DÖNEM: 22 CİLT: 144 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
52’nci Birleşim
18 Ocak 2007 Perşembe
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (11/7) esas numaralı gensoru, (8/36) ve (8/37)
esas numaralı genel görüşme önergelerinin öngörüşmelerinin birleştirilerek
birlikte yapılması ve görüşme günü ile çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
V. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖN GÖRÜŞMELER
1.- Anavatan Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri
Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş ve Gaziantep Milletvekili
Ömer Abuşoğlu'nun, Avrupa Birliği üyelik süreci, sözde Ermeni iddiaları
ve Kıbrıs konuları ile Irak'taki gelişmeler ve ABD'yle ilişkilerde
etkili bir dış politika izlenmesinde görev ve sorumluluklarını
yerine getirmediği iddiasıyla Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdullah Gül hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/7)
2.- Ankara Milletvekili Faruk Koca ve 29 milletvekilinin,
Irak'taki gelişmeler ile ülkemizin ve uluslararası toplumun bu ülkenin
sorunlarının çözümüne yapabileceği katkılar hakkında genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi (8/36)
3.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanı
Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile Grup Başkanvekilleri, İstanbul
Milletvekili Ali Topuz, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol ve Samsun
Milletvekili Haluk Koç'un, bölücü terör örgütünün Kuzey Irak'taki
faaliyetleri ve Kerkük'ün durumu başta olmak üzere Irak'taki son gelişmeler
hakkında genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/37)
VI. - SEÇİMLER
A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1.- Bayındırlık, İmar, Uaştırma ve Turizm Komisyonunda
açık bulunan üyeliğe seçim
VII. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, milletvekillerinin
bilgi taleplerinin karşılanmadığı iddiasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/14588)
2.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA'nın,
Afyonkarahisar'a yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/18699)
3.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, yaptığı
iddia edilen bir görüşmeye ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in
cevabı (7/19194)
4.- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, Muğla-Fethiye-Erendağı
Kayak Merkezine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla
KOÇ'un cevabı (7/19308)
5.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, tasfiye
halindeki İhlas Finans Kurumuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/19592)
6.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Güzel Sanatlar
Genel Müdürlüğünün mal ve hizmet alımlarında yolsuzluk yapıldığı
iddiasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı
(7/19644)
7.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, Devlet Tiyatroları
Çalışma Yönergesi ve personel alımına ilişkin sorusu ve Kültür ve
Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/19670)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak beş oturum
yaptı.
Bir ila Dördüncü Oturumlar
Mersin Milletvekili Mustafa Eyiceoğlu, Mersin-Akkuyu'da
yapımı planlanan nükleer enerji santralinin kurulum çalışmalarına;
temiz ve sürekli enerji temin etmek için alternatif kaynakların ülkemiz
ekonomisine ve çevreye sağlayacağı faydaya,
İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü, Devlet Tiyatrolarındaki
kadrolaşma ve kötü yönetim iddialarına,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey'in,
yabancılara gayrimenkul satışına ilişkin gündem dışı konuşmasına
Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak cevap verdi.
İzmir Milletvekili Enver Öktem'in (3/992) (S. Sayısı:
1281),
Kocaeli Milletvekili Salih Gün'ün (3/993) (S. Sayısı:
1282),
Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına
gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden
kurulu karma komisyon raporları;
Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 40 milletvekilinin,
açık öğretimde yaşanan sorunlar ile Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğüyle
ilgili iddiaların araştırılması (10/413),
Gaziantep Milletvekili Abdulkadir Ateş ve 35
milletvekilinin, turizm sektöründeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/414),
Amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri;
Genel Kurulun bilgisine sunuldu; Meclis araştırması
önergelerinin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin,
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının:
1'inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden;
2'nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı: 904),
3'üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın
Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair (1/1115) (S. Sayısı: 1147),
Kanun Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
4'üncü sırasında bulunan ve İç Tüzük'ün 91'inci
maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler
hâlinde görüşülmesi kararlaştırılmış olan Petrol Kanunu Tasarısı'nın
(1/835) (S. Sayısı: 1041) görüşmeleri tamamlanarak, elektronik cihazla
yapılan açık oylamadan sonra, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.
Saat 18.05'te toplanmak üzere, dördüncü oturuma
17.48'de son verildi.
Sadık Yakut
TBMM
Başkanı Vekili
|
Ahmet Gökhan
Sarıçam |
Türkân
Miçooğulları |
|
Kırklareli |
İzmir |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
Beşinci
Oturum
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 5'inci sırasında bulunan, Petrol Piyasası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın (1/1215) (
18 Ocak 2007 Perşembe günü, alınan karar gereğince
saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.50'de son verildi.
İsmail Alptekin
Başkan
Vekili
|
Ahmet Gökhan
Sarıçam |
Türkân
Miçooğulları |
|
Kırklareli |
İzmir |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
No.: 66
II. - GELEN KÂĞITLAR
18 Ocak 2007 Perşembe
Teklifler
1.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 40 Milletvekilinin; 05.01.1961
Tarihli ve 222 Sayılı İlköğretim Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/931) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor; Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12.1.2007)
2.-
İzmir Milletvekili Enver Öktem ve 17 Milletvekilinin; Hemşirelik
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/932) (Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
12.1.2007)
Raporlar
1.-
Ailenin Korunmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Adalet
Komisyonları Raporları (1/1272) (S. Sayısı: 1318) (Dağıtma tarihi:
18.1.2007) (GÜNDEME)
2.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Hatay Milletvekili
Sadullah Ergin, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, İstanbul Milletvekili
İrfan Gündüz, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılması Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu
(2/925) (S. Sayısı: 1321) (Dağıtma tarihi: 18.1.2007) (GÜNDEME)
Gensoru Önergesi
1.-
Anavatan Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Malatya Milletvekili
Süleyman SARIBAŞ ve Gaziantep Milletvekili Ömer ABUŞOĞLU'nun, Avrupa
Birliği Üyelik Süreci, Sözde Ermeni İddiaları ve Kıbrıs Konuları
ile Irak'taki Gelişmeler ve ABD'yle İlişkilerde Etkili Bir Dış Politika
İzlenmesinde Görev ve Sorumluluklarını Yerine Getirmediği İddiasıyla,
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL Hakkında Anayasanın
99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı Maddeleri Uyarınca Bir Gensoru Açılmasına
İlişkin Önergesi (11/7) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2007) (Dağıtma
tarihi: 17/1/2007)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun,
camilerin yönetim ve denetimine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet
AYDIN) yazılı soru önergesi (7/18724)
2.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19350)
3.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19351)
4.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19352)
5.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19353)
6.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19354)
7.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19355)
8.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19356)
9.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19357)
10.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19358)
11.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19359)
12.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19360)
13.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19361)
14.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19362)
15.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19363)
16.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19364)
17.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19365)
18.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19366)
19.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19367)
20.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19368)
21.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19369)
22.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19370)
23.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19371)
24.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19372)
25.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19373)
26.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19374)
27.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19375)
28.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19376)
29.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19377)
30.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19378)
31.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19379)
32.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19380)
33.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19381)
34.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19382)
35.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19383)
36.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19384)
37.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19385)
38.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19386)
39.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19387)
40.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19388)
41.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19389)
42.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19390)
43.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19391)
44.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19392)
45.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19393)
46.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19394)
47.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19395)
48.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19396)
49.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19397)
50.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19398)
51.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19399)
52.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19400)
53.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19401)
54.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19402)
55.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19403)
56.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19404)
57.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19405)
58.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19406)
59.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19407)
60.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19408)
61.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19409)
62.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19410)
63.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19411)
64.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19412)
65.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19413)
66.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19414)
67.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19415)
68.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19416)
69.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19417)
70.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19418)
71.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19419)
72.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19420)
73.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19421)
74.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19422)
75.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19423)
76.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19424)
77.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19425)
78.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19426)
79.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19427)
80.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19428)
81.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19429)
82.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19430)
83.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19431)
84.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19432)
85.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19433)
86.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19434)
87.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19435)
88.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19436)
89.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19437)
90.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19438)
91.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19439)
92.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19440)
93.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19441)
94.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19442)
95.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19443)
96.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19444)
97.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19445)
98.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19446)
99.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19447)
100.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19448)
101.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19449)
102.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19450)
103.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19451)
104.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19452)
105.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19453)
106.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19454)
107.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19455)
108.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19456)
109.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19457)
110.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19458)
111.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19459)
112.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19460)
113.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19461)
114.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19462)
115.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19463)
116.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19464)
117.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19465)
118.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19466)
119.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19467)
120.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19468)
121.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19469)
122.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19470)
123.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19471)
124.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19472)
125.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19473)
126.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19474)
127.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19475)
128.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19476)
129.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19477)
130.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19478)
131.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19479)
132.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19480)
133.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19481)
134.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19482)
135.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19483)
136.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19484)
137.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19485)
138.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19486)
139.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19487)
140.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19488)
141.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19489)
142.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19490)
143.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19491)
144.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19492)
145.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19493)
146.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19494)
147.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19495)
148.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19496)
149.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19497)
150.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19498)
151.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19499)
152.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19500)
153.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19501)
154.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19502)
155.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19503)
156.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19504)
157.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19505)
158.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19506)
159.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19507)
160.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19508)
161.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19509)
162.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19510)
163.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19511)
164.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19512)
165.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19513)
166.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19514)
167.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19515)
168.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19516)
169.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19517)
170.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19518)
171.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19519)
172.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19520)
173.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19521)
174.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19522)
175.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19523)
176.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19524)
177.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19525)
178.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19526)
179.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19527)
180.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19528)
181.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19529)
182.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19530)
183.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19531)
184.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19532)
185.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19533)
186.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19534)
187.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19535)
188.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19536)
189.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19537)
190.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19538)
191.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19539)
192.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19540)
193.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19541)
194.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19542)
195.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19543)
196.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19544)
197.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19545)
198.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19546)
199.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19547)
200.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19548)
201.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19549)
202.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19550)
203.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19551)
204.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19552)
205.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19553)
206.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19554)
207.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19555)
208.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19556)
209.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19557)
210.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19558)
211.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19559)
212.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19560)
213.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19561)
214.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19562)
215.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19563)
216.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19564)
217.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19565)
218.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19566)
219.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19567)
220.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19568)
221.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19569)
222.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19570)
223.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19571)
224.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19572)
225.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19573)
226.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19574)
227.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19575)
228.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19576)
229.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19577)
230.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19578)
231.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19579)
232.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19580)
233.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19581)
234.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19582)
235.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19583)
236.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan
İlinin bir köyünün yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19584)
18 Ocak 2007 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 52'nci
Birleşimi'ni açıyorum.
III. - Y O K L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin
oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini,
bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin
salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna
rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, görevli
personel aracılığıyla, üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük'ün
19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım.
Okutuyorum:
IV. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (11/7) esas numaralı gensoru, (8/36) ve (8/37) esas numaralı genel
görüşme önergelerinin öngörüşmelerinin birleştirilerek birlikte
yapılması ve görüşme günü ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine
ilişkin AK Parti Grubu önerisi
18/01/2007
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 18.01.2007 Perşembe günü (bugün)
toplanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Sadullah
Ergin
Hatay
AK
Parti Grubu Başkanvekili
Öneri
17.1.2007 tarihinde bastırılarak dağıtılan ve
18.1.2007 tarihli (bugünkü) Gelen Kâğıtlar Listesinde yayımlanan,
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül hakkındaki
(11/7) esas numaralı Gensoru Önergesinin Gündemin "Özel Gündemde
Yer Alacak İşler" kısmına alınması ve Gündeme alınıp alınmaması
hususundaki görüşmelerinin Genel Kurulun 18.1.2007 Perşembe günkü
(bugünkü) Birleşiminde yapılmasının, bu Birleşimde çalışma süresinin
öngörüşmeleri birlikte yapılacak olan (8/36) ve (8/37) esas numaralı
Genel Görüşme Önergelerinin öngörüşmelerinin tamamlanmasına
kadar uzatılması;
Genel Kurulun; 23.1.2007 Salı ve 24.1.2007 Çarşamba
günkü Birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının
görüşülmemesi, 23.01.2007 Salı günkü Birleşiminde kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesi; 23.01.2007 Salı günü 15.00-20.00,
24.01.2007 Çarşamba ve 25.01.2007 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri
arasında çalışmalarını sürdürmesi;
Önerilmiştir.
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma Partisi Grup önerisinde,
lehinde söz isteyen Eyüp Fatsa, Ordu Milletvekili.
Buyurun Sayın Fatsa. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Fatsa, süreniz on dakikadır.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Grup önerimizin lehinde söz aldım. Bu vesileyle, Başkanlık
Divanını ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Grup önerimizin ana hatlarıyla
içeriği, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugünkü çalışma programını
düzenlemek ve ayrıca, önümüzdeki haftanın da Meclisteki çalışma
saatlerini düzenlemekten ibarettir. Bugünkü program, daha önce
açıklandığı gibi, bir genel görüşme, özellikle Irak ve Kuzey Irak'ta
yaşanan son gelişmelerin Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir genel
görüşme yapılıp yapılmamasıyla alakalı ön görüşmesinin yapılması
ve normal Meclisin diğer yasama faaliyetlerine devam etmesiydi. Ancak,
Anavatan Partisi Grubunun, Dışişleri Bakanımız, Başbakan Yardımcımız
Sayın Abdullah Gül'le alakalı vermiş olduğu gensorunun da bugün gündeme
alınmasıdır esas Grup önerimizin içeriği. Şimdi, tabii, özellikle
gensoruyu veren Anavatan Grubu, niye bugün, diye sorabilir. Yani,
önümüzde süre vardı, önümüzdeki hafta da bunu görüşebiliriz, gibi
bir saikle, bir düşünceyle olaya yaklaşabilir. Ancak, gensoruların
Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşme usulü de vardır. Üç gün içerisinde
gensoruyla ilgili talep basılır ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığınca da üyelere dağıtılır; bu dağıtım işi yapılmış ve bu
basılıp dağıtma işleminden sonra da önündeki gelecek on gün içerisinde
de gensorunun görüşmeleri, ön görüşmeleri yapılır, diyor İç Tüzük
106'ncı madde. Yine, ilgili Anayasa maddesi olayı bu şekilde düzenliyor.
Tabii söz konusu Dışişleri Bakanı olunca, Sayın
Dışişleri Bakanının önümüzdeki hafta içerisinde, özellikle salı
gününden sonraki süreçte yurt dışı programları var. Süreç on günle
sınırlı. Süreç on günle sınırlı, dolayısıyla bir Bakanla ilgili
verilmiş gensorunun görüşülmesinde ilgili Bakanın Türkiye Büyük
Millet Meclisinde bulunamayışının ne şekilde anlaşılacağını,
ben arkadaşların takdirine bırakıyorum. Dolayısıyla, bu, tamamen
bir hassasiyetten dolayı ve bu gensorunun normal İç Tüzük ve Anayasa
prosedürü içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülürken
ilgili Bakanın da Genel Kurulda hazır bulunmasına yönelik ve kendisiyle
ilgili ithamlara cevap vermesine bir fırsat verilmesine yönelik
bir uygulamadır. Dolayısıyla, yapılan uygulama tamamen İç Tüzük'e
ve yine gensoruyla alakalı Anayasa maddesine uygun bir düzenlemedir.
Bunun farklı bir şekilde ifade ediliyor, anlaşılıyor ve anlatılıyor
olmasının da, doğrusunu isterseniz, iyi niyetle bağdaşır bir tarafı
olmadığı kanaatindeyim.
Ha, şöyle sorulabilir: Ya, önümüzdeki hafta bunun
ön görüşmesi yapılsaydı. Peki, ben de o zaman bu arkadaşlarımıza
şunu sormak durumda kalırım: Yani, önümüzdeki hafta da Türkiye Büyük
Millet Meclisinin veya ondan sonraki hafta da Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çalışmaları devam ediyor. Dolayısıyla, bugün, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde siyasi parti grupları tarafından verilmiş
ve gerçekten kamuoyunun da yakinen takip ettiği, dikkatle, itinayla
takip ettiği bir genel görüşmenin ön görüşmesinin yapıldığı bir
haftada bu gensorunun verilmiş olması da ayrıca çok düşünülmesi,
üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur diye ifade etmek istiyorum.
Bu düşüncelerimi sizlerle paylaştıktan sonra,
yani, gensoruyla ilgili uygulayacağımız prosedürü -ki, İç Tüzük'e
ve Anayasa'ya uygundur- dolayısıyla, bunu sizlerle paylaştıktan
sonra, Grup önerimizin lehinde oy kullanacağınız düşüncesiyle,
Genel Kurulu ve Başkanlık makamını saygıyla selamlıyorum ve Sayın
Başkana da teşekkür ediyorum.
Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Fatsa.
Grup önerisi aleyhinde söz isteyen, Malatya Milletvekili
Süleyman Sarıbaş.
Buyurun Sayın Sarıbaş. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Sayın Sarıbaş, süreniz on dakikadır.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Anavatan Partisinin vermiş olduğu gensorunun
bugün gündeme alınması elbette bizi sevindirdi, yani, bir an önce
ciddiye alınarak tartışılması bizi sevindirdi. Bizim itirazımız
bu değil. Bugün bir genel görüşme gündemi belirlenmişti -salı gününden
itibaren- ve bu genel görüşme, Türkiye'nin Irak politikasında, Kuzey
Irak politikasında millî bir mutabakatın bu Mecliste müzakere zemini
içerisinde tartışılması ve iktidarın hakikaten muhalefetin desteğine
ihtiyacı var ise bu noktada, o desteğin de sonuna kadar verilmesi
için, ortak millî çıkarlarımızın belirleyeceği bir tartışma zemini
olmasını istiyorduk genel görüşmenin. Onun için gensorunun bugünün
mehabetine uygun olmadığını, yarın, öbür gün, cuma, cumartesi, pazar,
pazartesi, Sayın Bakan mademki salı günü gidiyor, gensorular özel
gündemdir, özel gündemle Meclis toplanma kararı alır, tartışabilirdik.
Türkiye'nin dış politikası… Kaldı ki, bunlar birbirinden ayrı konular,
yani, Kuzey Irak konusunda ülkemizin Meclisinin bir genel görüşmeyi
yapması ayrı bir şey, Sayın Dışişleri Bakanının iktidara geldiği
günden bugüne dış politikasını burada masaya yatırmak ayrı bir
şeydi. Aynı güne karıştırılmış olması, Hükûmetin, bu genel görüşmede
aslında Meclise bilgi vermekten öte bir amacının olmadığını da ortaya
koyuyor.
Nasıl verildi bu genel görüşme? Ben geçen perşembe
günü basın toplantısında, Sayın Abdullah Gül hakkında bir gensoru
vereceğimizi deklare ettim ve çalıştığımızı, salı günü vereceğimizi
söyledim. Hükûmet apar topar, üç senedir yapmadığı, bakın, üç senedir
Kuzey Irak'ta, Irak'ta hadiseler gelişirken yapmadığı bir olayı,
sırf bu gensoruyu, salı günü vereceğimizi duyurduğumuz gensoruyu
etkisizleştirmek için bir genel görüşme havası içerisinde olayı
soğutmaya ve gensorunun sorumluları hakkında burada bilgilendirmeden,
hesap vermeden kaçma taktiğine döndürdü, onun için aynı gün görüşülmesini
istedi; yoksa, elbette, erken görüşülmesi bizim için çok önemli.
İkinci bir şey daha var, hep söyleniyor, efendim,
Sayın Bakan salı günü gidiyor da… Sayın bakanların programlarına
göre mi Meclis çalışır? Yani, meclisler bakanların programlarına
göre gündem belirleyen bir kurum mudur, yoksa, sayın bakanlar gündemlerini
Meclise göre, programlarını Meclise göre mi? Peki, yarın bir başka
grubumuz, parti grubumuz Sayın Bakan hakkında başka bir gensoru verse,
bunu görüşemeyiz, Sayın Bakan yurt dışında mı diyeceksiniz veya
Dışişleri Bakanı bir yıl Türkiye'ye gelmese, Türkiye dış gezi programları
yapsa bir yıl, biz, Dışişleri Bakanına gensoru verme hakkımızı, hukukumuzu
koruyamayacak mıyız? Böyle bir mantık olabilir mi? Onun için gensorunun
görüşülmesine evet, erken görüşülmesine evet, ancak genel görüşmedeki
Türkiye'nin millî politikalarını belirleme zemini yakalayan Meclisin,
hesap verme müessesesi olan gensoruyla aynı güne takıştırılmasının
doğru olmadığı için muhalefet ettik.
Bütün mesele budur. Çok uzatmak istemiyorum. Hadise
anlaşılmıştır. Hadise, AK Partinin gensoruyu etkisizleştirmek
ve hesap vermekten kaçmak için millî bir konuda genel görüşmeyle sıkıştırıp,
gündemi bir günde kapatmak ve milleti uyutmaya devam etmek politikasıdır.
Hayırlı uğurlu olsun, saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sarıbaş.
Önerinin lehinde söz isteyen Salih Kapusuz, Ankara
Milletvekili.
Buyurun Sayın Kapusuz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AK Parti Grubunun vermiş olduğu, gündemin resmî
olarak kararlaştırılmış olan, Anayasa gereği de belirli bir takvime
bağlanmış olan gensoru ve genel görüşmeyle ilgili olarak tespitiyle
alakalı bir öneridir. Bizim gönlümüz, evet, bir siyasi parti grubu
bir konuda gensoru vermek isteyebilir -elbette bizim, onlara takvim
verecek hâlimiz yok- ancak verilmiş olan bir gensorunun Anayasa çerçevesinde
de gündeme alınması konusu hem Anayasa'da hem İç Tüzük'te belirlenmiştir.
O gün içerisinde yapılmış olmasına, gensoruyu vermiş olan bir grubun
karşı çıkıyor olması ne kadar tutarlıdır, kendilerine havale ediyorum.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Karşı çıkmıyorum,
saptırma, karşı çıkmıyorum!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Çok açık bir dille ifade
etmek isterim ki, biz bu konuyu… Evet, gündemde olan, tartışılan bir
konunun güncel olması, güncelliğini kaybetmeden konuşulması
herhâlde verenlerin de tercihi olması lazım; ama, bunu bile algılamakta
arkadaşlarımız zorlanıyorlar.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Üç senedir gündemde
Kuzey Irak. Üç senedir gündemde, bugün değil.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bir diğer husus: Efendim,
Kuzey Irak, üç yıllık müç yıllık değil, beş yıllık değil, yıllardır,
cumhuriyet tarihi, Lozan öncesinde var olan bir problemdir.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Neredeydin şimdiye
kadar? Genel görüşme yapmadın.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Yani, her şeyi döndürüp
dolaştırıp da bugüne göre taşımak…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Peki, üç yıldır niye
yapmadın bir genel görüşme?
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - …bir defa, sizin gibi
arkadaşlarımıza yakışacak hususlardır.
BAŞKAN - Sayın Kapusuz, lütfen karşılıklı konuşmayalım.
Genel Kurula hitap eder misiniz.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
Sayın Bakanın programı elbette olur.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Çok başarılı ya, turistik
seyahatlere, gezilere bayılıyor!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Uluslararası toplantılar,
programlar, randevular, elbette devlet geleneğinde önemli yeri
olan hususlardır, ama, önümüze gelmiş olan bir hususun özellikle Anayasa
çerçevesinde yerine getirilmesine karşı çıkmayı doğru bulmuyoruz.
Bir diğer husus, "millî meseleleri bir genel
görüşmeye sıkıştırmak" tabiri. Değerli arkadaşlar, millî meseleler,
elbette Türkiye Büyük Millet Meclisine…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Hangi millî mesele
ya? Millî mesele mi bıraktınız!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Elbette Türkiye Büyük
Millet Meclisine belirli yöntemlerle taşınır.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Hangi millî meseleden
bahsediyorsun? Ayıp ya! Millî meseleyi ağzınıza almayın, yakışmıyor!
BAŞKAN - Sayın Sarıbaş, lütfen…
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Eğer, bir yasal düzenlemeye
ihtiyaç varsa, yasal düzenleme; denetim olarak yapılması gerekirse,
bir denetim olarak… Denetim konularından bir tanesi de konuşma zemininde
tartışılması gerekli olan bir husussa, ki, bunun da en geniş yer aldığı
yer genel görüşmedir. Genel görüşmenin bir ön görüşmesi bir de asıl
görüşmesi yapılıyor.
Peki, bunun dışında böyle bir tartışmayı, siz Türkiye
Büyük Millet Meclisinde hangi zeminde, hangi usulle yapacaksınız?
Acaba, bir millî meseleyi politik bir mesele yapıp, gensoru yapmakla
mı hâlledeceksiniz? Yok böyle bir şey!
Dolayısıyla, siz, kendinize göre, kendinizi
bağlayan açıklamalara göre adım atıyorsunuz, pozisyonunuzu da buna
alet ediyorsunuz.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Günahlarınızın hesabını
vermeyecek misiniz?
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - 20 tane milletvekilinin
imzası veyahut da grupların verebileceği bir taleptir gensoru. Siz
20 kişi değil, grup olarak… Belki de 20 kişiden karşı çıkan arkadaşlarınız
vardır, onu da bilmiyoruz ama, grup olarak getiriyorsunuz. Getirdiğinize
biz saygı gösteriyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisinde bugün gensorunun
ön görüşmesini, genel görüşmenin ilk görüşmesini gerçekleştirmek
üzere takvimi belirliyoruz.
Sonuç olarak şunu söylüyorum, sözü uzatmaya gerek
yok: Değerli arkadaşlar, insanlar elde ettikleri şeylerin emekleri
kadar değerini bilirler. Eğer siz, elde ettiğiniz şeyin, emeğinizle
ölçecek olursanız, pozisyonunuz buna pek muhasır, çok uygun da düşmüyor,
düşmediği için de kıymeti yok. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ama, unutulmasın ki, biz, AK Parti olarak…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Tıpkı, Türkiye'yi
idare ettiğiniz gibi!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - …İç Tüzük ve Anayasa gereği
yapılması gerekli olan uygulamaları yapıyoruz.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Tıpkı, Türkiye'nin
yönetimini size emanet ettikleri gibi!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Anlayamadım?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Tıpkı, Türkiye'yi
size emanet ettikleri gibi!
BAŞKAN - Sayın Sarıbaş, lütfen…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Tıpkı, Türkiye'yi
size emanet ettikleri gibi!
BAŞKAN - Sayın Kapusuz, lütfen, karşılıklı konuşmayın.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Milletin emanet etmediği,
seçimlere girip vermediği…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Pozisyonunuza hiç
uymuyor!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - …grup hakkını ve parti
olma hakkını, Mecliste temsil etme hakkını siz, dolandırarak, arka
taraftan geçerek eğer elde etmişseniz…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Türkiye'yi yönetmek
pozisyonunuza hiç uymuyor.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - …ancak ve ancak bu şekilde
konuşabilirsiniz, başka şey söylemeye gerek yok. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Hiç uymuyor pozisyonunuza.
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Milletin temsilcileri
buradadır. Milletin temsilcilerinin Meclisi…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Biz, gâvurların temsilcisi
miyiz?
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - …her türlü görevini burada
yerine getirmektedir.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Biz, gâvurun temsilcisi
miyiz?
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - İktidar iş başındadır.
İş başında, iktidar, görevinin bilincindedir…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Terbiyesiz adam! Sanki,
ben, gâvur temsilcisiyim. Böyle bir şey var mı yahu?
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - …üzerindeki durması
gerekli olan her konuyu en uygun şekliyle yerine getirmektedir.
Dolayısıyla, evet, gensoru verdiniz, Genel Kurul
da size cevabını verir.
Arz ediyor, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kapusuz.
Önerinin aleyhinde söz isteyen, Ümmet Kandoğan,
Denizli Milletvekili.
Sayın Kandoğan, buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Anavatan Partisinin vermiş olduğu bir gensoru
önergesi ve iktidar partisi ile ana muhalefet partisinin vermiş oldukları
bir genel görüşme isteğinin yapılacağı olağanüstü günlerden birini
yaşıyoruz.
Değerli milletvekilleri, gönül isterdi ki, bugün,
sadece, millî bir mesele hâline gelen Irak meselesini burada tartışabilseydik.
Bir gensoru önergesinin bugün çok önemli olan Irak meselesinin gölgesinde
kalmaktansa onu ayrı bir gündem maddesi yaparak bugün mesaimizi,
meselemizi sadece Irak'a yönlendirerek Irak'taki son gelişmeleri
değerlendirebilseydik.
Şimdi, buna geçmeden önce, Sayın Kapusuz, bu kürsülerde,
ikide bir "Milletin vermediği yetkiyi, dolanarak başka yerlerden
aldınız." şeklinde bazı yorumlarda bulunuyor. Şimdi, ben de,
buradan Sayın Kapusuz'a seslenmek istiyorum: Sayın Kapusuz, siz,
AK Parti olarak, bir ara, Mecliste 370 kişilik bir çoğunluğa sahip oldunuz,
yani Anayasa'yı değiştirecek bir çoğunluğa sahip oldunuz. Peki,
millet size Anayasa'yı değiştirecek çoğunluğu verdi mi vermedi
mi? Verdi mi? Vermedi. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Millet size Anayasa'yı
değiştirecek çoğunluğu vermemesine rağmen, bu taraftan geçen milletvekilleriyle
Türkiye Büyük Millet Meclisinde Anayasa'yı değiştirecek çoğunluğa
sahip oldunuz. Milletin vermediği bir yetkiyi, Sayın Kapusuz, nasıl
kullanmak istiyordunuz? Nasıl kullanmak istiyordunuz? (AK Parti
sıralarından gürültüler)
Onun için, değerli milletvekilleri, elinizi vicdanınıza
koyacaksınız. Milletin vermediği bir yetkiyi siz kullanırken iyi,
bir başka parti kullanırken kötü. Yok böyle bir şey! (AK Parti sıralarından
gürültüler)
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Sende vicdan var mı, vicdan!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ve bu Mecliste bunun
ilk çığırını da siz açtınız. İlk defa, bu taraftan bu tarafa milletvekilleri
geçti değerli milletvekilleri. AK Parti kongresinde, Cumhuriyet
Halk Partisinden geçen bir milletvekilini Sayın Başbakan üç sefer
kucaklayarak, öperek partiye aldı.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Sen de alkışlıyordun o
zaman!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - O zaman iyi, Anayasa'yı
değiştirecek çoğunluğa sahip olduğunuz zaman milletin vermediği
yetkiyi kullanırken hiçbir problem yok, ama, şimdi, 20 kişilik bir
grup gensoru önergesi verince, milletin vermediği yetkiyi kötüye
kullanıyoruz! Böyle bir anlayışı kabul etmenin mümkün olmadığını
ifade etmek istiyorum değerli milletvekilleri.
Değerli milletvekilleri, Irak meselesi son derece
önemli bir konu. Keşke, bugüne kadar, iktidar partisi bu konuda somut
bir adım atabilseydi, bir diyalog içerisinde Mecliste olan ve olmayan
partilerle Irak'taki son gelişmeleri paylaşabileceği bir toplantı
yapmış olsaydı, ama, ne zaman ki, Cumhuriyet Halk Partisi bu meseleyi
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine taşımak için bir adım attı,
apar topar iktidar partisi de, Irak'la ilgili bir genel görüşme açılmasıyla
ilgili bir talepte bulundu.
Değerli milletvekilleri, bakınız, Türkiye,
özellikle dış politika noktasında çok ciddi tehlikeler içerisinde.
Avrupa Birliğiyle ilgili gelinen noktada, maalesef, Hükûmetin atmış
olduğu adımların başarısız ve basiretsiz olmasından dolayı, bugün
birçok dosyanın açılması bile söz konusu olmamıştır ve Sayın Başbakanın
Avrupa Birliğiyle ilgili olarak "dengeli ve olumlu" olduğunu
bahsettiği raporun yayınlanmasından dört gün sonra Avrupa Birliğine
nota vermek mecburiyetinde kalınmıştır.
Değerli milletvekilleri, terör meselesi Türkiye'nin
en öncelikli meselelerinin başında gelmeye devam etmektedir. Bakınız,
geçen sene terörle ilgili bir genel görüşme açılması isteği maalesef
AK Parti oylarıyla reddedildi. Niçin reddedildi? Terör meselesi,
bakın, bugün gelinen noktada Türkiye için hayati önemi haiz olan
bir konu olmaya devam ediyor.
Koordinatörlük meselesi ilk gündeme geldiğinde,
biz, Doğru Yol Partisi olarak bu sistemin yanlış olduğunu, Doğru Yol
Partisi iktidarında koordinatörlük meselesinin çöpe atılacağını
çok net ve açık bir şekilde dile getirdik ve bugün, altı ay sonra gelinen
noktada koordinatörlük meselesinin hiçbir olumlu netice vermediği
bizzat Sayın Başbakan tarafından ifade edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, hani Kuzey Irak'taki
PKK büroları kapatılmıştı? Hani maddi kaynaklarıyla ilgili tedbirler
alınmıştı? Bunu Sayın Başbakan söylemişti. Ama, on beş gün önce, PKK
bürolarının hâlâ açık olduğunu ve bölücü terör örgütünün para kaynaklarının
kurutulamadığını bizzat Sayın Başbakan, kendileri ifade etmişlerdir.
Değerli milletvekilleri, bakınız, Irak meselesi
son derece önemli. Sayın Başbakan Grup konuşmalarında, Irak'la ilgili,
Kerkük'le ilgili büyük laflar ediyor; ama, o konuşmanın ertesi günü,
Irak'ta hiç de bir başbakana muhatap olamayacak durumda olan insanlar,
Sayın Başbakanın konuşmaları karşısında "bu mesele Irak'ın
bir iç meselesidir, Türkiye Başbakanını ilgilendiren bir konu değildir"
diye Sayın Başbakana cevaplar veriyor ve Sayın Başbakan, biliyorsunuz,
yine, sekiz ay önce bir Bakanlar Kurulu toplantısından önce,
"Bu Bakanlar Kurulu toplantısı çok şeye gebe. Bu Bakanlar Kurulu
toplantısından sonra terörle ilgili nasıl somut adımlar attığımızı
herkes görecek." diye ifadede bulunmuştu; ancak, o Bakanlar Kurulu
toplantısının üzerinden sekiz ay geçmiş olmasına rağmen, terörle
ilgili, bu Hükûmetin attığı bir tek somut adımın olmadığı da bütün
dünya tarafından bilinmektedir.
Değerli milletvekilleri, yine, Sayın Başbakan
salı günkü Grup konuşmasında, Irak'taki, Kerkük'teki seçimlerin ertelenmesiyle
ilgili yapmış olduğu açıklamalardan sonra Amerikalı bir yetkilinin
cevabı bugün basında ve gazetelerde yer aldı ve Kerkük'teki seçimlerin
zamanında yapılacağı ve bunun Irak'ın bir iç meselesi olduğu ifade
edildi. Onun için, değerli milletvekilleri, Hükûmetin, özellikle Sayın
Başbakanın konuşmalarına çok dikkat etmesi gerektiğinin altını
çizmek istiyorum. Sizin her konuşmanızdan sonra size verilen cevaplar
karşısında Hükûmetin gücünün ve bu olaylara bakış açısının zayıflamakta
olduğunun sizler tarafından bilinmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, bakınız, yine dış politika
noktasında, sözde Ermeni soykırımıyla ilgili olarak bunu parlamentosunda
kabul eden ülkeler safına maalesef Arjantin de katıldı. Arjantin,
24 Nisan'ı, Parlamentosunda kabul ettiği bir kararla Arjantin'deki
Ermeni kökenli öğrencilerin o gün okullara gitmemesini ve o gün
kamu kurumlarında tatil olma meselesini de yine kabul etti. Hani
bu noktada Türkiye çok etkili bir dış politika uyguluyordu? Hani
Sayın Başbakan dünyanın birçok ülkesini adım adım gezerek Türkiye'nin
tezlerini oralarda anlatmaya çalıştığını ifade ediyordu? Ne oldu?
Bu Hükûmet döneminde, sözde Ermeni soykırımı ile ilgili olarak karar
alan ülkelerin sayısı, geçmişteki ülkelere göre 3 kat arttı değerli
milletvekilleri. Onun için, Irak'la ilgili meseleyi biz çok önemsiyoruz.
Irak'la ilgili olarak, Salı günü özellikle Meclisin yapacağı gizli
toplantıda, Hükûmetin bu noktada vereceği açıklamaları da merakla
beklediğimizi ifade etmek istiyoruz ve şunları da ifade etmek istiyorum:
Türkiye, hiçbir zaman "bekle, gör" politikası uygulayan
bir ülke konumunda olmamıştır. Türkiye, her zaman kendi coğrafyasında
ve dünya coğrafyasında konulara hâkim olan, gündemi tayin eden ve
dünyanın çeşitli politikalarıyla ilgili konuların görüşüldüğü
ortamlarda görüşüne başvurulan ve itibar edilen bir ülke konumundan,
maalesef bu konuda en yakınındaki ülkede bile olup bitenlere çok
uzak konumda olan bir ülke konumuna düşürülmüştür. Bizim kabul edemediğimiz,
reddettiğimiz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
bakınız, biz, kısa dönem önce, Doğru Yol Partisi olarak, özellikle
bu bölgede, bu coğrafyada Benelüks modeli bir modelin uygulanması
gerektiğini bundan yaklaşık iki ay önce Türkiye'nin gündemine koyduk.
Neydi bu model? Bu model, Türkiye coğrafyasında önümüzdeki günlerde
ve Orta Doğu coğrafyasında önümüzdeki günlerde değişebilecek,
gelişebilecek yeni şartlara Türkiye'nin önderlik etmesi, bu noktada
öncü rol oynamasıdır. Çevremizde Suriye'yle, Irak'la, Azerbaycan'la,
Gürcistan'la, hatta Ermenistan'la ortak girişimlerle, atılabilecek
somut adımlarla, o ülkelerle ticari, ekonomik ve sosyal ilişkilerin
geliştirilmesini bir model olarak Türkiye'nin önüne koyduk,
ama o ülkelerle ticari, ekonomik
ve sosyal ilişkilerin geliştirilmesini bir model olarak Türkiye'nin
önüne koyduk. Ama, maalesef, özellikle iktidar kanadı, bu konuyla
ilgili olarak, siz ne yapmak istiyorsunuz, ne düşünüyorsunuz şeklinde
en küçük bir soruda bile bulunmamıştır.
Değerli milletvekilleri, bakınız, Batı Trakya'yla
ilgili bir genel görüşme açılması isteği bile burada, maalesef,
AK Parti oylarıyla reddedilmiştir. Siz, hangi politikanızla, hangi
dış politikanızla, hem çevrenizde hem de dünya üzerinde Türkiye'nin
etkin bir dış politikasını ortaya koyabildiğinizi, geliniz, bu
kürsülerden bütün milletimize ifade ediniz.
Değerli milletvekilleri, ben, keşke, bugün sadece
genel görüşmeyi yapabilip, bu noktada, Meclisin birlik ve beraberlik
içerisinde olduğunu - bir gensoru vesilesiyle iç politika malzemesi
olmaktan bunu çıkartıp- sadece Irak'a yönelik bir Meclis çalışması
yapılmasını arzu ediyordum ama, olmadı.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…
Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyeler arasında anlaşmazlık
olduğu için elektronik cihazla oylama yapacağım.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Şimdi geldiler!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yarım saat de süre ver!
BAŞKAN - Üç dakikalık süre veriyorum ve başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, öneri kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.45
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.52
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 52'nci Birleşimi'nin İkinci Oturumu'nu açıyorum.
Alınan karar gereğince, gündemin "Özel Gündemde
Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.
Bu kısma alınan, Anavatan Partisi Grubu adına
Grup Başkanvekilleri Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş ve Gaziantep
Milletvekili Ömer Abuşoğlu'nun, Avrupa Birliği üyelik süreci, sözde
Ermeni iddiaları ve Kıbrıs konuları ile Irak'taki gelişmeler ve
ABD'yle ilişkilerde etkili bir dış politika izlenmesinde görev ve
sorumluluklarını yerine getirmediği iddiasıyla, Dışişleri Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül hakkında Anayasa'nın 99'uncu ve
İç Tüzük'ün 106'ncı maddeleri uyarınca bir gensoru açılmasına ilişkin
(11/7) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelere başlıyoruz.
V. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI
A) ÖN GÖRÜŞMELER
1.- Anavatan Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Malatya
Milletvekili Süleyman Sarıbaş ve Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu'nun,
Avrupa Birliği üyelik süreci, sözde Ermeni iddiaları ve Kıbrıs konuları
ile Irak'taki gelişmeler ve ABD'yle ilişkilerde etkili bir dış politika
izlenmesinde görev ve sorumluluklarını yerine getirmediği iddiasıyla
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül hakkında gensoru
açılmasına ilişkin önergesi (11/7)
BAŞKAN - Hükûmet? Yerinde.
Önerge, daha önce bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.
Şimdi, önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
59. Hükümet Döneminde yürütülen dış politika
neticesinde Türkiye'nin AB-Irak-Kıbrıs-ABD ve Türk Cumhuriyetleri
politikalarında hiç de hak etmediği sonuçların yaşandığı ve bu
politikaların sonucu Türkiye'nin millî bütünlüğünü tehdit noktasına
taşıyarak, görev ve sorumluluklarını bihakkın yerine getirmediği
gerekçesi ile Dışişleri Bakanı Abdullah Gül hakkında, Anayasanın
99'uncu, Meclis İçtüzüğünün 106'ncı maddeleri uyarınca Gensoru
açılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Süleyman Sarıbaş |
Ömer Abuşoğlu |
|
Malatya |
Gaziantep |
|
Anavatan Grup Başkanvekili |
Anavatan Grup Başkanvekili |
Gerekçe
Ülkemizin içinde bulunduğu jeopolitik ve jeostratejik
konum itibariyle, Cumhuriyetin kuruluşundan beri bağımsız ve bölge
politikalarında etkin bir ülke olarak ülkemiz çıkarlarını ön
planda tutan ve tartışmasız bölgenin lider ülke olma konumunu dış
politikanın ana unsuru olarak kabul eden geleneksel devlet politikası,
AKP iktidarı döneminde maalesef yön değiştirmiştir. Yıllardır bölgede
aksiyoner bir politika izleme tarzını benimsemiş olan Türk dış politikası,
üzülerek belirtmemiz gerekir ki AKP döneminde savunmaya geçen
"kabulcü" bir tarzda Türkiye'nin konumuyla örtüşmeyen bir
yapıya dönüştürülmüştür.
Bu kapsamda, Türk dış politikasını 5 temel dosyada
özetlemek mümkündür:
1. Avrupa Birliği Politikası: Türkiye, AKP iktidarı
ile birlikte yaklaşık 40 yıllık bir sürece dayalı olarak yürütülen
"AB'ye tam üyelik" perspektifini kaybetmiştir. Türkiye'nin
önüne, diğer aday ülkelerin tabi olmadıkları kriterler getirilmiştir.
AKP Hükümeti, AB sürecine "İç politikaya tahvil edebilecek"
bir ilişki mantığı ile yaklaşmıştır. Siyasi malzeme olarak kullanılan
müzakere sürecinde, ortaya konulan olağan dışı koşulları kabul
eden AKP Hükümetinin açtığı kulvardan giden Türkiye'nin yolu çıkmaza
girmiştir. "Müzakere başlıklarından sekizi açılmıyor, geri
kalanı da kapanmıyor" demek, sürecin askıya alındığının göstergesidir
ve bu bir başarısızlıktır. Türkiye 50 yıllık ittifak içinde bulunduğu
batı blokundan dışlanırken, soğuk savaşın mağlupları Bulgaristan
ve Romanya AB'ye tam üye olabilmişlerdir. İyi yönetilemeyen bu sürecin
sonucunda, vatandaşın AB üyeliğine olan desteği gün geçtikçe azalmıştır.
2. Kuzey Irak ve Irak Politikası: Ortadoğu'da yaşanan
olaylar çerçevesinde; artık Türkiye Irak'ta yeni oluşan duruma müdahil
olamamakta, sınır ötesi operasyon yapamamakta, Kerkük'ün statüsünde
barış ve güvenliği sağlayıcı bir katkı sunamamakta ve ciddiye
alınmamaktadır. Irak konusunda gerçekleştirilemeyecek vaatlerde
bulunulmuş, bölgeye yönelik kendi dışında üretilen politikalara
katılmaya mahkum edilmiş, kendi güvenliğini başkalarına ihale
eden bir duruma getirilmiştir. Türkiye'nin, kendi iç güvenlik sorunu
olan terör, uluslararası bir gündem, bir mesele haline getirilmiştir.
3. Kıbrıs: Kıbrıs konusundaki gelişmelerin takdim
ediliş biçiminde gerçeklerin çok dışında bir algılama yaratılmış
ve Türkiye kendi politikalarıyla bir yönde ilerlemek yerine, şantajlarla,
baskılarla ve tavizlerle bir yere doğru sürüklenmeye başlamıştır.
Annan Planı Güvenlik Konseyi kararı haline gelmeden yapılan referandumla
beklenen netice alınamadığı gibi, ne izolasyonlar kalkmış, ne de
KKTC'nin varlığı dünyaya kabul ettirilmiştir. Bu mesele Birleşmiş
Milletler platformundan çıkartılıp, AB ile müzakerelerin ön şartı
haline getirilmiş, Kıbrıs Türklerinin hakları Rumların insafına
terk edilmiş ve Türkiye mevzi kaybetmiştir.
4. ABD Politikası: Hükümet, ABD ile ilişkilerin
değerinin bilincinde, ama bu ilişkilerinde Türkiye'nin katkısının
ve rolünün de hayati olduğunun farkında olan bir duruş sergileyememiştir.
Siyasi ve askeri müttefikimiz olan ABD ile ilişkiler, yerine getirilemeyen
vaatlerle rayından çıkarılmıştır. Hükümet ABD ile ilişkilerde kendi
çıkarları doğrultusunda bir pozisyon almış, bunu bir halkla ilişkiler
kampanyasına dönüştürmüş, bu da ittifak ilişkilerinde olağanüstü
bir güvensizlik oluşturmuştur. Stratejik ortaklıktan, bugün Başbakan'ın
sözlerinin bile ciddiye alınmadığının beyan edildiği bir noktaya
gelinmiştir. Türkiye, bu stratejik ortaklığın bedelini ödemiştir,
ama bugün Türkiye sanki soğuk savaşta kaybeden bir tarafmış gibi çaresiz
bir hale sokulmuştur.
5. Sözde Ermeni Soykırımı Politikası: Sözde Ermeni
soykırımı iddialarına ilişkin tasarılar yıllardır gündeme getirilmiş,
ancak bugüne kadar ülke senatoları tarafından kabulü Türkiye tarafından
hep engellenmiştir. AKP Hükümeti döneminde Fransa ve Arjantin tarafından
bu tasarının kabul edilmiş olması, hükümetin başarısızlığıdır. Öte
yandan 24 Nisana kadar geçecek süreçte bu tasarının ABD Kongresinden
çıkma ihtimali güç kazanırken, hükümet hiçbir şey yapmamaktadır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Anayasa'nın
99'uncu maddesine göre, bu görüşmede, önerge sahiplerinden bir üyeye,
siyasi parti grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu
adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma süreleri, önerge sahibi için on dakika,
gruplar ve Hükûmet için yirmişer dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Önerge sahibi: Süleyman Sarıbaş, Malatya Milletvekili.
Gruplar adına: Anavatan Partisi Grubu adına Süleyman
Sarıbaş, Malatya Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Onur Öymen, İstanbul Milletvekili; AK Parti Grubu adına Faruk Çelik,
Bursa Milletvekili.
Hükûmet adına: Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı.
İlk söz, önerge sahibi olarak, Sayın Süleyman Sarıbaş,
Malatya Milletvekili.
Sayın Sarıbaş, süreniz, önerge sahibi olarak on
dakika, Anavatan Partisi Grubu adına yirmi dakika, dolayısıyla,
otuz dakikadır.
Buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Parti Grubumuz tarafından Dışişleri Bakanı
aleyhine verdiğimiz gensoru üzerinde Grubumuz adına ve önerge sahibi
olarak söz aldım. Yüce heyetinizi, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Anavatan Partisi olarak,
iki yıldır, iki yıla yakın bir süredir, bu Mecliste, siyasi parti grubu
olarak bulunuyoruz. İlk defa, Meclisin huzuruna bir gensoru önergesiyle
geldik. Peki, iki senelik süreçte bu Hükûmetin, bu Hükûmetin bakanlarının,
Dışişleri Bakanının hiç sorumluluğu yok muydu da bir gensoruyla
gelmedik? Çünkü, dış politika, hakikaten, iç politikaya malzeme
edilemeyecek kadar önemli bir hadise olduğu için, dış politikadaki
hususları bir genel görüşme, bir müzakereci zemin altında, yani,
Meclisi müzakereci bir zemine taşıyarak halledebiliriz duygusuyla,
gerek Irak konusunda gerek Avrupa Birliği konusunda gerek Kıbrıs
konusunda değişik zamanlarda verdiğimiz genel görüşme taleplerimiz,
maalesef, gündeme alınmadığı için, kabul görmediği için, geldiğimiz
bu noktada, artık…
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, gürültü
var, anlaşılmıyor. Müdahale eder misiniz.
BAŞKAN - Bir saniye Sayın Sarıbaş…
Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda büyük bir
uğultu var, sayın hatibin konuşması anlaşılamamaktadır.
Buyurun Sayın Sarıbaş.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - …Türkiye'nin dış politikası,
bir değerli bürokratımızın da söylediği gibi, ülkenin millî bütünlüğünü
tehdit eder noktaya geldiği ve artık, gerçekten -gerçekten- sorumlu
Hükûmetten hesap sormanın zamanının geldiği duygusuyla önünüze
gelmiştir. Yoksa, biraz önce Sayın Salih Kapusuz'un söylediği gibi,
bir hakkın kötüye kullanılması falan değildir. Eğer öyle olsaydı,
biz, her hafta, iki yıldır, gensoru verirdik. İlk defa bir gensoru veriyoruz.
Bunu hatırlatmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, önce bir tespit yapmak lazım:
Türkiye dış politikada nereden nereye geldi? Yani, dış politika
deyince, dış işleri deyince, Uganda'yla yaptığımız elçilik anlaşmaları
falan anlaşılmamalı. Türkiye'nin dış politikası, Abdülhamid döneminden
itibaren -hani vardır ya, Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı- yani, Osmanlı'nın
Avrupa'dan savaşlarla gerilemeye başladığı dönemden bugüne, bir
stratejik kızak üzerinde çok önemli, titiz, dokunarak, işlenerek
ve neticesinde Lozan'da ortaya çıkan bir hukuksal varlıkla neticelenmiş
ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesinin de özünü oluşturmaktadır.
Bir devletin devlet olabilmesi için, önce uluslararası hukukta,
uluslararası alanda tanınmasından tutun, uluslararası ilişki zemininde
nelerle muhatap olduğunun öznesidir devlet olmak.
Dolayısıyla, Lozan'da hüküm ifade eden Türkiye
devletinin kuruluş felsefesi, o günden bugüne, Türk Dışişlerinin
çok titiz çalışmalarıyla beş temel dosya üzerinde netleşmiştir.
Bunlardan bir tanesi, bildiğiniz gibi, Avrupa
Birliği sürecidir. Kırk yıldır bu milletin hayali olan, bu milletin
arzusu olan bir süreçtir. Kırk yılı da boş verin, beş yüz yıldır Avrupa'nın
içinde olan bir Türkiye vardır, Osmanlı vardır, Osmanlı'nın mirası
olarak Türkiye vardır. Yani, biz, beş yüz yıldır bütün ilişkilerimizi,
ticaretimizi, savaşlarımızı, barışlarımızı Avrupa Birliğiyle
yürütmüşüz.
Türkiye,
bir Orta Doğu ülkesidir aynı zamanda. Orta Doğu Bölgesi Osmanlı'nın
coğrafyasıdır, dört yüz yıl yürüttüğü bir bölgenin coğrafyasıdır.
Dolayısıyla, Türk dış politikasının önemli dosyalarından biri
de, Orta Doğu dosyasıdır. Orta Doğu dosyasının içinde Irak dosyası
da vardır.
Bir
başka önemli dosyamız, stratejik müttefik dediğimiz ve soğuk savaş
döneminde, elli yıllık süreçte olgunlaşan ve soğuk savaşın bir kıyı
ülkesi, bir kenar, bir sınır ülkesi olarak, Batı demokrasisinin,
Batı uygarlığının varlığını devam ettirebilmesi için, huzur içerisinde
uyuyabilmesi için bedeller ödediğimiz ve bu bedellerin karşısında
oluşturduğumuz Amerika Birleşik Devletleri'yle bir stratejik ilişkiler
dosyamız vardır.
Bir temel dosyamız da, elbette ki, Kıbrıs'tır. Çünkü,
Kıbrıs, iki yüz yıllık toprak kayıpları sonunda, netice itibarıyla,
1974'te, bu ülkenin, bu milletin, ilk defa bir toprak parçasını kazandığı
yerin adıdır Kıbrıs.
Değerli arkadaşlar, devletler kurulur, devletler
yıkılır. Tarih bunları, mesela, Altın Ordu Devleti falan tarihte kuruldu,
falan tarihte yıkıldı der, bir satırlık cümleyle geçer.
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) - Hangi tarih?
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Ancak, o devletlerin kuruluşunda, yaşayışında
ve yıkılışında insanlar vardır, devletleri kuran kahramanlar, yaşatan
kahramanlar, yıkan hainleri vardır. Onları yazmaz tarih. Tarih
"kuruldu ve yıkıldı" yazar.
Kıbrıs'ta
bir devlet kurulmuştur. Ama, bu devlet, yıkılmayla yüz yüze gelmiştir.
Bu devlet, yıkılmayla uygulanan politikalar neticesinde, hele
hele, bir adım önde politikalarıyla, bugün, var olan bir devletin
tasfiye edildiğini görmekteyiz.
Başka
ne görmekteyiz? Bu devlet yıkılırken, aynı bölgede, güneyimizde,
bir başka etnik yapılı devletin kuruluşu adım adım gerçekleşmekte,
fiilen de gerçekleşmiş bulunmaktadır.
Şimdi,
elini vicdanına koyan, bu ülkenin kâğıt okuyan, kâğıt yazan bütün aydınlarına,
bu ülke için kafa yoran bütün düşünürlerine, emeğini, alın terini
bu ülkeye bedel olarak ödeyen, vergi olarak ödeyen bu ülkenin bütün
insanlarına soruyorum: Türkiye, dış politikada, dört sene önceki
durumunda mıdır? Türkiye neler kaybetmiştir ve bu kaybettiklerinin
bir hesabı, bir bedeli, bir sorumlusu aranmayacak mıdır, aramayalım
mı? (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Türkiye,
hakikaten, bugün Amerika Birleşik Devletleri'yle stratejik ilişkileri
devam mı ediyor? Mademki devam ediyor ise, daha bugünkü basında, Kerkük'te
bir referandumun yapılacağını, bunun Anayasa'yla belirlendiğini
ve Türkiye Başbakanının söylediklerinin ciddiye alınmaması gerektiğini
söyleyen bir Amerika ne kadar müttefikimiz, bir sormanız lazım. Hakikaten,
Türkiye'nin, bir Avrupa Birliği politikası, bugün, 1999'da Helsinki'de
alınan "Türkiye'nin tam üyeliğine yönelik ve Türkiye'nin, diğer
aday ülkelere uygulanan şartların dışında şartların uygulanmayacağı"
sözünden, taahhüdünden, yazılı metinden, kararından sapmış mıdır
sapmamış mıdır? "Kıbrıs meselesini Avrupa Birliğinin ön şartı
yapmayacağız." diye gece uçakla Ankara'ya gelip o günün Başbakanına
söz verenler, taahhüt edenler bu sözlerinden cayarken, bu sözlerden
caymayı bir tarafa bırakın, yazılı taahhüt alırken "Kıbrıs'ı
tanımanız gerekir, Kıbrıs'a gümrük birliğini uygulamanız gerekir."
diye yazılı taahhüt alırken hâlâ 1999'da alınan kararın noktasında
olduğumuzu söyleyebilir miyiz?
Ermeni meselesinde bu Hükûmetten önceki durumla
bugünkü durum aynı noktada mıdır? En son on dokuz ülke olmuş parlamentosunda,
senatosunda Ermeni soykırımı kararını alan. İsimlerini tek tek
saymayacağım sürem çok az ve nihayet Amerika Birleşik Devletleri'nde
de 24 Nisana odaklanmış bir Ermeni soykırımı tasarısı gündemde.
Bütün bunlar olurken Türkiye'nin Dışişleri Bakanı
ne yapmış? Ne yapmış? Kıbrıs konusunda bir hadise olmuş "O, Kıbrıs'ın
iç işleri" demiş. Avrupa Birliğinde bir sürü komisyon kararları,
bir sürü parlamento kararları alınmış "O, Avrupa Birliğinin
meselesi" demiş. Ee, bölgemizde Irak yanıyor, 5 bin insan ölüyor,
her gün, canlar var, bunlar, etnik ayrımlarını bir tarafa bırakın,
mezhepsel ayrımlarını bir tarafa bırakın, insan olarak 5 bin insan
ölüyor "O da Irak'ın iç işleri meselesi…"
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) - Her gün mü 5 bin kişi ölüyor?
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Ee şimdi, bütün bu dışımızda gelişen hadiseler
o ülkelerin iç işleri meselesi ise Sayın Bakan, siz hangi ülkenin
Dışişleri bakanısınız? Sadece Türkiye'nin sınırları içerisindeki
işlerle uğraşıyorsanız sizin adınız Dışişleri Bakanı olabilir
mi? Olabilir mi, böyle bir şey var mı? (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Şimdi, babalanarak söylüyorsunuz "Kerkük'e
müsaade etmeyiz." Günaydın! Günaydın Sayın Bakan. İki yıldır,
bu kürsülerde "Kırmızı çizgileri yok ettiniz. Kerkük'ün demografik
yapısı değişiyor. Kerkük'e insanlar göçe zorlanıyor. Bir kırımla,
bir soykırımla karşı karşıyalar, tedbir alın. Türkiye bu tedbiri
alacak güçte." dedik. "Gelin, bunu, bir genel görüşmenin konusu
yapalım" dedik. Kıbrıs'ta referandum yapıldı. Anayasa referandumu
yapıldı. Anayasa referandumunun maddesinde Kerkük'ün statüsüne
dair referandum öngörülen Anayasa oylandı. "Olumlu bir gelişme"
dediniz, "demokrasi adına olumlu bir gelişme." E, "demokrasi
adına olumlu bir gelişme" derseniz, bu Anayasa'yı hazırlayanlar,
bu Anayasa'yı kurgulayanlar, bugün sizin söylediklerinizi ciddiye
almazlar. O gün niye itiraz etmediniz bu Anayasa'yı kabul edemeyiz.
Gelin bu kürsüye, söyleyin: "Kerkük'te kırmızı çizgilerimiz
vardır. Kerkük Türk'tür. Orada başka etnik insanların da yaşaması elbette
doğaldır. Ama, Türkiye, Kerkük'ün bir Türk şehri olma tezinden asla
vazgeçemez. Çizgilerimiz devam ediyor." deyin. Deyin, alnınızdan
öpeyim sizin. Deyin! (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Deyin
"Amerika'da Ermeni soykırımı tasarısı kabul edilmeyecek. Edilirse,
ilişkilerimizi dondururuz. Stratejik ilişkilerimiz son bulur.
Ben, Türkiye Cumhuriyeti'nin Dışişleri Bakanıyım Patagonya'nın
değil" deyin. Deyin! Ayağa kalkın! Ama, böyle bir şey yok. O Sayın
Gül, hiçbir yerde görünmemek, hiçbir konuda konuşmamak, kenarda
durmak ve kendini Başbakanlığa hazırlayan bir prens olarak, Türkiye'nin
hiçbir dış politikasına müdahil olamayan, bırakın dış politikasına
müdahil olmayı, Başbakanla yapılan dış gezilerde heyetlerin içinde
dahi olmayan bir Dışişleri Bakanıyla karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlar, 1 Mart vakası… 1 Mart tezkeresinin
reddini-kabulünü konuşmuyorum, vakasını konuşuyorum, öncesini
ve sonrasını. Çünkü, netice itibarıyla, 1 Martta alınan karar Parlamentonun
demokratik kararıdır. Herkesin saygı duyması gerekir. Ancak, 1
Mart vakası niye yaşandı? Hangi süreçlerden geçti de o tezkere bu
Meclisin önüne gelmiş oldu? Muhataplarımıza, Irak'ın bizim komşumuz
olduğunu, kardeşlik ilişkilerimiz bulunduğunu, böyle bir geçişe,
Türkiye'de asker konumlandırmasına müsaade edemeyeceğimizi,
böyle bir tezkereyi Meclise götüremeyeceğimizi niye söylemedik
de o vakaları yaşadık?
O gün size, gelin bu Irak'ı yeniden düzenleyelim,
anayasasını yeniden yapalım, oradaki bütün halkların huzuru ve
refahı için, oradaki bütün halkların adil temsili için. Çünkü, Türkiye
ne ister? Türkiye kendisine ne istiyorsa, komşularına da onu isteyen
bir ülke derken, biz bunda yokuz. Hatta, danışmanlarınız "Türkiye
kabul etmezse, Türkiye buna dâhil olmazsa, Amerika bu harekâtı yapamaz."
diye öğüt verenler, biz o gün "Duygularınızla hareket etmeyin,
reel politikle hareket edin, Türkiye'nin menfaatlerine bakın, Türkiye'nin
menfaatleri neredeyse öyle davranın, öyle konuşun, öyle dik durun."
dedikçe, siz "Ben vebal alamam." dediniz, Başbakandınız ve
"ben vebal alamam" dediniz. Peki, bu ülkenin vebalini almayacaksınız,
bu ülkenin sorumluluğunu almayacaksınız, bu ülkenin dış politikasını
götürmeyeceksiniz, ama bu ülkede bir Dışişleri Bakanı olacak! Böyle
bir şey var mı?
İşte, Avrupa Birliği. Değerli arkadaşlar, Avrupa
Birliğinde neredeyiz? Ben, bütçe görüşmelerinde Sayın Bakana sordum
"Avrupa Birliği mundar olmuş mudur?" Evet, olmuştur. Herkes
kurban keser, ama herkesin kestiği kurban bismil olmaz. Bu ülkede bütün
hükûmetler, bütün partiler, Avrupa Birliği sürecinin doğru bir süreç
olduğunu, Türkiye'nin bunda emin adımlarla ilerlemesi gerektiği
noktasında herkes savunuyor. Ama, bu, sizin elinizde mundar oldu, sizin elinizde
mundar ettiniz, yenilmez duruma getirdiniz. Millet bunun farkına
vardı ve millet de Avrupa Birliği aleyhtarlığı gün gün, adım adım yükselmeye
başladı.
Ne yaptınız? Ne yaptığınızı biliyorsunuz. 6 Ekim
İlerleme Raporu yayınlandı. 6 Ekim İlerleme Raporu'nda satır aralarında
yüzlerce tuzak vardı. Muhalefet partileri burada açık açık bunları
söylediler. Siz daha raporu okumadan "bu rapor olumlu" dediniz.
Siz "olumlu" dersiniz de, adamlar isteklerine istek ilave
etmekten vazgeçerler mi? Siz "Ermeni soykırımı kabul edilmelidir."
diyen Avrupa Parlamentosu kararına "olumlu" dersiniz de,
adamlar bundan vazgeçerler mi? Siz, Türkiye'deki sınır aşan suların
bir komisyona devrine "olumlu" dersiniz de, adamlar bundan
vazgeçerler mi? Siz, gümrük birliğini Güney Kıbrıs Rum yönetimini
de içine alacak şekilde teşmil edeceğinizi yazılı olarak beyan
edersiniz de, adamlar size "açın limanlarınızı, açın havaalanlarınızı"
demezler mi? Derler. Ama, o gün, Avrupa Birliğinde bu çıkmaz sokağa
girmek Türkiye'nin içinde prim yapıyordu, gündüz gözüne havai fişekler
fırlatmak, Türkiye'yi Avrupa Birliğine taşıyan Hükûmet cakasıyla
gezmek güzeldi. Ne oldu? Ne oldu? Gitti, gitti, gitti gümm… Duvara
tosladınız, sekiz başlık kapandı, diğerleri açılsa ne olacak? Kapanmıyor
ki! Ön şartı belli, ön şartı "Kıbrıs'ı tanı", "Kıbrıs Rum
devletini tanı." Canım biz tanıma değil, deklarasyon yayınladık,
kabul etmeyeceğimizi söyledik… Adam da karşı deklarasyon yayınladı,
"hiçbir geçerliliği yok" dedi, "tek taraflı" dedi,
"imzam beni bağlar" dedi.
Türkiye'yi bu sıkıntılara niye soktunuz Sayın
Bakan? Biz, sizin Bakanlıktan düşmenizi, bu sayısal çoğunluğunuzla
bu gensorunun kabul edilmesini düşünmüyoruz. Biz, sizin, bu Meclise
hesap vermenizi, bu sıkıntılara neden soktuğunuzu izah etmenizi
istiyoruz. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Diyor ki: "Biz milletin vekilleri olarak çoğunluktayız,
yaparız." Biz neyin vekiliyiz? Biz bu milletin vekili değil miyiz?
Başka bir ülkenin vekili miyiz? Bunun hesabını millet adına sorma
yetkisini, sorumluluğunu, Anayasa'ya sadakat yeminimizle ortaya
koymadık mı? Siz de koydunuz, "bu ülkeyi böldürtmeyeceğiz"
dediniz, yemininiz var. Peki, niye bürokratınız "Türkiye bölünme
tehlikesiyle karşı karşıya gelmiştir, tehlike kapıdadır." diyor?
Niye değiştirmediniz o bürokratı? Niye demediniz ki "yalan
söylüyorsun kardeşim, bizim politikalarımızla Türkiye çağ atlıyor"
niye demediniz? Diyemezsiniz, diyemezsiniz, çünkü siz bir adım ileri,
iki adım geriye mehter takımı gibi yürümeye şimdi değil Akıncılar
Derneği Başkanıyken alıştınız siz Sayın Bakan, o gün alıştınız, o
gün alıştınız. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Türkiye
size büyük geliyor, 72 milyon büyük geliyor. 72 milyonun sorumluluğunu
taşımak, yürek ister, vicdan ister, ahlak ister.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) - Ayıp oluyor ama!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Türkiye böyle bir
ülke...
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - "Ahlak ister"
ne demek?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Onu gösterin diyorum.
Öyle değilsiniz demiyorum, onu gösterin. Onu gösterin. (AKP sıralarından
gürültüler)
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Aynaya bak!..
BAŞKAN - Lütfen…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Onu gösterin…
BAŞKAN - Sayın Sarıbaş, lütfen.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - İstemez mi?.. Ahlaksızlık
mı ister Türkiye'yi yönetmek, ahlaksızlık mı ister?
CAHİT CAN (Sinop) - Ahlaklı olan böyle konuşmaz!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Ahlak ister tabii. Tabii
ki ahlak isteyecek.
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Aynaya bak! En son
konuşacak adamsın!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Ben millete konuşuyorum,
size konuşmuyorum. Millet beni dinliyor. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Millet beni dinliyor…
Bakın, bu bağırmalarla, çığırmalarla, bu laf atmalarla, bu Meclisi
germelerle bir yere varamazsınız.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) - Bir partiden seçilip,
başka bir partiye…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Elinizi sadece vicdanınıza
koyun. Elinizi sadece vicdanınıza koyun ve bugün Kuzey Irak'ta geldiğiniz
noktanın hesabını, bu millete, burada verin. Elinizi vicdanınıza
koyun, ahlaklı davranın, ahlaksız davranın demiyorum, ahlaklı davranın…
(AK Parti sıralarından gürültüler)
KERİM ÖZKUL (Konya) - Geri al!..
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - …Avrupa Birliğinde,
Avrupa Birliğinde geldiğimiz noktanın hesabını burada verin.
KERİM ÖZKUL (Konya) - Genel Başkanınız kadar…
BAŞKAN - Sayın Milletvekili, lütfen oturur musunuz?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Bakın arkadaşlar,
millete "ananızı alın, gidin" diyebilirsiniz, ama, bana öyle
demeye hakkınız yok.
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Hadi canım sen de!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Burada oturacağım
ve bunların hesabını soracağım. Bu millet bana, seçimi yaptığınız
güne kadar, bunun hesabını sormak için buradayım, gitmeyeceğim
ve…
AHMET YENİ (Samsun) - Vermedi sana!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Sana ne kadar verdiyse
bana da o kadar verdi.
AHMET YENİ (Samsun) - Vermedi sana!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Ve gelelim Kıbrıs
politikasına. Ne yaptınız Kıbrıs politikasında? (AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Sarıbaş, bir saniye.
Sayın milletvekilleri, sayın hatip konuşmasını
bitirdikten sonra, grup başkan vekilinin söz talebi var. AK Parti
Grubu adına, burada, gereken cevabı verecektir. Siz niye müdahale
ediyorsunuz? Lütfen…
Buyurun Sayın Sarıbaş.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Şimdi, gelelim Kıbrıs
konusuna…
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Sayın Başkan, kürsüye yakışmıyor.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
Kıbrıs'ta bir köprü meselesi var. Köprü yıkılabilir, yıkılmayabilir,
çok önemli bir şey değil. Bir köprünün yıkılmasını bile, dünyaya,
ele güne rezil edecek bir duruma getirdiniz. En küçük meseledir bu,
en küçük mesele… Şimdi, biraz önce söylediğim sözleri, şu küçük meseleyi
çözüş tarzınızla bir mukayese edin de davranış tarzınızı bir görün
lütfen. Niye görmemekte ısrar ediyorsunuz? Şimdi, Avrupa Birliğinde,
Allah aşkına arkadaşlar, ilerlediğimizi, yol aldığımızı, müzakereleri
aldığımızı, müzakere ettiğimizi söyleyebilir misiniz? Hani o
3 Ekim günü uçak kalktı kalkmadı, kalktı kalkmadı; Kızılcahamam'daki
toplantı bitti bitmedi, Dışişleri Bakanı bindi binmedi şatafatınız
bugün var mı? Yani, bu müzakereler devam ediyor. Yani, müzakerelerden
sorumlu Dışişleri Bakanı ve müzakerelerden sorumlu Bakan bu müzakereyi
devam ettiriyor da, Türk milletinin, bizlerin hiç haberi yok mu? Adamlar
karar aldılar, olmayacak bu dediler ve şartlar koştular, şunları,
şunları, şunları yaparsanız... Yani, Türkiye'yi içine kapalı, meselelerini
çözemeyen, uluslararası ittifaklarını birer birer heba etmiş,
yitirmiş, yalnızlığa mahkûm edilmiş ve sözü dinlenmeyen bir duruma
geldiğini hâlâ kabul etmiyorsanız, bu millet, vallahi kabul ediyor.
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Sen görmek istemiyorsun...
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Millet kabul ediyor.
Avrupa Birliğine niye gitmiyorsunuz altı aydır?
Hani eskiden her hafta uçakla Brüksel'deydiniz, her hafta İngiltere'deydiniz;
10 defa gitmişsiniz İngiltere'ye, 5 defa gitmişsiniz Yunanistan'a,
20 defa gitmişsiniz Belçika'ya. Niye altı aydır Avrupa turistik seyahatlerinden
vazgeçtiniz? Çünkü, lafınızın para etmediğini gördüler. Siz ne
derseniz deyin, dünyada sizin Hükûmetinize bakış açısı şu: Bu
Hükûmet, ülkede kurumlarıyla anlaşmış, stratejik bir dış politikada
anlaşamamış ve bütünleşememiş bir iktidar görüntüsü veriyorsunuz
ve karşınızdaki muhataplarınız da sizi, size dair algılamalarını,
sizin bu korkularınız üzerinden kullanarak etkisizleştiren, yalnızlıklaştıran
ve kenarlaştıran, kıyılaştıran bir politikayı size dayatıyorlar.
Siz de bunu kabul etmeyi, bu teslimiyetçiliği, büyük bir dış politika
mimarıymış gibi, sanki Orta Doğu şekilleniyor -evet, şekilleniyor,
Condoleezza Rice söyledi- siz de içindeymişsiniz, dâhilmişsiniz gibi,
bu garip millete, bu fukara millete anlatmaya çalışıyorsunuz ve
millet de buna inanacak zannediyorsunuz! Orta Doğu'da var mıyız arkadaşlar?
Bizden bir şey isteniyor, sadece bir şey isteniyor; Afganistan'da bir
şey isteniyor, Lübnan'da bir şey isteniyor, başka yerlerde... Diyor
ki: Siz şu askerlerinizi bir gönderin başka bir şeye karışmayın. Yani,
haritaların şekillenmesini konuşmayın. Yani, anayasaların yeniden
kurulacak Irak'ın statüsüne dair getirdiği hükümleri sizinle tartışmayız.
Yani, Avrupa Birliğinde 1999 Helsinki Kararı'nın dışında yüzlerce
şart koyarız, bunları da kabul etmezseniz size ikincil bir ortaklık,
kenar ortaklık, kıyı ortaklık öngörürüz, sizi de kendimizden kopartmayız,
çünkü, kendi çıkarımız var bunda; siz de bunları kabul edin. Türkiye'de
bugünkü Hükûmet kanalıyla bütün bunları kabullenmiş, sözünü geçiremeyen,
teslimiyet bayrağını çekmiş, ruhunu teslim etmiş bir manzarayla
karşı karşıyayız. O ruhu teslim etme manzarası içerisinde, çıkıyorsunuz
"ayına yıldızına kurban olduğum." Evet, hepimiz kurban olacağız,
ama, bu millet kurban eder. Bu millet, kendisi için çalışmayanı aya,
yıldıza vallahi kurban eder, kurban edecektir. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar) Türkiye… Hep söyledik burada, Türkiye'yi dedik, rotasını
yitirmiş, kaptanı olmayan bir gemi gibi açık denizlerde hangi limana
sığınacağını bilmeyen bir konuma düşürdünüz. Ama, bugün, dalgalar
Türkiye'yi bir girdaba doğru sürükledi. İşte, bürokrat açıklıyor,
artık girdaptayız, tehlike kapıda, bölünme tehlikesiyle karşı
karşıyayız.
Bir PKK terörüdür, onu kullananlar, onu yaratanlar,
bütün ittifak ilişkilerinden doğan hak ve hukukunuzu talep etmemeniz
adına "bak bölünürsünüz haa" tehdidiyle sizi karşı karşıya
bıraktılar ve siz de o tehdidin tesiri altında, acaba bölünür müyüz,
devletin içindeki kurumlarla da zaten anlaşamıyoruz, böyle bir
tehlike gelir de iktidarımızı kayıp mı ederiz endişeyle müttefiklerinize,
dostlarınıza konuşmalarınızı sadece o eksende anlattınız. Irak
denilen hadisenin sadece bir terör hadisesi olmadığını, Irak denilen
hadisenin terörden de öte farklı bir şey, anlam ifade ettiğini, Orta
Doğu'nun yeniden şekillendirilmesini ifade ettiğini anlayamadınız,
kavrayamadınız. Kavrasaydınız, Türkiye bugün bu noktada olmazdı.
Türkiye, bugün hak ve hukukunu koruyan, Türkiye, bugün milletinin
bölünmez bütünlüğünü bütün dünyaya tescil etmiş, Türkiye, Lozan'ı
tartışmayan bir noktaya gelirdi. Şimdi Lozan'ı tartıştırır hâle geldik.
Buna hakkımız yok. Bu devlet, bu millet, bu ülke sizin babanızın çiftliği
falan değil Sayın Bakanım. Bu ülke, 72 milyonun kanıyla yazılmış ve
o kanın rengini al bayrağa vermiş bir milletin ülkesi. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar) Ve bu ülke, bin yıllık tarihinde,
bölgesine hak, hukuk, insanlık, medeniyet öğretmiş bir ülkenin temsilcisisiniz,
Bakanısınız.
Şimdi, tutturdunuz medeniyetler ittifakı. Siz
hangi medeniyetten yanasınız? Batı medeniyetinin temsilcisi misiniz,
Doğu medeniyetinin mi? Size göre, kafanıza göre, siz Doğu medeniyetinin
temsilcisisiniz, Batı medeniyetiyle bir ittifak yaratarak dünya
lideri olacaksınız. Yok böyle bir şey. Türkiye, beş yüz yıldır Batı
medeniyetinin içinde yaşamış ve Batı medeniyetini temsil ettiğini
Büyük Atatürk'ün sözleriyle dünyaya tescil ettirmiş bir ülke. Avrupa
Birliği medeniyetler ittifakı birliği falan değil, medeniyetin
ta kendisi ve Türkiye'nin orada olması lazımdı, ama bu politikalarla
-biraz önce söyledim- mundar ettiniz, yenilmez ettiniz. Millet artık
tiksinmeye başladı Avrupa Birliğinden. Oysa, gerçekleri… Acaba
diyorum, acaba, acaba, acaba, Türkiye'yi bu yıllara süren ittifak
ilişkilerinden bu tür çıkmazlarla soyutlayarak, Türkiye'yi yalnızlaştırarak,
kafanızdaki modellerle bir ittifak kurmak gibi bir planınız varsa,
onu da, açık, dürüst, samimiyetle gelin burada söyleyin. O da kabul.
Bu Hükûmetin bir planı var, evet, bu deriz. Ama iki adım geri, bir adım geri,
sadece iç politikada malzeme toplayan bir anlayışla Türkiye'nin
dış politikasının gitmeyeceğini, yürümeyeceğini, bugün aklı
başında herkes gördü.
İşte, bakın, Condoleezza Rice, İsrail'e gitti,
Filistin'e gitti, Suudi Arabistan'a gitti, Kuveyt'e gitti, o bölgede
haritaların değişeceğini söylüyor Dışişleri Bakanı Amerika'nın.
Türkiye'ye danışma fırsatı, Türkiye'ye gelme nezaketini dahi göstermiyor.
Siz burada konuşuyorsunuz, onlar orada yalanlıyor. Böyle bir ittifak
ilişkisi içerisinde, samimi davranılmayan, dürüst konuşulmayan
"ey Amerika, gel kardeşim, senin bu Irak'ta yapacağın iş ne, ne öngörüyorsun?
Bu mezhep çatışmalarını körükleyerek, 20 bin asker daha gönderip,
100 binlerce Iraklının ölümüne sebep olarak, orada etnik bir devlet
kurmak amacıyla davranarak, Türkiye'yi yok sayarak bir yere varacağını,
bu bölgenin şekillenmesine katkı sağlayacağını mı sanıyorsun? Biz
orayı dört yüz yıl yönettik, bizim gözümüzle bir bakın" deme cesaretiniz,
deme yürekliliğiniz yok. Adamlar konuşmuyorlar. Konuşmayınca da
diyorsunuz ki, biz gözlerinden anladık kararlılığı. Şunu konuşarak
anlasanız da, bu millete de gelip deklare etseniz çok mu kötü olur?
Bakın, bugün getirdiğiniz genel görüşme… O konuda
fazla konuşmak istemiyorum, değerli Genel Başkanım konuşacak. Ancak,
bütün bunlar niye? Üç yıldır bu bölgede, yani Irak bölgesinde ateş
var, ateş topu yanıyor. Türkiye'nin millî menfaatleri, kırmızı çizgileri
yok edilmiş. Biz, diğer muhalefet, ana muhalefet partimiz on defa genel
görüşme getirdik, hiç birini kabul etmediniz, ama bugün, gelin bunu
bir genel görüşme yapalım. Ondan önce söylemlerinizde, milliyetçilik
söylemlerinizde al bayrağa kurbandan, Kerkük'teki kırmızı çizgilerimize
kadar hatırlattınız millete. Acaba, muhataplarınıza "ya, seçim
yılı, içimizde böyle söylüyoruz, bir de cumhurbaşkanlığı seçimi
var. Siz bizi ciddiye almayın" dediğiniz için mi adam diyor ki
"bırakın, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın sözlerini ciddiye almayın."
Böyle bir söz mü verdiniz diye de endişeleniyorum.
Ha, bu gensorunun amacı bu. Bu sorularıma cevap
veresiniz, kafanızdaki gerçek niyetinizi, samimi niyetinizi
görelim diye bu gensoruyu veriyoruz. Mesela, bize bir Avrupa Birliği…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sarıbaş, lütfen toparlar mısınız.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Toparlıyorum efendim.
BAŞKAN - Toparlamanız için beş dakikalık süre veriyorum.
Buyurun.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Bakın, Radikal gazetesi.
“Gül: BOP içinde ABD ile birlikte hareket ediyoruz."
Değerli arkadaşlar, burada 550 milletvekili
var, BOP'un ne olduğunu yani, Büyük Orta Doğu Projesi'nin, hangi yazılı
metinlerle ve hangi öngörüyle, nereye götürüleceğini, sınırları
nereye götüreceğini bilen bir arkadaşımız var mı? Biz, buranın eş
başkanıyız. Bu Mecliste bilen biri gelsin, BOP'ta şunlar, şunlar, şunlar
öngörülmekte, biz de bunları tasarladık, planladık, müttefikimizle
konuştuk, o noktaya doğru da gidiyoruz, diyecek bir arkadaşımız
var mı? Yok böyle bir şey. Hayalî eş başkan, sanal eş başkan… İşte, gazete
burada.
Yine, MİT Müsteşarının açıklaması hazindir, ciddiye
alınması gerekir. Hakikaten, Türkiye bölünme tehdidiyle karşı
karşıyadır, tehlike kapıdadır. Biz, bugün, bunları konuşacaktık
genel görüşmede. Siz ne yaptınız? Gensoruyu da bugün görüşmek suretiyle,
millî mutabakatta çıkacak bir müzakereci anlayışı, sırf, hesap
vermemek adına, uyguladığınız dış politikanın sorumluluğunu taşımamak
adına ve işi sulandırmak adına, getirdiniz, birleştirdiniz. Şimdi,
ben, Irak'ta hangi politikaları gütmemiz gerektiğini mi anlatayım,
yoksa, şimdiye kadar uyguladığınız dış politikalarla Türkiye'yi
sürüklediğiniz girdabın sorumlusu olarak hesap mı sorayım?
Değerli arkadaşlar, Ermeni meselesi çok ciddi.
Bakın, Amerika da kabul ederse -ki, o tür çalışmalar var, bir aydır
var, ama, Sayın Bakandan o konuda hangi girişimler oldu, hangi temasları
oldu bilmiyorum- eğer Amerika Kongresi de Ermeni soykırımını kabul
eder ise -on dokuz ülke kabul etmiş- Türkiye, aynen Kuzey Irak'taki gibi
bir tehditle, hemen, doğuda da, Ermeni bölgesinde de böyle bir tehditle
karşı karşıya kalacak. Bu konularda, "tarihî arşivleri açalım…"
Açalım tarihî arşivleri de, devlet olarak da bir şeyler yapalım. Bunu
kabul eden ülkelerle, şimdiye kadar niye ilişkilerimizi kesmedik,
niye bunun hesabını sormadık? Niye demedik ki, biz Lozan'da bu hesabı
vermişiz, bizim kimseye verilecek hesabımız yok, diye dimdik duramadık?
"Arşivleri açalım…" Arşivlerde, peki, böyle bir şey çıkarsa,
arşivler saptırılırsa, onların kamuoyu gücüyle, parlamento kararlarıyla,
Türkiye'nin soykırım yaptığı -işte, on dokuz ülke kabul etmiş- kabul
edilirse bunu kabul mu edeceğiz? Arşivler böyle söyledi mi diyeceğiz?
Yoksa, devlet olarak, yoksa, millet olarak dimdik duracak mıyız?
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Arşivlerden korkun mu
var?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Arşivlerden korkum
yok, arşivlerin saptırılmasından korkum var.
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) - Niye saptırılsın ki? Arşivler elinde. Niye saptırılsın?
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Peki, saptırılmıyor da, bu kadar arşivlere rağmen,
bu parlamentolar, bu kararı niye alıyor değerli kardeşim?
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) - Alabilir... Senin saptırdığın gibi.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Alabilir mi!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen… Sayın Torun…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - İşte, mantık bu; işte,
mantık bu! Alabilir, yapabilir, edebilir…
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Ama, biz, dimdik duruyoruz.
Hiçbir korkumuz yok.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Siz de bir şey yapın
da alnınızdan öpeyim. Siz de bir şey yapın da sizin de…
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Biz dimdik duruyoruz,
siz korkuyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Torun, lütfen…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Siz, yapamazsınız,
edemezsiniz, alamazsınız. Sizin Hükûmetiniz bu.
Saygılar sunuyorum.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Bizim hiçbir şeyden
korkumuz yok. Sen
korkuyorsun, sen her şeyden korkuyorsun.
BAŞKAN
- Sayın Torun, lütfen…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Sen benim muhatabım
değilsin. Seni severim.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) - Ben de seni seviyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sarıbaş.
Önerge üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen Onur Öymen, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Öymen, süreniz yirmi dakikadır.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; Sayın Dışişleri Bakanı hakkında Anavatan
Partisi Grubunun verdiği gensoru önergesiyle ilgili olarak Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Türk diplomasisi, çok uzun
yıllardan beri, dünyanın, en köklü, en tecrübeli, en saygın diplomasilerinden
biridir, çok büyük başarılara imza atmıştır. Özellikle, cumhuriyetin
kuruluşundan bu yana, Türk diplomasisi, en zor şartlarda, en büyük
devletlere karşı çok başarılı sınavlar vermiştir ve bu, Türkiye
için gurur kaynağı olmuştur. Türkiye'nin, en zor koşullarda, tezlerini,
haklarını, çıkarlarını, Türk diplomatları, ustalıkla, azimle savunmuşlardır.
Fakat, ne olmuştur da son üç dört yıldan beri, Türkiye, dış politika
alanında üst üste darbeler almakta, hak etmediği muamelelere maruz
kalmakta, hatta, maalesef, yenilgilere uğramaktadır. Ne oldu da
bu hâle geldik?
Sayın Başbakanın çok sevdiği bir söz var: "Nereden
nereye geldik." diyor. Dış politikada nereden nereye geldik
arkadaşlar.
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geçtiğinde,
2002 yılında, biz onlara Cumhuriyet Halk Partisi olarak tam destek
verdik, kamuoyuna da açıkladık. Hedef neydi? Hedef, 2003 yılında Türkiye'yi
tam üyelik müzakere masasına oturtmak. Bunun için gittiler 2002 yılının
Aralığındaki zirve toplantısına. Sayın Genel Başkanımız basının
önünde açıkladı, dedi ki: "Biz, Sayın Başbakana söyledik, tam
desteğimiz var, bizim adımıza da konuşabilirler orada." Açıkça
destek verdik ve bize dediler ki Adalet ve Kalkınma Partisi yöneticileri,
sayın bakanlar: "Biz oraya 2003 yılında üyelik müzakerelerine
oturma kararı almak için gidiyoruz." Ne oldu? Bir de baktık ki,
gittiler, bu kararı alamadıkları gibi, oradan şöyle bir karar çıktı:
2004 yılının sonunda ne zaman müzakere edileceğine dair karar alınacak.
Yani, bu kadar bizim açımızdan belirsiz, müphem, güvenilmez, sonucu
belli olmayan bir karar. Şimdi, bu, olabilir. Bizim kararımız değil,
onların kararı. Ama, bir de baktık ki, Değerli Bakan, Sayın Bakan orada
demeç veriyor, "Bu, büyük bir başarıdır." diyor. İşte, burası
kırılma noktası. Siz, hedefinizin bu kadar altında, bu kadar belirsiz
bir sonuç almışsınız, bunu bir övünç vesilesi yapıyorsunuz. İşte,
bu yanlış. Eğer, siz, her koşulu bir
zafer gibi taçlandırmaya kalkışırsanız, sonunda uğrayacağınız
yenilgi kaçınılmaz olur. Türkiye de, maalesef, bu noktaya gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım, size soruyorum: 2002 yılında,
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidar olduğunda Avrupa'da herhangi
bir siyasetçi Türkiye'ye özel statü verilmesinden bahsediyor muydu?
Avrupa Birliği için Türkiye'ye özel statü verilmesi gündemde var
mıydı? Bugün, bakıyoruz, birçok Avrupa lideri, başbakanlar, parti
liderleri, pek çoğu Türkiye'ye özel statü verilmesinden bahsediyor.
Sizin düzeyinizi düşürdüler. Nasıl oldu bu? Nasıl oldu bu? Bu şöyle
oldu: 2004 yılının 6 Aralığında, meşhur Avrupa Birliğinin İlerleme
Raporu, şimdiye kadar hiçbir aday ülke için kullanılmayan ifadeleri
kullandı. Size "ucu açık müzakereler" dediler, "insan
dolaşımına sürekli kısıtlama getireceğiz" dediler "tarımda,
sosyal politikalarda" ve siz, o zaman, Sayın Başbakan çıktı, dedi
ki: "Bu çok olumlu ve dengeli bir rapordur." İşte, bu nokta
ikinci kırılma noktası.
Peki, Sayın Dışişleri Bakanımızın bundan haberi
yok muydu? Sayın Başbakan Dışişleri Bakanına sormadan mı bunu söyledi?
Sormadan söylediyse vahim. Sorarak söylediyse, Dışişleri Bakanı
da bunu olumlu karşıladıysa daha da vahim. Yani, bu sıkıntılardan
geçerek biz bu günlere geldik. Bugün karşılaştığımız güçlükler, maalesef
o devirdeki sıkıntıların ürünü.
Kalkıyor, açıkça rapora yazıyor: "Fırat ve
Dicle nehirlerinin üzerindeki barajların ve sulama sistemlerinin
-efendim- yönetimi uluslararası bir kurula verilebilir, uluslararası
yönetime verilebilir." Niçin? Altında yazmış: "Çünkü"
diyor, "bunlar İsrail'in stratejik çıkarlarını ilgilendirir."
Siz ne diyorsunuz böyle bir rapora: "Olumlu ve dengelidir."
İşte, bu yanlış. Yani, bu sıkıntılar, Türkiye'yi, adım adım, maalesef,
bugünkü duruma getirdi.
Şimdi, 17 Aralıkta Kıbrıs'la ilgili bir metin koydular
içine. Kıbrıs'ı, aynen, diğer Avrupa ülkeleri gibi tanımamıza yol
açacak bir metin koydurmaya çalıştılar. Biz itiraz ettik. Maalesef,
Sayın Beşir Atalay imzasıyla, Hükûmet, yazılı taahhütte bulundu. Peki,
Sayın Dışişleri Bakanı neredeydi? Niçin o imza atmadı? O da mı acaba
farkına vardı bunun yanlış bir iş olduğuna, atmadı? Sayın Beşir Atalay,
dış politikayla doğrudan alakası yok, ona verdirdiler bu taahhüdü.
Sonra ne oldu? 29 Temmuzda, bizzat Dışişlerinin talimatıyla Ek Protokol
imzalandı. Değerli arkadaşlar, bu da üçüncü kırılma noktası. Adım
adım geriliyoruz.
O protokolü imzalarken, hiç değilse, bir rezerv
koyacaktınız, diyecektiniz ki: "Biz, bu protokolü imzalıyoruz,
ama, bu, Kıbrıs'ı tanıma anlamına gelmez, Kıbrıs'la ilgili politikamız
değişmemiştir." Rezerv koyacaktınız ve ben, bu şartla imzalıyorum,
yani, dokuz ülke için uygulayacağım, Kıbrıs için, Kıbrıs meselesi
çözülünce uygulayacağım. Koyamadılar bu rezervi, koyamadılar;
ya güçleri yetmedi veya akıllarına gelmedi, koyamadılar. Onun yerine,
tek taraflı deklarasyon yayınladılar. Bu, kimseyi bağlamazdı.
Biz, onu o gün söyledik; tek taraflı deklarasyon kimseyi bağlamaz,
bağlamasını istiyorsan rezerv koyacaksın, yani, rezervi koyamadık.
Bu da bizim en önemli hatalarımızdan biri oldu. Şimdi, o günden sonra,
bize her gün bunu hatırlatıyorlar "taahhütte bulundunuz, hemen
uygulayacaksınız, limanlarınızı açın, havaalanlarınızı
açın." Hiçbir şey diyemiyoruz. Yazmışız…
Peki, niye Meclise getirmediniz bugüne kadar
onay için? Sayın Başbakan çok doğru bir şey söylüyor, diyor ki:
"Mecliste onaylanmadığı için geçerliliği yoktur." Doğrudur.
Meclise niye getirmiyorsunuz? Siz de biliyorsunuz ki, yanlış bir
iştir, yanlış bir iştir.
Sayın
Başbakan diyor ki, Sayın Bakan da onu destekliyor, diyorlar ki:
"Efendim, eğer siz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne izolasyonları
kaldırırsanız, biz de limanları ve havaalanları açarız." Hangi
yetkiyle bunu söylüyorlar? Siz böyle bir yetki verdiniz mi Mecliste?
Meclise getirildi mi bu metin, Ek Protokol onaylandı mı ki bunu söylüyorsunuz?
Yetkiniz yok ve Sayın Dışişleri Bakanı da bunun sorumluluğunu paylaşıyor.
Yetkisi olmayan bir konuda, Hükûmet, Meclis adına taahhütte bulunuyor.
İşte, bunlar, son derece vahim gelişmeler.
Değerli arkadaşlar, bir şey daha söylüyorlar bize,
diyorlar ki bu metinlerde: "Biz, hepimiz, Güney Kıbrıs'ı bütün
Kıbrıs'ın meşru hükûmeti olarak tanıyoruz, siz de tanıyacaksınız,
siz de tanıyacaksınız."
Şimdi, bunları içeren metinler geliyor önümüze
ve ne diyor Dışişlerinin resmî açıklaması: "Bu raporlar, son derece
objektiftir". Objektifmiş… Şimdi, bunlar olacak şeyler değil!
Daha önce de söyledik size, bir kere daha hatırlatayım: Şimdi, bu
olumsuz metinler çıktığı zaman 17 Aralık zirvesinde, önce, Ankara'da
bayram yaptık Sıhhiye Meydanı'nda, Sayın Dışişleri Bakanımız bu
bayrama katıldı, oradan Balgat'a gitti Dışişleri Bakanlığına, orada,
Avrupa Birliğine bir nota yazdı. Nota 23 Aralık tarihlidir, 2004.
Nota iki sayfa. Notada diyor ki, yani, böyle, sürekli kısıtlamalar
filan getirirseniz biz üye olamayız diyor, şikâyet ediyor, düzeltin
bunları diyor. Şimdi, bunlar düzeltilmiyor; bunların hiçbirinde,
bir tek kelime, bugüne kadar düzeltilmiş değildir değerli arkadaşlar.
Ona rağmen, bu metinlere dayalı olarak 3 Ekimde çıkan kararı Sayın
Dışişleri Bakanı çıkıyor "Tarihe karşı bir hediyedir."
diyor. Bu kadar olur mu! Bu kadar olur mu! Yani, siz başınıza gelecekleri
göremiyor musunuz? Defalarca uyarıyoruz, bu kürsüde söyledik,
her yerde söylüyoruz. Bu sıkıntıları göremiyor musunuz? Her şey
çok iyidir, çok olumludur, başarılıdır, yolundadır vesaire filan
diyoruz.
Değerli arkadaşlar, vardığımız nokta şu: 14-15
Aralık 2006 tarihli AB zirvesinde alınan kararın özeti bir cümledir:
Ya Kıbrıs'ı feda edeceksiniz veya Avrupa Birliğinden vazgeçeceksiniz.
Bunu başka türlü anlamak kabil değil. Sekiz maddeyi dondurmuş, geri
kalan bütün maddelerin geçici aşama noktasına bile gelmesinden
önce, Kıbrıs konusunda, Türkiye'nin o istedikleri tavizleri vermesini
şart koşmuş; yani, Türkiye-AB ilişkileri tamamen Kıbrıs meselesine
bağlanmış. Geldiğimiz nokta bu. İşte, Sayın Başbakan soruyor: "Nereden
nereye geldik?" İşte, buraya geldik. Geldiğimiz nokta bu. Bu
çok hazin ve üzüntü verici bir durum.
Şimdi, Kıbrıs'ta bunlardan ibaret değil meseleler.
Kıbrıs'ta bir hükûmet değişikliği oldu. Bunun ayrıntısına burada
girmek istemiyorum, bu, bize kuvvet kazandırmaz, bizi zayıflatır.
Yalnız dikkatinizi çekiyorum, bu işte söz sahibi olduğu anlaşılan,
ara buluculuk yaptığı anlaşılan Din İşleri Dairesi Başkanı var. Ne
yapmış bu zat? Bu zat, Güney Kıbrıs'taki Patrik II. Hrisostomos'u Kuzey
Kıbrıs'a davet etmiş. Ne diyor bu Patrik? Diyor ki: "Türkiye, Kıbrıslı
Türlerin ve Rumların ortak düşmanıdır." Bizim ülkemize, Türkiye'ye,
Kıbrıslı Türklerin ana vatan saydığı Türkiye'ye "düşman" diyen
bir adamı davet ediyorsunuz. Dışişleri Bakanımızın bundan haberi
yok mu? Bütün bu işler Dışişlerinden habersiz mi oluyor? Bunu nasıl
yapıyorsunuz? Üstelik, Avrupa Birliğinde bize bu kadar kötü muamele
yapmışlar Rumların baskısıyla, etkisiyle, komplolarıyla. Ondan
sonra Kuzey Kıbrıs'tan beklenen ne? Türkiye'yle dayanışma içine gireceksiniz,
Rumlara mesafe koyacaksınız. Ne oluyor? Türkiye'yle ihtilaf çıkıyor.
Sayın Genelkurmay Başkanımızla, Rumlara yanaşmak için formül üzerine
formül arıyoruz, barikatlar yıkılsın içimize daha çok Rum girsin diye.
Bunlar, Türkiye Hükûmetinin bilgisi dışında mı oluyor, onayı dışında
mı oluyor? Sayın Dışişleri Bakanı diyor ki: "Bunlar Kuzey Kıbrıs'ın
iç işidir." Öyle midir? Öyle midir? Diyorlar ki: "Genelkurmay
Başkanı uzaktadır, biz, burada, yerindeyiz, bu işi biz biliriz, o
bilmez." Bunlar şimdiye kadar söylenmiş sözler midir arkadaşlar?
Sizin içinize siniyor mu? Siz biliyor musunuz, geçen sene şubat
ayında, Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı Birleşmiş Milletler Genel Sekreteriyle
Paris'te bir toplantı yaptı? Amaç ne? Amaç, Lefkoşa'nın askersizleştirilmesi.
İşte, bütün bu olup bitenler bu oyunun bir parçası. Bunu göremiyor
muyuz biz? Dışişleri Bakanlığımız bunu görmüyor mu? Bunun farkında
değil miyiz biz? Ondan sonra, Sayın Dışişleri Bakanı da katılıyor
Genelkurmay Başkanıyla toplantıya, toplantıda konuşulanlar tamamen
yanlış bir şekilde dışarıya yansıtılıyor, Dışişleri Bakanımız
düzeltme yoluna gitmiyor, "Onu, Genelkurmay düzeltsin." diyor,
Genelkurmay düzeltiyor. Bunlar üst üste yapılan hatalar.
Değerli arkadaşlar, iş burada bitmiyor. Amerika'yla
ilişkilerimiz de, maalesef, çok kötü bir mecraya girmiştir. Amerika'yla
ilişkilerimiz, gerçekten, son derece sıkıntı verici bir mecraya
girmiş. 1 Mart tezkeresinden önce, Meclisten karar almadan, Meclisin
nabzını tutmadan Amerika'ya söz veriyorsunuz. Geliyor Amerikalılar,
burada üsler inşa ediyorlar. Askerlerini gemiye koyuyorlar, Türk
kara sularına getiriyorlar. Ondan sonra ne yapıyorsunuz siz? Ondan
sonra, bakıyorsunuz ki, Mecliste olumsuz bir karar çıkıyor, tezkere
reddediliyor, Türk-Amerikan ilişkileri çok kötü duruma giriyor. Baştan
Meclisin görüşünü alsanız, Amerika'ya söz vermeseniz bu kadar sıkıntı
çekmeyeceksiniz ve Amerika, hiç hak etmediğimiz sözleri söylüyor
Türkiye için, Türk kurumları için, askerimizin başına çuval geçiriyor.
Şimdi, soruyorum Sayın Dışişleri Bakanına: Sayın Bakan, böyle bir
olay karşısında niçin bir protesto notası dahi göndermeye cesaret
edemediniz? Bunu nasıl içinize sindirirsiniz! Nasıl içinize sindirirsiniz!
Şimdi, başka ne oluyor: Kuzey Irak'ta teröristler
var, bunları tasfiye etmek için girişimde bulunuyoruz Amerika nezdinde,
hatta, Meclisten iki kere yetki alıyor Hükûmet "Asker göndereceğiz,
Kuzey Irak'ta teröristleri tasfiye edeceğiz." Biri 20 Mart 2003,
biri 7 Ekim 2003. İkisini de kullanamıyor iki yetkiyi de kullanamıyor,
yetkinin süresi bitiyor.
Şu anda, Başbakan, tepkiler gösteriyor, kuvvetli
açıklamalar yapıyor, bizim sözlerimizi neredeyse kelime kelime
tekrarlıyor -onun için kendisine teşekkür ediyoruz- fakat, biliniz
ki, bu söylediklerini uygulayacak yetkisi yok, yetkisi bitmiş; 7
Ekim 2004 tarihinde Hükûmetin yetkisi bitmiş, Meclise gelecek, yetki
isteyecek. Yetkisi yok. Nesi var? Amerika'yla yaptığı bir anlaşma
var Dubai'de. O anlaşmada, 8,5 milyar dolarlık kredi karşılığında
Kuzey Irak'a asker göndermemeyi taahhüt ediyor. Bunlar çok vahim şeyler.
Amerika'yla, birçok konuda görüş ayrılığımız
var. Amerika "İran'a askerî müdahale yapabilirim" diyor,
biz "hayır" diyoruz. Irak konusundaki tutumumuz belli, Ebu
Gureyb Hapishanesi'nde, Guantanamo'da bulunanlar hakkında Türkiye'nin
sıkıntıları belli; efendim, Lübnan'da Hizbullah'ı Amerika terör örgütü
sayıyor, bizim Hükûmet saymıyor; Güney Kıbrıs'ı bütün Kıbrıs'ın meşru
hükûmeti sayıyor Amerika, biz saymıyoruz. Bütün bu farklılıklar ortadayken,
ortak stratejik belge imzalıyoruz. Ondan sonra da Başbakan kalkıyor,
geçen gün, gene haklı olarak "güya stratejik ortaktık" diyor.
Ee bunu söyleyen sizsiniz, biz söylemedik ki. Hem "stratejik ortağız"
diyeceksiniz hem de diyeceksiniz ki "bu nasıl stratejik ortaklık!"
İşte, böyle ortaklık. Öyle yaparsanız, böyle sonuç alırsınız.
Değerli arkadaşlar, şimdi, burada can alıcı bir
mesele var, bizi çok rahatsız eden. Bunu huzurunuzda dile getirmek
istiyorum. Şimdi, bu işler nasıl oluyor? Bu kadar tecrübeli Dışişleri
Bakanlığı böyle hatalar yapmaz, fakat, görüyoruz ki, Dışişleri Bakanlığının
dışında kanallar oluşmuş. Bir danışmanı kalkıyor Sayın Başbakanın,
Amerika'da, basının önünde diyor ki: "Biz, altı yedi yıl daha iktidarda
kalmak istiyoruz, sayın Başbakanımızı delikten süpürmeyin, kullanın."
Bu, hiçbir ülkede, hiçbir dönemde söylenmemiş bir sözdür. Biz, şunu
bekledik: Hemen dedik, Sayın Dışişleri Bakanı gidecek Başbakana
"bu ne biçim söz, böyle söz söylenmez, siz, dış politikayı onlarla
mı yapacaksanız benimle mi yapacaksınız; onlarla yapacaksanız,
ben bu işte yokum, istifa ediyorum." Biz de alkışlayacaktık. Yapamıyorsunuz,
cesaretiniz yok, her şeyi sineye çekiyorsunuz, her şeyi içinize
sindiriyorsunuz. Bizi rahatsız eden budur.
Bu danışman iftihar ediyor, Amerikan Büyükelçisiyle
52 kere görüşmüş, İngiliz Büyükelçisiyle 58 kere görüşmüş. Demek
ki, bir kanal oluşturmuş. Siz büyükelçi olsanız, bir daha Dışişlerinden
ciddi bir iş takip eder misiniz? Her işinizi bu danışman vasıtasıyla
yaparsınız. Peki, Bakan o zaman ne işe yarar? Dışişleri Bakanı ne
işe yarar, siz her işi danışmanlarla yapacaksınız? Uluslararası konuşmalara
Dışişleri yetkilileri katılmayacak, tercümeleri danışman yapacak,
her işi danışmanlar yürütecek! Bunlar yanlış şeyler.
Sonra ne oluyor: Resmen bir terör örgütü saydığınız
Hamas'ın Liderini Ankara'ya davet ediyorsunuz, Dışişleri Bakanı
olarak kendisiyle masaya oturuyorsunuz. Son derece yanlış bir iş,
bizim hiç yapmadığımız bir iş. Bunu nasıl içinize sindirdiniz? Bununla
da yetinmediniz, meğerse, İspanya ile ETA teröristlerinin müzakeresi
de Türkiye'de olmuş. Biz Türkiye Cumhuriyeti, ETA teröristlerine
ev sahipliği yapmışız! Haberiniz var mıydı sizin bundan? Ondan sonra
ne oluyor? Sizin ülkenizde görüşen teröristler, Madrid Havaalanına
bomba koyuyor, insanlar ölüyor, yaralanıyor, İspanya Başbakanı, Meclis
kürsüsüne çıkıyor, İspanyol halkından özür diliyor onlarla masaya
oturduğu için, bir daha olmayacak diyor bu. Sizin görüştüğünüz Hamas
da, ortalığı kana boyuyor şu sırada Filistin'de, kalkıp Meclis kürsüsünden
özür diliyor musunuz? Yanlış bir iş yapmışız bunlarla görüşmekle diyor
musunuz? ETA teröristlerine ev sahipliği yapmakla hata ettik diye
milletten özür diliyor musunuz? Hayır, dilemiyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, Patrik, önümüzdeki hafta,
22 Ocakta, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde "Ekümenik
Patrik" sıfatıyla konuşma yapacak. Sizin bundan haberiniz var
mıydı? Onayınızı verdiniz mi? Tepkiniz ne oldu? Mecliste bunu dile
getirdik. Lozan'dan beri kabul etmediğimiz "ekümenik" sıfatını
kullanıyor, siz ne diyorsunuz? Hükûmetin tepkisini hiç duymadık.
Değerli arkadaşlar, Emmanuel Adamakis diye bir
isim hiç duydunuz mu siz? Emmanuel Adamakis, Patrikhanenin, Ortodoks
Kilisesinin Avrupa Birliği nezdindeki temsilcisidir, haberiniz
var mı? Papalık gibi, yurt dışına temsilci tayin ediyor. Lozan'a göre,
Fener Rum Patriği, bütün görevi, İstanbul'daki Rumların din işlerine
bakmak. Sizin buna tepkiniz nedir? Tepkiniz yok. Her şeyi içinize
sindiriyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, bu bize gerçekten büyük bir
ıstırap veriyor. Fransa Cumhurbaşkanı kalkıyor, Anayasa'yı değiştiriyor,
Türkiye'nin üyeliğini referanduma sunuyor, Dışişleri Bakanımızın,
Başbakanımızın bir cümleyle tepkisi yok. Gene, Chirac, gidiyor Ermenistan'a
"Türkiye Ermeni soykırımını kabul etmeden Avrupa Birliğine
üye olamaz." diyor, bir cümlelik tepkiniz yok. Her şeyi içinize
sindiriyorsunuz. Bizi en çok üzen budur. İçinize sindiriyorsunuz.
Her şeyi içinize sindiriyorsunuz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sindirella bunlar, Sindirella!
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım,
birkaç cümle daha söyleyeceğim size. Bakınız, nelerle uğraşıyoruz:
Şimdi, İslam Kalkınma Bankasıyla bu Hükûmet bir anlaşma
imzalıyor. Ne diyor bu anlaşma? "Türkiye'de sadece İslami usulle
çalışan firmalara destek olmak üzere fon kuruyoruz." İhtilaf
hâlinde ne olacak? Mekke'deki İslam Adalet Divanı karar verecek. Bunun
altına imza atmışsınız. Nasıl imzalarsınız böyle bir anlaşmayı
diyoruz, şimdi, bir seneyi geçti, kendileri de anladılar yanlış iş
yaptıklarını, Meclise onay için getiremiyorlar. Ama, bu vahim bir
hata. Yani, Dışişleri böyle bir hata yapar mı? Dışişleri Bakanı
böyle bir hata yapar mı?
Avrupa Birliğiyle bir anlaşma imzalıyorsunuz,
bu anlaşmadan alacağınız parayla…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Öymen, lütfen, toparlar mısınız.
Buyurun.
Beş
dakikalık süre veriyorum.
ONUR
ÖYMEN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi,
Avrupa Birliğiyle bir anlaşma imzalıyorsunuz, Avrupa Birliğinden
aldığınız parayla yapılacak işler için orada bir hüküm var: Eğer bu
işleri yabancı firmalar yaparsa hiç vergi ödemeyecek, Türk firmaları
yaparsa vergi ödeyecek. Böyle bir şey olabilir mi? Sorduk komisyonda,
dedik, böyle bir anlaşma yapan bizden başka bir aday ülke hiç oldu mu
şimdiye kadar? Hiç olmamış, bir tek biz yapıyoruz. Kendi firmalarına
vergi yükleyen, Avrupa Birliği firmalarını vergiden muaf tutan
bir anlaşmayı ilk defa Türkiye yapıyor. Bütün bunlar bu devirde oluyor.
Batı
Trakya sorunları var, burada anlattık. 60 bin vatandaşımızı vatandaşlıktan
atmışlar, geri almıyorlar. Ne girişimi yapıyorsunuz bunu sağlamak
için? Hiç. Bir kere gidip Avrupa Konseyinde, Birleşmiş Milletlerde,
Avrupa Birliğinde bunu anlattınız mı? Hayır, anlatmadınız.
Loizidou
davası. Açıkça Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor ki: "Kuzey
Kıbrıs'ta siyasi sorumluluk Türkiye'ye aittir." Sanki, Türkiye'nin
parçasıymış gibi, bütün sorumluluk bize ait! Sizden önceki bütün
hükûmetler bunu reddediyor, siz kabul ediyorsunuz.
Arestis
davası çıkıyor ortaya. Orada bir hukuk organı niteliğinde bir tazminat
komisyonu kuruluyor, size dış baskı yapıyorlar" 2 tane yabancı
hâkim koyacaksınız." diye, onu da içinize sindiriyorsunuz. 2
tane yabancı hâkim koyuyorsunuz ve şu anda, bu komisyon Türkiye'ye
ceza veriyor biliyor musunuz. Aldığı kararlar, kendilerine müracaat
eden Kıbrıs'lı Rumlara tazminat kararı veriyor. Kim ödeyecek? Türkiye
ödeyecek. Bir tanesine verdiler 855 bin euro, yani, Kıbrıs Türk mahkemesinin
cezasını Türkiye ödeyecek. Yani, Türkiye, oraya gitmekle yanlış
bir iş yaptı sanki, Kıbrıs'lı Türkler bize ceza veriyor.
Değerli
arkadaşlar, bütün, Avrupa Birliğine aday ülkeler üyelik müzakerelerine
başladığı zaman, vatandaşlarına, vizesiz Avrupa Birliği ülkelerine
seyahat hakkı tanıyorlar. Biz bunu elde edemedik. Herkesin vatandaşı,
Bulgar'ı, Romen'i, Macar'ı, Polonyalısı bizim bugünkü durumumuzda
olduğu zaman, serbestçe, vizesiz hareket ediyorlar, seyahat ediyorlar.
Biz bunu sağlayamadık. Bugün, Türk vatandaşları gene en ağır koşullarda
vizeye tabi. Üstelik, herhâlde Sayın Başbakan bunu çok beğenmiş olacak
ki, bir de "İstanbul'a geleceklere vize koyalım." diyor. Nasıl
koyacaksınız? İstanbul'un etrafını surlarla çevireceğiz, birkaç
kapı olacak, bütün vilayetlerimizde bir İstanbul konsolosluğu
olacak, vize verecek. Yani, bu görüşler artık ciddiyetini kaybetti.
Ama, şurası muhakkak ki -Avrupa Birliğinden bahsederken söyleyeyim-
bütün ülkeler vizesiz seyahat edecek, Türkler hariç.
Şimdi, Türkiye aleyhine çok ağır demeçler veriliyor.
Fransa'da Cumhurbaşkanı adaylığına resmen seçilen Sarkozy (İktidar
Partisi UNP'nin lideri) seçilir seçilmez ilk verdiği demeçte, Türkiye'nin
AB üyeliğine kesinlikle karşı olduğunu, Türkiye'nin hiçbir zaman
üye yapılmayacağını söyledi. Peki, siz buna bir tepki gösterdiniz
mi Sayın Bakan? Bu ne biçim demeçtir? "Bizim anlaşmalardan kaynaklanan
haklarımız var, bizimle oyun mu oynuyorsunuz?" Bunları söylemek
gerekmiyor muydu? Sizin, Türkiye'nin Dışişleri Bakanı olarak böyle
tepkiler gösterme hakkınız yok mu? Olmaz olur mu? Ama, her şeyi, maalesef,
sineye çekiyorsunuz, alttan alıyorsunuz. Bizi en çok üzen budur.
Değerli arkadaşlarım, size açıklıkla söyleyeyim:
Bütün bunları sineye çeken bir dışişleri bakanını biz Cumhuriyet
Halk Partililer olarak sineye çekemiyoruz, Türk milleti sineye çekemiyor.
(CHP sıralarından alkışlar) Türkiye, gerçekten, bu kadar alttan alıcı
bir yönetim anlayışına, bir bakanlık anlayışına, bir hükûmet anlayışına
müstahak değildir.
Değerli arkadaşlarım, biz bunu defalarca dile getirdik.
Türkiye aleyhindeki bütün bu davranışlara, hak ettiği cevabı anında
vereceksiniz. Türk milletinin Türk Dışişleri Bakanından beklediği
budur.
Ondan sonra, Bakan çıkıyor, Mecliste diyor ki:
"Ekonomik konularda şu kadar başarılı olduk, şu alanda bu kadar
başarılı olduk." Bunların hepsinin cevabı var. Şu anda sürem
bittiği için tek tek söyleyemiyorum, ama, bir tek şeyi söyleyeyim size:
Economist dergisini alın, son sayfasını çevirin, göreceksiniz ki,
Türkiye'nin konumundaki yirmi yedi ülke arasında, Türkiye, hemen
hemen her kalemde sonuncudur. Sayın Başbakan: "Nereden nereye
geldi?" diyor. Tavsiye ederim, bir arkadaş tercüme etsin, orada
göreceksiniz, bütün kalemlerde -cari açık, dış ticaret açığı, faiz
hadlerinin yüksekliği, borsa değerinin düşüklüğü- ya en son sıradadır
ya en sondan bir önceki sıradadır. Nereden nereye geldik? İşte buradan
buraya geldik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öymen, teşekkür için açıyorum, lütfen…
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Çok değerli arkadaşlar, işte,
bütün bu düşüncelerle, biz, Anavatan Partisinin gensoru önergesini
destekliyoruz ve ümit ediyoruz ki, en yakın zamanda, Türkiye, hak ettiği,
layık olduğu bir hükûmete ve bir dışişleri bakanına kavuşacaktır.
Yüce Meclisi saygılarla selamlıyorum. (CHP ve
Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Öymen.
Önerge üzerinde, AK Parti Grubu adına söz isteyen
Faruk Çelik, Bursa Milletvekili.
Sayın Çelik, süreniz yirmi dakikadır.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi Grubunun, Dışişleri
Bakanımız Sayın Abdullah Gül hakkında verdiği gensoru önergesi
üzerinde AK Parti Grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, konuşmama başlamadan
önce, muhalefetin gensoru verdiğini ve muhalefetin gensoru üzerindeki
değerlendirmelerini hep birlikte dinledik. Öteden beri muhalefetten
beklediğimiz şeyler var. Nedir bu? Tabii ki, iktidarların eleştirilecek
yönleri vardır, eksikleri vardır, hataları vardır, eleştirilmesi
de gerekir, ama eleştirilerinizi yaptıktan sonra mutlaka, muhalefet
sorumluluğu içerisinde, çözüm önerilerinizi de ortaya koymanız
gerekiyor. Bugün, muhalefetten bir çözüm, ne milletimiz ne de yüce
Parlamento, maalesef duyamadı. Böyle bir tek cümleyi satır aralarında,
konuşmalarında aradık; ama, ne yazık ki, bir tek cümle dahi bulamadık.
Bulduğumuz şeyler vardı. Mesela, denildi ki: "Bütün ülkelerle
ilişkiler kesilsin." Yani, Türkiye'yi izole etmeye dönük bir çözüm
önerisi burada söylendi. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa
Birliği ile ilgili burada çok enteresan ifadeler kullanıldı; ama,
bir taraftan da, beş dakika geçtikten sonra da, aynı konuşma içerisinde
"Mutlaka Avrupa Birliği içerisinde olmamız gerekir." diye
ifade edildi. Yani, tüm bu konuşmaları dinlediğiniz zaman ağırlıklı
olarak, kendilerine göre, dört yılda AK Partinin dış politikada izlediği
sürecin bir hikâyesini okumaktan, hikâyesini burada anlatmaktan başka bir şey yapmadıklarını
açıkça ifade etmemiz gerekiyor konuşmanın başında ve şunu söylüyorum:
Bu anlayış, bu bakış açısı, ben, hep muhalefetteyim, hep muhalefette
kalacağım demektir ki, hayırlı olsun, güle güle muhalefette kalmaya
devam edin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, gensoru müessesesi,
Anayasa ve İç Tüzük açısından önemli denetim mekanizmalarımızdandır,
siyasi sonuçları olan bir denetim mekanizmasıdır. Onun için, laf olsun
diye bu denetim mekanizması kullanılmamalıdır. Ciddi tespitleri
ve gerekçeleri içerdiğinde, tabii ki, bu mekanizma kullanılmalıdır.
Ciddi tespit ve gerekçeleriniz yoksa kullanabilir misiniz? Yine
kullanabilirsiniz. İşte, bugün olduğu gibi, yine de kullanabilirsiniz;
ama, bunun adı denetim değil, bu müesseseyi istismar ediyorsunuz
demektir. İşte, gündeme geçmeden önce Grup önerimiz üzerinde yapılan
konuşmalarda… Gensoruyu siz veriyorsunuz; buyurun konuşalım, buyurun
tartışalım; bizimle ilgili, bir bakanımızla ilgili veriyorsunuz,
gelin bunu burada konuşalım diyoruz. Bugün görüşülmemesi konusunda
bir direnç de gösteriliyor. O zaman gensoruyu niye veriyorsunuz? İç
Tüzük'e aykırı bir durum mu var? Yok. O hâlde, iyi ya, talep ediyorsunuz,
iktidar da bunu kabul ediyor. Yapacağınız şey nedir? Bir an önce bunun
görüşülmesini sağlamaktır. Ama, ne yaptığını bilmez bir muhalefet
anlayışı, her konuda olduğu gibi bu konuda da karşımıza çıkmıştır.
Bugün görüşeceğimiz gensoru önergesi siyasi
deneyimsizliğin ifadesidir. Bir başka ifadeyle, milletin 3 Kasımda
Türkiye Büyük Millet Meclisinde var etmediği anlayışı meşrulaştırma
çabasıdır. Yani "Ne olur bizi de görün, bak biz de buradayız, parti
olmaya çalışıyoruz" çabalarıdır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bu önergenin, AK Parti İktidarının dış politika vizyonunu kavrama
aczi içerisinde olan sözde muhalefet etme çabalarının bir ürünü
olduğunun da bilinmesi gerekiyor.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, öncelikle
AK Partinin, partimizin dış politikayla ilgili programına koyduğu
birkaç ilkeyi burada tekrarlamak istiyorum. Yıl 2002, partimiz kurulduktan
sonra programını oluşturuyor, programını yazıyor ve programına
şu ilkeleri koyuyor: "Soğuk savaş sonrası dönemin getirdiği
dinamik süreç çok alternatifli bir dış politikayı gerekli kılmaktadır."
demişiz. Ne zaman? 2002 yılında partinin Programı'nı yazarken bunu
söylemişiz ve iktidar olduktan sonra da programa yazdığımızı aynen
gerçekleştirmişiz, o konuda öngörülerimiz doğrultusunda yazdığımız
programı uygulamaya koymuşuz. Avrupa Birliğinden Amerika Birleşik
Devletlerine, Uzak Doğu'dan Afrika'ya, dünyanın her yerinde var olma
mücadelesi çerçevesinde dış politikamızı sürdürüyoruz, sürdürdük.
Yine, programımıza yazdığımız önemli cümle ve
ilkelerden birisi de şu: Devletler arası ilişkilerde askerî ittifakların
geri planda kaldığı, iş birliği projelerinin öne çıktığı bir süreci
yaşadığımızı söylemişiz. O zaman ne yazmışsak bugün de aynı şeyleri
yapıyoruz, aynı konular etrafında çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Dünyayla iş birliği, dünyadaki tüm ülkelerle iş birliği çerçevesinde
yoğun bir şekilde, Hükûmetimiz, adımlarını atmaya devam etmektedir.
Yine, o gün dünyada var olan ekonomik, siyasi, askerî
güç merkezleriyle alternatifli, esnek ve çok eksenli bir dış politika
izlenmesini yazmışız, aynı yazdıklarımızı aynen uygulamışız. Partimiz,
değişen bölgesel ve küresel gerçekler karşısında Türkiye'nin dış
politika önceliklerinin yeniden tanımlanması ve buna göre politikalar
üretilmesini ta 2002 yılında programımıza koymuşuz ve bunları bir
bir uyguluyoruz.
Sayın Başbakanımızın "Dış politikada Irak
AB'nin önüne geçmiştir." ifadesi, birçok kesimler tarafından ve
muhalefet partileri tarafından da algılanmakta, anlaşılmakta
zorlanıldı. Fakat, 2002 yılında -az önce okuduğum- yani, bölgesel
ve küresel gerçekler karşısında Türkiye'nin dış politika önceliklerini
gözden geçireceği, ifadesi bu noktada cevabını bulmaktadır. Yani,
Sayın Başbakan bunu söylerken, 2002'de yola çıkış noktasındaki felsefe
doğrultusunda söylediklerini yapmaya ve gerçekleştirme amacıyla
bunları söylemektedir.
Eğer, gensoruyu veren arkadaşlar, az önce okuduğum
Program'ımızdaki dış politikayla ilgili dört sayfalık bölümü okusalardı
bu yanlışa düşmeyeceklerdi. Çünkü, AK Parti olarak biz, her vesileyle
ifade ediyoruz: Aldanan da değiliz, aldatan da değiliz; ne yazdıysak,
ne söylediysek, hangi hedefler doğrultusunda yola çıktıysak, o doğrultuda
milletimize, memleketimize hizmet etmeyi hedef edinmiş bir siyasi
kadroyuz. Onun için, mutlaka, bu, dört sayfalık dış politikayla ilgili
Program'ımızdaki bölüm okunmalıydı, ona göre de bu gensoru önergesi
verilmeliydi. Hele hele, gensoru önergesine baktığımız zaman, AK
Parti kontenjanlarından seçilip, istifa edip, bu gensoru önergesine
imza atan arkadaşların durumları daha da vahim bir durumdur. Şunun
için daha vahimdir: Şimdi, siz, AK Partiye geldiğiniz zaman -bugün
gensoruya imza atanlar için söylüyorum- AK Partiye katıldığınız
zaman, AK Partinin Programı'nı okumadan AK Partiye katıldıysanız,
o zaman, bugün de bulunduğunuz yerdeki konumunuz gerçekten tartışılır
veya neyi seyredeceği bilinmez bir noktadadır. Eğer, okuyup bu gensoruyu
verdiyseniz, o zaman da bir karakter sorunuyla karşı karşıya olduğumuzu
burada ifade etmek istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, AK Parti İktidarı Türkiye'nin
ufkunu açmıştır. AK Parti, Türkiye'yi kabuğundan çıkarmıştır. Türk
dış politikası, aktif, dinamik bir yapıya kavuşmuştur. Türkiye,
bizim dönemimizde, dış politikada siyasi nesne olmaktan çıkmış,
siyasi özne hâline gelmiştir. AK Parti İktidarı döneminde Türk dış
politikamız, gelişen olayları tek cepheden değil dört bir yandan gören
bir bakış açısına kavuşturulmuştur. Dış politikada aktörler belirler,
biz yer alırdık. Geldiğimiz noktada, politika belirlemede ve uygulamada
da aktör olarak bizler varız.
Komşu ülkelerle sıfır problem ve çok boyutlu ilişki
hedefiyle yola çıktık ve çok mesafe aldık, çok mesafe kat ettik. Komşu
ülkelerle kopan ilişkiyi yeniden geliştirme, var olan ilişkilere
de derinlik kazandırma noktasında başarılı olduğumuzu bütün kamuoyu
da biliyor, bütün dünya da bilmektedir. Yanı başımızdaki savaşa
rağmen komşu ülkelerle ticaret hacmimizi 22 milyar dolardan 68 milyar
dolara çıkardık. 2002 yılında komşu ülkelerimize 9,2 milyar dolar
ihracat yaparken, 2006 yılında bu rakam 26 milyar dolara çıkmıştır.
Türk Hava Yolları 2003 yılına kadar yüz dört noktaya uçuş gerçekleştirirken,
bugün bu rakam yüz otuz bir noktaya uçuş şeklinde ortaya çıkmıştır. Tüm
bu rakamlar dış politikayla dış ticaret arasındaki bağın açık göstergeleridir.
Ankara'da oturursanız bu rakamlar da sizinle beraber Ankara'da oturur,
ama, koşarsanız, bu rakamların da sizinle beraber koştuğunu elbette
görürsünüz.
Komşu ülkelerle ilişkileri derinleştirirken,
dünyada da etkin diplomasi trafiğini yürüterek ülkemizin küresel
anlamda etkinliğini artırdık. Dış politika anlayışımız çerçevesinde
Sayın Başbakanımız yetmiş üç ülkeye tam yüz elli ziyaret gerçekleştirdi.
Siz oturduğunuz yerde, bu önergeyi hazırlayanlara oturdukları yerde
yetmiş üç ülkeyi say deseniz, sayamazlar, yazıp verseniz, okuyamazlar,
yarıda bırakıp giderler. Bu, bu kadar açık bir olaydır, sıradan bir
olay değildir arkadaşlar. Yani takati olmayıp Kapıkule'nin dışına
çıkamayan bir politika anlayışından, dünyayı küçültüp dünyanın
her yerinde Türkiye'yi var eden bir dış politika anlayışını, kamuoyunun,
milletimizin görmediğini mi zannediyorsunuz?
Sayın Dışişleri Bakanımızın katettiği mesafeyi
ise, sizin ufkunuzun alması mümkün değildir. Sonra, bu geziler, yanlış
anlaşılmasın, Tayland gezileri filan değil; bu geziler, ülkenin
geleceğini ilgilendiren, milletimizin geleceğini ilgilendiren
gezilerdir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bütün bu çabaların, bu yorucu trafiğin hedefi,
ülkemizin yükselmesi, yüceltilmesi, itibarının artırılmasıdır.
Teşekkür edilmesi gerekirken, maalesef, gensoru önergeleriyle yüce
Meclis meşgul edilmeye çalışılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, gensorunun içerdiği
konularla ilgili de bir değerlendirme yapmak istiyorum. Gensorunun
başvurusunda yer alan konu başlıklarında, Avrupa Birliği, Kıbrıs,
Amerika Birleşik Devletleri, Türk cumhuriyetleri yer alırken, gensorunun
gerekçe metnine bakıyoruz, gerekçe metninde Türk cumhuriyetleri
yok. Ne var onun yerine? Sözde Ermeni soykırımı var. Bu da, gensorunun,
tırnak içinde söylüyorum, hangi özenle hazırlandığının, ne kadar
özenle hazırlandığının açık bir göstergesidir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, 1959 yılında
başlayan Avrupa Birliği süreci, bildiğiniz gibi, 2002 Kasımına
kadar ağır aksak ve düşe kalka bir çizgide yürüdü ve 2002'ye kadar
aday ülke konumunu ancak elde edebildik. 2002'den bugüne müzakere
tarihini aldık, tanıtıcı tarama sürecini tamamladık, fasılların
görüşülmesine başladık; bir faslı açtık, kapattık, sekiz faslın dışındakilerin
görüşmelerine ise devam ediliyor şu anda. Kırk yılın sonunda Avrupa
Birliği süreciyle ilgili geldiğimiz nokta ortadadır, buna karşı,
dört yılın sonunda vardığımız nokta da ortadadır. Bu mukayeseyi
de, öyle inanıyorum ki, herkes çok sağlıklı bir şekilde yapmaktadır.
Bugün, Avrupa Birliği süreciyle ilgili yaşananlar,
Türkiye Cumhuriyeti'nin kriterler çerçevesinde yükümlülüklerini
yerine getirememesinden kaynaklanmamaktadır değerli arkadaşlar.
Aksine, Sayın Dışişleri Bakanımızın ifadesiyle, Avrupa Birliğinin
kafa karışıklığından kaynaklanan sorunlarla karşı karşıyayız. Sekiz
faslın askıya alınması süreciyle ilgili yaşananlara baktığımızda
ise, maalesef, muhalefet iyi bir sınav verememiştir. Avrupa Birliğinin
haksız ve çifte standart, konjonktürel uygulamalarına dönük eleştiriler
yönelteceğinize, bu millî meseleyi iç politika malzemesi yapmayı
tercih ettiniz. Belki de, farkına varmadan, Avrupa Birliği içindeki
Türkiye muhalifleriyle aynı çizgiye geldiniz, ama farkında mısınız
değil misiniz onu bilemiyorum.
Değerli arkadaşlar, biz, Avrupa Birliğine konjonktürel
gelişmeler çerçevesinde bakamayız, bu konjonktürel durumlar değişebilir.
Değiştiğinde de bizim hangi noktada olduğumuz son derece önemlidir.
Ama, bu, şu anlama da gelmez: Konjonktürel süreçte yaşanan sorunlar
hafızalara kaydedilmiyor anlamını da taşımaz. Bunlar mutlaka hafızalara
kaydedilir, ama, biz, konjonktürel gelişmeler çerçevesinde Türkiye'nin
devlet politikası olan Avrupa Birliği sürecini ve politikasını
değerlendiremeyiz.
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, 20'nci yüzyıl
modernizm, çağdaşlık, demokrasi, insan hakları, hümanizm kavramlarının
ortaya atıldığı, fakat en çok insan kanının akıtıldığı, en çok katliamların
yaşandığı, çevre ve tabiatın en çok katledildiği bir yüz yıl olarak
tarihe geçmiştir. İki dünya savaşı, atom bombaları, nükleer silahlanmalar,
bölgesel savaşlar, faşizm, nazizim, komünizm… Tüm bu boyutlarıyla
baktığımız zaman, 20'nci yüzyıl bir vahşet yüzyılı olarak geride kalmıştır
ve karşımızdadır.
AK Parti İktidarı olarak, biz, 20'nci yüzyıldan gerekli
dersleri çıkaran ve dünya barışı için Avrupa Birliğiyle bütünleşmeyi
medeniyetler ittifakı projesi olarak gören bir siyasi kadroyuz. Türkiye'nin
Avrupa Birliği üyeliğini, yalnızca, ekonomik açıdan güçlü ABD'ye
dayanma anlayışından, kan akmasın, gözyaşları dursun, dinsin, dünya
barışı sağlansın diye, medeniyetler ittifakı anlayışına taşımaya
çalışıyoruz. Bu çaba, bakış vizyonumuzu, AB'ye, Avrupa Birliğine
kazandırma çabasıdır.
Her şeye rağmen Avrupa Birliği mi? Tabii ki, hayır.
Onurumuzla Avrupa Birliği diyoruz, kültürel değerlerimizle Avrupa
Birliği diyoruz; çünkü, Türkiye Cumhuriyeti'nin Avrupa Birliğine
girişi, yalnız, Türkiye Cumhuriyeti'nin AB'ye girişi olarak algılanmamalıdır.
Böyle bir algılama, yüzeysel düşünce bile değildir. Türkiye'nin Avrupa
Birliğine üyelik sürecini, Romanya, Bulgaristan ve müzakere süreci
devam eden Hırvatistan süreçleriyle mukayese ederseniz ve bunun
için, bunu da iç politika malzemesi yapmaya kalkarsanız, o zaman
şu söylenir; ki, gensoru önergesinde bu vardır: Sen, kendini bilmiyorsun,
kendi gücünü bilmiyorsun, kendi potansiyelini bilmiyorsun, ülkeni
tanımıyorsun demektir. Bu da, tabii, AK Partinin sorunu değil, iktidarın
sorunu değil, Bakanlığın sorunu değil, gensoruyu verenlerin sorunudur.
Türkiye'nin AB'ye girişi, on beş asırdır özlenen
medeniyetler ittifakının miladı olacaktır. Dünya barışına bu milat
ciddi katkı sağlayacaktır. Avrupa Birliği böyle bakarsa, yani, küresel
aktör olma yolunda bir bakış açısı ortaya koyarsa, bir hedef ortaya
koyarsa, dünya barışı yakındır demektir. Aksi takdirde, Sayın Başbakanımızın,
Dışişleri Bakanımızın ifade ettikleri gibi, Ankara ve İstanbul
kriterleri olarak, bu kriterlerle, biz, bu bölgede, onurlu bir devlet
olarak yaşamımızı sürdürürüz.
Değerli milletvekilleri, Kıbrıs konusuna gelince,
âdeta sakız çiğner gibi, Kıbrıs'ta taviz verdiğimizi iddia edenlere,
seçim yılı dolayısıyla Kıbrıs'ı iç politika malzemesi yapanlara,
hangi konuda taviz vermişiz, defalarca sormamıza rağmen bu konuda
cevap veremeyenlere bir kez daha sesleniyoruz: Bir askeri mi geri
çektik? Bir karış toprak mı kaybettik, verdik? Kıbrıs'ta hangi sahada
geri gidiş oldu? Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin tanıtımında ve
haklarının her platformda aranmasında bir ihmal mi var? Cevap? Cevap,
bugüne kadar, "yok" olarak karşımıza çıkmıştır. Aksine,
Kıbrıs'ı dünya gündemine taşıdık, müzakere gücümüzü artırdık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çelik, lütfen toparlar mısınız.
Beş dakikalık süre veriyorum.
Buyurun.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Annan Planı çerçevesinde
yapılan referandum sonrası Avrupa Birliği ülkelerinin, ABD'nin,
İslam ülkelerinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'yle ilgili beyanlarını
görmediniz mi, okumadınız mı? Zımnen, aslında, herkes Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti'ni tanıdı. Bu nasıl başarısızlık olarak ortaya
konabilir? Bunun izahı var mıdır?
İslam Konferansı Örgütünde, topluluk anlayışından
Kıbrıs Türk devleti anlayışına biz getirdik. Bu da mı yanlış oldu?
Bununla ilgili bir şey mi söylüyorsunuz? Çıkın, burada, milletin
karşısında söyleyin. Perde arkasında konuşacağınıza, bütün meseleleri
burada açıklıkla ortaya koymanızı istiyoruz. Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti yetkililerinin resmî temaslarını, ticari ve siyasi
heyetlerin gidiş gelişlerini, yaşanan yoğun trafiği görmüyor musunuz?
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne verilen ekonomik destekler düne göre mukayese edilecek rakamlar
mıdır? Dünün çok çok üstündedir, 3 katıdır.
Devlette sorumluluk almak, sorundan beslenmeyi
değil, sorunu çözmeyi gerektirir. Biz, işte, bunu yapıyoruz. Kuzey
Kıbrıs'taki tüm çalışmalara ilk karşı çıkan -çok enteresandır, Türk
Cumhuriyeti bir açılım gerçekleştiriyor, gerçekleştirdiği açılıma
ilk karşı çıkan- Rumlardır, hemen arkasından, sabah olur olmaz, arkasından
karşı çıkanlar da bizim muhalefet partilerimizdir. Yani, bu paralellik
ne anlama geliyor, herhâlde, muhalefetin de kendisine sorması gerekiyor.
Dost düşman herkes bilsin ki, AK Parti İktidarı,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarına karşı olan yükümlülüklerine
karşı her zaman sahip çıkacaktır.
Değerli arkadaşlar, sözde Ermeni soykırımı iddialarına
gelince: Bizden önce, bu sözde soykırım iddiaları gündeme geldiğinde
"yok öyle bir şey" politikası vardı. Böyle yaklaşım, diasporanın
arzuladığı ortama belki de katkı sağladı. İktidarımız da, tarihimize
ve ecdadımıza güvenin bir eseri olarak somut adımlar attı. Bu konuda
Sayın Başbakanımızın, ana muhalefet lideriyle birlikte, ortak imzalarıyla
-ki, o zaman, Anavatan Partisi yoktu- 1915'teki olayları araştırmak
üzere bir tarih komisyonu kurulması çağrısında bulunuldu. Daha
sonra 13 Nisan 2005'te de, Türkiye Büyük Millet Meclisi bir bildiriyle
bu çağrıyı destekledi.
Türkiye, bu konuda da çözümden yanadır. Müzakerelerde
Türkiye'nin eli daha da güçlenmiştir. Diasporanın bu iftira kampanyalarına
karşı arşivlerimizi dünyaya açarak, gerekirse tahkim ve uluslararası
yargı çerçevesinde de şanlı tarihimize atılmaya çalışılan çamurları,
iftiraları temizlemeye kararlıyız. Bu konuda, Türk milletinin
bir ferdiyim diyenin, bir ihmalinin olması söz konusu değildir.
Değerli milletvekilleri, bölgemizde cereyan
eden hadiseler, bölgenin geleceği açısından kaygı vericidir. Türkiye
tarihî ve kültürel bağları dolayısıyla bölgede sorumluluğu olan
bir ülkedir. Bu çerçevede, bir taraftan Birleşmiş Milletler nezdinde,
diğer tarafta başlattığımız Komşu Ülkeler Platformu'nda, Irak'ın
toprak bütünlüğünü sağlamak ve bölgede barış ve huzurun tesisi
için çabalarımızı, çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Türkiye, tüm bölge ülkeleriyle ve bütün dinamikleriyle
irtibatı olan tek ülkedir. Bu özellik, AK Parti İktidarının, yoğun,
hedefi belli diplomasi trafiğinin neticesinde gerçekleşmiştir.
Sayın Başbakanımızın "Irak bize ırak değildir." ifadesi,
70 milyonluk Türkiye'nin duygularının ifadesidir. Irak'ta toprak bütünlüğü,
Kerkük'ün statüsü, terörün sona erdirilmesi, yer altı kaynaklarının
tüm Iraklılara ait olduğu gibi konular, hassasiyetle takip ettiğimiz
konulardır. Bu kritik konularla ilgili Başbakanımızın ve Dışişleri
Bakanımızın açıklamaları umarım ki, tüm ilgililerin kulaklarında
çınlamaya devam eder.
Bölgede bu korkunç tablonun oluşacağını gören
Türkiye, 2003 yılının başında, bölge ülke temsilcileriyle İstanbul'da
toplandı. Sayın Dışişleri Bakanımızın Başbakanlığı döneminde
"Irak'a Komşu Ülkeler Platformu" oluşturuldu. Bugüne kadar
on resmî toplantı gerçekleştirildi. Türkiye tarafından, bölge ülkeleriyle
temaslar hep süregeldi. Tüm bu gayretlerin amacı, Irak'taki yangının
yayılmadan bir an önce söndürülmesidir. Tüm bu çabaların arkasında
AK Parti İktidarı ve onun çok değerli Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah
Gül vardır. Gayretleri nasıl görmemezlikten gelirsiniz, bunu anlamakta
zorlanıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, terörle mücadele konusu,
dünyanın, uzunca yıldır ülkemizin öncelikli gündemlerindendir. Terörle
mücadele konusunda zafiyet hiçbir zaman söz konusu olamaz. Bu hassas
konuda sorumsuzca beyanlarda bulunanların, teröristi ovaya davet
edenlerin ve teröristi "gerilla" olarak tanımlayan bir anlayışın,
bizimle, terörle mücadele politikasını…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çelik, lütfen, toparlar mısınız.
Teşekkür için açıyorum; buyurun.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Teşekkür ederim.
Teröristi "gerilla" olarak tanımlayan bir
anlayışın, bizim, teröristle, terörle mücadele politikamızı
sorgulamaya hakkı olamaz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Dış politika konularında, sorumsuzluğun getirdiği
bir rahatlık içerisinde konuşabilirsiniz; ama, aslolan, muhalefet,
muhalefeti sorumluluk bilinci içinde yapmaktır. Eğer, "Biz, iktidar
alternatifiyiz" filan diye düşünmek istiyorsanız, muhalefeti
de sorumluluk bilinci içinde yapmanız gerekmektedir. Çağdaş muhalefet
anlayışı bu şekilde yapılmaktadır, çağdaş muhalefet budur.
MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Bu politika size kaldıysa
yandık.
FARUK ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, gensoruya
konu olan, tüm dış politika konularında olağanüstü performans gösteren,
Türk dış politikasına yeni vizyon getiren…
MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Allah Allah!
FARUK ÇELİK (Devamla) - …dinamizm katan Sayın Dışişleri
Bakanımızı, iç politikaya malzeme olsun diye gensoruya muhatap
kılmak, Türk dış politikasına yapılabilecek en büyük haksızlıktır,
en büyük kötülüktür.
Bu zor ve çetin süreçte yapılması gereken, Sayın
Bakan ve mesai arkadaşlarının, Dışişlerimizin fedakâr mensuplarının,
moral ve motivasyonlarını yükseltecek Parlamento desteğini sağlamaktır.
Sayın Bakanımızın ve değerli diplomatlarımızın, bu yersiz ve cılız
muhalefet seslerine kulak asmadan dinleyeceklerini düşünüyorum
ve önergeye karşı oy vereceğimizi ilan ediyorum. Yolunuz açık olsun
Sayın Gül diyorum; Allah sizi ve gayretlerinizle milletimizi daima
güldürsün Sayın Bakanım diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
Şimdi, Hükûmet adına söz isteyen Abdullah Gül, Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, süreniz yirmi dakikadır.
Buyurun.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Kayseri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
şüphesiz ki gensorular denetimin bir parçasıdır ve anayasal mekanizmalardır.
Dolayısıyla, herhangi bir grup veya herhangi bir milletvekili sayısıyla
bir gensoru verilmişse, şüphesiz ki bunu gayet ciddi bir şekilde
karşılarız ve bununla ilgili gerekli dikkati gösteririz. Tabii,
biz bu gerekli dikkati gösterirken, gensoruyu verenlerin de aynı
dikkat içerisinde olmalarını şüphesiz ki bekleriz. O bakımdan,
ben burada konuşmamı yaparken arkadaşlarla bir hamaset yarışı
içerisine girmeyeceğim, önce onu söyleyeyim. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Çünkü, burada konuştuğumuz konular şaka konular değildir.
Burada konuştuğumuz konular milletimizin geleceğiyle ilgili
konulardır. Burada büyük bir sorumluluk duygusu içerisinde hareket
etmemiz gerekir. Ama, tabii ki böyle bir hak kullanılmıştır; bunu
saygıyla karşılarım ve kendim için, partim için, Hükûmetimiz için bunu
bir fırsat olarak da görürüm. Şu açıdan fırsat olarak görürüm: Yaptıklarımızı
daha iyi anlatma açısından. Bundan çok az bir süre önce, 2007 yılı bütçesi
görüşülürken, burada, geniş bir şekilde, Bakanlığımızın bütün konularını,
dış politika konularını gözden geçirmiştik. Burada demin konuşulan
konuları hep arkadaşlar anlatmışlardı. Hatta, onun yorgunluğunu
biraz önce hissettim ve çok iyi hazırlıksız geldiklerini gördüm. Çünkü,
bundan birkaç hafta önce bütün bunları konuşmuşlardı. Ama, oradan,
kendimiz açısından bir pay çıkarttım ki, demek ki anlattıklarımızla
yeteri kadar ikna edememişiz. Dolayısıyla, bu, bizim için bir fırsattır
ve bu fırsatı değerlendirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu gensoruda, Avrupa Birliğiyle,
Irak'la, Kıbrıs'la, Amerika Birleşik Devletleri'yle, Türk cumhuriyetleriyle
ilişkilerimizde çok geriye gidişin olduğu, eskiye göre bugün çok
daha kötü bir durumun olduğu, dolayısıyla, Türkiye'nin çıkarlarının
ve menfaatlerinin heba edildiği anlatılmakta, Türkiye'nin liderlik
gösteremediği ve dolayısıyla dış politikanın başında olan bir kişi
olarak sorumlu olduğum gösterilmekte. Ermeni konusunda önceden
daha iyi bir durumdaydık, sanki kötü bir duruma geldik; bunlar anlatılmakta
ve spesifik konulara değinilmektedir. Bunlara tek tek gireceğim
ve detaylar vermeye çalışacağım size. Ama, ondan önce şunu söylemek
isterim: Ben, burada, büyük resmi gözünüzün önüne getireceğim. Yani,
ormana bakmanızı isteyeceğim. Ormanın içerisinde, sizleri, tek
tek bazı ağaçlarla meşgul etmeye çok fazla çalışmayacağım. Onun
için, bunu özellikle bilmenizi rica ediyorum ve ayrıca şunu da hatırlatmak
istiyorum: Dört sene, beş sene önceki Türkiye'nin dünyadaki profili,
Türkiye algılamasıyla, bugünkü Türkiye algılamasının ve Türkiye
görüntüsünün ne olduğunu da herkesin hatırlamasını isterim. Belki
içeride bunu göremeyebilirsiniz ama, dışarıda muhakkak ki, eşleriniz
dostlarınız vardır. Muhakkak ki, arada sırada dışarı gidiyorsunuz,
temaslar yapıyorsunuz. Oralarda, Türkiye'yle ilgili neler söyleniyor,
bunları hatırlamanızı isterim.
Türkiye, daha önce, Avrupa'da, Amerika'da gazetelere
neleriyle konu olurdu, televizyonlara nelerle gelirdi; ki, bunları
çok iyi bilirsiniz, krizlerle, kara tablolarla, karamsarlıklarla
gündeme gelirken, bugün Avrupa'da, Amerika'da, dünyanın bütün televizyonlarında
Türkiye başarılarıyla gündeme geliyor. Türkiye'yle ilgili yazılan
raporlar, eskiden olduğu gibi kâbus, kriz senaryoları değil, Türkiye'yle
ilgili geleceğin parlak olduğunu, bütün bunları tabii ki anlatıyor.
Başka bir gösterge, Türkiye'ye gelip gidenler eskiden
kimlerdi, şimdi kimler? Eskiden Türkiye'ye geldiklerinden muhatap
bulamazlardı, belki onun için gelemezlerdi. Türkiye'ye, dönemimizde
ilk defa, Türkiye Cumhuriyeti tarihinden bu yana ilk defa bazı ziyaretler
olmuştur. Rusya'dan ilk defa bir devlet başkanı, ilk defa -Sovyetleri
de dâhil ediyoruz- Türkiye'ye gelmiştir. Avrupa Birliğinden ilk defa
bir komisyon başkanı Türkiye'ye gelmiştir. Suudi Arabistan'dan ilk
defa bir devlet başkanı -kral- Türkiye'ye gelmiştir. Komşumuz Suriye'den
bile ilk defa birisi, devlet başkanı Türkiye'ye gelmiştir. Türkiye'den
de dışarı ilk ziyaretler yapılmıştır. Öyle olmuştur ki, ta Aceh'ten
Darfur'a kadar Türkiye konuşulmaya başlanmıştır, Türk Bayrağı dalgalanmaya
başlamıştır ve Türkiye'yle ilgili herkes muhabbet duymaya başlamıştır
(AK Parti sıralarından alkışlar) ve bu muhabbetler giderek derinleşmiştir,
hatıralar tekrar canlanmıştır, Mağrip'ten ta Baltık ülkelerine kadar.
Sayın Başbakanımızın, benim, bakan arkadaşlarımızın dışarıda
nasıl kabul gördükleri herkesin dilinde destandır.
Yine, bu dönem içerisinde, büyük resmin bir parçası
olarak size söylemek isterim, Türkiye'de çok büyük toplantılar yapılmıştır.
Hem de ilişkilerimizin biraz sarsıntılı olduğu dönemde bile Türkiye'de
NATO Zirvesi yapılmıştır. Ellinin üzerinde devlet başkanı, hükûmet
başkanı, dışişleri bakanları, savunma bakanları, genelkurmay
başkanları, bunlar Türkiye'de toplanmışlardır ve hâlâ o toplantılar,
NATO toplantılarında referans verilen toplantılar hâline dönmüştür.
5 binin üzerinde gazeteci gelmiştir, izlemiştir. Türkiye'nin propagandası,
hiçbir dönemde olmadığı kadar, dünyaya yapılmıştır. Amerikan Başkanı
bile gelip, Dolmabahçe'de, caminin önünde durma ihtiyacı hissetmiştir
ve bu güzel görüntüyü bütün dünyaya yansıtmıştır.
Değerli arkadaşlarım, bütün bunlar büyük resmin
aslıdır, ama bütün bunlar olurken Türkiye krizler içinde yüzüyor olsaydı,
Türkiye gerçekten itibarsız bir ülke olsaydı, kimse koşarak buraya
gelmek istemezdi. Herkes, bugün, Türkiye'yle beraber olmaya gayret
sarf ediyor. İslam Konferansı Teşkilatında, dönemimizde, ilk defa
Genel Sekreter seçilmiştir. Biz, aday göstermeye cesaret edemediğimiz
bir yerin Genel Sekreterliğini seçtirdik Türkiye'den. Medeniyetlerarası
ittifak düşünüldüğünde, İspanya ile Türkiye akla gelmiştir. Bütün
bunları yapıyorsa Türkiye, bütün bu çalışmaların içerisinde Türkiye
oluyorsa, bu, Türkiye'nin muhakkak ki artan itibarındandır, gelişen
gücündendir.
Değerli arkadaşlarım, bunları yapabilmek için
heybemizin dolu olması gerekir, Türkiye'nin güçlenmesi gerekir. Dört
sene içerisinde Türk ekonomisinin giderek güçlenmesi, komşularıyla
ilişkileri, dış ticaretinin giderek büyümesi, devraldığımızda
35 milyar olan ihracatın bu sene 100 milyar doları aşacak olması,
bunlar, işte büyük resmin ayrı ayrı sayfalarıdır. Böyle bir Türkiye'nin,
şüphesiz ki, dış politikasını dışarıda itibarlı bir şekilde götürebilmek
de eskiye göre daha kolaydır. Bunu da, burada itiraf etmek isterim.
Şimdi, çok spesifik konulara gelirsem, önce Avrupa
Birliğiyle ilgili… Bazen öyle manzaralar çiziliyor ki, sanki Avrupa
Birliği ile biz müzakerelere başladık, sanki birçok faslı açtık,
kapattık, AK Parti geldi, işleri geriye götürüyor. Şöyle bir hatırlayın…
Bizden önce, Türkiye, sadece adaydı. Adaydı, ama her şey sanal ortamdaydı,
sanal. Avrupa Birliğiyle gerçekten rayına oturmuş, hedefi zapturapt
altına alınmış ve karşılıklı onaylanmış bir ilişki yoktu. Bizden önce,
aslında, çok büyük fırsatlar vardı. Bizden önceki fırsatlar, ne yazık
ki, partileriniz tarafından hep kaçırılmıştır. Avrupa'da çok daha
iyi konjonktürün olduğu, herkesin, Türkiye gelseydi bugünkü gibi
zorluk çıkartmayacağı devrelerde, ne yazık ki, evdeki, Türkiye
içindeki görevlerimizi yapmadığımız için, o fırsatları hep kaçırdık.
Bugün, burada, gensorunuzda "Bulgaristan
ve Romanya bile Avrupa Birliğine giriyor." diyorsunuz. Tabii
giriyor. Eski Doğu Avrupa ülkeleri, yani, bize karşı olan ve Avrupa'yı
onlara karşı müdafaa ettiğimiz ülkeler bile Avrupa Birliğine
girdi. Niçin? Sizin iktidarınızda onlar müzakerelere başladılar.
Sizin iktidarınızda onlar mesafe aldılar. Sizin iktidarınızda,
eski komünist, sosyalist ülkeler bile, evlerinin içini düzene koydular,
ülkelerini daha çok demokratik yaptılar.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kimin iktidarında Sayın
Bakan?
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Ama, ne zaman ki AK Parti iktidara geldi, Avrupa bile
şok oldu, Avrupa bile bunu beklemiyordu AK Partiden; çünkü, yapılan
propagandalar neticesinde, zannediyorlardı ki, AK Parti, Türkiye'yi
Avrupa'dan alacak, başka yerlere götürecek. Tam tersi oldu, hatırlayın.
O zamanki şartlar içerisinde, Sayın Başbakanımız, Parti Başkanı
olarak, bütün Avrupa ülkelerini, AB ülkelerini ilk defa gezen kişi
oldu. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bense o zaman karşınıza, reform
paketlerini, daha ilk aydan itibaren, Hükûmet olarak, reform paketlerini
sizin huzurunuza getirdim ve hep birlikte, onları geçirdik. Evimizin
içini düzene koymaya çalıştık ve Avrupa Birliği kulübünün kapısında
yazılı olan şartları yerine getirmeye başladık. Biz o şartları, yani,
demokratik kriterleri yerine getirmeden kapıyı vuruyorduk sizin
döneminizde. Değerli arkadaşlar, bunu söylerken, şüphesiz ki, bizden
önce yapılanları inkâr etme veya görmemezcilik durumuna düşmek
istemem. Ben, burada, sorumlu bir kişi olarak, o yapılanları da şüphesiz
ki takdir ederim ve onların da her zaman hakkını veririm; ama, bu tespiti
yapmam gerekirdi.
Peki, sonra ne oldu? Sonra, arka arkasına zirveler
oldu ve 17 Aralık 2004 tarihinde, ilk defa, Türkiye'yle katılım müzakerelerine
başlama kararı alındı.
Katılım müzakerelerine başlama kararı alırken…
Protokolden falan bahsediyorsunuz. Ben burada, geçen sefer, o Protokolün
aslını ve o Protokolü imzalarken, onaylarken, Türkiye'nin nasıl bir
deklarasyon yayımladığını okudum burada. Bunu, anlaşılan, bir
kez daha okuma ihtiyacı var burada.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ne işe yarıyor?
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Biliyorsunuz, bu Protokolü, biz, mektup teatisiyle
yapmıştık.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Deklarasyon tek taraflı
bir belge, bağlayıcı bir yönü yok.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Çünkü o zaman dinlemediniz, çıktınız, biliyorum. Bir
kez daha okumak ihtiyacı doğdu.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Okuduk...
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Bakın nasıl yaptık?
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Kendinizi tatmin için
yayımladınız!
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - İlk defa, bu, Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerinde
Kıbrıs söz konusu olduğunda ilk defa, Türkiye'nin hak ve hukuku yazılı
olarak böyle zapturapt altına alınmıştır.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Karşıdan gelirse öyle olur
tabii.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Bizden önce fırsatlar vardı. Helsinki'de aday olurken,
böyle zapturapt altına alınan, bizi bağlayıcı bir şey var mı, hukuki
belge? Yok. Daha önce gümrük birliğine girerken Kıbrıs Cumhuriyeti
olarak girdi bugünkü Kıbrıs Rum kesimi. Var mı böyle bir deklarasyon,
hukuki belge, bağlayan? Yok.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Bakan, deklarasyon
yayımlayan başka ülke var mı?
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - O zaman da bir şeyler yapıldı.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Tek taraflı bir şeye
imza atıyorsunuz...
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - O zaman da bir şeyler yapıldı. O zaman yapılanlar, şifahi
açıklamalardı.
BAŞKAN - Sayın Kılıç, lütfen...
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Tek taraflı deklarasyon
yayımlıyorsunuz. Müştereken ne imzaladınız, o önemli.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Uluslararası hukuku okursanız, bir ülkenin iradesi
nasıl ortaya çıkar, onu bilirsiniz. Onun için...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karşı deklarasyon yayımlandı
hemen...
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Beni dinleyin lütfen. Temsilciniz çıktı, burada konuştu.
Lütfen... Siz bana sorular sordunuz, ben cevap veriyorum. Bakın, size
de dönmüyorum, dönünce alınıyorsunuz. Onun için, lütfen... (AK Parti
sıralarından alkışlar, AK Parti ve CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri...
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, çok açık bir şekilde bu yazı,
deklarasyonumuzda, Kıbrıs Rumlarının sadece kendilerini temsil
ettiklerini, Türkiye'nin garantörlüğünün devam ettiğini ve Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'yle ilişkilerimizin hiç aksamadan devam
edeceğini, bütün bunları detaylı bir şekilde yazdık. Dönem Başkanı
İngiltere de bunları kabul ettiğini ve gördüğünü yazılı olarak
bildirdi.
Şimdi, bunlar bir referanstır. Buna karşı Avrupa
Birliği de deklarasyon yayımlamış. Siz, Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetinin yayımladığı deklarasyonu, siz bile, eğer, kabul etmiyorsanız,
yani, kabul etmem diyorsanız, o zaman kendinizi sorgulamanız gerekir,
uluslararası hukuk nasıl oluşuyor.
Değerli arkadaşlarım, burada, şunu da söylemek
istiyorum size: 2004 yılında müzakere kararı alındıktan sonra, 3
Ekim 2005'te, müzakereler fiilen başladı, resmen başladı. Hükûmetlerarası
konferans toplandı ve bir fasılda da müzakereyi açtık ve geçici
olarak kapattık.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sonra kaç tanesi askıya
alındı?
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Türkiye, kırk yıllık Avrupa Birliğiyle ilişkilerinde
böyle bir noktaya gelmedi ki. Sanki böyle bir noktaya geldi de Türkiye
geri gidiyor. Hayır, gelmedi ve şu anda Türkiye aday değil, Türkiye
müzakerelere başlamış ve müzakere eden bir ülke statüsündedir.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama başlıkları askıya
alınmış bir ülke.
BAŞKAN - Sayın Özyürek, lütfen…
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Şimdi, tabii ki, bazı zorluklarla karşı karşıya kalıyoruz.
Karşı karşıya kaldığımız zorluklar…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Başlıkları askıya
alınmış bir ülke.
BAŞKAN - Sabredin lütfen.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Karşı karşıya kaldığımız zorluklar şundan dolayı:
İşte, o kaçırdığımız fırsatlar var ya, her zaman söylediğimi burada
bir kez daha söylemek istiyorum, yaz döneminde inşaat yapmak varken,
kış dönemine kalmak. İşte o yaz dönemini kaçırdık. Şimdi Avrupa'nın
kendi problemleri var. Avrupa'nın…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yaz döneminde Batı Kulübü
diyordunuz Avrupa Birliğine, Batı Kulübü.
BAŞKAN - Sayın Anadol, siz Grup Başkan Vekilisiniz.
Lütfen, Sayın Anadol..
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Yahu, kardeşim, sana söylemiyorum. Size söylemiyorum.
Sizi rencide edici bir şey söylemiyorum. Şurada derdimi anlatıyorum.
Yani, müsaade edin de… (AK Parti sıralarından alkışlar)
AYHAN ZEYNEP TEKİN BÖRÜ (Adana) - Alışkanlık…
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - İnsicam bozarak, eğer, beni gölgelemek istiyorsanız,
ben sinirlenince daha iyi konuşurum, onu söyleyeyim size.
Değerli arkadaşlar, müzakereler başladı ve müzakereler
başladıktan sonra da bir fasılda açtık ve bir fasılda kapattık. Tarama
sürecini, çok önemli bir tarama sürecini geçirdik. Türkiye'nin fotoğrafıyla
Avrupa Birliğinin bütün standartlarını yan yana koyduk. Yüzlerce
bürokratımız Brüksel'e gitti ve orada, onların seviyesine çıkmak
için neler yapılması gerekiyor, bütün bunları topladık. Şimdi, bunlar
bizim elimizde ve bunlarla ilgili çalışmalar devam ediyor. Brüksel'e
yine heyetler gidiyor, yine geliyor. Yalnız, öyle bir konjonktür
var ki şu anda, Avrupa Birliği kendi kafa karışıklığı içerisinde.
Kendisi büyüklüğünün farkında olmayan ve bunalımlar içerisinde
olan bir birlik hâlinde. Yani bizden kaynaklanmıyor. Bizden kaynaklanmıyor.
Onlar şok olmuş vaziyette. Onlar, bizim süratimizi nasıl yavaşlatırız
diye bu tedbirleri alıyorlar. Ama, eminim ki bir gün onların bu kafa
karışıklığı geçecektir, ama onlar "hazırız" dediklerinde
Türkiye'nin hazır olması önemlidir.
Biz, bu bilinç içerisinde reform sürecine devam
edeceğiz dedik ve reform sürecine devam etmek için de toplantılarımızı
yapıyoruz, kararlarımızı alıyoruz ve ne gerekirse Türkiye'yi o
noktaya getirmek için uğraşıyoruz.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Fransa'da Sarkozy kazanırsa
ne yapacaksınız Sayın Bakan?
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Ayrıca, şunu da söylemek isterim: Avrupa Birliğine
tam üye olunur veya olunmaz, hedef budur ama…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Nasıl olunmaz!
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - …Türkiye o noktaya geldikten sonra tam üye olacak mıdır
olmayacak mıdır, buna Türk halkı karar verecektir. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bunun örneği vardır: Norveç. Norveç bunun örneğidir. Müzakere
sürecini tamamlamıştır, "Ben girmek istemiyorum size."
demiştir. Dolayısıyla, önemli olan, reform sürecini, ekonomik ve
demokratik reform sürecini güçlü bir şekilde devam ettirebilmektir
ki, Hükûmetimiz bu konuda gayet tedbirlidir, kararlıdır. Her hafta
Bakanlar Kurulu toplantımıza yine bu işlerle başlıyoruz. Bütün
bakan arkadaşlarımız, hepimiz, Sayın Başbakanımıza bu işlerle
ilgili rapor veriyoruz. Ne yapıldı Türkiye'de? Neler oldu? Biz, bunları,
Avrupa'yı tatmin etmek için değil ki, Türk halkının çıkarına olduğu
için yaptığımızı gösteriyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu konuyu saatlerce konuşabiliriz,
ama diğer bazı yine spesifik konular olduğu için geçmek istiyorum.
Yine, bu gensoruda, sözüm ona, İttifak'la ilişkilerimiz,
bizim, zayıflamış ve elli yıl sonra rayından çıkmış… Bu, bilmiyorum
bilinçli mi yazıldı bilmeyerek mi yazıldı, onun da açıkçası farkında
değilim, çünkü NATO ittifakıyla ilişkilerimiz çok güçlü bir şekilde
devam etmektedir. Demin söylediğim gibi, zirve toplantısı İstanbul'da
yapılmıştır; hâlâ herkesin dilindedir. ISAF'ta, yani Afganistan'da,
Türkiye iki kez liderlik yapmıştır. Şu anda 800, orada, askerî personelimiz
var. Herkesin gerçekten gıptayla seyrettiği bir durumdayız ve görev
yapmaktayız.
Ayrıca, yine, size burada övünerek söylemek isterim
ki, Baltık ülkelerinin sınırlarının korunması NATO çerçevesi
içerisinde yapılmaktadır ve "Baltık hava polisliği" dediğimiz
bu görevi Türk askerî personeli NATO adına yapmaktadır ve F-16 uçakları,
hem de kadın pilotlarımızın hâkimiyetinde bütün bu bölgenin yine
hava trafiğini Türk Silahlı Kuvvetleri personeli karşılamaktadır,
yapmaktadır. Bunlar, NATO'nun herkese emanet edemediği önemli işlerdir.
Dolayısıyla, ilişkilerimizde herhangi bir zafiyet söz konusu değildir.
Değerli arkadaşlarım, Irak'la ilgili biraz sonra
detaylı konuşacağız ve tahmin ediyorum ki, orada da bir karar alıp,
onun daha da detaylarına devam edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Irak'ın toprak bütünlüğünü korumak için, oradaki siyasi
birliği korumak için neler yaptığımızı ve hangi çalışmaların olduğunu
biraz sonra size anlatacağım. Ama, size burada sadece bir işaret
vermek isterim ki, Bağdat'ta açık olan birkaç büyükelçilik varsa, üstünde
hâlâ bayrağını dalgalandırabilen büyükelçilik varsa, orada sefir
tutabilen bir ülke varsa o Türkiye'dir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Birçok Arap ülkesinin bile, orada sefirini tutmaya cesaret edemediği
dönemde orada sefirimiz vardır. Musul'da başkonsolosluğumuzu açmışızdır
ve yaptığımız işleri biraz sonra size anlatacağım.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Çuvalla mı?
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - O bakımdan, süreye dikkat ederek bunu atlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Kıbrıs ile ilgili öyle bir
manzara çizildi ki buraya, sanki, bizim dönemimizde, benim dönemimde
Kıbrıs meselesi mahvolmuş, geriye gitmiş, kazanılmış haklarımız
kaybedilmiş, Kıbrıs zayıflamış. Doğrusu, bu doğru olmayan propaganda
bütün yurt sathında yayılıyor ve bundan çok üzülüyorum.
Şimdi, sizin önünüze iki manzara koyacağım. Bunların
tam tersi vardır ortada. Kıbrıs konusunda mevziler daha kuvvetlendirilmiştir.
Kıbrıs Türklerinin varlığı, siyasi varlığı, ağırlığı ve ekonomik
güçleri, dört senelik iktidarımızda giderek daha da pekişmiştir,
ama, bir fark vardır Kıbrıs politikamızda: Daha önceki hükûmetler
Kıbrıs politikasını takip ederken, 73 milyonun çıkarına ve geleceğine
hiç dikkat etmeden Kıbrıs politikası takip etmişlerdir. Bunun içindir
ki, Kıbrıs Rum kesimi bile, iktidarda olduğunuz dönemlerde mesafe
almış, Avrupa Birliğiyle müzakere etmiş, yolları, önleri kesilmemiş
ve onlar Avrupa Birliğinin içerisine girmişlerdir. Statükocu politikaların
Türkiye'yi getirdiği, Kıbrıs'ı getirdiği durum budur. Biz, bu politikayı
terk ettik. Biz, burada da aktif bir politika izlemeye başladık; burada
da, Rumların oyununu, Rumların ne düşündüğünü, Annan Planı'ndaki
referandumla dünyaya deşifre ettik. Şimdiye kadar, bütün yük Kıbrıs
Türklerinin ve Türkiye'nin üzerindeyken, şimdi, yük artık onların
üzerine binmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bakın, tenkit ettiğiniz
bu referandumdan sonra, iki gerçek bütün dünyanın gözüne girmiştir.
Kıbrıs'ta ayrı iki tane ırk vardır, ayrı iki tane din vardır, ayrı iki
tane demokrasi vardır, ayrı iki tane dil vardır. Bu gerçeğin kabul
edilmesinden, görülmesinden sonra, gidilecek yol bellidir, ama,
bu, yine hamasetle, küsmekle veyahut da evinde oturmakla olmaz. Bu sabır ister, daima
diplomatik mücadele ister ve bu, daima, haklılığını usanmadan, yorulmadan
anlatmak ister. Bizim yaptığımız budur.
Şimdi, bunun neticesinde, size söyleyeyim, siyasi
olarak Kıbrıs Türklerinin yeri nereye gelmiştir; Kıbrıs Türkleri
daha mı çok muhatap kabul edilmektedir, yoksa daha mı az? Önce, IKO,
İslam Konferansı Örgütünde, eskiden, Sayın Rauf Denktaş orada otururdu
yine, ama, "Kıbrıs Müslüman Azınlığı" levhası arkasında
otururdu. Şimdi, oğlu Serdar Denktaş, Dışişleri Bakanıyken yine
oraya gitti, ama "Kıbrıs Türk Devleti" levhası arkasında
oturmaya başladı. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Kıbrıs'a İslam Konferansı üyesi ülkelerden bakanlar
gitti, heyetler gitti, gitmeye de devam ediyorlar. Avrupa Konseyi
Parlamenterler Meclisi 2005 yılında, Ocak ayında karar aldı, Kıbrıs'ı,
Kıbrıs Türklerini iki milletvekili temsil edecektir burada diye
ve bunların yetkisini Avrupa Konseyi Parlamentosu verdi. Önceden
-bilirim, orada on sene ben de Türk delegasyonunda oldum- Kıbrıslı
kardeşlerimiz geldiğinde arka kapıdan alırdık, sadece kulislerde
onları biz insanlarla, Avrupa Konseyinin üyesi milletvekilleriyle
görüştürürdük. Şimdi, iki milletvekili, Kıbrıs Türklerini temsilen
oradadır, oturumlara katılırlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi… Daha önce aleyhimize
savunmalar doğru yapılmadığı için, yine, statükocu durumdan, biz
sizi tanımıyoruz, gelmiyoruz tavırlarından dolayı aleyhimizde
verilen kararlar varken, bugün, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
son davada demiştir ki 1.400 dosyanın takipçisi olan Rumlara:
"Git, önce Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde kurulan tazmin komisyonunda
hakkını ara." demiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Bu, Kıbrıs Rumlarını "Git, önce Türk kesiminden,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden, oradan hakkını ara." deme
mecburiyetine getirmek ne demektir? Bunu en iyi kim bilir, biliyor
musunuz? Bunu en iyi Papadopulos bilir, bunu en iyi Kıbrıs Rumları
bilir. Onun için "Oraya gidene ceza veririm." demiştir. Dolayısıyla,
bunlar büyük kazanımlardır. Amerika Birleşik Devletleri Kongresinden,
yine, uzmanlar, ticaret heyetleri, ilk defa doğru Ercan'a gitmişlerdir.
Eskiden nereye giderlerdi? Rum kesimine giderlerdi, oradan gelirlerdi.
Ama ilk defa direkt Ercan'a gitmişlerdir ve Kıbrıs Türkleriyle bu şekilde
konuşmuşlardır.
Peki, şimdi, size yine soruyorum: Hani, Kıbrıs
Türkleri kötüye gidiyordu! Daha önce Sayın Rauf Denktaş nerelere
gidebiliyordu? Ne yapsın? Çünkü, o, şunu söylüyordu -doğrudur da-
"Ben Türkiye'yle politikamı beraber götürdüm, Türkiye ne derse
onu yaptım." demiştir ve doğrudur gerçekten. Dolayısıyla, yanlış
olan, bizim Kıbrıs politikamızdı. Bakın, sadece New York'a gidip Genel
Sekreterle görüşebilirdi. Şimdi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin
Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Amerika Dışişleri Bakanı Rice'la resmî
görüşme, İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw'la görüşme ve Jack
Straw gidip ilk defa, makamında, oturmuştur ve görüşmüştür Mehmet
Ali Talat'la. Fransa Bakanı, Almanya Dışişleri Bakanı Steinmeier,
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı
Barroso, Hollanda Dışişleri Bakanı Bot… Bunlar, ilk defa olan şeylerdir.
Bunlar, aslında, işte o referandumdan sonra Ada'da iki ayrı ırk, iki
ayrı dil, iki ayrı din, iki ayrı demokrasinin herkesin kafasına âdeta
sokulmasından sonraki gelişmelerdir.
Müşerref…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - İki ayrı devlet…
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - O da olacak. Evet, ama, ona böyle gidilir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Nasıl olacak?
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Ona hamasetle gidilmez, ona statükoyla gidilmez. Ona
böyle gidilir. Bunu gösteriyorum ben. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ve dahası var: İlk defa Pakistan Cumhurbaşkanı,
Devlet Başkanı Müşerref, Mehmet Ali Talat'ı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin
Cumhurbaşkanı olarak resmî davet yapmıştır ve resmî protokol uygulanmıştır.
BAYRAM
ALİ MERAL (
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Peki, ekonomik
açıdan zayıflattık mı Kıbrıs'ı biz? Bunların bilinmesi lazım.
1974'ten 96'ya kadar yirmi üç yılda
senede 80 milyon dolar verdik, 97'den 2002'ye kadar altı yılda, yılda
210 milyon dolar verdik. AK Parti İktidarında, yani son dört senede, yılda
360 milyon dolar verdik, bu sene de 420 milyon dolar veriyoruz. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, kim Kıbrıs davasına daha çok sahip çıkıyor? Hamasetle,
sloganla değil, işle sahip çıkmak lazım, iş. Yaptığımız bu. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen toparlar mısınız.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Sayın Başkan, toparlayacağım, ama, suçlamalara karşı
herhâlde gensoruda cevap verme hakkım var.
Bakın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, AK Parti iktidara
gelmeden önce fert başına millî gelir 4.500 dolar idi. Bu senenin sonu
rakamları ortaya çıktı, 11.270 dolara çıktı fert başına millî gelir.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Kıbrıs bizim elimizde çürüdü, öyle
mi? Geriledi, öyle mi? Turizm, aynı şekilde. Eğitim aynı şekilde.
Rakamlara boğmak istemiyorum sizi.
Değerli arkadaşlar, Amerika Birleşik Devletleri'yle
ilişkilerimiz önemlidir. Yarım asırlık geçmişi vardır ve değerlidir.
Dış politikamızın önemli ayaklarından da birisidir. İlişkilerimizin
karşılıklı çıkar, saygı ve ortak değerler üzerinde olduğunu burada
sizlere söylemek isterim. Dış politika gündemimizin önemli maddeleri,
aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri'nin de önemli maddeleridir.
Dünyanın süper gücünün gündem maddeleri bizim de gündem maddelerimizdir
ve böyle çok nadir ülke vardır, dünyanın önemli olayları etrafımızda
cereyan ettiği için. Dolayısıyla, bu müttefiklik anlayışına önem
veriyoruz. Aramızdaki iş birliğinin stratejik boyutta olmasının
anlamı, bu meselelerde ulaşılması gereken hedeflere ilişkin görüşlerimizin
örtüşmesidir. Ancak, bu ortak hedeflerin gerçekleştirilmesinde
izlenecek metot konusunda zaman zaman fikir ayrılıklarımız gayet
tabii ki olabilir ve olmaktadır da. Ama, önemli olan, bunları karşılıklı
görüş, anlayış içerisinde giderebilmektir. İşte, bu çerçeve içerisinde,
zaman zaman sıkıntılarımız olduysa da bunlar giderilmiştir ve zaman
zaman da güçlü ilişkilerimiz olmuştur. Tabii ki iki ayrı ülkenin
her şeyi birbirine tam uyacak değildir, tabii ki birçok konularda
beklentilerimiz çok daha fazladır. Bunu biraz sonra konuşacağız,
onun için girmek istemiyorum. Ama, şu önemlidir ki, şimdiye kadar,
hep "ilişkilerimiz stratejiktir, stratejiktir" sözü hep
sözde olmuştur. Hiçbir zaman kâğıt üzerine, AK Parti İktidarından
önce dökülmemiştir. İlk defa, 5 Temmuz 2006 tarihinde, Washington
ziyaretimde -o zaman- bunlar ortaya konmuştur.
Değerli arkadaşlar, Ermeni konusuyla ilgili,
sözde soykırımla ilgili de birkaç cümle söyleyip, Sayın Başkan, sözlerimi
bitireceğim.
Bu konuyla…
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Çok başarılı oldun o konuda!
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Sen eğer bu konuyla ilgili dört yıllık AK Parti İktidarını
konuşuyorsan bu konuları hiç bilmiyorsun demektir.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Çok başarılı oldunuz!
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Bu konuları hiç bilmiyorsun demektir. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bu konuda Ermeni propagandaları ne yazık ki…
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Çok başarılı oldu.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - …çok mesafe almıştır.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Abdullah Gül'den masallar!
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Öyle mi? Sanki çok sevinir gibi söylüyorsun bunları.
Yani, burada konuştuklarımı dinle, ciddi bir mesele konuşuyoruz
ve biraz sonra katkılarınızdan bahsedeceğim. Yani, millî bir mesele
konuşuyoruz, Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili bir şey söylemedim,
muhalefetle ilgili bir şey söylemedim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Seksen yıl içerisinde Ermeni meselesi mesafe
alırken, Türkiye, ne yazık ki, yeteri kadar üstüne düşenleri yapamamıştır.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Niye yapamamıştır?
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Bunun sebepleri vardır. Söyleyeyim dinle.
Cumhuriyet kurulduktan sonra, Atatürk, şunu düşünmüştür:
Yeni nesilleri nefretle ben yoğurmayayım, yeni nesillere ümit vereyim,
ışık vereyim. Dolayısıyla, tarihte o olanları gündemde tutmamıştır.
Daha sonraki iktidarlar, aynı düşünceyle, aynı şekilde devam etmişlerdir,
ama ilk defa, Ermeni propagandaları karşısında ilk defa, ilk ciddi
hamle bu Meclisten gelmiştir. Bunda şüphesiz ki iktidar ve muhalefetin
beraber hareket etmesi, ana muhalefet partisindeki değerli bazı
milletvekillerimizin değerli katkıları, partimizdeki değerli
milletvekillerimizin katkıları, beraber oturma, çalışma imkânı
doğurmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan toplantıyla
önemli bir karar alınmıştır. Sayın Genel Başkanımızın, Sayın Baykal'ın
müşterek hareketleri ve neticede, Sayın Başbakanımızın Ermenistan
Devlet Başkanına yazdığı mektup ve teklif ettiği ortak tarih komisyonu
kurma teklifi, ilk defa, Ermeni propagandalarının önüne ilk defa
ciddi taşı koymuştur ve ilk defa darbe vurmuştur. Dolayısıyla, şimdiye
kadar geçen süre içerisinde ilk ciddi hamle bu olmuştur.
Değerli arkadaşlarım, buna benzer hamleleri muhakkak
ki yapmamız lazım ve bu yönde çalışmalar vardır. Daha önce de söylediğim
gibi, yargı yolu da açık olmak üzere, bu konuda hükûmetimiz ne gerekirse
bunu yapacaktır, bununla ilgili titiz bir çalışma devam etmektedir.
Amerika Birleşik Devletlerindeki son gelişmeleri göz önüne alarak,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dışişleri Komisyonunun, Savunma
Komisyonunun, Ortak Dostluk Komisyonunun, heyetler hâlinde, Kongre
üyeleriyle bir araya gelip tezlerimizi onlara anlatmalarını da
planlıyoruz. Bu konuda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanıyla,
Sayın Başkanla temas hâlindeyiz. Yazdığımız yazılar vardır. Kendisi
yurt dışından yeni döndüğü için belki tam vâkıf olamamış olabilir.
Son olarak, Türk cumhuriyetleriyle ilgili de gensoruda
"ilişkiler yok" dendi. Türk cumhuriyetleriyle ilişkiler diriliyor
aslında. Türk cumhuriyetleriyle değil sadece, bütün Türk dünyasıyla.
İlk defa, unutulan, "Türkçe Konuşan Ülkeler Zirvesi" toplantısı
yapıldı Antalya'da, biliyorsunuz. Sayın Cumhurbaşkanımızın, şüphesiz
ki, başkanlığında oldu. Ama, bütün hazırlıkları ve işi harekete geçiren,
dosyaları hep hazırlayan Bakanlığımın değerli mensupları olmuştur.
İlk defa, bu şekilde "Türk Kurultayı" yapılmıştır
ve bütün Türk dünyasından, Balkanlardan, Kafkaslardan, her yerden
herkes toplanmıştır ve bütün devlet kurumlarımızın da iştirakiyle,
sadece şov için değil, iş yapmak için onlarla bir araya gelinmiştir.
TİKA, sanki ikinci bir Dışişleri Bakanlığı gibi
görev yapmaya başlamıştır.
Kazakistan'la, Türkmenistan'la, Azerbaycan'la,
Kırgızistan'la çok özel ilişkilerimiz gelişmeye başlamıştır.
Türkmenistan'da Devlet Başkanı vefat ettikten
sonra -iktidar muhalefet milletvekilleri, hep beraber- oraya ilk
giden uçak Türk uçağı olmuştur. Televizyonlarda saatlerce gösterilen
tek heyet Türk heyeti olmuştur. Sayın Başbakanımız gelmiştir, merasimlerin
sonuna kadar hep beraber katılmışızdır. Bunun değerini oradaki
kardeşlerimizden, iş adamlarımızdan öğrenebilirsiniz.
Aynı şekilde, Kırgızistan'da değişiklikler olduğunda
oraya yine ilk giden uçak Türk uçağı olmuştur, ilk giden bakan ben olmuşumdur.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Yine, sizlerle beraber gitmişizdir.
Önemli iki proje gerçekleşmiştir. Bunlar hayaldir,
bunlar "ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz" sözünü ispatlayan
iki adımdır. Biri, Bakû-Tiflis-Ceyhan boru hattı, iktidarımız tarafından
tamamlanmıştır, açılışı yapılmıştır ve bütün dünyanın dikkatini
çekmiştir. Artık Doğu Akdeniz'deki hâkimiyetimizin, varlığımıza
yeni bir etken daha böylelikle katılmıştır.
Şahdeniz gaz projesi bitirilmek üzeredir. Enerji
Bakanlığımız, Bakanımız gece gündüz çalışmaktadır. Şüphesiz ki,
bu enerji projeleri aynı zamanda dış politikanın en önemli parçalarından
birisi olduğu için hep yakın takip etmekteyiz. Ama, bugün size bir
müjde vereceğim. Bu, yıllardır konuşulan, ama ne zaman gerçekleşecek
diye hep düşündüğümüz iştir. Bu, Kars-Ahılkelek-Tiflis-Bakû demir yoludur.
5 Şubatta bununla ilgili sözleşme, anlaşmalar imzalanacaktır
(AK Parti sıralarından alkışlar) ve bu büyük proje de bu şekilde gerçekleşmek
üzeredir.
Bununla ilgili her derecede, Sayın Başbakanımız,
ben, arkadaşlarım, Ulaştırma Bakanımız, hepimiz çok yoğun çalışmalar
yaptık. Bütün bu yoğun çalışmaların neticesi, şimdi işte böyle büyük
bir projenin gerçekleşmesiyle, inşallah, karşımıza çıkacaktır.
Bunlar, değerli arkadaşlarım, sadece üç ülke,
yani Gürcistan-Azerbaycan-Türkiye arasında değil, bunlar bütün Orta
Asya'yı Türkiye'ye, Batı'ya bağlamaktadır. Bakû-Tiflis-Ceyhan'a Kazakistan
petrolleri de dâhil olmuştur, anlaşma imzalanmıştır. Bunun için çok
uğraştık her iki taraf arasında da.
Yine, bu demir yolu ta Kazakistan'a gidecektir,
oradan Çin'e ulaşacaktır. Bununla ilgili çok toplantılar yaptık,
çok ziyaretler yaptık. Ümit ediyorum ki, bunları halkımız görmektedir.
Halkımız kadirşinastır. Bazıları olmayabilir aranızdan. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Bazıları bunları burada çıkar hamasetle
anlatabilir, ama demokrasinin bir parçasıdır tabii bu. Ümit ediyorum
ki, bunları siz de vicdanınızda aslında kabul ediyorsunuz. Her ne
kadar politika gereği, bunlarla ilgili…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Asıl siz kabul etmiyorsunuz
bu söylediklerinizi!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Yakışıyor mu
size!
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - …bazı şeyler söyleseniz de.
Ben,
hepinize tekrar saygılar sunuyorum…
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Siz inanmıyorsunuz bu söylediklerinize!
BAŞKAN
- Sayın Ercenk…
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - …ve kararın
size ait olduğunu söylüyorum.
Saygılar
sunarım. (AK Parti ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül hakkındaki (11/7) esas numaralı gensoru önergesinin
gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususunu oylarınıza
sunacağım.
Gensoru önergesinin gündeme alınmasını kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri, gensoru önergesinin
gündeme alınması kabul edilmemiştir. (AK Parti ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.09
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.36
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 52'nci Birleşimi'nin Üçüncü Oturumu'nu açıyorum.
Gündemin "Seçim" kısmına geçiyoruz.
VI. - SEÇİMLER
A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1.- Bayındırlık, İmar, Uaştırma ve Turizm Komisyonunda açık bulunan
üyeliğe seçim
BAŞKAN - Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda
boş bulunan, Anavatan Partisi Grubuna düşen bir üyelik için Muğla
Milletvekili Hasan Özyer aday gösterilmiştir.
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmına geçiyoruz.
Alınan karar gereğince, 352'nci sırasında yer
alan, Ankara Milletvekili Faruk Koca ve 29 milletvekilinin,
Irak'taki gelişmeler ile ülkemizin ve uluslararası toplumun bu ülkenin
sorunlarının çözümüne yapabileceği katkılar konusunda; 353'üncü
sırasında yer alan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanı
ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile Grup Başkan Vekilleri, İstanbul
Milletvekili Ali Topuz, İzmir Milletvekili Kemal Anadol ve Samsun
Milletvekili Haluk Koç'un, bölücü terör örgütünün Kuzey Irak'taki
faaliyetleri ve Kerkük'ün durumu başta olmak üzere Irak'taki son gelişmeler
konusunda, Anayasanın 98'inci, İç Tüzük'ün 102'nci ve 103'üncü maddeleri
uyarınca bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte
yapılacak ön görüşmesine başlıyoruz.
V. - GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS ARAŞTIRMASI (Devam)
A) ÖN GÖRÜŞMELER (Devam)
2.- Ankara Milletvekili Faruk Koca ve 29 milletvekilinin,
Irak'taki gelişmeler ile ülkemizin ve uluslararası toplumun bu ülkenin
sorunlarının çözümüne yapabileceği katkılar hakkında genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi (8/36)
3.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanı Antalya Milletvekili
Deniz Baykal ile Grup Başkanvekilleri, İstanbul Milletvekili Ali
Topuz, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol ve Samsun Milletvekili
Haluk Koç'un, bölücü terör örgütünün Kuzey Irak'taki faaliyetleri
ve Kerkük'ün durumu başta olmak üzere Irak'taki son gelişmeler hakkında
genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/37)
BAŞKAN - Hükûmet? Yerinde.
Genel görüşme önergeleri Genel Kurulun 16/1/2007
tarihli 50'nci Birleşimi'nde okunduklarından tekrar okutmuyorum.
İç Tüzük'ümüze göre genel görüşme açılıp açılmaması
hususunda sırasıyla, Hükûmete, siyasi parti gruplarına ve önergelerdeki
birinci imza sahiplerine veya onların göstereceği bir diğer imza
sahibine söz verilecektir.
Konuşma süreleri Hükûmet ve gruplar için yirmişer
dakika, önerge sahipleri için onar dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Onur Öymen, İstanbul Milletvekili.
Anavatan Partisi Gurubu adına Erkan Mumcu, Genel Başkan ve Isparta
Milletvekili. AK Parti Grubu adına Vahit Erdem, Kırıkkale Milletvekili.
Önerge sahipleri, Erol Aslan Cebeci, Sakarya Milletvekili; Şükrü
Elekdağ, İstanbul Milletvekili.
İlk söz, Hükûmet adına Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdullah Gül'e aittir.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
bugün konuşacağımız konu, şüphesiz ki Türkiye'yi de çok yakından
ilgilendiren önemli bir mevzudur ve Irak'ın geleceği hepimizi yakından
ilgilendirmektedir. Irak'ta olup bitenler sadece Iraklıları ilgilendirmemekte,
Irak'ın komşularını, bölgeyi ve bütün dünyayı ilgilendirmektedir.
Dolayısıyla, olup bitenlerden sadece Iraklılar etkilenmemekte,
sadece onlar sıkıntı çekmemekte, ta başından beri hem Iraklılar
hem yakın komşuları hem uzak komşuları bu sıcak ateşten ne yazık ki
etkilenmektedirler. Bu bakımdan, bu konunun Türkiye Büyük Millet
Meclisinde geniş bir şekilde istişare edilmesi ve bir genel görüşme
çerçevesi içerisinde ele alınmasını Hükûmet olarak büyük bir samimiyetle
destekledik ve destekliyoruz.
Değerli arkadaşlar, aslında bugünün geçmişi
vardır. Irak bugünlere birdenbire gelmemiştir. Ne yazık ki yanlış
liderlik, ne yazık ki diktatörlük, ne yazık ki saldırganlık arzuları
Irak'ı bugün bu hâle getirmiştir. Hâlbuki Irak, hem insan zenginliği
açısından hem tabii kaynaklar, petrol zenginliği açısından nadir ülkelerden
birisidir. Eğer bu ülke düzgün liderliklerin yönetiminde olmuş olsaydı,
büyük bir refah ve büyük bir zenginlik içerisinde olabilirdi. Ama,
ne yazık ki, yanlış liderlikler, maceracı düşünceler bir ülkeyi nereden
nereye getirmiştir. Anlamsız savaşların içerisine girmiştir,
İran'la savaşmıştır, Kuveyt'i işgal etmiştir ve sonunda bütün ülke
bugünkü harap hâle dönüşmüştür. Bu, şüphesiz ki, hepimize büyük bir
üzüntü vermektedir ve hepimiz için de üzüntü kaynağı olmaktadır.
Savaş başlamadan önce, ne yazık ki, barışçı yöntemlerle
Irak'a bir çözüm bulmak mümkün olmamıştır. O zaman, hatırlayacaksınız,
yeni Hükûmet olmuştuk ve Hükûmetin ilk ciddi dış faaliyeti olarak önümüzde
böyle bir sıcak konuyla karşı karşıya kaldığımız için bölge ülkelerini
ziyaret etmiş, daha sonra da Irak'a Komşu Ülkeler Platformu'nu oluşturmuş
ve bu platformda Irak'ın barışçı yollarla huzura kavuşması için gayret
sarf edilmiş; ama, her şey çok geç olduğu için, Irak liderliği de bunu
yakından anlayamadığı için bugünkü noktaya gelmiştir.
O gün, hatırlıyorum, Irak Başbakanı Taha Yasin
Ramazan'ı Türkiye'ye nasıl getirdiğimizi, kendisiyle neler konuştuğumuzu,
son fırsatların kaçmak üzere olduğunu; bunları kendisine o zaman
çok açık bir şekilde hep söylemiştim. Yine, o zamanın Hükûmetinin Başkanı
olarak Saddam Hüseyin'e Değerli Bakan Arkadaşımız Kürşad Tüzmen'le
gönderdiğimiz mektup -bir gün açıklanınca tarihî nitelikleri ortaya
çıkacaktır- bugünkü durumu âdeta görmüşüzdür.
Yine, müttefiklerimize de hep şunu söylemiştik:
"Burası pandoranın kutusudur. Burası açıldıktan sonra onun
içinden çıkanlarla nasıl mücadele edilecek, bunu bilmeden, bu çok
zor iştir." diye görüşlerimizi o zaman paylaşmış ve Irak güvenlik
güçlerinin muhafaza edilmesi, devlet yapısının tamamen bozulmaması
için de elimizden gelen her türlü tavsiyeyi yapmıştık.
Fakat, bugün bir gerçekle karşı karşıyayız değerli
arkadaşlar. Bu gerçek şudur ki, Irak'ta her şey değişmiştir, bütün dengeler
değişmiştir. Irak'ta değişen bu dengeler, sadece Irak'ı değil,
Irak'ın çevresini de yakından ilgilendirmektedir.
Şüphesiz ki, bunları söylerken ben önce genel bir
Irak portresi çiziyorum, bunun içerisinde bizimle ilgili daha
özel olan Kuzey Irak ve komşularımızla ilişkilere de ayrıca geleceğim.
Bu çerçeve içerisinde yine şunu söylemek istiyorum
ki, savaştan sonra da Komşu Ülkeler Platformu'nu toplamaya devam ettik.
Dışişleri bakanları dokuz kez resmî, üç kez de gayriresmî toplandı. Yine
bu platform çerçevesi içerisinde de üç kez de içişleri bakanları
toplandı, hatta içişleri bakanları, "Terörle Mücadele Protokolü"nü
Irak, İran, Suriye, Suudi Arabistan, Ürdün, Türkiye ve bütün komşularla
hazırladılar ve bu, Mecliste de onayınıza sunulmuştur. Diğer ülkeler
de bunu peyderpey onaylamaktadırlar. Dolayısıyla, bu platform önemli
bir platform olmuştur. Buraya Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin
Irak Özel Temsilcisi sürekli katılmakta ve komşuların bütün gayretlerini
ve kaygılarını yakından takip etmektedirler. Yine aynı şekilde
önemli bir buluşma -gerçekten- olmuştur bu platform, çünkü Irak'ın komşularının
hepsi, Irak'ın toprak bütünlüğü ve siyasi birliği üzerinde mutabakata
varmışlardır. Düşünün ki, eski Yugoslavya'da olduğu gibi, Irak'ın
komşularından her biri bir parçayı alma sevdasına düşmüş olsaydı,
bugün çok daha farklı bir kaosla karşı karşıya kalabilirdik. Dolayısıyla,
bu platformu kuvvetli bir şekilde değerlendirmeye çalışıyoruz.
Birleşmiş Milletlerin çok dikkatini çekmektedir, hatta
"beş" dediğimiz, Birleşmiş Milletlerin beş daimi üyesi ve
komşu ülkeler toplantıları müşterek olarak yapılması düşünülmektedir
önümüzdeki aylar içerisinde.
Değerli arkadaşlar, yine Türkiye olarak biz,
Arap Birliğini, İslam Konferansı Örgütünü, Irak'taki problemlerin
çözümüne müdahil olması için hep onları ikna etmekteyiz ve bu çerçeve
içerisinde Arap liginde, Kasım 2005'te Irak'ta millî uzlaşı toplantısı
yapıldı, daha sonra OIC'nin, İslam Konferansının önderliğinde de
Mekke'de ayrı bir konferans tertiplendi. Yalnız, bütün bunlar, ne yazık
ki, bugün tam netice vermiş durumda değildir. 2005 yılında siyasi
süreç bugüne göre daha iyi işledi, bugün geldiğimiz noktada ise,
ne yazık ki, etnik mezhep çatışmaları inanılmaz boyuta ulaştı. Korkumuz,
etnik çatışmaların da başlamasıdır; ümit ediyoruz ki, böyle bir çıkmazın
içerisine Irak girmez.
Bütün bunları yaparken, Irak'ın önemli bir komşusu
olarak, Irak'taki bütün gruplarla konuşuyoruz. Irak'taki bütün gruplarla,
ayırt etmeden, Şii, Sünni, Arap, Kürt, Türk hiç ayırt etmeden, bütün bu
grupları sistemli bir şekilde Türkiye'ye davet ettik, bütün bunlarla
görüşlerimizi paylaştık ve bütün bunları Irak'ın birliği ve bütünlüğü
çerçevesi içerisinde hareket etmeye ikna etmeye çalışıyoruz.
Şüphesiz ki, Birleşmiş Milletleri ve Amerika Birleşik
Devletleri'ni özellikle düşüncelerimiz doğrultusunda ikna etmek
de önemli bir meseledir. Yine, ortada bir realite vardır ki, bunu
bilmek durumdayız. Amerika Birleşik Devletleri'nin Irak'la ilgili
düşüncelerini paylaşmak ve kendi görüşlerimizi onlara anlatmak
ve ortak görüşler etrafında müşterek hareket etmek, Irak'ın geleceğiyle
ilgili önemli bir noktadır.
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, Irak'ta seçimler
yapılıp, Anayasa yapıldıktan sonra siyasi süreç devreye girince,
Irak'ın önemli direklerinden biri olan Arap Sünniler Irak'taki bütün
bu siyasi sürecin dışında kalmışlardı. Hâlbuki, Irak'ın en önemli temel
direklerinden birisi onlar, uzun yıllar Irak'ı idare ettiler. Dışarıda
kaldıkça da giderek marjinalleşme, giderek daha çok şiddetin içerisine
katılma gerçeğiyle karşı karşıya kalıyorlardı. Daha sonra Irak'ın
bütün Sünni liderlerini, yine, İstanbul'da topladık, onlarla uzun
görüştük ve sonunda onları ikna ettik. "Bu sürecin içine girmeniz
gerekir; Irak sizin ülkenizdir. Sizin dışınızda, yoksa, kararlar
alır ve bundan sonra siz de uzun yıllar her şeyin dışında kalırsınız. Bu
ülke sizin ülkenizdir. Ülkenin geleceği yapılırken muhakkak burada
sizin sözünüz olmalıdır." dedik ve uzun toplantıların neticesinde,
hatırlayacaksınız, onları ikna ettik ve seçimlere katıldılar ve
şimdi hükûmetteler. Bunların başı Tarık Haşimi, bugün Irak'ta Cumhurbaşkanı
Yardımcısıdır.
Türkiye, tezlerini iyi niyetle ortaya koymaktadır.
Bizim Irak görüşümüz, tezimiz gayet açıktır ve berraktır: Siyasi
birliği, toprak bütünlüğünü korumuş, demokratik bir yapıya kavuşmuş,
kendi halkıyla barışık ve komşularıyla barışık bir Irak. Tabii, bugün
gelinen noktada bu arzu ettiğimiz manzaradan ne yazık ki çok uzak
olduğumuzu görüyoruz, ama, şu bir gerçektir ki, bu yönde yoğun diplomasi
ve yoğun gayretlerimiz devam edecektir; çünkü, Irak bize uzak değildir,
bize komşudur, olup bitenler de bizi yakından ilgilendirecektir. Bu
çerçeve içerisinde bu konuların derinlemesine konuşulmasına
Hükûmet olarak taraftarız.
Değerli arkadaşlar, Kuzey Irak söz konusu olduğunda,
şüphesiz ki Türkiye, başka boyutlarıyla da bu meseleyle yakından
ilgilenmek durumundadır. Her şeyden önce şunu söylemek isterim
ki, bugün Irak'ın kuzeyinde ortaya çıkan yapılaşma bugünün işi falan
değildir. 1990 yılında Birinci Körfez Savaşı'ndan sonra 36'ncı paralel
çizildiğinde, hatırlayacaksınız, o zaman Irak zaten fiilen bölünmüştü.
O zaman Irak'ın kuzeyinin Bağdat'a kapısı yoktu. Irak'ın kuzeyinin
dünyaya bir çıkış yolu vardı o zaman, o da Habur'du, Türkiye'ydi. Dolayısıyla,
bugünkü resme bakıp da bugünkü resim sanki birdenbire bugün oluşmuş
gibi bir yanlışın içerisine girersek, o zaman hamasete ve retoriğe
kendimizi kaptırırız ve doğru analizler yapamayız. Bugünkü durum,
aslında o günkü de facto durumdan kaynaklanmıştır ve o, on sene sürmüştür.
Çekiç Güç Harekâtı, Huzur Operasyonu, Çevik Güç, bütün bunlar da, bildiğiniz
gibi, Türkiye'den hepsi, operasyonlar yapılmıştır ve on sene boyunca
Irak fiilen bölünmüştü. Aslında, bugün baktığımızda, bu bölünmüş
olan Irak, 36'ncı paralelle üstü, 32'nci paralelle altı, Şii Basra bölgesi;
bu bölünmüş olan, fiilen bölünmüş olan Irak bugün âdeta yapıştırılmaya
ve tekrar bir birleşik bir Irak ortaya çıkartılmaya çalışılıyor. İlk
defa kuzeydeki Kürt liderler Bağdat'a gidiyorlar ve Bağdat'ta oturmaya
başlıyorlar. On sene boyunca tamamen Irak'tan ayrı bir devlet yapısı
içerisindeydiler.
Türkiye olarak biz, şunu gayet açık ve rahat bir şekilde
söylemek durumundayız ve bu bir gerçektir de: Kuzey Irak'taki Kürtler
de, Kuzey Irak'taki Türkler de bizim akrabalarımızdır. Dolayısıyla,
onların hepsinin orada huzur içerisinde olmaları, kendi ülkelerinde
barışık olmaları bizim birinci arzumuzdur. Ne zaman ki birisi baskı
altında kaldı, şüphesiz ki bunu biz kalbimizde hissetmişizdir. Hatırlarsanız,
o yıllarda Halepçe'de katliamlar olduğunda, başka saldırılar olduğunda,
Kuzey Irak'taki Kürt nüfusun kaçtığı, geldiği ve sığındığı tek bir
yer vardı, o da Türkiye'ydi. İki gece içerisinde 500 bin insan Türkiye'ye
gelmişti. Avrupalılar o zaman çok ilgilenmişlerdi, ama birisi 10
kişi, öbürü 20 kişi, öbürü 32 kişi alıp götürmüştü, ama yüz binler yine
Türkiye'de kalmıştı. Bugün şüphesiz ki, aynı şekilde, başka akrabalarımız
olan Türkmenler, eğer baskı altında olursa, eğer onlar, daha çok demokratik
hâle geldi Irak dediğimiz bir ortamda baskı altına girerlerse, şüphesiz
ki, onlarla çok yakından ilgilenmek ve onları çok yakından takip etmek
de bizim…
BAŞKAN - Sayın Bakan, bir saniye…
Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda büyük bir
uğultu var. Lütfen, sayın hatibi dikkatle dinleyelim.
Buyurun Sayın Bakan.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - …şüphesiz ki, bu da bizim en tabii hakkımızdır. Bunlar,
kesinlikle Irak'ın iç işlerine karışmak şeklinde düşünülmemesi
gerekir. Irak ayrı bir ülkedir, sınırları ayrıdır, bir sınır kavgamız
da yoktur. Ama, bu demek değildir ki, oralardaki akrabalarımızın
gelecekleriyle ilgili, ilgisiz kalacağız anlamı kesinlikle çıkmaması
gerekir.
Kerkük Irak'ta küçük bir Irak'tır. Nasıl Irak küçük
bir Orta Doğu ise, Kerkük de küçük bir Irak'tır. Dolayısıyla, Irak'ın
huzura kavuşması, Irak'ta bugün gördüğümüz mezhep çatışmalarının
etnik boyutunun da ortaya çıkmaması ve hepsinin huzurlu bir şekilde
orada, kendi ülkelerinde mutlu ve zengin olabilmelerinin yolu, bu
problemin de uzlaşmayla, anlaşarak çözümünden geçer.
Bu konuyla ilgili başından beri biz gerçekleri
Birleşmiş Milletler belgelerine koymuşuzdur, Irak'ta en önemli güç
olan ve karar verici durumda olan, açıkça konuşmak durumundayız,
Amerika Birleşik Devletleri'ne bu gerçeği anlata anlata farkına
varmalarını sağlamışızdır ve yine Irak'ın içerisindeki Iraklılarla
da, hepsiyle de konuşarak, hiçbir ayrım yapmadan -Kürt, Türk, Arap,
Şii, Sünni ayrımı yapmadan- onlarla da konuşarak bu gerçeği anlatmaya
başlamışızdır.
Değerli arkadaşlar, Irak'ta, tabii, işler kolay
değildir. Irak'la ilgili konuşacağımız çok konular vardır. Yalnız
burada büyük bir samimiyetle sizinle bir şeyi paylaşmak isterim
ki, bu konuda eğer hamaset yarışına, söylem yarışına, söylem rekabetine
girersek istikametimizi şaşırırız. Bu, asla şu anlama gelmez:
Biz olup bitenleri görmeyelim anlamına değil. Tam tersine, olup bitenleri
çok iyi görmemiz, konuşmamız, analiz etmemiz ve neler yaptığımızı
da yüce Meclise, sizlere anlatmamız gerekir. Ama takdir edeceksinizdir
ki, böyle bir konuda çok açık konuşamayacağımız, ama birçok gerçekler
de vardır. O bakımdan, bu konu gündeme geldiğinde, gerek ana muhalefet
partimiz gerekse bizim partimiz tarafından gündeme getirildiğinde,
Hükûmetle, bu konunun, enine boyuna Mecliste tartışılmasını, bununla
ilgili bir ön görüşme yapıldıktan sonra, bir gizli, kapalı görüşme
yapılmasını; ama, bu kapalı görüşmenin, açık söyleyeceğimiz şeyleri
kapalı görüşmede söylemekten gerçekten uzak olmasını… Buna, bu ülkenin
Dışişleri Bakanı olarak samimiyetle inanıyorum ve buna ihtiyaç
olduğunu burada sizlerle paylaşıyorum. Ama, lütfen, burada, benim
bu sözümü şöyle anlayın: Bu sözümde, konuşulacak konular vardır,
bunları konuşmamız gerekir, bunları paylaşmamız gerekir; ama, bunları
rahatlıkla konuşabilmemiz gerekir.
Siz de takdir edeceksiniz, bu konuların boyutları,
nüansları çok farklı farklıdır; ama, tercih edilirse ki, hayır, başka
amaçlar için bu işi yapalım, günlük siyasete bu işi karıştıralım, o
zaman yanlış olur.
Ana muhalefet partisinin değerli temsilcileriyle
yaptığım görüşmede onların da bu düşüncede olduğunu görmekten büyük
bir memnuniyet duydum.
O bakımdan, söyleyeceklerim çoktur, sizlerle
paylaşacaklarım çoktur; bunları, yapacağımız toplantıya bırakıyorum
ve böyle bir genel görüşmenin yapılmasını Hükûmet olarak biz de destekliyoruz.
Şüphesiz ki işin terör boyutu, şüphesiz ki işin kuzey boyutu, Irak'ın
tamamı, bütün bunları, gayet açık, net, rasyonel bir şekilde burada
konuşmayı faydalı buluyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti ve CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Önerge üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Öymen, süreniz yirmi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Çok teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
Irak'taki gelişmeler, gerçekten, artık, bütün ölçüleri aşan bir vahamet
kazanmıştır. Bu durumu yüce Mecliste kapsamlı olarak ele almak zorunluluğunu
hissettik, parti meclisimiz geçen pazar günü bu konuda bir genel görüşme
önergesi verilmesini uygun buldu, biz de bir genel görüşme önergesi
verdik Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, iktidar partisinin de
aynı görüşü paylaşmasından memnunluk duyduk.
Sayın Bakanın, bu konuları görüşürken, muhalefetin,
sanki, böyle, bir iç politika düşüncesiyle hareket edeceği, hamaset
nutukları vereceği gibi bir endişesinin olacağı izlenimini alıyoruz.
Müsterih olsun, bizim böyle bir niyetimiz yok, ne Irak konusunda ne
başka bir konuda. Dış politika konularını, her zaman söylüyoruz,
biz, iç politikadan ayırıyoruz, millî mesele sayıyoruz ve hiçbir
zaman parti çıkarlarını ülke çıkarlarının üzerinde görmüyoruz.
Şimdi, Irak'ta durum nedir? Çok açık konuşalım,
Irak'ın gerçeklerini söylemeyi hiç kimse bir iç politika ifadesi
olarak değerlendirmesin.
Değerli arkadaşlar, Irak'ta geçen yıl, bir yıl içinde
34 bin kişi hayatını kaybetti. Yaralananların sayısı bilinmiyor.
Son zamanlarda, her gün, ölenlerin ortalama sayısı 94 kişidir. Irak
bir kan gölüne dönmüştür ve artık, belki de Irak'ta adı konulmamış bir
iç savaşın varlığından söz edilebilir. Irak'ta durum bu. Irak'ta halk
perişandır. Petrol üreticisi, dünyanın en büyük ikinci büyük petrol
üreticisi olan Irak'ta bugün kişi başına millî gelir 600 doların altına
düşmüştür. Türkiye'nin onda 1'inin altındadır. Irak Türkiye'den elektrik
ithal ediyor. Irak Türkiye'den mazot ithal ediyor. Bu derece perişan
bir durumdadır, can güvenliği kalmamıştır.
150 bin civarında Amerikan askeri vardır. Bu Amerikan
askerleri güvenliği sağlamaya yetmiyor. Başkan Bush, son yaptığı
açıklamada, buna çare olarak, duruma çare olarak 21 bin 500 Amerikan
askerinin daha gönderilmesini buluyor, başka çare göremiyor.
Irak'ın demokratik bir ülke olarak geliştirilmesi
düşüncesi de, maalesef, başarıya ulaşmamıştır. Maalesef, bütün bu
gelişmelere rağmen, Irak'ta, bir insan-bir oy anlayışına dayalı bir
ulus devlet oluşturulamamıştır. Irak, çoğu silahlı, farklı etnik ve
dinî grupların bir koalisyonu şeklinde yönetilmeye çalışılmaktadır.
Demokratik ülkelerde, bir ülkede bir ordu olur. Irak'ta, bugün -teröristler
hariç, çeteler hariç- üç tane, meşruiyeti kabul edilen ordu vardır.
İşte, bu, Irak'taki bütün dengeleri altüst etmektedir. Amerika'nın
müdahalesinden sonra, Irak'ın silahsızlandırılması yolunda adım
atılmamıştır.
Bir ülkeye "demokratik" demek, o ülkeyi
demokratik yapmıyor. Demokratik Alman Cumhuriyeti'nin de adında
demokrasi vardı, ama demokratik değildi. Bugün, maalesef, Irak, gerçek
bir demokratik ülke olma hüviyetine kavuşmamıştır. Bu gerçekleri
bizim çok iyi görmemiz lazım. Irak'ta, bir Müslüman ülkede gerçek bir
demokrasi olmasının temel şartlarından biri yoktur. Irak Anayasası'nın
2'nci maddesi, Irak devletinin şeriat esasına göre yönetileceğini
söyler ve Irak'ta hiçbir kanunun şeriat kurallarına aykırı olamayacağını
söylüyor. O yüzden, Irak'ın gerçek bir demokrasi olma özelliğini kazanmadığını
açıkça ifade etmek zorundayız.
Ülkenin zengin petrol yatakları bazı yabancı
şirketler arasında paylaştırılıyor. Bu konudaki yasa tasarısı
Irak Meclisine sunulmuştur ve bu, Irak Anayasası'na açıkça aykırıdır.
Çünkü, Irak Anayasası'nın 111'inci maddesi, Irak'taki petrol kaynaklarının
Irak halkının malı olduğunu söylüyor. Bu kurallar da, maalesef, ihlal
ediliyor.
Kerkük'ten bahsetti Sayın Bakan. Gerçekten, Kerkük,
son derece ciddi bir sıkıntıyla karşı karşıyadır, ciddi tehlikelerle
karşı karşıyadır ve Sayın Bakanın söylediğinden, durum, daha ciddidir.
Dün, Kerkük'te yapılan bir bombalı saldırı sonucunda, 30 soydaşımız
hayatını kaybetmiştir, 45 soydaşımız yaralanmıştır. Bu ilk defa
olmuyor, defalarca oldu. Maalesef, Kerkük, son derece tehlikeli
koşullar altında bulunmaktadır.
Kerkük, bin yıldan beri, halkının çoğunluğu Türkmen
olan bir kenttir. Maalesef, şimdi bu kentin demografik yapısı değiştiriliyor.
Irak Anayasası'nın 140'ıncı maddesi üç aşamalı bir plan öngörüyor
Kerkük için: Birinci aşama normalleştirme, ikinci aşama sayım, üçüncü
aşama referandum. Ne görüyoruz normalleştirme bölümünde? Irak'ta
nüfus dairelerine hücum edilmiştir, nüfus kayıtları yakılmıştır,
insanların nüfus kaydını kanıtlaması imkânı kalmamıştır. Sonra ne
olmuştur? 600 bin kişi kaydırılmıştır Kerkük'e, Kerkük'ün demografik
yapısı altüst edilmiştir.
Şimdi, bu koşullar altında bir referandum yapılması,
Irak'ta, gerçekten, mevcut demografik dengeleri büsbütün değiştirecektir
ve Kerkük'te çok ciddi çatışmaların işareti olacaktır, habercisi
olacaktır, öncüsü olacaktır.
Kerkük şehrini yöneten 24 kişilik bir grup var,
bir heyet var. Biliyor musunuz ki, Kerkük'te bin yıldır çoğunluğu
oluşturan Türkmenler bu heyette sadece 1 kişiyle temsil ediliyor. Türklere
sadece eğitim bölümü başkanlığı verilmiştir. Bu Türkmen de, seçildikten
kısa bir süre sonra katledilmiştir. Şimdi onun yerine bir başkası
atandı.
Şimdi, Kerkük'te koşullar bunlar. Değerli arkadaşlar,
bu koşulları gören yabancılar bile yeni bir yaklaşım öneriyorlar:
Amerika'da meşhur Baker-Hamilton Raporu'nda "Aman, Kerkük'teki
referandumu erteleyin." diyor. Türk Hükûmeti de bu görüşte,
Türk Hükûmeti de bunu önerdi, fakat, Başkan Bush'un son açıklamasına
bakıyoruz, Amerika'nın böyle bir niyeti yok. Gazetecilere cevaben
Amerikan Hükûmetinin sözcüleri diyorlar ki: "Bu referandum zamanında
yapılacaktır, Irak Anayasası'nda ne yazılıyorsa o olacaktır."
Irak Anayasası'nda, 2007 yılında referandum yapılacağı yazılı ve
bu 2005 yılında kabul edilmiştir. Biz o zamandan beri bunu söylüyoruz,
hatta, Anayasa hazırlanırken de söylüyoruz. Ne yazık ki, Hükûmetin
bu konudaki görüşlerini yeni yeni duymaya başladık, bu konudaki
görüşlerini, tepkilerini, endişelerini şimdi duyuyoruz. Biraz
geç kalınmıştır; bir hayli geç kalınmıştır.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Kerkük'te durum budur.
Daha fazlası var. Bütün bunları önümüzdeki hafta içinde görüşeceğiz.
Fakat, burada, dikkat çekilmesi gereken bir durum, Kuzey Irak'taki
başka bir gelişmedir. O da, oradaki teröristlerin mevcudiyetidir.
Değerli arkadaşlarım, Birleşmiş Milletlerin
bir kararı var. Bu karar 28 Kasım tarihlidir ve 1723 sayılı Karardır.
Bu kararın bir maddesinde, bütün ülkeler, yurt dışından Irak'a,
Irak'tan başka ülkelere, komşu ülkelere terörist faaliyetlerin
yansımasını, sızmasını önleme yükümlülüğünde olduğunu söylüyor.
Yani, bütün ülkeler, şu anda Irak'ta 150 bin civarında asker bulunduran
Amerika dâhil, Irak'tan başka ülkelere terörist saldırıları önleme
yükümlülüğü altındadır. Birleşmiş Milletler kararı bunu yazıyor.
Bu uygulanmıyor, maalesef bu uygulanmıyor. Şimdi, biz, bunu dile
getirdiğimiz zaman bazıları alınabiliyor, ama onlar alınacak diye
bu gerçekleri söylememezlik edemeyiz.
Her devletin iki tane temel görevi vardır:
1) Sınırlarınızın güvenliğini koruyacaksınız.
Sınırlarınızdan başka ülkelere saldırıları önleyeceksiniz.
2) Ülkenizdeki terörle mücadele edeceksiniz.
Teröristlerin komşu ülkelere gidip eylem yapmasına mâni olacaksınız.
Irak Hükûmeti bunu yapamıyor. Elindeki güç yeterli
değildir, imkânları yok, yapamıyor. Peki, Irak'ta bulunan ve uluslararası
hukuk gereğince bunu yapmak zorunda olan Amerika yapabiliyor mu? O
da yapmıyor. Peki, kim yapacak bunu? Iraklılar yapmayacak, Amerikalılar
yapmayacak; bunu yapmak görevi Türkiye'ye düşüyor. Sizden önceki
bütün hükûmetler bunu yaptı. İhtiyaç olan her durumda Kuzey Irak'a asker
geçirdiler ve siz de aynı amaçla bu Meclisten 2 defa yetki aldınız. Bunun
ayrıntısına girmiyorum, nasıl alındı, hangi koşullarda önerildi,
biz ne dedik; bu ayrıntıları gerekirse önümüzdeki hafta görüşürüz,
ama şu gerçek ki, biri 20 Mart 2003 tarihinde, bir tanesi de 7 Ekim 2003
tarihinde, iki defa yetki aldınız; ama, bu yetkiyi kullanamadınız,
asker gönderemediniz. Gönderemediğiniz için de sınırımızın güvenliğini
sağlayamadık.
Siz biliyor musunuz ki, bu sınırlardan tam 1 ton
C4 patlayıcısı geçirilmiştir. Bu sınırlardan geçen teröristler,
çok sayıda askerimizi, sivil vatandaşımızı öldürmüşlerdir. Niçin
bu durum oluyor? Çünkü, sınırı koruyamıyorsunuz.
Türk tarafından koruyalım… Koruyamazsınız; çünkü,
Türk tarafından bu sınır 3 bin metre yüksekliğindeki dağlardan geçiyor.
Mecbursunuz Irak tarafındaki yamaçlardan korumaya. Birisi orada
koruyacak; ya Iraklılar ya Amerikalılar ya biz koruyacağız.
O bakımdan, bu konuda, Meclisten Hükûmetin yetki
almasını öneriyoruz. Sayın Dışişleri Bakanı bunu söylemedi biraz
önce yaptığı konuşmada, biz bunun işaretini almadık. Yani, Hükûmetin,
bu vesileyle Meclisten yetki isteyeceğinin işaretini almadık.
Eğer bu yetkiyi almazsanız, Sayın Başbakanın söylediği sözlerin
hiçbir kıymeti kalmaz: "Kayıtsız kalamayız..." "Gereğini
yaparız..." "İcabında müdahale ederiz..." Bu sözler,
Meclisten yetki alınmadıkça, maalesef, içi boş sözlerdir. Çünkü, bunu
yapacak elinizde anayasal yetki yok da onun için boştur. Geleceksiniz,
Meclisten yetki isteyeceksiniz. Biz size Cumhuriyet Halk Partisi
olarak söz veriyoruz. İsteyin bu yetkiyi, başka koşullara bağlamadan
-geçen defalarda yaptığınız gibi- sadece bu yetkiyi isteyin, biz
size oy vereceğiz ve Meclisin tamamının verdiği yetkiyle, siz, bu
konuda gerekeni yapacaksınız.
"Efendim, Kerkük'e asker mi gönderelim?.."
Size bunu söyleyen yok. Kerkük, Türk sınırından 460 kilometre mesafededir,
bunu biz de biliyoruz. Ama, size söylediğimiz şu: Diyoruz ki, sınırımızın
güneyinde, bu sınırın güvenliğini korumak için asker bulundurmamız
lazım, başka çaremiz yok ve oradaki teröristlerle mücadele için asker
bulundurmamız lazım.
Bakın, bu Hükûmetten önceki bütün hükümetler bunu
yapıyordu. İlk defa bu Hükûmet zamanında yapılmıyor. Orada terör üslerine
karşı tek bir operasyon yapılmamıştır ve bu, gerçekten endişe vericidir.
Eğer olsaydı -Sayın Genel Başkanımız geçen gün açıkladı- Türk askeri
olsaydı, emin olunuz, hiç kimse, bizim askerlerimizin başına çuval
geçirmeye cesaret edemezdi; hiç kimse, Kerkük'e 600 bin insan kaydırmaya
cesaret edemezdi; hiç kimse, bugün yaptıkları gibi Türkiye hakkında
küçültücü, hakaretamiz beyanatlar vermeye cesaret edemezdi.
Değerli arkadaşlar, "Orada terörle mücadele
etmek için Amerikalılarla iş birliği yapıyoruz." diyoruz. Koordinatörlük
müessesesi kurduk. Çok güzel. Ne yapacak bu koordinatörler? Askerî
bir müdahale için hazırlık mı yapacaklar? Hayır. "Askerî müdahale
son seçenek." diyor. Askerî müdahale son seçenekse, daha önceki
seçenekler hangileri? Siyasi seçenekler.
Değerli arkadaşlar, siyasi seçenek, hiç kendimizi
aldatmayalım, teröristlerle müzakere demektir. Nasıl müzakere
olacak? Siz Amerikalı koordinatöre görüşlerinizi, beklentilerinizi
anlatacaksınız, o gidecek Irak Hükûmetine anlatacak, Barzani'ye
anlatacak, onlar gidip teröristlerle konuşacaklar, teröristlerin
taleplerini aynı yoldan size duyuracaklar. Bunun adı nedir? Bunun
adı diplomaside dolaylı müzakeredir. Yani, hiç kimse kuşkuya kapılmasın,
bu koordinatörlük müessesesi siyasi çözümü amaçlıyorsa, siyasi
çözüm budur. Hazır mısınız, razı mısınız, terörle dolaylı müzakereye
hazır mıyız? Değilsek bu yöntemin bir sonuç vermeyeceğini kabul etmek
lazım. Sayın Başbakan ne diyor: "Başarılı olduğu sürece devam
edecektir koordinatörlük." Kendisi şikâyet etmiş bu sistemden.
Hem şikâyet edeceğiz hem de diyeceğiz ki "bu sistem devam etsin."
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu sistemin ne kadar
başarısız, ne kadar tehlikeli olduğu geçenlerde Türkiye'de yaşanan
bir tecrübeyle bir kere daha görüldü. Biraz önce size kısaca özetlemeye
çalıştım. Öyle anlaşılıyor ki, İspanyol Hükûmetiyle İspanyol teröristleri
Türkiye'de buluştular, Türkiye'de müzakere yaptılar ve ondan sonra,
birkaç gün sonra bu teröristler Madrid Barajas Havaalanında bombaları
patlatıp insanları öldürünce İspanyol Hükûmeti müzakerelere son
verdi ve İspanya Başbakanı çıkıp özür diledi. Peki, biz bunlara nasıl
izin verdik, Türkiye'de bu müzakerelerin yapılmasına nasıl kapıyı
açtık? Başkaları şimdi demez mi, Türkiye bu yöntemi benimsediğine
göre -ABD- acaba kendisi de başka bir ülkede teröristlerle müzakere
etmeyi düşünür mü? Bunu düşünmez mi, bu kimsenin aklına gelmez mi?
Son derece vahim bir hata olmuştur.
"Efendim, biz asker gönderirsek Amerikalılar
ne der?.." Amerikan Büyükelçisi, Ankara'da "bu, iyi bir akıl
değildir" demişti. Demek ki, çok arzu etmiyorlar. Peki, ne yapacağız?
Yani, Amerika izin vermediği sürece sınırımızı korumayacak mıyız?
Biz de Amerika'yla iyi ilişkiler isteriz, biz de dostluk isteriz; ama,
önce kendi güvenliğimizi düşünürüz. Yani, başkaları üzülecek diye
kendi güvenlik çıkarlarımızdan vazgeçebilir miyiz? Bunları feda
edebilir miyiz?
Şimdi "Bu konuları iç politikaya karıştırmayın."
diyor Sayın Bakan, son derece haklıdır. Kendisini tebrik ediyorum,
tamamen tasvip ediyorum. Ümit ediyorum ki, aynı görüşleri Sayın Başbakana
da söylemiştir, "sakın bu işleri
iç politikaya karıştırmayın" diye. Çünkü, bir de bakıyoruz
ki, Sayın Başbakan, Amerika'ya yaptığı bir ziyaret sırasında Cumhuriyet
Halk Partisini şikâyet ediyor. Bu konuda, kişilere, "Amerikalılar
Cumhuriyet Halk Partisini hiç beğenmiyorlar" vesaire falan diyor.
Gazetecilere, Amerika'dayken, Cumhuriyet Halk Partisini şikâyet
ediyor. Şimdi, biz mi karıştırmış oluyoruz iç politikayı bu işe? Biz
mi karıştırmış oluyoruz? "Bu işleri iç politikanın dışında tutalım."
diyen biziz ve karıştıran sizsiniz. Ondan sonra, kalkıp, bize bunları
söylüyorsunuz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Amerika'nın görüşlerini
dikkate alırız ama, demin de dediğim gibi, güvenlik çıkarlarımızı
feda etmemek kaydıyla. Şimdi, bakıyorsunuz resmî açıklamalara,
Türkiye 7 Ekim 2003'te yetki alıyor Türkiye Büyük Millet Meclisinden,
tam bir ay sonra, 6 Kasımda Amerikan Dışişleri Bakanı telefon ediyor
Sayın Dışişleri Bakanımıza bu konuda ve o günden sonra, ertesi
gün bir basın açıklaması yapıyoruz; bu görüşmeden sonra Türkiye,
politikasını değiştiriyor ve -bir yıl süreyle yetki almış- bir yıl
süreyle bu yetkiyi kullanmıyor. Yani, Amerika "bu işi yapmayın"
deyince yapmıyoruz. Başka ne yapıyoruz? Amerika'yla bir anlaşma imzalıyoruz
Dubai'de -demin de söyledik- 8,5 milyar dolarlık kredi karşılığında
Kuzey Irak'a asker göndermemeyi resmen kabul ediyoruz. Hükûmet, sonra, getiremedi
bu anlaşmayı Meclise, onay için getiremedi, kadük oldu. Niçin böyle
oluyor? Çünkü, Amerikan Kongresinin kararı var. "Türkiye Kuzey
Irak'a asker gönderirse her türlü yardımı keserim" diyor. Düşünebiliyor
musunuz? Şimdi, burada bir karar vereceğiz. Yani, eğer, sınır güvenliği,
ülkemizin güvenlik çıkarları bizim için gerçekten önemliyse, o zaman,
"başka ülkeler ne der" diye endişeye kapılmayacağız, cesaretle
gerekli adımları alacağız.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bunları niye söylüyorum?
30 bin insanımız öldü bu terörizm yüzünden. Bakınız, bilirsiniz
belki, 6 belediye başkanımız öldü, 21 gazeteci, 62 köy muhtarı,
117 öğretmen, 27 imam... Sade vatandaşların,
askerlerin dışında. Bu kadar ciddi bir konu bu. Şimdi, siz, bu kadar
ciddi bir tehdit karşısındayken "acaba başka ülkeler ne
der" diye sınırlarınızı korumaktan vazgeçer misiniz?
Sayın Başbakan diyor ki: "NATO gelsin, bu işi
yapsın." Resmen önerisi var, 26 Temmuz 2006 tarihinde. NATO gelecek,
bizim sınırlarımızın güvenliğini koruyacak, Irak tarafından; teröristlerle
mücadele edecek. Siz, bu öneride bulunmadan bir tane NATO ülkesiyle
görüştünüz mü? Bir ülke sizi destekleyeceğini söyledi mi? Bir ön
zemin araştırması yapmadan böyle bir öneriyi nasıl yaparsınız? Ve
nitekim, Başbakanın önerisini destekleyen tek bir ülke çıkmamıştır
ve biz boşuna, böyle -Sayın Başbakanın çok sevdiği bir tabirle- avare
kasnak gibi bir girişim yapmışızdır, hiçbir işe yaramamıştır.
Şimdi, Sayın Dışişleri Bakanı ne diyor? 29 Eylül
2006… "Bizi kızdırmasınlar. Kuzey Irak'a verdiğimiz elektriği,
mazotu keseriz." diyor. Peki, sizi kızdırmak için daha ne yapmaları
lazım? Yani, şimdiye kadar yaptıklarından fazla ne yaparlarsa kızacaksınız?
Bu sözü söylediğinizden bu yana dört ay, beş ay geçiyor, hiçbir şey
yaptığınız yok. En küçük bir tedbir alamıyoruz değerli arkadaşlar.
Şimdi, bunun ayrıntılarını önümüzdeki hafta içinde görüşeceğimiz
için daha fazlasını söylemiyorum.
Yalnız, şunu biliniz ki, bazı konulara Türkiye'nin
tahammül etmesi mümkün değildir. Komşu bir ülkenin cumhurbaşkanının
sözcüsü, "Biz dağda PKK'lılarla görüştük. İşte, yakında ateş kesecekler."
diyor. Şimdi, Pakistan Cumhurbaşkanı gidip Afganistan dağlarında
Usame Bin Ladin'le görüşse Amerikalılar ne der? Talabani gidiyor
PKK'yla görüşüyor, Türkiye'den tepki yok, ses yok. Bir tek biz tepki gösteriyoruz,
kimse bir şey demiyor. Böyle şey olabilir mi? Bunları açıkça konuşmak
lazım. Kapalı toplantıda söyleyeceğimiz daha başka şeyler var. Ama,
size, şimdiden şu kadarını söylüyorum ki değerli arkadaşlarım,
bu gidiş ülkemizin güvenlik çıkarları açısından son derece sakıncalıdır.
Mahmur Kampı'na göstermelik bir arama yaptılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Öymen, lütfen toparlar mısınız.
Üç
dakikalık süre veriyorum.
Buyurun.
ONUR
ÖYMEN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Sayın
Koordinatörümüz diyor ki: "Bu, bir arama değil, taramadır."
O bile memnun kalmamış, o bile rahatsız olmuş bu işten. Tabii, rahatsız
olması normal, biz de rahatsızız. Mahmur Kampı'na bugüne kadar kimse
uğramamış, 12 bin Türk vatandaşı yaşıyor orada. 12 bin Türk vatandaşı
bir terör örgütünün kontrolü altında yaşıyor, biliyor musunuz? Şimdi,
Sayın Bakana soruyorum: Mahmur Kampı'ndan bugüne kadar herhangi
bir yerde bahsettiniz mi? Birleşmiş Milletlerde yaptığınız bir konuşmada
bahsettiniz mi? Avrupa Konseyinde bahsettiniz mi? Bir kere, yabancı
basınla bir toplantıda bahsettiniz mi? Türkiye Büyük Millet Meclisinin
önünde bir kere bahsettiniz mi? Hangi ülke, 12 bin vatandaşı yurt dışında
bir terör örgütünün baskısı altında yaşarken böyle sessiz kalabilir
arkadaşlar? İlk defa Mahmur Kampı'nın resimlerini gördük dün akşam
televizyonda. Acaba niçin bugüne kadar bu resimleri görmedik? Bir
tek gazeteci gidip oradan bir resim çekip yayınlamadı. Size tuhaf
gelmiyor mu bu?
Şimdi, arkadaşlar, bütün bunları şunun için söylüyoruz:
Biz, orada yaşayan hiç kimseye karşı değiliz, Kürtler de bizim kardeşimiz,
Türkmenler de kardeşimiz, Asuriler de, Araplar da, Şiiler de, Sünniler
de. Ama, gerçek şu ki, bugün oradaki gelişmeler çok büyük bir krize gebedir
ve bizim, orada şu sırada baskı altında olanlara destek olma görevimiz
vardır. Hem kendimizi koruyacağız hem de baskı altında olanlara
destek vereceğiz. Bu bölgede Türkiye'den başka bunu yapabilecek
tek bir ülke yoktur. Türkiye, bölgenin tek demokratik, laik ülkesidir,
en büyük ülkesidir, en güçlü ülkesidir. Bunu, ancak biz yapabiliriz.
Başkan Bush diyor ki: "Irak'a Patriot füzeleri
yerleştireceğiz." Bu ne demek? "Patriot füzeleri yerleştireceğiz"
demek, bir ülkeden füze saldırısı bekliyoruz demek. Hangi ülkeden?
Bunu yapabilecek tek ülke var: İran. Yani, bu işin bir de İran boyutunu
düşüneceksiniz. Bir Şii kuşağı oluşuyor: İran, Irak'taki Şii çoğunluk,
Suriye'deki Şii yönetim, Lübnan'daki Şii Hizbullah. Yani, bir taraftan
İran'dan Akdeniz'e kadar, bir taraftan İran'dan Basra Körfezi'ne kadar.
Türkiye'nin bütün bunları düşünmesi lazım, stratejik boyutunu
düşünmesi lazım, insani boyutunu düşünmesi lazım. Sayın Başbakan
konuşuyor, "ne karışıyorsunuz" diyorlar, Amerikan büyükelçisi
"karışmayın, bu Irak'ın iç işidir" diyor. Değerli arkadaşlarım,
Kerkük'te olup bitenler bir insan hakları ihlali değil midir? Ne zamandan
beri insan hakları bir iç mesele oldu? Türkiye'de olup bitenler hakkında
yabancılar konuşurken, biz, "karışmayın, bu bizim iç işimiz"
diyor muyuz? Hem diyeceksiniz ki, Irak bir demokratik ülke olmuştur
hem de orada en vahim insan hakları ihlalleri olurken, kimse karışmayacak,
kimse konuşmayacak!
Değerli arkadaşlarım, biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, Irak'ta olup bitenleri, hem ülke güvenliği açısından hem de
bölgesel dengeler açısından son derece önemli sayıyoruz ve yüce
Meclisin, mutlaka, bu konuya el atmasını bekliyoruz. Hükûmetin yapamayacağını…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öymen, lütfen, teşekkür için açıyorum.
Buyurun.
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Bitiriyorum.
Hükûmetin yapamayacağını, yapamadığını Türkiye
Büyük Millet Meclisi yapacaktır. Meclise büyük bir güven duyuyoruz.
Bu konuda, gerçekten, önümüzdeki hafta yapılacak görüşmede, görüşlerimizi
daha kapsamlı olarak dile getireceğiz.
Bu vesileyle, yüce Meclisi saygılarla selamlıyorum.
(CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Kayseri) - Bir konuda, bir düzeltme yapmak istiyorum müsaade
ederseniz.
BAŞKAN - Sayın Bakan, kürsüye buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Böyle bir usul yok Sayın
Başkan.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, bir konuda bir düzeltme yapmak istiyorum.
Sayın Öymen, daha önceki konuşmasında da söylediler, İspanya ve
ETA arasında, Türkiye'de, gizli görüşmelerin yapıldığını ve bunlara
müsaade ettiğimizi. Bunlar, tamamen basın haberidir, doğru değildir,
böyle bir şey olmamıştır; bizim istihbarat teşkilatımız da böyle
bir şeyin olmadığını bize söylemiştir. Ayrıca, İspanya Hükûmetinin
de herhangi bir şekilde, bize, böyle bir toplantı yapıldığıyla ilgili
herhangi bir yazısı veyahut da herhangi bir şikâyeti veya herhangi
bir bildirimi söz konusu değildir. Dolayısıyla, bunların hiçbiri
doğru değildir.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Somali heyeti gibi olmuştur.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Efendim?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Somali ticari heyeti gibi olmuştur.
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Dolayısıyla
-çünkü, bu sık sık tekrarlanıyor, kayıtlara da geçiyor- bunu sadece
düzeltmek için, burada, söz almış oldum.
Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Önerge üzerinde
Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen Erkan Mumcu, Genel Başkan
ve Isparta Milletvekili.
Buyurun Sayın Genel Başkan. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Sayın Mumcu, süreniz yirmi dakikadır.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ERKAN MUMCU (Isparta)
- Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce
bir gensoru oylaması yapıldı ve öngörüldüğü üzere, iktidar grubunun
oylarıyla gensoru reddedildi. Şimdi, bence önemli olan, gensorunun
kabul edilip reddedilmesi değildi. Parlamentonun bilinen aritmetik
dengeleri içinde nasıl bir sonucun ortaya çıkacağı herkes tarafından
zaten bilinmekteydi. Önemli olan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
tutanaklarına, Türk dış politikasının içinde bulunduğu dönemeçte,
siyasi partilerin görüşlerinin, tutumlarının ve siyasi partileri
temsil eden milletvekillerinin tutumlarının yansımış olmasıydı.
Çünkü, Türkiye, bize göre gerçekten tarihsel bir dönemeçtedir. Türkiye,
gerçekten tarihsel bir dönemeçte, doğru ya da yanlış kararlarıyla,
doğru ya da yanlış yönde kurtuluş ya da felakete sürüklenmek gibi
bir dönemeçtedir.
Tabii, bu bir kara gün senaryosu ya da bir korku
verme, bir kaygıyı büyütme girişimi, bir muhalefet tavrı gibi okunabilir.
İnşallah, tarih bunu böyle yazsın. İnşallah, milletimiz gelecekte,
burada kaygıyla ifade edilen sözlerin gerçekten çok değersiz ve
önemsiz olduğunu kaydetsin, bu kaygıların hepsini boşa çıkarsın. Ama,
bunun böyle olmaması ihtimalini biz bugünden dikkate alırsak ancak
bu böyle olacaktır. Gelecek dediğimiz şey, bir yerde şekillenmiş bizi
bekleyen bir şey değildir. Gelecek dediğimiz şey, bizim bugünden geleceğe
ilişkin tavırlarımızla inşa ettiğimiz bir şeydir. O bakımdan, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin, Türkiye'nin geleceğine ilişkin nasıl kararlar
alacağı gerçekten son derece önemlidir.
Bence bugünkü görüşmelerin, bana göre bugünkü
görüşmelerin en önemli cümlesini, iktidar partisi adına konuşan
grup sözcüsü, sayın grup başkan vekili söylemiştir. Demiştir ki muhalefete
dönük eleştirisiyle: Özellikle Hükûmetin Avrupa Birliğine ilişkin
politikalarını eleştirirken Avrupa Birliği karşıtlarıyla aynı
cepheye düştüğünüzü görmezden geliyorsunuz. Yani, gensoru önergesiyle
Hükûmeti Avrupa Birliği konusunda eleştiren Anavatan Partisi Grubunun
Avrupa Birliği karşıtlarıyla aynı bloka düştüğünü, aynı tarafa
düştüğünü açıkça ifade etmiştir. Bence, tam da söylemeye çalıştığımız
şeyi işte o söylemiştir.
Değerli arkadaşlar, yüce Meclisin değerli vekilleri,
Türkiye'de Avrupa Birliği karşıtları yoktur. O karşıtlık-yandaşlık
ilişkisini iktidar partisi ve bu Hükûmet kafasında yaratmaktadır.
Türkiye'de Avrupa Birliği karşıtı olarak bir siz vardınız, siz de fikir
değiştirdiniz ve Türkiye'de Avrupa Birliği karşıtlığı kalmadı. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar) Siz, bu Genel Kurulda Türkiye'yi Avrupa
Birliğine sokma çabası gösterdiği için bir Dışişleri Bakanını,
gensoru vererek görevden düşüren bir siyasi geleneği temsil ediyorsunuz.
Türkiye'de Avrupa Birliği karşıtlığı varmış gibi bir izlenim, kafanızdaki
bu izlenim, aslında tam da gensorunun haklılık gerekçesidir. Çünkü,
gensorumuzun temelde söylediği söz şudur: Siz Türkiye'yi kamplar
içinde görüyor ve düşünüyorsunuz. Avrupa Birliği yandaşları-karşıtları,
Hükûmet, Hükûmetin yandaşları-karşıtları… Biz de başından itibaren
aynı şeyi söylüyoruz. Diyoruz ki: Hükûmet, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
uluslararası ilişkilerinde hak ve menfaatlerini temsil eden, demokratik
meşruiyet içinde Türkiye'yi temsil eden varlığıdır. Onun, yandaşlık-karşıtlık
gibi bakış açılarına sahip olmaya hiç ihtiyacı yok, böyle de davranmamalıdır;
ama, zihniyet arızalı olduğu için, bu çatışmalar içinde, Türkiye-Avrupa
Birliği ilişkilerinde siz Türkiye içindeki kamplara bakıyorsunuz.
Hâlbuki mesele şudur: Türkiye ile Avrupa Birliği arasında bir tartışma
vardır. Türkiye'de Avrupa Birliğine güven duymayanlar vardır. Türkiye
ve Avrupa Birliği arasında müzakere edilen, tartışılan, Türkiye'nin
ve karşı tarafın menfaatlerini ilgilendiren meseleler vardır,
ama, siz, burada, Avrupa Birliğiyle Türkiye'nin menfaatleri aleyhine,
sözüm ona Avrupa Birliği karşıtları, bize göre Türkiye'nin menfaatlerinin
dikkatli, özenli savunucularının karşısında pozisyon almayı seçtiğiniz
için, bugün, bu gensoru, haklı bir gensoru olarak bu Meclisin gündemine
gelmiştir ve bence tarihin tutanaklarına geçmiştir.
Mesele şudur: Mesele, Türkiye'nin uluslararası
ilişkilerinde siz kimin tarafındasınız meselesidir. Zihninizden
Türkiye'yi kamplara ayırmaktan vazgeçmedikçe, Türkiye'de devlet,
askerler, sermaye ve vesair iktidar-muhalefet gibi kampları silip
topyekûn bir Türkiye tasavvuru kurmadıkça, Türkiye'nin uluslararası
politikalarda hak ve menfaatlerini savunamazsınız. Savunamayacağınızın
en açık kanıtını burada zaten sözlerinizle söylediniz. Burada Sayın
Dışişleri Bakanı diyor ki: "Türkiye bu noktaya kolaylıkla gelmedi."
Zaten, Türkiye, Avrupa Birliğiyle müzakere durumuna hiç gelmemişti
ki.
Ben, Sayın Dışişleri Bakanımıza sormak istiyorum:
Sayın Dışişleri Bakanımız, Türkiye buraya gökten zembille mi geldi?
Yani, siz, Türkiye'yi uzaydan bir yerden mi getirdiniz Avrupa Birliğiyle
ilişkiler sürecine?
Daha 1960'larda, 1950'lerin sonunda, hatta daha
ileri gideceğim, Yassıada mahkûmları, boyunlarındaki yaftaları,
mahkûmiyet yaftaları henüz boyunlarındayken, Zorlu, Polatkan, Menderes,
Bayar, gemiyle tutuklu bulunduruldukları yere doğru giderlerken,
Türkiye'nin Avrupa Birliği olarak tartışılan proje içindeki durumunu,
hak ve menfaatlerini tartışıyorlardı, boyunlarında idam yaftasıyla.
Yani, Türkiye'yi Avrupa Birliğiyle ilişkilerine siz getirdiniz
öyle mi? Hayır. Türkiye ve Avrupa Birliğinin karşılıklı stratejik
ilişkileri ve karşılıklı bir menfaat yarışması vardı. Bu yarışmada
süregiden bir süreç vardı. Siz, burada, ne yazık ki, Türkiye'ye stratejik
olarak dezavantajlar getirecek tercihler ortaya koydunuz.
Şimdi, söylediğiniz şeyin özetini ben size söyleyeyim:
Yani, Türkiye açar da, kapatır da, kendi kendimize açarız, kapatırız.
Önce, kafanızda bir karar verin. "Norveç gibi yaparız."
Siz, Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmesini istiyor musunuz istemiyor
musunuz? Bu, Türkiye için yararlı mıdır değil midir, önce siz kendi
kafanızda karar verin ve bunu berrak bir biçimde söyleyin. Türkiye,
bu kararı çoktan verdi. Bu konuda kararsızlığı olan bence sizin
Hükûmetiniz. Dolayısıyla, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde,
bu ilişkiler sürecinde Türkiye'nin hak ve menfaatlerini özenle, titizlikle
savunuyor olmak ve bu müzakereleri bir pazarlık ciddiyeti içinde,
bir kararlılıkla, gerekirse bu ilişkileri kendi iradesiyle askıya
alabilecek bir kararlılıkla götürmeyi önermekle, kendisini iç politikada
Avrupa Birliği karşıtı olarak niteledikleri çevreler karşısında
avantajlı bir konuma yerleştirmek adına Türkiye'nin hak ve menfaatlerinden
vazgeçmiş olmak, Avrupa Birliği sürecine bir katkıda bulunmak değildir.
Onun için, tarih bunları hiç şüphesiz yargılayacaktır.
Ortada bir kafa karışıklığı varsa, bu kafa karışıklığı bu Hükûmetin
kafa karışıklığıdır. Türkiye olacak mı olmayacak mı? Durum nettir.
Avrupa Birliğinin kafası falan karışık değil. Bu kürsüden Avrupa
Birliğinin kafasının karışık olduğunu söylüyorsunuz. Avrupa
Birliğinin kafası karışık değil. Avrupa Birliği -dikkatle dinleyin-
Türkiye'yi içine almadan genişlemek istiyor. Bir paradoks gibi görünüyor
değil mi? Buradan bakınca evet, gerçek bir paradoks. Ama Avrupa Birliği,
bu paradoksu mümkün kılmak istiyor ve Avrupa Birliğine bu cesareti
veren sizin Hükûmetiniz. "Özel ortaklık" dediği, burada
"imtiyazlı ortaklık" biçiminde satılmaya çalışılan şey,
esas itibarıyla, Türkiye'yi Avrupa Birliğinin içine almadan, Türkiye'yi
Avrupa Birliği içinde inisiyatif yapmadan Avrupa hegemonyasının
bir parçası hâline getirme projesidir ve göreceksiniz, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin tutanakları tanık olsun, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin değerli vekilleri tanık olsun, Türkiye, önümüzdeki
birkaç yıl boyunca ne yazık ve ne yazık ki, sadece ve sadece özel ortaklık
meselesini görüşebilecektir. Türkiye'yi getirdiğiniz nokta burasıdır.
Türkiye'yi bu noktaya getirmiş olmanızın arkasındaki sebep iç politikaya
ilişkin korkularınızdır, zaaflarınızdır. Kendinizi Türkiye'nin
gerçek, demokratik, meşru temsilcisi olarak hissedemediniz. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar) Bir, tavşana kaç, tazıya tut oyununun
içinde, ne yazık ki, tavşanı kovalayanların kovaladıkları yerde,
birilerinin oyun planının içine düştünüz, gerçek budur. Bu gerçek,
tarihin birçok belgesiyle hiç şüphesiz ortaya çıkacaktır. Burada
söylediğiniz, burada gelip, yumuşak bir ses tonuyla, sözüm ona nezaket
cümleleri ifade edermiş gibi söylemek, nezaketli davranmış olmak
anlamına gelmiyor.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Çok saygısız…
ERKAN MUMCU (Devamla) - Sözlerinizin içeriği
ile ses tonunuz ve görünüşünüz arasındaki fark -müsaade ederseniz,
ben de hakkımı savunayım- sadece ve sadece…
AHMET
YENİ (
ERKAN
MUMCU (Devamla) - …içinizle dışınızın aynı olmadığını, göründüğünüz
gibi olmadığınızı belgeler, başka hiçbir şeyi belgelemez. Bundan
başka hiçbir şeyi belgelemez.
MUSTAFA
NURİ AKBULUT (
AHMET
YENİ (
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Şimdi, burada, Türk dışişlerinde büyük bir başarının
var olduğunu söylüyorsunuz. Ben de size sormak istiyorum: Diyorsunuz
ki, işte "Amerikan Başkanı geldi, caminin önünde fotoğraf çektirdi."
Hatırladım, ben de hatırladım, şimdi siz hatırlayınca, hatırladım
onu. Türkiye'nin bakanlarının üst aramasıyla ve ellerini filan kontrolden
geçirerek gidebildikleri bir toplantıydı o, hatırladım. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar) Amerikan Başkanına… Hatırladım onu. Ne oldu? Ne oldu? Sayın
Başbakan ne diyordu? Diyordu ki: "Bush'un gözlerinde PKK'yla mücadele
kararlılığını gördüm." Sanki PKK'yla mücadele Bush'un derdiydi,
sanki onun derdiydi. Ne oldu o kararlılık? Göz göze başlattığınız
muhabbette, saç saça baş başa geldiniz, ne oldu? Dış politikanın
göz göze, romantizmle yapılamayacağını bilmiyordunuz. Niye siz,
Türk-Amerikan ilişkilerinin merkezine Türkiye'nin PKK sorununu
koydunuz? Buna ne hakkınız vardı? Türkiye Başbakanı ile Amerikan
Başkanının görüşmesinin merkezine, Türkiye'nin PKK'ya ilişkin sorunlarını
koymaya ne hakkınız vardı? Burada bugüne kadar bahsedilen stratejik
ortaklık belgesinde, stratejik ortaklığın bir belgeye sahip olmadığını
söylüyorsunuz. O zaman, ben, Sayın Bakana soruyorum: Sayın Bakan,
o belgede ne yazıyor, o belgede ne yazıyor? O belgeden biz de bir haberdar
olalım. Irak'ın toprak bütünlüğünün korunacağı yazıyor mu? Eğer,
Irak'ın toprak bütünlüğünün korunacağı yazıyor ise bir soru daha
soracağım: Kerkük'ün statüsünün özerk bir statü olarak korunmadığı
durumda, yani, Kerkük'te, sizin de karşı çıktığınız, ama, kale alınmayan
referandumun yapılması durumunda, yani, Kerkük'ün Kürdistan'ın
bir parçası olarak tescil edildiği bir durumda Irak'ın toprak bütünlüğünün
korunması mümkün müdür? "Canım, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması
bizim de umurumuzda mı?" diyenler olabilir. İşte, bunun cevabı
çok vahimdir.
Değerli arkadaşlar, bugün, artık, Irak'ın bütünlüğü,
Türkiye'nin bütünlüğü meselesidir. Arkanızı dönemezsiniz. Türkiye
Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri, Türkiye'nin kaderi hakkında
konuşuyoruz, Irak'ın kaderi hakkında konuşmuyoruz, Türkiye'nin kaderi
hakkında konuşuyoruz. Buradan diyorsunuz ki, bir Türk Dışişleri
Bakanı -bu nedenle Sayın Bakan istifa etmelisiniz, bu nedenle. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar) Şimdi söyleyeceğim- diyorsunuz
ki: "Kerkük küçük bir Irak'tır." Türkiye'nin tarih tezlerinin
tamamını çöpe attınız bu sözünüzle. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar) Halbuki, bu kürsüden konuşan arkadaşım demişti ki:
"Gelin, 'Kerkük bir Türkmen şehridir.' deyin, sizi alkışlayacağız."
Niye diyemediniz? Kerkük bir Türkmen şehridir, Zaho'nun bir Kürt şehri
olduğu gibi. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Bunu söylemekten
niye korkuyorsunuz? Bugün Kerkük'te ne kadar Kürt'ün yaşadığından
da bağımsız olarak, Kerkük, bir Türkmen şehridir, tarihsel olarak bir
Türkmen şehridir ve bu, değiştirilemeyecek, asla değiştirilmeyecek
bir gerçektir. Kerkük, Irak'ın özeti filan değildir. Kerkük, o canım
hoyratlarıyla, o güzel ağıtlarıyla bir Türkmen şehridir Sayın Bakan,
bir Türkmen şehridir. Siz, Türkiye'nin tarihî politikalarından habersiz
bir bilinçle o koltukta oturmayı hak etmiyorsunuz, istifa edin. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar) İstifa edin, istifa edin. En iyisi
budur. Kerkük bir Türkmen şehridir. Eğer "Kerkük bir Türkmen şehridir"
diyemiyorsanız, bugün referanduma hangi gerekçeyle karşı çıktığınızı
ortaya koyamazsınız, temellendiremezsiniz ve gelelim, Irak bölünürse
Türkiye'nin sanki büyüyeceği yolundaki senaryoları Türkiye'ye
bir kahramanlık edebiyatı içinde satmaya çalışanlara. Türkiye Büyük
Millet Meclisinin tutanakları buna da şahittir.
Ey milletvekilleri, bu sözleri duymazdan gelemezsiniz.
Duydunuz ve sorumlusunuz. Eğer Irak bölünürse, Türkiye de bölünecektir.
Irak'ın bölünmesi, Türkiye'nin büyümesi anlamına asla gelmeyecektir.
Efendim, Türkiye Kuzey Irak'ta kurulacak bir Kürt devletinin hamisi
rolüne bürünürseymiş, hamisi olursaymış, Türkiye büyürmüş. Denizli
ile Kerkük'ün kaderini birleştirmek mümkün olurmuş. Bu, Türkiye'nin
içine sürüklenmek istendiği oyuna taşeronluk girişiminden başka
hiçbir şey değildir. Herkes milleti karşısında, herkes, ama herkes,
hele hele milletin verdiği maaşla çoluğunu çocuğunu besleyenler,
millet karşısında namuslu ve dik duruş göstermek zorundadır. (Anavatan
Partisi sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bu, arkamızı
dönebileceğimiz bir şey değildir. Bugüne kadar Irak politikasında…
Bugüne kadar "Avrupa Birliği birinci önceliğimiz." diyordunuz,
döndünüz "Irak birinci önceliğimizdir." dediniz. Peki, nedir
Irak politikanız? Nedir Irak politikanız? Irak'a dair politikanız
nedir? Burada söylediniz, Irak'ın birliğinin korunması vesair. Güzel,
doğru. Türkiye bu meselede kendisi için ne istiyorsa, Irak halkı
için de onu istemelidir. Türkiye'nin bakış açısında önceliği, ne
Türkmenler ne Kürtler ne Araplar ne Sünniler… Türkler, Türkiye, Irak
halkının tamamına bir kardeşlik bilinci içinde sahip çıkmalı, kendisi
için ne istiyorsa, onlar için de aynısını istemelidir. Biz, Türkiye
için birlik istiyoruz, Irak için de birlik istiyoruz. Türkiye için
dirlik istiyoruz, Irak için de dirlik istiyoruz. Türkiye için kardeşlik
istiyoruz, Irak için de kardeşlik istiyoruz. Türkiye'nin derin mezhep
çatışmalarına sürüklenmesini nasıl istemiyorsak Irak'ın da aynı
şekilde istemiyoruz. Ama, bunun arkasına güç koymak lazım. İki haftadır
ben bağırıyorum, kimse duyar veya duymaz; Sayın Bakan, şimdi duydunuz,
buna cevap vermeye mecbursunuz. Gizli görüşme talepleriyle bunun
arkasında saklanamazsınız, gizli görüşmenin arkasında.
Ben, on beş gündür söylüyorum, diyorum ki bırakın
bu harekât naralarını bir tarafa, gerçekten bir şey yapabileceğinize
dair kararlılığınızı doğru araçlarla gösterin. Habur Sınır Kapısının
yerini değiştirin. Bakın, "kapatın" bile demiyorum.
"Kapatın" bile demiyorum. Habur Sınır Kapısının yerini
değiştirin.
Siz, Mersin Serbest Ticaret Bölgenizde olup bitenlerden
haberdar mısınız Sayın Bakan? Millî İstihbarat Teşkilatınız size
bunu rapor etmiyor mu? Mersin Serbest Bölgeniz üzerinden Irak'a sağlanan
lojistiğin ve Irak'ta oluşturulan bir devletin lojistiğinin, siyasi
lojistiğinin, sermaye lojistiğinin buradan yürüdüğünü ve Sayın
Başbakanın iş adamı danışmanlarının da bu sürece seyirci kalmadığını
biliyor musunuz bilmiyor musunuz? Haksızlık karşısında susan, dilsiz
şeytandır. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Hele hele, hele
hele milletinin akıbeti karşısında sadece suskunluğu yeğleyenler
şeytanın en büyüğüdür.
Türkiye'nin huzuru, Türkiye'nin kardeşlerinin
huzuru bir derin tehditle karşı karşıyadır. Milyonlarca insan, yani
bugün Irak iç savaşın içindedir ve bu süreç büyük bir Orta Doğu iç savaşına
gitmektedir ve bugün yaşanan süreç, bugün yaşanmakta olan süreç,
Türkiye'yi bu büyük Orta Doğu iç savaşında taraf kılma sürecidir. Siz,
iç politikada dış müttefiklerinizi kaybetmeme telaşını bir kenara
bırakın. Müttefiklerinizle de gerçekten müttefik gibi konuşun,
gerçekten müttefik gibi, güvene güvene, açık açık; at pazarlığı yaparak
değil. Ekonomiden sorumlu Bakanı Irak meselesinde müzakereci
kıldınız. Sizin dış politika ciddiyetiniz işte bu kadar. Sanki o
müzakerede, yani at pazarlığı yaftasıyla damgalanan o müzakerede
çok başarılı olmuş gibi, üstüne bir de Avrupa Birliğinde Başmüzakereci
yaptınız. Ne oldu, nereye geldik Avrupa Birliğinde? Sekiz fasıl
açılmayacak, geri kalan kapanmayacak.
Eğer, buradan yeminle söylüyorum, eğer bundan sonraki
süreç özel ortaklığa razı edilmek için yaratılan bir basın süreci
olmazsa, gelip, bu Meclisten herkesten özür dileyeceğim, herkesten
özür dileyeceğim, hepinizden bin kere özür dileyeceğim, ama, bu böyle
olacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Mumcu, lütfen toparlar mısınız, üç
dakikalık süre veriyorum.
Buyurun.
ERKAN MUMCU (Devamla) - Sayın Başkan, bunu beş dakika
yapmanızı istirham edeceğim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Mumcu.
ERKAN MUMCU (Devamla) - Değerli arkadaşlar… Değerli
arkadaşlar, şimdi çözümü konuşalım. Aslında, bir genel görüşme isteyen
Hükûmetin, kendi talebine bir samimiyet ve sadakat göstermesi ve
bütün kadrosuyla burada olması gerekirdi.
Hiç önemli değil, sürekli olarak burada Anavatan
Partisini değersizleştirmeye, önemsizleştirmeye çalıştığınızı
görüyorum. Canınız sağ olsun. Siz, kalabalık çıkan seslerin hakkı
söyleyeceğini veyahut da bütün sesleri bastıracağını düşünüyor
olabilirsiniz, ama, bazı şeyleri hatırlatmak isterim, bilin bunları
arkadaşlar. Bir kere, anayasal düzen -biz anayasal düzenin dışında
var değiliz burada, biz anayasal imkânlarla varız- Anayasa, milletvekiline
istifa hakkını vermiş. Niye? Parti yönetimlerinin, liderlerinin
kölesi olmasın milletvekili, milleti temsil etsin diye. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar) Nitekim, aynı şekilde, Sayın Dışişleri
Bakanının kendisi de dâhil olmak üzere, geçen dönem, başka bir partiden
seçilen milletvekilleri olarak, geldiniz burada AK Partiyi kurdunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - İstifa etmedi ama…
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Parti kapatıldı, parti…
ERKAN MUMCU (Devamla) - Her ne olursa olsun, sizi,
sizin adınıza, hani diyorsunuz ya, sizin adınıza vatandaşın önüne
çıkanlar, sizin bu davranışınıza rıza göstermiş değillerdi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - İstifa etmedi…
ERKAN MUMCU (Devamla) - Kaldı ki, ben bunu yermiyorum,
ben bunun demokratik bir imkân olduğunu söylüyorum.
BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri, sayın hatibi
dinleyelim.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Yanlış söylüyor…
ERKAN MUMCU (Devamla) - Ben, bunun bir demokratik
imkân olduğunu söylüyorum. Bu imkân olmasaydı eğer, bu imkân olmasaydı
eğer, demokrasiyi yaşatmak ve işletmek mümkün olmazdı.
Geçtiğimiz dönem, Sayın Dışişleri Bakanı da hatırlayacaktır,
Sayın Mehmet Ali Şahin de komisyon üyesiydi o da hatırlayacaktır,
geçtiğimiz dönem benim üyesi olduğum parti hükûmet ortağıydı ve
hükûmet ortağı olarak, bu Meclise 158, 159 ve 312'yle ilgili bir teklif
getirdi. Bu teklif, Genel Başkanınızın, yani bugünkü Başbakanın
siyaset yapmasını yasaklayan bir teklifti. Bu teklif karşısında
"milletvekilinin milletine karşı sorumlu olduğu" bilinci
içinde karşı çıkan Anavatan Partisi milletvekilleri -ki, bunlardan
bir tanesi de bendim- hükûmeti bozmakla tehdit ettiği içindir ki, kişilikli
bir duruş gösterdiği içindir ki, bugün birçok arkadaşımız siyaset
yasağı olmaksızın, daha doğrusu o yasakları aşmış olarak, yani,
hükûmetin önerisini geri çekmesi yüzünden bugün burada siyaset yapıyor.
Kişilik lazımdır. O gün hükûmet ortağı parti milletvekilleri
bana sormuşlardı, demişlerdi ki: "Kişisel görüşleriniz mi;
yoksa, grubunuzu mu temsil ediyorsunuz?" Güya beni küçümsemeye
çalışmışlardı. Ben demiştim ki: "Benim bir kişiliğim var Allah'a
şükür." Şimdi aynı şeyi söylüyorum. Hepimizin bir kişiliği
var Allah'a şükür ve kişilikli duruşun her zaman lazım olacağını
unutmayın.
Burada ikide bir, bakıyorum, çiçekler alıp veriyorsunuz
Cumhuriyet Halk Partisiyle. Tebrik ediyorum. Zaman zaman yaptınız
bunu. Mesela RTÜK seçimlerinde yaptınız, partilere hazine yardımında
yaptınız. Hayırlı işler. Gizli görüşme konusunda da yapacaksınız.
Tebrik ediyorum.
Bakın, biz, sizi baş başa bırakabiliriz burada
istiyorsanız. Bunu cesaretle çıkın söyleyin burada. Buranın bir
Meclisi Mebusan psikolojisi içinde işlemesini istiyorsanız,
söyleyin, biz, sizi baş başa bırakırız.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Siz zaten yoksunuz.
ERKAN MUMCU (Devamla) - Hah, işte, onu, parti adına
yetkili biri gelsin buradan söylesin, bunu söylesin, bunu partinin
merkez karar organına götürüp karara bağlamaya söz veriyorum,
söz veriyorum… Cesaretiniz varsa, çıkın buradan bunu söyleyin.
AHMET YENİ (Samsun) - Halkımız söyledi.
ERKAN MUMCU (Devamla) - Çıkın, çıkın bunu buradan
söyleyin. Bakın bakalım ne oluyor? O zaman kişilikli bir duruşa, bu
Mecliste kişilikli bir duruşa, birilerinin daha kişilikli duruşuna
nasıl ekmek su kadar muhtaç olacağınızı göreceksiniz.
Demokrasiye saygı gösterin. Sayın Baykal, siz
çok iyi bilirsiniz. Cumhuriyet Halk Partisinin bu Mecliste olmadığı
dönemlerde, Cumhuriyet Halk Partisinin bu Mecliste olmasının ne
kadar lazım geldiğini çok söyledim kamuoyuna açık olarak. Niye söyledim?
Çünkü, benim inancıma göre, bir Cumhuriyet Halk Partisi bu Mecliste
olsaydı, 28 Şubat olmayacaktı. Demokrasi daha dengeler içinde yürüyecekti,
işleyecekti. Bugün, yine de, velinimetimiz demokrasiyi…
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - 28 Şubatta Cumhuriyet Halk
Partisi Meclisteydi. Bunu bile bilmiyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Öksüz, lütfen…
ERKAN MUMCU (Devamla) - …bugün, yine de, Türkiye'de
milletin iradesini mümkün kılan demokrasiyi ayakta tutmak istiyorsak
demokrasiye bütün kurum ve kurallarıyla saygı göstermek zorundayız.
İstifa da demokrasinin bir kurumudur, ona saygı gösterin, onu koruyun,
o size lazım. Demokrasi, en çok da size lazım, hukuk en çok da size lazım,
en çok da hesap vermek zorunda olanlara lazım.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - 28 Şubatta Cumhuriyet
Halk Partisi vardı.
ERKAN MUMCU (Devamla) - Şimdi, size Irak'la ilgili
önerilerimizi söyleyerek sözlerimi kapatıyorum, çünkü gizli görüşme
bağlamında burada hiçbir şeyin gerçekçi anlamda paylaşılmayacağını
bile bile bir şey söylemek istiyorum.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - 28 Şubatta vardı CHP.
ERKAN MUMCU (Devamla) - Değerli arkadaşlar…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Mumcu lütfen… Teşekkür için açıyorum.
Ek sürenizi beş dakika olarak verdim.
Buyurun.
ERKAN MUMCU (Devamla) - Sayın Başkan, hemencecik
toparlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür için açıyorum.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Bakana yirmi dakika
verdiniz.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Bakan on dakika
fazla konuştu.
BAŞKAN - Lütfen Sayın Özcan…
ERKAN MUMCU (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
Irak'ın toprak bütünlüğünü, Irak'ın bütünlüğünü ve halkının kardeşliğini
savunmak, Irak'ta halklar arasında ayrımcılık ve derin kan davaları
yaratıcı süreçlerin karşısında durmak ve bunun için diplomatik,
ekonomik ve askerî araçlarını seferber etmek bugün Türkiye'nin görevidir.
Yalnız bir şey söyleyeceğim: Müdahale konusunda ikide bir iç politikaya
malzeme kılmak için ağzınıza "asker göndermek" lafını alıp
durmayın. Silah çekmek, göstermek için yapılmaz. Göstermek için silah
çekilmez ve oraya gittiğinizde, elinizde silahla gittiğinizde
karşınıza kimin çıkacağını da hesap ederek gidin.
Söyleyeceğim şey şudur: Türkiye, diplomatik,
ekonomik, siyasi imkânlarını kullanmadan, askerî imkânlarını hazır
tutmalı, ama kullanmamalıdır. Askerî imkânlarınızı hazır tutun ve
askerî imkânlarınıza başvurmanız gerekiyorsa da bunu kullanmaktan
asla tereddüt etmeyin, çünkü savunduğunuz, artık, Türkiye'nin bütünlüğüdür.
Bu, bugün Türkiye'nin geldiği bir dönüm noktasında hepimizin ortaklaşa
göstermemiz gereken, bana göre, bir basirettir.
Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. Sayın Başkana toleransı için teşekkür ediyorum.
(Anavatan Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Mumcu.
AK Parti Grubu adına söz isteyen, Vahit Erdem, Kırıkkale
Milletvekili.
Buyurun Sayın Erdem. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Erdem, süreniz yirmi dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA VAHİT ERDEM (Kırıkkale) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Irak'taki gelişmeler ve Kerkük'ün
durumuyla ilgili AK Partiden 29 milletvekilinin ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinde genel görüşme
açılmasına dair teklifi üzerinde ben de AK Parti Grubu adına söz aldım.
Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ben bürokrasiden geldiğim
için polemikten çok fazla anlamam, ama, birkaç cümleyi burada ifade
etmek mecburiyetinde kaldım. Anavatan Partisinin Değerli Genel
Başkanı burada zamanının yarısını, tabiri caizse, polemiğe
ayırdı. Hâlbuki ben de ANAP'tan geldim. ANAP bir vizyon partisi, ANAP bir fikir
partisidir.
AHMET YENİ (Samsun) - Eskidendi…
VAHİT ERDEM (Devamla) - Burada değerli fikirlerinden
istifade edebilirdik.
Bence bir tutarsızlık örneği gösterdi. AK Partinin
geçmişini, geleceğini bilerek kendisi de AK Partideydi ve AK Partide
milletvekili olur olmaz da bakan oldu. Şimdi, bu şeyden sonra, bu şekilde
ağır laflar, kafa karışıklığı gibi…
ERKAN MUMCU (Isparta) - Vahit Bey, bu yakıştı mı
sana?
VAHİT ERDEM (Devamla) - Hepimizi suçluyorsunuz,
ben de AK Partinin milletvekiliyim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) - Yakıştı, yakıştı…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Niye yakışmıyor?
VAHİT ERDEM (Devamla) - Kafa karışıklığı gibi,
böyle zihin bulandırıcı laflardan uzak durmamız lazım.
Bugün ciddi bir konuyu görüşüyoruz. Dış politikayı
görüşüyoruz, Irak'la ilgili durumları görüşüyoruz. Burada, ciddi
şekilde ifadelerde, ciddi konular üzerinde durmamız gerektiği kanaatindeyim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ERKAN MUMCU (Isparta) - Bak, bunu söyleyecek pek
çok arkadaşımız var.
VAHİT ERDEM (Devamla) - Dışişleri Bakanımızla
ilgili verilmiş olan gensoruyu görüştük. Ben de dikkatle konuşmacıları
takip ettim, dinledim.
Değerli arkadaşlar, dış işleri politikası, dış
politika, güçlü bir ekonomiyle, içeride istikrar ve güvenle desteklenmedikçe
başarılı olamaz. 1990'lı yılları düşünün…
BAŞKAN - Sayın Erdem, bir saniye…
Sayın milletvekilleri, içerideki gürültü sebebiyle,
sayın hatibin konuşması anlaşılamamaktadır. Lütfen…
Buyurun Sayın Erdem.
VAHİT ERDEM (Devamla) - İçeride güçlü bir ekonomi,
gelişen, istikrarlı, güvenli bir ekonomi olmadan, dış politikanın
başarılı olması mümkün değildir. Onun için, 2002 yılından itibaren,
Türkiye'nin, iç politikasıyla, ekonomik gücüyle, dış politikasıyla,
değişen, gelişen çok dinamik dünya şartlarında gerekli her çeşit
çabayı gösterdiğini ben de şahsen müşahede ediyorum. Yani, Hükûmetin
bir eksiğinden, Hükûmetin bir ihmalinden Türkiye'nin zarar gördüğünü,
Türkiye'nin zarara uğratıldığını müşahede etmediğimi huzurlarınızda
ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bugünkü konumuz, Irak konusu.
Evet, Irak'ta, maalesef, durum kritik bir safhadan geçmektedir. Amerika
Birleşik Devletleri'nin Irak'a müdahale hedefleri ile bugünkü gelinen
durumda büyük bir çelişki mevcuttur. Amerika Birleşik Devletleri,
Irak'ta kitle imha silahları var olduğu düşüncesiyle, kitle imha
silahlarının temizlenmesi, Irak'a demokrasi getirmek ve Irak halkına
özgürlük getirmek amacıyla, refah getirmek amacıyla Irak'a girmiş
idi. Maalesef, bugünkü geldiğimiz durumda, kabul edelim ki, Amerika
Birleşik Devletleri de kabul ediyor ki, durum böyle değildir.
Müsaade ederseniz, önce, Irak bugünkü duruma nereden
ve nasıl gelmiştir, kısaca ben de hatırlatmak istiyorum. Dışişleri
Bakanımız bunun üzerinde durdu, ben de değişik açıdan bu konuda biraz
fikir serdetmek istiyorum.
Hepimizin bildiği gibi, geçen asrın en zalim diktatörlerinden
olan Saddam Hüseyin, bilhassa 1970'li yıllarda, dış güçlerin desteğiyle
ciddi bir şekilde silahlandırıldı, aşırı derecede silahlandırıldı
ve bu aşırı derecede silahlandırılan Irak, evvela, bu silahları
İran'a çevirdi ve İran'la sekiz yıl süren bir savaşa girdi. Maalesef,
savaş sonunda değişen hiçbir şey olmadı. Bir hiç uğruna yüz binlerce
can kaybı ve geride, Irak'ta ve İran'da fakir, sefalet içinde olan bir
toplum bıraktı.
Saddam yönetimindeki Irak, daha sonra komşusu
Kuveyt'i işgal etti. Bu arada, kendi halkına, bilhassa Kuzey Irak'ta,
kimyasal silahlar da kullanarak zulmetti, katliamlarda bulundu. Böylece,
Irak Birinci Körfez Savaşı'nın yolunu açmış oldu. Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi kararıyla, Amerika Birleşik Devletleri öncülüğünde,
askerî müdahaleyle Irak Kuveyt'ten çıkarıldı, eski sınırları içerisine
döndürüldü ve o zamanın Amerika Birleşik Devletleri yönetimi kendi
görevlerinin burada bittiğini ifade ederek Saddam rejimine dokunmadan
geri çekildi. Fakat, bu arada önemli bazı gelişmeler oldu Irak'ta.
Birinci Körfez Savaşı olarak adlandırılan bu dönemde, Türkiye,
Birleşmiş Milletlerin kararı gereğince ambargolara sadık kaldı,
Irak'a yine insani yardımlarda bulundu, savaş esnasında Saddam rejiminden
kaçan yüz binlerce Peşmerge'ye bağrını açtı, kucağını açtı ve Kuzey
Irak halkına yardım etti, o dönemin -yine, bugün de mevcut olan- Kuzey
Irak yöneticilerine, Talabani'ye ve Barzani'ye büyük yardımlarda
bulundu. Ancak, Türkiye, bu savaşta uluslararası ortam müsait olduğu
hâlde askerî olarak varlık gösteremedi. O zamanın Cumhurbaşkanıyla
-ben de şahsen bu dönemi yaşadım- merhum, rahmetli Turgut Özal'la cumhuriyet
hükûmeti arasında bir mutabakat sağlanamadığı için, Türkiye Birinci
Körfez Savaşı esnasında Kuzey Irak'ta doğacak boşlukta görev alamadı,
bu riske giremedi. Böylece -Kuzey Irak'taki boşluğu- uluslararası
güç olarak "Çekiç Güç" adını verdiğimiz uluslararası güçle
Kuzey Irak'taki güvenlik sağlandı.
İşte, Irak'ta yeniden yapılanmanın temeli Birinci
Körfez Savaşı döneminde atılmış bulunuyor. Tabii ki, burada, kim
haklıydı kim haksızdı, onu bilemem. Biliyorum da, burada ifade etmenin
fazla bir faydası yok. Bence, o zaman, Türkiye, Kuzey Irak'taki oluşumları
önleyecek durumdaydı; risk daha küçüktü, gelişme daha başlamamıştı.
Türkiye'nin, orada, birinci stratejik kaybı yaşanmış oldu.
Değerli milletvekilleri, 11 Eylül 2001'de Amerika
Birleşik Devletleri'ne yapılan terörist saldırı, dünya güvenlik
anlayışında değişikliğin miladını teşkil etmektedir. Amerika
Birleşik Devletleri, süper güç anlayışıyla, Orta Doğu'ya yönelik
yeni güvenlik stratejisi vizyonunu ortaya koydu, geliştirdi, terörizme
karşı global savaş ilan etti. 11 Eylül 2001 saldırısının akabinde Kuzey
Atlantik Anlaşması (Washington Anlaşması)'nın 5'inci maddesi yürürlüğe
konarak -NATO ittifakı- Amerika'ya yapılan saldırının müsebbibi
sayılan teröristlerin Afganistan'da konuşlandığı gerekçesiyle
Afganistan'a müdahalede bulunuldu. NATO ittifakının 5'inci maddesi
-burada hatırlatmak istiyorum- "Müttefiklerden birine yapılan
saldırı, tüm müttefiklere yapılır." kabulünü öngörmektedir.
Bu sebeple, Türkiye de bu terörizme karşı açılan global savaşta yerini
aldı ve Afganistan'a müttefiklerle beraber girmiş oldu ve Afganistan'da
iki defa ISAF (Uluslararası Kuvvetler)'ın komutanlığını üstlendi.
Hâlen, önemli miktarda teçhizatıyla, askeriyle Afganistan'dadır
Türkiye.
Amerika Birleşik Devletleri, Saddam rejimindeki
Irak'ı da terörizmi destekleyen ve kitle imha silahlarını barındıran
bir devlet olarak ilan etti ve Irak'a da bir askerî müdahalede bulunmayı
strateji olarak benimsedi. Ancak, bu konuda uluslararası mutabakatı
sağlayamadı. Hepiniz bunu hatırlıyorsunuz.
Bu İkinci Körfez Savaşı'nda, Türkiye'nin ABD ile iş
birliği konusunda 1'inci Ak Parti Hükûmetiyle çetin müzakereler
yapıldı ve neticede bir mutabakat sağlandı. Bu mutabakata göre,
ABD'nin Irak'a müdahalesinde Kuzey Irak'tan cephe açılacak, Amerikan
askerlerinden 62 bin boyutundaki birliği, Türkiye'de, geçici olarak,
en fazla altı ay, konuşlanacak ve bazı hava unsurları Türkiye'de
konuşlandırılacak. Buna karşılık da Türkiye, Kuzey Irak'ta belirli
derinliğe kadar girme hakkına sahip olacak. İşin özeti buydu, bu tezkerenin.
Hükûmet, bu tezkereyi Türkiye Büyük Millet Meclisine
sundu, hepinizin hatırladığı gibi ve tezkere, 1 Mart 2003 tarihinde
tartışıldı ve maalesef diyorum ben şahsen, kabul edilmedi.
Kabul edilmeyiş sebebi, Sayın Onur Öymen, biraz
evvel, işte "asker gönderelim, asker göndermiyorsunuz…"
devamlı tekrarladı, durdu. Cumhuriyet Halk Partisi, bilhassa Sayın
Öymen, "uluslararası oydaşma, uluslararası mutabakat, uluslararası
hukuk" gibi birtakım hukuki argümanlarla bu tezkereye karşı
çıktı.
Değerli arkadaşlar, uluslararası savaş hukuku
diye bir hukuk yok, Birleşmiş Milletler var. Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi karar alırsa bir meşruiyet doğar, ama, almazsa da ülkelerin
millî menfaatleri, stratejik menfaatleri, bu uluslararası hukukun
veya uluslararası mevzuatın da üzerindedir. O zaman, Türkiye'nin, benim
kanaatime göre, stratejik menfaati bu tezkerenin çıkmasını gerektiriyordu.
Tabii, Hükûmet, bu konuda elinden geleni yaptı. Kararı veren Türkiye
Büyük Millet Meclisi. Bunu da burada ifade etmek istiyorum.
Böylece İkinci Körfez Savaşı'nda da Türkiye, insani
yardımlar, diğer her çeşit yardımların dışında, fiilen olayın dışında
kalmıştır. Bana göre, Türkiye, her iki Körfez Savaşı'nda da stratejik
kayba uğramıştır. Ben, samimi fikrimi burada ifade ediyorum. Söylediğim
gibi, bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararıdır, saygı duymak
mecburiyetindeyiz.
Tabii ki, bu tip büyük kararlar… AK Partiden de bazı
tereddütler oluştu, devletin bazı organlarında aynı şekilde oydaşma
veya uluslararası hukuk anlayışıyla; bu tezkerenin çıkması konusunda
müspet bir tutum izlenmedi. Tabii ki, büyük kararlar, tarihi kararlar
millî mutabakatla alınır. Bu millî mutabakat bu dönemde de sağlanamadı.
Bu vesileyle, bu tecrübelerin de ışığında, önümüzdeki
dönemde Türkiye, Orta Doğu'da olabilecek değişikliklerde daha aktif
davranmalıdır. Stratejik menfaatimiz neyi gerektiriyorsa öyle
hareket etmeliyiz. Bilhassa, Orta Doğu'da, Kafkasya'ya ve Orta Asya'ya
açılan coğrafya, bizim, siyasi, kültürel ve ekonomik bakımdan ilgi
alanlarımızdır. Bu coğrafyada olabilecek gelişmelerde, Türkiye,
aktif rol üstlenmelidir, bu olayların dışında kalmamalıdır.
Değerli milletvekilleri, Amerika Birleşik Devletleri'nin,
Irak'ta, dört yıldır, dört yıla yakındır sürdürdüğü savaşta gelinen
durum, maalesef, çok vahim, kritik ve tehlikeli boyutlardadır. Irak'ta
güvenlik sağlanamamıştır. savaştan bu yana, yüz binlerce can kaybı
ve her ay, her gün onlarca, yüzlerce insan telef olmaktadır. Yine,
binlerce, bazen yüz binlerce kişi, Irak içinde ve Irak dışına göç etmek
durumunda kalmaktadır. Bu görüşler, bu bilgiler uluslararası kurumlardan
alınan bilgilere dayanmaktadır. İçeride, mezhepler ve etnik gruplar
arasında ayrılık ve çatışma derinleşmektedir.
Evet, Türkiye'yi rahatsız eden Kuzey Irak'taki PKK
varlığı, Amerika Birleşik Devletleri'nin müdahalesi sonucunda
oluşmuştur. Bu bizi rahatsız etmektedir. Bu konuda, Hükûmetimiz,
Amerika Birleşik Devletleri nezdinde, bölge ülkeleriyle her çeşit
girişimlerde bulunmuştur, bulunmaya da devam edilecektir. Önümüzdeki
günlerde, ümit ederim, bu konuda yeni gelişmeleri görebilelim.
Amerika Birleşik Devletleri'nde oluşturulan, burada
da bahsedilen, Baker-Hamilton eş başkanlığındaki çalışma grubu da
durumu, İngilizce tabirle "grave" yani "vahim"
olarak tespit etmiştir. Söz konusu rapor, ABD savaş birliklerinin
2008 yılına kadar tedricen çekilmesini, yerini, yine tedrici olarak
Irak millî güçlerine bırakmasını, komşu ülkelerle iş birliği yapılmasını,
Kerkük referandumunun ertelenmesini önermektedir.
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bush ise yeni
stratejisini, 10 Ocak 2006 tarihinde yaptığı konuşmayla açıklamıştır.
Yeni stratejide, Irak'ta kuvvet artırımına gidilmesi ve kısa vadede,
başta Bağdat olmak üzere, Irak'ta güvenliğin sağlanması öncelik almaktadır.
Planda, Irak'ın bütünlüğünün korunmasının başlıca hedef olarak belirlenmesi
ve Anayasa'nın tadili, petrol gelirlerinin adil paylaşımı gibi
olumlu unsurlar bulunmaktadır. Yalnız, bu planın da başarılı olacağı
konusunda uluslararası basında ve çevrelerde şüpheler mevcuttur.
Değerli milletvekilleri, bizim açımızdan,
Irak'ta gelinen duruma baktığınızda: Müdahale sonrası Irak'ta etnik
ve mezhepler arası bölünme, maalesef, derinleşmiştir. Irak'ta, bir
iç savaşa dönüşen Sünni çatışma gözlenmektedir. Kuzey Irak'ta üslenen
PKK, aldığı lojistik destek ve silahlarla Türkiye'ye yönelik terörist
faaliyetler sürdürmekte ve can kaybına yol açmaktadır. Kerkük'te demografik
yapı değiştirilerek, 2007 Kasım ayında yapılması planlanan referandumla,
Kerkük'ün Kuzey Irak otonom Kürt bölgesine bağlanması hedeflenmektedir.
Bütün bu gelişmeler ve ortaya çıkan durum, Türkiye'yi ve Türkiye'nin
güvenliğini yakından ilgilendirmektedir.
Bütün bunlara ilave olarak, Irak'ta, Türk varlığı,
Türkmen varlığı Abbasiler döneminde, yani, sekizinci asra kadar
uzanmaktadır. Türkler, Irak halkıyla, Selçuklu ve Osmanlı döneminde,
bin yıla yakın beraber yaşamışlardır. Bu bakımdan da Irak'ta olup biten
her şey, Türkiye'yi, başka devletlerden daha çok ilgilendirmektedir.
Değerli arkadaşlar, "dünya jeopolitiği",
"tehdit ve güvenlik" ve "savunma" kavramları büyük
bir değişim içindedir. Böylesine hızlı değişen bir ortamda, çok dinamik,
esnek bir dış politika takip etmek mecburiyetiyle karşı karşıya
olduğumuz malumlarınızdır. AK Parti Hükûmeti, bugüne kadar, bu değişime
ve esnekliğe uygun bir dış politika izlemiştir. Özellikle, Irak'la
ve Orta Doğu'yla ilgili olarak bölge ülkeleri ve ABD'yle yoğun bir
diplomasi trafiği sürdürmektedir. Mevcut şartlarda, ihmal edilmiş
bir durum yoktur, ancak, kontrol dışı gelişmeler mevcuttur. Türkiye,
Irak'ta ne istiyor? Dostumuz, müttefikimiz Amerika Birleşik Devletleri'nden
ve Irak Hükûmetinden ne bekliyoruz? Bunlar, net olarak, çeşitli vesilelerle
ortaya kondu, ben de ortaya koymak istiyorum:
1) Türkiye, her fırsatta tekrarladığı gibi,
Irak'ın toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğinin korunmasını,
2) Irak ve Irak'ın yönetimindeki etnik ve mezhep
grupları arasındaki ayrımın kaldırılmasını, azaltılmasını, bugüne
kadar yapılan yanlışlığın düzeltilerek gruplar arasında dengenin
yeniden kurulmasını,
3) Kerkük'ün, etnik kimlik esasına göre oluşturulmuş
herhangi bir gruba bağlanmadan özel statülü bir il olarak kalmasını,
4) Irak'ın, petrol ve diğer doğal kaynaklarının,
tüm Irak halkının faydalanacağı şekilde merkezî hükûmet tarafından
tasarruf edilmesini,
5) Kuzey Irak'ta üstlenen ve destek gören PKK terör
örgütünün temizlenmesini,
İstemektedir.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin son derece makul
ve haklı bu istekleri, aslında, ABD tarafından da zaman zaman dile
getirilmektedir. Aslında, Türkiye'nin hassasiyetleri ve Irak'ta
beklentileri, Irak'ın kalıcı istikrarı ve güvenliği için de zaruridir.
Ancak, bu konularda, maalesef, ilerleme yerine geriye gidiş zaman
zaman gözlenmektedir. İşte, endişe de buradan kaynaklanmaktadır.
Peki, Türkiye'nin bu hassasiyetleri ve bölge güvenliği için haklı
talepleri nasıl sağlanacaktır? Kritik soru budur, genel görüşmenin
açılmasının gerekçesi de budur. Genel görüşmenin açılması hâlinde,
bu soru, enine boyuna, tabii ki tartışılacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erdem, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun, üç dakikalık süre veriyorum.
VAHİT ERDEM (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
Dış politika, hissî iç politika mülahazalarından
ve hamasetten uzak, aklıselimle yürütülmek durumundadır. Millî
menfaatlerin korunmasında aklıselim daima ön planda tutulmak durumundadır.
Ben, bu soruya cevap verirken, biraz önce sorduğum soruya cevap
ararken, öncelikle, yine, yoğun bir şekilde sivil ve askerî diplomasinin
kullanılmasının makul yol olduğu kanaatindeyim.
Elli yılı aşkın süredir aynı ittifak içinde olduğumuz
ve ikili stratejik ilişkilerimiz olan ABD'yle, yeni bir vizyon çerçevesinde,
hassasiyetle üzerinde durduğumuz konular ele alınmalıdır. Zannediyorum,
Amerika Birleşik Devletleri'nin Irak stratejisi de, zamana ve gelişmelere
göre değişim göstermektedir. Bunu, Başkan Bush'un açıklamalarından
-ki, kamuoyuna sızan, zannediyorum sızmayan kısımlarından- anlamak
mümkün. Hâl böyle olunca, konu, yeniden, Amerika Birleşik Devletleri'yle
gelinen bu durum ve Amerika'nın iç kamuoyunda oluşan muhalefet ve
görüşlerin de ışığında Amerika'da oluşan yeni vizyon çerçevesinde,
konu, yeniden, Amerika Birleşik Devletleri'yle müzakere masasına
getirilmelidir. Diplomasi, her hâlükârda, sonuna kadar kullanılmalıdır.
Şu şartlarda, zannediyorum, Türkiye, bölge ülkeleriyle, komşu ülkelerle,
Amerika Birleşik Devletleri'yle yapılacak görüşmeler yoluyla, yukarıdaki
haklı taleplerimizi de, Irak'ın da iyiliğine olan talepleri, bölgenin
istikrarı için zaruri olan bu görüşleri paylaşacaktır ve belli sonuca
doğru götürmeye gayret edecektir.
Ben -tabii, bu bir ön görüşmedir- Türkiye'nin izleyeceği
yeni yol haritasının, Irak'taki bugünkü gelişmelerin ışığında ve
Amerika Birleşik Devletleri'nde olan değişikliklerin ışığında,
Amerika Birleşik Devletleri'nin stratejisinde olası değişikliklerin
ışığında Türkiye'nin izleyeceği yol haritasının, alacağı tedbirlerin,
gelecek salı günü yapılacak genel görüşmede -gizli belki- enine
boyuna tartışılacağına ve gerek muhalefetten gerek iktidardan,
yol haritasına ışık tutacak fikirlerin oluşacağına inanıyorum
ve genel görüşmeyi AK Parti Grubu olarak destekliyoruz.
Bu duygularla yüce Meclisi, tekrar, en derin saygılarımla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.
Önerge üzerinde, önerge sahibi olarak söz isteyen,
Erol Aslan Cebeci, Sakarya Milletvekili. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın Cebeci, süreniz on dakikadır.
Buyurun.
EROL ASLAN CEBECİ (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Irak'taki gelişmeler ve bu ülkenin içinde bulunduğu
durumu ele alarak Irak'ın sorunlarını geride bırakmasını teminen
ülkemizin ve uluslararası toplumun Irak halkına ve yönetimine yapabileceği
katkıları değerlendirmek üzere verdiğimiz genel görüşme önergesi
üzerine, önerge sahibi arkadaşlarım adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi en derin saygılarımla selamlarım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; coğrafya
olarak bulunduğumuz bölge, Türkiye'yi, dünyanın hemen hemen her konuda
en hassas ve kritik güvenlik ve dış politika meselelerinin merkezine
oturtmaktadır. Bu, uzun yıllar süren soğuk savaş döneminde böyleydi.
Soğuk savaş sonrasında da, Sovyetler'in dağılması ve tek kutuplu
dünyaya geçildikten sonra da, Türkiye, hâlâ, dünyanın en kritik meselelerinin
yaşandığı bölgemizin en güçlü, en önemli ve en büyük ülkesi olma
özelliğini koruyor.
Şunu da ifade etmemiz gerekiyor ki, bölgemizde
son yıllarda yaşananlar, özellikle Irak'taki gelişmeler, hem Türkiye'yi
hem de Irak'ın diğer komşularını olumsuz yönde etkilemektedir. Elli
yıldır süren Arap-İsrail anlaşmazlığı ve bölgemizin enerji kaynaklarına
ev sahipliği yapıyor olması nedeniyle istikrarın ve barışın zaten
zor bulunduğu bu bölgede - zor bulunduğu gibi, istikrarın ve barışın
korunmasının da oldukça zor olduğu bu bölgede - 1980'li yıllardan
başlayarak bugüne kadar devam eden ve gittikçe de çözümü zorlaşan
Irak, bugün, artık, neredeyse tam bir çözümsüzlük içindedir.
Şunu biliyoruz ki, Hükûmetimiz, 2003 yılında, Amerika
Birleşik Devletleri'ne, o zaman yapılması planlanan askerî müdahalenin
yanlış olacağını, Irak'ta pandoranın kutusu bir açılırsa, bunun, sadece
Irak'ı değil, bütün bölge ülkelerini çok olumsuz yönde etkileyeceğini
ve bunun sonuçlarının bütün dünyaya çok pahalıya mal olacağını
açıkça belirtmiştir. Bugün, dört yıl sonra, yüz binlerce can kaybı ve
milyarlarca dolarlık harcamaların sonrasında, artık, Amerika Birleşik
Devletleri yönetimi de dâhil olmak üzere, herkes kabul ediyor ki,
Irak'ı işgal eden güçler burada ciddi hatalar yapmışlardır.
Biz inanıyoruz ki, Türkiye'nin Irak konusunda başından
bu yana izlediği politika, Türkiye'nin millî menfaatlerinden ve
güvenliğimizden hiçbir taviz vermeyecek şekilde, yapıcı, gerçekçi
ve tutarlı bir politikadır.
Şu ana kadar izlenen bu dış politikanın ana unsurları
şunlardır:
Irak'ta toprak bütünlüğü mutlaka korunmalıdır.
Irak'ta siyasi birlik mutlaka tesis edilmeli ve
korunmalıdır.
Herhangi bir etnik veya mezhepsel grubun diğerleri
üzerine egemenlik kurması mutlaka engellenmelidir.
Irak'taki tüm doğal ve ekonomik kaynaklar Irak halkının
tamamına aittir ve bu kaynaklar, ancak tüm Irak halkının kalkınması
ve refahı için kullanılmalıdır.
Hükûmetimizin en başından bu yana tutarlı olarak
söylediği ve önemine işaret ettiği konular, Irak'ta her geçen gün yaşananlara
baktığımız zaman, ne kadar da doğru ve tutarlı olduğumuzu ortaya
çıkartıyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Irak'la
ilgili bu görüşlerimizin dışında, Irak'ta, bizim için çok hassas
olan iki ana meselemiz var: Birincisi, Kuzey Irak'taki PKK terör örgütünün
varlığı ve faaliyetleri. İkincisi de Kerkük'ün bugün içinde bulunduğu
durum ve geleceği.
Bütün tarafların bilmesini istiyoruz ki, Kerkük
sorunu, bu soruna taraf olan her grubu ve özellikle akrabalık ilişkilerimizi
ciddiye aldığımız ve önemsediğimiz Türkmenleri mutlaka tatmin
edecek bir şekilde çözülmelidir. Kerkük'ün geleceği ve nüfus yapısı,
Irak'ın bütün geleceği açısından emsal teşkil edecektir. Kerkük'e yönelik
dar bakışlı ve tek taraflı politikalar sürdüğü takdirde, 2007 yılının
sonunda yapılması planlanan referandum çözüme ulaşmayacak, aksine,
geri dönüşü olmayacak kırılmalara yol açacaktır. Bu itibarla, Kerkük'te
yapılması gereken, Kerkük'ü oluşturan gruplar arasında uzlaşıya
dayanan bir çözüm üretilmesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kuzey
Irak'taki gelişmeler ve var olan durum, hem o bölgenin geleceği hem
de ülkemizde şu anda var olan ve gelecekte olabilecek potansiyel
güvenlik problemleri nedeniyle bizi yakından ilgilendirmektedir.
Bölgede, 350 kilometreyi aşan sınırımız ve PKK terör örgütünün sınırın
hemen öbür tarafında konuşlanmış olması ve bu bölgede hemen hemen
hiçbir müdahaleye maruz kalmadan hareket edebilme rahatlığı içinde
olması, ülkemiz açısından ciddi bir problemdir.
PKK terör örgütünün, ayrıca, Kuzey Irak'taki yerel
Kürt yönetiminden, sadece hoşgörü değil, destek gördüğünü de biliyoruz.
PKK'nın bölgedeki etkinliğinin sınırlandırılması konusunda Irak
merkezî hükûmetinin verdiği sözler, maalesef, şu ana kadar tutulmamıştır.
Türkiye'nin çok haklı olduğunu herkesin kabul ettiği
PKK terör örgütüyle mücadele konusunda, Irak'ı işgal eden güçler
adına sorumluluk sahibi olan Amerika Birleşik Devletleri de, üzülerek
belirtmek zorundayız ki, şu ana kadar, bir müttefik ülke olarak, beklediğimiz
adımları atmamıştır. Terör ve terör örgütleriyle mücadele konusunda
ciddi bir tecrübesi olduğunu düşündüğümüz dost ve müttefikimiz
Amerika Birleşik Devletleri'ne, bu konuda seçici olamayacağını
hatırlatmak isteriz. Dünyada, kısa vadeli çıkarları gözetmeye
ve çifte standart kullanmaya en son müsait olan konu, terör ve terörizmle
mücadeledir.
Terörle mücadele konusunda, hiç kimsenin bizi
yanlış anlamasını da istemiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti büyük bir
devlettir ve kendi yapması gerekenleri, hiçbir zaman ve hiçbir şartta
başkalarının yapmasını beklemez. Türkiye'nin terörle mücadele
konusundaki sabrı ve tavrı yanlış değerlendirilmemelidir. Her zaman,
terörle mücadelede, yerinde ve zamanlı kullanabileceğimiz çok
çeşitli imkân ve araçlarımız vardır. Bu araçların kullanılması konusunda
da, hiç kimsenin, iznine, icazetine ya da yol göstermesine ihtiyacımız
yoktur ve Hükûmetimizin bu konudaki siyasi kararlılığına ve iradesine
olan güvenimiz de tamdır.
Kerkük ve Kuzey Irak'taki terör konusundaki tek
endişemiz, bu meselelerin bir iç politika malzemesi olarak suistimal
edilme ihtimalidir. Kelimelerimi dikkatle seçerek konuşuyorum.
Bu konuda herkesi önceden uyarmak istiyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tam bu
noktada, Anavatan Partisi Genel Başkanının yaptığı konuşmayla ilgili
de birkaç şey söylemek istiyorum. Anladığım kadarıyla, bu konularda,
Sayın Genel Başkanın kafası ciddi bir şekilde karışıktır. Bunu,
hem Avrupa Birliği konusundaki görüşleri, geleceğe yönelik kehaneti
ve niyet okumalarıyla hem de Türkiye'nin Irak'la ilişkili politikalarıyla
ilgili önce söyledikleriyle sonra söyledikleri arasındaki tutarsızlıklardan
çıkarıyorum. Öncelikle, Hükûmetimizin, içeride -kurumlar arasında
veya milletin içinde- milleti, kategorik olarak, Avrupa Birliği
yanlısı veya karşıtı olarak sınıflama gayreti içinde olduğumuz
iddiası kesinlikle temelsizdir. Tam aksine, biz, bu konuda, AK Parti
İktidarına karşı olanların, AK Parti İktidarına karşı olmak tek
başına prim getirmediği için, bunu, Avrupa Birliği karşıtlığına
dönüştürmelerinden endişeliyiz. Eğer Sayın Genel Başkanın Avrupa
Birliği karşıtlığı konusunda var olan ulusalcı topluluğa katılmak
gibi bir niyetleri varsa, bunu, açık açık söylemekle ilgili hiçbir
problemi olmaması lazım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Cebeci, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
EROL ASLAN CEBECİ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın
Başkan.
Sayın Genel Başkanın, Sayın Dışişleri Bakanımızın
duruşu, üslubu ve içeriğiyle ilgili söylediklerine de kesinlikle
katılmıyorum. Sayın Dışişleri Bakanımız, sadece benim değil, bu
milletin kahir ekseriyetinin görüşü odur ki, bu ülkede ender yetişecek
bir devlet adamıdır ve Sayın Genel Başkana bunu hatırlatmak isterim.
Bunu sadece duruşu ve üslubuyla değil, sözlerinin içeriğiyle
de şu ana kadar kanıtlamıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Genel Başkana hatırlatmak istediğim en
önemli konu da şudur: Dış politika konuları hassas konulardır ve
bu konularda konuşurken milletin menfaatleri mutlaka göz önünde
bulundurulmalıdır. Yoksa, benim nasıl olsa iktidara gelmem hayal
diye düşünerek ağzınıza geleni söyleyeceğiniz konular değillerdir.
(AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz,
Irak'ta, şu ana kadar, üstümüze düşen her şeyi, özellikle insani yardım
ve ekonomik yardım konularında -ve de özellikle de Irak'ın iç işleri
diye düşündüğümüz konularda- müdahil olmama konusunda azami hassasiyet
gösterdik. Dost ve kardeş Irak halkının menfaatlerine olacağına düşündüğümüz
her konuda tam destek verdik. Ancak, aksini düşündüğümüz konularda,
Hükûmetimiz, hiç eğip bükmeden, görüşlerini, açık ve net bir şekilde,
bütün taraflara bildirdi. İnanıyoruz ki, yine, hem Hükûmetimiz hem
devletimiz hem de milletimiz, Irak halkının içinde bulunduğu şartlardan
kurtulması ve huzur içinde yaşayan, refahı yüksek, hukukun üstünlüğüne
dayalı, insan haklarına saygılı, demokratik bir ülke olması için
üzerine düşeni yapmaya bundan sonra da hazırdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu
ve düşüncelerle, genel görüşme önergemizin kabulünü arz eder, önerge
sahibi arkadaşlarım ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlarım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Cebeci.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun Sayın Abuşoğlu.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, Sayın
Cebeci, konuşmasında, Anavatan Partisi Genel Başkanını kastederek,
yanlış ithamlarda bulunmuştur, haksız ithamlarda bulunmuştur. Cevap
hakkımızı kullanmak istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Abuşoğlu, ben konuşmayı dinledim.
Sayın Cebeci'nin konuşmasında herhangi bir sataşma yok. Kaldı ki…
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, bu sataşma
değilse, sataşma başka nasıl olur?
BAŞKAN - Bir saniye
Sayın Abuşoğlu…
Kaldı ki, Sayın Mumcu da, eleştiri sınırlarında
kalmak şartıyla, daha fazlasını söyledi. Ben sataşma göremiyorum.
Teşekkür ediyorum.
Şimdi, önerge sahibi olarak, Şükrü Elekdağ, İstanbul
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Elekdağ.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu
önerge hakkındaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak üzere huzurunuza
gelmiş bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Irak'a Amerika tarafından
yapılmış olan müdahale tam bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Birleşmiş
Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri tarafından Irak'taki durum
hakkında hazırlanmış olan bir rapor üç gün önce yayınlandı. Burada,
Irak'ta durumun vahameti tüm açıklığıyla belirtiliyor. Birleşmiş
Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri, her ay 5 bin Iraklının Irak'ta
öldüğünü, her ay 100 bin -aynı zamanda- Iraklının zorunlu olarak yer
değiştirmek, yani, göçe mecbur etmek durumunda bırakıldığını belirtiyor.
Mezhepsel bir iç savaşın başladığı görülüyor ve aynı zamanda, etnik
temizlik girişimleri gittikçe yayılıyor.
Değerli arkadaşlarım, olaylar, Irak'ın üniter yapısını
koruyamayacağını ve süratle bölünme noktasına doğru ilerlediğini
gösteriyor. Tabii, bu gelişmeler ülkemiz açısından endişe vericidir.
Irak ve Kuzey Irak'ın istikrarı Anadolu'nun güvenliği açısından yaşamsal
önemdedir. Bu durumda, bu gelişmeler muvacehesinde Türkiye açısından
iki sorun ön plana çıkıyor. Bunlardan birincisi PKK tehdididir, değerli
arkadaşlarım. 2000 yılında can çekişen ve Kandil Dağı'na çekilerek
çaresizlik içinde kaderini bekleyen durumda olan PKK, 2003'ten sonra
derlenmiş, toparlanmış ve Türkiye'ye karşı saldırılara başlamıştır.
Bunun nedeni, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 1 Martta almış olduğu
karardır. Bu karardan sonra, Amerikan askerî makamları PKK'yı hedef
listesinden çıkarmışlardır ve bu durumda da Kuzey Iraklı Kürt liderler
PKK'ya her türlü lojistik imkânı sağlamaya başlamışlardır. Esasen,
bu husus, Sayın Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül tarafından da bir
süre önce dile getirilmişti. Fakat, durumun, tabiatıyla, esas sorumlusu
Amerika Birleşik Devletleri'dir. Çünkü, Amerika Birleşik Devletleri
fiilen işgal kuvvetidir ve işgal kuvveti asayişten sorumludur bütün
bölgede. Amerika'nın PKK'ya karşı hiçbir önlem almaması ve Türkiye'nin
operasyon yapmasını da önlemesi, Amerika'nın PKK'yı bir anlamda himayesine
almış olması demektir. Amerika neden böyle bir tutum içindedir? Barzani
ve Talabani neden PKK'ya ısrarla destek veriyorlar?
Değerli arkadaşlarım, bu soruların cevabını
vermeden önce, bir noktayı dikkatinize sunmak istiyorum. Irak Federal
Kürdistan Bölgesi -ki, Barzani bunun başkanıdır- kendi anayasasına
sahiptir. Irak'ın bir anayasası varken, Irak Federal Kürdistan Bölgesi
de kendi anayasasını kabul etmiştir. 2006 yılında bu Anayasa yürürlüğe
girmiştir. Anayasa'nın 62, 63, 64'üncü maddeleri Sevr Antlaşması'na
atıfta bulunmaktadır. Bildiğiniz gibi, bu maddeler Sevr Antlaşması'nda
Kürdistan devletinin kurulması ve bunun sınırlarının ne olacağıyla
ilgilidir. 19'uncu maddesinde de Anayasa'nın, başka ilginç bir hüküm
vardır. Burada da şu husus belirtilmektedir: "Sığınmacılar
teslim edilmeyecektir." Yani, PKK'ya devamlı olarak Kuzey
Irak'ta melce sağlanacaktır demek bu.
Değerli arkadaşlarım, Barzani, hedefinin bağımsız
Kürdistan olduğunu söylemektedir. Bununla beraber, buna paralel
olarak, hâlen Kürdistan'ın Irak içinde geleceğini gördüğünü, fakat,
Şii-Sünni çatışması çıktığı takdirde bağımsızlıklarını ilan edeceklerini
söylemektedir. İlginç olan şudur: Amerikan Büyükelçisi Zalmai Halil
Zad, Barzani'yi teyit etmiştir. Zalmai Halil Zad da, Barzani'ye tam anlamıyla
hak verir şekilde "Evet, Barzani, Kürtler hâlen geleceklerini
Irak toprakları içinde aramaktadırlar, fakat bir iç savaş durumunda
onlar kendi yollarını saptayacaklardır." şeklinde bir açıklama
yapmıştır.
Değerli arkadaşlarım, Halil Zad'ın bu ifadeleri,
Amerika'nın PKK'ya kol kanat germesiyle birlikte ele alınınca ilginç
bir durum ortaya çıkmaktadır. PKK'nın, Türkiye'ye karşı bir pazarlık
unsuru olarak yedekte tutulduğu tam anlamıyla anlaşılmaktadır. Nedir
bu Türkiye'ye dayatılacak pazarlık? Pazarlık, Türkiye'nin Kuzey
Irak'ta bağımsız Kürdistan olgusunu kabul etmesi ve bu devlete iyi
komşu gözüyle bakması karşılığında PKK'nın etkisiz bir hâle getirilebileceği
üzerinde odaklanmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, olayların seyri, çok önceden,
Türkiye'ye böyle bir pazarlığın dayatılacağını ortaya koyuyordu.
Ama, Hükûmetin bu konuya gerekli bilinç ve ciddiyetle yaklaştığı hususunda
bazı kuşkular vardır. Bunu söylemek durumundayım. Çünkü, Stratejik
Vizyon Belgesi kabul edilmeden önce, Amerika'dan her hâlükârda PKK teröristlerinin
tasfiye edilmesi istenmesi gerekli idi yahut da Vizyon Belgesinin
kabulünden sonra bu husus yerine getirilmeliydi. Bunlar yapılamadı.
Değerli arkadaşlarım, şu anda karşılaştığımız
sorun Türkiye'nin bekasıyla doğrudan doğruya ilgilidir. Türkiye'nin
üniter yapısının korunması, büyük ölçüde Kuzey Irak'ta Türkiye'nin
yaşamsal çıkarlarına ters oluşumların önlenmesine bağlıdır. Bu
konuda bir zafiyetimiz var, Hükûmetimizin bir zafiyeti var; bu da
Türkiye'nin bir stratejiye sahip olmamasıdır. Kapalı oturumda, bu
stratejinin köşe taşlarını saptamalıyız değerli arkadaşlarım.
Önümüzde bir başka sorun daha var, bu da Kerkük sorunudur.
Kerkük sorunu, patlamaya hazır bir sorundur. Bunu biz söylemiyoruz,
bunu yabancı araştırma kuruluşları söylüyor.
Sayın Başbakan Erdoğan, 17 Kasım 2006'da Irak Başbakanı
El Maliki'yle basın toplantısında bu konuyu ele aldı ve bazı ikazlarda
bulundu; fakat, bu konuda geç kaldık değerli arkadaşlarım, çok geç
kaldık. Bu uyarılar, Kürt liderlerin Kerkük'ün demografik yapısını
kitlesel biçimde değiştirdikleri zaman yapılacaktı. O zaman, Türkiye'nin
bunu yüksek sesle yapması ve ikazları dikkate alınmadığı takdirde
de bazı yaptırımlara yönelmesi gerekirdi.
Amerika, Kerkük'ün demografik yapısının değiştirilmesine
seyirci kaldı. Irak'ın idari yasası, yeni Anayasa'dan önce geçerli
olan idari yasası, Kerkük için özerklik öngörüyordu; Kerkük özerk olacaktı
ve merkezî hükûmete bağlı olacaktı. Bu bölgenin zenginliği de, petrol
zenginliği de adalet çerçevesinde, Irak'ı oluşturan, Irak ulusunu
oluşturan bütün unsurlar arasında paylaşılacaktı; fakat, maalesef,
yeni Anayasa'nın 140'ıncı maddesi bunu öngörmüyor. Bu husus belirtildi,
tekrar etmeyeceğim, fakat, 140'ıncı madde çerçevesinde, bildiğiniz
gibi, bu yılın kasım ayının ortasında bir referandum öngörülüyor.
Amerika, bunun bu şekilde değiştirilmesine de göz yumdu.
Şimdi, bildiğiniz gibi, Amerikan Dışişleri Bakanlığı
Sözcüsü Tom Casey, iki gün önce bir açıklama yaptı ve "referandum
muhakkak ki yapılacaktır öngörülen zamanda" dedi. Bu durumda,
Kürt liderlerin, Kürt özerk bölgesi topraklarına Kerkük'ü katmaları
için hiçbir engel kalmıyor değerli arkadaşlarım. Bu haksız düzenlemelere,
sadece Türkmenler değil, Kerkük bölgesindeki Araplar da, Sünni Araplar
ve Şii Arapların büyük bir bölümü de karşı çıkıyor.
Geçen
hafta Ankara'da bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya, Kürt bölgesinin
temsilcileri hariç, Irak'taki tüm partileri ve eğilimleri temsil
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Elekdağ, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
Bu
bakımdan, toplantıda, Kerkük için yapılacak referandumun tüm Irak
halkını kapsaması öngörüldü. Bu, son derece makul bir husus esas
itibarıyla arkadaşlarım, mantığa uygun, akla uygun. Esas itibarıyla,
Irak Çalışma Grubu da -bildiğiniz gibi, bir süre önce açıklandı, sekiz
dokuz ay üzerinde çalışma yapıldıktan sonra akil adamlar tarafından
hazırlanmış olan bir rapor bu- bu raporda da, aynı şekilde, referandumun
tehir edilmesi, tehir edilmediği takdirde bunun Irak için çok ilave
yeni çatışma alanları ortaya çıkaracağı belirtiliyordu.
McCain…
Amerika'nın Cumhuriyetçi Partisinin önümüzdeki seçimlerde Cumhuriyetçi
başkan adayı olarak gösterdiği Arizona Senatörüdür McCain. McCain
de aynı yolda görüş beyan etti. Tabiatıyla Hükûmetimizin ve Sayın
Dışişleri Bakanımızın, Amerika'nın tutumundaki bu değişikliğin
neden ileri geldiğini Amerikan tarafından sorması muhakkak ki gerekirdi.
Belki soruyorlar, belki bu konuyu takip edecekler, fakat, burada,
Amerika'nın almış olduğu bu tutum, hakikaten Amerika'daki düşünce
kuruluşlarının, Amerika'daki akil adamların, bir Amerikan cumhurbaşkanı
adayının da görüşlerine ters düşmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, Kerkük'ün haksız şekilde Kürt grupların eline geçmesi,
bağımsız Kürt devletinin kurulması yönünde kritik bir aşamayı oluşturacaktır.
Bunu böyle bilelim. Bu aşamadan sonra Kürt bağımsız devletinin ilanı
için hiçbir engel kalmayacaktır.
Kerkük,
Türkiye'nin dış güvenlik politikasının direnç ve kırılma noktasıdır.
Bunun altını çizmek istiyorum. Türkiye'nin bu direnci gösterememesi,
Türkiye'nin toprak bütünlüğünü ve üniter yapısını tehlikeye düşürecek
olayları tetikleyecektir değerli arkadaşlarım.
Türk
Hükûmeti, Dışişleri Bakanlığının ve devletin tüm o imkânlarını ve
kaynaklarını seferber ederek, Kerkük'te vahamet kazanan duruma
uluslararası kuruluşlar tarafından el konulmasını sağlamalıdır.
Bunun zamanı gelmiş geçmiştir. Bu amaçla, Birleşmiş Milletler ve diğer
uluslararası kuruluşlar ve devletler nezdinde gerekli girişimlere
başlanmalıdır. Ayrıca Hükûmet, Amerika'ya, Amerika'nın Kerkük'e yönelik
politikasının Türkiye açısından hasmane niteliliğini tüm açıklığıyla
anlatmalıdır. Amerika'nın bu tutumunu sürdürmesinin, Irak'ta ilave
bir ayrışma ve çatışma alanı yaratmaktan da öteye, Türk kamuoyu tarafından
kesinlikle…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Elekdağ, lütfen teşekkür için, buyurun.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) - …kabul edilemeyeceği
izah edilmelidir. Türk kamuoyu tarafından kesinlikle kabul edilmeyeceği
yine Amerikan makamlarına, sorumlularına izah edilmelidir.
Ayrıca, Kuzey Iraklı Kürt liderlere de verilecek
önemli mesajlar vardır. Onlara da, gaflet içinde oldukları, tutumlarında
ısrar etmelerinin sadece kendilerinin değil, tüm bölgeyi felakete
sürükleyeceği anlatılmalıdır. Bu amaçla, Türkiye'nin kararlılığını
ortaya koyan caydırıcı yaptırımlar açıklanmalıdır.
Önümüzdeki salı günü yapacağımız kapalı oturum
tarihsel bir niteliktedir değerli arkadaşlarım. Kapalı oturumda
Türkiye'nin Irak'a, Kuzey Irak'a ve Kerkük'e ilişkin politikaları bütüncül
bir yaklaşımla ele alınmalı ve Türkiye'nin bu alanlardaki stratejisinin
ve kırmızı çizgilerinin tüm unsurları
tanımlanmalıdır.
Bu bağlamda, gerek Kuzey Iraklı Kürt partilerin
gerek Amerika'nın, Türkiye'nin bu konudaki kararlılığını anlayabilmeleri
için, Türkiye'nin ne gibi yaptırımlara başvurabileceği ayrıntılı
biçimde ele alınmalı ve bir mutabakat oluşturulmalıdır. Biz, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak bu çalışmaya tam katkı vermeye hazırız.
Değerli arkadaşlarım, belirtmiş olduğum gibi,
Kerkük, Türkiye'nin güvenlik politikasının, Anadolu'nun birlik ve
bütünlüğünün direnç ve kırılma noktasıdır. Bu bakımdan, Kerkük'e
Irak içinde özerklik verilmesiyle, referandumun tüm Irak'ı kapsayacak
bir formül çerçevesinde gerçekleştirilmesi için Türkiye tüm
imkânlarını ve kaynaklarını seferber etmelidir. Bu yapılabilir.
Bunun yapılamamasının sorumluluğu taşınamayacak kadar ağırdır.
Nedir bu sorumluluk? Bu sorumluluk, Kerkük'ün altın
bir tepsi içinde Kürt otonom bölgesine ikram edilmesi demektir. Nedir
bu sorumluluk? Bu sorumluluk, bağımsız Kürt devletinin kurulmasına
katkıda bulunmaktır. Nedir bu sorumluluk? Bu sorumluluk, PKK'nın büyük
Kürdistan projesi bağlamında Türkiye'nin bölünmesine yönelik olarak
kullanılmasına zemin hazırlamaktır.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Dışişleri Bakanımız
Abdullah Gül bu konuda hamaset yarışının sakıncalarına işaret etti.
Bu hususta kendisine tamamen katılıyoruz. Hamaset yarışı, Türkiye'nin
kredibilitesini yitirmesine yol açar bu konuda. Onun için bundan
sakınmalıyız.
Ben bu görüşlerle, Cumhuriyet Halk Partisinin
önergesinin kabul edilmesini diliyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
(CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.
Genel görüşme önergeleri üzerindeki ön görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, genel görüşme açılıp açılmaması hususunu
oylarınıza sunacağım.
Genel görüşme açılmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Genel görüşme açılması kabul edilmiştir.
İç Tüzük'ün 103'üncü maddesi gereğince, genel görüşmenin
günü daha sonra Danışma Kurulunca tespit edilerek, onayınıza sunulacaktır.
Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 23 Ocak 2007 Salı günü saat 15.00'te toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum.