DÖNEM: 22 CİLT: 145 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
57’nci Birleşim
31 Ocak 2007 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L
E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Giresun Milletvekili Ali Temür'ün, yakında
resmî olarak hizmete açılacak olan Karadeniz sahil yolunun bölgeye
sağlayacağı yararlara ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek'in, mübarek
Muharrem Ayı ve Aşure Günü'ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Iğdır
Milletvekili Dursun Akdemir'in, aynı konuda açıklaması
3.- Van Milletvekili Mehmet Kartal'ın, Van-Kapıköy
Gümrüğündeki iç gümrükleme için gerekli hazırlıkların tamamlanamamış
olmasından ve sınır ticaret merkezindeki altyapı ve fiziki şartların
yetersizliğinden kaynaklanan sıkıntılar ile alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündem dışı konuşması
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah
Gül başkanlığında Arnavutluk'a yapılacak resmî ziyarete refakat
edecek Parlamento heyetini oluşturmak üzere gruplarınca isimleri
bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1197)
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri
Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa,
İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz,
Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu
Raporu (2/925) (S. Sayısı: 1321)
4.- 23.11.2006 Tarihli ve 5557 Sayılı Toprak Koruma
ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi
ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/1278) (S. Sayısı:
1313)
5.- Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin
Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı
San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/1226) (S. Sayısı: 1247)
VI. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Alevilerle
ilgili bir konuşmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/19905)
2.- Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün BİLGEHAN'ın,
aile içi şiddetle ilgili araştırmanın sonuçlarına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/19901)
3.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, şef
atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in
cevabı (7/19892)
4.- Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın,
Açıköğretim Lisesi öğrencilerine yönelik işlemlerin gerçekleştirilmediği
iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/19891)
5.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT'un, Osmangazi
ilçesindeki okullarda kültürel etkinliklerin yasaklandığı iddiasına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/19839)
6.- Kırşehir Milletvekili Hüseyin BAYINDIR'ın,
öğretmenlerin yolluklarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/19838)
7.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, sözleşmeli
öğretmenlerin özlük haklarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/19837)
8.- Tunceli Milletvekili Hasan GÜYÜLDAR'ın, bir
yatılı bölge ilköğretim okulunda meydana gelen olaya ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/19834)
9.- Mersin Milletvekili Hüseyin ÖZCAN'ın, Kırgızistan'dan
yapılacak olan fasulye ithalatına,
- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, oyuncak
ihracatına,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in
cevabı (7/19814, 7/19815)
10.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT'un, yeni
kurulan üniversitelerin ihtiyaçlarına ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/19807)
11.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, oto yedek
parçası ithalatına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/19803)
12.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın,
Açık İlköğretim Okulu ile Mesleki Açık Öğretim ve Açık Öğretim Liselerine
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/19772)
13.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, mermer
ihracatı ve ithalatına,
- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Çek Cumhuriyetine
ihraç edilen incirlerde kanserojen madde belirlendiği iddiasına,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in
cevabı (7/19758, 7/19759)
14.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, çocukların
cinsel istismarına yönelik iddialara ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakan Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/19160)
15.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, internetteki
çocuk pornografisine karşı alınan tedbirlere ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/19159)
16.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, hayali
ihracatla ilgili düzenleme çalışmasına ilişkin Başbakandan sorusu
ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/19155)
17.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, elektrik
dağıtım ihalelerine ve TEDAŞ'la ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/18912)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak dört oturum
yaptı
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Yılmazcan,
İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek,
Muharrem ayı, Aşure Günü ve Kerbela Olayı'na; din
ve değerler alanında temel ortak payda etrafında birleşme gereğinin
önemine ilişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Sakarya Milletvekili Hasan Ali Çelik'in, Petrol
Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un uygulamalarına
ilişkin gündem dışı konuşmasına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdüllatif Şener cevap verdi.
Suudi Arabistan-Türkiye Parlamentolararası
Dostluk Grubu Başkanı Dr. Fahd Bin Jaber Al-Shamri ve beraberindeki
heyetin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak
ülkemize resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi,
Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme
Komisyonunun, Millî Saraylar Daire Başkanlığına bağlı millî saray,
köşk ve kasırlarda 26/11/2006-1/12/2006 tarihleri arasında İç Tüzük'ün
177 ve müteakip maddeleri gereğince yaptığı denetimle ilgili raporunun
(5/24) (S. Sayısı: 1316) bastırılıp üyelere dağıtıldığı,
Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu ve 26 milletvekilinin,
İznik Gölü'ndeki çevre sorunlarının araştırılarak bölgede sürdürülebilir
gelişme sağlanması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/418);
Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Meclis araştırması
önergesinin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 273'üncü sırasında
yer alan (10/339) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmesinin,
Genel Kurulun 30/1/2007 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
CHP Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği;
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 407'nci sırasında yer alan 1321 sıra
sayılı İç Tüzük Teklifi'nin bu kısmın 3'üncü sırasına, 401'inci sırasında
yer alan 1313 sıra sayılı geri gönderme tezkeresinin 4'üncü sırasına,
3'üncü sırasında yer alan 1247 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 5'inci
sırasına, 388'inci sırasında yer alan 1251 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 6'ncı sırasına, 389'uncu sırasında yer
alan 1253 sıra sayılı geri gönderme tezkeresinin 7'nci sırasına,
10'uncu sırasında yer alan 1308 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 8'inci
sırasına, 293'üncü sırasında yer alan 1023 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın
9'uncu sırasına, 59'uncu sırasında yer alan 965 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın 10'uncu sırasına, 400'üncü sırasında yer alan 1310 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 17'nci
sırasına, 22'nci sırasında yer alan 1159 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın
18'inci sırasına, 264'üncü sırasında yer alan 954 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın 19'uncu sırasına, 408'inci sırasında yer alan 1322 sıra
sayılı Kanun Tasarısı'nın 20'nci sırasına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun
30/1/2007-6/2/2007 Salı ve 31/1/2007-7/2/2007 Çarşamba günkü birleşimlerinde
sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesine,
30/1/2007-6/2/2007 Salı günkü birleşimlerinde kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine; 30/1/2007-6/2/2007 Salı günleri saat 20.00'ye kadar,
31/1/2007-7/2/2007 Çarşamba ve 1/2/2007-8/2/2007 Perşembe günleri
14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin
AK Parti Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği;
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun,
5084 ve 5350 Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
(2/577),
Ankara Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun,
2338 Sayılı Organ ve Doku Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunun
14'üncü Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair (2/158),
Kanun Tekliflerinin İç Tüzük'ün 37'nci maddesine
göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edilmedikleri;
Açıklandı.
Genel Kurulu ziyaret eden Türkiye-Arabistan Dostluk
Grubu Başkanı ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoş geldiniz"
denildi.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının:
1'inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden,
2'nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı'nın (1/1030) (S. Sayısı:
904) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından,
Ertelendi.
3'üncü sırasına alınan, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekilleri Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, Ordu Milletvekili
Eyüp Fatsa, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz, Ankara Milletvekili
Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük
Teklifi'nin (2/925) (S. Sayısı: 1321) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak
maddelerine geçilmesi kabul edildi; 1'inci maddesi üzerinde bir
süre görüşüldü.
Ankara Milletvekili Oya Araslı, Karaman Milletvekili
Mevlüt Akgün'ün, konuşmasında, Partisine sataştığı iddiasıyla
bir açıklamada bulundu.
31 Ocak 2007 Çarşamba günü, alınan karar gereğince
saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.00'de son verildi.
Nevzat Pakdil |
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
Mehmet Daniş |
Ahmet Küçük |
|
Çanakkale
|
Çanakkale |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
No.: 75 |
|
|
II. - GELEN KÂĞITLAR
31 Ocak 2007 Çarşamba
Teklif
1.-
Sakarya Milletvekili Recep Yıldırım ve 12 Milletvekilinin; Umumi
Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak
Yardımlara Dair Kanun ve İskan Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/938) (Plan ve
Bütçe ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.1.2007)
Raporlar
1.-
Enerji Verimliliği Kanunu Tasarısı ile Kütahya Milletvekili Soner
Aksoy ve 6 Milletvekilinin; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının
Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/1261, 2/854) (S.
Sayısı: 1326) (Dağıtma tarihi: 31.1.2007) (GÜNDEME)
2.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fas Krallığı Hükümeti Arasında
Karayolları Ulaşımı Altyapısı Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık,
İmar ve Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/1155) (S. Sayısı: 1327) (Dağıtma tarihi: 31.1.2007) (GÜNDEME)
3.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kongo Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1167) (S. Sayısı: 1328) (Dağıtma
tarihi: 31.1.2007) (GÜNDEME)
4.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kenya Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/1172) (S. Sayısı: 1329) (Dağıtma tarihi: 31.1.2007) (GÜNDEME)
5.-
İl İdaresi Kanunu ile Bakanlıklar ve Bağlı Kuruluşlarda Atama Usulüne
İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
İçişleri Komisyonu Raporu (1/1200) (S. Sayısı: 1330) (Dağıtma tarihi:
31.1.2007) (GÜNDEME)
6.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ticaret
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1275) (S. Sayısı: 1331) (Dağıtma
tarihi: 31.1.2007) (GÜNDEME)
7.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ekonomik
ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1276) (S. Sayısı:
1332) (Dağıtma tarihi: 31.1.2007) (GÜNDEME)
8.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Guyana Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/1281) (S. Sayısı: 1333) (Dağıtma tarihi: 31.1.2007) (GÜNDEME)
9.-
Türkiye Cumhuriyeti ile Oman Sultanlığı Arasında Ticari Mübadele
ve Ekonomik, Teknik, Bilimsel ve Kültürel İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/1102) (S. Sayısı: 1334) (Dağıtma tarihi: 31.1.2007) (GÜNDEME)
10.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moritanya İslam Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/1127) (S. Sayısı: 1335) (Dağıtma tarihi:
31.1.2007) (GÜNDEME)
11.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Madagaskar Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1179) (S. Sayısı: 1336) (Dağıtma
tarihi: 31.1.2007) (GÜNDEME)
12.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet Komisyonları
Raporları (2/820) (S. Sayısı: 1337) (Dağıtma tarihi: 31.1.2007) (GÜNDEME)
13.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Etiyopya Federal Demokratik
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının ve Eki Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/1242) (S. Sayısı: 1338) (Dağıtma tarihi: 31.1.2007) (GÜNDEME)
31 Ocak 2007 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
14.03
BAŞKAN : Başkan
Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet
KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57'nci
Birleşimi'ni açıyorum.
HALUK
KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, çoğunluk yok.
BAŞKAN
- Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
HALUK
KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, çoğunluk yok!
BAŞKAN
- Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
HALUK
KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, çoğunluk yok…
BAŞKAN
- Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap
verebilir. Hükûmetin cevap süresi yirmi dakikadır.
Gündem
dışı ilk söz, Karadeniz Sahil Yolu'nun bölgeye katkısı hakkında söz
isteyen Giresun Milletvekili Ali Temür'e aittir.
HALUK
KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, yanlış yapıyorsunuz. Çoğunluk olmadığını
görüyorsunuz.
BAŞKAN
- Sayın Temür, buyurun efendim.
IV. - BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Giresun Milletvekili
Ali Temür'ün, yakında resmî olarak hizmete açılacak olan Karadeniz
sahil yolunun bölgeye sağlayacağı yararlara ilişkin gündem dışı
konuşması
ALİ
TEMÜR (Giresun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karadeniz
Sahil Yolu'nun resmî açılışının yapılacak olması nedeniyle, yolun,
Karadeniz Bölgemize ve ülkemize sağlayacağı yararlar konusunda
şahsım adına gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Karadeniz
Salih Yolu, 542, kilometrelik, iki gidiş iki dönüş dört şeritli olmak
üzere projelendirilmiştir; son yıllarda uygulamaya konulan en büyük
inşaat projelerinden bir tanesidir.
Samsun-Sarp
Kapısı arasını kapsayan 542 kilometrelik yolun yapımı 1987 yılında
başlamıştır.
Yol,
Samsun-Sarp arasında muhtelif uzunluklarda otuz iki adet tünel, yer
yer deniz dolgusu, köprüler ve viyadüklerle geçilmiştir. Karadeniz
Sahil Yolu, bölge insanımız için çok önemli projelerden bir tanesiydi.
Yolun geçtiği 6 il merkezi, 63 ilçede toplam 8 milyon vatandaşımız
ile tüm Doğu Karadeniz halkı, insanımız, yolun bir an önce bitirilmesini
bekliyordu.
Sayın
Başbakanımız, bu önemli projenin kısa zamanda tamamlanması ve yolun
hizmete açılması konusunda duyarlı olmuş, gerekli talimatları
vermiştir.
Sahil
Yolu, Hükûmetimiz tarafından, bitirilmede öncelikli projeler arasına
alınmıştır. Bugün itibarıyla, Karadeniz Sahil Yolu'muz, 8 kilometrelik
kısım hariç, tamamen bitirilmiştir. Bitmeyen kısım, Giresun-Tirebolu
merkezindeki tünel geçişi, Alaplı bölgesinde bir bölüm ve Giresun-Espiye
ilçesi Gülburnu viyadüğü çalışmaları hızlı bir şekilde devam etmektedir.
Karadeniz
Sahil Yolu Projesi'nin, on beş yıllık sürede, değişik iktidarlar döneminde,
220 kilometrelik, yaklaşık yüzde 45'lik bölümü yapılabilirken;
dört yıllık AK Parti İktidarında, projenin yüzde 55'ini oluşturan
315 kilometrelik yol bitirilmiş, ekonomiye kazandırılmış, halkımızın
hizmetine sunulmuştur.
Doğu
Karadeniz Bölgemizin, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize ve Artvin illerine
kara yoluyla gidecek ve dönecek vatandaşlarımızın en çok şikâyet
ettikleri ve çekindikleri güzergâh, Ordu ilimizin Perşembe ilçesi
ile Fatsa ilçeleri arasında kalan Bolaman güzergâhı idi. Yaklaşık
42 kilometre olan bu güzergâh, yolun darlığı ve keskin virajlar nedeniyle,
bir bazen bir buçuk saatte zor geçiliyordu. Karadeniz Sahil Yolu
Projesi'yle, bu güzergâh, 3.820 metre uzunluğunda, Türkiye'nin en uzun
tüneli ile ilave 4 tünel ile toplam 4.674 metre uzunluğunda 5 tünel,
4.131 metre uzunluğunda 33 köprü ve viyadükle geçilmiştir. 42 kilometrelik
güzergâh, tüneller ve köprüler sayesinde 27 kilometreye düşmüş;
bir saatte geçilebilen yol, on üç-on beş dakikalara düşürülmüştür.
Böylece, hem zaman hem de ekonomik olarak önemli bir tasarruf sağlanmış,
sadece yolun bu bölümünün ekonomiye yıllık katkısının 35 milyon
dolar olacağı hesaplanmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Karadeniz Sahil Yolu, bölgeyi
en kısa mesafeden birbirine bağlayacak, ulaşımı hızlandıracak,
maliyetleri düşürecek, ticareti ve turizmi canlandıracaktır.
Bu yönüyle de bölge ve ülke ekonomisine önemli katkılar sağlayacaktır.
Şu anda, Doğu Karadeniz illerine, yaklaşık 3 milyon turist gelmektedir.
Yolun hizmete girmesiyle bu sayının katlanacağını tahmin etmekteyiz.
Zira, ulaşımın kolaylaşması, kaza riskinin azalması, yakıt yönünden
tasarruf sağlanması, bölgeye arabasıyla gelen yerli ve yabancı turistlerin
işini kolaylaştıracak, bölgemizin turizm cazibesini artıracaktır.
Ayrıca, Karadeniz Sahil Yolu, Türkiye'nin ve Avrupa'nın Karadeniz
koridoru üzerinden Asya ülkelerine bağlantısını ve açılımını
kolaylaştıracak, yeni ticari, ekonomik ve kültürel fırsatları
otaya çıkaracaktır. Bu yönüyle de Sahil Yolu büyük bir önem taşımaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Temür, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
ALİ
TEMÜR (Devamla) - Teşekkür ediyorum Başkanım.
Bölgemiz
ve ülkemizin Asya ülkelerine bağlantısı yönünden son derece önemli
olan Karadeniz Sahil Yolu'nun kısa sürede tamamlanması, AK Parti
İktidarının farkını, başarısını ve hizmet anlayışını ortaya
koymaktadır. Karadeniz Sahil Yolu, 2007 Mart ayı içerisinde, Sayın
Başbakanımızın katılımıyla, bölüm bölüm resmî açılışı yapılarak
halkımızın hizmetine sunulacaktır.
Yolun
yapımında ve bitirilmesinde katkısı olan, başta Sayın Başbakanımız
Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, tüm Bakanlarımıza, emeği geçen
tüm siyasetçilerimize, bürokratlarımıza, bölge halkımıza, yolun
yapımında ve inşaatında çalışan işçilerimize, teknik elemanlarımıza
ve diğer personele teşekkürlerimi sunuyor; yolun, bölgemiz ve ülkemiz
için hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Temür.
ŞEVKET
ARZ (Trabzon) - Ali Bey, yol daha bitmedi yalnız.
ALİ
TEMÜR (Giresun) - Bitti bitti.
ŞEVKET
ARZ (Trabzon) - Neresi bitti? Tirebolu tüneli ne oldu, Araklı tüneli
ne oldu?
BAŞKAN
- Gündem dışı ikinci söz, Muharrem Ayı ve Aşure Günü hakkında söz isteyen,
Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek'e aittir.
Sayın
Çiçek, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
2.- Yozgat Milletvekili
Mehmet Çiçek'in, mübarek Muharrem Ayı ve Aşure Günü'ne ilişkin gündem
dışı konuşması ve Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, aynı konuda
açıklaması
MEHMET
ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Mübarek Muharrem Ayının sizlere
sağlık ve mutluluk getirmesini diliyorum.
Günleri
ve ayları diğerlerinden farklı kılan şey, içinde meydana gelen fevkalade
olaylardır. Evet, bu ay mübarek bir ay, Muharremin 10'uncu günü çok
müstesna bir gündür; çünkü, bu ayda, insanlık tarihi içinde çok önemli
olaylar meydana gelmiştir:
Yüce
Allah, cennetten çıktıktan sonra Hazreti Adem'in duasını bu ayda kabul
etmiş, Arafat'ta Cebel-i Rahme denen tepede Hazreti Havva ile buluşmalarını,
10 Muharremde buluşmalarını temin etmiştir.
Hazreti
Nuh Aleyhisselam'ın duası kabul olmuş, Tufan'dan kurtuluşu ve karaya
çıkışı bugüne rastlamıştır. Böylelikle, Hazreti Nuh, Tufandan, Allah'a
ve kendisine inananlarla kurtulmuş, inanmayanlar suda boğularak
helak olmuşlardır.
Nemrut,
Hazreti İbrahim'i, Muharremin 10'uncu günü, Urfa'da, ateşe atmak istemiş,
Yüce Allah, Hazreti İbrahim'in duasını kabul etmiş, Nemrut'un yaktığı
ateş Hazreti İbrahim'i yakmamış, kurtuluşa ermiştir.
Hazreti
Yakup Aleyhisselam'ın, oğlu Hazreti Yusuf'a kavuştuğu gün 10 Muharrem
günüdür.
Müslümanların
ilk kıblegâhı Mescidi Aksa'nın kıble olarak tahsisi de 10 Muharreme
rastlar.
Hülasa,
Muharrem ayı ve 10 Muharrem, Müslümanların değerlendirmeleri gereken
bir aydır.
Muharrem
ayının 10'uncu günü tutulan oruç, Ramazan orucundan sonra tutulan
en faziletli oruç diye nitelendirilmiştir Peygamberimiz tarafından.
Muharrem ayının birinci günü hicri takvimin yılbaşı olması dolayısıyla,
bu ay, daha da değerli hâle gelmektedir. Ayrıca, Nuh Aleyhisselam'ın
gemide bulundurduğu çeşitli malzemelerle yaptığı, bugün adına
aşure tatlısı dediğimiz tatlının Muharrem Ayı içinde, bugünlerde
yapılması ve insanların birbirlerine ikramda bulunmaları, bu
ayı ibadetle zenginleştirmektedir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 29 Ocak Pazartesi Aşure Günü münasebetiyle,
dün, 2 saygıdeğer arkadaşımız, bugünün mana ve ehemmiyetiyle ilgili
konuşma yaptılar; sizi ve milletimizi, iki farklı perspektiften
bilgilendirdiler. İzin verirseniz, ben de, Muharrem ayında vuku bulmuş,
İslam dünyasındaki 2 milyara yakın Müslüman'ın acı ve ıstırabının
tazelendiği bir olaya, Kerbela olayına, bir başka perspektiften
bakmanızı istiyorum.
Peygamber
Efendimizin hunharca şehit edilen ciğerparesi, sevgili torunları
Hazreti Hüseyin'le, 70 sahabenin şehadeti, insanlık tarihinin
eşine az rastlanır vahşetlerindendir. Siyasi ihtiras uğruna peygamberlerini
bile şehit etmeye yeltenen insanlıktan nasibini almamış vahşet
numuneleri, bu sefer, Peygamberimizin sevgili torunu ve ailesini,
yani ehlibeytini seçmişlerdir. Bundan dolayı, Emevi-Abbasi siyasi
mücadelesinin ne boyutlara vardığını, yaşanan katliamlar ve
asırlardır devam eden savaşlar bize göstermektedir. Kerbela'da, Hazreti
Hüseyin'i ve yakınlarını şehit eden vahşet numuneleri, siyasi iktidarlarının
önünde engel olarak gördüğü şeyleri yok ederek sonuca gideceklerini
göstermek istemişlerdir.
Peygamberimizin
eşi Hazreti Ayşe ile Hazreti Ali'yi karşı karşıya getiren ve savaştıran
siyasi ihtirasın neye mal olduğunu asırlarca yaşadık, hâlâ, yakın
tarihimizde yaşamaya devam ediyoruz. Bugün Irak'ta, Lübnan'da ve İslam
coğrafyasının birçok yerinde yaşanan İslami mezhepler arasındaki
katliamın tohumları taa o dönemde atılmıştı. Bugün, Irak'ta, Şii Müslümanlar
Sünni Müslümanları, Sünni Müslümanlar Şii Müslümanları öldürüyorsa,
bu kin ve nefretin tohumları, taa o dönemde atılan tohumlardı.
Sayın
milletvekilleri, biz, Kerbela olayını iyi değerlendirmeliyiz,
milletçe iyi değerlendirmeliyiz. Biz, ne Emevi'yiz ne Abbasi'yiz,
biz Türk milletiyiz. Biz, Müslümanlığı Abbasilerden öğrendik, o
günden sonra, hep Hazreti Ali ve ehlibeyit taraftarı olduk.
Size,
tarihî bir gerçeği burada duyurmak istiyorum: Evvela, Emevi ve Abbasi
mücadelesi, dinî bir mücadele değil, siyasi bir mücadeledir. Türkler,
Kerbela'dan yıllarca sonra Müslüman olmuşlardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Çiçek.
MEHMET
ÇİÇEK (Devamla) - Türk milleti olarak bizim, Hazreti Hüseyin'i şehit
eden kanlı ellerle, hiçbir dönemde, hiçbir şekilde ilgimiz olmamıştır.
O hâlde, birbirimizi, bu katliamla suçlamamız doğru değildir.
Türkler
ve Türkler aracılığıyla Müslüman olmuş bütün Müslüman ülkelerdeki
Müslümanlar, tekrar ediyorum, Türkler ve Türkler aracılığıyla Müslüman
olmuş bütün Müslüman ülkelerdeki Müslümanlar, Emevi-Abbasi siyasi
mücadelesinde, Hazreti Ali ve ehlibeyit taraftarıdır; adını, Mervan,
Yezit koyan yoktur; bizde "Yezit" kelimesi en büyük küfür
olarak ifade edilmiştir.
İslam
dünyasında, Peygamber'imizden sonra en fazla konulan isimlerden biri
Ali, Hasan'dır, Hüseyin'dir. O yetmez, Hasan Hüseyin ismini koyarız.
Hatta, tek erkek çocuğu olanların çocuklarına Binali ismini koydukları
hepimiz tarafından bilinmektedir. Ulaştırma Bakanımızın adı da
Binali'dir.
Mehmet
Ali ismi, Peygamberimizin ismiyle Hazreti Ali'nin ismini birleştirerek
ayrı bir güzellik katmıştır. Bütün İslam dünyasında, camilerde, Allah,
Muhammed levhalarının yanında, diğer halifelerle birlikte, Ali,
Hasan, Hüseyin isimleri yerleştirilmiştir.
O
hâlde, Kerbela'nın acısını birlikte yaşayan Müslümanların biri Alevi,
biri Sünni diye ayırt edilemez. Sünni demek, Müslümanların sünnete
tabi olanları demektir. Peygamberimize inanan kimselerin hepsi
Sünni'dir. Hazreti Ali ve ehlibeyti sevenlerin hepsi de Alevi'dir.
İnanç
beraberliği olduktan sonra, farz ve vacipleri dışında farklı uygulamalar
zaten hoş görülmüştür -ayrıca- ve uygulama farklılıkları İslam'ın
zenginliğidir.
Hazreti
Ali, İslam'ı ilk kabul eden kişidir.
BAŞKAN
- Sayın Çiçek, iki dakikalık ek süreniz oldu. Lütfen konuşmanızı
tamamlayınız.
MEHMET
ÇİÇEK (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Peygamberimizin
amcasının oğludur, damadıdır. Alevi, Hazreti Ali'nin soyundan gelen,
onu diğer sahabelerden ve diğer üç halifeden üstün tutan kimselere
verilen isimdir. Bu tarif, bütün Müslümanları kapsar. İslam'ın kabulünde
ve yayılmasında üstün hizmetleri olan kişidir. Bütün savaşların
eşsiz kahramanı, yaşadığı sürece her konuda Peygamberimizin en
yakın yardımcısı, özel ve devlet hizmetlerinde onun yükünü taşıyan,
ilmin kapısı sahabedir. Müslümanların tamamı Hazreti Ali'yi ve ehlibeyti
böyle bilirler ve sınırsız hizmet gösterirler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Çiçek, sadece bir dakika veriyorum. Lütfen tamamlayınız,
süremiz çok geçti çünkü.
Buyurun.
MEHMET
ÇİÇEK (Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum.
O
hâlde, olaylara doğru teşhis koymalıyız. Evvela, yanlış tasnifle
isimlendirilen Alevi ve Sünni'siyle hepimizin Müslüman olduğu kesinlikle
bilinmelidir. Bize, Müslümanlığı, Hazreti Ali ve arkadaşları, Resulullah'tan
gördüğü şekilde öğrettiler. Alevi'nin Sünni'yi, Sünni'nin Alevi'yi
İslam dışı görmesi kabul edilemez, bu bir iftiradır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, biz, camide birleşiriz, namaz ibadetini ifa ederiz,
bunlardan biri diğerinin alternatifi değildir; ne cemevi veya
Mevlevihane, caminin alternatifi değildir. Bu mekânların tamamı
İslam'ın kaynağına uyulup İslam'ın öğretildiği yerlerdir.
Cümlelerimi
böyle bitirmek istiyorum: Dolayısıyla, dün konuşma yapan İstanbul
Milletvekili arkadaşım Saygıdeğer Ali Rıza Gülçiçek "Kerbela
olayı, bizim tarihimizde böyle olayların yaşandığını, bize hatırlatması
gereken, belki hiç unutmamamız, ama, aşmak için hepimizin ortak gayret
göstermesi gereken tarihî bir olaydır." demişti. Çok güzel bir
sözdür. Bundan ibret almak, ders almak suretiyle, kainatın efendisi
Peygamberimiz Muhammed Mustafa'ya salat ve selam getiriyor…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatılmıştır)
BAŞKAN
- Sayın Çiçek…
MEHMET
ÇİÇEK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
…Allah'ın
kulu ve onun ümmeti olmaktan gurur duyduğumuzu ve bütün mutluluğumuzu
dünyaya haykırıyor; onun sevgili arkadaşı, damadı Hazreti Ali'yi
ve sevgili torunları Hasan ve Hazreti Hüseyin'i, onları dünyaya
getiren müminlerin annesi Hazreti Fatımatüz Zehra Validemizi
ve Peygamberimizin saygıdeğer dost ve arkadaşlarını rahmetle anıyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Sayın
Akdemir, buyurun.
DURSUN
AKDEMİR (Iğdır) - Günün önemine binaen birkaç cümle de ben söylemek
istiyorum.
BAŞKAN
- Çok kısa olarak sözlerinizi alayım Sayın Akdemir, buyurun.
DURSUN
AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Muharrem Ayı dolayısıyla 10 Muharrem Aşura Günü'nün tüm Müslüman
âleminde Alevi'siyle, Caferi'siyle, Sünni'siyle insanlığa bir kardeşlik
günü olarak anılmasını önermek istiyorum. Çünkü, Kerbela'da olan
olay, 71 yakını ve ehlibeytiyle, Peygamberin ehlibeytiyle Hazreti
Hüseyin'e hunharca ve zalimce gösterilmiş olan o hareket, bugün, İslam
arasında, Müslümanlar arasında çok olumsuz sonuçlara varacak noktaya
gelmiştir. Bugünden itibaren, bu yüce çatı altında, bugünün anlamının
-Sünni olsun, Alevi olsun, Caferi olsun bütün Türk vatandaşlarının-
aynı anlamda, ehlibeyte bir mezalim yapıldığını kabul edecek tarzda
seslendirilmesini demokrasi adına önemli bir gelişme olarak kabul
ediyorum.
Ancak,
burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminde bir kelimenin düzeltilmesini önermek
istiyorum: 10 Muharrem, "Aşure Günü" değildir, "Aşura
Günü"dür. Aşure demek, tatlının ikram edildiği hoş bir günü ifade
edecek bir anlam ifade ediyor. O günün "Aşure Günü" olarak
anılmasının gerektiğini tüm bilim adamları kabul etmiştir. Buraya
"aşure" geçmiştir. Bunun "Aşura Günü" olarak kabul
edilmemesi gerektiğini bütün Ehlî Sünnet de kabul ediyor, Caferiler
ve Aleviler de kabul ediyor. O nedenle, bu kelimenin, bundan sonra
"Aşura" olarak anılmasını temenni ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Hocam.
Bu,
Türk Dil Kurumunun bir konusu. Ben de size şöyle söyleyeyim: "Galatı
meşhur belagatı fasihten yeğdir" diye bir darbımeselimiz vardır.
Onu da bilgilerinize sunayım.
Teşekkür
ediyorum.
Gündem
dışı üçüncü söz, Van-Kapıköy Gümrüğü Sınır Ticaret Merkezi ve burada
yaşanan sıkıntılarla ilgili söz isteyen Van Milletvekili Mehmet
Kartal'a aittir.
Sayın
Kartal, buyurun efendim.
3.- Van Milletvekili
Mehmet Kartal'ın, Van-Kapıköy Gümrüğündeki iç gümrükleme için gerekli
hazırlıkların tamamlanamamış olmasından ve sınır ticaret merkezindeki
altyapı ve fiziki şartların yetersizliğinden kaynaklanan sıkıntılar
ile alınması gereken tedbirlere ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET
KARTAL (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Van Gümrük Sınır
Ticaret Merkezi ve burada yaşanan sıkıntılarla ilgili gündem dışı
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Saygıdeğer
milletvekilleri, hatırlanacağı gibi, 24/3/2006 tarih ve 26118 sayılı
Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 2006/11 sayılı Başbakanlık
Genelgesi'ne göre, ihracat ve ithalata ilişkin gümrük işlemlerini
kolaylaştırmak ve kara sınır kapılarında yaşanan yoğunluk ve gecikmeleri
önlemek amacıyla 31/12/2006 tarihinden itibaren ihracat ve ithalata
ilişkin gümrük işlemlerinin en yakın iç gümrükte yapılması planlanmıştır.
Ancak,
aynı Genelge'ye göre, Gümrük Müsteşarlığının Türkiye genelinde
ithalat ve ihracat işlemlerinin iç gümrüklerde yapılmasını sağlayacak
düzenlemelerin 31/12 tarihine kadar tamamlanması da planlanmıştır.
Fakat, ne yazık ki, evdeki hesap çarşıya uymamış ve maalesef, AK Parti
Hükûmeti, her alanda olduğu gibi burada da tipik bir basiretsizlik
örneği göstermiştir. Bunun sonucu olarak Van-İran arasındaki Kapıköy
Sınır Kapısı'nda yirmi yıldan beri süren sınır ticareti durmuştur.
Yani, Hükûmet, amacına ulaşmış, bu Kapı'nın genelgelerle tamamen kapanmasına neden olmuştur.
Sayın
milletvekilleri, Van gümrüğü, ne araç parkıyla ne de antrepolarıyla
ne de altyapısıyla iç gümrükleme yapmaya uygundur. Bölgemizde
kış koşulları da göz önüne alındığında,
vatandaşı rahatlatmak bir yana, gümrük işlemleri bizzat eziyete
dönüşmüştür. İç gümrükleme uygulamasına geçilmeden önce fiziki
şartların da, mutlaka, yeterli hâle getirilmesi gerekmektedir. Bu
nedenle, konunun tekrar gözden geçirilmesini talep etmekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, 2006 yılında 11 milyon dolarlık ihracat yapılan
Kapıköy Sınır Kapısı'nda bir aydan beridir tek bir mal çıkmamaktadır.
Bir aydır malları depolara yığılmış, bekleyen ihracatçıların Kapıköy
Gümrük Müdürlüğünden aldığı cevap, 2007 yılında sınır ticareti
merkezleri kapsamında yapılacak ithalat ve ihracata ilişkin kotaların
kendilerine ulaşmadığıdır. İthalat kotaları için bilgi beklenebilir.
Ancak, dünyanın hangi ülkesinde ihraç mallarına kota uygulaması
vardır? İhracata kota konulması, senin malını isteyen müşteriye
"ben malımı satmam arkadaş" demektir. Esasen, Türkiye'de,
ihracata böyle bir kota uygulaması yoktur, olması, zaten eşyanın
tabiatına aykırıdır. Hâl böyleyken, Kapıköy Gümrük Müdürlüğünün
böyle bir cevap vermesi hangi anlayışla açıklanır, takdirlerinize
sunuyorum.
Kota
konusuna değinmişken, ithalat kotaları konusunda vatandaşlardan
aldığım bazı şikâyetleri dile getireceğim. Sınır ticaretinden geçimini
sağlayan binlerce kişi, özellikle, ithalatına izin verilen ürünlerin
yetersizliğinden yakınmaktadır. Dış Ticaret Müsteşarlığının
açıkladığı ürün listesi ve kotalar, halkın beklentilerinden çok
uzaktır. Müsteşarlığın, ürün listelerini ve kotaları belirlerken,
tacirlerin ve bölge halkının beklentilerini göz önüne alması, günümüz
yönetim anlayışının bir gereğidir. Dış Ticaret Müsteşarlığının,
bu konuda gerekli çalışmaları yaparak, ürün listelerinde, kotalarda,
halkın beklentilerine cevap verecek nitelikte genişlemeler yapması,
bölge ekonomisi ve istihdam için büyük faydalar getirecektir.
Saygıdeğer
Başkan, çok değerli milletvekilleri; süremin yetersizliği nedeniyle,
Kapıköy Sınır Ticaret Merkezi’nde ithalat-ihracat esnafının yaşadığı
sorunlar konusunda fazla ayrıntıya giremiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Kartal, konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET
KARTAL (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Ancak,
ekonomiye canlılık getiren sınır ticaretinin sağlıklı sürmesi
açısından talebimiz, 2006 yılı sonuna kadar Kapıköy Sınır Kapısı'ndan
yapılan ihracat ve ithalat işlemlerinin 2007 yılında aynı şekilde
sürdürülmesi, bir aydır hiçbir mantık gerekçesine dayanmadan engellenen
ihracatın bir an evvel gerçekleştirilebilmesi için harekete geçilmesi
ve ithalat ürün listelerinin genişletilmesi hususunun tekrar gözden
geçirilmesidir.
Sözlerime
son verirken bir konuya daha değinmek istiyorum: Van-Edremit ilçesinin
kadastro çalışmalarında yapılan hataların düzeltilmesi için Tapu
Kadastro Genel Müdürlüğüne, Van-Edremit muhtarlarıyla vatandaşlarının
başvuruları dikkate alınmamış olacak ki, elimdeki listede 100'ü aşkın
muhtar ve vatandaşların Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğunu
ve çareyi burada aradığını da bildirmek istiyorum. Bu gerekçeleri
ifade ettiğimde, Bakanlar Kurulu sıralarına dönüp bakıyorum, Bakanlar
Kurulu sıralarında hiçbir bakanımız yok. Bu temennilerimizi,
kimler iletecek, kimler, nasıl ulaştıracak, onu da merak ediyorum.
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Bakan yurt dışında.
MEHMET
KARTAL (Devamla) - Ama, bir bakanımız, iki bakanımız… Bunlar ne zaman
iletilecek? Bunlara nasıl çare bulunacak?
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Zabıtlarda var, biz, ona göndeririz.
MEHMET
KARTAL (Devamla) - Yani, Van halkı 6 milletvekili verdi AK Partiye.
İnanın ki, bundan sonra da desteğini sizlerden çekecektir.
Beni
dinlediğiniz için teşekkür eder, saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Kartal.
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Bakanın cevabını size göndereceğiz Mehmet
Bey.
MEHMET
KARTAL (Van) - Teşekkür ederim.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım:
B) TEZKERELER VE
ÖNERGELER
1.- Dışişleri Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül başkanlığında Arnavutluk'a yapılacak
resmî ziyarete refakat edecek Parlamento heyetini oluşturmak üzere
gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1197)
30 Ocak 2007
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Başbakan
Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül başkanlığında
1-2 Şubat 2007 tarihlerinde Arnavutluk'a gerçekleştirilecek resmi
ziyarete refakat edecek Parlamento heyetini oluşturmak üzere, Siyasi
Parti Gruplarınca isimleri bildirilen Milletvekillerimizin anılan
ziyarete katılımları, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 8. Maddesi gereğince Genel
Kurul'un tasviplerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
İsim
Listesi
Nur Doğan Topaloğlu Ankara
Fahrettin Poyraz Bilecik
Mehmet Emin Tutan Bursa
Gökhan Durgun Hatay
Hakkı Ülkü İzmir
M. Ali Bulut Kahramanmaraş
Muharrem Kılıç Malatya
Saffet Benli Mersin
Hüseyin Özcan Mersin
Cahit Can Sinop
Mehmet Özlek Şanlıurfa
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN - Tamam Sayın Koç.
Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.31
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.39
BAŞKAN
: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 57'nci Birleşimi'nin İkinci Oturumu'nu açıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi,
tezkereyi tekrar oylarınıza sunup, karar yeter sayısını arayacağım.
Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler...
Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyeler
arasında ihtilaf vardır, elektronik cihazla oylama yapacağım.
Oylama için üç dakika süre veriyorum
ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar
yeter sayısı vardır, tezkere kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince, sözlü soru
önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
V. - KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası
Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada yer alan kanun
teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden,
teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
Saygıdeğer arkadaşlarım, biraz sonra
bir oylama daha yapılacaktır; bilgilerinize arz ederim.
2'nci sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sıraya alınan, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri Hatay Milletvekili Sadullah Ergin,
Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz,
Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılması
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri Hatay Milletvekili Sadullah Ergin,
Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz,
Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılması
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/925) (S.
Sayısı: 1321) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Burada.
(x)
1321 S. Sayılı Basmayazı 30/01/2007 tarihli 56'ncı Birleşim Tutanağına eklidir.
Başkanlık temsilcisi? Burada.
Geçen birleşimde 1'inci madde üzerinde
Ankara Milletvekili Oya Araslı ve arkadaşları tarafından verilmiş
önergenin oylamasında kalınmıştı. Şimdi, Komisyonunun ve Başkanlık
temsilcisinin katılmadığı önergeyi hatırlatmak için tekrar okutup
oylarınıza sunacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan TBMM İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılması Hakkında İçtüzük Teklifinin Çerçeve 1 inci maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oya
Araslı (Ankara) ve arkadaşları
Madde 1- 5.3.1973 tarihli ve 584 Karar sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 91 inci maddesinin (a)
ve (b) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 91- a) Bir hukuk dalını sistematik
olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştirecek biçimde genel
ilkeleri içeren ve düzenlediği alan yönünden bütünlüğünün ve maddeleri
arasındaki bağlantıların korunması zorunluluğu bulunan tasarı
ve tekliflerin Genel Kurulda bölümler hâlinde görüşülmesine ve
her bölümün en çok 10 maddeyi geçmemek kaydıyla hangi maddelerden
oluşacağına Hükümetin, esas komisyonun veya grupların teklifi,
Danışma Kurulunun oy birliği ile önerisi üzerine Genel Kurulca karar
verilebilir. Bu takdirde bölümler, maddeler okunmaksızın maddenin
görüşülmesindeki usule göre ayrı ayrı görüşülür ve bölümdeki
maddeler ayrı ayrı oylanır.
Milletvekilleri, esas komisyon veya
hükümet maddeler üzerinde değişiklik önergeleri verebilir. Değişiklik
önergeleri hakkında 87 nci madde hükümleri uygulanır.
Bölümler üzerinde soru-cevap süresi
30 dakika ile sınırlıdır.
81 inci maddenin diğer hükümleri saklıdır.
b) Danışma Kurulunun toplanamaması
veya Danışma Kurulunda oy birliği sağlanamaması hâllerinde (a)
bendinde belirtilen yasama yönteminin uygulanması için Meclis
Başkanı veya siyasi parti grupları Genel Kurula ayrı ayrı istem
sunamazlar."
BAŞKAN - Komisyonun ve Başkanlık Temsilcisinin
katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu İçtüzük hükümleri yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Konya Milletvekili Atilla Kart.
Sayın Kart, buyurun.
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan teklifin 2'nci
maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Grubum ve şahsım adına Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, teklifle ilgili
değerlendirme yapmadan evvel, Meclis çalışmaları ve İç Tüzük değişiklikleri
sürecini genel olarak değerlendirmek istiyorum.
22'nci Yasama Dönemi'nde geldiğimiz sürecin,
kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olduğunu açık olarak ve üzüntüyle
ifade ediyorum. Bu dönemde, çok sınırlı birkaç olay dışında Parlamento
olarak özgür irade kullanılamadı, belli bir yönlendirme ve refleks
ile yasama görevi sürdürüldü. Komisyonları zamana uymayan, Genel
Kurulu tartışmayan, bürokratik ve şeklî bir yapıya bürünen, denetim
görevini hakkıyla yapmayan bir yasama organı süreci yaşadık. Bu
olayın, elbette, sistem boyutu var; ancak, Parlamento yapısının
iradesi ve niteliğidir ki sistem yapılanmasından kaynaklanan zafiyet
ve yönlendirmeleri aşabilirdi, bu mümkündü, bunu anlatmaya çalışıyorum,
ama bu başarılamamıştır.
Değerli arkadaşlarım, bürokrasi ve
yürütme organının kıskacında olan bir yasama organı söz konusu.
Parlamenter sistemlerde demokrasiyi ortadan kaldıran, kurumların
içini boşaltan ve tahrip eden sebepler her zaman cebirle gerçekleştirilmez,
hukuk kavramlarının ve kamu yetkisinin ardına sığınılarak da bu
süreç hızlandırılabilir. Türkiye'de bu süreç yaşanmaktadır, Türkiye
hızla parti devleti olmaya gitmektedir.
Bu Hükûmet döneminde, parlamenter sistemin
dışına çıkan, AKP Grubuna ve yasama organına bu yolla tahakküm
eden, yargıya ise dolaylı olarak ve zaman zaman da doğrudan müdahale
eden bir anlayış ve süreci yaşıyoruz.
Grup toplantısında milletvekillerine
"bizim sevk ettiğimiz tasarıların virgülüne dokunmayacaksınız"
diyebilen Sayın Başbakanın bu talimatlarına uyulduğunu, üzülerek
ve endişeyle görüyoruz. Unutmayalım ki değerli arkadaşlarım, demokrasilerde
iktidarın gücü, anayasal kurumlar ve hukuk ilkeleriyle sınırlıdır.
Muhalefetin örgütlenme, kürsü sorumsuzluğu ve eleştiri hakkı kutsal
olup, mutlaka korunması gerekir.
Değerli arkadaşlarım, siyasi iktidarların
demokrasi geleneği ve kültürünün yetersiz olması ve bu noktada
samimi olmamaları -işin pratiğinde ifade ediyorum- ülkemizde parlamenter
sistemin verimli ve etkin çalışmasını engellemiştir. Olayın esası
bu noktada yoğunlaşmaktadır.
Bu tespit ve değerlendirmelerimden
sonra, konuya giriyorum. Bakın değerli arkadaşlarım, temel yasa
kavramı ve uygulaması, demokrasilerin bir gerçeğidir. Bu kavram,
yerinde, zamanında, uzlaşmayla ve istisnai olarak uygulanması gereken
özellikleri içermektedir. Bu kavramın sınırları ve unsurları, gerek
hukuk sistemimizde ve gerek doktrinde teknik ve objektif esaslara
bağlanmamıştır. Bu konu, uygulamada tartışmalı olduğu gibi, doktrinde
de tartışılan yönleri vardır. Medeni Kanun, Ceza Kanunu, Borçlar
Kanunu, Ticaret Kanunu gibi yasaların, genel anlamda ve bütünlük
içinde düzenlenmesini esas alan bir yasa çalışmasının temel yasa
kapsamı içinde değerlendirilmesi gerektiği, açık ve tartışmasızdır.
Nitekim, bu süreci, değerli arkadaşlarım, Ceza Kanunu'nda, Ceza
Muhakemesi Kanunu'nda ve bağlı olan mevzuat düzenlemesinde yaşadık
ve muhalefetin doğrudan katkısıyla, uzlaşmayla, iki üç günlük çalışmalarla,
150 maddelik, 200 maddelik, 300 maddelik bu tasarıları, bu teklifleri
sonuçlandırdık değerli arkadaşlarım, bunları hep birlikte yaptık.
Ancak, burada yeri gelmişken, yine, bir öz eleştiri yapmamız gerekmektedir.
Bu yasaların komisyonlarda hazırlanması aşamasında uygulanan
yol ve yöntemlerin bilimsel olmaması, yasama faaliyetine uygun
olmaması ve en önemlisi de sıkıştırılmış bir takvim içinde tamamlanması
sebebiyledir ki, bir yıllık uygulama sürecinde, beş altı kez, değişiklik
yapan tasarı ve teklifleri, bu Meclis, yine, gündemine almak zorunda
kaldı. Bunun sıkıntısını, en çok, uygulayıcılar, yargıç, savcı ve
avukatlar yaşamaktadır. Endişemiz odur ki, asıl sakınca ve tahribatlar
değerli arkadaşlarım, ilerleyen dönemlerde, daha yoğun bir şekilde
ortaya çıkacaktır. Öyle bir sürece gelinecektir ki, temel yasa
olarak görüşülen bu yasaların, bütün olarak ve yeniden ele alınması
zorunluluğu doğacaktır. Salt bu durum bile, Meclisin, verimli, etkin
ve özgür iradesiyle çalışma yapmadığını gösteren dramatik bir tablodur.
Bunun dışında, değerli arkadaşlarım,
Hükûmetin, ülke gündemine hâkim olamaması, tasarıların bir bölümünün
özgür iradeyle hazırlanmaması ve Hükûmetin, zamanı değerlendirememesi
ve nihayet öngörüden uzak bir yönetim anlayışına sahip olması sebebiyle,
Meclise dayatma yaparcasına, temel yasa kavramıyla hiçbir şekilde
ilgisi olmayan tasarı ve teklifleri aynı yöntemle yasalaştırdığını
biliyoruz. Hükûmetin yetersizliği ve yönetim zafiyetinin Meclisi
işlevsiz hâle getirdiğini görüyoruz. Yasama organı şeklî bir misyon
üstlenir hâle gelmiştir. Olayın esası budur. Bunu artık görmemiz ve
milletvekili olarak bu noktada bir öz eleştiri yapmamız gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, getirilen teklifte
de (bu İçtüzük değişikliği teklifinde de) bu anlayışın yeni bir tezahürünü
görüyoruz. İkili, üçlü bir parlamento yapısında, bir taraftan Meclisin
etkin çalışmasını sağlayacak, diğer taraftan da muhalefetin sesini
kısmayacak bir düzenleme yapılması mümkün iken, sayısal çoğunluğun
yarattığı dayatmacı bir anlayışla hazırlanan bir düzenlemeyle
karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.
Bakın değerli arkadaşlarım, Anayasa
Mahkemesi'nin son dört yıl içinde, beş yıl içindeki iptal gerekçelerinin
tamamında, aslında şunu ifade ediyor: Değişiklik önergelerine
ilişkin esaslar, biliyorsunuz 87'nci maddede düzenlenmiştir. Bu maddenin
birinci fıkrasına göre, milletvekilleri tarafından, Anayasa'ya
aykırılık önergeleri dâhil, her madde için yedi önerge verilebileceği
düzenlemesi mevcuttur. Madde madde görüşmeden vazgeçip temel yasa
uygulamasının yapıldığı hâllerde de, milletvekillerinin irade
ve görüşünü belirtmesi hiçbir şekilde, özellikle değişikliğe yönelik
olarak irade ve görüşünü belirtmesi, hiçbir şekilde engellenmemelidir.
Anayasa Mahkemesinin bütün kararlarında bu konu özellikle vurgulanıyor.
Bu durum, milletvekilinin varlık sebebidir değerli arkadaşlarım.
Getirilen düzenlemeyle, bu varlık sebebini ortadan kaldırmış veya
en azından, sınırlamış oluyoruz.
Huzurunuzda bir kez daha soruyorum değerli
arkadaşlarım: Bu yorumu, bu değerlendirmeyi neden yapmıyoruz?
İki önerge esası hangi ölçüye göre getirilmiştir? Böyle bir ölçü
var mıdır ortada? Böyle bir ölçü yok değerli arkadaşlarım. Getirilen
teklifte de bu konuyla ilgili hiçbir açıklama yok. 87'nci maddedeki
ilkelere neden uyulmadığı konusunda bir gerekçe hiçbir şekilde
açıklanmamış durumdadır.
Bu sebeple değerli arkadaşlarım, önemle
ifade ediyorum, inanarak ifade ediyorum ve bir kez daha bunu sorgulamanızı
istiyorum: Yaşadığımız bu süreç, muhalefetin söz hakkını bu çatı
altında kısıtlamak için başlatılan bu süreç, Türkiye'nin parti devleti
olması ve daha sonra da otoriter ve baskıcı bir yönetime geçiş sürecinin
bir aşaması olarak tarihte, maalesef, yerini alacaktır.
Bu sebeplerle, bu değerlendirmelerle,
milletvekilinin görev ve yetkilerini sınırlayan, Meclisi işlevsiz
hâle getiren, Meclisi şeklî bir konuma
getiren, muhalefetin sesini kısmaya yönelik olan bu teklife muhalefet
ettiğimizi beyan ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.
Madde üzerinde, şahsı adına Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan.
Sayın Kandoğan, buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
İç Tüzük, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışma usullerini gösteren, âdeta Meclisin anayasası hükmünde
olan önemli belgelerdir. Meclisin daha ekonomik çalışması, süratli
çalışması, veriminin daha da artırılması hedeflenmiş. Bunlara
çok fazla bir şey söylemek mümkün değil, bunlara katılıyoruz, ama
ikinci önemli konu -ki, bunlar, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisinde
çoğunluğun azınlıkta olan partilere veya muhalefete karşı tutumunu
göstermesi açısından fevkalade önemlidir- muhalefet hakkı, kısıtlanmak,
hatta yok edilmek isteniyor. Muhalefet yok farz ediliyor. Bir suskun
Meclis arzu ediliyor.
Demokrasilerde iktidarlar mutlaka
vardır; ama, önemli olan muhalefettir. O rejimi demokratik yapan
da, muhalefetin olmasıdır; muhalefetin haklarının açıkça gösterilmesi
ve o hakların korunmasıdır. Yoksa, totaliter rejimlerde bir iktidar
sorunu yok zaten, ama muhalefet nerededir, hangi imkânlara sahiptir,
bunlara bakmamız gerekir.
Yine, demokratik ülkelerde ve çağdaş
ülkelerde kabul gören çok önemli bir anlayış, muhalefetin obstrüksiyon
hakkının sonuna kadar tanınmasıdır, yani engelleme denilen hak
muhalefetin tabii hakkıdır, doğal hakkıdır. Bu hakkı hiçe saymak,
dünyada demokratik ülkelerde görülmüş bir keyfiyet değildir. Hatta
Amerika Birleşik Devletleri'nde "free baster" denilen bir
uygulamayla, saatler boyunca konuşmak bile mümkündür; ama, hiçbir
Temsilciler Meclisi üyesi veya senatörün aklından, bu hakkın çok
fazla zaman harcadığı, bunun milletvekillerine bir lüks olduğu düşüncesi
geçmemiştir.
Teklif bir felakettir. Bunun buradan
geçmemesi gerekir. Bunu, burada oylarken ve konuşurken, mensup olduğumuz
siyasi partilerin etiketleri bir tarafa, milletvekili, milletin
vekili olduğumuzu düşünmeliyiz ve mutlaka, bir gün, muhalefetiyle
iktidarıyla, hukukun da, adaletin de, muhalefet haklarının da hepimize
lazım olacağının idraki içerisinde olmalıyız.
Değerli arkadaşlarım, dikensiz gül
bahçesi istemek, suskun Meclis istemek yanlıştır. Türkiye Büyük
Millet Meclisi, 1920'den bu yana müzakere usulünü benimsemiştir.
Mustafa Kemal Atatürk döneminden bu yana, hatta tasarıların ve tekliflerin
ikişer defa görüşüldüğünü düşünürseniz, harp hâlinde bile maddelerin
müzakeresinden vazgeçilmemiştir. Şimdi size ne oluyor ki, 351 tane
güvenoyluk, muhalefetin 200'ü bile bulamadığı Mecliste neyimizden
sıkıldınız? Size ne kadar güç gelen işler yaptık ki, böyle bir teklifi Meclise getirmek cüretinde
bulundunuz? Elbette, bu teklif, âdeta bir Takriri Sükûn Kanunu gibidir.
Buna evet demek mümkün değildir. Hiçbirimiz evet demeyeceğiz. Bu
teklifi layık olduğu yere hep beraber göndereceğiz.
Eğer bir fabrikada olsaydık, bir fabrikanın
yönetim kurulu başkanı veya genel müdürü olsaydık, daha ne kadar
çok cıvata üretilebilir, bir saatte ne kadar çok tel çivi çekilebilir
diye bir hesap yapılsa, bir maliyet hesabıyla veya üretim hesabıyla
bunu ortaya koymak mümkün. Şöyle çalışırsınız, böyle üretim yaparsınız...
Seri imalat yapan fabrikada ancak böyle bir teklif getirilebilir,
ama burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Burada verim de olmalı,
üretim de olmalı, ama daha önce kalite olmalı. Her yaptığını üç gün
sonra değiştiren, beş gün sonra "yanlış yaptık" deyip yeni
reformlar getiren, on gün sonra da Anayasa Mahkemesinden geri dönen
tasarı ve teklifler değil; oturarak, konuşarak, üzerinde hassasiyet
göstererek nasıl yapılması gerektiğini ortaya koymamız gerekir
diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, istismarlar
olabilir, kötüye kullanmalar olabilir, ama bunun ne kadarının istismar,
ne kadarının kötüye kullanma, ne kadarının da engelleme hakkı olduğunu
Meclis Başkanı tayin eder. Bu kalıplar içerisinde herkesin hakkı
var. Önemli olan, bu hakkı en güzel biçimde kullanmak, yoksa sesi kesmek
veya totaliter bir sistemdeymiş gibi böylesine bir suskun Meclisi
karşımıza getirmek değil.
Değerli arkadaşlarım, burada sayısalı
artırmanız mümkün, ama kalite gittikçe düşecektir. Bu teklif kabul
edildiği takdirde, Meclis çok sayıda belki kanun çıkaracak, ama hiçbir
şeyi görüşmeden çıkarmış olacaktır. Meclis görüşmelerinde müzakere
usulü terk edilmektedir, otomasyona gidilmektedir.
Şimdi, müzakere etmedik, soru sormaya
da fırsat vermediniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, ek bir dakikalık
süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Peki, kabul
oyumuzu veya ret oyumuzu neye göre kullanacağız biz? Konuşmadığımız,
tartışmadığımız, madde metninden bile haberdar olmadığınız bir
konuda neye göre oy kullanacağız? Yoksa, bunu teklif eden arkadaşlarımız,
550 milletvekilinin en azından kendilerine ait olan kısmını,
"onların hiçbir şey bilmesine gerek yok, onlara kaldır deriz
kaldırırlar, indir deriz indirirler" mi demek istiyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım, ben kendi şahsım
adıma böyle bir zillete tahammül edemem. Bu çok yanlıştır. Komisyon
raporları okunmadan burada görüşülmeye başlanırken, bir de madde
metinlerini okuyup müzakere etmeden oylamaya gidebilmenin, acaba,
bu söylediğimden daha hafif bir şekli var mıdır? "Hiçbir şey bilmenize
gerek yok, tartışmanıza gerek yok, siz el kaldırıp indirin." Böyle
bir şeyi kabul etmek mümkün değil.
Değerli milletvekilleri…
Sayın Başkanım, son cümlelerim, müsaade
ederseniz…
BAŞKAN - Son cümlelerim diye bir şey
yok, bir dakikalık süreyi uzatmam.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlem Sayın Başkanım, müsaade ederseniz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, teşekkür ederim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son, müsaade
ederseniz bir cümle söyleyeceğim Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Şimdi, sizden sonra…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben bir cümle
söyleyeceğim.
BAŞKAN - Buyurun, bir cümlenizi alayım,
bir cümlenin sonunda keseceğim yalnız. Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
ben, Ümmet Kandoğan olarak, bütün konuşmalarım burada, bugüne kadar…
BAŞKAN - Paragraf gibi cümle olmasın
Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - …irticalen
yaptım, ama, bu konuşma metni, noktasına virgülüne dokunmadan, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent Arınç'ın konuşmasıdır.
Sizleri saygıyla selamlıyorum.
AHMET YENİ (Samsun) - Kim hazırladı
onu, kim?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın konuşması.
BAŞKAN - Şahsı adına, Hatay Milletvekili
Mehmet Eraslan…
Buyurun Sayın Eraslan.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii ki, bir temel kanun tutturduk gidiyoruz.
Komisyon raporları, maddeler ciddi manada tetkik edilmeden, ciddi
manada okunmadan, anlaşılmadan, el kaldırmak ve el indirmek suretiyle,
neye elin kaldırıldığı veya neye elin indirildiğiyle ilgili bir
bilgi veya içerikle ilgili bir edinim olmaksızın kanun görüşmeleri
devam ediyor. Az önce Sayın Ümmet Bey'in de, Meclis Başkanımız Sayın
Bülent Arınç'ın daha önce yapmış olduğu konuşmaları aslında son derece
doğru. Ben, Sayın Meclis Başkanımız Bülent Arınç Bey'in o ifadelerine
katılıyorum ve özellikle iktidar grubunun da o konuşma metnine ve
o ifadelere katılmasını ayrıca temenni ediyorum, arzu ediyorum.
Değerli arkadaşlar, birçok kanun, temel
yasa kriterlerine uymadığı hâlde temel yasa olarak görüşülmüş ve
yeterince, kanunlar, müzakere edilmediği için, aslında, hukuka
aykırılığı söz konusu olmuştur.
Bakın, değerli arkadaşlar, kanunlar,
toplumun ihtiyaçlarına binaen yapılır. Halkın, ülkenin, Türkiye'nin
ve milletimizin ihtiyaçları neyse o ihtiyaçlar hasıl olduğu
için, ona binaen yapılır, ama, yapılan kanunlar mutlaka hukuka ve
Anayasa'ya uygun olmak zorundadır. Bugüne kadar Sayın Cumhurbaşkanımız
tarafından 53 kanun -kanun tasarısı veya kanun teklifi- tekrar Meclise
iade edilmiştir ve bugüne kadar -23'üncü Dönem Parlamentosu için
söylüyorum- bu dört buçuk yıllık sürede 18 kanun teklifi de ayrıca
Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş ve gerekçeleri yazılmasıyla
birlikte, gerekçeler de göz önünde bulundurulmaksızın, aynı kanunlarla
ilgili ısrar hukuka aykırılık noktasında maalesef devam etmiştir.
Değerli arkadaşlar, bunu biz görüyoruz.
Mesela, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nda görüyoruz.
Cargill kanunu -yani, ne derseniz deyin bu bir Cargill kanunudur-
Cargill firmasının yatırımına olanak sağlayan bir çalışmadır ve
bu, hukuk tarafından, Danıştay tarafından iptal edilmiştir. İptal
edildikten sonra özel endüstri bölgesi ilan edilmiş Bakanlar Kurulu
kararıyla ve Bakanlar Kurulu kararı da yürütmeyi durdurmayla karşı
karşıya kalmıştır ve yeniden bir kanun düzenlemesi yapılmış inatla.
En son, Cumhurbaşkanımız tarafından veto edilmiştir ve ikinci defa
bunu, bundan sonra görüşmeye alacağız. Peki, bu Türkiye Büyük Millet
Meclisinin zamanını harcamak değil de ne? Kanunla ilgili konuşmaya
gelince, "Milletvekili konuşmasın, temel kanun olarak bölümler
hâlinde görüşüp geçirelim, el kaldırıp el indirelim, bitirelim."
Ama, kanunlarla ilgili, yargı organının bakış açısı, Anayasa'nın
bakış açısı söz konusu olduğu zaman, orada da, eyvallah.
Değerli arkadaşlar, Sağlık Hizmetleri
Temel Kanunu'nu görüşeceğiz. Efendim, ithal, ucuz sağlık personeli
yöntemine başladık. Bunun da çok büyük tartışmalarını yapacağız,
ama, ithal, ucuz personel veya hekim Türkiye'nin işi değildir, Türk
sağlık sektörünün işi değildir, Sağlık Bakanlığının hiç işi değildir.
İşte, bu kanunlar tekrar iade edilecektir. Yasaya, Anayasa'ya aykırıdır.
Özelleştirmelerle ilgili defalarca
burada düşüncelerimizi söyledik. Özelleştirmeler, Türkiye'nin
ekonomik menfaatleri, millî menfaatleri göz önünde bulundurularak
yapılmalıdır uyarılarında, sürekli, burada, bulunduk ve bakın,
çok somut bir örnek. Çok somut, elle tutulur bir örnek: TÜPRAŞ'ın yüzde
65'i 1 milyar 300 milyon dolara özelleştirildi. Danıştay yürütmeyi
durdurma kararı aldı. Daha sonra yüzde 51'i 4 milyar 140 milyon dolara
satıldı ve yargı, yürütmeyi durdurma kararı almasaydı, Türk ekonomisi
sadece TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesinde 3,5 milyar dolar zarara uğruyordu.
Somut bir örnek. Bütün Türkiye biliyor, hepimiz biliyoruz bunu.
Ama, bununla ilgili…
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Tarih kaç,
tarih?
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Tarih 2006
efendim, 2006… 1940'lardan bahsetmiyorum, yeni tarihten bahsediyorum.
BAŞKAN - Sayın Poyraz…
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Efendim, Teşvik
Kanunu… Bakın, bir kanun geldi, görüşüldü. Görüşüldü mü? Görüşüldü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eraslan, lütfen konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Diğeri
14,76. Bundan iki hafta önce. "Ne zaman?" diyor da Sayın Milletvekilimiz.
Basından da takip edemiyorsa, bilmiyorum ama, bundan iki hafta önce
14,76'yı iptal etti. Her bir hisseyi 14 milyon 500 bin liraya sattınız,
yüzde 10 iskontoyla, ihalesiz, direkt.
BAŞKAN - Sayın Eraslan, Genel Kurula hitap
edelim.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Dolayısıyla,
yargı bunu da iptal etti ve Ofer grubu 14,76'yı yüzde 10 iskontoyla
ihalesiz, direkt aldığı zaman milyonlarca dolar para kazandı. Hisseler
bir hafta sonra 22 bin lira oldu.
Değerli arkadaşlarım, özelleştirmelerde
yanlışlık, kanun tasarı ve tekliflerinde hukuka aykırılık. Ee suç
kimde? Suç Cumhurbaşkanında. Suç kimde? Anayasa Mahkemesinde. Yani,
bu ülkede tek doğru yapan siz misiniz? Yani, her şey yalan, doğru siz
misiniz? Bütün dünya, bütün Türkiye sizden mi ibaret? Bu ülkede sizden
başka hiç kimse yok mu? Yani, bu demokratik değildir, siyasi etik bunu
gerektirmez. Toplumun menfaatleri, ülkenin menfaatleri bu değildir.
İktidarın…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Daha süre…
BAŞKAN - Hayır, ek sürenizi verdim.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Teşekkür edeyim.
BAŞKAN - Arkadaşlar, teşekkürleri falan,
bu cümleleri bu zamanın içerisinde edeceksiniz. Lütfen.. Yani, sürekli
olarak…
Buyurun, teşekkür edin.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - İktidarın,
muhalefeti daha iyi anlaması dileğiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
ağır bir rahatsızlık geçirip ameliyatlar sonrası sağlığına kavuşan,
sıhhat bulan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili arkadaşımız
Sayın Ali Dinçer Bey, Meclisimize gelmişlerdir; kendilerine hem
geçmiş olsun diyorum Meclis adına hem de şifa diliyoruz, dua ediyoruz,
hoş geldiniz. (Alkışlar)
ALİ DİNÇER (Bursa) - Sağ olun, sağ olun.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, maddeyi…
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
istiyoruz.
BAŞKAN - Sayın Koç karar yeter sayısı
istiyor.
Maddeyi oylarınıza sunup karar yeter
sayısını arayacağım.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.12
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.22
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57'nci Birleşimi'nin Üçüncü Oturumu'nu
açıyorum.
1321 sıra sayılı Teklif'in görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon yerinde, Başkanlık temsilcisi
arkadaşımız yerinde.
Teklifin 2'nci maddesinin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, 2'nci maddeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, madde kabul
edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu İçtüzük hükümleri Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Uğur Aksöz.
Sayın Aksöz, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA UĞUR AKSÖZ (Adana) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, konuşmama başlamak için
arkadaşların oturmalarını bekliyorum.
BAŞKAN - Siz Genel Kurula hitap edin,
ben de arkadaşlarımı ikaz edeyim Sayın Aksöz.
Evet, ayaktaki arkadaşlarımız lütfen
otursunlar.
Sayın Aksöz, buyurun efendim.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
dün ve bugün görüştüğümüz konu İç Tüzük konusudur. İç Tüzük, bilindiği
üzere, bu Meclis çalışmalarını düzenleyen, bizim konuşmalarımızı,
yasaları nasıl çıkaracağımızı öngören bir düzenlemedir. Bu İç
Tüzük 1973'te yapılmış, bugüne kadar tam 34 defa değişikliğe uğramıştır.
Değerli arkadaşlar, 34 defa değişikliğe
uğrayan bir iç tüzükten hayır gelir mi, size soruyorum. Böyle birer
maddeyle, yarımşar maddeyle, birer fıkrayla İç Tüzük düzeltemeyiz.
Gelin, mademki çoğunluğunuz var, biz de size destek verelim, şu İç
Tüzük'ü yeniden ela alalım, tüm eksiklerini tamamlayalım. Böyle,
fıkra fıkra yaparsanız, bakın, ne olur? 87'nci maddede "önerge yedi
adet verilir" diyor, biz 91'de "iki adet" diyoruz. Maddeler
arasında bile düzeni sağlayamıyoruz. Bu bakımdan, bu İç Tüzük'ün
yeniden tümüyle ele alınması gerektiğini bir kere daha burada belirtiyorum;
bu bir.
İki: AKP Grubunu ben uyarmaktan yoruldum,
ama bugün bir kere daha uyarıyorum, Anayasa'nın 98 ve İç Tüzük'ün
98'inci maddesi diyor ki: "Milletvekilleri, hükümeti soru ile
denetlerler." Bu, Anayasa'nın emri, İç Tüzük'ün emri. Biz burada
bir yıldır soru önergelerini görüşmüyoruz. AKP Grubunun kararıyla
görüşmüyoruz, yani AKP Grubu soru önergeleri görüşülmeyecektir
diyor, oylanıyor ve geçiyor. Şimdi diyebilir ki gruptaki arkadaşlarımız,
bu bizim hakkımız. Hayır, yasalarda hakkın suistimali diye bir suç var. Yasalarda görev ihmali diye
de bir suç var. Siz bizim anayasal hakkımız olan soru önergelerimizi
bir yıldır buraya hiç getirmezseniz, Anayasa'yı ihlal etmiş olursunuz.
Hayır mı diyorsunuz? Peki, Hükûmetten düştüğünüz zaman hayır mı evet
mi hep beraber göreceğiz; bu bir.
İkincisi, değerli arkadaşlar, yine dolaylı
yoldan, AKP Grubu, bu İç Tüzük'ü fiilen değiştirdi. Nasıl değiştirdi?
Biliyorsunuz, 54'üncü madde, çalışma saatleri 15.00-19.00 diyor.
Biz aylardır hep 14.00-20.00 çalışıyoruz. Buna hakkınız yok. Bu da görev
ihmalidir, bu da hakkın suistimalidir. Eğer bu çalışma saatleri
size yetmiyorsa o maddeyi değiştirirsiniz. 14.00-20.00 dersiniz,
14.00-24.00 dersiniz, itirazım yok, ama orada 15.00-19.00 yazarken, siz
burada her gün 14.00-20.00'yi oylarsanız, bu, ya görev ihmalidir ya
hakkın suistimalidir.
Hukukçular bilir, bilmeyenler için söylüyorum,
mecelleden beri yıllardır bir hüküm
vardır, bugünkü Medeni Kanun 2'de de var: "Bir hakkın sırf başkasına
zarar verici kullanımını düzen himaye etmez, kanun himaye etmez."
AKP'nin yaptığı hakkın suistimalidir. Bunu şimdilik sizin sayısal
çoğunluğunuz himaye ediyor, ama bu çoğunluk gittiği zaman bunun himaye edilmeyeceğini göreceğiz.
Şimdi gelelim 91'inci maddeye. Değerli
arkadaşlar, bu 91'inci madde çok istisnai bir maddedir. Tıpkı yasalarımızda
olan sıkıyönetim gibi, olağanüstü hâl gibi çok istisnai hâllerde
kullanılacak bir maddedir. Her an, her gün kullanılacak bir madde değildir.
Sıkıyönetimi devamlı uygularsanız, o toplumda düzen kalır mı?
Olağanüstü hâl maddesini, istisnai bir madde olan olağanüstü hâl
maddesini sürekli uygularsanız toplumda gerginlik olmaz mı? Peki,
istisnai madde olan 91'inci maddeyi, yani, temel kanunları her yerde
ve her yasada uygularsanız burada gerginlik olmaz mı? Burada huzur
kalır mı?
O hâlde, değerli arkadaşlar, bakın, Anayasa
Mahkemesinin şu hükmünü hiç unutmayacağız: Anayasa Mahkemesi,
çok net olarak, 2003/30 sayılı kararında bu 91'inci madde için 4 esas
getirmiş. Diyor ki, temel yasa olarak bu Meclise bir yasayı getirirseniz,
o yasada şunları ararım diyor:
1- Belirlilik olacak,
2- Genellik olacak,
3- Soyutluk olacak,
4- Öngörülebilirlik olacak.
Şimdi, ben yüce heyetinize soruyorum:
Hangi yasa temel kanundur, içinizde öngören birisi var mı? Kalksın
söylesin.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Var.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Söyleyin.
"Var" diyen arkadaşım söylesin, hangi yasa temel kanundur?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Yerimizden
söylememiz olmaz, daha sonra…
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Kürsüye gelince
söylersin.
BAŞKAN - Sayın Demirbağ, lütfen…
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Değerli arkadaşım,
hangi yasanın temel yasa olduğuna… AKP Grup başkan vekilleri toplanıyor,
buraya bir önerge getiriyorlar, hoop, oluyor temel yasa.
Bunun adı hukuk değil, bunun adı keyfîliktir
ve eğer bu Meclis yasaları temel yasa yaparken keyfî davranırsa biz
kime güveneceğiz?
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Meclisin kararına
saygılı olun.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
bakın, "Meclisin kararına saygılı olun." diyor arkadaşım.
Peki, sen de bu kürsüde konuşan milletvekiline saygılı ol. Anladınız
mı? Konuşmak kolay.
Churchill demiş ki: "Laf atan adam önce
zeki olacak." Zekice laf atacak ve attığın laf, attığın kuşa değecek.
Öyle palavrayla laf atılmaz arkadaşlar. Biz burada hukuk konuşuyoruz.
Hukuk konuşuyoruz.
Bakın, temel yasaları size söylüyorum.
Hiç mi vicdan yok? Bakın bakalım, Darülaceze müessesesi, Orman Mühendisleri
Yasası, Kat Mülkiyeti Kanunu… Bunlar temel yasa mı?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Vicdanla
ne ilgisi var?
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Peki, temel yasa
diye getirmediniz mi bunu? Hangi hukuk anlayışıyla getirdiniz arkadaşlar?
Yani, bunu sorunca "Meclisin kararına saygılı ol." Siz de
muhalefete saygılı olun.
Değerli arkadaşlar, bakın, demek ki
bunlar temel yasa değil. Başka bir şey söyleyeyim: Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi, bu da temel yasaymış.
Çeşitli kanunlar, içinde -çorba gibi- elli tane kanun maddesi var,
bu da temel yasaymış. Allah aşkına, buna inanıyor musunuz, şu getirdiğinize?
Değerli arkadaşlarım, bakın, temel yasa
konusu, bu kadar artık ayyuka çıktı. Şu temel yasa konusundan, gelin,
vazgeçin. Gerçekten, hiçbir şekilde tasvip edilemez.
Değerli arkadaşlarım, bu Mecliste, bakın,
yasalar vardır, tüzükler vardır, ama, bir de gelenekler vardır. Bu
Meclis kurulduğundan beri, üç konuda uzlaşma vardır, üç konuda.
Bir: Anayasa değişiklikleri konusunda.
Anayasa değişiklikleri konusunda muhalefetle uzlaşmaya girdiniz,
çıt çıktı mı, problem çıktı mı? Uzlaştık, geçirdik.
İkincisi, İç Tüzük değişikliğidir. İç
Tüzük değişikliğinde uzlaşmaya varmıyorsunuz, varmadığınız müddetçe
de bu problemler bitmeyecektir.
Üçüncü uzlaşma gerektiren konu, Cumhurbaşkanlığı
seçimidir. Orada da uzlaşmaya yanaşmazsanız, yaşarsak neler olacağını
hep beraber göreceğiz.
Değerli arkadaşlarım, şunu da söylemek
istiyorum: Gelin, bu İç Tüzük'ü el birliğiyle yeniden yazalım, uzlaşmayla
yenileyelim, hem bize hem bizden sonraki parlamentolara örnek bir
şey yapalım. Böyle yamalı bohça gibi birer fıkrayla, ikişer fıkrayla
yanlış işler yapıyoruz, bunlar olmuyor; bir. Her şeyi keyfî temel yasa
yapmayın, bu olmuyor, iki ve şunu söylüyorum son olarak:
Değerli arkadaşlar, bu Parlamentoda
çoğunluğa güvenerek her şey yapıldı, geçmişte de yapıldı, ama, bir
müddet sonra bu çoğunluklar ters döndü. Ondan sonra, bakın, buraya
gelip size eski tutanakları gösterdiler. Peki, hiç ders almıyor musunuz?
Bülent Arınç'ın konuşması, Mehmet Ali Şahin'in konuşması, İsmail Alptekin'in
konuşması. Üç gündür burada sallanıyor bu kâğıtlar. Size "Muhalefetteyken
bunları siz söylediniz, şimdi niye yapıyorsunuz?" diyorlar,
gene ders almıyorsunuz.
O zaman ben size bir şarkı söylerim değerli
arkadaşlarım: Belki bir gün uyanırsınız, ama, lakin vakit geçmiş olacak!
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aksöz.
Şahsı adına, Ordu Milletvekili Eyüp
Fatsa.
Buyurun Sayın Fatsa. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan İç Tüzük düzenlemesinin
91'inci maddesi üzerinde veya 91'inci maddede yapılan düzenleme
üzerinde şahsım adına söz aldım, Bu vesileyle, Genel Kurulu ve Başkanlık
makamını saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, İç Tüzük'ün 91'inci
maddesi temel yasa düzenlemesi yapıyor. Dünden beri burada konuşan
özellikle muhalefet sözcüsü milletvekili arkadaşlarımız, sanki
hiç uygulanmamış, yapılmamış, bilinmeyen bir şeyi Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemine AK Parti Grubu keyfî olarak getiriyor
gibi bir görüş ortaya koydular. Halbuki, bizim Parlamento geleneğimizde
ve geçmişte temel yasa uygulamaları vardır. Yani, geçen dönem ve
ondan önceki dönemlerde bu Parlamentoda görev yapan milletvekili
arkadaşlarımızın temel yasa uygulamalarına şahit olduklarını
biliyoruz. Bütün gelişmiş Batı ülkelerinde, parlamenter sistemle
yönetilen bütün ülkelerde de temel yasa kavramı vardır. Hatta, bizim
getirmiş olduğumuz düzenleme ve uygulamanın çok daha ötesinde,
çoğunlukla sadece görüşülecek yasanın tümü üzerinde görüşmeler
yapılıyor, maddeleri -bölümler hâlinde bile olsa- görüşülmeden
oylanarak kabul ediliyor.
Şimdi, arkadaşlarımız, iktidar sözcülerinin,
bugün iktidar partisi sıralarında olan milletvekillerinin -başta
Meclis Başkanımız Sayın Bülent Arınç, Meclis Başkan Vekilimiz Sayın
İsmail Alptekin, Devlet Bakanımız Sayın Mehmet Ali Şahin, Grup Başkan
Vekilimiz Sayın Salih Kapusuz'un- geçmişte temel yasa düzenlemesine
itiraz ettiklerini, karşı çıktıklarını, dolayısıyla, bugün getirilen
temel yasa düzenlemesiyle geçmişte itiraz ettiklerini inkâr ettiklerini
söylüyorlar. Değerli arkadaşlar, öncelikle, arkadaşlarımızın
itiraz gerekçelerini, lütfen, tutanaklardan iyi okuyun. Anayasa
Mahkemesi, arkadaşlarımızın itiraz gerekçelerine uygun olarak
o günkü düzenlemeleri iptal etmiştir. Nedir oradaki? Diyor ki:
"Bu temel yasanın bir tanımı yok." Arkadaşlarımız ne yapmışlar?
"Ya, sizin getirdiğiniz bu temel yasa düzenlemesinde temel yasanın
tanımı yok" demişler. Anaya Mahkemesi de demiş ki: "Bunlar
doğru söylüyor." Başka ne? "Görüşme usulü ve yöntemleri belli
değil…"
YILMAZ KAYA (İzmir) - Önerge sayısıyla
ilgili var.
EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade edin.
"Görüşme usulü ve yöntemleri belli
değil" demişler. Anayasa Mahkemesi de aynı gerekçeyi haklı
bulmuş ve iptal etmiş o düzenlemeleri, 91'le ilgili düzenlemeleri
ve "bu görüşmelerde bir öngörülürlük yok" demişler ve bütün
bu itirazları Anayasa Mahkemesi dikkate alarak iptal etmiş. Yani,
arkadaşlarımızın itirazlarının doğru olduğunu tasdik etmiş Anayasa
Mahkemesi. Dolayısıyla, arkadaşlarımızın 91'inci maddeye itirazlarını
ve itiraz gerekçelerini ve Anayasa Mahkemesinin bu itirazlar muvacehesinde
iptal gerekçesini, lütfen, herkes doğru okusun ve doğru anlatsın.
Sadece konuşmuş olmak için değil, buradan herkesin doğru bilgi ve
doğru beyanda bulunma gibi bir sorumluluğu da vardır. Bu kürsünün özelliği,
bu kürsünün mehabeti, burada konuşan insanlara doğru bilgi vermeyi
emreder.
Değerli arkadaşlar, biz, 91'inci maddede
bu dönemde bir düzenleme yaptık. Daha önce Anayasa Mahkemesinin
iptal gerekçeleri dikkate alınarak, 91'inci maddeye bir temel yasa
tarifi getirdik, görüşme usulleri tespit edildi, önergelerle ilgili
hükümler yazıldı ve Anayasa Mahkemesi, bakın, Cumhuriyet Halk Partisinin
Anayasa Mahkemesi nezdinde İç Tüzük'ün 91'inci maddesinin iptaliyle
ilgili açmış olduğu davada, temel yasanın tarifini kabul etti,
reddetmedi, görüşme usulünü kabul etti, öngörülebilirliğinin
olduğunu kabul etti; ancak, burada önerge sayısıyla alakalı maddenin
tamamı içerisinde bir cümleye itiraz etti ve iptal etti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Fatsa, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
EYÜP FATSA (Devamla) - Bitiriyorum Sayın
Başkan.
Dedi ki: "Siz, siyasi parti gruplarına
mensup milletvekillerinin İç Tüzük'ün 87'nci maddesindeki önerge
haklarını kısıtlamayın." Yani, "Bütün siyasi parti gruplarına
mensup milletvekillerinin birer önerge verme hakkını iade edin,
teslim edin." dedi. Bizim yapmış olduğumuz, Anayasa Mahkemesinin
İç Tüzük düzenlemesindeki, sadece, önerge sayılarını, siyasi
parti gruplarına mensup milletvekillerinin İç Tüzük'ün 87'nci maddesinde
elde etmiş olduğu hakları kısıtlamayın noktasındaki görüşünü
dikkate alarak, burada Anayasa Mahkemesinin itiraz ettiği, iptal
ettiği konuyu düzenliyoruz ve İç Tüzük'ün 87'nci maddesindeki siyasi
parti gruplarına ait her milletvekilinin birer önerge verme hakkını
iade ediyoruz, düzenliyoruz. Dolayısıyla, biz bir İç Tüzük'te 91'inci
madde düzenlemesi, İç Tüzük'te temel yasa tarifi ve bu temel yasanın
nasıl görüşüleceğiyle alakalı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EYÜP FATSA (Devamla) - Cümlemi bitireyim
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
EYÜP FATSA (Devamla) - İç Tüzük'te bu temel
yasanın nasıl görüşüleceğiyle alakalı Anayasa Mahkemesinin bir
itirazı ve iptali de söz konusu değildir. Sadece, siyasi parti
gruplarına mensup milletvekillerinin kullanacağı önerge sayısını
İç Tüzük'ün 87'nci maddesine uygun hâle getiriyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu 91'inci madde
düzenlemesiyle, temel yasa düzenlemesiyle muhalefetin sesinin
kısıldığını söylemek… Doğrusunu isterseniz, buna katılmamız mümkün
değildir. İşte, yapılan araştırmalar ortada. Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki Meclis TV'yi en fazla kullanan siyasi parti grupları
muhalefet gruplarıdır.
BAŞKAN - Sayın Fatsa, lütfen konuşmanızı
tamamlar mısınız.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın Fatsa, üçe
indiriliyor diye itiraz ettiniz. Tutanaklarda var. Siz ikiye indirdiniz.
EYÜP FATSA (Devamla) - Dolayısıyla, gerek
Genel Kurulda olsun gerekse Genel Kurul dışında olsun, muhalefet
bütün konuşma haklarını sonuna kadar kullanmış, hatta iktidardan
daha fazla kullanmıştır. Dolayısıyla, burada konuşurken herkesin
biraz daha dikkatli, herkesin biraz daha insaflı ve ölçülü olması
gerekir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Akgün? Yok.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Çekildi, siz yoksunuz sırada.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Hayır efendim
var Sayın Başkan, konuşma yapmayınca…
BAŞKAN - Bir önceki maddede konuştunuz.
Şu anda sırası olan Sayın Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) - Konuşacak… Benden
önce galiba.
BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız,
dün burada…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, her şeye itiraz
edip durmayın.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Hayır efendim,
hakkımı arıyorum.
BAŞKAN - Hakkın yok burada.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Buyurun.
BAŞKAN - Dün burada yapıldı ve sizin daha
önceki madde üzerindeki konuşma
hakkınız verildi, konuştunuz. Öbür maddede bu oldu, ama Sayın Haluk
Koç konuşacaksa haklı, ama sizin hakkınız yok, burada bellidir.
HALUK KOÇ (Samsun) - Benden önce verdi,
benden önce yer alıyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Efendim, kuraya
dâhilse…
BAŞKAN - Sayın Koç, bakınız…
HALUK KOÇ (Samsun) - Ben sonradan verdim.
BAŞKAN - Efendim, şu anda konuşma hakkı
sizin. Konuşacak mısınız, konuşmayacak mısınız Sayın Koç, istirham
ediyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) - Konuşmayacağım.
BAŞKAN - Konuşmuyorsunuz.
HALUK KOÇ (Samsun) - Evet.
BAŞKAN - Tamam. (CHP sıralarından
"Hakkını devrediyor" sesleri)
Devretmek hakkı. Devrediyor musunuz?
HALUK KOÇ (Samsun) - Konuşmuyorum.
BAŞKAN - Konuşmamak ayrı. Konuşmuyorsa
bir şey yok.
Sayın Koç, siz konuşma hakkınızı bu arkadaşa
devrediyor musunuz?
HALUK KOÇ (Samsun) - Verdiniz efendim zaten.
BAŞKAN - Hayır, ben vermedim, kendiliğinden
çıktı. Ben onu konuşturmayabilirim yani, o ayrı. Ben vermedim.
HALUK KOÇ (Samsun) - Mikrofonu açtınız.
BAŞKAN - Hayır, mikrofonu kapalı.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, işi zora
sokma, konuşuyor işte.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, sadece beş dakika,
konuşmanız kesinlikle uzatılmayacaktır. Onun için, burada haksızlık
yoktur. Daha önceden çekilen kura neticesinde kura size çıkmamıştır.
1'inci madde üzerinde konuştunuz, her madde üzerinde konuşacağım
diye de bir hak ve hukuk yoktur, onu belirtiyorum. Mikrofon kesildiğinde
konuşmanız bitecektir.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İç Tüzük değişikliğiyle ilgili bir teklifi
görüşüyoruz ve bu teklifi görüşürken muhalefetin sesinin nasıl
kısılmaya çalışıldığını anlatırken Sayın Meclis Başkan Vekili'nin
de muhalefetin sesini nasıl kısmaya çalıştığının takdirini millete
bırakıyorum.
Değerli milletvekilleri, bakınız, bu
teklifle ilgili olarak 4 milletvekili, aynı anda, konuşma için müracaatta
bulunmuşlardır. Bu 4 milletvekili arasında kura çekilmiştir ve kurada
isabet eden milletvekillerinden sırada olan milletvekili konuşmayınca,
aynı anda müracaat eden -bir milletvekili olarak- benim, otomatik
olarak konuşma hakkım doğmaktadır. Bunu Sayın Meclis Başkanı nasıl
böyle yorumluyor, muhalefetin sesini nasıl, Ümmet Kandoğan'ın sesini
nasıl kısmaya çalışıyor, anlamak mümkün değil.
Şimdi, biraz önce, burada, Sayın Başkan,
Sayın Fatsa üçüncü dakikasını kullandı, üçüncü dakikasını! Beş dakika
konuştu, üç dakika daha siz orada söz hakkı tanıdınız. Ama, Ümmet
Kandoğan gelince "beş dakikada sesini keserim" diyor.
Siz, orada, bizim oylarımızla oturuyorsunuz Sayın Başkan, hiçbir
ayrımcılık yapamazsınız. Bu Meclisi adaletle, doğru ve hakkaniyet
ölçüleri içerisinde yönetmek mecburiyeti içerisindesiniz.
BAŞKAN - Maddeyle ilgili konuşur musun
Sayın Kandoğan, maddeyle ilgili konuşur musun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Geliyorum.
Sayın Fatsa maddeyle mi ilgili konuştu
Sayın Başkan?
Değerli milletvekilleri, bakınız, nasıl
aceleyle kanunların, tekliflerin hazırlandığını, bak, size göstereceğim.
Şimdi, açın… Elinizde olan varsa baksın. 3'üncü madde. Okuyorum 3'üncü
maddeyi: "Bu İçtüzük hükümleri Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından yürütür." Böyle bir cümle olabilir mi arkadaşlar?
Olur mu böyle bir cümle? İlkokul birinci sınıfına giden bir talebe
böyle bir cümle yazmaz. İşte, 5 tane Grup Başkan Vekili yazmışlar, komisyondan
geçmiş, ilgililer burada, Meclis Başkanımız burada, işte cümle
böyle!
RECEP KORAL (İstanbul) - Baskı hatası.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ne demek baskı
hatası? Böyle bir şey olabilir mi? "Baskı hatası..." Hayır
efendim, böyle bir şey olmaz! İşte, burada. Peki, Komisyon ne güne duruyordu,
Komisyon niye düzeltmedi? İşte, Meclisteki kanun teklif ve tasarılarının
nasıl görüşüldüğünün açık bir işareti. Siz muhalefetin sesini kısmaya
çalışırken, böyle yanlış, hatalı, eksik kanunları buradan geçiriyorsunuz.
Sayın Cumhurbaşkanı 54 kanunu geri
göndermiş değerli milletvekilleri. Türkiye Büyük Millet Meclisi
faaliyete geçtiği günden beri Sayın Cumhurbaşkanından bu kadar geri
dönen kanun olmamış. 18 kanun Anayasa Mahkemesinden geri dönmüş.
Siz, temel kanun esprisi içerisinde muhalefetin sesini kısarsanız,
muhalefetin konuşmasını engellerseniz, işte, buradan geçirdiğiniz
kanunlar hem Sayın Cumhurbaşkanından hem de Anayasa Mahkemesinden
geri döner. Önemli olan çok kanun çıkarmak değil, kaliteli kanun çıkarmak,
verimli kanun çıkarmak, toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek
olan kanunları çıkarmak. Önemli olan budur. Yoksa, biraz önce ben, Sayın
Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın konuşmasını, noktasına virgülüne
dokunmadan okudum burada. 2001 yılında yaptığı konuşmanın tamamını
da bitiremedim, yaptığı konuşmayı okudum. 1923 yılında, 1925 yılında
bile böyle uygulamaların olmadığını Sayın Meclis Başkanı Bülent
Arınç bu kürsüden dile getirmiştir. Ne hazindir ki, Sayın Alptekin,
orada oturuyor, İç Tüzük değişikliğiyle ilgili en ağır eleştirileri
yapan milletvekili sıfatıyla bugün Meclisi temsilen orada oturuyor,
Meclis Başkanımız Sayın Bülent Arınç, Meclis Başkanı sıfatıyla orada
oturuyor ve böyle bir dönemde biz bir İç Tüzük değişikliği yapıyoruz,
sonra da Sayın Fatsa çıkıyor diyor ki: "Ne var bunda." Ama,
2003 yılında yapılan değişikliğin nasıl Anayasa Mahkemesinden geri
döndüğü noktasında da herhangi bir düşüncesi olmadan, burada, geldi…
Çok yazık, çok üzülüyorum. Yani, bir Grup Başkan Vekili nasıl böyle
bir konuşmayı yapabiliyor, çok üzülüyorum.
Sayın Başkanım, beş dakika dediniz,
ben o beş dakikaya uyacağım, ama, dokuz ay kaldı Sayın Başkan. Dokuz
ay sonra siz orada olmayacaksınız ve Meclisi nasıl yönettiğiniz
tutanaklarda ömür boyu karşınızda duracak.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(DYP, CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Evet, dokuz ay sonrasını şimdiden
tahmin edip öngörüsüyle bilen arkadaşlarımız var, onlara başvurulur.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Görüyorum,
siz olmayacaksınız.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Kendisi olamayacak
buralarda, öyle bedavadan milletvekilliği bir daha yok.
BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım -Sayın
Kandoğan da dinlesin- eğer Haluk Koç muhalefeti temsil etmiyorsa
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili olarak, Ümmet Kandoğan o
anlamda nasıl temsil ediyor, bilmiyorum. Ben, burada Haluk Koç'u konuşmaya
davet ettim. Konuştum…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Efendim, sıra
benimdi.
BAŞKAN - Konuşma!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sıra benim.
Hayır, böyle cevap veremezsiniz.
BAŞKAN - Şeyin içerisinde…
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın
Başkan, "konuşma" lafı kötü oldu.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Böyle hitap
edemezsiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Ben, düzeltiyorum tamam, ama,
sen öyle hitap et, sen her şeyi söyle, ağzına gelen ifadeleri kullan,
bizlere burada her türlü ifadeleri kullan, ama sana geldiği zaman,
senin ruhsatın var, hiçbir şey yapılamaz sana; yok böyle bir şey.
İSMET ATALAY (İstanbul) - "Sen"
deme, "siz" de.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ben size Meclisi
adaletli yönetmenizi söylüyorum.
BAŞKAN - Ben, burada, ana muhalefet partisinin
grup başkan vekiline söz verdim, ama, o, söz hakkını size verdi, kendi
konuşmak istemedi, o kendi takdiridir. Ama, sen burada… Siz -düzeltiyorum-
kendi üslubunuzla burada her istediğiniz zaman konuşma olarak çıkıp,
konuşma yapmayı düşünüyorsanız, böyle bir olay yok.
Demin bahsettiğin husus matbaa hatasıdır,
buradaki tutanakta da düzeltilmiştir, onu da bilgilerinize sunuyorum.
3'üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
III.
- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun) - Yoklama yapılmasını
istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Tamam, kalkın arkadaşlar.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - 20 kişi yok.
ŞEVKET ARZ (
BAŞKAN - Sakin olun arkadaşlar.
Sayın Koç, Sayın Aksöz, Sayın Deveciler,
Sayın Tiryaki, Sayın Yılmaz, Sayın Yılmazkaya, Sayın Kaya, Sayın Özbek,
Sayın Ateş, Sayın Özyurt, Sayın Çetin, Sayın Çilingir, Sayın Arz, Sayın
Kepenek, Sayın Akyüz, Sayın Atalay, Sayın Gazalcı, Sayın Ergin, Sayın
Değerli, Sayın Kesimoğlu, Sayın Sözen, Sayın Ülkü.
Sayın milletvekilleri, maddenin oylamasından
önce bir yoklama talebi vardır, şimdi bu talebi yerine getireceğim.
Yoklama için beş dakika süre veriyorum.
Adlarını okuduğum sayın üyelerin yoklama
için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı
yeter sayısı vardır.
V. - KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
3- Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup Başkanvekilleri Hatay Milletvekili Sadullah Ergin,
Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz,
Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in;
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılması
Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/925) (S.
Sayısı: 1321) (Devam)
BAŞKAN - 3'üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Teklifin tümünün oylanmasından önce,
oyunun rengini belli etmek üzere, lehinde, Erzurum Milletvekili
Mücahit Daloğlu.
Sayın Daloğlu, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; iki gündür görüşmekte olduğumuz
İç Tüzük'le ilgili yasa teklifinin sonuna gelmiş bulunuyoruz.
Ben, olumlu oy vereceğimizi huzurunuzda
beyan ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Daloğlu.
Oyunun rengini belirtmek üzere, aleyhinde,
Samsun Milletvekili Haluk Koç.
Sayın Koç, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Oyunun rengi
belli yahu, kıpkırmızı!
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 86'ncı madde çerçevesinde, aleyhte oy kullanacağımı
bildirmek üzere -ilgili madde çerçevesinde- söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, demin, beni, son maddede
şahıs konuşması yapmak üzere kürsüye davet ettiniz. Bir haksızlığın
önüne geçmek için beni davet etme talebinizi geri çevirdim. Şöyle
ki: Siz, oturum başladığından beri biraz gerginsiniz Sayın Başkan.
Üst üste yanlışlar yapıyorsunuz. Bu yanlışları bu son madde çerçevesinde
nasıl yaptığınızı bir kere daha, konuşmaya davet edilen ama davete
icabet etmeyen Grup Başkan Vekili olarak açıklamak zorundayım.
Şimdi, 2 Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili
arkadaş, 2 tane de Doğru Yol Partili arkadaş, aynı saatte, aynı
gün, aynı tarihte, aynı saatte şahıs sözleri için müracaat etmişler.
Lütfen, söz isteme pusulalarına bakınız. Aynı saatte ve 2 kişi konuşacak.
Bunlar arasında kura çekilecek, sıralama yapılacak. Ben onlardan
dakika sonrası olarak müracaat etmişim, beşinci sıradayım. Dolayısıyla,
Adalet ve Kalkınma Partili ikinci arkadaş kişisel söz hakkını kullanmayınca,
doğal bir hak olarak Sayın Ümmet Kandoğan'a söz vermeniz gerekiyor.
Siz onu atlayarak bana söz vererek yanlış bir uygulamada bulundunuz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Oyunuzun rengi
bu mu şimdi Sayın Başkan, oyunuzun rengi bu mu?
HALUK KOÇ (Devamla) - Onun için, hak yerini
bulsun diye ben o söz talebini kabul etmedim ve şimdi söylüyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Kapusuz da çok heyecanlı. Sizin
sinirliliğinize, gerginliğinize o da katılıyor yerinden.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hayır, hayır,
değil de, bakıyorum, oyunuzun rengini anlamaya çalışıyorum.
HALUK KOÇ (Devamla) - Yani, bir grup başkan
vekilinin, istediği her an konuşma hakkı varken bu hakkını yerinden
bağırarak kullanması hiç uygun düşmüyor Sayın Başkan.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Ben oyunuzun
rengini merak ettim de…
HALUK KOÇ (Devamla) - Oyumun rengini
sen çıkışta söyledin. "Sen" diye hitap etmeyeyim ben de. Sayın
Başkandan esinlendim, özür dilerim. Siz belirttiniz benim oyumun rengini,
ben de amacımı belirttim, aleyhte oy kullanacağımı söyledim, gerekçelerini
de açıklayayım.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Anlaşılmadı
yalnız.
HALUK KOÇ (Devamla) - Çelişkiler içerisinde
bir siyaset içindesiniz. Sayın Eyüp Fatsa demin konuşurken, Anayasa
Mahkemesinin "temel kanun" tanımlamasını eksik bulduğu
için bunun tanımlanması talebi çerçevesinde bu düzenlemenin yapıldığını
ifade etti. Doğrudur, bu tanımlama yapıldı.
Bizim söylemek istediğimiz şu, Sayın
Aksöz bunu çok güzel anlattı: "Temel yasa" tanımı sizin uygulamanızda
o kadar muğlak ki, hiçbir öngörülebilirliği yok. Hangi kanunun günün
birinde temel yasa olarak getirileceği konusunda bir belirsizlik
var. Çünkü "Temel bir hukuk dalını ilgilendiren" diye başlayan
91'inci madde içeriğinin, o andaki siyasi ortama, Parlamento yoğunluğuna
göre, bunlar, tamamen bu tanımlar unutularak, hangi kanun temel yasa
olacak? Canım, bunu temel yasa yapalım. Hangi kanun? Çeşitli kanunlarda
değişiklik yapan kanun tasarısı. Çeşitli kanunlarda değişiklik
yapan kanun tasarısı dediğimiz zaman, bu, parlamenter deyimle,
torba yasa oluyor; yani, bir sürü kanunda değişiklik yapan kanun tasarısı.
Her maddesinde ayrı bir kanunda değişiklik yapıyor ve bunu temel
yasa olarak getirmek siyasi tutumunu gösteren bir grubu daha nasıl
eleştirebiliriz?
Tohumculuk Yasası. Tohumculuk Yasası
temel bir hukuk dalını mı ilgilendiriyor değerli arkadaşlarım?
Ha, bazı konuların konuşulmamasını istiyorsanız, bazı temel
alanlardaki, siyaset alanlarındaki kanun tasarılarının madde
madde görüşülüp burada tartışılmasını istemiyorsanız, o başka.
Tarım konusundaki çekincenizi anlıyorum. Tarım Bakanının sıkıntısını
da anlıyorum. Sayın Sami Güçlü buradaysa, kendisini saygıyla selamlıyorum.
Çok çok çok... Evet, bir kere daha kendisini saygıyla selamlıyorum.
Bakanlığı döneminde, tarımla ilgili Türkiye'de yaşanan sıkıntıları
bütün iyi niyetiyle tolere etti burada muhalefetin sözlerini.
Ama, şimdi, Tarım Bakanıyla ilgili ne gelirse gelsin, hepsini temel
yasa yapmak zorundasınız. Çünkü, burada böyle bir eleştiriye muhatap
olmak istemiyor.
Değerli arkadaşlarım, muhalefeti konuşturmak
zorundasınız. Ben tekrar etmiyorum. Sayın Alptekin'i üzmek istemem,
Sayın Arınç'ı üzmek istemem. Sözleri çok açık ve nettir. Muhalefetteyken
söyledikleriniz, iktidardayken birbirini tutmuyor. Bu eleştiriyi,
hiç olmazsa, öz eleştiri olarak alın.
Bu değişikliğin aleyhinde oy kullanacağımı
bildiriyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Devamla) - Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, size de biraz sükûnet diliyorum.
Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Koç, sükûnet dileyebilirsiniz,
tabii, hakkınızdır. Ama, görüşmeler sırasında, sizin de üslubunuzla
ilgili olarak, yapmış olduğunuz konuşmaları, siz de, bir kez daha
önceden gözden geçirirseniz, tutanaklara bakarsanız, zaman zaman
-eğer bahsettiğiniz bu hususlar doğruysa- çok daha fazlasını sizin
yaşadığınızı da görmüş olacaksınız.
Teşekkür ederim.
HALUK KOÇ (Samsun) - Çok nazik...
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) - Ben kürsüde çok nazik
konuşuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç, teşekkür
ederim.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Meclis yönetiyorsunuz.
HALUK KOÇ (Samsun) - Siz Meclis yönetiyorsunuz.
BAŞKAN - Sizlerle birlikte yönetiyoruz
Sayın Koç. Hep beraber, grup başkan vekilleri, diğer arkadaşlar birlikte.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sana galiba
biz karışamıyoruz.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Bizi pek karıştırmıyorsunuz
siz.
BAŞKAN - Teklifin tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Teklif kabul edilmiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) - Ara verin, dinlenin
biraz.
BAŞKAN - 4'üncü sırada yer alan,
23/11/2006 Tarihli ve 5557 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89
uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu
Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
4.- 23.11.2006 Tarihli
ve 5557 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu
Raporu (1/1278) (S. Sayısı: 1313) (x) (xx)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 1313 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
(x)
1313 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
(xx)
Kanun'un ilk görüşmeleri 11/11/2006 ila 23/11/2006 tarihlerindeki 19 ila
23'üncü birleşimlerde yapılmıştır.
Sayın milletvekilleri, 23/11/2006 Tarihli
ve 5557 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun'un 6'ncı maddesi, Cumhurbaşkanınca uygun
bulunmayarak, bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle
birlikte Başkanlığımıza geri gönderilmiştir.
Anayasa'nın 89'uncu maddesinin ikinci
fıkrasında "Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda,
Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri
görüşebilir.", İç Tüzük'ün 81'inci maddesinin son fıkrasında
ise "Cumhurbaşkanınca yayımlanması kısmen uygun bulunmayan
ve bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri
gönderilen kanunların sadece uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesine
kanunun görüşmelerine başlamadan önce Genel Kurulca görüşmesiz
karar verilebilir. Bu durumda, sadece uygun bulunmayan maddelerle
ilgili görüşme açılır. Kanunun tümünün oylaması her hâlde yapılır."
hükümleri yer almaktadır.
Bu hükümlere göre, geri gönderilen kanunun
tümünün veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin
görüşülmesi Genel Kurulun kararına bağlıdır.
Bu nedenlerle, söz konusu Kanun'un sadece
Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 6'ncı maddesinin görüşülmesini
Genel Kurulun onayına sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
6'ncı maddeyi okutuyorum.
TOPRAK
KORUMA VE ARAZİ KULLANIMI KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK
YAPILMASI HAKKINDA KANUN
MADDE 6- Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 3- 11/10/2004 tarihinden
önce, gerekli izinler alınmadan tarım dışı amaçlı kullanıma açılmış
bulunan arazilerin istenilen amaçla kullanımı için, bu Kanunun yayımı
tarihinden itibaren bir yıl içerisinde Bakanlığa başvurulması,
hazırlanacak toprak koruma projesine uyulması ve tarım dışı kullanılan
tarım arazilerinin her metre karesi için beş Yeni Türk Lirası ödenmesi
şartıyla izin verilir.
Söz konusu arazi ve tesislerin istenilen
amaçla kullanımı için çeşitli kurumlardan alınması gerekli ruhsat,
izin gibi işlemler, Bakanlığa başvuru tarihinden itibaren 2 yıl
içerisinde tamamlanıncaya kadar başvuru sahipleri faaliyetlerine
devam ederler. Bu süreler içerisinde gerekli izinleri alamayanların
üretim faaliyetleri ilgili idarelerce durdurulur.
Tarım arazisi vasfından çıkarılan araziler,
ilgili kuruluşlarca başvuru sahibinin isteği doğrultusunda vasfını
değiştirir."
BAŞKAN - 6'ncı madde üzerinde söz alan
üyelerin isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Muğla Milletvekili Gürol Ergin, Anavatan Partisi Grubu adına Erzurum
Milletvekili İbrahim Özdoğan, şahısları adına, İstanbul Milletvekili
Ünal Kacır, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk, Muğla Milletvekili Gürol
Ergin, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, Hatay Milletvekili
Mehmet Eraslan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Muğla Milletvekili Gürol Ergin.
Sayın Ergin, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Ergin, süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA GÜROL ERGİN (Muğla) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun'un Anayasa'nın 89'uncu ve 104'üncü maddeleri gereğince
Cumhurbaşkanınca bir kez daha geri gönderilmesi üzerine yapılan
bu görüşmede, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlarken sizleri ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, maalesef, bu
22'nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisindeki görüşmelerde, iktidar
partisi mensupları olarak Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili
arkadaşlarım, Anayasa'ya uygunluk konusunda hiçbir titizlik göstermemişler
ve bunun bir örneğini de bu Yasa'da vermişlerdir. Bu yasa teklifi görüşülürken,
biz, hangi açılardan sakıncalı olduğunu belirttiğimiz gibi, hangi
açılardan da Anayasa'ya uygun olmadığını belirtmek için elimizden
gelen gayreti gösterdik. Ama, ne yapalım ki, iktidar partisi milletvekilleri
olarak sizler, bizleri dinlememe yoluna gittiniz ve şimdi, Cumhurbaşkanlığından
geri dönen bir yasa teklifiyle karşı karşıyayız.
Yasa teklifi geldikten sonra, ilgili
komisyondaki görüşmeleri sırasında iktidar partisi milletvekilleri,
Cumhurbaşkanının, Anayasa'ya aykırılık gerekçesiyle Yasa'yı geri
göndermesinin, bu Yasa'nın Anayasa'ya aykırı olacağını göstermeyeceğini
söylüyorlar, bu konuda Anayasa Mahkemesinin karar vereceğini
ifade ediyorlar.
Göreceğiz ki, Anayasa Mahkemesi de,
aynen bizlerin söylediği, aynen Cumhurbaşkanımızın ifade buyurduğu
gibi, Yasa'nın 6'ncı maddesinin, bu 6'ncı maddeyle getirilen geçici
3'üncü maddenin Anayasa'ya aykırı olduğu kararını alacaktır. Bunu
hep birlikte göreceğiz.
Niçin alacaktır? Değerli arkadaşlarım,
o gün de söyledik, bugün de söylüyoruz, bu yasa teklifinin bu 6'ncı
maddesi, kesinlikle, bir tek şirketi kurtarma amacına dönüktür.
Sayın Karapaşaoğlu, şimdi orada, sanıyorum,
rahatsız oluyor bu söylemimden ama, olmayın. Ben, sizin adınızı saygıyla
bir kenara koyuyorum.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) -
Sağ olun.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Ama, bu getirilen
teklifin de, kesinlikle, bir Amerikan şirketini, bir ulus üstü şirketini
koruma, kollama amaçlı olduğunu da ifade etmeyi, bu ülkenin bir evladı
olarak kendime görev biliyorum, bunu söylemek durumundayız. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bakınız, ben,
bu yasa teklifi görüşüldüğü zaman da söyledim, şimdi de tekrar etmek
istiyorum: Bizim Şeker Yasası'na göre, tatlandırıcı üreten firmalara
belli bir kontenjan tanınıyor. Ama, Yasa'ya öyle bir madde konmuş ki,
bu yüzde 10 olan ve zaten yüksek olan kontenjan bir de Bakanlar Kurulu
kararıyla yüzde 50 artırılabiliyor. Hepinize müjdeyi veriyorum:
Üç gün önce bu Hükûmet tatlandırıcı üretiminde yüzde 50 kontenjan artırımı
kararını aldı.
Değerli arkadaşlarım, bunların hepsi
birbiriyle bağlantılı. Hiç birbirimizi kandırmaya, birbirimizi
aldatmaya çalışmayalım; ama, hepsinin üstünde, Türk milletini aldatmaya
hiç çalışmayalım.
Değerli arkadaşlarım, yapılan açıktır.
Bu yapılanların ne anlama geldiğini şimdi size, daha önceki konuşmamdan
da bir kısım alıntılar yaparak aktarmaya çalışacağım.
Siz diyorsunuz ki: "Bu getirilen
teklifle 4.500 hektarlık alandaki sorunu ortadan kaldıracağız, 20
bin şirketin sorunlarını ortadan kaldıracağız."
Değerli arkadaşlarım, siz, getirdiğiniz
bu teklifle aslında yalnızca bir Amerikan şirketini kurtarmayı hedeflemiş
bulunuyorsunuz. Ama, çok yazıktır ki, 20 bin, ama belki 10 bin, belki
3 bin Türk firmasının adını da bu işe alet ediyorsunuz. Bu son derece
yanlış bir düşüncedir.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın
Başbakan söz verdi de onun için Sayın Ergin.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Evet.
Değerli arkadaşlarım, şimdi bakın, sizin,
bu kürsüde, Adalet ve Kalkınma Partisi mensubu arkadaşlarımın, Tarım
Bakanının bu kürsüde söyledikleriyle Cargill yöneticilerinin
söyledikleri ve gazetelere yansıyan söylemler tamamen birbiriyle
aynı, üst üste çakışıyor, örtüşüyor.
Bakın, 15 Mayıs 2006'da Cargill'in Türkiye
Proje Yatırım Müdürü ne diyor: "İçinde bulunduğumuz durum, yani
Cargill'in Türkiye'deki durumu, başta Amerika Birleşik Devletleri
olmak üzere, tüm uluslararası şirketler tarafından izleniyor. Tüm
izinler alınarak yapılan bir yatırım yabancı sermaye düşmanlığıyla
kapatılmak isteniyor." Yani, Türkiye Cumhuriyetinin sayısız
bağımsız mahkemesi ve onların üzerinde Danıştay, aldığı kararla
güya yabancı sermaye düşmanlığı yapıyor. Çok üzücüdür ki, aynı söylem,
burada, Adalet ve Kalkınma Partili milletvekilleri tarafından da
defaatle yinelenmiştir değerli arkadaşlarım ve çok ciddi olarak
Türkiye'ye tehditler yöneltmekten bu şirket yetkilileri kaçınmıyorlar.
Şimdi, yine, hatırlamanızı istiyorum,
o günlerde de söz konusu yaptık, bakınız, Başbakanlığı, Cargill'in
karargâhı hâline getirdiniz. Cargill temsilcisiyle Başbakanlık Müsteşarı
ve ilgili ilgisiz bütün bakanlar orada toplandılar "Cargill'i
nasıl kurtarırız" diye ve Başbakanlık, Tarım Bakanlığına yazdığı
bir yazıyla "Şöyle şöyle yaparsanız Cargill'i kurtarırız."
diyor.
Değerli arkadaşlarım, o Başbakanlık
Müsteşarı ki "Bugün Türkiye'de laikliğin artık sona ermesi gerektiğini,
cumhuriyetin sonlanması gerektiğini, Türkiye'de milliyetçilik
döneminin geçtiğini" söylemek cesaret ve cüretini gösteriyor.
Kendisini, binlerce kez kınıyoruz. Bugün, burada da kınıyorum.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakınız…
Tekrar kınıyorum. Bakınız, değerli arkadaşlarım, bakınız, size,
gazetelere yansıyan bir -Milliyet gazetesinin 5 Ekim 2006 tarihli
nüshasından- bilgi sunayım. Diyor ki: "Edindiğimiz bilgilere
göre, Erdoğan, Amerika Birleşik Devletleri gezisine çıkmadan önce
Cargill konusunda Ankara'da bir dizi temas yaptı. Şirket yetkilileriyle
bürokratlar, ABD temaslarında gündeme gelecek olan Cargill konusunda
çözüm yolu bulunması için bir araya geldi. Bu amaçla hazırlanan Cargill
dosyası Erdoğan'ın çantasına kondu. Erdoğan, geçen cumartesi, New
York'ta, Cargill yetkililerine, çözüm için atılan adımları anlattı.
Erdoğan, görüşme sonrasında ABD'den Ankara'ya talimat vererek kesin
çözüm istedi." Değerli arkadaşlar, olay baştan sona budur, gerisi
lafügüzaftır. Ama, siz hâlâ anlamazdan gelecekseniz, anlamazdan
gelmek de sizin doğal hakkınızdır. Bu konuda da herhangi bir şey söylememiz
doğru olmaz diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdi niye Anayasa'ya
aykırı? Sayın Cumhurbaşkanı bunu net, açık, hiç anlayamayacak kapasitede
olacakların bile anlayacağı biçimde anlatmış; Anayasa'nın 11'inci
maddesini, Anayasa'nın 138'inci maddesini açık açık göstererek niçin
Anayasa'ya aykırı olduğunu söylemiş.
Ayrıca, Sayın Cumhurbaşkanı, bizim gözümüzden
kaçan bir hususa da değinmiş. Diyor ki: "Yasa'nın ilk biçiminde…"
Hani şu altı aylık verilen süre vardı ve bu süre dolduğu için, bu arada
girişimde bulunmadığı için Cargill, bu sorunlar çıktı. "… o ilk
biçiminde bile hiç olmazsa, tarımsal bütünlüğü bozmayacak işletmelerden
söz ediliyordu. Getirilen teklifte, bu da oradan cımbızla çekilip
alınmıştır." diyor.
Değerli arkadaşlarım, yanlış yapıyorsunuz.
Bu Meclis Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu Mecliste Türk ulusunun
hakları savunulur; bu Mecliste ne bir Amerika Birleşik Devletleri'nin
ne de onun bir şirketinin ne de uluslararası şirketlerin çıkarları
asla savunulamaz.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
Sözlerimi tamamlarken de Sayın Bakanıma
bir ifadede bulunayım.
TAR-GEL diye Tarımsal Yayımı Geliştirme
Projesi hakkında bir toplantı düzenlemişler, sağ olsunlar ben de davetliyim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ergin.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Benim davetli
olmam çok güzel ama, şunu da kınıyorum: Bakanlığın bütün birimlerine
emir ve talimat verilerek, bütün çalışanların, yetmedi, bütün tarımsal
kooperatiflerin başkanları aranarak, tarımsal kooperatif üyelerinin
bu toplantıya mutlaka getirilmesi, hatta, sayı verilerek isteniyor.
Senden 500 kişi istiyorum, deniyor; öbüründen 300 kişi. Değerli arkadaşlarım,
emir, talimat ve ricayla değil, yaptığınız işlerin doğruluğuyla,
o insanlar, kendi içlerinden gelerek oraya gelsinler. Zorlamayla,
talimatla, korkutarak getirdiğiniz insanlardan size hayır gelmez.
Sizden zaten onlara hiçbir hayır gelmediğini onlar zaten biliyorlar.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu adına,
Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan.
Sayın Özdoğan, buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 1313 sıra sayılı,
23/11/2006 Tarihli ve 5557 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun, Anayasa'nın 89'uncu
ve 104'üncü maddeleri gereğince, bir daha görüşülmek üzere geri
gönderilmişti, 6'ncı maddesinden dolayı, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından.
Bunun üzerine Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak
üzere huzurunuzda bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, aşağı yukarı,
22'nci Yasama Yılı dört yılı geçti, dört yıl üç ay oldu. Bu süre içerisinde,
Sayın Cumhurbaşkanı 54 kanunu geri gönderdi.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) - Yeni Cumhurbaşkanı
göndermeyecek, merak etme.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - İnşallah.
...geri gönderdi ve bunlardan 18 kanun
da Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.
Değerli arkadaşlar, şimdi, Türkiye
Cumhuriyeti devletini sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi yönetmiyor,
elbette ki bura aziz milletimizin ruhudur, bir de devleti yöneten
organlar vardır: Cumhurbaşkanlığı vardır, Anayasa Mahkemesi vardır.
Şimdi, ben, buradan Allah'a şükrediyorum ki, iyi ki bu dönemde Sayın
Cumhurbaşkanı görevdeydi de, böyle, Türk milletinin aleyhine olan
yasaları geri göndermiştir ve bir kısmı da Anayasa Mahkemesi tarafından
iptal edilmiştir.
Değerli arkadaşlar, şimdi, burada yapılmak
istenen, bu yasa teklifi… Bizim milletimizin hakikaten çok güzel
hasletlerinden birisi de, bir olumsuz durumu bir kelimeyle ifade
etme özelliğidir. Buna, Türk kamuoyu "Cargill yasası" demiştir.
Cargill firması ne firmasıdır? Bütün kamuoyu biliyor ki, Cargill
firması, Amerika Birleşik Devletleri'nin firmasıdır. Bu Hükûmet döneminde,
bırakın Amerika Birleşik Devletleri'nin Cargill firması gibi büyük
bir firmasının isteğinin yerine getirilmesi, en küçük bir ferdinin
dahi bu Hükûmetten, AK Parti Hükûmetinden bir talebi olsa, Hükûmetin
devamı için, onun da isteği yerine getirilecektir.
Değerli arkadaşlar, bu Kanun görüşülürken,
yine bir maddesinde, ben, Anavatan Partisi Grubu adına çıkmıştım ve
görüşlerimi anlatmıştım. Bu Yasa'nın, aynı zamanda, Türk milletinin
çembere alınma yasalarından birisi olduğu görüşlerimi sunmuştum
değerli arkadaşlar. Bakın, Türkiye'de topraklar metre kare metre
kare, dönüm dönüm satılıyor; bunu, kamuoyu çok yakinen bilmektedir.
Bakın değerli arkadaşlar, bu çembere alınma hareketlerinden birisi
de Agos gazetesi Genel Yayın Müdürü Hrant Dink'in öldürülmesi olayı
ve milliyetçilik konusunda Trabzon vilayetimizin çok hassas bir
vilayet olduğunu biliyoruz ve bugün, günah keçisi hâline getirilmiştir.
Bu olay vesilesi, dolayısıyla, değerli arkadaşlar, neredeyse, bu
ülkede "Türk'üm" demek suç hâline gelecektir değerli arkadaşlar.
Bakınız baskı unsurlarına, bu yola doğru gidiyoruz, fakat, buna,
Türk milleti, asla ve katiyetle fırsat vermeyecektir. Bu milletin
bünyesinde Kuvayımilliye ruhu yatmaktadır. Gerekirse, kendisini
tekrar, yeniden Kuvayımilliye ruhunu canlandırarak, bu densizlere
haddini bildirecektir değerli arkadaşlar.
Bakın, bugün gazetede bir olay okudum.
Değerli arkadaşlar, Kuzey Irak'ta petrol araştırmaları yapan Pet
Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güntekin Köksal ne diyor, ne vahim
kelimeler, cümleler kullanıyor? Diyor ki: "Kürdistan orada kurulmuş,
biz hâlâ ahkâm kesiyoruz. Bundan sonra hadiselerin stratejiyle
hâlledilmesi lazım; kavga, gürültü, silahla hâlledilemez." Bu
vahim bir durumdur. Ben, Güntekin Köksal'ın çizmeyi aştığını buradan
söylemek istiyorum.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) - Aferin İbrahim
Bey.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, çizmeyi aşmıştır burada ve Hükûmeti de ve bütün kamuoyunu
da, Güntekin Köksal'a haddini bildirmesi konusunda, buradan suç duyurusunda
bulunuyorum değerli arkadaşlar. Bu, suçtur değerli arkadaşlar.
Bunu neden söylüyorum? Bunu, Türk milletinin çembere alınma hadisesi
olduğunu burada anlatmak için söylüyorum.
Bakın şimdi, Joseph Ralston ne diyor? Diyor
ki: "Türkiye'yi PKK ile müzakere etmesi için cesaretlendirmeliyiz."
İşte, Terörle Mücadele Koordinatörlüğüne getirilen Amerikalı
General bunu söylüyor. Gelinecek nokta budur değerli arkadaşlar.
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Tarımla bunun
ne ilgisi var?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Tarımla
bunun ilgisi var. Az önce izah ettim, Türk milleti çembere alınıyor,
izah ettim. İşte bunlardan birisi de Cargill yasasıdır. Bu da bunun
bir ayağıdır. Olayları iyi görmek lazım Değerli Milletvekilim. Hadise
budur.
Değerli arkadaşlar, bakın, Türkiye'de
topraklarımız nasıl satılmış? Bu çerçevede bazı şeyler söylemek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde turizmin
merkezleri olarak nitelenen Antalya, Aydın, İzmir ve Muğla'da, şu
ana kadar 41.362 yabancı 32.635 adet mülk satın aldı değerli arkadaşlar.
Bu, AK Parti Hükûmeti döneminde oldu. Adet olarak yabancılara en fazla
mülk satışı 14.124 ile Antalya'da olurken, bu ilimizi 8.218 ile Muğla,
5.744 ile Aydın, 4.549 ile de İzmir izledi.
Kapladığı alan bakımından ise, yabancılar
en fazla Muğla'da yer edindi. Bu ilimizde yabancılara satılan gayrimenkullerin
toplam büyüklüğü 4 milyon 742 bin metre kareye ulaştı değerli arkadaşlar.
Bu, çok vahim ve elem verici bir durumdur. Antalya da, 3 milyon 760 bin
metre kareyle bu ilimizi izledi. Yabancılar, İzmir'de 4 milyon 742
bin metre kare, Aydın'da da 1 milyon 558 bin metre karelik yer aldı değerli
arkadaşlar.
Turistik yörelere yatırımda İngilizler
başı çekerken, 16.436 İngilizin dört ilde edindikleri taşınmaz sayısı
11.807'yi buluyor. Değerli arkadaşlar, Almanlar da 9.989 kişi ve
8.414 taşınmaz ile İngilizlerin ardında yer alıyor toprak alımı bakımından.
Bu arada, gayrimenkule yatırımda İngilizler
Muğla'yı, Almanlar, Hollandalılar, İrlandalılar ve Norveçliler Antalya'yı,
Yunanlılar ise İzmir'i tercih ediyor. Şimdi, Yunanlıların İzmir'i
tercih etmesi son derece mânidardır. Bunu Türk milletiyle paylaşmak
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, topraklar böyle
hoyratça satılmaz, şehit kanlarıyla alınmıştır, dedelerimizin
kanlarıyla kurtarılmıştır. Bakın, şair ne diyor, hepimizin ruhunda
vardır bu:
"Bayrakları bayrak yapan, üstündeki
kandır;
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır."
Ama, Sayın Başbakan, afiş milliyetçiliği
yaparak diyor ki: "Kurbam olan ayına yıldızına." (AK Parti
sıralarından "ağzına da yakışmıyor" sesi) Değerli arkadaşlar, bunu kim yutar?
Değerli arkadaşlar, milliyetçilik,
işte, şairin burada dediği gibi, kanla alınan toprakların çok titiz
bir şekilde korunmasıdır.
Sen ağzına yakışacak şeyi 4 Kasımda
göreceksin. Tesadüfen milletvekili oldun, bir daha olmayacaksın.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özdoğan.
Şahsı adına, Bursa Milletvekili Altan
Karapaşaoğlu, Ünal Kacır kendisine söz hakkını devrettiği için.
Buyurun.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Hazırladığım, yazılı olarak, size okumayı
düşündüğüm, gerekçeyle ilgili, geri gönderme gerekçesiyle ilgili
hazırladığım yazının tamamını okumam mümkün değil, ancak burada
birkaç söyleme cevap verme imkânım var.
Bunlardan bir tanesi şu: Değerli arkadaşlar,
ben, bu yasa teklifini Şubat 2006 tarihinde verdim. Şubat 2006 tarihinde
bu teklifi vermemin gerekçesi, Gebze Organize Sanayi Bölgesi'nden
bize yapılan müracaatlardır, daha sonra da diğer bölgelerden gelmiştir.
Cargill'le ilgili mesele onuncu ayda
gündeme gelmiştir. Onuncu ayda Cargill'in kapatılması değil, Cargil'le
yasal yollarla izin veren idarenin eylemleri durdurulmuştur, iptal
edilmiştir. Eylemleri durdurulan, iptal edilen Cargill de, dolayısıyla
yasal bir altyapıdan yoksun kalmıştır. Bu yasa teklifi gündemde olduğu
için de, gelip buraya sarılmıştır.
Tabii, Anayasa'mızın hükümlerine göre,
bu memlekette icrayı faaliyette bulunan her türlü vatandaşımız,
her türlü kurum ve kuruluş, yasalardan eşit oranda istifade ederler.
Bunun önüne geçmenin imkânı yok. Bu Yasa'da, efendim, Cargil'le bu uygulanmasın
da denemez, ama benim kendi şahsi kanaatim, Cargill'in daha yargıda
işi bitmemiştir, daha devam edecektir, çünkü davacı olanlar Cargill'in
peşini bırakmazlar, bırakmıyorlar.
Bu arada şunu da ifade etmek istiyorum:
Değerli arkadaşlar, bu gerekçede önemli olan birkaç konuyu gündeme
getirmek istiyorum.
5557 sayılı Kanun'un geçici 3'üncü maddesi,
5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu'nun getirmiş olduğu,
Hükûmetin tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdiği tarih
olan 11/10/2004'ten önce izinsiz olarak yapılmış, faaliyete geçmiş her
türlü yapıya metre karesi 5 lira ödemek kaydıyla tarım dışı kullanım
iznini ifa eden geçici 1'inci maddesinin 19 Ocak 2006 tarihinde son
bulması nedeniyle başvuruda bulunamamış yaklaşık 20 bin civarındaki
talebin sonuçlandırılabilmesi ve mağduriyetlerin giderilmesi
amacını taşımaktadır.
3/7/2005 tarih ve 5403 sayılı Kanun'un geçici
1'inci maddesi Anayasa'ya aykırı görülmezken, aynı amacı taşıyan
5557 sayılı Kanun'un geçici 3'üncü maddesinin Cumhurbaşkanınca
Anayasa'ya aykırı görülerek, tekrar görüşülmek üzere iade edilmesi
de biraz düşündürücüdür.
5403 sayılı Kanun'un geçici 1'inci maddesine
istinaden ancak 356 adet başvuru sonuçlandırılmış. Bunlar Kanun'dan
yararlanma imkânı bulmuşken, Kanun'un sınırlı süresi ve iyi tanıtılamaması
nedeniyle zamanında yapılamamış veya sonuçlandırılamamış başvuruların
tamamlanmasına imkân vermek amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinde
gündeme gelen 5557 sayılı Kanun'un geçici 3'üncü maddesinin de aynı
amaca hitap ettiği açıktır.
Sayın Cumhurbaşkanının ret gerekçesi
hukuki dayanaktan yoksundur ve siyasi içeriklidir. Neden siyasi
içeriklidir? Bir cumhurbaşkanının bir firmayı işaret ederek bir yasa
teklifini iade etmesinin anlamını ancak siyasilikle ifade etmek
mümkündür.
Değerli arkadaşlar, elbet, Türkiye Büyük
Millet Meclisi bu memleketin, bu milletin, bu ülkenin Meclisidir.
Elbette, bu ülke için yararlı, bu ülkenin menfaatine yasalar çıkaracaktır.
Ama, bu yasaları Türkiye Büyük Millet Meclisi çıkarırken ayrım yapması
da mümkün değildir. Falancaya uygulansın, filanca bundan yararlanmasın,
denilemez. Dolayısıyla, konuyu biraz daha salim akılla değerlendirmek
suretiyle, bu Yasa'nın, gerçekten, Türkiye'de faaliyet gösteren kurum
ve kuruluşlar için çıkarılmış olduğunu anlamak lazım.
Bakın, değerli arkadaşlar, bu kurum ve
kuruluşlar ihracat yaparlarsa, yaptıkları ihracatında yasal dayanaktan
yoksun oldukları için, mallarını Avrupa Birliği ülkelerine gönderemezler.
Bu amacı da düzeltmeyi tasarlıyor bu kanun teklifi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Karapaşaoğlu, lütfen
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, şimdi, komisyondaki arkadaşlarımızın ifadelerinden
iki tanesini örnek olsun diye okuyorum: "Cumhurbaşkanlığı makamından
geldiğine göre, Anayasa'ya aykırıdır. O hâlde, bunun tartışılacak
bir yönü yoktur." Bakın, hükme bakın!
Bir başka arkadaşımız: "Yani, bu
madde üzerinde ısrar ederek, eğer komisyon bu maddeyi aynen sürdüreceğiz
derse, biz bunu Anayasa Mahkemesine götürürüz, oradan da çıkmaz arkadaşlar.
Yani, biraz akıllı olmak lazım." Bakın, tavsiyesi ne kadar enteresan,
değil mi? İfadeleri yargıya müdahale niteliğini taşıyor. Asıl,
yargıya müdahale niteliğini taşıyan ifadeler bunlar. Dolayısıyla,
bizim amacımızın yargıya müdahale niteliği taşımadığını bilmek
gerekir.
Sonra, yargı kararını vermiştir, bu
firma kapatılmıştır yargı kararıyla, ama, bir başka yargının kararıyla
da tekrar açılmıştır. Burada, yasaların, düzenlemelerin yargıya
hiçbir müdahalesi yoktur. Türkiye Büyük Millet Meclisi yasa yapmakta,
Anayasa hükmü gereğince söz sahibidir, özgürdür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla)
- Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Devamla)
- Yasa yapma, Türkiye Büyük Millet Meclisinin hakkıdır. Ha, yasalar
eğer Anayasa'ya aykırıysa, yargıya gidilir, yargı bu işte kararını
verir, ama, burada belirlenen amaç, Türkiye'nin malı mülkü olan, 20
bin, ekonomideki işletmenin geleceği ve bu işletmelerde çalışan
insanların geleceğidir.
Hepinize saygılar sunuyor, bu yasa
teklifinin aynen geçirilmesi konusunda desteklerinizi tekrar
talep ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına, Aydın Milletvekili Ahmet
Ertürk.
Buyurun Sayın Ertürk.
AHMET ERTÜRK (Aydın) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı, maalesef,
muhalefet partisi milletvekilleri tarafından sanki bir Cargill
yasası, sanki bir şirketi kayırma yasası hâline getirilmiştir.
Ancak, hepimiz belli illerden gelerek Büyük Millet Meclisinde bu
kutsal görevi yapmaya çalışıyoruz. Hepimizin ilinde, gerekli
izinleri ve müsaadeleri almadan kurulmuş pek çok sanayi tesisleri
veya tarımsal ürünleri işleme tesisleri var. Bunlara baktığımız
zaman, hiç sizlere bir talep gelmiyor mu acaba bunlardan? "Biz bu
tesislerimizi yasal hâle getirmek istiyoruz, legal hâle getirmek
istiyoruz; yasaya aykırı duruşu olan bu kurumlarımızı da, yasal
hâle getirerek legal hâlde faaliyette bulunmak istiyoruz…" Bu
konuda yasal düzenleme yapılması yönünde bizlere çok yoğun talepler
geliyor ve nitekim, bu taleplerden, kısacık ben, bazı illerden örnek
vermek istiyorum.
Örneğin, benim ilimde, Aydın ilinde
500'e yakın kurum var, bu şekilde yapılmış tesisler var. Bu 500'e yakın
kurumdan, daha önce Meclisimizden geçip onaylanan ve Cumhurbaşkanımız
tarafından da kabul gören Yasa'ya göre müracaat etmiş 26 tane kuruluş
var. Ancak o kadarı müracaat edebilmiş ve bu 26 kuruluştan da ancak
9 tanesinin işlemleri bitirilebilmiş, diğer kurumların, 15 tanesinin
işlemleri maalesef bitirilememiş. Mesela, bir başka ilimizde, örneğin
Balıkesir ilimizde müracaatçı sayısı 31 tane. Keza, Antalya ilimizde
350 tane tahmin edilen firma var, ancak 230 tanesi müracaat edebilmiş.
Mesela, Afyon ilimizde 200 tane bu şekilde firma olduğu tahmin ediliyor,
hiç müracaat da olmamış.
Onun için, burada yapılan bu yasal düzenlemeyle,
yasaya aykırı duruşu olan kurumlara fayda ve avantaj sağlama değil,
izinsiz kurulan bu tesislerin toprak koruma projesine uygun hâlde
işlem ve evraklarının tamamlanabilmesi için makul bir süre verilmesi
gündemdedir. Bunun dışında, kesinlikle, kayırma veya bir avantaj
sağlama düşünülmemelidir. Tamamen izinsiz kurulan bu tesislerin,
toprak koruma projesine uygun hâlde işlem ve evraklarının tamamlanabilmesi
için verilen sürenin makul ve işlemlerinin tamamlanabileceği
bir süreye uzatılması gündeme gelmiştir. Çıkan Yasa'yı, daha önce
çıkardığımız Yasa'yı Sayın Cumhurbaşkanımız onaylamıştır, hiçbir
sorun yaşanmamıştır. Sayın Cumhurbaşkanımızın
onayıyla, demin kısaca bahsetmeye çalıştığım gibi, şu anda 20 bine
yaklaşan bu tip kuruluşların ancak 356 tanesinin müracaatları sonuçlandırılmış,
diğerlerinin işlemleri sonuçlandırılamadığı için bu yasaya ihtiyaç
duyulmuştur ve bu yasal düzenlemeyle, Türkiye'nin tarımını şekillendirmeye
çalışan Hükûmetimizin bu önerisiyle ve Değerli Milletvekilimizin
de bugün görüşmekte olduğumuz kanun
tasarısıyla beraber Türk tarımını gerçekten hak ettiği güzel yerlere
taşımaya çalışıyoruz. İşte, Lisanslı Depoculuk Kanunu gibi, Organik
Tarım Kanunu gibi, Tarım Kanunu gibi, bu da, tarımsal bütünlüğümüzün
en önemli ham maddesi olan topraklarımızın üzerinde yetiştirebileceğimiz
arazilerimizin ve bu arazilerimizdeki marjinal özel arazilerin
ve yetiştirilebilecek olan ürünlere göre değerlendirilecek nispetlerdeki
miktarların da değiştirilmesi gündeme gelmiştir. Mesela, hep
şikâyet ettiğimiz, işte "miras ölçüsüyle arazilerimiz parçalanıyor,
artık tarım arazileri küçülüyor, bu küçücük tarım arazilerinde
verimli ve rantabl ziraat yapmak mümkün değildir" deniliyordu.
İşte, bugün, bu Yasa'yla bu arazi nispetleri de değerlendirilmektedir.
En az, en küçük arazi nispeti 2 hektara, seracılık yapılan yerlerde
daha farklı, küçük küçük nispetlere getirilmek suretiyle arazilerin
bölünmesi ve böylece, tarım arazilerinin daha verimli hâle gelmesinin
önüne geçilmesi de imkân ve fırsat haline getirilmeye çalışılmaktadır.
Bu Yasa önemlidir. Çünkü, bürokratik
işlemler ve izin işlemleri uzun sürdüğü için de, böyle, iki yıllık bir
izin verilmek suretiyle izinsiz kurulan bu kuruluşlarımızın yasal
hâle getirilmesi ve böylece bir menfaat karşılığı düşünülmemesi
gerekilmektedir. Böylece, tarımsal kurum ve kuruluşlarımızda tarımsal
üretim yapan çiftçilerimizin ürünlerinin değerlendirilmesi fırsatı
ve imkânı da gündeme gelmektedir.
Yasa'mızın hayırlı olması dileklerimle
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, ekrana giren
arkadaşlarımız var, görüyorum. Soru-cevap işlemi yapacağız, on
dakika süreyle.
Sayın Tütüncü, buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Şimdi, pancar üreticimiz soruyor…
BAŞKAN - Sayın Tütüncü, yine bir dakikalık
işlemimiz devam ediyor. Sorunuzu ona göre seri sorarsanız…
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Pancar üreticilerimizin bir sorusunu
yöneltiyorum. Tabii ki sahiplendim bu soruyu. Diyorlar ki: Burada,
tatlandırıcı üretimi yapan yabancıların çıkarını koruyorsunuz
Sayın Bakan. Acaba pancar üreticilerinin durumunu düzeltmek için
neler yapacaksınız? Birinci sorum.
İkinci sorum: Türkiye'de en önde gelen
-tarımda tabii- sorunlardan bir tanesi toprak toplulaştırılmasının
hızlı bir biçimde götürülememesi. Acaba Sayın Bakanımızın küçük
parçalı arazilerin birleştirilmesi konusunda, bu sürecin hızlandırılması
konusunda nasıl bir programı vardır?
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tütüncü.
Sayın Gazalcı, buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, bu, Cumhurbaşkanından geri
dönen toprakla ilgili yasa… Başka ülkelerdeki durumla karşılaştırma
yapılabildi mi? Yani, bu kadar kısa bir sürede bu toprak satışı… Örneğin,
Türkler, başka ülkelerde ne kadar, bu süre içinde mülk aldı? Onların
yasa düzenlemeleri nedir? Böyle bir çalışmanız oldu mu Bakanlıkta?
Çünkü, toprak, milyonlarca yılda oluşan çok değerli bir üretim aracı.
Bu satışlar, çok zaman üretim dışında kullanılıyor. Siz Tarım Bakanısınız,
toprakları korumakla, çiftçiyi korumakla, ülkeyi korumakla görevlisiniz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.
Sayın Ergin, buyurun.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Benim de bir iki sorum var:
Birincisi, bu Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Yasası'nın 10 uncu maddesi, arazi kullanım planlaması
yapılmasını amir. Bu konuda, benim bildiğim kadarıyla, şu ana kadar
Tarım Bakanlığında hiçbir çalışma yapılmamıştır. Bunun nedeni nedir?
Şimdi, Cargill'i kurtarma çalışmaları için uzun uğraşlar verilmesi
mi buna neden olmuştur? Bunu öğrenmek istiyorum.
İkincisi, ben de bu pancar konusundan
söz edeceğim. Maalesef, Türkiye'de, Şeker Yasası'ndan sonra, Türk pancar
üreticileri büyük sıkıntı içine girmiştir ve Yasa'daki tatlandırıcı
üreticilerine verilen kontenjanı yüzde 50 artırma ve azaltma hakkı,
hükûmetler tarafından sürekli artırma olarak kullanılmıştır. O zaman,
"Yasa'nın bu maddesini değiştirip yüzde 15 yapmayı düşünüyor
musunuz?" diye soruyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ
EKER (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tabii, Sayın Tütüncü'nün, pancar üreticilerinin
durumunu düzeltmekle ilgili olarak sorduğu bir soru var. Pancar
üreticilerinin durumunun genel anlamda düzeltilmesiyle ilgili,
bildiğiniz gibi, biz, tarımsal desteklemeleri hem daha etkin olması
hem de destek miktarını toplamda artırmak suretiyle, bundan, hem
girdiler yönünde hem doğrudan gelir desteği yönünde, biz, pancar
üreticilerini de, tabii, istifade ettiriyoruz ve onların -bir endüstri
bitkisi olması hasebiyle- kullandıkları gerek mazot gerekse gübre
gibi alan bazlı desteklerde, biz, en üst limitten onlara veriyoruz.
Bu çerçevede, tabii, içinde pancar üreticilerinin de bulunduğu
çiftçilerimize, nisan ve haziran aylarının ilk haftalarında, toplam
2 milyar 550 milyon YTL mazot, DGD ve gübre desteği ödenecek. Bunu bu
şekilde söylemek istiyorum.
Arazi toplulaştırılmasıyla ilgili
olarak da -doğrusu, çok yerinde gördüğüm bir değinme- biz, 2003'ten
sonra, yani, Hükûmetimizin göreve geldiği tarihten itibaren arazilerin
toplulaştırılmasına çok önem verdik. Bir mukayese yaparsak; 1999
ile 2002 tarihleri arasında sadece 97 bin hektar alanda toplulaştırma
çalışmalarına başlandı, hâlbuki 2003-2006 döneminde 384 bin hektar
alanda toplulaştırma çalışmasına başlandı ve 2005 yılında toplulaştırılan
alan, sadece bir yıl içerisinde toplulaştırılan alan miktarı 175
bin hektar. Hâlen de şu anda 322 bin hektar alanda toplulaştırma çalışması
devam ediyor.
İlave olarak, yine, bu, şu anda bir geçici
maddesini görüştüğümüz Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu'nun
diğer bir maddesiyle de, biz, toplulaştırmayı, arazi toplulaştırmasını
kolaylaştırmak gayesiyle, Tarım Bakanlığının uhdesinde bulunan
bir yetkiyi, Devlet Su İşleri gibi diğer kamu kuruluşlarının da
toplulaştırma yapmalarına imkân sağlamak üzere onları da yetkilendiriyoruz.
Kamulaştırma yapmadan, yani çok daha düşük bir maliyetle arazi toplulaştırması
yapmalarına imkân sağlayacak bir
düzenleme de bu Kanun bünyesinde bekliyor. Eğer bu Kanun yasalaşmış
olsaydı, bugüne kadar, mesela geçen birkaç hafta içerisinde, üç
dört hafta içerisinde bu alanda da mesafe katetmiş olurduk.
Bir başka husus, yine bu Kanun çerçevesinde
öngördüğümüz, bu da arazi toplulaştırmasıyla ilgili. O da şu: Mutlak
tarım arazilerinin parçalanma miktarını, düzeyini biz yüzde 100
oranında artırmak suretiyle parçalanmasının önüne geçiyoruz.
Bu, mevcut meri mevzuatta bildiğiniz gibi 10 dekardır. Yani, 10 dekar
alana kadar tarım arazisi küçülebiliyor, parçalanabiliyor. Bizim
bu Kanun'la öngördüğümüz bir teklifle, bu, yüzde 100 oranında artırılıyor
ve bölünemez parsel büyüklüğü tarım arazilerinde 20 dekara çıkarılıyor.
Yine, toplulaştırmaya imkân sağlayacak,
bunu kolaylaştıracak ve en önemlisi parçalanmanın önüne geçmek
üzere, -ki çok radikal bir çalışma içerisindeyiz şu anda- miras hukukunda
gerekli düzenlemeleri yapmak suretiyle, tarım arazilerinin mirasa
konu olmadan, bu şekilde miras yoluyla parçalanmasının önüne geçmek
için de ayrıca şu anda bir yasal çalışma yapılıyor ve öyle zannediyorum
ki birkaç hafta içerisinde Bakanlar Kurulunun gündemine gelir.
Çünkü, biz hem üniversitelerle hem Adalet Bakanlığıyla hem İçişleri
Bakanlığıyla bu konuda müşterek bir çalışma yaptık, bir taslak hazırladık
ve bu şekilde Türkiye'de tarım arazilerinin miras yoluyla parçalanmasının
önüne de bu mevzuat yoluyla geçmiş olacağız. Çünkü, burada, en önemli
mesele, en önemli sorun bu.
Bu arada, toprak koruma çalışmalarının,
arazi kullanım çalışmalarının durdurulduğuna ve bu konuda çalışma
yapılmadığına dair Sayın Ergin'in bir sorusu oldu, "Bunlar durdu
mu?" şeklinde. Hayır, bu durmadı. Biz bu çalışmalara devam ediyoruz.
Arazi kullanım planlamasının yapılması için bir standart oluşturma
ve ölçek belirleme çalışmalarımız devam ediyor. Dolayısıyla, bu
çalışma yakın bir gelecekte tamamlanacak ve tamamlandığında da
ülke çapında bu alanda uygulamaya geçilecektir.
Sayın Gazalcı'nın bir sorusu oldu. Satışla,
toprak satışıyla daha çok ilişkilendirildi. Tabii, geçtiğimiz günlerde
burada Genel Kurulun da bilgisine sunuldu. Bunun dışında da kamuoyuna
da açıklandı. Bayındırlık Bakanlığımız, Türkiye'deki bu arazi satışlarıyla,
tarım arazilerinin satışıyla ilgili gerekli açıklamaları yaptı.
Biz bu çerçevede başka ülkelerde, özellikle bu Kanun'la ilgili, başka
ülkelerle de mukayese yaptık, onların da mevzuatlarını inceledik
ve daha önce bu Kanun yine Genel Kurulda tartışılırken, görüşülürken
de bu soru sorulmuştu ve biz, Almanya başta olmak üzere, bazı ülkelerin
de sistemlerini inceledik ve buralarda da benzer hükümler olduğunu
biz biliyoruz. Bunları da ifade etmek istiyorum.
Pancar kotasıyla ilgili bir soru soruldu.
Ben o soruya yazılı cevap vereceğim; çünkü, pancar kotasıyla ilgili
husus, bildiğiniz gibi, Sanayi Bakanlığımızın uhdesinde, oradan
benim bir bilgi almam gerekiyor. Onu alıp sizlere yazılı olarak sunacağım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Sayın Kılıçdaroğlu, daha sonra girdiğiniz
için size söz veremedim, kusura bakmayın.
6'ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum…
YILMAZ KAYA (İzmir) - Karar yeter sayısı
istiyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 16.53
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.02
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 57'nci Birleşimi'nin Dördüncü Oturumu'nu
açıyorum.
1313 sıra sayılı Kanun'un görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon yerinde, Hükûmet yerinde.
Kanun'un 6'ncı maddesinin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, 6'ncı maddeyi tekrar oylarınıza
sunup karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar
yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Kanun'un tümünün
oylamasından önce İç Tüzük'ün 86'ncı maddesine göre oyunun rengini
belirtmek üzere Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın söz talebi
vardır, aleyhte.
Sayın Kandoğan buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Daha önce burada kanunlaştırdığımız,
ancak, Sayın Cumhurbaşkanından geri döneceğini de burada söylediğimiz
bir Kanun'u yeniden birlikte görüşüyoruz. O günkü toplantıda, bizim
haklı eleştirilerimize dikkat etmiş olsaydınız, bugün, bu Kanun'u
bir kez daha burada görüşme durumunda kalmayacaktık.
Değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanının
geri gönderme tezkeresi burada. Sadece bu tezkere bile, devletin
başının, Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçen bir kanunla ilgili
olarak, geri gönderme gerekçesinde "bir yabancı şirket için çıkarılan
bir kanun" diye bahsetmesinden dolayı, bu sıralarda oturan milletvekillerinin
bundan rahatsızlık duyması gerekir. İşte gerekçe burada. Sayın
Cumhurbaşkanı diyor ki: "Özellikle bir yabancı şirket için çıkarılmış
bir kanun." Bunu nasıl içinize sindiriyorsunuz değerli milletvekilleri?
Devletin başı diyor ki, ey Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekilleri,
siz öyle bir kanun çıkarmışsınız ki, bu çıkardığınız kanun Amerikalı
bir şirket için, şirkete özel bir kanun olmuş diyor Sayın Cumhurbaşkanı.
İ. SAMİ TANDOĞU (Ordu) - Doğru, aynen
öyle.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ve sonra siz
geliyorsunuz buraya "efendim bu Cargill yasası değildir"
diyorsunuz, ama Sayın Cumhurbaşkanı öyle söylemiyor.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) -
Şubat ayında…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Karapaşaoğlu,
siz orada diyorsunuz da, işaret ediyorsunuz da, peki, siz o kanun teklifini
şubat ayı içerisinde verdiniz, kabul. Peki, niye, Sayın Başbakanlıktan
çıkan yazıdan sonra o kanun teklifi gündeme geldi?
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) -
Hayır efendim… Hayır efendim…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bir milletvekili
olarak, niçin bunu gelip bu kürsüden dile getirmiyorsunuz?
"Ben kanun teklifimi şubat ayı içerisinde verdim, ancak, Başbakanlıktan
çıkan yazıdan sonra bu kanun teklifi Meclisin gündemine gelmiştir"
şeklinde niye bir açıklama yapmıyorsunuz Sayın Karapaşaoğlu?
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) -
Daha senin konuşman…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Hayır… Bakınız,
Başbakanlıktan çıkan bu yazı, bu yazı burada olduğu sürece, siz bunun
hesabını millete veremezsiniz, veremeyeceksiniz!
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) -
Hesabı veririz, merak etme sen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Çünkü, Cargill'in
de yetkilisinin bulunduğu Başbakanlıktaki bir toplantıdan çıkan
netice, böyle bir kanun hazırlayın, diyorlar size ve siz de, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir"
yazılı levhanın önünde oturarak iktidar partisi milletvekilleri,
bir özel şirketle ilgili bir düzenleme yapıyorsunuz ve basında yer
aldı ve o günden beri tekzip etmediniz.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) -
Hâllederiz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Amerika'nın,
Sayın Başbakan nezdinde, bu Kanun'un çıkarılmasıyla ilgili baskıları
ve zorlamaları olduğu basında yer aldı, biraz önce Gürol Hocam da
burada okudu onları. Hiçbiriniz çıkıp da buna bir cevap veremediniz.
Sayın Başbakan, çıkıp, yok böyle bir şey, biz kendi özgür irademizle,
hür irademizle böyle bir kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisine getirdik
diyemedi. Diyemezseniz. Niye? Bakınız, tatlandırıcı kotaları
yine artırıldı. Siz göbekten bağlısınız o şirkete, bağlısınız. İşte
yüz binlerce pancar üreticisi yeniden mağdur oldu Sayın Karapaşaoğlu,
mağdur oldu. Hani Ilgın meydanında Sayın Başbakan diyordu ki:
"Şeker pancarı kotaları ayaklarımın altında." Sayın Başbakan
söyledi bunu. Seçim meydanlarında biz sorduk Sayın Başbakana. Tütün
kotalarıyla ilgili, şeker pancarıyla ilgili vatandaş bize soruyor,
ne diyelim diye sorduğumuzda dedi ki bize: "Vatandaşa söyleyin,
tütün kotaları ve şeker pancarı kotaları ayaklarımızın altındadır
deyin vatandaşlara." Sayın Başbakan bize böyle talimat vermişti
o dönemde. Ama, bakın, Bakanlar Kurulu yeni bir kararla tatlandırıcı
kotalarını artırdı. Şeker pancarı üretimi olan yerlerden gelen
milletvekillerine sesleniyorum: Siz bundan rahatsızlık duymuyorsunuz
sayın milletvekilleri? Kasım ayında bu milletin önüne gitmeyecek
misiniz? Sormayacak mı size şeker pancarı üreticileri? 110 bin liraya
satılıyordu şeker pancarı, şimdi kaç bin lira? 89 bin lira Sayın Milletvekili.
Ama, girdi fiyatları ikiye katlamış, şeker pancarı fiyatları geri
gelmiş ve siz Cargill'i kurtarma uğruna biraz sonra parmaklarınızı
kaldıracaksınız ve böyle bir şirketin gayri hukuki…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Böyle bir
şirketle ilgili onlarca yargı kararına rağmen, böyle bir şirketi
kurtarma uğruna parmaklarınızı kaldıracaksınız. Ama, bu millet o
parmakları unutmayacak. Şeker pancarı üreticileri, burada kalkan
parmakların hesabını seçim meydanlarında ve sandıklarında sizlere
soracak.
Bu duygu ve düşüncelerle, oyumun renginin
olumsuz olduğunu belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
İSMAİL BİLEN (Manisa) - Millet size de
ovanın hesabını soracak!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Biz onun hesabını
veririz, hiç merak etme!
BAŞKAN - Kanun'un tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kanun kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 5'inci sırada
yer alan, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat
ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı San'atlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşleri Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine başlayacağız.
5.- Sağlık Hizmetleri
Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına
Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/1226) (S. Sayısı:
1247) (x)
(x)
1247 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu 1247 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Anavatan Partisi
Grubu adına Ankara Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Muzaffer Kurtulmuşoğlu,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Ali Arslan;
şahısları adına Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı, Aksaray Milletvekili
Ahmet Yaşar, Samsun Milletvekili Haluk Koç ve Hatay Milletvekili
Mehmet Eraslan'ın söz talepleri vardır.
Sayın Kurtulmuşoğlu, buyurun efendim.
Süreniz yirmi dakika.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sözlerime başlamadan evvel hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık
Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun değişikliği
hakkında söz almış bulunuyorum.
Evet, bu sene, yani bu dört sene içinde
en çok değiştirilen, konuşulan yasalardan birisi de sağlık yasaları.
Bunlardan bir tanesi de şimdi yine önümüze geldi. Hani meşhur kanun,
yasamız var ya AK Partinin "Sağlıkta Dönüşüm Yasası" diye.
Hakikaten döne döne bir hâl olduk. Ama, dönüyoruz dönüyoruz, aynı
yerde dönüyoruz. Bir arpa boyu ilerlemedik. Bu şunu gösteriyor:
Sağlığın, Türkiye'de temel bir yasa olarak görüşülmesi sadece bu
Bakanlığa ait değil, bu Bakanlıktan evvel de kötü idi. Geldik geleli
hep yasa değiştiriyoruz, ama yasalar yerine oturmuyor. Bunun sebebi,
bir sağlık politikasının olmayışı, sağlıkta düzenli bir politikanın
olmayışından geliyor. Şimdi, mesela, burada bakıyoruz, "malpraktis"
denilen, yani uygulamada kötü uygulamadan dolayı doktorların
tazminatını ödeyemeyişi, hasta haklarına tanınan bir yerde doktorları
sigorta edeceğiz. Genelde doğrudur, yani bu yasanın, bu doktorların
tazminatlarının sigorta edilmesi, ödeyememesi hâlleri doğrudur,
ama sadece doktora çıkıyor şu aşamada. Peki bu yardımcı hizmetlerin
hatasını kim ödeyecek veya bunlar nerede kalacak? Birinci eksik.
Ben tenkiti yaparken eksiği de söylemek mecburiyetindeyim.
Şimdi, bu yasada diyoruz ki: "Anestezi
uzmanlarının bulunmadığı yerde anestezi teknisyenini o günkü
ameliyat yapacak cerrahın emrine verelim." İlk bakışta bu da
doğrudur. Ben senelerce başhekimlik yaptım. Uzman yok, anestezi teknisyeni
var. Cerrahi uzmanı diyor ki: Hocam, teknisyen bu saatte gelmedi veya
bunu yapmadı. Bir sorun çıkıyor. Bu doğru da, onun için bir cerrahi uzmanı
cerrahın emrinde ameliyat yapacak o günkü teknisyenin olması doğru
gözüküyor ama, asıl doğru olan anestezi uzmanının bulunması. Bunu
da ben yapacak değilim ki. Anestezi uzmanının çoğaltılması Sağlık
Bakanının işi benim işim değil. Yani, Türkiye'de, aşağı yukarı bine
yakın anestezi uzmanı var. Beş senedir soruyorum: "Neden programa
alıp da anestezi uzmanını çoğaltmadınız?" Bana diyecekler ki:
"Hocam, oraya müracaat eden yok." Ettir efendim, o da senin
işin. Demek ki, bazı branşları özendirmek mecburiyetindesin. Demek
ki, lazım olan branşları özendireceksiniz.
Şimdi, Avrupa Birliğine girme aşamasında
bir de radyolojide iyonizasyonda çalışan personelin çalışma saatini
beşten yedi buçuğa çıkarmak istiyoruz. Peki, Türkiye'de hastanelerdeki
radyoloji ünitelerinin acaba kaç tanesi Avrupa Birliği standartlarında
Sayın Bakan? Ben söylüyorum, yüzde 30'dan fazlası Avrupa standartlarına
uymamaktadır Türkiye'de röntgen ünitelerinin. Diyoruz ki:
"Her sene 50 milisivert olacak beş senede 100 milisiverti geçmeyecek."
Doğru ama, nerede bu şartlar? Avrupa standartlarında. Acaba benim
hastanelerimin -1.100 küsur tane hastaneniz var- hangisi uyuyor bu
şartlara? Kaldı, kaldı bu şartları, çalışma şartlarını uygulamaya
koydunuz da, hazır oldu da radyolojide çalışan personelin beş saatlik
mesaisini yedi buçuk saate çıkarma mı kaldı? Her şey Avrupa şartlarına
uydu da sadece saate mi kaldı bu iş? Hayır, hiç bunda kimse "bu
böyledir" deme yetkisine sahip değil, sahipse görelim. Kim yapıyor?
Atom Enerjisindeki personel yapıyor. Bu, Atom Enerjisindeki personelin
kaç tane olduğunu, adedini biliyor
musunuz bu konuyla ilgilenen? Aşağı yukarı
35-40'ı geçmiyor. Türkiye'de kaç tane hastane var? 1.200'e yakın
hastane var. 35 veya 40 kişilik yetişmiş elemanla bunu nasıl kontrol
edeceksiniz? Bence, ilk önce hekimin çalışma şartlarını düzeltmek
lazım, ortamı düzeltmek lazım. Avrupa standartlarına uygun bir
şart getirdikten sonra tabii ki doğaldır -beş saat çalışmakta- yedi
buçuk saat değil gerekirse sekiz saat de çalışır benim hekimim ve
sağlık personelim, ama o şartlar yok. Doğrudur, hep "Avrupa Birliğine
girme aşamasında" deyip yasaları çıkarıyoruz da, acaba uygulaması
böyle oluyor mu veya uygulamada böyle mi? Onun için, bu beş saatin de
yedi buçuk saate çıkarılmasının yanlış olduğunu burada bir defa
daha tekrar ederek söylüyorum. Ben, kürsüye çıkıp "Sayın Bakan,
bu yanlış, bu yanlış, o yanlış" demek için burada değilim. Ben yanlışların
doğrusunu söylüyorum, bunlar yanlış, doğrusu budur diyorum. Eğer,
siz, Sağlık Bakanı olarak, gelir, bu kürsüden derseniz ki, 1.200 tane
hastanemin radyoloji ünitelerinin hepsi Avrupa Birliği şartlarına
uyuyor Sayın Hocam dediğinde, ben, saygı duyacağım, bu sefer de, gelip,
buradan, kürsüden diyeceğim ki, ben yanlış biliyormuşum, özür dilerim
diyeceğim Sayın Bakanım. Ama, böyle değil Sayın Bakan.
Sayın Bakanım, yaşıyoruz biz bunları,
içinden geliyoruz.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Bakan
dinlemiyor ki.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) -
Yani, bazı konularda, ben, buraya, ekseriyetle, bilmediğim bir konuda
çıkmıyorum. Grup başkan vekili olarak bile çıkmayı sevmiyorum,
ama, bu iş benim işim. Bunu, hekim arkadaşlarım çok iyi bilirler. Bu
şartları yerine getirmeden, kurşun önlüğü bile bulamadığımız zamanlar
olduğunda ve bu odada kaç milisivert iyonizasyon var diye ölçecek
aletim bile olmazken, bunu yaparsanız, işte, el, adama güler ve karşı
çıkar.
İzmit'te bir komisyona gittik, Dilovası
Komisyonuna, orada -Sayın Bakan, bunlara dikkat ediniz- Atom Enerjisinden
gelen bir arkadaş, böyle, meydanda şey tuttu, aleti, oradaki demir
yığınındaki radyasyonu ölçüyor. Açık havada, demir yığınındaki
radyasyonu ölçüyor. Çağırdım, kimsenin yanında da demedim, ekipteki
milletvekili arkadaşlarımın yanında demedim. "Evladım, sen
ne yaptın şimdi?" dedim, "radyasyon ölçtüm" dedi.
"Sakın bir daha bu aletle buraya gelip de milleti kandırma. Bak,
ben radyoloji uzmanıyım, başka arkadaşım da var, yanlış yapıyorsun"
dedim. Şimdi, sen, Sayın Bakanım, böyle bir ülkede yaşıyoruz, teknolojik
aletlerimiz gelişmemiş, adamlarımız yetişmemiş. Bu adamların yedi
saatini yedi buçuk saate çıkardım. Niye çıkarıyorum? Avrupa Birliği
standartlarına uysun diye çıkarıyorum. Yok böyle bir şey!
Avrupa Birliği standartlarına çıkarman
doğrudur. Ne zaman doğrudur? O şartları uygularsın, doktorun çalışma
saatini uygularsın, o radyolojide çalışan personelin her türlü
imkânını verirsiniz… Eskiden süt verilirdi, sütü de kaldırdılar,
yoğurdu da kaldırdılar. Neymiş? Her taraf düzelmiş. Hayır, böyle bir
şey yok. Ama böyle oluyor.
Sayın Bakan, ben, buraya çıktığımda
söylediğim gibi, ilk önce bir hekim olarak yol göstermek mecburiyetindeyim.
Sayın Bakan, doktorun hatasından bahsederek sigorta çıkarıyoruz;
ama, bu Avrupa standartları diye tutturduğumuz sahada, çağda, doktorun
ilaç yazmasına bile karışmaya başladık Sayın Bakan ya. Bu ilacı yazarsın,
bu ilacı yazmazsın diyorsun. Eğer yanlışsa buradaki doktor arkadaşlarım
söylesin bana. Sen bu ilacı yazarsın, bu ilacı yazamazsın diyorsun.
Bunu aldım, listeden çıkardım diyorsun Sayın Bakanım. Böyle bir şey
olur mu? Böyle bir şey var mı yani? Sen doktorun ilaç yazmasına da karışırsan,
o zaman bu doktor tabii ki hata yapar. Yarın ameliyatına da karışacaksın.
Bu ameliyatı böyle yapma diyeceksin. Bu, bunu gösteriyor. Böyle
bir şey olur mu? Elbette ki o doktor hata yapabilir o zaman. Sen doktora
öneriyorsun, hata yap diyorsun. Niye? Adamın eline vermişsin diplomayı,
önüne gelmiş hasta, diyor ki, bu ilacı yazamazsın. Niye yazamazsın?
Maliye Bakanı ve Sağlık Bakanı dedi ki, bu ilacı yazamazsın dedi.
Var mı doktorun böyle bir şeyi, var mı?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) -
Yaz… Yaz…
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) -
Var mı doktorlukta, var mı böyle bir şey?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) -
Yaz…
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) -
Sen doktorsun, varsa söyle, gel buradan da söyle. Ama, bunu yaparken
düşüneceğiz. Yani, dediğim gibi, illa, ben, körü körüne, Sayın Bakan
bu yanlıştır diyecek adam mıyım ya? Der miyim böyle bir şey? Ama doğruları
söyleyeceğim ben. Yaparsınız, yapmazsınız. Ben söylemek mecburiyetindeyim.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞOĞLU (Muğla) - İçeriği
aynı onların, Hocam, siz biliyorsunuz.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) -
Şimdi, aşağı yukarı bir ilaç fiyatı
bile dört defa değişti bir senede, geçen de söyledim, devamlı düşürüyoruz,
fakat, artık, hastaneler iflas etmek üzere. Geri ödeme yapılmıyor.
Sayın Bakanım, Maliye Bakanıyla konuşuyor musunuz? Maliye Bakanı
bu işleri ayarladı, verdi elinize reçeteyi "Bunu yazdırın, bunu
yazdırmayın doktorunuza." dedi. Geri ödemeler aşağı yukarı
beş aydır ödenmiyor Sayın Bakan. İlaç fiyatları da ödenmiyor, alet fiyatları
da ödenmiyor, pamuk parası bile ödenmiyor. Bu doktor nasıl çalışacak,
söyler misiniz? Elbette ki hata yapacak. Ben, doktorun hata yapmasını
ister miyim? Doktorun hata yapmasının geriye dönüşü yoktur. Onun
çalışma standartlarını ayarlayacağız ilk önce Avrupa Birliğine
giriyorsak. Halen kırk beş saat çalışıyor doktorlar. Normal 657'ye
tabi devlet memurları kırk saat çalışıyor, doktorlar kırk beş saat
çalışıyor. Ben bunu uyguluyorum de, bunu kırk saate indiriyorum
de. Bu doktor gün gelip yirmi dört saat çalıştığında, nöbet tuttuğunda,
bu nöbetinin karşılığında şunu yapıyorum de, başım üstünde yerin
var. Ben doktoruma bunu yaptım de, bunu yapıyorum de. Gece evinden,
nöbetçi, icapçı doktoru çağırırken…
BAŞKAN - Sayın arkadaşlar, Sayın Kurtulmuşoğlu,
bir saniye.
Sayın Erdöl, Komisyon sıralarından
yüksek sesle konuşulmasından dolayı anlaşılmıyor. Lütfen…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Başkan,
Bakanla konuşuluyor, hiçbirini dinleyemiyorlar. Tekrar baştan
almasında fayda var.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) -
Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Zaten, Sayın Bakan dinliyor, dinlemeye
çalışıyor daha doğrusu. İnşallah, ülkemiz için iyi olur.
Ama, ben şunu söylüyorum: Türkiye'de
doktor eksiği var. "Türk" kelimesini kaldırıp, Türkiye'ye
ithal doktor alacağız. Tabii alalım. Biz dışarıda çalıştığımıza
göre, onların da Türkiye'nin şartlarına uygun olarak çalışmasına
ben karşı değilim.
Peki, Sayın Bakan, şimdi soruyorum: 3
bin doktor aldın. Türkiye -Avrupa
Birliği ülkelerinde- 52 ülke arasında 52'nci sırada, sonuncu sırada
olduğuna göre doktor sayısında, 3 bin doktor benim neyime yarayacak
söyler misiniz? Bu, benim ülkemin doktor eksiğini giderebilir mi?
Hayır, gideremez Sayın Bakan, gideremez. O hâlde ne yapmak lazım?
Hep bugüne kadar söylediğimi tekrarlıyorum. Kurum ve kuruluşlarla
bu ülkede kavga edilmez. YÖK'le oturursun, yirmi senelik, otuz senelik,
kırk senelik planını yaparak YÖK'ü çağırırsın masana, 52'ye yakın
tıp fakültesi var, bunlarda talebe kontenjanlarını artırmanın
yollarını ararsın. YÖK'ün parasını kesmek değil, ilmî çalışmasını
kesmek değil mesele. Asıl mesele, onlara, tıp fakültelerine, üniversitelere
imkân tanıyıp, bu planı uygulayarak, otuz sene sonraki benim doktor
ihtiyacımı karşılaman lazım. Bakanlık budur. Bakanlık bu olduğu
gibi, plan ve program dâhilinde bu işler yapılır. Palyatif tedbirlerle
hiçbir yere gidemezsiniz. Bütün doktorları, Türkiye genelinde,
eğer, dengeli olarak dağıtabilirseniz -ki, bunun yolları vardır.
Bunun, mecburî hizmet değildir yolları; bunu özendirme vardır, bunların
hayat şartlarını iyileştirme vardır- onları yaparsanız, benim doktorum,
Türkiye'nin, Türk Bayrağı'nın dalgalandığı her yerde doktorum ve sağlık personelim çalışır
Sayın Bakan. Sayın Bakan, mühim olan niyet, mühim olan onların huzurunu
sağlamak, onların çalışma ortamını sağlamak, gittikleri yerlerde,
arabaya bindiklerinde yollarının kesilmemesi için imkânları hazırlamaktır.
Asıl mesele, şunu söylüyorum: Elli iki
tıp fakültesi var. Bu olmaz, 3 binle olmaz, 3 bin doktorla olmaz. O
gelsin, biz gidelim memleketine, şartlarımıza uyduğunda o da gelsin
çalışsın, ona karşı değilim. Asıl mesele -işi, yani, sineği öldürmek
değil mesele- bataklığı kurutmak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu.
İki dakikalık süre veriyorum size.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) -
Bataklığı kurutmanın da çareleri var. O çareyi… Bataklığı kurutursan
kurtulursun, yoksa, sivrisineği öldürmekle bir şey yapamazsın. O
zaman, 3 bin değil, 5 bin de doktor alsan, 104 bin doktorun -bugün 104
bin doktorun varken- 108 bin olsa ne olur, 110 bin olsa ne olur, 52'nci sırada
olduğuna göre? O zaman, söylüyorum, gelin, yok benimdir, yok yarın
cumhurbaşkanı benden olduğunda yasalar geri dönmeyecek… Yok böyle
bir şey. Bu, şık bir kelime değil.
Duyduğuma çok üzüldüm, oradan, biraz önce. Bir arkadaşım "inşallah,
Cumhurbaşkanlığından elli dört tane yasa döndü, bundan sonra dönmeyecek."
dedi. Niye dönmeyecek? Oraya oturan kim olursa olsun, senden değil,
kim olursa olsun, oraya geldiğinde, aklını, mantığını kullandığında,
bal gibi dönecek, dönecek. Bu, Tayyip Erdoğan da olsa dönecek. Bunu
aklınıza koyun.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Cumhurbaşkanlığı
orası, çiftlik değil.
MUZAFFER R.KURTULMUŞOĞLU (Devamla) -
Ama, bunu öyle diyorlar. Yanlış. Yanlışa yanlış. Yanlışa yanlış dediğimiz
müddetçe, ülke olarak kalkınırız biz. Hep birlikte olduğumuzda, ülkemizin
lehine olan ne varsa, onu, hep birlikte yaptığımız müddetçe, Türkiye'de,
Türkiye olarak, gururla yürüyebiliriz yolda, sokakta. Hastalarımız,
artık, doktorsuzluktan, sağlık, ilaçsızlıktan, bugün olduğu gibi,
bundan daha ileriye doğru gitmeden, ölmemesini istiyoruz.
Ben, şunu daima söylüyorum: Kavgayla
bir yere varılmaz, uzlaşı olması lazım, uzlaşıyla olur her şey.
Bugünden itibaren, Sayın Bakan, uzmanını
da alabilmen için, öğrenciyi de fazlalaştırabilmen için, YÖK'le oturup,
bu planı, programı yapmanızı tavsiye ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUZAFFER R.KURTULMUŞOĞLU (Devamla) -
Hepinize teşekkür ederim.
Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Muğla Milletvekili Ali Arslan.
Sayın Arslan, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan
1247 sıra sayılı torba yasa üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini açıklamak için huzurunuza çıktım. Hepinizi, konuşmama
başlamadan önce, saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, sağlık alanındaki
birçok yasada düzenleme yapan bir yasayı görüşüyoruz. Torba yasa
deyince, daha önceki torba yasalara baktığımızda, içinden çıkanları
gördükten sonra, insan, acaba diyor, bir kurnaz tüccar anlayışıyla,
iyi yasaların içine konularak geçirilmeye çalışılan, sağlık alanında,
çalışanlar lehine, yurttaş lehine değil, arkada, kendilerine reçete
yazan sermaye lehine birtakım yasal düzenlemeler mi yapılacak diye
kuşkuyla bakıyor insan; içinde güzel şeyler vardır, ama, acaba kötü
pirinçle karışmış mıdır bir tüccar kurnazlığı içinde diye bakıyor.
Daha önce, biliyorsunuz, bazı torbalardan Unakıtan afları falan
da çıkmıştı. Acaba böyle bir torba yasa mıdır diye dikkatle baktığınızda,
bu torba öbür torbalardan daha kötü, bu torbada iyi mal hiç yok gibi
neredeyse.
Sektörün, sektör çalışanlarının, yurttaşların
itiraz etmediği iki madde var: Birisi yürütme maddesi, birisi yürürlük
maddesi. Bir de, bir iki küçük madde var: İşte, askerî hastanelerde
çalışan başhekimlerin muayenehane açabilmesine olanak sağlayan
madde -itiraz yok- bir diğeri de eleman temininde güçlük çekilen bölgede
çalışanlara birtakım düzenlemeler getiren madde. Diğer bütün maddelerin
hepsine sektör isyan ediyor, kar altında eylem yapıyor, hepsine karşı.
Değerli arkadaşlarım, neler var bu torbada
bakalım: Önce, radyoloji çalışanlarının, uzunca yıllardan beri,
biliyorsunuz, mesai süreleri günlük beş saattir. Çünkü, iyonizen
radyasyon, insan sağlığı üzerinde, sadece o gün için değil, sadece
kendi yaşamı için değil, gelecek nesillerine de aksedecek, gelecek
nesillerini de etkileyecek hastalıklara neden olur. O nedenle,
uzunca bir dönemden beri, radyologlar, radyoloji çalışanları günlük
beş saatlik mesai yaparlardı. Şimdi, bu yasanın içerisinde, radyoloji
çalışanlarının mesai süresini yedi buçuk saate çıkaran bir düzenleme
var.
Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği
Komisyonunun Euratom/96/29 sayılı Direktifi'nde, artık, iyonizen
radyasyonda çalışanların mesai sürelerinin kısaltılması ya da
uzatılması, sürelerle alakalı değil, çalışma koşulları, aldıkları
radyasyonla, iyonizen radyasyonla, ölçümle… Teknolojik gelişmeler
sonucu, biliyorsunuz, Avrupa'da, dünyada, bu alanda büyük gelişmeler
var, 1990'lı yılların sonundan itibaren kendi altyapısını oluşturmuşlar.
Bu tür sağlık kurumlarında çalışanların, ne kadar iyonizen radyasyon
aldıklarını ölçen, daha az miktarda iyonizen radyasyon almaları
için hangi teknolojileri oluşturmalıyız, havalandırma, korunma
tedbirlerini almalıyız, bu çalışmaları yapmışlar ve demişler ki,
bu alanda çalışan, yılda, en çok 50 milisivert radyasyon alabilir;
üst üste beş yılda da, en çok 100 milisivert radyasyon alabilir diye
bir kural konmuş ve demişler ki, artık, mesaiyi kısaltmaya falan gerek
yok, radyasyonu ne kadar aldıklarını ölçeriz, eğer, fazlalık varsa
da çalışanı koruruz.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de böyle
bir teknoloji yok. Türkiye Atom Enerjisi Kurumunda bu konuda çalışacak
36 tane uzman var. Türkiye'de, röntgen olarak, röntgen muayenehanesi
ya da röntgen laboratuvarı olarak kullanılan 10 bine yakın iş yeri
var. 36 personel ile 10 bine yakın iş yerinin, radyolojik… İşin tekniği
yönünden, orada fazla bir ışınlama var mıdır, personel, orada çalışan
insanlar risk altında mıdır; bunu belirlemek, bugün, Türkiye'nin
içinde bulunduğu koşullarla mümkün değil.
Evet, Avrupa Birliğinde böyle bir düzenleme
var; çalışma süreleriyle değil, aldıkları iyonizen radyasyonun
miktarıyla ilgili bir çalışma esası düzenlemişler. Ama, bakın, geçtiğimiz
günlerde, Ankara Üniversitesinde fizik bölümünde bir doçentlik
çalışmasında, rasgele 110 röntgen cihazı seçilmiş. Değerli arkadaşlarım,
ne kadar hazindir ki, yarısı insan sağlığı için zararlı bulunmuş.
Şimdi, siz, böyle bir ortamda, efendim, Avrupa Birliğine uyacağız
diye, röntgen çalışanlarının, doktorların, teknisyenlerin çalışma
sürelerini değiştireceksiniz.
Değerli arkadaşlar, burada aldığımız
karar, bugün çalışanların değil, gelecek nesilleri, bugün, radyoloji
işinde çalışan doktorların, teknisyenlerin, gelecek nesillerindeki
hastalıklara da neden olacaktır. O açıdan, hepinizi, bu konuda dikkatle
oy kullanmaya davet ediyorum.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Genine… Gene,
gene…
ALİ ARSLAN (Muğla) - Gelecek nesillerine
de intikal edecektir, onu söylüyorum.
Değerli arkadaşlarım, şef, şef yardımcıları
sorunu, defalarca, bu konuda Türkiye'de tartışmalar oldu biliyorsunuz.
Geçtiğimiz günlerde bir yasa çıkardık. Sektörle ilgili herkes itiraz
etti, Cumhuriyet Halk Partisi burada itirazını dile getirdi
"Anayasa'ya aykırıdır yaptığınız, yapamazsınız." dedik.
Yasa çıktı. Anayasa Mahkemesinden döneceğini Sayın Bakan da biliyordu.
Biliyorsunuz, Anayasa Mahkemesi kararları geriye doğru işlemiyor.
Sağlık Bakanlığı, alelacele, hatta, Anayasa Mahkemesinin iptal
ettiği gün bile atama yaparak, 176 şef, şef yardımcısını atadı. Hızını
alamamış demek ki, şimdi, aynı yasayı, başka bir şekilde, arkadan
dolanarak yeniden önümüze getiriyor.
Değerli arkadaşlarım, kimdir şef, şef
yardımcıları, eğitim hastanelerinde? Sağlığımızı emanet ettiğimiz
doktorlarımızı yetiştiren insanlardır. Siz, eğer, liyakate değil,
o işi yapıp yapamayacağına değil, sadakate bakarak, belki de -o
konudaki yetersiz- yeterli bilgiye, yeterli tecrübeye, yeterli
donanıma sahip olmayan bir şef, şef yardımcısını, sırf, kendi partilimiz,
kendi ideolojik yandaşımız diye atarsanız, bugünkü sağlığımızı
değil, sadece bugünkünü değil, nesiller sonrasındaki insanların
sağlık problemlerini de riske atmış olacağız. Bu da çok önemli.
Bakın, yargı kararları var bu konuda,
Anayasa Mahkemesi kararları var, Danıştay kararları var. Sağlık
Bakanlığı, getirdiği bu şef, şef yardımcılarını atama maddesiyle,
daha önce tamamlayamadığı -176 az geldi herhâlde- şef, şef yardımcısını
daha çok sayılara çıkarmaya çalışıyor. Bu da gerçekten, ülke sağlığı
için, çok, son derece önemli bir madde. Eğitim hastanelerini, Adalet
ve Kalkınma Partisinin arka bahçesi hâline getirmeye çalışan uygulamanın
bir sonucu bu.
Değerli arkadaşlarım, ben, bu yasayı
okurken ilk dikkatimi çeken şeylerden bir tanesi, eleman temininde
güçlük çekilen yerlerdeki personelin durumlarıyla ilgiliydi, sevindim.
Hepinize geliyordur, bize de geliyor, herkes feryat ediyor
"Ya, bu nasıl? Köle gibiyiz burada. İşsizlik nedeniyle, açlık
nedeniyle kabul ettik, belki insafa gelirler, düzeltirler diye
işe başladık, evlendik, birimiz Türkiye'nin doğusunda birimiz batısında,
asla bir araya gelemiyoruz" diye. Geliyordur, sizlere de geliyordur.
Gelmiyor mudur, geliyordur Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından
"Geliyor geliyor" sesleri)
Dedim ki, herhâlde, bu konuda bir düzenleme
yapılacak. Sevindim. Daha önce, çünkü, Sağlık Bakanlığındaki üst
düzey bürokratlarla da görüşmemde bu konuda bir düzenleme yapılacağını
söylemişlerdi; ama, bu yasada öyle bir şey yok.
Değerli arkadaşlarım, bu yurttaşlarımız
kendilerini çok mutsuz hissediyor gerçekten. Bunlara yardımcı olalım.
Biz, bir yasa teklifi hazırladık bu konuda.
HALUK KOÇ (Samsun) - Önerge olarak…
ALİ ARSLAN (Devamla) - Sizlerden de iktidar
partisi milletvekili arkadaşlarımdan da destek bekliyorum. Çok
zor durumda olan bu yurttaşlarımızın sorunlarına hep birlikte çare
bulalım.
Bu insanlar, düşünün, işe başladığında
bekârmış, evleniyor, bir araya asla gelemiyorlar. İnsan haklarına
aykırı, gerçekten aykırı. Bunu hep birlikte düzeltmeyi umut ediyorum,
bu konuda desteklerinizi bekliyorum.
Değerli arkadaşlarım, zorunlu mali
sorumluluk sigortası getiriyor bu yasa hekimlere. Bu konuda da
hekimlerin büyük itirazları var. Zorunlu mali sorumluluk sigortası
ne için getiriliyor? Malpraktis tıbbî adı. İşte, tıbbî hata olursa, bunu,
sigorta kanalıyla, tazminat davaları açılırsa karşılamak. Başlangıçta
güzel gibi görünüyor, ihtiyaç gibi görünüyor. Doğru, olması gerekir,
birçok ülkede var; ama, birçok ülkede, bu, zorunlu değil, gönüllü.
Türkiye'de başka bir şey var diğer ülkelere
ilaveten. Bakın, gerekçede çok enteresan şeyler var, okudunuz mu
bilmiyorum. Gerekçede, zorunlu mali sigortalılığın getirilmesiyle
ilgili "diğer taraftan, tabiplerin haftalık çalışma süresi
kırk beş saattir ve sıklıkla, nöbetlerde hiç dinlenmeden otuz altı
saat çalışmak zorunda kalmaktadırlar" diyor. Doğru gerçekten.
Sanki, bir şey, savaş anında görev yapan insanlar gibi, doktorlar,
otuz altı saat uykusuz duraksız çalışmak zorunda kalıyorlar.
"Bu nedenle doktorlar hata yapabilir" diyor Sağlık Bakanlığı.
Yani, doktorları otuz altı saat sürekli çalıştırmamak sizin elinizde.
Bu konuda bir düzenleme yapın. Eğer böyle bir şey varsa bu sizin hatanız,
bunu düzeltmek de sizin göreviniz.
Başka ne diyor: Bakın, bu konuda da geçtiğimiz
günlerde, gene, Danıştay bir karar vermişti 1 Temmuz Genelgesinin
iptaliyle ilgili. "Böyle bir şey olamaz" diye biz de itiraz
etmiştik "Yapmayın, sağlığı ucuzlatmaya çalışmayın, önemli
olan sağlığın kalitesidir." dedik. Gerekçede de Sağlık Bakanlığı
bunu itiraf ediyor, böyle olduğunu.
"Ayrıca, tıbbi işlemlerde kullanılan
malzeme kalitesi ve ilaçlar da tedavinin sonucuna doğrudan tesir
edebilmektedir." Doğru. Geri ödeme kurumları… Kim bu geri ödeme
kurumları? Size bağlı olan kurumlar, SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı; yani,
bu Hükûmetin yönettiği kurumlar. Kendi kendileri mi alıyor bu kararı?
Maliye Bakanlığının, IMF'nin, sizin kararlarınızla alıyor bu kararları
bu geri ödeme kurumları, siz, bunun dışında değilsiniz. "Geri
ödeme kurumları ise bu konuda sınırlamalar getirmekte -yani, ucuz
ilaç, ucuz malzeme kullansın diye baskı yapıyor, ucuza mal etmeye çalışıyor
sağlığı- ve tabipleri belirli malzeme ve ilaçları kullanmak zorunda
bırakmaktadır" diyor. "Bu nedenle doktorlar hata yapmaktadır"
diyor. "Yani, hatalı teşhisler koyabilmekte, hatalı tedaviler
yapabilmektedir" diyor. Yani, burada, siz, zorla ucuz ilaç, ucuz
malzeme kullanmak zorunda bıraktığınız hekimin hatası sadece hekime
mi mal edilmeli? Bunda, hükûmetin hatası, devletin hatası, Sağlık Bakanlığının
hatası yok mu? O ne olacak? Sizin sebep olduğunuz etkenlerle hekim
hata yaparsa, hekim tazminat ödeyecek. Böyle bir şey olamaz değerli
arkadaşlarım!
Sağlık Bakanlığının görevi, kaliteli,
nitelikli, malzemesinde, ilacında ucuzu düşünmeden en etkili nasıl
kullanabilir hekimler, sağlık çalışanları bunu sağlamaktır.
"Yani, sen bunları yap, ucuz ilaç ver, ucuz malzeme ver. Hata yaparsan,
hastaya zarar gelirse, hasta dava açarsa, senin priminden öderiz."
Böyle bir anlayış, dünyanın hiçbir yerinde yok değerli arkadaşlarım.
Şimdi, bunun da bir an önce düzeltilmesi gerekiyor değerli arkadaşlar.
Başka bir şey: Bakın, bu zorunlu mali sorumluluk
sigortasında diyor ki yasada: "Yarısını çalışanın döner sermayesinden
alırız, geri kalan yarısını da kurumun döner sermayesinden alırız."
Yani, sanki, çalışana hiçbir yük getirmez bu mali sorumluluk sigortası,
o açıdan iyidir.
Değerli arkadaşlarım, bakın, zaten hekimlerimize
düşük maaş veriyoruz. Kendisiyle aynı statüde olan başka meslek
gruplarının aldığı ücretin neredeyse yarısını alıyorlar. Biz, ancak,
sağlık çalışanlarına döner sermayeyle, işte performansa dayalı
ücretlerle bir ek gelir sağlamaya çalışıyoruz. Bunlar, zaten, emekliliklerine
yansımıyor. Bu konuda, ayrıca, bu Meclisin bir düzenleme yapmaya
bence borcu bile var. "Ee şimdi, siz, kardeşim iyi para alıyorsunuz,
bakın döner sermayeden ne güzel para alıyorsunuz." diye caka
satacaksınız. Şimdi de o döner sermayeye göz dikeceksiniz. Sağlık
çalışanları, o döner sermayeden… Bütün hastane olarak -bakın başka
bir çelişki de orada- bütün hastane, hemşiresi, sağlık memuru, ameliyat
teknisyeni, radyoloji teknisyeni, doktor, hep birlikte bir döner
sermaye oluşturuyoruz. Ondan sonra, o döner sermayeden, sadece
doktorların mali sorumluluk sigortasını ödüyoruz. Böyle bir şey
olabilir mi; hep birlikte oluşturduğumuz bir kaynağı, sadece hekimler
kullanabilir mi?
Başka bir şey: "hastaneden ödeyeceğiz."
Kurumun kendi döner sermayesinden ödeyeceğiz, geri kalan yüzde
50'sini... Değerli arkadaşlarım, kurumlar yatırımlarını… Siz gözden
çıkardınız, hastaneler… Bakın, bu konuda zaten bir şeyiniz var, sabıkanız
var. Geçtiğimiz yıl çıkardığınız bir yasayla, bu hastanelerin 3,5
katrilyonluk alacağına el koydunuz. Sonra, bu Meclis, bunun 2 katrilyonunu
geri vererek düzeltmeye çalıştı. Zaten, bu konuda bir sabıkanız
var. Şimdi, hastanenin döner sermayesinden doktorların zorunlu mali
sorumluluk sigortasını ödeyeceksiniz. Neyle yatırım yapacak, nasıl
teknoloji yenileyecek, nasıl bakım yapacak, nasıl çağdaş tıp normlarına
ulaşacak bu hastaneler, eğer, o kaynakları hekimlerin zorunlu mali
sorumluluk sigortasını ödemek zorunda kalırsa. Evet, hekimlere
sigorta getirilmeli, ancak, bunu, devlet kaynaklarından, devletin
vergilerinden karşılamalıyız.
Değerli arkadaşlarım, tabii, bu yasanın
en çok ses getiren maddesi yabancı hekimlere çalışma izni veren
madde. İlk biliyorsunuz, Başbakanın "Ben 100-150 dolara Türki
devletlerden hekim getiririm. Niye çalışmıyorsunuz, niye gitmiyorsunuz
doğuya kardeşim? Ben size mahkûm muyum? Görün, bakın, işte, Türki devletlerden
bir doktor getireyim de nasıl gidiyorsunuz Hakkâri'ye, Van'a." diye
tehdidiyle başlamıştı. Kimse ciddiye almadı, ya 100-150 dolara gelen
doktor olur mu acaba falan diye. Bugün, bu yasa önümüze geldi. Ama, gerekçeleri
çok süslü, Sayın Başbakanın dediği gibi değil. Gerekçelere bakalım:
Gerekçelerin şeyi, Avrupa Birliğine uyum. İşte, Avrupa Birliğine
gireceğiz, Avrupalı doktorlar Türkiye'ye gelsin, biz oraya gideceğiz
ya onlar da bize gelsin. Doğru. Ama, bu yasa, sadece Avrupalı doktorları
Türkiye'ye çağırmıyor, bütün dünyanın doktorlarını çağırıyor değerli
arkadaşlarım. Başka? Avrupa Birliğinde bugün üye olan ülkeler, bu
tür mesleklere, mühendislere, doktorlara kapılarını, ancak Avrupa
Birliğine tam üye olduktan sonra açmış. Bizim Avrupa Birliğine üye
olup olmayacağımız belli değil, kamuoyunun yüzde 80'i bizi Avrupa
Birliğine almayacakları kanısında, alacakları belli değil. Biz,
şimdi, sadece Avrupa Birliğine uymak için hekimlere kapılarımızı
sonuna kadar açacağız, dünyanın hekimlerine. Ya almazlarsa. Gelin,
eğer böyle bir şey yapacaksak, Avrupa Birliğine girdiğimiz gün, Avrupa
Birliğinin doktorlarına Türkiye'nin kapılarını açalım.
Gerekçe bu değil zaten değerli arkadaşlarım.
Gerekçe: Sağlıkta Dönüşüm Projesi. Nedir Sağlıkta Dönüşüm Projesi:
Sağlığı ticarileştirme, ticaret hâline getir, alınıp satılan bir
hizmet hâline getir, anayasal hak olmayı boş ver, ondan sonra da özel
sektöre devret. Şimdi, sağlıkta ticarileştirmede, ticarette amaç
ne, nasıl olacak? Birinci basamağı aile hekimlerine ver, ikinci basamakta
da hastaneleri işletme hâline getir.
Ee, işletme… Bakın, ben, Türk Dil Kurumundan
"işletme"nin anlamını buldum, ne demek "işletme"
diye, acaba bir yanlış mı yapıyorum diye. "İşletme: Tarım, sanayi,
ticaret, bankacılık vb. iş alanlarında, kâr amacıyla bir sermaye yatırılarak
kurulan kurum. Bu kuruluşu verimli bir duruma getirip kazanç sağlama
yöntemi."
Yani, siz, hastaneleri, kazanç sağlama
yöntemi hâline getireceksiniz. Kazanç nasıl sağlanır? Ucuz malzeme
kullanırsınız, ucuz işçi kullanırsınız, ucuz personel kullanırsınız.
O nedenle, önce yapacağınız Türkiye'de bir hekim enflasyonu yaratmaktır.
Bakın, en çok söylenen şeylerden bir tanesi de "elli iki ülke arasında
en az bizim doktorumuz var."
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
Yalan mı?
ALİ ARSLAN (Devamla) - Öyle görünüyor,
yalan değil Sayın Bakanım.
Bakın, elli iki ülkede bizim üstümüzde
olan ülkelerin yüzde 80'i Türki devletlerin doktorları. İngiltere
bizim üç üstümüzde Sayın Bakan, yalan mı? İngiltere'nin sağlık sistemi
Kırgızistan'daki sağlık sisteminden daha mı kötü, doktoru az diye?
Değerli arkadaşlarım, hekim sayısıyla alakası yok. Ayrıca, Sayın
Bakanın iddia ettiği gibi, Türkiye'de hekim sayısı eksik de değil.
Türk Tabipler Birliği "eksik" dedi diye Sayın Bakan kızıyor.
Bakın, geçtiğimiz gün komisyondaki yapılan
bir toplantıda, Sayın Nevzat Doğan -burada mı bilmiyorum- çok güzel
bir laf etti. "Rakamlar yalan söylemeyeceğine göre bu bir gerçek."
diyor. Yani, gerçekten, rakamlar kendileri yalan söylemiyor, ama,
rakamlarla oynanırsa ortaya büyük yalanlar çıkıyor. Ben rakamlarla
oynamamak için, kartona bir şeyler yazdım, getirdim, hepiniz görün.
Cep telefonları hesap makinesi hâline geliyor, yanlışım varsa da
düzeltin.
Bakın arkadaşlar, Sayın Bakanın ifadesine
göre, 2006 yılında, Türkiye'de, 330 milyon hasta olmuş. 330 milyon kişi
hastalık nedeniyle doktora müracaat etmiş. Doğru mu Sayın Bakan?
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Bakanım dinle
ya! Çok güzel şeyler konuşuyor.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
Dinliyorum, çok iyi dinliyorum.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Türkiye'de 106
milyon… 106 bin…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Nerede dinliyorsun,
orada konuşuyorsun…
ALİ ARSLAN (Devamla) - Dinlemesin o,
ben kartonla gösterince anlayacaktır.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
Ben çok iyi dinliyorum.
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu… Sayın Bakan…
Lütfen…
ALİ ARSLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
bakın, Türkiye'de 106 bin doktor var.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Önemli, çok
önemli bir konu…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
Senden mi öğreneceğim dinlemeyi!
ALİ ARSLAN (Devamla) - 70 bini klinisyen,
yani, hasta muayene eden doktor. Hasta muayene etmeyen doktorlar da
var -işte, anatomi uzmanıdır, daha başka dallardadır, işte, bizim
gibi milletvekilidir falan- ama, hasta muayene eden 70 bin doktor
var. Değerli arkadaşlarım, bakın, 330 milyon hasta…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Başkan, on dakika
daha verin.
BAŞKAN - Efendim…
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - On dakika daha…
ALİ ARSLAN (Devamla) - Ben kartondan da
gösteririm, mikrofonun açık olması şart değil.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Arslan, konuşmanızı
tamamlayınız.
ALİ ARSLAN (Devamla) - 330 milyon hastayı,
70 bin, hasta muayene eden doktora bölerseniz, 4.714 hasta düşüyor
bir doktora bir yılda. Yani, 70 bin doktor, 330 milyon hastayı muayene
ettiğinde, ortalama, bir doktora, bir yılda 4.714 hasta düşüyor.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Bir yılı yirmi günden
mi hesaplıyorsunuz?
BAŞKAN - Sayın Tunç…
ALİ ARSLAN (Devamla) - Bak, hesaplayacağız
şimdi, kartonun ikincisi var Sayın Tunç, biraz sabret. Bir yılda 4.714
hasta bakıyor. Değerli Arkadaşım, ben üşenmedim, hesapladım, herkesin
de şeyidir...
İşte hafta, sonu tatilleri, yılbaşı,
bayramlar (Kurban Bayramı, Şeker Bayramı, Ramazan Bayramı) hepsini
topladığınızda, 230 gün -ki, biliyorsunuz doktorlar nöbet de tutarlar,
gerekçede yazdığınız gibi, bayağı, vahşet düzeyinde nöbet tutarlar-
nöbetleri falan saymıyorum, 230 resmî iş gününde çalışıyor doktorlar.
Değerli arkadaşlarım, 4.714 hasta vardı
biliyorsunuz, 4.714 hastayı 230 güne bölerseniz, çıkan sayı 20'dir.
İsterseniz, kendiniz yeniden hesaplayın.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Doğru, hesabı
ben yaptım.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Doğru mudur hesap?
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Doğru, doğru.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Evet .
Bakın değerli arkadaşlarım, bu yasanın
gerekçesinde de Sayın Bakan diyor ki: "Keza, genel olarak bir tabip
için kabul edilen günlük hasta sayısı 20'dir."
ALİM TUNÇ (Uşak) - Üniversiteleri de koyuyor
musun içine?
ALİ ARSLAN (Devamla) - Bak, 106 bini 70
bine düşürdüm Sayın Tunç, 106 bini 70 bine düşürdüm.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Üniversite hastaneleri
ile devlet hastanelerinin hasta sayısı aynı değil.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de yanlış olan hekim sayısı değildir, hekimin azlığı değildir.
Olabilir belki. Bakın, senede, 5 bin civarında, 4.500 civarında doktor
mezun ediyoruz tıp fakültelerinden. Varsa bile ufak tefek bir açık,
bir iki yılda, belki bu sene kapanmış olacaktır.
Değerli arkadaşlar, önemli olan dağılım
yanlışlığıdır. Bakanın dediği doğru, bazı doktorlar 100 hastaya
bakıyor, hiç hastaya bakmayan doktorlar var Sayın Tunç'un itiraz ettiği
gibi. Ama...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ ARSLAN (Devamla) - Sayın Başkan, bağlıyorum.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - İki
dakika daha…
BAŞKAN - Hayır, yani sınırsız bir şey
yok. Ben, iki dakikalık süresini verdim.
Sayın Arslan, sadece bir dakikalık süre
daha vereyim.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - İki
dakika daha ver Sayın Başkan. Cebinden mi veriyorsun...
ALİ ARSLAN (Devamla) - Şimdi, bakın değerli
arkadaşlarım, önemli olan, hekim dağılımındaki bozukluktur Türkiye'de,
düzeltemediğiniz o. Türkiye'nin sorunu, hekimin sayısında değil
hekimin dağılımındadır, bütün dikkatinizi oraya vermelisiniz.
Yoksa, zaten dışarıdan hekim getirmenin gerekçesi sayı azlığı değil,
uluslararası sermaye, sizden, bu kapıyı açmanızı istiyor. 1998 yılında
-yanılmıyorsam- böyle bir girişimde bulunmuşlar, Bakanlık reddetmiş.
Uluslararası sermayenin, sağlıktaki büyük Türkiye pastasına göz
dikmesi sonucu, dışarıdan yabancı doktor getirmek istemesidir,
sayıyı çoğaltıp hekim emeğini ucuzlatmak istemesidir. Asıl gerekçe
budur. O nedenle "beni Türk doktorlarına emanet ediniz" diyen
Mustafa Kemal Atatürk'ün kemiklerini sızlatmayalım.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Bravo!
ALİ ARSLAN (Devamla) - Doktorların başına
geçirilmeye çalışılan bu torba yasayı, bu Meclis reddetmelidir
diye düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.58
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.09
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 57'nci Birleşimi'nin Beşinci Oturumu'nu açıyorum.
1247 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu
adına Muş Milletvekili Medeni Yılmaz.
Sayın Yılmaz, buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEDENİ YILMAZ
(Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1226 esas numaralı
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve
Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı San'atlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın geneli üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlarken şahsım ve Grubum adına yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Kanundaki değişiklikle ilgili konulara
geçmeden önce, dört yılı aşkın süredir AK Parti iktidarı döneminde
sağlık alanında yapılan çalışmalarla ilgili birkaç konunun altını
çizmek istiyorum.
Sizlerin de takip ettiğiniz gibi, AK
Parti hükûmetleri döneminde, her alanda olduğu gibi, sağlık alanında
da dört yıllık süre içerisinde bu süreye sığmayacak kadar çok büyük
değişiklikler gerçekleştirildi. Sistem ve zihniyette devrim yapıldı.
Sağlıkta Değişim ve Dönüşüm Projesi ile bir yandan hastaneler tek
çatı altında toplanırken, bununla beraber farklı sosyal güvenlik
kurumlarına mensup vatandaşlarımızın aldığı sağlık hizmetindeki
standart farklılıkları ortadan kaldırıldı. Bir başka ifadeyle, sağlık
hizmetlerinde norm ve standart birliği sağlanırken, vatandaşların
aldığı sağlık hizmetlerindeki adaletsiz uygulamalara son verildi.
Bir yandan, yeşil kartlı vatandaşlarımızın ayakta tedavilerinde
reçete bedelleri, ortez, protez, gözlük gibi sağlık giderleri yapılan
yasal düzenlemelerle karşılanırken, diğer yandan, SSK'lıların
ilaç çilesine son verildi. Özel sağlık kurumları sistemin içine çekilerek,
sağlık alanında ülke kaynaklarının daha verimli kullanılması sağlandı.
Bir yandan, aile hekimliği uygulamasına geçilirken, diğer taraftan,
genel sağlık sigortası ve sosyal güvenlik kurumlarının tek çatı altında
birleştirilmesiyle ilgili yasal düzenlemeler yapıldı. Ancak, takip
ettiğiniz gibi, Anayasa Mahkememizin iptal kararı nedeniyle bu
konuda gecikme yaşandı.
Hastanelerimizin fiziki mekânları uygun
ve çağdaş hâle getirilirken, donanım yönünden eksikleri hızla giderildi.
Hekim sayısı kadar poliklinik odası açılırken, hekim seçme hakkına
geçilmesi uygulamalarına başlandı. Dört yılda, muayene odası sayısı
yüzde 145 artırıldı. Hastanelerimizde, sağlık ocaklarımızda, sağlık
evlerimizde hekim ve yardımcı sağlık personeli açığını kapatmak
ve yurt genelinde dengeli dağılımını sağlamak üzere gerekli yasal
düzenlemeler yapılarak, kararlı uygulamalarla hızla çözümüne
gidildi. Burada bir örnek vermek isterim: En kötü durumda olan ilimizde,
uzman hekimde, hekim başına düşen nüfus 2002'de 24.228 iken, 2006'da bu
rakam 6.188'e düşürülmüştür. Bu örnekte de gördüğümüz gibi, sağlık
personelimizin, özellikle hekimlerimizin yurt genelinde dengeli
dağılımını sağlamak konusunda çok önemli çalışmalar yürütüldü.
Bir yandan ilaçlarda KDV oranları düşürülürken, bununla beraber,
ilaç fiyatlarının tespitinde yeni düzenlemelerle fiyatların büyük
oranda düşmesi gerçekleştirildi. Bu uygulamayla, ilaç fiyatlarında
yüzde 1 ile yüzde 80 oranında düşüşler sağlandı ve bu yolla ülke ekonomisine
bir yılda yaklaşık 1 milyar dolar katkı sağlandı, tasarruf sağlandı.
Bütün bunlar yapılırken, koruyucu hekimlikle
ilgili çalışmalar tabii ki ihmal edilmedi. Bu konuda da, diğer alanlarda
olduğu gibi çok önemli çalışmalar yapıldı ve bu çalışmalara hız verildi.
Aşılama çalışmaları bu alanda hızlandırılarak ciddiyetle takibi
yapıldı. Yurt genelinde aşılama oranları yüzde 93'e çıkarıldı. Keza,
bebeklerde ücretsiz demir ve D vitamini temininin yanı sıra, gebe
ve yeni doğanlarda periyodik kontroller, sosyal yardımlar ve nakit
transferleriyle özendirildi. Hâlen her yıl 1 milyon bebeğimize ücretsiz
D vitamini ve demir imkânı sağlanıyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
112 acil istasyonlarının sayısı da hızla artırıldı ve tabii ki ambulans
sayıları da bununla beraber arttı. Ambulanslarda ücret ödemeleri
kaldırıldı. Kar üstü ambulanslar 2007 yılı başında ilk defa ülkemizde
hizmete sokuldu ve yine 2007 yılı içerisinde bir ilk olarak hava ambulans
sisteminin kurulması çalışmaları başlatıldı.
Diyaliz cihazlarının sayısı yüzde 63
oranında artırıldı. İlçelerimizde diyaliz ünitelerinin çalışmaları
hızlandırıldı. Hedeflenen, 2007 yılı içerisinde bütün ilçe devlet
hastanelerimizde diyaliz ünitelerinin kurulması ve böylece hastalarımızın
yerinde diyaliz hizmeti almalarının sağlanması.
Yine, bir yandan, hasta hakları birimleri
hastanelerimizde hızla kurulurken, diğer taraftan, hizmet edenin
ödüllendirildiği bir sistem olan performansa dayalı ek ödeme sistemleri
oluşturuldu ve bu sistemle hekimlerimizin full time çalışmaları
teşvik edildi. Tabii, bunlar, bu dört yıllık süre içerisinde sağlıkta
değişim ve dönüşüm projesi içerisinde yapılan, sadece birkaç başlık
altında özetlediğimiz konular.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sağlıkta değişim ve dönüşüm devam ediyor. Hâlâ yapılacak çok iş var,
hâlâ alınacak çok mesafe var. Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı
birkaç yeni düzenleme getiriyor. Bunlardan bir tanesi zorunlu mali
sorumluluk sigortasıdır.
Değerli milletvekilleri, tabiplik,
doğrudan insan hayatını konu aldığı için çok dikkat ve özveri gerektiren
bir meslektir, malumunuz. Aynı zamanda, sürekli gelişen, değişen
ve yenilenen dinamik bir meslektir. Mesleğin icrası sırasında teşhis
ve tedavi uygulamaları çoğu zaman riskler içermekte ve bazen beklenen
sonucun elde edilememesi gibi durumlarla, komplikasyonlarla karşılaşılabilmektedir.
Yeni Türk Ceza Kanunu'nun yürürlüğe
girmesi ve Sağlık Bakanlığının hasta hakları uygulamalarını başlatmasından
itibaren, tabipler, sözü edilen durumlarla karşılaştıklarında daha
fazla itham edilmektedirler. Özellikle komplikasyon ile malpraktis,
yani tıbbi kötü uygulama arasındaki ayırımın halk nezdinde anlaşılamaması,
tabiplerin riskli tıbbi uygulamalardan kaçınmasına, böylece,
esas gerekli olan tedavileri ihmal etmesine yol açabilmektedir.
Bu durum, tabiplerin çalışma performanslarını ve sağlık hizmetlerini,
dolayısıyla da halk sağlığı çalışmalarını olumsuz etkileyebilmektedir.
Anayasa'mızın 129'uncu maddesinin beşinci
fıkrası, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken
işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının kendilerine
rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun
olarak ancak idare aleyhine açılabileceği hükmünü amir olup, bu ana
kurala göre de kamuda görevli sağlık personelinin fiilleriyle
ortaya çıkan zararlardan dolayı tazminat talepli davalar ancak
idare aleyhine açılabilmektedir. Kamu dışında görev yapan sağlık
personelinin hizmet kusurları sebebiyle verdikleri zararların
tazmini için ise, borçlar hukukunun genel ilkeleri muvacehesinde
adli yargıda tazminat davası açılabilmektedir. Ancak, uygulamada
hükmolunan tazminatların ödenmesinde güçlükler ortaya çıkmaktadır.
Gerçekten, hükmolunan tazminat miktarının yüksek olması durumunda
kusurlu kişinin bu tazminatı ödeme gücünün yetmediği hâller sıkça
gündeme gelmektedir. Bu sebeple, tazminat ödenmesinde yaşanan zorlukları
ortadan kaldırarak ilgililerin haklarına daha çabuk ve tam olarak
kavuşmalarını sağlamak, ortaya çıkabilecek problemlerin asgariye
indirilmesi ve çözümlerinin hızlandırılmasıyla
ilgililerin haklarının teminat altına alınmasını sağlamak zorunluluğu
bulunmaktadır.
Diğer taraftan, tabiplerin de böyle
bir sigorta şemsiyesi altında kendilerini daha güvende hissedecekleri
ve hizmet motivasyonlarının yükseleceği açıktır. Bu motivasyonla
birlikte, sigorta sisteminin bütün kurallarıyla yürümeye başlaması
otokontrolü de getirecek ve böylece, bir yandan vatandaşlarımızın
ve tabiplerin güvence seviyeleri yükselirken bir yandan da sağlık
hizmetlerinde kalitenin yükselmesi sağlanacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarıyla getirilen ikinci düzenleme, iyonlaştırıcı radyasyona
maruz kalan personelin çalışma şartlarının yeniden düzenlenmesi
ve bu konuda Avrupa Birliğindeki kriterlere uyum sağlanmasıyla
ilgilidir. İyonlaştırıcı radyasyon ile teşhis ve tedavi veya araştırmanın
yapıldığı yerler ile iş veya işlemlerde çalışan personelin çalışma
saatleri bakımından son yıllarda uygulamada pek çok problemle karşılaşılabilmektedir.
Bunun sebebi, 3153 sayılı Kanun'a istinaden çıkarılan ve 1939 yılında
yürürlüğe giren ve o günün teknik şartlarına göre hazırlanan Radyoloji,
Radiyom ve Elektrikle Tedavi Müesseseleri Hakkında Nizamname'de
fiilen beş saat çalışma şartı getirilmiş olmasıdır.
Avrupa Birliği Konseyinin 96/29 Euratom
Direktifi, doğrudan çalışma saati düzenlemesine yer vermemekte,
bunun yerine radyasyona maruz kalma kriterini esas almaktadır. Bu
Direktif'in 9'uncu maddesinde, radyasyona maruz kalanlar için etkili
dozun her bir yılda maksimum 50 milisivert, birbirini izleyen beş
yıllık sürede ise 100 milisivert olduğu kararlaştırılmıştır.
Avrupa Birliğinden esas alınan bu düzenlemeye
uygun olarak, iyonlaştırıcı radyasyon ile teşhis, tedavi ve araştırmanın
yapıldığı yerler ile bu iş veya işlemlerde çalışan personelin, tıbben
kabul gören radyasyon dozu limitleri içinde çalıştırılması, bu limitlerin
ise Avrupa Birliği kriterleri esas alınarak Sağlık Bakanlığınca
düzenlenmesi yetkisi veriliyor.
Tasarıyla getirilen bir diğer düzenleme
ise, ülkemizde yabancı uyruklu hekimlerin çalışmalarına imkân veren,
bu konudaki yasal engelleri kaldıran değişikliktir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ülkemizde tabip sayısının ve dağılımının istenilen şekilde sağlık
hizmeti verilmesine kâfi gelmediği bilinen bir gerçektir. Dünya
Sağlık Örgütü verilerine göre, hâlen ülkemiz, tabip sayısı bakımından,
Avrupa bölgesindeki 52 ülke arasında sonuncu sırada bulunmaktadır.
Tıp fakültelerinin bugünkü kapasitesiyle ülkemizde tabip açığının
kapatılması ve Avrupa ortalamasına ulaşılması da mümkün bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, ülkemiz sağlık hizmetlerine ve tıp bilimine katkı
sağlayacak yabancı tabiplerin ülkemizde sağlık hizmeti verebilmeleri
de meri mevzuatımıza göre mümkün değildir.
Ülkemizdeki hekim sayısının artmasına
katkı sağlamak, başarılı yabancı tabiplerin ülkemizde çalışmalarının
önündeki engelleri kaldırmak ve Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde
kişi ve hizmetlerin serbest dolaşımı önündeki engellerin kaldırılması
amacına uygun olarak Türkiye'de tababet icra edebilmek için Türk olma
şartının kaldırılması gerekmektedir.
Ülkemizdeki hekim sayısı yetersizliğini
biraz daha açmak için örnek vermek gerekirse, 100 bin kişiye düşen
hekim sayısı bakımından, İtalya'da 100 bin kişiye 618, Yunanistan'da
450, Belçika'da 420, Kazakistan'da 365, Estonya'da 315, Avrupa Birliği
ortalaması 278, Tacikistan'da 202 iken, bu rakam Türkiye'de sadece
140'tır.
Nüfusumuza oranla hekim sayımızın yetersizliği
sebebiyle, hekimlerimiz, Avrupalı meslektaşlarına göre 4-5 misli
hasta bakmak zorunda kalmakta ve hastalarına yeterli zaman ayıramamaktadır.
İhtiyaç duyduğumuz sayıda hekimlerimizin yetişmesini beklerken
sağlık hizmetini durdurmak, bekletmek elbette mümkün değildir.
Ayrıca, Türkiye'de öğrenim yapan, ihtisasını
bitirmiş çok sayıda yabancı uyruklu hekim vardır. Bunlar, tıp tahsilini
ülkemizde yapmışlardır, dilimizi biliyorlar ve bütün öğrenimlerini
ihtisaslarıyla beraber Türkiye'de yapmışlardır, ama, Türkiye'de
yasal engeller yüzünden çalışma imkânı bulamamaktalar.
Tasarıdaki düzenlemenin, izah etmeye
çalıştığım ihtiyaçları gidermeye yönelik gerekli bir değişiklik
olduğu kanaatindeyim.
Biraz önce konuşan değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de hekim sayısının aslında yeterli olduğunu, ama, hekim
dağılımındaki düzensizlik ve bozukluk yüzünden bunun böyle bir görüntü
verdiğini ifade etmeye çalıştılar. Bunları dört yıllık süre içerisinde
çok sıkça konuştuk. Hekim dağılımındaki dengesizlikleri gidermek
için, biraz önce de söylemeye çalıştım, çok önemli değişiklikler yapıldı,
ama, her değişiklik yapılırken bu değişikliklere çok çeşitli gerekçelerle
karşı çıkıldı, bunun yerine neyin doğru olduğu da çok iyi ifade edilemedi.
Değerli milletvekilleri, sağlık hizmeti,
sizler de çok iyi biliyorsunuz, ertelenmesi, zamana bırakılması,
geciktirilmesi mümkün olmayan, çok acil, çok hızlı çözümler gerektiren,
bu çözümlere ihtiyaç duyulan bir hizmet yoludur. Dolayısıyla, burada,
çok hızlı davranmak, mevcut yolları ve imkânları sonuna kadar zorlamak
mecburiyetindeyiz. Bu, ülkemize, toplumumuza, insanlarımıza
vermek zorunda olduğumuz, Anayasa'nın emrettiği bir görevdir. Dolayısıyla,
burada, karşı çıkarken de argümanları çok yerinde ve doğru kullanmak
mecburiyeti, iktidar ve muhalefet olarak hepimiz için vardır diye
düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla getirilmek istenen dördüncü
bir değişiklik ise, yataklı tedavi kurumlarında anestezi uzmanının
bulunmadığı hâllerde ameliyathane sorumlusu uzmanının sorumluluğu
altında veya ameliyatı yapan uzmanın direktifleri doğrultusunda
anestezi teknisyenlerinin iş ve işlem yapabilmesine kanuni dayanak
oluşturulması ve bu suretle, uygulamadaki tereddütlerin giderilmesine
yönelik bir düzenlemedir.
Ülkemizde anestezi uzmanlarının sayı
olarak yetersizliği bilinen bir gerçektir, dolayısıyla böyle bir
düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur. Hâlen ülkemizde ameliyathanesi
olan 609 hastanemizin 212'sinde anestezi uzmanı bulunmamaktadır. Takdir edersiniz ki,
burada anestezi uzmanı bulunamadığı için ameliyatları bekletmek
veya yapmamak gibi bir lüksümüz elbette olamaz. Kaldı ki, geçmişten
bu uygulamalar zaten yapılıyordu. Bu yapılırken de, çalışan personel
yasal bir güvence altında olmadığı için belli riskler taşıyordu.
Getirilen düzenleme, bu riskleri ortadan kaldırmak, çalışan personelin
daha güvenli bir ortamda bu görevi ifa etmesini temin etmekle ilgilidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bu kanun tasarısıyla getirilen düzenlemelerin, ülkemize, sağlık
çalışanlarımıza ve bütün yurttaşlarımıza hayırlı olmasını diliyor,
Grubum ve şahsım adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.
Şahsı adına, Konya Milletvekili Mustafa
Ünaldı.
Sayın Ünaldı, buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1247 sıra sayılı Tasarı hakkında şahsi görüşlerimi arz etmek, bu
konuda düşündüklerimi sizlerle paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum.
Önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hizmetlerdeki gelişmeler ve bunun paralelinde
Avrupa Birliğine girişle ilgili entegrasyon çalışmaları ve bunların
ortaya çıkardığı ihtiyaçlar, bu tarzda mevzuat değişikliklerini
zaruri hâle getirmiştir. Bu tasarı, bu zarurete cevap vermek için
ortaya konulmuştur.
Bilindiği gibi, hastanelerimizde
hasta haklarıyla ilgili birimler oluşturulmuş, üniteler kurulmuş,
hastalarımızın kendilerine tedavi uygulanırken hem muamele bakımından
hem tedavi yöntemleri bakımından kendilerine sağlanmış olan hakların
neler olduğu öğretilmeye, anlatılmaya çalışılmakta, şimdiye kadar
bilmedikleri birçok hususu hastalarımız öğrenmiş hâle gelmektedirler.
Dolayısıyla, bunun yanında, haklı veya haksız, birtakım iddiaları
da ileri sürme imkânına kavuşmaktadırlar. Kendi haklarına sahip
çıkmak için normal bir yol olduğu gibi, yanlış yorumlamalardan kaynaklanan,
yanlış tavırlardan kaynaklanan haksız iddialar da pekâlâ ortaya çıkabilmektedir.
Bunun paralelinde, hepimiz biliyoruz
ki, Türk Ceza Kanunu'nda önemli değişiklikler yaptık. Bu değişikliklerden
bir kısmı hekimlere sorumluluklar yüklemektedir. Hekimler, haklı
veya haksız olabilir, mali sorumluluklarla karşı karşıya kalmaktadırlar.
Altından kalkabilecekleri miktarda olabileceği gibi, altından
kalkamayacakları miktarlarda mali sorumluluklarla karşı karşıya
kalabilecekleri, en azından zaman içerisinde daha da gelişmeler
olabileceği anlaşılmaktadır.
Hekime isnat edilen suçlamalar karşısında
onu yalnız bırakmamak için bir sigorta sistemine ihtiyaç olduğu da
bir vakıadır. İşte, bu tasarı, bu iki yönlü gelişmeleri dengelemek
üzere bir sigorta sistemi kurmayı da ortaya koymaktadır. Bu, bir ihtiyaçtır.
Bu ihtiyacı karşılamak için adım atmaya zaruret vardır. Zarureti
gidermek için çalışmanın sonucudur bu tasarı.
Arkadaşlarımız, farklı yönlerden tenkitler
getirdiler. Onların da haklı olduğu taraflar elbette ki var, ama
"Boğaz Köprüsü'nü yaptırmam" diyen zihniyetin yansıması
olan iddialar da var.
SALİH GÜN (Kocaeli) - Hâlâ neredesin Allah
aşkına! Hâlâ neredesin!
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Onun için…
SALİH GÜN (Kocaeli) - Hocam, hâlâ neredesin!
Otuz yıl öncesine gidiyorsun.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen,
hatibe müdahale etmeyelim, konuşsun efendim.
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Haklı olduğunuzu
söylüyoruz, haklı olduğunuz tarafı da söylüyoruz.
BAŞKAN - Çıkıp cevap verin, kürsü herkese
açık efendim.
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Yani, hepsini
kabul etmek mecburiyetinde miyiz?
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ünaldı.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Başkan,
olur mu?
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Bir yanda, o
tarzda değerlendirmeler var. Bir yanda, hakikaten, tasarının tenkit
edilmesi gereken, yanlış sonuçlar verebilecek yönlerini de söyleyen
ifadeler de kullanılmıştır. Niye, illa, yani her şeyi sizin gibi değerlendirmek
mecburiyetinde miyiz? Ben kendi düşüncelerimi söylüyorum, şahsi
düşüncelerimi arz etmek için söz aldım, onu söylüyorum.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Ama, bilmeyenleri
yanıltıyorsunuz.
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Bu, sağlık
hizmetinin tabiatında var, yani, tenkit edilen hususların olması,
bana göre çok anormal değil, eşyanın tabiatına uygundur, ama, haksızlık
yapmamak gerekir, onu özellikle söylemek istiyorum.
Dünya Sağlık Teşkilatının sağlık tarifini
ele alırsak, "ruhen, bedenen ve sosyal olarak tam bir iyilik hâlidir"
diyor. Bu tarifi, hiçbir memlekette, hiçbir ülkede, dünyanın hiçbir
yerinde mükemmel bir şekilde yakalamak mümkün değildir. Ama, güzel
bir tariftir, hedef gösteren bir tariftir, yol açan bir tariftir, hizmet
büyüten bir tariftir, Türk'ün Kızılelma'sı gibi bir şey. Yani, bu tarife
göre insan sağlıklı doğacak, sağlıklı gelişecek, sağlıklı aile hayatı
kuracak, sağlıklı yaşayacak, sağlıklı beslenecek, sağlıklı bir ortamda
çalışacak, sağlıklı olarak yaşlanacak. Tabii, bu arada, yaradılışın
gerçeği olarak mutlak bir gerçek olan ölümle karşılaştığında, bu ölümün
sebebi sağlık sisteminin bozukluğundan kaynaklanmayacak, sağlık
hizmetinin verilmesindeki eksikliklerden kaynaklanmayacak, insan
hayatının… Ölümsüzlük, insan arzu edebilir, ama, hiç kimse inkâr edemez
ki, her fâni ölümü tadacaktır. Şair "Hayattan canlı ölüm." diyor.
Onun için, bu kadar gerçek olan bir şeyle karşılaşırken de, ölümün sebebi
sistemin eksikliği olmayacak, sistemin hatası olmayacak. Bu, Dünya
Sağlık Teşkilatının yaptığı tarifin bir gerçeği, dediğim gibi
Türk'ün Kızılelma'sına benzer, daima ileriye götürmesi gereken bir
şey. Ne kadar iyi hizmet verirseniz, daha ilerisini düşünmek gerekir,
daha güzelini düşünmek gerekir. Onun için, eksiklikleri söylemeyi,
tarif etmeyi kınamıyorum, aksine takdir ediyorum. Elbette, ben de söyleyeceğim bazı şeyleri yeri
geldiği zaman ve inşallah, Bakanımızın, Komisyonumuzun da ıttılasına
arz edeceğiz, düzeltme imkânını da hep beraber burada arayacağız inşallah.
Gelişmeleri, tabii, inkâr etmemek gerekir.
Farklılıkları, güzellikleri, iyilikleri, hizmetleri de inkâr etmek
yanlış olur. Kuyrukları unutmadık, randevuları unutmadık, ilaç almadaki
sıkıntıları unutmadık.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Değişen bir şey
yok Sayın Vekilim. Kuyruklar devam yani.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Bitti mi?
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Bitti demiyorum.
Alınan mesafeye, hani "nereden nereye" denilen mesafeye
bakarsanız, onu algılayabilirsiniz zannediyorum.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Sabahın 5'inde
başlıyordu, şimdi 3'ünde başlıyor!
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - SSK hastanesinin
dibinde oturup da muayene olamayan bir memuru, devlet hastanesinin
dibinde oturup da muayene olamayan bir işçiyi düşünün. Şimdi aynı
durumda mı?
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Aynı, aynı,
hiç fark etmiyor.
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Şefkat görmede,
ilgi görmede de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Onun için "nereden
nereye" sözünü hep söyleyeceğiz, bitti demeyeceğiz, Kızılelma'nın
peşinde koşmaya devam edeceğiz inşallah.
Şimdi, iyonlaştırıcı radyasyon, insan
sağlığını tehdit eden en önemli etkenlerden birisidir, savaşta da
kullanılmaktadır, barış amaçlı olarak da kullanılmaktadır. Barış
amaçlı kullanırken elbette ondan istifade ediyoruz, ama zarar da
görüyoruz; hastalarımıza da, personelimize de bundan zarar gelmektedir.
Ne var ki, teşhiste en önemli katkıyı sağlayan bir araç olduğu için ondan
vazgeçemiyoruz. Bunun zararlarını önlemek durumundayız, zararları
önlemek için tedbirler düşünülebilir. Biz, daha evvel, mesai kısıtlamasını
düşünmüşüz. Avrupa Birliği ise, dozimetreyle belirleme sistemini
benimsemiş. İkisinin de kendine göre doğru olan tarafı var, yanlış
olan tarafı var; ama, bilimsel tespit, doğru tespit, herhâlde dozimetreyle
tespittir. Ama, ne var ki, meslektaşlarımızdan itirazlar var:
"Çernobil'le, Amerika'daki nükleer santraller aynı değil. Bu nasıl
aynı değilse, bizim kullandığımız röntgen cihazlarıyla Avrupa'daki
röntgen cihazları da aynı değil." diyorlar. Onun için, ben daha
tekrarlayacağım belki, ama, hemen şimdiden Sayın Bakanımızın ıttılasına
arz ediyorum, yürürlük bakımından biraz süre tanınması, en azından
düzenlemeler bakımından, bu konuda bunun değerlendirilmesi gerekir
diye düşünüyorum. Arkadaşlarımızın bu konuda böylesine bir ihtiyacı
var.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Çok güzel, çok
doğru.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Bravo.
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) -Neden? Zırhlama
denilen bir bilimsel organizasyon var. Işının zararını önlemek
için zırhlama sisteminin iyi kurulmuş olması gerekir, eğer eski
aletler kullanılıyorsa, bu zırhlama yeterli olmayabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ünaldı, konuşmanızı tamamlayınız;
buyurun.
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Hastalarımıza da zarar verir, çalışanlarımıza,
orada daha çok bulundukları için, her zaman orada durdukları için zarar
verebilir. Bunu özellikle belirtmek istiyorum.
Tabip sayısının yeterli olduğunu kim
söyleyebilir ki? Bu yönden de tedbir almaya ihtiyaç vardır. Bu iki
yönden; yani, hem çalışan, dışarıdan gelecek olanlara yol açmak hem
Avrupa Birliğinin insan dolaşımını, fert dolaşımını sağlayan uygulamalarına
uyumlu hâle getirmek için buna ihtiyaç vardır hem de kendi fakültelerimizden
mezun ettiğimiz, ama, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayan insanlarımızın
kaçak durumundan kurtulması için bir zarurettir.
İdari görevlerde muayenehane çalıştırılmaması
hasta sahiplerinin en çok sevindikleri hususlardan birisidir.
Bu, Hükûmetimizin önemli uygulamalarından birisidir; ama, askerî
statüde biraz farklılık olduğu için ona da uygulama içerisinde ayrıcalık
getiren bir hüküm burada getirilmektedir.
Anestezi teknisyenlerinin, anestezi
uzmanlarının yetersizliğinden kaynaklanan geçici kullanımı vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ünaldı, konuşmanızı lütfen
tamamlayınız. Sayın Bakan konuşacak.
Buyurun efendim.
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Sayın Başkan,
Sayın Bakanın konuşması benim süreme dâhil olmaz.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Doğru şeyler
söylüyor.
BAŞKAN - Hayır efendim, şöyle: Ek zaman
verdim de onun için. Politikaların bir kısmını da Sayın Bakan izah
edecek anlamında söyledim.
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Tamam, teşekkür
ediyorum anlayışınıza Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun.
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - En önemli eksiklik
ne, biliyor musunuz? Vicdan rahatını beden rahatına tercih eden insan.
SALİH GÜN (Kocaeli) - Doğru… Doğru…
CANAN ARITMAN (İzmir) - Biz de onu bekliyoruz
sizden.
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Hele hele
hekim olan insan… İnşallah onu da Kızılelma gibi takip edeceğiz.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime
son verirken, hepinize ve halkımıza sağlıklı ve mutlu ömürler diliyorum,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünaldı.
Hükûmet adına, Sağlık Bakanı Recep Akdağ.
Sayın Akdağ, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; bazı kanun
ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılmasına dair
bir kanun tasarısı görüşüyoruz. Bu tasarıyla, sağlık hizmetlerimiz
açısından, Sağlıkta Dönüşüm Programı'mızla ilgili birçok pratik
noktayı çözmüş olacağız ve vatandaşlarımıza verdiğimiz sağlık
hizmetinin kalitesinde de yükselme sağlanmış olacak inancıyla bu
tasarıyı huzurunuza getirmiş bulunuyoruz.
Değerli arkadaşlarım, tasarıda, hekimlerimize
mali bir sigorta yükümlülüğü getiriyoruz ve bunu getirirken de,
kamuda çalışan hekimlere, Sağlık Bakanlığımızda çalışan hekimlere
bu sigortayı yaptırırken, hastanenin veya diğer sağlık kuruluşunun
döner sermayesinden bu sigortanın yarı miktarını ödüyoruz, geri
kalan yarı miktarını da hekimlerimizin kendilerinin ödemelerini
istiyoruz.
Şimdi burada konuşan değerli arkadaşlar,
hekimlerimizin döner sermayelerinden bunun bir kısmının, yarısının
ödetilmesinin sanki çok büyük bir miktar olacağından bahsettiler.
Şöyle ifade edeyim: Uzman hekimlerimiz ve pratisyen hekimlerimiz,
bizim dönemimizde, geçmiş dönemlerle hiç kıyaslanmayacak ölçüde
büyük miktarlarda ek ödemeler alma imkânına sahip oldular ve bu arada
da, böyle bir sigortalamanın yıllık değeri, varsayalım ki 200 YTL
ocaktır; bunun 100 YTL'sini biz döner sermayeden ödeyeceğiz, 100
YTL'sini de değerli hekim arkadaşım kendi döner sermayesinden ödeyecek.
Yani bunlar küçük miktarlar.
Aslında, mevcut kanunlarımıza göre,
herhangi bir kusur olduğu zaman, bir tıbbi kusur olduğu zaman bir kamu
sağlık kuruluşunda, değerli milletvekili arkadaşlarım, bu kusur
öncelikle idareye gelir ve idare bununla ilgili tazminatı ödedikten
sonra bu tazminat kusuru işleyen hekime rücu eder. Şimdi biz burada
hekim arkadaşlarımıza çok büyük bir imkân getirmiş oluyoruz. Yani
bir hekim düşünün ki, bir kusurundan dolayı… Hekimlik yaparken kusurlu
davranmamak mümkün değildir. Tabii ki biz hekimler çok dikkatli çalışırız;
ama, sonuçta beşerdir, sistem içerisinde bir yanlış yapılabilir,
dünyanın her yerinde de bu böyledir. Bunun tazminatı, şu andaki mevcut
kanunlarımıza göre, bu kusuru işleyen hekime rücu etmektedir.
Diyelim ki, 20 bin YTL bir tazminata hükmedildi, 50 bin YTL bir tazminata
hükmedildi. Değerli arkadaşlarım, bunu bir hekim nasıl ödesin? Dolayısıyla,
bu sigortalamayla, hekimlerimizin şu anda riskli oldukları bir
hususta kendilerine yardımcı olmuş oluyoruz. Yaptığımız maddenin
teknik anlamı tamamen budur, başka hiçbir anlamı yoktur. Bunun dışındaki
yorumlar, sadece şahsi yorumlardan ibarettir ve aslında, doğrusunu
söylemek gerekirse, önemli bir kısmı da gerçeği yansıtmamakta idi.
Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi,
klinik şef ve şef yardımcısı atamak üzerine bir kanun yapmıştık, yüce
Meclisimiz böyle bir kanun yaptı. Bu kanunla ilgili uygulamaları
yaparken Anayasa Mahkememiz de, kanunun ilgili bu maddesine yürütmeyi
durdurma kararı verdi. Şimdi, hep, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği
bir hükümden bahsediliyor, aslında iptal edilmiş bir hüküm de yok,
bir yürütmeyi durdurma kararı var. Sayın Cumhurbaşkanımızın bu yürütmeyi
durdurma için Anayasa Mahkemesine giderken ortaya koyduğu bazı
gerekçeler vardı. Şimdi, biz, bu gerekçeleri de dikkate alarak pratik
anlamda kanunu yeniden düzenliyoruz. Aslında, dikkatle gözden geçirilmiş
olsa şu gayet rahatlıkla görülecektir: Üniversitelerimizde doçent
ve profesör atamaları hangi usul ve esaslarla yapılıyorsa, klinik
şef ve şef yardımcısı atamalarını olabildiğince bu esaslara benzer
biçimde yapacak bir uygulama getirdik. Yani, bu işle ilgili, üniversitelerle
ilgili kanun gözden geçirilirse, bu husustaki hassasiyetimiz de
dikkatinize gelmiş olacaktır. Dolayısıyla, tasarının bu maddesiyle
ilgili farklı yorumlar yapmak da doğru değil. Biz, eğitim ve araştırma
hastanelerimizi kuvvetlendirmeye çalışıyoruz. Ayrıca, Anadolu'da
yeni eğitim ve araştırma hastaneleri kurmamız lazım. Sadece üç büyük
şehirdeki hastanelerle bu iş olmuyor. Dolayısıyla, yeni klinik
şef ve şef yardımcısı atamak açısından böyle bir usulü kanun hâline
getirmemiz gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, radyasyonla ilgilenen
sağlık çalışanlarının mesai saatlerinin, günlük mesai saati olan,
normal, diğer sağlık çalışanlarının mesai saatine yükseltilmesiyle
ilgili bir madde getiriyoruz. Şunu açıkça ifade etmeliyim ki, burada
mesai saatinin bugüne kadar beş saatle kısıtlanmış olması aslında
radyasyonla birlikte çalışan sağlık çalışanlarını korumuyor. Burada
da koruma, yine, bu işle ilgili olanların bileceği gibi, dozimetre
dediğimiz, radyasyonu ölçen cihazları kişinin kendisiyle birlikte
taşımasıyla yapılıyor. Yoksa, bir insan, bir saatte de çok büyük
radyasyon alabilir, iki saatte de çok büyük radyasyon alabilir. Dolayısıyla,
kişinin yıllık ne kadar radyasyon dozu alacağı önemli, üstelik, buna
ilaveten, beş yılda toplam alacağı radyasyon dozu önemli. Şimdi,
biz, mevcut kanunla normal çalışma sürelerini getirirken, radyasyon
dozuyla ilgili diğer hükümleri elbette koruyoruz. Şimdi, deniyor
ki: "Efendim, Türkiye'deki, işte, cihazlar yetersiz veya bu işle
ilgili mekânlarda uygunsuzluk var." Buna katılmak mümkün değildir
değerli arkadaşlarım.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Neden?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Bakınız, ülkemizde mevcut radyolojik cihazların bugün yüzde 70'e
yakını ruhsatlıdır. Peki, bu yüzde 70'lik ruhsatlı cihazın acaba ne
kadarı bizden önce ruhsatlanmış, ne kadarı Sağlık Bakanlığımız döneminde,
dört yıllık Hükûmetimiz döneminde ruhsat almış? Bütün resmî kurumlardaki
lisanslı radyolojik cihazın yüzde 86'sı son dört yılda ruhsat almıştır.
Yanlış duymadınız. Biz, Hükûmet olarak bu meseleye bu kadar önem veriyoruz,
Sağlık Bakanlığı olarak bu işi TAEK'le birlikte bu kadar dikkatle takip
ediyoruz. Özel sektördeki lisanslı cihazların da yüzde 80'i son dört
yılda lisans almıştır. Bu cihazlar bizden önce de ülkede vardı ve bu
ruhsatlandırma süreci Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun insan kaynakları
ve imkânları çerçevesinde hızla yürütülmektedir, çok kısa bir zaman
içerisinde de Türkiye'de ruhsatsız herhangi bir cihaz veya hizmet
veren alan kalmayacaktır. Ancak, bu ruhsatsız yerlerin de nereler
olduğunu konuşmak lazım. Yani, öncelikle nereden başladık işe? Şu
anda ruhsatı olmayan işletmelerin büyük çoğunluğu çekim sayıları
düşük olan küçük hastanelerdir veya işte, küçük merkezlerdir. Dolayısıyla,
bu hususta çok büyük bir mesafe almış durumdayız.
Peki, bir kişinin alacağı dozu nasıl
takip etmek lazım? Bu bellidir, bunun uluslararası kriterleri var.
Biz de bu kriterlere uyuyoruz. Yılda 50 milisiverti geçmemelidir
bu doz. Beş yıllık toplam doz da 100 milisiverti geçmemelidir. Yani,
bir yılda 50'yi geçebilir, ama, toplamda, demek ki, geri kalan dört
yılda da bir 50 daha alabilir eğer 50'yi geçmişse. Beş yıl için ortalaması
bunun 20 milisivert olmaktadır.
Şimdi, ben, buraya gelmeden Türkiye
Atom Enerjisi Kurumuyla görüştüm, çünkü onlar sürekli takip ediyorlar
insanların ne kadar radyasyon aldığını. Elbette, bütün insanlarımızın
sağlığı bizim için ne kadar önemliyse onlara hizmet veren sağlık çalışanlarımızın
bu husustaki sağlığı da çok çok önemlidir. Bir taraftan… Hizmet veren,
fedakârlıkla hizmet veren sağlık çalışanlarımızın elbette sağlığını
koruyacağız ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, beş yıllık süreler
itibarıyla, kayıtlarında bu dozu aşmış herhangi bir kimsenin olmadığını
bana ifade etmiştir. Tekrarlıyorum; yani, doz limitini aşmış, beş
yıllık süreler itibarıyla, bir sağlık çalışanının, bir radyasyon
çalışanının Türkiye Atom Enerjisi Kurumunda böyle bir kaydı yok.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Dozimetre
yanlışlığından.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bu, çok net.
Şimdi, dolayısıyla, gerçekler böylesine
ortadayken ve günümüzde, artık, değerli arkadaşlarım, radyasyonla
ilgilenen değerli sağlık çalışanları yalnızca radyasyon aldıkları
alanlarda çalışmıyorlar. Örneğin, ultrasonografiyle çalışıyorlarsa
hiç radyasyon almıyorlar, bir MR'la çalışıyorlarsa, yine radyasyon
almıyorlar. Dolayısıyla, burada önemli olan, kişisel olarak bir kişinin
ne kadar doz aldığının dikkatle takip edilmesidir. Hakikaten, bu
anlamda son yıllarda birlikte Türkiye Atom Enerjisi Kurumuyla çok
yararlı çalışmalar yaptık ve bütün bu dozimetre sonuçlarının elektronik
yolla kayıt altına alınması ve analiz edilmesi için de ciddi bir mesafe
almış bulunmaktayız. Açıkça ifade etmek isterim ki bu yüce kürsüden,
biz, tabii ki, sağlık çalışanlarımızın sıhhatini düşünüyoruz,
bundan sonra da hassasiyetle onların sağlıklarını takip edeceğiz.
Ama, bütün dünya bunu böyle yaparken, Avrupa ülkeleri bunu böyle
yaparken, 1930'lardaki bir kanuna takılıp kalmayı da doğrusu yadırgıyorum.
Değerli arkadaşlarım, yabancı tabiplerin
Türkiye'de çalışma meselesine gelince: Şimdi, Türkiye'de hep doktor
sayısının eksik olduğundan biz bahsediyoruz, bunu, bir Sağlık Bakanı
olarak kamuoyunun gündemine bu kadar yoğunlukta taşıyan ilk kişi
benim ve maalesef, 80'li yıllardan itibaren, ben tıbbiyeye intisap
ettiğim ilk yıllardan itibaren, her 14 Mart Tıp Bayramı öncelikli olmak
üzere, Türkiye'de hekim sayısının fazlalığından birileri bahseder
ve yine üzülerek ifade etmeliyim ki, Türk Tabipler Birliği, 2006'nın
sonlarında yayımladığı bir raporda da "Türkiye'de tıp fakültesi
öğrenci sayısı acilen azaltılmalıdır." diye tarihî bir yanlışı
bir kere daha ifade etmiştir.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - O da onun bir
görüşü, o görüşü buradan savunamazsınız ki yani.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu kürsüden biraz önce bazı hesaplamalar
yapıldı, böyle, yüce millete birtakım rakamlar falan gösterildi.
Tabii, bu hesapları yapan değerli arkadaşım, aslında, bu işin sağlık
otoritesi olarak bizimle gelip önceden görüşseydi, yüce Meclisin
önünde böyle bir yanlış yapmazdı. Yani, bu tabloların yanlışlığı,
sadece Meclis zabıtlarında kalmayacak, vatandaşın hafızasında
da kalacak. Şimdi ben anlatacağım, o tabloları gösteren değerli
arkadaşım da bunu görecek, sizler de mükemmel bir biçimde anlayacaksınız.
70 bin klinisyenin, yani hasta muayene
eden hekimin hasta muayene ettiğinden ve toplam muayene edilen sayı
da buna bölününce, günde 20 kişi, ortalama, hasta bakacağından
bahsedildi. Şimdi bu hesabı yapan arkadaşımız belli ki hayatında
çok fazla hesap yapmamış. 70 bin kişinin, 70 bin klinisyenin başka
hiçbir iş yapmadan sadece hasta muayene ettiğini zannediyor. Böyle
bir şey mümkün mü değerli arkadaşlar?
ALİ ARSLAN (Muğla) - 36 bin...
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Hekimler ameliyat yaparlar, hekimler hasta viziti yaparlar, hekimler
kemik iliği muayenesi yaparlar, hekimler periferik yaymaya bakarlar,
hekimler başka bir sürü iş yaparlar, çevre sağlığı hizmetleri görürler,
koruyucu sağlık hizmetleri görürler, adli hizmetler görürler. Dolayısıyla,
bakın, bütün bu hesapları biz yapıyoruz. Bu hesaplamaları yaptığınız
zaman 100 bin hekimden aynı anda kesitsel olarak 1 günde hasta muayenesiyle
ilgilenebilecek hekim sayısı Türkiye'de 50 bin civarındadır.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Geçen sene Eczacılar
Birliği toplantısında kendiniz verdiniz bu rakamları.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Bu sayıyı, bu 70 bin sayısını, aslında, diğer, özellikle koruyucu
sağlık hizmetlerinde çalışan pratisyen hekim arkadaşlarımızın
diğer işlemleriyle birlikte düşündüğünüzde bu sayı 50 binlerin
de altına düşmektedir. Dolayısıyla, günde 1 hekime ortalama düşen
iş yükü 40 hastaya kadar çıkmaktadır. Peki, 40 hasta acaba normal
bir rakam mı? Tabii ki normal bir rakam değil.
Şimdi burada hekimlerin dengeli dengesiz
dağılımından bahsedildi.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, bende
de bazı grafikler var. Şu grafikte, belki bu biraz küçük, Meclisten
takip eden arkadaşlarım yeterince göremeyebilirler ama mutlaka
bu vatandaşımızın göreceği biçimde de yansıyacaktır. Burada siyah
veya lacivert gibi uzaktan görünen eğri, Türkiye'de hekimlerin, uzman
hekimlerin, biz geldiğimiz zaman, 2002 yılındaki dağılım eğrisidir.
Aradaki çarpıklığı görüyorsunuz değil mi? Birisi alt uçtayken, birisi
çok üst uçta, yani 1'e 14 fark var. Oysa şimdiki eğri, bakın, altta gördüğünüz
kırmızı eğridir. Biz bu dengeyi sağladık. Bunun için çok gayret göstermek
gerekti, açık söyleyeyim. Bunun için çok ilkeli davranmak gerekti.
Bunun için, bütün buradaki, Meclisteki arkadaşlarım, iktidarıyla
muhalefetiyle, bunu, bu dört yıl içerisinde hep birlikte yaşadık.
Bunun için, bütün taleplere, bir AK Parti Hükûmeti olarak, ilkeli bir
şekilde, kararlı bir biçimde, bir sistemle cevap vermek gerekiyordu
ve biz bunu yaptık, bunu da sağladık. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde
hekimlerin bu denli düzgün dağıtıldığı ilk dönemi yaşıyoruz değerli
arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Başhekimler de
öyle mi Sayın Bakan?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Şimdi, şu ısrardan, artık, lütfen, muhalefet partileri, Türk Tabipler
Birliği, benzer çevreler vazgeçsin. Türkiye'de hekim sayısı yeterli
değil arkadaşlar. Yani, buna yeterli diyenler, gerçekten, tarihî
bir hata yapıyorlar.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Hesap ortada.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Kim demiş onu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Ne kadar erken dönerlerse, kendileri için o kadar hayırlı olur. Çünkü,
bunu söyledikçe, bu Meclis kürsüsünde bu hata tekrarlandıkça -defalarca
tekrarladınız- bundan geriye dönme şansınız azalıyor. Bunu yapmayın
değerli arkadaşlar.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Dört yılda 20
bin doktor mezun oldu, nerede bunlar?
SAĞLIK BAKANI RECAP AKDAĞ (Devamla) -
Şimdi, o kadar enteresandır ki, Dünya Sağlık Örgütünün Avrupa bölgesinde
52 ülke var. Bu 52 ülkeden biz sonuncuyuz, sonuncuyduk; şimdi, Arnavutluk'un
önüne geçmişiz değerli arkadaşlar.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Koruyucu
hekimlikte de sonuncusun Sayın Bakan, orada ne yaptın?
CANAN ARITMAN (İzmir) - Ana ve çocuk ölümlerinde
de sonuncuyuz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla ) -
53 ülke oldu Sırbistan ve Karadağ bölündüğü için. Biz şimdi 52'nci ülke
olmuşuz.
Efendim, İngilizlerin de doktor sayısı
azmış. Doğru, az. Onun içindir ki, İngilizler Hindistan'dan, Pakistan'dan,
hatta, Türkiye'den sağlık hizmeti almaya çalışıyorlar şimdi.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Tacikistan'dan
niye doktor getiriyorsunuz?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Onun için sağlık hizmeti almaya çalışıyorlar. İngilizlerin bugün
içinde olduğu sıkıntıyı biz Türkiye Cumhuriyeti olarak yaşamak
zorunda mıyız arkadaşlar? Ben halkıma bunu reva göremem. Siz ana muhalefet
partisi olarak bunu reva görebilirsiniz; ben, ne halkıma ne de bu
ülkenin hekimlerine bunu reva göremem. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bu iş, hekimlere
de büyük bir haksızlık. (CHP sıralarından gürültüler)
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Yabancı
doktorlar…
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen,
Sayın Bakanı dinleyelim.
Buyurun Sayın Bakanım.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Türkiye'deki hekim yetersizliği hekimlere de büyük bir haksızlık.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Bakan da
Genel Kurula hitap etsin Sayın Başkan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Ben, yirmi yıl hekimlik yaptım.
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Meslektaşlarını
suçlayan ilk Bakansınız.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Siz, şimdi, bu kadar hasta kalabalığını, bu kadar insanı…
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Hekimler sizi
çok seviyor!
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Bıçak parası…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
…hekimlerin karşısına çıkarırsanız, elbette hekimin de işi zorlaşır.
Şimdi, oradan laf atıyor: "Bıçak parası."
Yok muydu bıçak parası, inkâr mı ediyorsunuz? (CHP sıralarından gürültüler)
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Kalktı
mı? Kalktı mı? Kalktı mı Sayın Bakan?
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Meslektaşlarını
jurnal ediyorsun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bakın… (CHP sıralarından gürültüler) Bakın değerli
arkadaşlarım, bizim nazarımızda, açık söylüyorum şu Meclis kürsüsünden…
BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir beş saniyenizi
rica ediyorum. Sayın Bakanım… Sayın Bakanım…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Bizim nazarımızda…
BAŞKAN - Sayın Akdağ…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Buyurun Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Bir beş saniyenizi rica ediyorum.
Saygıdeğer arkadaşlarım, burada birbirlerine
hocalık yapmış, öğretim üyeliği yapmış olan doktor arkadaşlarımızdan,
hatta profesör olup diğer profesörlere öğretim üyeliği yapmış olanlar
var. Kendi aranızda konuşabilirsiniz bunu, başka mahfilde, Sağlık
Komisyonunda konuşabilirsiniz. Şu anda Sayın Bakanı dinleyelim,
çalışmalarımızı devam ettirelim. Lütfen sükûneti avdet ettirelim.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Dayanabiliyor
muyuz Başkanım!
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, kendi aranızda
konuşunuz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın Bakan Genel
Kurula hitap etsin Sayın Başkan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Yüce Meclisimizin değerli milletvekilleri, bizim nazarımızda
hekimin kıymeti çok büyüktür, sağlık çalışanın kıymeti çok büyüktür.
Onlar bizim için azizdir.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Belli oluyor!
SALİH GÜN (Kocaeli) - Hekimler sokakta!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Ama, açık söylüyorum, açık söylüyorum: Herhangi bir kişi, sıfatı ne
olursa olsun, insan sağlığını istismar etmeye çalışırsa…
SALİH GÜN (Kocaeli) - Sayın Bakan, hekimler
Kızılay'a çıkıyor, Kızılay'a!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla)
-…insan sağlığının üstünden ticari kazanç elde etmeye çalışırsa
biz bunda yokuz. Biz bunda olmadığımız içindir ki, hekimlerimizle
birlikte, şu son dört yılda, sessizce, mükemmel bir değişimi gerçekleştirdik.
Bakınız, biz hükûmete geldiğimizde, bu
ülkede hekimlerin yüzde 90'ının muayenehanesi vardı…
CANAN ARITMAN (İzmir) - Yok, abartılı
bir rakam.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
…ve hekimlere de çok düşük ücretler veriliyordu. Âdeta şu söyleniyordu
hekimlere: Biz, kamu olarak, devlet olarak size para ödeyemiyoruz,
gücümüz yetmiyor. O zaman, gidin, siz, bunu vatandaştan bir şekilde
almanın yolunu bulun. Ve sistem yıllarca böyle yürüdü. Bunu siz de
çok iyi biliyorsunuz. Ama, bakın, bugün, hekimlerimizin, bu ülkenin
hekimlerinin yüzde 57'si -bir kanun falan getirmedik, bir zorlama
da yapmadık- muayenehanelerini gönüllü olarak kapadılar. Niçin
kapatıyorlar? Çünkü, artık, sosyal devlet mantığıyla AK Parti
hükûmetleri, 58'inci ve 59'uncu Hükûmetler hekiminin de alnının terini
ödüyor…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Muayenehane
kapatmanın onunla hiç alakası yok.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
…sağlık çalışanının da alnının terini ödüyor ve işte bu muayenehaneler
yüzde 60'a yakın oranda kapandı.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Bunları AB'yle
mukayese ettiniz mi Sayın Bakan? AB'deki doktor ne alıyor, bizim doktorlarımız
ne alıyor?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, halk bütün bu süre içerisinde yaşananları
yaşadı. Bu Meclis kürsüsü bu dört yıl içerisinde çok güzel tecrübeler
geçirdi.
CANAN ARITMAN (İzmir) - O 7 kişi var ya,
onlar…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Biz vatandaşımızın ilaca ulaşması
için önünü açarken de siz karşı çıktınız, biz vatandaşımıza aile
hekimliği gibi bir çağdaş sistemi getirdiğimizde de siz karşı çıktınız.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Biz hastaneleri, bütün vatandaşlarımıza
hastanelerin kapısını açarken de siz karşı çıktınız. Şimdi bu değişikliklere
de karşı çıkıyorsunuz, ama, yanlış yapıyorsunuz. (CHP sıralarından
gürültüler)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Hayır, çıkmadık,
çıkmadık. Ona karşı çıkmadık, hayır. Çıktığımız var, çıkmadığımız
var; kabul ettiğimiz var, etmediğimiz var.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, bakınız, ülke, sağlıkta ciddi yapısal bir
dönüşümü gerçekleştirdi. Biz sizin bütün katkılarınıza açığız,
tenkitlerinize de açığız. Ama, önemli olan, yapmak istediğimizin
millete doğru anlatılmasıdır.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Evet,
doğru!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Biz, şu aziz milletin, Türk halkının ilaca daha kolay ulaşmasını istiyoruz,
sağlık hizmetine daha kolay ulaşmasını istiyoruz, cebinden para
ödemeden bu hizmeti almasını istiyoruz. Sağlıkta dönüşümün bütün
amacı budur.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Tam tersi, yaşananlar
bunun tam tersi.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Şimdi, buradan "tam tersi" diye, yine, oradan -bir âdet ya laf
atmak- laf atan değerli arkadaşlarım var.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Yani, Sayın Bakan,
yaşananlar belli.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Bakınız değerli milletvekillerim, 2002 yılında, 2000'li yıllarda
yapılan bir büyük araştırmamız var, Sağlık Bakanlığımızın uluslararası
bazı kuruluşlarla yaptığı bir çalışma var. Türk halkının cepten sağlık
harcamaları, 2000'li yıllarda, biz hükûmete gelmeden önce yüzde
33'ler, 34'ler civarında. Şimdi, bu miktar yüzde 20'lere geriledi. Ne
anlama geliyor bu, bu ne anlama geliyor? İşte muayenehaneye para
ödemezseniz, işte ilacınızı rahat alırsanız, işte sizin özel sektörden
bile hizmet almanızın önünü hükûmetler açarsa cebinizden daha az para
harcarsınız.
Bakın, literatürü bir karıştırın, göreceksiniz
ki bugün dünyada cepten sağlık harcamasının en az olduğu ülkelerden
biri Türkiye Cumhuriyeti hâline gelmiştir. Biz AK Parti Hükûmetleri
olarak bununla iftihar ediyoruz ve bu husustaki çalışmalarımıza
da devam edeceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
CANAN ARITMAN (İzmir) - İngiltere'dir,
İngiltere'dir. Hayır, doğru değil bu. Yüzde 98'ini kamu karşılar. İngiltere'de
sağlık hizmetlerinin yüzde 98'ini kamu karşılıyor. Bu doğru değil,
bu anlattığınız.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -
Yüce Meclisimizin değerli üyeleri, bütün bu gerçekler ışığında,
bu kanun tasarısına vereceğiniz destekten dolayı, şimdiden hepinize
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Başarılar diliyoruz
Sayın Bakan, başarılar diliyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan,
kısa bir sözüm var yerimden, müsaade ederseniz.
BAŞKAN - Neyle ilgili efendim?
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Hasta ücretleriyle
ilgili.
BAŞKAN - Efendim, biraz sonra soru sorma
hakkınız var Sayın Akdemir, o zaman sorarsınız.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Konuya açıklık
getirecek.
BAŞKAN - Efendim, o zaman açıklık getirin
lütfen, istirham edeyim, devam edelim şu çalışmalarımıza.
Evet, şahsı adına, Aksaray Milletvekili
Ahmet Yaşar.
Sayın Yaşar, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AHMET YAŞAR (Aksaray) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun tasarısıyla
ilgili, şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi,
en kalbî duygularımla selamlıyorum.
Bu kanunla ilgili, biraz önce, Sayın
Sağlık Bakanımız, kapsamlı bir açıklama yaptı. Ben, aslında, bu kanunla
ilgili birkaç husus üzerinde şahsi düşüncelerimi yüce heyetinize
aktarmak istiyorum.
Bu kanun, tıp alanında, tedavi alanında
sıkıntı çekilen on-on bir tane konuyu çözüme ulaştırmak amacıyla
hazırlanmış, tabiri caizse, bir torba kanun. Burada, tabii, önemli
eksiklikleri gidermek amacıyla yapılmış. Bunlardan en önemlisi,
hekimlere zorunlu mali sorumluluk sigortası getirilmesi...
İ.SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Ahmet Bey, bu
radyasyon bu torbaya girmez, bu radyasyon, bu torbaya girmez. Radyasyon
vitamin değil.
AHMET YAŞAR (Devamla) - Sami Bey, anlatayım.
Yabancı hekimlere ülkemizde çalışabilme
imkânı sağlanması, radyasyonla çalışan işlerde Avrupa Birliğinin
bilimsel standartlarına ulaşılması, tıpta uzmanlık eğitimiyle ilgili
olarak Anayasa Mahkemesi ve Danıştayın kararları ve görüşleri
dikkate alınarak yeniden düzenleme yapılması, Yüksek Sağlık Şûrasının
adli işlerinin kolaylaştırılması suretiyle yargı sürecinin kısaltılması,
sözleşmeli sağlık personelinin çalışmalarında görülen kimi aksaklıkların
halledilmesi gibi hususlar bu tasarıda görüşülecek.
Burada en önemlisi, tabii, hepimizin
bildiği gibi, hekimlerin malzemesi, her şeyden önce insan sağlığı,
insan ve onun sağlığı, dolayısıyla insan hayatı. Bu yüzdendir ki,
en çok dikkat gerektiren, en çok özveri gerektiren bir meslektir hekimlik.
Hekimlerimizin başına zaman zaman değişik komplikasyonlar gelmiştir,
gelmeye de devam edecektir. Hekim, gerek medikal tedavi esnasında
gerekse cerrahi müdahale esnasında, hiçbir kusuru olmaksızın,
çeşitli tatsız olaylarla karşılaşabilmektedir. Bu, zaman zaman
her hekimin başına gelebilmektedir. Mesela, yaptığı bir iğneyle…
Ki, biz bunu çok yaşadık. Mesela, bir Penadur iğneyi -Doktor Alim Bey
gülüyor- yıllardır yaptıran bir hastanın, yine Penadur iğnesini
alıp doktora götürdüğünde anaflaktik şoka girip öldüğünü yaşadık,
gördük. Dolayısıyla, tabii, bu hasta haklarının artık daha gelişmiş
düzeye ulaşması, hastalara verilen yetkilerden dolayı, insanlar,
bu tip hadiseleri daha da çok büyüterek, abartarak mahkemelere taşımakta
ve hekimleri zor durumda bırakmakta.
Bu bakımdan, hekimlerin, gerçekten, sigorta
kapsamına alınması, bu tip şeylerden dolayı maddi zararlara uğramaması
son derece önemli bir olay ve hekimleri koruyacağını ve hekimlerin
daha cesaretle tedavi olanaklarını kullanacaklarını düşünüyorum.
Gerçekten, çeşitli risklerden kaçmak isteyen hekimler, artık, böyle
önemli durumlarda tedaviyi aksatabiliyorlardı da. Bu vesileyle,
hiç olmazsa, daha sağlıklı bir şekilde tedavilerine devam edecekler
diye düşünüyorum.
Burada, tabii, bunun dışında en önemli
hususlardan bir tanesi, ülkemizdeki hekim açığını giderebilmek
için yapılmış bir yasa. Bu, dünyanın birçok yerinde var, ama, Türkiye'de,
her nedense, bu, çok spekülasyon konusu oldu. Sadece, 1928'de -yanlış
hatırlamıyorsam- çıkarılan 1219 sayılı Yasa'yla, Türk vatandaşı
olmayanlara hekimlik hakkı tanınmıyor Türkiye'de. Halbuki, bizim
hekimlerimiz gidip, çok çeşitli ülkelerde hekimlik yapabiliyorlar,
hem kendi adlarına çalışabiliyorlar hem kamu kuruluşlarında çalışabiliyorlar.
Aslında, bu yasa değişikliğiyle, Türkiye'de, en azından Türkiye'deki
üniversitelerde okumuş, Türkiye'deki tıp fakültelerinde okumuş
doktorların da önü açılmış oluyor. Mesela, geliyor, diyelim, bir başka
ülkeden, Türkiye'de tıp fakültesi bitiren arkadaşımız, Türk uyruğu
taşımadığı için, fakülteyi Türkiye'de okumasına rağmen, bu arkadaşımız
Türkiye'de hekimlik yapamıyor. Bir kere bunun önü açılmış oluyor. Aynı
zamanda, efendim işte ucuz hekimler gelecek veya bilgi donanımı yetersiz
hekimler gelir endişesi hâkim, günlerdir Türkiye'de bu tartışılıyor.
Halbuki, burada, çok açık ve net bir şekilde -Komisyonda da tartışıldı
bu- denkliği kabul edilmeyen, üniversite tarafından, YÖK tarafından
denkliği kabul edilmeyen bir doktorun Türkiye'de çalışma şansı yok.
Bir kere, önce, Türkiye'de çalışabilmesi için, YÖK'ün üniversite
diplomasının denkliğini kabul edebilmesi lazım. Bu son derece
önemli. O zaman, neden tereddüt ediyoruz? Eğer, gerçekten, bu arkadaş,
bu gelen hekim, Türkiye'deki tıp fakültelerinin standardında ise,
YÖK bunun düzeyini kabul etmişse, Türkiye'de de rahatlıkla çalışabilir.
Bu, nereli olursa olsun hiç önemli değil. Önemli olan bilgisinin, birikiminin
yeterli olması. Bu bakımdan, bana göre çok önemli bir tasarı bu. Fakat,
çok büyük hekimler gelecek mi bu yasayla? Ben, şahsen buna, tabii,
çok katılmıyorum. Yani, çok büyük oranda, aman gidelim, Türkiye'de
önümüz açıldı, gidelim de burada biz de hekimlik yapalım, para kazanalım
veya Türk kamu sağlığına hizmet edelim demeyecekler. Ama, bir yerde,
tabii, hem hekim açığından bahsediyoruz hem de bu tür uygulamaların
yapılmamasından bahsediyoruz. Hekim açığı var mı yok mu, bilmiyorum.
Arkadaşlar, biraz önce, Sayın Bakanımız konuşurken, bizim diğer
sözcülerimiz konuşurken itiraz ediyorlar. Yani, niye itiraz ediyorsunuz,
köye, kente gitmiyor musunuz, kendi hastanelerinizdeki hekim kadroları
tamam mı bilemiyorum, ama, benim ilimde, şahsen, sürekli her alanda
açık var, hem pratisyen hekimde hem uzman hekimde. Diğer arkadaşlarımızla
konuştuğumuzda da aynı şekilde, hekim açığı var. Biraz önce Sayın
Bakanımız dağılımı da gösterdi. Aslında, bakın, Personel Genel Müdürümüz
de burada oturuyor. Gerçekten, Sağlık Bakanlığında daha önceki dönemlere
göre çok ciddi bir personel yapılandırılması getirildi ve gerçekten
hiçbir şekilde siyasi tavassutun etkili olmadığı bir tayin mekanizması
kuruldu ilk defa. Sağlık Bakanlığında biz bundan önceki dönemleri
de çok iyi biliyoruz, tayinlerin nasıl yapıldığını da çok iyi biliyoruz,
kümelenmelerin nasıl olduğunu da çok iyi biliyoruz, ama, şimdi,
hiçbir şekilde, hiçbir yerde kümelenme de yok, yığılma da yok ve torpille
oraya gelme de yok. Arkadaşlar, her bölge…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - O da var Ahmet
Bey.
AHMET YAŞAR (Devamla) - Yok efendim.
Adil bir şekilde bölgelere ayrıldı. Alt yapılar, üst yapılar var,
efendim, doktorların, personellerin puanları var. Yani, biz, üç
dört senedir takip ediyoruz bunu.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Ben de takip
ediyorum, ben de görüyorum.
AHMET YAŞAR (Devamla) - Hiçbir şekilde,
artık, Bakanımızın dahi, Personel Genel Müdürümüzün dahi bir doktoru
tayin edecek -inanın bana- yetkisi ve salahiyeti yok. Bu hâle getirildi.
Bu şekilde. Hatta, ben Sayın Genel Müdürü birkaç kere de gerçekten
uyardım bu konuda. Hiç olmazsa kendin birazcık veya Sayın Bakana birazcık
yetki bıraksaydın da biz de hiç olmazsa bazı çok önemli konularda
doktorların yerini değiştirebilseydik diye, ama, ne yazık ki, kendilerinin
bile bir tane doktoru tayin etme şansları yok. Yönetmeliklere uygun
bir şekilde tayinler yapılıyor arkadaşlar, ama, buna rağmen Türkiye'de
hekim açığı devam ediyor.
Bakın, şimdi, ben bir şey üzerinde çalışıyorum.
Onu burada bu vesileyle arz etmek istiyorum ve özellikle de kamuoyuyla
da paylaşalım bunu.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Bayram
Bey oradan "Ben yapıyorum." diyor.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Bayram "Ben
yapıyorum tayin, bana gelsin." diyor.
AHMET YAŞAR (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar,
sizi anlamakta zorlanıyorum. Gerçekten önemli bir konu üzerinde
konuşuyoruz. Yani, neden laf atıyorsunuz, bilmiyorum.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Laf atmıyoruz,
doktor eksiğimizi belirtiyoruz.
AHMET YAŞAR (Devamla) - Bakın, şimdi
söyleyeceğim şey çok önemli. Şimdi, Türkiye'de, bakın, on beş tane
üniversite kurduk. Üniversite kuruluşunda da o zaman gittik, biz,
komisyonda, tıp fakültelerinin ilave edilmesi için mücadele ettik,
ama, başaramadık. Dediler ki: "Üniversite kurulduktan sonra,
üniversite konseyleri isterse tıp fakültesi kursun." Türkiye'nin
şiddetle ilave tıp fakültelerine ihtiyacı var. Bu bir. Bir kere, bunu
herkes kabul etmesi lazım. Türkiye'de 5 bin tane hekim mezun oluyor.
5 bin tane hekimin birkaç bin tanesi askere gidiyor, birkaç bin tanesi
çalışmıyor, birkaç bin tanesi veya birkaç yüz tanesi yurt dışına ihtisasa
gidiyor, birkaç tanesi TUS sınavıyla ihtisasa giriyor ve bizim
göndereceğimiz, alana göndereceğimiz, köye göndereceğimiz pratisyen
hekim kalmıyor. Onun için, tıp fakültesini ivedilikle çoğaltmamız
lazım bu ülkede. Bu bir.
MEHMET IŞIK (Giresun) - Önerge verdim,
teklif ettim, niye kabul etmediniz?
AHMET YAŞAR (Devamla) - İkincisi: Bakın,
tıp fakültesini çoğaltmak, beş yıl, altı yıl gibi beklemek, Türkiye'nin
altı-yedi yıl beklemek gibi sabrı ve tahammülü de yok bana göre. Ben
bunun için alternatif bir politika üretilmesi, alternatif bir çözüm
bulunması için Sayın Bakanımızla, Komisyonumuzla da konuştum ve
bazı öğretim üyesi arkadaşlarımızla da bu konuda çalıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yaşar, buyurun efendim,
konuşmanızı tamamlayın.
AHMET YAŞAR (Devamla) - Türkiye'de bugün
ihtiyacın dışında eczacı fazlalığı var. Eczacıları belirli bir
süre eğitime tabi tutarak, eczacılık fakültesinde görmediği
dersleri, tıp fakültesindeki -daha doğrusu- okutulan dersleri kısa
sürede alarak… Bakın, kısa sürede onları telafi ederek -yanlış anlaşılmasın-
tıp fakültesinde ne okunuyorsa onların hepsini yeni bir eğitimle,
iki yıllık, iki buçuk yıllık, gerekirse üç yıllık bir eğitimle alarak
eczacıların ve diş hekimlerinin, isteyen diş hekimlerinin çok kısa
sürede sağlık sektörüne kazandırılacağını, onların pratisyen
hekim veya aile hekimi olarak mezun edilebileceğini düşünüyorum.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Kasap mı yetiştireceğiz?
Böyle şey olur mu?
AHMET YAŞAR (Devamla) - Bu konuda da çeşitli
temaslarda da bulundum. Herkes de sıcak bakıyor buna, ama, böyle bir
tasarının hazırlanması ve bunun mali boyutunun iyi hesaplanması
lazım. Bunu yaptığımız takdirde, Türkiye'de iki-üç yıl içerisinde
belki sisteme 10-15 bin tane ilave hekim katabiliriz diye düşünüyorum
ve bunu çok önemsiyorum. Zamanım kalmadığı için, diğer maddeyle ilgili…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Yaşar, konuşmanızı
tamamlayınız.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - AK Partiye
kaydolanlara da tıp diploması verelim.
AHMET YAŞAR (Devamla) - Sayın Hocam… Sayın
Hocam… Bakınız, Sayın Hocam, meslek taassubunu bir yere bırakmamız
lazım. Tıp fakültesi açılsın diyoruz, doktorlar ayağa kalkıyor. Eczacılar
doktor olsun diyoruz, doktorlar ayağa kalkıyor. Yahu, uzmanlaşma
fazlalaşsın, TUS sınavlarının önünü açalım diyoruz yine doktorlar
ayağa kalkıyor. Şu meslek taassubunu bırakın. Bu ülkenin hekimlere
ihtiyacı var.
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yaşar.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
tasarının tümü üzerinde yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
Sayın Tandoğdu, buyurun efendim.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Bakanıma
soracağım birinci soru, doktor yetersizliğinden, o nedenle de ithal
doktora ve dışarıdan doktor getirmeyle çözeceğini söyleyen Sayın
Bakana: Dört yıllık AKP İktidarı esnasında 20 bin doktorumuz mezun
olmuştur. Bu 20 bin doktor nerededir? Nereye gitmişlerdir? Türkiye'de
ne kadarı çalışmıştır, ne kadarı Sağlık Bakanlığı bünyesindedir?
İkinci sorum: Muayenehanelerin kapatılması
olayını, içerikli olarak, doğru bir şekilde, konunun dışında olan
arkadaşlarımıza anlatmasını istiyorum. Neden kapatmışlardır?
Bunun nedeni doktorluktan.. Yani, ayrıldıktan sonra doktorluğu
yapmamışlar mıdır, özel hastanelerde mi çalışmışlardır, aynı hastanede
görevlerine devam mı etmişlerdir?
Bir de…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Özyurt, buyurun efendim.
Sayın Özyurt? Yok.
Sayın Çetin, buyurun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Sayın Bakanım,
iki sorum olacak size. Birincisi: Taslakta kabul edilen sigorta sistemi,
sadece hekimlerin mesleki kusurlarından kaynaklı zararlarını
karşılayacağı üzerine kurgulanmış. Oysa, hastanın zarar görmesinin
kaynağı, büyük oranda altyapı eksikliği, personel eksikliği, kötü
çalışma koşulları, uygun olmayan malzeme kullanımı, yeterli olmayan
ve yenilemeyen eğitim sayılabilir.
Şimdi, burada, çok açıkça "Anestezi
teknisyenleri, anestezi uzmanı veya bunun bulunmadığı hâllerde,
ameliyat yapan ilgili uzmanın yönetiminde, onun direktiflerine
uygun olarak anestezi iş ve işlemlerini yapar." dediniz. Gerekçe
olarak da "zaten yapıyorlar" diye açıkladınız.
Bir başka tasarınızda da hemşire açığını
ebelerden karşılama yoluna gittiniz. Oysa, beklenen, bunların kendi
branşlarında üniversitelerde, tıp fakültelerinde yetiştirilmesi
olmalıydı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Neşşar…
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Soruyu soramadık
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Efendim, gerekçeyi sunmadan
sorunuzu sorsaydınız vakit yetişirdi.
Buyurun Sayın Neşşar.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Meclisin işleyişi
konusunda Meclisi de perişan ediyorsunuz Sayın Başkan. Bir dakikada
soru tabii ki sorulmaz.
BAŞKAN - Sorulur efendim, soranlar için
bir dakika çok zamandır.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Nasıl sorulur?
BAŞKAN - Lütfen Sayın Neşşar, buyurun
efendim.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Sayın Bakana
şunu sormak…
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Kendi kendinize
kural koyuyorsunuz. İşletmeyecekseniz
Meclisi, ayrı konu. Bütün kurumları böyle dejenere ediyorsunuz,
sonra da ne istiyorsunuz diye karşı çıkıyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Çetin, burada bu uygulamayı
yaklaşık iki aydır yapıyoruz, hiç itiraz falan yok.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Bir dakikada
soru sorulur mu?
BAŞKAN - Ama, siz tasarılardan bahsederseniz…
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Kamudaki personel
tayinini…
BAŞKAN - Tartışmayalım Sayın Çetin,
lütfen… Burada hiçbir haksızlık yok. Bütün arkadaşlara eşit muamele
var. Lütfen, kendi kendinize…
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Kendi kendine
hüküm ihdas ediyorsun.
BAŞKAN - Sayın Çetin, haksızlık yok kardeşim,
herkese bir dakika süre veriyorum. Neyi tartışıyorsunuz siz, anlamıyorum
ben ya!
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Keyfine göre…
BAŞKAN - Neyi tartışıyorsunuz ya, neyi
tartışıyorsun sen? Allah Allah!
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Amacın, Meclisin
çalışma düzenini berbat etmek!
BAŞKAN - Sayın Neşşar, buyurun efendim.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Neşşar, sizin yerinizi
tespit edip, bir sonraki şeyde size tekrar süre vereceğim.
Sayın Değerli, buyurun efendim.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Şimdi mi
vereceksiniz?
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Sayın Başkan,
tıp fakültesinden mezun olan yeni bir doktorun maaşı ne kadardır şu
an, yeni uzman olan bir hekimin döner sermayesi olmayan yerlerde aldığı
ücret ne kadardır?
2) Sanatoryumlarda yatan hastalar, aktif
olarak müracaat edip tespiti yapılan, yatan hastalar kaç gün yatırılmaktadır?
3) Performans kriterlerini bu hastanelerde
nasıl uyguluyorsunuz?
4) Yıllık tüberküloza yakalanan hasta
sayısı Türkiye'de ne kadardır? 2005 yılında kaç kişi aktif tüberküloza
yakalanmış, yüzde kaçı rezistans kazanmış, yüzde kaçı tedaviye
alınmıştır?
5) Zorunlu tedavi uygulanmakta mıdır,
uygulanmamakta mıdır?
6) Döner sermayeden prim alan klinik şefleri…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Değerli, teşekkür ediyorum.
Sayın Neşşar, mikrofonunuz açık, buyurun
efendim.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli) - Sayın Bakan,
bu geri ödeme kurumlarının getirdiği kısıtlamalar nedeniyle birtakım
hekimler adına riskler oluştuğunu söylüyorsunuz. Bunu bu gerekçeye
yazarken acaba hiç düşündünüz mü ya da hiç sizi uyaran oldu mu? Burada
itiraf ediyorsunuz, diyorsunuz ki: "Bizim ruhsat verdiğimiz
malzemeler ve bizim kısıtladığımız geri ödeme listeleriyle doktorlar
risk altında kalmaktadır." Bunu hiç düşündünüz mü?
İki: O zaman risk yaratan ve hasta sağlığını
tehdit eden malzemeye niye ruhsat veriyorsunuz? Bu ilaçlara niye
ruhsat veriyorsunuz? Bunları verirken hiç araştırmıyor musunuz ya
da geri ödeme listelerini oluştururken, hastalara ve doktorlara
risk oluşturacak tarzda listelerin oluşturulmasına nasıl göz yumuyorsunuz
Maliye Bakanlığında?
Son olarak da, acaba bazı listelere
ilaçların ya da malzemelerin giriş çıkışlarında, örneğin, endokrin
profesörü olan bir müsteşarın olduğu yerde bir zayıflama ilacının
bir girip bir çıkmasından acaba hiç rahatsızlık…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Neşşar.
Sayın Tütüncü, buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakanımız hekimin yetersizliğinden
söz ediyor, yardımcı sağlık personelinin yeterli olup olmadığı konusu
hep es geçiliyor. Acaba, Türkiye'de hangi alanlarda yardımcı sağlık
personeli yetersizliği vardır ve bu konuda Sayın Bakanlık nasıl
bir politika düşünmektedir?
İkinci sorum: Sosyal devlet mantığıyla
hekimin de alnının terinin karşılığının verildiğini Sayın Bakan
ifade ediyor. Sayın Bakanım, siz birinci kademe sağlık hizmetine
parayı soktunuz. Bunun sosyal devlet anlayışıyla bağdaşır yönü nedir?
Bunu açıklamanızı rica ediyorum.
Üçüncü sorum: Yabancı hekim çalıştırılmasında
hangi ülkeyi model olarak, örnek olarak alıyorsunuz?
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Aslanoğlu.
Tekrar mikrofonu açtıralım, o arada
Sayın Akdemir'e söz vereyim ben.
Buyurun Sayın Akdemir.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan
aracılığınızla Sayın Bakanıma iki sorum var.
Biraz önce, Sayın Bakan, sosyal devlet
ilkesinden bahsederken, vatandaşın cebinden daha az paranın harcandığını
söyledi. Tam o sırada, Kocaeli-Yuvacık'tan bir vatandaş telefon açtı, sigortalı
bir vatandaş. Bir tıp fakültesi hastanesine, Sağlık Bakanlığı hastanesinde
yeterli cihaz olmadığı için sevk edildiğini, yapılması gereken
tetkik ve film için ek 1.400 YTL para istendiğini ifade ettiler. Eğer
sosyal güvencesi bu vatandaşın tam ise ve kurumu da, Sağlık Bakanlığının
bir hastanesi de sevk ettiğine göre neden ek ücret isteniyor? Bu ek
ücreti vatandaş cebinden mi ödeyecek, yoksa Sağlık Bakanlığı hastanesi
mi ödeyecek?
İki: Doktor sayısı konusunda Sayın Bakanın
ifade ettiği Avrupa Birliği ülkelerinin toplam ortalamasında
millî gelir ne kadardır?
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Aslanoğlu, buyurun, mikrofonunuz
açık.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın
Bakanım, siz bu Hükûmetin sağlıktan sorumlu bir Bakanısınız. Tabii
üniversite hastaneleri de bu ülkemizde çok önemli, sağlıkla ilgili
büyük kurumlardır. Size direkt olarak bağlı olmasa da, bu üniversitelerimiz
hastanelerinin sorunlarını gidermeye, ondan da sorumlu, Hükûmetin
bir bakanısınız.
Siz, Malatya İnönü Üniversitesini yaklaşık
iki ay önce ziyaret ettiniz. Bu üniversitede açılmayan ameliyathaneler,
açılmayan yataklar, açılmayan poliklinikler, açılmayan diğer servisler…
Hükûmetin bir bakanı olarak size direkt bağlı olmasa da burada gördüğünüz
manzaranın çözümü için acaba Bakanlar Kurulu nezdinde temasta bulundunuz
mu? Ve bu üniversitedeki hastalarımızın perişan hâlini siz direkt
gördünüz. Sizin vicdanınıza soruyorum: Bu üniversiteye kadro,
beş yıldır kadro vermiyorsunuz. Bu üniversite bizim hastanemiz değil
mi? Bu üniversitede bizim hastalarımız yatmıyor mu?
İkinci sorum: Türkiye'de ithal edilen
sağlık malzemesi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bir tek arkadaşımız kaldı, Sayın Işık;
ona da söz vereyim, sonra Sayın Bakana vereceğim.
Sayın Işık, buyurun efendim.
MEHMET IŞIK (Giresun) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Bakana fazla bir soru soracak değilim,
kısa bir sorum var. Daha önce burada konuşan AKP sözcüsü arkadaşımız
"Yeni tıp fakülteleri açılması gerekiyor." dedi. Yeni üniversitelerin
kurulması aşamasında Giresun Üniversitesi kurulurken bir tıp fakültesinin
de oraya açılmasını bir önergeyle burada önerdim -Komisyonda ve Genel
Kurulda- ama, Millî Eğitim Bakanının karşı çıkışıyla ve AKP Grubunun
oylarıyla reddedildi. Bu tutumu nasıl görüyorsunuz, nasıl yorumluyorsunuz?
O sözcüyle, o günkü, bugünkü tutumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Işık.
Sayın Bakanım, buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
Değerli Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Tandoğdu, yine doktor eksikliği
meselesini gündeme getirerek "Türkiye'de 20 bin kişi mezun oldu.
Dört yılda bunlar ne oldu?" dedi.
Değerli Tandoğdu, her yıl sistemden ortalama
2.500 civarında hekim ayrılmaktadır. Bunların içinde, vefat edenler
var, emekli olanlar var, az sayıda da olsa başka bir işe gidenler var.
Dolayısıyla, yılda 10 bine yakın bir hekim ancak istihdam edilebilmektedir
Türkiye'de, dört yılda. Bunların çok önemli bir bölümü -rakamlar net
olarak yok, size bilahare veririm- Sağlık Bakanlığında istihdam
edilmiştir.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Yeni mezun Sayın
Bakan, yeni mezunlardan bahsediyoruz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
Değerli Milletvekilim…
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, lütfen efendim,
lütfen…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
…20 bin kişi mezun oluyor, ama, mevcut havuzdan da ayrılanlar var, bu
kadar basit bu yani.
Şimdi, Türkiye'deki nüfus artışıyla
birlikte bunu mütalaa ettiğiniz zaman, aslında Türkiye'de her 100
bin kişiye düşen doktor sayısını biz bu hızla hiç artıramayacağız,
çünkü, nüfusumuz da artıyor. Şimdi, buradaki önemli mesele… Niçin
biz şunu anlamamakta direniyoruz: Avrupa ortalamasının yarısı
kadar hekim var, Dünya Sağlık Örgütünün Avrupa bölgesinde sonuncuyuz.
Neyi tartışıyoruz, ısrarla neyi tartışmaya çalışıyoruz; ben, doğrusu
bunu anlayamıyorum.
Muayenehaneler neden kapatıldı? Çünkü,
biz, şunu söyledik, dedik ki: Muayenehanesini kapatıp kamuda tam
gün çalışan arkadaşlarımıza, biz yüksek ek ödemeler yapacağız, vereceğiz.
Bunu da gerçekleştirdik. Dolayısıyla, kamuda çalışan değerli meslektaşlarımız,
hekim arkadaşlarımız…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Performansa
göre…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
…çok önemli bir bölümü, performans ek ödemelerinden dolayı, dün vatandaştan
muayenehanesinde alarak çoluk çocuğunun nafakasını kazanmaya
çalıştığı sistemden vazgeçti, gönüllü olarak geldi, tam gün çalışmaya
başladı. Biz de devlet olarak, sosyal devletin gereği olarak onlara
ek ödemeler verdik. Bunun için muayenehanelerini kapattılar.
Sayın Çetin, mesleki kusurun asıl sebeplerinin,
yani, bir kısım sebeplerinin altyapıdan olduğunu ifade ettiler.
Zaten, altyapıdan veya başka bir sebepten dolayı bir zarar görmüşse
vatandaş, bu, hiçbir zaman hekime rücu etmez, o kuruma rücu eder. Dolayısıyla,
bunun için bir sigorta yapmaya lüzum yok, kurumların bunu ödemeye
gücü var. Evet, o da sigortalanabilir, kurum da istiyorsa belki sigortalar,
ama, burada maksat hekimi mağdur etmemektir, hekimi yüksek tazminatlara
mahkûm etmemektir. Onun için, biz, bu uygulamayı getirmiş olduk.
Anestezi teknisyenlerinin anestezist
yokluğunda hizmet edebilmeleri için kanuna madde koyuşumuzun sebebi,
şu anda fiilî olarak devam eden, yönetmelikte de olan bu durumun bir kanun
hükmü hâline getirilmesidir, ama, şunu da ifade etmeliyim ki, son
dört yıl içerisinde anestezist sayımızda çok büyük bir artış oldu.
Sadece Sağlık Bakanlığında çalışan
anestezist sayısı 2 misline çıktı. Dolayısıyla, biz, burada, anestezist
sayısını artıracağız. Ümit ediyorum ki, önümüzdeki bir beş sene
içerisinde, hiçbir anestezi teknisyeni, tek başına, bu şekilde,
anestezist olmadan anestezi vermek zorunda, inşallah, kalmayacaktır.
Sayın Neşşar geri ödeme kurumları kısıtlamalarıyla
alakalı bir soru sordu. Bu, tarihî bir süreç Sayın Neşşar, bu yeni bir
şey değil. Bu kurumların bir kültürü
var. Biz, bu kültürü bir taraftan değiştiriyoruz,
vatandaşın lehine değiştiriyoruz, hem Maliye Bakanlığımızla
hem Çalışma Bakanlığımızla çok olumlu çalışmalar yaptık, geçmişle
kıyaslanmayacak kadar da iyileştirmelerimiz var. Bundan sonra da
bu iyileştirmeler devam edecek, ama, bu süreç içerisinde, herhangi
bir sebeple vatandaş bir sıkıntı çekmişse, bunun hekimin üzerine
rücu etmemesi için de bu sigortalamayı getirmiş durumdayız.
Sayın Değerli "Döner sermayesi olmayan
uzmanın ücreti nedir?" dedi. Sağlık Bakanlığında döner sermayesi
olmayan bir uzman falan yok. Bizim Sağlık Bakanlığımızın bütün kuruluşlarında
döner sermaye ek ödemeleri yapılmaktadır ve döner sermayelerle
beraber bir uzmanı örnek verirsek, Türkiye'deki aylık ortalama 5
bin YTL'yi bulmuştur. Aylık ortalamayı söylüyorum ben size.
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Sayın Bakan,
bir yanlışlık var bunda.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
Hiçbir yanlışlık yok Sayın Milletvekilim. Bunlar kamunun resmî rakamlarıdır.
İSMAİL DEĞERLİ (Ankara) - Neyse, ben
kürsüden söyleyeceğim birazdan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
Ben, size, lütfedip gelirseniz, detaylarını da bilahare izah edebilirim.
Bu tüberkülozla ilgili sorduğunuz sorular
açısından da en önemli husus şu: Tüberkülozu kayıt altına alabilmek
lazım. İlk defa dönemimizde tüberkülozlu hastalar ciddi ölçüde
kayıt altına alınabilmektedir. Aslında, Türkiye'de tüberküloz sayısı
son yıllarda geçmiş yıllardan çok farklı değil, ama, Dünya Sağlık Örgütünün
öngördüğü kayıtlı hasta sayısı artmaktadır ve biliyorsunuz, doğrudan
gözetim altında tedaviye başladık, şu anda, 12 bin kayıtlı hastamızın
9 bini doğrudan gözetim altındadır, yıl sonuna kadar da yüzde 90'ların
üzerine, doğrudan gözetimde, inşallah çıkmayı düşünüyoruz. Türkiye'de,
yıllık 200 civarında dirençli vaka çıkmaktadır, bunları da çok dikkatli
bir biçimde ilgili uzman arkadaşlarımız takip ediyorlar.
Sayın Tütüncü diğer sağlık personelinin
yeterli olup olmadığını sordular. Özellikle hemşire açısından ciddi
açığımız var, ama ebe açısından da durumumuz oldukça iyi ve Türkiye'de
bu gerçek, fiilî olarak, ebelerin çok büyük bir kısmının yıllardır
hastanelerde başka görevlerde veya sağlık ocaklarında başka görevlerde
çalıştırılmasıyla devam ediyor; dolayısıyla, Hemşirelik Kanunu'nda
yapacağımız bir değişiklikle, bu anlamda, ebelerin de önünü biraz
açmış olacağız.
Evet, hemşireler başta olmak üzere diğer
sağlık çalışanlarında da eksik var; ama, Sayın Tütüncü, buradaki
sorunu çözecek kurum, Yükseköğrenim Kurumudur ve biz Yükseköğrenim
Kurumuna bu durumu yazıyla da ilettik, iletiyoruz, görüşmelerde
bulunduk, görüşmelerde bulunacağız; Kurum da, kendi yetki ve sorumluluğunu
anayasal çerçevesi açısından gerektiği gibi kullanmalıdır ve bu
yüce Meclis de bu hususta bize destek olmalıdır.
Sosyal devlet anlayışımızda, birinci
kademeye bir para falan soktuğumuz yok; yani, koruyucu sağlık hizmetlerinin
hepsi Türkiye'de ücretsiz veriliyor. Üstelik, aile hekimliğine
başlıyoruz ve biliyorsunuz, aile hekimliğinde bu işler tamamen
ücretsiz.
Yabancı ülkede hekim çalışmasında
hangi ülke modeldir? Avrupalı ülkelerin hemen hemen hepsi. Bu ülkeler,
kendi mevzuatları çerçevesinde, denklik verdikleri hekimlerin
ülkelerinde çalışmalarına imkân vermektedirler, bizim de niyetimiz
odur.
Sayın Akdemir, bir tıp fakültesi hastanesi
ek 1.400 lira istemişse -biliyorsunuz, tıp fakülteleri hastaneleri
Sağlık Bakanlığımıza bağlı değildir- lütfen, bu vatandaşımızın
bize ulaşmasını sağlayın, biz meselenin takipçisi olalım. Nedir,
niçin istendiğini ben de bilmiyorum.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Ama, sosyal güvence
dâhilinde midir oradaki masraf? Onu sordum.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
Şöyle söyleyeyim: Türkiye'de sigortalı hastaların, yoksullar
dâhil olmak üzere, yeşil kartlılar dâhil olmak üzere, sigorta çerçevesi,
birçok Avrupa ülkesinden de geniştir, o hususta bir sıkıntımız
yok. Ama, problem neyse, lütfen siz bana iletirseniz ben onun takibini
yapacağım.
"Avrupalı ülkelerde millî gelir
ne kadar?" Tabii ki bizden çok yüksek. Ama, Sayın Akdemir, millî gelir
düşük diye insanlar daha az hastalanmıyorlar yani.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sorumu tamamlayamadım.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
Onun için, burada millî gelir düşük olsa da, yüksek olsa da siz yeterli
hekim sayısını bir sosyal devlet olarak bulunduracaksınız ve insanları
bu şekilde tedavi edeceksiniz.
Sayın Aslanoğlu, Malatya Üniversitesi
Tıp Fakültesiyle ilgili olarak bir soru sordunuz. Üniversitelerimizin
aslında hizmetleriyle alakalı durumu geniş konuşmak lazım. Sadece
şunu ifade edebilirim. Bu, Malatya'ya has bir durum da değil Aslanoğlu.
Türkiye'de üniversite hastanelerimiz maalesef çok verimli çalışamamaktadırlar
hasta sayıları itibarıyla. Şöyle söyleyeyim ben size: 20 bine yakın
doktorun çalıştığı üniversite hastanelerinde yılda muayene edilen
hasta sayısı 11 milyon civarındadır. Bu, aslında, hani hekimlere
şu kadar hasta düşüyor, günde bu kadar hasta düşüyor hesapları yapılırken
de dikkate alınması gereken bir husustur. Ama, üniversitelerimizde
istihdam edilecek hekim dışı personel konusunda Maliye Bakanlığımıza
gerekli girişimleri ben yaptım. Üniversitelerimiz de, Maliye Bakanlığı
da bu hususta görüşmelerde bulunuyorlar bu girişimlerden sonra.
Müsaade ederseniz, ithal edilen sağlık
malzemesinin miktarını size yazılı olarak vereyim. Şu anda miktarı
söyleyemeyeceğim.
Sayın Işık'ın ifade ettiği Giresun'a
ait bir tıp fakültesi talebinin karşılanması hususunda da… Sayın
Işık, kuşkusuz, bu işle ilgili hem YÖK'ün hem Millî Eğitim Bakanlığının
birtakım kıstasları var. Bu kıstaslar çerçevesinde bu kıstasları
en çok karşılayan şehirlerden başlamak üzere bunu gerçekleştirmek
lazım. Yarın Giresun da bu kıstasları karşılarsa…
MEHMET IŞIK (Giresun) - Sayın Bakanım,
Giresun'daki altyapının çok hazır olduğunu siz iyi biliyorsunuz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) -
Hayır, böyle bir şey varsa yarın Giresun'da da bu kurulabilir, niçin
kurulmasın. Ama, söylediğim gibi, bu birtakım kıstaslarla ilgili.
Yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum…
ALİ ARSLAN (Muğla) - Karar yeter sayısı…
BAŞKAN - Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunup karar yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi ve ek 9'uncu maddeyi okutuyorum:
BAZI
KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE
DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı
Sağlık Hizmetleri Temel Kanununa aşağıdaki Ek maddeler eklenmiştir.
"Zorunlu malî sorumluluk sigortası
EK MADDE 9- Tıbbî hizmetlerden kaynaklanan
her türlü tazminat taleplerinin karşılanmasını teminen;
a) Serbest olarak mesleğini icra eden
tabipler kendileri için,
b) Personelin katkısıyla elde edilen
döner sermaye gelirlerinden personele ödeme yapılan kamuya ait
döner sermayeli sağlık kurum ve kuruluşları ile özel hukuk kişilerine
ait sağlık kurum ve kuruluşları çalıştırdıkları tabipler için,
zorunlu malî sorumluluk sigortası yaptırmak
zorundadır.
(b) bendi kapsamındaki kamu kurum ve
kuruluşlarında görev yapan tabipler için çalıştıkları kurum ve kuruluşça
yaptırılan sigorta, ilgili tabibin mesleğini serbest olarak icra
etmesi hâlini kapsamaz.
Sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışan
tabiplerin zorunlu malî sorumluluk sigortasının yaptırılmasından,
ilgilinin çalıştığı sağlık kurum ve kuruluşunun amiri birinci derecede
sorumludur.
Bu Kanunla getirilen zorunlu sigorta
kapsamındaki bilfiil veya hâl sebebi ile sigorta yaptıranın tazminata
mahkûm edilmesi hâlinde; sigorta yapan, zorunlu malî sorumluluk sigortasında
öngörülen sınırlar içinde tazminatı doğrudan zarar görene öder.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili İsmail Değerli.
Sayın Değerli, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Değerli, süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA İSMAİL DEĞERLİ (Ankara)
- Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu,
Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile
Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 1'inci maddesine ek 9'uncu
madde üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, konuşmama başlamadan
önce mübarek muharrem ayında şehit edilen Ehlibeyitin manevi huzurunda
saygıyla eğilir ve bundan böyle İslami âlemi birbirine kırdıran,
bölen, haksızlık yapanları da nefretle kınarım.
Değerli arkadaşlar, yıllardır burada
Sayın Bakanı izliyoruz, dinliyoruz. Sayın Sağlık Bakanımız, bu
kürsüye çıktığı zaman her şeyi tozpembe gösteriyor. Sağlık sorunları
tamamen çözülmüş, hastanelerde kuyruklar bitmiş, eczanede kuyruklar
bitmiş, hasta her istediği ilacı buluyor, istediği doktora muayene
olabiliyor, istediği yere gidebiliyor, hiç kuyruk yok! Yani, gerçekten,
doktor olmasam, Ankara'da yıllarca çalışan biri olmasam, üniversiteleri
bilmesem, devlet hastanelerini, sigorta hastanelerini bilmesem
ben de inanacağım. Yani, dışarıdaki doktor arkadaşların yüzde
70'i, Sayın Bakanımızın asıl mesleğinin doktorluk olduğunu vallahi
bilmiyorlar. Çünkü, sağlığı bu kadar bilmeyen, çalışan personelinin,
çalışan doktorların sosyal hakkını bu kadar budayan, haklarını
vermeyen, sıkıntı yaşatan, dilediği gibi, dilediği şekilde tayinlerini
yapan kendisi değilmiş gibi. Hastaneleri herhâlde hiç bilmiyor Sayın
Bakanımız. Sayın Bakanım, gördüğün o hastanelerde sedye yok, sedye.
Sedyeyi bilir misiniz siz? Sigorta hastanesine gidiyoruz, üzerine
hasta yatıracak sedye bulamıyor; doktor, üstünde oturacak sandalye
bulamıyor, bilgisayarları doğru dürüst çalışmıyor, not tutacak
personeli yok, masasını silecek, hizmet edecek insan bulamıyor;
nasıl bu kadar tozpembe siz gösteriyorsunuz bunu? Türkiye'de bu kadar
doktor eksikse eğer, hakikaten 100-150 dolara da doktor çalıştırmayı
becerebiliyorsanız, bir tıp fakültesi mezununun, tıp fakültesinde
okuyan bir talebenin devlete yıllık maliyeti yaklaşık 100 milyar
lira. O zaman bu kadar pahalı bir hizmet ise bu ve siz de dışarıdan
100-150 dolara doktor bulabiliyorsanız, o zaman kapatın bu tıp fakültelerini.
Niye bu tıp fakültelerini açık bırakıyorsunuz? Niye bu kadar emek
veriyorsunuz? Çünkü, bu, hem oraya çocuğunu gönderen vatandaşımıza
büyük bir yük hem de gerçekten devlete büyük bir yük. Nereden çıkarıyorsunuz
siz bu her şeyi tozpembe göstermeyi?
Siz daha önce de çıktınız "Mecburi
hizmeti kaldırıyoruz, mecburi hizmet şöyle kötüdür, böyle kötüdür.
Bu, sözü bile edilemeyecek bir durumdur." diye burada bir sürü
nutuklar attınız. Ama, aradan bir yıl geçmeden mecburi hizmeti tekrar
zorunlu hâle getirdiniz. O zaman da böyle her şeyi gerçekten yağladınız
balladınız. Yani, milleti de kandırıyorsunuz. Allah aşkına, milleti
kandırıyorsunuz ama, burada dünya kadar doktor var, doktorları kandıramazsınız
siz. Hastanelerin hâli perişan. Sağlıkta Dönüşüm Projesi… Sağlıkta
Dönüşüm Projesi değil, sağlıkta çöküş projesi başlamıştır. (CHP sıralarından
alkışlar) Vatandaş perişandır bu konuda. Siz neden bahsediyorsunuz?
Değerli arkadaşlar, dünyanın hiçbir
yerinde hiçbir şey zorunlu değildir. Siz, öğretmene zorunlu hizmet
getiriyor musunuz? Siz, başka meslek gruplarına zorunlu hizmet getiriyor
musunuz?
AHMET YAŞAR (Aksaray) - Var var, öğretmene
de var.
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - Siz, başka
insanlara da yine böyle, mecburi şunu yapacaksın, diyebiliyor musunuz?
Bu, insan haklarına aykırı, isteyen kabul eder istemeyen etmez.
Sayın Bakan, siz, önce, çalışan personelinizin
çalışma ortamını düzenleyeceksiniz. Siz bu mesleği özendireceksiniz.
Ben daha önceki bir konuşmamda, doktorlara kız vermiyorlar, dedim;
bana güldünüz. Gerçekten doktorlara kız bile vermiyorlar. Bir uzman
hekimin aldığı maaş 1,5 milyar civarında, bir asistanın aldığı para
900 milyon civarında. Bu altı sene, yedi sene eğitim görüyor bir insan.
Allah aşkına hangi bir uzman hekim 5 milyar, 6 milyar, 7 milyar döner
sermayeden alıyor? Sayın Bakan, Numune Hastanesindeki asistanın
hâlini bir görün.
Klinik şefleri alıyor beyler. Sabaha
kadar nöbet tutan o hekim, nöbet tutan o asistan, klinik şefinin matbu
kâğıdını koymuş önüne, sanki o çalışıyormuş gibi imza basılmış, üstü
dolduruluyor, parayı klinik şefleri alıyor. Peki, kaç tane klinik
şefi bu parayı alıyor? Oradaki asistan ne alıyor? Ayda 500 milyon,
600 milyon, 700 milyon lira para alıyor. Nasıl oluyor da böyle 6 milyar,
7 milyar… Biz, hiç bilmiyor muyuz? Biz, bu ülkede yaşamıyor muyuz? Nerede
görülmüş böyle?
Değerli arkadaşlar, şimdi, öyle bir
sistem getiriyorsunuz ki, serbest çalışan hekim sigortalasın kendisini.
Gerçekten iyi bir şey, ama, önce bunun altyapısını hazırlayacaksınız.
Serbest olan hekim isterse sigorta yaptırır, istemezse yapmaz, sana
ne! Bir zorunluluğu mu var illa bu insan kendini sigorta yaptırsın?
İsterse yapar. Sen, arabanı istersen sigorta yaparsın, istemezsen
yapmazsın. Kaza yaptığın zaman da parasını cebinden ödersin. Bir kere…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Zorunlu trafik
sigortası var.
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - O zorunlu
trafik sigortası ayrıdır arkadaş, o ayrı bir konu. Siz, bunu getirin,
doğru bir şey, ama, sadece doktora değil; oradaki teknisyen ne olacaktır,
oradaki hemşire ne olacaktır?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) -
Mağdur olanın parasını kim verecek, mağdur olanın? İmkânı yoksa sigorta
verecek.
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - Mağdur olanın
parasını, tıpış tıpış, o hatayı işleyen doktor, malını, mülkünü
satar onu da öder. Bunun başka bir yolu yok.
Değerli arkadaşlar, özel yasalarla kurulmuş
olan özel sektör, sigortayı yine zorunlu getiriyorsunuz, serbest
çalışana zorunlu getiriyorsunuz. Serbest çalışan kendisi…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Çağdaşlık bu,
çağdaşlık.
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - Hiç itirazım
yok, onun altyapısını hazırlamak lazım önce.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Tüm dünyada
var.
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
özel sektör kendisi sigortalayacak ve sigorta primlerini ödeyecek,
serbest çalışan kendisi ödeyecek, sigorta primlerini ödeyecek.
Doğru, hiç itirazım yok. Kamu kurumunda çalışan arkadaş da, yüzde
50'sini döner sermayeden ödeyecek, yüzde 50'sini de cebinden ödeyecek.
Değerli arkadaşlar, o döner sermayeden
her doktor öyle 3 milyar, 5 milyar para alabiliyor mu acaba?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) -
Alıyor, alıyor.
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - Peki, tazminat
geldi, siz bu tazminatın tabanı, tavanı, koyuyor musunuz sınır? Tavan
şu kadar, taban şu kadar, diye bir sınır getiriyor musunuz? Bunu da
getirmiyorsunuz.
Peki, mahkemeler uzun süre sürdü, maddi
tazminatın bir formülü vardır, o maddi tazminat standarttır, manevi
tazminatı ne yapacaksınız? Manevi tazminat, bir hâkim veriyor 5
milyar, öbür hâkim veriyor 50 milyar, yıllarca da bu sürüyor.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Hâkimlerin suçu.
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - Bir hesaplarını,
faizlerini hesapladığınız zaman ne olacak bu? Mahkemeler beş sene
sürüyor. Peki, sigorta, bir hudut koydunuz, fazla prim ne olacak? Fazlasını
kim ödeyecek? Primi koydunuz, bir hudut koydunuz 50 milyar, tuttu 300
milyar. Doktorun döner sermayede kazandığı o kadar para var mı acaba?
Nasıl ödeyecek doktor? Kamu bunu ödedi.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - İşte, sigorta
ödeyecek.
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - Peki, doktor
bunu…
Efendim, sigorta, hudut getiriyorsun
sen, ona göre prim koyuyorsun. 300 milyar geldi, sigorta 50 milyar ödedi,
üstü nasıl olacak? Kamu bunu cebinden ödedi, peki, sonra da doktora
rücu etti. Doktorun, bırakın siz döner sermayeden aldığı para, doktor
bütün ekstra maaşını da verse onu karşılayamayacak. Maaşını verse
zaten karşılamaz, malını mülkünü satmak zorundadır. Bunun bir altyapısı
hazırlanmadan, bunun tertibi, düzeni yapılmadan ne olacaktır?
Peki, ben size soruyorum yine. Riskli
meslek grupları vardır, daha çok cerrahlarda bu sıkıntı var, beyin
cerrahları, kalp cerrahı, diğer genel cerrahlarda, yani cerrahi
olarak çalışanlarda bu risk var; cildiyecinin ödediği prim nereye
gidecek? Dâhiliyecinin ödediği veyahut da öbür röntgencinin ödediği,
risk taşımayan grupların ödediği prim ne olacak? Bu vatandaş niye boşuna
sigortaya para ödesin?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Değerli, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun efendim.
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
bundan sonraki maddede yine benim konuşma hakkım var. Ben orada devamını
sağlayacağım.
Hepinize saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Değerli.
Saygıdeğer arkadaşlarım, şu anda gruplar
adına konuşma talepleri var. İkinci bir konuşmacı için de süremiz
yeterli değil. Bütün bunları dikkate alarak, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 1 Şubat 2007 Perşembe günü, alınan karar gereğince,
saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Hepinize ve
bizi izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati:
19.53