DÖNEM: 22 CİLT: 142 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
43’üncü
Birleşim
25 Aralık 2006 Pazartesi
İ Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.-
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1252) (S.Sayısı:1269)
2.-
2005 Mali Yılı Genel Bütçeye Dahil Dairelerin Kesinhesaplarına
Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile 2005 Mali Yılı Kesinhesap
Kanunu Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (
1/1236, 3/1139) (S.Sayısı: 1270)
3.- 2005 Mali Yılı Katma Bütçeye Dahil İdarelerin
Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2005 Mali Yılı Katma Bütçeli
İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1237, 3/1140) (S.Sayısı: 1271)
4.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı:
305)
5.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
6.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti
Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının
Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/1115) (S. Sayısı: 1147)
7.-
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/900) (S. Sayısı: 1311)
IV. - AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli'nin, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden
farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
2.-
Hatay Milletvekili Sadullah Ergin'in, Antalya Milletvekili Deniz
Baykal'ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
3.-
Sivas Milletvekili Nurettin Sözen'in, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın,
konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
4.-
Ankara Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun, Tokat Milletvekili
Zeyid Aslan'ın, konuşmasında, Genel Başkanlarına sataşması nedeniyle
konuşması
V. - OYLAMALAR
1.-
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısına verilen oyların
sonucu
2.-
2005 Mali Yılı Genel Bütçeye Dahil Dairelerin Kesinhesaplarına
Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile 2005 Mali Yılı Kesinhesap
Kanunu Tasarısına verilen oyların sonucu
3.-
2005 Mali Yılı Katma Bütçeye Dahil İdarelerin Kesinhesaplarına
Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile 2005 Mali Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarısına verilen oyların sonucu
4.-
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin
4 üncü maddesine verilen oyların sonucu
5.-
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin
tümüne verilen oyların sonucu
VI. - SORULAR VE
CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR
VE CEVAPLARI
1.-
Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un, vergi iadesi uygulamasının
kaldırılmasının sonuçlarına,
Asgari
geçim indirimi uygulamasının nüfus artışına yol açacağı iddiasına,
İlişkin
soruları ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/16926,16927)
2.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, Abdullah Öcalan'ın yargılandığı
suçlara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı
(7/18561)
3.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, zaman aşımına uğrayan bir davaya
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/18620)
4.-
Zonguldak Milletvekili Harun AKIN'ın, Futbol Federasyonu yönetimine
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
ŞAHİN'in cevabı (7/18822)
5.-
Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun, bir tekne belgesine, yat
yapımına ve marinalara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı
Ali COŞKUN'un cevabı (7/18825)
6.-
Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Ankara Büyükşehir Belediyesi
hakkındaki suç duyurularına ve açılan davalara ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/18870)
7.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Kazakistan'daki
Tengiz Petrol sahasında meydana gelen olaylara ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı
(7/18880)
8.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, kurum ve kuruluşların TEDAŞ'a
olan borçlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın
cevabı (7/18947)
9.-
Gaziantep Milletvekili Abdulkadir ATEŞ'in, özelleştirme kapsamındaki
şirketlerin yönetim ve denetim kurulları üyelerine ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/18974)
10.-
Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Tüketici Mahkemesinde görülen
davalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı
(7/19038)
11.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, Büyük Ortadoğu Projesine
ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah
GÜL'ün cevabı (7/19047)
12.-
Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in, Sümerbank Manisa Pamuklu Mensucat
AŞ'nin özelleştirilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
UNAKITAN'ın cevabı (7/19091)
13.-
Diyarbakır Milletvekili Muhsin KOÇYİĞİT'in, özelleştirme gelirlerine
ve harcama alanlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın
cevabı (7/19092)
14.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Finansbank hisselerinin satışında
mütekabiliyet şartına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/19108)
15.-
İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in, yurt dışında çalışan
vatandaşlarımızdan çıkış harcı alınacağı iddiasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/19122)
16.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF Başkanının bir açıklamasına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif
ŞENER'in cevabı (7/19153)
17.-
Ankara Milletvekili Muzaffer R. KURTULMUŞOĞLU'nun, vergi politikasına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/19314)
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak on dört oturum yaptı.
Birinci Oturum
2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel
ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) görüşmelerine
devam olunarak;
Maliye
Bakanlığı 2007 yılı bütçesi ve 2005 mali yılı kesinhesabı ve,
Kamu
İhale Kurumu,
Gelir
İdaresi Başkanlığı,
Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı,
2007
yılı bütçeleri ile;
Gelir
Bütçesi,
Üzerinde
görüşmelere devam edildi.
Saat
14.00'te toplanmak üzere, birleşime 13.01'de ara verildi.
Nevzat Pakdil
Başkan
Vekili
Yaşar Tüzün Ahmet Gökhan
Sarıçam
Bilecik
Kırklareli
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
İki ila Beşinci
Oturumlar
2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel
ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) görüşmelerine
devam olunarak;
Maliye
Bakanlığı 2007 yılı bütçesi ve 2005 mali yılı kesinhesabı ve,
Kamu
İhale Kurumu,
Gelir
İdaresi Başkanlığı,
Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı,
2007
yılı bütçeleri ile;
Gelir
Bütçesi,
Üzerinde
görüşmelere devam edildi.
Bitlis
Milletvekili Vahit Kiler, Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'ın,
Niğde
Milletvekili Orhan Eraslan, Bitlis Milletvekili Vahit Kiler'in,
Konuşmasında,
şahsına sataştığı iddiasıyla;
Bitlis
Milletvekili Vahit Kiler, yapmış olduğu konuşmada, bazı sözlerinin
yanlış anlaşıldığı gerekçesiyle;
Birer
açıklamada bulundular.
Genel
Kurulun 25/12/2006 Pazartesi günkü birleşiminin saat 14.00'te başlamasına,
bütçe görüşmelerinin bitiminden sonra çalışmalarını sürdürerek
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmına geçilmesine ve bu kısmın 408'inci sırasında
yer alan 1311 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi'nin 4'üncü sıraya alınmasına ve bu birleşimde 5'inci
sıraya kadar olan tasarı ve tekliflerin görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisinin,
yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği açıklandı.
Saat
22.30'da toplanmak üzere, birleşime 22.07'de ara verildi.
İsmail Alptekin
Başkan
Vekili
Ahmet Gökhan Sarıçam Yaşar Tüzün
Kırklareli Bilecik
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Altı ve Yedinci
Oturumlar
2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel
ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) görüşmelerine
devam olunarak;
Maliye
Bakanlığı 2007 yılı bütçesi ve 2005 mali yılı kesinhesabı ve,
Kamu
İhale Kurumu,
Gelir
İdaresi Başkanlığı,
Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı,
2007
yılı bütçeleri ile;
Gelir
Bütçesi,
Üzerinde
görüşmelere devam edildi.
Saat
05.05'te toplanmak üzere, birleşime 05.00'te ara verildi.
Sadık Yakut
Başkan
Vekili
Harun Tüfekci Yaşar
Tüzün
Konya Bilecik
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Ahmet Gökhan
Sarıçam
Kırklareli
Kâtip
Üye
Sekiz ila On Birinci
Oturumlar
2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel
ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) görüşmelerine
devam olunarak;
Maliye
Bakanlığı 2007 yılı bütçesi ve 2005 mali yılı kesinhesabı ve,
Kamu
İhale Kurumu,
Gelir
İdaresi Başkanlığı,
Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı,
2007
yılı bütçeleri ile;
Gelir
Bütçesi,
Üzerinde
görüşmelere devam edildi.
Saat
12.30'da toplanmak üzere, birleşime 12.24'te ara verildi.
Nevzat Pakdil
Başkan
Vekili
Bayram Özçelik Yaşar
Tüzün
Burdur Bilecik
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Ahmet Gökhan Sarıçam Türkân
Miçooğulları
Kırklareli İzmir
Kâtip Üye Kâtip
Üye
On İki ila On Dördüncü
Oturumlar
2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel
ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) görüşmelerine
devam olunarak;
Maliye
Bakanlığı 2007 yılı bütçesi ve 2005 mali yılı kesinhesabı ile,
Kamu
İhale Kurumu,
Gelir
İdaresi Başkanlığı,
Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı,
2007
yılı bütçeleri;
Kabul
edildi.
Gelir
Bütçesi üzerindeki görüşmeler tamamlandı.
Manisa
Milletvekili Hasan Ören, yapmış olduğu konuşmada, bazı sözlerinin
yanlış anlaşıldığı gerekçesiyle,
Malatya
Milletvekili Süleyman Sarıbaş, Ordu Milletvekili Cemal Uysal'ın,
konuşmasında, Partisine sataştığı iddiasıyla,
Birer
açıklamada bulundular.
Alınan
karar gereğince, 25 Aralık 2006 Pazartesi günü (bugün) saat 19.00'da
toplanmak üzere, birleşime 17.49'da son verildi.
Sadık Yakut
Başkan
Vekili
Ahmet Gökhan Sarıçam Türkân
Miçooğulları
Kırklareli İzmir
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Harun Tüfekci
Konya
Kâtip
Üye
No.:
55
II. - GELEN KÂĞITLAR
25 Aralık 2006 Pazartesi
Sözlü Soru Önergeleri
1.-
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt ASLANOĞLU'nun, yabancı sermayeye
ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) sözlü soru önergesi (6/2504)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/12/2006)
2.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, turizm rehberlerinin
mesleki örgütlenmesine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/2505) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2006)
3.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya'daki bir
sokakta uygulanan trafik düzenine ilişkin İçişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/2506) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2006)
Yazılı Soru Önergeleri
1.-
Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT'un, Bursa'daki tarihi çeşmelere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19649) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11/12/2006)
2.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Kıbrıs konusunda bir danışmanının
görüşmelerde bulunduğu iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/19650) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/12/2006)
3.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, çeltik ve pirinç ithalatına
ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi
(7/19651) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/12/2006)
4.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, çeltik ve pirinç ithalatına
ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi
(7/19652) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/12/2006)
5.-
Konya Milletvekili Atilla KART'ın, pratisyen hekimlerin başhekim
ve başhekim yardımcısı olarak atanmalarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/19653) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/12/2006)
6.-
Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER'in, Atatürk Hava Limanında deve
kesilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19654)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2006)
7.-
İstanbul Milletvekili Ahmet Sırrı ÖZBEK'in, vatandaşlara yapılan
nakdi ve ayni yardımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/19655) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2006)
8.-
Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, TOKİ'nin, Antalya'da yaptığı
inşaatın ruhsatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/19656) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2006)
9.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, ayakkabı ithalatına ilişkin
Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/19657)
(Başkanlığa geliş tarihi: 12/12/2006)
10.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Kazakistan sınır kapısında
bekletildiği iddia edilen Türk tırlarına ilişkin Devlet Bakanından
(Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/19658) (Başkanlığa geliş tarihi:
13/12/2006)
11.-
İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in, Ağrı'ya doğalgaz verilmesine
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19659) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/12/2006)
12.-
Antalya Milletvekili Hüseyin EKMEKÇİOĞLU'nun, Antalya-Elmalı'daki
Avlan ve Baranda göllerindeki su kaçaklarına ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/19660) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/12/2006)
13.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan'ın bir köyünün sulama
kanalı ihtiyacına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19661) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2006)
14.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan'ın bir köyündeki yol ve
su çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19662) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/12/2006)
15.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, bir kargo firmasının dolandırıldığı
iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19663) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/12/2006)
16.-
İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in, İstanbul'daki bir ilköğretim
okulunda gerçekleştirilen yıkıma ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19664) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/12/2006)
17.-
Mersin Milletvekili Hüseyin ÖZCAN'ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin
verdiği bir inşaat iznine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19665) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/12/2006)
18.-
Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, İskenderun'da meydana gelen
saldırılara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19666) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/12/2006)
19.-
İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in, kaçak yabancı işçilere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19667) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/12/2006)
20.-
Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya-Doyran Belediye
Başkanının kullandığı makam aracına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19668) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2006)
21.-
Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya'nın çeşitli turistik
yerlerindeki büfe işletmeciliği ihalelerine ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/19669) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/12/2006)
22.-
İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, Devlet Tiyatroları çalışma yönergesi
ve personel alımına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19670) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2006)
23.-
Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT'un, okulların bazı sorunlarına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19671) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11/12/2006)
24.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, görme engellilere eğitim veren
okullara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19672) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/12/2006)
25.-
İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in, İstanbul'daki bir okulun
bitişiğindeki baz istasyonuna ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19673) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/12/2006)
26.-
İzmir Milletvekili Yılmaz KAYA'nın, bir endüstri meslek lisesinin
atölye binasının kiraya verildiği iddiasına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19674) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/12/2006)
27.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, hastanelerdeki otomasyon
sistemlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19675) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/12/2006)
28.-
Artvin Milletvekili Yüksel ÇORBACIOĞLU'nun, Borçka Devlet Hastanesi
yönetimiyle ilgili iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19676) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/12/2006)
29.-
Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN'ün, Bilecik İlindeki sağlık personeli
açığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19677)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/12/2006)
30.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Ali ÖZPOLAT'ın, İstanbul'daki bir dispanserin
kapatılacağı iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19678) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/12/2006)
31.-
Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün, ilaç kaplı stenlere ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19679) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/12/2006)
32.-
Denizli Milletvekili Mehmet U. NEŞŞAR'ın, Denizli'de aile hekimliği
pilot uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19680) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2006)
33.-
Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, SSK'nın Akdeniz Üniversitesi
Hastanesine olan borcuna ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19681) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2006)
34.-
Artvin Milletvekili Yüksel ÇORBACIOĞLU'nun, TMO'nun Artvin'deki fındık
alımlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19682) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/12/2006)
35.-
Kocaeli Milletvekili Mehmet Sefa SİRMEN'in, Kocaeli-Kandıra'daki
çiftçilerin tarım ve kredi kooperatifi borçlarına ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19683) (Başkanlığa
geliş tarihi: 13/12/2006)
36.-
Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, Çanakkale'de bazı tarım
alanlarında görülen bir hastalığa ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19684) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2006)
37.-
İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in, AB sürecinde Kıbrıs konusundaki
gelişmelere ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
yazılı soru önergesi (7/19685) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/12/2006)
38.-
Antalya Milletvekili Hüseyin EKMEKÇİOĞLU'nun, yapı denetim sistemine
ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19686) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/12/2006)
39.-
Artvin Milletvekili Yüksel ÇORBACIOĞLU'nun, Borçka'daki fındık üreticisinin
ürün bedelini İlçedeki bankalardan almasının sağlanmasına ilişkin
Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/19687) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11/12/2006)
40.-
Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN'ün, Bilecik'teki kamu personeli
atama ve yer değiştirmelerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/19688)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/12/2006)
41.-
İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın, bilişim suçlarına yönelik düzenleme
çalışmalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19689) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2006)
42.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, emeklilerin maaşlarından yapılacak
kesintiye ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19690) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2006)
43.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya'da kalitesiz
kömür dağıtıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/19691) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2006)
44.-
Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, özürlü istihdamına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/19692) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2006)
45.-
Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, Kırklareli'deki
Devlet hastanelerinin sözleşmeli çalışanlarının bir siyasi partiye
üye olmaya zorlandıkları iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/19693) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/12/2006)
46.-
Uşak Milletvekili Osman COŞKUNOĞLU'nun, TÜBİTAK'la ilgili yargı kararlarının
uygulanmadığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/19694) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/12/2006)
47.-
Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, bir Danışmanın masraflarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19695) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/12/2006)
48.-
Uşak Milletvekili Osman COŞKUNOĞLU'nun, TBMM Gündemindeki bir uluslararası
anlaşmaya ve bir konferansa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/19696) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/12/2006)
49.-
Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER'in, TÜBİTAK'a ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/19697) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2006)
50.-
Eskişehir Milletvekili Cevdet SELVİ'nin, özürlü istihdamına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19698) (Başkanlığa geliş tarihi:
19/12/2006)
51.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF'nin iletişim danışmanlığını
yürüten firmaya yapılan ödemelere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/19699)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/12/2006)
52.-
İstanbul Milletvekili Bihlun TAMAYLIGİL'in, bir holdingin özel bir
TV kanalına para aktardığı iddiasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/19700)
(Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2006)
53.-
Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, Özürlüler Yüksek Kurulu toplantılarına
ilişkin Devlet Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi
(7/19701) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2006)
54.-
Eskişehir Milletvekili Cevdet SELVİ'nin, özürlülerin bakım yardımından
yararlanmasına ilişkin Devlet Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU) yazılı
soru önergesi (7/19702) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2006)
55.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan'daki
bir köyün yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19703) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2006)
56.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan'daki bir köyün altyapı
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19704) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2006)
57.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan'daki bazı köylerin yol
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19705) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2006)
58.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan'daki bir köprünün bakım
ve onarımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19706) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2006)
59.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan'daki bir köprünün bakım
ve onarımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19707) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2006)
60.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Kent Konseyi Yönetmeliğine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19708) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15/12/2006)
61.-
Tekirdağ Milletvekili Erdoğan KAPLAN'ın, Tekirdağ'da kapatılan
bir taş ocağının faaliyetlerini sürdürmesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19709) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/12/2006)
62.-
Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya İl Özel İdaresi Müdür
Yardımcısının başka bir göreve atanmasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19710) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/12/2006)
63.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, arazi toplulaştırması çalışmalarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19711) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19/12/2006)
64.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, taksi şoförlerinin can ve
mal güvenliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19712) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2006)
65.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya'da kış sezonunda
kapanan işletmelere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19713) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2006)
66.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, turizm rehberlerinin
mesleki örgütlenmesine ve sorunlarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19714) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2006)
67.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Ankara Vergi Dairesi Başkanlığının
taksicilere yönelik uygulamalarına ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19715) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2006)
68.-
Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya Defterdarının görevden
alınmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19716) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/12/2006)
69.-
Eskişehir Milletvekili Cevdet SELVİ'nin, özürlü aylıklarına ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/19717) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19/12/2006)
70.-
Konya Milletvekili Atilla KART'ın, KPSS'ye katılan görme engellilere
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19718) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15/12/2006)
71.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan'daki bir köy ilköğretim
okulunun bazı ihtiyaçlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19719) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2006)
72.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, taşımalı eğitime ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19720) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/12/2006)
73.-
Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT'un, bazı il milli eğitim müdürlerinin
aldığı makam araçlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19721) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/12/2006)
74.-
Eskişehir Milletvekili Cevdet SELVİ'nin, özürlülerin eğitimlerine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19722) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19/12/2006)
75.-
Ankara Milletvekili Muzaffer R. KURTULMUŞOĞLU'nun, Konya Numune
Hastanesinde yaşandığı iddia edilen bir olaya ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19723) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/12/2006)
76.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, bir ilacın temininde
yaşanan sorunlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19724) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2006)
77.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan'daki bir köy sağlık ocağının
ihtiyaçlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19725) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2006)
78.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan'daki bir köy sağlık ocağının
ihtiyaçlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19726) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2006)
79.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan'daki bir köy sağlık ocağının
personel ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19727) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2006)
80.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Şırnak İlindeki Devlet hastanelerinde
göz doktoru bulunup bulunmadığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19728) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/12/2006)
81.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, hastanelerdeki oda sistemine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19729) (Başkanlığa
geliş tarihi: 19/12/2006)
82.-
Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın, Rekabet Kurumu personelinin
görevde yükselmesinin düzenlenmesine ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19730) (Başkanlığa geliş tarihi:
18/12/2006)
83.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, organize sanayi bölgelerine
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19731) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2006)
84.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, İzmir'de kurulacak bir kırma-eleme
tesisine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19732) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2006)
85.-
Tekirdağ Milletvekili Erdoğan KAPLAN'ın, Tekirdağ'da kapatılan
bir taş ocağının faaliyetlerini sürdürmesine ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/19733) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/12/2006)
86.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, yabancı sermaye hareketlerine
ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi
(7/19734) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2006)
87.-
Eskişehir Milletvekili Cevdet SELVİ'nin, İŞKUR bünyesindeki özürlülerle
ilgili bir fona ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19735) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2006)
88.-
Giresun Milletvekili Mehmet IŞIK'ın, Giresun Fındık Araştırma Enstitüsünün
Ordu İline taşınacağı iddiasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19736) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2006)
89.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Ali ÖZPOLAT'ın, Atatürk Havalimanındaki
bir pistin uzatılması projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19737) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/12/2006)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan
Yazılı Soru Önergeleri
1.-
İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, THY'nın Bilgi Edinme
Kanunu kapsamından çıkarıldığı iddiasına ve bir sponsorluk sözleşmesine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/16776)
2.-
İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Bakanlar Kurulu Kararıyla
malvarlığı dondurulan bir şirketin taşınmazının satılmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17921)
25 Aralık 2006 Pazartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
19.04
BAŞKAN: Başkan Vekili
İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Ahmet
KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN
- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 43'üncü Birleşimi'ni açıyorum.
Toplantı
yetersayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, programa göre, 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap
Kanunu Tasarıları üzerindeki son görüşmelere başlıyoruz.
III. - KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1252) (S.Sayısı:1269) (x)
2.- 2005 Mali Yılı
Genel Bütçeye Dahil Dairelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile 2005 Mali Yılı Kesinhesap Kanunu
Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1236, 3/1139) (S.Sayısı: 1270) (x)
3.- 2005 Mali Yılı Katma Bütçeye Dahil İdarelerin
Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2005 Mali Yılı Katma Bütçeli
İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1237, 3/1140) (S.Sayısı: 1271) (x)
BAŞKAN
- Hükûmet ve Komisyon?.. Yerinde.
Sayın
milletvekilleri, Genel Kurulun 5.12.2006 tarihli 27'nci Birleşimi'nde
alınan karar gereğince, bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve
Hükûmete birer saat süreyle söz verilmesi -bu süre birden fazla konuşmacı
tarafından kullanılabilir- İç Tüzük'ün 86'ncı maddesine göre yapılacak,
kişisel konuşmaların ise, onar dakika olması kararlaştırılmıştır.
Şimdi,
grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Giresun Milletvekili Sayın Nurettin
Canikli; Anavatan Partisi Grubu adına, Genel Başkan ve Isparta Milletvekili
Sayın Erkan Mumcu; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Genel Başkan
ve Antalya Milletvekili Sayın Deniz Baykal.
Şahısları
adına: Lehte olmak üzere Kars Milletvekili Sayın Yusuf Selahattin
Beyribey, Ağrı Milletvekili Sayın Halil Özyolcu, Isparta Milletvekili
Sayın Mehmet Emin Murat Bilgiç, Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa
Elitaş, Sakarya Milletvekili Sayın Ayhan Sefer Üstün; aleyhte olmak
üzere İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek söz talebinde bulunmuşlardır.
Şimdi,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Giresun Milletvekili Sayın
Nurettin Canikli'ye söz veriyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz
bir saat Sayın Canikli.
Buyurun.
AK
PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
(x) 1269, 1270, 1271 S.Sayılı
Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 15.12.2007 tarihli 33'üncü Birleşim
Tutanağına eklidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 yılı merkezî yönetim bütçesi
hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yaklaşık
on günden beri bütçe üzerinde -2007
yılı merkezî yönetim bütçesi üzerinde- muhalefete ve iktidara
mensup arkadaşlarımız konuştular, eleştirdiler, görüşlerini ortaya
koydular ve burada tartışılan konular, gündeme getirilen konular,
ifade edilen görüşlerin hepsinin katkı sağlayıcı olduğuna ben inanıyorum.
Hükûmetimiz, bakanlarımız, bu yapılan konuşmalardan, doğal olarak,
uygun gördüklerini, katkı sağlayıcı olduğunu düşündüklerini
dikkate alacaklar ve bu konuda gerekeni yapacaklar.
Değerli
arkadaşlar, ben, konuşmamı, AK Parti bütçelerinin özellikleri üzerine
inşa etmeye çalışacağım. Bugüne kadar dört bütçe uygulandı ve sonuncusu
da bitmek üzere. Dört yıllık bir süre, uygulama süresi bu bütçelerin
genel özellikleri hakkında bir kanaat ortaya koyabilir diye düşünüyorum.
Temel özelliklerinin bu uygulama sonuçlarından çıkarılmasının
mümkün olduğunu düşünüyorum. Dört yıllık bir süre; belki, bir yıllık
bir uygulama bütçesiyle böyle bir genel değerlendirme, tahlil yapma
imkânı ortaya çıkmayabilir. Ancak, dört yıllık sürenin, bu anlamda,
bu amaç için yeterli olduğunu düşünüyorum ve sadece rakamları kullanarak
ve bu rakamlardan yola çıkarak konuşmamı sunmaya çalışacağım; bu
rakamları yorumlayarak, ne anlama geldiğini ve bu konudaki düşüncelerimi
sizlerle paylaşarak ortaya koymaya çalışacağım.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bana göre, AK Parti bütçelerinin en önemli
özelliklerinden bir tanesi, gayrisafi millî hasıla içindeki payı
azalan bir bütçe olması. Bir başka ifadeyle, bu bütçelerle, kamunun,
devletin, ekonomideki ağırlığı azalmaya başlamıştır, ekonomiye
müdahalesi azalmaya başlamıştır.
Bunu
neye dayanarak söylüyoruz? Eğer, bütçenin, bütçe büyüklüklerinin
-dört yıllık bütçeler için söylüyorum- gayrisafi millî hasılaya,
oranındaki değişime baktığımız zaman bunu görmemiz mümkün ve bu
şekildeki bir değerlendirmeyi yapmamız mümkün.
2002
yılına kadar hemen hemen -belki bazı yıllar istisna- bütçe büyüklüklerinin,
yani devletin yaptığı harcamaların gayrisafi millî hasıla içindeki
payı büyümeye devam ediyor. Bir başka anlatımla, ekonomide devletin
ağırlığı artmaya devam ediyor. Hemen rakamlarla bunu ortaya koyalım:
1990 yılı bütçesinin gayrisafi millî hasıla içindeki payı yüzde
17,21, 1993'te yüzde 24,55, 2000 yılında yüzde 37,19 ve AK Parti bütçelerinden
önceki son bütçe olan 2002 yılı bütçesinde bu oranın 42,06 olduğunu
görüyoruz. Bu trend istikrarlı bir şekilde 2003 yılına kadar devam
etmiş. Yani, devlet, kamu, bu yolla, bütçe yoluyla ekonomiden daha
fazla kaynak çekmiş, kaynakları daha fazla kullanmaya başlamış ve
özel sektöre daha az yatırım imkânı sağlayacak tasarruf ve kaynak bırakmaya
devam etmiş. Bunun anlamı budur. 2003 yılından itibaren bu tablo, bu
görüntü değişmeye başlıyor. 2003 yılında bu oran, yani bütçe büyüklüğünün,
bütçe harcamalarının gayrisafi millî hasıla içindeki payı olan bu
oran, 2002'de yüzde 42 olan bu oran 2003 yılında yüzde 39,38'e, 2004 yılında
yüzde 35,48'e, 2005 yılında yüzde 32,60'a ve 2006 sonunda yüzde
31,20'ye, 2002 ve 2006, daha anlamlı olması için 2002 ve 2006 karşılaştırmasını
yaptığımızda yüzde 42'den yüzde 31,2'ye düşmüştür. Bu kesin rakamlardır,
herkesin bildiği, takip ettiği kesin rakamlardır.
Aslında,
bu hususu birçok hükûmet, programına koymuş, yani devletin ekonomideki
ağırlığının azaltılması şeklinde ortaya koymuş, ama bir türlü realize
edememiş, gerçekleştirememiş. İlk defa, bu anlamda, istikrarlı
bir şekilde ve dört yıllık bütçenin tamamında kesintisiz olarak bunu
gerçekleştirme başarısını AK Parti hükûmetleri göstermiştir.
Aslında,
bakın, 1923 yılında yapılan Birinci İzmir İktisat Kongresinde ekonomik
kalkınmanın özel sektör eliyle yapılması konusunda karar alındı.
Hepimiz biliyoruz veya ilgilenenler bilir ve bunun için, yani yatırımların
ve kalkınmanın özel sektör eliyle yürütülmesi için, gerçekten çok büyük
teşvik imkânları sağlandı 1923 Birinci İzmir İktisat Kongresinde
alınan kararlar çerçevesinde. Fakat, bunu hayata geçirmek mümkün
olmadı. Çünkü, Birinci Dünya Savaşı, arkasından Kurtuluş Savaşı
sonrasında, bu yatırımları realize edecek, hayata geçirecek Türk
özel teşebbüsü yoktu, hemen hemen yok denecek kadar azdı ve 1929 buhranının
da etkisiyle, yani dünyada içe kapanmaların ve ithal ikameci politikaların
ve söylemlerin literatürde öne çıkmasıyla birlikte, Türkiye de bu
yola girdi. Fakat, bu yöntem aslında geçici olarak planlanmıştı. Sümerbankın
fabrikalarından bir tanesinin açılışında dönemin İktisat Vekili
Mahmut Esat Bozkurt şöyle diyor, anlatıyor bu süreci: "Yani, bizim
esas amacımız, kalkınmanın, Türk özel müteşebbisi eliyle yürütmektir,
yürütülmesidir. Ancak, işte, biraz önce anlattığım gerekçelerle
bunu yapamadık. Dolayısıyla, bunun devlet eliyle yürütülmesi, en
azından başlangıç olarak, kaçınılmaz bir zaruret olarak ortaya çıkmıştır.
Bu nedenle biz bu fabrikaları kuruyoruz. Ama, en kısa zamanda, en
kısa zamanda, bunların özel teşebbüse devredilmesi gerekir."
diyor dönemin İktisat Vekili Mahmut Esat Bozkurt. Ama, daha sonraları
bu devirler gerçekleşmiyor şu veya bu nedenle. Belki genel kabul gören
anlayış, siyasilerin kamu kuruluşlarının, kamu iktisadi kuruluşlarının
muhafazası, siyasetçilerin ya da bazı kişi ve kuruluşların, her
neyse, daha çok işine geliyor ve onlar açısından bir kolaylık sağlıyor,
öyle düşünüyorlar. Dolayısıyla, bırakın devretmeyi, gittikçe,
ekonomide, devletin, kamunun ağırlığı artmaya devam ediyor 1923 Birinci
İzmir İktisat Kongresinde ortaya çıkan bu kanaate rağmen. İşte,
onun için önemli. İlk defa sürekli artan bu ağırlık, ilk defa AK Parti
hükûmetleri döneminde bu noktaya gelmiştir. Bunun bir başarı olarak
kabul edilmesi gerekiyor değerli arkadaşlar ve ortaya konulması
gerekiyor.
Şimdi,
bakın, tabii, bu tartışmalar belki soğuk savaş döneminde, 1980 öncesinde
çok daha yapıldı, ama, bu tarihten sonra bütün dünyada ve Türkiye'de
doğal olarak, hatta, sosyalist ülkeler de dâhil olmak üzere, yani,
merkeziyetçi modeli savunan ülkeler de dâhil olmak üzere -hatta literatürde-
ülkeler dâhil, artık kalkınmanın o dönemden sonra özel sektör, ağırlıklı
olarak özel sektör eliyle yapılması gerektiği konusunda genel bir
kanaat, genel bir konsensüs olduğu tartışmasızdır. Şimdi, bunların
tabii, teknik ya da bilimsel, ekonomik anlamdaki detaylarına girmeye
gerek yok. Yani, neden özel teşebbüs ya da nereye kadar özel teşebbüs,
nereye kadar devlet, bu böyle bir öğretide tartışılması gereken…
Bu tartışmaya gerek yok, ama, olay budur ve bütçenin ağırlığı, bütçelerin
ağırlığı azalmaya başlamıştır.
Tabii,
bu şunu sağlıyor: Şimdi, devlet şu veya bu şekilde ekonomiden çok
kaynak çektiği takdirde, esas itibarıyla, yatırımlara gitmesi gereken
bu paralar devlet tarafından, çoğunlukla da etkin olmayan, verimli
olmayan alanlarda kullanılıyor. Bu da aşağı yukarı herkesin kabul
ettiği bir gerçek.
Şimdi,
biz, AK Parti hükûmetleri olarak ya da bu dönemde, daha çok kaynak, daha
çok etkin kullanılacağına inandığımız ellere bırakılıyor, yani
özel teşebbüse bırakılıyor. Zaten, son dört yılda özel teşebbüsün
kalkınmada ve büyümede çok önemli rol oynadığını da biliyoruz ve
bunun temel nedeni de budur.
Değerli
arkadaşlar, AK Parti bütçelerinin ikinci önemli özelliklerinden
bir tanesi de ana kalemleri değiştirmesi, yani, bütçenin ana harcama
kalemlerinin payını değiştirmesi. Bunların en önemlisi faiz. Faiz
konusu, 2002 yılından önce özellikle çok tartışılan konulardan bir
tanesiydi ve bu tartışmayı hak ediyordu. Çünkü, 2002 yılına kadar,
özellikle 2002 yılında faizin, faiz harcamalarının bütçe üzerindeki
ağırlığına, büyüklüğüne baktığınız zaman bu tartışmanın yapılması
kaçınılmaz oluyor idi. Bu tartışma, aynı zamanda, şunun için de yapılıyor
idi: Hemen hemen tüm hükûmetler, bu kürsüde, hükûmetlerin temsilcileri,
temel hedeflerinin, esas amaçlarının bütçe üzerinde bir boyunduruk
gibi duran faiz ödemelerinin yükünü azaltmak olduğunu defaatle
söylediler. Hemen hemen her bütçede bu konuşuldu, temel temenni
olarak, hatta söz olarak ortaya konuldu; ama, maalesef, belki bir iki
yıl hariç, bu yine gerçekleştirilemedi.
Şimdi,
bakın, tabii bunu anlayabilmek için, rakamları ortaya koymak gerekiyor,
tam olarak canlandırabilmek için. Tabii, faiz, sadece hükûmete kaynak
bırakma anlamında değil, aynı zamanda sosyal politikaları bozması
açısından, gelir dağılımını bozması açısından da son derece önemli.
Neden? Çünkü, faiz ödemelerinin rakamı arttıkça, toplumun en üst
gelir grubunda bulunan insanların bütçeden ve dolayısıyla millî
gelirden aldığı pay artıyor, çünkü faiz ödemelerinden kim gelir elde
eder ya da devlet faiz ödemelerini ağırlıklı olarak kime yapar? Zengin
kesime yapar, sermaye sahiplerine yapar, toplumun üst gelir grubunda
bulunan insanlara yapar. Bu oran artıyorsa, toplumun alt gelir grubunda
bulunan insanlara ayrılan kaynak azalıyor demektir. Gerçekten sosyal
amaçlı politikalar üretmek isteyen her hükûmet, bu dönüşümü gerçekleştirmek
zorundadır, çünkü başka kaynak yok, kaynak bütçe. Ee, bütçenin de çok
önemli bir bölümünü, siz, dokunamadan faiz giderlerine ayırmak zorunda
kalıyor iseniz, o zaman, sosyal politika üretme, toplumun alt gelir
grubunda bulunan vatandaşlarımıza, insanlarımıza kaynak aktarma
imkânınız ortaya çıkmaz, ortadan kalkar ve nitekim, 2002 yılına kadar
da durum böyleydi.
1980
yılından önce, faiz ödemelerinin bütçe içindeki payı son derece
düşük, yüzde 5'in altında, yani toplam bütçe harcamalarının yüzde
5'inden daha düşük bir rakam sadece, faiz giderlerine aktarılıyor,
bütçenin diğer kalemleri, yani kalan yüzde 95'i de diğer harcamalar
için aktarılıyor idi. Bu oran, özellikle 1980'den sonra hızla yükselmeye
başladı. 1995'te toplam bütçe harcamalarının, bütçe büyüklüğünün
yüzde 34,41'i faize ayrılmaya başladı, yani toplumun en üst kesiminde
bulunan, gelir olarak en üst kesiminde bulunan zengin kesime aktarılmaya
başlandı. Bütçenin, 1980'den önce yüzde 5 olan bu oran, 1995'te yüzde
34,41'e çıktı; 1996'da yüzde 38,62; 1997'de bir düşüş, 28,99'a düştü;
1998'de 40,69; 2000'de 45,09 ve 2002'de yüzde 46,78 değerli arkadaşlar.
Bir bütçeniz var, bu bütçenin yüzde 46,78'ini, hiç elinize dokunmadan,
tasarruf etme imkânı olmadan, faiz olarak aktarmak zorundasınız,
faiz geliri olarak aktarmak zorundasınız. Böyle bir bütçe, böyle
bir tablo. Kime? Sermaye sahiplerine, toplumun en üst gelir grubunda
bulunan insanlara aktarmak zorundasınız. 2002 yılı sonuna gelindiğinde
tablo bu.
Şimdi,
2003 yılı başından itibaren de bu oran hızla azalmaya başlıyor. 2003
yılında yüzde 44,06'ya düşüyor, 2004 yılında yüzde 40,06; 2006 yılında
yüzde 29,41 ve projeksiyon olarak da 2007 yılında 25,82. Yüzde 46 olarak
devralınan bu rakam, 2006 sonu itibarıyla, bugün itibarıyla,
2007'yi bir tarafa bırakalım, 2007 projeksiyondur, bugün itibarıyla
bakıldığında yüzde 29,41'e düşüyor. Yani, üçte 1 oranında azalıyor,
yani, mutlak rakam olarak faize ödenen rakamın üçte 1'ini başka alanlara
aktarma imkânı ortaya çıkıyor, başka politikalar için kullanma
imkânı ortaya çıkıyor. Bu kadar rakamı, devlet, AK Parti hükûmetleri,
sermaye sahibinden alıyor, başka alanlara kaydırıyor.
Şimdi,
bu tezin doğru olabilmesi için diğer datalarla da desteklenmesi gerekir.
Yani, tamam, faiz harcamalarının bütçe içerisindeki payı yüzde
46'dan yüzde 30'un altına, 29'a düşmüş, çok ciddi bir düşüş ve buradan
bir tasarruf elde ediliyor, bir imkân sağlanıyor, bir kaynak ortaya
çıkıyor. Bu da, bütçenin diğer harcama kalemlerine aktarılması
gerekir veya onlarla doğrulanması gerekir. Şimdi bunlara bakalım,
nereye aktarılmış bu para:
Bir:
Faizin payı azalırken, personel harcamalarının payı artıyor. Bu
rakamlarımın tamamı, analitik bütçe sınıflandırmasına göre düzeltilmiş
eski rakamlar da, o rakamlardır. Bunu burada hatırlatmak istiyorum
öncelikle.
2002
yılında personel harcamalarının bütçe içerisindeki payı yüzde
19,43 -AK Parti hükûmetlerinin devraldığı rakam- 2006 yılında yüzde
24,4. 2007 yılında da yüzde 26,2 olması hedefleniyor. Personel harcamaları
kime ödenir? Ücretliye ödenir, memura ödenir, yani toplumun alt ve
orta gelir grubunda bulunan kesimi anlamına gelir bu. Demek ki, o
zenginden kesilen, azaltılan, toplumun en üst gelir grubuna aktarılan
faiz ödemelerinden tasarruf edilen çok ciddi rakamın bir kısmı personele
aktarılmış, memura aktarılmış ve kamudaki işçiye aktarılmış; kesin
rakamlar, bu bir.
İkincisi:
Tarıma aktarılmış. Neden? Aynı şekilde tarımsal desteklemenin payı
artmış, bütçe içerisindeki payı. Şimdi, gayrisafi millî hasıla rakamlarını
mı kullanalım, yoksa bütçe içerisindeki payı, rakamlarını mı kullanalım;
biraz sonra bu konuya değineceğim. Ama şu anda tüm kullandığım rakamlar
bütçe içerisindeki payı. Elmanın elmayla karşılaştırılabilmesi
için bunu yapmamız gerekiyor. Eğer gayrisafi millî hasılasıyla karşılaştırırsak
elmayla armudun karşılaştırılması olur, onu biraz sonra anlatacağım.
2002
yılında bütçeden tarım kesimine ayrılan pay yüzde 1,69. Bu oran 2006
sonunda yüzde 2,54'e çıkıyor değerli arkadaşlar. Bu, çok net bir kaynak
aktarımıdır. Tarım kesimine, faizden artakalan o paranın bir kısmının
bu kesime aktarıldığının çok net ifadesidir. 2007 yılında da bu oranın
yüzde 2,6 olması hedeflenmektedir.
Değerli
arkadaşlar, keza, tarım kesiminden bu payı alan kişilerin de, vatandaşlarımızın
da, toplumun alt ve orta gelir grubundaki kişiler olduğunu hatırlatmaya
gerek yok.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Hepsi memnun çiftçilerin!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Aynı şekilde, sağlık ödemelerinin bütçeden aldığı
pay artıyor değerli arkadaşlar.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Fındıkçılar dua ediyor Giresun'da!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Hepsine geleceğiz, sabrederseniz.
Sağlık
ödemelerinin bütçeden aldığı pay artıyor. 2002 yılında yüzde 1,99;
2006 yılında yüzde 2,52'ye çıkıyor sağlık ödemelerinin bütçeden aldığı
pay. Yine, bu kesim de, toplumun alt ve orta gelir grubunda bulunan
kesim.
Yine,
değerli arkadaşlar, toplumun en alt gelir grubunda bulunan ve sosyal
güvenlik harcamalarından pay alan kesim. Kimdir bunlar? Ağırlıklı
olarak emeklilerimizdir. İşçi emeklileri, Bağ-Kur emeklileri, tarım
emeklileri, memur emeklileri. Bunların bütçeden aldığı pay da neredeyse
yüzde 20 oranında artmış. 2002 yılında bu oran, yani bütçeden aldıkları
pay yüzde 10,13 iken, 2006 yılında yüzde 12,04'e çıkmış.
Ve
şimdi geliyoruz yatırım harcamalarına. Bu konu çok konuşuldu. AK
Parti hükûmetlerine, bana göre, haksız eleştiriler yapıldı. Rakama
dayanmayan, gerçek donelere dayanmayan, başka kriterler kullanılarak
haksız eleştiriler yapıldı, özellikle yatırım konusunda.
Bakın,
arkadaşlar, ister sermaye transferleri ve sermaye giderlerini
birlikte, ister ayrı ayrı alın, her hâl ve kârda, bakın, sermaye giderlerinin -yine analitik bütçe tasnifine göre
eski rakamlar, düzeltilmiş rakamları kullanıyorum- 2002 yılında
yüzde 6,51 iken bu pay, bütçeden aldığı pay yatırım harcamalarının,
2006 yılında yüzde 6,83'e çıkmıştır. Hiç tartışmasız, kesin rakamlardır
değerli arkadaşlar. Ve bakın arkadaşlar, bu rakama kamudan bir kaynak
ayırmadan gerçekleştirilen projeler ve yatırımlar dâhil değil. Nedir
bunlar? Yap-işlet-devret harcamaları ve yatırımları. Burada da, AK
Parti hükûmetleri döneminde yüz milyonlarca dolarlık yatırım yapıldı.
Havaalanları, bazı deniz tesisleri, bunlar bu rakamlara dâhil değil,
bunlar dışında. Sadece kamunun yaptığı yatırımlar. Özel sektörün,
onlar zaten devre dışında, ama özellikle, yine kamu tarafından yapılan,
ama herhangi bir harcama yapılmadan gerçekleştirilen yatırımlardan
bahsediyorum. Yap-işlet-devret. Onlar bu rakama dâhil değil ve bu rakama
AK Parti hükûmetleri döneminde artan verimlilik, yani harcamalardaki
artan verimlilik de dâhil değil değerli arkadaşlar.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Hayal, hayal…
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Somut örnek verelim. Bakın, somut örnek verelim:
Aydın'daki Çine Barajı. Aydın'daki Çine Barajı, tam 150 milyon dolar
tasarruf sağlanmıştır. 150 milyon dolar, başlangıçta düşünülen rakamdan
150 milyon dolar daha aşağıdaki bir rakama yapılacaktır.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Çine Barajı'nın kapasitesini düşürdünüz.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Bu hesaba dâhil değil. Hiçbir şey değişmemek şartıyla.
Artvin'deki
Deriner Barajı değerli arkadaşlar. Tabii, bunlar uzmanlık ister,
bunlar mücadele ister, bunlar beceri ister ve bu beceri AK Parti
hükûmetleri döneminde gerçekleştirilmiştir. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Bakın
arkadaşlar, tekrar söylüyorum: Sadece rakamları kullanıyorum ve
sadece somut olaylar kullanıyorum.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Gerçek değil, gerçek değil.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Genel değerlendirme yapmıyorum. Rakamsız yargı
ortaya koymuyorum.
Artvin'deki
Deriner Barajı tam 350 milyon dolar daha ucuza mal ediliyor değerli
arkadaşlar. Tam 350 milyon dolar. Bayburt'taki Demirözü Barajı, yapılan
tasarruf, başlangıçta öngörülen, düşünülen rakamdan 35 milyon dolar
daha düşük bir rakama yapıyoruz. Bunlar, artan yatırım rakamlarına
dâhil değil.
Konu
gelmişken, değerli arkadaşlar, bu konuyla bağlantılı olduğu için
söylüyorum, 49 ilde uygulanan teşvik konusuna da girmemiz gerekiyor.
Şimdi,
bakın, gerçekten, zaman zaman iş adamlarımızdan, sanayicilerimizden
haklı olarak eleştiriler alırız. Deriz ki, işte, girdi maliyetleri yüksektir, dünyayla rekabet,
özellikle bazı ülkelerle rekabet etmekte zorlanıyoruz. Tabii,
bu, bugünün problemi değil, geçmişten gelen çok ciddi bir problem.
Şimdi,
AK Parti hükûmetleri olarak yatırımın ve büyümenin sürdürülmesi,
artan oranda sürdürülmesini hedef olarak ortaya koyan AK Parti
hükûmetleri için bu konuda duyarsız kalmak söz konusu olamazdı ve
Hükûmetimiz, hepinizin bildiği gibi, 49 ilde teşvik uygulaması
başlattı. Nakde bağlı değil, yani suistimale kapalı, sadece yatırımları
esas alan ve yatırım gerçekleştiğinde uygulamaya giren bir teşvik
uygulaması başlattık 49 ilde.
Şimdi,
bakın, bugüne kadar… Çünkü, bu görüşmelerde bu da gündeme geldi ve
teşvik kapsamındaki illerde ciddi herhangi bir hareket olmadığı
şeklinde ifadeler ortaya konuldu. O nedenle bunları söylüyorum
değerli arkadaşlar. 54 ilde -49 il, 5 il de sadece prim desteği aldığı
için 54 il toplam olarak- bugüne kadar 1.369 adet sanayiciye arsa tahsisi
yapıldı. Bunların 532 tanesi inşaata başladı, 388 tanesi üretime
geçti, 476 tanesi de proje aşamasında. Bugüne kadar üretime geçen
tesislerde toplam olarak 16.851 kişiye istihdam sağlandı.
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) - Bölgesel dağılımını verir misiniz?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Hepsi var.
16.851
kişiye istihdam sağlandı. Tümü üretime geçtiğinde ise 60 bin civarında
yeni istihdam imkânı ortaya çıkacaktır. Bunların çalışmaları da
hâlen devam etmektedir.
Şimdi,
bir örnek vereceğim.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Hakkâri'de, Bingöl'de…
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Sayın Aslanoğlu, Malatya'dan bir örnek vermek
istiyorum, Malatya'dan. Hepsi var burada, ama, neden Malatya örneğini
vermek istiyorum? Çünkü, dün, Sayın Aslanoğlu'nun konuşmasında dinledim,
"bir çivi çakılmadı" şeklinde bir ifadede bulundu. O zaman,
lütfen, herkes dikkatle dinlesin, istirham ediyorum, ama, Sayın Aslanoğlu,
özellikle dikkatle dinlerseniz çok memnun olurum.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Bir tane baca göster, bir tane baca var
mı?
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Giresun'da var mı?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Malatya'da, biliyorsunuz, üç tane organize sanayi
bölgesi var. Bir tanesi eskiden, şimdi iki tane daha inşa ediliyor.
İkisi de, bizim, AK Parti hükûmetleri döneminde planlandı. Bir tanesi,
yani, ikinci organize sanayi bölgesi bitmek üzere, üçüncüsünün de
yer bulma çalışmaları devam ediyor.
Şimdi,
bakın, Malatya'daki ikinci organize sanayi bölgesinde -rakamlar
arkadaşlar- 41 tane proje aşamasında yatırım var, 48 tane inşaatı
devam ediyor, 49 tanesi üretime geçti. Diğerleriyle beraber üretime
geçenlerin sayısı Malatya'da, yani, ikinci organize sanayi bölgesi
dışında, diğer yerlerdekiyle birlikte üretime geçenlerin toplamı
56;56 fabrika. Sadece teşvik çerçevesinde arsa tahsis edilmiş ve bu
çerçevede teşvik Kanunu'ndan faydalanılarak yatırımını yapan
firma sayısı Malatya'da 56. İstihdam ne kadar? İstihdam 2.928, yani
faaliyete geçen yerlerdeki istihdam sayısı 2.928. Tamamı üretime
geçtiğinde Malatya'da istihdam kapasitesi 12 bini bulacak değerli
arkadaşlar. (CHP sıralarından gürültüler)
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - İlgisi yok.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Sayın Aslanoğlu, isterseniz size, faaliyete
geçen firmaların isimlerini buradan tek tek okuyayım. Lütfen bu arkadaşlarımızı
bir ziyaret edin, bir çaylarını için, bir teşekkür edin, bir de Hükûmetimize
teşekkür edin. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
İspir
Gıda İnşaat, örnek olarak söylüyorum, Malatya'da, Mert İplik, Etik
Sağlık, Net Mermer Madencilik, Özel Gözde Sistem… Böyle devam ediyor,
hepsi var.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Onların hepsi eskiden olanlar.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Onlar zaten var, onlar zaten çalışıyor.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Daha dün, bu sabah Malatya Valiliğinden aldığımız
rakamlar, hem Bakanlıktan teyit ettik hem de Malatya Valiliğinden
aldığımız rakamlar.
Değerli
arkadaşlar, bu rakamlar ortadayken "Malatya'ya bir çivi çakılmadı"
demek çok büyük haksızlık ve Malatya'ya hakaret. Sizi Malatyalılara
şikâyet ediyorum değerli arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Giresun'dan oku, Giresun’dan.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Malatyalılar gereğini yapacak, kafanı yorma.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bütçe içerisindeki payı
artan diğer bir harcama kalemi de eğitim harcamaları. Eğitim harcamalarının
da bütçe içerisindeki payı artıyor. Hani, faizden elde ettiğimiz
o ciddi tasarruf var ya, onu nerelerde kullanıyoruz, o sorunun cevabını
arıyor idik. Eğitim harcamalarının da payı artıyor değerli arkadaşlar.
2002 yılında eğitim harcamalarının bütçeden aldığı pay yüzde 6,7;
2006 yılında bu oran yüzde 9,45'e çıkıyor. Şimdi, bakın, burada üniversiteleri
ister dâhil edin ister dâhil etmeyin aynı sonuç ortaya çıkıyor, hatta
gayrisafi millî hasıla açısından da bakarsanız yine bu rakam ortada.
2002 yılında yüzde 2,9, yani eğitimin, eğitim harcamalarının gayrisafi
millî hasıla içindeki pay 2002 yılında yüzde 2,9; 2006 yılında yüzde
2,95 ve 2007'de de bu oran yüzde 3,4 olacak. Üniversiteleri dâhil ederseniz
de, yüzde 9,3'ten 12,8'e çıkmış.
Şimdi,
burada bir rakamın düzeltilmesi gerekiyor. Sayın Baykal, Cuma günkü
yaptığı konuşmada -aynen tutanaktan ifade ediyorum- "Millî eğitim
harcamalarının gayrisafi millî hasıla içinde 2001 yılına göre
2006 yılında azalmıştır. 2001 yılında gayrisafi millî hasılanın yüzde
2,9'u düzeyinde bir tahsis yapılırken, şimdi, yüzde 2,66'ya inmiştir."
Aynen ifadesi bu Sayın Baykal'ın. Sanıyorum bu rakamda bir yanlışlık
var, yani, bizim rakamlara göre. Devletin rakamları aldığımız rakamlar.
Sayın
Baykal, tabii, gayrisafi millî hasılayı kullanıyor, ama, gayrisafi
millî hasılayı da kullansanız sonuç değişmiyor, 2,9'dan 2,95'e çıkıyor.
Fakat, bütçe harcamaları içerisinde aldığı payı kullanmak lazım
değerli arkadaşlar. Neden? Çünkü, gayrisafi millî hasılanın artış
hızıyla bütçe harcamalarının artış hızı aynı değil. Konuşmamın
başında belirttim. Biz, devletin ekonomideki ağırlığını azaltmaya
çalışıyoruz. Bunu programımızda da söyledik, her zaman ifade ettik,
şimdi de realize ediyoruz. Dolayısıyla, gayrisafi millî hasılanın
artış hızı bütçe harcamalarının, bütçe büyüklüklerinin artış hızından
fazla olunca, karşılaştırmayı neyle yapmak lazım? Bütçeyle yapmak
lazım. Aksi hâlde, elmayla armudun karşılaştırması olur.
Şimdi,
bakın, yine, buradaki rakamları ortaya koymaya çalışayım. Bütçe
harcamalarının artış oranları var. Bir önceki yıla göre 2003'te yüzde
21 artmış, aynı yıl gayrisafi millî hasıla -cari rakamlarla- yüzde
29,7 artmış. Bütçe büyüklüğü, bütçe harcama toplamı yüzde 21, gayrisafi
millî hasıla yüzde 29,7. 2004 yılında yüzde 8,3 artmış bütçe büyüklüğü,
gayrisafi millî hasıla yüzde 20,3 artmış. 2005 yılında yüzde 4 bütçe,
yüzde 13,4 gayrisafi millî hasıla. 2006 yılında 10,5 ve gayrisafi
millî hasılanın artış oranı da yüzde 15. Dolayısıyla, bu rakamları
gayrisafi millî hasılayla karşılaştırmak kesinlikle doğru değil
değerli arkadaşlar.
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) - Bu mantık yanlış.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Bütçe içerisindeki payına bakmak lazım. Yani,
bütçeden ne kadar pay alıyor idi eskiden, şimdi ne kadar pay alıyor.
Çünkü, arkadaşlar, gayrisafi millî hasılanın artış hızı -tekrar
söylüyorum- bütçenin artış hızından daha fazla. Biz zaten öyle olmasını
istiyoruz. Çünkü, özel müteşebbise daha fazla yatırım yapabileceği
kaynağı bırakmak istiyoruz.
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) - Bütçeyi küçült, sonra da…
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Onun için, Sayın Baykal'ın, bu rakamlarını gözden
geçirmesi gerektiğini düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, faizde çok ciddi tasarruf yapmışız, zenginden almışız…
Bütün bu harcama kalemleri de, yani oranı artan, payı artan, harcama
içerisindeki payı artan tüm harcama kalemlerinde pay alan kesimler
kimler? Toplumun alt gelir grubunda bulunan vatandaşlarımız, yani
fakirler arkadaşlar. Bunu bütün iktisatçılar bilir, hatta iktisatçı
olmayanlar da bilir. Hiç bunu tartışmaya gerek yok. (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
- Sayın Canikli, bir dakikanızı rica ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, şu ana kadar Sayın Hatip'in konuşmasına devamlı
söz attınız. Bu söz atmanın bir noktada duracağını düşünüyordum,
ama arkadaşlar, biraz sonra muhalefet parti liderleri, sayın genel
başkan konuşacak, onu da sükûnetle dinleyelim, Sayın Hatip'i de
sükûnetle dinleyelim. Laf atarak bir yere varmak mümkün değil. Bu, doğru
da değil. Lütfen, rica ediyorum dinleyelim, Sayın Hatip konuşmasını
bitirsin, ondan sonra sıra diğer hatiplere gelecek.
VEZİR
AKDEMİR (İzmir) - Gerçek rakamları söylemiyor!
BAŞKAN
- Efendim, beğenmeyebilirsiniz. Biraz sonra zaten sıra gelecek,
cevap vereceksiniz.
Buyurun
efendim.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) -Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, özetle, zengine giden faiz ödemelerini azalttık, oradan
tasarruf ettiğimiz paraları da personele aktardık, memurlara aktardık,
tarıma aktardık, köylüye aktardık, sağlığa aktardık, eğitime aktardık,
yatırıma aktardık.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Fındıkçılar size teşekkür ediyor!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Bunun özeti ve anlamı budur ve 2007 yılı bütçesiyle
de bu konuda, yani sosyal harcamaların rakamları, miktarları ve
oranları itibarıyla bakıldığında da AK Parti Hükûmeti, bu anlamda,
sosyal politika üretme anlamında da tavan yapacaktır.
Değerli
arkadaşlar, bakın, hep rakamlarla konuşuyorum, bu çizgide kalmaya
devam edeceğim. Şimdi, diyorsunuz ki ya da diyoruz ki, diyoruz ki:
"Fakirden aldık, faiz yoluyla, diğer kalemlere aktardık."
Peki, gelir dağılımı rakamlarına bu yansıyor mu? Yansıması gerekir.
Yani, bu kadar rakamlar içerisinde bu sonucun, aktarılan kaynağın,
zenginden alınan bu kaynağın fakirlere aktarılmasının da gelir dağılımı
rakamlarına yansıması gerekir. Eğer bu, rakamlara yansımıyor ise
söylediklerimizin hiçbir anlamı kalmaz. Bakalım yansıyor mu.
Bugüne
kadar elimizde, biliyorsunuz arkadaşlar, 2003 ve 2004 yılı gelir dağılımı
rakamları vardı. Bugün TÜİK, 2005 yılı rakamlarını da yayımladı.
Önce 2002 yılına bakalım: Türkiye'de en zengin, toplumun en zengin
yüzde 20'sinin millî gelirden aldığı pay 2002 yılında yüzde 50,91;
2003 yılında bu rakam yüzde 48,3'e düşüyor. Yüzde 50,1'den, en zengin
yüzde 20'nin millî gelirden aldığı pay -TÜİK'in resmî rakamları- yüzde
50,1'den yüzde 48,3'e düşüyor, düşüş devam ediyor, 2004 yılında da yüzde
46,2'ye düşüyor. Bugün yayımlanan 2005 yılı rakamlarına göre de yüzde
43,5'e düşüyor değerli arkadaşlarım. Yüzde 50'den…
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) - İstihdam rakamları benzemiyor değil mi?
CANAN
ARITMAN (İzmir) - En alttaki yüzde 20'nin rakamlarını da ver.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Yani, zenginlerin, en zenginlerin millî gelir
pastasından aldığı pay yüzde 50'den yüzde 43,5'e düşüyor. Gerçekten
inanılmaz rakamlardır değerli arkadaşlar ve hiçbir hükûmet bunu başarma
becerisini elde edememiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yapılması
gereken nedir arkadaşlar? Sadece AK Parti hükûmetlerine teşekkür
etmektir, başka bir şey değil. Bu rakamlar ortadayken başka hiç kimsenin
hiçbir şey söyleme imkânı yok.
Devam
edelim, fakirlere bakalım. Fakirlere bakalım değerli arkadaşlar,
zenginin payı azalmış, fakirlere bakalım bir de.
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) - O rakamları bir de biz görelim.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - 2002 yılında toplumun en alt gelir grubundaki
yüzde 20'sinin millî gelirden aldığı pay yüzde 5,3, en fakir yüzde
20'nin millî gelirden aldığı pay yüzde 5,3; 2003'te yüzde 6'ya çıkıyor.
2004'te yüzde 6 aynen kalıyor ve bugün yayımlanan son rakama göre de
2005'te yüzde 6,1'e yükseliyor.
İSMET
ATALAY (İstanbul) - Bravo, kutlamak lazım!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Yani, en üst… Bakın, devam edelim rakamlara, devam
edelim. (CHP sıralarından alkışlar [!])
Teşekkür
ediyorum, gerçekten yapılması gereken bu. Çünkü, AK Parti hükûmetleri
bu rakamlarla bu alkışları hak ediyor, samimiyetle hak ediyor değerli
arkadaşlar.
Şimdi
gelelim, ikinci en fakir yüzde 20'nin aldığı paya bakalım. Bu, biraz
önce söylediğim en fakir yüzde 20'ydi, şimdi ikinci en fakir yüzde
20'nin aldığı pay.
2002
yılında yüzde 9,8; 2003'te yüzde 10,3; 2004'te yüzde 10,7 ve bugün yayımlanan
2005 yılı rakamlarında yüzde 11,1. Yüzde 9,8'den yüzde 11,1'e yükseliyor
toplumun en fakir ikinci diliminin millî gelirden aldığı pay değerli
arkadaşlar. Bakın, diğer rakamlarla da bunu teyit ediyoruz. Bakalım:
Açlık oranı, gıda yoksulluk oranı, 2002 yılında yüzde 1,35; 2003 yılında
yüzde 1,29'a düşüyor. Bütün rakamlar biraz önce rakamlarla ortaya
koymaya çalıştığım gerçeği teyit ediyor arkadaşlar. Güneşi balçıkla
sıvayamazsınız.
Aynı
şekilde yoksulluk oranı, yüzde 26,96'dan 2002 yılında, 2004 yılında
yüzde 25,60'a düşüyor.
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) - Yani 800 bin kişi açlık sınırında.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Gerçekten, arkadaşlar, bu tablo sadece alkışlanır,
sadece takdir edilir. (AK Parti sıralarından alkışlar) İsterseniz
uzman arkadaşlarınıza sorsun, yani bu işten anlayan iktisatçı arkadaşlara
sorabilirsiniz, bu rakamları size de aynen ifade edeceklerdir,
hiç ondan kuşku duymuyoruz.
Şimdi,
arkadaşlar, problem bunlar değil. Problem ne biliyor musunuz? Problem
şu…
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Pazar yerine git, sokağa çık, sokağa.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Şimdi istikrar programı uyguluyor Türkiye.
Hatta, Sayın Baykal'ın dediği gibi, çok katı bir istikrar programı
uyguluyor. Yani gayrisafi millî hasılanın yüzde 6,5 oranında faiz
dışı fazlayı hedefleyen bir istikrar programı gerçekten katıdır.
Sayın Baykal'a katılıyorum. Katı bir istikrar programıdır. Dünyada
da çok azdır bu şekilde. Daha yumuşak, daha hafif istikrar programı
uygulayan birçok ülkede çok ciddi sosyal patlamalar meydana geldi
arkadaşlar. Manzarayı hatırlayın. İkinci yılında, birinci yılında
hatta, bu tür programların uygulanmasının birinci, ikinci yıllarında
çok ciddi, dramatik sahneler meydana geldi. Brezilya'da, Arjantin'de,
sokaktaki -affedersiniz- manzarayı hatırlarsanız, hayvanların
katledilip, oradan parçalanıp etlerinin eve götürülmesi manzaralarını
hiç unutmadık.
Şimdi,
muhalefet muhtemelen şöyle düşündü: Nasıl olsa bunlar bir iki yıl
sonra bu programın altında ezilirler, başarmaları mümkün değil. Diğer
dünya ülkelerinde olduğu gibi bunlar da bu ağır yükün altından kalkamazlar,
altında kalırlar ve biz de… Bunlarla uğraşmaya gerek yok. Geldik beşinci
yıla değerli arkadaşlar, tabii böyle bir şey olmadı, tam aksine…
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Onun en büyük sıkıntısını daha önceki iktidar yaşadı.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - …biraz önce söylediğim şekilde, rakamlarla ortaya
koyduğum şekilde, ne oldu, toplumun alt ve orta gelir grubunda bulunan
insanların millî gelirden aldığı pay artırıldı.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Onun cezasını önceki iktidar çekti.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Hem böyle bir istikrar programı uygulayacaksınız
hem de gerçekten tarihe geçecek sosyal politikalar üreteceksiniz
ve bunları hayata geçireceksiniz ve sonuç alacaksınız ve bir yıl
değil, iki yıl değil, üç yıl değil, dört yıl ve peş peşe, kesintisiz.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Hiçbiri doğru değil.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, tabii, sanıyorum, esas gürültünün
kaynağı bu. Bu beklenti boşa çıktı. AK Parti son derece başarılı.
Dünyada hiç örneği görülmedik şekilde bu istikrar programına sosyal
boyut kattı, kendine özgü bir şekilde eksik olan o ayağını tamamladı.
Toplumun bütün kesimlerine faizden elde ettiği bu tasarrufu, bu
kaynağı aktardı ve beklenen olmadı. Dolayısıyla, sanıyorum, esas
gürültünün kaynağı o.
Yani,
hem enflasyonu düşüreceksiniz hem faizi düşüreceksiniz, hem yüzde
6,5 faiz dışı fazlayı yakalayacaksınız hem de ekonomi 17 çeyrek kesintisiz
büyüyecek, işsizlik azalacak. Biraz sonra geleceğiz, bu oranların
hepsini konuşacağız. Gelir dağılımını iyileştireceksiniz, fakirliği
azaltacaksınız, açlık sınırını küçülteceksiniz, azaltacaksınız.
Dünyanın hiçbir yerinde bu ikisi bir araya gelmemiş. Hem istikrar
programı hem bu şekilde başarılı ağırlıklı bir sosyal politika.
Bu, dünyada ilktir. Onun için, bir çok ülke, bu modeli, şimdi, örnek almaya
çalışıyorlar, Türkiye mucizesi olarak ortaya koymaya çalışıyorlar.
Bunu yapan da AK Parti hükûmetleridir değerli arkadaşlar. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ATİLA
EMEK (Antalya) - Kendin inanıyor musun bu söylediklerine?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - AK Parti bütçelerinin bir başka özelliği de samimi
bütçeler olması arkadaşlar, samimi, istikrarlı. Ne demek samimi?
ATİLA
EMEK (Antalya) - Kendin inanmıyorsun, inanmadıklarını söylüyorsun.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Samimi nedir, samimiyet? Verdiğiniz sözü yerine
getirirsiniz, verdiğiniz sözde durursunuz. Bu, hem istikrarın unsurudur
hem de samimiyetin bir sonucudur, gereğidir. Eğer, bir kişi, kuruluş,
hükûmet, siyaset, kim olursa olsun verdiği sözü yerine getirmiyorsa,
orada samimiyetten bahsetmek mümkün değil.
KÂZIM
TÜRKMEN (Ordu) - Aynen sizin gibi.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Katılıyorsunuz.
Şimdi,
bakalım, bir hükûmet düşünün ya da hükûmetler düşünün, buraya geliyor,
diyor ki… Ben, örnek olarak, atıyorum.
ATİLA
EMEK (Antalya) - Hep atıyorsun.
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Başından beri atıyorsun.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - "1995 yılında toplumdan şu kadar vergi olarak
para toplayacağım ve bütçe harcaması olarak şu kadar para harcayacağım"
diyor. Burada bu sözü veriyor. Bütün konuşmalar onun üzerine yapılıyor,
her şey, bütün dengeler onun üzerine kuruluyor, piyasa ona bakıyor,
yatırımcılar ona bakıyor, yurt dışındakiler ona bakıyor, içerdekiler,
herkes ona bakıyor, o rakamları esas alarak hesabını, kitabını yapıyor;
ama, bir yıl sonra bakıyorsunuz ki, yılbaşında burada konuşulan rakamlardan
hiç alakası olmayan rakamlarla karşılaşmışız. 1 toplayacağım demiş
-örnek- 1,2 toplamış, 10 toplayacağım demiş 15 toplamış; 5 harcayacağım
demiş, 6 harcayacağım demiş… Samimiyet var mı, güven olur mu, istikrar
var mı? Olmaz.
Örneklendirelim
arkadaşlar, hiç şeye gerek yok, rakamlarla konuşuyoruz.
MEHMET
ZİYA YERGÖK (Adana) - Cari açığa gel.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Geleceğim, hepsine geleceğim.
2003
yılına kadar, bu tablo, aynen söylediğim gibi devam ediyor arkadaşlar,
kesintisiz bir şekilde devam ediyor. Yani, samimi olmayan bütçelerle
karşı karşıyayız.
O
dönemlerde, biz, Maliye Bakanlığında görev yaptık ve bize de yansıyordu.
"Nasıl olsa, bunlar şimdi konuluyor, ama hiçbirisinin tutma
imkânı yok. Bunlar, şu anda sadece bir formalitenin yerine getirilmesidir"
gibi, bütün bürokratlarda bu kanaat oluşuyordu. Neden, nasıl oluşmasın?
Bir yıl değil, iki yıl değil, beş yıl, on yıl, yirmi yıl hep böyle. Hep 5
demişler 10 çıkmış, 20 demişler 30 çıkmış, hiçbiri tutmamış.
Bakın,
örnekler verelim değerli arkadaşlar, çok geriye gitmeye gerek
yok, 1990 yılı bütçesi.
KÂZIM
TÜRKMEN (Ordu) - Demek sen de görevi kötüye kullandın!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Hedef yüzde 64,4. Yani, burada konuşulurken,
hükûmet bütçesini getirirken 64,4 trilyon lira o günkü rakamlarla,
milyon YTL olarak öngörmüş, bu sözü vermiş, bu yükün altına girmiş.
Gerçekleşme ne kadar? 68,4 trilyon lira. Sapma yüzde 6.
1991'e
geliyoruz: Dönemin hükûmeti 101 trilyon 265 milyon lira olarak hedeflemiş,
yani bu kadar parayı harcamayı taahhüt etmiş, benim sözümdür demiş.
Gerçekleşen 132 trilyon lira değerli arkadaşlar, sapma yüzde 30,7.
1994:
Aralarda aynı rakamlar var. Ben, çok fazla bu konuda zamanınızı işgal
etmemek için, kısaltarak gidiyorum. Hedef 818, gerçekleşme 902
-1994- sapma yüzde 10,2.
1995:
1 katrilyon 330, gerçekleşme 1 katrilyon 724, sapma yüzde 29,5.
2002:
Hedef 98 katrilyon, gerçekleşme 115 katrilyon, sapma yüzde 17,8.
Bu
ülke bunları yaşadı değerli arkadaşlar. Bütçenin ciddiyeti kalmamıştı.
Hiç kimse, bütçeleri, burada getirilen rakamları, buradaki yapılan
konuşmaları ciddiye almıyordu, ama şimdi öyle değil. 2003'e kadar
öyle, 2003'ten sonra öyle değil. Tabii, bu isabetsizlik, bu tutarsızlık
sadece bütçe büyüklükleri için geçerli değil, ona bağlı bütün rakamlar
için geçerli; faiz için geçerli, harcama kalemleri için geçerli,
vergi gelirleri için geçerli, bütün hepsi için geçerli.
Şimdi
geliyoruz AK Parti bütçelerine. 2003 yılında Hükûmetimiz gelmiş,
ben 145 katrilyon lira harcayacağım, demiş. Evet, burada da bir isabetsizlik
var. 140 katrilyon harcamış! (AK Parti sıralarından alkışlar) 145
katrilyon harcayacağım demiş, 140 katrilyon harcamış. Bu 5 katrilyonu
da yatırım için, tüketim için vatandaşlarına bırakmış.
2004:
160 katrilyon hedeflenmiş, 152 katrilyon gerçekleşmiş değerli arkadaşlar.
2005:
168 katrilyon, gerçekleşme 158 katrilyon. (AK Parti sıralarından alkışlar)
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Bu kadar iyisiniz de, niye seçimlerden kaçıyorsunuz?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - 2006: 170 katrilyon, gerçekleşme 175, sapma binde
5.
Değerli
arkadaşlar, şimdi nasıl değerlendirirsiniz? 2002'ye kadar tablo
bu. Bir yıl değil, iki yıl değil, üç yıl değil, dört yıl, tamamı, AK Parti
bütçelerinin tamamı. Tesadüf diyemezsiniz, rastlantı diyemezsiniz,
hiçbir şey söyleyemezsiniz.
NECATİ
UZDİL (Osmaniye) - Yine deriz.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Söylenecek tek şey var: Tebrik ediyoruz AK Parti,
AK Parti Hükûmetleri, sizi tebrik ediyoruz değerli arkadaşlar. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK
Parti bütçelerinin bir başka özelliği: Kaliteli bütçe, bütçelerde
kalite. Nedir kalite? Kalite, bütçe harcamalarının sağlam kaynaklara
dayandırılması değerli arkadaşlar, sağlam kaynaklara dayandırılması.
Yani, harcıyorsunuz…
ALİ
KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - ISO 9001 belgesini aldınız mı?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - …ama, parayı basıyorsanız, Merkez Bankası kaynaklarını
kullanıyorsanız, sonuçta, ikiye katlanarak vatandaşın cebine
enflasyon olarak geriye dönüyor.
ALİ
KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Canikli, 9001 belgesi aldınız mı?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Kaliteli bütçe yapıyor AK Parti hükûmetleri.
ALİ
KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Belgesini aldınız mı, belgesini?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Samimi bütçe yaptığı gibi, adaletli bütçe yaptığı
gibi kaliteli bütçe de yapmış, dört yılda da yapmış bunu.
ALİ
KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Belgesini aldınız mı, belgesini?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Arkadaşlar, bakalım, yine rakamlara bakalım,
boş lafa gerek yok, rakamlara bakalım.
Şimdi,
bakın...
ALİ
KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Bu konuşmanızda ne kalite var ne samimiyet
var! Biraz samimi davranın, samimi!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, 1990 yılında toplam gelirlerin
bütçe giderlerini karşılama oranı yüzde 82,7. Yani, 100 harcanmış,
82,7 gelir elde edilmiş, toplanmış vergi geliri ve diğer gelirler.
Geriye kalan?.. Ya borçlanacaksınız ya da para basacaksınız. Onlar
da öyle yapmış zaten. 1991 yılında yüzde 74,8'e düşmüş, 1994'te
83,1-83,2. Bakın, devam ediyor düşme, hızlanıyor bu tarihten sonra.
1995'te 81,7; 1998'de 75,6; 1999'da 67; 2001'de 63,9; 2002'de 65. Yani, 100
harcıyorsunuz, 65 geliriniz var değerli arkadaşlar.
ALİ
KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Vergiyi bindirdiniz vatandaşa, ne
olacak?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - 100 harcıyorsunuz, 65 geliriniz var. 35'i nereden
karşılıyorsunuz? Para basıyorsunuz, borç alıyorsunuz.
ALİ
KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Vergi haricinde ne gelirin var senin,
vergi haricinde?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Böyle bir yönetim olmaz değerli arkadaşlar,
böyle bir yönetim olmaz.
BAŞKAN
- Sayın Deveciler, lütfen müdahale etmeyin.
ALİ
KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Vergi haricindeki kaynağı söyle!
BAŞKAN
- Efendim, müdahale etmeyin, biraz sonra konuşacaksınız.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Bu yönetimle, sonuçta, ülkeyi, ekonomiyi getirir,
duvara toslarsınız. Bunlar da böyle yaptılar zaten.
ALİ
KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Burada hangi kaynağı yarattın vergi
haricinde? Kaynağı söyle! (AK Parti sıralarından "Başkanım,
at bunu dışarıya!" sesleri)
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Gelelim, gelelim AK Partiye, gelelim AK Partiye
değerli arkadaşlar. Bakın, 2002'de 65 olarak devraldığımız bu oran,
yani gelirlerin giderleri karşılama oranı, 2003'te yüzde 71,3'e çıkıyor,
hemen, anında, hiç gecikmeksizin: 2004'te yüzde 80; 2005'te yüzde
94,88; 2006'da yüzde 93,6 değerli arkadaşlar. 2009'da da eşit hâle gelecek,
denk olacak.
ERDAL
KARADEMİR (İzmir) - Hepsi vergi, hepsi vergi!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Bunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz bu tabloyu
gördükten sonra. Yüzde 65 olarak devraldığımız bu iflas tablosu bugün
yüzde 93,6'ya ulaşmıştır. Kaliteli bütçe budur değerli arkadaşlar,
kaliteli bütçe budur. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ
KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Vergiyi herkes sağlar vergiyi! Vergi
haricinde kaynak bul.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Ve bütçe açıkları da doğal olarak, bütçe açıkları
da, bu paralelde, aynı oranda azalmıştır.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Kültür Bakanlığı iki aydır geçici işçilerin
maaşlarını ödeyemiyor!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar...
BAŞKAN
- Sayın Bayındır...
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Maaş ödeyemiyor! Maaş, maaş!
BAŞKAN
- Sayın Bayındır, lütfen yerinize oturun.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Kültür Bakanlığı maaş ödeyemiyor!
BAŞKAN
- Sayın Bayındır...
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bütçe açıklarıyla da, kısaca
bir oran vererek... AK Parti döneminde bütçeler kaliteli hâle gelince
açıkların da ortadan kalkması onun doğal bir sonucudur. 2003 yılında
yüzde 28; 2004'te yüzde 24; 2005'te yüzde 5; 2006'da yüzde 1,7 bütçe açıkları.
Bakın,
değerli arkadaşlar, böyle bir tabloyu, dünyada hiçbir ülkede böyle
bir başarı tablosunu görmeniz mümkün değil. İktisat tarihi böyle
bir başarıyı, bütün samimiyetimle söylüyorum, yazmadı. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Yine,
bugüne kadar birçok hükûmetin ifade ettiği, söylediği, ama bir türlü
gerçekleştiremediği hususlardan bir tanesi de vergi indirimleri.
Gerçekten, Türkiye'de vergi kayıp ve kaçağının yüksek olduğunu hepimiz
biliyoruz ve birçok hükûmet de, samimi olarak, belki bunu azaltmak
için çabalar sarf etti, ama hiçbiri başaramadı. Hatta, tam tersine,
artırma yoluna gittiler. İlk defa AK Parti hükûmetleri döneminde…
Ve vergi kayıp ve kaçağının da yüksek olmasının -birçok nedeni var
tabii- temel nedenlerinden bir tanesi de budur. Yani, mükellefte
vergi kaçırma saikini tetikleyen, artıran en önemli faktörlerden
bir tanesi vergi oranlarının yüksekliğidir. Biz bunu biliyoruz,
biz bunu kabul ediyoruz.
Tabii,
şu da bir gerçek: Bir anda çok yüksek oranlı dramatik indirimlerin de
bütçeyi altüst edeceğini hepimizi kabul etmemiz gerekiyor. Fakat,
söylenip de yerine getirilemeyen diğer hususlarda olduğu gibi,
yerine getirilen konulardan bir tanesi de budur AK Parti tarafından.
Daha önceki dönemlerde de hep hedeflenen, ama bir türlü önceki
hükûmetlerin gerçekleştiremediği hususlardan bir tanesi de budur:
Vergi indirimi, vergi indirimleri.
Gelir
vergisinde indirim yaptık, kurumlar vergisi oranında indirim yaptık,
KDV oranlarında indirim yaptık; sağlıkta, eğitim harcamalarında,
gıda, tekstil, hepsinde indirimler yaptık; gelir vergisinde yaptık,
kurumlarda yaptık, KDV'de yaptık. Ve Sayın Maliye Bakanımız tarafından
açıklandı. Yine, bu da uzun yıllardan beri bütün hükûmetlerin hedefi
olan vergi indirimlerinden bir tanesi: Asgari ücretin vergi dışı
bırakılması. Hep konuşulur, temenni edilir, sözler verilir, ama
bir türlü yerine getirilmez. İnşallah, önümüzdeki yıl, en az asgari
ücretin yarısı vergi dışı bırakılacaktır.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Dört sene geçti ya, dört sene geçti!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Ve en önemlisi, hayat standardı esasının kaldırılması.
2003 yılında… Değerli arkadaşlar, 2003 yılı öncesini hatırlayın.
Birçok insanın "kelle vergisi", "Deli Dumrul vergisi"
diye tanımladığı, kazanandan da kazanmayandan da alınan -onun için
"Deli Dumrul" diye tanımlanıyor idi- bir kelle vergisi, hayat
standardı esası vardı ve 1976 yılından beri de -bir yıl hariç- uygulandı,
1976 yılından 2003 yılına kadar -bir yıl hariç- kesintisiz uygulandı.
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Bakan katılıyor mu görüşünüze?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Biz kaldırdık. Herkes söz verdi, kimse yerine getiremedi;
herkes istedi, kimse yerine getiremedi. Bu şeref de AK Parti
hükûmetlerine nasip oldu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi,
vergi oranlarını düşürüyoruz, vergi gelirlerimizi de artırıyoruz.
Bunun anlamı nedir? Vergi kayıp ve kaçağının düşürülmesidir arkadaşlar.
ALİ
TOPUZ (İstanbul) - Dolaylı vergiden bahset.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Vergi oranları düşerken, düşürülürken, toplanan
vergi ya da verginin gayrisafi millî hasıla içindeki payını artırıyorsanız,
bugüne kadar hiç kimsenin ciddi olarak başaramadığı bu sonucu elde
ediyorsunuz. Yani, kayıt dışı ekonomiyi daraltıyorsunuz, kayda
geçiriyorsunuz ve vergi kayıp ve kaçağını azaltıyorsunuz.
K.KEMAL
ANADOL (İzmir) - Dolaylı vergileri azalttın mı?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Bu da, AK Parti hükûmetlerinin çok büyük başarılarından
bir tanesidir.
ALİ
KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Dolaylı vergiler ne olacak?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar,şimdi, bakın, bir anlayış
farkını ortaya koymak açısından, bu bütçe konuşmalarında güzel
bir imkân ortaya çıktı.
Sayın
Baykal, konuşmasında "tütünde kotalar kaldırılmadı" gibi
bir ifade kullandı. Bütün hepsini taradım ben. CHP'li arkadaşlarımızdan
birisi ya da birkaç tanesi de, "tütün ve pancarda kotalar kaldırılmadı"
diye serzenişte bulundu, eleştiride bulundu. Yani, bir başka ifadeyle,
mefhumu muhaliften gidersek, tütünde kotalar kaldırılsın, pancarda
kotalar kaldırılsın, denildi.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Demediniz mi bunu üç sene önce?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Şimdi, bakın, arkadaşlar, önce isterseniz neden
kaldırılmadı ya da istenildiği şekilde neden tamamen kaldırılmadı,
o soruya cevap vermeye çalışalım.
Önce,
bu soruya tam cevap vermeden önce, Türkiye'deki şeker üretimine,
şeker tüketimine, onlara bir bakmamız lazım. Yani, iki anlayış arasındaki
farkı ortaya koymamız için bunları detaylı irdelememiz gerekiyor
değerli arkadaşlar.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Neden daha önce söylemediniz? İktidara gelmeden
önce neden söylemediniz?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Bakın, 2001 yılında şeker üretimi 1 milyon 266
bin ton, tüketim 1 milyon 205 bin ton. Şeker stoku -eskiden devralınan
var- 1 milyon 227 bin ton. 2006 itibarıyla, bugün itibarıyla, şeker
stokları Türkiye'de 1 milyon 13 tondur, 1 milyon 13 ton şeker stokumuz
var. Bunu ihraç edemiyoruz. Neden? Çünkü, Türkiye'de şekerin tonu 1.100 dolar, uluslararası
piyasalarda 290 dolar.
Şimdi,
kotanın kaldırılması ne demek? Daha çok şeker üretimi, daha çok
stok demek. Stok ne demek?
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Neden seçimlerde söylediniz?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Parasını aldınız, parasını ödediniz. Nereden
ödediniz? Bütçeden ödediniz. Bütçenin kaynağı ne? Vergi. Vatandaştan
aldığınız parayla ne yaptınız? Kotayı kaldırdınız, aldınız, ürettiniz,
stokladınız, gömdünüz, ortadan kaldırdınız.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Seçimden önce niye söylediniz?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Rakamlar ortada değerli arkadaşlarım.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Seçimden önce niye söylediniz?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Şimdi, devam edelim, devam edelim…
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - İşine gelmiyor.
BAŞKAN
- Sayın Anadol… Sayın Anadol, Grup Başkan Vekili olarak sükûnete siz
yardımcı olacaksınız, lütfen.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Tütüne bakalım değerli arkadaşlar, tütüne bakalım.
Tütünde de inanılmaz stoklar var, bunu hepimiz biliyoruz.
NURİ
ÇİLİNGİR (Manisa) - Nerede stok? Tütünü öldürdünüz.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - 2000'de 489 bin ton, 2004 yılında 391 bin ton ve her
yıl, Türkiye, tükettiğinden veya ihraç ettiğinden fazla tütün üretmiş,
stoklar devam ediyor ve yakılmış bazı yıllar.
YILMAZ
KAYA (İzmir) - İthalat ne kadar? İthalattan bahset.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - 1994 yılında, arkadaşlar, 70 bin ton tütün yakılmış
bu ülkede, 95 yılında 17 bin ton tütün yakılmış.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Niye vaatte bulundunuz, onu soruyorum ya!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Şimdi bakın -bu bir anlayış- deniliyor ki, tütünde
kota kalksın, şeker pancarında kalksın, alınsın, üretim fazlalaşsın,
stoklayalım, yakalım…
ALİ
KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Seçimden evvel söz vermediniz mi?
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Niye önce söylediniz?
BAŞKAN
- Sayın Anadol, lütfen…
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - …alalım, yakalım; parasını ödeyelim milyarlarca
doları, yakalım veya gömelim. Bir anlayış bu, bu bir anlayış. Bunu
bir tarafa tutalım.
ALİ
KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Dün dündür, bugün bugündür!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Biz ne yaptık? Bakın arkadaşlar, biz şunu yaptık.
ALİ
KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Demirel gibi, dün dündür, bugün bugündür!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Bazı ürünlerde de açığımız var. İthalat yapıyoruz,
ithal ediyoruz. Bir tarafta fazlamız var, satamıyoruz, alıyoruz,
yakıyoruz. Bir tarafta da açığımız var, tüketimimiz fazla, üretim
yetmiyor.
M.
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - O sizin beceriksizliğiniz!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Ne yapıyoruz? İthal ediyoruz, döviz ödüyoruz.
İşte biz, bu noktada AK Parti hükûmetleri devreye giriyor. Bu çiftçilerimizi,
açığımız olan bu ürünlere kanalize ediyor. Kime kanalize ediyor,
nereye? Mesela, mısır -en ilginç örnek olduğu için söylüyorum- mısır
üretimine kanalize ediyor.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Ne yapacak ki tütüncü, pamuk mu üretecek?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Diyoruz ki çiftçimize… Mağdur etmek yok kesinlikle.
Üreticinin, çiftçinin mağdur edilmesi diye bir şey söz konusu olamaz,
rakamları söyledim biraz önce, tarıma aktarılan rakamları söyledim,
bunlar da detayları. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Lütfen müdahale etmeyelim arkadaşlar, hatip konuşamıyor. Sakin
olun...
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Diyoruz ki, ey vatandaşım, sen tütün ekme, sen
pancar ekme. Çünkü, burada satamıyoruz, üretimimizin çok üzerinde,
yazık bu paralara. Tütünü alıp yakacağız, şekeri alıp stoklayacağız.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Fındığı ne yapacağız?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Onun yerine ne yapalım? Onun yerine, gelin, ithal
ettiğimiz ürünlere sizi yönlendirelim, teşvik edelim, ilave paralar
verelim ve alım garantisi de var. Çünkü, biz, onu zaten, ihtiyacımız
var, Türkiye'nin ihtiyacı var. Nedir? Mesela, mısır.
Bakın
arkadaşlar, mısır üretimi rakamlarına baktığınız zaman görürsünüz.
2002 yılında üretilen mısırın tonu 2 milyon 100 bin ton. 2003 yılında
2 milyon 800 bin tona çıkmış. 2004 yılında 3 milyon ton. 2005 yılında 4
milyon 200 bin ton ve buna rağmen hâlen de az da olsa, azalarak da olsa
ithalat devam ediyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Arkadaşlar,
bu bir anlayış işte, anlayış farkı.
ALİ
KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Yahu, seçimden evvel kimlere ne vaatler verdiniz, kimlere
verdiniz, onu söylesene? Baştan bilmiyor muydunuz? Milleti niye
kandırdınız? (AK Parti ve CHP milletvekilleri arasında karşılıklı
laf atmalar, gürültüler)
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Bir yerde o var, hep bu yapılmış, bir yerde de bu
var. Yine üretici mağdur edilmiyor. Akıllı bir politika var. Milleti
ciddiye alan, kaynaklarına sahip çıkan, o ülkeyi ve geleceğini düşünen
bir anlayış var. Diğer taraftan da işte, yüzde 65'ini sağladığı, yüzde
35'ini borçlandığı bütçeye getiren bir anlayış var. İşte, iki anlayış
arasındaki fark bu. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ
KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Dışarı kaçıyorsun, niye dışarı kaçıyorsunuz;
kaçmasana, kaçıyorsun. (AK Parti sıralarından "Kaçan sizsiniz"
sesleri, gürültüler)
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) - Kaçan falan yok.
ALİ
KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Kaçtın gittin.
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) - Kaçan falan yok.
Birazdan
Baykal konuşacak, görürsünüz.
BAŞKAN
- Sayın Poyraz, müdahale etmeyin lütfen!
ALİ
KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Yalan mı söylüyoruz? Seçimden evvel
"Kotayı kaldıracağız" demediniz mi?
BAŞKAN
- Sayın Deveciler, karşılıklı konuşmayalım.
Sayın
Poyraz, lütfen!
Buyurun.
Sayın
Canikli, süreniz bitmek üzere.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu iki…
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Fındığa gelsene, fındığa.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Geleceğim, hepsine geleceğim.
Bu
iki anlayış arasındaki farkı ortaya koyduktan sonra geçelim borç
meselesine.
Diyorlar
ki arkadaşlarımız: "Efendim, borcu şu kadar yükselttiniz, borcu
şu kadar yükselttiniz, artırdınız, öldürdünüz, batırdınız."
Konuşalım, her şeyi rakamlarla konuşuyoruz değerli arkadaşlar,
boş laf yok bizde.
Şimdi
bakın, önce kamu net borç stok oranının düştüğünü hepimiz biliyoruz,
ben de tekrarlıyorum: Devraldığımızda yüzde 78,4'tü, bugün yüzde
50'ye inmiştir. Aynı doğrultuda, kamu kesimi borçlanma gereğinin
gayrisafi millî hasılaya -yani borç yükünün azaldığını görmenin
kriterlerinden bir tanesi de bu- kamu kesimi borçlanma gereğinin
gayrisafi millî hasılaya oranı, devraldığımızda yüzde 12,7 idi,
2006'da eksi 0,7'ye düşmüş. Yani, artık kamunun ilave borçlanma gereği
ortadan kalkmış değerli arkadaşlar. Bakın, bu da önemli değil. Bunlar
kesin rakamlar ama, esas ben başka boyutuyla değerlendirmek istiyorum.
Şimdi,
dış borcumuz var, iç borcumuz var. Dış borçta kamunun borcu var, özel
sektörün borcu var. Biz kamunun borcuyla ilgileniyoruz. Kamunun
borcu, 2002 yılında dış borcu 63,6 milyar dolardan 66,9 milyar dolara
çıkmış. Bunların tamamı da orta ve uzun vadeli. Artış oranı son derece
düşük dört yılda. Hiç tartışma konusu yok, problem de yok. Tabii esas
tartışılan iç borç, arkadaşlarımızın sürekli söylediği ya da eleştirdiği
iç borç. Şimdi gelelim iç borca. 2002 yılında devraldığımızda iç
borç stoku 149,9 katrilyon; 2003 yılında 194,4 katrilyona çıkıyor, artış
oranı yüzde 29,68, gerçekten yüksek bir oran; 2004 yılında 224,5 katrilyona
çıkıyor, artış oranı yüzde 15,5; 2005'te 244,8 katrilyona çıkıyor, artış
oranı yüzde 9; 2006'da yüzde 2,5 oranında artıyor, rakam da kasım sonu
itibarıyla 250,9 katrilyon. Önce bu oranlara dikkatinizi çekmek istiyorum,
artış oranlarına. 2003'te yüzde 29,68; 2004'te yüzde 15,5; 2005'te yüzde
5; 2006'da yüzde 2,5.
Peki,
neden 2003 ve 2004'te iç borç stok oranları bu kadar yüksek arttı? Bunun
nedeni ne biliyor musunuz değerli arkadaşlarım?
ALİ
CUMHUR YAKA (Muğla) - Savun, savun borçları!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - 2002 yılında ve 2001 yılında yapılan yüksek faiz
oranlı borçlanmalar. 2002 yılında, dönemin hükûmeti borçlanmış. Vade
bir yıl ya da iki yıl. Ödeme zamanı ne zaman? Ödeme zamanı 2003. O borçlanmış,
ödemesini biz yapacağız. Borç stoku rakamlarına, basit örnek olsun
diye -biraz sonra gerçek rakamları da vereceğim- örnek olsun diye
söylüyorum: 2002 yılının herhangi bir ayında, diyelim ki 10 katrilyon
borçlandı. Faiz oranı nedir? Bileşik yüzde 60. Borç stoku rakamı ne
gözüküyor? 10 katrilyon gözüküyor. Hâlbuki, biz devraldığımızda
ödeme zamanı gelmiş ve faiz de üzerine binmiş.
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) - Bugün reel faiz nedir?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Gerçek rakam kaç? 16 katrilyon.
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) - Bugün reel faiz nedir?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Ama kayıtlarda ne gözüküyor? Teknik olarak öyle
hesaplanıyor, öyle takip ediliyor. 16 katrilyon. Nedeni de budur
değerli arkadaşlar.
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) - Reel faizler nedir?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - 2003'te, yani 2002 yılında yapılan…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Canikli, beş dakika ek süre verdim.
Buyurun.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - 2002 yılında yapılan bu borçlanma bizim dönemde
ödendiği için, itfası bizim dönemde yapıldığı için faizini biz ödüyoruz,
ama, üzerine faizi binmiş aslında. Borç 10 katrilyon değil, borç aslında
16 katrilyon, ama kayıtlarda 10 katrilyon gözüküyor, ödediğiniz zaman
rakam ortaya çıkıyor, 16 katrilyon. İşte, bu nedenle 2003'te bu rakam
yüksek çıkıyor.
Değerli
arkadaşlar, ekonomide alınan bazı karar ve uygulamaların sonuçları
birden fazla yıllara sirayet edebilir. Yani, bizim şimdi ikinci AK
Parti Hükûmetinin bu tablosu, üçüncü AK Parti hükûmeti için çok güzel
bir tablo olarak devam edecek değerli arkadaşlar, aynı bunun gibi.
Şimdi
bakın, gerçek rakamlara geçiyorum.
ATİLA
EMEK (Antalya) - Şimdiye kadarkiler sahte miydi?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Gerçek rakamlar: İhale tarihi 5/2/2002.
ATİLA
EMEK (Antalya) - Şimdiye kadarkiler gerçek değil miydi?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Hazinenin yaptığı borçlanma ihalesi, 5/2/2002,
satış tarihi 6/2/2002, dikkat edin, itfa tarihi, borcun ödenme tarihi
5/2/2003, birleşik faiz yüzde 69,54; tarih 6/3/2002, itfa tarihi, ödeme
tarihi 5/2/2003, birleşik faiz yüzde 68.
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) - Reel faizlerden bahset.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Yani, 1 katrilyon aldığınız borç, aslında, 1
katrilyon 690 trilyon olmuş ama, gerçekleşmiş, yani henüz daha hesaplara
intikal etmemiş ama, borç aslında 1 katrilyon 690 trilyon, ama, hâlen
hesaplarda 1 katrilyon gözüküyor değerli arkadaşlar. Biz, onların
borçlandığı parayı ödedik. Devlette devamlılık esas, borca karşı
çıkma imkânımız yok, mecbur ödedik, ödeyeceksiniz, devlet olmanın gereği
bu, hükûmet olmanın gereği bu ve biz de ödedik.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Biz de sizin borçlarınızı ödeyeceğiz ne yazık ki!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Ama, sorumlusu kesinlikle biz değiliz. Bizim
sorumluluğumuz 2005 ve 2006'dır, oradaki oranları da gördük.
Devam
edelim: 17/12/2002'de borçlanmış Hükûmet, itfa tarihi 3/12/2003 -yani,
biz iktidara geldikten neredeyse bir yıl sonra ödemişiz- birleşik
faiz oranı yüzde 51.
Borcu
alan başkası, kullanan başkası, faizi bu noktaya getiren önceki
hükûmet, ama, yükü biz çekmişiz. Bu millet için seve seve bu yükü çekeriz,
bizim için şereftir, ancak, bunun da bilinmesi gerekiyor değerli
arkadaşlar.
ALİ
KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Biz de sizin yükünüzü çekeriz
herhâlde. Öyle gözüküyor, öyle!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Bu borçların hiçbirisinin sorumlusu biz değiliz.
Hepsi, işte biraz önce söylediğim, o tütün ve pancar olayında örneğini
verdiğim anlayışta bu milleti, bu devleti yönetenlerdir, öncekilerdir.
ALİ
CUMHUR YAKA (Muğla) - Neticeye bak, neticeye!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Bakın, daha devamı da var.
ALİ
KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Reel faizleri söylesene, reel faizleri!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - 2004'e sarkanlar… Bu 2003 içindi örnek, şimdi 2004
yılı örneğini veriyorum, bakın arkadaşlar: İhale tarihi, hazinenin
borçlandığı ihale tarihi 22 Ocak 2002, itfa tarihi 21 Ocak 2004. Yani,
AK Parti dönemi, AK Partinin ikinci yılı. Onlar borçlanmış. Faiz yüzde
66,24 değerli arkadaşlar, bileşik yüzde 84, bakın -dönem faizi bu,
pardon- bileşik yüzde 84. 17/12/2002 borçlanma tarihi, itfa tarihi
11/8/2004. Allah'tan 2005 ve 2006'ya uzanamadılar, o kadar uzun vadeli
borçlanamıyordu. 2003 ve 2004 yıllarındaki yüksek borç stoku ve artış
oranının nedeni tamamen bunlardır. Bizden önceki hükûmetlerin yanlış
bütçe, maliye ve para politikalarıdır ve bu politikalardır. Biz
onları düzelttik, biz onların verdiği sözleri yerine getirmek zorunda
kaldık, olay budur.
Onun
için değerli arkadaşlar, istirhamım şu: Bu rakamlardan sonra, bu
gerçekten sonra, artık, hiç kimsenin, borç konusunda AK Parti Hükûmetlerine
bir söz söyleme hakkı olmadığını düşünüyorum, bunun haksızlık olduğunu
düşünüyorum. Rakamınız varsa… (AK Parti sıralarından alkışlar,
CHP ve Anavatan Partisi sıralarından gürültüler) Arkadaşlar, rakamınız
varsa, gelin koyun ortaya.
KÂZIM
TÜRKMEN (Ordu) - Albayraklara ne kadar para aktarıldı, onu söyle!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Bakın, bunlara, biz, bu arada 13,3 katrilyon lira
Tasarruf Teşvik Fonu'nda biriken paraları ödedik. 13,3 katrilyon değerli
arkadaşlar, bu hesaba dâhil değil. Nereden geldi bu paralar? Bu paralar
işçiden, memurdan kesildi, hesaplarda var, ama önceki hükûmetler parayı
yedi, harcadı. Hesaplarda var, para yok! Tam 13,3 katrilyon lira ödedik,
aksini iddia eden bir kişi var mı? Yok.
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) - İşsizlik Sigortası Fonu nerede?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Kim ödedi? Biz ödedik arkadaşlar ve bu rakamlara
dâhil değil, bu borç rakamlarına dâhil değil bunlar.
İmar
Bankası battı, ondan dolayı 8 milyar YTL ödemek zorunda kaldık, onlar
da bu rakamlara dâhil değil. Bunları hesap ettiğiniz zaman, bunları
bu rakamlardan çıkardığınız zaman… Çünkü, bunların hiçbirisinin
sorumlusu AK Parti Hükûmeti değil, önceki hükûmetlerin hataları ve
yanlış politikaları. Bedelini biz ödedik.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Canikli, bir ek süre vereceğim, ne kadar sürede tamamlayabilirsiniz?
(CHP sıralarından gürültüler)
M.
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Yarım saat (!)
BAŞKAN
- Değerli arkadaşlar, her parti grubuna bu anlayışı gösteriyorum.
Niye böyle davranıyorsunuz arkadaşlar ya? Biraz sonra, Sayın Genel
Başkan konuşacak.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Beş dakika…
BAŞKAN
- Beş dakika mı?
Buyurun.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) - Giresunluların selamı var.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - 13,3 katrilyon lira ve 8 katrilyon lirayı bu hesaptan
düştüğünüz zaman, aslında AK Parti hükûmetleri döneminde borçların
azalması söz konusudur, kesinlikle iç borç stokunun azalması söz konusudur.
Biraz önce rakamları da verdim, son yılda özellikle enflasyonun çok
altında bir artış söz konusudur. Bir başka ifadeyle, ciddi anlamda
bir reel artış söz konusudur.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Sihirbaz Mandrake'yi geride bıraktın göz boyamada.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Arkadaşlar, son olarak, aslında, cari açık, fındık,
hepsi var ama, tabii işsizlik konusuna, istihdam konusuna değinerek
tamamlayacağım. Önce, şunu kabul ediyoruz: Türkiye'de, uzun süreden
beri, çok ağır bir işsizlik problemi var; bunu hepimiz kabul ediyoruz
ve biliyoruz ve bu sorun hâlen de devam ediyor, bunu da kabul ediyoruz.
M.
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - İşsizlik diye bir şey yok (!)
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Sen şimdi bunu da düzeltirsin, hiç kuşkumuz yok (!)
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Ama, şimdi söyleyeceklerimin de kabul edilmesi
gerekiyor değerli arkadaşlar. Şimdi bakın, bir defa, AK Parti
hükûmetleri döneminde 1 milyon 900 bin küsur, 2 milyona yakın bir istihdam
sağlanmıştır. Yani, 2 milyon vatandaşımıza istihdam imkânı sağlayacak
şekilde bir alan yaratılmıştır. Bu kesin, kesin rakamlar. Bunu bir
defa ortaya koyalım. Çünkü, bir 400 bin rakamlarından bahsediliyor,
600 bin rakamlarından bahsediliyor, 500 bin rakamlarından bahsediliyor;
rakam 2 milyondur. Dört yılda ortaya konulan istihdam kapasitesi,
iş gücü imkânı 2 milyondur; bu bir.
YILMAZ
KAYA (İzmir) - Hangi ülkede? Hangi ülkede?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Bunun dökümlerini de vereyim: Sanayide, 2002
yılında 3,9 milyonmuş istihdam imkânı, kapasitesi, 4,5 milyona çıkarmışız,
yani sanayide ilave 600 bin adet istihdam imkânı ortaya çıkmış, 600
bin vatandaşımız burada çalışır hâle gelmiş. İnşaat, 2002'de 900 bin
adet imiş, 2006 yılında 1 milyon 300 bin adede çıkmış, yani 400 bin adet
istihdam imkânı sağlanmış. Hizmetler sektöründe, 900 bin adetten 1
milyon 900 bin adete çıkmış; fark 1 milyon. Topladığınız zaman, hepsi
2 milyon eder.
Şimdi
değerli arkadaşlar, tarımda da, tarımın istihdam imkânları daralıyor.
Bunun böyle olması son derece doğal. Batı, gelişmiş ülkeler bu dönüşümü
iki yüz yıl önce gerçekleştirdi. Yani, tarım nüfusunun ve tarımda
istihdam edilenlerin sayısının belli bir orana düşürülmesi projesi
Batı'da uzun yıllar önce gerçekleşti, ama bizde, maalesef, hâlen yüzde
30-35'ler civarında bir kesim, nüfusun yüzde 35'i, 30'u tarım kesiminde
yaşıyor.
Şimdi
AK Parti İktidarıyla birlikte bu dönüşüm de başladı. Aslında gizli
işsiz olan -biz bunu iktisatta "gizli işsiz" olarak tanımlıyoruz-
bu kesim, bu tarımdaki nüfus, açık işsiz hâline gelmeye başladı ve
bu nedenle... Yani, gizli işsiz de şu: O kişileri üretimden çektiğinizde,
üretim sürecinden çektiğinizde üretimde bir azalma meydana gelmiyorsa,
orada bir gizli işsizlik söz konusudur. Bakın tarımda, bu dönemde
600 bin işsiz ortaya çıkmış, 600 bin azalmış istihdam kapasitesi,
ama üretim artmış, tarımın üretimi artmış. Demek ki...
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Kapkaçılar da artmış, kapkaççılar!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Bakın, bu dönüşümün çok önce yapılması gerekirdi
arkadaşlar. Modern bir görünüm değil, çağdaş bir görünüm değil, çağdaş
bir rakam değil. Hâlen bu çağda, bu dönemde, 21'inci yüzyılda nüfusun
yüzde 35'inin tarım kesiminde veya kırsal kesimde yaşaması, çağdaş
bir rakam değil. O çağdaş bir görüntüye yansımıyor. Bunun sorumlusu
biz değiliz, ama biz ortadan kaldırıyoruz değerli arkadaşlar. Bu
şekilde ortadan kalkıyor.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Kapkaççı yaptınız hepsini, oradan aldınız...
BAŞKAN
- Sayın Canikli, süreniz bitmek üzere. Lütfen tamamlar mısınız konuşmanızı.
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Onlar gelip gecekonduya yerleşti, çağdaş mı?
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, aslında, bu bölümde ikinci
en çok tartışılan konu cari açıktı. Cari açığı tartışmamız gerekir,
ancak buna, tabii zamanımızın elvermeyeceğini düşünüyorum.
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan, anlatsın, anlatsın; süre verin.
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Son olarak, fındık konusuna kısaca değinerek...
Aslında çok ayrıntılı... Aynen biraz önce borç konusunda olduğu gibi,
aynen biraz önce tütün kotaları ve pancar kotalarında olduğu gibi,
aynı mantık burada da geçerli.
Bakın,
fındık konusuna gelelim değerli arkadaşlar. Şuradan başlayalım:
AK Parti, TMO vasıtasıyla... Bir defa şunu ortaya koyalım: TMO vasıtasıyla,
bugüne kadar hiçbir hükûmetin vermediği fiyatı vermiştir: 4 milyon
lira brüt, 2,75 dolar. Bugüne kadar hiçbir hükûmet bunu vermedi.
Bir
başka gerçek de şu: Bugüne kadar hiçbir hükûmet, iki buçuk aylık süre
içerisinde, 160 bin ton fındığı yaklaşık 600 trilyon lira ödeyerek
satın almadı değerli arkadaşlar. Bunu biz yaptık. Ve sadece siyaset
yapıldı, sadece bugüne kadar fındık üzerinde birileri demagoji
yaptı, ama rakamların hiçbirisi bunların söylediklerini doğrulamıyor,
yansıtmıyor.
NECATİ
UZDİL (Osmaniye) - Helal olsun sana!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Bakın, nitekim, bunun sonucu olarak da şu anda
piyasalarda fiyat kıpırdanmaya başladı ve yılbaşından sonra,
biz, bu fiyatın daha da yüksek noktalara gideceğini biliyoruz.
Arkadaşlar,
AK Parti, tarımın, üreticinin yanındadır. Bunu, sözle değil, rakamlarla
aktarıyor, rakamlarla ifade ediyor, ama birileri sadece suistimal
ediyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Canikli, selamlamak için mikrofonu açtım.
Buyurun.
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Süre verin Başkan, devam etsin! Heyecanlı oluyor!
ERDAL
KARADEMİR (İzmir) - Cari açığı da anlat, süre var!
NURETTİN
CANİKLİ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, bütçemizin, ben, ülkemize, milletimize hayırlı ve
uğurlu olmasını diliyorum. Kurban Bayramı'nızı, yeni yılınızı da
şimdiden tebrik ediyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Canikli.
Sayın
milletvekilleri, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Başkanlığımıza yazılı müracaatta bulunarak, biraz önce AK Parti
Grubu adına konuşan Sayın Nurettin Canikli'nin, kendisinin bütçe
sebebiyle yaptığı konuşmalar sırasında Malatya'ya yatırım yapılmadığını
ifade ettiğinden bahsederek, kendisinin, böyle bir, hiçbir surette
Malatya'yla ilgili yatırım noktasında bu şekilde bir ifadesinin
olmadığını, dolayısıyla bu yanlış beyanın düzeltilmesi gerektiğini
ifade etmiştir.
Sayın
Aslanoğlu, sizin buradaki yazınızda, bu yazı bunun tavzihi. Yalnız,
bunun dışında söyleyeceğiniz bir şey var mı? Çünkü bunun dışında
bir açıklamaya…
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Var efendim.
BAŞKAN
- Efendim, işte 69'uncu madde müsait değil, onun dışında bir şey söylemediğini
ifade ediyorsunuz.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Neyi söylediğimi söyleyeyim.
BAŞKAN
- Bu zaten açıklanmış durumda.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Hayır efendim. Neyi söylediğimi söyleyeyim.
BAŞKAN
- Efendim?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Neyi söylediğimi söyleyeceğim.
BAŞKAN
- Neyi "söylediğinizi" söyleyeceksiniz.
Efendim,
“söylemedim” diyorsunuz zaten şimdi, siz başka bir açıklama yapmak
istiyorsunuz.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Hayır efendim.
BAŞKAN
- Efendim, sadece bu noktada söz veririm. Onun dışındaki kısma izin
veremem. İç Tüzük açık, sadece bu noktada.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Evet, tamam efendim.
BAŞKAN
- Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
IV. - AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli'nin,
konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri
kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkanım, Hazine bütçesi üzerindeki konuşmamda aynen söylüyorum:
Çıkarılan Teşvik Yasası bu ülkenin, ulusal sanayicinin böğrüne
hançer vurmuştur.
Yine
yineliyorum; bu yatırımlar, 46 ilimizden, 49 ilimizden sadece 5-6
ilimizde olmuştur. Aynen ifade ediyorum: Hakkâri'de, Şırnak'ta,
Van'da, Kars'ta, Ardahan'da, Bingöl'de, Bitlis'te hep beraber gidip, bu
fabrikaları beraber açalım mı beyler eğer bir tek çivi çakıldıysa;
ben bunu söylüyorum.
Gelin,
bu ülkede kim bir çivi çakıyorsa ayağının türabı olayım. Bu ülkenin
sanayisine, bu ülkede sosyal kalkınmaya…
Gelin
bu Yasa'yı değiştirelim dedim. Aynen ifade ediyorum: Bu Yasa'yı değiştirelim.
Bu Yasa’yı bu ülkedeki ulusal sanayicinin, bu Yasa'yı bu bölgelerdeki
insanlarımız için, gelin, bu Yasa işlemiyor, bu Yasa'yı değiştirelim.
Sonra bir bakalım, Osmaniye'ye, Düzce'ye bu yatırımlar nereden gelmiştir?
Acaba bunlar yeni yatırım mı?
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Yeni yatırım.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Birbirimizi kandırmayalım. Gelin,
bu Yasa'yı değiştirelim. Bu Yasa Iğdır'da, Kars'ta, Van'da ulusal sanayici
ve oradaki insanlarımız için bu Allah yazgısı değil, bu Yasa işlemiyor,
bu 46 ilden 5 ilde işliyor.
BAŞKAN
- Sayın Aslanoğlu, teşekkür ediyorum.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Gelin, bu Yasa'yı değiştirelim; ben bunu
ifade ettim. Malatya'ya yapılan yatırımı beraber gidelim görelim
orada.
Teşekkür
ediyorum.(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
III. - KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1252) (S.Sayısı:1269) (Devam)
2.- 2005 Mali Yılı
Genel Bütçeye Dahil Dairelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile 2005 Mali Yılı Kesinhesap Kanunu
Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1236, 3/1139) (S.Sayısı: 1270)
(Devam)
3.- 2005 Mali Yılı Katma Bütçeye Dahil İdarelerin
Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2005 Mali Yılı Katma Bütçeli
İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1237, 3/1140) (S.Sayısı: 1271) (Devam)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, özellikle yüce Meclise bir defa daha istirhamda
bulunuyorum Meclis Başkanlığı olarak.
Bütçe
görüşmeleri uzun bir maraton, yorucu bir çalışmanın son görüşmelerini
yapıyoruz ve bu görüşmelerde, parti adına ya parti liderleri ya
temsilcileri konuşuyor, Hükûmet konuşacak. Bize uygun bir şekilde…
Şu anda, bu görüşmelerimizi canlı yayında bütün milletimiz seyrediyor.
Arkadaşlarıma rica ediyorum, hatibe laf atmak suretiyle, Genel
Kurulun mehabetine uymayan bir hava getirmeyelim. Rica ediyorum,
bundan sonraki hatiplere de konuşmalarını sükûnetle yapmaları…
Herkes fikrini elbette ki bu kürsüde beyan edeceklerdir.
Ben
bunu sizden bekliyorum ve ikinci konuşma sırası, Anavatan Partisi
Grubu adına Isparta Milletvekili Sayın Erkan Mumcu'ya ait. (Anavatan
Partisi sıralarından ayakta alkışlar)
Buyurun
efendim.
Süreniz
bir saat.
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA ERKAN MUMCU (Isparta) - Çok teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yorucu bir bütçe maratonunun
sonunda, bütçe müzakerelerini tamamlamak üzere olduğumuz şu saatlerde,
müzakerelerin başlangıcından bugüne gösterdiğiniz performans
dolayısıyla sizleri kutluyor, bu vesileyle yüce heyeti bir kez daha
şahsım ve Anavatan Partisi adına saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bütçe müzakerelerinin alışılmış, bildik, hatta biraz
da merakla beklenen havasıdır kürsü ve salon arasında polemikler.
Kürsüye gelip giden konuşmacılarla konuşmacıların aktardıkları
rakamlar arasında oluşan polemik iklimi, bu kürsünün geleneğinde
vardır; fakat, görebildiğim kadarıyla, son iki yıl zarfında, bütçe
müzakereleri bu kadar da heyecanlı geçmiyor. Aslında, siyah ve beyaz
kadar net bir ayrışma var. Biraz önce iktidar grubu adına konuşan arkadaşımı
yerimden dinliyordum, çok güzel haberler veriyordu. O çok güzel haberler
verdikçe, muhalefet grubundan, özellikle ana muhalefet grubundan
itiraz sesleri yükseliyordu. Şimdi kendinizi, televizyondan bu
müzakereleri izleyen bir vatandaşın yerine koyun, vatandaş bir
şeye anlam veremeyecektir: İşler bu kadar iyiyse, niye bu kadar itiraz
geliyor? İşler bu kadar iyiyse, ben bunu kendi hayatımda niye hissetmiyorum,
niye görmüyorum?
SONER
AKSOY (Kütahya) - Görüyor, görüyor.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Evet. "Görüyor" diyen arkadaşlarımın fikrine
tabii ki saygı duyuyorum ve doğrusunu isterseniz, evet, görenler
de var. Biraz önce burada TÜİK'in, yani devletin resmî istatistik kurumunun
verileri, -iktidar grubu sözcüsü tarafından da ifade edildi, ben
de aynı rakamları teyit edebilirim- doğrudur. Burada ifade edildiği
gibi, bu Hükûmetin mürüvvetini görenler var. Ama, bu Hükûmetin mürüvvetini
görenler, bu Hükûmetin hükûmet olmak için oy talep ederken mürüvvet vaat
ettikleri değil; bu Hükûmetin mürüvvetini bu milletin kahir ekseriyeti
görüyor olsa idi, -bu partinin, iktidar partisinin seçmeni olsun
ya da olmasın- milletin orta direk diyeceğimiz omurgası Hükûmetin
ve onun politikalarının mürüvvetini görüyor olsa idi, hakikaten
alkışlamak boynumuzun borcu olurdu. Ama, biraz önce iktidar grubu
adına konuşan arkadaşım dahi, kendi verdiği istatistikle Türkiye'nin
manzarasını ortaya koydu. Dedi ki: "En üst gelir grubunun toplam
gelirden aldığı pay yüzde 46'dan yüzde 44,5'a düştü."
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) - Yüzde 50'den yüzde 44,5…
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Dedi ki: "En alt gelir grubunun, en alt yüzde
20…" Yani, bu yüzde 20'ler nüfusun yüzde 20'si, bu yüzde 20'lerin
içinde insanlar var, bu yüzde 20'lerin içinde hayatlar var. "…yüzde
6'dan 6,1'e çıktı."
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) - 5,3'ten yüzde 6,1'e çıkmış.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Müjdeler olsun! Bir yıllık başarı hikâyesinin, geçtiğimiz
yıldan bu yıla Hükûmetin anlata anlata bitiremediği ve hakikaten
bütün dünyadan da övgüler alan başarı hikâyelerinin Türk insanına
yansıması bir yılda, tam olarak millî gelirin binde 1'i; millî gelirin
binde 1'i en üst gelir grubundan eksilip en alt gelir grubuna, yani,
nüfusun en yoksul kesimine aktarılmış ve burada Anayasa değiştirme
çoğunluğuna sahip, Türk demokrasi tarihinde hiçbir siyasi partiye
nasip olmayan bir çoğunluk kudretine ve toplum hoşgörüsüne, hatta,
kim ne derse desin, muhalefet hoşgörüsüne sahip, kendisine verilmiş
avansı iyi kullanamayan bu Hükûmet, gelip bu binde 1'in övgüsünü anlatıyor.
Bizim
milletin hâl hatır sorarken kullandığı standart cümleler vardır, kalıplar
vardır: "Nassın?" der "Ne var ne yok?" böyle başlar.
"Nassın? Eyimin? Ne var ne yok?" Şimdi, "Nassın, iyi misin?"
diyene, bizim millet "İyiyim Allah'a şükür." der. Allah'a şükretmek
lazımdır. Onun imanının, onun irfanının bir parçasıdır. Kendinden
daha kötü olan, durumu kendinden daha kötü olanı düşünüp hâline şükreder.
Ama, biraz ileri gidip "Ne var ne yok?" diye sorarsan, der ki:
"Olanda var, olmayanda yok!"
Şimdi
arkadaşlar, milletin hâlinde hiçbir şey değişmedi. Olanda var, olmayanda
yok! Ben size çok üzücü bir tablo söyleyeceğim: Şimdi bakın, millî gelirin
yüzde 46'sı, beyan edilen millî gelirin yüzde 46'sı, nüfusun yüzde
20'si tarafından paylaşılıyor. "Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara
şah olsa." diye bir söz var. Ki, bu beyan edilen… Bu ülkede millî gelirin
önemli bir kısmının beyan edilmiyor olduğunu bir tarafta bırakırsak,
sadece resmî kayıtlara giren rakam 405 milyar YTL. Paylaşılan gelirler
cinsinden Türkiye'deki millî gelir, paylaşılan gelirler cinsinden
405 milyar YTL iken, bunun, bu araştırmaların kapsamına giren 254 milyar
YTL'si beyan edilmiştir. Yani, 254 milyar YTL'lik kısmın dağılımına
işaret eder TÜİK'in bu verileri. Bu hâlde dahi, yani ücretlilerin,
sabit gelirlilerin, dar gelirlilerin ya beyan edecek bir geliri olmadığı
için beyan edemeyen ya da kaçırmak için hiçbir imkân ve sebebi bulunmadığı
için tamamını beyan eden insanların eksiksiz yer aldığı bu istatistiklerde,
beyan edilmiş gelirler içinde dahi, toplam gelirin neredeyse yarısı
nüfusun beşte 1'ine gitmektedir. Eğer, adalet ve yoksullukla mücadele,
adalet ve kalkınma vaat eden bir siyasi programın beş yılda Türkiye'ye
vaat ettiği bu ise ve bundan dolayı kendisini alkışlamamızı bekliyorsa,
ele geçirdiği siyasi kudreti kullanma biçimi eninde sonunda bu kadar
ise, benim burada "pes" demekten öteye söyleyecek sözüm
yok.
Bugün
gazetelerde bir haber vardı. Aslında, istatistiklerle yormak istemiyorum
sizi. Yani vergi yükü yüzde 29'dan 34,5'a gelmiş. Vergi yükünün yüzde
29'dan 34,5'a geldiği bir ekonomide dolaylı vergiler eğer 63'ten 74'e
geliyorsa, bu ülkede bahsettiğiniz bütün ilerlemenin, ilerleme
dediğiniz her şeyin bedelini en yoksullar en fazla ödüyor demektir.
Kimi kandırıyorsunuz? Bence kendinizi bile kandıramıyorsunuz,
bence kendinizi bile inandıramıyorsunuz; çünkü, hakikaten yürekten
söylenen söz dinleyenin de yüreğine ulaşır. Ben dinliyorum "benim
kalbime geliyor mu" diye, gelmiyor. Sokaktaki insana soruyorum,
bizi şu anda izleyen insanlara sormak istiyorum: Hakikaten, burada
söylenen sözler sizin yüreğinize ulaşıyor mu, sizin kalbinize ulaşıyor
mu?
SONER
AKSOY (Kütahya) - Söyledikleriniz de bize gelmiyor.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Şimdi, doğrudur, eğer vicdanınızı açarsanız -benim
söylediklerimin ulaşmadığını söyleyen arkadaşlara söylüyorum-
eğer vicdanınızın sesini açarsanız beni duymanıza gerek yok, hakikatin
sesi gelir, size hakikatin ne olduğunu gösterir.
Arkadaşlarım
not göndermişler -bakın, zaten sesimin duyulması da çok istenmiyor-
Meclis Televizyonu, ben konuşurken reklama girmiş. Hayırlı işler!..
Hayırlı işler!.. Yani, bu işler… Hayırlı işler!.. Söylenecek bir şey
yok.
REYHAN
BALANDI (Afyonkarahisar) - Ara verin.
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Ara verin.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Efendim, ara filan vermeyin, ara filan vermeyin, gerek
yok, gerek yok.
Şimdi,
bugün gazetelerde bir haber vardı. Haber…
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, ikaz eder misiniz.
BAŞKAN
- Gereği yapılacak Sayın Milletvekilim.
MUHARREM
DOĞAN (Mardin) - Yayın kesilmiştir efendim, yayın kesilmiştir! Sayın
Başkan, müdahale edin!
BAŞKAN
- Efendim, kesilebilir, daha önce de kesildi.
MUHARREM
DOĞAN (Mardin) - Nasıl kesilebilir?
BAŞKAN
- Siz, bir defa yerinize oturun. Oturur musunuz yerinize. İç Tüzük'e
göre hiçbir milletvekili kürsüye gelemez. Buyurun, yerinizden talebinizi
yapın. Ben, Sayın Genel Başkana kürsüyü tevdi ettim, konuşuyor.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Neyi konuşuyor Sayın Başkan!
MUHARREM
DOĞAN (Mardin) - Yayın kesilmiştir.
MUSTAFA
ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Yayın devam ediyor.
BAŞKAN
- "Yayın devam ediyor" diyor bir milletvekili arkadaşımız.
Lütfen, yapmayın bunu.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. Bu, olağan bir
şey; biz buna grup toplantılarımız dolayısıyla da çok alışığız. Bazen
ülke genelinde, bazen çeşitli bölgelerde, bazen Telekom'un imkânları
bazen belediyenin imkânlarını kullanarak sesimizi kısmak yönlü
girişimlere yüzlerce kez tanık olduk. Yasaklara karşı mücadele
vereceğini söyleyerek gelen bir iktidarın adalet anlayışının,
demokrasi anlayışının niteliğini, kalitesini, "adaletin
ne için"liğini göstermesi bakımından bence iyi bir örnek. Hiç
önemli değil, sitem edecek dahi değiliz. Burada milletin derdini
söyleyelim, burada milletin sesini seslendirelim.
Bugün
gazetelerde bir haber vardı, her gün böyle haberler var. Gazetelerin
üçüncü sayfalarından bazen birinci sayfalara gelen haberler. Bir
genç avukat hanımefendi, bir genç kız, dün, ne yazık ve ne acıdır ki, Boğaz
Köprüsü'nden kendisini atarak intihar etmiş ve geriye bir intihar
mektubu bırakmış. Burada bir intihar olayıyla kimseyi üzmek değil
derdim. Ama intihar mektubundaki cümle gerçekten çok çarpıcı bir
cümle. Demiş ki: "Yavaş yavaş delirdim, ama hiç kimse fark etmedi."
Benim,
bütün bu bütçe müzakerelerinden sonra, bu kürsüde söylenen her şeyden
sonra ve elimdeki şu mektuptan sonra söyleyecek bir tek cümlem var:
Aynen intihara sürüklenen o genç kız gibi Türkiye de yavaş yavaş,
yavaş yavaş kendi acı sonuna doğru sürükleniyor, yavaş yavaş deliriyor,
yavaş yavaş cinnete sürükleniyor. Ama burada biz buna sadece seyirci
kalıyoruz. Türkiye'nin bir yere gittiğini söyleyebilmek neredeyse
imkânsız.
Ben
bir soru soracağım, bu sorunun cevabını bana vermeyin, ama kendi
vicdanınızda kendi kendinize verin.
Değerli
arkadaşlar, siz bu mektuptan haberdar mısınız? Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanlığının IMF Başkanlığına "Sayın Rodrigo de Rato"
diye kişiselleşmiş, şahsileşmiş bir hitapla verdiği bu IMF niyet
mektubundan haberdar mısınız? Siz bu ülkenin yasama organını oluşturuyorsunuz,
siz bu milletin kör kuruşunun hesabını soracak insanlarsınız, siz
bu ülkenin istikametinden mesul insanlarsınız, siz milletin emanetini
boynunda taşıyan insanlarsınız; ben size soruyorum, bana cevap
vermeyin, kendi vicdanınızda cevap verin, siz bu mektubu okudunuz
mu? Sizin bu mektuptan haberiniz var mı? İktidar Grubu milletvekillerine
soruyorum, çoğunluk sizde, siz isterseniz yasa çıkıyor, istemezseniz
çıkmıyor, siz ne derseniz o oluyor, çünkü bu millet, size, her ne kadar
seçim sisteminin sunduğu bir imkân olsa da, büyük bir imkân verdi ve
arkanızdan da hayır dualarla gönderdi, siz bunu okudunuz mu arkadaşlar?
HALİL
ÖZYOLCU (Ağrı) - Bugün 19.00 haberlerinde vardı.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Bence okuyan pek az arkadaşımız var. Ama, bu, bugün
burada müzakere ettiğimiz bütçeden çok daha önemli bir belge. Bu
belge, bugün burada müzakere ettiğimiz Türkiye Cumhuriyeti devleti
bütçesinden çok daha etkili, çok daha güçlü bir belge; çünkü, bu belgede,
çok daha açık yürekli, çok daha aleni beyanlar, taahhütler var. Bize
söylenen yalanların gerçekleri bu belgede var. Çok açık söylüyorum:
Bu Hükûmet bize yalan söylüyor. Bu Hükûmet, altını çizerek tırnak içinde
söylüyorum, bu Hükûmet bize yalan söylüyor. Bu Hükûmet bize diyor ki:
"Biz bu ülkede bir dalgalı kur rejimi uyguluyoruz." Değil
mi? Hükûmet bunu söylüyor. Ama, IMF'ye verdiği niyet mektubunda diyor
ki: "Ayrıca aşırı döviz kuru oynaklığını engellemek için ihtiyari
müdahale seçeneğinin bulundurulmasına da devam edilecektir."
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (İstanbul) - Bunda bir şey yok ki.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti devletinin Başbakanı, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin ekonomiden sorumlu Bakanı, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin değerli Hükûmeti, bakanları, ekonomiye dair konuştukları
her yerde diyorlar ki: "Burada dalgalı kur rejimi uyguluyoruz."
Bizimle dalga mı geçiyorsunuz? Bizimle dalga mı geçiyorsunuz? İhtiyari
müdahale seçeneğini elinde bulundurmanız ne anlama geliyor? Ne
anlama geldiğini aslında uygulamanızdan biliyoruz. Ne anlama
geliyor? Size müdahale etmeniz söylendiğinde müdahale edebileceğiniz
anlamına geliyor, tıpkı nisan, mayıs, haziran türbülansında olduğu
gibi. Hangi dalgalı kur rejiminde, Merkez Bankası, elinde bedelini
çok ağır biçimde ödeyerek bulundurduğu rezervleri böylece piyasaya
boca eder? Üstelik Para Kredi Kurulunun kararlarıyla faizleri
yüzde 23-24'ler düzeyine kadar taşımışken, gecelik faizleri yüzde
20'ler düzeyine taşımışken. Hangi bağımsız ülkenin bağımsız ekonomi
politikası, gidip Amerika'dan, New York'tan piyasaya döviz talep ettiği
durumlarda müdahâlenin yapılacağını, döviz arzının sağlanacağını
beyan eder? Hani siz dalgalı kur rejimi uyguluyordunuz?
AHMET
RIZA ACAR (Aydın) - Dersine iyi çalışmamış!
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, bu ne, biliyor musunuz,
bu mektup? Bu mektup, çok açık bir kölelik beyanıdır. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar) Bu ülkenin, ne yazık ki, köleleştirilme sürecinde
bu Hükûmetin en ileri adımları atma taahhüt beyanıdır.
Sadece
bu Hükûmet değil, bundan önceki hükûmetler de, 1998'den bu yana gelen
hükûmetlerin tamamı, özellikle Yakın İzleme Anlaşması'na attıkları
imzadan bugüne kadar Türkiye'nin içine girdiği, içine sürüklendiği
bir köleleştirme sürecine, ne yazık ki, sadece taşeronluk görevi
yapmışlardır.
Belgelere
geçecek bir şekilde, tarihin kayıtlarına da geçecek bir şekilde
söylüyorum ki: Bu Hükûmetin bir numaralı misyonu, işte, Türkiye'nin
kendisine biçilen bu köleleştirilmiş ulus rolüne razı edilmesinden
başka hiçbir şey değil.
MUHARREM
KARSLI (İstanbul) - Edebiyat yapıyorsun, edebiyat!
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Edebiyat yaptığımı söyleyen arkadaşlarımı, inşallah,
tutanaktan sorumlu arkadaşlar kaydediyorlardır. Bütün bunlar, istemem
ama, ülkenin hakikati hâline geldiğinde tarih sizi çok güzel anacaktır
Sayın Milletvekili. Bunu, hakikaten anacaktır.
Şu
mektup, bir utanç mektubudur. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Bu mektup, bir utanç mektubudur ve bu mektup, mesela, Halk Bankasının
yıl sonuna kadar özelleştirilmesini taahhüt etmektedir.
Geçen
hafta, burada, Sayın Başbakan konuştu, "Bizim zamanımızda banka
battı mı?" dedi.
Sizin
zamanınızda bankacılık battı Sayın Başbakan. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar) Sizin zamanınızda bankacılık battı. Sizin
zamanınızda ulusal bankacılık alanı diye bir alan kalmadı.
Burada
21 milyar dolar… Geçen defa sordum,
cevabı verilmedi. Tekrar soruyorum ve tekrar ilan ediyorum: Dört
yılda 21 milyar dolarlık yabancı sermaye girişinden övgüyle söz
ediyorsunuz. Türkiye'nin rutin yabancı sermaye girişi yılda 1 milyar
dolar düzeyindedir, doğrudur. Bu 1 milyar dolar düzeyinde olan yabancı
sermaye girişini bile hesaptan düşmeyelim. Sadece 19,6 milyar doları
hizmetler sektörüne, yani, bankacılık, sigortacılık vesair gibi
imtiyaz alanlarına giren bir yabancı sermayeden övgüyle söz ediyorsunuz.
Ben
size bir soru sormak istiyorum: Emperyalizm savaşları niye yaşandı
arkadaşlar? Emperyalist ülkeler savaşarak girdikleri ülkede ne
yapmak istiyorlardı? Ne yapmak istiyorlardı? O ülkenin bankacılık
sistemini ele geçirmek istiyorlardı. Ne yapmak istiyorlardı? O ülkenin
elektrik dağıtım, gaz dağıtım şebekelerini ele geçirmek istiyorlardı;
demir yollarını, ulaştırma yollarını, limanlarını ele geçirmek
istiyorlardı. Başka? İmtiyaz konusu ne varsa, ekonomide imtiyaza
konu olan ne varsa, o alanda faaliyet imtiyazlarını ele geçirmek istiyorlardı.
Savaşlar bunun için veriliyordu.
Şimdi,
elimdeki bu mektup diyor ki: "Bir sene içinde, TEDAŞ Elektrik Dağıtımının
özelleştirilmesi başta olmak üzere, diğer bütün şebeke yatırımlarının
özelleştirilmesine hız verilecektir." Bu, razı olunmuş bir kölelik
durumu değilse nedir?
Şimdi
diyeceksiniz ki, Anavatan Partisi piyasa ekonomisinden yana olan
Parti, ne oldu Anavatan Partisine? Hiçbir şey olmadı. Anavatan Partisi,
bir türlü anlayamadığınız piyasa ekonomisinin bir rekabet ekonomisi
olduğunu biliyor. İçini bilmediğiniz için, anlamını bilmediğiniz
için tabulaştırdığınız, kölesi olduğunuz kavramların gerçek değerini,
gerçek içeriklerini biliyor.
Özelleştirme
diyorsunuz. Özelleştirme diye yaptığınız şey, ülkenin, bankacılık
başta olmak üzere bütün imtiyaz, lisans gerektiren alanlarında, rekabete
açmak da olmaksızın, varlığın el değiştirmesi. Telekomünikasyon
sektörünüz tamamen yabancı sermayenin elinde, bankacılık sektörünüz
dünyada bir örneğine rastlanmayacak kadar süratli bir biçimde...
Hele Halk Bankası ve Ziraat Bankası... Özür dilerim, unuttum, Ziraat
Bankasının özelleştirilmesi konusunda da taahhüdünü yeniliyor
bu Hükûmet.
Bütün
bunlar niye yapılıyor arkadaşlar? Niye yapıyor Türkiye bu özelleştirmelerini?
Bunlardan ne geçiyor elimize, istifademiz ne oluyor? Mesela, borç
mu ödüyoruz, borcumuz eksiliyor mu? Türkiye'nin borcu eksiliyor mu
arkadaşlar? Yani, benden sonra konuşacak değerli Hükûmet sözcülerinden
de rica ediyorum: Türkiye'nin borcu eksiliyor mu? Diyeceksiniz ki,
gayrisafi millî hasılaya oranı bakımından eksiliyor. O gayrisafi
millî hasılayı, bir de, Merkez Bankasının gösterdiği o reel efektif
döviz kuru hesabı, yani, dövizin gerçek değeri üzerinden yapın. Bakın
bakalım o zaman karşınıza hangi rakamlar çıkıyor. Kimsenin kimseyi
kandırması, kimsenin kimseyi inandırması mümkün değil; çünkü, yoksulluğu
milletin kendisi yaşıyor.
Şimdi,
baktığınız zaman övgüyle söz edilen tablolar var; bizden de alkışlamamamız
bekleniyor. Deniliyor ki: "Faizler düşüyor." Evet, faizler
düşüyor, ama hâlâ bu ülke dünyanın en yüksek reel faizini ödeyen ülkesi;
dünyada finansal likiditenin en yüksek düzeye çıktığı dönemde bu
ülke dünyanın en yüksek reel faizini ödeyen ülkesi.
Deniliyor
ki: "Enflasyon düşüyor." Niye düşüyor enflasyon? Enflasyon
vatandaş için mi düşüyor? Kimin için düşüyor enflasyon? Enflasyonu
nasıl düşürüyorsunuz? Bu bir oyun, bu bir köleleştirme, bu bir tutsaklaştırma
oyunu. Enflasyonun ipi sizin elinizde değil. Kimse kimseyi kandırmasın.
Bakın, iki aylık dönemde, iki aylık dönemde, Türkiye, sadece 10 milyar
doların pozisyon değiştirmesiyle, YTL'den dövize pozisyon değiştirmesiyle
-yurt dışına gitmesiyle demiyorum- bütün enflasyon öngörülerinin
dışında bir şok yaşadı, bir dalga yaşadı. Niye? Hani enflasyonu siz
düşürüyordunuz? Niye birdenbire faizleri yüzde 100'den daha yüksek
bir oranda artırmak zorunda kaldınız?
Nasıl
düşürüyorsunuz enflasyonu? Şöyle düşürüyorsunuz… Enflasyonu,
bir kere, şunun için düşürüyorsunuz: Türkiye'de yerli para üzerinden
yatırım yapan sıcak paranın faiz getirisini güvence altına almak
için düşürüyorsunuz. Bu sizin iradeniz değil. Sizden önceki hükûmetlere
de dayatılan buydu, siz de ona boyun eğdiniz. Sizin yaptığınız şey,
esas itibarıyla bir tek başarınız var, o da boyun eğmek. Bu Hükûmetin
bir tek başarısı var, boyun eğmek. Küresel sistemin ya da küresel
sistemin efendilerinin Türkiye'ye biçtiği çevre ülke rolüne, yani,
sanayisi taşeronlaştırılmış, iş gücü ucuz emek şekline dönüştürülerek
köleleştirilmiş, piyasası pazarlaştırılmış, ekonomisi tamamen
kırılgan hâle getirilmiş, bağımlı, aslında tam bağımsız, egemen bir
devlet olma iddiasında iken, ancak yarı bağımsız, özerk bir devlet olmasına
karar verilmiş bir ülke rolüne razı olmak ve bunun için gönüllü olmaktan
başka yaptığınız hiçbir şey yok. Onun için, tarih karşısında sorumlusunuz.
Türkiye'nin
bir numaralı önceliği, Türkiye'nin en acil önceliği bu Hükûmetten
kurtulmaktır. Çünkü, bu Hükûmet, Türkiye'nin sürüklendiği çevre ülkesi
rolüne gönüllü olarak rıza göstermiştir. Uyguladığı ekonomi politikası,
uyguladığı siyasi politika, dış politikanın tamamı buna dairdir.
Dış
gezilerle iftihar eden bir Başbakan, dış gezilerle iftihar eden bir
Hükûmet. O kadar gezdiniz, ne oldu, itibarımız mı arttı? Dışişleri
Bakanımız burada. İnşallah, lütfedip cevap verirler. Sayın Başkan
da sataşma telakki ederse memnun olurum.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Dışişleri Bakanı yok yalnız.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Öyle mi? Peki, sağlık olsun. Nasıl olsa kendisine
haber gidecektir.
Soruyorum:
Ne oldu, Türkiye'nin dış politikasında, nerede, hangi meselesinde
bir ilerleme sağlandı? Türkiye, Ermeni meselesinde, Ermeni soykırım
iddialarına ilişkin olarak bir adım ileri gidebildi mi? Hükûmetiniz
döneminde, dünyanın her yerinde parlamentolardan soykırım yasaları
geçti. Üstelik en fazla itibar gördüğünüzü söylediğiniz yerlerde.
Hükûmetiniz döneminde Kıbrıs meselesinde bir adım ileri gidebildik
mi? Annan Planı'nı müzakere etmek Türkiye'nin bir imtiyaz alanı idi.
Türkiye'nin kendisine bir koz, bir kart olarak sakladığı bir şeydi.
Müzakere etmediğiniz Annan Planı'nı, oturdunuz, oyladınız, orada
razı olduğunuz durum dahi size verilmedi. Ne oldu, on iki adalar meselesinde
ileri mi gittik? Ne oldu, Avrupa Birliği meselesinde bir adım ileri
mi gittik? Söyleyin.
Türkiye'nin
İslam ülkelerinde itibarı yükseldi mi gerçekten? Arap şeyhlerinin,
kendi halkının parasını çalarak, kendisine dünyada kaçacak delik
arayan Arap şeyhlerinin nezdinde itibarınızın artmış olması, İslam
toplumları, İslam ülkeleri nezdinde itibarınızın arttığı anlamına
gelmez. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Gerçekten İslam toplumları
sizi alkışlıyorlar mı?
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) - Bu beyan yanlış beyan.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Bu beyanın nesini beğenmediğinizi söyleyin,
ben size cevap vereyim.
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) - Bir de onlara sorun bakalım.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyelim.
Sayın
Genel Başkan, siz Genel Kurula hitap edin efendim.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Halkının parasını çalanlara, halkının emeğini
çalanlara, halkının onurunu çalanlara dair söylediğim söz, anladığım
kadarıyla arkadaşımızı rahatsız etti. Hiç rahatsız etmesin. Hiç
rahatsız etmesin. Onlar insanlığın her devrinde ve her yerde onursuzlukla
mahkûm edilmişlerdir. Halkının emeğini
çalanlar, halkının umudunu çalanlar, halkının ekmeğini çalanlar,
ezelî ve ebedî olarak onursuzlukla mahkûm edileceklerdir.
Halkına
yalan söyleyenler, halkından gerçeği kaçıranlar, halkının acısına
seyirci kalanlar, her nasıl gelmiş olursa olsunlar, mutlaka, onursuzluk
damgasını yemiş olarak, haysiyetsizlik damgasını, şerefsizlik
damgasını yemiş olarak gidecekler. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Bundan
gocunması gerekenler sadece, halkının emeğini, halkının ekmeğini,
halkının itibarını çalanlardır.
Şimdi,
burada, enflasyon övgüsünden sonra gelelim özelleştirmelere. Şimdi,
bu özelleştirmelerin hangisi bu ülkede rekabet yarattı? Söyleyin
bana, hangi alanda yaptığınız özelleştirme rekabet yarattı? Ve övüne
övüne anlattığınız yabancı sermaye girişlerinden, gelin burada
deyin ki: "Şu kadarlık kısmı yeni yatırım, istihdam ve bu ülke
için üretim kapasitesi, rekabet kapasitesi yarattı." Var mı
böyle bir şey? Yok. Öyleyse, niçin sizi övmemiz gereksin, bunu bana
söyler misiniz?
Ben
size, sizin dört yılınızın özetini söyleyeyim. Bu Hükûmetin dört yılının
özeti şudur: 3 (Y)'yi 5 (Y) yapmak. 3 (Y) ile mücadele edeceğiz diye
geldiniz, 5 (Y)'ye çıkardınız. (Y)'lerden bir tanesi yoksulluktu. Biraz
önce referans verdiğiniz TÜİK rakamları, Türkiye'de yoksulların
sayısının devri iktidarınızda arttığını söylüyor, 21 milyonun üstüne çıktığını söylüyor;
ben söylemiyorum, TÜİK rakamları söylüyor.
Yolsuzlukla
mücadele edecektiniz, yolsuzlukla mücadele adına gele gele geldiğiniz
nokta, yolsuzlukla mücadele konusunda mücadele eden insanları
partinizden ihraç etmek oldu. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Burada Genel Kurulda göremiyoruz, inşallah buradadır, Fuat Geçen,
Hatay Milletvekili. Kendisini bu kürsüden saygıyla selamlıyorum.
HALİL
ÖZYOLCU (Ağrı) - Transfer yapın.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - "Belgelerini getirin dediniz" adam belgelerini
getirdi.
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) - Getiremedi!.. Sayıştayın kararını biliyor musunuz,
son kararını?
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Sonuçta ne oldu? Devletin resmî kurumu, arkadaşlar,
devletin resmî kurumu, Kamu İhale Kurumu, sizin "yok" dediğinizin
belgelerini önünüze koydu.
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) - Yok öyle bir şey! Sayıştay kararlarını biliyor
musun Genel Başkan, Sayıştayın kararını biliyor musun?
BAŞKAN
- Sayın Poyraz, lütfen!
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) - Hayret bir şey yahu.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Peki, peki.
Şimdi,
dönün Fuat Geçen'den özür dileyin; ama, milletten özür dilemedikçe
ve milletten aldığınızı millete geri vermedikçe, milletin emanetini
edeplice millete geri vermedikçe milletle helalleşmeniz mümkün
değil.
Yasaklarla
mücadele edecektiniz. Herhâlde yasaklardan anladığınız şey, sadece
ve sadece Recep Tayyip Erdoğan'ın yasakları. Bu ülke on yıldır bir
kişinin yasağıyla uğraşıyor. Tabii, bu yasağa katkıda bulunan,
bu tartışmaya, bu makam savaşlarına katkıda bulunan değerli muhalefeti
de burada anmadan geçemeyeceğim. Türkiye'nin başka meselesi yok,
1994 yılından beri, Tayyip Erdoğan aday olacak mı, yasaklanacak mı,
müftü mü olmalı, başkan mı olmalı, seçilmeli mi, şiir mi okudu, alalım,
görevden mi alalım, milletvekili olabilir mi, yasaklayalım mı, yasaklamayalım
mı, başbakan olabilir mi, olamaz mı, cumhurbaşkanı olabilir mi, olamaz
mı?
RECEP
GARİP (Adana) - Sen de konuşuyorsun.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - On yılda, Ayşegül'ün maceraları gibi, yaşamadığı
hiçbir şey kalmadı. O her şey olsun; ama, Türkiye ne oldu, Türkiye'ye
ne oldu?
Buradan
muhalefete, daha doğrusu ana muhalefete sesleneceğim. Başbakan
olan niye cumhurbaşkanı olamasın? Başbakan olurken itiraz etmediniz
de cumhurbaşkanı olurken niye itiraz ediyorsunuz?
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Onaylıyorsunuz yani?
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Hayır, ben onaylamıyorum, ben sadece gerekçenize
katılmıyorum. Ben oy kullanacak olsaydım oy vermezdim. Çünkü, hak
etmiyor, çünkü hak etmiyor. Liyakatiyle hak etmiyor, birikimiyle
hak etmiyor, ülkeye, millete sadakatiyle hak etmiyor. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Hadi oradan!
İRFAN
GÜNDÜZ (İstanbul) - Sen hak ederek mi geldin be!
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Ben kanaatimi böyle söylüyorum.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, lütfen…
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Ben halkına yalan söyleyen birinin cumhurbaşkanı
olmak cesaretini taşıyamayacağını söylüyorum.
İRFAN
GÜNDÜZ (İstanbul) - Kim yalan söylüyor? Olur mu öyle şey?
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Ağzımdan çıkanı bir kez daha tekrar ediyorum.
FATMA
ŞAHİN (Gaziantep) - Ağzınla kulağın arasındaki mesafe çok fazla.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan…
EYÜP
FATSA (Ordu) - AK Partiye katıldığın gün yaptığın konuşmayı unutma
Sayın Mumcu.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Ağzımdan çıkanı bir kez daha tekrar ediyorum arkadaşlar.
VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) - Senin gibi bir adamı bakan yaptı!
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Sabahleyin söylediği yalanı akşam itiraf etmek
zorunda olan birisinin, bu kadar onurlu makamlara talip olma hakkı
yoktur. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Ben böyle düşünüyorum.
EYÜP
FATSA (Ordu) - Sayın Mumcu, AK Partiye katıldığın gün yaptığın konuşmayı
unutma. İki sefer bakan yaptı. (AK Parti sıralarından "o da yalandı,
o da yalandı" sesi)
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Peki… Evet…
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, lütfen… Grup Başkan Vekiliniz laf
atıyor.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Orada…Orada…
EYÜP
FATSA (Ordu) - Lütfen, ağzından çıkanı kulağın duysun!
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, kaç defa uyardım sizi, lütfen!
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Aynen onu söylüyorum ben de. Ben de bunu söylüyorum.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim lütfen.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Bu ülkenin, bu ülkenin, hangi yasağıyla mücadele
ettiğinizi bir söyleyin.
EYÜP
FATSA (Ordu) - Seni hangi millî irade getirdi AK Partiye bakan yaptı?
Hangi millî irade?
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, dilin mi tutuldu!
BAŞKAN
- Sayın Fatsa, lütfen.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Yasaklarla mücadele edecektiniz. Ne oldu?
EYÜP
FATSA (Ordu) - Lütfen!.. Lütfen ağzından çıkanı kulağın duysun!
ERKAN
MUMCU (Devamla) -Yolsuzlukla… Kalmadı değil mi, yasak kalmadı bu ülkede
değil mi?
EYÜP
FATSA (Ordu) - Hangi millî iradeyi temsil ediyorsunuz?
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Bu ülkede yasak kalmadı değil mi? Yasak kalmadı
değil mi bu ülkede? Bu ülkede yasak kalmadı değil mi?
EYÜP
FATSA (Ordu) - Hangi halkı temsil ediyorsunuz?
BAŞKAN
- Sayın Fatsa… Sayın Fatsa, lütfen.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Tebrik ediyorum.
Şimdi,
bu millet size demokrasi tarihinde hiç kimseye vermediği emaneti
verdi. Bu verdiği emanetin kıymetini bilmeden, bu verdiği emanetin
ecrini ona ödemeden, sizin hiçbir şey söyleyecek yüzünüz yok.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) - Bazıları emanete ihanet etti.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Şimdi, siz… Benim söyleyeceğim şey şu…
ÜNAL
KACIR (İstanbul) - İhanet edenlere yazıklar olsun!
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Evet, ihanet edenlere yazıklar olsun! Bin kere yazıklar
olsun! (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
İRFAN
GÜNDÜZ (İstanbul) - Halkın iradesine ihanet edenlere...
ERKAN
MUMCU (Devamla) - İhanet edenlere ve zulmün görünür görünmez ordularıyla
işbirliği yapanlara yazıklar olsun! Milletinin emanetini milletinin
düşmanlarına satanlara yazıklar olsun! (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
MAHMUT
GÖKSU (Adıyaman) - Nankörlere de yazıklar olsun!
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Allah için kurban kesip, küp için kavurma yapanlara
yazıklar olsun! (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Yoksulların
emeğini çalanlara yazıklar olsun. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar) "Allah, Kitap"
denilerek toplanan itimadı eşe dosta, yandaşa servete çevirenlere
yazıklar olsun! (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Hırsızlara
yazıklar olsun! Sahtekârlara yazıklar olsun! Yazıklar olsun! Yalancılara
yazıklar olsun! Babalar gibi satanlara yazıklar olsun! (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar) Sadece kendi çocuklarının babası
olanlara yazıklar olsun! Babalar gibi satmanın hesabını sormayanlara
da yazıklar olsun! (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Bugünden
itibaren, haftada bir, yolsuzluğu, bu kürsüye getirmeyen Erkan Mumcu'ya
da yazıklar olsun! (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Tütün
yolsuzluğunun hesabını sormayan Erkan Mumcu'ya da yazıklar olsun!
Demiryolu
yolsuzluğunun hesabını sormayan Erkan Mumcu'ya da yazıklar olsun!
Devam edeyim mi, ister misiniz daha? (AK Parti sıralarından gürültüler)
Tekel yolsuzluğunun hesabını sormayan Erkan Mumcu'ya da yazıklar
olsun! Belediyelerde görevlendirdiğiniz adamlarla belediye ihalelerini
parti genel merkezinden düzenleyip, İstanbul Belediyesinden gönderdiğiniz
adamlar ve parti genel merkezinde adamlar, gözümün içine bakan adamlarla
ihale işlerini düzenleyen adamlara da yazıklar olsun! Çaldığınız
milletin emeğidir. (AK Parti sıralarından gürültüler) Ne diyorsunuz?
Ne diyorsunuz?
ALİ
YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Hadi oradan! Kendine gel!
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Ne diyorsunuz? Ne diyorsunuz? Sizin, gözümün içine
bakacak cesaretiniz yok! Sizin benimle yüzleşecek cesaretiniz
yok! Sizin benimle yüzleşecek cesaretiniz yok!
ALİ
YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Bomba gibi var!
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Bu kürsüde diyorsunuz ki, "dokunulmazlıkları
kaldıracağız." Sizde nerede o cesaret?
ALİ
YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Var…
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Nerede o cesaret?
AHMET
IŞIK (Konya) - Hadi oradan!
ALİ
YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Var… Cesaretimiz var!
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Sayın Başbakan burada diyor ki: "Ben, dokunulmazlıkları
kaldırmaya söz verdim ama, neye söz verdim? Bütün dokunulmazlıkları
kaldırmaya söz verdim." Elinden tutan mı var? Elinden tutan mı
var? Elinizden tutan mı var? Niye kaldırmıyorsunuz?
HALİL
ÖZYOLCU (Ağrı) - Önce milletten özür dile, ondan sonra konuş!
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Neden korkuyorsunuz? Veremeyecek hesabınız yoksa
neden korkuyorsunuz? Hadi, bütün dokunulmazlıkları kaldıralım.
Memurun da, amirin de, paşanın da, bakanın da, başbakanın da, hadi
kaldıralım, hadi hukuk karşısında hepimiz eşit olalım, hadi!.. Hadi
gösterin cesaretinizi! (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Hadi dürüstlüğünüze olan inancınızı ifade edin, hadi!.. Hadi!..
MUSTAFA
ÜNALDI (Konya) - Ne dürüstlüğü be!
ALİ
YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Senden mi öğreneceğiz dürüstlüğü?
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Benden öğrenmeyin. Millete gösterin, hadi, hadi
gösterin!
VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) - Edepsiz!
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Hani bu ülkede demokrasiyi getirecektiniz? Nerede
Siyasi Partiler Kanunu? Geldiğiniz gün parti tüzük'ünde yaptığınız
değişikliğe bir bakın. (AK Parti sıralarından "Sana ne?"
sesi)
Nasıl
bana ne, nasıl bana ne? Demokrasi babanızın malı mı? Siyasi partiler
babanızın malı mı? Milletin verdiği oylar babanızın malı mı? Çiftlik
mi burası?
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) - Onun için mi terk edip gittin?
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Çiftlik mi burası?
ENVER
YILMAZ (Ordu) - Genel Başkan gibi konuş, ucuz siyaset yapma!
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Benim gönlüm, benim yerim her zaman milletimin yanı.
İkbal ve iktidarı seçenler…(AK Parti sıralarından gürültüler)
Devam
et, devam… Devam et, seninle konuşacağız!
BAŞKAN
- Sayın Mumcu, bir dakikanızı rica edebilir miyim.
Bakın,
o kürsüde, istediğiniz süre içerisinde fikirlerinizi serbestçe
ifade ediyorsunuz. Ancak, karşılıklı konuşma tipi, bir gruba hitap
etmek suretiyle konuşma usulümüzde yok. Siz, Genel Kurula hitap
edin. Bir Genel Başkan olarak da nasıl konuşacağınızı siz biliyorsunuz.
Lütfen, Genel Kurulu germeden konuşmanızı tamamlayın. (Anavatan
Partisi sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, oradan laf atıyorlar!
REYHAN
BALANDI (Afyonkarahisar) - Rahatsız mı oldunuz?
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan, ben biliyorsam
sizin hatırlatmanıza da ihtiyaç duymayacağım anlamına gelir.
BAŞKAN
- Değerli milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyelim.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri, bizi
izleyen sevgili vatandaşlarımız; Türkiye'nin çıkış yolu var. Kölelik,
Türkiye için bir kader değil. Taşeronlaşmış bir sanayi, yatırım ortamını
iyileştirme adı altında, Teşvik Kanunu adı altında köleleştirilmiş
iş gücü, tahrip edilmiş tabiat, hiçbir şeyin hesabının sorulmadığı,
denetlenmediği, sadece ve sadece Çukurova'nın toprağını, güneydoğu
insanının alın terini ve Berden çayının mavisini sömüren bir üretimin,
1 dolara gömlek olarak Batı'nın refahına hizmet etmesi, bizim kaderimiz
değil. Toprağı sömürmek bizim kaderimiz değil. İnsanımızın emeğini
sömürmek bizim kaderimiz değil. Fukaralık bizim kaderimiz değil.
Bize biçilen bu role, bize biçilen bu fukaralık, bize biçilen bu
önüne konulana razı olma ve itaat etme bizim kaderimiz değil. Biz
buna razı değiliz, millet buna razı değil. Millet kendi hayatından
memnun değil, millet ülkenin istikametinden memnun değil; bu ülkenin
çıkış yolunu göstermenizi bekliyor ve bu mümkün. Bu ülke, kendi gücüyle
bunu başarabilir. Bu ülke, kendi imkânlarıyla bunu başarabilir.
Bu ülke, kendi politikalarıyla bunu başarabilir. Bu ülke, kölelik
mektuplarına imza atmaktan vazgeçtiği gün, kendi insanının emeğine,
kendi insanının alın terine, kendi toprağının bereketine ve kendi
ülkesinin rekabet gücüne inandığı gün bunu başarmıştır. Yeter ki
kendinize güvenin. Yeter ki milletinize güvenin. Yeter ki yurdunuza
güvenin. Öyleyse, yırtın, atın bu kölelik mektuplarını, yırtın,
atın bu kölelik düzenini! (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Yırtabiliyorsan, yırt!..
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Bu siyaset, övüne övüne anlattığınız bu siyaset,
faiz, döviz, enflasyon eksenine sıkıştırdığınız bir ekonomi, insansızlaştırdığınız
ekonomi, çıkış yolu değil. Bu siyaset de, bu ekonomi de, bu milletin
ayaklarının altındadır. Çünkü, bu milletin umutlarını çalmaktadır.
Çünkü, bu milletin geleceğini karartmaktadır. Milletin istediği
şey, adaletten başka bir şey değildir. Milletin istediği şey, fırsat
adaletinden başka hiçbir şey değildir. Fırsat adaletini millete
çok görerek varabileceğimiz hiçbir yer yok. Bu ülkenin borcu büyüyor.
Bu ülke, kur riski üzerinde olağanüstü riskler biriktiriyor ve bu
ülke, döngüsel biçimde yaşadığı krizlerini bir kez daha yaşamak
istemiyor. Bu ülke, kendi kaderine kendisi sahip çıkmak istiyor
ve bu ülke, vekillerinden, bu ülke, Meclisinden, bu dirayeti göstermesini
bekliyor. Bu mümkün, bu ülkenin ihtiyaç duyduğu reformları süratle
çıkarmak mümkün. Bu Parlamentoda, on günde on reform mümkün. Bu ülkeyi
on yılda ilk ona taşımak mümkün. Türkiye bunu yapabilir. On günde on
tane reform yapabiliriz. On günde on reformla, bu ülkenin on yılını
açabiliriz. O on yıl, bu ülkeye rekabet gücü kazandıracak, dış politikada
itibar kazandıracak on tane reform olabilir.
Hiç
sormuyor musunuz kendinize, bu Avrupa Birliği, bu IMF, size niye
bir eğitim reformu telkin etmiyor? Hiç sormuyor musunuz kendinize,
niye bu Avrupa Birliği, size kendi demokrasisini şart koşmuyor?
Niye kendi siyasi partiler kanununu size teklif etmiyor? Niye kendi
demokrasisini size teklif etmiyor? Hiç sormuyor musunuz niye kendi
eğitim reformunu size teklif etmiyor, size dayatmıyor? Yani, işçi
ücretlerinden pamuğa verilecek prime kadar her şeyle ilgilenenler,
kaç kişiyi memur alıp almayacağınıza kadar her şeyle ilgilenenler,
hangi vakfın malının verilip verilmeyeceğiyle ilgilenenler, bu
ülkenin demokratik düzeniyle ilgili olarak niye tek satır, tek cümle
söylemiyorlar? Niye bu ülkede siyasi partiler düzeninin bir liderler
sultasına dönüşmüş olmasının, bu ülke için nasıl bir talihsizlik
olduğunu, nasıl bir bahtsızlık olduğunu söylemiyorlar? (Anavatan
Partisi sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Niye bu
ülkenin parlamentoları, bu ülkeye, kendi insanının onuruna yakışır
bir siyaset düzeni kuramıyor? Milletin şerefli vekilleri, genel
başkanların, parti yönetimlerinin üzerinizde kurduğu bu tasalluttan
hoşnut musunuz? (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Milletin
bu tasalluttan hoşnut olduğunu mu düşünüyorsunuz? Nerede bu süreçte
adalet? Nerede bu süreçte milletin katılması? Nerede bu süreçte
milletin iradesi? Listelerde nerede, katılmada nerede?
Yıllarca,
barajın adaletsizlik olduğunu söylediniz. Her gelen barajı savundu.
Bugüne kadar barajı savunan herkes gibi, siz de bu utanca neden ortak
oluyorsunuz?
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Siz farklı mısınız?
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Türkiye'de vatandaşların yüzde 50'sinin şu sıralarda
temsil edilemiyor olması adalet midir? Bu, Türkiye'nin hak ettiği
şey midir?
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Baraj sıkıntınız mı var?
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - ANAP zamanında çıkarıldı...
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Doğrudur, doğrudur...
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Niye düzeltmediniz?
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Anavatan Partisi zamanında çıkarılmadı, daha
önce çıkarıldı ama, doğrudur, Anavatan Partisi de, işte bu yüzden,
işte bu yüzden millet tarafından cezalandırılmıştır ve alması gereken
dersi de almıştır, alması gereken ibreti de almıştır. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
Ama,
siz, başkasının yaptığı kötülüğü, başkasının yaptığı yanlışı -eğer yanlışsa- kendinize hak mı
görüyorsunuz? (AK Parti sıralarından "Demagoji yapma!"
sesi)
Ve
soruyorum: Hani sizin eğitim reformunuz? Burada gelip anlatıyorsunuz:
"Köylere kadar ADSL götürdük." Yalanın da kuyruklusu!
ADSL'in ne olduğunun dahi bilinmediği ne kadar belli! Yani önüne
bir metin koyuyorsunuz, bari ADSL'in ne olduğunu söyleyin. Telefon
kablosunun olduğu her yerde potansiyel olarak ADSL var. Onu, Özal,
yıllar önce götürmüştü Türkiye'nin en ücra köşesine kadar. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar) Gelip, burada, kasıla kasıla ne
anlatıyorsunuz?
Sizin
bir tek marifetiniz var, babalar gibi satmak! Ve kendi çocuklarınızı
düşünerek satmak! Kendi yandaşlarınızı düşünerek satmak!
VAHİT
KİRİŞCİ (Adana) - Başka cümleler bul!
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Bunların belgesi var. Belgesini istiyordunuz.
Türkiye
Büyük Millet Meclisinin şerefli vekilleri, gerçekten bu belgelerle
yüzleşmek istiyor musunuz? Gerçekten bu belgelerle yüzleşmek istiyor
musunuz? YİMPAŞ mağdurlarına "sahtekâr" diyen bir Başbakana
"sensin" dediğim için ceza almışım, tazminat cezası.
Şimdi,
ben soruyorum buradan Sayın Başbakana. "Benimle ne alakası
var?" dediği için soruyorum: 94 kampanyanızı kim yaptı? 94 kampanyanızı
yapan şirkete belediyeden ne verdiniz? 94 kampanyasını yapan şirketten
belediyeden verdiğiniz billboard ihalesi, ihalesiz billboard
işi, sonra sahte evrakla başka bir şirketin üstüne geçti mi, geçmedi
mi? Daha sonra, 2002 kampanyasında seçiminizi yapan…
İRFAN
GÜNDÜZ (İstanbul) - Mahkemede beyan edersiniz mahkemede!
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Tabii tabii. Mahkemeye değil mi? Mahkemeye götüreyim
değil mi? Dokunulmazlığınızı kaldırın, bakın bakalım mahkemeye
gidiyor muyuz, gitmiyor muyuz?
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Bu partiye niye geldin o zaman?
AHMET
IŞIK (Konya) - AK Partiye niye girdin o zaman?
BAŞKAN
- Arkadaşlar, müdahale etmeyelim lütfen.
AHMET
IŞIK (Konya) - Niye sorgulamadın o zaman?
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Millete sadakat yemini edenlerin, millete sadakat
sözünde durmalarını beklemek benim hakkım.
BAŞKAN
- Sayın Genel Başkan, siz Genel Kurula hitap edin lütfen!
ÜNAL
KACIR (İstanbul) - Cevap ver, cevap ver. Dediklerimizi kulağın duymuyor
galiba.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin şerefli
vekilleri, size söyleyeceğim önemli şeyler var. Bu IMF'ye niyet mektubunda
diyorsunuz ki, ilaç işinde kısıtlamaya gideceğiz.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) - Kulağın duymuyor mu?.. Kulağın duymuyor mu?
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Sayın Başkan, size sesleniyor galiba arkadaş.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) - Sayın Mumcu, size sesleniyorum.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, bakın, şikâyet ettiğimiz…
ÜNAL
KACIR (İstanbul) - Bunları biliyordun da niye geldin bu partiye?
BAŞKAN
- Sayın Kacır, lütfen oturur musunuz yerinize.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) - 94'ten bahsediyorsun. Bu partiye niye geldin, Tayip
Erdoğan'ın yanına niye geldin öyleyse? Cevap ver! Niye bakan oldun?
BAŞKAN
- Lütfen, yerinize oturun.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - İnsanlar iki yüzlülüklerini ilk görüşte göstermiyorlar.
Ben de, millet kadar saf, millet kadar iyi niyetli olarak inandım.
(ANAP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Hadi be!.. Hadi oradan!..
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Evet, evet… Arkadaşlar, benimle değil, vicdanınızla
konuşun. Benimle değil, vicdanınızla konuşun.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) - O zaman sen de git vicdanınla konuş.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Benimle değil, vicdanınızla konuşun.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen…
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Benimle değil, vicdanınızla konuşun.
BAŞKAN
- Sayın Mumcu, siz lütfen, Genel Kurula hitap edin.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - İki yıl içinde bu ülkenin ilaç harcamaları, sosyal
güvenlik sisteminin ilaç harcamaları 3 kat artmış. SSK'nın ilaç harcamaları
3 kat artmış. Aşağı yukarı 2,8 milyar dolar yıllık ilave maliyet. Ne
oldu, bu ülkeye sağlık mı geldi? Yoksa birden bire sağlık mı fışkırıyor
her yerde? Yoksa acaba, bizim bilmediğimiz başka ilişkiler dolayısıyla
mı bu iş oldu?
NİHAT
ERİ (Mardin) - Yeşil kartlılar ilaç alamıyordu, şimdi alıyor.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Şimdi, söylenecek çok söz var da dinleyecek vicdan
lazım. Dinleyecek vicdan lazım… (AK Parti sıralarından "Onu da
kendinize söyleyin." sesi) Onun için, ben, millete, bu ülkenin
içine düştüğü karamsarlıktan çıkaracak yolu söylemek istiyorum.
Bu Hükûmetten kurtulmak.
HALİL
AYDOĞAN (Afyon) - İnandırıcılığınızı kaybettiniz.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Bu ülkenin bir numaralı önceliği, köleliğe razı
olmuş, çevre ülke rolüne razı olmuş ve kendi meşruiyetini milletinin
rızasında değil, Türkiye'ye bu kefeni biçenlerin onayında arayan
bu Hükûmetten kurtulmaktır.
RECEP
ÖZEL (Isparta) - Aynı Perinçek gibi konuştun.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Evet. Hak söz kimin ağzında olursa olsun, ona yakışır.
Tekrar
tekrar söylüyorum: Bu ülkeye biçilen çevre ülke rolüne rıza göstermek
ve onun taşeronu olmaktan başka hiçbir önemi olmayan bu Hükûmetten
kurtulmak, tam bağımsız bir Türkiye için önceliğimizdir. Bunu yüreğinde
hissedenler olur, hissetmeyenler olur. Ben, bunu ciğerlerime kadar
hissediyorum.
Cumhuriyeti
bir laiklik sorunu olarak görmezden önce, elbette, cumhuriyetin
vazgeçilmez niteliklerinden birisi laikliktir, ama, Türkiye'yi
bir laiklik-dindarlık kamplaşmasının içine sürüklemenin dışında,
Türkiye'yi bir bütün, Türkiye'yi savunulması gereken bir bütün olarak
gören anlayışın cumhuriyete dair keşfetmesi gereken ilk şey, cumhuriyetin
iki temel hedefidir: Bunlardan bir tanesi tam bağımsızlık, bir diğeri
millî egemenlik. Cumhuriyetin seksen küsur yılını geride bıraktıktan
sonra, cumhuriyetin bu ideallerini gerçekleştirmek noktasında,
bugün geldiğimiz durumun bir zaaf durumu olduğunu, ne yazık ki,
itiraf etmek durumundayız. Ne yazık ki, bu ülke, tam bağımsız bir devlet,
tam bağımsız bir ülke olma imkânını günden güne kaybetmekte, gerek
ekonomisi üzerinden gerek meşruiyetini, siyasi meşruiyetini dışarıda
arayan iktidarlar yüzünden, millette değil, dışarıda arayan iktidarlar
yüzünden, bir yarı bağımsız özerk devlet statüsüne sürüklenme tehlikesiyle
karşı karşıyadır. Diğer yandan bu ülke, yozlaştırılmış bir siyaset
düzeni içerisinde, ne yazık ki, millî egemenlikten tamamen uzaklaşmış,
sadece ve sadece yönetici mekanizmaları üzerinde baskı kurabilen
güçlerin egemenliğinde bir ülke olmaya doğru sürüklenmiştir.
Bu
ülkeyi buradan çıkaracak irade milletin elinde vardır. Bugün,
"Alternatif yok" diyenler, millete çaresizlik telkin etmektedirler.
Demokrasinin kendisi çaredir. Milletin iradesinin kendisi çaredir.
Milletin iradesinin kendisinin çare olduğunu bilmek için tarihimize
bakmak yeterlidir. İstiklal Harbi, milletin iradesinin kendisinin
bir çare ve çıkış yolu olduğunun dersleriyle doludur. Bu cumhuriyeti
savaşarak kuran, bu ülkeye bağımsızlığını kan vererek kazanan bu
ulusun, bugün, meşruiyetini dışarıda arayanlar karşısında hiçbir
şekilde bir alternatifsizlik, çaresizlik, kimsesizlik duygusuna
kapılmadan, kendisini iradenin merkezi, gücün merkezi, meşruiyetin
merkezi olarak görerek ve demokrasiye inanarak bir karar vermesi
gerekiyor. O karar, bu Hükûmetten kurtulma iradesinde birleşme kararıdır.
Bunun için milletimiz adına yapmamız gereken her şeyi yapmaya biz
hazırız. Milletin tarihsel olarak hak ettiği tam bağımsızlık ve
millî egemenlik ülküsüne sahip çıkabilmesi için yapılması gereken
her türlü fedakârlığın yapılmasında biz ve bizim gibi pek çok memleket
evladı, bir saniye bile tereddüt göstermeyecektir. Ama, bir zümre,
bir güruh vardır ki, onlar daima ikbalin, onlar daima kendilerini
sürekli şüphe duydukları meşruiyet problemleri yüzünden tamamlayanların
yanında yer alacaklardır.
Bir
arkadaşım, bana, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, Türkiye'nin şehirlerinden
birinden geçerken, treni oradan geçerken, vagonunun perdelerini
kapattığını anlatmıştı. Doğru mudur değil midir bilmiyorum. Ben
de neden diye… O şehri görmemek için vagonun perdelerini kapatırmış
Atatürk. Bunu kendim okumadım, ama, beni çok etkileyen bir hikâyedir.
Nedeni şuymuş: Kuvayımilliye'nin örgütlenmeye başladığı yıllarda
Gazi Mustafa Kemal -o zamanki adıyla Mustafa Kemal Paşa- haber göndermiş
o kentin eşrafına, esnafına, millî mücadeleye destek vermeleri,
asker sağlamaları, silah temin etmeleri konusunda. Aldığı cevap
şu: "Biz burada işgal kuvvetleriyle ilişkileri yeni yeni düzelttik.
Şimdi, ticaretimize filan müsaade ediyorlar, eskisi kadar bize
zulmetmiyorlar…"
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) - Türkiye'de böyle bir şehir yok. Türkiye'de böyle
bir şehir yok.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - İnşallah yoktur, inşallah.
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) - Hayır yok.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - İnşallah, inşallah.
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) - Türkiye'de böyle bir şehir yoktur.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - İnşallah, inşallah.
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) - Uyduruyorsun.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - İnşallah.
Ben,
ama, müsaade edin sözlerimi tamamlayayım.
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Açıkla, o vilayeti açıkla.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Ben bilmiyorum.
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Niye konuşuyorsun o zaman?
BAŞKAN
- Arkadaşlar, müdahale etmeyelim.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Sözlerimin sonuna geleyim.
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) - Mustafa Kemal'i bari alet etme ya!
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Mustafa Kemal'in ne hissettiğini bugün hissedebilir
miyiz bilmiyorum, ama, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi'nde de söylediği
gibi, kendi emellerini müstevlilerin emelleriyle tevhid edecek,
birleştirecek, bir güruh ve zümre her zaman olacaktır. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar) Ne yazık ki, olacaktır ve maalesef, vardır
ve maalesef, vardır.
Şimdi,
burada bir Meclisin, bir Genel Kurulun sıralarında oturmuş Türkiye'nin
geleceğine ilişkin kaygılardan ya da umutlardan söz ederken Meclisi
Mebusan tecrübesini bir kez daha hatırlamak lazımdır arkadaşlar.
Meclisi Mebusanın sıralarında oturan insanlar için Atatürk ve arkadaşları
birer asiydiler. Meclisi Mebusanın sıralarında oturan vekiller
için, Meclisi Mebusanın ve payitahtın imzaladığı anlaşmalar Türkiye'ye
istikrar getiriyordu. Nasıl olsa şöyle veya böyle bir mütareke
sağlanmıştı, ortalık durulmaktaydı, iş karıştırmanın âlemi yoktu;
isyan çıkarmanın, huzursuzluk yapmanın, ortalığı bozguna vermenin
âlemi yoktu, ama birileri öyle düşünmediler…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Konuşmanızı toparlar mısınız efendim.
Buyurun.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Teşekkür ediyorum Başkanım.
…birileri,
Türkiye'ye biçilen rolün Türkiye'nin kaderi olmadığını, Türkiye'nin
kendi geleceğini kendi iradesiyle biçimlendirebilecek kadar
güçlü bir ülke olduğunu, bunu yapabilecek kadar, bunu yapmaya yetecek
kadar soylu ve köklü bir kültüre, bir bağımsızlık idealine sahip olduğunu;
kendi emeğiyle, kendi kaynaklarıyla, kendi insanıyla, kendi insanca
medeniyetini kurabilecek bir ülke olduğunu düşündüler ve bir
millî mücadele verdiler. Bu millî mücadele, bugün Türkiye'nin sürüklendiği
yerde, Türkiye'nin sürüklenmekte olduğu istikamette bize pek çok
ibretlerle doludur. Ben, bu ibretlerin bugün bizim için rehber değeri
taşıdığına inanıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Gelin, bunları bir kez daha şöyle iliklerimize kadar hissedecek şekilde
düşünelim, idrak edelim. Bu ülkenin sürüklendiği yer, bu milletin
selametine bir yer olarak gözükmüyor. Bu ülkenin sürüklendiği yer
bir borç bataklığıdır. Bu ülkenin sürüklendiği yer, ekonomisinin
taşeronlaştırılması, pazarlaştırılması, insanının ucuz iş gücü
rekabetine mahkûm edilmiş bir biçimde köleleştirilmesidir, toprağının
sömürülmesidir, tabiatının kirletilmesidir, çevresinin tahrip
edilmesidir. Bu rol, Türkiye'nin razı olabileceği bir rol değildir.
Gelin buna itiraz edelim. Gelin, bu itirazı, kendi aklımız, kendi
imanımız, kendi ufkumuz, kendi ideallerimiz, kendi gök kubbemiz altında
kendi bağımsız ideallerimizle kendi insanımız için yepyeni bir hayat
kurma ideali, yepyeni hayatlar kazandırma ideali olarak ortaya koyalım,
çalışalım.
Gelin,
kendimiz için istediğimizi herkes için isteyelim. Gelin, kendi çocuklarımızın
sahip olduklarından daha fazlasını bu milletin çocuklarına vermek
için bir mücadele verelim. Gelin, faiz yoluyla, gelin, özelleştirme
yoluyla, gelin, kâr transferleri yoluyla, gelin, yolsuzluk yoluyla,
kaçak yoluyla bu milletin lokmasından, bu milletin kursağından çalınanları
bu milletin çocuklarına geri verelim. Gelin, millete hak ettiği
sadakati, gelin, millete hak ettiği liyakati gösterelim. Gelin,
milletin Meclisi, gelin, milletin vekilleri olalım.
Ben,
Hükûmetin ortaya koyduğu tavırla, özellikle, ortaya koyduğu bu mektubun
içeriğiyle, razı olduğu rolle, milletin ideallerine uygun bir yolculuğa
bizi götürdüğü kanısında değilim. Onun için, milletimle beraber,
sürüklendiğimiz yere gitmeme, milletin kendi istikameti doğrultusunda
ilerleme adına mücadelemi arkadaşlarımla beraber ve milletimle
beraber sürdüreceğim. Korkarım, ülkenin tarihinde iktidarınızın
dönemi ne yazık ki karanlık ve saygıyla anılmayan bir dönem olarak
kalacaktır. İnşallah kalan bir yılı bir telafi yılı olur, inşallah
bu ülkeyi milletin arzusu istikametinde yönetecek bir iradeyi
gösterecek bir dirayeti bu Hükûmet gösterir.
Sözlerimin
sonunda, her ne kadar kifayetsiz de olsa, 2007 bütçesinin hayırlı,
uğurlu olmasını diliyorum.
Bu
bütçenin bir seçim bütçesi olduğu, alanın razı, verenin razı olduğu
bellidir. 2005 yılında 3 milyar açıkla kapatılan bir bütçenin, 2006
yılında 3 milyar civarında açıkla kapatılan bir bütçenin 2007 yılında
17 milyar civarında -16,7 milyar- bir açıkla kapatılmasının şimdiden
hedeflenmesi ve buna IMF'nin ses çıkarmaması, tıpkı Avrupa Birliğiyle
müzakerelerde alınan seçim molası gibi, Türkiye'nin bir komployla
karşı karşıya olduğunun en açık delilleridir. Türkiye bir komployla
karşı karşıyadır ama, Hükûmetin, Türkiye'nin sürüklendiği yeri görecek
dirayeti ve cesareti ne yazık ki yoktur.
Ama
ben yine de milletin iradesinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yansımasını diliyorum, yine de milletin istikametinin gerçekleşmesini
diliyorum, yine de bu bütçenin hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Mumcu.
ALİ
YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Sayın Başkan, talebimiz yerine geliyor
mu?
BAŞKAN
- Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Genel Başkan Antalya
Milletvekili Sayın Deniz Baykal. (CHP sıralarından ayakta alkışlar)
Buyurun
efendim.
Sayın
Baykal, süreniz bir saat.
CHP
GRUBU ADINA DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
2006 yılı bütçe tasarısıyla ilgili görüşmelerin sonuna gelmiş bulunuyoruz.
Bütçe,
Genel Kurulumuzda, kısa bir süre içinde de olsa, milletvekillerimiz
tarafından ele alınıp tartışılmıştır. Bu tartışmaların, artık,
standart bir nitelik kazanmaya başladığını görüyorum. Hâlbuki,
ekonomimizin içinde bulunduğu durum, Türkiye'nin çok ciddi bir ekonomi
politikası tartışmasına ihtiyaç gösteriyor. Bütçe görüşmelerimizin,
bu açıdan bir fırsat olarak değerlendirilmesini çok isterdim. Maalesef,
Hükûmet ve iktidar sözcüleri, olayı, daha çok siyasal amaçlı, propagandaya
yönelik günlük söylemle geçiştirme anlayışı içinde bir müzakereyi
tercih etmişlerdir ve maalesef, çok ciddi bir ekonomi politikası
irdelemesi yapılamamıştır. Hâlbuki, Türkiye'nin, böyle bir politika
tartışmasına, Parlamento düzeyinde ciddi ihtiyacı var. Çünkü,
çok ciddi, kaygı verici işaretler, gelişmeler ortaya çıkmaya başlamıştır.
Bunları, kamuoyumuzun dikkatine, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
biz sunmaya çalıştık. Bütçe görüşmelerini, arkadaşlarımız, ben,
hem Komisyonda hem Genel Kurulda bu çerçeve içinde değerlendirdik.
Ama, bunun, iktidar tarafından geçiştirilmek istendiğini üzüntüyle
görüyorum.
Değerli
arkadaşlarım, o nedenle, işin temelini, bir kez daha, kamuoyumuzun,
Türkiye Büyük Millet Meclisimizin dikkatine sunmayı görev biliyorum.
Bir süre sonra, bu konuları, geriye yönelik olarak, geriye dönük
olarak konuşma durumunda olacağız.
Önce,
nerede durduğumuzu bir anlayalım. Değerli arkadaşlarım, Türkiye,
2001 krizi sonrasında bir program uygulamaya yönelmiştir ve bu programın
uygulanmasının, şimdi, altıncı yılını tamamlamış bulunuyoruz,
bu bütçeyle yedinci yıla gireceğiz.
Bu
dönemin bir bölümü, bundan önceki iktidar döneminde geçmiştir; yedi
yıllık dönemin üç yılı AKP öncesi dönemde geçmiştir, dört yılı AKP
döneminde geçmiştir. Şimdi, AKP'nin beşinci yılına girmiş bulunuyoruz.
Bu
dönemde izlenen program, AKP'nin yaptığı program değildir. AKP, devraldığı
programı uygulamaktadır. IMF bir program yapmıştır, bu programın
ilk üç yılı, bundan önceki parlamento ve bundan önceki hükûmet döneminde
uygulanmıştır, son dört yılı da AKP tarafından uygulanmaktadır.
Program aynıdır, çerçeve aynıdır, o program işlemektedir; hatasıyla
sevabıyla, yürürlükte olan program o programdır.
Bu
program, bundan önceki iktidar döneminde, 2001 krizinden sonra,
2002 yılında önemli sonuçlar vermeye başlamıştır. 2002 yılında yüzde
68,5 olan tüketici fiyatları, 2001 yılı sonunda 68,5 iken 2002 yılı
sonunda yüzde 30'un altına, yüzde 29,7'ye inmiştir. Yani, program,
bir yıl içinde, 2001-2002 yılları arasında 68,5'den enflasyonu, 29,7'ye
indirmiştir. Kim indirmiştir? Bundan önceki parlamento. Hangi
hükûmet indirmiştir? Bu Hükûmet değil, bundan önceki hükûmet.
Yani,
o programın özünde, enflasyonu indirmeye yönelik mekanizmalar
vardır, o mekanizmalar işletilmiştir. O programın, şimdi, AKP İktidarı
dönemindeki dördüncü uygulama yılının sonundayız. Yüzde 29,7'yle
devralınan enflasyon, dördüncü yılın sonunda, şimdi, yüzde 10'a gelmiştir.
Bir yılda, 68,5'ten 29,7'ye inmiştir; dört yılda, 29,7'den yüzde 10'a inmiştir
ve ilk kez, değerli arkadaşlarım, ilk kez, bu yıl, enflasyon yeniden
yükselmeye başlamıştır. Enflasyon, ilk kez, bu yıl, yeniden, bir önceki
yılın üzerine çıkmaya başlamıştır. Bu, görmezlikten gelinecek bir
olay değildir, bir konjonktürel olay diye geçiştirilecek bir durumu
da yoktur. Mayıs ayında yaşanan olay da Türkiye ekonomisinin yapısıyla
doğrudan ilgili bir olaydır ve öyle anlaşılıyor ki, Türkiye ekonomisinde,
artık, yeni bir aşamaya gelinmiştir. Eski programla gidilebilecek
yere gelinmiştir. Şimdi, yeni bir programa ihtiyaç var, yeni bir anlayışa
ihtiyaç var, yeni bir yaklaşıma ihtiyaç var. İzlenmekte olan program,
birtakım sinyaller vermeye başlamıştır, uyarı sinyalleri vermeye
başlamıştır, gidişat iyi değil demeye başlamıştır. Enflasyonun
düşmekten yükselmeye yönelmesi, bu sinyallerden sadece bir tanesidir.
Yani,
enflasyondaki bu değişime, tekrar, bir dikkatinizi çekmek isterim.
2005 yılında üretici fiyatları enflasyonu 2,66 idi; şimdi, bu yıl
11,67 olmuştur. 9 puan, üretici fiyatları enflasyonu, 2006'da,
2005'e göre artmıştır. Tüketici fiyatlarıyla enflasyon, bu yıl 9,86
olmuştur, geçen yıl 7,61'di. 2 puan da tüketici fiyatları enflasyonu
bu yıl artmıştır. Neye rağmen artmıştır? Türkiye, enflasyonu indirmek
için bütün imkânlarını seferber ettiği hâlde, yüzde 6,5 faiz dışı fazla
verme politikasını bu yıl da sürdürdüğü hâlde, üretici fiyatlarını
baskı altına aldığı hâlde, işçi ücretlerini düşürdüğü hâlde, memur
maaşlarını düşürdüğü hâlde, emekli maaşlarını düşürdüğü hâlde,
yatırımları kıstığı hâlde, sadece enflasyona endeksli bir politikayı,
Türkiye, kararlılıkla ve fedakârlıkla uyguladığı hâlde, bu defa,
ilk kez, son altı yıldan beri ilk kez, bu yıl, enflasyon düşmemiştir,
yükselmeye başlamıştır. Bu, üzerinde durulması gereken çok temel
bir noktadır ve tek sinyal de bu değildir.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye'de ekonomi, bir istikrar programı uygulamış
olmasına rağmen, çok ciddi ölçüde açık veren bir ekonomidir. Yani,
bütçe, açık verilmemesi için her türlü tedbir alınarak ve bütün harcamalar
baskı altında tutularak yönetildiği hâlde, Türkiye ekonomisi,
çok ciddi açık veren bir ekonomi olmuştur; dış dünyayla ilişkilerimiz,
bu açığı, çarpıcı bir biçimde ortaya koymuştur. Türkiye'de, dış ticaret
açığı kaygı verici bir düzeye çıkmıştır ve büyümedeki değişime
rağmen dış ticaret açığı azalmamakta, artışını sürdürmektedir.
AKP İktidarı iş başına geldiği zaman Türkiye'deki dış ticaret açığı
14,5 milyar dolardı, 2002 yılında, şimdi 52,5 milyar dolar olmuştur
dış ticaret açığı ve buna bağlı olarak da Türkiye'de, cari açık, 2002
yılında, iktidar iş başına geldiği zaman 1,5 milyar dolardı, bugün
34 milyar dolar düzeyine cari açık gelmiş bulunmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, bu, Türkiye'de, hepimizi düşündürmesi gereken kaygı
verici bir sürecin işlemeye başladığını, bize, çok açık bir biçimde
göstermektedir.
Türkiye'de,
geride bıraktığımız dönemde ekonomiye baktığımız zaman, sadece
enflasyon oranında değil, ama, dış ticaret açığında, cari açıkta ve
büyümede kaygı verici bir gelişmeyi görüyoruz. Artık, büyümenin
de, on dokuzuncu çeyrek dönemde devam eden büyümenin de, artık, umutsuz
sinyaller vermeye başladığını ve 2006 yılının üçüncü çeyreğinde,
büyümenin, yüzde 3 düzeyine düşmüş olduğunu görüyoruz. Bu, Türkiye'de,
kaygı verici bir sürecin işlemeye başladığını gösteriyor; bu,
Türkiye'de, ekonominin, açık veren ve borçlanan bir ekonomi hâline
dönüştüğünü bize gösteriyor.
Sayın
Başbakan ve Maliye Bakanı, bu borçlanma konusunda, zihinleri karıştırma
çabasını kararlı bir şekilde sürdürüyorlar, ama, gerçekler çok
açıktır. Türkiye ekonomisinin, özel sektörün dış borçları, kamu sektörünün
iç ve dış borçları birlikte düşünüldüğü zaman, bugün geldiğimiz
noktadaki toplam yükümlülüğü 370 milyar dolardır. Türkiye'nin gayrisafi
millî hasılası, en son rakamlara göre 390 milyar dolardır, ama, ekonominin
iç ve dış yükümlülüğü 370 milyar dolardır.
Bir
kriz döneminden altı yıl sonra, ekonominin neredeyse yüzde 90'ına,
gayrisafi millî hasılanın yüzde 90'ına yönelik bir borç tablosu, hiçbir
şekilde, kabul edilebilir, tahammül edilebilir sayılamaz. Bu gayrisafi
millî hasıla içinde borç oranı hesaplanırken, sadece kamunun, sadece
net iç borçlarıyla yapılacak bir hesaplamanın gerçeği bize göstermediğini
dikkatinize sunmak istiyorum.
Bu
tablo neye yol açmıştır? Bu tablo, ekonomide, faizlerin yüksek bir
düzeyde devam etmesine yol açmıştır. Faizler, yüzde 22,5 düzeyindedir.
Türkiye'de reel faizler, yüzde 13,5 düzeyindedir. 2007 yılında enflasyonu
yüzde 4'e indirmeyi amaçlıyoruz, yüzde 4 enflasyonu öngören bir
programın uygulanması sırasında, reel faizler, yüzde 13-13,5 olarak
ortaya çıkıyor. Bu, bir şeyin işaretidir: Güvensizliğin işaretidir,
güvensizliğin…
Bakınız,
Merkez Bankası, son günlerde, birbiri üstüne alarmlar çekiyor, uyarılar
yapıyor. Bu uyarılar, iki noktada ortaya çıkıyor: Bir, ekonominin
giderek daha fazla dış borca dayanıyor olmasından Merkez Bankası
telaşlıdır ve ilgilileri uyarma ihtiyacını hissetmiştir.
"Eğer, döviz kazancınız yoksa, dövizle borçlanmayın." diyor.
Bu demektir ki, Türkiye'de, bugünkü kur düzeyi gelecek açısından güvenilir
değildir. Bu kur düzeyinin devam edeceğini kabul ederek ekonomiyi
işletmeye yönelmek, büyük riskleri göze almak demektir. Bu, ciddi
bir uyarı olarak ortaya konmuştur. Bu uyarı, özel sektöre de yapılmıştır,
kişilere de yapılmıştır, devlete de yapılmıştır. Gerçekten de, Türkiye'de,
çok ciddi bir kur riski tablosu ortaya çıkmaya başlamıştır.
Yine,
Merkez Barkası, son zamanlarda, ekonominin, dolarizasyon denilen,
giderek dolara dayalı bir hâle dönüşüyor olmasından ciddi bir kaygı
içine girmiştir ve bu konuda da uyarılarını gündeme getirmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, ekonominin ciddi kriterlerine bakıyorsanız,
o kriterleri size söylüyorum: Dış ticaret açığı, cari açık, ihracatın
ithalatı karşılama oranı, yüzde 6,5 faiz dışı fazla uygulanmasına
rağmen -ki, dünyada, Türkiye gibi altı yıl üst üste yüzde 6,5 faiz dışı
fazla uygulamasını gerçekleştirmiş bir başka ülke yoktur- dış borçların,
iç borçların toplamının azalmaması, borçların artmaya devam etmesi
ve Türkiye'de, ihracatın ithalatı karşılama oranının giderek düşmeye
başlaması. Yüzde 69,9'du 2002 yılında, şimdi, geldiğimiz noktada,
ihracatımız, ancak yüzde 60,4'ünü ithalatın karşılıyor. Bu da, haziran
ayı itibarıyla ortaya çıkan tablodur. Yıl sonunda ne olacağını,
hep birlikte göreceğiz.
Değerli
arkadaşlarım, bu, kabul edilebilir, sürdürülebilir bir tablo değildir.
Türkiye böyle kurtulamaz, ekonomimiz böyle kurtulamaz; Türkiye,
böyle, sürdürülebilir bir kalkınmayı gerçekleştiremez, böyle, istihdam
sorununu, işsizlik sorununu çözemez, böyle, refah sorununu çözemez.
Bu,
Türk ekonomisinin, giderek daha dışa bağımlı, dışarıdan yönlendiren,
dışarıdaki dalgalanmalardan etkilenen, kaynaklarını kendi kalkınması,
büyümesi için değil, dış ülkelerin, dış ekonomilerin çıkarları
doğrultusunda kullandırmaya mecbur kalan bir ilişkiler düzeni içine
Türkiye'nin girmesi demektir ve böyle bir ilişkiler düzeni içine,
maalesef, girilmiştir.
Bugün,
Türkiye'nin borçları artmıştır. Türkiye'de sıcak para olağan üstü
yükselmiştir, 55 milyar dolara yükselmiş bir sıcak para tablosu vardır.
Türkiye'nin elindeki varlıklar satılmıştır, el değiştirmiştir, mülkiyet
değiştirmiştir. "Türkiye'ye yabancı sermaye giriyor." diye,
Sayın Maliye Bakanı, Başbakan, bundan övünç payı çıkarmaktadır.
Ama, bu, kaygı verici olması gereken, düşündürücü olması gereken
bir durumu ortaya koyuyor. Türkiye'nin varlıkları, büyük ekonomik
kuruluşları, satılıyor, devrediliyor, el değiştiriliyor, Türkiye'nin
pazarı paylaşılıyor. Bu, Türkiye halkının, Türkiye ekonomisinin
güçlenmesine, üretimini arttırmasına, yatırımının gelişmesine,
istihdamının çoğalmasına yardımcı olmuyor. Var olan kuruluşlar
el değiştiriyor, bankalar el değiştiriyor, sanayi kuruluşları
el değiştiriyor, Türkiye'de, marketler, yabancı yatırım alanında
hızlı bir gelişme sergiliyor; ekonomi, sanayi, tarım, üretim, işsizlik
ve ithalatı karşılamaya yönelik gerçek ihracat, ne yazık ki, gereken,
özlediğimiz şekilde bir ilerleme göstermiyor.
Türkiye
ekonomisi, daha teslim olmuş bir ekonomi hâline geliyor. Kendi ayakları
üzerinde duramayan bir ekonomi hâline, her geçen gün, daha büyük ölçüde,
evet, dönüşüyor. Bunun sonucu, tabii, Türkiye'de sosyal sorunların
çok daha yüksek düzeye çıkmasıdır.
Bu
çerçevede, hemen, şu şeye de dikkatinizi çekeyim: Başbakan,
"180 milyar dolar aldığımız millî gelirin, üzerine, dört yılda
210 milyar dolar koyduk." diyor. Bu hesaplama, sanal bir hesaplamadır,
gerçekçi bir hesaplama değildir. Türkiye'nin millî gelirinin zaman
içindeki değişmesini, birbiriyle, yıllar itibarıyla birbiriyle
mukayese edebilmek istiyorsak, yapmamız gereken şey, hesaplamayı,
döviz kurundaki değişikliklerden yararlanarak yapmak değil, sabit
fiyatlar üzerinden bunu yapmaktır. Bunu yaptığımız zaman -ki, bu yapılmıştır-
Resmî Gazete'de yayınlanan Dokuzuncu Kalkınma Planı'nın 2007 programına
göre sabit fiyatlarla, yani 1998 yılı fiyatlarıyla, Türkiye'deki
gayrisafi yurt içi hasıla artışları, 2006'da, 1998'e göre, sekiz yılda,
sadece yüzde 19,7 artmıştır. Öyle "Yüzde 100" falan "seksen
yıllık cumhuriyet tarihinde olmayanı gerçekleştirdik…" Bunlar
ciddi işlerdir. Sabit fiyatlarla bu mukayeseyi yapmak mecburiyeti
vardır. "Cumhuriyet döneminin tümünden daha fazla kalkınmayı
dört yılda gerçekleştirdik" deme arzusunu saygıyla karşılıyorum;
ama, bunu söyleme imkânı yoktur. Çünkü, sabit fiyatlarla bu hesabı
yapmak zorunluluğu vardır. Bunu yaptığımız zaman da dört yıl öncesindeki
gelirin, sadece yüzde 20'sinin arttığı görülmektedir. Bu artış, yeterli
ve tatmin edici bir artış sayılabilir de ama, bilmeliyiz ki, yükselen
piyasalar diye bilinen o 27 tane ülke -içlerinde Hindistan'ı,
Çin'i de var- arasında, bu hız, bizi, ilk beşin içine de sokmamıştır.
Yani, Çin yüzde 10'la, Hindistan yüzde 8'le, diğer ülkeler bundan daha
yüksek rakamlarla kalkınmalarını gerçekleştirmektedirler. Eğer,
cumhuriyet tarihiyle bir mukayese yapmak istiyorsa Sayın Başbakan,
ona ben yardımcı olayım. Bütün cumhuriyet tarihinde, Türkiye'nin,
2002 yılında, AKP iş başına geldiği zaman, kendisine teslim edilen
toplam, kamunun iç, dış ve özel sektörün dış borç miktarı 220 milyar dolardı,
Sayın Başbakan, dört yılda, buna 150 milyar dolar eklemiştir. Yani,
üçte 2'si kadar, seksen yılın üçte 2'si kadar borcu, yükümlülüğü
dört yılda Sayın Başbakan yapmıştır. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye'de, bu izlenen politikanın yol açtığı sonuçlara
bir kez daha dikkatinizi çekmek isterim. Bu, tabii, Türkiye'de, bir
defa, gelir dağılımını daha da çarpık hâle getiriyor. Bakınız, bu
çerçevede, dikkati çeken bir noktayı ifade etmek istiyorum, Türkiye'de,
yurt içinde yerleşik insanların toplam mevduatı, zaman içinde nasıl
bir değişme gösterdi: 10 milyara kadar olan mevduat miktarı, Aralık
2004'te 26 katrilyondu, Eylül 2006'da 22 katrilyona düştü. Yani, 10
milyar ve altındaki, Türkiye'deki, yerleşiklerin toplam mevduatı,
iki yılda, AKP İktidarının işbaşında bulunduğu iki yılda, 26 katrilyondan
22 katrilyona düşmüştür. Buna karşılık, 1 trilyonun üzerindeki mevduatta,
Türkiye'de, 27 katrilyondan 57 katrilyona bir sıçrama olmuştur. Olağanüstü,
1 trilyonun üzerinde mevduat hesaplarının toplamında, 27'den
57'ye, yüzde 112'lik bir artış bu dönemde gerçekleşmiştir. Bu, izlenen
politikanın neye yol açtığını, bize, çok açık bir biçimde göstermektedir.
Bu
tablo fevkalade önemlidir. Gerçekten, bu politikanın bir sonucu
olarak, ülkemizde, yoksulluk ve açlık rakamları kaygı verici bir
noktaya gelmiştir. Bugün, 1 milyona yakın açlık sınırında insan ve
20 milyona yakın yoksulluk sınırında insan bulunmaktadır. İşçi ve
memurların çoğunluğu yoksulluk sınırının altından maaş almaktadırlar,
1 milyar 900 milyonluk yoksulluk sınırının altında ve 2007 programı,
bize, şu resmî verileri vermektedir: 1994 yılında, kamu işçilerinin
reel ücretleri 100 ise 2000'de 111, 2005'te 95 olmuştur. Yani, 2000'e göre
2005 yılında, bu iktidar döneminde, kamu işçilerinin reel ücretlerinin
endeksi 111'den 95'e düşmüştür. Özel sektör işçilerinin endeksi,
2000'de 119,4 iken, 2005'te 97,7'ye düşmüştür. Memurların 1999'da ücret
endeksi 123,1 iken 2005 yılında 115 olmuştur. Yani, işçi ve memurların,
bu dönemde, çok ciddi bir gelir kaybına maruz kaldığı, bizim, 2007 yılıyla
ilgili programın resmî rakamları içinde zaten yerini almıştır. O
nedenle, kimse kimseyi aldatmasın. İşçilerin, memurların, emeklilerin
gelirinin, aslında, ciddi bir erozyona tabi tutulduğu resmî verilerle
ortadadır.
Kaldı
ki, gerçek geçim gücünü öğrenmek, ölçmek istiyorsak, işçi ve memurların,
emeklilerin, harcamaları içinde çok önemli yer tutan kira harcamasının,
bu dönem içinde, yüzde 100'lük bir artış gösterdiği de, gene, resmî bilgilerle
ortadadır. Bu kira artışı karşısında, işçi ve memurların durumu,
çok daha sıkıntılı bir noktaya gelmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, bu tablo, Türkiye'de izlenen ekonomi politikasının,
halk ve vatandaşlar açısından nasıl büyük bir tahribata yol açtığını,
çok net bir şekilde bize göstermektedir; toplumun değişik kesimlerine
baktığımız zaman bunu açıkça görüyoruz, fiyatlarda, bu, kendisini
açıkça göstermektedir.
İktidar
iş başına geldiği zaman, benzin 1 milyon 696 bin liraydı, bugün 3 milyondur;
tüp gaz, 19 milyondu, bugün 35 milyondur; ekmek, 150 bindi, bugün 300
bindir; işsiz sayısı, 2 milyon 487 bindir bugün, 2 milyon 412 bindi.
Bu arada da, Türkiye'de, 3,6 milyon insanın iş gücü kesimi içine girdiği
de dikkate alınmalıdır.
Bugün,
Türkiye'de, protesto edilen, karşılıksız çıkan çeklerin sayısı 2
katına çıkmıştır. İşbaşına geldiğinizde 748 bin adet çek karşılıksız
çıkardı, şimdi 1 milyon 535 bin adet. 2002'de 498 bin adet protestolu senet
vardı, bugün 2 milyon 803 bin adet.
Değerli
arkadaşlarım, bu tablo, iktidarın, vatandaşın gelir düzeyini, geçim
düzeyini etkileyen gerçek resmi olarak önümüzde durmaktadır.
Tarımdaki
sorunları, zaten, her vesileyle söylüyoruz, ama, bir kez daha işaret
etmek istiyorum. Gerçekten, Türkiye'de, iktidar, kotaları kaldıracağını
iddia ettiği, tarımdan alınan vergiyi, mazot ve akaryakıtın tarıma
yönelik olarak alınan vergisini kaldıracağını taahhüt ettiği
hâlde, bunların hiçbirisi gerçekleşmemiştir. Buna karşılık, tarım
ürünlerinin fiyatları çok ciddi bir şekilde düşmüştür ve 1 litre mazotu
4 kilogram buğdayla alan köylü, bugün, 7 kilogram buğdayla ancak alabilir
hâle gelmiştir. Bu, çeltikte de böyledir. Edirne'de, daha bu yıl, 4 tane
çeltik üreticisi çiftçi intihar etti. İlk kez, cumhuriyet tarihinde
ilk kez, bir çiftçi, ekonomik borç nedeniyle, ekonomik yük nedeniyle
intihar etmek zorunda kalmaya başlamıştır. Çok acı bir tablodur, bunu,
herkesin değerlendirmesi gerekir diye düşünüyorum.
Narenciye
batırılmıştır, zeytin batırılmıştır, pamuk batırılmıştır. Türkiye'de,
zeytinyağı primi, bir önceki yıl 250 bin liraydı, 100 bin liraya indirdiniz.
Bugün, 110 bin lira olarak ilan edildi, 6 milyon lira olan zeytinyağı
3 milyon liraya düştü. Narenciyede ihracat primi, 100 dolardan 50
dolara, 60 dolara indirildi. Derhâl 100 dolara çıkarılması lazım,
100 dolar civarına, ama, bir türlü harekete geçilmedi. Esnaf, büyük
sorunlar ve şikâyetler içinde. Bu manzara, iktidarın izlediği ekonomi
politikasının, sosyal sorunlarını Türkiye'nin, çözmediğini, bize
net bir şekilde göstermektedir.
Türkiye'de,
-geçen, açış konuşmasında da işaret etmiştim, hiçbir iktidar yetkilisi,
ağzını açıp bir şey söylemedi- Türkiye'de, kaçak sektör gelişiyor.
İktidarı ilgilendiren bundan daha önemli bir konu olabilir mi? Sadece
akaryakıtta 8,5 milyar dolarlık bir kaçak sektörünün bulunduğu
resmî verilerle ortada, Meclisin komisyonunun yaptığı verilerle
ortada; 2,5 milyar dolarlık bir vergi kaybı var, kimsenin kılını kıpırdattığı
yok. Göz göre göre, Türkiye'de gümrük diye bir olay kalmamış, Türkiye'de
ekonominin kontrolü diye bir olay kalmamış, yol geçen hanı hâline
Türkiye ekonomisi dönüşmüş. Türkiye'de işsizlik var, Türkiye'de yatırımsızlık
var, Türkiye, bir kaçak cenneti hâline gelmiş; Türkiye'de akaryakıt
kaçak, sigara kaçak, içki kaçak, Türkiye'de şeker kaçak, Türkiye'de
telefon kaçak. Değerli arkadaşlarım, Türkiye sahipsiz, Türkiye
sahipsiz... Bu manzara… Bir yandan kayıt dışı ekonomi almış başını
gidiyor. Geride bıraktığımız dört yıllık dönemde, Türkiye'nin temel
sorunları olarak ortada duran bir vergi reformu vardı, kayıt dışı
ekonominin kayıtlı ekonomi hâline dönüştürülmesi olayı vardı ve
gene, bu dönemde, Türkiye'de, sosyal güvenlik reformunun tamamlanması
ihtiyacı vardı. Bunların hiçbirisine el atılmamıştır. Sosyal güvenlik
reformu konusunda yapılan çalışmalar da, tam bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır,
tam bir perişanlık ortaya çıkmıştır.
Burada,
Sosyal Güvenlik Yasası konuşulurken, arkadaşlarımız, hepimiz
uyardık. Bunun Anayasaya aykırı olduğunu görmek için, anayasa profesörü
olmaya, hukukçu, hâkim olmaya ihtiyaç yok, hukuk fakültesinin birinci
sınıf öğrencisi bile, o getirilen Yasa'nın Anayasa aykırı olduğunu
görecek durumdaydı. (CHP sıralarından alkışlar) Bunu, bir türlü anlatamadık.
Göstermelik, dostlar alışverişte görsün anlayışı içinde bir Sosyal
Güvenlik Yasası çıkardınız. Yasa, Anayasa Mahkemesinden döndü,
tek çatı çöktü, sistem karmakarışık bir manzara içine girdi. Burada
anlattık. "Hayır, bunları konuşmayacağız, bu temel yasadır,
kırk maddeyi bir arada konuşacağız" dediniz. Kırkar kırkar konuştunuz,
geldiğiniz sonuç ortada. Nihayet, Cumhuriyet Halk Partili milletvekili
arkadaşlarımız "sizi kaderinizle baş başa bırakacağız"
dedi "bunun müzakeresi içinde sorumluluk almayacağız"
dedi ve arkadaşlarınız terk ettiler. AKP Grubu gibi çıkardınız o
kanunu. Çıkardınız ne oldu? Anayasa Mahkemesinde çöktü. Yazık değil
mi Türkiye'ye, yazık değil mi Türkiye'nin zamanına? Dört yılınız geldi
geçiyor, iktidarınız geldi geçiyor, ortaya bir ciddi eser bırakmak
lazımdı. Bir sosyal güvenlik reformu, bir sosyal güvenlik düzenlemesi...
Kayıt
dışı ekonomi tamamen sahipsiz bırakılmış, artmış.
Değerli
arkadaşlarım, bunlar, ülkenin kalıcı sorunları. Bir tek parti iktidarının
böyle sorunlara sırt dönmüş olması çok büyük bir sorumsuzluk olmuştur
ve Türkiye bu konularda da allak bullak bırakılmıştır.
Türkiye'de
ne artmıştır, ne canlanmıştır? Yolsuzluk artmıştır, yolsuzluk canlanmıştır,
her türüyle yolsuzluk canlanmıştır. Değerli arkadaşlarım, geçen
defa da söyledik, Türkiye'de Ak Enerji operasyonu yapıldı. Ne oldu Ak
Enerji? Ne çıktı? Kim var mahkemede? Telefonlar dinlendi, olaylar ortada,
milletvekilleri işin içinde, yazıhanelerde kimler var biliyoruz,
müteahhitler işin içinde, yüksek bürokratlar işin içinde, hepsi ortalıkta;
ne oldu? 2,5 milyar dolarlık iş, kapandı gitti!
Gümrüklerde
bunca yolsuzluk ne oldu? Kapıkule'de 20 euro bahşiş almış olan gümrükçüleri
tutukladınız, Türkiye'deki yolsuzluk işi bitti(!) Olur mu öyle şey?
Kim var onların arkasında? (CHP sıralarından alkışlar)
Gebze'de
gerçekleştirilen o büyük gümrük yolsuzlukları, müsteşarların, genel
müdürlerin işin içinde olduğu, AKP'li siyasetçilerin işin içinde olduğu
o büyük gümrük yolsuzluğu ne hâlde? Bu Mecliste, bir önceki bütçede
konuşmaları okudum: "Bir araba gönder" diyor "hatchback
olsun" diyor; hatırlıyorsunuz. Ne oldu, onlardan ne çıktı?
Gümrük
yolsuzlukları yok, enerji yolsuzlukları yok...
Ali
Dibolardan ne çıktı, Ali Dibolardan ne çıktı? Değerli arkadaşlarım,
kaçamazsınız bu Ali Dibo işinden, kaçamazsınız! (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, bu Ali Dibo işi öyle görmezlikten gelinecek
iş değil. Çok açık.
Bir
milletvekili, bir şerefli milletvekili -kendisini yürekten kutluyorum-
(CHP sıralarından alkışlar) Fuat Geçen, çıktı, sorumlu bir partili
gibi, önce partisinin platformunda "Burada yanlış bir iş oluyor."
dedi. "Rahatsızım, buna el koyun." dedi. "Nereden çıkarıyorsun?
Ortalığı karıştırıyorsun." dediler, baskı altına aldılar.
Israr etti. Belge topladı. "Belge yok." dediler, belge koydu.
"Ortada senin dışında bir tespit var mı?" dediler, göstermelik,
birkaç milletvekili gönderildi "bir şey yok" diye kapatılmak
istendi. Döndü, geldi, İhale Kurumu, onların 145 tanesinin, 186
ihâlenin 145 tanesinin mevzuata aykırı olduğunu tespit etti. Bu
İhale Kurumu AKP İktidarının oluşturduğu Kurum'dur.
Değerli
arkadaşlarım, birbirimizi aldatmayalım. Böyle kararlar kolay çıkar
mı? Yani böyle bir karar alıyorsa böyle bir Kurul, mutlaka onun alınmasını
gerektiren durumların olduğu açık değil midir? Yani, böyle bir tablo
karşısında harekete geçmek gerekmez mi? Bu arkadaşımızı çağırıp
dinlemek gerekmez mi? En ağır suçlamalarla partiden attınız, ortada,
durumun ciddiyeti görüldü. Elde yığınla bilgi, belge:
AKP
Merkez İlçe Yönetim Kurulu üyesi: Hatay Vakıflar Bölge Müdürlüğü
hizmet binası dış cephe yapım işi. İskenderun Cezaevi onarımı. İskenderun
MİT hizmet binası ve lojman onarımı verilmiş.
AKP
İl Disiplin Kurulu üyesi: 5 okulun onarım işi.
AKP
İl Yönetim Kurulu eski üyesi: Pilot öğretim okullarının alımı. Antakya
Belediyesi hizmet araçlarının zorunlu trafik sigortası yaptırılması.
Antakya Belediyesi 105 aracın sigorta işi.
Gençlik
Kolları İl Başkanı: İskenderun Devlet Hastanesi, 143 kalem sarf malzemesi
alımı. İskenderun Körfez Devlet Hastanesi, 28 kalem ilaç alımı. İskenderun
Körfez Devlet Hastanesi, 54 kalem ilaç, tıbbi sarf malzemesi alımı.
AKP
Merkez İlçe Yönetim Kurulu üyesi, İl Genel Meclisi Başkanı. Bunların
hepsi milletvekilinin yazdığı listeye göre dağıtılıyor. Olur mu
değerli arkadaşlarım böyle bir şey? Olur mu böyle bir şey? Başbakan
diyor ki: "Canım, miktarları önemli değil." Yani, ne demek
miktarları önemli değil, ne demek miktarları önemli değil? Yani,
Başbakanın ilgisini çekmek için, ancak Oferlerin ilgi göstereceği
düzeyde mi yolsuzluk olması lazım? (CHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
Ne
oldu Ofer işinden? Ne oldu Ofer işinden? O 14.70'lik TÜPRAŞ hissesinin satımı mahkemede hukuksuz
bir satış olarak tescil edildi. 700 milyon dolar hazine kaybı var bu
işten, 700 milyon dolar. Kim ödeyecek bunu? Kim ödeyecek bunu? Üstüne
yatın, iktidarın terminolojisiyle, Maliye Bakanının terminolojisiyle
"soğuk su için" Böyle laflarla mı geçiştireceğiz bunu? Yazık
değil mi? Anadolu'da insanlar namusunu koruyabilmek için, şerefini
koruyabilmek için, çoluğunun çocuğunun rızkını karşılayabilmek
için büyük mücadeleler veriyorlar. Namuslu yaşamak için mücadele
veriyorlar. Bir yere gelip tıkanınca intihar ediyorlar. 700 milyon
doların hesabını soramıyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Böyle Meclis olur mu? Böyle iktidar olur mu? Millet sizi buraya bunun
için mi gönderdi? Bu soyguna göz yumun diye mi gönderdi? AKP parti üst
yöneticileriyle, örgütüyle yolsuzluğun içindeyse görmemezlikten
geliverin diye mi gönderdi? Yazıklar olsun!.. Yazıklar olsun!. (CHP
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, bunları söylediğim zaman Başbakan çıkıyor diyor
ki: "En büyük Ali Dibo Yuvacık Barajı."
MAHFUZ
GÜLER (Bingöl) - Doğru.
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - Eğer öyleyse değerli arkadaşlarım, bir an bile
tereddüt etmeyin. Bir an bile tereddüt etmeyin. Bu konunun aydınlığa
kavuşturulması için ne gerekiyorsa yapın. Her türlü destek bizden.
O gün söyledim, bir kez daha söylüyorum Sayın Başbakana: Eğer, bu Yuvacık
Barajı'yla ilgili olarak milletvekili dokunulmazlığını kaldırmazsanız
namertsiniz, namert. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri,
ayakta alkışlar) Eğer kendinize güveniyorsanız derhâl kaldırın,
derhâl kaldırın. Biz güveniyoruz kendimize. Güveniyoruz, çünkü,
bizim anlayışımızda, yolsuzluk yapan bizim adamımızsa yolsuzluğu
örtbas edelim diye bir şey yoktur, hiçbir zaman da olmayacaktır. Yolsuzluk
yapan hesabını verecektir. Yolsuzluk yapan o partiden olabilir,
bu partiden olabilir, bizim partiden de olabilir. Eğer bir kuruş milletin
hakkını yemişse, hesap sormayan namerttir. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, ne oldu, hani, millete, hep beraber çıkmıştık seçim
öncesinde, dokunulmazlığı kaldıracağız diyorduk? Ne oldu? Ne oldu?
Sizin yiğitliğiniz o kadar mıydı? (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, bu acı bir tablodur. Bakın, Türkiye'nin meseleleri
çözülür, Türkiye'nin meseleleri sahipsiz değildir. Türkiye bu meselelerin
altında da ezilmez, ama, Türkiye'nin meselelerini çözmek için, önce,
samimi, dürüst, sözüne güvenilir, kendine güvenen, kendine güvenilir,
ahlaklı yöneticilere ihtiyaç vardır, önce buna ihtiyaç vardır.
(CHP sıralarından alkışlar) Eğer bu yoksa, bu konuların çözümü mümkün
değildir.
Bakınız,
bu dokunulmazlık meselesi işin özü. Geçen defa söyledim, gene ifade
etmek istiyorum: Evet, dokunulmazlığın mutlaka çözülmesi lazım.
Niçin? Çünkü, yolsuzlukların içinde bir sacayağı vardır, bir üçlü
ortaklık vardır. Bu ortaklığın bir ayağında haramzade işadamı vardır;
AK Enerjide de vardı, gümrük yolsuzluğunda da vardı, Ofer'de de vardı,
her yerde vardır haramzade iş adamı. Öbüründe, aç gözlü bürokrat, aç
gözlü bürokrat, o da vardır ve bütün bunların ötesinde, bir de, namussuz
siyasetçi vardır, namussuz siyasetçi! (CHP sıralarından alkışlar)
Bunu
kırmak lazım. Neyle kıracaksınız? O namussuz siyasetçi orada var
olduğu sürece bu üçlüyü çözemezsiniz. Kaldırın dokunulmazlığı…
Kaldırın dokunulmazlığı, çözelim. Türkiye için bu bir mecburiyet.
Değerli arkadaşlarım, dünyanın hiçbir yerinde, ne Avrupa'da ne Amerika'da
bu ölçüde bir dokunulmazlık hiçbir milletvekilinde yoktur, sadece
Türkiye'de var. Bununla bir yere gitmek mümkün değil, bunu mutlaka
düzeltmemiz lazım.
Değerli
arkadaşlarım, yolsuzluk, temel bir konumuz. Türkiye, dış politika
bakımından bu dönemde çok ciddi yanlışlıkların içinden geçti, çok
büyük yanlışlıkların içinden geçti. Neyse ki, çok vahim olabilecek
bir yanlışlığı Türkiye Büyük Millet Meclisi tuttu. Bu dönemde, 1 Mart
2003'te Türkiye Büyük Millet Meclisine bu Hükûmetin getirdiği tezkere,
1 Mart tezkeresi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararıyla, Cumhuriyet
Halk Partisinin öncülüğünde reddedildi. Bu ret kararına katkı veren
100 kadar AKP'li milletvekili arkadaşlarımı yürekten kutluyorum,
hepinize yürekten teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Hükûmete rağmen alınmış bir karardır, AKP üst yönetimine rağmen alınmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışan şanlı, tarihî, vatanseverce
bir karar olmuştur. Bu kararla iftihar ediyoruz. Bir an için düşünün,
eğer, AKP Hükûmetinin ve yönetiminin talimatı doğrultusunda o 1
Mart tezkeresi geçmiş olsaydı, bugün Türkiye ne noktada olurdu? Orta
Doğu ne noktada olurdu? Güneydoğu Anadolu ne noktada olurdu? Toprak
bütünlüğümüz ne olurdu? Ulusal bütünlüğümüz ne olurdu? Ne kadar büyük
bir tehlikenin içine sürüklenmekten, Hükûmete rağmen kurtulduk. O
sayede bugün, Orta Doğu'da, her toplum Türkiye'ye saygıyla bakıyor.
"Helal olsun, siz orada, size yöneltilen baskılara direndiniz.
Doğru bildiğiniz yolda kararlı davrandınız ve burada bu yangının
içine, bu terör bataklığının içine başkalarının hesabına sürüklenmediniz"
diyorlar ve o sayede Türkiye bugün, Orta Doğu'da her platformda saygıyla
karşılanıyor. O sayede İslam Konferansı'nda bir vatandaşımız genel
sekreter olarak seçimle işbaşına geliyor. Bütün bunların altında
bu olay, bu 1 Mart tezkeresi yatıyor. Amerika üzüldü biz o kararı aldığımız
zaman, ama, şimdi geldiğimiz noktada Amerikan halkı da Türkiye Büyük
Millet Meclisinin aldığı kararın önemini, değerini kavrıyor, onlar
da aynı noktaya gelmiş bulunuyor. Siyaset böyle, günübirlik baskılara
boyun eğerek bir yere gidilmez. Bölgeyi bilmek lazım, ülkenin şartlarını
bilmek lazım ve dünyayla ilişkiyi dürüstçe, ona göre kurmak lazım.
Ama, siz, eğer, dünyayla ilişkiyi ahbap çavuş anlayışıyla kurarsanız,
her istenilene "evet" derseniz, size yönelik her baskıyı
kabul ederseniz "şu kadar para ver, bu kadar para ver" diye
gidip, temsilcilerinizi oraya gönderip pazarlık ederseniz, o politikayla
bir yere varamazsınız. Maalesef, ta, o günden başlayarak bugünkü
İktidar, devletin dış politika götürme kurumlarını bir yana bırakmış
ve özel yandaşlarıyla, ahbap çavuş ilişkileriyle, kısa devre temaslarla
"al gülüm ver gülüm" hesaplarıyla Türkiye'nin dış politikasını
götürmeye yönelmiştir ve bunun sonucunda da Türkiye'yi çok ciddi
sorunlarla, sıkıntılarla karşı karşıya bırakmıştır. Devlet sorumluluğu
taşımayan danışmanlar ön plana geçmiştir. Büyükelçiler, Başbakanın
yaptığı konuşmalara alınmamış, özel kişilerle, kapalı devre temaslarla,
Türkiye, kim bilir hangi hesaplara angaje edilmiştir. Bu danışmanlardan
birisi, Amerika'da gazetecilerin önünde "Bu Başbakanı kullanın,
delikten aşağıya süpürmeyin, onu kullanın" diye sözleriyle
Türkiye'deki siyaset anlayışını dünyaya teşhir etmiştir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, bu yanlışlar o noktalardan başladı, ne yazık ki, orada
kalmadı, AB'yle ilişkilerimizde de çok vahim bir hata yapılmıştır.
Bu hatayı önlemeye çalıştık Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak,
ana muhalefet olarak elimizden gelen her gayreti gösterdik. Bu hata,
maalesef, 17 Aralık 2004 tarihinde gerçekleştirilen zirvede yapılmıştır.
Türkiye'nin, maalesef, bu süreçte Avrupa Birliği üyeliği Güney Kıbrıs
Rum yönetimi tarafından rehin alınmıştır. Türkiye'nin Avrupa Birliği
üyeliğini Kıbrıs'a bağlayan bir belge 2004 yılına kadar oluşturulmuş
değil idi, 2004 yılına kadar. Ne yazık, 2004 yılında, 1999 Zirvesi'nde
bu doğrultuda bir gelişme ortaya çıkınca Türkiye'de Hükûmet tepki
göstermiştir ve o zamanki Finlandiya Başbakanı Lipponen Ankara'ya
gelmiş ve Avrupa Birliğinin, Kıbrıs'ı Türkiye'nin AB'yle müzakeresinde
ön şart olarak görmediğini ifade eden bir mektubu Türkiye'ye vermiştir.
Yani, 99'da tescil edilmiştir ki, Kıbrıs ön şart olmayacak. Ama, maalesef,
17 Aralık 2004 Zirvesi'nde bunun tam tersi ortaya çıkmıştır. Ankara
Anlaşması'nın uygulanması için ek protokol imzalanması istenmiştir
ve Kıbrıs Rum yönetimi, bu protokol aracılığıyla Türkiye tarafından
resmen tanınacağı bir ilişki düzeni içine Türkiye'yle sokulmak istenmiştir.
Bu, hâlbuki, Türkiye'nin üyelik müzakeresi yapması için Karma Protokol'ü
o üyelerle imzalamasına yönelik bir zorunluluk yoktur. Nitekim,
o tarihe kadar Türkiye, Finlandiya, Avusturya ve İsveç'le ek protokol
imzalamadığı hâlde ve onlar Avrupa Birliği üyesi bulundukları
hâlde üyelik müzakeresini götürmüştür. Ama, sadece Kıbrıs Rum yönetimini
Türkiye'ye tanıtmak için, sanki Türkiye'nin müzakeresinin bir ön
şartı imiş gibi o anda bunu Türkiye'ye dayatmışlardır ve böyle bir
protokolü imzalamamız istenmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, bu, yıllardır Türkiye'den istenip de alınmayan tavizlerin
elde edilmesi için bir fırsat oluşturmuştur. Biz, bunu gördük ve 17
Aralık günü, ben, yaptığım bir basın toplantısıyla, Brüksel'deki Sayın
Başbakana "Sakın onu imzalamayın, atlayın uçağınıza Türkiye'ye
gelin. Bunu imzalamamanın sorumluluğunu sizinle Türk halkı karşısında
paylaşmaya hazırım" diye açıklama yaptım. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın
Başbakan kısa bir tereddüt geçirdi, ondan sonra ikna edildi ve imzalar
atıldı. Sayın Beşir Atalay imzasını attı ve "biz, evet bunu kabul
edeceğiz" dediler. Hata orada yapılmıştır değerli arkadaşlarım.
Bakın,
şimdi, 2006 yılında bu son zirvede bir kriz çıktı Türkiye-AB ilişkilerinde.
Bu kriz şimdi çıkacağına o noktada çıkmalıydı. Eğer o noktada çıkmış
olsaydı, biz imza atmamış olacaktık. Şimdi imzayı attık, Sayın Beşir
Atalay imzaladı, daha sonra 29 Temmuz 2005'te Dışişleri Bakanı Sayın
Abdullah Gül, ek protokolü kabul edeceğimizi imzasıyla ifade etti,
Türkiye angaje oldu. Şimdi, onun gereğini yapma noktasına gelince,
yapamıyoruz diye çırpınıyoruz ve kriz oradan çıkıyor. Temelinden
çıkacak değerli arkadaşlarım, yapamayacağımızı o an söyleyeceğiz.
Eğer, onu o zaman söylemiş olsaydık, Avrupa anlayacaktı ki, Türkiye,
Kıbrıs'ın ön şart yapılmasını kabul etmeyecektir. Oturup yeniden
düşünecekti, bizimle bu gerçeği içine sindirerek ilişki kurmayı
eğer göze alıyorsa ilişki kuracaktı. Hayır, bunu istemiyorsa, Türkiye'nin
tavize müsait olmadığını görecekti. Şimdi, "tavize açığız"
sinyalini verdik, o sinyal alındı. Şimdi Kıbrıs isteniyor, o Kıbrıs'ı
verirsek arkadan başkaları gelecek.
M.
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Adalar var, adalar.
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - Hepsi gelecek, hepsi sırada. Bir kere taviz verdiniz
mi sonu gelmez.
Biz,
Bulgaristan nasıl girdiyse biz de öyle Avrupa Birliğine gireceğiz
demeliydik. Bize ön şart koşulmasını reddetmeliydik. Vahim bir hatadır.
Şimdi bu hatayı, bu son toplantıda nasıl düzeltiriz diye Hükûmet bir
arayışa girdi ve bizi bambaşka noktaya getirdi.
Bir
öneri geliştirmişiz, öneri yazılı değil. Yabancılardan öğreniyoruz,
öneri tek taraflı bir taahhüt Türkiye tarafından. Diyoruz ki:
"Bir tek limanımızı karşılıksız açarız; sizin de, bir yıl içinde,
bir yılın sonuna kadar geçecek süre içinde benzer şekilde bir liman
açmanızı bekleriz bir iyi niyet jesti olarak, ama biz açacağız."
Bunu, "Güzel, taviz vermeye başladığınız anlaşılıyor, meseleyi
kabul ettiniz, adım atmanın zorunluluğunu görüyorsunuz, memnun
olduk, ama yetmez. Sizin taahhüdünüz sadece bir limanı değil, tümünü
açmaktır. Açınız ve üstelik de böyle bir bekleyişi siz şart olarak
koşmuyorsunuz, bunu da anlıyoruz ama, biz tümünün açılmasını bekliyoruz"
dediler. Bizim Hükûmet bu öneriyi… Bu, dış politikamızın büyük bir
zaaf anıdır. İlk kez, Türkiye, ciddi mi değil mi, var mı yok mu, söyleyemediği
bir önerinin yaratacağı bulanıklık içinde politika götürmeye teşebbüs
etmiştir.
Sayın
Başbakan grup toplantısında diyor ki: "Karşılıksız değildir bu
öneri, biz karşılıklı söyledik." Yani, onlar bir liman açacak,
biz bir liman açacağız.
Değerli
arkadaşlarım, karşılıklı söylediyseniz, bunun yeni öneri tarafı
nerede? Türkiye daha önce yaptığı açıklamada zaten -Acil Eylem Planında-
bütün limanlarını karşılıklı olarak açmaya hazır olduğunu söylemişti.
Şimdi karşılıklı olmayışı bunun yeni unsuruydu. Herkes öyle anladı.
Ama bunu açıkça söyleyemiyoruz, kendi vatandaşımıza söyleyemiyoruz.
Cumhurbaşkanına bilgi verildi, verilmedi, o tartışmalar…
Değerli
arkadaşlarım, çok büyük bir yanlış olmuştur. Türkiye kendi kazdığı
kuyuya kendisi düşmüştür. Bu girişimle bizim taviz vermeye hazır
olduğumuz bir kez daha resmen ortaya çıkmıştır, ama bu kabul görmemiştir
ve Türkiye sıkıntılı bir noktanın içine maalesef sürüklenmiştir.
Bundan büyük üzüntü duyuyorum. Bu dış politika anlayışı, temel konularda
bizi çok tehlikeli bir sürecin içine çekebilir. Buna herkesin dikkatini
bir kez daha çekmek istiyorum.
Altın
gol, altın gol diyorlardı, işte altın gol, Kıbrıs golü, bizim kendi
kalemize atmamız beklenen goldü, onu atmaya da ne yazık ki teşebbüs
ettik.
Değerli
arkadaşlarım, vaktimin kısıtlı olduğunu görüyorum. Değinmem gereken
bir önemli konu bu cumhurbaşkanlığı konusudur. Bu konudaki anlayışımı
da bir kez daha milletimizin ve Meclisimizin önüne koymak istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bizim Anayasa'mızda cumhurbaşkanlığının çok özel
bir yeri vardır, çok saygın bir yeri vardır. Anayasal sistemimizin,
kurumların uyum ve iş birliği içinde işletilmesinin, Türkiye'nin
en saygın biçimde temsil edilmesinin ve Anayasa'mızın sahiplenilmesinin
gerçekleştirileceği en önemli sorumluluk noktasıdır. Bu sorumluluk
noktasına gelecek olan insan, çok doğal olarak, bütün Türkiye'nin yakın
ilgisi içinde olacaktır ve toplumun her kesimi, bu seçimle, haklı
olarak yakından ilgilenecektir. Biz de, bu konunun Türkiye için en
uygun, en doğru şekilde çözülmesini arzu ediyoruz ve buna katkı yapabilmek
istiyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bizim, cumhurbaşkanlığı konusunda Anayasa'nın koyduğu
çerçevenin temel alınması gerektiğiyle ilgili hiçbir tereddüdümüz
yoktur. Elbette, Anayasa'mızın 104'üncü maddesinin öngördüğü şekilde
bir cumhurbaşkanlığı seçimi gerçekleştirilecektir. Seçim, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde gerçekleşecektir. Anayasa'mızın koyduğu
şartları karşılayan bir kişi cumhurbaşkanı seçilecektir ve bu,
Meclisin sorumluluk duygusuyla yapacağı değerlendirme sonucunda
ortaya çıkacak bir karar olacaktır. Bütün bunları hepimiz çok iyi
takdir ediyoruz, çok iyi görüyoruz.
Bu
tablo, tabii, bizi, cumhurbaşkanı seçiminin nasıl olması gerektiğiyle
ilgili anlayışımızı ifade etmekten uzak tutmamalıdır. Bu konuda
da hepimizin çok ciddi görevi olduğunu düşünüyorum ve bu görevi
yerine getirmeye çalışıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, elbette, cumhurbaşkanı, Anayasa'nın öngördüğü şartları
karşılayan birisi olacaktır. Ama, Anayasa'nın öngördüğü şartları
karşılayanların arasında olmaması gereken insanlar da vardır. Yani,
Anayasa'nın şartlarının karşılanması "en uygun cumhurbaşkanının
ne olması" sorusuna en iyi cevabı vermemize yetmez. Yani, Anayasa'nın
şartları yerine getirilmelidir, ama, mesela, bence, benim anlayışıma
göre, halkıyla ilişkisini, ordusuyla, askeriyle ilişkisini, yargısıyla
ilişkisini olması gereken zemine oturtmamış bir insan cumhurbaşkanı
olmamalıdır. (CHP sıralarından alkışlar)
Yani,
mesela, kendi askerine "Askerlik yan gelip yatma yeri değildir."
diyen bir insan cumhurbaşkanı olmamalıdır. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Mesela,
kendi vatandaşına, bir talep önüne koyduğu zaman "Ananı da al
git." diyen bir insan cumhurbaşkanı olmamalıdır. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Mesela,
Türkiye'ye eyaletler sistemi öneren bir insan cumhurbaşkanı olmamalıdır.
(CHP sıralarından alkışlar)
Mesela
"Türklük bir alt kimliktir." diyen bir insan cumhurbaşkanı
olmamalıdır. (CHP sıralarından alkışlar)
Mesela,
Atatürk'ü anlayamamış, Atatürk'ü sevememiş bir insan cumhurbaşkanı
olmamalıdır. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Mesela
"Anıtkabir'de sap gibi duruyorlar." diyen bir insan cumhurbaşkanı
olmamalıdır. (CHP sıralarından alkışlar)
Mesela,
Hikmetyar'ın önünde diz çöküp, fotoğraf çektirmiş bir insan Türkiye
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olmamalıdır. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Mesela
"El Kaide'ye kefilim." diyen bir insan cumhurbaşkanı olmamalıdır.
(CHP sıralarından alkışlar)
AYHAN
ZEYNEP TEKİN BÖRÜ (Adana) - İnadına olacak!..
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - Kıbrıs konusunda, Cumhurbaşkanına "sana mı
soracağız" diyen bir insan cumhurbaşkanı olmamalıdır.
Cumhurbaşkanına
ve muhalefete "Aç tavuk kendisini buğday ambarında görür. Üç
koyunu güdemeyenler…" diyen bir insan cumhurbaşkanı olmamalıdır.
(CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar; AK Parti sıralarından
"İki, iki" sesleri)
Danışmanı,
kendisi hakkında eğer "Onu kullanın, lavabodan aşağıya süpürmeyin."
demişse, o insan cumhurbaşkanı olmamalıdır. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
"Dokunulmazlığı
kaldıracağız." diye söz verip kaldırmamışsa, o insan cumhurbaşkanı
olmamalıdır. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
"Harem"
ile "harim"in farkını bilmiyorsa, o insan cumhurbaşkanı olmamalıdır.
(CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Hakkında
bunca itiraz varken "Bana, cumhurbaşkanlığıma karşı çıkanlar
harimime giriyorlar." diyor ise bir insan, cumhurbaşkanı olmamalıdır.
(CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
"Türbanı
kaldırmak için Parlamentoda mutabakat lazım, mutabakat yok."
deyip de, "Cumhurbaşkanını biz bildiğimiz gibi seçeriz."
diyen insan cumhurbaşkanı olmamalıdır. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Villa
yapmak için orman arazisini işgal edip, tahrip ettiği için on bir ay
hapis cezasına mahkûm olmuş bir insan cumhurbaşkanı olmamalıdır.
(CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Hakkındaki
yolsuzluk dosyaları Türkiye Büyük Millet Meclisinin raflarında
bekletilirken, hesabını verememiş bir insan cumhurbaşkanı olmamalıdır.
(CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
"Aklan
da gel." denilebilecek bir insan cumhurbaşkanı olmamalıdır.
(CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Bir
önceki Meclis Başkanına "Onun gelişi aslında hilafetin gelişidir."
dedirtecek bir insan cumhurbaşkanı olmamalıdır. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Danıştaya,
Yargıtaya "Diyanete sor." diyen bir insan cumhurbaşkanı
olmamalıdır. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine "Ulemaya sor." diyen bir insan
cumhurbaşkanı olmamalıdır. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
Oferlerin
talimatıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinden kanun çıkartılmasına
destek veren bir insan cumhurbaşkanı olmamalıdır. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Doğru
dürüst bir mal beyanı yapamayan bir insan cumhurbaşkanı olmamalıdır.
(CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Çocuklarına
iş adamı arkadaşlarının parasıyla Avrupa'da okuma imkânı veren bir
insan cumhurbaşkanı olmamalıdır. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUZAFFER
KÜLCÜ (Çorum) - Anayasa ne olacak Sayın Baykal?
BAŞKAN
- Sayın Baykal, ek sürenizi veriyorum, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız.
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız...
AHMET
RIZA ACAR (Aydın) - Aday ol, aday!
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - Bakınız, eskiden "İş adamları devlet adamlarının
eşlerine hediye veriyor." diye şikâyet edilirdi, şimdi iş adamları
siyaset adamlarına haraç veriyor, haraç.
Bu
Oferler hakkında, İsrail'deki gazete "Gittikleri ülkede
hükûmetleri maymuna çevirir." diyordu, İsrail gazetesi bunu
diyordu. Şimdi Türkiye'de İstanbul'un imar düzenine, Türkiye'nin belediyecileri,
mimarları değil, Oferler, Arap şeyhleri karar veriyor.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, baş örtüsü, sadece saçları örten bir örtüdür;
baş örtüsü, eşlerin ayıplarını örtmeye yetmez. (CHP sıralarından
alkışlar, AKP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, şiddetli
gürültüler)
Değerli
arkadaşlarım, değerli arkadaşlarım... (AKP sıralarından gürültüler,
"Yuh" sesleri, sıra kapaklarına vurmalar; CHP sıralarından
"Ne oldu?" sesleri)
BAŞKAN
- Müdahale etmeyelim sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri,
müdahale etmeyelim… (AK Parti sıralarından "sözünü geri alsın"
sesleri, sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Ne oldu?
GÜLSEREN
TOPUZ (İstanbul) - Bu ne demek? Yakışıyor mu sana?
AHMET
IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, sözünü geri alsın.
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Hiç yakışmadı!
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen…
Sayın
Baykal… (AK Parti sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
AHMET
IŞIK (Konya) - Yakışmıyor bu üslup, yakışmıyor!
BAŞKAN
- Arkadaşlar, bir dakikanızı rica edeyim… Lütfen… Lütfen arkadaşlar…
AHMET
IŞIK (Konya) - Bir saattir hakaret ediyor Sayın Başkan, sözünü geri
alsın.
BAŞKAN
- Bir dakika…
SEDAT
KIZILCIKLI (Bursa) - Sözünü geri alsın!
BAŞKAN
- Efendim, izin verin… Konuşmamı dinlemiyorsunuz. Arkadaşlar, izin
verin lütfen… Lütfen izin verin… Lütfen izin verin… Lütfen izin verin
arkadaşlar…
AHMET
IŞIK (Konya) - Ortamı geriyor Sayın Başkan, buna hakkı yok. Sözünü
geri alsın.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Lan, sen kimsin Ahmet Işık, sözünü geri alsın diyorsun?
Kimsin sen lan?
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Sen kimsin, sözü geri aldırıyorsun?
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Çok ayıp! Çok ayıp!
FATMA
ŞAHİN (Gaziantep) - Böyle ayrımcılık olur mu?
BAŞKAN
- Sayın Baykal, siz çok tecrübeli bir siyasetçi ve Genel Başkansınız.
Son cümlenizi lütfen tavzih edin ya da geri alın. Lütfen…
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - Niye son cümlem Sayın Başkan? Altı buçuk dakikam
var, niye son cümlem? Bunca kesintiye rağmen, niye son cümlem?
BAŞKAN
- Efendim?
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - Niye son cümlem? Niye son cümlem diyorum.
BAŞKAN
- O sözünüzün açıklanması lazım.
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - Çok açık… Çok açık… Çok açık… Çok açık… (AK Parti sıralarından
ayağa kalkmalar, gürültüler)
BAŞKAN
- Lütfen oturun yerinize… Lütfen yerinize oturun arkadaşlar… Lütfen
yerinize oturun… Lütfen yerinize oturun arkadaşlar…
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Ne biçim Meclis burası? Nasıl Meclis burası?
BAŞKAN
- Arkadaşlar, oturun yerinize. Başkanlık olarak biz gereğini yaptık.
Sayın
Baykal, buyurun.
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkan; sözlerim
gerçekleri ve inancımı açıkça ortaya koymaktadır. Yani… (AK Parti
sıralarından "yuh" sesleri, sıra kapaklarına vurmalar,
gürültüler; CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
22.35
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
22.50
BAŞKAN: Başkan Vekili
İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Harun
TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 43'üncü
Birleşimi'nin İkinci Oturumu'nu açıyorum.
Sayın
Baykal, kalan sürede konuşmasına devam edecekler. Ancak, biraz önce,
hepimizin arzu etmediği bir durumla karşı karşıya kaldık. Sayın
Baykal'ın son cümlesi olarak, "Değerli arkadaşlarım, bakınız,
baş örtüsü sadece saçları örten bir örtüdür; baş örtüsü, eşlerin
ayıplarını örtmeye yetmez." sözü, burada elbette ki sıkıntılara
sebep olmuştur.
CHP
GRUBU ADINA DENİZ BAYKAL (Antalya) - Ben anlatacağım.
BAŞKAN
- Sayın Genel Başkan bunu açıklayacak…
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - Teşekkür ederim, sağ olun.
BAŞKAN
- … ve tavzih edeceklerdir.
Altı
dakika süreniz var.
Buyurun
efendim.
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Herhâlde,
Parlamentodaki görüşmenin duygusal gerilim ortamı içinde benim
söylediğim sözü bazı arkadaşlarımız, ya yanlış anladılar ya çarpıttılar
ve bir duygusal… (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Değerli arkadaşlar, dinleyelim lütfen.
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - …bir duygusal tepki ve birikim içinde Parlamento
görüşmeleri tıkanmak durumunda kaldı.
Sayın
Başkan zabıtları incelemiştir. Şimdi, burada da ifade etti.
Değerli
arkadaşlarım, bir defa, şunu herkesin çok iyi bilmesini istiyorum:
Ben, siyasi tartışmalara eşlerin herhangi bir biçimde karıştırılmasını
kesinlikle reddetme anlayışı içinde olan birisiyim ve ailenin…
(AK Parti sıralarından gürültüler)
Dinleyin…
Dinleyin…
…ailenin,
eşlerin, herhangi bir şekilde siyasi tartışmanın bir unsuru hâline
getirilmesinden, şahsen, rencide olurum, bunu çok yakışıksız sayarım,
çok ayıp sayarım ve bütün siyasi yaşamım boyunca, insanların ailelerine,
eşlerine en yüksek düzeyde saygı göstermeye gayret etmişimdir ve
bu anlayışımı da şu anda da bozmam söz konusu değildir, bundan sonra
da bozmam söz konusu değildir.
Bu
tartışma nereden çıktı? Bu tartışma, maalesef, cumhurbaşkanlığı
tartışmasının ki, gerekçelerimi demin söyledim. Bu gerekçelerin
tümü, benim, Sayın Başbakanın anlayışı, zihniyeti ve onun kişisel
siyaset uygulamalarıyla ilgilidir.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) - Hangi anayasada yazıyor?
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - Ne demek "Anayasa"? Ben kendi anlayışımı
söylüyorum kardeşim. Anayasanın koyduğu çerçeveyi herkes bu ölçülerle
değerlendirir ya da değerlendirmez. Siz bunu paylaşmayabilirsiniz,
ben kendi anlayışımı söylüyorum. Bunu ifade ettim. Bunun ötesinde
ailevi, kişisel bir tartışmaya yönelmek benim kesinlikle kabul
edeceğim bir şey değildir.
Maalesef,
Sayın Başbakan, tartışmayı bir "harim" tartışmasına çekmiştir,
bundan büyük üzüntü duydum ve "Baş örtüsüyle uğraşıyorlar"
demiştir. Tekrar ifade ediyorum, ben kimsenin eşinin baş örtüsüyle
meşgul değilim. Ben, cumhurbaşkanı olmak isteyen insanın zihninin
içiyle meşgulüm. Ben bunu anlatmaya çalışıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) Ve durduk yerde eşin baş örtüsünün gündeme getirilmesi
karşısında "Eşlerin baş örtüsü ayrı bir iştir, o siyasetçinin
ayıbını örtmez, eşlerin başını örter" dedim. Bunun, kimsenin
eşine, hiçbir sayın hanımefendiye yönelik saygısızlık içeren bir
tarafı yoktur. Bunu net bir şekilde bir kez daha burada ifade ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, izin verirseniz, ben niçin cumhurbaşkanı
olunmaması gerektiğiyle ilgili anlayışımı, son hükümlerini de
sizinle paylaşayım.
"Bence
demokrasi bir amaç değil bir araçtır" diyen insan cumhurbaşkanı
olmamalıdır. (CHP sıralarından alkışlar) Çünkü, bizim Anayasamızın
değiştirilemez maddeleri içinde cumhuriyetin nitelikleri sayılırken,
laiklik gibi, demokrasi de bir temel amaç olarak ortaya konmuştur,
bir araç olarak görülmemiştir. Eğer böyle bir durum varsa bu yanlış
bir anlayıştır.
Değerli
arkadaşlarım, yine aynı şekilde "Hukuk, halka sorulmadan, Türkiye'deki
hukuk, yani medeni hukuk, ceza hukuku, ticaret hukuku, halka sorulmadan
bir yerlerden aktarılmış ve zorla halka dikte edilmiştir" diyen
bir insan varsa, o insan cumhurbaşkanı
olmamalıdır. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
"Türkiye,
kendisine din olarak Kemalizmi almış ve başka hiçbir dine hayat hakkı
tanımayarak, kitlelere zorla dikte edilmiştir" diyecek kadar
insafsızsa bu cumhuriyet hakkında, o insan cumhurbaşkanı olmamalıdır.
(CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
"Şu
anda Türkiye Cumhuriyeti'nde 27 etnik grup yaşamakta. Bu 27 etnik
grubun da varlıklarının tanınması gerekmektedir. 'Türkiye Türklerindir'
gibi tezler yanlıştır" diyorsa bir insan, cumhurbaşkanı olmamalıdır.
(CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
"Ancak
bir inanç birlikteliği bu insanların bütünlüğünü sağlayabilir,
aksi takdirde millî bütünlüğümüzü sağlamak mümkün değildir"
diyorsa bir insan, cumhurbaşkanı olmamalıdır. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Eğer
"Osmanlı eyaletler sistemi gibi bir sistem Türkiye'de uygulanabilir"
diyorsa, o insan cumhurbaşkanı olmamalıdır.
Eğer,
bir insan… (AK Parti sıralarından "Sizi yapalım o zaman!"
sesi) Siz yapmak istediğinizi yapın, ama beni de dinleyin. Dinleyin
ve anlamaya çalışın. Gene, kimi istiyorsanız yapın, karar Meclisindir.
BAŞKAN
- Müdahale etmeyelim.
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - Ama, alınan kararın niteliğini de görün.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim.
Buyurun
efendim.
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - Eğer, eğer "bugünün Türkiye'sinde yaşayan, sözüm
ona laikliği benimsemiş insanların bu anlayışını terk edip, dinî
bir anlayışa ve hukuka geçmeleri mümkündür diye sormak istiyorsanız,
öncelikle şunu hatırlatmak isterim: Bu insanların atalarının,
yüz yıl önce iki yüz yıl önce hangi hukuk sisteminde yaşıyorlardı…"
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Genel Başkan, açıyorum mikrofonu, lütfen konuşmanızı tamamlar
mısınız.
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - "Bugünkü hukuk sistemini kabullenmeleri
ve adapte olmaları nelerin pahasına, hangi yöntemlerle gerçekleştirildi?
Bundan otuz sene önce halkın dine ilgisi ne kadardı, bugün hangi seviyede?
Biz, inanıyoruz ki, Türkiye'de insanların tamamı dinî inançlarına,
yaşadıkları coğrafya ve tarihî misyon gereği sahiptirler. Bu özelliklerini
ortaya koymaları engellenmiştir, cebrî yollarla bastırılmıştır.
Eğer, insanların beyinlerindeki ipotekler kaldırılırsa, onlar
kendiliğinden dini seçecektir, çünkü özlerinde inanç vardır"
diyorsa, o insan cumhurbaşkanı olmamalıdır.(CHP sıralarından alkışlar)
Eğer
"İstiklal mahkemeleri vasıtası ile kurulan darağaçlarında,
kimlerin ve hangi suçlamayla idam edildiğini nasıl izah edecekler?
Tevhidi Tedrisat Kanunu nelerin önünü tıkamak, nelerin önünü açmak
içindi? Harf inkılabı vasıtasıyla bir ülkenin tamamının bir anda
sıfır okuryazar seviyesine indirgenmesi kimlere yaramıştır?"
diyorsa bir insan, o insan cumhurbaşkanı olmamalıdır. (CHP sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, bir insanın…(AK Parti sıralarından gürültüler)
KEMALETTİN
GÖKTAŞ (Trabzon) - Kim yazdı onu? Kimden aldın onu?
BAŞKAN
- Lütfen müdahale etmeyelim arkadaşlar.
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - Eğer, bu düşünceler benimsenmiyorsa -birazdan
buraya Genel Başkan çıkacak, Başbakan çıkacak- bu düşüncelerin
kendi düşünceleri olmadığını burada söylerse, ben bundan mutluluk
duyarım, kıvanç duyarım. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, kısaca şunu söyleyeyim: Bir insanın, başbakan olması,
cumhurbaşkanı olması için şart değildir; ama, Anayasa'ya inanması,
halkına, vatandaşlarına, anayasal kurumlarına karşı nazik, terbiyeli
ve sevecen bir anlayış içinde olması şarttır.
KEMALETTİN
GÖKTAŞ (Trabzon) - Senin gibi mi?
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - Eğer, bu şart yerine gelmeden, biz, partizanca duygularla,
düşüncelerle, kişisel baskılar ve talepler doğrultusunda, eğer,
Cumhurbaşkanı seçimi gibi çok önemli bir seçimi, önünü, sonunu, ardını
düşünmeden sonuçlandırırsak, kendi görevimize, Anayasa'daki yeminimize
ihanet etmiş oluruz. "Bunu kimse söylememişti" demeyin,
ben şimdi söylüyorum, takdir sizindir.
MUSA
SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Bu Meclis takdir eder!
DENİZ
BAYKAL (Devamla) - Meclisi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından "Bravo" sesleri, ayakta alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Baykal.
Sayın
milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Meclis
Başkanlığına yazılı olarak müracaat eden Hatay Milletvekili Sayın
Sadullah Ergin "Bütçe görüşmeleri sırasında, Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal'ın, konuşması sırasında,
seçim bölgem Hatay'ın ve Kamu İhale Kurulu hakkındaki bahsedip 'milletvekilinin
yaptığı listedekilere ihale dağıtılmıştır' demek suretiyle, şahsımı
kast etmiş ve itham etmiştir. İç Tüzük'ün 69'uncu maddesine göre söz
istiyorum." diyor. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ
TOPUZ (İstanbul) - İsimden bahsedilmiyor orada.
BAŞKAN
- İzin verin Sayın Başkan, izin verir misiniz.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Üzerine alınmaya o kadar alıştın ki! İsim misim yoktu
Sadullah Bey!
BAŞKAN
- Ben, bu talep üzerine, zabıtları getirttim, inceledim.
ALİ
TOPUZ (İstanbul) - İsim var mı efendim?
BAŞKAN
- Siz de bakabilirsiniz. Şimdi, 69'a göre, oturum içerisinde sözün
verilmesi gerektiğini söyleyeceksiniz, biliyorum, ancak, bu oturuma
gayriiradi ara vermek zorunda kalınmıştır. Bir milletvekili olarak
bu ithama karşı bir açıklama hakkı vardır. (CHP sıralarından gürültüler)
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - İsim yok, isim yok!
ATİLA
EMEK (Antalya) - Sayın Başkan, isim yok!
BAŞKAN
- Bunu değerlendireceğim, bunu bilmenizi rica ediyorum.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Hatay'da Sadullah Bey'den başka milletvekili yok
mu?
ALİ
TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, Sadullah Bey'in ismi, o konuşmanın
hiçbir yerinde geçmemiştir.
BAŞKAN
- Şimdi bir başka hususu ifade edeyim. Sayın Mumcu yok ama, Sayın Mumcu
ayrıldı ama, konuşması sırasında, değerli arkadaşlarımız büyük
bir telaşla, Sayın Mumcu'nun konuşmasının kasten kesildiği imajını
verecek bir talepte bulundular.
MEHMET
ERDEMİR (Yozgat) - Doğrudur efendim, doğrudur.
BAŞKAN
- Konuyu Meclis Televizyon Müdürlüğüne intikal ettirdim, yazılı
olarak açıklamayı da aldım.
Değerli
arkadaşlar, Meclis Televizyonu, TRT3 bağlantılı olarak çalışmaktadır.
Biz, buradan yayını kendilerine bağlıyoruz, yayın oradan veriliyor.
Bu bakımdan, bizim televizyonumuzda herhangi teknik hiçbir eksiklik
yoktur. Ancak, TRT 3, yayını sırasında, Digiturk'ün de bağlı olduğu
bu kanalda, çok kısa, birkaç saniyelik bir sarsıntı olmuştur ve görüntü
devam etmiştir.
MEHMET
ERDEMİR (Yozgat) - Birkaç saniye değil efendim.
BAŞKAN
- Meclis Televizyonunun bu konuda herhangi bir dahli ve kastı da
yoktur. Bu hususu da açıklamış oluyorum.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, lehte olmak üzere, şahsı adına, Kars Milletvekili
Sayın Yusuf Selahattin Beyribey. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
Buyurun.
YUSUF
SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
2007 yılı mali bütçesinin tümü üzerinde, şahsım adına, lehte söz almış
bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 bütçe konumuzla ilgili sözlerime
başlamadan önce, 23 Aralık Cumartesi günü, Sarıkamış'ta, Meclis
Başkanımız Sayın Bülent Arınç, Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Atilla
Koç ve Sarıkamış Tugay Komutanlığımızın da katılımıyla gerçekleşen
yürüyüşten bahsetmek istiyorum.
23
Aralık 1914'te Doğu Anadolu'muzu Rus işgalinden kurtarmak maksadıyla
girişilen Sarıkamış Harekâtıyla, düşmanlarla savaşarak ve soğuktan
donarak şehit olan 90 bin Mehmetçiğin anısına, geçtiğimiz cumartesi
günü "Türkiye Şehitlerine Yürüyor" programı gerçekleştirildi.
Bu yürüyüş sırasında, 1914 Aralık ayının, eksi 40, eksi 50 derecede
ve 60-70 santimetre kalınlığındaki kâr üzerinde, giysiden ve elbiselerden
yoksun askerlerimizin o kötü yaşantılarını, o yürüyüş sırasında
ben de içimde yaşadım.
Değerli
arkadaşlar, Sarıkamış Harekâtı, 90 bin cana mal olmuş, bu hareket nedeniyle,
bölgede otuz altı yıldır süren Rus işgaliyle, dört yıl daha devam etmiş
ve bölgede yaşayan insanlarımız, kahraman Türk ordusu tarafından
kurtarılmaları dört yıl gecikmiştir. Sarıkamış Şehitliği ülkemiz
için çok, son derece önemlidir. Sayın Meclis Başkanımız ve Sayın Bakanımız
da katılımlarıyla, bu tarihî olayın önemine işaret etmişler. Kendilerine,
bir bölge milletvekili olarak, serhat Karslı bir vatandaş olarak teşekkür
ediyorum, ibret abidesine ve bu kahramanlık destanına sahip çıktıkları
için huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Sayın
Başbakanımızın talimatlarıyla, bu bölgenin millî park ilan edilmiş
olması, Hükûmetimizin bu Şehitliğe vermiş olduğu önemi göstermekte.
Bu ülke için feda edilen canlar, bize bu vatanı bırakan şehitlerimizi
rahmetle anıyor, onların hatırası önünde minnet ve şükranla eğiliyorum.
Ruhları şad olsun.
"Bayrakları
bayrak yapan üstündeki kandır/Toprak, uğrunda ölen varsa vatandır."
şiirinde de ifade edildiği gibi, Türk ordusunun şanlı neferleri,
canlarını vererek bu ülkeyi bize vatan yapmışlardır.
Sayın
milletvekilleri, bize şehitlerimizce emanet edilen Türkiye'nin
kalkınması ve gelişmesi için, AK Parti Hükûmetimiz, dört yıldır sürdürdüğü
mali politikalarını bu yıl da sürdürdüğünü görüyoruz. 2007 bütçesi
de, ekonomik ve siyasi istikrarın sürdürülmesi ve ülkemizin kalkınması
için hazırlanmıştır.
2007
bütçesi, ülkemizde ilk defa hazırlanan
beşinci yıl bütçesidir. Bu, seçim bütçesi değildir, istikrar, büyüme
ve refahın artırılmasını dikkate alan, mali disiplin anlayışından
vazgeçmeyen bir bütçedir. Yani, beş yıllık bir istikrar söz konusudur.
Bu, ülkemiz için son derece önemlidir. Zira, geçmiş yıllarda sürekli
yaşamak zorunda kaldığımız istikrarsızlık yüzünden birçok önemli
fırsatlar kaçmış, gelişme ve kalkınma için harcanacak beşerî ve doğal
kaynaklar israf edilmiştir.
Değerli
vatandaşlarımız, son günlerde özellikle ülkemizi karıştırmak isteyen,
istikrardan çıkmasını sağlamak isteyen, seçimleri öne getirerek
birçok laflarla ülkeyi karıştırmak isteyenler olacaktır. Dört yılda
ülkemize yapılan hizmetleri görüyorsunuz. Bu provokatörlerin
söylemlerine asla ve asla inanmayınız, çünkü bunların yaptıklarıyla
ülkenin ne hallere geçmişte geldiğini gördük. Bütün bu kötü günlerin
sebebi istikrarsızlık olduğu için iyi bilmemiz gerekir diye düşünüyorum.
Onun için, istikrarı bozma anlamına gelen her türlü gelişimin ülkemize
zarar vereceğini düşündüğümü belirtmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz son dört yılda çok önemli
dönüşümler yapmıştır. Ekonominin bozulan tüm dengeleri yeniden
kurulmuş, son derece isabetli gider ve gelir tahminleri yapılmış
ve bizden önceki tüm hükûmetlerin hayali olan denk bütçe hedefine
ulaşılmış, mali disiplin içerisinde ülkemizin her alanda yükselmesine
çalışılmıştır.
Bir
ekonomide denk bütçe hedefine ulaşılması fevkalade önemlidir.
Bu, kamu kaynaklarının özenle kullanılması demektir. Bu, milletin
malının, yetimin, fakirin ve gurebanın hakkının çarçur edilmemesi
demektir. Zira biliyoruz ki, açık veren bütçeler israf anlamına
gelmektedir, popülist yaklaşımlarla yapılan yatırım anlamına
gelmektedir, devlet organlarının denetim yapmaması anlamına gelmektedir,
iki yakası bir araya gelmeyen bütçe anlamına gelmektedir.
Geçmişte
gerekli ve acil olmadığı hâlde yapılan birçok kamu yatırımları, ülkemizin
her yanında âdeta yerden fışkırmaktadır. Bundan dolayı bütçeler
açık vermiş, kamu yatırımları israf edilmiştir. Bu yüzden ben denk
bütçeyi son derece önemsiyorum, 2003 yılından beri bu konuyla ilgilendiğim
için, ülkemizde atıl yatırımların bir envanterinin çıkarılmasına
ve israf olan kamu yatırımlarının tespit edilmesine uğraştığım
için, son derece önemsiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti İktidarı, Hükûmetimiz,
eğitimde, sağlıkta, bayındırlıkta, tarımda, ulaşımda, üretim ve istihdamda
âdeta şaha kalkmıştır. Enflasyon tek haneli rakamlara indirilmiş,
Türkiye ekonomisi 2003 ve 2005 yılları arasında yüzde 7,8 oranında
büyümüştür. Dünya ekonomisindeki olumsuzluklara rağmen bu çok
önemli bir değerdir.
2007
yılı bütçesinde sağlığa ayrılan para 25,2 milyar yeni Türk lirasıdır.
Ödenek ayrılmasının ülkemizin gücünü, AK Parti İktidarının insana
verdiği değerin bir ölçütü olduğunu dikkatlerinize çekmek istiyorum.
Çünkü, biz diyoruz ki: İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın.
Hastanelerimiz
tek çatı altında toplanmış ve sağlıkta çok başlılık ve bunun yarattığı
birçok sorun ortadan kalkmıştır. Artık, insanımıza daha kolay, daha
hızlı, daha kaliteli bir sağlık hizmeti sunma imkânı ortaya çıkmıştır.
Aşı harcamaları 2006 yılında 100 milyon YTL'ye çıkmış. Böylece, koruyucu
hekimliğe verilen önem ortadadır. Özellikle, 6.343 sağlık ocağı ve
7.032 sağlık evi sağlık hizmeti vermekte ve ilk sağlık hizmetinde 115
milyon insanımıza sağlık ocaklarında hizmet verilmiştir. Atıl olan
birçok sağlık ocağı ve sağlık evleri hizmete alınmıştır.
Değerli
milletvekilleri, bütçede en büyük payı eğitime ayırmak AK Parti İktidarına
nasip olmuştur. 100 bin derslik inşa edilmiş, 406 bin yeni bilgisayar
okullarımıza gönderilmiş, toplam 411 milyon kitap ücretsiz dağıtılmıştır.
Yaz
döneminde kendi ilimde yaptığım köy ziyaretlerinde, köy okullarının
yakıt ihtiyacı için bütçede ödenek olmadığını, köylünün kendi
imkânlarıyla bu ihtiyacı karşıladıklarını tespit etmiştim. Kırk
sene önce ben de köyde okula giderken aynı yöntemle ısınıyorduk.
Millî Eğitim Bakanlığımızın 2007 bütçesine, beşinci sınıfa kadar
eğitim veren yaklaşık 11.770 köy okuluna yakıt ihtiyacı için 15 milyon
YTL konulmuştur. Bütçe bu sorunu çözüme kavuşturmuştur. AK Parti
İktidarı, çözüm iktidarı olduğunu bir kez daha göstermiştir. Eminim
ki… Benim için bu çabayı veren Sayın Başbakanıma, Sayın Bakanlarıma
ve bu sorunu çözdükleri için, öğrencileri ellerinde tezeklerle
okula gitmekten kurtardıkları için kendilerine şükranlarımı ve
teşekkürlerimi borç biliyorum.
Sayın
milletvekilleri, çiftçilerimize doğrudan gelir desteği, mazot
desteği, gübre desteği, hububat, prim desteği, kaba yem desteği,
kültür hayvanı yetiştirme desteği gibi önemli destekler sağlanmış,
2002 yılında yapılan tarımsal desteklemeler de toplam 1,8 milyar
YTL iken, 2006 yılında bu rakam 5 milyar 250 milyon YTL'ye çıkmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Buyurun efendim.
YUSUF
SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Değerli milletvekilleri, 2003 yılı
başından itibaren 8 bin kilometre yol güzergâhında çalışma yapılmış,
2006 Ekim ayı itibarıyla, otoyollar dâhil olmak üzere, 12.666 kilometre
bölünmüş yol yapılmıştır. Bölünmüş yollar da karayolları ulaşımında
büyük rahatlık anlamına gelmektedir. Büyük can ve mal kayıplarına
yol açan trafik kazalarını en aza indirecek olan bir projedir ve
Hükûmetimiz bu projeyi hayata geçirerek büyük bir hizmet yapmıştır
diye düşünüyorum.
Bununla
birlikte, hava ulaşımında büyük gelişmeler yaşanmış, sivil havacılık
sektörü dünyada ortalama yüzde 5 büyürken, ülkemizde bu oran yüzde
30 olmuştur. Şu an, 38 havaalanında 261 hava aracı vatandaşlarımıza
hizmet vermektedir. Tokat, Uşak, Adıyaman, Siirt, Kahramanmaraş gibi
birçok havaalanı sivil hava trafiğine açılarak ülke ekonomisine
kazandırılmış, atıl olmaktan kurtarılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, 2004 yılı itibarıyla Türkiye genelinde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Beyribey, selamlama için açıyorum efendim.
YUSUF
SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) - Efendim, ben, özellikle Kars-Tiflis
demiryolunun Türkiye ve Kars için çok önemli olduğunu ve Türkiye'nin,
Türk cumhuriyetleriyle ve Asya'yla ilişkilerini güçlendireceğini,
ülkemize katkılarda bulunacağını, projeye alınmasının ülkem
için çok hayırlı olduğunu düşünüyorum. Köylerdeki KÖYDES'ten, BELDES'ten
gurur duyuyorum. Hükûmetime, çalışanlara, emeği geçen herkese teşekkürlerimi,
saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederiz Sayın Beyribey.
Aleyhte
olmak üzere, şahsı adına İstanbul Milletvekili Sayın Berhan Şimşek.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
BERHAN
ŞİMŞEK (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 2007 merkezi Hükûmet bütçesinin aleyhinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
İkinci
Cumhurbaşkanımız, İkinci Genel Başkanım, devlet ve siyaset adamı,
Lozan mimarı İsmet İnönü'nün bugün ölümünün 33'üncü yıl dönümü. Anısı
önünde saygıyla eğiliyorum, rahmet ve şükran duygularımı iletiyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu bütçe, Sayın Başbakanın ifade ettiği gibi ne sosyal
istikrar ne de sosyal koruma bütçesidir. Öncekiler gibi IMF bütçesidir,
IMF'nin dayattığı vergi bütçesidir, faiz dışı 6,5 bütçesidir. İstihdamın,
üretimin, kalkınma, gelir dağılımı adaletsizliğini ve yoksulluğu
ortadan kaldırma hedefi olmayan bir bütçedir. Sanayici, esnaf zor
durumda, turizm sıkıntıda, tarım bitik; narenciye, fındık, hayvancılık;
emekli, memur, işçi geçinemiyor; sağlık, eğitim çökmüş bir vaziyette.
Siz, hiç büyüyen bir ekonomide, değerli arkadaşlarım, insanların
borcundan dolayı intihar ettiğini, işverenlerin ağladığını,
hırsızlığın, işsizliğin arttığını, kapkaçın şehirleri esir aldığını,
rekabet edemeyen üreticinin aynı malın ithalatçısı olduğunu gördünüz
mü? Türkiye'de kişi başına düşen gelir 5.300 dolara çıkmış güya! 12
milyon yeşil kartlının yıllık geliri 5.300 dolar değil. 5 milyon asgari
ücretlinin geliri de 5.300 dolar değil, 7 milyon emeklimizin geliri
de 5.300 dolar değil. 2 milyon memurun 1,5 milyonu yoksulluk sınırının
altında yaşıyor. Esnafın, çiftçinin geliri de 5.300 dolar değil. Bakın,
size çarpıcı bir örnek vereyim: Türkiye'de bankalardaki toplam mevduatın
yüzde 85'i, Türkiye nüfusunun yüzde 5'ine ait. Geri kalan yüzde
15'lik mevduat, yurttaşlarımızın yüzde 95'ine ait. Bu iktidar döneminde
daha derinleşen gelir dağılımı adaletsizliğinin en çarpıcı örneğidir.
İktidara geldiğinizde kişi başına borç 3.160 dolardı, şimdi 5.224
dolar. Bu, bir rekordur. Gelirde Türkiye'nin yüzde 5'ine kazandırıyorsunuz,
ama, borçta 73 milyonu borçlandırıyorsunuz. Siz oyunu aldığınız fakir
fukaranın, garip gurebanın hükûmeti değil, yan gelip yatanların,
paradan para kazananların hükûmetisiniz.
Sayın
Başbakan, bu arada şunu da söyleyeyim: Mehmetçik yan gelip yatmıyor,
sizin, paradan para kazandırdığınız efendiler yan gelip yatıyor.
Türkiye, cari açıkta, dış ticaret açığında dünya rekorlarına imza
atıyor. Ekonomi, şeytan üçgeninde, yani, faiz-döviz-borsa üçgenine
teslim ediliyor. Türkiye, üretimin olmadığı, istihdamın olmadığı,
sıcak paranın cirit attığı Bahama Adaları, Cayman Adaları gibi oldu.
Bu
arada, Sayın Başbakan, yeri gelmişken "Türkiye kabuğunu kırdı,
küresel aktör oldu" diyorsunuz, ama, Türkiye'nin kırmızı çizgilerini
kırdınız, onurlu dış politikasını kırdınız. Kıbrıs'ı vatan toprağı
olarak değil de taşlı topraklı bir arazi parçası gibi gördünüz.
"Kazan kazan" diye diye "ver ver"e başladınız.
Hükûmetiniz döneminde Türkiye, küresel bir aktör değil, İngiliz
The Guardian gazetesinin yazdığı gibi, bir metres, figüran hâline
geldi.
MEHMET
DANİŞ (Çanakkale) - Sayın Başkan, geri alsın sözlerini.
BERHAN
ŞİMŞEK (Devamla) - Küresel aktör olmanın, halı saha maçlarıyla,
sağdıçlıkla, Bush'un yanında ayak ayak üstüne atmakla, Merkel'le samimi
pozlar vermekle ilgisi olmadığını da bu arada öğrenmiş oldunuz.
"Türkiye'yi
tanıttık" diyorsunuz, ama, herhâlde kötü tanıttınız. Sizin döneminizde
on iki ülke meclisinde sözde Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin
karar alındı Sayın Başbakan.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Başbakan "rant bitti"
diyor, "paradan para kazanma devri bitti" diyor.
Değerli
arkadaşlarım, yüzde 22'yle tahvil alan bir yatırımcı enflasyondan
arındığında yüzde 14-15 yüksek reel faiz kazanmasa, bu ülkede sizin
güzelliğinize mi gelir 60 milyar dolar? IMF'ye olan borcu azalttığınızı
söylüyorsunuz. Pekâlâ. Sayın Genel Başkanım da ifade etti, 220 milyar
dolardan, borcu, 370 milyar dolarlara çıkardınız. Üstelik Türkiye'nin
kaynaklarını, cumhuriyetin değerlerini, TÜPRAŞ'ı, Telekom'u, Seydişehir'i,
Tekel'i, Erdemir'i, SEKA'yı da sattınız, yani mirasyedi hükûmet oldunuz.
Cumhuriyetin mirasını yiyorsunuz. Çifte vergilendirmeyle, evi,
arabası olanları cezalandırdınız. Mali terör yarattınız. Geçici
vergileri kalıcı hâle getirdiniz.
Değerli
arkadaşlarım, bundan iki bütçe önce Sayın Başbakan burada dedi ki:
"Kaptan fırtınalı havalarda belli olur. Efendim, enflasyon düştü,
döviz düştü…" Aradan zaman geçti,
iki yıl ve mayıs, haziran ayında fırtınalı havalarda kaptan olanı
aradım, ortada yok, denizaltı kaptanı olmuş. Sanıyor ki, dövizi,
enflasyonu o düşürdü. Likidite bolluğu, dünyada gelişmekte olan
ülkelere, faize, dövize geliyor değerli arkadaşlarım.
Sayın
Başbakan diyor ki: "Ne yazık ki sermaye düşmanısınız." Biz,
ne sermaye ırkçısıyız ne sermaye düşmanıyız. Biz, sizin, gece yarılarında
pazarlık yaptığınız sermayenin bu ülkenin kaynaklarını haraç mezat
almasına karşıyız. Biz, sizin, "o sermayenin" diye nitelendirdiğiniz
kişi ve kurumlara, bu ülkenin fakir fukarasının, tüyü bitmemiş yetimin,
vatanı için şehit düşen Mehmetlerin hakkının peşkeş çekilmesine
karşıyız. Oferlerle dost olup, sizi iktidar yapan halkı yok saymanıza
karşıyız.
Değerli
arkadaşlarım, Oferlerle sabah görüşüp "sabah görüşmedim, akşam
görüştüm" demenize karşıyız. Sayın Başbakan, sizin "dinozor"
dedikleriniz var hatırlarsanız TÜPRAŞ'la ilgili. 1 milyar 200 milyon
dolara sattınız, aradan on bir ay geçti 4 milyar 200 milyon dolara satıldı.
O dinozor dedikleriniz, 3 milyar dolar bu ülkenin hazinesine, fakirine
fukarasına para kazandırmıştır. Tüccar olduğunu söylüyor. Kasımpaşa'da
o simit satmış, ben de Fatih Çarşamba Pazarı'nda çay sattım. Babasının,
kendinin mal varlığı olsa böyle baba baba satar mıydı? Vatandaş bunu
soruyor, vatandaş bunu soruyor. (CHP sıralarından alkışlar)
Tüccar
olmakla övünüyorsunuz değerli arkadaşlar. Sizin yerli sermaye
düşmanlığı yaptığınız ortada. Tekstilcilerin isteklerine kulak
çevirmediniz, baş çevirmediniz. Yüze yakın büyük tekstil firması
yurt dışına çıktı, 220 bin insanımız işsiz, aşsız kaldı.
"Hortumları
kestik" diyorsunuz, doğru, ama, hortumları nasıl kestiniz? Bir
taraftan kesip, diğer tarafa yönünü değiştirdiniz. Yani, eşe dosta,
akrabayı taallukata, cemaatlere, tarikatlara -Sayın Genel Başkanım-
Ali Dibolara bağladınız, halka gitmedi hortumlar. Halka gitmedi
hortumlar değerli arkadaşlar ve bu döneminizde yalnız önemli bir
şey var, bunu başardınız. Bugüne kadar Türkiye'de hortumlardan bahsedilirdi,
ama, adını değiştirdiniz, 58 ve 59'uncu hükûmet, Ali Dibo hükûmetleri
olarak anılacak.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Başbakan, eskiden "millet
isterse laiklik tabii elden gidecek" diyordu. Sayın Genel Başkanım
hepsini sıraladı, yüzleştirdi. Şimdi, Avrupa İnsan Hakları…
İHM'ya sorun diyorsunuz. Ben bunları geçiyorum.
Sayın
Başbakan, size şunu soruyorum: Kendi müsteşarınız "cumhuriyet,
laiklik ve millî devlet kabul edilmez" diyor. Meclis Başkanının
iletişim danışmanı, Mir Mahmut Rıza mahlasıyla yazdığı bir kitapta
"bütün laikleri bir bir şişe geçireceğim, ondan sonra anlayacaklar
laikliğin faziletlerini" diyor ve devam ediyor. "Devlet
kimdir? Devlet, helvadan yapılmış puttur." Hem bu devletin parasını
yiyor hem cumhuriyetin parasını yiyor hem de bu devleti saygısızca
helvaya benzetiyor!
Ama,
başka bir şey daha var: "Papa puttur" diyen müsteşarı, Sayın
Pepe, Papa Türkiye'ye ayağını atmadan görevinden alıyor. Tabii ki
Papa bizim için önemli, semavi dinlerin ruhani lideri, Vatikan'ın
devlet başkanı, fakat "Papa puttur" diyen işinden oluyor,
"devlet puttur" diyen, laikliğe, cumhuriyete, bu ülkenin
fakirine fukarasına laf edenleri de baş köşede oturtuyorsunuz.
Acı olan budur değerli arkadaşlarım.
ASIM
AYKAN (Trabzon) - Bizim işimize karışma.
BERHAN
ŞİMŞEK (Devamla) - Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Siz, bunlarla
çalışarak, laik, demokratik cumhuriyeti ve devrimlerini savunduğunuzu
iddia ederseniz, Sayın Başbakan, buna kargalar güler, kargalar. Sayın
Başbakan, bunları görmüyor, duymuyorsunuz. Siz, Başbakan olarak çabuk
kızıyorsunuz, çabuk bozuluyorsunuz. Siz başbakansanız, karnınız
geniş olacak, sabrınız geniş olacak. Eh, bir de keşke bilginiz geniş
olsa!
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bütçenin ilk günü Sayın Başbakan
Cumhurbaşkanlığı seçimleri için Anayasa'yla karşımıza çıktı, 101
ve 102'nci maddeyi okudu. Doğru. Anayasa koyucu, Anayasa'yı yaparken,
hakkında görevi ihmal, zimmet, evrakta sahtecilik, bilet kalpazanlığı,
cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak gibi suç isnatlarıyla fezleke
bulunan birisinin, günün birinde cumhurbaşkanlığına aday olabileceğini
öngörmediği için, hakkında dokunulmazlık fezlekesi bulunan birinin
aday olmayacağını düzenlememiştir. Anayasa koyucu böyle etik dışı
bir davranışı kimsenin sergileyeceğine ihtimal vermemiş.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Şimşek, bir dakika süre veriyorum.
Buyurun,
konuşmanızı tamamlayın.
BERHAN
ŞİMŞEK (Devamla) - Hakkında dokunulmazlık dosyası bulunan birinin
aklanmadan Cumhurbaşkanlığı gibi bir yüce divana çıkmak istemesi
etik değildir.
Bakın,
Akbilden aklanması gerekiyor, Sayın Başbakanın Akbilden, bu davadan
aklanması gerekiyor. Yani Akbilin "ak"ı, AK Partinin
"AK"ıyla karışırsa, sizlere yazık olur arkadaşlar. O gün
2,5 trilyon, bugün 14 trilyon. Bu fezleke Meclis Başkanlığında duruyor.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, Sayın Başbakan, hatipliği aynada öğrendiğini
söylüyor. Doğrudur, bir yöntemdir. Fakat, Mersin'de, çiftçimize, vatandaşıma,
benim bu kürsüden ifade etmeye dilimin varmadığı sözleri söylerken,
acaba, aynaya mı bakıyordu? İki koyun güdemezsiniz derken Sayın
Başbakan aynaya mı bakıyordu? Sayın Başbakan, adap konusunda aynaya
ve kendi çalışma arkadaşlarına bakmalı. "Şeyini şey ettiğimin
şeyi" diyen, "film adamı" diyen, "kutuya koymak"
diyen kendi bakanları ve çalışma arkadaşlarıdır, CHP'liler değildir.
Başbakan yakın çalışma arkadaşlarına önce baksın.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Şimşek, teşekkür için açıyorum.
BERHAN
ŞİMŞEK (Devamla) - Toparlıyorum, toparlıyorum…
BAŞKAN
- Teşekkür için…
BERHAN
ŞİMŞEK (Devamla) - Efendim, toparlıyorum.
BAŞKAN
- Neyi toparlayacaksınız efendim! (AK Parti sıralarından "açma"
sesleri, gürültüler)
BERHAN
ŞİMŞEK (Devamla) - İşinize mi gelmiyor, işinize mi gelmiyor? Milletin
kürsüsünde konuşuyorum.
BAŞKAN
- Sayın Şimşek, son cümlenizi rica ediyorum.
BERHAN
ŞİMŞEK (Devamla) - Toparlıyorum efendim.
BAŞKAN
- Buyurun, son cümlenizi söyleyin.
BERHAN
ŞİMŞEK (Devamla) - Teşekkür ederim.
Evet,
değerli arkadaşlarım, bu sözler, Sayın Başbakanın ve arkadaşlarının
adabına uygun olabilir, ama, bu sözleri söyleyenlerin, adap konusunda
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanına ve milletvekillerine söz
söylemeye hakkı yoktur.
Değerli
arkadaşlarım, devri iktidarınızda, AB, ekonomi, sosyal güvenlik,
dokunulmazlık, terör askıda… (AK Parti sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar, gürültüler) Daha önemlisi adap askıda, vatandaş çarmıhta,
yoksullukta, işsizlikte, umutsuzlukta...(AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Sayın Şimşek, son cümlenizi rica ediyorum.
BERHAN
ŞİMŞEK (Devamla) - Bitiriyorum.
İktidarınız
döneminde Başbakanlık Washington'a, Dışişleri Bakanlığı Brüksel'e,
Millî Eğitim Bakanlığı Nur cemaatine…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Şimşek.
BERHAN
ŞİMŞEK (Devamla) - … Talim Terbiye tarikatlara bağlanmıştır ve nihayetinde
Diyanet İşleri de İsmail Ağa cemaatine bağlanmıştır.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, şahısları adına konuşmalar tamamlanmıştır.
BERHAN
ŞİMŞEK (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlarım "Beraber yürüdük
biz bu yollarda" şarkısıyla geldiniz. Şimdi size ve Sayın Başbakana
önerim: Aynanın karşısında "Yolun sonu görünüyor" türküsünü
ezberlemeniz. Şarkıyla geldiniz, türküyle gideceksiniz. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Sayın Şimşek, lütfen yerinize oturun.
BERHAN
ŞİMŞEK (Devamla) - Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
Grubu sıralarından "Tam artistsin" sesleri, gürültüler)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri…
BERHAN
ŞİMŞEK (Devamla) - Ben artistim, ama oryantal değilim. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
- Arkadaşlar, lütfen müdahale etmeyelim.
Sayın
milletvekilleri, Hatay Milletvekili Sayın Sadullah Ergin, 69'a göre,
bir konuya açıklık getirmek üzere kısa bir söz istemiştir. Herhangi
bir sataşmaya meydan vermeyecek.
ALİ
TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan…
BAŞKAN
- Söylenen sözün doğruluğu ve yanlışlığı noktasında bir konuya
açıklık getirecek.
Çok
kısa, Sayın Ergin, buyurun. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Ali Dibo bir dünya markası olmuştur Sayın Başkan.
FARUK
ÇELİK (Bursa) - Ya, arkadaşlar, açıklamadan niye korkuyorsunuz? İtham
ediyorsunuz… (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Hatibi dinleyelim efendim.
ALİ
TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, 63'üncü maddeye göre tutumunuz hakkında
söz istiyorum.
BAŞKAN
- Efendim, oturur musunuz yerinize.
ALİ
TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, 63'üncü maddeye göre tutumunuz hakkında
söz istiyorum. Böyle bir söz veremezsiniz. Bunun maddi unsurları
yoktur. Tutumunuz hakkında söz istiyorum.
BAŞKAN
- Efendim, izin verirseniz bu takdir Başkanlığın olsun.
ALİ
TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, yanlış yapıyorsunuz. Burada 63'üncü
madde açık, takdir hakkı yok. 63'üncü maddeye göre tutumunuz hakkında
söz istiyorum.
BAŞKAN
- Onu da görüşürüz, hayhay, tabii… Ben burada sözü verdim.
ALİ
TOPUZ (İstanbul) - Efendim, öyle bir şey yapamazsınız. Böyle bir yetkiniz
yok. Ben size yetkinizi hatırlatıyorum.
BAŞKAN
- Sayın Ergin, buyurun efendim.
IV. - AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Hatay Milletvekili
Sadullah Ergin'in, Antalya Milletvekili Deniz Baykal'ın, konuşmasında,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
SADULLAH
ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bu
kürsüden biraz önce konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Genel
Başkanı, Hatay'daki iddialarla ilgili olarak Kamu İhale Kurulunun
vermiş olduğu karara atıfta bulunup, arkasından da "O ilin milletvekilinin
verdiği listeler üzerine ihaleler bu kişilere dağıtılmıştır."
diye bir laf kullandı, bir söz, bir ithamda bulundu.
Daha
önceki beyanlarıyla da karşılaştırıldığında bu ithamın adresi
belli olduğu için, Başkanlık Divanından 69'a göre söz talep ettim.
Şimdi,
ben, bu konuyla ilgili açıklamayı yapıp huzurlarınızdan ayrılacağım.
Değerli
arkadaşlar, bu itham tam on bir ay önce yapıldı. On bir aydan beri bu
konuyla ilgili olarak hem cumhuriyet başsavcılıklarına suç duyurusunda
bulunuldu hem Kamu İhale Kurumu araştırma yaptı hem de Sayıştay Başkanlığının
yapmış olduğu denetim raporlarını istedik.
Bu
raporlar, aslında, Cumhuriyet Halk Partisinden Sayın Kılıçdaroğlu
da, bir soruyla, Plan Bütçe Komisyonunda Sayıştay Başkanlığından
sordu. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na verilen cevapta da, sorduğu şahıs
ve firmayla ilgili olarak herhangi bir zimmet, usulsüzlük tespiti
yapılamadığına dair Sayıştay Başkanlığının raporu burada, cevabi
yazısı burada.
AHMET
SIRRI ÖZBEK (İstanbul) - Sayıştay onu incelemez.
SADULLAH
ERGİN (Devamla) - Bu Sayın Kılıçdaroğlu'nun yazdığı yazıdan ilham
alarak, ben de, Hatay'da kovuşturulan, itham edilen isim ve firmaları
listeleyerek, Sayıştay Başkanlığına bir soru önergesi verdim Meclis
Başkanlığı aracılığıyla 5/12/2006 tarihli. Bu adı geçen kişiler ve
firmalar hakkında Sayıştayımızın 2003, 2004, 2005 hesap denetim rapor
sonuçlarına göre herhangi bir usulsüzlük, yolsuzluk, ihaleye fesat
karıştırma fiili olup olmadığını sordum.
Sayıştay
Başkanlığımızın 11 Aralık 2006 tarihli cevabi yazısı. (CHP sıralarından
gürültüler)
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Sayıştayla ne ilgisi var onun ya?
SADULLAH
ERGİN (Devamla) - Bu yazı, 2003, 2004, 2005 yıllarına dair hesap incelemelerinde
herhangi bir usulsüzlük, yolsuzluğa rastlanmadığına dair Sayıştay
Başkanlığının yazısıdır…
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Kamu İhale Kurumunun raporu var.
SADULLAH
ERGİN (Devamla) - …ve Sayıştay, yüz elli yıldır, bu ülkede bu konularda
karar veren, inceleme yapan en yetkin anayasal kuruluştur.
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Sayıştay seni aklamaz!
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Aklamaz!
ALİ
KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Ya, sen niye yazdın bu yazıyı, onu bir
söylesene?
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Yorma kendini, yorma!
SADULLAH
ERGİN (Devamla) - Bunun dışında, şahsımla ilgili tam da Sayın Baykal'ın
bahsettiği konuya yönelik olarak, Anavatan Partisi Sayın Grup Başkan
Vekili Süleyman Sarıbaş, Hatay Cumhuriyet Başsavcılığına bir ihbarda
bulundu.
ALİ
KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Ali Dibo musun sen?
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) - Dinle be, dinle!
SADULLAH
ERGİN (Devamla) - Başsavcılık tam altı ay inceleme yaptı. Tam bu altı
aylık inceleme neticesinde Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı şunları
söylüyor…
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Bu iş Sayıştayın işi değil.
SADULLAH
ERGİN (Devamla) - Bahse konu iddialar mesnetsiz olup hiçbir hukuki
dayanağı olmadığından, hiç kimse hakkında kamu adına kovuşturmaya
yer olmadığına dair karar vermiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Kamu İhale Kurumunun raporunu söyle.
ALİ
KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Ali Dibo musun sen, Ali Dibo mu?
SADULLAH
ERGİN (Devamla) - Şimdi, bağımsız yargı kararını vermiş…
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Fahrettin, Sayıştay'ı sen ayarladın. Sen ayarladın,
sen.
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) - Sen ayarladın ne demek? Kalk açıkla... Kalk açıkla…
Ayıp oluyor!
SADULLAH
ERGİN (Devamla) - Bu konuda denetleme yetkisi olan Sayıştay, herhangi
bir usulsüzlük yoktur, diye kararını vermiş. Dayandıkları Kamu İhale
Kurulu, yapmış olduğu açıklamada…
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Milletin kürsüsünden milleti kandırıyorsun.
SADULLAH
ERGİN (Devamla) - "… KİK olarak tespit etmiş olduğumuz bir suç
yoktur, bir suç tespitimiz yoktur, bir suç duyurumuz yoktur…"
ALİ
KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Niye yazdın?
SADULLAH
ERGİN (Devamla) - "... bir ihale iptalimiz yoktur, bu tespitlere
dayalı olarak herhangi bir müdahale, yönlendirme ve yolsuzluk olduğu
ithamı yapılamaz…"
ALİ
KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Niye yazdın onları, niye?
SADULLAH
ERGİN (Devamla) - "… bu haberler doğru değildir diye." KİK
de açıklama yapmıştır.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, son cümle olarak ben bir şey daha söyleyip müsaade
isteyeceğim.
BAŞKAN
- Sayın Ergin, konuşmanızı toparlayın lütfen.
SADULLAH
ERGİN (Devamla) - Hemen toparlıyorum Başkanım.
BAŞKAN
- Lütfen… Açıklamanızı yaptınız.
SADULLAH
ERGİN (Devamla) - On bir aydır bu kürsüden, milletvekili olarak, genel
başkanlar olarak bir unvan kullanılıyor: Ali Dibo. Bu Ali Dibo mekân
adı mıdır, sıfat mıdır, şahıs adı mıdır?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Hataylılar biliyor "Ali Dibo"nun ne demek
olduğunu.
SADULLAH
ERGİN (Devamla) - Hemen, Başkanım, bitiriyorum.
FARUK
ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan, son cümle…
SADULLAH
ERGİN (Devamla) - Sayın Başkanım, teşekkür edip bitiriyorum.
BAŞKAN
- Son cümlenizi rica ediyorum. Son cümlenizi rica ediyorum.
SADULLAH
ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu haberleri gündeme getiren
gazetenin 6 Haziran 2006 günkü nüshası: "Ali Dibo, aslında, Hatay'da
herkesin saygı gösterdiği, cömert ve dürüst bir tüccar."
NECATİ
UZDİL (Osmaniye) - Allah be! Ooo! Sevsinler seni!
SADULLAH
ERGİN (Devamla) - "Atatürk'ün mebusluk önerdiği Ali Dibo'nun hayırseverliği
dillerde. Ancak, gelinen nokta kızı ve torununu çok üzüyor. Cumhuriyet
Halk Partisinin ve Mustafa Kemal Atatürk'ün milletvekilliği önerdiği
bir şahsın..." (CHP sıralarından "Aha!" sesleri)
"...ölümünden altmış yıl sonra bu tür konulara unvan olarak alet
edilmesi, onun şahsına, çocuklarına, ailesine, onların hukukuna
da bir müdahaledir."
Ben,
tekrar, yargı kararları karşısında şunu söylüyorum son söz olarak.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - O zaman "Ali Dibo" deyince mutlu olmalısın,
niye karşı çıkıyorsun?
SADULLAH
ERGİN (Devamla) - İddiasını ispat etmeyen -Sayın Genel Başkanın
ifadesiyle- namerttir.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - O zaman, "Ali Dibo" deyince niye kızıyorsun?
SADULLAH
ERGİN (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Ergin.
ALİ
TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan...
BAŞKAN
- Sayın Topuz, bir talebiniz mi var efendim?
ALİ
TOPUZ (İstanbul) - Efendim, bu sözü yanlış verdiniz. 69'uncu maddeye
uymayan bir konuda söz verdiniz. Bu nedenle, tutumunuz hakkında...
BAŞKAN
- Efendim, "Belgeleri ibraz edeceğim." dedi, ibraz etti.
Başka ne yapsın?
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Ne ibrazı ya? Hangi belge?
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Hangi belge?
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Sayıştayla ne ilgisi var bunun?
BAŞKAN
- Sayın Topuz, usulde ve İç Tüzük'te verilen imkânları ve talepleri
yerine getiriyorum. Benim tutumumla ilgili de herhangi bir şey olduğunu
düşünmüyorum. Bakın, belirli bir noktaya geldik, rica ediyorum.
ALİ
TOPUZ (İstanbul) - O zaman, Sayın Başbakanın konuştuğu sırada dikkatli
konuşmasını temenni ediyorum; çünkü, buna benzer sataşmalar olursa,
Grubumuzun bütün üyeleri, sırayla söz isteyeceklerdir.
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
23.37
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
23.49
BAŞKAN: Başkan Vekili
İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Harun
TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN-
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 43'üncü
Birleşimi'nin Üçüncü Oturumu'nu açıyorum.
Bütçe
üzerindeki son konuşmalara devam edeceğiz.
III. - KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1252) (S.Sayısı:1269) (Devam)
2.- 2005 Mali Yılı
Genel Bütçeye Dahil Dairelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile 2005 Mali Yılı Kesinhesap Kanunu
Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (
1/1236, 3/1139) (S.Sayısı: 1270)
(Devam)
3.- 2005 Mali Yılı Katma Bütçeye Dahil İdarelerin
Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2005 Mali Yılı Katma Bütçeli
İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1237, 3/1140) (S.Sayısı: 1271) (Devam)
BAŞKAN
- Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Şimdi
söz sırası Hükûmete ait.
Hükûmet
adına Sayın Başbakan konuşacak.
Buyurun
Sayın Başbakan. (AK Parti sıralarından ayakta alkışlar)
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Siirt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerini en kalbî duygularımla
selamlıyorum.
Konuşmamın
başında, Başkan Vekilimiz Sayın Ali Dinçer'e, geçirdiği kritik ameliyat
dolayısıyla Allah'tan acil şifalar diliyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
2007
bütçesi milletimize, ülkemize hayırlı olsun.
Bütçe
üzerinde yapılan tartışmalarda, eleştirileriyle, uyarılarıyla
katkıda bulunan herkese Hükûmetim adına teşekkür ediyorum.
Öncelikle,
bütçenin tamamı üzerindeki görüşmelerde üzerinde yeterince durulmayan
bir hususa dikkatlerinizi çekmek istiyorum: 2006 bütçemiz gibi
2007 bütçemizi de üç yıllık bir gelecek perspektifiyle hazırladık.
Bu bütçe, Türkiye'de ekonomik ve siyasi istikrarın tescilidir.
Bütçemizin
bir temel özelliği de tarihimizde ilk kez beşinci yıl için hazırlanmış
bir bütçe olmasıdır. Cumhuriyet tarihimizde, Hükûmetimiz, ilk kez
beşinci yıl için bütçe sunma başarısını gösterdi. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bu vesileyle, konuşmamın ağırlık noktasını, dört yıllık
icraatlarımızı değerlendirmenin yanında, Türkiye'nin gelecek
hedeflerine, Türkiye'nin gelecek vizyonuna ayırmak istiyorum. Zira,
geleceğe doğru bakmak, geleceği doğru planlamak, insan hayatında
olduğu gibi, toplum hayatında da büyük önem taşıyor. Eğer siyasetimiz
gelecek için yol göstermiyorsa, bugün yaptıklarımız yarınki nesillerin
güven duygularını beslemiyorsa, biz görevimizi hakkıyla yapmış
olmayız.
Hükûmetlerin
esas görevi günü kurtarmak değil, geleceği planlamaktır. Biz, AK
Parti İktidarı olarak, üç aylık, beş aylık hedeflerle değil, üç yıllık
bir bütçeyle, yedi yıllık bir kalkınma planıyla, cumhuriyetimizin
100'üncü yıl dönümü olan 2023 yılı hedeflerimizi hesaba katarak
Türkiye'yi yönetiyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Siyasetin
kör noktalarına saplanıp kalmadan, kısa vadeli kazanımlar için ülkemizin
gelecek hedeflerinden asla vazgeçmeyeceğiz. Cumhuriyetimizin
100'üncü yılını bugünden düşünebilen, planlayabilen bu kadro, popülizmin
tuzaklarına düşmeyecek, ülkemizin gelecek hedeflerinden şaşmayacaktır.
Türkiye,
istikrarsızlıktan yeterince çekti. Bu ülkenin, bu milletin, bırakın
yeniden yıllarını, aylarını, tek bir gününü bile kaybetmeye, artık,
tahammülü yoktur. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bakınız,
eğer -şöyle bir hesap yapalım- tek parti dönemini bir yana bırakırsak,
son altmış yılda, değerli arkadaşlarım, tam kırk beş hükûmet kurmuşuz.
Türkiye'nin normal bir demokratik istikrar çizgisi olsaydı, altmış
yılda kırk beş değil on beş hükûmetimizin olması gerekirdi. Ekranları
başında şu anda bizi izleyen milletimiz bunun muhasebesini, inanıyorum
ki, gayet iyi yapıyor.
Dikkat
ediniz, altmış yılda kırk beş hükûmet. Hükûmet başına düşen süre ne? On
altı ay, on altı ay. Bunun maliyetini, Türkiye, Türk milleti, ne yazık
ki ağır bedellerle ödemiştir. Ne yatırımcı ne üretici ne çiftçi ne
memur ne işçi ne esnaf, hiç kimse yıllarca önünü görememiştir. Bu
tabloyla Türkiye'ye dışarıdan bakan hiç kimse istikrarla güven arasında
bir ilişki asla kuramamıştır. Oysa, dünyanın güçlü ülkelerinin en
önemli özelliği, ekonomik ve siyasi istikrardır.
İlk
kez bir beşinci yıl bütçesi görüşmelerini bu yüce Meclisin çatısı
altında yapıyoruz. Acı reçeteler uygulamadan ülkemizi bugünlere
getirmek bizim için büyük bir bahtiyarlıktır. Bu bahtiyarlığı milletimizle
paylaşmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. Bu başarı, hiç kuşkusuz
aziz milletimizin başarısıdır. Halkımızla birlikte Türkiye'yi karanlık
bir tünelden çıkarıp, hamdolsun, bugünlere getirdik. Dört yılda, ekmeğimiz,
aşımız büyüdü, güven ve itibarımız arttı.
Türkiye'nin
geldiği bu noktada sormak gerekir: Şimdi hangi yapay tartışma bu başarıyı
gölgeleyebilir? Türkiye'nin normalleşmesinden, demokratik süreçlerin
normal işleyişinden, Anayasal takvimlere bağlı kalınmasından
kim, niçin rahatsız oluyor? (AK Parti sıralarından alkışlar)
Cumhuriyetimizin
karakteristik dört asli özelliğini tanımlayan, demokrasinin, laikliğin,
sosyal devlet olma anlayışının, hukuk devleti olma anlayışı, bu
özelliklerle güçlenmiş olmasından kim rahatsız olabilir?
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Siz.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Toplumun demokratik hukuk devletiyle
birlikte güçlenmesinden kim rahatsız olabilir?
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, AK Parti İktidarıyla
güçlü ve itibarlı bir yönetimin semeresini her alanda almıştır.
Dış politikadan ekonomiye, sosyal politikalardan çalışma barışına,
kentleşmeden ulaşıma, enerjiden eğitime, sağlıktan güvenliğe kadar
bütün alanlarda, Türkiye, artık o eski Türkiye değildir. "Hiçbir
şey eskisi gibi olmayacak." dedik. Evet, bugün, hiçbir şey eskisi
gibi değil. (AK Parti sıralarından alkışlar) "Başarı, başımızı
döndürmeyecek." dedik. Allah'a şükürler olsun ki, başardık, ama
başımız dönmedi. "Türkiye'nin imkân ve kaynaklarını Türkiye'ye
kazandıracağız." dedik ve sözümüzün gereğini yaptık. Allah'a
hamdolsun ki, aldanan olmadık, aldatan da olmadık. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Geçmişte siyasetçileri en çok yaralayan şey, kendilerini
bağlayan sözleri oldu. Nice siyasetçi kendi sözlerinin esiri oldu.
Şimdi, kendi sözlerimizi, kendi vaatlerimizi başkası bize hatırlatmadan,
biz eserlerimizle konuşuyoruz. Zira biliyoruz ki, sözünün takipçisi
olamayan, sözünün esiri olur.
Bakınız,
büyümede Türkiye'nin yüzde 9 küçüldüğü yılları söylemiyorum, son
on yılın ortalamasını söylüyorum: Bizden önceki on yılda büyüme
ortalaması yüzde 2,6 oldu. Göreve geldiğimiz ilk üç yılda ortalama
yüzde 7,8 büyüyen, bugün de büyümesini sürdüren bir Türkiye var.
Millî gelirimiz yetmiş dokuz yılda -burada tabii anlaşamıyoruz, o
ayrı mesele ama, ben de inandığımı söylüyorum- millî gelirimiz yetmiş
dokuz yılda ancak 81 milyar dolara ulaştı. Fakat…
EYÜP
FATSA (Ordu) - 181…
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - 181 milyar dolara çıkmıştı. Biz ise
dört yılda 209 milyar dolar artırarak 390 milyar dolara yükselttik.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Şimdi de, gelecek hedeflerimizi
sizlerle paylaşmak istiyorum.
2013'te
millî gelirimizi 800 milyar dolara çıkarmayı planlıyoruz, hedefimiz
bu. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yeni Türk lirası cinsinden söylersek,
2013'te millî gelirimiz 1 trilyon hedefini aşacaktır. Kişi başına
düşen millî gelirimiz bizden önce 2.598 dolardı, dört yılda 2 misline
çıkarttık. Şimdi kişi başına düşen millî gelir, sayın milletvekilleri,
5.318 dolar. Yeni hedefimiz, 2013'te 10 bin dolara ulaşmaktır. Bu güven
ve istikrar ortamı sürdürüldükçe, Türkiye'nin borç sorununu 2011
yılında çözmüş olacağız. Yaptığımız rasyonel projeksiyonlar ortaya
koymuştur ki, kamu net borç stokunun gayrisafi millî hasılaya oranı
2011'de yüzde 30 seviyesine kadar gerileyecektir.
Tabii,
burada, bir gerçeği özellikle vurgulamak istiyorum, o da şudur:
Bizler vatanseverliğin bu olduğuna inanıyoruz. Milletini sevmek,
milletini ve milliyetini yüceltmek budur, buna inanıyoruz.
Ve
burada kamu net borç stokuyla brüt stoku karıştıranlar var. Bunu
özellikle vurgulamam lazım; o da şu: Kamu net borç stokunda nakit değerler
düşülerek açılan, söylenen rakamlar var, bir de hep birlikte söylenen
rakamlar var. Bakınız, şu anda, nakit değerleri düştükten sonra iç
borç 160 milyar dolar, dış borç 31 milyar dolar, toplam 191 milyar dolar.
Bu, nakit değerler düştükten sonra ortaya çıkan tablodur. Ama, bunu
brüt borç stoku olarak değerlendirdiğimiz zaman -ki, söylenen budur-
iç borç 183 milyar dolar, dış borç 69 milyar dolar, 252 milyar dolar. Tabii,
buna özel sektörün borcu da ilave edildiği zaman, rakam o malum yere
doğru tırmanır. Nedir özel sektörün dış borcu? O da, 111 milyar dolar.
Küçük
hedeflere kilitlenenlerin, özellikle toplumu kamplara bölerek
siyaset yapanların başaracağı bir iş değildir bu aslında. (AK Parti
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Ancak, Türkiye fotoğrafının
tamamına, biz, bir bütün olarak bakan siyasi kadroyuz. İşte, o kadro,
bu kadrodur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Hep söyledim, yine
söyleyeceğim: Bu siyasi kadro milletimize hizmet için yola çıkmıştır,
sonuna kadar da bu yolda ilk günkü anlayışımızda yürümekte kararlıyız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yola çıkarken, milletimizi özlemlerine,
taleplerine kavuşturma anlayışıyla yola çıktık. Sadece nereden
nereye geldiğimize bakanlar, nereden nereye varacağımızı da aslında
samimi olsalar kolaylıkla görebilirler. Zira, biz, sadece geçmişin
fotoğrafı üzerinden siyaset yapmıyoruz; biz, başkaları gibi ürettiğimiz
lafları değil, yaptığımız işleri milletimize referans olarak gösteriyoruz.
İhracatımızı dört yılda 36 milyar dolardan 85 milyar dolara çıkarıyoruz,
önümüze devamlı getirilen ithalat!.. Peki… Enerjide yaptığımız
ödeme 29 milyar dolar; makine teçhizat, yaptığımız ödeme 23 milyar
dolar; toplam 22 milyar dolar. Buyurun size dış ticaret açığının bedeli.
(AK Parti sıralarından "52 milyar dolar" sesleri)
…23,
toplam 52 milyar dolar; geldiği bu.
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Toplama-çıkarma özürlü!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şimdi, bu gerçekleri görmemezlikten
gelmek suretiyle ekran başında bizi izleyenleri aldatmanın anlamı
yok; bu gerçeği göreceksiniz. Enerjiye 29 milyar dolar ödeyen Türkiye,
bunu hangi kalemden ödüyor aslında; bunu göreceksiniz? 23 milyar
dolar eğer makine-teçhizata ödenmişse, bunlar, bu ülkede ne işe yarıyor?
Bunlar lüks tüketim malzemesi midir? Yoksa, istihdam alanı doğurmak
için yatırımlar sebebiyle gelen araç-gereçler midir? Bunu, lütfen
görelim. Bunların ithâline karşı çıkmak anlayışını ben tanımlayamıyorum,
ama, halkım tanımlıyor ve tanımlayacak. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ve
tabii burada da yine, şunu, çok açık, net ortaya koymak zorundayım:
OECD ülkeleri arasında, Türkiye ihracat şampiyonudur. Bunu biz değil,
Dünya Bankası, OECD gibi, bütün kuruluşlar söylüyor. Ayrıca, dünyada
dış ticaret hacmi en hızlı gelişen ülkeler arasında da Türkiye dünya
dördüncüsüdür. Birinci sırada Çin vardır, ikinci sırada Filipinler
vardır, üçüncü sırada Polonya vardır, dördüncü sırada da Türkiye
vardır.
Değerli
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tabii hedefimiz, 2023
yılında, inşallah 1 trilyon dolarlık dış ticaret hacmine ulaşmaktır.
Nasıl mı yapacağız? Hangi imkânlarla, hangi kaynaklarla mı yapacağız?
Dört yılda nasıl yaptıysak, öyle yapacağız. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Önce, millet siyasetiyle yapacağız.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Hangi millet?..
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yatırımla, istihdamla, üretimle,
ihracatla yapacağız. Türkiye'yi dünyaya açarak, dünyayı da Türkiye'ye
nasıl getiriyorsak, getirmek suretiyle yapacağız. Yoğun bakımdan
devraldığımız Türkiye'yi nasıl ayağa kaldırdıysak, dört yılda 1 milyon
925 bin kişiye nasıl istihdam kapısı açtıysak, öyle yapacağız.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Kesinlikle doğru değil…
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Türk parasından altı sıfırı bir kalemde
nasıl sildiysek, öyle yapacağız. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Enflasyon ve faizi nasıl indirdiysek, öyle yapacağız. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bizim iktidarımıza kadar dokuz şehirde doğal gaz varken,
şimdi ise kırk üç vilayette doğal gaz var. Bunu nasıl başardıysak, öyle
başaracağız. (AK Parti sıralarından alkışlar) İnşallah, gelecek
beş yılda da, seksen bir ilimizin tamamına doğal gazı taşımayı hedefliyoruz.
Tam
otuz beş yıl boyunca, emeği, üretimi, yatırımı eriten enflasyonu nasıl
tek haneli rakamlara indirdiysek, tekrar ediyorum, evet, öyle yapacağız.
Başbakanlık
Toplu Konut İdaresiyle bugüne kadar, dört yılda 218 bin konutu nasıl
inşa ettiysek, Türkiye'yi de yeniden öyle inşa edeceğiz. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Herhâlde, bu iller dolaşılırken, Toplu Konut
İdaresinin yaptığı bu konutları görme fırsatı oluyordur, öyle zannediyorum.
Yani, bunlar kuyu değil ki görmeyesiniz, bunlar görünüyor yani,
eser. Milletimiz bunu çok iyi görüyor ve yeri geldiği zaman da değerlendirmesini
çok iyi yapacaktır. O dar gelirli insanlar, orta gelir grupları bu
konutlara nasıl yerleşiyor, onu ben yaşıyorum ve bundan haz duyuyorum
milletim adına, haz duyuyorum (AK
Parti sıralarından alkışlar) ve gelecek beş yılda da, inşallah bu
rakam 500 bin konuta ulaşacaktır; hedefimiz bu. Öyle zannediyorum
ki, içinizden de oralarda oturanlar vardır. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Vardır, vardır...
Belediyelerimizle
birlikte başlattığımız kentsel dönüşüm projeleriyle, vatandaşlarımızın
gönüllü katılımını temin ederek, şehirlerimizin çehresini değiştiriyoruz,
değiştireceğiz. Bunda CHP'li belediyeler de var, onlarla da bunu
birlikte yapıyoruz, ayrım yok, böyle sürdürüyoruz. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Biz, ülkemize neler kazandırdığımızı, yaşayarak çok
iyi biliyoruz. Cumhuriyetimize, demokrasimize ne kadar güç verdiğimizi
gayet iyi biliyoruz. Hiçbir karartma çabası, bu başarıyı gölgelemeye
yetmez.
Bakınız,
Türkiye, bizden önce tam yirmi iki yıl özelleştirmeyi konuştu. İş
dünyası, bilim adamları, siyasetçiler gece gündüz özelleştirmeyi
konuştu. Muhalefet de konuştu. Bizden önceki tam on üç hükûmetin değişmez
gündem maddesi oldu. Sonuç neydi? Sadece 8 milyar dolarlık özelleştirme
yapılabildi ve bu, Özelleştirme İdaresinin harcamalarına bile
yetmiyordu. Biz, dört yılda 18 milyar dolarlık özelleştirme gerçekleştirdik.
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Maşallah(!)
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Evet, biz, öncelikle adaleti ve kalkınmayı
hedef aldık. Hangi alana bakarsanız, orada toplumcu bir siyaset görürsünüz.
Biz bunu ortaya koyduk. Çalışma hayatının taraflarını dinledik.
Kararlarımızda görüşlerini hep dikkate aldık. Sivil toplum örgütlerimizle
birlikte olmaya, onların seslerine kulak vermeye özen gösterdik.
Bakınız,
zorunlu tasarruf meselesini bu ülke yıllarca konuştu, tartıştı.
Cumhuriyet Halk Partisi de konuştu, tartıştı. Sendikalarımız, işçilerimiz,
memurlarımız konuştu, tartıştı. Acaba, bugüne kadar gelen iktidarlar,
benim işçimin, benim memurumun, bu zorunlu tasarruf adı altında
âdeta üzerine yatılan bu parasını niye ödemedi? Neden? Bunu biz
ödedik. 13,3 katrilyon Türk lirasını biz ödedik. Bu bize nasip oldu.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Aynı
şekilde, sadece İmar Bankasından dolayı 8 milyar YTL, eski rakamla
8 katrilyon; bunu da biz ödedik. Bir de bu borçları ödemek zorunda kalmasaydık,
artık siz düşünün. 21 katrilyon elimizde olacaktı ve bu 21 katrilyonu
da biz yatırımda kullanma fırsatını bulacaktık. Nasıl bir Türkiye'yi
devraldığımızı ifade etme bakımından bunu söylüyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu arada, çok konuşulan IMF meselesine
açıklık getireyim: Ben şaşıyorum, yani, Türkiye, IMF'e AK Parti İktidarıyla
mı girdi? IMF'in tarihçesi, acaba, Türkiye'de 2002 sonunda mı başladı?
2002'de mi başladı?
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - 2008'e kadar siz uzattınız Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bak, ben sakin dinledim. Siz de sakin
dinleyin de bunları anlatayım.
IMF'in
tarihçesine baktığımız zaman sene 1945. Girişimize baktığımız
zaman 47. Taa oralardan geliyor ve oradan bugüne sürekli bu ülkede
iktidarlar stand-by anlaşmaları yaptılar. 18 stand-by anlaşması yapıldı,
19'uncusunu da biz yaptık. Belki, bu 18'in içerisinde sizin iktidar
dönemleriniz de var.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır, yok.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ben söylüyorum, ortak olduğunuz
dönemler olabilir, Parlamentoda olduğunuz dönemler olabilir.
DENİZ
BAYKAL (Antalya) - Yok, yok!.. İncele de söyle!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Veyahut da iktidarında olup imzalamamışsınızdır,
ama şakır şakır borçlanmaya devam etmişsinizdir; bunlar olmuştur.
DENİZ
BAYKAL (Antalya) - Hayır… İncele de söyle!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - İnceledim, inceledim. Bütün iktidarların,
hepsinin bunda payı var ve 23,5 milyar dolar, bize kadar, IMF'e borçlanıldı.
Hayır diyebilir misiniz?
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Biz borçlanmadık.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Siz de borçlandınız, diğerleri de
borçlandı, hepiniz borçlandınız. 23,5 milyar dolar! (AK Parti sıralarından
alkışlar)
DENİZ
BAYKAL (Antalya) - Bilmeden konuşuyorsun!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Anavatanı da borçlandı, Doğru Yolu
da borçlandı, MHP'si de borçlandı, CHP'si de borçlandı, DSP'si de borçlandı,
hepiniz borçlandınız, hepiniz! (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - CHP yok, CHP yok.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hepiniz! Hepsi var, hepsi var.
DENİZ
BAYKAL (Antalya) - Bilmeden konuşuyorsun.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hepsi var
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Saadet de borçlandı.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Fazilet yok mu Fazilet?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve 23,5 milyar dolar şimdi nerede
biliyor musunuz? Şimdi, dönemimizde geldiği nokta ortada. Değerli
arkadaşlarım, 10,9 milyar dolar. 23,5 milyar dolardan devraldık, şu
anda yaklaşık 11 milyar dolara düşürdük; farkımız bu, farkımız bu.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Ve
bunun yanında, Merkez Bankası… Göreve geldik, devraldığımız Merkez
Bankasının döviz rezervi 26,8 milyar dolardı. Şimdi nerede rakam
biliyor musunuz? 62 milyar dolarda. Bakınız, 27 milyar dolarla Merkez
Bankası devralındı, şimdi ise 62 milyar dolar. Nereden nereye… (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Faiz oranlarını da söyleyin.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ama, bazılarının gözü vardır göremez,
kulağı vardır duyamaz, dili vardır gerçeği, hakkı konuşamaz; siz,
onlardansınız! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ve
gelecekte, bu gelişmelerle birlikte, bu gelecek hedeflerini bu
şekilde planlamaya devam ediyoruz, edeceğiz ve altyapı sorunları
tamamen çözülmüş, modern şehirlere kavuşmuş bir Türkiye'ye doğru
gidiyoruz. Vatandaş ile devlet ilişkilerini daha ileri, daha katılımcı,
demokratik bir zemine oturtmuş olacağız. Türkiye bu yolda ilerlemektedir.
Ana muhalefet partisi CHP sözcüleri, 2007 bütçesinde, yerel yönetimlerden,
yatırımlardan en fazla payı almasından rahatsız olduklarını dile
getirseler de, biz bu yolumuzdan vazgeçmeyeceğiz.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Biz öyle bir rahatsızlık dile getirmedik.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Biz bu yoldan aynen devam edeceğiz.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Biz, Ali Dibolardan şikâyet ediyoruz.
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Kuşların yanlış bilgi vermiş.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
biz, ülkemizi bir bütün olarak göz önünde tutuyoruz. Bu bakış açısı,
siyasetimizin, yönetim anlayışımızın temel eksenini oluşturuyor.
Bunun sonucudur ki, seksen bir vilayetimizin geleceğini planlıyoruz.
İstanbul'un trafik sorunundan Antalya'nın ulaşım master planına kadar,
Diyarbakır'ın yol ve su sorunlarından Karadeniz Sahil Yolu'na, Bolu
Tüneli'nden Konya'daki Tuz Gölü'nun kurtarılmasına kadar bütün sorun
alanlarını bir bütünlük içerisinde ele alıyor, çözüyoruz.
Türkiye'nin
özeti dediğimiz İstanbul'un su meselesi 2040 yılına kadar, evet,
master planıyla halledilmiştir. İSKİ yatırımları için 2 milyar yeni
Türk lirası harcama yaptık. Önümüzdeki dönemde 3 milyar yeni Türk
lirası daha yatırım planlıyoruz. Fakat, bugün bir gazetede -arkadaşlar
bana haberini ulaştırdılar -Sayın Sözen "Istıranca Dağları'ndaki
barajları ben yaptım" diyor. (CHP sıralarından gürültüler)
NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Baraj değil bir kere, regülatör…
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bak, Sayın Sözen… Sayın Sözen…
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Gölet, gölet!
NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Temelini de, ihalesini de ben yaptım, ben attım, sen
sahip çıktın! Her şeye sahip çıktığın gibi!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sayın Sözen… Sözen Sözen…
NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Temelini ben attım.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sayın Sözen… Sayın Sözen…
NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Ben yaptım, sen sahip çıktın.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sayın Sözen… Sayın Sözen, bak…(CHP
sıralarından gürültüler)
NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Temelini de ben attım, ihalesini de ben yaptım.
BAŞKAN
- Sayın Sözen, lütfen müdahale etmeyelim efendim.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sayın Sözen, dürüst hareket et, doğru
konuş!
NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Sen dürüst ol!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hangi barajın temelini attın, nasıl
bıraktın? (CHP sıralarından gürültüler)
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Baraj değil, regülatör.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bir dakika ya… Bir dakika… (CHP sıralarından
gürültüler)
NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Erdal İnönü ile birlikte temelini ben attım!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) Erdal İnönü ile attın… Beton mu kaldı
orada sadece?
NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Yüzde 40'nı da tamamlamıştık.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yalan söyleme! Yok öyle bir şey!
(CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - İhalesini ben yaptım, sen yalan söylüyorsun! Tarihi
değiştiriyorsun, tarihi!
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Bu üslup Başbakana yakışmıyor Sayın Başbakan!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yok öyle bir şey… Yok… (AK Parti sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Yalan söylüyorsun!
BAŞKAN
- Sayın Sözen, lütfen oturun yerinize.
NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - İstanbul'da bir tek projeniz yok.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakınız, burada her türlü vesaikle
konuşmaya hazırım. Aynı şeyi metroda da yaptın.
GÖKHAN
DURGUN (Hatay) - Sen mi yaptın metroyu?
NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Onu da ben yaptım!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Metroda… (CHP sıralarından gürültüler)
NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Onu da ben yaptım. İstanbul'da bir tek projen yok! Temelini
kim attı?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bildiğini konuş, bilmediğini konuşma
ya! (CHP sıralarından gürültüler)
NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - İstanbul'da bir tek projen yok. Bir tek proje söyle!
BAŞKAN
- Sayın Sözen, lütfen oturur musunuz.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Metroda… CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Sayın Başbakan, siz Genel Kurula hitap edin efendim… Siz Genel Kurula
hitap edin.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ya, metronun neyini yaptın? (AK Parti
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
Döneminde…
Döneminde… (CHP sıralarından gürültüler)
NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Temelini kim attı?
BAŞKAN
- Sayın Sözen, lütfen.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Döneminde hak ediş olarak ödediğin
para 50 milyon dolar. 80 milyon dolarlık hak ediş vardı, 30 milyon doları
ödemediğin için müteahhitler işi bıraktı. Biz geldik, 600 milyon dolara
mal olan bu metroyu biz tamamladık, biz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ayıptır ya! Ayıptır!
Ve
bakın, uluslararası baraj tanımını veriyorum; öğren!
NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Kim ihalesini yaptı? Bir proje söyle, bir proje! İstanbul'da
sana ait bir proje söyle! Her projelere sahip çık!..
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bütün Istranca halkı senin orada
ne yaptığını çok iyi biliyor.
Bakın,
uluslararası tanımı veriyorum. Tanım nedir?..
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi!.. Belediye
başkanı mısın Başbakan mı?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Temelden yüksekliği 15 metre veya
su depolama hacmi 3 milyon metre küpü bulan su depolama tesisleri
baraj olarak kabul edilir. Baraj bu.
NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Regülatör… Baraj değil.
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Belediye başkanı mısınız Başbakan mı?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Biz ülkenin meselelerini konuşuyoruz,
hepsini burada konuşacağız.
Bakınız,
Düzdere Barajı, Kuzuludere Barajı, Büyükdere Barajı, Sultanbahçedere
Barajı, Kazandere Barajı, Papuçdere Barajı; bunların tamamı, temeli
de tarafımdan atılmıştır, açılışı da tarafımdan yapılmıştır. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Yalan
söyleme!
NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Yalan söylüyor!.
BAŞKAN
- Sayın Sözen, lütfen oturun yerinize. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Burası belediye mi?
BAŞKAN
- Sayın Başbakan, siz Genel Kurula hitap edin efendim.
ALİ
KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Başkan, büyükşehir belediyesinin
bütçesini görüşmüyoruz burada. 2007 yılı bütçesini görüşüyoruz!
(AK Parti sıralarından "Otur yerine, otur" sesleri)
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hazmedeceksiniz, hazmedeceksiniz;
hazmetmeden olmaz. (CHP sıralarından gürültüler)
Siz
yerelle genel yönetimi birbirinden ayrı düşünemezsiniz; hepsi
bunların iç içedir, el eledir. Eğer
böyle düşünürseniz, yanılgıya düşersiniz. Bu, bir ayrımcılıktır.
O zaman, kusura bakmayın, yerel yönetimlerle genel yönetimin tamamen
bağlarını koparalım, öyle mi? Mantığınız bu mu?
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Burası belediye meclisi değil, Millet Meclisi,
Millet Meclisi!
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Burası belediye meclisi değil!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sabırlı ol! Bu Meclisin içerisinde
eğer bu konulara giriliyorsa bu söylenir ve geliyorum bir başka konuya…
(CHP sıralarından gürültüler)
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Sen hâlâ orada kalmışsın Sayın Başbakan!
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Cezan var mı, yok mu?
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Hapis cezası aldınız mı, almadınız mı?
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Sözen'in yaptıklarını hazmedin Sayın Başbakan.
Güzel şeyler yaptı Sözen.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - İstanbul bir kongre merkezi hâline
gelmiştir.
NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Kim yaptı kongre salonunu?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu kongre merkezi hâline gelişte
de, evet, atılan adımlar, yapılanlar, bunların hepsi bellidir.
NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Kim yaptı kongre salonunu?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hepsi bellidir.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Lütfi Kırdar'ı kim yaptı?
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Lütfi Kırdar'ı kim yaptı?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakın, Lütfi Kırdar, benim dönemimde
Kültür Bakanlığına devredilmek suretiyle Kültür Bakanlığı tarafından
yaptırılmıştır. Dürüst ol, doğru konuş! Dürüst ol!
NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Sen açmadın, ben açtım!
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Kim yaptı? Kim yaptı?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ben açtım, ben! Benim döneminde… HABİTAT
II toplantısıyla açtım… HABİTAT II toplantısıyla açtım. (CHP sıralarından
gürültüler)
NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Yalan söylüyorsun, yalan!
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Atıyorsunuz Sayın Başbakan, atıyorsunuz!
BAŞKAN
- Sayın Başbakan, siz Genel Kurula hitap edin.
Değerli
arkadaşlar, lütfen, müdahale etmeyelim, dinleyelim.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Lütfi Kırdar
Kongre Sarayı, HABİTAT II toplantısıyla bizim tarafımızdan ve Sayın
Demirel'in Cumhurbaşkanı olduğu dönemde birlikte açmışızdır. Beyefendi'nin
bununla ilgisi, alakası yoktur. (AK Parti sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından gürültüler)
NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Yalan söylüyorsun, yalan! İstanbullular izliyor!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bazı şeyleri öğreneceksin. Zaten,
Genel Başkanını da ve heyeti de öyle aldattın galiba. Niye o zaman
Sivas'a kaçtın da İstanbul'da kalmadın! Kalsaydın İstanbul'da! (AK
Parti sıralarından alkışlar)
NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Kaçmadım! Kaçmadım!
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Sivas'a kaçmadı, Sivas'ta görev yapıyor.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve 67 tanesi şu anda kültür noktasında,
İstanbul'daki bütün gelenlerin geldikleri zaman İstanbul'u farklı
bir şehir olarak görmesi noktasında 103 yol, katlı-köprülü kavşak düzenlemesi
yapılmış ve hizmete sunulmuştur.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Sizin belediyenizden kaçıp Parlamentoya gelen
30 kişi var!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - İstanbul'da şu anda raylı sistem 53
kilometredir ve bu raylı sistem yapımı da yine aynen devam etmektedir.
Hedef 2012 yılında 300 kilometreye raylı sistemi ulaştırmaktır.
Bunun
yanında, yüzde 3 olan deniz ulaşımının payı 2012'de inşallah 10'a çıkacaktır.
Cumhuriyetimizin
başkenti Ankara'daki gelişmeleri herkes biliyor. Buyurun, şu anda
yapılmış olan havaalanı, havaalanından şehre girerken Turgut Özal
Bulvarı, işte bu dönemde yapıldı. Herhâlde bunu da birileri sahiplenmez
ve bunun yanında, yine, Türk turizminin âdeta başkenti olan Antalya.
Antalya'da, biz göreve geldiğimizde, bir tane köprülü kavşak yoktu.
Antalya, Antalya'yı anlatıyoruz. Ama, şu anda on tane katlı-köprülü
kavşak var Antalya'da. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Sen gelmeden önce Türkiye Cumhuriyeti de yoktu!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Antalya'yı doğal gaz ve raylı sistemle
tanıştırıyoruz, şu anda onun adımları atıldı. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
HARUN
AKIN (Zonguldak) - Gözünüz hâlâ İstanbul Belediye Başkanlığında
mı?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - On dokuz yıldır bitirilemeyen Antalya-Alanya
yolunu biz bitirdik. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yıllardır
bitirilemeyen Kundu yolunu biz bitirdik. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Dört yıldır İzmir'in çevre yolu yapılmadı.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - 200 kilometrelik kanalizasyonu
iki yılda 400 kilometreye biz çıkardık. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şu
anda 30 bin kişilik bir stadyum, 10 bin kişilik bir kongre merkezi Antalya'ya
yapılıyor.
Bu
hizmetleri görebilmek için Antalya'lı vatandaşlarımız bizi beklediler
ve şu anda vuslat gerçekleşti, daha da artarak devam edecek; ben buna
inanıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Karadeniz
Bölgemizde, yine dev projeleri uygulamaya koyduk. Karadeniz sahil
yolunda, şu anda 8 kilometre dışında, 31 Aralık 2006 itibarıyla Karadeniz
sahil yolunun tamamı hizmete açılmış olacak. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Fındık, fındık, Sayın Başbakan…
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Finduğa kaç para verdin?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ordu ili, meşhur Perşembe-Bolaman
bölgesindeki tüneller tamamıyla bitirildi ve şimdi gayriresmî
açılışı yapılacak, kısa bir süre sonra da biz gideceğiz ve resmî açılışını
yapacağız. (AK Parti sıralarından alkışlar) İnşallah, Cuma günü
Perşembe-Bolaman tünelleri hizmete açılıyor; iftiharla geçebilirsiniz.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Trabzon
sahil geçişini tamamladık. Tanjant yolunu daha önce zaten bitirmiştik.
Trabzon'un elli yıllık rüyası olan Zağnos Kentsel Dönüşüm Projesi
hızla devam ediyor. TOKİ tarafından 2.284 konut ve 400 yataklı bir
eğitim hastanesini Trabzon'a kazandırıyoruz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Samsun'da
TOKİ'nin yaptığı 2.158 konutun inşaatı devam ediyor. Bunlardan 900'ü
tamamlanarak sahiplerine teslim edildi. Şehir içi doğal gaz dağıtım
şebekesi tamamlanarak hizmete girdi. Çarşamba-Terme arası 30 kilometrelik
duble yol bitirildi. 57 kilometrelik Samsun-Bafra duble yolunun da
40 kilometresi tamamlandı. Samsun'un toplu taşıma sorununu çözecek
raylı sistemi de ihale aşamasına getirdik. İl çevresinde 11 kilometrelik
çevre yolunu bitirdik.
Erzurum'da
katı atık projesini bitirmek üzereyiz. Sivil havaalanını tamamlayarak
hizmete açtık. Bizden önce sadece iki tane köprülü kavşak vardı, bizim
dönemimizde dört tane daha buna ilave edildi, şimdi beşincisi de
bitiyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bugüne kadar suyunu kuyulardan
sağlayan Erzurum'a Çat Barajı'ndan içme suyu getirmek için başlatılan
projenin yarısı tamamlandı, içme suyu projesi inşallah 2007 sonunda
bitirilmiş olacak. TOKİ, Erzurum genelinde, deprem mağdurlarını
da kapsayan toplam 2.814 konut inşaatını sürdürüyor. Bunlardan
1.860'ı tamamlanmış durumda.
Konya'ya
bakıyoruz. Konya büyük bir dinamizm içinde. Bakınız, 1992 yılında
başlanan Mevlânâ Kültür Merkezi, biz devraldığımızda hâlâ temel aşamasındaydı.
Hükûmet-Belediye işbirliğiyle kısa sürede tamamlayarak hizmete
açtık. Tuz Gölü'nün kurtarılması kapsamında atık su arıtma tesisi
projesini başlattık. Göksu Nehri'ni 17 kilometrelik tünelle Konya
Ovası'na akıtacak olan Mavi Tünel Projesi'nin de ihalesini yapmış bulunuyoruz.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Konya
Belediyesi şehir içi raylı sistemini uzatmak için uzatma çalışmaları
sürüyor.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Ahmet, bir pasta da Sayın Başbakana kesersin artık.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Tabii, hepsinden önemlisi, Ankara-Konya
hızlı tren çalışması başlamış durumda. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şu anda birinci etabın inşaat çalışmaları devam ediyor. İkinci
etapla ilgili ihale hazırlıkları da devam ediyor
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Yarın biter!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - İnşallah, kısa sürede, Ankara-Konya
hızlı tren bittiği anda, Konya'dan İstanbul'a ulaşım yaklaşık üç buçuk
saate inecek raylı sistemle. (AK Parti sıralarından alkışlar) Üç buçuk
saate inecek. Çünkü, bir saat on beş dakika Ankara-Konya ve iki saat,
iki buçuk saat arası da İstanbul-Ankara. Hızlı tren olarak bu şekilde
bu yapılıyor.
Şu
anda Ankara-Eskişehir açılma aşamasına gelmiş vaziyette. İnşallah,
nisanda açılışını yapacağız ve Eskişehir-İstanbul arasının da
ihalesi yapıldı, şu anda hazırlıklar devam ediyor.
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Atma Recep, din kardeşiyiz.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Sayın Başbakan, o hızlı trene siz de AKP milletvekilleriyle
birlikte biner misiniz?
GÜLSEREN
TOPUZ (İstanbul) - Bineriz, ne olmuş?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - İzmir'e bakıyoruz, orada da, çok büyük
projeler gerçekleşti.
ERDAL
KARADEMİR (İzmir) - Çevre yolu duruyor.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Birçok projemiz de devam ediyor. Büyükşehir
Belediyesi-TOKİ işbirliğiyle -bakın, ayırım yok- yürütülen Kentsel
Dönüşüm Programı çerçevesinde 10 bin konut inşa ediyoruz İzmir'de.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Nerede o konutlar Sayın Başbakan?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yol yapım çalışmalarıyla birlikte,
şu anda, Beydağ Projesi devam ediyor, Beydağ Projesi de devam ediyor.
Tamamıyla ihmal edilmiş, ama, şimdi devam ediyor hızla.
CANAN
ARITMAN (İzmir) - İl özel idaresinin bütçesinden.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bunu, Ödemiş halkı, bölge halkı çok
iyi biliyor. Sizin derdiniz başka, oraları falan dolaştığınız yok.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Biz de takip ediyoruz. Kaç tane önerge verdik.
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Biz de takip ediyoruz, lütfen…
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Adnan Menderes Havaalanı'nı gördünüz
mü?
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Görmez miyiz?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Nasıl girip çıkıyorsun oradan?
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Körüz, körüz çünkü!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - İzmir'in trafik sorununu kökten çözecek
olan raylı sistem projesi, Belediye ile Ulaştırma Bakanlığı tarafından
müşterek olarak devam ediyor. Aliağa'dan Cumaovası'na 80 kilometrelik
çift hatlı bir banliyö sistemi, yine, aynı şekilde yapılıyor. Ayırım
yok.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Piriştina başlattı, Piriştina. (AK Parti sıralarından
gülüşmeler)
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Dünya…
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Piriştina başlattı. Ona da sahip çıkma ya!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Başlatmak güzel bir şeydir…
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Evet.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) -…rahmetle anarız da, ortada bırakmak
da var.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Ortada niye bıraktı? Yapmayın!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ama, biz tamamlıyoruz.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Yok canım!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Tamamlıyoruz.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Sayın Başbakan, okul yolu yapar mısınız?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bak, Dünya Üniversitelerarası
Spor Oyunlarının İzmir'de başarıyla gerçekleştirilmesi için altyapı
çalışmalarını biz tamamladık. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bizzat merkezî bütçeden bunun paralarını biz ödedik.
TÜRKÂN
MİÇOOĞULLARI (İzmir) - Göreviniz! Göreviniz!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Türkiye'nin yerel yönetimleri arasında
hiçbir ayırım yapmıyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimizin KÖYDES projesiyle
ne yaptığını anlatmak için bir örnek veriyorum, lütfen dikkat buyurun.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Okul yolu, Başbakan… Derede boğulacak çocuklar.
Bak, Ceylanpınar'da…
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Burası Türkiye!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Özellikle dinlemenizde fayda var.
Fayda var özellikle dinlemenizde, istifade edersiniz.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Okul yolu ne oldu?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Diyarbakır'da 2003 öncesi sadece
65 köy, 90 mezrada şebekeli içme suyu vardı. Toplamı 155 eder. Hükûmetimizin
ilk dört yılında bu sayıyı 155'ten tam 1.070'e çıkardık. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Şimdi,
Diyarbakır'da 480 köyün, 590 mezranın şebekeli içme suyu var. 2007
ilkbaharında da, inşallah, Diyarbakır'ımızda susuz köy kalmayacak.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Diyarbakır'da 3.500 kilometrelik
yolun stabilizesi tamamlandı. Bugün Diyarbakır'da yolu olmayan
köy kalmamıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Şu gazeteye bir bakar mısınız!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - 57 sağlık ocağı, 6 hastane, 13 acil
servis yaptık. Dikkat ediniz. 4.700 derslik vardı, buna 1.500 daha ilave
ettik Diyarbakır'da, 2007 sonuna kadar bin derslik daha ilave edeceğiz.
Kralkızı
Sulama Projesi'nin yapımına hızla devam ediyoruz. Bu projenin Diyarbakır
için önemini çok iyi biliyoruz.
Evet,
gönlüm bütün şehirlerimizi tabii saymak istiyor. Zira, biz bütün
şehirlerimize aynı mesafedeyiz. Malatya'yı, Giresun'u, Bursa'yı,
Tokat'ı, Siirt'i, Hakkâri'yi, Tunceli'yi, Elâzığ'ı, Şanlıurfa'yı,
Van'ı, Edirne'yi, Muğla'yı, Çorum'u, Denizli'yi, Manisa'yı, Rize'yi,
hepsini saymak istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Abartmanıza gerek yok Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu yükseliş, bu kalkınma seferberliği
sizin de göğsünüzü kabartmıyor mu?
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Mersin'den bahsetmiyorsunuz hiç, Mersin'i saymadınız.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - O meydanlarda konuşurken, o bulvarlarda
yürürken siz de eminim bu mutluluğa ortak oluyorsunuz.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Mersin'den de bahsedin.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Yolsuzluklardan bahsedin, yolsuzluklardan.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Türkiye'nin fotoğrafına bir bütün
olarak bakıyoruz derken bunu kastediyoruz.
Sayın
Başbakan, değerli milletvekilleri, hiçbir zaman halkımıza fil dişi
kulelerden bakmadık. Halkımızla iç içeyiz, beraberiz.
MUHARREM
DOĞAN (Mardin) - GAP ne olacak Sayın Başbakan?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Merkez-taşra ayırımı yapan, vatandaşları
arasında parti ayırımı yapan bir hükûmet olmadık, olmayacağız. Halkımız
ne hissettiyse aynı şeyleri hissediyoruz.
Eğitim
alanındaki yeniliklerimiz Türkiye'nin geleceğine yaptığımız en
önemli yatırımlardır.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Gazeteye bakın, okula tezekle gidiyor çocuklar.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hep söyledim, yine söylüyorum,
100.280 derslik, dile kolay, bunlar şu anda Türkiye'mizde yapıldı, dile
kolay. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ve son dört yıl içerisinde
537.451 bilgisayarı öğretmen ve öğrencilerimizin hizmetine sunduk.
3 bin kapalı köy okulunu yeniden hizmete soktuk. "Haydi kızlar
okula" kampanyasıyla 200 bini aşkın yavrumuzu yeniden eğitim
sistemine kazandırdık.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Boğulacaklar çocuklar yolda.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve üniversitelerin araştırma fonları
2002'de 70 milyon yeni Türk lirası iken, biz bu fonları 2007'de 300 milyon
yeni Türk lirasına çıkardık. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ve
üniversite önündeki yığılmaları önlemek için on beş yeni üniversiteyi
işte bu Parlamentodan biz çıkardık. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Üniversite
öğrencilerinin kredi ve bursları biz geldiğimizde 45 milyondu,
şimdi 130 milyon ve yıl başından sonra 150 milyon, üniversite öğrencilerimize,
burs ve kredi vereceğiz. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
Hükûmet
olarak üzerinde hassasiyetle durduğumuz konulardan biri de, korumaya
muhtaç çocuklarımıza devletin hakkıyla sahip çıkmasıdır.
M.
CEVDET SELVİ (Eskişehir) - Ya, mahvoldu çocuklar, mahvoldu!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bunu, çocuklarımızı devlet kurumlarına
alarak değil, onları imkânlarımız elverdiğince, ailelerinden ayırmadan
başarmayı hedefliyoruz. Çünkü, bize göre, bir çocuğun ait olduğu
kurum, devlet kurumu değil, ailedir. Bakın, ne yapıyoruz? Bakıma
muhtaç kimsesiz çocuklarımızı ya kendi ailelerine ya da koruyucu
ailelere teslim ediyoruz. Bu evlatlarımızın bakımı karşılığı ailelere
700 yeni Türk lirası destek sağlıyoruz. Bu sorunu Türkiye'nin gündeminden,
inşallah, çıkarmakta kararlıyız. Devlet-toplum işbirliğiyle gerçekleştirmeye
başladığımız "Sevgi Evleri" bütün yurdumuzu saracaktır.
K.KEMAL
ANADOL (İzmir) - Işık evleri var ya!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Özürlülerimizin durumlarını dikkate
alarak yeni okullar inşa ettik.
SHÇEK
bünyesinde 184 yeni kuruluş, 24 ek bina hizmete açtık. Yine özürlü
insanlarımızın devlet imkânlarıyla okullarına taşınmasını temin
ettik. Taşınamayanlara evlerinde eğitim imkânı sağladık ve ailelerine
de ayda 388 yeni Türk lirası yardım yapmaya başladık.
Yine,
sağlık alanında, radikal reformlar gerçekleştirdik. Hastaneleri
gerek personel gerekse araç gereç bakımından iyileştirdik. Sağlıkta
tek taban, tek çatı dönemini başlattık. Dört yılda 160'ı hastane ve
ek binası olmak üzere, 416 sağlık yatırımını hizmete açtık. Sosyal
güvenlik sistemi kapsamında genel sağlık sistemini kuruyoruz. Aile
hekimliğini tüm Türkiye'ye yaygınlaştıracağız.
İ.SAMİ
TANDOĞDU (Ordu) - İflas etti aile hekimliği, iflas!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ankara, İzmir, Antalya, İstanbul
gibi şehirlerde büyük sağlık kampüsleri oluşturmayı planladık.
Bu
başarılara sevinmemek mümkün mü? Bakın, aynı zamanda geleceği
sizlerle paylaşıyorum. Bunun için, dört yılda -özellikle- attığımız
adımlar atacağımız adımların ispatıdır diyoruz. İşte, eğitimde
100 bini aşkın derslik, sağlık tesislerinde bu attığımız adımlar…
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Milletin sağlığını bozdunuz.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …adalette, emniyette, ulaştırmada,
toplu konutta attığımız adımlar, hepsi bunun birer referansıdır.
CANAN
ARITMAN (İzmir) - AKP sağlığa zararlı.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve 6 bin kilometreyi aşan duble yollar
yaptık.
Hava
taşımacılığında yolcu sayısını 32 milyondan 60 milyona çıkarmışız.
Düşünebiliyor musunuz, Uluslararası Hava Yolu Taşımacılar Birliğinin
2015 yılı için Türkiye'ye öngördüğü yolcu sayısı 55 milyonken, biz,
bu hedefi, 2005 yılında 10 bin aşarak gerçekleştirmiş bulunuyoruz.
Olay bu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ve
şimdi, Ankara-İstanbul, Ankara-Konya, İstanbul-Ankara-Sivas ve Ankara-Afyon-İzmir
illerini, yeni demir yolu hatlarıyla, inşallah, birbirine bağlayacağız.
2013 yılına kadar hedef, 1.500 kilometre demir yolu inşa etmeyi hedefliyoruz.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
"Bizim
fiillerimizin ulaştığı yere sizin hayalleriniz bile ulaşamaz"
dedi atalarımız. Biz onu gerçekleştiriyoruz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Ve
bakınız, 2009'da Marmaray'ı hizmete açacağız. Hızla, şu anda yatırım
devam ediyor.
Yılların
meselesi Bolu Tüneli'nin İstanbul-Ankara istikametini, bir ay
sonra, 23 Ocak 2007 tarihinde İtalya Başbakanı Sayın Romano Prodi'yle
birlikte açacağız. (AK Parti sıralarından alkışlar) Lütfederseniz,
memnun oluruz. Bu tünelin yüzde 45'i on yılda yapılabilmişti, biz
dört yılda üzerine yüzde 55'i tamamlıyoruz ve bitiriyoruz. Tıpkı,
Samsun'da Mavi Akım'ı Sayın Berlusconi, Sayın Putin'le açtığımız gibi.
Evet,
Türkiye, 21'inci yüzyıla yaraşır bir büyüme gösteriyor.
MUHARREM
DOĞAN (Mardin) - GAP ne oldu?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) -
Bakınız, sadece altyapı sorunlarını ele almıyoruz. Bilim ve teknolojide
büyük atılımlar içindeyiz. Uydu ve iletişim sistemlerinde çağı yakalayan,
dünya ile rekabet edebilen bir Türkiye için çabalıyoruz. Türksat
5/A uydusunu 2014'te uzaya gönderiyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bu uyduyu tamamen Türk mühendisleri ve kendi kaynaklarımızla yapacak
ve uzaya fırlatacağız.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Mars'a uzay aracı ne zaman gönderiyoruz?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biz, 73 milyon insanımızın huzur ve refahını düşünürken, bütün ilim
adamlarımızı ve onlarla yaptığımız istişareler neticesinde
adımlarımızı da milletimiz için atarken, bu kararlılığımızdan asla
taviz vermiyoruz ve vermeyeceğiz.
Hiçbir
zaman sosyal hukuk devleti olma niteliğini Türkiye Cumhuriyeti
devleti kaybetmeyecektir. Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Çöktü sosyal devlet, çöktü.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Evet, şu anda, bazı adaletsizliklerin
olduğu dönemlere dönmek isteyenler olabilir, imtiyaz aramak isteyenler
olabilir. Bunlar bizim dönemimizde yok.
Türkiye
Cumhuriyeti'ni sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlayan Anayasa'nın
bu temel ilkesi, sadece kâğıt üzerinde mi kalmalıydı. Eşitlik adı altında
imtiyaz isteyenlerden başka, kim bizim uygulamalarımızdan rahatsız
olmuştur?
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Kim imtiyaz istiyor Sayın Başbakan?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yeşil kartlıya ayrı bir vatandaşlık
hukuku, SSK'lıya ayrı bir vatandaşlık hukuku, Bağ-Kur'luya ayrı bir
vatandaşlık hukuku, memura ayrı bir vatandaşlık hukuku uygulamak
bu millete reva mıdır, soruyorum sizlere? (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Hukuka sadık olmak lazım.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Biz ne yaptık? Köklü bir reformla
SSK ve devlet hastanelerini birleştirdik, ayrımcılığa, imtiyaza
son verdik. Şimdi, 30 milyonu aşkın SSK'lı, yeşil kartlı vatandaşlarımız
devlet hastanelerinden hizmet alabiliyor, serbest eczanelerden
gidip ilacını alabiliyor. Biz bunu başlattık.
Sorarım,
bütün vatandaşlarımızı sosyal güvenlik şemsiyesi altına almaktan
kim rahatsız olabilir?
2002'de
1 milyar YTL olan sosyal yardımları 6 milyar yeni Türk lirasına çıkarmış,
sosyal riski azaltmışız.
Altmış
beş yaşını dolduran vatandaşlarımızın, malul ve özürlülerimizin
aylıklarını 3 katına çıkartmışız.
Dört
yılda 6 milyon 311 aileye, 4 milyon 326 bin ton ücretsiz kömür dağıtmışız
bu dönemde. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İlk
ve ortaöğretim çağındaki yavrularımızın kitaplarını bedelsiz
olarak vermişiz ve yine şimdi merak ediyorum ve soruyorum: Dört yılda
elektriğe zam yapmamış olmamız mı yanlış? Şehirlerimizin doğal gaza
kavuşması mı yanlış? Hastanelerin birleşmesi mi yanlış? Bütün vatandaşlarımızın,
ilaçlarını, serbest eczanelerden alabilmiş olması mı yanlış? İlaçların
ucuzlaması mı yanlış? Kitapların, yakacak kömürün, fakir fukaraya,
garip gurebaya ücretsiz dağıtılması mı yanlış? Ne diyorsunuz? (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Tabii,
söyleyecek sözü olmayanlar, ister istemez kriz pazarlamaya başlayacaklardır,
çünkü, onlar kriz tüccarıdır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Evet,
Türkiye olarak, Medeniyetler İttifakı Sonuç Bildirgesi'ni, gerek
İstanbul'umuzda gerekse son olarak Birleşmiş Milletler çatısı altında
dünyaya deklare ettik.
Avrupa
Birliğine tam üyelik hedefiyle, evet, yürümeye devam ediyoruz.
Kıbrıs
sorununa Birleşmiş Milletler platformunda çözüm arayışımızı kararlılıkla
sürdüreceğiz ve bunlardan asla taviz vermemiz mümkün değil.
Tabii
ki, burada bir gerçeği yine vurgulamam gerekiyor. O da şudur: Özellikle,
Kıbrıs konusunda hedef saptırma gayreti içerisine girmek!.. Maalesef,
bir de doğru konuşulmuyor, dürüst konuşulmuyor. Ben merak ediyorum,
Sayın Baykal, bu görüşmeleri yaparken sen benim yanımda mıydın ya?
(CHP sıralarından gürültüler) Benim onlarla ne konuştuğumu, benim
onlarla ne konuştuğumu nereden biliyorsun, nereden biliyorsun?
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - "Ya"ne demek?
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - "Ya" demek ne demek? Ayıp, ayıp! Başbakana
yakışmıyor.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bizim orada yaptığımız görüşmeler
esnasında, hele hele 17 Aralık gecesi sabaha kadar devam eden görüşmelerimizin
nasıl neticelendiğinin istihbaratı size çok yanlış gelmiş galiba,
çok yanlış gelmiş galiba.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Netice ortada.
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Neyin altına imza attığını biliyor musun?
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Hangi belgeye imza attın?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Eğer doğru gelmiş olsaydı bu ifadeleri
kullanmazdınız.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - İmza attığınız belgeyi açıklayın.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ben sadece şunu söylüyorum: Kıbrıs'ta
şu ana kadar ne verilmiştir bunu söyleyin?
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Hangi belgeye imza attınız?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ne verilmiştir bunu söyleyin. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Papadopulos almıyor, sen veriyorsun.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Kıbrıs'ta şu ana kadar verdiğimiz
herhangi bir şey yoktur. Size gelen bilgiler, haberler ve iletişim
kaynaklarınız sakat, sakat. Buradan geliyor iş. İletişim kaynaklarınız
sakat.
DENİZ
BAYKAL (Antalya) - Ek Protokol'ü imzalama taahhüdünde bulundunuz.
Ek protokol'ü imzalama taahhüdünü yaptınız. Ek Protokol'ü imzalama
taahhüdünü imzaladınız. Onun için, bakın, Avrupa Birliği sizi askıya
alıyor.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakın, ben size buna yönelik olarak
da okuyayım, okuyayım da dinleyin.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - "İmzanın gereğini yerine getir" diyorlar.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakınız: "İşbu protokolde
atıfta bulunulan Kıbrıs cumhuriyeti 1960'da kurulan asıl ortaklık
devleti değildir. Türkiye bu nedenle Kıbrıs Rum makamlarının hâlihazırda
olduğu gibi Kıbrıs'ta sadece ara bölgenin güneyinde otorite, denetim
ve yetki icra ettiği ve Kıbrıs Türk halkını temsil etmediği şeklindeki
tutumunu sürdürecek ve anılan makamların tasarruflarını buna göre
muameleye tabi tutacaktır. Türkiye, bu protokolün imzalanması,
onaylanması ve uygulanmasının protokolde atıfta bulunulan Kıbrıs
cumhuriyetinin herhangi bir biçimde tanınması anlamına gelmediğini
ve Türkiye'nin, 1960 garanti, ittifak ve kuruluş anlaşmalarından
kaynaklanan hak ve mükellefiyetlerini haleldar etmediğini beyan
eder. Türkiye, işte, bu protokole taraf olmasının Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti'yle mevcut ilişkilerini değiştirmeyeceğini teyit
eder." Olay bu. Geç onları. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DENİZ
BAYKAL (Antalya) - Tek taraflı deklarasyon. Rezerve koyacaktın, rezerve…
Rezerv koyamadın. Kendin konuştun kendin dinledin ve kimse ciddiye
almadı.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve şu ana kadar soruyorum, ne kaybetmiştir,
diyorum…
DENİZ
BAYKAL (Antalya) - İmza attın, imza.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyelim.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - "Ne kaybetmiştir?" diyorum;
bana, çıkartıp bir şey söyleyemiyorsunuz.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Ek Protokol nerede?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - "Ne kaybetmiştir?" diyorum.
Ek Protokol, şu Parlamento çatısı altından geçmedikçe bizi bağlamaz.
DENİZ
BAYKAL (Antalya) - İmzaladınız.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Olay bitmiştir. (AK Parti sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hayır, Hayır…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - İmzaladın, imzaladın.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - İmzaladın ve kıvranıyorsun.
BAŞKAN
- Sayın Başbakan, bir dakika efendim, bir dakika.
Buyurun
efendim.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve şu anda Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanının, altında imzası olan bir tane belge yoktur.
DENİZ
BAYKAL (Antalya) - Beşir Atalay'ın var.
ALİ
TOPUZ (İstanbul) - Beşir Atalay'ın var.
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Orada da takiyecisiniz!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri
Bakanının altında imzası olan bir tane belge yoktur.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Bakanlarınız imzaladı.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Yardımcınız mı imzaladı?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakınız, bakınız… Bilerek konuşun,
iletişim kanallarınızı doğrultun, yanlış konuşuyorsunuz.
ERDOĞAN
KAPLAN (Tekirdağ) - Sayın Başbakan çiftçiyi konuş! Çiftçiyi konuş!
(AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Sayın milletvekili oturur musunuz yerinize lütfen.
ERDOĞAN
KAPLAN (Tekirdağ) - Çiftçiyi konuş!
BAŞKAN
- Sayın Kaplan, oturun lütfen yerinize.
ERDOĞAN
KAPLAN (Tekirdağ) - Öldürdünüz çiftçiyi!
BAŞKAN
- Buyurun efendim.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve dış politikayla ilgili olarak,
özellikle Orta Doğu'da şu anda devam eden süreç içerisinde, Türkiye'nin
Orta Doğu'daki konumu her zamankinden daha farklı bir şekilde hassasiyetini
korumaktadır. Gerek İran, gerek Suriye, gerek Ürdün, gerek telefon
diplomasisiyle sürdürdüğümüz süreç içerisinde attığımız adımlar
bellidir. Tabii, ben, şunu merak ediyorum: Sayın Baykal, bu ara Sosyalist
Enternasyonelin Lübnan'daki toplantısına gitti.
HARUN
AKIN (Zonguldak) - Egemen Bağış mı söyledi size?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve kendisine çok teşekkür ediyorum,
o seyahatte "UNIFIL" görevini sürdüren askerlerimizi de
ziyaret etmiş, kendisini alkışlıyorum, tebrik ediyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Güzel bir yaklaşımdı, bundan dolayı kendilerini
tebrik ediyorum.
Bir
diğer adım, şu anda, özellikle Orta Doğu süreciyle ilgili olarak,
Türkiye, üstlendiği misyonu aynı hassasiyetle devam ettirmektedir,
devam ettirecektir. Çünkü, biz, 780 bin kilometre kare içerisine
sıkıştırılmış bir Türkiye değiliz, biz bir dünya ülkesi Türkiye'yiz,
farkımız bu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ve
şu anda, Türk cumhuriyetlerinden tutunuz, Kafkaslar'daki tüm cumhuriyetlere
kadar hepsiyle diyaloğumuz aynı hassasiyetle devam ediyor. Rusya'yla
öyle, Gürcistan'la öyle…
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Kazakistan'da Türk işçileri dayak yiyor…
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Nasıl?
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Kazakistan'da Türk işçileri dayak yiyor, darp ediliyorlar…
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Yazılı olarak ver de cevaplayalım
onu da.
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Soru önergem var.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakü-Tiflis- Ceyhan Projesi ortada,
Şahdeniz Projesi ortada. Doğudan batıya, Yunanistan, İtalya ortada.
Nabuko Projesi ortada. Bunlar aynı hassasiyetle devam ediyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk ordusu, bugün dünyanın en büyük,
en güçlü, en caydırıcı orduları arasında yer alıyor ve her yıl millî
kaynaklarımızdan 3-4 milyar dolar ordumuzun modernizasyonu için
bugüne kadar hep yurt dışına akmıştır. Şimdi, şuraya dikkatlerinizi
çekiyorum: 2003 yılına kadar ordumuzun ihtiyaçlarının yalnızca
yüzde 25'i kendi imkânlarımızla karşılanmaktaydı. Bugün ordumuz ihtiyaçlarının
-altını çizerek söylüyorum- yüzde 40'ı yerli kaynaklarımızdan karşılanıyor.
Bu oranı en kısa zamanda yüzde 50'ye çıkarmakta kararlıyız ve inşallah,
Türkiye, tamamen millî tasarım ve üretimle, ilk savaş gemisini de
2007 yılında kızağa koyuyor ve 2010 yılında da inşallah denize indiriyor.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Tabii,
burada, birçok bahsedeceğim konular var, fakat vaktimin darlığı
sebebiyle onlara giremiyorum.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Tezkereden de bahset Sayın Başbakan, tezkereden
de bahset!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - 2007 yılında GENESİS Projemizin
denemelerine başlıyoruz. Roketsan, orta ve uzun menzil modern tanksavar
füzelerinin imalatına 2011 yılında başlıyor. ASELSAN, TAI ve TÜBİTAK
ortak çalışarak, tamamen kendi ürünümüz olan savunma araçlarımızın
bilgisayar yazılımını 2007 yılından itibaren denemeye alıyorlar.
Ve
enerji kaynaklarına gelince, enerji kaynaklarında da attığımız
adımlar ortada. Şu ana kadar, ciddi manada yaptığımız barajlar ve
göletler 100'ü bulmuş durumda. Şu anda temelini atmaya hazırlandığımız
dev projeler var. Bir tanesi Yusufeli'dir, bir tanesi açılışını yapacağımız
Borçka Barajı'dır. Şu anda bunların takvimini hazırlıyoruz, inşallah,
bunları da gerçekleştireceğiz.
Değerli
milletvekillerim, biz, çiftçimizin, köylümüzün gelişmesi için bütün
imkânlarımızı seferber ettik. 2002 yılında yalnız 8.100 traktör satılırken,
hamdolsun, 2006 yılında traktör satışları 40 bine dayanmış vaziyette;
buradayız. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ERDOĞAN
KAPLAN (Tekirdağ) - Öldürdün, öldürdün!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve çiftçilerimize kesilmiş olan
mazot desteğini yeniden biz vermeye başladık ve veriyoruz.
ERDOĞAN
KAPLAN (Tekirdağ) - Hepsi boş vaat, hepsi boş!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şimdi, mazot, gübre ve prim hepsi beraber
çiftçimize ödeniyor, ödenecek.
ERDOĞAN
KAPLAN (Tekirdağ) - Öldürdün çiftçiyi, öldürdün!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve inşallah 2007'nin de Nisan başında
ödemeyi yapacağız, diğerinin de Haziran başında ödemesini yapacağız;
duy! (AK Parti sıralarından alkışlar)
ERDOĞAN
KAPLAN (Tekirdağ) - Hepsi borçlu, borçlu!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Tarımda 4 milyar dolar olan ihracatı
10 milyar dolara çıkardık; hedefimiz, 2013 yılında bu rakamı 20 milyar
dolara çıkarmaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın sonuna gelirken, cumhuriyetimizin
yüzüncü yılına nasıl bir Türkiye'yle gireceğiz? Demokratik reformlarını,
ekonomik kalkınmasıyla birlikte başarmış bir Türkiye mi, yoksa geçmişini
tartışmaktan geleceğini planlamaya zaman ayıramamış, yıllarını
boş çekişmelerle heba etmiş bir Türkiye mi? Yolsuzluk, yoksulluk ve
yasaklarla mücadelesini başarmış bir Türkiye mi? Yoksa, kronik meselelerini
halledememiş, yerinde sayan bir Türkiye mi? Bütün mesele, bu sorulara
doğru cevaplar üretmektedir. Siyasetin bütün meselesi budur, bana
göre bu olmalıdır.
Biz
Hükûmet olarak, temel tercihimizi, en başından itibaren yapmış bulunuyoruz.
Bu, aynı zamanda, bizi iktidara taşıyan Türkiye'nin de tercihidir.
Onun için, kendimize şu soruyu sorarak yola çıktık: Bizim dönemimizde,
toplumsal huzur ve refahımız ne kadar arttı, artacak? İnsanımızın
hayat standartları, her alanda ne kadar yükselecek? Türkiye'nin medeni
milletler arasındaki konumu ne kadar güçlenecek? Yüzüncü yılında,
cumhuriyetimizin gelecek ideallerini, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün
işaret ettiği çağdaşlaşma hedeflerini ne kadar yakalamış olacağız?
Türkiye'yi, Türk siyasetini bugünkü düzeye getiren Hükûmetimizin
yegâne hedefi, toplumsal mutluluğu, toplumsal huzuru artırmaktır.
Artık, biz, kendi rekorlarımızla yarışıyoruz, yarışmaya da devam
edeceğiz.
Değerli
milletvekillerimiz, burada, bir gerçeğin altını özellikle çizmek
istiyorum: 2002 yılında kişi başına toplam borç, kişi başına düşen
gelirin yüzde 130'u iken, 2006'da bu oran yüzde 95'e gerilemiştir. Yine,
kişi başına toplam kamu borcunda bu oran yüzde 94'ten yüzde 65'e gerilemiştir.
Nihayet, kamu ve özel yatırımların kişi başına düşen gelire oranı
yüzde 17,3 iken, bu oran şimdi yüzde 21,5'a yükselmiştir. Yani, kişi başına
düşen gelir artarken borç oranı düşmüş, aynı dönemde yatırım miktarı
da yükselmiştir. Bu rakamlar, ne kadar sağlıklı bir yapıya kavuştuğumuzu
açıkça ortaya koymaktadır.
Ben,
TÜİK'in açıkladığı rakamlar üzerinde fazla durmayacağım; zira,
bunlarla ilgili olarak, Canikli arkadaşım gerekli açıklamaları
yaptı. Ancak, bir sosyal restorasyon sürecinden geçmek suretiyle
halkımızın huzurunu, mutluluğunu artırmaya devam ediyoruz, devam
edeceğiz. Biz, ülkemizi güçsüz bırakan tartışmaların tarafı değiliz.
Özgür ve müreffeh Türkiye'den yanayız.
Özellikle,
ben, burada, tabii muhalefet temsilcilerinin, liderlerinin konuşma
diliyle konuşmayacağım. (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) Bu dili asla kabul etmiyorum; çünkü, o dili, asla,
yakışır bulmuyorum...
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - "Ya" diyorsun, ondan sonra bu dili yakışıksız
buluyorsun!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - ... ve biraz önce, bu kutlu çatının
altında, bu şerefli çatının altında, cumhuriyet tarihinin en seviyesiz
provokatif olayına şahit olduk... (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Sizin dilinizin endazesi yok Sayın Başbakan!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - ... ve âdeta, bir hayal dünyasında
dolaşmak suretiyle, bir cumhurbaşkanı profili...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YILMAZ
KAYA (İzmir) - Sizin tarzınız bu, sizin tarzınız...
BAŞKAN
- Sayın Başbakan, mikrofonu açıyorum, konuşmanızı tamamlayın lütfen.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - ... kendilerine göre bir cumhurbaşkanı
profili çizmek suretiyle bir şeyler konuşuyorlar.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - O sözler sizin mi değil mi?
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - O sözleri sen söylemedin mi?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Şimdi...
BAŞKAN
- Lütfen müdahale etmeyelim değerli arkadaşlar, lütfen…
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - O sözleri kim söylemiş?
BERHAN
ŞİMŞEK (İstanbul) - O sözleri, siz, söylediniz mi, söylemediniz mi?
(AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Müdahale etmeyelim. Sayın Şimşek, lütfen...
Buyurun
Sayın Başbakan.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız,
ben böyle bir sözlerin söylendiğini filan kabul etmiyorum, o ayrı
mesele. (CHP sıralarından "Aaa" sesleri) Kaldı ki...
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Yazık! Adam sözünün arkasında durur!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Müsaade edin…
Kaldı
ki, ben o zaman dokunulmaz değildim.
GÖKHAN
DURGUN (Hatay) - Sen söyledin mi, söylemedin mi?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Dokunulmaz değildim. Dokunulmaz
değildim. Bu dedikleriniz, bu ülkenin bağımsız yargısı tarafından
değerlendirilebilirdi.
DENİZ
BAYKAL (Antalya) - Suç olmayabilir...
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Belediye Başkanlığım döneminde,
ben, dokunulmaz değildim.
DENİZ
BAYKAL (Antalya) - Suç değil onlar...
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ama, partimizi kurduğum andan itibaren,
hakkımda elli tane dava açıldı.
DENİZ
BAYKAL (Antalya) - Suç değil onlar, onlar suç değil.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - ... ve bunların da, kahir ekseriyeti
itibarıyla, bunlar beraatla sonuçlandı. (Gürültüler)
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Suç değil, anlayış o!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Beraatla sonuçlandı. Lütfen...
Lütfen...
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Suç değil o...
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Anayasayı değiştirdiğinizi ne çabuk unuttunuz.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve bakınız...
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Mahkûm olmuştunuz!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakınız... Şimdi, burada...
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Anayasayı değiştirip yolunuzu açtık mı, açmadık
mı?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, öyle
yaklaşımlar yapıyorsunuz ki, kendinizde değilsiniz siz!
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Yo, biz kendimizdeyiz!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bu ülkeye Hikmetyar geldiği zaman,
buraya bir Başbakan olarak geldi ve devlet davetiyle geldi. (CHP sıralarından
gürültüler)
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Değildi! Özel davetle geldi!
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Başbakan değildi!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bilerek konuş bilerek! Bilmeden
konuşma! Bilmeden konuşma! Başbakan olarak geldi. (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen… Lütfen müdahale etmeyelim.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve o zaman ve o zaman, bildiğiniz
gibi, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ne karşı verilen o mücadele
için takdir ediliyordu. Sürekli olarak kutlamalar, davetler buna
göre yapılmıştı.
Geliyorum
bir başka şeye. Ben Kaide'ye destek vermişim.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Önünde diz çökmek şart mıydı?
GÖKHAN
DURGUN (Hatay) - Niye diz çöktün niye? (AK Parti sıralarından
"otur yerine" sesleri) Sen otur yerine! Sen otur!
BAŞKAN
- Lütfen sayın milletvekili…
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ben, Sayın Baykal…
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - El Kadı'ya kefil oldunuz!
ALİ
KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - El Kadı, Kaide değil!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - O zaman "El Kadı" deseydi
ya, niye "El Kaide" diyor?
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Yasin El Kadı!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Evet, Yasin El Kadı'yı tanıyorum,
kendisine inanıyorum, güveniyorum, param kadar da kefilim, kefil
olurum! [CHP sıralarından alkışlar (!)] Bak, param kadar kefilim, kefil
olurum! Tamam mı? Bu kadar!
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Teröriste kefil oluyorsunuz, teröriste kefil
olunmaz! Birleşmiş Milletler kararına göre teröristtir o!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bakın, terbiye dâhilinde konuşun!
Tanımadığınız, bilmediğiniz bir insan için "terörist" ifadesini
kullanamazsın! Kullanamazsın, o kadar! CHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Birleşmiş Milletlerin kararı var!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Kullanamazsın, o kadar!
BAŞKAN
- Sayın Özyürek, lütfen…Lütfen müdahale etmeyin.
Buyurun
efendim siz.
ERDAL
KARADEMİR (İzmir) - Birleşmiş Milletler karar vermedi mi buna?
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan, süre…
BAŞKAN
- Sayın Arıtman… Baştan beri çok müdahale ediyorsunuz.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ben, tanıdığım, bildiğim, Türkiye
ve Türk sevdalısı olan bir insan için bunu söylerim, çünkü, tanıyorum,
biliyorum, kendisine inanıyorum.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - İyi tanımamışsın!
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Birleşmiş Milletler kararına ne diyorsunuz?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Peki, Birleşmiş Milletlerin her
gönderdiği o tür listede olan isimler terörist mi? Çok ayıp ya! Çok
ayıp!
DENİZ
BAYKAL (Antalya) - Sizin Bakanlar Kurulu kararınız var!
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - İmzanız var, imzanız!
FAHRETTİN
ÜSTÜN (Muğla) - Kitaba bak Sayın Başbakan! Terörist mi, değil mi?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bir diğer konu: Sayın Baykal, Sayın
Baykal, az önce burada kullandığınız ifade, Türkiye'de, İstanbul'un
imar düzenine, Türkiye'nin belediyeleri, mimarları değil, Oferler,
Arap şeyhleri karar veriyor" diyorsunuz. (CHP sıralarından
"Doğru, doğru" sesleri) Siz, bir imar planı nasıl hazırlanır
bunu bilmeyecek kadar da cahilsiniz! (AK Parti sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından gürültüler) Cahilsiniz!
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Salıpazarı Planını kim yaptı?
GÖKHAN
DURGUN (Hatay) - Sen cahilsin.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Plan başka bir şeydir, plan başka bir
şeydir, proje başka bir şeydir. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Sözünü geri alsın.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen…
Sayın
Başbakan, konuşmanızı tamamlar mısınız.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve bir ikinci ifade… (CHP sıralarından
gürültüler)
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Başbakan gibi konuşsun. Ayıp, ayıp!
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Ayıp ya!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bir ikinci ifade: "Başörtüsü,
sadece saçları örten bir örtüdür. Başörtüsü eşlerin ayıplarını
örtmeye yetmez" ifadesini kullandınız. (CHP sıralarından"Doğru"
sesleri, gürültüler)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen, müdahale etmeyin.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ben merak ediyorum, acaba, şu son zamanlarda
Grubunuza davet ettiğiniz başörtülü benim sevgili vatandaşlarımı,
x-ray cihazından geçirmek suretiyle mi içeriye alıyorsunuz? (AK
Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler )
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) - Çarpıtma! Ne alakası var!
ATİLLA
EMEK (Antalya) - Saptırma…
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hangisinin ayıbı var, hangisinin
ayıbı yok? Bunları bu şekilde mi içeri alıyorsunuz? (AK Parti sıralarından
alkışlar)
DENİZ
BAYKAL (Antalya) - Ne alakası var!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Teessüf ederim size, teessüf ederim!
(CHP sıralarından gürültüler )
Bakın,
bu ülkede, başı açığıyla, başı örtülüsüyle bütün halkım benim vatandaşımdır, hepsine
saygım var, ama, sizde bu yok. (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, ayakta alkışlar) Sizde bu
yok. Sizde bu yok.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan, süreye bakın, on dakika geçti.
BAŞKAN
- Sayın Başbakan, konuşmanızı lütfen tamamlayın efendim.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bir diğer konu: Bakın, ben size, daha
önce, daha önce… (AK Parti ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf
atmalar) …daha önce, ben, bir şey söyledim.
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Ayıp, ayıp! Bu mu demokrasi?
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sene 1920, 1 Mayıs. "Efendiler,
meselenin bir daha tekerrür etmemesi ricasıyla bir iki noktayı
arz etmek isterim…"
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Şimdi de Mustafa Kemal zannetti kendini.
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - "…Burada maksut olan ve Meclisi
âlinizi teşkil eden zevat, yalnız Türk değildir, yalnız Çerkez değildir,
yalnız Kürt değildir, yalnız Laz değildir, fakat, hepsinden mürekkep
anasırı İslamiye'dir, samimi bir mecmuadır…" (CHP sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar)
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Başkan, süreye bak! Ayıp ya! Ayıp ya!
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, ona ben karar veririm. Milletin masası onlar,
vuramazsınız. Oturun yerinize! Oturun! (CHP sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar)
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - "…Binaenaleyh bu heyeti âliyenin
temsil ettiği hukukunu, hayatını, şeref ve şanını kurtarmak için
azmettiğimiz emeller…"
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Başkan, saate bak! Ayıp ya!
BAŞKAN
- Sayın Başkan, oturun yerinize lütfen.
Sayın
Başbakan, konuşmanızı tamamlayın lütfen. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - "…yalnız bir unsuru İslam'a münhasır
değildir. Anasırı İslamiye'den mürekkep bir kütleye aittir."
(AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) "Bunun
böyle olduğunu hepimiz biliriz. Muhafaza ve müdafaasıyla iştigal
ettiğiniz millet, bittabi bu unsurdan ibaret değildir. Muhtelif
anasırı İslamiye'den mürekkeptir. Bu mecmuayı teşkil eden her bir unsuru
İslam, bizim kardeşimiz ve menafii tamamıyla müşterek olan vatandaşımızdır.
Tahlisine azmettiğimiz vahdet, yalnız Türk, yalnız Çerkez değil,
hepsinden memzuç bir unsuru İslamdır."
ALİ
TOPUZ (İstanbul) - Ne güzel, ne güzel!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - "Bunun böyle telakkisini ve
sui tefehhümata meydan verilmemesini rica ediyorum." diyor
Gazi Mustafa Kemal Atatürk. (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
Hadi,
sen de alkışla! Niye alkışlayamıyorsun? Alkışla! Neden? (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
- Sayın Başbakan…
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Evet… Ben, şu anda, 2007 bütçesinin,
ülkemize, milletimize hayırlı olmasını Allah'tan temenni ederken…
(CHP sıralarından gürültüler)
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkan! Sayın Başkan! Sayın Başkan!
BAŞKAN
- Son cümlelerini söylüyor.
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Yazıklar olsun sana!
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - …emeği geçen tüm arkadaşlarımı,
huzurlarınızda kutluyorum, tebrik ediyorum; Kurban Bayramı'nız mübarek
olsun, 2007 yılı hayırlı olsun diyorum. (AK Parti sıralarından ayakta
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyoruz Sayın Başbakan.
Sayın
milletvekilleri, Sivas Milletvekili Sayın Nurettin Sözen, Başkanlığımıza
müracaat ederek, Sayın Başbakanın konuşması sırasında kendisine
sataştığından bahisle 69'a göre söz istemiştir.
Zabıtları
getirttim. Sayın Sözen, bir sataşmaya meydan vermemek kaydıyla, ne
noktada açıklama yapacaksanız onu açıklamanızı rica ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
IV. - AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- Sivas Milletvekili
Nurettin Sözen'in, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, konuşmasında,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN
SÖZEN (Sivas) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; talihsiz ve düzeysiz
bir müzakerede benim de adım geçtiği için, sataşma ve hakaret olduğu
için, İç Tüzük'ün 69'uncu maddesine göre söz almış bulunuyorum. Burada
değinilen konulara kısa açıklamalar getireceğim.
Öncelikle,
Sivas milletvekilliğim konusunda bir açıklama yapayım. Sivas, bildiğiniz
gibi cumhuriyetin temelleri atıldığı bir kent ve ben de Sivaslı olmaktan
büyük bir onur duymaktayım. (CHP sıralarından alkışlar) Sivas örgütümün
talebi üzerine Genel Başkanım orada görevlendirdi. Bu parti görevini
de şerefle ve onurla yerine getiriyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Başbakan, bana "Dürüst ol Sözen." dedi. Bu
Parlamentoda, bana dürüstlük öğüdü verebilecek son insan Sayın
Başbakandır. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Hadi be!
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) - Dahası var, acele etmeyin. Çok soğukkanlı konuşalım,
bu İstanbul konusu…
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Konuşmana dikkat et, böyle konuşamazsın.
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) - Çok soğukkanlı konuşalım.
Daha
başka bir şey söylüyorum.
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Ama konuşmanızda da dikkatli olacaksınız.
Sayın
Başkan…
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) - Otur yerine be! Otur yerine! (AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
- Sayın Sözen, bakın, bir dakikanızı rica edebilir miyim.
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım…
BAŞKAN
- Sayın Sözen, bana bakar mısınız.
Siz,
kendi açıklamalarınızı yapmak için huzura geldiniz. Yeni bir hakarete
hakkınız yok. (CHP sıralarından gürültüler) Lütfen, açıklamanızı
yapın. (AK Parti sıralarından "İSKİ'yi anlat" sesleri)
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) - Acele etmeyin.
BAŞKAN
- Konuşmanızı üç dakikalık bir süre içerisinde bitirmenizi rica
ederim. (CHP sıralarından gürültüler)
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) - Sayın Başkan, böyle bir şey yapamazsınız.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Öyle şey yok, on dakika…
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) - Bana ne söylediyse cevabını vereceğim. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
Ne
dediysen cevabını alacaksın.
BAŞKAN
- Efendim, 69'a göre verilen söz beş dakikadır.
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, niye heyecanlanıyorsunuz?
Niye heyecanlanıyorsunuz? (AK Parti sıralarından gürültüler)
MEHMET
SOYDAN (Hatay) - İSKİ'yi anlat…
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) - Otur yerine be!
BAŞKAN
- Buyurun.
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, biz, yargıdan alnımız açık
olarak, yargıdan geçerek geldik. Siz de şu yargıya bir hesap verin.
Yargıçtan, savcıdan kaçmayın.
Bizim
dosyalarımız yok. Komisyonda tezkerelerimiz yok. Başbakanın tezkereleri
var, onları açıklasın. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından
"İSKİ'yi anlat" sesleri)
BAŞKAN
- Arkadaşlar, müdahale etmeyin.
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) - Şimdi, Istıranca Derelerine gelelim. Istıranca
Derelerinin mühendislik adı, hukuki adı ve teknik adı Istıranca Dereleri
Regülatörüdür. Benim dönemimde düşünüldü, benim dönemimde projelendirildi,
benim dönemimde ihale edildi STFA firmasına. Benim dönemimde, o zamanın
Genel Başkanı Erdal Bey'le beraber temeli atıldı ve bıraktığım zaman
-istimlakler, borular dâhil- yüzde 40'ı tamamlanmıştı. Ortada baraj
yok. Bir baraj, Sazlıdere Barajı, ben yaptım ve DSİ'ye teslim ettim.
Kongre
Sarayı… Çok açıktır, çok ayıptır, böyle yalan söylemek, hele bir Başbakana
yakışır mı? Yakışır mı? Kongre Sarayı'nın benim zamanımda yapıldığının
taze bir kanıtını söyleyeyim. On gün önce, Kongre Sarayı'nda bir tören
yapıldı. Bu tören, orayı işleten şirketin kuruluşunun onuncu yılıydı.
O töreni izleyenler bilirler ki, ilk teşekkür bana yapıldı onun temelini
attığım için, oraya adım attığım için.
Kuşkusuz,
hükûmetlerin, yönetimlerin devamı söz konusudur. Ben, şimdi size
sayacağım. Metro meselesi: 14 kilometrelik metronun…(AK Parti sıralarından
gürültüler)
MEHMET
SOYDAN (Hatay) - İSKİ, İSKİ…
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - İSKİ ne oldu?
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) - Dinle, dinle, öğren, kültürün yetmez senin, öğren.
14
kilometrenin, bıraktığım zaman, 10 kilometresi bitmişti. Ben, metroyu
başlatan insanım, temelini atan insanım, 14 kilometrenin 10 kilometresini
yapan insanım; siz, tamamlayansınız. (CHP sıralarından alkışlar,
AK Parti sıralarından gürültüler)
Başka
bir şey daha: Geçenlerde, bir İslam aile toplantısı oldu, hasbelkader….
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - İSKİ'yi anlat.
GÖKHAN
DURGUN (Hatay) - Konuşma, otur yerine!
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) - Hesabı verildi, siz hesabınızı verin. Ben, hepsinin
hesabını verdim, Sayın Tayyip Bey hesabını versin. Tayyip Bey hesabını versin. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
MEHMET
SOYDAN (Hatay) - Çöpler, dağ olmuştu!
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen
müdahale etmeyelim.
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Çöp dağları ne oldu İstanbul'da?
BAŞKAN
- Sayın Can, lütfen müdahale etmeyelim.
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, geçenlerde bir…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
SOYDAN (Hatay) - Süre bitti.
BAŞKAN
- Efendim, lütfen, Sayın Sözen, konuşmanızı bitirir misiniz.
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) - Efendim, hangi konulara değinildiyse onlara değiniyorum.
BAŞKAN
- Efendim, benim böyle bir yetkim yok. 69'a göre verilen söz beş dakikadır
efendim, beş dakika.
ALİ
TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, müsaade edin konuşsun.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Sayın Başkan, on dakika süresi var.
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Hadi canım sende! Ayıp, ayıp!
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Başbakan, bir ay kadar önce,
bir İslam aile kongresinde diyor ki: "Dünyanın en büyük sosyal
güvenlik tesisini attım." Kayışdağ'daki Darülaceze Binasının
projelendirilmesi, arsası, betonarmesi benim dönemimde bitti,
sadece, açılışını Tayyip Bey yaptı, ona da sahip çıkıyor. İddiayla
söylüyorum…
RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Çöp dağları ne oldu?
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) - Çöp dağları vardı, çöp dağları!
MUSTAFA
ÜNALDI (Konya) - İSKİ, İSKİ…
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) - Bu Genel Kurulda iki kez söyledim, bu üçüncü kez söylüyorum.
10 tane uluslararası projenin sahibiyim: Tramvay, metro, çöp projesi,
Istıranca Dereleri… Saymaya gerek yok. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Rica ediyorum, burada İstanbul Belediyesinden görevli 10-15 milletvekili
arkadaşım var, kalksınlar, Tayyip Bey dönemine ait bir tek proje söylesinler.
Ona ait bir tek proje söylesinler, kalksınlar söylesinler. Söyleyemezsiniz...
BAŞKAN
- Sayın Sözen, teşekkür ediyorum efendim.
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) - Şimdi, böylesine…
BAŞKAN
- Sayın Sözen, teşekkür ediyorum.
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) - Müsaade edin.
BAŞKAN
- Sayın Sözen, teşekkür ederim.
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) - İç Tüzük'ü çiğniyorsunuz.
BAŞKAN
- Sayın Sözen, ben İç Tüzük'ü uyguluyorum, fazlasıyla süre verdim.
Ben, İç Tüzük'ü uyguluyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
GÖKHAN
DURGUN (Hatay) - Sen Tayyip tüzük'ünü uyguluyorsun, İç Tüzük'ü uygulamıyorsun!
BAŞKAN
- Efendim, altı-yedi dakika konuştu.
Efendim,
lütfen yerinize oturur musunuz.
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) - Bunları anlatmaya devam edeceğim. Siz, gerçekleri
değiştiremezsiniz, tarih yazıyor… (CHP sıralarından alkışlar, AK
Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Efendim, teşekkür ederim. Siz açıklamalarınızı yaptınız.
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) - … tarih yazıyor.
BAŞKAN
- Efendim, böyle bir iş yok.
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) - Tarih de yazıyor… (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Efendim, ben İç Tüzük'e göre hareket ediyorum.
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Başbakandan talimat aldın, ne İç Tüzük'ü?
BAŞKAN
- Rica ediyorum Sayın Sözen.
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) - Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar,
AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
III. - KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1252) (S.Sayısı:1269) (Devam)
2.- 2005 Mali Yılı
Genel Bütçeye Dahil Dairelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile 2005 Mali Yılı Kesinhesap Kanunu
Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (
1/1236, 3/1139) (S.Sayısı: 1270)
(Devam)
3.- 2005 Mali Yılı Katma Bütçeye Dahil İdarelerin
Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2005 Mali Yılı Katma Bütçeli
İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1237, 3/1140) (S.Sayısı: 1271) (Devam)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, İç Tüzük'ün 61'inci maddesine göre son söz
milletvekilinin.
Tokat
Milletvekili Sayın Zeyid Aslan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ZEYİD
ASLAN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 mali yılı
bütçesi hakkında, İç Tüzük gereği, son söz milletindir sözünü kullanmak
üzere şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, yaklaşık onbir günden beridir bütçe üzerinde detaylı
olarak burada görüşlerimizi bildirdik. Gerek muhalefet gerek iktidar
kanadı gerekse Hükûmet, bakanlıklarla ilgili detaylı açıklamalarını
yaptığından dolayı, ben, bu konuda detaylara girmeyeceğim. Fakat,
bugün yapılan görüşmelerde bazı hususlarda serdedilen görüşlerle
ilgili kişisel düşüncelerimi ve kanaatlerimi sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Değerli
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bugün, burada, özellikle derme
çatma diyebileceğim bir siyaset çatısı altında kurulmuş bir siyasi
partinin Genel Başkanı buraya geldi, gerçekten…
ÖZLEM
ÇERÇİOĞLU (Aydın) - Doğru konuş!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - …siyaset üslubuyla, siyaset ahlakıyla bağdaşmayacak
bir seviyede burada üslup kullandı ve konuştu.
YÜKSEL
ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sen kime derme çatma diyorsun? (CHP ve Anavatan
Partisi sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Lütfen sayın milletvekilleri, hatibi dinleyelim.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, hayatının her aşamasında fikir
kargaşası yaşamış, düşünce kargaşası yaşamış bir Genel Başkan, burada,
siyaset dersi vermeye çalıştı. (Anavatan Partisi sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, nasıl konuşturuyorsun?
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Özellikle, şu anda da yer aldığı Anavatan Partisinin…
ZÜHEYİR
AMBER (Hatay) - Ayıp yapıyorsun, sataşma!
MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan…
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - … ilk, 83 yılında Özal'la birlikte kuruluşu ve
Özal'ın Türkiye'yi dünyaya taşıyan…
BAŞKAN
- Sayın Aslan, bir dakikanızı rica edebilir miyim.
Sayın
Aslan, biraz önce, konuşmanızda, muhalefet partilerinden birisine
"derme çatma" ifadesini kullandınız. Bu, bu Genel Kurula
yakışmaz. Bu sözünüzü lütfen geri alınız. Herhangi bir sataşmaya
da meydan vermemiş olalım.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar… (Anavatan Partisi sıralarından gürültüler)
MEHMET
ERDEMİR (Yozgat) - Sen bizim muhatabımız değilsin.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar…
MEHMET
ERDEMİR (Yozgat) - Dürüst ol dürüst! Bizim muhatabımız Başbakan.
BAŞKAN
- Efendim, oturmaz mısınız, lütfen oturun yerinize.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Özellikle burada…
MEHMET
ERDEMİR (Yozgat) - Bizim muhatabımız Başbakan.
BAŞKAN
- Oturun yerinize lütfen.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Sayın Başbakanın, sizin muhatabınız olması
için, gidin, önce milletten yetkiyi alın gelin. (Anavatan Partisi sıralarından
gürültüler)
MEHMET
ERDEMİR (Yozgat) - Biz millet adına konuşuruz orada. Yalakalık yapma.
ZÜHEYİR
AMBER (Hatay) - Konuşma!
BAŞKAN
- Lütfen yerinize oturun.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Önce milletten yetkiyi al gel.
MEHMET
ERDEMİR (Yozgat) - Oradan yalakalık yapamazsın.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Milletten yetkiyi almadan burada konuşma.
BAŞKAN
- Sayın idare amirlerimiz nerede? Nerede bizim idare amirlerimiz?
MEHMET
ERDEMİR (Yozgat) - Terbiyesizlik yapma, bizim muhatabımız Başbakan.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Aynaya bakarak mı konuşuyorsun?
MEHMET
ERDEMİR (Yozgat) - Yalakalık yapma!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Aynaya bakarak mı konuşuyorsun?
MEHMET
ERDEMİR (Yozgat) - Yalakalık yapma!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Aynaya bakarak mı konuşuyorsun?
BAŞKAN
- Sayın Erdemir, burası Parlamento, öyle, o tavırlarla hareket
edemezsin.
Oturun
yerinize.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar…(Anavatan Partisi sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
- Oturun yerinize.
MEHMET
ERDEMİR (Yozgat) - Sen bütün Parlamentonun Başkanısın.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - …özellikle burada…
BAŞKAN
- Oturun yerinize!
ZÜHEYİR
AMBER (Hatay) - Sayın Başkan, ona söyleyin.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Serbest piyasa ekonomisiyle ilgili, özelleştirmeyle
ilgili… (Anavatan Partisi sıralarından gürültüler)
MEHMET
ERDEMİR (Yozgat) - Sayın Başkan, sen milletin Başkanısın…
BAŞKAN
- Sizin meselenizi sonra hallederim. Ben gereğini yaptım. Oturun
yerinize.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - IMF'yle ilgili birtakım düşünce ve kanaatlerini
söyledi.
Bugün,
özellikle…
BAŞKAN
- Sayın Aslan, ben duyamadım, ne dediniz siz?
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Neyle ilgili Başkanım?
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - "Ben yalakayım." dedi!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Neyle ilgili?
BAŞKAN
- Yani, o cümleyi lütfen düzeltiniz.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Başkanım, zabıtları getirir bakarsınız, varsa
bir sataşma arkadaşlar cevap haklarını kullanırlar. (Anavatan Partisi
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Efendim…
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Yani, zabıtlara bakarsınız, varsa bir sataşma,
arkadaşlar cevap haklarını kullanırlar. İç Tüzük bu konuda açık.
(Anavatan Partisi sıralarından gürültüler)
ZÜHEYİR
AMBER (Hatay) - Konuşma! Konuşma!
BAŞKAN
- Efendim, o benim takdirim. Benim sizi ikaz hakkım var.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Şüphesiz.
BAŞKAN
- Bu cümleyi kullanmayın lütfen, buraya uymuyor.
MEHMET
ERDEMİR (Yozgat) - Adam gibi konuşacak! Sen milletin Başkanısın.
BAŞKAN
- Buyurun efendim, oturun siz yerinize.
Buyurun.
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Siz de toplamasınız ya, derme çatma değil misiniz;
Doğru Yoldan, Refahtan, ANAP'tan…
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, özellikle serbest piyasa ekonomisiyle
ilgili olarak, özelleştirmeyle ilgili olarak, IMF'yle ilgili olarak
burada Hükûmete birtakım ithamlarda bulundu.
MEHMET
ERDEMİR (Yozgat) - Niye cevaplamadın? Niye cevaplamadın?
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Ben buradan şunu sormak istiyorum: Değerli, konuşan,
Sayın Genel Başkan, 1994 yılından beridir siyasetin içerisinde,
uzun dönemler milletvekilliği ve her dönemde de bakanlıklar yaptı.
Acaba, kendi bakanlık yaptığı dönemlerde, Hükûmetin IMF'yle ilgili
yapmış olduğu stand-by anlaşmalarında imzası var mıdır, yok mudur?
Eğer, vardı ise, neden o günlerde çıkıp da bununla ilgili eleştirilerde
bulunmadı? İnşallah, bir gün kürsüye çıktığında bunun mutlaka cevabını
verecektir.
Sonra,
özellikle, Türkiye'de özel sektör anlayışını Türkiye'ye taşıyan, o
Özal'ın 1983 yılında başlatmış olduğu bu anlayışı devam ettirdiği
inancıyla burada konuşanlara, Özal'ın, o günlerde Türkiye'yi taşıdığı
dünya vizyonunu iyi okumalarını salık veriyorum. Lütfen, geriye
doğru bakın, Özal'lı ANAP'lı yılları bir inceleyin; bugün sizin yaptıklarınızla,
bugün sizin konuştuklarınızla o günün Özal'ı, o günün ANAP'ıyla arada
bir bağ var mı, lütfen bir bakın.
Değerli
arkadaşlar, yine burada seçim barajından
bahsetti arkadaşımız. Biraz önce söyledim, 94'ten beridir burada
milletvekilliği yapmış, hükûmetlerin içerisinde, iktidarların
içerisinde bakanlık yapmış bu arkadaşımız, neden, acaba, on iki yılı
aşkın bir zamandan beridir, bir gün olsun, bununla ilgili bir teklifi,
öneriyi buraya taşımadı? Şimdi mi aklına geldi?
MUHARREM
DOĞAN (Mardin) - Genel başkan değildi o zaman.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Ha, şimdi aklına geldi. Çünkü, milletin önüne gittiğinde
milletten ne cevap alacağını biliyor "ya, tek başıma da gelsem,
acaba kendimi kurtarabilir miyim" in hesabını yapıyor.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Sen kendine bak!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, söylenecek çok şey var.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Söyleyecek hiçbir şeyin yok, hepsi boş.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Ben, aslında, tabii, Meclisi germek istemiyorum.
Özellikle iki günden beridir çok yoğun bir ortam yaşadık.
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Kendini fasulyeden sayma! Sen kimsin ki gereceksin
Meclisi?
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Uykusuz, yorgun anlar yaşadık. Söylenebilecek
çok şey var, ama, biz, AK Parti olarak, Türk siyasetinde yola çıkarken,
halkımıza bir söz verdik. Biz dedik ki: Milletimiz için ödenmesi gereken
bir bedel varsa, bunu, biz öderiz. Ama, asla…
MEHMET
ERDEMİR (Yozgat) - Yürek ister, yürek! Yürek ister, yürek!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Ama, asla, milletimize, halkımıza bu bedeli ödetmeyiz
dedik. Yoksa, söylenen her seviyesiz sözün, söylenen her çirkin sözün…
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Sen dememiş miydin aynısını?
ZEYİD
ASLAN (Devamla) -…Türkçe lügatinde çok daha ağır karşılıkları vardır.
Bizim bunları söyleyebilecek cesaretimiz de vardır, sihirli sözcükleri
kullanabilecek yeteneğimiz de vardır.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Yapma ya!..
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Maşallah!..
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Ben, sadece, burada oluşabilecek bir gerginlik
ortamının, milletimizin, geleceğin Türkiye'sini kurma yolunda
bir adım, bir an, bir dakika kaybetmemesi için, bir kriz, bir gerginlik
ortamı yaratmaması için, kendi içimize atıyoruz, kendi içimizde
saklıyoruz.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Geç onu, geç, geç!
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Bunu da kendi içimizde saklayacağız.
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - On dakika geçti.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Kim inanır… Samimi olun…
HARUN
AKIN (Zonguldak) - Haydi, milletin uykusu geldi...
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Ama, unutmayın ki, kimse de unutmasın ki, zamanı gelir,
yeri gelir, söylenecek söz varsa o söz söylenir, yapılacak eylem
varsa o eylem yapılır. Bundan, hiç kimsenin, hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Ne eylemi yapacaksın?
HARUN
AKINCI (Zonguldak) - Ne eylemi yapacaksın?
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, ben, 2007… (CHP sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır, ne eylemi yapacaksın?
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Kılıçdaroğlu...
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Hayır, dövecek misin?
ZEYİD
ASLAN (Devamla) -…ağzından çıkanı kulağın duysun.
GÖKHAN
DURGUN (Hatay) - Sen sus. Otur yerine.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - Eylemi söyle, eylemi.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Sana bir söz ederim, oturduğun yerden kalkamazsın
bak. Sana bir söz ederim, oturduğun yerden kalkamazsın. (AK Parti sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Ağzından çıkanı kulağın
duysun.
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Söyle, söyle, içinde kalmasın.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen oturalım yerimize. Lütfen oturalım.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Edepli ol… Edepli ol… Edepli ol… Sadece bu kadar söylüyorum
sana. Edepli ol diyorum.
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Ne atıp tutuyorsun? Söyle, içinde kalmasın söyle.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Ben onu söylenmesi gereken yerde kendisine birebir
söylerim, merak etmeyin.(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Sayın Aslan, siz Genel Kurula hitap edin. Süreniz dolmak üzere.
ZEYİD
ASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, 2007 mali yılı bütçesinin ülkemiz
için, milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum. Önümüzdeki Kurban
Bayramı'nın tüm halkımız için, İslam âlemi için hayırlar getirmesini
diliyor, vatandaşlarımızın yeni yılını kutluyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Aslan.
Sayın
milletvekilleri…
MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan…
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan…
BAŞKAN
- Efendim, yanlış söyledi herhâlde. Siz arkada oturuyorsunuz Sayın
Kılıçdaroğlu. Yani, tutanağa geçebiliriz. Bir zühul, yanlış tanımadan
kaynaklanıyor. Kılıçdaroğlu'yla ilgili bir şey yok, tutanağa geçtik.
(CHP sıralarından gürültüler)
GÖKHAN
DURGUN (Hatay) - Ne tutanağı Sayın Başkan? İsimle hitap ediyor Başkan,
hangi tutanak?
KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan…
BAŞKAN
- Geçtik tutanağa. Sayın Kılıçdaroğlu, tamam.
MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan…
BAŞKAN
- Şimdi, Sayın Muzaffer Kurtulmuşoğlu, Anavatan Partisine Sayın
Aslan'ın sataştığından bahisle 69'a göre söz istemiştir. Kısa bir
söz veriyorum.
Sayın
Kurtulmuşoğlu, buyurun efendim; kısa, bir tartışmaya meydan vermeyelim.
Ben gereğini yaptım zaten.
IV. - AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.- Ankara Milletvekili
Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun, Tokat Milletvekili Zeyid Aslan'ın,
konuşmasında, Genel Başkanlarına sataşması nedeniyle konuşması
MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye, bu saatte Türkiye Büyük
Millet Meclisini izliyor, ne kadar güzel.
Buraya
çıktı bir arkadaşımız, sağ olsun, Zeyid Bey, Erkan Mumcu'dan bahsetti.
Ne yaptı, ne söyledi? Ne eksiği vardı söylerken de, burada bütçenin
lehinde konuşacak arkadaş geldi, o dedi, bu dedi…
MAHFUZ
GÜLER (Bingöl) - Boş ver, boş ver!
MUZAFFER
R.KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, bu, Meclise yakışmıyor;
bu, Meclise yakışmıyor. Kim olursa olsun, ne olursa olsun, kürsüye
geldiğinde, burada her şeyi konuşacağım diye bir başkasını itham
etme lüksü yok hiç kimsenin. Böyle bir kural da yok. Burada Türkiye
bütçesi konuşuluyor, 2007'nin bütçesi konuşuluyor.
Ama,
Sayın Başkan, zatıalinize de bir şey söylemeden geçemeyeceğim. Bu
konuşmalara siz de meydan veriyorsunuz Sevgili Başkan, yanlış yapıyorsunuz,
yanlıştır. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Hatip'i dinleyelim.
MUZAFFER
R.KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Efendim, gülebilirsiniz, gülmek hakkınız,
laf atmak da hakkınız. Ne kadar güzel bir şey. Ama, bunları, bu Meclis
kürsüsünden değil, bence, eskiden ilkokulda yapıyordu çocuklar
birbirlerine, sizde de bu alışkanlık hâlen devam ediyor demektir. Yazıklar
olsun demeyeceğim, o bana yakışmaz. Ama, ben, sizi size bırakıyorum,
size bırakıyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo Hocam, bravo!"
sesleri, alkışlar)
AHMET
IŞIK (Konya) - Bravo Hocam! Sen büyüksün Hocam! Büyüklük sende kalsın!
MUZAFFER
R.KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Kendinizi herhâlde maçta zannettiniz,
"Bravo" da diyorsunuz, ne kadar güzel.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen, Hatip'i dinleyelim.
MUZAFFER
R.KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Maçlara benzettiniz burayı; ama, burası,
Türkiye Cumhuriyeti'nin Büyük Millet Meclisi sevgili arkadaşlarım.
Buraya çıkan her adam, buraya oturan her beyefendi, hanımefendi,
buranın Türkiye Cumhuriyeti'nin Büyük Millet Meclisi olduğunu
bilmek mecburiyetinde arkadaşlarım.
MEHMET
SOYDAN (Hatay) - Erkan Mumcu da dâhil mi?
MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Şimdi, Sayın Erkan Mumcu, doğrudur,
Anavatandan AKP'ye geçmiştir. (AK Parti sıralarından "Ters oldu"
sesleri)
BAŞKAN
- Arkadaşlar, müdahale etmeyelim, Hatip konuşmasını bitirsin.
MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - AKP'den Anavatana geçmiş oldu. Anavatandan
AKP'ye geçti.
Peki,
niye geçti? Neden geri döndü? Demek ki, size uyamadı, uyamadığı
için gitti. Uyumadığı için gitti.
ZAFER
HIDIROĞLU (Bursa) - Misafirdi, misafir…
MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, bakınız, ağzınızı
açmayınız, ayıp oluyor! Yazık oluyor! Çünkü, sizi ben hep beyefendi
olarak tanıdım, ama, beyefendiliğinize halel getirmeyiniz! Getirmeyiniz
de, efendice dinleyiniz! (AKP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim lütfen.
MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Burada, biz hepinizi… Bir gün oradan
hiç laf attığımı gördünüz mü? Hiç mi utanmıyorsunuz, hiç mi vicdanınız
sızlamıyor sizin? Oradan kaç defa, hanginize laf attım ben? Hanginizi
böyle küçümser vaziyette, gülerce durdunuz? Neye gülersiniz, söyler
misiniz bana?
Yazıklar
olsun! Bu Meclisi bu şekle getirmek hiç kimsenin hakkı değil, hiç kimsenin
de böyle bir yetkisi yok. Ama, alışagelmiş şeyi bırakamıyorsunuz.
Ben
yine söylüyorum. Bu Meclisin adabına uyacak şekilde herkesin konuşması
lazımdır diye düşünüyorum. Bundan böyle, bir daha böyle bir olaylar
olmasın diye temenni ediyorum.
Hepinize
sevgi ve saygılar sunuyorum.
Hoşça
kalın. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederiz Sayın Kurtulmuşoğlu.
Sayın
milletvekilleri… Sayın Berhan Şimşek Genel Kurulda mı?
Efendim,
yaptığınız konuşma sırasında… Sayın Şimşek, zabıtları getirttim,
konuşmanızın bir bölümünde "Hükûmetiniz döneminde Türkiye, küresel
bir aktör değil, İngiliz The Guardian gazetesinin yazdığı gibi,
bir metres, figüran hâline geldi" cümlesini kullanmışsınız.
MEHMET
SOYDAN (Hatay) - Yazıklar olsun!
BAŞKAN
- Ne sizin şahsınıza ne de bu yüce Parlamentoya ne Türk Milletine
böyle bir ifade uygun değil. Bu sözünüzü tavzih etmenizi sizden rica
ediyorum.
BERHAN
ŞİMŞEK (İstanbul) - Hayır Sayın Başkan, biraz önce bir dakika verseydiniz
toparlardık. Söyleyecek bir şey yok.
BAŞKAN
- Bu cümleyi zabıtlardan çıkaralım.
BERHAN
ŞİMŞEK (İstanbul) - Hayır, bu şekilde gazeteler yazdı.
MUSA
UZUNKAYA (Samsun) - Sayın Başkan, aynen kalsın efendim, ona yakışan
sözler.
BAŞKAN
- Zabıtlardan çıkarıyoruz, teşekkür ederim.
BERHAN
ŞİMŞEK (İstanbul) - Hayır, aynen öyle kalacak, gerek yok, gazetenin
yazdığını söylüyorum.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, 2007 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap
Kanun Tasarıları üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali Kesinhesap
Kanun Tasarısı ve 2005 Mali Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap
Kanun Tasarısının oylamalarını yapacağız.
Tasarıların
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Her üç
kanun tasarısının açık oylamasının elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
III.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1252) (S.Sayısı:1269) (Devam)
BAŞKAN
- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın açık oylamasına
başlıyoruz.
Oylama
için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen
üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen
de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen
üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Ayrıca,
vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar varsa, hangi bakana vekâleten
oy kullandığını, oyunu rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını
da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen üç dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, bütçenin oylamasından sonra çalışmamıza devam
edeceğimizden, arkadaşlarımızın Genel Kuruldan ayrılmamalarını
da rica ediyorum.
Efendim,
bütçe 330 oyu gerektiriyor, bu hususa arkadaşlarımızın hassasiyetini
rica ediyorum.
Efendim,
zühulen bir açıklama oldu. Bütçe, böyle bir çoğunluk aramıyor. Bu,
yasaların bazılarında aranıyor, malumunuz.
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Af gerektiren yasalarda aranıyor Sayın Başkan.
BAŞKAN
- Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın yapılan açık oylama sonucunu
açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 454
Kabul : 306
Ret :
148 (x)
Böylece
2007 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı kabul edilmiştir.
2.- 2005 Mali Yılı
Genel Bütçeye Dahil Dairelerin Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk
Bildiriminin Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile 2005 Mali Yılı Kesinhesap Kanunu
Tasarısı ve Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (
1/1236, 3/1139) (S.Sayısı: 1270)
(Devam)
BAŞKAN
- 2005 Mali Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısının açık oylamasına
başlıyoruz.
Oylama
için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen
üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen
de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen
üç dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca,
vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten
oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin adı ve soyadı ile imzasını
taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen üç dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, 2005 Mali Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarısı'nın
yapılan açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 454
Kabul : 310
Ret: :
144 (x)
Böylece,
2005 Malî Yılı Kesinhesap Kanun Tasarısı kabul edilmiştir.
3.- 2005 Mali Yılı Katma Bütçeye Dahil İdarelerin
Kesinhesaplarına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile 2005 Mali Yılı Katma Bütçeli
İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(1/1237, 3/1140) (S.Sayısı: 1271) (Devam)
BAŞKAN
- Şimdi, 2005 Mali Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarısı'nın açık oylamasına başlıyoruz.
Açık
oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme
giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu
yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren
tablo tutanağın sonuna eklidir.
Oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylamaya başlanıldı)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, bütçe yasasından sonra, siyasi parti
gruplarının ortaklaşa, mutabakatla getirdikleri kısa bir yasa
var, onu görüşeceğiz. Ancak, burada, belirli bir oran ihtiyacı var,
330 üye, milletvekilinin oyu. Onun için, arkadaşlarımızın ayrılmamasını
rica ediyorum. Hemen arkasından, kısa bir süre sonra bu yasayı görüşmeye
başlayacağız.
(Elektronik
cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, 2005 Mali Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesinhesap
Kanunu Tasarısı'nın yapılan açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 443
Kabul : 306
Ret: :
137 (x)
Böylece,
2005 Mali Yılı Katma Bütçeli İdareler Kesin hesap Kanunu Tasarısı
kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, bütçe ve kesin hesap kanunu tasarıları kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır. Milletimize ve memleketimize hayırlı
olmasını diliyorum.
Şimdi,
Sayın Başbakan kısa bir teşekkür konuşması yapacaklardır.
Buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞBAKAN
RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Siirt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2007 bütçesiyle ilgili yapılan oylamalar da sona erdi. Öncelikle,
bütçenin hazırlanmasında eleştirileriyle bütçemize katkı verenlere,
huzurlarınızda Grubum adına, şahsım adına en kalbî duygularla teşekkürlerimi
sunuyorum.
Kurban
Bayramı'nın tüm İslam dünyası için, milletimiz için, 2007 yılının, yine
milletimiz için, insanlık için hayırlara vesile olmasını Allah'tan
temenni ediyor, sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederiz Sayın Başbakan.
Sayın
milletvekilleri "Özel Gündemde Yer Alacak İşler"in görüşmeleri
tamamlanmıştır.
Alınan
karar gereğince, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
4.- Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası
Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN
- 1'inci sırada yer alan, Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş
ve İbrahim Köşdere'nin; Gelibolu Yarımadası Tarihi Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Rapor'u gelmediğinden teklifin görüşmeleri ertelenmiştir.
2'nci
sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin
Kanun Tasarısı İle Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
5.- Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN
- Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren
tablo tutanağın sonuna eklidir.
3'üncü
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Amerika Birleşik
Devletleri Hükûmeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik
Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
6.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın
Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı:
1147)
BAŞKAN
- Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
4'üncü
sırada yer alan, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
7.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/900) (S. Sayısı: 1311) (x)
BAŞKAN
- Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon
raporu, 1311 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.
Teklifin
tümü üzerinde AK Parti Grubu adına, Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş.
Buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yaklaşık,
yaklaşık değil, tam otuz dokuz saattir görüştüğümüz bütçenin milletimize
hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz kanun teklifi, Kamu Finansmanı
ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun, Çalışanların Tasarruflarını
Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair
Kanun, Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun, Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile Belediye
Kanunu'nda değişikliği amaçlamaktadır.
Kanun
teklifinin ilk maddesiyle, yılı yatırım programında yer alan projelere
dış finansman temini sürecinde, ilgili kuruluşların yetki ve sorumluluklarına
açıklık getirmekte ve teknik ve ekonomik açıdan yapılabilirliği
ve ihale mevzuatına uyum da dâhil olmak üzere, ilgili uygulayıcı kuruluşun
proje çerçevesindeki sorumlulukları hüküm altına alınmaktadır.
Böylece, proje finansmanı kapsamında gerçekleştirilen işlemlerin
daha etkin ve hızlı bir şekilde yürütülerek tamamlanması hedeflenmektedir.
Kanun
teklifimizin 2'nci maddesiyle, Hazine Müsteşarlığı bünyesinde
görev yapan ve diğer muhasebe birimlerinden farklı olarak sürdürmekte
oldukları nakit ve borç yönetimi işlemlerinin muhasebeleştirilmesi
faaliyetleri sebebiyle, ihtisas saymanlıkları olan muhasebe birimlerinde
muhasebe yetkilisi veya muhasebe yetkilisi yardımcısı olarak,
Hazinenin diğer birimlerinde olduğu gibi, kariyer memurları
olan Hazine uzmanlarının görevlendirilmesi amaçlanmaktadır.
Kanun
teklifinin 3'üncü maddesiyle, 4749 sayılı Kanun'a üç adet geçici
madde eklenmesi öngörülmektedir. Geçici maddelerin ilkiyle,
4749 sayılı Kanun'a eklenmesi teklif olunan 11'inci geçici madde,
büyük çoğunluğu, anılan Kanun'un yürürlüğe girdiği 2003 yılından
önce geçerli mevzuat kapsamında temin edilen ve depremler sonrası
yeniden yapılandırma, sosyal yardım ve teknoloji geliştirme amacını
taşıyan projelerin finansmanı için sağlanmış kredilerden yapılan
kullanımların
(x) 1311 sıra sayılı basmayazı Tutanağın
sonuna eklidir.
4749
sayılı Kanun ile birlikte gündeme gelen ilkeler çerçevesinde bütçeleştirilmesi
ve muhasebeleştirilmesinde karşılaşılan sorunların çözülmesine
yöneliktir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 5018 sayılı Kanun ile devlet üniversiteleri
"özel bütçeli idare" olarak tanımlanmış ve 4749 sayılı Kanun
uyarınca üniversitelere temin edilen dış finansmanın karşılıksız
olarak kullandırılması imkânı kalmamıştır. 4749 sayılı Kanun'a eklenen
geçici 12'nci maddeyle, hâlihazırda dış kredilerle finanse edilen
üniversite projelerinin yarım kalmaması için, söz konusu kredilerin
anılan üniversitelere karşılıksız tahsisi yönünde düzenleme yapılmaktadır.
Kanun
teklifimizin 3'üncü maddesiyle, 4749 sayılı Kanun'a eklenen geçici
13'üncü madde ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü
tarafından, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu aracılığıyla
yürütülen şartlı nakit transferleri ve yerel girişimler gibi sosyal
yardım programlarının yeni dış finansman imkânlarıyla gerçekleştirilmesinin
önündeki hukuki sorunların çözülmesi engellenmektedir. Uygulanan
şartlı nakit transferi programıyla, kız çocuklarımız başta olmak
üzere, tüm evlatlarımızın ilk ve ortaöğretime devam oranlarında
büyük ilerlemeler sağlanmış, uygulanan sağlık yardımlarıyla ana
ve çocuk sağlığı göstergelerinde çok olumlu gelişmeler temin edilmiştir.
Teklifin
4'üncü maddesinde, kamu çalışanlarının tasarruflarını teşvik hesabında
biriken paralarının tasfiyesi amacını taşıyan 4853 sayılı Çalışanların
Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak
Ödemelere Dair Kanun kapsamında kendi istekleriyle tasarrufu
teşvik sisteminden çıkan hak sahiplerine ödemeler kapsamında, hak
sahiplerine yapılmış olabilecek fazla ödemelerin ne şekilde tahsil
edileceği hususunda düzenleme yapılmaktadır. Buna göre, maddeyle
konusu suç teşkil etmeyen fiillerden kaynaklanan fazla ödemelerin
tahsilinden vazgeçilerek terkin edilmesi düzenlenmektedir.
Teklifin
5'inci maddesiyle, 5084 sayılı Kanun'un 7'nci maddesinin (h) bendinde
değişiklik yapılması öngörülmektedir. Bu değişiklikle birlikte,
kırk dokuz vilayetimizde 2007, 2008 ve 2009 yılından itibaren yapılacak
yeni yatırımlara Teşvik Kanunu kapsamından faydalanma imkânını
vermektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Elitaş, son cümlelerinizi rica ediyorum.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Devamla) - Bir de, kanun teklifimizin son maddesi, büyükşehir
belediyeleri ile diğer belediyelerin kamu kurum ve kuruluşlarıyla
yaptıkları, kamu kurum ve kuruluşları arasındaki alacak ve borçlarının
mahsup ilişkisinin düzenlenmesini ortaya çıkarıyor. Büyükşehir
belediyelerinin, daha önceki bu kanunun süresi geçtiğinden dolayı
ve büyükşehir belediyeleriyle yapılan anlaşmalarda yüzde 40 gibi
kesin bir oranın ifade edilmesi. Son düzenlememizle birlikte bu,sıfır
ile kırk arasında mahsuplaşma konusunda Bakanlar Kuruluna verilen
bir yetki var. Bu yetkiyle tamamlanmak isteniyor. Bir de, 30/6/2006 tarihine
kadar kırk dört adet belediyemizin uzlaşma talebiyle ilgili başvurularının
yapılıp Bakanlar Kuruluna intikal etmeyen, Bakanlar Kurulu tarafından
onaylanmamış mahsuplaşma işlemlerinin bu süre içerisinde, 28 Şubat
2007 tarihine kadar mahsuplaşma süresi verilmesi şeklindedir.
Teklifimizin
hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum. Yaklaşan Kurban Bayramı'nızın
Türk ve İslam âlemine hayırlar getirmesini diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek.
Buyurun
efendim.
CHP
GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Sayın Elitaş'ın ve arkadaşlarının vermiş olduğu teklif, Plan ve Bütçe
Komisyonu tarafından incelendi. Bu teklifi şimdi görüşüyoruz.
Sayın Elitaş'ın da ifade ettiği gibi, bu, bir anlamda, torba niteliğinde,
bazı kanunlardaki uygulamaları düzenleyen bir kanun teklifi.
Şimdi,
burada özellikle çalışanların tasarruflarını teşvik hesabı hak
sahiplerine fazla ödeme yapılmış. Tabii, ciddi bir devlet yönetiminde
bu kadar büyük bir yanlış yapılmaması lazım. 237.946 kişiye 26 trilyon
liralık bir fazla ödeme yapılmış. Bunu şahıs başına böldüğünüzde
eski parayla 111 milyon lira tutuyor. Şimdi, bu kanunla bunlardan
geri alınmasını ortadan kaldırıyoruz. Bir anlamda bağışlıyoruz,
affediyoruz. Çünkü, bu paraları tahsil etmeye kalksanız, bu paranın
toplamından daha fazla mahkeme masrafı verirsiniz. Kaldı ki, Yargıtayın
çeşitli içtihatları var: Hak sahibinin herhangi bir kusuru olmadan
yapılan ödemeler geri alınamaz.
Bir
başka düzenleme, burada: Biliyorsunuz belediyelerimizin çok büyük
borçları var. Bu borçların Belediye Kanunu'nda belli ölçüde yeniden
yapılandırılması öngörülmüştü, ama bazı belediyeler -Ankara Belediyesi
gibi- protokolü imzalamadığı için süresinde o Kanun'dan yararlanamadılar.
Şimdi, bir süre uzatması gündeme geliyor. Burada, biz, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak… Plan ve Bütçe Komisyonunda deniliyor ki:
"Yeniden yapılandırılan, yani mahsuplar sonucu ortaya çıkan
belediye borçları belediyelerin genel bütçeden vergi payı olarak
aldıklarından yüzde 40'a kadar kesilmek suretiyle tahsil edilir."
Bunun yüzde 20 olması gerektiğini ifade ettik, ama Sayın Babacan,
mevcut kararnamenin yüzde 20 olarak çıktığını ve bu kararnameyi
artırmamayı düşündüklerini söylediler. Sayın Başbakanın da burada
bulunduğu bu görüşmede, bu yüzde 20'nin üstüne çıkmayacağı konusunu
bir taahhüt olarak kabul ettiğimiz için yasanın bu şekline biz de
olumlu oy verdik.
Yalnız,
değerli arkadaşlarım, bunlar, tabii, belediyelerin borçlarının
ödenmesiyle ilgili mesele. Oysa, belediyelerin sıcak paraya, yeni
paraya, yeni kaynağa ihtiyacı var. Sayın Başbakan, buradaki konuşmasında
belediyelere yaptıkları hizmetleri ayrıntılı bir şekilde anlattılar,
dikkatimden kaçmadıysa, Mersin'le ilgili hiçbir şey söylemediler,
çünkü, ne yazık ki, Mersin'e dönük, bu iktidarın hiçbir hizmeti olmadı.
Bilemiyorum, vakitleri mi olmadı, Cumhuriyet Halk Partili bir belediye
olduğu için mi olmadı? İnşallah, belediyeleri sayarken, bir gün,
Sayın Başbakan, Mersin Belediyesine yapacakları, yaptıkları hizmetleri
de sayar; biz de bunları görürüz.
Şimdi,
bu çerçevede yapılan düzenlemeleri biz de diğer gruplarla birlikte
olumlu karşıladığımızı ifade ediyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, dün saat 11.00'den beri devam eden bir müzakere maratonunun
sonuna geldik. Ben, bu vesileyle, burada büyük bir özveriyle gece
yarılarına kadar çalışan değerli milletvekillerine, emeği geçen
herkese teşekkür ediyorum ve bu vesileyle, İkinci Cumhurbaşkanımız,
cumhuriyetimizin kurucusu İsmet İnönü'nün ölüm yıldönümü nedeniyle
kendisini rahmetle anıyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) - Hemen toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
- Buyurun.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) - Yarın, yarın değil, bugün oldu, bugün 15.00'de
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezinde kendisi için bir anma töreni
de düzenlediğimizi ifade ediyorum.
Yeni
yılın ve Kurban Bayramı'nın bütün milletvekillerimize ve bizleri
izleyen Türk milletine hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyoruz Sayın Özyürek.
Anavatan
Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Ömer Abuşoğlu;
buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yaklaşık kırk sekiz saati doldurabilecek bir süre
çerçevesinde bütçe görüşmelerini yapıyoruz. Bu görüşmeler esnasında
kürsüye birçok hatipler çıktı. Herkesin ne ölçüde meramını, derdini
anlatma kapasite ve kabiliyetinde olduğunu herkes takdir etti,
ama, hiç kimse buradan kendisini büyük söz üstadı falan olarak takdim
etmedi, etmeye de çalışmadı. Çünkü, böyle bir haddini bilmezlik,
böyle bir densizlik bu yüce çatının altında hiç kimse kendi kendine
yakıştıramadı. Ama zaman zaman böyle bir seviyesizliği kendi kendine
yedirebilenler, kendi kendilerine benzetebilenler zaman zaman
çıkabiliyor. Bu bakımdan, bu tür bir eğilim içerisinde, bu tür bir,
kendi kendini beğenmişlik yapısı içerisinde bulunanları buradan
kınamak geliyor içimden. Bu kürsü yüce millet adına kullanılan bir
kürsüdür. Türk milleti adına gelip burada bazıları ilmini sergiler,
bazıları irfanını sergiler, bazısı da seviyesizliğini sergiler.
Bizim gönlümüz arzu ediyor ki, buradan hep ilim, irfan sergilensin,
milletvekillerinin millet adına gösterebilecekleri erdemlilikleri
sergilensin. Ama ne yazık ki, biraz önce söylediğim gibi, zaman zaman
bunlardan uzaklaşanlar çıkıyor içimizden.
Densizlik
desem az olur, buna bir de seviyesizlik ekleyenler çıkabilir. Bunları
durdurmak, bunlara haddini bildirmek bizim görevimiz. O bakımdan,
gecenin ilerleyen bu saatinde her milletvekilinin ne demek istediğimi
gayet iyi anladığını ve anlayabileceğini ümit ediyor ve görüşmekte
olduğumuz tasarı üzerinde de birkaç söz söyleme gereğini hissediyorum.
Yaklaşık
12 maddeden oluşan bir tasarıyı görüşüyoruz. Daha önceden bir mutabakat
çerçevesinde maddeler üzerinde de konuşma yapmayacağımızı ifade
etmiştik. Burada en önemli husus, en önemli gördüğümüz maddelerden
birisi Tasarruf Teşvik Fonu kapsamında hak edenlere nema ödemelerinde
yapılan fazla ödemelerin geri alınmasında ortaya çıkan problemlerin
giderilmesi. Bir bu husus, oldukça yerinde bir düzenleme.
Ayrıca,
belirtmek istediğim bir husus da, büyükşehir belediyelerinin
borçlarıyla ilgili. Yapılan kesintilerin yüzde 40, hatta yüzde sıfıra
kadar indirilmesi konusunda Bakanlar Kuruluna yetki veriliyor.
Bu konuda insanın kafasına biraz şüphe geliyor. Seçim ortamına
girdiğimiz ve seçim yapacağımız bir yılda büyükşehir belediyeleri
için ilave bir kaynak yaratmak, acaba, merkezî idarenin seçim aşamasında,
seçim yatırımı olarak kullanabileceği kaynakları oluşturma yönünde
bir çabası ve gayreti mi diye de içimizde bir şüphe yok değil. Ama,
böyle dahi olsa, büyükşehir belediyelerinin o şehirlerde yaşayan
insanlara hizmet götürebilmesi açısından, borçlarına yönelik
olarak yapılan kesintilerin, bu hizmetleri aksatması noktasında
da ciddi şikâyetler, özellikle belediye başkanlarından ciddi
şikâyetler söz konusu olmakta.
Bu
bakımdan, her ne kadar şüpheyle karşıladığımız yönleri, hususları
da olsa, yine de destek verdiğimizi, desteklediğimizi belirtiyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Abuşoğlu.
Teklifin
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
1'inci
maddeyi okutuyorum:
KAMU FİNANSMANI VE BORÇ YÖNETİMİNİN
DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN, ÇALIŞANLARIN TASARRUFLARINI TEŞVİK
HESABININ TASFİYESİ VE BU HESAPTAN YAPILACAK ÖDEMELERE DAİR KANUN,
YATIRIMLARIN VE İSTİHDAMIN TEŞVİKİ İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASI HAKKINDA KANUN, BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ KANUNU, BELEDİYE
KANUNU İLE SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASI
HAKKINDA KANUN
TEKLİFİ
MADDE
1- 28/3/2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin
Düzenlenmesi Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinin beşinci fıkrasından
sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş ve diğer fıkralar buna
göre teselsül ettirilmiştir.
"Yıllık
yatırım programında yer alan projelere dış finansman temini izni
verilmesi için Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının uygun
görüşü aranır. Kuruluş, ihale mevzuatı dâhil olmak üzere projelerle
ilgili olarak tabi olduğu mevzuata uymakla yükümlü olup, dış finansman
temini izni verilmiş olması kuruluşun bu husustaki sorumluluğunu
ortadan kaldırmaz. Teknik ve ekonomik açıdan yapılabilirliği de
dâhil olmak üzere proje ile ilgili her türlü sorumluluk tamamen ilgili
Kuruluşa aittir. Müsteşarlığın yetki ve sorumluluğu, talep edilen
dış finansmanın sağlanması ve sonuçlandırılması ile sınırlıdır."
BAŞKAN
- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2'nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE
2- 4749 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin sonuna aşağıdaki fıkra
eklenmiştir.
"Hazine
Müsteşarlığı kadrolarında Hazine Uzmanı olarak görev yapanlar,
Hazine Müsteşarlığı muhasebe birimlerinde Muhasebe Yetkilisi
veya Muhasebe Yetkilisi Yardımcısı olarak görevlendirilebilirler
ve bu kapsamdaki görevlendirmelerde 5018 sayılı Kanunun 62 nci maddesinin
birinci fıkrasının (b) ve (c) bendi hükümleri uygulanmaz."
BAŞKAN
- Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3'üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE
3- 4749 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici maddeler eklenmiştir.
"GEÇİCİ
MADDE 11- Sel ve Deprem Felaketi Acil Yardım Projesi, Marmara Depremi
Acil Yeniden Yapılandırma Projesi, Türkiye Altyapı ve Kentsel Yeniden
Yapılandırma Projesi, Kalıcı Konutların Karayolu Bağlantıları
Projesi, Çınarcık-Teşvikiye-Kocadere-Esenköy-Armutlu Kanalizasyon
Projesi, Kaynarca-Gölkent-Ferizli-Sinanoğlu-Söğütlü İçmesuyu Projeleri
ve Akyazı-Hendek Kanalizasyon Projesi, Sosyal Riskin Azaltılması
Projesi ve Özelleştirme Sosyal Destek Projesi, Endüstriyel Teknoloji
Projesi ve TÜBİTAK-Bilten Araştırma Uydusu Projesinin finansmanı
için Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası, Körfez İşbirliği Konseyi
ülkelerinin ilgili finans kuruluşları ve National Westminster
Banktan sağlanmış olan kredilerden bu maddenin yürürlüğe girdiği
tarihe kadar yapılan kullanımlar sonucunda doğan ve ikraz anlaşmasına
bağlanmamış, ilgili kuruluşlardan olan alacakların, Bakanın teklifi
üzerine bütçenin gelir ve gider hesapları ile ilişkilendirilmeksizin
terkinine Maliye Bakanı yetkilidir. Söz konusu krediler ile bu Kanunun
geçici 4 üncü ve geçici 8 inci maddeleri kapsamında sağlanmış ve
sağlanacak kredilerden bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten
sonra yapılacak ikraz anlaşmasına bağlanmamış kullanım tutarları,
bütçenin gelir ve gider hesapları ile ilişkilendirilmeksizin ilgili
kuruluşlara karşılıksız tahsis edilmiş sayılır. Bu şekilde tahsis
edilmiş kredi tutarları ile ilgili olarak krediyi tahsis eden kuruluş
hakkında 14 üncü maddenin beşinci ve altıncı fıkralarının 5018 sayılı
Kanunun eki (I) sayılı cetvelde yer alan kuruluşlara ilişkin hükümleri
uygulanmaz.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, 3'üncü madde, geçici madde 11 üzerinde
söz isteği yok.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici
madde 12'yi okutuyorum:
GEÇİCİ
MADDE 12- 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun eki
(II) sayılı Cetvelin (A) bölümünde bulunan kuruluşların yılı yatırım
programında yer alan projelerinin finansmanı için 1/1/2006 tarihinden
önce imzalanan dış kredi anlaşmaları çerçevesinde sağlanan krediler,
anılan kuruluşlara tahsisli olarak kullandırılmaya devam edilir.
Bu maddeye istinaden kullandırılacak krediler ile ilgili olarak
krediyi tahsis eden kuruluş hakkında,
14 üncü maddenin beşinci ve altıncı fıkralarının 5018 sayılı
Kanunun eki (I) sayılı cetvelde yer alan kuruluşlara ilişkin hükümleri
uygulanmaz.
BAŞKAN
- Geçici 12'nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici
madde 13...
GEÇİCİ
MADDE 13- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu kapsamında
oluşturulacak program ve/veya projelerin finansmanı için herhangi
bir dış finansman kaynağından Türkiye Cumhuriyetinin borçlu sıfatıyla
sağlayacağı kredileri, anılan Fona bütçenin gelir ve gider kalemleri
ile ilişkilendirilmeksizin tahsis etmeye Bakanın teklifi üzerine
Bakanlar Kurulu yetkilidir. Bu maddeye istinaden sağlanacak krediler
ile ilgili olarak krediyi tahsis eden kuruluş hakkında, 14 üncü maddenin
beşinci ve altıncı fıkralarının 5018 sayılı Kanunun eki (I) sayılı
cetvelde yer alan kuruluşlara ilişkin hükümleri uygulanmaz."
BAŞKAN
- Geçici 13'üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, çerçeve 3'üncü maddeyi geçici madde 11, 12 ve
13'le birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Çerçeve 3'üncü madde kabul edilmiştir.
4'üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE
4- 24/4/2003 tarihli ve 4853 sayılı Çalışanların Tasarruflarını
Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair
Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"EK
MADDE 1- Mülga 9/3/1988 tarihli ve 3417 sayılı Kanunla kurulan ve bu
kapsamda hak sahiplerine yapılacak ödemelere ilişkin usul ve esasları
belirlemek üzere 24/4/2003 tarihli ve 4853 sayılı Kanunla tasfiye
edilen Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabına ait tüm varlık
ve yükümlülükler, 31/12/2007 tarihine kadar Hazineye devrolunur.
Devre ilişkin hususları belirlemeye Hazine Müsteşarlığının bağlı
olduğu bakan yetkilidir. Devir tarihinden sonra hak sahiplerine
yapılacak her türlü ödeme, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası
Anonim Şirketi kayıtları esas alınarak Banka tarafından gerçekleştirilir.
Bu ödemelere ilişkin bilgi ve belgelerin Hazine Müsteşarlığına
iletilmesini takiben söz konusu ödeme karşılığı tutarlar Müsteşarlık
bütçesine bu amaçla konulacak ödenekten karşılanmak suretiyle,
hak sahibine ödenmek üzere Bankaya aktarılır. Konusu suç teşkil
eden fiillerden kaynaklanan ödemeler hariç hak sahiplerine fazla
ödeme yapıldığının tespiti hâlinde, bu tutarların tahsilinden vazgeçilerek
terkin edilir ve Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi
yönünden gerçekleşmiş ödemelere ilişkin tüm hak ve yükümlülükler
kendiliğinden sona erer.
Mülga
9/3/1988 tarihli ve 3417 sayılı Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi
ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesine Dair Kanunun ödemeleri
düzenleyen 6 ncı maddesinin ikinci ve üçüncü fıkrası uyarınca sistemden
çıkan tasarruf sahiplerinin sistemden çıktıkları tarihte tasarruf
teşvik hesaplarında kalan Devlet veya işveren katkısı tutarları,
ödenen nema tutarları mahsup edilmek kaydıyla ilk kesinti tarihinden;
şahıs kesintisine tekabül eden ödenmeyen nema tutarları ise sistemden
çıkış tarihinden 30 Nisan 2003 tarihine kadar olan dönem için 3417 sayılı
Kanunun nemalandırmaya ilişkin 5 inci maddesinde yer alan düzenlemeye
göre ve bu tarihten sonraki dönem için ise, 4853 sayılı Çalışanların
Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak
Ödemelere Dair Kanunun 5 inci maddesinde belirlenen esaslar çerçevesinde
Şubat 2007 sonu itibarıyla değerlemeye tabi tutularak tasarruf sahiplerine başvuru hâlinde defaten
ödenir. Söz konusu ödemelerin hak sahibi bazında belirlenmesinde
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası Anonim Şirketi kayıtları
esas alınır.
3417
sayılı Kanunun ödemeleri düzenleyen 6 ncı maddesinin ikinci ve
üçüncü fıkrası uyarınca sistemden çıkarak her ne suretle olursa olsun,
işbu düzenleme tarihinden önce mülkiyet hakkı kapsamında talebi
karşılanmış hak sahipleri lehine bir fark oluşması hâlinde, söz konusu
tutar 2007 yılı Aralık ayı sonuna kadar defaten ödenir.
İkinci
ve üçüncü fıkra düzenlemesi ile konuları kalmayacağından kapsama
giren tasarruf sahipleri tarafından yargı mercilerine açılmış davalar
ile icra takipleri hakkında bu madde hükümleri uygulanmak suretiyle
dava ve takipler sonuçlandırılır. Bu kapsamda, yargı organlarınca
İdare aleyhine hüküm altına alınabilecek yargılama giderleri de
ilgililerinin talep etmesi hâlinde haklılık oranında nisbi şekilde
ödenerek davaların ve ihtilafların sonuçlandırılması sağlanır."
(AK
Parti sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, açık oylama istiyoruz.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, maddenin oylamasından önce, açık oylama
talebi vardır.
Açık
oylama isteyen sayın milletvekillerinin tespitini yapıyorum:
Sayın Kılıç, Sayın Fatsa, Sayın Pakdil, Sayın Kapusuz, Sayın Yazıcı,
Sayın Kacır, Sayın Şahin, Sayın Uslu, Sayın Garip, Sayın Ergin, Sayın
Doğan, Sayın Kafkas, Sayın Beyribey, Sayın Yıldız, Sayın Sıvacıoğlu,
Sayın Biner, Sayın Poyraz, Sayın Çiçek, Sayın Çelik, Sayın Yakut.
Bu
isimlerini okuduğumuz sayın milletvekilleri oylamaya katılacak.
Elektronik
cihazla oylamanın yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Oylamayı elektronik cihazla
yapacağım.
Oylama
için 3 dakika süre vereceğim.
Verilen
bu süre içerisinde cihaza giremeyen sayın milletvekillerinin Genel
Kuruldaki görevlilerden yardım istemelerini ve oy pusulalarını
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum ve oylamayı başlatıyorum.
Vekâleten
oy kullanacak sayın bakan varsa, vekâleten oylarını göndermelerini
rica ediyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, 1311 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 4'üncü
maddesinin açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 342
Kabul : 341
Ret: :
1 (x)
Böylece,
madde kabul edilmiştir.
5'inci
maddeyi okutuyorum:
MADDE
5- 29/1/2004 tarihli ve 5084 sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 7 nci
maddesinin (h) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"h)
Bu Kanunun 3, 4 ve 6 ncı maddelerinde yer alan destek ve teşvikler, bu
maddelerde belirtilen sürelere bakılmaksızın Kanun kapsamına
giren illerdeki yeni yatırımlardan; 31/12/2007 tarihine kadar tamamlananlar
için 5 yıl, 31/12/2008 tarihine kadar
tamamlananlar için 4 yıl, 31/12/2009 tarihine kadar tamamlananlar
için 3 yıl süreyle uygulanır."
BAŞKAN
- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
6'ncı
maddeyi okutuyorum:
MADDE
6- 10/7/2004 tarihli ve 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun
Geçici 3 üncü maddesinin birinci
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye üçüncü fıkrasından
sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Büyükşehir
Belediyeleri ve bunlara bağlı kuruluşlar ile sermayesinin %
50'sinden fazlası Büyükşehir belediyelerine ait şirketlerin;
31/12/2004 tarihi itibarıyla kamu kurum ve kuruluşlarından olan kamu
ve özel hukuka tabi alacakları, bunların diğer kamu kurum ve kuruluşlarına
olan borçlarına karşılık olmak üzere, 28/2/2007 tarihine kadar takas
ve mahsup edilir. Bu süreyi 31/3/2007 tarihine kadar uzatmaya, Hazine
Müsteşarlığının bağlı bulunduğu Bakan yetkilidir. Bu madde kapsamındaki
alacak ve borç ifadesi bu alacak ve borçlara ilişkin fer'ileri ve cezaları
da kapsar."
"Bu
madde uyarınca takas, mahsup ve kesinti işlemine tabi tutulan borç
ve alacaklar için ilgili kanunlarda öngörülen zamanaşımı süreleri
işlemez."
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren
tablo tutanağın sonuna eklidir.
BAŞKAN
- 6'ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
7'nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE
7- 5216 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ
MADDE 5- Büyükşehir belediyeleri ve bunlara bağlı kuruluşların,
31/12/2006 tarihi itibarıyla tahakkuk etmiş olan 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre takip
edilen Devlete olan borçları, 28/3/2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun kapsamında
tanımlanan Hazine alacağı niteliğindeki borçları ve sosyal güvenlik
kuruluşlarına olan borçları ile
5216 sayılı Kanunun Geçici 3 üncü maddesi kapsamında taksitlendirilmiş
bulunan veya taksitlendirilecek borçlarına karşılık, bu idareler
adına her ay genel bütçe vergi gelirleri tahsilat toplamı üzerinden
ayrılacak payların yüzde 40'ını geçmemek üzere, alacaklı idarelerin
talebi üzerine, ilgisine göre Maliye Bakanlığı veya İller Bankası
tarafından kesinti yapılarak alacaklı idarelere ödenir. Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan ile Maliye Bakanının müşterek
önerisi üzerine bu maddede geçen yüzde 40 oranını sıfıra kadar indirmeye
veya kanuni orana yükseltmeye ve kesintilerin alacaklı kuruluşlara
dağılımına ilişkin usul ve esasları belirlemeye Bakanlar Kurulu
yetkilidir."
BAŞKAN
- 7'nci maddeyi ollarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
8'inci
maddeyi okutuyorum:
MADDE
8- (I) 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununun Geçici 5
inci maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesinden sonra gelmek
üzere aşağıdaki ibare eklenmiş ve maddeye üçüncü fıkradan sonra
gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"30/6/2006
tarihi itibarı ile Uzlaşma Komisyonu ile takas, mahsup ve kesinti
yapılmasına ilişkin kararları imzalayan ancak Bakanlar Kurulu
tarafından söz konusu kararları henüz onaylanmayan ilgili kuruluşların
işlemleri 28 Şubat 2007 tarihine
kadar karara bağlanır."
"Bu
madde uyarınca takas, mahsup ve kesinti işlemine tabi tutulan borç
ve alacaklar için ilgili kanunlarda öngörülen zamanaşımı süreleri
işlemez."
BAŞKAN
- 8'inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
9'uncu
maddeyi okutuyorum:
MADDE
9- 5393 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ
MADDE 6- Belediyeler ve bunlara bağlı kuruluşların, 31/12/2006 tarihi
itibarıyla tahakkuk etmiş olan 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre takip
edilen Devlete olan borçları, 28/3/2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu
Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun kapsamında
tanımlanan Hazine alacağı niteliğindeki borçları ve sosyal güvenlik
kuruluşlarına olan borçları ile 5393 sayılı Kanunun Geçici 5 inci
maddesi kapsamında taksitlendirilmiş bulunan veya taksitlendirilecek
borçlarına karşılık, bu idareler adına her ay genel bütçe vergi gelirleri
tahsilat toplamı üzerinden ayrılacak payların yüzde 40'ını geçmemek
üzere, alacaklı idarelerin talebi üzerine, ilgisine göre Maliye
Bakanlığı veya İller Bankası tarafından kesinti yapılarak alacaklı
idarelere ödenir. Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan ile
Maliye Bakanının müşterek önerisi üzerine bu maddede geçen yüzde
40 oranını sıfıra kadar indirmeye veya kanuni orana yükseltmeye
ve kesintilerin alacaklı kuruluşlara dağılımına ilişkin usul ve
esasları belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir"
BAŞKAN
- 9'uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
10'uncu
maddeyi okutuyorum:
MADDE
10- 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ
MADDE 14- (1) Bu Kanunun 4 üncü
maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında sigortalı sayılanlara
veya bunların hak sahiplerine bağlanacak gelir ve/veya aylıkların
bu Kanunun Geçici 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde
belirtilen kısmının hesabında, 8/2/2006 tarihli ve 5454 sayılı Kanunun
3 üncü maddesinin birinci fıkrası hükümleri dikkate alınır."
BAŞKAN
- Madde üzerinde bir önerge var. Önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 1311 sıra sayılı Kanun Teklifinin 10 uncu maddesinin metinden
çıkarılmasını, madde numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini
ve teklifin başlığındaki "BELEDİYE KANUNU İLE SOSYAL SİGORTALAR
VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI" ibaresinin "İLE BELEDİYE"
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Salih
Kapusuz İrfan
Gündüz Eyüp Fatsa
Ankara İstanbul Ordu
Hayati
Yazıcı Zeynep Karahan
Uslu Fehmi Öztunç
İstanbul İstanbul Hakkâri
BAŞKAN
- Sayın Komisyon katılıyor mu?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan,
takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN
- Sayın Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Evet, katılıyoruz.
BAŞKAN
- Katılıyorsunuz.
Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bağ-Kur sigortalısı olanların 5510 sayılı kanunun uygulamaya başlaması
ile birlikte 1/01/2007 tarihinden önceki hizmet sürelerine ilişkin
olarak bağlanacak aylıkların hesabında karşılaşılacak tereddütlerin
giderilmesi amacıyla öngörülen hükmün Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanununun yürürlüğünün 1/07/2007 tarihine ertelenmesi
nedeniyle madde metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Önerge
kabul edildiğine göre 10'uncu madde çıkarılmıştır metinden.
11'inci
maddeyi 10'uncu madde olarak okutuyorum:
MADDE
10- Bu Kanunun;
a)
2 nci ve 3 üncü maddeleri 1/1/2006 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı
tarihinde,
b)
10 uncu maddesi 1/1/2007 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde,
c)
Diğer maddeleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe
girer.
BAŞKAN
- Bu madde üzerinde bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 1311 sıra sayılı Kanun Teklifinin 10 uncu maddesinin (b) bendinin
metinden çıkarılmasını (c) bendinin (b) bendi olarak teselsül ettirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Salih
Kapusuz Fehmi Öztunç Eyüp Fatsa
Ankara Hakkari Ordu
İrfan
Gündüz Zeynep Karahan
Uslu Hayati Yazıcı
İstanbul İstanbul İstanbul
BAŞKAN
- Sayın Komisyon?
PLAN
VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN
- Sayın Hükûmet?
DEVLET
BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) - Katılıyoruz.
BAŞKAN
- Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Teklifin 10 uncu maddesinin metinden çıkarılması nedeniyle 10 uncu
maddenin yürürlük tarihini belirleyen (b) bendinin metinden çıkarılması
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN
- Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde
10'u, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
11'inci
maddeyi okutuyorum:
MADDE
11- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir.
(AK
Parti sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, açık oylama istiyoruz efendim.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, teklifin tümünün oylamasını yapacağım,
açık oylama talebi var.
Sayın
Kapusuz, Sayın Fatsa, Sayın Yazıcı, Sayın Çiçek, Sayın Şahin, Sayın
Uslu, Sayın Öztunç, Sayın Özegen, Sayın Kafkas, Sayın Aksoy, Sayın Doğan,
Sayın Aslan, Sayın Acar…
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, ben de varım.
BAŞKAN
- Sayın Aslanoğlu, Sayın Bilen, Sayın Beyribey, Sayın Garip, Sayın
Özyılmaz, Sayın Yıldız, Sayın Poyraz.
Sayın
milletvekilleri, açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Açık
oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme
giremeyenlerin Genel Kuruldaki personelden yardım istemelerini
rica ediyorum.
Vekâleten
oy kullanacak sayın bakanlar var ise, oylarını kullansınlar.
Açık
oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla açık oylama yapıldı)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, 1311 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümünün
açık oylaması sonuçlarını açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 387
Kabul : 387
(x)
Böylece
teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olmasını diliyorum.
Sayın
milletvekilleri, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını
sırasıyla görüşmek için, 26 Aralık 2006 Salı günü saat 15.00'te toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum. İyi geceler diliyorum.