DÖNEM: 22 CİLT: 141 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
37’nci Birleşim
19 Aralık 2006 Salı
İ Ç İ N D E K İ L
E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) ÇEŞİTLİ İŞLER
1.- Genel Kurulu ziyaret eden Türk Kültür ve Sanatları
Ortak Yönetimi Daimi Konseyine üye ülkelerin kültür bakanları ve
beraberindeki heyete Başkanlıkça "hoş geldiniz" denilmesi
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- ILO’nun 186, 187, 197 ve 198 sayılı Tavsiye Kararları
hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri
sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulacağına
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1166)
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
l.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271)
A) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
C) AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
D) KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
E) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2007 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi
2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
F) SAĞLIK BAKANLIĞI
1.- Sağlık Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Sağlık Bakanlığı
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
G) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005
Mali Yılı Kesinhesabı
H) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- İçişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- İçişleri Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
İ) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
J) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
K) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
L) TÜRKİYE VE ORTA
DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ
1.-
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
V. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE’nin, Yalova'da
ders kitaplarının dağıtımında yaşanan aksaklığa ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18749)
2.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA’nın,
Afyonkarahisar'a yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Millî Savunma
Bakanı M.Vecdi GÖNÜL’ün cevabı (7/18763)
3.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK’in, deprem
vergisi olarak bilinen vergilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN’ın cevabı (7/18767)
4.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, engellilere
uygulanan emlâk vergisi muafiyetinin kaldırılıp kaldırılmayacağına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN’ın cevabı
(7/18770)
5.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, Ege Üniversitesi
Tülay Aktaş Onkoloji Hastanesinin personel ihtiyacına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN’ın cevabı
(7/18773)
6.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, Gümrükler
Muhafaza Genel Müdürünün görevden alınmasına ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN’in cevabı (7/18783)
7.- Adana Milletvekili Kemal SAĞ’ın, kamudaki
araç alımı, satımı ve kiralanmasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Kemal UNAKITAN’ın cevabı (7/18804)
8.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, sınıf tekrarı
yapan öğrencilere yönelik uygulamaya ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18810)
9.- Eskişehir Milletvekili Vedat YÜCESAN’ın, BM
TIR Konvansiyonunun yerine AB'de uygulanan sistemin kabul edilmesi
girişimine karşı yapılan yazışmalara ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN’in cevabı (7/18894)
10.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, görevden
alınan Teftiş Kurulu Başkanının yıllık izin hakkı kullanımının sınırlandığı
iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Kürşad TÜZMEN’in cevabı (7/18896)
11.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN’ın, Van-Başkale'de
meydana gelen bir töre cinayetine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Nimet ÇUBUKÇU’nun cevabı (7/18887)
12.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN’ın, bir bebeğin
mağdur olduğu istismar ve şiddet olayına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Nimet ÇUBUKÇU’nun cevabı (7/18888)
13.- İstanbul Milletvekili Güldal OKUDUCU’nun,
cinsel istismara maruz kalan çocuklara ve bir olaya ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU’nun cevabı (7/18889)
14.- Antalya Milletvekili Feridun F. BALOĞLU’nun,
yetiştirme yurtlarının personel ihtiyacına ve şiddet iddialarına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet
ÇUBUKÇU’nun cevabı (7/18890)
15.- Ordu Milletvekili İ.Sami TANDOĞDU’nun, çocuk
yuvalarından evlat edinmeye ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet
ÇUBUKÇU’nun cevabı (7/18891)
16.- Adana Milletvekili N.Gaye ERBATUR’un, töre
cinayetleri konusundaki koordinasyona ve hizmet içi eğitime
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet
ÇUBUKÇU’nun cevabı (7/18892)
17.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, Kazakistan'da
saldırıya uğrayan Türk işçilerine ve yurt dışındaki işçilerimizin
çalışma koşullarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU’nun cevabı (7/19020)
18.- Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ’in, bazı
gıda ürünlerinin reklamlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir
ATALAY’ın cevabı (7/19052)
19.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, ÇAYKUR
Elmadağ İşletmesi işçilerinin ikramiyelerinin ödenmemesine
ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı
(7/19103)
20.- Adana Milletvekili N.Gaye ERBATUR’un, Adana'da
aşırı yağışların verdiği zarara ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı (7/19104)
21.- Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ’in, muz
ithalatına ve yerli muz üretimine ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı (7/19105)
22.- Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ’in, Habur
sınır kapısının aşırı yağıştan kapatıldığı iddiasına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN’in cevabı (7/19107)
23.- Ankara Milletvekili Muzaffer R.KURTULMUŞOĞLU’nun,
vergi iadesi uygulamasının kaldırılmasının çalışanlara etkisine
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN’ın cevabı (7/19315)
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak beş oturum
yaptı.
Birinci ve İkinci Oturumlar
Genel Kurulu ziyaret eden Endonezya Halk Danışma
Meclisi Başkanı Hidayet Nurvahit ve beraberindeki heyete Başkanlıkça
"hoş geldiniz" denildi.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap
Kanunu Tasarılarının (1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı:
1269, 1270, 1271) görüşmelerine devam olunarak;
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü,
Vakıflar Genel Müdürlüğü,
Danıştay Başkanlığı,
2007 yılı bütçeleri ve 2005 mali yılı kesinhesapları
ile;
Devlet Personel Başkanlığı,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu,
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu
Başkanlığı,
Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı,
2007 yılı bütçeleri;
Üzerinde bir süre görüşüldü.
Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam,
bazı ifadelerinin yanlış anlamalara yol açabileceği nedeniyle
bir açıklamada bulundu.
Saat 14.15’de toplanmak üzere, birleşime 13.18’de
son verildi.
|
|
İsmail Alptekin |
|
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
Ahmet Gökhan
Sarıçam |
|
Yaşar Tüzün |
|
Kırklareli |
|
Bilecik |
|
Kâtip
Üye |
|
Kâtip
Üye |
Üç ila Beşinci Oturumlar
2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel
ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) görüşmelerine
devam olunarak;
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü,
Vakıflar Genel Müdürlüğü,
Danıştay Başkanlığı,
Hazine Müsteşarlığı,
2007 yılı bütçeleri ve 2005 mali yılı kesinhesapları;
Devlet Personel Başkanlığı,
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu,
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu
Başkanlığı,
Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı,
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği,
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü,
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü,
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı,
Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı,
2007 yılı bütçeleri ile;
Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2005 mali
yılı kesinhesabı,
Kabul edildi.
19 Aralık 2006 Salı günü, alınan karar gereğince
saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 21.52’de son verildi.
|
|
Nevzat Pakdil |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Ahmet Gökhan Sarıçam |
|
Ahmet Küçük |
|
Kırklareli |
|
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Yaşar Tüzün |
|
|
|
Bilecik |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.: 51
II. - GELEN KÂĞITLAR
19 Aralık 2006 Salı
Teklif
1.- Eskişehir Milletvekili Muharrem Tozçöken
ve 6 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/912) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2006)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun,
Devlet sanatçılarına yönelik bir ifadesine ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17874)
2.- Mersin Milletvekili Hüseyin ÖZCAN'ın, bazı
konularda kamuoyunun yanlış bilgilendirildiği iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18683)
3.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Sayıştay'ın
bir raporunda Hazine teşvik kredileriyle ilgili tespitlere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18684)
4.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Sayıştay'ın
bir raporunda Hazine ve TMSF'ye yönelik tespitlere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/18685)
5.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın, Kazakistan'da
Türk işçilerinin saldırıya uğramasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/18687)
6.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, afet
risk yönetimi çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/18688)
7.- İstanbul Milletvekili Bihlun TAMAYLIGİL'in,
İstanbul-Bağcılar Belediyesinin yaptırmayı planladığı bir parka
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18689)
8.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Ulusal
Deprem Konseyinin faaliyetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/18690)
9.- Kırşehir Milletvekili Hüseyin BAYINDIR'ın,
sunulduğu iddia edilen deprem raporuna ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/18691)
10.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın,
Denizli'deki özelleştirilen Sümerbank arazisi üzerinde yapılacak
yatırıma ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18692)
11.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, YİMPAŞ'la
ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/18693)
12.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun,
tasarruf sahiplerini mağdur eden holdinglerle ilgili Meclis Araştırması
Komisyonu Raporundaki tespit ve önerilerin değerlendirilmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18694)
13.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, SSK ve
BAĞ-KUR emeklilerinin enflasyon farklarının ödenmesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/18695)
14.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Iğdır-Tuzluca
Ünlendi Barajı projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/18696)
15.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKAN'ın,
Burdur-Gökçebağ'daki bir araziye dökülen sanayi atıklarının çevreye
etkisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18697)
16.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın,
afetlerin verdiği hasarın karşılanmasına ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/18700)
17.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, Dönüşüm
Alanları Hakkında Kanun Tasarısına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18701)
18.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Gemlik'te
meydana gelen depreme ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18702)
19.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA'nın,
Afyonkarahisar'a yapılan yatırımlara ilişkin Bayındırlık ve
İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/18703)
20.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, SSK'da
yapılan bazı atamalarla ilgili iddialara ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/18704)
21.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA'nın,
Afyonkarahisar'a yapılan yatırımlara ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/18705)
22.- Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun, yatırım
teşvik belgesi düzenleme yetkisinin sanayi odalarından geri alınmasına
ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi
(7/18715)
23.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA'nın,
Afyonkarahisar'a yapılan yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından
(Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/18716)
24.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, Uluslararası
Fransız Radyosunun Türkçe yayınlarını durdurmasına ilişkin Devlet
Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/18727)
25.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA'nın,
Afyonkarahisar'a yapılan yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından
(Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/18728)
26.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, BOTAŞ
Aliağa LNG Terminaline ve Nazilli-İzmir doğalgaz boru hattına ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/18729)
27.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA'nın,
Afyonkarahisar'a yapılan yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18730)
28.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, BOTAŞ'ın
borç ve alacaklarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18731)
29.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun,
Emniyet ve Jandarma teşkilatlarının yürüttükleri AB'ye uyum projelerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18738)
30.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, İstanbul'da
"VİP" otobüs servisi konulmasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18739)
31.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA'nın,
Afyonkarahisar'a yapılan yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18740)
32.- Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN'ün, Ertuğrul
Gazi Türbesinin bakımsızlığına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18742)
33.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, Devlet Tiyatrolarında
personel yönetimiyle ilgili bazı hususlara ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18743)
34.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA'nın,
Afyonkarahisar'a yapılan yatırımlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18744)
35.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA'nın,
Afyonkarahisar'a yapılan yatırımlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18750)
36.- Çorum Milletvekili Feridun AYVAZOĞLU'nun,
Dünya Bankasının finanse ettiği saha koordinatörlüğü projesindeki
görevlendirmelere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18751)
37.- Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın, Adana İl Sağlık
Müdürlüğünün görüntüleme tetkik hizmeti alımı ihalesine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/18752)
38.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun,
düzenlenen bir kampanyaya destek veren firmalara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18754)
39.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil ÜNLÜTEPE'nin,
Afyonkarahisar Dinar Devlet Hastanesine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18755)
40.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA'nın,
Afyonkarahisar'a yapılan yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18756)
41.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA'nın,
Afyonkarahisar'a yapılan yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18762)
19 Aralık 2006 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci
Birleşimi’ni açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap
Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız.
Yedinci turda Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü,
Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü,
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
bütçeleri yer almaktadır.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
l.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (x)
A) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
C) AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
D) KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
E) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, turda yer alan bütçelerle
ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin
bitimine kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp
parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna
basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp
sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş
olacaktır.
Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru
sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerinden soracaklardır.
Soru sorma işlemi on dakika içerisinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi
için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce
bitirildiği takdirde, geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine
söz verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
(x) 1269, 1270, 1271 S.
Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 15/12/2006 tarihli 33’üncü Birleşim Tutanağına
eklidir.
Yedinci turda grupları ve şahısları adına söz
alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: AK Parti Grubu adına Öner
Ergenç, Siirt Milletvekili; Gürsoy Erol, İstanbul Milletvekili; Kerim
Özkul, Konya Milletvekili; Remziye Öztoprak, Ankara Milletvekili;
Hüseyin Tanrıverdi, Manisa Milletvekili; Ali Küçükaydın, Adana
Milletvekili. Anavatan Partisi Grubu adına Muzaffer Kurtulmuşoğlu,
Ankara Milletvekili; Reyhan Balandı, Afyonkarahisar Milletvekili;
Züheyir Amber, Hatay Milletvekili. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Güldal Okuducu, İstanbul Milletvekili; Türkân Miçooğulları,
İzmir Milletvekili; Ahmet Ersin, İzmir Milletvekili; Zeynep Damla
Gürel, İstanbul Milletvekili; İzzet Çetin, Kocaeli Milletvekili;
Bayram Ali Meral, Ankara Milletvekili.
Şahısları adına:
Lehinde olmak üzere Agâh Kafkas, Çorum Milletvekili; aleyhinde olmak
üzere Canan Arıtman, İzmir Milletvekili.
Şimdi, söz sırası, AK Parti Grubu adına Öner Ergenç,
Siirt Milletvekili.
Buyurun Sayın Ergenç. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz yedi buçuk dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA ÖNER ERGENÇ (Siirt) – Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğünün 2007 yılı bütçesi üzerinde AK Parti Grubunun
görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1983 yılında
kabul edilen 2828 sayılı Yasa’yla kurulan Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, korunmaya, bakıma, yardıma muhtaç;
aile, çocuk, özürlü ve diğer kişilere götürülen sosyal hizmetleri
yürütmekle görevlendirilmiştir. Genel Müdürlüğe bağlı çocuk yuvaları,
yetiştirme yurtları, huzurevleri, kadın konukevleri, çocuk ve gençlik
merkezleri ile bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde hedef kitleye
yirmi dört saat aralıksız hizmet sunulmaktadır. Toplum merkezleri,
yaşlı dayanışma merkezleri ve aile danışma merkezlerinde de ayrıca
gündüzlü hizmet sunumu yapılmaktadır.
Bir çocuğun en iyi bakılıp korunacağı yer, kuşkusuz,
aile ortamıdır. Ancak, AK Parti İktidarına kadar kurum bakımı,
ağırlıklı hizmet modeli olarak öngörülmüştür. Şimdi ise kurum bakımı,
hizmet modelleri içerisinde en son sıraya indirgenmiştir.
Çocukların korunma altına alınma sebeplerini
incelediğimizde yüzde 60’ının ekonomik yoksunluk, 20’sinin aile
parçalanması, 15’inin ihmal ve istismar, 0,7’sinin buluntu, 3,3’ünün
de doğal afetler ve benzeri sebeplerle koruma altına alındığı görülmektedir.
AK Parti İktidarı döneminde koruyucu, önleyici,
eğitici hizmetler çerçevesinde; ayni ve nakdî yardımlar, evlat edinme
ve koruyucu aile, toplum merkezleri hizmetleri, aile danışma merkezleri
hizmetleri, sokak çocuklarına verilen hizmetler, kadın konukevleri
hizmetlerine özellikle ağırlık verilmiştir. Aileye Dönüş ve Aile
Yanında Destek Projesi çocuklarımız için hayata geçirilmiş ve bu
kapsamdaki ailelere yapılan nakdî yardım miktarı 2005 yılında yüzde
100 artırılmıştır. Yurt ve yuvalarda koğuş tipinden oda sistemine
geçilmiş ve çocuklar, 8 ila 12 kişilik mekânlarda kalır duruma gelmişlerdir.
İktidarımızda, sevgi evlerine de ağırlık verilmiş,
hız verilmiş; bu kapsamda 21 sevgi evi hizmete açılmış, 120’sinin inşaatı
devam ediyor, 160 evin de proje ve ihale çalışmaları sürdürülmektedir.
Ayrıca, çocuk evi modelinin de yaygınlaştırılmasına çalışılmaktadır.
Yurtlarda kalan 592 çocuğumuzun 314’ü girdiği üniversite sınavlarında
başarılı olmuş ve bir yükseköğretim kurumuna yerleşmiştir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; suça itilen
çocuklar için İstanbul, İzmir, Kocaeli, Adana, Şanlıurfa ve Mardin
illerinde sosyal rehabilitasyon merkezleri kurulmuş ve bu merkezlerin
yurt sathında yaygınlaştırılması ve çoğaltılması çalışmaları devam
etmektedir. Ayrıca, özürlülere verilen hizmet AK Parti İktidarı
döneminde en üst düzeye, en üst seviyeye getirilmiş ve bu meyanda,
özürlü vatandaşlarımız için gerek evlerinde aileleri ve yakınlarının
yanında gerekse kurum bakımında olan hizmetleri büyük bir özveriyle
devam etmekte; 2007 yılında 65 bin özürlüye hizmet götürülmesi hedeflenmektedir.
Özürlülere evde bakım için aileleri veya yakınlarına 385 YTL, özel
bakım merkezlerinde bakılan özürlüler için ise 770 YTL yardım öngörülmüştür.
Ayrıca, yaşlı vatandaşlarımıza da önemli hizmetler sunulmakta ve
bu meyanda, 5.518 yaşlımıza huzurevlerinde hizmet sunulmakta.
AK Parti Hükûmeti döneminde hizmetin standardı
özellikle yükseltilmiştir. Önceleri 20-30 çocuk ya da özürlüye 1 bakım
elemanı, 1 temizlik elemanı düşmekte iken, bugün 8 çocuğa 1; 6 özürlüye
1 bakım elemanı ve ayrıca 15 kişilik bir gruba da 1 temizlik elemanı
hizmet verir hâle gelmiştir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kurum bütçesinde,
önceki yıllara oranla, Sosyal Hizmetlerin bütçesinde çok önemli artışlar
sağlanmıştır. 2002 yılında 121 milyon 589 bin YTL olan Kurum bütçesi,
2007 yılı tasarısında 791 milyon 595 bin YTL olmuştur. Bütçe artış
oranlarına baktığımızda, 2003’te yüzde 98; 2004’te yüzde 14; 2005’te
yüzde 27; 2006’da yüzde 47; 2007’de ise yüzde 55 oranına yükseltilmiştir.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sosyal
hizmet sunumunda insan haklarını esas alan, halkın gönüllü katkı ve
katılımıyla yerinden yönetim ilkesini benimseyen, hizmetlerin
halk tarafından desteklenmesine imkân tanıyan, bütün ihtiyaç sahiplerine
hizmeti öngören, liyakat ve ehliyeti ön planda tutan bir anlayışla,
yeni bir hizmet politikası anlayışıyla, sosyal hizmetler yasa tasarısı
taslağı hazırlanmış ve öyle ümit ediyorum, yakın bir zamanda Genel
Kurulun huzuruna gelecek ve bu çerçevede de yasalaşmak suretiyle,
çok daha çağdaş bir biçimde, bakıma muhtaç olan insanlarımıza sunulan
hizmetler çok daha iyi şartlarda sunulur hâle gelecektir.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sosyal
hizmet politikaları, AK Parti döneminde, çok önemli bir ölçüde,
sosyal yardımlarla ve sosyal güvenlik ağının da genişletilmesiyle
desteklenmiş ve bu desteklerle çok daha fazla sayıda insanımızın
hizmet alması sağlanmış ve alınan bu hizmetlerin kalitesinde çok
daha yukarılarda kalite imkânı getirilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ergenç, lütfen, toparlamanız için
bir dakika süre veriyorum. Aynı zamanda tüm konuşmacılara da duyurulur.
Buyurun.
ÖNER ERGENÇ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Dolayısıyla, bu çerçevede olaya baktığımız zaman,
esas itibarıyla bütün hizmetlerin devletin mevcudiyetinin esası
olan insana hizmet anlayışının AK Parti İktidarının sosyal hizmet
politikasında bütün yönleriyle kendisini gösterdiğini görmekte
olduğumuzu ifade ediyorum ve bu vesileyle, Kurumun bütçesinin insanlarımıza,
ülkemize, yavrularımıza, yaşlılarımıza, özürlülerimize hayırlı
ve uğurlu olmasını diliyor, tekrar, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ergenç.
AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Gürsoy
Erol, İstanbul Milletvekili.
Sayın Erol, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA GÜRSOY EROL (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Özürlüler İdaresi Başkanlığı
2007 yılı bütçesiyle ilgili olarak AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dünya ölçeğinde özürlülere yönelik yapılan her
türlü çalışmanın ana hedefi, özürlülerin toplumsal yaşama tam ve
eşit katılımının sağlanması ve güçlendirilmesidir. İnsan hakları
ve temel özgürlüklerin tam olarak hayata geçirilmesi, özürlülerin
eşit fırsatlara sahip olmaları ve güçlendirilmeleri için esastır.
Özürlü olmakla hiç kimsenin bağımsız yaşama hakkı,
yaşamdan haz alma hakkı, kendi tercihlerini kullanma hakkı, topluma
katkıda bulunma hakkı, bir meslek sahibi olma hakkı, ekonomik, sosyal,
siyasi, kültürel ve eğitsel alanlardan yararlanma hakkı, fırsat
eşitliği, tam katılım, istihdam, iyi bir yaşam standardına ulaşma ve
kendine yeterli olma hakkı, kendi sorunlarının çözümüyle ilgili
olacak konularda söz ve karar sahibi olma hakkı kısıtlanamaz ve engellenemez.
Özürlüler için asıl problem sadece özrün kendisi
değil, toplumun özürlülere ilişkin yanlış anlayış ve ön yargılarıyla,
sağlanan imkânların yetersizliğidir. Bunun için, özürlülere fırsat
eşitliği sağlayacak tedbirlerin alınması gerekmektedir.
Ülkemizde mevzuatın dağınıklığı, hizmet sunumunun
farklı kurumlar eliyle, koordinasyonsuz bir şekilde yürütülmesi,
standart uygulamaların olmaması sorun yaratan başlıca nedenlerdendir.
Bu problemlerin çözümüne yönelik, cumhuriyet tarihinde ilk defa
olmak üzere, 1 Temmuz 2005 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulunda Özürlüler Kanunu oy birliğiyle yasalaşmıştır.
Kanun’la ilk defa özürlülere karşı yapılan ayrımcı
uygulamalara ceza hükmü getirilmektedir. Yine, özürlülerin çalışma
hayatına katılımının ve eğitim hakkının kısıtlanamayacağı, bu
alanda ayrımcı uygulamalarda bulunulamayacağı da bu Kanun kapsamındadır.
Ayrıca, özürlülerin hayatını zorlaştıran etkenlerin başında gelen
fiziki çevre düzenlemelerinin, binaların ve toplu taşıma araçlarının
özürlülerin kullanımına uygun hâle getirilmesi de bu Kanun’la zorunlu
hâle getirilmiştir.
Şimdi de, Özürlüler Kanunu kapsamında oluşturulan
yönetmelikler ve özürlülere sağladığı kazanımların bazılarını
sizlerle paylaşmak istiyorum:
Özürlülerin Devlet Memurluğuna Alınma Şartları
ile Yapılacak Yarışma Sınavları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik. Bu Yönetmelik’in amacı, devlet memurluğuna
alınma şartları ile yapılacak yarışma sınavlarına ilişkin usul ve
esasları düzenlemektedir. Bundan sonra yapılacak sınavlarda işitme
ve zihinsel özürlülerin durumları gözetilerek, ayrı ayrı sorular
hazırlanacaktır.
İşaret Dili Sisteminin Oluşturulması ve Uygulamasına
Yönelik Usul ve Esasların Belirlenmesine İlişkin Yönetmelik. Bu Yönetmelik’in
amacı ise, işitme özürlü, dil ve konuşma bozukluğu olan bireylerin
iletişim ihtiyaçlarını desteklemek için, işaret dilinin dil bilimi
yönünden çözümlemesini ve değerlendirmesini yapmak, Türk işaret
dili sistemini oluşturmak ve işaret dili tercümanları ile öğreticilerini
yetiştirmektir.
Korumalı İşyerleri Hakkında Yönetmelik. Özür
oranı yüzde 60’ın üzerinde olanlarla ilgili, işverenler tarafından
maalesef fazla tercih edilmemektedir. Bu sorunu ortadan kaldırmak
için, ağır özürlü çalıştıran işyerlerine korumalı işyeri statüsü
verilmek suretiyle devletçe desteklenecektir.
Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği. Bundan önce
Emekli Sandığı ve SSK’ya tabi olanların çocuklarına ödenen özel eğitim
desteği, bundan sonra ihtiyacı olan bütün özürlüleri de kapsamaktadır.
Dolayısıyla, Bağ-Kur ve yeşil kart da dâhil olmak üzere, Millî Eğitim
Bakanlığınca, şu anda kişi başına, bu tür eğitimi alan çocuklar
için kurumlara 360 YTL ödenmektedir.
65 Yaşını Doldurmuş, Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz
Türk Vatandaşları ile Özürlü ve Muhtaç Türk Vatandaşlarına Aylık
Bağlanması Hakkında Yönetmelik. Daha önce 67 YTL olan özürlü aylığı,
özürlüler için 135 YTL’ye, ağır özürlüler için de 203 YTL’ye çıkarılmıştır.
İlk kez, on sekiz yaşından küçük özürlü çocuğu olan muhtaç ailelere
ve her ikisi de özürlü olan çiftlerin her biri için, özürleri oranında
maaş bağlanacaktır. Yani, 2002’ye göre veya Yasa öncesine göre artış
yüzde 200, yüzde 300 oranında artırılmıştır.
Yükseköğretim Kurumları Özürlüler Danışma ve
Koordinasyon Yönetmeliği. Yükseköğretim gören özürlü öğrencilerin
öğrenim hayatlarını kolaylaştırabilmek için gerekli kolaylıklar
sağlanmış, gerekli tedbirleri almak ve bu yönde düzenlemeler yapmak
üzere üniversiteler bünyesinde özürlü danışma birimleri oluşturulmaktadır.
Büyükşehir Belediyeleri Özürlü Hizmet Birimleri
Yönetmeliği. Konusunda uzman kişilerin görev alacağı bu birim,
belediyelerin özürlüler için vereceği hizmetler konusunda danışmanlık
yapacak, ayrıca belirlenen hizmetleri verecektir.
Bakıma Muhtaç Özürlülere Yönelik Resmî Kurum ve
Kuruluşlar Hakkında Bakım Merkezleri Yönetmeliği ve Bakıma Muhtaç
Özürlülere Yönelik Özel Bakım Merkezleri Yönetmeliği. Kanunla yine
gerçekleştirilmiş olan devrim niteliğindeki en önemli yönetmeliklerden
birisi. Ekonomik ve sosyal yoksulluk içinde bulunan ve bakıma muhtaç
özürlülerimizin bakım ihtiyaçlarının karşılanması sosyal devlet
ilkesinin, hepinizin bildiği gibi, bir gereğidir. Bu yönetmelikler
kapsamında, bakıma muhtaç özürlülere evde veya kurumda bakım hizmeti
verilecektir. Bakımı aile bireyi ya da yakını tarafından karşılanan
özürlü için bakımı yapan kişiye bir asgari ücret, kurumda yapılan
özürlü için kuruma iki asgari ücret tutarında ödeme yapılacaktır.
Bu kapsamda, 2007 yılı için 65 bin özürlü karşılığında 248 milyon YTL
ödenek ayrılmıştır.
İşaret Dili Tercümanlığı Hizmeti Verecek Personelin
Yetiştirilmesi ile Çalışma Esasları Hakkında Yönetmelik, ki, bu
Yönetmelik de, özellikle işitme engellilerin en büyük sıkıntı yaşadığı
konunun problemi anlamında önemli bir yönetmeliktir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Erol, buyurun. Lütfen…
GÜRSOY EROL (Devamla) – Bu Yönetmelik’e göre, işitme
özürlüler için, gerektiğinde sosyal hizmet il müdürlüğünden işaret
dili tercümanı temin edilecek, böylece işitme özürlülerin iletişim
kurmaları kolaylaşacaktır.
Bu vesileyle, bir yanlış anlaşılmayı da düzeltmek
istiyorum. Özürlüler İdaresi bütçesine baktığınız zaman 4,5 milyon
seviyesinde bir bütçedir. Bu da şöyle bir yanlış anlaşılmaya sebep
olmaktadır: Bu kadarlık bir rakamla nasıl bir hizmet yapılacak? Bildiğiniz
gibi, bu hizmetler farklı kurumlar eliyle sağlandığı için Özürlüler
İdaresinin bütçesi sadece kendi maaşlarıyla ilgili bütçesidir.
Bu sene için bütçeye ayrılan ödenek eski rakamla 1 katrilyon, yeni
rakamla 1 milyar YTL’nin üzerinde olacaktır.
Özürlüler Kanunu dolayısıyla başta Sayın Başbakanımız
olmak üzere tüm bakanlarımıza, muhalefetiyle iktidarıyla tüm
milletvekillerimize ve Özürlüler İdaresi Başkanlığı başta olmak
üzere tüm bürokratlarımıza bu vesileyle teşekkürlerimi iletiyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erol.
AK Parti Grubu adına üçüncü konuşmacı, Konya Milletvekili
Kerim Özkul.
Sayın Özkul, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz yedi buçuk dakikadır Sayın Özkul.
AK PARTİ GRUBU ADINA KERİM ÖZKUL (Konya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 mali yılı Aile ve Sosyal Araştırmalar
Genel Müdürlüğünün bütçesi hakkında AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Toplumsal hayatımızın temeli olan aile kurumunun
önemi, Anayasa’mızda, “Aile, Türk toplumunun temelidir.” ibaresiyle
vurgulanmıştır. Toplumun refahını, barışını ve kalkınmasını derinden
etkileyen sorunların temelinde aile sorunları yatmaktadır. Bir
bütün olarak aileyi, yaşayan bir organizma saymak yanlış olmaz. Organların
birindeki arızanın diğer organların ritmini ve işleyişini bozduğu
aşikârdır.
Hükûmetimiz, başından beri, aile merkezli politikalara
öncelik vereceğini ilan etmiş, sosyal politikaların hangi temel
kıstaslarla yürütüleceğini ve hangi önceliklerle ele alınacağını
açıkça ifade etmiştir. Bu nedenle, 13/11/2004 tarihinde 5256 sayılı
Teşkilat Kanunu ile Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü kurulmuştur.
Bu Müdürlüğün amacı, ülkemizdeki sosyal sorunların tespiti ve çözümü
ile Türk ailesinin bütünlüğünün korunması, güçlendirilmesi ve
sosyal refahının artırılmasına yönelik ulusal ve uluslararası
bilimsel araştırmalar yapmak veya yaptırmak, projeler geliştirmek,
desteklemek, bunların uygulamaya konulmasını sağlamak ve aileye
yönelik millî bir politikanın oluşmasına yardımcı olmaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ailenin
ihmal edilmesi ya da yeterince desteklenmemesi yüzünden temel işlevlerini
yerine getirmekte zorlanan aile kurumu, sosyal yardım ve hizmetlerde
devlete ciddi bir yük getirmektedir. Bunun yanı sıra, aile kurumundaki
kan kaybı, boşanma oranlarında ve sokakta yaşayan bireylerin sayısındaki
artış, aile içi şiddet, suç ve uyuşturucu kullanımında artışa da zemin
oluşturmaktadır. Mevcut sorunlar karşısında toplumun en önemli direnç
noktası olarak kabul edilen aile, büyük ölçüde yıpranmış ve işlevlerini
yerine getiremez hâle gelmiştir. Bu yüzden kurumumuz, misyonu gereği
önemli bir yükümlülükle karşı karşıya bulunmaktadır.
Gerek Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün
gerekse aile alanında çalışmaları yapan tüm kamu kurum ve kuruluşların
en önemli sorunlarından birisi de, Türk aile yapısına ilişkin sağlıklı,
yeterli ve güncel verilerin bulunmayışıdır. Millî bir aile politikası
oluşturulmasına öncülük etmek gibi önemli bir misyonu da olan Aile
ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, kuruluş amaçları doğrultusunda
sosyal alanlardaki veri eksikliğini gidermek üzere birçok önemli
projeyi yürütmekte, eğitim çalışmaları yapmakta ve uygulamalı
projeler hazırlayarak kurumlara sunmaktadır. 2006 yılında Genel
Müdürlüğün yürüttüğü önemli bir araştırma, Türkiye İstatistik Kurumu
ile iş birliği içinde gerçekleştirilen ve aile politikalarına
ilişkin düzenlemelerde esas olacak temel verilerin elde edilmesini
hedeflediğimiz Türk aile yapısı araştırmasıdır. Bu çalışma raporlandırma
aşamasına gelmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 yılı
içerisinde başlatılan yurt dışında yaşayan Türklerin aile yapısı
ve sorunları araştırması, Almanya’da yaşayan Türk vatandaşlarımızın
sorunlarını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Aile ve Sosyal Araştırmalar
Genel Müdürlüğü, konuttan sağlığa, eğitimden beslenmeye, sağlıklı
bir veri bankasının oluşturulması, kamu kurumlarının işleyiş ve
kalitesine hız kazandıracak gerçeğinden hareketle, 2007 yılında
da bu amaca dönük çalışmalar yapmayı planlamaktadır.
Sayın Başkan, değerli üyeler; Genel Müdürlüğün,
toplumsal gelişmemiz açısından büyük önem taşıyan bir başka hizmeti
de aile içi eğitim ve aile eğitimidir. Bugün karşı karşıya kaldığımız
sorunların önemli kısmı aile eğitimindeki boşluktan kaynaklanmaktadır.
Türkiye, anne baba eğitimindeki açıkları, çocuklarımızın eğitimindeki
eksik ve yanlış uygulamaları, eşler arasındaki iletişim sorunlarını
süratle ortadan kaldırmak zorundadır.
2007 yılında Genel Müdürlüğümüzün gerçekleştireceği
çalışmalardan biri de aile destek hizmetleri için kalite kontrol
standartlarının geliştirilmesi projesidir. Bundan amaç, ülkemizde
kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları tarafından yerine getirilen
aileye destek hizmetleri alanında kalite standartları oluşturmak
ve kaliteyi artırmaktır.
Sokak Çocukları Projesi kapsamında, ülke genelinde
uygulanabilir çözüm programlarının geliştirilmesi hedeflenmiş
ve bu amaçla yurdun çeşitli bölgelerinde farklı olgu ve görünümlerin
tespiti amacıyla incelemeler gerçekleştirilmiştir. Sorunun yoğun
bir şekilde yaşandığı İstanbul ve Diyarbakır ayrı bir dikkatle ele
alınmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde
yaşanmakta olan en önemli sosyal sorunlardan birisi olan yoksulluk
konusunu ele alarak çözüm önerilerinin oluşturulması amacıyla
toplanan IV. Aile Şûrası, ilgili kamu kurum ve kuruluşları, sivil
toplum örgütlerinin temsilcileri ve farklı disiplinlerden bilim
adamlarının katılımıyla çalışmalarını tamamlamış bulunmaktadır.
Şûra çalışmaları şûra kararları olarak kabul edilmiştir. Bu kararlar,
yoksullukla mücadelede ilgili kurum ve kuruluşların çalışmalarına
ışık tutacaktır.
Her alandaki toplumsal ilişkilere yansıyan şiddet,
genellikle kadınlara ve çocuklara yöneliktir; çocuklar ve gençler
aracılığıyla da gelecek nesillere aktarılmakta ve bu süreç içerisinde
kalıcı ve doğal sayılmaktadır. Bu kalıcılığın içselleştirilmesinin
yanı sıra, özellikle yaşanan ekonomik ve sosyal kriz dönemlerinde
çocuklara yönelik şiddet olayları artmaktadır. Şiddeti önlemeye
yönelik hizmet içi eğitim programları, şiddeti önleme platformu
toplantıları, aileden sorumlu Devlet Bakanlığının koordinatörlüğünde
düzenlenmiştir. Amaç, toplumsal alanda, ailede ve kitle iletişim
araçlarında şiddetin önlenmesi ve bu konudaki toplumsal duyarlılığın
artırılmasıdır.
2006 yılında, Avrupa Birliğinin aile odaklı kurum
ve kuruluşlarıyla koordineli çalışmalar da yapılmıştır. Avrupa
Birliği uyum sürecinde kurumsal yapının güçlendirilmesi, Avrupa
Birliğinde aileye dönük çalışmalarda ortaklık kurulması gibi
amaçlar güdülmüştür. Buna örnek olarak yirmi sekiz Avrupa ülkesiyle
gerçekleşen “Ebeveynlikteki Değişimler: Bugünün Çocukları Yarının
Ebeveynleri” başlıklı konferansı sayabiliriz. Yine, bu amaçla uzman
arkadaşlarımız tarafından gerçekleştirilmiş çeşitli çalışma ziyaretleri
de vardır. Fazla vaktinizi almamak için ayrıntılara girmiyorum.
Ülkemizde de aile eksenli çalışmalar yapmakla
sorumlu tek kamu kuruluşu olan Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün
desteklenmesi büyük önem arz etmektedir.
Sayılan araştırma ve çalışmaları gerçekleştirmek
üzere Genel Müdürlüğün 2007 mali bütçesi 4 milyon 229 bin YTL olarak
öngörülmüştür. Geçen yıla göre yüzde 12’lik bir artış. Ülkemizin
hızlı değişim sürecinden geçmesi ve toplumsal sorunlarımızın yaygınlaşması
ve bu konuda araştırma ve incelemeler yapılabilmesi için bu rakam
tabii ki yetersiz.
İmkânlarımızın daha iyi olması temennisiyle sözlerime
son verirken, 2007 yılının ülkemiz için huzur ve refah yılı olmasını
ve bütçemizin milletimize hayırlar getirmesini diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti ve Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özkul.
AK Parti Grubu adına dördüncü konuşmacı, Remziye
Öztoprak, Ankara Milletvekili.
Sayın Öztoprak, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) –
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğünün bütçesi hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
Ülkemizde olduğu gibi tüm dünyada nüfusun yarısını
teşkil eden kadınların hak arama mücadeleleri, 1946 yılında Birleşmiş
Milletler desteğiyle resmiyet kazanmış ve hızla ilerleme kaydetmeye
başlamıştır. Kadın-erkek eşitliği, insan haklarının temel kuralı
olup insanlığın geleceği için büyük önem taşır.
Birleşmiş Milletler tarafından 1975’de Uluslararası
Kadın On Yılı başlatılmıştır. Aynı yıl Mexico City’de Birinci Dünya
Kadın Konferansı, 1980 yılında Kopenhag’da İkinci Dünya Kadın Konferansı,
1985 yılında Nairobi’de Üçüncü Dünya Kadın Konferansı, 1995’teyse Pekin’de
Dördüncü Dünya Kadın Konferansı yapılmıştır.
Türkiye, katıldığı bu konferansta, Pekin Eylem
Platformuna ve Pekin Deklarasyonuna çekincesiz imza koymuştur ve
taraf olmuştur. Bu konferansta, üye ve aday ülkelerde, kadının insan
haklarının ve kadın-erkek eşitliğinin sağlanması çalışmaları desteklenmiş
ve teşvik edilmiştir.
Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Önlenmesi Sözleşmesi olan, kısa adıyla CEDAW sözleşmesi 1986’da yürürlüğe
girmiş olup kadına karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi konusunda
taraf ülkelerin sorumlulukları tanımlanmış ve gerekli tüm önlemlerin
alınması hükme bağlanmıştır.
Kadına karşı ayrımcılığı engelleyebilmek için
tek yasal ve bağlayıcı unsur, uluslararası bu sözleşmedir. 18’inci
maddesinde, taraf ülkelere dört yılda bir rapor sunma yükümlülüğü
getirir. Bu raporlarla taraf ülkeleri izler ve denetleme görevi
yaparak, neticesinde önerilerle yol gösterir. Ülkemizde bu raporları
hazırlama görevi Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünündür ve bu Genel
Müdürlük, 1990 yılında, kadın-erkek eşitliğinin sağlanması amacı
ile kadının insan haklarının korunması, kadınların, sosyal, ekonomik,
kültürel ve siyasal yaşamdaki konumlarının güçlendirilmesi,
hak, fırsat ve imkânlardan eşit miktarda yararlandırılması amacıyla
kurulmuştur. Kanun hükmündeki kararnamelerin Anayasa Mahkemesince
iptal edilmesiyle birlikte, on yıl teşkilat yasası olmaksızın çalışmalarını
sürdürmüştür. 27/10/2004 tarihinde Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonunun alt komisyon çalışmasıyla son şekline getirilen
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün teşkilat yasası kabul edilerek
yasal hâle getirilmiştir.
2005 yılı bütçesinden ilk ödeneğini alan Genel Müdürlük,
bu yıl, ikinci kez bütçeden payını alacak ve çok önemli çalışmalarına
devam edecektir.
On yıl boyunca, emekli olan personelinin yerine
yenisini alamadığı için yetersiz personelle çalışan Genel Müdürlük,
çalışanlarının özlük hakları konusunda da sıkıntı çekmiştir. Bu
durum, kurumun çalışma performansını düşürmüş, ancak teşkilat yasası
çıktıktan sonra, bütçeden pay almaya başladıktan sonra rahat bir nefes
alma düzeyine erişmiş ve çalışmaya başlamıştır.
Ülkemizde, kadın haklarında en son iyileşmeler
son yıllarda yapılmıştır. 2002 yılında yürürlüğe giren yeni Medeni
Kanun’la aile mahkemeleri kurularak adli sistem içinde yerini almıştır.
Yeni Türk Ceza Kanunu’ndaki değişiklikle cinsel
nitelikli suçlarda kadın-kız ayırımı kaldırılıp kişiye karşı suç
kapsamına alınmış, evlilik içi tecavüz, iş yerinde cinsel taciz ilk
defa yasada yerini almıştır. Töre cinayetlerinin indirimleri
kaldırılmış, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası getirilmiştir.
En çok kadın ve çocukları kapsayan insan ticareti suçuna 2002 yılında
ağır cezalar getirilmiştir.
5272 sayılı Belediye Kanunu ile nüfusu 50 bini
geçen belediyelere kadın sığınma evleri açma yükümlülüğü getirilmiştir.
İş Yasası’nda kadın-erkek eşitliği sağlanarak
2003 yılında yürürlüğe sokulmuştur.
Anayasa’nın 10’uncu maddesinde değişiklik yapılarak,
kadın-erkek eşitliğinin her alanda sağlanması, kadın ve erkeğin her
alanda eşit hak ve imkânlara kavuşturulması ve bu konuda her türlü
tedbiri alma görevi bu yasayla devlete verilmiştir.
Anayasa’nın 90’ıncı maddesinde yapılan bir değişiklikle
ise uluslararası yasalarla ihtilaf çıktığında taraf olduğumuz
temel hak ve özgürlükleri hedef alan tüm uluslararası belgeler ulusal
kanunların önüne çıkarılmıştır.
Bütün bu saydığımız gelişmelerde, Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü, yasaların hazırlık sürecinden yürürlüğe girdiği
ana kadar önemli çalışmalar yapmış, sivil toplum örgütlerinin çalışmalara
katılmalarını organize etmiş, araştırma, politika oluşturma ve
diğer kamu kurum ve kuruluşlarıyla koordinasyonu sağlayarak,
tüm gelişmelere katkıda bulunmuştur.
Bu kadar önemli görevleri olan Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğüne bütçe açısından yeterli kaynak sağlanması, bu kurumun
faaliyetlerini daha etkin bir biçimde sürdürmesini sağlayacaktır.
Hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztoprak.
AK Parti Grubu adına beşinci konuşmacı, Hüseyin
Tanrıverdi, Manisa Milletvekili.
Sayın Tanrıverdi, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 yılı bütçe kanunu
çerçevesinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde
Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
ve sevgiyle selamlıyorum.
2002 yılının sonundan itibaren hummalı bir çalışmayla
Türkiye’yi krizlerin, ekonomik yoklukların içinden alan Hükûmetimiz,
bugünkü seviyesine, yılmadan, yorulmadan başarıyla taşımıştır.
Bu bağlamda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
çalışma alanına giren sosyal güvenlik ve çalışma hayatı açısından
birbirinden önemli kanunlar çıkarılmıştır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun
ardından, İş Kurumu, Bağ-Kur, Sosyal Sigortalar, Sosyal Güvenlik Kurumu
Kanunları çıkarılmış, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun
hayata geçirilmiş, Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanunu bu dönemde
çıkarılmış ve Mesleki Yeterlilik Kurumu kurulmuştur.
Cumhuriyet tarihimizin en önemli yasal düzenlemelerinden
birisi olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu çıkarılmıştır.
Anayasa Mahkemesinin kısmi olarak bazı maddelerini iptal ettiği
yasal düzenleme üzerinde Bakanlığımızın ve Hükûmetimizin çalışmaları
devam etmektedir.
Değerli arkadaşlarım, toplumsal sorunların üstesinden
gelebilmek için sadece bu düzenlemeler yetmemektedir. Toplumun
tüm kesimlerini kapsayan bir diyalog ve uzlaşma kültürünü oluşturmak
gereklidir. Bu amaçla, geçmiş dönemlerde zoraki toplanan Ekonomik
Sosyal Konsey toplantıları AK Parti İktidarında birçok yeni düzenlemenin
kaynağını teşkil etmiş, yıllardır toplanamayan Çalışma Meclisi
toplanmıştır.
BAŞKAN – Sayın Tanrıverdi, bir saniye.
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) ÇEŞİTLİ İŞLER
1.- Genel Kurulu ziyaret eden Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi
Daimi Konseyine üye ülkelerin kültür bakanları ve beraberindeki
heyete Başkanlıkça "hoş geldiniz" denilmesi
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın
Bülent Arınç’ın resmî konuğu olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan
Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi Daimî Konseyine üye ülkelerin
kültür bakanları ve beraberindeki Heyet şu anda Meclisimizi teşrif
etmiş bulunuyorlar.
Kendilerine, yüce Meclisimiz adına hoş geldiniz
diyorum. (Alkışlar)
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
l.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
A) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
C) AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
D) KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
E) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN – Buyurun Sayın Tanrıverdi.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – 144 sayılı ILO
normları çerçevesinde 4 Nisan 2004 tarihinde düzenlenen yönetmelikle
oluşturulan üçlü danışma kurulu toplantıları yapılmış ve kurula
işlerlik kazandırılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, toplumsal ve ekonomik bir
sorun olan işsizlik sorunu, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de
en önemli sorunlardan biri olma özelliğini sürdürmektedir. Tüm ülkelerde,
ekonominin istihdam yaratma kapasiteleri tartışılmakta, giderek
daralan istihdama ve buna bağlı olarak artan işsizliğe çare aranmaktadır.
Ülkemizde 2001 ekonomik krizinden önce yüzde 7-8’lerde seyreden işsizlik
oranı krizden sonra yüzde 10’ların üstüne çıkmıştır. İşsizlikle mücadelede
altyapının oluşturulması bağlamında çok önemli çalışmalar yapılmıştır.
İşsizlikle mücadele adına çalışma yaşamına ilişkin birçok yapısal
ve kurumsal dönüşümler, yeniden yapılanmalar, enflasyon ve faizlerdeki
ciddi düşüşler, özel sektöre sağlanan kolaylıklar, bazı illere yatırım
teşvikleri, istihdam üzerindeki vergi yüklerinin azaltılması gibi
birçok uygulama kısa sürede gerçekleştirilmiştir.
Bununla birlikte değerli arkadaşlarım, istihdamın
artırılması ve işsizlikle mücadele konusunda yeni değerlendirmelere
ve stratejilere ihtiyaç duyduğumuz da açıktır. İstihdam odaklı yapısal
reformlara devam edilecektir. Hâlen istihdam maliyeti, zorunlu istihdam,
kıdem tazminatı, İşsizlik Sigortası Fonu ve iş gücü piyasasının
yasal katılıkları konusunda bir paket çalışma devam etmektedir. Çalışma
hayatı platformlarında her zaman konu olan kıdem tazminatlarıyla
ilgili çalışmalar, hâlen Bakanlık bünyesinde sürdürülmektedir. Kıdem
tazminatı uygulamasına yeni bir biçim ve içerik kazandıracak,
öte yandan da bu tazminatın bir fondan karşılanmasına imkân verecek
yasanın sosyal taraflarca mutabık kalınmasıyla, öncelikli olarak
çalışanların müktesep haklarını koruyan ve aktüer bir denge içinde
çıkarılması gerekmektedir.
Çalışma hayatındaki bütün düzenlemelerde sosyal
diyalog esas alınmaktadır. İşçi, işveren ve hükûmet üçlü yapısı içerisinde
sosyal ortaklarla birlikte gerçekleştirilmektedir. Bu anlayış,
çalışma hayatımızı düzenleyen bütün yasaların bütünüyle ele alınarak
yeniden düzenlenmesini sağlayacaktır.
Değerli arkadaşlarım, 12 Eylül döneminin ürünü
olan 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi
Grev ve Lokavt Kanunu’nun uluslararası normlarla uyumlu hâle getirilmesi
ve ülkemizin değişen şartlarına göre yeniden düzenlenmesi süreci
devam etmektedir. Bu iki kanun, bütünüyle ele alınarak, ILO normlarına
uygun hâle getirilerek, 29 Mart 2006’da sosyal taraflara gönderilmiştir.
Tarafların görüşleri henüz Bakanlığa intikal etmemiştir. Bu görüşler
geldiğinde yasal düzenleme yapılacaktır.
Uluslararası Çalışma Örgütünün yıllık konferanslarında
yirmi yıl aralıksız olarak -bir bakıma kara liste demek olan- aplikasyon
komitesine alınan Türkiye, son dört yıl içinde çalışma hayatında
sergilenen gelişmeler neticesinde, artık, bu ayıptan kurtulmuştur.
Türkiye, uluslararası platformlarındaki başarılarına,
istikbalimiz olan çocukların emeklerinin istismarını önleyen ve
onların küçük omuzlarındaki büyük yükleri hafifleten projeleri
eklemiş ve bu alanda, ILO, en başarılı üç ülkeden birisi olarak Türkiye’yi
seçmiştir ve bunun gibi neticeler, elbette, istikrarlı bir güven
ortamının devamının ve başarılı bir hükûmet politikasının sonucudur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti
Hükûmeti, birtakım çevrelerin kıskançlık krizlerine girerek dile
getirdiği olumsuz yakıştırmalara rağmen, halkımızın ve çalışanlarımızın
lehine olan bütün politikaları hassasiyetle uygulamaktadır.
Bildiğiniz gibi, 1988 Nisanında çıkarılan 3417
sayılı Kanun’la çalışanlardan kesilen zorunlu tasarruf kesintileri
çalışanların diline pelesenk olmuştu. Zamanın siyasileri, sendikaların
“ödeyin” tepkisi üzerine “kayıtta var, ama kasada yok” açıklamalarını
yapmışlardı. Çalışanlara sözünü verdiğimiz bu 14 katrilyonluk zorunlu
tasarruflar ödenmiştir. Çünkü, AK Parti, laf değil iş üretmektedir.
Değerli milletvekilleri, yoksul halk kesimlerinin,
çalışanların ve emeklilerin hayat seviyesini daima bir adım ileri
götürmeye çalışan Hükûmetimiz, hem asgari ücreti hem de emekli ve
dul, yetimlerimizin maaşlarını gerçekleşen enflasyonun üzerinde
artırmıştır. Kaçak işçi çalıştırmayı önlemek ve azaltmak amacıyla
sigorta primlerinde indirimler getirilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tanrıverdi, buyurun.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – İstihdam yaratmak
amacıyla da birçok ilde, yeni açılan işyerlerine kolaylıklar sağlanmıştır.
Çalışma hayatında daima uzlaşma ve iş barışının
sürdürülmesi için çaba gösteren Hükûmetimiz döneminde, önceki dönemlere
oranla daha az grev olmuş ve grevde kaybolan iş günü sayısı en aza indirilmiştir.
Örgütlenmenin önünü açan sendikal hakların engellenmesi durumunda
cezai müeyyide getiren düzenleme, yeni Türk Ceza Kanunu’ndaki
118’inci maddeyle sağlanmıştır.
Anayasa’nın 55’inci maddesiyle koruma altına
alınan ve İş Kanunu’nun 39’uncu maddesinde de nasıl şekilleneceği
belirlenen asgari ücret konusunda Hükûmetimiz üzerine düşeni yapacaktır.
Bizim partimizin ve Hükûmetimizin insana ve emeğe bakışı, kimileri
gibi lafügüzaf değildir. Özellikle
son yıllarda, asgari ücretin, gerçekleşen enflasyonun üzerinde
bir artışla reel olarak yükseldiği açıkça görülmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tanrıverdi, lütfen…
Teşekkür için açıyorum Sayın Tanrıverdi.
Buyurun.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Devamla) – Son cümlemle teşekkür
edeyim Sayın Başkanım.
Yıllardır sözü edilen ama hiçbir siyasi kadronun
gerçekleştiremediği asgari ücretin vergi dışı bırakılması konusunda
adımı yine AK Parti atacaktır. Asgari ücretin vergi dışı bırakılması
hususundaki çalışmaların yapıldığını buradan ifade etmek durumundayım.
Ben, sözlerimi burada noktalıyor, hepinize saygılarımı,
sevgilerimi sunuyorum. Bu bütçenin hayırlı olmasını Cenabıhak’tan
niyaz ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tanrıverdi.
AK Parti Grubu adına, altıncı konuşmacı, Ali Küçükaydın,
Adana Milletvekili.
Sayın Küçükaydın, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ KÜÇÜKAYDIN (Adana) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
2007 Yılı Bütçe Tasarısı üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçenin daha çok sosyal güvenlikle ilgili bölümü
üzerinde kısaca görüşlerimi belirtmek istiyorum.
Devletin varlık sebebi, hepimizin bildiği gibi,
eski çağlardan beri bireylerin güvenliğini sağlamaktır. Yani,
bu, bir yerde, devlet ile birey arasındaki bir toplumsal sözleşmenin
de, mutabakatın da neticesidir. Devletten, birey, “Benim güvenliğimi
sağlayacaksın.” diyor, bunun karşılığında da “Koyduğun kurallara
uyacağım.” şeklinde devletine karşı ya da yöneticilerine karşı
verdiği bir sözü var. Demek ki, bu, eski çağlardan beri böyle.
Günümüze gelince, yavaş yavaş sosyal devlet anlayışının
başlamasıyla, devletten bireylerin talepleri de artmaktadır. İnsanların,
bireylerin gücü yerindeyken, elleri tutup ayakları tuttuğu sürece,
bütün güçlüklerin üstesinden gelirken bu güçlerini, bu takatlerini
kaybettiklerinde yavaş yavaş insanlar, işte devletin bu sosyal güvenliğine
muhtaç duruma gelirler ki, bu noktada da, işte, devletin varlığı anlamlı
kılınır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; AK Parti olarak
siyaset felsefemizi çok önemli bir değer üzerine kurduk. Bu değer, emekten, sermayeden
ve diğer söylemlerden daha çok insandır. Zira, toplumda her birey
üretim sürecinde kendi üzerine düşeni yapar. Kimsenin yaptığı iş
diğerinden daha önemsiz de değildir. Fakat, gün gelir, her insan safta
yerini, sadece emekli olarak alır. Yani, emeklilik safında, emeklilik
çizgisinde insanlar eşitlenir.
Oysaki, AK Parti Hükûmetine kadar bu böyle değildi;
Emekli Sandığı emeklisi, Bağ-Kur emeklisi, SSK emeklisi, maaşıyla,
hastanesiyle birbirinden ayrılmış vaziyetteydi. Yapılan yeni düzenlemelerle,
bu ayrımlar ortadan kaldırılmıştır. Böylelikle, tüm çalışanlar
için nimet-külfet dengesi eşitlenmiş, yaşlanan nüfusa karşı zamanında
önlem alınmış, istihdam üzerindeki ilave yük kaldırılmış, sistem basitleştirilerek
bürokrasi azaltılmış ve kamuda önemli tasarruf sağlanmıştır. Meclisimizde
kabul edilen 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu ve 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’yla bu hedef gerçekleştirilmek
istenmiştir.
“Gerçekleştirilmek istenmiştir.” diyorum, zira,
bilindiği gibi, 5510 sayılı Yasa’nın bazı maddeleri, memurlar lehine,
Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Elbette, asli görevlerinden,
en önemli görevlerinden birisi, yasaların Anayasa’ya uygunluğunu
denetlemek olan Anayasa Mahkemesinin verdiği karara hepimizin
saygılı olması gerekir, ben de aynı saygıyı duyuyorum.
Yalnız, burada, bir şeyi de belirtmek istiyorum,
o da şu: Biraz önce yukarıda belirttiğim “Emekli Sandığı emeklisi,
SSK emeklisi, Sosyal Sigortalar emeklisi aynı çizgide birleşti, aynı
çizgide duruyor.” demiştim. Bu verilen Anayasa Mahkemesi kararıyla,
işte, bu çizgide, yine, devlet memuru, yani, Emekli Sandığı emeklisi
bir adım öne çıkmak gibi bir durum hasıl oluyor. Bunu, şöyle bir örnekle
de açıklayabiliriz: Yer altında bilmem kaç metrede çalışan maden
işçisi, 2048’lere doğru altmış beş yaşında emekli olurken, daha çok
konforlu bir ortamda çalışan devlet memuru, belki de, çok daha düşük
yaşlarda, daha küçük yaşlarda emekli olacaktır şeklinde bunu ifade
etmek mümkün.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde,
kurumsal hoşgörünün de fazla geliştiğini söylemek mümkün değil. Her kurum her işi
kendisi yapmak istiyor.
Oysaki, verimlilik uzmanlık ister.
SSK hastanelerinin devri, devletin sağlık sistemindeki
ikiliğe son vermiştir. Böylelikle, sigorta kurumları kendilerini
daha üste taşımış ve böylece de özel hastanelerden, devlet hastanelerinden
hizmet almaları da kolaylaşmıştır. Eskiden itilip kakılan, hatta
sağlıklıyken hastane koridorlarında hasta olan vatandaşlarımız,
insan onuruna yakışacak şekilde tedavi görme imkânına kavuşmuştur.
Yapılan düzenlemelerle, Hükûmetimiz, vatandaşımıza, sevk dahi almaya
ihtiyaç görmeden hem yurt içindeki bütün hastanelerde, eğer ihtiyaçsa
yurt dışındaki hastanelerde tedavisini yaptırır duruma gelmiştir;
hatta devlet, gücü yetmeyen vatandaşının primini ödemek suretiyle
ona sahip çıkar duruma gelmiştir.
Bu dönemde prim ödemeleri kolaylaştırılmış, bilgi
çağı olarak nitelenen günümüzde, e-devlet hizmet sunumuyla online
ödemeler mümkün hâle gelmiştir.
Dünyadaki teknolojik gelişmelere paralel olarak,
sosyal güvenlik kuruluşlarımızda, e-bildirge, e-borcu yoktur, e-sigorta
gibi uygulamalarla bilgi teknolojileri halkımızın ihtiyaçları
için seferber edilmiştir. Bugünkü SSK kapsamındaki sigortalıların
yüzde 92’sinin hizmetleri, bilgisayar ortamında, aynı ay içerisinde
görülebilmektedir
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal
güvenlik reformunun temel amacı, orta ve uzun vadede, adil, kolay
erişilebilir, yoksulluğa karşı daha etkin koruma sağlayan, mali
açıdan sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sisteminin hayata geçirilmesidir;
fakat, bu ancak iç dinamiklerin, devletin bütün dinamiklerinin anlayış
ve bakışındaki paralellikle mümkün olacaktır. Bunu şunun için söylüyorum:
Yıllarca -bu biraz önce yukarıda da belirttiğim gibi- SSK emeklilerinde
ya da çalışanlarında, Bağ-Kur çalışanlarında, Emekli Sandığı çalışanlarındaki
ayrımın kaldırılması, bir yerde onların, en azından emeklilikte
eşitlenmelerine ya da onların hastanelerde eşitlenmelerine son
zamanlardaki konulan birtakım engellemeler bunun bir göstergesidir
diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Küçükaydın, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
ALİ KÜÇÜKAYDIN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK Parti Grubu olarak, yapılanları, baştan beri
yapılanları takdirle karşılıyoruz. İktidarımız döneminde, vatandaşlarımızın
ayağına bağ teşkil edecek ya da onların önünde engel olabilecek ne
varsa bunların giderilmesi için Hükûmetimiz, Parlamentomuz bütün
gayretini göstermektedir. Ben, bu nedenle ve gayretlerinden dolayı,
başta Sayın Bakanımız Murat Başesgioğlu Beyefendi’ye ve tüm çalışma
arkadaşlarına teşekkür ediyor, onları bu çalışmalarından ötürü
kutluyorum.
Bu bütçenin, başta çalışanlarımız olmak üzere
ve ülkemiz insanlarına hayır, uğur getirmesini temenni ediyor,
saygılarımı sunuyorum. (AK Parti ve Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Küçükaydın.
Söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına Muzaffer
Kurtulmuşoğlu, birinci konuşmacı.
Ankara Milletvekili Sayın Kurtulmuşoğlu, süreniz
on beş dakikadır.
Buyurun.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Başkan, ikişer dakika da
uzatma hakkımız var, hatırlatalım.
BAŞKAN – Sayın Özcan, lütfen… Kimse kürsüye, Başkanlık
Divanına yol göstermesin. Lütfen…
Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün 2007 bütçesi üzerine,
Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, insanlar toplumsal hayat
içerisinde gerek maddi ve bedensel gerekse sosyal statü olarak aynı
fırsatlara sahip olamamaktadırlar. Bunun da çeşitli sebepleri
vardır.
Millî gelirden pay almada insanlar arasında farklılıklar
olabildiği gibi, yaşam şartları, bir aileye sahip olma ya da korunup
kollanabilme bakımından da bazen temel bazı imkânlardan yoksun insanlarımız
vardır. Ayrıca, doğuştan ya da hastalık veya kazalar sonucu ortaya
çıkan bazı bedensel eksiklikler de söz konusu olabilmektedir.
Gelişmiş demokrasilerde, nasıl ki, devletin,
millî gelirden pay alma yönüyle, toplumun en alt ucuyla üst ucunu birbirine
yaklaştırma çabası içerisinde olması gerekiyorsa, korumaya ve
bakıma muhtaç çocukların ve yaşlıların üzerine şefkat kanatlarını
olabildiğince germek ve özürlülerin hayatlarını en iyi şekilde devam
ettirebilmelerini sağlamak da devletin asli görevlerinden birisidir.
Bir ülkenin sosyal devlet olup olmadığının en temel
göstergelerinden birisi, bana göre, sosyal hizmetlerdir. Sosyal
hizmetlerin, eğitim ve sağlık hizmetlerinden sonra gelen en yaygın
kamu hizmeti olması dikkat çekicidir. Ancak, ülkemizde 9 bin çalışanla,
en iyimser ihtimalle, sosyal hizmet talebinin en fazla yüzde 14-15’i
karşılanabilmektedir.
Sosyal hizmetler, aynı zamanda, bir ülkenin gelecek
projeksiyonudur. “Nasıl bir ülke, nasıl bir toplum?” sorusuna verilen
yanıt da budur. Ülkemizin genç bir nüfusa sahip olması ve giderek
ömür beklentisinin yükselmesi, sosyal hizmetlere olan ihtiyacı
önemli oranda artırmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bütün bunlar, Türkiye’de,
önümüzdeki süreçte sosyal hizmet talebinin hızla artacağı anlamına
gelmektedir. O hâlde, mevcut mevzuatla, sosyal hizmet örgütlenmesiyle
bu devasa yükün kaldırılması mümkün değilken, mevcut imkânları kullanamaz
hâle getiren girişimler, ülkenin geleceğiyle oynamaktan başka
bir anlam ifade etmeyecektir. Sonucunda gördük ki, Malatya’daki vahim
hadisenin benzerleri daha yoğun yaşanacak. Sokakta yaşayan, çalışan,
bağımlı çocuk sayısı, başta yaşlılar olmak üzere, evsizlerin sayısı
katlanarak artacaktır.
Türkiye’de sosyal koruma harcamalarının gayrisafi
yurt içi harcamaya oranı, 2003 yılında yüzde 9,1 iken, 2006 ve 2007 bütçelerinde
öngörülen yüzde 9,7 civarındadır. Hâlbuki, bu oran AB ülkelerinde
yüzde 19,7 düzeyindedir. Kişi başına sosyal koruma harcaması, ülkemizde
215 euro düzeyindeyken, 15 AB ülkesinde bu oran ortalama 4.579 eurodur;
hatta, kamu dışındaki kurumları da bunlara kattığımızda, yardımlarını
da kattığımızda, bu miktar 6.748 euroya çıkmaktadır.
Son yıllarda yapılan çalışmalara göre, özürlülüğün,
engelliliğin ve sokak çocuklarının yaygınlaşmasında, yoksulluk,
doğrudan bir etkiye sahiptir. Yani, toplumda ekonomik sıkıntıların
baş göstermesi, insanların geçim endişesi içerisinde olmaları,
özürlülerin, çocukların ve yaşlıların kendileri için uygun şartlarda
yaşamalarını engellemekte ve onların toplum dışına itilmelerine
neden olmaktadır. Özürlü olan nüfusun toplam nüfus içindeki oranı
yüzde 12,29’dur, yani 9 milyona yakın özürlü vatandaşımız bulunmaktadır.
Genel nüfusta okuma yazma bilmeyenlerin oranı yüzde 13 iken, özürlülerde
bu oran yüzde 36’dır. Özürlü vatandaşlarımızın eğitim durumu da genel
nüfusa göre oldukça çok düşüktür. Özürlülerimizin, yaklaşık yüzde
41’i ilkokul mezunudur, ilkokul sonrası eğitim düzeyi ise oldukça
düşüktür.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; eğitim düzeyi,
doğrudan yaşam kalitesini etkileyen bir göstergedir. Sağlık, çalışma
durumu, gelir ve sosyal yaşama katılma düzeyi, eğitim düzeyiyle
doğru orantılı olarak artar. Özürlü olmak eğitim yaşamına katılmayı
engelleyen bir durum olduğu gibi, bu durumun sonucu, özürlülüğün
yükünü artırır. Bu kısır döngüyü kırmak, özürlüler için gereken
özel eğitim hizmetlerinin nitelik ve niceliğini, ulaşılabilirliğini
artırmak gerekmektedir.
Özürlülerimizin, yaklaşık yüzde 78’i işsizdir,
ancak yüzde 22’si istihdam edilebilmiştir. Bu rakamlar özürlü vatandaşlarımızın
üretim dışı kaldıkları ve tamamen başkalarına bağımlı olduklarını
ortaya koymaktadır. Özürlülerin istihdam sorununun çözülmesi,
hem kendilerinin hem de ailelerinin üretim yaşamına katılmasının
yanı sıra yaşam kalitelerinin artmasını da sağlayacak tek yoldur.
Karmaşık ve çözümü çok boyutlu bu sorunun çözümünde devlete çok
önemli görevler düşmektedir. Devlet, tüm vatandaşlarının yaşamlarını
idame ettirecek miktarda gelir sağlayabilecekleri iş alanları
yaratmakla yükümlüdür. Bu yükümlülük, özürlüler bakımından daha
büyük önem arz etmektedir. Özürlüler için istihdamda fırsat eşitliğinin
sağlanması kaçınılmazdır. Toplumda yoksulluğun artması, ailelerin
parçalanması gibi nedenlerle sokağa terk edilen, küçük yaşta çalıştırılan,
istismar edilen çocukların sayısı her geçen gün büyük bir hızla artmaktadır.
Bugün için Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun bünyesinde
10 bine yakın çocuk barınmaktadır. Ancak, yardıma, bakıma ve korunmaya
muhtaç çocuk sayısı bu sayının çok üzerindedir.
Toplumdaki korunmaya muhtaç çocuk ve yaşlı sayısının
tespitiyle ilgili sağlıklı bir çalışma yapıldığını da sanmıyorum.
Aslında, üzerinde durulması gereken en önemli mesele, devletin korunmaya
muhtaç yaşlı ve çocuk sayısı ile özürlü sayısının artmasını engelleyecek
önleyici sağlık ve sosyal tedbirleri almasıdır.
Yukarıda da değindiğimiz gibi, birçok özür durumu
süregelen hastalıklara dayanmaktadır. Korunmaya muhtaç yaşlı ve
çocuk sayısının artması ise yoksulluk ve sosyal bunalımla yakından
ilgilidir. O zaman, insanların yaşam koşullarının iyileştirilmesi,
toplumun bilinçlendirilmesi, sosyal yönlerden bireylerin desteklenmesi,
ailelerin parçalanmasını önleyici tedbirlerin alınması, bu gibi
problemlerin ortaya çıkmasını önleyici faktörler olacaktır.
Her gün sokaklarda dilendirilen, bir şeyler satmaya
zorlanan veya köşelerde uyuşturucu maddelerle zehirlenen çocukları
görmekteyiz. Ayrıca, hırsızlık yaptırılan, cinsel istismara maruz
kalan çocuklarla ilgili her gün yazılı ve görsel medyada yer alan haberler
vicdanları kanatmaktadır. Bu yavrularımızın bir kısmı aileleri
tarafından da bu yöne itilmekte, diğer kısmı ise suç çeteleri tarafından
kullanılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, toplum sadece ekonomik
değerler üzerine kurulu değildir. Ancak son zamanlarda, özellikle
bu Hükûmet döneminde, her şey, sanki ekonomiye endekslenmiş gibi görünmektedir.
Ekonomik kaygılar ve bütçe hesapları yüzünden insan kaynağı göz ardı
edilmektedir. Oysa, çocukların istismar edildiği, yaşlıların kaderleriyle
baş başa bırakıldığı, özürlülerin sorunlarının görmezden gelindiği
bir ortamda sağlıklı bir toplum yapısından söz etmeye imkân bulunmamaktadır.
İnsan hayatını kolaylaştıracak teknolojik ve maddi ilerlemelerin
son safhada olduğu günümüzde bile henüz özürlülerimiz, yaşlılarımız
ve çocuklarımız için yeterli hizmet verilmemekte ve onların hayatını
kolaylaştıracak düzenlemeler yetersiz kalmaktadır.
Özürlülerimizin rahatça hayata katılımlarını,
katılmalarını sağlayacak altyapı düzenlemeleri yetersizdir. Bırakın
özürlüleri, normal insanların bile sağlıklı bir şekilde kullanabilecekleri
altyapıyı oluşturmada ve devamlılığını sağlamada zafiyet olduğunu
görmek bizleri derinden üzmektedir.
Çocukların istismarına karşı acilen sert önlemler
alınmalıdır. Gerek çeteler gerekse aileleri tarafından istismar
edilerek dilendirilen ve âdeta köleleştirilerek çalıştırılan
çocukların varsa velilerinden velayetleri alınmalı ve korunmaya
alınarak bakımları sağlanmalıdır.
İnsan olarak hepimiz doğar, büyür, yaşlanırız ve
yaşlılarımız bu ülkeye hizmet etmiş bir zamanlar genç insanlardı. Sosyal
güvencesi olsun olmasın, bütün yaşlılarımızın bakım ve korunması
hususunda devlet elinden geleni yapmakla mükelleftir ve esasen,
bu, yaşlılarımıza karşı da bir vefa borcumuzdur diye düşünüyorum.
Bugün, çocuklarımıza, yaşlılarımıza ve özürlü
vatandaşlarımıza hizmet veren kurumların yeterli olduklarını
söylemeye de imkân bulunmamaktadır.
Kurumda kalan çocukların da sağlıklı şartlar altında
ve ehil personel eliyle bakıldığı yönünde de ciddi şüphelerimiz
vardır. Nitekim medyaya yansıyan haberler hâlâ belleklerimizde tazeliğini
korumaktadır.
Aynı şekilde, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumunun yönetsel sorunları ve çocuk yuvalarıyla, yurtların fiziki
koşullarının yetersizliğinin bir an önce giderilmesi gerekmektedir.
Bakıcı anne uygulamasında hizmet alımına gidilmektedir, ancak
özel şirketlerin temel sosyal haklarından mahrum bırakılarak istihdam
ettikleri bakıcı anneler gereken hizmeti vermemekte, kalifiye
eleman çalıştırılamamaktadır. Bu nedenle de Malatya’daki gibi
olaylar her zaman ortaya çıkabilmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sosyal hizmetlerde
insanın ön plana çıkarılarak, maliyet hesabının yapılmaması gerekir
diye düşünüyorum. Ülkemizin nüfusuyla kıyaslandığında, çocuk,
yaşlı ve özürlü bakımevlerinin sayısı ve kapasiteleri oldukça
yetersizdir. Mevcut tesisler de eski ve ihtiyacı karşılayacak nitelikte
değildir. Personel de, hem sayı bakımından hem de eğitim bakımından
yetersizdir. Bir bakıcının 4 özürlüye bakması gerekirken, ülkemizde
bakıcı başına 30 ve 35 özürlü düşmektedir. Yine, bir bakıcının 6 veya
8 çocuğa bakması gerekirken, bakıcı başına 20-25 çocuk düşmektedir.
Ayrıca, devlet tarafından, toplumda bakıma muhtaç
yaşlı, çocuk ve özürlü sayısının tespitine ilişkin bir çalışma yapılmamakta,
sadece müracaata göre hareket edilmektedir. Oysa, yapılması gereken,
devletin talep beklemeksizin korunmaya muhtaç çocuklara, yaşlılara
ve özürlülere şefkat elini uzatmasıdır. Bu kurumlar, resen tespitlerini
yaparak hizmete ihtiyacı olanları arayıp, bulmalı ve bakımlarını
sağlamalıdır.
Son olarak şunları söylemek istiyorum: Devletin
istismara açık ve desteklenmesi gereken risk gruplarına öncelikli
olarak eğilmesi ve bu yönde yapılacak yatırımlara ekonomik olarak
değil, insani olarak bakması elzemdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kurtulmuşoğlu, buyurun.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) – Bu nedenle,
çocukların sokaklardan kurtarılması, yaşlıların hak ettikleri
rahat bir ortama, rahat bir yaşama kavuşmaları, özürlülerimizin
sıradan vatandaşlar gibi hayatlarını devam ettirebilmeleri
için ne gerekiyorsa o yapılmalıdır diye düşünüyorum.
Sözlerime son verirken, yüce Meclisi en derin
sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kurtulmuşoğlu.
Anavatan Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı,
Reyhan Balandı, Afyonkarahisar Milletvekili. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
Sayın Balandı, süreniz on beş dakikadır.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA REYHAN BALANDI (Afyonkarahisar)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü ve Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü
bütçesi üzerinde Anavatan Partisinin görüşlerini belirtmek üzere
söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, böylesine önemli bir konuda kadından sorumlu
Bakanlığın bütçesinin görüşüldüğü bugünde iktidar partisinden
pek çok milletvekilinin bu koltuklarda yerlerini almasını beklerdim.
Bundan hakikaten üzüntü duyduğumu bir kez belirtmek isterim. Burada
olan değerli milletvekili arkadaşlarımıza da teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi
Hükûmetinin 2007 yılı bütçesinin bakanlıklar arasındaki dağılımına
baktığımızda, AK Parti İktidarının kadın hak ve eşitliğine, ülkenin
sosyal politikalarının temeli olması gereken aile ve çocuklarımız
konusuna nasıl baktığının sinyallerini hem bu bütçeyle hem bu boş
sıralarla zaten vermektedir. 204 milyar 902 milyon YTL toplam bütçeye
sahip olan Hükûmet, kadın ve aileden sorumlu Bakanlığa en az paylardan
birini ayırmakla, toplumu çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkarmak
için neye önem vermek, hangi yolu izlemek gerektiği konusunda bilgi
ve fikir sahibi olmadığını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Bu
204 milyar 902 milyon YTL toplam bütçeden, Aile ve Sosyal Araştırmalar
Genel Müdürlüğüne sadece 4 milyon küsur, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğüne
ise sadece 2 milyon 113 bin YTL bütçe ayrılmıştır.
Ortalama bir Türk ailesinin ve yediden yetmişe
Türk kadınının çektiği sıkıntıları çözüme kavuşturuyormuş ya da
çözecekmiş fikri uyandırmaya çalışanların, toplum ve kadınlarımız
gözünde, baştan, inandırıcılığı kaybolmuştur. Anlaşılan o ki, Sayın
Başbakan kadın politikalarında başarısız olduklarını itiraf etmesinin
ardından, bu başarısızlığı değiştirecek gerçekçi bir yaklaşımda
da bulunmak niyetinde değildir, çözüm için gerekli sorumlulukları
almak ya da vermek niyetinde de değildir. Kaldı ki, konuşma sürelerinin
de çok kısa oluşu, doğru ya da yanlış ne varsa ortaya konulması, çözüm
önerilerinin de sunulması açısından, bu bütçe de Bakanlığa ayrılan
akçe gibi maalesef yetersizdir. Böyle bir durumda, lider sultası
ve parti içi demokrasiden uzak bir yaklaşımla karşı karşıya kalan
Sayın Bakanın, bu çifte standart karşısında dirayetli olması ve önce
kendi partisine, kadının statüsü ve cinsel ayrımcılığın önlenmesi
meselelerini anlatması gerekiyor ki, bu iş, iğneyle kuyu kazmaya
benzemesin.
Şunu herkes bilmelidir ki, eğer gerçekten kadınımız,
toplumumuz çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkarılmak isteniyorsa,
bu ülkede, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden hemen sonra gelecek
bütçeler arasında, kadın ve aileden sorumlu Bakanlığın bünyesindeki
genel müdürlüklere pay ayrılmalıdır. Ancak, özünde bu yapılanmayı,
bu gelişmeyi sindirebilecek ve bunu sağlayabilecek bir zihniyet
gerektirdiği için, kadınımızın iktidarı, ancak Anavatan Partisiyle
mümkün olacaktır. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Şimdi, burada, size, kadınımızın manzaralarından
Afyon’dan iki tane fotoğraf göstermek istiyorum. Bunlar, evet, Afyonkarahisar’da,
Afyonkarahisar’ın Başmakçı ilçesinin bir köyünden. Anadolu Ajansı
Afyon temsilcisi değerli arkadaşımız Sait Karaduman’ın çektiği
bir fotoğraftır bu. Binlerce kadınımızdan sadece bir tanesinin fotoğrafı
bu. İşte, sırtında bebeğiyle çamaşır yıkamaya çalışıyor derede.
Sırtındaki yük sadece bebek değil tabii, dünyanın yükünü taşımakta
bu kadın.
Bir fotoğraf daha var elimde: Yani, bu, basınımızda,
şiddetle ilgili, gözü mor, şiddete uğramış, işte, katledilmiş, kolu
ayağı kırık bir sürü kadın fotoğrafları görüyorsunuz, ama, bu da
toplumun kanayan yarası olan fotoğraflardan bir tanesi. Bu da ödüllü
bir fotoğraf.
Yine, Afyonkarahisar’ın Bayat ilçesinin bir köyünden
gelin ve kayınvalidesi, yetmiş seksenli yaşlarda yaşlı bir teyzemiz.
Gelinde de çok memnuniyetsizlik ifadesi yok. Kayınvalide zaten
çok çile çekmiş, belli, ama, görüyorsanız şu içler acısı bu durumu… Bayat’ın
bir köyünden, yani, köyün ismini bilmiyorum, Bayat’ta bir köyde. Bakın,
Avrupa’da tabii ki böyle fotoğraflara rastlamak çok mümkün değil,
ama, Türkiye’de, Anadolu’da bu tarz fotoğraflara rastlamak maalesef
çok mümkün ve biliyorsunuz inşaatlarda dahi -burada el arabasının
içerisinde, inşaat arabasının içerisinde- artık, bu arabalar kullanılmıyor.
Maalesef, kadınımız bu durumda.
İşte, Türkiye’nin bu tablolardan kurtulması için
eğitimli, çağdaş, refah içerisinde bir toplum olabilmesi için kadın
konusunda da reform lazımdır ve bu reformların da süreklilik arz etmesi
lazımdır. Ancak, Parlamentonun erkek egemen yapısı sorunların çözümüne
uzaklığımızın ipuçlarını vermektedir. Yasa da çıkarsanız, yönetmelik
de, yüce Mecliste kadın vekil sayısını bir avuç olmaktan çıkarmadıkça
her şey hikâyedir, lafügüzaftır. Bu demektir ki, kadın, yönetim kadrolarında,
kadın olsun erkek olsun, eğer kim varsa -kadın ya da erkek- onun görmek
istediği yerde olmak mecburiyetinde demektir.
Bakınız, Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 seçimlerinde
550 tane milletvekili adayından sadece 31 tane kadın aday göstermiş.
Ancak, işin bir de öbür boyutu var, aldatmacası var, göz boyama tekniği
var. İlk üç sıradaki kadın aday sayısı sadece bir kadın aday, tek bir
kadın aday. Burada…
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Hiç olmazsa seni buraya getirdiler
yani.
REYHAN BALANDI (Devamla) – Sizler benim sayemde
buradasınız. “Değiştik, geliştik.” söylemlerinizden dolayı buradasınız.
Yani, sizler, kadın milletvekillerini son sıralara da olsa koymak
suretiyle buradasınız. Bize teşekkür etmeniz lazım. İşte, bunun,
zaten samimi olunmadığının çok açık örnekleriyle de zaten iç içe
bir arada politika yaparken çok örnekleriyle de karşılaştık. Parti
tüzüğünüzde de kadın kotası yok. Anayasa’ya “pozitif ayırımcılıktır”
diye adlandırılan iki kelimeyi iliştirmekten de çekindiniz, vesaire
vesaire. “Milletvekili sayısını artıracağız.” deyip duruyorsunuz,
ama, Allah aşkına, bu zihniyetle bu milletvekili sayısını nasıl
artıracaksınız? Ben biliyorum, bazı milletvekillerinin bu konuda
bizimle aynı düşündüğünü, ama, bu lider sultasına tabii, söz dinletmek
çok da kolay olmasa gerek.
Gelin diyorum size, Anavatan Partisinin kapsamlı
bir çalışmayla Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğu daha demokratik,
daha çoğulcu ve kadın sayısını, tıpkı bizim parti tüzüğümüzde olduğu
gibi, yüzde 33 kadının Meclise girmesini öngören kanun teklifimizi
bu Meclisten geçirelim, hep birlikte kabul edelim. Aklın yolu birdir.
Bu konularda siyaseti bir kenara bırakmak lazımdır Türk toplumunun
menfaati için.
Aksi takdirde, bakın, ben iddiayla söylüyorum:
Önümüzdeki seçimde “kadınlar çiçektir, başımızın tacıdır” diye
diye, aklını, kabiliyetlerini, insan hakkı olan haklarını hiçe
sayarak kadına süs bitkisi ya da zirkon taşı muamelesi yapanlar
önümüzdeki seçimlerde şuncacık bir kadın adayı bile göstermeyeceklerdir.
Zaten bu kadar aday gösterip göstermemenin de çok büyük bir önemi olmayacaktır,
çünkü, toplum, bu sandıkta bu kandırmacaların cevabını verecektir.
Bize göre, bu kadın milletvekilleri de bu zihniyetin basıncı altında
huzursuzca görevlerini yerine getirmeye çalışmaktalar. Bu, Türk
Parlamentosu için hakikaten iç acıtan bir durumdur. Kadın vekiller
kendi haklarını koruyamazken Türk ailesinin, gençlerinin, çocuklarının
hakkını nasıl koruyacaklar?
Biz, Anavatan Partisi olarak kadınlarımız ve
gençlerimiz için en az yüzde 33 oranında kadın ve genç aday çıkartacağız.
Yani, şu an AKP’nin milletvekili sayısı olan 360 milletvekili sayısıyla
geldiğimizi farz edersek, en az 100 kadın milletvekilini bu Türk milleti
bu Parlamentoda görecek inşallah bizim iktidarımızda. Allah’ın
erkeklerden ayrı olarak bahşettiği bazı özelliklere sahip olan kadınlar,
şanlı bir geçmişe sahip çilekeş Türk kadını, işte o zaman, insan olduğunun,
birey olduğunun farklılığını, erkeklerle eşit haklara sahip olduğunun
güvenini yaşayacak bizim iktidarımızda. Ancak, seçime kadar
olan zamanda, Hükûmete, kadın hakları ve aileye sosyal yardım konularında
bazı tavsiyelerde, uyarılarda ve çözüm önerilerinde bulunmak muhalefet
olarak bizim görevimiz.
Sayın milletvekilleri, aile içi şiddet, töre cinayetleri,
berdel, çocuk ve bebek tacizleri, çocuk satışları ve pornosu almış
başını giderken, Hükûmet, tüm organları, kurum ve kuruluşları, belediyeler
ve sivil toplum örgütleriyle birlikte devletin gücünü ve etkinliğini,
suçlu ya da suç işlemeye meyilli kişiler üzerinde gösterecek, masaya
yumruğunu vuracak, diyecek ki: “Kadına el kaldıramazsın, kadını
dövemezsin, psikolojik bir şiddet uygulayamazsın, baskı uygulayamazsın...”
Ancak, devlet yönetimini iki koyun gütmekle eş değer gören yapının,
Kadın Kolu Genel Başkanı gibi, bir milletvekilinin eşine şiddet uyguladığı
haberleri üzerine “Bu, aile içi meseledir, biz karışmayız.” demeye
devam ederseniz, maalesef hiç mesafe katedemezsiniz.
Aile odaklı çözüm politikalarında ise, öncelikle,
içe dönük yaşayan, sorunları paylaşmadıkça büyüyen ailelerin dışa
dönük, konuşup tartışabilen, problemlerinden utanmadan çözüm bulabileceği
ümidini hissettiren bir yaklaşım içerisinde olmalıyız. Hatta, bunun
daha öncesine gitmeliyiz. Öncelikli, önleyici bir tedbir olarak
yapmamız gereken, ülkemizde binlerce genç kızımızın, kendi istekleri
dışında, küçük yaşta, daha çocukluğunu yaşayamadan zorla ya da
psikolojik baskıyla evlendiriliyor olması konusu. “Kefenin çıkar
artık o evden.” diye kaderiyle baş başa bırakılıyor.
Bu Meclis kürsüsünden, iktidarıyla muhalefetiyle,
bu genç kızlarımıza seslenmeliyiz: On sekiz yaşından büyük ya da küçük,
istemediğiniz hiç kimseyle evlenmeye sizi kimse zorlayamaz. Bunun
cezai müeyyidesi vardır. Bu durum tehdide girer, altı aydan iki yıla
kadar cezası vardır. Hatta, bu baskı birden fazla kişi tarafından
yapılmış ise, beş yıla kadar cezası vardır. İstemediğiniz takdirde,
eşiniz de olsa, vücut dokunulmazlığınızı ihlal ederse, şikâyetinize
bağlı olarak cezası vardır. Kanun uygulayıcılar ve emniyet güçleri,
bu konuda çok hassas davranmalıdır. Unutulmamalıdır ki, bilinçsiz,
travmalı evliliklerden yetişecek çocuklar da sağlıksız ve problemli
çocuklar olarak büyüyeceklerdir.
Aile odaklı çözüm politikalarının başında, yoksulluk
ve gelir dengesizliğiyle mücadele vardır. Toplum bu denli sefalet
içerisinde iken, çok çocuğa özendirmek marifet değildir. Herkesin
açlık, yoksulluk sınırının altında kalmadan bakabileceği kadar
çocuk sahibi olması için, aile planlaması çalışmaları bir kenara
atılmamalıdır. Ortak yaşam kültürünün oluşturulması için, etkin
çalışmalar yapılmalıdır. Toplumsal ve demokratik değerlerimiz,
haklarımız benimsetilmelidir. Eğer bunları yaparsanız, devlete
güven artar, vatandaşlar daha bilinçli, daha sorumlu olurlar, yasalar
işlerlik kazanır ve birlik beraberlik ruhu pekişir.
Sayın milletvekilleri, bu konular üzerinde acil
olarak durulmazsa, binlerce hayat daha ikinci sınıf bir muameleyle
heba olup gitmeye devam edecek. Bu, ancak, devlet ve toplum hareketiyle
mümkündür. Bu çağdaş duruşu kim sergileyecek?
Plan ve Bütçe raporlarına baktım. Sayın Bakan, bu
aralar, toplumun büyük sorunu olan bebeğe tecavüz, ensest, kadına
şiddet gibi konularda Mecliste konuşulmasını bile uygun görmeyen,
üstünü örten bir tavır içinde. Kötü örnek oluyor diye, bu utancı, bu
ayıbı, bu ruhsal bozukluğu, vahşi ve insanlık dışı hareketleri Meclis
konuşmayacak da kim konuşacak? Yüce Meclis çatısı altında hangi
milletvekilinin böyle bir konuyu teşvik etmek isteyen bir yaklaşımı
olabilir? Konuşacaksınız, çözüm önerilerini de, cezalarını da
ortaya net bir şekilde koyacaksınız, caydırıcı politikalarınızı
da ortaya net bir şekilde koyacaksınız ve icra edeceksiniz.
Elbette, basın, burada üzerine düşeni yapmalı
ve kontrol mekanizmalarını böyle hassas konularda dikkatli olarak
çalıştırmalıdır. Son günlerde şiddetle artan İnternet yoluyla taciz,
çocuk pornosu, Arena programına da konu olmuştur. Programda, İnternette,
Atatürk gibi ya da bazı dinî terimler gibi, körpecik beyinlerin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Balandı, lütfen, toparlar mısınız.
Buyurun.
REYHAN BALANDI (Devamla) – Sayın Başkan, Muzaffer
Hoca’nın kullanmadığı süreyi alabilir miyim?
BAŞKAN – Sayın Kurtulmuşoğlu süresini kullandı,
ek süre vermiştim. Size iki dakikalık süre veriyorum.
Buyurun Sayın Balandı.
REYHAN BALANDI (Devamla) – Teşekkür ederim.
Programda, Atatürk gibi ya da dinî bazı terimleri
tıklayan masum, körpecik beyinlerin karşısına bu sanal ahlaksızlık
görüntülerinin istem dışı ekrana aktığı anlatılıyordu. Bu sanal terör ve ahlaksızlıklar
derhâl yasal bir düzenlemeyle engellenmelidir.
Millî ve manevi değerler üzerinde ayakta duran
Türk toplumunda birileri demek ki ayıp ediyor, birileri demek ki
suç işliyor, birileri de demek ki hasta. Muhafazakâr demokrasi söylemini
telaffuz edenler bu gencecik kızların, kadınların iffetini, çocuklarımızı
da her türlü olumsuz etkilerden kurtarmak zorundalar.
Yüce Atatürk’ün, bizi beğenmeyen, antidemokratik
yasalar çıkartmaya devam eden Fransa’dan, İtalya’dan daha önce Türk
kadınına seçme ve seçilme hakkını vermiş olmasına rağmen, bizler
onun devrimlerine layık politikalar uygulayamadık, maalesef, ondan
sonra tökezledik bu konuda. Avrupa Birliği yolunda uyum çerçevesinde
yapılan çalışmalar sürdürülmeli, CEDAW, ILO, Avrupa Sosyal Şartı
çerçevesinde de projeler geliştirilmelidir. Bu projelere cinsiyet
ayrımcılığıyla bağlantılı meslek grupları da dâhil edilmeli, hukukçular,
emniyet güçleri özel olarak bu konunun hassasiyetiyle ilgili bilgilendirilmelidir,
konuya dâhil edilmelidir.
Unutulmamalıdır ki, verilen değer ve hizmetin,
sevginin, katbekat fazlasını vatanına, devletine verebilen fedakâr
Türk annelerine, geçim sıkıntısına rağmen dimdik ayakta durmaya
çalışan ve oylarını makarnaya, kömüre, bulgura feda etmeyen, dimdik
ayakta duran Türk ailelerine sahibiz.
Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Balandı.
Anavatan Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı
Züheyir Amber, Hatay Milletvekili.
Sayın Amber, buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Süreniz on beş dakikadır.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ZÜHEYİR AMBER (Hatay)
– Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, 2007 yılı Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerine Anavatan Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi Grubum ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Çalışma Bakanlığı, bildiğiniz
gibi çalışma hayatının tanzim edilmesi, ülkemizde sosyal güvenliğin
geliştirilmesi, istihdam, işsizlik gibi ana başlıkların altında
birçok konuda sorumluluğu olan bir bakanlıktır. Ayrıca, Avrupa
Birliği sürecinde başta istihdam ve sosyal politika olmak üzere
on bir başlıktan da dolaylı olarak sorumlu olan bir bakanlıktır.
Uygulanan ekonomik ve sosyal politikaların sonuçları
çalışanlar açısından yıkıcı olarak ortaya çıkmışken, denenmiş ve
geçmişte başarısızlığı görülmüş kimi uygulamalar yeni ve çözüm
olabilirmiş gibi gündeme getirilmek istenmektedir. Uygulanmakta
olan programı alternatifsiz kabul ederek her türlü ekonomik ve siyasi
gelişmeyi, yabancı yatırımcı ne düşünüyor ve enflasyon hedefi
mantığına indiren mevcut anlayış, Türkiye’nin uzun dönemli stratejik
kalkınma, istihdam artırıcı yatırımlar ve teknoloji seçimi gibi
makro sorunlarını göz ardı etmekte ve Türkiye’yi uluslararası finans
dünyasının spekülatif çıkar hesaplarına bağımlı hâle getirmektedir.
Sanayide yeni kapasiteler yaratan ve istihdama
katkıda bulunan bir yatırım ortamı yaratılamamıştır. Devletin
küçültülmesi söyleminin bir gereği olarak özel sektör öncülüğünde
bir kalkınma stratejisi izlendiği iddialarına rağmen, özel sektör,
kamunun çekildiği alanlarda kamunun bu boşluğunu dolduramamış
ve kendisinden beklenen yatırımları gerçekleştirememiştir.
Var olan uygulamalar, işsizliğin yanı sıra ülkemiz
ve çalışanlar açısından başka sosyal sorunlara da yol açmıştır. KİT’leri
zarar eden kuruluşlar olmaktan kurtarmak gerekçesi adı altında uygulanan
özelleştirme politikalarının, özellikle sosyal açıdan ve istihdam
yönünden olumsuz sonuçlara yol açtığı görülmüştür.
Nitekim, bu ay Ankara’da Tekel içki fabrikasını
satın alan firma tarafından 560 işçimizin işine son verilerek, aileleriyle
birlikte kaderlerine terk edileceklerdir. Bu 560 işçimiz hakkında
ne Hükûmet ne de sendika tarafından hâlen bir girişimde bulunulmamıştır.
Bu durum, özellikle gelişmemiş bölgelerde daha ağır sonuçlara yol
açmış ve açmaktadır, çünkü, yatırımcı, ülkemize yeni istihdam yaratıcı
yatırım yapmamakta, tam tersine mevcut hazır yatırımı düşük fiyatla,
uzun vadelerle satın alarak istihdamını azaltmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, kamu kuruluşlarındaki
23.867, belediyelerde de 140.000 olmak üzere toplam 163.867 kişiyi ilgilendiren
ve yıllardır bir sosyal yara olarak devam eden geçici işçi sorununa
bu yıl bitmeden çözüm getirmeliyiz. Zira, bu sorun 2007 yılına kalırsa,
kurumların geçici işçi vizelerini alarak mevcut çalışanları çıkartıp
yerlerine yenilerini alma ihtimali vardır. Bu yüzden, geçici işçi
olarak çalışan bu 164 bin çalışanımızı sürekli kadroya bu yıl bitmeden
geçirerek, bayram öncesi onlara ve ailelerine bir bayram hediyesi
verelim. Gelin, bunu, bütçenin bitiminden sonra hemen gerçekleştirelim.
Ülkemizde, istihdamın nüfusa oranı yüzde 46 ile
OECD ortalamasından yüzde 20 geridedir. Türkiye’de, iş gücüne katılmayanların
oranı yüzde 49 iken, bu oran, OECD’de yüzde 30 civarındadır. Türkiye,
yüzde 10,5 işsizlik ile OECD ortalamasından yüzde 36 daha fazla işsize
sahiptir. Ülkemizde yaş gruplarına göre en fazla işsizlik gençlerde,
yani, 15 ile 24 yaş arasındaki gençlerde ve daha uzun süreli işsizlik,
55 ile 64 yaş arasındaki yaşlarda olmaktadır. Türkiye’de, altı ay ve
daha uzun süreli işsizlik yüzde 56, on iki ay ve daha uzun süreli işsizlik
yüzde 40 civarındadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
çağdaş toplumlar, insana ve çalışana değer vererek, çalışma hayatını
daha insancıl bir hâle getirerek, yaşam kalitesini yükselterek hedeflerine
ulaşmaktadırlar. Bu çerçevede, teknolojik gelişmelerin olumsuz
etkilerinden çalışanları korumak, gelişmişliği hedef alan toplumların
başlıca amaçları arasındadır. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO),
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) gibi uluslararası kuruluşların çabaları
da bu yöndedir.
Avrupa Birliğinde topluluk düzeyinde geliştirilen
ve yüksek bir koruma düzeyi içeren standartlardan birisi de işçi
sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgilidir. Bu konuda kabul edilen yönergeler,
Avrupa İş Sağlığı ve Güvenliği Ajansının kuruluş amacı, Avrupa
Birliğinin konuya verdiği önemin bir göstergesidir. Başta Anayasa
olmak üzere, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nda, İş Kanunu’nda, Sosyal Sigorta
Kanunu’nda, Sendikalar Kanunu’nda, işçi sağlığı ve iş güvenliğiyle
ilgili tüzük ve yönetmeliklerde konuyla ilgili düzenlemeler mevcuttur.
Ancak, bunlar günün koşullarına göre yetersiz, eksik, sendikalarımızın
yeterli onayını almamış, dağınık ve en önemlisi devlet ve işveren
tarafından tam olarak uygulanmamaktadır. Adalet ve Kalkınma Partisi
Hükûmeti, geçtiğimiz günlerde, Avrupa Sosyal Şartı’na çekinceler
koyarak, âdeta yangından mal kaçırır gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisinden,
tüm sendikaların karşı çıkmasına karşın bu Yasa’yı geçirdi. Sosyal
Şart’ın maddelerine konan çekincelere göz attığımızda, bu ülke çalışanları
için çalışma sürelerinin azalabileceği, insanca yaşama ve çalışma
koşullarının mümkün olabileceği konusundaki bir olasılığı bile
ortadan kaldırmaktadır.
Avrupa Birliği ülkeleri çalışanları için hak
olan dört haftalık ücretli yıllık izin hakkı ülkemiz çalışanları
için -çocuk bile olsalar- uygun görülmemektedir. Çalışanlar için
asgari ücretin adil bir ücret olması söz konusu değildir. Türkiye’de
asgari ücret, çalışan kişinin kendisi ve ailesi için iyi bir yaşam
düzeyi sağlayan ücret olmak yerine, bir kişi için belirlenip tüm ailesinin
geçimini sağlayan ücret olmayı sürdürecektir. Örgütlenme, toplu
iş sözleşmesi ve grev hakları göstermelik haklar olarak kâğıt üzerinde
kalmaya devam edecektir. İş yerlerinde ve işletmelerde çalışan-lar
ve temsilcilerinin katılım ve denetimleriyle ilgili demokratik
süreçler işletilemeyeceği için, çalışma ilişkilerinin toplumun
demokratikleşmesine katkısı gerçekleşemeyecektir. Yaşlılar
toplumdan dışlanarak, yurttaş haklarından yararlanamayarak, düşük
emekli gelirleriyle açlık sınırında yaşayarak, toplumun dışlanmış
unsurları olmayı sürdüreceklerdir. Koyulan tüm çekinceler,
Hükûmetin çalışanına verdiği değeri gözler önüne sermektedir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, sosyal güvenlik,
toplumun tümüne yaygınlaştırılamamıştır. Ülkemizde, vatandaşlarımızın
sosyal güvenliklerinin yaklaşık yüzde 50’sinin SSK, yüzde 22’sinin
Bağ-Kur ve yüzde 15’inin de Emekli Sandığı tarafından karşılandığı
genel nüfus içinde, toplam aktif-pasif sigortalı nüfus oranı, vakıf
statüsündeki özel sandıklar dâhil olmak üzere yüzde 88’i buluyor. Bu
sonuçlara göre, ülkemizde, bunun yanında, yüzde 10’luk bir kesim
ise hiçbir sosyal güvenlik şemsiyesinin altında değildir. Prime
esas kazanç, hâlen eksik beyan edilmektedir. Hem SSK’da hem de Emekli
Sandığında ödenen aylıklar ile prime esas tutarlar arasında büyük
farklar bulunmaktadır. Örneğin SSK’da, aktif sigortalıların yüzde
35’i için prime esas kazancın alt sınırından prim ödenmekte, prime
esas kazancın üst sınırı üzerinden çalıştığı beyan edilen işçilerin
toplam sigortalılar içindeki payı ise yaklaşık yüzde 15 civarındadır.
Mevcut prim sistemi ise, her zaman, fiilî ekonominin kayıtlı ekonomiden
farklı olmasına yol açmaktadır.
Bunun yanı sıra, 1 Ocak 2007 tarihinden itibaren
yürürlüğe girecek olan Sosyal Güvenlik Yasası ile hâlen çalışmakta
olan emeklilerimizden ayda yüzde 33,5 ilave prim kesilmesi söz konusudur.
Emeklilerimiz, keyfiyeten çalışmamaktadırlar arkadaşlar; sadece,
insan olmanın standardında yaşayabilmek için, asgari ücretten dahi
düşük fiyatlarla, evlerine ek bir ücret götürebilmek için, zor koşullar
altında çalışmaktadırlar. Biz, bu Yasa çıkarken kesilecek olan primi
eleştirdiğimizde, hiçbir iyileştirmeye yanaşmayan Bakanlık, sanırım
yeni bir düzenlemeye gidecektir. Kesilecek olan bu ek prim kaldırılmalıdır
arkadaşlar. Dört yıldan bu yana umdukları yaşam standardını yakalayamayan
emeklilerimize böylesine hukuksuz bir yük getirmek onlara zulmetmek
olacaktır.
Yine, Anayasa Mahkemesi bu Kanun’un birçok maddesini
geçtiğimiz hafta memurlarımız yönünde iptal etmiştir. Ancak, çalışma
hayatındaki memurlar ve SSK’lılar arasındaki eşitsizlik bu iptal
edilen maddelerle had safhaya ulaşmıştır; tek çatı sistemi, daha
başlamadan çökmüştür. Gelin bu Yasa’yı bu hâliyle uygulamaya koymayın.
İlgili kesimlerin onayını alacak yeni bir yasa hazırlayalım ve çalışma
hayatını kaosa değil, barış ortamına dönüştürelim.
Bu arada, prim tahsilat oranlarındaki yetersizlik
hâlen devam etmektedir. Kurumsal yetersizlikler prim tahsilatının
düşük düzeyde kalmasına sebep olmakta, örneğin, SSK’nın prim alacağının
yüzde 63,66’sını özel sektör, geri kalan yüzde 36,34’lük kısmını da kamu
kısmı teşkil etmektedir. Bu yüzdelerin değeri ise 7,4 milyar
YTL’dir. Bağ-Kurda ise bu alacak meselesi daha da vahimdir.
Ülkemizde uygulanan prim oranlarının OECD ve Avrupa
Birliği ülkelerine oranla çok yüksek olduğu, kayıt dışı işçi çalıştırmanın
önde gelen nedenlerinden birini oluşturduğu bir gerçektir. Yapılmakta
olan düzenlemelerde bu hususun göz ardı edilerek işverenin yükümlülüklerinin
daha da artırılması, özel ve kamu işverenleri arasında ayrıcalıklı
uygulamalara son verilmesi, istihdam yaratmayı özendiremeyeceği
gibi, kayıt dışı çalıştırmayı da önleyemeyecektir. Ülkemizde
hâlen ücret ve aylık karşılığı çalışanların, en iyimser tahminle,
yaklaşık yüzde 50’si sigortasız olarak çalışmaktadır. 4-4,5 milyon
civarında kaçak işçi bulunmaktadır. Ayrıca, 750 bin dolayında olduğu
tahmin edilen yabancı kaçak işçiler de bulunmaktadır.
Yine, Çalışma Bakanlığımıza bağlı Emekli Sandığı
tarafından ortopedi ve travmatoloji branşında kullanılan her türlü
iyileştirici sarf malzemelerle ilgili vermiş olduğum soru önergeme
verilen cevapta, 2005 yılında 40.332 adet ithal ürün kullanılmış ve
bunun karşılığında ithalatçı firmalara 20 milyon YTL ödenmiştir...
Oysa, yerli üreticilerimize, aynı yıl, 20. 537 ürün karşılığı olarak
1 milyon 933 YTL ödenmiştir. Burada görüleceği üzere, yerli ürünlerimiz
ithal ürünlere oranla ucuzdur. Bakanlığın uygulamaları yabancı
firmaları desteklemektedir, yerli üreticilerimizi mağdur durumda
bırakmaktadır. Oysa, bunun tam tersi olmalı, yerli üreticilerimiz
desteklenmelidir. İthal ürünler ancak acil durumlarda temin edilmelidir.
Yıllardır asgari ücret, günün koşullarına uygun
tespit edilememiş, IMF ve Dünya Bankasının istekleri doğrultusunda
kalmıştır. Gelin, eğer, bu ücreti artıramıyorsanız, asgari ücret
ile yaşamaya çalışan vatandaşlarımıza, gelir vergisi, sağlık ve
ilaç konularında indirimler getirelim, hiç olmazsa, küçük de olsa,
onlara, biraz olsun refah sağlayalım. Eğer, karşımıza böylesine
yaklaşımcı, böylesine sosyal yasalarla gelirseniz, Anavatan Partisi
olarak sonuna kadar sizi destekleriz.
Ayrıca, yeni ilaç alımları başlamadan önce, Sayın
Bakan ve bürokratlarının “daha kârlı olacak” diye açıklamaları olmuştu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZÜHEYİR AMBER (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
Oysa, vermiş olduğum soru önergeme Bakanlığın
verdiği cevapta, SSK’lı ilaç giderlerinde, geçen 2005 yılına oranla,
bu yılın ilk dokuz ayında yüzde 43,9 oranında bir artış olduğunu ifade
ederek, bu artışın yılın son üç ayında daha da artacağı beklenmektedir…
Yüzde 50’lere varan bu yanlış uygulama ne için, hangi inat uğruna devam
etmektedir? Bu artış bu yıl da devam etmiş, önümüzdeki yıl daha da artacaktır.
En iyimser tahminle, 2006 yılı harcamasının yüzde 25-30’u kadar artacaktır.
Hem “Bakanlığımızın bütçesi kara deliklerden oluşuyor.” diyeceksiniz
hem de bu tip yanlış uygulamaları devam ettirmekte ısrarlı olacaksınız.
Devletimizden çıkan bu kadar fazla paranın sorumlusu kim olacak?
Hâlen aylardan beri SSK’lı hastaların almış olduğu ilaç bedelleri
ödenmemektedir, birçok eczane bu durumdan dolayı zor günler yaşamaktadır.
Taşeronlaştırma ve özelleştirme ile ücretler düşürülmüş,
iş saatleri fiilen on-on iki saate çıkmış, çalışma koşulları kötüleşmiş,
çalışanların yüzde 50’si kayıt dışı denen yerlerde, hiçbir sosyal
güvencesi olmadan çalıştırılmakta, çocuk ve kadın işçiler barbarca
sömürülmekte, ödünç iş ilişkisi adı altında işçiler köle gibi alınıp
satılmaktadır.
Ekonomik açıdan ülkenin önünde iki alternatif bulunmaktadır:
Ya uluslararası ekonomik program sürdürülerek bir bakıma kaçınılmaz
olarak sosyal ve ekonomik yıkıma gitmek ya da ülkenin gerçekleriyle
uyumlu kalkınma hedef ve politikalarıyla donatılmış yeni bir program
hazırlanarak IMF tasarımlı programları sona erdirmek. Bu saydıklarım
ülkemizin ivedi çözüm bekleyen acil ve acı gerçekleri.
Peki, Hükûmetin acil gerçekleri, öncelik verdiği
konuların gündemi nedir? Türkiye, artık, IMF ve Dünya Bankasından
kurtuluş yollarını düşünmek veya tartışmak aşamasına gelmelidir.
Gelmelidir ki, kendi öz kaynakları, kendi çalışanı, kendi emeğiyle,
kendi başına, halkı için insanca kararlar verebilsin.
Hepinize saygılar sunarım. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Amber.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına birinci konuşmacı
Güldal Okuducu.
Sayın Okuducu, süreniz yedi dakikadır.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GÜLDAL OKUDUCU (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Bildiğiniz gibi, SHÇEK, Atatürk’ün de desteğiyle,
30 Haziran 1921’de, cephede savaşan ve şehit düşen askerlerin çocukları
için kurulmuştur. Yani, SHÇEK şerefli bir tarih üzerine kurulmuş çok
önemli bir cumhuriyet kurumudur, kimsesizlerin yuvasıdır. Mustafa
Kemal, SHÇEK’teki çocuklara “Küçük hanımlar, küçük beyler, siz hepiniz
geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl
ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli ve değerli
olduğunu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz.”
diye seslenmiştir.
İşte, bugün konuşacağımız Kurum, Mustafa Kemal’in
küçük hanımefendilerinin ve beylerinin bakıldığı kurumdur. Ne
yapılmıştır bu Kurumda? Bu Kurum, AKP İktidarının yönetmelikler
değiştirerek, vekâleten atamalar yaparak, partizanca kadrolaşarak,
yolsuzluk iddialarına neden olan harcamalar yaparak, uzman personel
eksikliğini tamamlamayarak arka bahçesi hâline getirdiği, şiddete,
istismara, sahipsizliğe terk ettiği bir kuruma dönüştürülmüş ne
yazık ki.
Ne yapılmıştır bu dönemde SHÇEK’le ilgili olarak?
Bu dönemde AKP’nin ekonomi politikaları sonucu daha da yoksullaşan
ve yoksulluk sınırının altında yaşamaya mahkûm edilen aile sayısı
3 milyon 600 bine ulaşmıştır. Ailedeki ekonomik kriz, sosyal, kültürel
ve ahlaki değerlerin çöküşünü de beraberinde getirmiş, aile içi
çatışma ve şiddet ortamında büyük artışlar olmuştur.
Türkiye, Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde
aile, çocuk ve kadını ilgilendiren tüm alanlarda amaçladığı hedeflerin
çok altında kalmış, aile ve çocuk sorunları ertelenmiştir. Bu dönemde
fuhuş sektöründe çalışanların, vesikasız çalışanların ve gizli
fuhuş yapanlar ile bu sektörden nasiplenenlerin sayısı artmış, bu
sektördeki çocuk yaşı 12 yaşın altlarına düşmüştür. AB uyum sürecinde
olduğumuz hâlde 27 Ocak 1995’te imzaladığımız Birleşmiş Milletlerin
çocuk haklarına dair sözleşmesi çerçevesinde taahhüt ettiğimiz
hedeflere ulaşmak üzere hiçbir girişimde bulunmamıştır. Son dört
yıl içinde Avrupa Birliğine hazırlık zemininin yarattığı koşullara
rağmen, 1 milyon 400 bin korunmaya muhtaç ve kimsesiz çocuk için sosyal
güvenliklerini sağlamaya yönelik adımlar atılmamış, önleyici,
destekleyici programlar geliştirmemiştir.
Koruyucu aile modeli ve evlat edinme uygulaması
yaygınlaştırılamamış, aile destek hizmetleri uygulanamamıştır.
Bakanlığın ana hizmet alanı içindeki korunmaya
muhtaç çocukların bakıldığı yurt ve yuvalardaki çocukların sayısı
yüzde 30-35 azalmış, SHÇEK’e korunma ve bakım için yapılan başvurular
ise neredeyse yüzde 300’ler oranında artmıştır.
SHÇEK Kanununda yapılan değişikliklerle, belediyeler
başta olmak üzere, sivil toplum kuruluşlarına özel ihtisas şartı
aranmaksızın korunma hizmeti şansı sağlanmıştır. Çocuklar, Bakanlık
eliyle, daha büyük riskler taşıyan kuruluşlara devredilmiş, bu kuruluşlarda
da çocuklar adına önemli bir adım atılmamıştır.
Değerli arkadaşlarım, kuruluşundan bu yana
SHÇEK’e bağlı kurumlar, ilk defa böyle başıboş ve sahipsiz kalmıştır.
Koruma altındaki çocuklara verilen hizmetler yetersiz kalmıştır.
Çocuklar, niteliksiz ve risk taşıyan koşullara mahkûm edilmiştir. Denetim
ve koruma yapılmamıştır. SHÇEK, imam-hatip lisesi ve ilahiyat fakültesi
mezunlarından oluşan bir kadro ile yönetilebilmek uğruna yönetmelik
değiştirmiş, vekâleten atamalar yapılmış, uygunsuz siciller göz ardı
edilmiştir.
Yine, AKP Hükûmetiyle birlikte, yalnız AKP’li ya da
AKP’li yakını oldukları için seçilen liyakatsiz, ehliyetsiz, hatta
çocuklar için tehlikeli olabilecek kişiler, çocuk yuvaları gibi
çok hassas ortamlarda görev almaya başlamışlar, skandal niteliğinde
atamalar yaşanmıştır.
SHÇEK’in kurumsal olarak içinde bulunduğu koşullar
bu iken, SHÇEK’in çalışma ve ilgi alanı içinde olan sokakta yaşayan çocuklar
ne durumda? Sokağın zalim kuytularına, karanlık köşelerine itilen
bu çocukların sayısı her gün artmakta, bu çocuklar artık sayılamamakta.
Hırsızlığın, yankesiciliğin, kapkaçın, fuhşun, uyuşturucunun,
kimsesizliğin ve sahipsizliğin batağında çocuklar sosyal devletin
kendilerine el uzatmasını beklemekte. Bir yandan da bu çocuklar
Türkiye’de yaşanmasından kaçındığımız sosyal patlamaların habercisi
gibi her yerde, değişik toplumsal olaylarda boy göstermekte.
Türkiye Büyük Millet Meclisi bir komisyon kurdu.
Çocukları sokağa düşüren nedenlerle sokak çocuklarının sorunlarının
araştırılarak önlemlerin alınması gerektiğini ifade ettik bu komisyonda.
Bu komisyonun hazırladığı raporun çözüm önerilerinin hangisinin
hayata geçirildiğini aramızda bilen yok.
Hükûmetin, sokak çocuklarının tedavi ve rehabilitasyonu
ile ailesine döndürülen çocukları izleme ve değerlendirmeye yönelik
hiçbir politikası, stratejisi yasal ya da kurumsal bir düzenlemesi
ne yazık ki gerçekleşemedi.
SHÇEK gibi önemli bir kurumun, hele de sosyal devlet
uygulamalarının son bulduğu, eğitimsizliğin, sağlıksızlığın,
yoksulluğun ve işsizliğin böylesine yoğunlaştığı bir dönemde,
bütçesinin konuşmasına ayrılan bu yedi dakika süre içinde kuşkusuz
dilimin döndüğünce içinde bulunduğu durumu yansıtmaya çalıştım.
Ancak, Kurumun içinde bulunduğu durumu yansıtan en önemli araçlardan
biri de kuşkusuz ki basın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Okuducu, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
GÜLDAL OKUDUCU (Devamla) – Gün geçmiyor ki basınımızda
yurtlarımızda, yuvalarımızda yaşanan olaylarla ilgili şiddetle,
tacizle, istismarla, sağlıksızlıkla ilgili bir haber yansımasın.
Yansıyan bu haberler içinde ve ilgili Bakanın açıklamaları içinde
benim dikkatimi çeken en sıcak cümle şu olmuştu, çocuklarla ilgili
şiddet olaylarından yüreği yanan Sayın Bakan şöyle demişti: “Bir
tek çocuğun göz yaşına bütün makamları terk ederim.”
Ben şimdi buradan sormak istiyorum Sayın Bakana:
Hangi çocuğun göz yaşları size makam terk ettirir Sayın Bakan? On üç
yaşında yurttan kaçıp tecavüze uğrayan kızın göz yaşları size bunu
yaptırabilir mi? Ehliyetsiz bir bakıcıdan işkence gören bir bebeğin
göz yaşları size bunu yaptırabilir mi? Soğuk yurt odalarında ilgisizliğin
kurbanı olan çocukların göz yaşları? Ruh hastası bir görevlinin tacizine
uğrayan bir çocuğun göz yaşlarına ne dersiniz? Aldanışın acısını
ömür boyu taşıyacak olan muhbir çocuğun gözyaşları…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Okuducu, lütfen.
GÜLDAL OKUDUCU (Devamla) – Toparlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
GÜLDAL OKUDUCU (Devamla) – Teşekkür için Sayın
Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN – Teşekkür için sadece Sayın Okuducu, buyurun.
GÜLDAL OKUDUCU (Devamla) – …size makamı terk ettirebilir
mi? Makam terk edilmesinden vazgeçtik, size sorumluluklarınızı hatırlatabilir
mi?
Saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Okuducu.
Sayın milletvekilleri, birleşime bir saat ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 13.03
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 37’nci Birleşimi’nin İkinci Oturumu’nu açıyorum.
Yedinci tur görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
l.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
A) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
C) AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
D) KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
E) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz isteyen ikinci konuşmacı İzmir Milletvekili Türkân Miçooğulları’nın.
Buyurun Sayın Miçooğulları. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Miçooğulları, süreniz altı dakikadır.
CHP GRUBU ADINA TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI (İzmir) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Özürlüler
İdaresi Başkanlığı bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken salonda olan ve
olmayan milletvekillerimizi ve bizi umutla izleyen tüm halkımızı
sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, yapılan araştırmalara
göre, Türkiye nüfusunun yüzde 12,29’u özürlü insanlardan oluşmaktadır.
Nüfusumuzun 73 milyon olduğunu göz önünde bulundurursak ülkemizde
9 milyon kişi özürlü olarak hayatını sürdürmektedir. Özürlü yurttaşlarımızın
bakım, eğitim, istihdam, sağlık ve sosyal yaşamda var olma sorunlarına
çözüm bulabilmek için bütçeden önemli bir pay ayrılması gerekir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti, laik, demokratik,
sosyal hukuk devletidir. Sosyal devlete herkesin ihtiyacı vardır.
Sosyal devletin tüm kesimleri kucaklaması gerekir. Ama, sosyal devletin
yaralarını saracağı, bağrına basacağı en önemli grup özürlülerdir.
Peki, AKP Hükûmeti beşinci ve son bütçesini hazırlarken bu yurttaşlarımızın
sorunlarını çözmek için merkezî yönetim bütçesinden ne kadar pay
ayırmayı uygun görmüştür? Bugünü anlayabilmek için biraz geriye
gitmek gerekir.
Özürlüler İdaresinin 2005 bütçesi ödeneği 3 milyon
624 bin yeni Türk lirası iken, 2005 genel harcama toplamı 3 milyon 312
bin YTL olmuştur. Bunun anlamı şudur: Kurum kendisine ayrılan bütçeden
yüzde 8 oranında bir tasarrufa gitmiştir. 2006 bütçesinde ayrılan
ödenek 3 milyon 507 bin yeni Türk lirasıdır, yani 2005’in bile altındadır.
Oysa, 2005 yılı enflasyonu yüzde 7,7; büyüme oranı yüzde 7,6’dır. Bu
rakamlar ışığında, Kurumun 2005 yılındaki hâlini muhafaza etmesi
için bile bütçesinde yüzde 16’lık bir artış gerekirken, 2006 yılı bütçesi
ödeneği bir önceki yıla oranla 111 bin YTL daha düşüktür. 2007 mali
yılı bütçesi için öngörülen rakam 4 milyon 322 bin YTL’dir. 2006 bütçesine
göre yüzde 23’lük bir artıştan söz edilmektedir. Oysa birbirimizi
kandırmaya hiç gerek yok, hesap kitap ortada. 2006’da bir artış var
mı? Tam tersine, düşüş var. Peki, 2006’daki mal ve hizmet alımlarındaki
artışı, büyümeyi, enflasyonu niye göz ardı ediyoruz?
Ayrıca, bu yüzde 23’lük artış 2005 bütçesi baz alınarak
değerlendirildiğinde, yüzde 20’ye denk gelmektedir. Hâlbuki, kurum
bütçesinin reel bir kayba uğramaması için 2005 ve 2006 enflasyon ve
büyüme rakamları doğrultusunda en az yüzde 35 oranında artması gerekmektedir.
Diğer bir ayrıntı, 2006 mal ve hizmet alımları için
1 milyon 262 bin YTL ayrılmışken, 2007 bütçesine baktığımızda, bu
ödeneğin 1 milyon 170 bin YTL’ye düşürüldüğünü görüyoruz.
Bunlar, kurumun özürlülere yönelik politikası
ve işlevi açısından çarpıcı göstergelerdir. Yani, Özürlüler İdaresi
Başkanlığı toplumun bu en hassas kesimi için kendisine ayrılan bütçeden
tasarrufa gitmekte, kaynakları kullanmamakta, mal ve hizmet almamaktadır.
Anlaşılan o ki, Hükûmet, IMF programı doğrultusunda en büyük tasarrufu
özürlüler üzerinden yapmaktadır. Aynı bakanlık şemsiyesi altında
bulunan diğer kurumların bütçelerindeki rakamlar da göz önüne alındığında,
bu dört kuruluşun toplam ödeneklerinin 2007 yılındaki toplam bütçe
içindeki payının ise binde 4 olduğu görülmektedir. Sadece binde
4, yani yüzde 1’in yarısı bile değil. Oysa günümüzde sosyal politika
anlayışının en temel özelliği, risk grubu oluşturan toplumdaki zayıf
kesimlerin güvenceye alınmasıdır. Özürlülük konusu ise, sosyal politikanın
en sorunlu alanlarından biri olarak algılanmaktadır. Bu rakamlar
da açıkça göstermektedir ki, sosyal devlet ilkesi, sosyal devlet duyarlılığı,
sosyal devlet anlayışı, ne yazık ki, AKP İktidarı döneminde büyük
zaafa uğramış, en büyük erozyonu yaşamıştır. Türkiye gibi 73 milyon
nüfusu olan bir ülkede bu rakamlarla övünmek, bu rakamları yeterli
bulmak, doğrusu inanılır gibi değil.
Şimdi Sayın Bakana soruyorum: Sizce 2007’de öngördüğünüz
hizmetleri yerine getirmek, tespit edilen sorunları çözmek için bu
rakamlar, bu ödenek, bu bütçe yeterli midir? Yeterli diyorsanız size
şu haberi göstermek istiyorum Sayın Bakan. Şöyle bir gazete haberi:
“Engellilere Zorunlu Ceza: Evde Hapis. Okullar yetmiyor, özel eğitimden
geçmiş eğitmen sayısı ihtiyacı karşılamıyor. Yüzlerce engelli ev
mahkûmu gibi yaşıyor.”
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP İktidarı,
hemen her fırsatta, geçen yıl çıkarılmış olan Özürlüler Kanunu’yla
övünmekte. Her ne kadar Cumhuriyet Halk Partisinin hazırladığı önerinin
çok uzağında olsa da, 40 maddesi mali gerekçelerle geri çekilse
de, özürlülerimize ilişkin bazı adımlar atıldı.
Peki, bunlar yeterli mi? Yaşam kalitelerinde
bir ilerleme sağlayabildik mi? Hâlen 30 binin üzerinde özürlümüz Emekli
Sandığında bekleyen onay işleminden dolayı mağdur durumda. Raporları
onaylanmadığı için kanunla tanınmış olan haklardan yararlanamıyorlar.
Bunlar daha ne kadar bekleyecekler? Özürlü, hükümlü kadrolarının
sadece yüzde 18’i dolu. Bu kadrolar niçin boş olarak tutuluyor? Uygar
ülkelerde 4 özürlüye 1 bakıcı hizmet verirken, bizde 30-35 özürlüye
1 bakıcı düşmekte.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Miçooğulları, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI (Devamla) – Sayın Başbakan
2007 bütçesini “sosyal istikrar ve sosyal koruma bütçesi” olarak
takdim etti.
Değerli milletvekilleri, sosyal harcamalar, geniş
anlamda, sosyal koruma, eğitim ve sağlık harcamalarının toplamından
oluşmaktadır. AB ülkelerinde ortalama olarak sosyal harcamaların
genel yönetim harcamaları içindeki payı yüzde 65 gibi oldukça yüksek
bir oranda gerçekleşirken, Türkiye’de bu oran ancak yüzde 38’e yaklaşmaktadır.
Ülkemizde genel yönetim toplam harcamaları içinde sosyal korumaya
ayrılan kaynağın oranı yüzde 17-18 arasında değişirken, bu oran AB
ülkelerinde yüzde 40-41’lere çıkmaktadır. Yine AB ülkelerinde kişi
başına sosyal koruma harcamaları ortalama olarak 5.500 ila 6.500
avro civarındayken, ülkemizde kişi başına düşen kamu sosyal harcaması
215 avro tutarındadır.
Şimdi, bu gerçekler göz önündeyken, sosyal harcamalarla
ilgili kurumları bir şemsiye altında toplayan Bakanlığın bütçesi
yüzde 1’in yarısı bile etmezken, bu bütçeye sosyal istikrar ve sosyal
koruma bütçesi demek mümkün müdür?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen Sayın Miçooğulları…
Teşekkür için açıyorum.
Buyurun.
TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
Cumhuriyet Halk Partisinin yeniden kurduğu Zeytin ve Zeytinciliği
Araştırma Komisyonuyla dolaşırken, üreticinin açtığı bir pankart
gördük. O pankartta, “Zeytinin karası, ekmeğimizin parası, Adalet
ve Kalkınma Partisine verdiğimiz oy, yüreğimizin yarası.” diye
yazıyordu.
Değerli üreticiler, sevgili özürlüler ve değerli
halkımız; üzülmeyin, bir yıl sonraki Cumhuriyet Halk Partisinin yaptığı
bütçe hem sorunlarınızın çözümü hem de yüreklerinizin yarasının
sarılması için gerekli bir bütçe olacaktır.
Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
ALİ SEZAL (Kahramanmaraş) – Vallahi çok beklersiniz!
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Miçooğulları.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı,
Ahmet Ersin, İzmir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Ersin, süreniz altı dakikadır.
CHP GRUBU ADINA AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü
Bütçesi üzerinde partimin görüşlerini sunmak için huzurlarınızdayım.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Ancak, bu önemli konudaki, bu önemli Genel Müdürlüğün
bütçesi görüşülürken 355 kişilik iktidar grubundan Mecliste sadece
11 kişinin bulunması son derecede üzüntü verici.
REYHAN BALANDI (Afyonkarahisar) – 11 değil, 8 kişi.
AHMET ERSİN (Devamla) – Bu bütçeye bürokratlar
milletvekillerinden daha fazla ilgi göstermişler. Saydım, 18 tane
bürokrat var, ama iktidar partisinin 11 tane milletvekili var. Peki,
bu 344 milletvekiliniz nerede?
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Çalışıyorlar, çalışıyorlar.
AHMET ERSİN (Devamla) – Peki.
Değerli arkadaşlarım, aile, toplum ve birey arasındaki
bağı birinci derecede sağlama görevini yerine getiren sosyal
bir kurumdur. Bireyin sosyalleşmesinde, kimlik kazanmasında ve
toplumdaki kurallar ve değerlerin özümsenerek gelecek kuşaklara
aktarılmasında etkin olan sosyal bir kurumdur aile. Parçalanma ve
dağılma olduğunda ise, ciddi toplumsal sorunların ortaya çıktığı
bir kurumdur aile.
Değerli milletvekilleri, Türk ulusu, aile kurumuna
önem veren bir ulustur. Bunu, Anayasa’mızda yer alan “Aile, Türk toplumunun
temelidir.” hükmüyle ve yine “Ailenin korunması” başlıklı 41’inci
maddesiyle de devlete, aileyi, kadın ve çocukları korumak, güçlendirmek,
huzur ve refahını artırmak için gerekli önlemleri almak görevini
vererek, toplumun temelini oluşturan aileye verilen değer kuvvetli
bir şekilde belirtilmiştir.
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün
görevi ise, Türk ailesinin bütünlüğünün korunmasına, aile bireylerinin
birbirleriyle olan bağlarının güçlendirilerek refah düzeylerinin
arttırılmasına yönelik araştırmalar yapmak ve bu amaçla projeler
geliştirmektir. Aileye yönelik ulusal bir politika oluşturmak ve
kamuoyunu bu anlamda bilinçlendirmek, bu Genel Müdürlüğün görevleri
arasındadır. Ancak, bugün itibarıyla baktığımızda, Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğünün bu görevlerini yerine getirdiğini
söylemek mümkün değildir. Aslında kabul etmek gerekir ki, 20 milyondan
fazla kişinin yoksulluk ve 1 milyondan fazla kişinin de açlık sınırının
altında yaşadığı bir ülkede, milyonlarca işsizin olduğu bir ülkede
aile bütünlüğünün korunması son derecede zordur. Türk toplumunda
aile reisinin saygınlığı ve ağırlığı vardır. İşsiz olan ve bu nedenle
ailesinin geçimini sağlayamayan, ailesinin basit gereksinimlerini
karşılayamayan aile reisinin aile bireyleri üzerinde bir saygınlığı
ve ağırlığı olabilir mi? Örneğin, babanın işsiz olması, ailenin geçimini
sağlayamaması, onu aile bireylerine baskı yapmaya, şiddete yöneltmiyor
mu? Sevgiyi, saygıyı ortadan kaldırmıyor mu? İşsiz olduğu için babasından
veya annesinden harçlık isteyen gencin bu nedenle içine düştüğü bunalım
ve öfke, aile bağlarını güçlendirir mi, gevşetir, hatta yok eder mi?
Değerli milletvekilleri, açlık ve yoksulluk, sefalet
ve işsizlik, aile bağlarını da, sevgi ve saygıyı da siler süpürür. Dört
yıllık AKP İktidarında, toplumun temeli olan aileyi, aile bağlarını
güçlendirmek, refah ve mutluluğunu artırmak için, maalesef, hiçbir
önlem alınmadı. Tam tersine, insanı dışlayan ekonomik uygulamaları
nedeniyle ailelerde parçalanmalar, bölünmeler arttı. Bunun sonucu
olarak da toplumda suç oranları arttı, uyuşturucu kullanımı yaygınlaştı.
Sokak çocukları, dilenen çocuklar, bakıma muhtaç çocukların sayısındaki
olağanüstü artış, dört yıllık AKP İktidarının aile üzerinde yarattığı
tahribatın yansımalarıdır.
Bir yandan terör, diğer yandan, dört yıldan beri
sürdürülen insanı dışlayan IMF politikaları yüzünden kendi toprağında
geçinemediği için büyük kentlerin varoşlarına göçen, köylü de
kentli de olamayan, kentlerin ağır koşulları altında ezilen ailelerin
yaşadıkları dram, toplumsal yaşam ve huzur için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu durumdaki aileler,
anne babalar, kendi elleriyle küçük çocuklarını sokağa, para kazanmaya
yolluyorlar. Bu koşullarda sokağa gönderilen çocuklar para kazanmak
için ya dileniyor ya mendil satıyor ya da kapkaç yapıyor. İşte, bu şekilde
küçük yaşta aile disiplininden uzaklaşan çocuklar bir süre sonra
sokak çocuğu oluyor, madde bağımlısı oluyor, suç makinesi oluyor. Sokakta
yaşayan çocuklar, madde bağımlısı çocuklar sorunu giderek ağırlaşmakta
ve günlük yaşamımızı tehdit eder bir aşamaya gelmiş bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri, en kalabalık caddeler
bile can güvenliği, mal güvenliği açısından tekin değil. Ne zaman
kapkaça uğrayacağınız ne zaman gasba uğrayacağınız belli değil.
İşte bu durum, aile bağlarının zayıflamış olmasının, hatta yok olmasının
doğal sonucudur.
Sayın milletvekilleri, parçalanmış aileler sorunu
giderek büyüyor. Boşanmalarda ve aile içi şiddette olağanüstü artış
var. Çocuk yaşta evlilikler, yasa dışı olan ve aile kavramını sulandıran
imam nikâhlı birliktelikler artıyor.
Değerli milletvekilleri, bütçeler sadece rakamlardan
ve gelir-giderden ibaret değildir, böyle olmamalıdır. Bütçeler insan
için yapılır, insanın refahını, mutluluğunu sağlamak için yapılır.
Toplumun en temel direği olan ailenin bütçesi olumlu değilse, aile
bireylerinin mutluluğunu, refahını sağlayamıyorsa ülke bütçelerinin
gelir-giderlerinin dengeli olmasının hiçbir kıymeti yoktur. Ülke
bütçeleri, aileleri, aile bireylerini ve dolayısıyla vatandaşları
mutlu etmiyorsa sorun büyüktür, ülke sorunların altında kalır, bu
sorunlardan kurtulamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ersin, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
AHMET ERSİN (Devamla) – Değerli milletvekilleri,
geçtiğimiz günlerde, Sayın Başbakanın ailelere dönük bazı söylemleri
oldu. Bakın, bir söyleminde şunu söylüyor: “Haremimize girdiler”,
“siz kendi hareminize bakın.”
Değerli arkadaşlarım, cumhuriyet Türkiye’sinde
harem yok, aile var; anne ve babalardan oluşan aileler var, anne baba
ve çocuklardan oluşan aileler var. Şimdi, Sayın Başbakan, bu söylemiyle
yüz yıl geride kaldığını ortaya koyuyor. Padişahların haremi vardı.
Padişahların, eşler ve cariyelerden oluşan haremleri vardı. Ama,
onlar padişahlık dönemindeydi.
AHMET RIZA ACAR (Aydın) – O, işin özeli.
AHMET ERSİN (Devamla) – Cumhuriyet Türkiye’sinde
“haremlik”, “harem” diye bir kavram yoktur.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Belki bunun da vardır
kardeşim, nereden biliyorsun?
AHMET ERSİN (Devamla) – Maalesef, Sayın Başbakan…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Belki onun da cariyeleri
vardır, nereden biliyorsun?
AHMET ERSİN (Devamla) – …Atatürk cumhuriyetinin
Başbakanı mı yoksa Türkiye’nin padişahı mı olduğu konusunda kafasının
karışık olduğunu düşünüyorum.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – O, mahremden geliyor.
AHMET ERSİN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
bu konuda asıl tepkiyi kadın ve aileden sorumlu Devlet Bakanından
beklerdik. Cumhuriyet Türkiyesi’nde haremin olmadığını, çağdaş
ve Atatürk Türkiyesi’nde sadece ailenin olduğunu söylemesi ve Başbakanın
bu söylemine tepki göstermesi lazımdı.
REYHAN BALANDI (Afyonkarahisar) – Biz kınıyoruz
Başbakanı, kınıyoruz.
AHMET ERSİN (Devamla) – Ama, maalesef bunu yapmadı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ersin, teşekkür ediyorum. Lütfen…
AHMET ERSİN (Devamla) – Teşekkür edeyim Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Buyurun.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Derin konulara girdi Sayın
Başkan!
AHMET ERSİN (Devamla) – Ben de teşekkür edeyim Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Tamam, teşekkür ettiniz zaten. Teşekkür
ediyorum.
AHMET ERSİN (Devamla) – Efendim kime teşekkür, size
teşekkür ettim. Genel Kurula söyleyeyim.
Değerli arkadaşlarım, maalesef, Sayın Başbakan,
Tayyip Bey, bugünün…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ersin.
AHMET ERSİN (Devamla) – …bugünün, bugünün, bu neslin
Başbakanı değil. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından
gürültüler)
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Neyin Başbakanı? Ne biçim
konuşuyorsun! Sözünü geri al! Bu sözünüzü geri alın!
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Kimse geçerken canı istedi
diye Başkan olamaz!
BAŞKAN – Sayın Ersin, mikrofonu kapattıktan sonra
söylediğiniz sözleri lütfen düzeltir misiniz.
AHMET ERSİN (İzmir) – Ne dedim?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Duyuldu mu ya? Biz
duymadık. Ne dedi ya? Ne dedi?
BAŞKAN – Lütfen Sayın Ersin…
AHMET ERSİN (İzmir) – Siz söyleyin, ben söyleyeyim.
BAŞKAN – Hayır, duyulmadı Sayın Ersin. Lütfen düzeltir
misiniz.
REYHAN BALANDI (Afyonkarahisar) – Önce ne söylediğini
duyalım.
EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) – Duyulmayan şeyin
neyini düzeltecek? Önce bir duyalım, sonra düzeltsin.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Mikrofonu aç da bir söyle
bakayım, neymiş duyalım.
AHMET ERSİN (İzmir) – İsterseniz söyleyeyim… İsterseniz
söyleyeyim…
AHMET RIZA ACAR (Aydın) – İzmirli’ye yakışmadı
bu.
AHMET ERSİN (İzmir) – İsterseniz söyleyeyim… İsterseniz
söyleyeyim…
BAŞKAN – Lütfen Sayın Ersin, oturur musunuz.
AHMET RIZA ACAR (Aydın) – Yakışmadı Ahmet Bey.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına dördüncü
konuşmacı, Zeynep Damla Gürel, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA ZEYNEP DAMLA GÜREL (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün
önümüzdeki dönem mali yılı bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum ve bu vesileyle yüce Meclisi ve
sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Hükûmetin,
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün önümüzdeki dönemde sorumlu
olduğu görevleri yerine getirebilmesi için öngörmüş olduğu bütçe,
sadece 2 milyon 113 bin yeni Türk lirası. Yani, bugün, burada sizlerle
aşağı yukarı 2 milyon yeni Türk lirası değerindeki bir bütçe için
konuşacağız.
Bakın, isterseniz, sizinle çok çok basit bir hesaplama
yaparak başlayalım konuşmamıza. Son nüfus sayımı rakamlarını
ele alalım. Bir an için on sekiz-on dokuz yaş altındaki kız çocuklarını
hesabımıza dâhil etmeden, sadece on dokuz yaş üstündeki kadın nüfusumuzun
20 milyon civarında olduğunu kabul edelim ve Hükûmetin öngörmüş olduğu
bu 2 milyon yeni Türk lirası değerindeki bütçeyi, 20 milyonluk, on
dokuz yaş üstü kadın nüfusumuza oranlayalım. Hepimiz karşılaşacağımız
rakamın 10 kuruş olduğunu kolaylıkla bulabileceğiz. 10 kuruş, değerli
milletvekili arkadaşlarım, 10 kuruş! Hükûmetin 2007 yılında uçsuz
bucaksız sorunlarla mücadele eden vefakâr, fedakâr ve cefakâr Türk
kadınına yapmayı öngördüğü yatırım, sadece ve yalnızca 10 kuruş
değerinde maalesef!
Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçesinin
sunumunu yaparken son derece iddialı hedeflerden bahsediyor,
ama, hemen ardından da, bütün o iddialı ve devlet politikası olarak
nitelendirdiği hedefler için, devletin kendi kaynaklarından, 2007
yılı içerisinde kadın başına 10 kuruş yatırıma karşılık gelen 2
milyon yeni Türk lirası değerindeki bir bütçeyi onaya sunuyor.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu durum,
maalesef, ciddiye alınabilir ve kabul edilebilir bir durum değildir.
Bu bütçe, bizim açımızdan, tam anlamıyla öne sürülen iddialarla
uyumsuz, ihtiyacı karşılamaktan son derece uzak ve gayriciddi bir
bütçedir. Açıkçası, ben, 2 milyon YTL’lik bütçeyi, Türk kadınına karşı
yapılmış olan büyük bir ayıp olarak nitelendiriyorum. Bugün, Türkiye’de
kadına yönelik bütçe, esasında eşitsizlikle mücadele konusunda
faaliyet gösteren tek kamu kuruluşu olan Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün
bütçesidir ve bu bütçe, özünde, Hükûmetin kadın meselesini ne kadar
sahiplenebildiğini ve ne kadar ciddiye aldığını çok somut bir şekilde
ifade eder.
Bugün, ülkelerin kalkınmışlıklarının, modernliklerinin,
çağdaşlıklarının en temel göstergesi, kadın-erkek eşitliğidir. Bugün,
bütün uluslararası kuruluşlar tarafından hazırlanan ülke raporlarının
tamamında, katıldığımız bütün uluslararası toplantılarda, Avrupa
Birliği sürecinde yapılan görüşmelerin tümünde ülkemize yöneltilen
en büyük eleştirilerden bir tanesi, kadın konusundadır.
Allah aşkına, 2 milyon YTL’lik bir bütçeyle neyi
çözebilirsiniz değerli milletvekili arkadaşlarım? Türkiye’de
kadın-erkek eşitliğini sağlamaya yönelik nasıl bir eylem planı
oluşturabilirsiniz? Kadının hangi sorununu ele alabilirsiniz?
Kadının sağlık problemini mi, eğitim problemini mi, istihdam problemini
mi çözebilirsiniz? 21’inci yüzyılda ülkemizin en büyük ayıplarından
bir tanesi olan töre ve namus cinayetleriyle mücadele konusunda
hissedilebilir bir oranda ilerleme sağlayabilir misiniz? Şiddet
gören, tehdit gören, devletten yardım isteyen kadınların karakollarda,
savcılıklarda müracaat edebilecekleri birimleri kurabilir misiniz?
Bir şiddet veri sistemi oluşturabilir misiniz? Kadın sığınma evlerinin
sayısını, mesela bir yılda en az 5 katına çıkarabilir misiniz? Bütün
bunları, 2 milyon yeni Türk lirasıyla yapabilir misiniz değerli
milletvekili arkadaşlarım?
Bütün bu sorunların ötesinde size sormak istiyorum:
Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti olarak, temsilde cinsiyet eşitliğini
sağlamaya yönelik gerçekçi bir eylem planınız var mı? Bugün, hepimiz
gayet iyi biliyoruz ki, kadını, karar alan yapıların içerisinde,
yani Mecliste ve yerel yönetimlerde görünür hâle getirmeden, yasamaya
kadın bakış açısını yansıtmadan gerçek anlamda bir kadın-erkek eşitliğinden
söz edebilmek, kadının toplumdaki statüsünü güçlendirebilmek mümkün
değil. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, zamanında, Anayasa’mızın
10’uncu maddesindeki değişiklikleri gerçekleştirirken sizleri
bu kürsüden uyarmıştık, ülkemizde pozitif ayrımcılık veya cinsiyet
kotası uygulamasına geçişin önünü açalım istemiştik. Sayın Çubukçu,
kalkmıştı -o zaman kendisi bakan değildi- yine bu kürsüden “pozitif
ayrımcılığı desteklemek de bir görüştür, desteklememek de bir görüştür”
demişti.
O zaman, ben, şimdi, kendisine soruyorum: Sayın
Bakanım, madem ikisi de bir görüş, peki, siz hangi görüşten yanasınız?
Pozitif ayrımcılığı destekliyor musunuz desteklemiyor musunuz?
Emin olun, Türkiye’deki bütün kadınlar, bu konudaki görüşlerinizi
net bir ifadeyle duymak istiyorlar. Siz, temsilde cinsiyet eşitliği
sağlanmadan toplumda cinsiyet eşitliğinin gerçekleşebileceğine
inanıyor musunuz? Eğer inanmıyorsanız, temsilde cinsiyet eşitliğini
sağlamak için, bizim bilmediğimiz, bulmadığımız, dünyanın bütün
gelişmiş ülkelerinin keşfedemediği, harika, mucizevi, farklı
bir çözüm öneriniz mi var? Eğer, bir başka öneriniz yoksa, elinizde
her türlü imkân varken, neden çıkıp kadınlar adına, yüreklice, cinsiyet
kotasını savunamıyorsunuz? Biz ana muhalefet partisi olarak, inanın, size bu
konuda her türlü desteği vereceğiz. Çıkın ve partinizi, Sayın Başbakanı
bu konuda ikna edin ve gerekli adımları atın.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, son dönemlerde
Mecliste, hep birlikte, kadınların sorunlarıyla ilgili olarak, çeşitli
yasalarda, çok önemli birtakım değişiklikler ve iyileştirmeler
gerçekleştirdik. Fakat, tabii ki, kadınların yasalarla elde ettiği
bu yeni haklarını uygulamada talep eder konuma gelebilmesi için,
ülke genelinde, Anadolu’da, ciddi ve kapsamlı bilinçlendirme çalışmalarının
yapılması gerekiyor. Bu bilinçlendirme çalışmalarının bir parçası
olduğuna inandığımız için, Cumhuriyet Halk Partisi olarak sizlerden
bazı taleplerimiz var: Lütfen, belediyelerinizin dağıttığı kitaplardaki
kadını aşağılayan, Orta Çağ özlemini dile getiren hurafelere
bir daha rastlanmaması için önlem alın. Partinizin düzenlediği, kadın
ve erkeğin ayrı oturmak zorunda bırakıldığı toplantıları engelleyin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gürel, lütfen toparlayın.
Buyurun.
ZEYNEP DAMLA GÜREL (Devamla) – Parkların kadın-erkek
ayrımına göre açılmasını durdurun. Partinizin içerisinde, kendi
eşine şiddet uygulayan partililerinizi kınayın ve kendi partilileriniz
dahi olsa cezalandırılmalarının önünü açın.
Bakın, Sayın Başbakanın son yaptığı “harem” açıklaması,
her ne kadar yanlış bir Türkçeyle yapılmış dahi olsa, amacı anlaşılmıştır.
Son derece üzücü! Bırakın bu zihniyeti lütfen! Bu zihniyeti, 21’inci
yüzyılın çağdaş Türkiye’sine taşımayın, çünkü, Türk halkı, sizin
dünya görüşünüz çerçevesinde kadını toplumun içerisinde nereye
yerleştirdiğinizi tam olarak göremiyor. Biz kendi dünya görüşümüz
çerçevesinde, Türk kadınının toplumda en üst düzeyde, erkekle eşit
bir yerde yer alması gerektiğine inanıyoruz.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Partimiz bir kadını bakan
yaptı.
BİHLUN
TAMAYLIGİL (İstanbul) – Saygılı olun!
ZEYNEP
DAMLA GÜREL (Devamla) – Çünkü, biz, herhangi bir partinin milletvekilleri
değiliz değerli arkadaşlarım. Biz, cumhuriyeti,
kadını ve erkeğiyle el ele kurmuş olan bir partinin, Cumhuriyet Halk
Partisinin milletvekilleriyiz ve cumhuriyeti yaşatmak ve çağdaş
demokrasi alanında yeşertmek için kadın ve erkek el ele mücadele
vermeye devam edeceğiz.
Hepinizi en içten sevgi ve saygılarımla selamlar,
teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gürel.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına beşinci konuşmacı
İzzet Çetin, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun Sayın Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Çetin, süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2007 yılı bütçe kanunu tasarısının Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
ve şahsım adına konuşacağım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı, Türkiye Cumhuriyeti bütçesinden sonra, büyüklük itibarıyla,
belki en büyük rakamı yöneten, yönlendiren, kullanan bir bakanlık.
Aslında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, adına uygun bir aktivite
içerisinde gözükmemekle birlikte, büyük kuruluşlarımızın, kurumlarımızın
koordinatörlüğünü yapan bir bakanlık konumunda, 70 milyon insanımızı
kucaklayan, ilgilendiren, kucaklaması gereken bir bakanlık, gerçekten,
sosyal politikanın icra organı, icra birimi olarak değerlendirilmesi
gereken bir bakanlık. Ancak, kendi bünyesinin dışında bazı kurumların
da belki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesinde olması
gerekir idi. 5510 sayılı Yasa Anayasa Mahkemesinden kısmen döndü. O
Yasa içerisinde, primsiz ödemelere ilişkin kurumların da Çalışma
Bakanlığı bünyesine taşınması, o Yasa açısından da, Bakanlık açısından
da, ülkemiz açısından da yararlı olacaktı.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı alanında, AKP milletvekili arkadaşlarımız,
zaman zaman Bakanımız çıktı, buralarda, Genel Kurulda, bütçe görüşmelerinde
Bakanlığın icraatlarını anlattılar, dört yıllık süre içerisinde
neler yaptıklarını anlattılar. Ama, gözden kaçmaması gereken bir
durumun altını çizmek istiyorum: Gerçekten, AKP’nin iktidara geldiği
son dört yıl içinde, sosyal haklar konusunda çalışma yaşamı belirsizlik
ve bir kaos ortamında ilerliyor. Yani, yasalar yapılıyor, her bir
yasaya “reform” deniliyor. Arkasından, uygulamaya girmeden birtakım
aksaklıklar ortaya çıkıyor, yeniden düzeltmeler yapılıyor, yeniden
yola devam etmeye çalışılıyor. Bunun en somut örneğini 5510 sayılı
Yasa’da bir kez daha gördük. Muhalefeti ve tarafları dinliyormuş
gibi yapıp “Sosyal diyaloğu artırdık, sosyal tarafları bir araya
getirdik, onların görüşünü aldık.” denilerek yapılan düzenleme,
bildiğiniz gibi, önceki gün Anayasa Mahkemesinden kısmen geri döndü.
Gerçekten o Yasa çıktığı zaman da söylemiştim, 5510 sayılı Yasa,
Cumhuriyet Halk Partisinin, görüşmelerine “temel yasa” olarak getirdiğiniz
için katılmadığı Yasa bir ucube olarak çıkmıştı; ne yazık ki, Anayasa
Mahkemesinin belli hükümlerini geri çevirmesinden sonra, hilkat
garibesi hâline gelen bir yasa konumunda.
Gerçekten, şimdi sizin “Anayasa Mahkemesi bu
hâle getirdi ne yapalım?” diye geçiştirmeye, onu o biçimiyle uygulamaya
hakkınız yok. Gerçekten “birleştirme”den kasıt, en iyiyi hedef alan
bir düzenleme olmalıydı. Bu da belki çalışma koşulları açısından
Emekli Sandığına tabi devlet memurlarının koşulları olabilirdi
emeklilik koşulları açısından. Siz, devlet memurlarının çalışma
ve emeklilik koşullarını da Bağ-Kurlunun bile gerisine taşırsanız,
onun yüksek yargı organından döneceği ta baştan belliydi.
Şimdi, Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararı
tartışacak değilim. Gerçekten, yargıya, hukuka saygımız var ama,
ayırımcılığa, eşitsizliğe, adaletsizliğe saygımız hiçbir konuda
olamaz. Bu konuda da eğer bir hak teslim edilecekse ya da bir haksızlık
var deyip “Altmış beş yaşında çalışamaz.” denilmesi gereken bir kesim
var ise işçiler ve Bağ-Kurlular olabilirdi. Bunu, vakit geçirmeden
Hükûmetin düzeltmesi gerekiyor.
Değerli arkadaşlar, yine bu Hükûmet döneminde,
toplumsal kesimler arasındaki sosyal diyalog son bir yıldır tabana
vurmuştur. Buyurganlık ve çoğunluğa dayalı “ben yaptım, oldu” mantığı
her yerde egemendir. Sosyal taraflarla ilişki, yazılı görüş istenmesine,
olmadı yeniden tekrar görüş sorulmasına indirgendi. Sosyal taraflarla
ilişki, neredeyse sempozyumlarda, konferanslarda ve genel kurullardaki
açış konuşması yapılması, aynı salonda bulunulması, selamlaşılması
sosyal diyalog olarak değerlendirilmektedir.
Ekonomik ve Sosyal Konsey, hem bileşim açısından
hem çalışmaları açısından son derece yetersizdir. Gerçekten ülkemizde
çalışma alanına denetimsizlik egemendir. Yıllardan bu yana uygulanan
özelleştirme sonucunda işini kaybedenlere her gün yenileri eklenmektedir.
Bakınız şimdi, Kocaeli’de 2004 yılında 100,5 milyon
dolara Yıldız Entegreye verilen Türkiye'nin tek gübre üreticisi,
üre üreticisi konumunda olan İGSAŞ fabrikasında, aradan iki yıl geçtikten
sonra -üretim duralı sekiz ay oldu, beş günden bu yana da işçiler kendisini,
217 işçi fabrikaya kapattı- üretimden tamamen vazgeçilerek ithalata
dayalı bir gübre politikasının sonucu İGSAŞ’ı alan Yıldız Entegre
de o fabrikayı çalıştırma yerine, limanlarını, arazilerini değerlendirerek
işçileri kapının önüne koymaktadır.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten 300 kişi istihdam
ediyor, sendikalı 230 kişi var orada, yaklaşık 2 bin kişinin ekmek
kapısı; vergi ve fon açısından, katma değer açısından, ülke ekonomisine
katkısı 150 milyon dolar. Üretim yapılmadığından, ithalat için gerekli
olan döviz kaybı 137,5 milyon dolar yılda. Siz, burayı 100,5 milyon dolara
özelleştirdiniz, aradan iki yıl geçti, işçilerin hepsi kapının önüne
konulmak durumunda. Şimdi onlar, ne yazık ki, özelleştirme mağduru
da sayılmayacak. İşçiler ne yapacağını bilemez vaziyette, kendilerini
şu anda fabrikaya kapattılar. Herhâlde, Bakanlık oraya da ilgisiz.
Değerli arkadaşlarım, tabii, çalışma yaşamının
kuralları da altüst oldu. Şu anda kuralsızlık egemen. İş Sağlığı ve
İş Güvenliği Tüzüğü yönetmelik hâline getirilip uygulamaya kalkıldığı
için 2005 yılında Danıştayca iptal edildi. “Yasa yapıyoruz, yasa
hâline getireceğiz…” Hâlâ gelecek.
Yine bu dönemde, Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal
Şartı’nda memurların örgütlenme ve toplu sözleşme haklarına ilişkin
çekince koyduk. O çekinceler, yarınlarda çok uzun bir süre geçmeden,
yine Avrupa Birliği tarafından önümüze konulacak. Yani, Gözden
Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’nda -ki, Hükûmetin tutumu ILO normlarından
uzak- her şeyi Avrupa Birliği doğrultusundaki, onların ileri sürdüğü
konulara uyumlaştırmaya yönelik çabaları gerçekten tatmin etmiyor,
yetersiz kalıyor.
Değerli arkadaşlarım, sorun çok. İş Yasası’na göre
iş güvencesinin geçerli olması için iş yeri işçi sayısının 30 ve
daha çok olması, taşeronlaştırma, baskı ve genel olarak esnek çalıştırma
nedeniyle, sendikalar örgütlenmede eksik kalıyor, örgütlenmelerini
tamamlayamıyorlar, trilyonlarca liralarını “örgütlenme” adı altında
sokağa atıyorlar. Çünkü, örgütledikleri, sendika üyesi yaptıkları
işçiler ertesi günü ya kapının önüne konuluyor ya da baskıyla bir
gecede sendikalardan istifa ettiriliyorlar.
İstihdam politikaları ve ücret sistemleri açısından
da tam bir çözümsüzlük egemen. Norm kadro uygulaması nedeniyle 150
bine yakın işçinin kadro sorunları, sosyal güvenlikleri ve ücretlendirme
koşulları haksızdır ve yıllardır çözüm üretilmemiştir. Kıyı balıkçılığı
yapan teknelerde çoğunlukla dönemsel olarak çalışan yüz binlerce
işçi hâlâ pay alarak ücretlendirilmektedir. Çalışma Bakanlığı bu
alanda tam bir ilgisizlik içindedir. Orman köylüsü vahidi fiyat uygulamasından
hâlâ kurtarılabilmiş değildir. 70 bin geçici köy korucusunun ücret
ve sosyal güvenlik hakları, devletin, kamunun içinde olmalarına
rağmen, yoktur. Bunların da herhâlde Çalışma Bakanlığının ilgi alanında
olmadığını belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, sıkıntılarımız,
sorunlarımız alabildiğine fazla. Dört yıldan bu yana, yeniden yapılandırma
ve reform diye, devlet bürokrasisinde, özellikle Çalışma Bakanlığı
bünyesindeki kurumlarda bir koşuşturma, çaba egemen; ancak, iş yerlerinde
Orta Çağın çalışma koşulları, AKP’nin işçilere, emekçilere hediyesi
oldu. Bir asgari ücretli iş bulabilmek için kapı kapı dolaşan insanlar
yanında, özelleştirme nedeniyle işini kaybetmiş…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çetin, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
İZZET ÇETİN (Devamla) – …arkadaşlarımız, işçiler,
657 sayılı 4/C’ye göre çalışanlar, ki, Mecliste 1.004 kişi, onlar başta
olmak üzere, hepsi, geçici çalışanlar, Çalışma Bakanlığından medet
umuyorlar, ama, o medetin de nafile bir bekleyiş olduğunu söylemek
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, çalışma yaşamının içine
itildiği gizlenmiş, saklanmış, genel kaos ortamı en kısa zamanda
aşılmalıdır. “Hemen her şey yolunda gidiyor, projeler uygulanıyor,
yeni projeler başlatıyoruz, en kısa zamanda çözeceğiz, böyle bir
sorun yok, nereden çıktı?” diyerek, milyonlarca insanın yaşadığı
sorunları artık örtbas etmek olanaklı değil.
Konuşmamı, Falih Rıfkı Atay’ın söylediği “Yalanların
ve rüyaların ömrü kısadır!” diyerek tamamlıyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına beşinci konuşmacı,
Bayram Ali Meral, Ankara Milletvekili.
Sayın Meral, buyurun.
Aynı zamanda, son konuşmacı Sayın Meral.
Süreniz on dakikadır Sayın Meral.
CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bütçe görüşmelerini sonuna
kadar izliyoruz. AK Parti milletvekili arkadaşlarımın konuşmalarını
titizlikle takip ediyoruz. Sanki, arkadaşlarım ayrı bir Türkiye’de,
biz ayrı bir Türkiye’de yaşıyoruz. Arkadaşlarım genelde Türkiye’yi
güllük gülistanlık içerisinde gösteriyorlar. Acaba durum öyle mi
değerli arkadaşlarım? Ben, Sayın Bakanımızı burada eleştirmek istemiyorum
özellikle, çünkü, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı çıkarken Sayın Bakanımızın
ne kadar rahatsız olduğunu, hatta hatta, Bakanlığını kendi gönlünce
yürütemediğinin bir sezinliğini de hissediyorum.
Değerli arkadaşlarım, biraz önce arkadaşlarım
burada konuşma yaptılar. Bu arkadaşlarımla birlikte sendikadayken
57’nci Hükûmetin çıkardığı yasa tasarısında prim gün sayısı kademeli
olarak 7 bin iş günüydü; kadınlarda elli sekiz, erkeklerde altmış
yaştı. Bu arkadaşlarımla birlikte meydanlarda “Mezarda emekliliğe
hayır!” diye haykırdık. Şimdi, geldik, değerli arkadaşlarım, prim
gün sayısı çıktı 9 bine, yaş çıktı altmış-altmış beşe. Bu arkadaşlarım
burada bunu savunuyorlar. El insaf! Konuşmak zorunda mısınız yani
değerli arkadaşlarım? Bunun bir farklı deyimi var mı? Efendim “Tasarruf
Teşvik Fonu’nu ödedik…” Teşekkür ederim, ama, nereden ödediniz? İşsizlik
Sigortası Fonu’nda şu anda 23 katrilyonun üzerinde işçinin parası
var, oradan ödediniz. Yani, sizin bütçeniz, yani gelir gideri karşılasa,
bütçeniz açık verir mi? İşçinin bir cebinden aldınız, bir cebine koydunuz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakınız ne yapıyoruz?
İşsizlik had safhada, hiçbir çözüm noktası yok. Ayrıca, esnaf perişan.
Emekli, bugün, değerli arkadaşlarım, hâlen daha ucuz ekmek kuyruğunda
sıra tutuyor, nöbet bekliyor. Memur sokaklara düşmüş. Çiftçi, ektiğine,
biçtiğine pişman olmuş. 731 bin esnaf döneminizde iş yeri kapatmış.
Çifte üniversite mezunu gençler asgari ücretle iş bulamamış. Döneminizde,
2005 yılında 3.900 vatandaşımız, ama şöyle ama böyle, intihar etmiş,
yokluğun, yoksuzluğun getirdiği baskılardan. 2006 yılının dokuz
ayında 1.610 cinayet olmuş, adam öldürülmüş; 9.668 kapkaç olmuş,
112.606 hırsızlık olmuş.
Değerli arkadaşlarım, Başbakan Yardımcınız “18
milyon vatandaşımız aç geziyor.” demiş. Siz böyle bir Türkiye’ye nasıl
mutlu bir tablo çizersiniz? İşte, sizin getirdiğiniz Türkiye bu. Bu
da yetmiyor değerli arkadaşlarım. Ne yapmanız lazım? İşte, memura
verdiğiniz, Bağ-Kurluya verdiğiniz tabanları söyleyeyim: Bağ-Kurlunun
taban ücreti 394 yeni Türk lirası. Yoksulluk sınırı, açlık sınırı,
değerli arkadaşlarım, 594 yeni Türk lirası, onun altında. Asgari
ücret de 380 yeni Türk lirası. Hangi Türkiye’den bahsediyorsunuz?
Tablo bu. Bunun tersini söyleyecek bir babayiğit var mı içinizde?
Değerli arkadaşlarım, bu da yetmiyor. Şimdi,
IMF’yle yeni bir anlaşma yaptınız. Hani meydanlarda “IMF’yle bütün yapılan
anlaşmaları yırtacağız, atacağız.” diyen siz değil miydiniz? Ne
yaptınız şimdi? Yetmedi, Türkiye’yi, Telekomu, Telsimi, TÜPRAŞ’ı,
Şeker Fabrikasını, Tekeli, Erdemir’i, Petrol Ofisini, bankaları,
binlerce müesseseyi sattınız; biraz önce arkadaşımın söylediği
gibi binlerce insanı kapı dışı koydunuz ve şimdi onları kendinize
yalvartırıyorsunuz. “İşe sokacağız, yok 4/C’den mağdur olmuşlar,
bunların durumlarını düzelteceğiz.” diye söz veriyorsunuz, işçiler
geldiği zaman da kaçıyorsunuz.
Şimdi, IMF’ye yeni bir niyet mektubu daha verdiniz.
Binlerce insanı yine kapı dışarı koyacaksınız. 2007 yılında 9 milyar
dolar kaynak bulacaksınız diye IMF’ye niyet mektubu verdiniz. Hangi
müesseseleri şimdi özelleştireceksiniz biliyor musunuz niyet
mektubunuzda? Petkim, Tekel, Halk Bankası, Ziraat Bankası, Elektrik
Dağıtım, şans oyunları, İzmir, Bandırma, Derince, Samsun limanları
değerli arkadaşlarım. Ayrıca, Bor, Ereğli, Kayseri şeker fabrikaları.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Ve Türk Hava Yolları.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Türk Hava Yolları.
Şimdi, kusura bakmayın da Türkiye’de neyi bıraktınız
ve bu paralar nereye gidiyor değerli arkadaşlarım? Allah selametlik
versin, bir zamanların başbakanı bize derdi ki: “Ben buraları özelleştiriyorum.”
Evet. “Yeni iş yerleri açacağım.” Hangi iş yeri açıldı değerli arkadaşlarım?
Yabancı sermayeye bel bağladınız, ülkeye geldiğinde bayram ediyorsunuz.
Yabancı sermayenin ülkenin hangi tarafında bir tane yatırım yaptığını
söyleyebilir misiniz? Kârlı müesseseleri aldı, şimdi sıra geldi,
değerli arkadaşlarım, bu müesseselere. Yaptıklarınız bu, yaptıklarınız.
Ama, bakınız, günah değerli arkadaşlarım ve yazık; yazık, çok yazık.
Türk Telekomu, kâr eden Türk Telekomu beş yıl taksitle bir uluslararası
firmaya sattınız, 6,5 milyar dolara sattınız. Bunun yıllık kârı, değerli
arkadaşlarım -gazetede herhâlde okudunuz- 3 milyar 473 milyon dolar.
Beş yılda ne taksit ödüyor biliyor musunuz bu müessese? Bu müessese
1,4 milyar dolar taksit ödüyor. Yani, kusura bakmayın, iki sene kârını,
daha kârından azını ödese, bu müessese oraya bedavadan kalıyor değerli
arkadaşlarım.
Sayın AK Partililer, insaf, biraz insaf edin değerli
arkadaşlarım! Ortada bu. Bunu ben söylemiyorum, sizin kaynaklarınızdan
alıyorum, devletin kaynaklarından bunlar, devlet arşivi. Yapılan
bu. Yarın, korkarım ki, Halk Bankasını da Ziraat Bankasını da Türk
Hava Yollarını da yine böyle birilerine yağma ettirirsiniz değerli
arkadaşlarım, birilerine yağma ettirirsiniz; belki de adamları
hazırdır.
Hani, biliyor musunuz değerli arkadaşlarım,
TÜPRAŞ’ı da böyle kaptırmıştınız birine, yüzde 65,74’ünü. Birilerine,
uluslararası yine yandaşınıza, Sayın Maliye Bakanının, uçağıyla
Türkiye’yi dolaştığı bir firmaya, 1 milyar 400 milyon dolara satmıştınız.
Kaşla göz arasında yüzde 14,74’ünü o firmaya yine sattınız. Geri kalan
yüzde 51’i neye satıldı biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? 4
milyar 140 milyon dolara. Aradaki fark, 2 milyar 700 küsur milyon dolar.
IMF’den 1 milyar dolar borç alabilmek için, elli kere şapka çıkarıyorsunuz!
Günah değil mi değerli arkadaşlarım?
Böyle bir yağmaya, böyle bir talana göz yummaya
veya göz yumanlara öncülük edenlere burada el kaldırmaya, onları
affetmeye vicdanınız elveriyor mu sizin sayın milletvekilleri? İşte
Türkiye’nin yapısı bu. Bununla mı övünüyorsunuz? İşçi perişan,
emekli perişan, çiftçi perişan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Meral, buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Her türlü huzursuzluk,
rahatsızlık başını almış yürümüş, iş şartlarından bahsediyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, 57’nci Hükûmet döneminde
-benim iki arkadaşım da bunun canlı şahididir- Allah rahmet etsin,
Sayın Ecevit’in Başbakanlığında sabahın dördüne kadar elde ettiğimiz
iş güvencesi nereye gitti değerli arkadaşlarım? İşçinin elinde
kala kala bir kıdem tazminatı kaldı, 12 Eylülün dokunamadığı, dokunmadığı
bir kıdem tazminatı kaldı.
Geçenlerde bir bakanımız “Bunun mutlaka bir gözden
geçirilmesi lazım, bunun bir değerlendirilmesi lazım.” diyor değerli
arkadaşlarım. Bir tek o kaldı elinde. Sizi göreyim onu da alın da, o
işçinin aklı başına gelsin, aklı başına. Başka türlü aklı başına
gelmez o işçinin. Gelsin de, ondan sonra size o meydanları dar etsin.
Bir zamanlar işçinin hakkına, hukukuna saygı
duymayan başbakanlar geldi Türk-İş’in Genel Kuruluna, “Sizden özür
diliyorum, benim başbakanlığımı elimden aldınız, şimdi size geldim
başbakanlığımı istiyorum.” dedi dönemin bir başbakanı.
Değerli arkadaşlarım, olay şöyledir böyledir,
sizden bir ricada bulunmak istiyorum: Ülkenin bu birikimlerini
yağmalatmayın, yağmalamak isteyenlere müsaade etmeyin. Burada
tüyü bitmemiş yetimin hakkı var. Siz tüyü bitmemiş yetimin hakkını,
meydanlarda, savunacağız diye vatandaştan oy istediniz ve iktidar
etti vatandaş sizi, ama, şimdi siz, tüyü bitmemiş yetimin hakkını birilerine
talan ettiriyorsunuz. İçiniz yanıyor bir bölümünüzün, anlıyorum,
ama, bir şey diyemiyorsunuz. Deyin, deyin arkadaşlarım, deyin. Hesabınızı
bu dünyada verin. O dünyada bunun hesabını çok ağır verirsiniz değerli
arkadaşlarım.
Hepinize saygılar sunuyorum.(CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Meral.
Lehinde olmak üzere şahsı adına söz isteyen, Agâh
Kafkas, Çorum Milletvekili.
Buyurun Sayın Kafkas. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Kafkas, süreniz on dakikadır.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri
ve aziz milletimizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
Sözlerimin başında, utanmadan, sıkılmadan, hatta
çekinmeden burada gönül huzuruyla konuştuğumu ifade ederek başlamak
istiyorum. Ben on sekiz yıl sendikacılık yaptım. On sekiz yıllık sendikal
yaşamımın içerisinde emeğe ve insana ne kadar değer verdiğimi bütün
Türkiye ve emekçiler bilirler. Bugün aynı yerdeyim ve aynı şekilde
bakıyorum hayata ve biz önce Allah’a sonra millete vereceğimiz hesaba
göre siyaset yapıyoruz. Onun için de gönül huzuruyla konuşuruz,
onun için de yaptığımız her şeyin hesabını Allah’a da millete de vermekten
de onur duyarız.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) – Önce bize ver.
AGÂH KAFKAS (Devamla) – Biz ne yaptık? Türkiye’nin
kanayan yarasını… Otuz senedir herkesin kıyısından köşesinden
çözmeyi vadedip de bir türlü cesaret edemediği sosyal güvenlikte
çok ciddi bir reform yaptık. Biz gelirken demiştik ki, biz burada bu
kürsüde ilk yemin ederken Anayasa’ya sadakatimizi söylemiştik. Anayasa’nın
başlangıcında diyor ki: Demokratik, laik, sosyal hukuk devletini
korumak, onu geliştirmek, diyor. İşte bu yüce Meclisin ve cumhuriyet
hükûmetlerinin görevi bu. İşte biz, sosyal devleti yeniden inşa ettik
bu alanda. Özürlülere özürsüz bakmaya başladık. Türkiye’de ilk defa
özürlülere özürsüz bakılmaya başlandı. Aile önemsenmeye başlandı.
Çocuk Esirgeme Kurumu, yeniden, sağlıklı bir yapıya kavuşturulmanın
önemli adımları atıldı ve ne yapıldı? “Kimsesizlerin kimi” iddiasıyla
gelen AK Parti İktidarı çok önemli bir sosyal güvenlik reformunu
gerçekleştirdi.
Yıllardır siyaset yapan herkesin, bu konu çözülmelidir,
eşit değildir, adil değildir, sürdürülebilir değildir, dediği sosyal
güvenlik reformunu, hem de üç yıldır, kongrelerde karşılaştığımız
sosyal taraflarla değil, üç yıldır masa başında sabahlara kadar,
İş Kanunu’nu da bütün sosyal taraflarla el sıkışarak, sosyal güvenlik
reformunu da olabildiğince sosyal taraflarla ortak aklı ortaya
çıkararak çözmeye çalıştık ve çözdük, çözdük ve bugün bakıyoruz,
bir belirsizlik ortamı yaşıyoruz, 2007’ye on gün kala, büyük bir sosyal
güvenlik reformunun tam da uygulanmaya başlandığı yerde bir belirsizlik
yaşıyoruz ve yüce milletimizin gözleri önünde cereyan ediyor bunlar,
her şey.
Bugüne kadar Anayasa ve hukukun üstünlüğünü
hiçbir şekilde tartışmadım yaşamım boyunca, bugün de tartışmak arzusunda
değilim. Anayasa Mahkemesinin kararlarına da saygı duyuyorum,
ama, bugüne kadar, bizim hukuk öğretisindeki vatandaşlar arasındaki
eşitliğe, adalete, adalet duygusuna, büyük bir yara almıştır, büyük
bir sıkıntıya sokmuştur Anayasa Mahkemesinin verdiği bu karar.
“Vatandaşlarımız eşittir, ama bazıları çok daha
fazla eşittir.” mantığı içerisinde hukuk koyanlar, bunu yapamazlar.
O zaman bir köşe yazarı çıkar: “Yargıçlar hükûmeti mi var bu ülkede
acaba?” diye sorar. Bu, bu kurumlarımıza da haksızlıktır, bu ülkeye
de haksızlıktır, bu ülkedeki bütün değerlere de haksızlıktır.
O nedenle, biz ne yapmıştık sosyal güvenlik reformunda?
On sekiz yaşına kadar, kimin çocuğu olduğuna bakılmaksızın, bütün
çocuklara sağlık hizmetini sunalım demiştik.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Sosyal güvenlik imkânı yok
muydu on sekiz yaşına kadar? Yalan söylüyorsunuz! Kendiniz de inanmıyorsunuz
ya!
AGÂH KAFKAS (Devamla) – Ne yapmıştık? Biz demiştik
ki: İlk defa sosyal devlet, kara delik olarak -sosyal güvenlik kurumunun
açıklarını- göremez. Sosyal devletse, prim olarak bizzat katkı sağlamalıdır
dedik ve yüzde 8 prim katkısını sosyal devlet sağladı.
Yine, sosyal devleti nasıl inşa etme gayreti içerisinde
olduk? Dedik ki: Bu ülkedeki yoksullar, sadece yardım edilmesi gereken
insanlar değil. Onların yaşam en doğal haklarıdır. Sosyal devletin
bunların sağlık hizmetini, primlerini ödeyerek bir hak olarak sunması
lazım dedik ve bugün, bu dağınık yapının içerisinde tek bir devletle,
çağdaş otomasyonla, sağlıklı bir kurumsal yapıyla…
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Sen o kesimleri muhtaçlıktan
kulluğa çekiyorsun, kulluğa!
AGÂH KAFKAS (Devamla) – …vatandaşın emrine sunulacak
bir sosyal güvenlik yapısını oluşturmanın gayreti içerisinde olduk
ve bugün bir belirsizliği yaşıyoruz. Bu belirsizliği milletimizin
takdirine sunuyorum ve “Herkes eşittir, benimkiler daha çok eşittir.”
mantığını tekrar bir sorgulamanın gerekliliğine işaret ediyorum.
Biz yasa çıkarttık, geri gönderdiler, bir daha çıkarttık.
Biz yasa çıkarttık, Anayasa Mahkemesinden iptal ettirdiler. Yeniden,
yeniden biz dersimize çalışırız ve bu millete hizmette hiçbir engel
tanımadığımızın altını bir kez daha çizmek istiyorum. Çünkü biz
bu millete borçluyuz, çünkü bu millet sağlıklı, kalıcı hizmetler istiyor.
BAYRAM
ALİ MERAL (
AGÂH
KAFKAS (Devamla) – Evet, çünkü, ben, yaptığım mücadeleyi bir yaşam
biçimi olarak yapıyorum, bir yaşam biçimi olarak yapıyorum.
BAYRAM
ALİ MERAL (
AGÂH
KAFKAS (Devamla) – Sayın Meral, madem söylediniz, o zaman şunu söyleyeyim:
“İşçinin aklı başına gelsin.” lafını burada düzeltmelisiniz.
BAYRAM ALİ MERAL (
AGÂH KAFKAS (Devamla) – Bu işçinin aklı
her zaman başındadır, bu milletin her zaman aklı başındadır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Başındadır, her zaman ne yaptığını bilmiştir. Dün
sizi seçerken bu işçinin aklı başındaydı, bugün başka şey yapıyor
ya da bizim yanımızda diye işçi “Aklı başında değil.” derseniz, bu…
BAYRAM
ALİ MERAL (
AGÂH
KAFKAS (Devamla) – …çok doğru bir davranış olmaz. Bir
zamanlar, seçmediği zaman “Nankör millet.” sözünün bu millete söylendiği
günden beri o takım hiç seçilmedi. Onun için, bu
milletle uğraşmamak lazım.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Agâh, bu konuşmayı
iki sene önce yapsaydın, seni Çalışma Bakanı yapardı Başbakan.
AGÂH KAFKAS (Devamla) – Bu milletle uğraşmamak lazım.
“Yağmalamayın.” dediniz, bizi Allah’a havale ettiniz.
Biz, burada, yağmaları, çalanı çırpanı, talanı nasıl hesap sorduğumuzu
herkes biliyor. (CHP sıralarından gürültüler)
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – YİMPAŞ gibi…
AGÂH KAFKAS (Devamla) – Herkes biliyor.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – YİMPAŞ, Ofer, Oger, Kuşadası,
nereyi söyleyeyim?
AGÂH KAFKAS (Devamla) – Herkes biliyor. Hesabını
veremeyeceğimiz hiçbir icraatımız yok.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Albayraklar, Balıkesir
SEKA, hangisini söyleyeyim?
ATİLA
EMEK (
AGÂH
KAFKAS (Devamla) – Gazetelerden okuduklarınızla burada gelip
ahkâm kesmeyeceksiniz. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen…
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Eski dönemi
aratırıyorsunuz.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Ali Dibolar nerede?
AGÂH KAFKAS (Devamla) – Bir de elde ettiğimiz…
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) – Sayın Kafkas…
BAŞKAN – Sayın Tiryaki…
AGÂH KAFKAS (Devamla) – Biz, sabahlara kadar birlikte,
arkadaşlarımızla birlikte…
ATİLA EMEK (Antalya) – Hangi hesabı sordunuz?
AGÂH KAFKAS (Devamla) – …Ecevit’in kapısında sabahlara
kadar uğraşıp elde ettiğimiz iş güvencesi nereye gitti, deniliyor.
Ecevit’in de sözünü almıştık, cesaret edip de uygulamaya koyamamışlardı,
ertelemişlerdi.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Niye çıkardın 10 kişiden
30 kişiye?
AGÂH KAFKAS (Devamla) – Türkiye’de iş güvencesi
AK Parti İktidarı tarafından hayata geçirilmiştir. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Utan, utan!
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Yalan söyleme, yalan!
AGÂH KAFKAS (Devamla) – Hayata geçirilmiştir.
BAYRAM
ALİ MERAL (
AGÂH
KAFKAS (Devamla) – Kanun çıkarılmıştır, uygulamasını bundan sonraki,
gelecek iktidar yapsın denilmiştir.
BAYRAM
ALİ MERAL (
AGÂH
KAFKAS (Devamla) – Kanun’da öyle yazıyordu.
BAYRAM
ALİ MERAL (
AGÂH KAFKAS (Devamla) – Öyle yazıyordu.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Ne kadar rahat yalan söylüyorsun!
AGÂH KAFKAS (Devamla) – Öyle yazıyordu.
BAYRAM
ALİ MERAL (
AGÂH
KAFKAS (Devamla) – Biz çıkardık, biz hayata geçirdik.
BAYRAM
ALİ MERAL (
AGÂH KAFKAS (Devamla) – Biz hayata geçirdik. Biz
hayata geçirdik.
Bakın, Türkiye’de taşeron çalışması, belirli süreli
hizmet akdi ve iş güvencesi konusunda AK Parti döneminde iş hukukuna
çok çok büyük kazanımlar elde edilmiştir. Bunu da en iyi işçiler bilmektedir.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Karşıda oturan, sizin
Grubunuzda biri daha var; ona sor!
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Kiralık adam da sizin döneminizde
geldi, kiralık işçi...
BAYRAM
ALİ MERAL (
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Kiralık işçi
de sizin döneminizde geldi.
AGÂH
KAFKAS (Devamla) – İşçiler bunu bildikleri için de işçiler bizim yanımızdadır
ve ondan dolayı da işçileri “aklı başına gelsin” diye çağırma ihtiyacını
hissetmek durumundasınız.
Onun için, değerli kardeşlerim, buna
“reform” deniliyordu, gerçekten bu bir reformdu.
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) – Reform mu! Ucube, ucube!
AGÂH
KAFKAS (Devamla) – Çünkü cumhuriyet tarihinde, elli
yıl sonrasını düzeltmeye çalıştık.
“Mezarda emeklilik” dediniz. Biz, 2036’da altmış
beş yaşına geldik…
BAYRAM
ALİ MERAL (
AGÂH
KAFKAS (Devamla) – 2036’da altmış beş yaşına gelecek be kardeşim!
BAYRAM
ALİ MERAL (
BAŞKAN
– Sayın Meral, lütfen…
AGÂH
KAFKAS (Devamla) – Bunları istismar etmeye kimsenin hakkı yoktur
diye düşünüyorum.
Özelleştirme mağdurlarını kapınızda
yalvarttırıyorsunuz.
Özelleştirme mağdurlarının, değerli konuşmacı arkadaşımızın
da Konfederasyon Başkanlığını yaptığı Konfederasyonun önünde altı
ay, bir sene yattıkları ve iş istedikleri, ekmek istedikleri dönem
çok geride kaldı.
BAYRAM
ALİ MERAL (
AGÂH
KAFKAS (Devamla) – Ve biz, bu arkadaşlarımıza iş verdik.
BAYRAM
ALİ MERAL (
AGÂH
KAFKAS (Devamla) – Ona iş verdik ve Allah nasip edecek, on iki ay çalıştırmak
da bize nasip olacak ve haklarındaki düzenlemeleri daha da geliştirmek,
genişletmek bize nasip olacak. Biz “ah” almaya gelmedik.
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) – Çıkacak aheste aheste!
AGÂH KAFKAS (Devamla) – Biz yaraları sarmaya geldik.
ATİLA EMEK (Antalya) – Sizin açtığınız yaralar
milleti öldürdü, öldürdü.
AGÂH KAFKAS (Devamla) – Biz “ah” almaya gelmedik,
yaraları sarmaya geldik.
Onun için, değerli arkadaşlarım, değerli dostlar;
burada yapılmak istenen büyük reformlara imza atan başta Değerli
Bakanımız ve çalışma arkadaşlarına ve AK Partimizin değerli milletvekillerine,
Cumhuriyet Halk Partisinin ve Anavatan Partisinin değerli milletvekillerine,
bu devrimin gerçekleşmesinde verdikleri katkıdan dolayı teşekkür
ediyorum ve bundan sonraki süreçte…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – “Devrim” deme, yakışmıyor!
Ağzına alma, yakışmıyor!
CANAN ARITMAN (İzmir) – Anayasa’ya aykırı reformlar!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ağzına alma “devrim” lafını
ya!
BAŞKAN – Sayın Kafkas, buyurun.
AGÂH KAFKAS (Devamla) – Yani, “devrim” lafı artık
sizin ağzınıza yakışmayınca bize kaldı ve biz, layık olduğu yerde
kullanıyoruz diye düşünüyorum ve biz…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karşı devrim! Karşı devrim!
Onu söyle! Karşı devrim ağzına yakışan!
AGÂH KAFKAS (Devamla) – …Atatürk’ün devrimlerini
geliştirmek ve onun hedeflerine yaklaşma konusunda devrim yapmaya…
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – O Atatürk öyle büyük adam
ki!
AGÂH KAFKAS (Devamla) – …çağdaş devleti günün koşullarına
göre yeniden inşa etmeye ve çağdaş dünyadaki onurlu yerini alması
konusunda kararlı adımlar atmaya devam edeceğimizi bir kez daha
teyit ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kafkas.
Şimdi, Hükûmet adına, Devlet Bakanı Nimet Çubukçu
söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, süreniz yirmi dakikadır.
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizin
2007 yılı mali bütçe görüşmeleri çerçevesinde, Bakanlığıma bağlı
kuruluşların görev alanları, faaliyetleri ve 2007 yılı hedeflerini
vermeden önce, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Görev alanıma gören Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü,
Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü ve Özürlüler İdaresi Başkanlığı,
hepinizin de çok yakından bildiği gibi, toplumumuzun en dezavantajlı
kesimlerini, ihtiyaç duyan yaşlılarımızı, özürlülerimizi, sosyal
desteğe ihtiyaç duyan aileleri kapsamaktadır. Tüm dünyada olduğu
gibi de, ülkemizde de sosyal ve ekonomik alanda yaşanan hızlı değişimler,
aynı zamanda sosyal sorunların da çeşitlenmesine, bu anlamda yeni
hizmetler üretilmesine öncelik sağlanmasına en önem verilmesi gereken
sorunların başında gelmektedir ve bu sorunlar da Hükûmetimizin en
öncelikli gündem maddelerinden birini oluşturmaktadır. Özellikle
son üç-dört yıl içerisinde ve geçmişte birikmiş olan bu çok önemli sorunlara,
Bakanlığıma bağlı olarak, kadın, aile ve özürlülerle ilgili birimlerimiz
de çağdaş dünyanın çerçevesinde yeniden biçimlendirilmiş, yapılandırılmıştır.
Özellikle Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
bünyesinde hizmet verdiğimiz çalışmalar, son derece çağdaş ülkelerdeki
gelişmelere uygun olarak yeniden yapılandırılmıştır.
Bu yapılanmalarda en öncelikli sorunumuz da,
belki de, aile destekli hizmetlerin bugüne kadar kurum bakımı yerine
tercih edilmiyor olmasıydı. Benden önce özellikle AK Partili milletvekillerin
de çok ayrıntılı olarak değindiği konulara değinmeyeceğim ama,
öncelikli hedefimiz, bu hizmetlerde, aile odaklı hizmet anlayışını
gündeme getirmek. Özellikle, sağlanan desteğin, çocuklarımıza,
öz ailesinin yanında bakımı öncelemek. İşte bunun için de, koruyucu
ailede bakım ve evlat edindirme yanında bakımın yanı sıra Aileye
Destek ve Dönüş Projesi’yle de çocuklarımızı kurum bakımından kendi
ailelerinin yanına döndürdük. Bir taraftan da, risk grubu altındaki
14 bin çocuğu kendi ailesinin yanında destekledik.
Hizmet önceliklerimiz içerisinde yer alan koruyucu
aile uygulamasını yaygınlaştırmak için bu yönde yönetmelik değişikliğinin
yanı sıra, maalesef, ülkemizde hâlen sembolik düzeyde olan bu yapı
Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 70 civarındadır. Bulunduğum
her ortamda, her çerçevede, toplumu koruyucu aileye destek olmaya
çağırıyorum ve bu çalışmanın altyapısını da, yönetmelik değişikliğiyle,
hem bir taraftan koruyucu aileye verdiğimiz maddi destek miktarını
550 milyon civarında yükselterek, koruyucu aile hizmeti verecek
olanlara da eğitim sertifikalarıyla bu anlamda yeni bir açılımı
sağlamış bulunuyoruz. Aynı zamanda, aile edindirme, yani, evlat
edinme tüzüğünü de yıl sonuna kadar tamamlamış olacağız.
Bugün burada muhalefet partisi konuşmacılarının
da sıklıkla dile getirdiği ve kurumlarda 25-30 çocuğa 1 bakıcı eleman
düştüğü ve bunların hizmet içi eğitimden geçmediği ve uzman olmadıkları
yönündeki itirazlar ve rakamlar gerçekten geçmişte yer alan rakamlardı.
Ama, bugün itibarıyla 6 özürlüye 1 bakım elemanı düşüyor kurumlarımızda.
Bunun altını çizmek istiyorum. Ve bunlar uzman personel. Aynı zamanda,
kuruluş bakımı altındaki çocuklarımızda da 8 çocuğa 1 personel
düşüyor. Bakım hizmetleri ve temizlik hizmetlerini ayırdık ve bakım
hizmetleri altında aldığımız hizmet satın almalarda yüzde 40 yüksek
ücret ödediğimiz üniversite mezunları da dâhil olmak üzere, çocuk
gelişim bölümü mezunlarıyla, uzman eğitimi almış kişiler çocuklarımıza
bakıyor.
Bunun yanı sıra, kurumlarımızda koğuş sisteminden
oda sistemine geçtik. Bugün, bütün kurumlarımızda çocuklarımızın
2 ve 8 kişilik odalarda kaldığı, kendi öz ailesinin yanındaki bakıma
benzer yapılandırmaları da verdik. Bu yapılar olmadığı takdirde,
koruyucu aile ve ev ortamında mutlak surette Çocuk Kurumu bakımı
altında kalacaksa diye, bir taraftan da kurumlarımızın fiziki koşullarını
değiştirerek çocuklarımızın ev ortamında büyüyebilecekleri
Sevgi Evleri Projesine hız verdik. 21 sevgi evinin inşaatı tamamlandı,
120 sevgi evinin inşaatına başlandı, 160 sevgi evinin de yapımıyla
ilgili ihale ve proje aşaması tamamlanmak üzeredir. Ben, bu çalışmalarımıza
destek veren -bu konu açılmışken- tüm hayırseverlerimize de bir taraftan
teşekkür etmek istiyorum.
Bunun yanı sıra, çocuk evleri uygulamamız var. Bu
yıl itibarıyla kurumlarımızda kalan çocuklarımızın 592’sinden
314’ü -sevinerek söylüyorum- üniversite sınavlarında başarılı
olmuş ve bir üniversiteye yerleşmiştir. Çocukların bu alandaki başarılarının
yüzde 100 artmış olması, aynı zamanda onlara bütün yurtlarımızda
ücretsiz İnternet erişiminin sağlanmış olması, hafta sonları
Millî Eğitim ve Kültür Bakanlığımızla yaptığımız çalışmalarla
halk oyunlarından, istedikleri alanda, gitar ve resim kurslarına
kadar ücretsiz kurslarının veriliyor olması, onların, bir taraftan
da sadece bir maddi varlık olarak bakılmadıklarını, psikolojik ve
sosyal ihtiyaçlarının da karşılandığı kurumlar hâline geldiğini
söyleyebilirim. Bir yandan da, kuruluş bakımı altında kalan çocuklarımızın
harçlıkları, tarafımızdan yüzde 100 artırılmıştır.
Son yıllarda işe yerleştirmede de, çocuklarımızın
üniversite mezuniyetine ağırlık veriyoruz; ki, onların üniversite
eğitimlerini desteklemek amacıyla.
Özellikle Genel Müdürlüğümüz tarafından koordine
edilen, Başbakanlık genelgesi çerçevesinde yürütülen sokak çocuklarına
ve sokakta yaşayan çocuklara, çalışan çocuklara yönelik hizmet
modellerimiz de sekiz ilde başarıyla yürümektedir. Çocuk Koruma
Kanunu’nda -yürürlüğe girdikten sonra- Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumunun yeni görevi olan suç mağduru çocuklar ve suça
bulaşan çocuklar, yani kanunla ihtilafa düşen çocuklar için de yeni
hizmet modelleri geliştireceğimiz kurumları yapıyoruz. İlk etapta
İstanbul, İzmir, Kocaeli, Adana, Şanlıurfa ve Mardin illerimizde
faaliyete giren kuruluşlarımız, bu çocukların rehabilitasyonu
için de son derece önemli bir çalışma olacak.
Şimdi, bundan sonraki bölümde, Özürlüler İdaresi,
Kadının Statüsü ve Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü bütçeleri
üzerinde konuşmadan önce, bu bölümlerde konuşan konuşmacıların
ısrarla vurguladığı, hatta bazen de bütçeyi Türkiye’de yaşayanların
sayısına bölerek yapılan bu hesapların, gerçekten bütçe uygulamalarına
ve hesabına uygun yapılar olmadığını bir kez daha vurguluyorum. Bu
kurumlar icracı kurumlar olmayıp, politika üreten, koordine
eden, bunların uygulanmasını sağlayan kuruluşlardır. Dolayısıyla,
araştırma, geliştirme ve politika üretme gibi bir görevi olan kuruluşlar
için bu bütçeler, gerçekten; ki, sadece bu projelerle değil Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü, aynı zamanda, yürüttüğü diğer projelerdeki
kaynak faaliyetleriyle de bunu yürütmektedir. Bunların içerisinde
sadece toplumsal cinsiyet eşitliğinin yaygınlaştırılması projesi
için 5 milyon euro kullanacaktır. Bunun yanı sıra, aile içi şiddetle
ilgili kullandığı projede ayrıca bir fon kaynağını kullanmaktadır.
Şimdi, burada kadın politikalarına ilişkin olarak
ülkenin nüfusunun yarısını oluşturan kadınların genel bütçeden
ve genel politikalardan ayrıştırılırak, sadece Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen ve bunlara doğrudan hizmet
veren kuruluşlar gibi algılanması, böyle ifade edilmesi, herhâlde
bu konuda bir bilgi eksikliğidir diye düşünüyorum. Zira, kız çocuklarının
okullaşmasını bir kadın sorunu olarak görebilirsiniz, ama, kız çocuklarının
okullaşmasının çözümünün yeri ulusal eğitim politikası ve Millî
Eğitim Bakanlığıdır.
REYHAN BALANDI (Afyonkarahisar) – Siz yeterli
mi buluyorsunuz Sayın Bakan? Bu bütçeyi yeterli bulduğunuzu mu
söylüyorsunuz?
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Kadınların
sağlık hizmetlerinden yararlanması ulusal sağlık politikasıdır.
Dolayısıyla, özürlülere yönelik olarak kuruluş bakımı altındakilere
de getirdiğimiz hizmetler… Özürlüler İdaresinin bütçesini Türkiye’deki
özürlülere bölmek de, aynı şekilde, bir bilgi eksikliği olsa gerek.
Bu yıl itibarıyla özürlüler için Maliye Bakanlığının ayırdığı bütçe
1 katrilyon liradır. Altını çizerek söylüyorum, 1 katrilyon liradır.
Ülkemizde yaşayan özürlülerin, eğitilebilir özürlülerin eğitim
giderleri, okullara taşınma ücretleri, gündüzlü ve yatılı bakım
hizmetleri Hükûmetimiz tarafından karşılanıyor. “Ben öldüğüm zaman
benim çocuğuma ne olacak?” sorusunu, kaygısını annelerin üzerinden
alıyoruz ve bu sosyal politika Özürlüler İdaresi Başkanlığının
bütçesini özürlülere bölerek bulamazsınız elbette veya kadın sayısına
bölerek. Ama bu hizmetlerin her birinin karşılığı ilgili bakanlıklarda
var.
Bu yıl özürlülere yönelik ödeyeceğimiz rakamlar
da, 385 milyon gündüz bakımında ailelere vereceğimiz destek. Yatılı
bakım merkezlerinde ise 770 milyon ödeyeceğiz. Bakım hizmeti altında
bulunan özürlülerimizin rahat yaşam merkezlerini oluşturmak için
de uyguladığımız en önemli projelerden birisi engelsiz yaşam projeleri.
Bu engelsiz yaşam merkezlerinde, 35 engelsiz yaşam merkezinin inşaatına
başlanmıştır ve 105 adet engelsiz yaşam merkezinin proje aşaması tamamlanmak
üzeredir ve kuruluşumuz aynı zamanda nüfusumuzun yüzde 7,14’ünü
oluşturan altmış yaş üstü yaşlılarımıza da kuruluşlarımızda hizmet
vermektedir. Kurum personelinin becerilerini geliştirmek için
de 4.473 personel, dönemimizde hizmet içi eğitimden geçirilmiştir.
Aynı zamanda Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı olarak
da 17 kadın sığınmaeviyle bu alandaki çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğüne ayrılan bütçe
2007 tasarısında 791 milyon 590 bin YTL olmuştur ve bu, 2003’ten bugüne
kadar, yüzde 98 ve yüzde 14, yüzde 27, yüzde 47 ve toplamda bu yıl yüzde
55 itibarıyla son derece önemli bir artıştır.
Sosyal hizmetler sunumumu tamamlarken, bu anlamda,
bütün bu çalışmalara söz alarak -Plan ve Bütçeden başlayarak- katkı
sağlayan ve burada söz alan tüm milletvekillerine ben teşekkürü
bir borç biliyorum.
Aynı zamanda, kuruluş yasaları olmayan Aile
Araştırma ve Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün kuruluş ve teşkilat
yasaları da dönemimizde çıkarılmıştır. O günden bugüne -bugün
tekrar tekrar girmeyeceğim- Türkiye’de kadın hakları alanında, belki
de cumhuriyetin ilk dönemleriyle neredeyse koşut olabilecek düzeyde
çok ileri, kadın hakları alanında düzenlemeler yapılmıştır. Başta
Anayasa’dan başlayarak Türk Ceza Kanunu’nda, İş Kanunu’ndaki değişiklikler,
gerçekten yurt dışında da, Avrupa Birliği müzakere sürecinde de
ülkemiz adına olumlu gelişmeler olarak her zaman bahsedilen çalışmalar
olmuştur ve bu dönemimizi biz, gerçekleştirdiğimiz bütün bu yasal
değişikliklerin kâğıt üzerinden hayata taşınması mücadelesine
ayırıyoruz ve özellikle bu Avrupa Birliği standartlarıyla uyumlu
çalışmalar yürütmek için kadının cinsiyet eşitliğini her alanda
sağlamak için ulusal eylem planını hazırlıyoruz ve bunun kadın haklarının
güçlendirilmesi ve kadınların kapasitelerinin değerlendirilmesine
dair önemli bir hedef olarak vurgulamak istiyorum.
Bir taraftan kadınlarımıza yönelik hizmetlerin
belli bir standart ve içerikte olmasını sağlamak için, Genel Müdürlük
olarak, bütünleştirilmiş hizmet modeli çerçevesinde Amasya Valiliğinde
“Kadın ve Aile Danışma Merkezi” hizmete açtık. Ümit ederiz ki, bu bütünleştirilmiş
hizmet modelinin bütün valiliklere örnek olmasını ve bu yöndeki
çalışmalara katkı sağlamasını diliyorum. Bir taraftan da, kadına
karşı şiddet ve töre cinayetlerinin önlenmesi konusunda il toplantıları
düzenleyerek, kentlerde bir bilinç artırma ve yükseltme faaliyetinde
bulunacağız.
Elbette, birçok çalışmalarımız… Şimdi burada
girmemin… Kadın alanındaki uygulamaya yönelik Genelkurmay Başkanlığımızla
yaptığımız şiddet eğitiminden kadının insan hakları eğitimine,
polisle yapacağımız ve mart ayında eğitimine başlayacağımız,
26’sında protokolünü imzalayacağımız çalışmalar, Diyanet İşleri
Başkanlığımızla, Radyo ve Televizyon Üst Kurulundan, devletin tüm
ilgili kurum ve kuruluşlarıyla bu hakların anlatılması, tanıtılması
ve hayata geçirilmesi için yaptığımız çalışmalar da son derece
önemlidir.
Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğünün bütçesi
üzerinde de genel olarak bilgi sunmak istiyorum: Gerçekten, toplumun
bütünlüğünün temeli olan ve belki de mekanizma olarak devletin
oluşturduğu en önemli, en güzel kurumsal mekanizmaların bile ailenin
yerine geçmeyeceği bilincinden ve Anayasa’nın amir hükmünden hareketle,
aile politikalarımız en temel politikalarımızdır. İşte, bu sebeple
belki de, sosyal hizmetlerden tutun da, sosyal sorun olarak ortaya
konulan bütün çalışmalarda aileye destek hizmetlerini önemsiyoruz.
14 bin küsur çocuğu aile yanında destekliyoruz dedim az önce. Dolayısıyla,
bu risk grubu altındaki aileler, kurum bakımı altındaki çocuklarımızın
sayısının azalması, kurum bakımı altındaki çocukların ailelerinin
yanında desteklenmesi olduğu kadar, kurum bakımına alınmadan henüz,
önleyici, rehabilite edici hizmetlerin de ne kadar dönemimizde
yaygınlaştığının rakamsal verileridir ve aile yapısına ilişkin
olarak belki de en önemli eksikliği olan, kurumsal eksikliği olan konuda,
aile konusunda toplumsal olarak elimizde ciddi bir veri olmayışıydı
ve Türk aile yapısı araştırması, TÜİK’le yaptığımız araştırmanın
da çok önemli bir ihtiyaca karşılık geleceğini söylüyoruz. Raporlama
aşamasında olan bu çalışmamız da gerçekten çok önemli olacaktır. Toplumsal
gelişmemiz açısından belki de en önemli hedeflerimizden birisi
olan aile içi eğitim ve aile eğitimidir. Bugün karşı karşıya kaldığımız
birçok sorunun temelinde de bu aile içerisindeki eğitimin ve aile
içi iletişimdeki eksikliğin önemli olduğunu biliyoruz ve bizim,
bu konudaki eğitim seminerlerini de 2007 yılında yaygın bir şekilde
kurum olarak sürdüreceğimizi söylüyorum. Tüm dünyada olduğu gibi
ülkemizde de özellikle aile kurumunun desteklenmesi, bütün bu yaşadığımız
sorunların çözümünde kilit rol oynamaktadır.
Son olarak Bakanlığıma bağlı Özürlüler İdaresi
Başkanlığının yürüttüğü faaliyetlerden de biraz bahsetmek istiyorum.
Tabii ki özürlülere ilişkin bakım hizmetleri, kurumsal bakım hizmetleri
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bünyesinde yapıldığı
için, Genel Müdürlüğün bütçesi içerisinde icracı bir kurum olarak
faaliyetlerine değindim. Özürlüler Yasası Türkiye’de belki de en
hızlı şekilde hayata geçirilen yasalardan birisi oldu. Hükûmetimiz
bu anlamda hiçbir şekilde kaçınmadı ve Maliye Bakanlığımıza ben
burada bir kez daha teşekkür ediyorum, altını çizerek bir kez daha
söylüyorum, çeşitli nedenlerle ilgili bakanlıklara ve kurumumuza
aktarılan bütçenin rakamı 1 katrilyon liradır. Dolayısıyla, bu,
Özürlüler İdaresi Başkanlığının bütçesine bakarak yorumlayabileceğiniz
bir şey, bir konu değildir.
Dolayısıyla, 5378 sayılı Kanun gereğince de bu
alandaki uygulamaları tekleştirmek için bütün yönetmelikleri de
çıkarmış bulunuyoruz ve sosyal yardım alanında iş bulamayan ya da
çalışamayacak düzeyde olan özürlülerimize de yüzde 200 ile 300 oranında
ücret artışı sağladık. Özel eğitim desteğine de ihtiyaç duyan tüm
çocuklarımızı kapsam altına aldık. Yani, sadece çalışanların
-Emekli Sandığı, Bağ-Kur, SSK- değil, hiçbir güvencesi olmayan özürlü
çocukların eğitimini de biz devlet olarak karşılıyoruz. Bu yeter
mi? Yetmez dedik ve özürlü çocukların okullara erişim ücretlerini
de devlet olarak biz karşılıyoruz ve işte rakamlar ortada. Özürlü
çocuklarımızın eğitim kurumlarına devamındaki rakamlar, dönemimizdeki
rakamlar 2005 yılında 83 bin. Bu rakamlar 20 binlerin altındayken,
2005 yılında 83 bine yükseldi ve 2007 yılında 102 bine, yıl sonuna
doğru da 120 bine yükselecek.
Eğitilebilir durumdaki özürlü çocuklarımızın
sayısının 300 bin olduğunu düşünürsek, toplam ödenecek miktar da
430 milyon YTL’dir.
Dönemimizde, özürlülerin… Gerçekten, bütün bu
çalışmaların, özürlüler tarafından son derece iyi algılandığının,
özürlü aileler tarafından son derece iyi algılandığının -gittiğimiz
her yerde onlardan aldığımız destek ve dualarla- biz farkındayız. Ümit
ediyorum ki… Bu desteklerini de, daha da, sosyal devlet olmanın bir
gereği, bir sorumluluk olarak algılıyoruz. Bir lütuf, bir yardım,
bir şefkat… Tabii ki şefkat var; ama, bir lütuf olarak da vurgulamıyoruz.
Bunlar bizim görevimiz ve bunları yerine getiriyoruz.
Artık, önümüzdeki dönemde, özürlüler alanında
bakım hizmetlerinin de satın alınmasıyla… Bunu bir kez daha vurgulayacağım:
Artık “ben ölmeden önce çocuğum ölsün” diye dua eden o özürlü çocukların
annelerinin omuzlarındaki o ağır sorumluluğu alıyoruz ve çocuklarını
yatılı bakım merkezlerinden istedikleri merkeze yerleştirecekler
ve biz hizmet satın alma yoluyla bunu ödeyeceğiz. Bunun karşılığı
olarak da bütçemizde yer alan rakam 360 milyon YTL’dir. Hükûmetimizin
öncelikli gündem maddelerinden birisidir.
Özürlülere yönelik verdiğimiz özürlü politikamız,
özürlülere yardım eksenli bir siyaset anlayışından ziyade, onların
toplumsal hayata tam ve eşit katılımını sağlayacak bir düzenlemedir.
Bu yüzdendir ki, özürlü çocukların ve özürlülerin
eğitimine önem veriyoruz, yüzde yüz destekliyoruz. Bu yüzdendir ki
özürlü istihdamını çok önemsiyoruz.
Önümüzdeki dönemde özellikle yaygın hâle getirilecek
mesleki rehabilitasyonların girişimciler kanalıyla da verilmesini
sağlayacağız. On beş-elli yaş arasında bulunan çalışabilir özürlü
bireylerin yaklaşık 1 milyon kişisinin bu rehabilitasyon hizmetlerinden
yararlanmasını hedefliyoruz.
Özel eğitime erişimlerinin sağlandığından bahsettim.
Bu projenin 2007 yılında da süreceğinden bahsettim.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı olarak, bütün belediyelerle
iş birliği hâlinde, özellikle, özürlü politikalarının yaygınlaştırılması
için son derece önemli çalışmalar yürütüyoruz.
Özellikle kadının statüsü, özürlüler alanında
söz alan ve bu anlamda bir şekilde bu çalışmalar için bu bütçenin yeterli
olmayacağına ilişkin söylemleri de, çeşitli bakanlıklarda yer aldığını,
cevaplamış olayım. Bu süreçte, kadın politikaları konusundaki,
kadın hakları konusundaki gelişmelerimiz herkes tarafından bu
toplumda da biliniyor ve destekleniyor.
Özellikle, kadınlara yönelik olarak Sayın Gürel’in
de dile getirdiği pozitif ayrımcılık ve kota konusunda, ben, bu görüşlerimi
her yerde dile getirdim. Ama, ben, genellikle sadece işi eleştirmek
olan Cumhuriyet Halk Partisi Meclis sıralarında, mademki kota uyguluyorsunuz,
kaç tane kadın olarak oturuyorsunuz Sayın Gürel? Buna cevap verin.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Ondan sonra “biz, kotaya taraftarız”
dersiniz.
Dolayısıyla, yeni bir yerel seçim geçirdik, orada
kaç tane belediye başkanınız var, kaç tane belediye meclis üyeniz
var kadın?
GÜLDAL OKUDUCU (İstanbul) – Karıştırma Sayın Bakan,
karıştırma!
ZEYNEP DAMLA GÜREL (İstanbul) – Bu, yasa meselesi.
Sizin elinizde. Üçte 2 çoğunlukla Mecliste oturuyorsunuz. Yasa çıkarmak
lazım.
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Dolayısıyla,
bunlara taraftar olup olmadığınıza değil, bu politikaları uygulayıp
uygulamadığınıza bakarız. Millet de ona bakıyor zaten. Millet görüyor
şu anda bu sıralarda.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yasadan bahsediyor…
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Biz, belediye
meclis üyelerindeki kadın sayısını son derece artırdık. İstanbul
rakamlarını verebilirim ben burada size. Dolayısıyla, bu politikalara,
şuna buna taraftarım, buna taraftarım değil; uygulamaya bakmak
lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
REYHAN BALANDI (Afyonkarahisar) – Parlamentoya
önümüzdeki seçimde kaç tane kadın milletvekili getireceksiniz?
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Sayın
Başkan, özellikle kadın meselesinin tartışılmasını…
REYHAN BALANDI (Afyonkarahisar) – Taahhüt ediyor
musunuz Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Çok kısaca
bir şeye cevap vermem gerekiyor Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Özellikle kadınlara yönelik olarak bir politika
konuşulduğu zaman Sayın Başbakan ve ailesi her zaman hedef alınıyor.
Bugün burada bir kez daha bu yapıldı. Biz Sayın Baykal’ı veya herhangi
bir milletvekilini veya eşini baz alarak konuşmuyoruz. Bu meseleleri,
bu ölçekte konuşmaya devam ettiğiniz sürece, millet gerekli cevabı
size verecektir diye düşünüyorum.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Millet o cevabı size verecek,
bize değil.
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Hiç kimsenin
ailesi üzerinden siyaset yapmayın, hiç kimsenin ailesine de dil
uzatmayın. Kaldı ki, Başbakan, kadın… (CHP sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kim uzattı canım? Allah
Allah!..
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Dolayısıyla,
sizin bu aile kavramına… Efendim, Türk Dil Kurumunun sözlüğünde Sayın
Başbakanın kullandığı kelimenin “eş” ve “aile” anlamında kullanıldığı
bilinir. Ama, maalesef, sadece kendi kullandıkları terminolojiye
ve kendi kullandıkları literatüre sahip olanlar, Türk Dil Kurumundaki
zengin Türkçeye hâkim değildirler diyorum.
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
REYHAN BALANDI (Afyonkarahisar) – Kınamıyorsunuz,
bari savunmayın. Ayıp!..
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.25
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.35
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 37’nci Birleşimi’nin Üçüncü Oturumu’nu açıyorum.
Yedinci tur görüşmelere kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
l.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
A) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
C) AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
D) KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
E) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza söz vermeden önce okutacağımız bir
Başbakanlık Tezkeresi vardır.
Bu Tezkere, ülkemizin de üyesi bulunduğu Uluslararası
Çalışma Teşkilatı (ILO) Anayasası’nın 19’uncu maddesinin 5/b ve 6/b
bentleri gereğince hükûmetlerin uluslararası çalışma konferanslarında
kabul edilen sözleşme ve tavsiye kararları hakkında yasama organına
bilgi sunulmasına dairdir.
Başbakanlık Tezkeresi’ni okutuyorum:
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- ILO’nun 186, 187, 197 ve 198 sayılı Tavsiye Kararları hakkında
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri
sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulacağına
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1166)
28/11/2006
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi: 17/11/2006 tarihli ve
B.13.0.YİH.0.11.00.00-730.02.ILO/8997-57172 sayılı yazı.
2006 yılı Şubat ayında yapılan 94. Uluslararası
Denizcilik Çalışma Konferansında kabul edilen;
- 186 sayılı “Deniz Çalışma Sözleşmesi”,
2006 yılı Haziran ayında yapılan 95. Uluslararası
Çalışma Konferansında kabul edilen;
- 187 sayılı “İş Sağlığı ve Güvenliğini Teşvik
Çerçeve Sözleşmesi”,
- 197 sayılı “İş Sağlığı ve Güvenliğini Teşvik
Çerçevesi İçin Tavsiye Kararı”,
- 198 sayılı “İstihdam
İlişkisi Hakkında Tavsiye Kararı”,
hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından
bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bilgi
sunulmasına ilişkin ilgi yazı ve ekinin suretleri ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bilgilerinize
sunulmuştur.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
l.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
A) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
C) AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
D) KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
E) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN – Sayın Bakanım, buyurun.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Tezkere’yi
okuması süresini konuşma süresine ilave edeceğim. Daha doğrusu,
Sayın Bakan konuştuktan sonra o süreyi Sayın Bakana ilave edeceğim.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe üzerindeki
konuşmalarıma geçmeden evvel, Başkanlık Divanınca biraz evvel
okunan Başbakanlık Tezkeresiyle ilgili sunumu sizlere arz etmek
istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası
Çalışma Örgütü (ILO) Anasözleşmesi’nin 19’uncu maddesi uyarınca,
ILO Genel Konferansları tarafından kabul edilen Sözleşme ve Tavsiye
Kararları hakkında yüce Meclisimize bilgi verme yükümlülüğü bulunmaktadır.
Bu itibarla;
2006 yılında yapılan 94. ILO Uluslararası Denizcilik
Çalışma Konferansı’nda kabul edilmiş olan 186 sayılı Deniz Çalışma
Sözleşmesi,
2006 yılında gerçekleştirilen 95. Uluslararası
Çalışma Konferansı’nda kabul edilen;
–187 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini Teşvik Çerçeve
Sözleşmesi,
–197 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini Teşvik Çerçevesi
için Tavsiye Kararı ile
–198 sayılı İstihdam İlişkisi Hakkında Tavsiye
Kararına
ilişkin olarak aşağıdaki bilgileri yüce Meclisimize
sunuyorum.
186 sayılı Deniz Çalışma Sözleşmesi:
Hazırlanması beş yıl süren Deniz Çalışma Sözleşmesi
100 sayfayı aşan metniyle oldukça kapsamlı bir sözleşme olup; Gemiadamlarının
Ulusal Kimlik Kartlarına İlişkin 108 sayılı Sözleşme ve bu sözleşmeyi
tadil eden aynı konulu 185 Sayılı Sözleşme ile Gemiadamlarının
Emekli Aylıklarına İlişkin 71 Sayılı Sözleşme dışındaki ILO tarafından
bugüne kadar kabul edilen 60’ın üzerindeki denizcilikle ilgili
sözleşme ve tavsiye kararlarını ortadan kaldırmaktadır. Yeni sözleşme
yürürlüğe girdikten sonra eski sözleşmeler yeni onaylara kapatılacak,
yalnızca eski sözleşmeye taraf olup da yeni sözleşmeyi onaylamayan
ülkeler için bağlayıcı olacaklardır. Yeni sözleşme ülkemizce onaylandığı
takdirde, hâlen taraf olduğumuz denizcilikle ilgili 11 adet ILO sözleşmesi
kendiliğinden fesholacaktır.
Bu sözleşme, gemiadamlarının gemilerde asgari
çalışma koşullarına, barınmalarına, dinlenme yerlerine, iaşelerine,
sağlık bakımından korunmalarına, tıbbi bakımlarına, refah ve sosyal
güvenliklerine ilişkin hükümler içermektedir.
Sözleşme, başlangıç bölümü ve maddeler ile tüzük
ve kod hükümlerinden oluşmaktadır. Tüzük ve kod hükümleri aşağıda
özet bilgi sunacağım 5 başlık altında düzenlenmektedir. Her başlık
altında konuyla ilgili tüzük hükümleri, kod standart hükümleri ve
kod rehber hükümleri yer almaktadır.
Sözleşmenin I. maddesinde, taraf ülkelerin tüm
gemiadamlarının saygın iş hakkını güvence altına alma ve sözleşmenin
etkin biçimde uygulanmasını sağlamak amacıyla birbirleriyle iş
birliği yapma yükümlülüğü düzenlenmiştir. II. maddede, sözleşmede
kullanılan “Gemiadamı, Gemi, Gemi sahibi” gibi terimlerin tanımları
yapılmakta ve kapsamı tespit edilmektedir.
Sözleşmenin III. ve IV. maddelerinde gemiadamlarının
temel hakları ile çalışma ve sosyal hakları düzenlenmektedir.
Sözleşmenin V. maddesinde taraf ülkelerin uygulama
sorumlulukları düzenlenmekte, taraf devletlerin sözleşme hükümlerine
uygunluğu sağlamak amacıyla, düzenli teftişler, raporlar, izleme
ve yasal işlemleri içeren bir sistem kurmak suretiyle bayrağını taşıyan
gemiler üzerinde yetki ve denetimini etkin biçimde icra etme yükümlülüğü
getirilmektedir.
Sözleşmenin VI. maddesi tüzük ve kodun uygulanmasına
ilişkin bağlayıcı ve bağlayıcı olmayan genel hükümleri içermektedir.
VII. madde gemiadamları ve gemi sahipleri sendikalarıyla
danışma, VIII. ve IX. maddeler ise sözleşmenin yürürlüğe girişi ve
feshine ilişkin hükümleri içermekte, özellikle VIII. maddede sözleşmenin
dünyadaki toplam gemi grostonajının yüzde 33’üne sahip en az 30 ülke
tarafından onaylanmasını izleyen on iki ayın sonunda yürürlüğe
girmesi öngörülmektedir.
X. maddede bu sözleşmenin revize ettiği 37 adet
ILO sözleşmesi sayılmakta, bu sözleşmenin yürürlüğe girmesi ile
söz konusu 37 sözleşmenin yeni onaylara kapatılacağı belirtilmektedir.
XI. ve XII. maddeler sözleşmenin onay ve fesih işlemlerinin
ILO Genel Müdürünce diğer üye ülkelere duyurulması ve BM Genel Sekreterine
bildirilmesine ilişkin hükümleri içermektedir.
XIII. maddede, ILO Yönetim Kurulu altında oluşturulacak
üçlü yapıdaki özel bir ihtisas komitesi ile bu sözleşmenin uygulanmasının
izlenmesi öngörülmektedir.
Sözleşmenin XIV. maddesi, sözleşmede değişiklik
yapma usulünü düzenlemektedir. Sözleşmenin kod bölümünde yapılacak
değişikliklerde ise XV. maddede öngörülen usulün izlenmesi söz konusudur.
Sözleşmenin XVI. maddesi, sözleşmenin İngilizce
ve Fransızca nüshalarının eşit biçimde geçerli olduğu hükmünü
amirdir.
Sözleşmenin maddelerinden sonra, tüzük ve kod hükümlerinin
yer aldığı 5 başlık altında düzenlenen bölüme geçmeden önce, açıklayıcı
not yer almaktadır. Açıklayıcı not ülkeler için bağlayıcı olan hükümler
içermemekte, sözleşmenin karmaşık yapısı nedeniyle unsurları ve
başlıkları hakkında açıklamalara yer vermektedir.
Başlık 1: Gemiadamlarının gemide çalışmalarına
ilişkin asgari koşulları,
Başlık 2: İstihdam koşullarını,
Başlık 3: Gemiadamlarının barınma, dinlenme yerleri
ve iaşe durumlarını,
Başlık 4: Gemiadamlarının sağlık bakımından korunma,
tıbbi bakım, refah ve sosyal güvenlik korumasını,
Başlık 5: Sözleşmede yer alan hak ve ilkelerin tam
olarak uygulanması yükümlülüğünü düzenlemektedir.
187 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Teşvik Çerçeve
Sözleşmesi:
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası
Çalışma Örgütünün son katıldığım 95. ILO Genel Konferansı’nda, iş
sağlığı ve güvenliğiyle ilgili olarak bazı önerilerin bir uluslararası
Sözleşme hâline getirilmesine karar verilmiş ve 187 sayılı İş Sağlığı
ve Güvenliği Teşvik Çerçeve Sözleşmesi kabul edilmiştir.
Sözleşmede; Uluslararası Çalışma Örgütüne üye
olan her devletin, ulusal politika, ulusal sistem ve ulusal program
geliştirerek iş sağlığı ve güvenliğine süreklilik kazandırması,
giderek daha güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamı elde etmek
için faal önlemler alması, işveren ve işçi örgütleri ile istişare
hâlinde, ulusal bir iş sağlığı ve güvenliği sistemi kurmak, sürdürmek,
geliştirmek ve periyodik olarak gözden geçirmek üzere önlemler alması
öngörülmektedir.
Sözleşmenin sonuç bölümünde; Uluslararası Çalışma
Örgütünce üye ülkelerin önleyici bir ulusal sağlık ve güvenlik kültürü
oluşturup sürdürmeleri için ülkelerin kapasitelerinin güçlendirilmesi
teşvik edilmektedir.
197 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini Teşvik Çerçevesi
İçin Tavsiye Kararı:
Yukarıda ayrıntılarını belirttiğim sözleşme
ile birlikte kabul edilen 197 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini Teşvik
Çerçevesi için Tavsiye Kararı’nda ise, üye devletlerin sözleşmenin
4’üncü maddesinde yer alan yükümlülüklerini yerine getirirken
Ulusalararası Çalışma Örgütünün iş sağlığı ve güvenliği teşvik
çerçevesiyle ilgili enstrümanlarını, özellikle de 1981 yılına
ait 155 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Sözleşmesi’ni, 1947 yılına
ait 81 sayılı İş Teftiş Sözleşmesi’ni ve 1969 yılına ait 129 sayılı
(Tarım) İş Teftiş Sözleşmesi’ni dikkate alması, tüm işçiler için uygun
koruyucu önlemleri yerine getirmesi, iş sağlığı ve güvenliği
ile ilgili bilinci yükseltmesi, iş sağlığı ve güvenliği eğitim ve
öğretimi mekanizmalarını desteklemesi, ilgili makamlar, işverenler,
işçiler ve temsilcileri arasında iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili
istatistiki bilgi ve veri alışverişini sağlaması, aralarındaki
iş birliğini teşvik edip kolaylaştırması ve işçilerin sağlık ve güvenliği
için temsilcilerin tayin edilmesi öngörülmektedir.
198 Sayılı İstihdam İlişkisi ile İlgili Tavsiye
Kararı:
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın
bu bölümünde yine aynı konferansta kabul edilen İstihdam İlişkisi
ile İlgili Tavsiye Kararı hakkında bilgi vereceğim.
Tavsiye Kararı metninin giriş bölümünde;
ILO’nun 1998 tarihli Çalışmaya İlişkin Temel Haklar ve İlkeler Bildirgesi’ne
atıfta bulunulmakta, tarafların hak ve yükümlülüklerinin açıkça
belirtilmediği, istihdam ilişkisinin yasal çerçevesi, yorum ve
uygulaması konusunda eksikliklerin olduğu durumlarda ortaya
çıkacak zorlukların göz önünde bulundurulması, özellikle iş gücü
piyasasında ve işin idaresinde yapılan değişiklikler sonucu birtakım
sorunlarla karşılaşılması, taşeron işçiliğinde işverenin kim
olduğunun belirlenmesi ve üçüncü bir tarafa hizmet sunumunda bulunan
işçinin sahip olduğu haklardan kimin sorumlu tutulacağının tespiti
konularında sıkıntılar yaşanması, mevcut istihdam ilişkisinde
karşılaşılan zorlukların çalışanlar ve aileleri açısından ciddi
sorunlar yaratması, bunun işletmelerin üretim ve finansmanı üzerinde
olumsuz etki yapması gibi hususlara dikkat çekilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamda
ayrıntılı olarak değindiğim söz konusu sözleşmelerin ülkemizce
onaylanabilirliğinin tespiti, bu yönde kapsamlı çalışmalar yapılmasını
gerektirmektedir.
Bu hususu yüksek bilgilerinize arz eder, hepinize
bu vesileyle saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bakanım, şu anda konuşma sürenizi
başlatıyorum.
Buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Başbakanlık tezkeresinin gereğini bu şekilde
yerine getirdikten sonra, Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın Bakanım, bir on saniyenizi rica
edeyim.
Saygıdeğer arkadaşlarım, bu sunum, ILO Sözleşmesi
gereğince, bütçede, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının, bütçe
görüşmeleri sürerken Genel Kurulda okunması gerektiği için Sayın
Bakan tarafından okunmuştur.
Bilgilerinize sunarım.
Buyurun Sayın Bakanım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(Devamla) – Sayın Başkan, yüce Meclisimizin değerli üyeleri; Bakanlığımızın
bütçe tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum.
Şu ana kadar gerek gruplar adına gerekse kişisel
anlamda bütçemiz üzerine değerli görüşlerini bizlerle paylaşan
değerli milletvekili arkadaşlarıma da bu katkılarından dolayı
çok teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi Çalışma
Bakanlığı, çalışma hayatında iş barışı, istihdam, sosyal güvenlik
ve kanunlarla kendisine yüklenmiş görevleri yapmak üzere idare hayatımızda
yerini almış bir kuruluşumuzdur. Önümüzdeki süreçte, Çalışma Bakanlığımızın
bu klasik görevlerinin yanı sıra yeni görevler ve yeni misyonlar
üsleneceğini de belirtmek istiyorum. Bu konuda, tabii, çok şeyler
söylenebilir, ama, ben, sadece, kısa başlıklar hâlinde, bu dört yılda
yapmış olduğumuz çalışmaların bir kısmını sizlere hatırlatarak
Bakanlığımızın faaliyetlerini yüce Genel Kurula ifade etmek istiyorum,
ondan sonra, güncel olan birkaç konuda görüşlerimi Genel Kurulla
paylaşıp konuşmamı tamamlayacağım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlık
olarak, dört yıllık süre içerisinde, hepinizin bildiği gibi önemli
yasaları hayata geçirdik, önemli kurumları kurmanın gayreti içerisinde
olduk.
Bunların başında, 4817 sayılı Yabancıların Çalışma
İzinleri Hakkındaki Kanun gelmektedir. Daha önce ülkemizde çok dağınık
bir yapıda olan çalışma izinlerinin verilmesi hususu, Çalışma Bakanlığı
bünyesinde toplanmış ve Yasa’nın yürürlük tarihinden itibaren de
ülkemizde çalışmak isteyen yabancılara izinler, birkaç istisna
dışında, Çalışma Bakanlığı tarafından verilmeye başlanmıştır. Bugüne
kadar yaklaşık 26 bin yabancıya ülkemizde çalışma izni verilmiş
bulunmaktadır.
Diğer önemli bir kanunumuz, 4857 sayılı İş Kanunu’dur.
Uzun yıllardır ülkemizde uygulama alanı bulmuş 1475 sayılı İş Kanunu’muzu
köklü bir şekilde değiştiren, esneklik ve güvence üzerine kurulu,
hem çalışanların hakkını koruyan hem de istihdama yeni girmek isteyen
işsizlerimize çalışma alanında iş bulmaları için, onlara yardımcı
olmayı amaçlayan İş Kanunu’muz, yüce Meclisimizin onayıyla hayata
geçmiştir, 2003 yılından beri uygulanmaktadır. Bu Yasa içerisinde,
çalışanlar adına birçok önemli kazanımlar olmuştur. Bunları teker
teker saymayacağım. Ama, Sayın Agâh Kafkas isabetle belirtti. İş güvencesinin
yürürlüğe girmesi, bu yeni İş Kanunu’muzla birlikte olmuştur. İş
güvencesi, çalışanlar adına gerçekten önemli bir kazanımdır. Eskiden
işverenin kıdem ve ihbarını vererek, hiçbir haklı neden göstermeksizin
iş akdini feshetme keyfiyetine son verilmiş. Bundan böyle, iş akdini
feshetmek için haklı bir neden aranmasını yasamız öngörmüştür. Dolayısıyla,
bu, çalışanlarımız adına önemli bir kazanımdır.
Diğer bir önemli kanunumuz, eskiden hepimizin
İş ve İşçi Bulma Kurumu olarak tanıdığımız istihdam kurumumuzu
yeni, modern, çağdaş bir anlayışla dizayn ederek hayata geçiren
4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanunu olmuştur. Bu Yasa’yla birlikte,
kamu istihdam kurumumuz, yeni anlayışlarla yeni görevleri üstlenmiş
ve ülkemizdeki işsizliğin yenilmesinde, istihdamın geliştirilmesi
konusunda kendine düşen görevleri yapma gayreti içerisinde olmuştur.
Yine, geçmiş dönemde, 4958 sayılı Sosyal Sigortalar
Kurumu Kanunu önemli bir kanunumuzdur. 5502 sayılı Sosyal Güvenlik
Kurumu Başkanlığı “tek çatı” diye tabir ettiğimiz Kanun önemli bir
kanundur. Yine, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu
önemli bir yasal değişikliktir.
Bunların dışında, Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanunu
önemli bir kanundur. Revize Avrupa Sosyal Şartı’nın kabul edilmesi,
hem Parlamentomuz açısından hem Bakanlığımız açısından önemli bir
değişiklik yapılmıştır diye ifade etmek istiyorum.
Bunun dışında, kayıt dışı istihdamla mücadele
amacıyla hazırladığımız Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele Projesi,
Başbakanlık genelgesiyle hayata geçmiş bulunmaktadır. İş Sağlığı
ve Güvenliği Projesi 2003 Aralık ayında başlatılmıştır. 5084 sayılı
Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkındaki Kanun ve 5300 sayılı Kanun’la, bildiğiniz gibi,
bazı illerimizde enerji, sigorta primi, vergi ve bedelsiz arsa temininde,
yatırım yapmak isteyen müteşebbislerimize önemli kolaylıklar getirilmiştir.
Yine, İşsizlik Sigortası primleri, sigorta primine
esas kazanç konularında olduğu gibi, yaptığımız çeşitli kanuni
düzenlemeler sonucunda, son dört yılda yaklaşık 11 milyar YTL’lik
bir para piyasanın kullanımına bırakılarak, yatırım ve istihdama
kaynak yaratılmıştır.
Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi, 25 Şubat
2005 tarihinde kurulmuştur.
İşverenlerin yedi gün yirmi dört saat, sigorta
müdürlüklerine gitmeden, posta masrafı ödemeden, sağlıklı ve güvenli
bir şekilde e-hizmet projesi kapsamında, İnternet ortamında,
“e-bildirge”, “e-borcu yoktur”; “e-provizyon” ve “e-tahsilat”tan faydalanmaları
sağlanmıştır.
Yine, hepinizin malumu olduğu üzere, SSK’lı vatandaşlarımıza
tüm kamu sağlık tesislerinden yararlanma imkânı getirilmiştir. Yine,
SSK’lı vatandaşlarımıza, serbest eczanelerden ilaç alma konusunda
kendilerine geçmiş dönemde kolaylıklar sağlanmıştır.
Sosyal Sigortalar Kurumu mobil hizmetlerinden
kolaylıkla yararlanmak isteyen sigortalı, emekli ve hak sahipleri,
2006 yılı Ağustos ayından itibaren cep telefonlarından kısa mesaj
gönderilerek, SSK hizmetleriyle ilgili ihtiyaç duyulan bilgilere
anında erişebilmektedirler.
Yine, Bakanlığımızın tüm birimlerinin yer aldığı
ortak hizmet merkezinde Tek Çatı Projesi uygulamaya konulmuştur.
Bu projenin ilk örneği, Ankara’da OSTİM’de gerçekleştirilmiştir.
1 Nisan 2006 tarihinde yürürlüğe giren 5458 sayılı
Kanun ile Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur prim borçları yeniden
yapılandırılmış ve 2006 yılı Eylül ayı itibarıyla, her iki Kurumda,
toplam 3 milyar 424 milyon yeni Türk lirası tahsilat gerçekleştirilmiştir.
Emekli aylığı bağlama süreleri düşürülürken,
maaş ödemelerinde yaşanan sıkıntıların giderilmesi için ödeme
yapan banka sayısı artırılmış, maaş günlerinde banka önlerinde
oluşan kuyruklara son verilmiştir.
Hükûmetimizin göreve geldiği 2002 yılında asgari
brüt ücret 250,88 YTL, net 190,53 YTL iken, bugün itibarıyla brüt 531 YTL,
net olarak da 380,46 YTL olarak gerçekleştirilmiştir. Bu, enflasyon
hesaplandığı zaman, yüzde 100 reel bir artış anlamına gelmektedir.
1 Temmuz 2004 tarihinden itibaren prime esas alt
kazanç sınırı asgari ücretle eşitlenmiş ve sanal asgari ücret olarak
adlandırılan uygulamaya son verilmiştir.
Uygulamaya konulan e-İŞKUR Dönüşüm Projesi’yle,
2007 yılında yararlanıcıların İŞKUR hizmetlerine İnternet üzerinden
erişimleri sağlanacaktır.
Bu liste daha uzayıp gidiyor, ama Genel Kurulun
değerli vakitlerini almadan, başka güncel konulara geçmek istiyorum
izninizle.
Sayın İzzet Çetin, İstanbul Gübre Sanayisiyle
ilgili bir konudan bahsettiler. İzmit’te kurulu İGSAŞ gübre fabrikası
çeşitli ekonomik nedenlerden dolayı iş yerini kapatma ve toplu işçi
çıkarma talebinde bulunmuş Çalışma Bakanlığımıza. Ancak, şu anda,
sizin de bildiğiniz üzere, işveren, Bölge Çalışma Müdürlüğümüz,
oradaki belediye ve sendika yetkililerinin görüşmeleri hâlen devam
ediyor. Biz de, bu sürece olumlu bir şekilde katkı vermek istiyoruz,
işletmenin yaşaması için yapılabilecek bir şey varsa işletmeye
bunu sağlayıp, bu 200’ün üzerindeki işçimizin işlerine devam etmesi
bizim de en büyük dileğimizdir.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Teşekkürler Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri -daha önce konuşan
arkadaşlarımızın da dile getirdiği gibi- işsizlik konusu, ülkemizin
önemli sosyoekonomik sorunlarından biridir. Hükûmete geldiğimizde
yüzde 10,5’lar civarında seyreden genel işsizlik oranı, bu yıl sonu
itibarıyla yüzde 10’lar civarında, cüzi de olsa bir gerileme göstereceği
görülmektedir. Tabii, bu, tarımdaki istihdamdaki çözülmeye rağmen,
en azından işsizlik oranlarının artmaması, yüzde 10,5’lardan yüzde
10’lar seviyesine inmesi, işsizlik konusunda yaptığımız çalışmaların
semeresini bize göstermektedir ve önümüzdeki dönemde yapacağımız
çalışmalarda da bizi açıkçası cesaretlendirmektedir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de her yıl 700 bin
kişi istihdam piyasasına girmektedir. Ancak bu 700 bin gencimize
kamunun yarattığı istihdam imkânları bellidir, bunun büyük bölümünün
özel sektör tarafından karşılanması gerektiğini biliyoruz ve bu
sebeple de Hükûmetimiz, özellikle özel sektörü teşvik edici, onlara,
istihdam yaratma konusundaki gayretlerine her zaman destek olmuştur;
önümüzdeki süreçte de bu desteklerini devam ettirecektir.
Hemen, bu konuyla bağlantılı olarak, işsizlik sigortasına
geçmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, 2002 Martında uygulamaya
geçen işsizlik sigortasının 31 Ekim 2006 tarihine kadar geçen uygulama
sürecinde 736 bin işsiz sigortalı vatandaşımıza toplam 932,5 milyon
-yani trilyon Türk lirası- ödeme yapılmıştır. 736 bin işsiz sigortalıya
932,5 milyon YTL ödeme yapılmıştır. Şu anda, fon varlığı, yaklaşık 23
milyar YTL civarında bir fon varlığına işsizlik sigortamız sahip
bulunmaktadır. Bu vesileyle, aralık ayı işsizlik ödemelerimizi
yılbaşından önce yapacağımızı, bayramdan önce, bu, yaklaşık 100
bin civarındaki işsiz sigortalı vatandaşımıza 26 trilyon civarındaki
işsizlik ödememizi bayramdan önce yapacağımızı da bu vesileyle
ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, İşsizlik Sigortası Fonu’nda
bir değişiklik yapacağımızı çeşitli kereler ifade ettik, hem yararlanma
şartları açısından hem de buradaki kaynakları mesleki eğitime, danışmanlığa
ve diğer aktif iş gücü piyasalarına aktarma konusunda işsizlik
sigortasının varlıklarından yararlanmak istiyoruz. Bu, 2007 yılı
içerisinde yapacağımız önemli çalışmalardan biri olarak ifade etmek
istiyorum.
Evet, asgari ücreti biraz evvel ifade ettim. Yakında,
yine, Asgari Ücret Tespit Komisyonumuz, 2007 yılında uygulanacak
yeni asgari ücreti belirleyecektir. Tabii, hepimizin gönlünden
geçen, gerek asgari ücret olsun gerekse emekli aylıkları olsun, satın
alma güçleri itibarıyla çok yüksek olsun, vatandaşlarımız bu konuda
sıkıntı çekmesinler, hepimizin gönlünden geçen budur. Ama, değerli
arkadaşlarım, tabii, bu konudaki zorlukları hepimiz biliyoruz.
Bu konudaki tenkitleri yaparken de, bu zorlukların varlığını kabul
ederek konuşmamız gerekir diye düşünüyorum.
Ancak şunu söyleyebiliriz, yani bu Hükûmet döneminde
artış oranları nedir, bunları sizin bilginize sunarak sizin bir değerlendirme
yapmanıza imkân sağlayabiliriz: 1/7/2002 tarihinde, değerli arkadaşlarım,
asgari ücretin brütü 250,875 yeni Türk lirası, 1/1/2006 tarihinde
ise 531 yeni Türk lirasıdır, yani brüt bu kadar artmıştır. Şimdi, buna
dolar bazında bakarsak şayet: 1 Temmuzda 158,7 dolar olan asgari ücret
1 Ocak 2006 tarihinde 393 dolara ulaşmış bulunmaktadır. Demin de ifade
ettiğim gibi, bu artış, yüzde 100 reel bir artışı ifade etmektedir.
Ama, buna rağmen, asgari ücretin, tabii, daha yüksek oranlarda olmasını
hepimizin arzu ettiğini, en azından gönlümüzden geçenin bu olduğunu
bilmenizi ifade etmek istiyorum.
Diğer bir önemli konu, SSK ve Bağ-Kur emekli aylıklarındaki
artış konusudur. O da, çünkü, yılbaşı itibarıyla gündemimize gelecektir
değerli arkadaşlarım. Biz Hükûmete geldiğimizde, 2002 Aralık ayında
Sosyal Sigortalar Kurumunda asgari emekli aylığı 257 YTL’ydi; 2006
yılı Aralık ayında ise bu 257 YTL olan asgari aylık 476,86 YTL’ye ulaşmış
bulunmaktadır. Bağ-Kurda 6’ncı basamaktan aylık alan esnafımızın
2002 Aralık ayındaki aylığı 165,76 liraydı; 2006 Aralık ayında bu oran
veyahut da bu miktar 394,63 YTL’ye ulaşmış bulunmaktadır. Tarım
Bağ-Kurlusunun 2002 Aralık ayında maaşı 95,47 iken, 2006 Aralık ayında
289,64 yeni Türk lirasına ulaşmıştır.
Bütün bunları hesapladığımız zaman, 2002 ile
2006 arasındaki enflasyon artışı yüzde 54,9 iken bizim emekli aylıklarına
yapmış olduğumuz kümülatif artış yüzde 85,5 rakamına ulaşmıştır.
Konunun daha iyi anlaşılması açısından, yine,
size bir rakam sunmak istiyorum: Eğer, Hükûmet olarak 1999 yılında çıkarılan
4447 sayılı Yasa’ya bağlı kalıp Bağ-Kur ve SSK emekli aylıklarını bu
Kanun’a göre artırmış olsaydık, değerli arkadaşlarım, biz, bugün
SSK ve Bağ-Kur emeklilerine 19 milyar YTL daha az para vermiş olacaktık.
Yani, tersinden ifade etmem gerekirse, biz enflasyona bağlı kalmayarak,
enflasyonun üzerinde, 2002 ile 2006 yılları arasında yapmış olduğumuz
iyileştirmelerle 19 milyar YTL -19 katrilyon lira- daha artı kaynağı
Bağ-Kur ve SSK emeklilerine aktarmış bulunmaktayız. Sıkı bir ekonomik
politika uygulayan, çeşitli parametreleri çok ince hesap etmesi
gereken bir ülkede bu kaynağın ne anlama geldiğini hepimiz biliyoruz.
Tabii, gönlümüz arzu ediyor ki, bu 19 değil de 49 milyar YTL olsun, 49
katrilyon lira olsun. Ama, Hükûmete dönüp de, siz, sosyal politika
olarak, sosyal adalet olarak bunları gözetmediniz derseniz, orada,
bu değerlendirmenin doğru olmadığını size ifade etmek isterim. Dediğim
gibi, 19 milyar YTL’lik enflasyonun üzerinde bir kaynak Bağ-Kur ve SSK
emeklilerine aktarılmış bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer
önemli bir konumuz sosyal güvenlik konusudur. Son günlerde, Anayasa
Mahkememizin de iptal kararlarıyla son derece güncel hâle gelen bu
konuda da görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Birçok platformda, bu kürsüde de, Türkiye'nin bir
sosyal güvenlik reformuna ihtiyacı olduğunu çeşitli kereler ifade
ettik. Bu ihtiyaç, değerli arkadaşlarım, bugünün ihtiyacı değil.
Bu ihtiyaç, otuz yıldır, kırk yıldır sosyal politika alanında belirmiş
bir ihtiyaçtır ve açıkçası, bu ihtiyacın karşılanması gecikmiştir.
Toplum olarak, bugüne kadar, bir sosyal güvenlik reformunu hayata
geçirip, bunun uygulamasını yapmak durumundaydık, ama, maalesef,
çeşitli nedenlerle bu reform hayata geçmemiştir.
Reformun hayata geçmemesinin çeşitli zorlukları
vardır, siyaseten zorlukları vardır, finansal açıdan zorlukları
vardır, kesimler arasında fedakârlık etme adına farklılıklar vardır.
Onun için, bunlardan dolayı, ülkemizde bir sosyal güvenlik reformu
gerçekleşmemiştir. Ama, yakın coğrafyamıza bakarsak, bütün Avrupa
ülkeleri, aşağı yukarı, sosyal güvenlik reformunu gözden geçirmişler,
hatta ikincisini, üçüncüsünü yapma arayışları içerisindedirler,
gayretleri içerisindedirler.
Değerli arkadaşlarım, sizin de bildiğiniz gibi,
neden reforma ihtiyacımız var? Bunu, aslında hepimiz biliyoruz.
Bir kere, kapsam itibarıyla sosyal güvenlik sistemimiz, ülkemizde
yaşayan bütün nüfusumuzu kapsamıyor. Yaklaşık 10 milyon kişi sosyal
güvenlik sisteminin sosyal koruması dışında. Özellikle, tarımda
çalışan, yasalarımız gereği sosyal güvenlik sistemine giremeyen
vatandaşlarımız var.
Bunun dışında, sosyal güvenlik kurumlarımızın
sunmuş olduğu hizmetler arasında farklılıklar var. Bağ-Kurlu iseniz
farklı, SSK’lı iseniz farklı, Emekli Sandığına tabi iseniz farklı
standartta sosyal güvenlik hizmeti alıyorsunuz. Bunu sürdürmek ve
bunu savunmak mümkün değil. Eğer, Türkiye’de vatandaşlarımıza eşit
ve adil bir hizmet götürmeyi amaçlıyorsak -ki, Parlamentonun en önemli
misyonlarından birinin bu olması gerekir diye düşünüyorum- o
hâlde, vatandaşlarımız arasındaki bu ayrımcılığı kaldırmamız gerekiyor.
Sosyal güvenlik reformunun temel amaçlarından biri de budur.
Diğer bir önemli konusu, finansman açıklarıdır. Yaklaşık
yüzde 4,8 gayrisafi millî hasılaya göre bir finansman açığı söz konusudur.
Bu finansman açığının, aslında yüzde 4,8’lik bir transferin fazla bir
kaynak transferi olmadığını, aslında sosyal devletin bu alana daha
çok kaynak transferi yapmasını defalarca söyledim, yine aynı görüşlerimi
burada da tekrar etmek istiyorum. Ama, Türkiye’nin borçlu bir ülke
olduğunu, borç stokunun artmasının bu ülkeye hem bugünkü yaşayanlara
hem de gelecek kuşaklara önemli bedeller ödettiğini de biliyoruz.
Onun için, borcumuzun, çevrilebilir, sürdürülebilir oranının avantajı
nispetinde sosyal güvenlik alanına transfer yapmamızın daha doğru
olacağını ifade etmek istiyorum.
Evet, bunun gibi birçok nedenlerden dolayı Türkiye’nin
bir sosyal güvenlik reformu yapması gerekiyordu. Hükûmet olarak, göreve
ilk geldiğimiz günde bu konuya el attık. Yaklaşık dört yıla yakın
bir süredir katılımcı bir anlayışla sosyal güvenlik reformunu, tasarısını,
taslağını hazırladık ve yüce Parlamentonun huzuruna getirdik. Parlamentomuz
bu tasarıyı onayladı ve kanunlaştı. Ancak, bildiğiniz gibi, geçtiğimiz
günlerde Anayasa Mahkememiz sosyal güvenlik reformunun önemli sayılabilecek
maddelerini iptal etti.
Bir kere, bu tartışmayı yürütürken bazı hususları
yerli yerine koymamız lazım. Bunlardan birisi, birincisi şudur:
Anayasa Mahkemesi, Anayasa’mızın yetki ve görev verdiği, anayasal
yargıyı devletimiz, milletimiz adına yapan bağımsız bir kuruluşumuzdur.
Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu karara katılsak
da katılmasak da, Parlamentonun onayıyla uyuşsa da uyuşmasa da,
biz, Anayasa Mahkemesinin bu iptal kararının gereklerini yerine
getirmekle sorumluyuz. Sadece biz değil, Türkiye’deki herkes, yasama,
yürütme, Anayasa Mahkemesinin bu kararlarını saygıyla karşılamak
ve bunun gereklerini yerine getirmek zorundadır. Sadece biz değil,
bütün uluslararası kuruluşlar, IMF’i de, Dünya Bankası da, Avrupa
Birliği de, Türkiye’deki bağımsız yargının bu kararlarına saygı
duymak zorundadır. Biz, Anayasa Mahkememizin kararlarının bu saygınlığının
pekişmesi konusunda, Hükûmet olarak, Parlamento olarak üzerimize
düşen görevi yapacağız. Ülkemizde, bağımsız yargının yerleşmesi,
hukuk devletinin yerleşmesi için, beğensek de beğenmesek de, içimize
sindirsek de sindirmesek de hukuk devletini bu ülkede en ücra köşeye
kadar yerleştirmek için, böyle bir anlayışı pekiştirmemiz gerekiyor.
Onun için, hem bugün hem de bundan sonraki tartışmalarda, Anayasa Mahkememizin
hukuk normlarının Anayasa’ya uygunluk denetimi fonksiyonunu, sorumluluğunu
ayrı bir kenara bırakarak bu tartışmamızı yapacağız, bu şekilde
bunu yürüteceğiz.
Değerli arkadaşlarım, biz bu tasarıya başlarken
dedik ki: Norm ve standart birliğini getirmek istiyoruz, tek çatıyı
getirmek istiyoruz. Bu ülkenin bütün vatandaşları, sosyal güvenlik
hizmetinden eşit ve adil bir şekilde yararlanmalıdır. Onun için de,
memurlarımızı, kamu çalışanlarımızı, işçilerimizi, Bağ-Kurlularımızı
aynı standartta, aynı sosyal güvenlik hizmetine erişme konusunda,
yasal yetkiyle, yasal haklarla donatmaya çalıştık, onlara bu
imkânı vermeye çalıştık. Ama, gördük ki, Anayasa Mahkememiz, kamu çalışanlarımızın
bu sistemin dışında mütalaa edilmesi gerektiği konusunda bir kanaate
ulaştı.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bundan sonraki süreç
ne olacak? Tabii, bu, bütün herkesi ilgilendirdiği için, açıkçası,
herkes bu konuda bir aydınlatıcı cevap bekliyor. Biz, Hükûmet olarak
veyahut da Bakanlık olarak, önümüzdeki bu kısa süreçte iki tane dikkat
ettiğimiz husus var veyahut da yerine getirmemiz gereken husus
var: Bir, iptalle ilgili ortaya çıkacak durumlar karşısında vatandaşlarımızın
herhangi bir hak kaybına, mağduriyetine uğramaması için, bir kaosun
yaşanmaması için, sosyal güvenlik kuruluşlarımız gece gündüz çalışıyorlar.
Yani, bu iptalden dolayı bir boşluk, bir uygulama zorluğu doğmasın
diye arkadaşlarımız 1 Ocak tarihi itibarıyla…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(Devamla) – Bunun için arkadaşlarımız büyük bir çalışma içerisindeler.
Umuyorum ve temenni ediyorum ki, inşallah, bundan dolayı herhangi
bir kaos, bir sıkıntı yaşanmayacak.
Peki, reformun geleceği ne olacak, reformun akıbeti
ne olacak? Bu konuyu da, değerli arkadaşlarım, gerekli istişareleri
yaptıktan sonra, bunu, Hükûmetin bir üyesi olarak bu yapmış olduğum
istişarelerin sonucunu Bakanlar Kuruluna takdim edeceğim ve Bakanlar
Kurulumuzda, en kısa zamanda, diyelim bir hafta içerisinde, bu konudaki
kararımızı vereceğiz ve vermiş olduğumuz bu kararı kamuoyuyla
paylaşacağız.
Dün bazı meslek örgütleriyle görüştüm. Sosyal Güvenlik
Kuruluşumuzun değerli yönetim kurulu üyeleriyle görüştüm. Yarın
Sosyal Güvenlik Yüksek Danışma Kurulumuzu topluyoruz. Burası çok
geniş bir platform; sendikalar, meslek kuruluşları, kamu, burada
herkes var; bu, bizim yasamızda da öngördüğümüz bir platform. Dolayısıyla,
oradaki kurul üyelerinin de değerli görüşlerini alacağız. Burada,
siyasi partilerimizin grup yöneticilerinin görüşlerini de dinleme
imkânını bulduk. Bu görüşleri topladıktan sonra, en kısa zamanda bunu
Bakanlar Kuruluna getirip bu alandaki belirsizliği en kısa zamanda
gidermemiz gerekiyor.
Ama, bunları söylerken, hiçbir zaman, bu reform iddiamızdan,
reform hedefimizden hiçbirimizin vazgeçmemesi lazım. Bu vazgeçmenin
bedeli, sadece bize değil, gelecek kuşaklara da çok ağır olur. Bu
Parlamento olsun, bundan sonraki Parlamento olsun, bu reform inancını
ve bu reformun yapma zaruretini mutlaka kabullenmesi ve bunun gereklerinin
yerine getirilmesi gerekiyor diye düşünüyorum ve Çalışma Bakanlığımızın
bütçesinin hayırlı olmasını, bütçenin bu aşamaya gelişine kadar
emek veren bürokratlarımıza, değerli arkadaşlarımıza, siyasi
partilerimize ve Başkanlık Divanımıza çok teşekkür ediyor, hepinizi
şahsım ve Bakanlığımız adına saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Yedinci turda son konuşmacı, şahsı adına, bütçenin
aleyhinde, İzmir Milletvekili Canan Arıtman.
Buyurun Sayın Arıtman. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Bakanımız Çubukçu’dan, La Fontaine’den masallar dinledik. Şimdi
de biraz gerçekleri görelim.
Bir an için gözlerinizi kapatın ve geçen dört yılı
düşünün. Ne görüyorsunuz: SHÇEK’in kurumlarında şiddetin en ağırına
maruz kalan çocuklar, itilen kakılan özürlüler, berdele, töreye
kurban giden kadınlar, “İntiharları önleyin, çığlığımızı duyun.”
diye yalvaran genç kızlar, ihmal, istismar, taciz… Hepimizin yüreğini
sızlatan insan dramları. Bunların hangisinde bu Bakanlığı o insanların
yanında gördünüz arkadaşlar? AKP’li belediye başkanları “Kadınlar
dövülebilir, dört kadınla evlenilebilir -tabii, bunu Sayın Başbakanımız
da Almanyalarda söylemişti- dokuz yaşındaki kız çocukla evlenilebilir.”
derken bu Sayın Bakandan en ufacık bir tepki geldi mi? Bu belediye
başkanlarını, Başbakanımızı, eşini döven AKP’li milletvekilini
kınadığını hiç duydunuz mu? Konya’da görevini yaparken “başı açık”
diye taşlanan gazeteci kızımızı sahiplendi mi? “Kadının çalışma
hakkını engelleyenler, karşısında önce beni, devleti görür.” diyebildi
mi? Bu ülkede bebekler bile ticari cinsel sömürüye maruz kalırken,
çocuklar kapkaç, hırsızlık ve cinsel sömürü amacıyla organize suç
örgütlerine kiralanırken, suça karıştırılırken, suçun mağduru
olurken, siz hiç onu aslanlar gibi mücadele ederken gördünüz mü?
ALİ İBİŞ (İstanbul) – Gördük, gördük…
CANAN ARITMAN (Devamla) – Ama, nerede gördük? Zinanın
TCK’ya girmesi için gördük. Anayasa’da fırsat eşitsizliği yaşayanların
olumlu ayırımcılıktan yararlanmasını sağlayacak düzenlemeyi engellemek
için mücadele ederken gördük. İşte, kadınların siyasal katılımını
artırabilecek Anayasa değişikliğini engellemek için mücadele
ederken gördük ve bu erkek egemen bakış açısını bu kadar da iyi savunabildiği
için Bakan yapılarak ödüllendirilmiştir. Şimdi, kadınların siyasete
katılımı konusunda, gelin, Cumhuriyet Halk Partisi kadar yürekli
olun, samimi olun. Bu, öyle ianeyle, lütufla, takdirle olacak iş, talimatla
olacak iş değildir. Bunun çaresi yasal düzenlemedir. Eğer, yüreğiniz
yetiyorsa, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak hazırız burada, -polemik
yapmayın- yüreğiniz yetiyorsa, gelin, kota için gerekli yasal düzenlemeleri
yapalım. Hodri meydan diyoruz size! (CHP sıralarından alkışlar)
Evet, şimdi, bir anekdot daha: Bakın, namus-töre cinayetlerinde,
o Araştırma Komisyonunda biz Cumhuriyet Halk Partili üyeler, hâlâ,
yasalarımızda kadının bedenini kontrol altında tutmayı amaçlayan,
onların hayatına mal olan yasal düzenlemeler var. Bunları, bireyin
özgürleşmesini, insan haklarını kullanmasını engelleyen yapı
ve yasaları değiştirelim dediğimizde “Bunlar bizim parti politikamızda
yok.” demişti.
Şimdi, sayın arkadaşlar, soruyorum: Böyle bir bakan
mı, böyle bir siyasal anlayış mı kadının insan haklarını koruyacak
ve statüsünü yükseltecek? Ancak varsıl erkeklerin giyebileceği
marka ceketlere dikilen etiketler mi şiddeti önleyecek? Ülkemizde,
giyecek ceketi bile olmayan erkeklerin kadınları berdele, töreye
kurban etmelerini bu etiketler önlüyor mu? Yoksa, TV’lerdeki spot
filmlerde “şiddete hayır” sloganı mı işe yarıyor? Ülke gerçeklerinden
ancak bu kadar uzak olunabilir. Kadınlardan, bu filmlerle ilgili
şikâyet alıyoruz. Kadınlarımız, kocalarının TV’de “şiddete hayır”
diyeni gördükçe, bu, bize “ananı da al git demişti, sen mutlaka buna
oy vermişsindir” deyip dayağı bastığından şikâyet ediyorlar. Lütfen,
konu mankenlerini değiştirin. Bu reklam, kadına yönelik şiddeti
artırıyor.
Şimdi, beş yıldır bütçe kitaplarına koyduğunuz
rakamların, insanlarımızın, korunmaya muhtaç çocukların, kadınların,
özürlülerin ve risk altındaki ailelerin yaşam standardını yükseltmediğini
hepimiz görüyoruz. Ne gördük biz bu süreç içerisinde? Sosyal devletin
çökertildiğini gördük. Toplumda, korunmaya muhtaç kesimlerin nicelik
ve nitelik olarak arttığını gördük. AKP’nin tüccar siyaset anlayışında,
müşteri olamayanların gözden çıkartıldığını gördük. İnanılmaz
bir kadrolaşmayla, devletin sosyal hizmetleri ve kurumları darmadağın
edildi.
Evet, iktidarınızda, kadının eve dönüş projesi
başarıyla yürütülmektedir. Kadınlar, iş hayatından, hayatın her
alanından hızla uzaklaştırılarak evinin dört duvarı arasına gönderilmekte,
kadının statüsü de hızla birey konumundan kul köle konumuna indirgenmektedir.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Türkiye’de mi?
CANAN ARITMAN (Devamla) – Bu dönemde kadının yerinin
ne olduğunun göstergesi de zaten o fotoğraflarda görüldü. Erkeklerin
sofrasına oturtulmayan bakan eşleri, parti kongrelerinizde haremlikte
oturtulan kadınlar. Hele hele bir de bunları kadına saygı, onların
demokratik hakları diye savunmak, ancak kargaları güldürdü arkadaşlar.
Şimdi, Hükûmetten ve Sayın Bakandan bir canın hesabını
sormak istiyorum, Van’ın Başkale ilçesinde töre cinayetine kurban
giden Naile Erdaş’ın. Henüz daha çocuk, on beş yaşında, tecavüze uğramış,
gebe kalmış, saklamış gebeliğini. Doğuma, başka bir gerekçeyle
hastaneye götürülmüş, orada doğurmuş. Doktorlar, töre cinayetine
kurban gider diye korumuşlar, hastanede tutmuşlar, devletin yetkili
makamlarını haberdar etmişler, uyarmışlar. Siz ne yapmışsınız? Babasının
sözlü beyanına güvenip çocuğu ailesine teslim etmişsiniz, iki
gün sonra öldürülmüş.
Evet, arkadaşlar, iktidarınızda, devlet eliyle
töre cinayeti işlendiğini de gördük. Şimdi, bu çocuk annenin öksüz
kalan bebeği adına soruyorum: Niçin Naile’yi korumadınız, neden
elinizle töreye teslim ettiniz? Sorumlulardan hesap sordunuz mu?
Bu canın hesabını ahirette bile veremezsiniz.
Şimdi de İzmir’deki on yedi aylık bebeğin ve yüzlerce
çocuğumuzun maruz kaldığı insanlık dışı suç için soruyorum: İktidarınızda,
yoksulluk, işsizlik, sosyal devletin çökmesi ve yasal yetersizlikler
nedeniyle, çocuklarımız, ticari cinsel sömürü açısından suç örgütlerinin
cenneti hâline geldi.
Bakın, ülkemizin çocuk pornografisinde dünyada
birinci sırada olduğu gazete haberleri oldu, Sayın Bakan tekzip
bile etmedi. Neden? İlgisi de yok, bilgisi de yok, onun için. Çocukların
cinsel istismarını, bilişim suçları dâhil, araştırmak için verdiğimiz
araştırma komisyonu kurulması önergelerini niçin yaşama geçirmiyorsunuz?
Siber Suçlara Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni niçin imzalamıyorsunuz?
İrticai yayınlar engellenmesin diye çocuklar kurban mı ediliyor
arkadaşlar? Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesinin Türkiye
raporunda, bu konulardaki ihmal ve yetersizliğimizden, ilgisizliğimizden
dolayı ülkemiz ciddi biçimde eleştiriliyor. Çocuklarımızı koruyacak
yasal değişiklikleri yapmadan, İnternet kafelere tehditler savurmak
hiçbir işe yaramaz.
Bakın, bebek tecavüzcülerine ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezasını öngören yasa teklifimin bir an önce yasalaşması
için halkımız web sitemde yüzde yüz destek oyu veriyor ve size baskı
unsuru olmaya çalışıyor. Şu ana kadar 300 bin kişi “evet” oyu kullandı.
Halkın bu talebini, Sayın Başbakan ve bakanlara ilettim; hiçbir duyarlılık,
hiç bilgi gelmedi. Hâlbuki istediğiniz yasaları bir gecede, bir saatte
geçiriyorsunuz, suçluları affetmek gibi mesela. Ama, çocuklarımız
söz konusu olunca, ne yazık ki, aynı hassasiyet, aynı aciliyeti göstermiyorsunuz.
Sayın Bakan, gelin, masal anlatmayı bırakın da,
çocuklarımızı koruyacak yasal düzenlemeleri bir an önce yapalım.
(CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, Bakanlığınız, AB ile toplumsal cinsiyet
eşitliğini yaşama geçirme toplantıları düzenliyor. Efendim, siz
de ulusal politikalar yapıyorsunuz, ama, bir yandan da ülkemizde
kadınlar haremlik bölümünde oturtuluyor, Başbakan da “Kimse benim
haremime karışamaz.” diyor. Trajikomik bir durum! Yani, harem ne?
Erkeğin malı, kulu, kölesi. İşte, sizin anlayışınız bu, bizim de
karşı çıktığımız bu. Çünkü, biz kadını, ailenin direği olarak görüyoruz,
ailenin yüceltilmesinde en önemli etken olarak görüyoruz. Aileye
ve kadına olan saygımızdan dolayı sizin bu görüşünüze karşı çıkıp
diyoruz ki: Kadın, bu toplumda özgür, eşit bireydir, insandır, insan.
Evet, herhâlde güttüğünüz koyunlardan da o haremlik kadınları kastediyorsunuzdur.
Şimdi, bakın, aile ve çocuğa yönelik sosyal koruma
niteliğindeki harcamaların gayrisafi yurt içi hasılaya oranı on
binde 4. Bir kere, bu rakam bile AKP’nin sosyal devletten yana olmadığının
göstergesidir. Anayasa’mızın amir hükmü diyor ki: “Sosyal devletten
yana olmayanlar Cumhurbaşkanı seçilemez.” AKP, yoksulluğu, oy alma
uğruna sürdürülebilir hâle getirdi.
Şimdi, ekonomiyi IMF’ye, yasaları AB’ye, terörle
mücadeleyi ABD’ye, milleti de Allah’a havale edip yan gelip yattınız.
Siz, en iyisi mi, bütçenizi de alın gidin.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yedinci
turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.
On dakika süreyle soru işlemi gerçekleştirilecek, on dakika süreyle
de cevap işlemi gerçekleştirilecektir. Sisteme girmiş olan arkadaşların
soru süresi bir dakika olarak uygulanacaktır dün yaptığım gibi ve
arkadaşlarım, herhangi bir şekilde Başkanlık Divanına bir talepte
bulunmasınlar, çünkü otomatik olarak mikrofon kendiliğinden kapanmış
oluyor. Onu da bilgilerinize arz ediyorum.
Soru cevap işlemini başlatıyorum.
Sayın Özdoğan…
ATİLA EMEK (Antalya) – Bir yanlışlık var Sayın Başkan,
Vedat Bey’di birinci.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’ya soruyorum:
Sayın Bakan, Bakanlığınızın başından itibaren,
Bakanlığınızın görev alanına giren konularda sivil toplum örgütleri
tarafından devamlı eleştirildiniz. Buna son bir örnek, Türkiye Sakatlar
Derneğinden geldi. Türkiye Sakatlar Derneği, sizi, görme engelli
vatandaşlarımıza toplu taşıma hizmetlerinde refakatçi kartı verilmemesi
sorununa ilişkin topu yerel yönetimlere atıp sadece genelge yayınlayarak
sorun çözeceğinizi sanmakla, engelli vatandaşlarımızı temsil
eden sivil toplum kuruluşlarına sadece işinize geldiği zaman cevap
vermekle ve Türkiye Sakatlar Derneğinin sevilen eski başkanı Doktor
Mehmet Aysoy’un hiçbir gerekçe göstermeden âdeta bir gece yarısı
operasyonuyla görevden alınmasıyla ilgili eleştiriyor. Türkiye
Sakatlar Derneği ve aynı zamanda engelli vatandaşlarımızın sorunlarının
çözümü için, sadece genelge yayınlayan değil, işleri takip eden ve
sonuç alan etkin bir bakanlık gerektiğini söylüyor. Bu tespitleri
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Melik, lütfen siz sisteme giriniz,
çünkü, herhâlde kalktığınız zaman silinmiş, şu anda yok.
Buyurun Sayın Melik.
MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım. Aracılığınızla Sayın Devlet Bakanına bir soru yöneltmek
istiyorum.
5378 sayılı Özürlüler Yasası’nın 25’inci maddesine
göre, engellinin maaş alabilmesi için, eğer anne ve babasından ötürü
sosyal güvencesi varsa bu güvenlik şemsiyesinden çıkması gerekmektedir,
ancak bundan sonra maaş bağlanabilmektedir ve engelli, bundan sonra
yeşil kart çıkartmak birçok bürokratik engeli aşmak zorundadır. Sayın
Bakan, bu Yasa’nın amacı, engelli yurttaşlarımızın hayatını kolaylaştırmak
değil midir? Bu anlamsız zorlayıcı kısıtlamaları kaldırmayı düşünüyor
musunuz?
Yine, Yasa’nın 30’uncu maddesine göre, bir engellinin
bakım hizmetlerinden yararlanabilmesi için ailesinin herhangi
bir sosyal güvenlik kurumuna tabi olmaması veya ailesini kaybetmiş
olması gerekmektedir. Bu ayrımın yapılabilmesi için ülkemizdeki
sosyal güvenlik kurumlarının engellilere bakım hizmeti vermesi
gerekmez mi? Yasal bir değişiklikle bu ayrımı ortadan kaldırmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, 30 Mayıs 2006 tarihli Bakanlar Kurulu
kararında yer alan orta vadeli programda, kayıt dışı istihdamın önlenmesi
için etkin mücadele yöntemleri önerilmiştir. Acil Eylem Planında
da kayıt dışı istihdam ve yabancı kaçak işçi çalıştırılmasının önlenmesi
ve de çocuk işçiliğin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının sorumluluğuna verilmiştir.
Ülkemizde kayıt dışı istihdamın önemli boyutta olduğu da bir gerçektir.
Bakanlığınızın kayıt dışı istihdamla mücadele projesi hakkında
bilgi almak istiyorum.
2007 yılında kaç bakıma muhtaç özürlünün bakımı
üstlenilecektir? Nimet Hanım’a soruyorum. Bu amaçla bütçeden ayrılan
pay ne kadardır? Sevgi Evleri Projesi çalışmaları hangi aşamadadır?
Korunmaya muhtaç çocukların korunmaları yerine, kendi öz ailelerinin
yanında bakımının sağlanmasında ne tür yardım yapılmaktadır ailelere?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Emek…
ATİLA EMEK (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Devlet Bakanı Nimet Çubukçu Hanımefendiye
soruyorum:
Darüşşafaka yöneticileri, derneğe ait bir arsaya
avantaj imar tadilatını yaptırmayı başaramayınca satış yoluna
gitmişlerdir. Arsayı alan şirket, tadilatı gerçekleştirip inşaat
alanını 3 katına çıkarmıştır. Darüşşafaka’dan esirgenen tadilat
değişikliği şirkete ne karşılığı verilmiştir? Bir.
İki: Bu konuda, tadilatı gerçekleştiren belediye
ve diğer yetkililer için soruşturma var mıdır?
Üç: Sizler, özellikle Hükûmetiniz, garip guraba,
fakir fukara edebiyatını çok yapıyordunuz. Şimdi, bu garip gurabanın,
Darüşşafaka gibi bir kurumun malından çıkar sağlamayı amaçlayan
kişilerin ve kuruluşların bu davranışları yolsuzluğun nerelere
kadar girdiğinin bir örneğini teşkil ettiğine göre, bu gibi yolsuzlukların
önüne geçmek için Bakanlığınızca ne gibi önlemler düşünülmektedir?
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Emek.
Sayın Tandoğdu…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) – Sayın Murat Başesgioğlu’na
soruyorum:
Anayasa Mahkemesince bazı maddeleri iptal edilen
sosyal güvenlik ve genel sağlık sigortasının çıkmaması ya da ertelenmesi
durumunda, sosyal güvenlik kuruluşlarının aktüer dengesinin daha
bozulacağı ve emekli maaşlarının ödenmemesi gibi bir durum ortaya
çıkacağı belirlenmektedir. Emekli maaşlarının, Yasa’nın yürürlüğe
konmaması hâlinde ödenmemesi gibi bir durum söz konusu olacak mıdır?
Bu konuda, IMF veya Dünya Bankasına verilmiş bir sözünüz var mıdır?
Gene ikinci bir soru olarak da, altyapı hazırlıklarına
biraz evvel değindiniz, ama, bunu net ve açık bir şekilde ortaya koymanızı
istiyorum. Altyapı hazırlıkları tamamlanmamış olan ve 10 pilot ilde
uygulanmaya başlanan genel sağlık sigortasını, 1 Ocak 2007’den itibaren
yürürlüğe koymayı düşünüyor musunuz?
Pek çok maddesi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal
edilen ve hallaç pamuğuna dönen Yasa’nın sosyal güvenlikle ilgili
maddeleri memurlar yönünden iptal edilirken, işçiler ve esnaf yönünden
iptal gerçekleşmedi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) – Bu eşitsizliği nasıl
kaldıracaksınız? Net bir şekilde cevaplandırmanızı istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Öğüt, buyurun efendim.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Önce, Sosyal Güvenlik Bakanımız Murat Başesgioğlu’na
soruyorum, geçen defa da sordum, bir cevap istiyorum: Ardahan
SSK’da bina yok, çok perişan bir durumda. Şu anda da kontratları bitti,
yer arıyorlar, bulamıyorlar. Bir yeni bina ne zaman yapacaksınız?
İkinci sorum Sayın Sağlık Bakanına: Ardahan Devlet
Hastanesi dökülmüş bir durumda, yoğun bakımı yok, hastalar perişan
bir durumda; ya Erzurum’a ya Kars’a gidiyor. Ardahan’a yeni bir devlet
hastanesi düşünülüyor mu?
Bölgemizde, Kars’ta Kafkas Üniversitesinin Tıp
Fakültesi var. Yine, Sağlık Bakanına soruyorum: Kars Tıp Fakültesinin
onarımı ve hizmete açılımı ne zaman olacak? Sağlık Bakanına soruyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öğüt.
Sayın Ahmet Yeni…
Sayın Osman Akman…
Sayın Kurt…
Sayın Özcan…
Sayın Balandı, buyurun.
REYHAN BALANDI (Afyonkarahisar) – Sorum Sayın
Çubukçu’ya: Yeni yayımlanan bir genelgeyle, Millî Eğitim Bakanlığı
bir ilkokul müdürü ya da müdür yardımcılarına yirmi beş saat üzerinden,
haftalık, ek ders ücreti vermeye başlıyorken, günde en az on saat ve
yedi gün bu çocuk yuvalarında feragatle çalışan yetiştirici, eğitimci,
müdür ve müdür yardımcılarına, aynı derecede ve kademede olanlarına,
emsal bir kararla, ayda yüz saat üzerinden ücret ödemeyi düşünüyor
musunuz?
İkinci sorum: Afyonkarahisar’da, sıfır-altı yaş
çocuk yuvasında 3 ya da 4 çocuğa 1 bakıcı düşüyor gibi görünmekle
birlikte, 12 tane bakıcı mevcut; 30’un üzerinde sıfır-altı yaş arası
çocuk var, 3 tane özürlü çocuk var. Bu özürlü çocukların rehabilitasyon
merkezine gönderilmesi gerekmiyor mu? Ve, en son, Genel Müdürlük
tarafından gönderilen bir yazıyla, o 12 bakıcının 2 tanesinin güvenlik
görevlisi olarak kadroya geçmesi hususunda bir yazı gönderilmiş.
Bunu, azaltmak değil artırmak gerektiği düşüncesinden hareketle,
güvenlik görevlisi kadrosu haricen verilen bakıcıların sayısı
artırılamaz mı?
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Balandı.
Sayın Kafkas…
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sayın Bakanım, döneminizde
Bağ-Kur il binasının temelini attınız, açılışını yaptınız; İŞKUR
il binamızın temelini attınız, açılışa sizi bekliyoruz; ki, SSK
il binamızın, Bağ-Kur il binamızın açılışını yaparken temelini atma
imkânınız olacak mı diye sormak istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kafkas.
Evet, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan, sistem
bir dakika arızalandı biliyorsunuz.
BAŞKAN – Saygıdeğer
arkadaşlarım, otomatik olarak burada elektronik cihaz yapıyor, bunun
neyine itiraz ediyorsunuz bunu anlamıyorum doğrusu.
Teşekkür ederim.
FARUK ÇELİK (Bursa) – Cihazda yanlışlık var diyor
arkadaşlar.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Hayır, sistemde arıza
olunca bir soru sorma hakkı daha var Sayın Başkan. Bir dakika geçti,
biliyorsunuz.
BAŞKAN – Hayır, öyle bir şey yok.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Bir soru daha…
BAŞKAN – Hayır Sayın Kandoğan, biz ona hakkını verdik,
konuşturduk. Lütfen... İstirham ederim…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Ama sistemde arıza oldu.
BAŞKAN – Evet, şu anda cevap işlemine başlıyoruz.
Sayın Çubukçu, önce sizden başlayalım. Buyurun
efendim.
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın İbrahim Özdoğan’ın sorusuyla başlamak istiyorum:
Türkiye Sakatlar Derneğinin refakatçi kartı uygulaması konusundaki
başvurusu ve bir eleştirisi vardı, sivil toplum örgütlerinin bu anlamdaki
başvurularına yeteri kadar ilgi göstermemek gibi. Özellikle özürlü
derneklerinin birçoğu çok iyi bilirler ki, bütün çalışmalarımızı,
sosyal taraf olarak derneklerle birlikte yürütüyoruz, hem uygulamadaki
hem teori çalışmalarımızı.
Sakatlar Derneğinin bana yaptığı başvuru, refakatçi
kartı uygulaması, belediye otobüslerine özürlülerle birlikte binecek
olanlar için talep edilen bir şeydir. Takdir edersiniz ki, Bakanlığın
doğrudan uygulayacağı bir şey değil. Tabii ki belediyelere yazacağız
ve belediyelerin bu uygulamayı benim genelgem doğrultusunda… Özürlüler
Yasası’nın uygulanmasını bir anlamda gözetmek, bunu koordine etmekle
görevli bakanlığım. Uygulamada, belediyeler gibi, yasayı bu anlamda
net olarak anlamamış, uygulamamış olanlara göstereceğimiz yol
da, elbette ki genelgeler olacaktır.
Onun dışında, “5378 sayılı engellinin maaş alabilmesi
için sosyal güvenlik şemsiyesinden çıkması gerekiyor.” dedi. Evet,
uygulamamız, bir sosyal güvenlik çatısı altında olanların ve ekonomik
yoksunluk içinde bulunanların maaş almasıdır. Yoksa, durumu çok
çok iyi olan özürlünün de maaş alacağına ilişkin…
BAŞKAN – Sayın Bakanım, mikrofonu kendinize doğru
yaklaştırır mısınız. Tam ses gelmiyor.
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Engellinin
bakım hizmetlerinden yararlanabilmesi için yatılı bakım hizmetleri
için de bir sosyal güvenlik çatısı altında olması konusu gündeme
geldi. Evet, bir sosyal güvenlik çatısı altında olmaması gerekiyor.
Ama, sadece ailesini kaybetmiş olanlar değil, ailesi ekonomik ve
sosyal koşullar itibarıyla yoksulluk ve yoksunluk içerisinde olması
şartı vardır. Bu “Ekonomik yoksunluk” tanımı da öncelikle “Asgari
ücret” olarak tanımlanmıştı. Şu anda bir kanun teklifi şeklinde Milletvekilimiz
Lokman Ayva’nın teklifi var. Hükûmet olarak bu kanun teklifine olumlu
bakıyoruz. Ekonomik yoksunluk tanımının da, asgari ücretin üçte
2’si tutarında aile başına bireylere düşen gelir olması gerekiyor.
Bu ne demek? 4 kişilik bir aile ise, 245 milyondan 1 milyarın üzerinde
gelir elde etmeleri gerekiyor devletin karşılayamaması için. Böyle
bir geniş tanım getirdik ekonomik yoksunluk tanımına da.
Ahmet Işık Bey “sevgi evleri”ni sordu. Sevgi evlerini,
konuşmamda da söyledim, gerçekten 21 sevgi evini tamamladık, 120
sevgi evinin inşaatı sürüyor. Çok kısa sürede, mayısa kadar bunların
büyük bir bölümü tamamlanacak. 160 sevgi evi de ihale ve proje aşamasında.
Özellikle bu çalışmaların büyük bir kısmını Türkiye’de hayırseverlerle
de birlikte yürütüyoruz. Hem konuşmamda da teşekkür ettim, burada
da teşekkür ediyorum tekrardan, hayırseverlerimize, belediyelerimize,
il özel idarelerimize ve bu konuda destek olan herkese. Biz, hem engelsiz
yaşam merkezlerini hem de Sevgi Evleri Projesini çok önemsiyoruz
ve bu alandaki çalışmayı da yürütüyoruz.
Darüşşafaka Cemiyetinin durumuyla ilgili soru
geldi. Darüşşafaka Cemiyeti bir dernektir. Dolayısıyla, bu sorunun
muhatabı ben değilim, Bakanlığımızla herhangi bir ilgisi de yok. Bu
konuyu, herhâlde dernek yetkililerine veya ilgililerine, taraflarına
sorarsınız. Dolayısıyla, bizim konuyla herhangi bir ilgimiz yok
Sayın Milletvekilim.
ATİLA EMEK (Antalya) – Belediye… Yetim çocukların
yeri değil mi Sayın Bakanım? Fakir fukara, garip gureba, yetim çocuklarla
ilgili değil mi?
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Herhangi
bir şekilde ilgimiz olmayan… Türkiye’de 800’ün üzerinde dernek var,
vakıf var bu konuda. Eğer, bütün bu dernek ve vakıfların mal varlıkları,
bunlara ilişkin sorular… Dolayısıyla, hiçbir düzenleme yetkimiz
de yok dernek olduğu için. Siz, hukuken bunun çok daha net anlaşılması
için söylüyorum: Derneklerden bir şekilde sorumlu olan bakanlıklar
veya derneklerin çalışmalarını gözeten, denetleyen bakanlıklar
da var, ama derneklerin ve özel cemiyetlerin… Sanıyorum, bu konuda
bir bilgi eksikliğiniz vardı. Darüşşafakayı, belki Darülaceze
ile belediye ile falan karıştırdınız veya başka…
ATİLA EMEK (Antalya) – Hayır, karıştırmıyorum. Oradaki
yolsuzluğun boyutu…
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Bize
bağlı bir şey olarak falan mı değerlendirdiniz, bilmiyorum. Bu konuda
bir yanlış bilginiz vardı galiba, o yüzden sordunuz. Onu düzelteyim,
bizimle bir ilgisi yok.
ATİLA EMEK (Antalya) – Fakir fukaranın, gurebanın
yeri değil mi?
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın
Balandı’nın sorduğu bir soru vardı. “On saat, yedi gün çalışan…” Böyle
bir şey mümkün değil, hiçbir kurumda da on saat yedi gün aralıksız çalışma
diye bir şey olmaz. Anayasa’ya göre angarya yasaktır. Türkiye Cumhuriyeti,
bu anlamda, bir hukuk devletidir.
REYHAN BALANDI (Afyonkarahisar) – Fedakârca çalışıyor,
sen para…
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Yedi
gün boyunca günde on saat çalıştırılan, hiçbir, devletin kurumunda
hiçbir personel de olamaz zaten.
REYHAN
BALANDI (Afyonkarahisar) – Nasıl olamaz… Vardiyalı.
DEVLET
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Bir taraftan da, sıfır-altı yaş
grubunda 3-4 kişiye 1 çocuk düştüğünü söyledi. Sayın Balandı da bunun
farkında, kurumlarımızda kişi başına, çocuk başına düşen bakıcı
sayısının ne kadar iyileştiğinin altını bir
kez daha çizmiş oldu. Kendisine teşekkür ediyorum.
REYHAN
BALANDI (Afyonkarahisar) – Soruma cevap istiyorum. Sayın Bakan,
8 çocuğa 1 bakıcı düşüyor. Vardiyalı çalışıyor
bunlar. Lütfen…
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul)
– “Özürlü 3-4 çocuk var. Bunları rehabilitasyona, ayrı kuruma almayı
düşünüyor musunuz?” diyor.
Özellikle özürlü çocuklarda sıfır-altı yaş grubunda
çocukların sosyalleşebilmeleri ve sosyal gelişimlerini, zihinsel
gelişimlerini olumlu anlamda etkilediği için -bu, bilim adamlarının
görüşü- sıfır-altı yaş grubunda, özellikle kaynaştırmalı bakım modelini
seçiyoruz. Daha da büyüdükleri dönemde, artık,
kendi özür gruplarına göre rehabilitasyon ve bakım merkezlerine
alıyoruz.
Ben teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Bakanım, tamamlandıysa Çalışma Bakanımıza söz vereyim. Öbür sorulara, siz, yazılı cevap verin isterseniz.
Buyurun Sayın Bakanım.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Soru sorarak katkı veren arkadaşlara da çok teşekkür
ediyorum.
Çocuk işçiliğinin önlenmesi, kayıt dışıyla ilgili
sorular yöneltildi.
Değerli arkadaşlarım, çocuk işçiliğiyle mücadele
konusunda Türkiye, 1992 yılından beri gayet iyi bir performans göstermiştir.
Son katıldığım ILO Konferansında, çocuk işçiliğiyle mücadele konusunda
başarılı üç ülkeden biri Türkiye seçilmiştir.
Diğer taraftan, kayıt dışı istihdamla mücadele
zaten yapılıyor, ama, Hükûmet olarak bunun daha koordineli bir şekilde
yapılmasını arzu ettik. Bakanlığımızın koordinasyonunda KADİM
Projesi Sayın Başbakanımızın talimatıyla başlatıldı. Maliye Bakanlığı
ve Gelir İdaresi de kayıt dışı ekonomi ve kayıt dışı istihdamın önlenmesi
konusunda önümüzdeki dönemde yoğun çalışmalar yapıyor, bu çalışmaları
koordine ediyoruz.
Yine, bir milletvekilimiz, bu iptalden sonra bir
kargaşa doğabilir mi? Emekli aylıkları ödenir, ödenmez gibi sorular
yönelttiler. Hayır, yani, emekli aylıklarının ödenmemesi gibi bir
sorunla karşılaşmayacağız. Zaten arkadaşlarıma verdiğim talimat
da budur. Bu iptalden dolayı en ufak bir hak kaybı olmasın… Arkadaşlarımız
bunun üzerinde duruyorlar. Yani, bu konuda günlük işleyişe ilişkin
bir aksaklık olmaması için elimizden geleni yapıyoruz. Ama, önümüzdeki
dönem reformun parametreleri ne olacak, düzenlemeniz ne olacak diye
sorarsanız, en azından, Anayasa Mahkememizin gerekçeli kararını
görmek zorundayız. Şu anda, bilindiği gibi, gerekçeli karar yayımlanmadı,
gerekçeli kararı göreceğiz, ondan sonra, yine, bu reform hedefimize,
reform inancımıza, biz, devam edeceğiz. Gelecek parlamento
inşallah bunu devam ettirecek.
Dolayısıyla, bu, bir hükûmetin meselesi değil. Bu,
yani, Kıbrıs gibi bir millî politika davası benim görebildiğim,
sosyal güvenlik işi. Sağlıklı sürdürülebilir bir sosyal güvenlik
bu ülkenin kaynaşmasını, devlete muhabbeti, bağlığı, sosyal yardımlaşmayı
ve dayanışmayı artıracaktır. Bundan vazgeçmememiz lazım.
Ardahan’da bina konusunu arkadaşlarımız not aldılar.
Bizim amacımız, tabii, bu reformla birlikte sosyal güvenlik il merkezleri
yapmaktı. Sadece SSK değil, Bağ-Kur, İŞKUR, Emekli Sandığı hepsini
bir araya birleştirmekti. Bu süreç uzayacağa benziyor. En azından
kiralık bir bina temini konusunda siz de yardımcı olursanız biz de
elimizden gelen gayreti gösterir yeni bir binaya oradaki kurumumuzu
taşırız.
Sayın Agâh Kafkas’a yazılı cevap vereceğiz. Onun
dışındaki sorulara da yine yazılı cevap vermek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Çubukçu, ilave edeceğiniz bir husus
varsa, ek vaktimiz var, isterseniz varsa onları cevaplandırın, buyurun.
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür
ediyorum.
AHMET IŞIK (Konya) – Sayın Bakan, 2007 yılında kaç
özürlünün bakımı üstlenildi? Ne kadar pay ayrıldı?
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – 2007 yılında
65 bin özürlünün bakım hizmetlerini karşılayacağız. Bunun için bütçeden
ayrılan payı da söylemiştim. Eğitim olarak da 120 bin çocuğun eğitim
giderlerini karşılayacağız. Yaklaşık 27 bin çocuğun da okullara
erişimlerini ücretsiz olarak karşılayacağız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi, sırasıyla yedinci turda yer alan bütçelerin
bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.93 - SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 16.176.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 100.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik
ve Sosyal Yardım Hizmetleri 775.319.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 791.595.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 2005 mali yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 340.225.219,02
- Toplam Harcama : 325.662.870,84
- Ödenek Dışı Harcama : 1.736.144,42
- İptal Edilen Ödenek : 16.130.333,49
- Ertesi Yıla Devreden
Ödenek : 168.159,11
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B – C E T V E L İ
(YTL)
- Bütçe tahmini : 350.580.460,00
- Yılı tahsilatı : 339.343.675,88
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü 2005 mali yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2007 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.87 - ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.– Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 807.900
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 27.870
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 94.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik
ve Sosyal Yardım Hizmetleri 3.392.230
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 4.322.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2007 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2007
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.88 - AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 4.229.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 4.229.000
BAŞKAN
–
Aile
ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri
Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Bölümleri
okutuyorum:
07.89 - KADININ
STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.–
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 2.113.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 2.113.000
BAŞKAN
–
Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Bölümleri
okutuyorum:
18 - ÇALIŞMA VE
SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1.–
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 21.619.320
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 760.100
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 134.760.580
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir
10 Sosyal Güvenlik
ve Sosyal Yardım Hizmetleri 15.385.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 15.542.140.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2007 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 mali
yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 14.503.717.317,00
- Toplam Harcama : 14.493.118.716,17
- Ödenek Dışı Harcama : 6.175.279,75
- İptal Edilen Ödenek : 16.773.880,58
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 mali
yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, böylece Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi Başkanlığı,
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2007 yılı bütçeleri
ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2005 mali yılı kesinhesapları kabul
edilmiştir. Hayırlı olmalarını temenni ederim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, yedinci
tur görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.53
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşimi’nin Dördüncü Oturumu’nu
açıyorum.
Şimdi, sekizinci tur görüşmelere başlayacağız.
Sekizinci turda, Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü,
Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Türkiye
ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü bütçeleri yer almaktadır.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
F) SAĞLIK BAKANLIĞI
1.- Sağlık Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sağlık Bakanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
G) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
H) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- İçişleri Bakanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- İçişleri Bakanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
İ) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
J) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
K) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
L) TÜRKİYE VE ORTA
DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ
1.-
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Saygıdeğer milletvekilleri, alınan karar gereğince,
tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra yirmi dakika süreyle soru-cevap
işlemi yapacağız. Soru sorma işlemiyle ilgili açıklamaları, daha
önceleri de yaptığım için tekrarlamıyorum. Soru sormak isteyen
milletvekilleri görüşmelerin bitimine kadar yerlerinden soru
sorabilirler.
Bilgilerinize sunuyorum.
Sekizinci turda grupları ve şahısları adına söz
alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Anavatan Partisi Grubu: Muzaffer Kurtulmuşoğlu,
Ankara Milletvekili ve Grup Başkan Vekili; Süleyman Sarıbaş, Malatya
Milletvekili ve Grup Başkan Vekili.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu: Nurettin Sözen,
Sivas Milletvekili; Ali Arslan, Muğla Milletvekili; Hasan Fehmi Güneş,
İstanbul Milletvekili; Hakkı Ülkü, İzmir Milletvekili.
AK Parti Grubu: Alim Tunç, Uşak Milletvekili; Mehmet
Kerim Yıldız, Ağrı Milletvekili; Şevket Orhan, Bursa Milletvekili;
Veli Kaya, Kilis Milletvekili; Mehmet Asım Kulak, Bartın Milletvekili;
Mehmet Ali Suçin, Batman Milletvekili.
Şahısları adına: Lehinde Nihat Eri, Mardin Milletvekili;
aleyhinde İdris Sami Tandoğdu, Ordu Milletvekili.
İlk söz, Anavatan Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Muzaffer Kurtulmuşoğlu’na aittir.
Sayın Kurtulmuşoğlu, siz yirmi beş dakikalık süreyi
mi kullanacaksınız?
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) – Evet efendim.
BAŞKAN – Sayın Sarıbaş, siz yirmi dakika?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Bakarız... Ortaklaşa
bölüşürüz.
BAŞKAN – Peki. Ben yirmi beş dakika olarak ayarladım,
arta kalan süre olursa size veririm.
Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan
evvel, hepinizi sevgiyle selamlıyorum.
Sayın Başkan, 2007 Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerinde,
Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Anayasa’mızın 56’ncı maddesiyle, herkesin sağlıklı
ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu vurgulanmış,
devlet, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini
sağlamakla ve sağlık kuruluşlarını tek elde planlayıp hizmet vermesini
düzenlemekle görevli kılınmıştır. Bütün bunların sağlanabilmesi
için sağlık hizmetlerinin etkin ve her vatandaş için ulaşılabilir
olması gereklidir.
Sağlık hizmetleri denilince akla hemen hastaneler
ve hastalar gelmekteyse de, önemli olan ve üzerinde durulması gerekli
olan, insanları hasta etmemek ve bu nedenle, yukarıda zikrettiğimiz
Anayasa maddesinde belirtildiği üzere, insanların hasta olmayacakları
sağlıklı bir çevrede yaşamalarını sağlamak devletin temel görevlerinden
birisidir. Bu nedenle, koruyucu hekimliğe önem vermeliyiz, insanların
sağlıklarını koruyabilmeleri ve hasta olmamaları için devletin
gereken tedbirleri alması gerekmektedir. Oysa, önümüze gelen bütçeye
baktığımızda, bu konuya ayrılan bütçenin 2006 yılına göre azaldığını
görmekteyiz.
Bugün sağlık hizmetleri, gelişmiş ülkelerin de
önde gelen sorunlarından birisidir. Bunlardan başta İngiltere ve
Amerika gelmektedir. Amerika’nın, bugün, İran, Irak ve Orta Doğu sorunundan
sonra, Bush iktidarını en çok yıpratan, sağlık konusu olmuştur.
Hükûmet tarafından sağlık hizmetleriyle ilgili
bir dizi uygulamalar hayata geçirilmiştir, çeşitli sosyal güvenlik
kurumlarına bağlı hastaneler birleştirilmiştir; ancak, bakıldığında,
bunun sağlık hizmetlerinde gözle görülür bir iyileşme sağlamadığı
ve temel sorunların devam ettiği görülmektedir. Hastanelerdeki
ilaç kuyrukları belki azalmıştır ama hastane kuyruklarında hiçbir
azalma görülmemektedir. Bunun nedeni ise, sağlık hizmetlerinin genişletilmemesi
ve sağlık hizmetlerine yatırım yapılmamasından ileri gelmektedir.
Ankara’nın nüfusu göç alma nedeniyle hızla artmaktadır.
Buna rağmen, Hükûmetin beş yıllık döneminde Ankara’ya yeni bir hastane
yapılmamıştır. Mevcut hastaneler de, binaların yetersiz olması
gibi fiziki kısıtlamalar nedeniyle geliştirilememektedir. Bugün,
Numune Hastanesinde kayda değer bir yenileme yoktur. Yenileme
adına, hizmete elverişli olmayan barakalar eklenmiştir ki, bu şekilde
sağlık hizmetleri verilmesi mümkün değildir. İlk etapta, iktidar,
artan nüfusa göre hastane sayısını artırmalı ve Numune Hastanesi,
Ankara Hastanesi gibi hastaneler yeniden yapılandırılmalıdır
diye düşünüyorum.
Ankara’ya, mevcut ihtiyaca cevap vermediği
için, yeni, modern bir tedavi, rehabilitasyon merkezi açılmalıdır.
Bugün, Numune Hastanesi ve Ankara Hastanesi, zamanın şartlarına
göre inşa edilmiş binalara sıkışıp kalmıştır ve ihtiyaca cevap verememektedir.
Bu nedenle, bu hastaneler, aciliyetle, şehir dışına daha uygun
mekânlara inşa edilecek, ulaşım yönünden sıkıntı olmayan, modern
hastane binalarına taşınmalıdır ve bu hastane binalarının etrafında
hasta yakınlarının temel ihtiyaçlarını karşılayacak market, eczane
ve konaklayabilecekleri oteller yapılmalıdır. Böylece, hem etkin
ve hem verimli bir şekilde hastalara sağlık hizmeti sunabilecek
hem de şu anda hastanelerin bulunduğu bölgedeki trafik yoğunluğu
azalmış olacaktır.
Gerek trafikte seyreden araç sayısının hızla artması
gerekse yolların fiziki yetersizliği nedeniyle özellikle şehirler
arası yollarda sık sık trafik kazaları yaşanmakta ve bu kazalarda
yüzlerce insanımız hayatını kaybetmekte ve birçoğu da sakat kalmaktadır
ve bu ölüm ve kalıcı yaralanmaların birçoğu hastalara, bir kısmı
da kazalara zamanında müdahale edilememesinden kaynaklanmaktadır.
Bu nedenle, şehirlerimizi birbirine bağlayan ve trafik yoğunluğu
olan kara yollarında her 30-40 kilometrede bir sağlık istasyonu kurulmalıdır.
Bu sağlık istasyonunda ya travmatoloji uzmanı veya cerrahi uzmanı
bulunmalıdır. Bu 30-40 kilometre arasında, bir doktor, bir hemşire
ambulansla devamlı dolaşmalıdır diye düşünüyorum. Ayrıca, büyük
kara yollarında, ana yollarda her 300 veya 250 kilometrede bir rehabilitasyon
ve travmatoloji hastanesi kurulması lazımdır.
Bunları yaparken de, artık, çağımızın gereği
olan, lüks olmayan hava ambulansı, artık işe başlamalıdır. Ama, ne
yazık ki, Sayın Sağlık Bakanı, dört senedir burada, Sayın Başbakanı
da yanıltıyorlar, Sayın Başbakan da burada söyledi, her şey güllük
gülistanlık gözüküyor. Böyle bir şey yok. Ama, ben bunları öneriyorum.
Hükûmet, kırsal kesimde yaşayan vatandaşlarımızın
da sağlık hizmetlerinden etkin ve çabuk bir şekilde yararlanmasını
sağlamakla mükelleftir. Bugün, sayısal olarak Türkiye’de 6.500’e yakın
sağlık ocağı bulunmaktadır. Bunlardan büyük çoğunluğu personel ve
teknik yetersizlik nedeniyle, kendisinden beklenen hizmeti verememektedir.
Mevcut sağlık ocaklarının altyapılarının tamamlanarak, her sağlık
ocağında dört tane ana branş hekiminin bulunması sağlanmalı; ayrıca,
temel tetkik ve tahlillerin yapılabileceği, teknik donatımlarla
donatılmalıdır diye düşünüyorum. Böylece, hastalar sırf bir reçete
yazdırmak için bile, köylerden, ilçelerden illerine taşınmak külfetinden
kurtulurlar diye düşünüyorum.
Yukarıda sıraladığım önerilerimden sonra hemen
akıllara işin ekonomik boyutu gelebilir. Ancak, yapılacak en önemli
yatırım, insana yapılacak yatırımdır. İnsanın olmadığı, insan
unsurunun göz önünde bulundurulmadığı planlar başarısızlığa
mahkûmdur. Devlet, ne pahasına olursa olsun, özellikle vatandaşının
güvenliğini sağlamak ve sağlığını korumak zorundadır. Özellikle
son zamanlardaki hatalı uygulamalar dahi böyle düzenlemelerin
gerekliliğini göstermektedir. Zira, elinde sağlık raporu olan hastalar
için bile ilaçlarını uzman doktora yazdırma zorunluluğu getirilmesi
nedeniyle hastalar sıkıntı çekmektedir. İlacını yazdırabilmek
için hasta, köyünden ilçesine, ilçesinden kalkıp vilayete gelmek
mecburiyetindedir. Öte yandan, ödenecek ilaçların listesinin sık
sık değiştirilmesi ve listenin, âdeta, yazboz tahtası hâline getirilmesi
de sağlığı yönetmek durumunda olanların pek de işlerinin ehli olmadığını
göstermektedir.
Hastaneler ve eczaneler üzerinde yeterli denetimi
sağlayamayan, sağlık hizmetlerini gerektiği gibi yönetemeyen
Hûkümet, maalesef, bu başarısızlığının faturasını, hizmet alan vatandaşlara
ve insanlara ödetmektedir. Her yapılan hatalı uygulama ise, insanlarımızın
sağlığını tehlikeye atmakta, belki de birçok insanımızın, alması
gereken hizmeti alamadığı için hayatını kaybetmesine neden olmaktadır.
Hangi gerekçeyle olursa olsun, insanların sağlığıyla
oynanması şık değildir. Özellikle yazılacak ilaçlar, parası ödenecek
ilaçlar hususunda yapılan uygulamalar, doktorların, mesleklerini
gereği gibi icra etmelerine ve hastaları için faydalı gördükleri
tedavi yöntemlerini uygulamalarına imkân vermemektedir. Neredeyse,
Bakanlık, doktorların yerine reçete yazar duruma gelmiştir.
Son zamanlarda, sağlığın yatırımlarından tutun
da ilaçlarla ve tedavi yöntemleriyle ilgili hususlara kadar her
şey, neredeyse, Sağlık Bakanlığı bürokratlarına bırakılmıştır.
Sayın Bakan, bina ve altyapı anlaşılabilir,
ama, tedavi uygulamaları ve paket ücret uygulamaları gibi doğrudan
sağlığı etkileyen uygulamaların da Maliye Bakanlığına bırakılması
anlaşılabilir gibi bir şey değildir. Yani, acaba, bunu mu diyorsunuz:
“Zamanın Millî Eğitim Bakanı ‘okullar olmasaydı Millî Eğitim Bakanlığını
ben çok iyi idare ederdim’ diyordu. Siz de, sağlık hastaneleri, hastalar
olmasaydı ben bu Sağlık Bakanlığını çok güzel yönetirim” mi diyorsunuz
acaba?
“Maliye Bakanlığı bürokratlarına sağlığı devrettiniz”
derken bunun izahını size yapayım: 29 Nisan 2006 tarihinde, hastanelere
gitmiyorum, sadece birinci basamakta, hizmetlerinde yaptığınız
değişiklikleri söyleyeceğim: Muayene ücreti o tarihte 11,88 YTL,
sevk ücreti 5,400 YTL. Temmuz ayında yine birinci basamak ücretlerinde
değişime gittiniz, bu defa muayene ücretini 14,250 YTL yaptınız,
sevk ücretini de 6,480 YTL’ye çıkardınız. Yine yetmedi değişiklik.
Aralık 2006’da, Aralık ayında muayeneyi tekrar 10,26 YTL’ye, sevki de
5,400 YTL’ye düşürdünüz.
Sayın Bakan, bir senede bu ücret uygulaması nasıl
değişiyor? Hangi fiyata göre, neye göre değiştirdiniz bunları?
Bu, hastanın sağlığıyla oynamak değil de nedir söyler misiniz bana
Sayın Bakan? Çocuk oyuncağı oldu bu Bakanlık.
Sayın Bakan, ortalığı güllük gülistanlık gösteriyorsunuz,
kusura bakmayın. “Hastalar istediği hastaneye gidecek.” dediniz
“İstediği doktoru seçecek.” dediniz. Ee, şimdi size bir örnek vereyim:
Hani hastalar istediği doktora gidiyor ya. Aleyna Elitok, Kırıkkaleli,
üç yaşında, kulağı duymuyor. 2 tane devlet hastanesinden rapor almış.
Sonra, Hacettepeye bu çocuk alet taktırılmak için müracaat etmiş.
Bir sene geçmiş Sayın Bakan, bir senede “Ben sana haber vereceğim,
sen evine git.” denilen çocuk, bir sene sonra geliyor “Senin günün
bitti, bu sene doldu, yeniden müracaat edeceksin.” deniliyor Sayın
Bakan.
Sayın Bakan, dinler misiniz. Sayın Bakan, bunlar
sizin. Sizin ortalığı güllük gülistanlık gösterdiğiniz hastaneden,
Türkiye’den bahsediyorum. Doktor Kurtulmuşoğlu’nun şeyi değil. Bunu, siz yönetiyorsunuz.
Sayın Bakan “Hastanelerde hiç kimse rehin kalmayacak.”
diyorsunuz. Ama, geçenlerde, bizzat yine bana geldi bir hasta. SSK
primini geç yatırdığı için… Evvelden, Bağ-Kurda, tesadüfen adamcağızın
bir kamyonu varmış. Bu kamyon da hurdaya çıkmış. Bağ-Kur borcunu ödeyememiş,
SSK’lı olmuş. SSK’lı olduğu için “Sen, SSK günün de dolmadığı için, bu
3,5 milyar parayı ödeyeceksin.” demişler. Hani bağırıyorsunuz meydanlarda,
“Hastanelerde her şey bedava, her şey ücretsiz.” diyorsunuz. Bu ne
lahana turşusu bu ne perhiz Sayın Bakan, anlamış değilim.
FARUK ÇELİK (Bursa) – Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) – Sayın Bakan,
göreve geldiğinizden bu yana kaç tane hastane yaptırdınız? Hastalardan
katkı payı almayı başlattınız. Yanlış olduğu için de Anayasadan
döndü.
Sayın Bakan, sağlığın tek çatı altında toplanması…
Biz de Anavatan Partisi olarak istiyoruz. Ancak bu şekilde değil. Siz,
insan sağlığını parayla eşdeğer tuttunuz. Oysa, sosyal devletin
gereği, bir insanın doğumundan ölümüne kadar sağlığıyla ilgilenmesini
emreder.
Sayın Bakan, bunları benim söylememe lüzum yok,
Anayasa’da yazıyor. Artık bunu herkes biliyor, siz hekim olarak da
zaten bunu biliyordunuz, buraya gelmeden de böyle olduğunu biliyordunuz.
Paran kadar sağlık olmaz. Çünkü, sağlık hakkı, insanın en doğal hakkıdır
diye düşünüyorum.
Sağlığı özelleştirmek istiyorsunuz, özel hastaneleri
batırıyorsunuz. Ne yapmak istediğinizi bir bilebilsek, düşüncelerinizi
okuyabilsek, ayrı şey.
“İstediği hastaneye gider” diyorsunuz “hastalar”.
İstediği hastaneye gittiğinde o hasta, özel hastaneye gittiğinde
“Ben senden 4 milyar, 5 milyar para alırım artı.” diyor. Hani, sen, vatandaşa
diyordun ki “Her hastaneye gideceksin, her şey serbest” diyordunuz
Sayın Bakan. Siz mi acaba yanlış anlıyorsunuz, acaba, benim vatandaşlarım
mı yanlış anlıyor? Bunu hiç anlamış değilim Sayın Bakanım.
Aynı zamanda, Avrupa ülkelerinde, mesela… Türkiye’de
hep Avrupa’ya doğru gittiğimize göre, sağlıkta da dönüşümü bu şekilde
yaptınız. Dönüşüm diye yola çıktınız, kusura bakmayın… Sayın Başbakan
bütçe konuşmasında, haklı olarak, öyle bilgi aldığı için “sağlıkta
her şeyi düzelttik” dedi. Tabii, öyle bilgi verirseniz, öyle olacak
tabii ki. Bundan başka türlüsü olur mu? Bilgiyi öyle almış.
Türkiye’de özel ve yabancı hastanelerin sayısı
dâhil 1.195 hastane var. Türkiye genelinde 6.343 sağlık ocağı, 7.032
sağlıkevi faal vaziyettedir. Hekim sayısı ise 2005 göre
102.500’dür.
Türkiye’de 1 hekime düşen hasta sayısı 707’dir.
Avrupa ülkelerinde, İtalya’da, 1 hekime 164 kişi düşmekte, Yunanistan’da
227 kişi düşmekte, Rusya’da 239, Portekiz’de 308… Saymaya lüzum yok.
Sayın Bakan, Türkiye, hasta başına düşen hekim sayısı bakımından
49’uncu sırada.
Aynı zamanda, yardımcı personel bakımından da
çok yetersiz bir durumdayız. Avrupa ülkelerinde 3-4 hastaya 1 hemşire
düşerken, bizde 10-15 hastaya 1 hemşire düşmektedir. Sağlıkta Dönüşüm
Programı, aslında sağlığın özelleşmesi projesidir Sayın Bakanım,
sağlığın uluslararası sermayeye teslim edilme projesidir. Sağlık
personelinin sözleşmeli statüye geçirilmesi de, sağlığın ağır
ağır özelleşmesi demektir.
Diğer hükûmetlere göre sağlıktaki kadrolaşma,
Sayın Bakan, zamanınızda çok daha fazla olmuştur. Türkiye’de 100 bine
yakın doktor varken, ithal doktor alınması ve bu doktorların özellerde
çalıştırılması demek, sağlığın devletin elinden çıkarılıp özelleştirilmesi
anlamına gelmektedir. Bu da, sosyal devlet olmanın gereklerini
unutmak demektir. Anayasa’nın 56’ncı maddesine de ters düşmektedir. Bir
taraftan Avrupa Birliğine girmek isterken bir taraftan hiçbir işimizi
Avrupa norm ve standartlarına uyduramıyoruz Sayın Bakan.
Sağlıkta Dönüşüm Programı ile aile hekimliğine
geçtiniz Düzce’de, hayırlı olsun. Türkiye genelinde, Sayın Bakan,
aile uzmanın 1.400 tane. Düzce’de 106 doktorun var Sayın Bakan. Bunlar
şu anda 96’ya indi. Burada 2 tane aile hekimin var uzman olarak, yani
hepsi pratisyen hekim. Ne oldu? Birdenbire aile hekimliğine girdik
hepimiz birlikte. Bunlar yetmiyor, on ilde daha aile hekimliğini
başlatacaksınız. Hangi hekimle yapacağız Sayın Bakanım bunları?
Sayın Bakanım, daha “halkın hizmetine sunacağız” dediniz, sadece
-hizmeti- Düzce’de iki tane sağlık ocağını kapattınız. Sağlık ocaklarında…
Altı-yedi tane köy bir araya gelip orada sağlık ocakları kurulur ve
oralarda, o altı-yedi tane köye o sağlık ocakları hizmet ederdi. Şimdi,
Akçakoca’nın Beyveren Sağlık Ocağını, Düzce’nin Gölyaka’sındaki
Dipsizköy Sağlık Ocağını kapattınız. Yani, halka hani hizmet ediyorduk,
halkın ayağına götürecektik hastane hizmetlerini? Bu niye kapandı
biliyor musunuz Sayın Bakanım? Bir hekimin 3.500-4.000 hasta bakabilmesi
için merkezlere indirmeye başladınız. Tabii ki aile hekimliği de
olacak veya insana hizmet ederken, niye bunu yaptın deme olasılığımız
yok, ama insana eziyet etmeye karşıyım ben. Demek ki bu aile hekimliği,
bunu şu aşamada hak etmedi.
Sayın Bakan, kusura bakmayın, benden hep şey beklediniz,
bugüne kadar hep izah ettim, ama, ne bileyim… Şimdi, ben, Sayın Başbakanın
laflarını okumayacağım, ama yanlış bilgi veriyorsunuz Sayın Başbakana
da, onu söyleyeyim.
Şimdi, Türkiye’de, 41 bin ebe var, 82 bin hemşire
var, 50 bin sağlık memuru var. Uzman hekim ve pratisyen hekimi saymıyorum.
Bu kürsüden, geldiniz, siz kadro istediniz de Hükûmet mi kadro vermedi?
Hemşire için, ebe için, sağlık memuru için, burada kadro vermeyen
Hükûmetin taraftarı mıydı veya muhalefet mi vermedi de hâlen bu okuttuğunuz
çocuklar, hemşireler, ebeler, sağlık memurları sokakta geziyorlar
Sayın Bakan? Bunu bir izah eder misiniz bana? Sözleşmeli yapıyorsunuz.
Şimdi, değiştirdiniz. Hastanelerde şirketler kuruldu. Her şirkete…
Geliyor her gün bana Ankara’da: Şu hastanenin şirketine bir hemşire
aldırabilir misin? Aldıramam. Almazlar. Niye almazlar? İktidarın
adamı değilim de almazlar. Bu kadar basit. İşin kolayını bulduk.
Sayın Bakan, biraz da… Hep bana inanmanıza lüzum
yok, belki inanmayabilirsiniz, ama ben hep gerçekleri konuşuyorum.
Bakınız şimdi, medyada “29 ilaç firmasına şok suçlama…”
Hemşire izne çıktığı için İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinde
nöroloji servisi kapandı. Hemşire izne çıktığı için… Tek çatıyı
zaten söyledik, çöktü. “Devleti ilaçla uyuşturdular.” Kim uyuşturdu?
Ben mi uyuşturdum? Bunun başında kim var? Bunun başında sorumlu olan
sensin Sayın Bakan, ben değil. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) “Hastane
beş gün komalık.” Nerede? Ankara’da, merkezde. Bağ-Kur, Emekli Sandığı
paralarını döner sermayeye aktaran Ankara Hastanesinde beş gün
acil hastalara müdahale edilemedi, pansuman yapılamadı Sayın Bakan.
Bu sizin gözünüzün önünde oldu. O da yetmedi: “Bir bebeğin ölümü gizlendi”,
“Kanseri tanıya SSK engeli”, SSK ile Antalya Üniversite Hastanesi
anlaşmazlığı.”
Ee, şimdi gelelim günün olayına.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kurtulmuşoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) – Yirmi beş
dakika bitti mi?
BAŞKAN – Bitti.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) – Teşekkürler.
İki dakika.
Şimdi günün olayına gelelim. Efendim, Hürriyet’te
manşet, hepiniz okudunuz: “Testis diye çekmediler.”
ALİM TUNÇ (Uşak) – İftira!
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) – Sayın Bakan,
bize şöyle öğrettiler: Bir doktor, hastanın rengine, cinsine, şekline
bakmaz, herkese bakmak mecburiyetindedir. Bizde, tıpta, Hipokrat
yemininde böyle derler Sayın Bakanım, bunu siz de okudunuz, bu yemini
siz de ettiniz.
Sayın Bakan, devrinizde…
AHMET YENİ (Samsun) – Anavatan da aynı kulvara…
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) – Ben sağlıkta
parti anlamam. Ben sağlıkta halkımı anlarım. Ben halkıma borçluyum.
Ben halkın sağlığıyla ilgileniyorum. Bu Anavatan Partisi diye, bu
AKP diye, bu falan parti diye düşünmem. Ben otuz beş senelik hekimim.
Hastam benim için mühim. 73 milyon insanın hayatı söz konusu. Öyle
olduğuna göre, bugün o hastanın başına gelenin yarın senin başına
gelmeyeceğini nereden garanti ediyorsun? (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Elini sıkmayan doktor olursa, başını açmadın diye
veya erkeksin diye sana bakmazsa ne diyeceksin? Onu biliyor musun?
Onu biliyor musun?
AHMET YENİ (Samsun) – Gazete haberiyle konuşma!
Gazete haberiyle konuşuyorsun!
ALİM TUNÇ (Uşak) – Gerçekliğini araştırdın mı?
AHMET
YENİ (
MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) – Onun için de, sevgili arkadaşlarım,
siz giderken ben oralardan geliyordum. Başhekimdim.
Ben çok iyi biliyorum ki, hastanenin bahçesine gelene kadar başın beni ilgilendirmiyor, ama hastanemin
içine giremezsin. Hastanede, hiçbir kimseye erkektir
kadındır diye, rengi başkadır diye bakamazsın diyen hiçbir hekimle
çalışmadım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Yok öyle bir şey! Yalan haber
üzerine siyaset yapıyorsun!
BAŞKAN – Sayın Kurtulmuşoğlu, teşekkür ediyorum.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – “Yok öyle bir şey” mi
diyor Vakit gazetesi?
AHMET
YENİ (
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Yalan haber o.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Bu arkadaşlar yorumunu
hep Vakit gazetesine göre yapıyorlar.
BAŞKAN – Anavatan Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı,
Malatya Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Süleyman Sarıbaş.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Sarıbaş.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığımızın
ve bağlı kurumlarımızın bütçesi üzerinde Anavatan Partisi Grubu
adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yine, sözlerime başlarken, memleket topraklarını
korumak için, memlekette huzur ve güveni korumak için, milletimizin
can ve mal güvenliğini korumak için bu uğurda şehit olmuş güvenlik
görevlilerimize Allah’tan rahmet diliyorum, gazilerimize huzurlu
bir uzun ömür diliyorum ve çok sevgili bürokratlara da saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanı seviyorum diye
başlayacağım, ama her seviyorum demenin arkasında başka şey olur. Fakat,
ben, hakikaten Abdülkadir Aksu Bey’i bakan olarak sevmiyorum, ama
şahıs olarak seviyorum. Ama İçişleri Bakanı olarak asla sevmiyorum.
Şahıs olarak seviyorum, çünkü Özal’ın bu ülkeye hediyesidir,
Özal’ın rahlesinden geçmiştir; saygı duyuyorum, o bakımdan seviyorum.
AHMET
YENİ (
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, güvenlik, iç işleri güzel
olmayan bir ülke, içişleri -daha doğrusu- karışık olan bir ülkenin
dış işleri de olmaz, ekonomisi de olmaz, başka bir şeyi de olmaz. Önce
iç huzurunuzu, iç barışınızı sağlayacaksınız, önce vatandaşınızın
can ve mal emniyetini sağlayacaksınız, önce ülkenin idari yapısında
millete güven verecek bir devlet organizmasını sağlam ayaklar üstüne
kuracaksınız. Zaten, devletin kuruluş amacı güvenlikle
başlamamış mıdır? Yani, insanlar devleti kurarken,
bir yapı, bir organizma ortaya getirirken asıl amaçları güvenliklerini
korumak. Yani, birbirlerinin mal ve can emniyetine olan tecavüzleri,
bir aygıt kuralım, bir güçlü otorite oluşturalım ve bu otorite can
ve mal emniyetimizi sağlasın, dışarıya karşı güvenliğimizi sağlasın…
Daha sonra da eğitim gelmiş, sağlık gelmiş, ama, hepsinin
başında olan şey, milletimizin can ve mal emniyetidir, güvenliğidir,
milletimizin huzur ve sükûnudur.
Dolayısıyla, çok ciddi bir bakanlığın
bütçesini tartışıyoruz, ama rakamlara girmeyeceğim. Yani, devletin imkânları alınan vergiler
oranında şu kadar artırılmış, şu kadar eksiltilmiş,
çok önemli değil. Mutlaka, devlet, kendi topladığı vergilerle, güvenliğine
ayırabileceği payı ayırmıştır, ancak, Sayın Bakanıma… Hiç önünüze gelen suç tablolarına bakıyor musunuz diye
söze başlamak istiyorum Sayın Bakanım.
Bakın,
kendi Emniyet Müdürlüğümüzün sitesinden çıkardığımız, çok aleni
olarak çıkardığımız, sitede, suç oranlarında yükselen bir eğri
var, hem de öyle bir eğri var ki, geometrik artış arz eden bir eğri var.
Bakın, sadece dokuz ayda, 2006 yılı dokuz ayında, 244.119 şahsa karşı
cürüm işlenmiş, suç işlenmiş ve keza, gene 2006 yılının ilk dokuz
ayında, mala karşı işlenen suç -bunlar tabii, hırsızlık, gasp, bütün
bu suçların toplamı- da 354 bin, dokuz ayda. Dokuz ayda, toplarsanız,
600 bin. Son üç ayda da bu periyodik artış giderse,
yılda 800 bin suç işlenen bir ülke hâline gelmişiz. Bunu işleyeni
var 800 bin kişi, mağduru var bir o kadar, belki
onun 2 katı. Demek ki, 3 milyon insan/yıllık suçla karşı
karşıya kalan bir ülke hâline gelmişiz.
Geçen, İstanbul’da taksicilere karşı yapılan… Buradan,
bütün taksicilere saygılarımı sunuyorum. İstanbul’da gün olmuyor
ki, hafta olmuyor ki, bir taksici, gariban bir taksici -ki, çoğu şoför
olarak çalışıyor, mal sahibi değil- bir cinayete kurban gitmesin. Bu
ülkede saat başı 6 kişi öldürülüyor arkadaşlar, bu ülkede saat
başı 6 kişi öldürülüyor. Böyle bir ülkedeyiz. Böyle bir ülkenin iç
barışından, iç işlerinin düzeninden bahsetmek mümkün mü? Yani, bu,
polis teşkilatımızın, jandarma teşkilatımızın konuya gerekli
hassasiyeti göstermemesinden kaynaklanan bir olay da değil. Ben biliyorum
ki, milletimizin güvenliği için çalışan güvenlik kuvvetlerimiz,
hakikaten, cansiparane, bunların olmaması için ellerinden gelen
gayreti, o da çok cüzi ücretlerle, hayat standardının, yani iyi bir
hayat standardının altında ücretlerle sağlamaya çalışıyorlar,
on iki saat nöbet tutuyorlar; ama ortada bir şey var: Suç artıyor. İki
tane sebebi var arkadaşlar. Açık konuşmak lazım, millete dürüst konuşmak
lazım. İki tane sebebi var. Bu ülkede yoksulluk artıyor, çaresizlik
artıyor. Bir ülkede yoksulluk ve çaresizlik artar ise suç artar. Adamın
evde yemeye ekmeği yoksa, oğlunun yaptığı hırsızlığa hoşgörüyle
bakar, çünkü oğluna vereceği harçlık yoksa, oğluna babalık görevini
yapamıyor, mahcupsa, oğluna sigara parası veremiyorsa, onun akşam
eve hırsızlık yaptığı sigarayla gelmesine göz yumar, sesi çıkmaz. Dolayısıyla,
bu suç oranlarının bu derece artmasının altındaki yatan birinci
temel şey, ülkede yoksulluğun diz boyu hâle gelmiş olmasıdır.
Bakın, daha dün otuz iki yaşlarında bir kadın beni
aradı. Diyor ki: “Kocam altı ay evvel evi terk etti, gitti.” diyor,
“Çünkü, çocuklara ekmek getiremiyordu, evde duruyordu, mahcup
oluyordu, terk etti, başını aldı gitti, nereye gittiğini bilmiyorum.”
diyor, “Altı aydır çocuklarıma konu komşudan dilenerek baktım, altı
aydır kiramı da ödeyemedim, intiharı düşünüyorum.” diyor. Türkiye
bu. Öteki bir Türkiye var. O, sizin anlattığınız 5 bin dolarlar falan
değil. Öteki bir Türkiye var ve insanlarımızın yarıdan fazlası öteki
Türkiye’de yaşıyor. Görün artık bunu.
“Yolsuzlukları, yoksulluğu, yasağı kaldıracağız”
diye geldiniz, “3Y” dediniz. Bakın, Sayın Bakan, “3Y” ortada duruyor,
“3Y” de siz ilave ettiniz; yağmayı ilave ettiniz, yalanı ilave ettiniz,
yozlaşmayı ilave ettiniz. “3Y” oldu “6Y” Millete bunları ortadan
kaldıracağız derken bunlar çoğalacak da, 7’ye, 8’e, 10’a çıkacak. Çünkü,
bu yapı, bu sistem artık bu sorunları çözmüyor. İl idare yapınız çözmüyor,
mahallî idareler yapınız çözmüyor. Yeni bir şey yapalım. Yani, devletin
bu sistemini, idari yapısını, il idari yapısını, mahallî idareler
yapısını yeniden şekillendirmemiz lazım. Bu sizin suçunuz değil.
Yani, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu oldu diye bunlar gelişmiyor.
Ülkede yoksulluk devam ediyor, ülkede idari sistem bunları önleyici
çareler üretemiyor. Gelin, şu il sayısını 200’e çıkartalım. Gelin,
yeniden yapılandıralım bu ülkeyi. Gelin, yeni bir şeyler olsun. Mahallî
idareleri yeniden yapılandıralım. Bu belediyelik sistemini başka
bir şekle dönüştürelim, aklı çalıştıralım. Korkmayalım, eyalet
sistemiyse eyalet sistemi olsun. Korkmayalım, çare neyse onu yapalım.
Ama, bu sistem devam ettiği müddetçe suç oranları geometrik olarak
artmaya devam edecektir. Yani, gelişmiş ülkelerde var. Gelişmiş ülkelerden
örnekler alalım. Ne olur 200’e çıkarsak? Daha küçük çevreli iller, daha
etkin bir devlet, daha etkin bir mahallî yapıyla altyapı sorunlarını,
yoksulluğu ortadan kaldıracak yeni idari reformlar ortaya koyarız.
Ama, yapamadınız. İşte halk da bunun için sizi seçmişti, bunun için
seçmişti. Bunları yapasınız, bunları yeniden bir çare bulasınız
diye yapmıştı. Olmadı. Yasalar getirdiniz, mevcut Anayasa’yla takıldı,
döndü, mevcut Anayasa’ya takıldı, döndü. O zaman Anayasa’yı değiştirecektiniz,
sivil bir Anayasa yapacaktınız. Bunlar sözdü, bunlar vaatti, ama maalesef
olmadı. İşte, her şey önümüzde, her şey önümüzde.
Bakın, bu ülkede “çocuk pornosu” diye bir suç başladı.
Yeni yeni suçlar -önümde var- ihdas edildi. Ankara Adliyesine 2006
yılındaki hazırlık dosya sayısı 230 bin Sayın Bakan. 2002 yılında
96 bin olan hazırlık dosyası kapatırken 2006 yılında 230 bin hazırlık
dosyası gelmiş Ankara Adliyesine ve Ankara Adliyesine günde 50
bin kişi geliyor. Peki, toplumun bu kadar birbiriyle muğber olduğu,
birbiriyle davalaştığı, birbiriyle geçimsiz hâle geldiği, birbirine
karşı suç işlediği, cinsel tacizlerin nerelere vardığı, evde şiddetin
hangi boyutlara vardığı tartışılan bir toplumda huzurdan, güvenden,
iç işlerinin düzgünlüğünden bahsetmek mümkün mü? Bunun çareleri
var işte. Bunun çarelerinden biri yoksulluğu ortadan kaldıracaksınız,
bir de idari yapınızda, buna çözüm üretmeyen idari yapınızı yeniden
şekillendireceksiniz, yeniden kuracaksınız. Bunun yolu bu. Başka
da yolu yok.
Terör ne âlemde Sayın Bakanım? Yani, Sayın Bakanım,
Genel Kurula konuşmak istiyorum.
Terör, arkadaşlar, bir noktaya geldi. Bakın, bunu iyi değerlendirmek
lazım. Bu noktada, o bölgedeki vatandaşlarımıza devletin şefkatli
elini uzatması, o bölgedeki vatandaşlarımızın kalkınmasına, refahına
katkı sağlaması ve o bölge vatandaşlarımızı tekrar, yeniden, yeniden
kazanması lazım. Bu dönemi çok iyi değerlendirmemiz lazım. Bakın,
99’dan 2002’ye kadar, 2003’e kadar bu dönem değerlendirilmedi. Keşke
değerlendirilseydi. Yani, devletinin yanında olduğunu, devletinin
sıcak kucağının kendisine açık olduğunu, hak ve hukukunu koruyacak
bir devletinin olduğunu o bölgedeki vatandaşa göstermemiz, o bölgedeki
vatandaşı terörden izole etmemiz lazım. Terörü onlardan ayrıştırmamız
lazım. Bunları yapmamız lazım. Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesi’nde
hakikaten terörü önlemek istiyorsak, devlet olarak, bizzat yatırımları
devlet olarak koordine etmemiz, devlet olarak elimizi taşın altına
koymamız lazım, fabrikalar yapmamız lazım, yeniden GAP’ı bir kat daha
artırarak GAP’taki yatırımlarımıza devam etmemiz lazım. Yani,
günlük geliri 1 doların altında, günlük harcaması 1 doların altındaki
insanların sağlıklı olarak yaşayacaklarını düşünmek mümkün mü? İşte
on beş-on altı yaşındaki çocukları toplayıp toplayıp İstanbul’a götürüyorlar,
belli çete grupları kurdurarak, o çocuklar üzerinden soygun yapıyorlar,
o çocuklar üzerinden hırsızlık, gasp, yankesicilik aldı yürüdü. İstanbul’da
çantasını koluna takıp da sağlıklı yürüyen bir hanımımız var mı,
yani güven içinde yürüyen bir hanımımız var mı? Büyük iş merkezlerinde,
alışveriş merkezlerinde güvenlik görevlisi olmayan kaldı mı?
Daha dün, Sayın Bakanım, akşam televizyonda gördüm,
sekiz-dokuz yaşında bir kız çocuğu. Özel bir iş merkezinin güvenlikçileri,
bir hırsızlıktan dolayı o çocuğa sopayla vurmaya kalkıyorlar ve
çocuk “amca, vurmayın, ne olursunuz” diyor. Şimdi, o çocuğun suçu
mu? Hırsızlık da yapmış olabilir, ama o çocuğun suçu mu? O çocukları
o hâllere getiren düzeni, o hâllere düşüren düzeni değiştirmedikten
sonra, ne yapacağız?
Şimdi, yapmadınız, AK Parti olarak düzeni değiştirmediniz,
düzen aynen devam ediyor. 2002’deki düzen neyse, iller idaresi düzenimiz,
mahallî idareler düzenimiz, mevcut düzen neyse devam ediyor. Köy Hizmetlerini
lağvettiniz, ama ucube bir sistem kurdunuz. Şimdi siz de pişmansınız,
yürümüyor çünkü, yürümüyor. Birer sekreter atadınız, yetkinin kimde
olduğu, hizmetlerin nasıl yürüyeceği ortada kaldı, çünkü altyapısı
hazırlanmamıştı. Hakikaten, altyapısı sağlam, düşünülerek hazırlanmış
olsaydı, belki bir şeyler ifade edecekti. Oraya giden paraların da
sağlıklı olarak yatırıma dönüp dönmediği noktasında ciddi dedikodular
var, ciddi şüpheler var. Kimlerin nasıl ihaleler aldıkları, kimlerin
kimlere ihaleler verdikleri… O konuda bir denetim de yok. Mesela,
İçişleri Bakanlığı olarak, biz, geçen sene KÖYDER projesine giden
paraların nerelere harcandığını, nasıl ihaleler yapıldığını
-Sayıştay denetiminin dışında bıraktığımız için söylüyorum- İçişleri
Bakanlığı olarak denetleyebildik mi? Denetleyemedik. Bana bir ilde
söylediler, dediler ki: “AK Parti teşkilat yöneticilerinin hepsinin
bekosu oldu.” “Beko” dedikleri, o kanal kazıcısı. “Ne yapacaklarmış?”
dedim. Dedi ki: “Köy Hizmetlerinden il özel idaresine geçen işleri
var ya, yol yapımı, kanal açılır, hepsi beko sahibi oldu.” Bunlar doğru
mu? Doğru olduğuna inanmak istemiyorum, ama bunlar doğruysa, bakın,
sosyal patlama başlar. Yani, insanların bir kısmı, yarıdan fazlası
ekmek bulamazken, bazılarının bu derece zenginleşmesi sosyal adaleti
bozar ve sosyal patlamanın vesilesi olur.
Değerli Bakanım, siz de biliyorsunuz ki, bu sistemle
asayiş ve güvenliği sağlamak çok zorlaşacak. Nüfusumuz çok olağanüstü
artmadı. 2002’de 70 milyondu, 71 milyondu, şu an 72-73 milyon. Yani,
çok olağanüstü nüfus arttı da, bunları önleyemiyoruz diyemezsiniz.
Gelin, Başbakana, ülkede yoksulluğun devam ettiğini dürüst şekilde
söyleyin, bu yoksulluğun ülkede can ve mala karşı suçları artırdığını
söyleyin, bunun için de bu yapının değişmesi gerektiğini, hakikaten
ciddi bir yeniden yapılanmanın şart olduğunu, reform gerektiğini
söyleyin.
Olmadı, eski hamam eski tas devam etti. Hatta, devam
etmesini de boş verin, illerde valilerin otoritesi zayıfladı, yani
devletin gücü zayıfladı. Bir vali vardı, gücü vardı, devlet baba
oradaydı, her şeye hâkim olma iradesini belki ortaya koyabilecekti,
ama, ne yaptığınızı, nasıl sonuçlar alacağınızı bilmediğiniz birtakım
tasarılarla, kanunlarla valinin gücünü zayıflatmayı, sanki devleti
geriletmek olarak, geriletmenin faysı olacağını düşünerek yaptınız.
Şu an valilerimiz… Ben birçok ile gidiyorum, valileri ziyaret ediyorum,
makamında oturuyor. Eskiden böyle miydi? Valiler köy köy gezer, hizmetin
nereye gittiğini, nasıl… Şimdi vali soramıyor ki hesap. Devletin
valisi il özel idaresinin parasının nerelere harcandığının hesabını
soramaz duruma geldi. İl genel meclisi başkanları seçtiniz, altlarına
birer tane son model cip verdiniz, birer de kendi yandaşlarınızdan
genel sekreter atadınız, devletin hizmetini sanki parti hizmetiymiş
gibi… Bunlar
hep dile gelen şeyler.
Devlet her zaman yol yaptı. Cumhuriyet kurulduğu günden bugüne kadar yol yaptı, su yaptı. Siz içindeydiniz
Anavatan iktidarlarının. O günlerde devlet köye elektrik,
yol, su götürmedi mi? Bugün de götürecek, en tabii şeydir bu. Ama, böyle
götürmemeli, adil götürmeli, ayrım yapmamalı, devletin otoritesi
orada hissedilmeli.
Bakın, öyle hâller oldu ki, devlet tartışılır hâle
geldi taşrada. Oysa bir organ kuralım. Bir tarafta devlet, devletin
valisi güçlü görevlerle donatılmış. Güvenliği sağlayan, sağlık
hizmetlerini, eğitim hizmetlerini en iyi şekilde yapan ve devletin
hissedildiği bir il kuralım, il yapıları kuralım. Bir tarafta demokrasinin
gereği mahallî yapıları oluşturalım. Altyapı hizmetlerini yapan,
vatandaşa hizmet götüren bir tarafta mahallî yapıları koyalım. Devleti
de hissetsin vatandaş, demokrasiyi de hissetsin vatandaş. Bunu yapalım,
bunu yapmadık. Yetkinin kimde olduğu belli olmayan ve kimsenin de
zaten yetkiyi artık kullanmak istemediği, bıkkınlık yaşadığı bir
yapı hâline geldik. Onun için bu böyle devam ettiği müddetçe suç oranları
geometrik olarak artmaya devam edecektir.
İşte, netice itibarıyla 2002 ile 2006 yılına baktığımız
zaman, 2002’de nerelerde? 4 kat artmış. Gelecek sene de 1 milyonu geçecek,
1,5 milyona gelecek. O zaman? Sizin şahsınızdan kaynaklanan bir şey
olduğunu sanmıyorum, ama sistemden kaynaklanan bir şey var. Gelin,
bunu burada bu sistemi nasıl değiştireceğimizi tartışalım. Bu
böyle yirmi dakikalık sürelerle tartışılacak da bir konu değil. Üç
defa önerge verdik, gelin bu ülkenin güvenliğini bir genel görüşmenin
konusu yapalım ve bir genel görüşme olarak bu ülkenin gidişatını,
güvenliğini tartışalım, Meclis buna bir çare bulsun dedik, ama, müzakereci
demokrasiyi işletmediniz. Müzakereci demokraside muhalefetin
görüşlerini almayı sanki bir geri adım atma gibi algıladınız ki,
bunun doğru olmadığı bütün demokratik ülkelerde, gelişmiş ülkelerde
ortadadır. Eğer bunları biz zamanında yapabilseydik, ortak mutabakatlarda,
ortak çarelerde buluşabilseydik, bu suç oranlarının bu denli artmasına
fırsat vermemiş olacaktık.
Sayın Bakanımın bir şeyi var. Bir olay oluyor ülkede,
üç gün Sayın Bakanı ortada göremezsiniz, hiçbir açıklamasını da
bulamazsınız. Herkes konuşur olayda, üç gün sonra Sayın Bakanım bir
yerlerden, artık sükûna kavuşmuşsa, olay tamamlanmışsa, bir açıklama
yapar. Böyle şey olur mu? Olayın başında siz varsınız. Güvenlik kuvvetlerimize
enerji vereceksiniz, güvenlik kuvvetlerimize motivasyon kazandıracaksınız.
Gerekirse -Emniyet Müdürlüğünüzden biliyorum, Malatya Emniyet
Müdürlüğü yaptınız- en önde olacaksınız. Bu olayları önlettireceksiniz,
destek olacaksınız. Bunları yapacaksınız. Emniyet müdürlüğü yaptınız,
valilik yaptınız Sayın Bakanım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sarıbaş, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Bitiriyorum efendim.
Polisimiz şikâyetçi, jandarmamız şikâyetçi. Niye?
“Efendim, yetkilerimiz alındı.” Biz, diyorlar, artık bir şey yapamıyoruz,
yetkilerimiz alındı. Var mı böyle bir şey, bunu bir tartışalım. Bunu
bir tartışalım, hakikaten yetkileri mi alınmış? Eksik olan yetkiler
varsa, bunları verelim. Tamam, insan haklarına, demokrasiye onların
bağlılıklarına hiçbir şüphemiz yok, ama, onlara gerekli motivasyonu,
gerekli desteği, gerekli sinerjiyi vermek, Bakanlık olarak, Türkiye
Büyük Millet Meclisi olarak, bizlerin görevi.
Kolu kanadı kırılmış, ücret, hayat mücadelesine
düşmüş polisimiz, evini geçindiremeyen hâlde neyin mücadelesini
yapacak suçluyla? Bu kadar yaptıklarını bile takdir etmek lazım,
tebrik etmek lazım. Güneydoğu ve Doğu’da lojmanından çıkamıyor,
lojmanları basıldı polislerimizin. Bunları değiştirecek yeni
bir şey mutlaka bulmamız, mutlaka bu Mecliste çareleri üretmemiz
lazım; ama, bu dönemde, maalesef, bu konular, bu Mecliste konuşulamadı,
o zeminler yaratılamadı. Sadece “Kanun çıkartıyoruz, kanun çıkartıyoruz,
şu kadar kanun çıkardık.” övünmeleriyle geçtik. Her şey kanun değil,
ne kadar kanun çok çıkarsa her şey düzeliyor anlamında değil.
Ne kadar insanlara hedef gösterilir, ne kadar insanlara
sinerji verilir, ne kadar insanlara bir amaca, ülkenin bağımsızlığına,
bütünlüğüne ve suçun önlenmesine dair bir ruh aşılanırsa, ancak
öyle düzelir bu işler. Hiçbir motivasyonu olmayan, sadece “Emir verirlerse
yaparım, vermezlerse de görünmem ortada.” diyen bir anlayışla suçu
önlememiz, maalesef mümkün değil. Valilerimizi motive edelim, valilerimize
yeniden güç katalım. Onlar, devletin illerde temsilcisi, devlet babanın
en güçlü otoritesi olmalılar. Emniyet müdürlerimizi yeniden,
suçları önleme noktasında donatalım, ne eksikleri varsa donatalım,
ama, sistemi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sarıbaş, teşekkür ediyorum.
Teşekkür cümlenizi alayım isterseniz.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sağ olun.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk konuşmacı,
Sivas Milletvekili Nurettin Sözen.
Sayın Sözen, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NURETTİN SÖZEN (Sivas) – Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sağlık Bakanlığı
bütçesine ilişkin değerlendirmelerimi, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına sunuyorum ve bu vesileyle, hepinizi sevgilerle, saygılarla
selamlıyorum.
Yılda bir kez gerçekleşen bu çalışmalarımızda
-Parlamentomuz açısından büyük önem taşıyor kuşkusuz bu çalışmalar-
gerek bakanlıkların gerekse Hükûmetin politikalarını değerlendiriyoruz,
eleştiriyoruz, önerilerimizi sunuyoruz. Şimdi, bu, son bütçedir.
Dolayısıyla, bir iktidar partisinin dört-beş yıllık uygulamalarını
kapsayan görüşler ve eleştirilerin de sunulması doğaldır.
Değerli arkadaşlarım, Sağlık Bakanlığı ödeneği,
2007’de, 2006’ya göre önemli ölçüde düşük görünüyor. Değer olarak,
yaklaşık 1 katrilyon lira. Oransal değerde bakarsak, geçen yıla
oranla yaklaşık, YTL cinsinden, yüzde 12 daha düşük görülüyor. Merkezî
yönetim bütçe toplamı içindeki orana bakacak olursak, yüzde 4,3’ten
3,2’ye düşmüştür ki, yüzde 1,1’lik bir düşüş söz konusudur. Özellikle
diğer cari harcamalar ve yatırımlardaki düşüş daha da önemlidir
ve bu düşüşler, kuşkusuz, sağlık hizmetlerinin kalitesinin düşmesine
yol açmaktadır. Sayın Bakanın, öncelikle, bu düşüşleri açıklaması
gerekmektedir. Niçin bütçede ödenekler düşmektedir Sağlık Bakanlığında,
nüfusumuz mu azalmaktadır? Hükûmetin sağlıkla ilgili yatırımlara
daha mı az gereksinimi vardır? Yoksa, hastaların sayısında mı bir
azalma söz konusudur? Ya da çağdaş araç ve gereçlerle yapılan teşhis
ve tedaviler daha ucuza mı mal olmaktadır? Bunların hiçbir izahı
yoktur. 1 milyon kişi açlık sınırı altında ve 20 milyona yaklaşan
yoksulluk sınırı altında yurttaşımız mevcut. Bunların dengeli beslenmeleri
ve de hastalıklarından korunması veya bu vatandaşların hastalıklarının
iyileştirilmesi konusunda Hükûmetimiz ve Sağlık Bakanı ne gibi önlemler
almaktadır? Anayasa’nın 56’ncı maddesinin kendilerine yüklediği
yükümlülükleri nasıl, ne yolla yerine getirmektedir bu ödeneklerle?
Sağlık harcamaları 1999-2005 döneminde artmıştır;
99’da gayrisafi millî hasılanın yüzde 3,9’u, genel yönetim sağlık
harcamalarının toplamı 2002’de yüzde 4,7’ye yükselmiştir, 2004’te
5,5’e yaklaşmıştır. Bugün, kamu sağlık harcamalarının toplamı 25,9
milyar YTL’dir, gayrisafi millî hasılaya oran olarak yüzde 5,3’e tekabül
etmektedir. Kamu sağlık harcamalarının bu dönemde bu oranda artması,
kamu sağlık hizmetlerinin daha etkin ve daha fazla sunulmasından
kaynaklanmamaktadır. Bunun kanıtı, Sağlık Bakanlığı bütçesinin
ve koruyucu sağlık hizmetlerinin, bu dönemde de reel olarak artmasından
anlaşılmaktadır. AKP İktidarının en çok mevzuat değiştirdiği
alanlardan birisi de kuşkusuz Sağlık Bakanlığıdır. Bu değişikliklerin
tamamı, sağlık hizmetlerinin kamu hizmeti olarak sunulmasından
çıkarılmasındandır; yani, hizmet üretmek yerine, mal ve hizmet satın
almaya öncelik verilmektedir; muayene ve tedavilerde özel sağlık
kurum ve kuruluşlarından yararlanmaya, hizmet almaya öncelik verilmektedir.
Bu konuda o kadar ileri gidilmiştir ki, Sağlık Bakanlığına ait tüm
sağlık kuruluşlarının satışı söz konusu olmuştur ve bu konuda yetki
de Maliye Bakanlığına devredilmiştir. Geliri yetersiz diye, hiçbir
kişiye ihtiyacı olan sağlık hizmetlerinin verilmemesi kabul edilemez.
Yani, bireyler, mali durumları ne olursa olsun, her türlü sağlık hizmetini
eşit ve sürekli olarak almak durumundadır. Dahası da var; sağlık hizmetlerini
sözleşmeli personelle yürütmek için yasa üzerine yasa çıkarmaktadır
Sağlık Bakanlığı. Kuşkusuz, sağlığın korunması ve hastaların tedavi
ve rehabilitasyonu gibi kutsal alandaki bu sorumsuz ve yetersiz
gidişe halkımız en kısa zamanda “Dur” diyecektir. Bunun için halkımızda
yeterli bilinç vardır, yeterli sabır vardır, yeterli kararlılık
mevcuttur.
Kısacası, AKP İktidarı, yasal düzenlemeler ve
uygulamalarla kamunun verdiği sağlık hizmetlerinin çökertilmesi
planını elhak büyük bir kararlılıkla ve bu anlamda başarıyla yürütmektedir.
Kamu hastaneleri etkisiz kılınmıştır. Temel sağlık hizmetlerine
bütçeden ayrılan kaynak azaltılmış, yatırımlar kısılmıştır. Bunun
yerine, devlet hastanelerini, üniversite hastanelerini, sağlık
ocaklarını iş yapamaz hâle getirip, sağlık hizmetlerinin sadece
özel kesim eliyle verilmesine dayanan politikalar geliştirilmektedir.
Örneğin, bütçe uygulama talimatlarıyla, tüm tedavi giderlerinin
bedeli yüzde 15-30 oranında azaltılmıştır.
2006 yılında bütçe kanununa konulan bir hükümle,
üniversite hastanelerinin kendi özel gelirlerinin yatırımlarında
kullanılmasına son verilmiştir. Üniversitelerin döner sermayelerinden
yüzde 5’lik paylar kesilmiştir. Tedavi bedelleri zamanında ödenmemektedir.
Bu yetmiyormuş gibi, tedavi giderlerinden kaynaklanan 3,5 katrilyonluk
alacak silinmiştir. Ortaya çıkan ciddi tepkilerden sonra yapılan
düzeltmeyle, silinecek tutar 2 katrilyona indirilmiştir.
IMF’nin sağlık harcamalarını azaltan talimatı
gereği birçok düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Bir tanesini
söyleyeyim: Birinci basamak resmî sağlık kuruluşlarına başvuranlar
için yapılan ödeme 11 YTL, özel sağlık kuruluşlarına yapılan ödeme
ise 13,2 YTL’dir. Tabii, özel kuruluşlara böylece bir ayrıcalık da tanınmaktadır.
Türkiye’de 81 ilimizin 700 hastanesinin başhekimi
değiştirilmiştir. Türkiye’de neredeyse tüm hastanelerdeki şefler,
başhekimler değiştirilmiştir. Bir taraftan doktor sayısının yetersizliği
ve üniversitelerdeki tıp fakültelerine alınan öğrenci sayısını
artırmaktan söz ederken, diğer taraftan doğudaki siyasi akraba olması
muhtemel öğretim üyelerinin, devlet hastanelerine başhekim ve
şef olarak atamaları yapılmıştır. Böylece, laikliği, milliyetçiliği,
cumhuriyeti reddeden ünlü ideolog Başbakanlık Müsteşarının önerisinin
yerine getirilmesi sağlanmış olacaktır. Biliyorsunuz, öğretim
üyelerinin şef olarak atanmasının yürütmeyi durdurma mahkeme kararına
rağmen, gerekçe açıklanmadı diye atamalara devam edilmiştir. Böylece,
hukuk tanımaz bu Sayın Bakan bu yaklaşımıyla, tam AKP’ye yakışan bir
Bakan olduğunu ortaya koymuştur.
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin Millî Eğitim Bakanı
Müsteşarından sonra Sağlık Bakanlığı Müsteşarı da, yargı kararına
uymadığı için, ağır hapis cezasıyla mahkûm olmuştur. Müsteşarlar,
suç oluşturan bu tasarruflarını Bakanın bilgi ve talimatları doğrultusunda
yerine getirmektedirler, yani asıl suçlu Sayın Sağlık Bakanıdır. Anayasa’ya
aykırı uygulamalar yapan da, mahkeme kararına uymayarak suç işleyen
de Sağlık Bakanıdır.
Türk Tabipler Birliği Yasası’nı yıllarca geciktiren,
İhtisas Tüzüğü’nü yıllarca bloke eden, hekimlerin aile bütünlüğüne,
çocuklarının eğitimine, hastalıklarına, örgütlenme haklarına
saygı göstermeyen, aile hekimliği çalışmalarına katılmadı diye,
kabul etmedi diye 100 hekimi Denizli’den kent dışına süren de işte
bu Sağlık Bakanıdır. Koruyucu sağlık hizmetleri hem daha kolay hem
daha planlı, daha ucuzdur, çünkü, daha pahalı, daha sorunlu tedavi
edici hizmetlerin ihtiyacını azaltır.
Değerli arkadaşlarım, zamanımın azlığı dolayısıyla
koruyucu hekimlik ve ilaç konusundaki konuşmalarımı atlıyorum.
Yalnız şu kadarını söylemeliyim ki, kamu ilaç harcamaları, 90’lı
yılların sonunda gayrisafi millî hasılaya oran olarak yüzde 1,3 düzeyindeyken,
bu oran dönem içinde yüzde 2’ye yükseltilmiştir. Kamu ilaç harcamaları
toplam -2005 yılı içerisinde- 7 milyar dolardır.
Tıp fakültesinin uzmanlık tüzüğü de, yine YÖK’ü
dışlayarak, Türk Tabipler Birliğini dışlayarak çıkmaz bir noktaya
getirilmiştir ve bir kanun boşluğu doğurulmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sözen, konuşmanızı tamamlayınız,
buyurun.
NURETTİN SÖZEN (Devamla) – Peki, çok teşekkür ederim.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, çok önemli bir konu,
hekim sayısı ve doktor ithalidir. Sağlık Bakanı tüm bu beceriksizliklerinin
nedeni olarak hekim sayısının azlığını göstermektedir. Bunun doğru
olmadığı açıktır. Türkiye’de yeterince hekim vardır. Bağımsızlık
savaşında, Kurtuluş Savaşı’ndan yaralı, yorgun, aç ve yoksul çıkmış
Türk halkının sağlık sorunları, özverili kahraman Türk hekimlerinin
çabalarıyla yerine getirilmişti. Sıtma, tüberküloz, trahom gibi
birçok salgınlar, başarılı sağlık politikaları ve özverili kahraman
Türk tıp doktorlarının gayretleriyle bertaraf edilmiştir. Şimdi,
istenildiği zaman hekimlerin dengeli dağıtılması, onlara moral
vermek suretiyle, çalışma ortamlarının düzeltilmesi suretiyle
aynı başarının sağlanması mümkün olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, zaman yetmediği için konumu
uzatmak istemiyorum. Yalnız, bu, Türkiye’nin en büyük gazetesinde
çıkan manşetler bütün halkımızı yaralamıştır. Dolayısıyla, şu
bir gerçektir ki, AKP içinde küçük bir grup da olsa kendilerine göre
özledikleri bir sağlık sistemi vardır, o sağlık sistemi budur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sözen, teşekkür cümlenizi alayım.
NURETTİN SÖZEN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun.
NURETTİN SÖZEN (Devamla) – Özledikleri sağlık
sistemi budur. Yani, bayan hekimler erkekleri muayene etmesin, erkekler
bayanları muayene etmesin. Hiçbir zaman bu özlemlerine kavuşamayacaklardır.
Halkımızın AKP İktidarından ve bu Sağlık Bakanından kurtulacağı
günler çok yakındır.
Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) – Rüya görüyorsun, rüya. Rüya görüyorsun
Hocam, rüya, rüya.
NURETTİN
SÖZEN (
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Muğla Milletvekili Ali
Arslan.
Sayın Arslan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ ARSLAN (Muğla) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Ben de
konuşmama başlamadan önce yüce Meclisi ve televizyonları başında
bizi izleyen yurttaşlarımızı saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa’nın 17’nci, 56’ncı
maddelerine göre ve Sağlık Bakanlığının kuruluş ve teşkilatını
belirleyen 181 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye göre, sağlık,
bir hak. Bu hakkı kullandıran, bu hakkı yerine getiren, devlet adına
bu hakkı üstlenen de Sağlık Bakanlığı. Anayasa’mız ve Kanun Hükmünde
Kararname bunu hükmediyor.
Değerli arkadaşlarım, yalnız son yıllarda bir gelişme
var, enteresan bir gelişme: Bu hakkı, Sağlık Bakanı değil, artık Maliye
Bakanı kullanıyor. Yani, aslında, bu sıralarda, Sayın Bakanın yanında
İçişleri Bakanını görüyorum, keşke Maliye Bakanı da oturmuş olsaydı.
Maliye Bakanı sağlıkta âdeta sağlığı idare eder hâle geldi.
EMİN KOÇ (Yozgat) – Bilmiyor!
ALİ ARSLAN (Devamla) – Bakın, hangi doktorun hangi
ilacı yazacağını Maliye Bakanı belirliyor. Hangi doktor, hangi
hastane, hangi tetkiki yapar, Maliye Bakanı belirliyor. Maliye Bakanı, bir gecede devlet hastanelerinin
3,5 katrilyon alacağına el koyuyor, Sağlık Bakanından
tıs yok, ses yok. Aylar sonra Meclis düzeltmek zorunda
kalıyor.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Sağlık Bakanı
kızıyor “Ya, IMF’yle bizim bir ilişkimiz yok.” diye. Aslında, Maliye Bakanını
da IMF yönetiyor. Yani, belki Maliye Bakanı
da değil de IMF temsilcilerinin oturması lazım.
Geçtiğimiz yıl, biliyorsunuz, IMF’yle
bir stand-by anlaşması yapıldı.
Stand-by anlaşmalarında yazılanların hepsi, ertesi yıl, 2006 yılında tek tek uygulandı. Aslında,
Maliye Bakanı da değil IMF yönetiyor, yazık tabii.
Değerli arkadaşlarım, bize bir reçete
yazıyorlar, “sağlıkta dönüşüm” diye bir şey. Aslında, dönüşüm falan değil, sağlığın
özelleşmesi, adı bu. Ama, tabii, ne derler, bir atasözü var: “Zehri teneke
kupa içinde sunmazlar.” Parıltılı laflarla bunu Türk halkına
“Sağlıkta
dönüşüm”, “devrim”, “aile hekimliği”, “herkesin doktoru olacak…” Parıltılı laflar. Bunun için ne kadar
reklam aracı kullanılacaksa kullanacak, hangi propaganda yöntemleri
kullanılacaksa kullanacaksınız bunu
Bakın, değerli arkadaşlarım, sağlıkta
dönüşümün birinci ayağı aile hekimliği. Aile hekimliği, sağlık
ocaklarının özelleştirilmesi demek. İkinci
ayağı ne? Hastaneleri işletme hâline getireceksiniz,
hastaları da müşteri yapacaksınız; ki, işletme hâline geldi, bazıları
tabelalarını astılar. Biraz ileri aşamasında
da devlet sağlık alanından çekilecek, özel sektöre yaptıracaksınız
sağlık hizmetini.
Değerli arkadaşlarım, bu, tabii, millete antipatik
geliyor, bunu değiştirmeniz lazım. İlk başlarda hastalara “müşteri”
diyordu Sayın Sağlık Bakanı, şimdi dememeye başladı. Yalnız, geçen
gün Sayın Çalışma Bakanımız “işletme” diyor hastaneler için. Bazen
de dil sürçüyor, açığı veriyorlar.
Şimdi, bu konuda değişik propaganda yöntemleri
var. Geçtiğimiz yaz aylarında, bütün sağlık ocaklarında, hastanelerde
Sağlık Bakanlığının dört yıllık çalışmalarını anlatan tabelalar
asıldı. Canlı, gösterişli, sanki Adalet ve Kalkınma Partisinin seçim
afişi. Sordum ben: Efendim, bu nedir, siz Sağlık Bakanlığı mısınız,
Adalet ve Kalkınma Partisinin teşkilat başkanı mısınız, nedir bu
sağlık ocaklarına astığınız? Sayın Bakanın verdiği cevap çok enteresan:
“Biz, vatandaşın hayır duasını almak için hizmet ediyoruz, başarılıyız.”
dedi.
Değerli arkadaşlarım, Sağlık Bakanının görevi,
vatandaşın hayır duasını almak için değil, kendine yasaların verdiği
görevdir Sağlık Bakanlığı, onun için görev yapıyor.
Şimdi bakın değerli arkadaşlarım, hepiniz geziyorsunuz,
biz de gezdik, hayır duayı kimler yapıyor, gerçekten bir hayır dua var
mı ortada, ona bakalım. Ben uzun yıllar siyasetin içindeyim, daha önce
köylere gittiğimde, hiç kimse sağlıkla ilgili şikâyetlerini dile
getirmezdi, ama şimdi ilk vardığımızda, vatandaşlar hemen feryadı
basıyor: “Ya bir tansiyon ilacı için şehre gidiyorum, heyet raporu
almam lazım, kolesterol ilacını öyle.” Bir sürü kısıtlama getirilmiş.
Vatandaş feryadı basıyor, gerçekten vatandaş çok sıkıntılı.
Geçtiğimiz günlerde, yine bir grup arkadaşımızla,
Diyabet Cemiyetinin bir toplantısı vardı İstanbul’da, AKP’li arkadaşlarımız
da vardı. Diyabet hastaları hayır dua okumuyor. İnsüline ve şeker
çubuklarına ulaşmaktaki zorluklar nedeniyle Sağlık Bakanı hakkında
hayır dua okumuyor, burada tanık olan arkadaşlarımız vardır.
Değerli arkadaşlarım, bakın, hastanelerde rehin
kalma… Sayın Bakan “Artık rehin kalma yok.” diyor. Değerli arkadaşlarım,
mucize bir yöntem buldunuz, rehin kalma olmuyor belki, rehin kalanlar
da var ama, haydi yok diyelim, vatandaşın elinden senedi alıyorsunuz,
haydi çık, diyorsunuz. Yani, bedava değil. Sanki, rehin kalma yok
derken, artık biz parasız da bakıyoruz anlamı çıkıyor; öyle bir şey
yok. Vatandaşın elinden senedi alıyorsunuz, hadi çık, diyorsunuz.
Vatandaş sonra o senedi ödeyemediği zaman -geçtiğimiz gün Kırıkkale’de
yaşandı, gazetelere de yansıdı, okumuşsunuzdur- hadi bakalım hapis
cezası, zamanında mal bildiriminde bulunmadığı için.
Değerli arkadaşlarım, bu tür elinden senet alıp
hastanelerden çıkardığınız insanlar size hayır dua okumuyor.
Bakın, yine geçtiğimiz senedeki bütçe görüşmelerinde
Sayın Başbakan söyledi, arkasından Sayın Bakan söyledi, “Eczaneler
ilaçlarının reçete bedellerini geri ödeme kurullarından zamanında
alıyor.” diye, şimdi alıyor mu? Alamıyor. Sadece yeşil kart bedelleri
için Türkiye’deki eczanelerin 350 trilyon alacağı var bugün. Aylardan
beri alamıyorlar, hepsi batma noktasında. Başka bir açıklama da 2,5
katrilyon toplamı, bütün sağlık geri ödeme kurumlarından eczanelerin
alacağı para.
Değerli arkadaşlarım, yıkmışsınız eczacıların
üzerine sağlıktaki masrafı. Onlar da size hayır dua okumuyor.
Bakın, aile hekimliği… Düzce’de bir uygulama yapıldı,
pilot uygulama, başarılı mı başarısız mı belli değil. Bir rapor
yok ortada. Sanki başarılıymış gibi bütün Türkiye’ye uygulama kararı
aldınız. Denizli’deki doktorlar karşı çıkıyor. Türkiye’deki bütün
doktorlar karşı çıkıyor, “Kardeşim, yapmayın, sağlık ocaklarını batırmayın,
sağlık ocakları bu ülke için destan gibi görevler yapmışlar, yapmayın,
tahrip etmeyin.” diye. Görev kabul etmeyen, aile hekimliği görevini
kabul etmeyen doktorları sürdünüz Denizli’den. Bu doktorlar size
hayır dua okumuyor.
Değerli arkadaşlarım, çok şeye gerek yok, Hocam
gazeteyi gösterdi, Konya’da maalesef bir tıp faciası nedeniyle testisini
kaybeden çocuk…
MUSTAFA CUMUR (Trabzon) – Uydurma!
ALİ ARSLAN (Devamla) – …sizler için hayır dua okumuyor.
MUSTAFA CUMUR (Trabzon) – Yalan!
ALİ ARSLAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz,
vakayi adiyeden oldu, yeni doğan ünitelerinde bebeklerimizi kaybediyoruz.
Neden? Taşeronlaşma nedeniyle uzman yardımcı personel çalıştıramadığımız
için. Gerekçesi o. O insanlar size hayır dua okumuyor.
Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz yıl bir facia
yaşadık, kuş gribi faciası. O insanlar size hayır dua okumuyor.
657 4/B’yle çakılı personelde gönderdiğimiz, karısı
Türkiye’nin doğusunda, kocası batısında ayrı ayrı yaşamak zorunda
kalan sağlık personeli sizin için hayır dua okumuyor.
Değerli arkadaşlarım, 1 Temmuz tebliğiyle rahat
rahat reçete yazma, rahat rahat tahlil yaptırma olanağını elinden
aldığınız doktorlar, bir an önce hastalığına teşhis koyulamadığı
için rahata kavuşamayan hastalar sizin için hayır dua okumuyor.
Hayır dua okuyanlar var: Değerli arkadaşlarım,
bakın, üniversite hastanelerimiz SSK’lı hastalara bakamıyor;
ama, Fethullah Gülen’in hastaneleri bakıyor. O nedenle, sanıyorum,
Fethullah Gülen çok hayır dua okuyordur. Belki, bütün öbür bedduaları
da Fethullah Gülen’in duası karşılıyor olabilir, o açıdan haklı olabilirsiniz.
Değerli arkadaşlarım, bakın, basına yansıyan
haberlere göre, geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanlığı 210 milyon
dolarlık üç yıllık aşı anlaşması yaptı. Uzmanlar, bu paranın üçte
1’iyle Türkiye’de ulusal bir aşı fabrikasının, viral ve bakteri aşıların
yapılacağı bir tesisin kurulabileceğini iddia ediyorlar, üç yıllık
bedelin üçte 1’iyle. Sanıyorum, size, o üç yıllık aşı anlaşmasını
yaptığınız Fransız şirketi hayır dua okuyordur.
Başka, bakın, Maliye Bakanı… Maliye Bakanı bir
anlaşma sonucu diyor ki: Ben size kıyak geçtim, bu kıyağın karşılığını
isterim. Kim o? Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Arslan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ ARSLAN (Devamla) – Sonra da gazetelere ilan
verdi teşekkür için. Onlar, sanıyorum, Araştırmacı İlaç Firmaları
Derneği, hayır dua okuyordur.
Değerli arkadaşlarım, aslında konuşacak şey
çok. Geçtiğimiz günlerde Plan ve Bütçe Komisyonunda Sağlık Bakanlığı
bütçesi görüşülürken Sayın Bakan ve AKP’den bir grup arkadaşımız dedi
ki: “Bu bir başarı öyküsüdür.” Dört yıllık sağlıkta yapılanları başarı
öyküsü olarak anlattılar. Başarılı olduğunuz alanlar var gerçekten,
hakkınızı teslim etmek lazım. Mesela, aşılamada iyi bir noktaya yavaş
yavaş geliyoruz. Veriler doğruysa kızamık vakaları azalmış. Yalnız,
değerli arkadaşlarım, aslında, edebî konuşacaksak, yani bir edebiyata
bağlayacaksak, bu bir öykü falan değil; bu, olsa olsa, senaryosu
IMF tarafından yazılmış, başrollerinde Maliye Bakanının, yardımcı
rollerde de Sağlık Bakanının olduğu bir korku filmidir, ancak öyle
açıklayabiliriz. Önümüzdeki seçimlerde de Türk halkı, bu korku filminin
etkisinden…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Arslan, teşekkür ediyorum sizlere.
ALİ ARSLAN (Devamla) – Bağlayacağım Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Efendim?
ALİ ARSLAN (Devamla) – Bağlayacağım, teşekkür
edeceğim.
BAŞKAN – Hayır, ek sürenizi verdim. Lütfen, teşekkür
cümlenizi alayım.
ALİ ARSLAN (Devamla) – Teşekkür… Evet…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Teşekkür edecek.
BAŞKAN – Efendim?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Teşekkür edecek.
BAŞKAN – Teşekkür etsin.
Buyurun.
ALİ ARSLAN (Devamla) – Önümüzdeki seçimlerde bu
film sona erecektir. Ben o inançtayım.
Bu inançla, yüce Divanı, yüce Meclisi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. Bütçenin hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı,
İstanbul Milletvekili Hasan Fehmi Güneş.
Sayın Güneş, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere söz aldım.
İçişleri Bakanlığı, devlet yapımızın toplum yaşamını
etkileyen en temel kurumlarından biridir. Kamu yönetiminin etkinliğinin,
çağdaşlığının göstergesi, İçişleri Bakanlığının işleyişidir.
Toplumun mutluluk ve güven düzeyi de İçişleri Bakanlığının başarı
karnesi gibidir. Bizim devlet geleneğimizde, İçişleri Bakanlığı,
toplumun temel sorunlarının çözümünde, öncelikli beklentilerinin
karşılanmasında birinci sorumlu olarak, başat güç olarak görülmüştür.
Bunun yanı sıra, ortak değerlerin korunması, genel ahlakın yüceltilmesi,
toplumsal yararın üstün tutulması ve iç barışın sürdürülmesi görevleri
de İçişleri Bakanlığına verilmiştir. Yazılı hukuk böyledir, yazısız
kurallar böyledir, genel algılama da böyle oluşmuştur.
Bu açıdan bakıldığında, bugün ve uzunca bir süredir
yaşanan sürecin mutluluk ve güven duygusu üretemediğini görmekteyiz.
Mutluluk ve güven duygusu üretilememektedir. Bu saptama, iç güvenlikle
ilgili sorunların kaygı verici düzeye yükseldiğinin de göstergesidir
hiç kuşkusuz.
Sayın milletvekilleri, birkaç yıldır iç güvenlik
alanında büyüyen, çeşitlenen, ağırlaşan sorunlar toplumsal gündemi
karartmaktadır. Toplumu derinden sarsan yeni suç türleriyle karşılaşmaktayız.
Daha önce görülmemiş, hiç görülmemiş nitelikte yeni suç örnekleri,
yeni suçlu ve suç örgütü türleri toplumsal yaşantımızı tehdit etmektedir.
Kişiye, mala, namusa yönelik suçlar artmakta; uyuşturucu çılgınlığı,
seri cinayetler çoğalmakta; bebek tecavüzleri, çocuk pornosu gibi
iğrenç, yüz kızartıcı sapıklıklar insanlarımızı utandıran, vicdanlarımızı
kanatan düzeye yükselmektedir. Bunlara kayıtsız kalınamaz.
Suç, bir geçim kaynağı, bir kazanç aracı, bir meslek
olma yolundadır. İnsanlıktan çıkmış, hayvanlaşmış, canavarlaşmış
acımasız kişiler, mafyalaşmış eli kanlı çeteler şehir sokaklarında
bu mesleği âdeta icra etmektedirler. Kamu düzeninde bir otorite
yitimi söz konusudur, toplumun suç toplumuna sürüklenişi söz konusudur.
Önleyici otoritenin silikleşmesi, suç eğilimi üzerindeki caydırıcı
baskıyı zayıflatmakta, suç dürtüsünün eyleme yansımasını kolaylaştırmaktadır.
Önlenemeyen her eylem, her suç, yeni eylemleri çağırmakta, yeni
suç işleme eşiğindekileri yüreklendirmektedir. Resmî rakamlar bunu
çarpıcı boyutlarda sergilemektedir. Eylem sonrası aşamadaki aydınlatma,
yakalama sayıları da caydırıcı düzeyde değildir, caydırıcı olmamıştır.
Yüce Meclisin gündeminde şiddet salgını konusunda
çok sayıda araştırma önergesi bulunmaktadır. Milletvekili arkadaşlarımız,
çocuklara, bebeklere, gençlere, öğrencilere, kadınlara, özetle
toplumun tüm kesimlerine karşı artan şiddet eylemlerinin araştırılıp
önlem bulunmasını, önlenmesini isteyen önergelerle, bu konudaki
duyarlılığı Meclise yansıtmışlardır. Öyle ise, ciddi bir sorunla
karşı karşıyayız demektir.
Sayın milletvekilleri, çağımızın en çarpıcı niteliği
sayılan hızlı değişim olgusu, yaşamın tüm alanlarını etkilemekte
ve yeni boyutlar getirmektedir. Bu arada, ahlak anlayışını, kişinin
suçtan sakınmaya yönelik kendini sınırlama disiplinini de aşındırmaktadır.
Yeni suç türlerinin, yeni suçlu profillerinin, yeni suç örgütlenmelerinin,
sosyal, ekonomik ve diğer nedenlerin yanı sıra, onlardan ayrı olarak,
bu sürecin de ürünü olabileceği iddiasının bilimsel bir yaklaşımla
ve ciddiyetle araştırılması gerekir. Eğer böyle ise, şikâyetçi olduğumuz
suç ve suçlu sayısındaki artışın gerçek nedenini anlamak için başkalaşma,
hatta başkalaştırma dayatan değişimi doğru algılamak ve doğru
okumak zorundayız. Koşullar ve öncelikler değişirken, yönetim ve
güvenlik alanında eskimiş yöntem ve önlemlerle yetinemeyiz, yeterli
sonuçlar alamayız. Değişimin ürünü olan sorunları, değişememenin
ürünü olan eskimiş ve geçersiz yaklaşım ve yöntemlerle çözebileceğimizi
sanmak, çözümsüzlüğe tutsaklıkla eş anlamlıdır. Kimi kentlerde kurulan
ya da kurulmakta olan MOBESE ve benzeri örgütler, görüntüleme ve
izleme ağı, yeni koşullarla ihtiyacı karşılamaya dönük atılımlar
olarak değerlendirilmelidir ve desteklenmelidir. Ancak, bilmeliyiz
ki, yeni çağdaş örgütlenme ve donanım MOBESE’den ibaret değildir,
MOBESE, sistemin sadece bir bölümünü, görüntüleme bölümünü oluşturmaktadır.
Bu bölümün, yeni ve yeterli mobil karakollarla, mobil araçlı, motosikletli,
yaya ekiplerle ve bu ekiplerin olay yerine, şehrin tamamında duyarlı
bölgelere iki ya da üç dakika içinde yetişebilecek biçimde konuşlandırılmalarıyla
ve diğer teknik donanımla tamamlanması ve bir sistem bütünlüğüne
ulaştırılması gerekmektedir.
Temel amaç suçun önlenmesidir, suç işlenmeden önlenmesidir.
Eylem kalkışmasının başladığı anda, merkezin uyarısıyla, mobil
ekiplerin olay yerine el koyması, suçu önlemesi, sorumluları yakalaması
amacına yönelmiştir sistem. Ancak, bu alanda, henüz, amacı sağlayacak
yaygınlığa, bütünlüğe ve etkinliğe ulaşılamamıştır. Nitekim, MOBESE’nin
kurulduğu kentlerde şehir suçlarının hızla artmakta olduğu görülmektedir.
Sayın milletvekilleri, bu çözümsüzlük ortamında,
korkusuz yaşama özleminin yükseldiği korku egemenliğinde tek önleyici
güç olan iç güvenlik örgütümüzün, yani jandarma ve polis örgütlerinin
sorunlarını öncelikle ele almak zorunludur. Çünkü, iç güvenlik
şimdi daha çok gerekli, daha acil ve daha zordur. Jandarma ve polis
görevi şimdi daha ağır ve daha riskli.
Bu alandaki zorlukların çözümünü sadece polis
ve jandarma sayısını artırmakta aramak noksandır, yanlıştır. Sayısal
hedeflerin üzerinde iyileştirmeler gecikmeden yapılmalıdır. Bu
amaçla, iç güvenlik örgütünün eğitimini, donanımını, yönetimini,
örgütlenmesini yenileme çalışmalarına öncelik verilmelidir. Eş
zamanlı olarak, polis ve jandarmanın, lojman, maaş, ödenek ve özellikle
çocuklarının eğitimi konularındaki özlük hakları iyileştirilmelidir.
İç güvenlik örgütü, son dönemlerde burada aceleyle oluşturulan düzenlemelerle
düşürüldüğü güçsüzleştirme sürecinden kurtarılmalıdır. Aceleyle oluşturulmuş
düzenlemelerle, o nedenle, haftada bir değiştirmek zorunda kaldığımız
düzenlemelerle güçsüzleştirilmiştir.
Jandarma ve polis, bu suç ortamında, kendinden
beklenen görevleri yerine getirmeye yeterli ve gerekli yetkilerle
de donatılmış olmalıdır. Onun elini kolunu bağlamak, onu güçsüzleştirmek,
onu toplumsal düzen ve barışa zafiyet getirir düzeye getirmek, önce
demokratik işleyişi olanaksızlaştırır, düzeni ve barışı bozar.
İç güvenlik örgütünün önce ve en önce hukuk devletinin
jandarması ve polisi olarak yapılandırmak, sonra göreviyle ilgili
yetkiyle donatmak ve ondan sonra o görevini noksansız yerine getirmesini
ısrarla istemek durumundayız.
Sayın milletvekilleri, üzerinde durmak istediğim
ve dikkatinize sunmak istediğim bir diğer sorun, bölücü terör tehdidine
ilişkindir. Bu konuda henüz başarı sayabileceğimiz bir gelişme
sağlanamamıştır. Eylem inisiyatifi hâlâ bölücü örgütün elindedir.
Bölücü örgüt, kendi eylem planını uygulamaktadır. İstediği yerde
çatışmaya girmekte, istediği yere mayın döşemekte, bomba patlatmakta,
asker-sivil cana kıymakta, şehitlerin cenaze törenleriyle toplumu
sarsmaktadır. İstediği anda da, sözde ateş kesmekte, bunu uyduruk
barış çağrı ve gösterileriyle ilan edebilmektedir. Örgüt sözcüleri,
vatanın bir bölümünün egemenliğini ele geçirmişcesine meydan okumaktadırlar.
Bölgenin kimi yöneticileri de bu iddiayı doğrularcasına ve hadlerini
çok çok aşarak, bağımsızlık gösterisine dönüşen tavırlarını sürdürmektedirler.
Hiyerarşik üst makamlar, bu görüntü karşısında üst ve makam olmaktan
çıkmışcasına ya da vazgeçmişcesine, caymışcasına, suskunlaşarak
devre dışına çıkmışlardır, devre dışına çekilmişlerdir. (CHP sıralarından
alkışlar) Daha vahimi, sorunun çözümünün, sorunu yaratanların,
içeriden ve dışarıdan destekleyenlerin ilgi ve anlayışına bırakmak
yanlışına umut bağlanmış olmasıdır. Bu tablo, son altı yıldan bu yana
en olumsuz tablodur. Bu konudaki başarısızlık kalıcılaşıyor demektir,
kurumlaşıyor demektir. Böyle bir sürece izin veremeyiz. Türk ulusunun
sabrı taşma noktasındadır, daha fazla zorlanamaz.
Sayın milletvekilleri, bölücü terör bizim sorunumuzdur.
Bize, ulusumuza, ülkemize yöneliktir. Onu, biz, öz gücümüzle, ulusal
ve uluslararası hukukun sınırlarını aşmayarak, ancak, bütün haklarımızı
da sonuna kadar kullanarak baş edeceğiz, önleyeceğiz, yok edeceğiz.
(CHP sıralarından alkışlar)
Bu konuda eloğlundan yardım, izin, katkı beklemek,
hem boşunadır hem yakışıksızdır, inciticidir. Katkı beklediklerimizin
ilacı olsaydı kendi yaralarına sürerlerdi. Irak mı? Irak’ın hâli ortada:
Cehenneme dönen Irak sokaklarından her gün kamyonlarla ceset toplanmakta.
Kuzey Irak mı? Onun hâli de ortada: Dış destek ve ihanet değnekleriyle
ayakta durmaya çalışmakta, ayakta duruyormuş gibi yapmakta, ayakta
durma taklidi yapmakta. Böylesi uyduruk bir yapıya, böylesi yaşamsal
sorunumuzun çözümünde ümit bağlayamayız, rol veremeyiz, güven
gösteremeyiz.
Ulus ve ülke bütünlüğümüze dönük böylesi can alıcı
bir sorunun, “koordinatörlük” gibi, yapay, anlamsız ve sadece oyalayıcı
bir tertibe bırakılmış olması da yanlış olmuştur, ulusal kimliğimiz
açısından onur kırıcı olmuştur, yakışıksız olmuştur.
En kısa zamanda, kesin bir kararlılıkla, bu anlamsız
oyalama oyununa ve benzer oyunlara arkamızı dönerek, üniter yapı
tartışmalarına arkamızı dönerek, bölücü tehdidi gündemden çıkaracak
eylemlere yönelmeliyiz. Bunu başaracak gücümüz var, bunu başaracak
deneyimimiz var. Ancak, tek sorun şu: Siyasi kararlılığımız var
mı, niyetimiz var mı? O da varsa başkalarının olurunu beklemeden
işe koyulmalıyız. Yapılacak iş basittir:
1) Terör örgütünü yok edici, terör örgütüne karşı
yok edici bir güvenlik planını hemen vakit yitirmeden uygulamaya
koymak.
2) Bölücü terörün öncelikli hedefi ve asıl mağduru
olan bölge insanıyla el ele, gönül gönüle, onların destek ve güveniyle
bölgeyi, barış, mutluluk, özgürlük ve kalkınmışlık alanına yükseltmek.
Büyük devlete, soylu yönetim anlayışına yakışacak
budur, bu projeleri hızla ve ciddiyetle gerçekleştirmektir. Bundan
ötesi lafügüzaftır, kandırmacadır. Türk ulusu bu konuda daha fazla
kandırılmayı kabul etmemektedir, etmeyecektir, onun temsilcileri
olarak bizler de edemeyiz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı,
İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü.
Sayın Ülkü, buyurun.
CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İçişleri
Bakanlığı bütçesi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP İktidarı
döneminde yerelleşme amacına yönelik olarak yerel yönetim alanında
önemli yasalar çıkarıldı. Bildiğiniz gibi, yerelleşmenin özü, yerel
halkın yönetimlere olabildiğince etkin bir şekilde katılımını
sağlamaya dayanır. Böylece, merkezî yönetimin kendi doğasından
kaynaklanan birçok sıkıntı da aşılmış olur. Ben de belediye başkanlığı
yapmış bir kişi olarak bizzat sıkıntılarını yaşadığımdan, AKP döneminde
çıkan bu yasaların hem belediye başkanlarının ve belediyeleri
rahatlatacağının hem de demokrasimizin gelişmesine katkıda bulunacağının
hizmetiyle heyecanlanmıştım. Yani, biz zannettik ki, belediyeler,
tıpkı ulusal Kurtuluş Savaşı’nda işgale uğramamış kimi belediyelerimizin
ve il özel idarelerimizin Kuvayımilliye güçlerine verdiği destek
gibi, İzmir ve Aydın cephelerinde düşmana karşı koyan efelere sahip
çıktığı gibi, halkımız yararına, ulusumuz yararına işler yapacaklar.
Biz zannettik ki, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra çöken Almanya’da yeni
Alman devleti kuruluncaya kadar, Berlin Belediyesinin ve onun Başkanının
yaptığı gibi, uluslararası platformda bile ülkesi adına görüşmelerde
bulunabilecek kadar saygın bir yapı oluşacak. Biz zannettik ki, dengesiz
yerelleşmenin sakıncaları ortadan kaldırılacak ve yerel demokrasinin
gerçekten gelişmesi sağlanacak. Biz zannettik ki, bilimsel, teknolojik
gelişmelerin yerel yönetimler üzerinde olumlu etkileri olacak ve
belediyeler, daha verimli, daha şeffaf bir şekilde çalışacak. Yine
biz zannettik ki, oluşturulacak olan kent konseyleri sayesinde halkın
yönetimlere katılımı sağlanacak, halkın fikri sorulacak. Biz zannettik
ki, kamu yararına çalışan derneklere önem verilecek, onlar vasıtasıyla
ve yerel yönetimlerin katkısıyla çağdaş insanlar yetiştirilecek.
Zannettik ki, uygulamalarda yapılacak olan yanlışlar, etkin ve kamu
denetimiyle yerinden yönetim kavramı tam olarak yerine getirilecek.
Zannettik ki, yerel yönetimler, yolsuzlukların ve yoksullukların
kaynağı değil çözüm yeri olacak.
Oysa, sizin iktidarınızda neler oldu, neler yaptınız?
Nasıl bir yönetim anlayışı ortaya koydunuz? Yerelleşmeyi cemaat
olarak algılayıp, cemaat hamlesine dönüştürdünüz. Cemaatleriniz
de örgütlü yolsuzlukları beraberinde getirdi. Özellikle belediye
şirketleri vasıtasıyla mafya benzeri bir yapıyı ortaya çıkardınız.
Yönetimlerine geldiğiniz belediyeler iliklerine kadar, kemiklerine
kadar sömürmekte. Fakat, bunun önüne geçmek için hiçbir şey yapmamaktasınız.
Kamusal denetim mekanizmalarını işletmemek için, âdeta her şeyi
yapmaktasınız.
İktidarınız döneminde, 3.225 belediyeden 2 bin
tanesi hiç denetlenmemiş. Belediye şirketleri de zaten denetlenmiyor.
Oysa, bu denetlenmeyen belediyeler ve belediye şirketleri sadece
bir yılda, yani 2004 yerel seçimlerinden sonra, AKP olarak Türkiye’deki
belediyelerin büyük bir çoğunluğunu elinize geçirdikten sonra,
bu ülkenin, bu halkın tam 4 katrilyon lirasını yutmuştur.
Belediyelerin verdiği ihalelerin toplam tutarı
2004 yılında 2 katrilyon iken, 2005’te bir anda 6 katrilyona çıkmıştır.
Bırakın denetlemeyi, belediye şirketlerinin sayısını bile bilmiyor
Bakanlık. Sanayi Bakanlığı 337 diyor, İçişleri Bakanlığı 176 şirket
var diyor.
İktidarınız döneminde 39 adet belediye şirketi
kurulmuş. Bunların 31’i AKP’li, 4’ü CHP’li, 2’si DTP’li, 1’i DSP’li ve 1’i
de DYP’li. Belediye şirketi kurmak isteyen muhalif belediyelerin
başvuruları Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’in önünde bekletiliyor.
“BEPER” diye bir projesi var İçişleri Bakanlığının.
Dünya Bankasının verdiği 350 bin dolarlık hibe krediyle 2002 yılında
başladı. Bununla belediyelerin performans ve verimliliği izlenecek,
şeffaflık sağlanacaktı. Bunun için de bir İnternet sitesi oluşturuldu,
“beper.gov.tr” diye. Şaşaalı bir şekilde de tanıtımı yapıldı. Ben,
başından beri bu projeyi izlemeye çalışıyorum. Fakat, bırakın belediyelere
ilişkin verilere ulaşmayı, çoğu zaman bu İnternet sitesini bile
açamıyorsunuz. Dört yılda ne yapıldı, belli değil.
Ya o çok övündüğünüz KÖYDES projesine ne demeli?
Öyle bir göz boyama kampanyası var ki, bazı muhalefet milletvekilleri
bile, KÖYDES’le ilgili olarak “Hükûmetin iyi icraatlarını görmek lazım”
filan diyor, hatta bazıları da “devrim” diyor.
MEHMET
CEYLAN (Karabük) – Yalan mı?
HAKKI
ÜLKÜ (Devamla) – Oysa, KÖYDES projesi, iktidara gelir gelmez kapattığınız
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün yaptığı işlerin yandaşınız
olan müteahhitlere devredilmesinden başka bir şey değildir. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü ortadan kaldırılarak, yetmiş küsur
ilin il genel meclis başkanları AKP’lilerden
oluşturuldu. Şimdi de, köylerin su ve yol gibi altyapı işleri,
bu kanalla müteahhitlere devrediliyor.
FİKRET BADAZLI (Antalya) – Bunları köylüler biliyor!
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) – İhaleler kamu mevzuatına
uygun değil, Sayıştay denetimi yok; ihaleleri kime, nasıl veriyorsunuz,
yapılan işler nasıl denetliyor, belli değil. Sonuçta, KÖYDES projeleri
de, belediye şirketleri gibi birer rant dağıtım aracına dönüşmüş
durumda. Bu yolla Köy Hizmetlerini devreden çıkararak yerelleşme
yolunda adım attığınız söylenebilir, ama devredilen kurum bir başka
kamu kurumu değil, AKP örgütüdür. Denetimsiz ve keyfî harcamalarla
ortaya çıkan yolsuzluklar, yapılan yollardan daha fazla bir miktara
ulaşmıştır.
MERNİS projesi var bir de, yani Merkezî Nüfus İdaresi
Sistemi. O da çöktü. 30 milyon dolara mal olmuştu. Kayıtların yüzde
25’i hata veriyor. Mülkiye müfettişlerinin hazırladıkları raporlara
göre, aynı kimlik numarasına sahip 77 bin kişi saptandı. Bu projeye
de Dünya Bankası 5,5 milyon dolar hibe kredi vermişti. Şimdi, bu sistemi
düzeltmek için 8,5 milyon dolar gerek.
Bu projenin önemli bir ayağını oluşturan nüfus memurları,
bildiğiniz gibi, genel idare hizmetleri sınıfından sayıldıklarından
dolayı, ek ödeme almadan kamuda en az maaşla çalışan kişilerdir. Doğal
olarak, bir süre sonra başka kamu kurumlarına geçmeye çalışıyorlar;
ben de olsam aynı şeyi yaparım. Nitekim, son dört yılda, Bakanlığa,
bu bölüme 1.447 personel alınmış, 3.185 personel ayrılmış. Her bütçe
döneminde, Sayın Bakan, bu memurların durumlarının düzeltileceğini
söylüyor, fakat, ne yazık ki ortada bir şey yok.
Şunu da söyleyeyim: Özel yönlendirme ile bazı yerlere
gönderilmiş olsalar bile, kendileriyle aynı işi yapan müfettişlerden
daha az maaş alan kontrolörlerin durumlarının da düzeltilmesi ve
bu adaletsizliğin giderilmesi lazım.
Belediyelerin denetimine nasıl bakıldığını,
zamanım olsa da sizlere anlatabilsem; ama, yerelleşmenin çok önemli
olduğunu söylemek istiyorum ve bunu söylemeden geçemeyeceğim. “1940’lardan
beri süren merkezîleşmeyi, başlattığımız kamu yönetiminde reform
çalışmalarıyla, tersine çevirdik, yerelleşmeyi ve katılımı biz
sağladık.” diyor Sayın Bakan. Bakıyoruz AKP yönetimi döneminde neler
yerelleşti diye, yolsuzluklardan başka yerelleşen bir şey göremiyoruz.
Norm Kadro Yönetmeliği diye bir şey çıkarıyorsunuz, bakıyoruz, yerel
yönetimlere belediye meclislerine kesinlikle yetki tanımıyor
merkezî yönetim. Belediyelerin alacağı personel Bakanlar Kuruluna
bırakılıyor. Kent Konseyleri Yönetmeliği çıkarılıyor, ama kent
konseylerinin yılda 2 kez toplanması öngörülüyor ve buna da, taraflar,
sosyal taraflar katılmıyor, sadece belediyenin kendisinin atamış
olduğu insanlar katılıyor. İller Bankası ortadan kaldırılmaya
çalışılıyor. İller Bankasına deniliyor ki: Sen de diğer bankalar
gibi çalışacaksın. Belediye kredi almak istiyorsa, tıpkı Yapı
Kredinin ya da bir başka bankanın verdiği gibi, alabiliyorsa alır,
alamazsa alamaz. Anlayacağınız, yerelleşme, yerele yetki devri,
katılım, demokratikleşme diye bir şey yok. AKP Hükûmeti sinsi bir merkezîleşme
eğilimi içindedir aslında, KÖYDES’teki gibi.
Belediyelerin hazineye olan borçları 13 katrilyonu
bulmuşken, harcamalarına denetim yapılmıyor. Sadece Ankara Büyükşehir
Belediyesinin 2 katrilyon borcu var, fakat Ankara Belediyesi, ramazan
kolileriyle, yardım paketleriyle, burslarla oy avcılığı yapıyor.
Senin paran varsa önce şu hazineye öde kardeşim, BOTAŞ’a borcunu
öde! Bu halk senin için propagandanı finanse etmek zorunda değil! Bütün
Türkiye’ye haksızlıktır bu! Sen seçim çalışması yapıyorsun, borçlarını
Türkiye ödüyor!
AKP Hükûmeti, aynı zamanda, hukuka tabi olmayı
ya da kamu denetimini nedense demokrasiye aykırı şeylermiş gibi
gösteriyor. Oysa, arkadaşlar, hukuk olmadan, denetim olmadan kamu
yönetimi diye bir şey olabilir mi?
Şimdi, geçmişte, Genel Kurulda bir yasa teklifi
getirilmişti. Denilmişti ki gecenin bir yarısında: Takibatları
sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılacak bazı belediye başkanlarının.
Kimdir bu affetmek istediğiniz belediyeler, diye sorduğumuzda,
İçişleri Bakanlığı, bize sadece 77 belediye olduğunu, bunlardan
9’unun mahkûm olduğunu… Ama, bu belediye başkanlarının kimler olduğunu
söylemedi. Dilerim, bunların içerisinde Sayın Başbakan olmasın.
Değerli arkadaşlar, ben hukukçu değilim. Ancak,
hukukta kabul görmüş genel bir deyim vardır…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ülkü, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) – Yaygın suçlar belli bir süre
sonra suç olmaktan çıkarlar.
Bakın, Al Capone diye birisi vardı Amerika’da. Vurdu,
soydu, yakalandı, ama öylesine bir dönem yaşanıyordu ki o zaman,
soydukları için değil de soyduklarının vergisini ödemediği için
mahkûm olmuştu. Bundan on beş-yirmi yıl önce faizciler vardı, kasabalarda,
köylerde ve küçük ölçekli illerde. Bunlar da bu işi gizlice yaparlardı.
Kamuoyu bunları bilirdi ama. Bunlar da bilindiklerinin farkında
oldukları için kahvelere çıkamazlardı, şehir kulüplerine gidemezlerdi,
hatta kimseyle karşılaşmak istemezlerdi. Ama, bu insanlar, bugün,
aşağı yukarı, kılık değiştirerek, belediyelerin birçoğunda ihalelere
fesat karıştırarak, yandaşlarına birtakım teknik şartnamelerle
bazı işler vererek, cemaat vakıflarına bağışta bulunarak, hatta,
su ve doğal gaz faturalarının ödenmemesine özen göstererek faaliyet
göstermektedirler.
Değerli arkadaşlar, tabii, söyleyeceğim çok şey
var, ancak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ülkü, teşekkürünüzü alayım.
Buyurun, teşekkür cümlenizi…
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) – Zamanım yetmediği için
bunları söyleyemiyorum, ama Dünya Bankasının merak ettiği 4 katrilyonun
nerede olduğunu, nasıl buharlaştığını söyledim, cemaatleşmenin
parasal kaynaklarını söyledim ve yerelleşmede AKP’nin niçin ısrar
ettiğini söyledim, Türkiye'yi örümcek ağı gibi saran belediye şirketlerinin
AKP için önemini söyledim. Bakalım bu işin içinden nasıl çıkacaksınız,
hep beraber göreceğiz.
Sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birleşime
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.56
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.16
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 37’nci Birleşimi’nin Beşinci Oturumu’nu açıyorum.
Sekizinci tur görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
F) SAĞLIK BAKANLIĞI (Devam)
1.- Sağlık Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sağlık Bakanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
G) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
H) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- İçişleri Bakanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- İçişleri Bakanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
İ) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
J) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
K) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
L) TÜRKİYE VE ORTA
DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ (Devam)
1.-
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, söz sırası AK Parti Grubu adına, Uşak Milletvekili
Alim Tunç.
Buyurun Sayın Tunç. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİM TUNÇ (Uşak) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı 2007 yılı bütçesi üzerinde
AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, dört yıllık AK Parti İktidarında
Sağlık Bakanlığı, öncelikle, Bakanlığı sağlıklı hâle getirerek
başladığı Sağlıkta Dönüşüm Programını başarıyla uygulamış ve uygulama
sonuçlarını yavaş yavaş almaktadır.
Bugüne kadar, muhalefetin bir tek eleştirisine
katılıyorum: Sağlık Bakanlığı bütçesi gerçekten az, buna katılıyorum.
Ancak, yapılan icraatlara bakacak olursak, az bütçeyle çok iş nasıl
yapılır, bunu hep beraber gördük, görmeye ya da göstermeye devam
edeceğiz.
Değerli arkadaşlar, biraz önce, muhalefet partisi
konuşmacılarını dinledim. Gerçekten, gerek hekim sayısının yeterli
demelerinden gerekse sağlık ocaklarının yapısının bozulacağını
söylemelerini esefle karşıladım. Türkiye’de hekim sayısının yeterli
olmadığını bilmeyen kalmadı, bunu, bütün istatistikler gösterdi.
Hâlâ, 1960’larla, o dönemin başarılı çalışmalarıyla övünmek,
2006’ya gelememeyi, doğrusu çok akılcı bulmuyorum.
Yine, arkadaşlarımız, burada, sağlık ocaklarının
yapısıyla ilgili, bunu, şu andaki Sağlıkta Dönüşüm Programıyla
bozacağımızı düşünüyorlar. İsterseniz gelin bir bakalım, 2002 ve
öncesinde sağlık ne hâldeydi, bunları bir gözden geçirelim.
2002’den önce, birçok bakanlık hastane işletiyordu,
sağlık kuruluşları vardı. Bağ-Kurlu, SSK’lı, yeşil kartlı, Emekli Sandığı
farklı farklı statülerde sağlık hizmeti almaktalardı. Bazıları
ilaçları alamamaktaydı. Yeşil kartlı, sadece yatarak tedavi hizmetleri
karşılanıyordu, ilaçları alınabiliyordu. Sağlık ocakları, işte,
o, bozmamamız söylenilen sağlık ocakları, sadece RPT yapılan, reçete
yazılan ve sadece sevk yapılan kuruluşlar halindeydi. Bugün, sağlık
ocaklarında verilen destekle gerek ekonomik olarak verilen, döner
sermayeyle birlikte verilen destek gerekse laboratuvar desteğiyle
oradaki hekimlerimiz onurluca, zevkli bir şekilde işlerini yapmaktan
zevk duyuyorlar, onur duyuyorlar ve orada çalışan sağlık çalışanları,
yardımcı sağlık hizmetlileri daha bir gayretli çalışmaktalar, hayata
küskün vaziyette değiller, çünkü, kendilerine güven geldi.
Değerli arkadaşlar, yine, bu sağlık ocaklarında
10 tane hekim varsa iki tane poliklinik ya da bir tane poliklinik
oluyordu. 6-7 tanesi, 8 tanesi atıl vaziyetteydi. Ek iş bulmaya çalışıyorlardı.
Yine, uzmanlarda da aynı şekilde, hastanelerde birden fazla olan
uzmanlar sadece tek poliklinik yapıyordu. Diğerleri yine boşta,
muayenehaneye hasta gelmesiyle ilgileniyorlardı. Mahrumiyet
bölgesi olarak söylenilen yerleşim alanlarında sağlık personeli
ve hekim bulunmuyordu ya da bulunsa bile bir an önce tayini düşündükleri
için hiçbir faydaları yoktu. Kimin nerede çalıştığını Bakanlık bile
bilmiyordu 2002 öncesi.
Değerli arkadaşlar, bugün, hastanelerin birleştirilmesi,
tek çatı altına gelmesi, döner sermaye uygulamaları, her hekime
bir oda uygulaması, bütün hastaların her kurumdan sağlık hizmetini
alıyor olması ve en önemlisi de çalışanların da hizmet alanlarında
memnuniyet anketlerinde giderek artan bir yükselişleri… Bunları
arkadaşlarımız görmezden geliyorlar.
Değerli arkadaşlar, bu ülkede ambulans parası
bulamadığı için hastasını nakledemeyen kişiler vardı. Şu anda
köylerimize dahi 112 hizmetleri gitmekte. Vatandaşlar kuyruklarda
perişandı. Sıra, kuyruk geldiğinde “Muayene bitti.” ya da “Sizin,
ilacınızı bir başka hastaneden almanız gerekir.” deniliyordu. Bugün,
artık, bunlar gözükmüyor. Arkadaşlarımıza katıldığım noktalar
var, yani, istisnalar kaideyi bozmaz. Bazı ferdî vakaları buraya gündeme
getiriyorlar. İnşallah, Sayın Bakanımız bunu duymuştur. Bunlar da
ortadan kalkacaktır ve gerçekten, sağlık alanında AK Parti İktidarının
yapmış olduğu reformu, bütün herkes bildiği gibi, muhalefet partileri
de bilecektir.
Yine, sağlık ölçütleri genelde bebek ölüm hızları
ve anne ölüm hızlarıyla ölçülür. Bugün, 1998’de bebek ölüm hızı binde 43’tü, şu anda
binde 21’lerde.
Değerli arkadaşlar, yine anne ölüm hızları
1998’de yüz binde 70, bugün ise yüz binde 28,5 tahmin edilmekte.
Değerli arkadaşlar, bizim prensibimiz, önce insan.
“İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” felsefesiyle biz insanlarımızı
hem hastanelerde rehin olmaktan hem istedikleri doktorlara gitme
şansını vermek hem de 112’lerin aktif bir şekilde artırılmasıyla
hasta arandığında ya da 112 arandığında köylere kadar hizmeti alabilecek
bir duruma getirdik.
Değerli arkadaşlar, biraz önce her iki grubun konuşmacıları
da bir gazete haberinden bahsetti. Ben, onların diliyle cevap vereceğim. Yine, bir
gazete haberi. Sabah gazetesi Ergun Babahan… Bir makale var burada.
Hepsini okumayacağım, sadece… “13 Kasım gecesi o serviste değil
başörtülü, kadın doktor yokmuş. Nöbetçi doktorun adı Levent Kaya
imiş. Üstelik olaya müdahale eden doktor ‘acil’ kaydı düşmediği için
nöbetçi doktor bile çağrılmamış. Yani, testis üstü irtica olayı.
Hastane üzerinden rejim krizi yaratma çabası gibi bir hava...”
Değerli arkadaşlar, bir şeyi söylerken -bu, gazeteciler
de olabilir, milletvekilleri de olabilir- bir insan olarak bir haberin
doğruluğunu önce araştırmak gerekir, ondan sonra burada konuşmak
gerekir.
OSMAN KAPTAN (Antalya) – Ertuğrul Özkök dedi.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Sayın Milletvekilim,
Konya’daki olay doğru mu yanlış mı?
ALİM TUNÇ (Devamla) – Ben kendi haberime itibar
ederim. Ben araştırdım, böyle bir olayın olmadığını buradan net olarak
söylüyorum. Ama, sizin yönteminizde gazete haberiyle, Sabah gazetesinde
Ergun Babahan’ın haberiyle…
OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sizinki gazete değil mi
arkadaşım?
ALİM TUNÇ (Devamla) – Sabah gazetesi Ergun Babahan,
Vakit gazetesi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN KAPTAN (Antalya) – Hayır, bizimki gazete
de seninki gazete değil mi?
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) – Yeni Şafak’ı söylüyor
herhâlde.
BAŞKAN – Sayın Tunç, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ALİM TUNÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın,
ben size şunu söyleyeyim.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Onları korumayın.
ALİM TUNÇ (Devamla) – Niyet okuyuculuğu yaparak
ve vehimler üzerine konuştuğunuz sürece…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Doğrusunu yapacaksınız,
doğrusunu.
ALİM TUNÇ (Devamla) – …bu millet size iktidar yüzü
göstermeyecek. Bu gidişle, göstermedi, bundan sonra da göstermeyecek.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) – Memleketi batırdınız.
ALİM TUNÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi,
tabii çok konuşacağımız şeyler vardı, ama vaktimiz çok sınırlı. Ben,
Sayın Bakanımızdan, bu yaptıkları güzel hizmetlerin yanı sıra -yine,
AK Parti İktidarında yine Sayın Bakanımıza inşallah nasip olur-
e-muayene, e-reçete ve e-sağlık uygulamalarını da yapar umudunu
taşıyorum, inanıyorum ve bugün yurdumuzun en ücra noktalarında
görev yapan ve bu koruyucu sağlık hizmetlerini -biraz önce Ali
Bey’in de söylediği gibi en başarılı olduğumuz noktalardan birisi-
ve ikinci basamak sağlık hizmetlerini başarıyla yürüten ebelerimize,
hemşirelerimize, doktorlarımıza ve diğer sağlık personelimize
ve tabii ki Sayın Bakanımıza…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sağlıkevleri boş,
ebe yok.
BAŞKAN – Sayın Tunç, lütfen teşekkür cümlenizi
alayım.
Buyurun.
ALİM TUNÇ (Devamla) – Sayın Bakanımıza ve ekibine
teşekkür ediyorum, başarılarının devamını diliyorum.
Bir de milletvekili arkadaşımız Doktor Nevzat
Doğan’ın eşi başta olmak üzere tüm hastalarımıza acil şifalar diliyorum
ve 2007 bütçemizin vatanımıza, milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılarımla. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Ağrı Milletvekili
Mehmet Kerim Yıldız.
Sayın Yıldız, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET KERİM YILDIZ (Ağrı) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı
çerçevesinde Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde,
AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, özel
bütçeli ve Sağlık Bakanlığına bağlı bir kuruluştur. Lozan Anlaşması
ve Montrö Sözleşmesi’yle kuruluşu tamamlanan Dünya Sağlık Örgütü
Anayasası’nın 21 ve 22’nci maddeleri uyarınca hazırlanmış ve 6368 sayılı
Yasa’yla onaylanmış, Uluslararası Sağlık Tüzüğü ve Umumi Hıfzıssıhha
Kanunu’yla görevleri şekillenmiş Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü,
tüm kara sınır kapıları, limanlar ve havaalanlarında örgütlenmesine
devam ederek hizmetlerini sürdürmektedir.
Ülkemiz ve dünyanın sağlığının korunmasına katkıda
bulunmak amacıyla, uluslararası antlaşmalardan kaynaklanan yetki
ve gelirleri kullanarak, Türkiye boğazları ile sınır ve sahillerde
sağlık denetimleri yapmak, uluslararası geçerliliği olan sertifikaları
düzenlemek ve uluslararası yayılma gösteren bulaşıcı ve salgın
hastalıkların ülkemize girmesini ve çıkmasını önlemek misyonu
taşıyan Genel Müdürlüğün, görev ve faaliyetlerinden bazıları şunlardır:
Ulusal ve uluslararası mevzuatla belirlenen,
karantinayı gerektiren bulaşıcı ve salgın hastalıklardan korumak
ve bunların yayılmasını önlemek için uluslararası giriş çıkışa
açık limanlar, boğazlar, kara suları, havaalanları, kara sınır kapıları,
gümrüklü sahalar, serbest bölgelerde alınacak tedbirlerin, karantina
hizmetlerinin ve bu hizmetlerin gerektirdiği prensip ve politikaların
tespit edilmesi, araştırma ve projelerin yapılması ve bunların uygulanması.
Bulaşıcı hastalıkların yayılmasını önlemek
amacıyla, başta deniz araçları olmak üzere, hava, kara ulaşım ve taşıma
araçlarının dezenfeksiyon ve diğer koruyucu işlemlerinin yapılması
ve teknolojilerinin belirlenmesiyle bu konudaki belgelerin düzenlenmesi;
Çevre Bakanlığıyla ilgili diğer kuruluşlarla iş birliği ve koordinasyon
içerisinde insan ve çevre sağlığı için önleyici tedbirlerin alınması;
görev sahasına giren konularda deniz ve kara sınır komşularımızın
yetkili kurumlarıyla sağlık hizmetleri ve eğitim iş birliği ve koordinasyonun
temin edilmesi; yine, aynı sahalardan geçen ithalat ve ihracat konusu
malların tıbbi açıdan denetlenmesi; gemi atıklarının ulaştırılmasının
uygun şekilde sağlanması ve çevre sağlığı hizmetlerinin yapılması;
sınır kapılarındaki hac ve göç gibi toplu nüfus hareketleriyle,
turizm ve iş amaçlı seyahat sağlığının sağlanmasıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği
gibi, Anayasa’mızda, devletin sosyal devlet niteliği belirtilmiş
ve devlete, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini
sağlamak ve bunun için sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet
vermesini düzenlemek görevi verilmiştir.
Şüphesiz, insanın en tabii hakkı ve temel hakkı
yaşamak, yaşamanın en güzeli de sağlıklı yaşamaktır. Bu bağlamda,
gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlarda sağlık hizmetleri özel bir
önem ve öncelik arz eder. Sağlık hizmetlerinin toplumun istek ve ihtiyaçlarına
cevap verebilir bir nitelik kazanabilmesi için, arz-talep dengesinin
gerçekçi bir biçimde sağlanması zorunludur. Bu anlamda, AK Parti,
dört yıllık iktidar süresince çok önemli atılımlar yapmış, sağlık
alanında büyük mesafeler kat etmiştir.
AK Parti Hükûmeti, milletimizin sağlık düzeyinin
yükseltilmesi için koruyucu sağlık hizmetlerine özel önem vermektedir.
Koruyucu sağlık hizmetlerinin göstergesi olan aşı harcamaları,
2002 yılında 10 milyon YTL iken, 2006 yılı sonu itibarıyla 100 milyon
YTL’yi bulmuş ve 2007 yılında 170 milyon YTL hedefine ulaşılacaktır.
Sıfır yaş grubunda bulunan bebeklerin 2002 yılında ancak yüzde 78’i
aşılanırken, 2006 yılında bu oran yüzde 93’e ulaşmıştır, 2007 yılında
ise aynı oran yüzde 95 olarak hedeflenmektedir.
Sağlık ocaklarında muayene edilen kişi sayısı
2002 yılında 65 milyon iken, 2006 yılında 115 milyona ulaşmıştır. Halkımıza
daha iyi sağlık hizmeti verebilmek için, sigorta kurumlarına bakılmaksızın
vatandaşlarımızın istediği hastaneye gitmesine imkân sağlanmıştır.
Sağlık Bakanlığı ve SSK hastanelerinin 2002 yılında
toplam muayene sayısı 110 milyon iken, bu sayı bugün 195 milyona ulaşmıştır.
Yeşil kart sahibi 13 milyon vatandaşımızın eskiden sadece ayakta
tedavi giderleri devlet tarafından karşılanmaktaydı. Bugün, yeşil
kart sahibi vatandaşlarımız, tıpkı devlet memurları gibi sağlık
hizmetlerinden faydalanabiliyor ve ilaçlarını istedikleri eczaneden
alabiliyorlar. Böylece, Hükûmetimiz döneminde, ödeme gücü olmayan
tüm vatandaşlarımızın sağlık hizmeti alması için her türlü imkân
sağlanmıştır.
Sağlık Bakanlığında 1999-2002 yılları arasında
39 bin sağlık personeli istihdam edilmişken, bu sayı 2003-2006 yılları
arasında 61 bine çıkarılmıştır. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde
görev yapan uzman doktor sayısı 1.800’den 2.900’e, pratisyen hekim sayısı
4 binden 5 bine çıkarılmıştır. 2002’de çalışan personel sayısı açısından
en son sırada yer alan ve seçim bölgem olan Ağrı ilinde ise 2002 yılında
uzman doktor sayısı 39 iken, şimdi bu sayı 88’e ulaşmıştır. Pratisyen
doktor sayısı 52’den 174’e,
hemşire sayısı 132’den 338’e, ebe sayısı 81’den
152’ye, hasta yatak sayısı 310’dan 515’e çıkarılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yıldız, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET KERİM YILDIZ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AK Partinin temel hizmet felsefelerinden birisi
olan “önce insan” anlayışından hareketle, sağlık alanındaki problemlere
çözüm getirmek ve kaliteli sağlık hizmeti sunmak amacıyla başlatılan
Sağlıkta Dönüşüm Programı aynı hızla devam etmektedir. Nihai hedefimiz,
herkese, eşit, ücretsiz, nitelikli ve kolay ulaşılabilir sağlık
hizmeti sunmaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle, 2007 bütçesinin ülkemize
hayırlar getirmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Yıldız, teşekkür ederim.
AK Parti Grubu adına üçüncü konuşmacı, Bursa Milletvekili
Şevket Orhan.
Sayın Orhan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ŞEVKET ORHAN (Bursa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığımızın 2007 yılı
bütçesi üzerinde, AK Parti Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türk kamu yönetimi
içinde köklü bir yeri bulunan İçişleri Bakanlığı, İller İdaresi
ile taşrada yönetimleri önemli ölçüde üstlenen çok önemli kurumlarımızdır.
Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlıkları vasıtasıyla şehir ve kırsalda mal ve can güvenliğinin
temininden, denizlerdeki, sahillerdeki huzur ve asayişin sağlanmasına
kadar bir dizi önemli görevleri ifa etmektedir.
Değerli milletvekilleri, 58 ve 59’uncu AK Parti
Hükûmetleri döneminde, İçişleri Bakanlığımıza bağlı tüm kuruluşlar
ile ana hizmet birimlerinin ve özellikle Bakanımızın gayretli çalışmalar
sergilediği malumlarınızdır. Bakanlığımızca, 81 tane kanun tasarısı
hazırlanmış olup bunlardan, 39 tanesi kanunlaşmış, 18 tanesi Türkiye
Büyük Millet Meclisine gönderilmiş, 5 tanesi Başbakanlığa gönderilmiş,
19 tanesinin de diğer kamu kurum ve kuruluşlarıyla görüşmeleri
devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu kanunlar, hak ve özgürlüklerin
geliştirilmesi ve korunması hususunda yasal alanda yapılan reformların
uygulanmasında, çıkan sorunların çözümlenmesinde, kamu hizmetlerinin
halka en yakın ve uygun birimler olan il özel idareleri ve belediyelere
devri yapılarak hizmetlerin daha etkin ve verimli olması sağlanmıştır.
Özellikle, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, 5393 sayılı
Belediye Kanunu, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve 5355 sayılı
Mahallî İdare Birlikleri Kanunu.
Ayrıca, büyükşehir belediyelerimizde, nüfusu
50 binin üzerinde olan belediyelerimizde ve il özel idarelerinde,
stratejik plan ve performansa dayalı bütçe uygulamalarına geçilmiştir.
Bakanlığımızın bugüne kadar hayata geçirdiği projeler, gerçekten,
tüm kamu kurum ve kuruluşlarımız ile vatandaşlarımıza çok büyük
kolaylıklar sağlamıştır.
Bu projelerden bazıları şunlardır: Kentsel Dönüşüm
Projesi, KÖYDES projesi, Polnet Projesi, MOBESE Projesi, Toplum
Destekli Polislik Projesi, MERNİS Projesi, Suç Analizi Projesi,
Kimlik Paylaşım Sistemi, Tek Acil Çağrı Numarası, Köye Dönüş ve Rehabilitasyon
Projesi ve inşallah, 2007 yılı içerisinde hayata geçirilecek olan
BELDES Projesi.
Değerli milletvekilleri, Kentsel Dönüşüm Projesiyle,
belediyelerimiz, kentlerimizin görünümünü hızla çağdaş kent yaşamının
gereklerine uygun hâle getirirken, mevcut tarihî ve kültürel dokuyu
muhafaza ederek sağlıklı konut imkânı sunmaktadır.
Kentsel dönüşüm deyince, akla… Ben, kendi ilimizden
örnekleme yapmak istiyorum. Kendi ilimizde, Bursa’da yüzde 70 kaçak
yapı var. Yüzde 70’i kaçak olan bir şehrin insanları, bu Kentsel Dönüşüm
Projesi sayesinde -inşallah belediyelerimiz
iyi ve gayretli bir çalışma içine girerse- rahat, konforlu yaşayabileceği,
otoparkıyla, yeşil alanıyla bir bütünlük arz eden modern bir kentte
yaşama imkânı bulacak. Bugün, deprem kuşağı içinde olan, fay hatlarının
içinden geçtiği bir Bursa’da yüzde 70 kaçak inşaat var, kaçak bina yapılmış
yıllardır ve belediyeler, bunlara yıllardır göz yummuş. Dolayısıyla,
bu kadar önemli, bu kadar güzel, bu kadar faydalı bir hizmeti yok saymak
hiçbir vicdana sığmaz. Dolayısıyla, bu kadar güzel bir projeyi yapan,
gündeme getiren, geliştiren kardeşlerimize, arkadaşlarımıza
teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, daha sonra KÖYDES Projesi.
“Ne yapıldı?” deniliyor. Evet, KÖYDES projesi. Bir tarafta, şehirlerde,
bazı ilçelerde insanlar çamaşır makinesini beğenmezken, köylerde
insanlar evinde içmeye su bulamıyordu. Yıllardır ne yapıldı? Niçin
yapılmadı? Bunları sormak lazım. Yıl 2006, ama hâlâ köyünde içme suyu
olmayan, yolu olmayan, maalesef, köyler var. İnsanlarımız da burada
yaşıyor. Elbette, bunu çözmek, bu problemi aşmak bizim görevimizdi.
Sayın Başbakanımıza ve bu konuyu gündeme getiren Değerli Bakanımız
ve ekibine teşekkür ediyorum. Çünkü, hepimiz bir insanız neticede,
köydeki insanımızı, susuz insanımızı elbette ki bizler kendimizden
ayrı tutamayız. Bir tarafta çamaşır makinesi beğenmeyen hanım,
diğer tarafta evinde içmeye su bulamayan insan; bir tarafta asfalt
beğenmeyen köylü, diğer tarafta yol bulamayan köylü. Bu ayrımı ortadan
kaldıran Değerli Başbakanımıza ve ekibine teşekkür ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Kendi köyünde su yok Değerli
Milletvekili, sen neden bahsediyorsun?
ŞEVKET ORHAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri,
önümüzde bir de BELDES projesi var. Nüfusu 10 binin altında olan beldelerimiz,
bu hizmetlerden, KÖYDES projesinden istifade edemedikleri için ve
yeterli miktarda bütçeye sahip olamadıkları için sıkıntı yaşayan
beldelerimiz vardı. Değerli ekip, Sayın Bakanımız, Sayın Başbakanımız
bu çalışmayı da gündeme getirdi ve nüfusu 10 binin altında olan beldelerimize
içme suyu, yol, altyapı gibi hizmetleri getirmek için, bu seneki,
2007 yılındaki bütçeye 300 milyon YTL ödenek ayrılmıştır. Teşekkür
ediyorum.
MERNİS Projemiz var. Yine İçişleri Bakanlığımızın
bir birimi olan Vatandaşlık Genel Müdürlüğünde yapılan çalışmaları
eleştiriye tabi tutuyor değerli muhalefet milletvekili arkadaşlarımız.
Ancak, tabii, Türkiye’de ölü ve diri 130 milyon insanın kaydedildiği
MERNİS Projesinde, elbette, belki -bize yok dendi, böyle bir rahatsız
yok dendi- bu tür sıkıntılar olabilir. Ancak, bunun hayata geçmesi
kadar güzel ve önemli bir hizmet elbette ki düşünülemez.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Orhan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ŞEVKET ORHAN (Devamla) – Zaman kısıtlı, bir sürü
notlar var; ancak, şu kadarını söylemek istiyorum:
Terörle mücadelede, asayişte, elbette ki, Emniyet
Genel Müdürlüğümüzün personeli, Jandarma Komutanlığımızın personeli,
Sahil Güvenlik’in personeli canla başla mücadele etmektedir. Teknik
donanım, her geçen gün, eldeki imkânlar çerçevesinde en iyi noktaya
taşınmaktadır.
Ben, bu hizmetlerde, güvenlik hizmetlerinde
Hakk’ın rahmetine kavuşmuş, şehit olmuş güvenlik mensubu dostlarımıza,
insanımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Şu anda güvenlik hizmeti
veren insanlarımıza, arkadaşlarımıza ve ailelerine sağlıklı,
uzun ve başarılı ömür diliyorum. 2007 yılı İçişleri Bakanlığı bütçesinin
hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Orhan.
AK Parti Grubu adına dördüncü konuşmacı, Kilis
Milletvekili Veli Kaya.
Sayın Kaya, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA VELİ KAYA (Kilis) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma
Genel Komutanlığının 2007 mali yılı bütçesini konuşmak üzere Grubum
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bu vatan uğruna canını seve seve verip
şehit olan ve gazi olan emniyet mensuplarını ve jandarma mensuplarını
ve onların ailelerini de hürmetle selamlamak ve anmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri -polis ve jandarma deyince
aklımıza- en genel anlamıyla, suçla mücadele, asayişi sağlamak,
kaçakçılıkla mücadele etmek, trafiği düzenlemek ve denetlemek,
adalete yardımcı olmak polisin ve jandarmanın görevleri arasındadır.
Trafik canavarının dizginlenmesi, banka hortumculuğunun önlenmesi,
bombalama eylemlerinin bir daha yaşanmaması, gençlerin uyuşturucu
tuzağından korunması, kapkaççı ve tinerci dehşeti ile mücadele
gibi hayati konular, aklımıza, polis ve jandarmayı getirmektedir.
Mahkeme tebligatı, maç görevleri, makam şoförlüğü,
şahıs koruma, sekreterya, sigorta eksperliği gibi tali konular
da, yine, polisin ve jandarmanın iş yükü arasındadır.
Türk polisi, kurulduğu 1845 yılından bu yana, şekli
ve niteliği sürekli değişse de suç ile mücadelede görevi değişmemiştir,
süregelmektedir.
Polis, çoklu disiplinli bir meslektir. Ancak,
herhâlde, bu çok disiplin arasında, teknoloji, hızla artan önemi haizdir.
Polis, bir yandan, suç ile mücadelede teknolojiden yararlanmakta,
diğer yandan da teknolojinin içinde gerçekleşen suçlulara karşı
duyarlı ve uyanık davranmaktadır.
İçinde yaşadığımız özgürlükler çağında, insanlar,
bir yandan güvenliklerinin artmasını, diğer yandan, rahatlarının
bozulmamasını istemektedirler. Polis, gelişen teknolojileri
kullanarak, insanları rahatsız etmeden suçu önlemeyi, bunu yaparken
de kaynakları rasyonel bir şekilde kullanmayı şiar edinmektedir.
Değerli milletvekilleri, ayrıca, giderek artan
teknolojik suçlarla mücadele için bu alanda denetleme ve düzenleme
yapmakta; demokratik yaşamın vazgeçilmezlerinin başında, hiç kuşkusuz,
huzur ve güvenlik gelmektedir. Güvenliğin olmadığı bir yerde, özgürlük
ve demokrasi, insan haklarından söz etmek de mümkün değildir. Bilgi
ve iletişim teknolojilerindeki baş döndürücü gelişmeler, bir yandan
bilgiye ulaşım ve bilgi kullanımını olumlu yönde etkilerken diğer
yandan ulusal ve uluslararası güvenlikle ilgili yerleşik bütün
yaklaşımları temelden sarsacak nitelikte bir değişimi de beraberinde
getirmiştir.
Günümüzde klasik polis yaklaşımları değişmekte,
polislik, meydana gelen suçların faillerini bulma değil suç işlemeden
önlem alma hâline gelmektedir. Değişen teknoloji, suçu ve suçla mücadeledeki
yöntemleri de aynı hızla değiştirmektedir. Bu bağlamda, teknolojiyi
yakından takip eden ve gideceği yönü tahmin etmek, günümüzde, modern
devlet anlayışının ayrılmaz bir parçası olmuştur. Bu tür çalışmaları,
ilk kez, ABD 1950’li yıllarda başlatmış olup günümüzde de yine ABD, Almanya,
Japonya gibi ülkeler başta olmak üzere birçok ülke, yirmi-yirmi beş
yıl sonraki teknolojiyi takip etmekte ve milyarlarca, milyonlarca
dolarlar harcamaktadır. Bizim emniyet teşkilatımız ve jandarma
teşkilatımız da bu ülkelerin çok gerisinde olmamakla birlikte
teknolojiyi çok yakın bir şekilde takip etmektedir.
Değerli milletvekilleri, özel hayatın gizliliğinin
ihlali ve benzeri gibi pek çok yeni konu sorunlar yumağı hâline gelebilmektedir.
Bilindiği üzere, Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü
olarak, bu iki güzide kuruluşumuzla beraber ülkemizin huzurunu,
asayişini sağlamakla sorumludurlar.
Jandarma Genel Komutanlığımız, Türkiye yüzölçümünün
yüzde 92’sinde huzur ve asayişi sağlamakla sorumlu olup yaklaşık 24
milyon insanımıza hizmet vermektedir. Bu, yaz sezonunda daha fazla
nüfus oranına hizmet etmek anlamına gelmektedir. Yani, tatil yörelerini
kastediyorum, tatil yörelerinde nüfus arttıkça, Jandarmaya bağlı
tatil yörelerinde de bu nüfus gittikçe artmaktadır. Yine, Jandarma
Genel Komutanlığı, emniyet ve asayiş hizmetleri, il ve ilçe jandarma
komutanlıklarının yanı sıra 2 binin üzerinde jandarma karakolu,
tüm ülke sathında, yaygın olarak, teşkilatlanmış olarak görevini
de başarıyla yürütmektedir.
Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; tabii,
bu kadar baş döndürücü teknolojik gelişmeler arasında, emniyet
teşkilatımız, teknolojiyle yakından tanışmış, teknolojiyi yakından
takip etmekte, son derece donanımlı bir polis teşkilatını meydana
getirmektedir. Hepinizin de günlük hayatınızda gördüğünüz gibi,
polis araçları, eskiden, eski model, yürüyemez tipteyken, şimdi
son derece modern araçlarla polisimiz donatılmış, silah ve mühimmat
açısından da dünyanın en güçlü ülkeleri seviyesine getirilmiştir.
Bizim dönemimizde, Avrupa standartlarına göre her 250 kişiye 1 polisin
düşme hesabı yapılarak, polis alımları bu standartlar içerisinde
yapılmaktadır. Geçtiğimiz günlerde, bir yasal düzenlemeyle, polis
yüksekokullarının sayısını artırmak suretiyle… Biz iktidar olduğumuzda
20 adet polis yüksekokulu vardı, 7 adet bizim dönemimizde polis yüksek
okulu kuruldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaya, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
VELİ KAYA (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ayrıca, son olarak çıkarılan bir yasayla da, dört
yıllık fakülte ve üniversite mezunu gençlerimizi mesleğe kazandırmak
için 9 adet polis eğitim merkezleri açmak suretiyle, bol miktarda polisimizi
buralardan mezun etmek suretiyle, Avrupa standartlarını yakalama
yönünde önemli bir hizmeti de AK Parti döneminde vermiş bulunmaktayız.
Değerli milletvekilleri, yıllık, dönemimizde
daha doğrusu, 23 bine yakın polis mezuniyetimiz var ve bunun çok
önemli bir bölümü, İstanbul gibi bir yere tayin edilmek suretiyle
İstanbul’un huzur ve asayişi sağlanmakta. Biliyorsunuz, Türkiye
nüfusunun çok önemli bölümünü İstanbul oluşturmakta. İstanbul’da
asayişle ilgili çok önemli sorunlar var. Onun için, polisimizin çok
önemli bir bölümünü de İstanbul’a tayin etmek suretiyle, buradaki
sorunu çözmeye özen gösteriyoruz.
Tabii, önümde çok miktarda not var, zaman çok kısıtlı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaya, teşekkür cümlenizi alabilir
miyim.
Buyurun.
VELİ KAYA (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Bir şeyi daha söylemek istiyorum: Bizim polis
kardeşlerimize ve bunların yardımcısı olan emniyet bekçilerine
karşı bir görevimiz var Hükûmet olarak. Bunu, burada, Sayın Bakanın
desteklerini biliyorum. Biz, bu meslektaşlarımıza karşı biraz
mahcup durumdayız. İnşallah, iktidarımız döneminde, polisimizi
namerde muhtaç etmeyecek şekilde AK Parti başını dik tutacak ve polisini
mağdur etmeyecek, özlük hakları yönünden onları donatacaktır.
Ben, bu bütçenin, ülkemize, teşkilatımıza hayırlara
vesile olmasını diliyorum. Yüce heyetinizi bir kere daha saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaya.
AK Parti Grubu adına, Bartın Milletvekili Mehmet
Asım Kulak.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ASIM KULAK (Bartın) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı 2007 mali
yılı bütçesi içinde yer alan Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçesiyle
ilgili olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir deniz ülkesi olmakla birlikte, denizci bir
millet ve denizci bir devlet olmak için sahip olunması elzem olan Sahil
Güvenlik Komutanlığımız, başta insan hayatı kurtarmak için, azgın
denizlerde ve fırtınalarda felaketin içindekilere yardım eli uzatırken,
denizlerimizin güvenliği ve temizliği için de büyük bir özveriyle
görev yapmaktadır.
Sahil Güvenlik Komutanlığımız, 2003 yılında yaptığımız
yasal düzenlemeyle, aynen, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri ile Jandarma
Genel Komutanlığı gibi, bir ayrı kuvvet komutanlığı olmuştur.
2692 sayılı Yasa’yla Sahil Güvenlik Komutanlığına verilen temel
görev, ulusal ve uluslararası hukuk kuralları uyarınca Türkiye
Cumhuriyeti’nin egemenlik ve denetimi altında bulunan deniz alanlarında
kanunları uygulamaktır. Sahil Güvenlik Komutanlığımız, tam hükümran
olduğumuz kara sularımızın yanı sıra, uluslararası hukuk gereğince,
suç nevine bağlı olarak, açık denizlerde yasa dışı olayların önlenmesine
yönelik denetim ve kolluk faaliyetlerini icra etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin
8.333 kilometrelik sahil şeridi bulunmaktadır. Karadeniz’de ilan
ettiğimiz münhasır ekonomik bölge ve Türk arama kurtarma bölgesi
dâhil olmak üzere, neredeyse Türkiye’nin yüz ölçümünün yarısına
eşit yaklaşık 377 bin kilometre karelik “mavi vatan” olarak isimlendirebileceğimiz
deniz alanı, Sahil Güvenlik Komutanlığının sorumluluğuna verilmiştir.
Bu sorumluluk sahasında, toplam 3.850 personel, milletvekilli seçildiğim
ve temsil ettiğim Bartın ili de dâhil olmak üzere, 63 ayrı limanda konuşlanmış
156 su üstü unsuru, 3 uçak, 8 helikopter ve 5 adet mobil radarla görev
yapmaktadır.
Sahil Güvenlik Komutanlığı, İçişleri Bakanlığının
yanı sıra, mevcut görevleri itibarıyla 9 bakanlık, 13 kurum ve kuruluş,
21 kanun, 19 yönetmelik, 9 adet tüzük çerçevesinde görevini sürdürmektedir.
Her türlü yasa dışı eylemi, kaçakçılığı, özellikle ülkemiz için büyük
sorun olan akaryakıt kaçakçılığını, son dönemlerde büyük önem kazanan
yasa dışı göç olaylarını engellemek, arama-kurtarma bölgesinde
meydana gelen kaza ve olaylara en seri şekilde müdahale etmek, deniz
güvenliğini sağlamak ve buna benzer birçok görevlerini yerine getirmek
için, dinamik bir şekilde ve büyük bir özveriyle görev yapmaktadır.
Örnek verecek olursak, şu anda, Doğu Akdeniz’de
stratejik açıdan en önemli tesis, 13 Temmuz 2006 tarihinde hizmete
açtığımız Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının deniz çıkış noktası
olan BOTAŞ Ceyhan tesisleridir. Bu tesislerin denizden güvenliği
Sahil Güvenlik Komutanlığınca sağlanmaktadır. Sahil Güvenlik Komutanlığı,
en son hizmete giren en yeni gemisini de bu tesislerde konuşlandırmaktadır.
Denizlerde güvenlik, savunma kavramının önüne
geçmiştir. Dünya ticaretinin yüzde 90’ının denizlerden yapıldığını
dikkate aldığımız takdirde, Sahil Güvenlik Komutanlığımızın ne
kadar önemli görevler yaptığını takdirlerinize sunuyorum. Sahil
Güvenlik Komutanlığımızın, bu önemli görevlerle uyumlu imkânlara
sahip olması da kaçınılmazdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sahil Güvenlik
Komutanlığımız ve onun seçkin personeli tarafından, yılbaşından
18 Aralık 2006 tarihine kadar geçen sürede, 188 adet arama ve kurtarma
olayında, 497 adet vatandaşımızın hayatı kurtarılmış ve yine, 62
teknenin zayiatı önlenmiş, 25.269 adet gemi kontrol edilerek, bunlardan,
yasa dışı olaylara karışan 3.369 gemi ve 35 adet aranan suçlular savcılıklara
sevk edilmiştir.
Deniz temizliği ve çevre koruma görevi kapsamında,
denizlerimizi kirleten kişi veya gemilere yaklaşık 129.542 YTL
idari para cezası uygulanmış, keza yasa dışı su ürünleri avcılığı
yapan 1.260 tekne ve kişiye yaklaşık 1 milyon 454 bin 063 YTL idari para
cezası uygulanmış, 1.557 yasa dışı göçmen, 255 ton motorin, 25 ton fuel-oil,
59,2 kilogram uyuşturucu madde, çok miktarda kaçak eşya yakalanmıştır.
Özetle, güvenlik kavramının savunma kavramının
önüne geçtiği yüzyılımızda, önümüzdeki yıl yirmi beşinci yıl dönümünü
kutlayacağımız genç Sahil Güvenlik Komutanlığımız, güvenlik denince
mavi vatanımız olan denizlerimizde ilk akla gelen, çağın gereklerine
uyum sağlayan ve kendisini geleceğe hazırlayan saygın ve örnek bir
komutanlık olmak için büyük çaba sarf etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sahil Güvenlik
Komutanlığımızın genç bir komutanlık olması sebebiyle ihtiyaçları
da çoktur. Başta profesyonel bir anlayışla çalışması gereken çevre,
su ürünleri, hukuk, bilgisayar gibi alanlardaki sivil memur ihtiyacı
olmak üzere personele ve modern gemi, helikopter, keşif gözetleme
ve istihbarat sistemleri ile personel için lojmana ihtiyaç vardır.
Yüreği insanlarımızın güvenliği ve denizlerimizin
geleceği için atan, özverili personeliyle Yüce Önder Atatürk’ün ilke
ve devrimleriyle belirlediği rotada azim ve kararlılıkla ilerlemekte
olan Sahil Güvenlik Komutanlığımız, bu eksikliklerin giderilmesiyle,
verilen görevleri daha etkinlikle ve verimlilikle yerine getirecektir.
Yüksek derecede bir sorumluluğu üstlenen, güzel
vatanımıza, yüce milletimize hizmet etmeyi kendine şiar edinen,
denizlerimizi koruyan ve böylece sorumluluğunu layıkıyla yerine
getiren, başta adına konuşma yaptığım Sahil Güvenlik personeli olmak
üzere, tüm güvenlik görevlilerimizi kutluyor ve tebrik ediyorum.
Ayrıca, 2007 yılı bütçelerini görüşmekte olduğumuz
Sağlık ve İçişleri Bakanlığımızın Bartın ilimize yapmış oldukları
hizmetlerden dolayı her iki Bakanımıza ve personeline tüm Bartınlılar
adına teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum.
2007 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kulak.
AK Parti Grubu adına son konuşmacı Batman Milletvekili
Mehmet Ali Suçin.
Sayın Suçin, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ALİ SUÇİN (Batman) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 8 Mayıs 1952 tarihinde Türkiye
Cumhuriyet Hükûmeti ile Birleşmiş Milletler örgütü arasında imzalanan
bir teknik yardım anlaşmasıyla kurulan Türkiye Orta Doğu Amme İdaresi
Enstitüsü 2007 yılı merkezî bütçesi hakkında AK Parti Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Elli dördüncü kuruluş yılını kutladığımız Enstitü,
seksen üç yaşındaki cumhuriyetimizin önemli kurumlarından birisi
olmuştur. Bu kuruluşumuz, kendisini hep yenileme çabası içinde
görülmektedir. Bu nedenle, kurum, varlığını koruyabildiği gibi,
toplumsal değişmeye de hiç de küçümsenemeyecek katkılarda bulunmuştur.
Anayasa’mızın 128’inci maddesinin son fıkrası
“Üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları, kanunla
özel olarak düzenlenir.” demesine karşın, bu düzenleme bugüne kadar
yapılmamıştır. Kamu kuruluşlarındaki yöneticilerin çağdaş yönetim
tekniklerine göre eğitimleri büyük önem arz etmektedir. TODAİE sayesinde
alınacak ciddi bir eğitim ile kamu yönetimini Avrupa Birliği için
hazırlayarak, yönetimin daha etkili ve verimli çalışmasını sağlayacaktır.
Başka bir deyişle, yöneticilerin bilgili, yetenekli ve etik değerlerle
yüklü kişiler olmasını sağlamak gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kuruluşun
genel amacı, kamu yönetiminin çağdaş düşüncelere ve yaklaşımlara
uygun olarak gelişmesine yardımcı çalışmalarda bulunarak yönetim
sanatına eleman yetiştirmek, kamu yönetimi alanında öğretim elemanları
yetiştirilmesine yardımcı olmak ve memurların yönetim alanında
olgunlaşmalarını sağlamaktır.
TODAİE bu amaçlarına ulaşmak için temel olarak üç
görev üstlenmiştir:
1) Öğretim ve yetiştirme,
2) Araştırma ve yardım,
3) Derleme ve yayın.
Lisansüstü öğretimi çerçevesinde TODAİE, tezli
ve tezsiz kamu yönetimi yüksek lisans ve doktora programlarını sürdürmektedir.
7163 sayılı Teşkilat Kanunu’nun kendisine yüklediği öğretim ve yetiştirme
görevleri çerçevesinde, kamu görevlileri için doktora programları
da düzenlenmektedir.
TODAİE’nin ikinci tür eğitim etkinlikleri, kamu
yönetiminin çeşitli alanlarında kurslar, seminerler, bilimsel
toplantılar ve benzeri kısa süreli ulusal ve uluslararası yetiştirme
ve eğitim programlarıdır. Bu programlar, orta ve üst düzey yöneticileri
ile kuruluşların destek ve yardımcı birimlerinde görevli uzman
elemanlara yöneliktir. Kısa süreli eğitim programlarının bir kısmı
da uluslararası niteliktedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çeşitli
ülkelerden bu kuruluşa gelen üst ve orta düzey yöneticilere Türk
kamu yönetimine ilişkin bilgiler verilmekte ya da kamu görevlilerimiz
kimi ülkelere götürülerek, oradaki benzer kurumlarla iş birliği
içinde yönetim seminerleri düzenlenmektedir. Günümüzde, düzenli
olarak, Çin Halk Cumhuriyeti Personel Bakanlığı ve Fransız Hükûmetiyle
ilişkiler içinde bu tür seminerler yapılmaktadır.
Dışişleri Bakanlığımızla iş birliği hâlinde
Iraklı ve Afganlılara demokrasi ve seçim sistemlerine ilişkin
özel programlar da düzenlenmektedir.
Yine, Dışişleri Bakanlığımız ile birlikte yabancı
genç diplomatlara yönelik olarak diplomasi eğitimi programları
da düzenlenmiştir. Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin de katkısıyla
Avrupa Kamu Yönetimi Enstitüsünün Avrupa Birliğine aday ülkeleri
ile Akdeniz ülkelerine yönelik Avrupa Birliği eğitim programları
da Enstitümüzde yer almaktadır.
Hükûmetimiz döneminde sürdürülen yeniden yapılandırma
çalışmalarında yeni bir kamu personeli kanununun hazırlanması
da, bu Enstitümüze eş güdüm görevi vermiştir. Mülki idare amirlerinin
performans ölçütlerinin oluşturulması için İçişleri Bakanlığımızla
birlikte yapılan çalışma son aşamasına gelmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yönetim
bilimi alanında TODAİE Türkiye’nin en büyük yayıncı kuruluşu olma
özelliğine de sahiptir. Bu kapsamda 330 kitap yayınlanmıştır. TODAİE’nin
Akdeniz ve Orta Doğu ülkelerine yönelik olarak eğitim programları
düzenlemesi ve bunun için tercihen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde
bir merkez açmasının da hem Kuzey Kıbrıs’ın tanınması açısından hem
de çevre ülkelere destek açısından önemli yararlar sağlayacağına
inanıyorum.
Bu kadar faydalı hizmetler yapan bu güzide kurumumuzun
mali ve diğer imkânları yönünden güçlendirilmesi dileğimizdir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği
üzere, bundan bir buçuk ay önce ilimizde büyük bir sel felaketi yaşandı
ve bu sel felaketinde hayatını kaybeden hemşehrilerime Allah’tan
rahmet ve bu afette zarar gören tüm Batmanlı hemşehrilerime geçmiş
olsun dileğinde bulunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu
acılı günümüzde bizi yalnız bırakmayan Sayın Başbakanımıza ve bakanlarımıza
ve Ankara, İstanbul büyükşehir belediye başkanlarımıza ve sivil
toplum örgütlerimize ve hayırsever insanlarımıza, ayriyeten bu
halkın kürsüsünde Batman halkı adına kendilerine teşekkür eder ve
saygılarımı sunuyorum ve 2007 merkezî bütçemizin ülkemize ve milletimize
hayırlara vesile olmasını diler, yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Suçin, teşekkür ederim.
Sekizinci turda, şahsı adına, bütçenin lehinde,
Mardin Milletvekili Nihat Eri.
Sayın Eri, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
NİHAT ERİ (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İçişleri ve Sağlık bakanlıklarının 2007 yılı bütçeleri lehinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, dört yıllık AK Parti İktidarı
döneminde sağlanan değişim ve dönüşüm kapsamında, İçişleri Bakanlığımız
önemli görevler üstlenmiştir. Geçmiş yönetimlerce de yapımı düşünülen,
ancak yapımına bir türlü cesaret edilemeyen birçok reform, bu dönemde
başarıyla gerçekleştirilmiştir. Yapılan yasal düzenlemelerle,
partimizin kuruluş felsefesine de uygun olarak, katı merkeziyetçi
tutum terk edilmiş, yerinden yönetim ilkesi doğrultusunda, merkezin
elinde bulundurduğu birçok yetki yerel yönetimlere devredilmiştir.
Bu yolla, yerel yönetimler güçlendirilmiştir. Kamu kaynaklarının
etkili, verimli ve tasarruflu kullanılması böylece sağlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, İçişleri Bakanlığımızın
görev alanıyla ilgili olarak uyguladığı onlarca projeden, ben sadece
birinden bahsetmek istiyorum. Bu proje, KÖYDES projesidir. Tıpkı
Duble Yol Projesi gibi, AK Parti İktidarıyla anılacak olan bu proje,
cumhuriyet tarihi boyunca kırsal kesime Atatürk’ün “milletin efendisidir”
dediği köylü kesime uygulanan en büyük projedir.
Değerli arkadaşlar, rakam vermeyeceğim. Kaç kilometre
asfalt yol yapıldığı, kaç köye su götürüldüğünü de söylemeyeceğim.
Ben, bu projenin yerel yansımalarını ve anlamını birkaç sözle belirtmek
istiyorum.
Bir kere, cumhuriyet tarihinde, kırsal kalkınmayı
sağlamak için ilk defa bu kadar büyük bir kaynak aktarılmıştır. Bu,
Hükûmetimizin halkımıza duyduğu saygı ve sevgiyle, yöneticilerimize
duyduğu güvenin sonucudur. Aslında, bu proje, sadece köylerimizin
yol ve su sorununu kısa sürede çözecek bir proje olmaktan öte bir anlam
taşımaktadır. Köy altyapılarını inşa etmek için kurulan köy hizmetlerinin
merkeziyetçi yapısı, kadroları ve yetersiz kaynakları göz önüne
alındığında, şayet, bu görev il özel idarelerine verilmeseydi ve
KÖYDES projesi uygulanmasaydı, kırsal kesimin bu sorunları daha
uzun yıllar sorun olarak kalmaya devam edecekti. Bu proje, sorunlarına
çözüm getirmek suretiyle kırsal kesimin devlete ve siyasete olan
güvenini artırmıştır.
Değerli milletvekilleri, müsaadenizle ilimden
bir örnek vermek istiyorum. Köy Hizmetlerinin 2003 yılı programında
-ki, bu program bir önceki iktidar tarafından hazırlanmıştı- 3.800
kilometrelik yol ağına sahip ilimizde, örneğin, yolla ilgili sadece
50 kilometrelik kısım asfalt programına alınmıştı. Ancak, ayrılan
ödenekler bu 50 kilometrenin de ancak üçte 1’ini yapmaya yetiyordu.
Bu hızla tüm yollarımızın asfaltlanması için bir yüz yıl beklememiz
gerekecekti.
Bilmeliyiz ki, geciken adalet, adaletsizliktir. Peki, ihtiyaçlar bu kadar
çok, imkânlar bu denli kısıtlıyken işler nasıl yürüyordu? Başka illeri bilmem ama, ilimizde devreye bazı siyasiler
giriyordu ve köylülerle pazarlıklar yapılıyordu. Hizmetler ancak köyün tüm oyları için söz verildiği zaman
yapılıyordu, değilse yapılmıyordu. Muhtarların
“Yolumuz programa alındı, niçin yapılmıyor.” feryatlarına ise kimse
kulak asmıyordu. Asfaltlanan yollarda siyasetçiye
kocaman teşekkür levhaları dikiliyordu. O levhalar ibret
vesikası olarak hâlâ dikildikleri yerlerde duruyorlar.
3 Kasım seçimleri için köylerde seçim
çalışmaları yaparken birçok muhtarın sondaj kuyusu açma, çamurlu
yollarına malzeme dökme ya da asfalt karşılığı tüm oyları için birilerine
söz verdiklerine şahit olduk.
Gördük ki, altyapı sorunları çözülmediği için bu konuda
çaresiz bırakılan köylülerimiz, çaresizlikleri nedeniyle en temel
demokratik hakları olan oy kullanma haklarını dahi özgürce kullanamıyorlardı.
Bu projeyle bir istismar konusu ortadan kaldırılmıştır.
Zira, KÖYDES projesiyle kırsalın yıllarca sürüncemede
bırakılan ve her seçimde siyasi istismar konusu yapılan sorunlarının
tümünün, hem de en kısa sürede çözümlenmesi amaçlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bir alıntıyı sizinle paylaşmak istiyorum. Geçtiğimiz aylarda gazeteci
Yavuz Donat, halkın nabzını tutmak için birçok yerde yaptığı gibi,
Mardin’e de gitti ve Derik’te incelemelerde bulundu. Derik ilçemizde muhtarlarla yaptığı konuşmaları köşesine
taşıdı. Orada bir muhtarımız şöyle diyordu: “Köyümüz kuruldu
kurulalı susuzdu. İnsan ile hayvan aynı suyu içerdi.
Yazları suyumuz komşu köylerden tankerlerle getirilirdi.
Allah Derik Kaymakamından razı olsun. Suya kavuştuk.”
Bir
başka muhtar: “Geçen yıl sondaj vuruldu. Su çıktı. Gazeteci
abimiz siz susuzluk nedir bilir misiniz? Allah kimseyi susuzlukla
terbiye etmesin. Eskiden yağmur suyunu biriktirir içerdik. Şimdi
suyumuz var.”
Bir diğer muhtar: “Yol lazımdır. Allah devlete,
millete zeval vermesin. Yolumuz yapılmaya başlandı.”
Bunlar, Yavuz Donat’ın köşesine taşıdığı izlenimleri.
Bunlara ben de bir izlenimimi müsaadenizle ilave etmek istiyorum:
KÖYDES çalışmalarını yerinde görmek için gittiğimiz ve partimizin
katıldığı her iki seçimde de hiç oy almadığımız bir köyde bir yaşlı
amcaya “Hükûmet hakkında ne düşünüyorsun” diye sordum. Bana verdiği
cevap şu oldu, dedi ki: “Yolumuzu asfaltladılar, suyumuzu getirdiler,
çocuklarımızın kitaplarını veriyorlar, hastalandığımızda ilaçlarımızı
alabiliyoruz; daha ne istiyoruz?” (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sevgili kardeşlerim, bu köyden hiç oy almadık,
belki de hiç almayacağız. Ama, o ihtiyar amcamızın yüzü gülüyordu,
gözlerinin içi de gülüyordu. Biz yola çıkarken, halkımızın yüzünün
gülmesi için yola çıktığımızı söylemiştik. Ben, bu projeyle halkımızın
yüzünü güldüren, başta Sayın Başbakanımız ve Hükûmetimiz olmak üzere,
bu projenin karar vericilerine ve yerel yöneticilerine huzurunuzda
teşekkür ediyorum.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Halkı ağlattınız, ağlattınız.
NİHAT ERİ (Devamla) – KÖYDES projesiyle, kırsalda
yaşayan yurttaşlarımız, bundan böyle, su ve yol gibi en temel ihtiyaçları
karşılanmadığı için kendilerini çaresiz hissetmeyecekler ve oylarını,
özgürce, hangi partiye kullanmak istiyorlarsa kullanacaklardır.
Bu nedenle, KÖYDES projesi, köylümüz için sadece etkin bir proje olmanın
ötesinde bir özgürlük projesidir, bir demokrasi projesidir.
Sayın milletvekilleri, Sağlık Bakanlığının çalışmaları
hakkındaki görüş ve düşüncelerimi de kısaca açıklamak istiyorum.
Sağlık alanında hizmet kalitesinin yükselmesi ve sağlık harcamalarının
karşılanması, gelişmiş ülkeler dâhil tüm ülkelerin öncelikli hedefidir.
AK Parti İktidarımız, uyguladığı “sağlıkta değişim ve dönüşüm”
kapsamında, dört yıl gibi kısa bir sürede çok büyük başarılara imza
atmıştır. SSK, sigortalı ve yakınlarına 150 hastane ve toplam yatak
kapasitemizin sadece yüzde 20’siyle hizmet vermeye çalışıyordu.
SSK’lılar Kurum hastanelerinde muayene olabilmek için günün çok erken
saatlerinde kayıt yaptırmak zorundaydılar. Aşırı izdiham nedeniyle
bazen saatler sonra ancak muayene olup reçetelerini alabiliyorlardı,
ama, asıl çile ilaç kuyruklarında yaşanıyordu. Bu öyle bir çileydi
ki, ancak çeken bilir. Sanki “Garibin çilesi ölünce biter.” deyişi,
ilaç kuyruklarında çile çeken SSK’lılar için söylenmiş.
ALİ İBİŞ (İstanbul) – Çok doğru…
NİHAT ERİ (Devamla) – Peki, neler yapıldı, ona bakalım.
Bir kere, hastanelerin tek çatı altında birleşmesiyle, SSK’lı,
Bağ-Kurlu, Emekli Sandığı mensubu, hatta yeşil kartlı, istediği hastaneye
başvurma imkânına kavuştu. SSK’lılar, şu anda, Türkiye genelinde faaliyet
gösteren yirmi bini aşkın eczaneden ilaçlarını alabilmektedirler.
İlaçta ortalama yüzde 30 indirim sağlandı. İlaca uygulanan KDV oranı
yüzde 18’den 8’e, kan ürünlerinde yüzde 1’e düşürüldü. İlaçta sağlanan
büyük indirim, devletin sırtındaki…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Eri, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
NİHAT ERİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Evet, zaman bittiği için, ben, biraz hızla geçeyim
isterseniz.
Sağlık Bakanlığımız, dört yıldır, sağlık hizmetlerine
en çok gereksinim duyulan geri kalmış yörelere doktor ve yardımcı
sağlık personeli atamalarında öncelik tanımakta ve bu yörelere
pozitif ayrım uygulamaktadır.
Ben, 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında
Kanun’dan da bahsetmeden sözlerimi tamamlamak istemiyorum. Bu yasa,
konunun bütün taraflarıyla görüşülerek hazırlandı ve mutabık kalındı,
şu anda Başbakanlıkta duruyor. Ben, Sayın Sağlık Bakanımızdan, bu
yasayı en kısa zamanda komisyona getirtmesini istirham ediyorum.
Her iki Bakanlığın bütçelerinin hayırlı olmasını
diliyorum, her iki Bakanımıza ve bürokratlarına, başarıları dolayısıyla
teşekkür ediyorum, yeni yılın, Kurban Bayramı’nın ve Hristiyan yurttaşlarımızın
Noel Bayramı’nın kutlu olmasını, insanlığa huzur ve mutluluk getirmesini
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, biraz
önce, Sayın Eri’nin konuşması sırasında cihazın içerisine su kaçmış.
Onun için, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 20.25
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 20.33
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37’nci Birleşimi’nin Altıncı Oturumu’nu
açıyorum.
Sekizinci tur görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
IV. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
F) SAĞLIK BAKANLIĞI (Devam)
1.- Sağlık Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sağlık Bakanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
G) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
H) İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam)
1.- İçişleri Bakanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- İçişleri Bakanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
İ) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
J) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
K) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
L) TÜRKİYE VE ORTA
DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ (Devam)
1.-
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası, Hükûmet adına İçişleri Bakanı
Sayın Abdülkadir Aksu’da.
Sayın Aksu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Bakanlar süreyi eşit olarak kullanacaklar.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İçişleri Bakanlığımız
ile bağlı ve ilgili kuruluşlarımızın 2007 yılı bütçe tasarılarının
üzerinde ve ayrıca burada görüşlerini dile getiren arkadaşlarımın
bazı sorularını da cevaplamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum.
Bu vesileyle, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin siz değerli üyelerini
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Öncelikle, burada konuşmalarıyla bize olumlu,
yapıcı eleştirileriyle görüşlerini ifade eden çok değerli milletvekili
arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum ve bu söylenenlerden istifade
edeceğimizi de belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, İçişleri Bakanlığı olarak
başlattığımız çalışmaları, İçişleri Bakanlığımızın görev alanı
içerisine giren alanlarda önceki yıllarda olduğu gibi 2007 yılı
içerisinde de sürdüreceğiz. Vatandaşlarımızın devam eden yaşamlarını
olumlu yönde etkileyen modern, katılımcı demokrasi anlayışı çerçevesinde
ve idarenin hukuka bağlılığını temel değer alarak, reform ve çalışmalara
da devam ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliğine de büyük önem vermekteyiz.
Sivil toplum örgütlerinin güçlendirilmesi, işkencenin önlenmesi,
toplumun huzurunun korunması ve bireylerin demokratik hak ve özgürlüklerinden
çağdaş ülke insanları gibi yararlanmalarının sağlanması için de
her türlü tedbir alınmıştır, alınmaya devam edilmektedir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Hükûmetimizin
kamuoyuna açıkladığı Acil Eylem Planı’nın “Kamu Yönetimi Reformu”
bölümünde “Kuruluş düzeyinde stratejik planlama uygulamasına
geçilecektir.” ibaresine uygun olarak yapılan düzenlemeler çerçevesinde
büyükşehir belediyelerimizde, nüfusu 50 binin üzerinde olan belediyelerimizde
ve il özel idarelerinde stratejik plan ve performansa dayalı bütçe
uygulamalarına geçilmiş, Bakanlığımda da stratejik plan hazırlıkları
fiilen 1 Ocak 2006 tarihinden itibaren de başlatılmıştır.
Değerli arkadaşlar, mahallî müşterek nitelikli
kamu hizmetlerinin halka en yakın ve en uygun birimler olan il özel
idareleri ve belediyelere, yani, yerel yönetimlere devredilmesi
konusundaki bakış açımızı ve bunu gerçekleştirecek çalışmalarımızı
da sürdürüyoruz, çünkü, biz şuna katiyetle inanıyoruz ki, yerel nitelikteki
ne kadar çok hizmet mahallî idarelere devredilirse, vatandaşın katılımı
da o denli yüksek oranda sağlanabilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
cumhuriyet tarihimizde bir ilk olan ve burada konuşan birçok arkadaşımın
da dile getirdiği, 2007 yılı sonuna kadar, ülkemizde sağlıklı içme
suyu ve yolu olmayan köy kalmaması ve mevcut yol ve su hizmetlerinin
standardının yükseltilmesi sloganıyla uygulamaya koyduğumuz,
Sayın Başbakanımızın bilhassa ve Hükûmetimizin köye ve köylüye dönük
vizyonunu en iyi şekilde ortaya koyan bir değişim projesi olan KÖYDES
projemiz de büyük bir hızla yürütülmektedir. Bu, aynı zamanda, biraz
önce ifade etmeye çalıştığım yerel yönetim felsefemize de uygun
ve örnek bir projedir. Yerel hizmetlerin, hizmet alacak vatandaşımıza
en yakın hizmet birimleri tarafından yapılması prensibine de uygun
ve örnek bir projedir.
2006 yılı içerisinde, 1 Aralık 2006 tarihi itibarıyla,
6.490 içme suyu, 10.960 yol, 966 kanalizasyon ve 421 tarımsal altyapı
projesi olmak üzere toplam 18.837 projemiz tamamlanmıştır. Yine,
2007 yılı bütçe tasarısında, görüşülmekte olan bu bütçe tasarısında
da tekrar, KÖYDES projesi için 2 milyar YTL ödenek konulmasının yanı
sıra, yine burada bazı arkadaşlar bahsettiler, nüfusu 10 binin altındaki
belediyelerimizin de temel altyapıları için, bu ihtiyaçlarını
karşılamak için de 300 milyon YTL’lik ödenek ayrılmıştır.
Şimdi, burada, bu konuyla ilgili görüşlerini
dile getiren bazı arkadaşlarım şunu dedi: “Siz, Köy Hizmetlerini
kapattınız.” Biz, Köy Hizmetlerini kapamadık, hep söylüyorum. Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve onun taşra birimleri, asıl yeri olan,
asıl yapılması gereken, il özel idareleri bünyesine alındı. Bugün,
illerimizde bu hizmetleri gerçekleştiren özel idare birimleri,
yani Köye Hizmet Götürme Müdürlüğü şeklinde anılıyor; o teşkilat
olduğu gibi buraya aktarıldı ve bu deneyimli, tecrübeli arkadaşlar
tarafından yürütülüyor. Kapatılan bir şey yok. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Yine, bir konuya temas ettiler, dediler ki “Bunu
Sayıştaydan kaçırdınız, nasıl denetliyorsunuz?” Değerli arkadaşlarım,
Ankara’da bir, yüksek düzeyde İzleme Komitesi var; Başbakanlık Müsteşarının
Başkanlığında, İçişleri Müsteşarı, Maliye Müsteşarı, Devlet Planlama
Müsteşarı…
AHMET ERSİN (İzmir) – Başbakanlık Müsteşarı varsa,
o işten hayır gelmez.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) – Bir
dakika… Bir dinleyin lütfen.
Ondan sonra, Bakanlığın Mahallî İdareler Genel
Müdürlüğü sürekli bu yatırımları izlemekte, valilerimiz denetlemekte,
ama bununla da yetinmedik. Mülkiye Teftiş Kurulumuza talimat verdik,
görev verdik. Şimdi, mülkiye müfettişlerimiz KÖYDES’le ilgili bütün
projeleri il il denetliyorlar. Şu ana kadar otuz ilimizin denetlenmesi
tamamlandı.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) – Ne çıktı?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) – Bu
konularda iki ilimizde iki kaymakam hakkında birtakım işlem yapılması
gerektiği konusunda da müfettişler raporlarını ilgili valiliğe
tevdi ettiler. Yani, bu işi bırakmıyoruz, denetliyoruz ve seksen
bir ilimiz de bu şekilde denetlenecektir.
“Hizmetler adil götürülüyor mu?” Değerli arkadaşlarım,
bakın, ben bu projeyi izah ederken dedim ki, hedefimiz 2007 yılı sonuna
kadar sağlıklı içme suyu olmayan, sağlıklı yolu olmayan köy kalmayacak.
Bir ayrım yok, bütün köylerimize bu hizmet gidecektir ve üstelik,
bakın lütfen, bunu götüren birim köylüye, o vatandaşa en yakın birim;
kaymakam, il genel meclisi üyeleri ve muhtarlar. Bu beş kişiden oluşan
heyet bu hizmetleri götürüyor, burada adaletsizlik yok, en çok ihtiyacı
olandan başlanmak suretiyle bu hizmetler götürülüyor.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) – Nerede Allah’ını seversen?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) – Değerli
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; değişik vesilelerle
ifade ettiğim gibi, terör, Bakanlığımız ve güvenlik güçlerimizin
hassasiyetle üzerinde durduğu birinci öncelikli konudur; bölücü,
sağ, sol, dinî motifli, yani bütün terör örgütlerine karşı tavizsiz,
dikkatli ve kararlı mücadelemizi sürdürüyoruz, bu mücadelemizde
bir an bile olsun geri durmamız mümkün değildir. Artık, şunu da hepimiz
bilmeliyiz ki, dünyaya kapılarını kapatarak kendi sınırları
içinde barış içerisinde yaşama imkânı da kalmamıştır. Başta terör
olmak üzere, diğer suçlarla mücadele edebilmek, netice alabilmek,
uluslararası iş birliği olmaksızın da mümkün gözükmemektedir. İşte,
Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri olarak, bugüne kadar, bu çerçevede,
57 ülkeyle 102 adet güvenlik iş birliği anlaşması ya da protokolü
imzalanmıştır. Önümüzdeki dönemde de, mevcut ilişkiler geliştirilerek
bu tür iş birliği anlaşmaları ve ülkelerarası iş birliğini de devam
ettireceğiz.
Değerli arkadaşlarım, ülkemizin üniter yapısı,
devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ile demokratik, laik ve
sosyal hukuk devleti ilkelerine yönelik faaliyet gösteren, başta
bölücü terör örgütü olmak üzere, her türlü terör örgütüyle mücadeleye,
Hükûmetimiz, demokratik yapı içerisinde ve vatandaşlarımızın büyük
desteğiyle, aynı inanç ve kararlılıkla bundan sonra da devam edecektir.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – 6’ncı madde kaynıyordu
ama arada Sayın Bakanım.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) – Şimdi,
değerli arkadaşlarım, burada müsaadenizle bir konuya daha temas
edeceğim. Bir değerli arkadaşımız -burada da yoklar- dediler ki:
“Olaylar olur, Sayın Bakan yok.” Değerli arkadaşlarım, bütün olayların
başlangıcından sonuna kadar ben varım. Ben sadece üç örnek vermek
istiyorum.
Hatırlarsınız, 15 Kasım 2003’te İstanbul’da El Kaide
terör örgütünün eş zamanlı iki olayı, patlaması meydana geldi Beyoğlu,
Taksim ve Şişli sinagoglarında. Olay 9.25’te oldu. Ben 11.30’da olay yerindeydim;
Beyoğlu’ndaydım, Şişli’deydim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yine, Şemdinli’de, hatırlarsınız, bu son Şemdinli
olaylarıyla ilgili, o kitapçı dükkânındaki patlamadan önce yine
Şemdinli’de büyük bir patlama oldu. Jandarma Komutanlığımızın
önünde bir otomobilin içine yerleştirilmiş bombanın patlaması suretiyle
güvenlik görevlilerimizden yaralananlar oldu, vatandaşlardan
yaralananlar oldu, altmışa yakın işyeri tahrip oldu. Ertesi günü
sabah Şemdinli’deydim, hem de bayram olmasına rağmen. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Görevinizi yapıyorsunuz,
olağanüstü bir şey değil.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) – Diyarbakır
olayları… Hepimizin bildiği Diyarbakır olayları… Terörist cenazelerinin
defninden sonra çıkan olaylar… İlk günü burada olayları takip ve koordine
etmek için Diyarbakır Valiliğinin -Mardin’de başladı, Batman’da başladı-
ihtiyaçlarını karşılamak, komşu illerden ve Ankara’dan ilave kuvvet
göndermek için buradaydım. Ama, bir gün sonra Tarım Bakanı arkadaşımla
ve Diyarbakır milletvekilleri, Batman milletvekilleriyle Diyarbakır’daydık.
Diyarbakır Valiliğinde toplantı yaptım. Çıktık, esnafı dolaşıp
“Geçmiş olsun.” dedik. (AK Parti sıralarından alkışlar) Aynı gün Batman
iline gittik Batman milletvekillerimizle. Yine olaylar devam ediyordu
değerli arkadaşlarım. Bu arkadaşlarımızı, esnafımızı gezip,
geçmiş olsun dileklerimizi ilettik.
Ama, ben şunda yokum, onu söyleyeyim: Olay olur olmaz,
kesin, doğru bilgi almadan ayaküstü beyanat vermem ve vermiyorum. (AK
Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Olayları inceledikten,
doğru bilgi aldıktan sonra basına açıklama yapıyorum. Öyle bir
alışkanlığım yok. Hemen, olay anında uzatılan mikrofona yalan yanlış
bilgi vermem. Öğreniyoruz, yetkililerden bilgi alıyorum, o şekilde
açıklama yapıyorum değerli arkadaşlarım. (AK Parti sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar)
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Olay olduktan sonra işe
müdahale etmek olmaz, olayın çıkmamasını sağlamanız lazım.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ister mala karşı ister
şahsa karşı olsun, işlenen suçların önlenmesi için, her türlü sosyal,
kültürel, ekonomik tedbirlerin alınması yanında önleyici kolluk
hizmetlerinin etkinleştirilmesi, en modern usul ve teknolojileri
kullanarak delil toplanması ve adli görevlerin yerine getirilmesinde
daha etkin olunması için çalışmaları da var gücümüzle devam ettiriyorum.
Ancak, unutulmaması gereken önemli bir konu vardır: Suç ve suçlulukla
mücadelede sorunun çözümünde, sadece polisiye yöntemlerin kullanılmasının
yeterli olmayacağıdır. Çünkü, suç, sosyal bir olgudur ve birçok değişkenden
etkilenmektedir.
Değerli arkadaşlarım, suç ve suçlulukla mücadelede
bilişim ve iletişim teknolojileri kullanılarak alan hâkimiyetinin
sağlanması da bir zorunluluktur. Bunun bilincinde olan güvenlik
teşkilatlarımız da teknolojiyi en üst seviyede kullanmayı amaç
edinmişlerdir. Bu kapsamda bilişim teknolojileri kullanarak, suç
ve suçlunun azaltılması kapsamında da önemli projeleri hayata geçirdik.
İstanbul’da uygulamaya başladığımız MOBESE Projemiz ve bunu diğer
bütün illere yaygınlaştırmaya çalışıyoruz. Bu yıl içerisinde on
altı ilimizde bu sistemin kurulması çalışmalarını başlattık.
Terör, organize suç ve uyuşturucuyla mücadelede
de ailenin, eğitim ve öğretim kurumlarının, sivil toplum kuruluşlarının
ve diğer kamu kuruluşlarının da aktif desteğini önemli buluyoruz.
Bu nedenle, suçun daha oluşmadan önlenmesi amacıyla Toplum Destekli
Polislik Projemizi başlattık ve toplam 10 ilde de pilot uygulama
çalışmaları yapılmaktadır.
Yine ayrıca, Emniyet Genel Müdürlüğümüz bünyesinde,
Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde, çeşitli eşleştirme projeleriyle
diğer bazı projeler de yürütülmektedir. Bazı arkadaşlarım bunları
saydığı için ben saymayacağım.
Değerli arkadaşlar, öte yandan, polisimizin sayısal
yetersizliği için de çare bulmak üzere, göreve başladığım günden
beri büyük bir, yoğun bir faaliyet içerisindeyiz. Avrupa Birliği
üyesi ülkelerde 250 kişiye 1 polis düşüyor, bizde, illerimize göre
değişiyor, ama, 400, 380, 375, ortalama 350 düşüyor. Hiç olmazsa Avrupa
Birliği seviyesine getirmek için büyük bir gayret içerisine girdik.
Geldiğimizde 20 polis meslek yüksekokulu vardı, 4.500 mezun veriyordu.
Bugün gelinen noktada 27 polis meslek yüksekokulu, 20’ye 7 ilave ettik,
9 tane fakülte, dört yıllık fakülte, yüksekokul mezunlarının eğitim
gördüğü polis meslek eğitim merkezleri olmak üzere sayıyı 4.500’den
11.500’e çıkardık ve 2007 yılı içerisindeki planlamamızda, inşallah,
bu sayı 17 bin rakamına ulaşacaktır. Ancak, sadece polis sayısını
artırmakla yetinmiyoruz, eğitimin seviyesini ve kalitesini de
yükseltmek için gerekli önlemleri ve tedbirleri alıyoruz.
Bunun yanında, yine burada çok konuşulan bir konu:
Emniyet mensuplarımızın özlük ve sosyal haklarının geliştirilmesi
kapsamında da, bildiğiniz gibi sizlerin oyuyla, 2006 yılı içerisinde
önemli bir düzenleme yaptık
Bir de, polislerimizi ev sahibi yapmak için TOKİ’yle
bir anlaşma yaptık ve polislerimiz -Polis Bakım Yardım Sandığı ile
TOKİ anlaşmayı yaptı- küçük bir, az bir peşinatla, faizi çok düşük,
kira öder gibi taksit ödemek suretiyle kendi evlerinin sahibi olmaya
başladılar ve 2.700’ün üzerinde polisimiz bu şekilde ev sahibi oldular.
TOKİ’yle, ayrıca, bu konuda çalışmalarımız devam ediyor.
Ayrıca, yine, illerimizde, birçok ilimizde -ki,
ağırlıklı olarak doğu, güneydoğu illerimizde- TOKİ’den 5 binin üzerinde
lojman olarak kullanılmak üzere konut aldık ve lojmanlaşma miktarı,
dönemimizde, gerçekten, eskiye göre, bütün ihtiyaçlar karşılanmamıştır,
ama, 5 bin rakamı da konutta az değil değerli arkadaşlarım ve bir de
bunun yanında yine şunu ifade edeyim ki, devlet ve vatandaş arasındaki
güven bağını zedeleyen organize suç örgütleriyle, her türlü kaçakçılık
suçlarıyla da amansız mücadeleyi kararlılık içerisinde devam ettiriyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, uyuşturucu madde
kaçakçılığıyla yürütülen etkin mücadele neticesinde, geçen yıla
oranla operasyon sayısında yüzde 23,3’lük, yakalanan sanık sayısında
ise yüzde 35’lik bir artış olmuştur. Şimdi, şuraya dikkatlerinizi
çekmek istiyorum: Bu başarılar sayesindedir ki, uyuşturucuyla mücadeledeki,
güvenlik güçlerimizin, polisimizin, jandarmamızın, Sahil Güvenlik
Komutanlığımızın, bu çalışmaları sonunda, Birleşmiş Milletler
Uyuşturucuyla Mücadele Komitesinin 2005 Raporu’nda, Avrupa Birliği
2005 Yılı İlerleme Raporu’nda, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri
Bakanlığı Mart 2006 tarihli Uluslararası Narkotik Kontrol Strateji
Raporu’nda ve Avrupa Birliği Mayıs 2006 Yılı Planı Raporu’nda, Türkiye’nin
narkotik alanda yaptığı iş birliği çalışmaları ile operasyonlardan
ve gelinen noktalardan da övgüyle söz edilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, yine, devlet-vatandaş arasındaki
güven bağını acımasızca törpüleyen bir başka suç türü de organize
suç örgütleridir, çetelerdir. İşte, Hükûmetimiz döneminde, organize
suç örgütleriyle mücadeleye de büyük önem veriyoruz ve gerçekten
de, belki, en başarılı operasyonlar organize suç örgütlerine karşı
bu dönemde gerçekleştirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; teknolojinin
çok hızlı geliştiği günümüzde, jandarma teşkilatımız da çalışmalarda,
teknolojiden azami derecede yararlanmak için birçok proje çalışmaları
yapıyor ve buna hız vermiştir. Bunların en önemlilerinden biri, Jandarma
Entegre Muhabere ve Bilgi Sistemi dediğimiz, kısacası JEMUS Projesi’nin
ülke çapında yaygınlaştırılması ve buna ilave diğer projelerle
de büyük çalışmalar yapılıyor.
Yine, değerli arkadaşlarım, gerek uluslararası
ortamlarda gerekse bölgemizde gittikçe önem kazanan deniz güvenliği,
ticari trafiğin kontrol ve takibi, yasa dışı göç, insan kaçakçılığı,
arama kurtarma faaliyetleri ve deniz çevresinin korunması gibi
görev ve ihtiyaçlar Sahil Güvenlik Komutanlığımızın önemini daha
da artırmıştır ve bu Komutanlığımız da üzerine düşen görevleri başarıyla
yürütmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) – Tamam.
Değerli arkadaşlarım, bir önemli projemiz, e-devlet
kavramı içinde gerçekleştirdiğimiz, hayata geçirdiğimiz MERNİS
uygulaması.
Şimdi, bir değerli arkadaşım dediler ki “MERNİS
Projesi battı.” Tabii, bir basın-yayın organında çıkan bir habere
dayanarak burada onu ifade ediyor. Biz, o gazetede o haberin nasıl
çıktığını da biliyoruz, çıktığı gün yalanladık. Öyle bir şey yok,
MERNİS Projesi dimdik ayakta duruyor ve uygulanıyor değerli arkadaşlarım.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Ve e-devlet konusunda… Bütün ülkeyi
kapsayan en önemli projedir ve MERNİS veri tabanından istifade etmek
suretiyle kurduğumuz Kimlik Paylaşım Sistemi de, bugün, elli altı
kamu kurum, kuruluş ve özel kuruluşun istifade ettiği bir projedir.
Tabii, Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasıyla biz kişiyi tanımlayan
tek numara oluşturduk. Böylece, birçok numaranın kullanılması uygulamasına
artık son veriliyor. Bütün vatandaşlarımız, bütün işlemlerinde,
tek numara, Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası kullanacaklardır.
Şunu da ifade edeyim ki, bu önemli proje, KPS Projesi,
Başbakanlıkça, bu yıl, bürokratik işlem ve süreçlerin azaltılarak
vatandaşla ilgili işlemlerin basitleştirilmesi ödülünü almıştır.
Nüfus İşleri Genel Müdürlüğümüz, bu projeden dolayı da bu ödülü almıştır.
Artık, kamu kurum ve kuruluşları, vatandaşımızdan ne nüfus cüzdanı
ne nüfus kayıt örneği istiyorlar. Bütün bu bürokratik işlemler, neredeyse
sıfıra indirilmiştir. Türkiye’nin neresinde olursanız olun, bir nüfus
kaydı, çocuğunuza cüzdan, kendinize nüfus cüzdanı almak için bulunduğunuz
yer nüfus idaresine müracaat ettiğiniz takdirde, on veya on beş dakika
içerisinde bu evrakları alıyorsunuz.
Tabii, çok önemli bir değişiklikle, 5490 sayılı
Nüfus Hizmetleri Kanunu ile getirdiğimiz önemli bir değişiklikle,
Adres Kayıt Sistemi uygulamasını başlattık. 2007 yılı sonuna kadar
alt çalışmalar tamamlanacak, artık bundan böyle, vatandaşımız,
eve hapsolmayacak, nüfus sayımları…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmayı eşit kullanacaktınız;
ben, ek süre verdim size. Lütfen konuşmanızı tamamlarsanız…
Buyurun.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) – Sayın Bakan, asayiş berkemal
mi?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) –
Evet ve böylece artık, şimdi Devlet İstatistik Enstitüsü alan çalışması
yapıyor, tek tek vatandaşlarımızın formlara kimliklerini kaydediyor.
Bilahare, bu kayıtlar bizim Nüfus İşleri Genel Müdürlüğüne teslim
edilecek. Bunlar, MERNİS veri tabanıyla eşleştirildikten sonra,
artık nüfus sayımı tarihe karışacak ve bundan sonra, isteyen vatandaşımız,
bir tuşa basmak suretiyle Türkiye’mizin o andaki nüfusunu tespit
etmiş olacaktır.
KÂZIM TÜRKMEN (Ordu) – Terörden bahsedin Sayın Bakan,
bırakın onları!
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Bir kilometrede 7 kişi
ölmüş Sayın Bakan, bir kilometrede!
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) –
Evet, son şeylerimi söylüyorum Başkan, bak, atladım çoğunu.
KÂZIM TÜRKMEN (Ordu) – Türkiye yangın yerine döndü!
BAŞKAN – Hizmetlere zaman yetişmiyor herhâlde.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Suç sayısı artıyor, suçluların
sayısı da artıyor.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bize ayrılan bu sınırlı
sürede, sizlere, Bakanlığım ve bağlı kuruluşların yürütmekte olduğu
bazı faaliyetler hakkında çok genel bilgi vermeye, önceliklerimi
sizlerle paylaşmaya çalıştım. Bakanlığımız, şimdiye kadar olduğu
gibi bundan sonra da üstlendiği misyonu, bilim ve teknolojideki
gelişmelere uygun olarak devam ettirecektir. Biz, bu güzel ülkenin
her karış toprağında huzur, birlik ve beraberlik ile kardeşlik istiyoruz,
insan haklarına saygılı olmayı benimseyen, vatandaşı kamu hizmetinin
odağı hâline getiren bir kamu yönetimi mekanizması kurmaya gayret
ediyoruz.
Ben, bu vesileyle, vatan ve görev uğruna hayatlarını
kaybeden aziz şehitlerimize, jandarmamıza, polisimize, korucumuza,
askerimize, tüm güvenlik güçlerimize, bu necip millete hizmet
edip ebediyete gidenlere Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı,
yakınlarına, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) – Şehitlerimizi
minnetle anıyor, gazilerimize şükran duygularımızı sunuyorum. Bu
arada, yakınlarını şehit olarak toprağa veren, anaların, babaların,
evlatların, eşlerin de hukukunu korumak için çalıştığımızı, çalışmaya
devam edeceğimizi ve bunların bize emanet olduğunu da ifade etmek
istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizin
tasvibine mazhar olduğu takdirde 2007 yılı bütçesiyle Bakanlığıma
verilecek ödenekleri hizmet ve tasarruf gereklerine uygun bir şekilde
kullanma yönünde her türlü çabayı göstereceğiz.
Bakanlığım ile bağlı ve ilgili kuruluşlar bütçelerinin
gerçekleşmesi için katkılar sağlayan, tekrar ediyorum, şahısları
veya gruplar adına söz alarak bize yol gösteren, yardımcı olan bütün
milletvekili arkadaşlarıma, Başkanlık Divanımıza, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin siz değerli üyelerine, burada görev yapan değerli
arkadaşlarıma, hepinize teşekkür ediyorum.
2007 yılı İçişleri
Bakanlığı, bağlı ve ilgili kuruluşlarımızın bütçelerinin ülkemize
hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum. Hepinize sevgiler,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Hükûmet adına ikinci konuşmacı, Sağlık Bakanımız.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Saygıdeğer
Başkanım, yüce Meclisimizin değerli milletvekilleri, aziz milletimiz;
2007 yılı Sağlık Bakanlığı bütçe tasarımızı sizlere arz edeceğiz.
Bununla alakalı olarak ve siz değerli milletvekillerimizin bu kürsüden
ifade etmiş olduğunuz düşüncelerle alakalı olarak yüce Meclisimizi
ve milletimizi bilgilendirmiş olacağım. Bu vesileyle, hepinizi
tekrar saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Hükûmetimiz, Sayın Başbakanımızın
talimatlarıyla, sağlığa özel bir önem vererek, öncelik vererek,
bir dönüşüm programının hayata geçirilmesi için çok ciddi çalışmalar
yapmıştır. Aslında dört yıl, böyle bir sağlık dönüşüm programının sonuçta
bize neler getirdiğini ifade etmek, siz değerli milletvekillerimize
ve aziz milletimize, bir anlamda bu dört yılın muhasebesini yapmak
için oldukça iyi bir süre, yeterli bir süredir. Onun için, ben, bugünkü
konuşmamda biraz da bu muhasebeyi yaparak, daha önceki yıllarla,
hatta, cumhuriyet dönemiyle bazı kıyaslamalar yapacağım.
Sağlıkta Dönüşüm Programımız, insanı yaşat ki
devlet yaşasın diyen bir zihniyetin mirasçısı olarak insanımızın
sağlık hizmetlerine kolay erişmesini sağlamak ve kaliteli bir sağlık
hizmetinin sürdürülebilir kılınmasını temin etmek üzere bir program
olarak düzenlenmiştir.
Değerli arkadaşlarım, hepimiz hatırlayacağız,
Dönüşüm Programımız başlar başlamaz, özellikle ilk yıl içerisinde
birtakım olumsuzlukları süratle düzelttik. Bunların en başında,
kuşkusuz ki, vatandaşlarımızın hastanelerde rehin tutulması,
acil servislerden evrakı olmayan veya parası olmayan vatandaşların
geriye çevrilmesi, hatta ambulanslara konacak hastalar için vatandaşlarımızdan
para istenmesi gibi olumsuzluklar vardı. Bu kürsüden, daha önce arkadaşlarımdan
biri konuşurken “iyi, siz rehin alınmayı kaldırdınız, ama, bunun yerine
şimdi senet alınıyor” dendi. Hâlbuki, yine bu Dönüşüm Programı içerisinde
vatandaşlarımızdan asla senet alınmaması hususunda da gerekli
düzenlemeleri yaptık.
ATİLA EMEK (Antalya) – Alınıyor Sayın Bakan, gerçekten
senet alınıyor.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Eğer herhangi
bir sağlık kuruluşunda -bu özel sektöre ait olabilir, üniversiteye
ait olabilir, çünkü, bizim kuruluşlarımızda artık bunlar yapılmıyor-
böyle bir işlem hâlâ yapılıyorsa, değerli milletvekillerimiz bunu
mutlaka bize aktarsınlar. Hepiniz biliyorsunuz ki, bu kabil uygulamalar
için çok ciddi bir biçimde bunun üzerine giderek yaptırımı neyse,
bunu da yerine getiriyoruz. Ancak, bir şekilde sigortası olmayan,
yoksul olmayan vatandaşlar bir hastaneden hizmet almışlarsa ilgili
hastaneler bu vatandaşın adres bilgilerini alıyorlar ve daha sonra
kendilerine ücret tahakkuk ettiriyorlar. Bu esnada vatandaşın
yoksul olduğu, yeşil karta müstahak olduğu anlaşılırsa, sosyal
yardımlaşma fonlarına müracaatla, yine vatandaşın meselesi çözülebiliyor.
Değerli arkadaşlarım, bütçemizin görüşmeleri
sırasında, ana muhalefet partimizin Plan ve Bütçe Komisyonunda
bütçeye bir karşı oy yazısı var. Bu karşı oy yazısını incelediğimiz
zaman görüyoruz ki, daha çok temel sağlık hizmetlerine ve koruyucu
sağlık hizmetlerine yetersiz pay ayrıldığı veya bu hususlarda yetersiz
çalışma yapıldığı üzerine bina edilmiş itirazlar.
Şimdi, ben, özellikle temel sağlık hizmetleri konusunda,
bu koruyucu sağlık hizmetlerinde neler yaptık, öncelikle bunlardan
bahsedeceğim.
112 acil hizmetleri açısından sadece iki rakam
vermek istiyorum. Göreve geldiğimizde 112 acil hizmetlerinin verildiği
istasyon sayısı, değerli arkadaşlarım, 481’di. Bugün bu istasyon
sayısı, 2006’nın bu ayları itibarıyla 1.175’e çıkmıştır. 400’lü rakamlardan
1.100’lü rakamlara çıktık. Dahası, sistemle taşınan vatandaşımızın
sayısı 2002 yılında 350 binken, bugün bu sayı 900 bine çıkmıştır. Bütün
kırsala 112 acil sağlık hizmeti veriyoruz. Hizmete başladığımızda
kırsalın yalnızca yüzde 20’sine bu hizmet veriliyordu, bugünse kırsalın
yüzde 95’ini aştık, 2007’nin belki ilk birkaç ayı içerisinde de bütün
kırsalımıza 112 hizmetini vermeye başlayacağız. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Değerli milletvekilleri, yetmiş altı ilimizde
ulusal medikal kurtarma ekipleri kurduk. Sağlık çalışanlarımızdan
gönüllü arkadaşlarımıza özel eğitimler verdik ve şu anda sayımız
2.284’tür. Geri kalan beş ilimizde de birkaç ay içerisinde bu çalışmaları
yapacağız. Böylece iki yılda Avrupa’nın en büyük medikal kurtarma
ekibini kurduk. Bu arkadaşlarımız, bu gönüllü eğitimi alan arkadaşlarımız
Endonezya’da, İran’da, dünyanın birçok yerinde, Afganistan’da çok
önemli başarılara imza koydular ve gerçekten, Allah korusun bir
deprem sırasında enkaz altına müdahale edebilecek kadar iyi yetişmiş
arkadaşlarımız bu arkadaşlarımız.
Bu süre içerisinde sağlık ocaklarımızın altyapısını
büyük ölçüde güçlendirerek, sağlık ocaklarımızda muayene edilen
hasta sayısını da artırdık.
Bakınız, rakamlar şunlar: 2002’de bütün sağlık
ocakları ve benzeri dispanserler, ana çocuk sağlığı merkezlerinde
muayene edilen hasta sayımız 65 milyon iken, 2006’da bu rakam 115 milyona
çıktı. Bugün sağlık ocaklarımızın büyük çoğunluğunda laboratuvar
tetkikleri yapılıyor. Doktor arkadaşlarımızın her birine birer
oda tahsis etmiş durumdayız. Dolayısıyla, eskiden atıl durumda, büyük
ölçüde atıl durumda bekleyen, âdeta sevk memurluklarına dönmüş sağlık
ocaklarımız şimdi sağlığına kavuşmaya başladılar ve değerli arkadaşlarım,
böylece, bakınız, elimizdeki rakamlar şunu gösteriyor: Sağlık
ocaklarımızdan hastanelere sevk oranı yüzde 20’lerde iken, bugün bu
oranlar yüzde 9’lara düşmüş durumda.
Değerli arkadaşlarım, görevi devraldığımızda
Türkiye’de aşılama oranları yüzde 78’ler civarındaydı. Üstelik ülkenin
maalesef bazı bölgelerinde bu oranlar çok daha aşağıdaydı. Örneğin,
Şırnak, Hakkâri ve Diyarbakır illerimizde aşılama oranları yüzde
50’nin altına inmişti. Bugün aşılamada yurt genelinde yüzde 93 oranını
yakalamış durumdayız. 2007 için hedefimiz biraz büyük. Birçok Avrupalı
ülkenin de ulaşmakta güçlük çektiği yüzde 95’i kendimize hedef olarak
koyduk ve aşılama için… Bakınız, bu rakamları niçin söylüyorum değerli
arkadaşlar: Hani “AK Parti hükûmetleri temel sağlığa, koruyucu sağlık
hizmetlerine yeterli önemi vermiyor, buna yeterli parayı ayırmıyor”
diyenlere aslında bunlar mükemmel cevaplardır.
2002 yılında aşılama hizmetleri için yalnızca 14
milyon YTL para ayrılmıştı, Sağlık Bakanlığının bütçesine konan
miktar 14 milyon YTL idi. Değerli arkadaşlarım, 2007 yılında bu miktar
156 milyon YTL’dir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Çocuklarımıza
eskiden, anne-babaların -yaşı büyük olanlar belki torunları için
bunu yaptılar yakın zamanda- gidip, serbest piyasadan para vererek
alıp yaptırdıkları kızamıkçık, kabakulak, menenjit aşılarını da
bugün yavrularımıza yapıyoruz.
Hepimiz, büyük bir dramı son birkaç yıl içerisinde
vatandaşımızla birlikte yaşadık. Geçmişte yetersiz kızamık aşısı
yapıldığı için bir nörolojik hastalığa yakalanan, halk arasında
da “SSPE” diye İngilizce harflerinin baş harfiyle bilinen bir hastalık
var. Bu hastalık, bir yavrumuz kızamık geçirdikten ortalama beş yıl
sonra ortaya çıkıyor ve özellikle Güneydoğu’da, Şanlıurfa’da, Diyarbakır’da
yaygın. Peki, niçin Şanlıurfa’da yaygın? Şimdi, 2000’li yılların, bizden
önceki yılların aşılama oranlarını sizlere vereceğim.
Değerli arkadaşlarım, aşılama oranlarımız, Şanlıurfa’da
kızamık aşılamamız yüzde 48’e, maalesef, Viranşehir’de yüzde 28’e
inmişti, göreve başladığımız zaman. Bugün, Şanlıurfa’da bu oran
yüzde 93’tür. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ve ne oldu? Avrupa’nın
sayıca en büyük aşılama kampanyasını gerçekleştirerek, 19 milyon
yavrumuzu bir buçuk yıl içerisinde kızamık aşısıyla aşıladık.
Kızamık, değerli milletvekili arkadaşlarım,
her iki-üç yılda bir salgın yapan bir hastalıktır, yeterli aşılama
yapmamışsanız ve Türkiye’de, ben size şu rakamları vereyim: 93 yılında
34 bin vaka görmüşüz, 96 yılında 27 bin vaka görmüşüz, 98 yılında yine
27 bin vaka görmüşüz, 2001’de 31 bin vaka görmüşüz. 2006 yılında gördüğümüz
vaka sayısı kaçtır biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Kasım ayı
sonu itibarıyla 34. Yanlış duymadınız. Binlerden bahsediyorduk.
Şimdi bütün rakam 34’tür. (AK Parti sıralarından alkışlar) Şimdi, birileri
gelip de, Hükûmetimizin karşısına çıkıp “siz temel sağlık hizmetleri
için yeterli para ayırmıyorsunuz, bu hususlar sizin önceliğiniz
değil” derlerse, gerçekten, şu yüce Meclisin çatısı altında büyük
haksızlık yapmış olurlar.
Bakınız, değerli arkadaşlarım, yavrularımızın
yarıya yakını demir eksikliğine bağlı kansızlıktan mustaripti,
özellikle ilk on iki aydan sonraki aylar içerisinde ve demir eksikliği
kansızlığı, bunu geçiren çocuklarda, zekâ seviyesinde, özellikle
bilişsel zekâ kısmında yüzde 5 ila 7’lik bir gerilemeye yol açabiliyor.
Bunu bilimsel olarak biliyoruz. Bütün çocuklarımıza ücretsiz demir
ve D vitamini dağıtıyoruz. Sonuç itibarıyla, altı ilimizde, şimdi,
Hacettepe Üniversitesiyle birlikte çalışmamızın sonuçlarını
değerlendiriyoruz. İki yıl sonra demir eksikliğine bağlı kansızlık
oranlarımız bu illerde yüzde 6 civarında. Daha önce bu rakamlar
yüzde 30 ile 50 arasında değişmekteydi.
Değerli arkadaşlarım, sıtmayla ilgili bazı bilgiler
vermek isterim size. Bugün, sıtma, tüberküloz ve AIDS virüsüyle birlikte,
HIV ile birlikte bütün dünyanın en önemli hastalıklarından biridir
ve bizde de özellikle güney sınırlarımızda, Şanlıurfa’da, Batman’da,
Mardin’de, Siirt’te maalesef çok sık görülen bir hastalıktı. Ben size
2000’li yılların rakamlarını söyleyeyim: 2000’de 11 bin, 2001’de yine
11 bin civarında, 2002’de de 10 bin, 2003’te bu rakam azalmaya başladı
ve bugün bu beş ilimiz dâhil bütün Türkiye’de gördüğümüz sıtma sayısı
780’dir.
Değerli arkadaşlarım, bütün bunları, muhalefetiyle
iktidarıyla, bu yüce Meclisle birlikte ve Hükûmetimizin Sağlıkta
Dönüşüm Programı’yla birlikte gerçekleştirdik. Bunlar sadece AK
Partinin kazanımları değil, bunlar Türkiye Cumhuriyeti’nin kazanımlarıdır,
bunlar yüce Türk milletinin kazanımlarıdır. Buna, hep birlikte mutlu
olmalıyız, hep birlikte sevinmeliyiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Halkımız, artık, sudan hastalıklardan kurtulmaktadır.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) – Zatürreden kaç kişi ölmüş
Sayın Bakan?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bakınız,
yine 2002 yılında aşağı yukarı 52 bin civarında tifo ve dizanteri
vakamız var. Belediyelerimizle çok yakın bir ilişki oluşturduk, iş
birliği yaptık il sağlık müdürlüklerimizle birlikte ve böylece değerli
arkadaşlarım, Türkiye’de 2006 yılında gördüğümüz tifo ve dizanteri
vaka sayısı 52 binlerden 11 binlere kadar geriledi. Kuşkusuz yapacak
çok işimiz var, ama, nereden nereye geldiğimizi görmek açısından bütün
bu rakamlar çok önemlidir ve koruyucu sağlık hizmetleri açısından
da değerli arkadaşlarım, bizden önceki üç buçuk-dört yıl içerisinde
koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan pay reel olarak yüzde 4 civarında
düşmüşken bizim dönemimizde tam yüzde 50 civarında artmıştır.
Değerli arkadaşlarım, bu çatı altında çok konuştuk,
çok mütalaa ettik. Hatırlayacaksınız, biz hastaneleri bir çatı altına
toplamayı düşündüğümüz ve bunu yüce Meclisimizin önüne getirdiğimiz
zaman bize çok şiddetle muhalefet edenler oldu…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) – Yok, hayır.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – …ama, bugün
artık bu muhalefeti edenler hiç bu konuda konuşmuyorlar. Biz ilaçların
serbest eczanelerden işçimize, işçi emeklimize, yeşil kartlımıza
verilmesini yine bu yüce Meclisin önüne getirdiğimizde, hastanelerin
aynı çatı altında toplanmasıyla birlikte, bunlar da çok eleştirildi,
bunun gerçekleştirilemeyeceği, bunun sürdürülemeyeceğinden
bahsedildi. Şimdi, o gün muhalefet eden arkadaşlar, bugün çıkıp bu
yüce Meclisin çatısı altında, evet, biz muhalefet ediyorduk, yanlış
yaptınız, o yaptığınız yanlışı yapın diyebilecekler mi, acaba bu
cesareti aziz milletin önünde gösterebilecekler mi?
Değerli arkadaşlarım, hastanelerimizde yaptığımız
çalışmalarla, performansa dayalı olarak, daha çok çalışan, kamuda
tam gün çalışan değerli hekim arkadaşlarımıza daha yüksek ücretler
ödemek suretiyle… Bugün kamuda tam zamanlı çalışan uzmanlarımızın
oranı yüzde 57’dir. Bu oran 2002 yılında kaçtı? Yüzde 11’di. Yani, hekimlerimizin
yüzde 90’lık bir kısmı serbest çalışıyorlardı, parttaym çalışmayı
tercih ediyorlardı, muayenehane açıyorlardı ve bunun sonucunu hepimiz
biliyoruz. Böylece, vatandaşımız, devletinin hastanesine geldiği
zaman, başka bir adrese uğramamışsa önceden veya geldikten sonra
uğramamışsa hizmet almakta büyük sıkıntı çekiyordu. Bunu halkımız
yıllarca yaşadı, on yıllarca yaşadı. Bu yetim bırakılan, öksüz bırakılan
sağlık alanında vatandaşımız bunu on yıllarca yaşadı, ama, bugün
yüzde 60’lara dayandık.
Bakın, kimseyi zorlamadık da. Biz şunu söyledik,
dedik ki çok değerli meslektaşlarımıza, hekim arkadaşlarımıza:
Siz, evet, yanlış bir sistemin içerisindeydiniz. Size düşük ücretler
veriliyor ve muayenehanenizi açın, kalanı buradan toparlayın deniyordu.
Oysa biz size emeğinizin karşılığını ödeyeceğiz, yeter ki kapayın,
gelin ve vatandaşımıza hizmet edin. Bunun neticesinde de şimdiki
oranlara ulaştık. İnanıyorum ki önümüzdeki yıllarda bu oranlar çok
daha gelişecektir. Böylece hastane kapılarından muayene odalarına
vatandaşımız girmeye, sigorta hastanelerinin o izbe köşelerinde
saatlerce ilaç beklemekten dilediği eczaneden gidip ilacını alma
imkânına kavuştu.
Değerli arkadaşlarım, bunları yirmi dakikalık
bir konuşma süresi içerisinde bir bütçe sunumu yaparken konuştuğumuz
zaman, art arda bunları sıraladığımız zaman belki işin büyüklüğü bu
dönüşümün ne anlama geldiği çok iyi anlaşılamıyor her zaman. Ama,
bunlar bu ülkede yıllarca konuşuldu. Ben, şunu ifade ediyorum: Bu
yaptığımız iyileştirmelerin, bu dönüşüm hamlelerinin daha önceki
iktidar dönemlerinde bir tanesini yapmış olsalardı, tek bir tanesini
yapmış olsalardı, bir iktidar dönemi boyunca konuşurlardı.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) – Hayret ya! Herkes sıtmadan ölüyordu
zaten! Herkes sıtmadan, kızamıktan öldü yani! Vallahi çok ayıp!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Ama, bugün
hangi noktadayız? Bugün, bakınız, ülke, çok ciddi bir reform programını
büyük ölçüde gerçekleştirmiş durumdadır. Bundan sonra bize düşen,
bir beş yıl daha, Allah’ın izniyle, bu programa sıkı sıkıya sarılmak
ve vatandaşımızın aldığı sağlık hizmetini çok daha sağlıklı bir
noktaya getirmektir.
Değerli arkadaşlarım, o kadar enteresan rakamlar
var ki. Bakınız, kamuya ait ağız diş sağlığı merkezlerinde, hastanelerde
2002 yılında yapılan dolgu sayısı yalnızca 371 bin adettir, 371 bin
adet dolgu yapılmış. 2007 yılında 1 milyon 701 bin adet dolgu yapmışız.
Ama, bunları yeterli görmüyoruz. Mutlaka bunları geliştirerek
çok daha büyük rakamlara ulaşacağız. Yoğun bakım yatak sayılarımızı
2’ye katlamışız bütün bu süre içerisinde. Yeşil kartlı vatandaşlarımıza,
ödeme güçlüğü olan vatandaşlarımıza genel bütçe içerisinden ayırdığımız
pay, bu süre içerisinde, değerli arkadaşlarım, yüzde 0,7’den yüzde
1,8’e, yani, tam 2,5 misline çıkmış. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
İlaçtaki uygulamalarımızdan biraz önce bahsettim.
Değerli arkadaşlarım, bütün ilaçla alakalı bu iyileştirmelerle
hangi noktaya geldik? Bakınız, 2002 yılında vatandaşımıza verdiğimiz
ilaç sayısı, kutu olarak, 700 milyon kutudur.
Bu sene, değerli milletvekillerim, vatandaşımız
1 milyar 300 milyon kutuya yakın ilaç almıştır ve ilaç harcamalarımız,
dört yıl içerisinde, reel olarak yalnızca yüzde 20 arttı. Peki, bir
önceki dört yılda, reel olarak, enflasyondan arındırılmış rakamlar
olarak acaba ilaç harcamalarımız ne kadar artmış? Yüzde 81 artmış.
Hem vatandaşınıza bu kadar ilaç temin edeceksiniz hem kamunun hazinesini
bu kadar koruyacaksınız. Bunu başarabilmek için AK Parti Hükûmeti
olmak gerekir. (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) – Nasıl koruduğunuz belli
olacak şimdi.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
ülkemizde hekim sayısının hâlâ fazla olduğunu söyleyen arkadaşlarımız,
lütfen, bu ülkenin geleceğine bu yanlış ifadelerle damga vurmasınlar.
Ülkemizde hekim sayısı, maalesef, çok yetersiz. Bu gerçeği artık
herkes biliyor. Bunu inkâr etmenin bir anlamı yok.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) – Sizin yüzünüzden kimse
tıbbiyeye gitmiyor zaten.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bundan sonrası,
Yükseköğretim Kurumunun gereğini yerine getirmesi ve mevcut tıp
fakültelerimizin kapasitesini artırarak, yeni açılan tıp fakültelerini
bir an önce öğrenci alımıyla zenginleştirerek vatandaşımıza bu
hizmeti vermeleridir.
Şimdi, biraz önce, bir milletvekilimiz buradan
bir söz atıyor, diyor ki: “Sizin yüzünüzden tıp fakültesi öğrencileri
tıp fakültelerine gitmiyor da ondan.”
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) – Doğru.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli
Milletvekilim, eğer, öğrencilerin ÖSS skalasındaki puanlarına
bakarsanız, son dört yıl içerisinde tıp fakültesine giriş puan seviyelerinin
hep yükseldiğini göreceksiniz. Onun için, önce bunları bilmek, ondan
sonra konuşmak lazım. Ama, bütün kontenjanlar doluyorsa, benim liseyi
bitirmiş gencim doktor olmak istese bile nerede okuyacak? Siz onun
önünü açacaksınız ki, okusun da doktor olsun, memleketine hizmet etsin.
Değerli arkadaşlarım, bütçemizin miktarca azaldığından
bahsedildi. Bu da, değerli milletvekillerimizin, öyle zannediyorum
ki, meselenin bir noktasını bilmemelerinden ileri geliyor. 2006
yılında yeşil kart ödenekleriyle Millî Eğitim Bakanlığına…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli
Başkanım, kısa süre içerisinde, inşallah, tamamlayacağım.
2006 yılında yeşil kart ödenekleriyle sağlık meslek
liselerinin ödenekleri Sağlık Bakanlığımızın bütçesi içerisindeydi.
Bu ödeneklerin sağlık meslek lisesiyle ilgili olanları Millî Eğitim
bütçesine devredildi, yeşil kartla ilgili olanları da sosyal güvenlik
kurumunca harcanmak üzere ilgili kalemine devredildi. Dolayısıyla,
Sağlık Bakanlığı bütçemizde 2007’de, 2006’ya oranla bir azalma yok. Bu
hususta da, aşağı yukarı bütçemizin yüzde 3,3 civarında bir kısmını
sağlığa ayırmış durumdayız.
Değerli arkadaşlarım, Konya’da vuku bulduğu ifade
edilen ve bir büyük gazetemizde iki gün üst üste manşete çıkan bir haberle
ilgili olarak da arkadaşlarımızın yorumları oldu. Kamuoyumuzu
bu hususta da bilgilendirmem gerekir.
Öncelikle şunu ifade edeyim: Bizim için vatandaşımızın,
yavrularımızın, gençlerimizin sağlığı çok önemli. Kim herhangi
bir uygulamayla onların sağlığını tehlikeye sokacak bir yanlış
yapmışsa gerekeni mutlaka yaparız. Bundan bu yüce Meclisin çatısı
altındaki milletvekillerimizin en ufak bir şüphesi olmamalıdır.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) – Hiçbir şey yapılmayacağını
biliyoruz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Nitekim,
olay bize intikal eder etmez ilgili müfettişlerimizi gönderdik ve
müfettişlerimiz şu an burada incelemelerde bulunuyorlar.
Bana gelen -takdir edersiniz ki, ilgili kişilerin
savunmalarının alınması için süreler de veriliyor- ilk bilgilerden
ben size kısaca bilgi vermek isterim çok fazla yoruma girmeden.
HASAN ÖREN (Manisa) – Müfettişleri yönlendireceksiniz
şimdi.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şunu…
HASAN ÖREN (Manisa) – Söylediğinizle müfettişleri
yönlendireceksiniz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli
Milletvekilim, müfettişlerimizi yönlendirmeyiz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale
etmeyin. Saygıdeğer arkadaşlarım…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Ben sadece
şunu söyleyeceğim, ben genel bir şey konuşacağım.
HASAN ÖREN (Manisa) – Mesaj olmasın da.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Hiç kimsenin
ön yargılı olarak, bir zaman vahşi batıda yapıldığı gibi, önce birini
silahla vurup yere yıkıp, ondan sonra da ona soru sormaya hakkı yok.
Böyle bir âdet varmış. (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Önce vururlarmış, ondan sonra bir soru sorarlarmış, şu sorunun cevabını
ver diye. E tabi ki, o vurulan insan da onun cevabını veremez.
HASAN ÖREN (Manisa) – Türkiye’de ne oluyor, Türkiye’de?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şimdi, başlıklarda…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) – Burası Dallas değil.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
başlıklarda önemli bir konu dikkati çekiyor, bakınız: İlgili gazetenin
taşra baskılarında “Tesettür Faciası” diye geçiyor. Şehir içi baskılarında,
iç sayfalarda “Türban Faciası” diye geçiyor, “Tesettür Faciası” diye
geçiyor. Bana mahallinden ulaşan ilk bilgiler, konunun türbanla,
tesettürle uzaktan yakında alakası olmadığı cihetindedir.
HASAN ÖREN (Manisa) – Müfettişlerin verdiği bilgilere
göre mi?
AHMET IŞIK (Konya) – Düzmece haber! Doktorlar türbanlı
değil Sayın Bakanım.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Ama, tekrar
söylüyorum, burada, değerli arkadaşlarım, tekrar söylüyorum: Tedaviyi
yapan doktor…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakanım, beş-on saniye müsaade
edin.
Saygıdeğer arkadaşlarım, burada bir iddiayı
gündeme getiren arkadaşlar eğer birini yönlendiriyorsa, Sayın Bakan
cevap verdiği zaman da yönlendirmiş oluyor. Böyle bir şey olmaz; yani,
birileri itham edecek, birileri konuşmayacak. Sayın Bakanı dinleyelim
lütfen sessizce.
Buyurun Sayın Bakanım.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Sayın Başkanım,
teşekkür ederim. Zaten, arkadaşlarım dikkat ederlerse, olayın ayrıntısına
hiç girmiyorum.
Burada önemli olan, değerli arkadaşlarım, şudur:
Bu değerli gazetemizin editörlüğü aslında bu meseleyi madem bu
kadar büyük bir manşet olarak kamuoyuna sunacak, Bakanlığımızla
görüşebilir, bize sorabilir veya ilgili yerde bunun incelemesini,
oranın yerel yöneticileriyle yapabilir. Bunlar hiç yapılmıyor.
Şimdi, ben şunu soruyorum, sorduğum soru şudur:
Yarın bu teftiş sonucunda olayın böyle olmadığı anlaşılırsa… Zaten
böyle olduğu anlaşılırsa, söyledik, kimin kusuru varsa biz onun
haddini bildiririz. Olayın böyle olmadığı anlaşılırsa, aynı değerli
gazetemiz iki gün üst üste, aynı puntolarla bu manşetleri atacak mı
atmayacak mı, mesele buradadır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HASAN ÖREN (Manisa) – Atmasını istiyorsanız kanun
çıkarın!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – O gazete beş senedir sizinle
çalışıyor, beş senedir sizi destekliyor.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Dolayısıyla,
değerli arkadaşlarım, bir mesele de çok önemlidir değerli arkadaşlar,
bu yüce çatının altında konuşma yapan herkes, bakanı, milletvekili,
her kimse, mutlaka, gerçekleri araştırıp, yorumlarını ona göre yapmalıdır.
Aksi takdirde, yarın hepimiz mahcup olabiliriz ve bu yüce çatının
altındaki hangi arkadaşım olursa olsun, muhalefetten, iktidardan
veya icraya gelmiş olan bizler mahcup olursak, bu hiçbirimiz için iyi
olmaz. Yani, böyle meseleleri toplumda hiç böyle bir problem yokken,
hizmetlerle alakalı, ülkede hiç böyle problemler yaşanmazken, böylesine,
kamuoyunun huzuruna, önceden savcılığını ve hâkimliğini birlikte
yaparak, hükmünü birlikte vererek getirmek, kanaatimce doğru değildir
değerli arkadaşlarım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Bakan, böyle bir
olay olmadı mı diyorsunuz? Onu öğrenmek istiyoruz. Böyle bir olay olmadı
mı?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Sayın milletvekillerim,
çok net olarak size söyledim ne olduğunu.
HASAN ÖREN (Manisa) – Size gelen bilgilere göre!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Böyle bir olay olmadı mı?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Orada, Konya’da,
bir yavrumuzun bir tıbbi işlemiyle ilgili olan, o işlemi yapan bir
hekim var. O işlemi yapan hekimle birlikte, o yavrumuzun ultrason
filmini çekmesi gereken arkadaşlarımız var. Şimdi, bunu soruşturuyoruz.
Hata, ultrasonu çekmesi gerekenlerde olabilir. Hata, bu işlemi
yapan ve bütün bu meselelerin kamuoyuna yansımasına sebep olan…
ATİLA KART (Konya) – Sayın Bakan, biraz evvel hüküm
koydunuz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – …arkadaşımızda
da olabilir. Bütün bunları, bu teftiş sonucu ortaya koyacak.
ATİLA KART (Konya) – Biraz evvel hüküm koydunuz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Ben, şimdi,
ne onları ne de ötekileri suçlamıyorum, ancak, şunu söylüyorum:
Bu hastanede yaptığımız incelemeler, türbanla çalışan bir personelin
var olmadığını bize gösterdi, zaten böyle bir şey mümkün değil.
AHMET IŞIK (Konya) – Yok Sayın Bakanım, türbanla
çalışan kimse yok.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Zaten böyle
bir şey mümkün değil. Kaldı ki, tekrar ifade ediyorum: Değerli arkadaşlarım…
ATİLA KART (Konya) – Yönlendirme yapıyorsunuz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – …olayın ne
olduğundan çok, nasıl yansıtıldığı, insanların kafasında hangi
imajın uyandırılmaya çalışıldığı önemli burada. Koca koca manşetler
atıyoruz. Bir gün de yetmiyor, iki gün atıyoruz. Biz, ilgili gazete
olarak, ülkenin gündemini iki gün bununla meşgul etmek için bir çabanın
içerisindeyiz. Ama, hangi gerçeğin arkasında bu çabanın içerisindeyiz?
Önemli olan budur. (AK Parti sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Bakan, sizin lehinize
çok manşetler atıldı orada.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
Sağlıkta Dönüşüm Programımız, insanımıza, başörtülü, başörtüsüz,
Müslüman, Hristiyan…
ATİLA EMEK (Antalya) – Hiç oralara girme Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – …şu etnik
kültürden, bu etnik kültürden demeden, hepsini insan bilerek…
ATİLA KART (Konya) – Kürsüden talimat veriyorsunuz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – …hepsini
insan olduğu için aziz bilerek, bundan böyle de daha kaliteli ve mükemmel
bir sağlık hizmeti sunmak için çalışmalarına devam edecek. Böyle
bir program yürütüyoruz. Bu programa Türk halkı layıktır, bu programa
insanımız layıktır ve bu programı, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri
başarabilecek güçtedir. Ben, bütün bu program süresinde meseleyi…
BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız
lütfen.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) – On dakika uzattı konuşmayı,
on dakika! Bana da bu süreyi vereceksiniz.
BAŞKAN – Konuşturmuyorsunuz! Niye vereyim?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bitiriyorum
Sayın Başkanım.
…büyük bir hassasiyetle ele alarak, Sağlıkta Dönüşüm
Programımızın bu noktalara gelmesinde gayreti olan bütün sağlık
çalışanlarına, ebesinden hemşiresine, doktorundan teknisyenine
bütün değerli mesai arkadaşlarıma, Türk halkının huzurunda ve siz
değerli milletvekillerimizin huzurunda özellikle teşekkürü bir
borç biliyorum ve bütçemizin bütün milletimize hayırlı olmasını
temenni ediyorum. Saygılarımla. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Sekizinci turda son söz, şahsı adına, bütçenin
aleyhinde Ordu Milletvekili İdris Sami Tandoğdu’da.
Sayın Tandoğdu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) – Sayın Başkan, son konuşmacı
olarak, Sayın İçişleri Bakanıma ve Sayın Sağlık Bakanına cevap verme
gereği oluştuğundan, on dakika bir uzatma isteyeceğim herhâlde.
BAŞKAN – Vaktinizi istediğiniz gibi kullanırsınız,
kime cevap verirsiniz kime vermezsiniz, o bizim sorunumuz değil.
Buyurun.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Beşer dakikadan on dakika
süre verin.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) – Evet. Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 2007 mali yılı bütçe görüşmelerinde
Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerinde aleyhte söz almış bulunmaktayım.
Fakat, konuşmalarıma başlamadan evvel, Sayın Sağlık Bakanıma bir
şey söylemek, bir cevap verme gereğini hissediyorum. Bu, hem Türkiye
Cumhuriyeti’nin 70 milyon insanı için hem kendim için hem partim için.
Sanki, bu 70 milyon insan sıtma, kızamık aşısı, verem
aşısı, tifo ve dizanteriyle sağlık problemini hallediyor. Sanki
bu memlekette hiç kalp hastası yok. Bu memlekette halk sağlığıyla ilgili
hiçbir çalışma yok. Bu memlekette ortopedi vakası yok. Bu memlekette
sağlık sorunu yok. Sadece aşıyla işi bitirdi ve en sonunda da ilaçla
devam etti. Şimdi, ilaçla konuşmamı ben de bağlayacağım, ama, tabii,
konuşmama başlamadan evvel, söylediğim gibi, bu cevaplarımdan dolayı
zaman isteme hakkım olağandır.
Sayın İçişleri Bakanına söyleyeceğim bir şey
var: Şu anda Türkiye’de asayiş berkemal ve -Kemal Anadol Ağabeyle aynı
şeyi söylüyoruz- hiçbir şey yok, hiçbir vaka yok, hiçbir olay yok. Sayın
İçişleri Bakanımızın izahlarından sonra, huzur içinde evimize, sokaklarımıza,
hanımlarımızla, çocuklarımızla, okullarımıza rahat rahat gidecek.
Hiçbir problemi olmayan bir Türkiye(!) Çok teşekkür ediyorum Sayın
İçişleri Bakanım!
Şimdi, tabii, Sayın Sağlık Bakanının, şu anda,
2004, 2005, 2006 yılları bütçedeki konuşmaları elimde, hepsini inceledim,
inceliyorum, karşılaştırıyorum ve etüt çalışmalarını, proje çalışmalarını,
yaptıklarını ve yapacaklarını pembe bir tablo içerisinde ortaya
koydu. Çok enteresan. Takdir ettiğimiz tarafları var. Devamlı övündüğü,
SSK’yla devlet hastanelerini birleştirme olayı, SSK hastalarının
ilaç kuyruklarını bitirme olayı, teşekkür ediyorum. Kendisine hakikaten
teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu, altyapı hazırlıklarını
yapmadan, aceleden getirilen… Bu problem hâlâ çözülememiş durumdadır
ve sıkıntısı devam etmektedir, bu reform değildir, eksik bir reformdur,
eksik bir sağlık dönüşümüdür.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Reform ama.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) – Artı, aynı şekilde,
kendisini buradan da uyardım, Komisyonda da uyardım, mecburi hizmeti
kaldırdığı zaman “Bu mecburi hizmeti kaldırdığınız için sizi tebrik
ediyorum, ama, altyapı hazırlıklarını yapmadan kaldırıyorsunuz,
bunun hesabını iyi yapın Sayın Bakan.” dediğimde, “Yaptık, hazırladık.”
dedi, altı ay sonra mecburi hizmeti tekrar getirdi. İşte, o nedenle
çocuklarımız tıp fakültesine girmiyor. O nedenle, çocuklarımız
istediği ihtisası yapamadıkları için, branşlarına giremedikleri
için tıp fakültesine girmiyor. Ben bir doktor olarak, iki tane çocuğumu
tıp fakültesine sokamadım. Neden? Sizin yanlış uygulamalarınızdan,
geçmişteki yanlış uygulamalardan dolayı. Çocuk “Göz mütehassısı
olacağım.” diyor, ihtisas imtihanına giriyor “Sen anestezi uzmanı
olacaksın.” Çocuk diyor ki “Ben kalp cerrahı olacağım.” İmtihan neticesi
kendisine bildiriliyor: “Sen cildiyeci olacaksın.” O nedenle çocuklarımız
tıp fakültesine girmiyor. Bunları siz de biliyorsunuz. Bunları düzeltmeye
de hiç yanaşmadınız ve hâlâ da o koltukta oturuyorsunuz. Ben sizin
yerinizde olsam, bir gün bile oturmam.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Onu ÖSYM’ye söyle.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) – Bütün hastanelerdeki
sınavları kaldırdınız. Van’dan, Kayseri’den, Erzurum’dan 200 tane uzman
hekimi şef ve şef yardımcısı yaptınız. Ne hakla yapıyorsunuz? “Bunlar
benim güvendiğim insanlardır, bunlar benim sevdiğim akrabalarımdır.”
diyerek, hiçbir imtihana tabi tutmadan şef yaptınız.
Saha koordinatörleri ilan ettiniz. 7 bin dolar
maaş verdiniz, saha koordinatörleri yaptınız doktorları. Kimdir
bunlar? AKP yandaşları ve akrabaları. Sağlıkta dönüşüm bu mu, sağlıkta
reform bu mu? Soruyorum ben size.
1 Temmuz 2006 tarihinde bir tebliğ yayımladınız;
hastalara, hastaya göre vaka. Özel hastanelerin artması karşısında,
özel hastanelerin meydana getireceği sıkıntıları size anlatmamıza
rağmen hiç üzerinde durmadınız, değerlendirme yapmadınız. Sizi
uyardık, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak uyardık, bir doktor milletvekili
olarak uyardım. Dedim ki: Bunun önünü eğer kesmezseniz, başı ağrıyanın
faturası 5 milyar lira gelir, ayak tırnağından rahatsız olan bir kişi
özel hastaneye gittiğinde, eğer bunu denetlemezseniz, 3 milyar lira,
5 milyar lira fatura gelir size; MR’ından, tomografisinden bütün
kan tahlillerine kadar. Ama, bize inanmadınız. Ne yaptı? IMF’nin emriyle,
Maliye Bakanının emirleriyle bu tebligatı, bu tebliği yayımladınız
ve durdurdunuz. Yani, Sağlık Bakanlığının davulu sizin boynunuzda,
tokmağı Maliye Bakanında ve IMF’de ve bunu da hâlâ devam ettiriyorsunuz.
Görüntüleme cihazlarında dönen yanlışlıkları
veyahut da kayırmaların hesabını, İstanbul’da olan 11 tane ihaledeki
dönen dolapları siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum ve durduruldu.
Mecburi hizmet kuralarında yapmış olduğunuz
yanlışlıkları defalarca size uyardık. Televizyon kameralarını
götürdüm, bütün yanlışlıkların hesaplarını sizin önünüze koydum,
inanmadınız ve kalkıp bütün halkın gözünün içine bakarak, “Onların
yan dal ihtisaslarından dolayı istedikleri yere gitme hakları
var.” dediniz. Yok böyle bir şey! Yok böyle bir şey!
ALİM TUNÇ (Uşak) – Kendi kendinize ne güzel konuşuyorsunuz
yahu!
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) – Nerede var böyle bir
şey? Ben de şaşırıyorum zaten. Şimdi size burada soruyorum. O bilgisayarla,
o noter huzurunda, o torpillileri nasıl istediği yere verdiniz,
ben hâlâ anlayamıyorum, değerlendiremiyorum.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Öyle bir şey olmamıştır.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) – Ya, olmaz olur mu? Bunları
ben belgeleriyle ortaya koydum.
“Performans” diyorsunuz, “6-7 milyar lira
maaş alıyor doktorlar.” diyorsunuz. Ben, daha, meslektaşlarımdan bir tanesinden 6-7
milyar lira maaş aldığını, ne gördüm ne duydum. Nereden çıkartıyorsunuz
bu 6-7 milyar lirayı? Kim almış? (AK Parti sıralarından gürültüler)
Doktorların aldığı para maksimum… Uzman hekimlerin aldığı para
ortada, bordroları orada.
SSK faturalarının komikliği karşısında müfettiş
gönderiyorsunuz ve o faturaları da ödüyorsunuz. Ben örnek vereyim
isterseniz, tutanaklara geçmesi için söylüyorum: Erkek hastada
vajina ameliyatından bahsediliyor. Yetmiş yaşındaki hastaya penis
uzatmasından bahsediliyor. Bir yaşındaki çocuğa gebelik testi
yaptırıyorsunuz. Bu mu sağlıkta performans? Bu mu sağlıktaki dönüşüm?
Sağlıktaki reform dediğiniz bu mu?
Sağlık Bakanlığı, yargı kararlarının hiçbirine
uymuyorsunuz. 700 tane hastanenin başhekimini değiştirdiniz. Dönen
arkadaşlarımızın hiçbirini, hukukun göndermiş olduğu insanları,
göreve döndürmediniz. Bu konuyla ilgili Sayın Müsteşar sekiz ay
cezaya çarptırıldı, hapse girmek mecburiyetinde, ama, kendisi hakkındaki
savunmalarınızdan dolayı, maalesef, içeriye atılamıyor.
Sağlık ocaklarını kapatıyorsunuz. “Ultrasonda
ve CT’de, MR’da randevu vermiyorum.” diyorsunuz, Anadolu’da her tarafta
randevu veriliyor. Dışarıdan hizmet aldığını söylüyorsunuz. Dışarıdaki
almış olduğunuz hizmetleri denetleme mekanizmasını çalıştırmıyorsunuz.
Çernobil… Karadeniz’de kan ağlıyor bütün hastalar.
10 hastanın 8’i kanserli diyorum. Geldiğim günden bu yana Karadeniz
Bölgesi’nde bir araştırma komisyonu kurulması için Sağlık Bakanlığına
baskılarımı hiçe saydınız. “Ben orada, sağlık ocaklarında bu işi
halledeceğim.” dediniz, oraya tabelalar astınız “Kanser araştırma
merkezleri” diye. İçeride doktoru yok, ebesi yok, ama maalesef tabelası
var, onunla övünüyorsunuz.
Zatürre… Kalkıyorsunuz, burada, sıtmadan bahsediyorsunuz,
aşılardan bahsediyorsunuz. Şu anda zatürreden yılda 600 bin tane hasta oluyor
ve bu 600 bin hastanın 60 bin tanesi ölüyor. Bununla ilgili ne tedbir
aldınız? Niye anlatmıyorsunuz burada? Sadece, çocukların kızamık
aşısından bahsediyorsunuz?
Tüp bebek… Tüp bebek yaşını yirmi üçle otuz dokuz
arasında sınırlandırıyorsunuz, üç defa denemeden ikiye düşürüyorsunuz
ve burada da kayırmacılığı yine ön plana çıkararak ağzınıza burnunuza
bulaştırdınız.
ALİM TUNÇ (Uşak) – Eskiden var mıydı? Şimdi eleştiriyorsunuz.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) – Ve de kalkıyorsunuz
10 bin tane bir kitap basıyorsunuz, 10 bin tane, 70 milyar lira para
vererek, protokol gereği de bütün seksen bir ile dağıtıyorsunuz. Mademki
protokol olarak dağıtıyorsunuz bunu, bu dağıtmış olduğun bu kitapçıkta
Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Atatürk’ümüzün de resmi olması lazım. Hayır,
yok. Sadece Tayyip Erdoğan’ın, Sayın Başbakanımızın ve kendi resmi
var.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – 10 tane kitap basılmış…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) – Ve bu kitabın içeriğinde
de hiçbir şey yok. Kaç bin tane basmış? 10 bin tane. Kimin parasıyla,
kimin parasıyla basıyor, kendi paranla mı basıyorsun?
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Hepimizin…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) – Hepinizin parasıyla
basıyor.
Bu bastırmış oldukları, bunların hesabını…
“Hastanelerde başhekimler…” diyorsunuz “…muayenehanesini
kapatacak başhekimlik yapacak.” İşte, kepazeliği; daha bu bizim
bildiklerimiz, basında çıkanlar. Benim bildiklerimi size söylediğim
zaman siz diyorsunuz ki bana “Şikâyet dilekçesini yazsın vatandaş
savcılığa gitsin, savcılık da bana fakslasın, ben ceza vereceğim.”
Yahu, çocuk mu kandırıyorsunuz? Hangi vatandaş kalkar da kendisine…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tandoğdu, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) – Sayın Başkan, lütfen!..
Sayın Başkan, lütfen!..
BAŞKAN – Evet, bir dakikalık süreniz başladı.
Buyurun.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) – Şimdi, en önemli konu,
ilaca girdiniz. Şu anda elimde, Amerika’da 10-11 Temmuz 2000 tarihinde
yayınlanan Amerikan Akademi Oftalmoloji Derneğinin yayınlamış
olduğu bir dergi var. Bu dergide, bu kitapta ilaçlar hakkında ve Türkiye’deki
ismi “avastin” olarak geçen ve sarı nokta hastalığında kullanılan…
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Bize göster, bize
anlat.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) – Peki, size gösteriyorum.
Tabii, gazeteleri filan kabul etmiyor Sayın Bakan,
ama bu, bir Amerikan tıp mecmuası.
Sevgili arkadaşlarım, bu sarı nokta hastalığında
kullanılacak olan enjektör, avastin ilacı, kanser tedavisinde kullanılan
bir ilaç, ama, Amerika’da ve Avrupa’da kullanılan hastanelerde çok
güzel neticeler alınmış, araştırmalar yapılmış, göz hastalıklarında
da kullanıldığı ortaya çıkmış ve hasta başı 50 milyon lira karşılığında
her ay yapılan bu iğnenin kullanılmaması için bütün üniversitelere
ve hastanelere Sayın Sağlık Bakanı genelge gönderiyor: “Bu, eş değer
olan bu jenerik ilacı kullanamazsınız.” diyor. Ne kullanacak?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tandoğdu, teşekkür ediyorum.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) – Bir dakika…
BAŞKAN – Uzman bir hekim olarak saatlerce burada
konuşabilirsiniz. Ama, bizim süremiz çok sınırlıdır.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) – Hayır Sayın Başkanım…
Sayın Başkanım, teşekkür edeceğim.
BAŞKAN – Hayır, teşekkür ederim efendim sizlere,
sağ olun.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum
cümlemi.
Sayın Bakan, bu genelgeyle alacağı ilacın ismini
yazıyor. O ilaç kaç lira biliyor musunuz? 1,5 milyar lira.
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sayın Tandoğdu, teşekkür ediyorum sizlere.
Şimdi sorulara geçiyoruz.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) – Sayın Başkanım, lütfen…
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sağlık önemli Sayın
Başkanım, bakın tansiyonu yükselir.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – On dakika süreyle soru on dakika süreyle
cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Konuştukların fındık kabuğunu
doldurmaz.
BAŞKAN – Ekrana girmiş olan arkadaşlarımıza sırasıyla…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) – Bütçenin, sağlık bütçesinin
hayırlı olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – …sabahki turda da yaptığımız gibi birer
dakika süreyle söz hakkı vereceğim.
Sayın Arvas, buyurun.
MALİKİ EJDER ARVAS (Van) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
HARUN AKIN (Zonguldak) – Bir dakika gitti Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Ben ilave ederim o vakti efendim.
Buyurun.
MALİKİ EJDER ARVAS (Van) – Sayın Başkan, delaletinizle,
Sayın İçişleri Bakanıma bir sorum olacak.
Değerli Bakanım, terör mağdurlarıyla ilgili yasa
tasarısı Meclisten geçtikten sonra, o tarihten bugüne kadar bu mağdurların
zararlarının ne kadarını karşıladınız ve geri kalanını ne zamana
kadar hedeflediniz bunların zararlarını karşılamayı? Bununla
ilgili bilgi verirseniz memnun olurum.
İkinci sorum: Sayın Bakanım, bu köye dönüşle ilgili
çalışmalarınız var. Bugüne kadar kaç köye, ne kadar köye dönüş yapıldı?
Bununla da ilgili bilgi verirseniz memnun olurum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HARUN AKIN (Zonguldak) – Sayın Başkan, arkadaşın
ismi yoktu listede.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arvas.
MALİKİ EJDER ARVAS (Van) – İkinci sorum, delaletlerinizle,
değerli başkanım…
BAŞKAN – Sayın Arvas… Sayın Arvas, süreniz tamam,
teşekkür ederim.
MALİKİ EJDER ARVAS (Van) – …ikinci sorum…
BAŞKAN – Sayın Arvas, otomatiğe bağladık. Lütfen,
süreniz tamam.
MALİKİ EJDER ARVAS (Van) – Sayın Bakanıma bir sorum
olacak.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Evet, Sayın Doğan, buyurun efendim.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Teşekkür ediyorum.
Sorum Sayın Sağlık Bakanımıza.
Efendim, Sayın Eri’nin de ifadelerine göre, açıklamalarına
göre, Mardin’de yol, su, elektrik götürecek köyün kalmadığını göstermektedir.
Teşekkür ediyorum.
Şu anda, Gün Hastanesi olarak hizmet veren Gün Hastanelerimizin
sağlık personeli eksiğini tamamlayacak mısınız?
İkinci sorum: İktidarın görevi mahrumiyet bölgelerini
ortadan kaldırmaktır. Dört yıldır iktidarsınız ve mahrumiyet bölgelerini
kaldıramadığınıza göre, son beşinci yılda bu mahrumiyet bölgelerini
ortadan kaldırmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğan.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum Konya’dan Sayın Bakanım.
Çok yakından takip edip büyük destek verdiğiniz
Beyhekim Sağlık Kompleksinde -Konya’da- bölge hastanesi ile akıl ve
ruh hastalıkları hastanelerinin fiziksel yapımları tamamlanma
aşamasına gelmiştir. Size müteşekkiriz Sayın Bakanım. Fakat, yüzde
97’si tamamlanmış bölge hastanesinin hizmete geçebilmesi için, kurucu
başhekim ve başhekim yardımcılarına yönelik kadroya ve atanmalarına
gereksinim duyulmaktadır. Ayrıca, tefrişat için ödeneğe ihtiyaç
vardır. Akıl ve ruh hastalıkları hastanesinin ise yüzde 87 oranında
fiziksel yapımı tamamlanmıştır. Burada da acilen ödeneğe ihtiyaç
duyulmaktadır.
Diğer taraftan, yap-işlet-devret modeliyle hayata
geçecek olan bölge eğitim hastanesine yönelik çalışmalar hangi
aşamadadır?
2,5 milyon Konyalı hemşehrim, her üç hastaneyle
ilgili de değerlendirmenizi beklemektedir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Kandoğan… Yok.
Sayın Akın…
HARUN AKIN (Zonguldak) – Evet, Sayın Başkan, sorumu
Sağlık Bakanıma yöneltmek istiyorum.
Sayın Bakan, sağlıkta büyük değişim yaptığınızı
iddia ediyorsunuz. Sağlıkta ben uzman değilim. Soracağım soruyu
bizzat yaşadım ve şahit oldum, ciddi bir rahatsızlık yaşadım. Bu neticeyle,
soracağım sorunun içinde bizzat bulundum.
Sayın Bakan, Türkiye’de kemik iliği nakli yapılması,
gerekenin çok altında yapılıyor. Nedeni de, yetişmiş eleman azlığı
ve ekip işi. Böylece, bu problem ortayken, yetişmiş hematoloji uzmanlarını
mecburi hizmete gönderiyorsunuz. Lösemi, biliyorsunuz, siz de sağlıkçısınız,
uzun süren tedavisi olan ve aksilik olduğu zaman da senelerce süren
bir hastalık. Böyle ciddi bir sorunun uzman doktorunu mecburi hizmete
tabi tutuyorsunuz, çalışma şartlarının olmadığı yerlere gitmek
zorunda kalıyor. İhtiyacı olan hasta, burada, doktorsuz ve kaderiyle
baş başa kalıyor. Yan dal uzmanlık tüzüğünün acilen çıkmasını istiyor
işin uzmanları; böyle söylüyorlar, çıkarılması gerektiğini söylüyorlar.
Bu konuda sizin bir çalışmanız…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Otomatik kesiliyor, benim yapacağım
bir şey yok, devre dışı kalıyorsunuz.
Sayın Kart…
ATİLLA KART (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sağlık Bakanına iki sorum olacak.
Birincisi:
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının Başbakanlık ve Sağlık Bakanlığı
Teftiş Kurulu Başkanlıklarına muhtelif tarihlerde yazdığı belgelere
göre, bazı hastane yetkilileri ve ecza depoları yetkilileri hakkında
suç duyurusu yapılmıştır. Bu olayın doğal sonucu
olarak da, bu işin içinde Sağlık Bakanlığı bürokratlarının da olduğu
yolunda bulgular vardır. Bu suç ilişkilerinden birisini teşkil
eden 8 trilyon 311 milyar Türk lirası tutarındaki zararın tahsili
için tazmin davası açılması gerektiği Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
ısrarla bildirildiği hâlde, bu davalar neden açılmamaktadır? Neden Başsavcılığın ve Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığının
raporlarının gereği yapılmayarak, bu işin sorumlusu durumunda
olan Sağlık Bakanlığı bürokrasisinin incelemesine itibar edilmektedir?
İkinci
sorum: 9 Eylül 2006 tarihine kadar başhekim
yardımcılarının uzman olması gerektiği hâlde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Arkadaşlar, ben üzüntümü beyan ediyorum, çünkü otomatik kesiliyor.
Sayın
Kaptan, buyurun.
OSMAN
KAPTAN (
Sayın
Sağlık Bakanına sormak istiyorum: Basında yer aldığı kadarıyla,
Konya’daki tıp skandalında, ameliyatı yapan doktorun bayan doktorların
röntgen çekmediklerine dair yazdığı rapor bir aydır hastanın dosyasında
durduğu hâlde, başhekim niye soruşturma açmamıştır?
İkinci
soru: Mağdur genç hasta “Doktor kadın olduğu için röntgenim çekilmedi.”
diyor, ameliyatı yapan doktor ise “Ben, rapora yazdıklarımın arkasındayım.”
diyor. AKP ve Hükûmet “Yok böyle bir şey.” diyor, röntgeni
çeken doktorların arkasında duruyor. Siz, Sağlık
Bakanı olarak hastanın arkasında duruyor musunuz? Duruyorsanız,
başhekimi, soruşturmanın selameti için niye görevden almıyorsunuz
soruşturma bitinceye kadar?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Teşekkür ediyorum.
Sayın İçişleri Bakanı, PKK’nın yayın organı Roj
TV, Danimarka üzerinden yürüttüğü yayınlarında, PKK terörüne destek
veren, terörü körükleyen ve terörün halk kitleleri nezdinde psikolojik
destek bulmasını hedefleyen yayınlarına devam etmektedir. Hükûmetinizin,
terör örgütünün yayın organı Roj TV’nin kapatılması için Danimarka
Hükûmeti nezdinde yaptığı girişimler hiçbir sonuç getirmemiştir. Roj
TV’nin kapatılması için işletebileceğiniz etkin bir hukuk mekanizması
yok mudur?
İki: Dünyanın en çok gezen hükûmeti olan Hükûmetinizin
başta Başbakan olmak üzere çok sayıda siyasi yetkilisi, sürekli
Avrupa ülkelerine ziyaretler yaparak Avrupalı politikacılarla
görüşmelerine rağmen, Roj TV’nin yayınlarının yasaklanması doğrultusunda
bir etkiye neden sahip değilsiniz? Üstelik “Ülkemizin dünyada itibarını
yükselttik.” diye övünüyorsunuz.
Diğer bir sorum: Denizlerimiz yoluyla mülteci
kaçakçılığı son yıllarda büyük boyutlara ulaşmış ve Türkiye, dünya
haritasında, insan kaçakçılığının ana noktalarından birisi hâline
gelmiştir. Hükûmetinizin döneminde bu konuda hangi etkin önlemler
yürürlüğe konulmuştur?
Diğer bir soru…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Baloğlu…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Sağlık Bakanına soruyorum: Geçen hafta Antalya’da
otuza yakın sağlık ocağını gezdim. Sizin çizdiğiniz çerçeveyle gerçek
hiç çakışmıyor. Ama, öncelikle, o zor şartlara rağmen çalışan hemşireleri,
doktorları, ebeleri kutluyorum.
Soru bir: Sağlık ocaklarını standarda kavuşturacak
mısınız?
Soru iki: Sağlık ocaklarında çalışanların çalışma
koşullarını ve ücretlerini ne zaman düzenleyeceksiniz?
Soru üç: Yeşil reçete bedellerini sekiz ay sonra
bile ödemediğiniz eczacıların sırtından propaganda yapmak fırsatçılığını
ne zaman sona erdireceksiniz?
Soru dört: Sağlık ocaklarının duvarlarını partinizin
propaganda broşürü veya panosu gibi kullanmaktan ne zaman vazgeçeceksiniz?
Sayın İçişleri Bakanına soruyorum: Antalya’nın
Alanya ilçesinin Beyreli köyü susuzdur. Muhtara “Sen muhalefet
milletvekillerinden su için destek istedin. Bu nedenle köyüne su
gelmeyecek.” denilmesini içinize sindirecek misiniz? Üç yıldır
niye savsaklıyorsunuz? Beyreli köyünün sorunu, sizin açınızdan
sorunu, size oy vermemesi midir? Bu nasıl KÖYDES?
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Baloğlu.
Sayın Emek…
ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın İçişleri Bakanımıza sorumu soruyorum:
Sayın Bakan, SİNPAŞ’ın iştiraki SAF Gayrimenkul, İstanbul Acıbadem’de
konut alanı olarak görünen arsa, 182 bin metre kare araziyi 26 milyon
dolara satın alıyor. SİNPAŞ araziyi aldıktan sonra, İstanbul Büyükşehir
Belediyesi, SİNPAŞ’ın başvurusu üzerine, konut alanını ticari
alan hâline getiriyor ve 1 olan emsal 2’ye çıkıyor. Bu şekilde, benzeri
görülmemiş, emsalsiz bir kıyak yapılıyor, 364 bin metre kare inşaat
yapılacak duruma getiriliyor. Şimdi, SİNPAŞ’ın ekstra kârı 365 milyon
doları buluyor.
Basında manşetlerden verilen bu haberler doğrultusunda,
yolsuzlukla ilgili sorumlular ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi
yetkilileri için başlatılan bir soruşturma var mıdır, yoksa bir soruşturma
başlatılması düşünülmekte midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Emek.
Evet, soru sorma işlemi tamamlanmıştır.
Sayın bakanlar, cevapları nasıl vereceksiniz
efendim?
İlk önce İçişleri Bakanımız Sayın Abdülkadir Aksu
Bey.
Buyurun Sayın Bakanım.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; öncelikle terör mağdurlarıyla, bu
mağdurlara ne kadar bugüne kadar ödemeler yapıldı konusundaki soruyu
cevaplamaya çalışacağım.
Bildiğiniz gibi, terör ve terörle mücadeleden
doğan zararların karşılanması amacıyla illerimizde komisyonlar
kuruldu. Komisyonlar çalışmalarını devam ettiriyor ve süre içinde,
buraya, geçenlerde bir yasa getirdik; oylarınızla, bu çalışmalar
bir yıl daha uzatıldı. Bugüne kadar komisyonlarca sulha bağlanan
dosyalardan, yani anlaşma sağlanan dosyalar için toplam talep edilen
miktar 238 milyon 691 bin YTL’dir. Biz bugüne kadar, bu talep edilen miktarın
170 milyon 769 bin YTL’lik kısmını ödemişiz. Geriye kalan 67 milyon
922 bin YTL için de Maliye Bakanlığımızdan talebimiz var. Bu ayın sonu
veya ocak ayı içerisinde de bu geri kalan paralar da ödenmiş olacak.
İkinci soru, Köye Geri Dönüş ve Rehabilitasyon
Projesi’yle ilgili. Bildiğiniz gibi, bu proje önemli bir sosyal projedir.
Çeşitli nedenlerle, köyünü, kentini, arazisini terk etmiş insanların
tekrar köylerine geri dönmeleri için başlatılmış bir projedir. Bu
projeyle, geri dönmek isteyen bu köylü vatandaşlarımız için de ayni
ve nakdî yardımlar yapılmakta. Bunun dışında, köyün temel altyapıları
da gözden geçirilmekte; yol, su, telefon, elektrik, okul, sağlık ocağı
gibi sosyal donatı, köyün müşterek kullandığı alanlar için de paralar
harcanmaktadır. Bakanlık bütçesinden ödenenler var, Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışma Vakfı tarafından ödenenler var. Tarım Bakanlığımızın
bunların hayatlarını orada idame ettirebilmeleri, sürdürebilmeleri
için yardım ettiği çeşitli projeler var, arıcılık, hayvancılık, projeleri
var. Bir de çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarının yapmış olduğu temel
altyapılar var. Bütün bunların yanında, sadece Bakanlık olarak,
İçişleri Bakanlığı olarak bugüne kadar köye geri dönüş yapan -ki,
hep söylüyoruz, iki gün önce burada yine Terörle Mücadele Yasası
uzatılırken sorulmuştu, o gün de rakamı vermiştim- şu ana kadar tespit
edilen 24.036 hane, 145.358 nüfus köye geri dönüş yapmıştır. Bu amaçla,
bunlara ödenen toplam para 49 milyon 912 bin 558 YTL ayni, 10 milyon
162 bin 530 YTL nakdî olmak üzere, toplam 57 milyon 75 bin 88 YTL yardım
yapılmıştır bu vatandaşlarımıza.
Efendim, PKK’nın yayın organı olan Roj TV’nin kapatılmasıyla
ilgili, Hükûmet olarak, bizzat Sayın Başbakanımızın, Adalet Bakanımızın
ve benim, hem belgelerle beraber, ilgili ülkenin, ben İçişleri Bakanına,
Adalet Bakanımız Adalet Bakanına ve Hükûmet olarak Sayın Başbakanımız
ve Dışişleri Bakanımız ilgili hükûmet kuruluşlarına da bunun kapatılmasıyla
ilgili tekliflerimiz, yazılarımız, belgelerle birlikte gönderilmiştir
ve yine, bütün dış gezilerimizde ve katıldığımız toplantılarda,
bizzat Sayın Başbakanım, hatırlarsanız, bir basın toplantısında
Roj TV muhabiri orada olduğu için “çıkarın” demiş, çıkarmadıkları
için kendisi basın toplantısını da terk etmişti. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Biz de katıldığımız toplantılarda diğer ülkelerin
yetkililerine, içişleri bakanlarına, adalet bakanlarına ve
hükûmet yetkililerine, Roj TV’nin kime hizmet ettiğini, nasıl
PKK/KONGRAGEL’in yayın organı olduğunu, belgelerle, bilgilerle bildiriyoruz
ve bu konuda gayretli ve şiddetli bir çalışma içerisindeyiz.
Şimdi, efendim, bir başka soru, deniz yoluyla insan
kaçakçılığı. Bizim -biraz önce de burada ifade ettiğim gibi- üzerinde
gerçekten ciddiyetle durduğumuz ve mücadele ettiğimiz bir olay ve
insan kaçakçılığıyla ilgili mücadelemiz yüzündendir ki, insan
kaçakçılığı yapan organize suç örgütleri…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) – Süre toplam on dakika mı,
yoksa bakanlar onar dakika mı konuşacaklar?
HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan, Sağlık Bakanından
cevapları alamayacağız.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) –
Ee, siz değil Başkan beni ikaz etsin. Lütfen dinleyin.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) – İnsan
kaçakçılığıyla ilgili, hem Sahil Güvenlik Komutanlığımızın hem
jandarmamızın hem polisimizin yapmış olduğu çalışmalar, Sahil Güvenlik
Komutanlığımızın, yasa dışı göç hareketleri bütün dünyada yaşanan
olaylar olmasına rağmen titizlikle üzerinde durduğu olaylar. Bu çalışmalardan
sonra bugün, insan kaçakçılığı, göçmen kaçakçılığı yapan organizatörler
rotalarını değiştirmişlerdir. Türkiye’nin dışında, dıştaki kara
sularından bu insanları veya ya Karadeniz’in kuzeyinden ya Akdeniz’in
güneyinden Asya, Avrupa ülkelerine götürmeye gayret ediyorlar
ve yakalananlar; zaman olsa da, birkaç yılda yakaladığımız göçmen
kaçakçısını ve bu işi yapan organizatörleri… Binlerce, 5 binin
üzerinde de organizatör yakalanmış, suç örgütü elemanı.
BAŞKAN – Sayın Bakanım…
HASAN ÖREN (Manisa) – Sözlü sorular olduğunda Sayın
Bakan yirmi dakika konuşma hakkınız var. Gelin, Mecliste konuşun.
BAŞKAN – Sayın Bakanım, geri kalan kısımda da Sağlık
Bakanımız cevap versinler.
Buyurun Sayın Bakanım.
Sağlık Bakanımız sorulara cevap verecek arkadaşlar.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Teşekkür
ediyorum değerli Başkanım.
BAŞKAN – Arkadaşlar, Sayın Bakanı bir dinleyelim.
Buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sayın Doğan’ın
sorusuna cevaben şunu ifade etmek isterim: Mardin’de Gün Hastanelerimizin
elbette ihtiyaçlarını gidererek, onları mükemmel hizmet eder
hâle getireceğiz.
Mahrumiyet bölgelerinin ortadan kaldırılması
hususunda da, bizim bu dört yıl içerisinde beşinci ve altıncı bölge
illerimize yaptığımız personel desteği ve yatırım desteği, gerçekten
birçok il açısından cumhuriyet dönemiyle kıyasladığımızda, bütün
cumhuriyet döneminde yapılan hizmetlere denk hizmetler yapılmıştır
bu süre içerisinde. Çünkü, bu bölgelere gerçekten rehabilitasyon
için çok önem verdik.
Sayın Işık, Konya Devlet Hastanesi, 250 yataklı
hastanemiz için 2006 yılında toplam 20 milyon 128 bin YTL bir ödenek
gönderdik. Bu hastanenin inşaatını 2007 yılının ilk üç ayı içerisinde
bitirerek hizmete açacağız.
Konya Akıl ve Ruh Sağlığı Hastalıkları Hastanesi
de yüzde 80 ölçüsünde. Bunun da ödeneğini 6 milyon YTL olarak göndermiş
durumdayız. Bunu da 2007 yılı sonuna kadar tamamlamayı planlıyoruz.
Karatay’da da -Konya’da- 400 yataklı bir eğitim-araştırma
hastanesi için takas veya kamu özel ortaklığı yöntemiyle bir çalışmanın
içerisindeyiz.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) – Sayın Bakan, yaptıktan
sonra satacak mısınız?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sayın Akın,
geçirdiğiniz rahatsızlıktan sonra, şu anda bu güzel, sağlıklı hâlinizle
aramızda olduğunuz için öncelikle memnuniyetimi ifade edeyim. Çok
haklısınız, kemik iliği nakli, yetişmiş insan gerektiriyor. Ben,
aşağı yukarı on iki yıl boyunca, Doğu Anadolu Bölgesi’nin tek referans
merkezi, çocuk sağlığı hastalıklarında tek referans merkezinde,
hematoloji ve onkoloji hastalarına, kanserli çocuklara baktım;
ne demek olduğunu işin, çok iyi bilirim.
Bu, yan dal eğitimi alıp da mecburi hizmete gönderilen
arkadaşlarımızı, bölge hastanelerimize gönderiyoruz. Örneğin,
Diyarbakır’a gönderiyoruz, Van’a gönderiyoruz, Erzurum’a gönderiyoruz.
Yani, o bölgede aşağı yukarı bu hizmetleri almak ihtiyacı olan 2
milyon, 3 milyon nüfusun ihtiyacını karşılamak için gönderiyoruz.
Biz de sizin gibi, ümit ediyoruz ki, önümüzdeki yıllarda, yan dal eğitimi
almış arkadaşlarımızın sayısı artırılacak. Bu da, yine, YÖK’le
birlikte yapmamız gereken bir iş. Böylece, inşallah, problemleri
biraz daha kolay yenebileceğiz.
Sayın Kart, daha önce de buna benzer soruları yöneltmiştiniz,
hassasiyetinize teşekkür ediyorum. Ancak, şunu özellikle ifade
etmek isterim: Başbakanlığımızın teftiş ve Sağlık Bakanlığımızın
teftiş sonuçlarını cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunan,
Sağlık Bakanlığımızdır. Bu süreç böyle başlamıştır. 8 trilyon liranın
bir firmaya ait olan 3 trilyon Türk lirasını tahsil etmiş durumdayız.
Diğer, tahsil edilmemiş miktarlar için de, bunu Hazineye yazarak
tahsil edilmesini, eğer tahsil edilmezse de tazmin yoluna gidilmesini
sağlamak için gayret ediyoruz. Aslında, bu görev doğrudan Sağlık Bakanlığımızın
değildir; çünkü, bunu, bilirsiniz, Hazine avukatları takip eder bu
alacakları, ama, yine de biz, meseleyi hassasiyetle takip ediyoruz,
bundan sonra da takip edeceğiz. 3 trilyon liralık bir miktarının geri
ödenmesini de sağlamış durumdayız.
Sayın Kaptan, bu, yine, Konya’yla ilgili bir soru
sordunuz. Bir başhekimin burada soruşturma sırasında görevden
alınıp alınmamasına, oradaki müfettişlerimiz karar vereceklerdir.
Böyle bir ihtiyaç duyarlarsa, bize teklif ederler, biz de görevden
alırız, ama, sonuç itibarıyla, biraz önce bu işin detaylarını zaten
ifade etme imkânını bulmuştum, ama, biz burada hiç kimseyi korumuyoruz,
tekrar söylüyorum. Sadece, ön yargının ve önceden yargısız infazın
doğru olmadığını ifade ediyoruz ısrarla. Kiminse burada hata,
onu da ortaya koyacağız. Eğer işin bu tarafına bakarsanız, bu meselenin
ortaya çıkmasında bir rapor yazarak, ameliyat notu yazarak bu işi
gündeme taşıyan meslektaşımız için, ilgili hasta “Ben, doktorun muayenehanesinde
muayene oldum.” diye ilk gün müfettişlerimize ifade vermiştir. Basına
da böyle yansıdı, biliyorsunuz. Oysa, bu arkadaşımızın muayenehanesini
bildirim olarak kapattığı ve muayenehanesiz olarak performans ek
ödemesi aldığını biliyoruz. Dolayısıyla, soruşturma şimdi bunları
da ortaya çıkaracak. Nereden bu problem kaynaklandı, bunların hepsini
görmüş olacağız.
Sayın Baloğlu, sağlık ocaklarımız, gerçekten,
standart açısından çok iyileşti, ama eksikler olabilir, özellikle binalar
itibarıyla; eski binalar da var. Çalışanların koşulları da çok iyileşti.
Bakınız, 2002 yılında 600 milyon YTL ek ödeme dağıtmış Sağlık Bakanlığı,
bugünün parasıyla, 600 milyon YTL. Bugün -2006 için söylüyorum- 2 milyar
700 milyon YTL ek ödeme dağıttık. 2002’de 600 milyon lirayı bugünün
enflasyon rakamlarıyla yükseltirseniz 900’e falan ulaşıyor. Bugün
için 900’e baliğ olabilecek bir rakamı, biz, 2 milyar 700 milyona çıkarmış
ve bunu çok değerli meslektaşlarımıza, doktorlarımıza, oralarda
çalışan hemşire-ebelerimize dağıtmış durumdayız.
Bu sağlık ocaklarının duvarlarında propaganda
falan yok. Bir dönüşüm programı…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Var. 1 numaralı,
4 numaralı, 5 numaralı, 21 numaralı sağlık ocaklarının fotoğraflarını
getireceğim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli
Milletvekilim, kuşkusuz ki, bir dönüşüm programı, ne yaptığının
iletişimini elbette halkıyla yapacaktır, yapmak onun en tabii hakkıdır.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Parti propagandasını
parti panolarınıza asacaksınız, devlet kurumlarına değil.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Tekrar söylüyorum,
bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir başarısıdır.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Devlet kurumlarına
asamazsınız.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli
Milletvekilim, bununla siz de gurur duymalısınız. Bununla, siz de,
şu yüce çatının altında milletin vekili olarak siz de iftihar etmelisiniz.
Bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin başarısıdır. (AK Parti sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Devlet parasıyla
parti propagandası yapılmaz. Bu, yanlış olur. Bunun hesabı sorulur
sizden.
BAŞKAN – Sayın Bakanım, süremiz tamamlandı; teşekkür
ederim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli
Başkanım, bitiriyorum, bir cümleyle bitiriyorum.
BAŞKAN – Lütfen…
Buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Yan dal, uzmanlık
ve pratisyen tabiplerin mecburi hizmet kuraları, Türkiye Cumhuriyeti
Noterler Birliğinin Bilgi İşlem Daire Başkanlığının yaptığı programla,
şeffaf olarak, münavebeyle noterlerce yapılmaktadır ve Sayın Tandoğdu’nun
bu husustaki televizyondaki iddiasının tekzibi de yakında televizyonda
yayınlanacaktır.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Saygıdeğer arkadaşlarım, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi, sırasıyla, sekizinci turda yer alan bütçelerin
bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
Sağlık Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
15- SAĞLIK BAKANLIĞI
1.– Sağlık Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 32.740.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 314.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 520.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 6.547.273.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 608.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 6.581.455.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sağlık Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Sağlık Bakanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Sağlık Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Sağlık Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 5.290.386.073,55
- Toplam Harcama : 6.769.153.704,38
- Ödenek Dışı Harcama : 1.663.047.395,64
- İptal Edilen Ödenek : 184.260.263,15
- Ertesi Yıla Devreden
Ödenek : 58.490.895,46
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Sağlık Bakanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2007 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.19 - HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2007 Merkezî Yönetim
Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 4.781.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 99.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 1.000.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 89.551.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 95.431.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Vergi Gelirleri 76.800.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 627.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 573.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 78.000.000
BAŞKAN
–
Hudut
ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri
Hudut
ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005
2.–
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 106.357.470,00
- Toplam Harcama : 32.317.079,55
- İptal Edilen Ödenek : 74.040.390,45
- Ertesi Yıla Devreden
Ödenek : 21.266.536,94
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B – C E T V E L İ
Lira
- Bütçe tahmini : 52.152.000,00
- Yılı tahsilatı : 150.628.598,33
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 mali
yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
İçişleri Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10- İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
1.– İçişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 1.025.245.450
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 78.196.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 2.302.550
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân ve Toplum
Refahı Hizmetleri 76.000.000
TOPLAM 1.181.744.000
BAŞKAN
–
İçişleri
Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
İçişleri
Bakanlığı 2005
2.–
İçişleri Bakanlığı 2005
BAŞKAN
– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
İçişleri Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 1.067.551.027,00
- Toplam Harcama : 1.029.021.792,89
- Ödenek Dışı Harcama : 3.087.126,49
- İptal Edilen Ödenek : 41.616.360,60
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
İçişleri Bakanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10.82- EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Emniyet Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 168.303.700
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 330.600
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 5.773.066.300
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 3.494.300
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir
09 Eğitim Hizmetleri 206.768.100
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 6.151.963.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Emniyet Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Emniyet Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 3.966.706.999,10
- Toplam Harcama : 4.298.502.508,51
- Ödenek Dışı Harcama : 462.644.008,05
- İptal Edilen Ödenek : 130.675.622,66
- Ertesi Yıla Devreden
Ödenek: : 20.729.492,65
BAŞKAN – (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Jandarma Genel Komutanlığı 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10.81- JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI
1.– Jandarma Genel Komutanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 3.137.341.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 3.137.341.000
BAŞKAN
–
Jandarma
Genel Komutanlığı 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
Jandarma
Genel Komutanlığı 2005
2.–
Jandarma Genel Komutanlığı 2005
BAŞKAN
– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Jandarma Genel Komutanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 2.362.418.383,40
- Toplam Harcama : 2.242.796.441,60
- Ödenek Dışı Harcama : 87.949.421,99
- İptal Edilen Ödenek : 207.518.522,29
- Ertesi Yıla Devreden
Ödenek : 188.819.525,97
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Jandarma Genel Komutanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
10.83- SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
1.– Sahil Güvenlik Komutanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 229.933.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 229.933.000
BAŞKAN
–
Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2005
2.–
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2005
BAŞKAN
– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 177.203.563,94
- Toplam Harcama : 149.586.865,36
- Ödenek Dışı Harcama : 5.164.593,83
- İptal Edilen Ödenek : 32.781.292,41
- Ertesi Yıla Devreden
Ödenek : 7.095.140,10
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.07- TÜRKİYE VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ
1.– Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 3.017.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 150.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 1.487.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 4.654.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 600.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler 4.054.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 4.654.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü
2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, böylece, Sağlık Bakanlığı,
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı, Emniyet
Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı
ve Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün 2007 yılı bütçeleri
ile Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü,
İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı
ve Sahil Güvenlik Komutanlığının 2005 mali yılı kesinhesapları
kabul edilmiştir. Hayırlı olmalarını temenni ediyorum.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, programa
göre kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek
için, 20 Aralık 2006 Çarşamba günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Sizlere ve bizleri izleyen değerli vatandaşlarımıza
hayırlı akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati:
22.26