DÖNEM: 22 CİLT: 141 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
39’uncu Birleşim
21 Aralık 2006 Perşembe
İ Ç İ N D E K İ L
E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil'in, Türkmenistan
Devlet Başkanı Türkmenbaşı Saparmurat Niyazov'un vefatı nedeniyle
ailesine, Türkmenistan halkına ve Türk dünyasına başsağlığı dileyen
konuşması
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
l.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S.Sayısı: 1269, 1270, 1271)
A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Dışişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Dışişleri Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI
1.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) REKABET KURUMU
1.- Rekabet Kurumu
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
D) MİLLÎ PRODÜKTİVİTE KURUMU
1.- Millî Prodüktivite Kurumu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
E) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve
Destekleme İdaresi Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
F) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU
1.- Türk Akreditasyon Kurumu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
G) TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1.- Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1.- Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
J) TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
K) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
L) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
1.- Çevre ve Orman
Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
M) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Orman Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Orman Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
N) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
O) ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
V. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in, Dışişleri
Bakanlığı bütçesi üzerinde yapmış olduğu konuşma sırasında bazı
ifadelerinin yanlış anlamalara neden olduğuna ilişkin açıklaması
VI. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın,
yabancı ülkelerdeki ceza ve tutukevlerinde bulunan Türk vatandaşlarına
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/18560)
2.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKAN'ın,
Düzce'de hayvancılıkla uğraşan bir kooperatifin sorunlarına ilişkin
sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı
(7/19005)
3.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, bazı
ürünlerin fiyatlarına ve çiftçilerin alım gücüne ilişkin sorusu
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/19006)
4.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, tarımsal
desteklemelere ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi EKER'in cevabı (7/19007)
5.- Edirne Milletvekili Nejat GENCAN'ın, çeltik
ithalatına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
EKER'in cevabı (7/19008)
6.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Tarımsal
ve Kırsal Kalkınma Ödeme Kurulu kurulmasına ilişkin sorusu ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/19009)
7.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Niğde-Çiftlik'te
don afeti mağduru patates üreticilerine ilişkin sorusu ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/19010)
8.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, kuru meyve
kokteyli üretimi ve ihracatına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/19011)
9.- İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, kütlü
pamuk üretimindeki kalite ve verim kaybının telafisine ilişkin
sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı
(7/19012)
10.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, bazı vakıf
eserlerinin onarım ve restorasyon çalışmalarına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı
(7/19048)
11.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, dış temsilciliklerdeki
personel sayısına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/19230)
12.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, idari
kadrolara yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/19231)
13.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, statülerine
göre personel sayısına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/19232)
14.- Hatay Milletvekili Sadullah ERGİN'in, Sayıştay'ın
Hatay ilinde yaptığı bazı denetimlere ilişkin sorusu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN'in cevabı
(7/19648)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak altı oturum
yaptı.
Genel Kurulu ziyaret eden Gürcistan Devlet Başkanı
Mihail Saakaşvili'ye Başkanlıkça "hoş geldiniz" denildi.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap
Kanunu Tasarılarının (1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı:
1269, 1270, 1271) görüşmelerine devam olunarak;
Millî Savunma Bakanlığı,
Ulaştırma Bakanlığı,
Denizcilik Müsteşarlığı,
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı,
Petrol İşleri Genel Müdürlüğü,
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü,
2007 yılı bütçeleri ve 2005 mali yılı kesinhesapları
ile;
Savunma Sanayii Müsteşarlığı,
Telekomünikasyon Kurumu,
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü,
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu,
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü,
Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü,
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu,
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü,
2007 yılı bütçeleri;
Kabul edildi.
İstanbul Milletvekili Cengiz Kaptanoğlu, Antalya
Milletvekili Nail Kamacı'nın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu
görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle,
İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Adana Milletvekili
Ayhan Zeynep Tekin Börü'nün, konuşmasında, Grubuna sataştığı iddiasıyla,
Birer açıklamada bulundular.
21 Aralık 2006 Perşembe günü, alınan karar gereğince
saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 23.50'de son verildi.
İsmail Alptekin |
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
Bayram Özçelik |
Türkân Miçooğulları |
|
Burdur
|
İzmir |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
No.: 52
II. - GELEN KÂĞITLAR
21 Aralık 2006 Perşembe
Tasarı
1.-
Şans Oyunları Hasılatından Alınan Vergi, Fon ve Payların Düzenlenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı (1/1284) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi : 20.12.2006)
Teklif
1.-
Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek ve 40 Milletvekilinin; 2499
Sayılı Sermaye Piyasası Kanunu ile 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanununun
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/913) (Adalet; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.12.2006)
Rapor
1.-
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, Seyahat Acentaları ve Seyahat Acentaları
Birliği Kanunu ile Turizmi Teşvik Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor Komisyonu Raporu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
Tezkeresi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporları
(1/1257) (S. Sayısı: 1305) (Dağıtma tarihi: 21.12.2006) (GÜNDEME)
21 Aralık 2006 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
11.03
BAŞKAN: Başkan Vekili
Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet
Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39'uncu
Birleşimi'ni açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil'in, Türkmenistan Devlet Başkanı
Türkmenbaşı Saparmurat Niyazov'un vefatı nedeniyle ailesine,
Türkmenistan halkına ve Türk dünyasına başsağlığı dileyen konuşması
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
konuşmalara başlamadan önce, Türkmenistan Devlet Başkanı Türkmenbaşı
Saparmurat Niyazov, bu sabah, yani, gece saatlerinde, 01.00 sıralarında
Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur. Ailesine, tüm Türkmenistan halkına
ve Türk dünyasına başsağlığı diliyorum, başımız sağ olsun.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel ve
Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere
devam edeceğiz.
Program uyarınca, bugün, iki tur g örüşme yapacağız.
On birinci turda, Dışişleri Bakanlığı, Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı, Rekabet Kurumu, Millî Prodüktivite Merkezi,
Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı, Türk Akreditasyon Kurumu, Türk Standartları Enstitüsü
Başkanlığı, Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S.Sayısı: 1269, 1270, 1271) (x)
A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Dışişleri Bakanlığı 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Dışişleri Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI
1.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) REKABET KURUMU
1.- Rekabet Kurumu 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
D) MİLLÎ PRODÜKTİVİTE KURUMU
1.- Millî Prodüktivite Kurumu
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
(x) 1269, 1270, 1271 S. Sayılı Basmayazılar
ve Ödenek Cetvelleri
E) KÜÇÜK VE ORTA
ÖLÇEKLİ SANAYİİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
F) TÜRK AKREDİTASYON
KURUMU
1.- Türk Akreditasyon
Kurumu 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
G) TÜRK STANDARTLARI
ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1.- Türk Standartları
Enstitüsü Başkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
H) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ
BAŞKANLIĞI
1.- Türk Patent
Enstitüsü Başkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, turda yer alan bütçelerle
ilgili soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine
kadar sorularını sorabilmeleri için şifrelerini yazıp parmak izlerini
tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir.
Mikrofonlarındaki kırmızı ışıklar yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin
söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra soru
sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır.
Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır, cevap işlemi
için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce
bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine
söz verilecektir.
Soru sorma için, diğer günlerde olduğu gibi, arkadaşlarımıza
bir dakikalık süre verilecektir, bir dakika içerisinde mikrofon
kendiliğinden kapanacaktır.
Bilgilerinize arz ederim.
On birinci turda grupları ve şahısları adına söz
alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Anavatan Partisi Grubu: Züheyir Amber, Hatay Milletvekili;
Selami Yiğit, Kars Milletvekili.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu: Onur Öymen, İstanbul
Milletvekili; Mehmet Vedat Yücesan, Eskişehir Milletvekili; Vahit
Çekmez, Mersin Milletvekili; Özlem Çerçioğlu, Aydın Milletvekili;
Kazım Türkmen, Ordu Milletvekili; Atila Emek, Antalya Milletvekili.
AK Parti Grubu: Yaşar Yakış, Düzce Milletvekili;
Hasan Murat Mercan, Eskişehir Milletvekili; Ahmet Edip Uğur, Balıkesir
Milletvekili; Ahmet Rıza Acar, Aydın Milletvekili; Zafer Hıdıroğlu,
Bursa Milletvekili; Hasan Anğı, Konya Milletvekili.
Şahısları adına: Bütçenin lehinde, Hüseyin Kansu,
İstanbul Milletvekili; aleyhinde, Mehmet Eraslan, Hatay Milletvekili.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, arkadaşlarımızın
konuşma dakikalarına göre hesaplanarak -çünkü, bazen çok bölüyor
partiler konuşma sahibi olacak milletvekillerini- duruma göre
arkadaşlara, konuşma dakikalarına göre ek süreler vereceğim. Bu
süreleri arkadaşlarımızın çok olumlu kullanmalarını ve ısrar etmemelerini
istirham ediyorum. Çünkü, arkadaşlar konuşmalarını kendi süreleri
içerisinde tamamlasınlar ve ek bir süre verilmeyeceğini bilgilerinize
arz ediyorum. Bu hususta herhangi bir tartışma falan yaşanmamasını
da istirham ediyorum.
İlk konuşmacı, Anavatan Partisi Grubu adına Hatay
Milletvekili Züheyir Amber. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, Dışişleri
Bakanı yok.
BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, Hükûmeti temsilen
Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Ali Coşkun Bey buradalar.
Sayın Amber, yirmi dakika mı konuşacaksınız
efendim?
ZÜHEYİR AMBER (Hatay) - Evet.
BAŞKAN - Evet, Sayın Selami Yiğit de yirmi beş dakika.
Sayın Amber buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ZÜHEYİR AMBER (Hatay)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2007 yılı Dışişleri
Bakanlığı bütçesi üzerine Anavatan Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, iktidar, dış politikanın
her alanında daha aktif bir tutum izlemeye başlamış bulunduklarını
ifade etse bile, ben ve Grubum bu görüşe katılmamaktayız. Hükûmetin
bu sorumluluk bilinciyle dış politika konularında sürekli bir
atılım içinde olduğu doğrudur; ancak, win win, yani "kazan kazan"
politikası yürütüldüğü iddia edilen alanlarda, artık, kazı kazan
politikası gözlemlenmektedir.
Avrupa Birliğinin tüm direktifleri yerine getirilmekte,
ancak, Hükûmetin işine ve çıkarına gelmeyen yerlere çekince konmaktadır.
Tıpkı tüm sendikaların karşı çıktığı Avrupa Sosyal Şartına koydukları
çekinceler gibi.
Avrupa Birliğinin dayatmalarını, ülkemizde
demokrasi gelişecek diye harfiyen yerine getireceksiniz, ancak,
Hükûmet olarak sizi zorda bırakacak şartlara, ülkenin şartlarını
gerekçe göstererek, çağdaş toplumların sahip olduğu bu değerlere
çekince koyacaksınız. Avrupa Birliği İlerleme Raporu'nda "Avrupa
Birliği ile uyum sağlayalım" diye onların istediği bütün değişiklikleri
hemen hemen yapıyorsunuz; ancak, bu değişiklikler onların tüm talepleri
bağlamında gelmiyor, iktidarınız tarafından seçilerek Parlamentoya
getiriliyor. Kendi felsefenize uygun olanları Parlamentoya
taşıyor, uygun görmediğinizi Parlamentoya taşımıyorsunuz.
Yolsuzluklar bağlamında, Avrupa Birliği İlerleme
Raporu'nun birkaç yerinde çok açık bir şekilde milletvekili dokunulmazlığına
değiniliyor, bunun, yolsuzluklarda çok önemli bir unsur olduğu ifade
ediliyor, bunun arkasında sağlıklı bir siyasal iradenin var olmadığı
da ifade ediliyor, ancak, Sayın Bakan, bununla ilgili bir çalışma
bugüne kadar yapmış mıdır? Maalesef, bununla ilgili herhangi bir
çalışma söz konusu değildir. Bu konuyla ilgili dört yıldan beri meydanlarda
söylediğiniz gibi, yasal bir düzenleme gerçekleşmiş değildir arkadaşlar.
Tıpkı, Avrupa Sosyal Şartı'nda olduğu gibi, Hükûmetin önceliği bu
olmadığı için, yok. Ülke olarak, yolsuzluk bağlamında, Avrupa Birliğiyle
ne tür ve nasıl bir ilişki kuracağız? Avrupa Birliği İlerleme Raporu'nda
ısrarla vurgulanan bu konuda ivedilikle bir çalışma yapılması kesinlikle
gerekmektedir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, 25 Mayıs
2006 tarihinde meydana gelen vahim bir olayı bir kez daha hatırlatmadan
geçemeyeceğim. Sayın Başbakanın, Almanya ziyareti sırasında,
Büyükelçimiz, eski Devlet Bakanımız Sayın Mehmet Ali İrtemçelik'i,
türban krizi nedeniyle halkın önünde azarlaması son derece çirkin
bir olaydı. Bu olayı büyük bir metanet ve olgunlukla karşılayan Sayın
İrtemçelik'in, 18/8/2000 tarihli genelgeye göre hareket edildiğini,
bunun tam tersi bir uygulamanın mümkün olmadığı yönündeki açıklaması,
aslında, kimin, devletini ve yönetilişini daha iyi anladığını
ortaya koymuş oldu. Yaşanan bu üzücü olay sonrasında beklerdik ki,
Sayın Bakan bürokratına sahip çıkabilsin.
Yine geçtiğimiz eylül ayında, Hollanda'da yaşanan
ve milletvekili olmak isteyen Türk vatandaşlarımızdan Ermeni soykırımını
kabul etmeleri istenmiş, bunu yerine getirmedikleri için, milletvekili
adayı olamamışlardır. Çok merak ediyorum, Dışişleri Bakanlığı bu
konuda ne yapmıştır?
Yine bir inşaat firmasının Kazakistan'daki şantiyesinde,
yüzlerce vatandaşımız, işçimiz, Kazaklar tarafından katlediliyor.
Sorumluları hâlen ortada yok. Bunun karşılığında, Bakanlık, üzüntülerini
belirtiyor. Karşımızda, sürekli üzüntülerini belirten bir Bakanlık
bulunmaktadır. Evet, yeri geldiği zaman üzüntülerimizi ifade edebiliriz,
ama, birçok konuda güçlü bir ülkenin yapması gerekenleri yapmalıyız.
Dış toplumlara şirin gözükmek için, ülkemizi bu kadar pasif kılmak,
sanırım halkımıza yapılan haksızlık olur. Bu konuda gelinen son
nokta ise pazartesi günkü İngiliz Guardian gazetesine açıklama
yapan Fransız diplomatın ülkemizi Avrupa Birliğinin bir metresi
olarak ifade etmesidir değerli arkadaşlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz
üzerindeki baskıların son zamanlarda giderek yoğunlaştığı
aşikârdır. Özellikle Kıbrıs konusunda, âdeta bir ültimatom havasında,
Türkiye'den beklenen tavizleri yerine getirmemiz bekleniyor. Bilindiği
üzere, dış politikada eğer bir talebinizin, bir beklentinizin yanına
bir de zaman tahdidi konulursa bunun adı ültimatomdur. Bu ültimatomların
içeriğine bakacak olursak, Avrupa Birliğinin Finlandiyalı yeni
Dönem Başkanı Matti Vanhanen, Türkiye'ye 2006 yılının Mayıs ayında
yaptığı ziyaret sırasında, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'la
yaptığı görüşmede, Avrupa Birliğinin resmî yaklaşımını açıklayarak
"Türkiye'nin tam üyeliğinin gerçekleşmesi için, Türkiye'nin,
gümrük birliğinin getirdiği sorumlulukları bütün Avrupa Birliği
ülkeleri için geçerli hâle getirmesi gerekir; Güney Kıbrıs da buna
dâhildir" demiştir.
2006 Mayıs ayından bu yana gelişen olaylara baktığımızda,
ülkemizin dış politikasının ne kadar teslimiyetçi bir duruma getirildiğini
ve bu diretmelerde engel teşkil eden tüm aşamaların ortadan kaldırıldığını
üzülerek görmekteyiz. Finlandiya Dönem Başkanının, Dışişleri Bakanı
Sayın Abdullah Gül'e Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için mesaj göndererek
önerdiği:
1) Maraş'ın Birleşmiş Milletlere devri,
2) Magosa Limanı'nın Avrupa Birliği gözetimine
verilmesi
3) Direkt Ticaret Tüzüğü'nün uygulamaya konması
4) Türkiye Gümrük Birliği Protokolü'nün devamı.
Bizden istenen bu tavizlerin bir kısmı Kofi Annan
Planı'nın bile ilerisindedir, Kofi Annan Planı'nda bile bu kadar
ağır şartlar yoktur.
Peki, bu tavizler bizden neden istenmektedir? Avrupa
Birliğinin, 26 Nisan 2004 tarihinde, hiçbir başka koşul aramadan,
ticari ambargoların kaldırılması kararının hayata geçirilmesi
içindi.
28 Eylül 2006'da Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe
giren, Türkiye ile Avrupa Topluluğu arasında oluşturulan Gümrük
Birliğinin Uygulanmasına İlişkin Esaslar Hakkında Karar'ın 3'üncü
maddesinin (a) fıkrasında Güney Kıbrıs Rum kesimi "Kıbrıs"
olarak kabul edilmiş, (c) fıkrasında da, Türkiye Gümrük Bölgesi,
"Türkiye Cumhuriyeti topraklarını, kara sularını, iç sularını
ve hava sahasını kapsayan Türkiye Cumhuriyeti Gümrük Bölgesi"
olarak tanımlanmıştır. Yani, Türkiye'nin havadan, karadan, denizden
tüm gümrükleri Rumlara açılmış oluyor. Bu konuda gelinen son nokta
ise, Güney Kıbrıs'a bir limanımızı ve havaalanımızı açmak olmuştur.
Bu iç acıtan teklif, dört kapısı olan bir evin bir kapısını
hırsıza açmak gibi bir şeydir. Bir liman, bir havaalanı açılınca, Güney
Kıbrıs Rum kesimini tanımamış mı oluyoruz? Bu teklif abesle iştigal
olup, halkımızdan da gereken tepkiyi görmüştür.
Yukarıda bahsettiğim Bakanlar Kurulu kararından
sonra, Güney Kıbrıs Rum bandıralı bir gemi ülkemizde istediği limana
rahatlıkla yanaşabilecektir. Hani Güney Kıbrıs Rum kesimine limanlarımız,
hava sahamız kapalıydı? Türkiye Cumhuriyeti Resmî Gazete'sinde
"Kıbrıs" adı geçiyor. Bir Rum kesimini tanımak değil midir?
Anavatan Partisi olarak, uluslararası bir sözleşmenin
Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylanmasını bekliyorduk. Ancak,
görünen o ki, Hükûmet, böylesine önemli bir konuyu, Meclisi baypas
ederek, Bakanlar Kurulu kararıyla, yangından mal kaçırırcasına
halletmiştir. Parlamenter demokrasinin tüm kuralları tamamen göz
ardı edilerek, bu kadar önemli bir olayın millî iradeden kaçırılmasının
önümüzdeki dönemde bizi ülke olarak ne kadar sıkıntıya sokacağı
aşikârdır. Bu konuda, hem Anavatan Partisi olarak hem ulus olarak hem
de KKTC yaşayanları adına "izolasyonlar kalkmadan hiçbir adım
atmayız" deyip de sözünün arkasında duramayan iktidardan,
gerçekçi, tutarlı bir açıklama bekliyoruz.
Şanlı bir tarihi olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti,
asla bu tip siyasi entrikalara alet edilemez ve Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti'nden, başka konularda çıkar kazanmak için taviz verilemez.
Gümrük Birliği Antlaşması'nın yayımlandığı
Resmî Gazete'ye bakarsanız, daha önce kabul edilen anlaşmalarda,
ülkelerin yönetim biçimleri, örneğin, Fransa Cumhuriyeti, İngiltere
Birleşik Krallığı olarak yer alırken, son kabul edilen anlaşmada, bu
yönetim biçimleri çıkarılarak, sadece Fransa, İngiltere ve Kıbrıs
olarak yazılmıştır. Sanırım, bunun izahını Sayın Bakan bizlere yapacaktır.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, daha önce
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne konan ambargolar, haksız ambargolardı.
Kıbrıslı Türkleri cezalandırmanın hiçbir gerekçesi yoktu. Fakat,
Türk tarafı, bizim bazı itirazlarımıza rağmen, Kofi Annan Planı'nı
kabul etti. Netice olarak, Türkler "evet" dedi, Rumlar
"hayır" dedi. Hükûmet de bunun karşılığında, bu ticari ambargoları
kaldırmak için bir tüzük kabul etti. Ardından, Rumlar, çeşitli oyunlarla,
bu tüzüğün hayata geçirilmesini engellediler.
Sayın Başbakan, geçtiğimiz günlerde, "Ambargolar
kaldırılmadan limanları ve havaalanlarını açmayız" diyor. Ancak,
Hükûmet üyelerinin sözleri daha farklıdır. Bizden istenen nedir? Magosa
Limanı'nı açmamız. Bu Magosa Limanı niçin önemli? Çünkü, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti'nin egemenlik hakkı ve bunun yanı sıra, bizim Kıbrıs'taki
silahlı kuvvetlerimizin lojistik ikmal merkezidir Magosa Limanı.
Bu meselenin bir askerî boyutu var, bir de stratejik boyutu var,
bir de stratejik boyutu var. Bu kadar büyük tavizleri bizden istemelerinin
nedeni, kendi kararlarını hayata geçirmek içindir. Bu isteğin sonucunda,
Türk tarafının kazanacağı, senede 10 milyon dolardan ibarettir. Bu rakam için, bizden
bu kadar büyük bir taviz istenmektedir. Onurlu bir duruş sergileyip
bu isteği yerine getirmeseydik, Avrupa Birliği çevrelerince ülkemiz
hakkında alınan kararlar bugün alınmamış olacaktı. Anavatan Partisi
olarak, bu gibi suçlamaları, tehditkâr ifadeleri, biz çok büyük bir
tepkiyle karşılıyor ve kınıyoruz. Türkiye, dış baskılarla, tehditlerle
politika yapacak bir ülke değildir. Bundan önceki dönemlerin dış
işleri politikası hiç bu kadar tavizkâr ve üzüntülü olmamıştı. Bu
gibi sözlere ve açıklamalara Dışişleri Bakanlığının ve Hükûmetin
güçlü bir tepki göstermesini, milletimiz kadar bizler de büyük bir
sabırla bekliyoruz.
Anavatan Partisi olarak, Kıbrıs'ta kapsamlı bir
çözümün, iki tarafın egemen eşitliğine dayanan bir çözüm olmasına
inanmaktayız. Bu bizim millî davamızdır. 29 Temmuzda Ek Protokol'ü
imzalayanlar, yazılı olarak taahhüt edenler, bunun bedelini ödemelidir.
Şu an için var olan
sıkıntılar da buradan kaynaklanmaktadır.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, Avrupa Birliğinin son İlerleme Raporu'nda
Türk ordusuyla ilgili görüşler var. Bu görüşlere baktığımızda, Türk ordusu siyasete
hâkimmiş, Türk ordusu siyasete yön vermekteymiş... Bu açıklamalara
karşılık ne Bakanlıktan ne de Hükûmetten tepki gelmedi. Dışişlerinin
açıklamasına baktığımızda, bu raporun objektif bir rapor olduğu
ifade ediliyor, yani olumlu bulunduğu ima ediliyor. Türkiye'nin en
yüksek siyasi organı Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Bir milletvekili
olarak hiçbir oylamada, böyle bir baskıyla, ben şahsen oy kullanmadım.
Böyle bir durum yok. O zaman, bunlar haksız iddialardır ve buna tepki
gösterilmelidir. Siz bu kadar haksız iddialar içeren bir raporu olumlu
bulursanız, sizin de bu iddiayı paylaştığınız anlaşılır ve öyle
yorum yapılır.
Aynı Rapor'da, Alevi vatandaşlarımızın haklarının
tanınması isteniyor. Peki, bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden
karar çıkmasını mı bekliyorsunuz? Alevi vatandaşlarımızın ibadet
ettikleri, dua ettikleri, cenazelerini kaldırdıkları cemevleri
neden hâlâ tanınmamaktadır? Neden, Diyanet İşleri Başkanlığında
bu işlere bakan bölüm hâlen oluşturulmamıştır? İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi açısından milyonlarca
Alevi vatandaşımızın haklarını tanımak bizlerin yükümlülüğü olması
gerekir.
Değerli Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Ermeni lobisi konusunda Fransa Meclisinin "Ermeni soykırımı
yoktur demek suçtur" kararı almasından bir hafta önce Fransız
Cumhurbaşkanı Ermenistan'ı ziyaret ediyor ve orada "bence, Türkiye,
Avrupa Birliğine üye olmadan Ermeni soykırımını mutlaka tanımalıdır"
diyor. Dışişleri Bakanlığımız bu konuda yine çok üzüntü duyuyor.
Sayın Başbakandan hiçbir açıklama yok! Ermeni diasporasının tüm
dünyada sürdürdüğü lobi faaliyetlerine karşın sessiz kalan Dışişleri,
maalesef, Fransa'da bu oylamanın reddini sağlayamamış, şimdi nereden,
nasıl haklı çıkabiliriz mücadelesine girmiştir. Biraz geç değil
mi Sayın Bakan? Ermeni soykırımı konusunda Türkiye'nin olağanüstü
çaba sarf etmesi gerekir.
Bakınız değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde,
sinema dünyasında "Rambo" veya "Rocky" olarak bilinen
Sylvester Stallone -herkesin bildiği, tanıdığı- Denver Post gazetesine
verdiği demeçte, amacının, Ermenilerin toplu hâlde Türkler tarafından
öldürülmesini ve bazılarının da Fransız gemilerince kurtarılmasını
anlatan "Musa Dağı'nda Kırk Gün" adlı romanı sinemaya uyarlamak
olduğunu açıklamıştır. Romanı bir uygarlığın tamamen yok edilmesine
ilişkin bir destan olarak özetleyen Stallone, projenin önündeki siyasi
zorluklara değinerek "Türkler bu konuyu seksen beş yıldır engelliyor"
diye açıklama yapmıştır. "Gece Yarısı Ekspresi" adlı filmin
doğurduğu sonuçları hepimiz biliyoruz, lütfen onu unutmayalım. Eğer
bu film çevrilirse daha da kötü sonuçlar doğuracaktır arkadaşlar.
Dışişleri Bakanlığının, bu ve bu ve bunun gibi konularda hangi önlemleri
ve çalışmaları yürüttüğünü öğrenmek istiyorum. Bunun için, değerli
arkadaşlar, Türkiye, soykırımına ilişkin tartışmayı güçlü olduğu
alana, yani hukuki plana muhakkak, geç de olsa, çekebilmelidir. Bu
bağlamda, Türkiye, 1915 olaylarının, Birleşmiş Milletler Soykırımını
Önleme ve Cezalandırma hükümleri uyarınca değerlendirilmesini
kabul edeceğini açıklayabilmeli ve bu amaçla uluslararası tahkim
yoluna başvurabileceğini ivedilikle önermelidir.
Kuzey Irak'ta en çok vatandaşı rehin alınan, öldürülen
ülkelerin başında geliyoruz arkadaşlar. Gelin görün ki, orada
ölen vatandaşlarımızın cenazesine artık bir Hükûmet yetkilisi dahi
katılmıyor. Bu konuda alınan tedbirlerin hâlen yeterli olmadığı
gözlemlenmektedir. Kuzey Irak'taki PKK terörünü bertaraf etmek
için, Amerika, bugüne kadar en küçük bir adım atmamıştır. Hâlen, atacağı
vaadiyle bize zaman ve can kaybı verdirmektedir. Amerika adım atacak
diye beklerken her gün şehit cenazelerimiz kalkıyor, üstelik Sayın
Başbakan tarafından da telaffuz edemeyeceğim bir üslupla bu durum
eleştiriliyor.
Özel temsilci atanması bir çözüm getirmedi. Üç ay
oluyor, bir tek teröristi yakalayıp iade ettiler mi? En başından bu
yana söylediğimiz, daha önce eşine rastlanılmamış bu koordinatörlük
olayı, ülkemize zaman kaybından başka çözüm olmamıştır. Demek ki,
bu tek başına çare değil, buna ivedilikle çare bulmak bu iktidarın
boynunun borcudur.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Bakanlığın
bütçesi ihtiyaca göre belirleniyorsa, gerçeği pek yansıtmadığı
kanaatindeyim, çünkü gözlemlenen, Bakanlığın ihtiyaçlarının çok
daha fazla olduğudur. Sayın Bakanın, komisyondaki "Merkezdeki
memurların maaşını artıracağız." açıklamasını memnuniyetle
karşıladım. Umarım bu açıklama askıda kalmaz ve diğer bakanlıklarda
görev yapan memurları da kapsayacak şekilde olur. Yoksa, hamasi
bir söylemden öteye gitmeyecektir. Lakin, bu ücret artışının yurt
dışındaki memurları da kapsaması gerekir. Hiç değilse, eğitim, öğretim,
sağlık gibi konularda gerekli yardımı yapınız.
Yurt dışında çalışan diplomatlar arasında, çocuklarına
eğitim yardımı almayan pek nadir ülkelerden biri Türkiye'dir. Ancak
yurt dışında görev yapan diplomatlarımızın çoğu, neredeyse bütün
maaşlarını çocuklarının eğitimi için harcamaktadırlar.
Bakanlık hizmetleri olarak bir başka konu ise,
yurt dışındaki temsilciliklerimizin birçoğunun hâlen İnternet
erişim sayfaları yoktur. Ülkemizin tanıtımı, verilen hizmetler
bakımından illaki o ülkeye telefon etmek gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Amber.
ZÜHEYİR AMBER (Devamla) - Bitirmek üzereyim Sayın
Başkan.
Bir diğer dikkat edilmesi gereken konuyu da özellikle
buradan rica ediyorum. Bazı ülkelerin, ülkemize yönelik İnternet
sayfalarında karalama kampanyalarını yakından takip ederek, gerekli
girişimleri, ciddi yaptırımları gösterelim. Eğer göstermezsek,
Devlet Bakanımız Sayın Ali Babacan'ın geçen ay Danimarka'da düşmüş
olduğu kötü durumlara, ülkemizin bir büyük başka makamı düşmesin.
Konuşmamın sonunda, Dışişleri Bakanlığı bütçesinin
hayırlı olması dileklerimle saygılarımı sunuyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Amber.
Anavatan Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı,
Kars Milletvekili Selami Yiğit.
Sayın Yiğit, buyurun efendim. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SELAMİ YİĞİT (Kars)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
2007 bütçesiyle ilgili Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, sanayi, ülke ekonomisinin
gelişmesi ve uluslararası rekabet gücüne kavuşmasında en temel
dinamiktir. Ülke ekonomisinin gelişmiş ülke ekonomileri düzeyine
ulaşması açısından, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımız çok hayati görevler
üstlenmek durumundadır, ancak bütçe rakamlarına baktığımızda,
sanayinin gelişmesinde kritik rol oynayacak olan organize sanayi
bölgeleri, küçük ve orta ölçekli sanayi siteleri, esnaf ve kooperatif
birliklerine artan ölçülerde destek verilmesi beklenen Bakanlığımıza
2007 yılı için ayrılan pay bütçenin binde 15'i kadardır, yani, 316 milyon
299 bin YTL'dir.
2006 yılında genel bütçenin binde 18'i kadar olan
Sanayi ve Ticaret Bakanlığının bütçesi, 2007 yılında daha da kısılacak
ve küçülecektir. Sayın Bakanın tüm gayretlerine rağmen, ülke ekonomimizin
gelişimi için hayati önemi bulunan Sanayi Bakanlığı bütçesinin
kısılması, Hükûmetin ekonomiye, sanayi ve ticaret hayatına bakış
açısının bir göstergesidir. Bu kadar kısıtlı bir ödenekle, Sanayi
ve Ticaret Bakanlığının büyük kaynaklar gerektiren atılımlarının
gerçekleşmesi mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, 2007 ülke ekonomimiz
açısından kritik bir yıl olacaktır. Avrupa Birliği meselesi, Hükûmetin
kapalı devre politikaları ile belirsiz bir noktaya gelmiştir. Maalesef,
Hükûmet, Türkiye Büyük Millet Meclisinden gizleyerek aldığı kararlarla,
hem Avrupa Birliğiyle ilişkileri iyi yönetemediğini ortaya koymuş
hem de devlet yönetimimizde ciddi güvensizlik ve kopuklukların temelini
atmıştır. Tüm devlet mekanizmalarından saklı tutulan Hükûmetin (B)
planı olarak Avrupa'ya sunduğu tezin, dış politikamız açısından orta
ve uzun vadede açacağı onarılmaz yaralar vardır. Avrupa Birliğiyle
ilgili ilişkilerdeki tıkanıklığın geleceğimizi ipotek altına
alabilecek tavizlere rağmen aşılamadığı görülmüştür ve bu durum,
2007'de zaten kırılgan olan ülke ekonomisi için de ciddi bir risktir. Hükûmet
her ne kadar "seçim ekonomisi uygulamayacağız" dese de,
Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler, siyasi ve ekonomik dengeleri
yeni baştan yapılandıracaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cari açığın
önlenemez bir biçimde büyüdüğünü, artık, bakanlarımız da açıkça
itiraf etmektedirler. Sayın Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener,
Plan ve Bütçe Komisyonunda, 2006 yılı için 22 milyar dolar olarak hedeflenen
cari açığın 30 milyar doları aşabileceğini söylemektedir. Ocak-Eylül
2006 arasındaki cari işlemler açığı, geçen yılın aynı dönemine göre
yaklaşık yüzde 60, dış ticaret açığı, yine aynı dönem içerisinde
yüzde 32… Son açıklanan rakamlara göre, cari açık bu yılın ilk on ayında
28 milyar dolara çıkmıştır. Şu anda yapılan hesaplamalara göre,
bu yıl sonuna kadar cari açık 33 milyar doları ya da 35 milyar doları
aşacaktır. Bu denli büyük bir cari açık, beklenen 390 milyar dolarlık
millî gelirin yüzde 9'unu aşmaktadır.
Hepimizin düşünmesi gereken bir başka gelişme,
cari açığın önlenemez bir biçimde artması karşısında, aynı dönemde
büyümenin hız kesmesidir. Bu yılın ilk on aylık döneminde, büyüme
hızı, maalesef, tahminlerin ötesinde düşük çıkmıştır. Merkez Bankası
beklentilerine göre yüzde 5'lere çıkması beklenen gayri safi
millî hasıla artışı yüzde 3 olmuştur. Sektörler içerisinde en fazla
büyüyen, yüzde 20'yle inşaat sektörüdür. Sanayi büyümesi yüzde
6,4 ile sınırlı kalırken, ulaştırma ve haberleşme sektörü yüzde 0,9
büyümüştür. Uzun yıllardır ihmal edilen tarım sektörü, IMF müdahaleleriyle
ilgili sıkıntı içine girmiştir. Bu yılın ilk on aylık döneminde tarım
sektörü yüzde 2 oranında küçülmüştür. Bu küçülmenin önümüzdeki
yılda da süreceği bir gerçektir. Tarım alanındaki küçülmeyi üreticinin
durumu da ortaya koymaktadır. Buğday, arpa, mısır, ayçiçeği, pamuk
gibi temel ürünlere ne kadar fiyat verilmiş, çiftçinin cebine ne
girmiştir? Ne yazık ki, bu ürünlerin fiyatları da bir önceki yıla
oranla artmamış ya da çok düşük oranlarda kalmıştır. Akdeniz Bölgesi'nde
narenciye ağaçlarda kalmış, Karadeniz'de fındık elde kalmış, seçim
bölgem Kars'ta dâhil olmak üzere, pek çok yerde şeker pancarı ekimi
azalmış, çiftçi tarlasını ekemez duruma düşmüştür. Avrupa Birliğiyle
uyum adına, tarım alanında yapılan, çiftçilerimize maliyeti yüksek
olan birçok düzenlemeye rağmen, askıya alınan sekiz başlık içinde
tarımın da bulunması olumsuz bir gelişmedir. Tarım başlığının askıya
alınması her ne kadar Avrupa Birliğinin Türkiye'nin üyeliğine yaklaşımının
iyi niyetten uzak olduğunu bir kez ortaya koysa da, tarım alanındaki
bu askıya alma sürecinin tarım ve hayvancılığa dayalı gelişmemizi
beklediğimiz sanayi alanını da olumsuz etkileyeceği bir gerçektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 yılının
aynı döneminde yüzde 8 olan büyümenin bu yıl yüzde 3'e düşmesi karşısında,
cari açığın yükselmesi, ekonominin ne kadar kritik bir eşiğe geldiğimizin
açık bir göstergesidir. Cari açık ve dış ticaret açığının büyümesi
karşısında, Hükûmetin tek çıkış noktası, gelen yabancı sermaye ile
bu açığın finanse edilebilir olduğudur. Oysa, bu, ekonomimizin geleceği
açısından ciddi bir tehdittir.
Yaşanan döviz bolluğunun nedeni, büyüme rakamlarına
bakıldığında görülecektir ki, içerideki üretim artışı değildir.
İçeride üretim artışı olmadığına göre, Hükûmet de başkalarının,
yani, yabancıların dövizini çekerek ekonomiyi sürdürme çaresinin
içerisine düşmüştür. Bu kısır döngünün maliyetini bu yılın mayıs
ayı içerisindeki dalgalanmalar sırasında yaşadık. Türkiye'de 30
Nisan 2006'da 63 milyar dolar olarak sıcak para, yani yabancı sermaye,
mayıs dalgalanması sonucunda 48 milyar dolara inmiştir. Yani, bir
ay içerisinde 15 milyar dolar ülkemizden çıkmıştır. Bilindiği gibi,
bu kaçış, faizlerin yükseltilmesi ve yabancı sermayeye vergi teşvikleri
gibi düzenlemelerle aşılmaya çalışılmıştır. Tüm yatırımcılar
için yüzde 15 olan stopaj yerli yatırımcılar için yüzde 10'a indirilmiş,
yabancı yatırımcılar için ise sıfırlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, bu arada, ücretle çalışan,
kazancının yüzde 20'sini vergi olarak ödeyecek vatandaş, yüzde 70'i
geçen dolaylı vergiler altında ezilecek, yerli yatırımcı dünyanın
en pahalı elektriğini ve doğalgazını kullanacak, küçük tasarruf
sahiplerinin bankadaki birikimlerinden yüzde 15 faiz kesintisi
yapılmaya devam edilecek, birikimlerini hazineye borç verenden
yüzde 10 faiz alınacak, yabancıların faizinden ise yüzde sıfır vergi
alınacak. İşte, değerli arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisinin
adaleti budur.
Değerli milletvekilleri, bankacılık sektöründe
ülke ekonomisini ileriki yıllarda derinden etkileyecek yabancı
sermaye payı neredeyse yüzde 33'lerin üzerine çıkmıştır. Sanayiyi
ayakta tutan tarım kesimine, esnaf ve sanatkârlara kredi veren kamu
bankalarının hisselerinin yarıdan fazlasının yabancıların eline
geçmesi söz konusudur. Bu durumda, bankacılık sektöründeki yabancı
sermaye payının yüzde 60'ların üzerine çıkması muhtemeldir. Böyle
bir olasılık, yabancı sermayenin halkımızın trilyonlarca liralık
aktifinin kontrolünü ele geçirmesi demektir. Bankacılık sektörümüze
yabancı sermaye girişi Avrupa Birliği ülkelerindeki tablonun
çok üstündedir. Bu durum, bir siyasi ya da ekonomik kriz olasılığında
yabancı sermaye eline çok güçlü bir silah vermektedir. Bu gelişme,
bankacılık sektöründe tekelleşmeye yol açacaktır ve bankacılık
sektörüne hâkim olan yabancı sermaye, uygun bulduğu noktada ülkeyi
terk etme konumuna gelebilecektir. Bu da, ekonomik krizleri etkileyecektir,
sektördeki yerli sermaye üzerinde büyük risk oluşturacaktır ve küçük
ve orta ölçekli gelişmeler tamamen göz ardı edilecektir.
Bu noktada başka bir olumsuz gelişme de şudur: Geçmiş
yıllarda cari açığı, biliyorsunuz, yurt dışındaki işçilerimizin
gelirleriyle ya da turizm gelirleriyle finanse edebiliyorduk, ancak,
2002'den bu yana işçi gelirlerinde de büyük düşüşler olmuştur.
2002'de 2 milyar dolara yaklaşan işçi gelirleri 2005 yılında 851 milyon
dolara inmiştir. Artık, cari açığın bir bölümünü işçi gelirleriyle
karşılama imkânı ortadan kalkmıştır. Turizm gelirlerindeki düşüşü
de eklersek ülkemiz cari açığı kendi imkânlarıyla finanse etme olanaklarından
giderek yoksun kalmıştır. Ne yazık ki, Hükûmet, bu tabloya iyimserlikle
yaklaşmaktadır. Hükûmet, geçmiş yıllarda piyasalara yoğun biçimde
giren sıcak para ile cari açığın finanse edilebileceğini hesaplamakta
ve "finanse edilen cari açık sorun değildir" tezi arkasından
da âdeta uyumaktadır. Bu uyku hâli, 2007 hedeflerine de yansımıştır.
2007 yılına yönelik hazırlanan yıllık programa göre bu yıl cari işlemler
açığının 30,7 milyar dolar, 2007 yılında da 30,4 milyar dolar olacağı
hedeflenmiştir. Şimdiden, anlaşılan, bu hedefler gerçeği yansıtmamaktadır.
Değerli milletvekilleri, bugüne kadar büyük ölçeklerdeki
sıcak parayı ülkeye çekmekte başarılı olduk. Bu yıl itibarıyla yabancı
yatırımcının ülkemizdeki yatırımlarının boyutu 60 milyar doları
bulmaktadır. Bu, bir rekordur. Bu ölçekte sıcak para akışının karşılığı,
yabancı sermayenin, yüzde 200'lere varan yüksek reel faizi, kazancıdır.
Orta ve uzun vadede bu kadar yüksek cari açıkla ekonomik büyümeyi
sürdürmek mümkün değildir. Hükûmet de bunun farkında olmalı ki, önümüzdeki
bir yıl içinde uluslararası mali sermayeyi Türkiye'ye çekeceğini
ummaktadır. Bunun için, IMF ve Avrupa ile ilişkilerin yabancı yatırımcıyı
özendirecek düzeyde sürdürülmesi kaçınılmazdır. Zaten Hükûmetin
yaptığı da budur. Bu ekonomik göstergeler karşısında verilen tavizlere
rağmen, Hükûmet, IMF ve Avrupa Birliğiyle ilişkilerin sekteye uğraması
olasılığını düşünmek bile istememekte, devasa cari açık sorununa,
âdeta "benden sonrası tufan" anlayışıyla yaklaşmaktadır.
Cari açığın yabancı sermayenin sağladığı sıcak parayla finansmanının
ülkemiz ekonomisi üzerindeki yan etkileri son derece olumsuzdur.
Sanayileşmede önemli bir rolü olan imalat sektörümüzün rekabet gücü
azalmış, sektör tamamen ithalata bağlı hâle gelmiştir. İmalat sanayinin
ihtiyacı olan ara mallar, ithalat yoluyla karşılanmaya başlanmıştır.
Ara malların ithalat içindeki payı, bu Hükûmetin iş başında bulunduğu
dört yıl içerisinde her yıl artmış ve 2002'de 37 milyar dolar olan ara
mallar ithalatı, 2006'da 72 milyar dolara çıkmıştır. Ekonomi büyürken
işsizliğin artmasının, yatırımların azalmasının nedeni budur.
Anlaşılan o ki, 2007 yılında kronikleşen işsizlik sorununa çözüm
getirilemeyecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomik
gelişmelerle ilgili bir başka kaygımı da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Özel kesim, döviz cinsinden açık pozisyondadır. Bu yılın Ocak-Eylül
dönemine göre özel kesimin açık pozisyonu, neredeyse yüzde 50'ye
varan bir artışla, 28 milyar dolardan 43 milyar dolara çıkmıştır. Büyük
özel kuruluşlar, birçok rakamlarda dövizle borçlanmışlardır. Bunların,
YTL'yle döviz satın alarak borçlarını kapatacak güçleri yoktur.
Özel sektör neden dövizle borçlanır? Merkez Bankasının
belirlediği faiz politikası nedeniyle dövizle borçlanmanın maliyeti
YTL'yle borçlanma maliyetinden düşük olduğundan, özel sektör, dövizle
borçlanmayı tercih etmektedir. Özel sektörün dövizle borçlanması,
YTL yüksek değerini korurken sorun değildir; ancak, döviz yükseldiği
takdirde, özel kesim borcunu ödeyemez duruma düşer. Bu durum da bankaların
dışarıya olan ödemelerinde çok ciddi riskler oluşturur ve fatura
eninde sonunda halkımızın boynuna kalır.
Değerli milletvekilleri, cari işlemler açığının
önlenemez bir biçimde yükselmesinin yanı sıra, enflasyon konusunda
da ekonomi alarm vermektedir. 2006 yılı başında enflasyon hedefi
yüzde 5'ti, mayıs, haziran dalgalanmalarının ardından enflasyon
beklentisi yüzde 10'ların üzerine çıktı. Şimdi, bu yıl sonu için, enflasyonun
yüzde 9,84 olacağı tahmin ediliyor. 2007 hedefi ise yüzde 4, ama, bozulan
kamu dengesi, enflasyonda yüzde 4'lük hedefin tutturulmasına ciddi
bir engeldir.
Özetlemek gerekirse, pek çok yapısal sorun yaşayan
sanayi ve ticaret hayatımız, bu yıl sonunda 50 milyar doları bulacak
dış ticaret açığı, 35 milyar dolara çıkacak cari açık, 80 milyar dolar
artan borç stoku, hedeften yüzde 100 sapmış bir enflasyon ve küçülen
bir ekonomi tablosuyla karşı karşıyadır.
Bu ürkütücü tablo karşısında, bütçesi daha da
kısılan Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın 2007 yılı bütçesini değerlendirmeye
çalışacağım. Ülke kalkınmasının sürdürülmesi için en büyük sorunlarımızdan
biri de bölgeler arasındaki gelişmişlik farkıdır.
Sayın Bakan, her bütçe konuşmasında, son derece
iyi niyetle, geri kalmış bölgelerin kalkınmalarını teşvik için bir
dizi çalışmalar yaptıklarından söz etmekte, organize sanayi bölgeleri
ile küçük sanayi sitelerinin gelişimine ilişkin bir dizi rakamlar
vermektedir. 5084 sayılı Yasa çerçevesinde kalkınmada öncelikli
il ilan edilen 49 il arasında gerek gelir dağılımı gerek ulaşım ve doğa
şartları açısından büyük uçurumlar vardır. Gaziantep'ten Samsun'a
doğru bir hat çizecek olursak, bu hattın doğusunda kalan illerin hiçbirinde
sanayi yoktur. Kişi başına düşen yıllık gelir, Şırnak'ta 700, Ağrı'da
600, Iğdır'da 850, seçim bölgem Kars'ta 800, Muş'ta 700 dolar civarındadır,
ama, kalkınmada öncelikli il ilan edilen Afyon'da kişi başına düşen
yıllık millî gelir 1.300, Tokat'ta 1.400, Çankırı'da 1.200 dolar düzeyindedir.
Tabiidir ki, yabancı yatırımcı, gelir dağılımının
düşük olduğu, ulaşım imkânlarının son derece kısıtlı bulunduğu ve
doğa şartlarının çok sert olduğu, taşınmazların bankalar tarafından
ipotek olarak dahi kabul edilmediği doğu ve güneydoğu yerine, aynı
teşviklerden yararlanacağı gelişmiş şehirlere yakın mesafedeki
kalkınmada öncelikli illerde yatırım yapmayı tercih etmektedir.
Bu durumda, yatırımlar, Düzce'ye, Osmaniye'ye gitmektedir. Doğu ve
güneydoğu illeri, teşviklerden yeterince yararlanamamaktadır.
Bu noktada, Sayın Bakan, bizlere kalkınmada öncelikli
il kapsamında verilen teşviklerin il il dökümünü vermesini rica
ediyorum ki, bir karşılaştırma yapma imkânını bulabilelim. Doğu ve
Güneydoğu Anadolu'da milyarlarca liralık kaynak aktarılarak kurulan
organize sanayi bölgeleri, küçük sanayi siteleri bir türlü tamamlanamamakta,
tamamlananlar ise boş kalmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bölgelerimiz arasındaki
uçurum giderek derinleşmektedir. Vergi gelirlerinin yüzde 70'ini
sanayileşmesi gelişmiş bölgelerden toplanan vergiler oluştururken,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki 30 ilden toplanan vergiler,
toplam vergi gelirlerinin yüzde 2'sini bile bulamamaktadır.
Bildiğimiz gibi, Avrupa Birliği, bölgeler arasındaki
eşitsizliğin giderilmesine büyük önem vermektedir. Avrupa Birliğinin
bölgesel kalkınma stratejisi, yerel girişimcilerin desteklenmesini,
yerel bazda altyapı hizmetlerinin sunulmasını; bölgesel bazda,
işletmelere rehberlik ve destek hizmetleri verilmesini ve bu işletmelerin
ihracata yönelik yapılandırılmasını öngörmektedir. Geçtiğimiz
yıl şubat ayı başında yasalaşan Bölgesel Kalkınma Ajansları Yasası,
bu anlamda bakıldığında, bölgeler arası eşitsizliğin giderilmesi
açısından önemlidir. Kalkınma ajanslarıyla ilgili yapılması gerekenler
iyi anlaşılamadığı gibi, bu konuda devletin ilgili kurumları
arasında koordinasyon eksikliği bulunmaktadır. Bu anlamda tek uygulama,
Mersin bölgesinde başlatılmıştır. Gerek teşvik uygulamalarında
gerek çeşitli bölgelerdeki altyapı yatırımlarına ödenek ayrılırken,
küçük ve orta ölçekli sanayi sitelerine destekler verilirken, sanayi
ve tarım alanında baz yatırımlar değerlendirilirken, hatta KÖYDES
ve BELDES projelerinde kalkınma ajansları projeksiyonu unutulmuştur.
Bu bakış açısını değiştirmediğimiz takdirde, kalkınma ajanslarının
akıbeti de, Doğu ve Güneydoğu Anadolu kalkınma projelerine benzeyecektir.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetin her fırsatta
övgüyle söz ettiği KÖYDES ve önümüzdeki yıl başlatılacak olan BELDES
projeleriyle ilgili birçok ciddi sıkıntılara dikkatinizi çekmek
istiyorum. Ne yazık ki, bu projeler iktidar partisiyle bağlantılı
yerel yöneticilerin rant kapısı hâline dönüştürülmüştür. Yerel
yönetimler üzerinde denetim zafiyeti ve sağlam bir siyasi ahlaki
yapının yasal zeminin henüz oluşturulamaması nedeniyle, bırakın
baraj, yol gibi büyük yatırımları gerektiren işler bir kenara,
okul tamiratları, hastane temizliği gibi sıradan işler bile AKP
İktidarı döneminde rant pazarına dönüştürülmüştür. İstanbul'da,
Hatay'da, Çorum'da çıkan pis kokular, Türkiye genelinde yaygınlaşmaya
başlamış, maalesef, seçim bölgem Kars'ta da bu utanç verici tablonun
dışına çıkılmamıştır.
Değerli milletvekilleri, küçük ve orta ölçekli
sanayiyi teşvik için bütün hükûmetler büyük gayretler göstermişlerdir;
dar imkânlara rağmen, iyi niyetli küçük ve orta ölçekli sanayi yatırımları
teşvik edilmiştir. Bunların bir bölümü, gerçekten, tüm riskleri üstlenerek
üretime geçmişler, işçi çalıştırmaya başlamışlar; ancak, küçük işletmelerin
düşüş trendine giren büyüme rakamları karşısında pozisyonu hiç
de iç açıcı değildir. Büyüme, hisse senetleri borsada işlem gören
220 büyük sanayi kuruluşu için söz konusudur. Büyük sanayi kuruluşları,
net kârlarını yüzde 19 oranında artırmışlardır. Küçük işletmeler
ise, âdeta var olma kavgası vermektedirler. Küçük işletmelerin üretimleri
düşmekte, pazar kaybetmekte, rekabet edebilmek için fiyatları aşağıya
çekmekte ve işçi çıkarmaktadırlar. Elbette, küçük ve orta ölçekli
sanayi yatırımları önemlidir; ancak, daha da önemlisi, büyük sanayi
kuruluşları karşısında ekonominin dinamosunu oluşturan küçük
işletmelerin rekabet gücünü koruyacak önlemleri almamız gerekmektedir.
Sayın Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonundaki açıklamalarından
da anlaşılacağı üzere, kalkınmada öncelikli illerden, organize
sanayi bölgeleri için 4.000'in üzerinde başvuru olmuş, bunlardan ancak
1.394'üne tahsis yapılabilmiştir, üretime geçenlerin sayısı ise
359'dur. Sayın Bakanımızın karamsarlığına katılmamak mümkün değil.
Bu kadar kıt kaynaklarla, bu büyüklükteki talepleri karşılamak,
bunların altyapılarını tamamlayarak hizmete sunmak mümkün değildir.
Anlaşılan o ki, organize sanayi bölgeleriyle ilgili geçen yıl sözü
edilen yasa tasarısının hâlen Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulamamasında
da, kaynak kıtlığının etkisi büyüktür. Bunun en önemli somut örneğini
seçim bölgem Kars'ta yaşıyoruz. Kars'taki organize sanayi bölgesinde
altyapı çalışmaları son derece yavaş ilerlemektedir. Bu noktada,
Sayın Bakanımıza ve bürokratlarına teşekkürü bir borç biliyorum;
çünkü, seçim bölgem Kars'ta yapılan hizmetlere, yapılabilecek yatırımara
ilişkin Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan
dokümanları tarafımıza iletmiştir. Buna göre, bölgemizde 69 adet
sanayi parselinden, 62'sinin tahsisi yapılmış, 32'sinin de üretimine
geçilebilmiştir. Kars merkezinde, Sanayi Bakanlığımızın kredi
desteğiyle 408 işyeri bulunan küçük sanayi sitesinden 247'si bitirilmiş,
ne yazık ki, bu işletmelerden ancak 161'i doludur. 2006 yatırım yılı
programında yer alan Kars Besi Organize Bölgesinin tamamlanarak
hizmete girmesi, bölgemiz açısından hayati önem taşımaktadır. Ancak,
ayrılan 6 bin YTL'lik bir ödenekle bu yatırımın gerçekleşmeyeceğini,
üzülerek belirtmek isterim.
Ekonomimizin bir darboğazdan geçtiği 2007 yılının
kritik bir yıl olduğunu, kaynak sıkıntısını biliyoruz. Ancak, bölgeler
arası gelişmişlik farkının giderilmesi açısından önümüzdeki yılı
da feda etmek istemiyorsak, kalkınma öncelikli illere ilişkin
5084 sayılı Yasa'nın yeniden gözden geçirilerek, Kalkınma Ajansları
Yasası çerçevesinde, il, ilçe ve bölgesel olarak öncelikli sektörlerin
belirlenerek, bunların teşvik edilmesine yönelik projelerin getirilmesi
gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kars'ta
bir şeker fabrikamızın da bulunması nedeniyle, şeker sorununa değinmeden
geçemeyeceğim. Biliyorsunuz, son yıllarda nişasta bazlı şeker kotası
artırılarak, şeker fabrikalarına pancar işleme kapasitelerinin
altında kotalar verilerek, yetersiz taban fiyatları politikalarıyla,
pancar üreticisi, çiftçisi, şeker pancarı üretiminden uzaklaşma
noktasına gelmiştir. Kars'tan örnek vermem gerekirse: 2003 yılında
1.967 olan pancar ekici sayısı, 2006 yılında 953'e düşmüştür, 2003'te
100 bin ton olan pancar üretimi kotası, 2006'da 80 bin tona indirilmiştir.
Kars Şeker Fabrikasının 2006 yılı kotaları, üç yeni şeker fabrikasının
hizmete girmesi nedeniyle, 2005 yılına göre yüzde 6 düşmüştür. Üstelik,
şeker pancarının 99 bin lira olan fiyatı, maliyet unsurlarında düşme
olduğu gibi, hiç de inandırıcı olmayan bir gerekçeyle, 89 bin liraya
düşürülmüştür.
Kota uygulamalarına karşı, ne yazık ki, ihraç
imkânı bulamayan (A) kotasındaki stok miktarı da bu yıl içerisinde
361 ton stok oluşmuştur. Asıl üzücü olan, yurt dışına satılması mümkün
görülmeyen bu stoklara karşın, 2005 ve 2006 yıllarında tatlandırıcı
ithal etmemizdir. Stoklarda şeker bulunurken tatlandırıcı ithal
yoluna gitmemiz, şeker konusunda doğru bir politika izlemediğinin
göstergesidir.
Bir de uzun zamandır gündemde olan şeker fabrikalarının
özelleştirilmesi konusu vardır. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi
ve bazı fabrikaların kapatılması geçmiş hükûmetler döneminde de
gündeme geldi. Şimdi, Dokuzuncu Kalkınma Planında da yer almaktadır.
Bu konuda Sayın Bakana şunları sormak istiyorum:
Kalkınma Planı'nda yer alan biçimiyle, bütün şeker fabrikalarının
özelleştirilmesi konusunda bir takviminiz var mıdır? Kapatmayı
düşündüğünüz şeker fabrikaları var mıdır, varsa hangileridir?
Kars Şeker Fabrikası hangi kapsamda yer almaktadır?
Bir sorum da şeker kaçakçılığı konusunda olacak.
Tamamen ihraç amacıyla alınıp üretilmesi gereken, (C) kotasından
üretilip yurt dışında satışa sunulan 100 bin ton civarındaki kaçak
şekerin yakalandığından ve ilgili firmaların takibe alındığından
söz ettiniz. Ancak, kamuoyuna yansıyan rakamlara göre, kaçak şeker
miktarının 1 milyon ton civarında olduğu söyleniyor. Burada kaçakçılığın
çift taraflı bir kazancı söz konusudur. (C) kotası şekerin herhangi
bir yerden fabrika teslim fiyatı geçen sene 55 bin lira olduğuna göre,
servet kazandıracak farkı hesaplamak zor gözükmemektedir.
Yani, kaçakçı, hem ihraç amaçlı ürettiği ürünü
ucuza alıp yurt içinde pazarlamaktadır hem de ihraç etmiş gibi göstererek
devletten teşvik almaktadır.
Şeker kaçakçılığının önlenmesi konusunda kota
ticaretinin önüne geçilmesi gerekmektedir. Şeker kaçakçılığının
önlenmesi konusunda Bakanlığınızın herhangi bir çalışması var
mıdır?
Değerli milletvekilleri, ülkemizin bir başka
önemli kaynak kaybı da akaryakıt kaçakçılığıdır. Vergilerin yüksekliği
nedeniyle, akaryakıt kaçakçılığı her yıl 2,5 milyar dolarlık gelir
kaybına yol açmaktadır. Akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili mücadele
konusunda Sanayi ve Ticaret Bakanlığı yetkili kılınmış durumdadır.
Sayın Bakan da bu konuda yaptığı çalışmaları Plan Bütçe Komisyonunda
anlatmış, denetimlerin sürdürüleceğini söylemiştir. Bu konu yıllardır,
maalesef, ihmal edilmiştir. Ancak, benim, akaryakıt kaçakçılığının
önlenmesi konusunda merak ettiğim birkaç soru vardır.
Biliyorsunuz, akaryakıt kaçakçılığı ile en etkili
mücadele yolu olarak değerlendirilen ulusal marker için daha önce
yapılan ihale iptal edilmiş, son olarak 2005 yılında yapılan ihaleyi
Serem-Petsel konsorsiyumu kazanmış…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yiğit, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız,
üç dakikalık ek süre veriyorum size.
SELAMİ YİĞİT (Devamla) - …ancak, yüklenici firmanın
yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle bu ihale de EPDK
tarafından iptal edilmiştir. TÜBİTAK, EPDK'nın gerekli kaynağı sağlaması
koşuluyla, cihazların üretimini sağlayacaktı. TÜBİTAK, 15 Aralık
2006'ya kadar bir yıllık ulusal marker üretimini tamamlamış olacaktı.
1 Ocak 2007 tarihi itibarıyla ulusal marker uygulaması başlayacaktır.
Uygulamaya geçilmesine günler kala akaryakıt kaçakçılığının önlenmesinde
en etkin rol alacak olarak düşünülen ulusal marker üretimi ve dağıtımında
ciddi belirsizlikler yaşanmaktadır.
Şimdi, Sayın Bakanımdan şunları öğrenmek istiyorum:
TÜBİTAK'ın ulusal marker üretimi hangi aşamadadır? Üretim kapasitesiyle
ilgili yıllık ihtiyaç karşılanabilecek midir? Bu cihazların sağlıklı
işleyip işlemediğinin kontrolü nasıl ve kim tarafından yapılacaktır?
Cihazların firmalara dağıtımı ve kontrolleri nasıl yapılacaktır,
maliyetleri nasıl karşılanacaktır? Bu cihazların kullanımı ve
kullanacak personelin eğitimi nasıl sağlanacaktır? Bayilerin
elindeki stokların kontrolü nasıl sağlanacaktır? Sayın Bakanımızın
bu konulara açıklık getirmesini rica ediyorum.
Bu konuda bir başka belirsizlik de Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminde bulunan 5015 sayılı Petrol Yasası'nda yapılması
düşünülen değişikliktir. Bu değişiklik tasarısı yasalaştığında
ulusal marker uygulaması dışında kalan akaryakıtı satan, bulunduran,
satın alan, taşıyan ve saklayanlar iki yıldan beş yıla kadar hapis ve
yüksek miktarlarda para cezalarıyla cezalandırılacaklardır. Ağır
cezalar akaryakıt kaçakçılığının önlenmesinde önemli bir yol olarak
görülse de uygulamada bazı sıkıntılar yaratacaktır. Örneğin, bu
tasarı yürürlüğe girdiğinde ulusal marker'ı çaldıran ya da teknik
nedenlerle yeterli akaryakıta yeterli düzeyde marker enjekte edemeyen
şirketlerin sahipleri ve sorumluları ağır hapis ve para cezalarıyla
karşı karşıya kalabileceklerdir. Bu şirketler, şimdi, ulusal marker'ın
teslim alınacağı noktadan enjeksiyon depolarına kadar Enerji Piyasası
Düzenleme Kurulunun sorumluluk üstlenmesi ve bir geçiş süreci konulmasını
istemektedirler. Akaryakıt kaçakçılığının önlenmesinde önemli
bir adım olan ve 1 Ocak 2007'de uygulamaya başlayacak olan ulusal marker'dan
beklenen yararın sağlanması için bu belirsizliklerin giderilmesi
konusunda Sayın Bakanın düşüncelerini öğrenmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplumumuzun
en önemli yapı taşlarından olan esnaf gerçekten zor günler yaşamaktadır;
ancak, bu konuda zamanım yetmediği için üzerinde duramayacağım.
Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor hepinize
saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yiğit.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk konuşmacı
İstanbul Milletvekili Onur Öymen.
Sayın Öymen, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı bütçesi hakkında
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 11 Aralık tarihinde Avrupa
Birliği Dışişleri Bakanları Konseyinin aldığı karar, maalesef,
Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine ağır bir darbe indirmiştir. Üyelik
müzakereleri sürecinde sekiz başlığın görüşülmesi resmen dondurulmuş
geri kalan tüm maddelerde de daha geçici sonuçlanma aşamasına gelmeden
önce, Türkiye'nin, Kıbrıs konusunda Avrupa Birliğinin beklediği
tavizleri vermesi şart koşulmuştur. Ayrıca, 21 Eylül 2005 tarihli
karşı deklarasyona da atıfta bulunarak, Türkiye'nin, Güney Kıbrıs'ı
Kıbrıs devleti olarak tanıması talep edilmiştir. 2007, 2008 ve 2009
yıllarında verilecek komisyon raporlarının değerlendirilerek
Türkiye'nin bu konularda taviz verip vermediğinin tespit edileceği
ifade edilmiş, yani önümüze bir de takvim konulmuştur.
Değerli arkadaşlarım, bu kararın anlamı şudur:
Hiç kendimizi aldatmayalım. Türkiye ya Kıbrıs'ı feda edecektir veya
Avrupa Birliğini feda edecektir. Türkiye'nin üyelik süreci Kıbrıs
konusunda vermemiz beklenen tavizlere sıkı sıkı bağlanmıştır. Türkiye,
Kıbrıs'ta, Avrupa Birliğinin beklediği tavizleri vermedikçe hiçbir
konuda üyelik sürecimizi neticeye götürecek bir adım atmayacaklarını
açıkça ifade etmişlerdir.
Bu noktaya nasıl geldik? Daha önce de açıklamıştık.
Maalesef, Hükûmetin başından beri Kıbrıs konusunda izlediği tavizci
tutum bu hazin durumun ortaya çıkmasına yol açmıştır. Genel Başkanımızın,
hatırlayacaksınız, 17 Aralık 2004 tarihinde yaptığı uyarıya rağmen,
maalesef, Hükûmet, Ek Protokol'ü Kıbrıs'a da teşmil edilecek şekilde
onaylamayı yazılı olarak taahhüt etmiştir. Sayın Dışişleri Bakanımız
da, 29 Temmuz 2005 tarihinde bu Ek Protokol'ü onaylamıştır, imzalamıştır
daha doğrusu. O tarihten beri Avrupa Birliği bize diyor ki:
"İşte söz verdiniz, taahhütte bulundunuz. Hadi gelin, bunu uygulayın.
Yoksa, size, şu şu kısıtlamaları, engellemeleri getiririz."
Değerli arkadaşlarım, o tarihte Dışişleri Bakanımız
bir deklarasyon yayınladı: "Bizim Kıbrıs politikamız değişmedi."
diyor. O zaman biz uyardık, dedik ki: "Böyle bir deklarasyonun hukuken
hiçbir bağlayıcılığı yoktur." Nitekim, Avrupa Birliği de yaptığı
açıklamada, bu deklarasyonun hiçbir geçerliliği olmadığını söyledi,
hiç kimseyi bağlamayacağını söyledi. Bir rezerv koymayı düşünemedik,
düşündüyse de yapamadı Hükûmet. Eğer bir rezerv koysaydı, bunun hukuki
bağlayıcılığı olabilirdi; ama, bir rezerv bile koymamıştır, koyamamıştır.
Şimdi, diyoruz ki, Avrupa Birliğinin bu tavrına
karşı söyleyebildiğimiz tek şey, Hükûmetin söyleyebildiği tek şey
şudur: "Sizin de yerine getirmediğiniz bir sözünüz var. O sözünüzü
yerine getirirseniz, limanlarımızı, havaalanlarımızı Rumlara
açarız." Gerçekten, Avrupa Birliğinin yerine getirmediği bir
taahhüt var. 26 Nisan 2004 tarihinde, Kofi Annan önerisiyle ilgili,
planıyla ilgili referandumlar sonuçlandıktan sonra, Avrupa Birliği
Konseyi, Kuzey Kıbrıs'a yönelik ambargoların kaldırılmasını kararlaştırdı
ve Komisyona da bunun için görev verdi. Bundan birkaç gün sonra üye
olan Rumlar buna uymak zorundaydılar, ama, uymadılar ve çeşitli entrikalarla
bu kararın uygulanmasını bugüne kadar engellediler. Şimdi, siz
bu kararı uygulatmak için ne yaptınız, Avrupa Birliğinin aldığı
bu kararı uygulatmak için ne yaptınız? Maalesef, tek bir şey yaptınız,
onu da yanlış yaptınız. Avrupa Birliği, bu kararı alırken, Türkiye'ye
bir koşul koymuyor, yani "Türkiye şu şu koşulları yerine getirirse,
ambargoları kaldırırım" demiyor. Siz kendi kendinizi bağladınız,
dediniz ki: "Siz kendi kararınızı uygularsanız, biz de havaalanlarını
ve limanları açacağız." Sizden böyle bir şey isteyen var mı? Yani,
o kararda sizden böyle bir talepte bulunan var mı? Yok. Siz, kendi kendinize
taviz veriyorsunuz. Üstelik bu kararı, bu tavizi verme yetkiniz
var mı? Meclisten bunun için bir yetki aldınız mı? İmzaladığınız 29
Temmuz tarihli Ek Protokol'ü onay için Meclise getirdiniz mi? Meclisten
onay aldınız mı? Meclisten onay almadan bu taahhütte nasıl bulunuyorsunuz?
Meclisin yetkisini ne cesaretle kullanıyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım, gerçekten hayret verici
bir durumdur karşılaştığımız durum. Ne yazık ki, Hükûmet, Türkiye'yi
adım adım Kıbrıs Devletini tanıma yoluna doğru sürüklüyor. Bakınız,
28 Eylül 2006 tarihli Resmî Gazete'de yayınlanan 2006/10895 sayılı kararda,
Güney Kıbrıs'tan "Kıbrıs" olarak bahsediyorsunuz. Hangi
Türk hükûmeti şimdiye kadar Güney Kıbrıs Rum yönetiminden "Kıbrıs"
diye bahsetti? "Kıbrıs" demek, bütün Kıbrıs Adası'na şamil
bir hükûmet demek. Siz, Güney Kıbrıs Rum yönetimini bütün Kıbrıs'ın
hükûmeti olarak mı tanıyorsunuz? Tanımıyorsanız, niçin "Kıbrıs"
diye bahsediyorsunuz metninizde bundan? İşte, bunlar, adım adım,
Türkiye'yi, tanımaya götüren hususlardır.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Dışişleri Bakanımız
ve diğer yetkililerimiz ne diyorlar? "Kıbrıs meselesi çözülmeden
Kıbrıs'ı tanımayız" diyorlar. Güzel, biz de aynı şeyi söylüyoruz.
Ama, bakın, Dışişleri Bakanı ne diyor 9 Aralık 2004 tarihinde:
"Çözüm olmadan Rum yönetimini tanımak söz konusu olmaz." Belli
ki dili sürçmüş. Yani, kastettiği Rum yönetimini tanımak değil. Kıbrıs
meselesi çözülürse, Rum yönetimi olmayacak. Bir Türk-Rum ortak yönetimi
olacak. Onu tanımaktan bahsediyor. Bunu anlıyoruz. Yani, her insanın
dili sürçebilir. Bunu anlayışla karşılıyoruz. Ama, Sayın Başbakanın
konuşmasına baktığımız zaman başka bir şey görüyoruz. Sayın Başbakan,
21 Haziran 2006 tarihli basında yer alan konuşmasında, Meclis grubunda
yaptığı konuşmada "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üzerindeki
izolasyonlar kaldırılmadıkça tanıma beklemeyin" diyor. Aynen
okuyorum Başbakanın söylediğini: "Siyasi tanıma noktasında,
tüm izolasyonların kalkması gerçekleşmedikçe, tüm izolasyonlar
kaldırılmadıkça bu beklenmesin. Bir defa, tüm izolasyonların kalkması
lazım. Kalktığı anda gereğini yaparız, verdiğimiz sözü tutarız."
Bu ne demek? İzolasyonlar kalkınca Rum yönetimi sona mı eriyor? Kimi
tanıyacaksınız? İzolasyonlar kalkınca Rum yönetimini mi tanıyacaksınız?
İzolasyonlar kalkar kalkmaz Türk-Rum yönetimi mi kurulmuş olacak? Kime
söz verdiniz, ne sözü verdiniz, bilmiyoruz. Siz biliyor musunuz bilmiyorum.
Sayın Başbakanın bu konuda verdiği sözden sizin haberiniz var mı
bilmiyoruz, ama, bizim haberimiz yok ve bu, gerçekten son derece endişe
verici bir yaklaşımdır. Yani, bunun manası şu: Siz bu izolasyonları
kaldırın, bizden ne isterseniz isteyin, Rumları tanımak dâhil, tanırız.
Bunu belki kastetmemiştir, ama, söylediği söz bu. Yani, Başbakanların,
Dışişleri Bakanlarının çok dikkatli konuşmaları gerekiyor. Her
sözünüzü bütün dünya dikkatle değerlendiriyor, biz de dikkatle değerlendiriyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, tavizler bununla kalmıyor.
Finlandiya Dönem Başkanlığı bir öneride bulunmuş Türkiye'ye. Önerinin
esası şu, diyor ki: Bu ambargoların kaldırılması için siz Maraş'ı
iki yıllığına Birleşmiş Milletlere verin, Magosa Limanı'nı da iki
yıllığına Avrupa Birliğinin yönetimine verin.
Şimdi, bu öneriyi size çok açıkça ifade edeyim:
Finlandiya Dönem Başkanından, aylarca önce, bir büyük Avrupa Birliği
ülkesinin diplomatları bize söyledi. "Sakın bunu ağzınıza
almayın, ilişkilerimiz bozulur. Siz, bir koyundan iki post çıkartmaya
çalışıyorsunuz" dedik, "Kendi aldığınız koşulsuz kararın
uygulanması için, bizden bir taviz daha istiyorsunuz." Dükkâna
gidiyorsunuz, bir mal alıyorsunuz, parasını veriyorsunuz,
dükkânın kapısından çıkarken bir para daha istiyorlar. Böyle şey
olur mu? Bunun manası bu. Yani, Finlandiya önerileri geldiği zaman
elinizin tersiyle iteceksiniz. Siz ne yaptınız? Hemen gizli görüşmeler.
Türkiye ve KKTC olarak Finlandiya ile gizli görüşmeler yapıp, acaba
bu konuda bir anlaşmaya varabilir miyiz, bir uzlaşmaya varabilir
miyiz… Neymiş uzlaşma? "Siz, Ercan Havaalanı'ndan doğrudan ulaşıma
imkân tanırsanız, biz de bu sizin önerilerinizi kabul edebiliriz,
hiç değilse bir kısmını."
Değerli arkadaşlar, siz bunu söylediğiniz andan
haftalarca önce, Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı Papadopulos açıklamış,
diyor ki: "Kesinlikle, biz Maraş'ı müzakere bile etmeyiz, bizim
için egemenlik sorunu" diyor. Siz farkında değil misiniz bunu
dediğinden? Bunu dediğini bilmiyor musunuz? Yani, Türk kesimindeki
Ercan Havaalanı Rumlar için egemenlik sorunu, ama Magosa Limanı
Kıbrıslı Türkler için egemenlik sorunu değil, biz onu müzakere edebiliriz.
Böyle mi, böyle mi düşünüyorsunuz? Yani, biraz, gerçekten düşündürücü
bir durumdur.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, niçin böyle yapıyorsunuz?
"Efendim, masadan kaçan taraf biz olmayalım, efendim biz uyumlu
taraf olalım, biz uzlaşır taraf olalım." İşte, sonucu gördünüz,
11 Aralıkta gördünüz. Bu alttan alma politikasının Türkiye'ye neye
mal olduğunu şimdi görmediyseniz, bir daha hiç göremezsiniz. Bu politikalar
iflas etmiştir. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, bununla da yetinmiyoruz. Tam Bakanlar toplantısından
birkaç gün önce yeni bir Türk önerisi çıkarıyoruz ortaya. Bütün Avrupa
allak bullak oluyor. Basında, televizyonlarda haberler, demeçler
yayınlanıyor: “Türkler yeni bir öneride bulundu." Neymiş bu öneri?
Finlandiya Dışişleri Bakanına bakarsanız -Tuomioja'ya- açıklama
yaptı. Diyor ki: “Efendim, Türkler demiş ki: Biz, bir havaalanımızı,
bir limanımızı açarız Rumlara, ama, karşı tarafın da Ercan Havaalanı'nı
ve Magosa Limanı'ndan direkt uçuşları serbest bırakmasını ümit ederiz."
Sizin verdiğiniz taviz peşin, alacağınız veresiye. Üstelik, karşı
taraf bunu açmayacağını baştan söylemiş. Şimdi, yani, bunun adı
diplomaside "tek taraflı taviz"dir. Bizim görüştüğümüz yabancı
diplomatlar da aynen böyle anladıklarını, yani, Türkiye'nin koşulsuz
bir taviz verdiğini bize söylediler.
Şimdi, bir de bakıyoruz Sayın Başbakanın yaptığı
konuşmaya Mecliste, 12 Aralık günü "Yok" diyor, "böyle
bir şey söz konusu değil" diyor. Ne demiş? "Hiçbir zaman tek
taraflı adım atmak gündemimizde olmadı." Demek ki öyle olmamış.
Ne olmuş yani? Karşılıklı bir teklif sunmuşuz. Bu teklifte ne demişiz
yani? "Siz, ambargoları kaldırırsanız, biz bir limanımızı ve
bir havaalanımızı açarız." Değerli arkadaşlar, bunda bir mantık
var mı? Daha önce diyorsunuz ki: "Siz ambargoları kaldırırsanız,
biz bütün havaalanlarımızı, bütün limanlarımızı açarız." Şimdi
diyorsunuz ki: "Siz ambargoları kaldırırsanız bir limanımızı,
bir havaalanımızı açarız." Yani, geri adım atıyorsunuz ve siz
geri adım atıyorsunuz, Avrupalılar da bayram ediyor. "Çok ileri
bir adımdır, tebrik ederiz, ama eksiktir" filan diyorlar. Onlar,
hiç kimse anlamamış demek ki sizin ne demek istediğinizi. Öyle bir
teklif sunmuşsunuz ki, hiç kimse anlamamış sizin ne dediğinizi. Yani,
böyle bir çelişki olabilir mi! İşte, vardığımız nokta burası.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, ne yazık ki, bir
millî davayı bu gibi yanlışlarla -çok üzülerek söylüyorum- adım adım
feda ediyoruz. Şimdi şu soruyu soralım kendimize: Allah göstermesin,
ama Kıbrıs'ı feda ettiğimizi düşünün. Kıbrıs'ı feda etsek Avrupa'nın
kapısı açılacak mı? Size çok açık söylüyorum: Açılmayacaktır. Niçin?
Çünkü, bugün, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine karşı çıkan devlet
adamlarının, Avrupa'daki politikacıların, siyasi partilerin,
hükûmetlerin hiçbiri, hiçbiri, bugüne kadar bir kere bile "eğer
Kıbrıs meselesinde Türkiye şu tavizi verirse veya Kıbrıs meselesi
çözülürse biz de politikamızı değiştiririz, Türkiye'nin üyeliğini
destekleriz" dememiştir. Dedi mi? Duyanınız var mı? Angela Merkel
bir kere dedi mi "Kıbrıs meselesi çözülürse ben de politikamı
değiştiririm", Sarkozy bir kere dedi mi, Avusturya Başbakanı
Schüssel dedi mi? Bunların hiçbiri böyle bir şey söylemedi. Yani,
siz, Kıbrıs meselesini çözseniz, önünüze başka engel çıkaracaklar.
Ne diyor Fransa Cumhurbaşkanı Chirac? "Bence, Türkiye, Ermeni
soykırımını kabul etmeden Avrupa Birliğine giremez." diyor.
Düşünebiliyor musunuz? Haydi Kıbrıs'ı feda ettiniz, Ermeni soykırımı
çıkacak karşınıza. Chirac bu sözü söylüyor, Sayın Başbakan ne cevap
veriyor kendisine? Hiçbir cevap vermiyor. Sayın Dışişleri Bakanı
ne cevap veriyor? Hiçbir cevap vermiyor. Dışişleri Bakanlığımız
sadece üzüntülerini ifade ediyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakınız, işin acı gerçeğini
aramızda paylaşalım. Avusturya Başbakanı, bugün Başbakan olan
Schüssel, 12 Aralık günü, birkaç gün önce verdiği demeçte aynen şunu
söylüyor: "Türkiye'yle yapılan müzakerelerin sonucu üyelikten
başka bir şey olacaktır, hiçbir zaman tam üyelik olmayacaktır." Schüssel'in
sözü bunlar. "Avusturya iş piyasası hiçbir zaman Türk işçilerine
açılmayacaktır. Müzakereler Türkiye'nin üyeliğiyle sonuçlanacak
olursa, derhâl Avusturya referanduma gidecektir." Son kamuoyu
yoklamasında, Avusturya'da Türkiye'nin üyeliğini istemeyenler
yüzde 80. Yani, "halkın oyuyla sizi reddedeceğim" diyor, yüzünüze
söylüyor bunu. Siz ne yapıyorsunuz? Avusturya firmalarına milyarlarca
dolarlık ihaleler veriyorsunuz, projeler veriyorsunuz, şirketler
satıyorsunuz. Farkında değil misiniz? Sağ elinizin yaptığından
sol elinizin haberi yok! İki işi birden yapan insan da aynı insan: Başmüzakereci,
aynı zamanda Hazineden sorumlu Devlet Bakanımız. Siz, size bu kötülükleri
yapanlara devletin bütün kapılarını açmışsınız. Yunanistan size
bu engellemeleri yapıyor, Yunan bankalarına bankalarınızı satıyorsunuz.
Sonra da, BDDK üyeleri kalkıyorlar, kalemlerini kırıyorlar. Manzaraya
bakın! Sedat Simavi'nin mesajını yanlış anlamışlar. Sedat Simavi,
taviz verin de sonra kaleminizi kırın, demiyor gazetecilere,
"taviz vermemek için kırın" diyor. Kaleminizi kıracaksanız,
imzalamadan kıracaksınız. Siz, hem atıyorsunuz imzayı hem sonra
kaleminizi kırıyorsunuz. Geçmiş olsun! Atı alan da Üsküdar'ı geçmiş
oluyor.
Değerli arkadaşlarım, siz, bütün bunları niçin
yapıyorsunuz, Kıbrıs'ta bu kadar tavizi niçin veriyorsunuz? Eğer,
sizin amacınız şuysa, yani, biz bu tavizleri verirsek durum düzelir,
diyorsanız yanılıyorsunuz. Birçok insan Türkiye'de diyor ki:
"Bunların amacı başka, Türkiye'yi üye yapmak istemiyorlar, Türkiye'nin
üyeliğini engellemek istiyorlar, hepsi değilse bile bir kısmı engellemek
istiyor."
Mesela, çok değerli Dışişleri Bakanımız ne diyordu
bu konuda? Onun sözlerini aynen söylüyorum. 8 Mart 1995, Meclis kürsüsünde
söylüyordu, diyordu ki: "Türkiye'nin Avrupa Birliğine giremeyeceği
kesindir. Bunu, Avrupalılar söylemektedir, Avrupa'nın önde gelen
bütün politikacıları söylemektedir. Çünkü, Avrupa Birliği bir
Hristiyan birliğidir. Bunu, biz söylemiyoruz, Avrupa'da herkes söylüyor,
herkes biliyor." Sayın Bakan, bunlar sizin sözleriniz. Şimdi
"biz değiştik" diyorsunuz, Avrupalılar da mı değişti, yani
hidayete mi erdiler bir anda, bunlar Hristiyanlıktan vaz mı geçtiler?
(CHP sıralarından alkışlar) İşte, siyasetçiyseniz, iktidardayken
de muhalefetteyken de sözlerinizi iyi düşünerek söyleyeceksiniz,
yarın kendi kendinizle çelişkiye düşmeyeceksiniz.
Değerli arkadaşlarım, dostlarımızdan bahsediyoruz,
Sayın Bakan da sık sık söylüyor: "Evet, aleyhimizde çalışanlar
var, ama dostlarımız da var, bize yakın olanlar da var. O bakımdan çok
da ümitsiz olmayalım." Doğrudur, dostlarımız var; ama, değerli
arkadaşlarım, biz, diplomaside düşmanlarımızdan korkmayız, dostlarımızdan
korkarız. Dostlarımızdan bir tanesi şu 11 Aralık tarihini engelleyebildi
mi? Oysa engelleyebilirdi. Bir tek oy yeterliydi, çünkü, oy birliğiyle
alınıyor bu karar. Bir devlet dese ki "ben katılmıyorum",
böyle bir karar çıkmazdı. Hiçbiri bunu dememiştir. Geçmişte, başka
konularda dediler mi? Dediler. Pek çok defa, Avrupa Birliğinin kararları
engellendi bir ülkenin itirazı yüzünden, iki ülkenin itirazı yüzünden.
Şimdi, hiç kimse, bizden yana çıkıp da bunu engellemedi. Kalkıp da
kendimizi aldatmayalım, bizim dostlarımız var filan diye. Tony Blair
buraya geldi, İngiliz Başbakanı. Ne diyor? "Efendim, ben, hukuki
bir engel yoksa, Ercan'a uçuşların başlamasına taraftarım." Sayın
Bakan çok seviniyor "aman" diyor, "İşte bu, ambargoların
kaldırılması kadar sevindirici bir haberdir." Sayın Bakan,
diplomatik lisanı çok iyi okuyacak kadar tecrübe sahibi olduğunuza
inanıyoruz. Tony Blair'in bu lafları, şu: "Biz, isterdik uçak uçurmayı,
ama hukuk müsaade etmiyor." diyor. Bunu anlamıyor musunuz?
Eğer öyle olmasaydı, bugüne kadar uçurmaz mıydı? ICAO izin verseydi
uçuşlara, İngilizler veya başkaları, Türk Hava Yolları uçmaz mıydı?
Siz niye uçurmuyorsunuz? Siz kendiniz uçur… Bırakın İngilizleri,
niçin Türk Hava Yolları uçaklarını uçurmuyorsunuz? Çünkü, ICAO izin
vermiyor. Bu kadar basit ve siz bunu, bayram havası içinde, millete
ilan ediyorsunuz. Lütfen, bu aşırı iyimserlikten vazgeçelim. Bunlar
Türkiye'ye hiçbir şey kazandırmıyor değerli arkadaşlar, çok şey kaybettiriyor.
Şimdi "kamuoyu" diyorlar. Avrupa'da, bu
anda, Türkiye'nin üyeliğini istemeyenlerin oranı yüzde 60, isteyenler
yüzde 29. Fransa, Anayasasını değiştirdi, Türkiye'nin üyeliğini
kamuoyuna götürmek için, referanduma götürmek için. Bunu görmüyor
musunuz? Avusturya aynı şeyi söylüyor, "Eğer, Türkiye üye olacak
gibi olursa hemen referanduma giderim." diyor. Bunu görmüyor
musunuz? Şimdi, bunlara karşı tedbir alacaksınız, tepki göstereceksiniz.
Böyle, alttan alarak, yumuşak davranarak, efendim, o tavizi verirsem,
bu tavizi verirsem bu iş çözülür diyerek hiçbir yere varamazsınız.
Yani, Türkiye'ye yapılan bu muamele, büyük bir haksızlık. Avrupa
Birliği ülkelerindeki yabancı basın, gazeteler diyorlar ki:
"Efendim, Türkiye'ye karşı iki yüzlü davranmıştır Avrupa Birliği."
İki yüzlü… Siz bunu söyleyebiliyor musunuz? Siz, Avrupa Birliğinin
gösterdiği tepkiyi gösteremiyorsunuz. Sayın Bakan "vizyon eksikliği"
diyor, Sayın Başbakan "haksızlıktır" diyor. Söyleyebildiğiniz
bütün tepki bundan ibaret. Avrupa basını kadar olun hiç değilse! Hiç
değilse onların kullandığı kelimeleri kullanın. Şu milletin hiç
değilse tepkisini dile getirin. Anadolu'yu karış karış dolaşıyoruz,
her yerde, halkta olağanüstü bir tepki var. İstiyorlar ki, Hükûmet de
bu tepkiyi göstersin. Sizden çıt çıkmıyor. Açınız, bakınız konuşmasını
Sayın Bakanın, geçen gün Mecliste yaptığı konuşma: Bu haksız öneride
bulunan Finlandiya'ya, takdirlerimizi sunuyoruz." Böyle şey
olur mu arkadaşlar? Bu kadar olur mu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öymen, konuşmanızı tamamlayınız
lütfen.
Buyurun.
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Şimdi, netice itibarıyla,
değerli arkadaşlarım, durumumuz son derece kötüdür. Şimdi, bu durumdan
siz, Türkiye'deki muhalefeti suçlayarak, Sayın Denktaş'ı suçlayarak
kurtulamazsınız. Üstelik, bir kahramandır Sayın Denktaş. Burada,
bu kürsüde konuşmuştur. Hepimiz ayakta alkışladık, sözlerini kabul
eden, destekleyen bir bildiri yayınladık burada. Siz diyorsunuz
ki: "Sen burada konuşma, git evine, Kıbrıs'ta konuş." diyorsunuz.
Biraz ayıp olmuyor mu? Siz bilmiyor musunuz ki Denktaş'ın atası Türkiyelidir,
Karamanlıdır. Denktaş'ı Türkiye'de konuşmaktan men edecek bir siyasi
güç daha Türkiye'de işbaşına gelmedi. (CHP sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Öymen, siz bunlara
sahip çıkmazken, biz Türkiye'de kapı kapı dolaştırıp…
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Müsaade buyurun, müsaade
buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) - Bakan cevap versin!
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Denktaş'ı şimdi siyaset
yapmama konusunda uyarıyoruz.
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Müsaade buyurun.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Yoksa, başka bir şey…
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Müsaade buyurun.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Kafaları karıştırmayın
lütfen!
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Siz de kalkın konuşun!
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Biz, sizi çok iyi tanıyoruz.
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Siz de kalkın, cevabınızı
bu kürsüde verin.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - O dönemde…
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Siz, kalkın cevabınızı bu
kürsüde verin!
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - ...kim diyenlerden bir
tanesi de sizdiniz, solculardır.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Bakan cevap verir.
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Sonra diyorsunuz ki, bizim
dönemimizde, bizim dönemimizde…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Çok iyi tanıyoruz, çok
iyi tanıyoruz.
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Bizim dönemimizde, Kuzey
Kıbrıs Cumhurbaşkanı… (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen…
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Bizim dönemimizde Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanını, yabancı…
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - …başka bir
şey.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sen grup başkan vekili misin?..
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Yabancı dışişleri…
HALUK KOÇ (Samsun) - Ben onunla konuşuyorum. Sen
kimsin!
BAŞKAN - Sayın Koç, lütfen…
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Diyorsunuz ki, bizim dönemimizde,
ilk defa olarak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhurbaşkanını yabancı devlet
adamları kabul etti, yabancı dış işleri bakanları kabul etti. Dışişleri
Bakanlığının dosyası burada. Bizim zamanımızda, sizden önceki
dönemde, başka bakanlık, başka hükûmetlerin döneminde Sayın Denktaş,
pek çok devletin en üst düzeydeki devlet adamları tarafından kabul
edilmiştir. Sizin haberiniz yok mu? Alman Dışişleri Bakanının Denktaş'ı
yemeğe davet ettiğini bilmiyor musunuz, Joschka Fischer'in? Pek çok
devlet adamı, benim büyükelçi olduğum dönemde, Türkiye Büyükelçiliğinde,
Alman bakan gelip Denktaş'ı ayağında ziyaret etti. Haberiniz yok mu
bundan? "Kıbrıs'ın kalkınmasını biz sağladık..." İnsaf edin,
insaf edin! Siz daha siyasete girmeden, Türkiye Cumhuriyeti
hükûmetleri Kıbrıs'ta iki tane havaalanı yaptı, bütün yolları yaptı,
göletleri yaptı, elektrik santralleri yaptı, Girne Limanı'nı yaptı.
Bütün bunlar, siz iktidara gelmeden yapıldı. Siz iktidara geldiğiniz
gün, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde 2 kişiye 1 otomobil düşüyordu.
Haberiniz var mı? Kalkıp da, "her şeyin iyisini biz yaptık, bizden
önce kimse bir şey yapmadı..." Çok ayıp oluyor! Dosyalarınızı
açın... Değerli arkadaşlar, bunlar gerçekten üzüntü verici şeyler.
Sözlerimi tamamlıyorum. Bunları, biz, büyük bir
üzüntüyle söylüyoruz, emin olunuz büyük bir üzüntüyle söylüyoruz. Şunun
için: Çünkü, Hükûmetin başarısızlığı Türkiye'nin başarısızlığıdır,
hepimizin başarısızlığı, hepimiz bundan üzüntü duyuyoruz. Gerçekten,Türkiye
buna müstahak değil, hiçbir Türk vatandaşı bundan mutluluk duymaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öymen, teşekkür cümlenizi alayım
lütfen.
Buyurun.
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Ben size son olarak şunu söylüyorum
ki: Bu kötü durum Türkiye'nin kaderi değildir. Bu mutlaka değişecektir,
en yakın zamanda değişecektir. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında,
Türkiye'nin haklarının, haysiyetinin nasıl korunduğunu, Türkiye'nin
nasıl yüceltildiğini göreceksiniz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - El hareketiniz ülkücü hareketine
benziyor.
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Yüce Meclise saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET SEKMEN (İstanbul) - Büyükelçim, önerinizi
dinlemedik.
ONUR ÖYMEN (Devamla) - Vakit verirseniz...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
Teşekkür ederim.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) - Sayın Öymen, el hareketiniz, tam...
BAŞKAN
- Arkadaşlar lütfen...
Sayın
Öymen, buyurun efendim.
ZEKERİYA
AKINCI (
BAŞKAN
- Sayın Akıncı... Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen karşılıklı konuşmayalım.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Eskişehir Milletvekili
Mehmet Vedat Yücesan.
Sayın
Yücesan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; on birinci turda yer alan kuruluşların bütçesi
üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek
üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, 2007 bütçesi, memuru, işçiyi, sanayiciyi, çiftçiyi
kıskacı altına alan, toplumun tüm kesimlerini vergilerin kıskacına
alan, vatandaşların sıkıntılarının artarak devam edeceği işaretleri
veren, ülkenin sorunlarına hiçbir şekilde çözüm getirmeyen, çelişkilerle
dolu bir bütçedir. Değerli arkadaşlarım, başka bir deyişle, 2007
bütçesi, sorunlarla yaşama mecburiyetini içine sindirmiş, işsizlikle,
üretimsizlikle, yatırımsızlıkla Türkiye'yi yöneten, yönetme iddiasında
olan, günü kurtarma bütçesidir.
Bu
anlayışla hazırlanan bütçe ve onun doğal uzantısı olarak izlenen
politikalar, Türk ekonomisini ve sanayisini, artık dışarıya bağımlı
bir hâle getirmiştir. Sanayimiz, hem maliyette hem de satışlarda hem
de üretimde ithalata bağlı bir noktaya taşınmıştır.
Değerli arkadaşlarım, sizlere bir örnek vermek
istiyorum: 1950-2002 arasında elli iki yılda toplam 655 milyar dolarlık
ithalat yapılmışken, AKP döneminde bu tutar 600 milyar dolara ulaşmıştır.
AKP'nin uyguladığı politikalar, mevcut kurulu ulusal üretim kapasitemizi
genişletmemekte, reel ekonomiyi giderek küçültmektedirler. Türk
sanayisi, artık ithalat girdilerine ufak tefek eklemeler yaparak
iç ve dış pazara satım yapar duruma gelmişlerdir. Bu durum, ithal
edilen ara malını yurt içinde üreten işletmeleri de tehdit etmekte,
sanayimiz, üreten değil, başka ülkenin malını pazarlayan kurumlar
hâline gelmişlerdir.
Değerli arkadaşlarım, ekonominin durumu ortadayken,
işletmeler iş gücü üzerine, vergiler oldukça yüksek düzeydedir. Rekabet
gücümüzü etkileyen önemli kalemlerden olan enerjiyi rakiplerimize
göre kat ve kat pahalı kullanmaktayız. Kayıt dışı ekonomi büyük boyutlara
ulaşmıştır. Dürüst çalışan iş adamları, kayıtlı çalışan işçiler
çok ciddi şekilde haksız rekabetle karşı karşıyadırlar. Ekonomimizi
üreten ve rekabet edebilen bir hâle getirebilecek, sanayimizi de
yeni yatırımların olanaklarını verecek gelişmelerden uzak bir yapıya
bürünmüş durumdayız. Sanayi sektöründe rekabet gücünün artırılabilmesi
için gerekli yapısal dönüşümü sağlayacak adımlar bir an önce atılmalıdır.
İleri teknolojilere dayalı sektörler ve yatırım konularına ehemmiyet
verilerek, üniversiteler ile sanayi iş birliğiyle en üst düzeye
çıkarılmalı, teknoloji bölgelerinin sayılarının artırılması
gerekmektedir değerli arkadaşlarım.
Malların AB bünyesindeki ülkelerde hiçbir engelle
karşılaşmaksızın dolaşımını sağlayan (CE) belgesinin yurt içinde
verilmesi için gerekli çalışmaları bir an önce tamamlamalıyız. Yurt
dışına giden milyarlarca dolar ve euro yurt içinde kalmalıdır. Diğer
taraftan, şirketlerimizin ar-ge çalışmaları desteklenerek, patent
başvuru sayılarının artırılması sağlanmalıdır.
Değerli arkadaşlarım, Türk ekonomisinin temel
problemleri yatırım yapamamak iken, sanayi alanındaki yatırımlara
da ayrılan tutar önemli oranlarda azalmıştır. Oysa, ara malı ve yatırım
malı ithalatında önemli yer tutan ürünleri saptayarak, bunların
yurt içindeki üretimini özel olarak teşvik etmemiz, gelişmiş ülkelerle
rekabet edecek nitelikte ve maliyette mal üretmemiz lazımdır.
Değerli arkadaşlarım, 10 milyon kişiyi ilgilendiren
şeker pancarındaki AKP Hükûmetinin izlediği sıkı kota politikaları
bizleri şekerde bağımlı ve dışa bağımlı hâle getirecektir. Pancar
tarımı yapılan ülkeler arasında, pancar tarımını ve pancar şekeri
üretimini desteklemeyen tek ama tek ülke Türkiye'dir değerli arkadaşlarımız.
Ülkemizde, bugün stok fazlalığı değil, şeker üretimi
yetersizliği bulunmaktadır. Ancak, nişasta bazlı üretimdeki artış,
kaçak şeker, şeker ihraç olanaklarının kısıtlanması nedeniyle şeker
stokları yeniden oluşmuştur.
Ülkemizde şeker maliyetleri ve fiyatları AB
ile aynı düzeydedir, yaklaşık 700 dolardır. AB ülkeleri, şekeri
ton başına 450 dolar destekledikleri için, dünya piyasalarına 200
dolardan satış yapmaktadır. Ancak, Türkiye'nin güçlü olduğu şeker
sektöründeki çekilmesiyle dünya şeker fiyatları yükselecek, şekerde
dışarı bağımlı olmamız dolayısıyla yüksek maliyetlerle karşı
karşıya kalacağız. Bu şekilde, kendi çiftçimizi, sanayicimizi
değil, Avrupalının, Amerika Birleşik Devletleri'nin çiftçisini
ve sanayicisini desteklemiş olacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yücesan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Devamla) - Teşekkür ederim
Başkanım.
Biliyorsunuz, Cargill firmasının menfaatleri
için ABD Başkanı Bush devreye girmiş, AKP var gücüyle Cargill'i kurtarmak
için gerekli girişimlerde bulunmuştur.
Burada sormak istiyorum değerli arkadaşlarım:
AKP, ülkenin hangi sorununu Cargill kadar acil ele aldı ve çözdü? Ülkemizin,
vatandaşlarımızın ali menfaatleri mi önemli, Cargill firmasının
menfaatleri mi önemli değerli arkadaşlarım?
Değerli arkadaşlarım, ülkemiz şeker sanayisinin
geleceğinin Cargill tarafından şekillendirilmesi kabul edilebilir
değildir değerli arkadaşlarım. Türkiye'nin menfaatlerini ABD Başkanı
Bush değil, Hükûmet koruyacaktır değerli arkadaşlarım. Ülkemizi
Bush değil, Hükûmet yönetecektir.
Yabancı yatırımlara tanınan fırsatları ve kolaylıkları
kendi iş adamlarımıza, sanayicimize göstermeliyiz. Türkiye'nin
sanayileşmesi ve kalkınması açısından ulusal sanayimizi desteklemeli
ve önlerini açmalıyız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yücesan, teşekkür ederim.
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Devamla) - Tamamlıyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür cümlenizi alayım.
Buyurun efendim.
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Devamla) - Uyarılarımızın
dikkate alınması ve reel sektör ile ulusal sanayimizi âdeta cezalandıran
politikalara son verilmesi temennisiyle hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yücesan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı,
Mersin Milletvekili Vahit Çekmez.
Sayın Çekmez, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
CHP GRUBU ADINA VAHİT ÇEKMEZ (Mersin) - Teşekkürler
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi
Bakanlığının 2007 yılı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ben, ekonomik ve sosyal yapımızın istikrar unsuru
olan esnaf ve sanatkârımızın sıkıntılarına değinmek istiyorum. Anayasa'mızın
173'üncü maddesi "Devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu ve destekleyici
tedbirler alır." demektedir. Ancak, son yıllarda devletimizin
bu görevini yerine getiremediğine şahit oluyoruz. Esnaf ve sanatkârları
gözden çıkarmışsınız. Uyguladığınız politikalar onları büyük
marketlere ezdiriyor, yirmi altı çeşit vergi ve harç ödeterek bunaltıyor,
esnaf tanımından çıkararak dışlıyor.
İlk olarak, 70 milyar dolarlık bir pazara sahip
olan hipermarketler sektörüne bakalım. Çok büyük bir pazar olması
sermaye gruplarının iştahını kabartıyor. Bu iştah, binlerce esnaf
ve sanatkârın da kepenk indirmesine sebep oluyor. Bunlar iğneden ipliğe
her şeyi sattığı için, altmış beş meslek alanında faaliyette bulunan
esnaf ve sanatkârı bitirdi. Esnafı, iş yerini kapattırmak suretiyle,
vergisini ödeyen, üreten, onurlu bir işletmeci statüsünden çıkarıp
kahvehane köşelerinde kaderine terk etti. Eğitimdeki çarpıklık,
esnaf ve sanatkâr neslinin tükenmesine yol açtı; çıraklık, kalfalık
ve ustalık gibi vasıflarda nitelikli iş gücü bulmayı imkânsız hâle
getirdi.
Bu gidişatın sonunu tespit etmemiz gerekirse,
bugün sermayesinin gücüyle küçük esnaf ve sanatkârımızı ve üreticimizi
yutan bu dev marketler, çok değil, yakın bir tarihte uygulayacakları
fiyatlarla tüketicileri de yutacak. Zaten, uygulanan IMF politikaları
sonucu sosyal hayatımız bozuldu.
Diğer bir konu da, emekli esnaf ve sanatkârımızdan
1 Ocak 2007'den itibaren alınması planlanan, ancak, emeğin ve emekçinin
her zaman yanında olan Cumhuriyet Halk Partisinin girişimiyle Anayasa
Mahkememizin iptal ettiği sosyal güvenlik destek primine gelelim.
Bu uygulama, zaten açlık sınırının çok altında aylık alan emeklilerin
açlıktan ölmemek, Anadolu'daki deyimle "namerde muhtaç olmamak"
için ikinci bir işte çalışmalarının cezalandırılmasıydı. Sizler,
zaten onları verdiğiniz aylıkla açlığa mahkûm ettiniz. Aç olan bu
insanları da 5510 sayılı Yasa'daki bu hükümle sefalete mahkûm ettiniz.
Siz, torununa harçlık bile veremeyen emekliden daha ne istiyorsunuz?
Bu iptal kararı çıktı, rahatladığınızı zannetmeyin. Aslında, son
günlerdeki yoğun tepkileri görüp, geri adım atma manevrasına girmiştiniz.
Emekliyi niye siyasete alet ediyorsunuz? Görüyoruz ki, yine her zaman
yaptığınız gibi, havayı koklayıp tepkiyi görünce geri adım atıyorsunuz.
Şimdi birçoğunuz diyor ki: "Seçime giderken
bu düzenleme uygun değildi." Ekmeğiyle oynadığınız emeklilerin
sizi de sandığa gömeceğini anladınız. Şimdi ne kadar çırpınırsanız
çırpının niyetiniz anlaşıldı.
Gelelim esnafın finansman sorununa. Bugün esnaf
ve sanatkârımıza kredi kefalet kooperatifleri aracılığıyla kullandırılan
kredilerin faiz oranı yüzde 13 olarak telaffuz edilmektedir. Konuyu
yakından bilen biri olarak, hem bu oranın fazla olduğunu ve bunun sadece
yüzde 13 olmadığını belirtmek istiyorum, şöyle ki: Esnaf ve sanatkârın
Halk Bankasından aldığı kredilere kefil olan kooperatifler bunun
karşılığında esnaftan çeşitli adlar altında toplam yüzde 8 kesinti
ve masraf karşılığı tahsil etmektedir. Söz konusu yüzde 13 faiz oranı
dahi, enflasyonun tek rakamlarla ifade edildiği ülkemizde esnafa
verilen değerin bir ifadesidir. Acilen bu faiz oranları yüzde 5'in
altına düşürülmeli ve şartları daha da iyileşmeli, daha da önemlisi,
esnafın aldığı bu kredileri rahatça ödeyebilecek ekonomik iyileşme
sağlanmalıdır.
Esnaf ve sanatkâr, piyasadaki durgunluğun yanı
sıra, kendine yüklenen ağır vergi yükü altında da ezilmektedir. Zaten
günü kurtarma telaşında olan bu kesim, bırakın kâr etmeyi, zarar etmeden
işini nasıl devam ettireceğinin hesabı içindedir. Vergisini ödeyebilmek
için elindekini ve avucundakini satar duruma gelmiştir. Boşalan
raflarını dolduramamakta, veresiye defteri her geçen gün kabarmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çekmez, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
VAHİT ÇEKMEZ (Devamla) - Bugüne kadar hiçbir parti,
Cumhuriyet Halk Partisi kadar sorunlara ciddi ve çözecek düzeyde
eğilmemiştir. Partimiz, sorunlar çözülünceye kadar bu işin peşini
bırakmayacak, esnaf ve sanatkârı hak ettiği yere mutlaka getirecektir.
Bu kısa süre içinde anlatmaya çalıştığım, benim
de içinde olduğum siftahsız kepenk kapatan, çeklerini ve senetlerini
ödeyemeyen, yarınlarına ümitsiz bakan esnaf kitlesinin sesidir. Burada
size iktidar olarak düşen, -sayıları ister 2 milyon olsun ister 5
milyon olsun, bunun hiç önemi yok- ailesiyle birlikte toplumun üçte
1'ini oluşturan esnafın feryadına kulak verin. Sayın Başbakanın
meydanlarda söylediği "Derdinizi dert edindik." lafları,
sadece o meydandaki birkaç alkışı almaktan öteye geçsin. Esnaf ve
sanatkâr bunu bekliyor, ama, açık söyleyeyim, sizden umudunu kesti. Önümüzdeki
iktidar CHP iktidarı olacak ve tüm kesimlerin sıkıntıları bitecektir.
Bütçenin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çekmez.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı,
Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu…
Sayın Çerçioğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Aydın) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
2007 mali yılı bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde toplam işletmelerin yüzde 95'i KOBİ'dir.
Toplam istihdamın yüzde 78'ini sağlamaktadırlar. Toplam yatırımın
yüzde 38'i, oluşturulan katma değerin yüzde 28'i KOBİ'ler tarafından
sağlanmaktadır. Üzülerek söylüyorum ki, ihracatın sadece yüzde
10'unu KOBİ'ler yapmaktadır. Bu düşük ihracatın sebebi de, girdi maliyetlerinin
yüksekliğidir. Bundan dolayı, KOBİ'ler, dünyada rekabet yarışına
her zaman geride başlamaktadırlar. Oysa, KOBİ'lerin kendilerini
teknolojik olarak yenilemeleri, ihracat yapabilme noktasına
gelmeleri, hatta yabancı evliliklerle güçlendirilmesi teşvik
edilmelidir ve ithalatın mutlaka aşağı çekilmesi gerekiyor. Maalesef,
bunların hiçbiri gerçekleşememiştir. Önümüzdeki Cumhuriyet Halk
Partisi iktidarı, Sayın Genel Başkanımızın söylediği gibi, lobilerin
değil, KOBİ'lerin iktidarı olacaktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; AKP Hükûmeti,
elindeki en önemli enstrümanları, yatırım indirimi ve teşvik politikalarını
yanlış kullanarak, Türk sanayicisinin dört yılını, üzülerek söylüyorum
ki, boşa harcamıştır. Sanayiciyi yatırıma sevk eden en önemli araç
olan yatırım indirimi, IMF'nin baskısıyla kaldırılmış, yatırım yapan,
istihdam artıran, ihracat yapan, daha fazla vergi ödeyen sanayicinin
ödülü elinden alınmıştır. En acısı da, bunun, IMF'nin isteği doğrultusunda
yapılmış olmasıdır. IMF Türk sanayisinin gelişmesine katkıda bulunan
yatırım indirimlerinin kaldırılmasını isterken, niçin, artan
Uzak Doğu ithalatına önlem istememiştir. Bunlar, Türkiye'yi, üreten
değil, tüketen bir toplum hâline getirmek isteyen planın bir parçasıdır.
Maalesef, AKP Hükümeti bu baskılara karşı koyamamış, bu da KOBİ'leri
olumsuz yönde etkilemiştir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; uyguladığınız
bölgesel teşvikler, Anadolu'nun orta ve batısındaki altıyedi ilde
yoğunlaşmış, gerçek hedef olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun kalkınmasına
etkisi sıfır olmuştur. Hâlbuki teşvikler sektörel bazda yapılsaydı,
bugün KOBİ'lerimiz daha başarılı bir durumda olacaklardı.
Seçim bölgem olan Aydın ilinin sanayisi tarıma
dayalıdır. Teşvikler sektörel bazda olsaydı, Aydın'ın tarımı gelişecek,
bugün, Aydın'ın inciri, pamuğu, zeytini değerlenecek ve Aydın çiftçisinin
yüzü gülecekti. Anlayacağınız, AKP'nin yanlış politikaları Türk
çiftçisini de, sanayicisini de perişan etmiştir. Görülüyor ki,
AKP Hükûmetinin ulusal bir sanayi stratejisi yoktur. Size bir örnek:
Türk sanayicisinin büyük fedakârlıklarla ve emeklerle parlattığı
yıldızı tekstil sektörü, sayenizde dünya piyasalarından kuyruklu
yıldız misali kayıp geçmiştir. Hükûmetin sanayiye duyarsızlığı sonucu,
otomotiv sektörünün de sonu tekstile benzeyecek gibi gözüküyor. Hyundai
Türkiye'ye yatırım yapmak istemiş, AKP Hükûmetiyle görüşmüş; ancak,
AKP Hükûmetinin yatırım indiriminin kaldırılması gibi tutarsız
sanayi politikalarından dolayı, yatırımını Çek Cumhuriyeti'ne
kaydırmıştır. AKP'nin yabancı sermayeye bakış açısının öyküsü de
budur.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; AKP olarak,
Seçim Beyannamenizde "Serbest bölgelerin daha etkin bir şekilde
kullanılması ve yabancı yatırımcılara daha iyi tanıtılmasını
sağlayacak vergi muafiyetleri devam ettirilecek." demenize
rağmen, iki yıl geçmeden, 6 Şubat 2004 tarihli 5084 sayılı Yasa'yla,
sadece Ege Serbest Bölgesi'ni terk eden firma sayısı 62'ye ulaşmıştır;
buna karşılık, sadece 26 yeni firma faaliyete geçmiştir. Üretime
son veren firmalar ile üretime başlayan firmaların sayısı karşılaştırıldığında,
söz konusu kayıp oranı yüzde 70'dir. Sizin seçim beyannamenize güvenerek
serbest bölgelere yatırım yapan yerli ve yabancı sermayeyi ortada
bıraktınız. Basiretli devlet yönetimi bu demek değildir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dünyada
yüksek ithalat rakamlarıyla kalkınmasını gerçekleştirebilmiş
bir ülke yoktur. Ülkemiz ithalata bağımlı ve daha çok tüketen, buna
bağlı olarak ekonomisi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çerçioğlu, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
...dış ticaret açığı ve cari açık veren bir ülke durumuna
gelmiştir. Bu gidişe "dur" denilmezse, üzülerek söylüyorum
ki, ülke ekonomimiz çıkmaza girecektir.
Sizlere bazı rakamları hatırlatmak istiyorum:
Protestolu senet sayısı 2002'de 498 bin adet iken, bugün 1 milyon 65
bin adede ulaşmıştır. 2002'de dış borcumuz 130 milyar dolar iken, bugün
170 milyar dolara ulaşmıştır. 2002'de iç borcumuz 90 milyar dolar
iken, bugün 173 milyar dolar olmuştur. 2002'de dış ticaret açığımız
15,5 milyar dolar iken, bugün 52 milyar dolara ulaşmıştır. 2006'da kapanan
şirket sayısı 31.097'dir.
AKP Hükûmeti Türk ekonomisinin büyüdüğünü söylemektedir.
Oysa büyüyen, sadece borçlardır. İşte bu da, AKP'nin 2007 bütçesinin
aynadaki görüntüsüdür.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çerçioğlu.
Konuşma sırası, Ordu Milletvekili Kâzım Türkmen'de.
Sayın Türkmen, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KÂZIM TÜRKMEN (Ordu) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; bugün burada Sanayi Bakanlığı bütçesini
görüşürken, fındıktan söz etmemek mümkün değil. Neden; yine aklınızdan
"fındık mı" diye geçireceksiniz! Çünkü, Karadeniz'de her
üretici fındıkla ilgilidir. Köylüde para yoksa esnafta para yoktur,
esnafta para yoksa sanayicide para yoktur.
Şöyle bir göz atalım: Ne oldu Karadeniz'de? Değerli
arkadaşlarım, Türkiye'de bir Başbakan düşününüz ki, 8 milyon insanın
geleceğini, ekmeğini aşını ve onurunu Avrupalı alıcılara jurnal
ediyor. Ne diyor, yine sıra geliyor, Başbakan: "Bizim fındıkla
hiçbir ilgimiz yok." Fiskobirlik diyor: "Kime vermişseniz
fındığınızı, fiyatını ondan alın." diyor. Fındık fiyatları
4,5 milyon lira, Başbakan konuşuyor, fındık fiyatları 2 milyon 900
bin liraya düşüyor. Aynı konuşmayı, Ordu'ya geliyor, kendisinden
fındıkla ilgili beklentisi olan insanlara karşı, bundan sonra Fiskobirlik'le
ilgili hiçbir desteğinin olmayacağını ilan ediyor, fındık fiyatları
2 milyon Türk lirasına düşüyor. Böylesine güzel konuşma, Avrupalı
için olağanüstü güzel konuşma. Başta Hollanda firması olmak üzere
tüm alıcılara diyor ki: "Başbakan ve AKP Hükûmeti fındığa fiyat
vermeyeceği anlaşılmıştır. Dolayısıyla, kendinizin ekonomik durumunu,
fındığa karşı tavrınızı yeniden belirleyin." diyor. Değerli
arkadaşlarım, diyor ki Başbakan Giresun'da: "Ben stokçuları
sevmem." diyor. "Fiskobirlik tüccar gibi davranmalı, neden
aldığı fındığı satmıyor?" diyerek Başbakan, stokçuları, yani
Karadeniz halkını kara para aklayanlarla, özel stokçuluk yapanlarla
karıştırıyor. Karadeniz'de stokçuluk demek, ülkeye para demektir,
girdi demektir. Şimdi, burada soruyoruz Sayın Başbakana: Siz, Karadeniz'de
stokçuluk yapan tüccarı, manavı, esnafı ihanetle suçladınız; şu
anda siz TMO'ya fındık aldırarak stokçuluk yapmıyor musunuz? Hemen
aldığınız fındığı sattınız mı? Doğrusu satmamaktır, ama, bunu yapan
insanları, siz, ihanetle suçladınız. Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı
bu kürsüden 8 milyon insanın geleceği için nasıl oluyor doğruları
söylemiyor? Sayın Sanayi Bakanı burada, diyor ki: "Biz, Fiskobirlik'in
2 katrilyon borcunu sildik."
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Doğru.
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) - Doğru değil. Bu para, geçmiş
dönemde -Sayın Bakan burada- hazine adına alınan görev zararlarının
silindiği paradır, kanun gereği silinen paradır. Nasıl oluyor da
bunu sildik?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Aynı şey.
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) - Bununla bunun hiç ilgisi
yoktur. Peki, bunun sonucunda ne oldu şöyle bir dinleyin bakalım.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Kaç defa dinledik,
kaç defa.
MUSTAFA CUMUR (Trabzon) - Sen de o binalara ortak
mıydın? O binalar kaç trilyon? O paraları kim batırdı?
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) - Ben binalara ortak değilim,
ama, siz herhâlde Avrupa'daki fındıkçılarla ortaksınız. Belli ki siz
ortaksınız, onlar fındık alıyor, ortaksınız ki bu sözü söylüyorsunuz.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım.
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) - Bu söz hakkımı ilave istiyorum.
MUSTAFA CUMUR (Trabzon) - O paralar kimin parası?
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
şimdi ne oldu bunun sonucu olarak? Geçen sene bugünlerde 232 bin ton
kabuklu ihraç oldu, 1 milyar doların üzerinde Türkiye gelir sağladı.
Bu sene ne oldu?
MUSTAFA CUMUR (Trabzon) - Genel Müdürken fındık
kaç liraydı?
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) - Bu sene ne oldu? Aynı fındık
satıldı, 550 milyon dolar gelir elde edildi.
Yani, yanlış politikalar yüzünden, Hükûmetin yanlış
politikaları yüzünden 450 milyon dolar Türkiye hazinesi kaybetti.
HASAN ANĞI (Konya) - 96 yılında kaç paraydı?
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) - Bu paranın sadece 100
milyonunu, bırak borç olarak değil, kredi olarak siz üreticiye vermiş
olsaydınız, üretici bu duruma düşmeyecek, mağdur olmayacaktı, ayrıca
devlet de 450 milyon dolar gibi hazinedeki paradan yoksun olmayacaktı.
Şimdi siz…
MUSTAFA CUMUR (Trabzon) - O zaman fındık kaç liraydı,
şimdi kaç lira?
BAŞKAN - Sayın Cumur…
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - Kaça sattınız fındığı?
Kaç liraydı?
GÜROL ERGİN (Muğla) - Berbat ettiniz, bari susun.
BAŞKAN - Genel Kurula hitap edin Sayın Türkmen, buyurun
efendim.
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) - Tabii, AKP'li milletvekillerinin
yarası var, siz vatandaşın fındığına, ekmeğine göz diktiniz, çaldınız,
üç beş kişi beraber yiyorsunuz. Onun için sizin tepkinizi o kadar
çok doğal karşılıyorum ki, sizin için fakir fukara, gureba edebiyatı
üç beş tane insanı zengin etmekten başka amaç taşımadığı için, bunları
çok doğal olarak biz karşılıyoruz. Ama biliniz ki, bunları Türk halkı
doğal karşılamıyor. Nasıl bir zihniyet ki, yanlış politikalar yüzünden,
hazine, tam, bu sene, şu ana kadar 450 milyon dolar… Bunun hesabını
vermek yerine…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Türkmen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) - Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, iktidar partisinin bu
tepkilerini ben çok doğal karşılıyorum. Çünkü, bunlar için halk yok,
üç beş çıkarcı var. Onlar için hazineye para girmek yok, tanıdıkları
insanın cebine para girmek gibi olanaklar var. Siz bunları biliyorsunuz,
onun için böyle tepkinizi söylüyorsunuz.
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - Ya siz kimin hakkını koruyorsunuz,
para kimin cebine gidiyor? Ona cevap verin siz. Genel Müdürken kime
veriyordunuz parayı?
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) - Ama biliniz ki, o Karadeniz'in
ezdiğiniz onurlu insanları benim yerime senin cevabını sandıkta
verecektir. Buna yürekten inanıyorum.
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - Kime verdiniz bu paraları?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Ben sözlerinizi
iade ediyorum size.
BAŞKAN - Sayın Kaşıkoğlu, lütfen…
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) - Şimdi başka bir oyun oynuyorsunuz.
Başka bir oyun oynuyorsunuz şu anda.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Zaten devamlı
konuşuyorsunuz.
NAİL KAMACI (Antalya) - Muğla Milletvekili ne
anlar fındıktan!
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) - Ziraat odalarının delege
seçimini engelleyerek üreticiden de ayrıca intikam almanın peşindesiniz.
Yanlış yoldasınız; yanlış yoldasınız, doğruları yapmıyorsunuz.
Bunu hiçbir vicdani bir doğrunun içerisinde mütalaa etmek mümkün
değildir.
MUSTAFA CUMUR (Trabzon) - Halka bunu anlatın bölgeye
gittiğiniz zaman.
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) - Biz, bölgenin durumunu
da biliyoruz, her şeyin durumunu da biliyoruz. Siz asıl sorunu o insanı
sokağa dökerken ne yaptı biliyorsun…
MUSTAFA CUMUR (Trabzon) - Vatandaşı nasıl kandırdığınızı
anlatın.
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) - Neden bu işi devreye sokmanın
gereğini hissettiniz? 2 milyon liraya fındık…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - Üretici mağdur olmasın
diye.
BAŞKAN - Sayın Türkmen, teşekkür cümlenizi alayım
efendim.
Buyurun.
NAİL KAMACI (Antalya) - Konuşturmadılar ki Sayın
Başkan.
BAŞKAN - İstirham ederim.
Buyurun, teşekkür ediniz efendim.
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) - Sayın Başkan, bana yarım
dakika daha süre verirseniz çok sevinirim.
Tabii, insanlar aç kalmış, susuz kalmış, ekmeksiz
kalmış, senin neyine gerek! Sen burada gülerek o insanlara bir de
oyun oynuyorsun. Sen açlık nedir, yokluk nedir bilmediğin için, sana
bunları anlatmak çok kolay gelir.
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - Biz onların hepsini
iyi biliyoruz.
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) - Siz oradan gelmiş olsaydınız…
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Siz kendinize bakın.
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) - …şu ana kadar 8 milyon insanın
hakkıyla, ekmeğiyle oyun oynayacak politikaları hayata koymazdınız.
Size gereken cevabı halk verecektir.
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - Görevdeyken 1 doların
üzerinde fındık mı sattınız?
KÂZIM TÜRKMEN (Devamla) - Hepinize teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - Genel Müdürken fındık
1 dolardı, niye söylemiyorsun? Konuşuyorsun orada!
HASAN ANĞI (Konya) - Genel Müdürlüğe geldiğinizde
ne yaptınız?
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - Görevdeyken 1 doların
üzerinde fındık mı sattınız?
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
lütfen…
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) - 1 dolara satamadınız
fındığı.
NAİL KAMACI (Antalya) - Karadeniz'de konuşun!
BAŞKAN - Sayın Kaşıkoğlu, lütfen…
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili
Atila Emek.
Sayın Emek, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme
ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2007 mali yılı bütçesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, KOSGEB, küçük ve orta
ölçekli sanayi işletmelerinin teknolojik yeniliklere süratle
uyumlarını sağlamak, rekabet güçlerini yükseltmek ve ekonomiye
katkılarını ve etkinliklerini artırmak amacıyla kurulmuştur. Ülkemizde
işletmelerin yüzde 99'unu ve toplam istihdamımızın da yüzde 77'sini
KOBİ'ler oluşturmaktadır. AKP'nin dört yıllık uygulamaları ve ekonomik
politikaları, ülkenin rekabet gücünün azalmasına ve sanayi üretiminin
ara ve girdi malları kullanımı yönünden dışarıya bağımlılığının
artmasına yol açmıştır. Toplam ithalat içinde ara mallarının tutarı
2002 yılında 37,4 milyar dolar düzeyinde iken, bu tutarın, AKP İktidarında
ve 2006 Ekim ayı sonu itibarıyla 81,9 milyar dolar düzeyine çıktığı
görülmektedir. 2006 yılı sonu itibarıyla bu tutarın yaklaşık 100
milyar dolar düzeyinde olacağını söyleyebiliriz. Bunun anlamı,
AKP döneminde ara malı ithalatının yüzde 170 gibi inanılması güç
bir oranda artmasıdır. Bu durum, ülke içinde ara malı üretimini talep
yerine, kaynakların yurt dışı üretim alanlarına kaymasından başka
bir şey değildir. Bu yüzden, ekonomi büyürken istihdam artmamakta,
tüm gizlemelere karşın işsizlik çoğalmakta ve KOBİ'ler de işlevlerini
sürdüremez hâle gelmektedir. Böylece AKP, KOBİ'lerin değil lobilerin
iktidarı olduğunu göstermektedir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'miz istihdamın
ve yurt içi sanayileşmenin en dinamik unsuru olan küçük ve orta ölçekli
işletmelerin güçlendirilmesi ve buna yönelik sektörel gelişim
stratejilerini çizen bir program içerisinde olması gerekirken,
AKP politikalarıyla ekonomimiz dışa bağımlı bir konuma getirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, AKP'nin
uyguladığı yanlış ekonomik politikanın diğer bir sonucu da, sermaye
yapısı yeterince güçlü olmayan küçük ve orta ölçekli işletmelerin
büyük ölçekli sanayi kuruluşları karşısında rekabet edemez hâle
getirilmiş olmalarıdır. Bunun sonucu, KOBİ'lerin bir kısmı iflas
etmiş, bir kısmı da kepenk kapatmıştır. AKP İktidarında 2013 yılında
13.229 olan kapanan ticaret unvanlı iş yeri sayısı, 2006 Kasım ayı sonu
itibarıyla yüzde 60,5 artarak 21.230'a çıkmıştır.
Esnaf kesimi açısından duruma baktığımızda,
2002 yılında kepenk kapatan esnaf sayısı 23.700 iken, devri iktidarınızda
bu rakam yüzde 315 artarak 98.400'e ulaşmıştır. Bu da gösteriyor ki,
toplumun diğer kesimlerinde olduğu gibi, esnaf kesimi de AKP İktidarında
yokluğa ve çaresizliğe terk edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, böyle bir tablo karşısında,
siyasi iktidar, bütçeden bu kurumları desteklemeye yönelik daha
çok kaynak aktarması gerekirken, AKP İktidarı, tam tersi bir anlayışla,
bütçe kaynağını kısan ve azaltan bir politika uygulamıştır. Kurumun
bütçesi, 2006 yılı toplam bütçe gerçekleşme tahmininin on binde
12'si düzeyindedir. Merkezî yönetim bütçesinin 2007 yılında yüzde
16,9 arttığı bir ortamda, kurumun bütçesi 2006 yılına göre ancak
yüzde 5,7 oranında artmaktadır.
Yine çok önemli, dikkat çekici bir nokta, kurumun
bütçe kaynaklarını öngörülen düzeyde kullanamamasıdır. 2006 yılı
için öngörülen bütçe ödeneğinin, ekim sonu itibarıyla ancak yüzde
22'si kullanılabilmiştir.
Değerli milletvekilleri, gerek KOSGEB bütçesiyle
öngörülen kaynağın büyüklüğü ve yapısı gerekse yine bu bütçeyle
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı için oldukça düşük düzeyde öngörülen
bütçe kaynaklarıyla hedeflenen amaçların yerine getirilmesi mümkün
değildir. Ülkenin, uygulanan kur politikası nedeniyle rekabet
gücünün azaldığı bir dönemde, AKP İktidarının bütçe kaynaklarını
ve…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Emek, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ATİLA EMEK (Devamla) - …bütçe dışı kalan diğer olası
kaynakları bu olumsuz gelişmeyi giderecek yönde somut politikalarla
uygulamaya koymaması son derece tehlikeli bir zafiyet olarak görülmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP İktidarının
dört yıllık uygulamaları, toplumun bütün kesimlerinde sıkıntı,
mutsuzluk, umutsuzluk ve çaresizlik yaratmıştır. AKP döneminde,
çiftçi ve köylü yoksulluğa, küçük ve orta ölçekli sanayici ve esnaf
iflasa, ülkenin geleceği ve en dinamik gücü gençlerimiz işsizliğe,
küçük yavrularımız millî eğitimsizliğe, çağdaş Türk kadını ve anası
karamsarlığa düşürülmüştür.
Değerli milletvekilleri, bu bütçe, AKP İktidarının
son bütçesi olacaktır. Milletimiz, seçimde, AKP dönemine son verecek
ve Türkiye'mizi AKP yönetiminden kurtaracaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Emek, teşekkür cümlenizi alayım.
Buyurun.
ATİLA EMEK (Devamla) - Toplumun bütün kesimleri,
ülkemizin aydınlık geleceğini Cumhuriyet Halk Partisiyle birlikte
bütünleşerek kuracaktır.
Bu düşüncelerle, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
bütçesinin hayırlı olmasını diler, milletimizin ve sizlerin Kurban
Bayramı'nı, yeni yılını en iyi dileklerimle kutlar, yüce Meclise
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, saat
14.00'te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati : 12.59
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 39'uncu Birleşimi'nin İkinci Oturumu'nu açıyorum.
On birinci tur görüşmelere kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, söz sırası AK Parti Grubu adına Düzce Milletvekili
Yaşar Yakış'a aittir.
Sayın Yakış, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA YAŞAR YAKIŞ (Düzce) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti Meclis Grubunun dış politikamız
konusundaki görüşlerini sizlerle paylaşmak için huzurunuzdayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'nin dış politikasına yönelik eleştirileri,
yapılan eleştirileri, şimdiye kadar yapılan eleştirileri, benden
sonra Sayın Murat Mercan cevaplandıracaktır. Ben, konuşmama, şu sıralarda
güncel olan Avrupa Birliği konusundaki gelişmeleri değerlendirmek
suretiyle başlamak istiyorum.
Şu anda, bulunduğumuz noktada, biliyorsunuz,
Avrupa Birliği zirvesi bir karar aldı; daha doğrusu, bakanlar düzeyinde
alınan bir kararı onayladı kendisi tartışma açmadan. O karara göre
de, Avrupa Birliğiyle olan müzakerelerde, sekiz başlıkta müzakereler
askıya alındı, geri kalan başlıklardaki müzakerelerin kapatılması
için de, Türkiye'nin, Kıbrıs Rum kesimine Türk limanlarını ve havaalanlarını
açması koşulu getirildi. Bu karar, pek tabii ki bizi üzdü ve -bunun
yanlış bir karar olduğunu hepimiz biliyoruz- Hükûmetimiz de kendisine
yakışan vakur içinde bunu açıkladı; dolayısıyla, bu konuya tekrar
dönmeye gerek yok; ancak, göz ardı etmememiz gereken bir husus da,
bu karar, Türkiye'nin temsil edilmediği ve mevcut olmadığı bir forumda
alınmıştır. O forumda da, Türkiye'ye şu veya bu ölçüde destek veren
ülkeler var, Türkiye'yle müzakerelerin arızasız ilerlemesine karşı
olanlar var; onların arasındaki tartışma sonucunda, bir uzlaşma
formülü olarak bu formül üzerinde mutabık kalındı.
Dün de başka bir gelişme oldu: Yirmi beş ülkenin
Avrupa Birliği nezdindeki daimi temsilcilerinden oluşan, "COREPER"
adı verilen forumda, müzakereye başlanmasına hazır dört başlık
vardı, komisyon bu başlıklarda müzakerelere başlanabileceğini
söylemişti, COREPER, bunlardan sadece bir tanesinde müzakerelere
başlanılması görüşünü benimsedi.
Şimdi, bugünkü gelinen noktada tablo bu. Peki,
bu tablo karşısında Türkiye'nin ne yapması gerekir? Türkiye, hayal
kırıklığını ve olumsuz tepkisini ortaya koydu. Bundan sonra da artık
ağıt kurup "şu oldu, bu oldu" diye bunun tartışmasını yapmaktansa,
biz AB'ye katılım sürecimizi mümkün olduğu kadar daha fazla ileriye
götürmek için çabalarımıza, eskiden olduğu gibi, kararlılıkla
devam etmek zorundayız ve Hükûmetimiz de bu görüşü, bu yaklaşımı benimsemiş
bulunuyor.
Belki size mübalağalı bir değerlendirme gibi
görünecek ama, bu söylediğim hususlar, yani, Avrupa Birliğinin kararı,
Türkiye'nin AB yolundaki sürecini daha ileriye götürmesine herhangi
bir engel teşkil etmemektedir. Neden etmemektedir? Çünkü, askıya
alınan sekiz başlıktan başka yirmi yedi başlık daha var. Bunlardan
iki tanesi, içeriği olmayan başlık; yirmi beşe indi. Bir tanesinin
müzakereleri zaten tamamlanmıştı, yirmi dört başlık… Yani, yirmi
dört başlıkta müzakereler devam edecek. Ama, diyeceksiniz ki:
"Başlayacak ama, müzakereler kapatılamayacak." Ne demek
müzakerelerin kapatılmaması? Müzakerelerde Türkiye'nin Avrupa
Birliği müktesebatını yüzde 100 oranında benimsemiş olduğu belirlenecek.
Artık bundan sonra "bu başlıkta müzakereler kapanmıştır"
diye bir karar alınmasıyla alınmaması arasında Türkiye'nin yapacakları
açısından herhangi bir fark yoktur. O yirmi dört başlık, sonradan sekiz
başlık üzerindeki erteleme kararı da kalkarsa, eklenecek olan öteki
başlıklarla beraber otuz üç başlık edecek. Bu otuz üç başlıkta
"müzakereler kapanmıştır" diye karar alınması birkaç saatlik
bir iştir. Bizim önümüzde şimdi çeşitli tahminler var. "2014'e kadar
bütçe nedeniyle, ondan sonra başka engeller nedeniyle Türkiye'nin
üyeliği zaten düşünülemez" deniyor. Eğer sekiz senelik veya
onaylama süresini çıkarırsak altı senelik bir vakit varsa önümüzde,
bu yirmi dört başlıktaki veya otuz üç başlıktaki müzakereleri bu
süre içinde bitirmek Türkiye için o kadar zor bir şey değildir. Türkiye,
bunu, bu süre içinde tamamlar, üye olmanın eşiğine geldiği zaman
her şeyi tamamlamış olur ve o zamana kadar şimdi alınmış olan kararın
herhangi bir etkisi olmaz. Onun için, Türkiye'nin şu anda yapması gereken
şey, ileriye bakmaktır, tam üyelik hedefine bakmaktır. Yoksa, Kıbrıs
sorunu gibi veya ileride önümüze çıkacak başka sorunlar gibi sorunlara
dikkatimizi yoğunlaştırıp asıl hedeften sapmamamız lazım.
Kıbrıs konusunda bir hususun daha altını çizmek
istiyorum: Eğer müzakereler sekteye uğrarsa ve bunu, Kıbrıs konusundaki
gelişmelerin Avrupa Birliğinin temenni ettiği şekilde olmayışına
bağlarsak, bu ancak zahiri bir nedendir, gerçek neden Kıbrıs değildir.
Belki, Kıbrıs Rum kesimi için Kıbrıs sorunudur gerçek neden, ama bizim
açımızdan gerçek neden, Avrupa Birliğinin belli başlı ülkelerinde,
Türkiye ile müzakereleri arızasız yürütme yolunda siyasi iradenin
oluşmamış olmasıdır. Bu siyasi irade oluşmadığı sürece, Kıbrıs konusunda
bütün engeller aşılmış olsa dahi, yine başka engeller çıkacaktır. Öğleden
önce Sayın Onur Öymen de aynı şeyi söyledi: "Kıbrıs meselesi çözümlense
dahi, Türkiye'ye, hemen Avrupa Birliğine alınacaksınız denmiyor"
diyor. Evet, denmiyor, ama Sayın Öymen'den benim değerlendirmemin
farkı şudur: Kıbrıs gerçek neden değildir. Kıbrıs'taki bütün tavizleri
versek de Avrupa Birliğine katılmamız garanti değildir. Ama, bu,
AK Partinin izlediği politikanın bir sonucu değildir; bu, zaten
vardı. Kıbrıs sorunu hiç mevcut olmasıydı, Türkiye'nin Avrupa Birliğine
giriş süreci hiçbir arızası olmayan dikensiz bir gül bahçesi mi olacaktı?
Hayır. Şimdi karşılaştığımız sorunlarla o zaman da karşılaşacaktık.
Dolayısıyla, bu konuyu Hükûmetin politikasıyla irtibatlandırmanın
doğru olmadığı kanaatindeyim. Şimdi önümüzde yirmi beş başlık var,
oradaki müzakereleri başarıyla sürdürmemiz lazım ve bize düşenleri
yapmamız lazım. Sayın Gül'le bu partiyi kurduğumuz zamandan beri
sık sık birbirimize söylediğimiz bir husus var: Türkiye, Avrupa
Birliğine katılım sürecinde kendisine düşeni sonuna kadar yapmalı
ve gündemin sanal konularla, alakasız konularla…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yakış, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) - Bitirmek üzereyim Sayın
Başkanım.
Türkiye, gündemin, sanal konularla veya esasla
ilgili olmayan konularla işgal edilmesine meydan vermemelidir.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Kıbrıs gitti.
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) - Avrupa Birliği kapsamında
söyleyeceklerim bunlar.
Bir iki kelimeyle de öteki önemli konulara değinmek
istiyorum. Zaman zaman "Avrupa Birliğinden vazgeçip de, işte,
Rusya'ya mı, İran'a mı dönelim" diyenler var veya bunu olumlu şekliyle
"Avrupa Birliğinde umut yok, bu tarafa dönelim" diyenler
var. Bu konuda Hükûmetimizin politikasını biz de Grup olarak destekliyoruz.
O politika da şudur: Bu ülkelerle olan ilişkiler, İran'la, Rusya'yla,
Orta Asya ülkeleriyle, Kafkasya ülkeleriyle, Orta Doğu ülkeleriyle,
İslam âlemiyle Türkiye'nin ilişkileri Avrupa Birliğiyle ilişkilerinin
bir alternatifi değildir. Biz İran'la dostuz ve dost kalmaya devam
edeceğiz. Rusya Federasyonu ile dost bir ülkeyiz, dostluğumuzu sürdüreceğiz.
İslam ülkeleriyle de aynı şekildeyiz. Yani, hiç, Avrupa Birliği…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yakış, teşekkürünüzü alayım.
Buyurun efendim.
YAŞAR YAKIŞ (Devamla) - O zaman ben de teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Saygılar sunuyorum yüce kurula. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim nezaketiniz için.
AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Eskişehir
Milletvekili Hasan Murat Mercan.
Sayın Mercan, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Dışişleri Bakanlığı
bütçesi hakkında Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Gönlüm arzu ederdi ki, burada Türkiye'nin dış politikasını
konuşalım, Türkiye'nin dış politikasındaki uzun vadeli vizyonu
hep beraber tartışalım. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde dış
politika hiçbir zaman iç siyaset malzemesi olmamıştır. Fakat, ne
yazık ki, benden önce Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan Sayın
Öymen'in bazı sözlerine cevap vermek zorundayım. Gönül arzu ederdi
ki, Sayın Öymen de o bilgi ve tecrübesiyle Türk dış politikası hakkında
bize bir vizyon çizsin.
NAİL KAMACI (Antalya) - Sizin gönlünüze göre olmuyor
Sayın Mercan bu işler!
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Çizmedi mi?
HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - Ama, ne yazık ki, bazı
cümleleri, bazı sözleri beni hayrete düşürdü. Mesela, Sayın Öymen,
burada dedi ki: "Başbakan, Grup konuşmasında 'KKTC'de izolasyonlar
kalkarsa Kıbrıs'ı tanırız' demiş." Son derece yanlış. Burada
Hükûmetin politikası çok açık ve net. Bunu sağır sultan duydu, Avrupa
Birliği üyesi ülkeler duydu, bütün dünya duydu, herhâlde Sayın Öymen
duymadı. Biz ne diyoruz: "İzolasyonlar kalkmadıkça limanlarımızı
ve havaalanlarımızı açmayız." Bu, net. Bir yıldır söylenen söz
budur. Her platformda, her konuşmada, kapalı kapılar ardında söylenen
söz budur. Bundan da en ufak bir şekilde bugüne kadar taviz verilmemiştir.
Sayın Öymen'in bunu çok iyi bilmesi lazımdı.
"Kıbrıs'ta taviz verildi" diyor. Sorarım
arkadaşlar: Ne tavizi verildi şimdiye kadar? Kıbrıs'ta şimdiye kadar
ne tavizi verildi?
Bir başka soruyu daha size soracağım.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Hükûmet orada,
ona sor.
HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - Güney Kıbrıs Rum
Cumhuriyeti'ni tanımayacağımızı ilk defa resmî belgelere geçiren
hükûmet hangi hükûmettir?
AHMET IŞIK (Konya) - AK Parti.
HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - AK Parti Hükûmetidir.
Resmî belgelere yazılı olarak geçiren -ilk defa- hükûmet AK Parti
Hükûmetidir.
Peki, bir şey daha soracağım size: 1995 yılında
Gümrük Birliği Anlaşması imzalandı. Bu anlaşma imzalandığı zaman,
o zaman SHP, bugünkü CHP, içinde Sayın Karayalçın'ın, Sayın İnönü'nün
olduğu Hükûmet Gümrük Birliği Anlaşması imzaladı. O anlaşmanın
metninde, ekinde, gümrük birliği anlaşması yapılacak, imzalanacak
ülkeler arasında Kıbrıs Cumhuriyeti geçiyordu, biliyor musunuz?
Yani, bugün, sizler, bu Hükûmeti, bu Bakanı, bu Başbakanı suçlarken,
aslında, zamanında bu metinlere imzayı atan, yine Türkiye Cumhuriyeti
hükûmetleriydi ve o gün, çok iyi biliyoruz ki, Gümrük Birliği Anlaşması'nın
en sıkı savunucularından bir tanesi de Sayın Öymen'di.
MEHMET DÜLGER (Antalya) - Müsteşardı.
HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - Hayır değildi; Sayın
Öymen'di, Berlin Büyükelçisiydi.
"Kıbrıs'ta taviz verildi" deniyor,
"limanlarımızı ve havaalanlarımızı karşılıklı açarsak, Kıbrıs'ı
tanımış anlamına geliriz" deniyor. Şu soruyu da sormak lazım:
Magosa Limanı açılmış olsaydı, bu karşılıklı çalışmalar sonucunda,
Magosa Limanı'ndan kalkan bir gemi Yunanistan'ın Pire Limanı'na demirleseydi,
Yunanistan KKTC'yi tanımış mı olacaktı? Şimdi, bu soruları sorarken,
dış politika, iç politika malzemesi yaparken, bütün bunları düşünmek
lazım. Tayvan'ı bugün kaç tane ülke tanıyor? Dış politika, ak, kara
ve hamaset nutuklarıyla yürütülecek bir şey değildir. Bunu en iyi
Sayın Öymen bilmektedir. Dış politikada kararlı tutum izlemek lazım.
Doğrudur, Kıbrıs, bugün Avrupa Birliği sürecinde bir engeldir,
1999 yılında da bir engeldi. Daha önce, eğer biz, Türkiye Cumhuriyeti
hükûmetleri akıllı politikalar izlemiş olsaydı ve Kıbrıs Rum kesiminin
Avrupa Birliğine üyeliği engellenmiş olsaydı, bugün Kıbrıs bir engel
olur muydu?
Bu nedenle, dış politika vizyonerlik ister, uzun
vadelilik ister. "Küstüm, darıldım, ben seninle oynamayacağım"
kolaycılığı olamaz dış politikada.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Teslimiyet ister mi?
HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - Şimdi, o soruyu soralım:
Bugün Avrupa Birliği sürecinde, Türkiye, aday olduğu o günden bugüne
kadar Avrupa Birliğine ne taviz vermiştir, fiilî olarak, reel olarak?
Ve ilk defa bugün Avrupa Birliği şunu artık anlamıştır: KKTC'de izolasyonlar
kalkmadıkça, biz de liman ve havaalanlarımızı açmayacağız. Bunu
ilk defa anlamıştır ve buna rağmen müzakerelere devam kararı vermiştir.
Doğru, karar, istediğimiz bir karar değildir. Doğru, karar, çok arzu
edilen bir karar değildir. Hepimizi üzmüştür. Ama bugün müzakereler
devam etmektedir.
Bugün yavaş olur, beş sene sonra, on sene sonra Avrupa
Birliğinde siyasi hava değişir ve bu Kıbrıs bahane olmaktan çıkar.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Siz gidersiniz…
HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - Onun için, bugün yapılan
işleri çok dikkatli takip etmek lazım. Türkiye Cumhuriyeti'nin itibarı,
Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslararası arenadaki görünürlülüğü
hangi hükûmette bu kadar fazla olmuştur? Hangi hükûmet döneminde bu
kadar fazla olmuştur?
Gidin, bugün, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
Kıbrıs'la ilgili davalarda izlenen adımların nasıl Türkiye lehine
sonuçlar verdiğini kendi arkadaşlarınıza sorun, o arkadaşlarınız
gayet açıklıklıkla söyleyecektir.
MEHMET IŞIK (Giresun) - Ulemaya soralım (!)
HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - Avrupa Birliği
üyelik sürecinde hâlâ, bana, hiçbir zaman hiçbir platformda Türkiye
Cumhuriyeti'nin ne taviz verdiğini söyleyen bir Allah'ın kulu çıkmamıştır.
Haa, verecek, verebilir, verme ihtimali var… Arkadaşlar, Türkiye
korkularla yönetilmez. Türkiye içine kapatılamaz. Türkiye Cumhuriyeti
içine kapatılamaz.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Kararlı bir şekilde sataşıyorsun!
HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - Eğer bugün, Türkiye
Cumhuriyeti kurulduğundan beri dış politikamızın temelini oluşturan
"yurtta sulh cihanda sulh" ilkesi hâlâ dış politikanın ana
unsuruysa, ana çizgisiyse, o zaman hiçbirimiz "yurtta sulh cihandan
bana ne" diyemeyiz.
Dünyada olup bitenlere en hızlı tepkiyi veren hükümet,
bu Hükûmettir. Avrupa Birliği sürecinde, herkesin söylediği, aday
ülke olmanın avantajları, herkesin kabul ettiği avantajları sizler
de kabul etmelisiniz. Evet, zorluklar var. Çünkü Türkiye, Patagonya
değil. Çünkü Türkiye, küçük bir ülke değil. Türkiye'nin önümüzdeki
dönemlerde bu süreci devam edecektir.
"Avrupa Birliği süreci tıkanmıştır" diyen
bir muhalefetin buna alternatif de getirmesi lazım.
NAİL KAMACI (Antalya) - Getiriyor, getiriyor.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Var alternatifi,
var; siz giderseniz olacak.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Doğru dürüst
bir hükûmet gelir, çözer.
HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - Bunu açık ve net söylüyorum…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Mercan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti'nin
kurulduğu ilk günden bugüne kadar dış politika hedefleri ve stratejileri
neyse, bu Hükûmet de, daha önceki hükûmetlerin beceriksizliklerine
rağmen, bu stratejiyi ve hedefi akıllıca uygulamaktadır.
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - İnanmadığınız şeyleri
söylüyorsunuz.
HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - Bugün ilk defa İslam
Konferansı Örgütü Genel Sekreteri Türk'tür.
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - 1 Mart tezkeresine dua
edin; yoksa, İslam Konferansı Genel Sekreteri Türk olmazdı.
HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - Bugün ilk defa Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi adayı Türkiye Cumhuriyeti'dir.
Bugün, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde, eğer, millî gelir
5 bin dolardan 10 bin dolara çıktıysa…
ENGİN ALTAY (Sinop) - Kumarhanelere dua edin.
HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - …bugün, eğer, yabancı
yatırımcılar yatırım yapmak için Türkiye Cumhuriyeti'nde yarışıyorlarsa,
bu, bu Hükûmetin izlediği dış politika sayesindedir.
NAİL KAMACI (Antalya) - Ne yatırımı yapıyor ya!
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Yapılan bir tane yatırım
söyle bakayım!
HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - Bu Grubun…
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Bak, siz ancak pazarlık
yaparsanız.
HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - Siz daha önce o
özelleştirmeleri yapamadınız. Hepinizin bu konuda ne kadar becerikli
olduğunuzu gördük.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Hiç ders çalışmamışsınız,
çok tembel çıktınız.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Özelleştirmeden kaç lira gelir
aktardınız beytülmale?
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Böyle bir iddiamız yok bizim.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Peşkeş çektiniz.
HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - Bir dakika dinler
misiniz…
BAŞKAN - Sayın Mercan, teşekkür cümlenizi alayım.
Buyurun.
HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - Bugün, aktif dış politikasıyla,
bu Hükûmet, hepimizin alnını ak, başını dik hâle getirmiştir.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Yerlerde sürünüyoruz, yerlerde;
nerede başımız dik?
HASAN MURAT MERCAN (Devamla) - Bütçeyi sonuna kadar
destekliyoruz, hayırlı, uğurlu olmasını diliyoruz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ENGİN ALTAY (Sinop) - Yerlerde sürünüyoruz, nerede
başımız dik?
BAŞKAN - Sayın Mercan, teşekkür ediyorum.
AK Parti Grubu adına üçüncü konuşmacı, Balıkesir
Milletvekili Ahmet Edip Uğur.
Sayın Uğur, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA A. EDİP UĞUR (Balıkesir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın
2007 yılı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına görüşlerimi sunmak
üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, yüce heyeti
saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,
sanayicimize, esnaf ve sanatkârımıza uygun şartlarda iş yeri hazırlamaktan
tüketicilerin haklarının korunmasına, işletmelerin rekabet ortamı
içerisinde faaliyet göstermelerini sağlamaktan alım ve satımlarında
hak ihlallerinin önlenmesi için doğru ölçü ve tartılarla alışveriş
yapılmasına, firmalarımızın başka ülkelerdeki rakipleriyle yarışabilmeleri
için teknolojik araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin sanayiye
uygulanmasından ekonomik faaliyetlerde çok önemli aktörler olan
şirket ve kooperatiflere kadar çok geniş bir alanda hizmet vermektedir.
Ekonomik kalkınmanın lokomotifi olan ve çoğunlukla
organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi sitelerinde yer alan
imalat sanayisinin, ülkemiz sanayisinin gelişmesine büyük katkı
sağladığı, bugün elde etmiş olduğumuz sonuçlara bakıldığında rahatlıkla
görülmektedir.
2005 yılı sonu itibarıyla 87 organize sanayi
bölgesi ile 393 küçük sanayi sitesi, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
kredi imkânları kullanılarak tamamlanmış ve hizmete sunulmuştur.
Hükûmetimizin bu bölgelere verdiği destekler sayesinde
işletmeler bir araya gelmekte ve yapmış oldukları yatırımlar devamlılık
kazanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlık,
merkez ve taşra teşkilatıyla, kuruluş ve denetimini yaptığı 46
bin faal kooperatife hizmet sunmaktadır.
Tarımsal ürünlerin işlenmesi ve pazarlanmasıyla
ilgili sorunlar noktasında piyasanın üreticiler lehine düzenlenmesinde
önemli bir aktör olan tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin
yeniden yapılanmasına ilişkin faaliyetlere değinmek istiyorum.
Tarım satış kooperatifleri, bilindiği gibi, 1935 yılında kurulmuştur.
1937 yılından itibaren de, özel sektörün yapamadığı girişimi, devlet,
o yıllarda birlikler aracılığıyla yapmaya çalışmıştır. Amaçlanan,
dar gelirli üreticinin bir çatı altında örgütlenmesini sağlamak,
üreticilere devamlı olarak alıcı bulmak, yurt içi, yurt dışında rekabet
şartlarını iyileştirmek, fiyat dalgalanmalarının önüne geçerek
piyasaları düzenlemek ve üretim girdilerini ucuza tedarik etmek
suretiyle maliyeti düşürmek idi.
1960'tan sonra değişen ekonomik şartlar karşısında
tarımsal desteğin aracı olarak görülen birlikler, destekleme alımlarında
büyük miktarda ürünü piyasa fiyatlarının üzerinde alınca, bu defa
stok maliyeti ve zararla karşılaşıldı. Dolayısıyla, 1994 yılına
gelindiğinde destekleme alımları kaldırıldı. Ancak, yapısal sorunlar
devam etti. Üreticiye sürdürülebilir hizmet imkânı da giderek daraldı.
Neticede, yeniden yapılanma gereği ortaya çıktı. 2000 yılı Haziran
ayına gelindiğinde mevcut kanunla yeniden yapılanma süreci başlatıldı.
Bu kapsamda, 769 trilyon lira tutarındaki borçlar silinmek suretiyle
yük hazinenin sırtına bindirildi.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birliklerin
borçlarını silme işlemi devam ediyor. Bir örnek verirsem, çok tartışıldığı
için söylüyorum, Fiskobirlik'çe alınan ve satılamayan ürün devletçe
yağlığa ayrılmış ve oluşan zararları yine devlet üstlenmiştir ki,
özel bankalar dâhil, kalan borç, yani Birlik'in silinen borç toplamı
1,8 katrilyon lirayı aşmaktadır. Bu dönemde birliklerin personel
yapısındaki düzenlemelerle ortaya çıkan yaklaşık 156 trilyon lira
tutarındaki kıdem ve ihbar tazminatları da hazine kaynaklarından
karşılanmıştır. Birliklerin yeniden yapılandırma programına
uyum performansları, Devlet Fiyat İstikrar Fonu (DFİF)'ndan imkânlar
ölçüsünde kredi tahsisi yapılsa da pek iç açıcı değildir. 2006-2007
ürün döneminde birliklerin faaliyetlerini sürdürebilmeleri ve
ürünlerini en iyi şekilde değerlendirebilmeleri için gereken finansman
destekleri sağlanmıştır. Birliklere bu yıl kullandırılan ve vadesi
uzatılan kredilerle birlikte yaklaşık 600 trilyon lira tutarında
destekleme, birliklerin faaliyetlerinde ve ürün alım finansmanlarına
önemli ölçüde katkı sağlamıştır. Birliklerin ürün alım bedellerinin
yüzde 65'i DFİF kaynaklı kredilerle finanse edilmiştir.
MEHMET IŞIK (Giresun) - Fiskobirlik'e ne kadar verdiniz?
A. EDİP UĞUR (Devamla) - Ancak, yukarıda ifade edilen
yeniden yapılanmayı birlikler, maalesef, gerçekleştirememişlerdir,
eski hatalarını tekrarlamışlardır. Nedir eski hatalar? DFİF'ten
aldıkları krediler de dâhil bütün kaynakları yeni tesisler, yeni
fabrikalar kurmak için kullanmışlardır.
MEHMET IŞIK (Giresun) - Fiskobirlik'e ne kadar verdiniz?
Onu açıklayın.
A. EDİP UĞUR (Devamla) - Bu rakamlar alt alta konulup
toplandığında, 2000 yılı itibarıyla -dikkatinizi çekerim- 3,5 katrilyonu
bulmaktadır. Bu bir fasit dairedir. Katma değeri düşük tarıma dayalı
sanayide fabrika işletmek, pazarlama faaliyetinde bulunmak, birlikler
eliyle kalkınmayı değil, zarar üstüne zarar etmeyi sürdürülebilir
kılmaktadır, o kadar. Çünkü, kooperatif olarak girilen sanayi tesislerinin
hiçbiri yürümemiştir, serbest piyasa şartlarında başarılı olma
şansı yoktur. Özel sektörün bile bu manada çok zorlandığı şartlarda
kısa vadede bazı birlikler kâr ediyor gibi gözükseler de, bu kârlar
spekülatif kazançlardır ve sanayi ve ticari faaliyeti neticesinde
elde edilmemiştir. Uzun vadede sanayi ve ticari faaliyetlerinden
zarar edecekleri ve hazineye yeniden yük olacakları muhakkaktır.
Tarım satış kooperatifleri birliklerinin geçmişten ders almadan
yaptıkları yatırımlarla, ortaklarına, tarımımıza, üreticilere,
çiftçilere hiçbir faydası olmayacaktır. Bugün ülkemiz yılda 1 milyon
400 bin ton bitkisel yağ tüketmekte, ihtiyacımızın yüzde 65'i ithal
yoluyla karşılanmaktadır. 2005 yılı, yağ, yağlı tohum, küspe ithalatına
ödediğimiz döviz 1 milyar 400 milyon dolardır. On yıl önce, 1996 yılında
bu faturamız 769 milyon dolardı. On yıllık perspektifte, birlikler,
sözde yeniden yapılanırken bizim ne üretimimiz artmış ne de dışarıya
ödediğimiz dövizde azalma sağlanabilmiştir. Ödenen döviz artmaya
devam etmektedir. On yedi tarım satış kooperatifi birliğinden sekizi
bu sektörde faaliyet göstermektedir. Tariş-Zeytinyağı, Tariş-Pamuk,
Çukobirlik, Antbirlik, Fiskobirlik, Trakyabirlik, Karadenizbirlik,
Marmarabirlik; bu birliklerin ürün işleme kapasiteleri, son beş
yıl içinde 3 kat artarken, tarımsal üretimde aynı oranda artış, maalesef,
sağlanamamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uğur, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
A. EDİP UĞUR (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Kaldı ki, bu birliklerin işleme kapasiteleri
Türkiye ihtiyacının tamamını karşılayacak büyüklüktedir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; birliklerin
en çok dört yılda yeniden yapılanmaları kanunda öngörülmüştür. Ancak,
beş buçuk yıl geçti, ama tamamlanamadı. En kısa zamanda tamamlanması
bir zarurettir.
Memnuniyet verici olan Hükûmetimizin, pamuk, ayçiçeği,
soya, kanola ürünlerine verilen yüksek prim uygulamalarıdır. Bu
uygulamanın devam etmesi, yağlı tohum ve yağ açığımızın kapanmasında
önemli rol oynayacaktır.
Bu düşüncelerle Bakanlığımızın 2007 bütçesinin
ülkemize hayırlı olmasını diliyor ve yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uğur.
AK Parti Grubu adına, Aydın Milletvekili Ahmet
Rıza Acar.
Sayın Acar, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarihi
verimliliklerle dolu olan, dünya milletler camiasında rekabette
zirvelere çıkmış, karada gemiler yüzdürmüş yüce milletimizi ve
onun temsilcileri olan siz değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
Efendim, bugün, Sanayi Bakanlığımızın bütçesi
dolayısıyla buraya çıkan birçok arkadaşımızın şunları söylediğini
hatırlıyorum: "Efendim, 2007 Kasım ayında yapılacak olan seçimlerde
iktidar olacağız, bu işleri biz düzelteceğiz." diye ifade ediyorlar.
Ben buraya gelmeden önce kasım ayı bütçe performansına baktım da,
3,850 katrilyonluk bir fazlalık vermiş. On bir aylık bütçe gelirlerine
giderlerine baktığımda 63-64 trilyonluk da fazlası var. Faiz dışı
fazlada tahminlerle gerçekleştirilenler arasında ülkenin lehine,
milletin lehine birçok değişiklikler, farklılıklar var. Ben bunu
arz etmek istiyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Memleketin borçlarını da
söyle.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) - Bir de şunu söylemek
istiyorum: Türk demokrasi tarihinde tek başına iktidar olup da
ikinci döneminde devam ettirmeyen bir siyasi parti yok. Bunu da bilmenizi
istiyorum.
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Umudu yanlış yere bağlamışsınız.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) - Milletimiz, 3 Kasım
2002'de "Yeter, bıktım bu verimsiz politikalardan, tatlı ve haklı
rekabeti olmayan, dayanağı bulunmayan siyasi anlayışlardan, verimsizliğin
beraberinde getirdiği dar alan demokrasisinden, hürriyetsizlikten,
kısır çekişmelerden; gericilik, irtica, bölücülük ve benzeri anlayışlar
üzerinden siyaset yapılmasından; cumhuriyetçi olan, olmayan; laik,
antilaik tartışmalarından." diyerek bu Meclisi oluşturdu. "Vazgeçtim
ben bunlardan." diyerek, "Bunlar benim dikkat nazarlarımda
değildir" diye bu Meclisi oluşturdu. Şimdi, bizlerden hem verimli
hem de tatlı bir rekabete dayalı politika istiyor, siyaset istiyor.
Bunun neticelerini ve meyvelerini toparlamak istiyor.
Bu anlayış içerisinde, ülkemizde, hareket hâlinde,
çalışma hâlinde önemli iki kuruluşumuz var. Bunlardan bir tanesi Rekabet
Kurulu, bir diğeri de Millî Prodüktivite Merkezi, ki, dünyada ivme
kazanan önemli unsurlardır verimlilik ve rekabet. Hele, belki de
Napolyon bugün yaşasaydı "para, para, para" yerine
"verimlilik, verimlilik, verimlilik" diyebilirdi.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Doğru.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) - Çünkü, verimlilik tarımda,
ticarette, sanayide, şirketlerin tüm yatırımlarında, üretimlerinde
olması gereken, bundan da öteye giderken, demokraside, hürriyetlerde
de önemli verimlilikleri yakalamamız lazım. Bunları genişletmek
için, bunların alanlarını daraltanlara, daraltmak isteyenlere
karşı mücadele vermeleri gereken başta siyasi partilerdir. Bu
Meclis ve bu demokrasi, bu siyasi partilerin en önemli ortak noktalarıdır.
Milletvekillerinin de ortak noktaları bunlardır. Yapmamız gereken,
çalışmamız gereken, dünya milletler camiasında tekrar o eski, o
muhteşem yerlerimize oturmak ve dünyanın danışılan ülkesi olmak
istiyorsak… Her geçen gün de olduğumuzu, yapılan dört yıllık çalışmalar
da gösteriyor. Dört yıldan beri o verimli temaslar, o tatlı rekabete
dayalı olan temaslar bize birçok kurumlarda, işte İslam ülkeleriyle
olan kuruluşlarda, işte Birleşmiş Milletlerde, işte dünyanın tüm
devletleriyle olan ilişkilerde getirdiği ve geldiğimiz noktayı
göstermektedir diye düşünüyorum.
Amerika'da yüz-yüz on yıl, Avrupa'da elli yıl önce
oluşturulan rekabet hukuku, Türkiye'de 1994'lerde oluşturulmuş,
1997'de de faaliyete geçebilmiştir. Ne kadar geç kalındığını bu tarihlerin
söylediğini düşünüyorum.
Rekabet Kurumu, bu kısa süresi içerisinde birçok
başarılara da imza atmıştır. Mesela, OECD çerçevesinde düzenlenen
birçok toplantılarda, birçok çalışmalarda, reform çalışmasında
gösterdiği performans ve sahip olduğu kapasiteyle övgüler toplayan
Rekabet Kurumu, uygulamalarının uluslararası bir kuruluş tarafından
incelenmesini talep etmiş, hazırlanan raporu yüz elliden fazla
ülke önünde savunmuştur. Bu süreç, aynı zamanda Rekabet Kurumunun
başarısını tescilleyen bir süreçtir.
Yine, Rekabet Kurumu, misyonunu, enerjiyle, tahayyül
gücüyle, bütünlüğünü koruyarak takip etmiş ve iş toplumundaki
bilhassa özel sektörün liderlerinin saygısını ve desteğini kazanmıştır.
En önemlisi, Türk ekonomisini, rekabete dayalı ve tüketici refahına
yönelmiş, piyasa mekanizmalarına daha fazla dayanma yönünde ileriye
götürmede kritik bir öneme sahip olmuştur ve rol oynamıştır. Dört
yıllık uygulanan ekonomi politikaları, dört yıllık uygulanan sosyal
politikalar, dört yıllık uygulanan iç ve dış politikalar bunların
artık perçinlendiğini, Türkiye'de bundan böyle hiçbir şekilde krizlerin
yaşanmayacağının işaretlerini de vermektedir.
Yine, Rekabet Kurumumuz, 2002 yılından bu yana
mükemmel ve verimli bir ilerleme kaydetmekte olup, her geçen gün Türkiye'nin
en etkili ve en iyi idare edilen kurumlarından biri olarak ünlenmektedir.
Buna Millî Prodüktivite Merkezini de dâhil edebiliriz.
Bütün kurumlarımızda bilhassa son dört beş yıldan
beri ivmeler kazanılmakla birlikte, bugün bütçesini görüştüğümüz
Rekabet Kurumu ve Millî Prodüktivite Kurumuna çok ama çok önemli görevler
düşmektedir ve bu görevlerini de yerine getirdiklerine ve getireceklerine
olan inancımı burada bilhassa belirtmek istiyorum. İtibarını, misyonunu,
enerjiyle, tahayyül gücüyle ve bütünlüğüyle koruyarak takip etmesine,
verimliliğine uymasına da borçlu bu başarılarını.
Daha da önemlisi, 1980 yılında, Birleşmiş Milletler
tarafından rekabet kuralları seti kabul edilmiştir. Bir diğer Birleşmiş
Milletler kuruluşu olan UNCTAD söz konusu set kapsamındaki kuralların
uygulanması için her beş yılda bir yaptığı toplantıları ilk defa Cenevre
dışında, 2005 yılında, Türkiye'de yapılmıştır. Siz de biliyorsunuz
ki, 2003 yılından beri Türkiye'deki yapılan toplantılar, son otuz,
kırk, elli yılın toplamından daha da fazladır.
Yine, OECD yetkilileri, Şubat 2006'da, Paris'te yapılan
Küresel Rekabet Forumu'nda, Rekabet Kurumumuzdan bir kişinin baş
tartışmacı olarak yer almasını talep etmişler ve yüz elli altı ülkenin
temsilcileri ülkemizin deneyimlerini ve önerilerini dikkatle
izlemişlerdir.
Efendim, Millî Prodüktivite Merkezine de gelince…
Vaktimizin darlığından dolayı birkaç cümle de oradan söylemek istiyorum.
Millî Prodüktivite Merkezi 1965 yılında 580 sayılı özel yasayla kurulmuş.
Bu Yasa gereği de, Türkiye'deki Odalar Birliğinin bünyesindeki bütün
odalar buraya prim ve aidatlar ödemişlerdir ve bu sayede güçlenerek
bugünlere gelmiş. 580 sayılı özel yasayla kurulan bu Millî Prodüktivite
Merkezi de, 2005 yılında Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğiyle yapılan
işbirliği protokolü çerçevesinde il verimlilik artırma…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Acar, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
AHMET RIZA ACAR (Devamla) - …il verimlilik projelerini
günümüz itibarıyla otuz ilde tamamlamıştır. Bugüne kadar otuz ilde
tamamlanan bu VAP projelerinde 950 eğitim programına 10 binden fazla
ilgili katılmıştır. Ayrıca, verimlilik konusunda, önemi doğrultusunda
Millî Prodüktivite tarafından düzenlenen tanıtım ve bilinçlendirme
toplantılarına da 50 binden fazla katılım sağlanmıştır. Ayrıca,
2004 yılında Verimlilik Merkezleri Birliğine üye olmuş, bir yıllık
süre içinde adı geçen birliğin yönetim kurulunda temsil hakkını kazanmıştır.
Hâlen, Dünya Verimlilik Merkezleri Federasyonu Yönetim Kurulu
üyesidir.
Değerli arkadaşlarım, bu şekilde çalışma sergileyen
bu kurumların ilgililerini, yetkililerini ve personelini de düşünmenin
yüce Meclisin görevi olduğunu düşünüyorum. Onların bu başarılarına
başarı katmak için de, onlarla ilgili özlük haklarını yeniden değerlendirmenin
faydalı olacağı kanaatimi bilhassa ifade etmek istiyorum.
Ben bu duygu ve düşünceler içerisinde, gerek, önümüzdeki
günlerde tartışacağımız, görüşeceğimiz kanunuyla yeni adı
"Türkiye verimlilik merkezi" olacak bu kurumumuzu ve Rekabet
Kurumumuzun ilgililerini, yetkililerini tebrik ediyor, daha nice
nice başarıların onlarla birlikte olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
AK Parti Grubu adına, Bursa Milletvekili Zafer
Hıdıroğlu.
Sayın Hıdıroğlu, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; KOSGEB ve Türk Akreditasyon
Kurumu bütçeleriyle ilgili AK Parti Grubu adına söz aldım, bu vesileyle
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
KOSGEB 1990 yılında kurulmuş, amacı küçük ve orta
ölçekli sanayicilere yardımcı olmak, yatırımların artması, işsizliğin
azalması, istihdamın artması için, destek için kurulmuş. Fakat, 1990
yılından 2002 yılına kadar toplam 20,5 milyon YTL destek sağlanmış on
iki yılda, ama, AK Parti iktidara geldikten bu yana, her kurumda, her
kuruluşta olduğu gibi büyük artışlar sağlamış ve üç yılda 233 milyon
YTL'ye çıkmış bu ve önümüzdeki üç yılda da 600 milyon YTL olarak küçük
ve orta ölçekli sanayi işletmelerimize destek vermeye çalışıyor.
38 ana başlıkta, bunların hepsini saymaya zamanımız
yok, ama, başlıca, ihracatı geliştirme, istihdamı artırma, fuar
destekleri, tanıtım destekleri, ar-ge çalışmaları, bilgisayar
destekleri gibi birçok destekleri var. Bu konuda, tabii, bir hedef
kitle belirlenmesi de yapılmış, 4.400 kişi, sadece 4.400 firma hedef
kitleye dâhil edilmiş on iki yılda, ama, biz iktidara geldiğimizde,
yine bu 55 bine çıkmış. Sadece üç senede, 55 bin, hedef kitleye dâhil
edilmiş. Avrupa Birliği ülkeleri arasında bu oran yüzde 15'tir, yani,
hedef kitleye ulaşma yüzde 15'tir, bizde ise oran yüzde 23'tür. Bu konuda,
biz, Avrupa ülkelerinin de ilerisinde bir seyir takip ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, çok şey söylenir, ama, ihracatı
destekleme kredisi adı altında, 6.669 KOBİ'ye, 607 milyon dolar kredi
kullandırılmış, bu kredinin, bırakın faizin düşüklüğünü, 13,5 milyon
dolarını da KOSGEB kendi imkânlarıyla karşılamıştır ve yine istihdam
kredisi, 708 firmaya verilen istihdam kredisiyle, 55 milyon YTL kredi
verilmiş ve bununla, 2.300-2.400 kişi civarında işçi de tek taraflı
olarak, sadece bu krediyle beraber ülkede istihdama kavuşturulmuş.
Ayrıca, 2005 yılında da sıfır faizli, 2005 yılında başlayan sıfır
faizli krediler de aynı şekilde devam etmektedir.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde, 2000 ve 2001 yıllarında
çok büyük bir tarihî kriz yaşandı biliyorsunuz. Eksi 9 büyüme, yani,
bunun neresi büyüme, yani, eksi 9 küçüldü bu ülke. Her eksi 1 küçülmenin
karşılığında 100 bin kişi işsiz kaldı. Yani, yüzde 9 küçülme, 900
bin kişinin işsiz kalmasına neden oldu ve 485 bin iş yeri, bu ülkede,
aynı anda kapandı ve AK Partinin iktidara geldiği zamanki sağladığı
orantılı büyümeler neticesinde bu 485 bin iş yeri açıldı, dahası
da açıldı. Tabii, arkadaşlarım burada kapanan iş yerlerini söylüyorlar,
ama, açılan iş yerleriyle mukayese etmek belki arkadaşların işine
gelmeyebilir. Beyanları eksik verdiğiniz zaman, o beyan, yanlış
doğrultuda halkımızın yönlenmesine neden oluyor. Açılan ve kapanan
iş yerleri de burada, hepsi listelerimizde var.
Şimdi, vakti tasarruflu kullanacağız dedik. Toplam
2 milyon kişiye iş bulundu ve bugün, yine gazetelerde var; yüzde
10,5-11'lerde aldığımız işsizlik yüzde 9,1'e düştü. Yani, işsizlik
azalıyor, ama, tabii ki, kökten, hepsinin çözümü bulunmuyor. OECD ülkeleri
arasında en kötü yönetilen ülkeydik biz. Şimdi, hiç olmazsa, bu konuda
orta noktalara kadar çıkmışız. Tedricen bu işlem devam edecek ve
çok ilginç, 181 bin kişi tarım sektöründen sanayi sektörüne kaymış.
Bu ne demek? Tarım kesiminden gelen 181 bin işçi de absorbe edilmiş,
ama, tarım kesiminin gayrisafi millî hasılası 23 milyar dolardan
38 milyar dolara çıkmış. Yani, işçi azalmasına rağmen, teknoloji
ağırlıklı kullanıldığı için, artık, affedersiniz, Anadolu'da insanımız,
çiftçi, hayvancılık yapan, iki tane hayvanla "hayvancıyım"
demiyor. Avrupa ülkeleri standartlarına yaklaşılıyor ve KOBİ'ler
oluşturularak kooperatiflere verilen desteklerden dolayı, artık,
doğru dürüst bir çiftçi sınıfına da Türkiye giriyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, ben, kapanan ve açılan…
Bir sürü rakamlar var burada, bunların detayına girmek istemiyorum,
ama, sadece birkaç tane, birkaç ilimizden örnek vereceğim. Hangi
ilimizden isterseniz, oralardan örnek veririz, ama, teşvikli kırk
dokuz ildeki teşvik uygulamasından sonra, Sayın Devlet Bakanımız
Abdüllatif Şener'le birlikte kırk sekiz tane fabrikanın temelini
attık Düzce'de.
MEHMET IŞIK (Giresun) - Giresun'da kaç tane?
ZAFER HIDIROĞLU (Devamla) - Bu temeli atılan fabrikaların
şu anda 3.500 tane işçi istihdam ettiğini bilmeniz lazım ve o, 60'a
çıkmıştır, 70'e, 80'e çıkacaktır ve 2007 yılı sonuna kadar da 7-8 bin
hatta 10 bine yakın işçi sadece orada istihdam edilecektir. Geçen
pazar günü Sayın Başbakanımız Konya'da bazı KOBİ'lerin açılışlarını
yaptı, 111 tane. Bunların birçoğu, idame, yenileme, yeni tesis aktarımı,
iki senede bu fabrikalar yapıldı ve 7.500 kişi burada istihdam ediliyor.
Şimdi aklıma bir şey geldi. "Bizim yatırımımız
Mısır'a kaçıyor" filan gibi, muhalefetten arkadaşlarımız söylediler.
Mısır'dan, şu anda, bir firma, konfeksiyon firması -işte, Konya milletvekili
arkadaşlarım var burada, kendileri de biliyorlar- Mısır'dan, dünyanın
en büyük firmalarından birisi olan, konfeksiyon imalatı yapan bir
firma Türkiye'ye geliyor ve Konya'da yatırım yapmak için 100 dönüm
arazi arıyor. Şimdi, tabii, arkadaşlarımız burada konuşurken, genellikle
işsizlikten bahsediyorlar. İşsizlik azaldı. Ha, işsizlik hallolmadı,
ama azaldı, yani çok önemli ölçüde azaldı.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Kim diyor azaldı diye? Nerede azaldı?
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Masal, masal!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Bir tane iş bulan
adam yok. Kime iş buldunuz?
ZAFER HIDIROĞLU (Devamla) - Sarıbaş burada, Sayın
Sarıbaş diyor ki: "Kime iş buldunuz? Bu Anadolu insanı niye bağırıyor"
filan diyor. Siz bağırıyorsunuz aslında, Anadolu insanı bağırmıyor.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, söz
hakkımız doğuyor.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Kime iş buldunuz?
ZAFER HIDIROĞLU (Devamla) - Yani, işsizlik…
2 milyon kişiye iş bulduk. Kime demeyin. Bakın,
halkımızı yanlış bilgilendirmeyin. Mutlaka, tabii ki bu durum tam
çözülmedi.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Hadi canım sende!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Yarın sabah 10 kişi
daha geliyor.
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Özelleştirmeden mağdur
olan kaç kişi var?
ZAFER HIDIROĞLU (Devamla) - Şimdi, Atila Emek arkadaşımız,
Sayın Atila Emek, Özlem Çerçioğlu, İnsan Hakları Komisyonunda beraber
çalıştığımız arkadaşlar. İnsan hakları şunu gerektirir: Bir bilgi
verilirken, bu bilginin yarısını söyler, virgülden sonrasını söylemezseniz,
bu bilgi eksik kalır. Türkiye'de borçların arttığını söylüyor. Türkiye'de
borçlar artmış. Ne kadar? 127'den 227'ye çıkmış dış borçlar, iç borçlar
azalmış; fakat, gayrisafi millî hasıla ne olmuş?
BAYRAM
ALİ MERAL (
ZAFER
HIDIROĞLU (Devamla) - Sayın Çerçioğlu sanayici, kendisi çok iyi
bilir. 275'ten 486'ya çıkmış. Şimdi, yani, bu şu demektir: 2 milyar maaş
alan bir kişi, 1 milyar ayda taksit veremez, ama 20 milyar ayda kazanan…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Hıdıroğlu, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
ZAFER
HIDIROĞLU (Devamla) - Ayda 20 milyar kazanan ise, rahatlıkla ayda
5 milyar taksit ödeyebilir.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Ne milyarı kardeşim!
Milyar nerede? Kuruş yok, kuruş!
ZAFER HIDIROĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
son cümlemi şöyle toparlamak istiyorum. "Esnaf iş yapamıyor,
kepenk kapatıyor, işte, piyasada para yok..." Bakın, ölçüleri
iyi koymak lazım. Bu ülkede yapılan bu makroekonominin temelleri
oturduktan sonra, yani, enflasyonun, faizin, dövizin, artık dövizden
para kazanma, faizden para kazanma, enflasyondan para kazanma devri
bitmiştir. Bunun için, parası olanlar yatırım yapıyorlar, parası
az olanlar da… TOKİ tarafından yapılan 167 bin konut halk tarafından
alındı. Bu 1 milyon kişiye tekabül eder. Ayrıca, 2004…
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - İki, iki!
ZAFER HIDIROĞLU (Devamla) - Sayın Bayram Meral,
siz daha iyi bilirsiniz bunları. Yani, oto satışları 2004-2005 yıllarında
ikiye katladı. Yani, halkımız bu güzellikten tercihini oto alımlarına
kullanmış, TOKİ'den ev almış; buna rağmen esnafın, şirketlerin açılma
oranı Türkiye'de yükselmiş.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Yandaşlarınızı zengin ettiniz,
vatandaşı fakirleştirdiniz.
ZAFER HIDIROĞLU (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar,
sizinle zaman harcamak istemiyorum, vaktim doldu.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Saç döküldü, kel göründü!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Hıdıroğlu, teşekkür için mikrofonunuzu
açayım. Lütfen teşekkür ediniz.
Buyurun.
ZAFER HIDIROĞLU (Devamla) - Evet, Türk Akreditasyon
Kurumu da -maalesef- 1999 yılında kurulmuş, ama, bizim iktidarımız
dönemine kadar hiçbir şey yapmamış. 139 tane firma akredite edilmiş.
Artık, kaliteleriyle dünyada kendini duyuran Türk markaları, yerli
firma markalarının altyapılarını oluşturan bir kurumdur.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Bu senin son konuştuğun
bütçe. Bir daha konuşamayacaksın.
ZAFER HIDIROĞLU (Devamla) - Bu gelişmelerden dolayı,
gerek Akreditasyon Kurumuna gerek KOSGEB idarecilerine gerek Sayın
Bakanıma, Hükûmete, bu başarılarından dolayı teşekkür ediyor,
2007'de daha büyük başarılar için halkımızın karşısındayız diyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
AK Parti Grubu adına son konuşmacı, Konya Milletvekili
Hasan Anğı.
Sayın Anğı, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HASAN ANĞI (Konya) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Standartları Enstitüsü ve
Türk Patent Enstitüsünün 2007 yılı merkezî yönetim bütçesiyle ilgili
olarak Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizde hem üreticinin
hem de tüketicinin, küreselleşen dünyanın hızla değişen mal ve hizmet
üretimi koşullarına uyumunu sağlamak görevini Türk Standartları
Enstitüsü üstlenmiştir. 1954 yılında Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği bünyesinde kurulan bu güzide kuruluş, yarım asrı aşkın
bir süredir bu amaç doğrultusunda çalışmaktadır. Uluslararası
Standardizasyon Teşkilatı ISO'nun etkin üyesi, uluslararası standart
ve kalite kuruluşlarının aktif katılımcısı TSE, bir yandan Türkiye'nin
AB'ye uyumuna yönelik çalışmalar yapmakta, bir yandan Türk sanayicisini
ve tüketicisini standartlar ve kalitesi konusunda dünyadaki gelişmelerden
haberdar etmekte, diğer yandan da iç piyasaya yönelik hizmetlerini
büyük bir özveriyle sürdürmektedir.
TSE, birincil görevleri arasında olan standart hazırlama
faaliyetlerinde Avrupa Birliğine uyumu sağlamıştır. Avrupa standartlarının
Türk standardına dönüşümü yüzde 92 seviyesindedir. Geriye kalan
yüzde 8'lik kısım, standartların devamlı değişen yapısı nedeniyle
yüzde 100 uyumun sağlanamayacağı kısımdır. Dolayısıyla, standartlar
konusunda Avrupa Birliğine tam uyumun sağlandığını memnuniyetle
görmekteyiz.
TSE Kuruluş Kanunu'nda yapılacak küçük bazı tadilatlarla,
Avrupa Standardizasyon Kuruluşları CEN ve CENELEC'e tam üyelik konusunda
da hazır hâle gelmiştir. Türkiye'deki mevcut kalite altyapısının
ve kalite bilincinin mimarı TSE, daha fazlasını yapmak için canla
başla çalışmaktadır.
Enstitü, kurulduğu günden bu yana yaklaşık 32
bin firmaya, başta ISO-9000 kalite yönetim sistem belgesi olmak üzere
ürün ya da hizmet yeri belgesi vermiş, bir yılda yaklaşık 140 bin ithalata
uygunluk belgesi hazırlamış, kabul ettiği meslek standartları doğrultusunda
3 binin üzerinde personeli de belgelendirmiştir.
Türk sanayi ürünlerinin ve hizmet sektörünün dünya
piyasalarındaki rekabet gücünü artırarak ülke ekonomisine katkıda
bulunmanın yanı sıra, yönetim sistemleri ile kamunun vatandaşlarımıza
daha kaliteli hizmet vermesini sağlamayı amaç edinmiştir.
Avrupa Birliği Müktesebat Belgesi'nde yer alan
"Malların serbest dolaşımı" bölümünden de anlaşılacağı
üzere, piyasa denetimi dolayısıyla standardizasyon konusu müzakerelerin
en önemli kısımları arasındadır. Bu çerçevede, TSE'nin özerk hareket
kabiliyeti yüksek, klasik kamu kuruluşlarının tabi olduğu kısıtlamalardan,
yani, 4734 sayılı Kamu İhale, 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri,
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve 6245 sayılı Harcırah Kanunları
ile 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerden muaf, rekabet edebilir
bir yapıda olması gerekmektedir.
Millî kuruluşumuz TSE'nin, en azından, Avrupa üyesi
ülkelerin TSE ile aynı görevleri yapan ve Türkiye'de faaliyette bulunan
ve neredeyse hiçbir mevzuat kısıtına sahip olmayan kuruluşuyla
rekabet edebilmesi için, tabi olduğu bu mevzuatlardan ivedilikle
muafiyeti sağlanmalıdır. Dünyadaki sayılı standardizasyon belgelendirme
ve laboratuvar kuruluşlarından biri olan TSE'nin, Avrupa Birliğindeki
muadil kuruluşları gibi, yurt dışında temsilcilik açabilmesine,
başta İslam ülkeleri ve Türk cumhuriyetleri olmak üzere, Avrupa,
Çin ve Uzak Doğu'da teşkilatlanmasına sağlayacağı kolaylıklara
da kavuşturulmalıdırlar.
Bu arada, ürünlerin asgari güvenlik koşullarına
sahip olduğunu göstermesinin yanı sıra, ticari açıdan da ürünlerin
üye ülkeler arasında dolaşımında bir çeşit pasaport işlevi gören
(CE) işaretiyle ilgili olarak Türkiye'nin ilk onaylanmış kuruluşunun
TSE olduğunun da altını çizmek istiyorum. Avrupa Birliğinde, ülkemizde
ve bölgemizde, etkin ve güçlü, dünyada standartların oluşturulmasında
yönlendirici ve ağırlığı olan bir kuruluş olması için TSE'nin, her zamankinden
daha çok siyasi ve yasal desteğe ihtiyacı olduğunu bir kez daha ve
altını çizerek ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi de
Türk Patent Enstitüsü hakkında görüşlerimi ifade etmek istiyorum.
Konuşmamda, küreselleşme sürecinde büyük önem kazanan sanayi ve
teknolojinin gelişmesi ve inovasyon için anahtar role sahip olan,
maalesef, ülkemizde son birkaç yıldır gündeme gelen sınai mülkiyet
hakları üzerinde durmak istiyorum. Sanayi ve Ticaret Bakanlığımıza
bağlı olan ve ülkemizde sınai mülkiyet haklarının yürütülmesinden
sorumlu Türk Patent Enstitüsünün son dönemde gerçekleştirdiği faaliyetleri
ve atılımları yakından takip etmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz, dünyada sınai
mülkiyet haklarının ilk uygulayıcılarından biridir. Hatta, Avrupa'da
ikinci marka kanunu 1871 tarihli Alameti Farika Nizamnamesi'dir.
Bu yıl, sınai mülkiyet korumasının 135'inci yıldönümü olması münasebetiyle
uluslararası katılımlı bir dizi etkinlik düzenlenmiş, ilk defa,
patent, marka ve tasarım dallarında, Başbakanımızın elinden, Türk
patent ödülleri verilmiştir.
Türk Patent Enstitüsü, birkaç yıl öncesine kadar
hepimizin malumu olan ve kamuoyunda büyük şikâyetlere yol açan dosya
birikimi ve başvuruların sonuçlandırılmasında yaşanan gecikmeler
gibi sorunlarla boğuşan ve uluslararası projelerde tıkanma yaşayan
bir kurum hâlindeydi. Bu durum, Kuruma ve sisteme olan güveni büyük
ölçüde zedelemekteydi. Yaşanan sorunların çözülmesi için, geçtiğimiz
üç yıl içerisinde, pek çok faaliyet gerçekleştirildiğini, hep birlikte,
memnuniyetle izliyoruz.
Bu çalışmalar neticesinde bir marka başvurusuna
ilişkin karar süresi, ortalama sekiz aydan dört aya, tescil süresi
ise on altı aydan dokuz aya çekilmiştir. Daha önce dört beş ayda sonuçlandırılan
birçok işlem günlük hâle getirilmiştir. Böylece, geçmişte oluşan birikim
eritilerek normal seviyeye indirilmiştir. Ayrıca, endüstriyel
tasarım, başvuru ve itirazlarında oluşan birikim kısa süre içerisinde
eritilmiştir. Tüm bunlar, aynı zamanda hizmet kalitesi artırılarak
gerçekleştirilmiştir. Böylece, sanayicimizin ve girişimcilerimizin
şikâyetine konu olan pek çok sorun ortadan kalkmıştır.
Patent alanında, 2004'ten önce kurumun uzun dönem
hedefleri arasında dahi yer almayan önemli atılımlar gerçekleştirilmiştir.
Daha önce sadece anlaşmalı ofislere yaptırılan araştırma ve inceleme
işlemlerinin Enstitü bünyesinde de yapılmasına başlanmıştır. Ülkemiz
açısından stratejik önem taşıyan bu uygulamayla, yurt dışı kuruluşlarda
üç dört yılı aşan araştırma ve inceleme süresi büyük ölçüde kısalmış,
tercüme ve posta masrafları ortadan kaldırılmıştır. Devrim niteliğindeki
bu uygulamayla, ülkemizin, patent alanında, önümüzdeki yıllarda
büyük bir atılım yapacağına inanıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Anğı, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HASAN ANĞI (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sınai mülkiyet alanında ülkemizdeki en önemli eksiklik, bu alandaki
bilincin yeterince yerleşmemiş olmasıdır. Bu nedenle, tanıtım ve
bilinçlendirme, son dönemde, Kurumun en fazla ağırlık verdiği faaliyet
alanı hâline gelmiştir.
Bilgiye erişimi kolaylaştırmak için, ülke sathında
bilgi ve dokümantasyon birim sayısı 5'ten 28'e yükseltilerek, Avrupa'da
en üst seviyeleri yakalamıştır.
Başvuru sahiplerine, hızlı, kaliteli ve etkin
hizmet sunmak gayesiyle, Türk Patent Enstitüsünün teknik altyapısı
geliştirilmiş, kâğıtsız ofis altyapısı tamamlanmıştır. e-devlet uygulamaları
kapsamında patent, marka, tasarım, araştırma ve dosya takibi hizmetleri
İnternet üzerinden verilmeye başlanmıştır. Bu uygulamalarla ayda
1 milyon patent, marka ve tasarım araştırması online olarak gerçekleştirilmektedir.
Türk Patent Enstitüsü, kamu kuruluşları arasında
Telekomünikasyon Kurumunca e-imza altyapısı hazır hâlde görülen
onaltı kurumdan biridir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm çalışmalar
ve gelişmeler neticesinde, toplumda sınai mülkiyet bilinci artmış,
tüm sınai hak türlerindeki başvuru sayılarında büyük artışlar meydana
gelmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Anğı, Genel Kurula teşekkür eder
misiniz.
Buyurun.
HASAN ANĞI (Devamla) - Hay hay.
Son cümlemi ifade etmek istiyorum Sayın Başkanım.
2005 yılında yaklaşık 60 bin marka başvurusu ile
Avrupa'da ilk 5'e giren ülkemiz, bu yıl, beklenen 70 bin civarında
marka başvurusu ile ilk 3'te yer alacaktır.
Bu başarılı çalışmaların 2007 yılında da artarak
devamını diliyor, 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin, devletimize,
milletimize hayırlı olmasını, yaklaşan Kurban Bayramı'nın ve 2007
yılının milletimize ve insanlığa hayırlar getirmesi dileklerimle
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Anğı.
Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.05
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 39'uncu Birleşimi'nin Üçüncü Oturumu'nu açıyorum.
On birinci turdaki görüşmelere devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, söz sırası, şahsı adına, bütçenin lehinde,
İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu'ya aittir.
Sayın Kansu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN KANSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 2007 yılı Dışişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, AK Parti Hükûmeti döneminde takip ettiği
aktif ve dinamik dış politikası ile uluslararası saygınlığı artmış,
ulusal çıkarlar istikametinde bölgesel ve küresel merkez ülke konumunu
güçlendirmiştir. Klasik, alışılagelen, durağan siyaset anlayışından
uzaklaşarak, dış siyasette risk alan ve kendine yeni manevra alanları
oluşturan uluslararası bir aktör sıfatına kavuşmuştur. Yakın zamana
kadar Türkiye'nin ayak bağı olan ve hareket kabiliyetini daraltan
birçok mesele, bugün, artık, tezlerimizi dünyaya aktarabildiğimiz
önemli fırsatlara dönüşmüştür.
Türkiye olarak önemli bir tarihî aşamadan geçtiğimiz
kuşkusuzdur. Gelinen noktada dış politikamız açısından bazı önemli
gelişmelere göz attığımızda, her şeyden önce, Avrupa Birliğiyle
ilişkilerimizde önemli bir mesafe kat ettiğimiz görülmektedir. Ancak,
Türkiye'nin uyum süreci boyunca olanca iyi niyet ve girişimlerine
rağmen Avrupa Birliğinin sekiz başlıkta müzakerelerin dondurulması
kararı karşılıklı ilişkiler açısından hakkaniyete uymayan bir karar
olmuştur.
Bir süredir Rum kesiminin itirazları nedeniyle
zaten yavaşlayan müzakere sürecinde ortaya çıkan son gelişmeleri
şu şekilde değerlendirebiliriz:
1) Her şeyden önce alınan karar Avrupa Birliğinde
ciddi bir vizyon eksikliğine işaret etmektedir. Türkiye'nin tam üyeliği
karşısında Avrupa, dışa dönük küresel bir güç olmakla, içe dönük kapalı
bölgesel bir işbirliği örgütü olmak arasında esaslı bir tercihle
karşı karşıyadır. Son alınan karar, risk almaktan hoşlanmayan pasif
bir tavrın göstergesidir. Yaşanan gerçekler, küresel bir vizyonu
gerekli kılarken, bazı Avrupa ülkeleri ve liderlikleri kısa refleksleri
sergilemekten kaçınmamaktadır. Fransa, Almanya ve Hollanda'nın,
karar sürecinde takındıkları tavır bunun bir örneğidir. Bu konunun
Avrupa Birliği içerisinde tartışılması ve bir an önce görüş birliğine
varılması, hem Avrupa'nın ve hem de dış dünyanın lehine olacaktır.
2) Sıkça tekrarladığımız gibi, Avrupa ile Avrupa
Birliğinin aynı şey olmadığı, son olanlarla birlikte, bir kez daha
ortaya çıkmıştır. Ulus devletlerin tekil meselelere ilişkin refleksleri
ile Avrupa Birliğinin kurumsal durumu arasında, bazen, önemli bir
makas ortaya çıkmaktadır. Avrupa Birliği için belki kullanılacak
en güzel tanım, onun ulus devletlerin çıkarlarının bir bileşkesi olduğudur.
Bu açıdan ferdî bazı çıkışların Avrupa Birliğiyle süren ilişkilerimizin
ana yapısını belirleyici olmadığı son kararla tescil edilmiştir.
Bazı üyelerin aksi tutumları ile Güney Kıbrıs Rum kesimine limanların
ve havaalanlarının açılması yönünde Türkiye aleyhine sınırlayıcı
zaman belirleme gayreti karara aksetmemiştir.
3) Sekiz müzakere başlığının askıya alınması,
Türkiye hususunda, Avrupa Birliği içinde bütüncül bir yaklaşımın
henüz oluşmadığını göstermektedir. Bir yönüyle Avrupa Birliği
üyelik sürecinde Türkiye'nin Avrupa şartlarını hazmetmesini beklerken,
bazı Avrupa ülkeleri Türkiye'nin üyeliğini henüz yeterince hazmetmiş
görünmemektedirler. Bu kararla, zihinlerin çok berrak olmadığı
daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmış olup ilişkinin oturmasının
zaman alacağını göstermektedir.
Ancak, görünen odur ki, diğer konularda müzakerelerin
sürdürülmesi kararı, Avrupa Birliği içerisinde Türkiye karşıtı
tezlerin ciddi manada inandırıcılığını da yitirdiğini belgelemektedir.
4) Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyelik müzakerelerinde
politik ve ekonomik kriterler öne çıksa da bazı ülkeler için Türkiye'nin
kültürel konumu küçümsenmeyecek bir biçimde belirleyici olmaktadır.
Bu da, Türkiye olarak jeokültürel zenginliğimizi daha aktif olarak
kullanmamızın ve yerinde, bunu stratejiye dönüştürmemizin anlamlı
olduğunu ima etmektedir. Ülkemizin kültüre dayanan stratejik derinliği
vazgeçilmez bir uluslararası ilişkiler aracıdır. Bu manada, Hükûmetimizin
içinde bulunduğu "medeniyetler ittifakı" girişiminin
sürdürülmesi önem arz etmektedir.
5) Bu kararda, Avrupa Birliği, Türkiye'nin sosyal,
siyasal ve ekonomik alanlarda halkımızın çıkarına olan reform yasalarını
uygulamaktaki başarılarını göz ardı etmiştir. Askıya alınan gümrük
birliği ve serbest dolaşım gibi başlıklar konusunda, Türkiye, Avrupa
Birliği yasalarıyla uyum içerisindedir. Türkiye'nin günden güne
gelişen güçlü sanayi yapısı, Balkanlar, Karadeniz ve Kafkaslar
ile ilişkilerdeki kilit rolü, Avrupa Birliğine katacağı önemli
değerlerdir.
Müzakereler süresince Hükûmetimizin ve ilgili
devlet organlarımızın performansı beklenin üzerinde olmuştur. Bununla
birlikte, çıkan uyum yasalarının toplumumuz tarafından da genel
kabul gördüğü ve uygulamada umumiyetle başarı sağlanmasına rağmen,
hiçbir resmî şartta olmayan limanların ve hava sahasının açılması
konusu görüşmeleri özden yoksun bir hâle getirmiş ve hadiseyi tamamıyla
siyasi bir mecraya doğru sürüklemiştir.
Meclisimizin kürsüsünden Avrupalı dostlarımıza
bazı hususları hatırlatmak istiyorum: Güney Kıbrıs Rum yönetimi,
Avrupa Birliğinin ilkelerine ve yerleşik teamüllere aykırı olarak
tam üyeliğe kabul edilmiş ve o günden, bu mesele, Avrupa Birliği tarafından
çözümsüzlüğe sürüklenmiştir. Türkiye'nin müteaddit uyarılarına
rağmen, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'yle sorunlarını çözmeden Birliğe
kabul edilen Güney Kıbrıs Rum yönetimi, her aşamada Avrupa Birliği
ve Türkiye ilişkilerinde sorun teşkil etmeye devam etmektedir. Böylece,
Türk ve Rum taraflar arasında kalması mümkün olan bir anlaşmazlık,
Türkiye ve Avrupa Birliği arasında bir soruna dönüştürülmüştür.
Rumlar, elde ettikleri avantajla, Türkiye ve Avrupa
Birliği arasındaki münasebetleri yönlendirmektedirler. Korkarım,
bu mesele, Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmesine karşı olan bazı
kesimlerce istismar edilmeye devam edilecektir. Bu itibarla, Avrupa
Birliğinin Rum kapanından sıyrılması zorunluluğu vardır.
Yapılması gereken, müzakereler sürecinde Kıbrıs
meselesini iki kesimlilik ve siyasi eşitlik temelinde kapsamlı,
adil ve kalıcı bir şekilde çözülmesidir. Bunun platformu da Birleşmiş
Milletler olmalıdır. Türkiye'nin bu konudaki girişimleri, devamlı
çözümden yana olmuştur. Aynı girişimi Avrupa Birliğinin desteklemesi,
Ada'daki çözümü çok kolaylaştıracaktır. Çözüm arayışları ve görüşmeler
sürmeli, somut adımlar atılmalıdır.
Annan Planı sonrasında, Avrupa Birliği, 26 Nisan
2004 tarihinde aldığı kararla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne uygulanan
izolasyonları kaldırma yönündeki taahhüdünü yerine getirmemiştir.
Bu, Avrupa Birliğinin güvenirliğine büyük zarar vermektedir.
Referandumda "evet" oyu kullanan KKTC,
iyi niyetinin karşılığını henüz alamamış, Rum kesimi ise, her şeye
rağmen, çözümsüz tutumuyla cesaretlendirilmiştir. Kaldı ki, Genişleme
Sözleşmesi'nin 10'uncu Protokol'ü "Kıbrıs'ın tüm halklarının Birlik
üyeliğinin faydalarından yararlanması gerektiğini" ifade
eder. İki buçuk yıldır, bu konuda hiçbir şey yapılmamıştır. Bu nedenle,
Avrupa Birliğinin Kıbrıslı Rumlara büyük ekonomik avantaj sağlayacak
talebini Türkiye'nin reddetmesi son derece anlaşılır bir durumdur.
Ankara'nın gündeme getirdiği, Türkiye'nin, bir
limanı ile Ercan Havaalanı'na karşılık bir havaalanını Kıbrıslı
Rumlara açması, bunun karşılığında da Kuzey Kıbrıs'a yönelik izolasyonların
kaldırılması ve doğrudan ticarete başlaması teklifine, Avrupa
Birliğinin "yetersiz olduğu" yönündeki verdiği karşılık
inandırıcı değildir. Türkiye'nin bütün iyi niyet girişimlerine
rağmen Avrupa Birliğinin çekingen tavrı anlaşılır olmaktan uzaktır.
Şayet, Avrupa Birliği, Kıbrıs'ta çözüm konusunda samimi ise, hiç değilse,
Türkiye'nin bu tavrına somut bir karşılık vermelidir.
Tüm olanlara rağmen, akılcı ve yapıcı yaklaşımlarla
birbirimizi anlayarak ancak sağlam bir iş birliği yapabiliriz. Türkiye
ile Avrupa Birliği özünde birbirine muhtaçtır. Mesele, çok yönlü
özelliğiyle bölgesel bir iş birliğini çoktan aşmış, küresel bir fırsat
hâline dönüşmüştür. Tarihin bu fırsat anını kaçırdığımız takdirde,
hiç kimse, bunu gelecek nesillere açıklayamayacaktır. Sürecin devam
etmesi birbirimizi anlamamızı ve algı farklılıklarını aşmamızı
kolaylaştıracaktır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bölgemizde
meydana gelen bir başka önemli gelişme de, bölge için doğurduğu sonuçları
ve çok yönlü etkileri için, hiç şüphesiz Irak meselesidir. Irak sorunu,
bugün, artık coğrafi sınırların ötesinde uzun dönemli sonuçlar doğurmaya
gebe bir mesele hâline gelmiştir. Ülkede henüz istikrar sağlanamamış,
yönetimde beklentiler ise gerçekleşmemiştir. Irak'taki trajedi
her geçen gün büyümekte, durum her bakımdan kötüye gitmektedir. Mart
2003'ten Aralık 2006'ya kadar 655 bin Iraklının değişik sebeplerle ölmüş
olması, trajedinin boyutunu anlatmaya yetmektedir. Türkiye olarak,
komşumuz Irak'ın içinde bulunduğu karmaşık durumda şimdiye kadar
sürdürdüğümüz aktif ve ön alıcı politikamızın ne kadar isabetli
olduğu bugün daha iyi takdir edilmektedir.
Öncelikle şunu tespit etmeliyiz ki, gelinen noktada
müttefik güçlerin uyguladığı tek taraflı güç politikası feci sonuçlar
doğurmuş, Irak, bugün, eski günlerini arar hâle gelmiştir. Amerika
Birleşik Devletleri Hükûmetinin hazırlattığı ve kısa süre önce
açıklanmış olan Irak Çalışma Raporu durumun resmî teyidi mahiyetindedir.
Irak, sonuçları hesaplanmamış, gerekli süreçlere başvurulmamış
politikaların bir sonucu olarak, savaş öncesi istikrarını yitirmiş,
Irak insanının geleceğe olan güveni ciddi yara almıştır. Bütün bunlardan
ders alarak, Irak hakkında hâlâ yapılacak çok şey vardır ve zaman kaybedilmeden
bu trajediyi sona erdirmek için, belirgin, somut adımlar atılmalıdır.
Yapılması gerekenler özetle şu şekilde açıklanabilir:
Türkiye, Irak'ın yakın komşusu olarak, bölgesel dinamikleri harekete
geçirmek ve yaşanan krizi çözüme dönüştürmek amacıyla öncülük ettiği
ve krizin başından beri, bugüne kadar, sürdürdüğü Irak'a komşu ülkeler
girişimini ısrarla sürdürmeli ve bunu kalıcı kılmalıdır. Her bakımdan
Irak'la olan ilişkimizin geleceğinin güven altına alınması, krizin
muhtemel bir bölgesel tehdit hâline dönüşmesinin engellenmesi
için bu elzemdir. Kanaatim odur ki, Sayın Dışişleri Bakanımız Abdullah
Gül'ün samimi gayretleriyle ortaya çıkan ve Türkiye'nin öncülük ettiği
bu girişim, bugüne kadar mevcut krizin derinleşmesini engellediği
gibi, bu nevi sorunlar karşısında bölgesel reflekslerin canlı tutulmasının
ve çözülmesinin vazgeçilmez bir mekanizması olacaktır. Geçen süre
zarfında, güvenlik merkezli askerî ve polisiye tedbirlerin kifayetsizliği
ve olumsuz neticeleri yeterince görülmüştür. Ülkenin, her şeyden
önce bir sosyal barışa ihtiyacı vardır. Zengin etnik ve dinî yapısı
göz önüne alındığında, Irak'taki çok taraflı dengenin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kansu, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
HÜSEYİN KANSU (Devamla) - ...kısa vadeli amaçlar
uğruna feda edilmesinin feci sonuçlar doğurduğunu tüm dünya gördü.
Yaşanan güvenlik sorununun merkezinde, bir tarafın lehine orantısız
bir güç dağılımının yattığını bugün daha rahatlıkla tespit edebiliyoruz.
Sosyal barışın temin edilmesi, etnik ve dinî unsurların mutlak işbirliğini
gerekli kılmaktadır. Ülkenin istikrara kavuşması, demokrasinin
kurum ve kurallarıyla yerleşmesi ve halkın kendini yönetme hakkını
kullanabilmesi için, mevcut dengeler arasında hak ve adalete dayalı
bir mekanizma bir an önce var edilmesi zorunludur.
Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması bu süreçte
çok hayatidir. Irak'ın üçe bölünmüş senaryolarına asla itibar edilemez.
Ülkedeki hiçbir halkın bunda bir yararı yoktur. Aksi, halklar arası
husumetlere, hatta çatışmalara sebep olabilir. Bölgede çıkacak
böyle bir iç çatışmanın, dünya barışını tetiklemeyeceğini kim
söyleyebilir? Bu itibarla, kaynakların dağılımı, temsil ve yönetim
gibi konularda, mevcut durumu daha derin bir krize sürükleyecek,
çatışmaları körükleyecek her türlü davranıştan kaçınılmalıdır.
Bu hususlarda AK Parti Hükümetinin baştan beri izlediği dengeli
tutum, tüm dünyaya örnek olmalıdır.
Bölgemizde bir başka sıcak gelişmeyse, Filistin'deki
seçimler meselesidir. Türkiye, Filistin'deki...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kansu, teşekkür cümlenizi alabilir
miyim.
Buyurun.
HÜSEYİN KANSU (Devamla) - Tamamlıyorum.
...seçimlerin yenilenmesine yönelik dış baskı
ve telkinlere kökten karşıdır. Demokratik olarak seçilmiş bir parlamentonun
demokrasi dışı telkin ve yöntemlerle değiştirilmek istenmesi,
bölge barışına asla hizmet etmeyecektir.
Bu düşüncelerle, Dışişleri Bakanlığı bütçemizin
ve Sanayi Bakanlığı bütçemizin, ülkemize hayırlı, uğurlu olmasını
diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Hükûmet adına, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Sayın Abdullah Gül konuşacaklardır.
Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Bakanlığımın 2007 mali yılı bütçe tasarısını onayınıza sunmak
üzere huzurlarınızda bulunuyorum. Bakanlığım adına hepinize
saygılar sunuyorum.
Ayrıca, burada, gruplar adına Bakanlığımla ilgili
görüşlerini ifade eden bütün arkadaşlara da teşekkür ediyorum. Tabii
ki, görüşlerinden her zaman faydalandığımız gibi, bu sefer de faydalanmaya
devam edeceğiz.
Dış politika konularımızla ilgili kapsamlı
bilgilerin, Bakanlığımın teşkilat yapısı ile personel durumunun
ve bütçe teklifimizin yer aldığı bir kitapçık, burada, bütün değerli
üyelere dağıtılmıştır. Sizin de tahmin edeceğiniz gibi, böyle kısa
bir süre içerisinde, Türkiye'nin takip ettiği dış politikanın bütün
detaylarını bu süre içinde anlatamayacağım için bunları kitapçık
hâlinde size sunduk. Ben, burada, müsaade ederseniz, özet hâlinde size
bir sunuş yapacağım ve buradaki bazı sorulara cevap vermeye çalışacağım.
Ama, buna geçmeden önce, bir üzüntümüzü, tabii
sizlerle paylaşmak istiyoruz; bu üzüntü, hepimizin üzüntüsü. Türkmenistan'ın
Devlet Başkanı Saparmurat Türkmenbaşı, ne yazık ki, hayatını kaybetmiştir.
Bütün Türk dünyası büyük bir üzüntü içerisine girmiştir, Türkiye de
büyük bir üzüntü içerisindedir. Türkmenistan'ın geleceğinin aydınlık
olacağına inanıyoruz ve Türkiye olarak da kardeş Türkmenistan'a
her türlü desteği, yardımı yapmaya devam edeceğiz. Bizler, hepimiz
bir milletiz, ama, farklı farklı devletler içerisinde hayatımızı
devam ettiriyoruz. Bu üzüntümüzü bir kez daha sizlerle paylaşıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, dünyamız
zor bir dönemden geçmektedir. Çözüm bekleyen ihtilafların sayısı
giderek artmaktadır ve ne yazık ki, bunların çözümü için de çok mesafe
alınamamaktadır. Siyasi süreçler, âdeta, tıkanmış vaziyettedir.
Çevre sorunları giderek ağırlaşmaktadır, ülkeler arasındaki gelişmişlik
farkı artmakta ve sosyal şartlar giderek halkların üzerinde ağırlaşmaktadır.
Türkiye, küresel risk ve tehditlerin belki de dünyada
en yoğun olarak hissedildiği bir bölgede yerini almıştır. Biz, işte,
böyle bir ortamda, iktidara geldiğimiz günden beri, Türkiye'nin kısa,
orta, uzun vadeli millî çıkarlarını korumak için büyük bir gayret
içerisindeyiz. Türkiye'yi uluslararası planda, ortaklığı daima
aranan bir ülke hâline getirmek için uğraşmaktayız. Bu istikamette
dış politikanın her alanında aktif bir tutum izliyoruz. Böylece,
çevremizdeki çatışma ve gerilim noktalarının, mümkün olduğunca,
diyalog ve sulh yoluyla çözümü için de büyük bir gayret sarf ediyoruz.
Değerli kamuoyumuzun ve yüce Meclisin desteğiyle
sürdürdüğümüz çabalarda başarıya ulaşacağımıza inanıyorum. Şüphesiz,
bu güvenin temelinde, ülkemizi güçlü kılan temel unsurlar yatmaktadır.
Bunlar: Hükûmetimiz tarafından hayata geçirilen reformlarla her
gün biraz daha güçlenen Türk demokrasisi, dünyanın on sekiz büyük
ekonomisi ve Avrupa'daki en büyük ekonomiler arasında yer alan güçlü,
dinamik ekonomimiz ve bütün dünyada takdir edilen, bizim de haklı
olarak gurur duyduğumuz askerî gücümüzdür.
Bütün bu asli unsurlar olağanüstü tarihî tecrübelerimizle
birleştiğinde, Türkiye'ye, dünyada az sayıda ülkenin sahip olduğu
bir nüfuz gücü kazandırmaktadır. Bunun neticesindedir ki, Türkiye,
çevresine istikrar yayan bir ülke olma özelliğini giderek pekiştirmektedir.
Türkiye'nin bu konumu sayesinde elde ettiği avantajları, özellikle
ekonomik alanda, en somut şekilde görebiliyoruz. Unutulmamalıdır
ki, dış ilişkilerimizde kaydettiğimiz başarılar bize istikrar ve
yatırım gibi çeşitli şekillerde geri dönmektedir. Bunlar ise, Türkiye'de
büyüme demektir, istihdam demektir, ihracat demektir, devletin yeni
vergileri demektir.
Ülkemizin geleceği artık herkese güven aşılamaktadır.
Hükûmetimiz döneminde son kırk yılın en yüksek büyüme oranı yakalandıysa
bu güvenden dolayıdır.
Komşularımız ve çevre ülkelerle ticari ilişkilerimiz
bütün ticaretimizin yüzde 3 ve yüzde 4'ü civarındayken, bugün yüzde
33'üne ulaşmıştır. Komşularıyla olan ilişkilerimizin zayıflığımızdan,
siyasi, ekonomik ilişkilerin yetersizliğinden hep şikâyet edip dururduk
ve misal verirdik, Fransa'yla Almanya arasındaki, Amerika'yla Meksika
arasındaki ticaretleri hep örnek verip dururduk yıllarca. İlk defadır
ki, takip ettiğimiz politikaların neticesinde komşularımızla
hem siyasi hem ekonomik ilişkilerimiz giderek artmaya başlamıştır.
Ülkemiz, doğrudan yatırımlar için cazip bir merkez
hâline gelmeye başlamış ve çevremizdeki bütün ülkeler Türkiye'yi
âdeta ikinci evleri gibi görmeye başlamışlardır.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Hangi yatırımları yaptılar
Sayın Bakan, yabancılar? (AK Parti sıralarından "dinle, önce
dinlemesini öğren" sesleri, gürültüler)
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Çok ayıp.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Dinle dinle, önce öğren bunları sonra cevap verirsin.
BAŞKAN - Sayın Ercenk, lütfen!..
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Soruyorum, bir örnek verin
Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından "dinle dinle" sesleri,
gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Ercenk!..
Sayın Bakanım, buyurun efendim.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Bu yatırımlara bir örnek.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Dinle be kardeşim, dinle önce.
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen, Sayın Bakanımızı
sükûnetle dinleyelim.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Temsilcileriniz çıktı konuştu, biz de dinledik.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Bakan "dinle
be kardeşim" deme…
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Bütün bunlar, ülkemizin son dönemde, içeride olduğu
kadar dış ilişkilerinde de kaydettiği başarıların bir neticesidir.
Değerli arkadaşlar, Türkiye sadece kendi içiyle
de ilgilenen veya çevresiyle ekonomik, siyasi açıdan ilgilenen
bir ülke olmanın da dışına çıkmıştır. Büyük ülkeler nasıl insanlık
adına insanlığın sorunlarıyla ilgilenirler, açlıkla, tabii afetlerle
ilgilenirlerse, Türkiye de bu noktaya gelmiştir ve Türkiye, yıllardır
yardım alan ülke durumundan çıkıp, artık, yardım eden bir ülke hâline
gelmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ve dünyada en çok dikkati
çeken donör ülkelerin sınıfına katılmıştır.
FAHRİ KESKİN (Muğla) - Yeni mi anladınız?
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Bunun neticesidir ki, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin geçici daimi üyeliğine adaylığımız daha büyük bir kampanya
içerisinde devam etmeye başlamıştır ve inşallah, bu hızla 2009-2010
yılında, Türkiye, elli yıldır temsil edilmediği yerde de temsil edilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin
yakinen izlediği son gelişmeler, Avrupa Birliğinin, hâlâ Avrupa'nın
geleceği konusunda sağlam bir vizyona sahip olmadığını göstermektedir.
Avrupa Birliğinin bu hâletiruhiyeyi geride bırakıp kendi gücünün
farkına varmasını temenni ederiz. Avrupa Birliği, eğer, gerçekten
dünyada önemli bir aktör olacaksa, kendine dönmesi ve Türkiye'nin
kendisine katacağı gücün de farkına varması gerekir.
Avrupa Birliği Konseyinin, müzakerelerin sekiz
başlıkla askıya alınması ve bazı başlıklarda, diğer başlıklarda,
müzakerelerin, fasılların kapatılıp kapatılmamasıyla ilgili
aldığı kararlar, doğrusu yanlıştır. Bunlar, Avrupa Birliğinin vizyon
eksikliğini göstermiştir. Birçok bahaneler ortaya konmuştur. Ama,
bu bahanelerin arkasındaki gerçekleri hepimiz biliyoruz. Böyle
ciddi bir konuda politika yaparken, muhakkak ki, kendimizi onların
yerine de koyup, meselelere bakmamız gerekir. Böyle baktığımızda,
Avrupa'da büyük bir kafa karışıklığının olduğunu görüyoruz, Avrupa'nın
stratejik meselelere verdiği önemdeki aşınmayı görüyoruz ve Avrupa'nın
kendi kendine güvenemez bir hâle geldiğini görüyoruz. Halbuki, Avrupa
demokrasisi, gerçekten, dünyaya çok hizmet edecek bir güçtür. Ama,
bunun bile farkında olmadıklarını görüyoruz ve zaman zaman da
farklı reflekslerle hareket ettiklerini görüyoruz. O bakımdan,
benim, yıllar önce "Avrupa Birliği, işte, Hristiyan kulübüdür"
dediğim şeyler, aslında çok yanlış değildir zaman zaman. Bunu ben burada
değil, ben, bunu, Avrupa Birliğinin bakanlarıyla bir araya geldiğimde,
onların yüzüne, gerektiğinde, söyleyen bir insanım. Ama, Avrupa'nın
tamamı böyle değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Avrupa'nın
içerisinde Türkiye'ye karşı bu tip bahaneleri çıkartanlar olduğu
gibi, tam tersine, Türkiye'nin hakkını bizim olmadığımız yerlerde
savunanlar da vardır. Avrupa'nın içerisinde büyük bir çoğulculuk
vardır. Avrupa'nın birçok önemli gazetelerinin baş yazılarını geçen
hafta içerisinde okuduysanız, sizin, benim, arkadaşlarımın hissiyatlarını
ifade etmişlerdir ki, zenginliği de buradan gelmektedir.
Ama, bu ayrı bir süreçtir. Şimdiye kadar atılan imzaları
onlara unutturmayız. 2004 yılında, zirve toplantısında, Türkiye'yle
müzakerelere başlama kararı alınmıştır, müzakereler başlamıştır
ve müzakerelerin hedefi tam üyeliktir. Bu, rayından da çıkmamıştır.
Bunu unutturmak için, bize geri adım attırmak için, bize "lanet
olsun buraya" dedirttirmek için ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar,
biz bunu yapmayacağız. Çünkü, bu kadar müktesebatı bir kenara bırakacak
hâlimiz yoktur. Attıkları imzayı şereflendirmeleri için daima bunu
takip edeceğiz.
Onun için, burada, arkadaşlarım, Avrupa Birliğini
çok tenkit ediyorlar, ben de çok tenkit ederim. Ben, sizleri dinledikten
sonra şu sözü söylemediğinizi burada gördüm, aslında, bütün söyledikleriniz
oydu: "Bu şartlar altında Avrupa Birliğiyle ilişkileri kesin
ve bırakın." Bunu açıkça söylemeniz gerekirdi burada, çünkü
her şeyi söylediniz. Ama, bu hangi oyuna düşmektir? Şimdiye kadar,
bütün hükûmetlerin, bütün partilerin, bütün şimdiye kadar gelmiş devlet
yetkililerinin hedef olarak gösterdiği ve bu doğrultuda düzenlemeler
yaptığımız ve elde ettiğimiz bütün haklardan vazgeçeceğiz, onlara
kızacağız ve ondan sonra da Türkiye'nin çıkarlarını feda edeceğiz.
Böyle bir şey söz konusu değil. Sonuna kadar mücadele edeceğiz, sonuna
kadar hakkımızı almak için uğraşacağız ve eninde sonunda bu da bir
gün gerçekleşecektir.
Bugün Avrupa'nın kafası karışıktır dedim. Avrupa'da
çok acayip bir konjonktür var bugün. Bunların gelip geçici olduğuna
da inanıyorum. Önemli olan, bugünler geçtiğinde Türkiye'nin hazır
olmasıdır. Biz, eskiden, ne yazık ki, kendi üstümüze düşen görevleri
tamamlamadan, kriterler belli olduğu hâlde onları Türkiye'de yerine
getirmeden kapıyı çaldık, o güzel fırsatları kaçırdık. Şimdi Avrupa'da
olumsuz şartlar var. Bir gün Avrupa değişecektir, farkına varacaktır,
dünyanın kolay olmadığını, geleceğini fark edecektir ve Türkiye'yle
daha samimi ve dürüst bir ilişki içerisinde olacaktır. Önemli olan,
o gün Türkiye'nin hazır olmasıdır. Onun için değerli arkadaşlar, tarama
süreci tamamlanmıştır. Türkiye'nin, gelişmiş, kalkınmış, demokrasisi
daha iyi, ekonomisi daha iyi, hayat standartları daha iyi bir ülke
hâline gelmesi için yapılacaklar bellidir. Biz, bunların hiçbirini
Avrupa Birliğini tatmin etmek için yapmıyoruz. Burada çıkardığımız
kanunlar, ne yazık ki, Türk halkına gecikilmiş haklarının verilmesidir.
O açıdan, biz, yolumuza ısrarla devam edeceğiz, gerekirse kendi
kendimize bu fasılları açıp kapatmasını da biliriz. Önemli olan, o
noktaya gelindiğinde Avrupa Birliğinin hazır olmasıdır. Şunu
çok iyi biliyoruz ki, Avrupa Birliği, en azından birçok üyesi, Kıbrıs
meselesini de, gümrük birliği meselesini de bahane olarak kullanmaktadır.
Değerli arkadaşlar, burada bir şeye açıklık getirmek
isterim: Ne yazık ki bazı şeyler açık söylenmiyor, hele burada diplomasi
jargonu kullanılarak konuşulurken, bunlar doğruymuş gibi de yansıtılıyor;
buna çok üzülüyorum. Baştan, gümrük birliğiyle ilgili Uyum Protokolü
yürürlükte falan da değildir, onaylanmamıştır. Siz onayladınız mı
bunu? Onaylamadınız, ortada böyle bir şey yoktur, söz konusu değildir,
onaylanmamıştır. Türkiye, bu Protokolü, gümrük birliğinin bir parçası
olarak imzalarken, çok açık seçik görüşlerini ortaya koymuştur,
şimdiye kadar hiçbir hükûmetin yapmadığı şekilde. Şimdiye kadar bu
tip konular söz konusu olduğunda, Kıbrıs, Rum kesimi, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti gibi konular, hep şifahi beyanlar yapılmıştır. İlk
defa, iddia ediyorum, AK Parti Hükûmeti bunları yazılı bir şekilde
yapmıştır ve tarihe belge olarak bırakmıştır. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Şimdi, bunları aslında herkes bilir, ama burada çıkıp okumazlar.
OSMAN
ÖZCAN (
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Şimdi, bakın,
bu Protokol, mektup teatisi şeklinde onaylanmıştır Hükûmetimiz tarafından.
Şimdi, bu mektubun da, aslını size okuyorum burada. Bunu da, ben değil,
bir büyükelçimiz yapmıştır, yani, bizim, tabii, verdiğimiz direktifler
çerçevesi içerisinde. Cevap mektup, aynen şöyledir:
"Sayın
Büyükelçi,
29
Temmuz 2005 tarihli mektubunuzu almış bulunuyorum.
Protokolün
imzalanmış bir nüshasını size ekte gönderiyorum.
Kıbrıs
konusundaki ekli Deklarasyon Türkiye'nin Ek Protokol'e koyduğu imzayla
bağlıdır ve bu mektup teatisinin mütemmim cüzüdür.
İşbu
mektup yukarıda bahsekonu mektubunuzla birlikte Protokol'ün imza
prosedürünü tamamlamaktadır.
Saygılarımla."
Şimdi,
peki, bu Protokol nedir? Protokolü, şimdi okuyorum size:
"İşbu
Protokol'de atıfta bulunulan Kıbrıs Cumhuriyeti, 1960'ta kurulan
asıl ortaklık devleti değildir."
"Türkiye
bu nedenle, Kıbrıs Rum makamlarının, hâlihazırda olduğu gibi, Kıbrıs'ta
sadece ara bölgenin güneyinde otorite, denetim ve yetki icra ettiği
ve Kıbrıs Türk halkını temsil etmediği şeklindeki tutumunu sürdürecek
ve anılan makamların tasarruflarını buna göre muameleye tabi tutacaktır."
"Türkiye,
bu Protokol'ün imzalanması, onaylanması ve uygulanmasının, Protokol'de
atıfta bulunulan Kıbrıs Cumhuriyetinin herhangi bir biçimde tanınması
anlamına gelmediğini ve Türkiye'nin 1960 Garanti, İttifak ve Kuruluş
Anlaşmaları'ndan kaynaklanan hak ve mükellefiyetlerini haleldar
etmediğini beyan eder."
"Türkiye,
işbu Protokol'e taraf olmasının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile
mevcut ilişkilerini değiştirmeyeceğini teyit eder."
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, Türkiye gümrük birliğine girerken de Kıbrıs
Cumhuriyeti vardı. Türkiye tam üyelik için aday olduğunda, Helsinki'de
de yine bu cumhuriyetler vardı. O zamanki hükûmetler, sadece şifahi
olarak, bakanlar beyanda bulunmuştur; biz, Rum tarafını tanımıyoruz
diye. İlk defa AK Parti Hükûmeti bunları sağlama bağlamıştır, uluslararası
hukukun gereğini yapmıştır ve bunları tarihe yazılı doküman olarak
bırakmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi,
bunlar varken, doğrusu, kariyerden diplomat olan bir arkadaşımızın,
bunları görmeden, bunları yokmuş gibi konuşması üzüntü vericidir.
Herhangi bir arkadaşımız yapsa bunları, ben o kadar üzülmem; ama, Dışişleri
Bakanlığında müsteşar olmuş bir arkadaşımızın, ana muhalefet partisinin
sözcüsü olarak buraya çıkıp, bunlar yokmuş gibi hareket etmesi,
doğrusu gerçekten yadırgadım.
Değerli
arkadaşlar, ayrıca size şunu söylemek isterim: Kıbrıs politikası
güdülürken, 73 milyonun geleceği göz ardı edilerek Kıbrıs politikası
olamaz, böyle bir şey olmaz. 73 milyonun geleceği, çıkarı, Türkiye
Cumhuriyeti'nin bütün çıkarı, bunlar göz ardı edilerek Kıbrıs politikası
olmaz. Bizim Hükûmetimizin yaptığı şey budur. Onun için, bizim hiçbir
taviz falan verdiğimiz yoktur. Böyle, halka, işte taviz veriyorlar,
Kıbrıs davasından vazgeçiyorlar... O zaman çıkıp, siz oradan 1 tane
asker çektiniz demek gerekir; siz oradan 1 metre kare toprak verdiniz
demek gerekir veyahut da siz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni zayıflatıyorsunuz
demek gerekir; çünkü daha önce Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin
devlet başkanları, başbakanları, dünya tarafından kabul ediliyordu,
her gittiği insanlarla görüşüyorlardı, şimdi hiçbir yere gidemez
oldular demek gerekir -ki, tam tersi olmuştur biliyorsunuz- veyahut
da Kıbrıs'ın ekonomisi çöküyor demek gerekir veyahut da Kıbrıs'a
siz yardım etmiyorsunuz demek gerekir.
Değerli arkadaşlar, bunların tam tersi olmaktadır.
Bizden önceki hükûmetler, Kıbrıs'a, senede 100 milyon, 150 milyon dolar
civarında verirken, biz 380 milyon dolar verdik. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Önümüzdeki yıl 400 milyon dolar veriyoruz.
Şimdi bunları bir yana bırakıp... Bunlar ayıp oluyor
doğrusu! Çünkü, doğru değil bunlar. Dört sene önce 4.500 dolardı fert
başına millî gelir Kıbrıs'ta, şimdi 10 bin doları geçmiştir. Dört sene
içerisinde Kıbrıs'ın ekonomisi yüzde 50 büyümüştür.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Masal... Masal…
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Size ne kadar yol yapıldığını anlatayım isterseniz,
okuyayım size. Doğrusu, bu kısa süreyi, diğer Bakan arkadaşım da,
Ali Bey de konuşacağı için tüketmek istemiyorum.
Bakın, 145 kilometre olan çift yol vardı, 88 kilometresini
yaptık biz; 365 kilometrelik diğer devlet yolu vardı, şu üç dört sene
içinde 287 kilometresini yaptık.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Siz Dışişleri Bakanısınız,
bırakın bunları.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Yani size hangilerini anlatayım? Oradaki inşaatlar,
kaç tane beş yıldızlı otel yapılıyor, üniversite öğrencilerinin
sayısı neredeyse ikiye çıkıyor, ODTÜ gitti kampüs açtı, şimdi İTÜ
gidiyor kampüs açıyor oraya.
Şimdi, bunları bir kenara bırakıp da, eğer
"Kıbrıs'ı taviz veriyorsunuz" denirse, doğrusu bunu gerçekten
kabullenmek zordur. Ama şunu hatırlatıyorum, farkımız şudur: Biz,
73 milyonun geleceğini göz önüne alarak Kıbrıs politikasını takip
ediyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şuna da üzülüyorum: Sanki Türkiye'nin dış politikası
sadece Kıbrıs'mış gibi, burada sadece o konuşuluyor. Biz Kıbrıs
özel toplantısı yapmıyoruz ki. Bir Irak meselesi var, Balkanlar meselesi
var, Kafkaslar meselesi var, enerji meselesi var, terör konuları
var. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Irak'ta ne yaptınız ki alkışlıyorsunuz!
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Bütün bunlarla da ilgili, doğrusu, hep görüşleri
duymak isterdim.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Çuval kimin kafasına
geçti?
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Ne yaptınız? (AK Parti
sıralarından "Dinlemesini öğren!" sesleri)
BAŞKAN - Sayın Üstün, lütfen…
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Değerli arkadaşlarımın psikolojisini anlıyorum,
bu tip doğrular ortaya çıkınca, o zaman, arkadaşlar, nasıl olur da
bir… (AK Parti sıralarından alkışlar) Ama önemli değil.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Çuvala nota verebildiniz
mi?
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Çuval senin başına
geçecek!
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, çok önemli bir şeyden daha bahsedeyim
size.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Çıkan haritalara ne
yaptınız?
BAŞKAN - Sayın Üstün, lütfen!
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Daha önce, dediğim gibi 73 milyonun geleceği hiç düşünülmeden
politikalar takip edildiği için, Kıbrıs Rum kesiminin önü âdeta açık
tutuldu ve onlar Avrupa Birliğinin içerisine girdi…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayenizde!
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - …biraz önce, burada değerli arkadaşım Murat Mercan'ın
söylediği gibi.
Şimdi, bizim devlet politikamız Avrupa Birliğine
tam üye olmak. Bütün partiler bunda müttefikiz, buraya gireceğiz
diyoruz, ondan sonra da oraya Rumlar girdiğinde, oy birliğiyle karar
alınan mekanizmaları nasıl tıkayacağını düşünmüyoruz. Biz böyle
bir politika takip ettik şimdiye kadar. Bunu üzülerek ifade etmem
gerekir. Şimdi de girince, orada 600 bin kişi yüzünden, biz, bütün çıkarlarımızı,
73 milyonun geleceğiyle ilgili her şeyi feda edeceğiz; yok böyle
bir şey.
Buna bir örnek yine şuydu: Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde birçok dosya var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini
hepimiz tanıyoruz. Avrupa Konseyinin kurucu üyesiyiz. Oradan çekilebiliriz,
çıkalım diyebiliriz, bunlar ayrı bir mevzu, ama bu Mahkeme'ye daha
önce giden davalar vardı. Biz, işte, böyle kendi kendimize propaganda
yapıp, dışarıyla ilgilenmeme politikaları yüzünden oradaki davaları,
Loisidou davasını da kaybetmiştik. Şimdi, ama orada 1.500'e yakın
aleyhimizde dosya var. Bunları nasıl olur da çeviririz diye uğraşmalarımızın
neticesinde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde kurulan mahkeme niteliğindeki
bir komisyon Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından iç hukuk
mekanizması olarak tanınmış ve bu 1.500 kişiye "git önce, hakkını
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeki o mahkemede ara" denilmiştir.
Ya gidecektir arayacaktır, hukuk yollarını tüketip gidecektir veyahut
da ne yapacağını kendi bilecektir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin, bu coğrafyada
bulunan Türkiye'nin işi çok büyük tabii ki. Irak hepimizi çok kaygılandıran
bir konudur. Bugün hepimiz televizyonlara bakarken "Bugün
Irak'ta kaç kişi ölmüş" diye bakıyoruz. Maalesef işler bu noktaya
geldi.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayemizde oraya
giremediniz Sayın Bakanım.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ne alakası var?
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Hatırlayacaksınız, ben, Irak Savaşı -o dönemlerde,
o zamanki Hükûmetin başkanı olarak Avrupa Birliğine ve birçok zirve
toplantılarına katılmıştım- ve Irak'la ilgili hep şunu demiştim:
"Bu, bir pandoranın kutusu, bu açılırsa çok zor olacak." Bugün,
ne yazık ki, bununla karşı karşıyayız.
Şimdi, geçmişe tabii önemli olan bakmak değil, gelecekle
ilgilenmek. Bizim bütün tezimiz şudur: Irak'ın toprak bütünlüğü ve
siyasi birliğinin korunması. Bunun ötesinde nasıl bir Irak olacak,
ne yapacaklar? Bu, Irak halkının kendi bileceği bir şeydir. Ama,
Irak'ın bölünmesi ve parçalanması, sadece Irak halkını değil, bütün
bölgeyi ilgilendiren bir husustur ve hatta bütün dünyayı ilgilendiren
bir husustur. Orta Doğu'nun bu kadar sorunu varken böyle büyük bir meseleyi
omuzlayamaz ve götüremez. Bunu biz çok söylüyoruz, çok söyledik Birleşmiş
Milletlerde, Amerikalı dostlarımıza. Çünkü, şu anda Irak'ta en önemli
güçlerden birisi kendileri olduğu için.
Şunu memnuniyetle ifade etmek isterim ki, bugün
geldiğimiz noktada, eskiden beri söylediğimiz ve dikkati çekmek
istediğimiz hususların çok daha fazla göze alındığını, daha çok
dikkate alındığını görüyoruz. Son, Baker- Hamilton Raporu'na bakarsanız,
Türkiye'nin ileri sürdüğü birçok tezler burada vardır. Komşu ülkelerle
platform olarak yaptığımız toplantılara hep önem verilmektedir.
İçişleri bakanları, dışişleri bakanları sürekli bir araya gelmektedirler.
Yine, Kerkük'le ilgili söylemlerimiz ve tezlerimiz
çok büyük yankı bulmaktadır, bu raporlara da girmiştir. Biz, Kerkük'te
bir oldubittinin Irak'a hayır getirmeyeceğini; önce, orada Türkler,
Araplar, Kürtler, hepsi de Irak vatandaşıdır, onların mutabakata
varacağı bir neticenin referanduma tabi tutulmasının doğru olduğunu
hep söylüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız
efendim.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Devamla) - Ümit ederiz ki bu böyle olur, çünkü, son dönemde bu konuyla
ilgili çok fazla bir bilinçlenme söz konusudur. Ayrıca, Irak'taki
bütün gruplarla, hiçbir ayrım yapmadan, hepsiyle temas halindeyiz,
hepsiyle konuşuyoruz ve hepsine, Irak'ın bütünlüğü ve birliği için
Türkiye'nin katkılarını sunuyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu çerçeve içerisinde, Kuzey
Irak'ta PKK varlığının yok edilmesiyle ilgili de yoğun bir çaba içerisindeyiz.
Burada şunu bir kez daha söylemek isterim: Terör örgütüyle, biz, mücadeleyi,
bu ister Amerika Birleşik Devletleri olsun ister Irak olsun, hiçbir
ülkeye havale etmiş değiliz. Biz, sonuna kadar terörle mücadele
edecek gücümüz vardır ve sonuna kadar tabii ki mücadele edeceğiz,
ama, eğer bu ülkeler bizim müttefikimizse, o zaman bu konuda bize
yardımcı olmak zorundadırlar. Yaptığımız şey budur ve bu konuda
birçok çalışmalar devam etmektedir.
Filistin-İsrail meselesi, maalesef, çok kötü
bir duruma gelmiştir. Bugün, Filistin'in kendi içinde karmaşa söz konusudur,
bugün Irak'ın içinde vardır, bugün Lübnan'ın içinde karmaşalar söz konusudur.
Maalesef, görünen manzara şudur: Doğu ile Batı
arasında bir gerginlik var, Doğu ile Batı arasında bir düşmanlık var
diye, bütün çalışmalar, medeniyetleri bir araya getirmek, kültür
farklılıkları arasındaki soğukluğu gidermek için devam ederken,
aniden şöyle bir arkamıza baktığımızda, Doğu'nun kendi içerisinde
aslında bölünmek üzere olduğunu görüyoruz ki, bunu çok tehlikeli
bir gelişme olarak görüyoruz; özellikle Sünni-Şii bölünmesinin. Türkiye
olarak buna fırsat vermemek için elimizden geleni yapıyoruz. Sayın
Başbakanımızın, İran, Suriye ziyaretleri, önümüzdeki günlerde
Lübnan'a yapacağı ziyaretler, benim ziyaretlerim hep bu çerçeve
içerisinde olmuştur.
Değerli arkadaşlar, Ermeni meselesi, önümüzdeki
on yılın en önemli meselelerinden birisidir. Burada bir memnuniyetimi
ifade etmek isterim: Bu konuda iktidar, muhalefet, Meclis içi bütün
partiler aynı görüş ve aynı hissiyatta ve el ele çalışabilmekteyiz.
Bu yöndeki çalışmalarımızı daha çok ileri düzeye götüreceğiz.
Bu konuda şimdiye kadar yapılmayan en önemli adım atılmış ve "tarih
komisyonu" teklifi yapılmıştır. Ermenilere, son, belki, otuz
kırk yıl içerisinde, onları şaşırtan veyahut da Ermeni propagandalarının
önüne konulan en büyük taş bu olmuştur. Şimdi bunu devam ettireceğiz.
Bu konuda gerekirse yargı yolları, tahkim yolları olmak üzere bunların
hepsini deneyeceğiz, ama, bu konular, tabii, çok titiz çalışma isteyen
konulardır. Çok titiz bir çalışma Bakanlığın önderliğinde yapılmaktadır.
Kısa süre içerisinde bunu siyasi partilerimizle de paylaşacağız
ve sonra bir devlet politikasını ortaya çıkaracağız.
Değerli arkadaşlar, Türk cumhuriyetlerine verdiğimiz
önem çok büyüktür. İlk defa, uzun yıllardan sonra, Türkçe Konuşan Ülkeler
Zirvesi yapılmıştır, yine bütün Türk dünyası bir araya getirilmiştir
TİKA tarafından. TİKA'nın çalışmaları bu bağlamda çok anlamlı olmaya
başlamıştır. Bizim, Bakanlık olarak, sözlerimi bitirmeden söyleyeceğim
son söz şudur: Sadece politikayla uğraşmayız. Dışarıda 5 milyonun
üzerinde vatandaşı olan bir ülkeyiz. Bu vatandaşlarımıza da en iyi
hizmeti götürmemiz gerekir, ama, ne yazık ki, Almanya'da, Fransa'da
öyle şehirler vardır ki, oradaki Türk nüfus bazı illerimizin nüfusundan
büyüktür. Dolayısıyla, onlara hizmeti mevcut imkânlarla götürmek
zordur. Bunu nasıl daha iyi yaparız diye uzun çalışmaların neticesinde
e-konsolosluk projemiz'i geliştirdik. Bunu şu anda uygulamaktayız;
ama, resmen duyurumunu henüz yapmadık, uygulama safhasındayız. İnşallah,
bir vatandaşımızın konsoloslukla olan ihtiyaçlarının yüzde
70'ini o konsolosluğa gitmeden İnternet üzerinden yapabilecek
hâle getiriyoruz. Yani, 100 kilometre öteden gelip, vatandaşımız,
konsolosluk kapısında beklemeyecek veya bugün git, yarın gel olmayacak;
bilgisayar üzerinden bütün bunları gerçekleştireceğiz.
Değerli arkadaşlarım, her zaman Bakanlığımı ayrı
tuttunuz, iktidar, muhalefet olarak. Her zaman, millî meselelerle
uğraştığımız için, bize öncelik verdiniz, bizi desteklediniz. Bakanlığımın
mensupları da gece gündüz, mesai mefhumu dinlemeden, normal bürokratik
anlayışların dışında her zaman büyük bir fedakârlıkla çalışmışlardır.
Yeri gelmiştir, çok şehit vermiştir bu Bakanlık, yeri gelmiştir gazi
vermiştir. En zor yerlerde, savaş altındaki yerlerde Bakanlığımız
kapımızı açık tutmuştur, Türk Bayrağını orada dalgalandırmıştır. Eminim
ki siz de bunu en iyi şekilde takdir edeceksiniz ve desteğinizi esirgemeyeceksiniz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Hükûmet adına ikinci konuşma, Sanayi ve Ticaret
Bakanı Sayın Ali Coşkun'a aittir.
Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) -
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilli arkadaşlarım; yoğun ve yorgun
bir günün akşamındayız, vakit çook geç. Onun için, uzun uzun konuşmayacağım
merak etmeyin. Çünkü, biz Bakanlık olarak şimdiye kadar bütün çalışmalarımızı,
gerek Bakanlığın faaliyet kitabıyla gerek Bütçe Komisyonundaki
görüşmelerde sorulan sualleri hem orada cevaplandırıp hem yazılı
hâle getirmekle gerekse birkaç gün önce her ilde Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı olarak yaptıklarımızı il il hazırlayıp milletvekillerimize
sunmamız neticesinde, zannediyorum, oldukça, Bakanlığım hakkında
bilginiz var. Zaten AK Partili söz alan arkadaşlarım anlaşılmayan
yerleri aydınlığa kavuşturdular, bana fazla söz kalmadı. Muhalefet
partisinden söz alan arkadaşlarım da ya ilgilenmedikleri için ya
bilgileri eksik olduğu için bazı yanlış ifadeler kullandılar. O
yanlışları düzeltmek için konuşmamı yapacağım. Kendilerine yine
de teşekkür ediyorum cevap verme fırsatı doğurdukları için. Sabrınızı
taşırmamaya çalışacağım.
Bir arkadaşımız "Ne yaptınız? Her şeyi siz mi
yaptınız?" dedi, oradan hareket ediyorum. Her şeyden önce, AK
Parti tek başına iktidar olarak siyasi istikrarı sağladı. Bunu
da, tabii ki, toplumun bütün kesimlerinin ve muhalefet partilerinin
de payı vardır, ama, bu Hükûmet olmasaydı bu siyasi istikrar sağlanmazdı,
kesimler ve bölgeler arasında sosyal barış sağlanamazdı, böyle bir
ortamda güven ortamı doğurulmadığı müddetçe de sosyoekonomik kararlar
böylesine uygulanamaz ve bugünkü seviyeye gelemezdik. Krizleri,
ekonomik depremleri çok gerilerde bırakan Türkiye, bugün dünya
ekonomileri arasında yirmi zengin ülke arasında on yedinci sıraya
oturmuştur. Artık, krizler geride kalmıştır, darboğazları aşarak
düzlüğe çıkmış Türk ekonomisi ve sürdürülebilir bir büyüme sürecine
girmiştir.
"Ne yatırım yaptınız?" Geçen yılki rakam,
kamunun 20 katrilyon lira, özel sektörün de 80 katrilyon lira doğrudan
yatırım yaptığını hatırlatmak istiyorum. Buna paralel olarak,
doğrudan yabancı sermaye yılda 1 milyar doların altında, hatta
300-400 milyon dolarların seviyesinde seyrederken, bu sene yabancı
sermaye 20 milyar dolar seviyesine çıkmak üzeredir. Ayrıca, özelleştirme,
tarihte görülmemiş ölçüde, bizim dönemimizde, 30 milyar dolar seviyesini
aşma durumundadır.
Değerli arkadaşlar, üretim, cumhuriyet tarihinin
rekorunu kırarak, kapasite kullanım oranları olarak son ayda yüzde
83,2 ile rekor kırmıştır. Bütün bunlar, Türkiye'de ekonomik modelin
değiştirildiğini, o zincirlerin kırıldığını, yatırım, üretim ve
ihracat seferberliğinin devam ettiğini ortaya koymaktadır. İşte
bunun neticesi olarak ihracatımız 85 milyar doları aşmış. Bu ihracat
içinde malların, sanayi ürünlerinin oranı yüzde 92'dir. Buradan sanayimizin
nasıl bir program içinde geliştiğini anlamanız mümkündür. Onun
için, bir arkadaşın "Sanayi politikamız yok." sözünü kabul
etmiyorum, çünkü rakamlar ortada.
Büyümeye gelince, tabii ki, bizim toplumda okuma
alışkanlığı yok, verdiğimiz notlar zamanında okunamıyor. Zaten
dinleme alışkanlığımız da yok. Mecliste bile herkes konuşuyor.
Ama, bugün gayrisafi millî hasıladaki büyüme, OECD ülkeleri arasında
en büyük seviyededir, yüzde 7,8 sürdürülebilir büyümeyle dünyanın
dikkatlerini çekmiştir. 180 milyar dolarlardan, 420 milyar doları
aşan gayrisafi millî hasılamız kişi başına gelirde 2.280 dolardan
5.500 doların üzerine çıkarmıştır. İşte bu büyümeyi sürükleyen sanayi
sektörüdür -burada grafikte görülüyor. Keşke görsel olarak size bunları
daha yakından gösterebilsek- çünkü, bu sürdürülebilir büyümenin
itici gücü sanayidir. Eğer hizmet sektörümüzdeki kısmi büyümeye
tarımda da gerekli büyüme sağlansaydı bu daha da yukarılarda seyredecekti.
İstihdam, işsizlikten bahsedildi. Evet, Türkiye'nin
en büyük sorunu, seçime gittiğimizde, işsizlik, hayat pahalılığı
ve gelir dağılımındaki adaletsizlikti. Hayat pahalılığını, enflasyonu
tekli rakamlara çekerek hallettik. İşsizlikte de büyük gelişmeler
var. Bakın, arkadaşlar da söyledi, 2,9 milyon kişi, resmen kayıtlı
olarak işe döndü. Bizden önceki hükûmet zamanında, 3,5 milyon kişi işsizler
ordusuna karışmıştı. Bugün, gazetede ilan edildi, vaktiniz olmadıysa
akşam bakın, biz geldiğimizde işsizlik oranı yüzde 10,8'di, 9,1'e düştü.
Bununla birlikte, evet, kayıt dışı ekonomi devam ediyor, yaklaşık 1
milyonun üzerinde, kayıt dışı çalışan var. Bununla beraber, demek
ki, 4 milyona yakın kişi bizim dönemimizde doğrudan işe başlamıştır.
Bu, bir rekordur. Dolayısıyla, işsizlikte parabol ters dönmüştür,
giderek düzgün yolda ilerlemektedir.
Bütün bunların sonucunda, Kopenhag Kriterleri'ni
yerine getiren Türkiye, Maastricht Kriterleri'ne çok yaklaşmıştır
ve 35 bölümde devam eden Avrupa Birliği tarama sürecinde, Bakanlığım,
21 oturuma katılarak sanayinin, ticaretin bütün altyapısının hazır
olduğunu ispat etmiştir.
Gelelim, organize sanayi bölgelerine: Şehirlerin
çarpık yapılaşmadan kurtulması için ve KOBİ'lerin özellikle, gerekli
destekleri alarak yatırımlarını hızlandırmaları için, organize
sanayi bölgelerine fevkalade önem vermekteyiz. Onun için, esnaf,
sanatkârlar, küçük ve orta işletmeler, birlikler, bütün bunları toplu
olarak değerlendiriyoruz. Rejimimizin temeli ve Ahi Evran kültürünün
devamını sağlayan esnaf ve sanatkârlarımıza fevkalade önem vermekteyiz.
Biz, iktidar olduğumuz zaman, yüzde 59 faiz ve 153 trilyon lira kredi
ödeneği öngörülmüştü. Bunun 90 trilyon lirasını kullandırmışlar,
yüzde 24'ü bataktı. Bu batak kredileri de kurtardık, o esnafımızı
yeniden yapılandırdık, kredi limitini 5 katı artırdık ve faizi de
yüzde 13'e düşürdük.
Değerli arkadaşlar, bir arkadaş dedi ki "yüzde
13'e düşürdünüz ama, kooperatifler yüzde 8 civarında kesinti yapıyor."
Arkadaşımızın bilgisi tam üç yıl önceye aittir. Şu anda, kesinti
-o da güvence olarak- yüzde 1'dir. İki yılda ödediğine göre, yarım puanlık
faiz yüklemektedir, 13,5'a kullanmaktadır.
Gelelim kredi miktarına: Söylediğim gibi, 2002
yılında 90 trilyon lira kullanmış olan esnafımız, bizim dönemimizde,
2003 yılında 684, 2004 yılında 1 katrilyon 213 trilyon, 2005 yılında 1
katrilyon 495, 17 Kasım 2006 tarihi itibarıyla 1 katrilyon 9 milyon
Türk lirası kredi kullanmış, şu ana kadar, bizim Hükûmetimiz zamanında
kullanılan kredi miktarı 5 katrilyon 292 trilyon liradır arkadaşlar.
Evet, yanlış duymadınız. 90 trilyon lira nerede, 5 katrilyon lira nerede!
(AK Parti sıralarından alkışlar) Hâlâ esnaf gerekli desteği almadı
derseniz, fevkalade yanlış olur.
Değerli arkadaşlar, bu kredilerden kasım ayı itibarıyla
705.877 esnaf istifade etmiştir ve 400 binin üzerinde esnaf kepenk
açmıştır. Bu kepenkleri de biz kapatmadık. Dolayısıyla, bunları
yakından takip etmenizi rica ediyorum.
Ayrıca, kendi inisiyatifi dışında, krizlerin
getirdiği sebeplerle sicili kirlenen esnafın sicilini akladık
ve 825 bin esnaf, sicili temizlendi, yeniden kredi alabilecek duruma
geldi.
5362 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları
Kanunu'nu e-Esnaf Projesi uygulamalarıyla yeniledik ve gördük
ki, bakkal defteri usulüyle tutulmuş kayıtlarda 6 milyon esnaf gözüküyor.
Hâlâ tarama devam ediyor; 1.840.138 tane, esnaf tarifine uygun esnaf
çıktı.
Değerli arkadaşlar, şimdi, bunları tarıyoruz. İnteraktif
olarak hepiniz takip edebilirsiniz. Esnaf özelliğini kaybetmiş ve
böyle, hayatta, Türkiye Cumhuriyeti nüfus kâğıdında kaydı olmayan
isimlerle kurulmuş odalar var, bunları temizliyoruz. Bize teşekkür
edeceğiniz yerde bir arkadaş çıkıyor diyor ki: "Şu kadar esnaf
kapandı." (AK Parti sıralarından alkışlar) Hangi kapanma arkadaşlar?
Gelin, bilgileri doğru alın, kitaplarımızda var. Bunların çoğu, tamamen
hayalî olarak esnaf gösterilmiş kişilerdir; karşımızda bir sürü direniş
var, fakat, doğruyu yapmak mecburiyetindeyiz.
KOBİ'lere gelince: Dünyadaki bütün gelişmeler
karşısında, küreselleşme sürecinde, KOBİ'ler rekabet bakımından
çok önemlidir; dolayısıyla, OECD de bu işi önemsemiştir, gündemine
almıştır. Bolonya'dan sonra, İkinci OECD Bakanlar Toplantısı 2004 yılında
Türkiye'de yapılmıştır ve bizim KOBİ'lerle ilgili hazırladığımız
strateji planı, program bütün dünyaya örnek olarak gösterilmiştir.
KOBİ'lere birçok konuda destek veriyoruz. Bunlardan
en önemlisi, sıfır faizle -dış dünyalara taşımak için- ihracat kredisi,
Basel-II şartlarına uymak için yeniden yapılanma, istihdam kredisi
ve bilim ve teknoloji konusunda kendilerini interaktif ortama
getirmek için KOBİ bilişim kredisi desteğidir. Bütün bunlarla beraber,
Türkiye'de ilk defa KOBİ tanıtımı yapıldı ve Resmî Gazetede yayımlandı.
Ayrıca, Batı'da risk sermayesi denilen, venture capital olarak bilinen
konu hakkında, risk kelimesi ürkütücü olduğu için, girişimci sermaye
şirketlerini kurduk. Dolayısıyla, sermayesi yetersiz, fizibil
projeleri olan kuruluşlara ortak olarak ve proje bitiminde de hissemizi
devrederek çekileceğimiz KOBİ anonim şirketlerini kurduk. Ayrıca,
alternatif bir finans kaynağı olarak, KOBİ borsalarının mevzuatını
tamamladık. Genç girişimciler ve kadın girişimciler öncelikli
olarak, Kredi Garanti Fonu İşletme ve Araştırma Anonim Şirketini
kurduk; projesi olan gençlere buradan projesiyle ilgili belge tanzim
ederek, bankalardan, herhangi bir teminat vermeden kredi almasını
sağlamış oluyoruz. Dolayısıyla, KOBİ'lere bizim dönemimizde verilen
önem, hiçbir dönemde verilmemiştir. Arkadaşlarım rakamları söyledi,
kitaplarda var, bunlara değinmeyeceğim. Ama, bir rakam söyleyeyim,
gerisini siz takdir edin. Değerli arkadaşlar, biz geldiğimizde kayıtlarda
4 bin KOBİ vardı, şu anda 57 bin KOBİ var. Hedefimiz 200 bine ulaşmaktır.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Onun için, 4 nerede, 57 nerede? Ve
2007 yılında 57 bin KOBİ'nin hepsi bilgisayar ortamında çalışır
hâle gelecek.
Evet, KOBİ'lerle ilgili de kısacık bunları söylemek
istiyorum.
Tabii, bir önemli konu, KOBİ'lerin yatırıma sevk
edilmesi için organize sanayi bölgelerinde onlara getirilen teşviklerdir.
Bu teşviklerin en önemlisi de, sosyoekonomik gelişmişlik katsayısına
göre gelişmişlik katsayısı eksi olan illere -49 ilde- teşvik getirdik.
Bu 49 ilde teşvikler dolayısıyla 4.140 başvuru şu anda mevcut.
1.387'sine parsel tahsil edildi. Bunlardan 376'sında üretime geçildi.
1.011 adedi de proje olarak devam ediyor. Diğerlerine tahsis yapamadık;
çünkü, yıllardır altyapı ihmal edildiği için, altyapı hizmetleri
devam etmektedir. Dolayısıyla, altyapısı tamamlanmış arsa tahsis
ederek, beş yıllık vergi muafiyeti sağlayarak, enerjide yüzde 50'ye
yakın indirim yaparak bunları da teşvik etmiş oluyoruz.
Bir şeyi söyleyeyim belki mukayese için: 4 binin
üzerinde müracaata rağmen, 1962 yılında çıkan mevzuat dolayısıyla,
kırk dört yılda oralarda yapılan işletme 3.800 tane ve bizden önceki
dönemde krizlerden dolayı da yarısından fazlası kapalıydı. Onlar
da açıldı ve işletmesine memnuniyetle devam ediyor.
Değerli arkadaşlar, tarım satış birliklerine
gelince; bunlar, maalesef, vatandaşın ve dolayısıyla hazinenin
üzerindeki en büyük yüklerdi. Bunlar, biz iktidar olmadan önce çıkarılan
bir yasa dolayısıyla yeniden yapılandırma sürecine tabi tutulmuştu
ve doğru da yapılmıştı. Çünkü, IMF'yle yapılan anlaşmalarda da bu kesin
olarak belirtilmiş durumdadır. Dolayısıyla, 8 birlik bizden önce,
zaten sistemin dışına çıkarılmıştı, 1 birliği, biz Fiskobirlik'in
borçlarını ödeyerek çıkardık ve şu anda 7 birlik üzerinde de çalışmalar
devam ediyor. Maalesef, 3 tanesinde, tamamen borçları muacceliyet
kesbettiği için Maliye Bakanlığı şu anda takipte. Dolayısıyla,
bunları da AGIP projesi çerçevesinde 2007 yılı sonuna kadar -süre
bitiyor- kendi ayaklarında durabilen müdebbir bir tüccar olarak
hem üyelerine hem de ekonomiye hizmet eden kuruluşlar hâline getirmeye
çalışıyoruz.
Kapanan, açılan esnaf ve sanatkârlar konusuna değinmek
istiyorum. Söylediğim gibi, çoğu esnaf vasfına sahip olmadığı
için silinenlerdir. Bir bilgi olarak sunuyorum: 2004 yılında 146 bin
95 esnaf açıldı, 92 bin 700 kapandı. Bunun yarısı, işte, esnaf vasfı
taşımayanlar. 2006 yılı Kasım ayı itibarıyla açılan 235 bin 492. Bunun
107 bin tanesi vasıfsız ve esnaf özelliği taşımadığı için silinen,
86 bin tanesi de kapanan. Dolayısıyla, kapanışlardaki azalışa paralel
açılışların ne kadar büyüdüğü burada görülmektedir.
Küçük sanayi siteleri, aynı şekilde organize
sanayi bölgeleriyle beraber hızla geliştirilmektedir. Dolayısıyla,
tabii sayısal olarak söylememiz belki çok tatmin edici olmayabilir,
ama ülke kalkınmasında çok önem verdiğimiz için bunlara değinmek istiyorum.
Bu kapsamda 19 bin 587 hektar büyüklüğünde 87 adet organize sanayi
bölgesi projesinin altyapı inşaatı tamamlanarak sanayicilerimizin
hizmetine sunulmuştur. Bir arkadaşımın söylediği gibi, bunların
bazıları tabii eskiden başlanmış, ama yarım kalmış tesislerdir. Bunları
bitirmek de, programa almak da, yedi sekiz sene, on beş sene, yirmi
sene beklenen bu organize sanayi bölgelerini bitirmek de,
herhâlde, bir başarıdır.
Dolayısıyla, 87.345 iş yerinden oluşan 393 adet küçük
sanayi sitesinin üstyapı ve altyapı inşaatı da tamamlanmıştır. Bu
bölgelerde 29.240 adet tesis üretim geçmiştir. Üretime geçen bu tesislerde
628 bin kişiye iş imkânı sağlanmış, bölgelerde tam kapasiteli üretime
geçildiğinde toplam 986 bin kişi iş sahibi olacaktır. Bunlar doğrudan
iş sahibidir. Tabii, endirekt olarak da birçok istihdam sağlayacaktır.
Dolayısıyla, organize sanayi bölgelerinde yatırımları
daha da teşvik etmek için faizleri yüzde 20'den, normal bölgede
12'ye, kalkınmakta olan bölgelerde yüzde 10'dan 2'ye indirdik. Dolayısıyla,
Maliye Bakanlığıyla görüşmelerimiz devam ediyor. Geri kalmış bölgelerde
yüzde 1, normal bölgelerde yüzde 4, kalkınmış bölgelerde de yüzde
8'e indirmek için çalışmalarımız sürüyor. Dolayısıyla, organize
sanayi bölgeleriyle de KOBİ'leri büyük ölçüde desteklemiş oluyoruz.
Evet,
hiç bitmeyen şeker pancarı…
Değerli
arkadaşlar, hiçbir serbest piyasa ekonomisinde ne ekersen ek denmez.
Serbest pazar ekonomisi sahipsizlik değildir. Dolayısıyla, sırf
seçimlerde oy almak için köylüden, pancarı alıp çürütmek, işlenen
şekeri de depolara yığmak ve biz geldiğimizde 1 milyon tonun üzerinde
şekerle teslim etmek bir başarı değildir.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - O zaman niye söz verdiniz
kotaları indireceğiz diye? Sizin Başbakanınız söz verdi Sayın Bakan.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) -
Dolayısıyla, çıkan Şeker Kanunu'na göre, Şeker Kurulu…
Sabırlı olursan…
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Sabırlıyız biz.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) -
…Türkiye'nin şeker ihtiyacını hesaplıyor.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Takiye politikası.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) -
Türkiye'nin şeker ihtiyacı 2 milyon 659 bin ton. Bunun 2 milyon 425
bin tonu pancardan, 234 bin tonu da mısırdan elde ediliyor. Dolayısıyla,
buradan geri geldiğimizde 15 milyon ton pancar ekimi çıkıyor. Biz
geldiğimizden beri pancar ekiminde 1.000 ton daha düşme olmamıştır,
üstelik de verimi artırdık.
Bakın, 2000 yılında kanun çıktığında 15 milyon
300 bin ton üzerinde pancar ekilmiş, 2006 yılında da ekilen pancar 15
milyon 392 bin 831 kilodur. Dolayısıyla, kotalar kısılmamıştır.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Verim artmadı. Hiçbiri
doğru değil.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) -
Sabret, anlatacağız, sabret.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Yalan söylüyorsunuz.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) -
Ama, hep söylüyorum bir türlü anlamıyorsunuz, dinlerseniz anlarsınız.
Bakın, biz geldiğimizde 30 tane şeker fabrikası
vardı. Bizden önceki hükûmet, bir taraftan özelleştirme programına
aldırmış, IMF'ye taahhüt etmiş. Biz yapmadık.
İki: Yedi fabrikanın kapatılmasına karar vermiş.
Kapatmadık.
Üç: Üç tane fabrikaya da kurulması için teşvik
vermiş. Bu fabrikalar bu sene devreye girdi, geçen senenin sonunda
ve teorik kapasite olarak aldılar kanundan. Dolayısıyla, 30 fabrikaya
dağıttığımız pancar 33 fabrikaya dağıtıldı, yüzde 7,8 ile 12 arasında
fabrikaların işlediği şeker seviyesinde düşme oldu. Başka bir
şey yapamazdık yani. Dolayısıyla, köylü bizden memnun, müstahsil
memnun. (CHP sıralarından gürültüler)
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Onu gidin de köylüye sorun!
Köylüye sorun
onu!
OSMAN
ÖZCAN (
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) -
Evet, evet.
Değerli arkadaşlar, bakın, ben tavsiye ediyorum…
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Gidin de köylüye sorun!
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) -
Tavsiye ediyorum biraz köye gidin, biraz şurada Samanpazarı'na gidin,
esnafı dolaşın. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, dinleyin lütfen
arkadaşlar.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Biz devamlı köylerdeyiz. Senin
milletvekillerin kaymakamla, jandarmayla gidiyor köye!
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) -
Değerli Kardeşim, bak…
BAŞKAN - Sayın Çakır, lütfen…
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Doğruları söyleyin millete,
doğruları!
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) -
…KOBİ'leri bilmiyorsunuz. Şimdiye kadar beş tane uluslararası KOBİ
toplantısı, on iki tane ulusal KOBİ toplantısı yapıldı, hiçbir milletvekili
arkadaşımı orada görmedim.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Siz de esnaf kurultayına
gelseniz…
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Biz hepsini izledik.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) -
Gelirseniz öğrenirsiniz gerçeği. (AK Parti sıralarından alkışlar)
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Hepsini izledik biz.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Peki, nişasta bazlı tatlandırıcı
olarak niye artırmaya çalışıyorsunuz Sayın Bakanım?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) -
Sermaye şirketleri -bunlar hep konuşulduğu için- ekonomideki gelişmenin
bir göstergesidir. 47.012 şirket kurulmuş bu yıl 2006 Kasım ayına kadar…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - On yıldır Bakan değil
misin, on yıldır? On yıldır Bakan değil misin?
BAŞKAN - Sayın Bayındır, lütfen, Sayın Bakanı dinleyelim.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) -
9.288 tanesi kapanmış…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Her hükûmetin Bakanısın
sen!
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) -
…48.090 tanesi de ayrıca sermaye artırmış. Ben özel sektörden geliyorum,
durup dururken sermaye artırılmaz, durup dururken şirket kurulmaz.
Bu, 9 bin şirketin de, kapanan, yarısından fazlası 2001 krizinden beri
mahkemede devam eden kapatma, tasfiye kararlarından kaynaklanıyor.
Takdirlerinize sunuyorum.
ALİ ARSLAN (Muğla) - O yabancı şirketler Türkiye'den
toprak almak için kuruluyor Sayın Bakan.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, daha fazla vaktinizi almak istemiyorum. Eğer,
bilgi edinmek isterse, benim için şereftir, Bakanlığımın kapısı 24
saat açık, gelirsiniz bir çayımı içersiniz, orada istediğiniz bilgiyi
veririm. Doğrudan bilgi alırsınız. Bir hatamız da varsa düzeltirsiniz,
size şükran borçlu oluruz.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Randevu vermiyorlar.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) -
Onun için, biz, muhalefetsiz iktidar olmak istemiyoruz, ama doğrularla
konuşun, bize, doğru yolu varsa doğru yolu gösterin. Biz, şimdiye
kadar hata yapmadık.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Sizin nerenizi doğrultalım
biz Sayın Bakan?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bakın, bilginiz de eksik. Evet, bir arkadaş dedi
ki, "Bu bütçeyle sanayi politikası olur mu?" Olur, maksat az
parayla çok iş yapmaktır. Ben, onu takdir olarak kabul ediyorum. Şimdi
size bilgi veriyorum. Tabii ki, Sanayi Bakanlığımızın şemsiyesi
altında çalışan Rekabet Kurumu bütçeden pay almaz, Türk Standartları
Enstitüsü bütçeden pay almaz, TÜRKAK bütçeden pay almaz. Millî Prodüktivite
Merkezi, 1 trilyon 500 milyon lira aktarma yapılıyor hazineden,
Türk Patent Enstitüsü bütçeden pay almıyor. Dolayısıyla, bunlar bizim
bütçemiz içinde görülmüyor. KOSGEB ise, 90 trilyon 249 bin lira bizim
bütçemiz üzerinden alıyor. O da Halk Bankasını özelleştirmek için kanunda
değişiklik yapıldı ve oradan alınan, KOSGEB'e gelen destek payı kaldırıldığı
için bütçeden alıyoruz. Şeker Fabrikaları, 1,8 katrilyon lira cirosu
var, 36 trilyon lira yatırım ödeneği var. Şeker Kurumu, bütçeyle ilgisi
yok. Dolayısıyla, biz, o kadar, tahmin edildiği gibi fakir bakanlık
değiliz ve az parayla da çok iş yapıyoruz. Dolayısıyla…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakan, köylü
mesaj çekti, selamı var!
BAŞKAN - Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlar mısınız;
buyurun. Süreniz bitti.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) -
Sanayimizin kalkınması için, ticaretimizin gelişmesi için her
türlü fedakârlığı yapıyoruz imkânlar ölçüsünde. Bizim İktidarımız
zamanında da ayırma-kayırma, ahbap çavuş ilişkisi olmamıştır. Özelleştirmede,
doğrudan yabancı yatırımlarda, kalkınmada Türkiye sanayi önceliğinde
kalkınarak bir mucizeye imza atmıştır.
Dolayısıyla emeği geçen herkese şükranlarımı
sunuyorum. Bürokrat arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum. 2007
yılında da -Allah izin verirse- bütçenin elverdiği ölçüde faaliyetlerimiz
devam edecektir.
Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; katkılarınız
için Bakanlığım ve şahsım adına teşekkür ediyor, 2007 bütçesi ve uygulamasının
ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olması temennisiyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Sayın Bakan, pancar üreticileri
saygılarını sunuyor size. Üzerimizde kalmasın. Selam ve saygıları
var pancar üreticilerinin.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Saygıdeğer arkadaşlarım, konuşması sırasında
Sayın Onur Öymen yanlış anlaşıldığını ifade ederek bir açıklama
için söz talebinde bulunmuştur. Şimdi kendisine yerinden söz vereceğim.
Buyurun Sayın Öymen, mikrofonunuz açık.
V. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in, Dışişleri Bakanlığı
bütçesi üzerinde yapmış olduğu konuşma sırasında bazı ifadelerinin
yanlış anlamalara neden olduğuna ilişkin açıklaması
ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın Dışişleri Bakanı, konuşurken, eski bir
müsteşar olan bir milletvekilinin gerçeklerden farklı sözler söylediğini
söyledi. Özellikle dedi ki: "Hiç kimse bizden önce Kıbrıs konusundaki
tutumumuzu yazılı olarak tescil etmemişti, bunu ilk defa yaptık."
Ve benim bunu bildiğim hâlde söylemediğimi söyledi.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Dışişleri Bakanımızı
Bakanlığın dosyalarını biraz daha yakından incelemeye davet ediyorum.
Dışişleri Bakanlığı, Kıbrıs konusundaki tutumumuzu uluslararası
toplum nezdinde onlarca defa değil, yüzlerce defa yazılı olarak
tescil etmiştir. Tek bir uluslararası toplantı yoktur ki Kıbrıslı
Rumlar katılsın ve Türkiye, yazılı bir nota vererek, Rumların meşru
olmadığını, Kuzey Kıbrıs'ı temsil edemediklerini belirtmemiş olsun.
Bir tane örneğini bulamazsınız. Şimdi, onun dışında, daha bu
Hükûmet işbaşına gelmeden birkaç gün önce, Türkiye, Birleşmiş Milletlere,
Kıbrıs'la ilgili tutumumuzu yansıtan ve İngiliz Profesör Mendelson'un
raporunu da ekleyen bir yazılı başvuruda bulunmuştur ve bunu Birleşmiş
Milletler belgesi olarak yayımlatmıştır. Şimdi, gerçek bu iken, kalkıp
da "Bizden önce kimse yazılı olarak tescil etmedi." derseniz,
biraz ayıp oluyor. Yani, bunları, Meclisin zabıtlarına girsin diye
söylüyorum.
Aynı şekilde, kalkıp da "Bizden önce kimse
yardım yapmadı. Biz yardım alan ülkeydik, yardım veren ülke olduk."
diyor. Çok yanlış. Yani, TİKA kurulduğunda 10 bin burs verdiğimizi
biliyor musunuz siz? Türkiye'den başka hiçbir ülke bu kadar vermemiştir.
Orta Asya ülkelerine, Türki Cumhuriyetlere 10 bin burs verdik, çok
büyük yatırımlar yaptık. Aynı şekilde "Kıbrıs'ta" diyor ki
"Bizden önce pek bir şey yapılmadı, biz yaptık." Çok büyük bir
insafsızlıktır değerli arkadaşlar. Çok büyük bir insafsızlıktır. Gerçek
bunun tam tersidir.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sataşma mı?
BAŞKAN - Sayın Öymen, teşekkür ediyorum.
ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Bir dakika. Gerçek bunun
tam tersidir. Sizden önce…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Ya, herkes konuşmak isterse
Sayın Başkan… Ben de konuşmak isterim.
BAŞKAN - Sayın Kapusuz, bir dakika.
Sayın Öymen, teşekkür ediyorum açıklamalarınız
için. Tamam efendim.
ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Gerçeklerin söylenmesinden
niçin rahatsız oluyorsunuz?
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Kıbrıs'ta, bütün yapılanlar…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öymen, teşekkür ederim efendim.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Kapusuz buranın idare
amiri mi?
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Demagoji yapıyor,
cevap değil ki.
(AK Parti ve CHP sıralarından gürültüler)
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236,3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- Dışişleri Bakanlığı 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Dışişleri Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI (Devam)
1.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) REKABET KURUMU (Devam)
1.- Rekabet Kurumu 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
D) MİLLÎ PRODÜKTİVİTE KURUMU (Devam)
1.- Millî Prodüktivite Kurumu
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
E) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
F) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU (Devam)
1.- Türk Akreditasyon Kurumu
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
G) TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
BAŞKAN
- Aleyhte Mehmet Eraslan, Hatay Milletvekili; buyurun.
MEHMET
ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
KOBİ'lerimiz
ile esnaf sanatkârlarımız ekonomimizin temel taşı ve gerçekten bel
kemiğidir. Üretimde, yatırımda, istihdamda, gelir dağılımındaki
adaletsizliğin giderilmesinde ve toplumsal barışın sağlanmasında
çok önemli rol oynayan unsurlarımızdır. Ekonominin dinamikliliğini
ve canlılığını önemli ölçüde sağlayan unsurlarımızdır.
KOBİ'lerimiz
ile esnaf sanatkârlarımız ülke sathında yayılmış iş kolları olmaları
dolayısıyla bölgesel gelişmişlik farklılıklarının giderilmesinde
de önemli rol oynamaktadır. KOBİ'lerimiz ve esnaf sanatkârlarımızın
önemi bu.
Hâl
böyleyken, KOBİ'lerin Avrupa Birliği ve Türkiye ekonomisindeki
paylarına baktığımız zaman: İşletme sayısı AB'de yüzde 95, Türkiye'de
işletme sayısı yüzde 99,5. Resmî verileri veriyorum. İstihdam payı
yüzde 62 Avrupa Birliği ülkelerinde, bizde ise yüzde 63,5. Üretim
payı Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 40 iken, Türkiye'de yüzde
38'dir. Aşağı yukarı aynıyız üretim payında. Bakın, işletme sayısı
yüzde 99,5; istihdam payı yüzde 63,5; üretim payı yüzde 38 olmasına
karşılık, kredi payı AB ülkelerinde yüzde 45, ama, Türkiye'de sadece
yüzde 4. Bunun irdelenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Toplam
1 milyon 720 bin 598 iş yeri vardır. Bunun yüzde 96'sı 1 ila 9 işçi çalıştırmaktadır.
Yani, KOBİ'lerimiz küçük ölçekte çalışmaktadırlar bu verilere göre.
Değerli
arkadaşlar, fiziksel mekânlara bakıyoruz: Yüzde 19'u sadece, bu sayının
yüzde 19'u iş hanında, pasajda, iş merkezinde, küçük sanayi sitesi
ve organize sanayi sitelerinde, bölgelerinde çalışırken, bu oranın
yüzde 81'i belirli olmayan, dağınık iş yerlerinde çalışmaktadır.
Türkiye'de organize sanayi bölgeleri yetersizliği vardır ve Türkiye'de
küçük sanayi siteleri yetersizliği vardır, bu rakamlar bunu göstermektedir.
Halk
Bankasından esnaf, sanatkârlarımıza kullandırılan kredilere baktığımız
zaman: -Bu, Sayın Bakanımızın benim yazılı soru önergeme verdiği
cevaptır, oradan sizlere okuyorum- Esnaf, sanatkârlarımıza Halk Bankasından
kullandırılan kredi oranı 96'da yüzde 41, 97'de yüzde 34. Şimdi,
2003'e geliyoruz, yüzde 27, 2004'te yüzde 28, 2005'te yüzde 25, 31 Ağustos
2006 tarihi itibarıyla gerçekleşen rakam yüzde 22.
Yani,
bu yazılı soru önergesi cevabında, Halk Bankasından KOBİ'lerimize,
esnaf, sanatkârlarımıza kullandırılan kredinin her geçen yıl düştüğünü
ben söylemiyorum.
Değerli
arkadaşlar, diğer birkaç yazılı soru önergesi cevabını da vereceğim:
2006 yılının ilk on ayı içerisinde, bakın, 225.923 yeni iş yeri açılmış,
evet doğru, ama, 276.918 iş yeri de kapanmıştır. Bu, yazılı soru önergesi
cevabıdır. 2002 yılında 498 bin senet protesto edilmiş iken, 2006 yılının
sadece ilk sekiz ayında 842 bin senet protesto edilmiştir. Ortalama
3 katrilyon değerindedir. Bu rakamlar bizim icat ettiğimiz değil
ya, Sayın Bakanımızın yazılı soru önergelerimize vermiş olduğu
cevaplardır. Arzu ederseniz bunları da sizlere dağıtabilirim.
Merkez
Bankası verilerine göre son üç yılda 2 milyona yakın çek ve senet
protesto edilmiştir ve karşılıksız çıkan çek ve senet sayısı, evet,
20 katrilyonu aşmıştır. Tabii, bütün bu rakamlara baktığımız zaman,
esnafımızın, KOBİ'lerimizin ekonomik açıdan ve iş yapabilirlik
açıdan gerçekten büyük bir sıkıntıda olduğunu görüyoruz ve böyle
düşünmek zorunda kalıyoruz.
Değerli arkadaşlar, vergi oranları çok önemli. KOBİ'lerimizin
ve esnaf, sanatkârlarımızın en önemli girdi kalemi vergidir. Vergi
oranları Türkiye'de hâlâ yüksektir, tabana yayılamamıştır, vergi
reformu yapılamamıştır ve Anayasa'mıza göre, vergi herkesin gücü
nispetinde katlanabileceği bir yükümlülük iken, maalesef, insanımızın
gücünün üzerinde bir vergi oranıyla yolumuza devam ediyoruz ve Avrupa
Birliği ülkelerinde dolaylı vergilerin vergi gelirleri içerisindeki
payı yüzde 35 iken, Türkiye'de, maalesef, bu oran yüzde 70 dolaylarındadır.
Değerli milletvekilleri, özellikle asgari ücretin
vergi dışında bırakılması gerekiyor. Avrupa Birliği ülkelerinde
kişi başına düşen vergi oranı KDV dâhil yüzde 20'dir, ama, Türkiye'de
kişi başına düşen vergi oranı KDV dâhil yüzde 40 dolaylarındadır. Vergi
reformunun gerekliliği, burada, açık bir şekilde önümüzde durmaktadır.
Değerli arkadaşlar, asgari ücretle çalışan bir
işçinin işverene maliyeti, vergi ve sigortasıyla beraber net ücreti
aşmaktadır -bu, KOBİ'lerimizin özellikle büyük bir yarasıdır- ve
SSK, Bağ-Kur primleri yüksektir. Bunların makul bir düzeye çekilmesi
gerekmektedir. Aksi takdirde, kayıt dışılıkla Türkiye mücadele
edemez, kayıt dışılıkla yürümeye, yoluna devam edecektir. Avrupa
Birliği ülkelerinde kayıt dışı istihdam yüzde 8-9 iken, Türkiye'de
bu oran yüzde 55'tir.
Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliği ülkelerinde
elektrik enerjisinin kilovatı 3 sent, 4 sent iken, bizde 10-11 sent dolaylarındadır.
Girdi maliyetleri bunda da yine yüksektir.
Türkiye'de, maalesef, 1,5 doların üzerinde akaryakıt
kullanır iken insanımız, Avrupa Birliği ülkelerinde 55 sente, yarım
dolara akaryakıt kullanılmaktadır.
Esnafa kullandırılan kredi faizleri yüzde 13,5
olmamalıdır Sayın Bakanım, kesinlikle enflasyon oranı düzeyine
çekilmelidir faiz oranları.
Organize sanayi bölgeleri ile küçük sanayi sitelerinin
kamulaştırma ve altyapı yatırımlarından kaynaklanan kredi ödeme
sorunları çözülmelidir.
Bakın, Antakya Organize Sanayi Bölgemizin bu
konuda önemli bir sorunu vardır ve bunu Sayın Bakanımıza iletmişlerdir.
Kendisine müteşekkir oluruz eğer bunu çözerlerse. Gerçi olumlu görüş
beyan etmişler, demişler ki: "Gerek Bölge Yönetim Kurulunun ve
katılımcıların talepleri gerekse yapılan incelemeler dikkate
alındığında, Antakya Organize Sanayi Bölgesi'nin Bakanlığımıza
olan kredi borçlarını ödemekte güçlük çekeceği..." Sayın Bakanımız
ve ileride temerrüde düşmemesi için "Heyelan nedeniyle zorunlu
olarak kullandırılan 1 milyon 990 bin YTL'lik kredi borcunun terkin
edilmesi uygun görülmüştür." demiş. Teşekkür ediyorum Sayın Bakanıma.
Ama, bu konuda Maliye Bakanının görüşü sorulmuş, ama Maliye Bakanımızın
bu konudaki görüşü olumsuz olmuştur. Ben, Sayın Ali Coşkun Bey'in, Sayın
Unakıtan'ı bu noktada ikna edeceğini düşünüyorum.
Diğer taraftan, değerli milletvekilleri, gerçekten,
organize sanayi bölgelerimiz, küçük sanayi sitelerimiz gerçekten
önemli. Bu noktada Sayın Bakanımızdan daha birçok katkı sağlamasını
kendisinden istirham ediyoruz.
KOBİ'lerimiz ve esnaf, sanatkârlarımız, tabii ki,
bu girdi maliyetleriyle, bu vergi, bu enerji fiyatlarıyla ve bu teşvik
oranıyla var olma, global piyasada, Avrupa piyasasında var olma
ve mücadele etme şansını zor yakalayacaktır. Acilen radikal tedbirler
alınmak durumundadır diye düşünüyorum. Ama, Antakya Organize Sanayi
Bölgesi konusuna Sayın Bakanımızın özellikle önem vermesini kendisinden
istirham ediyorum.
Ayrıca, İskenderun'da, mesela, bir afet yaşandı.
Sayın Bakanımız İzmir'deydi. Ben kendisini aradım, İzmir'den bana
aynı gün döndü. Kendisine teşekkür ediyorum bu konuyla ilgili.
Evet, gerçekten, İskenderun'daki sel afeti feci
bir afet oldu. Tabii, orada feyezan kanalının ıslahı bir an önce yapılmalı.
Feyezan kanalının betonarme duvarı yıkılmasaydı, belki bu kadar
sorun olmayacaktı. Kanal boyundaki istinat duvarının komple yenilenmesi
gerekmektedir. DSİ Genel Müdürüyle yapmış olduğumuz görüşmede bunun
olabilirliğini kendisi bizlere ifade etti.
Ama, esnafımızın, İskenderun esnafının stopaj,
KDV, Bağ-Kur ve SSK primlerinin, vergilerinin en az bir yıl ertelenmesini,
ben, Sayın Bakanımdan, Ali Coşkun Bey'den istirham ederken, Sayın Başbakanımıza
bu konuyu götüreceğini, bu işin koordinatörlüğünün Sayın Mehmet
Ali Şahin Bey'de olduğunu bizlere ifade etti ve ben de, bölgenin milletvekili
olarak, Sayın Mehmet Ali Şahin Bey'i, Sayın Devlet Bakanımızı aradım.
Defalarca aramama rağmen, ama defalarca aramama rağmen Sayın Bakanımıza
ulaşamadım ve haftalarca Sayın Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin Bey
bana dönmemiştir, Ali Coşkun Bey aynı gün dönmüştür.
OSMAN
ÖZCAN (
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Şimdi, ben, Sayın…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eraslan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Herkese, her bakana
hakkını vereceğiz, bu bir erdemliliktir diye düşünüyorum.
Sayın Mehmet Ali Şahin Bey'e soruyorum: Birileriyle
tenis maçı yapmaya zaman bulabiliyorsunuz da, defalarca aramamıza
rağmen milletin ve sel afetinde mağdur olan insanların sorunlarını
size aktarmak için bizimle görüşmeye zaman bulmuyor musunuz? Oynadığınız tenis
maçı milletin derdinden daha önemli bir şey olabilir mi? Sayın Bakanın
bize karşı göstermiş olduğu bu tavır devlet ciddiyetiyle bağdaşır
mı? Siz kimin Bakanısınız? Bu Parlamentonun Bakanı iseniz, Türkiye'nin
Bakanı iseniz, eğer milletin Bakanı iseniz, bize döneceksiniz. Tenis
maçı yapmaya zaman ayırıyor iseniz, milletin derdini size anlatacak
olan milletvekilinin de sözlerine dikkat edeceksiniz, sözlerine
kulak vereceksiniz ve milletvekilinin de telefonuna çıkamıyor
iseniz, üç gün sonra, beş gün sonra, bir hafta sonra, on gün sonra, ama
dönün, çünkü, milletvekili kendi şahsına bir şey istemeyecektir,
çünkü, milletin derdi için sizinle görüşecektir, konuşacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür cümlesini alayım.
Buyurun.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Ben buradan, Mehmet Ali
Şahin Bey'in bu tavrını siz değerli milletvekillerimizin düşüncelerine
ve milletimizin takdirine arz ediyorum.
2007 bütçemizin, ülkemize, milletimize hayırlar
getirmesini temenni ediyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tur üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Soru-cevap işlemine geçiyoruz.
Daha önceden ifade ettiğim gibi, soru-cevap işlemi
için on dakikalık süre kullanacağız. Arkadaşlarımızın her birisine
bir dakikalık süre verilecektir. Bir dakika sonra mikrofon otomatik
olarak kapanacağı için arkadaşlarımız bizden tekrar ek süre talebinde
bulunmasınlar.
Buyurun Sayın Ekmekcioğlu.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
İki sorum da Sayın Bakanımız Ali Coşkun'adır.
Esnaflarımız, esnaf odasına kayıt yaptırırken
ustalık belgesi istenmektedir. Aynı görevi yapan ticaret ve sanayi
odasına kayıt yaptırmak isteyenlerden ustalık belgesi istenmemektedir.
Bu çifte standardı nasıl izah ediyorsunuz? Böyle bir durum mesleki
eğitim uygulamalarını zayıflatmaz mı? Bu çelişkinin giderilmesi
için Bakanlığınızda bir çalışma var mıdır?
İkinci sorum: 2006 yılının ilk on ayı içerisinde
216 bin iş yeri açılmasına rağmen 277 bin iş yeri kapatılmıştır. Kapanan
iş yeri sayısı açılandan 60 bin daha fazladır. Esnafın durumunun
çok iyi olduğunu söyleyenler bu durumu nasıl izah edebilir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ekmekcioğlu.
Sayın Akyüz.
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Dışişleri Bakanımıza iki sorum var: Uluslararası
Denizcilik Örgütü Deniz Emniyet Komitesinin sözleşmesi Parlamentodan
geçmedi. Bununla birlikte, bu ayın ilk haftasında İstanbul'da Deniz
Emniyet Komitesinin 82'nci toplantısı yapıldı. Çok önemli olan, 166
ülkeden oluşan ve 1.000'e yakın delegenin katıldığı bu toplantıda
-ki, bu toplantının kararları çok önemlidir- Türkiye'yle, özellikle
Boğazlarla ilgili bir karar alındı mı? Alındıysa bu kararlar nelerdir?
İkinci sorum: Sayın Bakan, önceki partinizde Avrupa
Birliğiyle ilgili görüşlerinizle bugünkü görüşleriniz birbirinin
tam zıddı.
MEHMET SOYDAN (Hatay) - Hiç değil.
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Şimdi, bu durumu "değiştim"
sözcüğüyle izah etmek çok zordur. Değişimin dışında başka gerekçeler
varsa kamuoyu da bunları merak etmektedir, biz de merak etmekteyiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Ercenk.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Bu Mecliste, Avrupa'daki
birçok kuruluşa giden milletvekili arkadaşlarım var. Orada Türkiye'nin
karşılaştığı tavrı hepimiz biliyoruz. Nasıl tek taraflı bakıldığı,
nasıl ikiyüzlü bakıldığı, Türkiye'nin nasıl aşağılandığını görüyor
ve utanıyoruz.
Sayın Bakan, bugün, Dışişleri Bakanı olarak, AB
ülkelerinin hâlâ ikiyüzlü davrandıklarını, Türkiye'nin aşağılandığını
düşünüyor ve yine utanıyor musunuz?
Ne üzücüdür ki, dün Brüksel'den dönen heyet, burada,
sözüm ona, göstermelik, neşeli şeylerle karşılandı.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, böyle soru
mu olur? Böyle soru olur mu?
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ben kendi adıma utandım
bundan. Davul zurnayla karşılandı. Bugün gelinen noktada, 17 Aralık
2004'te Türkiye'ye dönen heyet için de…
BAŞKAN - Sayın Ercenk, konuşmanızı, ben şahsen anlayamıyorum,
ama siz…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Efendim, ama, bir dakikalık
süre veriyorsunuz.
BAŞKAN - Hayır, ben anlayamıyorum. Bilmiyorum,
Sayın Bakanım anlayabiliyor mu.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - …kendi adınıza utandınız
mı?
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Böyle soru mu olur Sayın
Başkan?
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Avrupa'nın çıkarları
söz konusu olduğunda tavizler verilmektedir. Bu şudur: "Ne pahasına
olursa olsun, Türkiye AB'ye girecek" anlayışıdır.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Konuşma mı yapıyor!
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Siz eğer bu zihniyette
olursanız, işte o zaman, sizi zenginler köşkünün bahçesindeki kulübeye
böyle koyarlar işte. Bugün Dışişleri Bakanı olarak, zenginler köşkünün
bahçesindeki kulübede böyle oturmaktan mutluluk duyuyor musunuz?
Bakanlığınızca hazırlanan "2007 Yılına Girerken
Politikamız" başlıklı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ercenk.
Saygıdeğer arkadaşlarım, yani, bir metni okumak
için büyük gayrette bulunmaya, bence, fazla bir gerek yok.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ama, bir dakika süre veriyorsunuz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Yani, soru sormak farklı bir şey, bir metni
okumak farklı bir şey.
Takdirinize sunarım.
Sayın Işık, buyurun.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, bir dakika
süre veriyorsunuz.
MEHMET SOYDAN (Hatay) - Sen de metni okuma, sorunu
sor.
BAŞKAN - Ne yapalım, herkese süre vereceğiz.
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, Dışişleri Bakanımıza sormak istiyorum.
Sayın Bakanım, dört yıllık iktidar sürecinde komşularımızla
olan ticaret hacmimiz, tüm dünyayla olan ticaret hacmimize kıyasla
hangi noktaya gelmiştir?
İkinci sorum: Türkiye'nin yapmış olduğu resmî ve
özel kalkınma yardımlarında kalkınmış ülkelerin yardım düzeyiyle
kıyaslandığında durum nedir?
Önemine binaen tekrar sormak istiyorum: Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi, Zenides-Arestis davasında, Kuzey Kıbrıs'ta
kurulan Mal Tazmin Komisyonunu etkin mağduriyeti giderme mekanizması
olarak kabul etti. İşbu karar, derdest davaların söz konusu komisyona
gelmesi demek midir? Son AİHM kararının Kıbrıs davasına katkısı nedir?
Son sorum: Dört yıldaki ekonomik gelişme ve yapısal
değişimin politik hedefimize katkısını yorumlar mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Işık.
Sayın Ünlütepe.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan,
Sanayi Bakanına soru yöneltmek istiyorum.
Sayın Bakan, Aralık 2003 yılında 831.300 adet, Aralık
2004'te 893.939 adet, Aralık 2005'te 1 milyon 6 bin 557 adet çek karşılıksız
çıkmış. Aynı dönemde 480.231 adet senet, 2004'te 589.892, Aralık 2005'te
920.641 senet protesto olmuştur. Görüldüğü gibi devamlı bu çek ve senetlerin
ödenmemesinde artış gösterilmektedir. 2006 yılı verilerinin de
daha kötü olacağı ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, ilimizde, 2003 yılında
4.083, 2004 yılında 3.018, 2005 yılında da 4.709, yani üç yılda 11.810…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.
Sayın Sarıbaş, buyurun efendim.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Dışişleri Bakanımıza aracılığınızla
sormak istiyorum.
Geçen, burada, AK Parti sözcülerinden bir arkadaş,
KKTC'nin askerler tarafından kurdurulduğunu 1983 yılında, oysa sivil
inisiyatife bırakılsaydı, yani 83 seçimlerinden sonrasına bırakılsaydı
sivillerin bunu kurdurtmayacağını söyleyerek, sanki kuruluşun
bir de zafiyetmiş gibi gösterildiği tutanaklara geçti. Sayın Bakanım,
buna katılıyor musunuz?
İkincisi: Koordinatör atamaları ne aşamada? Onu sormak istiyorum.
Üçüncüsü: Avrupa Birliği meselesine mundar oldu
diyebilir miyiz?
Sanayi Bakanımıza sormak istiyorum: Sayın Bakanım,
Siteler esnafının mutlu olduğunu düşünüyor musunuz?
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sarıbaş.
Sayın Kaptan.
OSMAN KAPTAN (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Dışişleri Bakanına iki sorum var.
Birincisi: Kuzey Kıbrıs'taki son hükûmet değişikliğinin
AKP'li bazı milletvekillerinin Kıbrıs Müftüsü aracılığıyla yaptırıldığı
yönündeki haberler karşısında Hükûmetinizin tavrı ne olmuştur? Bunun
Yüce Divanlık bir suç olduğunu biliyor musunuz?
İkincisi: PKK'nın sözde ateşkes çağrısının basında
yer aldığı günlerde Sayın Başbakanın "durup dururken ateş açacak
değiliz" veya "durup dururken operasyon yapacak değiliz"
demesi ne anlama geliyor? Bu sözler güvenlik güçlerimizi olumsuz
etkilemez mi? Bu sözler dolaylı bir "evet" anlamına gelmez
mi?
Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanına: Hal Yasası'ndan,
hem üreticiler hem tüketiciler hem nakliyeciler hem de halciler
şikâyetçidir. Bu Yasa dört yıldır niye değiştirilmiyor.
Son soru: Ayarsız ve yanlış ölçüm yapan ölçü aletleri
görülmez bir el gibi tüketicilerimizin cebine musallat olmaktadır.
Bu konuda önlem alacak mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kaptan.
Sayın Özel.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Sayın Başkanım, Sayın Dışişleri
Bakanımıza iki sorum olacak.
Birincisi: Avrupa Birliğiyle müzakere askıya
alınmış bulunmakta sekiz başlıkta.Toplam başlık sayısının otuz beş
olduğu da bir gerçektir. Askıya alınan bu başlıkların diğer başlıkların
açılıp açılmamasına olumsuz etkisi söz konusu mudur?
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne izolasyonların
kaldırılması yönündeki Avrupa Birliğindeki siyasi iradeyi samimi
buluyor musunuz?
Diğer bir sorum da Sanayi ve Ticaret Bakanımıza:
Dünya kozmetik sanayisinin ham maddesi olan gül yağı Isparta'da üretilmektedir.
Dünya kozmetik piyasasında daha fazla ve etkin rol alabilmek için,
yerli kozmetik sektörüne teşvik vermeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özel.
Sayın Yeni yok mu efendim?
Sayın Yiğit, buyurun.
SELAMİ YİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, Ani Harabeleri'nin karşısındaki
Ermenistan sınırında Ermeniler, taş ocakları bahanesiyle çeşitli
dinamitler patlatmaktadırlar. Bu konuda Bakanlık olarak bir önleminiz
var mıdır?
Sayın Bakanım, Kars Şeker Fabrikasıyla ilgili
olarak Bakanlığınızın politikası nedir? Onu merak ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yiğit.
Sayın Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Dışişleri Bakanına:
1) Türkiye'nin çeşitli dış ülkelerle ilişkileri,
Başbakanın yakın çevresine aldığı bazı kişilerce yürütülmektedir.
Bu durum Dışişleri Bakanlığınca kabul görmekte midir?
2) Sayın Bakan, Yunanistan Dışişleri Bakanlığıyla
kurduğunuz yakın ilişkiler, Türkiye'nin elini Kıbrıs konusunda rahatlatıcı
herhangi bir etkiye sahip olmuş mudur? Olduysa, bu ilişkiler Türkiye'ye
hangi kolaylığı sağlamıştır?
3) Türk ve dünya basınına "Türkiye limanlarını
Rumlara açıyor" şeklinde yansıyan ve Genelkurmay Başkanlığının
ağır tepkisini çeken açılım kimlerce planlanmıştır? Planın ağırlık
merkezi Başbakanlık mı, Dışişleri Bakanlığı mı?
Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımıza:
1) Hükûmetimiz ekonomik gelişmeden söz ederken,
sürekli Türkiye'ye yabancı sermayeyi çekmekten söz etmektedir. Hükûmetimizin
bu ana konseptinin, küçük ve orta ölçekli sanayiyi geliştirme üzerine
ne gibi etkileri…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özdoğan.
Sayın bakanlarım, daha çok soru Dışişleri Bakanlığımıza
yöneltildi. Sanayi ve Ticaret Bakanımız ilk önce cevaplarsa, daha
sonra Sayın Bakanımıza daha çok vakit kalır.
Sanayi ve Ticaret Bakanımız soruları cevaplıyorlar,
dinleyelim Bakanımızı.
Buyurun efendim.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle Mehmet Eraslan kardeşimiz,
kredilendirmede yıllar öncesinin rakamını verdi, yüzde 3-4 olarak.
Şimdi BDDK'dan aldığımız bilgiye göre, KOBİ'lerin kredilerden aldıkları
pay yüzde 24,5 oranına çıkmıştır. Bunda esnaf yoktur. Esnaf Halk Bankasından
yararlandığı için, esnafın Halk Bankasındaki kredi oranı yüzde
63'tür. O yüzden 4 rakamı 2000'li yılların rakamlarıdır, 2002'den önceki
rakamlardır.
Sayın Ekmekcioğlu, esnaf odasına kayıtta ustalık
belgesi aranmaktadır, doğrudur. Bu yasa Meclisten geçmiştir. Ahi Evran
prensibinin devamı olarak önüne gelenin "esnafım",
"sanatkârım" diye dükkân açmaması için belgelendirme istenmiştir,
Avrupa Birliği de bunu talep etmektedir ve bunun için de mesleki
standartlara öncelik tanınmıştır. Fakat, bu konuda kayıtları tekrar
elden geçiriyoruz. İlk fırsatta, belki bir üç yıllık, beş yıllık süre
tanıyarak bu konuyu da düzeltmek için Bakanlığımız hazırlık yapıyor.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Bakanım,
ticaret odalarında niye istenmiyor?
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) -
Ticaret odaları sermayeyle kurulduğu için, tüccar, tezgâhtarlık yapar;
yani, gidip de musluk tamir etmez, elektrik tamir etmez. Yani…
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Esnaf o tarafa
kayıyor ama.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) -
Sanayiciler de öyledir, hissedar olarak, sermaye olarak koyarlar.
Dolayısıyla, burada aslolan, Avrupa Birliğinde olduğu gibi,
esnafın o işi bilip bilmediğinin belgelenmesidir. Mesela, bu şimdi
berberlerde yapılıyor, kuaförlerde yapılıyor, elektrikçilerde
yapılıyor. Dolayısıyla, bunu yaygın hâle getirmek için yasaya koymuştuk.
O bakımdan şikâyetler var, onu değerlendiriyoruz.
Açılış, kapanış… Verdiğiniz rakamlar doğrudur. Ama,
biraz önce söyledim. Örnek olarak 293.631 kapanmanın 186.455 adedi
-on birinci ay itibarıyla söylüyorum, sizin verdiğiniz rakam onuncu
ay itibarıyla- silinmedir. Böyle bir esnaf yok, esnaf özelliğini taşımıyor
ya da vefat etmiş yahut mesleği terk etmiş, fakat silinmemiş; bunlar
silinme. 107.166 tane de meslek değişikliği, çeşitli nedenlerle kapatma
var. Dolayısıyla, söylediğim gibi 2 milyon civarında gerçek esnaf
varken, 6 milyonun üzerinde kayıtla karşı karşıya kaldık, bunları
ayıklıyoruz.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Bakan,
biz 60 bin kişiden söz ediyoruz.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) -
Senet, çek karşılıksız çıktı, rakamlar yüksek. Değerli arkadaşlar,
tabii, bunu, hassasiyetle takip ediyoruz, ama, takdir edersiniz ki,
iş hacmi de büyüdü, gayrisafi millî hasılanın büyümesine paralel
olarak iş hacmimiz oldukça büyüdü. Dolayısıyla, bunu, orantılı
olarak, o yıllardaki ticaret hacmine göre oranlamak lazım. Evet, hakikaten
artış var, bunu dikkatle izliyoruz, haklısınız.
Evet, yabancı sermayeye biz tabii ki önem veriyoruz,
çünkü, gelecek nesillerin iş bulması, aş bulması, yabancı sermayenin
de Türkiye'de doğrudan yatırım yapmasına bağlıdır. Ama, bununla,
küçük ve orta işletmeleri ezme diye programımızda herhangi bir
şey yok.
Süleyman Bey dedi ki: "Esnafın mutlu olduğuna
katılıyor musunuz?" Rakamlar söylüyor Süleyman Bey. 800 küsur
bin esnaf, sicili temizlendi. Ondan sonra, yine 700 bin esnaf kredi
kullandı, 400 binin üzerinde yeni kepenk açıldı. Tabii ki, esnafın,
sanatkârın bütün sorunlarını çözmüş değiliz, ama eskiye nazaran esnafımız
memnundur, özellikle kredilendirme bakımından memnundur.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
SELAMİ YİĞİT (Kars) - Kars Şeker Fabrikasıyla ilgili…
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) -
Başkanım, affedersiniz.
BAŞKAN - Buyurun.
SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) -
Kars Şeker Fabrikasını sordular. Kars Şeker Fabrikasının kapatılması
diye bir şey yoktur. Kars Şeker Fabrikası, diğerleriyle beraber,
bizden önceki hükûmetler tarafından IMF'ye özelleştirme konusunda
taahhüt edilmiş fabrikaların içindedir. Ama, biz, Kars Şeker Fabrikasında
ilave yatırım yaparak, orada etil alkol ve doğrudan biyobenzin elde
edilme konusunda teklifler var. Onun için ya özelleştirerek bunu yapacağız
ya kendi imkânlarımızla yapacağız. Kapatma diye bir sorun yok.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Saygıdeğer arkadaşlarım, şimdi sorulara, Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcımız Sayın Abdullah Gül Bey cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakanım.
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; arkadaşlarımız
birçok sorular aldılar, bunların hepsini not ettik. Muhakkak ki bunların
bazıları, bizim arşivlerimizi kullanmayı gerektirecektir. Onun
için, onlara yazılı cevap vereceğim. Arkadaşlarımın bundan emin
olmasını isterim. Özellikle, mesela Halil Bey, denizcilikle ilgili…
Birçok konular teknik konu olduğu için, sizlere detaylı bilgiler
vereceğim, ama müsaade ederseniz, bazı konular genel olduğu için
onları burada ayrıca, kısaca bahsetmek istiyorum. Ama, her arkadaşa
ayrı ayrı, yazılı bilgi vereceğimi bir kez daha hatırlatırım.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeki hükûmet değişikliğiyle
Hükûmetimizin hiçbir ilişkisi yoktur. Basında çıkan haberlerin hepsi
yalandır. Biz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin demokratik yapısıyla
övünüyoruz ve her zaman şunu söylüyoruz: Adada iki gerçek vardır. Bu
gerçekler gayet açıktır. İki ayrı gerçek vardır diyoruz. İki ayrı gerçek
de şudur: İki ayrı ırk, iki ayrı dil, iki ayrı din, iki ayrı demokrasi
vardır diyoruz ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, bütün geçmişinden
bugüne kadar, bu demokrasisinin ne kadar sağlam işlediğini göstermiştir.
Bu da, bizde nasıl demokratik bir sistem içerisinde birçok siyasi
değişiklikler oluyorsa, orada olan da tamamen bununla ilgilidir,
Hükûmetimizin herhangi bir katkısı veyahut da etkisi kesinlikle
söz konusu değildir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği bu
son karar çok önemlidir. Çünkü bu son karar, daha önce vermiş olduğu
Loizudu davasındaki içtihadı biraz değiştirmektedir ki o zaman,
maalesef, bizim aleyhimizde çıkmıştır. Ama, Hükûmetimiz işi sıkı tuttuğu
için... Eninde sonunda bu davalar neticeleniyor. Neticelendikten
sonra aleyhimize olursa, bunların yaptırımları vardır. Onun için,
çok sıkı takip ettik. Şimdi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde kurulan
bir komisyon vardır. Bu komisyona gidip, herkes hakkını orada arayacaktır.
Eğer tapusu varsa elinde, götürecektir, davasını orada görecektir.
Bu, tabii, bir anlama, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti makamlarını
da kabul etmektir. Eğer oraya gitmezse -ki, Rum hükûmeti bunu, gitmelerini
engellemektedir- o zaman da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidemeyecektir,
çünkü, mevcut hukuk yollarını tüketmediği için. O açıdan çok önemli
bir karar olduğuna inanıyoruz.
Değerli arkadaşlar, Başbakanımız birçok yurt dışı
geziler yapmaktadır, ama bütün bu gezilerin hepsi, Dışişleri Bakanlığının
altyapısıyla, tabii, hep organize edilmektedir bunlar. Ayrıca,
kendisinin Dışişleri Bakanlığından gelen başdanışmanı vardır.
Yine, başdanışmanın altında diğer diplomat arkadaşlar vardır. Bunların
hepsi diplomat arkadaşlardır, kariyerden gelen arkadaşlardır. Dolayısıyla,
bütün politikalar oluşturulurken böyledir.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Zapsu?
DIŞİŞLERİ BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH
GÜL (Kayseri) - Sayın Zapsu dediniz veya başka arkadaşlar. Bunlar
kendisinin siyasi danışmanlarıdır. Şüphesiz ki kendilerinden
her zaman Sayın Başbakan faydalanabilir, ama esas devletimizi ve
Hükûmetimizi bağlayan bütün görüşmeler ve bütün anlaşmalar, normal,
bizim geleneksel kurallarımız çerçevesi içinde gider.
Bazen, bunların not edilmediği, zabıtlarının tutulmadığı
şeklinde kamuoyunda da haberler çıkmaktadır, bize hatta sorular
sorulmaktadır, hepsini cevaplandırıyoruz. Bütün bu konuşmaların,
Sayın Başbakanımızın, hepsinin zabıtları vardır. Bazen baş başa
yapılan görüşmeler vardır ki bunlar çok normal uygulamalardır. O
baş başa yapılan görüşmelerin de neticesini Sayın Başbakan söyler,
onlar hemen zapta geçer.
"Koordinatörlük" dediniz, hangi koordinatörlükleri
kastettiniz bilemiyorum. Bir tane koordinatörlük vardır, o da terörle
mücadeleyle ilgili, daha etkin bir mücadele… Amerika Birleşik
Devletleri'nin, daha çok, kendisini iyi organize etmesi için, onlar
eski NATO Başkomutanı Ralston'ı bu işle görevlendirmişlerdir, biz
de buna karşı emekli orgenerallerimizden Edip Başer Paşa'yı görevlendirdik
ve bu çerçeve içerisinde görüşmeler devam etmektedir.
Bunun dışında arkadaşlarımızın sorduğu soruların
hepsine yazılı cevap vereceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Saygıdeğer arkadaşlarım, bu turdaki soru-cevap
işlemi de tamamlanmıştır. Değerli görüşleriyle katkıda bulunan
milletvekillerine ve bizi aydınlatan sayın bakanlarımıza teşekkür
ediyoruz.
Şimdi, sırasıyla, on birinci turda yer alan bütçelerin
bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
Dışişleri Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
11- DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Dışişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
|
KODU |
Açıklama |
(YTL) |
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
607.019.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
122.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
07 |
Sağlık Hizmetleri |
1.665.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
08 |
Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri |
33.270.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
09 |
Eğitim Hizmetleri |
42.510.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
10 |
Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri |
6.050.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
|
TOPLAM |
690.636.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Dışişleri Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Dışişleri Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 632.079.836,01
- Toplam Harcama : 592.892.662,78
- Ödenek Dışı Harcama : 2.687.404,17
- İptal Edilen Ödenek : 28.037.743,78
- Ertesi Yıla Devreden
Ödenek : 13.836.833,62
BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Dışişleri Bakanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
19 - SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI
1.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
106.630.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
1.616.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
207.999.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
07 |
Sağlık Hizmetleri |
54.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
|
TOPLAM |
316.299.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 304.575.654,00
- Toplam Harcama : 283.183.454,57
- Ödenek Dışı Harcama : 3.485.573,68
- İptal Edilen Ödenek : 24.385.323,92
- Ertesi Yıla Devreden
Ödenek : 492.449,19
BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir
Rekabet Kurumu 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.07- REKABET KURUMU
1.- Rekabet Kurumu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
17.858.781 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
576.460 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
04 |
Ekonomik işler ve Hizmetler |
12.479.759 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
|
TOPLAM |
30.915.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
|
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri |
360.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
05 |
Diğer Gelirler |
30.555.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
|
TOPLAM |
30.915.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Rekabet Kurumu 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Millî Prodüktivite Merkezi 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.23 - MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ
1.- Millî Prodüktivite Merkezi 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
2.824.460 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
6.851.540 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
|
|
TOPLAM |
9.676.000 |
BAŞKAN
- |
|
|
|
(B) cetvelini okutuyorum: |
|
|
|
B – C E T V E L İ |
|
|
|
|
KODU |
Açıklama
|
(YTL) |
|
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri |
518.500 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
04 |
Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler |
1.658.500 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
05 |
Diğer Gelirler |
3.720.500 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
|
|
TOPLAM |
5.897.500 |
BAŞKAN
-
Millî
Prodüktivite Merkezi 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
Küçük
ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum:
Bölümleri
okutuyorum:
40.30 - KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİİ GELİŞTİRME
VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 11.560.000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 850.000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 209.558.000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 221.968.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
|
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri |
2.000.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
04 |
Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler |
90.249.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
05 |
Diğer Gelirler |
29.000.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
08 |
Alacaklardan Tahsilat |
5.000.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
|
TOPLAM |
126.249.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Türk Akreditasyon Kurumu 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.21- TÜRK AKREDİTASYON KURUMU
1.- Türk Akreditasyon Kurumu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 4.618.000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 4.618.000
BAŞKAN
-
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 4.618.000
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 4.618.000
BAŞKAN
-
Türk
Akreditasyon Kurumu 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
Türk
Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Bölümleri
okutuyorum:
40.22 - TÜRK STANDARTLARI
ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1.- Türk Standartları
Enstitüsü Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
21.593.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
137.307.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
|
|
TOPLAM |
158.900.000 |
BAŞKAN
-
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri |
118.040.000 |
|
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
05 |
Diğer Gelirler |
68.060.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
09 |
Ret ve İadeler ( - ) |
- 200.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
|
TOPLAM |
185.900.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2007 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2007 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.24 - TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1.- Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
14.634.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir |
|
|
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
81.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
478.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
15.313.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
|
|
TOPLAM |
30.506.000 |
BAŞKAN
-
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
|
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri |
45.469.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
05 |
Diğer Gelirler |
6.331.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
|
TOPLAM |
51.800.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2007 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, böylece,
Dışişleri Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Rekabet Kurumu,
Millî Prodüktivite Merkezi, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme
ve Destekleme İdaresi Başkanlığı, Türk Akreditasyon Kurumu, Türk
Standartları Enstitüsü Başkanlığı, Türk Patent Enstitüsü Başkanlığının
2007 yılı bütçeleri ile Dışişleri Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
2005 mali yılı kesinhesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olmalarını
temenni ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, on birinci
tur görüşmeleri tamamlanmıştır.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 17.12
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.29
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 39'uncu Birleşimi'nin Dördüncü Oturumu'nu açıyorum.
Şimdi, on ikinci tur görüşmelere başlayacağız.
On ikinci turda, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel
Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığı bütçeleri ile Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün
sadece kesinhesabı yer almaktadır.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236,3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
İ) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
J) TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
K) KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
L) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
1.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
M) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Orman Genel Müdürlüğü 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Orman Genel Müdürlüğü 2005
Mali Yılı Kesinhesabı
N) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
O) ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, alınan
karar gereğince, tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, yirmi
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Soru sorma işlemiyle ilgili açıklamaları daha
önce de yaptığım için tekrarlamıyorum.
Soru sormak isteyen milletvekilleri, görüşmelerin
bitimine kadar yerlerinden soru sorabilirler. Soru sorma işlemini
başlatıyorum, bilgilerinize sunulur.
On ikinci turda, grupları ve şahısları adına söz
alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Gruplar:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu: Gürol Ergin, Muğla
Milletvekili; Necati Uzdil, Osmaniye Milletvekili; Ramazan Kerim
Özkan, Burdur Milletvekili; Osman Özcan, Antalya Milletvekili; Rasim
Çakır, Edirne Milletvekili; Mehmet Işık, Giresun Milletvekili; Mehmet
Boztaş, Aydın Milletvekili.
AK Parti Grubu: Necdet Budak, Edirne Milletvekili;
Erdoğan Özegen, Niğde Milletvekili; Adem Baştürk, Kayseri Milletvekili;
Durdu Mehmet Kastal, Osmaniye Milletvekili; İsmail Soylu, Hatay
Milletvekili; Eyüp Ayar, Kocaeli Milletvekili.
Anavatan Partisi Grubu: İbrahim Özdoğan, Erzurum
Milletvekili; Hüseyin Güler, Mersin Milletvekili.
Şahısları adına: Lehinde, Halil Özyolcu, Ağrı
Milletvekili; aleyhinde, Ensar Öğüt, Ardahan Milletvekili.
İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Muğla
Milletvekili Gürol Ergin'e aittir.
Sayın Ergin, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GÜROL ERGİN (Muğla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı 2007 yılı bütçesi üzerine, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlarken,
sizleri ve yüce Türk ulusunu, kendi adıma ve Grubum adına içten sevgi
ve saygılarımla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi
hükûmetlerinin uyguladığı, ülke gerçeklerinden habersiz, IMF'ye
tam teslim olmuş politikalarla, son dört yıl, Türk tarımı ve çiftçimiz
açısından tarihe çöküntü yılları olarak geçecek. Çiftçi ne ekse zarar
ediyor. Hiçbir ürün, maliyeti kadar para etmiyor. Bu durumla çiftçi
bugüne kadar hiç karşılaşmamıştı. Hani, her vesileyle diyorsunuz
ya: "Bizim yaptıklarımız cumhuriyet döneminde hiç yapılmadı,
son derece başarılıyız." Evet, hiç olmazsa, tarım konusunda
haklısınız; çünkü, Türk çiftçisi, sizin yarattığınız perişanlığı
cumhuriyet döneminde gerçekten hiç yaşamadı. (CHP sıralarından
alkışlar) AKP, iktidarda bulunduğu dört yıl boyunca, tarım desteği
olarak ulusal gelirin ancak binde 7-8'i kadar bütçe ayırdı. Tarım Kanunu
"tarıma verilecek destek ulusal gelirin yüzde 1'inden az olamaz"
diyor, Kanun'un uygulanacağı daha ilk yıl olan 2007 yılında tarımsal
destek yine yüzde 1'in altında.
AKP olarak, seçim meydanlarında "tütün kotalarını
kaldıracağız" dediniz, tütünde kota uygulamasını aynen sürdürdünüz;
"şeker pancarında kota uygulamayacağız" dediniz, şeker
pancarında kota uygulamasını daha sıkı hâle getirdiniz, şeker
pancarı üretimini azalttıkça azalttınız. Ülkemiz, bu nedenle, ilk
kez, 2005 yılında kuru pancar küspesi ithalatı yapmaya başladı. Üstelik,
geçen yıl 99 bin lira olan fiyatı bu yıl 89 bin liraya düşürdünüz. Girdi
fiyatları sürekli artarken pancara verilen fiyatı düşürmenin makul
bir açıklaması olabilir mi? 3 milyon hububat üreticisini hepten perişan
ettiniz. Ofisin alım merkezlerini kapadınız. Ürününü kapatılmayan
alım merkezine götüren çiftçiye sudan nedenlerle bin bir sıkıntı
yaşattınız. Üreticiyi tüccarın insafına terk ettiniz. Çiftçi,
2003'te 350 bin liraya sattığı buğdayı 2006'da 300 bine satmak zorunda
kaldı. Seçim bildirgenizde "1998 yılında 2 kilo buğdayla 1 litre
mazot alabilen köylümüz, bugün ancak 6 kilo buğday parasıyla 1 litre
mazot alabiliyor" diyordunuz. Bugün, hangi çiftçi 6 kilo buğday
satarak 1 litre mazot alabilmektedir? 1 litre mazotu, 2002 yılında,
sizin dediğiniz gibi, 6 kilo ile değil, 4 kilo buğday satarak alan
çiftçi, bugün 7 kilo buğday satarak almakta; aynı mazot için 16 kilo
pancar satan köylü, bugün 26 kilo pancar satmakta; üstelik, eğer pancarı
da üretebiliyorsa. Aynı hesabı diamonyum fosfat gübresi için yaparsak,
çiftçi, bir kilo DAP gübresi alabilmek için 2002 yılında 1,2 kilo buğday
satıyordu, bugün 1,6 kilo buğday satmak zorunda; 5 kilo pancar satıyordu,
bugün 7 kilo pancar satmak zorunda. 2002 yılında 56 ton buğday satarak
bir traktör alan çiftçi, bugün aynı traktör için 70 ton buğday satmak zorunda.
Aynı traktörü 230 ton şeker pancarıyla alabilen çiftçi, bugün 303
ton şeker pancarıyla alabiliyor. Pamuk üreticisi ise, bir traktör
için 2002'de 23 ton pamuk satarken, bugün 32 ton pamuk satmak zorunda. Bakınız,
seçim dönemindeki vaatlerinizi hatırlatan bir Egeli çiftçi
"dağ fare doğurdu diyemiyorum, çünkü, dağ akrep doğurdu"
diyor; çiftçi, ona dört yılda yaşattıklarınızı böyle özetliyor.
Adalet ve Kalkınma Partisinin dört yıllık iktidar
döneminde ortalama fiyat artışı gübrede yüzde 60, traktörde yüzde
58, mazotta yüzde 84 oldu.
Türk köylüsü, bugünkü iktidar döneminde, ülkenin
kriz içinde bulunduğu 2001-2002 yıllarına göre bile satın alma gücünü
yüzde 40 yitirdi, yarı yarıya fakirleşti. Maliye Bakanı Sayın Unakıtan,
bütçe sunuş konuşmasında, son dört yıllık dönemde TÜFE endeksindeki
kümülatif değişmenin yüzde 53,1 olduğunu söylüyor ve buna karşılık,
aynı dönemde, çalışan, emekli ve dar gelirli vatandaşların durumlarının
2002 yılına göre iyileştiğini, gelirlerinde reel artışlar olduğunu
söylüyor. Bu söylediklerinin ne derece gerçek olduğunu, Partimizin
diğer milletvekilleri yeri geldikçe ifade ediyorlar; ancak, ben,
Sayın Unakıtan'ın bir eksiğini tamamlayacağım. Üreticilerimizin
durumunun ne olduğunu bir de Sayın Unakıtan'ın hesabına göre yapalım:
TÜFE'deki dört yıllık kümülatif artış yüzde 53,1 iken, 2002 yılındaki
fiyata göre 2006 yılında fiyat artışı, ayçiçeğinde yüzde 14, buğdayda
yüzde 28, pamukta yüzde 16, şeker pancarında yüzde 20, çeltikte yalnızca
yüzde 8 oldu. Diğer ürünleri saymıyorum. Bu değerlendirmeye göre,
2006 yılında, 2002 yılına göre çiftçimizin zararı ayçiçeğinde 174
trilyon, buğdayda, yalnızca piyasaya sunulan buğday dikkate alınarak
yapılan hesaplamayla 979 trilyon, pamukta 616 trilyon, şeker pancarında
316 trilyon, çeltikte 213 trilyondur. Yüzlerce ürünü saymıyorum. Yalnızca
bu beş kalem üründe ve yalnızca TÜFE'nin altındaki fiyattan ötürü
çiftçimiz 2006 yılında 2 katrilyon 288 trilyon lira zarardadır. Sayın
Unakıtan nedense bu hesabı yapmıyor. Görüyorsunuz değil mi? Sayın
Başbakanın deyimiyle, çiftçi nereden nereye geldi!
"Alternatif ürün üretenleri destekleyeceğiz"
dediniz, tütün ürettirmediğiniz kıraç topraklarda bağ tesis edenleri
yaptıklarına pişman ettiniz. Elâzığ'da 2003 yılında üzümünü Tekele
850 bin liraya veren çiftçiye özel sektör bu yıl 800 bin lira verdi. Manisa'da
geçen yıl 130 yeni kuruş olan üzüm bu yıl 75 yeni kuruş. Aynı sorun Tekirdağ'da
şaraplık beyaz üzüm üreticileri tarafından da yaşanıyor.
Önceki yıl 250 bin lira olan zeytinyağı primini
geçen yıl "zeytinyağı fiyatları yükseldi" bahanesiyle
100 bin liraya indirdiniz. Bu yıl zeytinyağı fiyatı 5 milyonların
üzerinden 3 milyon liralara indi. Primi 11 yeni kuruş, yani, 110 bin
lira olarak belirlediniz. Bu prim en az 1 milyon lira olmalıydı. Zeytinyağı
üreticisi büyük infial içerisinde. "11 kuruş prim sadakadır,
biz sadaka istemiyoruz." diye bağırıyorlar. Egeli çiftçi, Sayın
Başbakanın söyleminden esinlenmiş, ona "al ananı git" demiyor
ama, "al primini git" diyor, "al primini git."
Fındık politikasında çok büyük yanlış yaptınız.
Çiftçi tepkisini ortaya koyunca da, onu anarşistlikle suçladınız.
Üreticiyi alivreciye teslim ettiniz. İhraç fiyatını düşürerek
Türkiye Cumhuriyeti hazinesini yaklaşık 1 milyar dolar zarara
uğrattınız. Öyle anlaşılıyor ki, bugün Fiskobirlik üzerinde oynadığınız
oyunu yarın Tariş pamukta, Tariş zeytinde, Marmarabirlik'te ve diğer
tarım satış kooperatiflerinde oynayacaksınız. Bunun hazırlığı
içindesiniz. Kooperatif üyesi çiftçilerimizi ve ziraat odalarını
bu konuda uyanık ve dikkatli olmaya çağırıyorum.
Devletin resmî rakamlarına göre, son iki yılda tarımda
çalışanların sayısı 1 milyon 207 bin kişi azaldı. Bu azalışın tek nedeni,
çiftçiliğin artık karın doyurmaması. Yoksa, bu insanlar, sanayi
ya da hizmet sektörlerinde iş bulabildikleri için tarımı terk etmiş
değiller. Çiftçi, Ege Bölgesi'nde pamuk ekmiyor, Orta Anadolu'da hububat
ekmiyor, Çukurova'da narenciye ağaçlarını söküyor. Bu durumda tarımda
çalışanlar azalmaz da ne olur?
"Hayvancılık desteklenecek" dediniz,
"destekliyoruz" diyorsunuz. Kooperatiflere verilen hayvanlarda
sertifikalı olma koşulunu kaldırdınız, kooperatiflere verdiğiniz
hayvanlar ya kısır çıktı ya da hastalıklı. Üç yıl önce inek sahibi olduğuna
sevinen çiftçi, şimdi borcunu ödeyememenin telaş ve paniğini yaşıyor.
"Süt üretimini artırıp üreticiyi daha çok
kazandıracağız" dediniz. Sütün fiyatı tüm Türkiye'de üç yıl önceki
fiyatın altında. Ayrıca, süt teşvikinde kooperatifler ile üretici
birlikleri arasında ayrım yapıyorsunuz ve tarihinde ilk kez Köy-Koop,
Bakanlığınızın aleyhine dava açmak zorunda kaldı. Nerede kaldı
seçim meydanlarında, Acil Eylem Planı'nda verdiğiniz sözler?
Mazottaki vergiyi 1 kuruş azaltınız mı? İktidara geldiğinizde
1 milyon 200 bin lira olan mazot, bugün 2 milyon 200 bin lira. Hani, nerede
2006 yılının mazot ve gübre destekleri?
Pamukta sertifikalı tohum kullananlara vereceğiniz
348 bin lira prim, çiftçinin maliyetini bile karşılamaktan uzak. Pamukta, hiç olmazsa
maliyeti karşılamak için en az 500 bin lira prim gerekiyordu.
Narenciye üreticileri son üç yıldır görülmemiş
pazarlama sıkıntısı yaşıyor. Geçen yıl Akdeniz meyve sineği konusundaki
duyarsızlığınız, bu yıl ağustos ortalarında Rusya'ya olgunlaşmamış
limon ihracına izin vermeniz ihracata büyük darbe vurdu, ürünlerimiz
geri geldi, pazarı diğer ülkelere kaptırdık.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ergin, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Şimdi, üretici çok büyük
pazarlama sıkıntısı yaşıyor, çaresizlik içinde. Portakal, limon,
mandalina Çukurova'da 20 yeni kuruştan müşteri bulamıyor. Narenciye
dallarda çürümeyi, üretici seçim sandığının önüne geleceği günü
bekliyor. İhracat primini en az 100 dolar/tona çıkarmak zorundasınız.
Köylü kullandığı elektriğin parasını veremez
durumda. TEDAŞ'ın 360 bin abonesinin 125 bini TEDAŞ'a borçlu. Ekim
2006 sonu itibarıyla, gecikme zammıyla birlikte borcun toplamı 1
katrilyon 100 trilyon lira. Çiftçi bu borcu nasıl verecek? Ürettiği
her üründen zarar eden çiftçinin bu borcu ödemesi mümkün olabilir mi?
Borcunu ödeyemediği için elektriği kesilen sulama kooperatifleri
ve sulama birlikleri 500 bin hektar alanda sulama yapamıyor. "Cebine
para doldurduk" dediğiniz çiftçi, tarım kredi kooperatiflerine
olan borcundan ötürü icra kapılarında. Siz, yine, gelin, bu kürsüden
masallar anlatın. Anlattıklarınıza elbette kendiniz de inanmıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ergin, verdiğim ek süre de doldu.
Lütfen, teşekkürünüzü alayım.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
GÜROL ERGİN (Devamla) - "Türkiye'yi pazarlıyorum"
deyip pazarlayanlara, "milletin neyi varsa baba baba satarım"
deyip satanlara, yurtsever Türk ulusu günü geldiğinde hak ettikleri
yanıtı verecek, bu ülkenin satılık olmadığını gösterecektir.
Sayın Başbakan "hayatında iki koyun gütmeyenler
ülke yönetimi üzerine konuşuyorlar" diyerek, bu söyleminin
milleti güdülecek koyunun yerine koyduğunu bilmiyor mu? Hayır Sayın
Başbakan, bu milleti böyle hakir göremezsiniz, buna hiç hakkınız
yok! (CHP sıralarından alkışlar)
Sözlerime son verirken… (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Ya, ağzınızı yormayın, biraz dimağınızı, beyninizi
yorun arkadaşlar. (Gülüşmeler)
Sözlerime son verirken, bütçenin ülkemize ve
ulusumuza hayırlı olmasını diliyor, Sayın Başkan, size, değerli
milletvekillerine ve yüce Türk ulusuna içten sevgi ve saygılarımı
sunarken, Çaykurun, Tekelin, Türk Şekerin hiçbir fabrikasını sattırmayacağımızı
milletimize vaat ediyorum! (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci
konuşmacı Necati Uzdil, Osmaniye Milletvekili.
Sayın Uzdil, belirlenmiş süreniz beş dakika.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bütçe görüşüyoruz, ama, maalesef, işte sıralar
bomboş! Konuşmacı ne yapsın, o da Bakanlığın bütçesi hakkında görüşürken
konuları vatandaşla paylaşmaya çalışıyor. Tabii ki öbür konuşmacılar
gibi ben de öyle yapacağım.
Tarım Bakanımız çıkıyor "tarımda devrimler
yaptık" diyor. Maliye Bakanımız çıkıyor "iktidarımızda
fert başına düşen millî geliri 5.500 dolara çıkarttık" diyor.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Beğenmediniz mi?
NECATİ UZDİL (Devamla) - Değerli çiftçi arkadaşlarım,
sayın vatandaşlarım; sizin yapılan devrimlerden haberiniz var mı?
MURAT YILMAZER (Kırıkkale) - Var, var!
NECATİ UZDİL (Devamla) - Çiftçimiz, cebinize 2
katı para girdi mi? Cebiniz para gördü mü?
MURAT YILMAZER (Kırıkkale) - Gördü.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Sayın yurttaşlarım,
biz, bakanlarımıza inanamaz olduk. Biz, CHP olarak sadece size inanıyoruz.
Şimdi, sizlere, AKP'nin yaptığını söylediği bazı
devrimlerden bahsedeceğim. Lisanslı Depoculuk Yasası'nı talimatla
çıkardınız, talimatla çıkardınız…
AHMET ERTÜRK (Aydın) - Ne güzel oldu ama.
NECATİ UZDİL (Devamla) - …çiftçimiz, anonim şirketlerin
depolarına ürünlerini koydu, bekliyor; tabii, "tarım kredinin
borcunu nasıl ödeyeceğim" diye de düşünüyor.
Devrim yaptınız, Üretici Birlikleri Yasası'nı
çıkardınız, tüm uyarılara rağmen "ticaret yapamaz" diye
madde koydunuz. Çiftçiye, köye gidemiyorsunuz. Haber vereyim: Erzin'de,
Kozan'da, Erdemli'de çiftçi birliklerini kuran çiftçilerimiz,
"narenciyemizi birliğimiz pazarlayamıyorsa ne anlamı var
bu örgütlenmenin" diyor size.
İhracat için, narenciyeye 100 dolardan az olmamak
üzere prim istiyor çiftçi sizden, haberiniz var mı? Siz iktidara geldiğinizde
çiftçinin primi 100 dolardı; o hâlde, siz de, en azından 100 dolar yapmak
zorundasınız, zorundasınız! (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, tarım topraklarını koruyabildiniz
mi?
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Evet.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Hukuk devleti ilkelerini
koruyabildiniz mi?
ORHAN
SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Evet.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Uluslararası sermayeye
boyun eğmediniz mi?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Eğmedik.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Toprak Koruma ve Arazi
Kullanma Yasası'nı Cargill yasası hâline getirmediniz mi? (CHP sıralarından
alkışlar)
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Hayır.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Devrim yaptınız, seçimlerde
"yeşil mazot" dediniz, "yeşil mazot" dediniz,
"mazot desteği" demediniz. "Mazot desteği" diyerek
çiftçiyi aldatmaya hakkınız var mı sevgili arkadaşlarım? Bugün mazot
Amerika Birleşik Devletleri'nde 600 bin TL, değerli arkadaşlarım,
Yunanistan'da 800 bin lira, Almanya'da 1 milyon lira; siz, AKP Hükûmeti,
Türk çiftçisine 2.250 liradan mazot kullandırmıyor musunuz Allah
aşkına?
Değerli arkadaşlarım, değerli dostlarım, devrim
yaptınız, "tarımsal kredilerin faizini düşürdük" diye övünüyorsunuz.
Peki, kredi faizlerinin enflasyonun iki katı olması çiftçiden haraç
almak demek değil mi? Çiftçiyi desteklemek demek mi değerli arkadaşlarım?
Soruyorum size, bugün tarım kredi kooperatifleri, evet, tarım kredi
kooperatifleri çiftçinin buzdolabını, televizyonunu, traktörünü
haciz etmekte, haciz etmekte. Bunu, size buradan söylüyorum, haberiniz
olsun, gerekli tedbiri alın diye söylüyorum.
FİKRET
BADAZLI (
NECATİ UZDİL (Devamla) - Devrim yaptınız, doğru!
Çukurova'da, Ege'de pamuk tarımı yok oldu. Yunanistan'a pamuk ihraç
ederken, Yunanistan'dan pamuk ithal eder hâle geldik.
Devrim yaptınız, Karadeniz'de fındığı ne hâle getirdiyseniz
getirdiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzdil, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun, ek sürenizi başlattım.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlarım, seçimlerde, meydanlarda
sizi IMF'den kurtaracağız dediniz, Türk tarımını, Türk çiftçisini,
elini ayağını bağlayarak IMF'ye iyice teslim ettiniz.
Değerli arkadaşlarım, niyet önemli, niyet. Önce
niyetinizi düzelteceksiniz. Yeter ki niyetiniz iyi olsun. Ama senin
niyetin iyi değil ki, ben ne yapayım.
Değerli arkadaşlarım, çiftçi anasını alıp sandığa
gelecek, sandığa gelecek. Hesabı sizden sandıkta soracak.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Göreceğiz canım!
NECATİ UZDİL (Devamla) - Korkunun da ecele faydası
yok.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Göreceğiz, göreceğiz.
NECATİ UZDİL (Devamla) - Laf atmayla da bu işler
bitmiyor.
Değerli arkadaşlarım, AKP Hükûmetinin bu son bütçesi.
Gözünüz aydın çiftçi arkadaşlarım.
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Hayırlı olsun.
AHMET IŞIK (Konya) - Müjdeli haberler var 2007 yılında,
gözünüz aydın.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Bugün görüştüğümüz
bu bütçenin ülkemize, yurttaşlarımıza ve çiftçilerimize hayırlı
olmasını diliyorum, sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET IŞIK (Konya) - Müjdeli haberler var 2007 yılında.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uzdil.
Üçüncü konuşmacı, Burdur Milletvekili Ramazan
Kerim Özkan.
Sayın Özkan, buyurun.
Süreniz beş dakika.
CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dışarıda cinnetin, cinayetin,
yoksulluğun, yolsuzluğun, talanın, vurgunun, terörün, gaspın, kapkaçın,
tehdidin, kalpazanlığın arttığı bir dönemde Tarım Bakanlığı bütçesini
görüşüyoruz. Bunlar Emniyet Genel Müdürlüğünde, kayıtlarda mevcut.
Yüce Meclisi ve ülkemin üçte 1'ini oluşturan tarım çalışanlarını,
yetiştiricileri, köylü kardeşlerimi, Cumhuriyet Halk Partisi ve
şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Kurban Bayramı'nın yaklaştığı bugünlerde kurbanlık
yetiştiriciliği yapan üreticilerimizin büyük kentlerimizin
hayvan pazarlarında çektikleri sıkıntılara dikkat çekerek konuya
geleceğim. Büyük kentlerin semt pazarlarında, pazara giriş ve işgaliye
ücretlerine fahiş fiyat uygulaması şu anda mevcuttur. Hayvanların
barınmalarına ayrılan yerler hayvan haklarına aykırıdır ve acilen
çözüm beklenmektedir.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Onları belediyeler
düzenleyecek.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Sayın Başbakan
ve bakanlar, çok güzel, yalnız, gerçekleri yansıtmayan rakamlarla
Türkiye kamuoyunu oyalıyor.
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Resmî rakamlarla
yani!
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Resmî rakamlarla.
Fakat, bunlar, gerçekten, Türk köylüsünü inandırmıyor. Çiftçimiz perişan,
köylümüz perişan, esnafımız perişan. 730 bin esnafımız bu dönemde
kepenk kapatmış. Bakın, bunlar, Burdur'da icra takibinde olan dosyalar.
Bunlardan 500 tanesi elimizde mevcut.
Benim üreticim çalışıyor, üretiyor, yan gelip
yatmıyor; ama, alın teri toprakta kalıyor. Hep beraber üzülüyorlar.
Demin Sayın Sanayi Bakanı dedi ki: "Bir tarlalara
gidin." Biz pancar tarlasından geliyoruz, ahırlardan geliyoruz,
ağıllardan geliyoruz, orman köylüsünün içinden geliyoruz, onlarla
hep beraberiz. Hele bir gidin o köylülerin arasına. Sizleri sokmayacak…
Gelsinler bir çayımızı içsinler diyorlar.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Gidiyoruz,
gidiyoruz.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - O misafirperverliğini
devam ettirmek istiyorlar. Ama, ne yazık ki, AKP milletvekilleri,
ne hayvan pazarlarından ne köyün varoşlarından, ne kentin varoşlarından
geçip, o halkla beraber köy kahvelerinde çay içemiyor.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Gidiyoruz,
gidiyoruz.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Süt içiyoruz, süt.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Süt için, süt için
ki para çoğalsın. Süt, zaten, şu günlerde para etmiyor.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Ediyor, ediyor.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Bir bardak çay,
bir kilo, bir litre süt.
Tarım destekleri, mazot desteği… Bir kereye mahsus
mazot desteği verdiniz, mazot desteğini konuşuyorsunuz. DGD'yle
ilgili 16 milyon lira para vermeniz gerekiyor, bir kere 10 milyon
lira verdiniz; 2006 yılının parasını hâlâ vermediniz. Çiftçi bu parayı
bekliyor.
Çiftçi, vadeli aldığı traktörünü peşin fiyatla
satıyor, çocuğunun geleceğini, torununun geleceğini ipotek altına
alıyor.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Yeniliyor, kapasitesini
büyütüyor.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Siz diyorsunuz
ki "30 bin traktör satıldı, çiftçi mutlu…" Mutlu değil kardeşlerim.
Bugün ben çok iyi biliyorum, iki yumurta götürüp kahvede… Her ne kadar,
siz, kuş gribinde "köy tavuğunu, köy yumurtasını unutacaksınız"
dediniz; ama, Türk köylüsü unutmadı, yine üretti, yine köy tavuğunu,
köy yumurtasını şu anda yiyor. Fuzuli söylemlerle, yumurta adı altında…
MUSA SIVACOĞLU (Kastamonu) - Belli yerlerde tedbir
aldık.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Alındı, tedbirler
alındı. Tabii ki alınacak, onlar güzel şeyler, kutluyoruz. Veteriner
hekimler çalışıyor, cansiparane çalışıyor. Ama, benim veteriner
hekim meslektaşlarıma, siz, ücretlendirme dahi yapmadınız. Bütün
meslek gruplarına 750 milyon lira verirken… Sayın Bakanım veteriner
hekimdir, kutluyoruz; mutlu olduk bir veteriner hekimin Tarım Bakanı
olmasından; ama, veteriner meslektaşlarım şu anda üzüntü içindeler;
sadece, onlara 20 lira verdik.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Bakan Bey cevap verecek.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Bakan Bey mutlaka
cevap verecek. O 750 milyonluk değerlendirmeden veteriner hekim
meslektaşlarım yararlanamadı. Gece gündüz demeden… Gece kaymakam uyur,
jandarma uyur, esnaf uyur, ama veteriner hekimler uyumaz. Bir zehirlenme
vardır, koşar; kuduz ihbarı vardır, koşar; şap ihbarı vardır, koşar…
Onlar, gece bekçisi gibidir. Ama, onlara, biz, kamuda çalışan veteriner
hekim meslektaşlarımıza o artışları çok gördük. Sadece 20 lira bir artış
verdik, sadaka verir gibi.
MEHMET ALP (Burdur) - Saat dörtten sonra ahırlara
gider hepsi de memurların.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Dört buçukta, beşte
çok ahırlara gider veteriner meslektaşlarım benim. Sizin gibi yan
gelip yatmaz onlar, çalışırlar.
Bugüne kadar çiftçiye verdiğiniz hiçbir vaadi
yerine getirmediniz. Yol, bina, zina; başka iş yok memlekette. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Hayır, zina
ne demek?
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Yok, var var, zina
var. Memlekette fuhuş almış başını gidiyor.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Yanlış yapıyorsun,
orada yanlış yapıyorsun.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Bu, emniyetin kayıtlarında,
Emniyet Genel Müdürlüğünün kayıtlarında geçerli. Acı gerçeklerimiz
bunlar. Bileceğiz… Yapan da bizim evladımız, yaptıran da bizim evladımız.
Üzülüyoruz, bağrımız yanıyor. Bunlara bir kol gerin.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Seni seviyoruz,
doğru söyle!
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Bakın, Emniyet
kayıtlarında son dokuz ayda 185.645 kişi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özkan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun, ek sürenizi başlattım.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
…değişik olaylara maruz kalmış, demin dediğim
olaylara maruz kalmış. Bizim insanımız bunlar, bunları düzeltelim
diye uğraşıyoruz.
Bakın, kotalarla ilgili sözleriniz vardı. Bakan
diyor ki: "Pancarda kota…" Arkadaşlar, pancarda kota aynen
devam ediyor, haşhaşta kota devam ediyor, anasonda devam ediyor. Bunlar
bizim kültür değerlerimiz. Bunların bir an önce üretimlerinin artırılması
gerekiyor. "IMF politikalarını biz reddedeceğiz" demiştik.
Ne zaman reddedeceğiz? Ne zaman üretimi…
Türkiye'nin kalkınması üretimden geçer değerli
arkadaşlarım. Et balık kurumlarını, kombinaları kapattınız. Bir
tane fabrika yok. Bir tane yapılmış fabrika gösterin. Benim Burdur'umda
da yok, ülkemde de yok. Çalışan bir fabrika bu dönemde biz yaptık,
dört yıllık süreçte, anahtarını da beraber açtık…
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Devlet fabrika
yapmaz, özel sektör yapar fabrikayı.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Yol, köprü, tünel…
Bunlarla vakit kaybetmeyin. Başbakanı da oyalamayın bunlarla,
dersliklerle oyalamayın. Çiftçinin sesine kulak verin. Çiftçi perişan
değerli kardeşlerim. Damızlık ineğini, vatandaş, sağlık…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özkan, dertlisiniz galiba, ama vaktiniz
bitti.
Teşekkür cümlenizi alayım.
Buyurun efendim.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Yaklaşan Kurban Bayramı'nızı ve yeni yılınızı
canıyürekten kutluyorum.
Biz, sizin, çiftçiye verdiğiniz sözleri tutmadığınız
için bu bütçeye "hayır" oyu vereceğimizi belirtiyor, tümünüze
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Antalya Milletvekili Sayın Osman Özcan, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Özcan, sizin süreniz de beş dakika.
CHP GRUBU ADINA OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçe görüşmelerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygı, sevgiyle
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Köy Hizmetleri kurulduğundan
bu yana yapılan köy yolları uzunluğu 300 bin kilometre civarındadır.
Ne yazık ki, Köy Hizmetleri kamuoyuna yanlış tanıtılarak, kapatılması
için özellikle mevcut iktidar çok çalışmış ve başarılı da olmuştur.
Amaç bellidir. Köy Hizmetlerinin yapacağı köy yolları, köy içme suları,
kısaca köye dönük çalışma alanlarını bu piyasadan alarak, AKP'nin
felsefesine uygun şekilde özel şirketlere vermektir. Verdi de ne
oldu? Şimdi bundan somut örnekler vermek istiyorum ve sayın AKP milletvekillerinin
kendi bakanlarına gerçekleri sormasını diliyorum. (CHP sıralarından
"Bravo Hocam" sesleri) Sadece parmak kaldır, parmak indir
milletvekilliği yapmayalım değerli arkadaşlarım.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Doğruları konuşalım.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Sayın milletvekilleri,
sadaka saraya çıkmasın dercesine ihale edilen yollar, aynı insanlara,
belli kişilere verilerek, milletin parası çarçur edilmektedir. Örneğin,
zamanında asfaltlama yapılmamakta veya çok ihale aldıklarından
yetiştirilememekte, mevsimi geçtiği, yağmurlar başladığı zamanlar
asfaltlar yapıldığından, o asfaltlar bozulmakta ve milletin parasına
yazık olmaktadır. Örnek mi istiyorsunuz? Gazipaşa Sugözü grup yolu:
Üç ay önce asfaltlandı, ama yolun yüzde 30'u bozuldu ve çöktü.
Manavgat Gebece Mahrumçalı köyü: Genişleme yapılmadı,
yağmur zamanı asfaltlama yapıldı, asfalt tamamen bitti.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Seneye yaparız.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Bütün bunlar CHP Manavgat
İl Genel Meclisi üyelerince ilgililere de bildirildi.
Değerli arkadaşlarım, Alanya'nın Gözüküçüklü
köyü yolu: Asfalt yapılması için mucur döküldü, yağmur yağdı, asfalt
yapılamadı, köylüler arabalarıyla bile o köye giremiyorlar.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Bu sene yaparız.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Evet, Gazipaşa-Çığlık-Narlıca
yolu dört yıldır hiç hizmet görmedi.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Bu sene görecek.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri,
Gazipaşa ilçesi Yeniköy'ü ve Parakende, Küçüklü ve Kızılgüney
köylerinde su şebekeleri yapıldı, derin kuyu pompaları açıldı,
fakat o köylerde hiç su yok. Fakat sizin istatistiklerinizde o köylere
su geldi diye geçiyor. Ayıptır, günahtır.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Susuz köy kalmadı.
Susuz köy kalmadı. Yanlış haber veriyorsun. Ben de Antalyalıyım.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Evet, değerli milletvekilleri,
Antalya ülkemizin yüzde 40 dövizini sağlıyor, yüzde 60 yaş sebze
meyve ihtiyacını sağlıyor. Ama gelin görün ki, Antalya'nın kıyı şeridinin
dışında 10 kilometre yukarılara giderseniz durum vahim, hiç de iç
açıcı değil. O sizin bakanlarınızın, sizin gelip de bu kürsüden attığınızı
da beğenmiyor. O köylere gidin, gerçekleri görün. Ben size somut örnekler
veriyorum, atmıyorum.
Şimdi, Antalya'mızda hizmetler hiç de iç açıcı değildir
Bakınız, Bakanım da duysun, çok önemli bir konuya
değineceğim, çok önemli. Ana yola üç dört kilometre Demirtaş-Beyreli
köyü var arkadaşlar. Muhtarı da çok çalışkan. AKP burada 180 oy almış,
diğer partiler 20'şer, 25'er oy almış. Bakınız…
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Bizim oyları size
dağıtalım o zaman.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Lütfen… Dinlemesini öğreneceksin
ki, bir şeyler öğreneceksin. Orada laf atıp durmayacaksın.
Şimdi, bu köyün su şebekesi yapıldı, bu köyün deposu
yapıldı; bu köyün, fakat, suyu bulunamadı, su gelmedi. Olabilir.
Şimdi, bunu bir soru önergesiyle Bakanlığa sorduk. Sayın İçişleri
Bakanı da "kısa zamanda köyün suyu gelecek" dedi. Ama, bunu
duyan bazı AKP milletvekilleri, İl Genel Meclisi üyeleri köyün su
getirme işlemini durdurdu.
OSMAN AKMAN (Antalya) - Ayıp!
OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Köyde çalışan dozeri de
çekti, başka yere verdi.
OSMAN AKMAN (Antalya) - Kimse o?
OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Somut örnekleri göstereceğim
burada şimdi.
OSMAN AKMAN (Antalya) - Kim?
OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Ve böylece, o köye yazık
oldu. Köylüler omuzlarında, katırlarla su taşıyorlar. İşte sizin
hizmetiniz, iltimaslı hizmetiniz. Muhalefet de önerge verebilir,
iktidar da önerge verebilir.
Bakın, burada, Alanya gazetelerinde hakkınızda
fıkralar anlatılıyor arkadaşlar, fıkralar… Evet, Köy Muhtarı da bu
durumu Meclis Başkanlığına bir dilekçeyle bildirdi. Dilekçe burada.
Biraz sonra hem Başkanlığa hem de Sayın Bakana ileteceğim ve böylece,
oradaki yanlışlıkları, durumları da onlar da çok iyi şekilde görecekler.
Değerli arkadaşlarım, bütün bunları niçin anlatıyorum:
Artık şu ahbap- çavuş ilişkisini bırakalım, "benim adamım yapsın,
benim adamım kazansın" zihniyetine son verelim. Dul ve yetimlerin
haklarını koruyalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özcan, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Göz boyayarak bir yere varamayız
arkadaşlarım.
Sizlere daha önce de söylemiştim. Bir Hint atasözü
var: Hindistan'da filler var…
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Ama, burası doğruları
konuşma yeridir.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) - …filler çimde sevişirken
çimler eziliyor, dövüşürken de çimler eziliyor. Ne demek istiyorum
biliyor musunuz? Yani, garipler tokadı yiyor, köylüler tokadı yiyor.
Sizin çekişmenizle bu milletin uğraşacak hâli yok.
Ben size şunu söylüyorum: Fısıltı gazeteleri
başlamıştır. Eskiden de fısıltı gazeteleri yapılmıştı ya, bunun
tirajı, ben bilmem, 20 milyon mudur, 30 milyon mudur, halk arasında,
bazı bakanların, bazı milletvekillerinin, Alanya'da, Belek'te oteller
aldığı söylenmişti, onlar buradan "yalan" diye çıkmıştı. Şimdi,
oralarda, o bakanların oturduklarını görüyoruz. Bazı parti başkanlarının
hizmetçilerine arazi aldıklarını da bildik, sonra da kendi üzerlerine
geçirdiklerini de gördük. Sizinle ilgili de fısıltılar başladı.
Bu fısıltılar çok tehlikelidir. Bu fısıltıların sonu gelir ve mutlak
suretle tepe taklak gidersiniz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özcan, teşekkür ediyorum.
OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Herkese teşekkür konuşması
verdin, bize vermedin.
BAŞKAN - Sayın Özcan, teşekkür ediyorum; çünkü,
konu haricine çıktık, konuşmanızı tamamladınız. Lütfen…
OSMAN ÖZCAN (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür
edecektim… (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Efendim, teşekkür edeceksiniz, ama başka
konulara girdiniz, yani bütçe konusunu taştı, dolayısıyla…
Evet, o dilekçenizi alayım.
HALUK KOÇ (Samsun) - Zaten beş dakika, teşekkür etsin.
BAŞKAN - Evet. Edirne Milletvekili Rasim Çakır. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın Çakır, buyurun efendim.
Sayın Çakır, süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
2007 yılı Çevre Bakanlığı bütçesini Cumhuriyet Halk Partisi adına
değerlendirmek üzere huzurlarınızdayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, şu gördüğünüz dosya,
merak ettiniz, hemen söyleyeyim: Bir yıl içerisinde iki tane gazetede
çevre sorunlarıyla ilgili çıkan bütün haberleri aldım ve bir dosya
hâline getirdim. Tam 800 sayfa. İki gazetede, yani, bu yıl, iki gazetede
800 sayfa, Türkiye'deki çevre sorunları yazılmış, çizilmiş, bunların
içerisinde Çevre Bakanının övünebileceği bir veya iki tane haber
var, diğerlerinin hepsi Türkiye'de çevre sorunlarını ve Çevre Bakanlığını
eleştiren haberler.
Hayretler içerisindeyim ki, bütün bu olumsuzluklara
rağmen, hâlâ Çevre ve Orman Bakanı ülkemizde inatla görevini sürdürüyor.
Bugün, yaşadığımız bu denli büyük çevre sorunları
varken ve doğal yaşam hızla yok olurken, çevreyi seven ve duyarlı bir
Bakanın değil de çevrenin yok edilmesine göz yuman bir Bakanın görev
yaptığına şahit olmak, hem ulusumuzu hem de bizleri derinden üzmektedir.
AKP Hükûmeti döneminde Çevre ve Orman Bakanlığı, tamamen bir
"cambaza bak" politikasıyla yürütülmektedir. Bu nedenle,
ülkemizin, insanlar ve canlı hayat açısından gün geçtikçe biraz daha
yaşanılamaz duruma geldiğini görmekteyiz. Maalesef, sizin
"güçlü" dediğiniz iktidar, gücünü, doğrunun ve haklının yanında
olmak değil, haksızın ve yanlışın prim yapmasına olanak sağlamak
için kullanmakta.
2006 yılının en önemli olayı, uzun yıllar Mecliste
bekleyen Çevre Yasası'nın çıkarılmasıdır.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Beraber çıkardık.
RASİM ÇAKIR (Devamla) - Komisyon ve alt komisyonda
üç yıl görev yaptığım yasa, bir gün, Komisyon Başkanı yurt dışına tatile
gönderilerek, alelacele, her tarafı değiştirilerek Komisyondan
geçirildi ve temel yasa hâlinde, Genel Kurulun katkı yapmasına
izin verilmeden Meclisten geçirildi.
Hatırlayacaksınız, o günlerde Tuzla'da bir varil
meselesi yaşadık. Birden bire, toprağa gömülmüş zehirli variller
ortaya çıktı. Sayın Bakan, büyük bir çevreci edasıyla, toplumun dikkatini
bu varillere çekmeyi başardı, Genel Kurulda çaresiz pozlar verdi.
Ama, Türk Ceza Kanunu'nun 181 ve 182'nci maddelerinin uygulanmasının
iki yıl ertelenmesinde, önceden "Benim haberim yok." diyerek,
sonra da "Ertelemeseydik de belediye başkanlarını hapse mi
atsaydık" savunmasıyla, bilgisinin olduğunu göstererek, tehlikeli
kimyasal atık içeren varilleri toprağa gömenlerin hiçbir ceza almamasına
fırsat tanıdı. Nitekim, geçtiğimiz günlerde yargılanan 7 kişi beraat
etti ve Sayın Bakan en sonunda "Biz şapkadan tavşan çıkaracağımızı
söylemedik." diyerek, sihirbazların bile kolayca başaramayacağı
bir kıvraklıkla kendini olayın dışına çekmeye çalıştı.
Ayrıca,
bu Meclisten Cargill Yasası çıkarken Çevre ve Orman Bakanı neredeydi?
2/B
ile ilgili Anayasa değişikliğini hazırlayan ve savunmak için kitaplar
bastıran Sayın Bakan, daha sonra ne oldu da "2/B'yi içime sindiremiyorum"
noktasına geldi?
2006
yılında yaptığı yönetmelik değişikliğiyle Acarkent'te yapılaşma
oranını artıran, "turizm alanı" diyerek ormanların yağma
edilmesine göz yuman bu Sayın Bakan değil miydi?
Kocaeli'de
bir televizyonda "taş ocağı çalıştıranlar beni sevmez" diyen
Sayın Bakan, Fırat vadisindeki taş ocağına, Urla Yağcılar köyündeki
taş ocağına, İzmir Menderes ilçesi Karakuyu köyündeki kurulan
kalker ocağına "ÇED raporuna gerek yoktur" imzasını atmadı
mı?
İBRAHİM
KÖŞDERE (Çanakkale) - İftira ediyorsun, iftira.
RASİM
ÇAKIR (Devamla) - Bakanlığın bu şekilde almış olduğu çevre katliamına
yönelik kararların, acaba, kaç tanesi mahkemelerden döndü biliyor
musunuz?
"Karadeniz
Sahil Yolunu yapanların elleri kırılsın diyen" Sayın Bakan,
16 Aralık 2003'te Resmî Gazetede yayımlanan ÇED yönetmeliğinin geçici
4'üncü maddesi ile yolun ÇED raporundan muaf tutulmasına olanak
sağlamadı mı?
Olimpos
Millî Parkı'nın 794 hektar alanının millî park sınırlarının dışına çıkarılması,
Antalya Lara'nın, Başbakanı her gece rüyasında gören kişilere verilmesi
bu Bakanın bilgisi dışında mı gerçekleşti?
Sevda
Tepesi Suudi Kralına, Kuşadası Ofer'e, İstanbul'un eşsiz bölgeleri
El Maktum'a, Antalya Lara Parkı Başbakanı rüyasında görenlere verildiğinde,
çevreyi korumaktan sorumlu Sayın Bakan, acaba, başka bir gezegende
mi yaşıyordu?
Mersin'de
AKP'den milletvekili aday adayı olan orman bölge müdürü hazine arazilerini
talan ederken, balık çiftlikleri canım Ege koylarını kirletirken,
Gündoğan Fener Adası mevkisindeki balık üretme çiftliğine
"ÇED gerekli değildir" kararı verilirken, Dilovası'nda
ölen her 100 kişiden 32'si kanserden ölürken, Irak'tan radyasyonlu hurdalar
gelirken, sulak alanlara dolgular yapılıp tarıma açılırken ve su
toplama havzaları imara açılırken, ülkemizin yer altı ve yer üstü
suları korkunç bir şekilde kirletilirken Sayın Bakan bu ülkede yaşamıyor
muydu?
Otopan
isimli geminin satın alınması ve Aliağa'da parçalanmasına izin verilerek,
daha sonra oluşan toplumsal muhalefet karşısında geri adım atmak
zorunda kalan ve gemiyi satın alınan şirket tarafından "beni
aldattınız" denilerek dava edilen Sayın Bakanın, bu Meclise
ve bu topluma bir özür borcu dahi yok mu?
Ülkemizin
ormanları cayır cayır yanarken "C130'ların elimden çıkacağını
nereden bilebilirdim" diyen Sayın Bakanın, bu uçakların her dakika
bakımlı ve göreve hazır hâlde bulundurmak sorumlulukları arasında
değil mi?
Bütün
bunlar olurken, biraz eleştirildiğinde, Başkent Üniversitesinin
sosyal tesislerinin tüm izinlerini iptal ederek, Kanal B'yi susturmaya
çalışan Sayın Bakanın, milletten aldığı tek başına iktidar gücünü
milletin hayrına kullandığını söyleyebilir miyiz değerli arkadaşlarım?
Değerli
arkadaşlarım, 22'nci Dönemin başında, hepimizin, hepinizin desteğiyle
kurulan Ergene Nehri Araştırma Komisyonunun yapmış olduğu tarihsel
görev neticesinde, acaba, temsil ettiğiniz millî iradenin kararlarına
Sayın Bakan ne kadar sahip çıktı? "İki üç yıl içerisinde Ergene'yi
masmavi akıtacağım" açıklaması yapan Sayın Bakan, bugüne kadar
Ergene'yle ilgili ne yaptı? Bugün geldiğimiz noktada, Trakya'nın
yer altı suları tükenme aşamasında ve Ergene o günden daha kirli
akarak, etrafına zehir saçıyor. Bugüne kadar yapılan, sadece Trakya
Üniversitesinin hazırlamış olduğu 1/100.000'lik çevre düzeni planını
baypas etmek, 1/5.000'lik planları TRAKAB'a vererek kanunsuz yapılaşmayı
kanunlara uygun hâle getirip "yeni bölge planı yapıyorum"
diyerek, Trakya'ya zaman kaybettirmekten başka ne yapıldı? Trakya'da,
Sayın Bakandan önce neler ve nasıl yapılıyorsa, işler nasıl yürüyorsa,
bu dönemde de maalesef aynı şekilde yürüyor. Çıkardığımız Çevre
Yasası'ndaki cezaların artırılması, Trakya topraklarının temizlenmesi
ve yağma edilmesinin önlenmesine acaba ne kadar olumlu katkı yaptı?
Yoksa, Sayın Bakan, Trakyalıların kör ve cahil olduğunu mu düşünüyor?
Trakya'da yeni çimento fabrikaları kurulurken, kömüre dayalı termik
santrallere izin verilmeye çalışılırken, devlet üretme çiftlikleri
özelleştirilirken, canım Saros Körfezi'ne, güzelim Saros Körfezi'ne,
Gökçetepe ile Mecidiye arasına balık çiftliği ruhsatı verilirken,
Sayın Bakan acaba neredeydi?
Edirne
Belediyesinin çöplüğü, Tunca'yı ve mahalleyi, Edirne'yi zehirlerken,
Edirne Belediyesinin yeni çöplük alanı olarak göstermiş olduğu yeri
onaylamayan, direnen, direten ve hâlâ, eski çöplükle Edirne'nin, Tunca
Nehri'nin kirlenmesine göz yuman bir anlayışın nasıl adaletli bir
anlayış olduğunu savunabiliriz?
Bunun
yanında, Çevre Bakanlığının bütçesini Adalet ve Kalkınma Partisinin
bütçesi gibi gören, Keşan Belediyesinin katı atık, merkezî katı
atık imha ve ayrıştırma istasyonuyla ilgili yapmış olduğu projeye
katkı yapacağım diye söz vermiş olduğu hâlde, bugüne kadar bir kuruş
yardım yapmayan bir anlayışın nasıl ulusal bir anlayış olduğunu iddia
edebiliriz?
Değerli
arkadaşlarım, aslında bugün burada bütün bu sorunların yanında
konuşmamız gereken en önemli şey, su fakiri olan ülkemizin yer altı
ve yer üstü su kaynaklarının kirlenmesinin nasıl önüne geçebileceğimiz
ve suyu nasıl verimli kullanacağımız olmalıydı.
En
önemlisi de, dünyadaki küresel ısınmaya karşı, ülke olarak neler
yapabileceğimizi tartışmalıydık.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Çakır, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
RASİM
ÇAKIR (Devamla) - Ama, maalesef, verilen kısa süre içerisinde, biz,
hâlâ, çevrenin ç'sini konuşmaktan kendimizi kurtaramıyoruz.
Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, Çevre ve Orman Bakanlığının birleştirilmesinin,
Çevre Bakanlığının kapatılması anlamına geldiğini söylerken,
ne kadar da yerinde, ne kadar da doğru bir tespit yapmış olduğumuzu,
bugün, bir kez daha görüyoruz.
Sayın
Bakanın, kıyı koruma kanunları çıkarken, Cargill yasaları çıkarken,
maden aramada ruhsat
Önümüzde
yaklaşan yeni yılı ve Kurban Bayramı'nı hem sizlerin hem yüce milletimin
kutluyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçenin
ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Çakır.
Konuşma
sırası, Giresun Milletvekili Sayın Mehmet Işık'ta. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın
Işık, buyurun efendim.
Süreniz
beş dakika.
CHP
GRUBU ADINA MEHMET IŞIK (Giresun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Çevre ve Orman Bakanlığının 2007 bütçesi, ormancılık konusunda
grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe
görüşmeleri, genelde, hükûmetin icraatının gözden geçirildiği,
değerlendirildiği görüşmelerdir. Bu bütçe görüşmeleri Hükûmetin
son bütçesi olunca, Hükûmetin geçmiş dört yıllık icraatının değerlendirilmesinin
de bunun içerisine girmesi gerekiyor.
Değerli
arkadaşlarım, burada, ormanların direkt, doğrudan veya endirekt
olarak sağladığı faydaları konuşacak değilim, hepimizin onu bildiğini,
idrak ettiğini düşünüyorum. Fakat, dört yıllık AKP İktidarının ormanlara
bakış açısını bir değerlendirmek istiyorum.
Henüz
daha yeni seçilmişken, önümüze Anayasa'nın 169 ve 170'inci maddelerinin
değiştirilmesi olayı geldi. Böylece, ormanları yağma edenlerin,
bir şekilde, sanki hukuki bir statüye kavuşturulması istendi. Bilahare,
Sayın Nusret Bayraktar Bey'in Başkanlığında bir komisyon kuruldu,
Meclis araştırma komisyonu, gezdik ve bunun sonunda bir rapor tanzim
ettik. Bu raporda dedik ki: 2/B diye anılan bu uygulamanın sonunda
elde edilecek bir gelir varsa -ki, 25 milyar dolardan başladı 4 milyar
dolara kadar inmişti- eğer varsa, gelin, mademki ormandan kaybedilmiş
alanlardır bunlar, bunları ağaçlandırmada kullanalım, bunları orman
tahdidinde kullanalım, bunları orman köylerinin kalkındırılmasında
kullanalım; orman köylerinin yer değiştirmesinde, daha iyi şartlara
taşınacak şekilde, ormandan yine tarıma elverişli arazileri ayırarak
oralara taşımakta kullanalım dedik. Fakat, rapor, üç sene geçmesine rağmen, maalesef,
hâlâ sümenin altında duruyor, en küçük bir uygulama görülmedi. Peki,
bundan mı ibaret Bakanlığın ve Hükûmetin ormana bakışı? Hemen akabinde,
kızılağaç ve kestane ağaçlarının orman ağacı olmaktan çıkarılıp,
110 bin hektar saf koru ormanını ve bir o kadar da, belki ondan da fazla
karışık ormanın yok olması gündeme getirildi. Yetmedi, Orman Kanunu'nun
17'nci maddesi değiştirilerek, ormanların içerisinde yeni rant
alanları yaratılmak istendi. Ama, Türkiye'de hukuk vardı ve bunlar
önlendi. Değerli arkadaşlarım, bunların hangisi ormanların geliştirilmesine
ve korunmasına yönelik önerilerdi, yasalardı, tasarılardı? Ama,
hepsi, ormandan bir şeyler alıp giden bir tasarıydı.
Ormanların korunmasında en önemli unsurlardan
birisi de orman kadastrosunun bir an önce bitirilmesidir. Sayın
Bakan 2003 yılı bütçesinde, dedi ki: "İki yılda, yıllardır yapmamışlar,
bunlar çok tembel insanlardı, gelmiş geçenler, biz, şimdi, büyük bir
hızla ve heyecanla -her zaman söylendiği gibi- bir reform yaparak, iki
yılda bunu bitireceğiz." Sonra baktı ki, iş pahalıymış, bu kadar,
göründüğü kadar kolay bir iş değilmiş, bir kanun tasarısıyla bu işi
Kadastro Genel Müdürlüğüne devretti. Peki, ne oldu? Şimdi, Sayın
Bakanın sunuş konuşmasında, 2005 yılında 1 milyon 920 bin hektar,
2006 yılında da 2 milyon hektar ormanın kadastrosunun yapıldığını
beyan ediyor.
Kadastro Genel Müdürlüğünden aldığım rakamları
-şimdi, burada, belge olarak da duruyor yanımda- üç yılda orman kadastrosu
yapılan, yalnız 2006'nın altıncı ayına göredir bu rakamlar, ondan
sonra bir miktar daha artmış olabilir, rakamları ona göre söylüyorum:
1 milyon 163 bin hektar. Hani 4 bin hektar, hani 1 milyon 100 bin hektar?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - "Haziran"
diyorsunuz, hazirana kadar zaten kıştı.
MEHMET IŞIK (Devamla) - Evet efendim, Kadastro Genel
Müdürlüğünün bilgisi…
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Tamam, haziran,
ondan sonra koskoca yaz var.
MEHMET IŞIK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, altı
ayda herhâlde 2 milyon hektar yapmadı, yani…
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Hazirana kadar
zaten kış değil mi?
MEHMET IŞIK (Devamla) - Neyse, size, eğer isterseniz
ayrıca bilgi veririm, benim zamanım zaten beş dakikayla sınırlı,
sizinle laf yarıştırmaya kalkarak zamanı kaybetmeyeyim.
Değerli arkadaşlarım, belge burada, görmek isterseniz,
biraz sonra gösteririm.
Bu Hükûmetin gündeminde hiç, orman köylüsü olmadı.
8 milyon orman köylüsü yaşıyor, 1,5 milyon aile bunlar. Peki, bunlar
için ne yapmış devlet -buna da bakalım- yahut bu Bakanlık? Çünkü, bu
Bakanlığın, o köyleri kalkındırmak, görevi. 20 bin aileye 149 trilyon
lira kredi verilmiş, 3.443 aileye güneş enerjisi sistemi kurulmuş,
632 aileye...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Işık, konuşmanızı tamamlar mısınız,
buyurun.
MEHMET IŞIK (Devamla) - Bitti mi efendim?
BAŞKAN - Bitti evet, ek sürenizi başlattım.
MEHMET IŞIK (Devamla) - Peki efendim, o zaman ben,
biraz müsaade ederseniz, atlayarak son kısma geleyim.
Sayın Bakanın ormanların korunması konusundaki
hassasiyetinin en güzel ölçeği, şu son zamanlarda İstanbul'daki
Serdaroğlu Ormanı'yla ilgili. 2002 yılının 14 Kasımında, eski giden
Bakan, burayı, izni iptal ediyor. Sayın Bakan dört yıl mücadele ediyor,
sonuçta hiçbir sonuç alamadığını görüyor. Ama, bir şey yapıyor:
2005 yılının temmuz ayında Yönetmelik'i değiştiriyor. Daha önce yapılanmanın
-yüzde 6 sınırları içerisinde olan yapılanmanın- içinde mevcut
olanların bir kısmını yüzde 6 kapsamının dışına çıkarıyor. Böylece,
ormanların içerisindeki yapılanmanın yüzde 6'nın çok üzerine çıkmasını
sağlıyor. Bundan sekiz gün sonra Acar İnşaat müracaat ediyor. Acar
İnşaatın müracaatından bir ay sonra, Bakanlık, senin müracaatın uygundur,
müracaatın yüzde 5,99'dur, onaylayacağız diyor.
Sayın Bakan, şimdi soruyorum: Makamınızda otururken
ilham mı geldi size de bu Yönetmelik'i değiştirdiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Işık, teşekkür cümlenizi alayım
efendim.
MEHMET IŞIK (Devamla) - Teşekkür edip iniyorum
efendim.
BAŞKAN - Buyurun efendim, teşekkür cümlenizi alayım.
MEHMET IŞIK (Devamla) - Size, masanızda otururken
ilham mı geldi? Kimden geldi bu teklif de, bu Yönetmelik'i değiştirip,
ormandaki tahribatı yüzde 6'lardan, yüzde 20-30-40'lara çıkarma
imkânı sağladınız?
Hepinize teşekkür ediyorum, bayramınızı kutluyorum,
yeni yılınızı kutluyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Beş
dakikada bu kadar oluyor. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Işık.
Evet, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı,
Aydın Milletvekili Mehmet Boztaş.
Sayın Boztaş, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Boztaş, süreniz beş dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET BOZTAŞ (Aydın) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı'nın Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün bütçesi
hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Sizleri ve ekranları başında bizleri izleyen milletimi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, kamuoyunda önemi yeteri kadar
bilinmeyen, sadece kamuoyunda değil ama, aynı zamanda Hükûmet yetkilileri
tarafından da yeterince önemi anlaşılamamış bir kurumun bütçesini
görüşüyoruz. Tüm dünyada meteoroloji üzerinde hassasiyetle durulan
en önemli kurumlar arasında ele alınmakta iken, Türkiye'de yeterli
desteği ve önemi görememektedir. Zira yaşamın kendisi olan hava
ve su gibi, yine bunlara bağlı gerçekleşen felaketlerin yaşanması,
konuyu stratejik bir önemli duruma getirmektedir.
Teknolojide yaşanan gelişmeler ışığında meteoroloji
çalışmalarında da birçok başarıyı beraberinde getirmiştir. Özellikle
teknik donanım sağlandığı ve gerekli bilgi ve birikime sahip kadroların
görevlendirildiği birçok ülkede, meteoroloji başarılı çalışmalara
imza atmıştır.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'ye geldiğimizde
ise, Türkiye birçok alanda yaptığı gibi Meteorolojide de ciddi bir
kadrolaşmaya gitmiştir. Bu kadrolaşma beraberinde, hizmetleriyle
Türk Meteorolojisinin Türkiye'nin gündemine gelmesi gerekirken,
hizmetleriyle değil ne yazık ki Türkiye'de yüzümüzü kızartan olaylarla
beraber medyanın gündemine taşınmıştır.
Çok değerli arkadaşlarım, bundan az bir süre önce
gazetelere yansıyan bir olay vardı. Bu olay, Meteorolojide, Sayın
Bakanımızın göreve gelmesinden sonra, Orman Bakanlığı müsteşar
yardımcılığına getirilen ve aynı zamanda da Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğüne getirilen bir kişinin, Bakanlıktan alım yapan
bir firma tarafından, zannediyorum -hafızam beni yanıltmıyorsa-
Finlandiya'da ağırlandıkları konusu gündeme geldi.
Çok değerli arkadaşlar, Finlandiya'da, iki bakanlıktan
alım yapan bir firma, bu Bakanlığın en önemli makamında bulunan iki
kişiyi ağırlıyor. Bu ağırlama sıradan bir ağırlama değil. Bu, medyaya
yansıdığı şekliyle söylüyorum: Burada yaklaşık 2 bin dolar civarında
bir harcama yapılıp ağırlandıktan sonra iki bürokratımız, daha sonra,
aynı firma 1 milyon 600 küsur bin euro civarında bir rakamla devletten
ihale alıyor.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin bu kadar önemli,
devasa boyutta, halkımızın her birimini ilgilendiren, tarımını,
denizciliği ilgilendiren bir olayda gelişmenin önündeki engellerin
temeli bilimden, ilimden, irfandan istifade etmeyen, yararlanmayan,
sadece diğer alanlarda olduğu gibi bu konuda da partizanca bir yapılanmanın
egemen olmasından kaynaklanmaktadır.
Çok değerli arkadaşlar, bizim bugün sizlerle paylaşmak
istediğimiz olaylardan bir tanesi de, Meteorolojide 3 bin civarında
kadro bulunmaktadır. 3 bin civarındaki bu kadronun sadece 120 tanesi
meteoroloji mühendisidir. 3 bin kişiden sadece 120 adedi meteoroloji
mühendisidir.
Bir başka garip çelişki de şudur: Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğünde bugüne kadar hiç bir tane genel müdürlük
makamında meteoroloji mühendisi bulunmamıştır. İşle ilgisi olmayan,
tecrübesi olmayan, eğitimini görmemiş herkes o müdürlükte bulunmuş,
ama, meteorolojiden sorumlu bir arkadaşımız meteoroloji mühendisi
değil. Bu garip, çarpık yapılaşmanın önüne bir an önce gidilmesi gerekiyor,
geçilmesi lazım. Aksi takdirde, her geçen gün küresel ısınmanın da
Türkiye'nin gündeminde olduğu, dünyanın gündeminde olduğu bir ortamda
yaşanan sel felaketlerinin önüne geçmemiz mümkün değil.
Çünkü, kendi bölgem, tarım bölgesi Aydın. Burada
insanlarımız ekim yapmaya, dikim yapmaya, hasat kaldırmaya gidecekleri
zaman meteorolojiden yararlanmak isterler. Balıkçılarımız Ege
Denizi'ne açılacakları zaman, yine Türk meteorolojisinin bilgisine
güvenmek isterler. Ama maalesef ki, Ege balıkçısı Türk meteorolojisinden
değil, Yunan meteorolojisinden bilgi almak durumuyla karşı karşıya
kalmaktadır. Bugün bizim Bakanlığımızın ve bizim bürokratlarımızın,
bu durum karşısında yüzü kızarması gerekirken, maalesef, çıkıp
yüzde 90 başarı yakalayabildiklerini iddia edebiliyorlar.
Çok değerli arkadaşlarım, iki gündür, buraya gelmeden,
bu konuşmayı yapacağımı bildiğim için, meteorolojiyle ilgili
şöyle bir göz gezdireyim istedim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Boztaş, konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - İki üç gündür, Ankara'da
kar yağışı olduğu söyleniyor, ama, ne hikmetse, bugün daha karın
yağdığı yok, düştüğü yok. Meteorolojinin başarısı, genel söylemlerle
değil, lokal değerlendirmelerle mümkün olması gerekir.
Değerli arkadaşlarım, akşam hava durumunu izlemek
isteyen vatandaşlarımız televizyonun karşısına geçtiğinde,
"Türkiye'nin birçok yerinde, yer yer yağışlar söz konusu olacak,
zaman zaman ve yer yer yağışlar söz konusu olacak" diyebiliyor.
Dolayısıyla, tahmin yüzdesi buna göre bakıldığında, yer yer ve zaman
zaman olduğuna göre, Ankara'nın kenarından herhangi bir yere yağmur
yağdığı zaman bile yüzdeyi tutturmuş oluyorsunuz. Böyle bir anlayış
olabilir mi? "Ege Bölgesi yer yer yağışlı, zaman zaman yağışlı."
Ege Bölgesi nereden başlıyor? Muğla'dan başlayıp, Balıkesir'e kadar
giden bir süreç. Buradaki çiftçi hangi söze göre hareket edecek?
Çok değerli arkadaşlarım…
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Hava tahmin raporu.
Tahmin…
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Tahmin değil. Çağdaş dünyada
nasıl oluyorsa, Türkiye'de de böyle olmak durumunda. Çağdaş bir dünyanın
üyesiyiz diye bakıyoruz, çağdaş dünyanın bireyleriyiz diye bakıyoruz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Boztaş, teşekkür cümlenizi alayım
efendim lütfen.
Buyurun.
MEHMET BOZTAŞ (Devamla) - Çok değerli arkadaşlar,
Türkiye Cumhuriyeti Devleti çağdaş bir cumhuriyet ise eğer, Amerika'yla,
Avrupa'yla, Avrupa Birliğiyle yarışacaksak, Avrupa Birliğine gireceksek,
çağdaş kriterleri baz almak durumundayız.
Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Boztaş.
AK Parti Grubu görüşmelerine başlıyoruz.
AK Parti Grubu adına ilk konuşmacı, Edirne Milletvekili
Necdet Budak.
Sayın Budak, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
(CHP Grubuna mensup milletvekilleri Genel Kurul
salonunu terk etti)
AK PARTİ GRUBU ADINA NECDET BUDAK (Edirne)- Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 malî yılı Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı bütçesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tek başına iktidarın getirmiş olduğu siyasi ve
ekonomik istikrar, tarımda, özellikle destekleme politikalarında
önemli iyileştirmelere neden olmuştur. Çiftçilerimize doğrudan
gelir desteği, mazot desteği, hububat prim desteği gibi önemli desteklemeler
olmuştur. Değerli arkadaşlar, ben size çok basit rakamlarla, verdiğimiz
desteklemeleri ifade etmek istiyorum: 2002 yılında, Türkiye'de,
çiftçimize toplam destek 1,8 milyar YTL iken 2007 yılı bütçesinde,
bu, 5,2 milyar YTL'ye, yani, yüzde 300'lük bir artışa neden olmuştur. Bu,
illerdeki tarım il müdürlerinden alacağınız rakamlarla da ortaya
koyabilirsiniz. Ayrıca, yabancı kaynaklı OECD raporu da bunu teyit
etmektedir. Onun için, buraya çıkan arkadaşlar kaynak göstermeden
konuşuyorlar, bu doğru değil. Ayrıca, biz, 2007 yılında bu bütçeyle
birlikte, artık, çiftçilerimize nisan ve haziran aylarında iki
taksitle desteklemelerini bir ödeme planı içerisinde yapıyoruz.
Bu da çiftçilerimiz açısından önemlidir.
Bir başka olay: AK Parti Hükûmeti, KÖYDES projesiyle
köylere altyapı götürmesi, ayrıca, en düşük Bağ-Kurlu çiftçimizin
maaşına yüzde 150'lik bir artış yaparak, çiftçiye, köylüye gösterdiği
önemi ortaya koymuştur. Bütün bu iyileştirmelerin yanı sıra, buraya,
kürsüye gelenlerin girdilerle ilgili söyledikleri rakamlar var,
bunlar da doğru değil. Ben, DPT rakamlarını, resmî rakamlarını, herhangi
bir siyasi parti rakamı olarak değil, DPT rakamlarını söylemek istiyorum.
Örneğin, gübre tüketiminde, gübreye, 2002 ile 2006 yılları arasında
yaklaşık olarak yüzde 46'lık bir zam olmuştur. Ama, biz, verdiğimiz
275 milyon YTL'lik destekle bunu yüzde 20 oranında desteklemiş durumdayız.
Ama, şu da bir gerçek: Gübredeki bu artışa rağmen, 2002 yılında azotlu,
fosforlu, potaslı gübre tüketimi 1,7 milyon ton iken, 2005'te gübre
tüketimi artmış, 2,1 milyon tona çıkmıştır. Bu da şunu gösteriyor:
Çiftçinin alım gücü, fiyatların artmasına rağmen, yapılan desteklemelerle
artmıştır.
Tohumla ilgili: 2002'de buğdayda 80 bin sertifikalı
tohum kullanılırken şu anda bu 350 bin tona çıkmış; mısırda 3.800 tonlardan
5 bin tonlara çıkmış; ayçiçeğinde ise, yüzde 100 hibrit tohumu kullanılmaktadır.
Değerli arkadaşlar, traktör sayısı 2002'de 8 binken
2005'te yeni traktör sayısı 39 bin. Bir de şunu söylüyoruz: "Tarımda
net ithalatçı durumuna geldik." Kesinlikle doğru değil. Yine
herhangi bir siyasi partinin rakamı değil, bizim partimizin de rakamı
değil, Dış Ticaret Müsteşarlığının rakamı: 2002 yılında tarım ve
gıda ürünleri ihracat değeri 3,7 milyar dolarken ithalat değeri 2
milyar dolardı. 2005'e baktığımızda, 2005 itibarıyla baktığımızda
8,4 milyar dolar tarım ve gıda ürünü ihraç etmişiz, 4 milyar dolar değerindeyse
ithalat yapmışız. Yani, Türkiye, Türk tarımı şu anda 5 milyar dolar
ihracat lehinde olmak üzere, Türkiye, net tarım ihracatçısı bir ülkedir.
Su politikasıyla ilgili söyleyeceklerim var. Hayvancılıkla
ilgili çok basit… Çok önem veriyoruz. 2002'de 75 milyon olan destek, şu
anda, 2006'da 660 milyon YTL'ye çıkmış, 2007 bütçesinde de daha da artacaktık.
Su politikasıyla ilgili olarak: Bu konuda eksikliklerimiz var.
Her ne kadar cumhuriyet tarihinde 2,8 milyon hektar alan sulamaya
açılmışsa da, bizim iktidarımız döneminde, dört yılda 500 bin hektar
alan açılmıştır. Dünyada su ve tarım politikaları paralellik arz
eder ve özellikle yağmurlama ve damla sulamada çok geriyiz. Bu yönde
de çalışmalar devam ediyor.
Tabii, değerli arkadaşlar, burada girdiler ve
desteklemeleri anlattım. Valiliklerden ya da yabancı kaynaklardan
Türk tarımındaki destekleri ortaya koyduk ve bütün bu destekler,
tamamen, genel ekonomideki toparlanmadan dolayı tarıma gelen
destekler. Fakat, biz, bunun ötesinde, Tarım Bakanlığımız şunu yapıyor:
Artık, popülizmden uzak, küreselleşen dünyada Dünya Ticaret Örgütü,
Avrupa Birliği ortak tarım politikası ve dünya tarımındaki gelişmeleri
yakından takip ederek Türk tarımını rekabetçi ve rantabl hâle getirmek
için çaba sarf ediyoruz ve bunun için de Türkiye'de ilk kez, tek yıllık
politika yerine, beş yıllık bir politika oluşturduk ve 7 yeni kanun
çıkartıldı, 4 tane kanun değişikliği yapıldı. Buraya gelen arkadaşlarımızdan
bir milletvekili arkadaşımız dedi ki buradaki AK Parti Grubuna:
"Fikir hiç üretmiyorsunuz." O zaman gelin fikir üretelim.
Bizde bu fikirler de var.
Biz, Tarım Kanunu'yla, artık, Türkiye'de destekleme
politikalarını, Türkiye'nin belli üretim havzalarında, hangi bölgede,
hangi ürünü, destekleyeceğimiz yönünde politikalar geliştirmeye
başlıyoruz ve bunu daha da geliştirmemiz lazım ve Trakya'da, ayçiçeği
örneğinde, 75 bin lira olan primi 200 bin liraya çıkardık, dışarı
ödeyeceğimiz dövizi Türk çiftçisine destekleme olarak yönlendirdik
ve burada başarılıyız.
Tohumculuk Kanunu'nun hemen yapılmasından sonra
Türk özel sektörünün önü açıldı. Antalya'da uluslararası bir tohum
konferansı yapıldı. 2011'de, 2.500 adet uluslararası tohum sektörü,
büyük bir konferansla İstanbul'da toplanıyorlar ve buradan bir şey
var: Türkiye, bu Tohumluk Kanunu'yla Avrupa'nın, Ortadoğu'nun, Kuzey
Afrika'nın tohum ticaret, üretim, teknoloji merkezi olmaya aday. Bu
konuda çalışmalar var. Türkiye, sadece gıda üretmek için değil, Hollanda'da
olduğu gibi, kendi gen merkezleri avantajlarını da kullanarak tohumluk
üretmek ve ticaretini yapmak için bu bölgede bir merkez olabilir. Bu
da, istihdam açısından, çiftçi açısından çok önemli.
Organik Tarım Kanunu bir ilk. Doğu ve Güneydoğu
Anadolu'muz rakımı yüksek, hastalıklardan ari bölge ve bu bölgede,
Avrupa'da ve Amerika'dan yabancı firmalarla Türk firmalar, tohumculukta
olduğu gibi ortak yatırımlar yapması konusunda projeleri çalışıyoruz.
Bunlar hepsi fikir. Tabii ki arkadaşlar, burada,
sen kötüsün, ben iyiyim, diyorlar. Ama, biz, bu kürsüde, milletvekili
olarak, Türkiye'ye, Türk toplumuna katkıda bulunmak istiyorsak, bu
doğruları söyleyeceğiz, bu fikirleri söyleyeceğiz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Yine, zeytinyağıyla ilgili, su ürünleriyle ilgili
çok projeler var. Biz, Türkiye olarak, Tarım Bakanlığı olarak, Grup
olarak, dünyadaki gelişmeleri de izliyoruz. Son elli yılda, dünya
nüfusu, 2 katından fazla arttı, yani, 4 milyon yıl önceden 2 kat daha
fazla arttı. İnsanoğlu, ilk önce tarım alanlarını açtı, daha sonra
su verimliliğini tartıştı, toprak ve toprak verimliliğini tartıştı,
suni gübrelemeyi geliştirdiler, tarımsal ilaçlamayı getirdiler;
yetmedi, hayvan ısısı, bitki ısısı, genetik tohumculuğu geliştirdiler;
bu yetmedi, biyo teknolojiyi getirdiler; bu yetmedi, nanoteknolojiyi
getirdiler; bu yetmedi, okyanuslara açıldılar, balıkçılığı tükettiler,
meraları tükettiler ve genetik kapasite ve sınır doldu ve 2050'lerde
10 milyar olacak dünya nüfusunda, bugün tartıştığımız…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Budak, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
NECDET BUDAK (Devamla) - Evet, biz, Türkiye olarak,
bu potansiyellerimizi kullanırsak, enerji kadar önemli gıda sektöründe,
Türk tarımının önünü, bu projelerle, bu fikirlerle açacağız diyorum
ve son olarak şu cümlelerle konuşmamı tamamlamak istiyorum. Yunus
Emre diyor ki: "Göz odur ki dağların arkasını göre, kafa odur ki
başa gelecekleri bile."
Saygı ve sevgilerimle. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Niğde Milletvekili
Erdoğan Özegen.
Sayın Özegen, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Sana da boykot var muhalefetten.
AK PARTİ GRUBU ADINA ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Bana
da mı muhalefet var? Evet…
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 mali
yılı Tarım Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine
AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarım,
ülkemizin en büyük zenginliklerinden biridir. AK Parti, tarımın
kaderine terk edildiği, çiftçinin üretim yapabilmek için tarlasına,
bahçesine giremediği, hatta borçları nedeniyle haciz ve hapis
kıskacına düştüğü bir dönemde iktidar olmuştur. 3 Kasım 2002'den
sonra, tarım sektöründe yaşanan sıkıntıları çözmek için, iktidarımız,
acil tedbirler almaya başlamış, bir yandan tarımın yapısal sorunlarını
ele alıp diğer yandan da ülkemizin en fedakâr kesimlerinden biri
olan köylü ve çiftçilerimizin içinde bulunduğu ekonomik sorunlarını
çözmeye koyulmuştur.
Bakınız, 2003 yılı Tarım Bakanlığı bütçe görüşmelerinde
muhalefet sözcüsü arkadaşlarımızdan Değerli Hocamız Gürol Ergin
ve Osman Kaptan, tarımın içinde bulunduğu sıkıntıları ne şekilde
ifade etmişler:
Cumhuriyet tarihinde, ülkemizin, ilk kez tarımda
ihracatçı ülke pozisyonunu kaybettiğini, tarımda ithalatçı ülke
konumuna geldiğimizi, yine, devamla, Sayın Hocam, Türkiye'nin en
büyük traktör üreticisi Uzel firmasının kendisini İstanbul'a davet
ettiğini, tarımın içine düştüğü darboğazlardan nasıl kurtulacağını
konuştuklarını belirterek, Türkiye'nin son on yıllık traktör iç satış
ortalamasının 30 bin iken, 2001'de 10 bin'e, 2002'de 5 bin civarına düştüğünü,
tarımın içinde bulunduğu bu vahim durumdan süratle kurtarılması
gerektiğini belirtmişlerdir.
Yine, bir başka arkadaşımız Osman Kaptan ise,
"Şimdi, tarımın içinde bulunduğu öncelikli on sorunu sıralayıp
çözüm istiyorum" diyor ve şöyle devam ediyor: "En baştaki
sorun, zirai kredi borçları, tarımsal sulama enerji borçları, gübre,
ilaç ve tohumlukta kaldırılan destekler, en önemli girdi maliyeti
olan mazot, tarım sigortası, Bağ-Kur primlerinin yapılandırılması"
gibi sorunları sıralamaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakın,
dört yıl içerisinde Hükûmetimiz, hem muhalefet sözcüsü arkadaşlarımızın
tespit ettiği sorunlar hem de tarımın onlarca sorunuyla ilgili neler
yaptığını kısaca özetlemek istiyorum.
Bakınız, o günlerde 5 binlere düşen traktör satış
sayısı, kademeli olarak, 2003'te 18 bine, 2004'te 34 bine, 2005 ve
2006'da ise 40 binler civarına çıktığını görüyoruz.
Yine, ülkemizin, artık, uzun aradan sonra, dönemimizde,
tarım ürünlerinde ithalatçı ülke konumunda kurtarılıp yeniden
tarım ihracatçısı ülke konumuna gelmiştir. 2002 yılında ihracatımız
yaklaşık 4 milyar dolar civarında iken, ithalatımızın da 4 milyar
civarında olduğunu biliyoruz. 2006 yılına geldiğimizde, tarım
ürünleri ihracatının ithalatın 3 milyar doların üzerinde yaklaşık
10 milyar dolar civarında gerçekleşeceği beklenmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iktidarımız
döneminde acil olarak çiftçimizin, üretim yapamaz hâle getiren borçlarını
süratle yapılandırarak faizlerinin büyük bir bölümünü sildik. Zirai
kredi borçları: 765 bin çiftçimizin 2,7 katrilyonu bulan borcunun
1,5 katrilyon TL'si silinmiş, geriye kalan borcu da üç yıl ödenecek
şekilde yeniden yapılandırılmıştır. Tarımsal sulama enerji
borçları, 95 yılından dönemimize kadar yüksek faizlerle 1 katrilyon
mertebesine ulaşmıştır. Bu borçlarda ek bir faiz uygulaması yapılmaksızın
otuz altı ay taksitlendirilerek, borcunu gününde ödeyen çiftçilerimize
de yüzde 15 gibi bir indirim imkânı sağlayacak bir düzenlemeyle onların
da hakkı teslim edilmiştir. Tarımsal kredi faiz oranları yüzde 59
iken, dönemimizde sübvanse edilerek, günümüzde yüzde 7 ila 13 seviyesine
çekilmiş, 2002 yılında Ziraat Bankasından 83 bin çiftçimiz 227 trilyon
lira kredi kullanırken, 2006 yılında -ilk on ayında- 261 bin çiftçimiz
yaklaşık 3,5 katrilyon TL kredi kullanmıştır.
İşte, dört yıl içerisinde Ziraat Bankasından kullanılan
kredilerin miktarının 10 kat arttığını görüyoruz. Çiftçimizi,
içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtarmak ve yeniden üretim yapabilir
hâle getirmek için acil önlemler uygulamaya koyan Hükûmetimiz, çeşitli
desteklerle de sektörü takviye etmiştir. Başlıklarıyla hatırlatmak
gerekirse:
Çiftçimizin kullandığı mazot dünyadaki petrol
fiyatlarının artışından dolayı, ilk defa 2003, 2004, 2005'te toplam,
çiftçimize, doğrudan, 1 katrilyonun üzerinde mazot desteği yapılmıştır.
Yine, 2000 yılında gübre desteği kaldırıldıktan
sonra, Hükûmetimiz, tekrar 2005 yılında doğrudan çiftçimize 275 trilyon
mertebesinde gübreye destek vermek suretiyle gübre fiyatlarının,
yükselen gübre fiyatlarındaki artışı yüzde 15'ler mertebesinde
çiftçimize daha ucuz kullandırmayı temin etmiştir.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sizin geldiğinizde
kaç liraydı?
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Çeşitli tarımsal girdilerde
KDV oranları, yine Hükûmetimiz tarafından…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - DAP gübresi kaç lira
şimdi, geldiğinizde kaç liraydı?
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - …yüzde 8'den 1'e düşürülmüş,
yine, yem bitkilerinde ve girdilerinde KDV yüzde 18'den 8'lere düşürülmüştür.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Hikâye anlatıyorsun!
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - 2001 yılında başlayan
doğrudan gelir desteği uygulamaları, hükûmetlerimiz tarafından
belirli bir program dâhilinde devam ettirilmiş ve 8 katrilyon 670
trilyon lira doğrudan gelir desteği ödemesi, yine, hükûmetlerimiz
tarafından yapılmıştır.
Hayvancılık, tarımın alt sektörü olarak ele alınmış
ve üç yıl içerisinde destekleme miktarı yüzde 618 artırılmıştır.
2002 yılında 83 trilyon lira olan hayvancılık destekleri, 2005 yılında
596 trilyon olarak gerçekleşmiştir.
Yine, 1990-2002 yılları arasında toplam 90 kooperatif
desteklenirken, hükûmetlerimiz 2002'den 2005 yılına kadar 400 tane
kooperatifi desteklemiştir.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Geçen hafta 4 çeltik üreticisi
intihar etti. Çeltik üreticileri intihar ediyor, haberin var mı senin?
Masal anlatmayın millete!
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Telafi edici ödemeler
kapsamında, özellikle Niğde ve Nevşehir bölgemizde, patates üreticilerimize
hastalıklı arazilerden dolayı telafi edici üretim olarak 15 trilyon
liralık bir destek vermiş ve dekarına 110 milyon lira telafi edici
desteği, dün itibarıyla, ikinci ödemesi de çiftçilerimizin hesabına
geçmiştir.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Milletvekilinize söyleyin,
başsağlığına gitsin!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Ara sıra Bakana
bak!
BAŞKAN - Sayın Bayındır… Sayın Çakır… Lütfen…
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Yine, dönemimizde,
Toprak Mahsulleri Ofisi -biraz önce burada söylediler- ilk kez hububata
prim desteği vermiş, 2003 yılında 544 bin ton hububat alan Toprak Mahsulleri
Ofisi, 2005 yılında 4,2 milyon ton buğday almıştır.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Bu seneki prim desteği
ne oldu?
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sanki ilk defa siz yaptınız!
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Sertifikalı tohum
3,5 kat dönemimizde artmıştır, 80 bin ton olan sertifikalı tohum,
2005 yılına geldiğinde, 285 bin tona ulaşmıştır.
Yem bitkileri desteği, hükûmetlerimiz döneminde
5 kat artmıştır. 2002 yılında yem bitkileri desteği 39 trilyon iken,
bugün, 2005 yılında bu rakam 210 trilyon liraya çıkmıştır.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sen köylere gitmiyorsun
herhâlde. Hiç köye gitmemişsin!
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Toplam tarımsal desteklemelere
baktığımızda, 2002 yılında 3 katrilyon lira civarındayken, 2006 yılında,
tahminî, olarak 5,5 katrilyon lira olacağı tahmin edilmektedir.
Hükûmetimiz döneminde tarıma verilen desteklerin
tamamını burada sayacak değilim, zaten süremiz de buna müsait değil.
Tarım desteklemeleri yıllardır yapılır. Ancak, AK Parti Hükûmetinde
tarıma verilen destekleri, reel artışları, birkaç başlıkta ortaya
koymaya çalıştım.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Tarım öldü, tarım!
Çiftçi öldü!
BAŞKAN - Sayın Bayındır…
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - AK Parti Hükûmetimizin,
en büyük önem verdiği…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Ne anlatıyorsun
sen? Hikâye anlatıyorsun!
BAŞKAN - Sayın Bayındır…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Vallahi de billahi
de hikâye anlatıyor!
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - …önem verdiği, destek
verdiği tarım sektöründe, şüphesiz ki, her şey toz pembe değildir. Şunu
söylemek istiyorum: Tarımın, çiftçinin asıl sorunu, aktarılan kaynakların,
verilen desteklerin azlığı, çokluğu değildir. Tarımın esas sorunu,
yıllardır devam eden yapısal sorunlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Ne yapısı kaldı, ne geometrisi
kaldı!
BAŞKAN - Sayın Özegen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın
Başkanım.
Yıllardır sözü edilen, ancak, bir türlü çıkarılamayan,
tarımda yapısal dönüşümün temelini oluşturacak olan birçok kanun,
AK Parti hükûmetleri tarafından hayata geçirilmiştir. Bunlardan
bazıları, Çerçeve Tarım Kanunu, Üretici Birlikleri Kanunu, Tarım
Sigortası Kanunu gibi birçok kanuni düzenlemeyi sayabiliriz.
GÖKHAN
DURGUN (Hatay) - Buğday ne kadar, buğday? Boş ver bunları da, buğdayın
kilosuna bak!
ERDOĞAN
ÖZEGEN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle,
burada, arkadaşlarımızın uzun uzun, ben, daha önce, Tarım Bakanlığı
bütçesinde yaptıkları konuşmalarda hangi sorunları tespit etmişlerse,
o sorunlara, AK Parti hükûmetlerinin hangi çözüm yollarını koyduğunu
resmî rakamlarla ortaya koydum.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Konuş, konuş! Son dönemin, bir daha gelemeyeceksin!
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Burada, yıllardır, sadece
çiftçiyi istismar edip köylüyü istismar eden iktidarlar geldi geçti.
Biz, çiftçinin gerçek sorunlarına eğilen bir iktidar olmak istiyoruz.
Çünkü, o nasırlı elleri biz hiçbir zaman istismar etmeyi ahlaki
bulmuyoruz.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Doğru söylemiyorsun!
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Onun için de onların
gerçek sorununa el atan bir iktidar olmaya çalışıyoruz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Vallahi de yalan,
billahi de yalan!
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Onları, gelecek seçim
için değil, onları gelecek nesle taşımak için uğraşıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Elleri nasırlı, ama,
beyinleri en az seninki kadar var.
BAŞKAN - Teşekkür cümlenizi alayım Sayın Özegen.
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Ben, bu duygularla, Tarım
Bakanlığı bütçesinin, köylülerimize, çiftçilerimize ve tüm ulusumuza
hayırlı olmasını temenni ederken…
GÖKHAN
DURGUN (Hatay) - Sen inanıyor musun buna?
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Nasıl olsun?
ERDOĞAN
ÖZEGEN (Devamla) - …yaklaşmakta olan Kurban Bayramı'nızı, tüm halkımızın
ve sizlerin yeni yılınızı kutluyor…
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Çiftçinin bayramı karalı geliyor, karalı!
ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - …saygılar, sevgiler
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Çiftçiye bayram
yok! Çiftçiye bayram mı var?
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Çiftçi, anasını da aldı
gitti!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, hatipler
konuşurken, yerinizden müdahale etmeyiniz.
Sayın
Bayındır, bayram herkesindir. Herkesin bayramı vardır. Köylere gidersen
olur.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Ama, çiftçininki karalı geliyor Sayın Başkan,
karalı!
BAŞKAN
- Lütfen...
Üçüncü
konuşmacı, Kayseri Milletvekili Adem Baştürk.
Sayın
Baştürk, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA ADEM BAŞTÜRK (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Çevre ve Orman Bakanlığı 2007 bütçe tasarısı hakkında Grubum adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çevre
Bakanlığı, Teşkilat Kanunu'nda, esas itibarıyla, çevrenin korunması,
kirliliğin önlenmesi amacıyla araştırmalar yapmak, politikalar
üretmek, standartlar belirlemek, dengeli ve sürekli kalkınma amacına
uygun çevre düzeni planları yapmak, tüm bu faaliyetleri denetlemek
olarak ifade edilmiştir. Orman konusunda ise Bakanlığın görevi, orman
varlığını korumak, geliştirmek, orman kadastrosunu yapmak, ağaçlandırma
yapmak, gibi, şeklinde özetlenebilir.
Çevre
ve Orman Bakanlığının bu görev ve sorumlulukları çerçevesinde
performansını belirlemek için ülkenin geçmiş durumunun bir fotoğrafını
çekmekte fayda var.
Türkiye'de,
Çevre Kanunu 1983 yılında çıktı. Bu Kanun, kirlenme yasakları, arıtma
mecburiyetleri, kirleten öder gibi prensipler yanında, Kanun'un uygulanmasını
sağlayacak yönetmeliklerin de bir yıl içinde çıkarılmasını amirdir.
Biliyorsunuz, kanunların uygulanabilmesi için -bu türlü çerçeve
kanunların uygulanabilmesi için- mutlaka ilgili yönetmeliklerin
çıkması gerekiyor. Ne yazık ki, bir yıl içinde çıkması gereken yönetmeliklerin
ilki 1986 yılında Gürültü Kontrol Yönetmeliği olarak, sonra 1988 yılında
-Kanun'un yayımından beş yıl sonra- Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği,
1991 yılında Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, on yıl sonra da,
Kanun'un yürürlüğe girmesinden on yıl sonra da ÇED Yönetmeliği (Çevresel
Etki Değerlendirme Yönetmeliği) yürürlüğe girmiş. Girmiş ama, tabii
bunlar çok da fazla uygulama alanı bulamamış ve bu arada çevre kirlenmeye
devam etmiş, denizler kirlenmiş, akarsular kirlenmiş ve Türkiye'de
enteresan kazalar da olmuş. 1993 yılında, İstanbul'da, Ümraniye
çöp sahası kayarak 38 insanımızın hayatına mal olmuş ve bu kazadan
dolayı da Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde mahkûm edilmiştir
bu vatandaşlık hakkını ihlal sebebiyle. Bugün, bu Mahkemenin bu sonuçları,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde emsal karar olarak alınmaktadır.
Tabii,
bu uygulanamayan Kanun'un eksikliği 1995 yılında fark edilmiş, zamanın
hükûmeti bir kanun tasarısı göndermiş Meclise. Ama, ne yazık ki, bir
türlü Meclisin gündemine taşınamamış, birkaç kere kadük olmuş ve
bizden önceki dönemlerde, bu kanun maalesef çıkarılamamış. Hükûmetimiz,
her konuda olduğu gibi, bu konuyu da ciddiye aldı ve bu Kanun'u, Çevre
Kanununda Değişiklik Yapan Kanununu ve çevreyle ilgili diğer kanunları
Meclisin gündemine taşıdı ve Meclisimiz, 22'nci Dönem, Çevre Kanununda
Değişiklik Yapan Kanun yanında, sekiz ilave çevreyle ilgili kanun
çıkardı. Bu kanunlarla birlikte, yine bu kanunların veya daha önce
çıkarılan kanunların uygulamasını sağlayacak 110 adet de yönetmelik
çıkarıldı veya yönetmelik değiştirildi. Yani, bir önceki dönemde,
beş yıl geciken, on yıl geciken yönetmelikleri dikkate aldığınızda,
bu, bizim Bakanlığımızın performansını gösteriyor. Ayrıca, çıkan
yönetmelikler içerisinde, bugünü, vizyonu ifade eden, zamanı takip
eden yönetmelikler de var. Bunlardan birkaçını söylemek istiyorum:
Bunlardan bir tanesi Ambalaj Yönetmeliği. Avrupa'da çok yaygın
olan, çok kullanılan, atıkların geri kazanılması, geri kullanılması,
recycling denilen kavramlar. Bunlar bizim Hükûmetimiz zamanında gündeme
taşınmış ve yönetmelik haline getirilmiştir. Aynı şekilde, Atık
Yağların Kontrolü Yönetmelik'i, yine benzer şekilde, bunları bir
düzene koymaya ve atık yağları kullanmaya veya kullanımdan uzaklaştırmaya
yönelik. Yine, atık pil ve akümülatörlerle ilgili yönetmelikler,
Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmelik'i gibi, cidden günü ifade
eden yönetmelikler de hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımız, millî mevzuatı tamamlamak
ve güncelleştirmek yanında Avrupa Birliği müktesebatına da uyum
konusunda ciddi çalışmalar yapmıştır. Söz konusu müktesebatın
yüzde 40'ı uyumlaştırılmıştır. Bu da çok önemli bir performans ve yapılan
programa göre de, 2010 yılına kadar Avrupa müktesebatı uyumlaştırılacaktır,
bu şekilde planlanmıştır.
Başta
belirttiğim gibi, asıl görevi düzenleme, denetleme ve yol gösterme
olan Çevre ve Orman Bakanlığı, eksik mevzuatı, ehil ellerde, süratli,
sağlıklı şekilde, ülke gerçeklerini dikkate alarak, bilimin öderliğinde
sonuçlandırmıştır.
Bakanlık,
uygulama konusunda da hem rehberlik yapmakta hem de imkânlar ölçüsünde
maddi destek vermektedir. Özellikle evsel atıklar konusunda da önemli
çalışmalar yapılmıştır.
1995'lere
kadar Türkiye'de atıklar, katı atıklar, sadece, bir yere atılan, bir
yere gömülen, çok fazla dikkat edilmeyen konular olarak görülürdü
ve zamanla, özellikle 1993 yılındaki Ümraniye kazasıyla birlikte
katı atıkların da bir teknik olarak düzenlenmesi, tedbir alınması
konusunda ciddi bir bilinç oluştu Türkiye'de ve Bakanlığımız bu konuyu
2002 yılından sonra çok ciddi olarak ele alıp önderlik yapmış, kılavuzluk
yapmıştır ve maddi katkıda da bulunmuştur belediyelere. Bugün,
Türkiye'nin çeşitli il ve ilçelerinde, belediyelerinde otuz bir
adet düzenli depolama sahasının inşaatı Bakanlık kılavuzluğunda,
önderliğinde, kısmen maddi destek de sağlayarak devam etmektedir.
Ayrıca,
yine bu Meclisten çıkan Mahallî İdareler Kanunu'ndan da faydalanılarak
belediyeler, özellikle katı atıklar konusunda birlikler teşekkül
ettirilmiş ve Bakanlık bu konuda destekçi olmuştur. Türkiye'nin
3.225 belediyesinin katı atık sorunları, 200 adet düzenli depolama
yapılarak çözülmesi yolunda planlar yapılmıştır ve 657 küçük belediye
de birleştirilerek 54 birlik kurulmuştur.
Ayrıca,
yine Bakanlığımız, tehlikeli atıklar konusunda, çevre düzeni konusunda,
su kalitesi izleme konusunda önemli çalışmalar yapmıştır. Yine,
ülke genelinde hava kirliliği ölçüm ağı kurulması konusunda ciddi
bir altyapı hazırlanmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Baştürk, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ADEM
BAŞTÜRK (Devamla) - Ormancılık konusunda da birkaç rakam vermek istiyorum.
Yıllarca kamuoyunda eleştirilen kamu tesislerinin yaz kampları,
eğitim kampları, özellikle Çevre ve Orman Bakanlığında özelleştirilmiş,
kiralanmış, bazı kısımları satılmıştır. Ayrıca, her ilde kent
ormanı kurma çalışmaları planlanmış ve 51 ilde de kurulmuştur.
Bakanlığımızın bir önemli başarılı çalışması
da -özellikle vurgulamak istiyorum- ağaçlandırma faaliyetleri konusunda.
Bu yıl, 2006 yılında 350 bin hektar alan ağaçlandırılmıştır. Çok önemli
bir rakam bu. Bu, Türkiye yüz ölçümünün yüzde 0,5'ine tekabül eder.
Türkiye'nin yüzde 30'unu orman diye dikkat ettiğinizde, dikkate aldığınızda,
bu, aşağı yukarı Türkiye orman yüz ölçümünün yüzde 1,5'una tekabül
eder. Bu da çok önemli bir rakam. Ben, arkadaşlarımı tebrik ediyorum.
Bu yıl yangınla kaybettiğimiz 6.500 hektar yerine 350.000 hektar alan
ağaçlandırılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Baştürk, teşekkür cümlenizi alabilir
miyim.
Buyurun.
ADEM BAŞTÜRK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben, sadece şununla bitirmek istiyorum: Çevre,
insanların katılımıyla olacak bir işlem olmakla birlikte, çok daha
önemlisi, bu konuda ciddi yatırımları gerektiren bir işlemdir. Yine,
Çevre Bakanlığının yaptığı çalışmalara göre, Türkiye'de Avrupa
Birliği standardına ulaşabilmek için 60 milyar euroluk yatırım yapmak
gerekmektedir. Bunun yaklaşık 20 milyar euroluk kısmı özel sektöre,
40 milyar euroluk kısmı da kamu sektörüne, belediyelere ve diğer
kamu kuruluşlarına aittir. Dolayısıyla, bu konuda çok ciddi bir
kaynak ayırmak gerekmektedir ve bu noktada belki bir fayda-maliyet
hesabı yaptığınızda bunlar çok pahalı yatırımlar gibi görülse
de, çevrenin kazançları dikkate alındığında ülkenin bu noktadan
kazançlı çıkacağını düşünüyorum.
Ben, bu gayretli, verimli, özverili ve Türkiye
ve dünya gerçeklerini dikkate alarak, bilimin ışığında yaptıkları
çalışmalarından dolayı başta Sayın Bakanımızı, Müsteşarımızı,
Müsteşar yardımcılarını tüm Çevre ve Orman Bakanlığı personelini
tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baştürk.
AK Parti Grubu adına Osmaniye Milletvekili Durdu
Mehmet Kastal.
Sayın Kastal, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Genel Müdürlüğü
2007 bütçesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Benim, yalnız, dikkatimi çeken bir şey oldu, onu
da söylemeden geçemeyeceğim. Muhalefetten saygı duyduğumuz, dışarıda
hep hürmet gösterdiğimiz ve genç siyasetçilere örnek olması gerektiğini
düşündüğümüz ağabeylerimiz kürsüye çıktığı zaman, acaba yanlış
yerden mi bilgi alıyorlar diye tereddüde düşüyorum. Çünkü, doğru
olmayan şeyleri söylediği kanaatindeyim.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Ayağını kaldırma,
ayağını kaldırma!
DURDU MEHMET KASTAL (Devamla) - Bundan sonra daha
sağlıklı bilgi alırlarsa memnun olacağım, bu konuda. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Şimdi, ormanlar, ekolojik, ekonomik ve sosyal
fonksiyonlarıyla vazgeçilmez doğal kaynaklarımızdandır. Ancak,
ülkemiz, orman yönünden zengin değildir. Yüz ölçümünün yüzde 27'sinin
ormanlarla kaplı olduğu ülkemizde ormanların yüzde 50'si verimsizdir.
Ormanlarımızı imar ve ıslah etmek suretiyle ülkemiz orman varlığını
yüzde 30'lara çıkarmak ve daha yukarı çıkarmak, onları her türlü zararlılardan
korumak ve ormanlarımızdan Türk toplumunun refahı doğrultusunda
mal ve hizmet olarak en yüksek seviyede faydalanmak gerekmektedir.
Son verilere göre, orman alanlarında 1 milyon
hektara yakın artış kaydedilmiş olması, dünyada orman varlığı azalırken
ülkemizin dünyada orman varlığını artıran yirmi ülkeden birisi
olması takdire şayan bir durumdur. Bu durum, uluslararası bilim kuruluşlarının
yayımladığı raporla tescil edilmiştir.
Ormanların yönetiminde ormanların sürdürülebilirliği,
gelecek kuşaklara en iyi bir şekilde devri yanında, toplumun ihtiyaçlarının
da unutulmaması ve insanlarımıza hizmeti göz önünde tutulmuş ve
bu amaçla da ormanların sosyal işlevleri ön plana çıkarılmıştır. Nedir
bu? Kent ormanları kurulmuştur. Bu projeyle ormanlar ile halkımız
arasındaki tel örgüler kaldırılarak ülkemizde millet ormancılığının
ilk adımı atılmıştır. Kısa sürede bütün illerimizde ve birçok ilçede
kent ormanlarının kurulması çalışmaları tamamlanmış olacaktır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ülkemiz ve ormancılığımızın
en önemli problemlerinden birisi kadastro problemidir. Uzun yıllardır
tamamlanması planlanan, ancak her yıl 250-300 bin hektarlık çalışmalarla
bir türlü bitirilemeyen orman kadastrosunun bitirilmesi büyük
önem arz etmektedir. Bu konuda 2005 yılında yapılan düzenlemeyle
3402 sayılı Kadastro Kanunu'nda değişiklik yapılmış ve orman kadastro
çalışmalarının da genel kadastro çalışmalarıyla birlikte tek elden
Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünce yapılması sağlanmıştır. Yıllardan
beri konuşulup bir türlü yapılamayan bu düzenlemeyle, ülkemizdeki
bütün kadastro hizmetlerinin tek kurumda toplanması sağlanmıştır.
Böylece, hem kaynak israfı ve hem de kurumlar arasındaki karışıklık
önlenmiştir. Bu sayede, yıllardır devlette iki başlılığın sebep olduğu,
her yıl binlerce vatandaşımızın mağduriyeti son bulmuş olmaktadır.
Ben, size bir örnek vermek istiyorum: Bizim Çukurova'da
yaylacılık hâkimdir, ama en büyük problem, her yayla sezonunda nedir?
Orman kadastrosunun geçmemesinden dolayı, milletin yaylalardaki
evlerine giremiyor olmasıdır. Ama, orman kadastrosunun geçmesiyle
birlikte, nedir, 2/B kapsamında olan bölgelerde çok büyük rahatlama
olmuştur. Ben, şunu diyorum: Siyasetçilerin görevi halka hizmet
etmektir, halkı rahatlatmaktır, ama, halk, bu Türkiye Büyük Millet
Meclisinden rahatlama adına 2/B'yi beklemektedir. Bu, siyaset yapmak
için değil, halkı rahatlatmak içindir diye düşünüyorum.
Şimdi, ülkemiz ormanlarını tehdit eden önemli
faktörlerden birisi de orman yangınlarıdır. Ülkemiz ormanlarının
yüzde 60'ı birinci derecede yangınlara hassastır. 2007 yılından
itibaren de, orman yangınlarıyla mücadelede kullanılan teknolojilere,
iş makineleri ve söndürme arazözlerine büyük miktarda yatırım yapılacaktır.
Bu yatırım miktarı 60 trilyondur, yüzde 1.200 artırılmıştır.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - 2007'de mi?
DURDU MEHMET KASTAL (Devamla) - Sayın Bayındır,
Kırşehir'de orman olmadığı için orman sıkıntısını sen o kadar bilmezsin.
Türk milleti, ormanın problemlerini AK Parti İktidarının çözdüğünü
görecektir. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ormanlarımızın
verimlilik oranının ve odun üretimi kapasitesinin artırılması
çalışmalarına hız verilerek, orman bakımında yeni teknik ve sistem
değişikliklerine gidilmiş, yaşlı ormanları gençleştirme çalışmaları
yoğunlaştırılmış ve ormanlarımızın yüzde 50'sini teşkil eden verimsiz
alanların da rehabilite edilmesi için yoğun bir çalışma başlatılmıştır.
Bu şekilde, ormancılıkta cumhuriyet tarihimizde örneği görülmeyen
çok kapsamlı ormanlara bakım, rehabilitasyon projeleri uygulamaya
konulmuş, bu sayede bir yandan ormanlarımız imar ve ıslah edilirken,
diğer taraftan orman köylülerimize de yeni iş imkânı verilmiştir.
Ülkemizde odun işleyen sektörler hızla büyümekte,
endüstriyel oduna olan talep artmakta ve bu talep ithalatla karşılanmaktadır.
İthalat miktarı yılda 3 milyon metre küpe kadar çıkmakta ve bunun
için 400-500 milyon dolar ödenmektedir. 2003 yılına kadar ülkemiz ormanlarından
üretilen endüstriyel odun miktarı yıllık ortalama 7 milyon metre
küptür. Önümüzdeki yıllarda geliştirilecek yeni ormancılık teknikleri
ve altyapıların daha da iyileştirilmesi sonucu bunu en az 10 milyon
metre küpe çıkarmak suretiyle odun işleyen sektörlerin taleplerini
olabildiğince yerli kaynaklarımızdan karşılamak gereklidir.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Orman diktiniz de
Kırşehir'de biz mi söktük. Bakanlık çalışmıyor Kırşehir'de.
DURDU MEHMET KASTAL (Devamla) - Burayı iyi dinlemen
lazım, burayı.
Bu yıl içinde, orman köylüsüne, üretim faaliyetleri
için 430 milyon YTL, diğer faaliyetler için ise yaklaşık 245 milyon YTL
olmak üzere, 675 milyon YTL ödenmiş olacaktır. Kanuni haklar karşılığı
yapılan sübvansiyon miktarı 175 milyon YTL'dir. Böylece, yaratılan
istihdam ile birlikte orman köylüsüne aktarılan kaynak 850 milyon
YTL'yi bulmuştur.
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de orman köylüleri
ekonomik yönden ormana bağımlı yaşamakta ve millî gelirden en az
pay alan topluluk durumundadır. Bu durum, orman köylülerinin kentlere
göçünü hızlandırmaktadır.
Orman köylülerine tali ürünler üretiminden dolayı
çok ciddi ekonomik girdi sağlanırken, aynı zamanda istihdam sorunlarının
çözümüne katkı sağlanmaktadır. Bazı bölgelerimizde odun dışı orman
ürünlerinden elde edilen gelir orman köylüsünün geleneksel gelir
kaynaklarının önüne geçmeye başlamıştır. Bunun yanı sıra da ham
madde ihtiyacının iç piyasadan temini ile ülkemiz için döviz kazancı
elde edilecektir.
Sevgili arkadaşlar, buna kendi bölgemden örnek
vermek gerekirse, Kozan'da keçiboynuzu narenciyeye, Karataş'ta
fıstık çamı kozalağı tarla bitkilerine, Kadirli'de ise defne küçükbaş
hayvancılığa ciddi oranda alternatif olmaya aday duruma gelmiştir.
Orman Bölge Müdürlüğümüz de defne yaprağına ayrı
bir önem vermiş ve köylülerimizden alınan defne yaprağı İzmir'e gönderilerek
oradan ihracat yapılması sağlanmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sadece Ofer'e 750
milyon dolar verdi AKP İktidarı.
BAŞKAN - Sayın Kastal, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
DURDU MEHMET KASTAL (Devamla) - Bölge Müdürlüğümüz
defne ekimi için büyük mücadele vermiştir. Keçiboynuzu, defne yaprağı,
fıstık çamı kozalağı ve sedir mantarı satışlarından, sadece Adana
ve Osmaniye köylüsüne 6 milyon YTL, ayrıca, üretim, silvi kültür ve
diğer faaliyetlerden köylüye 25 milyon YTL kaynak aktarılmıştır. Bu,
sadece iki ildir.
Odun üretim işçiliğinde orman köylülerine enflasyon
üzerinde zam verilmiş ve köylülerimiz enflasyona karşı korunmuştur.
Yine, bir örnek vermek istiyorum: Şu an bizim ilçemizde
iki mahalle birbirinden ayrılıyor, köy oluyor, orman bölümünü paylaşamıyorlar.
Neden? Ormandan aldıkları katkı için paylaşamıyorlar.
Ormanlarımızın verimliliğinin artırılması
paralelinde, orman köylüsüne daha fazla kaynak aktarılacak ve daha
fazla desteklenmeleri sürdürülecektir.
Bu yapılan hizmetlerle, orman köylüsünün yaşam
standartları çok daha yüksek olacaktır. Bundan kimsenin tereddüdü
olmasın. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Orman Genel Müdürlüğümüzün 2007 yılı bütçesinin
hayırlara vesile olmasını diliyor, AK Parti İktidarının, AK Parti
Hükûmetinin hep kendilerinin yanında olduğunu bir defa daha söylüyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Hayırlara vesile
olsun.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kastal.
AK Parti Grubu adına, Hatay Milletvekili İsmail
Soylu.
Sayın Soylu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL SOYLU (Hatay) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı, Devlet Meteoroloji Genel Müdürlüğü mali yılı bütçesi
hakkında Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Meteoroloji, atmosferde meydana gelen hava
olaylarını inceleyen ve bunların canlılar ve dünya üzerindeki sonuçlarını
araştıran bir bilim dalı ve ülkemizde meteorolojik çalışmaları
yürüten, neredeyse cumhuriyetimizle yaşıt bir kurum, Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü.
Hava olaylarının izlenmesi, hava tahmininin hazırlanması,
ihtiyaç duyan sektörlere meteorolojik desteğin verilmesi, gerekli
durumlarda erken uyarıların yayınlanması ve kamuoyunun bilgilendirilmesi,
bu kurumumuzun öncelikli görevleri arasındadır.
Kuruluşundan bu yana sürekli kendini yenileme
çabası içerisinde olan, tutarlı hava tahminleri ve olumsuz hava
olayları öncesi yayınladığı meteorolojik ihbarlarla gündemde
sıkça yer alan, e-devlet hedefini yakalamış, teknolojiyi kullanabilen
ve ürettiği hizmetleri İnternet üzerinden kamuoyunun paylaşımına
sunan, günlük ortalama 650 bin ziyaretçi sayısıyla Türkiye'nin en
fazla ziyaret edilen kamu siteleri arasında ilk sıralarda yer alan
Meteoroloji Genel Müdürlüğünün, ulaştırma, savunma, tarım, sanayi,
havacılık, turizm, spor, çevre gibi sektörlerde hayatımızın her
alanını ilgilendiren başarılı hizmetlerini geliştirerek sürdürdüğü
gözlenmektedir.
Dünya Meteoroloji Teşkilatının üyesi olan, Avrupa
Orta Vadeli Meteorolojik Tahminler Merkezi ve Avrupa Meteoroloji
Uyduları İşletme Teşkilatının kurucu üyesi olan Meteoroloji Genel
Müdürlüğünün başarı seviyesi Avrupa standartlarındadır.
Peki, neler yapmaktadır bu kurumumuz? Son dönemde
yapılan çalışmalara İnternet üzerinden ulaşabilmemiz mümkün. Hava
tahminleri, artık, alansal olarak hazırlanma yerine, noktasal olarak
ilçe ve köy ölçeğine kadar düşürülmüş ve meteorolojik hadisenin
başlangıç saati, etki süresi ve şiddeti ayrıntılı olarak verilmeye
başlanmıştır.
Aynı gayeyle, İstanbul, Antalya ve İzmir bölgesel
tahmin merkezleri hizmete açılmış, il ve ilçe merkezleri için hazırlanan
ayrıntılı sayısal tahminler İnternette yayınlanmaya başlamıştır.
2006 yılı içinde etkili ve sürekli yağış, fırtına,
sıcaklık değişimi gibi kuvvetli meteorolojik olaylara ilişkin
kırk sekiz saat öncesinden kısa süreli seksen beş adet ve uydu radar
verilerine göre 0-2 saatlik, çok kısa süreli, üç yüz on altı adet meteorolojik
uyarı yayınlanmış; Akdeniz Bölgesi'nde Mersin, Silifke ve Anamur
için hortum uyarıları yayınlanmış. Yapılan bu tahmin ve uyarılar
yüzde 90'ın üzerinde tutarlılığa sahiptir.
Çiftçilerimiz, artık, ekiliş, gübreleme ve hasat
vesaire işlerini meteoroloji İnternet sitesinden hava olaylarını
takip ederek yapmakta, gerekli tedbirleri almaktadır.
Denizcilik sektörüne hizmet vermek amacıyla geliştirilen
METU 3 Dalga Tahmin Modeliyle, Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz
için hazırlanan rüzgâr, dalga boyu ve periyodu tahminleri Piri Reis
web sayfalarından denizcilerin hizmetine sunulmuş, yat turizmi
için hazırlanan deniz tahminleri "Marina Tahmin Sistemi"
adıyla hizmete sunulmuş, bölge ülkelerinden gelen talep üzerine,
Hazar Denizi için geliştirilen ürünler, kıyısı bulunan Türki cumhuriyetlerin
kullanımına açılmıştır.
Havacılık sektörüne hizmet vermek amacıyla Hezarfen
havacılık sitesi geliştirilmiştir. Mal ve can kayıplarına sebep
olabilecek kuvvetli meteorolojik olaylarla ilgili zararların önlenmesinde,
erken uyarıların daha etkili olabilmesi için GSM sistemlerini kullanarak,
o bölgede yaşayan halka, hızlı ve etkin mobil SMS uyarıları gönderilmesi
uygulamasına başlanmıştır.
40 milyonun üzerinde vatandaşa ulaşabilen bir
kapsama alanında, "Meteor FM" adıyla FM bandından radyo yayını
başlatılmış, tahmin ve uyarılar doğrudan vatandaşa uyarılır olmuştur.
TÜBİTAK Kamu Ar-Ge Programı çerçevesinde geliştirilmek
üzere uygun görülerek çalışmalara başlanmıştır. Coğrafi konumunda,
bölgesel bir meteoroloji merkezi olmayı kendisine hedef seçen
Türk Meteorolojisi, Dünya Meteoroloji Teşkilatı Altıncı Bölge
Bölgesel Eğitim Merkezi olarak yürüttüğü eğitim çalışmaları kapsamında,
40'ın üzerinde ülkeden, 150'den fazla meteoroloji uzmanına çeşitli
konularda eğitim vermiş, bilgi birikimi bölge ülkelerle paylaşılmıştır.
Benden önceki Cumhuriyet Halk Partili bir konuşmacı
arkadaşımız, Türk meteorolojisinin gerilerde olduğunu söyledi,
ama, maalesef böyle değil. Türkiye tam 40 tane ülkeye eğitim ve kurs
vermiştir bu konuda. Yani, çok da ileriye gitmiştir, yani, az değil,
40 tane ülkeye eğitim ve kurs vermiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sonuç olarak, son yıllarda meteorolojik gözlem,
veri iletimi ve meteorolojik verilerin analizi konusunda Meteoroloji
Genel Müdürlüğü, gelişmiş meteoroloji teşkilatlarına paralel
olarak, tüm altyapısını modernize edebilmek için yoğun bir çalışma
ve gayret içerisine girmiştir. Hiç şüphesiz ki, bu çalışmalar, verilen
hizmetlerin kalitesinin daha da artmasına yardımcı olacaktır.
Benden önceki CHP Milletvekilimiz Necati Uzdil
dedi ki…
Sayın Necati Bey, burayı dinlersen memnun olurum.
Az önce -senin Türkiye Büyük Millet Meclisindeki tutanağından aldım-
dedin ki: "Yunanistan'da mazot 800 bin lira, Almanya'da mazot 1
milyon lira." Ben buraya gelmeden -bunu çünkü sık sık kullanıyorsun
gittiğin yerlerde de- web Petrol Ofisi Genel Müdürlüğünden aldığım
bilgiye göre, burada, Yunanistan'da mazot 1 milyon 406 bin lira, Almanya'da
1 milyon 757 bin lira. Bunu doğru olarak halkımızı bilgilendirirsen,
sana da teşekkür eder...
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Türkiye'de ne kadar?
Türkiye'de ne kadar? Türkiye'yi söyle!
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Türkiye'yi söyle! Türkiye'yi söylesene!
İSMAİL SOYLU (Devamla) - ...Türkiye'de de 2 milyon...
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - 340.
İSMAİL SOYLU (Devamla) - ...190 bin lira.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Yazık yaa!
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - 340.
İSMAİL SOYLU (Devamla) - 2 milyon 190 bin lira bugünkü
fiyat arkadaşlar, 2 milyon 250 değildir, onu da 2 milyon 250 olarak
söyledi.
BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, bunu ilgili
genel müdürlükten alırsınız. Lütfen...
Genel Kurula hitap ediniz Sayın Soylu.
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Ben, çünkü, Cumhuriyet
Halk Partinin konuştuğunu Meclis tutanaklarından aldım arkadaşlar,
kendisi de bunu tekrar alabilir.
Ben, Meteoroloji bütçesinin ülkemize ve milletimize
hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birleşime
yirmi dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.21
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.52
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 39'uncu Birleşimi'nin Beşinci Oturumu'nu açıyorum.
Şimdi, on ikinci turdaki görüşmelere devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, söz AK Parti Grubunun son konuşmacısı olan
Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar'a aittir.
Sayın Ayar, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP AYAR (Kocaeli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 mali yılı bütçe görüşmelerinde
Çevre ve Orman Bakanlığına bağlı Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı
bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 21'inci Yüzyılın en büyük sorunlarının
başında çevre sorunları gelmektedir. Bu sorun, dünyanın sorunu olmakla
birlikte, Türkiye'nin de en önemli sorunlarındandır.
Dünyamızın nüfusu son asırda hızla arttı, artmaya
da devam ediyor; ama, toprak, su, hava artmıyor, aksine azalıyor. Aşırı
nüfus artışı, kontrolsüz arazi kullanımı, plansız şehirleşme, savaşlar,
kimyasal maddeler, teknoloji ve sanayinin hızla gelişmesi çevreyi
bozan etkenlerden ilk akla gelenler. Neticesinde, yerküre ısınıyor,
deniz suları yükseliyor, kuraklık, susuzluk ve sel felaketleri gibi
doğal afetlerin yanında, birçok hastalıklar da çoğalıyor.
Doğanın temel unsurları toprak, su, hava. Bunlardan
bir tanesi olmazsa, insanlar yaşayamaz. Toprak kirletiliyor, seller
ve erozyonlarla beraber yok oluyor. Atmosferdeki hava kalınlığı
yüz elli kilometre, bunun ancak beş kilometresinde canlılar yaşayabiliyor.
Havayı da çeşitli yollarla kirletiyoruz. Suları kirletiyoruz.
Dünyamızın yüzde 70'i su, ama bu suyun yüzde 2,5'u ancak kullanılabiliyor,
bunun da yarıdan fazlası buzullarda ve yer altında, yani dünyadaki
bütün suları, dört litrelik bir bidonun içerisine koyabilirsek,
bunun ancak insanlık bir çorba kaşığını kullanabiliyor.
Doğayı kirleten, ekolojik dengeyi bozan insan,
ama bunu koruyacak olan da yine insan. Çevreye dair tehlikelerin
bu kadar görünür olduğu günümüzde çevreyi korumak, başta Hükûmetimizin,
Bakanlığımızın görevi olmakla birlikte, herkes bu konuda üzerine
düşeni yapmalıdır ve çevreyle ilgili topyekûn bir mücadele gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, ayrıca, ülkemizde çok özel
doğal güzelliği olan yerler var. Bu yerlerin biricikliğinden hareketle
özel koruma altına alınıyorlar. Gelecek nesillere, bozulmamış,
zengin bir biyolojik varlık mirası, yaşanabilir, sağlıklı, temiz
bir çevre bırakmak, dünya eko turizminden yeterli pay alabilmek
için, mevcut koruma alanlarımızı daha da artırmak durumundayız.
1989 tarihinde 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
ile Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı kurulmuştur. Ülke ve dünya
ölçeğinde ekolojik önemi haiz, çevre kirlenme ve bozulmalarına
duyarlı doğal güzellikleri olan alanları gelecek nesillere emniyet
içerisinde ulaştırabilmek için Özel Çevre Koruma Kurumu yetkilendirilmiştir.
Bu Kurum, koruma altında alınan yerlerin tüm olumsuzluklarını bertaraf
edecek şekilde her türlü çevre düzeni planını, nâzım imar plan uygulamalarını
yapar, yerel yönetimlerle iş birliği içerisinde çevre altyapılarını
iyileştirmek, bölgede atık su arıtma tesisleri, katı atık düzenleme
depolama tesisleri, doğal arıtma, geri kazanım tesisleri kurar,
kurdurur, her türlü altyapıyı yapar.
Bugün Türkiye'de, Bakanlar Kurulunca tespit ve
ilan edilmiş on dört özel çevre koruma bölgesi bulunmaktadır. Bu bölgeler:
Köyceğiz-Dalyan, Fethiye-Göcek, Foça, Datça-Bozburun, Gökova, Patara,
Kekova, Belek, Göksu, Pamukkale, Gölbaşı, Ihlara, Tuz Gölü ve Uzungöl'dür.
Yeni koruma bölgeleri için de çalışmalar devam etmektedir.
Kurum, ayrıca,
sahillerde "kıyı bandı" uygulamaları da yapmaktadır. Bu
işleri yaparken de mülki amirler, belediye başkanları, muhtarlar
ve diğer ilgili kuruluşlarla iş birliğine girerler.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin
hatta dünyanın en güzel yeri Karadeniz-Marmara Denizi arasındaki
İstanbul, Kocaeli, Bursa, Yalova, Sakarya illerinin bulunduğu yarımadadır.
Dağları, ovaları, denizleri, gölleri, bereketli toprakları ve iklimiyle
bütün güzellikleri Allah bu bölgede toplamıştır. Avrupa'yı Asya'ya
bağlayan bu stratejik coğrafyada binlerce yıldır insanlar yaşamaktadır,
ama bugünkü durumuna bakacak olursak, bugün, Kocaeli, İstanbul ve
Sakarya'da yaklaşık 15 milyon insan yaşamaktadır, Türkiye nüfusunun
yüzde 20'den fazlası, ama, yine Türkiye'nin yüzölçümü içerisinde Kocaeli,
Sakarya ve İstanbul'un payı yüzde 1,8'in de altında. Yani, böyle büyük
bir dengesizlik var.
Türkiye'nin sanayisinin büyük bölümü Kocaeli
ve İstanbul'da. Türkiye'nin vergilerinin yarısından fazlasını Kocaeli
ve İstanbul ödüyor. Bu coğrafya bu kadar yükü kaldıramıyor. Son yıllarda
bu bölge yoğun göç akınına uğramıştır. Çarpık yapılaşma, plansız
programsız sanayileşme bölgeyi yaşanmaz hâle getirmiştir. Hava,
toprak, sular kirlenmiş, denizlerde canlı türleri azalmıştır. Bazı
dereler zehir akıyor. Sapanca Gölü, Körfez, Marmara Denizi, İstanbul
Boğazı, Karadeniz mutlaka korunmalıdır.
Sayın Bakanım, en azından, Sakarya-Sapanca Gölünden
itibaren Kocaeli ve İstanbul Boğazı'na kadar olan alanın özel koruma
altına alınması değerlendirilmelidir. Bölgenin tek elden planlanması,
korunması, koordine edilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Özel Çevre Koruma Kurumunun kapasitesini de biliyoruz;
ancak, bu kurumu daha fonksiyonel hâle getirebiliriz. Yasal yönden,
ekonomik yönden, personel yönünden eksikliklerini de gidermeliyiz.
Değerli milletvekilleri, Çevre ve Orman Bakanlığımız
çevre konusunda çok önemli işler yapıyor. İlk defa çevreyle ilgili
önemli adımlar atılıyor. Çıkardığımız Çevre Kanunu, çok ağır yaptırımları
olan, kuralsızlığı önleyen, çevreyle ilgili yatırımlarını yapmayıp
çevreye zarar verenlere göz açtırmayan bir yasa. Artık, herkes çevreye
saygılı olmak mecburiyetindedir. Belli zaman dilimleri içerisinde,
Türkiye'nin 81 vilayetinde düzenli çöp depone alanları yapılıyor.
Artık vahşi depolama sistemine son veriliyor. 81 vilayette hava
kalitesi izlenecek, anında tedbir alınabilecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ayar, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
EYÜP AYAR (Devamla) - Her türlü evsel ve endüstriyel
atıklar için arıtma tesisleri yapılıyor, zehirli ve tehlikeli atıklar
için de bertaraf tesisleri yapılıyor. Doğal gaz artık köylere kadar
girdi. Çevre kirliliği konusunda bu çok önemli. Araçların kullandığı
yakıtlar, 2007 yılından itibaren kükürt ve kurşun içermeyecek.
Değerli arkadaşlar, yılların biriktirdiği sorunlarla
karşı karşıyayız. Bakınız, Çevre Bakanlığı 100 binlik planlarını
yapar, belediyeler de bu planlara uygun diğer ölçekli planlarını
yapar. Ama, şimdiye kadar tersi olmuş. Sanayici gelmiş, kafasına
göre fabrikasını yapmış; vatandaş gelmiş, kafasına göre gecekondusunu
yapmış. Bu çarpık duruma plan uydurulmuş. Planlama, önceden yapılması
gerekirken, hep arkadan gelmiş. AK Parti, kaçak yapılaşmaya kesinlikle
"dur" dedi. Popülist politika yapmıyoruz. Geçmişten gelen
bütün sorunlarla beraber, çevre sorunlarını da tek tek çözüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ayar, buyurun, teşekkür cümlenizi
alayım.
EYÜP AYAR (Devamla) - Amacımız, yaşanabilir şehirler,
daha güzel bir Türkiye ortaya koymaktır.
Cesur ve başarılı çalışmalarından dolayı, Çevre
ve Orman Bakanımız, Tarım Bakanımız başta olmak üzere bütün bakanlık
mensuplarına teşekkür ediyorum. 2007 bütçesinin ülkemize hayırlı
olmasını diliyor, herkesi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ayar.
Sayın milletvekilleri, AK Parti Grubu konuşmaları
tamamlanmıştır.
Anavatan Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili
İbrahim Özdoğan.
Sayın Özdoğan, buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN
(Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Anavatan
Partisi Grubu adına, 2007 mali yılı bütçesinde, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı bütçesi üzerinde fikirlerimi arz etmek üzere huzurlarınızda
bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, burada AK Parti Milletvekili,
Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak, konuşmasını yaptıktan sonra,
Yunus Emre'den iki mısra okudu sözlerini bitirirken. Ben de tarımla
ilgili konuşmama başlarken, Sayın Necdet Budak'ın Yunus Emre'den
söylediği bu sözlerle başlamak istiyorum, aynı dizeleri tekrar
etmek istiyorum. Yunus Emre ne diyor: "Göz odur ki dağların arkasını
göre/Baş odur ki başa gelecekleri bile." Evet, Allah biliyor, Yunus
Emre çok doğru söylemiş.
Fakat, bu sözü biraz analiz ettiğimiz zaman, artık
dağların arkasını görmeye gerek yok, başımıza gelecekleri de bilmeye
hiç gerek yok. Gerçi, bizim köylümüz, çiftçimiz çok ariftir, göz önünde
olan olaylar olmasa bile her şeyi bilir, dağların arkasındakini bile
görür ve başına gelecekleri bile bilir.
Türkçe'mizde güzel bir atasözü vardır, "Perşembenin
gelişi çarşambadan bellidir" diye. Bu Hükûmetin köylüye yaptıklarından
sonra, artık, köylünün defterinden bu Hükûmet silinmiştir değerli
arkadaşlar. Neden silinmiştir? Çünkü, bu Hükûmet, kasketli Türk köylüsünü,
kasketli Türk çiftçisini hasır fötr şapkalı Avrupa çiftçisine, Amerikan
çiftçisine, Kanadalı çiftçiye satmıştır da ondan dolayı. Çünkü,
çeşitli ürünlere kota getirerek Türk köylüsünü perişan etmiştir
ve köylünün kullandığı ürünlere, girdilere yüksek zamlar yaparak
köylüyü perişan etmiştir. Öyle tahmin ediyoruz ki, bir dahaki seçimlerde
-muhafazakâr düşüncelerini de kullanarak AK Parti Türk köylüsünün
oylarını almıştır- artık bu kandırmacalara asla ve katiyetle kanmayacaktır
diye düşünüyorum.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Aç tavuk kendini buğday
ambarında zannedermiş.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Yine, Türkçemizde güzel
bir atasözü vardır, "Elçiye zeval yoktur" diye. Esas konuya
girmeden önce, Sayın Tarım Bakanımıza -kendisinin gerçekten çok
iyi bir insan, iyi bir zat olduğuna ben inanıyorum, bunu da yüreğimle
söylüyorum- bir de elçilik görevi yapmak istiyorum. Konuşmaya çıkmadan
önce, Ordu'daki bir arıcımız, Ordu'daki arıcılar, bal üreten arıcılar
adına beni aradı. Bu sene, yani 2006 senesinde ikinci ayda kredi almışlar,
tabii ki iyi de ürün elde etmişler, fakat ürettikleri bal yeterli fiyata
satılmadığı için çok mağdur ve perişan durumdalar. Diyorlar ki: Bunun
faizini ödeyelim, aldığımız kredinin ana parasını bir yıl daha erteleyebilirler
mi diye söylüyor. Herhâlde 2007'nin Şubat ayında ödenecekmiş, bir yıl
daha bir erteleme istiyorlar. Ben de, Sayın Tarım Bakanına bir teklifte
bulunuyorum bu çerçeve içerisinde: Fındıkta hakikaten Türk köylüsüne
bu Hükûmet büyük kazık atmıştır. Dolayısıyla, oy oranları, bilhassa
Karadeniz'de düşmüştür. Biraz bunu affettirmek için bu arıcılarımıza
bu kolaylığın getirilmesini, kendileri, partileri açısından da
teklif ediyorum ve bu balcılarımızı bu zahmetten kurtaralım diye
öneride bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, tarım, ülkenin damarlarındaki
kan, soframızdaki ekmektir. Yaklaşık 25 milyon insan, genç çağında,
nasırlı ellerin yaşadığı, çalışkan ve hüzünlü bir topluluğun yaşadığı
yerler, ürettiği ürünlerin yerlerinde oturmaktadırlar, elleri nasırlıdır.
Ben de bir köylü olarak bunları çok iyi biliyorum değerli arkadaşlar.
Kim ne derse desin, bu ülkenin ve toprakların gerçeği olan vazgeçilmez
bir sektör ve onun insanları çiftçilerdir. İşte bu sebepten dolayı
Mustafa Kemal Atatürk, Türk köylüsünü milletin efendisi olarak ilan
etmiştir ve "millî ekonomimizin temeli ziraattır" vecizesinde
bulunmuştur. Ne kadar haklı, ne kadar doğru bir sözdür.
Değerli milletvekilli arkadaşlarım, 2007 yılı
bütçe taslağı incelendiğinde, bu taslakta yer alan gelir ve harcama
rakamlarıyla ekonominin, ne büyümesinin ve ne de küçülmesinin hedef
alındığı, bu bütçenin, formalite yerine getirilsin diye hazırlanan
bir bütçe olduğu görülmektedir. 2007 yılı bütçesi, ortaya çıkan
zorlamalarla ödeneklerde ve harcamalarda yapılan ayarlamalar dışında,
2006 yılı bütçesinden hiç farklı değildir.
Bu genel tespiti yaptıktan sonra, son dört yılda
Hükûmetin tarıma ve çiftçiye bakışını da yakından bildiğimizden,
bu bütçeden tarım sektörüne yönelik olumlu gelişmeler beklemek de
hiç mümkün değildir. Bu Hükûmet zamanında Avrupa Birliği mevzuatına
uyum çerçevesinde çıkarılan tarımla ilgili hukuki düzenlemelerin
birçoğunun, gerekliliklerine rağmen, satır aralarına sıkıştırılmış
aldatmalara uyanamadığını özellikle de vurgulamak istiyorum.
Kasım ayının son haftasında Meclisten geçirilen
ve tüm basında "Cargille af yasası" olarak yer alan, birinci
sınıf tarım arazileri üzerinde tesisleşmeye özel izin veren düzenlemeyle,
Toprak Kanunu'nun sulandırılmaya başlandığını görmekten duyduğum
üzüntüyü de yüce heyetinizin huzurunda belirtmek istiyorum değerli
arkadaşlar.
Başbakan Sayın Erdoğan, AK Parti Kongresi öncesinde
verdiği bir mülakatta, tarımla ilgili, göreve geldiklerinden bu
yana çiftçiye verdikleri paranın hiçbir zaman enflasyonun altında
olmadığını... "Taban fiyatını bizim belirlemediğimiz ürünlerde
zaten özel kuruluşlar var, onlar kendileri belirliyor" demiştir.
"Bu konuda çiftçimizi biz mağdur etmedik, ödemelerde dönemimizde
asla gecikme olmadı, söz verdiğimiz zamanda sözümüzü yerine getirdik"
demişlerdi. İnsanın aklı ve havsalası almıyor. Sayın Başbakanımız
acaba hangi ülkeden bahsediyor? Hadi Sayın Bakanı yanıltıyor diyelim,
danışmanları yanıltıyor diyelim. Allah aşkına, Sayın Başbakan
hiç mi haber izlemiyor, hiç mi gazete okumuyor, hiç mi halktan, neye
bağırıp çağırdıklarını merak edip sormuyor?
Karadeniz'de fındık üreticisi; Aydın'da, Şanlıurfa'da
pamuk üreticisi; Polatlı'da, Eskişehir'de, Konya Ovası'nda buğday
üreticisi; Samsun'da, Ege'de, Güneydoğu'da ve Doğu Anadolu'da tütün
üreticisi; Akdeniz'de turunçgiller üreticisi; Antalya ve Mersin'de
seracılar; Trakya'da çeltik üreticisi; Balıkesir'de ve Doğu'da süt
üreticisi, et üreticisi; Manisa'da, Ege'de üzüm üreticisi; Gemlik'te
zeytin üreticisi; Rize'de çay üreticisi; Erzurum, Kars, Doğu Anadolu'da
yonca, korunga gibi yem bitkisi üreticisi; Anadolu'da şeker pancarı
üreticisi; Niğde'de, Nevşehir'de, Ödemiş'te patates üreticisi; Amasya'da
soğan üreticisi; Türkiye'nin her yerinde mısır üreticisi keyfinden
mi bağırıp çağırıyor -buradan sormak istiyorum değerli arkadaşlar-
yollara dökülüyor, Meclisin kapısına kadar dayanıyor? Besici,
hayvan kaçakçılığından dolayı niçin bas bas bağırıyor değerli arkadaşlar?
Keyfinden mi ekip biçmekten vazgeçerek karın tokluğuna çalışmak
üzere şehirlere akın ediyor Türk çiftçisi? Keyfinden mi "yardım
edin, perişan olduk, esnafa, tüccara, bankalara esir olduk" diyor?
Boşuna mı her yıl 1 milyondan fazla insan, köyünü, evini barkını
terk ediyor? Boşuna mı varoşlarda suç çetelerine oyuncak oluyor,
çiftini çubuğunu bırakarak?
Değerli arkadaşlar, özellikle iktidar partisine
mensup değerli milletvekili arkadaşlarım, sizlere sesleniyorum.
Bu soruların cevaplarını elbette Sayın Başbakan ya da Tarım Bakanı
vereceklerdir. Onların gideceği köyde, tarlada zaten çiftçi olmayacaktır,
yaklaştırılmayacaktır. Ben, asıl sizin, bu işlerden biçareyken
çiftçi karşısında yüzünüzün alacağı rengi düşünüyor ve endişe
ediyorum.
Mesela, Karadeniz'de çiftçi "Ey vekilim! Fındık
geçen yıl 7 YTL idi, bu sene 2,5-3 YTL. 3'mü büyük, 7'mi büyük?" dediğinde
ne cevap vermeyi planlıyorsunuz? Edirne'de çeltik üreticisi
"Ey vekilim! Çeltik geçen yıl 90 yeni kuruştu, bu yıl 60 yeni kuruş.
90'mı büyük, 60'mı büyük?" dediğinde ne cevap vereceksiniz?
Veya, pamukta üç yıl önce 90 yeni kuruş olan fiyat,
bugün kaç lira? Mısır iki yıl önce kaç liraydı, bugün kaç lira? Sezon
bitti, limonlar hâlâ niye dalında? Sizlere soruyorum. 2004 yılında
38 yeni kuruş olan buğday, bugün niye 30-35 yeni kuruş? Geçen yıl 4 YTL
olan fındık, bu yıl neden 2,5 YTL? Geçen yıl 1,5 YTL'nin üzerinde fiyatı
olan kuru üzüm, bugün niye en fazla 1 YTL civarında? Geçen yıl 98 yeni
kuruş olan pancar, bugün niye 89 yeni kuruş? Çay paraları neden bir
sonraki sürgüne kalıyor? Çay primleri seneye mi ödenecek? Cevabını,
lütfen, Sayın Bakanımız bu kürsüde versin. Bunun gibi birçok soruya
muhatap olacaksınız tarlada.
Değerli arkadaşlar, seçim yaklaştı. Sayın Başbakan,
Türk köylüsüne, Türk çiftçisine bir şey yapamadığını tabii ki çok
iyi biliyor. Şimdi seçim yaklaştığı için baş örtüsünü gittiği vilayetlerde
köşe başlarına sarıyor ve baş örtüsü muhafazakârlığı üzerinden
tekrar oy almak istiyor.
Değerli arkadaşlar, Türk köylüsü, bunu, asla ve
katiyetle bir daha yemeyecektir değerli arkadaşlar. Bunu buradan
söylüyorum. Üstelik, bir de, geçen hafta, Konya vilayetimizde, böyle
bir başörtülü başörtüsüz ayrımı yaptı.
Değerli arkadaşlar, herkesin haremi, herkesin
namusu elbette ki muhteremdir değerli arkadaşlar, başörtülünün
de, başı açığının da.
Buradan bir şeyi daha belirtmek istiyorum: Sayın
Başbakan yanılıyor. Değerli arkadaşlar, bu ülkede sekiz yıllık kesintisiz
eğitim çıktıktan sonra, artık, her ailede başörtülü de var, başörtüsüz
de var değerli arkadaşlar. Dolayısıyla, Sayın Başbakan bütün ailelere
hakaret etmiştir.
BAŞKAN - Sayın Özdoğan, lütfen, tarım konusuyla
ilgili konuşur musunuz. Lütfen… Tarım konusuna gelelim lütfen.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Tarım konusuna geliyor.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
Sayın Başkanım; Türk köylüsü hakikaten perişan. Bakın, buradan Kırşehir
Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Bayındır da beni izliyor. Türk köylüsü,
çiftçisi Kırşehir'de de perişan, Erzurum'da da perişan, Kars'ta da perişan,
Trakya'da da perişan, Antalya'da da perişan, Mardin'de de perişan,
Niğde'de de ve bütün Anadolu'da perişandır değerli arkadaşlar.
Bakın, bunun rakamsal değerlerini size açıklamak
istiyorum: Sizler, Türk köylüsünü enayi mi zannediyorsunuz değerli
arkadaşlar? Bu, bir köylü milletvekili olarak benim de kanıma dokunuyor
arkadaşlar.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Senin kanına çok şey dokunuyor.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
çiftçilerimiz 2003 yılında 1 milyon 398 bin Türk lirası olan mazotun
bugün neden 2 milyon 353 bin Türk liraya çıktığını, 388.437 Türk lirası
olan DAP gübresinin bugün neden 590 bin Türk lirasına çıktığını, 230
bin Türk lirası olan amonyum nitrat gübresinin bugün neden 330 bin
TL'ye çıktığını, 194 bin TL olan amonyum sülfat gübresinin bugün neden
360 bine çıktığını, 309 bin TL olan üre gübresinin bugün neden 510 bin
TL'ye çıktığını ve girdilerin fiyatları böylesine yüzde 100'lere
varan oranlarda artarken ürünlerin fiyatlarının neden gerilediğini,
yerinde saydığını sizlere soracaktır ve bunun intikamını 4 Kasım
2007'de seçim sandığında alacaktır ve sizin baş örtüsü propagandasına
asla aldanmayacaktır. Bu acı manzaraya verilecek makul ve mantıklı
bir cevabınızın olduğunu da zannetmiyorum. Şöyle bir metafor, benzetme
yaparız: Bu Hükûmet, çiftçilerimizin önce derilerini yüzdü, sonra
etlerini çıkarıp kıyma yaptı, şimdi de kemiklerini kırıyor. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
Bakın, değerli arkadaşlarım, sakın bir hata yapıp
çiftçimizi hafife almaya kalkışmayın. Onlar, sizin zannettiğiniz
gibi kanmaya hazır insanlar değillerdir, çünkü Türk köylüsü ariftir,
kalp gözüyle her şeyi görür, çünkü artık, ekmeklerinin ve akşam yiyecekleri
yemeğin derdindedirler. Tıpkı toprağı sürer gibi sürer, keseği
ezer gibi ezip geçerler, haberiniz olsun.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Soğanı da ezerler.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Tarım Bakanımıza buradan sormak istiyorum:
Toprak Mahsulleri Ofisinin yasal sorumluluğu ve işlevi nedir? Eğer bu işlev piyasa düzenleme
ve müdahale etme ise neden kendi iradesiyle bunu yapamıyor? Örneğin,
çeltik fiyatlarını hasattan on beş-yirmi gün sonra açıklamakla çiftçinin
kazancı ne oluyor? Lütfen, bu kürsüde bunun cevabını veriniz. Tarım
ürünleri ithalatında, zamanlamalarında ne gibi etkiler oluyor? Eğer
doğru işler yapıyorsa, çiftçi niye 100-120 trilyon zarar ediyor? Neden
Toprak Mahsulleri Ofisi "toprak mağdurları ofisi" hâline
geliyor?
Başka bir konu, tarım kredi kooperatiflerinin
durumu. Neden bu devasa kurum bu kadar içine çekildi? Soruyorum buradan.
Neden üç dört yıldır proje üretilmiyor? Çiftçiye para satmaktan başka
bir icraat yapmayarak, fikir kıtlığı içinde kıvranıp duruyor. Ben
bunun cevabını biliyorum: Çünkü, siyaseten, bu kurumun başına,
hakikaten, iyi niyetli olmayan, ehliyetsiz birisi getirilmiştir.
Bu, ziraatçı değildir, ziraat mühendisi değildir, eğitim enstitüsü
mezunudur da onun için başarılı olmuyor. İşte, bu, sizin siyaseten
kadrolara adam getirdiğinizin en bariz örneklerinden birisidir.
Sayın Bakan, şimdi açıkça buradan söylüyorum: Bu
soruların cevapları, eğer ehliyetsizlik, yönetim zafiyeti, ihmal
ya da kasıt ise -ki, bu yönde güçlü endişe ve tespitlerimiz var- çiftçiyi
zarara uğratanların, yan gelip yatanların, hesap yapmak için hazırlık
yapmalarını öneriyorum buradan.
Değerli arkadaşlar, şimdi organik tarımdan birazcık
bahsetmek istiyorum. Organik tarım, bugün dünyada hızla gelişen
ve büyük potansiyeli olan bir alternatif tarım metodudur. Özellikle
refah seviyesi yüksek ülkeler, organik tarım ürünleri tüketimine
yönelmektedir. Ülkemizin kimyasal kirlenmeye maruz kalmamış geniş
tarım arazileri, organik tarım için eşi bulunmaz bir altyapı ve çiftçilerimiz
için alternatif bir gelir kaynağıdır. Bakanlığın İnternet sitesinde
yer alan sayısal verilerden, bu Hükûmet döneminde organik tarıma gereken
önemin verilmediği ve organik tarım ürünleri ihracatımızın her
geçen gün gerilediğini de esefle görmekteyiz. 2003 yılında 21.083
ton organik tarım ürünü ihraç edilerek 36 milyon 932 bin 995 dolar gelir
elde edilmişken, 2004 yılında 16.003 ton ihracata karşılık 33 milyon
76 bin 319 dolar gelir elde edilmiş, 2005 yılında 9.319 ton ihracata
karşılık 26 milyon 230 bin dolar gelir elde edilmiştir. Bu da göstermektedir
ki, Hükûmet, şeker pancarı, tütün gibi ürünlerin uluslararası piyasanın
baskıları sonucunda ekilmesini engelleyerek çiftçiyi mağdur
ederken, alternatif tarım metotlarından organik tarımın gelişmesi
için de çaba sarf edememekte, âdeta çiftçiyi her taraftan yoksulluk
çemberi içerisine sokmaya çalışmaktadır.
Bilindiği üzere, ülkemizde çeltik üretiminin
büyük bölümü Kızılırmak ve Meriç havzalarında yapılmaktadır. Çeltik
tarımı tamamen suya dayanan bir tarımdır. Kızılırmak ve Meriç nehirlerinin,
ağır metallerle vesair sanayi artıklarıyla kirletilmesi ve bunun
önünün alınmaması çeltik tarımını tehdit eder hâle gelmiştir değerli
arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, diğer bir konu, bugün, maalesef,
hayvancılığımız da can çekişmektedir. Yurt dışından giren kaçak
hayvan ve hayvan ürünleri, et ithalatı ve hatalı tarım politikaları
hayvancılığımızı gün geçtikçe geriye doğru götürmektedir. Türkiye
İstatistik Kurumunun verilerine baktığımızda bu durum açıkça görülmektedir.
2002 yılında 420.596 ton olan sığır eti üretimi 2005 yılında 409.423 tona
düşmüştür. Yine, 2002 yılında 85.661 ton olan koyun eti üretimi 2005 yılında
73.743 ton olarak gerçekleşmiştir. Ülkemizin hayvancılık yönünden
büyük potansiyeli bulunmasına rağmen, büyükbaş ve küçükbaş hayvan
sayısında da kayda değer bir ilerleme olmamıştır, hatta gerileme
olmuştur. Ben bunu Erzurum'dan pratik olarak biliyorum değerli arkadaşlar.
Mesela, Erzurum'da, Erzurum Ovası, Pasinler Ovası, Hınıs Ovası bir
zamanlar koyun sürülerinden geçilmezdi, bugün bir tane koyun arasanız
bulamazsınız değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, ülkemizin hayvancılık yönünden
büyük potansiyeli bulunmasına rağmen, büyükbaş ve küçükbaş hayvan
sayısında böyle bir azalma olmasına rağmen, şunu da burada tespit
etmemiz lazım: Demek ki, hayvan hastalıklarıyla etkin bir mücadele
de edilmemektedir, aynı zamanda, hastalıklarla mücadele için yeterli
ödenek ayrılmamaktadır. Yeteri kadar veteriner hekim ve sağlık
teknisyeni istihdam edilmediği gibi, var olanlar da yukarıda değindiğim
gibi, gerektiği gibi değerlendirilememektedir. Hayvancılık sektöründeki
kayıt dışılık nedeniyle hayvan ve hayvan maddeleri kaçakçılığı
kontrol altına alınamamaktadır. Bugün bilhassa İstanbul'da yüzde
60 civarında kaçak hayvan eti kullanılmaktadır değerli arkadaşlar.
Bunu da buradan size söylemek istiyorum. Birkaç ay önce Antalya
-ki, AK Partiye mensuptur- Büyükşehir Belediyesinin İnternet sitesinde
okumuştum değerli arkadaşlar. Bunu da buradan söylemek istiyorum.
Tarım sektörünün, her alanda olduğu gibi, çiftçinin
eline geçen et ve süt fiyatları yerinde sayarken, yem fiyatları devamlı
surette artmaktadır. Ülkemizde uçsuz bucaksız meralar olmasına
rağmen, mera ıslah çalışmalarının, kaynak ayrılmaması nedeniyle,
yeterince yapılamaması nedeniyle kaba yem ihtiyacı karşılanamamaktadır.
Avrupa Birliği ülkelerinde dekara 560 kilogram olan ot verimi, ülkemizde
maalesef ortalama 80 kilogramdır değerli arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Her şey o kadar formalite olarak hazırlanmış ki,
Bakanlığın bütçe kitapçığında, değişik birimlerin aynı konudaki
rakamları arasında bile uçurum var. Birileri zahmet edip kitapçığı
bile gözden geçirmemiş. Örneğin, Su Ürünleri Üretimini Geliştirme
Projesi'nin tanıtımında yaklaşık 200 adet doğal göl, 223 adet baraj
gölü ve 1.000 adet göletimizin varlığından bahsedilmekteyken, Su
Ürünleri Kirlenme ve Koruma Kontrol Hizmetlerini Geliştirme Projesi'nin
tanıtımında 200'den fazla doğal göl, 159 baraj gölü, 750 gölet olduğu
vurgulanmaktadır.
Değerli arkadaşlar, hakikaten, ben bile utanıyorum
yani, bu Hükûmetin bir üyesi olmadığım hâlde. Bu çelişki nereden kaynaklanıyor?
Sayın Bakanım, lütfen düzeltin.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Bravo!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) - Bakanlığın, çalışma
alanındaki kaynakları dahi bilmemesi son derece üzüntü verici ve
düşündürücüdür arkadaşlarım. Deniliyor ki: "Bütçenin öngördüğü
rakamlar önceki iki yılda hep aşılmıştır."
Değerli arkadaşlar, rakamları buradan verdik. Bunların
hepsi masaldır. Şimdi, köylüye ve Türk milletine bir şey yapamadınız,
sahte anketlerle 4 Kasım seçimlerini etkilemek istiyorsunuz. Şunu
iyi bilin arkadaşlar: Sizlerin oy oranı tek haneli rakamlara inmiştir.
Muhalefetle psikolojik harp yapmayın. Milletimiz, 4 Kasım 2007
seçimlerinde ne yapacağını biliyor. Geçmişten ibret almanızı
sizlere öneriyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Sen kendi işini yap.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Anavatan Grubu adına ikinci konuşmacı, Mersin
Milletvekili Hüseyin Güler.
Sayın Güler, buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlar, Çevre ve Orman
Bakanlığının ve gene, kendisine bağlı çeşitli genel müdürlüklerin
bütçesi adına söz almış bulunuyorum. Anavatan Grubu adına hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Aslında, bu bütçe görüşmelerinde AKP Grubunun
duyarsızlığını biliyordum. Bugün Sayın Abdullah Gül'ün Dışişleri
Bakanlığı bütçesinin görüşmesini görünce, acaba dedim, biraz duyarlılık
mı arttı. Maalesef, görüyorum ki, herhâlde, o sadece Sayın Abdullah
Gül için geçerliymiş.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Herkes burada Hüseyin'ciğim.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Diğer sayın bakanlar
da bunu not etmişlerdir ve Abdullah Gül de not etmiştir. Evet, bu bir
sitem.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Herkes ne zaman konuşacağını
bildiği için…
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Biz kaç kişiyiz, siz
kaç kişisiniz?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - İkincisi, bugün… Tabii
ki haklısınız, bütçe sizin sorununuz değil, bütçe çünkü IMF'in sorunu,
IMF görev vermiş ve gereğini yapacaksınız. Bu da sizin temel göreviniz.
Sizleri bu görev dolayısıyla da yürekten kutluyorum.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - O zaman çeneni yorma,
otur yerine.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Şimdi, Çevre ve Orman
Bakanlığının sıkıntısıyla, ilk önce bana ulaşan bir sitemle başlamak
istiyorum. Yaklaşık 30 bin geçici orman işçisine verilen ve yerine
getirilmeyen söz. Bunun için de, Hak-İş Sendikasına kadro verilecek
vaadiyle üye yaptırılan 30 bin geçici orman işçisine hâlâ kadro verilmediği
gibi, konuyla ilgili de herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Sayın
Bakan inşallah bu konuya da değinir.
İkincisi: Evet, bugün süreci göz önünde bulundurduğumuzda,
Çevre ve Orman Bakanlığının yapılan çalışmalarda -Sayın Bakan ifade
eder- 2002 yılı milat yılıdır. Bu doğrultuda da daha önce yaklaşık
20,2 milyon hektar bir orman arazisine sahipken, bugün 21,1 milyon
hektara ulaştığı söylenir, ama bunun yarısından fazlası verimsiz,
imar ve ıslah edilmeye muhtaç. Tabii, ormanlarımız, kendisi gibi
iyileştirilmeye, desteklenmeye muhtaç orman köylüleri…. Yaklaşık
20.430 orman köyü, yaklaşık 2 milyon hane ve 7,5 milyon orman köylüsü.
Bu rakamlar sizin için ne anlam ifade eder, bilemem. Ama bunların hâlini
görünce, gerçekten isyanlarını dile getirmekte son derece haklılar
ve kaderleriyle baş başa bırakılmıştır.
Bugün, orman köylülerinin sorunlarını çözmemiz
gerekirken… 2004 yılında Meclis araştırma komisyonu kurulmuş ve
bir rapor hazırlamıştır. Bu raporla ilgili verilen tüm bilgiler,
ORKÖY Genel Müdürlüğü üzerinde yapılanma, planlanma aşamasına geçilmiş,
ama hayata geçen çok olağanüstü ve sizin de gurur tablosuna yazacağınız
çok fazla büyük bir eser değil.
Bakıyoruz, 2003 yılında 26,5 milyon YTL, 2004 yılında
33 milyon, 2005 yılında 42 milyon, yani hane başına ortalama 22 YTL
isabet etmektedir. 2007 yılında da bu durum farklı değil, zira ORKÖY
bütçesinin geneline baktığımızda, geçen yıl 45,4 milyonken bugün
40 milyon YTL'ye düşürülmüştür ve bu konuda, son zamanlarda, hele ORKÖY
Genel Müdürlüğünün kapatılması gibi dedikodunun yapılması orman
köylülerini çileden çıkarmıştır. Yani kısaca, tamamıyla iş Allah'a
havale edilip ve kaderleriyle baş başa kalmışlar.
Bu doğrultuda, yapılan çalışmalara baktığımızda,
nihayetinde, sıkıntılar had safhada. Baltalık ormanların koruya
dönüştürülme ve kaliteli koru çalışmalarından, ürün alma çalışmalarından
bahsederken buradaki mağdur olacak köylüler -başta Tekirdağ ve Marmara
Bölgesi'ndeki tüm orman köylüleri- yaklaşık -ORKÖY'ün- bütçesinde
40 milyon YTL olduğu bir yerde nasıl bir iyileştirme yapılacağını
size havale ediyoruz.
Bugün, Sayın Bakanın 2007 yılı bütçe sunuş konuşmasına,
Plan ve Bütçedeki konuşmasına baktığımızda, Çevre ve Orman Bakanlığının
her işlerinin fevkalade iyi gittiğini söylemekte, ama Sayın Bakanın
ifade ettiği gibi mi acaba? Bakıyoruz, Sayın Bakan, son zamanlarda
sık sık gündeme gelen ve ciddi anlamda rahatsız olduğu Acaristanbul,
yani diğer adıyla Serdaroğlu Özel Ormanlık Alanı'ndaki yapılaşmayı
durdurduğunu ifade etmekte. Tabii, bu noktada üç şeyin altını çizmek
lazım.
Birincisi, Sayın Bakanın kamuoyunda deklare ettiği
gibi, oraya devlet memuru gitmekte ve silahlı personel tarafından
içeri alınmamakta. Bu, maalesef, bir talihsiz açıklama; bu, maalesef,
bir âcizlik. Sayın Orman Bakanı bir devletin bakanı. Bir yeri, Türkiye'nin
her karesini, her santimetre karesini denetleyebilecek güce sahiptir;
ama, bu açıklaması, maalesef, talihsizlik olmuştur.
İkincisi ise, iş mazeret üretmeye gelince, tabii
ki siz yıllardır burada hep geçmişe atıfta bulunursunuz. Oradaki
tüm suçu, o zamanki Beykoz Belediye Başkanına, yani 1994-2004 yılında
Beykoz Belediye Başkanı olan DSP'li Alaattin Köseler'e havale edersiniz.
Hatırlatmak lazım: Siz, 2002'nin 4 Kasımından sonra bu ülkede iktidardınız;
bu bir.
İkincisi, Büyükşehir Belediye Başkanlığı o zaman
yine sizin elinizdeydi, bugün de elinizde.
Üçüncüsü, dört yıl gecikti, neredeydiniz? Tabii,
bunların hesabını vermek söz konusu değil.
Bugün, tabii ki, Sayın Bakanın açıkladığı ve günah
keçisi ilan ettiği o zamanki İstanbul Orman Bölge Müdür Yardımcısının
açığa alındığı ifade edilmekte. Bize gelen duyumlarda, bu konuda
ciddi araştırması olan ve Güneş Gazetesi yazarı ve diğer araştırmalarda,
Sayın Saygı Öztürk'ün de yapmış olduğu araştırmalarda da görünen şu
ki, 2002 yılında emekliye ayrılmıştır görevden alındığı iddia edilen
şahıs.
Bugün soruyoruz, tabii ki, Beykoz Belediyesince
verilmiştir. Ben de size şöyle küçük bir hatırlatmada bulunuyorum:
Beykoz Belediyesi bir ilçe belediyesi ve imar izni alınırken, hepimiz
de biliyoruz ki, büyükşehir belediye başkanlarından bu izin onaylanır,
teyit edilir; ama, ifade ettiğimiz gibi, bu süreçte, sadece, altındaki
sıkıntıları çözmek yerine, daha çok işleri birine havale etme ihtiyacı
duydunuz.
Şimdi, Sayın Bakana buradan tekrar sormak istiyorum:
Evet, Bakanlığın bir yetkisi var, Bakanlığın imkânı var. Yaklaşık altı
ayda bir havadan ve uydudan kontrol edilirken, burada sormak gerekmez
mi, bir dönem gözden kaçtı, nice altı aydır kontroller önüne gelmiyor
mu Sayın Bakanın veya oradaki bölge müdürlüğü teşkilatının önüne
uydu resimleri? Bu özel orman alanı yok edilirken neredeydiniz?
Bir de işin enteresan tarafı, Orman Genel Müdürlüğünün
25 Nisan 2000 tarihli yüzde 6 yapılaşmayı öngören -içerisinde de
tüm altyapı, sosyal tesisler de dâhil olmak üzere doğal gaz izni verilirken-
Sayın Orman Bakanının, bakanlığından sonra, 26 Temmuz 2005 tarihinde
değiştirdiği yönetmelik bunları hariç tutmakta. Yani, bugünkü yapılaşma
yüzde 60'a kadar varmakta. Sizin döneminizde çıkardığınız bir genelge
ve yönetmelik.
Peki, sormak istiyorum Acaristanbul'la ilgili:
Hangi dönem, çıkardığınız yönetmelikle yargılayacak mısınız,
yoksa işin suçlandığı tarihte mi? Şu ana kadar neler yapıldı? Tabii
ki, bakıyoruz, Acaristanbul'un özel ormandaki yapılaşmayı, nihayet
gecikmiş de olsa gördünüz, fark ettiniz.
Peki, ben size sormak istiyorum: İstanbul ili Sarıyer
ilçesi Kocataş mevkiinde İstanbul Belediyesinin maliki olduğu
dört adet özel ormandaki, milat kabul ettiğiniz 2002 yılından bu yana,
izinsiz olarak yapılan yüz adetten fazla kaçak yapıyı fark ettiniz
mi? Etmediniz tabii. Bu bina, Sarıyer Belediyesi mücavir alanı
içerisinde. Sarıyer Belediyesi de sizin elinizde, aynı siyasi
iradeye sahipsiniz.
Peki, bu belediye sizin mensubunuz olurken, altyapı
hizmetleri de götürülmedi mi? Götürüldü. Tıpkı Acaristanbul'da olduğu
gibi.
Şimdi, Sayın Bakana sormak istiyorum: Hava fotoğrafı
çekilen sahalarda arsası belediyeye ait özel evler görülmüyor
mu?
Yine soruyorum: Aynı mevkide 111 pafta 683/2 sayılı
parselde altı aylık dönemde yapılan yirmi adet civarında bina hakkında
ne gibi işlem yaptınız, açıklar mısınız?
Bu parsel 95 bin metre kare olup, belediye bu parselin
yarısına, altıda 3'üne sahip. Yapılan bu yirmi adet -bulunduğu yerde-
binalar belediyeye mi aittir, yoksa diğer iştiraklerine mi? Yani,
ortakların kim olduğunu da bilmiyoruz? Bu iddialar üzerine de İstanbul'dan
dolaylı intikal eden bilgilerdir.
Sayın Bakan, lütfen bu konuyu gün ışığına çıkarın,
biz de rahatlayalım, toplum da rahatlasın.
Sayın Bakana tekrar sormak istiyorum: Bugün için
İstanbul'da sadece Anadolu yakasında yıkımına izin verilen mahkeme
kararları, yaklaşık 3 bin mahkeme kararı, 3 binin üzerinde. Ayrıca,
300'ün üzerinde de Avrupa yakasında mevcut. Bugün Avrupa yakasında
da müsadere kararı verilen binalar var. Peki, Anadolu'da çeşitli
yörelerde verilmiş yargı kararlarına konu binlerce ev ve gecekondu
bulunmaktadır. Şimdi, özel ormanlardaki büyük ölçüdeki… İktidarınızda,
Acaristanbul, diğer adıyla Serdaroğlu Özel Ormanı'ndaki yıkım yanında
yukarıdaki mahkeme kararlarını da uygulayacak mısınız? Hatırlarsanız,
2000'li yıllarda Anadolu yakasında mahkeme kararına dayalı pek
çok bina yıkıldı. Aynı cesareti gösterecek misiniz? Şu ana kadar
kaç mahkeme kararını uyguladınız? Lütfen yanıt açıklayın.
Şimdi, Sayın Bakanın 2007 yılı bütçe sunuş konuşmasında,
yine 1998 ve 2002 yılları arasında ortalama 43 bin orman suçları sayısının,
döneminde, kendi dönemlerinde 23 bine düştüğü söyleniyor. Peki,
şimdi soruyoruz: Acaba, bu oranın, suç oranının düşmesinde gerek orman
köylüsünün orayı terk etmesi ve gerekse orman muhafaza memurlarındaki
sayının düşüşüyle, azalma nedeniyle mi tespit ettiniz? Bu suçlara
dayalı olarak da tespitte mi bir hata payı var?
Sayın Bakan, yine
2005 yılında kadastro çalışmalarını Tapu Kadastro Genel Müdürlüğüne
havale etti. Niye? Tek çatı altında organizasyon sağlansın diye.
2005 yılı sunumunda bu oranın yüzde 98'inin tamamlandığı beyanınıza
rağmen, bu yılki sunumunuzda yüzde 95 civarında olduğunu ifade etmektesiniz.
Geçen yıl yüzde 98, bu yıl yüzde 95. Ama, geçen yıl da aynı şekilde konuşmuştuk.
Dedik ki, yaptığınız kadastro çalışmaları yüzde 75. Bu yıl da yüzde
75'in teyidini siz kendiniz veriyorsunuz ve bu çalışmayla beraber,
Türkiye'deki orman tapu kadastro sorunları yaklaşık on iki yılda ancak
çözümlenecek. Dört yılda kaç metre karenin tapu kadastrosunun yapıldığını
gelin paylaşın, bizler de, kamuoyu da rahatlasın.
Bu doğrultuda yaklaşık, tabii ki buna rağmen,
12,4 milyon hektar ormanın çaplı tapuya çevrilip hazine kayıtlarının
ne zaman tescil edileceğini merak etmekteyiz. Sayın Bakan da bu konuda
bizi aydınlatırsa sevineceğiz. Ama, buna rağmen, yine de sıkıntılar
devam edecektir. Yani, kısaca, fakir orman köylüsü ile Bakanlık teşkilatı
sürekli karşı karşıya gelecektir ve bu ihtilaftan maalesef, ne teşkilat
ne orman köylüsü memnun kalacaktır.
Sayın Bakanım, yine aynı kitapçıkta, Çevre Kanunu'nun
da tek başına bir kanun olarak algılanmamasının gerektiğini, çünkü
çevrenin her sektörde direkt veya indirekt etkilerinin olduğunu
söylediniz; biz de kabul ediyoruz. Peki, sormak lazım size: Niye Çevre
Bakanlığı ile Orman Bakanlığını tek çatı altında topladınız ve bugün
yapmış olduğunuz kadrolaşmanın bir altyapısı mıydı? Bir önceki
Çevre Bakanlığı ve Orman Bakanlığındaki yıllarını vermiş değerli,
üretken, başarılı kadroları harcamak için mi denediniz? Ama, görüyorum
ki, bu konuda da kadrolaşmanın önünde ciddi anlamda adımlar attınız.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Birleşerek kadrolaşma
olur mu Sayın Güler? Açarak olur kadrolaşma.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Şimdi tabii ki söylenecek
tek unsur var: Bugün zemin yaratmak için bu konuda beceriklisiniz,
istediğiniz altyapıyı yaratabilmek için.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Tersine kadrolaşma.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Şimdi Sayın Bakanıma
yine sormak istiyorum: Bugün o yetişmiş kadroları başka şekilde
nasıl yok edecektiniz? Sormak istiyorum: Neredeler onlar? Ama buradaki
rakamlar... İnşallah bu konuda da aydınlanırız.
Peki, Sayın Bakanım, yine 2007 yılı bütçe sunuş
konuşmanızda, geçmiş dönemlerde zarar eden Orman Genel Müdürlüğünün
bu yıl 100 milyon dolar para kazandığını söylediniz. 100 milyon dolar,
altını çiziyorum. Bunun 80 milyon YTL'si 4 milyon metre karelik arazi
satışından ve bu konuda da, satmasaydınız ne olurdu; zarar mı ederdiniz,
kâr mı ederdiniz?
Peki, yine, imar ıslah çalışmalarının yekûnunun
çoğunu bunlar için harcadığınızı söylediniz. Bundan sonra yapacağınız
çalışmada yine arsa mı satacaksınız, tarla mı satacaksınız? Yani,
kısaca, orman arazisi mi satacaksınız? Ve bugün Orman Genel Müdürlüğünün
mülkiyetindeki taşınmazlara güvenerek mi sağlayacaksınız?
Sayın Bakan, yine 2007 yılı bütçe sunuş konuşmasında,
hava kalitesiyle alakalı olarak, hava kalitesinin izleme imkânlarının
üç yıldan otuz altı yıla çıkarıldığını ve seksen bir ilde çıkarılması
düşünüldüğünü, ama, asıl şikâyetinizin mevzuattan kaynaklandığını…
Peki, sormak istiyorum: Bu mevzuat değişikliğini siz yapmadınız
mı? Yani, hem kendiniz yapıyorsunuz hem kendiniz şikâyetçisiniz. Tabii
ki, iş, aksaklıklar devam etmekte. Ve yine de kanun azizliğine uğramaktan
şikâyet eden de siz değil misiniz?
Sayın Bakan, yine 2007 yılı bütçe sunuş konuşmasında,
Özel Çevre Koruma Kurulunun, ağırlıklı olarak, Türkiye'de, Akdeniz
ve Ege Bölgesi sahillerinde faaliyet gösterdiğini ifade ediyorsunuz.
Gelin görün ki, bu alanlar koruma altına alınırken acaba orada yaşayan
köylüleri düşündünüz mü?
Şimdi, köylülerin evlerinden tarla ya da bahçesini
birinci derecede sit alanı ilan ediyorsunuz ve girip hasadını alamıyor.
Hasadını almak istese suç işliyor ve zabıt tutuyorsunuz ve bu konuda
da ciddi anlamda da mağduriyetle karşı karşıya.
Tabii ki, bunun yanında turizm sektörünü de baltaladığınızın,
özellikle "balıkçılık tesisleri" adı altında birtakım
özel girişimleri desteklerken turizmi de baltaladığınızın farkına
varın lütfen.
Sayın Bakan, yine 2007 yılı bütçe sunuş konuşmasında
"Devlet ormancılığından millet ormancılığına geçtik." diyorsunuz.
Ben de sormak istiyorum: Şayet millet ormancılığına geçtiyseniz,
buralarda yaşayan, ormanlarda yaşayan insanların bu işin içinde
oldukları ve yaşam koşullarını iyileştirdikleri anlamını çıkarmak
herhâlde doğru olmasa gerek. Çünkü, siz geçmişten beri yapılan yeşil
kuşak ağaçlandırmasını çoğaltmaktan başka bir şey yapmadınız. Yani,
kısaca, şehir yaşamının çevresindeki orman alanlarını çoğaltmaktan
başka bir şey yapmadınız.
Peki, sadece oksijen depolarınızı şehirlerimizin
etrafında artırma girişimlerinin devamını sağlıyorsunuz. Zaten,
Anayasa'mızda da "millet ormancılığı" diye bir tabir yok.
Ortada devlet ormancılığı ve ormanların işletilmesinde devlet
ile oradaki halkın iş birliğinden bahsedilmekte olup, ormancılığın,
ifade ettiğiniz gibi, Anayasa'ya da aykırı olduğu aşikârdır. Yani,
Anayasa'nın 169'uncu maddesinde "Ormanları devlet işletir veya
işlettirir." şeklinde değişiklik önergeniz çeşitli unsurlarca
geri döndürüldü.
Sayın Bakan, yine, 2007 yılı bütçe sunuş konuşmasında,
milat kabul ettiğiniz -bugün çok enteresan- 2002 öncesi ve sonrası
kıyaslamasıyla orman yangınlarının 2002'den önce on yıl ortalamasının,
ortalama 14.500 hektar olduğunu ifade ettiniz, sizin döneminizde
ise 5.200 hektar olduğunu ve aradaki 9 bin hektarlık bir düşüşten bahsetmektesiniz.
Aslında, bu rakam, 1998-2002 yılları, yaklaşık iki yılın orman yangınları
hariç, ortalama, Türkiye'de de yaklaşık 5 bin hektardır.
Bu konuda ben de sormak istiyorum: Buradaki, tabii
ki, orman yangınlarının, çeşitli doğal afetler ve çeşitli çevresel
faktörlerle beraber, artışına veya inişine sebep olmakta. Peki,
bu afeti sanki kendi döneminizde yarattığınız koşullarla azalttığınızı
beyan etmenizin mantığını da anlamakta zorlanmıyoruz. Çünkü, geçen
yıla baktığımızda 2.500 hektar orman yangını miktarı, bu yıl, sizin
kayıtlarınıza göre 7.700 hektar olarak görülmekte.
Peki, bir şeyi kabullenmek gerekir ki, döneminizde
orman yangınlarını önlemeye ve söndürme yönünde kullanılan arazözler,
dozerler, greyderler, motorize ekipler, haberleşmeye esas güneş
sistemleri, tesislerin hepsi, beğenmediğiniz 1998-2002 yıllarında
alınmıştır ve bu dönemde, 55, 56 ve 57'nci hükûmetler döneminde alınmış,
ama bu alımlar burada övgüyle anlatılacak bir olgu olarak size sunulmamıştır.
Şu an, yangınlarda kullanılan, belirttiğim tüm
ekipmanlar ve hatta demirbaşınızdaki helikopter bile geçmiş dönemin
görevin gereği yaptıklarıdır. Siz de bu yıl yirmi adet arazöz ve motosiklet
alınacağından bahsediyorsunuz, tabii ki ilave ihtiyaçlar sizin
görevinizdir.
Sayın Bakan, yine, 2007 yılı bütçe sunuş konuşmasında,
bu yıl çıkan yangınların 2.200 adet ve 7.700 hektar olduğunu söylüyorsunuz.
Nitekim, başında, günlerce 300 hektar olarak ifade edilen Selçuk Meryemana
yangını 600 hektar, altını çiziyorum. Yine, aynı günlerde üç dört
gün devam eden ve halka 600 hektar olarak ifade edilen Milas Mumcular
yangını 3 bin hektar, gerçeği. Antalya'daki Kanyon yangını ise 500
hektar olarak ifade edilirken, 2 bin hektar civarında olduğu söyleniyor.
Peki, yani, 7.700 hektar olarak bahsettiğiniz
2006 yılı yangınları toplam 11 bin hektarı bulurken, doğru olmayan
rakamların ifadesi, sizi, kısa bir süre içerisinde başarılı gösterebilir,
ama, gerçekleri örtbas edemez. Yanılıyorsak burada, Sayın Bakanın
o bindiği helikopterlerde GPS aletleriyle lütfen ölçülsün, bizim
de yüreğimiz rahatlasın. Biz, orman yangınlarıyla burada övünecek
durumda değiliz, ama, gerçekleri de örtbas edecek durumda da hiç değiliz.
Ve bugün Türk Hava Kuvvetlerindeki alınan C-130,
yaklaşık sekiz tane. 1998'li yıllarda ve yangın söndürme aparatlarıyla
-taktırmak suretiyle- alındı. 2006 yılında, yaz aylarında, özellikle
Gürcistan'daki meydana gelen yangınlara gönderildiğinden dolayı,
burada, "ağır metal yorgunluğu" adı altında uçaklarda çıkan
arızanın giderilmediğinden dolayı, bu uçaklar, metal yorgunluğuna
dayalı olan çatlaklardan uçamadı ve uçamayacağı, geleceği de
"bundan sonra orman yangınlarında kullanılamayacağı"
şeklinde.
Peki, Sayın Bakana tekrar soralım: 1980'li yıllarda
bu uçaklara yangın söndürme aparatları yerleştirirken, o teşkilatın
yine bu Türk Hava Kuvvetlerinden sağlama yolunu niye açmıyoruz?
Evet, Sayın Bakan, yine en çok millî park alanlarından
bahsedersiniz. Özellikle size bir şeyi hatırlatmak isterim, Beydağları
Sahil Parkı. "Sayısını arttırdık." dediniz, ama, hektar olarak
hep sürekli oranını düşürdünüz. En son, mahkeme kararıyla da 794
hektar Beydağları, Uludağ Millî Parkı, bunlar yine aynısı. Mahkeme
kararıyla iptal edilmemiş olsaydı, maalesef, alanlara açılacaktı,
yani konut alanlarına.
Şimdi bu konuda Orman Bakanlığının yapacağı
tek şey var: Bunlara sahip çıkması gerekirken, maalesef, yağmalanmasına
kısmen de olsa zemin yaratmakta.
Öyle alelacele açılan ve envanteri bile yapılmayan
avcılık. Şu anda birçok hayvanın nesli tükenirken, maalesef, artan
tek bir hayvan var, o da domuz. Çünkü, domuzla mücadele bilinçsiz,
hatta, tüm avlaklarla bilinçsiz bir şekilde mücadele edildiğinden
dolayı, sadece onun yetişmesi ve çoğalması zemini yaratılmakta.
Orman teşkilatı, gerçekten, en iyisinden en işçisine
kadar bilerek ve severek yapan insanlarla doludur. İktidar olduğunuz
dönemde, Anayasa hudutları çevresinde 2/B'lik alanlar, rant düşünülmeden
zamanında Anavatan döneminde 6.800 hektarlık sahada köylülerin
tapuları verilmiş ve 2/B sorunu öyle rant getirici söylemler içerisinde
değil, çözüm getirici unsurlar içerisinde değerlendirilmiştir.
Beykoz evlerinde kimler varsa gelir açıklarsınız.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Açıklarız.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Evet, iktidarsınız, bana
değil, bunu gelip burada söyleyeceksiniz.
Bu süreç içerisinde birilerinin yanlışı sizin
artı değeriniz değil, yanlışınızı hiç örtmez. Geleceksiniz kamuoyunu
aydınlatacaksınız.
İkincisi, biraz önce bir hemşehrimiz, Göksun'dan,
süt ürünlerinden bahsetti, sütün kilosundan bahsetti ve paylaşmamı
istedi. Ben de milletin bir vekili olarak… Yaklaşık, üç yıldır,
3,70'ken şimdi 3,90. Üç yılda yaşattığınız sıkıntılar bunlar.
Çevre konusunda: Mersin'de, Sayın Bakan da bizzat
olayın şahididir, Mersin'de çöp sorunu yaklaşık sekiz yıldır çözümlenmemekte
ve hâlâ top taçta ve top yargıda. Biz de diyoruz ki, Türkiye'nin sorunlarını
çözün, biz saygı duyalım.
Yine, Mersin'de Karaduvar ve Kazanlı civarında
o dolum tesislerinin yaratmış olduğu ve gerçekten dokuz şiddetinde
deprem yaratabileceği, yangın ve patlama esnasında, buna rağmen…
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) - Bu şiddette deprem
olur mu?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.
BAŞKAN - Sayın Güler, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Patlarsa o etkiyi yaratır.
Şimdi, çevre sorunları konusunda da Mersin ve Akdeniz
sahillerinin yaşadığı travmaları hep biliyoruz ve şunu paylaşmak
istiyoruz: Soruna mazeret değil, çözüm üretin, biz de saygı duyalım.
Bu halkın sorununu çözebileceğiniz her türlü konuda sizin yanınızdayız.
Ama, şu ana kadar, dört buçuk yıldır iktidardasınız, iktidar olduğunuzun
farkında değilsiniz ve bir beş yıl daha bu ülkeden, bu sağduyulu toplumdan
oy isteyeceksiniz yakında. Ama, inanıyorum ki, sağduyulu olan bu
toplumumuz, bu dört yılda, beş yılda yapamadığınızı görüp ve size
bir daha o fırsatı vermeyecek.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Hortumculuk yapmadık.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Çiftçisi ve köylüsü,
işçisi, memuru…
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Hortumculuk yapmadık.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Naylon faturalardan bahset.
BAŞKAN - Müdahale etmeyin, sayın arkadaşımız
konuşmasını tamamlayacak.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Evet, hortumculuğun nasıl
yapıldığını bu toplumda, geçmişinde Sayın Maliye Bakanı hakkında
üç defa gensoru önergesi verdi. Yaptığınız tek şey var…
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Yüce Divana…
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Yüce Divan bir yargı mekanizmasıdır.
Aklandıysa herkes saygı duymak zorunda.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Zaman aşımından…
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Eğer sizin aklanacak
yüzünüz varsa buyurun dokunulmazlıkları kaldırın. Yüreğiniz yetiyorsa
gelin, kendi dokunulmazlığınızı kaldırın, bizim dokunulmazlığımızı
kaldırın.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Beykoz villalarını
incele bakalım, altından ne çıkacak?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Ama, böyle hesap verme
niyetinde değilsiniz, ama bu kanunlar…
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Beykoz villalarını
incele, altından ne çıkacak?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Ne çıkarsa, bugün yapacağınız
şey, iktidarsınız çözüm bulacaksınız.
BAŞKAN - Sayın Keskin, lütfen, hatibe müdahale
etmeyelim.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Görevinizi yapmıyorsanız,
daha büyük suçlusunuz. O suçluysa, görevinizi yapmıyorsanız daha
büyük suçlusunuz.
BAŞKAN - Sayın Güler, konuşmanızı tamamlayınız
efendim. Lütfen…
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Bu yüzden, bu ülkenin…
Bütçenin -temennimiz bizim yanılmamız- bu ülke için hayırlı uğurlu
olmasını diliyoruz. Ama, görünen köy kılavuz istemiyor. Şu ana kadar
IMF'nin size dayattığı ekonomik politikalar… Yani orman köylüsü
de, orman işçisi de, maalesef kaderiyle baş başa. Avrupa Birliğinin
dayattığı, işte, tarımda yüzde 35 nüfus oranının yüzde 15'e indirilmesi
kaderiyle yine baş başa bıraktınız. İşçisinin köylüsünün hâli perişan.
Ama, mutlu bir kesim var bu ülkede, yüzde 5 azınlık, yani rantiyeci. Kısaca,
mutlu ettiğiniz kesim rantiyeciler ve bu konuda da becerdiniz, başardınız.
Bu konuda sizleri kutluyorum.
Bu bütçenin hayırlı uğurlu olmasını diliyor,
saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahsı adına, lehinde, Ağrı Milletvekili Halil
Özyolcu.
Sayın Özyolcu, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın Özyolcu, süreniz on dakika.
HALİL ÖZYOLCU (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Tarım Bakanlığı ve Çevre ve Orman Bakanlığı bütçeleri üzerine şahsım
adına lehte söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, konuya girmeden önce
bir durum tespitini yapmak istiyorum ve altını da büyük bir önemle
çizmek istiyorum, o da şudur: 3 Kasım 2002 öncesi ve sonrası ayrımını
yapmak istiyorum. Yani, AK Parti öncesi dönem ve AK Parti dönemi ayrımı.
Çünkü, bu ayrım, Türk siyasi tarihi açısından çok önemli olacaktır. Yani,
cumhuriyet tarihi için, AK Parti öncesi dönem ve AK Parti İktidarı
dönemi, diye bir ayrım olmalı. Çünkü, ekonomide, sosyal devlet anlayışında,
hukuk devleti olma açısından, demokratikleşme ve sivilleşmede,
insan hakları ve dış politikada, tarımda, eğitimde, sağlıkta, velhasıl
her alanda, büyük reformlar, sessiz devrimler, değişimler ve iyileşmeler,
AK Parti dönemiyle başlamıştır ve devam etmektedir. Türkiye, evrak
üzerinde hukuk devleti olarak nitelendirilirken, aslında uygulamada
tam bir kanun devleti bile değildi. Ancak, şu anda, hukuk devleti olma
yolunda ve bu tempoyla hukukun üstünlüğü ilkesini yaşayan bir devlet
olur. Bunun için, AK Parti öncesi dönemiyle AK Parti dönemi ayrımı,
milattan öncesi ve milattan sonrası ayrımı kadar önemlidir.
YAVUZ ALTINORAK (Kırklareli) - Yapma ya!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Bu konuda tarihçilerin,
siyasi tarihçilerin, akademisyenlerin, uzmanların ve araştırmacıların,
dolayısıyla herkesin dikkatini çekmek istiyorum.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Allah razı olsun!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Bakınız, biraz sonra,
çevre ve ormanda gerçekleşen rüya gibi, hayal gibi gelişmeleri,
zamanın el verdiği kadarıyla anlatacağım.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Tarihe geçeceksin, tarihe!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Yine, tarımda çiftçilik
ve hayvancılıkla uğraşan bütün vatandaşlarımızın yüzünü güldüren,
devletin de yüzünü ak eden gelişmeleri, reformları, ilerlemeleri
anlatacağım. Her ne kadar vatandaşın yüzünü güldüren gelişmeler
muhalefetin ve bir kısım mutlu azınlığın yüzünü güldürmese de, devletin
yüzünü ak eden gelişmeler muhalefetin yüzünü ak etmese de, biz bunları
anlatacağız.
Değerli milletvekilleri, bakınız, birileri gelip
bu milletin kürsüsünden milletin kafasını karıştırmaya çalışıyor.
Millet millet, deyip duruyorlar. Her şeyden önce, milletten bahsedenlerin
millete karşı saygıyı öğrenmeleri lazım.
Millet, 3 Kasım 2002 tarihinde bazı siyasi partilere
neyi dedi? "Sen bu dönem bu Mecliste olmayacaksın, bendeki kredini
tükettin, çünkü hep beni kandırdın, yanılttın, aldattın. Onun için sana
izin vermiyorum." dedi mi? Dedi.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Tarımla ormanla ne ilgisi
var! Konuya davet etsenize…
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Kime dedi? Anasol-M'ye
dedi, MHP'ye dedi, DYP'ye dedi. Efendim, bütün bunlara baktığımızda,
bu milletin iradesini şu anda Mecliste kim ters yüz etti? Bu iradeye
kim saygısızlık yaptı? Yani, milletin iradesine karşı, hâlâ, şu an
bile kim hileli davranış içindedir?
GÜROL ERGİN (Muğla) - Baştan sona palavra…
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Millet, bu partilere
"olmaz" dediğine göre, bu partiler Mecliste nasıl oluyor
temsil ediliyor?
Değerli arkadaşlar, asıl yolsuzluklar, sahtekârlıklar,
ikiyüzlülükler budur. Buna göre, milletin Meclise girmesine izin
vermediği o partinin başına geçenler genel başkan olarak veya parti
üyesi olarak milletin kürsüsüne geldiklerinde bu söylediklerimi
hatırlasınlar, millete karşı mahcubiyet içinde olacaklar.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Konuyla ne ilgisi var? Nerede
konu?
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Bundan böyle, milletin
lafını ağzına alanlar, kulakları duysun.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Konuyla ilgisi var mı? Tarımla,
ormanla ilgisi var mı?
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bravo!
GÜROL ERGİN (Muğla) - Sana bravo!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
bu davranışlarda bulunanlar, keşke sicilleri tutulabilse.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Sayın Başkan, konuyla ilgisi
var mı? Konu nerede, konu? Ayıp ya!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Adli siciller tutulduğu
gibi ve bu sicillerin de uygulamada bir yaptırımı olsa
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Sayın Ergin…
GÜROL ERGİN (Muğla) - Sen benim söylediğimi anlayamazsın!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - …bunun için keşke bu sicilleri
de düzenleyecek Siyasi Parti Kanunu ve Seçim Kanunu da değişebilseydi.
BAŞKAN - Sayın Özyolcu… Sayın Özyolcu, lütfen bütçeyle
ilgili konuşur musunuz.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
konuya birazdan gireceğim.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Konuya millet giriyor, millet!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Hatırlarsınız, 2001 ve
öncesinin kriz aktörlerini herkes hatırlar, milletimiz de bunları
gayet iyi tanır. Yeniden sahneye çıkmışlar, ahkâm kesiyorlar, Cumhurbaşkanı
seçimini acaba bir kriz üretmeye veya kaos yaratmaya alet edebilir
miyiz, diye çırpınıp duruyorlar.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Sayın Başkan, ayıp oluyor
ama!
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Özyolcu, bütçeyle ilgili konuşur
musunuz, lütfen istirham ediyorum.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Bunların ülke sevgisi
de millet sevgisi de budur.
Sayın Başkan, hemen geçiyorum.
BAŞKAN - Peki.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Mevcut Cumhurbaşkanı,
daha önce Anasol-M Hükûmetine Anayasa kitapçığını fırlatmadı mı
ve Türkiye'de krize yol açmadı mı?
GÜROL ERGİN (Muğla) - Sayın Başkan ayıp değil mi? Olur mu bu kadar ama?
BAŞKAN - Sayın Ergin, oturun lütfen, ben müdahale
ediyorum.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan,
bunu biz yapsak ne yapardınız?
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Bunlar, hep birlikte
kriz üretmediler mi? Millet bunları unuttu zannediyorlar.
BAŞKAN - Sayın Özyolcu, istirham ediyorum, lütfen
bütçeyle ilgili konuşur musunuz.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Bir cümleyle… Bir cümleyle…
Şimdi, aynı kriz aktörleri halefleri ya da benzerleri
sahnededirler…
GÜROL ERGİN (Muğla) - Sizin orada göreviniz ne?
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan… Sayın Başkan…
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - …ve koro hâlinde
"erken seçim" deyip kriz ve kaos peşindeler. "Sineyimillet"
diyorlar…
GÜROL ERGİN (Muğla) - Sayın Başkan, ayıp, ayıp!
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, müdahale
eder misiniz lütfen!
BAŞKAN - Sayın Özyolcu, bütçeyle ilgili konuşur
musunuz.
Arkadaşlar, lütfen… Ben ikaz ediyorum.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - …ben merak ediyorum,
bunlara kim sinesini açmış? "Sineyi millet" derken
"Silleyi millet" yiyecekler sevgili arkadaşlar. (AK Parti
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan,
bu kadar haksızlık olur mu?
GÜROL ERGİN (Muğla) - Edepsiz!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
şimdi konuya dönüyorum Sayın Başkan.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Acele etme, acele etme!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Bakın, Çevre ve Orman
Bakanlığımızın gerçekleştirdiği hizmetlerden…
GÜROL ERGİN (Muğla) - Palavra konuşuyorsun, palavra!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Sabredin, sabredin… Orada bağırarak da
millete bir faydanız olmaz...
BAŞKAN - Sayın Özyolcu, lütfen…
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - …oturup beni dinlemek
zorundasınız!
BAŞKAN - Sakin olalım… Genel Kurula hitap ediniz.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Söyleyecek bir sözün yok, yalanları…
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Evet, Çevre ve Orman Bakanlığımızın
hizmetlerinden bahsediyorum. Bir tanesi, en önemlisi, Çevre Kanunu ve Hayvanları
Koruma Kanunu. Hayvanseverlere de duyurulur.
Çevre Kanunu'yla, artık, atık çöp depolama tesisleriyle
ilgili, 81 ilimizin tamamını kapsayacak şekilde, ciddi çalışmalar
var. AK Parti öncesi sadece 15 ilde düzenli depolama alanı varken,
AK Partiyle bu sayı 31'e çıkmıştır. Bunların temelleri atılmış vaziyette,
açılışı yapılanlar, bitenler ve açılacak olanlar. Ben, burada, Sayın
Bakanıma, Ağrı adına teşekkür ediyorum; çünkü, Ağrı ilimizde de artık
çöpün vahşi depolanmasından düzenli depolama alanına geçiliyor
ve Ağrı Belediye Başkanıma da, Sayın Aktaş'a da, Ağrı'yı, Türkiye'de
oluşturulan 31 projenin en önde gelen projesi hâline getirdiği
için teşekkür eder; yine, atık sularla ilgili, Ağrı Belediyemizin,
Avrupa Birliği fonlarından yararlanarak 4-5 trilyonluk bir projeyi
de kabul görmüş; bu açıdan da kendisini tebrik ediyorum.
Çevre ve Orman Bakanımızın, Türkiye'yi, ormanlarını
artıran ülkelerden biri hâline getirmiştir, yanan orman alanlarının
tümünü de ağaçlandırmıştır. Bakınız, AK Parti öncesi, ortalama
yılda 75 bin hektar alan ağaçlandırırken, AK Parti dönemiyle bu, 400
bin hektara çıkmıştır, yani, 4 katına çıkmış.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Allah Allah!..
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Allah aşkına, nerede yazıyor
bunlar Sayın Vekil, nerede yazıyor?
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Bakanlığın 2007 için hedeflediği
bedelsiz fidan dağıtımı 40 milyondur.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sen, Mumcular'a gel, Mumcular'a!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Mesire yerlerini
250'den 307'ye çıkarmıştır.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Muğla'ya Mumcular'a gel de ormanı
gör!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Ben burada rakamları
veriyorum sevgili arkadaşlar.
UFUK ÖZKAN (Manisa) -Yanan ormanı gör!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Çok önemli bir konu, artık
gelişmiş ülkeler, korsanlıkla, tehlikeli atıklarını topraklarımıza
ve denizlerimize bırakamıyorlar; çünkü, kanuni düzenlemeler
yaptık, önüne set çektik.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sen milletvekilisin! Sen
yürütmenin yardımcısı mısın yağcısı mısın, hangisisin? Sen yasamanın
bir üyesisin!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Böylece Türkiye, gelişmiş
ülkelerin çöplüğü olmaktan kurtulmuştur. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) - Senin görevin Bakanı
savunmak değil!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Hatırlayın İtalya valilerini…
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Ulla gemisi İskenderun'un
dibinde, dibinde!..
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Yani, AK Parti öncesi,
bu zehirli atıklar, Türkiye'nin, efendim, denizlerine bırakılıyor
muydu? Bırakılıyordu.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Lafla peynir gemisi
yürümez!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Ama, şu anda, eskiden
bıraktıklarını da kendilerine iade ediyoruz, iade…
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Ulla gemisi ne oldu? Zehirleri
ne oldu?
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - İşte, AK Partinin farkı
da bu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Helal olsun(!)
BAŞKAN - Sayın Uzdil, lütfen oturunuz.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Diğer bir gelişme ise
Meteoroloji Genel Müdürlüğümüzle ilgili…
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Helal olsun sana, bravo(!)
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Otur yerine!
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, saygıya davet
et!
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Ulla gemisi ne oldu? Zehirleri
ne oldu?
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Sıcaklık, yağış, don ve
erken uyarıyla ilgili isabetli tahminlerinin yüzde 90'ın üzerine
çıkması ve soluduğumuz havanın İnternet üzerinden yirmi dört saat
izleyebilme şansına kavuşmamız, önemli gelişmelerdir.
Değerli arkadaşlar, Çevre Bakanlığıyla ilgili
bir önemli gelişme daha, millî park sayılarımızı 23'ten 27'ye çıkarmış.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Helal olsun(!)
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Yani, 4 tane, Türkiye,
yeni millî parka sahip olmuştur.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sen çevrenin ne olduğunu
biliyor musun?
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Sayın Bakanıma, Ağrı
adına, bir daha teşekkür ediyorum sevgili arkadaşlar. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Aferin(!)
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Türkiye'nin öbür ucunda,
hepimizin, Türkiye için ve Ağrı için büyük bir öneme sahip, Ağrı'nın
gururu olan Ağrı Dağı'mızı millî parklar statüsüne getirdiği için…
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Altınları ben gömdüm
toprağa!..
BAŞKAN - Sayın Uzdil, lütfen…
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Sevgili arkadaşlar,
2/B'yle ilgili bir cümle ifade etmek istersem, derim ki, bu halkımız,
milletimiz, Sayın Cumhurbaşkanımızı ve Cumhuriyet Halk Partisini
asla affetmeyecek. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Neyini affetmeyecek Cumhuriyet
Halk Partisinin?
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Haddini bil! Sen Anayasa'ya yemin ettin.
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi, Tarım Bakanlığımızın
bütçesiyle ilgili birkaç cümle arz etmek istiyorum.
Türkiye'nin
dünyayla bütünleşmesine katkı sağlayan ve AK Parti döneminde çıkarılan
Tarım Strateji Belgesi ve Tarım Kanunu, iki önemli düzenlemedir.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Bunun hesabı sorulacak size
sandıkta!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Bu, şunu gösteriyor:
AK Parti İktidarı, tarım sektörünün yeniden yapılandırmasına ve
büyümesine azami önem vermektedir.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Halk hesabını soracak size!
GÜROL ERGİN (Muğla) - Yahu, bu, piyangodan mı çıktı,
nereden buldunuz bunu!
HARUN AKIN (Zonguldak) - Bu nereden çıktı ya?
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
şuna dikkatinizi çekmek istiyorum…
HARUN AKIN (Zonguldak) - Sayın Bakanım, yeni mi
çıktı bu arkadaş!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - 1950'den bu yana, tarım
sektörü, hep, bir yıl pozitif, bir yıl negatif büyümüştür.
GÜROL ERGİN (Muğla) - İki tane de akıllı laf et!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - AK Parti dönemine baktığımızda,
2004, 2005, 2006, hep pozitif büyümüştür. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bu, ilk defa bizim dönemimizde vardır sevgili arkadaşlar.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Çiftçi perişan, çiftçi perişan!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Bir de 2006'ya baktığımızda,
tarımsal gayrisafi millî hasıla yüzde 3 oranında artmış.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Cebinde çay parası yok çiftçinin.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Tarım ürünleri ihracatımız
yüzde 50 artmış.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Zeytinci perişan, tütüncü
perişan, pancarcı perişan!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Orada konuşmak size yakışmıyor.
Millete karşı ayıp işliyorsun!.. (CHP sıralarından gürültüler)
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Yazıklar olsun! Yazıklar olsun!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Bu artışları temel tarım
ürünlerinde de görmek mümkündür.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Neresi artmış? Nerede yaşıyorsun
sen?
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Tarım bitti...
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Örneğin, buğday üretimi
2002'de 19 milyon ton iken şimdi 22 milyon tondur. (CHP sıralarından gürültüler)
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Hangi ülkede yaşıyorsun?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen...
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Biz, daha önce buğday
ithal eden bir ülkeydik, şu anda buğday ihraç ediliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyolcu...
GÜROL ERGİN (Muğla) - Bunları bilmeden yazmışlar,
kim eline verdi bunları?
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Ağrılılar hesap soracak sana!
Ağrılılar hesap soracak!
BAŞKAN - Sayın Özkan, lütfen...
Saygıdeğer arkadaşlarım...
YAVUZ ALTINORAK (Kırklareli) - Külliyen yalan
konuşuyorsun!
BAŞKAN - Sayın Altınorak...
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Göreceğiz, seneye göreceğiz!
Ağrılılar hesap
soracak!
BAŞKAN
- Arkadaşlar...
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sen paraşütle gelmişsin! Sen bir şey bilmiyorsun!
BAŞKAN
- Sayın Ekmekcioğlu, lütfen...
MEHMET
SEMERCİ (Aydın) - Yimpaş'tan bahset, Yimpaş'tan...
BAŞKAN
- Arkadaşlar, lütfen, bir sükûneti sağlayalım. Arkadaşımız, bölgesine
yapılan hizmetleri heyecanla anlatıyor. Bunda bir şey yok. (CHP sıralarından
gürültüler, AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Özyolcu, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Buğdaydaki aynı artışı,
ayçiçeğinde, mısırda, çeltikte, süt üretiminde de görmek mümkündür.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Eline yazıp verenler yanlış
bilgi vermiş!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Bir tane örnek vermek
istesem, sadece mısırda, 2002 yılında 2 milyon ton üretiliyorken,
2006, 2005 AK Parti döneminde bu tam 5 milyon tona çıkmıştır sevgili
arkadaşlar.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Kardeş, senin eline yanlış
bilgi vermişler, yanlış...
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Diğer bir gelişme daha,
sevgili arkadaşlar, AK Parti öncesi -bunları hep vurguluyorum-
765 bin çiftçimizin borcunun toplamı 2,7 katrilyon idi. AK Parti ne
yaptı?
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Çiftçinin evinin suyu, elektriği
kesildi!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Çiftçiyi görmezlikten
mi geldi? Hayır. Çiftçiyi kendi hâline mi bıraktı? Hayır. Ne yaptı?
1,5 katrilyon borcunu sildi, sildi, sildi! (AK Parti sıralarından
alkışlar)
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Neyi sildi? Şu anda Manisa'da
evlerin elektriği kesiliyor, köylülerin elektriği kesiliyor.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Silemezsin, yalan söylüyorsun!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Geri kalanını da üç
yılda ödenecek şekilde yeniden yapılandırdı.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Borcunu silmek için çiftçiyi
sildiniz!
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Çiftçiyi sildin ama, borcunu
silmedin!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Bu kadarını mı yaptı? Hayır.
Çiftçilerimizin tarımsal sulamadaki kullandıkları elektrik borçlarını
da yeniden yapılandırdı. Haberiniz yok herhâlde?
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Elektrikleri kesiliyor köylülerin!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Tarımsal kredi faizleri
2002'de yüzde 59'du. 2002 öncesi kimin dönemleri? Efendim "benim
çiftçim, benim memurum" diyenlerin dönemi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyolcu, teşekkür cümlenizi alayım.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Bitiriyorum, bir cümleyle
bitiriyorum.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Başkan, aç aç,
konuşsun!
BAŞKAN - Teşekkür cümlenizi alayım. Lütfen Sayın
Özyolcu.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Tamam Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Teşekkürünüzü alayım; buyurun.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Cümlemi bağlayıp teşekkür
ediyorum.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Devam etsin Sayın Başkan!
Devam etsin!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - "Memurum işini bilir"
diyenlerin dönemi.
Efendim, şu anda bu ne kadardır? Şu anda bu 17,5.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Başkanım, teşekkür
için açmadınız mı mikrofonu?
BAŞKAN - Aynı muameleyi herkese yapıyorum.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Yine, bölgemle ilgili
bir şey söyleyeceğim; Sayın Tarım Bakanıma, buradan, Ağrı adına
kendisine teşekkür ediyorum. Türkiye'deki gelişmeleri siz de anlayın.
Et Balık Kurumunun tekrar Tarım Bakanlığına bağlanması şekliyle,
bizim de Ağrı ilimizin Et Balık Kurumu bu şekilde Tarım Bakanlığına
ve Et Balık Kurumuna bağlandı. Şu önümüzdeki Kurban Bayramı'nda da,
orada küçükbaş hayvan kesimi yapılacaktır. Bütün Ağrılılar size
müteşekkirdir ve Ağrılılar diyor ki: "İyi ki AK Parti var, iyi ki
Mehdi Eker Bey var."
Sevgili arkadaşlar…
BAŞKAN - Sayın Özyolcu, ben de size teşekkür edebilir
miyim?
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Hemen bitiriyorum.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sayın Başkan, bir dakika
daha verin, güzel konuşuyor(!)
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan,
adil davranın!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Peki, şunu da söyleyeyim…
Teşekkürümü yapıyorum…
BAŞKAN - Teşekkür ettiniz, ben de size teşekkür
edeyim.
Buyurun.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Bir önemli gelişme de
tarım sigortası uygulamasıdır. Onu da siz takdir edin.
Gecenin bu saatinde konuşmama son verirken, idrakini
yaşayacak tüm herkesin Kurban Bayramı'nı tebrik ediyorum ve 2007 mali
yılı bütçesi halkımıza hayırlı olsun. Sizlere tekrar teşekkür ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
GÜROL ERGİN (Muğla) - Yahu, seni kim çıkardı oraya!
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özyolcu.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Arkadaşlar, ne var da tebrik
ediyorsunuz, bütün söyledikleri palavra!
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
Hükûmet adına ilk konuşmayı Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet
Mehdi Eker yapacaklardır.
Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
- Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum ve 2007 Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesinin hayırlı,
uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, bütçeler, bütçe görüşmeleri
hükûmetlerin icraatlarının görüşüldüğü, tartışıldığı ve bu konuyla
ilgili her türlü görüşmelerin yapıldığı zeminlerdir.
Tabii, Bakanlığımla ilgili olarak da benden önceki
değerli konuşmacılar, Tarım Bakanlığının icraatları, tarım sektörünün
durumu ve çiftçilerimizin içinde bulunduğu durumla ilgili çok değişik
rakamlar vererek, bilgiler sundular.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Bütçelerde rakamlar verilir.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- Ben de, tabii, bu konuyla ilgili, yani, AK Parti Hükûmeti iktidara
geldiğinde tarımı hangi noktada devraldı ve nereye getirdi, zamanımın
elverdiği ölçüde bunları söyleyeceğim. Çünkü, tabii, değerli arkadaşlarımız
konuşuyorlar, rakamlar veriyorlar, kendilerine göre, ürün paritelerine
ait bilgiler veriyorlar ve tabii, bunların birçoğu da maalesef gerçekleri
yansıtmıyor, ama kayıtlara da geçiyor. Bunları, tabii, burada değerlendirmek
lazım.
Şimdi, bir arkadaşımız, biraz önce, bizim hayvancılık
politikalarımızı eleştirirken dedi ki: "Erzurum'da, Pasinler'de,
Hınıs Ovası'nda, buralarda bir zamanlar, işte, yüz binlerce hayvan
vardı, koyun vardı, ama bugün bir tek tane koyuna rastlayamazsınız."
Şimdi, değerli milletvekilleri, Erzurum'da koyun
varlığı 734 bin, keçi varlığı 83.900, sığır varlığı 528 bin; gerisini
takdirlerinize sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, bir arkadaşımız dedi ki:
"Toprak Mahsulleri Ofisinin alım yaptığı iş yeri sayısı …Sizin
Hükûmetiniz zamanında kapatıldı, azaldı, kapattınız bütün Ofis şubelerini."
Şimdi, değerli arkadaşlarım, size iki rakam vereceğim:
2000 yılında Toprak Mahsulleri Ofisinin alım yaptığı iş yeri sayısı
303, 2002 yılında Toprak Mahsulleri Ofisinin alım yaptığı iş yeri sayısı
323. Artmış mı, azalmış mı, bunu takdirlerinize sunuyorum.
Buğday fiyatlarından bir arkadaşımız bahsetti.
İşte, sürekli düştüğünü, buğday üreticisinin perişan olduğunu
söyledi.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Yalan mı Sayın
Bakan?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- Değerli arkadaşım, dinlersen doğrusunu öğrenirsin.
Şimdi, ortalama, bu yıl 370 ila 400 bin TL arasında
kilogramı satıldı buğdayın ve şu anda borsalarda 400 ila 450 bin lira
arasında işlem görüyor.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Şimdi çiftçinin elinde buğday
mı var Sayın Bakan? Tüccarın elinde buğday!
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Köylü 280 bin liraya sattı.
Çiftçinin elinde buğday mı var ki! Göz göre göre bu kadar yalan söylenir
ya!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- Bu şekilde olduğu için de, biz bu sene, Ofis olarak ancak 1,5 milyon
ton aldık; çünkü, üretici, buğdayını daha iyi bir fiyata piyasaya
satma imkânını buldu. Bu mekanizmayı da yine biz kurduk, bu politikaları
biz geliştirdik.
Şimdi, ürün pariteleri söyleniyor. Efendim, işte,
şu tarihte çiftçiler şu kadar ürünle şunu alıyorlardı, işte, bugün
ancak şunu alamıyorlar vesaire. Ben size, sadece bir tane, bu konuyla
ilgili örnek vereceğim: 2003 yılında -biz iktidara geldiğimiz yıldır
bu, bildiğiniz gibi- bir üretici, New Holland 50 CHD marka bir traktör
almak için 66.152 kilogram buğday veriyordu. 2006 yılında bir çiftçi,
aynı traktörü 63.700 kiloya alıyor. Bu, alım gücünün arttığını gösteriyor
değerli arkadaşlarım.
Şimdi, bir arkadaşımız, yine, işte, mazotla ilgili
rakamlar verdi. Tabii, niyeyse, herkes ayrı bir rakam söylüyor. Rakam
şu: 19 Kasım 2002 -AK Parti Hükûmetinin göreve başladığı tarih- mazotun
fiyatı, o günün parasıyla 1 milyon 239 bin lira ve 19 Kasım 2006, mazotun
fiyatı 2 milyon 120 bin lira.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Yüzde kaç artmış Sayın Bakan?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- Kümülatif olarak yüzde 71 arttı.
Şimdi, biz, bunun da karşılığını, artışı 2003,
2004, 2005 yıllarında toplamda 1 katrilyon 42 trilyon lira olarak ödedik
ve artış farkı, yani, çiftçinin ödediği ekstra paranın yüzde 98'ini
biz ödedik. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Allah aşkına,
nereye ödediniz Sayın Bakan?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- Üreticiye ödedik, üreticiye.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Ne zaman ödediniz?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- 2003, 2004, 2005… 2006 yılı için de, biz, nisan ayında ödeyeceğimizi
daha önce Sayın Başbakanımız söyledi.
Bir arkadaşımız kooperatiflerden bahsetti, dedi
ki: "Efendim, kooperatiflere dağıtılan hayvanlar arızalı, çürük
veya işte, kooperatiflere önem verilmiyor" vesaire…
GÜROL ERGİN (Muğla) - Hayvanlara "çürük, arızalı"
denmez Sayın Bakan. Siz veterinersiniz, hayvana "arızalı"
denir mi?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- Dinlerseniz, söylerim size.
GÜROL ERGİN (Muğla) - "Kısır" dedik, kısır!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- Şimdi, mısırda da aynı şey. Bak, mısırda da, biraz önce Değerli Halil
Özyolcu arkadaşım anlattı rakamları, yani biz…
GÜROL ERGİN (Muğla) - Sayın Bakan "arızalı,
çürük" diyor! Hayret bir şey! Veterinersin…
BAŞKAN - Sayın Bakanım, "mısır" değil
"kısır…"
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- Efendim?
BAŞKAN - Efendim, "kısır" demiş. (Gülüşmeler)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- Evet…
Kısır demiş; doğru değil. Kısır oranları da düştü,
onu da söyleyeyim size.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Tabii, tabii!..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- Düştü, düştü.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Gerçeği konuşmadıktan sonra
istediği kadar söylesin. Doğruları söyleyin.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- Şimdi, vallahi ben sizinle çene yarıştırmak için çıkmadım buraya
Değerli Milletvekilim.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Ama, doğruları söyle. Millet
yaşadığını biliyor.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- Şimdi, doğruları ben söylüyorum. Doğrular burada devletin kayıtlarında.
Doğrular devletin kayıtlarında, herkese de açık ve şeffaftır. Onlara
inanmayan gider bakar. Her türlü denetime de açık. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Bakın, ben dönemimizi kooperatifçilik açısından
sadece üç yılla, dört yılla mukayese etmiyorum, bizden önceki on
iki yılla mukayese ediyorum. 90-2002 yılı arası 458 tane kooperatif
desteklenmiş, 91.600 düve dağıtılmış. 2003-2006'da sadece -2006'ya kadar,
2003, 2004, 2005- 499 tane kooperatife 94 bin düve dağıtılmış. Yani,
bizim dönemimiz bizden önceki on iki yıldan daha fazla, sadece üç
yıldan değil; üç yılla mukayese etmiyoruz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
90-2002 yılları arasında, bakın, sığırlarda yavru
kaybı yüzde 7,3'tür, o tarihte. 2003-2005'te, bu, yüzde 5'e düşmüştür. Bunlar,
tabii, hastalıklardır ve bunlarla da mücadele etmek için her türlü
imkân yapılıyor.
Şimdi, ürün pariteleri konuşuluyor. Deniyor
ki, işte "şu fiyat geçen sene şöyleydi, bu sene böyle" şeklinde.
Değerli arkadaşlar, tabii, tarımsal üretim iktisadi
bir faaliyettir. Arz-talebe göre her yıl bunların fiyatları belirli
şekillerde iner çıkar. Aslolan, burada üreticiye verilen destektir
ve sektörün toplamda kaydettiği gelişmedir ve büyümedir, doğrusu
budur ve böylece de tarım sektörünün gayrisafi millî hasılaya olan
katkısının ne olduğudur; tarımsal üretim değeri artmış mıdır azalmış
mıdır, önemli olan bu. Şimdi, eğer fiyattan bahsedeceksek, mesela,
ben size söyleyeyim: Şeftali geçen yıl 400 bindi, bu sene 950 bindi;
domates geçen yıl 400 bindi, bu sene 1 milyondu; salatalık geçen sene
1 milyondu, bu sene 1 milyon 700 bindi. Şimdi, lehinde-aleyhinde bunları
geliştirmek mümkündür. Yani, sadece bunlarla, bu şekilde iki tane
rakam söyleyip, işte "bu sene bunun fiyatı bu oldu, bak geçen sene
düştü, bu sene arttı" demek bizi doğru yere götürmez, vatandaşa
da doğru bilgi bu şekilde vermiş olmayız.
Şimdi, ben, bu genel noktalara işaret ettikten
sonra, değerli milletvekilleri, sizlere, dönemimizde başlıklar
hâlinde…
GÜROL ERGİN (Muğla) - Sayın Bakan, çeltiği söyle,
narenciyeyi söyle, buğdayı söyle.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Sabret, sabret.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Söyleyemez ki!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- Buğdayı söyledim, narenciyeyi de söyledim, yine söylerim.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Söyle bakalım, söyle bakalım,
narenciye ne oldu?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- Şimdi, değerli arkadaşlar, tarım sektörü, uzun yıllardan bu yana,
ilk defa, arka arkaya iki yıl pozitif büyüme kaydetmiş. Tarımsal
üretim değeri, yani Türkiye'deki tarım ürünlerinin ve hayvansal
ürünlerin ortaya koyduğu, sahip olduğu değer, 2002 yılında 21,8 milyar
dolardır. 2005 yılında bu 37,8 milyar dolara çıkmıştır. Şimdi, bu kadar
büyüme var. Nedir oran? Yüzde 73. Yüzde 73'lük bir büyüme var burada,
üretim artışı var. İhracatı 4 milyar dolardır 2002'de, 2006 yılında,
Ekim itibarıyla bu 9,5 milyarı geçmiştir, 2006 sonunda bu 10 milyarı
geçiyor.
Şimdi, bakın, biraz önce arkadaşlarım da söyledi,
buğday, mısır, çeltik, ayçiçeği ve sütte önemli üretim artışları,
önemli ürün artışları olmuştur.
Bakın, sütte 8,4 milyon tondan, biz, 11,4 milyon tona
çıktık. Sağılan hayvan sayısı aynı, ancak bu hayvanlara verilen
yem, desteklenerek bu yem miktarı arttığı için, daha iyi bakıldığı
için aynı hayvandan daha çok süt alınmıştır. 3 milyon ton -yaklaşık-
sütte, biz, ilave artış sağlamışız.
Sulama yatırımlarıyla ilgili -ki, bizim için
son derece de önemlidir- biz, bu sene, "kırsal kalkınma yatırımları"
diye bir destek programı başlattık ve buralarda modern sulama tekniklerini
kullanan vatandaşlarımıza yüzde 75 oranında hibe yoluyla bunların
yatırımlarını belli bir orana kadar biz destekliyoruz. Bu kadar bu
işe önem veriyoruz. Çünkü, Türkiye, bu şekildeki sulama yatırımlarına
önem vermekle, hem topraklarını daha verimli kullanır hâle geliyor
hem de sudan yüzde 90-95 oranında tasarruf sağlıyor.
Biz, çiftçilerimizin borçlarını, devraldıkları
ekonomik krizin yıkımını onlar üzerinden azaltmak için, çiftçi borçlarını
biz yeniden yapılandırdık. 2.7 milyar YTL'ydi, yani zamanın parasıyla
2,7 katrilyondu, biz bunun 1,5 milyar YTL'sini sildik, geri kalanını
da üç yılda ödenecek şekilde yapılandırdık. Bu, ne kadardı biliyor
musunuz, kaç tane çiftçiydi? Tam 765 bin tane çiftçiydi, 765 bin ve üreticilerimizin
çok büyük bir kısmı buna müracaat etti, borcunu yapılandırdı. Bir
kısmı müracaat etmedi, yapılandırmadı, ama çok büyük bir kısmı bundan
istifade etti.
Bakın, tarımsal girdilerde katma değer vergisinin
yüksekliğini biliyorduk, Hükûmetimiz döneminde burada biz indirim
sağladık. Nasıl indirim sağladık? Sertifikalı tohumda -tarımsal
üretimin en önemli materyalidir, genetik materyal- fidanda, hayvancılık
için gerekli olan dondurulmuş hayvan spermasında KDV oranını yüzde
8'den yüzde 1'e indirdik. Keza, yem şalgamı, hayvan pancarı, kuru ot,
silajlık mısır ve korunga gibi yine bazı kaba yem maddelerinde de
katma değer vergisini yüzde 18'den yüzde 8'e düşürdük.
Kredi faizlerinin düşürüldüğünü biliyoruz,
yüzde 59'dan yüzde 17,5'a düştü, ancak burada çok önemli bir nokta var:
Burada kullandırdığımız kredilerin çok büyük bir kısmına yüzde 25
ile 60 arasında sübvansiyon uyguluyoruz. Dolayısıyla, pratikte
kullandırılan kredinin çok büyük bir kısmı yüzde 7-13 aralığında faizle
ödenmektedir. Peki, ne kadar? Kredi kullanımının da mukayesesini
yapacağız. 2002 yılında 77 bin tane çiftçi sadece 227 milyon YTL kredi
kullanıyor. 2006 yılının ilk on bir ayında 268 bin çiftçi 3 milyar 295
milyon YTL kredi kullanıyor. Bakın, kaç kat? Artış kaç kat? Hem kullanan
çiftçi sayısında hem kullandırılan kredi miktarında. Bu zirai kredidir.
Ayrıca, bakın, bu dönemde 2002 yılına göre kullandırılan kredi miktarındaki
artış 14 kattan daha fazladır. Toplam tarımsal destekleme miktarı…
Bununla ölçülür, ölçü budur. Devlet, hükûmet, kasasından ne kadar parayı
tarımsal destekleme için kullanıyor? Önemli olan bu. Şimdi, 2002 yılında
toplam çiftçiye verilen desteğin tahakkuku 1 milyar 868 milyon
YTL'dir. 2006 yılı sonu itibarıyla bu 5 milyar YTL'dir arkadaşlar. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Şimdi, burada artış yüzde 267. Şimdi,
ben, size söyleyeyim: Bakın, kümülatif olarak mazottaki artış -ki
mazottaki artış dünyadaki konjonktüre, gelişmelere bağlı gerçekten
astronomik, bu dönemde, düzeylere ulaştı- oradaki artış bile kümülatif
olarak…
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Bakan, yüzde 67'si ÖTV
mazotun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- …yüzde 71 iken, bizim verdiğimiz desteğin miktarındaki artış yüzde
260.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Yunanistan'da 1 milyon 200
bin lira, Türkiye'de 2 milyon 200 bin lira mazot. Nasıl rekabet edeceksin?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- Bakın, Yunanistan rakamını da yanlış biliyordunuz, demin bir arkadaşım,
çıktı burada, Sayın Soylu, size doğru rakamları söyledi; onları
bir daha, yanlışları tekrarlamayın artık, öğrenin yani.
Değerli arkadaşlar, bakın, alan bazlı destekler…
GÜROL ERGİN (Muğla) - Hangisi doğru? Sizin verdiğiniz cevapta
Avrupa'da 50 sent.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- Bizden önce verilen desteklerin tamamı alan bazlı destekler olarak
ödeniyordu, yani doğrudan gelir desteği şeklindeydi, yüzde 85'i. Bu
adaletsizdir; çünkü, toprağın parçası büyük olan daha çok alıyordu,
az olan daha az alıyordu. Biz, bunları, bu sistemi değiştirdik. Verimliliğe,
organik tarıma, bilgi ve teknoloji kullanımına göre alan bazlı
destekleri farklılaştırdık. Örneğin, doğrudan gelir desteğini,
herkese, taban olarak dekara 10 YTL olarak belirledik; ama, organik
tarım yapıyorsa, buna yüzde 30 dedik sana ilave. Demin bir arkadaşımız,
organik tarımda, işte, bir şey yapılmadığından, gelişme sağlanmadığından
bahsetti; yüzde 30 ilave veriyoruz.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Kaç kişi organik tarım yapıyor?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- Toprağına tahlil yaptırıyorsa, ona göre gübre veriyorsa, yüzde
10 ilave destek veriyoruz. Eğer, kullandığı tohum sertifikalı ise,
yani, kaliteli tohumluk kullanıyorsa, ona, yine, dekar başına 5
YTL, 3 YTL -duruma göre, hangi tohumu kullanıyorsa- veriyoruz. Bu
şekilde, önemli şekilde, biz, destekleri artırdık.
Gübrede mesela… 2000 yılına kadar gübre desteği
vardı Türkiye'de; ama, bu, çiftçilere değil, fabrikalara ve bayiler
aracılığıyla yapılan satışlara veriliyordu. 2001'de de bu tamamen
kaldırılmıştı. Yani, biz iktidara geldiğimizde gübre desteği diye
bir destek söz konusu değildi, yoktu böyle bir şey. Değerli arkadaşlar,
biz, gübre desteğini de başlattık. 2005 yılında 271 trilyon lira gübre
desteği verdik. 2006 yılı içinde, yine, nisan ayında 363 trilyon lira
gübre desteği ödeyeceğiz.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde arz açığı bulunan,
stratejik ürünlerden olan kütlü pamuk, yağlık ayçiçeği, soya fasulyesi,
kanola ve diğer yağlı tohumlar için 2002 yılında toplam olarak 186
milyon YTL prim ödemesi yapıldı. Bakın, bizden önceki hükûmetin verdiği
değer bu. Yağlı tohumlara verdiği, Türkiye'nin en stratejik ürün grubu
olan yağlı tohumlara verdiği destek bu, 186 milyon YTL. AK Parti ne
yaptı? 2006 yılında 925 milyon YTL yaptı bunu, 925 milyon YTL! (AK Parti
sıralarından alkışlar) 186 milyon YTL'den 925 milyon YTL'ye çıkardık.
Böylece, toplu prim ödemelerinde yaklaşık 5 katlık bir artış sağlandı.
Hayvancılık… Bakın, en önemli konulardan bir tanesi.
83 milyon YTL'dir 2002 yılında hayvancılığa ayrılan, ödenen bütün para,
83 milyon. 1 Aralık 2006 tarihi itibarıyla, yani on bir ayda, bizim
bu yıl verdiğimiz 678 milyon YTL'dir. Bakın, 83'ten 678'e çıkardık.
Bakın, yem bitkileri ekiliş alanı -ki, hayvancılığın
en temel sorunlarından bir tanesidir Türkiye'de- 1 milyon 153 bin
hektardı, 2002 yılında. Biz, bunu, 1 milyon 707 bin hektara çıkardık.
39 milyon YTL yem bitkilerine destek veriliyordu. Biz, bunu, 2006 yılında
380 milyon YTL'ye çıkardık. Böylece, burada da 10 katlık bir artış sağlandı.
Şimdi, bunların hepsini bizim milletimizin,
çiftçimizin iyi bilmesi lazım ve bunlara doğru bilgiler verilmesi
lazım. Bakın, sertifikalı… (CHP sıralarından gürültüler)
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Bu çiftçi niye perişan o zaman
ya? Bu kadar desteğe rağmen neden perişan bu çiftçi?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- Onlar perişan değil. Belki siz perişan görmek istiyorsunuz da
onun içindir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Bakan, narenciyeyi
soruyorlar. Bak, telefon ediyorlar.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Köylü sizi dinliyor!..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- Son üç yılda kooperatiflere cumhuriyet tarihinin en fazla desteği
verildi.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Narenciyeyi lütfen açıklar
mısınız.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- Bakın, 87 milyon lira kooperatiflere kredi kullandırılmıştı. Bizim
dönemimizde tam 914 kooperatif için 551 milyon YTL kredi kullandırıldı.
Sertifikalı tohumluk kullanan üreticilere,
2005 yılında, ilk defa Hükûmetimiz döneminde destekleme uygulanmıştır
ve toplam 18 milyon YTL üreticilerimize sertifikalı tohumluk desteği
sağlanmıştır.
Meyve fidanı, nohut, kuru fasulye ve mercimekte,
2006 yılında, yine, bunların tohumlukları da destekleme kapsamına
alınmıştır.
2002 yılında Türkiye'de 80 bin ton sertifikalı tohumluk
kullanılıyor. 2006 yılı Kasım sonu itibarıyla yer fıstığı, kolza
ve susam ilavesiyle birlikte bu tam 353 bin tona çıkmıştır sertifikalı
tohumluk kullanımı.
Mera ıslahına çok önem verdik. 2002 yılında ıslah
çalışması 68 bin dekar. 2005 yılında tam 900 bin dekara çıktı, 900 bin
dekar mera alanı ıslah edildi. Şimdi, kaç kat artış var.
Suni tohumlama 600 bindi. 2002 yılında sadece
600 bindir. 2005 yılında 1 milyon 600 bine çıktı, 18 Aralık 2006 tarihi
itibarıyla bu rakam tam 1 milyon 950 bin oldu.
Değerli arkadaşlar, tabii, vaktim azaldı. Daha
benim söyleyeceğim, inanın çok ama çok bilgi var.
Ben size sadece şunu söyleyeceğim: Mesela su
ürünlerinde, 2002 yılında Türkiye'de toplam 1.275 adet su ürünleri
üretim tesisi var. 2006 yılında bu 1.489'a çıkıyor ve kapasite 50 bin
tondan 113 bin tona çıkıyor su ürünleri üretiminde. Bu kültür balıkçılığından
bahsediyoruz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Berekete bak berekete.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- 40 trilyon lira da bunlara biz destek ödedik yetiştiricilik için.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) - Bereket. AK Parti bereketi.
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Şimdi, toplulaştırma…
Mesela, Türkiye tarımının…
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Bakan, limona ne
verdiniz?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- Şimdi ciddi şeyler konuşalım arkadaşlar, ciddi şeyler konuşalım.
Temel sorunları biz biliyoruz ve bu temel sorunları çözüyoruz. El
atılmamış konuları, el atılmamış sorunları çözüyoruz. Bu dönemde
çözüldü bunlar ve bundan sonra da çözülüyor.
Bakın, en önemli sorunlardan bir tanesi parçalı
arazilerin toplulaştırılmasıdır. Oradaki rakamı söylüyorum size,
2002'den bugüne ne yaptık: 2002'ye kadar 137 bin hektar alanda toplulaştırma
çalışması yapılmış, 2002'ye kadar. Bu miktar Hükûmetimiz döneminde
175 bin hektara çıktı ve şu anda, bu dönemde, Hükûmetimiz döneminde
başlatılmış 322 bin hektar alanda toplulaştırma çalışması yapılıyor.
Hükûmetimiz döneminde…
Demin bir arkadaşım dedi ki, veteriner alınmıyor,
teknisyen alınmıyor vesaire… Doğru değil arkadaşlar. Ben Tarım Bakanlığında
yirmi dört yıl çalıştım. En son Tarım Bakanlığında toplu alım 1989 yılında
yapıldı ve o da, 250-300 kişi alındı. Sadece, biz, 2006 yılı içerisinde,
4.000 teknik eleman ve sağlık personeli aldık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- Geçen sene 1.400 teknik eleman aldık, bu sene 400 aldık ve yıl başından
itibaren 2.500 tane, 2.500 veteriner hekim, ziraat mühendisi -cumhuriyet
tarihinde bir ilktir bu- köylerde çalışıyor, köylerde. Artık, her
köyde, muhakkak surette, bir ziraat mühendisi veya veteriner hekim
devamlı orada çalışacak, devamlı bulunacak ve bütün köyler bu şekilde
bir veteriner hekimle, bir ziraat mühendisiyle ilişkilendirilmek
suretiyle, bunlardan azami teknik fayda, teknik bilgi sağlanacak. Dolayısıyla,
biz, buna da gerçekten önem verdik. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, tabii, bizim çok yeni
projelerimiz var: Türkiye'de tarımsal desteklemeleri havza bazlı
olarak yeniden yapılandırıyoruz. Türkiye'de minimum işlemeli tarımsal
üretim faaliyetine başlıyoruz. Türkiye'de tarımsal yayımın özelleştirilmesini
sağlıyoruz. Kırsal kalkınma yatırımlarını başlattık, TAR-ET Projesi'ni
başlattık. TAR-ET Projesi'yle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde
hayvancılık yapmak üzere vatandaşlarımıza kredi veriyoruz, ayni
kredi veriyoruz, bilgi, eğitim veriyoruz ve bunların yetiştirerek
sağlayacakları, besiye alacakları hayvanları da, biz, yeniden Tarım
Bakanlığına bağladığımız Et Balık Kurumu kombinalarında kesiyoruz,
ilave olarak da, bu şekilde bundan faydalananlara da ayrıca, biz,
prim ödemesi getiriyoruz.
Bütün bu ve bunun gibi çok sayıda yeni proje var.
Tarımın gerçekte önemli bir dönüşüm içerisinde olduğunu biz görüyoruz,
biliyoruz ve bunu da, inşallah, yarınlarda Türk çiftçisinin çok daha
iyi bir noktaya gelmesini temin etmek için yapıyoruz.
Ben vaktimi aşmak istemiyorum.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Bakan, vatandaş limon
konusunu soruyor.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- Esasen, daha ne icraatlar bitti ne projeler bitti.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Bakan, vatandaş limonu
soruyor, Bakanın ağzından duyalım diyor.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla)
- Ben, bütçenin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Hükûmet adına ikinci konuşmayı Çevre ve Orman Bakanı
Sayın Osman Pepe yapacaklardır.
Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 yılı Çevre ve Orman Bakanlığı
bütçesi üzerinde görüşlerimi siz değerli arkadaşlarımla ve kamuoyuyla
paylaşmak için huzurlarınızdayım. Sözlerime başlamadan, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ben Çevre ve Orman Bakanlığının
dününü, bugününü ve gelecek vizyonunu burada sizlerle birlikte
değerlendirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de çevreyle alakalı
arşiv taraması yaptığımız zaman çok sayıda esere, kaynağa erişme
imkânımız yoktur, çünkü, Türkiye, çevre olgusuyla, çevreyle alakalı
hassasiyetlerle çok uzun geçmişi olan bir dönemde tanışık olmuş değildir.
Yani, bu işin mazisine baktığımız zaman, yirmi-yirmi beş yıllık bir
geçmiş olduğunu görürüz. Ancak, sevinilecek bir şey var ki, bir değerli
arkadaşım buraya koca bir klasörle çıktı ve dedi ki: "Burada,
işte, şu kadar ay içerisinde, 800 tane çevreyle alakalı haber yer aldı."
Evet, Türkiye, müthiş bir değişim ve dönüşüm süreci
yaşıyor. Türkiye, hiçbir dönemde olmadığı kadar çevreyle alakalı
konulara hassasiyet gösteriyor, bunlara medya da yer veriyor. Bu
haberleri kamuoyuna ileten değerli basınımızın mensuplarını buradan
kutluyorum; çünkü, bizim dönemimizde çevreyle alakalı, gerçekten
milat sayılacak işler yapıldı. Bunu, sadece söz olarak söylemiyorum.
Söylediğim şey, fiilen ve icraatla ortadadır. Ama, yeter ki, bunu
görmek için, arzumuz olsun, bunun için birazcık insafımız olsun.
Değerli arkadaşlarım, şu kadarını ifade edeyim
ki, ben dört dönem bu Parlamentonun gündemine gele gide, gele gide
bitap düşmüş olan Çevre Kanunu, gerçekten Türkiye'nin çağdaş bir çevreye
sahip olması adına, bizim dönemimizde kanunlaşma imkân ve fırsatını
buldu; bu, AK Parti Hükûmeti adına, gerçekten övünç duyulacak bir husustur.
13 Mayısta Parlamentomuzda kabul etmiş olduğumuz
Çevre Kanunu sıradan bir kanun olarak algılanmamalıdır. Çünkü, burada
çok köklü bir zihniyet değişimi, çok köklü bir mantalite değişimi
vardır. O da, çevrenin kalitesinin sürdürülebilirliği, insanlığın
ortak geleceği açısından son derece önemlidir. Yani, sanayileşme
için çevreyi, çevre için sanayileşmeyi birbirine feda etmeyen,
ikisini bir arada götürmeyi, barış içerisinde götürmeyi becerebilen
bir politikayı Hükûmet olarak bu Kanun'la ortaya koyduk. Bu Kanun'la
yapmış olduğumuz değişiklikler arkasından Avrupa Birliği sürecinde,
Avrupa Birliği mevzuatının uyumlaştırılması açısından, mevzuatın
yüzde 50'sini Türk mevzuatına uyumlu hâle getirdik. Türkiye'deki katı
atıklardan, atık sulardan, tehlikeli atıklardan, bunlarla alakalı
olarak, bizden önceki hükûmetler döneminde bu Parlamentonun kürsüsünden
hiç tanık olmadığımız sözler söylenmiş, bu sözlerin arkasında durulmuş,
bunlar alana icraat olarak yansıtılmıştır. Bizden önce, on beş tane
ilin düzenli depolama tesisi vardı. Bütün illerimizde, ilçelerimizde,
beldelerimizde çöpler vahşi bir şekilde tabiata bırakılıyor, ya
denize dökülüyor ya göle dökülüyor ya ormana dökülüyordu.
Bu gidişin doğru bir gidiş olmadığını, sürdürülebilir
bir politika olmadığını gördüğümüz için buna dur dedik. Buna dur
dedik ama, bunun gereğini de yaptık. İktidar ve muhalefet ayrımı
yapmadık. Bütün belediyelere bu konuda, elimizde ne imkân varsa
adil bir şekilde bunu sunmaya çalıştık.
Bakın bu konuda, Sayın Çakır'ın Edirne'sinden bir
örnek vermek istiyorum: 2005 yılı içerisinde, Edirne'den, evet, 5 tane
AK Parti belediyesine yardım yapılırken, 5 tane de Cumhuriyet
Halk Partili belediyeye yardım yapılmış. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bu, AK Parti Hükûmetinin yönetimdeki adalet anlayışının…
GÜROL ERGİN (Muğla) - Normal olan bu değil mi?
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Bakan, Bodrum'da
sadece Mumcular'a yaptınız, diğerlerine hiçbir şey yapmadınız.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Biz,
illerimizde, ilçelerimizde yaşayan insanlarımızın seçmiş oldukları
belediye başkanlarının partilerine göre değil…
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Ondan sonra, finans müdürünü
görevden aldınız, CHP'li belediyeye para gönderdi diye.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - …o
bölgenin, o yörenin önceliklerine göre seçimimizi yapıyor, kararımızı
veriyor, bunun da gereğini yerine getiriyoruz.
Elbette ki, bizim, Ergene Havzası'nda yapmış olduğumuz
çalışmalardan da birkaç örnek vermek istiyorum. Çünkü, Sayın Çakır,
Edirne bölgesinde, Trakya bölgesinde yapılan çalışmalardan herhangi
bir mesafe alınmadığından bahsetti.
Bakın, Ergene Havzası'nda dere ıslahı çalışmaları:
Bizden önceki dönemde toplam olarak 50 kilometre yapılmışken bizim
dönemimizde bu 150 kilometreye çıkmıştır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Bu rakam, bölgeye, bölgenin çevresine, Türkiye'nin
çevresine bizim nasıl bir pozitif yaklaşım içerisinde olduğumuzu
ortaya koyuyor.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Onu Devlet Su İşleri yaptı
Sayın Bakan, siz yapmadınız.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Ayrıca,
Ergene Nehri'ne atık su deşarjı yapanlara da çok ciddi bir takip yapıyor
ve gerekli cezai yaptırımları da uyguluyoruz. Biz bir koalisyon
hükûmeti değiliz arkadaşlar, biz tek partili bir Hükûmetiz.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - O zaman Yatağan termik
santralini çöz Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bakın,
DSİ'nin de Çevre Bakanlığının da yapmış olduğu icraatların tamamı
çevrenin ıslah edilmesi, rehabilite edilmesi ve sağlıklı bir şekilde
sürdürülmesine yönelik çalışmalardır.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Yatağan zehir soluyor.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Elbette
ki, onları burada siz değerli arkadaşlarımla paylaşmam gerekir.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Başka ne yaptınız Ergene'de?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Ergene
Havzası çevre yönetimi master plan projesi de başlamıştır.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Sayın Bakan, Yatağan'a gelir
misiniz biraz?
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Bir dakika, Ergene'de ne
yapmış başka onu bir dinleyelim.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, çevreyle alakalı, elbette ki, hava, su ve toprak kalitesinin
sürdürülmesi başlı başına bu işin anayasası hükmündedir. Biz bunun
farkındayız.
Elbette ki, katı atıklarla alakalı, illerimizde
düzenli depolamaları yaparken, burada, siyasi parti ayırımı yapmadan,
eğer önceliği varsa kaynaklarımızı öncelikli olarak o ile gönderiyoruz,
o belediyeye gönderiyoruz.
Yine, atık sularla alakalı, belediyelerin ve de
sanayinin ortak yapması gereken çalışmalar olduğunu biliyoruz.
Çünkü, biz, 2014 yılına kadar, çevreyle alakalı, takribi bir 30 milyar
euroluk harcama yapılması gerektiğinin farkındayız. Bu konuyla
alakalı olarak bu çalışmayı, bu yatırımları tek başımıza biz yapacak
değiliz. Bunların üçte 1'ini yerel yönetimler üçte 1'ini sanayi yapacak,
üçte 1'ini de merkezî hükûmet yapacak. Elbette ki, burada, insanların
daha önce hiç ama hiç görmedikleri, ihmal ettikleri, hatta hiç hesabı
sorulmadık bir çevre konusuyla alakalı o kadar büyük rakamların
harcanması, ne belediyeler ne sanayici için ne de, evet, yönetimler
için kolay iş değildir. Çünkü, önce kaynak bulacaksınız, sonra da bu
kaynağı öncelik sıralamasına göre adil bir şekilde dağıtacaksınız.
Değerli arkadaşlar, hava kalitesinin izlenmesi
açısından, biz geldiğimizde, Türkiye'de sadece üç tane ilde hava
kalitesini izleme imkânı vardı. Bu yıl sonundan itibaren seksen bir
ilde hava kalitesini izleme imkânını bulacağız. Yani, her on beş
dakikada bir siz nasıl bir hava soluyorsunuz, bunu online olarak
Bakanlığımızın İnternet sayfalarından görebileceksiniz. Gizli
saklı hiçbir şey yoktur. Yönetimdeki şeffaflık ilkesi doğrultusunda,
vatandaşlarımızın doğru bilgilendirilmeleri açısından, evet, soludukları
havanın sağlıkları açısından herhangi bir risk taşıyıp, taşımadıklarını,
evet, vatandaş bir tuşa dokunarak bunu görebiliyor.
Tehlikeli atıklarla alakalı, beş bölgede organizasyonları,
çalışmaları sürdürüyoruz. Bunlarla alakalı yapmış olduğumuz tahsisler
var. Bu konuyla alakalı şu anda devam eden inşaatlar var. Kapasite
artırımı süren projeler var.
Çevreyle alakalı, elbette ki, sizinle bir dört
yıllık dönemin bütün çalışmalarını bu kısacık süre içerisinde
paylaşma imkânım yok. Ancak, şunu ifade etmek istiyorum: Çevreyle
alakalı, her şeyden önce, kaynak bulmak için, Avrupa Birliğiyle yapmış
olduğumuz müzakerelerde, 125 tane öncelikli projemiz, Avrupa
Birliği projeleri kapsamına alınmış ve önümüzdeki süreçte bu projeler
inşallah hayata geçecektir.
Bir başka husus şudur: Planlı döneme geçtikten
2002 yılına kadar, ülkemizin sadece yüzde 5'inin planı yapılmışken,
biz bu planı dört yıl içerisinde yüzde 50'ye çıkarttık. Yani, bütün
planların anayasası hükmünde olan çevre düzeni planlarını yaptık.
Bunu yapmamızın gayesi şudur: Birinci sınıf tarım
toprakları sanayi tarafından işgal edilmesin, yerleşim tarafından
işgal edilmesin. Hangi bölgede tarım yapılacağını, hangi bölgede
turizm yapılacağını bu planlarla tadat ediyoruz. Bu planların ışığında
25 binlik, 5 binlik ve binlik planlar yapılacak. Yani, çarpık kentleşmeye,
çarpık sanayileşmeye yapmış olduğumuz bu çalışmalarla dur diyoruz.
Değerli arkadaşlar, ormanla alakalı, ormancılıkla
alakalı Bakanlığımızın yapmış olduğu çalışmalara birkaç konuyla,
birkaç ana başlıkla değinmek istiyorum: Bizden önceki on yılın ortalama
ağaçlandırması 75 bin hektardır. Biz, bu rakamı, değerli arkadaşlar,
2006 yılında 350 bin hektara, 2007 yılında 400 bin hektara, 2008 yılında
500 bin hektara… Bakın, bu rakamlar Türkiye Cumhuriyeti tarihinde
hiç ama hiç gerçekleşmiş rakamlar değil. Gerçekleşme şöyle bir tarafa
dursun, bunların yarısına bile erişilmiş değildir. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Bunlar, Türkiye'deki çevre politikalarının en
güçlü destekleyici enstrümanı olan ormanın, ormancının olduğunu
biliyoruz. Su kaynaklarının korunması ve sürdürülmesi açısından
orman çok önemli. Hava kalitesinin sürdürülmesi açısından, küresel
ısınmanın önüne geçmek açısından, erozyonun önüne geçmek açısından,
heyelanın önüne geçmek açısından, köylerdeki ektiğimiz, biçtiğimiz
toprağın verimliliğinin sürdürülmesi açısından ormancılık son
derece önemli. İşte, bunu bildiğimiz için, hem orman köylüsünün refah
düzeyini yükseltmek hem ülkenin çevre kalitesinin sürdürülebilir
olmasını temin etmek açısından ormancılıkla alakalı yapmış olduğumuz
bu çalışmalar, gerçekten, bizim, AK Parti hükûmetleri olarak, gururla,
iftiharla hayata geçirmekten onur duyduğumuz işlerdir. Bakın, devlet
ormancılığından millet ormancılığına geçtiğimizi söylediğimiz
zaman, bazı değerli milletvekili arkadaşlarım bundan yüksünüyorlar.
MEHMET
IŞIK (Giresun) - Niye devlet ormancılığından millet ormancılığına
geçiyorsunuz?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Arkadaşlar,
her şey milletindir: Devlet de milletindir, orman da milletindir,
toprak da milletindir! (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani, milletin
zenginliğinden, güzelliğinden istifade edemediği ormanın veyahut
da yer altında veyahut da yer üstündeki zenginliğin ne manası, ne
önemi var? Bunları insanımızın mutluluğu için servete ve zenginliğe
dönüştürmek akıl işidir, bilgi işidir, kararlılık işidir ve bunları
da yapıyoruz.
Bizden önceki dönem, evet, değerli arkadaşlar,
ağaçlandırma rakamları içerisinde elbette ki erozyonla mücadele
çalışması da var. Erozyonla mücadele çalışmasında hektara 2 bin
tane fidan dikiyorsunuz. Yani, bunu, bir bütün olarak alıp ortaya
koyduğumuz zaman, değerli arkadaşlar, herkesin bundan iftihar etmesi
lazım. Biz, bütün yüreğimizle şuna inanıyoruz ki: Ülkenin en yoksul
kesimleri olan orman köylüsünün ayağa kaldırılması, sosyal devlet
açısından son derece önemlidir. Çünkü, orman köylüsü, millî gelirin
ortalama olarak onda 1'ini alıyor. Bu orman köylüsüne, bizim, hem Orman
Genel Müdürlüğümüz hem Ağaçlandırma Genel Müdürlüğümüz hem Orköy
Genel Müdürlüğümüz marifetiyle sağlamış olduğumuz kaynaklar 1
milyar YTL'den daha fazladır. Bu rakamlar, elbette ki yeterli değildir;
ama, biz, bütün imkânlarımızı zorlayarak bu rakamları daha da yukarı
çıkarmak mecburiyetindeyiz, orman köylüsüne, alternatif geçim
kaynakları, alternatif geçim yolları bulmak mecburiyetindeyiz,
bunu da yapıyoruz.
Değerli arkadaşlar, yine, Türkiye'de, baltalık
ormanları koruya tahvil ettik. Bu, gerçekten, popülist düşünen bir
hükûmetin yapacak olduğu bir iş değildi, ama, biz, Türkiye'nin çevre
kalitesinin, orman varlığının kalitesinin son derece önemli olduğuna
inandığımız için bu adımı atıyoruz. Ama, orman köylümüzün de burada
herhangi bir zararı olmaması için, evet, Genel Müdürlük, genel müdür
ve çalışanları, bütün Bakanlık birimlerindeki arkadaşlarımız,
almış oldukları talimat doğrultusunda, orman köylüsü, daha önce,
yakacak olarak, zatî ihtiyaç olarak ne kadar miktarda odun alıyorsa,
aynı miktarda odunu kendisine vereceğiz. Ayrıca, sadece bizim Bakanlığımız
değil, il özel idareleri, valilikler marifetiyle, sonra, büyükşehir
belediyelerinin olduğu illerin belediyeleriyle biz, orman köylüsünün
yüzünü ormandan başka geçim alanlarına döndürmek, çevirmek mecburiyetindeyiz;
çünkü, bu, ancak ve ancak ormancılık kalitesinin sürdürülmesinin
temel şartı olduğunu bildiğimiz için bunu yapıyoruz.
Değerli arkadaşlar, bir arkadaşım, "Kanal B
susturulmak için…"
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Dedikodu, dedikodu…
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) -
"Kanal B susturulmak için Patalya Oteli ruhsatı iptal edildi."
dedi. Arkadaşlar, bizim, herhangi bir televizyon veyahut da gazeteyi
susturmak gibi bir niyetimiz olamaz, çünkü, biz Hükûmet olarak, basın
özgürlüğünden yanayız, fikir özgürlüğünden yanayız, düşünce özgürlüğünden
yanayız. Ancak, siz, almış olduğunuz ruhsatı aşmışsanız, ihlal etmişseniz;
siz, üniversite tesisi diye aldığınız, eğitim yapacağım diye aldığınız
binayı otelcilik ve turizm hizmetinde kullanıyorsanız, Bakanlık
olarak biz ne yapsaydık, ne yapmamızı istiyorsunuz?
MEHMET IŞIK (Giresun) - Kemer Country'yi ne yapıyorsunuz
Sayın Bakan?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Arkadaşlar
bakın, yaptığımız şey hukuka uygundur, vicdana da uygundur.
Değerli arkadaşlar, biz, üç dört yıldan bu tarafa
"yeni yıla ağaç keserek değil, ağaç dikerek girin" kampanyası
yapıyoruz. Buradaki hedefimiz şudur: Türkiye'de orman sevgisinin,
ağaç sevgisinin köklenmesini, milletimiz tarafından sahiplenilmesini
istiyoruz. Bu sene 40 milyon fidan dağıtıyoruz arkadaşlar. Değerli
milletvekilleri, 40 milyon fidanı vatandaşlarımıza, köy tüzel kişiliklerine,
vakıflara, askerî birliklere dağıtıyoruz. Burada hedefimiz, insanımızın
yüreğindeki fidan sevgisi insan sevgisi kadar güçlü olsun, bunu
arzu ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, biz ormanların etrafındaki
tel örgüleri kaldırdık. Yasakları kaldıran bir Hükûmet olarak, bakmanın
yasak, girmenin yasak, evet, dokunmanın yasak olduğu ormanı, insanlarımızın
ayağına, kent ormanlarıyla getirdik. Bu, A'dan Z'ye kadar "made
in AK Parti"... (AK Parti sıralarından alkışlar) Evet "made
in AK Parti" patenti taşıyan özgün bir projedir. Bu projeyle,
biz, Türkiye ormanlarını milletimizle kucaklaştırmak istiyoruz.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Bakan bakın, bu
Bodrum'un Küsebükü ormanlarının da katili olacaksınız!
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Kentin
betonlaşmış yapısından rahat nefes alabilecek mekânlara insanlarımızın
erişmesi için, bu kent ormanları, arkadaşlar, altmışa yaklaştı. İnşallah,
seksen bir ilin tamamında kent ormanlarını tamamlayacağız.
Bakın, bizden önce özel ağaçlandırma, senede sadece
20 bin dönümdü. Biz bunu 110 bin dönüme çıkardık. Biz bununla şunu
yapmak istiyoruz: Vatandaş eğer bir ağacı dikiyorsa, onun ne kadar
önemli olduğunu, onun hayatı için, onun çocukları için ne kadar önemli
olduğunu, onun hayatı için, onun çocukları için ne kadar önemli olduğunu
bilir.
Değerli arkadaşlar, bakın, bir arkadaşımız, burada
orman yangınlarıyla alakalı konuşurken… Tabii, rakamları kendisine
göre nereden aldı, kaynağı neresi bilmiyorum, hani kılavuzu karga
olanın varacak olduğu yer elbette ki düzgün değildir.
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) - Sayın Bakan, çok ayıp!
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, Sayın Bakanın
verdiği örneğe bakın!
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Ama,
ben şunu söyleyeyim: Değerli arkadaşlar, bakın, Kuşadası yangını
550 hektar. Bunlar resmî rakamlar. Milas 2.600 hektar.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - 4.800, Sayın Bakan!
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Selçuk
350 hektar!
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Sen Bakandan
iyi mi bileceksin?
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Evet.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Nereden biliyorsun?
Hadi oradan be! Saçmalıyorsun!
BAŞKAN - Sayın Terzibaşıoğlu, lütfen.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sen gittin mi oraya?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Gittim gördüm
tabii!
BAŞKAN - Sayın Üstün.
Arkadaşlar, Sayın Bakanı dinleyelim. Sayın milletvekilleri,
karşılıklı konuşmayalım.
Sayın Bakanım, buyurun efendim.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, şu kadarını ifade edeyim: Bakın, bizden önceki on yılın
ortalaması orman yangınlarında 14.500 hektardır. Bizim dönemimizde
bu 5 bin hektara, dört yılın ortalaması 5 bin hektar.
Şimdi, arkadaşımız bu rakamları kimden aldı bilmem,
ama bizim rakamları örtmek, saklamak gibi bir niyetimiz yok. Geçen
sene 2.750 hektardı. Önceki sene 4.800 hektardı. Daha önceki sene
6.500 hektardı.
Arkadaşlar, Türkiye'de güzel şey yapıldığı zaman,
bir başarı ortaya konulduğu zaman, bundan iftihar etmeniz lazım.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Görsek edeceğiz de, göremiyoruz!
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bakın,
Finlandiya'da bir üniversite öğretim üyesi bir rapor hazırlıyor. FAO,
Birleşmiş Milletler teşkilatı, diyor ki: "Türkiye, dünyada en
iyi ormancılık yapan on ülkeden birisi. Türkiye ormanlarını artırıyor."
MEHMET IŞIK (Giresun) - Sayın Bakan, geçmişte hizmet
verenlere teşekkür et!
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Ee,
şimdi, Türkiye ormanlarını artırdı deyince -bu bizim rakamlarımızda
var, bu bizim belgelerimizde, kayıtlarımızda var, ama- buradan birileri
o kadar üzüntü duyuyor ki. Yani Türkiye büyüyor, birileri üzülüyor.
Türkiye kazanıyor, birileri üzülüyor. Türkiye'nin ormanları artıyor,
birileri üzülüyor.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Bakan, dört yaşındaki
bir fidan orman olmaz! Bilmiyorsanız öğrenin!
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Arkadaşlar,
güzelliklerden mutluluk duymasını, güzellikleri paylaşmasını,
milletle birlikte mutlu olmasını öğrenin. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Siz buraya bakın. Buna
sahip çıkabiliyor musunuz? Bodrum Kösebükü'ndeki bu alana sahip
çıkabiliyor musunuz? Bu alan kesilecek, otel yapılacak.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bakın, bu milletin kürsüsünden, defalarca, çıktım ve
söyledim; televizyonlarda, gazetelerde, evet kamuoyuna ilan ettim:
Bizim dönemimizde, AK Parti döneminde ormanlarda illegal yapılaşma
olmadı, yapmak isteyenlere de müsaade etmedik ve bundan sonra da
etmeyeceğiz arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
NECATİ UZDİL (Osmaniye) - "Silahlı adamlardan
içeriye giremedik" diye siz söylediniz.
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) - Sayın Başkan, başkası olsa
bu kadar konuşturmazsınız.
BAŞKAN - Hatırlatacağım.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Bakan, taş ocaklarına,
madenlere gel, oradaki ormanların kesilmesine gel.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bakın, Türkiye'deki taş ocaklarıyla…
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Bakanım, Mehdi Bey'e verdiğim süre
içinde, aynı süreyi size de vermiştim. Arkadaşlar ikaz ediyorlar, benim de haberim
olmuyor diye ben de arkadaşlara söyledim.
YÜCEL
ARTANTAŞ (Iğdır) - Beş dakika fazla süre verdiniz.
BAŞKAN
- Size beş dakikalık süre vermiştim, ek iki dakika daha vereyim ve
konuşmanızı lütfen tamamlayınız.
Daha sonra soru-cevap işlemi olacaktır.
Buyurun efendim.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, saygıdeğer milletvekillerim; bakın, taş ocakları ve
maden ocaklarıyla alakalı, Bakanlığımız, Antalya, İstanbul, Kocaeli,
Yalova, Bursa, İzmir, Aydın gibi illerde, her isteyene istediği
yerde taş ocağı açma imkânı vermiyor.
OSMAN KAPTAN (Antalya) - Veriyor…
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bakın,
değerli arkadaşlar, taş ocağı olmadan olmaz, maden ocağı olmadan
olmaz. Yerin altındaki madenler, bazen evet bozkırda bazen de ormanın
altında oluyor. Ancak, şunu söyleyeyim size: Bakın, bir arkadaşım
hem de orman mühendisi olarak, 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 17'nci
maddesine göre yapılan bu tahsislerden sonra buraların yapılaşmaya
konu edilemeyeceğini, buraların üzerine binalar yapılamayacağını,
buraların özel mülkiyete hiçbir zaman söz konusu edilemeyeceğini
bilmesi lazım.
MEHMET IŞIK (Giresun) - Sayın Bakan, yönetmeliği
niye değiştirdiniz?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bakın, çok rahatlıkla söylüyorum, çok rahatlıkla söylüyorum,
taş ocağı, maden ocağı, maden ruhsatı; bu konularla alakalı, biz,
tek başımıza, Bakanlık olarak elbette ki işi bitirmiyoruz, bazı illerde,
mahalli il çevre kurulunu da devreye koyuyoruz. Niye? Çünkü, mahallin
meselesini, mahallin problemini bizden daha iyi bilirler diye.
Değerli arkadaşlar, ben, sözlerimi toparlarken,
siz değerli milletvekili arkadaşlarımın çevre ve ormancılık politikalarına
yapmış olduğunuz katkıdan dolayı, her birinizi ayrı ayrı kutluyorum.
Türk kamuoyunun da, çevre ve ormancılık politikalarına, geçmiş dönemlerden
çok daha fazla duyarlı olmasından dolayı teşekkür ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Son konuşmacı, bütçenin aleyhinde, şahsı adına,
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt.
Sayın Öğüt, buyurun.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Tarım Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Sarıkamış
Harekâtında 90 bin askerimizin şehit oluşunun 92'nci yıldönümünde,
şehit olan askerlerimizi rahmet ve saygıyla anarak sözüme başlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de 36.527 köy var. Bu
köyün nüfusu, Türkiye'nin yüzde 35'i civarında, yani, 25 milyon insan
yaşıyor köyde. 25 milyon insana, bugüne kadar, altmış yıldan bugüne
kadar, sağ partiler hiçbir şey vermemiş ve köylüyü batırmıştır. Şimdi
anlatacağım rakamlarla, bu, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının
da bütçeye ne koyduğunu söyleyeceğim. Sırayla gidiyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Erzurum-Pasinler'den
bir belge geldi, bunu dağıtacağım size. Toplam borç tutarı 74 milyar,
faiz 160 milyar, toplam miktar 234 milyar, yani 74 milyar borç 234 milyar
olmuş arkadaşlar. Çiftçi, 234 milyarı… Bırakın çiftçiyi, hangi milletvekili
ödeyebilir veya iş adamı ödeyebilir? Sayın Bakan, lütfen bu belgeyi
alsın, baksın, bir düşünsün, demin konuşan Ağrılı arkadaşım da düşünsün.
Değerli arkadaşlar, bütçeden tarıma ne ayrıldı?
2007 bütçesini yapıyoruz. Bütçeden tarıma 5,3 milyar YTL ayrıldı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin 2007 bütçesi 205 milyar YTL'dir. 5,3'ü 205'e
böldüğün zaman tüm tarıma ayrılan destek parası 2,6. Gayrisafi
millî hasıla, yani millî ekonomi durumunu ele aldığımız zaman, gayrisafi
millî hasıla 631,4'tür. 5,3'ü 631,4'e böldüğünüz zaman 0,84, gayrisafi
millî hasıladan köylüye, Türkiye'nin üçte 1'ini temsil eden kesime
ayrılan para; ama, diğer ülkelerde yüzde 3, yüzde 4 civarındadır
değerli arkadaşlar. Sayın Tarım Bakanı, burada, ben, bütçemden köylüye
şunu ayırdım desin, kardeşim, biz de eyvallah diyelim.
Değerli arkadaşlar, burada, Fiskobirlik… Yani
siz, bunu nüfusun üçte 1'ini temsil eden 25 milyon insana 2,6'yı çok mu
buluyorsunuz? Çok buluyorsanız bir şey değil. Zaten, Türkiye'de, şu
anda, Ziraat Bankasına, tarım kredi kooperatiflerine borcu olmayan
kişi yok, çiftçi yok.
Değerli arkadaşlar, narenciyede, bakın, şunu
söyleyeyim: Antalya'da 50 milyar olan narenciye bahçesi 25 milyara
gidiyor, inmiş. Adana'da 30 milyarlık narenciye bahçesi 15 milyara
inmiş, Hatay'da 15 milyarlık 7,5'a… Yani, narenciye çökmüş, bitmiş durumda.
Seracılık, keza, aynı durumda. Seracılıkta en
önemlisi değerli arkadaşlar, plastikten yüzde 18 KDV alınıyor. Yani,
seracılık yapan adamın, çiftçinin gücü ne ki, yüzde 17, yüzde 18 KDV
alıyorsunuz? Bu, dünyanın hiçbir yerinde yok. Sayın Bakanım, lütfen,
bu KDV'yi yüzde 1'e düşürebiliyorsanız, düşürün; düşüremiyorsanız,
o zaman Bakanlığı bırakın kardeşim, çiftçi perişan durumda.
Değerli arkadaşlar, bakın, bir de şunu söyleyeyim:
"Seracılık genelde Ege'de ve Akdeniz'de olur" diyorlar. Hayır,
Doğu Anadolu'da oluyor. Ben Ardahan'da denedim. Vatan Plastik'in sahibine
teşekkür ediyorum, Behruz Vatandost Bey, Danışmanı Profesör Mustafa
Akıllı Bey'i benim yanıma verdi, üç ay önce Ardahan'a gittik, numune
çalışmaları yapıyoruz. Şu anda, Ardahan'da, çok kaliteli organik
sebzecilik ve seracılık yapılıyor. Onu da Türkiye'ye yayacağız inşallah,
ama, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında yayacağız.
CAHİT CAN (Sinop) - O zaman çok geç kalırsınız Cumhuriyet
Halk Partisi iktidarında.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Değerli arkadaşlar, arıcılıkla
ilgili… Türkiye'de 70 bin ton bal üretiliyor, ama, en çok arıcılık yapılan
Muğla bölgesi çökmüş durumdadır. Eskiden Muğla'da ihracat yapan
arıcılarımız, hakikaten perişan bir durumda, hiçbir şekilde balını
satamaz duruma gelmiştir. Kafkas arısı, Muğla'da -rakam veriyorum-
165 milyondan 60 milyona inmiş tenekesi arının.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Öyle bir şey
yok.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Değerli kardeşim, sen neden
bahsediyorsun? Burada, lütfen, benim zamanımı almayın.
Kafkas arısı Kars'ta yetişirdi, Kars'ı bitirdiler;
sadece, Türkiye'de, Kafkas arısı Ardahan ve Artvin'de var. Lütfen,
sizden rica ediyorum, Türkiye'nin arıcılık üretim tesisi olan Ardahan'a
araç, gereç ve personel yardımında bulunun, bu Kafkas arısı cinsini
yaşatalım. Çünkü, dünyada en iyi, en kaliteli balı Kafkas arısı yapıyor.
Değerli arkadaşlar, Sayın Tarım Bakanım, lütfen,
şunları not alır mısınız: Türkiye'de 2 milyon 744 bin büyükbaş hayvan,
bugün 1 milyon 590 bine inmiştir. Küçükbaş hayvan, 9 milyon 435'ten
3.500'e inmiştir. Hayvancılık bitmiştir, çünkü, hayvancılığa göre,
hiçbir şekilde çiftçiyi destekleyecek, hayvancılığı geliştirecek
bir proje yapılmamıştır.
Şimdi, -burayı lütfen dinleyin- 2010 yılında,
araştırmalara göre, Türkiye'de 97 bin ton et açığı var arkadaşlar. Türkiye'de
2025 yılında 327 bin ton et açığı olacak. Türkiye'yi aç bırakıyorsunuz.
Yani 25 milyon çiftçi, üreten bir hâle gelmedi, batan hâle geldi; 25
milyon insan, 72 milyonu besleyemeyecek duruma getirdiniz.
Değerli arkadaşlar, çevreye gelince, ben, Sayın
Bakandan rica ediyorum. Şu anda Ankara'da nefes alınmıyor, hava kirliliği
almış başını gitmiş. Geçen hafta Konya'daydım, Konya'da korkunç bir
hava kirliliği var. Düşük oranlı, yüksek kükürtlü olan kömür, maalesef,
Ankara'yı da kirli bir hâle getirmiştir.
Değerli arkadaşlar, burada, Ardahan Merkez muhtarları
bir yazı yazdı, "Yaz sezonunun kurak geçmesi ve kış mevsiminin
uzun sürmesi, ağır kış koşulları sebebiyle çiftçilerimiz büyük sıkıntılar
çekmektedir. Hayvanlarını besleyecek ot, saman ve yemini temin
edecek maddi güçleri kalmamıştır. Hükûmetimizin açıklamış olduğu
yem bitkileri ve doğrudan gelir destekleme paralarının yılbaşından
önce, çiftçilerimize, bir an evvel ödenmesini istiyoruz" dedi.
Biraz önce bir arkadaşımız, Niğde Milletvekili, "çiftçilere
paraları ödendi" dedi. İşte, burada, faks bugün geldi arkadaşlar.
Kimseye para ödenmemiş. Lütfen, rica ediyorum. Köylü, kurbanını veresiye
aldı. Köylü, borçlu, perişan durumda. Kış şartları ağır olduğu için,
iki ay sonra daha da kötü bir duruma geçecek; ot, saman 2 fiyatına
artıyor. Yem parasını, lütfen, doğrudan gelir parasını şimdiden
ödeyin.
2006 doğrudan destek parası ödendi mi Sayın Bakanım?
Ödenmedi arkadaşlar. 2006 niye ödenmiyor, 2007'ye sarkıyor? Böyle
bir şey olabilir mi! Köylüyü nasıl kalkındırıyorsunuz? Demin burada
konuşuyordunuz, 2006'nın parası 2007'de ödenecek de, köylü kalkınacak!
Lütfen yapmayın bu işleri arkadaşlar. Bakın, yem bitkileri parası
ödenmedi, doğrudan gelir destek parası ödenmedi. Köylüler kurban
kesecek, para bulunmuyor.
Değerli arkadaşlar, şunu söyleyeyim: Ziraat
Bankası, finansman yok diye para vermiyor. Ziraat Bankası, illa da
memur kefil isterim diyor. Köylü, nasıl memur getirip de Ziraat Bankasından
kredi alacak Sayın Bakanım? Lütfen yani, bu Ziraat Bankası ne iş yapar?
Bir talimat verin. Yani, ne memuru istiyor köylüden?
Değerli arkadaşlar, Tokat'ın Reşadiye ilçesinde
-şimdi, Feramus Şahin arkadaşımız not verdi- yüz yirmi tane çiftçi,
borcundan dolayı icraya verilmiş ve mal beyanı vermedikleri için
hapis cezası çıkmış.
CAHİT CAN (Sinop) - Niye ödememişler?
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Manisa'da sulama elektriği
kullanan çiftçilerimizin ev elektriği kesilmiş ve onlara da ayrı
bir ceza uygulanıyor.
Değerli arkadaşlar, Erzurum öyle, Konya öyle,
Sivas öyle, Tokat öyle, Kars öyle, Ardahan öyle, yani Türkiye böyle.
Böyle bir durum olabilir mi?
Değerli arkadaşlar, şunu söyleyeyim: Lütfen, bakın,
köylümüzün…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öğüt, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Son konuşmacı olduğunuz için size bir dakika da ben ilave vereyim,
lütfen konuşmanızı tamamlayınız, teşekkür ediniz.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Sayın Başkanım, bakanlara
beş dakika verdiniz.
BAŞKAN - Bakan değilsiniz ki siz Sayın Öğüt.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - İki dakika da ilave verdiniz,
yedi dakika. Lütfen yani, bunu şey yapmayın bize.
BAŞKAN - Bakanlara herkes soru sorduğu için, bakanlar
onlara cevap verdi.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Lütfen, benim de kesiyorlar
sözümü.
BAŞKAN - Buyurun, iki dakikalık süreniz başladı.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar,
kaçak hayvancılık için kanun teklifi verdim kabul etmediniz; köylünün
doğal afetlerinin karşılanması için kanun teklifi verdim, kabul etmediniz;
kabul etmediğiniz gibi, tarım sigortası çıkardınız, onu da uygulamıyorsunuz.
Şimdi, burada, şunu söyleyeyim arkadaşlar: Yüce
Mevlana şunu diyor: "Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi
ol." Lütfen, göründüğünüz gibi olun, olduğunuz gibi olun arkadaşlar.
Köylü, köylü olalı böyle bir zulüm görmemiştir arkadaşlar,
inanın ciddi diyorum. Tekrar ediyorum, köylü, köylü olalı böyle bir
zulüm görmemiştir.
Ben şunu söyleyeceğim.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - KÖYDES'ten haberin yok mu
senin?
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - KÖYDES ayrı bir konu.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Nasıl ayrı bir konu?
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Ama, insanlar perişan bir
durumda.
Ben şunu söyleyeyim değerli arkadaşlar: Ülke bizim.
Bu halk bizi seçti, buraya gönderdi. Bu halk bizden medet bekliyor.
Diyor ki, kardeşim, lütfen, bize, Türkiye Büyük Millet Meclisinden
kanun çıkartın.
Bakın, seçim meydanlarında, gelir gelmez çiftçilerin
faizlerini silip dört taksite bağlayacağız demediniz mi? Dediniz.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Yapmadık mı?
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Bizden önce de Sayın Salih
Kapusuz kanun teklifi vermişti muhalefet döneminde…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Yapmadık mı?
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Ne yaptınız kardeşim? Demin
dedim…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Gelir gelmez yaptık.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Bir dakika… Yaptınız! Okuyorum…
Lütfen… Okuyorum: 74 milyar 234 milyar olmuş. İşte belge kardeşim. Ne
yapmışsın? 74 milyar 234 milyar olmuş. (CHP sıralarından alkışlar)
Taksitlendirme yapılmış arkadaşlar. Bu, taksitlendirme yapılmış.
Taksitlendirme yapılmış bu. Yani, siz neyi yapmışsınız? Lütfen yahu!
Bakın, 2006'da 46 milyar, 2007'de 46 milyar…
BAŞKAN - Sayın Öğüt, lütfen Genel Kurula teşekkür
ediniz.
Buyurun efendim.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi
şunu söyleyeyim, kısaca şunu söyleyeyim: Bakın, değerli arkadaşlar…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öğüt, bakınız, sürenizi ta baştan
verdim, ama…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Yorma kendini,
anlamıyorlar zaten, bırak, anlamıyorlar.
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) - Beş dakika süren var.
BAŞKAN - Hayır, beş dakika süresi falan yok. Lütfen
arkadaşlar…
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Toparlama diye bir şey yok Sayın Öğüt. Lütfen,
istirham ediyorum… Bakınız, Sayın bakanlar da aynı şekilde bıraktı.
Ben size baştan söyledim, verdim.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Selam verip ineceğim.
BAŞKAN - Ama başkalarına laf yetiştirmekten kendinizi
izah etmiyorsunuz ki. Çok hızlı konuşunca biz de anlamıyoruz, millet
de anlamıyor.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Selam verip ineceğim.
BAŞKAN - Neyi selam vereceksin?
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Herkesin Kurban Bayramı'nı
ve yılbaşını kutlayıp ineceğim.
RASİM ÇAKIR (Edirne) - Sayın Başkan, selam verip
insin.
BAŞKAN - Sayın Öğüt, lütfen, teşekkürünüzü alayım.
Bakınız, teşekkürün dışında bir şey söylerseniz
kapatacağım, bayram dışında.
Buyurun.
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır) - Başka arkadaşlar için aynısını
yapmıyorsun.
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben şunu
söyleyeceğim: Bu ülke bizim, bu ülkeyi kalkındırmak için…
BAŞKAN - Sayın Öğüt, lütfen teşekkür eder misiniz!
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Tüm vatandaşlarımızın,
sizlerin Kurban Bayramı'nı ve yeni yılınızı kutluyor, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, konuşmalar
tamamlanmıştır.
Şimdi, sorulara geçiyoruz.
Bütün arkadaşlarımız için bir dakikalık süre,
yine, aynen uygulanacaktır. Mikrofon otomatik kesileceği için
Başkanlığın yapacağı bir işlem yoktur. Onun için, kusura bakmayın.
İlk söz, Sayın Ülkü Güney'in.
Sayın Güney, buyurun efendim.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın Başkan, teşekkür
ederim.
Sorum Sayın Orman Bakanına: Sayın Bakan, son günlerde
kamuoyunu çok yakından ilgilendiren önemli bir sorunun üzerine cesaretle
gittiniz. Orman alanlarındaki kaçak yapılanma sadece Acaristanbul'la
sınırlı mı kalacak, yoksa, bu kaçak yapılanmaların üzerine aynı
kararlılık ve ciddiyetle gidecek misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Arslan, buyurun efendim.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Benim, aracılığınızla, Sayın Orman Bakanımıza
ve bir de Tarım Bakanımıza sorum olacak.
Biliyorsunuz, ormanda çok sayıda geçici işçimiz
çalışıyor ve yıllardan beri, bu kardeşlerimizin, bu vatandaşlarımızın
kadrolu yapılması konusunda kendilerine umutlar veriliyor; ancak,
henüz bu konuda bir girişim yapılmış değil. Geçici orman işçilerinin
kadrolu yapılması konusunda Orman Bakanı olarak bir çalışmanız
var mı?
Sayın Tarım Bakanına sorum: Geçtiğimiz yıl ve bu
sene, Cumhuriyet Halk Partili heyetler olarak narenciye bölgelerine
uzun süren gezilerimiz oldu. Gördüğümüz o ki, her geçen yıl, narenciye
üreticileri, giderek bir yoksullaşma süreci içine girmişler ve
son derece umutsuzlar. Ağaçlarını sökme niyetindeler, sökenler de var.
Siz bu narenciye üreticilerine ne öneriyorsunuz? Gerçekten…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ekmekcioğlu, buyurun.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sorum Sayın Tarım Bakanınadır: Hububat desteklemelerinde
büyük sorunlar yaşanmaktadır. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı çiftçi
kayıt ve sistem belgesinde, üretim için planlanan ve tarım ilçe müdürlüğünce
verilen belgede, çiftçilerimize, 1 dekardan 450 kilogram buğday
üretilebilir denilmektedir. Satılan hububatların, teslim edilen
yerlerden alınan faturalarla belirlenip tarım ilçe müdürlüklerine
onaylatılan belgeler, tarım kredi kooperatiflerince kabul edilmemektedir.
Çiftçilerimize burada denilmektedir ki: "Siz, çiftçi olarak
ancak 1 dekardan 300 kilogram buğday üretebilirsiniz."
Böylece, çiftçiye verilmiş gibi görülen 3 kuruşluk
destek yüzde 35 azalıyor; diğer kesintilerle birlikte, verilen
prim 1,5 kuruşa düşüyor. Aynı Bakanlığa bağlı olan tarım ilçe müdürlüğü
ve tarım kredi arasındaki bu çelişkiyi nasıl izah edersiniz? 3 kuruşluk
desteği 1,5 kuruşa düşüren AKP iktidarı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bayındır.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sorum Tarım Bakanına:
Sayın Bakan, dört yıllık AKP iktidarında, sizin
Bakanlığınızda çiftçi ecel teri döküyor, can çekişiyor. Ben, daha önce kürsülerde
sordum, bulunduğum yerden sorular da sordum, fakat cevap alamadım.
Sayın Bakan, açık, seçik ve net bir şekilde soruyorum.
Sayın Başbakanla birlikte çıktınız, hububat fiyatlarını açıklarken,
dediniz ki: "Buğdaya 35 kuruş prim, arpaya 25 kuruş prim."
Aradan bunca zaman geçti. Önümüz Kurban Bayramı. O
yoksulluğa terk ettiğiniz çiftçiler, bu primlerini dört gözle bekliyorlar.
Sayın Bakan, hiç savsaklamadan, çıkın, burada, bu primi ne zaman ödeyeceğinizi
Türk çiftçisine açıklayın diyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Kaptan, buyurun.
OSMAN KAPTAN (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Benim
Sayın Orman Bakanı Pepe'ye bir sorum var:
Sayın
Bakan, Anayasa'mıza göre ormanlarımızı ve çevreyi korumak ve geliştirmek
görevinden sorumlusunuz. Ormanlarımızı ve çevreyi, turizm gerçeğimiz
Antalya örneğinde görüldüğü gibi, Antalya'ya 1.150 taşocağı izni
veren Enerji Bakanlığından, güzelim koylarımıza balık çiftliği
izni veren Tarım Bakanlığından, ormanlarımıza golf alanı ve otel
izni veren Turizm Bakanlığından ve bunların hepsine ÇED raporu izni
veren bizzat kendi Bakanlığınızdan, yani, Sayın Bakan, ormanı, Orman
Bakanlığından ve diğer bakanlıklardan koruyacak mısınız? Ya görevinizi
yapmayı ya da yapamıyorsanız istifa etmeyi düşünüyor musunuz?
MAHFUZ
GÜLER (Bingöl) - Ayıp, çok ayıp!
BAŞKAN
- Sayın Ünlütepe.
HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, delaletinizle Tarım
Bakanına sormak istiyorum:
Çiftçi
ve köylümüz acınacak bir haldedir. Köylünün, ürettiği para etmiyor,
satın aldığına da gücü yetmiyor toprağını ekecek takati kalmamıştır.
Bir
köyümüzden örnek vermek istiyorum. İl merkezimize 5 kilometre
uzaklıkta Kışlacık köyü Köy Muhtarının bugün yerel basına çıkan açıklaması
aynen şöyle: "Köyün suyu da yok, sondaj pompasının elektrik ücretini
ödeyemedik, elektriğimizi kestiler, susuz kaldık. Bu köy sebze ve
meyvecilikle uğraşmaktadır."
Soruyorum:
Su temel bir ihtiyaçtır. Köyün, bayram öncesi, suları akacak mı? Çiftçi,
köylü iktidarınızda o kadar fukaralaştı ki, kullandığı suyun
elektrik ücretini ödeyemeyecek duruma düşmüştür. Bu tablodan memnun
musunuz? Köylüyü ve çiftçiyi canından bezdiren IMF reçetelerini
uygulamaya…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Işık.
AHMET IŞIK (Konya) - Tarım Bakanımıza:
"Tarımda Dönüşüm Projeleri" olarak adlandırdığınız
projeler nelerdir?
Dört yıllık süreçte hangi ürünlerde üretim artışı
oluşmuştur?
Çiftçiler için yapılan iyileştirmeler nelerdir?
Tarımsal destek ödemelerindeki 2002 ve 2006 ödemeleri
ile 2007 ödeneğini kıyaslar mısınız?
Hangi tarımsal girdilerde KDV indirimi yapılmıştır?
Kaç dekar mera ıslah edilmiştir?
Halk Sağlığı ve gıda güvenliği gereği 2006'daki
denetçi sayısı ve denetim sayısı ne olmuştur?
Orman Bakanımıza:
Türkiye'deki orman varlığı tam olarak ülkenin
yüzde kaçını kaplamaktadır? Tespitte sıkıntı var mıdır?
Orman yangınlarıyla ilgili, yıllara yönelik mukayeseli
rakamlar verebilir misiniz? Mücadele yöntemleri geliştirilmiş
midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Melik.
MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Teşekkür ediyorum.
Sayın
Orman Bakanına bir soru yöneltmek istiyorum.
Sayın
Bakan, Urfa Vakfı Ankara Şubesi ve Urfa'nın bütün sivil toplum örgütlerince
sürdürülen Tektek Dağları Millî Park Projesi çalışmaları Urfa'nın
tüm milletvekillerinin imzasıyla mayıs ayında Bakanlığınıza sunulmuştu.
Yine, 4 Kasım 2006 tarihinde Bakanlığınızdan ve Harran Üniversitesinden
oluşan bir heyet bölgede incelemeler yapmış ve olumlu bir raporu Bakanlığınıza
yine sunmuştu. Ancak, söz konusu bölgede 54 konutun ihalesi yapılmış,
fakat henüz ihale vizesi verilmemiştir. Tektek Dağları'nın iskâna
açılması, bölgenin doğal ve tarihî yapısının tahrip olmasına neden
olmayacak mıdır?
Bayındırlık Bakanlığı burayı ihale ederken Bakanlığınızdan
görüş istemiş midir? İstemişse, Bakanlığınızın yanıtı ne olmuştur?
Söz konusu alandaki 98 ve 259 no'lu parseller üzerinde
ihalesi yapılan projeyi iptal ettirmeyi düşünüyor musunuz?
Bayındırlık Bakanlığı Hukuk Müşavirliğinin Urfa
Valiliğine yazı yazarak...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldız, buyurun.
MEHMET KERİM YILDIZ (Ağrı) - Sayın Başkan, sorum
Sayın Tarım Bakanımıza:
Bazı bölgelerimizde yem bitkisi ve alternatif
ürün destekleri ödenmedi, acaba bu ödemeler ne zaman yapılacak? Bayramdan
önce çiftçilerimizi sevindirmek mümkün olabilecek mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Özcan, buyurun.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Ankara'nın kirliliği niçin
arttı? Hangi önlemleri alacaksınız?
Orman kesim paraları dört yıldır artırılmıyor,
köylülerimiz köle gibi çalıştırılıyor. Bu orman kesim paralarını
ne zaman artıracaksınız?
Atatürk Orman Çiftliğinde 77 personel 657 sayılı
Kanun'a tabidir. Döner sermayeden bütün birimler pay alırken, bu 77
personel niçin pay almıyor?
Yunanistan ve Almanya'da çiftçi mazotu kaç liradır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özcan.
Sayın Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Çevre ve Orman Bakanı, İzmit Yuvacık Barajı'nın
etrafında çok ciddi yapılaşma oluşmaktadır. Aynı zamanda bir İzmit
milletvekili olarak ne gibi tedbirler aldınız? Size rağmen bu yapılaşma
nasıl oluştu? Acaba iktidarınızın rantiye alanı mı burası?
İkinci sorum: Geçtiğimiz haftalarda, İstanbul'un
Beykoz semtindeki bir orman arazisinde inşa edilen Acarkent'e verilen
imar izninin çok üstünde bir sınırda yapılaşmayı gündeme getirdiniz.
Merakımızı mucip olan şudur: Acarkent gibi azan bir yapılaşmanın bu
ölçüde bir usulsüzlüğünü neden dört senelik bir Bakanlık icraatından
sonra fark ettiniz?
Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanı, 2006 DGD paralarını
ne zaman ödeyeceksiniz?
İkinci sorum: AB'den kaynaklanan baskılar nedeniyle
canlı hayvan ithalatının açılacağı yönünde çalışmalar yapıldığı,
yurt içi ve yurt dışı firmaların büyük miktarlarda ithalat için hazırlık
yaptıkları yönünde duyumlar almaktayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Süremiz dolmuştur.
Soru soran arkadaşlara katkılarından dolayı
teşekkür ediyorum.
İlk, Tarım ve Köyişleri Bakanımız cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakanım.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Arslan'ın sorusuyla başlıyorum. Narenciyeyle
ilgili olarak, tabii, kısa, orta ve uzun vadede aldığımız tedbirler
var. Kısa vade içerisinde, özellikle pazar imkânlarını artırmak, pazarlama
imkânını artırmak için, bizim birtakım ödemelerimiz var, birtakım
destekler var. Onun, izin verirseniz, miktarını söylemeyeyim.
İkincisi, orta vadede, bizim bu sene başlattığımız
kırsal kalkınma yatırımlarının desteklenmesi çerçevesinde, özellikle
narenciyede de işleme, muhafaza etme, soğuk hava deposu, ambalajlama
tesisi kurulduğu takdirde kooperatifler, çiftçi şirketleri, üretici
örgütleri veya bireyler tarafından, biz bunları yüzde 50 oranında
hibe yoluyla destekliyoruz. Bu da bizim yine orta vadede düşündüğümüz
bir çözüm önerisi. Ama, esas, kalıcı olarak, uzun vadede narenciye
üretiminin önündeki temel sorun, Türkiye'de üretilen narenciye çeşitlerinin…
Ki, toplam 2 milyon 400 bin ton civarında narenciye üretimimiz var,
bunun 800-900 bin tonu ihraç ediliyor, fakat, gerisinin pazarlama
problemi var, çünkü, bunlar piyasanın talebine uygun çeşitler değil.
İşte, piyasanın talebine uygun çeşitlerle bu narenciye bahçelerinin
belirli bir dönem içerisinde -mesela, her yıl yüzde 20'si olmak üzere-
değiştirilmesi amacıyla biz bir destek programı başlattık. Bunun
adına da "Meyve Bahçelerinin Yenilenmesi Projesi." diyoruz
ve bunu sağlamak maksadıyla da, bu şekilde bahçe tesis edecek olan
vatandaşlarımıza virüsten ari fidan kullandıkları takdirde, dekar
başına 300 YTL, standart, normal fidanla yaptıkları takdirde de 250
YTL destek veriyoruz. Bu şekilde, Türkiye'de pazar talebine uygun
çeşitlerle mevcut narenciye bahçelerinin belli bir zaman içerisinde
yenilenmesi ve piyasanın talebine uygun çeşitler yapılması sağlanmış
olacaktır. Bu, köklü bir çözümdür. Eğer, bu, on sene önce, on beş sene
önce yapılmış olsaydı, bugün, kuşkusuz biz bu durumu yaşamıyor olacaktık.
Buradaki meselenin esası, piyasa talebine uygun çeşitlere sahip
olmaktaki sıkıntımız. Onun için de…
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Ürünlerin fiyatları geç
kalıyor Sayın Bakanım.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
- Ama, bakın, üç tane, size, çözüm saydım. Biri çok kısa vadede, biri
orta vadede, biri uzun vadede. Dolayısıyla, bunlar daha önceden
yapılmış olsa, zaten biz bugüne gelmiş olmayacaktık. Bu, elbette
ki, belli bir süre gerektiriyor.
Sayın Ekmekcioğlu'nun sorusu vardı. Bu, tarım
kredide, fiyatların 450 kilogram yazılmış olanı 300 kilogramdan
fazla kabul etmediği yönünde. Sayın Ekmekcioğlu, önce şunu söyleyeyim:
Tabii, tarım krediler, ilçe tarım müdürlüğünden gelen ÇKS belgesini
esas alırlar…
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Almıyorlar
efendim, onu söylemeye çalışıyorum.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
- Orada bir yanlışlık vardır, özel bir sorun var demektir. Tamam mı?
Onu tabii inceleriz; çünkü, normalde mekanizma o şekilde.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Almıyorlar…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
- Çiftçi kayıt sistemi belgesinde de, zaten her bölgede, sulu alanda
veya kuru alandaki üretime göre bir verim limiti vardır. O verim limiti
dikkate alınmak suretiyle belirlenir, ÇKS belgesine o yazılır ve
tarım kredi de bunu kabul eder.
Burada, muhtemelen, ya bilgide yanlışlık var ya
da burada özel bir sorun var, onu, öncelikle söylemek istiyorum.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Düzeltmeyi düşünüyor
musunuz Sayın Bakan?
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
- Sayın Bayındır'ın sorusu hububat primleriyle ilgili. 17 Aralık
tarihinde biz… Tabii, bu arada, soru soran arkadaşların içeride
olmadığını da görüyorum. Bu da sordukları soruyla ne kadar ilgili
olduklarını gösteriyor. Onu da bu arada belirteyim.
Şimdi, Sayın Bayındır'ın söylediği hububat primleri
konusu: 17 Aralık tarihinde, biz, sel felaketine maruz kalan bölgeler
başta olmak üzere, onlara biz başladık ödemeye primleri. Diğerleri de 22 Aralık
tarihi itibarıyla, yani yarın itibarıyla, 121 trilyon ödeme tamamlanmış
olacak.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakan, buradayım.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
- Şimdi geldiniz… Şimdi…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Hayır efendim. Sayın
Bakanım, yalan söylüyorsunuz!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
- Kırşehir ilinde…
BAŞKAN - Sayın Bayındır, lütfen…
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
- Kırşehir ilinde…
Demin burada oturuyordunuz. Ben sizi görmedim,
onun için sordum; baktım, bulamadım sizi, göremedim.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Buradayım.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
- Kırşehir ilinde de 4.879 çiftçinin müracaatı var. Toplam 4,2 trilyon
lira para tutuyor ve bu da, bayramdan önce ödenecektir, onu da söyleyeyim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
-Sayın Kerim Yıldız'ın…
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Ama
yeter, bitti, sıra bana geldi.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
- Bitti mi?
BAŞKAN - Süreniz doldu Sayın Bakanım, diğerlerine,
isterseniz yazılı cevap verin Sayın Bakanım.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
- Peki, teşekkür ediyorum.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Yeter Sayın Bakan, anlayan
anlar.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın
Başkan, Sayın Vedat Melik… Urfa'daki planladığımız millî parkla alakalı
olarak, Tektek Dağları Millî Parkı'yla alakalı kurum görüşlerini istedik.
Sadece, Millî Savunma Bakanlığı ve Turizm Bakanlığının görüşü kaldı.
Onlar da geldiği zaman görüşleri ikmal edilecek, Millî Park'ın, Bakanlar
Kurulu kararı için yazısı, inşallah, yazılacak. Yani, Tektek Dağları
Millî Parkı, Urfa'ya kazandırılacak önemli bir doğal hayat alanı olarak,
koruma alanı olarak düzenlenecektir. Yalnız, Bayındırlık Bakanlığının
yapmış olduğu yapılar bizim bu düzenlememizden, çalışmamızdan öncedir.
Onu ifade edeyim.
Sayın Güney, bizim orman alanlarıyla alakalı hassasiyetimiz
sadece İstanbul'daki bir özel ormanla sınırlı değildir. Türkiye'nin
dört bir tarafında, gerek özel orman statüsünde olsun gerekse devlet
ormanı statüsünde olsun bütün ormanlardaki hassasiyetimiz hem
Anayasa'nın hem de yasaların bize vermiş olduğu sorumluluk doğrultusunda
üzerimize düşeni yaptık, bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlar "Ormanlarımızı, Turizm,
Enerji, Tarım ve Orman Bakanlığından koruyacak mısınız" diye
bir arkadaşımızın sorusu var.
Arkadaşlar, eminim ki, bu arkadaşlarımız, rahmetlik
Özal'ın, 1980'lerde, Akdeniz ve Ege Bölgesi'nde turizme tahsis etmiş
olduğu orman alanlarını, kesinlikle bu arkadaşım veyahut da bu arkadaşlarımız
tahsis etmezlerdi. O zaman Türkiye'nin turizmi gelişmezdi. Bugün
Türkiye 20 milyar dolar turizm gelirine sahipse o günkü, evet, rahmetlik
Özal'ın ileri görüşlülüğü ile bu alan, bu çığır açılmıştır ve biz de o
yolu takip ediyoruz. Onu söyleyeyim. Ama, Türkiye'de, maden ruhsatı,
taş ocağı, turizm vesaire, bütün tahsislerin Türk ormanları içerisindeki
topladığı alan binde 1'i bile bulmuyor, yani, Türkiye'nin ormanlarının
tamamının binde 1'ini bile bulmuyor.
Geçici işçilerle alakalı Sayın Arslan'ın sorusu
var.
Değerli arkadaşlar, bizim Bakanlığımızdaki çalışan
16 bin geçici işçi arkadaşımız, en az beş ay çalıştırılarak sosyal
güvenceden istifade etme imkânları bu şekilde temin edilmiş oluyor.
Geçici işçilerle alakalı, Hükûmetimizin yapmış olduğu bir çalışma
var. Bütün geçici işçiler hangi haklara sahip olursa, bizim Bakanlığımızdaki
arkadaşlarımız da aynı haklara sahip olacaklardır.
Diğer sorulara yazılı olarak cevap vereceğim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Saygıdeğer arkadaşlarım, soru-cevap işlemleri
tamamlanmıştır.
Şimdi, sırasıyla on ikinci turda yer alan bütçelerin
bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2007 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
17- TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
61.090.240 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
386.700 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
6.454.375.830 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
05 |
Çevre Koruma Hizmetleri |
1.985.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
07 |
Sağlık Hizmetleri |
13.650.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
09 |
Eğitim Hizmetleri |
18.427.230 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
10 |
Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri |
59.492.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
|
TOPLAM |
6.609.407.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2007 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 6.433.362.976,00
- Toplam Harcama : 6.367.795.222,29
- Ödenek Dışı Harcama : 18.638.391,28
- İptal Edilen Ödenek : 84.206.144,99
BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
17.91- TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
3.682.210 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
433.450 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
38.525.340 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
|
TOPLAM |
42.641.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 29.196.914,00
- Toplam Harcama : 16.655.327,12
- Ödenek Dışı Harcama : 176.181,91
- İptal Edilen Ödenek : 12.717.768,79
BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B– C E T V E L İ
. (YTL)
- Bütçe tahmini : 27.569.000,00
- Yılı tahsilatı : 21.214.082,42
BAŞKAN - (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
17.92 - KÖY HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 348.007.904,00
- Toplam Harcama : 329.990.174,52
- Ödenek Dışı Harcama : 0,75
- İptal Edilen Ödenek : 18.017.730,23
BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B– C E T V E L İ
. (YTL)
- Bütçe tahmini : 2.038.669.000,00
- Yılı tahsilatı : 436.856.076,24
BAŞKAN - (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Çevre ve Orman Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
22 - ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI
1.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
422.241.420 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
266.810 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
700.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
324.000.360 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
05 |
Çevre Koruma Hizmetleri |
221.401.410 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
|
TOPLAM |
968.610.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çevre ve Orman Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Çevre ve Orman Bakanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Çevre ve Orman Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 453.010.084,70
- Toplam Harcama : 419.776.430,11
- Ödenek Dışı Harcama : 561.537,18
- İptal Edilen Ödenek : 33.795.191,77
- Ertesi Yıla Devreden
Ödenek : 1.030.246,94
BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Çevre ve Orman Bakanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Orman Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
22.91 - ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Orman Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
4.554.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
93.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
04 |
Ekonomik İşler ve Hizmetler |
539.953.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
|
TOPLAM |
544.600.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
|
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri |
141.621.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
04 |
Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler |
383.800.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
05 |
Diğer Gelirler |
19.140.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
06 |
Sermaye Gelirleri |
40.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
|
TOPLAM |
544.600.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Orman Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Orman Genel Müdürlüğü 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Orman Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Orman Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 381.259.285,00
- Toplam Harcama : 359.640.956,46
- Ödenek Dışı Harcama : 464.680,05
- İptal Edilen Ödenek : 22.083.008,59
BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B– C E T V E L İ
. (YTL)
- Bütçe tahmini : 372.238.000,00
- Yılı tahsilatı : 389.143.297,66
BAŞKAN - (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Orman Genel Müdürlüğü 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2007
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
22.81 - DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
|
KODU |
Açıklama
|
(YTL) |
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
98.081.780 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
02 |
Savunma Hizmetleri |
173.250 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
03 |
Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri |
500.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
07 |
Sağlık Hizmetleri |
195.290 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
09 |
Eğitim Hizmetleri |
1.106.680 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
|
TOPLAM |
100.057.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2007
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2005
mali yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN - (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2005
Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 79.789.484,05
- Toplam Harcama : 67.532.475,45
- Ödenek Dışı Harcama : 191.697,71
- İptal Edilen Ödenek : 12.448.706,31
- Ertesi Yıla Devreden
Ödenek : 3.102.255,05
BAŞKAN - (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2005
mali yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2007 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.33 - ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
|
01 |
Genel Kamu Hizmetleri |
3.849.200 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
05 |
Çevre Koruma Hizmetleri |
21.237.800 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
06 |
İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri |
1.160.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
|
TOPLAM |
26.247.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
|
03 |
Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri |
1.511.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
04 |
Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler |
20.181.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. |
|
|
|
|
05 |
Diğer Gelirler |
1.055.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler... |
|
|
|
|
|
TOPLAM |
22.747.000 |
BAŞKAN -
Özel
Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü, Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü,
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Özel Çevre Koruma Kurumu
Başkanlığı 2007 yılı bütçeleri ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü,
Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğünün 2005 mali yılı kesinhesapları kabul
edilmiştir. Hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını
sırasıyla görüşmek için 22 Aralık 2006 Cuma günü saat 11.00'de toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza
hayırlı geceler diliyorum.
Kapanma Saati:
22.53