DÖNEM: 22 CİLT:
145 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
58’inci Birleşim
1 Şubat 2007 Perşembe
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem'in, tarihî
eserlerimizin korunmasının, kültür ve kültürel varlıklarımız ile
restorasyon çalışmalarının ehil eller tarafından yapılmasının
önemine ilişkin gündem dışı konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla Koç'un cevabı
2.- Ağrı Milletvekili Halil Özyolcu'nun, Ağrı
ili Tutak ilçesinde meydana gelen deprem sonrasında yaşananlara
ve yapılan çalışmalara ilişkin gündem dışı konuşması ve Ağrı Milletvekili
Naci Aslan'ın aynı konuda açıklaması
3.- Tunceli Milletvekili Vahdet Sinan Yerlikaya'nın,
muharrem ayının önemine ve Aşure Günü'ne ilişkin gündem dışı konuşması
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Türkmenistan'a
yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/1198)
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin
Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı
San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/1226) (S. Sayısı: 1247)
4.- İstanbul Milletvekili Lokman Ayva'nın; 2828
Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununun Ek 7
nci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (2/855) (S. Sayısı: 1251)
5.- 26/9/2006 Tarihli ve 5545 Sayılı Özel Öğretim
Kurumları Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere
Geri Gönderme Tezkeresi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/1251) (S. Sayısı: 1253)
6.- Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/1235) (S. Sayısı: 1308)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak beş oturum
yaptı.
Giresun Milletvekili Ali Temür, yakında resmî
olarak hizmete açılacak olan Karadeniz sahil yolunun bölgeye sağlayacağı
yararlara,
Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek, mübarek Muharrem
Ayı ve Aşure Günü'ne,
Van Milletvekili Mehmet Kartal, Van-Kapıköy Gümrüğündeki
iç gümrükleme için gerekli hazırlıkların tamamlanamamış olmasından
ve sınır ticaret merkezindeki altyapı ve fiziki şartların yetersizliğinden
kaynaklanan sıkıntılar ile alınması gereken tedbirlere,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir, Muharrem Ayı
ve Aşure Günü'ne ilişkin bir açıklamada bulundu.
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah
Gül başkanlığında Arnavutluk'a yapılacak resmî ziyarete refakat
edecek Parlamento heyetini oluşturmak üzere gruplarınca isimleri
bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul
edildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının:
1'inci
sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce
geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,
2'nci
sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı'nın (1/1030) (S. Sayısı: 904) görüşmeleri, ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,
Ertelendi.
3'üncü
sırasında bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa,
İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz,
Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük Teklifi'nin (2/925) (S. Sayısı:
1321) görüşmeleri tamamlanarak,
4'üncü
sırasında bulunan, Cumhurbaşkanınca bir kez daha görüşülmek üzere
geri gönderilen
5'inci
sırasında bulunan, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin
Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı
San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı'nın (1/1226) (S. Sayısı: 1247) tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi;
1'inci maddeye bağlı ek madde 9 üzerinde bir süre görüşüldü.
1 Şubat 2007 Perşembe günü, alınan karar gereğince
saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.53'te son verildi.
Nevzat Pakdil |
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
Ahmet Küçük |
Mehmet Daniş |
|
Çanakkale |
Çanakkale |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
Bayram Özçelik |
|
|
Burdur |
|
|
Kâtip
Üye |
|
|
1 Şubat 2007 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
14.04
BAŞKAN
: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet
KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58'inci Birleşimi'ni açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükûmetin cevap süresi yirmi dakikadır.
Gündem dışı ilk söz, ülkemizdeki tarihî
eserlerin korunmasıyla ilgili söz isteyen İstanbul Milletvekili
Ekrem Erdem'e aittir.
Sayın
Erdem, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
II. - BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem'in, tarihî eserlerimizin korunmasının,
kültür ve kültürel varlıklarımız ile restorasyon çalışmalarının
ehil eller tarafından yapılmasının önemine ilişkin gündem dışı konuşması
ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un cevabı
EKREM ERDEM (İstanbul)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kültür ve kültürel varlıklarımızın
önemi üzerinde gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kültür, bir milletin
yaşayış ve düşünüş tarzıdır. Milletin kimliğini oluşturan ve onu
diğer milletlerden ayıran en önemli unsur o milletin kendi kültürüdür.
Her milletin tarih boyunca ürettiği, kuşaktan kuşağa aktardığı
her türlü maddi ve manevi değerlerinin bütünü o milletin kültürünü
oluşturur.
Ülkemiz kültür ve tabiat
varlıkları açısından son derece zengin potansiyele sahip nadir ülkelerden
biridir. Milletçe, ülkemizin binlerce yıllık tarihî eser ve kültür
birikimlerine sahip çıkmak ve bu zenginlikleri bilimsel araştırmalarla
ortaya çıkarmak, korumak, tanıtımını yapmak ve insanlığın hizmetine
sunarak gelecek nesillere aktarmak, insanlığa ve gelecek nesillere
karşı başta gelen tarihî bir görev olduğu kadar, milletimizin birliği
ve dirliği açısından da "olmazsa olmaz" görevlerimizdendir.
Kültürüne sahip çıkamayan
milletler yok olmaya mahkûmdur. Günümüzde savaşlar kültür yoluyla
yapılmaktadır. Silah yoluyla yok edilemeyen milletler kültür istilalarıyla
ortadan kaldırılmaktadır. Kültürel istilalar sonuçları itibarıyla
silahlı işgallerden çok daha etkili ve kalıcı olmuş, tarihte büyük
medeniyet kurmuş birçok millet bu yüzden yok olmuştur.
Cumhuriyetimizin
kurucusu Ulu Önder Atatürk, "Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli
kültürdür. Reisicumhur olmasaydım Kültür Bakanı olurdum." sözleriyle
kültürün bir millet için önemini vurgulamış olmasına rağmen, kendisinden
sonra millî değerlerimiz ciddi bir erozyona uğramış, tarihî eserlerimizin
önemli bir kısmı ya yok olup gitmiş ya da yok olma tehlikesiyle karşı
karşıya kalmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kültür varlıklarımızın yok olmasıyla ilgili
olarak, başta kültürel mirasa sahip çıkma bilincinin geliştirilememesi
olmak üzere, ideolojik saplantılarla kültürel değerlere karşı savaş
açılması, kültür varlıklarımızın, bilimsel amaç ve yöntemlerden
uzak olarak, kaçak kazılar ve soygunlarla ele geçirilerek yurt içinde
ve yurt dışında pazarlanıp, üzerinden maddi çıkar sağlanması gibi
sebepler sayılabilir.
Bir başka önemli sebep
ise, restorasyon çalışmalarının ehil kurum ve kuruluşlarca yapılmamasıdır.
Bu yüzden, hoyratça yapılan restorasyon çalışmalarıyla birçok nadide
eserimiz ya yok olup gitmiş ya da İshak Paşa Sarayı, Divriği Ulu Cami,
Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin Türbesi'nin restorasyonunda
olduğu gibi birçok özelliğini ve estetiğini kaybetmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütün bu olumsuzluklara rağmen, 58'inci ve 59'uncu
Cumhuriyet Hükûmetleri döneminde yapılan yeni yasal düzenlemelerle
kültürel varlığımızın korunması ve onarımına yönelik, Kültür ve
Turizm Bakanlığının yanı sıra Vakıflar Genel Müdürlüğü, il özel
idareleri, belediye ve sivil toplum örgütlerine bu konuda çalışma
yapma imkânı verilmiştir.
Gerçekten, her sahada olduğu gibi tarihî eserlerin
korunması, bakımı ve onarımı konusunda da heyecan verici çalışmalar
yapılmaktadır. Bu sayede yurt içinde ve yurt dışında binlerce kültür
eseri restore edilmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığımız bünyesinde,
ülkemiz genelinde, koruma amaçlı imar planları, sokak düzenleme
ve restorasyon çalışmaları yürütülmektedir. Diğer taraftan, yerel
yönetimlerce de İstanbul Süleymaniye ve Tarlabaşı gibi birçok tarihî
yerleşim alanı, yeniden, geleneksel kent dokularına uygun olarak,
sokak ve meydanları, özgün değerleri korunmak suretiyle, günümüz
ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde donatılarak bir nevi açık hava
müzesi hâline getirilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime son verirken, başarılı çalışmalarından
dolayı, başta Değerli Bakanımız olmak üzere emeği geçen herkese
çok teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Erdem.
Gündem dışı konuşmaya
Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Atilla Koç cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakanım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ATİLLA KOÇ (Aydın) - Sayın Başkan, sayın milletvekillerim; öncelikle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Avrupa Birliği müzakere
sürecinin resmen başlamasıyla, Türkiye, bugün, yeni bir döneme girmiş
olmaktadır. Kültür, gerçekten, Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyelik
sürecinde savunma stratejisini inşa edebileceği en etkin alanlardan
birisidir. Zira, Avrupa Birliğinin kültür politikası, ortak bir
kültüre değil, kültürel çeşitlilik temeline dayandırılmalıdır.
Dünyanın en zengin kültür mirasının üretildiği ve değerlerinin yaşatıldığı
bu topraklar, sahip olduğu eşsiz zenginlikle, Avrupa Birliğinin
ve dünyanın kültürel çeşitliliğine de ciddi katkılar sağlayacaktır.
Bu bir fırsattır.
Türkiye derin bir kültür
ve tarih birikiminin ülkesidir. Bu birikim içinde dil, inanç ve köken
farklılıkları ise kültür alanımızın gerçekten zenginliğidir. Türkiye,
ulusal kültürümüzün tüm bu değerlerine sahip çıkma duyarlılığını
her zaman korumuştur. Çağdaş, yüzünü geleceğe dönmüş, gücünü insanlığın
ortak değerlerinden alan bir yaklaşım içinde olmuştur.
Bütün bu duyarlılığın
temelinde, Türkiye'nin çağdaşlaşmasını sanatsal ve kültürel alandaki
gelişmelerden ayrı düşünmenin imkânsız olduğunun bilinci vardır. Bakanlığımız,
kültür alanında, dengeli kalkınma anlayışı çerçevesinde ideal
bir topluma ulaşmak için, toplumun kültürel üretimini destekleyici
ve özendirici, çağdaş bir kültür programını benimsemiştir. Kültürün
toplum hayatındaki önemi dikkate alınarak, Bakanlığımız kültürü
toplumun her kesimine ve her yaş grubuna yaymayı amaç bilmiştir.
Bu sebeple, Kültür ve
Turizm Bakanlığı, ülkemizin sahip olduğu bütün kültürel zenginlikleri
ortaya çıkaracak bir kültür ve sanat ortamı oluşturmayı hedeflemiştir.
Kültür, insan bilgisinin, anlayışının ve değerlerinin gelişiminde
temel unsurdur ve tatminkâr bir hayat için önemli bir değer niteliğini
de taşımaktadır.
Bu düşünceden hareketle,
Bakanlığımızın kültür anlayışında öne çıkardığı yaklaşım, kültürü
herkesin ulaşabildiği bir nesne hâline getirmek olmuştur. Bu amaçla,
sanat kurumlarımızın sadece büyük şehirlerde etkinlik gösteren
bir yapılanmadan çıkarılarak, "her yerde ve her zaman sanat"
sloganıyla tüm yurt geneline yayılması sağlanmıştır.
Kültür politikamızın
bir diğer hedefi, toplumda okuma alışkanlığının, yayınların ve kütüphanelerin
geliştirilmesi olmuştur. Bu amaçla, bilgiye erişimi kolaylaştırmak
ve kütüphaneleri gelişen teknolojilere adapte etmek amacıyla,
tüm il kütüphaneleri ve önemli ilçe kütüphaneleri bilgisayar altyapısıyla
donatıldı. Ülkemizin kültür tarihinin birinci elden kaynağı durumunda
olan ve kütüphanelerimizin bilgi birikimini oluşturan el yazması
eserlerin bir araya toplanması da bu devrede mümkün olmuştur. Ayrıca,
TEDA (Türk Edebiyatını Dışa Açılım Projesi) kapsamında, 25 farklı
dilden, 29 ülkede 108 esere destek verilmiştir.
Bakanlık olarak kültürel
birikimimizi tüm toplum hayatına yaymak ve tanıtmak amacıyla, sahne
sanatları, sinema ve görsel sanatlar başta olmak üzere, tüm kültürel
faaliyetlerimizin geliştirilmesi hedeflendi. Bu amaçla, Bakanlığımız,
belgesel filmlere, sinema filmlerine, festivallere yapılan maddi
desteği iki katına çıkarmıştır. 2006 yılında, Bakanlığımızca, 248
sinema ve belgesel film projesi desteklenmiş ve bu filmlerin önemli
bölümü ulusal ve uluslararası platformda ödüle layık görülmüştür.
Ayrıca, kültürel hayatta,
her vatandaşın katılımının mümkün kılınması amacıyla yoğun ve etkili
çalışmalar yürütüldü. 2006 yılında "Tiyatro Her Yerde Projesi"
kapsamında, devlet tiyatrolarımız, 81 ilde 850 defa perde açmıştır.
Kültürel hayata eşit
katılımın sağlanması ve kültürel faaliyetlere toplumun genelinde
erişiminin kolaylaştırılması için, öncelikle, mekân boyutundaki
sorunların çözümü yoluna gidilmiş ve yurt genelinde her ilde ve bazı
ilçelerde kültür merkezleri inşaatları tamamlanmıştır. Bu merkezlerin
faaliyete geçmesiyle birlikte, bugün, Türkiye'nin her yerinde düzenli
olarak kültür sanat performansları sergilenmektedir.
Bu çerçevede, 2006 yılında
18 kültür merkezi faaliyete geçmiş, 2007 yılında ise, 13 adet kültür
merkezi açılışa hazır hâle getirilmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri,
bir diğer önceliğimiz olan kültürel çeşitliliğin desteklenmesi
konusunda en önemli araçlardan birisi, yerel düzeyde gerçekleştirilen
festivallerdir. Ülkemizdeki kültürel çeşitliliğin, bir zenginlik
unsuru olarak toplumsal kaynaşmaya katkıda bulunduğu fikrinden
hareketle, şenlik, festival, sempozyum gibi etkinlikler Bakanlığımızca
desteklenmektedir. Bu alanda yerel yönetimlerle mümkün olan en geniş
ölçekte iş birliği içinde hareket ediyoruz.
Ülkemizin sahip olduğu
bütün kültürel zenginlikleri ortaya çıkaracak bir kültür ve sanat
ortamı oluşturmaya çalışmaktayız. Bu süreçte, küresel etkileşimlerin
rolünü ve katkısını göz ardı etmeksizin, her türlü bilimsel ve teknolojik
gelişmeden yararlanmak suretiyle, insanların arzu ettikleri kültürel
erişimlerini kolaylaştıracak ve kültürü toplumun her kesimine
yayacak bir kültür programını benimseyerek tatbik etmekteyiz.
Avrupa Birliği üyelik
sürecinde, dünyanın en zengin kültürel mirasının üretildiği ve yaşatıldığı
bu topraklar, sahip olduğu eşsiz zenginlik ile Avrupa Birliğinin
ve dünyanın kültürel çeşitliliğine ciddi katkılar sağlayabilecek
kapasitededir.
Saygıdeğer milletvekilleri,
Türkiye, doğu ile batının, geleneksellikle modernliğin ve birbirinden
oldukça farklı kültürlerin kaynaşarak âdeta iç içe geçtiği, bu ilişkilerin
küresel ölçekte canlılık ve dinamizm kazandırdığı bir kültür coğrafyasında
yer almaktadır. Farklı kültürlerle sürekli ve dinamik bir ilişki
içerisinde Anadolu'da yeni bir açılım kazanan Türk kültürü, topluma
zenginlik getiren yeniliklere açık olma yeteneğinin yanı sıra
kültürel farklılıklara yönelik içselleştirilmiş bir saygı ve hoşgörü
gösterme yeteneğini de çok şükür geliştirmiştir.
Tarihsel süreç içerisinde
sürekli sentezler üreterek kendini geliştirmiş ve yenilemiş olan
Anadolu'daki Türk kültürü, bünyesindeki farklı kültürlerin, dillerin
ve dinlerin barış içerisinde bir arada yaşamasına olanak vermiş,
barındırdığı farklılıkların, yeni sentezler üreterek, canlılığını
günümüze kadar taşımıştır. Bunu, güzel dilimiz bize imkân sağlayarak
yaratmamızda çok büyük katkı sağlamıştır. Çünkü, bizim dilimizin
iktidar anlatımı bilmekle başlar: "Yapabilmek, edebilmek, söyleyebilmek"
gibi.
Kültürel zenginlik
noktasında önem verdiğimiz illerin başında gelen İstanbul'umuz
"2010 yılı Avrupa kültür başkenti" statüsünü elde etmiş olmasıyla
daha da bir önem kazanmıştır. Tarihin en uzun ömürlü iki imparatorluğuna
başkentlik yapmış ve her dönemde gizemli, güçlü, kişilikli bir duruş
sergilemiş İstanbul bizim açımızdan büyük bir öncelik arz etmektedir.
Bu doğrultuda, hem Kültür ve Turizm Bakanlığı hem Büyükşehir Belediyesi
hem de Valilik İstanbul'a yönelik çok önemli çalışmalar gerçekleştirmektedir.
Eminim ki, bu çalışmalar neticesinde, 2010 yılı İstanbul'u, Avrupa
kültür başkentlerinin en çok dikkati çekeni olacaktır. İstanbul'a
yönelik ilgiyi uluslararası platforma taşımak maksadıyla, müze
kent başta olmak üzere, bir dizi çalışma süratle sürdürülmektedir.
Ayrıca, Topkapı Sarayı'mıza yönelik röleve, restorasyon, restitisyon
proje çalışmaları yürütülmektedir. Bu kapsamda, Topkapı Sarayı,
Bağdat Köşkü ve Revan Köşkü röleve, restorasyon ve restitisyon projeleri
tamamlanmıştır. Belki tarihinde ilk defa bizim dönemimizde Topkapı'ya
bu kadar önem verilmektedir. Bu sene ve gelecek sene harcayacağımız
paralar Topkapı için 70 trilyonu aşacaktır.
Kültür ve Turizm Bakanlığımız
bünyesinde, ülkemiz genelinde koruma amaçlı imar planı, sokak sağlıklaştırma
ve restorasyon işleri de bu arada yürütülmektedir. 2001 yılında 1
adet, 2004 yılında 1 adet, 2005-2006 yıllarında 5 adet koruma amaçlı
imar planı ile 2005-2006 yıllarında 20 adet sokak sağlıklaştırılmasının
ön etütleri yapılmıştır. 2006 yılında, 2 adet koruma amaçlı imar planı
ile 2 adet sokak sağlıklaştırma projesi tamamlanmış, 3 adet sokak
sağlıklaştırma projesinin de ihalesi bitmiştir. Bu çalışmalar kapsamında,
sokak sağlıklaştırma ve çevre düzenleme proje ve uygulama işleri
için, 2006 yılında, Bakanlığımız, Afyonkarahisar Sokak Sağlıklaştırma
Uygulaması, Eskişehir Odunpazarı Sokak Sağlıklaştırma Uygulaması,
Konya Akşehir Sokak Sağlıklaştırma Uygulaması, Mersin Tarsus Sokak
Sağlıklaştırma Uygulaması, Bolu Mudurnu Sokak Sağlıklaştırma Uygulaması
çalışmalarını yürütmüştür.
2005 yılında 246 tescilli
taşınmazın röleve, restorasyon ve restitisyon proje bedelleri
ile 2 adet yapının proje uygulamasına, 2006 yılında 416 adet yapının
röleve, restorasyon proje bedelleri ile 40 adet yapının da proje uygulamasına
karşılıksız yardım yaptık. 2003-2006 yılları arasında toplam 1.189
adet yapının restorasyon proje ve uygulama faaliyetleri gerçekleştirilmiştir.
Restorasyonu tamamlanan Van Akdamar Kilisesi, Kayseri-Ağırnas Mimar
Sinan Evi açılışa hazır hâle gelmiştir. Bütün dünyayı ve özellikle
Ermeni diasporasını davet ederek, 15 Nisanda Van Akdamar Kilisesi'ni
açacağız.
Müzelerimizin modernize
edilerek yeniden düzenlemeleri konusunda başlatılan çalışmalarla,
2005 yılında 23 adet, 2006 yılında ise 12 adet müzenin açılışları sağlanmıştır.
25 müzemize güvenlik sistemi kurulmuş olup, 21.494 adet eser alımı
gerçekleştirilmiştir.
Bakanlığımızın benimsemiş
olduğu kültür anlayışı çerçevesinde, tüm uygarlıklara ait, günümüze
değen kültürel mirasın tüm boyutlarıyla korunması ve geliştirilmesi,
yurt içi ve yurt dışında tanıtılması da amaçlanmıştır. Türkiye'nin
kültür programları uygulamalarında, çalınmış veya yasa dışı yollarla
Türkiye'den çıkarılmış eserlerin iadesi konusuna büyük önem verilmektedir.
Bu meyanda, Amerika Birleşik Devletleri'nde ve Avrupa'da açılan davalar
ile yapılan siyasi temaslar sonunda, son derecede değerli kültür
varlıklarının iadesi sağlanmıştır.
Kültür ve Turizm Bakanlığı,
kültür anlayışını, küreselleşme ve Türkiye'nin AB üyeliği perspektifi
çerçevesinde yeniden, millî değerleri unutmadan ele almıştır. Bu
meyanda, ülkede yeni bir yaklaşımla şekillenmekte olan kültür tanımı,
dünya genelinde kabul görmekte olan ve kültürü, bir arada yaşayan
toplulukların entelektüel, yapısal ve moral özelliklerinin bir
araya gelmesiyle oluşan bir bütün olarak algılayan ve beraber yaşama
bilincini sağlayan bir çerçeveye taşımıştır.
Bu yeni anlayış kapsamında,
içinde bulunulan kalkınma sürecinin salt ekonomik bir etkinlik ve
büyüme olarak değil, sosyal ayağı da bulunan bir olgu ve aynı zamanda
insanların entelektüel, yapısal ve moral varlıklarını gerçekleştirmelerinin
bir aracı olarak görülmesi yönünde bir eğilim olarak ortaya çıkmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2006 yılının son günü ve son oturumda, bütün partilerimizin
desteğiyle bir kanun çıkardık ve 13 Ocak günü de Sayın Reisicumhurumuz
bu Kanun'u onayladı. Bu Kanun'un çıkmasında Meclisimizin bütün partilerinin
gösterdiği desteğe o gün teşekkür edememiştim, bugün içtenlikle
teşekkür ediyorum. Çıkardığımız bu Kanun'la, Kültür ve Turizm Bakanlığının
birçok ihtiyacı karşılanmaktadır.
Sözlerimi burada bitirirken,
çalışmalarımıza katkısı olan, başta zatıalileri olmak üzere, hepinize
çok çok teşekkür eder ve içten saygılarımı sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Gündem dışı ikinci
söz, Ağrı ili Tutak ilçesinde meydana gelen deprem ile ilgili söz isteyen
Ağrı Milletvekili Halil Özyolcu'ya aittir.
Sayın Özyolcu, buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
2.- Ağrı Milletvekili Halil Özyolcu'nun, Ağrı ili Tutak ilçesinde
meydana gelen deprem sonrasında yaşananlara ve yapılan çalışmalara
ilişkin gündem dışı konuşması ve Ağrı Milletvekili Naci Aslan'ın
aynı konuda açıklaması
HALİL ÖZYOLCU (Ağrı)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ağrı ilimizin Tutak ilçesinde
21/01/2007 Pazar günü saat 09.38'de meydana gelen 5 büyüklüğündeki
deprem ve sonrasında yaşananları, yapılan çalışmaları yüce heyetinizle
paylaşmak için söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
depremden hemen sonra, başta Ağrı Valimiz olmak üzere ilgili tüm daireler
alarm durumuna geçerek, en hızlı bir şekilde deprem bölgesine müdahalede
bulunulmuştur. Aynı gün, gerek Sayın Bayındırlık Bakanımız ve Afet
İşleri Genel Müdürümüz ve Ağrı Valimizle yaptığımız görüşmede
ekiplerin deprem bölgesinde olduğu bilgisini aldık.
Tabii ki, en sevindirici
ve teselli verici olay da şudur ki, yaşanan depremde Ağrılı, Tutaklı
hemşehrilerimizin can kaybının olmamasıdır.
Hamur ilçemizdeyse,
özellikle merkezde belediye hizmet binası ve altyapı çok ciddi hasar
görmüştür.
Değerli arkadaşlar,
depremin, kış şartlarının en çetin olduğu ocak ve şubat aylarında
meydana gelmesi, Tutak ilçemizin merkezinde, özellikle köylerinde
yaşayan halkımızı gerçekten canevinden vurmuştur. Tutaklı köylü
hemşehrilerimiz, çoluk çocuk, kadın, yaşlı perişan olmuşlardır.
Kışın eksi 20-30'a varan olumsuz hava şartlarında, dışarıda, çadırlarda
hayat sürdürmektedirler.
Elbette ki, AK Parti
Hükûmetimiz, başta Sayın Başbakanımız, Bayındırlık Bakanımız ve
Afet İşleri Genel Müdürümüz, hemen ilk saatlerde ilgi ve alakalarını
esirgemediler. Ben de, tüm Ağrılılar adına, özellikle depremin acısını,
ıstırabını, üzüntüsünü çeken Tutaklılar adına Sayın Başbakanımıza
ve Bakanımıza teşekkür eder ve şükranlarımı sunarım.
Değerli arkadaşlar,
Bayındırlık Bakanımıza depremin olduğu haberini verir vermez Sayın
Bakanımız da bizzat ilgilenerek, depremden hemen sonra, yarım saat
içerisinde Kızılay Erzurum deposundan yardım malzemeleri yola
çıktı ve aynı gün ikindi vakti, depremin yaşandığı Tutak ilçemizin
köylerinin büyük bölümüne Ağrı Valimizin organizasyonuyla çadır
ve battaniye yardımı yapılmış ve Tutaklıların acil olan ihtiyaçları
giderilmiştir. Toplam 330 çadır, 300 katalitik soba, 200 mutfak seti,
3 bin battaniye ve 900 gıda paketi yirmi dört saat içinde ihtiyaç sahiplerine
dağıtılmış, çadırlar da Ağrı Valiliğimizin elemanlarınca kurulmuştur.
Ancak şunu da göz ardı etmememiz lazım, Ağrı ilimiz mevsimin en soğuk
aylarını yaşamaktadır. Depremden sonra da yaşanan artçı sarsıntılar
Tutaklıları endişelendirmekte. Dolayısıyla, halk evlerine girmiyor.
Çünkü, evlerin birçoğu ya yıkık ya çok ağır hasarlı ya da hasarlıdır.
Halkın bu evlere girmesi de mümkün değildir.
Depremin yaşandığı
ve zarar verdiği köylerin tamamını, Ağrı Belediye Başkanımız Sayın
Ekrem Aktaş'la ve Tutak İlçe Başkanımız Sayın Zülfekar Çiftçi'yle,
AK Parti teşkilatlarımızla birlikte bizatihi dolaştım, evleri
tek tek gezdik. Yayıklı, Yukarıköşk, Otluca, Ekinci, Suvar ve diğer
köylerini dolaştım, hemşehrilerimizin zor durumda olduklarını
müşahede ettim. Çünkü, takdir edersiniz ki, kışın eksi 20-30 hava
şartlarında, Kızılay tarafından verilen çadırlarda dışarıda yaşam
sürmek çok ama çok zor. Kızılay çadırları 16 metre karelik çadırlardır.
Aile fertlerinin ortalama 10 kişi olduğunu ve çoğunluğun çocuklardan
oluştuğunu ve bir de aynı ailede birden fazla kişinin evli olduğunu
düşünürsek, şartların vahim olduğunu söylememe gerek kalmayacak.
Deprem sonrası Ağrı'ya
yaptığım üç günlük ziyaretimde ve depremzedelerle yaptığım görüşmelerde,
halkımız, başta Sayın Başbakanımızın ve Bayındırlık Bakanımızın,
AK Parti Hükûmetimizin ilgisinden memnundurlar ve müteşekkirdirler.
Acil ihtiyaçlarını gidermek için kendilerine ulaştırdığımız bütün
olanakların, çadırların, katalitik sobaların, gıda paketlerinin
ve diğer yardımların Hükûmetimizin yardımları olduğunu bilirler
ve bana da ziyaretlerimde "Talep ve isteklerimizi Meclis kürsüsünde
dile getirin." dediler. Söz verdim; şimdi, Ağrılıların taleplerini
sizlerle, Meclisimizle ve ilgili bakanlarımızla paylaşıyorum.
Değerli arkadaşlar,
daha üç ay kadar sürmesi beklenen çetin kış şartları nedeniyle, küçücük
çadırlarda yaşamak zorunda kalan aileler, bu sefer de şiddetli soğuk
ve hastalıklarla mücadele etmemeleri için, her bir aileye büyük
konteyner evlerin bir an önce verilmesi gerekir ya da kira yardımı
adı altında barınma ihtiyaçlarını giderecek şekilde para yardımı
yapılması gerekir. Bunlar, çok ama çok acil çözüm olarak yerine getirilmeli.
Bugün Sayın Bakanımızla
yaptığım görüşmede "Barınma ihtiyaçlarını giderecek şekilde
para yardımı en kısa sürede yapılacaktır. Şu an hasar tespitleri
yapılıyor ve bitmek üzere. Bu hasar tespiti raporları çıktıktan
sonra, evleri yıkılanlar ve ağır hasar görenlere inşallah ev yapacağız,
az hasarlı olanlara da gerekli yardımları ulaştıracağız."
Değerli arkadaşlar,
depremzede Ağrılı, özellikle Tutaklı hemşehrilerimizin alacağı
kaba yem bitkileri parasının; yani, yonca, fiğ ve benzeri ürünlerin
destek paralarının da deprem afeti nedeniyle bir an önce ödenmesi,
depremzedelerin yaralarını sarmada büyük bir katkı olacaktır. Halkımız
adına ve onların talepleri olarak, Sayın Tarım Bakanımızdan bu konuda
yardımlarını bekleriz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyolcu,
buyurun konuşmanızı tamamlayınız.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla)
- Depremzede hemşehrilerimiz bilsinler ki, Sayın Başbakanımızın
ve AK Parti Hükûmetimizin şefkatli eli, desteği ve yardımları kendileriyle
beraberdir. Şimdiye kadar, nasıl ki, acil ihtiyaçlarına koşuşturduysak,
bundan sonra da yanlarında olacağız.
Değerli arkadaşlar,
burada şunu da ifade etmem gerekir: Kış şartlarında ilçem Tutak'ta
gördüğüm deprem manzarası ve gördüğüm deprem manzarasıyla beraber
çocukların, kadınların insan manzaraları bana Irak'ı, Filistin'i,
Afganistan'ı, Lübnan'ı da hatırlattı. Çünkü, Irak'ta, başta ABD olmak
üzere, koalisyon güçlerinin işgali, yıkımı, zulmü var. Irak'ta yok
olan köyler, evsiz kalan, katledilen masum insanlar, çocuklar, kadınlar,
her gün yaşanan katliamlar, hele hele bir de ahlak dışı, insanlık dışı
muamelelere ve iğrenç işkencelere maruz kalan Iraklı Müslümanlar
var.
Aynı şeyi İsrail Filistin'de
yapmakta. Lübnan'da da daha dün aynı şeyler yaşandı. Buralarda yaşananlar,
hem fiziksel imha hem de kültürel imhadır.
Değerli arkadaşlar,
Allah'tan gelen semavi afet olan depremi yaşayan Ağrılıların sahipleri
var, yardım elini uzatan devletleri var. Sayın Başbakanımız var, AK
Parti Hükûmeti var, biz varız, siz varsınız, hepimiz varız. Keşke, koalisyon
güçlerinin bombardımanları altında, işgalleri ve zulümleri altında
yaşayan Iraklılar, Iraklı çocuklar ve kadınlar da bu şansa sahip olabilselerdi
ve iğrenç, insanlık dışı muamelelerle karşı karşıya kalmasalardı.
Keşke, onlara da yardım eli uzatılabilseydi ve onları da sahiplenen
olsaydı. Keşke, komşuluk ilişkilerinden dolayı, bu Meclis de bir
şey yapabilseydi. Ancak, dünya sağırlaşmış, dünya ülkelerinin tamamı
sağırlaşmış, İslam âlemi sağırlaşmış, dünyadaki tüm insan hakları
örgütleri sağırlaşmış, Birleşmiş Milletler sağırlaşmış, dolayısıyla,
insanlık sağırlaşmış ve duyarsızlaşmıştır. Sorun, dünyayı demokrasi
için güvence altına almak değil, sorun, dünyayı zengin uluslar için
güvence altına almaktır.
BAŞKAN - Sayın Özyolcu,
iki dakikalık süreniz geçti, bağlayın.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla)
- Bağlıyorum.
Buradaki siyasi
program, savaş, şiddet ve devlet terörüdür. Sürekli savaş, askerî pazarların
azamisini temin altına almak içindir.
Dikkat ederseniz, askerî
harekâtlar hep ülkelerinin çok uzaklarında meydana gelir, ama, bombardıman
uçakları ülkelerin içinde üretiliyor ve kazançlar sağlanıyor. Bunlar,
savaş ekonomisi ve bu ekonomiler için barış en büyük tehdittir.
Bu vesilelerle, sözlerime
son verirken, depremzede Ağrılı hemşehrilerimize geçmiş olsun diyor
ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Aslan, sizin de
bir söz talebiniz vardı, ama, 3 kişiye sadece söz verebildiğim
için, söz verememiştim. Yerinizden kısa bir açıklama yapmak için mikrofonunuzu
açtım, buyurun.
NACİ ASLAN (Ağrı) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli kardeşim Ağrı'daki
Tutak ilçemizde meydana gelen 5.0 şiddetindeki deprem dolayısıyla
devletimizin ve Hükûmetimizin, Valimiz başta olmak üzere, ilgili
bakanlarımızın, Başbakanımızın vermiş olduğu Kızılcahamam'daki
talimatla, derhâl gerekli tedbirleri aldıklarını zaten ifade etti.
Ben de ikinci gün derhâl bölgeye gittim ve gece saat dokuzlara kadar
bütün köylerimizi tek tek gezerek, hasar tespitinin anında yapıldığını
ve komisyonların kurulduğunu gördük. Nitekim, en son olarak, 113
evimizin ağır hasarlı, diğerlerinin hafif hasarlı olduğu tespit
edildi. Devletimiz bu konuda, Bakanımız başta olmak üzere, Başbakanımız
duyarlı ve tüm yardım yapılmış, en son, kira bedelleri gönderilmek
üzeredir. Dolayısıyla, ben de Ağrı milletvekili olarak, ülkemizde
meydana gelen tabii afetlerden zarar gören herkese geçmiş olsun diyorum.
Değerli yurttaşlarımıza, Ağrılı hemşehrilerimize bu hasarı can
kaybı olmadan, hamdolsun, mal kaybı olmadan atlattıkları için Allah'a
şükrediyor, hepsine geçmiş olsun diyorum.
Saygılar sunuyorum,
teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Biz de Ağrılı hemşehrilerimize
geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Allah başka keder göstermesin.
Gündem dışı üçüncü
söz, Aşure Günü münasebetiyle söz isteyen Tunceli Milletvekili
Sinan Yerlikaya'ya aittir.
Sayın Yerlikaya, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Tunceli Milletvekili Vahdet Sinan Yerlikaya'nın, muharrem
ayının önemine ve Aşure Günü'ne ilişkin gündem dışı konuşması
VAHDET SİNAN YERLİKAYA
(Tunceli) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; sözlerimin başında yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ağrı ilimizde vuku bulan,
Tutak'ta meydana gelen depremden dolayı hemşehrilerime geçmiş olsun
diyorum. Yine, yıllardır, terör içinde, depremler içinde kıvranan,
bir türlü yüzü gülmeyen Doğu ve Güneydoğu Anadolu halkına geçmiş
olsun dileklerimi sunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
muharrem ayı dolayısıyla kesilen kurbanlarımızın, tutulan oruçlarımızın
ve dağıtılan aşurelerimizin Cenabıhak'tan kabul buyurmasını niyaz
ediyorum. Hicri takvimin birinci ayı olan muharrem ayı, Anadolu Alevileri
dışında da birçok inanç ve kültür toplulukları için de kutsal ve faziletli
bir aydır. Aynı zamanda, Hazreti Hüseyin'in ve 72 akrabasının, arkadaşının
Yezit tarafından katledilmesinden dolayı da bir matem ayıdır. Bu
ayın onuncu günü de Aşure Günü'dür. Bu ayda tutulan muharrem oruçlarının
en üstünü olduğu Peygamber Efendimizin hadisinde mevcuttur.
İbranice
"aşûr" sözcüğünden gelen Aşure Günü'nde önemli olayların meydana
geldiğini de gözlemliyoruz. Az önce belirttiğim gibi, bu ayda en
önemli olan, Peygamber Efendimizin torunu Hazreti Hüseyin'le birlikte
72 kişinin Yezit tarafından katledilmesidir. Bu Kerbela olayı,
gerçekten de İslamiyet'in içinde derin acılar ve büyük yaralar açmıştır.
Bu olay dolayısıyla, Alevi kesimi
on iki gün boyunca yastadır, oruçludur, tepkilidir, haksızlığa ve
adaletsizliğe karşı isyan içindedir. Gerek Kerbela olayı gerek Aşure
Günü konusunda yapılan yayınların çok yetersiz olduğunu üzülerek
izliyoruz. Hele TRT'nin, ne Kerbela olayını ne de Aşure Günü'nü görmemesi
ve görmemekte de ısrar etmesini anlamak mümkün değildir. Gördüğümüz,
yalnızca Şiilerin İstanbul'da Halkalı'da yaptıkları zincirli tövbe
gösterisidir.
Yine Diyanet İşleri
Başkanlığına bakıyoruz, tık yok arkadaşlar, bir yorum yok. Onların
nezdinde sanki böyle bir olay hiç yok. Bu ne çifte standartlıktır, bu
ne ayrımcılıktır, bu nasıl bir din kurumudur. Hazreti Peygamberin
torunu Hazreti Hüseyin ve yakınları şehit oluyor, hem de İslamiyet'i
zorla kabul eden Muaviye'nin oğlu Yezit tarafından. Sen suçlusun,
sen görmüyorsun, kulağın mı sağır arkadaş, neden görmüyorsun, neden
duymuyorsun? Unutma ki, kullandığın bütçede Alevi vatandaşlarımızın
vergileri var, emekleri var, onların paraları var. Sana da geliyor
bu paralar, onları helal etmelisin Sayın Diyanet İşleri Başkanlığı.
Değerli arkadaşlar,
Aleviliğe karşı olumsuz bakışlar değişmedi. Alevilerin ibadet yeri
olan cemevleri yasallaştırılmadı. Bırakın camileri, kiliselere,
sinagoglara, Atatürk'e hakaret etmeyi marifet sayan kaçak Kur'an
kurslarına sağlanan imkânlar cemevlerine sağlanmadı. Bu konuda
verdiğimiz yasa teklifleri iktidar partisinin sayın milletvekilleri
tarafından reddedildi. Ondan sonra bir bakanınız çıktı "Hepimiz
Aleviyiz, hepimiz Hazreti Ali'nin mezhebindeniz." diye nutuk
attı. Böyle şey olur mu?
Arkadaşlar, ister kabul
edin ister etmeyin, Türkiye nüfusunun üçte 1'i Alevidir. Bunlar,
Türk diline ve kültürüne bağlıdırlar. Bunlar, İslam dininin özüne
bağlıdırlar. Bunlar, Türkiye'nin bütünlüğüne, birlik ve beraberliğine,
Atatürk devrimlerine, cumhuriyete içten ve gönülden bağlıdırlar;
aynı zamanda sahibidirler ve savunucusudurlar. Bunlar, aynı zamanda,
bilimin, bilimsel düşüncenin değerini ortaya koyanlardır ve savunanlardır.
Değerli arkadaşlar,
Aleviler, sorunların ülke içinde çözülmesini, devleti yönetenlerin
de duyarsız kalmamasını istemektedirler. İsteklerine baktığımızda
bunlar çok masumane ve kabul edilir isteklerdir. Bunların içinde
önemlileri şunlardır: Cemevleri yasal statüye kavuşturulmalıdır,
diğer inanç kurumlarına tanınan imkânlar bunlara da tanınmalıdır. Zorunlu
din dersleri tercih hâline getirilmelidir. Aleviler hakkındaki ön
yargıların değişmesi için, Alevilerce önemli olan günler, başta TRT
Radyo ve Televizyonu olmak üzere diğer medyada bazı yayınlara yer
verilmelidir. Aleviliğin ne olduğu din dersleri kitaplarında göstermelik
olarak değil, esastan yer almalı ve öğretilmelidir. Diyanet İşleri
Başkanlığı Alevilerin sesini duymalı ve Alevilere ait bir birim
kurularak bu eşitsizlik mutlaka giderilmelidir. Kısacası istekler
bunlar değerli arkadaşlar. Bu isteklerin hiçbirisi ülkemizi bölmez,
rejim sorunu yaratmaz; tersine, birliğimizi, barışımızı, sevgi
ve saygımızı daha da artırır.
Sevgili, değerli milletvekili
arkadaşlarım, bundan 1.325 yıl önce Hazreti Hüseyin'i ve ailesini
yok eden…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
VAHDET SİNAN YERLİKAYA
(Devamla) - Bağlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Yerlikaya, konuşmanızı tamamlayınız.
VAHDET SİNAN YERLİKAYA
(Devamla) - Bundan 1.325 yıl önce Hazreti Hüseyin'i ve ailesini yok
eden, katledenleri nefretle kınıyorum, lanetliyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Başbakanlığın Anayasa'nın
82'nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım.
Buyurun.
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Türkmenistan'a yaptığı
resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/1198)
30/01/2007
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Türkmenistan Cumhurbaşkanı
Saparmurat Türkmenbaşı'nın cenaze törenine katılmak üzere bir heyetle
birlikte 23-24 Aralık 2006 tarihlerinde Türkmenistan'a yaptığım
resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin
de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu
Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine
göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Ali Küçükaydın Adana Milletvekili
Şevket Gürsoy Adıyaman Milletvekili
Zekeriya Akıncı Ankara Milletvekili
Haluk İpek Ankara Milletvekili
Ersönmez Yarbay Ankara Milletvekili
Mehmet Dülger Antalya Milletvekili
Orhan Yıldız Artvin Milletvekili
Edip Safder Gaydalı Bitlis Milletvekili
İsmail Ericekli Çankırı Milletvekili
Mehmet Eraslan Hatay Milletvekili
Yücel Artantaş Iğdır Milletvekili
İsmet Atalay İstanbul Milletvekili
Mehmet Ali Özpolat İstanbul Milletvekili
İdris Naim Şahin İstanbul Milletvekili
Nevzat Yalçıntaş İstanbul Milletvekili
Selami Yiğit Kars Milletvekili
Halil Tiryaki Kırıkkale Milletvekili
Hüseyin Bayındır Kırşehir Milletvekili
Miraç Akdoğan Malatya Milletvekili
Fahrettin Üstün Muğla Milletvekili
BAŞKAN - Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin,
Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı:
904)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer
alan, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat
ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı San'atlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanun'da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat
ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı San'atlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/1226) (S. Sayısı: 1247) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi, 1'inci maddeye
bağlı ek 9'uncu madde üzerinde söz sırası, Anavatan Partisi Grubu
adına Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan'a aittir.
Sayın Özdoğan, buyurun
efendim. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1247 sıra
sayılı Kanun Tasarısı'nın 1'inci maddesi üzerinde Anavatan Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
kamuda doktorluk yapanlara zorunlu sigorta sistemi getiriliyor
Hükûmet tarafından ve Sağlık Bakanı da çok iyi biliyor ki, Türkiye'de
sağlık sisteminin hasta için ne kadar riskli olduğundan çok iyi haberdardır.
Hekim arkadaşlarım ve hekimlerin sorunlarıyla ilgili aktif bir
faaliyet içinde olanlar, bana, hekimlerin sağlık sisteminin kötülüğü
nedeniyle artık hasta bakmaktan çekinir hâle geldiklerini anlatmaktadırlar.
Siz, bu sigorta sistemiyle Türk hekimini koruyamayacaksınız.
Bakın, geldiğiniz
nokta itibarıyla bazı kesitler sunmak istiyorum yüce heyetinize.
(x) 1247 S. Sayılı Basmayazı 31/1/2007 tarihli 57'nci
Birleşim Tutanağına eklidir.
Türkiye'de temel sağlık
hizmetleri hâlâ öylesine bir emekleme durumunda ki, bunu en iyi anlatan
da Sayın Sağlık Bakanının ta kendisidir. Hatırlarsınız, Sağlık Bakanı
19 Aralıkta bu kürsüde cevabi bir konuşma yapmıştı. O gün, yani, 19
Aralık 2006'da Sayın Sağlık Bakanını dinlerken, İkinci Dünya Savaşı
yıllarında konuşan bir bakanı izliyor gibiydim. Sayın Bakan dört
yıllık çalışmalarındaki başarıya örnek olarak sıtmayla mücadeleyi
veriyordu. Sıtma, biliyorsunuz, Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında
ve sonrasında çok yaygındı, mücadelesi de ilaç etkinliğinin henüz
zayıf olması sebebiyle çok zordu. Bu yıllarda kürsüye çıkan bir sağlık
bakanının kendi başarısını ispat için sıtmayla mücadeledeki etkinliğini
anlatması o günün şartlarına çok uygun ve çok anlaşılır, mantıklı
bir durumdu, ancak, Sayın Sağlık Bakanının 2007 Türkiye'sinde icra
anlatımının ana eksenini sıtmayla mücadeleye ve bebek, çocuk aşılamaya
ayırması doğrusu çok garibime gitmişti.
Sayın Bakanın bu anlatımı
bende şu çağrışımı yaptı o gün: Bir evi temizlenmesi üzere birine
teslim ediyorsunuz ve akşama kadar temizliği bitirmesini söyleyerek
evden ayrılıyorsunuz. Akşam eve dönüp baktığınızda evin temizlenmiş
olduğuna dair hiçbir belirti göremiyorsunuz. Bu durumu sorduğunuzda
ise şöyle bir cevap alıyorsunuz: "Örümcek ağlarını temizledim
ya." Sağlık Bakanının sağlık alanındaki icraatını sıtmayla savaş
ve aşılamadaki başarıyla anlatması, işte, tıpkı böyle bir şey. Sıtmayla
mücadele ve temel bebek, çocuk aşıları günümüzde örümcek ağı temizleme
hizasındaki işlere örnektir. Sağlık alanındaki icraatlarda başarıdan
söz etmek için evi çok daha fazla temizlemeyi başarmış olmanız gerekiyor.
Temel sağlık hizmetlerinin
iyileştirilmesi ve gitgide yüksek standartlı tam bir kapsayıcılığa
ulaşması, ülkemizin sağlık alanındaki en birincil sorunu olmaya
hâlâ devam ediyor. Gelişmişliği ve vatandaş refahını, gelişmemişlik
ve vatandaş ıstırabından ayıran
en temel konuların başında geliyor sağlık hizmetleri.
Sayın Sağlık Bakanı
başarıdan söz ederken, sanırım, bu ülkede vatandaşın kafasında
bir 112 acil ambulans servisi mefhumu ve beklentisinin bile olmadığını
unutarak konuşuyor. Hâlbuki, günlük gazete okuyan herkes, ambulans
gelmediği için ölen veya o hastaneye bu hastaneye dolaştırılırken
son nefesini veren vatandaşların varlığından haberdardır.
Sağlıkta başarıdan
söz eden Bakan, hastaya hastane gibi çok temel bir olgunun ülkemizdeki
yetersizlik derecesinden muhakkak ki haberdardır. Sağlık Bakanının
icraatının beşinci senesinde hastalar tedavi görebilmek için
hâlâ Anadolu'dan İstanbul'a ve diğer büyük şehirlerimize gelmektedirler.
Bunun sebebi, Anadolu illerimizin birçoğunda vatandaşlarımızın
uzmanlık ve hastane altyapısı gerektiren durumlarda çareyi yaşadıkları
ilçe veya şehirlerde bulamamasıdır. Öylesine durumlar biliyoruz
ki kırsal alanda kadınlar hastalandıklarında, tarla ve bahçelerinin
başında durmak zorunda olan eşlerini, evlerini ve ailelerini bırakarak
büyük şehre tedavi olmak için gitmekte ve aile ayrılığının stresiyle
çok büyük bir ek stres faktörüne maruz kalmaktadırlar.
Anadolu'nun durumu
böyledir de, ülke genelindeki şehirlerimizin durumu daha mı iyidir?
Bunun cevabını almak isteyen herkesin İstanbul başta olmak üzere
tüm büyük şehirlerimizin devlet hastanelerinin kapısından bir sabah
vakti girmeleri yeterli olacaktır. En ilkel şekliyle sabahın köründe
numara almak, saatlerce beklemek, hasta anonimite ve mahremiyetinin
çiğnendiği, aynı anda 3-4 hastaya bakılan çok küçük odalarda doktora
derdini anlatma, ağır hastalıklarda verilen ilaçların bir kısmını
Sağlık Bakanlığının Bilim Kurulu
sigorta kapsamından çıkarmayı uygun bulduğu için bu hayati ilaçları
alamama gibi vahim durumlar.
Bizim vatandaşımızın
günlük sağlık işleri de işte hâlâ daha böyle yürüyor. Yeterli doktorun,
uzman doktorun, hatta hastaya hastanenin olmadığı bir yerde Sağlık
Bakanının aklına da tabii ki İkinci Dünya Savaşı'nın sıtmalı yılları
geliyor. Hükûmetin hazırladığı Tababet ve Şuabatı San'atlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanun'da ülkede yeterli doktor olmadığı gerekçesiyle,
yabancı doktor ithalini mümkün kılacak bir düzenlemeye gitti. Allah
aşkına, değerli arkadaşlar, yabancı doktor nereye gelecek? Ortalama
olarak üç yabancı dil bilen halkımızı
(!) tuvaletinde sabunu olmayan devlet hastanelerinde tedaviye
mi gelecek?
Sağlık Bakanı ve
Hükûmet de pekâlâ biliyorlar ve o niyetle hareket ediyorlar ki, bu doktorlar
özel hastanelere gelecekler ve bu kanunun çıkarılma nedeni de zaten
özel hastanelerin bir talebidir. Doktor açığını kapatmaktan söz eden
Sayın Sağlık Bakanının aklına Tababet ve Şuabatı San'atlarının
Tarzı İcrası Kanunu deyince, özel hastaneler için yabancı doktor
gelmiştir zannediyorum.
Değerli arkadaşlar,
hekimlik, aynı zamanda sosyopsikolojik ve kültürel bir olgudur. Ayrıca
da sosyal imkânların dar olduğu kesimlerde, yabancı doktor zaten mümkün
olacak bir olay değildir. Ülkemizin çok geniş bir genç kesimi vardır.
Bunların tıp eğitimine katılması, tıp eğitimi sonrası uzmanlık
eğitimi kadrolarının genişletilmesi, tıp öğrenimi almak isteyen
Anadolulu gençlerin tıp eğitimine imkân oluşturulması, az gelişmiş
bölgelerimizdeki gençlere daha düşük puanla tıp fakültelerine
girebilecek kontenjanlar ayrılması, Türkiye'nin Sağlık Bakanının
aklına gelmesi, yabancı doktor planından önce aklına gelmesi gereken
fikirlerden olmalıydı.
Ülkemizde doktor ve
hastane azlığının en çarpıcı ve acı göstergesi hâlâ anne-bebek ölümleridir.
Sağlık Bakanı sıtmadan söz edeceğine, bu konuya hakikaten bir ağırlık
vermiş olsaydı, dört senede anne-bebek ölümlerinin geldiği nokta,
muhakkak, şu günkünden çok daha farklı olurdu.
Avrupa Birliği desteğinde
yürütülen bir araştırmanın sonuçlarına göre, ülke genelinde gebeliğe
bağlı ölüm oranı 100 bin canlı doğumda 38,3 oranında ve bu oran şehirlerde
yüzde 28,2; kırsal kesimde ise yüzde 53,7 seviyesinde bulunuyor.
Dudak uçuklatıcı değil
mi değerli arkadaşlarım? Bunu sormak istiyorum. Bu oranlar Avrupa'da yüzde
0 mesabesindedir. Ana saha çalışmasının Haziran 2005 ile Mayıs
2006 arası dönemde yapılan, toplam 39 milyon nüfusa sahip 29 ildeki
16.139 yerleşim yerini kapsayan araştırmada, 15-49 yaş arasındaki
kadın ölümleri ile gebeliğe bağlı ölümlerin temel özellikleri, anne
ölümlerinin seviyesi, nedenleri, doğumun ve ölümün gerçekleştiği
yerler ve önlenebilir faktörlerin ortaya konduğu bu araştırma, anne-bebek
ölümlerindeki durumumuzu net bir şekilde göstermektedir. Bu araştırma
boyunca, 15-49 yaş arasında 6.887 kadın ölümü tespit edilmiştir. Gebeliğe
bağlı ölüm oranının, ülke geneli için 100 bin canlı doğumda 38,3 olarak
belirlendiği bir araştırma, ülkemiz bölgeleri arasında önemli
farklılıklar olduğunu da ortaya koymaktadır. Buna göre, Ankara
ve Karaman illerini kapsayan batı bölgesinde, 100 bin canlı doğumda
12,4'le en düşük, Ağrı ve Erzurum illerini kapsayan Kuzeydoğu Anadolu
Bölgesi'nde ise 93,3 ile en yüksek seviyededir. Görüldüğü gibi, Sayın
Bakanın seçim ili Erzurum'a hâlâ daha bir faydası olmamış görünüyor
bu rakamlarla.
Araştırmadan devam
ediyorum, çünkü, sayılar son derece can alıcı değerli arkadaşlarım.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun, bir dakikalık
süre veriyorum size.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Türkiye'de, annelerin
yüzde 37'sinde, ölüm, doğumdan önceki dönemde meydana geliyor. Bu
dönemdeki ölümlerin yarısı 22'nci haftadan önce, diğer yarısı da
bu dönemden sonra gerçekleşiyor. Gebeliğe bağlı ölümlerin yüzde
9'u doğum sırasında, yüzde 54,1'i doğum sonrası dönemde meydana geliyor.
Anne ölümlerinin yaklaşık yüzde 32'si ikinci basamak, yüzde 28,3'ü
birinci basamak sağlık kuruluşlarında, yüzde 21'i evde, yüzde 10'u
sağlık kuruluşlarına giderken veya sevk edilirken yolda, yüzde
7,8'i ev dışında kaza sırasında meydana geliyor. Anne ölümlerinde,
gebelik süresince var olan ve gebeliğin olumsuzlukla sonuçlanması
riskini artıran biyomedikal faktörler de etkili olmaktadır. Buna
göre, anne ölümlerinin yaklaşık yüzde 65'inde en az bir biyomedikal
risk faktörü görülürken, yüzde 35'inde buna rastlanmıyor.
Değerli arkadaşlarım,
bu anlattıklarım Türkiye'de temel sağlık hizmetlerinin yürümediğine
dair en büyük kanıtlardan birisidir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
bir sonraki maddede devam edersiniz, ümit ediyorum.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Diğer maddelerde görüşlerimi anlatmaya devam edeceğim. Hepinize
saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim,
sağ olun, nezaketinize de.
Şahsı adına Giresun
Milletvekili Ali Temür.
Sayın Temür buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ TEMÜR (Giresun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1247 sıra sayılı Sağlık Hizmetleri
Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına
Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 1'inci
maddesinin ek 9'uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının gerekçesinde,
doktorluğun doğrudan insan hayatını konu alan bir meslek olduğu
için dikkat ve özveri gerektirdiği vurgulanmakta, tanı ve tedavinin
önemine dikkat çekilmektedir. Ayrıca, doktorların çalışma şartlarının
yoğunluğu, tıbbi işlemlerde kullanılan malzemelerin kalitesi
gibi hususlar vurgulanarak, doktorluğun riskli mesleklerden biri
olduğu ifade edilmektedir.
Gerçekten, doktorluk
çok önemli, ancak, riskli mesleklerden biridir. Hemen her tür tıbbi
uygulamanın birtakım riskleri vardır. Uygulama bu riskler göz önüne
alınarak, yarar ve zarar dengesi gözetilerek yapılır. Doktorlarımızın
hastaya müdahalesinde değişik nedenlerden dolayı hatalar ortaya
çıkabilmekte, hastalar zarar görebilmektedir. İstem dışı hatalar,
doktorlarımızı da doktor hatası diye gündeme taşımakta, bazen
haksız eleştirilere maruz bırakmaktadır. Doktor hataları ülkemizde
de çok sık duymaya başladığımız bir kavram hâline gelmiştir, medya
ve kamuoyunda "Doktor faciası, sağlık skandalı!" gibi sansasyonel
başlıklarla gündeme taşınmıştır. Ülkemizde doktor hatası olarak
gündeme gelen konu, son yıllarda tüm dünyada tıbbi, hukuki, ahlaki,
eğitimsel ve yönetimsel yönleriyle tartışılmaktadır. Yanlış teşhis
ve tedavi, özen eksikliği, teknik donanım eksikliği ve bunun gibi
nedenlerden dolayı doktor hatası oluşabilmekte ve hastalar zarar
görebilmektedir; ancak şunu unutmamak gerekir ki, doktorlar da bir
insan ve istemleri dışında hata yapabilme olasılıkları vardır. Dünya
Tabipleri Birliği de, 1992 yılında 44'üncü Genel Kurulunda
"Tıpta Yanlış Uygulama" konulu duyurusunda, tıbbi uygulama
hatalarını, doktorun tedavi sırasında standart uygulamayı yapmaması,
beceri eksikliği veya hastaya tedavi vermemesiyle oluşan zarar
olarak tanımlamıştır.
Doktor hatasından doğan
zararların telafisi, manevi olarak zordur. Zira, insanın canına
veya vücudunun herhangi bir organına verilen zararı hiçbir şeyle
telafi edemeyiz. Ancak, zarar gören bir hastaya ve hasta yakınına
da "kusura bakmayın, bu bir doktor hatasıdır" deyip geçemeyiz.
Yapılan her yanlış uygulamanın, mutlaka bir karşılığı olmalıdır.
Doktor hatasına maruz kaldıklarını düşünen hastalarımız ve hasta
yakınları, pek çok konuda adli mercilere suç duyurusunda bulunmuşlar
ve haklarını aramışlardır. Bu başvuruların bir kısmı haklı bulunmuş,
doktorlar tazminat ödemeye mahkûm edilmiş, bir kısmının da yersiz başvurular
olduğu ortaya çıkmıştır. Yapılan araştırmalara göre, ülkemizde,
her 30 doktordan 1'inin doktor hatası iddiasıyla şikâyet edildiği ifade
edilmektedir. Bu durum, doktorlarımızı rahatsız etmekte, riskli
tıbbi uygulamalardan kaçınmalarına neden olmaktadır. Arzu ettiğimiz
husus, yanlış teşhis ve tedavi ve tıbbi uygulamadan kaynaklanan
doktor hatalarının olmaması, hasta veya doktor hiç kimsenin zarar
görmemesidir; ancak, doktor hatalarının da olduğu bir gerçektir.
Bu kanun tasarısı,
tıbbi hizmetlerden kaynaklanan her türlü tazminat taleplerinin
karşılanması için zorunlu mali sorumluluk sigortasını getirmektedir.
Sigortanın hedefi, hastaya verilecek zararın teminat altına
alınması, kamunun, hastanın ve hasta yakınlarının korunmasıdır. Gelişmiş
ülkelerde sorumluluk sigortasının hemen hepsi zorunludur, hatta,
sigorta yaptırmadan çalışma izni bile verilmemektedir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Temür,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ TEMÜR (Devamla) -
Teşekkür ediyorum.
Bu tasarının kanunlaşmasıyla
Avrupa'da, Amerika'da olduğu gibi, bizim doktorlarımız da zorunlu
mali sorumluluk sigortası yaptıracaklar. Bu sayede, hem sağlık
hizmetlerinden istifade edenler hem de hizmet verenlerin sorumlulukları
teminat altına alınmış olacaktır. Böylece, doktorlarımız, kendi
tıbbi bilgileri ve deneyimleri doğrultusunda riskli tıbbi uygulamalardan
kaçınmayacak, hasta için gerekli tedavilerin ihmal edilmesi engellenecektir.
Dileğimiz, zamanla,
bu sigortanın kapsamının genişletilerek tıbbi hizmet veren kurumlar
ile ebe, hemşire, anestezi teknisyenleri, acil tıp teknisyenleri,
ilaç ve kimyasal ürünler üretenleri de kapsamasıdır.
Kanunun hayırlı olmasını
diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına ikinci konuşmacı,
Ankara Milletvekili Remziye Öztoprak.
Buyurun Sayın Öztoprak.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlarım.
Sağlık Hizmetleri Temel
Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair
Kanun ile Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 1'inci maddesinin
ek 9'uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Bu ek madde ile kamuya
ait sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan tabiplerin gelirlerinde
azalmaya sebebiyet vermeden, bu kanun ile zorunlu mali sorumluluk
sigortası getirilmektedir. Bu sigorta, ödenecek primin yüzde
50'si kuruma ait döner sermaye ek ödemesinden, diğer yüzde 50'si ise
tabibe düşen döner sermaye gelirinden karşılanması ile tabiplerin
gelirlerinde azalma sağlanmadan yapılacaktır.
Bu tasarıda, hiçbir
kurum ve kuruluş veya sağlık kurumunu kuran, bu tabipleri istihdam
edenler, bu ödenen primi sigortalının maaş ve diğer haklarından kesemeyeceği
hususunda hüküm konulmaktadır.
Ayrıca, tabip kusuru
ile meydana çıkan hasta zararlarını ödemek için kesilen sigorta
primi emsallerinden daha yüksek olacak ve aradaki fark tabipten kesilecek.
Bu da tabibin daha dikkatli çalışmasını sağlayacaktır. Yani, komplikasyonla
malpraktis arasındaki prim farkının kusurlu hekimden alınması ile
de eşitsizlik ortadan kalkacaktır.
Hekimlerimizin, ülke
genelinde, sayısının yeterli olmaması ve dengesiz dağılımı, halkımızın
hizmet alımını aksatmakta olduğu gibi -ki bu sayı 106 bin civarında
ve AB ülkelerinde sonuncu, yani 52'nci sıradayız- hekimlerimizin
de haftada 45 saat çalışması gerekirken nöbet sırasında 36 saat
süren sürekli çalışma ile dikkat ve kuvvetleri düşmekte, psikolojileri
bozulmaktadır. Günde 20 yerine 100 hasta bakan hekimin, hata yapma
ihtimali de artmaktadır. Bu da, hekimin çalışma şevkini kırdığı
gibi, tedavide bazı uygulamaları yapmaktan da çekinir hâle gelmesine
sebep olmaktadır. Teşhis ve tedavide kanıta dayalı uygulamalara
rağmen kesin bilimsel veriler bile değişiklik göstermekte ve komplikasyonlar
ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca, tedavide kullanılan malzeme ve ilaçlar
da her hastada aynı sonucu vermemektedir. Ayrıca, hastalarımız
da bunun komplikasyon mu, malpraktis neticesi mi başına geldiğini
ayırt edemeyerek hasta-hekim arasında, pek çok istenmeyen vakalar
yaşanmaktadır. Neticede, hasta haklarına dayanarak tazminat davaları
ortaya çıkmaktadır. Kamu görevi yapanlar için, bu davalar, hatayı
yapana rücu edilmek üzere, idare aleyhine açılabilmektedir; oysa,
kamuda görev yapmayanların hataları, şahısları adına, adli yargıda
olmaktadır. Bu tazminat davalarında hükmolunan miktar yüksek olunca
da kişinin ödeyecek gücü olmayabiliyor ve tahsilatta güçlük çekilebiliyor.
İşte, bu yüzden, problemlerin çözümlenmesi için, tabiplerin de bir
sigorta şemsiyesi altına alınması ve kendilerini güvende hissederek
motivasyonlarının artmasının sağlanması gerekiyor. Sayın Ali
Arslan'ın dünkü konuşmasında söylediği gibi "Sen, ucuz ilaç,
ucuz malzeme ver, hata yaparsan priminden ödenir." diyor. Ucuz
ilaç ile pahalı ilacın arasındaki farkın yalnız isim farkı olduğunu,
bizde olduğu gibi, bütün…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öztoprak,
ek bir dakikalık sürede konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
- …ülkelerde de Sağlık Bakanlığının, "Aynı etkiyi veren ilaçların
pahalısını kullanırsanız da iyi netice alırsınız." demediğini
ve bakanlık bütçesinin ülke geleceği için gereksiz yere çarçur
edilmeyeceğini siz de çok iyi biliyorsunuz, ama, muhalefet söylemi
gereğince böyle söylüyorsunuz. İktidarda olmuş olsanız, bu söylemleri
ağzınıza bile almazdınız. Çünkü, meyveli ağacı taşlamak kolay, meyvesini
ise yetiştirmek zordur.
Ayrıca, hekimlerin,
aynı statüdeki diğer meslek gruplarının aldığı ücretin yarısını
aldığını söylüyorsunuz. Oysa, yine, hukuken bunun böyle olamayacağını
siz de biliyorsunuz, bildiğiniz bir şeyi gözardı ediyorsunuz. Hekimler,
bu Hükûmetin getirdiği döner sermaye payı ile şimdiye kadar almadıkları
ücreti almaktadırlar. Ayrıca, tıbbi hatada, tabip dışında personelin
birlikte döner sermaye oluşturduklarını ve sermayeden, yalnız, hekimin
sigortasının ödendiğini söylüyorsunuz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
- Çok az kaldı Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Öztoprak,
lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
- Oysa, yardımcı personel de kamu görevinde olduğundan dolayı direkt
tazminat davası açılamamaktadır. Hatalı tedaviden zarar gören
hasta yakınları, tabibi sorumlu tutup yardımcı personelin yakasına
yapışmamaktadır. Gördüğünüz gibi, tabip ve yardımcı personel döner
sermayeyi birlikte oluşturuyor, ama, yalnız, tabibin sorumlu tutulduğu
yerde tabibin sigortası ödeniyor.
Böylece, hasta hakları
da bu sigorta sistemiyle güvenliğe kavuşturularak, sağlık hizmetlerinin
kalitesi yükseltilecektir. Bu sigorta sistemi -Sağlık Bakanlığının-
sigorta şirketleri arasında ihale açarak en uygun şartları sağlayan
şirketlerin bir yıllık anlaşması yapılarak işler hâle getirilecektir.
Bu kanunun hayırlı
olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, soru-cevap
işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Tütüncü, buyurun
efendim.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu yasa tasarısından
yararlanarak, ben, Sayın Bakanıma, üniversite hastanelerinin durumuyla
ilgili iki soru yöneltmek istiyorum.
Tıp fakültelerinin
kamudan alacakları neden ödenememektedir? Bu durum, giderek, tıp
fakültelerini hizmet üretemez bir noktaya taşımıştır, taşımaktadır.
Şu anda, kırk yedi tıp fakültesinin alacağının 1 milyar yeni Türk lirasını
geçtiği ifade edilmektedir. Tıp fakültelerinin bu duruma düşürülmesinin
eğitim ve hizmet üretilmesi açısından ne gibi sıkıntılar doğurmuş olduğunu,
şu andaki tabloyu…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Tandoğdu, buyurun
efendim.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Bakanıma bir sorum var.
Kendi görevleri süresinde,
dünkü konuşmasında, ruhsatsız hastane kalmadığını, radyoloji
ruhsatlarını Atom Enerjisiyle beraber verdiklerini söylediler. Acaba,
kendileri, bana… Bugün, Ordu'da on sekiz tane devlet hastanesi hizmet
vermektedir. Burada, kaç tanesinin radyoloji laboratuvarlarının
ruhsatı vardır? Bu bilgiyi rakamıyla verebilirse çok memnun olacağım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Gazalcı, buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakana şunu
sormak istiyorum: Denizli, aile hekimliği pilot uygulaması içerisine
alındı ve orada, puanlarda bir sürü yanlışlıklar yapılmış, yıllarını
veren doktorlar, kabul etmeyince uzak yerlere sürüldü. Şimdi, 3.500
kişiye bir doktor düşüyor orada, Denizli'de. Bu, nasıl olacak da bunlara
bir nitelikli sağlık hizmeti götürecek? Daha önce pilot olarak uygulanan
Düzce'de, Bolu'da, Eskişehir'de iyi sonuçlar alınamadığı, dünyada
iyi sonuçlar alınamadığını, burada, arkadaşlarım da söylüyorlar.
Yani, sizde, hiçbir gözden geçirme, daha önceki eksikleri düzeltme,
oradaki hekimlerin düşüncesini alma, odaların düşüncesini alma
gibi bir düşünce oluşmadı mı?
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Kısa iki sorum var.
Bir tanesi, bu, zorunlu
mali sigorta uygulaması Avrupa Birliği üyelerinden hangilerinde
zorunlu, hangilerinde gönüllü?
İkinci soru da, eğer,
bu yasa yürürlüğe girerse, yıllık, bir yılda sigorta poliçeleri
çerçevesinde sigorta şirketlerine aktarılacak prim miktarı yaklaşık
ne kadar olarak finansman boyutuyla hesap ediliyor ve bunun ne kadarı
da hekim hatası nedeniyle maruz kalınabilecek tazminat miktarı
olarak geri ödenecek? Böyle bir fizibilite çalışmanız var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koç.
Buyurun Sayın Bakanım.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkanım teşekkür ediyorum.
Sayın Tütüncü'nün sorduğu
suale cevap olarak, yani üniversite hastanelerinin, tıp fakültesi
hastanelerinin alacaklarıyla ilgili olarak şunu ifade edebilirim:
Aslında, biz de, Sağlık Bakanlığı olarak, hizmet sunan, fatura tahakkuk
ettiren ve geri ödeme kurumlarından tahsilat yapan kurumlarız. Hem
2005, hem 2006 yıllarında tahakkuk/tahsilat oranlarımız yüzde 70'ler
civarında olmuştur ve biz, bu yüzde 70'lerle hizmeti, hem de geliştirerek
devam ettirebiliyoruz. Üniversite hastanelerimizin tahakkuk
tahsilat oranları, Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerin tahakkuk/tahsilat
oranlarından daha yüksektir.
Aslında, üniversite
hastanelerimizin bir verimlilik sorunu var. Bu, belki, tek başına
üniversite hastanelerimizin yönetiminden de kaynaklanmıyor,
ama, belli bir sistematik yapı var ve bu verimsizlik, asıl bu hastanelerin
işini zora sokmaktadır.
Sayın Tütüncü, bizim,
hastanelerimizdeki uzman hekim sayısı ve asistanlarımızla birlikte
toplam sayımız, yani, Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerdeki
toplam hekim sayısı üniversite hastanelerindeki toplam hekim sayısıyla
kıyaslandığında, iş yükümüz, aşağı yukarı 5 misline çıkmaktadır,
eğitim hastanelerini de katmak kaydıyla. Dolayısıyla, üniversite
hastanelerinin bir verimlilik sorunu var. Burada, çok kısa süre
içerisinde bunu izah etmek güç, ama, asıl biz bunu çözümlemeliyiz.
Sayın Tandoğdu, benim,
dünkü konuşmamda, ruhsatsız hastane kalmadı dediğimden bahsettiler,
benim böyle bir ifadem yok, ruhsatsız radyoloji bölümü ünitesi... Benim
böyle bir ifadem yok. Türkiye'deki radyoloji bölümlerinin yüzde
70'i ruhsatlandı diye ifade ettim ve bu yüzde 70'in de…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Yüzde 84…
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Tutanaklara bakabiliriz.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Yüzde 84 efendim. İfadeniz o.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Değerli milletvekilim, ben ne söylediğimi çok
iyi bilen bir kişiyim.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Biz de yazıyoruz efendim.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Bu yüzde 70'in, yüzde 70'lik kısmın yüzde 84'ü, son
dört yıl içerisinde, 58'inci ve 59'uncu cumhuriyet hükûmetleri içerisinde
ruhsatlanmıştır. Yani, daha önce, Türkiye'de, ruhsatlı bir radyoloji
ünitesi hemen hemen hiç yoktu. Dört yıla bunları sığdırmış durumdayız.
Benim ifade ettiğim budur.
Bahsettiğiniz, Ordu'yla
ilgili envanteri de size yazılı olarak ifade edeyim. Takdir edersiniz
ki, şu anda o rakamlar elimde yok.
Denizli'deki aile hekimliği
pilot uygulaması… Düzce'de başarısızlıktan, Bolu'da başarısızlıktan
bahsettiniz.
Sayın Milletvekilim,
bunu, hangi verilere göre söylüyorsunuz?
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Odanın verilerine göre.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Hangi odanın?
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Denizli Odasının.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Hayır, Denizli'de zaten başarısızlıktan bahsedemeyiz
de, eğer, biz, Düzce ve Bolu'dan bahsediyorsak…
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Siz, 50 halk sağlığı hocasından daha iyi mi biliyorsunuz? 50 tane
halk sağlığı hocası var orada.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Sayın milletvekillerim, siz, falanca derneğin,
falanca muhalefet eden derneğin verileriyle Türkiye Cumhuriyeti
Sağlık Bakanlığının verilerini kıyasladığınızda hangisini daha
güvenli bulmanız gerekir?
Bakın, biz -hem de oldukça
önemli bir popülasyona- Düzce'de anketler yaptırdık. Sonra, meseleyi
çok yakinen takip ediyoruz; bir taraftan sağlık harcamalarıyla ilgili
kısmını, bir taraftan vatandaş memnuniyetiyle ilgili kısmını. Sistem,
geçmişteki sistemden çok daha iyi yürüyor ve memnuniyet de çok daha
iyi bir seviyeye gelmiştir. Kuşkusuz, pilot çalışmalar yapıyoruz,
tadil edilecek hususlar var. Bir taraftan da bunları tadil ederek yolumuzda
yürüyoruz.
Denizli'deki olay şudur:
Siz hekimsiniz, yüksek puanınız var, aile hekimi olma şansınız var.
Sözleşmeli olmayı kabul etmiyorsunuz. Dolayısıyla, yasaya
göre, size görevlendirme yapılıyor. Yani, bunlar, tamamen, ilgili
kanun ve bu kanun çerçevesindeki ikincil mevzuatla yapılan işlerdir.
İster istemez, şehir içerisinde fazla personel oluşunca, biz, sizi,
görevlendirmeyle -yaptığımız mevzuat çerçevesinde- o aile hekimliği
bölgelerine gönderiyoruz. Yalnızca Denizli'de olmak üzere, pozisyonların
yüzde 25'ine yakını böyle dolduruldu -diğer şehirlerde, zaten, yüzde
5'ini bile geçmiyor- oradaki geçici görevlendirmeler de sürekli
değil; aile hekimliği pozisyonları doldukça, bu arkadaşlarımız
o görevlendirmelerden de çekilecekler.
Dünyada iyi sonuçlar
vermediğinden bahsettiniz. Lütfen, bunu söylemeyelim.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
- Yine, o odaların…
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Bugün, bütün gelişmiş ülkelerde, farklı modellerde
olmak üzere aile hekimliği uygulanıyor. Aile hekimliğini uygulamayan
Avrupa ülkeleri, Avrupa Birliği ülkeleri de -sayıları çok az,
bunlar, Avrupa Birliğine de sonradan gelen ülkeler- aile hekimliğine
geçiş süreci içerisindeler. Yani, gittiğimiz yol, bu anlamda çağdaş
olan yoldur. Kaldı ki, sosyalizasyonun -bunu defalarca söyledim
Mecliste- Türkiye'ye getiricisi olan rahmetli Prof. Dr. Nusret Fişek'in
de 1985'te yazdığı metinlere bakarsak, o da, aile hekimliğinin artık
daha uygun bir model olduğunu çok açık biçimde ifade ediyor.
Sayın Koç, zorunlu mali
sigorta Avrupa'nın hangi ülkelerinde zorunlu, hangi ülkelerinde
gönüllü; bir de ne kadar para aktarılacak, bunu sordunuz. Bunları
arkadaşlarım şimdi bana veremediler, size yazılı olarak vereceğim.
Yalnız, şunu ifade etmek istiyorum: Burada bir sayın konuşmacı da
bahsettiler. Değerli arkadaşlarım, şu anda, sistem şöyle işliyor:
Bir hekim hata yaptığında ve bir tazminata mahkûm olduğunda, idare,
bu idare bu parayı ödüyor ve hekime rücu ettiriyor. Yani, siz, hekim
olarak yaptığınız hatayı sonuçta idareye ödüyorsunuz. Bu rakam 10
bin YTL olabilir, 20 bin olabilir, 50 bin olabilir. Biz, hekimleri, bu
sıkıntıdan kurtarmanın peşindeyiz. Çok cüzi miktarlarla, toplam
miktarı hesaplamak gerekebilir, ama, muhtemelen, yıllık 200 YTL gibi
rakamlarla -ki, bunun yarısını da kamu ödeyecektir- bu sigortaları
yapmak mümkün. Bunlar, çok küçük rakamlar. Böylece, biz, bütün hekimlerimizi
bir garantiye almış oluyoruz. Hekimlerimizi, çok yüksek meblağlarla
kendilerine rücu edecek tazminatlardan kurtarmış oluyoruz. Aslında,
çok olumlu bir iş yapıyoruz.
Hepinize teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde bir
adet önerge vardır. Önergeyi okutup, işleme alacağım.
Buyurun:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1247 Sıra Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1. maddesine bağlı "Zorunlu
mali sorumluluk sigortası" başlıklı ek 9. maddesinin Anayasaya
aykırılığı nedeniyle Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
|
Haluk Koç |
İsmail Değerli |
Ali Arslan |
|
Samsun |
Ankara |
Muğla |
|
Nurettin Sözen |
Mehmet Uğur Neşşar |
Sami Tandoğdu |
|
Sivas |
Denizli |
Ordu |
|
|
Mustafa Özyurt |
|
|
|
Bursa |
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1'inci maddenin ek 9 bölümü
için verilen önerge üzerinde söz almış bulunuyorum.
Burada, Sayın Bakana
da yönelttiğimiz soruda, Türkiye'de ortalama 100 bin hekim için bu
zorunlu sigorta işlemi getirildiğinde, yanılmıyorsam "yılda
200 YTL" dedi, "yarısını hekim kendisi ödeyecek, yarısı kurumu
tarafından ödenecek" dedi, bağlı bulunduğu döner sermaye tarafından.
Yani, o hesaba göre, 20 milyon YTL sigorta şirketlerine bir prim aktarımı
söz konusu oluyor. Fakat, hekimlik mesleği, risk taşıma bakımından
çok farklı uzmanlık alanlarından oluşuyor. Yani, öyle dallar var
ki, hiçbir ciddi risk unsurunun, tedavi boyutuyla, tanı boyutuyla,
hasta ve hekim ilişkisinde yaşanmayacağı dallar var veya düşük
risk grupları var. Örnek olarak bazı şeyleri söylemek gerekirse, mesela
fizik tedavi bölümü, mesela romatoloji bölümü gibi, dermatoloji
bölümü gibi, cilt hastalıkları gibi, aklıma gelen. Fakat, çok daha
ciddi risk, hata yapılabilecek olan dallar var. Acaba bunlar arasında
bir farklılık olacak mı prim ödemesi bakımından? Bunlar önemli. Yani,
1980 model bir Şahin arabayla 2004 model bir BMW'nin sigorta primi aynı
değil, kasko primi aynı değil. Benzetme uygun değil, ama, örnek olarak
söylemek istiyorum, risk faktörü bakımından da söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, burada, bu olayın… Avrupa Birliği üyesi ülkeler çerçevesinde,
biliyorsunuz, her yaptığımız işi bir müktesebat boyutuyla ele alıyoruz.
Şimdi, burada, bu bilgilerin Sayın Bakanda olması gerekir; edineceğini
söyledi, yazılı olarak cevap vereceğini söyledi. Ama, hangi Avrupa
Birliği üyesi ülkelerde, şu anda, mevzuat bakımından bu zorunludur,
hangilerinde gönüllüdür? Bunu, bu tartışma boyutunda -daha, üç tane
daha ek madde var bu kapsamda- onları bilmemiz gerekiyor. Bende bazı
bilgiler var, ama, Sayın Bakanın da bunları açıklaması gerekiyor,
bunlar hakkında sizin de bilgili
olmanız gerekiyor bu maddeleri oylarken.
Şimdi, burada, bizim,
Anayasa'ya aykırılık iddiamız: 125'inci maddesinde Anayasa'nın
"İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır."
dendikten sonra "İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı
ödemekle yükümlüdür." hükmüne yer veriliyor biliyorsunuz.
Yine, Anayasa'nın
129'uncu maddesinde "Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin
yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat
davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği
şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir."
denmiştir.
Ek 9'uncu maddedeyse,
bu maddedeyse, Anayasa'nın, belirttiğim 129'uncu maddesinde öngörülen
sorumluluk hukukunun esasları değiştirilmekte ve hekimlerin eylem
ve işlemlerinden doğan zararın idare tarafından karşılanması ilkesi
ortadan kaldırılmakta, bunun yerine, doğan zararın sigorta şirketlerince
karşılanması öngörülmekte. Dolayısıyla, ek 9'uncu madde, zarardan,
idarenin sorumluluğu yerine, sigorta şirketlerinin sorumluluğunu
getirmektedir.
Bununla birlikte, bu
129'uncu maddede düzenlenen rücu müessesesine de madde metninde
yer verilmemektedir. Bu bakımdan aykırılık iddiamızı ortaya koyduk.
Takdirlerinize sunuyoruz.
Saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koç.
Sayın milletvekilleri,
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Ek 9'uncu maddeyi…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN - Ek 9'uncu maddeyi
oylarınıza sunup karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.26
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58'inci
Birleşimi'nin İkinci Oturumu'nu açıyorum.
1247 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 1'inci maddeye
bağlı ek 9'uncu maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, ek 9'uncu maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, ek 9'uncu madde kabul edilmiştir.
Ek 10'uncu maddeyi
okutuyorum:
Sigorta primleri ve
tarifeler
EK MADDE 10- Kamuya ait döner sermayeli sağlık kurum
ve kuruluşlarında görev yapan tabiplerin bu Kanun ile getirilen
zorunlu malî sorumluluk sigortası primlerinin yüzde ellisi kurum
ve kuruluşa ait döner sermaye gelirlerinden; yüzde ellisi ise bizzat
sigortalının döner sermaye ek ödemesi payından karşılanır.
Kamu kurum ve kuruluşları
dışındaki kurum ve kuruluşlarca istihdam edilen tabiplerin sigorta
primleri istihdam eden veya işverence karşılanır. Bu maddenin birinci
fıkrasındaki yüzde ellilik pay ve üçüncü fıkrasındaki hâl istisna
olmak üzere, sigortalılar için ödenen sigorta primi hiçbir isim altında
ve hiçbir şekilde sigortalının maaş ve sair malî haklarından kesilemez,
bu yolda hüküm ihtiva eden sözleşme yapılamaz.
Bir tabibin kusuru
sebebiyle, o tabip için emsallerine
göre daha yüksek prim ödenmesi hâlinde, aradaki fark ilgili tabibin
döner sermaye gelirinden kesilmek suretiyle karşılanır.
Zorunlu malî sorumluluk
sigortasına ilişkin genel şartlar Hazine Müsteşarlığınca, tarife
ve talimatlar ise Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu bakanlıkça,
Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak belirlenir ve Resmi Gazetede
yayımlanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili İsmail
Değerli.
Sayın Değerli, buyurun
efendim.
CHP GRUBU ADINA İSMAİL
DEĞERLİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık
Hizmetleri Temel Kanunu'nun 1'inci maddesine ek 10'uncu madde üzerinde
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar,
mevcut bakanlarımız ve AKP milletvekili arkadaşlarımız, her kürsüye
çıktıkları zaman sosyal devlet anlayışından bahsetmektedir.
Maddeye geçmeden önce,
bugün sabah Ankara'da, Dikmen'de, sabahın köründe, halk ile emniyet
güçleri karşı karşıya getirilmiştir. Bu karda kışta, bu soğukta,
binlerce gecekonduya yıkım kararı verilmiş, yıkılmaktadır. Bu yıkım
kararı… Yeni yapılan gecekondu değil, yirmi senedir gerçekten burada
oturan insanların, emek verdiği, içinde oturduğu yerdir.
Bir proje geliştiriliyorsa,
eğer yasal olarak da bunların yıkılması gerekiyorsa, bu karda kışta
evleri nasıl yıkarsınız? Sosyal devlet anlayışı acaba bu mudur?
Böyle bir şey olabilir mi değerli arkadaşlar? Şu anda, emniyet güçleri
ile oradaki insanlar karşı karşıya, insanlar bir yere hapsedilmiş,
dışarı bile bırakılmıyor. Büyükşehir Belediye Başkanı arkadaşımız
da, İçişleri Bakanını da yanıltarak… Şu an, o insanlar sıkıntı çekmektedir.
Değerli arkadaşlar,
Türk-İş'in yaptığı bir araştırmada nüfusun dörtte 3'ü yoksulluk sınırı
altında bir gelire sahiptir ve yoksulluk sınırı ise, yapılan hesaplamalara
göre 2.013 YTL'dir. Şimdi, doktorlarımızın büyük çoğunluğu bu sınırın
altında maaş almaktadır.
Biraz önce AKP'li doktor
arkadaşlarımızdan birisi, burada döner sermayeden büyük paralar
alındığını söyledi. Bu yanlış, değerli arkadaşlar. Bugün eğitim
hastanelerinde çalışan klinik şefleri alabilir; ama, her serviste
10 tane, 20 tane asistan varsa, bunlar 1,5 milyarın altında maaş almaktadır.
Bu risk bu arkadaşlara da gelmektedir.
Ülkemizde, gerçekten
-yoksulluk sınırını söyledim- açlık sınırı 618 milyon civarındadır;
ama, asgari ücret, Türkiye'de, 478 milyondur. Şimdi, nüfusun dörtte
3'ü yoksulluk sınırında; 54 milyon eder. 18 milyonu ise, yoksulluk sınırının
üstünde bir pay almaktadır. Bu da, milli gelirin yüzde 80'inin yüzde
90'ını bu grubun yüzde 5'i götürüyor; yüzde 95'i de, kalan yüzde 20'sini
götürüyor. Bu nasıl sosyal devlet anlayışı?
Şu an doktorların aldığı
maaş gerçekten ortada. Kamuda çalışan doktorlar yüzde 50'sini kendisi
ödeyecek bu zorunlu sigortanın, yüzde 50'sini de döner sermaye,
eğer yoksa, diğer, devlet tarafından karşılanacaktır. Peki, tam gün
hastanede çalışmayan, yarım gün çalışan arkadaş eğer serbest çalışıyorsa
ikinci bir sigorta mı yaptıracak? Bu doktor arkadaş, gidip bir sigorta daha mı yapacak
acaba? Böyle bir şey olabilir mi, iki tane sigorta olabilir mi? Burada,
bütün ortaya çıkan tazminatı kamu ödeyecek, kamunun dışında, arkasından
tutacak, doktora rücu edecek. Dün de söylemiştim, bu tazminatlar
çok yüksek geliyor. Yani, özellikle, manevi tazminatlarda büyük
yükler getiriliyor doktora. Maddi tazminatta bir formüle göre hesap edilir, kusur
oranına göre hesap edilerek ödenir; ama, manevi tazminatlarla ilgili
olarak hiçbir şey yapamazsınız. Bir doktora öyle tazminatlar geliyor
ki, 200 milyar, 300 milyar, 500 milyar. Hiçbir doktor, isteyerek, bilerek
hastasına zarar vermez, hiç kimse vermez.
Peki, istenmeyen hadiselerde
çıkan bu sorunu ne yapacaksınız? Her zaman hekim kusuru göz önüne
alınıyor. Peki, altyapı eksikliği ne olacak? Personel yetersizliği
ne olacak? Uygun olmayan çalışma koşullarına ne dersiniz? Yeterli olmayan malzemeler
ne olacak? Yenilenmeyen eğitim eksiklikleri ne olacak? Hastanelerin
kamu kuruluşlarından, üniversitelerin kamu kuruluşlarından dünya
kadar alacağı var, eczanelerin dünya kadar alacağı var. Sayın Bakan
buraya çıktığı zaman "Eczanelerin bütün paraları ödenmiştir."
diye söylüyor. Nerede ödenmiş? Her gün bize yüzlerce eczacı müracaat
ediyor. Doğru, bir kısmının parası ödeniyor. Ama, kim bunlar? AKP'den
ya il başkanını devreye sokuyor ya ilçe başkanını devreye sokuyor
ya tanıdığı milletvekilini devreye sokuyor, parasını alabiliyor;
ama, diğer taraftaki insan parasını alamıyor. Eczanelerin büyük
çoğunluğu eczaneyi kapatmak zorunda kalıyor. Şu an devlet hastanelerinin,
kamudan, milyarlarca lira alacağı var. Siz, eğer, o hastanenin parasını
ödemezseniz, yeterli malzemeyi alamazsa, eğer, ameliyathanesini
uygun şartlarda dizayn etmemişse, aleti, edevatı yeterli değilse,
ameliyatta kullandığı malzeme kaliteli malzeme değilse, ortaya
çıkan komplikasyondan, siz hekimi nasıl sorumlu tutabilirsiniz? Böyle
bir şey dünyanın neresinde görülmüştür?
Biraz önce de söylendi,
değerli arkadaşlar, yılda 200 milyon bile kesilse, yılda 20 milyon
YTL, yani 20 trilyon lira yapar. Hâlbuki, riskli branşlarda ortaya çıkan
komplikasyon yüzde 2'dir, yüzde 3'tür, en fazla. Peki, bu fazla kesilen
paralar ne olacak? Bence, bu uygulama yanlış bir uygulamadır. Devlet,
bununla ilgili bir fon oluşturmalıydı. Bu fon oluşturulup, ortaya
çıkan zararların bu fondan karşılanması lazımdı. Eğer, siz hekimi
düşünüyorsanız, eğer, siz hekimi garanti altına almak istiyorsanız
risklerden, o zaman tamamını ödersiniz.
Diğer branşlarda ne
olacak? Biraz önce de söylendi; öyle branşlar var ki, hiçbir risk yok.
Bu risk, sadece cerrahlarda vardır, onun dışındakilerde yok. Peki,
hiçbir sıkıntı yok, prim ödeyecek.
O zaman, bu prim niye sigortaların cebine girsin? O zaman, bu primi bir
fonda toplayın, tamamını o fondan karşılayın. Hiç olmazsa, doktor
arkadaşların vermiş olduğu, ödemiş olduğu para o fona gider, tekrar
bir arkadaşı için kesilir. Ama, burada öyle değil, 100 milyarlarca
lira toplanacaktır bu mahkemeler sonuçlanana kadar. O zaman bu sıkıntı
ne olacak değerli arkadaşlar?
Bu yasa, sigorta şirketlerini
koruyor. Bu yasa, gerçekten büyük sıkıntı yaratacaktır. Bu yasa,
riskli müdahalelerden doktoru alıkoyacaktır, doktor öyle gözü kapalı
bu işlere giremeyecektir. Daha önce CMUK Yasası'nı çıkardınız, Ceza
Yasası'nı, o Ceza Yasası'nda doktorlara büyük tazminatlar, büyük
cezalar getirdiniz ve o sıkıntı, doktorları müdahalelerden yoksun
bırakıyor. Ne olacak şimdi? Fuzuli tetkik, tahlil yapılacaktır,
her türlü riski ortadan kaldırmak için dünyanın tetkiki, tahlili yapılacaktır.
Bu, devlete, hastaya büyük yük getirecektir. Sağlık güvencesi olmayan
insanlara, fuzuli tetkik, tahlil yaptıracaksınız; güvencesi olanlara
da devlet boşu boşuna para harcamış olacak.
Bu yasanın altyapısını
hazırlamadan, sadece sonuçlarıyla uğraşmayı gündeme getiriyorsunuz.
Bu, doğru bir şey değildir. Yardımcı personel hastalarının sıkıntılarını
da doktora yüklüyorsunuz, çünkü, personelin sigortası yok.
Tam gün çalışmayan hekime
ikinci bir sigorta getiriyorsunuz, bir sıkıntısı burada. Bir standardizasyon
yok bu yasada. Kusur oranı arttıkça prim oranı da artıyor. Bu, hekime
yükleniyor. Döner sermaye primleri yetmediği gibi, tazminatlarda,
doktorun maaşı da buna yetmeyecektir.
Değerli arkadaşlarım,
dediğim gibi, manevi tazminatlar büyük oranlarda olacaktır. Uzlaşma
kurulu başarılı olamazsa ne olacak?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla)
- Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Değerli,
buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla)
- Uzlaşma kurulu oluşturuluyor. Uzlaşma kurulu ile anlaşamadı hasta sahibi, o
zaman ne olacaktır? Yine, mahkemeye gidecektir.
Değerli arkadaşlar,
kanunun gerekçesinde, zarara uğrayanlar ve hekim, güvence altına
alındığı söylenmektedir. Böyle bir güvence olur mu? Nasıl bir güvence?
Bırakın güvenceyi, doktorun tüm hakları elinden alınmaktadır. Dün
de söylemiştim, gerçekten bu yaptıklarınız -çıkıp, burada "Sağlıkta
Dönüşüm Projesi" adı altında getirdiğiniz uygulamalar- hakikaten,
sağlıkta çöküşü getiriyor, çöküşü. Sayın Bakan, hastanelerde kuyruklar
alabildiğine gidiyor. Bunları görmüyor musunuz? Sigorta hastanesine
gidin bakalım, şu an, Dışkapı'ya gidin. Söylüyorum mesela
size, günlerce telefonla uğraşıyorsunuz, randevu alamıyorsunuz.
Nasıl oluyor bu?
Değerli arkadaşlar,
temelden ele almak lazım sağlığı, temelden düzene koymak lazım.
Ben, bu düşüncelerle…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla)
- Tamamlıyorum Başkanım, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Değerli, teşekkür edin.
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, bu duygularımla, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu yasanın, diğer yasalarda olduğu gibi, birkaç sene sonra iflas
edeceğine de inanıyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, şahsı
adına Giresun Milletvekili Ali Temür.
Sayın Temür, buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ TEMÜR (Giresun) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1247 sıra sayılı Sağlık Hizmetleri
Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına
Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 1'inci
maddesinin "Sigorta primleri ve tarifeler" başlığı altında
ek 10'uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
"Sigorta primleri
ve tarifeler" başlığı altında sunulan ek 10'uncu maddede, kamu
kurum ve kuruluşları ile bunların dışında kurum ve kuruluşlarda
görev yapan doktorların sigorta primlerinin nasıl ödeneceği düzenlenmektedir.
Kamu kurum ve kuruluşlarında
çalışan doktorlar için yaptırılan zorunlu mali sorumluluk sigortası
primlerinin yarısı, o doktorun çalıştığı kurum ve kuruluşa ait döner
sermaye gelirlerinden, diğer yarısı da bizzat sigorta yaptıran
doktorun döner sermaye ek ödemesi payından karşılanacaktır.
Bu düzenlemeyle, sigorta
primlerinin ödenmesinde doktorlarımıza fazla bir yük getirilmesi
engellenmektedir. Ayrıca, sigorta primlerine ödeme yapacak kurumda
döner sermaye yoksa ya da yeterli değilse, sigorta primlerinin kurum
bütçesinden karşılanacağı kayıt altına alınmaktadır.
Yine, sigorta yaptıranların
sigorta primlerinin hiçbir isim altında ve hiçbir şekilde doktorun
maaş ve sair mali haklarından kesilerek ödeme yapılmayacağı hükmü
getirilmektedir.
Kamu kurum ve kuruluşları
dışında özel sektörde çalışan doktorların sigorta primleri, özel
bir kurumda çalışıyorlarsa çalıştıkları kurum veya işveren tarafından,
kendileri özel çalışıyorsa bizzat kendileri tarafından ödenecektir.
Ek 10'uncu madde bir
düzenleme daha getirerek, doktor hatası nedeniyle kusurlu bulunan
ve bu kusurdan dolayı tazminat ödemek zorunda kalan bir doktorun sigorta
primlerinin yükselebileceği, emsallerinden yüksek olan prim tutarının
doktorun kendi döner sermaye gelirlerinden karşılanacağı kayıt
altına alınmaktadır. Bu durumun doktorlarımızın döner sermaye gelirlerinde
azalmaya yol açacağı düşünülebilir. Ancak, bu konuya ön yargıyla
yaklaşmamak gerekir. Zira, maddede doktor hatası nedeniyle tazminat
ödemek zorunda kalan bir doktorun sigorta priminin nasıl ödeneceği
ifade edilmektedir.
Ülkemizdeki doktorlarımızın
çoğunun, doktor hatası yüzünden tazminat ödemek zorunda kalacağını
ve döner sermaye gelirlerinde düşme olacağını düşünmek hatalı
bir yaklaşım olur. Zira, doktor hatası nedeniyle şikâyet edilen bir
doktorun hatalı olup olmadığına alanında yetkinleşmiş, yine doktorlarımızdan
oluşan bir bilirkişi heyeti karar verecektir.
Biz, doktorlarımızın
alanlarında yetkin olduklarına inanıyoruz; ancak, onlar da robot
değil, bizim gibi insandır. Yapılmaması temennimizdir; ama, istem
dışı da olsa hata yapılabilmektedir. İşte, zorunlu sorumluluk sigortası,
istem dışı yapılan bu hataların hastaya ve doktora getireceği zararın
karşılanmasını kayıt altına almakta ve güvence getirmektedir.
Ek madde, sigortaya
ilişkin genel düzenlemelerin yapılmasında koordineli çalışacak
kurum ve kuruluşları ifade etmekte, tarife ve talimatları maddede
belirtilen kuruluşların iş birliği ile belirleneceğini hükme
bağlamaktadır.
Kanunun hayırlı olmasını
diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Temür.
Şahsı adına ikinci konuşmacı,
Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Beyribey.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Kars) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 1247 sıra sayılı
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'nda yapılan değişiklikle ilgili
tasarının 1'inci maddesinin 10'uncu ek maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Zorunlu mali sorumluluk
sigortası, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanlıkça, ilgili
dalda ruhsat verilmiş şirketler tarafından yapılır. Yani, Hükûmetin
Hazinesinin güvencesi altında yürütülen, Hükûmetin kontrolü altında
yürütülen, ihale yapılan, ihale yoluyla verilmiş sigorta şirketleri
tarafından yapılıyor, açık, şeffaf hâlde yapılıyor.
Şimdi, biraz evvel çıkan
arkadaşlarımızın konuşmalarından, ben bir hekim olarak, hele hekim
arkadaşlarımın konuşmalarından, sanki hastanelerde hiç çalışmamışlar,
daha önce hiç hizmet vermemişler, sıkıntılar yaşamamışlar gibi
hissediyorum ve anlayamıyorum bir kısım hekim arkadaşlarımızı.
Şimdi, malpraktis
(malpractice) ile komplikasyonlar farklı, bunu toplumun her kesimi
bilmiyor, bilmediği için de yorumlarla veya bazen usullü usulsüz hekimler
hakkında davalar açılıyor. Bazen haklı olarak, hekimler hayatları
boyunca bile çalışsalar altından kalkamayacakları tazminatlar
ödüyorlar, maddi manevi tazminatlar ödüyorlar. Bu hekimleri korumanın
yolu nedir arkadaşlar? Bunun bir yolu olmalıdır. Bu korumanın yolu da
sigorta olmaktır. Sigorta olmadan nasıl yapacaksınız? Nasıl altından
kalkacaksınız?
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara)
- İsteğe bağlı yapın.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Devamla) - Kalkamadığımız için veya kalkılamadığı içindir ki, hekimler,
taşrada, başka yerlerde, hatta küçük şehirlerde mesela, hasta çok
riskliyse, ölecekse, hastası öldü diye, o doktora hasta gelmez diye,
o hastayı hemen sevk ederler. Bakmazlar bile.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Biz yapmadık!
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Devamla) - Ben, efendim, Türkiye'yi biliyorum. Siz yapmadınız, doğrudur,
Sayın Vekilim, siz yapmamış olabilirsiniz; ama, bunlar gerçektir. Küçük
yerlerde bir hekimin hastası ölürse, oradaki doktor kolay kolay orada
duramıyor. Onun için de, başından sevk etme, başka yerlere gönderme
usulünü seçiyor. Bu, gerçektir. Bazı hekim arkadaşlarımız itiraz
edebilir, ben göndermedim diyebilir, göndermiyorum diyebilir.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Sayın Vekilim, bu, ettiğimiz yemine uymaz.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Devamla) - Bunlar, şehir merkezlerine gelince, şehir merkezlerinde,
bazen şehir merkezlerinde de aynı usul var.
CANAN ARITMAN (İzmir)-
Ettiğimiz yemine uymaz.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Devamla) - Ben, Ankara Numune Hastanesinde çalışırken gördüklerimi
söylüyorum. Türkiye'nin her köşesinden elde kalan, uğraşılamayan,
problemleri olan, ayakta zor durabilen, bütün hastanelerde, üniversiteler
de dâhil, sevk edilmiş sahipsiz hastalar vardı. Bunlara kimse dokunmuyordu.
Komplikasyonundan dolayı dokunmuyordu, ellerinde kalacak diye
dokunmuyorlardı. Bugün bile vardır bunlar.
Peki, buradan çıkış
yolu, hekime güven kazandırmaktır. Hekime güven kazandırmanın yolu
da, onu sigortayla güvence altına almaktır. Şimdiye kadar yoktu,
burada tartışıyoruz da, aslında, bu Hükûmete hekimlerin, sağlık çalışanlarının
teşekkür etmesi lazım. Onları güvence altına...
HALUK KOÇ (Samsun) -
Gönüllü olsun.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Devamla) - Gülebilirsiniz… Onları güvence altına alıyor, siz
inanmayabilirsiniz.
Ben hekim olsaydım şu
anda -arkadaşlarımla paylaştığımı sizinle paylaşmak istiyorum-
bu sigorta çıkmasa bile, ben şahsım adına sigorta olmayı düşünüyordum.
Mutlaka yaptırmalıydım diye düşünüyordum, mutlaka.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Siz, şahsınız adına yaptırın.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Devamla) - Efendim, benim düşüncem oydu.
Şimdi, burada, devlet,
döner sermaye kanalıyla, ki, devletin bütçesine de yük olmadan bunun
yolunu bulmuş ve uygulamaya koymuş. Ben, bu uygulamanın hekimler
açısından, hastalar açısından, hastaneye gidecekler açısından çok
faydalı olduğunu düşünüyorum. Çünkü, bunu yapmazsak, bunu meydana
koymazsak, hekimlerimiz, riskli hasta grubu diye hastaya yaklaşmak
istememekte ve hastalar mağdur olmakta, kapı kapı dolaşmaktadırlar.
Zaman zaman, belki telefon
açıyoruz, sizler de şahit oluyorsunuz, olmuyorsunuz, efendim, burada
işte, anestezide şöyle eksiklikler olabilir veya şu eksiğimiz
var… Bu eksikliklerin hepsi geçmişte de vardı. Geçmişte anestezi uzmanı
bile yokken, ben cerrahım, ameliyat yapardık. Teknisyenler uyuturlardı,
biz ameliyat yapardık. Bir kısım lokal anestezileri, spinal anestezi
dediğimiz anestezileri kendimiz yapardık. Cerrahların hepsi bilirler…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Beyribey,
konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Devamla) - Ama, şimdi, bunların hepsini, artık, korkumuzdan dolayı
başkalarına havale etmek durumunda kalıyoruz. Ben, Türkiye'de
-ki, geç kaldığımızı da düşünüyorum- hekimlerin hepsinin, hatta,
bunun peşinden, daha sonradan da -ki, bunu da gördükten sonra- sağlık
çalışanlarının, risk grubu olan herkesin, mutlaka sigorta olması
gerektiğini düşünüyorum. Hükûmetimiz hekimlere bu boyutta sahip
çıktığı için de, başta Bakanımız olmak üzere, bütün ilgililere teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Beyribey.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, madde üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
Sayın Tütüncü, buyurun efendim.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Tıp fakültelerinin alacaklarının
ödenmesiyle ilgili az önce sorduğum soruya
Sayın Bakanımızdan yanıt alamadım.
Yine soruyorum: Tıp fakültelerinin
toplamda 1 katrilyon yeni Türk lirasını aşan alacakları ne zaman
ödenecektir?
İkinci sorum: Tıp fakülteleri,
hastaneleriyle gerçekten bir çöküş sürecine sokulmuştur. Tıp fakültesi
dekanları Sayın Başbakandan randevu talep etmişlerdir, durumlarını
arz etmek için. Neden, Başbakandan, değerli hocalarımız randevu talep
etme…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
buyurun efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Bakanıma bir soru yönelteceğim: Bugüne kadar açılan
tazminat davaları ne kadardır ve kamu bugüne kadar ne kadar tazminat
ödemiştir? Yaklaşık yıllık minimum 20 milyarlık bir primi sigorta
şirketlerine ödeyeceğiz. Acaba, hakikaten, biz, bugüne kadar yılda
20 trilyon tazminat ödedik mi? Sonra, bu sigorta şirketleri, biliyorsunuz,
çoğu yabancılaştı ve döviz olarak da bunların 20 trilyonu da yurt dışına
gidecek Sayın Bakanım. Bunu da bilgilerinize arz ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Aslanoğlu.
Sayın Yıldırım…
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu)
- Sayın Başkanım, sizin aracılığınızla Sayın Bakana bazı sorular
sormak istiyorum.
Sağlık hizmetini konuşuyoruz.
Sağlık hizmetini alabilmek için sağlıklı bir mekâna ihtiyaç vardır. Ağustos
2006'da Kastamonu'da yaptığımız ve benim de katıldığım, Kastamonu
milletvekili olarak katıldığım toplantıda, yatırım programında
olan yirmi beş yataklı devlet hastanesi inşaatlarından Kastamonu-Daday,
Kastamonu-Seydiler, Kastamonu-Hanönü, Kastamonu-Şenpazar, Kastamonu-Ağlı
hastane inşaatlarını 2007'de bitirmenin sözünü orada vermiştiniz.
Bu inşaatların ödeneklerini 2007'de vererek bu hastaneleri hizmete
sokmayı düşünüyor musunuz? Ayrıca…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kepenek…
YAKUP KEPENEK (Ankara)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Üç sorum var, aracılığınızla.
Kalecik ilçemizdeki
ruh ve sinir hastalıkları hastanesinin inşasındaki son durum nedir?
İkincisi: İktidarınız
nüfus artışının daha hızlı olmasını istiyor. Bu durum sağlık hizmetlerini
aksatmıyor mu?
Üçüncü sorum da: Ülkemizde
toplam sağlık harcamalarının yüzde kaçı özel kesimce, yüzde kaçı
da kamu kesimince üstlenilmektedir ve bunların dağılımındaki
son beş yılın eğilimleri nasıldır?
Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Neşşar, buyurun.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, ben, önce Enis
Bey'in, Enis Tütüncü'nün sorusuna bir ilave yapayım üniversite hastanelerinin
mali durumuyla ilgili. Çok da sıcak bir saptama. Bugün İbni Sina
Hastanesinde ameliyat yapamadılar, çünkü, ameliyathanede çalışan
sözleşmeli personele ödeyecek kasada paraları yoktu arkadaşlarımızın.
Sayın Bakanın dikkatine sunulur.
İkincisi: Üniversite
hastaneleriyle ilgili Sayın Bakanın bir süredir dile getirdiği
bir verimlilik söylemi var. Şimdi, acaba, üniversite hastanesindeki
eğitim ile bir Bakanlık eğitim hastanesi eğitimi arasındaki farkı
Sayın Bakan biliyor mu? Acaba, öğrenci eğitimi ile asistan eğitimi
arasındaki farkı Sayın Bakan biliyor mu? Acaba, üniversite hastaneleri
hasta bakılan muayenehaneler midir, yoksa…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Özyurt…
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla, Sayın Bakanıma
iki soru sormak istiyorum:
Biraz sonraki maddelerde
gelecek, anestezi teknisyeninin vereceği anestezi sırasında ameliyatı
yapan hekim sorumlu olacaktır. Acaba, bunu nasıl sigorta etmeyi düşünüyorsunuz?
Anesteziyi veren teknisyen, ameliyatı yapan hekim, hangisi zorunlu
sigorta olacaktır, bunu öğrenmek istiyorum.
İkincisi de: Hekimlere
zorunlu sigorta getirmenizin nedeni, yine biraz sonra gelecek
olan maddelerde yabancı hekimleri korumak diye bir düşünceniz var
mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Değerli, siz de
kısa sorarsanız… Bir tek siz kaldınız, sizi atlamak istemedim.
Buyurun.
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara)
- Sayın Bakanım, Sağlıkta Dönüşüm Projesi'nden önce sağlık kurumlarının
açığı ne kadardı? Şu an sağlık kurumlarının, kuruluşlarının açığı
ne kadardır?
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Değerli.
Sayın Bakanım, buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Tütüncü bir önceki
maddede sorduğu sorunun aşağı yukarı aynısını sordular, tıp fakültelerinin
bir çöküş sürecine sokulduğundan bahsettiler. Sanki kasıtlı bir
şeymiş gibi bunu özellikle ifade ediyorlar. Ben buna kesinlikle katılmıyorum.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Parasını ödemezsen tabii ki çöker.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Kuşkusuz, bu hususta Hükûmetimizin hiçbir olumsuz
düşüncesi yoktur ve olamaz da.
Değerli arkadaşlarımız
Sayın Başbakandan randevu istemiş olabilirler, bizden de istediler,
defaatla görüştük, yine görüşürüz. Kendilerinin problemlerine
yardımcı olmak açısından ben bugüne kadar elimden gelen her şeyi yaptım,
bundan sonra da yapmaya devam edeceğim, ülkenin Sağlık Bakanı olarak.
Ancak -daha sonra Sayın
Neşşar da bahsettiler- gerçekten bir verimlilik problemi var. Tekrar
ifade ediyorum değerli arkadaşlarım. Bunu üniversite hastanelerimizi
ve onların çok değerli yöneticilerini eleştirmek için söylemiyorum.
Bakınız, üniversite hastanelerimizde bir yılda muayene edilen
hasta sayısı ve yapılan hizmet sayısı çok az. "Acaba eğitim hastanelerimizle
kıyaslayabilir miyiz, buralarda öğrenci var." Ben yıllarımı
üniversitede geçirmiş bir üniversite hocasıydım siyasetle hizmete
başlayıncaya kadar. Tabii ki ilaveten öğrenci eğitimi de var, ama
aslında bu her iki kurumdaki eğitim ve araştırma faaliyetleri birbirine
çok benzer. Sadece öğrenciyi, ilaveten tıp fakültesi öğrenci sayısını
sanki bu hastanelerin hizmet yükünü çok fazla artırıyormuş gibi… Hastanelerden
bahsediyorum dikkat ederseniz.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Bir öğrenciyle bir asistanın muayenesi arasındaki fark…
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Ayrıca, bu hastanelerin hizmet yükünü çok artırıyormuş
gibi -altını çizerek söylüyorum, hizmet yükünden bahsediyorum-
veya buraların masrafını çok artırıyormuş gibi sunmak yanlıştır.
Kuşkusuz bir etkisi olacaktır. Ancak, değerli arkadaşlarım, Türk
kamuoyunu doğru bilgilendirmemiz lazım. Bakın, bugün Almanya'da,
öğrenci sayısıyla kıyasladığımızda, Türkiye'dekinin beşte 1'i
kadar, altıda 1'i kadar tıp fakültesi öğretim üyesi var. Biz burada
öğretim üyesi arkadaşlarımıza da haksızlık yapmayalım. Sistemi
ne şekilde tadil edeceksek üniversitelerimizle beraber tadil etmeliyiz
ve mutlaka üniversite hastanelerimizi daha verimli hâle getirmeliyiz,
hizmet yönetimi ve işletme yönetimi açısından.
Açılan tazminat davalarının
ortalama rakamını, arkadaşlarım, 5 ila 7 trilyon arasında verdiler
geçtiğimiz yıllarda. Ancak, yeni Türk Ceza Yasası'ndan dolayı bu
son aylarda bir artış eğilimi göstermiş durumda. Ayrıca, sigortacılık
mantığında, biliyorsunuz -biraz önce, ben, bazı rakamlar ifade ettim,
yuvarlak rakamlar, ama, bunları tahminî rakamlar olarak ifade ettim-
sigortacılık mantığında, risk ile bu riskin karşılığında bir sigortalama
yapılır. Eğer risk düşükse, kuşkusuz ki, sigortalamalar da o oranda
daha düşük meblağda olacaktır. Yani, burada, sigorta şirketlerine
fazladan bir para aktarılması gibi bir husus kesinlikle söz konusu
olamaz.
Dikkat ederseniz, zaten,
kanunun metninde, Sağlık Bakanlığının, özellikle kendi hastaneleri
için, bu işin ihale sürecine dâhil olmasını da bu sebeple istiyoruz.
Biz, hekimlerimizi sadece sigorta şirketlerinin şahsi tasarruflarının
inisiyatifine de böylece bırakmamış oluyoruz.
Bir önceki maddede
Sayın Koç sormuşlardı, şimdi arkadaşlarım cevapları getirdiler. Şu
anda, Avrupa Birliği ülkelerinin 15 üyesi, mevzuatını, sigorta
yaptırmayan tabip ve sağlık kuruluşları ile geri ödeme kurumları
arasındaki ilişkiyi, sözleşmeyi kurmamak şeklinde geliştirmiş durumdalar.
Dolayısıyla, buralarda eğer bir tabip…
HALUK KOÇ (Samsun) -
15…
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - 15 Avrupa ülkesi.
...sözleşme yapmamışsa
veya bir kuruluş sözleşme yapmamışsa sigorta şirketleriyle, geri
ödeme kurumlarıyla onlar sözleşme yapmıyorlar. Dolayısıyla, sigorta
bu şekilde bu ülkelerde zorunlu hâle getirilmiş durumda. Diğer ülkelerin
birçoğu da bu paralelde çalışmalar yürütmekteler.
Sayın Yıldırım, sağlıklı
mekâna ihtiyaçtan bahsetti, Kastamonu için. Şu anda bütün hastanelerin
sayısını veremem, ama, yıllardır başlanmış ve atıl biçimde bekletilen
inşaatları Kastamonu'da, biliyorsunuz, biz, bunların önemli bir
kısmını hizmete açtık. Bu sene de önemli bir sayıda hastaneyi hizmete
açacağız. Bunların isimlerini size bilahare verelim.
Ayrıca, iki yüz elli
yataklı hastanenin bir an önce bitirilmesi için de inşaat sürecini…
Bayındırlık ve İskân Bakanımız ihale sürecinde biliyorsunuz.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu)
- İhale edildi efendim.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Bir an önce bitirmenin peşindeyiz yani. Bir ödenek
sıkıntımız da yok. İhale süreçlerinin süratlenmesiyle ilgili bir
husus.
Sayın Kepenek'in Kalecik'teki
binayla ilgili sorusuna cevaben… Değerli Milletvekilim, Millî
Eğitim Bakanlığıyla bu binayı görüşüyoruz. Bu binayı bir şekilde
mutlaka kullanacağız. Bir yurt yapma düşünceleri var.
Şimdi, bir şey söylediniz
"Nüfus artışının hızlı olmasını Hükûmet olarak istiyorsunuz."
diye.
YAKUP KEPENEK (Ankara)
- Politikanız öyle.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Değerli Milletvekilim, bakın, tabii, burada çok
geniş açıklamalar yapmak bir maddenin sorularına cevap verirken
mümkün değil.
Biz nüfus sayısının
-sizin ifadenizle, tırnak içinde söylüyorum- daha hızlı olmasını
arzu etmiyoruz, sadece belli bir oranın altına düşmemesini arzu
ediyoruz. Dünyanın gerçeği budur. Doğurganlık hızı, şu anda, Türkiye'de
2,2'dir, doğurganlık çağındaki bayanlar için. Bu oranın 2,1'in altına
düşmesi durumunda, 2'nin altına düşmesi durumunda nüfusun yaşlanmaya
başlayacağını biliyoruz. Bunlar bilimsel gerçekler. Nüfusla uğraşan
kişiler bunu çok iyi biliyorlar. Birçok Avrupa ülkesi, Rusya ve buna
benzer dünyadaki gelişmiş ülkeler bu sıkıntıyı şu anda çok ağır biçimde
yaşıyorlar ve göğüslemekte de çok zorlanıyorlar. Dolayısıyla biz
bir sınırdayız. Biz, bu hususta, üreme sağlığıyla ilgili programlarımızı
geliştirirken, hangi bölgelerde daha çok ihtiyaç varsa, -ülkenin
daha çok doğusunda, ülkenin kırsalında bu ihtiyaç var- bütün çalışmalarımızı
bu anlamda, bu alanlarda yoğunlaştırıyoruz ve bir önceki hükûmetin
dönemine göre de bizim dönemimizde bu hizmetlerden yararlanan vatandaş
sayımız 12 milyondan 18 milyona çıkmıştır. Gerçekleri bu şekilde
şu yüce Meclisin çatısı altında ifade etmek lazım.
YAKUP KEPENEK (Ankara)
- Aile planlaması…
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Artık aile planlaması kavramı üreme sağlığı kavramının
altındadır bugün. Modern dünya "üreme sağlığı" ifadesini
kullanıyor. İnsanlara, zorla, sen çocuk yapmayacaksın falan denemez.
YAKUP KEPENEK (Ankara)
- Öyle bir şey söylemedim.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Türkiye'de şunlar da tartışılıyor bakınız: Diyelim
ki, yoksul çocukların, mesela, asgari ücretli ailelerin çocuklarıyla
ilgili bir düzenleme yapıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
toparlarsanız… Süremizi çok aştık.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Bitiriyorum efendim. Hemen bitiriyorum.
Bu düzenlemeyi yaparken,
deniliyor ki: "Siz, nüfusu fazla olan ailelere avantaj getiriyorsunuz."
Biz doğan çocukları cezalandıracak mıyız Sayın Milletvekilim?
YAKUP KEPENEK (Ankara)
- Öyle bir şey demedim.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Yani üreme sağlığı mantığını doğan çocukları cezalandırmak
gibi de algılamamak lazım.
Hepinize çok teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
YAKUP KEPENEK (
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde üç adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş
sıralarına göre okutup, sonra aykırılık durumlarına göre işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1247 sıra sayılı Kanun
Tasarısının Çerçeve 1 inci maddesi ile eklenmesi öngörülen 3359
sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun Ek 10 uncu maddesinin birinci
fıkrasındaki "yüzde ellisi ise bizzat sigortalının döner sermaye
ek ödemesi payından karşılanır." ibaresinden sonra gelmek üzere
"Askeri sağlık kurum ve kuruluşlarında görevli tabiplere döner
sermayeden ek ödeme yapılıncaya kadar primlerinin tamamı, döner
sermayeden karşılanır." ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Salih
Kapusuz |
Seyfi
Terzibaşıoğlu |
Tevhit
Karakaya |
|
|
Ankara |
Muğla |
Erzincan |
|
|
|
Ekrem Erdem |
|
Yekta Haydaroğlu |
|
|
İstanbul |
|
Van |
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1247 sıra sayılı Yasa Tasarısının Çerçeve 1. maddesinin Ek madde
10'un birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
|
İsmail Değerli |
|
Yakup Kepenek |
|
Hasan Güyüldar |
|
Ankara |
|
Ankara |
|
Tunceli |
|
|
Kemal Kılıçdaroğlu |
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
|
|
|
İstanbul |
|
Malatya |
|
"Kamuya ait döner
sermayeli sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan tabiplerin
bu Kanun ile getirilen zorunlu mali sorumluluk primlerinin yüzde
50'si Merkezi Yönetim Bütçesinden; yüzde 50'si ise kurum ve kuruluşa
ait döner sermaye gelirlerinden karşılanır."
BAŞKAN - Üçüncü önergeyi
okutup, işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1247 Sıra Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
1. maddesine bağlı "Sigorta primleri ve tarifeler" başlıklı
ek 10. maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Haluk Koç |
|
Ali Arslan |
|
Nurettin Sözen |
|
Samsun |
|
Muğla |
|
Sivas |
|
İsmail Değerli |
|
Mehmet Neşşar |
|
İ.Sami Tandoğdu |
|
Ankara |
|
Denizli |
|
Ordu |
|
|
|
Mustafa Özyurt |
|
|
|
|
|
Bursa |
|
|
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Son önergeye
mi, ilk önergeye mi Sayın Başkanım?
BAŞKAN - Son önergeye.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Son önergeye
katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Neşşar.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergeyle ilgili konuya
geçmeden önce, bir hayretimi dile getirmek istiyorum. Biraz önce
Sayın Beyribey, burada, çıktı, bu anestezi konusunda konuşurken
aynen şunu söyledi -ben buraya yazdım, tutanaktan bulmaya gerek
yok- "Korkunuzdan anesteziye işi havale ediyorsunuz." diye
bir ifade kullandı. Yani, koskoca bir bilim dalını, anesteziyi yok
farz etti ve dedi ki: "Ben zamanında anestezisini verip, çok ameliyat
yaptım." Ben de yaptım Sayın Beyribey -eğer buradaysanız- ameliyatın
yarısını bırakıp, çıkıp hastayı canlandırdım geri döndüm, entübe
ettim, ameliyata girdim, ama, onlar otuz sene önceydi.
Şimdi, siz Avrupa Birliğinin
önüne gidiyorsunuz, çağdaşlaşmaya çalıştığınızı dile getiriyorsunuz,
ama, karşılığında, anesteziyi arkasına sığınılacak, korkusundan,
korkunuzdan arkasına sığınılacak bir işlem olarak görüyorsunuz.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Kars) - Bunu nereden çıkarıyorsunuz?
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)
- Aynen, dediniz bunu.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
- Öyle demedi.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)
- Aynen, dediniz.
Bu devirde… Bu devirde…
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Kars) - Bu devirde…
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)
- Bu devirde, elinizdeki teknoloji… Dün Sayın Bakan dedi "Dünya
kadar anestezi uzmanı yetiştirdik." dedi. Bugün kanun çıkartıp,
artık anestezi uzmanı olmayan yerde ameliyat yapılmaz demeniz gerekirken,
Avrupa'nın önüne giderken Avrupa'nın bunu sizden isteyeceğini bile
bile, bu kanunu hâlâ çıkarmakta ısrar ederken, siz neden insanların
size "gerici" dediğini anlamakta güçlük çekiyorsunuz.
Şimdi, buradan konumuza
geçelim.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Kars) - Anlayamadım, şeyi anlayamadım…
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)
- Şimdi, Sayın Bakan son zamanlarda belki biraz telaşından, belki
biraz burada söylediklerinin toplum tarafından onaylanmamış olduğunu
hissetmekten hatalar yapıyor. Örneğin dün dile getirdim, kanunun
metnine yazılırken, riskli malzeme kullanılmasının, Sayın Maliye
Bakanının hazırladığı geri ödeme listelerinin hazırlanışıyla
ilgili olduğunu, doktorları riskin altına soktuğunu söyledi. Kendisinin
riskli diye ilan ettiği ilaçlara ruhsat verdiğini itiraf etti. Bugün
de, bu kanunda çok enteresan bir şey var, diyorsunuz ki ek madde
10'da: "Ödenecek primin yüzde 50'si bizzat sigortalının döner
sermaye ek ödemesi payından karşılanır." Döner sermaye ek ödeme
payı, herhâlde, kişinin mali haklarından bir tanesidir Sayın Bakan.
Aynı maddenin aşağısında da diyorsunuz ki: "Prim, hiçbir isim altında
ve hiçbir şekilde sigortalının maaş ve sair mali haklarından kesilemez."
Şimdi, hangisine inanacağız? Kişinin aldığı döner sermaye, kişinin
mali hakkı mıdır değil midir? Mali hakkıysa, ilk, başına başka türlü
yazıyorsunuz, sonuna başka türlü yazıyorsunuz. Bu, bir dağınıklığı
gösteriyor. Bu dağınıklık, zaten ısrarla sağlık alanında hissediliyor.
Bugüne kadar, Parlamentoda,
sağlık konusunda çok fazla bilgili, çok fazla yetkin kadroların belki
de olmamasından olsa gerek, ilk başta çıktığınız zaman, sizin de,
çok takdir ettiğim, beğendiğiniz o konuşma üslubunuzla vatandaşı
ikna edebiliyordunuz, ama, artık, sizin konuşmalarınıza vatandaşın
inanmadığını ve tepki gösterdiğini biliyorsunuz. Denizli'de söylediklerinizin
hiçbirisinin doğru olmadığını, buradan düzeltmek, kürsüden, benim
vazifem. Denizli'de kimse memnun değil, yer yerinden oynuyor. Kapatılan
her sağlık ocağının olduğu bölgeden bana telefon geliyor. Her sağlık
ocağının yanından eczaneler kapatılıyor. Aile hekimliğine karşı
çıkan hekimler sürgüne uğruyorlar. Bunlar, gazetede, resimleri
ve sürgün edildikleri yerlerle gazetelerde ilan edildi. Bu insanlar
size başvurdular. Siz, müfettiş diye, bu işi yapmakla yetkili, görevli
insanları Denizli'ye yolladınız ve o giden insanlar da öyle, sabahtan
akşama kadar durup geri döndüler ve biz bunu yapacağız kardeşim diyerek
geri döndüler.
Çok enteresan bir
şey, bakın, sayın AKP milletvekilleri, size söylüyorum, çok ilginç:
Denizli'nin İl Sağlık Müdürü, Tabip Odasına mektup yazarak, Tabip
Odası Başkanı hakkında soruşturma açıyor. Yani, sanki, Türk Tabipleri
Birliği ve ona bağlı olan teşkilat Sağlık Bakanlığının uzantısıymış
gibi, bir il sağlık müdürü gidip, tabip odasına mektup yazarak,
resmî evrak göndererek tabip odası başkanı hakkında soruşturma açıyor.
Sağlık Bakanlığı, maalesef, bu durumdadır, aksettirildiği gibi
değildir. Sizler de hekim olmadığınız için bazı konularda yeterince
olayları anlamıyorsunuz gibi geliyor. Vatandaş bunun farkındadır
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Kars) - Siz hekimsiniz!
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)
- Sizlere saygıyla iletiyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1247 sıra sayılı Yasa Tasarısının Çerçeve 1. maddesinin
Ek Madde 10'un birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
İsmail
Değerli (Ankara) ve arkadaşları
"Kamuya ait döner
sermayeli sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan tabiplerin
bu Kanun ile getirilen zorunlu mali sorumluluk primlerinin yüzde
50'si Merkezi Yönetim Bütçesinden; yüzde 50'si ise kurum ve kuruluşa
ait döner sermaye gelirlerinden karşılanır."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kılıçdaroğlu.(CHP sıralarından alkışlar)
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
maddeye baktığınızda, bu kanunun ne kadar alelacele hazırlandığı,
üzerinde sağlıklı düşünülmediği, en azından bir maliyecinin gözlüğünden
geçmediği görülüyor.
Şimdi, bakın, değerli
arkadaşlar, maddede şöyle diyor, Sayın Bakanımız da lütfeder dinlerse:
Mali sorumlulukla ilgili, "…yüzde ellisi ise -yüzde 50'sini döner
sermaye ödeyecek- bizzat sigortalının döner sermaye ek ödemesi payından
karşılanır." Yani, benim, döner sermayeden bir hakkım var, yüzde
50'si de o döner sermayedeki hakkımdan karşılanmış olacak.
Geliyoruz maddenin
bir sonraki cümlesine, daha sonraki cümlesine: "…ödenen sigorta
primi hiçbir isim altında ve hiçbir şekilde sigortalının maaş ve sair
mali haklarından kesilemez..." Peki Sayın Bakanım, bu ne perhiz,
bu ne lahana turşusu! Üstte diyorsunuz ki: "Hekimin döner sermayesindeki
ek hakkından kesilecek." Altta da diyorsunuz ki: "Maaşından
ve mali haklarından kesinlikle kesinti yapılamaz." Bu çelişkiyi
peki nasıl gidereceksiniz? Biz size bir iyilik yaptık ve bir önerge verdik.
Önergede diyoruz ki, mademki siz doktorun aylığından ve onun mali
haklarından hiçbir kesinti yapmayacağız diyorsanız, o yüzde 50'sini
merkezî yönetim bütçesinden karşılayın, bu kadar doğal bir teklif
yaptık; ama, siz bu teklife sıcak bakmadığınızı, bunu kabul etmediğinizi
söylüyorsunuz.
Bir başka önemli nokta
değerli arkadaşlar, Sayın Bakan "Türk kamuoyunu doğru bilgilendirmemiz
lazım." dedi. Doğrudur; Türk kamuoyunu doğru bilgilendirmemiz
için doğru söylememiz lazım; ama, Sayın Bakan sorulara yanıt verirken
şu ifadeyi kullandı: "Sayın Neşşar'ın söylediği gibi, tıp fakültelerinde
bir verimlilik sorunu var." Oysa, Sayın Neşşar hiç de böyle bir
şey söylemedi; ama, Sayın Bakana göre, CHP milletvekili tıpkı Sayın
Bakan gibi düşünüyor ve "tıp fakültelerinde bir verimlilik sorunu
var" diye söylüyor. Ee, Sayın Bakanım, sizin, Sayın Neşşar adına
bu şekilde bir beyanda bulunmaya hakkınız var mı? Hem diyorsunuz
ki: "Bizim, Türk kamuoyunu doğru bilgilendirmemiz lazım."
hem de arkadan dolanıp, acaba, CHP milletvekili de bana arka çıktı,
benim bu söylediklerim doğrudur gibi bir imajı kamuoyunun bilgisine
sunuyorsunuz. Buna hakkınız var mı? Hakkınızın olmaması lazım.
Bizim önergemiz, görüşülen
bu tasarıdaki bir garabeti gidermeye yöneliktir, eğer bu garabeti
giderirseniz mutlu oluruz.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1247 sıra sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 1 inci maddesi ile eklenmesi
öngörülen 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun Ek 10 uncu
maddesinin birinci fıkrasındaki "yüzde ellisi ise bizzat sigortalının
döner sermaye ek ödemesi payından karşılanır." ibaresinden
sonra gelmek üzere "Askeri sağlık kurum ve kuruluşlarında görevli
tabiplere döner sermayeden ek ödeme yapılıncaya kadar primlerinin
tamamı, döner sermayeden karşılanır." ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Salih
Kapusuz (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Uygun görüşle
takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Askeri hastanelerin
mevcut döner sermayelerinden askeri tabiplere pay verilmediğinden
söz konusu personelin zorunlu mali sorumluluk sigortası primlerinin
tamamının döner sermaye gelirlerinden karşılanması uygun olacaktır.
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.28
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.44
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58'inci Birleşimi'nin Üçüncü Oturumu'nu
açıyorum.
1247 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 1'inci maddesine
bağlı ek 10'uncu maddesinin üzerinde Ankara Milletvekili Salih Kapusuz
ve arkadaşları tarafından verilen önergenin oylanmasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunup
karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmiştir.
Ek madde10'u kabul edilen
önerge istikametinde oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Ek madde 11'i okutuyorum:
EK MADDE 11- Bu Kanun ile getirilen zorunlu malî sorumluluk
sigortası, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu bakanlıkça ilgili
dalda ruhsat verilmiş sigorta şirketleri tarafından yapılır.
Sağlık Bakanlığı, kamuda
görevli tabiplerin en uygun şartlarda sigortalanabilmesini teminen,
birinci fıkrada belirtilen sigorta şirketleri arasından prim ve
teminat kapsamı bakımından en uygun taahhütte bulunan bir veya
birden fazla sigorta şirketini bir yıllık süre ile yetkili kılmak
için kamu ihale mevzuatına göre ihaleye çıkabilir. Bu durumda, kamuda
çalışan tabiplerin zorunlu malî sorumluluk sigortası, sadece bu
ihale neticesinde tespit olunacak sigorta şirketince yapılabilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu.
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; az önce bir önerge üzerinde söz almış ve bir maddedeki
yanlışlığa dikkatinizi çekmiştim. Aslında, maddenin tümüyle çıkarılması
isteniyordu, ama o reddedilince maddedeki bir yanlışlığın giderilmesi
ve maddenin kendi içinde tutarlı olmasını sağlayabilecek bir önerge
vermiştik, ama o önerge de, anlayamadığımız bir nedenle, sırf önerge
muhalefetten geldi diye reddedildi. Eğer, her, muhalefetten gelecek
önerge reddedilecekse, ben merak ediyorum, Adalet ve Kalkınma Partisi
eğer bir yanlışlık yaptıysa, yani bu yanlışlığın düzeltilmesi yönündeki
teklif muhalefetten geldi diye yanlışlıkta ısrar mı edilecek? Bunun
mantığını gerçekten de anlamak mümkün değil.
Sayın Bakan buraya
gelip geneli üzerinde konuşmasını yaparken, Grup Başkan Vekilimiz
Sayın Haluk Koç bunun mali portresini sordu: Zorunlu mali sigortanın
mali portresi nedir? Sayın Bakan, şu ana kadar bu soruya yanıt vermiş
değil.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
- Sayın Bakan dinlemiyor zaten.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, siz bir sigorta dalı ihdas
ediyorsunuz. Bir sigorta, zorunlu bir sigortayı uygulama yönünde
bir yasa çıkarıyorsunuz. Nasıl olur da bir bakan, üstelik bir Sağlık
Bakanı, üstelik de bir akademisyen, buraya getirdiği yasanın mali
portresinden habersiz olur? Nasıl olur da bu kürsüye çıkıp, evet, biz
zorunlu mali sigorta getiriyoruz, bunun rakamı şudur, devlete maliyeti
şu olacak veya kişiye maliyeti şu olacak diye bir rakam veremez?
Sayın Bakan ne diyor,
bakın: "Efendim, bunlar çok küçük rakamlardır. Varsayalım ki 200
YTL olacaktır." Ne demek Sayın Bakanım varsayalım? Biz, varsayım
üzerine ne zamandan beri Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasa çıkarmaya
başladık? Varsayım üzerinden ne zamandan beri hareket etmeye, düşünce
oluşturmaya başladık Türkiye Büyük Millet Meclisinde? Siz, eğer sorumluluğunuzu
biliyorsanız, gelirsiniz, burada, bu yasanın Türkiye Cumhuriyeti'ne
maliyeti şudur dersiniz, bu yasanın mali portresi budur dersiniz.
Biz de deriz ki, evet, doğrudur, mali portresi budur. Siz bunu söylemekten
bile kaçınıyorsunuz, çünkü siz de bilmiyorsunuz.
Bakın, Sayın Bakanım,
ben size bir örnek vereceğim: İşsizlik sigortası denen bir uygulama
var. Nedir işsizlik sigortasının oranı, biliyor musunuz değerli
arkadaşlar? Asgari ücretin yüzde 1'i, yani 5 YTL. İşsizlik sigortasında
biriken fondan haberiniz var mı Sayın Bakan? 25 katrilyon lira. Üstelik
işsiz kaldığı zaman hemen kişiye işsizlik sigortasından ödenek verilir.
Bu harcamaya rağmen işsizlik sigortasında biriken para 25 milyar
YTL. Şimdi, siz, özel sigorta şirketlerine aktarılmak üzere, dibi,
ucu, kıyısı belli olmayan bir yasayı getirip AKP Grubunun oylarıyla
buradan geçirmek istiyorsunuz. Şimdi, ben merak ediyorum: Sayın Bakan,
siz gerçekten kime hizmet ediyorsunuz?
Bakın, siz hekimsiniz,
kullandığınız cümleyi ben, izninizle, aynen okumak istiyorum:
"Hekimlik yaparken kusurlu davranmamak mümkün değildir." İnsaf
Sayın Bakan, kim size bu yetkiyi verdi? Hangi hekim, evet, ben baştan
kusurlu olacağım der? Bir daha okuyayım size cümlenizi: "Hekimlik
yaparken kusurlu davranmamak mümkün değildir."
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
- Evet, doğru.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Doğru.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Ne demek doğru? Her hekim demek ki annesinden doğarken
kusurlu doğuyor. Ne demek efendim? Ben hekimim, mutlaka kusur işleyeceğim
diye bir kural var mı? Böyle bir kural yoktur.
SONER AKSOY (Kütahya)
- Bir daha oku.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Okuyayım: "Hekimlik yaparken kusurlu davranmamak
mümkün değildir."
SONER AKSOY (Kütahya)
- Yaparken, yani yapabilir diyor.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Efendim, olur mu? Bakın, "…mümkün değildir." Her
hekim kusurlu olur diyebilir misiniz? Hekimlik mesleğinde kusur
olabilir, yanlışlık olabilir diyebilirsiniz, ama, rica ederim, hekimlik
yaparken kusurlu davranmamak mümkün değildir diyorsunuz, siz kesip
atıyorsunuz. Böyle bir anlayış olamaz.
RITVAN KÖYBAŞI (Nevşehir)
- Yanlış.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Yanlış tabii, doğrudur.
RITVAN KÖYBAŞI (Nevşehir)
- Siz yanlış anlıyorsunuz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Yanlıştır, söylüyoruz. Yanlışta da Sayın Bakan ısrar etmemeli.
Sayın bakanların sorumlulukları vardır arkadaşlar, o sorumluluklara
dikkat etmek zorundadırlar, konuşurken de o özeni göstermek zorundadırlar.
Bakın, Sayın Bakan,
klinik şef ve şef yardımcılarıyla ilgili olarak da konuşmasında
şöyle söylüyor: "Sayın Cumhurbaşkanımızın bu yürütmeyi durdurma
için Anayasa Mahkemesine giderken ortaya koyduğu bazı gerekçeler
vardı. Şimdi, biz bu gerekçeleri de dikkate alarak pratik anlamda Kanun'u
yeniden düzenliyoruz." Peki, sormazlar mı Sayın Bakan: Bu Kanun'u
Sayın Cumhurbaşkanı geri gönderdiği zaman o gerekçelere niçin
bakma ihtiyacını duymadınız da, illa Anayasa Mahkemesi yürütmeyi
durdurma kararı verdikten sonra siz bu gerekçelere bakma ihtiyacı
duyuyorsunuz? Yani, sizin elinizde duran, tutan neydi? Çünkü,
sizin amacınız başkaydı Sayın Bakan. Sizin amacınız: Ben bildiğimi
okuyacağım, klinik şefini tayin edeceğim, Anayasa Mahkemesi yürürlüğü
durdurma kararı verinceye kadar da yapacağım. Devlet anlayışında
var mıdır bu? Böyle bir anlayış olabilir mi? Siz, yönetmelik yapıyorsunuz
iptal ediliyor, tüzük değiştiriyorsunuz iptal ediliyor, yasa çıkarıyorsunuz
o da iptal ediliyor ve şimdi de gelip diyorsunuz ki: "Ben, efendim,
bunu düzelteceğim." Neyi düzeltiyorsunuz Sayın Bakan siz, neyi
düzeltiyorsunuz? Her şeyi berbat ettikten sonra bir şeyi düzeltemezsiniz.
Şimdi, Sayın Bakan,
CHP Grubuna dönerek diyor ki: "1930'lardaki bir kanuna takılıp
kalmayı doğrusu yadırgıyorum." Şurada sizin Hükûmetinizin
Acil Eylem Planı var arkadaşlar. Belki Sayın Bakanın da Acil Eylem Planı'ndan
bilgisi vardır. Acil Eylem Planı'nın sağlıkla ilgili bölümünde, Sağlık
Bakanlığının en geç bir yıl içinde yeniden yapılandırılacağı ifade
ediliyordu. En geç bir yıl içinde. Çünkü, Sayın Bakan, 1930'ların yasasına
takılıp kalmak istemiyordu.
Peki, Sayın Bakan, getirdiniz
mi böyle bir değişiklik? Sizin elinizi tutan ne, niçin getirmiyorsunuz?
Üstelik, Acil Eylem Planı, sizin Hükûmetinizin eylem planı. Çünkü,
sizin amacınız başka. Siz, Türkiye Cumhuriyeti'nin sağlık sorunlarını
çözmek istemiyorsunuz. Sizin amacınız, ben sağlık olayını alayım,
bir ucundan tutayım, söylediklerimi söyleyeyim, ortalığı karıştırayım,
Danıştay iptal edermiş, Anayasa Mahkemesi iptal edermiş… Siz, el yordamıyla
sağlık sorunlarını çözmeye çalışıyorsunuz. El yordamıyla hareket
ederseniz yanlış yaparsınız. Oysa, sağlıklı bir planlama yapabilirdiniz,
belli konularda üzerinde düşünebilirdiniz, uzmanlarla beraber
çalışabilirdiniz, belli bir düzenlemeden sonra bunları getirip
Parlamentonun gündemine getirebilirdiniz. Yaptınız mı? Yapmadınız.
Bakın değerli arkadaşlar,
bir başka şey daha var. Sayın Bakan diyor ki: "Bizim Hükûmetimizin
zamanında -hatta burada bir de grafik gösterdi- uzman hekim dağılımında
biraz daha olumlu bir gelişme oldu." Aksini söyleyen yok zaten
bunun. Neden oldu? Çünkü, mecburi hizmeti getirdiniz de onun için oldu.
Mecburi hizmete gidip başlamasa, olmuyor zaten bu. Ama, Sayın Bakan,
bunu söylerken, mecburi hizmeti kendisinin kaldırdığını niye söylemiyor?
Niçin el yordamıyla diyorum? Geldi, bu kürsüden, mecburi hizmetin
ne kadar insan haklarına aykırı olduğunu söyledi, yasalara, Anayasa'ya
aykırı olduğunu söyledi; sizler de oy verdiniz, kalktı. Sonra, aynı bakan, yine
bu kürsüye geldi, bu sefer de, mecburi hizmetin faziletlerinden
söz etti. Şimdi de, kalkmış, Sayın Bakan "Uzman hekim dağılımı
bizim zamanımızda iyi oldu." diyor. Ne diyoruz biz size Sayın
Bakan? Siz, sağlık sorunlarını el yordamıyla çözmeye çalışan bir
bakansınız. Bu, sizin akademik kimliğinizle bağdaşmıyor, doğru olmuyor.
Bir başka şey daha söyleyeceğim
değerli arkadaşlar. Sayın Bakan dedi ki, aile hekimliğinden söz etti,
orada ücret almıyoruz diye ifade etti. Sayın Bakanın çıkardığı yasadan
herhâlde haberi yok. Neden haberi yok? Biz Aile Hekimliği Yasası'nın iki maddesi dolayısıyla
Anayasa Mahkemesine gittik. Sayın Bakan da bilsin diye söylüyorum.
Birincisi şu: Aile hekimine yapılacak başvurularda alınacak ücreti
Sağlık Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
müşterek belirliyorlar. Biz de söyledik ki: Nedir bu ücret? Üçü birleşti,
dedi ki: Aile hekimliği ücreti 1 milyardır. Yasal engel var mı? Yok.
Dedik ki: Bu böyle olmaz, bir rakam koyun buraya.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kılıçdaroğlu, konuşmanızı tamamlayınız.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Buraya bir rakam koyun söyledik ve bunun için Anayasa
Mahkemesine gittik. Şimdi Sayın Bakan ne diyor? "Ücretsiz olacak"
diyor. Peki -siz ücretsiz de yapabilirsiniz, 2 milyar da yapabilirsiniz-
böyle bir yasal düzenleme olabilir mi? Böyle bir şeye haklılık payı
kazandırabilir misiniz siz?
Bir başka önemli nokta
aile hekimliğiyle ilgili: Bakın, değerli arkadaşlar, aile hekimliği,
birinci basamak sağlık hizmeti sunmak için kuruldu. Yasa'da şöyle
bir düzenleme var: Eğer aile hekimi kendisine yapılacak başvurulardan
belli bir süre içinde hastaların yüzde 20'sinden fazlasını bir üst
basamağa gönderirse aile hekiminin aylığında kesinti olacak.
Şimdi elinizi vicdanınıza
koyup düşünün arkadaşlar. Siz aile hekimisiniz, bir hasta geldi,
hastayı gerçekten bir üst sağlık kurumuna sevk etmek zorundasınız,
ama tam yüzde 20'lik limittesiniz. Sevk ederseniz maaşınız düşecek,
sevk etmezseniz vicdan azabı çekeceksiniz. Böyle bir kanun olabilir
mi arkadaşlar?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU
(Devamla) - Böyle bir kanun olamaz arkadaşlar. Biz onun için de Anayasa
Mahkemesine gittik.
Teşekkür ediyorum değerli
milletvekilleri. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Anavatan Partisi Grubu
adına Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan.
Buyurun Sayın Özdoğan.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 1247 sayılı Yasa Tasarısı'nın 1'inci maddesi üzerinde
Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
doktorlardan kaynaklanmayan, ancak, sağlık altyapısı yetersizliğinden
dolayı, ülkemizde, doktor hataları ve bunun hasta ve hekim açısından
sonuçları vahim bir durumdadır. Kasıtsız da olsa, ağır ihmal neticesinde
ortaya çıksa da, hekimlere, yaptıkları tıbbi hatalardan doğan manevi
ve maddi zararları bir nebze olsun giderebilmeleri için, sigorta
sisteminin oluşturulması, elbette, olumlu yaklaşacağımız bir hususiyettir.
Ancak, bu sigorta sistemini, bir yandan altına sürekli odun atılarak
alevi harlarken, bir yandan da elde söndürme aletiyle yangın söndürmeye
benzetiyorum ben. Bu benzetmemim sebebi, sağlık sistemimizin, bizatihi,
hasta haklarını her aşama çiğneyen yapısıdır.
Türk vatandaşları,
bugün, acil bir hastalık durumunda koruyucu bir devlet çatısına sahip
olmadıklarını bizzat yaşamaktadırlar. Bakınız, değerli arkadaşlar,
Sağlık Bakanlığının bir Acil Sağlık Hizmetleri Yönetmeliği var. Buna
göre, Türkiye'de, herhangi bir kurumdan, sigortalı veya yeşil kartlı
hiçbir hasta -özel veya değil- acil durumlarda hiçbir hastaneden geri
çevrilmez. Hastanın durumunda kesin bir stabilizasyon, yani, hayati
tehlike durumunun tamamen bertaraf edilmesi hâli sağlanana kadar
hasta serviste tutulur. Bu esnada başka bir uzman servise nakli gerekirse,
bu nakil hastane tarafından sağlanır. Yani, hasta, yakınlarının
eline verilip, kapının önüne konulmaz. Yönetmeliğe göre böyle,
ama, vatandaşımızın yaşadığı böyle değil değerli arkadaşlar. Vatandaşın
yaşadıklarına her gün binlerce örnek var, ama, biz sadece bir iki tanesini
hatırlatalım. Hatırlanırsa, geçen sene, İTÜ'de bir öğretim üyesi,
kalp krizi geçirdikten sonra uzman tıbbi yardım alabileceği bir merkeze
ulaşması mümkün olmadığı için hayatını kaybetmişti. Yakınındaki
özel bir hastaneye hastane özel olduğu için götürülmemiş, özel olmayanlar
ise yer olmadığı gerekçesiyle hastayı kabul etmemişti.
Sağlık Bakanlığının
iddiasına göre, acil bir durumda özel bir hastaneden hizmet alan hastanın
bu masraflarının özel hastaneye kimin tarafından ödeneceği hususu,
mesela Alman Hastanesine kaldırılan enfarktüslü bir hastanın iki
günlük stabilizasyon ücreti 7 milyar tutuyorsa bu faturayı kimin
ödeyeceğine dair iddiasına göre, bu masraflar hastanın bağlı olduğu
sigorta kurumu, SSK, Bağ-Kur vesaire veya hastanın sigortası yoksa
yeşil kart çerçevesinde devlet tarafından ödenmekte. Bu, Sağlık Bakanlığının
iddiası, değerli arkadaşlarım, ama kazın ayağı böyle değil.
Kazın ayağı şöyle:
Geçtiğimiz sene, hatırlarsanız, Sayın Başbakanın da katıldığı
bir Meclis görüşmesinde bir bebek söz konusu edildi. Antalya'da, yeni
doğan bir bebek, özel bir hastanede, ailesi masraflarını ödeyemediği
için rehin tutulmuştu. Sayın Başbakan, Meclis görüşmeleri esnasında
Sayın Sağlık Bakanına "Tez araştırın konuyu, buradan çıkmadan
sonucu elime getirin." talimatı vermişti. Biz, böyle anlamıştık,
ama, akşam 19.00 sıralarında Sayın Başbakanın eline bir not verildi,
bebek rehin değildi, devlet hastanesine nakledilmişti. Sayın Başbakan
da "Yokmuş böyle bir şey. Bebek, devlet hastanesine nakledilmek
üzere taburcu edilmiş." dedi Mecliste.
Değerli arkadaşlar,
Başbakanın o gün Mecliste söylediklerine şüpheyle yaklaştığımız
için, ertesi gün söz konusu özel hastane üzerinde bir araştırma yaptırttım.
Araştırmanın sonucuna göre durum şuydu: Erken doğan bebek özel Anadolu
Hastanesinde üç gün kadar bırakıldıktan sonra, babaya, 4,5 milyar
liralık bir masraf oluştuğu söylenmişti. Baba bu miktarı ödeyemeyeceğini
söyleyince sorun çıkmıştı ve bebek daha fazla masraf çıkmaması
için devlet hastanesine nakledilmeden babadan bir senet imzalaması
talep edilmişti. Bu senet imzalanmadan bebek taburcu edilemezdi.
Bu arada, olaydan baba tarafından haberdar edilen CHP Milletvekili
Sayın Atila Emek hastaneyi arayıp, hastane yönetimiyle tartışıp,
sonuç alamayınca, konuyu o günkü Meclis görüşmesinde gündeme getirince,
Sayın Başbakanın talimatı üzerine Sağlık Bakanı devreye girmiş ve
hastaneyi arayarak, bebeği hiçbir para talep etmeden bırakmalarını
talep etmişti. Bu özel hastanenin bize verdiği bilgi bu.
Bakınız değerli arkadaşlar,
Sayın Sağlık Bakanının burada yaptığı, siyasal durumlarını kurtarma
amaçlı bir müdahaledir ve üstelik, Sağlık Bakanının bu müdahaleyi
yapmaya hukuken de hakkı yoktur. Çünkü, söz konusu hastane özel bir
hastanedir.
Burada olan şudur:
Bir olay olmuştur. Bu olay Sayın Bakana siyasi olarak zarar verecektir.
Sayın Bakan hastaneyi aramıştır. Arayan Bakan olduğu için de hastane
tabii ki hayır diyememiştir. Burada, acil sağlık hizmetleri çerçevesinde
bir uygulama değil, bakan ricası üzerine istisnai bir uygulama
söz konusudur.
Nitekim "Bebeğe,
Acil Sağlık Hizmetleri Yönetmeliği çerçevesinde bakılması gerekmez
mi?" sorumuza şu cevap verilmiştir: "Hiç duymadık vallahi,
SSK da kabul etmiyor." Ki, gerçek durum da şudur arkadaşlar: SSK
veya Bağ-Kur bu durumlarda sadece kendilerine bağlı kurumlara ödedikleri
kadar bir para ödemektedirler. Bu bebeğin de 4,5 milyarlık masrafının
1 milyarını kabul etmiştir SSK. Sorun da zaten oradan çıkmıştır.
Bu olayda daha sonradan
aklıma gelen bir başka nokta da vardır. Bebek madem erken doğmuştu,
neden anasının, babasının elinde gelmişti hastaneye de doğduğu
yerde kalmamıştı veya doğduğu yer nakletmemişti? Öyle ya, bu bir erken
doğumsa 1 kilo, 1,5 kilo bir şeydir ve elde oradan oraya da dolaştırılmaz
tabii ki. Bu sorunun da cevabı geldi: Antalya'da sadece dokuz tane
prematüre bebek yatağı vardı ve erken doğan bebekler sapır sapır
yollarda ölüyorlardı. Bu bebek de Gazipaşa Hastanesinde doğmuştu.
Gazipaşa Antalya'ya 300 kilometre uzaklıktaydı ve prematüre servisi
yoktu. Antalya'da yer bulamamış olan anne baba o yüzden bu özel hastaneye
gelmişlerdi. Yani, anne baba, bebeklerini ya ölüme terk edeceklerdi
veya içinde prematüre bebek yatağı olan özel bir hastaneye yatıracaklardı
bebeklerini.
Mecliste, Sayın Sağlık
Bakanı ve Sayın Başbakanın vatandaşa bıraktığı iki tane tercih
vardır: Ya bebeğinin ölümünü seyret ya da özel bir hastaneye rehin
ol.
İşte, değerli arkadaşlarım,
bu bebeğe Acil Sağlık Hizmetleri Yönetmeliği çerçevesinde bakılmamıştır,
bu bebek Meclisin içine kadar intikal etmeyi başardığı için bir siyasi
talep çerçevesinde hastaneden bırakılmış ve anne babasından para
talep edilmemiştir. Bu bebeğe bu Hükümet tarafından normal şartlarda
tanınan hak ise, bu duruma göre, ölümden başka bir şey değildir. Bu bebek,
1 kilo 700 grammış değerli arkadaşlarım; üç saat yolculuk yapmış,
ardından da Antalya içinde saatlerce dolaşmış anne babasıyla.
Hükûmet ve Sağlık Bakanı,
vatandaşın sorunlarını çözmek istiyorlarsa, günlük siyasi durumlarını
kurtarma taleplerinin ötesinde, halkın gündelik ve gözlerden uzak
yaşamında ihtiyaçlarını giderici bir sağlık sistemini oluşturma
görevini yerine getirmeleri, yerine getiremiyorlarsa,
"biz bu işleri yapamıyoruz, yapacak birileri gelsin" demeyi
bilmeleri gerekir.
Değerli arkadaşlar,
sağlık sistemimizin çok iyi işlemediğine dair, bir iki gün önce ve
bugün de basında yer alan bir olayı anlatmak istiyorum sizlere.
Değerli arkadaşlar,
Erzurum'un Tekman ilçesine bağlı Karlıca köyünde, 4 çocuk zatürreden
ölmüştür. İlk ölüm, değerli arkadaşlar, Ocak 15'te ölüyor, bir yaşında
bu çocuk; daha sonra, ayın 24'ünde, yine bir yaşında; 26'sında, bir yaşında
ve 30'unda, üç yaşında. Pardon, 26'sındaki yedi aylık değerli arkadaşlar.
Bakınız, 15'inde zatürreden ölen çocuktan Erzurum Sağlık Müdürünün
haberi yok ve hâlâ daha bu Sağlık Müdürü yerinde oturuyor. Bu bir
skandaldır değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar,
yöneticiler arkadaşlıkları uğruna kitlelerin ölümüne sebebiyet
vermezler.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Özdoğan, konuşmanızı tamamlayınız efendim.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
bugün gazetelerde var, Karlıca köyünün muhtarı açıklama yapıyor.
Geçen sene ben Sayın Başbakana dilekçe verdim: "Buraya bir hemşire
gönderin." Gönderilmedi. Buradan şunu da anlıyoruz: Demek ki,
Sayın Sağlık Bakanına da, tabii, Erzurum Milletvekili olduğu için
rica etmiştir, fakat, hemşire gönderilmemiştir. Üstelik, bu köyde
eskiden yapılma bir sağlık ocağı da vardır ve kapatılmıştır. Bu köy,
bin kişilik, doksan haneli bir köydür. Bu vahim bir durumdur. Bunun,
mutlak surette, bir şekilde telafi edilmesi ve oradaki Sağlık Müdürünün
Sayın Sağlık Bakanı tarafından alınması gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
bu da apayrı bir örnektir. Yani, bu olumsuz örnekler yerinde dururken,
hiç bizim hak etmediğimiz, Hükûmet tarafından yapılmayan, uluslararası
bir örgütün Erzurum'a verdiği 2011
Kış Olimpiyatlarının reklamının Erzurum'da yapılması ne kadar vahim
bir durumdur.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
teşekkür cümlenizi alabilir miyim.
Buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar,
elbette ki, 2011 Kış Olimpiyatlarının Erzurum'da yapılması Erzurum'umuzun
ekonomisi için çok iyi bir durumdur, fakat, bunda Hükûmetin hiçbir katkısı
yoktur. Bir yatırım da yoktur. Sadece, uluslararası bir örgüt kâğıt
üzerinde vermiştir. Zaten…
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum)
- Yazıklar olsun!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Yazıklar sana olsun!
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum)
- Yazıklar olsun!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Yazıklar sana olsun! Sus ve dinle! Sus ve dinle! Yazıklar sana olsun!
Bu, uluslararası bir
örgütün kâğıt üzerinde aldığı bir karardan başka bir şey değildir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Anavatan Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum)
- Vicdanla konuş! Vicdanınız yok sizin!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Ben seni vicdana davet ediyorum!
BAŞKAN - Hükûmet adına,
Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ.
Buyurun Sayın Bakanım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Saygıdeğer Başkanım, yüce Meclisimizin değerli
milletvekilleri; bir kısmı maddeyle ilgisi olan, bir kısmı maddeyle
hiç ilgisi olmayan hususlar konuşuldu Meclis kürsüsünde biraz önce.
Kısaca, bunlara temas etmek istiyorum.
Aslında, yani umulur
ki, bir kanun görüşülürken, o kanunla ilgili hususlar burada konuşulsun.
Meclisin kürsüsünü bir şekilde, İç Tüzük'ün verdiği imkânlardan yararlanarak,
burada, Meclisin kürsüsüne çıkıp, o maddeyle hiç alakası olmayan
işlerin konuşulmasını bir defa çok doğru bulmadığımı ifade etmek
isterim.
Şimdi, aslında, şunu
ifade etmemiz lazım ki, Türkiye'de Sağlıkta Dönüşüm Programı'yla
çerçeveler çizilmiştir. Bu çerçevelerin dışına hiç çıkılmaz mı;
çıkılabilir. Bu çerçevelerin dışına kim çıkmışsa, önemli olan,
Hükûmetin ve Sağlık Bakanlığının, bu meselelerin üstüne gitmesi,
bunları takip etmesi ve meseleleri düzeltmek için gayretlerine
devam etmesidir.
Dünyanın neresine
giderseniz gidin, kural ihlali yapan, yanlışlık yapan, işini iyi
yapmayan kurumlara, kuruluşlara, kişilere rastlayabilirsiniz.
Öyle, münferit örneklerle burada konuşmanın hiçbir anlamı yok değerli
milletvekilleri. Bakınız, bir tek örnek vereceğim, bir tek örnek:
Ülkemizde 1998 yılında yapılan araştırmalarda, hastanelerde yapılan
araştırmalarda, hastanelerdeki anne ölümü oranı yüz binde 40'tır. 1998
çok uzak bir zaman değil. Bunu bütün doğumlarla bir arada mütalaa
edip de projeksiyon yapıldığında, yüz binde 60'a, 70'e çıkan oranlarda
anne ölümleri vardı. Geçtiğimiz yıl, 2005-2006 yıllarında çok kapsamlı
bir anne ölümleri araştırması yaptık. Ülkemizde anne ölümleri oranı
yüz binde 28,5'a düştü. Hacettepe Üniversitesi nüfus etütleriyle
birlikte yaptık bu çalışmayı ve yüz binde 28,5'a düştü. Bunu konuşmak
lazım, yani yüz binde 70 olduğu zaman ülkemizde hayatını kaybeden
hamile annelerin sayısı, bugün, dikkat edin, yarısından daha aşağıya
düşmüş. Peki, Avrupa ortalaması kaç?
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Sayın Bakan, öyle bir araştırma yok.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) - Avrupa ortalaması da yüz binde 24. Bunu konuşmak
lazım, bunları konuşmak lazım. Yoksa, Meclisin kürsüsüne çıkıp da,
münferit olarak, ben şunu araştırdım, ben bunu araştırdım… Senin neyi
araştırdığını, neyi araştırmadığını ben nereden bileceğim? Ben
bu meseleleri, elimdeki müfettişlerle, devletin müfettişleriyle
araştırıyorum ve gerekli olanları yapıyorum.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Sayın Bakan, 98'de yapılmış öyle bir araştırma yok.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) - Kimin kusuru varsa, bu kusur için de gerekenleri
elbette ortaya koyuyoruz, ortaya koyacağız.
Daha önce de konuşuldu
bu kürsüden, o kadar enteresan ifadeler söylendi ki: "Efendim,
İkinci Dünya Savaşı'nın Türkiye'sinden bahsetmiyormuşuz, onun için,
niçin sıtmadan bahsedecekmişiz?"
Ee, iyi de, bunu konuşan sayın milletvekilinin partisi, 2000
yıllarında, 2000'li yıllarda iktidardaydı, Türkiye'de 11 bin tane
sıtma vardı. Biz, işte, o 2000'li yıllarda olmamıza rağmen, iktidarda
olanların İkinci Dünya Savaşı şartlarından kurtaramadığı Türkiye'de
sıtmayı 11 binlerden 700'lere indirdik. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Bunları unutmamak lazım.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Zatürre… 60 bin kişi öldü zatürreden.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) - Kızamık sayısı, kızamıklı çocuk sayısı, değerli
milletvekillerim, çok değil, şundan beş sene önce, 2001 yılında, 25
binin üstündeydi Türkiye'de.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- 60 bin kişi öldü ya!
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) - Bakın, 2006 yılında kızamıklı vaka sayısı sadece
35'tir, yanlış duymadınız. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Hayalî rakamlar söylüyorsunuz.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) - 25 binden 35'e inmiş durumdayız.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Erzurum'da 7 tane... Ayıptır ya!
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) - Dolayısıyla, koruyucu sağlık hizmetlerinden
bahsederken de bundan bahsetmek lazım. Tekman'ımızda 4 yavrumuz hayatını
kaybetti. Bunun üzerinden siyaset yapmayı falan çok yakışıksız buluyorum.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sen yakışıksız buluyorsun da…
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) - Köyün muhtarı ayın 30'unda bir bildirimde bulunuyor
-buralardaki kış şartları belirlidir- ayın 15 ile 30'u arasında, yavrularımızın
hayatlarını kaybettiklerini bildiriyor. Derhâl, buraya ilgili
sağlık ekipleri gittiler. Üstelik, ilgili uzmanlar, halk sağlığı
uzmanı, enfeksiyon hastalıkları uzmanı ve gereken hizmet, bu anlamda
da ne gerekiyorsa, ne yapılması gerekiyorsa, en uygun biçimde veriliyor.
Onun için, münferit örnekler üzerinden siyaset yapmayı son derece
yanlış buluyorum.
Bir ufak cümleyle konuşmamı
bitireceğim. 2006'da kamunun sağlık harcamaları, Sağlık Bakanlığı
bütçesi hariç, yani Sosyal Güvenlik Kurumunun sağlık harcamaları
22 milyar 811 milyon YTL olmuştur. Bunların içinden tedaviye harcanan
kısım, hastanelerde veya tıp merkezlerine, polikliniklere ödenen
miktar 12 milyar 787 milyondur.
Sayın milletvekillerim,
dikkatinizi çekmek isterim, bu miktar içerisinde, 900'e yakın hastanesi
olan, 6 binin üzerinde sağlık ocağı olan, sağlıkevleri olan bir Sağlık
Bakanlığının bu miktarlardan aldığı kısım 7 milyar 659 milyon
YTL'dir. Üniversite hastanelerimizin aldığı ise 2 milyar 375 milyon
YTL'dir. Üniversite hastanelerimiz, biliyorsunuz, 40'ın üzerinde
hastane var. Bakın, biraz önce 800'e yakın hastaneden bahsetmiştim.
900'e yakın sağlık işletmesidir Sağlık Bakanlığında olanlar. 12 milyon
hastaya bakan üniversite hastanelerimize 2 milyar 375 milyon YTL
ödenmiştir, 300 milyonun üstünde hastayla karşılaşan Sağlık Bakanlığına
ödenen miktar 7 milyar 659 milyon YTL'dir. Özel sektör de konuşuldu.
Özel sektöre ödenen para da 1 milyar 900 milyon YTL civarındadır. Yani,
Türkiye'de sağlık harcamalarının ne kadarını üniversiteler alıyor,
ne kadarını Sağlık Bakanlığı alıyor, bunu da ben, yüce Meclisimizin
dikkatine ve kamuoyumuzun da insafına arz etmiş oluyorum.
Hepinize çok teşekkür
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Şahsı adına, Giresun
Milletvekili Ali Temür.
Sayın Temür, buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ TEMÜR (Giresun) -
Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 1247 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın
1'inci maddesinin ek 11'inci maddesiyle ilgili şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Gerek Anayasa'mızın
129'uncu maddesinin beşinci bendi hükmü gerekse 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu'nun 13'üncü madde hükmünün getirdiği temel ilke,
kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak ortaya çıkan zararlar,
bu görevi yerine getiren personelin kusurlu tutum ve davranışlarından
kaynaklansa bile, açılacak tazminat davasında husumet, anılan görevleri
yerine getiren personele değil ilgili idareye yöneltilir, şeklindedir.
Yasa'nın bu hükmüne göre, kamuda görevli sağlık personelinin fiilleriyle
ortaya çıkan zararlardan dolayı tazminat talepleri davaları ancak
idare aleyhine açılabilmektedir. Kamu dışında görev yapan sağlık
personelinin hizmet kusurları sebebiyle verdikleri zararların
tazmini için ise, borçlar hukukunun genel ilkeleri gereğince, adli
yargıda tazminat davaları açılabilmektedir. Ancak, uygulamada,
hükmolunan tazminatların ödenmesinde güçlükler ortaya çıkmaktadır.
Gerçekten, hükmolunan tazminat miktarının yüksek olması durumunda,
kusurlu kişinin bu tazminatı ödemeye gücünün yetmediği hâller sıkça
gündeme gelmektedir. Bu sebeple, tazminat ödenmesinde yaşanan zorlukları
ortadan kaldırarak ilgililerin haklarına daha çabuk ve tam olarak
kavuşmalarını sağlamak, ortaya çıkabilecek sorunların asgariye
indirilmesi ve çözümlerin hızlandırılması, ilgililerin haklarının
teminat altına alınması zorunlulukları bulunmaktadır.
Diğer taraftan, doktorların
da, böyle bir sigorta şemsiyesi altında kendilerini daha güvende
hissedecekleri ve hizmet motivasyonlarının artacağı açıktır. Bu
motivasyonla birlikte sigorta sisteminin bütün kurallarıyla yürümeye
başlaması, otokontrolü de beraberinde getirecek ve böylece, bir
yandan vatandaşlarımızın ve doktorlarımızın güvence seviyeleri
yükselirken, bir yandan da sağlık hizmetlerinde kalitenin yükselmesi
sağlanacaktır. Öngörülen sigorta sisteminin ülkemiz açısından
yeni bir sistem olması açısından prim tespit sisteminin nasıl çalışacağının
tam olarak tahmin edilmemesi yanında, kamuda çalışan tabiplerin
en uygun şartlarda sigorta yaptırabilmesinin temini için, Sağlık
Bakanlığının, sigorta şirketleri arasında bir ihale açarak prim ve
teminat kapsamı bakımından en uygun taahhütte bulunan bir veya
birden fazla sigorta şirketini bir yıllık süreyle yetkili kılması,
hem sistemin işleyişinin yerine oturmasını hem de kamu personelinin
mali haklarının korunmasını beraberinde getirecektir.
"Sigorta primleri
ve tarifeleri" başlığı altında sunulan ek 11'inci madde, zorunlu
mali sorumluluk sigortasını yapacak kurumların nasıl belirleneceği
hususunu hükme bağlamaktadır. Doktorlara zorunlu mali sorumluluk
sigortası getirilmesindeki amaç, sağlık hizmeti sunumunda zarar
görenlerin zararlarını hızlı bir biçimde, yıllarca süren davalara
gerek kalmaksızın en kısa sürede, doktor ile hastayı karşı karşıya
getirmeksizin ulusal ölçekte bir organizasyonla karşılamaktır. Zorunlu
mali sorumluluk sigortasının işleyişinin düzenli olması için,
bu işi yüklenecek sigorta şirketlerinin prim ve teminat kapsamı da
büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle, sigortayı yüklenecek şirketlerin
taahhütlerini yerine getirebilecek düzeyde güçlü olma zorunluluğu
vardır. Ek 11'inci madde, kamuda görevli doktorların en uygun şartlarda
sigortalanmasını hedeflemektedir. Sigorta yapacak şirketlerin
Hazine Müsteşarlığımızın bağlı olduğu bakanlık tarafından ruhsat
verilmiş şirketler arasından seçileceği, Sağlık Bakanlığımızın
kamu ihale mevzuatına göre yapacağı ihaleyle belirlenecek bir veya
birden fazla sigorta şirketi tarafından yapılacağı hükme bağlanmaktadır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Temür,
lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ TEMÜR (Devamla) -
Teşekkür ediyorum Başkanım.
Bu hüküm getirilerek,
sigortalamada dağınıklığın önüne geçilmesi, en iyi prim ve teminat
kapsamına sahip şirketlerin belirlenmesi, prim ödemede ve zararların
karşılanmasında sorun yaşanmaması hedeflenmektedir. Zira, teminat
yönünden zayıf bir sigorta şirketine yaptırılacak sigorta, doktor
hatası nedeniyle yüksek miktarda bir tazminata hükmolunması durumunda,
sigorta şirketinin ödemede güçlük çekmesi, zararı gören tarafın
hakkını kısa sürede ve tam olarak almasını engelleyecektir. Ek
11'inci madde, bu engeli ortadan kaldırarak, sigortanın düzenli
bir şekilde işleyişini sağlayacaktır.
Kanunun hayırlı olmasını
diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Temür.
Şahsı adına ikinci konuşmacı,
Muğla Milletvekili Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu.
Sayın Terzibaşıoğlu,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1247 sayılı
kanunun 11'inci ek maddesinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
sağlığın ne kadar önemli olduğunu, her işin başı sağlık olduğunu hepimiz
biliyoruz. Kanun maddelerinin son derece olumlu olduğunun da,
ben, iktidar milletvekili arkadaşlarımın, muhalefet milletvekili
arkadaşlarımın farkında olduğunun farkındayım, ama, tabii ki, muhalefetteki
arkadaşlarım, gerekli olan eleştirilerini yapacaklar, bu da gerekli
zaten.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
hekimlere ve insana hizmet ettiğimizi çok iyi biliyoruz, çünkü,
biraz önce bir arkadaşımız "Siz kime hizmet ediyorsunuz?"
dedi. Bir de, biraz önce, gene bir konuşmacı arkadaşım, eczacıların,
paralarını aylardır alamadıklarını, yüzlerce telefon aldıklarını
söyledi. Zannederim burada bir yanlışlık var, yanlış anlama var,
çünkü, ben biraz önce, Muğla Eczacı Odası Başkanını aradım; ortalama
kırk beş günde ücretlerini alıyorlar, fatura bedellerini. Bunda
da aksama, çok büyük aksama olmuyor.
NURETTİN SÖZEN (Sivas)
- İstanbul'da var, İstanbul'da.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Sayın Milletvekilim, takdir edersiniz ki, bazen, Türkiye'de
aksamalar oluyor, onları da gideriyoruz. Yani bu, (A) partisinin,
(B) partisinin iktidar olması meselesi değil. Siz de iktidarda olsanız,
sizin de bu tip aksamalara maruz kalabileceğinizi biz biliyoruz.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Alacağını tahsil edemeyip iflas edenlere ne diyorsunuz?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Şimdi, bakın, bu maddenin aslı şu: Hangi sigorta şirketleri
bu kapsam altına alınabilir? Aslında, kanun maddesi bu.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, evin sigortası var, dükkânın sigortası var, arabanın zorunlu
sigortası var, kaskosu var, ama bugüne kadar, doktorun sigortası
yok.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- İsteyen yaptırıyor, mâni durum yok.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Hani biz hekimler olarak demiyor muyduk: Hasta hakları
var, doktor hakları yok mu? İşte bunu getiriyoruz. Siz de bunun farkındasınız,
iyi bir şey yaptığımızın farkındasınız. Çok iyi bir iş ve bir şeye,
bir yerden başlamak lazım, buradan başlıyoruz.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Doktorlar niye sokakta?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Sonra, yılda ortalama doktora getirilecek olan yükümlülük
çok fazla bir şey değil; yani 100 milyon lira getirse ayda 10 milyon
lira eder, 200 milyon lira getirse ayda 20 milyon lira eder, değerli
kardeşlerim, değerli arkadaşlarım. Yani, bunu burada dile getirip, ucundan çekip muhalefet
etmek, bence çok doğru değil.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Doktorlar niye eylemde?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Siz de, netice olarak bunun yanındasınız. Ben buna inanıyorum.
Tasarının kanunlaşmasını
diliyorum, muhalefet milletvekili arkadaşlarımın da desteğiyle,
ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Hepinizi saygıyla tekrar
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Terzibaşıoğlu.
Madde üzerinde on dakika
süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Arıtman, buyurun.
CANAN ARITMAN (İzmir)
- Sayın Bakanım, aile hekimliği sürecine ayrılan paranın kaynağı
nedir? Yüzde kaç faizle, nereden para alınmıştır? Parayı verenler
ne amaçla vermişlerdir? Aile hekimliği, hangi beş yıldızlı otellerde
yapılmıştır? Bu otellere ne kadar para ödenmiştir? Aile hekimliği
eğitimi için Sağlık Bakanlığı veya diğer kamu kurumlarının tesisleri
neden kullanılmamıştır? Eğiticilerin hem para aldığı hem de eğitim
başına puan alarak -ki, bu 10 bin puana kadar çıkıyor- diğer eş durumda
veya başka alanlarda eğitim almış hekim arkadaşların önüne geçirilmesini
hangi hukuk ve vicdana uygun buluyorsunuz?
Sayın Bakanım, dünkü
konuşmanızda döner sermayenin ortalama olarak hekim başına 5 bin
YTL olduğunu ifade ettiniz. Birinci basamaktaki meslektaşlarımız
en fazla, ortalama olarak 100 ila bin YTL alıyor. Hastanelerdeki uzman
hekimlerimiz de…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tütüncü,
buyurun efendim.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Trakya'da, seçim yöremdeki
bir tıp fakültesinin durumunu belirterek sorumu soracağım.
Trakya Üniversitesi
Tıp Fakültesi, son pozisyonu şu durumdadır: Yeşil kartta 6 milyon
YTL alacağı var. SSK'dan 12 milyon YTL alacağı var. Emekli Sandığından
5 milyon YTL alacağı var. Diğer resmî kurumlardan 9 milyon YTL alacağı
var. Toplam 32 milyon YTL alacak, yani, 32 trilyon alacak.
Şimdi, soruyorum: Döner
sermaye yeterince çalışmıyor. Faturalarda, faturaların yüzde
70'leri zamanında ödenmiyor. Yatırım bütçeleri bütün üniversite
hastanelerinde sıfırlanmış durumda.
Sorumu soruyorum:
Bu tıp fakültesi…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Tandoğdu, buyurun.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Bakanım, biraz evvelki içerikli açıklamanız üzerine bu soruyu
soruyorum, yoksa, sorum da yoktu ve sizden de soru önergesinde bunun
cevabını istemiştim. Tatmin edici cevap alamadım.
Şu anda, daha Türkiye'de,
şu ortamda, zatürreden yılda 60 bin tane insan ölüyor. Bununla ilgili ne gibi
tedbir alıyorsunuz ve aldınız mı da?
Şimdi, bu yasayı geçireceğinizi
söylüyorsunuz ve geçirdiğiniz takdirde, bu radyoloji teknisyenlerinin
eğitim sürelerini lisans düzeyine çıkarmayı düşünüyor musunuz?
Yani, iki yıllık eğitimlerini dört yıla çıkarmayı düşünüyor musunuz?
Bununla ilgili bir kanun teklifi hazırladınız mı? Yani, bu işin altyapısını
hazırladınız mı? Beş saatlik çalışma süresini yedi buçuk saate çıkaracaksınız;
bu insanların alacağı maaşlarında bir hazırlık yaptınız mı?
Ayrıyeten, Sağlık Bakanlığı
bünyesinde radyasyon güvenliği birimi kurulacak mıdır, kurulmayacak
mıdır? Bu çok önemli bir konudur. Bunun da altyapı çalışmalarını
yaptınız mı?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Neşşar, buyurun.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, yine,
yıllarla ilgili, bana göre bazı yanılgılar içerisinde. Hep 30'lardan,
geçmişten, geçmişte bizim ne kadar kötü olduğumuzdan falan bahsediyor.
Geçmiş yasalara atıf yapmamıza kızıyor, ama, kendisi, 1930'lardaki
yasalarla, 1960'larda Nusret Fişek'in çıkardığı yasadaki "aile
hekimliği" tanımının arkasına saklanmaya çalışıyor.
Şimdi, benim Bakana
sormak istediğim soru şu: Yine, bu tarihlerle ilgili. 1930'larda çıkan
yasa diye kastettiği, bugün konuştuğumuz Tababet ve Şuabatı
San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun. Şimdi, Sayın Bakan, acaba
bu Kanun'un 5'inci ve 7'nci maddeleriyle 1982 Anayasası'nı delmeye
mi çalışıyor? Yani, 1980…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Son olarak Sayın Değerli,
buyurun efendim.
Süremiz doluyor, beşinci
dakikamız…
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara)
- Sayın Bakan, biraz önce sorduğum soruma cevap alamadım, yeniliyorum.
Sağlıkta Dönüşüm Projesi'nden önceki sağlık kurumlarının açığı ne
kadardı? Bugün açık ne kadardır?
İki: Döner sermayeden
yüksek pay alan bölümlerdeki doktorlar ya tayin ediliyor veya görevlerinden
alınıyor ve yerlerine de kendi yandaşlarınızın atandığı söyleniyor.
Bu doğru mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Değerli.
Buyurun Sayın Bakanım.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
"Aile hekimliği
toplantıları için ayrılan kaynaklar ne kadardır?" Bunları, Sayın
Milletvekilimiz takdir ederler ki, şu anda rakam olarak veremem.
Bunları size yazılı olarak vereyim.
Yalnız, şunu ifade etmek
istiyorum: Bunlar, çok yüksek rakamlar değil Sayın Milletvekilim. Sonuçta,
Kamu İhale Kanunu'nun öngördüğü şekilde, gerekli kişilerin eğitimlerinin
yapılması için bu toplantılar yapılıyor ve bu hususta da biz, elimizden
geldiği kadar ekonomik davranıyoruz. Hiç endişeniz olmasın, size
yazılı olarak gerekli rakamları, istediğiniz rakamları da vereceğim.
Şimdi, benim ifadelerim
dikkatle, zannediyorum, takip edilmiyor. Ben, örnekler veriyorum.
Mesela, uzman hekimlerimizin kazançlarıyla, tam gün çalışan uzman
hekimlerimizin kazançlarıyla ilgili örnekler verdim.
2006 ortalamasını
tekrarlıyorum. Bu, bütün uzman hekimlerimiz için, Sağlık Bakanlığında
çalışan bütün uzman hekimlerimiz için ortalama rakamdır: 3.800 lira
ek ödeme, 1.500 liraya yakın da diğer gelirleriyle topladığınızda,
aşağı yukarı 5 bin lirayı buluyor.
Tabii, bu, hekimden
hekime değişebilir. Daha fazla alan da var, daha fazla veren de var.
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara)
- 500 alan da var.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Milletvekilim, ben konuşurken siz itiraz
ediyorsunuz ama, lütfen, buyurun, bir gün gelin, detayları ben size
tamamen anlatayım. Yani, bunların aldığı paraları da konuşabiliriz.
Ortalama rakamları konuşuyorum. 2 bin lira alan var ek ödeme olarak,
2.500 alan var, 4 bin alan var, 5 bin alan var.
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara)
- 500 alan da var.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Eğer yeterince hizmet edememişse 500 de alır, çok
haklısınız. Maaşını alır, öteden de 500 lira alır.
Tabii ki ortalamaları
konuşarak ancak şurada tartışabiliriz. Bir uzman hekimin eline,
maaşıyla beraber ortalama 5 bin lira geçmektedir.
Daha önce de başka rakamlar
ifade ettim. Sözleşmeli çalışan uzman hekimlerimiz var, sayıları
az bunların. Bir kanun yaptık sizinle birlikte, biliyorsunuz, muhalefetimizle
iktidarımızla. İhtiyaç olan bölgelerde çalışan sözleşmeli uzman
hekimlerimizin aylık kazançları da, 2006 yılında 7.500 lirayı geçmiştir.
Daha önce de söyledim, analarının ak sütü gibi de kendilerine helal
olsun.
Siz diyorsunuz ki
"Bunları alıp başka yere gönderiyorsunuz." Sayın Milletvekilim,
biz, değil ki, böyle yüksek ek ödeme alan bir hekimi, hiçbir hekimi
bir yerden alıp başka bir yere göndermiyoruz. Bu hususta çok katı kurallar
getirdik, yönetmelikte çok katı kurallar getirdik. Bir hekimin bir
yerden başka bir yere tayiniyle ilgili olarak, benim hiçbir tasarrufum
yok. Sağlık Bakanı olarak benim ve Sağlık Bakanlığı olarak bizim, bu
yönetmeliğin amir hükümleri dışında hiçbir tasarrufumuz yok. Değerli
arkadaşlarımız bu yönetmeliğin amir hükümlerine göre, bir yerden
bir başka yere giderler.
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara)
- Bölüm içinde yerini değiştiriyorsunuz, hiçbir şey yapmasanız.
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Tütüncü Trakya Tıp Fakültesinin alacaklarından
bahsetti. Bunu incelemek lazım tabii. Ancak, tekrarlıyorum: Değerli
arkadaşlarım, bizim, bakınız, 2006 yılında 800'e yakın hastanenin,
binlerce sağlık ocağının hizmetleri karşılığında aldığı miktar 7
milyar 659 milyon YTL'dir. Üniversite hastanelerimizin aldığı miktarsa,
2 milyar 375 milyon YTL'dir. Bu rakamları bir kıyaslarsanız, aslında
kime ne veriliyor kime ne verilmiyor, bunu çok net olarak görmüş
olursunuz.
Radyasyon güvenliğiyle
ilgili, Sayın Tandoğdu bir soru sordular. Sayın Tandoğdu, radyasyon
güvenliği, Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun yetkisi ve sorumluluğu
altında olan bir husustur. Böyle olması da çok doğrudur. Gerek Sağlık
Bakanlığı gerekse diğer kuruluşlar, bu açıdan kendi kendilerini
denetlememektedirler. Bu denetlemeyi, bu husustaki ruhsatlandırmaları
ve denetlemeleri Türkiye Atom Enerjisi Kurumu yapmaktadır, bundan
sonra da yapmaya devam edecektir.
Yılda, zatürreeden
ölen… Bir sayıdan bahsettiniz. Sayı gerçekten bu mudur, bilmiyorum,
ama şunu anlatıyorum ben: Koruyucu sağlık hizmetlerine verdiğimiz
önemle, aşılamalarımızla, diğer takiplerimizle, Türkiye'de bu hususta
son dört yılda çok ciddi mesafe aldık. Bundan sonra da bu ciddi mesafeleri Türkiye Cumhuriyeti'nin
alacağına ben inanıyorum.
Radyasyon teknisyenlerinin
eğitimiyle ilgili olarak "İki yıllık eğitim dört yıla çıkarılacak
mı?" dediniz. Yani, zorunlu olarak dört yıla çıkarılsın diyorsunuz
zannediyorum. Bunu da mütalaa etmek lazım, teklifinizi değerlendiririz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Madde üzerinde iki
adet önerge vardır. Önergeleri geliş sıralarına göre okutup aykırılıklarına
göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1247 sıra sayılı yasanın Ek 11. maddesinin ikinci paragrafında yer
alan "kamu ihale mevzuatına göre ihaleye çıkabilir" ifadesi
yerine "ihaleye çıkar" ifadesinin kullanılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
İzzet Çetin |
|
İsmail Değerli |
|
|
Malatya |
|
Kocaeli |
|
Ankara |
|
|
Şevket Arz |
|
Sami Tandoğdu |
|
|
|
Trabzon |
|
Ordu |
|
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1247 Sıra Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1. maddesine
bağlı "Sigorta yapma yetkisi" başlıklı ek 11. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
|
Haluk Koç |
|
İsmail Değerli |
|
Ali Arslan |
|
Samsun |
|
Ankara |
|
Muğla |
|
Sami Tandoğdu |
|
Nurettin Sözen |
|
Mehmet Neşşar |
|
Ordu |
|
Sivas |
|
Denizli |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Neşşar.
Süreniz beş dakika.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, bu maddede benim
aklıma yatmayan bir şey var. Onun için bu önerge hakkında konuşmak
için söz aldım. Şimdi, diyor ki Sayın Bakan, kanunu hazırlarken: Bu
ihale, yani, kimlerin, hangi sigorta şirketlerinin yetkili olduğuna
ihaleyle ben karar vereceğim ve insanlar, doktorlar gidip, bu şirketlerden
başkasına yaptırmamak koşuluyla sigortalarını yaptıracaklar. Şimdi,
Sayın Bakan, şunu anlıyorum: Yani, birtakım sigorta şirketleri
için bir fon yaratıyorsunuz ve bunu belki şimdiden de belirlemişsinizdir,
hangi sigorta şirketleri olduğunu. Bunlara belki yılda hazırladığınız
fonu da belki şimdiden hesaplamışsınızdır. Tıpkı, eczacılara ödemediğiniz
paralar nedeniyle, borçlanan eczacıların, eczanelerinin borçlarını
ödeyebilmek için aldıkları kredilere ödedikleri faizin oluşturduğu
yüz trilyonlarca lirayı bulan kaynaktan kimler -birileri- yararlanıyor…
Bunlar acaba kimler, onu hiç düşündünüz mü?
Şimdi, bunu anladım
da, yani, bu, AKP İktidarının bir klasiği, mutlaka birilerine bir
fon yaratılıyor, para kazandırılıyor da… Şimdi, buraya geliyorsunuz,
bütün AKP sözcüleri, hepsi son derece postmodern, ilerici, biz çok
gericiyiz, ulusalcı kalmışız, 30'larda kalmışız, siz özgürlüklerden
falan yanasınız da, neden bu insanlara bırakmıyorsunuz, gitsinler,
istedikleri sigorta şirketine kendilerini sigortalatsınlar? Nerede
kaldı insan hakları, bireysel özgürlükler? Haa, diyeceksiniz ki:
"Biz, bunu, bu şekilde yapınca, toplu, daha ucuza mal edeceğiz."
Burada herkesin bu tür işleri mutlaka olmuştur. Kooperatiflerde,
ortak iş yapılan yerlerde bu tür olanaklar insanların önüne seçenek
diye konur. Denir ki: "Biz falanca şirketlerle konuştuk, topluca,
mutfağınızı Ali Bey'e 5 liraya yaptırabilirsiniz, ama isterseniz
de gider istediğiniz yere yaptırırsınız." Siz niye bunu demiyorsunuz
da, "tamam, ben size daha ucuz fiyatla, toplu ihaleyle sigorta
yaptırabileceğiniz şirketler bulacağım, ama isterseniz gidip
başka bir sigorta şirketine de yaptırabilirsiniz" niye demiyorsunuz?
Lafa gelince postmodernsiniz, lafa gelince bireysel özgürlüklerden
yanasınız, liberalizmle bireysel özgürlüklerin ne kadar güzel
bağdaştığını anlatıyorsunuz da, bu kanunu hazırlarken 30'lardan
kalma bir komünist gibi hazırlıyorsunuz. Sayın Bakan, siz komünist
değilsiniz, değil mi? Siz, daha çağdaş, daha modern düşünmeniz lazım.
Ama, insanları burada kısıtlayıp bağlıyorsunuz.
Ben, buna itiraz ediyorum.
Bunu dikkate almanızı diliyorum. Belki bu sigorta yaptıracak hekimlerin
daha özgürce davranmalarının önünü açabilirsiniz diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Neşşar.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1247 sıra sayılı yasanın Ek 11. maddesinin ikinci paragrafında yer
alan "kamu ihale mevzuatına göre ihaleye çıkabilir" ifadesi
yerine "ihaleye çıkar" ifadesinin kullanılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar
sunuyorum.
Biraz önce Sayın Terzibaşıoğlu,
eczacıların paralarının kırk beş günde ödendiğini söyledi. Sayın
Terzibaşıoğlu, biraz önce, sizden sonra merak ettim, sordum Malatya'daki
eczacılarıma.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Ben Muğla'yı aradım yalnız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ben Malatya'yı aradım.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Ben seksen bir ili arayamam ya!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - İşte onu diyorum, onu söylüyorum efendim. Tabii,
"kırk beş gün" dediniz. Keşke kırk beş gün… Altıncı ay, 2006 yılının
altıncı ayı. Demek ki, sizin de iktidarınızda bazı illere üvey, bazı
illere öz olarak mı acaba bakıyorsunuz? 2006 yılının Haziran ayı diyorum.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Muğla'da 4 CHP milletvekili var ya.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Efendim, 2006 yılının Haziran ayından beri bu insanlar
alamıyorsa, burada çıkıp da, bağışlarsanız, "eczacılar parasını
kırk beş günde alıyor" lütfen demeyin.
Söylüyorum Sayın Bakanım:
Devlet hastanelerinin, dokuzuncu aydan beri ödeyemiyorlar. Yine,
görüntüleme merkezlerinin parası altıncı aydan beri ödenmiyor.
Sadece sizin bilgilerinize sunuyorum. Siz söylediniz de. Demek
ki Muğla öz il, Malatya üvey il.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - 4 milletvekiliniz var ya, onun için…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hayır efendim. Onu söylemek istedim.
BAŞKAN - Sayın Terzibaşıoğlu,
lütfen karşılıklı konuşmayalım.
Sayın Aslanoğlu, buyurun,
Genel Kurula hitap edin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Şimdi, değerli milletvekilleri, Türkiye'de sigorta
şirketlerinin yüzde 50'sinin herhâlde yabancılara geçtiğini hepimiz
biliyoruz. Bunu bilmeyen varsa ben ilan ediyorum. Hemen hemen sigorta
şirketlerinin yüzde 50'si yabancı sigorta şirketlerinin eline geçti.
Şimdi, Türkiye'de bir hekimin yol açtığı zararın ne kadar sürede yasal
olarak… Türkiye'de, mahkemelerde, işte, bilirkişisi, Yargıtayı,
herhâlde en az iki veya üç yıl geçiyor. Sadece vicdanınıza sunuyorum.
"Yaklaşık 20 milyar" deniliyor, yılda, yani bu ülkeden çıkacak
para. 20 milyar, üç yıl bir kere, eğer bu sigorta şirketlerine verilen
para mı olmalıydı, fon mu olmalıydı? Bugüne kadar acaba doktorlara açılan, ne kadar
tazminat, ne kadardı bunun miktarı? Çok hazırlıksız… Eğer bu rakam
üç yılda bir fon olsaydı, üç yılda daha… Bir doktorun hatasından dolayı
açılacak davanın minimum neticelenmesi üç yıl arkadaşlar. Üç yılda
yaklaşık 60 milyar bir fon oluşacaktı. Yazık ediyoruz… Yazık ediyor…
Her yıl, yüzde 50'si yabancıya ait olan sigorta şirketlerinin cebine
koyuyoruz bunu. Ben, bunu söylüyorum. Bu ülkenin ulusal ekonomisinden
çıkan bir kaynak.
Bu kadar para, bu kadar
tazminat, bugüne kadar ödendi mi? Bunu soruyorum. Her yıl yaklaşık
20 milyardan bahsediyorum. Türkiye'deki hasta psikolojisinin hekimine
karşı ne kadar dava açtığının rakamlarını bir getirsinler. Kaç hekime
dava açılmış acaba? Ama, siz, bunu mecburi kılıyorsunuz, her yıl 20
milyarı sigorta şirketlerine ödüyorsunuz. Madem ısrar ediyorsunuz,
lütfen bunu geri çekin. Bu, ülkede kalacak, en azından üç yıl ödenmeyecek
arkadaşlar, üç yıl! Türkiye'deki bir mahkemenin neticesinin ne kadar
sürede sona erdiğini biliyoruz. Üç yıl, her yıl 20 milyar ödeyeceğiz.
Hâlbuki üçüncü yılda 60 milyarlık bir fon olacak orada arkadaşlar,
bir de fonun getirisi olacak. Ben, hepinizin takdirine sunuyorum
bunu.
Değerli milletvekilleri,
ben dün de sordum Sayın Bakanıma, acaba, bu ülkede tıbbi alet ve sarf
malzemesi için dışarıya ne kadarlık döviz ödüyoruz? Hakikaten bunu
merak ediyorum. Benim bildiğim, hastanelerde kullanılan, özellikle
ameliyatlarda ve tedavide çok önemli kısmı -tıbbi aletleri saymıyorum,
bunların yüzde 100'ü yabancı- ama, acaba, biz, Türkiye'de ne kadarlık
bir parayı ödüyoruz yabancıların cebine arkadaşlar? Acaba, bu rakamı,
Sayın Sağlık Bakanım hesapladı mı? Yabancı ilaç şirketlerini bir
tarafa bırakıyorum, sırf sarf malzemesinden bahsediyorum, sırf
ekipmandan bahsediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bunların yüzde 80'i yabancı. Hep yabancılara ödüyoruz. Bu ülkede,
her zaman bahsettiğim, özellikle belli teşviklerin getirilip acaba
bu yabancı sarf malzemeleri bu ülkede ürettirilemez mi?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum efendim.
Değerli milletvekilleri,
sadece ulusal ekonomisini söylüyorum. Hepimiz bu ülkenin bir neferiyiz,
ama, bu ülke ekonomisinden her çıkan parayı eğer biz hesaplamazsak,
yarın ne hastamız ne başkası… Onun için, gelin, özellikle Sağlık Bakanlığının
ulusal sanayici yaratmada genel teşvikler konusunda çok daha çalışması
gerekiyor. Biz ithal ettiğimiz tıbbi malzeme ve sarf malzemelerini,
bu ülkenin birer bireyi olarak, bu ülkenin sanayicisine, biz, belli
imkânları verip acaba yaptıramaz mıyız? Bunu dikkatinize sunmak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Ek madde 11'i…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN - Tamam, karar
yeter sayısını arayacağım.
Ek madde 11'i oylarınıza
sunup karar yeter sayısını arayacağım.
Ek madde 11'i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.48
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58'inci Birleşimi'nin Dördüncü Oturumu'nu
açıyorum.
1247 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri,
4'üncü sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Lokman Ayva'nın, 2828
Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununun Ek 7
nci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
başlayacağız.
4.- İstanbul Milletvekili Lokman Ayva'nın; 2828 Sayılı Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununun Ek 7 nci Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/855) (S. Sayısı:
1251) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 1251
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Ali Arslan.
Sayın Arslan, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
- AK Parti Grubu adına Lokman Ayva, Sayın Başkanım.
CHP GRUBU ADINA ALİ
ARSLAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Sayın Lokman Ayva'nın, 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Kanununun Ek 7 nci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bildiğiniz gibi 2002 yılında Devlet İstatistik Enstitüsünün 97
bin hane üzerinde yaptığı bir çalışma sonuçlarına göre, Türkiye'de
yüzde 12,28 oranında özürlümüz var. Özürlü yurttaşlarımızın -yine
bu araştırmaya göre- eğitimde, sağlıkta, rehabilitasyonda, istihdamda
büyük sorunları var. Özürlü yurttaşlarımızın üçte 1'inden fazlası
okuryazar değil. Özürlü yurttaşlarımızın yarısı özrüyle ilgili
hiç sağlık muayenesi görmemiş. Özürlülerimizin yüzde 80'i işsiz.
Bu konu da geçtiğimiz günlerde çok sık gündeme geldi, yeri gelmişken
belirtmek istiyorum: Bildiğiniz gibi İş Yasamızda özürlü istihdamıyla
ilgili yükümlülükler var. İstihdamın yüzde 3'ü oranında özürlü çalıştırmak
zorunda iş yerlerimiz, ama, ne hazindir ki, bırakın özel sektörü, bırakın
kamunun diğer sektörlerini, bu Yasa'nın takibini yapması gereken,
uygulanıp uygulanmadığı konusunu takip etmesi gereken kamu kurumlarında
bile yüzde 3 istihdam oranı yok.
Değerli arkadaşlarım,
yine bu araştırmaya göre özürlülerimizin yüzde 61,22'si kendisine
ekonomik destek olunmasını istiyor. Yaşamımızdan biliyoruz, kendi
ailemizde olabilir, çevremizde olabilir, birçok özürlü aileler
var, gerçekten özürlü çocuklarının bakımı konusunda büyük maddi
sıkıntı içindeler. Normal, sağlıklı bir çocuğa göre özürlü çocuğun
bakımı aileye oldukça fazla, bırakın ruhsal, psikolojik yüklerini,
ekonomik de büyük problemler getiriyor. O açıdan, bu yurttaşlarımızın
ekonomik taleplerinin de mutlaka karşılanması gerekiyor.
(x) 1251 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
Değerli arkadaşlarım,
özürlüler konusu özellikle son on beş-yirmi yıldan beri bütün dünyada
ve Türkiye'de, özellikle bu konudaki sivil toplum örgütlerinin gayretli
çabaları sonucu, büyük baskıları sonucu, biliyorum bu konuda mesela
Türkiye'de bir özürlü derneği genel başkanı Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu önünde kendisini ağaca zincire bağlamıştı
"Hakkımızı istiyoruz, yasamızı istiyoruz." diye. Gerçekten
çok büyük çabalar var ve bu çabalar sonucu, hep birlikte bu Mecliste,
sevinçle karşıladığımız -o dönemde de böyle acele bir döneme gelmişti-
bir Özürlüler Yasası çıkardık. "Bir yıl içinde yönetmelikleri
çıkacak" diye bir hüküm vardı. Bir yıl bekledik yönetmelikler
çıksın diye, Yasa pratikte uygulamaya başlayınca, Yasa'nın bizim
o dönem dile getirdiğimiz, bizim o dönem, bu Yasa'nın bu hâliyle çıkmamasını
istediğimiz, düzeltmeler yapılmasını istediğimiz alanlarda sıkıntılar
bir bir ortaya çıkmaya başladı. Mesela, biz, o dönemde, özürlülere
maaş bağlanmasıyla ilgili çıkan Özürlüler Yasası'nın özürlü olduğunu
söylemiştik, düzeltilmesi gerektiğini söylemiştik, komisyonlarda
dile getirmiştik. Bize dediler o zaman, iktidar partisinin bize
söylediği, ya, acele etmeyin, biliyorsunuz, yakın bir zamanda Sosyal
Güvenlik Yasası çıkacak genel sağlık sigortasıyla birlikte, bu taleplerinizi
o yasanın içinde yerleştiririz, özürlülerin böyle taleplerini gideririz.
Bir başka şey, bugün Sayın Ayva'nın kanun teklifiyle düzeltmeye çalıştığımız
bakım ücretleriyle ilgili.
Değerli arkadaşlarım,
Özürlüler Yasası çıkmadan önce, biliyorsunuz, kararnameyle birtakım
alanlar düzenlenmişti özürlülük konusunda. Mesela, o kararnamede
verilen bir hakkı, çıkan Özürlüler Yasası'yla, bu Meclis geri aldı. Ben,
Özürlüler Yasası çıkarken de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
konuşmacıydım. Bakın, o günkü konuşmamın tutanaklarını size okuyorum,
bunu dile getirmiştik. Bakın, Meclisi nasıl, aynı yasayı defalarca,
defalarca görüşerek nasıl oyalıyoruz?
Değerli arkadaşlarım,
muhalefete kızıyor, biraz önce, Sayın Sağlık Bakanı, çok hiddetlendi
muhalefete. Sanıyorum, yaptığımız muhalefetten de rahatsız olarak
görüşülmekte olan yasa yarım kaldı. Dilerim, bu yarım kalmaktan da
istifade etmiş oluruz. Hep birlikte, Cumhuriyet Halk Partisinin,
bu konudaki sivil toplum örgütlerinin eleştirilerini dikkate
alan, yeniden bu yasanın Cumhurbaşkanlığından ya da başka makamlardan
dönmesini engelleyecek tedbirleri hep birlikte alırız ve Meclisi,
boşu boşuna, mükerrer bir şekilde aynı yasayı görüşe görüşe, mükerrer
bir şekilde meşgul etmeyen bir hâle getiririz. Dilerim, o yönüyle,
sağlık alanındaki o yasanın yarım kalması isabetli olmuştur. Cumhuriyet
Halk Partisinin bu önerisine, dilerim, Adalet ve Kalkınma Partisi
kulaklarını tıkamaz.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, Özürlüler Yasası çıkarken, bugün görüşülmekte olan bu yasanın
eksikliğini ben bu kürsüden dile getirmiştim. Tutanaklardan aynen
okuyorum: "Değerli arkadaşlarım, mesela, çok enteresan, bu tasarının
30'uncu maddesinde -Sayın Ayva'nın verdiği bu önergeyle Özürlüler
Yasası'nın 30'uncu maddesi üzerinde değişiklik yapıyoruz- sosyal
güvenlik kapsamı dışında kalan kimsesiz ve bakıma muhtaç özürlülerin
evde ve kurumlarındaki bakımlarının yapılabilmesi için, Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından bu iş için bir aylık
bakım ücreti olarak iki aylık asgari ücret tutarında bir maaş bağlıyoruz
özürlülere." diyorum. Yasa onu öneriyor. Eksik olan ne? Eksik
olan, sosyal güvencesi olan, ancak, sosyal güvencesi olduğu hâlde,
gerçekten rakamlara baktığımızda çok yoksul olan, asgari ücreti
bile alamayan, kâğıt üzerinde asgari ücreti alan yurttaşlarımız
var; sosyal güvencesi var gibi görünüyor, ama, biz bunlara bakım ücreti
veremiyorduk. O eleştirimi yapıyorum ve devam ediyorum o zaman konuştuğuma:
"Ancak, sosyal güvenliğe sahipse, söz gelimi 150 bin lira civarında
ölüm aylığı alıyorsa, bir sosyal güvenlik kapsamında ise, bu özürlü
-o zaman için asgari ücretin 2 katı 700 milyon yapıyor- 700 milyonluk
SHÇEK'in vereceği yardımı alamıyor. Yani, daha önceki kararnameyle
verdiğimizi bu yasayla geri alıyoruz." diye bir eleştiri getiriyorum.
Maalesef, Adalet ve
Kalkınma Partisi İktidarı tarafından, Cumhuriyet Halk Partisinin
yaptığı bu eleştiri, bu öneri dikkate alınmıyor, ne zaman uygulamaya
geçildiğinde özürlü aileleri büyük feryatlar çıkarmaya başlıyor
-gerçekten, büyük sıkıntı içinde bu insanlarımız; aç, yoksul, asgari
ücretle zar zor geçinmeye çalışıyor, ama, düşünün, bir de özürlü
olan çocuğunun ek masrafları var, özürlü çocuğa bakmak kolay değil,
normal bir çocuk gibi değil- ne zaman feryat etmeye başlıyorlar, o
zaman Hükûmet diyor ki, ya dur bir… Hükûmet de değil, Sayın Ayva bu yanlışı
düzeltmek için bu tasarıyı vermiş, iyi de yapmış. Gerçekten, bizim
de, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bu konuda… Bu Yasa'nın başka eksiklikleri
var; mesela, maaş bağlanması konusunda da bir eksikliği var. Bakın,
bir ailede bir kişi çalışıyorsa -mevcut hâliyle- bakım ücretinden
yararlanamıyordu bu aile. Asgari ücretten bir tane çalışan erkek
kardeşi varsa özürlünün, dört-beş kişilik de bir aileyse "senin
ailende sosyal güvence kapsamında olan bir şahıs var, sana bakım ücreti
veremeyiz." Olacak iş değil. O zaman bunu dile getirmiştik, keşke
o zaman düzeltilseydi, ama, ne yapalım, biraz geç kalsa da bu şey düzeltilmiş
olacak.
Maaş bağlanmasıyla
ilgili var önümüzdeki günlerde, bununla ilgili Cumhuriyet Halk
Partisinin hazırlıkları var, dilerim o eksikliği de hep beraber
gidermiş oluruz.
Değerli arkadaşlarım,
bu yasanın şöyle bir geçmişine baktığımızda, bundan üç dört yıl kadar
önce, sivil toplum örgütlerinin de büyük baskısıyla, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu tarafından 90 küsur maddelik -94 maddeydi yanılmıyorsam,
91 maddeydi- bir kanun teklifi verildi. Yasa çıkıyor diye hep beraber
sevindik, özürlülerin sorunları çözülecek diye bayram ettik neredeyse.
Sonra, yasa geri çekildi. Aynı yasa, tekrar 54 madde hâlinde geri
geldi. Neler çıkarılmış diye baktık; Maliye Bakanının çekinceleriyle,
özürlülere ekonomik haklar sağlayan, ekonomik destek sağlayan maddeler
alınmış. Sayın Ayva, o zaman, kendisi de birazcık daha bunu düzelten
başka bir teklif verdi. Biz de, değerli grup başkan vekillerimizin
imzasıyla, 91 maddelik başka bir kanun teklifi verdik. Komisyon sırasında,
muhalefet olarak katkılarımızı koymaya çalıştık. O dönemi hatırlayan
arkadaşlarınız olabilir, Mecliste gergin günler geçiyordu, yanılmıyorsam
bu torba yasayla ilgili tartışmalardı, bu özürlüler yasasının gündeme
alınıp alınmayacağı belli olmadı. "Cumhuriyet Halk Partisi muhalefet
yapıyor, işte bu özürlüler yasasını biz gündeme getirirsek, bu çok
maddeli bir yasa, her maddede muhalefet koymaya kalkarsanız biz perişan
oluruz, o nedenle, sakın ha her maddesinde konuşmayın, her maddesinde
Meclisi tıkamaya çalışmayın -büyük baskıyla- bir an önce bunu çıkaralım."
dediler. Özürlülerin büyük beklentisi vardı bir an önce çıksın diye.
Biz de, tamam dedik, yeter ki bu yasa çıksın, nasıl olsa eksiklikleri…
Bizde bir söz var: "Kervan yola çıkar, ondan sonra eksikleri tamamlanır."
Hadi dedik, öyle olsun. Nitekim bugün o eksiklerden bir tanesini
tamamlıyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
bu yasa düzenlemesi hakkında bir önergemiz var. Sayın Ayva'nın verdiği
teklife göre, bütün aile içinde fert başına düşen gelir asgari ücretin
üçte 2'sinden daha azsa bakım aylığını öyle verebileceğiz. Değerli
arkadaşlarım, asgari ücret net 403 bin lira. Bakın, bizim yasalarımıza
göre, yoksulluğu tarif eden yasalarımıza göre, asgari ücret… Yani,
siz daha yoksul olarak asgari ücreti belirlemişken, asgari ücret
diye bir kavramı yoksulluğun sınırı hâline getirmişken bunun üçte
2'sine getirmek, üçte 2'sini ancak özürlüye bakım ücreti verebilmek
için şart hâline getirmek, daha önce çıkardığınız o muhtaçlık,
"Muhtaç olan kimdir?" tanımlamasını değiştirmek anlamına
geliyor.
Değerli arkadaşlarım,
Türk-İş'in yaptığı araştırmalara göre, zaten asgari ücretliler açlık
sınırının altında yaşıyor. O açıdan, verdiğimiz önergeye destek
bekliyoruz sizden. Bu asgari ücretin üçte 2'sinden daha az… Aile
içinde fert başına düşen gelirin en az asgari ücret düzeyinde olması,
daha çok özürlü yurttaşların, daha çok özürlü ailelerin yararlanabilmesi
için geçirilmesi gerekiyor. Bu konuda sizlerden, Adalet ve Kalkınma
Partisi milletvekillerinden de destek bekliyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
bu yasanın bir an önce geçmesi için ben sözümü çok daha fazla uzatmak
istemiyorum.
Özürlü yurttaşlarımızın
çok büyük sorunları var. Her bir aile büyük perişanlık içinde. Ben öldükten
sonra çocuğum ne olacak kaygıları içinde hepimiz…
HALUK KOÇ (Samsun) -
Çabuk geçsin Ali Bey. Maliye Bakanı geldi, durdurur sonra! Çabuk geçsin.
ALİ ARSLAN (Devamla)
- Sayın Bakan sanıyorum bu yasayı görmüştür. Okey vermese gelmezdi
herhâlde. Ancak IMF yetkilileri gördü mü görmedi mi, bilmiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
her birimiz özürlü olabiliriz. Türkiye trafik kazaları yönünden
sabıkalı bir ülke, yarın ne olacağı belli değil. Bu yasa üzerinde
oy kullanırken ne olursunuz her birimizin, en azından kendimiz özürlüymüşüz
gibi olmasa bile ailemizden birisi özürlüymüş gibi düşünerek oy
kullanmasını istiyorum.
Bir deprem kuşağında
yaşıyoruz, bir trafik kazaları keşmekeşliği içinde yaşıyoruz. Geçtiğimiz
günlerde biliyorsunuz iki çok değerli milletvekili arkadaşımızı
trafik kazasında kaybettik. Sakat kalanlar ölenlerden çok daha fazla,
basına yansıyanlar, yansımayanlar. O açıdan, bu duyarlılık içinde
hepinizin Cumhuriyet Halk Partisinin vereceği o önergeye destek
vermesini sizlerden talep ediyorum.
Özürlü yurttaşlarımızın
sorunlarının çözümü konusunda bu yasanın bir nebze olsun sorunlarını
çözebileceği inancıyla yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Arslan.
AK Parti Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Lokman Ayva.
Sayın Ayva, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
LOKMAN AYVA (İstanbul) - Kıymetli Başkanım, azim milletimin muhterem
vekilleri; yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Türkiye'deki özürlüler
adına, büyük değişimin öncülüğünü yapan AK Parti Grubumuz adına
bu teklifle ilgili görüşlerimizi beyan etmek üzere söz almış bulunuyorum.
2002 yılından bugüne
kadar, yani 22'nci Dönem'de özürlüler olarak muhteşem bir gelişme gerçekleştirilmiştir.
Bu değişimde, bu reformda bütün partilerimiz el ele vermiş ve âdeta
millî mutabakat şeklinde Parlamentoda ve aynı şekilde Cumhurbaşkanımız
ve kurumlarıyla beraber el ele verilmiş ve büyük değişim, insanlık
adına ve bu değişime ihtiyacı olan, insani değerler adına, ihtiyacı
olan insanlar adına gerçekleştirilmiştir. Bu anlamda şükranlarımı
sunuyorum.
Evet, Türkiye, özürlüler
anlamında büyük bir zihniyet değişimine başlamıştır. Bu değişimin
tek tarifi belki de şöyledir: İnsanlığın kurulduğundan beri -belli
dönemler hariç- özürlülerle ilgili algılamalar, maalesef âdeta
insanın tepetakla olduğu gibi ters bir şekildeydi. Yani özürlüler,
belki sözde deniyordu ki, eğitim görebilir. Ama, uygulamada bakıyordunuz,
eğitim göremez bir şekilde uygulamalarla karşılaşıyorduk. Özürlüler
çalışabilir gözüyle, belki sözde söyleniyor, fakat uygulamada
özürlüler çalışamaz muamelesi yapılıyordu, özürlüler toplumsal
hayata katılamaz muamelesi yapılıyordu. Başta Başbakanımızın
önderliğinde bu değişim gerçekleşmiş, resim tersken, yani başı aşağıdayken,
tabiri caizse, taklatepe bir hâle gelmiştir, yani resim düzeltilmiştir
ve Türkiye'de özürlüler eğitim görebilir, Türkiye'de özürlüler üretebilir,
çalışabilir, toplumsal hayata katılabilir, evlenip yuva kurabilir,
çoluk çocuk sahibi olabilir hâle gelmiştir. Bakınız, beraber gerçekleştirdiğimiz
birkaç değişimi sizlere aktarmak istiyorum. Şu anda özürlülerin
eğitimi alanında büyük reform gerçekleştirildi. Neler mesela?
388,88 YTL, şu an için geçerli olan rakamlarla, bütün çocuklar, özürlü
çocuğun eğitime ihtiyacı varsa, bunlar gerekli kurullar tarafından
uygun görülüyorsa her çocuğa verilebilmektedir. Eskiden sadece
SSK ve Emekli Sandığı mensuplarına verilebiliyordu. Yani insanlara,
çocuğun eğitime ihtiyacı varsa, "Senin annen baban SSK'ya mı,
Emekli Sandığına mı tabi?" diye soruluyor idi. Ama, şu anda bunlar
artık kalktı ve özürlü çocuğun eğitime ihtiyacı olup olmaması tek
yeterli cümle. Benzeri pek çok gelişmeler yapıldı. Mesela, bir çocuğu
Kızılcahamam'dan alıyor servis sabahleyin -içinde gerekli rehber
öğretmeni filan da var- Ankara merkezde, Çankaya'da okula getiriyor,
akşam da geri evine bırakıyor. Bu servisin aileye maliyeti, ücreti
ne kadar biliyor musunuz? Sıfır lira. Artık, bu değişimler sadece
Avrupa'da, Amerika'da oluyor değil, Türkiye'de bu gerçekler yaşanıyor.
İnsanlar bazen inanamıyorlar ama, bunlar oluyor.
Yine, okul sayılarındaki
artış, mevcut, yapılan okulların özürlülere uygun hâle gelmesi.
İstihdamda başka bir
başarı efsanesi yaşanıyor Türkiye'de. Şöyle ki değerli milletvekillerim:
Son dört yılda işe yerleştirilen özürlü sayısı inanılmaz oranda bir
yükselme kaydetti. Mesela: 2001 yılında 7 bin küsur kişi işe yerleştirilirken,
2002 yılı seçim yılı olmasına rağmen, 10 bin küsur civarında özürlü
işe yerleştirildi, 2003'te 13 binden fazla, 2004'te 17 binden fazla,
2005'te 23 binden fazla. Bu yılın da tahminî rakamlarla toplam 80 bin
civarında özürlü dört yıl içinde işe yerleştirilmiş durumda arkadaşlar.
Bunların büyük çoğunluğu özel sektörde, kamu sektörü de şu anda
açıklarını büyük oranda kapatmış işçi kategorisinde.
Memurlarla ilgili
bir yanlış algılama var, o konuda da bilgi arz etmek istiyorum heyetinize:
Aslında ben de öğretmen olarak çalıştığımda -memur olarak- özürlü
kadrosunda değildim. Şu anda özürlü olarak çalıştığı hâlde özürlü
kadrosunda olmayan, dolayısıyla özürlü olarak yok sayılan pek çok
memur arkadaşımız var. İnşallah, bunların da, kâğıt üzerindeki düzeltmelerle,
bu, büyük, devasa gibi görünen açık realistik bir duruma gelecek. İşte,
bu şekilde büyük başarılar gerçekleştiriliyor.
Toplumsal hayata katılımda
sokağa çıkan özürlü sayısında bir artış var. Bunun, insani değişimin
gerçekleşmesinde tabii ki sıkıntılar da oluyor zaman zaman. Nedir
mesela? O kadar önemli değişiklikler oldu ki, mesela, körlerin imza
meselesi hâlâ bazı noterlerimizde, bankalarımızda anlaşılabilmiş
değil. Hâlbuki, 2005 yılına kadar benim imzam geçersizdi ve 2005 yılından
önce attığım, burada da attığım her imza geçersiz durumdaydı. 2005
yılının 1 Temmuzundan sonra, yani, heyetinizin kabul ettiği kanundan
sonra, ben de, artık, rahat rahat imza atabiliyor ve şahsen bağımsızlığımı,
ekonomik ve toplumsal hayata katılımdaki bağımsızlığımı elde etmiş
durumdayım.
Değerli milletvekillerim,
bu değişimin sadece toplumsal hayata katılım, sadece eğitim, sadece
istihdam alanında kalmadığı o kadar bariz bir gerçek ki, inşallah
bu değişimi bütün vatandaşlarımız öğrenecekler. Bu konuda özellikle
her partiden özel gayret talep ediyorum. Yani, bu Özürlüler Kanunu'yla
gerçekleştirilmiş pek çok imkân var.
Bakınız, sosyal güvencesi
olmayanlarla ilgili bakım hakları verilmesine rağmen, bu noktada
Hükûmetimize özel bir teşekkür ediyorum ve özellikle Maliye Bakanımızın
1,5 katrilyonluk ilave katkılarıyla önemli bir noktaya gelecek
2007 itibarıyla bu özürlü hizmetleri, fakat, vatandaşlarımızın sadece
yüzde 24'ü haberdar. Haberdar olmadıkları için de hizmetlerden yararlanamıyor.
Mesela, şu ana kadar İstanbul'da bakım için başvuran özürlü sayısı
500 civarında. Hâlbuki, sırf bu yıl, 2007'de, 65 bin kişiyi hedeflemişiz,
ama, toplam başvuru 500. O noktada ciddi bir tanıtım desteği gerekiyor.
Bu, insanlık namına olacak bir şey ve bütün partilerimizin teşkilatları
da bunları yaparlarsa önemli bir gelişim kaydedeceğiz.
Evet, gelelim bugünkü
teklif nelere yol açacak değerli milletvekilleri: Yıllardır her annenin,
her babanın, anne baba olan herkesin anlayacağı bir duygusu vardı,
ben, yeni kör olduğumda da, on bir yaşında, annemin, babamın ortak
duygusu şuydu: "Benim çocuğum ben öldükten sonra ne olacak? Ağabeyinin
yanında mı kalacak, ablasının yanında mı kalacak? Kim bakacak çocuğumuza?"
Hatta bir anne demiştir ki: "Ben, ayağımı uzata uzata, rahat
rahat ölemiyorum bile." İşte bu acıyı şu anki oylamadan sonra inşallah
değiştirmiş olacağız. Bu acı artık ortadan kalkacak tamamen, kısmen
sosyal güvencesizlere kalkmış olan bu acı bütün vatandaşlarımız
için kalkmış olacak.
Peki, uygulama nasıl
olacak? Özellikle bizi izleyen vatandaşlarımızdan da önemle rica
ediyorum, başka insanlara lütfen duyursunlar, bu çok hayırlı bir iştir.
Yani, evinde bakıma muhtaç özürlüsü olan her aile Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumuna başvuracak. Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumuna beyan edilen sağlık kurulu raporuyla -bakıma
muhtaç raporuyla- ve yine o Kurum bünyesindeki komisyon neticesinde
bakıma muhtaç kararı alındıktan sonra her ay, eğer ailede bakılıyorsa
403,03 YTL, yani asgari ücret kadar, eğer yatılı bir bakıma verilmişse
de 806,06 YTL destek verilecek. O yüzden, bütün vatandaşlarımızın
bu güzel hizmetten haberdar edilmesinde fayda var.
Peki, her ekonomik durumu,
zengin de olsa, fakir de olsa olacak mı? Hayır, şu anda, ekonomik durumu
belli bir seviyede olan vatandaşlarımıza öncelik tanımak durumundayız
ülke ekonomisinin de gereği belki de. Şu yüzden, şöyle bir standart
var burada da bu teklif itibarıyla: Bir ailenin toplam gelirleri,
resmî gelirleri, aile fertlerine bölününce, mesela, bir ailede 5
kişi yaşıyor ve o ailenin geliri 1.000 YTL diyelim, 5'e böleceğiz,
200 YTL çıkıyor. Bu ücret, 200 YTL rakamı asgari ücretin üçte 2'sinden
azsa, bu aile, bu hizmetten, bu bakım desteğinden almayı hak ediyor.
Üçte 2'si yaklaşık 268 YTL olduğuna göre, demek ki, bu aile, bu bakım
hizmetinden, şu anda yararlanabilecek durumda bu kanunu sizler
kabul ettiğiniz takdirde.
Bu anlamda, çok önemli
bu değişimi gerçekleştirmek üzere burada özel vakit ayırmanızdan,
teşriflerinizden dolayı müteşekkiriz.
Ben, yalnız, bu konuda
çok önemli bir desteği de, Sayın Salih Kapusuz'a, verdiğinden dolayı
şükranlarımı sunmak istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
- Ben de teşekkür ederim.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu)
- Bravo enişte!
LOKMAN AYVA (Devamla)
- Her ne kadar, soyadı Kapusuz da olsa, kapıyı sıkı tuttu ve bu kanunun
geçişini de ocak ayında bitirdi. Kendisine de teşekkür ediyoruz
özel olarak.
BAŞKAN - Sayın Ayva,
bütün grup başkan vekillerine teşekkür etmeyi unutmayalım.
LOKMAN AYVA (Devamla)
- Evet.
SALİH KAPUSUZ (Ankara)
- Bu, özel bir gayret Sayın Başkan.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- CHP Grubunu unutma.
LOKMAN AYVA (Devamla)
- Dolayısıyla, tabii, bütün gruplarımız, AK Parti, Cumhuriyet Halk
Partisi, Anavatan Partisi, bağımsız milletvekillerimiz ve bütün
temsil edilen partilerimize teşekkür ediyoruz. (Alkışlar)
İnşallah, Cumhurbaşkanımızın
da tasvibinden sonra, bu, yürürlüğe geçecek ve muhteşem bir dönem
daha, bakıma muhtaç özürlüler için gerçekleşmiş olacak.
Geçende, Ayşe Arman'ın
köşesinde, yüreklerimizi yakan bir yazı vardı. İnşallah, o annenin
de derdinin, ben, böylelikle biteceğine inanıyorum.
Bu anlamda, Başkanlık
Divanımızdan bütün üyelerimize, Başbakanımızdan, -bütün, bu konuda-
bu Parlamentoyu seçen veya seçmeyen bütün vatandaşlarımıza, âdeta,
bir dilim ekmeğini paylaştığı için özürlü kardeşleriyle, şükranlarımı
sunuyorum.
Hepinize sevgi ve
saygılarımı sunuyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Biz de bu teklifi gündeme
getirdiğiniz için sizlere teşekkür ediyoruz.
Sayın milletvekilleri,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.33
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58'inci Birleşimi'nin Beşinci Oturumu'nu
açıyorum.
1251 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin tümü üzerinde,
söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Muzaffer
Kurtulmuşoğlu'na aittir.
Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sözlerime başlamadan evvel hepinize teşekkür ediyorum. Asıl teşekkürüm,
bu yasayı hazırlayan, burada sağlık yasası görüşülürken araya girip
bunu hazırlayan sayın grup başkan vekili arkadaşlarıma, Lokman Ayva'ya
çok teşekkür ediyorum 8 milyon özürlüler namına. Gecikmiş yasadır,
ama, gelmesi çok iyidir.
İşte, iktidara diyoruz
ki, böyle, arada güzel yasaları da getirin, hep birlikte çıkaralım.
Kötü mü söylüyoruz? Tabii, eksikleri var, bu eksikler de tamamlanır.
Geçen, tabii, bu Yasa
çıktığında "Evde olanlar ne olacak, evde kim bakacak bu özürlülere,
nasıl bakacaklar? Herkesin maddi gücü olmayabilir." diye söylemiştik
burada. Tabii, eksik çıktı. Eksiğin de tamamlanması, yine, bir erdemliliktir.
Ben, hep bu kürsüden
söylüyorum iktidara: İlla iktidar getirdi diye muhalefet etme
diye bir şey yok. Muhalefet de getirdi diye, iktidarın da, muhalefetin
sözlerini gündeme almaması, önemsememesi diye bir şey yok. Ama, iktidar,
tabii, bunlarda, biraz sınıfta kalıyor.
Ne olursa olsun, bu yasa
8 milyon özürlüyü ilgilendirdiği için, hazırlayan, bize sunan, yasanın
çıkmasında emeği olan herkesi kutluyorum. Yalnız, bu sağlık merkezlerinin,
rehabilitasyon merkezlerinin, bir an evvel yapılmasını ve çalışır
vaziyette olmasını istiyorum.
Sevgili arkadaşlarım,
bir şeyi söylerken veya bir şey yapılırken "Yarın bizim de başımıza
gelebilir mi?" diye düşünebilirsek -biz, ona, tıpta, empati deriz-
çok şeyi daha kolay hallederiz diye düşünüyorum.
Bu arada, büyük şehirlerde
bilhassa, toplu taşıma araçlarında -öneriyorum, söylüyorum- bu
özürlülerin rahat binip inmeleri için bir önlem alınması lazım diye
düşünüyorum. Yine, burada, kanunu çıkarırsak, belediyeleri mecbur
edersek, hiç değilse çorbada bir tuzumuz olur diye düşünüyorum milletvekilleri
olarak.
Ayrıca, yaya yürüyüşleri
özürlüler için yapılması lazım diye düşünüyorum. Çünkü, bu özürlüler
isteyerek özürlü olmadı, hiç kimse özürlü olmak istemezdi. Herkes
bunu doğal olarak duyduğu an, içinde yaşadığı an… Sayın Grup Başkan
Vekili, bu yine senin vazifen, söylediğim öneri… Bir şey önermiyorum,
diyorum ki: Büyük şehirlerde bu özürlülerin toplu taşım araçlarına
kolayca inip binmeleri için, merdivenlerden inip binmeleri için, yeni
bir yasa hazırlarsanız veya belediye başkanlarına nasıl bunu önerebilirsek,
biz, Anavatan Grubu olarak yanınızda oluruz. Ayrıca, yaya yürüyüşlerinde
de özürlülere ayrı bir yaya yürüyüş yeri yapılabilirse, onun için
de yine, iktidarın yanında özürlüler için yer alabiliriz diye düşünüyorum.
Yeter mi bu para, üçte
1'i, üçte 2'si asgari ücretin? Yani, ne eder? Şu anda asgari ücret
çok yanılmıyorsam 403 milyon filan, 268 milyon ve "Asgari ücretin
2 katını, bir ayda geçemez." deniyor. Tabii, ilk bakışta, hiç
yoktan iyidir; yani, dün yoktu, bugün bu var. Ama, daha ileride, yine,
bunun da düzeltilmesi lazım diye düşünüyorum.
Burada, bu yasanın
geçmesi için çok fazla laf söylemeye lüzum yok, bellidir.
Özürlü vatandaşlarıma
bu yasanın hayırlı olmasını diliyorum, emeği geçen herkese teşekkür
ediyorum, sabırla beni dinlediğiniz için de ayrıca size de teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kurtulmuşoğlu.
Tümü üzerinde şahsı
adına söz isteyen Faruk Koca, Ankara Milletvekili... Yok.
Ayhan Sefer Üstün, Sakarya
Milletvekili...
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya)
- Konuşmayacağım.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Üstün.
Ümmet Kandoğan, Denizli
milletvekili...
Mehmet Eraslan, Hatay
Milletvekili...
Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Madde 1'i okutuyorum:
SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 24/5/1983 tarihli
ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununun
3 üncü maddesinin f bendine 11 inci alt bendinden sonra gelmek üzere
aşağıdaki alt bentler eklenmiştir.
"12. "Yaşlı
Hizmet Merkezi"; Yaşlı bireylerin yaşam kalitesinin artırılması
amacıyla gündüzlü bakım ve evde bakım hizmeti sunmak üzere açılan
ve faaliyet gösteren yaşlı hizmet merkezini,
13. "Koruma Bakım
ve Rehabilitasyon Merkezi"; Suça yöneldikleri tespit edilen
çocukların davranış bozukluklarını gidermek amacıyla rehabilitasyon
süreci tamamlanıncaya kadar geçici süre bakım ve korunmalarının
sağlandığı bu süre içerisinde aile, yakın çevre ve toplum ile ilişkilerinin
düzenlenmesine yönelik çalışmaların yürütüldüğü, 7-18 yaş kız ve
erkek çocuklara yönelik ayrı ayrı yapılandırılan yatılı sosyal
hizmet kuruluşlarını,
14. "Bakım ve Sosyal
Rehabilitasyon Merkezi"; Duygusal, cinsel ve/veya fiziksel istismara
uğramış çocukların olumsuz yaşam deneyimlerinden kaynaklanan
travma ve/veya davranış bozukluklarını giderme amacıyla rehabilitasyon
süreci tamamlanıncaya kadar geçici süre bakım ve korunmalarının
sağlandığı bu süre içerisinde aile, yakın çevre ve toplum ile ilişkilerinin
düzenlenmesine yönelik çalışmaların yürütüldüğü kız ve erkek çocuklara
yönelik ayrı ayrı yapılandırılacak yatılı sosyal hizmet kuruluşlarını,
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa Gazalcı,
Denizli Milletvekili.
Buyurun Sayın Gazalcı.
Sayın Gazalcı, süreniz
on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA
GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu'nun ek
7'nci maddesinde değişiklik öneren İstanbul Milletvekili Sayın
Lokman Ayva'nın yasa önerisinin 1'inci maddesi üzerinde söz aldım
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına. Tümünüzü saygıyla selamlarım.
Önce, ben de arkadaşımıza
bu yasa önerisini hazırlayıp getirdiği için teşekkür ediyorum Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına. Bu düzenlemeyi destekliyoruz, aynen, 1
Temmuz 2005 tarihinde 5378 sayılı Özürlüler Yasası'nı desteklediğimiz
gibi. Bir kez daha görülmüştür ki, bu çatı altında bulunan bütün partiler,
sosyal devlet adına olumlu bir iş geldiği zaman onu desteklemektedir.
Eksiklerini söylemek, önerilerde bulunmak, katkıda bulunmak kaydıyla,
bu desteği, geçmişte biz verdik, bugün de veriyoruz ve teşekkür de
ediyoruz bolca; eleştirdiğimiz gibi, kimi yanlışlarda, eksiklerde,
bugün de bir teşekkür sunuyoruz.
Değerli arkadaşlar,
yasa önerisinin gerekçesinde de açıkça belirtildiği gibi, bu, Anayasamızdaki
eşitlik ilkesine aykırı daha önceki yasal düzenlemenin bir eksikliği
düzeltilmiş oluyor. Çünkü, o zaman, engelli yurttaşların bakım gereksinimlerinde
bir kayıt vardı, herhangi bir sosyal güvenliğe bağlı olmamak kaydını
getiriyordu ailenin. Dolayısıyla, bu sakıncalı idi, sosyal güvenlik
kurumuna aileden birinin girmesi, prim ödemesi, o ailede bulunan
özürlünün kimi yardım haklarını almasına engel bir durum vardı; yani,
hem eşitliğe aykırı idi hem de en doğal hakkı olan, birinci derecede
yararlanması gereken kişiye, biz, "hayır sen yararlanamıyorsun"
diyorduk. İşte, bu düzenleme ile şimdi bu haksızlık gideriliyor.
Ama, bu kez de birtakım kayıtlar konuyor; işte, asgari ücretin üçte
2'si…
Değerli arkadaşlar,
zaten, asgari ücret açlık sınırının altında, 403 milyon civarında
bir para. Şimdi, biz, bir önerge veriyoruz. Bunu, en azından, asgari
ücret düzeyine çekiyoruz. Yine, bir işi eksik yapmayalım, ileride,
keşke öyle olmasaydı, demeyelim; yani, yapmışken tam yapalım, doğru
yapalım. Çünkü, bu Yasa çıkarken de kimi eksiklikler vurgulanmıştı.
Şimdi, bakın, 2005'in
1 Temmuzundan bu yana, engellilerle ilgili yasanın uygulanmasından
doğan birtakım eksiklikler var. Ben, bu yasa tasarısı üzerine konuşacağımı
belirleyince, kimi yerlerle konuştum -bu, özellikle, özürlülerin
bakım ve eğitimiyle uygulanan- kimi kurumlarla da konuştum.
Değerli arkadaşlar,
bakın, bazen, burada güzel yasalar yapılır, içi doldurulmazsa ya
da eksiklikler giderilmezse, o, yapıldığı gibi kalır.
Şimdi, Türkiye'de -az
önce de söylendi- 8 milyon civarında bir özürlü, engelli kişi var.
Biz bunları topluma kazanmak istiyoruz, biz bunları üretici kılmak
istiyoruz, biz bunları en doğal insan haklarından yararlandırmak
istiyoruz başta eğitim olmak üzere.
Bunların çoğu, bedensel
ve zihinsel özürlü olan çocuklarımız, gençlerimiz, insanımız, bir
psikolojik tedaviye gereksinimi var değerli arkadaşlar. Bunları
siz alıp "İşte, ayda on saatlik bir eğitimle, ben görevimi yaptım,
bu iş bitti; hadi, sen evine gittin, ben de sosyal devlet olarak birazcık
rahatladım. Sana şimdiye kadar bir şey yapamıyordum, şimdi, bir yer
açtım, senin eğitimini üstleniyorum; işte, evinde bakım, herhangi
bir yerde bakımı üstleniyorum…" Yetmez.
Bakın, bir psikolog,
orada bulunması da yetmiyor, o kurumları açan kişilerle konuşursanız.
Bu çocuklara ve gençlere, psikoloğun, en azından derse girmesi, haftada
bir saatlik derse girmesi belki öngörülebilir. Yalnız, otistik durumda
olan özürlülere derse girebiliyor, ama, öteki engellilerin dersine,
psikolog, o katkıyı, o yardımı yapacak insanlar girmiyor. Örneğin,
bu eksiklik giderilebilir.
Yine, ana babalar, çoğu
özürlülerin ana babaları da, aslında, aydınlanmaya, özürlülere
olan, efendim, yaklaşımda, eğitilmeye muhtaç insanlardır. Onların
da hiç olmazsa haftada bir saat, ana babaların, çocuklarının eğitildiği
merkezlerde bir eğitimden geçmesi gerekir. Yani, bir psikoloğun ya
da onları aydınlatacak insanların bu işi yapması gerekir.
Ayda on saatlik gibi
bir sürenin az olduğu da ortada. Yani, para belki düşürülebilir,
ama, ders sayısı mutlaka artırılmalıdır. Para düşürülmelidir derken,
orada, bu işi, eğitim olarak yapan, bakım olarak yapan kuruluşları
düşündüğümden söylemiyorum. Yani, arkadaşlar, ayda on saatlik
bir sürenin yeterli olmadığını, tekrar, yazgısıyla baş başa bırakılmadığını
söylemek istiyorum. Bunun, en azından, bir haftada, dört-beş saate çıkarılarak
on beş saat ya da on dört saatlik bir süre olabilir diyorum ve bu psikoloğun
derse girmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar,
o özürlü gençler ve çocuklar -hep konuşuluyor- acınacak kişiler değildir.
Türkiye'de, özellikle eğitim açısından, bunların yararlanması son
derece sınırlıdır bakın. Yani, her türlü engelli çocuğun oran olarak
eğitimden yararlandığı pay çok çok çok düşüktür.
Şimdi, bir, kaynaşmalı
normal sınıflarda bunların eğitimi yapılıyor, diye kendimizi, Batı'da
geliştirilen bir modeli burada da benimseyerek kurtaracağımızı
sanıyoruz. Ama, değerli arkadaşlar, bu engellilerin eğitilmesi
için altyapı, okullarda, bakım merkezlerinde yoksa hatta onlar için
yeterli bir düzenleme getirilmemişse bu kaynaşmış eğitimin, yani,
normal durumdaki insanlarla bir arada yapılacak eğitimin de çok
iyi sonuç vermediğini görüyoruz.
Biz, sonuç olarak şunu
öneriyoruz: Bu 5378 sayılı Yasa, o gün de birtakım eksiklikler taşıyordu,
ama, bu süre içinde uygulamadan dolayı yaşanan eksiklikler var. Bu,
bir rapora, bir incelemeye tabi tutulmalıdır. Çünkü, çıkarılan
yönetmelikler, Yasa'yı, bire bir, daha geniş oranda uygulanmasını
sağlayacağı yerde daraltmıştır. O yönetmeliklerin, belki, Yasa'nın
ruhuna uygun olarak daha iyi bir şekle getirilmesi gerekir diye düşünüyoruz.
Çünkü, her engellinin hem fiziksel hem de toplumsal, duyusal gereksinimi
açısından, kesin olarak, bir sosyal devlet anlayışıyla bakıma gereksinimi
vardır. Bu sağlanmalıdır diye düşünüyoruz ve bu yasanın bütün engelli
insanlarımıza yararlı olmasını diliyorum.
Tekrar, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, bu yasada katkısı olan arkadaşımıza teşekkür
ediyoruz.
Saygılar sunuyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Gazalcı.
Madde üzerinde başka
söz talebi yok.
Soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Tütüncü, buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gerçekten, ulusal sosyal
güvenlik sisteminin kurulması açısından çok ileri bir adım bugün
atılmakta; ancak, sosyal güvenlik sisteminin ikinci ayağıyla ilgili
bir yasa, sosyal hizmet ve sosyal yardım programlarıyla ilgili bir
yasa. Sosyal sigorta programlarıyla ilgili, yasada, tek çatı ve ulusal
sigorta programlarına dönük bir açılım yapıldı.
Şimdi, ben, Sayın Bakandan
sormak istiyorum: İleri bir adım bu. Ama, sosyal yardım ve sosyal hizmetlerle
ilgili, alandaki dağınıklığın önlenmesi için, tek çatının o alanda
da sağlanması için, ne zaman harekete geçeceksiniz ve ulusal sosyal
güvenlik sisteminin primsiz ayağı olan sosyal yardım ve sosyal hizmetlerde
ulusal örgütlemeyi ne zaman yapacaksınız? Bu konuyla ilgili yasal
çalışmalarınız hangi noktadadır?
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tütüncü.
Sayın Akdemir…
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
- Sayın Başkan, Sayın Bakanımıza, aracılığınızla bir soru soracağım.
Tabii, bugün getirilen
bu yasanın, gerçek anlamda büyük bir açığı karşılayacak, özürlüler
dolayısıyla, önemli bir travmayı ortadan kaldıracak şekilde düzenlenmiş
olması, bizim de parti olarak tarafımızdan desteklenmesi açısından
çok önemlilik arz ediyor ve bir hekim olarak, ben, takdirle karşılamak
istiyorum.
Ancak, Türkiye'nin
önemli bir sosyal yarası var, bu vesileyle Sayın Bakanıma sormak istiyorum:
Yaşlı, ailenin bütünlüğünü teşkil eden ailede büyük kişiler, özellikle
yaşlılar, geriatrik hastalar, Türkiye'de, bakımı yönünden büyük
sıkıntı çıkaran hastalardır. Özellikle hasta olmayan yaşlıların
bakımının sürdürülmesi, zaman zaman aileye yük olmakta ve özellikle
metropol kentlerde yaşlıların geriatrik bakımı sorun teşkil etmektedir.
Bu çalışma süreniz içerisinde, geriatri merkezlerinin kurulmasını
planladınız mı? Planladınızsa bu konu hangi aşamadadır?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Akdemir.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Öncelikle, sosyal güvenlik
sistemi, sosyal yardım ve primsiz ödemeler konusunda bir yasa tasarısının
hazırlığı çerçevesi içerisinde olunduğunu söyleyebilirim.
Sosyal Hizmetler Çocuk
Esirgeme Kurumu Kanunu'nda bugün yapılan bu değişiklik, sosyal hizmetlerin,
bir anlamda, daha kuşatıcı ve sosyal yardım tanımından çıkararak,
ilk kez, muhtaçlık kavramını, ihtiyaç kavramını farklı bir şekilde
tanımlamaktadır. Öncelikle, sosyal güvenliğe tabi olmasına rağmen
özürlü çocuklarının veya ailesindeki özürlü bireylerin giderlerini
karşılamakta son derece güçlük çeken ailelere, çok önemli bir destek
olacağını düşünüyoruz.
Sayın Dursun Akdemir'in
sorusu çerçevesinde de bilindiği üzere, geriatri, sadece, sosyal
hizmet tanımı içerisinde yer alan bir kavram değil, tıbbi bir kavramdır
ve Türkiye'de hastanelerimizin birçoğunda, artık, geriatri klinikleri
kuruluyor. Bu maddede, özellikle 1'inci madde olarak değişiklik öngörülen
yaşlı hizmet merkezlerimizle de yaşlı bireylerin, hem yaşam kalitesini
artırmak hem de gündüzlü bakım ve evde bakım hizmeti sunmak üzere
açılan ve faaliyet gösteren yaşlı hizmet merkezlerini tanımlıyoruz.
Şimdi, burada neyi
hedefliyoruz: Özellikle aile bireyleri içerisinde çocukları tarafından
bakılan, ama, aynı zamanda mali külfet oluşturan, bir şekilde huzurevlerine
bırakmayı da aile bireyleri olarak kendilerine yakıştırmayan durumlarda,
maddi bir destek sağlayarak -asgari ücret tutarında- evde bakımlarını
sağlayarak, onları, kendi sosyal çevrelerinden, aile bireylerinden
koparmadan, destek olarak, bakmayı hedefliyoruz. Burada, hem Türk
toplumunun aile yapısını koruma hem de yaşlılarına evde bakan aile
bireylerini bu anlamda desteklemek amacı güdüyoruz. Elbette ki,
geriatri düzeyinde bakım hizmeti alması gerekenlerin de bir klinik
ortamda, en azından bir hastane ortamında tedavi ve bakımları gerekiyor.
Bu zaten, sosyal hizmet kapsamı içerisinde karşılanıyor.
Bizim burada bu düzenlemeyle
getirdiğimiz çalışma, ilk kez, Türkiye'de, evde bakım hizmetlerini
tanımlıyor. Bu, hem Yasa'nın bir zorunluluğu, Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurum Kanunu'nda yaptığımız değişiklik, şu anda, 2005 yılında
yürürlüğe giren Özürlüler Yasası'yla da, bir anlamda, paralel bir
düzenleme. İlk kez, artık, ailelere, hem evde bakım yönünden özürlü
çocuklar için destek veriyoruz hem yaşlıları için hem de bizim, ben
öldüğüm zaman benim çocuğuma ne olacak, kaygısını gideren, onların
bir kurum bakımı altında, devlet tarafından himaye edilerek bakılmasını
veya özel sektör tarafından verilen hizmetin devlet tarafından satın
alınmasıyla, çok önemli bir sosyal acıyı, sosyal sıkıntıyı gidermiş
olacağız.
Ben, hem kanun teklifi
sahibi Sayın Lokman Ayva'ya hem de Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet
Halk Partisi ve Anavatan Partisine, ilgili Bakan olarak, bu yasaya
verdikleri son derece güzel desteklerinden dolayı teşekkür etmek
istiyorum.
Sağ olun.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Madde üzerinde soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 2828 sayılı
Kanunun Ek 7 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"EK MADDE 7.- Her
ne ad altında olursa olsun her türlü gelirleri toplamı esas alınmak
suretiyle; kendilerine ait veya bakmakla yükümlü olduğu birey sayısına
göre kendilerine düşen ortalama aylık gelir tutarı bir aylık net
asgari ücret tutarının 2/3'ünden daha az olan bakıma muhtaç özürlülere,
resmi veya özel bakım merkezlerinde ya da ikametgahlarında bakım
hizmeti verilmesi sağlanır.
Bakıma muhtaç özürlülere
sunulacak bakım hizmetlerinin kapsamına, bakım hizmetinden yararlanabileceklerin
başvuru şekline ve bu hizmetleri verecek olan gerçek ve tüzel kişilerin
izin, çalışma, denetim, ücretlendirme ile bakım hizmeti karşılığı
yapılacak ödemelere ilişkin usul ve esaslar; Kurumun koordinatörlüğünde,
Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Özürlüler İdaresi Başkanlığınca
müştereken çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
Bakıma muhtaç özürlülere
sunulacak bakım hizmetinin karşılığı olarak belirlenecek kişi
başına aylık bakım ücreti tutarı, iki aylık net asgari ücretten
fazla olamaz.
Bakıma muhtaç özürlülerden
Kurumca ve diğer resmi kurumlarca bakılanlar dışında kalanlara
ilişkin bakım ücreti, bu amaçla Kurum bütçesine konulacak ödeneklerden
karşılanır.
Bakıma muhtaç özürlülere,
ücretleri Kurum bütçesinden karşılanmak suretiyle sağlanacak bakım
hizmetleri 4/1/2003 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümlerine
tabi olmaksızın temin edilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Vedat Melik, Şanlıurfa
Milletvekili.
Buyurun Sayın Melik.
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2828 Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununun Ek
7 nci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
2'nci maddesi üzerinde görüşlerimi ifade etmek üzere, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
konuşmama, Sayın Lokman Ayva'ya, engelli yurttaşlarımızın sorunlarını
bir kez daha Parlamentoda tartışma fırsatı veren ve kısmen de olsa
sorunlarına çözüm bulmaya dönük olarak hazırladığı bu kanun teklifinden
ötürü teşekkür ederek başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
engelli yurttaşlarımızın sorunlarının çözümü için kalıcı ve doğru
politikalar geliştirebilmek için, özellikle özürlülük hâlinin ne
olduğunun iyi bilinmesi gerekmektedir. Tabii, bunun bilinmesi
yetmez, bunun aynı zamanda ciddi bir toplumsal sorun olduğunun da
kavranması gerekir. Engellilik hâli, çeşitli şekillerde, çeşitle
hâllerde olabilir.
Üzerinde görüştüğümüz
2828 sayılı Yasa, doğuştan veya sonradan herhangi bir hastalık veya
kaza sonucu bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal yeteneklerini
çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle normal yaşamın gereklerine
uymama durumunda olup, korunma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık
ve destek hizmetlerine ihtiyacı olan kişiyi özürlü olarak tanımlamaktadır.
Resmî sağlık kurulu raporu ile ağır özürlü olduğu belgelendirilenlerden
günlük hayatın alışılmış, tekrar eden gereklerini önemli ölçüde yerine
getirememesi nedeniyle hayatını başkasının yardımı ve bakımı
olmadan devam ettiremeyecek derecede düşkün olan kişiyi ise
"bakıma muhtaç özürlü" olarak sınıflandırmaktadır. Hiç şüphesiz
ki, bunların içinde durumu en ağır olan grubu bakıma muhtaç özürlüler
oluşturmaktadır. Bu yurttaşlarımızın, bu yavrularımızın bütün ihtiyaçları
aileleri tarafından karşılanmaktadır. Bu aileler, birçok fedakârlığa
katlanmakta, hem maddi olarak yıpranmakta hem de psikolojik olarak
çevresel etmenlerle mücadele etmekte ve çoğu zaman, çocuklarının
engellilik hâlinin sürekliliğinden ötürü, çalışma yaşamından kopmakta
ve ekonomik olarak da yok olmaktadırlar. İşte bu nedenle, engelli
sorunları irdelenirken, engelli ve ailesi bir bütün olarak ele
alınmalı, bütün toplumun da engelli bireyi olan aileleri kucaklaması
ve her türlü maddi manevi yardımı yapmaktan kaçınmaması gerekir. Ancak
üzülerek ifade etmeliyim ki, ülkemizde her alanda ciddi bir savurganlık
ve gösterişli, lüks harcamalar alışkanlık hâline gelmiştir. Zaman
zaman da, ilgili ilgisiz birçok ülkeye milyonlarca dolar tutarında
yardım yapılmakta, fakat konu yurt içinde yaşayan kendi yurttaşlarımızın
sorunu olunca hepimiz çok hasis davranmakta, bazen yok saymakta ve
hatta görmezden gelmekteyiz. Kendi ailemizde engelli yoksa, bu konuya
tamamen duyarsız kalmaktayız. Oysaki Türkiye'de yaşayan engelliler
sadece onların ebeveynlerinin sorunu değil, hepimizin birlikte
aşması gereken bir problemdir. En azından engelli ailelerin yaşadığı
zorluğa, katlanmak durumunda kaldığı acıya ortak olmak durumundayız.
Değerli arkadaşlar,
yapılan her harcamanın bir alternatif maliyeti olduğu, üniversitelerin
daha birinci sınıflarında iktisat dersi olarak öğretilir. Sanıyorum
aramızda hiç kimse yoktur ki, engelli yurttaşlarımızın lehine yapılacak
yatırım ve sosyal destek projelerine ayrılacak maddi kaynağın yaratacağı
alternatif maliyete katlanamayacağımızı söyleyebilsin.
Görüşmekte olduğumuz
kanun maddesine göre, bir engelli ailesinin bakım hizmetlerinden
yararlanabilmesi için "Her ne ad altında olursa olsun her türlü
gelirleri toplamı esas alınmak suretiyle; kendilerine ait veya
bakmakla yükümlü olduğu birey sayısına göre kendilerine düşen
ortalama aylık gelir tutarı bir aylık net asgari ücret tutarının
2/3'ünden daha az olan bakıma muhtaç özürlülere, resmî veya özel bakım
merkezlerinde ya da ikametgahlarında bakım hizmeti verilmesi sağlanır."
denmektedir.
Değerli milletvekilleri,
biraz önce birçok konuşmacının söylediği gibi, ülke nüfusumuzun
yüzde 12'si çeşitli derecelerde engellidir. Ancak bunun 250 bini
bakıma muhtaç özürlü durumundadır. Bu tasarıyla, bakım hizmetlerinden
faydalanma konusundaki kısıtlamalar tam olarak kaldırılmıyor,
sadece faydalanan yurttaşlarımızın sayısı biraz daha artırılıyor.
Değerli arkadaşlar,
bu ülkenin nüfusu 75 milyondur. Bakıma muhtaç engelli sayısı 250
bindir. Bu da, ülke nüfusunun üç yüzde 1'ini oluşturmaktadır. Bu ülke,
bakıma muhtaç özürlülerine bakamayacak denli fakir bir ülke midir
değerli arkadaşlar? Bu teklifin bu hâliyle yasalaşması durumunda,
hane geliri 1.100 YTL olan bir aile, eğer iki tane özürlü çocuğu olsa
bile, bu haktan faydalanamayacaktır. Çünkü, aile fertleri başına
düşen gelir asgari ücretin 2/3'ünü aşmamaktadır bu verdiğim örnekte.
Asgari ücretin, çünkü 2/3'ü 268 YTL'ye tekabül etmektedir. 1.100 YTL
geliri olan bir ailede fert başına düşen gelir 275 YTL olmakta ve bu
nedenle, bu aile bu yasadan faydalanamamaktadır. Yasa bu hâliyle
çıkarsa, ülkemizdeki bakıma muhtaç özürlülerin yaklaşık yüzde
60'ı bu yardımdan faydalanamayacaktır. Bu da, açık bir ayrımcılıktır.
Türkiye, bakıma muhtaç engellilerine bu bakım hizmetini verebilecek
güçtedir ve bunu da yapmak zorundadır.
Yine, üzerinde görüştüğümüz
değişiklik teklifinde yer almamasına rağmen, engelli ailelerini
mağdur eden ve önemli bir sorunu teşkil eden bir madde de, 5378 sayılı
Yasa'yla düzenlenen ve 2022 sayılı Yasa'da değişiklik yapan 25'inci
maddede yaşanmaktadır.
Bu maddede, on sekiz
yaşını dolduran bir engelli, anne ve babasının yanında bulunduğu
durumlarda, ailesi ona bakmakla mükellef olduğu için bu yasadan
faydalanamıyor ve bu maaşı alamamaktadır. Yani, ailesinin durumu,
mali durumu kaymakamlık veya Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı
ölçütlerine göre hâlli vakitli, zengin sayılıyorsa, on sekiz yaşını
geçen özürlülere maaş bağlanamamaktadır. Eğer, on sekiz yaşından
küçük ise, ailenin aylık 70 yeni Türk lirası geliri bile varsa, yine
bu yasadan faydalanması mümkün olmuyor.
Değerli arkadaşlar,
örneğin, ayda 1.400 YTL maaş alan, 2 tane spastik ağır engelli çocuğu
olan bir aile, ayda, engelli çocuk başına 155 YTL maaş ve bakım hizmeti
verilirse, bu ülke bütçesinin dengeleri kapatılamayacak ölçülere
mi varacaktır? 250 bin engellinin ailesine devletin vereceği bu
maaş, basit bir hesapla, yani, 155 YTL x 250.000 kişiyi sayarsak, ayda
3,8 milyon YTL'dir. Buna, bakım hizmetlerini de eklersek, bu da, benim
hesaplarıma göre, ayda yaklaşık 350 YTL x 250.000 kişidir ki, bu da
ayda 8,7 milyon YTL eder. Yani, bütçeye getireceği ek yük, toplam, ayda
12 milyon YTL'yi geçmeyecektir. Milyarlarca YTL'yi boşuna harcayan
bir ülkede, yılda 1,5 milyar YTL'nin acaba bir önemi var mıdır? Yurt dışına
giden onlarca bürokratına, milletvekiline günlük 200-300 dolar
harcırah veren, makam otomobillerine milyonlarca YTL harcayan bir
ülkede, bakıma muhtaç engellisine ve ailesine ayda 300 YTL vermek
acaba çok mudur?
Değerli arkadaşlar,
bu gerçeklerin, öncelikle biz milletvekilleri ve sonra da, dediğim
gibi, bütün toplum kesimleri tarafından kabul edilmesi gerekir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Melik,
buyurun.
MEHMET VEDAT MELİK
(Devamla) - Onun için, bu yasa, Sayın Ayva tarafından -hakikaten
önemli bir yasa- emek verilerek hazırlanmış bir yasa. Fırsat gelmişken,
biraz sonra bu kanunun 2'nci maddesinin birinci fıkrasıyla ilgili
vereceğimiz değişiklik önergesi kabul edilirse, herhâlde, yakın
bir zamanda, bir daha bu konuda değişiklik yapılması amacıyla bir
yasa teklifi veya tasarısı gelmeyecektir. Biraz sonra vereceğimiz
değişiklik önergesinin hepiniz tarafından kabul edilmesi düşüncesiyle
yüce Meclisi saygılarımla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Melik.
Madde üzerinde başka
söz talebi yok, ancak iki adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş
sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1251 sıra sayılı Tasarının çerçeve 2. maddesinde yer alan Ek madde
7'nin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
|
Ali Arslan |
|
M. Vedat Melik |
|
Mustafa Gazalcı |
|
Muğla |
|
Urfa |
|
Denizli |
|
Feramus Şahin |
|
Algan Hacaloğlu |
|
Bülent Baratalı |
|
Tokat |
|
İstanbul |
|
İzmir |
"Bakıma muhtaç
özürlülere, resmî veya özel bakım merkezlerinde ya da ikametgâhlarında
bakım hizmeti verilmesi sağlanır."
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1251 sıra sayılı Tasarının çerçeve 2. maddesinde yer alan Ek Madde
7'nin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
|
Ali Arslan |
|
Haluk Koç |
|
Mevlüt Coşkuner |
|
Muğla |
|
Samsun |
|
Isparta |
|
Atila Emek |
|
Sami Tandoğdu |
|
Canan Arıtman |
|
Antalya |
|
Ordu |
|
İzmir |
"Her ne ad altında
olursa olsun, her türlü gelirleri toplamı esas alınmak suretiyle;
kendilerine ait veya bakmakla yükümlü olduğu birey sayısına göre
kendilerine düşen ortalama aylık gelir tutarı bir aylık net asgari
ücretten daha az olan bakıma muhtaç özürlülere, resmî veya özel bakım
merkezlerinde ya da ikametgâhlarında bakım hizmeti verilmesi sağlanır."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - İkinci
önergeyi mi söylüyorsunuz Sayın Başkan?
BAŞKAN - Son okuduğumuz
önerge Sayın Komisyon.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Daha çok
özürlünün daha uygun koşullarda bakım hizmeti alması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1251 sıra sayılı Tasarının çerçeve 2. maddesinde yer alan Ek madde
7'nin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Ali
Arslan (Muğla) ve arkadaşları
"Bakıma muhtaç
özürlülere, resmî veya özel bakım merkezlerinde ya da ikametgâhlarında
bakım hizmeti verilmesi sağlanır."
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI NİMET
ÇUBUKÇU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Özürlü bireyler koşulsuz
olarak bakım hizmeti alabilmelidir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Teklifin tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
5'inci sırada yer
alan, 26/9/2006 Tarihli ve 5545 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu
ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca
Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
5.- 26/9/2006 Tarihli ve 5545 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu
ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/1251) (S.
Sayısı: 1253)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
6'ncı sırada yer alan,
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
6.- Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/1235) (S. Sayısı: 1308)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri,
diğer işlerde de komisyon yerinde olmadığı için, alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 6 Şubat 2007
Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 19.20