermemesi değildir, ilgili çevrelerin de karşı olduğu
konu bu değildir. Esas sorun, dünyada belirli bir düzeye taşınan ülkemiz
tıp eğitiminin tüm değerleri yok sayılarak, birçok ülkeden, niteliği
tartışmalı bir biçimde, 100 ile 150 dolara hekim getirtileceğinin,
Başbakanlık gibi çok yetkili ağızlarca ifade edilebilmiş olmasıdır.
Anavatan Partisi olarak, bu konuda ciddi bir denetim yapılamayacağı
ve standart belirlenemeyeceğine dair kaygılarımızı kamuoyuyla
paylaşmak istiyoruz.
Yine, bu torba yasada,
hekimleri ve hastaları sigorta firmalarının insafına terk edecek
olan maddeler ile radyoloji çalışanlarının çalışma sürelerinin
uzatılmasına ve anestezi teknisyenlerinin yetkilerine dair maddelerin
bir araya konulmuş olması, Sağlık Bakanlığının konularla ne kadar
ilgili olduğunu göstermektedir! Birbirinden önemli bu kadar konunun
bir torba içine konup karıştırılarak kamuoyunun gündeminden kaçırılmaya
çalışılmasını kabul etmemiz mümkün değildir.
AK Parti Grubu aklıselim
milletvekillerinin, Anavatan Partisi Grubunun ve ilgili çevrelerin
bu haklı eleştirilerine katılarak, konuların önemine uygun karar
alacağını ve sağlık ortamımızın geleceğini tahrip edebilecek bu
tasarıyı reddeceğini umuyoruz.
Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Amber.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen, Ağrı Milletvekili Kerim Yıldız.
Buyurun Sayın Yıldız.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET KERİM YILDIZ
(Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
kanun tasarısının 11'inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum.
Tasarının bu maddesiyle,
sözleşmeli sağlık personeli istihdamıyla ilgili olarak, 181 sayılı
Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname'nin ek 3'üncü maddesinde değişiklik öngörülmektedir.
Bilindiği üzere, sağlık
hizmeti sunumunda personel sıkıntısını aşabilmek için sözleşmeli
sağlık personeli uygulamasına geçilmişti. Bu personelin ücretlerinin
döner sermayeden karşılanması esası getirilmişse de döner sermaye
gelirlerinin sabit olmaması sebebiyle zaman içinde ödeme konusunda
sıkıntılarla karşılaşılmıştır. Bundan dolayı sözleşmeli sağlık
personelinin gerektiğinde ücretlerinin genel bütçeden de karşılanmasını
temin edecek bir değişikliğe gidilmesi hizmet gerekleri bakımından
zorunlu hâle gelmiştir. Bu düzenlemeyle mahrumiyet bölgelerine
atamaları yapılan sözleşmeli sağlık personelinin maaş ödemelerinde
oluşabilecek aksamalar ortadan kaldırılmış olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sağlık, hayatımızın temel yapı taşıdır. Aldığımız
her nefeste, attığımız her adımda, bütün bir ömürde sağlık değişmez
paydamızdır. Öyle ki, hayatın bütün değişkenleri bu temel yapının
içinde saklıdır. Bir ömür boyu yaşadığımız her detay bu değişmez paydaya
göre hesaplanır. Hükûmetimiz her alanda olduğu gibi sağlık politikasının
merkezine de insanı koymuştur. Her ne yaparsak yapalım önce insan
diyerek yola çıkıyor, insanı yaşat ki devlet yaşasın felsefesiyle
insanımızın adına önemli hizmetler gerçekleştiriyoruz. İnsanın
en temel hakkı yaşamak, yaşamanın en güzeli de sağlıklı yaşamaktır;
çünkü, hayattaki en büyük zenginlik sağlıktır. Gerçekten de sağlıklı
bireylerden oluşmayan bir toplumda insanın maddi ve manevi varlığının
geliştirilmesinden, refahtan, huzurdan ve mutluluktan bahsetmek
mümkün değildir.
AK Parti, hem seçim öncesi
halkımıza verdiği sözün gereği hem de halkımızın verdiği siyasi
desteğin farkında olarak sağlık alanında beklemeye tahammül kalmadığına
inanarak bilimsel, dünya standartlarına uygun, aynı zamanda ülke
gerçeklerini de gözeterek önemli adımlar atmış, reformlar yapmış
ve yapmaya da devam edecektir.
AK Parti olarak amacımız,
Türkiye'de yaşayan vatandaşın yaşam kalitesini yükseltmek, bunun
için, ülkenin imkânlarını kullanmak ve kaynakların hakkaniyete uygun
bir şekilde dağılımını sağlamaktır. Bu nedenle, yıllardır halkımızın
ertelenmiş taleplerini yerine getirmek, bunu yaparken de, en kısa
zamanda, en verimli çözüm yolunu bulmak mecburiyetindeyiz.
Bu çerçevede, Sağlıkta
Dönüşüm Programı, sağlık alanının yeniden düzenlenmesini sağlama
yolunda atılmış çok önemli bir adımdır. Bu programın amacı, her alanda
olduğu gibi, sağlık alanında da vatandaşlarımızın yaşam kalitesini
yükseltmek ve sağlığını güvence altına almaktır. Vatandaşın yaşam
hakkının ve sağlıklı bir hayat sürdürmesinin güvence altına alınması,
sosyal devlet anlayışının temel göstergelerinden bir tanesidir.
İnsana hizmeti her
şeyin üzerinde tutan bir iktidar olarak, sağlıkla ilgili ihtiyaçların
ne kadar vazgeçilmez olduğunun farkındayız. Bu ihtiyaçları hakkıyla
karşılayabilmek için, sağlık sistemimizi ve ülkemizin genel sağlık
göstergelerini çağdaş seviyeye çıkarmak için, Sağlıkta Dönüşüm
Programı'nı hayata geçirdik. Bu programla, yıllardır biriken sorunlara
neşter vurulmuş, adalet, eşitlik, hakkaniyet ve verimlilik esaslarına
göre, kolay erişilir, güler yüzlü, hızlı ve kaliteli sağlık hizmeti
verilmeye başlanmıştır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldız,
lütfen toparlayınız.
Buyurun.
MEHMET KERİM YILDIZ
(Devamla) - İlaç fiyatları ucuzlamış, hastaneler bütün vatandaşlarımıza
açılmış, hasta hakları geliştirilmiş, sağlıklı bir toplum için kararlı
adımlar atılmıştır.
Daha etkin ve verimli
sağlık hizmeti sunmayı amaçlayan bu değişikliklerin hayırlı olmasını
diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Yıldız.
Sayın milletvekilleri,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.57
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.19
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Ahmet Gökhan
SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63'üncü Birleşimi'nin Dördüncü Oturumu'nu
açıyorum.
1247 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 11'inci
maddesi üzerinde şahısları adına ikinci söz Kütahya Milletvekili
Alaettin Güven'e aittir.
Sayın Güven, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya)
- Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte
olduğumuz 1247 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 11'inci maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; tabiplik, doğrudan insan hayatını konu
alan ve çok titizlik, dikkat ve özveri gerektiren bir meslek. Tarih
boyunca, tabiplik, bilgelikle eş tutulup, itibarlı bir meslek olagelmiştir.
Tabipliğin ilgi sahası olan sağlık, insan yaşamının en önemli konularındandır.
AK Partinin de öyle. AK Parti İktidarı, Türkiye'nin sağlık sorunlarına
neşter vurarak, sağlığı sağlığa kavuşturdu ve sağlık hizmetlerinin
kalitesini yükseltti. AK Parti İktidarıyla, milletimiz, en gür sesiyle
"bütün hastaneler benim" deme fırsatını yakaladı. Hasta
ve hastane ayrımı son buldu.
Değerli arkadaşlarım,
AK Parti İktidarı anne ve çocuk ölüm oranını binde 20'nin altına indirmek
için pek çok projeyi hayata geçirdi ve SSK'lı ve yeşil kartlı vatandaşlarımıza
ilaçlarını diledikleri eczaneden alma kolaylığını sağladı.
6.300 olan muayene oda sayısını 6.700 yeni muayene oda sayısı ilavesiyle
artırarak 13 bine çıkardı.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizde 618 ambulans sayısı 1.471'e çıkarılarak, ambulans hizmetlerinden
ücret alınması kaldırıldı. Hekimlerimizin yüzde 55'inin tam zamanlı
olarak kamuda çalışmaları sağlandı. Hasta ve cenaze rehin olayı
tarihe karıştı.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla
sağlık sistemimizin işleyişinde görülen bazı önemli aksaklıkların
giderilmesi hedeflenmiştir. Genel olarak, bu kanun tasarısıyla,
hekimlere zorunlu mali sorumluluk sigortası getirilmesi, yabancı
hekimlerin ülkemizde çalışabilme imkânına kavuşması, radyasyonla
çalışılan işlerde Avrupa Birliğinin bilimsel standartlarına ulaşılması…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Bizimki bilimsel değil mi? Hayret ya!
ALAETTİN GÜVEN (Devamla)
- …tıpta uzmanlık eğitimiyle ilgili yeni düzenlemeler yapılması,
sözleşmeli sağlık personelinin çalışmalarında görülen aksaklıkların
giderilmesi amaçlanmıştır.
Bilindiği gibi, sağlık
hizmeti sunumunda personel sıkıntısını aşabilmek için sözleşmeli
sağlık personeli uygulamasına geçilmişti. Bu personelin ücretlerinin
döner sermayeden karşılanması esası getirilmişse de, döner sermaye
gelirlerinin sabit olmaması nedeniyle zaman içinde maaş ödeme konusunda
sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu nedenlerle, sözleşmeli sağlık personelinin
ücretinin gerektiğinde genel bütçeden de karşılanabilmesi zorunluluk
hâline gelmiştir. Böylece, hizmet gerekleri bakımından yapılan bu
düzenlemeyle yaşanan sıkıntılar giderilmiş olacaktır.
Bu düzenlemenin ülkemize,
sağlık çalışanlarına hayırlı uğurlu olmasını diler, yüce Meclisimize
ve değerli milletimize selam ve saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Güven.
Madde üzerinde on dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Soru sorma süresi
beş dakikadır. Her sayın milletvekilinin soru sorma süresi ise bir
dakikayla sınırlandırılmıştır.
Sayın Işık…
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sorum şöyle: Son dört
buçuk yılda, kırsal bölgeye kaç doktor, hemşire, ebe ve sağlık teknisyeni
atanmıştır Sayın Bakanım? Atanan uzman hekimler başta olmak üzere,
pratisyen hekim, hemşire, ebe ve sağlık teknisyenlerinin ücretleri
dört buçuk yıl öncesine oranla yıllık ne kadar artmıştır?
Bir diğer sorum: Personel
atamalarındaki yöntem nedir? Şaibeler ortadan kaldırılabilmiş
midir? Personel nakillerinde objektif bir esas var mıdır?
Son sorum: Sağlık hizmeti
sunumunda personel sıkıntısını aşabilmek için sözleşmeli sağlık
personeli uygulamasına geçilerek, bu personelin ücretlerinin
döner sermayeden karşılanması esası getirilmişti. Yeni düzenlemeyle
yapılmak istenen şey nedir? Ödemelerdeki istikrar mıdır, yoksa yeni
bir ücret iyileştirilmesi mi getirilmektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Işık.
Sayın Tunç…
ALİM TUNÇ (Uşak) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, özellikle
röntgen teknisyenleriyle ilgili mevzuatta nöbet tutturulamaması
söz konusu. Ancak, pratik uygulamada bu arkadaşlarımız nöbet tutmaktalar
ve acilde çalışmalar yapmaktalar. Ancak, bu mevzuat gereği döner
sermayeden yeteri kadar yararlanamadıkları… Bununla ilgili bir
düzenleme yapacak mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tunç.
Sayın Neşşar…
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben, Sayın Bakanın cevaplayabileceği,
sağlıkla ilgili bir soru hazırladım.
Sayın Bakanım, biliyorsunuz,
AKP Grubu adına çıkan sözcüler sistematik bir dezenformasyon çalışması
içindeler, yani, onların buradan vatandaşa söyledikleri şeylerle
gerçekler birbirine uymuyor. Siz, acaba, bir gün, tebdili kıyafet
yapıp -Savunma Bakanı olarak da olabilir, yani, illa Sağlık Bakanı
olmak gerekmez- şöyle bir hastanelere gidip durumu gözlemeyi düşünür
müsünüz?
Bu soruya cevap verirseniz
çok sevinirim.
Teşekkürler.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Neşşar.
Sayın Yıldırım…
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu)
- Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma birkaç sorum var.
Kastamonu merkezde
6 No'lu Sağlık Ocağını pazar günü hizmete açtık. Ancak, ilçe, belde
ve bölge merkezlerimizde, sağlık ocaklarında, gerek mekân ve gerekse
sağlık elemanı bakımından kanama devam ediyor. Kastamonu-Taşköprü-Alatarla
(Germeç), Merkez-Kaşçılar, Merkez-Akkaya, Taşköprü-Çiftlik ve Köçekli,
Cide-Toygarlı, Daday-Selalmaz ve Cide-İlyasbey sağlık merkezlerine
ve Doğanyurt merkezde sağlık ocaklarına yeterli sağlık personelini
ne zaman vereceksiniz? Bu sağlık ocakları da mekânsal olarak yetersizdir.
Ne zaman gerçekleştireceksiniz?
Alatarla (Germeç) Sağlık
Ocağının arsası Hüseyin Yıldırım ve Seyfi Emre tarafından hibe
edilmiştir. Ne zaman yenisini yapacaksınız?
Birinci basamak sağlık
oluşumunu Avrupa Birliği standardına ne zaman getireceksiniz?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Yıldırım.
Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Teşekkür ediyorum.
Bir önceki maddede,
AK Parti Uşak Milletvekili Sayın Alim Tunç, "ucuz doktor-pahalı
doktor" tanımlamasının muhalefet milletvekilleri tarafından
kullanıldığını ve bu tanımlamanın doktorları rencide ettiğini
ifade etmişti. Muhalefet milletvekilleri de bu tanımlamanın ilk
defa Sayın Başbakan tarafından Türkiye'nin gündemine getirildiğini
ve 100-150 dolara doktor getirir, çalıştırır ifadelerini kullandığını
söylemişlerdi. Ben Sayın Bakanımdan öğrenmek istiyorum: Sayın Başbakan
bu ifadeyi kullanmış mıdır? Eğer kullanmışsa, Sayın Alim Tunç'un ifadeleriyle,
bu, doktorluk mesleğini rencide eden bir tanımlama mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Bakanım, bu soruyu sizin şahsınızdaki, ciddiyetinizdeki,
hassasiyetinizdeki, görünüşünüzdeki samimiyetinize güvenerek
size soruyorum ve sizden bu cevabı bekliyorum, çünkü, Sağlık Bakanından
bu konuda yeterli cevapları alamadığım için.
Devlet hastanelerinde
ve SSK hastanelerinde spesiyal hastalıklarda, örneğin tümöral veyahut
da herhangi bir organın spesiyal hastalığında, kendilerinin tedavi
edemediği vakalar üniversitelere sevk ediliyor. Üniversiteye
sevk edilen bu hastalar SSK'lı, Bağ-Kur'lu ve yeşil kartlı ise, kapıdan
içeriye girişleri çok zor oluyor ve peşin parayla tedavileri yapılıyor.
Eğer peşin paraları…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tandoğdu.
Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkanım, sorular tabii çok ihatalı
ve teknik. Bu sebeple, Sayın Müsteşarımız da gerekli notları aldı…
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Benimki teknik değil Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Tebdili kıyafet, tabii, teknik değil.
Yazılı olarak cevap vereceğiz efendim. Ayrıca, zabıtları da almak
suretiyle yazılı olarak cevap vereceğiz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Sayın Özkan…
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakan, son günlerde
Burdur'da, Isparta'da, Antalya'da, Ankara'da üniversite, devlet ve
özel hastanelerde hasta ziyaretlerinde bulundum. Gerek özel gerekse
devlet gerekse üniversite hastanelerinde insanlar omuz omuza, kuyruklarda.
Ülkemizde hastalıklarda bir artış olduğu malumunuzdur. Bu artışın
nedeni, ekonomideki bozukluktan mıdır, beslenme yetersizliğinden
midir, koruyucu hekimlikteki vurdumduymazlıktan mıdır, yoksa doktor,
ebe ve hemşire yetersizliğinden midir? Açıklarsanız sevinirim.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özkan.
Sayın Güler… Yok.
Sayın Arıtman… Sayın Arıtman, soru
soracak mısınız?
ALİM TUNÇ (Uşak) - Telefonla
konuşuyor.
BAŞKAN - Önce, isterseniz,
bir telefon konuşmanızı bitirin.
Teşekkür ediyorum Sayın
Arıtman.
Sayın Kafkas…
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma şu soruları yöneltmek
istiyorum: Bildiğiniz gibi, SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına
devri, halkımızın hayatında büyük kolaylıklar sağlamıştır. Geçen
yılki verilere baktığımız zaman, SSK'lı hastaların muayene sayısı
62 milyondu. 62 milyondan 93 milyona çıkmıştır. Acaba, bu yıl bu sayı
da bir artış var mıdır? Çünkü, bu artış şunu göstermektedir: SSK'lı
hastaların, bugüne kadar, sağlık hizmetlerinden yararlanma konusunda
sıkıntıları vardı, yararlanamıyorlardı. Şimdi sağlık hizmetlerinin
kolaylaştırılması, onların daha fazla muayene olma imkânını sağlamıştır.
Geçen yılki artış, yüzde 50 artış da bunu göstermektedir.
Ayrıca, başka diğer
sorum da şudur: Malumunuz olduğu üzere, 57'nci Hükûmet…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kafkas
Sayın Çerçi…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanıma sormak istiyorum.
Sayın Bakanım, bildiğiniz
gibi, Türkiye'de yeni bir finansman yöntemiyle, yeni bir sistemle,
bölge hastaneleri kurulması projesi gündemimizde. Bildiğim kadarıyla,
Türkiye'de, yaklaşık yirmi iki vilayette bu hastaneler kurulacak
ve yeni bir anlayışla, yeni bir işletme modeliyle ve finansman modeliyle
hayata geçecek. Manisa da, bildiğim kadarıyla, bu hastanelerin
içerisinde var. Bu projeyi bu sene hayata geçirebilir miyiz ve Manisa'ya
bunu kazandırabilir miyiz? Birinci sorum bu.
İkincisi: Yine, bildiğiniz
gibi, Türkiye'de yeni bir model olan aile hekimliği yavaş yavaş genişletiliyor.
En son on vilayet, sonra daha da genişledi. Manisa da bu projenin
içerisine katılmak istiyor. Bu konuda…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çerçi.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Bakanım, geçen konuşmamda da belirttim, Malatya
Beydağı Devlet Hastanesinde 59 dosyası olan bir başhekimi tekrar
atadınız. Bu dosyalar hakkında hiçbir inceleme başlattınız mı, ilgili
bir müfettiş gönderdiniz mi? Tüm bunlardan sonra aynı başhekimi tekrar
göreve atadınız. Herhangi bir işlem yaptınız mı?
Yine, Pötürge Devlet
Hastanesinde, yine burada yaptığım konuşmada, oradaki eczanenin
ve başhekimin arasındaki sorundan dolayı başhekimi görevden aldınız.
Bu yaptığım ihbar nedeniyle herhangi bir işlem başlattınız mı?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Sayın Baloğlu…
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır,
Sayın Bakan sorulara yazılı cevap vereceklerdir.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Yazılı cevap vereceğim, evet.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1247 Sıra Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 11'inci maddesinin Tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Nurettin Sözen |
Mehmet Neşşar |
İdris Sami Tandoğdu |
|
Sivas |
Denizli |
Ordu |
|
İzzet Çetin |
Canan Arıtman |
Mustafa Özyurt |
|
Kocaeli |
İzmir |
Bursa |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesi
üzerinde söz isteyen, Sami Tandoğdu, Ordu Milletvekili.
Buyurun Sayın Tandoğdu.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; şimdi, biraz
evvel Sayın Bakana, sorumu, yarıda kaldığı için burada bitirmek
istiyorum.
Biz milletvekilleri
bölgemizden gelen hastalarla ilgili, doktor olalım, olmayalım, hakikaten
onları hastanelere yetiştirmek, hastanedeki doktor arkadaşlarımıza
muayene ettirmek, hastanelere yatırmak bir milletvekili için en
zor sorunlardan, en zor problemlerden biridir. Sağ olsunlar doktor
arkadaşlarımız, milletvekili olan arkadaşlarımıza gerekli olan
toleransları, öncelikleri tanıyorlar, onlara, burada, tüm meslektaşlarımıza
teşekkürü bir borç biliyorum.
Şimdi, yalnız, bölgemizde,
seksen bir vilayetimizin herhangi bir ilçesinde veyahut da vilayetinde,
sorunu çözülemeyen, hastanelerden cevap alamadığımız, tedavi
edemedikleri vakalar buraya geliyor. Bunların başında da kanserli
vakalar veyahut da spesiyal hastalıklar ağırlıklı oluyor. Bu gelen
vatandaşlarımız, Bağ-Kur'lu, SSK'lı ve yeşil kartlı oluyor. Devlet hastanelerinde
ve SSK hastanelerinde tedavisi olmayan bu hastalar üniversitelere
yatırılmak istendiğinde veyahut üniversiteye tedavi edilmeye
götürüldüğünde, maalesef, maalesef, üniversite hastaneleri bu
hastaları kabul etmiyor. Tek şartla kabul ediyor, tedavi ücretlerini
peşin ödeme koşuluyla.
Arkadaşlar, bu hastalıklar
spesiyal hastalıklar oldukları için, özel hastalıklar oldukları
için, maliyetleri çok pahalı, ilaçları çok pahalı. Tedavi hizmetlerinin
verilebilmesi için, kurum da, bu ilaçları, peşin olarak ödüyor, peşin
olarak alıyor. Yani, örneğin, asgari 70 milyar, 80 milyar, 60 milyar
-eski parayla söylüyorum- tutan vakalar oluyor. Peki, bu vatandaşlarımız
bu parayı nasıl ödeyecek? Üniversitelerin yetkili kollarına, dekanına
gittiğimizde, hastane başhekimlerine gittiğimizde, kurumlarına
borçlarının ödenmediğini söyledikleri için, kendilerine herhangi
bir şeyde, herhangi bir ricada bulunmamız mümkün değil. Bu çıkmazlığı
ortadan kaldırmanız lazım.
Sayın Bakanıma -kendisi
burada yok. Şu anda Kıbrıs'talar- buradan Kıbrıs'a sesleniyorum,
yetkili Müsteşar arkadaşıma söylüyorum, Sayın Vecdi Gönül'e -biraz
evvelki konuşmamın başında söylediğim gibi- ciddiyetine ve samimiyetine
güvenerek, buradan kendilerine, hassaten bu vatandaşlarımızın
ve bizlerin ricasını kabul etmesini istiyorum. Bu sıkıntıdan nasıl
kurtulacağız?
Şimdi, çok önemli bir
konu daha: Sağlık Bakanlığının, artık, sağlıkta dönüşümle meydana
getirmiş olduğu "devrim" sözlerinden yorulduk. "Sağlıkta
dönüşüm" diye bir program var. Bu programda, hakikaten, Cumhuriyet
Halk Partisinin de programında olan ve benim de, şahsen, doktor olarak,
bu Meclis kürsülerinde bunun mücadelesini vereceğimi, seçim kürsülerinden,
daha milletvekili olmadan verdiğim sözü Sağlık Bakanı yerine getirdi.
Ne yaptı? SSK hastanelerini, devlet hastanelerini bir çatı altında
topladı. Kendisini tebrik ediyorum, hakikaten tebrik ettim. Ama,
kardeşim bundan başka ne yaptı, çok merak ediyorum.
Lütfen, yani, devamlı,
bulgur pilavı gibi, Sağlık Bakanlığının hizmetlerini, SSK'yı,
Bağ-Kur'u birleştirdik, SSK'yı, devlet hastanelerini birleştirdik. Yetti,
yorulduk artık.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Çok
önemli.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Bu reformu, bu devrimi kabul ediyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bunun dışında ne yaptınız? Şimdi, sözlerimi istismar etmeyin lütfen.
Alkışınıza teşekkür ederim.
Ama, gelgelelim, Sağlık
Bakanlığı şurada altmış yedi sayfalık programını okudu. Aşıyla
girdi, aşıyla çıkarttı. Kendisi de çocuk uzmanı ya, başka bir şey bilmiyor
adamcağız.
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Çocuklar geleceğimizdir.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Şimdi, bir kardiyoloji vakasının ne olduğunu, anjiyonun ne olduğunu,
anjiyoda stent takmanın ne olduğunu, ucuz stent ile pahalı stentin
ne olduğunu…
ALİM TUNÇ (Uşak) - Onu
Komisyon Başkanımız biliyor.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Stent takılıyor 200 dolarlık, stent takılıyor 5 bin dolarlık. Peki,
vatandaşlar arasındaki bu farkı neyle ölçüyor, neyle ölçülüyor?
Ne takıldığı belli değil.
Peki, size bir şey daha
söyleyeceğim, lütfen sıkı durun: Sağlık Bakanlığı, üniversite ve
devlet hastanelerine 14 Kasım 2006 tarihinde bir genelge gönderiyor.
Bu genelgede diyor ki: "Yurt dışından getirilerek gerek ülkemizde
bulunan ilaçların prospektüsünde yazılı olan konuların dışında
ilaçların kullanılması yasaktır." Çok yanlış bir uygulamayı
uyguladığını burada görüyoruz ve bu konunun altındaki neyin aradığını,
nereye menfaat sağladığını da çok merak ediyorum.
Türkiye'de "Altuzan"
adıyla bilinen bir ilaç, yani, makula bozukluklarını, gözdeki
"sarı nokta" hastalığı dediğimiz bu hastalıkta kullanılan
bu…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu,
lütfen toparlayın.
İ.SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Sayın Başkan, lütfen bunu bitirene kadar izinlerinizi, müsaadelerinizi
bekliyorum.
BAŞKAN - İki dakika
süre veriyorum Sayın Tandoğdu, bu süre içerisinde tamamlayın.
Buyurun.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Şimdi, bu ilaç, aslında kalın bağırsak kanserinde kullanılan bir
ilaç. Amerika'da ve Avrupa'daki hastanelerde profesörler, oradaki
yayınlarda, tıbbi yayınlarda bu ilacın göz hastalığına, yani sarı
nokta hastalığına da iyi geldiğini tespit etmişler ve kullanıyorlar.
Bu ilacın maliyeti 50 milyon lira. Bütün üniversitelere ve bütün
hastanelere, 14 Kasım 2006 tarihinde, bu eş değer ilacın kullanılmamasıyla
ilgili bir genelge gönderildi, özel izne tabi olduğu söylendi. Ha,
bunun yerine ne kullanacaksınız? İki tane, ismini vermeme gerek
yok, iki firmanın iki ilacını kullanacaksınız diyor, bunun haricinde
bu ilacı yazamazsınız diyor. Peki, bu ilaçlar kaç lira? Kaç lira biliyor
musunuz arkadaşlar? Bir ilaç 1,5 milyar lira. Peki, Türkiye'deki sarfiyatı
ne? Bir yıllık sarfiyatı 2,5 milyar dolar.
Sevgili arkadaşlarım,
Sağlık Bakanlığının yapmış olduğu hizmetlerin dışında, yayınlamış
olduğu genelgelerde memlekete sokmuş olduğu, Türkiye bütçesine
sokmuş olduğu zararı hesap etmeniz lazım. "Benim Sağlık Bakanım
en iyisidir" diyerek, devamlı olarak Sağlık Bakanını tanımıyorsunuz,
hizmetlerini bilmiyorsunuz, bilmediğiniz için, sadece onun ağzından
dinlediğiniz için onu haklı görüyorsunuz. Şu ana kadar yapmış olduğu
hizmetlerde bir tane devrimi var: O da, SSK ile devlet hastanelerini
birleştirmesidir. Onun dışında yapmış olduğu bütün hizmetler eksik
ve yanlıştır.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Ama siz ona da karşı çıkmıştınız!
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Şimdi, "bu yasalar çıkarken sivil toplum kuruluşlarından görüş
aldım" diyor. Bütün arkadaşlarımız, bütün sivil toplum kuruluşları
hakikaten görüşlerini bildirdiler ve bana da geldiler. Bu kanunlarda, bu çıkarılan
kanunlarda bu görüşlere bir satır yer verilmemiş. Nasıl bir ön görüş
alma, nasıl bir görüş alma? Bunu değerlendirmemiz mümkün değil. Kendi
okuyor, kendi yazıyor, hiçbir zaman muhalefetin sözüne ve muhalefetin
içerisinde…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Hepinize saygılar,
sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tandoğdu.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum…
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Karar yeter sayısı…
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Anadol.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge
reddedilmiştir.
Sayın Komisyon Başkanının
söz talebi vardır.
Buyurun Sayın Başkan.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Sayın Başkanım
"genel bütçeden" ibaresinin "merkezî yönetim bütçesinden"
olarak değiştirilmesini arz ederim efendim.
BAŞKAN - Not alınmıştır
Sayın Başkan.
Düzeltilmiş hâliyle
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
11'inci maddeyi
12'nci madde olarak okutuyorum:
MADDE 12- 10/7/2003 tarihli
ve 4924 sayılı Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli
Sağlık Personeli Çalıştırılması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 3 üncü maddesinin
üçüncü fıkrasına birinci cümleden sonra gelmek üzere, "Ancak,
sözleşmeli personel pozisyonlarının bulunduğu hizmet birimlerinin,
birleşme, nitelik değiştirme veya isim değiştirme gibi nedenlerle
değişikliğe uğraması halinde bu değişiklikler, il içinde olması
kaydıyla, yılda en fazla iki kez Bakanlar Kurulu Kararı aranmaksızın
Maliye Bakanlığı vizesiyle yapılabilir." cümlesi eklenmiş
ve dördüncü fıkrasının ikinci cümlesi "Ancak sözleşmeli personel;
deprem, yangın, su baskını, yer kayması, çığ ve benzeri afetler, sıkıyönetim,
olağanüstü hal, seferberlik ve savaş hali ile yılda bir ayı geçmeyen
hizmet içi eğitim çalışmaları esnasında, tabip ve hemşireler diyaliz
eğitimi amacıyla en fazla bir defa ve toplam üç ayı geçmemek üzere ve
bu sürenin dört katı mecburi hizmet yükümlüsü olarak çalışmayı taahhüt
etmek kaydıyla, pozisyonunun tahsis edildiği yer dışındaki birimlerde
geçici olarak görevlendirilebilir." şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Kocaeli Milletvekili
İzzet Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan 1247 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 12'nci maddesi
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım,
yine bu -daha evvel- 4924 sayılı Kanun'da yapılan değişiklikle,
2003 yılında Mecliste yapılan bir değişiklikle, Sağlık Bakanlığı
personelini, bir bakıma, 20'lik çiviyle, gittiği yere çakmaya çalıştığımız
bir maddeydi. Şimdi onun üzerinde birtakım değişiklikler yapılıyor
ama, o değişikliklere geçmeden önce, ben, bir konuya açıklık getirmek
istiyorum.
Biraz evvel, konuşmacı
arkadaşım Sayın Tandoğdu, bir dil sürçmesi olsa gerek, hastanelerin
birleştirilmesine ilişkin söylediği cümleyi alkışlarla karşıladınız.
Bir mahcubiyetin ifadesi, bir mahcupluğun, bir ezilmişliğin ifadesi,
yansıması idi alkışlarınız. Çünkü, hastanelerin birleştirilmesi
politikası ayrı bir şey, Anayasa'mızın 56'ncı maddesinde yazılı
olan, hastanelerin tek elden yönetilmesi politikası farklı bir
şey.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Aranızda anlaşın.
İZZET ÇETİN (Devamla)
- Sayın Kacır dinle, dinle. Ben sana izah edeceğim, dinle.
Kaldı ki, eğer hastanelerin
birleştirilmesi politikası doğru bir politika olsa, bir kere, Bakanlar
Kurulu içerisinde bir ittifak olurdu. Çalışma Bakanı, dokuz sayfalık
bir mektupla, bunun ne kadar yanlış olduğunu Başbakana yazmaz, bunun
Dünya Bankasıyla imzalanan ikinci faz kredi anlaşması sonucunda
Hükûmetinize dayatılan bir dayatma sonucunda gerçekleştirildiğini
yazılı metin hâline getirmez idi. Bunu sizlere bir hatırlatmayı görev
bildim.
İkinci konu, yine bu
konuda değerli arkadaşlarım, gerçekten, belki de AKP hükûmetlerinin
en insafsız, en acımasız yaklaştığı konu, çalışanlara yönelik tutumunuz.
Bir yandan, Mecliste sayıları 1.000'in üzerinde, Mecliste, Büyük Millet
Meclisinde bile sayıları 1.000'i bulan, 1.000'i aşan ve toplamda
15-20 bini bulan 4/C'likler, diğer taraftan, yine, 657 Sayılı Yasa'nın
içerisinde 4/B'ye göre çalışanlar var iken, şimdi bu kanunla 4924 sayılı
Kanun'un 3'üncü maddesinde değişiklik öngörüyorsunuz. Bu değişikliğin
neler ihtiva ettiğini size hatırlatmak istiyorum.
Bakınız, 2003 yılında,
3'üncü maddede, ilk paragrafında dedik ki: "657 Sayılı Devlet
Memurları Kanunu ile diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması
hakkındaki hükümlerine bağlı olmaksızın, Maliye Bakanlığı tarafından
vize edilmiş pozisyonlarda bakan onayıyla sözleşmeli personel istihdam
edebilir." Yani, diğer sözleşmelilikten farklı, 657 4/B'den farklı,
657 4/C'den farklı, Sağlık Bakanlığı personeli için özel bir sözleşmelilik.
Devam ediyor: "Sözleşmeli personel sayısı hizmete duyulan ihtiyaçtaki
değişmeler dikkate alınarak yılda bir kez olmak kaydıyla, Devlet
Personel Başkanlığı ile Maliye Bakanlığının görüşü ve Bakanlığın
teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca yeniden belirlenebilir."
Devam ediyoruz, her tarafını okumayacağım elbette, çok uzun bir madde,
burası çok önemli: "Maliye Bakanlığı tarafından birimler itibarıyla
vize edilmiş pozisyonlarda istihdam edilecek personel; pozisyonunun
tahsis edildiği yer dışındaki birimlerde sürekli olarak görevlendirilemez
ve çalıştırılamaz."
Şimdi, burada istisna
hüküm koymuşuz, yeni hüküm: "Ancak sözleşmeli personel; deprem,
yangın, su baskını, yer kayması, çığ ve benzer afetler, sıkıyönetim,
olağanüstü hâl, seferberlik ve savaş hâli ile yılda bir ayı geçmeyen
hizmet içi eğitim çalışmaları esnasında, tabip ve hemşireler diyaliz
eğitimi amacıyla en fazla bir defa ve toplam üç ayı geçmemek üzere ve
bu sürenin dört katı mecburi hizmet yükümlüsü olarak çalışmayı taahhüt
etmek kaydıyla, pozisyonunun tahsis edildiği yer dışındaki birimlerde
geçici olarak görevlendirilebilir."
Değerli arkadaşlarım,
bu, bir kere, her şeyden önce kabul edilemez bir öneri. Tabip ve hemşirelerin
hem tıbben kendilerini geliştirmelerine, bilimsel olarak kendilerini
yetiştirmelerine engel bir düzenleme hem Anayasa'nın pek çok hükmüne
aykırı bir düzenleme. Maddenin özü de Anayasa'ya aykırı.
Değerli arkadaşlar,
bizim Anayasa'mız 10'uncu maddesinde: "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet,
siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir." der.
Yine, aynı 10'uncu
maddenin son fıkrasında: "Devlet organları ve idare makamları
bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket
etmek zorundadırlar." diyor.
Anayasa'mızın 41'inci
maddesi, ailenin korunmasına ilişkin: "Devlet, ailenin huzur
ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının
öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri
alır, teşkilatı kurar."
Yine 55'inci maddesi:
"Ücret emeğin karşılığıdır. Devlet, çalışanların yaptıkları
işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri için gerekeni yapar."
diyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
biraz evvel de söyledim, 2003 yılında çıkardığımız bu Yasa ile devlet
memurlarını, özellikle Sağlık Bakanlığı çalışanlarını mecburi
bıraktık. Nerede? Önce, doğu ve güneydoğu illerinde eleman bulunamıyor,
sağlık personeli gönderemiyoruz diyerek bir aczinizi ortaya koydunuz,
şimdi, oraya giden personel, evlilik dâhil -ailelerin korunmasını
bir kenara bırakıyorsunuz- hiçbir şekilde tayin edilemiyor.
Değerli arkadaşlar,
bakınız, 2003 yılında bunu yaptıktan sonra, 2004 yılında 11 bin, 2005
yılında 4 bin, toplamda 15 bin yardımcı sağlık personeli, söylediğim
statüde istihdam ediyorsunuz.
Şimdi, bu personel,
çok açıkça sizlere de pek çok mektup gönderiyor. Elimizde dünya kadar
mektup var. Diyorlar ki… Mesela, burada, bir tanesinden çok kısa bir
bölüm okuyacağım: "Sayın vekilim, bizler 12/1/2004 tarihinde
4924'e ve 657'ye tabi sözleşmeli personel olarak göreve başladık. O
tarihten bu yana eşinden ayrı yaşayan personel sayısı giderek artmıştır.
Sağlık Bakanlığı, bu bağlamda personelinin aile bütünlüğünü bozmuştur.
Ayrıca, bu personel gittikleri birçok yerde 'siz sözleşmelisiniz'
diyerek hor görülmüş ve her zaman ezilmiştir. Bizler sınava girdik
ve kazandık. Bakanlık bize kalkıp da demedi ki, sözleşmeli olun, ister
kadrolu. Üç kuruş fazla para veriyorum size diyene kadar alsın verdiği
parayı." diyor.
Değerli arkadaşlarım,
bir başka mektup, yine "4924 sayılı Kanun'la sözleşmeli sağlık
elemanı olarak çalışmaktayım. Ülke imkânları göz önünde bulundurulduğunda
karşımıza çıkan iş imkânını değerlendirdik. Fakat, zaman içerisinde,
çalışanı insan gibi çalıştırmaktan ziyade, köle gibi çalıştırma,
kadrolunun gitmediği yerde kelime oyunuyla 657 ile aynı parayla
çalıştırma, özlük haklarını iyileştirmekten ziyade kötüleştirme
gibi gayrihukuki gelişmelerin farkına vardık. Kısacası, insan
gibi muamele görmek ve 657'nin haklarına sahip olmak için kadro istiyoruz."
diyor.
Şimdi, siz, bu da yetmiyor,
yeni bir düzenleme getiriyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, ülkemizde -gerçekten büyük bir coğrafya- 72 milyon nüfusumuz
var. 2 milyon 700 bin civarında memurumuz var, kamu çalışanımız
var.
Şimdi, bizim mevcut
sistemimizde, çalışanların hangilerinin memur… Yani, devletin
asıl işlerini yapan kamu görevlisidir diye memuru tanımlamışız.
4/B'de sözleşmeli personeli, istisna çalıştırma biçimi olarak, temininde
güçlük çekilen personeli sözleşmeli yapabilecek diye düzenleme
getirmişiz. Geçici personelimiz var, bir de işçilerimiz var.
Şimdi, siz, üç yıldan
bu yana "kamu personel reformu yapacağız. Personel rejimi yasasını
çıkaracağız" dediniz. Kamu Yönetimi Temel Kanunu diye bildiğimiz
Kanun'un görüşmelerinden sonra, hemen getirecektiniz, hâlâ getireceksiniz.
Çünkü, bu konuda doğru yapmadığınızı siz de biliyorsunuz. Size
bunlar dayatılıyor.
Bakın, değerli arkadaşlarım,
Birleşmiş Milletlerde, Dünya Bankasında, Asya Kalkınma Bankasında
danışman olarak çalışmış, Cambridge Üniversitesinde ekonomist Ha
Joon Chaang bir makalesinde diyor ki: "Çok açıkça bu geleneksel
görüşün aksine tarihî gerçek şudur ki, zengin ülkeler, şimdilerde
gelişmekte olan ülkelere dayattıkları politikaları uygulayarak
kalkınmadılar." Aklınızın kafasına koyunuz. Size dayatılan
politikalar, sizin Meclis gündemine getirdiğiniz politikaları
size dayatanlar, kendi ülkesinde hiçbir zaman uygulamadılar.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çetin,
lütfen toparlayın.
İZZET ÇETİN (Devamla)
- Aklınızı başınıza alınız. Sizden sonra gelen iktidarların işini
zorlaştırmayın, ülkenin çalışanını devletine küstürmeyin. Devlet
içerisindeki çalışanları, 657 4/B'lileri bile Çalışma Bakanlığında
ayrı, Millî Eğitim Bakanlığında ayrı, başka bakanlıkta ayrı, Maliye
Bakanı vize vermezse ya da, işte, kurs, deprem, yangın, sel olsa bile,
eş durumu, çocukları hasta olsa bile tayin edilemez diye, birisini
cezalandırma amaçlı Edirne'de, diğerini Hakkâri'de görevlendirip,
intikam alma duygusuyla, personeli devlete küstürmeyin.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, Sağlık Bakanlığı personeline, diğer bakanlıklardaki
personelden daha çok itimat göstermek gerekir. Bir atasözü var:
"Hâkim ile hekimin işine karışılmaz." Ama, siz, hâkimleri de,
hekimleri de, bu devlete ve görevlerine küstürüyorsunuz. Yapmayın!
Devlete yazık, millete yazık. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, bu düzenleme Anayasa'ya aykırı bir düzenleme. Elbette,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunu değerlendireceğiz, belki Anayasa
Mahkemesine götüreceğiz, belki yine iptal edilecek. Millî Eğitim
Bakanlığı, Millî Savunma Bakanlığı doğuda, güneydoğuda, batıda,
yurdun dört bir yanında personel istihdam edebiliyor da, eğer Sağlık
Bakanlığı acz içerisine düşmüşse, o bakanlığı terk etsin, bu kuralları
uygulayabilecek bir bakan gelsin. (CHP sıralarından alkışlar) Bir
bakan gelsin, onu düzgünce yapsın. Bu, yapılabilir bir iş. Yani, seksen
yıllık cumhuriyetimizde bu yapılmış bugüne kadar, bu Sağlık Bakanına
kadar, ama, bugün olmuyor, yapılamıyor, acze düşülmüş, çiviyle,
zapturapt altına almak gibi, sağlık personelini bağlamaya çalışıyorsunuz.
Bu ayıp da size yeter.
Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Madde üzerinde
Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen Dursun Akdemir, Iğdır Milletvekili.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 1247 sıra sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'nun
13'üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Anavatan Partisi
Grubu adına yüce Meclisi ve siz değerli milletvekillerini saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
üçüncü hafta içerisindedir, bu kanunu görüşüyoruz. Gerçekten sağlığın
emektar elemanı olup da aramızda olan milletvekili arkadaşlarım,
hemen hemen hem muhalefet hem iktidar milletvekilleri sağlığın sorunlarını
buraya taşıdılar ve çözülmesi gereken sorunların olduğunu hepimiz
kabul ediyoruz, ama, maalesef, aradan geçen dört yıla rağmen -beşinci
yılın içerisindeyiz- tüm iddialara rağmen sağlıkta kötülükler,
olumsuzluklar, yetersizlikler devam edip duruyor. Türkiye'nin sağlık
sistemini düzeltmek iddiasıyla ortaya getirilen kanunların bir
kısmı Cumhurbaşkanı tarafından veto edildi, bir kısmı da Anayasa
Mahkemesi tarafından iptal edildi, burada karşımızda duruyor.
Geçen haftaki konuşmamda
eğitim hastanelerindeki şef ve şef yardımcılarının atanması konusunda
doçent ve profesörlerin sınavsız atanmasını olumlu bulmuş, uzman
hekimlerin de belli bir sınavdan geçtikten sonra bu atamanın yapılmasının
demokrasi adına, eşitlik ilkesi adına uygun olduğunu söylemiştim.
Ancak, orada bir şey belirtmiştim: Bir jüri tarafından bu profesör
ve doçentlerin atanmasında, daha önce getirilen yönetmeliklerle
atanarak, hakkı olan ya da olmayanın, sadece Bakanın ya da Bakanlığın
görevlilerinin yetkisinde bırakılmış olmasının getirmiş olduğu
haksızlıklar olduğunu beyan etmek istiyorum.
Bir örnek vereceğim:
Başhekimlik yaptığım hastanede -isim de vermek istiyorum- göz kliniğinde
doçent olduğu hâlde ve -Türkiye'de retina konusunda- şu anda basında
çok önemli yazarların gözünü tedavi ettiği hâlde klinik şefliğine
atanmamış, ama başka bir üniversiteden bir öğretim üyesi oraya atanmıştı.
İdare mahkemesine vermiş durumda olan bu göz klinik şefi adayı -Okmeydanı
Hastanesi, isim de, yer de vermek istiyorum- on beş yıl orada klinik
şef yardımcılığı yaptığı hâlde bu makama uygun görülmemiş, vermiş
olduğu idare mahkemenin sonuçlarının olumlu çıkacağı belli olduğu
için o kadroya atanan öğretim üyesi, kendisi, geri gitmek durumunda
kalmıştı. İşte, bu kanun çıktığında, o zaman ben Sayın Bakanıma sormuştum
-şu anda burada yok- acaba hangi kriterle buraya atama yapacaksınız
diye sormuş ve bir cevap alamamıştım. Dolayısıyla, Cumhurbaşkanımız
da aynı gerekçeyle bu kanunu geriye gönderdi.
Şimdi, güzel, bir jüri
tarafından atanması isteniyor. Jürinin 3 tanesi Sağlık Bakanlığının
eğitim hastanesi klinik şeflerinden olacak, 2 tanesi de üniversite
öğretim üyeleri arasından seçilecek. Bunlar nasıl seçilecek acaba?
Belli noktalarda isim belirlenerek mi seçilecek, yoksa belli kurallar
dâhilinde ya da kura usulüyle ya da merkezî bir sistemle yapılacak,
bilimsel kriterler ortaya konacak kişiler, öğretim üyeleri arasından
mı seçilecek? Ben, şimdi, iktidar mensubu arkadaşlara soruyorum:
Demin verdiğim örnekten yola çıkarak, elinizi vicdanınıza koyarsanız,
benden yana olan, benim düşündüğüm jüri üyesini ben seçmeyecek miyim
bakan olarak? Soruyorum, Bakanımız burada olsaydı cevap verecekti,
ama komisyon başkanından sormak durumundayım, Sayın Millî Savunma
Bakanımdan da sorayım. İktidar, tabii, kendisine yakın olanı seçmek
durumunda kalacak. Öyle bir jüri seçilsin ki iktidar değiştiği
hâlde o jürinin kararını etkileyecek bir makam ve merci olmasın. Arzu
ettiğimiz, burada, hakkın, hukukun, adaletin tam tecelli etmiş olmasıdır.
Ama, maalesef, olumlu bir hareket olmasına rağmen tekrar olumsuzlukla
sonuçlanacak ve zaten Anayasa'nın 130'uncu, 131'inci ve 11'inci maddesine
aykırı olduğu için bu getirilen yasanın tüm maddeleri, Anayasa
Mahkemesi tarafından tekrar iptal edilecek. Yanlışta ısrar etmenin
anlamı yok.
O zaman, gelin, Anayasa'daki
maddeleri de uygun şekilde değiştirelim, bu sefer, eğitimde önemli
rol oynayan ve Türkiye'de eğitim kurumlarının gelişmesini sağlayan
üniversitelere de yetki verelim, üniversitelerle Sağlık Bakanlığı
ortaklaşa bu atamayı gerçekleştirsin, Anayasa'ya da uygunluğu düşsün
ve getirdiğiniz kanunlar sürüncemede kalmasın; bu milletin dar gelirleriyle
kurulmuş olan bu yüce Meclisin mesaisi boşuna harcanmasın, Cumhurbaşkanlığı
makamının mesaisi ve Anayasa Mahkemesinin mesaisi lüzumsuz yere
harcanmış olmasın.
Dolayısıyla, bunu
da getirmeyeceğinizi biliyorum, ama söylemek bizim görevimiz,
kayıtlara geçirmek bizim görevimiz. Yarın, gene haklı çıktığımızda,
alnımız açık bu kürsüye gelip diyelim ki, biz söyledik yapmadınız,
işte eksiğiniz budur, işte iktidar olarak sadece benim söylediğim
doğrudur, diyerek iddia etmenizin demokrasiyle ve hukukla bağdaşır
yanı olmadığını anlamış olun.
Değerli arkadaşlarım,
tabii, burada ben bir klinik şefliği yapmış, başhekimlik yapmış birisi
olarak, bu klinik şef atamalarının kişinin inisiyatifine bağlı olduğunun
benim üzerimde uygulandığını örnek vererek bu yasanın bu şekilde
uygulanmasının yapılmamasını arzu ediyorum ve yüce millete buradan
haykırmak istiyorum. Ben bir hastanenin başhekimiydim, üniversiteden
görevlendirme olarak hastane başhekimliğini yaparken klinik şefliğine
profesörlerin atanması Bakan yetkisiyle olduğu için ben de müracaat
ettim, ben atanmadım o kadroya; ancak, ben, hukukta hakkımı aradım,
idare mahkemesine gittim, idare mahkemesi kanalıyla, örneği olduğu
için mahkeme karar verdi ve ben, klinik şefliğine atandım. İşte, buradan,
üzerimde yapılan bir haksızlığın bundan sonra başka insanlara yapılmamasını
örnek alasınız diye ben örnek vermek istiyorum.
Sayın Bakanı tanıyorum,
çalışkandır, doğrudur, dürüstlüğünden şüphem yok, ama, uygulamada,
kendinden yana olmayan birine de fırsat vermeyeceğini de biliyoruz.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Savunma Bakanını mı söylüyorsunuz?
DURSUN AKDEMİR (Devamla)
- Efendim, Sağlık Bakanı diyorum. Tabii, tutanaklara geçti, kendisi
okuyacaklardır. Kendisini takdir ederim. Takdir etmem, onun yanlış
bir şeyler yapmayacağı anlamına gelmez.
Maalesef, taraflı
davranmak, bu iktidarın da -geçmiş iktidarlarda yapıldığı gibi-
en önemli meziyetlerinden birisidir. Eğer ülkede haksızlık ve hukuksuzluğun
ortadan kalkmasını istiyorsak, sayınız ne olursa olsun çoğunluğunuz
ne olursa olsun, hukuka ve adalete uymak, hukukun gerektirdiği çerçeve
içerisinde ve hakkın da doğru sonuçlar verecek şekilde, galebe çalacak
şekilde verilmesini sağlayacak bir iktidara yürütürseniz, o zaman,
gerçekten, haklı bir iş yaptınız diyecek olur bu millet. Ama, görüyorum
ki, yanlışta ısrar ediyorsunuz. Bu yanlışta ısrar etmenin gelecekte
yeni yanlışlar getireceğinin farkında olmanızı… İçinden geldiğim
kesimin sıkıntılarını iyi bilerek söylüyorum ki, doktorluk mesleğinin
kutsal bir meslek olduğunu, burada oturan hepinizin doktora ihtiyacı
olduğunu ve gittiğinde doktorların ne kadar fedakârca çalıştığını
gördüğünüzü biliyorum ve elinizi vicdanınıza koyarsanız, bu meslektaşlarımızın
hakkını, ayrıca, vasıfsız diye saydığınız sağlıkta yardımcı sağlık
personelinin de ne kadar fedakârca çalıştığını biliyorsunuz. Ama,
sağlıkta, temizlik şirketinde çalıştırarak sağlık elemanı olarak
değerlendirmek -hangi hukukta- Avrupa Birliğine giderken, Avrupa
Birliği ülkelerinde var mıdır? Vasıfsız bir personel olarak alınıyor,
sosyal haklar tanınmadan, bir hemşireyi temizlik şirketinden çalıştırarak,
tekrar, hemşire olarak değerlendiriyorsunuz. Bu, insan haklarının…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Akdemir.
DURSUN AKDEMİR (Devamla)
- Söylenecek çok şey var.
Ben, biraz önce konuştuğum
madde üzerinde bir nokta yerinden kaldırılarak iki virgülle o maddenin
düzeltileceğini işaret ettim. Bana, bir önergeyle bu maddenin değiştirilip
düzeltileceğini söyledi komisyon. Dolayısıyla, bir noktayla anlamı
değiştirilecek kadar kanun hazırlarken dikkatsiz davranılmasını
da, bir çalışmada eksiklik olarak beyan etmek istiyor ve 13'üncü maddenin
benim de işaret ettiğim şeklinde düzeltilmesini arz ediyor, yüce
Meclise saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Akdemir.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Kerim Yıldız, Ağrı Milletvekili.
Buyurun Sayın Yıldız.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET KERİM YILDIZ
(Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
kanun tasarısının 12'nci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AK Parti döneminde
ciddi reformlar yapıldı. AK Parti Hükûmeti döneminde, sağlık hizmetlerinde
norm ve standart birliği sağlanırken vatandaşların aldığı sağlık
hizmetlerindeki adaletsiz uygulamalara son verildi. Bir yandan
yeşil kartlı vatandaşlarımızın ayakta tedavilerinde reçete bedelleri,
ortez, protez ve gözlük gibi sağlık giderleri karşılanırken diğer
taraftan SSK'lıların ilaç kuyruğu çilesine son verildi. Özel sağlık
kurumları sistemin içine çekilerek sağlık alanında ülke kaynaklarının
daha verimli kullanılması sağlandı. Kamu hastaneleri Sağlık Bakanlığı
çatısı altında birleştirildi. Hastanelerde başlatılan performansa
dayalı ek ödeme uygulamasıyla personel motivasyonu ve verimlilikte
iyileşmeler sağlandı. Modern ve verimli bir sağlık hizmeti sunumunu
sağlayacak aile hekimliği uygulamaları başlatıldı.
Sağlık alanında yaptığımız
hizmetleri en bariz şekilde ortaya koyabilmek için, 2002 ve 2006 yılları
arasını kapsayan bazı bilgileri karşılaştırarak vermek istiyorum.
Ülkemizde, 2002 yılında,
481 acil 112 istasyonu varken, bugün, bu sayı 1.175'e çıkmıştır. Acil
112 istasyonlarındaki ambulans sayısı 618'den 1.471'e; sağlık ocaklarında
muayene oda sayısı 6.300'den, 13.500'e; sağlık ocaklarında yapılan muayene
sayısı 65 milyondan, 115 milyona; Türkiye'de aşılama oranı yüzde
78'den, yüzde 93'e çıkmıştır. Sağlık ocaklarından hastanelere sevk
oranı yüzde 20'den, yüzde 9'a düşmüştür. Bu, sağlık ocaklarının altyapısı
ve insan kaynakları güçlendirilerek sağlanmıştır. Hastanelerde
ise muayene oda sayısı 6.700'den, 16.500'e; hastanelerde yapılan muayene
sayısı 110 milyondan, 195 milyona çıkmıştır. Muayene sayısı arttığı
hâlde hekim başına düşen hasta sayısında yüzde 25'lik azalma olmuştur.
Ayrıca, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde, 2002 yılında 4
bin pratisyen hekim görev yaparken, bugün bu sayı 5 bine çıkmıştır. Aynı
bölgede, 2002'de 1.800 uzman hekim görev yaparken, bugün, bu sayı 3 bini
aşmış durumdadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sağlık hizmetleri bakımından 2002'de oldukça geri
durumda olan seçim bölgem Ağrı ilinde de önemli gelişmeler olmuştur.
2002 yılında ambulans sayısı 7 iken, bugün 33 normal ambulans, 3 tane
4x4 kar üstü paletli ambulans olmak üzere 36 ambulans faal olarak
hizmet vermektedir.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Şoförü yok, çalışmıyor.
MEHMET KERİM YILDIZ
(Devamla) - İlimizde uzman hekim sayısı 39 iken, bugün 87'ye çıkmıştır.
Pratisyen hekim sayısı 52'den 174'e, sağlık ocaklarında muayene sayısı
176 binden 368 bine çıkmıştır. Aşılama oranı yüzde 58'den yüzde 83'e…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Bakan aşı işinden iyi anlıyor(!)
MEHMET KERİM YILDIZ
(Devamla) - …hastanelerde yapılan muayene sayısı 394 binden 1 milyon
23 bine çıkmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Evet, Sağlıkta Dönüşüm
Programı hakikaten bir reform ve bir devrim.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Olduğu yerde dönüyor.
MEHMET KERİM YILDIZ
(Devamla) - Az önce Sayın Hocamız Sami Tandoğdu güzel bir şey söyledi:
"Evet, Sağlıkta Dönüşüm Programı bir reform ve bir devrimdir. Bunu
kabul ediyoruz." dediler. Kendisine teşekkür ediyorum ve bu çalışmalarımız,
reformla ilgili çalışmalarımız aynı hızla devam edecektir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Benim sözlerimi yanlış anlamışsın.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Yıldız.
MEHMET KERİM YILDIZ
(Devamla) - Sözlerime son verirken, bu kanunun ülkemize ve sağlık
çalışanlarına hayırlar getirmesini diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Yıldız.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen, Agâh Kafkas, Çorum Milletvekili.
Buyurun Sayın Kafkas.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Başkan, sayın arkadaşın benim üzerimdeki konuşmasını düzeltmek
istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Kafkas,
bir saniye…
Buyurun Sayın Tandoğdu.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Teşekkürümü ve konuşmamı yanlış anladığı ve saptırdığı için, bu
konuda açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Lütfen oturur
musunuz Sayın Tandoğdu.
Buyurun Sayın Kafkas.
AGÂH KAFKAS (Çorum) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum ve bu kısa süreyi, birkaç konunun altını çizerek
tamamlamak istiyorum.
Birincisi: Sanki,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasalar görüşülürken, kanunlar
görüşülürken, bugüne kadarki Meclis teamülleri içerisinde, bütün
yasalar görüşülürken ilgili bakanlar bulunmuş. Bu, temel teamüldür
ve her zaman da bakanlar bu konuda özen göstermektedir.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Kaçtı, kaçtı! İki haftadır yok, kaçtı!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Ancak, devlette bir devamlılık vardır, devlette bir devamlılık
vardır.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- İki haftadır yok! İki haftadır yok!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Sayın Bakan, geçen hafta, Yunanistan'da bir resmî toplantıya gitmiştir,
mecburdur, uluslararası ilişkiler… Buradaki herhangi bir bakanımız
vekâlet edebilir. Bugün de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde, daha önce
iki defa ertelediği ve artık orada programlar yapılmış, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti'nde sağlık hizmetlerine verilecek desteklerin
düzenlenmesiyle ilgili bir resmî ziyareti…
ŞEVKET ARZ (Trabzon) -
Hafta sonuna denk getirseydi.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Bu resmî ziyarete Sayın Bakanın gitmeyip de terk etmesinin ne anlamı
var? Burada yasama faaliyetini yüce Meclisimiz sürdürüyor.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Kaçtığını kabul ediyor musunuz?
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Bu yasama faaliyetini sürdürürken de gereken hiçbir açıklık yok.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Kaçtı! Kaçtı!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Sorularınızın cevabının yazılı olarak verileceği de söyleniyor,
hiçbir şey açık değildir.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Kafkas, hatırlarsanız, komisyonda da kaçmıştı.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Bunu, her maddede…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Komisyonda da kaçmış bak!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- …her maddede bir kere bir kere daha söylüyor olmanın bir anlamı
yok yani. Sağlık Bakanı olsa burada ne olacak, olmasa burada ne olacak?
BAŞKAN - Sayın Kafkas,
lütfen, Genel Kurula hitap eder misiniz.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Ben, onu yapmaya çalışıyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlarım,
bir başka konu da…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Komisyonda da yoktu. Sağlık Bakanı, bu yasa görüşülürken kaçıyor
devamlı.
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu…
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- …bir başka konu da, yüce heyetinizin ve aziz milletimin dikkatini
çekmek istediğim bir başka konu da sağlık hizmetlerinde…
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Saat bire kadar Meclis'te, birden sonra yok…
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- …sağlık hizmetlerinde mecburi hizmet ya da sözleşmeli zorunlu çalışma
hizmetinin, sanki, ilk defa AK Parti İktidarı tarafından getirilmiş
gibi burada özellikle altını çizerek takdim edilmiş olması, gerçeklerin
biraz doğru olarak ifade edilmediği anlamına geliyor. Doğrudur,
biz, mecburi hizmeti kaldırıp insanların gönüllülük temelinde bu
ülkenin bütün coğrafyasında hizmet etmelerini amaçladık, ancak
gördük ki, Doğu, Güneydoğu, Doğu Karadeniz gibi ülkemizin büyük
bir…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- O zaman da yanlış işliyor ama…
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Sayın Başkanım, yani, benim konuşma imkânım kalmıyor.
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu,
lütfen…
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Sayın Tandoğdu'nun bu alışkanlığı, bizi konuşmaktan menediyor Sayın
Başkanım.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Öyle bir alışkanlığım yok!
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kafkas.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Sanıyorum, süreme ilave edersiniz.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- O, kötü alışkanlıklarını bıraktı!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Temel haktır çalışma hakkı, insanların özgürce, diledikleri yerde
hizmet etmesi temel bir haktır. Ancak, ondan daha önemli olan bir hak
vardır ki, her akıl sahibinin kabul edeceği, insanların yaşama hakkıdır,
insanların tedavi olma hakkıdır ve siz, hastayla doktoru buluşturmak
mecburiyetindesiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Siz, hastayla doktoru değil, teknisyenle doktoru buluşturuyorsunuz!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Bu ülkeyi yöneten, bu ülkeyi yönetme iddiasında olan, bu ülkede
siyaset yapan herkesin temel hedef olarak hastayı doktorla buluşturmak,
hastanın tedavi hakkını sonuna kadar kullanmasını sağlamak gibi
bir temel görevi vardır. Onun için, bu hakkı, hastanın tedavi olması…
İnsanın yaşam hakkı görmezlikten gelinerek sadece çalışma koşulları
deniliyor ki, bu çalışma koşullarında da, cumhuriyet tarihinin
hiçbir döneminde olmadığı kadar, mecburi hizmette ve zorunlu istihdama
muhatap olan insanlara özlük hakları, cumhuriyet tarihinin hiçbir
döneminde olmadığı kadar iyi şartlar sunulmuştur, iyi imkânlar, iyi
koşullar sunulmaya çalışılmıştır. Onun için, bunu görmezlikten gelemeyiz.
Dil sürçmesi de olsa,
zaman zaman gerçekleri kabul ediyor olabilirsiniz. Bakın, bir gerçeğin
daha altını çizmek istiyorum. 57'nci Hükûmet döneminde 39.185 tane
doktor, sağlık hizmetlisi, ebe hemşire, yani sağlık çalışanı alınmıştır.
Bizim iktidarımız döneminde, dört yıl içerisinde alınan doktor, hekim,
hemşire sayısı 61.362'dir. Yani, neredeyse onun 2 katıdır. İktidarımızın
son yılında, beşinci yasama yılında da bu sayının ciddi oranda artırılacağının
şimdiden, burada, altını çizmek istiyorum. Yani, sağlığın, sağlıktaki
hizmetlerin daha sağlıklı bir yapıya kavuşması konusunda Sağlıkta
Dönüşüm Programı gerçekten müthiş meyvelerini vermiştir. Her şeyi
eleştiriyor olabilirsiniz, ama, dün, sadece SSK hastanelerinin
bodrum katındaki eczaneden sağlık hizmetini alan insanların, bugün,
özgürce, her taraftan, bütün istediği hastaneden sağlık hizmetini
aldığını ve bundan çok mutlu olduğunu biliyor olmalısınız.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Yani, anlattıklarınıza kendiniz de inanmıyorsunuz.
BAŞKAN - Buyurun.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
- Sözlerimi tamamlarken, Sayın Başkanım, bir şeyin altını daha çizmek
istiyorum ki, Sağlık Bakanlığı, Türkiye'de verilen sağlık hizmetlerinin
yüzde 80 civarını gerçekleştirmektedir; diğerini, işte, üniversiteler
ve sair kuruluşlar gerçekleştirmektedir. Ancak, burada bir şey daha
vardır ki, Türkiye'deki sağlık çalışanlarının, doktorların ancak
yüzde 60 civarını Sağlık Bakanlığı istihdam etmektedir. Yani, Sağlık
Bakanlığı, Türkiye'deki sağlık çalışanlarının yüzde 60'ıyla, Türkiye'deki
sağlık hizmetlerinin yüzde 80'inini başarıyla ifa etmektedir. Bunu
gerçekleştirirken de maalesef, insanlarımızın doktoru ayağına
götürmek adına bazı düzenlemeler yapmak zorundasınız diyorum.
Türkiye'nin sağlığı
dünden daha iyidir, yarın daha iyi olacaktır diyor, herkese saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Sandıkta göreceğiz.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kafkas.
Madde üzerinde soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
Sayın Özcan…
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanıma… Klinik
şeflerinin, profesör ve doçentlerin atanmaları doğal, ama, uzman
ve uzman yardımcılarının atanmasının Bakanlık kanalıyla değil
de, tıp uzman kurulunca yapılması uygun değil midir?
Boş kadroların önceden
ilan edilmesi doğru değil midir?
Üçüncüsü ise yabancı
ülkelerden gelen doktorlar, denklik, uzmanlık ve Türkçe imtihanlarına
tabi tutuluyor mu?
Dördüncü bir sorum
ise hekimlerin özlük haklarıyla ilgili olarak, performans ek ücretlerinin
de bu özlük haklarına ilave edilmesi gerekmez mi diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özcan.
Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Biraz önce Sayın Komisyon
Başkanının bir açıklamasını dinledik. Sayın Komisyon Başkanı,
yurt dışından Türkiye'ye gelecek olan doktorların kamuda değil özel
sektörde çalışacaklarını ifade etti. Ama, kanunda, getirilme gerekçesinde,
Türkiye'deki hekim ihtiyacının kamuda olduğunu, özel sektörde
bir hekim açığı olmadığını bildiğimize göre, getirilen gerekçeyle,
gösterilen gerekçeyle, yapılan bu açıklamanın bir çelişki yarattığına
inanıyor mu Sayın Bakanım? Onu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kandoğan.
Sayın Neşşar...
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Komisyon Başkanı da yanımdayken ona
sormak istiyorum. Şimdi, diyor ki Komisyon Başkanı anestezi teknisyenleriyle
ilgili olarak: "Eğer biz bu yasayı çıkarmazsak Türkiye'de 224 tane
hastane kapanacak." Şimdi, Sayın Komisyon Başkanı, göz var izan var, bu
224 tane hastane bugüne kadar niye kapanmadı? Bu zamana kadar o
hastaneler yine o anestezi teknisyenleriyle gidiyordu. Siz bu kanunu
getirince ne değişecek? Ne değişeceğini ben size söyleyeyim:
Siz, sadece, usulüne uygun olmayan bir uygulamayı yasal hâle getirmiş
olacaksınız; yani, siz, anestezi teknisyenine yetki vererek, anestezi
uzmanını, uzmanlığını bir kenara itip teknisyen düzeyine bunu indirmiş
olacaksınız. Bugüne kadar bu bunsuz yürüdü. Bundan sonra da böyle
yürüseydi ne değişecekti? Nereden çıktı bu ihtiyaç? Kim söyledi
size, bu kanuna bu maddeyi koyun da çıkarıverin, diye?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu...
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Zorunlu mali sorumluluk sigortasıyla, hekimin hatası nedeniyle
mağdur olan hastaların talep ettikleri tazminatların sigorta kanalıyla
karşılanması benimsenmiştir. Yasayla, tıbbi hizmetlerin kalitesinin
yükseltilmesi, varsa sağlık personelinin eğitim eksiğinin giderilmesi
yerine, yanlışlığından dolayı mağdur olacakların talep ettikleri
tazminatların nasıl ödeneceği hakkında kararlar hükme bağlanmıştır.
Buna göre, Yüksek Sağlık Kuruluna, bu doğrultuda, şu ana kadar toplam
kaç dosya gelmiştir? Bunların ne kadarı yerinde bulunmuş ve mahkemelere
intikal etmiştir? Bir yılda, bu anlamda ödenen tazminat ne kadardır?
Bir yılda, bu yolla sigorta şirketlerine ödenecek prim miktarı ne
kadardır? Öngörülen bu sistem, bir anlamda, sigorta şirketlerine
kaynak aktarmak anlamına gelmez mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tandoğdu.
Sayın Işık…
AHMET IŞIK (Konya) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, Türkiye'nin
hekim ihtiyacı göz önüne alınıp tıp eğitiminin kalitesi düşürülmeden
mevcut tıp fakültelerinin öğrenci kapasitesinin artırılması ve
yeni tıp fakülteleri açılması konusundaki düşünceniz nedir?
Diğer sorum: TUS sınavı
ile son dört yılda pratisyen hekimlikten asistanlığa geçme imkânı verilenlerin
sayısı, bir önceki yıla göre ne kadar artmıştır?
Mahrumiyet sebebiyle
yıllardır sağlık personeli gönderilemeyen sağlık tesislerimize
kaç sözleşmeli sağlık çalışanı tayin edilmiştir? Bu bölgelerde çalışmaya
yüksek ücretler ödenerek teşvik edilmesine rağmen pratisyen hekim
ve özellikle uzman hekim istihdamı açısından arzulanan sayıya ulaşılamamasının
sebebi nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Işık.
Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Yazılı olarak cevap vereceğim.
Arz ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Madde üzerinde iki
adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım,
sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1247 Sıra Sayılı Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının 12. maddesinde yer alan "görevlendirilebilir"
ibaresinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
"Eş durumundan
tayinler, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerine tabidir."
|
Haluk Koç |
Ali Arslan |
Nurettin Sözen |
|
|
Samsun |
|
Muğla |
Sivas |
|
Sami Tandoğdu |
İsmail Değerli |
Mustafa Özyurt |
|
|
Ordu |
Ankara |
Bursa |
|
|
|
Mehmet Neşşar |
|
|
|
|
Denizli |
|
|
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1247 sıra sayılı yasanın 12. maddesinin sonundaki "şeklinde
değiştirilmiştir" ifadesinden önce aşağıdaki ifadenin eklenmesini
arz ederiz.
Saygılarımızla
|
Mustafa Özyurt |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Nurettin Sözen |
|
Bursa |
Malatya |
Sivas |
|
Sıdıka Sarıbekir |
Sami Tandoğdu |
|
|
İstanbul |
Ordu |
|
Madde 11- "Kendisi,
eşi ve çocuklarının sağlık kurulu raporu ile tespit edilen rahatsızlıklarının
bulunduğu yerde tedavi imkânları yoksa tedavisi yapılabilecek
merkezlerde görevlendirilir."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Sayın Başkanım,
sağlık kurulu raporlarını, artık, tek imzalı hekim raporları şeklinde
de verebildiğimizden…
BAŞKAN - Sayın Başkan,
katılıyor musunuz, katılmıyor musunuz?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Bu önergeye
katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Bakan
katılıyor mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI
MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar
sunuyorum.
Bu önerge, insani bir
önerge. Yani, özellikle sözleşmeli ebe, hemşire ve diğer sağlık personeli…
Muş'un Varto ilçesinin bir köyündeki bir hanım, sözleşmeli hemşire
veya ebe, çocuğu lösemi. Burada, bu çocuğunu tedavi ettirme
imkânı var mı arkadaşlar? Fakat, sözleşmeli diye ve nokta tayin diye
bu hanımefendiyi hiçbir yere almıyorsunuz. Şimdi, çocuğu lösemi,
yani bunun insani boyutuyla, eğer… Bu çocuğu tedavi ettirecek orada
bir merkez yoktur, sürekli doktora gitmesi lazım, sürekli tedavi
olması lazım. Sayın Komisyon Başkanı ve Sayın Bakanım karşı çıktılar.
Yani, hakikaten, neden karşı çıktıklarını…
Ben, orada, Sağlık Bakanlığına
kolaylık olsun diye, Sağlık Bakanlığı böyle bir durumda sağlık kurulu
raporuyla, bir doktor, sadece doktor raporuyla değil, sağlık kurulu
raporuyla… Eğer, hakikaten, o merkezde tedavi imkânı olmayan insanlar
varsa, bu insanlar, geçici görevle, belli bir süre tedavinin yapılacağı
merkezlerde görevlendirilir, diyorum.
Arkadaşlar, istediğim
insani bir şey, yani ben, başka bir şey istemiyorum. Bugün, o hemşirenin
başına, yarın sizin yakınınız olan bir hemşirenin başına gelebilir.
Burada, kimin oğlu kimin kızı... Böyle bir önergeye karşı çıkmaya,
hakikaten, insani boyutuyla utanıyorum.
Bunlar insan, bunların
da çocukları var. Bu çocukların tedaviye ihtiyacı var. Ama, hayır,
sen, zorla burada kalacaksın, zorla bu merkezde kalacaksın, deyip
eğer bu insanı çocuğunu kaybetmekle karşı karşıya getirirseniz,
buna Allah da razı olmaz, kul da razı olmaz. Onun için, burada Sağlık
Bakanlığının eline bir… Böyle durumlarda, mademki bu madde değiştiriliyor,
sırf sağlık kurulu raporu diyorum arkadaşlar ve çocuk, eşi veya kendisi,
bakmakla yükümlü olduğu kişiler için, ayrıca, belli bir süre, tedavi
süresince başka bir merkezde görevlendir diyorum. Söylediğimiz
bu. Ama, her nedense, Komisyon ve Sayın Bakan karşı çıkıyor.
Değerli milletvekilleri,
bunu sizin takdirinize bırakıyorum, bu insani duyguyu hepinizin
vicdanına bırakıyorum. Hepimizin çoluk çocuğu var.
Değerli milletvekilleri,
ikinci olay, yine söylemeden geçemeyeceğim, insanları ayırmak bizim
için bir ayıptır. Mecliste bir kadrolu personel var, bir de on beş yıldır,
on yedi yıldır çalışan geçici personel var. Kadrolu personel, Meclis
hastanesinden, gidip, her türlü imkândan yararlanıyor. Geçici personel
çocuğunu buraya getiremiyor. Mecliste çalışan polis arkadaşlarımız
bu hizmetten yararlanıyor. Hepinizin danışmanı, sekreteri var.
On beş yıldır, on yedi yıldır çalışanlar var burada arkadaşlar. Yani,
çocuğunu bir doktora götürecekse, eğer Mecliste bulunan bir hastaneden
yararlanamıyorsa, ben bunun sebebini anlamakta güçlük çekiyorum.
Yine, aynı kişiler özel hastanelere gidiyorlar -kadrolu olanlar-
hiçbir fark ödemiyor, fakat, geçici personel diye, geçici statüde
olanlar gidiyor, onlar hastanelere yüzde 50 fark ödüyor.
Arkadaşlar, biz insanları
ayıramayız, hepsi aynı işi yapıyor. O zaman, ya Mecliste tüm çalışanları
kadrolu yapın yahut insanları ayırmayın. Hakikaten, bu konu, benim
için bir yüz karası. Yani, burada insanları ayırıyoruz. Arkadaşlar,
insanları ayırmayın. On yedi yıl da emek veriyor. Bunların kadrolu
personelden hiçbir farkı yoktur.
Tabii, yine, bir başka
olay: Özellikle ebe, hemşirelerde, üniversite hastanelerinde, kadro
sıkıntısı nedeniyle, beyi İzmit'te memur, eşi Van'da üniversite hastanesinde.
Tabii, o üniversite hastaneleri, kadro verilmediği için, hiçbir
hemşiresini bırakmak istemiyor. Onlar da haklı…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Yerine koyamıyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Çünkü, yerine koyamıyor arkadaşlar. Tüm dünyada
"aile birliği" diye bir kavram vardır; bu kavramı… Çocukları
İzmit'te okuyor. Van'dan Kocaeli'ye -bugün bana geldi- haftada bir gün
gitmek veya beyi haftada bir gün Van'a gitmek zorunda kalıyor. Lütfen,
bu insanlara bu çileyi çektirmeyelim.
Hepinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
II. - YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
önergeyi oylarınıza sunacağım, ancak bir yoklama talebi vardır.
Şimdi, bu talebi yerine
getireceğim, ancak yoklama talebini işleme koyabilmem için, ayakta
olup yoklama talep eden milletvekili sayısının 20 olup olmadığını
tespit edeceğim.
Sayın Anadol, Sayın
Tandoğdu, Sayın Neşşar, Sayın Arıtman, Sayın Gülçiçek, Sayın Yücesan,
Sayın Arslan, Sayın Arz, Sayın Gün, Sayın Artantaş, Sayın Çorbacıoğlu,
Sayın Ercenk, Sayın Akdemir, Sayın Özyurt, Sayın Ünlütepe, Sayın Miçooğulları,
Sayın Baratalı, Sayın Bayındır, Sayın Ersin, Sayın Sözen.
Yoklama için üç dakika
süre veriyorum.
Adlarını okuduğum
sayın milletvekillerinin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini
rica ediyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
şimdi pusula gönderen sayın üyelerin salonda olup olmadıklarını
arayacağım.
Sayın Gürsoy Erol…
Sayın Fahri Keskin…
Sayın Mahmut Kaplan…
Sayın Yüksel Kavuştu…
Sayın Osman Aslan…
Sayın Soner Aksoy… (CHP sıralarından
"Yok" sesleri)
Sayın Cengiz Kaptanoğlu…
(CHP sıralarından "Ayıp" sesleri)
Sayın milletvekilleri,
lütfen…
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır)
- Çok ayıp yani.
BAŞKAN - Sayın İlhan
Albayrak…
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır)
- Ne kadar ayıp ya!
BAŞKAN - Sayın Fazlı
Erdoğan…
Sayın Ahmet İnal… (CHP
sıralarından "Yok" sesleri)
Sayın Nihat Eri…
Sayın Halil Aydoğan…
Sayın Vahit Erdem…
(CHP sıralarından "Yok" sesleri)
Sayın Mehmet Faruk
Bayrak…
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır)
- Arkadaşlar, hakikaten çok ayıp!
BAŞKAN - Sayın Faruk
Koca…
Sayın Mehmet Özyol…
Sayın Yüksel Coşkunyürek…
(CHP sıralarından "Yok" sesleri)
Sayın Mevlüt Akgün…
Sayın Recep Özel…
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Yok…
BAŞKAN - Sayın Remziye
Öztoprak… Burada.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Başkan, on beş gün ara ver!
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Bu ayıp yeter ona.
BAŞKAN - Sayın Nezir
Nasıroğlu…
Sayın Mustafa Zeydan…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Kim verdi bunları Sayın Başkan?
BAŞKAN - Sayın Yahya
Baş…
Sayın Mahfuz Güler…
Sayın Nurettin Aktaş…
Sayın Maliki Ejder
Arvas…
Sayın İbrahim Hakkı
Birlik…
Sayın Tevfik Akbak…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
- Bunları kim gönderiyor Allah aşkına?
BAŞKAN - Sayın Hasan
Kara…
Sayın Zafer Hıdıroğlu…
Sayın Mehmet Ceylan…
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Tutanaklara geçiyor… Ayıp ya!
BAŞKAN - Sayın Vecdi
Gönül… Burada.
Sayın Ahmet İnal…
Sayın Cüneyit Karabıyık…
Sayın Burhan Kılıç…
Sayın Orhan Taş…
Sayın Halil Ürün…
Sayın Hasan Aydın…
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Meclisin saygınlığına gölge düşüyor.
BAŞKAN - Sayın Süleyman
Turgut…
K. KEMAL ANADOL (İzmir)
- Meclisin saygınlığına gölge düşüyor. Tutanaklara geçiyor.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Sayın Başkanım, bunu şahsıma hakaret kabul ediyorum, konuşmak istiyorum.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Başkanım, bunları cezalandırmayacak mısınız?
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu,
lütfen oturunuz.
Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayımız yoktur. Ara versek bile, toplantı yeter sayısı
bulunamayacağından ve çalışma süremiz de tamamlandığından, alınan
karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için, 15 Şubat 2007 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 19.42