DÖNEM:
22 CİLT: 144 YASAMA YILI:
5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
49’uncu
Birleşim
11 Ocak 2007 Perşembe
İ Ç İ N D E K İ L E R
II. - YOKLAMA
III. - BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.-
İzmir Milletvekili Canan Arıtman'ın, kadınların politik yaşama
eşit katılımlarının, ülkenin ilerlemesine, demokratikleşme ve
çağdaşlaşma hedeflerine ulaşmaya ve sürdürülebilir kalkınmaya
sağlayacağı yararlara ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
Batman Milletvekili Afif Demirkıran'ın, dünyada ve Türkiye'de yatırım
yapmakta olan uluslararası sermayenin gelişiminin ve Türkiye'ye
daha fazla uluslararası sermaye çekebilmek için yatırımcının
önündeki engellerin kaldırılması çalışmalarına ilişkin gündem
dışı konuşması
3.-
Kütahya Milletvekili Alaettin Güven'in, Kültür ve Turizm Bakanlığı
tarafından 2006 Yılı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'ne layık görülen şair
ve düşünür Sezai Karakoç'un edebî kişiliğine ve eserlerine ilişkin
gündem dışı konuşması
IV. - KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti
Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının
Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/1115) (S. Sayısı: 1147)
4.-
15/11/2006 Tarihli ve 5556 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanunu, Yükseköğretim Kanunu, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu,
Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
(1/1268) (S. Sayısı: 1276)
5.-
Petrol Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/835) (S. Sayısı: 1041)
V. - SORULAR VE
CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR
VE CEVAPLARI
1.-
Tunceli Milletvekili V. Sinan YERLİKAYA'nın, arandığı iddia edilen
YİMPAŞ Yönetim Kurulu Başkanına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/18698)
2.-
Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Iğdır'da verimliliği artırmaya
yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/19163)
3.-
Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER'in, TMSF'nin el koyduğu bir hazır
beton şirketinin yönetimine,
TMSF
yönetimindeki Göltaş Enerji AŞ'nin yapmayı planladığı bir yatırıma,
TMSF'nin
kontrolündeki bazı şirketlere yapılan yönetici atamalarına,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı
(7/19241, 19242, 19243)
4.-
Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT'un, Bursa'daki okulların bazı sorunlarına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/19320)
5.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, idari kadrolara yapılan atamalara
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/19321)
6.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, statülerine göre personel
sayısına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/19322)
7.-
İzmir Milletvekili Ali Rıza BODUR'un, Şanlıurfa'da bir derneğin düzenlediği
öğretmenler günü etkinliğine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/19325)
8.-
Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, Şanlıurfa'da bir derneğin
düzenlediği öğretmenler günü etkinliğine ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/19327)
9.-
İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in, okulların ısınma sorunlarına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/19632)
10.-
İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, OKS'de bazı tercih formlarının
değiştirildiği iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
ÇELİK'in cevabı (7/19633)
11.-
Muğla Milletvekili Ali Cumhur YAKA'nın, lise son sınıf öğrencilerine
ek sınav hakkına ve OKS'ye ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
ÇELİK'in cevabı (7/19635)
12.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, İzmir'de yaşanan eğitim sorunlarına
ve vekil yöneticilere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
ÇELİK'in cevabı (7/19636)
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak dört oturum yaptı.
Bir ila Üçüncü
Oturumlar
Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepe'nin, Afyonkarahisar çevre yolu ödeneğinin
artırılarak inşaatın bir an önce tamamlanmasının bölgedeki trafik
kazalarının azaltılmasındaki önemine; ilde, kara yolları bölge
müdürlüğü kurulmasının yararlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına
Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak cevap verdi.
Balıkesir
Milletvekili Turhan Çömez, özellikle Irak'ın kuzeyinde yaşanan son siyasi
gelişmeler ve Türkiye'nin bu konuda izleyeceği tutum,
Karaman
Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu, Türkiye ile Suriye arasında yaşanan gelişmeler
ve iş birliği,
Konusunda
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
İspanya
Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı ve beraberindeki parlamento heyetinin
ülkemizi ziyaretinin TBMM Başkanlık Divanınca uygun bulunduğuna ilişkin
Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Bayındırlık
ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak'ın Hindistan'a,
Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan'ın Letonya'ya,
Yaptıkları
resmî ziyaretlere katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri
kabul edildi.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının:
1'inci
sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan
maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden;
2'nci
sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin
(1/1030) (S. Sayısı: 904),
3'üncü
sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik
Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına
Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/1115)
(S. Sayısı: 1147),
Kanun
Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından;
Ertelendi.
4'üncü
sırasında bulunan, Samsun Milletvekili Ahmet Yeni'nin, 15/11/2000
Tarihli ve 4603 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye
Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
(2/901) (S. Sayısı: 1278) görüşmeleri tamamlanarak, kabul edilip kanunlaştığı
açıklandı.
5'inci
sırasında bulunan ve Cumhurbaşkanınca bir kez daha görüşülmek üzere
geri gönderilen, 15/11/2006 Tarihli ve 5556 Sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu, Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanunun (1/1268) (S. Sayısı: 1276) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.
Saat 19.06'da toplanmak üzere, üçüncü oturuma
19.01'de son verildi.
Nevzat Pakdil |
|
|
TBMM
Başkanı Vekili |
|
|
|
Harun Tüfekci |
Ahmet Küçük |
|
|
Çanakkale |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
Dördüncü Oturum
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 5'inci sırasında bulunan ve Cumhurbaşkanınca bir kez daha
görüşülmek üzere geri gönderilen, 15/11/2006 Tarihli ve 5556 Sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu,
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un (1/1268) (S. Sayısı: 1276), görüşmelerine
devam olunarak, 2'nci maddesine kadar kabul edildi.
11
Ocak 2007 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak
üzere, birleşime 19.53'te son verildi.
Sadık Yakut |
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
Harun Tüfekci |
Ahmet Küçük |
|
|
Çanakkale |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
11 Ocak 2007 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati :
14.00
BAŞKAN : Başkan
Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Yaşar
TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (
BAŞKAN
- Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
49'uncu Birleşimi'ni açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Konuşma
süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir.
Hükûmetin cevap süresi yirmi dakikadır.
Gündem
dışı ilk söz, ülkemizde kadınların siyasete katılmalarıyla ilgili
söz isteyen İzmir Milletvekili Canan Arıtman'a aittir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın
Arıtman, buyurun.
Süreniz
beş dakika.
III. - BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- İzmir Milletvekili
Canan Arıtman'ın, kadınların politik yaşama eşit katılımlarının,
ülkenin ilerlemesine, demokratikleşme ve çağdaşlaşma hedeflerine
ulaşmaya ve sürdürülebilir kalkınmaya sağlayacağı yararlara
ilişkin gündem dışı konuşması
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm dünyada
yüzyıllar boyu süren, uğrunda can verilen kadın hakları mücadelesinde
ilk talep edilen hak, daima siyasal hak olmuştur. Yani, kendi geleceğini
tayin edebilme, kendi geleceği üzerinde söz söyleyebilme hakkı. Bu,
kadının birincil insan hakkıdır ve demokrasi talebidir.
Türk kadını, bugün üyesi olmaya çalıştığı AB ülkelerinin
pek çoğundan önce ve onlara öncülük ederek Atatürk ve cumhuriyet
devrimleri sayesinde 1934'te siyasal haklarını kazandığında, dünyada
sadece 17 ülke kadınının bu hakkı vardı. Peki, bunca yıl sonra Türk
kadını ülke siyasetinin neresinde? Siyaset biliminde kadının
yerinin göstergesi, parlamentolarındaki kadın oranıdır. Dünya parlamentoları
sıralamasında, ülkemiz, 189 ülke arasında 160'ıncı sıradadır. Avrupa
parlamentolarında en sondayız. Meclisteki oranımız yüzde 4,4'tür.
AKP'de kadın parlamenter oranı yüzde 3 iken, CHP'de yüzde 7,14'tür. Seksen
altı yıl boyunca ancak 186 kadın milletvekili seçilebilmiştir, ortalaması
yüzde 2'dir. Bu kadınların yüzde 45'i Cumhuriyet Halk Partisinden seçilmiştir.
Cumhuriyet Senatosuna seçilen kadınların da yüzde 50'si CHP'den seçilmiştir.
Kadın adayların, listelerde seçilebilecek yerlerde
olmaları çok önemlidir. Kadınların listelerde ilk üç sırada aday
gösterilmesini baz alırsak, son seçimlerde AKP sadece tek 1 kadını
aday göstermiştir, CHP ise 7 kadını. Bu konudaki genel oran yüzde
3,7'dir.
Dünya parlamentolarında kadın parlamenter oranlarının
en yüksek olduğu bölge Kuzey Avrupa'dır. Genel ortalaması yüzde 40
olan Kuzey Avrupa ülkelerinden İsveç'te kadın parlamenter oranı
yüzde 45,3'tür. Türk kadınının ilk kez Parlamentoya girdiği 1934'te
oran bizde yüzde 4,6 iken İsveç'te yüzde 5 idi; bugün bizde yüzde 4,4,
İsveç'te yüzde 45,3'tür. En düşük bölgesel oran ise yüzde 7,7 ile Arap ülkeleridir.
Türkiye, Arap ülkelerinin bile gerisindedir.
Kadın temsili açısından Batılı ülkelerden çok
geri durumda olan Türkiye, Müslüman ülkeler ve Türki cumhuriyetlerle
de mukayese edildiğinde geri durumdadır. Tunus ve Pakistan'da kadın
parlamenter oranı bizim 5 katımızdır, Afganistan'da ise 6 katımızdır.
Türki cumhuriyetlerin oranı da bizim en az 4 katımıza çıkmaktadır.
Türk kadınını 21'inci yüzyılda Türki cumhuriyetlerin,
Müslüman ülkelerin bile gerisine götüren, dünyada en geri durumda
olan Arap ülkelerinin bile gerisinde bırakanların ellerini vicdanlarına
koyma zamanı gelmedi mi dersiniz?
Gelelim yerel parlamentolara: Durum, kadınlar
açısından daha da içler acısıdır. Belediye başkanlıklarında binde
5; belediye meclis üyeliklerinde yüzde 2,3; il genel meclisi üyeliklerinde
yüzde 1,7; yerel parlamentoların ortalaması yüzde 1 olup, bir önceki
seçimlere göre kadınlar açısından bir geriye gidiş söz konusudur.
Bu oranla da, Avrupa'da sonuncuyuz.
Son yerel seçimlerde 3.225 belediye başkanından
sadece 18'i kadındır, çoğu da ancak belde başkanıdır. Yerel seçimlerin
açık ara galibi AKP'den sadece 2 kadın belediye başkanı seçilebilmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisinin ise 5 kadın belediye başkanı vardır. 81
ilimizin 54'ünün il genel meclisinde hiç kadın üye yoktur. Seçilebilen
il genel meclisi üyesi kadınların partilere göre dağılımında
AKP'de oran sadece yüzde 1,3'tür, CHP'li kadın üyelerin oranı AKP'nin 3
katıdır. AKP Türkiye ortalaması altında kalırken, CHP ülke ortalamasının
üstündedir. Son yerel seçimlerde 6 ilimizdeki belediyelerin, ilçeleri
dahil hiçbirinde kadın belediye meclis üyesi seçilmemiştir. Belediye
meclis üyesi seçilebilen kadınların siyasi partilere göre dağılımına
bakarsak, ülke ortalamasının altında kalan AKP'de yüzde 2,1'lik, ortalamanın
üstündeki CHP'de ise yüzde 3,5'lik bir oran söz konusudur.
Sayın Bakan Nimet Çubukçu, bütçe görüşmelerinde,
son seçimlerde kadın sayısını çok arttırdıklarını, CHP'den çok ileri
olduklarını iddia etmişti. İçişleri Bakanlığı Mahallî İdareler
Genel Müdürlüğünden alınan bu gerçek rakamları, doğruları Sayın
Bakanın dikkatine sunarım. Bütçe görüşmelerinde "La Fontaine'den masallar
anlatıyorsunuz" dediğimde ne kadar haklı olduğumun belgeleri,
işte devletin bu rakamlarıdır. O gün gülenler bugün Meclis toplantısına
bile gelememektedirler.
Ülkemiz siyasetinde kadının yeri bu oranlarla
ancak semboliktir. Nüfusun ve seçmenlerin yarısını oluşturan kadınların
temsil edilmediği, siyasi katılımların ancak göstermelik olduğu
parlamentolarımızla demokrasimiz, kadınsız demokrasi veya erkek
demokrasisi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Konuşmanızı tamamlayınız. Ek sürenizi
veriyorum. Bir dakikalık süre içinde…
Buyurun.
CANAT ARITMAN (Devamla) - Evet.
…dolayısıyla, eksik demokrasi veya bir başka deyişle
ayıplı demokrasidir. Kadının siyasette temsil edilememesi, onların
eğitimden sağlığa, iş yaşamından aile yaşamına ve şiddete maruz
kalmasına kadar bir dizi ağır sorunlara, eşitsizliğe neden olmaktadır.
Kadınların politik yaşama eşit katılımı, onların
ve ülkenin ilerlemesinde, demokratikleşme ve çağdaşlaşma hedeflerine
ulaşmada ve sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasında anahtar konumdadır.
Kadınların siyasete katılımının önünde bir dizi aşılması güç engel
vardır. Ben de şu anda bir engelle karşı karşıyayım. Sayın Başkan,
ilave bir dakika daha rica ediyorum. Zaten bu parlamentolarda çok
azız. Bu konuda biraz olumlu bir ayrımcılık rica ediyorum. İlave bir
dakika daha.
Çözüm, bizden sonra gelip bizi fersah fersah geçen
çağdaş, demokratik ülkelerin uyguladığı yoldur. Bu ülkeler, kadınlar
aleyhine oluşan siyasi temsil eşitsizliğini gidermek için, kadınlar
lehine olumlu ayrımcılık anlamına gelen cinsiyet kotasını uygulamışlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CANAN ARITMAN (Devamla) - Sadece bir dakika Sayın
Başkan…
BAŞKAN - Sayın Arıtman, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
Lütfen, ikinci defa uzatmaya fırsat vermeyelim.
Buyurun.
CANAN ARITMAN (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum.
Cinsiyet kotası, halen dünyada 81 ülkenin yasalarında
yer alan evrensel bir destek politikasıdır. Bizim de cinsiyet kotasını
zorunlu hale getirecek yasal önlemleri bir an önce gerçekleştirmemiz
gerekir.
Kadınların siyasi temsilde eşitliğini sağlayacak
yasal değişikliklerin yapılması, Cumhuriyet Halk Partisinin Parti
Programı'nda yer almaktadır ve kadınlarımıza verdiğimiz sözdür. Bu
sözümüzü gerçekleştirmek adına, bu dönemde, Anayasa değişiklikleri
çerçevesinde gerekli yasal teklifi yaptık, ama ne yazık ki AKP tarafından
reddedildi. Bunun için kadınlar sizi affetmeyecektir ve bunu hararetle
savunan milletvekilini de, sanki kadınlara inat kadından sorumlu
Bakan yapmanızı da asla unutmayacaklardır.
AKP'nin siyasal anlayışında kadınlar her açıdan
aşağılanmakta ve geri götürülmektedir. Aksini iddia ediyorsanız,
kadınların siyasette eşit temsilini sağlayacak yasal düzenlemeleri
getirin, CHP olarak tam destek vermeye hazırız. Bu işler lafla, niyetle,
talimatla olmaz. Ya yasal düzenlemeleri yaparsınız ya da çağdaş
Türkiye'nin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CANAN ARITMAN (Devamla) - …çağdaş kadın ve erkekleri,
gençleri bunun hesabını sandıkta sizden sorar.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Efendim, artık gündem dışını geçti, bir kısım şeyleri
eleştirmeye yönelik hâle geldi.
Teşekkür ederim.
Evet, gündem dışı ikinci söz, Türkiye'de doğrudan
küresel sermayenin gelişimiyle ilgili söz isteyen, Batman Milletvekili
Afif Demirkıran'a aittir.
Sayın Demirkıran, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
2.- Batman Milletvekili Afif Demirkıran'ın, dünyada ve Türkiye'de
yatırım yapmakta olan uluslararası sermayenin gelişiminin ve Türkiye'ye
daha fazla uluslararası sermaye çekebilmek için yatırımcının
önündeki engellerin kaldırılması çalışmalarına ilişkin gündem
dışı konuşması
AFİF DEMİRKIRAN (Batman) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugünkü gündem dışı konuşmamda, dünyada ve Türkiye'de
yatırım yapmakta olan uluslararası sermayenin gelişimini ve Türkiye'ye
daha fazla uluslararası sermaye çekebilmek için, yatırımcının
önündeki engellerin kaldırılmasına yönelik çalışmalardan kısaca
bahsedeceğim. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlarken,
birkaç gün önce elim trafik kazalarında vefat eden Konya Milletvekilimiz
Nezir Büyükcengiz ve eski bakanlarımızdan Mustafa Taşar'a Allah'tan
rahmet, kederli ailelerine başsağlığı ve sabır diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, uluslararası
sermaye ülkeleri seçer iken, sadece o ülkelerdeki üretim artışını,
istihdam artışını, sermaye eksikliğini gidermekle kalmamaktadır.
Uluslararası rekabet gücü elde eden ülkeleri bir analiz ettiğimizde,
bunların uluslararası sermayeden çok ciddi şekilde istifade ettiklerini
görüyoruz.
Uluslararası sermaye, teknoloji transferinden
yönetim kültürüne, verimlilik artışından kapasite artışına,
üretim ve pazarlama ağlarına ulaşıma ve ar-ge çalışmalarına kadar
birçok değişik konuda çeşitli ülkelere faydalar sağlamaktadır. Bu
nedenledir ki, sermaye birikimini ve üretim kapasitesini artırmak
isteyen ülkeler, yatırımcının önündeki engelleri kaldırmak için
ciddi bir çaba içindedirler. Dünyada istikrarlı bir liman ve iyi
bir, güvenilir bir yatırım ortamı arayışında olan yabancı sermaye
veya yeni tabiriyle uluslararası sermaye, özellikle 1990'lı yıllardan
sonra büyük bir artış göstermiştir ve 2000 yılında peak yaparak 1,4
trilyon dolara kadar ulaşmıştır. Daha sonraki yıllarda, 2001, 2002,
2003 yıllarında düşüşe geçen uluslararası sermaye, 2003 yılında
550 milyar dolarlara kadar düşmüş, bilahare 2004'te 700 milyar doların
üstüne çıkarak 2005 yılında 900 milyar doları aşmıştır ve en fazla
yabancı sermaye çeken ülkelere baktığımız zaman, İngiltere'yi
başta görüyoruz 165 milyar dolarla. İngiltere'yi ABD, Çin ve Fransa
izlemektedir. Türkiye 2005 yılında 22'nci sıradaydı, bir önceki
yıl 35'inci sıradaydı ve 2006'da Türkiye'nin çekmiş olduğu yabancı
sermaye miktarı -biraz sonra değineceğim- dikkate alındığında,
henüz uluslararası istatistikler çıkmadığı için sırasını veremiyorum,
ama, ciddi bir şekilde yukarılara doğru çıktığını görüyoruz Türkiye'nin.
En fazla yabancı sermaye ihraç eden, uluslararası
sermaye ihraç eden ülkelere baktığımız zaman, karşımıza Hollanda
çıkıyor, 116 milyar dolarla; bunu Fransa, İngiltere ve Japonya takip
etmektedir ve özellikle Avrupalı ülkelerin tercih ettiği 7 tane
ülkeye baktığımız zaman, Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya, Endonezya,
Meksika ve Türkiye gelmektedir, ancak, İtalyanlar, Çin'den ve Hindistan'dan
da daha fazla Türkiye'yi tercih etmektedirler. İtalyan sermayesi
için, Türkiye birinci sırada yer almaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde
Yabancı Sermaye Kanunu 1954 yılında çıkarıldı ve Kanun, esas itibarıyla,
o günün şartlarına göre liberal bir içerikte olduğu hâlde, maalesef
-çeşitli sebeplerden dolayı, gerek ekonomik gerek politik gerek
mantalite olarak- 1954'ten 1980 yılına kadar Türkiye'ye gelen yabancı
sermaye miktarı sadece 228 milyon dolar olmuştur. 1980 yılından sonraki
Türk ekonomisindeki bazı yapısal değişiklikler, dışa açılma sonucunda,
belli bir trendle bir artış söz konusu olmakla beraber, 2002 yılına
gelinceye kadar (1980-2002) yani, AK Parti İktidarına gelinceye kadar,
ortalama 500 milyon doları aşmamıştır. Ancak, AK Parti İktidarıyla
beraber Türkiye'nin elde etmiş olduğu ekonomik ve politik istikrar…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Demirkıran, Sayın Arıtman'a verdiğim
2 dakikalık süreyi size bir defada vereyim de bir daha sözünüzü
kesmeyeyim.
Buyurun, tamamlayın.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Peki, tamamlamaya
çalışacağım Sayın Başkan.
Türkiye'nin yakalamış olduğu ekonomik ve politik
istikrar ve çeşitli makroekonomik göstergelerde elde edilmiş olan
olumlu neticeler, büyüme ve enflasyondaki olumlu neticeler, Avrupa
Birliğiyle katılım müzakerelerinin başlaması gibi birçok değişik
etkenler dikkate alındığında, yabancı sermayenin, uluslararası
sermayenin bir cazibe odağı hâline geldiğini görüyoruz. 2005 yılında
9,8 milyar dolar, 2006 yılında -henüz istatistikler netleşmemekle
beraber- 18 milyar dolar civarında bir rakama ulaşmış bulunuyoruz
ve bu da, 18 milyar dolar da gayrisafi millî hasılanın yüzde 4,6'sı civarındadır.
80 öncesi veya bizim iktidarımızdan önceki yıllara baktığımız
zaman gayrisafi millî hasılanın bindeleri seviyesinde ölçülen
uluslararası sermaye, bugün, artık, yüzde 4-4,6'dır -ki, dünya ortalamasına
yaklaşmaktadır- çok önemli bir gelişmedir. Tabii, bunlar durup dururken
olmuyor. Çeşitli tedbirler sonucu bütün bu uluslararası sermayenin
Türkiye'ye gelişi sağlanabiliyor. Özellikle yatırım ortamının
iyileştirilmesine yönelik yapılan çalışmalar ve Yatırım Danışma
Konseyi, çeşitli uluslararası büyük firmaların üst seviye yöneticilerinin
yılda bir kere Türkiye'de bir araya gelerek Türkiye'nin önündeki engellerin
aşılmasıyla ilgili müzakerelerde yapmasıyla oluşan Yatırım Danışma
Konseyi, öte yandan, yine, malumunuz -bu Parlamentodan geçti- bir
Yatırım Promosyon Ajansı kuruldu. İnşallah, bundan sonra daha fazla
da uluslararası sermayeyi çekebilme imkânımız olabilecek. Yetmiş
ülkeyle çifte vergilendirmeyi önleme anlaşması yapmışız. Yetmiş
beş ülkeyle yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması anlaşması
yapmışız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) - Bütün bunlar hem Türkiye'ye
gelen sermayeyi hem Türkiye'den yurt dışına giden sermayenin özendirilmesi
ve belli bir güvenceye kavuşması için alınmış olan tedbirlerdir.
Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Demirkıran.
Gündem dışı üçüncü söz, kültür ve sanat büyük ödülü
ve Sezai Karakoç hakkında söz isteyen Kütahya Milletvekili Alaettin
Güven'e aittir.
Sayın Güven, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
3.- Kütahya Milletvekili Alaettin Güven'in, Kültür ve Turizm Bakanlığı
tarafından 2006 Yılı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'ne layık görülen şair
ve düşünür Sezai Karakoç'un edebî kişiliğine ve eserlerine ilişkin
gündem dışı konuşması
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından
2006 yılı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'ne layık görülen büyük şair ve
düşünür Sezai Karakoç hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle, yüce Meclisi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 1979 yılından beri verilmekte
olan Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'nün, 2006 yılı, sahibi şair, düşünür
ve sanatçı Sezai Karakoç oldu. Bakanlığın açıklamasına göre, bu
ödül, Türk kültür ve sanatının gelişmesine, yurt ve dünya çapındaki
çalışmalarıyla kültür ve sanatımızın yücelmesine katkıda bulunan
şahıs, topluluk ve müesseseleri devlet adına ödüllendirme gayesini
taşımaktadır. Bu anlamda, "Sezai Karakoç, insanda insani duyguların
canlı algılar hâlinde yaşayarak gittiği büyük şiir yatağında akması,
insanlık macerasında, ruhun ve milletimiz özelinde yüksek bir ifadeye
kavuşmuş olan tarihi yeniden yapılanma fırtınalarını şiirlerinde
yansıtması sebebiyle ödüle layık görüldü. Şiirlerinde çarpıcı
benzetme ve imgelerle, daha önce denenmemiş sentezlere ulaşan bir
sanatçı olarak tanınan Karakoç, Türk edebiyat dünyasında mümtaz
bir yere sahip bulunmaktadır." ifadeleri bir hakkı teslim ve kadirşinaslığın
özeti olsa gerek.
Karakoç, 1933 Diyarbakır Ergani doğumludur. Nüfus
kayıtlarında adı Ahmet Sezai. Ergani'de ilkokul, Maraş'ta ortaokul,
Gaziantep'te lise öğreniminden sonra Siyasal Bilgiler Maliye Bölümü'nden
1955'te mezun oldu. 1950'li yılların ilk yarısında Mülkiyede öğrenciyken
çıkardığı "Şiir Sanatı" dergisiyle edebiyat dünyasında
adını duyuran Sezai Karakoç, yine aynı yıllarda yazdığı "Mona
Roza" şiiriyle dikkatleri üzerine çekti. 1960'lı yıllarda
"Diriliş" dergisini çıkarmaya başlayan Sezai Karakoç dergide
ve yayınladığı kitaplarda Doğu medeniyetinin yeniden dirilişini
işledi. O, edebiyatın pek çok türünde yetmişe yakın eser verdi. Şiirlerinin
yanı sıra hikâyeler, piyesler, düşünce, deneme, inceleme ve günlük
yazılar yazdı.
Sezai Karakoç, modern şiirimizde birçok yönüyle
ilktir. Şiirinin geleneğe bağlanan damarı süreklilik ve içerik
planında çok derindir. Çünkü, şiirimizin evrimi ilk defa onunla ciddi
bir metafizik açılım kazanır ve taa Şeyh Galip'e bağlanma imkânı bulur.
Böylece modern şiirimiz, bir ölçüde geçmişiyle arasındaki mesafeyi
kapamış olur.
Düşünce dünyasını "diriliş" kavramı
üzerinde inşa eder ve dirilişi bir sevgi devrimi olarak tanımlar. Onun
yaklaşımıyla diriliş, yeniden inanmak, yeniden düşünmek ve yeniden
duymaktır. Başka bir ifadeyle, kendine dönüş ve kendi uygarlığını diriltmektir.
O, şiiri, yaşanmış olandan ve kendi hayatından süzer. Popülizme ve
ideolojik alana kapalı durur. Şiirle kavga vermez, ama şiiri, kavgasını
yüklenir. Sonuçta insanlığın ortak tecrübesine bağlanabilecek
bir şiiri ortaya koyar.
Bir yazarımızın belirttiği gibi, Sezai Karakoç'un
şiirlerini hangi dilden okursanız okuyun, özgünlüğünü yitirmediğini,
özünde daima Doğulu bir soluğu sakladığını göreceksiniz. Onda,
Mona Roza'dan Leyla ile Mecnun'a, beşerî olandan ilahî olana doğru bir
eğilim söz konusudur.
Gelenekten beslenme, bir kültürün statik unsurlarının
korunması değil, dinamik unsurlarının geliştirilmesidir. Geçmişte
yaşanmış tecrübeyi dilde yakalamak ve oradan günümüze bir açılım
sağlamaktır. Ona göre sanat eseri, yaratışın taklididir, yaratılanın
değil. Bu görüşünü de, sanatçı işi, Tanrı'nın yaratışını taklide
yeltenme cinsinden bir iş olmakla birlikte onun gibi yoktan var edici
değildir elbet… Ona göre, gelenek, şairin ilk dünyasıdır ve yeteneği
ilk uyandıran, bilinçlendiren, kımıldatan, onu harekete geçiren
tarihî, sosyolojik birikimdir.
Sezai Karakoç, kültür coğrafyası ve iklimine yabancılaşmamış
saf bir Anadoluludur. Psikolojik yapısının temelinde Anadolu ikliminin
etkileri görülür. Çocukluğu Dicle kıyılarında geçer, Anadolu'nun
yoksul, garip ve hüzünlü havası içinde büyür. Bununla birlikte, bir
İstanbul tutkunu ve İstanbulludur o. Gözlem ve yorumlarıyla dönemine,
kuşağına ve topyekûn bir tarihe tanıklık eder.
Sezai Karakoç, baştan sonra özlem dolu bir arayışın
insanıdır. Arayışının inanç, insan ve toplum olmak üzere üç ana boyutu
vardır. Sezai Karakoç, şiiri, düşünce dünyası ve kişiliğiyle yüzyılımızın
bilgesidir. Tanıklıkları, açtığı ufuklar ve ortaya koyduğu ürünler
daha birçok nesle yol gösterecek özelliktedir. Bu yüzden Kültür ve
Turizm Bakanlığının ödülü yerinde ve isabetli bir ödüldür. Aslında,
Sezai Karakoç, ödülünü okuyucusundan almış gerçek bir aydın ve sanatçıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Güven, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
ALAETTİN GÜVEN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
sonuçta, Sezai Karakoç, son yarım yüzyılın sürekli diri, anafor güç
kaynaklarından birisidir. Hakkında birçok doktora, yüksek lisans
ve akademik çalışma yapılması, bunu açıkça göstermektedir. İleri
sürdüğü düşünceler, insanı ve insanlığı yüceltmek üzerine bina
edilmiştir. Bu ödüle vesile olan herkesi saygıyla selamlamak gerekir
ve saygıyla selamlıyorum.
Son olarak, sözlerimi onun bir şiiriyle sizleri
baş başa bırakarak bitirmek istiyorum. O şöyle diyor:
"Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar mademki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar
vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili" diye bitiriyor.
Ben, bu münasebetle, tekrar, sizleri saygıyla selamlıyor,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Güven.
Biz de büyük şair ve yazar Sezai Karakoç'u tebrik
ediyor, kendisine ödül veren Kültür ve Turizm Bakanlığımıza da teşekkürlerimizi
sunuyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin,
Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada yer alan kanun teklifinin
geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden
teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı:
904)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükûmeti Arasında Yayılmanın
Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri
Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım
Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı: 1147)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4'üncü sırada yer alan, 15/11/2006 Tarihli ve 5556
Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim
Kanunu, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78
ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve Anayasa'nın
89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
4.- 15/11/2006 Tarihli ve 5556 Sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu, Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
(1/1268) (S. Sayısı: 1276) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Ankara Milletvekili Yakup Kepenek.
Sayın Kepenek, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilat Kanunu'nda değişiklik yapılması konusundaki teklifin
2'nci maddesi üzerine CHP Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum, yeni dönemde iyi çalışmalar diliyorum.
Yasa teklifi, bildiğiniz gibi, 30 Aralık 2005'te
5447 sayılı Yasa'yla kanunlaştı ve on beş yeni kurulan üniversiteye
rektör atanmasını düzenleyen bir maddedir.
Sözlerime başlarken, benden önce konuşan iktidar
partisi sözcülerinin kimi görüşlerine değinmek istiyorum. İktidar
partisi sözcüleri önce 1992'deki uygulamayı örnek gösteriyorlar,
diyorlar ki: "1992'de benzer bir uygulamada Hükûmet belli bir tutum
izledi, şimdi neden biz bunu yapamıyoruz?" Şimdi burada bir
önemli nitelik farkı var. 1992'deki uygulamada iktidar ve muhalefet
tam bir görüş birliği içindeydi, uzlaşma içindeydi. Aynı durum Cumhurbaşkanı
için de geçerliydi. Bir başka şey daha var. O uygulama suimisaldir,
yani yanlış örnektir ve yanlış örnek izlenmek durumunda değildir,
örnek olmaz. İktidar partisi sözcüleri, özellikle Sayın Bozdağ,
Anayasa'dan ve YÖK'ten haklı olarak şikâyet etti.
Değerli arkadaşlar, 1982 Anayasası'nın demokrasiyle
uyuşmayan ve değiştirilmesi gereken çok maddesi var ve bizim dönemimizde
3'ü bu dönemde olmak üzere, son on yılda 11 kez değiştirilmesine karşın,
1982 Anayasası'nın nitelikleri baskıcı, tutucu, yasaklayıcı, demokrasi
dışı özellikleri varlığını, üzülerek söyleyeyim ki, sürdürüyor.
Değerli arkadaşlar, burada birkaç kez dile getirdik,
getirildi. Anayasa değişikliği için sizin olanağınız var, yeterli
milletvekili sayınız var, ama dokunulmazlıklardan başlayarak,
yargı bağımsızlığından giderek, bilimsel özerklik, çalışma hakkı,
ekonomik ve sosyal haklar ve benzeri konularda kapsamlı bir Anayasa
değişikliğini gündeme getirmede, üzülerek belirteyim ki, iktidar
partisi, maalesef, Sayın Bozdağ'ın görüşlerinin tersine hiç de başarılı
bir sınav vermedi. Son yılımıza geldik, vermemeyi de sürdürüyor.
12 Eylülün uygulamalarının üzerindeki sis perdesinin kaldırılması
konusunda, Anayasa'da daha demokratik açılım yapılması konusunda
katılımcı bir anlayışla siyasi partiler ve seçim yasalarının yeniden
düzenlenmesi konusunda, iktidar, elindeki gücü kullanmıyor, kullanamıyor.
Neden kullanamıyor? Çünkü, iktidar, demokrasi havarisi olarak iş
başına gelen bu parti, üzülerek belirteyim ki, kendi niteliğinden
doğan, kendi yapısından, düşünce sisteminden doğan başarısızlığın,
tutuculuğun etkisi altında kalıyor. Uzlaşmacı bir tutum izleyemiyor,
cumhuriyetin temel niteliklerini ve değerlerini koruyarak hak
ve özgürlüklerin geliştirilebileceği konusunda ikircikli davranıyor,
laiklik ilkesini benimseyemiyor, kadın-erkek eşitliğini esas alamıyor
ve ekonomide ne kadar liberal, özgürlükçü, serbest piyasacı görünüyorsa
da, siyasette tam tersine tutucu, bağnaz, demokrasiden uzak bir tutum
izliyor. Bugünkü konuştuğumuz konu, 15 rektör atanması meselesi,
tümüyle bununla ilgilidir. İşin düğümü, Hükûmetin, hak ve özgürlük,
bilim özgürlüğü, akademik özgürlük, üniversite özerkliği anlayışındaki
çağ dışılıktır, yetersizliktir, ilkelliktir.
(x) 1276 S.Sayılı
Basmayazı 10/1/2007 tarihli 48'inci Birleşim tutanağına eklidir.
Şimdi, muhafazakâr demokrat olunmuyor. Demokrat
olmanın belli kuralları var. Maalesef bu fırsat beş yıldır kaçırıldı.
İktidarınız döneminde başka bir şey oldu, değerli arkadaşlar, toplumun
yapısı adım adım bilimsellikten uzaklaşıyor. Bakın nasıl uzaklaşıyor?
Burada ben çoğu kez dile getirdim, ders kitaplarından özgürlük tablosunun
çıkarılmasına varıncaya kadar, yapılan yeni düzenlemelere kadar
bir çok konuya yeniden değinmeyeceğim, ama, şunlara, şu noktalara
dikkatinizi çekeyim: Kamu ihalelerindeki teknik şartnameler bilimsel
kurallara uygun hazırlanmıyor. İhaleler için, çevreyi, doğayı, yasaları
dikkate alan düzenlemeler yapılamıyor. Ayrıca, kamu kurumlarının
yayımladığı sayısal veriler, işsizlik, enflasyon ve benzeri sayılar
güvenilir bulunmuyor. Şimdi, kamuoyunun güvenmediği bir kamu yönetimi
yapısı doğuyor. Bu, çok büyük bir eksikliktir, yanlıştır.
AKP'li belediyeler, resmen cinsiyet ayırımcılığı
yapıyor kimileri. Bu çerçevede, bakın ne oluyor: Ankara Büyükşehir
Belediye Başkanı, kalkıyor, bugünlerde, çağımızda, Almanya'dan
asfalt dökmek için teknik yardım talep edecek bir düzeyde olduğumuzu
kanıtlıyor. Bu, büyük bir eksikliktir, yetersizliktir. O öyle yaparken,
bir profesör arkadaşımız, tırnak içinde, trenlerde kıble aramaya
kalkıyor. Şimdi, bu durum neyi gösteriyor? Ha, son bir şey daha söyleyeyim:
Akaryakıt kaçakçılığını önlemek için getirilen marker olayında
da uygulama hiç de başarılı gitmiyor. Toplum, bütünüyle, bilimsellikten
hızla uzaklaştırılıyor.
Gelelim bu Yasa'ya.
Değerli arkadaşlar, bu Yasa'nın çektikleri,
herhâlde, pişmiş tavuğun başına gelmedi. Bu Yasa, çok çekti, dört kez
gitti, geldi, ateş topu gibi, Cumhurbaşkanlığı -Meclis- Anayasa Mahkemesi
arasında dolaşıp duruyor. Bu teklifin çektiklerinin birçok nedeni
var. Asıl nedenlere gelmeden şunu söyleyeyim: Bu Yasa, sanıyorum,
gelecek yıllarda, hukuk fakültelerinde, bu Yasa'yla ilgili görüşmelerimiz,
sanıyorum, hukuk fakültelerinde, yanlış yasa yapmanın, inat etmenin,
ısrar etmenin somut, muhteşem, mücessem, müşahhas, mükemmel bir örneği
olarak okutulacaktır. Bu, hiç de uygun olmayan bir durumdur. Ayrıca,
yanlış yönetimin, kısır, kötü ve başarısız bir yönetimin, hukuk dışılığın
somut bir sonucudur.
Değerli arkadaşlar, hayat devam ediyor. Bir yıldır,
biz, bu Yasa'yı bir türlü düzenleyemedik, on beş rektör nasıl atanacak
konusunu çözemedik. Ama, hayat devam ediyor. YÖK bu üniversitelere
sahip çıktı. Bu yeni üniversiteleri kuran asıl üniversitelerin
rektörlerini tedviren atadı. Dün, iktidar partisi sözcüleri buna
itiraz ettiler. Değerli arkadaşlar, kamu bürokrasisinde dört yüze
yakın üst düzey yönetim yeri vekâletle yönetilirken hiç itiraz etmeyen değerli arkadaşlarım, kendilerinin
kurucu olduğu, yarattığı, oluşumuna katkı yaptığı üniversitelerin
rektörlerinin tedviren, kısa bir süre için bu görevi yapmalarına
neden karşı çıkıyor, anlaşılır gibi değil ve tam bir çelişki durumu
var.
Ayrıca, burada, bu kürsüde, kurulan on beş üniversitenin
dördünde, o zaman, bir yıl önce, yeterli öğretim üyesi vardı ve öbür
üniversiteler gibi oralarda seçim yapılsın önerisini ben buradan
yaptım, ama, maalesef, o dört üniversite dışarıda tutuldu. Peki, ne oldu tutuldu
da? Şöyle oldu: Size bir haber vereyim. Düzce, Ordu, Tekirdağ, Uşak
ve bir başka üniversitemiz, beş üniversitemizde rektörlük seçimleri
yapıldı, listeler Cumhurbaşkanına sunuldu. Bugünlerde bu atamalar
gerçekleşecek. Peki, biz bu kadar birbirimizden habersiz miyiz? Bu
teklif buraya geldiği vakit, bu teklif burada görüşülürken Sayın
Bakan, neden, bu cümleden bu beş üniversiteyi dışarıda tutalım arkadaşlar
diyerek bir uzlaşma, bir iyi niyet tavrı bile sergileyemiyor?
Değerli arkadaşlar, bunlar yapılırken, başka
bir şey oluyor. Bu gelişmeler yok sayılıyor ve sonuç, ülkenin ve toplumun
gidişine…
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Meclisi yok sayanlar
var!
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Çok doğrudur. Yok sayılmayı
hak ettiğiniz zaman, yok sayılırsınız.
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Biz mi?
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Yok sayılmayı hak etmeyeceksiniz.
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Biz mi hak ediyoruz? Meclis
mi hak ediyor?
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Yok sayılmayı hak ederseniz,
yok sayılırsınız.
Ben, bu kürsüden…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Türkiye Büyük Millet Meclisi
mi hak ediyor?
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Öyle bir şey demedim. Lütfen…
BAŞKAN - Sayın Kepenek konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkanım. Umarım, iki dakika hak ettim.
BAŞKAN - Verdim, buyurun.
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
ben, bu kürsüden, hiçbir zaman YÖK'ün yanlışlarını, eksiklerini savunmadım,
ama, her zaman, YÖK'ün varlığının nedenini ve başka noktalarının
güçlenmesi için Hükûmetin neler yapması gerektiği konusunda olumlu
şeyler söyledim. Ama, bu Hükûmet hiçbir zaman böyle uzlaşmacı, çözüm
arayıcı bir yöne gitmedi. YÖK'ün son yükseköğretim raporunu da
Hükûmetin doğru dürüst değerlendirdiğini, burada değerlendirdiğini
hiç sanmıyorum. Peki, neden bu böyle oluyor?
MEHMET S. TEKELİOĞLU (İzmir) - Değerlendirdik
Hocam, konuştuk burada.
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Bu şunun için böyle oluyor:
Hükûmet, üniversitelerin bilimsel ve yönetsel özerkliği kavramını
bir türlü içine sindiremiyor. İşin özü, temeli budur. İkinci bir nokta
var: Hükûmet, bilim dünyasını siyasete bağımlı kılmak istiyor. Değerli
arkadaşlar, bu çok büyük bir tehlikedir.
MEHMET S. TEKELİOĞLU (İzmir) - Hocam, sizden bunları
beklemezdim.
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Devletin görevi, bilimsel
araştırma…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum.
BAŞKAN - Efendim, bitiriyorsunuz da, arkadaşlar,
şimdi konuşmaları önceden…
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Teşekkür ederim, bitiriyorum,
son cümlem.
BAŞKAN - Sayın Hocam, Sayın Kepenek, önceden ayarlayınız
ve ona göre yapınız. Yani, her defasında bütün hatiplere göre bir
konuşma üslubu belirlersek olmaz.
Buyurun efendim, lütfen tamamlayınız.
YAKUP KEPENEK (Devamla) - Devletin görevi, bilimsel
çalışma alanına saldırmak değil, o alanı her türlü dış etkiden uzak
tutmaktır; dinsel, siyasal, ekonomik çıkar ve başka etkilerden uzak
tutmaktır. Üzülerek belirteyim ki, bu Hükûmetin gündeminde böyle
bir şey yoktur ve bilim alanına, bilimsel araştırma alanına saldırılmaktadır.
Bu, yanlış bir gidiştir, yanlış bir süreçtir. Bunun düzeltilmesini
diliyorum ve bu anlayışla toplumumuzun gelişmesine, bilim dünyasına
ve üniversitelere zarar vermeyecek açılımların yapılması umuduyla
ve dileğiyle hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Anavatan Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili
ve Grup Başkan Vekili Muzaffer Kurtulmuşoğlu.
Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan
evvel hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarım.
Aşağı yukarı bu Kanun ne zaman kanunlaştı?
30/12/2005'te Türkiye Büyük Millet Meclisinde kanunlaştı. 9/1/2006'da
Cumhurbaşkanınca veto gördü, Meclise gönderildi, 1/3/2006'da görüşülerek
Mecliste aynen kabul edildi. Neden Cumhurbaşkanı veto etti? Bir eksiği var diye
veto etti. Buraya geldiğinde, niçin burada bu eksikler tamamlanmadan tekrar
aynen geri gönderildi? Sonra, Sayın Cumhurbaşkanı ve siyasî partiler
Anayasa Mahkemesine müracaat etti, Anayasa Mahkemesi tekrar iptal etti.
Şimdi bir kanun üç defa veto yiyor. Bugün burada
hiçbir değişikliğe uğramadan aynen geri gönderiliyor. Bu Mecliste,
hep, bu kürsüye çıktığımda söylemiyor muyum, bir konsensüs yaratılsın,
eksikleri hep birlikte görelim, "Ben yaptım olur" demeden
yapılsa idi… On beş tane üniversite şu anda rektörünü bekliyor, kaç
aydır sürüncemede.
Evet, dün, iktidara mensup milletvekili arkadaşım
Hasan Aydın Bey dedi ki: "Ben, Giresun'da caddelerde yürürken
'bu Üniversite Kanunu niye çıkmadı?' diyorlar, ben de söylüyorum,
engelleyenler var diyorum. Onlar sandıkta görürler gününü dedim"
dedi. Hakikaten doğru, engelleyenler var, ama bir yanlışlık var, engelleyen
iktidar. Doğru, bu Yasa'nın bugüne kadar çıkmamasının tek sebebi
iktidardır arkadaşlarım. Eğer iktidar, bir rektör seçimini kısa
bir zamana, bir ay gibi bir zamana yaymasaydı, bugün, YÖK Yasası'ndaki
görülen gibi hareket etseydi, bugünkü YÖK Yasası'na göre hareket
etseydi, çoktan bu üniversitelerin rektörleri atanmamış mı olacaktı?
Çoktan atanmış olacaktı, bu kadar kadrosu beklemeyecekti, bu kadar
insan mağdur olmayacaktı diye düşünüyorum.
Kim olursa olsun doğruyu bulmak, doğruyu söylemek
benim vazifem. Ben buraya çıkıp da, iktidarı kötülemekle hiçbir
şey kazanmam. Şunu bilirim: Hiçbir kimseyi ayaklar altına alarak
bir kimse yükselemez, bunu ben yapmam, ama doğruyu söyleyeceğim. Doğru
bir tanedir, doğru on tane değildir.
Sayın Bakan, çok ince ve zarif olduğunuzu biliyorum,
ama bu Kanun'da bu kadar diretmeseydiniz, "illa da benim dediğim
olur" demeseydiniz, ne olurdu kanunların dediği olduğunu kabul
etseydik, Anayasa'nın dediğini kabul etseydik daha güzel değil miydi?
Ne kazanacağız söyler misiniz burada? Ne olur? Neden bu bir aya sıkıştırıp
da rektör seçme şeyini, seçilmediğinde, illa Millî Eğitim Bakanı
olarak ben atayayım demenizdeki sebebe ne lüzum var buna? YÖK atasın,
ne olur, bugüne kadar atamış. 80'e yakın üniversite rektörleri bugün
vazifesini yapmıyor mu? Eksik mi yapıyor? İlla iktidar tarafından
atanan bir rektör mü olması lazım?
Ayrıca, şunu söylüyorum: Geliniz, iktidardaki
arkadaşlarıma söylüyorum, kurum ve kuruluşlarla lütfen kavga etmeyiniz.
Bu kurum ve kuruluşlarla kavga ederek hiçbir yere varamayız, varamazsınız.
Onun için, bugün YÖK, yarın Anayasa, yarın başka bir yer, yarın başka
bir kurum… İktidarın görevi, kurum ve kuruluşları koordine etmektir,
onların koordineli bir şekilde çalışmasını temin etmektir. İktidarın
görevi, kurum ve kuruluşlarla kavga etmek değildir.
Sevgili arkadaşlarım, yanlışım varsa söyleyin,
lütfen çıkın buraya söyleyin, ama, ben, bugüne kadar bu ülkede otuz
küsur sene de yöneticilik yaptım, her iktidarla çalıştım, ama nedense
bu iktidarlar, bugüne göre değil dün de öyleydi, ama, bugün biraz daha
fazlalaştı, benden olmayan adama yaşama hakkı yok. Şık değil bu. Şık
değil ve yanlıştır. Ülkenin temel kurum ve kuruluşları hepimize
lazım, 70 milyon insana lazım, bugün de lazım, gelecekte de lazım;
onlar bizim temel taşlarımızdır.
Yani, ne olur 14 çoğunluk olsaydı da, dörtte 3 değil,
16 olacağına, 14 olup 7'yle toplansaydı, şimdi 8'le toplandı, toplansın
değil. Ne fark eder? Sana ne, neyle toplanırsa toplansın, sen adamın kanununu
çıkar. Sen adama bilimsel öğretim yapabilmesi için kadroyu çıkar,
kadrolarını ver, özerkliğini ver, eğitim özerkliğini ver. Personel
alıp çıkarmalarda, onlara, eğitim yaptırmakta, yetiştirmekteki
yetkiyi ver. Orada karış işte, orada ilim yapan adamaların kadrolarını
ver. Ne kadar kadro eksikse onları verelim.
Amerika'da bugün 3 bin tane üniversite var derken,
bizde daha 80'i bulamadığımız bir yerde sayıyı, bunu 100'e, 150'ye
çıkarsak, ama onların işine karışmadan, bilimsel özgürlüğünü kısıtlamadan,
maddi özerkliğini kısıtlamadan gerekli mali yardımını versek, bilimsel
özerkliğini versek, onlara kadrolarını versek, işte, o zaman,
Millî Eğitim Bakanı, ben bakanım diye, çok daha rahat, çok daha huzurlu,
göğüs gererek ortalıkta daha iyi dolaşır diye düşünüyorum. Ben öyle
düşünüyorum, ama benim de yanlışım olabilir, ama bunun yanlış olduğunu
zannetmiyorum. Bir ülkenin gelişmişliği, o ülkenin eğitimiyle ölçülür,
eğitim seviyesiyle ölçülür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Bir ülkenin
geri kalmışlığı, eğitimsizliğiyle ölçülür. İşte eğer biz bu bilim
ve irfan yuvalarını engeller isek, işte biz hiçbir zaman çağın gereklerine
uyamayız, çağı yakalayamayız. Yakalamadığımızda da böyle her şeyimizle
dışa bağımlı kalırız. Bir ülkenin dışa bağımlılığı… Sadece siyasi
bağımsızlığı yetmez diyor Yüce Atatürk, ekonomik bağımsızlığın da
olması lazım diyor. Ne zaman demiş ta bunu? 1923'lerde. Ya biz oradan
beri ne yaptık bu ülkede? Hep geriye gittik. Niye? Böyle yanlış yapmalardan.
Ben, iktidara tekrar buradan bir uyarıda bulunuyorum:
Kurum ve kuruluşlarla kavga etmek hiç kimseye iyilik getirmez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Hepinize,
iyi olabilmesi için, ülkenin mutluluğu hepimizin mutluluğu, ülkemizin
bağımsızlığı hepimizin mutluluğu, ülkemizin geleceği hepimizin
geleceği.
Ben sabrınıza teşekkür ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına, Kastamonu Milletvekili Sinan Özkan.
Sayın Özkan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SİNAN ÖZKAN (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere Parlamentomuza
iade edilen 5556 sayılı Kanun'un 2'nci maddesi üzerinde şahsım adına
söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hepimizin bildiği gibi, 30/12/2005 tarihinde
5447 sayılı Kanunla 15 ilde 15 yeni üniversite kuruldu. Buna dair
Hükûmetimizin tasarısı, bu Parlamentoda,
22'nci Parlamentoda kabul edildi ve ülkemizin hayrına bir icraat
gerçekleştirilmiş oldu. Bu üniversitelerin kurulmasıyla ülkemizin
ve özellikle bu üniversitelerin kurulduğu 15 ilin sosyal, kültürel
ve ekonomik yönden kalkınması yolunda önemli bir adım atılmış oldu.
Bu illerimiz, yıllardır hasretini çektikleri,
hayalini kurdukları üniversitelerine kavuşmanın sevinciyle
bir bayram coşkusu yaşamaya başladı. Ne var ki, bu sevinç ve coşku kısa
bir süre sonra yerini endişeye bıraktı. Bunun nedeni, hepinizin
bildiği gibi, Kanun'un kurucu rektörlerin atanması usulünü belirleyen
geçici 1'inci maddesinin Cumhuriyet Halk Partisi tarafından Anayasa
Mahkemesine götürülmesi ve Anayasa Mahkemesinin, maddeyi
"Yükseköğretim Kurulunun atama süreci dışında tutulması"
gerekçesiyle iptal etmesiydi.
İşte, Türkiye Büyük Millet Meclisi de, bu iptal
kararı üzerine, geçici 1'inci maddeyi, karar gerekçesinde belirtilen
eksikliği gidererek yeniden düzenlemiş ve kabul etmiştir. Yani,
Yükseköğretim Genel Kurulu da kurucu rektörlerin atama sürecinde
rol almıştır.
Buna göre, Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren bir ay içerisinde, Yükseköğretim Genel Kurulu, üye tamsayısının
3/4 çoğunluğuyla 6 profesör rektör adayı belirleyecek, Millî Eğitim
Bakanı on beş gün içinde bu 6 adaydan 3'ünü seçip Cumhurbaşkanına sunacak
ve rektör Cumhurbaşkanınca bu 3 aday içinden atanacaktır. Şayet, YÖK
Genel Kurulu bir ay içinde 6 adayı belirlenen usulle seçemezse,
Millî Eğitim Bakanı doğrudan 3 adayın ismini Cumhurbaşkanına sunacaktır.
İşte, bu düzenlemeyi de tekrar görüşülmek üzere
Parlamentoya iade eden Sayın Cumhurbaşkanının itirazı bu noktada
olmaktadır. Ancak, bu itiraz tamamen sübjektif, tahmine dayanan
bir yargıyla yapılmıştır. Zira, YÖK Genel Kurulu belirlenen çoğunlukla
6 adayı bir aylık sürede seçemez ve yetki doğrudan Millî Eğitim Bakanına
geçer, Yükseköğretim Kurulu devre dışı kalır düşüncesi tamamen
tahmine dayalı bir düşüncedir.
İkinci olarak: Değerli milletvekilleri, bu düzenleme
yasama organının takdir yetkisinde olan bir düzenlemedir. Zira,
Anayasa, rektörlerin atanmasıyla ilgili sadece "Cumhurbaşkanınca
atanacağı" amir hükmünü getirmiş, seçim usulünün kanunla, yasa
koyucu tarafından belirleneceğini ifade etmiştir. Yasa koyucu
da, Anayasa Mahkemesinin eksik gördüğü hususu da gidererek düzenlemeyi
yapmış, yani, Anayasa'nın tanıdığı yetkiyi kullanmıştır. Dolayısıyla,
Sayın Cumhurbaşkanının tahmine dayalı düşüncelerle ve zorlayıcı
yorumlarla yasama organının yetki alanını belirleme ya da daraltma
gibi bir hakkı ve yetkisi kesinlikle yoktur.
Bir diğer husus, Sayın Cumhurbaşkanı, geri gönderme
tezkeresinde, kurucu rektörlerin belirlenmesi yetkisinin siyasal
iktidarın tercih ve takdirine bırakıldığını ifade ederek, düzenlemeye
itiraz etmektedir. Ancak, baktığımızda, Anayasa koyucu, yükseköğretim
üst kuruluşlarını düzenlediği 131'inci maddede, Yükseköğretim
Kurulu üyelerinin seçiminde siyasal iktidara, Bakanlar Kuruluna
açık yetki tanımıştır. Yani, Anayasa bütün olarak değerlendirildiğinde
görülecektir ki, Anayasa koyucu siyasi iradeyi üniversitelerin
yönetiminde hiçbir şekilde söz sahibi olmaması gereken bir organ
olarak görmemiştir. Anayasa, bu yönüyle, demokrasi, üniversite
özerkliği yönünden eleştirilebilir. Ancak, beğenelim, beğenmeyelim,
yürürlükteki mevcut Anayasa'nın getirdiği düzenleme budur. Dolayısıyla,
Sayın Cumhurbaşkanının "rektörlerin belirlenmesinde siyasal
iktidarın takdiri ve tercihinin olması Anayasa'ya aykırıdır"
itirazı hiçbir şekilde Anayasa koyucunun iradesine uygun düşmemektedir.
Kaldı ki, uygulamalara baktığımızda da, teoride tarafsız Cumhurbaşkanının,
yüksek yargı organlarına ve anayasal bazı kurumlara Anayasa'nın
kendisine yüklediği sorumluluk çerçevesinde yapması gereken
atamalarda, zaman zaman, maalesef, siyasi tercihler yaptığına da
şahit olduk. Yani, siyasal iktidarın yaptığı atamalar mutlaka taraflı
olur, liyakat ilkesi göz ardı edilir, ama, siyasal iktidarın da katkısıyla
seçilen Yükseköğretim Kurulunun ya da bizzat siyasal bir organ tarafından...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özkan.
SİNAN ÖZKAN (Devamla) - ...yani, Parlamento tarafından
seçilen Cumhurbaşkanının yaptığı atamalar tarafsız, liyakat esasına
göre olur düşüncesi ve anlayışı, uygulamalarla çok fazla örtüşmemektedir.
Netice itibarıyla, bugün, burada görüştüğümüz
bu Kanun'a getirilen itirazlar doğru değildir. Anayasa bütün hâlinde
değerlendirildiğinde, düzenlemenin Anayasa ile çelişir bir tarafı
yoktur diye düşünüyorum.
Tekrar, AK Parti İktidarı döneminde kurulan bu
üniversitelerimizin, illerimize ve ülkemize hayırlı olmasını
diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özkan.
Şahsı adına ikinci konuşmacı, Adıyaman Milletvekili
Ahmet Faruk Ünsal. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Ünsal, buyurun.
AHMET FARUK ÜNSAL (Adıyaman) - Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlar; yeni kurulmakta olan üniversitelerin kurucu rektörlerinin
nasıl atanacağına ilişkin prosedürü belirlemek üzere yazılmış
olan bir kanun metninin ilgili maddesinde, kişisel görüşlerimi
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Geçmiş Kurban Bayramı'nın ve yeni yılın hayırlara vesile olmasını
ve bütün insanlığa hayır getirmesini temenni ediyorum.
Bu arada, çok değerli, kıymetli milletvekili arkadaşımız,
Konya Milletvekilimiz Nezir Bey'i ve Mustafa Taşar Bey'i ve bayramda
hayatını kaybeden diğer vatandaşlarımızı ve ayrıca, geçtiğimiz
gün Kuzey Irak'ta, uçak kazasında hayatını kaybeden vatandaşlarımızı
rahmetle anıyorum ve ailelerine başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlar, bu Kanun, benden önceki konuşmacıların
da defalarca ifade ettiği gibi, dördüncü kez Meclisin gündemine
gelmekte. Şimdi, tabii, kısa bir özet yapmak gerekir ise tıpkı,
1992'de, o günkü Hükûmetin 22 üniversite kurmak üzere Meclise getirmiş
olduğu yasada, rektörün nasıl atanacağına, kurucu rektörlerin
nasıl atanacağına ilişkin prosedürün aynısını, bugünkü Hükûmet
de, 2005 yılının on ikinci ayında çıkartmış olduğu yasada, aynısıyla
belirtmiş idi. Yani, bakın, ben şimdi 1992'de Meclisin kabul ettiği,
Cumhurbaşkanının, o günkü Cumhurbaşkanının kabul ettiği yasa metnini
okuyorum, diyor ki burada: "Kurulacak olan üniversitelerin kurucu
rektörlerini on beş gün içerisinde iki yıllığına olmak üzere Millî
Eğitim Bakanı ve Başbakan teklif eder ve Sayın Cumhurbaşkanı bunlardan
birini atayarak göreve getirir."
Şimdi değerli arkadaşlar, tabii ki, Anayasa Mahkemesinin
kararını şu anda tartışmanın pratik hiçbir yararı yok. Sonuç itibarıyla,
Anayasa Mahkemesinin bir kararı var ve bu kararına dayalı olarak
da Hükûmet, bir uzlaşı metni getirmek suretiyle, rektör atamasında
YÖK kurulunun da devreye girmesini sağlayacak bir düzenleme getirdi.
Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanımız, bizim, şu anda
üzerinde konuştuğumuz ve ikinci defa konuşmakta olduğumuz bu düzenlemeyi
de doğrusu Anayasa'ya aykırı bulduğunu ifade ederek, 130'uncu ve
131'inci maddesine aykırı bulduğunu ifade ederek, bunu da, tekrar,
bir kez daha, Meclise, görüşülmek üzere gönderdi.
Şimdi, tabii ki, bu ikinci, şu anda görüşmekte olduğumuz
metinde ortaya konulan prosedür, YÖK Genel Kurulunun tespit edeceği
6 isimden 3'ü Sayın Millî Eğitim Bakanımızca seçilecek ve bu 3'ten 1
tanesi de gene Sayın Cumhurbaşkanınca atanmak suretiyle kurucu
rektör olacak.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanımız,
tabii, kendisi de aslen bir siyasi kurul olan Meclis tarafından seçilmiş
ve seçimi de bir siyasi tasarruf olan, seçiminin kendisi de siyasi
bir tercih olan bir cumhuriyet, en üst cumhuriyet görevlisidir. O bakımdan,
gerek bu yasaya gerekse daha önce Hükûmetin çıkartmış olduğu yasalarda,
müteaddit defalar, siyasi iradenin yer alıyor olmuş olmasını bir
kabahat gibi göstermiş olmasını, gerçekten, kendi konumuyla, kendi
seçimiyle izahı gayri kabili mümkün olan, ontolojik olarak tenakuz
arz eden bir durum olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum. O bakımdan,
mutlaka, siyaset, nasıl, cumhurbaşkanını da seçmeye muktedir ise
siyaset Türkiye'de bütün işleri nasıl tedvir edecek ise bu işleri
de öyle yapacaktır. Kaldı ki, bizim yaptığımız iş 1992'de yapılandan
farklı değil.
Ben, ayrıca, burada, kendisi de bir profesör
olan, benden önce Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan Yakup Bey'i
de ciddi anlamda hayretle izlediğimi ifade etmek istiyorum. Şimdi,
düşünebiliyor musunuz, 1992 yılında çıkartılan kanun maddesinin
aynısını 2005'te biz çıkartıyoruz; ama, Sayın Kepenek diyor ki:
"1992'de çıkartılan kanun metni Anayasa’ya aykırı değildi. Çünkü,
muhalefet ve iktidar, bu konuda uzlaşı içerisindeydi."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET FARUK ÜNSAL (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum,
müsaadenizle.
BAŞKAN - Sayın Ünsal, buyurun.
AHMET FARUK ÜNSAL (Devamla) - Ee şimdi, arkadaşlar,
insaf etmek lazım. Yani, bir metnin Anayasaya aykırılığı o metin
üzerinde muhalefetin ve iktidarın mutabık olmasına bağlı olmasa
gerek. Anayasa bağımsız bir metindir, sizin ihdas ettiğiniz, sizin
çıkarttığınız yasa metni, muhalefet ve iktidar tarafından ortaklaşa
olabilir veya olmayabilir, bu metin Anayasanın özüne aykırı veya
aykırı olmayabilir. Bu ikisi, tamamıyla farklı olan şey. O bakımdan,
bu kıyasın yapılmış olmasını, burada, ciddi anlamda yadırgadığımı
ifade etmek istiyorum.
Zamanımın bittiğinin farkındayım.
Tekrar, bu Yasa'nın çıkartılarak üniversitelerin
kurumsallaşması önündeki en büyük engelin ortadan kalkmasını ve
15 ilde -Adıyaman'da da- büyük bir heyecan ve sevinç uyandıran üniversitelerin
bir an önce kurulmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, on dakika
süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Hayır, soru-cevap yok.
BAŞKAN - Sayın Anadol, var var, benim önümdeki ekranda
var efendim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Tamam.
BAŞKAN - Sayın Ekmekcioğlu, buyurun efendim.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Antalya'nın Serik, Manavgat ilçelerinde kız ve
erkek öğrenci yurdu, Elmalı ilçemizde de erkek öğrenci yurdu yoktur.
Bu ilçelerimizde Akdeniz Üniversitesine bağlı meslek yüksekokulları
bulunmaktadır. Antalya'nın turistik bir il olduğu düşünülürse, öğrencilerimizin,
barınmada büyük bir sıkıntı içinde olduğu ortadadır. Bu sorunun
çözülmesi için Bakanlıkça bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Ayrıca, Serik ilçemizde Millî Eğitim Bakanlığına
bağlı boş bir yurdumuz bulunmaktadır. Bu yurdun YURTKUR'a devri yapılıp
bu sorunun ortadan kalkması için düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Işık.
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, Devlet Planlama Teşkilatınca hazırlanan
Cumhurbaşkanlığı ve Bakanlar Kurulunca onaylanan Dokuzuncu Kalkınma
Planında, YÖK'e yönelik olarak, merkeziyetçi yapının üniversitelerle
daha alt akademik birimler için özgür ve rekabet edebilir bir ortamı
yaratmadığı, öğrencisinden çalışanına, araştırma görevlisinden
öğretim üyelerine kadar tüm katman ve kademeleriyle üniversitelerin
katılıma ve demokratik bir yönetim anlayışına kavuşamadıkları
ifade edilmekte, yine, 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası'nda yer
alan hedeflerin, sistemin farklılıklarına izin vermemesinden dolayı
akademik özgürlüğü ortadan kaldırdığı ifade edilmektedir. İşbu
raporla ilgili değerlendirmenizi almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Tütüncü, buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Birinci sorum: Kurucu rektör adaylarının seçiminde
dörtte 3'lük karar yeter sayısı Türk hukukunda hiçbir kamu görevlisi
için aranmış değildir, şu ana kadar aranmış değildir. Bu Yasa'da bu ısrar
ediliyor, ısrarla getiriliyor. Bunun gerçek nedeni nedir? Bunun
açıklanmasını istiyorum.
İkinci olarak: Anayasa Mahkemesi kararında, Yükseköğrenim
Kurulunun, kurucu rektör adaylarını belirleme sürecinden kesinlikle
dışlanamayacağı açık bir şekilde belirtilmiştir. Sayın Bakanımızın,
bu Yasa'yı tekrar getirmekle ısrar ettiği bu yöntemi, bu çerçevede
ne kadar doğrudur? Yani, YÖK'ün dışlanmaması için acaba neler yapılması
gerekir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Özyurt.
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkanım, aracılığınızla
Sayın Bakanıma bir soru yöneltmek istiyorum.
Yasa metninin içinde, YÖK Genel Kurulunun kurucu
rektörleri seçmesinde dörtte 3 çoğunluk isteniyor ve bu sağlanamadığı
takdirde de bir ay içerisinde YÖK'ün devre dışı kalacağı ve Millî Eğitim
Bakanının otomatik olarak devreye gireceği açıkça belirtiliyor.
Bir yıldan beri Anayasa Mahkemesi-Cumhurbaşkanı-Parlamentoya gidip
gelen Yasa bir yıldan beri sürüncemede kalırken, bu kadar ısrar etmediğiniz
hâlde Yasa'nın bir an evvel uygulanması için, acaba, bu bir aylık süre
içinde gereken seçim yapılamazsa hemen devreye girmenizi nasıl
açıklayacaksınız? Onu öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Sıvacıoğlu, buyurun.
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkanım,
delaletinizle Sayın Bakanımıza bir iki soru yöneltmek istiyorum.
Sayın Bakanım, 2003-2004 öğretim yılında Kastamonu
Fen Lisesi ve aynı tarihlerde Kastamonu Fen ve Edebiyat Fakültesi
açıldı. Onun için, Kastamonu halkı olarak sizlere müteşekkiriz. Yeni
kurulan üniversitemizin rektörlük binasına da "Kastamonu
Üniversitesi Rektörlüğü" tabelasını da asmış bulunuyoruz. Yalnız,
o binanın, büyük bir tamir ve onarıma ihtiyacı var, yüz yirmi yıllık
bir tarihî binadır. O binanın tamiri için ne gibi kaynaklarımız var
veya ne gibi kaynaklar ayırdık? Bu, birinci sorum.
İkinci sorum da: Kadıdağı'nda daha önce temelleri
atılan Eğitim Fakültesi inşaat hâlindedir. Yalnız, orada, yanlış
birtakım yapılanmadan dolayı, şu anda da inşaatı devam etmiyor.
2006 yılında ayrılan paranın da başka yerlere harcandığı şeklinde
bilgilerimiz var. Bu binanın da bir an önce eğitime kazandırılması
için ne gibi kaynaklarımız mevcuttur?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sıvacıoğlu teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın
Başkanım, arkadaşlarımızın sorularına yazılı cevap vereceğiz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, maddeyi oylarınıza sunuyorum…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yeter sayısı...
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum ve karar
yeter sayısını arayacağım: Kabul edenler... Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.13
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati : 15.27
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER :Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 49'uncu Birleşimi'nin İkinci Oturumu'nu açıyorum.
1276 sıra sayılı Kanun'un görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Kanun'un 2'nci maddesinin oylamasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, 2'nci maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım
ve karar yeter sayısını arayacağım.
2'nci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Yalova Milletvekili Muharrem İnce.
Sayın İnce, buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, görüştüğümüz konunun işlem sırasına
bir bakalım. Hükûmet 15 yeni üniversite kurulması için 30 Aralık
2005'te kanun tasarısı getiriyor, Sayın Cumhurbaşkanı iade ediyor.
Bu sefer…
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri… Lütfen arkadaşlar,
uğultudan ses anlaşılmıyor.
Buyurun.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Başkanım, bu koşullarda
konuşma şansım yok diye sanıyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Kimsenin dinlediği
yok Sayın Başkan.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Ben dinliyorum Başkanım.
BAŞKAN - Sayın İnce buyurun.
Böylece, yerinden müdahalelerle buradaki hatibin
neler çektiğini siz de yakinen görmüş oldunuz. Bazen kimseyi konuşturmuyorlar
burada biliyorsunuz.
Buyurun.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bazıları öyle yapıyorlar
galiba.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Evet. Mesela kürsüdeki
arkadaş.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Yanılmıyorsam, zamanımı
da ekleyeceksiniz Sayın Başkanım.
1 Martta, tekrar, Meclis aynen kabul ediyor. Sayın
Cumhurbaşkanı geçici 1'inci madde için Anayasa Mahkemesine gidiyor.
4 Mayısta, Anayasa Mahkemesi, bu maddeyi, Anayasa'nın 130 ve 131'inci
maddelerine aykırı buluyor. Olmadı kanun tasarısı, yerine kanun
teklifi verelim oluyor. Bu sefer, kanun teklifi olarak geliyor. Önce
6 aday, Millî Eğitim Bakanlığı YÖK'e bildirecek, YÖK 3 tanesini Cumhurbaşkanına
bildirecek. Hadi, önergeyle vazgeçtik, böyle olmasın, başka türlü
olsun…
Değerli arkadaşlarım, geldiğimiz noktada, bu
iş, artık, vatana, millete hizmet boyutunu aştı; bu bir inatlaşma. Nasıl
bir kurnazlıkla bunu geçiririz… Yani, böyle bir şey olamaz.
Bakınız, ben, fizik öğretmenliği diplomasıyla,
Sayın Cumhurbaşkanının gerekçelerini okudum, yani hukuk fakültesi
birinci sınıfında okuyan birisi, bu gerekçeleri okuduğunda anlayabilir.
Diyor ki: "YÖK Genel Kurulu 21 kişi, 14 üyeyle toplanır, salt çoğunlukla
karar alır." Yani, 8 kişiyle YÖK Genel Kurulu karar alabiliyor.
Kurucu rektörler için, siz, dörtte 3 çoğunluk diyorsunuz, yani 16
üyeyle. Ee, 7 tanesini Hükûmet atıyor, 21'den 7'yi çıktığınızda 14. Böyle
bir karar alma şansları var mı? Yok. Ve diyor ki Sayın Cumhurbaşkanı:
"Toplam üye sayısına göre getirilen karar yeter sayısı çok yüksektir
ve seçimin sonuçlanmasını olanaksız kılar bu. Ayrıca, yasa koyucu
bu seçimin sonuçlanmasının olanaksız olduğunu gördüğü için 'bir
ay içinde yapamazsan, yetki Millî Eğitim Bakanlığına geçer' diyor. Yasa
koyucu da görüyor bunu yapamayacağını."
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Anlaşsınlar!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Şimdi, Sayın Bakan dün
bu kürsüye geldi, Sayıştaydan örnek verdi. Şimdi, Sayıştayla ilgili
kanuna bakıyorum... Sayın Bakan, "Sayıştayda da var" dediniz;
hadi, bu Kanun'u Sayıştaydaki gibi yapalım, hepimiz kabul edelim. Sayıştayda
salt çoğunluk var, burada dörtte 3 çoğunluk var. Sayıştayı örnek veriyorsunuz,
Sayıştaydaki gibi yapalım, biz de kabul edelim. Yanlış bilgilendiriyorsunuz.
Baktım Sayıştayla ilgili kanuna, hiç de öyle değil.
Yine, Sayın Cumhurbaşkanının gerekçesinde diyor
ki: "Böyle bir düzenleme, Türk hukukunda hiçbir kamu görevlisi
için yapılmamıştır. Ne yüksek yargı organlarının başkanları ve üyeleri
ne bağımsız kurullar için hatta ne de cumhurbaşkanlığı seçimi
için." Cumhurbaşkanlığı seçimi için ilk iki turda nitelikli çoğunluk,
sonra salt çoğunluk yetiyor.
Bakın, sizin mantığınıza göre, kurucu rektörleri
YÖK Genel Kurulu bir ay içinde dörtte 3 çoğunlukla seçecek ya, yani,
21'de 16 oy. Ben hesap yaptım; 21'de 16 olursa, 550'de 416 yapar. O zaman,
bu Meclisin de cumhurbaşkanını 416 oyla seçmesi gerekir. (CHP sıralarından
alkışlar) Yani, siz diyorsunuz ki, siz diyorsunuz ki, biz, cumhurbaşkanını
salt çoğunlukla seçeriz, kurucu rektörleri ise dörtte 3 çoğunlukla
seçeriz.
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Biz demiyoruz, Anayasa
diyor.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Hayır, canım, işte, kanun
getiriyorsunuz.
Sizin burada, bilime verdiğiniz önemi gösteriyor
bu. Yani, diyorsunuz ki, rektör seçmek cumhurbaşkanı seçmekten bile
önemlidir. Böyle demediğinize göre, kurnazlık yapıyorsunuz. Bir
devlet kurnazlıkla yönetilmez. Hepimiz biliyoruz, bu kanun da Mahkemeden
dönecek.
Değerli arkadaşlarım, hatta hatta rektörler
salt çoğunlukla atanıyor, kurucu rektörler nitelikli çoğunlukla
atanıyor ve hatta YÖK Genel Kurulu, kurucu rektör atamasından daha
da önemli bazı konuları yine dörtte 3 çoğunlukla yapmıyor ve diyor
ki, Sayın Cumhurbaşkanı gerekçesinde: "Bu yaptığınız düzenleme,
bu geçici 1'inci madde, bir; hukuk devleti ilkesine, Anayasa'nın
2'nci maddesine aykırıdır" diyor. "İki;130 ve 131'inci maddelere
aykırıdır" diyor. "Bu yetki YÖK'e verilmiş. Siz 'bir ay içinde
yapmazsan alırım senin elinden bu yetkiyi' diyerek anayasal yetkisini
elinden alamazsınız." Sonra diyor ki, üçüncü olarak da: "Anayasa
Mahkemesinin kararlarının bağlayıcılığına ilişkin 153'üncü maddeye
de aykırıdır. Burada kamu yararı yoktur. Hizmetin gerekleriyle
bağdaşmamaktadır." Bunları göre göre, tekrar getiriyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bu yapılan, kurnazlık. Ben
burada şunu yapmak isterdim aslında, bu Mecliste şunları tartışmak
isterdim: Üniversiteleri nasıl geliştiririz, sorunları nasıl çözeriz,
eğitimi nasıl nitelikli hâle getiririz?
Üniversitelerin döner sermayelerine el koyuyorsunuz,
araştırma fonlarını kaldırıyorsunuz, üniversitelere asılsız soruşturmalar
açıyorsunuz. Amacınız sorun çözmek değil, amacınız burada gerginlik
yaratarak, militan tabanınıza mesaj verip, militan tabanınızı
diri tutmak, "bak, biz yapıyoruz, ama, birileri engel oluyor"
dedirtmek. Bunu yapıyorsunuz, topluma hizmet etmiyorsunuz.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Çok doğru konuşuyorsun
Muharrem.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bu tartışma, böyle bir inatlaşma,
artık, aklın dışına taşmıştır bu, bilimin dışına taşmıştır.
Ben, size, daha önce bu Meclisin kürsüsünden,
1400 yılında Semerkant Medresesinden örnek verdim: Rektör yardımcısını
zamanın hakanı görevden aldı diye, rektör istifa ediyor, hakan
özür diliyor, rektör yardımcısını geri atıyor. 1587 yılında, Buhara
Medresesinde, gizli oyla rektör seçimi yapılıyor. Beş yüz yıl geriden
takip ediyorsunuz dünyayı, beş yüz yıl, altı yüz yıl geriden takip
ediyorsunuz dünyayı.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - O günün rektörünü getir
de, biz de özür dileyelim.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Şimdi, tabii ki, Sayın
Cumhurbaşkanı, Sayın Millî Eğitim Bakanıyla ilgili, bazı şeylerde
istemeyebilir devreye girmesini.
Bakın, ben size bazı yazılar okuyacağım:
"Atatürk'ü sevmek için bütün geçmişi ayaklar altına almak zorunda
olmadığımız gibi, bu ülkede yaşayan herkesi ille de Atatürk'ü sevmek
zorunda bırakmak gibi bir mecburiyetimiz de yoktur. Zorladığınız
zaman, o insanları münafık edersiniz."
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Kim demiş bunu?
MUHARREM İNCE (Devamla) - Okuyacağım daha.
"Fatih'e, Yavuz'a, Abdülhamit'e, Vahdettin'e,
hatta Mevlânâ'ya küfretmenin serbest olduğu, hatta fazilet sayıldığı
bir ülkede, siz, insanlara 'Atatürk'e küfretme' dediğiniz zaman samimiyetinize
inanmazlar."
Bu ülkede Mevlânâ'ya, Fatih'e, Yavuz'a, bunlara küfreden
yok; yok bunlara küfreden. Kimse küfretmez bu ülkede Fatih'e. Bu ülkede
Mevlânâ'ya kim küfreder!
Bakın, çok ilginç, okuyacağım şimdi: "Atatürk,
bir asker ve devlet adamıydı. Onun altı okta topladığı prensiplerin
hiçbiri kendi icadı değildi. Bize anlatıldığına göre, bir zamanlar
kapkara bulutlar ülkemizi sarmıştı. Gökler gülümsemek bilmiyordu.
Samsun'dan bir güneş doğmuştu ve bu güneş bütün düşmanların gözünü
kamaştırıp kaçırdığı gibi, padişahı ve halifeyi de kovmuştu. Çocukluğumda,
dümeni kırık, pusulasız, sisten yararlanarak İngiliz zırhlılarını
atlatacak kadar becerikli olan Bandırma Vapuru'nda kaptanla baş başa
soğuktan titreyen bir Mustafa Kemal düşünürdüm; çünkü, bana böyle
anlatılmıştı. Çocuklara, tarihi, destanlaştırarak, romantize
ederek anlatabilirsiniz; ancak, çocuk, büyüyünce anlatılanları
sorgulamaya başlar -bak, dikkatinizi çekerim- İngilizlerin, Fransızların
ve İtalyanların, hiç de öyle, ordularla, silah zoruyla çıkarılmadıklarını
öğrendiği zaman tarih kitaplarında anlatılan millî mücadele şaibe
altına girmez mi? Atatürk büstlerinin önünde esas duruşa geçip saygı
duruşunda bulunurken, özel defterlere yazdığımız yazılarda neredeyse
onun ruhaniyetinden yardım isterken, istimdat ederken bizim yaptığımızın
adı nedir Allah aşkına?"
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın İnce, konuşmanızı tamamlayınız.
Konuşmadığınız süreyi de ilave ettim. Buyurun.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Bu metin, Türkiye Günlüğü,
28 Mayıs 1994. Yazarı Hüseyin Çelik.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Gaflet ve dalalet
ve hatta hıyanet!
ATİLA EMEK (Antalya) - Pes doğrusu, pes!
CANAN ARITMAN (İzmir) - Bravo!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Takdirlerinize sunarım.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakan, yazıklar
olsun!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Tabii ki rektör atamayacak.
Tabii ki Millî Eğitim Bakanı bu rektör atamalarında görev almayacak.
Bundan daha doğrusu olabilir mi? Bu ülkenin mahkemeleri de, bu ülkenin
Cumhurbaşkanı da en doğrusunu yapıyor.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Hüseyin Çelik, yazıklar
olsun!
HASAN ANĞI (Konya) - Türk parasından Atatürk resmini
kim kaldırdı, onu söyle.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
yine, bakın yasaya nasıl aykırı iş yapıyorsunuz: İstanbul Millî
Eğitim Müdürlüğü diyor ki: "Okullarda spor kulübü kurun."
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakan, eğer
söylediysen istifa et, eğer bunu söylemişsen yazıklar olsun!
MUHARREM İNCE (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
oysa, burada, biliyorsunuz ki, hepimiz Dernekler Kanunu'nda
"Kamu kurumlarının adıyla dernek ya da vakıf kurulamaz…" Bu
konuda ceza getirdik. Ne yazık ki, İstanbul Millî Eğitim Müdürlüğü
okullara yazı yazıyor, "Dernek statüsünde spor kulübü kurun."
diyor. Yani… Ve valilik onayı var
bu konuda, valilik onayı var. Böyle bir… Bütün belgeler elimde. Bu Bakanlık
ilk kez böyle yönetiliyor arkadaşlar.
Yine, Vakfıkebir'de meşhur "Adnan Hoca"
olarak bilinen… 5 kilogram kitabın bir tanesi, 5 kilogram, birinci
hamur kâğıda basılı. Bunların parası nereden geliyor? Bilimsel midir,
değil midir? Hangi bakanlığın hangi birimi buna izin vermiştir? Bütün
öğretmenlere her yerde dağıtılıyor bunlar, Türkiye'nin her yerinde.
Ama, Sayın Bakanın bunlardan haberi var mı, yok mu, doğrusu çok merak
ediyorum.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Var tabii…
MUHARREM İNCE (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
geçtiğimiz günlerde, burada, bakın Yüzellilikler'den bir şiir okudu
Sayın Bakan. Yüzellilikler'den ben de bir şey okuyayım. Onlardan
birisi de Refik Halit Karay'dır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın İnce, süreniz tamamlandı. Ek süreyi
de vermiştim. Teşekkür ederim.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Başkan, dört cümle…
BAŞKAN - Başka bir defasında okuyun o zaman.
MUHARREM İNCE (Devamla) - Dört cümle Sayın Başkan.
Şunu okuyabilir miyim?
BAŞKAN - Yok.
Evet…
MUHARREM İNCE (Devamla) - Sayın Başkan, çok eksik
kalıyor. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın İnce, tamam. Süre tamamlandı, söylemiştim.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Teşekkür etsin bari Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet adına, Millî Eğitim Bakanı Sayın
Hüseyin Çelik.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle, görüşülmekte
olan yasa tasarısının hayırlara vesile olmasını diliyorum. Yüce
Meclisinizi, heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Senin olduğun yerde hayır
mı kalır?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, önce, bazı milletvekili arkadaşlarımızın "Birçok
karar salt çoğunlukla verilirken, şu anda iş başında olan, daha doğrusu
kurulmuş olan üniversitelerin rektörleri atanırken salt çoğunlukla
Yükseköğretim Kurulu karar veriyor da niçin kurucu rektörler dörtte
3'lük bir çoğunlukla atanıyor" sorusuna müsaade ederseniz cevap
vereyim.
Bildiğiniz gibi, şu anda Yükseköğretim Kurulunun
3'e indirerek Sayın Cumhurbaşkanına arz ettiği 6 rektör adayı üniversite
öğretim üyeleri tarafından seçilerek oraya geliyor. Onlar seçime
giriyorlar, öğretim üyelerinin oylarıyla 6 kişi Yükseköğretim Kuruluna
gönderiliyor, Yükseköğretim Kurulu salt çoğunlukla bunları 3'e
indiriyor, 6 olan adedi 3'e indirerek Sayın Cumhurbaşkanına arz
ediyor. Ancak, kurucu rektörler, kurucu, üniversitelere rektör
atanmak üzere belirlenen adaylar hiçbir şekilde seçime tabi tutulmayacağı
için, tamamen YÖK üyeleri tarafından belirleneceği için, onların
nitelikli bir çoğunlukla seçilmesi akla, mantığa uygun olan bir,
kesinlikle, uygulamadır.
Değerli arkadaşlarım, Millet Meclisindeki milletvekillerinin,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin cumhurbaşkanını seçmesini eğer
bununla karıştırırsanız yanlış bir sonuca varırsınız. Buradaki
550 milletvekili, tesadüfler sonucu toplanıp buraya gelmiş olan
rastgele bir çoğunluk değildir…
MUHARREM İNCE (Yalova) - Profesörler tesadüfen
mi geliyor Sayın Bakanım?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - …milletin
oylarıyla seçilmiş gelmiş insanlardır.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Herhâlde, herhâlde öyle geliyor
yani.
CANAN ARITMAN (İzmir) - YÖK nasıl oluşuyor Sayın
Bakan?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Milletin
oylarıyla buraya seçilmiş gelmiş olan insanların nitelikli çoğunlukla
Cumhurbaşkanını seçmesinde de bir gariplik yoktur.
Şimdi, bir arkadaşımız, burada konuşulan mevzu
ne olursa olsun, üzerinde konuştuğumuz yasa tasarısı veya teklifi
ne olursa olsun, bir yerlerden bir şeyler buluşturarak buraya gelip
sizlere, sizlerin huzurunda bunu ifade ediyor. Buna bir şey demiyorum.
Sevgili arkadaşlar, bakın, sözü edilen makale,
evet, benim tarafımdan yazılmış, 1994 yılında Türkiye Günlüğü dergisinde
yayımlanmış. Ben, doçentlik sınavına girerken, bunu bilimsel bir
eser olarak 5 üniversite profesörüne göndermişim ve bu, bir bilimsel
makale olarak orada değerlendirilmiş. Bütün makalenin -mademki
arkadaşımız almış- bütün detaylarını da ben bütün arkadaşlarıma
şimdi dağıtmaya hazırım, sizlere arz edeceğim.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Ben de dağıtacağım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın,
önünü arkasını keserek, cümlelerin önünü arkasını keserek eğer
bir değerlendirme yaparsanız…
Bakın, değerli arkadaşlar, ben diyorum ki, Atatürk'e
saldırmanın, Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti devletinin millî lideri
olduğunu inkâr etmenin, Atatürk'ün, millî mücadelenin komutanı olduğunu,
başkomutanı olduğunu inkâr etmenin büyük bir densizlik olduğunu
ifade ediyorum o yazımda. Ancak "sevmek" fiilinin kanunlarla
mümkün olmayacağını "sevmek" fiilinin gönülle ilgili olduğunu,
insanlara zorla bir şeyi sevdirmeye kalkıştığınız zaman, onları
maskeli, ikiyüzlü hâle getireceğinizden söz ediyorum ve bu dünyadaki
bazı uygulamaları da buna örnek veriyorum ve orada şunu diyorum:
Bakın, sevginin yatağı olan, sevginin mekânı olan gönüller, bütün tarihimizi
kucaklamak için yeterlidir. Atatürk'ü sevmek adına geçmişe ve tarihe
saldırmanın veya tarihi yükseltmek, yüceltmek adına Atatürk'e saldırmanın
büyük bir yanlışlık olduğunu, ben, bu makalede ortaya koyuyorum.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Makale burada ya!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi,
benim anlattığım şey şudur: İlkokul çocuklarına, ilkokul kitaplarında
tarihi romantize ederek anlatırsanız, üniversite yıllarına geldikleri
zaman, tam manasıyla gerçekleri gördüklerinde, eğer gerçek tıpatıp
böyle değilse -bakın, her millet, kendi tarihini sevdirmek için uğraşır-
o zaman, hayal kırıklığına uğrayabilirler. Atatürk'le birlikte
Samsun'a giden Bandırma Vapuru içerisinde birçok kurmay subayın olduğunu
hepimiz biliyoruz.
Şimdi, özellikle bazı şairlerin, bazı yazarların
zamanında meseleyi ifade etme biçimini eleştirmek üzere yazdığım
bir yazıdır. Burada Atatürk'le, Atatürkçülükle ilgili bir sıkıntının
olmadığını kişinin kendisi de biliyor aslında. Dolayısıyla, buralardan…
Bakın, değerli arkadaşlar, tekrar bir şeyin altını
çizmek istiyorum, bütün milletin huzurunda ifade ediyorum: Ben,
hep söyledim arkadaşlar, gerçekten, Atatürk'ün devlet adamı kişiliğini,
Atatürk'ün komutan kişiliğini, Atatürk'ün gerçekten dünya liderleri
arasında saygın yere sahip olan bir insan olarak yerini, bu milletin
mensupları takdir eder, bunu bilirler; ancak, daha önce bu Meclis
kürsüsünden bir şey söylemiştim, demiştim ki: Türkiye'de Atatürkçüler
var, Atatürkçü geçinenler var, bir de Atatürk'ten geçinenler var. Atatürk'ten
geçinmenin kimseye faydası yoktur. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ATİLA EMEK (Antalya) - Bırak! Bırak! Bırak bu lafları
ya!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sevgili
arkadaşlarım…
MUHARREM İNCE (Yalova) - Dindarlar var, dindar geçinenler
var, bir de dinden geçinenler var.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Siz hangi gruba giriyorsunuz?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sevgili
arkadaşlarım, bir şey daha söyleyeyim…
ATİLA EMEK (Antalya) - Bu tartışma, bir Sayın Bakan
olarak…
CANAN ARITMAN (İzmir) - Bir de dindar geçinip malı
götürenler var.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, şimdi…
ATİLA EMEK (Antalya) - Türkiye'nin Millî Eğitim Bakanı
olarak…
CANAN ARITMAN (İzmir) - Yakışmadı Bakan, hiç yakışmadı.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Hayır,
bundan…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Ayıp, ayıp!
ATİLA EMEK (Antalya) - Ayıp ya!
MUHARREM İNCE (Yalova) - Dindarlar var, dindar geçinenler
var, bir de dinden geçinenler var.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Şimdi,
sevgili arkadaşlar, bir dakika… Bir dakika canım… Bir dakika…
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Rahatsız
olmanıza gerek yok değerli arkadaşlarım.
Bakın, sevgili arkadaşlar, ben bir akademisyenim.
Akademisyen olarak bir meseleye bakarken, siz ortaya bir bakış açısı
koyabilirsiniz, bir şeyi sorgulayabilirsiniz, şu taraflarını
da görün diyebilirsiniz. 1994 yılında ben bu makaleyi Türkiye Günlüğü
dergisinde yazmışım. Burada bir suç unsuru olsa, bir yanlış olsa…
MUHARREM İNCE (Yalova) - Suç var demedim zaten.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın,
suç unsuru olsa…
MUHARREM İNCE (Yalova) - Suç var demedik.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - …bu
memleketin savcıları var, bu memleketin hukuku var.
ATİLA EMEK (Antalya) - Hınç var, hınç.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Hınç var, suç yok.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ben
bunu bilimsel bir makale olarak…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Kin var.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın,
bilimsel bir makale olarak öğretim üyelerine, YÖK tarafından, Üniversitelerarası
Kurul tarafından belirlenen 5 öğretim üyesine bunu bir bilimsel
makale olarak göndermişim, bunlar, bunu bilimsel bir bakış açısı
olarak değerlendirmiş ve netice itibarıyla, burada herhangi bir
itiraz söz konusu olmamış.
Hepimiz, bakın, altı ok…
Değerli arkadaşlar, laiklik prensibi, buna ister
laiklik, laisizim deyin ister sekülarizm deyin, sekülarizmin Türkiye'de
icat edilmesi ne Atatürk'le birlikte olmuştur ne de Atatürk'ten sonra
olmuştur, bu, yeryüzünde olan bir şeydir. Benim üzerinde durduğum
şey budur. O altı ok ilkesi dediğimiz ilkeler ilk defa icat edilmiş
şeyler değildir.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Biz icat ettik demiyoruz,
bizim değerimiz, vazgeçilmezimiz diyoruz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Benim
söylediğim bu, ama, siz bunu kabul etmiyorsanız kabul etmeyebilirsiniz,
benim her… Bakın, değerli CHP'li arkadaşlar, benim veya bizim bütün
fikirlerimize, bütün fikirlerime şüphesiz ki katılmak zorunda
değilsiniz, biz de sizin bütün fikirlerinize, görüşlerinize katılmak
zorunda değiliz. Zaten mesele şudur değerli arkadaşlarım: Eğer hepimiz
aynı fikirde olsaydık, bütün hepimiz meselelere aynı şekilde bakmış
olsaydık, hepimiz aynı partide olurduk. Biz sizinle farklı partilerde olduğumuza göre...
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Atilla Yayla gibi düşünüyorsunuz,
Atilla Yayla gibi.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - …
bu meselede farklı kulvarlarda olduğumuza göre…
ATİLA EMEK (Antalya) - Biraz daha açık olalım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) -
…biz fikirlerimizi söylerken sizden izin falan almayacağız.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Herhâlde yani.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Biz
yazarken, çizerken de sizden izin almayacağız. Bu, gizli saklı…
MUHARREM İNCE (Yalova) - Biz de yazıları okurken
sizden izin almayacağız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın,
bu, gizli saklı yapılmış bir şey değil.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Çarpıtmayın, takiye yapmayın.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Türkiye
Günlüğü dergisi herkesin bildiği bir dergidir. Meselenin bu şekilde
değerlendirilmesini arz ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
ATİLA EMEK (Antalya) - Millî Eğitim Bakanlığının
tarifi bu!
BAŞKAN - Şahsı adına Çorum Milletvekili Murat
Yıldırım.
Sayın Yıldırım, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MURAT YILDIRIM (Çorum) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Kanun'un 3'üncü maddesi
üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
15 ile üniversite kurulmuştur; bunlardan birisi
de, benim seçim bölgem olan Çorum'daki Hitit Üniversitesidir. Sabahlara
kadar çalışarak 15 ile üniversite kuran Meclise, milletimizin takdirini
kazanmış bu Meclise teşekkür ediyorum.
Yeni üniversiteler kurulmasına ilişkin olarak
çıkardığımız yasa, milletin beklentileriyle örtüşen bir düzenleme
idi. Bu illerimize üniversite kurulması konusu her zaman birinci
öncelikli mesele olmuştur. Son yirmi-yirmi beş yıldır gelip geçen
iktidarın tamamı bu illere üniversite sözü vermiş, ancak AK Parti
iktidarı zamanında gerçekleşmiştir. Meydanlarda ne söylendiyse
gereği yapılmıştır; fakat, milletimizin üniversite sevinci âdeta
kursaklarında kalmıştır. Gelgitler, yapbozlar milletimize üniversite
sevincini doyasıya yaşatamamıştır.
Değerli milletvekilleri, bunun müsebbibi olanlar
milletin vicdanında yargılanacaktır. Milletimizin tepkisini
çekmektedirler. Her platformda bu konu dile getirilmektedir. Öğretim
üyesinden okutmanına, hizmetlisinden tüm üniversite personeline
ve on binlerce öğrenci rektör seçimine ilişkin bu yasayı dört gözle
beklemektedir.
Birileri çıkıyor "Hükûmet rektörleri atarsa
taraf olur, YÖK atarsa taraf olmaz." diyorlar. Oturdukları koltukları
milletin aleyhine, kendilerinin ve ideolojilerinin lehine kullanma
hastalığından vazgeçmelidirler.
"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir."
sözünü hatırlatmak isterim. Egemenliği makamlara, kurumlara bırakmak,
millet iradesine karşı olmak demektir. Makamlarını milletin aleyhine
kullanan, kendilerini koltuklara hapseden düşünce sahipleri,
milletin vicdanında yargılanmaktan kurtulamayacaklardır. Hâlâ
kendi zihinsel düşüncelerini milletten üstün görenleri, milletin
istek ve arzularına göre hareket etmeye davet ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu Meclisin
üniversite kurmasına karşı olmayan zihniyet, o üniversitenin yönetilmesine
sıra gelince neden şaşmaktadırlar? "Rektörü YÖK atasın" diyorlar.
Aslında bunu söyleyenler, arkalarını döndüklerinde YÖK'e en büyük
eleştiriyi getiren insanlardır. Sırf ideolojik bakışlarının ürünü
olarak bu sözü söylemektedirler.
Millet YÖK'ü eğitimin önündeki en büyük engel ve
kambur olarak görmektedir. Bırakın rektörleri atamayı, millet,
YÖK'ün bir an önce kaldırılmasını talep etmektedir. Buna rağmen, bu
yasa, YÖK'ün belirleyeceği 6 profesör arasından, Millî Eğitim Bakanlığınca
seçilecek 3 kişiden 1'inin Cumhurbaşkanınca atanmasını öngörmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; rektörlük
seçiminde yaşanan belirsizlik sebebiyle, üniversiteye destek veren
halkımızın şevki kırılmaktadır. Milletin menfaatleri birilerinin
heva ve heveslerine göre şekillenmemelidir. Çorum'da bugüne kadar
açılan fakülte ve yüksekokulların tüm iç donanımını milletimiz
sağlamıştır. Kampüs alanı, yeni yatırımlar ve kurumsallaşma gibi
önemli işler rektörü beklemektedir. 600 bin nüfuslu Çorum halkı da,
Meclisten ve ilgili makamlardan bu yasanın bir an önce çıkarılması
ve onaylanmasını istemektedir.
Malum üniversite yapısı ve sistemi Türkiye Cumhuriyeti'ne
yakışmamaktadır. Bu yapıyla ortaöğretimden mezun olan yüz binlerin
üniversite kapılarında yığılmasının önüne geçilmesi mümkün gözükmemektedir.
Yükseköğretimde kronikleşen sorunların başında binlerce gencin
üniversite eğitimine devam imkânı bulamaması gelmektedir. Devam
edenler ise gerekli imkânlar sağlanmadığı için yeterli eğitim alamamaktadır.
Bazı üniversiteler, bilimsel gelişmenin adresi
olmaktan çıkmış, kavgaların ve huzursuzlukların mekânı hâline gelmiştir.
Yine bazı üniversitelerimiz, ihaleye fesat karıştırma, yolsuzluk,
usulsüzlük ve keyfî uygulamalarla ülke gündemini meşgul etmektedir.
Yandaş, akraba ve ideolojik ilişki zincirleri, bazı üniversitelerimizin
ismiyle birlikte anılır olmuştur.
Gelecekleri ve konumları rektörlerin iki dudağı
arasına sıkışmış insanlardan bilim üretmelerini bekleyemeyiz. Maalesef,
bu denli olumsuz görüntünün birinci nedeni, olağanüstü bir dönemin
ürünü olan YÖK'tür. Mevcut yapıyla, özgür, çağdaş üniversiteye kavuşmak
mümkün gözükmemektedir. YÖK, yeniden yapılandırılmalıdır. Bilime
ve emeğe öncelik verecek bir düzenlemeyle üniversiteler özgürleştirilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldırım, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MURAT YILDIRIM (Devamla) - İnsanların kılık kıyafetleri,
siyasi görüşleri, rektörlük seçimlerinde verdikleri oyun rengi,
bilim üretiminin önünde set olmamalıdır. Muasır medeniyet idealine
ve hedefine ulaşmak için, gelin, hep birlikte ortak bir konsensüs sağlayalım,
üniversite reformunu da gerçekleştirelim. Bu Parlamento, bu iradeyi
gösterebilecek durumdadır. Tarih, tarihin seyrini değiştiren insanlarla
yazılır. Sizleri, tarihin seyrini değiştirmeye davet ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, milletimize
verdiğimiz sözü yerine getirdik ve on beş üniversiteyi kurduk. Bu
konuda milletimizin takdir ve teveccühlerine mazhar olan Başbakanımız
ve Millî Eğitim Bakanımıza, emeği geçenlere tekrar teşekkür ediyorum.
Rektörlerle ilgili konunun bir daha Meclis gündemine gelmemesi
dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına ikinci konuşmacı, Düzce Milletvekili
Metin Kaşıkoğlu.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; özü itibarıyla, yeni kurulacak, yeni kurulmuş
olan 15 üniversitenin kurucu rektör adaylarının seçim usullerini
tanzim eden 1276 sıra sayılı Yasa'nın 3'üncü maddesi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
AK Parti İktidarı olarak eğitim ve öğretime verdiğimiz önem doğrultusunda,
dönemimizde çağdaş uygarlığın temel direği olan gençlerimizin
eğitimi için gerçekleştirdiğimiz reformlar ortadadır. Hükûmetimiz,
15 devlet üniversitesi, 2 vakıf üniversitesi ve meslek yüksekokulları
hariç olmak üzere, 145 yükseköğretim biriminin kurulmasına vesile
olmuştur. 5 vakıf üniversitesi de kurulma aşamasına gelmiş bulunmaktadır.
Buna ilaveten, geçmiş iktidar dönemine kıyasla yurt dışı burs ve
kontenjanlarının sayısı çok yüksek oranda artırılmıştır. 2006 yılından
başlamak üzere, her yıl 1.000 öğrencinin yüksek lisans ve doktora öğrenimlerini
görmek için yurt dışına gitmesi planlanmış ve bizzat uygulamaya geçirilmiştir.
Yine, önceden yurt dışı eğitimleri alan öğrencilerimizin veya dış
ülkelerde akademik hayatlarını devam ettiren değerli bilim adamlarımızın
ülkelerine dönmeleri için teşvik verilmiş, ödemede büyük zorluklar
içinde bulundukları burs miktarlarının faiz borçları silinerek
bu sorun da çözüme kavuşturulmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de,
hâlen 15 yeni kurulmuş üniversiteyi hariç bırakırsak, 53'ü devlet,
24'ü vakıf olmak üzere toplam 77 üniversitemiz bulunmaktadır. 73
milyon nüfusa sahip olan ülkemizde, her yıl 1 milyon 800 bin öğrencinin
üniversite sınavına girdiğini, ancak bunların 1 milyon 500 bininin
üniversite kapılarından dönmek zorunda kaldığını düşünecek olursak,
büyük bir özveri ve gayretle çalışarak 30/12/2005 tarihinde, 5447 sayılı
Yasa'yla, 15 ilimizde 15 yeni üniversitenin kurulması ve bunun kanunlaştırılmasının
ehemmiyetini daha iyi idrak etmiş oluruz. Nitekim, vaat edilen üniversitelerimizin
inşası en kısa zaman dilimi içerisinde tamamlanmıştır. Bu sayede,
binlerce gencimize eğitim ve öğretimde güzel bir fırsat doğmuştur.
Kendilerinin geleceği için bir umut ışığı ufukta belirmiştir. Yine,
kendilerinin geleceği için umut ışığı ufukta belirmişken, yeni kurulan
üniversitelerimizle birlikte 20.305 akademik, 8.426 idari ve 175 döner
sermaye olmak üzere, toplam 28.906 gencimizin ve vatandaşımızın da
üniversitelerimizde görev yapmasına imkân tanınmış olmaktadır. Lakin,
gençlerimizden, akademisyenlerimizden ve kamuoyundan büyük takdir
gören ve sevinçle karşılanan bu husus, maalesef rektör atamalarına
takılmış ve sekteye uğramıştır. Böyle, bir yıldır tartışılan 15 yeni
üniversitenin kurucu rektör atanmasına ilişkin düzenleme hükme
bağlanamamış ve üniversitelerin fiilen ve resmen kurulmalarına
rağmen rektör atamaları maalesef bugüne kadar gerçekleştirilememiştir.
Yükseköğretimin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması konusunda
iktidarımızın bütün çalışmalarının rektör seçimlerine kilitlenmesi
gerçekten büyük bir talihsizlik ve zaman kaybı olmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1981'de
çıkarılan 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'yla tüm yükseköğretim
kurumları YÖK çatısı altında toplanmıştır. Zira, Anayasa'nın
131'inci maddesi açık ve net bir şekilde üniversitelerin planlamasını,
denetlenmesini ve kurulmasını YÖK kurumuna devretmiştir. Ancak,
yirmi altı yıldan bu yana faaliyet gösteren bu kurumun üniversitelerimizi
ne kadar iyi düzenlediği ve denetlediği maalesef belirli değildir.
YÖK'ün kendi içerisinde bile uzlaşamaması, ikili
standart uygulaması, antidemokratik bir yapıya sahip bulunması,
mevcut YÖK Kanunu ve yapısının üniversitelerin bilimsel ve idari
özerkliğini kısıtlaması gibi sert eleştiriler yalnız bizim iktidar
dönemimize ait olmamıştır. Bilakis, uzun zamandan beri devam eden
sistem hatası ve YÖK'ün inatla bu değişime direnmesi bugün Türkiye'nin
çağdaşlaşmasına ve ilerlemesine yönelik en büyük engellerden biri
olarak algılanmaktadır. YÖK'ün sadece yeni üniversitelerin rektör
atamalarına ilişkin değil, kendi içerisindeki atamalarında ve dekanlarla
ilişkilerinde bile konsensüs sağlayamaması hayret vericidir. Bilim
adamları ve yöneticiler, başhekimler, dekan yardımcıları, başhekim
yardımcıları ve benzeri görevde bulunanlar mücadele etmekten,
gerilimden bıkmışlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kaşıkoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Geçtiğimiz günlerde, hepimizin malumu olduğu
üzere, YÖK'ün kararını protesto ederek 20 yönetici istifa etmiş,
Ankara Üniversitesi Rektörü Nusret Aras, YÖK Başkanıyla arasındaki
gerilimi net bir şekilde kamuoyuna duyurmuştur. Gördüğümüz üzere,
YÖK'ün kendi içerisinde bir iç savaş yaşandığı herkesin takdirindedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer
bir husus ise Sayın Cumhurbaşkanı Necdet Sezer'in vetolarıdır. Kendisinin
vetolarını bizim Hükûmet dönemimizde yoğunlaştırdığı artık herkesin
kabul ettiği bir gerçektir. Önceki döneme kıyasla bizim dönemimizde bu sayı
neredeyse 2'ye katlanmıştır. Lakin, Sezer'in öne sürdüğü mevcut veto
gerekçelerinin sağlam dayanakları mevcut değildir. Hepimizin
bildiği gibi, bizim hazırladığımız yasa önerisi yeni olmadığı
gibi, Anayasaya ve uygulamaya aykırı bir tarafı da bulunmamaktadır.
Evvelce kurulan 22 üniversitenin kurucu rektör
atamaları, YÖK'ün dâhil edilmediği sistemle atanmasına rağmen, aynı
mevzuata dayalı yeni kurulan 15 üniversitenin kurucu rektörünün
atanmasına ilişkin geçici 1'inci madde, vetolar ve Anayasa Mahkemesinin
iptali ile uygulanamamış…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kaşıkoğlu, metni değil de… Lütfen, Genel Kurula
teşekkürünüzü alayım. O hususlar izah edilmişti biraz.
Buyurun efendim, Genel Kurula hitap ediniz.
METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Türkiye Cumhuriyeti, Anayasa'nın 2'nci maddesi
uyarınca, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlandığına
göre ve bu ülkede tüm kurum ve kuruluşlar da bütün mesnedini kanundan
alan düzenlemeleri hayata geçirmekle görevli olduklarına göre,
bugün, YÖK'ün 4 üniversitenin seçimlerini yapıp, buraya rektör atamasının
kanuni dayanağı bulunmadığını sizlerle paylaşıyor, en kısa zamanda
yeni kurulan üniversitelerimizin rektörlerinin atanma usullerinin
belirlendiği bu Yasa'nın hayata geçirilerek 15 yeni üniversitemizin
gelişmesine, kalkınmasına katkı sağlaması amacıyla, bu Yasa'nın,
ülkemize, milletimize, üniversitelerimize hayırlı olması dileğiyle
tüm yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, hayırlı olsun diyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Ahmet Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, üniversitelere özerklik veren,
bir ölçüde de olsa kurumsallaşmayı getiren reformlardan sonra Anadolu'ya
yayılmaya başlayan üniversiteler toplum üzerinde çok olumlu etkiler
bırakmış, üniversite bulunmayan vilayetlerdeki halk, kendi bölgelerinde
bir üniversite veya yükseköğretim kurumunun açılmasını talep etmeye
başlamışlar, ancak ülke insanının çok büyük çoğunluğunun yükseköğrenim
yapmasını hedefleyen politikalar sonucunda artan üniversite sayısı,
bir dağınıklığı ve kalite sorununu da beraberinde getirmiştir. Bu
dağınıklığı gidermek, kalite ve verimliliği artırmak, koordinasyonu
sağlamak, eğitim, öğretim, araştırma, bilim adamı yetiştirme konularında
uzun vadeli planlar yapmak ve uygulamak amacıyla 1981 yılında 2547
sayılı Yükseköğretim Kanunu çıkarılmış ve bütün bu görevler Yükseköğretim
Kuruluna verilmiştir. Yirmi altı yıllık bu süreçte, Sayın Bakanım,
hedefler hangi oranda tutturulmuştur? Bununla ilgili değerlendirmelerinizi
almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Tütüncü…
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Bu Yasa pratikte kurucu rektör atamasının Millî
Eğitim Bakanına devredilmesi sonucunu doğuracaktır. Bu durumun,
Anayasa'nın üniversitelere tanıdığı bilimsel özerkliğin sağlanması
ilkesiyle bağdaşır bir yönü var mıdır?
İkinci sorum: Bu yasa tasarısı ile getirilen yeni
düzenleme, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerine, ne yazık
ki, uygun değildir. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesince, büyük bir olasılıkla,
yeniden iptal edilecektir. Bu durumda, eğer yeniden iptal edilir
ise, Sayın Bakanımız buraya aynı çerçevede, yani Anayasa Mahkemesi
kararlarına aykırı yeni bir yasa getirmek iddiasında olacak mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Ayvazoğlu…
FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, aracılığınızla
Sayın Bakanımıza şu soruyu sormak istiyorum: Şimdi, görülüyor
ki, aralarında Çorum ilimizin de bulunduğu 15 üniversiteye kurucu
rektör atanacaktır. Bütün tartışmalar, kurucu rektörün atanmasına
ilişkin, Anayasa'ya da aykırı bir şekilde hazırlandığı aşikâr olan
böyle bir Yasa'da Hükûmetin ısrar etmesi şeklindedir. Bu durumda, diyelim
ki, iyi niyetli olarak bu Yasa'nın da geçeceğini, Anayasa Mahkemesinden
dönmeyeceğini kabul etsek -ama bize sorarsanız, biz döneceği iddiasını
tekrarlıyoruz- gerçekten, diğer üniversitelerin içerisinde tıp
fakültesinin de olmadığı, Çorum'da tıp fakültesinin de açılacağı
ve büyük bir altyapı gereksinimi olan Çorum ilindeki üniversitelerimizin
yer alacağı fakültelerin kampüslerinin altyapı şeklinde Bakanlık
tarafından ne zaman ve nerede yapılacağı konusunda somut bir çalışması
var mıdır? Bu konuda Sayın Bakandan bilgi almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Bayındır…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakan, siz,
Türkiye Cumhuriyeti'nin Millî Eğitim Bakanısınız. Biraz evvel Sayın İnce,
Haziran 1994 tarihli, sizin bir makalenizi, yazınızı okudu. Metin de şu anda elimde.
Okuduğum zaman tüylerim diken diken oldu. Atatürk'e ve onun tarihine,
onun devrimine bir Millî Eğitim Bakanının, bu kadar hakaret etmiş
bir insanın, hâlâ sizin o koltukta oturmanızı doğru bulmuyorum. İstifa etmeyi düşünüyor
musunuz?
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) - O senin görüşün.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle şu hususa açıklık getirmek
istiyorum: Burada görüşülmekte olan yasa tasarısı, kesinlikle
bu yetkiyi Millî Eğitim Bakanına veya Bakanlığına devretmiyor. Eğer,
bir ay içerisinde YÖK Genel Kurulu dörtte 3'lük bir çoğunlukla adayları
belirleyemezse o zaman yetki Millî Eğitim Bakanlığına geçiyor.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Pratikte öyle olacak.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli
arkadaşlarım, bakın, YÖK Genel Kurulunun 21 üyesi var. Bunun 7'si
hükûmet kanadından, 7'si Üniversitelerarası Kuruldan, 7'si de Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor. Eğer, Üniversitelerarası Kurul
veya hükûmet on beş gün içerisinde bir kişiyi seçip bildirmezse bu
yetki Sayın Cumhurbaşkanına geçiyor. Bu ve benzeri uygulamalar
ilk defa olmuş bir şey değil.
Bir de, arkadaşlarımın şöyle bir kehaneti var,
onu da yadırgıyorum: Sanki YÖK Genel Kurulunda, hükûmet kanadından
7 kişi, onlar bir blok, kesinlikle şaşmaz, her meselede aynı düşünüyorlar;
Üniversitelerarası Kuruldan seçilen 7 kişi, onlar her meselede
bir blok, bir pakt gibi ayrı düşünüyorlar veya Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından atanmış olan 7 kişi ayrı bir partiymiş gibi hareket ediyorlar
şeklindeki yaklaşım, doğru bir yaklaşım değil. Bugüne kadar görülen
pratik odur ki, makul…
MUHARREM İNCE (Yalova) - Dörtte 3 çoğunluk nerede
var Sayın Bakan?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - …mantıklı
ve meşru her meselede…
MUHARREM İNCE (Yalova) - Yüksek yargı organlarında
var mı, bağımsız kurullarda var mı, nerede var dörtte 3?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bakın değerli
arkadaşlar, hükûmet kanadından seçilen 7 üyeden… Şimdi, bizim
Hükûmet tarafından bugüne kadar 6 üye tayin edildi…
MUHARREM İNCE (Yalova) - 7 tane askeri gönder
oraya, ondan sonra seç!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - …makul
bütün meselelerde YÖK Genel Kuruluyla birlikte hareket ediyorlar,
böyle bir ayrım kesinlikle söz konusu değil, bunu siz üretiyorsunuz.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Önergeyle değiştirin,
salt çoğunluk deyin, biz de kabul edelim. Niye salt çoğunluk demiyorsunuz?
BAŞKAN - Sayın İnce, lütfen efendim, Sayın Bakanın
cevap vermesine fırsat veriniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Bana da çok laf attılar
Sayın Başkanım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Burada,
dediğim gibi, meseleyi sağa sola çekmenin anlamı yok.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Siz de sağa çekiyorsunuz
Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Buradaki
21 kişi, bunlar, gerçekten kendi alanlarında ehliyet sahibi olan insanlardır.
Türkiye'nin menfaatlerini gözeterek bu kararı vereceklerdir.
Diğer arkadaşlarımın sormuş oldukları sorulara
yazılı cevap vereceğim.
Yapılan yorumlarda ifade edilen bazı kelimeler
var, o kelimelerin benimle ilgisi yok, o arkadaşların kendisine
aittir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
II. -YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa
kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkanım, oylamadan
evvel yoklama istiyoruz.
BAŞKAN - Kim istiyor yoklamayı?
Tespit edelim arkadaşları: Sayın Anadol, Sayın
Özyürek, Sayın İnce, Sayın Bayındır, Sayın Kılıç, Sayın Ekmekcioğlu,
Sayın Kamacı, Sayın Gülçiçek, Sayın Sözen, Sayın Arıtman, Sayın Yücesan,
Sayın Seyhan, Sayın Ayvazoğlu, Sayın Kartal, Sayın Tütüncü, Sayın
Uzunbay, Sayın Akyüz, Sayın Özcan, Sayın Ercenk, Sayın Değerli, Sayın
Aslanoğlu, Sayın Atalay, Sayın Oral, Sayın Özbek.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Niye 4 tanesini yazıyorsunuz?
BAŞKAN - Hayır, ayağa kalkmış olan 24 arkadaş vardı,
24 arkadaşı yazdım ben.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - 4 tane fazlayı niye yazıyorsunuz?
BAŞKAN - Yazdım efendim, 24 arkadaşı yazdım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Niye 4 tanesini yazıyorsunuz?
BAŞKAN - Efendim, lütfen…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - 4 tane fazlayı niye yazıyorsun,
4'ü?
BAŞKAN - 4 tane fazla yazmıyorum, ayakta olan milletvekilleri
yoklama istediği için onları yazıyorum. Bu normal, İç Tüzük'e uygun
Sayın Anadol.
Evet, ismini okumuş olduğum üyelerin yoklamaya
girmemelerini istirham ediyorum ve yoklama için dört dakikalık süre
veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yeter
sayısı vardır.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- 15/11/2006 Tarihli ve 5556 Sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu, Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
(1/1268) (S. Sayısı: 1276) (Devam)
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarı'nın tümünün oylamasından önce, oyunun
rengini belirtmek üzere, aleyhte iki söz talebi vardır -Sayın Ümmet
Kandoğan, Denizli Milletvekili; Sayın Osman Coşkunoğlu, Uşak Milletvekili-
ama, bir kişiye söz vereceğim.
Sayın Kandoğan, buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Dünyadaki hiçbir parlamentoda görülmedik ölçüde,
bir kanunu dördüncü kez Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşüyoruz.
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Ne kadar çalıştığımızı
anla.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ve kuvvetle muhtemel,
buradan, biraz sonra, sizlerin oylarıyla geçecek olan, kabul edilecek
olan bu Kanun, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından tekrar Anayasa Mahkemesine
ve oradan da, kuvvetle muhtemel, tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisine
geri gelecek.
Bunu niye söylüyorum? Bunu şunun için söylüyorum:
Anayasa Mahkemesinin daha önce kabul etmiş olduğumuz Kanun'la ilgili
olarak, geri gönderme, yürütmeyi durdurma ve iptal etme gerekçesinde,
üniversitelerin bilimsel ve idari özelliklerinin birlikte düşünülmesi
gerektiğini ve yine, YÖK'ün, rektör seçimlerinde, atanmasında süreç
dışına çıkarılmaması gerektiğinden yola çıkarak, iptal gerekçesi
önümüzde.
Değerli milletvekilleri, bir YÖK-Hükûmet gerginliği,
bir YÖK-Millî Eğitim Bakanlığı gerginliğinden dolayı bir yıldan beri
15 üniversiteyi hayata geçiremedik. Şimdi, burada değerli iktidar
partisi milletvekilleri dediler ki: "YÖK, üniter yapıyı tehdit
ediyor. YÖK, eğitimin önündeki en büyük engel." Ve daha buna benzer
birçok söylemde bulundular.
Şimdi, ben size sormak istiyorum: YÖK'e bu kadar
karşı iseniz, YÖK üniter yapıyı tehdit ediyorsa, eğitimin önündeki
en büyük engel ise, Acil Eylem Planı'nızda altı ve on iki ay içerisinde
YÖK'ün yeniden yapılandırılmasıyla ilgili, millete bir taahhütte
bulundunuz. Geliniz, o taahhüdünüzün karşılığı YÖK ile ilgili
hangi düzenlemeyi yapmak istiyorsanız, buyurun getirin. Biz de,
Doğru Yol Partisi olarak sizi destekleyeceğiz. Diğer siyasi partiler
de YÖK'ten şikâyetçi olduklarını söylediler, onlar da destekleyecekler.
Geliniz, Anayasayı değiştirecek çoğunluğu biz sizlere vereceğiz.
Geliyorsunuz, dört buçuk yıl sonra hâlâ bu kürsülerden, YÖK'ten
şikâyetçi oluyorsunuz. Siz, 355 kişilik bir Parlamento çoğunluğuna
sahipsiniz. Şimdiye kadar söylemiyordunuz, ama, bugün "Bu Kanun'u
AK Parti Hükûmeti çıkardı, bu üniversiteleri AK Parti Hükûmeti kurdu."
diye onu da söylemeye başladınız. Kurarken siz kuruyorsunuz da, bu
Kanun'u ısrarlı buradan geçirip, sonra da Sayın Cumhurbaşkanından
veya Anayasa Mahkemesinden dönme karşısındaki sorumluluğu niye
üzerinize almıyorsunuz?
Tutanaklarımı getirdim. Her geri dönüşte ben konuşmuşum,
ikaz etmişim, yalvarmışım, geliniz bu üniversiteleri hayata geçirelim,
bu üniversitelerin, milletimiz, dört gözle, sabırsızlıkla, hayata
geçmesini bekliyor dediğimiz hâlde, maalesef, kuru bir inat uğruna,
hâlâ bu üniversitelerimiz hayata geçmemiştir. Efendim, YÖK Kanunu'nda
yokmuş, Anayasa'da yokmuş, o nedenle hem Sayın Cumhurbaşkanının hem
de Anayasa Mahkemesinin geri gönderme gerekçeleri havada kalıyormuş.
Değerli milletvekilleri, hukukun temel kuramları
vardır, kuralları vardır. Bunu, hukuk fakültelerinin birinci sınıfında
okuturlar. Çıkarılan kanun objektif hukuk kurallarına uygun olmak
mecburiyetindedir. Evet, biz yasa koyucuyuz. Ama, yasa koyucu da
kanunları yaparken belirli sınırlar içerisinde davranmak mecburiyetindedir.
O zaman yasa koyucu… Her şeyi buradan geçiriyorsak, getirseydiniz
o zaman "21 kişinin oyuyla geçici rektörler seçilebilir"
diye bir hüküm getirseydiniz.
Değerli milletvekilleri, şikâyet ediyorsunuz
"En çok kanun bu dönemde, Sayın Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesinden
döndü." diye. Ama, hepsinde çıkıp söylemişiz. Azıcık hukuk bilgisi,
nosyonu olan herkes bilir ki, bu Kanun da oralardan dönecek.
Değerli milletvekilleri, biraz sonra parmaklarınızı
kaldıracaksınız, parmaklarınızı indireceksiniz ve bu Kanun hayata
geçecek. Ama, ne olacağı belli değil. Vuslat yine bir başka bahara
kalmasın, bu illerde yaşayan vatandaşlarımızın üniversite özlemi
ve arzusu bir başka bahara kalmasın.
Değerli milletvekilleri, YÖK'ün bundan çok daha
önemli konularda karar verme yeter sayısı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - YÖK'ün bundan çok daha
önemli konularda karar vermek için toplantı yeter sayısı 14 ve çoğunluk
sayısı 8. Geçici rektörler dışında bunların çok önemli görevleri
var. O görevleri yerine getirirken istemediğiniz bir sayıdaki
oranı, niçin sadece geçici rektörlerin seçiminde istiyorsunuz?
Bu husus, burada Kanun görüşülürken Sayın Grup
Başkan Vekilinin bir önerisi olarak geldi ve 550 kişilik Türkiye Büyük
Millet Meclisinde biraz sonra, sonu meçhul olan, ne olacağı belli olmayan
bir kanunun kabulü yönünde oylarınızı kullanacaksınız. Ama, ben
bir milletvekili olarak, buradan bir kez daha sizleri ikaz etmek istiyorum:
Geliniz, bu yanlışlıktan dönünüz. Bu üniversiteler -iddia ediyorum
ki tekrar- hayata geçmeyecek. Çünkü, Anayasa Mahkemesinin gerekçeli
kararı açık, Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme kararı açık ve
Sayın Cumhurbaşkanı ve Anayasa Mahkemesi ihsası reyde bulunduklarına
göre, bu Kanun da mutlaka diğerlerinde olduğu gibi geri gelecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben teşekkür ederim.
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
görüşmeler tamamlanmıştır.
Kanun'un tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kanun kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu
olmasını, milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 5'inci
sırada yer alan, Petrol Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
başlayacağız.
5.- Petrol Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/835) (S. Sayısı:
1041) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu 1041 sıra sayısıyla bastırılıp
dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince
bu tasarı İç Tüzük'ün 91'inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu
nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine
geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve
bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde, şu ana kadar Başkanlığımıza,
AK Parti Grubu adına Kütahya Milletvekili Soner Aksoy, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Tacidar Seyhan; şahısları
adına, Konya Milletvekili Hasan Anğı, Aydın Milletvekili Ahmet Rıza
Acar, Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, Denizli Milletvekili Ümmet
Kandoğan, Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan, Düzce Milletvekili
Fahri Çakır talepte bulunmuşlardır.
İlk söz, AK Parti Grubu adına Kütahya Milletvekili
Soner Aksoy'un.
Buyurun Sayın Aksoy.
AK PARTİ GRUBU ADINA SONER AKSOY (Kütahya) - Muhterem
Başkanım, çok kıymetli arkadaşlarım; Petrol Kanunu -sıra sayısı
1041- hakkında grubumuz adına konuşmak için söz almış bulunuyorum. Grubumuzun
görüşlerini arz etmeye çalışacağım. Sözlerime başlarken, hepinize
sevgiler, saygılar sunarım.
Muhterem arkadaşlarım, biliyorsunuz ki, petrol
dünyada son derece önemli, stratejik bir konu. Pek çok siyasi angajmanların,
siyasi hadiselerin, ihtilafların da anlaşmaların da kaynağında
yatan çok önemli bir madde. Ayrıca, petrokimya sanayiinin, yakıt sanayiinin,
enerjinin ve dünyada kullandığımız pek çok saha ve alanı işgal eden
çok önemli bir hidrokarbon. Petrolün ne olduğu hakkında herkeste
çok önemli bilgiler, şuur ve bilincin olduğuna inanıyoruz. Pek çok
savaşların da, pek çok barış ve anlaşmaların da altında petrolün
yattığını biliyoruz. Petrol sahibi ülkelerin zenginliği hakkında
da bilgimiz var. Petrolü olmayan ülkelerin de enerjiyle alakalı sıkıntıları
olduğunu biliyoruz. Petrolün yeryüzünde dağılımının farklı coğrafyalarda
olması dolayısıyla da…
(x) 1041 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
BAŞKAN - Sayın Aksoy, birkaç saniyenizi rica edeyim.
Saygıdeğer arkadaşlarım, Genel Kuruldaki konuşmalar
Sayın Hatibin konuşmasının duyulmasını engelliyor. Lütfen, istirham
ediyorum, sükûneti muhafaza edelim.
Buyurun.
SONER AKSOY (Devamla) - Teşekkür ederim Değerli
Başkanım.
Petrolün yeryüzü coğrafyası üzerinde farklı olarak
dağılmış olması da, temini noktasında, güçlü ve güçsüz devletler
arasında da çok önemli askerî ve siyasi, sosyal ve kültürel münasebetlerin
olmasına, ticari münasebetlerin olmasına sebep oluyor. Dünyadaki
bütün ülkelerin ihtiyacı olan bir enerji kaynağı olması dolayısıyla
da, ayrıca çok önemli bir ticari meta durumunda olup, dünyanın her
köşesinde bu metanın ve buna ait, bu metanın türevleriyle alakalı
pek çok, binlerce malzemenin, binlerce metanın da sınai ve ticari
faaliyetleri oluyor.
Dolayısıyla, günlük hayatımızda, yaşantımızda
son derece önemli olan petrolün, bugün, aranmasıyla, jeofizik araştırmalarıyla
ve istihracıyla, çıkartılmasıyla ilgili olarak, bunu teşvik eden,
yönlendiren, değerlendiren çok önemli bir yasayı görüşeceğiz. Bu
da, Meclisimiz için sanıyorum çok önemli, tarihî bir görev. Bugüne
kadar, böyle önemli bir, enerjiyle alakalı böyle önemli, çok değerli
yasaları Meclisimiz çıkarmış bulunuyor. Bu da, Hükûmetimizin enerjiyle
alakalı politikasında toplumla entegre ve kalıcı yasaları çıkarmak
suretiyle enerji politikasını oturtma girişiminin bir sonucu
olarak da değerlendirilebilir. Çünkü, eğer, enerjiyle alakalı kalıcı
ve entegre politikaları oturtmak istiyorsanız, bununla ilgili
yasaları ortaya koymanız gerekir. Bundan önceki dönemlerde olduğu
gibi, birtakım kararnamelerle, yönetmeliklerle, tebliğlerle bir
meseleyi, özellikle enerji gibi bir politikayı yürütmeye kalkarsanız,
bunlar da, hükûmetlerin veyahut da bakanların inisiyatifinde, sık
sık değişen mevzuatlarla ilerlemesi mümkün olmayan bir enerji politikası
olarak kalır ve yine, bugün, bundan önceki dönemde olduğu gibi, ülkemizde
ciddi bir politika ortaya konmamış olur. Ama, dikkat ederseniz, 2003
yılından itibaren, Adalet ve Kalkınma Partisi, enerji konusunda
ciddi bir politika ortaya koyabilmek için, enerjiyle alakalı bütün
yasaları ortaya koymuş ve bu yasaları adım adım çıkarmıştır. Bu yasalar,
biliyorsunuz, Elektrik Piyasası Kanunu, Doğal Gaz Piyasası Kanunu'ndan
sonra, Petrol Piyasası Kanunu, Bor Enstitüsü kuruluşuyla ilgili
Kanun, Maden Kanunu'nda değişiklik, Uluslararası Hidrojen Enerjisi
Teknoloji Merkezinin kurulması, LPG Piyasası Yasası, Yenilenebilir
Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanılmasıyla
İlgili Yasa ve bugün görüştüğümüz petrol yasası ve şu anda Komisyonumuzda
görüşülmekte olan enerji verimliliği yasası ve yine, Meclisin gündeminde
bekleyen jeotermal enerji ve mineralli sular yasası ve yine, Komisyonumuzda
şu anda bekleyen nükleer enerji yasası. Bütün bunları, bir bütün
olarak baktığımızda, Hükûmetimizin, gerçekten, enerjiyle alakalı
bir politikayı ortaya koymak istediğinin ve politikayla alakalı
da çok ciddi yasaları, değerli Meclisimizin katkılarıyla yasalaştırdığını
görmüş oluyoruz. Bu, cumhuriyet tarihinde ilk defa olan, bütüncül
bir enerji politikasının, ortaya, şeffaf, herkese açık, hukukî bir
metin olarak ortaya konması anlamında, gerçekten takdire şayan
bir olaydır. Bu bakımdan, Hükûmetimize ve bu organizasyonu yapan değerli
Bakanlığımıza teşekkür etmemiz gerekir.
Enerji politikasının ortaya konmasıyla ilgili
bu yasaların içerisinde, hepsi, Türkiye içerisinde uygulanacak
veya dünyayla olan münasebetlerimizde enerjiyle alakalı kalıcı
ve entegre politikaları ortaya koyan esaslardır.
Ben, buradan, bugün konumuz olan petrol yasasına
geçiş yaparken, biraz, petrolle alakalı tarihî, küçük bazı bilgiler
de sizlere aktarmak istiyorum.
Petrol, insanlık tarihiyle alakalı başlangıcın
olduğu günlerden itibaren insanların yakinen bildiği ve günlük hayatlarında
kullandıkları, hatta sağlıkla alakalı hususlarda kullandıkları
ilk doğal malzemelerden birisi. Hatta, bazı kayıtlarda da mevcuttur,
Hazreti Nuh'un gemisinin kalafatlanma işleminde bu ziftin kullanıldığı
da ifade edilmektedir. O günden bugüne yakıt olarak, ilaç olarak, çeşitli
şekillerde aydınlatma vasıtası olarak kullanılmış ve günümüze
kadar gelmiştir.
Bu süreç içerisinde, Osmanlı döneminde (1512) Yavuz
Sultan Selim'in tahta geçtiği dönemden itibaren de Osmanlı sultanlarının
nizamnamelerinde ve Osmanlı sultanlarının fetvalarında
"neft" adıyla yer almıştır. Neft, Osmanlıca, bugünkü kullandığımız
"petrol" anlamınadır ve kayıtlarda, neftle alakalı Osmanlı
nizamnamelerinde pek çok esasların, layihaların, kayıtların olduğunu
görüyoruz.
1512 yılından itibaren günümüze kadar, petrolle
alakalı dünyada büyük gelişmeler olmuş, petrolün kıymeti ve alakası
her gün geçtikçe anlaşılmış ve daha sonra da insanlar, bunu, demin
arz ettiğim şekilde, hayatlarının en önemli unsuru olarak kaydetmişlerdir.
Türkiye'de, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk dönemlerinde
de petrolle alakalı yasalar çıkartılmış, önemine binaen konu ele
alınmıştır. İlk yasa 792 sayılı Yasa olup, 1926 yılında çıkartılmıştır
ve Hükûmete petrolle alakalı yetki veren, aramayla alakalı yetki veren
bir yasadır. Daha sonra 20 Mayıs 1933'te Altın ve Petrol Arama İdaresi
kurulmuştur 2189 sayılı Kanun'la. Bu, 1939 yılında MTA'nın kurulması
şeklinde devam etmiş, 2804 sayılı Kanun'la MTA kurulmuş ve Altın ve
Petrol Arama İdaresi de MTA'nın emrine verilmiştir. Daha sonra, 14
Şubat 1941'de Petrol Ofisi kurulmuş ve petrolle alakalı işlemler Ticaret
Bakanlığına bağlı olan bu Petrol Ofisiyle beraber yapılmaya başlanmıştır.
Ancak, bu arada, MTA sondaj işlerine ağırlık vermiş, Petrol Ofisi de
ithal, dağıtım, depolama, rafinaj ve satışla görevlendirilmiştir.
Bu, tamamen, gördüğünüz gibi, devletin o günkü imkânlarla ele almış
olduğu, özel sektörün pek yer almadığı bir eylemdir.
Daha sonra, tabii, savaşların yapılışı, petrolün
otomotiv sanayisinde kullanılır olması, yakıt sanayisinde, elektrik
üretiminde kullanılmış olması ve petrokimya sanayisinin gelişmiş
olması, petrolle alakalı daha teferruatlı yasalara olan ihtiyaç
nedeniyle 1954 yılında 6326 sayılı Yasa çıkarılmış ve bu Yasa'yla
beraber Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı kurulmuştur. Arkasından
TÜPRAŞ, Petrol Ofisi, BOTAŞ, DİTAŞ, Denizcilik İşletmeleri ve İGSAŞ
gibi kurumlar, bu sahada taşımadan üretime kadar çeşitli safhalarda
görev almıştır ve bunlar bağlı ortaklıklar hâlinde çalışmışlardır.
Daha sonraları, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı sadece arama
ve sondaj işleriyle görevlendirilmiş, bağlı diğer ortaklıklar da
rafinaj, taşıma, dağıtım, pazarlama gibi hizmetlere yönlendirilmiştir.
1954'te yürürlüğe giren 6326 sayılı Yasa, bugüne
kadar 106 defa değişikliğe uğramıştır. Pek çok maddeleri defalarca
değiştirilmiş, 1957, 1973, 1983, 1994, 1995 ve en sonunda da 2003 yılında,
bizim, burada, Sayın Meclisimizle beraber yapmış olduğumuz değişiklikle,
106 defa değişikliğe uğramıştır.
İşte, bizim 2003 yılında yapmış olduğumuz değişiklikle,
biz, 6326 sayılı Yasa'daki son noktayı koymuş ve 6326 sayılı Yasa'yı
artık petrol aramaya yetemeyecek bir noktaya getirmiş ve onun içerisinden
bazı maddeleri de alarak, yepyeni Petrol Piyasası Yasası'nı 2003
yılında çıkarmış bulunuyoruz.
Petrol Piyasası Yasası, sadece rafinaj, taşıma,
nakliye, dağıtım, pazarlama hizmetleri ve bunlarla alakalı piyasa
hizmetlerini yapan çok önemli bir sektörün yasası olduğu için, esas
petrolün arama ve çıkartılmasıyla ilgili olan 6326 sayılı Yasa âdeta
tamamen boşaltılmış, içi boşaltılmış bir hâlde kaldığından dolayı,
bu Yasa'ya yeniden hayatiyet vermek ve bu Yasa'yı yeniden kullanılır
hâle getirebilmek için biz, işte bu, bugün gündeminizde olan Petrol
Yasasını getirerek, petrolün aranmasını, petrolün çıkarılmasını
göz önüne getirmiş ve huzurunuza getirmiş bulunuyoruz.
Petrol arama ve üretimi yapmak üzere ülkemizde
bu arada yapılan, gerçekleştirilen birtakım yatırımlar ve gelişmeler
de olmuştur. Bunların arasında 2002 yılı ile 2006 yılları arasında
geçen süreçte şöyle bazı faaliyetler yapılmıştır, kısaca bunlardan
bahsedeyim:
2002 yılında 21 adet arama ve tespit kuyusu açılmış,
2006 yılında açılan petrol arama ve tespit kuyusu sayısı yüzde 257
oranında artmış ve 75 adet olmuştur. 2002 yılında 14 adet petrol ve doğal
gaz üretim kuyusu açılmışken, 2006 yılında yüzde 57 artışla 22 adet
kuyu açılmıştır. Şirketlerin aldıkları ruhsat sayıları dikkate
alınacak olursa, 2002 sonunda 302 adet arama ruhsatı sayısı, 2006 sonu
itibarıyla da yüzde 24 artışla 324 adede ulaşmıştır.
Bu ve buna benzer, petrol aramalarında bu noktada
çok ciddi ve dikkate değer artışlar olmuştur. Ancak, bütün bu artışlar
istenildiği şekilde netice vermediği için, bu Petrol Yasası'ndaki
bazı maddelere ihtiyaç olduğundan dolayı, böyle önemli bir yasayı
getirerek Türkiye'de yeniden petrol aramada bir patlamaya, bir gelişmeye,
önemli bir hamleye vesile olur ümidi içerisinde bu yasayı huzurunuza
getirmiş bulunuyoruz.
Bundan evvel Maden Yasası'ndaki değişikliği getirdiğimizde
de aynı şeyleri söylemiş, madencilikte önemli patlamaların olacağını
söylemiştik. Hakikaten, maden aramasında da şu anda elimizdeki
rakamlara göre çok önemli patlamalar, çok önemli gelişmeler olmuştur.
Yukarıda bahsettiğim bu küçük açıklamaların dışında,
2002 yılında 378 milyon metre küp olan doğal gaz üretimimiz de 2006 yılında
yüzde 140 oranında artmış, 900 milyon metre küp seviyelerine çıkmıştır.
Biliyorsunuz, petrol ve doğal gaz bazen aynı kaynakta beraber olabiliyor.
Trakya ve Batı Karadeniz'de devreye alınacak yeni üretim sahalarıyla,
doğal gazdaki üretimimiz bugünlerde 1,5 milyar metre küp/yıl seviyesine,
belki de bu yılın sonuna doğru 2 milyar metre küp/yıl seviyesine kadar
kendi öz kaynaklarımızdan çıkacak durumdadır.
Öte yandan, ülkemizdeki petrol sahalarındaki
üretim maliyetleri ile petrol üretici olarak bilinen bazı ülkelerdeki
üretim maliyetleri ortalamalarının karşılaştırılması durumunda
da çarpıcı rakamlar ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki, 1 varil ham
petrolün üretim maliyeti, uluslararasında ortalama 3 ile 6 dolar
civarındadır. Ancak, bunun bazı kategorileri ve sınıflandırmaları
vardır. Mesela, birinci kategori, İran'da, Suudî Arabistan'da ve Libya'da
olan petrol kuyularıdır ki, burada 1 varil petrolün çıkartma maliyetleri
2 dolar civarındadır. İkinci kategoride ise, Venezuela gibi ve ülkemizde
olan yerde 6 ile 16 dolar mertebelerindedir.
Değerli arkadaşlarım, 2006 yılında toplam 23,8
milyon ton ham petrol ithalatı yapmıştır Türkiye ve 2007 yılında bu
miktara yakın yine bir ham petrol ithalatı yapılacak ve bizim kendi
rafineri imkânlarımızla da belki 25 milyon ton civarında ham petrol
işlenerek kullanıma hazır hâle getirilecektir. Geçen sene, 23,8
milyon ton ham petrol karşılığı olarak da 11 milyar dolar ödenmiştir.
Bu, petrole vermiş olduğumuz döviz miktarındaki artışlar, son zamanlarda,
bildiğiniz gibi, çok büyük rakamlara ulaşmış…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aksoy, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
SONER AKSOY (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
…2002 yıllarında 30 dolar civarında olan petrolün,
bildiğiniz gibi, son zamanlarda 60 doların üstünde olması, 65 doların
üstüne çıkmış olması Türkiye'deki ödemeler dengesi ve cari açık yönünden
önemli miktarda sorunlar yaratmış; büyüme hızını yüzde 1 aşağıya,
enflasyonu yüzde 1,5 yukarıya çekme gibi bir özelliğe sahip ve bunu
da başarmıştır. Ancak, stabil bir ekonomi, güçlü bir ekonominin ve
mali disiplinlere riayet eden bir ekonominin bulunduğu bir ortamda
bu mertebeler yüzde 1 mertebelerinde kalmış ve daha fazla bir etkinlik
sağlayamamıştır. Petrolde, biz, 2020 yılına kadar sadece petrolde,
yani, önümüzdeki on üç yıl içerisinde takriben 250 milyar dolar kadar,
doğal gazda da belki 100 milyar dolar kadar bir parayı petrokimyaya
vermek durumundayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aksoy, lütfen, teşekkürünüzü alayım.
Buyurun efendim.
SONER AKSOY (Devamla) - Muhterem arkadaşlarım,
bu değerli ham maddeyi ülkemizde gerçekten daha fazla aramak, daha
fazla keşif yapmak, daha fazla üretim yapmak ve daha fazla istihdam
sağlamak istiyorsak bu yasayı çıkartmamızda yarar vardır. Yasayla
birlikte daha fazla yatırımcının ülkemize gelmesini istiyorsak,
bu yasa üzerinde Büyük Millet Meclisinin, diğer, enerjiyle alakalı
yasalara karşı gösterdiği hassasiyeti göstereceğine inanıyorum.
Bu yasayla beraber ülkemizde çok önemli gelişmelerin olacağına
inanıyorum.
Yasanın ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını
diler, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Adana Milletvekili Tacidar Seyhan.
Sayın Seyhan, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Tasarının tümü üzerinde
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Tümü üzerinde. Affedersiniz, düzeltiyorum.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Petrol Kanunu üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Ancak, Petrol Kanunu üzerinde
değerlendirmelere geçmeden önce, Irak'ta düşen, Adana'dan havalanan
Antonov tipi uçakta hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah'tan
rahmet diliyorum, ailelerine başsağlığı diliyorum, sabırlar diliyorum.
Bu konudaki bir üzüntümü de Meclis kürsüsünden Ulaştırma Bakanlığına
bildirmek istiyorum.
Bilindiği gibi, ilgili uçaklar "An-26"
diye açıklandı. Mevcut uçağın sitesine girebilirseniz, şirket
sitesine, An-26'ların bir kargo uçağı olduğunu görürsünüz. Kargo
uçakları, muhtelif dönemlerde yolcu kapasitesi belirlenerek yolcu
uçağı şeklinde düzenlenmiş, ancak, beş trafik kuralına uyması hususiyeti,
hassasiyeti aranmıştır. Maalesef, Antonov tipi bu uçağın beş trafik
kuralına uyduğu söylenemez.
Daha önce, Adana'dan valiliğin ilgili amiri tarafından
iki kez uçağın kalkış ve inişleri sırasında -Antonov tipi uçakların-
çatlamalar ve cam kırılmalarına rastlandığı iddiasıyla ve tespitiyle
Sivil Havacılık Kurumuna başvuru yapılmış olmasına rağmen, Sivil
Havacılık Kurumu bu konuda hiçbir gerekçe ileri sürmemiş ve önlem
almamıştır. Bunların araştırılmasını istiyoruz Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ve RJ-100 tipi uçakları uçuş ömrünü doldurdu diye
uçuştan kaldıran iradenin, uçuş ömrünü tamamlamış diğer uçakların
da Türkiye'de ticari faaliyet göstermeleri önünde gerekli engeli
koymalarını istiyoruz. Toplum adına beklediğimiz budur, vatandaşlarımız
adına ve Meclis adına beklediğimiz budur. Tekrar Allah'tan rahmet diliyorum.
Kanuna gelince değerli arkadaşlarım, bu kanun
temel yasa olmaz. Bir kere kanuna bu yönüyle karşıyız. Bu bir ticari
kanun değil, ticaret kanunu değil, bu bir ceza kanunu değil. Teknik
özellik içermektedir. Her maddenin detaylı olarak ayrı ayrı görüşülmesi
gerekir. Buna bir kapsam çizerek, genel bir şekil vererek kamuoyunun
önünde, kanunu geçirdik diyemezsiniz. Buradaki tartışmaları,
önerileri enine boyuna ortaya koymanın çok ciddi faydası vardır.
Bu nedenle, biz, kanunun temel yasa olarak getirilmesinden büyük
üzüntü duyuyoruz.
Şimdi, geliyoruz kanuna. Ben size kanun hakkındaki
görüşlerimi teknik olarak anlatayım değerli arkadaşlar. Sonra
enerjideki olumsuzluğunu anlatacak çok ciddi eleştirilerim var.
Birincisi, değerli arkadaşlar, Türkiye petrole
bakarken cumhuriyetten bu yana ulusal ticaret anlayışını öne çıkarmak,
kamu kuruluşlarını korumak, stratejik varlığını bunların sürdürebilmek,
kamusal rekabet gücünü özel rekabet gücüyle eşdeğer hâle dönüştürebilmek
için üretim, taşıma, rafinaj ve dağıtımda kamunun kurumlarını
oluşturmuş ve yıllarca bu kurumlar Türkiye'nin en kârlı kurumları
olarak hizmete devam etmiştir. Bunlarda ne var? BOTAŞ var, POAŞ bunun
bir parçası, DİTAŞ var, PETKİM var, TÜGSAŞ var. Şimdi, siz zaten bu kanunda
yapacağınız değişikliğin temelini bir önceki uygulamalarda atmıştınız.
Bu kurumlar içerisinde bir tek özelleştirilmeyen BOTAŞ kaldı. Türkiye'de
çıkarılan petrolü rafine eden tesisi kapattınız, kapattınız, sonra
açtınız. Kapatma durumuna geldiği için öyle diyorum. Verimi düşürdüler,
düşürdüler, "bu tesis kâr etmiyor" dediler, özelleştirdiler.
Böyle şey olmaz!
Petrol Ofisi özelleşti, o tartışılabilir, ama,
diğer kurumları da özelleştirerek, Türkiye'de kamunun üretimden
başlayarak dağıtım, taşıma ve rafinaj bölümünde var olmasının
önüne geçtiniz. Şimdi, kamu, bu petrolü çıkaracak, rafine edecek.
Düşük graviteli ise zaten başına bela. Bu sorunları hepiniz biliyorsunuz.
Rafineri bunu alacak, rafine edecek, ondan sonra satışa sunulacak.
Bu işi yapmak çok zorlaştı. Serbest piyasa diye, kamunun elini ayağını
bağladık. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, şimdi, kamu adına
arama yapıyor. Bir çelme de ona takıyoruz arkadaşlar.
Şimdi, geçmiş kanunun… Bundan bir önceki kanunumuz,
sanıyorum, 6326 sayılı Kanun. Bu Kanun'un 4'üncü maddesinde,
"Türkiye Petrolleri kamu adına hareket eder," deniliyordu.
Bu ibareyi kaldırdığınız zaman, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının
önünde, özelleştirilmesi önünde bütün engelleri kaldırmış oluyorsunuz.
Yani, bu bir, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının arama ve üretim
faaliyetlerinin önüne geçmek için hazırlanmış bir yasadır. Bu, onun
çalışmasını engeller. Hiçbir TPAO yetkilisi, bundan sonra ben rahat
çalışabilirim, rekabet edebilirim, diyemez. En büyük sıkıntı budur.
İkincisi, değerli arkadaşlar, çok önemlidir: Yabancı
ülkelerde üretim yapan bütün petrol şirketleri, kendilerini halka
arz etmişlerdir çıkamadıkları yerde, devlet adına faaliyet gösteren
anonim şirketler halka arz edilmiştir, halk bunun sahibi yapılmıştır.
O noktada bir çaba gösterirseniz, bunu tartışırız, ama, sadece
özelleştirmenin önünü açalım, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı
da bir özelleştirmeye gitsin diye bir yasa düzenlemesi yaparsanız,
bu, Türkiye'ye fayda getirmez.
Peki, kamu çekilirse ne olur? Kamu çekildi, bitmiyor
değerli arkadaşlarım. Sayın Bakanım, buraya dikkat edin. Hadi buradaki
aksaklığı bir şekilde çözebiliriz.
Bakın, ikinci bir şey daha yaptınız siz burada. Millî
menfaatlerin korunması adlı 12'nci maddeyi ve onun ardından gelen
13'üncü maddeyi yeni kanuna koymadınız. Millî menfaatlerin korunması
maddesi, bir başka kamu kuruluşunun Türkiye'de arama ve üretim yapabilmesi
için Bakanlar Kurulu iznine bağlıyordu üretim yapmasını. Neden konulmuştu
bu? Bakanlar Kurulu, Türkiye'nin stratejik üretimini değerlendirir
ve gerektiğinde Türkiye'nin çıkarlarına göre bir başka kamu kurumunun
mülk ve arama yapmasına izin vermezdi. Şimdi biz ne yaptık? Bakanlar
Kurulunun yetkisinden bunu çıkardık. Yetki kime kaldı? Petrol İşleri
Genel Müdürlüğüne, PİGM'e kaldı. Müracaat ettiğinde artık hissesinin
büyük bir bölümü kamu elinde olan şirketler de, tamamı kamu elinde
olan şirketler de, Bakanlar Kurulu kararına gerek duymaksızın, gelip,
Türkiye'de arama, üretim, mülk edinme faaliyetlerinde bulunabilecek.
Peki, bunun zararı ne? Sayın Bakanım, dünyayı
tehdit eden en büyük şey, büyük kamu şirketlerinin -kamu şirketlerinden
büyük özel şirketler de var- bu şirketlerin diğer şirketler üzerinde
monopolü uygulamasıdır, sektörü tek başına eline geçirip pazar
politikalarını belirlemesidir. Ben bütün yabancı şirketlerin
temsilcileriyle konuştum, bu sizi tehdit eder, dedim. En son konuştuğum
şirket yetkilisi dedi ki: "Bu maddelerin çıkarılması doğru değildir.
Biz de bir başka ülkenin Türkiye'de monopolü uygulamasına karşıyız."
Büyük uluslararası şirketler rahatsız oluyor da, siz bu ülkeyi yöneten
siyasi irade olarak niye rahatsız olmuyorsunuz? Arkadaşlar, ne
Türkiye Petrolleri kalır ne burada uluslararası tekellerin, özellikle
kamu tekelinin yerleşmesinin önüne geçebilirsiniz ne de bölgede
stratejik bir duruş gösterebilirsiniz.
Geriye kalan üçüncü eleştirimiz, denizdeki sahalar.
Türkiye'deki hedef denizdir. "Karada maliyet düşük, denizde
fazla." diyorlar, ama bu kanunun amacı da zaten… Biz kanunda çok
direndik. Burada kamu hakkı yüzde 12,5'tu. Kademeli olarak bu yüzde
1'lere kadar düşüyordu. Komisyondaki itirazlarımız üzerine 1,
2'ye; 2, 4'e; 4, 6'ya çıkarılarak devlet hakkı biraz artırıldı, ama
bir teşvik daha geldi, o teşvik de derinliklere göre geldi. Burada
devletin kazanacağı paradan, cebinden, hem devlet hissesinden kayba
uğradı kamu. Bu fayda yatırımcı şirketler adına yüzde 50 ile yüzde
80 arasında onların lehine bozulmuştur. Kamu aleyhine bozulmuştur
bu.
Değerli arkadaşlar, şöyle düşünün: Bir ülkede 1
milyon varil petrol üretiyorsunuz 100 lira kazanıyorsunuz, 500 bin
varil petrol üretiyorsunuz yine 100 lira kazanıyorsunuz. Peki,
ben aynı parayı kazanacaksam, bu ülkeden 2 katı, 3 katı, 5 katı petrolü
hangi mantıkla çıkarıp yurt dışına vereceğim? Sürdürülebilir yaşam
anlayışının, sürdürülebilir enerji altyapısının varlığını nasıl
koruyacağım, nasıl oluşturacağım? Siz kamu olarak nerede duracaksınız?
Kamu yararı burada nerede?
Az sonra anlatacağım, değişik bölümlerde KDV uygulamalarında
indirim de getiriyoruz. Bu bir tercihtir tabii. "Aramalarda
teşvik edeceğiz." Diyorsunuz, sadece aramalarda teşvik etmiyorsunuz;
o, işletme safhasında da teşvik demektir. Bu bir arama teşviki değildir.
Aramada kullandığı cihazı, yatırım bedellerinin tamamını teşvik
kapsamı içerisinde geri ödeyelim üretim sırasında, vergiden düşelim
derseniz, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak katılırız buna. Bu bir
arama teşvikidir, ama siz, arama teşviki vereceğiz diye KDV indirimi
yapın, kurumlar vergisinde devlet hakkını çıktıktan sonra bu bölümü
almayacağız deyin, ondan sonra da işletme safhasında ürettiğiniz
petrolden alacağımız payı yüzde 12,5'tan yüzde 2'ye indireceğiz deyin,
derinliklere göre bir daha indirim yapacağız deyin… Bütün yabancı
şirketler can atıyor. Şimdi, bu kanun çıktığında bayram edecekler. Niye?
Çok kâr edecekler.
"Yabancı şirkete karşı mısınız?" Hayır.
Türkiye'de kamusal yarar gösteren, kamusal menfaatleri koruyan,
ulusal rekabet gücümüzü ayakta tutan Türkiye Petrollerini, siz,
bir başka ülkeye karşı, monopol uygulamasını ortadan kaldırmak
için koruyun, yapısını koruyun, rekabet gücünü artırın, arama faaliyetlerini
yapabilir hâle getirin, biz de o zaman, bu liberal ekonomidir, serbest
piyasadır, burada kamunun yeri de belirlenmiştir, biz de burada
bir yerde duracağız diyebilelim, ama, bu mantıkla sizin de duracağınız
yer belli değil, kafanız karışık.
Diğer uygulamalarda, bakın, bu kürsüden neyi,
biz ne konuda uyardıysak, siz onu geri çektiniz. Bas bas bağırdım iki
kez: Elektrik dağıtımını özelleştiremeyeceksiniz, çünkü, kendi
doğrultunuzda bir dağıtım ihalesi yapacak durumda değil; yasada
değişik boşluklar var, bu yasa sizin başınıza iş açar dedim. Siz Bakan
olarak geldiniz, defalarca elektrik dağıtımı özelleştirmesini burada
savundunuz, ama, Sayın Başbakan, bir kelimeyle sizin bütün savunmanızı
yerle bir etti: "Elektrik dağıtımını özelleştirmiyorum." Ve
çok kötü bir üslupla, sektörün de güldüğü Meclisin de güldüğü vatandaşın
da güldüğü bir gerekçeyle, seçime giderken zam yaparlar, dediler,
denildi. Siz, başka bir gerekçenin altına sığındınız, ama, o gerekçenin
yanlış olduğunu siz de biliyorsunuz. Topu, Özelleştirme İdaresi
Başkanlığına attınız, sadece, bu, ertelemedir, dediniz. Siz, onun
nasıl yapılıp nasıl yapılmayacağını benden iyi biliyorsunuz. Bari,
bu konuda yanlış yapmayın, bunun vebali büyüktür.
Sektörlere, siz, devlet hakkı yönünden bir teşvik
verecekseniz aramada, karşı değiliz. Burada getirdiği aletleri,
işletme anında kullandığı aletleri, cihazları, edevatları yeniden
aramada kullanıyorlarsa, onu ispat etsinler, işletmedeki araçlarının
aramada kullanıldığında harcadığı, yaptığı bütün masraflarını
vergilerinden düşelim. Ama, siz, aramayı teşvik etmiyorsunuz; siz,
işletme anında üretilen bütün petrolü veriyorsunuz, sıkıntı buradadır
değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlar, önemli bir madde daha konmuştu,
deniliyordu ki, üretilen petrolün karada yüzde 45'i, denizde de
yüzde 35'i memleket ihtiyaçlarına ayrılır. Siz, 13'üncü maddeyi
kaldırmakla, memleket ihtiyaçlarına ayrılan miktarın da ihraç
edilmesini serbest bıraktınız. Peki, off-shore piyasada siz yabancı
şirketleri kontrol etmenin kolay olmadığını bilmiyor musunuz? En
azından, diğer bölümlerdeki arkadaşlarımız bilmeyebilir, ama,
siz, Enerji Bakanı olarak bunu bilmelisiniz. Sıkıntı olduğu anda,
bu ülkede üretilen petrolün yüzde 45'ini karada, yüzde 35'ini denizde,
memleket menfaati için iç piyasaya vermesinden neden rahatsızlık
duyuyorsunuz? Nasılsa dünya piyasaları üzerinden almıyor musunuz
bunu? Ee, peki ne olacak Sayın Bakanım? Doğal gaz çıkarsa yüzde
100'ünü onlar ihraç edecek, siz, buradan, 1 metre küp doğal gaz fazla
harcanıyor diye vatandaşa üst üste iki kazak mı giyin diyeceksiniz?
Görevinizi yapmayın, ondan sonra vatandaşa kazak önerin. Böyle
bir sorumluluk duygusu, böyle bir yönetim anlayışı olur mu! Kurumlarınız
yavaş yavaş çökecek, kurumları birbiri içerisine sokacaksınız,
hepsini birbirine borçlandıracaksınız, ödeme sıkıntısıyla arz
güvenliği yaşanacak, siz yerinizden "Hazinenin her tür gücü
var, ben Hazineden para öderim." diyeceksiniz. Sizin böyle düşünmediğiniz
birçok konu var. Ama, bakın, yenilenebilir enerji geliyor; siz, katıldığınız
konularda dahi size hem Hazine hem EPDK müdahale ediyor, bir türlü
çıkaramıyorsunuz. "Dağıtım ihalelerini özelleştireceğim,
ben inanıyorum." diyorsunuz -ki, özelleştirilmediği çok iyi oldu-
ama, Başbakanın sözüyle yapamıyorsunuz. Ee, peki bu kadar mı önemli
bu koltuk? Madem siz düşündüğünüzü, inandığınızı yapamayacaksınız,
o koltuğa niye sarılıyorsunuz? Sizin bir icranız yok mu?
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - İnisiyatif…
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - İnisiyatifiniz yok
mu? Siz, ülkenin en önemli bakanlıklarından birindesiniz.
Değerli arkadaşlarım, bu kanunda da böyle. Göz
göre göre yanlışa gidiyoruz, stratejik olarak. Sayın Bakan çıkıyor,
bazen yapılması gerekenlerde önü kesiliyor hiçbir şey demiyor, ondan
sonra İsrail'e gidiyor anlaşma imzalıyor. Orada imzaladığı anlaşma,
göreceksiniz, ona girmek istemiyorum, yıllarca başını ağrıtacak
Türkiye'nin. Bazen, artık, enerji politikası öyle bir yere geldi ki
değerli arkadaşlar, millî güvenlik sorunudur, hazine sorunudur,
enerji politikası sorunudur, bunlarla entegre dış politika sorunudur.
Siz, artık, enerji politikalarınızı dış politikadan ayıramazsınız.
Bunu yaparsanız, bir yandan bir ülkeyi kazanacağım diye, diğer yandan
üç tane ülke kaybedersiniz. Ben, burada, İran bu gazı kesecek iç piyasaya
yetmediğinde dediğimde, siz "Hayır, ben konuştum, kesemez."
dediniz. Ne oldu Sayın Bakan? İç piyasaya yetmediğinde Çin'in gazını
kesemiyor, ama, sizin gazınızı kesiyor. Yani, Çin mi çok yetenekli,
biz mi çok yeteneksiziz; bunu düşünmek lazım.
Aynı arz güvenliğini Rusya'da yaşayacaksınız. Bari
Petrol Kanunu'nda, bu ülkenin millî menfaatlerinin korunabilmesi
için sağduyuyla bize anlayış gösterin, hiç değilse birkaç maddede,
Türkiye'nin ayakta durmasını, kendi kaynaklarını korumasını, Türkiye
Petrolleri Anonim Ortaklığının ayakta durmasını sağlayalım.
Bakın, ben size, yine bu kürsüden, bu EPDK, petrol
piyasasının ve doğal gaz piyasasının, LPG piyasasının altından
kalkamaz dedim, branşlaştırın dedim…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Seyhan, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.
Şahsım adına bölümde devam edeceğim konuşmama,
ama, bu bölümü tamamlamak istiyorum.
… Petrol Piyasası Düzenleme Kurulunu kurun dedim,
bu Kurum bunun altından kalkamaz dedim. Şimdi sizin temsilcileriniz
bunu söylüyor.
Bu ülkede doğru bir şey yapmak istiyorsanız, Cumhuriyet
Halk Partisinin önüne, kamu kurumlarının özelleştirilmesi yerine,
özellikle stratejik konularda özerkleştirmeyi getirin, sonuna kadar
destekleyelim. Özerkleştirin bu kurumları. Petrol Bakanlığını
kurmak için girişimde bulunun. Mademki yüzyılın en büyük kaynağı
petrol, bunun için gayret gösterin. Göstereceğiniz gayret, ulusal
çıkarlarımızın korunması ve çocuklarımızın sürdürülebilir bir
enerji politikasında yaşayabilmesi, gelecekten bir şeyleri umut
etmesi için altın anahtar olacaktır. Bunu yapmadığınız sürece- diğer
maddelerdeki görüşlerimi şahsım üzerine konuşmada söyleyeceğim-
Türkiye'yi sıkıntıya sokarsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Seyhan.
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 17.12
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 17.30
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 49'uncu Birleşimi'nin Üçüncü Oturumu'nu açıyorum.
1041 sıra sayılı Tasarı üzerindeki görüşmelere
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Anavatan Partisi Grubu adına Kars Milletvekili
Selami Yiğit.
Sayın Yiğit, buyurun efendim. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SELAMİ YİĞİT (Kars)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Petrol Kanunu Tasarısı
üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Bağdat'ta düşen uçakta hayatını kaybeden
yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı
ve sabırlar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz, jeopolitik
konumu nedeniyle uluslararası ve bölgesel petrol ve enerji politikalarının
odağı durumundadır. Bu açıdan, petrol ve doğal gazın uluslararası
piyasalara pazarlanmasında anahtar rol oynamasının yanında, petrol
rezervlerinin yüksek olduğu Orta Doğu ile bazı Türki cumhuriyetlere
ilişkin uluslararası platformlarda oluşturulan stratejiler, ülkemiz
güvenliğini yakından ilgilendirmektedir. Amerika Birleşik Devletleri
Dışişleri Bakanının bir süre önce açıkladığı Orta Doğu'nun yeniden
yapılandırılması planının hayata geçirilmesi yönünde…
BAŞKAN - Sayın Yiğit, bir saniyenizi rica edeceğim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Sayın
Bakanım, arkadaşlar, uygun bir yerde konuşsanız, yahut… Ayakta şık
olmuyor.
Buyurun Sayın Yiğit.
SELAMİ YİĞİT ((Devamla) - …bugün Amerika Birleşik
Devletleri Başkanının açıkladığı yeni Irak stratejisiyle ilgili
bir adım daha atılmıştır. Irak harekâtının başarısızlığa uğradığını
belirten Bush, mezhep ve etnik çalışmaların kucağına itilen Irak'ta
çözüm olarak sadece daha fazla asker gönderme formülünü önererek
İran ve Suriye'yi tehdit etmektedir.
Saddam'ın idamıyla birlikte tırmanan iç savaş, daha
da vahim gelişmelerin başlangıcıdır. Irak, artık fiilen ortada yoktur
ve parçalanmıştır. Sayın MİT Müsteşarının da işaret ettiği gibi,
ülkemiz güvenliği açısından her zaman ciddi bir tehdit oluşturan Kuzey
Irak'taki gelişmeler, ülke güvenliğimiz açısından iyimser olmamızı
imkânsız hâle getirmektedir. Bugünlerde Irak Meclisinde de görüşülmesi
beklenen petrol yasasıyla görülmektedir ki, artık savaş lobileri
yerine petrol lobileri devreye girmiştir. Irak operasyonuyla amaçlananın
bölgeye demokrasi getirmek olmadığı, dev uluslararası şirketlerin
petrol üzerindeki çıkarlarını uzun vadede güvenceye almak olduğu
anlaşılmıştır. Irak'ta çıkarılması istenen yasayla, Irak'tan petrol
çıkarma ruhsatı alan şirketler, ürettiği petrolden Irak devletine
çok düşük oranda pay verecekler, çıkarılan petrolün yüzde 70'ini kendileri
paylaşacaklardır. Yani, Irak petrollerinden sağlanan yıllık 75 milyar
dolar, otuz yıl boyunca British Petroleum, Shell, Exxon gibi Amerika
Birleşik Devletleri ve İngiliz petrol devlerinin kasasına aktarılacaktır.
Petrol konusu bir ülkenin geleceğinde bu kadar
önemlidir. Bizler, şimdi, bölgemizdeki bu gelişmelerin paralelinde
petrol yasasını tartışıyoruz, ancak Hükûmet, bu kadar önemli bir yasa
görüşülürken bölgemiz ve dünyadaki bu gelişmeleri dikkate alıp
değerlendirebilmiş midir? Doğrusu Hükûmetin Orta Doğu'daki bu yeniden
yapılandırma sürecini gereken ciddiyetle değerlendirebileceği
ve buna uygun stratejiler geliştirebileceği kanısında değilim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; enerji
alanında dünya devlerinin bir bölge coğrafyasını kendi çıkarları
doğrultusunda yeniden yapılandırmak için, askerî müdahaleler
dâhil her türlü stratejiyi uygulamaya koyduğu bir süreci yaşıyoruz.
Görüştüğümüz petrol yasasının yeniden değerlendirilmesi gerektiği
kanısındayım. Geçtiğimiz mayıs ayındaki dalgalanmalar sonrası
ülkemizden kaçmasınlar diye stopajı sıfırladığımız yabancı yatırımcılar,
8 Ocak 2007'de, Sayın Şener, Sayın Babacan ve Sayın Unakıtan'a tehdit
dolu birer mektup göndererek, mukimlik belgesinden, yani Türkiye'de
oturmakta olduklarını gösteren ikametgâh belgesinden vazgeçilmesini
istemişlerdir ve yabancı yatırımcılar diyorlar ki: "Sıfır vergiden
yararlanmak isteyen yatırımcılar için mukimlik belgesi zorunluluğunu
kaldırmazsanız, piyasalar karışacak." Mektubun gönderildiği
tarihin üzerinden daha üç gün geçmeden, Maliye Bakanımız Sayın Unakıtan
bir açıklama yapıyor ve diyor ki: "Yabancı yatırımcılardan ikametgâh
belgesi istenmeyecek."
İşlerine geldiği zaman sermayenin rengi olmaz
savunmasına sığınan Hükûmetin yabancı sermayeye olan düşkünlüğü,
Petrol Yasa Tasarısı ile ilgili kaygılarımızı da artırmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde
stratejik ürün olan petrol faaliyetleri yıllardır ihmal edilmiştir.
Tükettiğimiz petrolün ancak yüzde 8'i, doğal gazın ise yüzde 3'ü iç
üretimimizle karşılanmaktadır. Eğer yeni kaynaklar bulunmazsa,
2013 yılında petrolün yüzde 99'unu, doğal gazın ise yüzde 100'ünü ithalat
ile karşılamak zorunda kalacağız. Ülkemiz arazi yüzeyinin yüzde
83'ü petrol bakımından ayrıntılı etüt edilmemiştir. Yani, topraklarımızın
dörtte 3'ünde petrol araması yapılmamıştır. Kara sularımız petrol
arama faaliyetleri açısından göz ardı edilmiştir. Bugüne kadar kara
sularımızda ancak otuz dokuz sondaj yapılabilmiştir. Ülkemizde
arama yapması gereken kurumların bütçeleri sürekli kısılmış,
1954 yılında çıkarılan Petrol Kanunu dışında, petrol arama ve işletme
faaliyetlerini teşvik edecek hiçbir yasal düzenleme yapılmamıştır.
Ülkemizde, halen, beşi yerli, on sekizi yabancı,
toplam yirmi üç petrol şirketi arama ve üretim faaliyetlerinde bulunmaktadır.
Bu petrol şirketlerinin açtıkları kuyu sayısı altmış ikidir, ama
bunlar çok büyük rezervler içermemektedir. Yabancı şirketler, derin
sondajlara ihtiyaç duyulması, yasal kısıtlamalar ve bıktırıcı
bürokratik engeller nedeniyle ülkemizde petrol arama faaliyetlerine
ilgi göstermemekte, açtıkları kuyuları da kapama yoluna gitmektedirler.
Bu şirketler yatırımlarını petrol arama yerine, daha kârlı olan rafinaj
ve pazarlama gibi alanlara kaydırmışlardır. Bu açıdan baktığımızda,
ülkemizi petrol aramasında yabancı şirketlerin cazibe merkezi
hâline getirilmesine katkı sağlayacak bir yasal düzenlemeye ihtiyaç
vardır. Ancak bu konuda düzenleme yaparken ülkenin güvenliği göz
ardı edilmemelidir.
Bölgemizde ülkemizin geleceğini çok yakından
ilgilendiren gelişmeler olurken, Hükûmet ne yazık ki bir enerji politikası
oluşturamamıştır. Doğal gaz depolama tesisleri tamamlanamamıştır.
2004'te kabul edilen elektrik enerjisi stratejisi bir türlü hayata
geçirilememiştir.
Enerji Bakanı Sayın Güler bir gazeteciye verdiği
demeçte şunları söylüyor: "Enerji politikasına uygun stratejileri
uygulamaya çalışıyoruz, ama belge soruyorsanız, böyle bir belge
yok. Ama böyle bir belgenin hazırlanması lazım idi ve şu anda da böyle
bir çalışma üzerinde gayretlerimiz var." demektedir.
Sayın Bakanın ifadesinden de anlaşılacağı üzere,
cumhuriyet tarihinde ilk kez tek başına dört yılını aşan AKP Hükûmeti,
ülkemiz güvenliğini ve geleceğini yakından ilgilendiren enerji
konusunda henüz bir strateji oluşturamamıştır.
Enerji konusunda ulusal bir strateji oluşturmadan
Petrol Yasa Tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine
getirilmiştir. Giderek artan cari açığı kapatmada yabancı sermaye
girişini tek çıkış yolu olarak gören Hükûmet, Petrol Kanunu Tasarısı'nı
da bu bakış açısıyla hazırlamıştır.
Tasarı, Avrupa Birliği sürecine uyum ile gerekçelendirilmektedir.
Ancak Avrupa Birliği ülkelerinde enerji sektörü tümüyle o ülkelerin
millî çıkarları ve kamu yararı gözetilerek yapılandırılmaktadır.
Oysa, bir ulusal enerji stratejisinin bile henüz oluşturulamadığı
ülkemizde, görüştüğümüz Petrol Yasa Tasarısı ile petrol sektöründeki
tek kamu kuruluşu olan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı etkisizleştirilmiştir.
Bu tasarı yasalaştığında Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı,
petrol arama ve üretme faaliyetlerinde ruhsat için başvuran herhangi
bir şirket konumuna gelmiştir. Mevcut yasadan millî menfaatlere uygunluk
kriteri çıkarılarak petrol arama ve üretme faaliyetlerinde, Irak
sürecinde görüldüğü gibi, uluslararası güçlerin etkili olduğu
petrol devlerinin önü açılmıştır. Ülkemizde üretilecek ham petrolden
alınan devlet hissesi üretim durumuna göre kademeli olarak düşürülmüştür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; enerji
konusunda yıllardır bir keşmekeş yaşanmaktadır. Elektrik dağıtımının
özelleştirilmesi buna somut bir örnektir. Elektrik dağıtımının
özelleştirilmesi 1997'den beri gündemimizdedir. On yıl önce, dağıtımın
özelleştirilmesi için Türkiye yirmi yedi bölgeye ayrılmış, büyük
beklentilerle elektrik dağıtımının özelleştirileceği duyurulmuş,
ihaleye çıkılmıştır. Ama, ihaleler, gerek Danıştaya açılan davalar gerekse
siyasi istikrarsızlıklar nedeniyle bir türlü yapılamamıştır.
Geçen yıl, burada, bazı noktalarına muhalefet
etmemize karşın, iktidar partisinin oylarıyla Elektrik Piyasası
Kanunu yasalaştı. Hükûmet, öncelikle, İstanbul, Ankara ve Adapazarı'nda
elektrik dağıtımının özelleştirileceğini duyurdu, hatta, ihale
sonuçlarının 19 Ocak 2007'de açıklanacağını ilan etti. Elektrik dağıtımıyla
ilgili yerli ve yabancı yatırımcılar da ön tekliflerini verdiler.
Yatırımcılar 90 milyon dolara yakın da teminat yatırdılar. Devletin
yıllardır ihmal ettiği elektrik dağıtım alanına özel sektörün 3 milyar
dolara yakın yatırım yapması beklenirken, Sayın Başbakan, elektrik
dağıtım ihalelerinin durdurulduğunu açıkladı. Sayın Başbakanın
gerekçesi, böylesine önemli bir konuda yapılan siyasi hesapları
su üzerine çıkarması açısından bir itiraf niteliğindedir. Sayın
Başbakan, elektrik dağıtımının özelleştirilmesi hâlinde ihaleyi
kazanacak şirketlerin elektriğe zam yapacaklarını, bunun faturasının
da AKP'nin üzerinde kalacağını söylemektedir. Açıkça Sayın Başbakan
demek istiyor ki, seçim öncesi elektrik zam faturasının üzerimizde
kalmasını göze alamayız. O zaman, ne diye elektrik dağıtımının
özelleştirilmesini seçim bildirgenize ve acil eylem planınıza
yazdınız? İhale ertelendiğine göre, özel sektörden elektrik dağıtım
alanında yapılması beklenen 3 milyar dolarlık yatırımı şimdi kim
üstlenecektir? Elektrik dağıtım ihalelerinin bizzat Başbakan tarafından
seçim gerekçesiyle süresiz olarak dondurulabildiği bir ülkeye,
yabancı yatırımcıyı nasıl çekeceksiniz?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu görüş
ve düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yiğit.
Şahsı adına Adana Milletvekili Tacidar Seyhan.
Sayın Seyhan, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Diğer önerilerime geçmeden önce, kanun üzerindeki,
maddeler üzerindeki çekincelerimi burada ifade etmeye devam ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, mevcut kanunun 29'uncu
maddesi diyor ki: "Ham petrolün veya doğal gazın bir başka ülkeye
tevcihen bir milletlerarası andlaşmaya dayanmaksızın Türkiye
üzerinden transit geçişini veya Türkiye'ye gelişini sağlayacak
bir boru hattı kurulmasına bu Kanunun 17 nci maddesinde belirtilen
sürelerle Bakanlar Kurulunca karar verilir."
Neye göre karar verilecek? Milletlerarası bir
anlaşma olmaksızın.
Şimdi, bir petrol üretiliyor… Burada bir açıklık
yok. Bu maddeye bir açıklık hazırlayın Sayın Bakanım. Üretilen petrolü,
Türkiye'den bir boru hattı geçirip bir başka yerden ihraç edeceğim
diyerek kendine özgü bir boru hattı kuruyor olması uluslararası
anlaşmalara girer mi girmez mi? Burada çok ciddi bir kargaşa çıkacak
ortaya. Ben, sizi şimdiden uyarıyorum. Bunun önüne geçemezsiniz.
İkincisi: Değerli arkadaşlar, 20'nci maddesinde
bir aykırılık var. Diyor ki:
"Bir petrol hakkı sahibi; arazinin kullanma
hakkını, arazi özel mülkiyet konusu ise anlaşma veya kamulaştırma
yoluyla, arazi Hazineye ait veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında
ise Maliye Bakanlığından bedeli karşılığında kiralamak, irtifak
veya kullanma hakkı almak ve ruhsatnamesine kaydedilmek suretiyle
elde edebilir. Anlaşmaya dayanan kullanma hakkı üç yıldan fazla
sürdüğü takdirde özel mülkiyet konusu arazinin kamulaştırılması,
arazi sahibi veya petrol hakkı sahibi tarafından istenebilir.
Kamu yararı niteliğindeki kamulaştırma kararı
talep üzerine Genel Müdürlükçe yapılır."
Değerli arkadaşlar, buradaki kamulaştırmanın,
ben, Anayasa'ya aykırı olduğunu düşünüyorum ve arkadaşlarım öyle
düşünüyor.
Anayasa'nın 35'inci maddesi:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz." diyor.
Yine, bir diğer madde var ki, bu da 46'ncı madde:
"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının
gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla,
özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını,
kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar
üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir."
Nasıl bir kamu yararı varsa bu kanunda ve bu paragrafla
nasıl bir özelleştirme yapılacaksa, onun farkında olmak lazım.
Bu kanun, sadece bu maddeden dolayı, Anayasa Mahkemesinden
döner Sayın Bakanım; sizleri bir kez daha uyarıyorum.
Şimdi geliyorum politikalar içerisindeki yerine
Sayın Bakanım.
Unutmadan söylemek istiyorum, mademki petrol
sektörünü konuşuyoruz: Bu ulusal marker sorunu çözülmedi Sayın
Bakanım, hâlâ Türkiye'nin önünde sorun olmaya devam ediyor. Yeterli
marker olmaması ve kalite sorunu olan markerların noter onayıyla
TÜBİTAK'a iade edilmesi ve hatta marker'ın yeterli açıklık olmaması
nedeniyle sigortalanamaması sektörün başında büyük bela. Lütfen,
bu konuda -uygulamada mı çözeceksiniz, yasada yeni düzenlemeler
mi yapacaksınız- bir öneriyle gelin. Yoksa, Türkiye'deki bu marker
meselesi havaya uçmuştur. Madem marker'ı getirdiniz, madem komisyondan
petrol kaçakçılığı kanununu geçirdiniz, lütfen o petrol kaçakçılığı
kanununu da getirin, şurada görüşelim de, Türkiye'yi 6 milyar dolar
seviyesinde bir zarara uğratan kaçakçılığın önüne geçelim. O yasa
hâlâ niye bekliyor, anlamış değilim. Yani, hem kaçakçılığı önlemek
isteyeceksiniz hem Komisyonda "Aman, iki saatte çıkaralım bunu."
diyeceksiniz hem de Türkiye Büyük Millet Meclisine getirip orada
bekleteceksiniz!..
Sayın Bakanım, yoksa, bu dağıtım özelleştirmelerine
bir anda böyle engel olan zihniyet akaryakıt kaçakçılığına da engel
mi oluyor? Bize söyleyin bunun engelinin ne olduğunu.
Hep dağıtım özelleştirmelerine geliyorum, sanki
buna tarafmışız gibi. Çok iyi oldu. Böyle özelleştirilmesi Türkiye'nin
başına belaydı. Taraflığımdan söylemiyorum. Ama, onu size yaptırmayacaklarını
ben biliyorum, siz nasıl farkında olmuyorsunuz? Petrol kaçakçılığının
neden beklediğini ben biliyorum, siz nasıl bilemiyorsunuz? Bari
Komisyonda görüşüp buraya indirmeyin bunları ya da yasalaştırıp,
daha sonra erteleme yoluna gitmeyin.
Değerli arkadaşlar, yine bu kürsüden uyarmak istiyorum:
Hani, Sayın Bakanın, işte "Al ya da öde anlaşmalarında Türkiye'ye
servet kazandırdık." falan dediği batı hattı var ya, o batı hattı
da -sayın ki öyle olsun; o öyle değil, kendisi de biliyor. biz de biliyoruz
da- 2011'de bitiyor ve aynı zamanda Cezayir Anlaşması da 2008'de bitiyor.
Bunun yerine ne koyacak, merak ediyorum.
Şahdeniz Projesi'ni öve öve bitiremedi. Oradan
aldığı gaz Türkiye'ye yetmez. Bu anlaşmaları yenileyecek misiniz,
yoksa farklı alternatifleriniz mi var, bunu da ortaya koymak zorundasınız.
Gelelim Şahdeniz'e: Şahdeniz Projesi'ni anlattınız,
ballandırdınız. 278 dolara biz Rusya'dan gaz alıyoruz, 120 dolara
Şahdeniz'den gelen gazı, Amerika'nın baskısıyla, götürdü, başka bir
devlete, bir yıllığına devretti. Gerekçesi de nedir, biliyor musunuz?
Biz kompresörlerimizi tamamlayamadık yurt içinde. Bir yerden 120
dolara alıyorsunuz, bir yerden 278 dolara.
Şimdi, diyecek ki… Ne diyeceğini kendisi de bilmiyor.
"Al ya öde anlaşması var mı? Rusya'dan almazsanız ödeyecek misiniz?"
diyorum, "Bugüne kadar para ödemedik." diyor. Madem ödeyemediyseniz,
120 dolara gelen gazı başka bir ülkeye verip, 278 dolara, bu ülkeye,
2 katından fazla bir gazı neden getiriyorsunuz? Bu çelişkiyi bir türlü
anlayamadım.
Daha şu kartları bitiremedim, kartları! Önümde
altı tane dosya var. Hepsi çelişki. Bu ülkenin, gerçekten, enerji politikasının
tutarlı hiçbir yanı kalmadı değerli arkadaşlar, herkes el attı.
Sanayi Bakanım da burada. Bakanlık, kurumlar
kendi arasında anlaşamıyor. Sayın Bakan çıkıyor ama... Bir taraf diyor
ki: "8 milyar kilovat saat enerji açığı var." Bir bakan diyor
ki: "Biz enerji ihraç ediyoruz."
Hangisi doğru? Açığınız mı var, yoksa fazlanız mı
var? Yoksa, birbirinizle telefonda mı konuşmuyorsunuz? Bakanlıklar
ayrıldı mı, ne oldu Sayın Bakan?
Bunun arkasından birkaç şey daha hatırlatmak istiyorum.
Bunlar, çok önemli şeyler değerli arkadaşlarım. Deniliyor ki:
"Türkiye her şeyde çağ atladı." Biz de Türkiye'nin çağ atlamasından
yanayız. Ama, mademki Türkiye çağ atladı, siz, "Türkiye'de elektrik
enerjisi üretiminde doğal gazın oranını dört yıldır düşüreceğim"
dediniz; dört yıl önce söylediğiniz şey bugün ne durumda Sayın Bakanım?
Bir şey değişti mi? Dört yıllık süre içerisinde yerli kaynakları artırıp,
elektrik enerjisinin, doğal gazın payını ne kadar düşürdünüz?
"Bir ülkeye bağımlılığı azaltacağım."
dedi Sayın Bakanım, "Tek ülkeye bağımlılığı azaltacağım."
dedi. Rusya'ya bağımlılığınız düştü mü? En çok gurur duyduğumuz mesele,
Bakû-Tiflis-Ceyhan boru hattıdır. Orada Türkiye'nin aldığı hisse ne,
biliyor musunuz arkadaşlar? Bir hattın üçte 2'si Türkiye'den geçecek,
sizin gurur kaynağınız olacak, ama, siz oradan yüzde 6 alacaksınız
ve bunu kamuoyuna…
AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Buçuk… Buçuk…
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Bir buçuk da sizin için
verelim Sayın Acar. Sizi kurtarıyorsa biz veririz. Bundan rahatsız
olmadan bunu "başarı" diye sunacaksınız! Evet, Türkiye'nin,
stratejik olarak, kendi topraklarını enerjide bir entegre akış sistemi
olarak kullanması doğrudur. Ama, siz, bu hatlar içerisinde Türkiye'nin
menfaatlerini de koruyun. Madem üçte 2'si bende, Türkiye'nin yatırım
gücü…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Seyhan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Çok eskiden gelen bir
anlaşma o.
BAŞKAN - Sayın Badazlı, lütfen.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Tabii ki, eğer, Sayın
Bakan derse ki, eskiden gelen anlaşma içerisinde bizim dönemimizde
bir azalma olmadı, bunu ayrı konuşuruz. Ama, eskiden gelme anlaşma
içerisinde bu dönemde de bu hisselerde azalma olmuşsa, hiçbir şeyde
bu söylenmiyorsa, Türkiye'nin bu projelere ihtiyacı olduğu ve bu
projelerde kamunun temsilinin, ekonomik olarak, siyasi olarak üstün
ve yüksek oranda olduğunun doğru olduğunu beyan ederek bunu tanıtmış
olsalar ben de alkışlayacağım. Onu da yapmıyorlar.
Arkadaşlar, bakın, rica ediyorum, ne olursunuz,
Türkiye enerji programına bütün bakın. Bu ülkeyi karanlığa götürüyorsunuz.
İki üç yıl sonra bu ülkenin enerji sorununu çözemeyeceksiniz, arz
güvenliği tehdidini ortadan kaldıramayacaksınız.
Ben, bu duygularla, vereceğimiz önergelere duyarlılık
bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Hükûmet adına Enerji Bakanı Mehmet Hilmi Güler.
Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Normal olarak, bir Enerji Bakanından beklenen
şey, elektriğiniz var mı, doğal gazınız var mı, suyunuz var mı, kömürünüz
var mıdır; bu dört soruya cevaptır. Şu anda, dar gelirli vatandaşlarımız
dâhil, dört senedir dağıttığımız 4,5 milyon ton kömür bir kere herkesin
evinde. Soğuk kış günlerini sıcak odalarında geçiriyorlar. Bu, bir
kere, bizim için mutluluk veren bir şeydir. Bir Enerji Bakanı için daha
evvel yapılmamış, şimdi yapılan bir uygulamadır. Hükûmetimizin
bir uygulamasıdır. Sosyal politikalarımızın bir gereğidir ve
sosyal politikaları savunan bir Bakanlık olarak, Hükûmet olarak,
bir parti olarak da bundan mutluluk duyuyoruz. Birincisi bu.
Elektrik: Şu anda, dört yılda yüzde 35 elektrik üretimini
artırmışız. Yani, cumhuriyet tarihinden günümüze kadar gelen
elektriğin neredeyse üçte 1'ini sadece şu dört yılda artırmışız. Bu
bize yetiyor.
AHMET ERSİN (İzmir) - Kaçaklar ne oldu Sayın Bakan?
Kayıp-kaçaklar…
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Kaçaklarla, hızsızlarla da uğraşıyoruz, sahtekârlarla
da uğraşıyoruz, o soysuzlarla da uğraşıyoruz, dediğiniz gibi, onların
hepsiyle uğraşıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ayrıca, o
da bizim görevimiz. Tabii, sözüm Meclisten dışarı
TACİDAR SEYHAN (Adana) - O soysuzlardan birini
siz göreve getirdiniz Sayın Bakanım.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Şimdi, burada, şunu
ifade etmek istiyorum: İşte gördünüz, yani, cesaretle üzerine gidiyoruz,
hepsinin ipini kesiyoruz. Yaptığımız bu. Hortumunu kesiyoruz.
Bir Enerji Bakanı, aynı zamanda geçmişin pislikleriyle de uğraşıyor.
Onları da temizliyoruz, faraşla süpürüp süpürüp bir yerlere atıyoruz
onları.
Ayrıca, doğal gaz: On yedi senede, bizden önce,
Türkiye, doğal gazla tanışalı, 9 vilayette doğal gaz varken, biz
dört yılda 43'e ulaştırmışız. Bütün ilçeler, iller, doğal gaz almak
için yarışıyorlar. Eğer bu pahalı olmuş olsaydı, eğer sizin iddianız
gibi olsaydı, kimse bu doğal gazı alır mıydı, bana bir söyler misiniz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - İktidarımız ne? Ne alakası
var?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Bunlar lafı güzaf, bunlar boş şeyler. Ben boş şeylere cevap
vermeyi aslında sevmiyorum ama, bunları da söylemek durumundayım.
Çünkü, bir Enerji Bakanının, su konusunda da gayet iyi bir vaziyeti
var, elektrik konusunda da öyle, doğal gazda da öyle, kömürde de öyle.
Yani, bir Enerji Bakanından bunun dışında başka ne istenir? Bunları,
çok şükür, hepsini yerine getiriyoruz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Bizim iktidarımız hangisi
Sayın Bakan?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Onun dışında, yatırımlar yapılıyor. Üretimde, sadece
üretimde kurulu güç olarak yüzde 25 artırmışız. Doğal gazda, petrolde
aynı şekilde. Hiç yapılmayan şeyler yapılıyor. Karadeniz'de petrol
aranıyor. Bu, olacak şey değildi daha evvelden. Konumuz petrol olduğu
için söylüyorum, demin her şey söylendi de.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Cide ne oldu, Cide?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Ve orada, bir ara dalga iki tane direği devirdi diye,
platform devrildi, şöyle oldu, facia oldu, battı, gitti filan diye
bir sürü şeyler söylendi. Çok şükür doğal gaza ulaştık orada. İnşallah,
bu kış, oradan doğal gazımızı alacağız. Biz sonuçların adamıyız,
biz sonuçların adamıyız, biz yaptıktan sonra konuşuyoruz. Çok şükür
Allah da bizi mahcup etmiyor, çünkü gece gündüz biz samimiyetle çalışıyoruz.
İnşallah, o gaz, belki Kastamonu'ya da gelecek, oraya da gelecek
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Bekliyoruz Kastamonu'ya
da.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Merak etme, gelecek, gelecek. Evet, sarımsakla beraber,
orada da bunu konuşacağız.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sarımsağın faydaları
çok önemlidir.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Onu da borla artırmaya çalışıyoruz. Biliyorsunuz, borlu
gübreyi kullanmaya başlayacağız. İnşallah, bor eksikliği olan yerde
hem sarımsağı hem de doğal gazın miktarını birlikte artıracağız.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Bekliyoruz efendim.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Şimdi, sonuç olarak şuraya gelmek istiyorum…
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Petrol, petrol…
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Bir Enerji Bakanı dört konuda imtihan edilir: Elektrik,
su, doğal gaz, kömür. Çok şükür, buralarda vaziyetimiz gayet iyi.
Diğer taraftan, yatırımlarımız yürüyor ve biz,
inşallah, aramalara verdiğimiz ağırlıkla, sadece kendimiz için değil,
çocuklarımıza, torunlarımıza bir gelecek hazırlıyoruz ve öyle
ümit ediyorum ki, bu kanunun da hızlandırmasıyla, petrol ve doğal
gaz aramalarımıza verdiğimiz ağırlıkla, inşallah, çocuklarımıza
bugünleri yaşatmayacağız. Yani, dışa bağımlılık noktasında öyle
bir ümidimiz var. Ama, bu ümidi gerçekleştirmek için mutlaka bu sondajlardan
sonuç almamız lazım, ama görünen o ki bu kadar yatırımı biz boşuna
yapmıyoruz.
Şurada, ben, size bazı rakamlar göstereyim. Çünkü,
deminden beri bir sürü yanlış, çarpık şeyler söyledi. Şu grafik her
şeyi gösteriyor: Bakınız, daha evvel şurada olan bir yatırım şuraya
kadar çıkmış, 7 kat artmış. Bu 7 kat artma, bizim, para konusunda hassas
olduğumuz, yatırım konusunda hassas olduğumuz bir noktada bu kadar
nasıl artar? Ümit etmesek, sonuç alacağımıza güvenmesek, biz, bu parayı
boşuna atar mıyız, sondajlara gömer miyiz? Gömmeyiz. İnşallah, hem
Karadeniz'de hem Güneydoğu'da hem de birkaç yer daha var, onları, şu
anda etüt ediyoruz, buralardan, hem petrol hem doğal gaz ümidimiz
var, ama, dediğim gibi, matkabın ucu değmedikten sonra da, var veya
yok demiyoruz, ama, ümitliyiz, çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu
petrol kanunu, inşallah, bunu biraz daha kolaylaştıracak ve biz,
bu yatırımları, sadece Türkiye'de değil, yurt dışında da sürdürüyoruz.
Hem Azerbaycan'da hem de Kazakistan'da ve bunun dışında, Mısır'da, Libya'da,
Irak'ta çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Daha yeni, Ekvador'la, bir
ön anlaşma imzaladık. Bizim yaptığımız çalışmalarda sadece komşularımız
yok. Bunların içinde Brezilya var. Brezilya'nın firması Petrobras,
Karadeniz'de petrol arıyor, doğal gaz arıyor. Bunları, biz, güvenmesek,
bunların altına imza atma cesaretini gösteremesek, bunlar gerçekleşmez.
Bunları çok şükür yapıyoruz ve bunu yaparken de,
Türkiye Petrollerinin bazı rakamlarını size vereyim: 2002'de göreve
başladığımızda günde 50 bin varil petrol üretiliyordu, şimdi 70
bin varile ulaştı ve önümüzdeki yıllarda, bunu, 100 bin varile ulaştıracağız
ve çalışan sayısı da, 6 bin kişiyken 5 bin kişiye düştü. Yani, bizim,
bu, çalışmalarda verimimizi de aynı zamanda gösteriyor. Yani,
biz, yoğun bir çalışma içindeyiz ve bu çalışma, Trakya'da özellikle,
doğal gaz aramaları, her geçen gün, ufak da olsa, kendi kaynaklarımızı
buluyoruz. Kendi kaynaklarımızı kullanarak dışa bağımlılığımızı
azaltmaya çalışıyoruz.
Biraz önce, enerji stratejimiz var mı diye bir şeyler
söylendi. Gayet tabii ki var. Koskoca bir devletin, hem de Türkiye
Cumhuriyeti gibi güçlü bir devletin hem de böyle stratejik bir bölgede
bulunan bir devletin enerji politikası, stratejisi olmaz mı? Gayet
tabii ki var. En azından, size şunu söyleyeyim: Mevcut kanunlarımız
var. O kanunlar, zaten, politikayı da oluşturan kanunlar. Ayrıca
da, gayet tabii ki, hem Partimizin hem Hükûmetimizin hem devletimizin,
bu yüce devletin, gayet tabii ki bir politikası var ve bu politikayı,
biz enerji diplomasisiyle, çok başarılı bir enerji diplomasisi uygulayarak,
ülkemizin konumunu çok etkin bir hâle getirdik; dış politikanın en
önemli unsurlarından bir tanesi, artık, Türkiye olmadan enerji konuşulmuyor...
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Çok abarttınız
Sayın Bakan, çok abarttınız!
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - ...ve bunu da, sizlerle beraber bizler getirdik, yani bu
Meclisle birlikte getirdik. Sizlerin de katkısı oldu, size de teşekkür
borçluyuz.
Ama, bu devlet güçlü bir devlettir. Bu devletin vizyonu,
bizi, çok rahatlıkla, dünyanın en büyük on ekonomisi arasına sokacaktır
ve burada da, şu anda takip ettiğimiz enerji politikasının, siz,
etkinliğini ve verimliliğini, isabetliliğini, çok daha sonra göreceksiniz.
Tıpkı rahmetli Özal'ın, döneminde, Telekom'da yaptıkları gibi, telekomünikasyonda
yaptığı gibi. Biz çok sonradan gördük bunları. Bizim de yaptığımız...
Kömürde yaptığımızı, yenilenebilir enerjide yaptığımızı, suda
yaptığımızı, jeotermalde yaptığımızı, belki şimdi göremeseniz,
ileride göreceksiniz.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Bakan, kömürde
ne yaptınız?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Kömürde şu anda yok satıyoruz. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Soma'ya gidin, Soma'ya beraber gidelim; yanıma alayım,
hem yolda konuşuruz, size bunları anlatırım hem de Soma'da görürsünüz.
Soma'da şu anda işsiz adam kalmadı kömür konusunda. Aynı şekilde
aramalara ağırlık verdik. Sadece 800 bin ton kömür bulduk, yeni, rezerv bu,
ispat edilmiş kömür bulduk. Yani, bunlar yerli kaynaklar. Bunlar hakikaten
böyle lafla sözle olmuyor, ben rakamları konuşturuyorum size. Yani,
ben öyle yuvarlak laflar söylemiyorum ve olan biteni söylüyorum,
öyle "cek" "cak" da değil, yani yapılacak, edilecek
değil, biz bulduk diyorum, şu kadar tesisi açtık diyorum, şu şu şu kanunları
yaptık diyorum. Rüzgâr enerjisini dün görüştük Sayın Seyhan, dün görüştük
sizinle beraber. Yenilenebilir enerjide yaptığımız çalışma üç
yılın bir ürünüdür ve Türkiye'nin her noktasında hangi hızda rüzgâr
var, bunun kapasitesi nedir, yatırım imkânı nedir, bunları yaptık.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Bakan, bir yıl Meclise
getiremediniz tasarıyı.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Şimdi geldi işte, şimdi geldi. Beraber dün de konuştuk.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Bir yıl sonra...
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Yine gelmeyecek!
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Şimdi bakınız, diğerlerinde de… Enerji verimliliği yasası...
Enerji verimliliği yasasında bir devrim olacak. Bütün beyaz eşya
üreten fabrikalar kendini buna ayarlayacak, bina, inşaat malzemeleri
buna göre, mimarisi buna göre ele alınacak. Bunlar devrim, bunlar
lafla sözle olmuyor ki, çalışmayla oluyor. Bunların üzerinde bir sürü
bürokrat arkadaşlarımız bizlerle beraber çalışıyorlar.
Şahdeniz'den bahsettiniz, Şahdeniz gazı ucuzmuş
da, ben onu bırakmışım da, daha yüksek gaz almışım da… Böyle şey olur
mu? Buna çocuklar bile güler.
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Niye gelmiyor?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Yani, şu anda bu gazı, bu yatırımı, Şahdeniz Projesi'ni
dörtte 1 fiyata gerçekleştirdik. (AK Parti sıralarından alkışlar)
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Nerede?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Bundan dolayı BOTAŞ adına gururluyum ve bundan gurur duyuyorum
böyle bir kurum bana bağlı olduğu için. BOTAŞ, şu anda dünyanın en başarılı
kuruluşlarından bir tanesidir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Efendim, gaz gelmiyor. Nerede
getirdik diyorsunuz?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Şu anda kırk yerde şantiyesi vardır, dağları, tepeleri
aşarak, sizler böyle sıcak odalarda otururken, onlar dağları, karlı
dağları aşarak boruları geçiriyor, taa dağları aşırıyor, ırmakların
yerini değiştiriyoruz.
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Sayın Bakan geliyor mu
bu gaz?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Öbür tarafta, Bakû-Tiflis-Ceyhan gibi bir projeyi bitirdik.
Bakû-Tiflis-Ceyhan Projesi, sadece hazineye katkımız 300 milyon dolardır
biliyor musunuz?
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Onu mermerciler de kazanıyor.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - 300 milyon dolar. Bu parayı kullanmadık biz. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Ve ayrıca, 338 milyon dolar da claim aldık biz müteahhitlerimize
ilave olarak…
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Bunu küçük bir işletme
de kazanıyor.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Ve bunu bitirdik. Şu anda tankerler yükleniyor. Belki
orada göremiyorsunuz. Tankerler dolup dolup gidiyor. 60 tanker geçti
şu anda.
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Parası başka devletlere
gidiyor.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Bunlar, dünyanın bütün yerlerine Azeri petrolünü, o
kardeş Azerbaycan ülkesinin petrollerini dağları, tepeleri aşırarak
Ceyhan'a indiriyoruz, oradan da dünyaya gönderiyoruz. Bundan daha
büyük diplomatik atak olur mu aynı zamanda? Bu, bizim jeostratejik
önemimizi artırmış oluyor.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - 300 milyon dolar bekçiliğin
karşılığı.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Öbür tarafta, Şahdeniz Projesi'ni anlatıyorum. Şahdeniz
Projesi bitti. Boruların hepsi tamamlandı, ancak, Azerbaycan'daki
kuyularda arıza çıktığı için durdu. Bizim oradaki hakkımız baki.
Bir yıllık, bizim, oradan ucuz gaz alma hakkımız var. O anlaşmayı da
biz, kronometre çalışmaya başlayınca alacağız. Kimseye neyi bağışlıyoruz?
Böyle bir şey olur mu? Ben bir kuruşun hesabını verecek bir adamım. Ve
bunu…
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Bağışladınız demedim.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Hayır öyle bir şey yok, milleti yanıltmayın. Yanıltmayın
milleti.
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Başka ülkeye verilmesine
izin verdiniz.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Bu millet yalan veya yanlış ifadelerle aldatılmaya layık
bir ülke değil. Ben doğruyu söylüyorum size burada.
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Yalan yok efendim. Siz doğru
söylemiyorsunuz.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - İncelersin. Zaten bütün belgeler elinizde, her şeyimiz
şeffaf. Bizim bilgilerimiz, belgelerimiz zaten ellerinizde. Değişik
şekilde elinize geçtiğini de biliyorum.
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Biliyorsunuz tabii.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Evet, öyleyse, bizim saklayacak bir şeyimiz yok. Her şeyimiz
açık bizim. Saklamaya da gerek duymuyoruz zaten. Dolayısıyla, doğal
gazda yaptığımız çalışmalar, petrolde yaptıklarımız, kömürde yaptıklarımız,
jeotermalde yaptıklarımız, rüzgârda yaptıklarımız, hakikaten,
eğer şimdi anlaşılmıyorsa ileride anlaşılacak. Neticede, gerçekler
hiçbir zaman gizlenemez.
Petrol Yasası'nda da… Bakın, arkadaşlar, konumuz
içinde olsun dışında olsun, neyi sorarsanız ben yirmi dört saat sizin
emrinizdeyim. Ben, muhalefet veya iktidar ayrımı yapmıyorum. Bu
bir millî konu. Petrol meselesi hepimizi ilgilendiriyor, hepimizin
geleceğini ilgilendiriyor. İsterseniz arkadaşlarımla isterseniz
tek gelip ben size anlatayım. Burada, ben klasik bir politika yapmıyorum,
size gerçekleri anlatmaya çalışıyorum.
Mevcut kanunlarla ilgili yatırımlar konusunda
şöyle bir durumumuz var: Biz, daha evvelki yap-işlet-devretlerden,
yap-işletlerden çok çektiğimiz için, şu anda alım garantisi "take
or pay" veya "al ya da öde" gibi maddeleri gündeme getirmemek
için, biz yatırımlarda kılı kırk yarıyoruz. Yoksa alım garantisi alsak,
şu anda üç ay içinde bütün enerji yatırımlarını zıplatabiliriz,
ama çocuklarımız, torunlarımız bundan çeker, çünkü enerji yatırımları
yirmi- yirmi beş yılı kapsıyor, en azı otuz yılı kapsıyor. Bunun etkileri
var, ihracata, sanayiye, işsizliğe etkileri var. Bunları yapabilirdik,
atarım ben imzayı, alım garantisi de koyarım, almadığım gazın da parasını
veririm, almadığım elektriğin parasını da veririm, böyle bir yatırımı
yaparız, bizim dönemimizde de şunlar şunlar yapıldı diye de ballandıra
ballandıra anlatırız, ama kim inanır buna? En azından iki üç sene sonra
foyası çıkar, ama, biz, şu anda kendi yerli kaynaklarımıza, öz kaynaklarımıza
girerek bunu yapıyoruz.
Kömür, şu anda, sizin, daha evvelden, hepimiz hayattaydık,
hepimizin yaşadığı dönemlerde bu kömür madenleri kapatılmış. Zarar
ediyor diye kapatılmış. Biz, bunları açtık, çalıştırdık. Kömürü çıkarıyoruz
yerin altından, kırıyoruz, yıkıyoruz, paketliyoruz, dar gelirli
vatandaşlarımıza götürüp veriyoruz. Enerji Bakanlığı yapıyor
bunu. Alıyoruz Soma'dan ta Van'a kadar, Ağrı'ya kadar götürüyoruz. Orada
ev ev dağıtılıyor.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Bakan, Antalya'da
hava kirliliğinden göz gözü görmüyor!
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Ev ev dağıtılıyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ve
burada, fakir fukara, dar gelirli vatandaşlarımız da, Sosyal Dayanışma
Yardımlaşma Fonu'ndan bunun parası da karşılanıyor, bu bize mutluluk
veriyor. Bu paraları da nereden buluyoruz? Bu paraları hortumlardan
keserek veriyoruz. Hortumlardan kestik.
Ayrıca, anlaşmaları düzelttik. Bugün Rus anlaşmasında,
doğal gaz anlaşmasında, 14 milyar dolar, sadece "al ya da
öde"den kazandığımız bir kazanç bu. Ayrıca, 700 milyon dolar da hesap
farkından dolayı, yani bu işi yapıp yapmama arasındaki fark. Bunlar
rakamlarıyla söylüyor. Eğer bunu yapmamış olsaydık, şu anda TKİ falan
da zarar ediyor olacaktı. Suları harekete geçirmemiş olacaktık.
Suyun yüzde 35'ini kullanıyorduk biz, şu anda 9'u harekete geçti. Şu
anda suyu, akan suları biz özel sektöre vererek yatırımlara geçtik.
Şu anda herkes su yatırımı yapıyor, kömür yatırımı yapıyor. Kömür
bitti; bir tek Afşin-Elbistan C ve D'nin ihalesi kaldı. Bu da bitince
kömür konusu da inşallah bitmiş olacak, yeni sahalar, bulacaklarımız
hariç, bitecek. Jeotermali harekete geçirdik. Sizin milletvekilleriniz
dâhil onlarla beraber oturuyoruz, Ege Bölgesi'ne nasıl doğal gaz, belediye
başkanı ayrımı yapmadan jeotermali nasıl götürürüz, dışa bağımlığımızı
azaltmak için gidiyoruz. Yani, bu, hepimize mutluluk veriyor. Bunun
nesi yanlış, yani, nesini tenkit ediyorsunuz burada? Ben, onu anlayamıyorum
yani. Yani, eğer, iş, tipik bir muhalefet-iktidar meselesiyse oturalım
onu konuşalım
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Böyle bir şey yok.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Ama, ben size rakamlarla konuşuyorum. Verdiğim rakamlar belli.
Üstelik denetlemeler açık açık yapılıyor. Üstelik, Cumhurbaşkanlığı,
Başbakanımızın denetleme kurulu da bizi denetliyor, BOTAŞ'ın
TPAO'nun müfettişleri de bizi denetliyor. Yani, zaten, biz bundan da
kaçınmıyoruz. Bunu da bir yadırgayıcı olarak söylemiyoruz, denetim
de daima olacak. Bunlar varken, sizde de bütün bilgiler elinizde, sizden
de bir şey saklamıyoruz. Değişik isimler altında zaten belgeler,
bilgiler size geliyor. Her şey açık olduktan sonra, zaten, benim ufacık
bir hatam olsa dumanımızı atarsınız, zaten atarsınız yani.
Böyle bir şey de, bu kanunu da şunun için yapıyoruz.
Bu kanunu çıkarmamızın amacı şu: Bizim Türkiye'mizde de, denizlerimizde
de, biz, petrolün de doğal gazın da olduğuna inanıyoruz. Bunun çıkarılması
için yatırımcının gelmesi lazım. Buraya sondajın vurulması lazım.
Ama sondaj vurulana kadar ne kadar var, ne kadar yok bunu söyleyemiyoruz,
ama olduğuna inanıyoruz, belirtiler bunu gösteriyor. Onun için,
şimdi, daha evvel gelmeyen yatırımcıyı buraya getirelim istiyoruz.
Bunun içinde de yabancı da var, yerli de var. Gelelim, bunu çıkaralım,
üzerinde şu anda petrolün fiyatı da, doğal gazın fiyatı da bu yatırımları
yapmaya müsait. Bunun için bunu yapıyoruz. Üstelik sizler de bu komisyonlarda
çalışıyordunuz; yani, buralarda da katkılarınız var. Hepinizin
güzel katkıları da var.
Şimdi, bu kanunu çıkarırsak, ülkemiz dışa bağımlılığını
azaltmış olacak, dışa bağımlılığımız azalacak. Ne kadar yerli olduğunu
da söyleyeyim size: Biraz önce elektrikle ilgili soru sordunuz. Geldiğimizde
38'e 62 idi, yerli oran 38'di, ithal oran 62'ydi elektrik üretiminde. Biz
bunu şimdi 45'e 55 yaptık, 38'i 45'e çıkardık. 62'yi de 55'e düşürdük. Bu,
güzel bir şey. Neticede de dört yıldır elektriğe zam yapmadan hem de
hazineye yük olmadan, tekrar tekrar söylüyorum, hazineye yük olmadan,
hiçbir sübvansiyon yapmadan, görev zararı yapmadan, vergimizi de
çatır çatır vererek yatırımlarımızı da yapıyoruz, bunu da sürdürüyoruz.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Burada 1 milyon 130 bin de elektrik kaçağı yakaladık,
1 milyon 130 bin abone bu. Bunu da yakaladık. Bunun da parasını yine
dürüst vatandaşımıza aktardık. Bunu yapmamamızın sadece katkısı,
o 300 kilovat/saat kullanan her aileye günde beş ekmektir. Günde beş
ekmek bunun katkısı var. Kömürü de bu şekilde hallediyoruz. Daha
ne istiyorsunuz? Yani, bu, Enerji Bakanlığı; suyu tamam, elektriği
tamam, doğal gazı tamam. İran gaz kesiyor, biz kriz yaşamıyoruz. Elektrikte
biz kesintiye uğramıyoruz. Kömürler vatandaşımızın evinde, evine
teslim ediyoruz. Kapısında, evine getiriyoruz, imza karşılığında
veriyoruz hiçbir ayırım yapmadan. Bunlar sosyal politikalar aynı
zamanda. Bunu yaparken yatırımlarımızı da çok şükür sürdürüyoruz.
Servisi, Bakanlık olarak da, çok şükür, iyi bir noktaya gidiyor. Arıza
noktalarının da sizlere rakamlarını verebilirim. Bir yandan da
işletmecilik olarak da verimi yüksek, maliyeti düşük bir çalışma
da sürdürüyoruz. Bir yandan da eski davalarla uğraşıyoruz. Onları
da, çok şükür, oralarda da fena değil gidişatımız. Dış politikada
enerjiyi bir enerji diplomasisi parametresi olarak kullanıyoruz.
Bugün biz sadece kendimize değil, Suriye'ye elektrik veriyoruz,
Nahcivan'a elektrik veriyoruz.
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Ne kadar veriyoruz Sayın
Bakan?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Irak'a elektrik veriyoruz ve bunları yapıyoruz, yani,
şimdi bunlara elektrik veriyoruz. Üstelik, Bulgaristan'dan elektrik
alıyorduk geldiğimizde, onu da kestik; ihracat yapıyoruz, komşularımıza
da veriyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız,
buyurun.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Devamla) - Bunları mutlaka göz önüne almanız lazım. Bu yaptığımız
çaba da, tıpkı diğerlerinde olduğu gibi, yerli kaynaklarımıza
ağırlık vererek sadece günümüzü değil, geleceğimizi de düzeltmeye
çalışmaktır. Bu, sadece enerjide. Madenlerdeki kısımları zaten
biliyorsunuz, borda yaptıklarımızı, diğerlerinde yaptıklarımızı.
Onları da, yeri gelince, inşallah ifade etme imkânı bulurum.
Ben, bu yasanın ülkemize, bölgemize hayırlı olmasını
diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına, Konya Milletvekili Hasan Anğı.
Sayın Anğı, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HASAN ANĞI (Konya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1041 sıra sayılı Petrol
Kanunu Tasarısı'nın tümü üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak
üzere söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği üzere, bugün burada petrol piyasasındaki
yapılanmanın son halkasını oluşturan Petrol Kanunu Tasarısı'nı
görüşüyoruz. Ekonomimizin iyileştirilmesine doğrudan katkı sağlayacak unsurlardan biri olan bu yasa tasarısıyla
ilgili açıklamalarda bulunmadan önce fosil enerji kaynaklarıyla
ilgili olarak yapılan yasal düzenlemeleri kısaca hatırlatmakta
yarar görüyorum.
Değerli arkadaşlar, malumları olduğu üzere, yakın
zamana kadar ülkemizin enerji politikaları oldukça geniş ve birbirinden
kopuk birincil ve ikincil mevzuatlarla yönetilmekteydi. Avrupa
Birliğine girmek üzere olan ülkemizde ulusal program ve katılım ortaklığı
belgelerinde yer alan hususlara da uyum sağlamak amacıyla enerjide
sürdürülebilir arz güvenliği, tasarruf, çevre ve emniyet kavramlarının
yanı sıra sektördeki özelleştirme ve yeniden yapılanma hedeflerimize
de uygun düşen, sektörümüzün ve toplumumuzun bütün kurumlarının
da onayı alınarak ortak akıl ile gerekli yasal düzenlemeler hızla
tamamlanmaktadır.
Bu çerçevede, 2001 yılında çıkarılan 4646 sayılı
Doğal Gaz Piyasası Kanunu'ndan sonra 2003 yılından beri devam eden
petrol sektörünü yeniden yapılandırma çalışmaları kapsamında
bugün için yaklaşık 40 milyar doları aşan ciroya sahip bulunan rafineri,
akaryakıt, likit petrol gazı dağıtım ve pazarlama ile bunlara ilişkin
iletim, depolama, ihrakiye ve madenî yağ konularındaki piyasa faaliyetlerini
düzenleyen 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu 20 Aralık 2003 tarihinde
5317 sayılı Sıvılaştırılmış Petrol Gazları Kanunu ise 13 Mart 2005
tarihinde çıkarılarak yürürlüğe girmiştir. Ülkemiz, jeopolitik
ve jeostratejik konumu itibarıyla komşu ülkelerle mevcut olan
önemli miktardaki petrol ve doğal gaz arzının uluslararası pazara
ulaştırılmasında bir enerji koridoru olmak üzere önümüzdeki yirmi
yıl için politika ve hedeflerini belirlemiştir. Bu gayret içindeki
ülkemizin son üç yıl içerisinde enerji sektörünün yeniden yapılandırılmasında
gösterdiği performans çok çabuk etkisini göstermiş, uluslararası
petrol piyasasının yoğun ilgi odağı hâline gelmiştir. Burada hemen
bir örnek vermek gerekirse, 2005 yılında inşaatı bitirilen Bakü-Tiflis-Ceyhan
Ham Petrol Boru Hattı'nın hayata geçirilmesiyle birlikte özellikle
yabancı yatırımcıların ülkemizde petrol sektörünün her alanındaki
yatırımlara olan ilgisinin daha da artması beklenmektedir.
Değerli milletvekilleri, 1954 yılında çıkarılmış
olan ve ülkemizde uygulanan ekonomik politikaların gereklerine
göre bugüne kadar birçok maddesi revize edilmiş olan 6326 sayılı Petrol
Kanunu'ndaki doğal gaz ve petrol piyasasına ilişkin hükümlerin kendi
mevzuatlarında düzenlenmiş olması nedeniyle, ülkemizdeki ham
petrol ve doğal gazın aranması, üretilmesiyle kaynağı yurt dışında
olan petrol ve doğal gaz boru hattı ile gerek ülkemize gelişini gerekse
ülkemiz üzerinden transit geçişini düzenlemek, yönlendirmek, denetlemek ve sektörü disipline etmek
üzere yeniden hazırlanan ve yukarıda kısaca değinilen yeniden
yapılanmanın son halkası olan Petrol Kanunu Tasarısı, 30 Kasım
2005 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar ve Bilgi, Teknoloji Komisyonumuzca kabul edilerek
Genel Kurula sevk edilmiştir. Böylece, Türkiye, küresel gelişmeler
paralelinde, orta ve uzun vade içinde belirlediği enerji arz güvenliği
ilke ve hedefleri doğrultusunda dışa bağımlılığımızı daha da
azaltacak şekilde, petrol sektöründe serbest piyasa ilkeleri ve
Avrupa Birliği normlarına uygun olan yasal ve kurumsal altyapısını
tamamlamış olacaktır.
Günümüzde dünyanın birincil enerji arzının kaynaklara
göre dağılımından ham petrolün yüzde 37, kömürün yüzde 27, doğal gazın
yüzde 24, hidrolik enerjinin yüzde 6 ve nükleer enerjinin de yüzde 6
pay aldığı dikkate alınırsa, petrolün ve doğal gazın dünya ekonomileri
için gerek günümüzde gerekse gelecekte ne denli önemli olduğu kolayca
anlaşılmaktadır. Sınırlı miktarda olan dünya petrol kaynakları,
yoğun tüketime bağlı olarak giderek azalmaktadır. Bu durum, kullanımı
sadece enerji ham maddesi olmakla kalmayıp, günlük hayatımızda
kullandığımız pek çok ürünün ana girdisi olan petrolün ve doğal gazın
ülkemizde de gerektiği şekilde aranması ve üretimini, dolayısıyla
Petrol Kanunu Tasarısı'nı daha da önemli kılmaktadır.
Sayın milletvekilleri, bu kanun tasarısının hazırlanmasında
sektör, diğer ilgili meslek ve sivil toplum örgütleri, kamu kurum
ve kuruluşlarıyla tam bir iş birliği
içinde çalışılmış ve nihai metin üzerinde yüce Meclisimizde alt komisyon
ve esas komisyonda, gerek sektörümüz gerekse millî menfaatlerimiz
üzerinde hassasiyetle durularak, her kesimin mutabakatı sağlanmıştır.
Netice itibarıyla, söz konusu tasarıyla, yerli
yabancı özel sektöre petrol ve doğal gaz kaynaklarımızın aranmasında,
üretilmesinde, iletiminde, müdahalecilikten uzak, serbest ekonomi
kuralları içinde aktif bir rol oynama özgürlüğü veren, bu alanda ihtiyaç
duyulan yatırımlara katkısını artıracak şekilde şirketler için
eşit koşullarda rekabetçi, istikrarlı ve teşvik edici tedbirler getirilmiştir.
Böylece, daha fazla yatırım, daha fazla arama ve
keşif, daha fazla üretim, daha fazla istihdam yaratılması sonucu,
bugün itibarıyla ithal enerjiye ödenen ve toplam 29 milyar dolara
ulaşan döviz giderimizin ciddi anlamda aşağı çekilmesi mümkün olabilecektir.
Değerli arkadaşlar, benden önceki konuşmacıların
tasarı üzerindeki birtakım eleştirilerine açıklık getirmek istiyorum.
Özellikle 12'nci ve 13'üncü maddedeki "millî menfaatler" başlığına
baktığımız zaman, 1954 yılında çıkan ilk yasada tamamen yabancı kamu
hissesi olan firmaların Türkiye'de arama ve üretim izni yokken, 1973
yılında bir düzenleme yapılmış ve yetki Bakanlar Kuruluna verilmiş,
1983 yılında diğer değişiklikler yapılmış ve birçok maddesi günün
ihtiyaçlarına göre düzenlenmiş. Bunlar yapılmakla Türkiye'nin
kendi millî kuruluşu olan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı -yüzde
100 kamu sermayesi- yurt dışına açılmasında bugün geldiği başarılı
nokta ortada. Yurt içinde günlük ortalama 30 bin varil üretim yapan
TPAO, yurt dışında ise 40 bin varil üretim yapabilmekte. Yani, sermayesi
kamuya ait bir şirketimiz yurt dışında arama ve üretim faaliyetlerinde
bulunabilirken, yabancıların Türkiye'ye gelmesinde, işte, sermayesinin
yabancı ülke kamu sermayesi mi değil mi diye bakarak nereye gidebileceğimizi
sizlerin takdirine bırakıyorum.
Türkiye'deki bugüne kadar kara araştırmalarında
gelinen nokta, her taraf didik didik edilmiş, edilmeyen yerler varsa
bunların teşvik edilmesi için deniz-kara, su araştırmalarıyla kara
araştırmalarını ayırarak burada da araştırmadık bölge kalmasın,
üretime katılabilecek eğer çok zengin olmayan kuyular varsa da,
bunların da, yine, ülkemize gerek doğal gaz olarak gerekse ham petrol
olarak kazandırılması noktasında ciddi düzenlemeler yapılmıştır.
Tasarının üzerindeki tüm çalışmalarda özellikle
Enerji Bakanlığımız bürokratlarına, Sayın Enerji Bakanlığı Müsteşarına,
Sayın Bakanımıza ve Komisyon üyesi arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz.
Sektör temsilcilerinin de gelip görüşlerini bildirdiği, dolayısıyla
tasarının daha ülke menfaatlerine ve sektörün gelişimine uygun
hâle getirilmesi yönündeki katkılarından dolayı da herkese teşekkür
ediyoruz ve şu anda da huzurunuza gelmiş durumda tasarı.
Tasarının yasalaşmasıyla sektörün gelişiminin
daha hızlanacağına, dolayısıyla arama faaliyetlerinin daha da
artarak üretim aşamasında öne çekilebilecek yatırımların bir an
önce sağlanmasıyla Türkiye'nin enerjideki dışa bağımlılığının
daha da azaltılacağı kanaatindeyim.
Bu çerçevede, tasarının hem sektöre hem de ülkemize
hayırlı olmasını diliyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Anğı, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, ruhsatların verilmesinde rekabet
ve şeffaflık sağlanabilecek midir?
Devlet, üretimden aldığı paydan vaz mı geçmektedir?
2002 ile 2006 yılları arasında Türkiye Petrolleri
Anonim Ortaklığının yapmış olduğu yurt içi yatırımlar ne kadardır?
Miktar olarak soruyorum.
2006'da doğal gazda altı alım anlaşması yapıldığını
biliyoruz. Yakın geçmişte İran doğal gazında yaşanan sıkıntıya yönelik
alternatif planlar nelerdir?
Türkiye, petrol ve doğal gaz rezervlerinin yaklaşık
dörtte 3'üne sahip bölgelerin kavşağındadır. Bakü-Tiflis-Ceyhan boru
hattının günlük kapasitesi nedir? Bu durum, çevre açısından risk
oluşturan petrol tankerlerinin boğazlardan geçişteki riski hangi
oranda azaltacaktır?
Petrolün varilindeki 10 dolarlık yükselmenin
2,5 milyar dolarlık yük getireceği ifade edilmektedir. 2006'daki petrol,
petrol ürünleri ve doğal gazdan dolayı ithalata ödenen miktar ne kadardır?
Bu miktarın cari açığa etkisini yorumlar mısınız?
Son olarak, Ceyhan terminalinden, Irak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Güler, buyurun.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan. Sizin aracılığınızla Sayın Bakana iki tane sorum var.
Petrolün ve doğal gazın stratejik önemini anlatmamıza
gerek yok dünya kamuoyundaki yaşanan sıkıntıları göz önünde bulundurduğumuzda.
İran'ın doğal gazı kesmesinin ikinci defa tekrarını göz önünde bulundurduğumuzda
bunu stratejik bir silah olarak mı kullanmakta, yoksa sadece teknik
bir arıza gibi, bir de hele hele kamuoyuna sizin yansıttığınız gibi
"iyi ki bayrammış." Yani, tüketmiyoruz anlamı çıktı. Böyle
bir anlayışla bu işin anlamını göz ardı mı etmiş oluyoruz?
İkinci sorum: EPDK'nın kestiği cezalar konusunu
da göz önünde bulundurduğumuzda, gerek petrol dağıtım şirketleri
ve gerekse hem petrol dağıtım şirketi, aynı zamanda da medya gibi
bir devi içeren şirketlere, bu 2007 yılında seçimin söz konusu olduğu
göz önünde bulundurduğumuzda, bunlara silah olarak mı kullanılmaktadır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Tütüncü.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
İki sorum var Sayın Bakanımıza.
Birincisi, çıkarılan petrolden belli bir bölümünün,
ülke ihtiyacı için iç piyasaya satılması konusu tasarıda neden
öngörülmüyor? Diğer ülke uygulamaları söz konusu iken, gündemdeyken,
acaba bunun gerekçesi nedir? Sayın Bakandan bunun, bu sorunun yanıtını…
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Tam anlayamadım, bir kere daha tekrarlar mısınız?
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Çıkarılan petrolün belli
bir bölümünün yurt içinde, iç piyasada satılması zorunluluğu var
bazı ülkelerde. Bu yasa tasarısı, Türkiye için bu zorunluluğu ortadan
kaldırmış ya da öngörmüyor; bunun gerekçesi nedir?
İkinci sorum: BOTAŞ 2006 yılında dışarıdan ucuz
doğal gaz alıp, daha doğrusu doğal gazı pahalı ithal edip, yurt içinde
düşük fiyatla sattığına dönük bazı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Yıldırım…
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkanım, Sayın
Bakanıma iki soru soracağım.
1- Kastamonu topraklarında petrol olduğu söylenmektedir,
siz de ifade ediyorsunuz. Kastamonu'da petrol aramaya ne zaman geleceksiniz?
2- Karadeniz'de İnebolu ve Cide açıklarında Türk
Petrollerinin arama yaptığını biliyorum. Oradaki arama sonuçları
ne oldu? Doğal gaza rastladık mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım,
2006'da doğal gaza ödediğimiz fatura ne oldu? 2007'den 2010'a kadar bu
fatura ne olacak? Ve bu ülkenin çil çil dövizlerini hangi ülkeye, ne
kadar para ödüyoruz ve 2010'da bu ne olacak? Buna yanıt verirseniz teşekkür
ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Güler, siz soru sormuştunuz.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Bir daha sorabilirim
sormadıkları zaman Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hayır, önce diğer arkadaşlara, sonra size.
Sayın Tandoğdu.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Bakanım, Ordu iline
doğalgazın geleceğini 2005 yılında müjdelemiştiniz. Hâlen, bu faaliyetlerin
devam etmediğini ve bitmediğini görüyoruz. Acaba, 2007 sonlarında
veyahut da ortalarında, Ordulular, mutfağında doğalgazla yağda
yumurta veyahut da kepirli pancar pişirebilecekler mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Ercenk.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, bilindiği gibi, Antalya, Muğla, Aydın,
Bodrum gibi turizm merkezlerinde ve ülkemizin her kesiminde, hiçbir
kriter gözetilmeden verilen maden ve taş ocağı ruhsatları, insan
sağlığını, çevreyi, doğayı, su havzalarını, ormanı ve üretim alanlarını
olumsuz yönde etkilemektedir. Bu konuda köklü ve kesin çözümler
alınması konusunda ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ercenk.
Sayın Bakanım, buyurun.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Önce, sondan başa doğru gideyim. Sayın Ercenk için söylüyorum,
bu taş ocaklarıyla ilgili, gerçekten, bir uygulamada istismar var.
Aslında kanun doğru, yönetmelikler var, ama, burada istismar ediliyor.
Çünkü, arama ruhsatı ile işletme ruhsatını farklı kullanan bölgeler
var. Bu suistimali gidermek üzere değişiklik yapacağız, kanuni
değişiklik yapacağız.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Kısa sürede olursa çok
iyi olur, çünkü, Antalya perişan oldu.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Yapacağız, ama, işte, gündem malum. Bu gündeme sizler de yardımcı
olursanız, biraz zamanı iyi kullanırsak, bunları getirebiliriz.
Sayın Tandoğdu, tabii, hem yumurta pişireceğiz,
hem pancar çorbası yapacağız, 2007'de yetişecek bu. Şu anda, boru
hatlarının kaynaklarının yüzde 85'i bitti, hidrostatik testleri
de yapılıyor, yetişecek. Fatsa'nınki de aynı şekilde.
Sayın Aslanoğlu'nun sorusunu tam hatırlayamadım.
Rakamları, 2010'la ilgili rakamları hesapladıktan sonra yazılı
olarak size göndereceğim.
Kastamonu'yla ilgili olarak, aramalar denizde
devam ediyor. O bölgelerdeki blokların ayrı ayrı isimleri var. Buralarda
doğal gaz aramalarımız sürüyor, ümitliyiz. Akçakoca'dan, şu anda,
son açtığımız sondajdan da gaz çıktı. Ama, bunu derken çok ümit verici,
büyük rakamlar anlamında söylemiyorum; mütavazı, ama ekonomik. Bunları
bulmaya başladık. İnşallah, büyüklerini de buluruz diye ümit ediyorum.
Bu arada, Sayın Ekinci'nin sorusu var, bu BOTAŞ dışarıdan
pahalı alıyor, içeride düşük veriyor şeklinde.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Tütüncü…
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - . Böyle bir şey söz konusu değil. Bir ara, bir interval, belli birkaç
ay bu oldu, fakat, daha sonra onu toparladık. Yani, biz, dışarıdan
pahalı alıp ucuz satmıyoruz ve BOTAŞ, bu noktada, gerçekten, yani bana
bağlı bir kuruluş olduğu için söylemiyorum, çok fedakârca ve çok başarılı
bir çalışma yapıyor, çok az adamla ve çok başarılı bir çalışma yapıyor.
Bunun hakkını, bir kurum olarak, vermemiz lazım. Çok yıpratıldı,
ama, bu kurumumuz bizim kurumumuz. Yani, bunu bilin. Bakû-Tiflis-Ceyhan
gibi, Şahdeniz gibi, Nabuko gibi, Yunanistan hattı gibi de çok önemli
hatları yapıyor ve çok iyi bir işletmeci. Bunu da özellikle ifade etmek
istiyorum.
Ama, alacaklarımız var. Alacaklarımız da, borçlular
arasında… Daha evvelden de, burada, yine sayın milletvekillerimiz
söylediler, bazı belediyelerden tahsil etmek için girişimlerimiz
var. Onların özelleştirilme…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ankara, Ankara…
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Ankara'nın, evet var, EGO'nun var. O da özelleştirilecek. Oradan
da paramızı alacağız. Yani, bizim
batak borcumuz yok, hepsinin karşılığı da kamu kuruluşları. Neticede,
onlar da size hizmet ediyorlar; alt geçitlerinden geçiyorsunuz,
yollarından geçiyorsunuz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ama, vatandaştan peşin
alıyor Ankara'da.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Yok, yok. Tamam… Onu ona sorun. Ben size hesabımı veriyorum.
Onun dışında, bu EPDK… "İyi ki bayrammış!"
lafı. Hani, o İran meselesi. İran bu konuyu siyasi olarak kullanmadı,
ben çok iyi biliyorum. Ayrıca, oradaki elçiliğimizle de, BOTAŞ'ın
orada da haber şeyleri var, görüştükleri var, gerçekten çok soğuk… Dikkat
ederseniz, Türkiye'nin de batısı sıcak, doğusu soğuk şu anda; yani,
sıkı bir kış geçiriyor. İran tarafı da öyleydi. Gelen gaz miktarında
azalma oldu. Fakat, bu, aslında bir aydır sürüyordu. Biz, size, bunu hissettirmedik.
Öyle, bayrama mayrama rastlama meselesi ayrı bir şey. Ama, biz, bayram olmadığı
zaman da eksik gelirken size bunu yaşatmadık. Geçen sene, Rusya'dan
gelen, Ukrayna'dan gelen boru hattında da arıza oldu, hiç hissettirmedik
size aldığımız tedbirlerle.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Bilemiyorum, o, sizin
açıklamanız.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Doğal gaz sadece ısınmada kullanılmıyor, aynı zamanda
elektrik üretiminde kullanılıyor. Biz, kömüre ve suya verdiğimiz
ağırlıkla bunu önledik, size yaşatmadık, siz farkında bile olmadınız.
Memnuniyet verici bir şey bu. Şimdi de, İran'dan gelen gaz 27 gelecekti,
15'e düştü, 12'ye düştü, 10'a düştü, 5'e, 2'ye düştü, sıfırladı. Bir hafta
sıfır oldu. Ama, biz, aldığımız tedbirlerle bunu yine yaşatmadık. Şahdeniz'den
gelen gaz -hat bittiği hâlde- gazı biz alacağız, gazı almaya hazırız
dedik; ama, Azerbaycan'da kuyularda arıza olduğu için şubatın ortasına
kadar veremeyecek.
Aslında biz, o kadar başarılı bir çalışma yapıyoruz
ki -bakın, bunu, size, millî bir konu olduğu için söylüyorum- Türkiye'nin
yarısına şu anda doğal gaz gelmediği hâlde, arkadaşlarımız, bu doğal
gaz boru hatlarını o kadar iyi yönetiyor ki, evinizde bile, ben kendi
evimde sıcak suyu açtığım zaman mutfaktaki değişiyor, odalarda bile
fark ediyor, banyoda fark ediyor. Biz koskoca, Türkiye'nin doğal gaz
dengesini sürdürüyoruz; dağlar, tepeler, 3 bin metre yukarıdan tutun
deniz kenarına kadar; bunun, soğuğu var, sıcağı var, kar altında
olan yeri var. Yani, böyle bir network'ü çalıştırmak kolay bir şey değil
ve İran'dan gaz gelmediği hâlde, Azerbaycan'dan gaz gelmediği hâlde bu
BOTAŞ'taki arkadaşlarımız gayet başarılı bir şekilde bunu sürdürüyorlar.
Yani, her şeyimizi kötülememiz gerekmiyor.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Bakanım, öyle bir
şey yapmıyoruz.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Yani, bu, bizim bir kurumumuz. Yani, bunun bayrama
rastlaması değil, ondan önce de kesinti vardı, biz yine size hissettirmedik.
Bugün de yine istediğimiz oranda değil, yine hissetmiyorsunuz.
Bu, iyi bir şey aslında.
Şimdi, İran da bunu politik bir şey olarak kullanmadı.
Biz, bunun takibini de yaptık, konuştuk da kendileriyle. Tamamen soğuktan, yatırımlarının
bazılarının da yetişmemesinden ve arızadan doğan bir şey bu. Bizde
de arıza oluyor. Yani, böyle bir şey söz konusu değil.
Sayın Işık'ın…
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - EPDK cezalarıyla ilgili…
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - EPDK niye silah olarak kullansın? Bunlar kanuni uygulamalar,
EPDK bağımsız bir kuruluş. Neticede, yasayı birlikte çıkardık, hep
beraber çıkardık. Bunun uygulaması bu. Yani, böyle bir şeyin söz konusu
olduğunu zannetmiyorum, böyle bir şey olamaz da, yani böyle bir şey
olamaz.
Sayın Işık'ın sorularına cevap: Gerçekten, şu anda
yaptığımız çalışmalarla Türkiye'yi bir enerji koridoru hâline getirdik,
yani, Türkiye'nin katma değeri arttı. Daha evvelden, Türkiye'nin,
bu gibi konularda adı geçmiyordu, sadece gaz kullanan bir ülkeydi;
ama, biz, kaynak çeşitliliğini de artırdık. Biraz önce "kaynak
çeşitliliği artmadı" filan dendi; arttı, işte, Şahdeniz Projesi
gelecek neticede, bir miktar gecikti. Bizden dolayı değil.
Ama, Azerbaycan'daki kuyuyu da ben yönetecek değilim ya Sayın Seyhan.
Yahut, gidin siz açın orayı da bana yardımcı olun bir milletvekili
olarak.
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Sayın Bakanım, o sözleşmenin
maddelerini doğru koysaydınız. Görevinizi yapmadınız.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Yani netice itibarıyla bu çalışmalar, uluslararası anlaşmalarla
ortaya konan çalışmalar; ama siz, maşallah… Yani, bu katkınızı Azerilere
yapın da bana yardımcı olsunlar.
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Efendim, o görev sizin. O
görevi siz yapıp getireceksiniz.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Hayır, ben size takılıyorum. Gayet tabii ki benim.
BAŞKAN - Sayın Seyhan…
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Şimdi böyle, ama, siz, maşallah ona da yetişiyorsunuz yani.
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Sayın Başkan, uyaracağınız
kişiyi karıştırdınız. Sayın Bakan benimle konuşuyor, ben de cevap
veriyorum. Adil davranın lütfen.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Tamam, haklı.
BAŞKAN - O zaman Sayın Bakan da sizinle konuşmasın,
Genel Kurula hitap etsin.
Buyurun Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap edin.
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Adil davranın!
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Şimdi, buradaki mesele şu: Türkiye, gerçekten hem petrolde
hem doğal gazda hem de elektrikte UCT'ye de giriyor. Girdiği takdirde,
aynı zamanda bu yenilenebilir enerjiden de, inşallah, üretimimiz
fazla miktara gelirse, saat farkıyla oraya bunu da satma imkânımız
ayrıca olacak.
Öbür taraftan, yatırımlarla ilgili rakamı vereyim
size: Sadece, biz 2002'de, görevi devraldığımızda 90 milyon dolardı
yatırım, 2006'da 562 milyon dolar oldu; yüzde 524 arttı bu, yüzde 524
arttı; Türkiye Petrollerinin, biz, yatırımlarını yüzde 524 artırmış
bulunuyoruz.
Onun dışında, diğer konularda da yatırımlara
ağırlık veriyoruz ve kaynak çeşitliliğiyle birlikte riskleri
azaltmaya çalışıyoruz. Bunların başında da, en önemlisi, Bakü-Tiflis-Ceyhan
Projesi'dir, Şahdeniz Projesi'dir.
Şimdi, Irak'la yakında görüşmelerimiz olacak. Irak
gazının ve petrolünün… Petrol, zaten Kerkük-Yumurtalık'la geliyor.
Ayrıca, Mısır gazıyla ilgili önümüzdeki hafta
Mısır'a gideceğim, bakanlarıyla görüşeceğim. Mısır gazının gelmesini,
onu daha hızlandırmaya çalışıyoruz, Suriye'den hat bize gelecek
-Kilis'e kadar uzatıldıktan sonra- mili network o. Fakat, daha mühimi
Ceyhan projesi, Ceyhan Enerji Merkezi Projesidir. Bu projeyi, size,
detaylı anlatma fırsatımız olmadı, ama, bu proje, Türkiye'nin bir
dönüşüm projesi olacak enerjide; bir vizyon projesi, 2020, 2050, 2060
yıllarına kadar, Türkiye'yi, çok yıldız bir ülke hâline getirecek. Şu
anda, bölgemizde, hatta Avrupa'da, Türkiyesiz bir enerji dünyası
düşünülemeyecek ve başladı zaten bu. Doğal gazda da, petrolde de,
elektrikte de, hatta bir miktar suda da Türkiye çok etkin bir noktada.
Biz de bunun farkındayız ve bu kartı çok iyi oynuyoruz. Yani, özellikle
Avrupa Birliği konusunda ve Balkanlarda bize olan ihtiyaç çok arttı,
çünkü, onların üçüncü kanalı, dördüncü kanalı olarak Türkiye olarak
ortaya çıkacak. Bunun da bilincinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Diğerlerini de size yazılı olarak arz ederim.
BAŞKAN - Tamam mı Sayın Bakanım?
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Diğerlerini yazılı olarak arz edeceğim.
BAŞKAN - Tamamsa, süremiz var, Sayın Ateş'e söz vereceğim.
Sayın Ateş, buyurun efendim.
ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, Sayın Bakana benim iki sorum olacak:
Bir tanesi, Avrupa Birliği, dün bir enerji programını
açıkladı. Bu programın çeşitli grupları arasında, örneğin yenilenebilir
enerjiyle normal, bizim standart enerji programları arasında birçok
farklılıklar var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Türkiye'nin bu programdaki
yeri nedir?
Bir de, Mısır'la ilgili doğal gaz projesinden söz
ettiniz. Evet, Kilis'ten girecek, Gaziantep topraklarından geçecek.
Bu, sadece, henüz daha görüşme aşamasında mı, bir plan var mı?
Üçüncü sorum da: Gaziantep doğal gaz projesi tamamlandı,
ihale edildi, ama bir türlü yürümüyor. Bu konuda, bize, bir bitiş tarihi
verebilir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ateş.
Buyurun Sayın Bakanım.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Antep'in doğal gazıyla ilgili müteahhitle bir sorun oldu.
O çözüldü ve bir problem yok bundan sonra. Rahatlıkla bunu, bir problem
olmadan kullanabilecek durumda olacaksınız.
Mısır'la bir programımız, takvimimiz var. Ancak,
bu Mısır gazı, güzergâh üzerinde Ürdün'den de geçtikten sonra, Lübnan'dan
geçtikten sonra Suriye'ye geliyor; orada, Humus bölgesinden Türkiye'ye
kadar 350 kilometrelik bir hat var. Orada, kredisiyle ilgili bir sorun
var. Yani, Suriye Hükûmetinin "Arap gazı" adı altındaki Mısır'la
olan meselesinde bir kredi sorunu var. Bu, bir parça gecikti. Biz, bunu
2007'nin sonunda alacaktık, zannediyorum 2008'e taşacak gibi gözüküyor.
Ben, biraz da bunu hızlandırmak için oraya gidiyorum ve bu gaz sadece
Antep'e değil, oradan millî network'le Avrupa'ya kadar da -önce biz kullanacağız-
oraya da gidecek. Hatta, bir şirket kurma kararı da aldık; bunları,
bir ortak şirket kurarak yapacağız. Oradan da gaz gelirse tam network'ü
daha dengeli çalıştırma imkânımız olacak.
Onun dışında, Mavi Akım'ın aşağı indirilmesi var,
onu sormadınız. Ben, yenilenebilir enerjiyle ilgili olanı söyleyeyim.
Yenilenebilir enerjideki kaynaklarımızın giderek arttığını
rüzgâr haritasını yaptığımızda biraz daha iyi gördük. Daha evvelki
yaptığımız çalışmaların üstünde bir potansiyel olduğunu görüyoruz,
ama, bu potansiyelin uygulamaya dönüşmesi o seçtiğimiz yerlerin
bizzat incelenmesiyle ortaya çıkacak ve bilhassa rüzgârda iyi bir
imkânımız var ve bu imkânı, biz, Türkiye'de tesis kurularak… Yani, bu rüzgâr türbinlerini
de dışarıya para ödeyerek yaptırmak istemiyoruz. Aşağı yukarı 10
milyar dolarlık bir piyasa olacak; yeni bir sektör doğuyor ve burada
da insanlar çalışacak, doğal gaz gibi bir rüzgâr enerjisi sektörü doğacak.
Aynı şekilde, ikinci bir iddialı çalışmamız da
-bunu güvenerek söylüyorum- su konusunda. Bütün akarsulara türbin
koyarak mümkün olan düşülerde elektrik üretmek üzere. Burada da yüksek
bir kapasitemiz var, yaklaşık 20 bin megavatlık bir kaynak burada
söz konusu. Bunu da, süratle biz özel sektöre veriyoruz. Şu ana kadar
130 projeyi özel sektöre verdik üste para alarak. Yani, ihalesine
çıkıyoruz. Akan sulardan, ufak da olsa… Bunların bazıları var, bir
kamyonetin arkasına konulacak kadar küçük, bazıları bir tırın arkasına
konulacak kadar büyük. Bu türbinlerden de yedi ayrı tipini ürettik
TEMSAN'da. Şimdi, bunu, basın toplantısıyla kamuoyuna duyuracağız.
Herkes bu işe girebilir. Yani, bir ufak köyü de bununla aydınlatabilirsiniz,
elektriğini üretebilirsiniz, daha büyüğüne de gidebilirsiniz.
Bu noktada, gayet iyi bir gidişat var.
Rüzgâr haritasıyla da, bilhassa, Ege ve Marmara
Bölgesi'nde çok zengin bir kaynak var; ama, bunun bağlantı yerleriyle
ilişkilerini iyi kurmamız lazım. O dediğimiz rakamları, hemen,
bir saatle çarpıp şu kadar enerji üretilecek diye de düşünmemek lazım;
çünkü, bunun, esmediği dönemde emre amadeliğini de hesap etmemiz
lazım; yani, esmediği zaman yedeğinin devreye girmesi gerekiyor.
Ama, rüzgârda iyi bir imkânımız var.
Jeotermalde de benzer bir durum var.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, süreniz doldu.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Şimdi, Avrupa Birliği açısından, bu, çok büyük bir avantaj. Onların
pik saatlerinde… Bizde saat daha farklı olduğu için, o pik saatlere,
biz, bu kıymetli enerjiyi daha yüksek fiyattan satarak, aynı zamanda
gelir de elde edebileceğiz. Biz, şu anda, Avrupa Birliğinden daha ileride bir
noktadayız. Yani, enerji konusunda, bizim mevzuatımız, Avrupa Birliğinin
mevzuatından bazı yerlerde daha ileride ve şu anda, biz, yüzde 90 da
ödevlerimizi yaptık. O bakımdan, ileri bir durumdayız onlardan.
Teşekkür ederim.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Bakanım, Ağrı'dan
arıyorlar, "Ağrı'ya doğal gaz ne zaman gelecek?" diye soruyorlar.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, teşekkür ederim.
Süremiz tamamlanmıştır.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yeter sayısının
aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunacağım, karar yeter sayısını arayacağım.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.47
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati : 18.58
BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 49'uncu Birleşimi'nin Dördüncü Oturumu'nu açıyorum.
1041 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının maddelerine geçilmesinin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, maddelere geçilmesini tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, birinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 20'nci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İzmir Milletvekili Sedat Uzunbay, Anavatan Partisi Grubu
adına Mersin Milletvekili Hüseyin Güler.
Şahısları adına; Eskişehir Milletvekili Vedat
Yücesan ve Aydın Milletvekili Ahmet Rıza Acar'ın söz talepleri vardır.
Sayın Uzunbay, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SEDAT UZUNBAY (İzmir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 1041 sıra sayısıyla bastırılarak dağıtılan
Petrol Yasa Tasarısı'nın birinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, petrol sektörü dünyamızda
en önemli stratejik ve ileri teknoloji gerektiren bir sektördür.
Dünya enerji ihtiyacının karşılanmasında yüzde
37 gibi önemli bir paya sahip olan petrol, ülkemizde de, yüzde 43'lük
oranıyla enerji tüketiminde birinci sırada gelmektedir.
Enerji tüketimi hızla artan Türkiye'nin enerji
arz güvenliğini temin etmesi en önemli önceliğidir. Ekonominin
temel girdisi olan enerji ve onun temel bileşenleri olan petrol ve doğal
gaz arz güvenliği, ülkemiz enerji politikasının bel kemiğini oluşturmaktadır.
Değerli milletvekilleri, 2005 yılında toplam
ham petrol ihtiyacının 2,3 milyon tonu, yani, yüzde 7,1'i yerli üretimle
karşılanmıştır. Ülkemizde 2005 yılında ham petrol üretiminde Türkiye
Petrolleri Anonim Ortaklığının payı, 1,57 milyon ton ile yüzde 69
olup, yıl sonu itibarıyla 752 kuyudan üretim yapılmaktadır.
Enerji Bakanlığı verilerine göre, ülkemizde
946 milyon ton petrol rezervimiz vardır. Bunun 163 milyon tonluk bölümü
işletilebilir rezerv olarak kabul edilmektedir. Bu rezervlerin bugüne
kadar yüzde 75'i, yani, 122 milyon tonu kullanılmıştır. Bu durum, yeni
rezervlerin bulunamaması hâlinde, doğal gazın yanı sıra, petrolde
de tamamen dışa bağımlı hâle geleceğimizi göstermektedir.
Yine, Enerji Bakanlığı verilerine göre, 1954 yılından
bugüne kadar ülkemizde açılan 3 097 adet arama, tespit ve üretim kuyusundan
2 100 tanesi, yani yüzde 68'i Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı
tarafından açılmıştır. Bu rakamlar, yerli ve yabancı petrol şirketlerinin
ilgisinin hangi boyutlarda olduğunun bir göstergesidir.
Değerli milletvekilleri, Amerika Birleşik Devletleri'nde
yılda 20 bin yeni kuyu açılıyorken, ülkemiz genelinde, maalesef,
yılda ortalama sadece 60 petrol kuyusu açılabilmektedir.
6326 sayılı Petrol Kanunu'nun kabul edildiği 1954
yılından bugüne kadar 196 yabancı ve 27 yerli şirket arama faaliyetlerine
katılmıştır. Bugüne kadar, yabancı şirketler, birçok bölgede arama
ve işletme ruhsatları olmasına rağmen petrol aramayıp bulunan kaynakları
işletmeyi de ciddiye almadıklarından Türkiye'ye gelmemişler, petrol
üretimimizin artmasına değil, kolayca bulunup işletilebilecek
kaynakların atıl kalmasına sebep olmuşlardır.
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan
raporlara bakıldığında, 2000 yılı itibarıyla yabancı petrol şirketlerinin
ellerindeki toplam ruhsat sayısı 206'dır. Petrol sahalarının büyük
bir bölümünü elinde bulunduran yabancı petrol şirketlerinin üretimdeki
payı ise sadece yüzde 31'dir. Toplam yurt içi üretimin yüzde 69'unu gerçekleştiren
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının elinde ise sadece 126 ruhsat
vardır.
Bugüne kadar yapılan çalışmaların büyük bir kısmı,
devletin kıt kaynaklarından ayırabildiği imkânlarla Türkiye Petrolleri
Anonim Ortaklığı tarafından gerçekleştirilebilmiştir.
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının 2004 yılı
sonu itibarıyla saha jeolojisi etütlerindeki payı yüzde 68, jeofizik
etütlerdeki payı yüzde 73 ve ortak sahalar hariç, sondaj faaliyetindeki
payı kuyu adedi olarak yüzde 67'dir.
Değerli milletvekilleri, petrol sektöründe ülkelerin
arama faaliyetlerini kendi ülkelerine çekmek için bir rekabet ortamı
içinde oldukları bilinmektedir. Arama yatırımlarının gerektirdiği
teknoloji ve bilgi birikimini kendi ülkelerine çekebilmek için,
ülkeler, var olan politik riskleri, hukuk düzenine saygınlığı, jeolojik
riskleri ve yatırımcıların diğer beklentilerini de göz önüne alarak,
belirli teşvikler getirmekte, belirli tedbirleri almaktadırlar.
Jeolojik risk oranının azaldığı ülkelerde devletin petrol üretiminin
aldığı pay artırılmakta, arama faaliyetini teşvik etmek isteyen
ülkelerde ise petrol şirketlerine daha fazla pay vererek ülkeler
arası rekabet ortamı yaratılmaya çalışılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, petrolde dışa bağımlılığın
azaltılarak, ihtiyacın olabildiğince kendi doğal kaynaklarımızdan
karşılanmasının tek yolunun petrol arama faaliyetlerini artırarak,
yeni sahaların keşfedilip üretime alınmasıyla olacağı açıktır. Ülkemizin
büyük ihtiyaç duyduğu önemli enerji kaynaklarından olan petrol ve
doğal gazın kendi öz kaynaklarımızdan sağlanması öncelik olmalıdır.
Petrol fiyatlarında son zamanlarda gözlenen artışlar, Türkiye'nin
petrol faturasının gittikçe artacağının da bir göstergesidir; ancak,
konuya yüksek petrol fiyatları yönünden bakıldığında, yüksek petrol
fiyatlarının cazipliği nedeniyle, yabancı yatırımcıların daha
fazla risk alarak, daha fazla arama yatırımı yapması olasılığını
da artırmaktadır.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin ham petrol
ve doğal gaz arama ve üretim politikalarının belirlendiği, kaynakların
değerlendirilmesinde siyasi tercihlerin yapıldığı bu tasarıyla
getirilen düzenlemeler bu aşamada büyük önem kazanmaktadır. Bu tasarıyla,
sektöre birçok teşvik getirilmekte ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü
yeni ve çok önemli görevler üstlenmektedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye, Avrupa, Asya
ve Orta Doğu arasındaki konumuyla diğer bölge ülkelerinden farklı
dinamiklere sahiptir. Türkiye, dünya toplam petrol rezervinin yüzde
65'inin bulunduğu bir bölgede yer almaktadır. Türkiye'nin ham petrol
ve doğal gaz üreten ülkeler ile tüketen ülkeler arasında transit ülke
konumunda olduğu bilinmektedir. Bu konumun getirdiği avantajı
çok iyi bir şekilde kullanarak, Türkiye'nin bu endüstride önemli bir
oyuncu hâline dönüşmesi gerekmektedir. Transit ülke olmanın avantajları
arasında, transit taşınan gaz veya petrolden Türkiye'nin ihtiyacının
daha ucuz olarak karşılanabilmesi olasılığı da vardır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de petrol, Orta
Doğu ülkelerinde olduğu gibi, yüzeye yakın noktalarda değil, 3
ila 6 bin metre derinlikten çıkarılabiliyor ve bu iş ciddi bir maliyet
ve teknoloji kullanımını gerektiriyor.
Ülkemizin üç tarafının denizlerle çevrili olmasına
rağmen, deniz aramaları konusunda da ciddi bir başarı elde edilememiştir.
Bu başarısızlığın başlıca nedeni olarak, deniz aramalarının kara
aramalarına kıyasla daha pahalı olması ve ileri teknoloji gerektirmesidir.
Değerli milletvekilleri, bu Petrol Kanunu Tasarısı
ile kara ve deniz alanları için farklı ruhsat süreleri belirlenmiş,
arama ruhsatlarından alınan devlet hakkı kaldırılmış, üretilen petrolden
alınan devlet hissesi marjinal sahaların, ağır petrolün ve denizlerdeki
üretimin teşviki için kademeli hâle getirilmiştir. Ayrıca, KDV ve
ÖTV muafiyetleri tüm arama ve üretim faaliyetlerini kapsayacak şekilde
genişletilmiş, damga vergisi ve kurumlar vergisinde bazı düzenlemeler
yapılmıştır. Genel olarak, sektörün konuya ilişkin tüm önerileri
dikkate alınmıştır.
Petrol sektöründeki yeniden yapılanma çalışmaları
çerçevesinde, piyasa kanunlarıyla önceden Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü tarafından yürütülen bazı görevler Enerji Piyasası Düzenleme
Kuruluna devredilmiştir. Bu Petrol Kanunu Tasarısı'yla Petrol İşleri
Genel Müdürlüğüne ek sorumluluklar ve görevler getirilmektedir.
Oluşacak bu yeni duruma uyum sağlanabilmesi için Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü teşkilat yapısının yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu dönemde, petrol ve
doğal gaz üreten, tüketen ve transit ülkeler arasında karşılıklı bağımlılık
ve "kazan kazan" ilkelerine dayalı bir sistem geliştirilmektedir.
Avrupa ve Uzak Doğu'da yer alan büyük tüketici ülkeler, Orta Asya,
Orta Doğu ve Afrika'daki kaynakları kendi bölgelerine çekmek için
yoğun bir çaba içindedir. Bu konjonktür içerisinde, ülkemiz, artan
tüketimini karşılayacak kaynakların diğer tüketicilere doğru
akacağı güzergâh üzerindeki konumuyla tarihî bir avantaj yakalamıştır.
Bu avantajlı durumdan en yüksek katma değeri çıkarmak, ülkemiz kurum
ve kuruluşlarının tam, eksiksiz, sürekli bir koordinasyon ve iş
birliği kurmalarıyla mümkün olabilecektir.
Ülkemizin tek, paylaşılmış ve ortak bir enerji
stratejisine ihtiyacı vardır. Bu amaçla, Enerji Ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı başkanlığında ilgili tüm kurum ve kuruluşların bir araya
geleceği ve temel vizyona yönelik hedefler, stratejiler ve uygulamaların
belirleneceği ve takip edileceği bir konsey mutlaka kurulmalıdır.
Değerli milletvekilleri, burada Güneydoğu Anadolu'da
bazı arama faaliyetlerine ve önemine değinmek istiyorum.
Mardin'in Nusaybin ilçesinde yaklaşık 3,5 milyon
dönümlük arazide petrol aramaya başlayan Türkiye Petrolleri Anonim
Ortaklığı, elde ettiği bulgulara göre, bölgede ciddi bir petrol
rezervi vardır. Bunu iki tespitle örneklemek istiyorum:
Birinci tespit: Sayın Bakanımızın Mardin-Nusaybin
sahaları ile Suriye sınırı civarında açılan petrol kuyularındaki
rezervin yaklaşık 87 milyon ton, yani 561 milyon varil olduğunu açıklıyor
ve bu alanlarda arama ve sondaj faaliyetlerinin devam ettiğini ayrıca
belirtiyor.
Diğer bir tespit ise: Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde
petrol çıkartan bir özel şirketin arama grubu başkanı oldukça iddialı
konuşuyor: "Mardin'in güneyinde, Ceylanpınar-Mardin-Cizre üçgeninde,
Suudi Arabistan'da çıkan petrol kalitesinde rezervler olduğunu
tespit ettik. Bunu sismik ve…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzunbay, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
SEDAT UZUNBAY (Devamla) - Sayın Başkan, süre on
beş dakika değil miydi?
BAŞKAN - On dakika.
SEDAT UZUNBAY (Devamla) - Grup adına on dakika mı?
BAŞKAN - Evet. Neyse, ben size bir dakika daha ilave
edeyim.
Buyurun efendim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - İki dakika daha verin
Sayın Başkan.
SEDAT UZUNBAY (Devamla) - Teşekkür ederim.
"Mardin'in güneyinde, Ceylanpınar-Mardin-Cizre
üçgeninde, Suudi Arabistan'da çıkan petrol kalitesinde rezervler
olduğunu tespit ettik ve bunu sismik ve gravite çalışmalarıyla ortaya
koyduk. Tespitlerimize göre bu bölgede günde 1 milyon varil petrol
çıkarmak mümkün." diyor. Bunlar, çok önemli ve dikkat çekici tespitler.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Petrolleri
Anonim Ortaklığının son bir senede 7 kuyu açtığı bu sınırın Suriye
tarafında 100 kuyu faaliyet gösteriyor ve bunlardan günde 600 bin
varil petrol çıkarılıyor. Bu rakam, Türkiye'nin günlük tüketiminin
yaklaşık yüzde 85'ine denk geliyor. Bu verilerden hareketle, bu bölgenin
çok önemli bir bölge olduğu ortadadır. Bu bölgeyle ilgili olarak
son zamanlarda yaşadığımız birkaç önemli olay var. Bunları sizlere
tekrar hatırlatmak istiyorum.
Bunlardan birincisi, bu petrol bölgesi içinde
olan mayınlı arazilerle ilgili olarak, kısa bir süre önce mayınların
temizlenmesi karşılığında organik tarım yapmak için Maliye Bakanlığı
tarafından ihaleye çıkılmıştı ve Cumhuriyet Halk Partisinin etkin
muhalefeti sonucunda, kamuoyundan gelen tepkiler üzerine ihale
iptal edilmişti; bu, önemli bir olaydı.
Diğer önemli olay ise, AKP Hükûmeti tarafından Türkiye
Büyük Millet Meclisine getirilen 1 Mart Tezkeresi'ne göre, Amerikan
Ordusu bu bölgeye yerleşecekti; bu da çok önemli başka bir olay.
Değerli milletvekilleri, bugünlerde Irak'ta yaşanan
Amerikan ve İngiliz firmalarının petrol paylaşımlarından, insanın
aklına, ister istemez, hemen 1 Mart Tezkeresi ve mayınlı arazinin
temizlenmesi ihaleleri geliyor. 1 Mart Tezkeresi'nin Türkiye Büyük
Millet Meclisinde reddedilmiş olmasının ve mayınlı arazilerin temizlenmesi
ihalelerinin iptalinin ne kadar önemli ve doğru kararlar olduğu,
bu yönüyle de bir kez daha ortaya çıkıyor.
Değerli milletvekilleri, petrol şirketlerinin
menfaatleri gereği bilimsel gerçekleri nasıl çarpıtabildiğine
ilişkin birkaç örnek vermek isterdim, ama, sürem çok sınırlı. Ancak,
buralardan sadece ve son örneğim olan Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattıyla
ilgili olarak yaşanan bir örneği aktarmak istiyorum. Bu hattın kuruluşu
sırasında, İngiliz Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü
Müdürü, hattın yapımından önce Hazar bölgesindeki petrol rezervlerinin
abartıldığını, bölgede en fazla 35 milyar varil petrol olduğunu
söylüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, buyurun, tamamlayın konuşmanızı.
Madem on beş dakikaya göre ayarladınız kendinizi, buyurun efendim.
SEDAT UZUNBAY (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Amerika Enerji Bakanlığına göre ise, bölgedeki
rezervler bu İngiliz Müdürün söylediği rakamın tam 7 katı. İngilizlerin
bilimsel verileri neden çarpıttığı kısa bir süre sonra anlaşılıyor
ve hattın yapımında bir İngiliz petrol şirketinin lider konuma gelmesinin
hemen ardından, sözde bu yanlışlık da düzeltiliyor.
Değerli milletvekilleri, bugüne kadar bu hikâyelere
benzer birçok hikâyeyi ülkemiz içinde de dinledik. Bu hikâyelerin ne
kadar doğru olduğunu da bundan sonra hep birlikte yaşayıp göreceğiz.
Bu Petrol Yasa Tasarısı'yla, cumhuriyet tarihindeki ilk Petrol Kanunu
olan 1926 yılında çıkarılan 725 sayılı Kanun'dan bugüne kadar seksen
yıllık bir süre geçmiştir. Bu, Türkiye petrol sürecinde yeni bir aşamaya
gelinmiştir, bir önemli dönüm noktasıdır. Bundan sonraki gelişmeleri
aynı duyarlılıkla takip edeceğimizi belirtmek istiyorum ve Sayın
Bakanımızın değişik vesilelerle hidroelektrik potansiyelle
ilişkili olarak söylediği işte "Sularımız şırıl şırıl akıyor,
akıp gidiyor, onları seyrediyoruz." ifadeleri vardı ve daha
sonra bu projelerin, hidroelektrik potansiyelin değerlendirilmesi
için hazırlanan projelerin olduğunu ifade etmişti. Umarım, bu Petrol
Yasa Tasarısı'yla ülkemizde çıkarılacak olan petrole de, sulara
baktığımız gibi şırıl şırıl bakmayız.
Bu düşüncelerle, yasamızın ülkemize hayırlı
ve uğurlu olmasını diliyor, yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uzunbay.
Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına,
Mersin Milletvekili Hüseyin Güler.
Sayın Güler, buyurun efendim.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlar, Petrol Kanunu
üzerine Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Aslında, şu duyarsızlığa baktığımızda söylenecek
tek bir şey var: Genel başkanların eşleri tartışılsa, türban konusu
tartışılsa duyarlı olan bir AKP, bu kadar önemli bir Petrol Kanunu
tartışılırken piyasada olmaması, sorgulamamasını esefle karşılıyorum.
Buradan da kamuoyuna şikâyet ediyorum ve bu kadar, dünyada stratejik
önemi olan Petrol Kanunu tartışılırken -hem içte hem dışta- çok önemli,
altını çizmemiz gereken iki üç unsur var.
Türkiye'nin stratejik önemini biraz önce Sayın
Bakanı dinleyince hayretle karşıladım. Bakü-Ceyhan petrol boru
hattını göz önünde bulundurduğumuzda, Sayın Bakan katma değer olarak
350 milyon dolardan bahsetti. Sayın Bakana buradan sormak istiyorum:
Bu fiyat, bekçiliğin ta karşılığı. 350 milyon dolar dediğiniz çok
büyük bir rakam değil. Düne kadar daha yabancı… Türkiye'de faizden,
ranttan geçinenlerden 3 milyon YTL geri verdiniz. Göz önünde bulundurduğumuzda,
bu kadar stratejik önemi olan Bakü-Ceyhan petrol boru hattına baktığımızda,
350 milyon doların çok büyük pay olmadığını kamuoyu aslında takdir
ediyor. Asıl burada en büyük hassasiyetlerden bir tanesi, Bakü-Ceyhan
boru hattının geçtiği yerler. Ardahan'dan giriyor, Kars'tan geçiyor,
Erzurum, Erzincan, Sivas, Kayseri, Kahramanmaraş, Osmaniye, Adana
ve Ceyhan; inşallah, bu, yarınlarda Türkiye'nin sınırı olmaz. Bunun
altını net çizmemiz gerekiyor. Kendimize gelelim. Türkiye üzerinde
oynanan stratejileri, Türkiye üzerinde oynanan oyunların eğer altını
çizemeyecekseniz, o zaman buradaki varlığınızı lütfen sorgulayın.
İkincisi, Petrol Kanunu sadece Türkiye'de mi sorun?
Aynı zamanda komşumuz Irak'ta da petrol kanunu tartışılmakta. O kanun
dahi tartışılmıyor. Baktığımızda, son günlerde zaten kamuoyunun
en önemli, hassas olduğu noktalarda Türkiye'nin Orta Doğu'daki çıkarları
söz konusu olduğunda, biz hep yıllardır içe kapandığımız gibi bugün
de içe kapanıyoruz. Birinci sorun Cumhurbaşkanlığı sorunu, ikincisi
genel seçimler konusu.
Evet, Orta Doğu'daki çıkarlarımızı hep göz ardı
ettik ve etmeye de devam ediyoruz ve buradaki Petrol Yasası çıktığı
zaman belki bir derece Türkiye'nin rahatlayabileceği bir unsur. Irak'ın
bütünlüğü açısından bölünmeyeceği gibi anlamı çıkıyor, Petrol
Yasası çıkınca. Gerek peşmergeler, yani Kürtler ve gerekse Şiiler
bu Petrol Yasası'na olumlu bakmakta. O zaman Türkiye olarak şunu diyebiliriz:
Ya Irak bölünmüyor. Neden? Çok uluslu firmalar, artık çıkarları,
Irak'ın bütünlüğünden yana tavır alıyor.
Asıl burada ikinci tehlike, bizim çıkarlarımız
göz ardı ediliyor. En ufak bir şekilde çıkarlara müdahale edebilecek
en ufak bir imkân kalmıyor. Çünkü, bunun koruması tamamıyla çok uluslu
firmaların güvencesi altında. O zaman bu oynanan senaryolara, oynanan
oyunlara lütfen gözünüzü açın. Türkiye'nin tüm çıkarları göz ardı
ediliyor ve bugün Petrol Kanunu'nda çıkacak unsurlardan, gerek Orta
Doğu ve gerek stratejik açısından Türkiye'nin yapmış olduğu tek şey
var, sadece korumak. O zaman, bir de kendi yer altı kaynaklarımız çıkabilecek;
işte, petrol bulma. Çok basit. Türkiye'de yıllardır enerjide daha
çok dağıtım üzerine senaryolar yazıldı. Dağıtım, hem kolay hem de
kâr marjı çok yüksek. Çıkarmak, hem çok zor hem de aynı zamanda pahalı
bir unsur. O zaman yapılacak tek şey var: Dağıtım. Türkiye'de de özelleştirmenin
önemlilerinden bir tanesi dağıtım firmaları üzerinde oldu. Neden?
1954 yılından itibaren Türkiye'nin böyle bir liberal bir kanunu varken
dünyada yatırım yapması gereken unsurlar göz ardı edildi. Hep pazar
payı... Bugün de aynı şekilde oyunlar devam ediyor.
Bir de, bundan sonra Sayın Bakanım bizi de aydınlatırsa
seviniriz; stratejik önemi olan Bakü-Ceyhan petrol boru hattının,
bundan sonra Ceyhan-Hayfa arasındaki projenin akıbeti hakkında da
bize bilgi verirse hem biz hem de kamuoyu aydınlanacaktır. Çünkü,
eğer o da yapılanırsa stratejik önemimiz bir derece daha asgariye
inmiş olur.
Türkiye'nin ve dünyanın en önemli sorunu, aslında
petrolde arz ve talep sorunu değil. Sorun, sadece bölgesel sorun ve
bu yüzden de gerek Orta Doğu yüzde 65'e varan dünya rezervlerinin büyük
bir oranı… Hep Orta Doğu yıllardır çalkantılı, yıllardır hep kanlı
süreçler devam ediyor.
Bizim, bölge olarak, gerek doğal gaz ve gerekse
petrol konusunda, özellikle fosil üretimi dediğimiz bu petrollerin
en önemli unsurları denizlerdir. Yıllardır gerek bölgemizde ve gerekse
Karadeniz... Üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye'de petrol
aramanın bu kadar göz ardı edilmesi, ciddi bir stratejik oyunun parçası
iken, Türkiye olarak, hep sadece seyirci kaldık. Bugün de, bölgemizde
ve dünyada gelişen petrol konusunda da seyirci kalmaya devam ediyoruz.
Sormak istiyorum: Gerek Irak'taki petrolün yüzde
70'ini çok uluslu firmalar götürürken, yüzde 30'unu ne orada Irak halkının
bütünlüğü içerisinde ne Şiiler ne Kürtler ne Sünniler ve ne Türkmenler
faydalanacak. Tamamıyla çok uluslu firmalar dediğimiz -biraz önce
isimleri de sayıldı- ve onların çıkarları doğrultusunda altyapı
hazırlanmış oldu ve bu Petrol Kanunu'yla da Türkiye'nin de aynı altyapısı
yaratılıyor. Hiç değişen bir şey yok. Türkiye'de, ne gerek katma değer
üretmek ne istihdam ne çeşitli yatırım projelerine dönük unsurdan
çok, çıkacak yer altı kaynaklarının hazır rezervi olan Türkiye'nin
özellikle rezervi konusunda baktığımızda ve süreç olarak da Amerika
başta olmak üzere, Batılı ülkeler, kendi yer altı kaynaklarını ekonomik
ve uzun süreli kullanma eğilimindeyken, Türkiye ise daha bunların
farkında değil.
Böyle bir süreç içerisinde baktığımızda, Türkiye'nin
üretilebilir rezervler konusundaki kaynağı belli; petrol 40,6,
2000 yılında, üretim ve tüketim olarak baktığımızda, doğal gaz 16
-her geçen gün de artmakta- hidroelektrik 3, diğerleri ise yüzde 10.
Bu açıdan baktığımızda, dünya petrolden yavaş yavaş
uzaklaşırken, Türkiye'deki yatırımların büyük bir kısmı petrole
dayalı ve bağımlılık devam etmekte. Özellikle enerji konusunda
on-on beş yılını ipotek altına almış bir Türkiye düşündüğümüzde,
geleceğimizin ne kadar karanlık olduğunu düşünüyoruz.
Sayın Bakana soru sorduk, İran'ın doğal gazını
stratejik silah olarak kullanıp kullanmadığını. Samimiyet içerisinde
ifade etti ki "Aldığımız bilgiler doğrultusunda, işte, İran'daki
teknik arıza ve hava koşullarından dolayı." O zaman sormak lazım
Sayın Bakanım: Çin'e niye kesmedi İran? Yani, önce can, sonra canan.
Biz canan mıyız bu ülkede? Bunca büyük bir stratejik, imza altına almışız
ve devlet güvencesi olması gereken bir yerde, İran'ın inisiyatifine
mi bırakacağız bu süreci?
Peki, Türkiye'de ne kadar doğal gaz stoku yapabilecek
depolarımız var, söyler misiniz? "İyi ki bayram değildi."
İfadesi, Sayın Bakanın ta kendisinin. Bu yüzden tüketmek yerine… Tabii
ki, stratejik olan silahları, İran kendi açısından kullanmakta, o
kendi açısından haklı; ama, bizler ise bir başka ülkenin inisiyatifi
altındayız. Sıkıntı burada başlıyor. Bu yüzden, Türkiye'de enerji
profilini, enerji çeşitliliğini artırmak zorundayız.
Biyodizel örneğinden vermek istiyorum. Türkiye'de
tarıma dayalı özellikle de, çok ciddi anlamda, biyodizel üretimini
daha doğmadan öldürdük, çünkü, petrol devleri dediler ki: Katma değer
koy, KDV koy. Evet, KDV'siz olmaz, ama, daha bu sektörü yaşamadan öldürmenin
hiçbir anlamı yok, bağımlılığı daha da derinleştirir ve biyodizel
ünitesi açısından Türkiye'de ciddi sıkıntılar başladı. Düne kadar
ciddi, her geçen gün artan bir kapasiteyle Türkiye'de biyodizel
enerji üretimi sağlanırken, bugün yok olmaya mahkûm. Zaten sektörel
anlamda teknolojiyi dışarıdan ithal ediyoruz, bir de KDV gibi üzerine
çullandık ve boğduktan sonra yapılacak bir şey, o sektörde başımız
sağ olsun, doğmadan öldü! Bu yüzden, enerji politikalarını çok iyi
belirlemek zorundayız ve gücümüzün kıymetinin farkına varalım. Dünya
üzerinde sadece konumumuz bekçilik olmasın ve hep unsur, bekçilik
konumuna giderken, eğer enerjideki bağımlılık ve politikalarımızı
bölgesel ve küresel anlamda göz ardı ettiğimiz müddetçe, Türkiye
sadece kaderiyle baş başa kalmış olur ve bu kader de, maalesef, Türkiye'nin
değil başkalarının ellerinde olur.
Siyasal anlamda on beş-yirmi yılını ipotek altına
almış bir enerji politikasıyla gitmek mümkün değil. Eğer, iklimsel
koşullara, yani, hava koşullarına bağlı olarak yaşacaksak, o zamanki
gerek enerjideki ve gerekse sanayideki bağımlılığımız her geçen
gün artmakta. Bu silahlar iyi kullanılmalı ve yaşama geçirirken de
Türkiye'de bağımlılıktan çok üretimi, üretimle beraber liberal
sistemin verimliliğini ve rekabet koşullarını yaratmak zorundayız.
Burada, özelleştirme adı altında çok uluslu firmalara
altyapı ve zemin yaratılmakta. Bugün, Türkiye'deki bir rafineri
konusunda ATAŞ bile, geçmişinde BP'ye ait olan, Mersin'deki ATAŞ rafinerisi
bile kapatırken, bundan sonra bu tür yatırımlar konusundaki çok
uluslu firmalar dışında Türkiye'de millî burjuvamızı da yaratamadığımızdan
dolayı, ulusal sermayemize…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Şimdi, ulusal ve millî sermayemizi yaratmadığımız
müddetçe, bu rekabet koşullarında eşit olmayan çok uluslu sermayeler
karşısında yapacağımız tek şey var, o da teslim olmak. Ülkenin çıkarlarını
peşkeş çekmek.
Sayın Bakan diyor ki: "Dağıttığımız kömür fiyatıyla,
biz sosyal hukuk devletiyiz, sosyal devletiz. Onun gereğini kömür
dağıtarak sağladık." Allah aşkına söyler misiniz, kömür dağıtmanın
karşılığı nedir? Bu ülkede hiç kimse açlığıyla, sefaletiyle övünmez.
Sayın Bakanıma da burada hatırlatmak isterim. Yardıma muhtaç kitleyle
değil, refahıyla, bereketiyle ve onuruyla yaşamış bir ülke özlemi
içerisindeyiz. Bu yüzden toplumu asalaklaştırmak değil, bağımlı
hâle getirmek değil, iaşeye bağımlı hâle getirmek değil, tam tersine,
üretebilen, rekabet eden ve dünya klasmanında gerek beyin ve gerekse
ürettiklerimizle ayrıcalıklı bir Türkiye özlemi içerisindeyiz ve Sayın Bakanıma da
bunları tavsiye ederim. Bu yüzden, Türkiye'deki gelir dağılımı ve
yoksulluğu göz önünde bulundurduğumuzda, her geçen gün iaşeye bağımlı
kitleler sayısı hızla artmakta. Sizin aldığınız…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sizin iktidar döneminizde aldığınız yeşil kart
sayısıyla bugünkü yeşil kart sayısını lütfen bir tartın. Aradaki
fark, sizin becerinizdir. Olumsuzlukları da becerdiniz, ama ülkenin
tüm değerlerinin korunmasını diliyoruz.
Biz, Anavatan olarak, liberal sistemin, verimliliğin
ve rekabetin önündeki tüm yasal engellerin aşılmasından yanayız;
ama, günümüzün koşulları içerisinde, küresel dünyayı da göz önünde
bulundurarak Türkiye'nin millî menfaatlerini korumak bizim görevimizdir.
Buradaki çıkarılmış olunan yasayı çekinceleriyle beraber sizlerle
paylaştık. Lütfen, önergelerle bu fırsat varken, ülkenin temeline,
ülkenin millî menfaatlerini göz ardı etmeyin diyoruz. Bu kanunun,
ülkenin menfaatinden çok, ülkenin yarınlarına ipotek koyacak bir
kanun olarak bilinmesini istiyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahısları adına ilk konuşmacı, Eskişehir Milletvekili
Vedat Yücesan.
Buyurun Sayın Yücesan. (CHP sıralarından alkışlar)
Hatırlatayım Sayın Yücesan, süreniz beş dakika.
Bazen arkadaşlar şaşırıyor süreleri.
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 1041 sıra sayılı Petrol Kanunu Tasarı
üzerine görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Konuşmama
başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; 6326
sayılı mevcut Petrol Kanunu'nda değişiklik yapan 1041 sıra sayılı
Tasarı, ülkemizin geleceği için son derece önemli sonuçlar doğuracak
bir kanun tasarısıdır. Bu tasarının ayrıntılı bir şekilde ele alınması,
maddeler üzerinde ayrıntılı konuşmaların yapılması gerekir. Tasarıya
katkıda bulunmak isteyen milletvekili arkadaşlarımıza bu fırsat
tanınmalıdır; tasarının eksiklerinin giderilmesi, yanlışların
düzeltilmesidir. Ancak, AKP'nin, neredeyse âdet hâline getirdiği,
bizlerin hiçbir şekilde tasvip etmediğimiz bir şekilde, tasarı,
temel yasa olarak görüşülüyor. AKP, neredeyse 3 maddelik kanun tekliflerinin
bile temel yasa olarak Mecliste görüşülmesini isteyecek. Arkadaşlar,
bu yaklaşım asla kabul edilir bir cinsten değildir. Ülkemizin petrol
kaynaklarının durumunu, ülkemizin yarınlarını belirleyecek bu
kanun, temel yasa olarak ele alınmamalıdır. Bunu doğru bulmadığımı
belirtmek isterim.
Değerli arkadaşlarım, Petrol Kanunu'yla yapılmak
istenen değişiklikler ile sektördeki kamu kuruluşumuz Türkiye
Petrolleri Anonim Ortaklığını gözetme anlayışı ortadan kaldırılmaktadır.
Petrol kaynaklarımızın, teşvik adı altında uluslararası tekellere
sunulması amaçlanmaktadır. Ülke çıkarlarının korunmasından vazgeçilirken,
kamu adı altında petrol arama ve üretim faaliyetlerini yürüten Türkiye
Petrol Anonim Ortaklığının özelleştirilmesinin ilk adımı atılmakta,
uluslararası şirketler hâlinde yeni bir düzenleme getirilmektedir.
Başka bir deyişle, kamu yararından vazgeçilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, 6326 sayılı Petrol Kanunu'nun
12'nci maddesinin birinci fıkrasında, yabancı devletlerin doğrudan
doğruya veya idaresine hâkim olacak şekilde mali ilgileri veya
menfaatleri bulunan hükmi şahıslar ile yabancı devletler adına hareket
eden şahısların petrol hakkına sahip olmalarını, petrol ameliyatı
yapmalarını, buna istinaden menkul ve gayrimenkul satın almalarını
yasaklayarak, bu yasağa istisna tanıma hakkını da Bakanlar Kuruluna
veren madde tasarıdan çıkarılarak petrol arama ve üretim faaliyetlerinde
bulunmak isteyen yabancı devletlerin taleplerinin millî menfaatlere
uygun olarak değerlendirilmesi imkânı ortadan kaldırılmıştır.
Bu anlayışla, ülkemizde piyasa denetimi yapmak
isteyen ve mevcut rezervlerin önemli olarak kendi siyasal anlayışına
göre kontrol altında tutulmasını sağlamak, arzu eden yabancı devletlerin
müracaatının değerlendirilmesi ortadan kaldırılmış, ülke yararını
gözetme anlayışı terk edilmiştir. Yabancı ülkeler adına faaliyet
gösteren şirketlerin ve şahısların diğer şirketler üzerinde siyasal
ve ekonomik olarak etkin bir politika izlemesinin önü açılmıştır. Bu
durumda, kamu ve ülke menfaatlerini gözetmek anlayışından vazgeçildiği
açıkça görülmektedir. Serbest rekabet ortamına hazırlama altında
tüm kısıtlamaları ortadan kaldırmak, millî menfaatlerimizin kendi
ulusal sınırlarımız içerisinde yabancı devletlerin menfaatleriyle
eşdeğer, hatta vazgeçilir olarak değerlendirilmesi kabul edilmez
bir anlayıştır.
Değerli arkadaşlarım, tasarıda, 6326 sayılı
Petrol Kanunu'nun 13'üncü maddesi çıkarılmaktadır. 13'üncü madde,
petrol hakkı sahiplerinin ürettikleri ham petrol ve tabii gazdan,
tamamı üzerinden kara sahalarında yüzde 35'ini, deniz sahalarında
da yüzde 45'ini ham ve mamul olarak, mahsul olarak ihraç etme hakkını
veriyordu, geri kalan kısım memleket ihtiyacına ayrılıyordu. Mevcut
Yasa'daki bu madde, 13'üncü madde kaldırılarak, çıkarılan petrolün
tamamının ihraç edilmesine olanak sağlanmaktadır. Bu sakıncalıdır
değerli arkadaşlarım. Eğer, çıkarılan petrolün tamamı ihraç edilirse,
ileride sıkıntılar yaşanmasına sebep olur.
Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında yaşananları hepimiz
biliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Yücesan, konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Devamla) - İleride yaşanabilecek
herhangi bir olumsuzluk veya Allah korusun, çıkabilecek bir savaş
esnasında, memleket ihtiyacı için pay ayrılmadığı için, petrolün
tamamı ihraç edildiği için, hiç de istenmeyen sorunlar yaşanmasına
sebep olacaktır. Tasarının 4'üncü maddesiyle bu hak Türkiye Petrolleri
Anonim Ortaklığından alınmaktadır, kime verildiği belirsizdir. Şimdi,
deniyor ki, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının elinde ruhsat
var, ama, onlar kullanmıyor, haksız rekabet yaratıyor şeklinde iddialar
var, çeşitli yorumlar yapılıyor. Bunların hiçbirisi doğru değil
arkadaşlarım. Bugün, petrol varlığı ispatlanmış Güneydoğu Anadolu
Bölgesi'nde ruhsatların yüzde 40'ı Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına,
yüzde 60'ı ise yerli ve yabancı şirketlere aittir. Bunlara karşı,
2004 yılı itibarıyla söylüyorum, son yirmi yılda bu bölgelerde yapılan
jeolojik ve jeofizik çalışmaların yüzde 93'ü, sondaj faaliyetlerinin
yüzde 81'i Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığınca gerçekleştirilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Ek bir dakika daha vereyim Sayın Yücesan.
Buyurun efendim.
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Devamla) - Diğer taraftan,
bu işler kolay değil arkadaşlar. Kuyuyu açmadan evvel yapılacak
önemli işler var. Bir de, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı kâr
amacı gütmeden çalıştığı için, millî menfaatin olduğu her yere gittiği
için, en fazla ruhsat alan TPAO'nun elindedir.
Değerli arkadaşlarım, bu durum çok önemlidir. Ancak,
Meclis çatısı altında görüştüğümüz bu tasarıyla TPAO'nun ülke içinde
ve dışında devlet adına hareket etmesi devre dışı bırakılmıştır.
Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -Teşekkür ederim.
Şahsı adına ikinci konuşmacı, Aydın Milletvekili
Ahmet Rıza Acar.
Sayın Acar, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1041 sıra
sayılı Petrol Kanunu Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Petrol Kanunu, bundan önce 1954 yılında ana hatlarıyla
çıkarılmış olan bir kanundu. O günden bugüne kadar bazı değişiklikler
olmakla birlikte, bugün görüştüğümüz kanun yeni bir baza, yeni bir
anlayışı beraberinde getirip oturtan bir kanun olduğunu düşünüyorum.
Ama, bütün buna rağmen de şunları söylemeden geçmek istemiyorum.
Bugün dünyada neler konuşuluyor acaba, hele
1990'lı yıllardan sonra? Enerjinin güvenliği, tüketimi, arzı, karbonu
ve yirmi yıl sonrası konuşuluyor birçok kurumlar ve de bu konuyu
analiz eden resmî ve özel sektör kurumları tarafından. Gelişmiş ülkeler
ve gelişmekte olan ülkelerde de tüketimin iki kat artacağı konuşuluyor.
Çin'in ve yanındaki Hindistan'ın herkesin kaygısı olduğu görüşülüyor.
Amerika Birleşik Devletleri'nin, Avrupa Birliğinin 2 katı petrolü
tükettiği konuşuluyor. Çin'in yirmi yıl içerisinde bir noktaya geleceği,
kutuplarda zor alanlarda petrolün bulunabileceği ve daha çok aranacağı
konuşuluyor. Sibirya'nın enerji kaynakları üzerinde, Japonya'yla
Çin'in rekabeti konuşuluyor. Gelir seviyesi arttıkça tüketimin
çoğaldığı ve çoğalacağı üzerinde hesaplar, kitaplar, tartışmalar
yapılmaktadır; aynı zamanda, dış politika aracı olarak da kullanılacağı,
kullanılmak istendiği görüşülmektedir. Maliyetlerin artacağı,
Çin'le Hindistan'ın daha çok önemli adımlar atıyor olduğu, Çin'in çok
uzaktan enerji aldığı, enerji ithalatına olan ihtiyacı görüşülüyor.
Afrika'da üretimin ve arzın yüzde 16'lardan yüzde 25'lere çıkacağı
konuşuluyor; bu rakamın Orta Doğu'daki kadar olduğu ifade ediliyor.
Nijerya yetkilileriyle Amerikan Başkanının görüşmesinin çok
önemli olduğu konuşuluyor. 10 milyar insana yetecek yenilenebilir
enerji kaynağının bulunduğu konuşuluyor. Yeni boru hatları, Orta
Doğu'da petrol gelirlerinin el değiştirmesiyle ilgili konuların
konuşulduğu; Rusya'nın önemli bir aktör olduğu, onun öncülüğünde
OPEC'e üye olacağı konuşuluyor. Gelecekte güç dinamikleri petrol,
ulusal çıkarlar ve ihracatçı ülkeler için politik baskı aracı olacağı
konuşuluyor.
Şimdi, dünyada bunlar konuşulurken, biz Türkiye'de
bugün çıkarmakta olduğumuz kanunun acaba kimlere rantlar, kimlere
yeni imkânlar sağlayacağını konuşuyoruz. Halbuki orta yerde sofra
yok, orta yerde sini yok, orta yerde sininin üzerinde ekmek yok, katık
yok, azık yok paylaşacağımız. Çünkü, nedir? Ürettiğiniz petrolün kökü
2 milyon 200 bin-2 milyon 300 bin tondur. Yer altında varsa, eğer bu petrolü
de dışarıya, ama biz ama bir başkası çıkaracaksa, elimizden gelen
imkânları sağlamalıyız diye düşünüyorum. Bu kanun da değişmez maddeleri
ihtiva etmiyor ki. Beş yıl sonra, üç yıl sonra, sekiz yıl sonra bunu
da yenilersiniz. Hele bir çıkarsınlar da, hele bir gelsinler de, hele
bu ülke petrol yönüyle cazip bir konuma dönsün de ondan sonra bir bakalım
diye düşünüyorum.
HASAN ÖREN (Manisa) - Anlaşma yirmi beş yıllık!
AHMET RIZA ACAR (Devamla) - Bu kanunun en önemli
hedefi, Maden Kanunu'nda olduğu gibi, bir patlamayı meydana getirmektir.
Maden Kanunu'nda, gerek aramada gerekse de işletmede gerekse de
üretimde gerekse de ihracatta çok önemli noktalara tırmandığını
hepimiz biliyoruz, bu Petrol Kanunu'nun
da hedefi budur diye düşünüyorum.
Ayrıca, eski Kanun'un bilhassa 12'nci maddesinden
bahsediliyor, millî haklarımızı korumadığını... 12'nci madde, daha
ziyade burada yatırım yapacak olan yerli ve yabancı sermayeyi ürküten
devletçi ve de bürokratçı bir anlayışı getiriyor. Nedir? 1950'lerde
çıkan bu Kanun, 1940'ların düşüncesiyle çıkarılmıştır zaten. Her ne
kadar serbest bir piyasa ekonomisini savunan bir hükûmet de olsa, o
günkü insanların çıkardığı kanunların içindeki anlayışların bu
olduğunu düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Acar, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) - Efendim, bu kanunun… O kadar çok söylenecek
söz var ki bu kanunla ilgili, getirdiği yeniliklerle ilgili. Bu kanun,
açık, şeffaf, anlaşılabilir bir metin olarak karşımızdadır. Bu anlaşılabilirliği,
açıklığı, böyle bir metin olması, bu ülkede, öyle zannediyorum ki,
yerli ve yabancı yatırımcılar için cazibe merkezi olacağını düşünüyorum.
Ben, bu duygu ve düşünceler içerisinde…
Esas olan bir diğer husus da, biyodizelin bu kanun
içerisinde yer almış olmasıdır tarımı destekleyen bir anlayış içerisinde.
Ayrıca, dağıtım firmalarıyla rafinerilerin
de, buna yüzde 2 oranında katkı karıştırabilme imkânlarını getirmesini,
bedelsiz lisans alma, üretim lisansı alma, kalite ve standartta bir
üretim yapma gibi daha birçok şeyleri beraberinde getirdiğini düşünüyorum.
Ben, bu duygu ve düşünceler içerisinde, kanunun
hayırlı olmasını, Türkiye'de bereket yağdırmasını diliyor, herkesi
saygı ve hürmetle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, bölüm üzerinde soru-cevap
işlemi gerçekleştireceğiz on beş dakika süreyle.
Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım
telefonla konuşuyor, biraz bekleyeyim müsaade ederseniz.
BAŞKAN - Sayın Bakanım…
Buyurun efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım,
doğal gaz ihaleleri yapıyorsunuz illerde. Bu ihalelerde her ilde
değişik fiyatlar çıkıyor: Bağlama bedeli 180 dolar, bağlama bedeli
5 dolar, abone bedeli 250 dolar, abone bedeli 30 dolar; değişik illerde
değişik. Şimdi, yüksek fiyatlı illerin insanları "biz doğal keriz
miyiz" diyorlar.
İki: Kamu adına, halk adına, insan adına orada yapılan
işleri acaba hangi kurum koruyup kollayacak halkı? Ben, şahsınız
dâhil, tüm Enerji Bakanlığı dâhil, EPDK dâhil, Malatya'daki bu süreçte
bağırmadığım yer kalmadı. Tek bir kimse sahip çıkmadı. Gelip, sen ne
yapıyorsun… Halkın günlük yaşamı altüst edildi, dayatma yapıldı ve
kamu adına bu insanların yaşamına… Aylarca perişan oldu insanlar ve bu insanların
hakkını koruyacak ne bir kurum var…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Sayın Bakan ariftir, anlamıştır ne demek istediğinizi,
cevap verecektir.
Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan,
teşekkür ederim. Aracılığınızla Sayın Bakana bir soru sormak istiyorum.
Sayın Bakan, doğal gaz, Akçakoca'da, çıkacağını
söylediniz. Ben de biliyorum.
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ
VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) - Çıktı zaten.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Dağıtıma
ne zaman başlayacak? Artı, eş zamanlı, Akçakoca'ya doğal gaz verilecek
mi? Verilecekse ne zaman verilecek?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Işık…
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, petrol, petrol ürünleri ve doğal
gazda ithalata ödenen miktar 2001'de 8,4 milyar dolar, 2002'de 9,3 milyar
dolar, 2005'te 21,3 milyar dolar, 2006'da ise yaklaşık 29 milyar dolar
olarak açıklandı. 2002'deki dış ticaret açığımız 7,4 milyar dolar,
2005'teki dış ticaret açığımız ise 32,4 milyar dolar olduğuna göre,
aradaki açığın 12 milyarlık dolarlık kısmı, enerjideki, artış, ithalat
farkından gelmektedir. 2006'daki enerjiye ödenen rakam da 29 milyar
dolar olduğuna göre, bu miktarı, çıplak olarak cari açık olarak yorumlayabilir
miyiz? Zira, bu enerjiden üretime ve istihdama yansıyan kısmını değerlendirir
misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Tütüncü, buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
İki sorum var Sayın Bakana.
Birincisi: Tekirdağ'ın Şarköy, Malkara ve Hayrabolu
ilçelerinde önceki yıllarda yapılan doğal gaz sondajlarında önemli
bulgulara rastlandığı ifade edilmektedir. Bu üç ilçedeki doğal
gaz rezervlerinin gerçek durumu nedir?
İkinci sorum: Yine, Tekirdağ'ın Malkara ve Hayrabolu
ilçelerindeki organize sanayi bölgeleri tamamlanmış durumdadır.
Ne var ki, doğal gazın olmaması buralara yatırım yapacak olan sanayicileri
geri itmektedir. Hayrabolu ve Malkara organize sanayi bölgelerine
doğal gaz getirilmesi için Hükûmetiniz nasıl bir çaba içinde olabilir?
Üçüncü sorum, bundan önceki bölümde sorduğum soru
idi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tütüncü, teşekkür ederim.
Sayın Kepenek, buyurun.
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakanımızdan şu sorulara yanıt istiyorum:
Birincisi: Kullandığımız akaryakıtta, benzin
ve mazot fiyatı içinde vergi payı ne kadardır? Bunun düşürülmesi
için Maliye Bakanıyla bir görüşmeniz olacak mı?
İkinci sorum: Doğu Karadeniz'de Fırtına Deresi
üzerinde yeni bir hidroelektrik santrali yapılması düşünülmekte
midir?
Üçüncüsü: Bürokrat atamalarında kaç bürokrat
ataması öneriniz Başbakanlıktan geri çevrilmiştir?
Dördüncüsü: Nükleer santral konusunda, ben karşıyım
ama siz ne kadar ısrarlısınız? Buradaki son durum nedir?
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Yıldırım…
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Bakanım, az
önce Ağrı eski İl Başkanımız Cemil Özmen beni aradı, "Ağrı'dan
doğal gaz boru hattı geçiyor, ama Ağrı halkı doğal gazdan istifade
edemiyor." dedi. Cumhuriyet Halk Partisinin de orada milletvekili
olmadığı için o sıfatı ben kullanıyorum. Acaba Ağrı'ya doğal gazı
ne zaman getireceksiniz?
İki: Kastamonu'ya ihalesi yapıldı, 2007'de biz tarhana
çorbasını pişirebilecek miyiz? Ordu'da olduğu gibi Kastamonu'da
ne zaman tarhana çorbasını kaynatacağız?
Ayrıca, sarımsakla ilgili bir projenizin olduğunu
biliyorum. Belki Petrol Kanunu'nda yeri değil ama, Türkiye'de 100
bin tonun üzerinde sarımsak üretimi var, ithalatta da önemli engelleri
sağladık, üretimi yüzde 20 civarında artırmayı düşündüğümüz projeyle
ilgili düşünceniz nedir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.
Petrol ile sarımsak arasında nasıl bir ilişki var?
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Doğal gazda kullanacağız
efendim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ören.
HASAN ÖREN (Manisa) - Sayın Bakanım, biraz evvel
konuşmanızda Soma'dan Kars'a, Erzurum'a kömür gönderdiğinizi söylediniz
ve bunu övünerek söylediniz. Soma'da çıkan kömürün kalorisi
4.200'dür. Erzurum'da kış şartları ağır olduğundan dolayı 5.500 kalorilik
kömür kullanırlar ve Soma'dan giden kömürler bu kadar uzak mesafede
olmasına rağmen, yani 1.500 kilometre ileriye gönderdiğinizde Erzurum'da
kullanılmaz. Acaba bürokratlarınız bu konuda doğru bilgi vermiyor
mu? Burada bunları söyler iken gerçekten konuyla çok yakından bilginizin
olmadığını zannediyorum. Soma'dan 4.200 kalorilik kömür kesinlikle
Erzurum'da kullanılmaz. Bu konudaki düşüncenizi almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ören.
Sayın Bakanım, buyurun.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Ben, zaten, Erzurum'a gönderdik demedim.
HASAN ÖREN (Manisa) - Kars…
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Erzurum'da zaten Oltu kömürleri var, oradan, Oltu'dan geliyor.
HASAN ÖREN (Manisa) - Kars'a gönderiyorsunuz efendim.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Hayır, hayır… O, sadece mesafeyi algılayabilmeniz için
söyledim. Erzurum diye bir laf geçmedi; Erzurum'un kömürü Oltu'dan
geliyor. Oltu da daha evvelden zarar etmişti, orayı da açtık.
HASAN ÖREN (Manisa) - Kars'a gönderdiniz efendim.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Hem adam çalışıyor hem gidiyor. Dolayısıyla, bunu gönderirken
de sadece kalorisine bakmıyoruz, kükürt oranlarına da bakıyoruz.
İl Hıfzıssıhhanın standartları içinde onu gönderiyoruz, hava kirliliğine
de sebep olmasın diye.
HASAN ÖREN (Manisa) - Kullanılmıyor efendim gönderdiğiniz
kömür.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Değil. Dolayısıyla, benim arkadaşlarım beni aldatmazlar,
ben de, en az onlar kadar konuyu biliyorum.
İkinci olarak, size şunu söyleyeyim: Madem yeri
geldi, Kastamonu'nun sarımsağına nasıl katkıda bulunacağız diye…
Borlu mikro besleyiciler yaptık şu anda. Bu mikro besleyiciler
eğer bor eksikliği olan topraklarda olursa, sarımsak üretimine katkıda
bulunuyor, bunu, üniversiteyle yaptığımız testlerde çıkardık. Eğer,
Kastamonu'da, o topraklarda bor eksikliği varsa, o zaman bunu kattığımız
takdirde üretim daha da artabiliyor. Buğdayda da aynı şekilde.
Ama, fazla olursa, o zaman da ters etki yapıyor. Yani, bunu iyi bir analizden
sonra… Oradaki il tarım müdürlüğünden bilgileri alalım. Siz de takip edin. Eğer
öyle bir durum varsa… Artışa sebep olduğunu bilimsel raporlarla
tespit ettik.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Bakan, bir
de, doğal gazda sarımsağın kokusunu kullanmayı düşünüyor musunuz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Yok, onu farklı yerlerde kullanacağız; onu cacıkta kullanacağız.
Şimdi, buradan şuna geçmek istiyorum: Tabii, şaka
bir tarafa "Ağrı'ya doğal gaz ne zaman gidecek." diye söylediniz.
Sayın Yıldırım, Ağrı'ya doğal gazın geldiğini siz cümle içinde zaten
kullandınız. Ağrı'nın içinden geçiyor doğal gaz.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Ama halk kullanamıyor.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Sonra "Ne zaman doğal gaz gelecek?" diye sordunuz;
geldiğini de zaten siz kendiniz söylediniz, sorunuzun cevabını
kendiniz verdiniz. Dağıtım ihalesi olacak. Dağıtım ihalesini EPDK
yapıyor. Onların da belli bir programı var, o program dâhilinde bunu
yürütecekler.
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - İhalesi yapıldı
zaten Sayın Bakanım.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Tamamen serbest piyasaya göre oluyor.
Başbakanlıktan…
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Kastamonu'yu söylemediniz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Kastamonu bütün güzelliklere layık bir şehrimiz. Oraya da
doğal gazın etüdünü yapıyoruz. Biraz zaman alacak, çünkü, ekonomikliği,
fizibilitesi üzerinde çalışma yapılıyor.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Yani, bizim iktidarımızda
mı nasip olacak, size mi?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - İnşallah bizde olacak.
Arada fark yok. Biz, oraya da gazı götürmeyi düşünüyoruz.
Şimdi, Sayın Kepenek'in sorusu… Evet, bu petrolde
vergi oranını biliyorsunuz zaten, cevabını bildiğiniz bir soru. Maliye
Bakanımız bu konuda çalışmasını sürdürüyor. Bizler de görüşüyoruz.
Yalnız, eskiden yüksekti, ama, petrol fiyatı yükseldiği için, rakam
olarak olduğu için oranı düşmüş oldu. Oran olarak düştü.
TACİDAR SEYHAN (Adana) - Kaç efendim?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Ama, yine de, diğer ülkelere göre, bazılarına göre yüksek,
bazılarına göre düşük.
Şimdi, burada Fırtına Vadisi'yle ilgili olarak,
orada çevreyi bozmayacak şekilde hidroelektrikten elektrik üretmeyi
düşünüyoruz. Ben de Karadenizliyim, orayı ben de çok seviyorum,
bozmadan düşüneceğiz. Ama, dediğim gibi, netice itibarıyla orada
aynı zamanda da bir elektrik üretimi yapıyoruz. Üretimi siz de desteklersiniz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Başka yerde üretin.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Üretim kutsaldır biliyorsunuz. Çevreyi bozmadan bunu yapmaya
çalışacağız.
Nükleer enerji konusunda… Buraya gelmeden önce
nükleer enerjiyle ilgili firmalarla toplantı yaptık. Burada çok
kararlıyız ve nükleer enerjinin, hele şu yükselen petrol ve doğal
gaz fiyatları karşısında dışa bağımlılığı da azaltacak, çevreyi
az kirletecek bir yakıt olarak… Sizlerin de kanaatinin değiştiğini
bazı arkadaşlarımızdan memnuniyetle duyuyorum. Bunu da inşallah
gerçekleştireceğiz. Çünkü, bu, bizim için aynı zamanda bir nükleer
enerji programı, sadece bir enerji meselesi değil, bir prestij meselesi,
bir eşik meselesi. Burada kararlıyız, inşallah bunu da kurmaya çalışacağız.
Onun dışında, Sayın…
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Bürokrat atamalarıyla
ilgili bir sorum vardı?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Zaman zaman geliyor, geri geliyor, ama, size rakam veremeyeceğim
şu anda. Yani, ezbere, hepsini aklımda tutacak…
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Yazılı verebilir misiniz
ileride?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Gayet tabii veririm. Gayet tabii.
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Burada Sayın Tütüncü'nün Tekirdağ ve havalisiyle ilgili,
doğal gaz…
Orada,
gerçekten, ufak ufak da olsa buluyoruz. Hem özel sektör hem biz hem de
Türkiye Petrollerinin ortaklaşa yaptığı sondajlarda buluyoruz.
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) - Sayın Bakan, sorulara sonundan mı başlıyorsunuz?
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sıcağı sıcağına
olsun diye öyle yapıyorum, evet. Bu bir tarz. (CHP sıralarından gülüşmeler)
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Malatya'yı ya sonuna
bırakıyorsunuz ya unutuyorsunuz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Yok, size cevap vereceğim.
Doğal gaz konusunda, o bölgeye tamamıyla doğal
gaz vermeyi düşünüyoruz; ama, burada fizibilite çok önemli ve özel
sektör firmalarıyla ihale yapıldığı için dağıtımı, onların vereceği
fiyata bağlı olarak oluyor bu.
Malatya'yla ilgili, hakikaten -Sayın Aslanoğlu'nun
sorusuna cevabım- ilden ile fark ediyor bu doğal gaz ihaleleri. Bu tamamen bir arz talep
meselesi. Burada, illerin özelliklerine göre, maliyetlerine göre,
yatırım maliyetlerine göre farklı fiyatlar olabiliyor. Bu bazen
çok yakın illerde de oluyor. Bu, Bursa'da da mesela böyle, dört ayrı
fiyat var. Bu, tamamen Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun uyguladığı
ihalelerin neticesinde ortaya çıkan bir şey. Ama, bunlar içinde çok
düşük olan da var, biraz farklı olan da var. Yüksek diyemiyorum; çünkü,
yüksek diyebilmem için de bir kriterin olması lazım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - 5 dolar, 200
dolar Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Ama, demek ki, ihaleyle çıkan bir şey bu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Peki, kamunun
hakkını kim koruyacak? Orada kamuyu kim koruyacak?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Siz, ben, hepimiz, hepimiz koruyacağız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Hayır efendim,
hiç korumadınız, korumuyorsunuz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Koruyalım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - EPDK da öyle.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - EPDK bağımsız bir kuruluş. Bunun tartışmasını burada yapmayalım
isterseniz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Ama, yapılan
işin sağlam olup olmadığını kimse kontrol etmiyor.
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, böyle bir usul
var mı?
BAŞKAN - Yok.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - Şimdi, bunun dışında, "Akçakoca'ya doğal gaz ne zaman
gelecek?" diye Hocam sordular. Orada da, şu anda, biz, bu sene,
bir ay sonra, kısmet olursa, bir terslik olmazsa, ilk gazı alacağız.
Normal olarak, üç sene sonra almamız gerekiyordu; fakat, bunu, çok
yoğun bir çalışmasıyla TPAO'nun, inşallah, bu şeyde alacağız.
Bir ile 1,5 milyon metre küp gaz üretilecek ve buradan
da üçüncü platformu da kazmaya başladık, delmeye başladık. Hatta,
ikili, kayan, eğimli iki sondaj yapıyoruz. Birinde bulduk, birinde
de devam ediyoruz. Eğer… İnşallah, bunun daha büyüklerini de bulmayı,
tabii, amaçlıyoruz.
Bu arada, yeri gelmişken, şunu söyleyeyim: Biz sadece
denizde, karada, doğal gaz ve petrol aramıyoruz, özellikle petrol
aramıyoruz, aynı zamanda…
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Havada da arıyor
muyuz efendim?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER
(Ordu) - …aynı zamanda, enerji tarımı diye, biyoetanol olsun, biyodizel
olsun, bu çalışmaları da gayet başarılı bir şekilde sürdürüyoruz.
Daha evvelden epey espriyle karşılanan bir yatırımdı.
Biyodizel konusu Türkiye'de tuttu. Bu, tarım için de, inşallah, bir
dönüşüm projesi olacak. Bunu da özellikle ifade etmek istiyorum.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Bakanım,
bir şey söyleyebilir miyim. Akçakoca'da verilmeden önce…
BAŞKAN - Sayın Bakanım, süremiz tamamlandı.
Teşekkür ederim sizlere.
Saygıdeğer arkadaşlarım, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Şu anda süremizin dolmasına sadece iki dakika vardır. Onun için, izninizle,
bunu kâfi görelim. Katkılarınız için bütün arkadaşlarıma teşekkür
ediyorum.
Sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını
sırasıyla görüşmek için, 16 Ocak 2007 Salı günü saat 15.00'te toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum. Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza
hayırlı bir hafta sonu diliyorum.