DÖNEM: 22 CİLT: 141 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
35’inci Birleşim
17 Aralık 2006 Pazar
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
l.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S.Sayısı: 1269, 1270, 1271)
A) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
1.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2005 Malî Yılı Kesinhesabı
B) DEVLET OPERA
VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
C) DEVLET TİYATROLARI
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
D) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI
1.-
Gümrük Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Gümrük Müsteşarlığı 2005
E) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1.-
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2005
F) İHRACATI GELİŞTİRME
ETÜD MERKEZİ
1.-
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
G) DEVLET PLANLAMA
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1.-
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2005
Mali Yılı Kesinhesabı
H) SERMAYE PİYASASI KURULU
1.- Sermaye Piyasası Kurulu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU
1.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
K) TÜTÜN, TÜTÜN MAMÛLLERİ VE ALKOLLÜ İÇKİLER PİYASASI DÜZENLEME
KURUMU
1.- Tütün, Tütün Mamûlleri ve Alkollü İçkiler Piyasası
Düzenleme Kurumu 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
IV. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu’nun,
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’un, konuşmasında, Genel Başkanlarına
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Adana Milletvekili Mehmet Ziya Yergök’ün, Devlet
Bakanı Kürşad Tüzmen’in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak altı oturum
yaptı.
(10/337, 343, 356, 357) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili,
sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap
Kanunu Tasarılarının (1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı:
1269, 1270, 1271) görüşmelerine devam olunarak;
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı,
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu,
Cumhurbaşkanlığı,
Sayıştay Başkanlığı,
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı,
Başbakanlık,
Diyanet İşleri Başkanlığı,
2007 yılı bütçeleri ve 2005 mali yılı kesinhesapları
ile;
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı,
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği,
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı,
2007 yılı bütçeleri;
Kabul edildi.
Samsun Milletvekili Haluk Koç, İstanbul Milletvekili
Egemen Bağış’ın, konuşmasında, Partisine,
İstanbul Milletvekili Egemen Bağış, Samsun Milletvekili
Haluk Koç’un konuşmasında, şahsına,
Sataştığı iddiasıyla;
İstanbul Milletvekili Halil Akyüz, konuşmasında,
Alevilerle ilgili ifade ettiği bir sözün yanlış anlaşılabileceğinden
bahisle;
Birer açıklamada bulundular.
Alınan karar gereğince, 17 Aralık 2006 Pazar günü
saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 21.38’de son verildi.
İsmail Alptekin
Başkan
Vekili
|
Yaşar Tüzün |
Mehmet Daniş |
|
Bilecik |
Çanakkale |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
No.:
50
II. - GELEN KÂĞITLAR
17 Aralık 2006 Pazar
Teklif
1.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik ve 3 Milletvekilinin;
Büyükşehir Belediyesi Kanunu, Belediye Kanunu, İl Özel İdaresi
Kanunu ve Mahalli İdare Birlikleri Kanunlarında Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/911) (Adalet; Plan ve Bütçe ile İçişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2006)
Tezkere
1.-
İzmir Milletvekili Enver Öktem’in Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1165) (Anayasa ve Adalet Komisyonları
Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.12.2006)
17 Aralık 2006 Pazar
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
11.00
BAŞKAN: Başkan Vekili
Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet
KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşimi’ni
açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları
üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Program uyarınca bugün iki tur görüşme
yapacağız.
Üçüncü turda, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Gümrük Müsteşarlığı,
Dış Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi bütçeleri
yer almaktadır.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (x)
A) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
1.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2005 Malî Yılı Kesinhesabı
B) DEVLET OPERA
VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
C) DEVLET TİYATROLARI
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
D) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI
1.-
Gümrük Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Gümrük Müsteşarlığı 2005
E) DIŞ TİCARET
MÜSTEŞARLIĞI
1.-
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2005
F) İHRACATI GELİŞTİRME
ETÜD MERKEZİ
1.-
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, 5/12/2006 tarihli 27’nci
Birleşim’de bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden
sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakikayla sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili
olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine
kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak
izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye
başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.
(x) 1269, 1270, 1271 S.
Sayılı Basmayazılar ve Ödenek
Cetvelleri 15/12/2007 tarihli 33’üncü
Birleşim Tutanağına eklidir.
Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru
sahipleri, ekrandaki sıraya göre
sorularını yerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika
içerisinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de on dakika süre
verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce bitirildiği takdirde,
geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Üçüncü turda grupları ve şahısları adına söz alan
sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu: İsmail Özay, Çanakkale
Milletvekili, Bihlun Tamaylıgil, İstanbul Milletvekili; Mehmet
Ziya Yergök, Adana Milletvekili; Birgen Keleş, İstanbul Milletvekili;
Orhan Ziya Diren, Tokat Milletvekili.
AK Parti Grubu: Mehmet Atilla Maraş, Şanlıurfa
Milletvekili; Mehmet Faruk Bayrak, Şanlıurfa Milletvekili; Hasan
Aydın, Giresun Milletvekili; Mehmet Soydan, Hatay Milletvekili;
Yekta Haydaroğlu, Van Milletvekili; Mehmet Ceylan, Karabük Milletvekili.
Anavatan Grubu: Hasan Özyer, Muğla Milletvekili;
Süleyman Sarıbaş, Malatya Milletvekili.
Şahısları adına: Lehinde olmak üzere, Murat Yıldırım,
Çorum Milletvekili; Alaettin Güven, Kütahya Milletvekili ve aleyhinde,
Tuncay Ercenk, Antalya Milletvekili.
İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İsmail
Özay, Çanakkale Milletvekilinin.
Sayın Özay, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz dokuz dakikadır.
CHP GRUBU ADINA İSMAİL ÖZAY (Çanakkale) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Turizm ve Kültür Bakanlığı bütçesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, bu bütçe, kültürsüz
bir bütçedir. Bunu klasik bir muhalefet anlayışı içerisinde küçümsemek
için söylemiyorum. İki nedenle bu tanımı yapıyorum: Birincisi,
Kültür ve Turizm Bakanlığına ayrılan 809 milyon YTL genel bütçenin
ancak binde 5’idir. Ayrıca, genel bütçe geçen yıla göre yüzde 17,5
artmışken, Bakanlık bütçesi ancak yüzde 13,6 artmıştır.
Gene, bütçenin sunumu ve anlatılması da kültürden
yoksundur. Türkiye Büyük Millet Meclisinde ilk gün yapılan konuşmalarda,
Sayın Maliye Bakanı ve Sayın Başbakan iki saate yakın konuşurken,
kültürden bir tek kelime söz etmemişlerdir. Bu nedenle, bütçe, kültürsüz
bir bütçedir.
Kültürümüzü bu kaynaklarla, bu anlayışla zenginleştirmemiz
mümkün değildir. Ayrıca, bu yetersiz kaynaklarla, düşme eğilimi
gösteren turizmi canlandırmamız ve yenilememiz de mümkün değildir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, yanlış bir kararla,
geçtiğimiz yıllarda birleşmişti. Bu karar alınırken, en önemli gerekçe
tasarruf sağlamaktı. Geçen üç yıl içerisinde tam tersine bir durum
ortaya çıkmıştır. Yıllarca, iki Bakanlıkta, yaklaşık 600 üst düzey
yönetici ve deneyimli personel, kadrolaşma adına görevlerinden
uzaklaştırılmışlardır. Yerlerine, dışarıdan, deneyimsiz, konulara
ilgisi olmayan atamalar yapılmıştır. Çalışanlar üzerinde halen
büyük bir baskı ve yıldırma politikası sürdürülmektedir. DÖSİM’de
on yıldır çalışan sendikalı geçici işçiler tek taraflı bir sözleşmeyi
imzalamaları için zorlanmakta ve tehdit edilmektedirler. İşçilere
dayatılan bu akit, ILO sözleşmelerine, yasalara aykırıdır. Diğer
Bakanlıklarda çalışan, döner sermayeden veya bütçeden ek ödenek
alabilirken, Kültür ve Turizm Bakanlığı çalışanlarına bu haklar
verilmemekte ve çalışanlar âdeta cezalandırılmaktadırlar.
Bu ideolojik ve taraflı yaklaşım sadece bununla
da sınırlı değildir. Örneğin, kitap alımları objektif değerlere
göre değil, taraflı ve belirli bir görüşe ağırlık vererek yapılmaktadır.
DÖSİM’in satış merkezlerini dolaşmak, bu iddialar için en önemli kanıttır.
Bu konuda eleştirilere, Sayın Bakanın, Bütçe Komisyonunda verdiği
yanıt da “bu hususta bir yanlışlık varsa düzeltiriz, özür dileriz”
şeklinde olmuştur. Öz eleştiri yapmak iyidir, ama, asıl olan, hata yapmamaktır.
Bakan, yapılan yanlışlıklar karşısında ne önlem aldığını ve alacağını
açıklamalıdır. Kitap alımıyla ilgili iddiaların bir başka boyutu
da yolsuzluk iddialarıdır. Alımlarda yüzde 10’luk komisyonlardan
söz edilmektedir. Bütçe Komisyonunda konu gündeme geldiğinde Sayın
Bakan “İster uyudu deyin, ister şu deyin, onlar beni üzmez; ama, bir
şey üzer, o da yolsuzluk meselesi. İhalelerde mesela. Ben inanmıyorum,
ama, Türkiye’de olmaz olmaz değil. Yüzde 10 alacak… O kadar… İş bu rezilliğe
düştüyse hepimize yazıklar olsun.” demektedir. Yolsuzluk, “yazıklar
olsun” diye geçiştirilecek bir durum
değildir. Biz, Bakanın, tabii ki, üzülmesini istemeyiz; ama, sonunda
daha ciddi yaklaşan, sorunları araştıran, önlem alan, sonuçlarını
kamuoyuna açıklayan, paylaşan bir Bakan isteriz.
Bakanlığın en aksayan ve aksatılan kuruluşu
kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurullarıdır. İktidar, kurullardaki
gecikmeleri gerekçe göstererek yasa değişikliğine gitmiş ve yeni
kurullar oluşturmuştur. Yeniden yapılan kurullar, istenilen kararları
verebilecek şekilde oluşmamıştır. Bunun birçok örnekleri vardır.
Örneğin, en çarpıcı örneği Maliye Bakanı Unakıtan’ın örneğidir.
Unakıtan, meşhur kaçak villalarının yerine yapı yapabilmek için
Nisan 2006’da koruma kuruluna başvurmuş ve ret cevabı almıştır. Bu
dosyaya dayanarak üyeler değiştirilmiş, yeni kurulan kurul 9 Mayıs
2006’da bu dosyayı bir kez daha görüşerek bu kez kabul etmiştir. Bunda
gerçekten bir gariplik yok mudur? Sayın Bakan, bu uygulamaya vicdanınız
ne ses veriyor? Doğrusu bunu merak ediyoruz.
Sayın Bakanım, bu kurullara siyasi ellerin uzanmasını
lütfen engelleyiniz. Kurulların, özerk, özgür çalışmasını sağlayınız.
Teknik eleman, araç ve gereçlerini gecikmeden gideriniz. Eleman eksikliği
nedeniyle insan üstü çalışmak zorunda kalan teknik elemanların nasıl
ekonomik ve siyasal baskı altında tutulduklarını, lütfen, inceleyiniz,
öğreniniz. Önümüzdeki günlerde Bodrum’da, Çeşme’de yapılması planlanan
turizm bölgeleri, Ankara-Ulus imar düzenlemeleri, Dubai Kuleleri,
Galataport planları, Arap Kralının İstanbul’daki Sevda Tepesi’yle
ilgili imar düzenlemeleri bu kurulların önüne gelecektir. Siz,
yolsuzlukla ilgili yapılan eleştirilere çok üzüldüğünüzü söylüyorsunuz.
Doğrudur, ama, bunlara şimdiden önem verin, önlem alın ki, ileride,
ne özür dilemek ne de üzülmek zorunda kalın.
Sırası gelmişken Sevda Tepesi’nin satışı ve yapılaşmayla
ilgili bir anımı da paylaşmak istiyorum: Bundan on altı yıl önce de
bu konu gündemdeydi. Halk, bu isteklere tepkiliydi. İktidar yetkililerinin
bulunduğu bir törende yaptığım konuşmada, halkın desteği olmadan
halkı adına karar verenler, ulusun kaderini belirlemeye çalışanlar,
verdikleri o kararların ağırlığı altında ezilmeye, tarihin karanlıklarında
yok olmaya mahkûmdur, demiştim. Gerçekten öyle oldu. O gün satış kararlarını
alanlar, bugün siyasette yoklar. Yakında koruma kurullarından başlayacak
bir süreçle İstanbul’un Sevda Tepesi’nin imara açılma çalışmaları gündeme gelebilir. O süreçte, katılacak
herkese bu tarihi gelişmeyi anımsatmak isterim. O gün söylediğim
bu sözleri bugün daha yüksek sesle söyleyecek milyonlarca insan
var.
Değerli arkadaşlar, edebiyat dalında çok önemli
bir başarıya Orhan Pamuk’un Nobel ödülü almasıyla ulaştık. Aslında,
sevindik, ama, çekinerek sevindik, kıskanarak sevindik. Neden? Çünkü,
bazılarımızın tarihten gelen travmaları var. Bu başarılara sevinmek
için başarı elde edenlerin düşüncelerinin resmî ideolojiyle örtüşmesi
sanki ön koşulumuz. Bu durum, Namık Kemal için, Necip Fazıl için,
Nâzım için de geçerliydi. Bu saydıklarımı, sayamadığım yüzlerce sanatçımızı
bırakın kutlamayı, onlarla övünmeyi ve gururlanmayı beceremedik.
Onları zindanlarda çürüttük, sürgünlere gönderdik, ancak öldükten
sonra yücelttik. Hiç olmaz ise Orhan Pamuk için bu travmamızı canlandırmamalıyız.
Orhan Pamuk gibi düşünmeyebiliriz. Onun sanatını, düşüncelerini
eleştirebiliriz, ama, dünyada, tarihe Nobel ödülüyle geçen, Türkçe
yazan ve bundan mutlu olduğunu söyleyen Türk yazarın başarısına
ortak olmayı artık öğrenmeliyiz. Bazılarımızın beklentisi olan
resmî ideoloji ile sanatçının düşüncesinin örtüşmesi noktasında
travmanın ortadan kalkması için artık devlet devreye girmelidir. Devleti
temsil eden herkes bu noktada özen göstermelidir. Ancak, burada en
önemli görev Kültür Bakanlığına düşer. Mahcup, kıyıda köşede verilmiş
demeçlerle yazara övgülü sözler söylemek yetmez. Açık, cesaretli,
resmî organizasyonlarla, dünyanın en büyük edebiyat ödülünü almış
Türk edebiyatçısı Orhan Pamuk’u, başta Kültür Bakanlığı olmak üzere,
devlet kucaklamalıdır. Bu noktadan hareketle, gene bu travmanın
etkisiyle yurttaşlıktan çıkardığımız Türk şairi Nâzım Hikmet’e vatandaşlık
hakkını iade etmeliyiz. Mezarını vatana, vatanına getirmeliyiz.
Bakanların, başkanların ve resmî heyetlerin Nâzım’ın mezarını ziyaret
edip gazetelere fotoğraf vererek vicdanlarını rahatlatmalarına
artık bir son vermeliyiz. Bu çatı altında, bu kürsüden Nâzım’ın şiirlerini
okuyanların, mezarını ziyaret edenlerin vereceği bir yasa teklifi,
ancak bu konuda samimiyetin gerçek göstergesi olarak tarihe geçebilir.
Yetmez. Bu konuda da Kültür Bakanlığı öncülük yapmalıdır.
Değerli milletvekilleri, 2010’da, İstanbul, kültür
başkenti olacaktır. Nâzım’ın yaşadığı, yazdığı İstanbul’da…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSMAİL ÖZAY (Devamla) – Toparlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Özay, bir dakikalık süre veriyorum.
Tüm konuşmacılara da aynı süreyi vereceğim. Teşekkür ediyorum.
Tamamlamanız için sözlerinizi buyurun.
İSMAİL ÖZAY (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
2010’da, İstanbul, kültür başkenti olacaktır. Nâzım’ın
yaşadığı, yazdığı İstanbul’da bir Nâzım müzesi olmadan, gene İstanbul’u
hâlen yaşayan yazar, Nobel ödüllü Orhan Pamuk’u kültürün başkenti
birçok noktasında simgeleştirmeden İstanbul, nasıl kültür başkenti
olacaktır? Gökkafeslerin, sıkışık trafiğin, sokak çocuklarına yaşattığımız
acı yaşamın gölgelerini kültür başkenti İstanbul’un üzerinden ancak
Nâzımlar, Orhan Pamuklar, Fazıl Saylar, Yaşar Kemaller ile aramızdan
ayrılan ve hâlen yaşayan yüzlerce sanatçımızla kaldırabiliriz.
Bu anlayış içerisinde, Kültür ve Turizm Bakanlığı
bütçesinin ülkemize yararlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özay.
İkinci konuşmacı, Bihlun Tamaylıgil, İstanbul
Milletvekili.
Sayın Tamaylıgil, süreniz dokuz dakikadır.
CHP GRUBU ADINA BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Teşekkürler
Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür
ve Turizm Bakanlığı 2007 bütçe tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Benim ağırlıklı konum turizm olacak ve bu konuda
genel bütçe ve 2023, cumhuriyetin 100’üncü kuruluş yıl dönümü tarihi
olan 2023 hedefleriyle beraber ortaya konan strateji planıyla ilgili
de görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye’de turizm, turizmin
önemi, tanımı ve bakış açısının ne olduğunu hepimiz biliyoruz; ancak,
ne yazık ki, turizmle ilgili planlama aşamasında baktığımızda,
önemli sorunların da karşımızda olduğunu görüyoruz.
Bakınız, Devlet Planlama Teşkilatının lütfen
web sayfasını açınız, kaynaklarına bakınız. Orada farklı farklı
projeksiyonları alan, mesela, 2006 yılı katılım öncesi ekonomik
programı var. Bu programı açıp baktığınız zaman, turizm gelirleriyle
ilgili ortaya koyan projeksiyona bir bakalım. 2005’te yapılmıştı,
o değiştirildi. 2006 ve sonrası için tahminlere baktığınızda, turizm
gelirleri için 2006, 18 milyar dolardan başlıyor; 2007, 19,8; 2008,
21,3; 2009 ise 23,1. Şimdi, aynı sayfada orta vadeli programa bakıyorsunuz:
2007, 21,5 milyar dolar -yani biraz önce okuduğum 19,8’di- 2008, 23,1;
2009 da 25,1.
Peki, Türkiye’de bir turizm projeksiyonu yapılıyor,
buna bağlı olarak bütün hedefler belirleniyor. İki tane ayrı önemli
belgede, iki tane büyük fark. Hangisi doğru söylüyor? Tabii, Sayın Turizm
Bakanımız, sene başında yüzde 21 gelişim bekliyordu “2006, 26 milyar
dolar” diyordu. Baştan itibaren düşüş kendini göstermeye başlayınca
da “ya, ben, işte 2006, 26 birbirine uysun diye söyledim” dedi.
Şimdi, böyle bir yaklaşım olabilir mi? Turizm gibi,
bizim gibi cari işlem açığı çok yüksek olan bir ülkede dış ticaret
açığında önemli bir pay, kapama payı olan bir sektörle ilgili böyle
rastgele, rastlantıya bağlı, tutarsız rakamlarla bir turizm geleceği
hedeflenebilir mi?
Bakınız, Devlet Hava Meydanları İşletmesiyle
ilgili yap-işlet-devret ihaleleri yapılıyor. Şimdi, siz, gelecek
turisti, oradaki rakamları bilmeden, nasıl birtakım yap-işlet-devret
ihaleleri yapıyorsunuz? Veya bunun yanında, şimdi, turizm sektörünün
en önemli sorunu, ayak bastı paraları ve kış sezonundaki uçak iniş
paraları. Acaba Turizm Bakanımız, Kültür ve Turizm Bakanımız, bu
tür ihaleler oluşurken kendi Bakanlığının görüşlerini verdiler
mi, bildirdiler mi?
Değerli arkadaşlarım, 2023 için bir strateji belgesi
ortaya çıktı. Bu belgeye baktığınızda, bu belgenin içeriğinde
planlar ve projeler ortaya konmuş, yine, 2023 için ve bakıyorsunuz,
bu strateji belgesi aslında tahsis oluşturma belgesi haline dönüşmüş,
çünkü, turizmin şu anda acil çözüm bekleyen sorunları var. Bunu söylemek,
turizm açısından olumsuz tabloyu çizip pazarlık gücümüzü engellemesi
açısından değerlendirilmemeli, doğruyu görmek açısından değerlendirilmeli.
Bakın, orada, Avrupa Birliğine katıldığımız zaman
1.300 dolar kişi başı gelir olacak diyorsunuz, eğer, normal şartlar
olursa, normal eğilim diyorsunuz -yani, demek ki, Turizm Bakanlığı
da Avrupa Birliğine üye olmayı normalin üzerinde bir gelişme olarak
görüyor- o zaman da, 1.100 dolar diyorsunuz veya siyah puntolarla
“kriz” dediğinizde de 680 dolar civarında bir rakam ifade ediyorsunuz.
Bugün turizm gelirleri kişi başı 670 dolar. Yani, biraz önce, acil
çözümü ortaya koyacak eylemleri yapma zamanı. Bunda gecikmemek
lazım. Türkiye’nin turizmi, gerçek anlamda yeniden bir yapılandırma
ve acil çözüm bekleyen bir süreç içerisinde. Bunu görmeden, bunlarla
ilgili doğru tespitleri yapmadan bir strateji oluşturmak, ne yazık
ki, mümkün değil.
Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; bakınız,
ülkemizde geçen sene bir kuş gribi vakası ortaya çıktı ve bu sene
içinde, yaz aylarında, Sağlık Bakanlığı birtakım uyarılarda bulundu.
Önemli uyarılardı, ama, ne yazık ki, küçük puntolarda yer aldı. Acaba
Bakanlık bu konuyla ilgili bu sene için bir çalışma yapıyor mu veya
Bakanlığımız bu konuda absorbe edecek bir tanıtım ve PR çalışmasını
hemen başlatmış mı veya tanıtım ve PR’la, ilgili olarak bütçelerde
genişleme sağlamış mı? Bunlar gecikmeden ele alınacak konular. Bu
konular tartışılıyor, ama, bir an önce uygulamaya geçmek zorunda.
Bakın, herkes KDV, KDV indirilsin diyor. Sayın Bakan
iki senedir söz veriyor: “KDV’yi indireceğim, KDV’yi indireceğim.” Sorulduğunda
da “Uykularım kaçıyor ama olmuyor” diyor. Yine bir iyi niyetli çalışma
başlatıldığını gördükten sonra geçen hafta niyet mektubu açıklandı,
bu hafta içinde, “Hiçbir sektöre özel bir indirim söz konusu olmayacaktır.”
diyor. Yani, Sayın Maliye Bakanı ve onunla beraber hazırlanan IMF
hedefli, dayatmalı ortaya konulan tercihler acaba Turizm Bakanına
ne derece iletiliyor? Ama, bazen, bakıyorum, Turizm Bakanlığı ile
Maliye Bakanlığı arasında -biraz önce- Koruma Kurulu kararlarıyla
ilgili bu kadar dayanışma içinde giden çalışmalar, ne yazık ki, aynı
paralelde gitmiyor.
Meşhur bir Bomonti Fabrikası vardı İstanbul’da. Ne oldu Bomonti Fabrikası?
İlk iki ihale sonunda verildi. Sonrasında ekim ayında Maliye Bakanımız,
Kültür ve Turizm Bakanlığımıza bir uyarıda bulundu: “Siz burayı müze
olarak kullanacaktınız, öyle aldınız, gittiniz turizm tahsisi yaptınız.
Ben satacaksam, babalar gibi ben satarım. Sen orada kendi yetkin kadar
dur.” dedi. Şimdi, böyle bir şey olabilir mi? Yani, düşünün, turizmle
ilgili birtakım projeksiyonlar yapılıyor, ama daha kimin yetkili,
kimin yetkisiz, sen niye aldın, ben niye aldım kimse farkın değil. Bu
doğru değil mi Sayın Bakanım?
Diğer taraftan Yedikule Zindanları… 2003 yılında
yine kısa süreli kullanım amaçlı kiralanabilir denilen Yedikule
Zindanları otuz yıllığına bir firmaya kiralanıyor. Kısa süre otuz
yıl ya… Ve bir sivil toplum örgütü bunun için iptal davası açıyor ve
bu davayı kazanıyor. Aynı gün gittik orada bu davanın kazanılmasını
kutladık, Sayın Bakan da geldi ve çok memnun olduğunu söyledi, ama
sonuç ne: Maliye Bakanlığı temyize başvurdu. Yani, böyle bir tutarsızlık,
kopukluk, birbiri içinde uymayan uygulama. Böyle bir şey olabilir
mi değerli arkadaşlar?
Bakınız, turizmle ilgili, dediğim gibi, bir strateji
belgesi ortaya çıktı. Bu belgenin içeriğine baktığınız zaman kısa
vadede bir şey yok, orta vadeli programlar ve uzun vadeli programlar.
İçerisinde arsa tahsisleri var, ama yatırımcı ne olacak, yatırım
büyüklükleri ne olacak, bununla ilgili hangi ölçekte şeyler yapılacak
belli değil. Merkeze kaydırılmış. Hani siz yerele kaydıracaktınız
ya, merkeze kaydırılmış uygulamalar. Vizyon ve süreklilik net değil,
yatırımların ne derece teşvik edileceği net değil, kurumlar arası
bağlantı ve birlikte çalışma noktası net değil. Şimdi, böyle bir
strateji belgesiyle yola çıkmak mümkün mü değerli arkadaşlar?
Bir taraftan baktığınızda, turizm sektöründe
problemler var diyoruz. Turizm sektörü, kuş gribi ama, şimdi de kış
gribi oldu, kış... Neden biliyor musunuz? Çünkü, turizm sektöründe
kışın çalışma şartlarını iyileştirecek önlemlerin alınması için
hiçbir şey yapılmadı. Özellikle, orada istihdam edilen personelin,
istihdam vergilerinden doğan yükünün kaldırılması için hiçbir şey
yapılmadı. Oradaki binlerce insan işsiz kaldı. Tesisler kapatıldı,
fiyatlar inanılmayacak noktalara düştü. Şimdi, bundan sonraki süreçte,
gelin, yaz sezonunun fiyatının pazarlığını yapın! Türkiye’yi bu
kadar ucuzlatacak, bu kadar rekabet açısından güçsüzleştirecek
yaklaşımlar nasıl oluyor da uygulanıyor, bilemiyorum.
Yani, ben, KDV indirimi, ÖTV’nin yüksekliği, konaklama
vergilerinin gündeme getirilmesi, ÖTV’deki fiyat artışından dolayı
kaçak noktasında ortaya çıkan uygulamaları şu anda dile getirmek
istemiyorum. Hoş, tabii çok enteresan bir örnek var: Geçtiğimiz yıllarda,
geçen sene, bir büyük turizm yatırımcısı “bu ülkedeki otellerde
yüzde 90 kaçak içki kullanılıyor” dedi. En yüksek kaçak içki kendisinde
olduğu tespit edildi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tamaylıgil, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
…ve, ondan sonra, Değerli Başbakanımız bu şahsın
otelinde bir konaklama gerçekleştirdi ve konaklama sırasında da
Lara’yla ilgili ihaleyi bu arkadaşımız aldı. Yani, bakınız, nasıl
güzel bir tablo, turizmle ilgili ortaya çıkan nasıl önemli bir tablo!
Diğer taraftan şunu söylemek istiyorum: Bakınız,
kıyı ve orman, sit alanları, bunlarla ilgili doğa, turizmle iç içe
olmalı. Doğa ve çevrenin korunmadığı, kıyılarımızın korunmadığı
bir ortamda turizmin başarısı ne derece olur, sizler takdir ediniz.
Bakın, Millî Emlak bir yasa çıkarıyor, bir kanuni
düzenleme getiriyor. Diyor ki: Günübirlik değerlendirilen yerlerde
-ki, bunlar ihalesizdir, kamu ihalesine de tabi değildir- bunlarda,
günübirlik kullanım hakkı alanlar tahsislerde ön plana çıkar diyor.
Böyle bir düzenleme var mı yok mu Sayın Bakanım? Şimdi, tahsis yapacaksınız,
tahsisin şekli… Kıyı Kanunu çıkartıyorsunuz, Kentsel Dönüşüm Kanunu
çıkartıyorsunuz, bunlarla, tahsislerle ilgili engelleri aşacağız
diyorsunuz. Ama, bunları aşarken, Türk turizminin doğa ve çevreyle
iç içe…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Hemen bitiriyorum.
BAŞKAN – Sayın Tamaylıgil, daha önce söylemiştim
ama, teşekkür için sadece, buyurun.
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Hemen bitiriyorum
Sayın Başkanım.
Lütfen, mevcut tesislerimizi iyileştirecek teşvikler
yapalım. Turizmin ana noktalarındaki birleştirilmiş görüşleri
ortaya koyalım. İç turizmi destekleyecek yaklaşımları ortaya çıkartalım
ve turizmi, dünyada bakış açısını, ne yazık ki, Karaburun’daki bikini
giyen kızları, denize girenleri döven mantık veya İslami turizm
bölgeleri oluşturma mantığı ve kırmızı çizgilerle değil, çağdaş
bir turizm çizgisinde götürmeye çalışalım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Başkanım, anlayışınız ve verdiğiniz süre için
de çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tamaylıgil.
Mehmet Ziya Yergök, Adana Milletvekili.
Buyurun Sayın Yergök. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz dakikadır Sayın Yergök.
CHP GRUBU ADINA MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Gümrük Müsteşarlığının bütçesi
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemiz açısından, gümrük idareleri yaşamsal
bir öneme sahip olup bu öneme uygun bir anlayışla yönetilmesi gerekmektedir.
Ancak, AKP iktidarının, liyakati, yeteneği dışlayan, partizanlığı
ve yandaşlığı esas alan keyfî yönetim anlayışı, gümrüklerde de varlığını
sürdürüyor ve kıyıma dönüşmüş bulunuyor. Halen, Gümrük Müsteşarlığı,
Müsteşar Yardımcılığı, genel müdürlükler, genel müdür yardımcılıkları,
başmüdürlükler vekâleten yönetiliyor. Böyle bir kamu yönetimi anlayışı
olabilir mi?
Gümrüklerimizde öncelikle yapılması gereken
iş, bu yönetim anlayışının değişmesi ve hukuka uygun bir yönetim
anlayışının tesis edilmesidir. Sayın Bakan, gümrükleri yasal işler
için en kolay, yasa dışı işler için en zor gümrükler haline getireceğiz
diyordu. Üzülerek görmekteyiz ki, gümrük idareleri, AKP iktidarı
döneminde, Sayın Tüzmen’in Bakanlığında, hukuksuzluklarla, yolsuzluklarla
anılır olmuş, kaçakçılık kurumlaşmıştır. Gümrüklerde vahim boyutlara
ulaşan, Bakanı, Müsteşar Vekilini ve diğer üst düzey görevlileri
kapsayan bu suistimal iddiaları, Gümrük Müsteşarlığı Teftiş Kurulu
raporlarına da yansımıştır.
Sayın Tüzmen’in sorumluluk döneminde gümrüklerin
kamuoyuna yansıyan fotoğrafına bir bakalım: Vergi ve cezalarıyla
600 milyon dolar mali boyutlu lüks otomobil kaçakçılığı olayı. İçki
ithalatı yapan üç yabancı firmanın ithalatlardaki sahtecilikle
90 trilyonluk bir zarara yol açılması olayı. Sahtecilik ve kaçakçılık
yapan yedi firmaya usulsüz olarak yeniden ihracat izni verilmesi
olayı.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin
gümrüklerden sorumlu bir Bakanlığı için bu iyi bir fotoğraf değildir.
Üstelik, bunlar, aysbergin sadece görünen yüzüdür. Kendi kurumunun
müfettişlerinin yazışmalarına ve raporlarına konu olan bu tür
suçlamalara muhatap olan bir bakan, dünyanın gelişmiş, kurumlaşmış
tüm demokrasilerinde derhal görevinden istifa eder. Bizde ise, Sayın
Bakan, soruşturmayı yürüten teftiş ve denetim elemanlarını cezalandırma
ve görevden alma yoluna gidiyor. Ağır ve ciddi iddialar karşısında
da, bilek ve yürek edebiyatıyla hamasete sığınıyor.
Hatırlayacaksınız, Cumhuriyet Halk Partili milletvekilinin
gümrüklerdeki kaçakçılık ve yolsuzluk iddialarının araştırılarak,
sorumluların tespiti ile alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel
Kurulda görüşülmüş ve AKP oylarıyla reddedilmiştir. Bu ret kararı,
AKP Grubunun, gümrüklerdeki kaçakçılık ve yolsuzluk iddialarının
araştırılmasını, soruşturulmasını istemediğinin ibret verici
belgesi olarak tutanaklarda duruyor. Ne acıdır ki, bu süreçte, Gümrük
Müsteşarlığı Teftiş Kurulu raporlarına dayalı olan, Gümrük Müsteşarlığı
müfettişlerince belgelenmiş bulunan yolsuzluk iddialarının bile
gereği yapılmamıştır. Bu, son derece düşündürücüdür. Süremin çok
kısıtlı olması nedeniyle ve sadece bir zihniyeti, bir anlayışı
ortaya koyma bakımından bunlardan sadece birkaçıyla ilgili gelişmeleri
dikkatinize sunuyorum.
Gümrük Teftiş Kurulu Başkanı tarafından, toplam
13 milyon dolar mali boyutlu Gebze’deki akaryakıt kaçakçılığının
incelenip soruşturulması için düzenlenen soruşturma onayı, Gümrük
Müsteşar Vekili tarafından uygun bulunmamış, aynı konuda düzenlenen
ikinci soruşturma onayı da Gümrük Müsteşar Vekili tarafından reddedilmiştir.
Bu kaçakçılık ve rüşvet olayının sonucunda, Gümrük Müsteşar Vekili
hakkında, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu uyarınca kaçakçılığa
yardım ettiği iddiasıyla, 4483 sayılı Yasa kapsamında Başbakanlık
Teftiş Kurulu tarafından yapılması istenen ön inceleme, her nedense,
bizzat Bakan Tüzmen tarafından yapılmış, adli takibata konu edilecek
eylemi bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Yine, Gümrük Teftiş Kurulu
Başkanının yazısına rağmen, Müsteşar Vekili hakkındaki ön inceleme
konusu raporlar ve diğer belgeler, ilgili yasanın amir hükmüne karşın,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmemiş, Başsavcılık,
dosyayı resen istemek durumunda kalmıştır.
Diğer taraftan, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu
uyarınca kaçakçılığa yardım ettikleri nedeniyle haklarında takibat
isteminde bulunulan ve ayrıca Devlet Memurları Kanunu uyarınca
memuriyetten çıkarılmaları istenilen bazı üst düzey bürokratlar
için de gereği yapılmamıştır.
Ayrıca, dağıtıldığı iddia edilen 1 milyon dolar
rüşvetin dökümü ile kimlere verildiğini gösteren şikâyet dilekçesi
incelenip soruşturulması için, Teftiş Kurulu Başkanı tarafından
Gümrük Müsteşar Vekiline sunulmasına karşın onay verilmemiştir.
Peki, buna karşılık ne olmuştur, şimdi, ona bakalım:
Yolsuzluğun soruşturulmasını isteyen Gümrük Teftiş Kurulu Başkanı,
Bakan Kürşad Tüzmen tarafından görevinden alınmış ve ayrıca kınama
cezasıyla cezalandırılmıştır. Yolsuzlukla ilgili soruşturmayı
yürütüp raporları düzenleyen Gümrük Başmüfettişi ve Gümrük Müfettiş
Yardımcısı, Gümrük Müsteşar Vekili tarafından uyarma cezalarıyla
cezalandırılmıştır.
Açıkça görüldüğü üzere, yolsuzlukla suçlananlar
değil, yolsuzluğu ortaya çıkaranlar, yolsuzluğu soruşturan ve rapora
bağlayan dürüst ve namuslu kamu görevlileri cezalandırılmıştır.
Burada, Bakanın icraatıyla, AKP yönetiminin icraatının nasıl örtüştüğünü
çok net biçimde görüyoruz. AKP yönetimi de, Hatay örneğinde, ihale
yolsuzluğuna bulaşanları değil, bu yolsuzluğu ortaya çıkaran dürüst
milletvekilini cezalandırmış ve partiden atmıştı.
Sayın Tüzmen bundan bir süre önce “Gümrüklerin genetiğini
değiştiriyoruz.” diyordu. Kutlarım, çok başarılı olmuş! Gümrüklerin
genetiğini AKP yönetiminin genetiğiyle çok uyumlu hale getirmiş.
Şimdi yüce Meclisimin huzurunda soruyorum: “Yoksullukla, yolsuzlukla
mücadele.” diyerek bu ülkenin en yoksul kesimlerinin oylarıyla
iktidara geleceksiniz, sözünüze, vaadinize rağmen, yolsuzlukla
suçlanan milletvekillerinizin dokunulmazlığının kaldırılmasına
karşı çıkacaksınız; yolsuzlukla suçlanan bakanlarınızın soruşturulmasına,
yargı önüne çıkarılmasına karşı duracaksınız; beş yıl boyunca kamu
görevlilerinin dokunulmazlığının varlığından söz edeceksiniz,
bundan yakınıyor görüneceksiniz, ancak, ciddi suç isnatlarıyla
karşı karşıya olan bürokratlarınızın soruşturulmasına izin vermeyeceksiniz,
yargı önüne çıkmalarına engel olacaksınız. Bütün bunlardan sonra
da, temiz siyasetten, dürüst siyasetten söz edeceksiniz. Buna kimseyi
inandıramazsınız. Şunu biliniz ki, sizden “Adalet ve Kalkınma Partisi”
diye söz ettiğimiz zaman, artık, halkımız tepki gösteriyor. Çünkü,
AKP tarafından aldatıldığını ve kandırıldığını görüyor ve hesap
sormak için de bir an önce seçimi istiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ZİYA YERGÖK (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Yergök.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Devamla) – Değerli milletvekilleri,
konuşmama son verirken, tüm olumsuzluklara ve baskılara rağmen görevini,
dürüstlükle, onurla ve özveriyle yapmaya çalışan gümrük personelini
kutluyor, yolsuzluğa bulaşanlardan ve göz yumanlardan, hangi kademede
olurlarsa olsunlar, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında hesap soracağımızı
belirtiyor, 2007 yılı bütçesinin ülkemiz ve ulusumuz için hayırlı
olmasını diliyorum.
Yüce Meclisimizi, tekrar, saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yergök.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı,
Birgen Keleş.
Sayın Keleş, süreniz on dakikadır.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İstanbul) – Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Dış Ticaret
Müsteşarlığı 2007 yılı bütçesi konusunda, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun görüşlerini bildirmek üzere söz almış bulunuyorum ve yüce
Meclise saygılar sunuyorum.
Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesini görüşüyoruz.
Bu Müsteşarlık önemli bir kuruluştur, çünkü uğraş alanı, ülkedeki
ekonomik ve sosyal faaliyetlerin ve dış politikadaki gelişmelerin
bir doğrudan yansımasıdır ve onlarla ilgilidir uğraş alanı. Eğer,
uyguladığınız politikalarla, bugün olduğu gibi, tarım sektörünü
çökertiyorsanız, bunun yansımalarını dış ticarette mutlaka görürsünüz.
Eğer, üretimi ve yatırımı destekleyecek politikalar uygulamıyorsanız,
sanayileşmeyi teşvik etmiyorsanız, vergi reformunu yapmıyorsanız
ve durup dururken kurumlar vergisi oranını indiriyorsanız -yüzde
30’lardan yüzde 20’lere- bu politikaların etkilerini ödemeler dengesi
üzerinde görmemeniz mümkün değildir. Eğer, küreselleşmenin ve uluslararası
kuruluşların dayattığı serbestleşmeyi hiçbir sınır tanımadan uyguluyorsanız,
kendi üreticinizi ve girişimcinizi korumuyorsanız, yabancı sermayeye
Mevlânâ anlayışıyla yaklaşıyorsanız, bunun, ödemeler dengesini
etkilememesi mümkün değildir.
Sayın milletvekilleri, bir sorunun varlığını
kabul etmeden ve nedenini araştırmadan o sorunu çözmek mümkün değildir.
Cari işlemler açığının çok ciddi bir sorun olduğunu, iktidar, ne yazık
ki, kabul etmemektedir. İthalat tahminlerinin çok hızlı arttığı
bilinmektedir günümüzde. 2006 yılı dış ticaret açığının 52-53 milyar
olacağı beklenmektedir. Dış ticaret açığının hızla artması -dış ticaret
açığının döviz gelirleriyle karşılanmayan kısmının da cari işlemler
açığı olduğunu düşünürsek- ocak-ekim aylarında hızla arttığı hâlde
bu cari işlemler açığını önemsememek ve ciddi olduğunu söylememek
tam bir aymazlıktır. Nitekim, bakın, 2003 yılında yüzde 69,3 olan
ocak-ekim aylarındaki ihracatın ithalatı karşılama oranı, bu yıl
-2006 yılında- yüzde 60,4’e düşmüştür. Cari işlemler açığı da, 2002 yılında
1,5 milyar dolardan 2003’te 8 milyar dolara ve bu yıl da 35 milyar dolara
çıkacaktır.
Sayın milletvekilleri, cari işlemler açığı ithalatın
ihracattan daha hızlı artmasından kaynaklandığı için, artan ithalattan
kaynaklanan vergiler bir yandan gayrisafi millî hasılayı yükseltmekte,
öte yandan da bütçeye gelir olarak kaydedilmektedir. İthal mallarındaki
artış ise fiyat artış hızını frenlemektedir. Ayrıca, bir yandan ülkeye
giren sıcak para, öte yandan da toprak satışı ve özelleştirme gelirlerinden
gelen dövizler, kurların düşük düzeyde kalmasını mümkün kılmaktadır.
Bu durum, aslında, cari işlem ve açığı sorununa kalıcı çözüm getirmeyen,
hatta ileride çok tehlikeli sonuçları olacak olan gelişmelerdir. Ama,
ne var ki, İktidar, nereden kaynaklandığını ve gelecekte neler olabileceğini
belirtmeden, Türk Lirasının değerini yükselttiğini ve ülkeye yabancı
sermaye girdiğini ve fiyat artış hızını aşağı indirdiğini ileri
sürerek övünmektedir.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında yapılan
bir çalışma, üretimin ithalata olan bağımlılığının inanılmaz boyutlara
yükseldiğini göstermektedir. İthalatın maliyetler içerisindeki
payı, enerji dışı imalat sanayisinde yüzde 48,5’tan -2003’te- 2005 yılında
yüzde 54,4’e yükselmiştir. İthalat maliyet oranı imalat sanayisinin
genelinde yüzde 62,3’tür. İhracatın içindeki ithal malı oranı da,
ihracatın ithal malına olan bağımlılığı da diğer bir deyişle,
dâhilde işleme rejiminin de etkisiyle daha hızlı artmaktadır. Alt
sektörlerde de bu artış söz konusudur ve üretilen malların büyük
bir kısmı, imalat sanayisi üretiminin büyük bir kısmı ihracata yönelik
değildir -sadece yüzde 27’si yöneliktir- dâhilde kullanılmak için
üretilmektedir.
Hükûmet, dış ticaret ve ödemeler dengesiyle ilgili
hedefleri gerçekçi bir şekilde saptamak ve olumsuz gelişmeleri
fark ederek düzeltmek için hiçbir gayret sarf etmemektedir. Cari işlemler
açığı sorun olarak görülmediği için de yurt dışından gelen sıcak paranın
kontrol altına alınması, doğrudan yabancı yatırımların, üretimi,
ihracatı artıran, döviz kazandıran veyahut da döviz harcamalarını
azaltan alanlarda kullanılması ve ithalat içinde büyük yer tutan
ara malı ve yatırım malları üretiminin yurt dışında üretiminin,
teşviki için de herhangi bir gayret sarf edilmemektedir.
Aslında, değerli arkadaşlarım, Türkiye dış ekonomik
ilişkileri dışarıdan yönlendirilmektedir. Çünkü, biliyorsunuz,
gümrük birliği sonucunda, içinde bulunmadığımız kurullarda alınan
kararları uygulamaktayız ve bu kararları uyguladığımız için,
hem gümrükleri indirmekteyiz hem üçüncü ülkelere karşı yapılan anlaşmalara
benzer anlaşmalar yapmaktayız ve bunun bütün yükünü 96 yılından beri
sadece tek başımıza kaldırmaktayız. Hâlbuki, tam üye olan diğer ülkeler,
bu yükü, tam üye olduktan sonra gümrük birliğini oluşturdukları
için Avrupa Birliğinden sağladıkları kaynaklarla karşılamışlardır.
Sayın Bakan, gümrük birliğinin Türk ekonomisine
katkısı, sağladığı ek olanaklar ve ek yükümlülükler nelerdir? Bu
olanaklar ve yükümlülüklerin mali boyutu saptanmış mıdır? Avrupa
Birliğiyle ilişkilerin ulaştığı bu aşamada, Türkiye gibi bir ülke,
dış ekonomik ilişkilerini, kendi iradesi olmadan oluşturulan politikalarla
daha ne kadar sürdürebilir?
Sayın milletvekilleri, iktidarda “yabancı sermaye
gelsin de nasıl gelirse gelsin” anlayışı hâkimdir, “bu önemlidir” diye
düşünmektedirler. Ancak, toprak satın almak için gelen bir yabancı
sermaye ile belli nitelikte mal üretmek için gelen ve ileri teknoloji
kullanarak fabrika kurmak için gelen bir sermayenin değeri birbirinden
çok farklıdır. Uygulamaya baktığımızda, gelen sermayenin, ne yazık
ki, üretici sektörlere gelmediğini -tarım gibi, sanayi gibi- görüyoruz,
hizmetler ve bankacılık sektöründe yoğunlaşmaktadır. Bir kısmı da
tabii, taşınmaz mal alımına gitmektedir; hazinenin arazilerinin
satın alınmasında kullanılmaktadır ve bu kullanılanlar, arazi almak
için, taşınmaz almak için kullanılan miktar her geçen gün biraz daha
artmaktadır. Bunlara karşı bir tedbir almadığı gibi İktidar, tam
tersine, 2003 yılından itibaren çıkardığı üç tane yasayla, yabancılara
toprak satışı işini, hiçbir gelişmiş ülkede görülmedik ölçüde serbestleştirmektedir.
Öte yandan, kuralsız ve koşulsuz bir serbestleştirme
yaptığı için ekonominin her alanında, örneğin borsada ve bankacılıkta
yabancıların payı giderek artmaktadır.
Özelleştirilen en önemli ve stratejik kuruluşları
yabancıların eline geçen Türkiye’de, Hükûmet, özel ve kamu mülkiyetindeki
değerli arazilerin ve taşınmazların yabancı mülkiyetine geçmesine
ve bankacılık sektöründe yabancı payının hızla artmasına, ne yazık
ki, seyirci kalmaktadır. Oysa, bütün gelişmiş Batılı ülkeler, bu
konularda fevkalade duyarlı davranmaktadır.
Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunda, “yazılı
olarak yanıtlayacağım” dediğiniz sorularıma verdiğiniz yanıt,
hem şeklen hem içerik olarak şık değildir, doğru değildir, devlet ciddiyetiyle
ve Parlamentoya saygıyla bağdaşır nitelikte değildir. Merak ederseniz
eğer, yanıtı gösterebilirim size.
İki soruya yanıt vermişsiniz sözde. “İthalat kısıtlanabilir
mi?” diye formüle ettiğiniz ikinci soruya verdiğiniz yanıtta, ithalattaki
artıştan petrol fiyatlarındaki artışı sorumlu tutmuşsunuz. GATT
kurallarından, Türkiye; Avrupa Birliği arasındaki gümrük birliğinden,
üçüncü ülkelere karşı ortak gümrük tarifesine uyma mecburiyetinden,
damping, kota, gözetim ve referans fiyat uygulamalarından etkin
şekilde yararlandığınızdan söz etmişsiniz; Avrupa Birliğiyle
ikili anlaşmalar yapan ülkelerle benzer ikili anlaşma yapma zorunluluğumuzdan
ve bunları yaptığınızdan söz etmemişsiniz.
Tabii, ben, damping, kota, gözetim ve referans fiyatı
uygulamasını ne derece ciddi olarak uyguladığınızı bilemem, ancak,
verdiğiniz yanıttaki diğer noktalar, herkesin, her zaman bildiği
noktalar. Çünkü, yıllardır bu geçerlidir, yani, başka yerlerden yönetildiğimiz
ve açarsanız, tutanaklara bakarsanız, bu konuları, bizler, size
söyledik geçmiş yıllarda. Ama, bu, şunu göstermektedir, verdiğiniz
yanıt: İthalatı, hızlı şekilde artmasına rağmen, ciddi bir sorun
olarak görmediğinizi göstermektedir, sorunu doğru olarak tanımlamadığınızı
göstermektedir ve işin özüne inmediğinizi göstermektedir.
İşin özü, bu ülkede, yıllardır, ciddi sanayi yatırımı
yapılmamasıdır Sayın Bakan. Kamu sektörü KOBİ’leri desteklemek
için çok etkili bir şekilde kullanılabilecekken, kamu sektörüne
imalat sanayisi yatırımı yaptırılmaması ve özel sektörün de bu eksikliği
telafi edecek şekilde yatırım yapmamasıdır. İşin özü, yerli ve yabancı
sermayenin faiz ve rant geliri elde etmeye yönlendirilmesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Keleş, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
BİRGEN KELEŞ (Devamla) – Teşekkür ederim.
İşin özü, özelleştirme sevdasıyla en ciddi kuruluşlarımızda,
yıllarca üretim, yatırım yapılmaması, ihracat bağlantısı kurulamaz
halde onların tutulmasıdır. İşin özü, koşulsuz, kuralsız serbestleşme
nedeniyle ithalatın, yerli ara malı ve yatırım malı üretimini ikame
etmesidir.
Sayın milletvekilleri, ara malı ve yatırım malı
ithalatının giderek artan oranda yerli üretimi ikame ettiği, artık,
bugün akademisyenler ve özel sektör tarafından da kabul edilmektedir.
İthalatı sınırlamakta bazı güçlükler olsa da, hiçbir uluslararası
kural bir ülkenin kendi topraklarında belirli malların üretimini
teşvik etmesini önleyemez. Bunun da çeşitli yöntemleri vardır. Ayrıca
da Avrupa Birliğiyle olan ilişkilerin, hiçbir aşamasında, ekonomi
dibe çökse de bu kurallar aynen uygulanacaktır, anlayışı gösterilmemektedir.
Tam tersine, bir sektör güç duruma düştüğünde ve ekonomi genel olarak
olumsuz etkilendiğinde o sektörde veya genelde süreyle sınırlı
olmak üzere önlem alınabileceği anlayışı vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Keleş, lütfen…
Teşekkür için, buyurun.
BİRGEN KELEŞ (Devamla) – Kaldı ki, Sayın Bakan, nasıl
oluyor da 17 Aralık kararıyla ilgili belgelerde “Türkiye’den gelen
tarım ürünlerini kısıtlayacağım, serbest dolaşımı kısıtlayacağım
ve bu, tam üyelikten sonra da devam edebilir.” diyen bir Avrupa Birliği
karşımızdayken, biz, herhangi bir esneklik talep etmiyoruz? Nasıl
oluyor da, dış ticaret açığını, tasarruf açığını kapatmak için çok
yüksek reel faiz ödemeyi, yerli-yabancı sermayeyi faiz ve ranta
yönlendirmeyi, döviz kazandıran üretimden uzaklaştırmayı, faiz
ödemelerini yerine getirmek için borçları artırmayı, özelleştirilen
kuruluşların gelirlerini de borç ödemekte kullanmayı ve hazine
arazilerinin satılmasını, tıpkı özelleştirmede olduğu gibi bir
amaç hâline getirmeyi içimize sindirebiliyoruz? Bütün bunlar doğru
değildir, akılcı bir yaklaşım değildir; ama, ne yazıktır ki, sizin uygulamalarınızdır.
Hükûmet “Benden sonrası tufan” anlayışıyla hareket
etmekte ve gelecek kuşakların hakkını, kelimenin tam anlamıyla
gasbetmektedir.
Yazılı ve görsel medyanın, yapılanları objektif
olarak değerlendirmesini dileyerek, yüce Meclise saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Keleş.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına beşinci konuşmacı,
Orhan Ziya Diren.
Sayın Diren, süreniz dokuz dakikadır.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ORHAN ZİYA DİREN (Tokat) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı kapsamında İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi üzerinde
görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum.
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, 1960 yılında
kurulmuş, özel hukuk hükümlerine tabi ve tüzel kişiliğe sahip bir
kamu kuruluşudur. Merkez, Dış Ticaret Müsteşarlığına bağlı olarak
çalışmaktadır.
Kuruluşun amacına gelince: Türkiye ihracatının
geliştirilmesi ve sağlıklı bir yapıya kavuşturulması temel amacıyla
kurulmuş ilk ve tek kamu kuruluşu olan İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi,
bu amaç doğrultusunda, yeni pazarlar ve iş olanakları yaratmaya yönelik
ar-ge çalışmaları yürütmek, ihracatçılarımızın dış pazarlardaki
paylarını artırmalarına yardımcı olmak, yayın ve tanıtım faaliyetlerinde
bulunmak, yerli ve yabancı iş çevrelerine ticari enformasyon sağlamak,
ihracatımızın ürün ve pazarlar yönünden çeşitlenmesine, geliştirilmesine
katkıda bulunmak üzere görevler almıştır.
Faaliyetleri açısından bakıldığında, kısaca,
eğitim programları, eğitim yardımı destekleri, uluslararası ilişkiler,
ihracat strateji planları yapmak… Örneğin, 2004-2006 yılında bunun
ilkini yapmışlar ve bu amaca yönelik olarak Anadolu ticaret meslek
liseleri ve ticaret meslek liseleri öğretmenlerinden 250 öğretmene
dış ticaret eğitim programları düzenlenmiştir.
Bunun dışında, yine, firmalarımızın yurt dışında
tanıtımına katkıda bulunmak, ar-ge faaliyetlerini geliştirmek
ve takip etmek ve yine, elektronik ticari bilgi hizmetlerinden bahsedilebilir.
Kuşkusuz, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, bir
ülkenin makro ekonomisini doğrudan, mikroekonomisini de buna
bağlı olarak etkileyen ihracat ve geliştirilmesi açısından son derece
önemli bir işlevi yerine getirmektedir. Cumhuriyet Halk Partisi
tarafından da, her anlamda, özel olarak desteklenmesi gereken bir
kurum olarak değerlendirilmektedir. Merkezin işlevini daha da
fonksiyonel şekilde yerine getirebilmesi açısından, özellikle
daha mütehassıs personel sayısını mutlaka artırmalıyız diye düşünüyoruz.
İhracatımızın artırılması için, tanıtım çalışmalarının
yanında, gelişmiş ülkelerin uyguladığı gizli teşvik veya nakliye
desteği konularında, mutlaka ihracatçı firmalara yardımcı olunmalıdır.
Taşımacılık: Ülkemizin yurt dışına ihraç ettiği
malların, özellikle ve büyük ölçüde kara yolu taşımacılığıyla
sağlandığından hareketle, o noktada da, akaryakıt fiyatları, mutlaka,
deniz yollarında olduğu gibi ek vergiden muaf tutulmaya -imkân
dâhilindeyse- çalışılmalıdır. Maliyeti ve rekabeti etkileyen
en önemli gider kalemlerinden birisi olan bu taşımacılığa, mutlaka
bir destek vermek zorundayız.
Yine, tarımsal ürünlere verilen teşvik oranları
ise her geçen gün azalmakta ve hatta, Avrupa Birliği ülkelerine yapılan
bazı ihracatlarda teşvik verilmemekte olup 2010 yılına kadar, bu
teşviklerin, Avrupa Birliği ortak tarım politikası çerçevesinde
kaldırılacağı da öngörülmektedir.
Enerji, ham madde, nakliye maliyetlerinin dünya
standartlarının üzerinde olduğu ülkemizde teşviklerin tamamen
kaldırılması, ihracatçıların da önünü, mutlaka, yakın vadede tıkayacaktır
diye düşünüyorum.
Yine, döviz fiyatlarındaki gerçeği yansıtmayan
ucuzlama ve dolayısıyla paramızın aşırı değerlenmesi, üretici
ihracatçılar için en büyük sorun olmaya devam etmekte olup dışarıdaki
rekabet gücünü kıran başlıca etkenlerden birisi gibi görünmeye
devam etmektedir.
Dışarıdan gelen sözüm ona yabancı sermayenin,
doğrudan yatırım yerine malum amaçlarla gelmiş olması… Ki, bu malum
amaçları hepiniz biliyorsunuz; bunlar, portföy yatırımları ve yine,
altın yumurtlayan tavuklarımızın maalesef satışı. Bunlar, tabii,
IMF’nin baskıları sonucu, maalesef, gerçekleşmekte ve ülkemizin
para politikası da olumsuz yönde etkilenmeye devam etmektedir.
Bu durum, ihracatımızı yavaşlattığı gibi, çok
gereksiz ve ülkemizde en iyisi yapılabilen ara mallarının ithalatını
da hızlandırmaktadır. Bundan, tabii ki, ekonomimizin motoru olarak
gördüğümüz işsizliğin çözümüne de katkı sağlayabilecek KOBİ’lerimiz
en büyük zararı görmektedirler diye düşünüyorum.
Bu noktada, ihracat için üretim, üretim için yatırım
ve istihdam gerekiyor. Sunulan bütçede bu olanakları göremediğim
için, Maliye Bakanımızın ve Başbakanımızın övünerek sundukları
bütçeye de, müsaadenizle, kısaca değinmek istiyorum.
Ülkemizin toplam borcu -iç ve dış olarak, kamu ve
özel, hepsini birlikte söylemek istiyorum sözlerimi uzatmamak
için- 2002 yılında Türkiye’mizin bu manadaki borçları 219,3 milyar,
yani, 220 milyar dolarken, 2006’nın ikinci çeyreğinde 373,9; tahminen
380 milyar dolar civarında kapatılmış olacak. Yani, Adalet ve Kalkınma
Partisi, ülkemizi, bu dört yıllık iktidarında 154,5 milyar dolar
borçlandırmıştır ki, bu artış yüzde 70’leri ifade eder. Bir başka deyişle,
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı görevde bulunduğu her yıl, ülkemizi,
38,6 milyar dolar borçlandırmıştır.
Merak ediyorum, şu 2 bin dolardan 5.080 dolarlara çıkan gayrisafi
millî hasıladan kişi başına düşen gelir, acaba bu borç rakamlarından
hareketle mi hesaplandı? Zira, siyasi, politik gezilerimde vatandaşlarımdan
gördüğüm kadarıyla, onlara yansıyan böyle 2,5 kat bir iyileşme olmadığı
gibi daha da kötüleşme anlamındaki şikâyetleri biz defalarca dile
getiriyoruz, ama, her nedense, Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerimiz
bunun tam aksini hep iddia ediyorlar. Bunu da, inşallah, ilerideki
seçimde hep birlikte göreceğiz.
Türkiye’de bu İktidar göreve gelmeden önceki
tüm cumhuriyet hükûmetleri ise, yılda, sadece -Adalet ve Kalkınma
Partisinin 38,6 milyar dolarlık ortalama borçlanmasına karşılık-
2,7 milyar dolar borçlanıyorlardı.
Yine, işsizlik, başka bir sorun olarak karşımıza
geliyor. “Bunların İGEM’yle ilişkisi
ne?” diyeceksiniz. Tabii, işsizlik sorunu çözülüp istihdam yaratılıp
onlar üretken hale getirildiğinde, ihracata dönük malların üretimi
ve onların maliyetleri düşeceğinden, ihracat kabiliyetimiz artacağı
için bu konulara da değinmeden geçemeyeceğim.
Bu İktidar döneminde, bu derece borçlanmaya karşılık
ne kadarlık bir istihdam yaratılmıştır? Borçlanma, verimli alanlara
yapılacak yatırımlara dönüşüp yurttaşlarımızın iş derdine derman
olması gayesiyle yapılsaydı, bu fahiş borç artışı bir yönden geçerli
ve anlamlı olabilirdi. Oysa, tam tersine, işsizlik de bu Hükûmet döneminde
akıl almaz bir şekilde artmıştır. Şöyle ki, 2002 yılında fiilî işsiz
sayısı 4 milyon 290 bin kişiyken, 2006 Ağustos ayında bu rakam 4 milyon
444 bin kişiye çıkmış ve bu arada iş gücüne katılan birçok yeni gençlerimiz
de, hâlen, daha bu sayıma dahi girememiştir. Yani, AKP döneminde,
bu kadar borçlanılmasına karşın, fiilî işsiz oranında olması gereken
göreceli bir azalma bir yana, cüzi de olsa sayısal bir artışın olması
gerçekten çok üzücüdür.
Bu işsiz sayısına ilave olarak, ülkemizde yaklaşık
20 milyon kişinin TÜİK bilgilerine göre- yoksulluk sınırında, 1
milyon kişinin de açlık sınırında bulunması, çok daha başka bir vahim
görüntü olduğunu burada ifade etmeden geçemeyeceğim.
Yine aynı şekilde olumsuz bir görünüm dış ticaretimiz
şöyle veriyor: İhracat, ithalat ve dış ticaret açıkları açısından
bir değerlendirme yapacak olursak -rakamlara boğmamak için kısa geçeceğim-
2002 yılında 36 milyar dolar ihracat, 51 milyar dolar ithalat yapılmış,
dış ticaret açığımız 15 milyar dolarmış. 2006’nın Ekim ayında, 67,8 milyar
dolar ihracat, 112,3 milyar dolar ithalat yapılmış ve 44,5 milyar
-ki, yıl sonunda bunun 52,5 milyar dolar olması bekleniyor- ve burada
da dış ticaret açığımızın değil bir aritmetik, bir geometrik büyüme
içerisine girmiş olmasını da üzülerek ifade etmek istiyorum.
İhracatın ithalatı karşılama oranlarına gelince
-yine bunu da kısaca 2001 ve 2006 rakamları olarak vereyim- 2001 yılında
yüzde 75,7; 2006’da ise 60,4 gibi bir rakamla karşılaşıyoruz. Bu rakamlar
da, dış açık üreten bir ekonominin AKP tarafından yönetildiğini bize
kanıtlamak için yeterli bir delildir diye düşünüyorum.
Bir taraftan üretim ekonomisine darbe vururken,
bir yandan da ithalat patlamasıyla ara mal üretimi gerilemekte, ithal
ara malları yerli üretim ikame etmekte, ara mal üreten KOBİ’lerimiz
özellikle bundan zarar görmekte ve nihayet işsizlik ve dış ticaret
açığı patlamaktadır. Bu durumun doğal sonucu olarak, ihracatın ithalatı
karşılama oranı sürekli olarak düşmekte, ülke ekonomisi giderek
daha fazla dışa bağımlı ve borçla ayakta tutulabilir hâle gelmektedir.
Yani, ülke ekonomisi, maalesef, borçla yönetilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Diren, buyurun.
ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) – Protestolu senetler
konusu, toplumumuzun bir başka ayrı yarasıdır. 2005 Ocak ve Eylül aylarında
634.861 senet protesto olmuş, bu yıl ise aynı dönem için 842.439. Yani
yüzde 32,7 oranında bir artış göstermiştir. Bunların tutarları da
yine yüzde 46,6 gibi bir artışla karşımıza çıkıyor.
Yukarıdaki rakamlar da reel sektörün gerçek durumunun
en bariz göstergesidir. Ülke ekonomisi AKP Hükûmetinin savunduğu
gibi tozpembeyse böylesine büyük bir artış oranı nasıl izah edilebilir,
ben şahsen bunu anlamakta güçlük çekiyorum.
Kredi kartları yine apayrı bir sorun olarak karşımıza
çıkıyor. Vaktim çok daraldığı için birtakım bilgileri geçeceğim,
ama, bu kredi kartları konusunda da memleketimizin bir başka sıkıntısını
dile getirmek istiyorum.
Kredi kartları borç toplamı 2005’te 17,6 milyar yeni
Türk lirası iken, 2006’da 20,1 milyar yeni Türk lirasına çıkmış, yani
yüzde 9’luk bir artış göstermiştir.
Şimdi, vatandaşımızın elinde birçok değişik bankalardan
alabildikleri kartlar bulunduğuna ve bunların kredi limitleri
merkezî bir sistemle kontrol edilemediğine göre, ciddi şekilde bir
harcama keyfiyeti, bir özenti…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) – Sayın Başkanım, çok
özür diliyorum…
BAŞKAN – Lütfen Sayın Diren… Lütfen…
ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) – Hemen bitireceğim.
BAŞKAN – Hayır… Lütfen Sayın Diren… Teşekkür ediyorum…
Teşekkür etmek için açıyorum.
Buyurun.
ORHAN ZİYA DİREN (Devamla) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Şimdi, bir de bu maliye konusunda bilgiler verecektim,
ama, izin vermiyorsunuz. Ancak, bu ihracatın patlamasıyla ilgili
iddialara da şöyle bir cevap vermek istiyorum: Burada sanayileşmenin
çok geliştiği ve ihracatın patladığı iddia ediliyorsa da, burada
tarımsal ürünlerimizin ihracatının toplam üretimdeki payının
yüzde 11,4’lerde sabit olarak devam ettiğini görüyoruz. Türkiye’mizin
etrafı yangın yeri olduğuna göre, Irak’ta, Suriye’de, Gürcistan’da,
Azerbaycan’da tarımsal üretim yapılmadığına göre, bizim ihracatımız,
doğal olarak, kendiliğinden artmıştır. Dolayısıyla, ihracat içindeki
bu pay değişmediğine göre, sanayi malları üretimimizde de ciddi
bir üretim artışından söz etmemiz mümkün değildir, böyle görünüyor.
Bu duygularla, hepinizi sevgiyle selamlıyorum.
Bütçemiz hayırlı, uğurlu olsun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Diren.
AK Parti Grubu adına birinci konuşmacı Mehmet
Atilla Maraş, Şanlıurfa Milletvekili.
Sayın Maraş, süreniz yedibuçuk dakikadır.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ATİLLA MARAŞ (Şanlıurfa)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 mali yılı Kültür ve
Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kültür ve Turizm Bakanlığı nezdinde 2006 yılında
gerçekleşen ve 2007 yılında gerçek-leşmesi planlanan proje, hizmet
ve faaliyetleri içeren programı sizlere sunmak istiyorum.
Bilindiği gibi, Kültür ve Turizm Bakanlıkları
2003 yılında tek bir çatı altına alınmış ve bu birleşmenin getirdiği
mevzuat düzenlemeleri izleyen yıllarda hızla yapılmıştır. Bu düzenlemeler
neticesinde, Bakanlık programı yerine oturmuş ve mevzuat işlevsellik
kazanmıştır. Özellikle, 2005 yılının ikinci yarısı ve 2006 yılı içerisinde
gerçekleştirilen çalışmaları gösteren ve biraz sonra arz edeceğim
tablo, yeni mevzuatın Bakanlık tarafından başarılı bir şekilde uygulandığı-nın
göstergesi olacaktır. Bu doğrultuda 2007 yılının da Kültür ve Turizm
Bakanlığı seferberlik yılı olarak ilan edilmiştir. 2007 yılında, Bakanlık,
çalışma konuları arasına giren kültür ve turizm alanında yoğun çalışmalar
gerçekleştirme azmi içindedir.
Değerli milletvekilleri, 2004 ve 2005 yılında
yüzde 50’lere varan turistik ve turizm gelirleri artışı, içinde bulunduğumuz
sene dünya ölçeğindeki konjonktürel gelişmelerden ötürü yüzde 5
gibi bir kayba uğramasına rağmen, 2007 yılındaki umudumuz büyüktür.
Düşüşte bir nevi kitle turizmi olarak adlandırdığımız tatil turizminden
kaynaklanmakta olup, kültür turizmi bu düşüşten etkilenmemiş, aksine,
İstanbul gibi kültürel turizmin yoğun olduğu şehirlerde turist sayısı
artmıştır. Önümüzdeki senelerde ise, İstanbul’un kazandığı kültür
başkenti unvanı bu artışın daha da fazla olacağını bize göstermektedir.
Kitlesel turizmde ise, Kültür ve Turizm Bakanlığı
ilgili sektör çevrelerinin de katkısıyla bir stratejik mastır planı
hazırlamıştır. Deniz, güneş, kum eksenli yaz tatil turizmi yanında,
Bakanlık, 2006 yılında kış ve termal turizmine özel olarak önem vermiştir.
Bu iki alan ülkemiz turizmi içinde büyük potansiyele sahiptir. Bunun
yanı sıra, kitle turizminde yerel yöneticilerle iş birliğine gidilmiş
ve kalitenin daha da yukarı-lara çekilmesi için sürekli mücadele
verilmiştir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, asli görevlerinden
biri olan kültür ve tabiat varlıklarının korunması için önemli adımlar
atmıştır. 2006 yılında gerçekleştirilen Kültür ve Tabiat Varlıkları
Bilgi Sistemi Projesi sayesinde, ülkemizin kültürel envanterinin
çıkartılmasına yönelik çalışmalar yapmıştır. Kültür varlıklarımız,
etkin koruma sistemi sayesinde gelecek nesillere sağlıklı bir biçimde
intikal ettirilecektir.
2006 yılında gerçekleştirilen faaliyetler çerçevesinde,
yurdumuzun değişik mecralarında yer alan birçok kale ve tarihî anıtın
rölöve, restorasyon ve restitüsyon çalışmalarına başlanmıştır. Ayrıca,
Atatürk evleri onarımı, teşhir ve tanzimi, proje kapsamında yapılmıştır.
Hâlihazırda devam eden projeler dışında, Kültür
ve Turizm Bakanlığı, 24 müzeye güvenlik sistemi kurulması çalışmalarına
başlamıştır.
Ayrıca, yurt içinde devam eden Kars-Ani ören yeri,
Adıyaman-Nemrut Dağı tümülüsü ve anıtları ile Ankara-Augustus Tapınağı
projelerine ilaveten, yurt dışındaki tarihî eserlerimizle ilgili
birçok proje hayata geçirilmiş, birçoğunun da proje altyapısı hazırlanmıştır.
Bu çerçevede sürdürülen onlarca proje içerisinden birini örnek
vermek gerekirse, Suriye’deki Süleyman Şah Türbesi’nin tanzimi
için protokol işlemleri tamamlanmış, ihale aşamasına gelinmiştir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, insanlarımızın kütüphanelerimizden
en üst derecede faydalanmasını amaç edinmiş ve bu çerçevede birçok
projeyi hayata geçirmiştir. Hâlihazırda, 1.189 kütüphane ve 61 gezici
kütüphane hizmet vermektedir. Ekim 2006 itibarıyla, kütüphaneleri
kullanma sayısı önceki yıllara oranla artış göstermiş ve 21 milyona
yakın ziyaretçi olmuştur.
Ayrıca, yurt dışında Türk kültürü ve edebiyatının
tanınması amacıyla TEDA Projesi hayata geçirilmiş, bu projeyle,
edebiyatımızın belli başlı eserleri yabancı dillere çevrilip dünya
insanlığının beğenisine sunulmuştur.
Yurt dışındaki birçok prestijli kitap fuarına katılan
Bakanlık ilgili birimleri, 2008 yılında da bu gelişmeler neticesinde
dünyanın en büyük kitap fuarı olan Frankfurt Kitap Fuarı’nın onur konuğu
olarak kabul edilmiştir.
Turizm sektöründeki en önemli hedeflerden biri
olan Türkiye markasının oluşturulması için, Bakanlık, ülkemizin
tanıtımını önemli görmekte ve bu doğrultuda çalışmalarını sürdürmektedir.
Dünya ölçeğinde önemli bir turizm ögesi olan kongre
turizminde ülkemizde büyük hamlelerde bulunulmuş, bu konuda, Bakanlık,
birçok takvim ve broşürü dünyanın her tarafına ulaştırmıştır.
Dünyadaki en önemli on altı destinasyon arasında
yer alan ülkemizin yerinin daha da yukarılara çıkması için turizm
altyapı çalışmaları sürekli olarak geliştirilmektedir. Bu doğrultuda,
üst ölçekli ve 2023 yılını hedefleyen Türkiye turizm stratejisi hazırlanmıştır.
Bu çalışmalarda, alternatif turizm kaynaklarının kıyı turizmi
ile beraber sıçramada bulunması öngörülmüştür. Ayrıca, kültür ve
turizm koruma ve gelişim bölgeleri ve turizm merkezleri tespit
edilmiş ve bu bölgelerle alakalı çalışmalar hız kazanmıştır.
1 Ekim 2006 itibarıyla yatırım belgeli tesis sayısı
1.022, işletme belgeli tesis sayısı ise 3.506’ya ulaşmıştır.
Birçok ülke ile gerçekleştirilen turizm iş birliği
anlaşmalarıyla ülkemiz turizm alanında birçok olanaklara sahip
olmuştur. Bu çerçevede, Türki cumhuriyetler ehemmiyetli bir yer tutuyor
olup, bu ülkelere Bakanlık desteği sürekli olarak artmaktadır. TÜRKSOY’la
birlikte yapılan çalışmalar meyvelerini vermekte olup, karşılıklı
sürekli mekanizmalar geliştirilmiştir.
İstanbul 2010 Kültür Başkenti Projesinde, Bakanlık,
diğer kuruluşlarla iletişim içerisinde çalışmalarda bulunmuş ve
İstanbul, 2010 için kültür başkenti payesini almıştır. Ayrıca, Bakanlık,
İzmir için de değişik bir proje hazırlamaktadır.
2007 Mevlânâ Yılı münasebetiyle Bakanlığımız
hummalı bir çalışma içerisine girmiş ve önümüzdeki sene yapılacak
olan etkinliklerin projelerini hazırlamaktadır.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, ülkemizde güçlü bir
fikrî mülkiyet sisteminin oluşturulması için korsan faaliyetlere
son vermek hedefini, taraf olduğumuz uluslararası anlaşmalar çerçevesinde
yürütme azmi içindedir.
Türk sinemasının desteklenmesi için, 2006 yılında
11 milyon YTL ödenek ayrılmış ve bunun büyük çoğunluğu ödenmiştir. Ayrıca,
ülkemizde gerçekleştirilen birçok sinema ve film festivallerine
de destek verilmiştir.
Bakanlık, ayrıca, orkestra, koro ve topluluklarının
gerçekleştirdiği prestijli konserlerle sanatçıları ve halkı buluşturarak,
Türk müziğine emek veren bestecileri yeni nesillere tanıtmak azmindedir.
Resim, heykel, seramik, özgün baskı, Türk süsleme sanatlarından
olan tezhip, minyatür, çini, ebru…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Maraş, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET ATİLLA MARAŞ (Devamla) – …hüsnühat gibi,
fotoğraf, karikatür gibi görsel sanatların da gelişmesini ve yaygınlaşmasını
sağlamak için birçok çalışmalar yapmaktadır.
Uluslararası ilişkilerde yeni dengelerin kurulmasını
göz önüne alarak, bölge ve dünya çapında yeni kültürel yapılaşmayı
destelemek ve Türk dili konuşan halklar ve ülkeler arasında dostane
ilişkiler kurarak, ortak Türk kültürünü, dilini, tarihini, sanatını,
gelenek ve göreneklerini araştırarak ortaya çıkarmak, geliştirmek,
korumak ve gelecek kuşaklara aktarmak, kalıcı kılmak amacıyla yola
çıkan TÜRKSOY bu bağlamda çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıca,
Türk dünyası coğrafyasında ortak bir dil ve bir alfabe kullanımı
için uygun ortam ve şartlar yaratıp, Türk dünyası halklarının ortak
geçmişini, tarihini, dil ve edebiyatını, kültür ve sanatını bir
bütün halinde ele alan bilimsel araştırmaları güçlendirerek, ulusal
tarihi, ana dili, edebiyatı, kültür ve sanatı, gelenek ve görenekleri,
gelecek kuşaklara aktarmak için ortam hazırlamak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ATİLLA MARAŞ (Devamla) – Bitiriyorum.
BAŞKAN – Sayın Maraş, lütfen teşekkür için, buyurun.
MEHMET ATİLLA MARAŞ (Devamla) – …TÜRKSOY’un asıl hedefleri
arasındadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada,
sizlere bir bölümünü ancak sunabildiğim bu hizmetler için, başta
Sayın Bakan olmak üzere, Kültür ve Turizm Bakanlığının tüm çalışanlarını
kutluyor, sizlere de saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Maraş.
AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Mehmet Faruk
Bayrak, Şanlıurfa Milletvekili.
Sayın Bayrak, süreniz yedibuçuk dakikadır. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET FARUK BAYRAK (Şanlıurfa)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 mali yılı bütçe görüşmelerinde,
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Grubumuz
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 1970 yılında 1309 sayılı Kanun’la
kurulan Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığına
bağlı tüzel kişiliği haiz bir kurumdur. Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu uyarınca
özel bütçeli kuruluşlar kapsamında yer almaktadır.
Devlet Opera ve Balesi, 1970 yılından günümüze
kadar opera ve bale sanatlarını, yöresel ve evrensel boyutuyla
halkımıza sunma gayesiyle çalışmalarını düzenli olarak sürdürmektedir.
Devlet ve Opera Balesi gösterilerini, 37 il ve
ilçede bulunan kültür merkezlerinde, kendi bünyelerine bağlı sahnelerde
ve tarihî alanlarda gerçekleştirmektedir.
2002-2006 yıllarında 15 ülkeye birden fazla turne
etkinliği düzenlemiş olup, on üç yıldır Aspendos Uluslararası Opera
ve Bale Festivali ve her yıl düzenlenen Uluslararası Bodrum Bale
Festivali büyük ilgi görmektedir.
Değerli milletvekilleri, Devlet Opera ve Balesi
Genel Müdürlüğüne 1998’den 2005 yılına kadar hiçbir sanatçı alımı
yapılmamıştır. Genel Müdürlük kapsamında, kuruma ilk defa 2006 yılında
234 adet sanatçı ve stajyer opera sanatçısı alımı yapılmıştır.
Kuruma son dört yıllık periyotlarda hazineden
aktarılan bütçe kaynaklarında önemli bir artış görülmektedir.
2002’den 2007’ye kadar olan bütçe kaynaklarında yüzde 30’luk bir artış
olmuştur. Hükûmetimiz, sanatsal icraatlarda bulunan Devlet Opera
ve Balesi Genel Müdürlüğüne vermiş olduğu önemi, bu vesileyle,
bir kez daha göstermiştir.
Değerli arkadaşlar, yüzyıllarca birçok medeniyete
ev sahipliği yapmış olan topraklarımız ve atalarımız, kültürden ve
sanattan hiçbir zaman uzak kalmamıştır. Kültür ve sanat bizim dünyamızda
sürekli parlayan bir ışık olmuş, Osmanlı’dan günümüze kadar birçok
eser yazılmış, hazırlanmış ve sergilenmiştir. Aynı çerçevede sanatçılarımız
ve zanaatkârlarımız kültürel ve sanatsal alanlarda ülkemizi dünya
çapında bir marka hâline getirmek için emek vermekte ve alın teri dökmektedir.
Ayrıca, yakın zamanda Nobel Edebiyat Ödülü alan
Orhan Pamuk, sanat ve edebiyat alanındaki başarılı yolumuzda önemli
kilometre taşlarından biri olmuştur ve bu başarısını da ilk tebrik
edenlerden biri de Sayın Başbakanımız olmuştur. Bu vesileyle, Orhan
Pamuk ve uluslararası platformda ülkemizi temsil eden herkese şükranlarımı
sunuyorum. Aslında, Türkiye de bu konuda bir adım atmalıdır. Mesela,
Bakanlığın her yıl verdiği büyük ödül, bu yıl Orhan Pamuk’a verilebilir.
Bu arada, geçtiğimiz ay güneydoğu illerimizde
meydana gelen sel felaketlerinde birçok yazılı eserimiz zarar görmüştür.
Bakanlık tarafından ivedi bir şekilde oluşturulan uzman ekip, gerekli
çalışmaları başlatmış olup, eserlerin tekrardan hayata geçirilmesi
için büyük çaba sarf etmiştir. Gerek doğal felaketler gerek zaman
aşımından dolayı, ülkemizde bulunan tarihî eserlerimiz yıpranmaktadır.
Bakanlık, tarihî dokuların kaybolmasını önlemek amacıyla gerekli
yerlerde restorasyon işlemleri sürdürmektedir. Ancak, bu konuda daha
kapsamlı, daha süratli ve daha kaliteli çalışmalara ihtiyaç olduğu
da ortadadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; TÜRKSOY
üyesi olan ülkelerle opera ve bale sanatlarında ilişkiler her yıl
artan bir sıcaklıkla sürdürülmektedir. Atatürk’ün TÜRKSOY operasından
sonra yapılmasına ara verilen ve ilk defa Sayın Atilla Koç’un döneminde
opera bestesi ve librettoların, opera sözlerinin yazılı bulunduğu
kitap yazılmasına başlanmış olup, son aşamasına gelinmiştir; ama,
bunu yeterli göremeyiz, artık, bir Türk balesi, Türk operası bekliyoruz.
Bakanlık, bu konuda daha çok çaba harcamalıdır.
Bu vesileyle, Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın
Atilla Koç’a, sanata, tarihe ve kültürel değerlere göstermiş olduğu
ilgiden dolayı da teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bu kürsüden size hitap ederken,
kültürden, sanattan ve emekten bahsederken, fikrî mülkiyet haklarından
bahsetmeden geçemeyeceğim. Yasa’nın yürürlüğe girmesiyle, korsanla
mücadelede kısmi bir başarı elde edilmişken, son zamanlarda korsanla
mücadelede, maalesef, bir durgunluk yaşanmaktadır. Özellikle sahil
kesimindeki belediyelerin korsan kitap satan kişilere özel yer
tahsis etmesinden dolayı korsanla mücadele zayıflamakta ve önemli
bir maddi kayıp meydana gelmektedir. Şu an, ilgili komisyonlarda
görüşülen yeni bir yasa tasarısıyla, kolluk kuvvetlerine, yakaladıkları
korsan kitap başına prim uygulaması getirilmesi öngörülmektedir.
Yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte kolluk kuvvetlerinin
etkin bir uygulama göstereceğine inanıyorum. Kolluk kuvvetleri
sadece polis ve jandarma değildir, zabıta ekipleri de bu mücadelede
görevlidir. Buradan, belediye başkanlarımıza, konu hususunda
daha hassas olmalarını rica ediyorum. Kültür ve sanat bir değerdir,
bir üründür; emekle, düşünceyle, bilgiyle ve yaratıcılıkla oluşur.
Düşünce ve sanat adamlarının ürettiklerinin korsanlık yoluyla çoğaltılması,
satılması ve edinilmesi, bildiğimiz anlamda hırsızlıktan bir farkı
yoktur, hatta, daha ağır bir suçtur.
Bu nedenle, ilgili herkesi ve bütün vatandaşlarımızı,
sanata, sanatçıya, düşünceye ve düşünce adamına daha saygılı olmaya
davet ederken, 2007 mali bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor,
hepinize, tekrar, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bayrak.
AK Parti Grubu adına, üçüncü konuşmacı Hasan Aydın,
Giresun Milletvekili.
Buyurun Sayın Aydın. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Aydın, Sayın Bayrak’ın kullanmadığı bir dakikalık
süreyi ekliyorum, süreniz dokuz dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA HASAN AYDIN (Giresun) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür
ve Turizm Bakanlığı, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2007 yılı
bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Devlet Tiyatroları
Genel Müdürlüğü, 10 Haziran 1949 yılında 5441 sayılı Kanun’la, yerli
ve yabancı eserlerle Türk toplumunun genel eğitimini, yurt ve güzellik
sevgisini, dil ve kültürünü yükseltmek; Türk tiyatrosunun yurt içinde
gelişmesini ve yaygınlaşmasını, yurt dışında tanıtılmasını sağlamak;
Türkçe’yi en güzel şekilde seslendirmek; Türk kültürünü besleyerek,
temel değerler üzerinde doğru yargılara varmasını sağlamak; sanat
ve estetik duygusunu geliştirmek; kültürel gelişmemize katkıda
bulunmak; şive birliğinin sağlanmasına çalışmak; yerli yazarların
yetiştirilmesine yardımcı olmak; millî repertuvarı oluşturmak;
dünya klasiklerini, tiyatro sanatındaki yenilikleri tanıtmak;
tiyatroyu yurt içinde yaymak; Türk oyun yazarlarının eserlerinin yabancı
ülkelerde tanıtılmasına yardımcı olmak; yabancı sanat adamlarıyla
iş birliği yaparak, ülkemizle diğer ülkeler arasındaki kültürel
iş birliğinin gelişmesine katkıda bulunmak; gerektiğinde tiyatrolar
açmak, millî ve milletlerarası festivallere katılmak amacıyla kurulmuştur.
Değerli arkadaşlar, ülkemizin kültürel ve sanatsal
alandaki gelişimine önemli katkılar sağlayan Devlet Tiyatroları,
5441 sayılı Yasa’nın kuruma yüklediği misyonla Ankara, İstanbul,
İzmir, Bursa, Adana, Diyarbakır, Trabzon, Antalya, Erzurum, Sivas,
Konya ve Van illerinde bulunan on iki yerleşik tiyatro müdürlüğü
ile Gaziantep, Aydın ve Elâzığ illerinde de, turne düzeninde olmak
üzere, toplam otuz sekiz sahnesiyle, yaklaşık 2 bin çalışanıyla faaliyetlerini
sürdürmektedir ve sezon boyunca tiyatro hizmeti sunmaktadır.
Devlet Tiyatrolarının kurulduğu yıllarda az sayıda
ulusal tiyatro oyunları ve oyun yazarları varken, Devlet Tiyatrolarının
özendirici girişimleri ve teşvik edici yaklaşımları sonucu ulusal
tiyatro oyunu ve yazar sayısı artmıştır. Bugün repertuvara alınma
istemiyle her yıl iki yüzü aşkın ulusal tiyatro oyunu Devlet Tiyatrolarına
gönderilmektedir.
Değerli arkadaşlar, Devlet Tiyatroları elli yedi
yıllık kısa bir geçmişi olmasına karşın, iki bin beş yüz yıla yaklaşan
tiyatro geçmişi olan Batı tiyatrosuyla rekabet eder duruma gelmiştir.
Dünya tiyatrolarında kullanılan teknolojik ve teknik ekipman Devlet
Tiyatrolarınca da kullanılmaktadır. Bu nedenledir ki, Devlet Tiyatroları
2006 yılında Avrupa Tiyatro Topluluğuna üye olarak kabul edilmiştir.
Devlet Tiyatroları 2005-2006 tiyatro sezonunda
Türk ve dünya tiyatro yazarlarının en seçkin örneklerinin yer aldığı
repertuvarında 68’i yerli ve 58’i çeviri olmak üzere, toplam 126
oyun sergilemiş, sezon boyunca verilen 4.444 temsil ile 1 milyon 220
bin 149 seyirciye ulaşmıştır.
Devlet Tiyatroları, ulusal tiyatronun oluşturulması,
yaygınlaştırılması, Türk tiyatrosunun yurt dışında tanıtılması
için faaliyetlerine kesintisiz olarak devam etmektedir. Bu kapsamda,
yerli ve yabancı yazarların en seçkin eserlerini sergilemektedir.
Yıllık repertuvarının yüzde 60’ını yerli yazarların oyunlarıyla
oluşturmaktadır. Yerli yazarları oyun yazmaya teşvik etmek için
oran olarak dünyanın en yüksek telif ücretini ödemektedir. Dünyadaki
teknik ve sanatsal etkinlikleri tanımak, dünyadaki gelişmeleri
izlemek amacıyla yurt dışıyla ilişkilerini, kültürel ve sanatsal
anlamda, ikili anlaşmalar doğrultusunda canlı tutmaktadır.
Her yıl, ulusal ve uluslararası düzeyde beş festival
düzenlenmektedir. Bunların üçü gelenekselleşmiş tiyatro festivalleri,
ikisi çocuk ve genç seyirciyi yetiştirme amaçlı çocuk oyunları festivalleridir.
Yurt içi ve yurt dışında gerçekleşen festivallere oyunlarıyla katılım
sağlamaktadır.
Türk kültürünü ve sanatını tanıtmak amacıyla,
sadece geçtiğimiz sezon içerisinde İtalya, Moldova, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti, Romanya, Kosova, Almanya, Fransa ve daha birçok
ülkede düzenlenen çeşitli festivallere oyun göndermiştir. Ülkemizle
ikili kültür anlaşması olan ülkelerin tiyatro topluluklarını,
dünya tiyatrosunun repertuvarında bulunan oyunlarını Türk tiyatro
seyircisiyle buluşturmak amacıyla ülkemize getirmiştir.
Millî Eğitim Bakanlığıyla yapılan protokol doğrultusunda
tüm il ve ilçelere oyun götürülmekte, bilet alamayacak durumda
olan çocuklara oyun izleme olanağı sağlanmaktadır.
2006 yılında, Her Yerde Tiyatro Projesi kapsamında,
81 ile her ay turne düzenleyerek, sanat etkinliklerini Türkiye geneline
yaymıştır. Sanat hizmetini daha fazla insana ulaştırmaktan geri
kalmamak için büyük bir özveri göstererek, İstanbul’da TİM ve Cevahir
sahnelerinin, Antalya’da Haşim İşcan Sahnesinin, Ankara’da Çayyolu
ve Muhsin Ertuğrul yerleşik sahnelerinin, Gaziantep, Aydın ve Elazığ
illerimizdeki turne sahnelerinin açılmasını gerçekleştirmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğünün 2007 yılına ilişkin hedeflerine
de kısaca değinmek istiyorum.
- 2005-2006 tiyatro sezonunda faaliyete başlayan
çocuk ve gençlik tiyatrosu birimiyle, altı-on sekiz yaş grubuna tiyatro
hizmeti vermek,
- Ülke turizmi açısından büyük öneme sahip Efes
Antik Tiyatrosunda en az 6 ülkenin katılımıyla uluslararası festival
düzenlemek ve 2005-2006 tiyatro sezonu repertuvarının en seçkin
oyunlarıyla diğer antik tiyatrolarımızda temsiller vermek,
- Yurt içi ve yurt dışı turne, festival ve şenlikleri,
katılımcı ülkelerin sayısı ve içeriği zenginleştirilerek düzenlemek,
- Açılması planlanan yeni sahneleri en kısa sürede
hizmete sunmak,
şeklinde sıralanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; iktidarımız
döneminde sekiz yıldır yapılamayan görevde yükselme sınavı yapılarak,
sınavı kazanan personelin yeni görev yerlerine atamaları yapılmış
olup, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü daha işler bir yapıya kavuşmuştur.
Ayrıca, 2006 yılı bütçesi 81 milyon yeni Türk lirası
olan Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğünün 2007 yılı bütçesi 98
milyon 088 bin YTL olarak belirlenerek, kayda değer bir artış sağlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, sanatçılarımızın sanat
üretebilmeleri için geçim derdi çekmeden, özgür ve özerk bir ortamda
çalışmaları gerektiğine inanıyorum. Yurt içinde ve yurt dışında
sergilenen sanat etkinliklerini gerçekleştiren, sanat anlayışından
ve niteliğinden taviz vermeden azimle ve özveriyle çalışmalarını
sürdüren Devlet Tiyatrosu çalışanlarıyla yaptığım görüşmelerde
maaşlarının yetersizliğinden yakındıklarını gördüm.
Ayrıca, bu ender yetişen insanların yaş haddinden
emekli edilemeyeceği düşüncesinden yola çıkarak, altmış beş yaşında
emekli olan sanatçıların sağlıkları elverdiği müddetçe sahnelerde
yer almasının Türk tiyatrosu için büyük kazanç olacağına inanıyorum.
Bu vesileyle, değindiğim iki konuya dikkatlerinizi
çekmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Atatürk’ün …
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Aydın, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
HASAN AYDIN (Devamla) – Atatürk’ün “sanatçı, ışığı
alnında ilk hisseden kişidir” sözüne yürekten katılıyorum. Türkiye’nin
aydınlık yüzünün tüm dünya tarafından görülmesini ve benimsenmesini
istiyorsak, sanata ve sanatçıya önem vermeliyiz. Cumhuriyetin bu
köklü kurumuna hep birlikte destek verelim ki, büyük bir hızla gelişen
dünya tiyatrolarıyla rekabet etme gücünü kazandırabilelim.
Devlet Tiyatrolarının özgür bir ortamda sanat
yapabilmeleri için ne gerekiyorsa onu hep birlikte yapalım. Unutmayalım
ki, sanat bir milletin, sanat bir memleketin kültür seviyesinin aynasıdır.
Bu duygular içerisinde konuşmamı bitirirken,
2007 yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı, uğurlu olmasını
temenni ediyor, sizleri bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.
AK Parti Grubu adına dördüncü konuşmacı, Mehmet
Soydan, Hatay Milletvekili.
Sayın Soydan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz yedibuçuk dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET SOYDAN (Hatay) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gümrük
Müsteşarlığı 2007 yılı bütçesi üzerine AK Parti Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dünya ticaretindeki
hızlı gelişmeler sürecinde, gümrük idareleri bir taraftan ticareti
kolaylaştırmada, bir taraftan da yasa dışı ticareti engelleme gibi
zor ve birbiriyle çelişkili bir görevi ifa etmektedir. Gümrük Müsteşarlığımız
ise, bilgisayar ve özellikle de yüksek teknolojinin imkânlarından
yararlanarak görevlerinin üstesinden gelmiştir.
Son yıllarda idarenin tamamının bilgisayarlarla
donatıldığı, ticari işlemlerin yüzde 99’unun elektronik yolla yapıldığını
görmekteyiz. İşlemlerin gümrük idaresine gelmeksizin, bürolardan
elektronik olarak gerçekleşmesindeki oran da yüzde 70’lere çıkmıştır.
Bu işlemler, elbette ki, artan ihracatımıza önemli ölçüde katkı
yapmaktadır.
Yasa dışı ticareti engelleme yönünden geliştirilen
GÜMSİS Projesi ile de, kaçakçılıkta etkin mücadele önemli bir yol kat
edilmiş bulunmaktadır. Bu çerçevede, gümrük kapılarımıza kapalı
devre televizyon sistemleri ve plaka okuma sistemleri yerleştirilmiş,
tüm kapılar, Ankara merkezde kurulan kontrol kumanda merkeziyle
izlenir hale gelmiştir. Ayrıca, transit geçen tırlara yerleştirilen
GPS cihazlarıyla güzergâh boyunca izleme yapılmaktadır.
Avrupa Birliği malî yardımı kapsamında 2003 yılında
sunulan GÜMSİS Projesinin tüm kara ve deniz hudut kapılarında yaygınlaştırılması
projesi de tamamlanmış ve söz konusu sistemlerin kurulumuna başlanmıştır.
Diğer taraftan, gümrük kapılarına konulan yüksek teknoloji ürünü
tır tanıma cihazlarıyla, kaçak yakalama olaylarında da önemli artışlar
kaydedilmiştir.
Gümrük idareleri, bilgisayar ve iletişim teknolojilerini
kullanarak, e-devlet projelerinde Türkiye içerisindeki başarısını
Avrupa Birliği üyesi ülkeler içerisinde de göstermiş, Avrupa Birliği
Gümrük 2007 Programı içinde telaffuz edilen dış ticarette tek pencere
ve e-belge uygulamalarını 2005 yılı içerisinde tamamlamıştır. Peki,
bu çalışmalarla ne elde edilmiştir?
Demin ana muhalefet partisi adına konuşan arkadaşımız yolsuzluklar,
hukuksuzluklar, birçok konuları dile getirdi. Bakın, arkadaşlar,
bu çalışmalarla, sizlere bir örnek vermek istiyorum, 1999 ile 2002
yılları arasındaki üç yılda kaçak eşya yakalanması ile 2003-2006
yılları arasındaki üç yılda kaçak eşya yakalama oranı beş kat fazla
artmıştır, yani, sizlerin iddiaları bu şekilde havada kalmaktadır.
Bu çalışmalar…
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Kaçakçılık çok artmış
demek ki.
MEHMET SOYDAN (Devamla) – Eskiden de vardı; ancak,
hiç kimse yakalamayı başaramıyordu herhâlde. Sizler de onun için bu
şekilde üzerinize alınmanıza gerek yok, ama, AK Partinin de, Hükûmetimizin
de kaçakçılıkla, yolsuzlukla, hukuksuzlukla ne kadar kararlı bir
mücadele içerisinde olduğunu anlamak isterseniz gayet iyi anlayabilirsiniz.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; öte yandan,
Yüksek Planlama Kurulu tasdikleriyle, Gümrük Müsteşarlığının,
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğiyle yap-işlet-devret projeleri
gerçekleştirilmektedir. Bu çerçevede, Habur Sınır Kapısı’nın Ağustos
2005 tarihinde inşaatına başlanılmış ve şu anda geçici kabul işlemleri
tamamlanmıştır.
Sarp Sınır Kapısı’na ilişkin proje çalışmaları
sürdürülmektedir. Kendi ilimdeki…
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Habur Sınır Kapısı kapalı,
kapalı. Habur Sınır Kapısı’nı açmadınız ki. İşte, Bakan burada…
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) – Açık,
açık.
MEHMET SOYDAN (Devamla) – Orada çalışma yapılıyor
ama, çalışma yapılmakla açılmak aynı şey değil. Herhâlde bunu anlayabilirsiniz.
BAŞKAN – Sayın Soydan, lütfen, karşılıklı konuşmayalım,
Genel Kurula hitap edin.
MEHMET SOYDAN (Devamla) – Kendi ilimdeki Hatay
Cilvegözü Sınır Kapısı inşaatına Ağustos 2006 tarihinde başlanmış…
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Nerede çalışma yapılıyor?
BAŞKAN – Sayın Doğan…
MEHMET SOYDAN (Devamla) – …ve bir yıl sonra tamamlanarak
hizmete girmesi planlanmıştır.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Habur Sınır Kapısı kapalı.
BAŞKAN – Sayın Doğan…
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Habur Gümrük Kapısı’ndan
bahsediyor Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Doğan…
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Yok öyle bir şey.
BAŞKAN – Sayın Doğan, lütfen…
MEHMET SOYDAN (Devamla) – Kapıkule Sınır Kapısı’nın
yeniden yapılandırılması hususunda Gümrük Müsteşarlığı yetkili
kılınmıştır.
BAŞKAN – Bir saniye Sayın Soydan.
Sayın Doğan, AK Partinin iki konuşmacısından sonra
Anavatan Partisi Grubunun iki konuşmacısı var, çıkar, cevaplarını
verir. Lütfen…
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Tamam efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Soydan.
MEHMET SOYDAN (Devamla) – Önceki yıllarda da UND
ile Gürbulak Gümrük Kapısı, UMAT ile İpsala Gümrük Kapısı yapılmıştır.
Yine, kendi ilim Hatay’daki Yayladağı Sınır Kapısı da Gümrük Müsteşarlığı
ile Hatay Valiliği arasındaki anlaşmayla ihalesi yapılmış, çok yakında,
inşallah, Sayın Bakanımızla temeli atılacaktır.
Peki, bu çalışmaları niye anlatıyoruz? Ne işe
yarıyor? Türkiye her alanda büyük atılımlar yapıyor. Türkiye’nin
vizyonu değişiyor. Belki bazı konular kenarda kalıyor, yapılan
çalışmalar yeterince anlatılmıyor.
Demin, arkadaşımız, AK Partinin, Adalet ve Kalkınma
Partisi olarak bahsedilmesine tepki gösterdiğini söylüyor. Herhâlde,
köyleri, çarşıları gezmiyor. Biz, oralarda gururla geziyoruz. AK
Partiye oy vermeyenlerin de AK Partiyi takdir ettiğini de çok açıkça
görüyoruz. Bu kıskançlıkla, kısır çekişmelerle çıkıp burada sadece
hamaset nutuklarıyla iktidara hazırlandığını zannederler, ancak,
burada havalarını alırlar diye düşünüyorum. Yolsuzluğa batmış
siyasi partiler de, AK Partiyi, yolsuzluklarla kendine benzetmeye
çalışıyor. Hiç boşuna da bunlar için heveslenmeyin diye sizlere
sesleniyorum.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Dokunulmazlıkları kaldırın,
yolsuzluğu önleyelim. Niye kaçıyorsunuz dokunulmazlığı kaldırmaktan?
Yanlış konuşuyorsun.
MEHMET SOYDAN (Devamla) – Evet, bu telaşa hiç gerek
yok.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Temiz siyaset için söylüyorum.
MEHMET SOYDAN (Devamla) – 2007 yılı içerisinde seçim
var. Bu seçimde de söylediklerinizin cevabını milletten alacaksınız.
Her seçimde bunların cevabını alıyorsunuz, yeniden de bunların cevabını
alırsınız. Millet, hizmeti konuşmak istiyor, ne yapacağınızı konuşmak
istiyor. Biz, burada dört yıldır yaptıklarımızla başımız dimdik,
alnımız da gayet açık. Milletimiz de, inşallah, bizlere, bu çalışmalarımızın
karşılığını verecek. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Hayal görüyorsunuz,
utanacaksınız.
MEHMET SOYDAN (Devamla) – Ben, bu çalışmaları yapan
Gümrük Müsteşarlığımıza, Değerli Bakanımız Sayın Kürşad Tüzmen’e,
Hükûmetimize ve bilhassa Sayın Başbakanımıza teşekkür ediyorum,
kendilerini kutluyorum. Sizlere, bu yolda, bu hızlı ilerlemede,
elbette ki engel çıkarmak, önünüze dikenler, çukurlar koymak isteyenler
olacaktır; hiç bunlara aldırmayın, biz sizi seviyoruz.
Gümrük Müsteşarlığı bütçesinin ve 2007 yılı bütçesinin
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum, sizleri
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Bravo!
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Soydan.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Yani, biz Sayın bakanlarımızı
sevmiyor muyuz, biz düşman mıyız? Biz de seviyoruz. Bunu söylemeye
ne gerek var?
BAŞKAN – Lütfen Sayın Doğan…
AK Parti Grubu adına beşinci konuşmacı, Yekta
Haydaroğlu, Van Milletvekili.
Buyurun Sayın Haydaroğlu. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz sekiz dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA YEKTA HAYDAROĞLU (Van) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 yılı merkezî yönetim bütçesi
üzerinde, Dış Ticaret Müsteşarlığı bütçesi hakkında, AK Parti Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel
ve dışa açık ekonomilerin hızlı yaygınlaştığı ve ülkelerin bireysel
olarak da bu sisteme entegre olmasının gerekliliğinin arttığı
bir dönemde dış ticaret politikası her geçen gün daha fazla önem kazanmaktadır.
Özellikle büyüyen ve gelişen ekonomilerde bu durum daha fazla belirgindir.
Türkiye ekonomisinde de 2000, 2001 yıllarında yaşanan hızlı daralmanın
ardından 2002 yılında yeniden büyüme sürecine girilmiş, kriz sonrası
gerçekleştirilen yapısal düzenlemeler ve uygulanan para ve maliye
politikalarının mal ve finans piyasalarında sağladığı istikrar
ve olumlu beklentiler, başta sanayi sektörü olmak üzere ekonominin
tüm sektörlerinde sürdürülebilir büyümenin başlamasına katkıda
bulunmuştur. O tarihten bugüne sürekli ve sağlıklı olarak büyüyen
bir ekonomimiz bulunmaktadır. Uygulanan isabetli iktisat politikalarıyla
birlikte son on dokuz çeyrekte sürekli ekonomik büyüme gerçekleşmiş,
ülkemiz, Avrupa’nın en hızlı büyüyen dinamik ülkesi konumuna gelmiştir.
Unutulmamalıdır ki Türkiye ekonomisinin böylesine başarılı bir
grafik sergilemesinde ihracatın payı büyüktür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1980’lerde
başlayan ihracata dayalı büyüme modeli, ekonomik büyümede ihracat
artışının ne denli güçlü bir lokomotif olduğunu ispatlamıştır. Bu
süreçte sağladığı döviz girdisi ve istihdam imkânlarıyla, ekonomik
canlanmanın itici gücünü ihracat oluşturmuştur. Özellikle üretim
artışları, imalat sanayinin alt dallarında, ihracata yönelik sektörlerde
olmuştur.
Kriz sonrası yaşanan tüm zorluklara rağmen, Türk
üreticisi ve ihracatçısı, çok kısa bir sürede dış pazarlara yönelmesini
bilmiştir. Gerek ihracatçılarımızın olağanüstü gayretleri gerekse
başta Sayın Bakanımız ve Dış Ticaret Müsteşarlığı bürokratlarının
ve personelinin katkıları neticesinde, ihracatımız, 2002-2004
yılları arasında, sırasıyla, yüzde 15,1; yüzde 31 ve yüzde 33,7 oranlarında
artarak, 2001 yılındaki 31,3 milyar dolar seviyesinden 63,2 milyar
dolara yükselmiştir.
Son yıllarda ihracatımız, kotalarının kalkması
sonucu, Çin’in dünya tekstil ve hazır giyim sektöründe artan rekabeti,
demir-çelik sektöründe ABD’nin ithalatının azalması ve Çin’in net ihracatçı
konumuna gelmesi gibi çeşitli dış gelişmeler ve 2001 yılında devalüasyon
sonrası yakalanan rekabet avantajının ortadan kalkması sebebiyle
bir miktar hız kesmiştir. Yine de 2005 yılı ihracatı, bir önceki yıla
göre yüzde 16 gibi yüksek sayılabilecek bir oranda artmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dış ticaret
hacmi, 2006 yılının ocak-ekim döneminde bir önceki yılın aynı dönemine
göre yüzde 15,7 artışla 180,1 milyar dolara yükselmiş. 2006 yılı sonu
itibarıyla dış ticaret hacmimizin 219,5 milyar dolara ulaşmasını
bekliyor, 2007 yılı hedefimizi ise 244,7 milyar dolar olarak öngörüyoruz.
İhracatımızın son yıllarda önemli ölçüde artmasında verimlilik
artışlarının, dış talepte canlanmanın, siyasi istikrarla birlikte
oluşan olumlu beklentilerin etkileri olmuştur.
Dolayısıyla, ihracatçı birlikleri kayıtlarına
göre, 11 Aralık 2006 tarihi itibarıyla yıllık ihracatımız 80 milyar
doları aşmıştır, yıl sonuna kadar 80 milyar dolar seviyesine ulaşması
beklenmektedir.
Son yıllarda ihracatımızda motorlu kara taşıtları,
elektrikli makineler gibi katma değeri yüksek sektörlerin payının
artması da ihracatımızın kazandığı ivmede etkili olan önemli faktörlerdendir.
Özel sektör yatırım talebi ve enerji fiyatları
paralelinde artan dış ticaret açığı, cari işlemler açığının artmasındaki
temel etken olmuştur. Cari açık ocak-ekim döneminde 28 milyar dolar
düzeyinde gerçekleşmiş, enerjinin toplam faturası ise ocak-ekim döneminde
23,4 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. 2006 yılı sonunda enerji
faturasının Türkiye’ye maliyetinin 28 milyar dolar olacağını düşünürsek,
enerjideki fiyat artışlarının cari açığı ne kadar etkilediği görülmektedir.
Zaten ithalatın dağılımına bakıldığında, ortaya çıkan ara malın
ithalatının toplam içindeki payının yüksek olması, ithalatın daha
çok artan üretim için girdi olarak kullanıldığını göstermektedir. Dikkat
edilmelidir ki, 2006 Ocak-Ekim döneminde yapılan ithalatın yüzde
87,7’si yatırım ve ara mallar ithalatıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dış ticaret
politikası bağlamında dikkat edilmesi gereken bir başka husus da,
artan ihracatın istihdama olan katkısıdır. Özellikle tekstil ve
konfeksiyon sektöründe hızlı ekonomik büyümeyle birlikte oluşan
ihracat kaynaklı istihdam artışı dikkate değer bir durumdur. Kalkınma
ekonomilerinde vazgeçilmez yeri olan ihracat, 21’inci yüzyılın küresel
ekonomisinde etkin rol oynamak isteyen ülkemizin de olmazsa olmazlarındadır.
Zaten ülkemiz için son dönemlerde sıklıkla sözü edilen cari işlemler
açığıyla mücadele etmenin en kalıcı yolu da ihracatın artırılmasıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
burada son verirken, ülkemiz ekonomisi için böylesine önemli bir
konuda başarılı bir performans gösteren başta Hükûmetimize, Sayın
Bakanımıza ve Dış Ticaret Müsteşarlığına bu zamana kadar başarılı
biçimde sürdürdükleri faaliyet için Grubum ve şahsım adına teşekkür
ediyor, bütçenin ülkemiz ve insanımıza hayırlı olmasını diliyor,
hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Haydaroğlu.
AK Parti Grubu adına altıncı konuşmacı Mehmet
Ceylan, Karabük Milletvekili.
Buyurun Sayın Ceylan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz sekiz dakikadır.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET CEYLAN (Karabük) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İhracatı Geliştirme
Etüd Merkezi, kısa adı İGEME’nin 2007 mali yılı bütçesi üzerinde AK
Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle şahsım ve
Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kısa adı İGEME olan İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi,
1960 yılında, kısaca, ihracatımızı geliştirme maksadıyla çalışmalar
yapmak üzere kurulmuş bir kamu kuruluşumuzdur. Kurum, 2001 tarihinde
yeniden yapılandırılmış ve Dış Ticaret Müsteşarlığına bağlı bir
merkez hâline gelmiştir. İhracatı Geliştirme Etüd Merkezimiz kurulduğu
günden bugüne kadar ihracatımızın geliştirilmesi yönünde birçok
önemli çalışmaları yapmış ve yapmaya devam etmektedir. Bu açıdan,
kuruluşta görev yapan bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum ve
başarılar diliyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım, İGEME’nin
esas faaliyet alanı olan ihracatın gelişimi ve bu alanda yapılan bazı
çalışmaları sizlerle paylaşmak istiyorum. Bilindiği üzere 58’inci
ve 59’uncu AK Parti İktidarları döneminde ülkemiz ekonomisinde
yaşanan olumlu gelişmelere paralel olarak ihracatta da çok önemli
gelişmeler yaşanmış ve yaşanmaya devam edilmektedir. Bilindiği
üzere, 2002 yılı sonunda Türkiye’nin toplam ihracatı 36 milyar dolar
iken, bugün geldiğimiz noktada, yani, dört yıllık AK Parti İktidarı
döneminde 85 milyar dolara ulaşmış bulunmaktadır. Yani, bir başka
ifadeyle, cumhuriyet dönemi boyunca tamamı 36 milyar dolarlık ihracata
karşılık, AK Parti İktidarının sadece dört yıllık iktidar sürecinde,
mevcut ihracat değerinin üzerine 49-50 milyar dolarlık bir artış
sağlanarak, bugün 85 milyar dolarlık bir ihracat seviyesi yakalanmıştır.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) – İthalatı da söyle, ithalatı…
MEHMET CEYLAN (Devamla) – Bu dönemde toplam ihracatta
sağlanan bu artış, yaklaşık 2,5 kat veya yüzde ifadeyle yüzde 136 gibi
tarihî bir rekoru ifade etmektedir. Bu hızlı artış sayesindedir
ki, Türkiye sayıları otuzu bulan ve gelişmiş ülkelerden oluşan
OECD ülkeleri içinde ihracatı en hızlı artan ülke konumuna gelmiş
bulunmaktadır ve yine, Türkiye yakaladığı bu ihracat seviyesiyle,
dünyada en büyük ihracatçı ülke sıralamasında 2000 yılında 30’uncu
sıradayken, 2005 yılında 22’nci sıraya yükselmiş bulunmaktadır ve
bu yükselme süreci devam etmektedir.
Değerli arkadaşlarım, ihracatımız, geçen ay,
kasım ayında, yeni bir rekora imza atmıştır. İhracatçı birlikleri
verilerine göre 2006 yılı kasım ayı ihracatımız bütün zamanların
en büyük rakamı olan 8 milyar 628 milyon dolara yükselerek, tüm zamanların
en yüksek aylık ihracat rekorunu kırmıştır.
Değerli arkadaşlarım, geçmiş yıllardaki Türkiye’nin
ihracat değerlerine şöyle bir baktığımızda, şöyle bir düşündüğümüzde
nereden nereye geldiğimizi görmek çok kolay olacaktır. Hatırlarsınız,
1970 yılında Türkiye’nin toplam yıllık ihracatı, bırakın milyarı,
sadece yarım milyar dolardı. 1975’te 1,4 milyar dolar, 1980’de 2,9 milyar
dolar, 1985’te sadece 7,9 milyar dolardı. Yani, çok değil, bundan yirmi
yıl önce, 1985 yılındaki toplam ihracatımız bile, geçen ayki, kasım
ayı ihracatımızdan, sadece bir aylık ihracata dahi ulaşamıyordu.
Hiç şüphesiz ki, ülkemizin ihracatta yakaladığı bu başarı, bizleri
ve yüce Türk milletini sevindirmekte ve gururlandırmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bu durum, Türkiye’nin nasıl
büyüdüğünü, nasıl geliştiğini ve rekabetin yoğun yaşandığı küresel
dünyada rekabet gücünü nasıl artırdığını ve her geçen gün çıtasını
nasıl yükselttiğini göstermektedir. Kısaca, Sayın Başbakanımızın
ifadesiyle, nereden nereye geldiğimizin en güzel örneğini teşkil
etmektedir. Elbette ki, bu başarı, bu rekorlar kendiliğinden olmuyor
değerli arkadaşlarım. Bu başarı, AK Parti iktidarıyla birlikte
güven ve istikrar ortamı içinde büyüyen ve gelişen bir Türkiye’de
stratejik bir ihracat planlaması çalışmasının bir ürünüdür. Gerek
Sayın Başbakanımız gerekse Sayın Bakanımız, bakanlarımız, bildiğiniz
gibi, dünyanın dört bir yanını köşe bucak dolaşmaktadırlar. Sayın
Başbakanımız, dört yıllık süre zarfında, bildiğiniz gibi, 73 ülkeye
150 seyahat yapmış bulunmaktadır. İnşallah, bugün, 151’incisini yapacaktır,
yapmaktadır.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Ne olmuş? Sekiz tane askı
çıkmış ortaya, sekiz tane askı!
MEHMET CEYLAN (Devamla) – Tabii ki, bu seyahatler
boşa yapılmıyor, ülkenin itibarını geliştirmek, ülkenin sorunlarını
çözmek ve ihracatımızı geliştirmek maksadıyla yapılmaktadır. Sayın
Başbakanımız olduğu gibi, Sayın Bakanımız, bildiğiniz gibi, yaptığı
bu seyahatlerde, birçok iş adamımızı ve ihracatçılarımızı birlikte
götürmektedirler. Âdeta, bu anlamda, ihracatçı ülkelere seferber
olunmakta, çıkış yapılmaktadır. Bugün, Türkiye, birçoğumuzun ismini
bile bilmediği 211 ülkeye “Made in Turkey” damgasıyla mal satmaktadır
değerli arkadaşlarım, 211 ülkeye! 2002 yılında 32 bin olan ihracatçı
firma sayısı, 2005 yılında yüzde 31 artarak 42 bine ulaşmış bulunmaktadır.
Yine, 2002 yılında, Türkiye’nin, 1 milyar doların üzerinde ihracat
yaptığı ülke sayısı sadece 8 iken, bugün 1 milyar doların üzerinde
ihracat yapılan ülke sayısı 8’den 18’e çıkmış bulunmaktadır. Unutulmamalıdır
ki, ihracattaki bu rekorlar dövizdeki düşük kurlara rağmen başarılmaktadır.
Bilindiği gibi, son üç yılda, 2002-2005 yılları arasını kapsayan dönemde,
Türk lirası ABD dolarına karşı reel olarak yüzde 38’e ulaşan bir oranda
değer kazanmış bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, İhracat Stratejik Planı’na
göre, toplam ihracatımızın, inşallah, bu gelişme trendiyle,
2006’daki 85 milyar dolar seviyesinden 2007 yılında 95 milyar dolara…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ceylan, lütfen, toparlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET CEYLAN (Devamla) – Toparlıyorum Başkanım.
…2009 yılında da 125 milyar dolara ve cumhuriyetimizin
100’üncü kuruluş yılı olan 2023 yılında da 500 milyar dolara ulaşmasını
beklemekteyiz. Yani, bu durum göstermektedir ki, kısaca, AK Parti
İktidarı döneminde, 2002 yılından 2007 yılına 2,6 kat, yüzde ifadeyle
yüzde 164 oranında ihracatımız artmış demektir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; özetle, bu
durum, Türkiye’nin doğru yolda olduğunun, politikasının doğru olduğunun
bir işaretidir. İhracat artışı demek, değerli arkadaşlarım, üretim
artışı, yatırım artışı ve dolayısıyla istihdam artışı demektir.
İstihdam artışı demek, ihracat artışı demek, katma değer artışı,
dolayısıyla millî gelir artışı ve refah artışı demektir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ülkemizin
geldiği bu noktada, ihracatımızın geldiği bu noktada emeği geçen
tüm kişi ve kuruluşlara, başta Sayın Başbakanımız…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ceylan.
MEHMET CEYLAN (Devamla) – …başta Sayın Başbakanımız,
Değerli Bakanımız ve Hükûmet üyelerimiz olmak üzere, Dış Ticaret
Müsteşarlığımıza, İhracatı Geliştirme Merkezimize, ihracatçı
birliklerimize teşekkür ve şükranlarımı sunuyorum. Ayrıca, ihracatın
gelişmesine katkıda bulunan kuruluşları, firmaları, ihracatçılarımızı,
köşe bucak dolaşan sanayicilerimizi kutluyorum ve başarılar diliyorum.
Bu vesileyle, bütçemizin hayırlı olmasını diliyor,
katkılarından dolayı bütün kuruluşlarımıza teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ceylan.
Anavatan Partisi Grubu adına birinci konuşmacı
Hasan Özyer. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Sayın Özyer, süreniz yirmi dakikadır.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HASAN ÖZYER (Muğla)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı
bütçesi üzerinde Anavatan Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek
üzere huzurlarınızda bulunuyorum. Hepinizi, sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 2007 bütçesi, 22’nci Dönem
Meclisinin son bütçesidir, 2008 bütçesini yeni Meclis yapacaktır.
Bu bakımdan, bütçe konuşmasında, alışılageldiği üzere, güncel siyasi
tartışmalar yerine, kültür ve turizm alanlarına ilişkin vizyonumuzu,
daha çok da somut önerilerimizi ortaya koymaya çalışacağım.
Değerli milletvekilleri, Türk kültürü ve onun dinamizminin
korunması, güçlü bir Türkiye hedefine giden yolda vazgeçilmez öneme
sahiptir. Türk kültür yapısının dinamizminin korunması, geliştirilmesi
ve zenginleştirilmesi için, öncelikle, onu etkileyen her türlü
olumsuzluğun analitik bir şekilde incelenmesi gerekmektedir.
21’inci Yüzyıl dünyasının önder ülkeleri arasında yer almak isteyen
Türkiye, kültür politikalarını ve bu politikaları yürüten kurumları
yeniden gözden geçirmek durumundadır. Her alanda olduğu gibi, bu
konuda da yeni bir yapılanmaya ihtiyaç bulunduğu açıktır. Mevcut
kültür politikalarımızı değerlendirerek hedeflerimize uygun
yeni kültür politikaları mutlaka oluşturmak zorundayız. Yakın tarihimizde,
partilerin ve hükûmetlerin kültür politikalarını tek tek alıp incelediğimizde,
hemen hemen hepsinde ortak bir yönün bulunduğu görülecektir. Tüm
siyasi partilerin ve hükûmetlerin kültür politikalarındaki ortak
yön, kültür alanına devletin müdahalesinin öngörülmesidir. Bir
başka ifadeyle, Türk toplumunun mevcut kültürünün beğenilmeyerek,
bu kültürün belirli siyasi, felsefi görüşler doğrultusunda devletin
çabalarıyla ve hatta zorlamasıyla değiştirilmesi gayretleri
söz konusudur. Buradaki anlayış, halka rağmen yürütülen müdahaleci
devlet anlayışının en üst noktası olan toplum mühendisliği anlayışıdır.
Oysa, bilinmektedir ki, insanı bir nesne, bir eşya gibi gören bu maddeci
anlayış artık iflas etmiştir.
Ülkemizdeki siyasi kavgaların temel nedenlerinden
biri de, mevcut toplumsal yapının beğenilmemesi ve bu konudaki değişimin
bir proje çerçevesinde yürütülmeye çalışılmasıdır. Halkın gerçekleri
ve tercihleri dikkate alınmadan girişilen toplumu kökten değiştirme
çabaları, buna yönelik kültür politikalarını da beraberinde getirmiştir.
Zihnindeki ve fiilî yaşamındaki toplum ve kültür modelinin dışında
yeni bir dünya inşa edilmeye çalışıldığını gören Türk insanı, ister
istemez bu duruma tepki vermiştir. Toplum mühendisliği çabalarını
doğrudan kendi varlığına yapılmış bir saldırı gibi gören vatandaşımız,
refleks ürünü bir tavırla, sosyal, kültürel, siyasi ve hatta ekonomik
alanda kendi senaryolarını geliştirmiştir. Ülke gündemimizi yıllar
boyu işgal eden konuların ortaya çıkışı genellikle bu şekilde olmuştur.
Öz Türkçe-uydurmaca-Osmanlıca bağlamında yürütülen dil kavgası,
70’li yıllar boyunca devam eden ve hatta bugün de tortularına rastladığımız
TRT kavgası, en çarpıcılarından olan başörtü kavgası ve daha niceleri
bu çarpıklığın ürünleridir. Müdahaleci kültür politikaları, sonuçta,
en basit bir konuda bile insanımızın kamplara ayrılmasına, kavgaya
sürüklenmesine yol açan bir atmosfer ortaya çıkartmıştır.
Değerli milletvekilleri, müdahaleci devlet anlayışının
zirvesi, şüphesiz, tek parti dönemidir. Ancak, aynı anlayış, dünyanın
iki kutba ayrıldığı soğuk savaş döneminde de etkinliğini sürdürmüştür.
Ülkede işbaşına gelen siyasi partilerin hemen hiçbiri bu anlayışın
dışına çıkacak farklı bir yaklaşım sergileyememiştir. Toplumu
zorla dönüştürme esasına dayalı ideolojilerin çöküp, yerine insan
hak ve özgürlükleri temelinde anlayışların hâkim olduğu bir dönemdeyiz.
Buna karşılık, Türkiye’nin, diğer alanlar gibi, kültür konusunda da
müdahaleci devlet anlayışını geride bırakamamış olması üzüntü
vericidir. Geçmişte bu anlayıştan en çok mustarip olanların, iktidara
geldiklerinde aynı yanlış anlayışı kendi açılarından sürdürmeye
çalışmalarındaki çarpıklığa da işaret etmek istiyorum. Sınırlı
devlet anlayışı, devletin yalnız iktisadi alanda değil, diğer alanlarda
da müdahalesini asgariye indirmeyi amaçlamaktadır. Bu anlayış,
toplumun kendi doğal seyri içinde, bireylerin de kendi tercihleri
doğrultusunda gelişmesini sağlamaya yöneliktir. Anavatan Partisi
olarak, kültür politikalarımızın bu çerçevede yeniden değerlendirilmesi
gerektiğini düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, kültür politikalarımızın
temelinde, kültürümüzü milletimizin hayatının temeli sayma kabulümüz
vardır. Toplumların benliklerini koruyabilmeleri, kendilerini
geliştirebilmeleri ve insanlığa katkıda bulunabilmelerinin,
ancak millî kültürlerini yükseltmekle mümkün olacağına inanıyoruz.
Devletin kültürle ilgisinin, bürokratik yapıdan çıkartılıp, kültürün
asli sahibi olan milletçe yaşanıp geliştirilirken desteklenmesi
boyutuna taşınmasını hedefliyoruz. Bu çerçevede, kültür politikalarımıza
esas olan ilkelerin başında, devletin kültür alanına üstten müdahale
etmemesi gelmektedir. Devlet ve millet hayatında istikrar, bu ikisini
de kucaklayan, meşrulaştıran ve onda ifadesini bulan kültürel gelenekler
ortamında derinden bağlıdır. Devletin kültür alanıyla ilgisi, bireysel
kültür üretimi, topluluk kültürü ve ortak millî kültürün devlet zorlamasından
uzak, tabii seyri içinde gelişmesi esasına dayalı olmalıdır.
Kültür politikamızın bir diğer önemli ilkesi,
totaliter kültür planlamasının kabul edilemezliğidir. İktidara
gelen siyasi partilerin, ellerindeki devlet imkânlarını kullanarak
zorla kültür hayatını planlamaya kalkmasına veya belirli bir kültür
anlayışını kabul ettirmeye çalışmasına karşıyız.
Bir diğer ilke, kültür üretimine katılmanın, kültür
eserlerinden yararlanmanın temel bir insan hakkı olarak kabul edilmesidir.
Bu konudaki her türlü kısıtlama ortadan kaldırılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin geleceğini
tehdit eden en önemli konulardan birinin kültürel yozlaşma olduğuna
inanıyoruz. Millet olarak bize geçmişte büyük başarılar kazandıran,
yaşadığımız onca badireye rağmen bugünlere gelmemizi sağlayan
millî kültür unsurlarımız fevkalade örselenmiştir. Milletimizi
ileriye taşıyacak hak, adalet, eğitim, pozitif rekabet, kültürümüzün
maddi ürünlerine sahip çıkma gibi değerler unutulmaya yüz tutmuştur.
Bunun yerine tembelliği, kısa yoldan köşe dönmeciliği, üretmeden
tüketmeyi, yani asalaklığı, bencilliği, kayırmacılığı, yolsuzluğu
teşvik eden bir anlayış, hızla, toplum olarak bünyemizi sarmaktadır.
Bu yüzden hırsızlık, yolsuzluk sorunu sadece büyük şehirlere mahsus
olmaktan çıkıp en küçük yerleşim birimlerine kadar inmiştir. Bu
yüzden bebeklere kadar inen taciz olayları yaşanır hale gelmiştir.
Bu yüzden müşterek bahis oyunları en çok işsiz kahvelerinde oynanır
olmuştur. Hatta, bu yüzden trafikte kimse kimsenin hakkına riayet
etmemekte, başkalarının canı ve malına zarar verme pahasına öne
geçmeye çalışmaktadır. Bu örnekleri olabildiği kadar uzatmak mümkündür.
Söylemek istediğimiz, kültürel yozlaşmanın,
teorik endişelerin ötesinde, günlük hayatımızı dahi cehenneme
çeviren sonuçlar doğurabildiğidir. Yaşadığımız sorunların temelinde,
kültürü sadece kitaptan, tablodan, şarkıdan ibaret sanan anlayışların
ülkemizin kültür politikalarını belirlemiş olması vardır. Biz
diyoruz ki: Ortak değerlerimizi muhafaza ederken, kişisel farklılığın
çatışmaya dönüşmesini engelleyecek, geleneksel kültür anlayışımızı,
çağdaş imkânlar da kullanarak, yeniden canlandıralım. Devletin güçlü,
toplumun huzurlu, bireyin mutlu olduğu bir kültür politikasını
hayata geçirmek için hepimizin elbirliği yapması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, bütün kültüre ilişkin
yaptığımız tespitlerin ve ifade ettiğimiz ilkelerin hayata geçirilebilmesinin
yolu, elbette kültürel faaliyetlerin devletçe desteklenmesidir.
Bu çerçevede, gerçek ve tüzel kimliğe sahip sivil kuruluşların, kişilerin,
üniversitelerin ve iş dünyasının kültürel faaliyetleri desteklemesi
kolaylaştırılmalıdır. Bu desteği söz konusu kesimler açısından
cazip hale getirmek için gerekli yasal düzenlemeler gerçekleştirilmelidir.
Devletin kültüre desteği, istismara meydan vermemek için doğrudan
sübvansiyonlar ve teşvikler şeklinde olmamalı, bunun yerine vergi
kolaylıkları gibi dolaylı teşvikler uygulanmalıdır. Özellikle
piyasa denilen popüler kültür unsurlarının dışında kalan alanlardaki
kültür üretimine daha fazla önem verilmelidir. Hatta, devletin bir
istisna olarak bu yöndeki faaliyetleri doğrudan finanse etmesi
dahi düşünülebilir.
Kültür endüstrisi ürünleri ile kültür edinme araçları
teknolojilerinin geliştirilmesi devletin temel politikaları
arasında yer almalıdır. İçeride ve dışarıda kültür değerlerimizi
sergileyen, tanıtan, yaşatan kişi ve işletmelerin faaliyetleri,
ödüllendirme gibi yollarla desteklenmelidir. Bütün bunların hayata
geçebilmesi için öncelikle kültürün önemine ve bu çerçevede geliştirilmesine
inanan bir siyasi iradeye ihtiyaç vardır.
Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, toplumun
yaratıcı ve üretici gücü, ortak coşku ve duygulara dönüşerek adına
“sanat eserleri” dediğimiz ürünler ortaya çıkarmaktadır. Sanatın
bizatihi kendisi ve ürünleri, bilimsel gücü kavrayan düşünce sistematiğinde
ve demokratik düzen içinde toplumların kültürel kimliklerinin
oluşmasında hayati öneme sahiptir. Milli kültürümüzün temel değerlerini
özünde ve biçiminde muhafaza eden sanat eserlerimizi evrensel boyutta
birer estetik ve kültür varlığı hâline dönüştürmek zorundayız. Bu
anlayış, Türkiye’nin sanata ilişkin politikalarının esasını teşkil
etmelidir. Nihai amaç, sanat hayatımızı layık olduğu seviyeye çıkartmak
ve demokratikleştirmek olmalıdır. Bu doğrultuda gösteri sanatları
eğitimi veren kurumlar yaygınlaştırılmalı ve eğitim kaliteleri
yükseltilmelidir. Bunun için çekirdek kadro olarak kurulacak bölge
tiyatroları, görev alanları içindeki her ilde mutlaka tiyatro gösterisi
sergilemelidir. Böylece, çeşitli sebeplerle tiyatroya gidemeyen
insanlarımız tiyatroyla buluşturulmuş olacaktır. Bu tiyatroların
oyun programları da vatandaşlarımızın tiyatroya ilgilerini artıracak
şekilde oluşturulmalıdır.
Yerel yönetimlerin merkezi idareden aldığı mali
kaynakların artırımında oluşacak payın bir bölümü, münhasıran
kültür-sanat çalışmalarına tahsil edilmelidir. Sivil toplumun kültür
boyutunun geliştirilmesinde ve güçlendirilmesinde önemli görevler
üstlenebilecek olan gençlik sanatevlerinin açılması teşvik edilmelidir.
İl kültür müdürlüklerinin fonksiyonları, yerel yönetimler reformuna
paralel olarak yeni bir hukuki yapıya kavuşturulmalıdır.
Değerli milletvekilleri, özel sektörün gücü,
kaynakları ve ilgisinin kültür-sanat alanına yoğunlaşmasını temin
edecek düzenlemeler yapılmalıdır. Bu amaçla kültür-sanat faaliyetlerini
desteklemeye yönelik harcamalar için vergi indirimleri sağlanmalıdır.
Kültür-sanat eğitimi alanında başarılı öğrencilere burs veren
özel sektör kuruluşları teşvik edilmelidir. Kültür-sanat eserlerinin
üretimini artırmak ve böylece bu alanda uluslararası normlara uygun
ürün stoku oluşturmak için etkin bir yarışma sistemi kurulmalıdır. Öngörülen
sistemin ihtiyacı olan eğitimli insan kaynağını bilimsel olarak
karşılamak amacıyla, konservatuvarlar ve benzeri eğitim kurumları
yaygınlaştırılmalıdır. Yetenekli gençlerimizin kültür-sanat hayatımıza
kazandırılmasında önemli işleve sahip ortaöğretim kurumları ülke
düzeyinde yaygınlaştırılmalıdır.
Sanatçı eğitiminde ve meslek içi eğitimde kullanmak
üzere bakanlık bünyesinde bir kaynak oluşturulmalıdır. Bu kaynaktan,
üstün yetenekli çocukların sanat eğitimi ve sanatsal gelişim giderleri
de karşılanmalıdır.
Başarılı sporcuların ödüllendirilmesi örneğinde
olduğu gibi, başarılı kültür adamlarının, sanatçıların ve sanat
kurumlarının da uluslararası başarıları ödüllendirilmelidir.
Özel tiyatrolara, sanat galerilerine, plastik
sanatlar okullarına ve kültürel eğitim kuruluşlarına, vergiden muafiyet
başta olmak üzere çeşitli mali ve idari kolaylıklar getirilmelidir.
Mevcut kültür-sanat eserlerimizin envanterlerinin
çıkarılması, muhafazası ve geliştirilmesi için gerekli düzenlemeler
yapılmalıdır.
El sanatları üretiminin artırılması ve modernizasyonu
amacıyla mali kaynaklar oluşturulmalı, sürekliliği sağlamak için
bu alanda eğitim veren çağdaş kurumlar ihdas edilmelidir.
Halk kültürünün tespiti ve layık olduğu biçimde
değerlendirilmesi amacıyla Bakanlık bünyesinde çalışan birimler
daha etkin hale getirilmelidir. Özellikle halk türküleri gibi unutulmaya
yüz tutan sanat eserlerimizin yaşatılması yönündeki çabalara
destek olunmalıdır.
Sinema okullarının kurulması ve sinema platolarının
oluşturulması desteklenmelidir.
Kültür adamlarının ve sanatçıların sosyal güvenliği,
hukuki ve mali durumları, uygar toplumlardaki muadillerinin statüsüne
uygun olarak yeniden düzenlenmelidir.
Ülkemizin sanat eğitiminin standartlarını belirlemek
ve sanat kurumlarının yönlendirilmesini sağlamak amacıyla özerk
bir sanat konseyi kurulmalıdır.
Değerli milletvekilleri, bilindiği gibi, turizm,
1985’lerden itibaren başlayan büyük hamleyle, ekonomiye istihdam
ve döviz girdisi açısından ciddi katkılar sağlayan bir sektör hâline
dönüşmüştür. 1990’lı yıllarda sektör durgunluk sürecine girmişse
de, yeni turizm hamlesiyle 20 milyondan fazla turist ve 15 milyar doları
aşkın turizm geliri noktasına gelinmiştir. Ancak, turizm politikalarının
tutarlılığı son yıllarda bozulduğu için, sektörde yeniden bir geriye
gidiş hali görülmeye başlanmıştır. Nitekim, bu geriye gidişin emareleri,
turist sayısı ve turizm gelirlerinde kendini göstermiştir. Turizmde
son yıllarda alternatif kaynakları harekete geçirmek yerine, mevcut
kapasitenin zorlama anlayışı hâkim olmuştur. Oysa, giderek daha
büyük bir sıkıntı hâline dönüşen güvenlik sorunları ve dünya turizmindeki
yönelimler, Türkiye’yi kendini bu sektörde yenileme mecburiyetiyle
karşı karşıya getirmiştir. Biz daha bilinen yöntemleri bile doğru
dürüst kullanamaz iken, şartların bize kendimizi yenileme zorunluluğunu
dayatması karşısında şaşkın ve ne yapacağımızı bilemez bir görüntü
içindeyiz.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz yıl yine
Bakanlık bütçesi vesilesiyle bu kürsüden turizm sektörümüzün çeşitli
sorunlarını dile getirmiştim. İzninizle bu sorunları ana başlıklarıyla
yeniden hatırlatmak istiyorum.
Geçen yılki konuşmamda turizmin öncelikle çözülmesi
gereken sorununun altyapı olduğunu ifade etmiştim.
Akdeniz ve Ege Bölgelerindeki muazzam potansiyelin
sezonluk olmaktan çıkartılıp bütün yıla yayılmasının ancak bu sorunun
çözülmesiyle sağlanabileceği açıktır.
Dünyada yükselen turizm konsepti, deniz, doğa,
tarih ve otantik kültür dörtlemesinin hepsini birden içine alan anlayıştır.
Buna paralel olarak estetik planlama ve çevre duyarlılığı konusu
da turizm alanında son yıllarda üzerinde hassasiyetle durulan hususlardan
biridir.
Ülkemizde ise turizmin yeni gelişme alanlarının
korunması bir yana, tam tersine, mevcut turizm bölgelerinde dahi
kaçak yapılaşma artmıştır. Oysa turizmin gelişme alanları bellidir.
Buralar tam anlamıyla bir turizm merkezi hâline gelmeden, yani insan
istilasına uğramadan, ulaşımından kanalizasyonuna, konaklamasından
yetişmiş personeline kadar tüm eksikler şimdiden giderilmelidir.
Halbuki, kaynağı da hazır olduğu hâlde Akdeniz ve Ege Bölgelerindeki
mevcut turizm bölgelerinin altyapı sorunları daha henüz çözülebilmiş
değildir.
Üzerinde durduğumuz bir diğer konu da sektörün
heyecanla beklediği turizm meslek birliği yasasının bir an önce
çıkarılmasıydı. Bu yasa, sektörün büyümesinin sürdürülebilir
kılınması ve istikrar kazanması bakımından önemlidir. Ancak, tıpkı
2005 yılı gibi, 2006 yılında da bu tasarı Genel Kurulda görüşülüp
yasalaştırılamamıştır.
Sayın Başbakan ve Sayın Bakanın sektöre verdikleri
sözü 2006 yılında da tutamadıklarını üzüntüyle belirtmek isterim.
Geçtiğimiz yılki konuşmamızda ülkemizin uluslararası
rekabet konusunda ciddi darbe yeme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu
söylemiştik. Azalan turist sayısı, bu tehlikenin artık somutlaşmaya
başladığını ortaya koymaktadır.
Bir kez daha ifade etmek istiyorum ki, turizm sektörüne
yapılan 40 milyar dolarlık yatırım üzerindeki risk giderek artmaktadır.
Yine turizmin en önemli sıkıntıları arasında
ifade ettiğimiz asayiş ve güvenlik sorunları artarak devam etmektedir.
Turizm sektöründeki vergi politikaları ve uygulamalarının
gözden geçirilmesinin şart olduğunu ifade etmiştim. Aynı şekilde
tanıtım stratejimizi de doğru kurmamızın ve yönetmemizin önemine
işaret etmiştim. Ancak geçen zamanda bu konularda da kayda değer gelişmenin
olmadığını hep beraber gördük.
Döviz kurunun sabit kalmasından kaynaklanan sıkıntılar
devam etmektedir. Bu sıkıntıyı kısmen hafifletebilecek bir husus
olan turizm gelirlerinin ihracat kapsamına Alınması konusunda da
hiçbir somut adım atılmamıştır.
Turizm bölgelerindeki şehirlerin yerel yönetimlerinin
bütçeden aldıkları payın kış nüfuslarına göre olmasından kaynaklanan
haksızlık düzeltilmiş değildir.
Kurumlar vergisi oranlarının azaltılmasıyla,
yatırım indirimlerinin kaldırılmasının turizm yatırımcıları
üzerinde yol açtığı olumsuzluğu telafi edecek herhangi bir adım
atılmamıştır.
Turizmin on iki aya yayılabilmesi için ihtiyacımız
olan, bu alandaki potansiyelimizi ortaya çıkaracak turizm master
planları henüz tamamlanmış değildir.
Katma değeri en yüksek alanlardan olan yat turizmciliğinin
geliştirilmesi konusunda da atılmış bir adım bulunmadığını biliyoruz.
Ayrıca, en az bunlar kadar önemli olan yerli tur
operatörlerinin desteklenerek Avrupalı tur operatörlerinin olası
manipülasyonlarının etkisinin azaltılması yönünde de somut bir
ilerleme sağlanamamıştır.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz yılki bütçede
dile getirdiğimiz hususların tamamı da sektörün yaşadığı sıkıntıları
ifade eden tespitlerdir. Önerdiğimiz çözümler de, aynı şekilde gerçekçi
ve uygulanabilir tekliflerdir. Buna rağmen, biraz önce sizinle de
paylaştığım gibi, hemen hiçbir konuda atılmış ciddi bir adım bulunmamaktadır.
Özellikle turizmin on iki aya yayılması ve çeşitlendirilmesi
konusunda çok fazla söz söylenmekte, ama bununla mütenasip çalışmalar
ortaya konamamaktadır.
Bu çerçevede, Akdeniz ve Ege Bölgemizde sahip olduğumuz
büyük yatak potansiyelini kışın da değerlendirmenin yolları aranmalıdır.
Mevsimsel etkilerden bağımsız olarak çalışacak
sağlık tesislerinin, kongre merkezlerinin ve eğlence komplekslerinin
teşviki bu amaca hizmet edecek yöntemlerdir.
Ayrıca, yine kış aylarında bölgeye yönelik ulaşım
da teşvik edilmelidir. Akdeniz ve Ege’deki mevcut tesislerin yılın
tamamında kapasitelerini kullanabilmelerinin sağlanması halinde
sadece istihdamda yaşanacak artış dahi her türlü faydanın üzerindedir.
TÜBİTAK Vizyon 2023 Raporu’nda, turizmde “3 S” olarak
ifade edilen deniz, kum, güneşin yerini, “3 E” olarak ifade edilen heyecan,
eğlence, eğitimin alacağı belirtilmektedir.
Bu doğrultuda Türkiye, alternatif turizme uygun
iklimi, doğal kaynakları ve bozulmamış çevresiyle oldukça avantajlı
bir ülkedir.
Ülkemizde yaklaşık 1.300 termal kaynak bulunmaktadır.
Kış sporlarına uygun dünya standartlarında kayak
merkezlerine sahibiz.
Karedeniz başta olmak üzere birçok bölgemizde
turizm açısından cazip özelliklere sahip çok sayıda yaylamız vardır.
Antalya-Belek bölgesinde olduğu gibi, golf turizmine
uygun alanlarımız vardır.
Kongre turizmine hizmet verebilecek tesislerimizin
ve kongre merkezlerimizin sayısı hızla artmaktadır.
Ülkemizde çeşitli dinlerin kutsal saydığı çok
sayıda tarihî mekân bulunmaktadır.
Turizm amaçlı olarak faydalanabileceğimiz
millî parklarımız vardır.
Pamukkale ve Kapadokya gibi dünya mirası açısından
önemli tabiat harikalarına sahibiz.
Ağrı, Erciyes, Kaçkar, Süphan gibi dağcılık ve
dağ turizmine uygun yerlerimiz vardır.
Ekoturizme ve kırsal turizme uygun pek çok alanımız
bulunmaktadır.
Rafting, kano ve nehir kayağı gibi akarsu turizmi
etkinliklerine uygun sularımız vardır.
Diğer şehirlerimiz bir yana, sadece “İstanbul”
markasını bile hakkıyla değerlendirebilmiş değiliz. Dünyada İstanbul’daki
güzelliklerin çeyreğine bile sahip olmadığı hâlde Türkiye’nin toplam
turist sayısından fazla ziyaretçi gelen pek çok şehir olduğunu hatırlatmak
isterim.
Evet, bunların hepsine sahibiz, ama bunların turizm
potansiyellerini hakkıyla kullanabildiğimizi söylemek mümkün
değildir. Oysa, dünyada rekabet gücümüzün deniz-kum-güneş turizminden
daha fazla olduğu bu alanlara olan ilgi giderek artmaktadır.
Bulunduğumuz coğrafyada doğu Akdeniz Bölgesi’nin
turizm açısından çekiciliği artmaktadır. Üstelik, alternatif turizm
yatırımlarına, Avrupa Birliği başta olmak üzere, yurt dışı kaynaklardan
destek bulmak çok daha kolaydır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özyer, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
HASAN ÖZYER (Devamla) – Buna rağmen, devletin bu
alandaki yönlendirme ve önderliğinin fevkalade yetersiz olduğunu
üzülerek belirtmek isterim. Önümüzdeki dönem Bakanlık bütçesi konuşulurken,
burada alternatif turizme ilişkin yapılamayanların değil, yapılanların
konuşuluyor olmasını diliyorum.
Değerli milletvekilleri, kültür ve turizm konusundaki
her çalışmanın, bu ülkenin maddi ve manevi varlığının geliştirilmesi
anlamına geldiğine inanıyoruz. Dolayısıyla, gerek kültür-sanat
gerekse de turizmle ilgili tespit ve tekliflerimizin, parti taassubu
gözetilmeksizin ifade edilmiş görüşler olduğunu belirtmek isterim.
Esasen, sadece turizm konusundaki tespit ve teklifleri dahi burada
saatlerce konuşmak mümkündür. Ancak, önemli olan, sürekli yeni teklifler,
politikalar üretilmesi değil, bunların bir an önce hayata geçirilmesidir.
2007 yılının, bu görüşlerin dikkate alındığı ve hayata geçirildiği
bir yıl olmasını umut ediyorum.
Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinin ülkemize
hayırlı olmasını diliyor, hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özyer.
Sayın milletvekilleri, birleşime bir saat ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 13.18
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.22
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 35’inci Birleşimi’nin İkinci Oturumu’nu açıyorum.
Üçüncü tur görüşmelere kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S.Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
A) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI (Devam)
1.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2005 Malî Yılı Kesinhesabı
B) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
C) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
D) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Gümrük Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Gümrük Müsteşarlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
E) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
F) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ (Devam)
1.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına
ikinci konuşmacı Süleyman Sarıbaş.
Sayın Sarıbaş, süreniz yirmi beş dakikadır.
Buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çok değerli üyeleri; Gümrük Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı
ve İhracatı Geliştirme Etüd İdaresinin bütçeleri üzerine Anavatan
Partisi Grubunun görüşlerini açıklayacağım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz önce iktidar sözcülerinin
konuşmalarını dinledik, abarta abarta, ballandıra ballandıra, ihracatın
nereden gelip nereye gittiğini, işte bu “nereden nereye” edebiyatının
da buradan başladığını gördük.
Şimdi, demişler: “Baban kim?” “Anam at.” diyormuş,
yani, hiç babasını söylemiyormuş. Hiç ithalatı söylemediler. İthalatta
ne rekorlar kırdık? Hiç cari açığı söylemediler. Cari açıkta hangi
rekorları kırdık?
Ben, buradan, milletimizin, Anadolu’nun gariban
insanlarının anlayacağı dille söyleyeceğim: Bir aile düşünün,
bir aile reisi; 84 liralık yıllık satışı var, yani ihracatı; 150 liralık,
evine eşya alıyor. Kaç sene dayanır bu aile? Konu komşudan borç topluyor,
borç alıyor faizle, durumunu idare ettiriyor. Bunun sonu var mı? Bunun sonu olur mu? Böyle
bir şey var mı? 84 milyar dolarlık ihracat yapacaksınız, 150 milyar
dolarlık, 140 milyar dolarlık ithalat… Ki, Sayın Bakan, çok samimi
olarak söylüyorum, bu doğru değil, 140 da doğru değil, en az 200 milyar
dolar. Gümrük vergisi, başka vergileri vermemek için düşük faturalarla
resmî rakamlar 135, 140 olabilir, ama Türkiye’nin ithalatı en az 200
milyar dolar. Kim yapıyor bunu? Bir ithalat zinciri kuruldu. İthalatçılar
para kazanıyor, göbek atıyor.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Saadet zinciri...
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Kazandıkları bu parayı
da, tabii borsa 40 bin dolar oldu ya, yüzde 70’i yabancılarda, veriyorlar
oraya, oradan da bir taraftan kazanıyorlar.
Şimdi Sayın Bakan, kalemi elinize alın -ben köylü
çocuğuyum ama hesabı bilirim- 2002, çok kötülediğiniz 2002, yani
“180 milyar dolardı gayrisafi millî hasıla, 370’e çıkardık.” diye
övündüğünüz, hani şu 2.600 dolardan 5.200 dolara çıkardığınız rakamları
bir yapalım. 180 milyar dolar, çarpın o günkü 1.700’le, 306 milyar, bugünün
parasıyla yeni Türk lirası. O günden bugüne enflasyon -resmî rakamlarınız,
Başbakanın beyanları- yüzde 52. Enflasyon farkını koyun, 470 milyar,
bugünkü YTL. Sizin bugün gayrisafi millî hasılanız ne? “500” diyorsunuz.
Ne kadar fark? 30 milyar lira.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – 631...
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Övündüğünüz büyüme
bu mu?
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – 631... 631...
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – O zaman şey yapın,
bir karar alın, dolar 0,50 kuruş deyin yarın, 5.000 dolar 10.000 dolara
çıksın. Kişi başı millî gelir 10.000 dolar deyin, sizin kararınız olsun.
Şimdi gümrük var. Şimdi gümrüğü de koymuşlar. Gümrüğü
tartışacağız da... Bu ülkede gümrük var mı diye merak ediyorum. Yani,
8 milyar dolar petrol kaçakçılığı -araştırma komisyonu raporları-
2,5 milyar dolar sigara kaçakçılığı, 1,5 milyar dolar şeker kaçakçılığı,
500 milyon dolar başka kaçakçılıklar, 1,5 milyar dolar hayvan kaçakçılığı
olacak bu ülkede, ondan sonra gümrükten sorumlu bir Bakan ve Gümrük
İdaresi... Var mı böyle bir şey?
Acaba gümrüklerin geliri ne kadar? 20 milyar dolar
kaçakçılık olan bir ülkede -ki, bu kaçakçılık haksız rekabetin anasıdır-
Türk köylüsü hayvan üretiyor. Yem fiyatları bilmem nereye çıkmış,
bakım fiyatları bilmem nereye çıkmış; ama, kaçak hayvan, Türk köylüsünün
belini kırıyor, rekabetini ortadan kaldırıyor. Bütün besiciler
iflas etti. Kimin yüzünden? Gümrük Müsteşarlığı yüzünden. Kaçağı
önleyemediği için. Peki ne yapacak? Gümrük Müsteşarlığı olmasa
ne olur? Olmasa da hiçbir şey olmaz. 20 milyar dolar olmaz da 30 milyar
dolar kaçak olur. Hepsi bu olur. Çünkü, arz-talep ilişkisinde, getiren
adam satamaz, alıcı bulamazsa vazgeçer.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Lodosta oyun oynuyorlar.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Yani, olmayan şeyleri,
olmayan şeyleri ama olmuş gibi… Gümrükten sorumlu Devlet Bakanı,
ama, gümrüğü olmayan bir ülke. Soruşturma açın, yarısı da içeri girecek.
Kapıkule’de bir savcı, bir emniyet müdürü bir soruşturma açtı, yarısı
içeri girdi. Bugün soruşturma açın, bütün gümrüklerde soruşturma
açın, dışarıda gümrük memurunun yüzde 50’sini ya bulursunuz ya bulamazsınız.
Dürüst memurları, tabii, tenzih ediyorum. Ee, böyle bir Müsteşarlığın
neyini konuşayım? Hangi rakamlarını konuşayım?
Dış ticaret açığı… Niye söylemediniz “Dış ticaret
açığını da artı 1,5 milyar dolardan aldık -dış ticaret açığını- 52
milyar dolara çıkardık, dünyanın rekorunu kırdık.” diye?
Çok bahsettiğiniz istikrar, istikrar… Daha geçenlerde,
Dünya Ekonomik Forumu’nda, 117 ülke arasında Türk ekonomisi 111’inci
sırada. Çok methettiğiniz istikrar bu. Kimse güvenmiyor. Niye geliyorlar
peki Türkiye’ye? Bu kadar -öngördüğünüz enflasyonun 4 katı- reel
faiz verirseniz, yani ülkeyi sömürttürürseniz, ülke insanlarının
alın terini sömürttürürseniz… İnsanlar sömürmeye geliyorlar.
Şimdi, 1.700 liraydı 3 Kasım seçimlerinde dolar
kuru. Bırakın onu, enflasyon farkını koysanız, enflasyon yüzde 52
farkını koysanız, 2.550 lira yapar. 2.550 liraya bölün bakayım 500
milyar liralık gayrisafi millî hasılayı, ne geliyor? 2.600’den
2.900’e çıkarmış olursunuz. Ha, çok övünüyorsanız, samimiyseniz ifadelerinizde,
“2.500’ü 5 bin dolara çıkardık.” diyorsanız… Başbakanın beyanı:
“Yüzde 52 enflasyon, memura yüzde 56 verdik.” diyor. Niye, yüzde 100
büyüyen, geliri 2.500’den 5 bin dolara çıkan bir ülkede sadece onu
verdiniz? Yüzde 100 verseydiniz. Yüzde 100 gayrisafi millî hasıla
artmış ya. Yüzde 100 verseydiniz memura, verseydiniz işçiye... “2,5;
2,5; 3 verebiliriz, ancak ayda 3 verebiliriz.” deyip kapınızdan
sendikaları gönderirken verseydiniz ya. Bak, yüzde 100 büyümüşüz.
Ha, siz de inanmıyorsunuz. Bunun böyle olmadığına
siz de inanmıyorsunuz. Bu büyümenin, Türkiye’ye rant için gelen, cebini
doldurmaya gelen, Türkiye’de yüksek faizle parayı verip Türkiye’yi
sömürmeye çalışan ve düşük kuru baskılı tutarak Türkiye’den tekrar
götürürken de düşük kur üzerinden doları alıp götüren yabancı güçlerin,
yabancı sermayenin, yani IMF’cilerin esiri oldunuz Sayın Bakan.
Şimdi, Sayın Bakan, sizin çok beyanatlarınızı
dinledik. Dediniz ki: “Düşük kur ihracatı engelliyor.” Doğru mu?
Ben çok okudum gazeteden.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) – İthalatı
artırır.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – İhracatı engelliyor,
ithalatı artırıyor. İthalatı artırıyor, ihracatı da engeller
Sayın Bakan. Düşük kurla nasıl rekabet edecek benim üreticim, ihracatçım?
Rekabet etme şansı var mı? Yani bu iki kere iki dört. Kur düşükse, maliyetleri
yükselmişse, enerji maliyetleri, istihdam üzerindeki vergiler
yükselmişse, nasıl rekabet edecek Çin’le, nasıl rekabet edecek Doğu
Avrupa ülkeleriyle, nasıl rekabet edecek dünyanın başka ülkeleriyle?
“Efendim, ihracatımız artıyor ya!” Niye, ithalata bakmıyorsunuz?
135 milyar dolar resmî rakamlarınız. Ben iddia ediyorum 200 milyar dolar.
Dün ithalatçı bir arkadaşımla konuştum, diyor ki: “Bakmayın o rakamlara.
Düşük fatura gösteriyoruz; çünkü, gümrük vergisi, başka vergiler,
ÖTV, KDV ödememek için düşük faturalar resmî rakamlara giriyor.” Gerçek
rakam 200 milyar dolar; yani, bu milletin imiğine bastınız, IMF politikasıyla
imiğine bastınız, bu milleti soyup soğana çevirme sisteminin bekçisi
oldunuz Sayın Bakan. Böyle şey olmaz. Hesap açık. Aldığınız fazla,
sattığınız azsa, iflas edersiniz.
Ben ortaokula giderken, “Efe Dayı” diye bir şarapçı
dükkâncı vardı. Efe Dayı, güya evlenmemiş hiç, gariban biri, diğer
bakkallarla rekabet edecek, 1 liraya alırdı domatesi, onlara inat
50 kuruşa satardı. “Rekabet ediyorum, onları kapattıracağım.”
derdi; ama, Efe Dayı, çok sürmedi, kendi kapattı. Bunun sonu bu, bu
dükkânı kapatırsınız. 84 liraya satar da 150 liraya alırsanız, bu ne
olur, bunun sonu? “Efendim, çevrilebiliyor ya borçlarımız.” Nasıl
çevriliyor? Kümülatif olarak dört yılda ne kadar cari açık verdik Sayın
Bakan? Bu sene verdiğimiz cari açık 34 milyar dolar olacak. 70 milyar
dolara yakın, 60 milyar dolara yakın cari açık verdik. Türkiye bunu
neyle kapattı? Sıcak parayla.
Şimdi soruyorum Sayın Bakan: 58 milyar dolar banka
rezerviniz var, Merkez Bankası rezerviniz var. Bana, Devlet Bakanı
olarak, bu rezervi dünyanın hangi bankalarında, kaç lira faizle
tuttuğunuzu, bir milletvekili olarak söyleyebilir misiniz? Bilmek
istiyorum; ben bu ülkenin milletvekiliysem, Merkez Bankamdaki 58
milyar doların dünyanın hangi bankalarında, kaç faizle, yüzde kaç
faizle yattığını bilmek istiyorum.
Bir şeyi daha bilmek istiyorum: Bu ülkenin ne kadar
dış borcu var? Özel sektörün ne kadar var? Hangi ülkelere var, hangi
bankalara var? Bir liste gönderin bize. IMF’ye veriyorsunuz her gün,
stand-by, stand-by… On dokuzuncuyu verdiniz. Çantanızı arasam, yirminci,
yirmi birinci, yirmi ikinci stand-byların mektupları da hazırdır,
tutmuşsunuzdur, onlar maktu zaten. Onlar size dikte ettiriyorlar,
siz de onları vereceğiniz zamanları biliyorsunuz.
Ee, şimdi IMF’ye gelince, bu stand-byları, Bay Müzakereci…
Müzakere edeceği bir konu da kalmadı ya, gitti duvara tosladı, neyi
müzakere edecek onu da bilmiyorum. Herhâlde, unvanını bugün iade
eder, “Başmüzakereci”lik unvanını. Çünkü, müzakere edeceği bir
olay yok. Adamlar kapattı. Açılacakları da kapatmayacağız, diyorlar.
Kapatmayacak müzakerenin neyini müzakere edecek? Unvanını bugün
iade etmesi lazım, “Ben artık, Başmüzakereci değilim.” falan demesi
lazım.
Ee, şimdi, ülkenin borçlarını ben bilmiyorum,
hangi ülkeye, yüzde kaç faizle, ne kadar, hangi bankalara? Bir liste
yapın gönderin, biz milletvekiliyiz, milletin temsilciyiz. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Web sitesine
girin öğrenin. Çok ayıp! Koskoca milletvekilisiniz…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Şimdi, 58 milyar doların
nerede yattığı belli mi?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Sayın Hatibe
müdahale etmeyelim.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Faizleriyle belli
mi? Kaç, yüzde kaçtan veriyoruz Merkez Bankasının faizlerini? Yüzde
kaçtan veriyoruz? Yüzde yarımdan. İsviçre bankalarında yüzde yarımdan
yatıyor.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Bilgisayara
verdik.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Peki, neye karşılık
tutuyoruz Merkez Bankasının 58 milyar dolarını?
ASIM AYKAN (Trabzon) – O insan burada yok, ayıp ya!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Sıcak paraya karşı.
Sıcak para bir gün sıkıntıya girer Türkiye’den kaçarsa, onlara diyoruz
ki, bak, sizin paranız Merkez Bankasında garanti. Onlar, yüzde 22 faizle,
yani enflasyonun 4 katı reel faizle rant götürüyorlar, ama, garantileri
de Merkez Bankası. Merkez Bankasına bu para nereden geliyor? Borçlanıyoruz.
İşte, IMF’ye veriyoruz stand-by mektuplarını, uluslararası bankalara
veriyoruz mektupları “Şunu yapacağız, emredersiniz; işte Merkez
Bankası olarak rezervimiz şu olacak, Halk Bankasını da size satacağız
blok satış olarak, işte şunu da yapacağız, ilacın üstüne şu kadar tasarrufa
gideceğiz, vatandaşın ilacını da eksilteceğiz; siz merak etmeyin,
sizin dediklerinizi yapacağız.” Stand-by bu, ben bunu böyle biliyorum
yani, onlara verilen niyet mektubu; ama, millete verilen diyet mektubu.
Millete diyet, onlara niyet. Şu millete de bir stand-by mektubu verseniz
ya. Millete yayınladığınız hiçbir stand-by mektubu yok. “Falan yerde
hastane açtık, çift yataklı, odalara ikişer yatak koyduk, falan yere
de yurt açtık.” Türkiye’nin Başbakanı bu kürsüde bunları söyledi.
Atatürk Barajı yaptınız mı, yaptınız mı Atatürk Barajı? Yapamadınız.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Karakaya…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Karakaya yaptınız
mı? GAP’a ne yaptınız?
Bakın arkadaşlar, 10 milyon 800 bin kişi Doğu ve
Güneydoğu Anadolu’da, dün söyledim, 10 milyon 800 bin kişi yaşıyor
yirmi bir ilde, günlük harcamaları 1 doların altında. Sizden önce
de 1 doların altındaydı, sizin zamanınızda da 1 doların altında.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Gümüşhane ve Bayburt
dâhil.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Onlara bir niyet
mektubu versenize “Bir sene sonra 2 dolara çıkartacağız.” diye. Böyle bir şey yok. Böyle bir şey yok; ama,
borsa 40.250 olmuş. Gariban, Ağrı’nın Patnos’undaki, hayvanıyla
beraber aynı odada yatan vatandaş göbek attı “Borsa 40 bin oldu.” diye
veyahut da Ardahan’ın Hanak’taki vatandaş “Borsa yükseldi.” diye göbek
attı.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – 42 bin. 42 bin.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – 70 milyonun, borsanın
ne olduğundan haberi yok bu ülkede. Bu ülkede 100 tane göbeği şişkin,
13 bin tane de, küresel sermayenin, ulusal sermaye dışında küresel
sermayenin yerli işbirlikçisi yabancı şirketler göbek attılar.
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Özal’ın kemikleri
sızlıyor.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Peki, nereden götürüyorlar
bunlar? Bunlar, bunları nereden götürüyorlar?
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Devam et. Rahmetli
Özal’ın kemikleri sızlıyor.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Bu milletten götürüyorlar,
milletin dışında bir yerden götürmüyorlar. Milletten götürüyorlar
bunları, milletten.
Özal geldiği gün IMF gitmişti beyefendi. Türkiye’de
IMF 1984’te kovuldu.
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Borsaya karşı bir
ANAP’lı görüyoruz.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Tarihine iyi bak,
Sayın Bakanım bilir.
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Borsaya karşı bir
ANAP’lı.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – 1984’te kovuldu IMF
Türkiye’den, Özal 1993’te öldü, 1994’te tekrar geldi.
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Borsayı inkâr edemezsiniz.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Özal… IMF Özal’ın panzehiriydi.
Özal geldiği gün gitti, Özal öldüğü gün tekrar geldi. Bu böyle. Bu böyle.
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Borsaya karşı olamazsınız.
BAŞKAN – Sayın Koca…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Bu böyle. Lütfen…
Açın bakın. Çünkü, Özal’ın, IMF’ye soracağı bir şey yoktu. Özal kendisi
bunları biliyordu zaten.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) – Borsayı kapatalım
mı?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Bunları yapmayı biliyordu.
Bunların hesabını kitabını biliyordu. Kim sorar IMF’ye bu işleri?
Hesabı kitabı bilmeyenler, IMF’yi çağırır, ona sorar, ona sorar. Özal sormadı. (AK Parti sıralarından
gürültüler) Özal… Açın bakın, 84’te gitmiştir IMF Türkiye’den, 94’te
gelmiştir, 94’te gelmiştir.
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) – Süleyman Bey, borsayı kapatalım mı?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Borsayı kapatın demiyorum.
Borsayı kapatın demiyorum ama, borsa yükseldi diye eteklerinize
zil takıp oynamayın.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Etek sizde.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Bu millete verilen
bir şey yok. Bu millete verilen bir şey yok.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Var, var… Etek sizde var, bizde
yok.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Var mı? Var mı Artvin’in
Şavşat’ındaki vatandaşın borsada bir şeyi? Var mı Edirne’nin Ezine’sindeki
vatandaşın bir şeyi?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sizde etek varsa bilmiyorum,
bizde yok.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Senin var diye, zannediyorsun
ki herkesin de var. Herkesin
de var zannediyorsun.
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) – Benim beş kuruşum yok. Ama senin paran vardır
borsada.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) –Yok öyle bir şey. Yok
öyle bir şey. Kimlerin olduğu belli, yüzde 70’i yabancıların…
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) – Senin paran vardır borsada.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Kimlerin olduğu
belli. Kendi rakamlarınız. Yok böyle bir şey.
Efendim, ithalat. İthalatı hiç söylemiyorlar.
Ara malı ithalatı yüzde 70’e dayanmış. Niye peki ara malını biz üretmeyiz?
Niye KOBİ’lere… Bu ara malına 70 milyar dolar vereceğimize, şu 10
milyar dolarını şu “Anadolu aslanları” dediğimiz KOBİ’lere teşvik
etsek, versek de ara mallarını onlar üretseler. Onları unuttunuz.
(AK Parti sıralarından gürültüler) Bakın, bu düşük kurla, onlar rekabet
edemez, ürettiği malı satamaz hale geldi. 70 milyar dolar ara mal ithalatına
devleti soyduracağınıza, Anadolu insanına, Anadolu aslanlarına
verin 10 milyar dolar, Türkiye’yi şaha kaldırsın. O 70 milyar dolarlık
ara malı da aslanlar gibi üretsin, hem yanında insanlar çalışsın.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) – KOBİ’lere bizden çok para
veren iktidar yok.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Peki, ihracatınız
bu kadar arttı da bu istihdamı niye artıramadınız? Bunların doğru
orantılı olması lazım Sayın Bakanım. Yani, ihracat artıyorsa, ülke
büyüyorsa, bunun karşılığında istihdamın da artması lazım.
HACI
BİNER (Van) – Arttı, arttı.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Türkiye’de
27 milyon iş gücünden sadece 21 milyonu çalışıyor. 6 milyon insan… Geçen Şırnak’ta işte hastaneye
bir mahkûm götürdüler, 50 bin kişi toplandı. Nereden
toplandı bu insanlar? Kahvelerden. Bu insanların işi, aşı olsa toplanır mı?
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) – İnsaf, 50 bin!
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) – 50 bin insan… Televizyonların
rakamı. 10 bin olsun, Şırnak’ın nüfusu ne zaten. Kahvelerde insanlar, kahvelerde. Gidin
bakın, Anadolu’ya gidin bakın. Siz buradan gidip teşkilatlarınıza
bir uğruyorsunuz, zannediyorsunuz ki… Hoş, teşkilatlarınız
da bomboş ya, kimse yok da…Gidin bir kahvelere bakın.
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) – Bu kadar da olmaz ya!
BAŞKAN
– Sayın
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) – İnsanlar, iş, aş arıyor; iş, aş… Borsadan,
ithalattan, ihracattan, insanların ilgisi yok. “Bana iş ver kardeşim, ne yapacaksın.” diyor.
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) – Şırnak’ın nüfusu ne kadar?
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) – Onun için, iktidar sözcülerinin gelip ikide bir
“İhracatı şuradan, 39 milyar dolardan aldık, 84’e… Bu
bir dünya rekorudur, bu bir cumhuriyet rekorudur.” İthalatın da rekorlarını söyleyin, cari açığın rekorlarını
söyleyin -35 milyar dolar- neyle karşılayacaksınız? Kimlere ne para vereceksiniz?
RECEP
GARİP (
BAŞKAN
– Sayın Garip… Sayın Garip, lütfen…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Neyi görüyor Anadolu
insanı? Seni mi görüyor? Kameralar bir gösterin, Anadolu insanı
görsün bu yakışıklıyı. Bir görsün bu yakışıklıyı da tanısın Adana
da.
RECEP GARİP (Adana) – Siz görmek istemiyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Sarıbaş… Lütfen, Genel Kurula hitap
eder misiniz Sayın Sarıbaş.
RECEP GARİP (Adana) – Görün… Görün…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Adana narenciyesi
ihraç ediliyor mu? Adana narenciyecisi ihracat yapabiliyor mu?
Adana çeltikçisi ihracat yapabiliyor mu? Adana mısırcısının durumu
ne? Adana’yı konuş, gel.
RECEP GARİP (Adana) – Yani, biz burada konuşmuyorsak…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Kaça alıyor Adana
üreticisi gübreyi? 200 liraya alıyordu, 650 liraya alıyor. Kaça
alıyor Anadolu üreticisi mazotu? 1.400’e alıyordu, 2.600’e, 2.400’e
alıyor. Yüzde 100 artırmışsın, yüzde 200 artırmışsın. Neyle ihracat
yapacak Anadolu insanı?
CAVİT TORUN (Diyarbakır) – Adana’da çeltik yok.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Neyle Adana’nın insanı
narenciyesini ihracat yapacak? Dalda kaldı işte portakal.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) – Adana’da çeltik yok.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Burada Adana’yı konuşalım,
gel… Böyle yok, böyle yağma yok. Bilmediğiniz şeyle…
Anadolu insanı, Anadolu narenciyecisi ağlıyor,
ağlıyor. Senin memleketin Adana üreticisi ağlıyor. Mısır üreticisi
ağlıyor, pancar üreticisi ağlıyor.
RECEP GARİP (Adana) – Boş versene! Hem yalan söylüyorsun hem yanlış söylüyorsun!
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) – Ağlamayan, yanındakinin fındık üreticisiydi,
o da ağlıyor…
RECEP
GARİP (
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) – …o da ağlıyor. Ülkenin her tarafı
ağlıyor, ülkenin her tarafı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ya kayısı?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Ben kendi memleketimi
söylemiyorum. Malatya 5 milyon liraya satıyordu kayısıyı, 1,5
milyon lira. 50 bin kayısı üreticisi ağlıyor, lanet yağdırıyor.
RECEP GARİP (Adana)
– Doğru şeyler söyle!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Düzeltsin diye size
oy verdi bunlar. Düzeltsin diye size oy verdiler. Lanet yağdırıyorlar!
Gel konuşalım…(AK Parti sıralarından gürültüler)
RECEP GARİP (Adana) – Yalan konuşma!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Niye? Bilmiyor muyum?
1,5 milyon değil mi kayısı?
ASIM AYKAN (Trabzon) – 1,5 dolar; yalan söylüyorsun,
doğruyu konuş!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – 5 milyon liraydı
2002’de, 5 milyon! Kaç lira arttı biliyor musun ilacı? 2 katına çıktı,
gübresi 3 katına çıktı. Sen rakamları bilmiyorsun.
ASIM AYKAN (Trabzon) – Benim işim bu. Yalan konuşuyorsun!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Bizi dinliyor millet,
herkes durumunu biliyor. 5 bin dolar diyorsun. Vardır bu milletin
cebinde 5 bin dolar, girer seçime alırsınız oyu, gider alırsınız
oyu.
ASIM AYKAN (Trabzon) – 1,5 dolar verdi fındığa. Yalan
konuşuyorsun!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Ama, ben buradan millete
söylüyorum: Cebinde 500 doları olmayanlar, bu zenginin, bu sömürücülerin
yanında olan bu iktidarı, inşallah, cezalandıracaksınız.
ASIM AYKAN (Trabzon) – Göreceğiz!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Cebinizde 500 dolar
yoksa AK Partiye oy vermeyeceksiniz, 5 bin dolarınız varsa oyunuz
AK Partiye helal olsun! (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Ben bunu söylerim.
ASIM AYKAN (Trabzon) – İhanet edenleri cezalandıracak,
ihanet edenleri!
BURHAN KILIÇ (Antalya) – Yanlış konuşuyorsun,
yanlış! Adana’da pancar yok!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Bakın, bu sizin suçunuz
değil. Osmanlıdan beri, bu ülkede, Düyun-u Umumiye bu ülkeyi sömürmeye
başladı, Damat Ferit Paşa hükümetlerinin nazırları, maliye nazırları
nasıl ki teslim olduysa borsalara, İngiltere borsasına, Amerika
borsasına, sizin nazırlarınız da IMF’ye teslim oldu. Farkınız yok!
HACI BİNER (Van) – IMF’yi biz getirmedik, siz getirdiniz!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Şimdi, içinizde,
elinizi vicdanınıza koyun, bu IMF politikasının sömürü politikası
olduğunu söylemeyecek bir Allah’ın kulu var mı? (AK Parti sıralarından
gürültüler)
ASIM AYKAN (Trabzon) – Anavatan Partisinden devraldık,
Anavatan Partisinden!
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sizin borçlarınız…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Şimdi, bir dakika… Sömürü
politikası olup olmadığında bir anlaşalım.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Onlar memnunlar, niye
soruyorsunuz?
CAVİT TORUN (Diyarbakır) – Memnunuz.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Siz yaptınız,
siz borçlandırdınız bu ülkeyi!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Ya, bizi boş verin,
siz söyleyin, siz şunu söyleyin: IMF politikası sömürü politikası
mı değil mi?
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) – Zenginleşme politikası.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) – IMF politikası sömürü politikası değil mi?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Onlar memnunlar, siz
bize söyleyin!
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) – Zenginleşme politikası.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) – IMF politikası sömürü politikası mı değil
mi? (AK Parti sıralarından gürültüler)
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) – Evleri görmüyor musun, arabaları görmüyor musun?
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) – Peki, bu fakir fukara bu millet, sizi, bu sömürü
düzenini değiştirin, bu ahlaksız düzeni değiştirin, diye göndermedi
mi?
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) – Toplu konutu görmüyor musun?
BAŞKAN
– Sayın
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) – Eğer, IMF politikasının sömürü düzeni politikası
olduğunu söylüyorsanız, çoğunluğunuz var, biz de destek olalım, değiştirelim,
kovalım bu IMF’yi.
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) – Aksaray’daki toplu konutu görmüyor musun?
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) – Yok, IMF’den memnunsanız, IMF size hayırlı olsun!
BURHAN KILIÇ (Antalya) – Sayın Sarıbaş…
BAŞKAN – Sayın Kılıç, lütfen; üstelik siz İdare
Amirisiniz, lütfen…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – IMF hayırlı uğurlu
olsun, güle güle bağrınıza basın! Conilerle beraber, büyük sermayenin
yanında, para kazanan rantçıların yanında yolunuza devam edin.
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) – Toplu konutları görmüyor musun?
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) – Yola beraber çıktık, sizle bu yola, işte beraber
yürüyoruz... Ne diyordu: “Beraber çıktık, beraber yürüyoruz.” Arkanıza bir dönüp bakıyor musunuz arkanızda kimlerle
yürüyorsunuz? Borsacılarla yürüyorsunuz,
rantçılarla yürüyorsunuz, bu ülkeyi soyanlarla yürüyorsunuz, ithalattan
para kazanıp ithalat zincirinin mutlu azınlığıyla yürüyorsunuz.
(AK Parti sıralarından gürültüler) Köylü yok yanınızda, köylüyle
yürümüyorsunuz, onu orada bıraktınız; o bitti, onun işi, 3 Kasımda
oyunu aldınız, o orada kaldı; narenciyeci kaldı, fındıkçı kaldı,
pamukçu kaldı; KOBİ’ler, KOBİ’ler, KOBİ’ler orada kaldı.
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) – Hepsi bizimle beraber.
RECEP
GARİP (
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) – Allah aşkına, Malatya’ya 39 tane fabrika temeli
attınız Sayın Bakan, bu 39 fabrikanın ihracatı ne? Hiçbiri çalışmıyor
da… Depo, depo bunlar… Ya, bunu, tamam da, milleti kandırıyorsunuz
güzel güzel de, bizi niye kandırıyorsunuz? Yani, biz köylüyüz
diye, bu kadar mı, bu kadar mı hesap kitap bilmiyoruz?
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) – Sen bizi kandırdın! Sen bizi kandırdın, yolda bıraktın!
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) – Bu kadar mı hesap kitap bilmiyorum
canım?
MUSTAFA DURU (Kayseri) – Sizin sayenizde!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – …5 milyon esnafa
2,5 milyar lira faizli para…
MEHMET SOYDAN (Hatay) – Onlar sizin sayenizde!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – …faizli para verdiniz diye, bunu abarta
abarta, övüne övüne, yere göğe sığmadan anlatmanın âlemi var mı?
MEHMET SOYDAN (Hatay) – Ülkeyi bugünlere siz getirdiniz.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Elbette vereceksiniz, 700 milyar bütçe
harcadınız, dört senede harcadığınız bütçe 700 milyar lira, 200 de
bu sene, 900 milyar lira; vurun dolara, 650 milyar dolar beş senede
bütçe harcadınız. 650 kuruşluk yatırımınız var mı? Bırakın milyarları,
650 kuruşluk yatırımınız yok Türkiye’ye. Verdiğiniz teşvike bakın.
Kaç lira teşvik verdiniz? 1.600 kişi başvurmuş, 400 tanesine arsa tesis
etmişsiniz, hepsi bu. Böyle mi, yani bu mu? Yani bu mu? 650 milyar dolar
bütçe, 900 katrilyon bütçeyi beş senede harcayacaksın, ondan sonra
“Şırnak’a bir tane okul yaptık, dört de bilgisayar koyduk.” diyeceksin
Başbakan olarak!
CAVİT TORUN (Diyarbakır) – Yüz bin derslik yaptık,
yüz bin.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – İşte koyduğunuz
bu. Bakın, bunlar sizden önce de yapılıyordu, sizden sonra da yapılacak.
O bilgisayar programları sizden önce başlayan projelerdi.
HACI BİNER (Van) – Bizden önce yoktu efendim.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – 900 katrilyon bütçeyi
nereye verdiniz? 900 katrilyon bütçeyi bu milletin boğazından aldınız,
yüzde 73 dolaylı vergilerle milletin boğazından aldınız. Daha geçen
sene, o yabancı para getirenlerin faizini sıfırladınız burada.
HACI BİNER (Van) – Malatya’da birçok okullar kapalıydı.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Hani milletin dolaylı
vergilerini de sıfırlayın, babayiğit...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sarıbaş... Sayın Sarıbaş, lütfen
toparlar mısınız. Buyurun.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Şimdi, hiç tartışmayalım.
HACI BİNER (Van) – Malatya’ya öğretmen gitmiyordu.
Şu anda Malatya’da öğretmensiz okul yok.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – 72 milyon insan, cebinde
ne olup olmadığını, hayatının ne kadar değişip değişmediğini hepsi
biliyor. Bunu tartışmanın bir anlamı yok ki.
Ben köyüme gidiyorum, insanlar 2002’den çok daha
mağdur. Ben Anadolu’nun köylerine gidiyorum, hepsi perişan. Şimdi,
biz şunu yaptık, bunu yaptık...
MEHMET SEKMEN (İstanbul) – Malatya’ya... Malatya’ya...
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Adamlar kendi hayatlarını
sizden daha iyi bilmiyorlar mı?
SONER AKSOY (Kütahya) – Biliyorlar.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Mesele yok o zaman.
Buyurun seçim... Buyurun seçime, buyurun sandığa...
SONER AKSOY (Kütahya) – Seçimde de söyleyecekler
bunu.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Bak, ithalatı bu kadar
artırmışsınız, borsa da bu olmuş...
Siz sanıyorsunuz ki, o menfaat sağladığınız zenginler sizin
arkanıza düşecek seçimde zannediyorsunuz. Sizden öncekiler öyle
yanıldılar.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Siz de mi?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Siz de aynı yanılgıya
düştünüz. Çünkü, sistem sizi evcilleştirdi, zenginlik sizi evcilleştirdi!
Bekçilik yapmaya başladınız sisteme;
sistemi değiştirecektiniz, IMF’yi kovacaktınız, IMF beybabanız
oldu. Olay bu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sarıbaş, lütfen... Teşekkür için
açıyorum.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Saygılar sunuyorum
Sayın Başkan. Bunlara söyleyecek ne var?
BAŞKAN – Lütfen Sayın Sarıbaş.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Saygılar. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, lehinde söz isteyen Murat Yıldırım,
Çorum Milletvekili. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MURAT YILDIRIM (Çorum) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2007 mali yılı bütçesi üçüncü tur görüşmeleri
hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, Sayın ANAP’ın sözcüsüne ve sözcüsünün üslubuna
inmeyeceğim, ancak, bir şeyi hatırlatmak istiyorum.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – İnemezsin. Ben köylü
gibi konuşuyorum, sen zenginler için konuşuyorsun.
MURAT YILDIRIM (Devamla) – Yok, biz de köylü çocuğuyuz.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Zenginler için konuşuyorsunuz
siz.
MURAT YILDIRIM (Devamla) – İnsanlar söylerken
doğru söylemeli, emanete ihanetlik etmemeli, verdiği sözü de yerine
getirmelidir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Kendine ihanet
eden, partisine ihanet eden, millete de ihanet eder. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – O zaman, Saadet Partisine
doğru gidin, yaylanın!
MURAT YILDIRIM (Devamla) – Geçmişteki başkanları
da bu millete ihanet etmiştir.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Ben değişmedim, değişen
sizsiniz.
MURAT YILDIRIM (Devamla) – Türkiye’ye üç sefer
kriz yaşatan da sizin döneminizdir. Bunu millete ve sizin huzurunuza
söylüyorum.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – O zaman, niye Anavatanı
taklide çalışıyorsunuz? Sizin Başbakanınız taklit etmeye çalışıyor.
MURAT YILDIRIM (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
Türkiye Cumhuriyeti’nin hemen hemen her bölgesi tarihî, kültürel
ve turizm zenginliğine sahiptir.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Aslı olamıyorsunuz,
taklit etmeye çalışıyorsunuz.
MURAT YILDIRIM (Devamla) – Bu tarihî zenginliğin
ne kadarı yerin üzerinde turizme kazandırılmış ise, onun onlarca
misli hâlâ yer altında durmaktadır.
Maalesef, uzun yıllar iki ayrı kurum halinde örgütlenmiş
olan Kültür ve Turizm Bakanlıkları birbirinin rakibi gibi çalışmışlardır.
Turizm Bakanlığı, yıllarca deniz, kum ve güneş üçlüsünün etrafında
şekillenen yanlış bir turizm politikası ile bu ülkenin asıl değerlerini
gözden ırak tutmuştur. Gerek bakanlıkların birleşimi gerekse de AK
Parti İktidarının bu konunun üzerinde hassasiyetle durması sebebiyle,
ülkemizde son iki üç yıldır bu üçlüyle birlikte doğa, tarih, kültür,
kongre, avcılık, termal, sağlık, kayak ve benzeri turizm çeşitliliğine
yönelik çalışmalar da başlatılmıştır. Sayın Bakanımızın bu konudaki
gayretlerini biliyor, yaptığı çalışmaları ilgiyle takip ediyoruz.
Turizm denilince, ilk defa Bakanımız döneminde
bu ülkenin diğer zenginlikleri de göz önüne alınmış, turizm çeşitlendirilmiştir.
Yine ilk defa, bir Turizm Bakanının ülkenin her
bölgesini karış karış gezdiğini, tarihî ve turistik özellikleri
yerinde görerek, yetkililere talimat verip, bunların değerlendirilmesi
çalışmalarını başlattığını görmüş bulunuyoruz. Bu gidişat gerçekten
umut vericidir.
Sayın Bakan, sayın milletvekilleri; turizmi yıllarca
belirli bölgelerle sınırlı tutmaktan ziyade, Anadolu’nun en ücra
köşesine kadar turisti götürmeyi amaçlayan bir çalışma başlatılmıştır.
Bu, turizm açısından önemli bir gelişmedir. Bunu AK Parti kadroları
gerçekleştirmiştir. Alacak çok yolumuz, dünyaya sunacak daha birçok
varlığımız vardır. Bu değerlerimizi kurtarmak, açığa çıkarmak,
gündeme almak, dünyaya sunmak, onların beğenisini kazanıp gelen
turistin bizim gönüllü reklamcılarımız olmasını temin etmemiz
gerekir.
Seçim bölgem Çorum, Anadolu coğrafyasında dünyanın
en eski medeniyetlerinden birini kurmuş Hititlere ev sahipliği
yapmaktadır. Sayın Bakanımız döneminde Çorum’da başlatılan Hitit
Destinasyon Çalıştayı bu noktada büyük öneme sahiptir. Diğer birçok
bölgede de benzer destinasyon çalıştaylarının düzenlendiğini biliyoruz.
Çorum, M.Ö. 5000’li yıllardan günümüze kadar uzanan
yedi bin yıllık tarihî geçmişe sahiptir. Türkiye'nin bir zamanlar oldukça
tartıştığı Güneş Kursu, Sıhhiye’deki geyik heykeli ve binlerce değerli
eserin insanlığa sunulduğu Hititlerin önemli yerleşim birimlerinden
biri olan Alacahöyük’te kazılar Atatürk’ün emriyle başlatılmıştır,
fakat Atatürk’ten sonra ülkenin bu değerlerine gereken önem verilmemiştir.
Bölgemizde, yüzyılın başına dayanan ve Almanlar
tarafından devam ettirilen UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan
Hattuşaş dışında, son on beş-yirmi yıla kadar nitelikli kazılar yapılmamıştır.
Bugün, bölgemizde altı ayrı kazı çalışması yürütülmektedir. Bu
durum sevindiricidir. Bizim bölgemizde o kadar tarihî zenginliğimiz
var ki, bırakın hiç başlanılmayan yerleri, hâlen devam eden kazılarda
bile mevcut hızla çalışmalar sürse yüz-yüz elli yıl sürecektir.
Özellikle, son beş, altı yıllık süre zarfında başlatılan
yeni kazılarda bulunan eserler ve üzerlerindeki figürler, dünya
tarihini bilim adamları arasında tartışılır duruma getirmiştir.
Bu kazılarda ortaya çıkan eserler sayesinde, medeniyetin Anadolu’dan
Batı’ya geçtiği ortaya çıkmıştır. Bunlar, bilim ve insanlık tarihi
açısından oldukça büyük buluşlardır.
Geçen yıl ilk defa, yine, bir Kültür ve Turizm Bakanımız
Alacahöyük’ü ziyaret etmiş, oraya kazı çalışmaları için kaynak aktarmış,
burada dünyanın en eski barajı gün yüzüne çıkarılıp turizmin hizmetine
sunulmuştur. Bu, kazı heyetini oldukça duygulandırmış ve onları
heyecanlandırıp çalışmalarına şevk vermiştir.
Çorum, gerek kültürel zenginlikleri açısından
gerekse de turizm potansiyeli açısından son yılların parlayan yıldızıdır.
Bugüne kadar bize “Potansiyeliniz çok yüksek ama, gelecek turistinizi
ağırlayacak tesisleriniz ve otelleriniz yok.” deniliyordu, boynumuzu
büküyorduk. Son üç yıldır turizm, Çorum’da yeni bir sektör olarak parlıyor.
Peşi peşine atılan temeller ve devam eden beş yıldızlı oteller ile
Anadolu’nun ortasında yeni bir turizm kenti doğuyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Biraz da Malatya’ya
torpil yapsana.
MURAT YILDIRIM (Devamla) – Bu gelişmede Bakanlığımızın
mevcut desteğinin daha da artırılmasını istiyoruz. Yıllarca sürüncemede
kalan ve bu dönemde verilen desteklerle tamamlanan Çorum Arkeoloji
Müzesi açılmıştır, çevre düzenleme çalışmaları ise devam etmektedir.
Çorum-Boğazkale ve Alacahöyük’teki müze ve restorasyon çalışmaları
için Bakanımıza teşekkür ediyorum.
Çorum ve civarında çok sayıda yayla ve eşsiz doğa
güzelliğine sahip İncesu Kanyonu yerli turistler için uğrak mekânıdır.
İskilip, tarihî evleri ve yüz yıl öncesinden devam edip gelen el sanatlarıyla
geçmişi yaşatan bir ilçemizdir. Yüzlerce tarihî konak, kalesi, Hititler
ve Friglerden kalan eserleri, bölgeyi bir açık hava müzesi konumuna
sokmaktadır. Bu konuda hâlen devam eden çalışmalar da sürmektedir.
Özellikle ben buradan, bu kültürel mirasın hayata kazandırılması,
dünyaya açılması için, ekranları başında bizleri izleyen sivil
toplum kuruluşu yetkililerine ve iş adamlarımıza sponsorluk çağrısında
bulunmak istiyorum. Osmancık’taki Kale, Koyunbaba Köprüsü, tarihî
camiler ve diğer eserleri, Sungurlu, Ortaköy, Mecitözü ve çevresindeki
büyük gelir getiren av turizm potansiyelini, Kargı’nın eşsiz güzelliklerini,
yaylalarını ayrıntılarıyla ifade etmeye zamanımız yetersizdir.
Çorum, tarihî ve doğal zenginlikleriyle tam bir
destinasyondur. Bu destinasyonun altyapı eksikliklerinin giderilerek
yerli ve yabancı turiste açılması için Bakanlığımızın çalışmaları
sürmektedir.
Çorum insanı girişimcidir, müteşebbistir. Bunu,
sanayide Türkiye’nin önemli illerinden biri olarak göstermiştir,
turizmde de gösterecektir.
Değerli milletvekilleri, benimle birlikte 25
arkadaşımızın bu dönemin ilk yılında verdiği bir araştırma önergesi
bulunmaktadır. Antik çağlara dayanan tarih zenginliğine sahip Çorum,
Amasya, Tokat yörelerinin turizm potansiyelinin araştırılarak,
bu üç ili kapsayacak şekilde bir turizm bölgesinin oluşturulması
için nelerin yapılabileceğini tespit etmiştik. Meclisimizin ve
Bakanlığımızın desteğiyle bu konunun görüşülmesini ve araştırma
komisyonunun bir an önce kurulmasını tekrar takdirlerinize sunuyorum.
Sayın milletvekilleri, Turizm ve Kültür Bakanlığımızın
diğer alandaki çalışmaları da büyük önem arz etmektedir. Zaman darlığı
nedeniyle ben pek değinemeyeceğim, ancak, kültür, milletin hafızasıdır;
hafızasını kaybeden toplumun sağlıklı bir geleceğinin oluşması
da mümkün değildir. Bu noktada en önemli amaç, geçmişi geleceğe aktarırken,
mazinin sayfalarında kalan renkleriyle, gökkuşağı gibi rengârenk
bir ati oluşturmamız gerekir diye düşünüyorum.
Tabii, bu arada, Üçüncü Oturum’daki Dış Ticaret
Müsteşarlığıyla ilgili de birkaç söz söylemem gerektiğine inanıyorum.
Ancak AK Parti İktidarıyla, ihracatta, dış ticarette öyle bir başarı sağlandı
ki, kısaca da bundan söz etmek istiyorum. Sadece kasım ayına ilişkin
ihracat rakamı bile, ülkedeki ticaretin ayağa kalkışını yansıtmaktadır.
Bu yılın ocak-kasım döneminde on bir aylık ihracat, geçen yılın aynı
dönemine göre yüzde 16,57 artışla 77 milyar 89 milyon doları bulurken,
buna göre, yıllık ihracatın yüzde 15,81 artarak 85 milyar dolara
ulaşacağı tahmin edilmektedir. Oysa, Türkiye’nin AK Parti İktidarı
öncesindeki, yani, 2002 yılındaki ihracatı 36,2 milyar dolardı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Yıldırım.
MURAT YILDIRIM (Devamla) – İktidarımız ile ülkenin
ihracatı iki mislinden daha fazla bir noktaya çıkartılmıştır. Şu
anda ihracatta dünyada 22’nci sıraya gelmişiz. Bunun tek bir nedeni
vardır; o da AK Parti kadrolarının milletine, milletin de onlara
olan güvenidir. Başbakanımız, dış ticaret sorumlu Bakanımız yanlarında
iş adamlarıyla birlikte dünyanın onlarca ülkesini ziyaret ettiler,
ziyaret etmeye de devam ediyorlar. AK Parti öncesinde komşularıyla
dahi kavgalı bir Türkiye varken, şimdi, bırakın komşularını, dünyanın
her tarafındaki devletlerle sıkı diyaloğu olan bir ülke hâline geldik.
Milletin beklenen hayallerini gerçek kılan, iş
adamlarımız ile dünyanın onlarca ülkesini ziyaret ederek Türk mallarını
oraya taşıyan, Türkiye’yi dünyaya açan Başbakanımıza, dış ticaretten
sorumlu Bakanımıza teşekkür ediyor, sizleri saygıyla selamlarken
bütçenin milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yıldırım.
Şimdi, Hükûmet adına, Kültür ve Turizm Bakanı Sayın
Atilla Koç konuşacaklardır.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, süreniz yirmi dakikadır.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Aydın) – Sayın
Başkanım, sayın milletvekillerim; hepinizi hürmetle selamlıyorum,
saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce hem iktidar partisi
milletvekili arkadaşlarıma hem de muhalefet partisi milletvekili
arkadaşlarıma, yaptıkları katkılardan dolayı çok ama çok teşekkür
ediyorum. Eleştirilere bir cevap değil, bir açıklama olsun diye bazı hususları
sizlere sunduktan sonra esas konuşmama geçeceğim.
Bakanlık tarihinde, ilk defa, sayı itibarıyla
bu kadar çok ve çeşitli kitap alınmıştır benim Bakanlığım sırasında.
Alınan kitap sayısı 560 bin, alınan kitap çeşidi 2.850, yayınevi sayısı
775, şahıs sayısı 71. Bihlun Hanımefendi, bilmiyorum, buradalar
mı? Evet.
Komisyonda söylediğim söz şu: Biz, bu kitapları
alırken aşağı yukarı ortalama yüzde 40 ile yüzde 50 ortalama indirimle
almışız. O dedikoduyu söyleyen ve bana aktaran arkadaşıma cevaben
dedim ki: Yüzde 40, yüzde 50 indirim yaptıktan sonra bir de -hiç düşünmüyorum,
olması mümkün değil ama- yüzde 10
da rüşvet veriyorsa, bu, Türkiye’nin pesi, dedim. Benim ilgilenmemek
değil, ilgilendiğim, ama, gerçek olmadığını belirtmek için söylediğim
bir sözdü. Belki yanlış hatırlıyorum, İsmail Bey’e cevap olsun diye
söylüyorum.
İkincisi, kurullar için eleştiri değil övgü bekliyorduk,
ama, anlatınca övgüyü hak edeceğimizi zannediyorum. 20 kurul vardı.
Bunlardan 3 tanesi İstanbul’daydı, diğeri Anadolu’nun muhtelif vilayetlerinde.
Biz, bu sayıyı 29’a çıkardık. İstanbul 3’ten 6’ya çıktı ve onun yanında
ekstradan olarak bütün ilçelerimizde ve illerimizde kurulması
mümkün olan ve kurullara girmesine ihtiyaç duyulmayan küçük hususlarda
da KUDEB’leri kurduk.
Şöyle bir, İstanbul’dan, misal vermek istiyorum:
Mesela, İstanbul’da eskiden 100 bin dosyayı 3 kurulumuz takip ediyordu
-şimdi, KUDEB’leri de kurduk, büyük ilçelerimizde de kuruldu- bu
100 dosyanın veya 100 bin dosyanın 60 bin tanesine KUDEB’lerde bakılacak,
geri kalan 40 bin tanesine de -eskiden 100 bin tanesine 3 kurul bakıyordu-
şimdi 6 kurul bakacak. Bu hususta gayet verimli bir çalışma yaptığımıza
inanıyoruz ve çok yakın bir zamanda da kurula sunulan meselelerin
en fazla on beş gün, bilemedin bir ay içinde cevabı verilmiş olacak.
Bu arada Sayın Maliye Bakanımızın meselesini
ileri sürdünüz. Evet, Maliye Bakanım müracaat etti ve kurul reddetti.
Kurul reddettikten sonra, o sırada, biz, bu yeni kurullarımızı kurduğumuzdan
dolayı kurullar arası değişiklikler yaptık ve Maliye Bakanı, tekrar
kendi arazisi için müracaat etti, ama reddedilen hususları da düzelttirerek
müracaat etti ve hep söylenen şey şu: Onay almak için bu kurulların
bünyesindeki kurul üyelerinin değiştirildiği söylendi. Evet, kurul
üyelerinin değiştirildiği doğru, ama, birinci kurulda, ret kararı
çıkan o kurulda bulunan üç arkadaş başka kurullara alınmış, ama o
birinci kurulda, Kemal Unakıtan Beyefendi’nin arazisi üzerinde
ret kararı veren kuruldaki ve bizim aldığımız o kurulun üç üyesi
müspet oy kullanan, yani Sayın Kemal Unakıtan’a müspet oy kullanan
arkadaşlarmış. Ben, bunu Bütçe Komisyonunda da izah ettim.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, bu Sayın
Unakıtan devleti çok meşgul ediyor.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Devamla) – İyi
ki böyle olmuş, ya tersi olsaydı, o zaman suçlamanızda haklı olabilirdiniz.
Gelelim, Orhan Pamuk’un Nobel almasında Bakanlıkça
ilk günden beri fevkalade sıcak karşıladık. Türkçenin, Türk Dilinin
ve kendisini genç yaşından itibaren romancı olarak adamış bir insanın
Nobel Edebiyat Ödülü alması, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm
Bakanına ancak iftihar verebilir. Ben, Orhan Pamuk’la müftehirim
efendim.
Bu Orhan Pamuk Beyefendi… Bizim bir TEDA projemiz
var, Türk edebiyatını dünyaya açma projesi. Bu projeden 2005 yılında
30 eser faydalandı, 2006 yılında 50 eser, 2007’de biraz da Orhan Pamuk
rüzgârıyla aşağı yukarı 100 eser yayınlanacak Çince’den İspanyolca’ya
kadar ve Orhan Pamuk, bu fondan, TEDA projesinden Orhan Pamuk’un eserlerini
tercüme etmek isteyen dünyanın yedi ayrı ülkesinde yedi eseri bizim
desteklerimizle yayınlanmıştır. Ha, bugün, Orhan Pamuk’un buna ihtiyacı
var mı? Yok. Dün akşam İsveç’te öğrendiğime göre, kırk dokuz dile eserleri
çevrilmiş. Bu, bizim için, hepimiz için iftihar vesilesidir.
Bakanlığım sırasında, ilk kez, hem Kültür Bakanlığı
hem Turizm Bakanlığında söylenip söylenip gelen bir mesele var:
Efendim, Turizmin master planı yok. Yalnız, Turizmin master planı
yok, Kültürün de envanteri yok ve iki senede, eksik olmasın, kendi
bürokrat arkadaşlarım ve konunun uzmanlarıyla beraber çalışarak
stratejik planı hazırladık. Stratejik plan da böyle sıkı bir plan değil,
değişiklikler yapılır, revizyonlar yapılabilir, ama, bundan sonra
gelecek her bakanın elinde bir ufuktur, bir destinasyondur. Onun
için, önemsiyorum. Zannediyorum, Hanımefendi, siz de önemseyeceksiniz.
Bir diğer husus da envanter. Türkiye’nin ne kadar
maddi ve gayrimaddi kültür varlıklarına sahip olduğu bilinmiyordu.
Mesela, ben geldiğimde hep söylenen şey, 3.600 tane höyük var deniyordu.
Höyükle antik kent karıştırılıyordu, ama, yaptığımız araştırmalar
şunu gösterdi: Türkiye’de 20 bin höyük, 3 bin tane de antik kent varmış.
Yine, ben geldiğimde, hep bildiğimiz rakamlarla,
Türkiye de antik tiyatro açısından çok zengin, İtalya ve Yunanistan’la
kıyaslanmayacak kadar zenginliktedir ve 125 tane antik kentimiz
olduğunu söylerler. İşte, Aydın’da 10-15 tanesi var, Kaş’ın içinde,
küçücük Kaş’ta 2 tane var, ama, yaptığımız son araştırmalar gösterdi
ki, Türkiye’de tam 225 tane antik kent var.
ASIM
AYKAN (
KÜLTÜR
VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Devamla) – Antik tiyatro var, affedersiniz.
Hep, benim, böyle dilim sürçüyor, sonra da “gaf yaptı”
diye bağırıyorlar. Bunu da bilgilerinize arz etmek isterim.
Envanter çalışmaları bitmek üzeredir. İftihar
ediyorum, daha kazılanlar… 80’i yerli ve 40’ı yabancı kazı ekipleriyle
kazılar yapılmaktadır ve Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk defa benim
devrimde her bir kazı heyetine 100’er milyar lira para ayrılmıştır.
Şimdiye kadar bu paralar 10’la 20 milyar arasında çay, kahve parası
olarak ayrılıyordu, ama, bütün bunları yapabilmek için, hem İktidarımızın
gayreti, ama, daha da önemlisi, artık, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniversitelerinin
30’unda arkeoloji uzmanları ve sanat tarihi uzmanları yetişiyor.
Ben onlardan faydalanarak bunları yapıyorum. O sebepten, bu, yalnız
benim bir başarım değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin başarısıdır. Bununla
da, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanı olarak iftihar ediyorum.
Evet, maalesef, 2006’da turist azalması söz konusu
oldu ve ben, bu 2006’ya çok iyi hazırlanmıştık bütün ekibimizle ve bütün
sektör temsilcileriyle. “2006’ya -biraz da kafiye merakım- 2006’da
26” dedim. Demez olaydım. Böyle bir netice olmadı, maalesef yüzde
5’lik bir eksilme söz konusu. Hiçbir şeye dayanmayacağım, ama tek
bir şeyi söyleyeceğim: Kuş gribi, arkasından karikatür (cartoon)
krizi, arkasından Trabzon’da bir İtalyan papazın öldürülmesi. Bütün
bunlardan sonra en önemlisi -ama eski bir Emniyetçi, eski bir vali
olarak söylemeyi istemiyorum- Marmaris’teki ve Antalya’daki terör
hadisesi. Ağustos ayında yükselişe geçen ve geçen seneyi aşma durumumuzu
getiren rakamları eylül ayında -ki bizim eylül ayımız çok önemlidir-
yüzde 18, ekim ayında yüzde 26’lık bir düşüşe sahip oldu. Bu sene için
de çok ümitliyim. Her gün bütün ekibimle Avrupa’dayım, hatta Çin’de ve
Hindistan’dayım, Güney Afrika’dayım. Çok iyi olacağı, ilk belirtilerin
çok iyi olacağı kanaatindeyim, ama artık, sütten ağzım yandı ayranı
üfleyerek içiyorum. Rakam vermeyeceğim, ama tekrar sizi temin ederim
ki, istisnai şeyler olmazsa 2006 bir istisna olacaktır azalma hususunda.
Yedi dakikam kalmış.
Tekrar teşekkür ediyorum. Hasan Bey’e de teşekkür
ediyorum. Yalnız, Hasan Bey bir şey söyledi: “Efendim Kültürün planlaması
olmaz, kültür politikası olmaz, kültür programı olur.” dedi. Evet, hep biz onu söylüyoruz. Eksik olmasın
İsmail Bey travmadan bahsederken o da aynı şeyi söyledi. Ben öyle
yaptığım kanaatindeyim. Siz, aksine, nereden vardınız o kanaate? Çünkü,
Türkiye Cumhuriyeti’nin kültür politikası cumhuriyetinin kurucusu
tarafından çizilmiştir, bizlere yapmak gereken, kültür programlarını
çağdaş bir anlayışla yapmaktır. Biz de onu yapıyoruz, onu yapmaya
başlayacağız. Sizin Genel Başkanınız da zaten öyle yapmadığı için
gitti galiba.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Genel Başkanımızın zamanındaki
turizm gelirleri ile bugünkü turizm gelirlerini mukayese et.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Yedikule Zindanları,
Bomonti, Maliye Bakanıyla ne olacak?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Devamla) –
İzah edeyim. Âdet değil, ama, izah edeyim, yani, izah edeyim. Evet, ben Maliye
Bakanlığından Bomonti için “kültür ve turizm meselesinde kullanılabilir”
diye yazıyı aldım, ondan sonra ihaleye çıktım, fakat, o yazıya rağmen,
en son gelen yazı, evet, Maliye Bakanlığımızın imzasıyla bana geldi,
ama, o yazının sahibi Özelleştirme İdaresi. Özelleştirme İdaresi
diyor ki: Maliye Bakanlığı böyle bir izin veremez. Bu yazı geldi, bu
yazıdan sonra, ben meseleyi tekrar Sayın Maliye Bakanımızla görüşeceğiz,
ama, bir tek şey benim için çok önemli: Ne olursa olsun, kanun değişmedikten
sonra, kanunlar ne emrediyorsa ben onu yaparım. Eğer geri dönmem gerekiyorsa,
geri dönerim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İsterseniz, bu kadar bitireyim, ama, söyleyecek
lafım çok, yapılan işler de çok.
ASIM AYKAN (Trabzon) – Devam edin Sayın Bakanım, devam
edin.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Devamla) –
2007 yılı için proje, hizmet ve faaliyetlerimizin programını sunmak
istiyorum. Ayrıntıya girmiyorum, kültür ve turizm alanlarındaki
genel perspektifimizi sizlere tekrar takdim etmek isterim:
Bakanlığım, iki bakanlığın birleşmesiyle meydana
gelmiş ve birleşme, Hükûmetimizin daha önce öngördüğü bir vizyon
çerçevesinde oluşturulduğu için, 2004 yılı büyük ölçüde, konuyla
ilgili kanunların çıkarılması için geçmiştir. Mevzuat uygulandığı
zaman bir netice alınabilir. 2004 ve 2005, önce kanun, sonra da yönetmeliklerin
çıkarılmasıyla bir ivme kazanır. Bunun için, 2007’ye bir seferberlik
hâlinde giriyoruz ve bu arada, bu 2004 ve 2005’te çıkan kanun ve yönetmeliklerin
eksikliklerini gördüğümüz bazı hususlarda, hem turizm sektöründe
hem de kültür adamlarımızın ihtiyaç duydukları hususlarda, 30 maddelik,
tam bir seferberlik yapabilme maksadıyla kanun hazırladık. Hükûmetten
geçti, Meclisten geçti, her iki komisyonda, Kültür Komisyonunda ve
Turizm Komisyonunda, her iki komisyonda, muhalefet partili arkadaşlarımın
büyük destekleri oldu. Zannediyorum, muhalefet partilerimizin,
özellikle ana muhalefet partimizin desteğiyle de hemen bütçeden
sonra bu kanun da geldiği zaman, 30 maddelik kanun, birçok eksikliklerimiz,
kültür ve turizm alanında eksikliklerimiz ortadan kalkmış olup tam
bir seferberliğe başlayabileceğiz.
Yaptığımız bu çalışmalar neticesinde şunu söyleyebilirim
ki, Hakkâri’den Ağrı’ya kadar, Anı Harabelerinden… Anı Harabeleri demiyoruz
artık, “harabe” kelimesini sevmediğim için… Anı Ören Yeri’nden Kaş’a
kadar, Türkiye’nin her tarafında, artık, Kültür ve Turizm Bakanlığı
var ve her tarafında bir hizmet yapılmaktadır ve…
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, “Ani Harabeleri”,
“Ani”, “Anı” değil.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) – “Ani” dedi zaten.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Devamla) – Hayır,
“Anı” dedim, ankastin (en conscient) dedim.
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) – Ani.. Ani..
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Devamla) –
“Ani” demedim, “Anı” diyorum.
İzah edeyim: Ani, bir başka şeyi çağrıştırdığı
için, sosyolojik olarak Anı Ören Yerleri demeyi tercih ediyorum,
ama…
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Öyle bir kompleksimiz
olamaz Sayın Bakan.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Devamla) – Bir
dakika… Sizin kompleksiniz olamaz, ama, bu mevzuda, benim ülkemin
insanlarının hassasiyeti vardı. Ben, o hassasiyete dikkat etmek
mecburiyetindeyim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İzah edeceğim kıymetli arkadaşlarım. Eksik olmayın,
destek verdiniz, izah edeceğim. Ama, ayın 23’ünde, Anı Ören Yeri’ndeki
kiliseyi, Ermeni kilisesini -işte benim kompleksim yok- orada
Türklerin yaptığı camiyi, her ikisini beraber onarmaya başlıyorum
ve 24 Nisanda da Akdamar Kilisesi’ni, dünyanın bütün önde gelen sanatçılarının,
önde gelen sanat tarihçilerinin huzurunda ve o harabeleri Ermeni
uzmanların danışmanlığında bitirdik, orada açacağız. Yani, benim,
bu hususta bir şeyim yok, ülkemin de yok, ama, benim ülkemin başka bir
hassasiyeti var, o hassasiyeti sevdiğim için Anı Harabeleri diyorum.
O hassasiyet şudur: Türk insanı Sangaryos’u Sakarya yapmıştır, İkonyum’u
Konya yapmıştır, Smyrna’yı İzmir yapmıştır, Sagalassos’u da Ağlasun
yapmıştır. Gelin, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kültür Bakanı da “Ani”yi
“Anı” yapsın. Bunu da bana müsaade edin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Her bakan isim değiştirirse,
işimiz zor.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – O söyledikleriniz
Kurtuluş Savaşı’ndan sonra yapıldı.
BAŞKAN – Lütfen, sayın milletvekilleri, karşılıklı
konuşmayalım.
Sayın Bakan, Genel Kurula hitap eder misiniz. Zaten,
süreniz tamamlandı. Lütfen...
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Devamla) – Cevap
vermiyorum, ama cevap vereyim. Niye “Sagalassos” demiyorsunuz da “Ağlasun” diyorsunuz
Burdur’un ilçesine? Evet, cevabınız yok. Peki, teşekkür ederim.
Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; bu Bakanlığın
mevzuat çalışmaları…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen, toparlar mısınız.
Teşekkür için açıyorum Sayın Bakan.
Buyurun.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Devamla) – Toparlayayım,
peki.
Kıymetli milletvekili arkadaşlarım, muhalefetiyle
iktidarıyla hepinize çok teşekkür ediyorum. Bende laf ordusu kışlak
kurmuştur, bitmez askerlerim, ama vaktim kısa, anlatacak zamanım
olur inşallah, ama, anlatmaktan ziyade, yapmaktan yanayım.
Hepinize hürmetler ederim. (AK Parti sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar)
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın
Bakan, konuşmasında, Sayın Genel Başkanımız Erkan Mumcu’yu kastederek,
sanki Bakanlıktan ayrılmasıyla ilgili, kültür politikasında bir
problem yaşanmış gibi… (AK Parti sıralarından “Hiç alakası yok” sesleri,
gürültüler.)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bir saniye.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ATİLLA KOÇ (Aydın) – Öyle
bir şey demedim.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) – Sanki, Kültür Bakanımız,
kültür politikasıyla Sayın Erkan Mumcu’nun Bakanlıktan ayrılması
arasında bir ilişki varmış gibi yanlış bir izlenim doğmasına sebep
oldu, iki dakikada açıklamak istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Abuşoğlu, Sayın Bakanın konuşurken
tutanakları inceleyip vereceğim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Yok; doğru Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet adına ikinci konuşmacı, Devlet Bakanı
Sayın Kürşad Tüzmen.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan, süreniz yirmi beş dakikadır.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) – Sayın
Başkan, yüce Meclisimizin saygıdeğer üyeleri; konuşmama başlamadan
önce yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
İlk önce, kısır tartışmalardan öte, bizi izleyen
değerli milletimize, dünyanın gelişimi, Türkiye’nin dış ticaretinin
bu dünya vizyonu içerisindeki kendi vizyonu, neler yapmaya çalışıyoruz,
neler gerçekleştirdik, onları ilk önce belirtmek istiyorum, çünkü
artık bizi izleyenler, kısır tartışmaları izlemekten çok, değişik
bir Türkiye var, değişik bir millet, baktığınız zaman, artık, çok daha
iyi eğitimli, dil bilen, dünyaya açılan, dünyanın dört bir tarafında
müteahhitlik hizmeti, müşavirlik hizmeti ve ihracatını artırarak
Türkiye’ye katkıda bulunan insanlardan oluşuyor bizi izleyenler.
Dolayısıyla, onları tatmin edecek şekilde konuşmak en önemlisidir
diye düşünüyorum, ama, vaktimiz kalırsa, bizlerle ilgili sorulara
da burada elimden geldiğince cevap vermeye çalışacağım.
Şimdi, son yirmi yılda dünya ekonomisinde büyük
bir dönüşüm var. Türkiye’nin aktif katılımı ne yönde? Tabii, satın
alma paritesine göre, ülkemizin de dâhil olduğu, gelişmekte olan
ülkelerin millî gelirleri toplam dünya gayrisafi millî hasılasının
yaklaşık yarısını oluşturuyor. Yani, artık kuzey ülkeleri dünyanın
tek hâkimi değil. Diğer bir ifadeyle, artık, gelişme yolundaki ülkeler
dünya içerisinde yaşanan büyümeyi sürüklemekte, sanayileşmiş
ülkelerin, faiz, enflasyon, ücretler ve kârlılık düzeyini etkilemektedir.
Gelişme yolundaki ülkelerin 1970 yılında dünya
ihracatında yüzde 20 payları vardı. 2005 yılında, bu, yüzde 43’e yükseldi.
Artık, gelişme yolundaki ülkeler dünya enerji kaynaklarının yarısından
fazlasını tüketiyorlar, küresel petrol talep artışının dörtte
3’ü bu ülkelerden kaynaklanıyor. Dünya finansal rezervlerinin yüzde
70’ine sahip olan bu ülkeler, küresel mali sistemdeki güçlerini gittikçe
artırıyorlar. Ayrıca, son beş yılda, gelişmiş ülkeler yılda ortalama
yüzde 2,3 büyürken, gelişme yolundaki ülkeler yüzde 7 oranında büyüyor.
Bu eğilimin devamı hâlinde GYÜ’ler önümüzdeki yirmi yılda dünya gayrisafi
hasılasının üçte 2’sine sahip olacaklar. 1950 yılında bu oranın sadece
yüzde 40 olduğunu düşünürsek, dünya ekonomisindeki bu olağanüstü
gelişmeyi çok daha iyi bir şekilde algılayabiliriz.
19’uncu yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri ve
İngiltere kişi başına gelirlerini ancak elli yılda 2 katına çıkarabilmişlerdi.
Unutmayalım ki, Çin bunu dokuz yılda gerçekleştirdi şu anda. Ülkemizin
bu tür bir başarıyı gerçekleştirebilmesi için sürekli ve yüksek
bir büyüme hızını yakalaması ve daha net bir ifadeyle, bütün rakiplerimizden
daha hızlı koşmak zorunda olduğumuzu unutmamalıyız.
Aslında Hükûmetimizin başarısı burada yatıyor.
Türkiye ekonomisi son on dokuz çeyrektir kesintisiz büyümekle kalmayıp,
büyüme hızı daha önceki yılların da önüne geçti. Yapılan bir araştırmaya
göre, 1975-2002 yılları arasında kişi başına düşen millî gelir yılda
ortalama yüzde 1,6 artarken, 2002-2005 yılında, bu yıllar arasında,
yani Hükûmetimizin iktidarda olduğu dönemde bu oran yüzde 5,7’ye
yükselmiştir. Türkiye, sadece kendisiyle yarışmamış, 2000-2005 arasında
yüzde 3,2 olan kişi başına dünya hasılası, bütün bu artış oranının
üzerinde de bir performans sergilemiş oldu.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu genel
değerlendirmelerden sonra dünya ekonomisindeki gelişmelere baktığımızda,
2002 yılı ve sonrasında devam eden küresel büyüme, 2005 yılında yavaşlama
eğilimine girerek yüzde 4,9 oranında gerçekleşti. 2006 yılı dünya
ekonomik gelişmelerine, başta petrol fiyatları olmak üzere, dramatik
bir şekilde yükselen girdi ve emtia fiyatları damgasını vurdu. Tüm
bu menfi gelişmelere rağmen bu yıl dünya ekonomisinin yüzde 5,1 oranında
büyüyeceği tahmin ediliyor. Küresel ekonomideki karşılıklı bağımlılık
artışına paralel olarak dünya ticaret hacmi, ekonomik büyümeye
oranla çok daha hızlı artmaktadır. 2005 yılında yüzde 7,4 büyüyen
dünya ticaret hacminin, 2006 yılında yüzde 8,9 oranında artması beklenmektedir.
Bu artıştan Türkiye olarak azami ölçüde faydalanmamız gerekiyor.
Tabii, ülkemizde ne oldu? 2002 yılından beri Türkiye
hızla büyüyor. Türkiye ekonomisinde öteden beri tecrübe ettiğimiz
istikrarsız büyüme yapısı, bu dönemde yerini sürdürülebilir güçlü
bir ekonomiye bıraktı. Aynı zamanda düşük enflasyon, disiplinli
para ve maliye politikaları ve ekonomideki yapısal reformlara
bağlı olarak Türkiye ekonomisine güven arttı, ekonomide risk primi
düştü. Bunların sonucunda da özel sektör yatırımları canlandı ve
doğrudan yabancı sermaye girişi rekor seviyelere ulaştı. 2002 yılında
yüzde 7,9; 2003 yılında yüzde 5,9 büyüyen Türkiye ekonomisi, 2004’te
yüzde 9,9; 2005’te yüzde 7,6 oranında büyüdü. 2004’te ulaşılan bu büyüme
oranı, son kırk yılın en yüksek büyüme oranı. Türkiye ekonomisi, dünyanın
en büyük yirmi ekonomisi arasına girdi. 2006 yılında ise bu sürecin
devam ederek ekonomimizin yaklaşık yüzde 6 büyümesi bekleniyor. Özetle,
bir kriz ekonomisinden, Türkiye, kendisini bir istikrar ekonomisine
dönüştürdü.
Türkiye ekonomisinin böylesine ivme kazanmasında
dış ticaretimizin sağladığı dinamizm çok önemli bir rol oynadı. Yaklaşık
yüzde 55’i gayrisafi millî hasılanın dış ticarete karşılık geliyor,
en önemli rolü oynayan oyuncu burada. Tabii, ekonominin lokomotifi
de ihracat oldu. 2002 yılı sonunda 36,1 milyar dolar olan ihracatımız,
üç yılda yüzde 100’ün üzerinde artış sağlayarak, 2005 yılı sonunda
73,5 milyar dolara çıktı. 2006 yılında, ilk on bir ayda, ihracatımız,
2005 yılının aynı dönemine göre yüzde 16,6 oranında arttı, 77 milyar
dolara ulaştı. Geriye doğru on iki aylık dönemde, program hedefi
olan 79 milyar dolarlık ihracat hedefini de geride bıraktık, 85 milyar
dolarlık -artık, baktığınız zaman- 2006 yılı ihracatına Türkiye
ulaşacak. Bu, çok önemli bir rakam. Yine bir rekor kıracağız hep beraber.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
En son verilere baktığımızda, 1 Ocak-15 Aralık tarihi
itibarıyla -yani, 2006’nın geriye doğru baktığımız zaman, 1 Ocak-15
Aralık- 81,1 milyar dolar ihracat toplam görülüyor. 22’nci sıradaydık
OECD ülkeleri içerisinde, baktığımız zaman, bütün ülkeler, dünya
ülkeleri içerisinde 22, OECD ülkeleri arasında…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Sayın Bakan, ithalatı
söyle.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Biz, kendimiz
söylemiyoruz “ihracatımız şöyle arttı, böyle arttı, ihracat şampiyonuyuz”
demiyoruz. OECD ülkeleri, Dünya Bankası, bütün ekonomik kuruluşlar
Türkiye’yi dünyada ihracat şampiyonu ilan ediyorlar. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – İthalat?
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Böylece
20 bini aşkın farklı ürünü 200’ü aşkın ülke ve bölgeye ihraç eder duruma
geldi Türkiye. 2002 yılında 32 bin olan ihracatçı firma sayımız,
2005 yılında yüzde 31 arttı ve 42 bin, bugün, ihracatçı sayısı.
Ciddi ve çok önemli yapısal bir dönüşümü Türkiye
gerçekleştiriyor. 2000 yılında, Türkiye’nin toplam ihracatında
–burası çok önemli. Yeni bir bilgi size sunayım- yüksek ve orta kalite
teknolojik ürünlerin oranı yüzde 26’ydı. 2005 yılı sonunda bu oran
yüzde 35 şu anda; 3 mislinden fazla bir artış, 8 milyar dolardan 25
milyar dolara çıkmış; yüksek ve orta teknoloji ürünü ihracat, 8 milyar
dolardan, 2002’de, tam 25 milyar dolara çıkmış. Esas yakalamak gereken
bu. Nereye doğru gidiyor Türkiye? İşte, buraya doğru gidiyor.
Artık, ülkemiz, emek yoğun mamullere odaklanan
bir ekonomiden teknoloji yoğun ürünler ihraç eden bir yenilik ve inovasyon
ekonomisine dönüşüyor. İhracatımızda lokomotif fonksiyonu gören
tekstil ve konfeksiyon sektörümüzün yanı sıra diğer bütün sektörler
-görüyorsunuz, taşıt araçları şu anda rekorlar kırıyor- elektrik,
elektronik imalatı, makine imalat sanayi, yani bütün bunlara baktığınız
zaman, tekstil, konfeksiyon beraberce 19 milyar dolar, taşıt araçları
geçen sene 13,3 milyar dolar, elektronik yaklaşık 10 milyar dolar. Bunlar,
hepsi yeni oyuncular, yeni yıldızlar.
Tabii, bakıyorum ithalatta neler var: Tabii,
Türk lirasının aşırı değerlenmesi ithalatı son derece artırmıştır.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Bravo!
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Ama, ara
malı fiyatlarındaki artış, petrol malı, özellikle petrol fiyatlarındaki
artış -görüyorsunuz, ekstra faturalar var Türkiye ekonomisinde-
cari işlemler açığını bunlar olumsuz etkiliyor. Fakat size şunu da
söyleyeyim: Bu seneki ihracat artışı ithalat artışını yakalamıştır
yüzde olarak. 2006’nın Ocak-Ekim döneminde ithalatımız, geçen yılın
aynı dönemine göre yüzde 17,7 artmıştır, yaklaşık 117 milyar dolardır;
ihracatımız da geçen yılın aynı dönemine göre yaklaşık yüzde 17
artmıştır. Yani, yakaladık, ithalat artış hızını yakaladık. Bu da
önemli bir gelişmedir. Ama, tabii uzun yıllar alacak kapatmamız ithalatı.
Şimdi, baktığımız zaman, dış ticaret açığının
toplam dış ticarete oranı iki sene evvel de yüzde 22 oranındaydı, geçen
sene de yaklaşık yüzde 22, bu sene de yaklaşık yüzde 22. İhracatın
ithalatı karşılama oranı da, yaklaşık 62’ler seviyesinde olacak.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Aldığınızda kaçtı Sayın
Bakan?
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Yüzde
63,4’tü, bu sene yüzde 62,9.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Aldığınızda kaçtı Sayın
Bakan, 2002’de kaçtı?
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Tahmin
ediyorum yüzde 67 civarındaydı.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – 69,5…
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Hayır, hayır!
Yüzde 67 civarında.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – 69,5...
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Önemli değil,
bakarız.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – 62’ye düşmüş.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Ama, size
şunu söyleyeyim: Bu artan ithalata rağmen, bu artan ithalat baskısına
rağmen Türkiye’nin ihracatı bu performansı gösteriyor. Ben, size
onu söylüyorum.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Verdiğiniz rakam
yanlış.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – O zaman da siz yönetiyordunuz,
Sayın Bakan, ihracatı.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Şimdi, bizim
orada… Yaklaşık olarak Türkiye… Nasıl yaptık bu ihracatı? Bu ihracatı
yapmasak, ithalatı da yapamazdık. Bu ihracatı yapmasak, sizin
elektriğiniz, sizin gazınız olmazdı, arabanıza benzin bulamazdınız.
Türkiye’nin ihracatı sayesinde bugün herkes rahat dolaşıyor.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Türkiye, hiç benzinsiz
kalmadı.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Şimdi,
2005 yılında, Türkiye, imzaladığı 74 adet ekonomik işbirliği ve yatırımların
karşılıklı korunması anlaşmasıyla, çifte verginin önlenmesi anlaşmalarıyla
dünyada en fazla anlaşma imzalayan 13’üncü ülke durumuna geldi. Bizim,
ithalatta da -çok fazla ithalat yapıyoruz ama- aldığımız önlemlerle,
ocak-haziran 2006 yılında dünyada 2’nci sıraya geliyoruz. Aldığımız
Dünya Ticaret Örgütü verilerine göre, Türkiye, aldığı önlemlerle
bu sıralamaya geliyor.
Komşu çevre ülkeler stratejisi, baktığımız zaman:
Gördünüz, yüzde 5, yüzde 6’lardan, bugün, yüzde 32’lere gelen toplam
dış ticaretimizde bir ağırlık oluşturdu. Serbest ticaret anlaşmaları:
Fas, Tunus, Suriye, Mısır, Filistin, bütün bunları imzaladık; Lübnan,
Ürdün, Körfez işbirliği, bunlar devam ediyor; önümüzdeki hafta Arnavutluk’a
gideceğiz, Arnavutluk’la serbest ticaret anlaşmasını tamamlayacağız.
2002 yılında 8 milyar dolar komşu ve çevre ülkelere
Türkiye’nin ihracatı, 2006 yılında yaklaşık 24 milyar dolar, 2005’de
yaklaşık 24 milyar dolar, 2006’da daha da fazla olacak. Yani, sadece
üç yılın içerisinde biz bunu katlamışız, 3 kat artırmışız, 8’den
24’e çıkarmışız. Bunlar kolay olmadı.
Tabii, müteahhitlik firmalarına bakalım: Ayrı
bir başarı hikâyesi. 2002 yılında 1,4 milyar dolar Türkiye’nin yurt dışı
müteahhitlik ve müşavirlik gelirleri. Şimdi ne kadar biliyor musunuz?
Tam 12 milyar dolara geliyor. Yaklaşık, dört yılda 10 kat, yurt dışı
müteahhitlik ve müşavirlik hizmetleri Türkiye’ye gelir getiriyor.
Tabii, bütün bunlara baktığımız zaman, dev projeler, arkasında müteahhitlik,
müşavirlik, dünyada prestij projelerini yapan hale geldi.
Afrika ülkeleriyle stratejiyi 2003 yılında koyduk.
5,5 milyar dolardan, toplam ticaret hacmi, şu anda, Afrika ülkeleriyle
9,6 milyar dolara çıkmıştır. Türkiye’nin toplam ticaret hacmi bu dönemde
yüzde 55 büyürken, Afrika ülkeleriyle olan strateji sayesinde bu
yaklaşık yüzde 75 büyümüştür.
Asya ülkelerinde gine aynı şekilde, 2 milyar dolardan
2,4 milyar dolara, yaklaşık yüzde 20 oranında, ilk on aylık ihracat
artışımız var.
Asya-Pasifik Stratejisi: Amerika’da eyalet ve
ürün matrisi uyguluyoruz görüyorsunuz; 6 eyalette 10 ürünle,
60’lık bir matrisle o eyaletlere girip o ürünleri satacağız.
Çin ve Hindistan gibi yükselen kıta ekonomilerine
yönelik pazara giriş programlarını destekliyoruz. Ne yaptık ben
size söyleyeyim: 2002-2006 yılında, arada, bu kadar, dört sene içinde,
70 karma ekonomik komisyon toplantısı gerçekleştirdik, 41 ticaret
heyeti gerçekleştirdik; 176 alım heyeti, 846 uluslararası fuara iştirak
ettik.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Onlar size sattı,
siz onlara değil.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Ayrıca,
ilave pazar açılımları sağladık. 25 adet ticaret, ekonomik, teknik
işbirliği anlaşmaları, yine ar-ge, çevre yardımı, pazar araştırması,
yurt dışı ofis, mağaza, istihdam, eğitim, markalaşma, bütün bunları
program dahilinde yapıyoruz; stratejiyle yaptık bu işleri, burada
tartıştık. Senelerdir, ben buraya geldim, Meclise hesap verdim; senelerdir,
Plan ve Bütçe Komisyonunda ne yapacağımı anlattım; burada da gelip
nereden nereye geldiğimizi anlattım.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Nereden nereye…
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Bunları
sizlerle beraber yaptık. Başarı hepimizin başarısı.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – 2000’de niye yapmadınız
Sayın Bakan? 2001’de müsteşardınız, yapsaydınız ya. Eliniz mi tutuluyordu?
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – 2010 yılına
kadar gayrisafi yurt içi hasıla içerisinde -bu da önemli, bunu da
bilmek lazım- ar-ge çalışmalarını, yüzde 2 oranında, yani toplam
gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 2’sine getiriyoruz araştırma-geliştirme
çalışmalarını. Bunlar önemli. Esas bunlar geleceğe dönük yatırımlarımız.
TÜBİTAK ve TTGB’yle birlikte 108 milyon dolarlık
ödeme yaptık ar-ge yardımı olarak sadece. 307 milyon dolar
2002-2006’da gerçekleşti toplam ar-ge yardımı. Aynı dönemde 1.780 firmanın
1.898 projesine destek sağladık. Moda ve tekstil iş kümesini başlattık,
bu proje... Ar-ge danışmanlık merkezi kurduk. Kümeleşme projeleri:
Üç yıl içerisinde bütün kümeleşme projelerini tamamlayacağız.
Eximbank, tabii, burada, çok ciddi bir şekilde ihracatın
finansmanında çok önemli rol oynadı. Dört yılda, 28 milyar dolar mali
destek, 13 milyar dolar da ihracat kredisi kullandırdık Eximbank’tan.
Bunu yaparken, Eximbank 1 milyar doların üzerinde de kâr elde etti
ve bu kredilerin yüzde 68’ini KOBİ’lere verdi. Bu firmalar, baktığımız
zaman, toplam kredilerden yüzde 33’lük bir pay almış durumda.
Serbest bölgeler: Bütün yaşadığı sıkıntılara
rağmen 21,7 milyar dolarlık dış ticaret hacmine sahip şu anda.
İhracatı Geliştirme Merkezimize baktığınız
zaman, Türkiye’nin gidilmedik bölgesi kalmadı, gidilmedik il de
kalmamış durumda. Teker teker ihracatçı eğitimi programı verdik.
78 eğitim programında 4 bin katılımcıya hizmet verildi. Toplam 21
bin katılımcı eğitim gördü.
Gümrüklere gelince: Türkiye, coğrafi ve siyasi
yapıları farklı ülkelerle yaklaşık 2.949 kilometre kara, 8.333 kilometre
deniz sınırına sahip. Dünyanın kavşak noktasında, uyuşturucu ve
insan kaçakçılığı trafiği üzerinde, her bakımdan sıcak addedilecek
bir bölgede hizmet veriyoruz.
Türkiye’nin dış ticaret işlemlerine bakıyorsunuz,
on yıl önce 67 milyar dolar, bugün 3,5 kat artmış ve 215 milyar dolar seviyesinde.
Biz, bunları, koyduğumuz teknolojik yenilenme, dış ticaret işlemlerinde
yaşanan bütün artışla, 9 binden 7.700’e inen personel sayısıyla -ki,
Almanya’da 37.486 kişi, Fransa’da 20 bin, İngiltere’de 24 bin gümrük
personeli var, bunlar gelişmiş ülkeler ve bu kadar personelle çalışıyorlar-
bu kadar az personelle, 19 kara, 7 demir yolu, 39 hava ve 46 deniz hudut
kapısında toplam 7.700 kişiyle, biz, kaçakçılıkta yakalama oranlarını
bizden önceki döneme göre tam 5 kat artırmış durumdayız.
Yirmi dört saatte, şu anda, bizim, gümrüklerde,
dış ticaret işlemlerinin yüzde 80’i sonuçlandırılıyor. Yüzde 100
oranında elektronik ortamda gerçekleştirir hâle geldik bütün işlemleri
gümrüklerde. 2002 yılı itibarıyla 56 gümrük idaresinde otomasyon
vardı, bugün 93 gümrük idaresinde otomasyon var.
E-birlik, e-teyit sistemi, e-gümrük sistemi… İlk,
Türkiye’deki, elektronik imza, ilk sayısal imza Türkiye gümrük idarelerinde
atılmıştır. Ben attım ilk elektronik imzayı. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Burada, yirmi dört saat süreyle bütün arkadaşlarım hizmet
veriyorlar.
Takip sistemlerimiz var, antrepo takip sistemleri,
GÜVAS bilgi sistemleri. Bütün kamu kuruluşlarıyla ortak bir şekilde
bu çalışmaları yapıyoruz.
Dış ticarette elektronik belge uygulaması, ambar
sistemi, ithalatçı, ihracatçı, taşıma şirketi, gümrük müşaviri,
bankalar, resmî kurumlar, hepsi, artık, gümrük bazında bilgi sistemini
rahatlıkla kullanabilir hâle geldiler. Oturduğu yerden, ithalatçı,
ihracatçı, artık, rahatlıkla beyannamesini açabilir hâle geldi
bilgisayar ortamında.
MERNİS’te yaptığımız çalışmalar: Çok uzun tabii,
bunları burada tekrarlamak istemiyorum, ama, size şunu söyleyeyim:
Biz, kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nu -ki, yetmiş bir yıl aradan sonra-
19 Temmuz 2003 tarihinde yürürlüğe soktuk. Yetmiş bir yıldır bununla
ilgili düzenleme yapılamıyordu. Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname Taslağı, 485 sayılı.
Yine, Gümrük Müşavirleri Odaları ve Gümrük Müşavirleri Odalar Birliği
Kanun Tasarısı Taslağı. Yine, 2000 yılından sonra Avrupa Birliğiyle
ilgili olarak yapılan düzenlemeler. Gümrük Kanunu’nda değişiklik
yapılmasıyla ilgili taslak. Avrupa Birliğiyle ilgili, yine, tamamıyla
21 maddeden müteşekkil bir kanun tasarısı. 4926 sayılı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu’nda -yine, buna uygun- 28 maddeden müteşekkil Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu Tasarısı Taslağı. Hepsi sevk edildi.
Yap-işlet-devret modelleriyle gümrükleri yeniliyoruz.
İpsala, Gürbulak Gümrük Kapıları inşaatları, başlamadan itibaren
bir yıl gibi kısa süre içerisinde tamamlandı. Şimdi, yap-işlet-devretle
-yine, aynı şekilde- devam eden gümrük kapı çalışmalarımızdan Habur
Sınır Kapısı’nın Ağustos 2005 tarihinde inşaatına başladık. Resmî açılışı
şu anda hazır hale geldi. En kısa zamanda resmî açılışı yapacağız.
Sarp sınır kapısı: 2007 yılında inşaata başlamayı
planlıyoruz.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Ovacık, Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Cilvegözü
Sınır Kapısı: 18 Ağustos 2006 yılında inşaatına başladık, 2007 yılı
içerisinde inşaatı tamamlayacağız.
Kapıkule Sınır Kapısı’nın yeniden yapılandırılması
hususunda tamamıyla Gümrük Müsteşarlığı yetkili kılındı, proje
çalışmaları da başladı.
Yine, x-ray sistemleri satın alacağız. Görüyorsunuz,
x-ray’ler ne kadar hızlı bir şekilde kaçakçılıkla mücadele etmemizi
sağladı. Rakamlar ortada, demin verdim. 1999-2002, yaklaşık 333 milyon
YTL’lik yakalama var; 2002-2005, yaklaşık 1,5 milyar YTL’lik yakalama
var; tam 5 katı.
Yine baktığımız zaman, çok hızlı bir şekilde Savunma
Sanayi Müsteşarlığıyla yapılan protokol kapsamında, toplam 9 milyon
YTL maliyetle dört adet motorbot yaptırarak, İstanbul, İzmit, Mersin
ve İzmir Başmüdürlüklerinde hizmete soktuk. Tabii, yüksek teknoloji
kullanmamız gerekiyor bu işlerle mücadele ederken.
Birçok çalışmamız burada. Ben teker teker detayları
vermeyeceğim, ama, açıkça size şunu söylemek isterim ki, arkadaşlarımızla
beraber, gümrük idarelerinde, Türk gümrüklerinde canla başla çalışıyoruz.
Tabii, burada birçok eleştiri, birçok dedikoduya
dayanan haberle ilgili ifadeler kullanıldı. Ancak, size şunu söyleyeyim:
Tek tek bunların… Tabii ki yargı yoluna gittik, çeşitli yanlış bilgilendirme
sonucu bazı milletvekillerimizin açıklaması, talihsiz açıklamaları
olmuştur.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) – Hangisi Bakanım? Somut
konuşun.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Ama, mesela,
Gebze’yle ilgili olarak size şunu söyleyeyim: Gebze Cumhuriyet Başsavcılığı,
oradaki akaryakıt işiyle ilgili olarak takipsizlik kararı vermiştir.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) – Kesinleşti mi?
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Sizin, tabii,
bundan haberiniz yok.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) – Kesinleşti mi o süreç?
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Sizin bundan
haberiniz yok.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) – Takipsizlik kararı
kesinleşti mi?
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Şimdi, bakın,
ben size, bunları… Ben size şunu söyleyeyim…
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) – Takipsizlik kararı
kesinleşti mi Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Gebze Cumhuriyet
Başsavcılığının kararı kesindir. Takipsizlik kararını verdi.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) – Hayır…
BAŞKAN – Sayın Yergök lütfen… Sayın Yergök…
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Ben sizi
sabırla dinledim.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) – Hayır! Genel Kurulu…
Çarpıtıyorsunuz.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Sayın Milletvekili…
BAŞKAN – Sayın Yergök… Lütfen Sayın Yergök… Yok böyle
bir usulümüz Sayın Yergök!
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Sayın Milletvekili,
ben burada, sadece bugün değil…
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) – Takipsizlik kararına
itiraz edilmesin diye yazı yazdınız mı?
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – …bugüne
kadar, bütün burada, sadece burada değil, ben bütün bürokrasi geçmişimde
de hep doğru konuştum.
Şimdi ben size bir şey söyleyeceğim, uzatmayalım…
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) – Çarpıtıyorsunuz.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Bakın,
son beş senede, dört-beş senede değil, benim dürüstlüğüm yirmi beş sene…
Geçmiş yirmi beş seneye bakın. Sadece size yanlış bilgi, yanlış servis
veren çapsız insanların, başka iş bulamadıkları için...
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) – Yanlış bilgi verilmedi.
Belgeler elimde. Siz yanlış konuşuyorsunuz, siz yanlış konuşuyorsunuz.
DEVLET BAKANI
KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – ...O çapsız insanların bilgileriyle değil,
beni iş dünyasına sorun.
Siz Türkiye’ye güveniyor musunuz?
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) – Size güvenmiyoruz! Türkiye’ye
güveniyoruz, size güvenmiyoruz!
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Siz, sanayiye,
Türkiye’nin sanayicisine, iş adamına güveniyor musunuz?
ATİLLA EMEK (Antalya) – Bu ölçü olur mu Sayın Bakan?
Bu ölçü olur mu?
ALİ TOPUZ (İstanbul) – İyi bir ölçü değil.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Şimdi,
açıkçası, ihracat-ithalat açısından baktığımız zaman, şuna da bakmak
lazım...
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) – Sayın Bakan, takipsizlik
kararı ne oldu? Kartal Ağır Ceza Mahkemesinde süreç ne oldu?
BAŞKAN – Sayın Yergök lütfen... Lütfen Sayın Yergök...
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Burada
yanlış birtakım ifadeler kullanılıyor. TÜİK verilerine göre...
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) – Yanlışı siz kullanıyorsunuz.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Bakın, tamamıyla
TÜİK verilerine göre… “İstihdamda hiç artış sağlanamadı” falan
ifadeleri oldu. 2002 yılında Türkiye’nin toplam iş gücü 23,8 milyon
kişi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen toparlar mısınız. Teşekkür
için süre veriyorum.
Buyurun.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Müsaade
ederseniz tamamlayayım Sayın Başkanım.
İstihdam edilenlerin sayısı 21,3 milyon, 2006 yılı
ağustos ayı itibarıyla iş gücü sayısı 25,6 milyon, istihdam edilenlerin
sayısı 23,3 milyona çıktı.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – 27 milyon, Sayın Bakan.
İşten vazgeçenler, iş aramaktan vazgeçenler yok orada.
BAŞKAN – Sayın Sarıbaş... Sayın Sarıbaş... Lütfen
Sayın Sarıbaş...
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Doğru söylemiyor.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Devamla) – Bakın,
yaklaşık, istihdamın iş gücüne oranı, 2002 yılında yüzde 89, 2006
Ağustos ayında yüzde 91. Bu artışları bilmek lazım.
Açıkçası, biz, size, daima, buradan iyi, doğru bilgi
vermeye çalışıyoruz. Size tavsiyem... Bakın, bana bağlı kuruluşlar:
Yurt Dışı Müteahhitlik, İhracatı Geliştirme Merkezi, Eximbank,
Dış Ticaret Müsteşarlığı, Gümrük Müsteşarlığı. Bütün milletvekillerimizi,
iktidarı ve muhalefeti olmak üzere bütün milletvekillerimizi,
ben, benimle çalışan arkadaşlardan bilgi almaya davet ediyorum. Gelin,
kapılarımız açık, istediğiniz bilgileri, istediğiniz şekilde
alın ve halkımızı lütfen doğru bilgilendirin.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın Abuşoğlu, Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince,
yeni bir sataşmaya mahal vermeden, iki dakikalık süre veriyorum.
Buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) – Sayın Başkanım, ben
de söz istiyorum aynı şekilde.
BAŞKAN – Vermiyorum Sayın Yergök.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Sayın Başkan, öyle bir
yetkiniz mi var?
ATİLA EMEK (Antalya) – Niye öyle oldu Başkanım? Değerlendirme
yapmadan oldu.
IV. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu’nun, Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla Koç’un, konuşmasında, Genel Başkanlarına sataşması nedeniyle konuşması
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Bakanımız, Sayın Koç, biraz önceki konuşmasında,
hiç ilgisi ve alakası yokken, Bakanlık döneminin icraatları ve
kültür politikasıyla ilgili birtakım bilgiler verirken, Sayın Erkan
Mumcu’nun ismini telaffuz ederek…
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – İsmini telaffuz etmedi
Başkanım.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) – “Sizin Genel Başkanınız”
dedi, bu yeterli.
…sanki, Sayın Erkan Mumcu’nun Bakanlıktan ayrılışında
herhangi bir yanlış politikası, yanlış yönetimi, Bakanlığı yanlış
yönlendirmesi varmış ve bu sebep olmuş gibi bir intiba oluşturmaya
çalıştı.
Ben, Sayın Bakanı kendisiyle barışık bir siyasetçi
zannediyordum. Genellikle siyasetçiler kendilerinden önceki dönemleri
karalar ve kendilerini ondan sonra daha yüce, daha üst bir mevkiye,
makama oturtturmaya çalışırlar.
Bizim geleneğimizde bu yoktur Sayın Bakanım. Siz,
Türk kültürünü yakından bilen, yakından izleyen birisi olarak, eski
pehlivanların tutumunu bilirsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Abuşoğlu…
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
Pehlivanlar öncelikle rakiplerini överek lafa
başlarlarmış: “Benim rakibim şöyle güçlüydü, şöyle oyun oynardı,
şöyle oyun yapardı, ama, ben onu yenerdim, ben onu yendim.” Sayın Bakandan
bunu beklerdik biz, ama, Sayın Bakan, kendisinden öncekini yererek
kendisini başarılıymış gibi göstermeye çalıştı. Bu çok yanlış bir
tutumdur.
Sayın Erkan Mumcu’nun Bakanlıktan ayrılmasının
gerekçelerini hepiniz biliyorsunuz. Bilmeyenler için bir kere daha
söylüyorum. Sayın Erkan Mumcu’nun bir grup konuşmasında şu ifadesi
eğer Meclis tutanaklarına girme imkânı olsaydı tarihî bir ibret vesikası
olarak Meclis tutanaklarında yer alırdı, ama, AK Parti Grubu toplantısında
yapmıştı bu konuşmayı: “Hasan almaz, basan alır.”
Ne demekti bu: Turizm tahsisi yapılacak alanlarda,
keyfe göre…
BURHAN
KILIÇ (
ÖMER
ABUŞOĞLU (Devamla) – Genel Başkanın rızasına göre veya bilmem bir
başka makamın rızasına göre değil…
MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Daha ne kadar konuşacak
Sayın Başkanım?
ÖMER
ABUŞOĞLU (Devamla) – Kim parayı verirse, o alanda yatırım yapmayı
ve tahsisi hak ederse, ona tahsis yapabilecek diye bir not düşmüştür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Abuşoğlu, lütfen teşekkür eder misiniz?
Lütfen Sayın Abuşoğlu…
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) – Sayın Erkan Mumcu’nun,
Bakanlıktan ayrılma süresini başlatan, kelime, ifade odur.
BAŞKAN – Teşekkür eder misiniz Sayın Abuşoğlu.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
HACİ BİNER (Van) – Öyle bir şey yoktur…
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S.Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
A) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI (Devam)
1.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2005 Malî Yılı Kesinhesabı
B) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
C) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
D) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Gümrük Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Gümrük Müsteşarlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
E) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
F) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ (Devam)
1.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
BAŞKAN – Şahsı adına, aleyhte söz isteyen Tuncay
Ercenk, Antalya Milletvekili.
Sayın Ercenk, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kültür ve Turizm Bakanlığı Bütçesi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
15 Aralık tarihinde, burada, merkezî yönetim bütçesi
yüce Meclise sunuldu. Sayın Maliye Bakanı, tam bir buçuk saat, burada,
bütçeyi sunuş konuşması yaptı. Biraz daha vakit olsa, herhâlde, iki
üç saati bulacaktı. Baktım, yalnız bu konuşmasında, hemen her sektöre
bir başvuru, bir geçiş olmasına rağmen, yoldan bahsedildi, enerjiden
bahsedildi, ulaşımdan bahsedildi, ama nedense bahsedilmeyen bir
tek sektör vardı, o da, turizm, bir buçuk saatlik konuşmada.
Acaba Sayın Başbakan değinir mi diye baktık, yanından
köşesinden geçer mi diye baktık. Sayın Başbakan da, maalesef, turizm
kelimesini bir kez olsun ağzına almadı ve konuşmasında belirtmedi.
Oturduğu makama yakışmayan bir üslupla yaptığı konuşmada, bir saat
yirmi beş dakikalık konuşmasında, turizm kelimesinin geçme imkânını
elde edemedik.
Bu durum, öyle sanıyorum ki, AKP İktidarının, turizme,
turizm sektörüne bakışının çok önemli bir kanıtı ve göstergesi olarak
karşımızda duruyor.
Şimdi, AKP İktidarının cumhuriyet değerlerine
çok iyi gözle bakmadığı biliniyor da, ama, turizm sektörüne daha
iyi gözle bakardı diye düşünüyorum. Çünkü, turizm, bu ülkenin geleceğini
ortaya koyan bir sektör, cari açığı kapatma konusunda önemli bir
sektör turizm sektörü ve hareketle dolu, yatırımlarla dolu bir sektör;
otuz iki sektörü yakından ilgilendiriyor ve 3 milyon insana istihdam
sağlıyor, 3 milyon kişi turizmle içli dışlı. Böylesine önemli bir
sektörün, hem Maliye Bakanının sunuş konuşmasında hem Başbakanın
sunuş konuşmasında geçmemesi, AKP iktidarının turizmin geleceğine
nasıl baktığını açıkça ortaya koyuyor.
AKP’nin turizm perspektifi yok, AKP’nin turizm felsefesi
yok; AKP’nin felsefesinde turizm yok, çizgisinde turizm yok, anlayışında
turizm yok. Bir kere, bunu ortaya koymak lazım.
Şimdi, rakamlar ortaya koymak istiyorum.
“Sayın Bakan burada
yok” dediler, hâlâ yok.
Siz bakacak mısınız efendim yerine?
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) – Turizm
Bakanı değilim, ama, bakarız.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Tamam.
2005 yılında 21 milyon turist gelmiş Türkiye’ye, 2006
Ekim sonunda 17 milyon.
Turizm geliri: 2005 yılında 18 milyar dolar, 2006
yılında 17 milyar dolar.
Uçak sayısı: Türkiye’ye gelen uçak sayısı, 2005 yılında,
ilk on ayda 246.667, 2006 yılında 241.693.
Antalya’ya gelen turist sayısı: 2005’in ilk on ayında
6 milyon 911, 2006’da 6 milyon 113 bin.
Antalya’ya gelen uçak sayısı… (AK Parti sıralarından
“2002” sesleri) 2006’dayız… 2 bin uçak sayısı, on ayda 39.617, 2006 yılında
34.920.
Tanıtım için ayrılan bütçe: 2005 yılında 130 milyon
YTL -ki, bunun 83 milyon YTL’si harcanmış- 2006 yılında 123 milyon YTL,
ağustos sonuna kadar da 27 milyon YTL’si harcanmış. 2007 merkezî yönetim
bütçesinde, tanıtım için, Türkiye’nin tanıtımı için konulan miktar
da 118 milyon YTL.
Şimdi, bu düşüşlerin sebeplerini araştırmak lazım.
Ülkemiz, son dört yıldır, özellikle son bir-bir buçuk yıldır çok ciddî
bir imaj sorunu yaşıyor değerli milletvekilleri, çok ciddî bir imaj
sorunu yaşıyor.
Şimdi, yurt dışından verilen aile fotoğrafları,
papaz cinayeti, her binada bir mescit açılma anlayışı, başı açık kadınlara
saldırı, denize giren bayanlara saldırı… Bunların tümü… (AK Parti
sıralarından gürültüler) Avrupa’da var, Avrupa’da çok ciddî imaj sorununun
sarsılmasına sebep oluyor Türkiye’nin. (AK Parti sıralarından gürültüler)
“Dört kadın alınabilir”, “dokuz yaşındaki kız evlenebilir”
anlayışları, Türkiye imajını yurt dışında çok ciddî olarak etkiliyo.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) – Hayal gücün çok fazla.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
Sayın Ercenk…
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Bakın, Hükûmet olarak sizin yapmanız
gereken bu imaj sorununu düzeltmektir. Avrupa Birliği süreci içinde,
yüzde 75’ten yüzde 30’a düşen destek aynen turizme de yansıyor, turizmin
gelirlerinde de turist sayısında da düşüş meydana geliyor. Yani,
burada, Avrupa Birliğine girme sürecinde de turizmin gerilemesinde
de tek neden, tek engel AKP Hükûmetidir. Bunu özellikle buradan belirtmek
istiyorum.
Şimdi, haremlik selamlık oteller açılmaya çalışılıyor.
(AK Parti sıralarından “nerede” sesleri, gürültüler)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Yahu, hayal gücün çok fazla.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Açıldı, ben gördüm, benim
seçim bölgemde var.
Apronda deve kesiyorsunuz, ondan sonra turizm
gelişecek diye bekliyorsunuz. Apronda deve kesiliyor, ondan sonra
turizm…
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Hükûmet mi kesti?
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Bari yolculara da dağıtsaydınız
o deve etlerini!
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Koyun bulamamışlar deve
kesmişler, ne var bunda.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Şimdi, bu ülkenin görüntüsü,
Türkiye’nin imajına ve turizmine, Avrupa Birliği sürecine de çok
olumsuz etkileri var. Bunu bir an evvel gözden geçirmenizde yarar
var diye düşünüyorum.
Şimdi, biz kendimizi tanıtamamışız daha. Bakın,
biz cumhuriyetimizi seksen üç yıl önce kurmuşuz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Pireyi deve yaparsanız
tanıtamazsınız.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Hilafeti kaldırmışız,
saltanatı kaldırmışız, demokrasiyi kurmuşuz, şu anda girmeye çalıştığımız
Avrupa Birliği üyesi ülkelerinden kaç sene önce, 1934’te kadına
seçme ve seçilme hakkını vermişiz; biz bunları yapmışız, Türkiye
Cumhuriyeti devleti bunlar yapmış.
Peki, bugün ne? Bugün nasıl görülüyor bu Türkiye
dışarıdan, bana bir söyler misiniz bir, bunu söyler misiniz bana,
nasıl görülüyor? (AK Parti sıralarından gürültüler)
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Bugün de aynen devam ediyor.
MEHMET ATİLLA MARAŞ (Şanlıurfa) – Söyle…
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Dövülen kadınlarla görülüyor.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
Evet, buna dikkat edin, buna dikkat edin.
Şimdi, biz, o Avrupa
Birliği üyesi ülkeler faşizmle idare edilirken, oradan kaçırılan
aydınları burada koruyan, onlara kürsü veren bir milletiz. Şimdi,
böyle mi görünüyor Türkiye yurt dışından, lütfen söyler misiniz bana?
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Öyle bakarsan öyle görülür.
Biraz Türkiye’de dur. Her gün yurt dışındasın.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Ben mi yurt dışındayım? Hayret
bir şey yahu! İki defa gittim.
BAŞKAN – Sayın Ünal!..
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Şimdi, turizm, insan ve
doğayla yapılıyor. Bir kere bunu belirteyim öncelikle. Turizm, doğayı
koruyarak, yeşili koruyarak, tarihi koruyarak sunulan bir üründür.
Turizmi, ancak bunları korursanız ciddi bir noktaya taşıyabilirsiniz.
Bakın, betonlaşma turizm açısından ciddi bir sorun
olarak ortaya çıkıyor. Şimdi şunu lütfen görür müsünüz efendim: Bakın,
burası Antalya, burası orman, Doyran bölgesi burası, Antalya’nın
Doyran’ı burası. Bakın, bu ormanlar tahrip edilerek olmaz. Bakın, burası
da güya taşocağı ve maden aranacak. Bu orman tahrip edilirse, turizm
olmaz. Burası Doyran... Bakın burası Gebiz-Töngüçlü bölgesi… Yumaklar
ve Tekke bölgesi… Yine, burası aynı bölge… Buna benzer yıpratmalar,
buna benzer talanlar, maalesef, her tarafta var. Kalkan-Bezirgan’da
da var. Bakın, burası da Muğla… Buralar tamamen tahsise açılmış. Buralar
kıyı, buralar orman. Turizmciler bundan rahatsız, ben de rahatsızım
bir vatandaş olarak bundan. Bakın, burası Çökertme… Burası Kumlubük...
Bunların hepsini Turizm Bakanlığı tahsise açıyor. “Niye açıyorsunuz
Sayın Bakan” dediğimiz zaman, “Kıyıların turşusunu mu kuracağız”
diyor. Evet, kıyıların turşusunu kuracaksınız. Kıyıların turşusunu
kurmazsanız, turizm açısından geleceği de kötüdür, Türkiye’nin ekonomisi
açısından, Türkiye’nin geleceği çok olumsuz bir noktaya taşınacaktır
diye düşünüyorum.
Bakın, burası Antalya-Kemer sahili... Buraları
imara açacaklar. Düşünebiliyor musunuz bunların imara açılacağını?
EYÜP FATSA (Ordu) – Liman yapılacak.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Bunlar 822 hektar millî
park alanı dışına çıkarıldı? Neden çıkarıldı? Neden çıkarıldı?
(AK Parti sıralarından gürültüler) Bakın, Çaltıcak, Küçük Çaltıcak,
Olimpos, bunların tümü imara açılarak maalesef talan ediliyor.
EYÜP FATSA (Ordu) – Yat limanı yapılacak.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Bakın, buralara…
EYÜP FATSA (Ordu) – Limanı da göster limanı.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Turizmi çeşitlendirmeden
bahsediyor. Bakın, Konyaaltı; şu karşıya, karşıya otel yapımı planlanıyor…
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Kameralara tut, kameralara.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Şuraya bakın, planlanıyor.
Şimdi, ben, burada, bir milletvekili olarak, bir vatandaş olarak, doğayı
tahrip ederek, sizin turizme katkı yapacağınızı nasıl anlayayım
bana söyler misiniz?
Şimdi, “kıyıların turşusunu kuracağız” diyen
bir bakan, maalesef, Turizm Bakanı olmaz. Kıyılara sahip çıkacak
Turizm Bakanı. Çevre Bakanı da sahip çıkacak, Başbakan da sahip çıkacak,
Turizm Bakanı da sahip çıkacak.
Şimdi, bir başka sorun da şu değerli milletvekilleri,
bir başka sorun da şu: Dünyada turist sayısı azalırken, kendisine
gelen turist sayısı azalırken, otel sayısı ve yatak sayısı artan
tek ülke Türkiye.
HACI BİNER (Van) – Demek ki ihtiyaç var.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – İhtiyaç olur mu? 1 milyon
azalmış turist sayısı. Efendim, otel sayısı giderek artmış, kalite
düşüyor.
EYÜP FATSA (Ordu) – Vizyon…
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Tabii, ona göre turist
geliyor. Siz, bu kadar düşük fiyata, gecelik 9 euroya yatak satarsanız,
turizmde kalite olmaz. Turizm politikasını değiştirmek zorundasınız.
Çok ciddi bir sorun olarak bu ortada duruyor. Şimdi, artan otel sayısı
yüzde 10-15, ama, turist sayısı 1 milyon düşüyor.
Bakın, size bir şey söyleyeyim: Antalya’da
140 tane otel kapandı, 150 bin işsiz
var şu anda, kış turizmine dönük bir çalışma yapılmadığı için. İspanya’daki
beş yıldızlı otel sayısı tam 155, İspanya’nın tümünde. Antalya’daki
beş yıldızlı otel sayısı kaç biliyor musunuz? 176.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Biz onlardan daha iyiyiz.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Böylesine bir turizm politikasıyla,
böylesine fazla yatak arzıyla, otel arzıyla turizmi nasıl geliştirebilirsiniz?
Turizmin mantığını değiştirmek lazım, turizmin kültürünü değiştirmek
lazım.
Papaz cinayeti oldu. Sayın Bakan “Ya ne olacak
bu? Turizmde bir azalma görülecek, daralma var” diyoruz. “Merak etmeyin,
Arap turist sayısı arttı” diyor Sayın Bakan, Papaz cinayeti olduktan
sonra.
Arıtma, altyapı, kanalizasyon, aydınlatma sorunlarına
çok ciddi olarak yaklaşılmadığı görülüyor.
Geçen dönem, kasım ayı başlarında, Antalya’da ATSO’nun
öncülüğünde, ev sahipliğinde, Antalya Ticaret ve Sanayi Odasının
ev sahipliğinde bir toplantı düzenlendi, Meditour 2006. Burada bütün
turizm bakanları…
Sayın Bakanım hâlâ yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ AYAĞ (Edirne) – Müsteşarı burada.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Sayın Müsteşar da oradaydı,
görüştük Sayın Müsteşarla.
BAŞKAN – Sayın Ercenk, lütfen toparlar mısınız
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Toparlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Ercenk, buyurun.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Akdeniz ülkelerinin
turizm bakanları, ticaret ve sanayi odası başkanları, müsteşarları,
bütün turizmle ilgili iş adamları, hepsi orada.
Ben de gittim, orada bir milletvekili olarak, Antalya
Milletvekili olarak ve herkes bakıyor. İlk konuşmada Sayın Bakana
bakıyor, Turizm Bakanı, Türkiye Cumhuriyeti devleti Turizm Bakanına
bakıyor, Kültür ve Turizm Bakanına, ben de bakıyorum. İlk cümlesi:
“Ben uzun konuşanları sevmem, çünkü, uykum geliyor. Kısa konuştuğunuz
için teşekkür ederim, ben de kısa konuşacağım.”
Şimdi, bu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin Turizm
Bakanı ve Antalya’da toplanan koskoca bir Akdeniz çanağının turizm
bakanlarının, iş adamlarının, otelcilerinin, işletmecilerinin,
müsteşarlarının, tur operatörlerinin katıldığı bir toplantıda,
bu mantıkla nasıl Turizm Bakanlığı yapılır Türkiye’de? Bunu özellikle
belirtmek, özellikle ciddi olarak durmak lazım.
HACI BİNER (Van) – Espri yaptı.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Az laf, çok iş…
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Turizm, hareketli, dinamik
bir iş, dinamik bir sektör, hareketli bir sektör. Siz, eğer, böyle bir
sektörde heyecan olması gerekirken, dinamizm olması gerekirken,
canlılık olması gerekirken, uyuyarak bu sektörü idare ederseniz
olmaz. Uyumayacaksınız, hareketli olacaksınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Bitiyor Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Ercenk, teşekkür ediyorum. Lütfen…
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Bitiriyorum efendim,
çok az bir şey kaldı, bir cümle…
BAŞKAN – Sayın Ercenk, turizmle ilgili konuşuyorsunuz;
zaten, Sayın Bakanım da çok konuşanı sevmiyor biliyorsunuz. Teşekkür
için buyurun.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Zaten benim konuşacağımı
tahmin ettiği için gelmedi herhâlde. Bitiyor efendim.
Şimdi, bakın, Sayın Bakan, konaklama vergisi sizin
uykunuzu kaçırabilir, sizin uyku sorununuza çözüm olabilir, Sayın
Başbakanın söylediği gibi, sizin belki uyumanızı engelleyebilir;
ama, konaklama vergisinin bizim turizmciyi yatırmasına imkân tanımayacağız.
Bu, çok ciddi bir olaydır, bunun üstünde durmanızı istiyorum. Yani,
biz, Sayın Bakan uyanık kalacak diye “konaklama vergisi” adı altında
bir vergiyi de o diğer vergilerin üstüne koyacak halimiz yok.
Turizmi yeniden yapılandıralım; akademisyenlerle,
bu işi bilenlerle, uzmanlarıyla toplanalım, yeni bir anlayışla,
yeni bir stratejiyle turizmi ayağa kaldıralım, çünkü turizm ayağa
kalktıkça Türkiye ekonomisi ayağa kalkacak, Türkiye’nin geleceği
ayağa kalkacak.
Hepinize saygılar sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ercenk.
Sayın milletvekilleri, üçüncü turdaki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi
yapılacaktır. Soru sorma süresi on dakikadır.
Ancak, soru soracak sayın milletvekilleri, kendisinden
sonra sıra gelecek soru sormak isteyen sayın milletvekillerimizin
sürelerini de düşünürlerse iyi olur.
Sayın Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım,
2 milyar dolar fındık, 300 milyon dolar kayısı ihracatının biri 700
milyon dolara, biri 100 milyon dolara düştü. Bu, sizi rahatsız etmiyor
mu? Bu kayısı ve fındık, bu ülkenin çil çil döviz gelen, bir kuruş ithal
ikamesi olmayan… 2,5 milyar dolar bu ülkeden gitti, siz rahatsız olmuyor
musunuz?
İkinci sorum: “Anadolu aslanları” diyorsunuz,
“Anadolu kaplanları…” Peki, işe geldiğinizde dolar 1.450 liraydı,
şu anda 1.450 lira dolar, hatta 1.420 lira. Beş yılda enflasyon yüzde
52 artmış. Artık aslanların dişleri söküldü. Onun için, bu insanların,
hâlâ, ihracat, ihracat… Artık aslan kaplanla ihracat olmuyor. Yüzde
52 bir enflasyon ortamında, bu insanlar, hâlâ, aynı kurla ihracat yapıyorlarsa,
yarın tüm aslanları siz öldüreceksiniz Sayın Bakanım.
Üçüncü sorum: Bu ülkede bir Kalkınma Bankası var,
kalkınmayan bir Kalkınma Bankası. Bu ülkede uzun vadeli finansman olmazsa, Sayın
Bakanım, ihracat olmaz. Bu, senede 100 milyon dolar bir ciro yapan
Kalkınma Bankasını bu ülkenin Kalkınma Bankası ilan etmeyin. Bu
Kalkınma Bankasını, on yıl vadeli, yirmi yıl vadeli ihracat finansmanı
yapacak bir banka ilan edin.
Son sorum: “Yurt dışı müteahhitlerinden 12 milyar
dolar…” diyorsunuz, ama istihdam gitgide azalıyor Sayın Bakanım. Biliyor
musunuz, bu insanlar, artık Türk işçisi götüremiyor; hâlâ, bir sosyal
güvenlik sorununu çözemediniz. 1 Ocaktan itibaren, yurt dışına,
bir tek müteahhit, bir işçi götürmeyecek; artı, Kazakistan’da yurt
dışı edilen insanları apar topar ettirdiniz, bununla ilgilenmediniz
Sayın Bakanım.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Son, son efendim,
son sorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu, sürenizi
çoktan aştınız Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bitiriyorum…
BAŞKAN – Lütfen…
Sayın Melik, buyurun.
MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Güneydoğu Anadolu Projesi kapsamında
-eğer Proje bitirilebilirse tabii- tarım ürünleri ve tarımsal sanayi
ürünlerinin ihracatı önemli bir yer tutmaktadır. Bunun için de bölgede
yeni gümrük kapılarının açılması gerekmektedir. Bu anlamda, Türkiye’de
şimdiye kadar örneği görülmeyen bir şekilde, üç yıl önce 660 milyar
Türk lirasına, Urfa Sanayi ve Ticaret Odası ile Urfa Ticaret Borsası
tarafından yaptırılan ve Gümrük Müsteşarlığına teslim edilen Akçakale
Gümrük Kapısı’nın da bir an önce açılması gerekmektedir; ancak, Suriye
tarafı, kendisine ait gümrük binalarını bitirmiş olmasına rağmen,
bu kapı, bugüne kadar açılamamıştır.
Biraz önceki açıklamalarınızda, Türkiye’deki
birçok gümrük kapısındaki yenileme ve onarımdan bahsettiniz, ama
Akçakale’yle ilgili biz bir şey duyamadık. Soruyorum şimdi: Akçakale
Sınır Kapısı’nın açılmama nedeni nedir? Bu gümrüğün kapısını ne zaman
açmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Melik.
Sayın Kaptan...
OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Sayın bakanlara sorularım var.
Sayın Tüzmen, size bir sorum var. Sayın Bakan, sebze
ve narenciye ihracatının sorunlarını ne zaman çözeceksiniz? Çok
zor durumdalar. Örneğin, narenciyeye verilen destek yetersizdir.
Narenciyenin her kalemine ve domatese ton başına 100 dolar destek
primi vermeyi ve bu primin de bir kısmını da nakit ve üreticilere
vermeyi düşünüyor musunuz? Ayrıca, bu maksimum ilaç kalıntı oranları
ülkeler arasında dengesizlik yaratıyor. Bu dengeyi ortadan kaldıracak
mısınız?
Sayın Turizm Bakanına sormak istiyorum. Sayın
Bakan yok ama, Sayın Müsteşar herhâlde not alır.
Birinci soru: Son dört yılda, iktidarınız döneminde,
AKP İktidarında, turizmde yabancı ve yerli firmalara satılan ve
kiralanan yıldızlı otel ve tatil köyü sayısı kaçtır? Bunların toplam
yatak sayısı kaçtır?
İkincisi: Bizzat Sayın Başbakan söz vermişti,
2003 yılı sonuna kadar otelciler birliği kanunu çıkarılacaktı. Üç
yıl geçtiği hâlde niye çıkarılmadı?
Üçüncü soru: Yine bizzat Sayın Başbakan söz vermişti,
turizmde indirilecekti KDV’ler, niye indirilmedi? Rakiplerimizde
yüzde 5 ile 8 arasında, bizde niye hâlâ yüzde 18?
Dördüncü soru: Turizmde BDDK gibi bir üst kurul
kurmayı düşünüyor musunuz?
Son soru: Antalya-Lara Kent Parkı’nı, beş yıldır isteyen
bir kişiye verdiniz. Kamuoyunda, bu ihâlenin sonu başından belli
bir ihale olduğu bilinmesine karşı, sizi hiç rahatsız etmedi mi? Sayın
Bakan, birinci ihaleyi iptal ederken kamu vicdanı elvermediği
için iptal ettiğinizi söylemiştiniz. İkinci ihaleyi verirken...
BAŞKAN – Sayın Kaptan, lütfen...
OSMAN KAPTAN (Antalya) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
İkinci ihaleyi verirken, Sayın Başbakanın bu yeri
alan kişinin otelinde kalıyor olması bir tesadüf müdür? Yoksa, sizin
vicdan anlayışınızda bir değişiklik mi olmuştur? Yoksa, Başbakanın
ayağı uğurlu mu gelmiştir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaptan.
Buyurun Sayın Güyüldar.
HASAN GÜYÜLDAR (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
1994 tarihinde kaba inşaatı tamamlanan Tunceli-Ovacak
Kültür Merkezi inşaatı, on üç yıldan beri hiçbir çalışma yapılmadan
kurda kuşa yem olmuştur. Basındaki açıklamaları okuyorum: Ovacık
Belediye Başkanı -kendisi aynı zamanda iktidarın belediye başkanıdır-
“Görüyorsunuz burası samanlık. Devletten beklentimiz, kültür merkezinin
yapılması. Bu, İlçemize bir hizmettir. Kültür Bakanlığı bize söz
verdi -geçen sene- ancak, henüz bir gelişme olmadı.” Bu da devletimizin
ayıbıdır ve gençler de şu şekilde bunu dile getiriyorlar: “Yapıyorlarsa
yapsınlar, yoksa söküp atsınlar.”
Sayın Başkanım, ikinci sorum, Kültür Bakanımıza
tekrar.
2010 yılında, İstanbul, Avrupa kültür başkenti
olacaktır. Bu, ülkemiz için bir övünçtür. Ülkemizi, İstanbul’u, kültürümüzü
dünyaya tanıtan şairlerin başında Nâzım Hikmet gelir. Dünya kültürünce
20’nci asrın en büyük şairlerinden biri olan Nâzım Hikmet… UNESCO,
2002 yılını Nâzım Hikmet Yılı olarak kabul etmiştir, ama, ne yazık ki,
ülkesine ebedi eserler veren, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı destanlaştıran
ve ülkesi için yanıp tutuşan Nâzım’ın, memleketine olan hasreti, fikirlerinden
dolayı siyasi yasağı devam ediyor.
Bakın, Nazım memleketine olan sevgisini, bağlılığını,
hasretini iki şiiriyle…
BAŞKAN – Sayın Güyüldar, lütfen yorum yapmayın. Soruyu
sorar mısınız.
HASAN GÜYÜLDAR (Tunceli) – “Sen esirliğim ve hürriyetimsin,
Çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin,
Sen memleketimsin.
Ela gözlerde yeşil hareler,
Sen büyük, güzel ve muzaffer,
Ve
ulaşıldıkça ulaşılmaz olan hasretimsin…”
Sayın
Bakanım, Nâzım Hikmet’in de siyasi yasağını kaldırmayı düşünüyor
musunuz? (AK Parti sıralarından alkışlar)
İkinci
sorum: Fikirlerinden dolayı vatandaşlıktan çıkarılan bu kültür
evladına yapılan bu haksız hatayı düzeltmeyi, Kültür Bakanı olarak
bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Üç:
2010 yılına yetişecek bir çalışmayla, hasretiyle yanıp tutuştuğu
İstanbul’da, yaşadığı bu semte bir Nâzım Hikmet müzesi yapmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güyüldar.
Sayın
Özdoğan, buyurun, ama bir dakikanız kaldı.
ÜMMET
KANDOĞAN (Denizli) – İki dakika uzatmanız lazım Sayın Başkan, kesinti
oldu.
BAŞKAN – Süre içerisinde oldu Sayın
Kandoğan, uzatılmaz.
Buyurun Sayın Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (
Buna
göre: “…AKP Diyarbakır İl Başkanı Abdurrahman Kurt, eşi Gülay Kurt’u
1.500 YTL maaşla, Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı Röleve ve Anıtlar
Müdürlüğünde işe başlattı. Eşini sınavsız olarak devlet dairesinde
işe başlatan İl Başkanı Abdurrahman Kurt bununla da yetinmedi,
Kurt, il başkan eski yardımcısı ve hâlen AKP Merkez İlçe Başkanlığı
görevini yürüten Adnan Nabikoğlu’nu da, yine Kültür Bakanlığına
bağlı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kuruluna 1.300 YTL maaşla
işe aldırttı.”
Ayrıca
“…AKP Kocaköy İlçe Başkanının bir yakını Maşuk Türe Müze Müdürlüğünde,
Betül Koyun Röleve ve Anıtlar Müdürlüğünde, Leyla Akyol ise yine Müze
Müdürlüğünde işbaşı yaptı.”
Bunun gibi, Anadolu’da binlerce örnek
vardır zannediyorum.
Bunlar doğru mudur? Doğruysa ahlaki midir? Adalet midir bu? Bu soruyu
soruyorum Sayın Bakana.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdoğan.
Soru sorma süresi tamamlanmıştır.
Sayın Bakan, buyurun.
Cevap süresi on dakikadır Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Öncelikle, burada fındık ve kayısıyla ilgili
bir bilgi vermek istiyorum. 2005 yılında 230 bin ton fındık ihraç edilmişken,
2006’da yaklaşık 250 bin ton olacak bu. Kayısı da da, 2005, onbir aylık,
164 milyon dolarlık ihracat yapılmış, 2006 yılında da 175 milyon dolar.
Şu anda, kabuklu fındık 3 yeni Türk lirasını aşmış durumda, kayısıda
da 2,5-3 YTL arasında fiyat var; yani, demin 1,4 denildi, öyle değil,
2,5-3 YTL.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Öyle bir fiyat
yok Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) – Ayrıca,
tabii ki, burada baktığımız zaman, yurt dışı müteahhitlik sektöründeki
12 milyar dolar kolay elde edilen bir rakam değil. 2002 yılında yaklaşık
1,4’ten, 2006 yılında yaklaşık 12 milyar dolar. Geçen sene 9 milyar doları
geçtik.
Müteahhitlik sektörümüzün sıkıntılarını çok
iyi biliyoruz, yakinen takip ediyoruz. Gönderilen işçi açısından
da, yine aynı şekilde işçilerin karşılaştıkları güçlükler açısından
da elimizden gelen çalışmayı yapıyoruz; onu size söyleyeyim. Çünkü,
bu sektör, açıkçası, artık, Türkiye’ye özellikle bizim son dönemde
artan ithalat faturamızı karşılayacak şekilde ihracat, artı turizm,
artı yurt dışı müteahhitlik sektörü, en önemli üçüncü gelir getiren
sektör hâline gelmiştir. Bugüne kadar, Türk yurt dışı müteahhitlik
sektörünün yurt dışında tamamlamış olduğu proje tutarı 80 milyar
dolardır. 60 ülkede biz bu projeleri gerçekleştiriyoruz ve eskisi
gibi, sadece, bizim Orta Doğu ve yakın çevremizde değil, ilkokul
eğitimini belki buralarda tamamladık, ortaokul eğitimini Orta
Doğu’da tamamladık, ama, lise, üniversite eğitimini Rusya ve Türk
cumhuriyetlerinde, mastırı da -şu anda yurt dışı müteahhitlik sektöründe-
İrlanda’da, Hindistan’da yaptığımız projelerle gerçekleştiriyoruz.
Yani, çok zor bir alanda çok çok büyük bir rekabetin içerisinde biz bunu
yapıyoruz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – İstihdam yaratmıyor
artık. Önünü açmıyorsunuz.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) – Yurt dışı
müteahhitlik sektörü Türkiye’ye 12 milyar dolar gelir getiriyor
Sayın Milletvekilim.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Yani, 12 milyar dolar para girişi mi
var?
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) – Peki,
2002 yılında 1,4 milyar dolar mı iyi, 2006 yılında 12 milyar dolar mı
iyi? Bana bunu söyler misiniz?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – O yurda giren
döviz değil, o ciro hacmi.
DEVLET
BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen, niye müdahale
ediyorsunuz?
Sayın milletvekilleri sorularını sordular, Sayın
Bakan cevap veriyor. Lütfen, müsaade edin.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) – Ne yaparsanız
yapın, biz, kamuoyunu doğru bilgilendirmek zorunda olan insanlarız.
Bizim verdiğimiz rakamlar, bir bakanın verdiği rakamlar mutlaka
doğru olur ve biz, bunun arkasında duruyoruz. 2002 yılında 1,4 milyar
dolar müteahhitlik geliri var Türkiye’nin ve 2006 yılında 12 milyar
dolar. Hangi hesaplama tarzıyla, ne kadar aşağı çekmeye çalışırsanız
çalışın, bu başarıyı aşağı çekemezsiniz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Şimdi, yine aynı şekilde, baktığımız zaman, bizim,
burada, narenciye ihracatıyla ilgili olarak, sayın milletvekilimize
ben bir not gönderdim. Kendisini Genel Kurulumuzdan sonra bilgilendireceğim.
Burada telaffuz etmek istemiyorum, ama, biz, bugüne kadar olduğu
gibi, bugünden sonra da, Türkiye’nin yaş meyve sebze ve narenciye
sektörünün en iyi şekilde ihracat yapabilmesi için elimizden geleni
yaparız.
Burada, açıkçası, diğer sorulara baktığım zaman,
Akçakale’yle ilgili olarak, şu anda Akçakale Kapımız açıktır, faaldir,
ancak, mayınlı bir arazi vardır. Biliyorsunuz, 1950 yılında mayınlama
yapılmıştı ve biz, hatırlarsanız, hükümete geldiğimiz ilk günlerde,
o sahanın, mayınlı arazinin tekrar ekonomiye kazandırılması için
birtakım çalışmalar başlattık. Başbakanlık, ilk önce Genelkurmay,
daha sonra Maliye Bakanlığı… Şu anda, burada, mayınlı alanın temizlenmesi
konusu, Şanlıurfa Valiliğimiz ve Gümrük Müsteşarlığı da Genelkurmay
Başkanlığımıza intikal ettirdi konuyu ve biz, burada 500 metrelik
bir yol var, bu kısmı tamamlamamız lazım. Yani, bu, çok az bir kapı,
500 metrelik bir yol, bu, çok rahatlıkla yapılabilir. Tabii, sıkıntılı
bir iş mayın temizlemek ama. Neden? 1957 yılında verilen haritalar,
şu anda eldeki haritalara göre, özellikle mayınlar eski yerlerinde
değil. Yani, haritadaki mayınlarla, şu anda, bugün, yer altı ve yer
üstü suları nedeniyle yerleri değişen mayınlar aynı noktada değiller.
Dolayısıyla, bu çalışmanın teknik ekipler tarafından yapılması
lazım. O çalışmalar sürdürülüyor.
Şu anda, günlük, protokol çerçevesinde, Suriye’yle
yaptığımız protokol çerçevesinde, 40 araç günlük giriş-çıkış yapıyor.
Bu temizlendikten sonra… Biz, Suriye tarafıyla da anlaştık. Açıkçası,
şunu da söyleyeyim: Bazen böyle eleştiriler alıyoruz, Suriye’yle
serbest ticaret anlaşmasını kim yaptı? Suriye’de, şu anda baktığınız
zaman, 250 milyon dolarlık ticaret hacmimiz, yaklaşık 1,5 milyara
döndü. Şu anda, son üç dört sene içerisinde biz bunu gerçekleştirdik.
Dolayısıyla, bir serbest ticaret anlaşmasının yapılması, 2006 yılı
içerisinde tamamlanması, 2007 yılından itibaren bunun iki ülkenin
kullanabileceği şekilde yürürlüğe girmesi kolay iş değil. Sizler,
iktidar ve muhalefet olarak burada verdiniz, oyladınız, geçti. Yani,
Türkiye, artık, her geçen gün, etrafında yaptığı serbest ticaret anlaşmalarıyla
çok daha rahat, çok daha büyük ihracat yapabilecek kapasiteye sahip
olacak. Unutmayın ki, biz, şu anda, en zor zamanda bu ihracatı yapıyoruz.
Komşu ve çevre ülkelerin gümrük tarife oranları oldukça yüksek,
çünkü, onların çoğu Dünya Ticaret Örgütü üyesi değil. İstedikleri tarifeden,
istedikleri şekilde Türk ürünlerine gümrük tarifeleri koyabiliyorlar,
gümrük duvarları yüksek.
Biz ne yapıyoruz? Avrupa Birliğiyle yapmış olduğumuz
Gümrük Birliği çerçevesinde bizim gümrük tarife oranlarımız son
derece düşük -yaklaşık 3,6- ama, karşı ülkenin yaklaşık yüzde 40. Dolayısıyla,
biz, bu kadar yüksek gümrük tarifesi olan ülkelere bir ihracat başarısını
gösteriyoruz. Hakikaten son derece zorlu bir iş başarıyor Türk ihracatçısı,
Türk sanayicisi. Yarın bu serbest ticaret anlaşmaları yürürlüğe
girdikten sonra, kademe kademe onların gümrük tarifeleri aşağı
doğru indiği süreç içerisinde, Türk ihracatçıları çok daha rahat
pazar paylarını genişletme imkânları bulacaklar bu coğrafyada. Dolayısıyla,
bu Meclis, en zor zamanda Türk ihracatçısının bu başarısını şu anda
alkışlıyor. Yarın işimiz daha kolay olacaktır. Her geçen gün dünyada
rekabet artmaktadır, zorlaşmaktadır, ama, Türk ihracatçısı, OECD
şampiyonu olmayı, son beş sene içerisinde, başarmış bir ihracatçı.
Önümüzdeki günler daha da rahat olacak gibi düşünüyorum. Yani, her
geçen gün serbest ticaret anlaşmalarını daha fazla imzaladığımız,
daha fazla ülkelerle çalışmalarımızı tamamladığımız zaman -ki,
önümüzdeki günlerde Arnavutluk’la serbest ticaret anlaşmasını tamamlayacağım-
körfez ülkeleriyle topluca serbest ticaret anlaşması çalışması
devam ediyor, Ürdün’le de bizim serbest ticaret anlaşması ve Cezayir’le
de serbest ticaret anlaşması çalışmalarımız tamamlanıyor.
Biz ne söz verdik? Akdeniz’i bir serbest ticaret
alanı hâline getireceğimiz sözünü verdik. Evet, yaklaşık üç yüz sene
evvel Akdeniz bir serbest ticaret alanıydı. Kırım’dan kalkan bir gemi
Cezayir’e gümrüksüz gidiyordu. Sulina’dan -Romanya’da- bugün kalkan
bir gemi Aleksandra -İskenderiye- Limanı’na gümrüksüz gidebiliyordu,
ama, şu anda o imkânlarımız yok. Biz ne yapıyoruz? Attığımız bu serbest
ticaret anlaşmalarının tamamı yürürlüğe girdiği zaman Akdeniz’i
bir serbest ticaret alanı hâline getireceğiz. Karadeniz’i de bir
serbest ticaret alanı hâline getirmeye çalışıyoruz, Hazar Denizi’ni
de bir serbest ticaret alanı hâline getirmeye çalışıyoruz. Amacımız,
bu üç denizi bir serbest ticaret alanı hâline getirmek. İşte, Türkiye, bu üç
denizin ortasında. Zaten burada anlatmaya çalıştığım vizyon bu. Bunların
üçü de rahatlıkla konuştuğumuz, dilini, dinini, kültürünü ve tarihini
paylaştığımız ülkeler. Bizim yapmaya çalıştığımız bu. Bu ortak
paydadan hareketle Türkiye’nin ihracatını artırmaya çalışıyoruz.
Başarımızın arkasında bu ortak temel var.
Evet Sayın Başkanım, Kültür ve Turizm Bakanımızla
ilgili olarak verilen soruları da yazılı olarak Bakanlığımız cevaplayacaktır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
diğer soruları biz soralım, devam edelim. O zaman vaktimiz var hâlihazırda.
BAŞKAN – Sayın Milletvekili, isterseniz, buyurun,
siz idare edin! Süreyi görüyoruz burada.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) – Sayın
Başkanım, bir ilave bilgi verebilir miyim müsaadenizle?
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) – Kalıntılar
ve oranları, bu narenciye ve domatese destekle ilgili olarak.
Bu, şimdi, Türkiye’nin de üyesi olduğu KODEKS ve
AEK gibi uluslararası kuruluşlar tarafından, biliyorsunuz, bu belirleniyor.
Üreticilerin ilaç kullanımında dikkatli ve bilinçli olmalarını
istiyoruz. Bu, sadece ihracat için değil, ithalatta ve hatta, ülke
içerisindeki tüketime yönelik olarak da dikkate alınması gereken
bir konu. Önemli olan narenciyede de kalite ve çeşidin geliştirilmesi
ve tabii ki, üretim safhasında dikkat edeceğiz buna. Pazarlamada,
çünkü, karşımıza çıkan güçlükler odur.
Bir de, açıkçası, dünya fındık piyasasındaki gelişmelere
de konjonktürel çeşitli gelişmeler çerçevesinde bakmak lazım.
MEHMET IŞIK (Giresun) – Geçen senenin yarısı Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) – Biz, bunun
benzeri bir olayı 1994-96 yıllarında yaşadık. Fındık 180 doların altına
düşmüştü. 2006 yılında yaptığımız çalışma, bütün yaşanan sıkıntılara
rağmen, şu anda 280 doların altına düşmemiş durumda.
BAŞKAN – Sayın Bakan, süre tamamlanmıştır.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) – Aslında,
fındığın sanayi ürünü olarak kullanılmasını devamlı sağlamamız
lazım. Yüzde 80’ini kendimiz ürettiğimiz bir ürün, Avrupa’nın, bütün
alıcıların ihtiyacı var. Burada fiyatı belli bir seviyede tutarak
süreklilik sağladığımız zaman pazarın tamamına biz sahip oluruz.
Teşekkür ederim.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Orada devlet politikasına
ihtiyaç var.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın Yergök, Tüzük’ün 60’ıncı maddesi gereğince
yerinizden kısa bir açıklama, buyurun.
IV. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Adana Milletvekili Mehmet Ziya Yergök’ün, Devlet Bakanı Kürşad
Tüzmen’in, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Başkanım, Sayın Bakan, benim yanlış bilgilendirildiğimi
söyleyerek, ne yazık ki, yüce Meclisimize ve yüce milletimize yanlış
bilgi verdi ve kendisi de bunu bilerek yanlış yaptığını düşünüyorum.
Şimdi, Gebze’deki 13 milyon dolarlık akaryakıt kaçakçılığı
olayıyla ilgili takipsizlik verildiğini söyledi. Ben yirmi sekiz
yıllık hukukçuyum, siz de hukukçusunuz; takipsizlik kararının ne
olduğunu ben Sayın Bakandan daha iyi bilirim. Burada süreç tamamlanmamıştır,
itiraz üzerine Kartal Ağır Ceza Mahkemesine gitmiştir, süreç devam
etmektedir. Yani, Kartal Ağır Ceza Mahkemesi bir karar vermediği
sürece bu süreç tamamlanmış sayılmaz. Bu konuda yanlış bilgi verilmiştir,
takipsizlik kesinleşmemiştir. Yalnız, daha vahim olan şudur: Sayın
Bakan…
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yergök. Lütfen,
tamam…
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) – Bir cümle, bir cümle,
bir cümle Sayın Başkanım.
Bu takipsizlik kararına itiraz edilmesin diye
Müsteşar Vekilinin yerine bakan Gümrük Müsteşar Yardımcısı Bülent
Ertem tarafından yazı yazılmıştır, yüksek yargı mercilerine gitmeyin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yergök.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) – Bu çok vahimdir.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Bunun hesabını verin.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) – Bu bir skandaldır.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) – Bir soru
sorayım.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Bakan…
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) – Orada yeni suç işlenmiştir.
DEVLET BAKANI KÜRŞAD TÜZMEN (Gaziantep) – Yazık,
yazık, yanlış bilgilendiriliyorsunuz.
BAŞKAN – Bölümlere geçtik.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
A) KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI (Devam)
1.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Kültür ve Turizm Bakanlığı 2005 Malî Yılı Kesinhesabı
B) DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
C) DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
D) GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Gümrük Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Gümrük Müsteşarlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
E) DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Dış Ticaret Müsteşarlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Dış Ticaret Müsteşarlığı
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
F) İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ (Devam)
1.- İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
BAŞKAN – Şimdi sırasıyla, üçüncü turda yer alan
bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı
ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
21- KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
1.– Kültür ve Turizm Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 233.972.920
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 1.181.575
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 2.411.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 163.381.040
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 185.100
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür
ve Din Hizmetleri 415.246.365
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 816.378.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2005
2.–
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2005
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Kültür ve Turizm Bakanlığı 2005 Malî Yılı
Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 746.250.947,35
- Toplam Harcama : 595.836.077,25
- Ödenek Dışı Harcama : 3.400.598,49
- İptal Edilen Ödenek : 153.815.468,59
- Ertesi Yılı Devreden
Ödenek : 123.633.481,77
BAŞKAN– (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı
2005 mali yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Opera ve Balesi
Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.16- DEVLET OPERA VE BALESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.– Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 7.584.285
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 38.760
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 415.610
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir
08 Dinlenme, Kültür
ve Din Hizmetleri 114.411.345
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 122.450.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 2.000.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 120.425.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 5.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 122.430.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü
2007 yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum:
Bölümleri okutuyorum:
40.15-
DEVLET TİYATROLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.–
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 10.538.563
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 908.600
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir
08 Dinlenme, Kültür
ve Din Hizmetleri 86.595.837
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 98.088.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 4.265.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 93.693.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 82.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 98.040.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri
Gümrük Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Bölümleri okutuyorum:
07.84
– GÜMRÜK MÜSTEŞARLIĞI
1.–
Gümrük Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 203.143.437
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 265.593
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 3.607.970
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 207.017.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...
Gümrük Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesinin bölümleri
Gümrük Müsteşarlığı 2005
2.–
Gümrük Müsteşarlığı 2005
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Gümrük Müsteşarlığı
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 187.868.470,80
- Toplam Harcama : 161.658.518,94
- Ödenek Dışı Harcama : 79.277,06
- İptal Edilen Ödenek : 26.289.228,92
BAŞKAN– (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gümrük Müsteşarlığı
2005 mali yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.83 – DIŞ TİCARET MÜSTEŞARLIĞI
1.– Dış Ticaret
Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 38.464.977
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 293.511
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 62.952.512
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 101.711.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı
2005 mali yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Dış Ticaret Müsteşarlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
Dış Ticaret Müsteşarlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 76.481.158,00
- Toplam Harcama : 71.664.019,71
- Ödenek Dışı Harcama : 757.999,44
- İptal Edilen Ödenek : 5.575.137,73
BAŞKAN– (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dış Ticaret Müsteşarlığı
2005 mali yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
İhracatı Geliştirme
Etüd Merkezi 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
40.31 – İHRACATI GELİŞTİRME ETÜD MERKEZİ
1.– İhracatı Geliştirme
Etüd Merkezi 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 3.422.668
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 42.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 10.031.332
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 13.496.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 1.989.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelir-ler 9.948.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 9.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 11.946.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler...
İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri
Böylece, Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel
Müdürlüğü, Gümrük Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı ve İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezinin 2007 mali yılı bütçeleri ile Gümrük Müsteşarlığı
ve Dış Ticaret Müsteşarlığının 2005 mali yılı kesinhesapları kabul
edilmiştir, hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
üçüncü tur görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati : 16.40
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 35’inci Birleşimi’nin Üçüncü Oturumu’nu açıyorum.
Şimdi, dördüncü tur görüşmelere başlayacağız.
Dördüncü turda, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı,
Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu,
GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Tütün, Tütün Mamulleri ve
Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu bütçeleri yer almaktadır.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
G) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
H) SERMAYE PİYASASI KURULU
1.- Sermaye Piyasası Kurulu
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU
1.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
K) TÜTÜN, TÜTÜN MAMÛLLERİ VE ALKOLLÜ İÇKİLER PİYASASI DÜZENLEME
KURUMU
1.- Tütün, Tütün Mamûlleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme
Kurumu 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, 5/12/2006 tarihli 27’nci
Birleşim’de bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden
sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakikayla sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili
olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine
kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak
izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye
başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru
sahipleri, ekrandaki sıraya göre
sorularını yerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika
içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de on dakika süre verilecektir.
Cevap işlemi on dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan
süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Dördüncü turda grupları ve şahısları adına söz
alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: AK Parti Grubu adına, Zeki
Karabayır, Kars Milletvekili; Muharrem Karslı, İstanbul Milletvekili;
Ahmet Yeni, Samsun Milletvekili; Zülfükar İzol, Şanlıurfa Milletvekili;
Ahmet İnal, Batman Milletvekili. Anavatan Partisi Grubu adına, Selami
Yiğit, Kars Milletvekili; Muharrem Doğan, Mardin Milletvekili. Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Enis Tütüncü, Tekirdağ Milletvekili; Bihlun
Tamaylıgil, İstanbul Milletvekili; Mustafa Özyürek, Mersin Milletvekili;
Mehmet Vedat Melik, Şanlıurfa Milletvekili, Osman Coşkunoğlu,
Uşak Milletvekili.
Şahısları adına, lehinde söz isteyen Afif Demirkan,
Batman Milletvekili; aleyhinde söz isteyen Erol Tınastepe, Erzincan
Milletvekili.
Şimdi söz sırası, AK Parti Grubu adına söz isteyen,
birinci sıradaki, Zeki Karabayır, Kars Milletvekili.
Buyurun Sayın Karabayır. Yok.
AK Parti Grubu adına ikinci sırada söz isteyen Muharrem
Karslı, İstanbul Milletvekili.
Sayın Karslı, süreniz dokuz dakikadır,
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUHARREM KARSLI (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Sermaye Piyasası
Kurulu bütçesi üzerinde konuşmak üzere Grubum adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Önce, sermaye piyasasının çok kısa bir tanımıyla
işe başlayalım isterseniz. Sermaye piyasası, sermaye fonlarının,
menkul kıymetlere bağlı olarak el değiştirdiği piyasadır. Yani buradan
ne çıkıyor? Bankalara bağlı değil, küçük tasarrufları birleştirerek
büyük yatırımlara dönüştürüyor, ama, bu işi bankalar da yapabiliyor;
fakat, bankalar araya kendileri girdiği için, topladıkları mevduatı
kredi olarak çok daha pahalı fiyatlarla kullandırıyorlar.
Ayrıca, sermaye piyasası, sınai mülkiyeti halka
yaymak gibi bir fonksiyona sahip, gelir dağılımını düzenlemek gibi
bir fonksiyona sahip ve de bankaların sanayiye sağlamadığı, öz
kaynak sağlamak gibi bir önemli fonksiyonu var.
Sermaye Piyasası Kurulu 1981 tarihli 2499 sayılı
Sermaye Piyasası Kanunu ile 1982 yılında kurulmuştur.
Kurulun esas görevleri: Sermaye piyasası araçlarının
halka arz, ihraç ve satışlarını düzenlemek, denetlemek ve kayıt altına
almak; sermaye piyasası kurumlarının faaliyete geçişini düzenlemek,
denetlemek ve onlara izin vermek ve bütün faaliyetleri denetlemek.
Ayrıca da, kamuoyunu, kamuyu aydınlatmak gibi temel fonksiyonları
var. Bunların dışında başka fonksiyonları da var ama, onları burada
saymaya gerek görmüyorum.
Kurulun 2005 yılı gelir ve giderleri 36 milyon
769 bin YTL olarak programlanmış; ancak, gelirleri 33 milyon 945 bin
lirada kalmış; fakat, giderleri de 28 milyon 675 bin YTL’de kalmış. Böylece,
Kurul bütçesi 5 milyon 300 bin lira fazla vermiş bulunuyor.
Kurulun gelirleri, menkul kıymet ihraçlarından
alınan bir paydan oluşuyor. Buna Sermaye Piyasası Kurulu ücreti
diyoruz.
Biraz sermaye piyasamızda son yıllardaki gelişmeler
üzerinde durayım isterseniz.
2002 yılında ülkedeki menkul kıymet stokları 8
milyar 62 milyon dolar iken, 2005’te menkul kıymet stokları 22 milyar
670 milyon dolardır. Burada yüzde 280 gibi bir artış görüyoruz. Kurul
kaydına alınan hisse senetleri 2002 yılında 1 milyon 67 bin dolar
iken, 2005 yılında 2 milyon 991 dolara çıkmıştır, artış yine yüzde
280’dir. İMKB endeksi 2002 sonunda 10 bin 369 iken, 2006 sonunda, yani bugünlerde
-cuma günü itibarıyla- 40 bin 240’a çıkmıştır. İMKB’nin işlem hacmi,
İstanbul Menkul Kıymetler Borsasının işlem hacmi 2005 yılında 106
milyar lirayken, 2006 yılı Kasım sonuna kadar 270 milyar lira olmuştur,
onbir aylık artış yüzde 250’dir. İMKB’de işlem gören şirketlerin piyasa
kapitalizasyonu 2002 sonunda 34,4 milyar dolar iken, 2005 yılı sonunda
162,8 milyar dolardır, artış yüzde 480. 2006 yılı içinde halka açılan
14 şirket, 1 milyar dolara yakın bir kaynak sağlamıştır.
Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası –ki İzmir’de kurulmuştur-
2005 yılı içinde 3 milyar YTL –ilk yılıdır- işlem yapmışken, 2006 yılında
15,2 milyar liralık işlem yapmıştır.
Sermaye piyasamızda görülen bu hızlı gelişme,
son beş yılda sağlanan siyasi ve iktisadi istikrar sayesindedir. Biraz
evvel bir partinin sözcüsü, oldukça sert, hatta yakışıksız, saldırgan
bir konuşma yaparak dedi ki: “Borsa endeksinin 40 bin puanı geçmesi
ile 73 milyon insan zil takıp oynamamıştır.” Borsanın böyle bir fonksiyonu
yok. Borsanın fonksiyonu, iktisadın, ekonominin barometresi olmak
fonksiyonudur. Borsa 40 bin puanı geçti diye her şey yolunda gitmez,
ama her şey yolunda gidiyorsa borsa 40 bin puanı geçer. Bu partinin,
o arkadaşımızın mensup olduğu partinin koalisyon ortağı olduğu
önceki dönemde, borsa endeksi 20 binlerden, onların da sebep olduğu
2001 krizi yüzünden 8 bin liraya düştü. Millet, zil takıp oynamadı,
ama milletin anası ağladı o zaman, onu unutmayın. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Zatıalinizi o zaman
borsa başkanı Anavatan yaptı.
MUHARREM KARSLI (Devamla) – Bunu hiç unutmayın,
milletin anasını ağlattınız.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Anavatan olmasaydı
sen burada yoktun. Anavatan besledi, büyüttü seni.
BAŞKAN – Sayın Sarıbaş, lütfen…
Sayın Karslı, buyurun.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Ağzını yıkayacaksın
“Anavatan” derken.
MUHARREM KARSLI (Devamla) – Bakın, Türk sermaye
piyasasında 1982 yılından beri şirket tahvili ihraç edilmemiştir.
Neden ihraç edilmemiştir? Ekonominin kötü durumu yüzünden sermaye
piyasasına devlet gelip fil gibi oturmuştur. Sermaye piyasasındaki
fonları tamamıyla devlet hortumlamıştır, şirketlere hiçbir şey bırakmamıştır,
bir.
İkincisi: Faizler o kadar yükselmiştir ki, şirket
tahvillerinin yüzde 100, yüzde 120 faizli olması durumunda şirketler
tahvil ihraç edememiştir, bankalardan da kredi alamamıştır, bankalar
da devlet tahvillerine yatırım yapmayı tercih etmişlerdir ve bu
yüzden 1985’lerden beri bankacılık kesimi ticaret ve sanayi sektörüne
bir kuruş kredi vermemektedir. Şimdi şimdi başlamıştır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bu doğru.
AHMET YENİ (Samsun) – Dinleyin, dinleyin.
ASIM AYKAN (Trabzon) – Dünya Bankasını yatağından
kim kaldırdı bu dünyada, siz mi biz mi?
MUHARREM KARSLI (Devamla) – İstikrar denince ne
anlıyoruz? Bir defa, önce siyasi istikrarı anlıyoruz. Bakın, 3 Kasım
seçimleri öncesinde Türkiye’de bir koalisyon dönemi yaşandı, ondan
evvel de yaşandı. Uzun süren koalisyon dönemlerinde siyasi istikrarsızlık
yüzünden Bakanlar Kurulunun toplanamadığı, hiçbir karar alamadığı
görüldü. Koalisyonlarda, daima, bakanlıklar koalisyon ortakları
arasında paylaşılır, KİT’ler paylaşılır. Neden paylaşılır? Bunların
hepsi rant kaynağıdır da ondan paylaşılır. KİT’lere ve bakanlıklara,
devlet teşkilatına kim daha çok eleman alacak, kim daha çok seçmenin
gözüne girecek, kim kartvizitiyle elemanları sokacak, işte bu rantın
peşinde koşulur ve başka hiçbir şeyle de uğraşılmaz. Nitekim, 3 Kasım
öncesindeki istikrarsız koalisyon dönemlerinde aynen de böyle olmuştur.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Şimdi ne oluyor?
MUHARREM KARSLI (Devamla) – Şimdi memlekete bir
istikrar gelmiş, bu istikrar aynı zamanda ekonomik istikrarı getirmiş,
bu ekonomik istikrarın sağladığı güven ortamı sayesinde, hem borsa
endeksi yükselmiş hem enflasyonla mücadele başarı kazanmıştır. Bakın,
enflasyonumuz tam otuz beş yaşındadır. Enflasyonla mücadele etmek
için bugüne kadar çeşitli hükümetler enflasyonla mücadeleye soyundular,
hiçbiri başaramadı. Neden başaramadıklarını şimdi söyleyeceğim
size. Hatta bunların arasında, Allah rahmet eylesin, Turgut Özal da
var. Turgut Özal, 24 Ocak kararlarıyla enflasyonla mücadelede çok
başarılı giderken, ne zaman devlet memurluğundan istifa edip parti
kurdu, siyasete geçti partisini kurdu, tek parti olarak iktidara
geldi, ama bir siyasetçi olarak popülizmden kendisini kurtaramadı
ve böylece yüzde 40’lara kadar inmiş olan enflasyon yeniden azdı. Enflasyonu
yüzde 10’a indiren hiçbir hükûmet gelmedi. Bu hükûmetlerin hepsi de o
günden bugüne on dokuz defa IMF’yle anlaşmalar yaptılar, stand-by anlaşmaları
yaptılar, taze paralar aldılar borçlarını çevirebilmek için, ama
ne borçlarını çevirebildiler ne enflasyona mâni olabildiler ne ekonomiyi
düzeltebildiler. Aldıkları borçlar bize miras kaldı. Biz şimdi o
borçları da ödüyoruz. Ayrıca, onların alıp afiyetle yedikleri zorunlu
tasarruf ve nemalarını da biz ödedik, onların sebep olduğu bankacılık
kesimindeki laçkalık yüzünden hortumlanan bankaların mevduatlarını
da biz ödedik…
MEHMET IŞIK (Giresun) – Halk ödedi, halk!
MUHARREM KARSLI (Devamla) – …bütün bunlarla beraber
enflasyonu da yüzde 10’a indirdik. Ayrıca, enflasyonla mücadelede…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Karslı, lütfen, teşekkür için bir dakikalık
süre veriyorum.
Buyurun.
MUHARREM KARSLI (Devamla) – Peki efendim.
Hangi ülkede enflasyonla mücadele yapılırsa o
ülkede mali disiplin, gereksiz yatırımların durdurulması, devlet
israfına mani olunması, para basmanın bırakılması yüzünden memleket
ekonomisindeki para sirkülasyonu azalır ve piyasada durgunluk
ve işsizlik başlar. Türkiye’de durgunluk ve işsizlik başlamamıştır.
Enflasyonla mücadele öncesinde işsizlik yüzde 10’lardaydı, gene
aşağı yukarı yüzde 10’larda, biraz daha aşağıda, ama hiç olmazsa işsizlik
artmamıştır, yüksek nüfus artışına rağmen, doğudan batıya ve köyden
şehre hızlı bir göçe rağmen işsizlik artmamıştır, hafif de olsa bir
azalma göstermiştir. Ayrıca, ekonomide yüksek büyüme hızı sağlanmıştır.
Bütün bunları görmezden gelemezsiniz.
Bütün bunlar piyasada sağlanan istikrar sayesinde
olmuştur. Marjinal partiler, nedense, “istikrar” kavramına savaş
açmış bulunuyorlar, çünkü onların iktidara gelmesi ya da en azından
Meclise girmesi için istikrarın bozulması ve koalisyon dönemlerine
yeniden girilmesi gerekiyor. İstikrarın kıymetini bilmemiz gerekiyor…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karslı. Lütfen…
Teşekkür ediyorum. Hiçbir konuşmacıya bir dakikadan fazla verilmeyecektir.
MUHARREM KARSLI (Devamla) – Peki, teşekkür ederim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı,
Kars Milletvekili Zeki Karabayır.
Buyurun Sayın Karabayır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz dokuz dakikadır Sayın Karabayır, buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ KARABAYIR (Kars) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin kalkınmasında önemli
bir konuma sahip ve seçkin kuruluşlarımız arasında yer alan Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bütçesi üzerinde AK Parti Grubumuzun
görüşlerini ifade etmek üzere söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, dünyada çok yönlü bir değişim
ve dönüşüm süreci yaşanmaktadır. Özellikle ekonomik alanda ülkeler
arasındaki rekabet son derece yüksek düzeyde seyretmektedir. Bu
rekabet ortamında mevcut konumumuzu devam ettirmek, nispi olarak
gerilemek anlamına gelmektedir. Başarının gerçek ölçüsüyse, dünya
ortalamasının üzerinde bir performanstır. Ülkemiz bu performansı
gösterecek güçlü yapıya ve potansiyele sahiptir, yeter ki iyi yönetilsin.
1990’lı yıllardan 2001 krizine kadar uzanan dönemde
düşük ve istikrarsız büyüme, gelişmeye devam eden bir dünya içinde
ülkemizin nispi konumunu oldukça gerilere düşürmüştür. Hiç unutulmaması
gereken bu dönem, 2002-2006 yıllarında köklü bir şekilde dönüşüme
uğramıştır. Bir yandan geçmiş krizlerin yaraları sarılırken, bir
yandan da bir daha böyle krizlerin olmaması için yapısal dönüşümler
gerçekleştirilmiştir.
Uzun yılların sorunu olan enflasyon tek haneli rakamlara
kadar düşürülürken, eş zamanlı olarak yüksek ve sürekli büyüme sağlanmıştır.
Her şeyden önemlisi de, bir güven ortamının oluşmasıdır.
Değerli arkadaşlar, sağlanan bu başarıda,
Hükûmetimizin liderliğinde, Devlet Planlama Teşkilatı gibi teknik
uzmanlığa dayalı kurumlarımızın rolü şüphesiz ki çok büyüktür. Esasen,
bu gibi teknik kurumları iyi çalıştıran hükûmetlerin başarı şansı
da yüksektir.
Hükûmetimiz iktidara gelir gelmez siyasi tarihimizde
bir ilki gerçekleştirerek Acil Eylem Planı hazırlamış ve yol haritasını
topluma ilan etmiştir. Başarıyla yürütülen bu Planın koordinasyonu
da yine DPT Müsteşarlığı tarafından yapılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Acil Eylem
Planı’nın yanı sıra iktidarımız döneminde Devlet Planlama Teşkilatımızın
ülke kalkınmasına yaptığı katkılardan önemli gördüğüm birkaçını
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bilindiği üzere, DPT Müsteşarlığımız, kamu yatırım
programının hazırlanmasından sorumludur. Geçtiğimiz dönemde verimliliğini
yitirmiş olan kamu yatırım programı yeni bir anlayışla ele alınmış
ve büyük ölçüde ıslah edilmiştir. 2001 yılı krizi sonrasında on iki
buçuk yıla kadar çıkan kamu yatırım stokunun ortalama tamamlanma
süresi, 2006 yılı ödenekleri itibarıyla yaklaşık beş yıla kadar düşürülmüştür.
Tek başına bu gelişme bile kaynaklarımızı ne kadar akılcı ve yerinde
kullandığımızı göstermektedir.
DPT Müsteşarlığımız, AB’ye katılım müzakerelerinin
koordinasyonu ve yönlendirilmesi amacıyla oluşturulan izleme
ve yönlendirme komitesinin bir üyesi olarak müzakere sürecinde
bir taraftan aktif rol oynarken bir diğer taraftan da ülkemizin ikili
ve çok taraflı ekonomik ilişkilerine katkı yapmaya devam etmiş,
komşularımız başta olmak üzere İslam ülkeleri ve Türk cumhuriyetleriyle
ilişkilerde önemli inisiyatifler geliştirmiş, sınır ötesi işbirliği,
ulaştırma ve tercihli ticaret gibi somut alanlara yönelik olarak
ilerlemeler kaydetmiştir.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde uzun yıllardır
tartışılan, ancak uygun mekanizmalar kurulmadığı için bir türlü
yeterli mesafe alınamayan bölgesel gelişme alanında da önemli katkılar
ve yenilikler yapıldı. 42 ili kapsayan 11 bölgede bölgesel kalkınma
programları başlatıldı. Toplam bütçesi 259 milyon euroya ulaşmış
olan bu programların 220 milyon eurosu AB hibelerinden sağlandı. Bu
programlar kapsamında teklifi alınan 3.500 projeden 1.200’ü aşkın bölümü
desteklenmeye uygun bulundu. Bu programlar sayesinde yerel yönetimler,
özel kesim ve sivil toplum kuruluşları AB formatında proje yapma ve
uygulama becerisi geliştirme imkânını buldular. 2007 yılında benzer
bir program Doğu Karadeniz Bölgesi için uygulanacaktır.
Kalkınma yolunda önemli bir kurumsal kazanım da,
DPT Müsteşarlığımızın ülkemizin ihtiyaçlarına uygun bir şekilde
hazırladığı ve Meclisimizde kabul edilen kalkınma ajansları modelidir.
Esas itibarıyla, ulusal kaynaklarımıza dayanacak ve ileride AB
fonlarını kullanmada önemli rol oynayacak olan kalkınma ajansları,
ülke sathına yayılmış topyekûn bir kalkınma hamlesi için son derece
önemli bir mekanizma olacaktır.
Kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte Adana
ili merkez olmak üzere, Adana ve Mersin illerini kapsayan Çukurova
Bölgesi ve İzmir ilini kapsayan Düzey 2 bölgesinde iki ayrı kalkınma
ajansı kurulmuştur. Gerekli hazırlıklar tamamlandıktan sonra diğer
yörelerimizde ajansların kurulmasına devam edilecektir.
İlk defa 2005 yılında başlatılan ve 2006 yılında
olağanüstü bir hızla devam eden KÖYDES projesiyle ilgili tahsisatların
bilimsel kriterler bazında hesaplanması da yine DPT tarafından yapılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DPT, sadece
makro planlar ve programlar yapmakla yetinmemiş, çeşitli alanlarda
stratejiler geliştirilmesi bakımından da öncü bir rol oynamıştır.
Kırsal kalkınma stratejisi sanayi politikası dokümanı, KOBİ
stratejisi ve eylem planı, tarım ve enerji stratejileri gibi önemli
politika belgeleri koordine edilmiş ve Hükûmetin onayına sunulmuştur.
Yine, bilgi toplumuna dönüşüm hedefi için DPT
Müsteşarlığımız tarafından ortaya konan ve üç yılı aşkın bir süredir
yürütülen e-Dönüşüm Türkiye Projesi’yle eksikliği hissedilen pek
çok alanda önemli ilerlemeler kaydedilmiştir.
İlk defa yedi yıllık olarak hazırlanan ve
2007-2013 dönemini kapsayan Dokuzuncu Kalkınma Planı bu bakımdan
yepyeni bir dönemi işaret etmektedir. Türkiye’nin, krizlerden uzak
bir şekilde güçlü bir vizyon ve uygun stratejiler esas alınarak geleceğini
inşa etme iradesini ortaya koymaktadır. Planın vizyonunda sürdürülebilir
büyüme, rekabetçi bir yapı, bilgi toplumuna geçiş, gelir dağılımı
adaleti ve AB uyum sürecinin tamamlanması yer almaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama,
önemli gördüğüm bir hususun altını çizerek son vermek istiyorum. Kalkınma
sürecinde uzmanlığa dayalı kurumların rolü son derece kritiktir.
Bu kurumlara gerekli değeri vermek durumundayız. DPT Müsteşarlığı
örneğinde olduğu gibi, tüm kamu kurumlarında uzmanlığa dayalı
bir kurum kültürünü yerleştirmeliyiz. Bu süreçte en önemli unsur,
kurumlarımızın teknik kapasitesine azami düzeyde yatırım yapmak,
nitelikli personel sayısını artırmak ve sürekli eğitim anlayışıyla
mevcut personelin adaptasyonunu gerçekleştirmektir. Bu süreçte
de DPT Müsteşarlığımız gibi köklü kurumların genel desteği ve rehberliği
çok önemlidir.
Ülkemizin kalkınma çabalarında anahtar bir konumu
olan ve yaptığı fedakâr çalışmalarıyla önemli katkılarda bulunan
tüm Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının bu ehliyetli, çalışkan
elemanlarına şükranlarımı sunar, 2007 yılı bütçesinin ülkemize
ve milletimize hayırlı olması temennisiyle, yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karabayır.
AK Parti Grubu adına üçüncü konuşmacı, Ahmet Yeni,
Samsun Milletvekili.
Sayın Yeni, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz dokuz dakikadır Sayın Yeni.
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET YENİ (Samsun) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın içeriğinde yer alan Bankacılık Düzenleme
ve Denetleme Kurumunun 2007 yılı bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Hoş geldin.
AHMET YENİ (Devamla) – Bu vesileyle, yüce milletimizi
ve onun sayın temsilcilerini saygıyla selamlıyorum.
Türk bankacılık sektörü, olumlu makro ekonomik
ortamın, kapsamlı yeniden yapılandırma çabalarının ve dönemimizde
uygulanan tutarlı ve kararlı politikaların etkisiyle son yıllarda
önemli gelişmeler göstermiştir. Bu değişim ve gelişim rakamsal iyileşmelerin
ötesinde niteliksel bir dönüşümü de içermekte, bankacılık sektörü
kendisinden beklenen temel fonksiyon olan aracılık işlevini giderek
daha etkin şekilde yerine getirmektedir. Sektörün geçirdiği dönüşümde
idari ve mali yönden özerk, düzenleyici ve denetleyici bir otorite
olarak BDDK’nın faaliyete geçmesi, Türk bankacılık sektöründe eskiden
kopuşu ve yeni bir bankacılık dönemine geçişi simgelemektedir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Ahmet Bey, sektördeki
yabancı payı ne kadar oldu şu anda?
AHMET YENİ (Devamla) – BDDK, kurulduğu günden bu
yana, faaliyetlerini, misyonunda da ifadesini bulduğu üzere, finansal
piyasalarda güven ve istikrarı sağlamaya, finansal sisteme rekabet
gücü kazandırıcı ortamı hazırlamaya, kredi sisteminin etkin bir
şekilde çalışmasını temin etmeye, tasarruf sahiplerinin hak ve
menfaatlerini korumaya, denetime tabi kuruluşların piyasa disiplini
içerisinde sağlıklı, düzenli ve emin bir şekilde çalışmasına yönelik
gerekli tedbirleri almaya yoğunlaşmıştır.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Yunanistan’ın sektördeki
payı ne kadar oldu Ahmet Bey?
AHMET YENİ (Devamla) – Bu çerçevede, Kurumun, finansal
piyasalarda iyi düzenleme ve etkili denetimi, etkin risk yönetimi,
uluslararası ölçekte rekabetçiliği ve etkinliği, Avrupa Birliğine
yönelişi, yenilikçiliği, profesyonelliği ve mükemmelliği esas
alan, güven duyulan ve organizasyonel uyumluğa sahip dünya standartlarında
bir idari otorite olmayı vizyon olarak benimsemiş olduğunu söyleyebiliyoruz.
Sayın Başkan, değerli üyeler; BDDK’nın kuruluşunu
izleyen dönemde uygulamaya sokulan Bankacılık Sektörü Yeniden
Yapılandırma Programı, sektördeki temel dengesizlikleri gidermiş
ve sektör için önemli bir kilometre taşı olmuştur. Program ile kamu
bankaları finansal ve operasyonel açıdan yeniden yapılandırılarak
bu bankaların sektör üzerindeki bozucu etkileri giderilmiş, sektörde
risk unsuru teşkil eden 22 adet bankaya müdahale edilerek bu bankaların
devir, birleşme ve satış gibi yöntemler yoluyla çözümlenmesi yoluna
gidilmiş, özel bankaların sermayeleri ve dolayısıyla bilanço yapıları
güçlendirilmiş, sektöre yönelik düzenleme ve denetleme çerçevesi
iyileştirilerek uluslararası standartlara yaklaşılmıştır. Sektördeki
temel dengesizliklerin bu şekilde giderilmesinin ardından,
Hükûmetimiz döneminde, 2002 yılından itibaren, sektörün önünü açıcı
politika ve tedbirlerin uygulamasına kararlılıkla devam edilmiş,
sağlanan makroekonomik ve siyasi istikrar bankacılık sektörünün
sağlıklı bir gelişim göstermesi için zemin teşkil etmiştir.
Saygıdeğer Başkan, değerli üyeler; son yıllarda
bankacılık sektörüne yönelik atılan adımlardan bir tanesi, bankacılık
sektörünün aracılık işlevini etkin bir şekilde yerine getirmesini
önleyen, sektördeki bankalar için yabancı rakipleri karşısında
rekabet dezavantajı yaratan aracılık maliyetlerinin azaltılması
olmuştur. Buna ek olarak, piyasa disiplinini bozucu etkileri nedeniyle
öteden beri eleştiri konusu olan mevduata tam garanti uygulamasının,
piyasaları tedirgin etmeyecek bir tarzda 2003 yılı ortasında başlayan
ve bir yıllık geçiş takviminin ardından 2004 yılı ortasında kaldırıldığının
da vurgulanmasında yarar görmekteyim. Bu kapsamda, 2004 yılı Temmuz
ayından itibaren mevduata koruma kapsamı 50 bin YTL ile sınırlanmış
ve küçük tasarruf sahiplerini koruyan, ancak bankalara ve büyük
tasarruf sahiplerine de üstlendikleri risklerin maliyetini göz
önünde tutma motivasyonu veren bir sisteme geçilmiştir. 2003 ve
2004 yıllarında yoğun biçimde uygulanan ve üç yıllık bir uygulama
döneminin ardından 2005 yılı Haziran ayında sona eren İstanbul yaklaşımıyla,
25 banka ve 18 banka dışı alacaklı kuruluşun katılımıyla uygulanan
yöntem kapsamında, 318 adet firmaya ait yaklaşık 6 milyar dolar tutarında
sorunlu kredi yeniden yapılandırılmıştır. Buraya dikkatinizi
çekmek istiyorum. Biz, şimdi, Anadolu yaklaşımı çerçevesinde, sıkıntı
içindeki 40 bin esnafımıza ait 1,2 milyar dolarlık bir borcu yapılandırıyoruz.
Borçları yeniden yapılandırılan işletmeler ve sahipleri itibarlarını
korumuş, ihracat, istihdam ve bilanço büyüklüklerini artırırken,
kredi borçlarının yanı sıra, devlete olan vergi ve sosyal güvenlik
yükümlülüklerini de yerine getirebilir hale gelmişlerdir. İşte,
AK Partinin hizmet anlayışındaki incelik budur.
Sayın Başkan, kıymetli üyeler; son dönemin en önemli
gelişmelerinden biri de 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’dur. Bu Kanun’u
iktidarımız döneminde çıkarmışızdır.
Mevzuat altyapısına ilişkin olarak AK Parti döneminde
bir diğer önemli çalışma da, Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’nun
yürürlüğe girmiş olmasıdır. Gelişen teknolojiler ve büyüyen bankacılık
sektörünün etkisiyle hızla gelişen kart piyasasının bugüne dek
münhasıran bir düzenlemeye konu olmaması pek çok sorunu da beraberinde
getirmiş, Kanun’la birlikte bu sorun ortadan kalkmıştır.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Akdi faiz kaç?
AHMET YENİ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şunu büyük bir gururla ifade etmeliyim ki, dönemimizde Türk bankacılık
sektörü yeniden büyüme trendine girmiş, sektörün 2003 yılı başında
217 milyar YTL seviyesinde bulunan bilanço büyüklüğü 2006 yılı Eylül
ayı itibarıyla 474 milyar YTL’ye çıkmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti
iktidarından önce 125 bin civarına gerilemiş olan personel sayısı,
bugün itibarıyla bankacılık sektöründe 148 bine ulaşmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk bankacılık
sektörünün gelir ve kârlılık yapısı da son yıllarda daha sağlam bir
temele oturmuştur. Aktif yapısındaki değişim ve faiz marjındaki
daralma, bankacılık sektörünün menkul değerler cüzdanından gelir
eden bir yapıdan kredi portföyünden gelir eden bir yapıya geçişine
neden olmuştur.
Sektörün kârlılık performansında da belirgin bir
iyileşme göze çarpmaktadır. 2002 yılında 2,9 milyar YTL tutarında
kâr eden sektör, 2005 yılında 6 milyar YTL, 2006 Eylül ayı itibarıyla
-katılım bankaları dahil- 8,7 milyar YTL’dir.
Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; kamu
alacakları konusunda da ciddi çalışmalar yapmaktayız. TMSF aracılığıyla
bugüne kadar yapılan tahsilat 13 milyar 200 milyon dolara ulaşmıştır.
Değerli vatandaşlarıma da özelikle belirtmek
istiyorum ki, bizim dönemimizde, AK Parti döneminde banka soygunları
da sona ermiştir.
TURAN TÜYSÜZ (Şanlıurfa) – Bravo!
AHMET YENİ (Devamla) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri;
BDDK’ca düzenlenip denetlenen ve ülke ekonomisi için hayati bir rol
oynayan bankacılık sektörü, AK Parti iktidarı döneminde, birer
reform mahiyetindeki yukarıda kısaca bahsettiğim yasal düzenlemelerin
yapılması sonucunda sahip olması gereken istikrara ve güvene kavuşmuştur.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Çok iyi okuyorsun.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) – Sayın Yeni, biraz yavaş
oku, anlayamıyoruz.
AHMET YENİ (Devamla) – AK Parti olarak, kavga etmeden,
kırıp dökmeden, parayı iyi yöneterek, insanı iyi yöneterek, bilgiyi
ve zamanı iyi yöneterek başarılı olduk ve başarılı olmaya devam
edeceğiz.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) – Laf atmada başarılısın,
laf atmada.
AHMET YENİ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
iktidarımızda sağlanan siyasi ve ekonomik istikrar sonucu faiz
ve enflasyon düşürülmüştür. Gecelik faizlerin yüzde 7.500 olan rakamlarını
unutmayalım. Dönemimizde hiçbir banka soydurulmamıştır, hiçbir
banka batmamış ve fona devredilmemiştir.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Kaç milyar dolar borçlandınız,
onu söylesene!
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) – Söylediğine kendin
inanıyor musun?
AHMET YENİ (Devamla) – Kişi başına milli gelir
2.598 dolardan 5.500 dolara yükselmiştir. Büyüme hedefi 7,6 olmuştur.
İhracatımız rekor düzeyde artmıştır ve artmaya devam ediyor. KOBİ’lere
ve çiftçilere destek artırımı devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Çok iyi okuyorsun Sayın
Yeni!
AHMET YENİ (Devamla) – 2001 yılında yüzde 8,3 olan
pay, 2005 yılında yüzde 23,4’e çıkmıştır. Ziraat Bankasının tarım
kredisi kullanımı 2000 yılında, 600 trilyondan bugün itibarıyla 2
katrilyona ulaşmıştır. 200 bin konut yapılmış, duble yollar yapılmaya
devam ediyor. KÖYDES projelerini kıskananlar devam etsin, BELDES
projelerini devreye sokuyoruz. Barajlar, okullar yapıyoruz. Sağlıkta
dönüşümü halka çevirdik, halkımız şu anda rahat. PTT Bank hizmete
devam ediyor. En önemlisi, yatırımcımız, iş adamımız artık uzun hedef
yapabiliyor bizim dönemimizde.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birçok
başbakanın hedeflediği ve hayal ettiği enflasyon ve faizi biz düşürdük,
sıfırları biz attık. Muasır medeniyeti biz yakalıyoruz. Bizimle
birlikte muasır medeniyete ulaşıyoruz. Bu güzel gelişmelerden muhalefetin
neden rahat olduğunu da anlamakta güçlük çekiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
son verirken, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun 2007 yılı
bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, sevgi ve saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar, CHP ve Anavatan Partisi sıralarından
“Çok iyi okudun!” sesleri)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yeni.
AK Parti Grubu adına dördüncü konuşmacı, Zülfükar
İzol, Şanlıurfa Milletvekili. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın İzol.
Sayın İzol, süreniz dokuz dakikadır, buyurun.
TURAN TÜYSÜZ (Şanlıurfa) – Niye dokuz dakika Sayın
Başkan? On dakika olsun!
BAŞKAN – Sayın Tüysüz lütfen.
AK PARTİ GRUBU ADINA ZÜLFÜKAR İZOL (Şanlıurfa)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçesi hakkında, Adalet ve
Kalkınma Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Güneydoğu Anadolu Projesi, bildiğiniz gibi, ülkemizin
güneydoğusundaki Şanlıurfa, Adıyaman, Batman, Mardin, Diyarbakır,
Gaziantep, Kilis, Siirt ve Şırnak illerimizde uygulanan baraj ve
hidroelektrik santrallerin yapımı ile diğer sektörlerdeki yatırımları
içine alan çok kapsamlı bir projedir.
GAP’ın amacı, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin sahip
olduğu kaynakları değerlendirerek, bu bölgede yaşayan insanlarımızın
sosyal ve ekonomik yaşam koşullarını yükseltmek, bölgeler arası
farklılıkları gidermek ve ulusal düzeyde ekonomik gelişme ve sosyal
istikrar hedeflerine katkıda bulunmaktır.
GAP’ın tamamlanmasıyla, bölgemizde 1,82 milyon
hektar alan sulamaya açılacak, yılda 27 milyar kilovat saat elektrik
üretimi sağlanacaktır.
Kişi başına gelir, 209 oranında artacak ve milyonlarca
insana iş imkânı yaratılacaktır.
Değerli milletvekilleri, GAP, bugün, Su Kaynakları
Geliştirme Programı’nın yanı sıra, tarım, sanayi, ulaştırma, eğitim,
sağlık, kırsal ve kentsel altyapı yatırımlarını da içine alan, sürdürülebilir
insani kalkınmaya dayalı entegre bir bölgesel kalkınma projesi
olarak uygulanmaktadır.
Proje kapsamında, 2005 sonuna kadar 21 milyar YTL
harcama yapılmış ve nakdî gerçekleşme yüzde 56,4 düzeyine ulaşmıştır. 13 baraj ile 8 hidroelektrik santrali
tamamlanarak işletmeye de açılmıştır. 2005 yılı sonuna kadar toplam
253 milyar kilovat saat elektrik enerjisi üretilmiş ve ülkemizin
enerji ihtiyacının önemli bir bölümü buradan karşılanmıştır. Üretilen
bu enerjinin parasal değeri 15,2 milyar ABD dolarıdır. Türkiye’de 2005 yılında üretilen 39,6
milyar kilovat saatlik hidroelektrik enerji içinde GAP 18,7 milyar
kilovat saatlik hidroelektrik üretimiyle yüzde 47,2’lik bir paya da
sahiptir.
Diğer yandan, GAP bölgesinde, 2006 yılı itibarıyla,
258.425 hektar alan sulamaya açılmıştır, 114.064 hektar alanda hâlen sulama
şebekesi inşaatı devam etmektedir.
Toplam 161.413 hektar alanda, yani 268 köyde arazi
toplulaştırması çalışmaları tamamlanmış, 156.094 hektar alanda
da, yani 251 köyde ise çalışmalar devam etmektedir.
Şanlıurfa Harran ovalarında, 50 hektar alanda,
aşırı sıcaklık ve bilinçsiz sulama nedeniyle taban suyu yüksekliği
ve tuzlanma riski ortaya çıkmıştır. Buna karşın, problemli alanlarda
gerekli tedbirler hızla alınmaya da başlanmıştır.
Bölgenin sanayi altyapısında önemli gelişmeler
kaydedilmiştir. 2006 yılı itibarıyla 8 adet organize sanayi bölgesi
tamamlanmış, 11 adet organize sanayi bölgesi ise yatırım programında
yer almaktadır. İnşaatı devam eden 3 adet organize sanayi bölgesinde
de üretime geçilmiş olup faaliyetteki organize sanayi bölgesinin
sayısı 11 olmuştur. 25 adet küçük sanayi sitesi faal durumdadır,
12 küçük sanayi sitesinin ise yapım çalışmaları da devam etmektedir.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
2001 yılında GAP bölgesinde 708 milyon dolar olan
ihracat tutarı 2005’te 2.212 milyon dolara yükselmiştir. GAP bölgesinde
yapılan ihracatın Türkiye’nin toplam ihracatı içindeki payı da aynı
dönemde yüzde 2,3’ten yüzde 3’e çıkarılmıştır.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bölgenin
ulaşım gelişmesinden de söz etmek istiyorum. Türkiye devlet ve il
yolu şebekesinin yüzde 9,2’si, köy yolları şebekesinin yüzde
10,1’i bölgededir ve bu bölgedeki köylerin yüzde 98’i ana yol ağına
da bağlanmıştır. Özellikle Irak ve Orta Doğu ülkelerine yapılan ihracatın,
yol güzergâhı olan 225 kilometre uzunluğundaki Gaziantep-Şanlıurfa
otoyolunun genelinde fiziki gerçekleşme yüzde 80 düzeyindedir. Birecik-Şanlıurfa
kesimi trafiğe açılmıştır. Gaziantep-Nizip arası otoyolun tamamı
2007 yılında trafiğe açılacaktır. 2005 yılında programa alınan toplam
351 kilometre uzunluğundaki Şanlıurfa-Kızıltepe-Silopi devlet
yolundaki fiziki gerçekleşme yüzde 23 düzeyindedir. Türkiye’nin
en büyük kargo havalimanı olan GAP Uluslararası Havaalanı Şanlıurfa’da
inşa edilmektedir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Fizikî gerçekleşmesi
yüzde 80’ler düzeyinde olan havaalanı, 2007 yılında hizmete açılacaktır.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli milletvekilleri, bölgede, GAP kapsamında,
40 farklı kamu kurum, kuruluşu tarafından 270’e yakın yatırım projesi
yürütülmektedir. Kamu kurumları, özel kesim, yerel yönetimler, sivil
toplum örgütleri ve üniversitelerle beraber bölgede gerçekleşen
tüm yatırım ve faaliyetlerin sektörler itibarıyla izlenmesi ve değerlendirmesi
çalışmaları yürütülerek, sorun ve darboğazlar, kurumlarla işbirliği
içinde belirlenmekte, öncelikli ve koordinasyon gerektiren konular
GAP Yüksek Kurulunda görüşülerek karara da bağlanmaktadır. GAP
Yüksek Kurulu geçmiş hükûmetler döneminde toplanmamış ya da çok nadir
olarak bir araya gelmiştir. GAP Yüksek Kurulu, AK Parti Hükûmeti döneminde
düzenli olarak toplanmıştır.
Değerli arkadaşlar, GAP İdaresi, aynı zamanda,
tarım sektöründe önemli faaliyetler sürdürmekte, suyun iletim, dağıtım
ve kullanım yöntemleri de belirlenerek, çiftçilerin bu yönde bilinçlendirilmesi
için de eğitim çalışmaları da yürütmektedir.
GAP bölgesinde hayvancılığın geliştirilmesi,
sulama dışı alanlarda halkın gelir düzeyinin artırılması, ağaçlandırma
ve erozyon kontrol çalışmaları, yine, GAP Bölge İdaresi tarafından
sürdürülen faaliyetler arasındadır.
Bölgenin sahip olduğu potansiyel ve dinamikleri
harekete geçirerek, özel sektörü bölgede yatırım yapmaya yönlendirerek
bölgesel gelişmeyi sağlama çabaları, yine, GAP İdaremizin sürdürdüğü
faaliyetler arasındadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın İzol, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
ZÜLFÜKAR İZOL (Devamla) – Tamam Sayın Başkanım.
GAP bölgesinde girişimciliğin geliştirilmesi,
yatırımların artırılması amacıyla Şanlıurfa, Mardin, Adıyaman
ve Diyarbakır illerinde kurulmuş olan girişimci destekleme merkezleri
faaliyetleri, 2002 yılından itibaren Avrupa Birliği finansmanıyla
devam etmekte, GAP İdaresi, bölgedeki yatırım potansiyelinin bölge
içi ve dışı yatırımcılara anlatılması, ortak yatırım imkânlarının
araştırılması, karşılıklı ticari ilişkilerin kurulabilmesi ve
geliştirilmesi amacıyla ayrıca çalışmalarda da bulunmaktadır.
Bölgede ekonomik kalkınmanın desteklenmesiyle
birlikte sosyal altyapının geliştirilmesi, dezavantajı, nüfus
kesimlerinin de toplumsal kalkınmaya entegrasyonlarını sağlamaya
yönelik proje ve programları da geliştirmektedir.
Otuz Çok Amaçlı Toplum Merkezi -kısa adı ÇATOM- dokuz
ilde faaliyetlerini sürdürmektedir. Bölgede dokuz ilde gençlik,
kültür etkinliklerine devam edilmekte, Temmuz 2006’da sona eren Sokakta
Çalışan Çocukların Rehabilitasyonu Projesi kapsamında, çocuklara
yönelik eğitim ve etkinlikler gerçekleştirilmektedir.
Çocuk Okuma Odaları, Topluma Dayalı Ana Çocuk
Sağlığı Projeleri, yine, aynı şekilde, GAP Bölge Kalkınma İdaresinin
öncülüğünde sürdürülen faaliyetler arasındadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen Sayın İzol…
Buyurun.
ZÜLFÜKAR İZOL (Devamla) – Kadının Sosyoekonomik
Açıdan Güçlendirilmesi Projesi ve Birleşmiş Milletler Kalkınma
Programı, diğeri ise Avrupa Birliğiyle iş birliği içinde iki dış
kaynaklı proje bölgede yürütülmekte, Sürdürülebilir Kalkınma
Programı bu çerçeve içerisinde 33 alt başlıktan oluşmakta ve bugüne
kadar 15 proje tamamlanmış bulunmaktadır. Avrupa Birliği-GAP Bölgesi
Kalkınma Programı’nın toplam finansman tutarı 47 milyon avrodur.
Saygıdeğer milletvekilleri, AK Parti Hükûmetimiz,
bu projenin belirlenen sürede bitirilmesi konusunda titiz ve kararlı
çalışmalar yürütmekte, proje üzerinde önemle ve dikkatle durmaktadır.
Ben, inanıyorum ki, bu hayati önem arz eden projenin
bir an önce hayata geçmesini diliyorum ve 2007 bütçesinin ülkemize
ve ilgili tüm kurum ve kuruluşlara hayırlar getirmesini Cenabı
Allah’tan diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İzol.
AK Parti Grubu adına beşinci konuşmacı, Batman
Milletvekili Ahmet İnal. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın İnal, konuşma süreniz dokuz dakikadır.
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET İNAL (Batman) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Tütün ve Tütün Mamulleri Piyasası
Düzenleme Kurumu 2007 yılı merkezî bütçesi hakkında, AK Parti Grubu
adına, söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ancak, bugün, burada Kurumun bütçesinden bahsedip,
sizi rakamlara boğmak istemiyorum. Dünyada ve ülkemizde çok geniş
kitleleri ilgilendiren ve son derece meşakkatli olan tütün ziraatı
ve sorunlarından bahsetmek istiyorum. Dünyada her yıl, ortalama 6
milyon ton civarında yaprak tütün ile 5 milyon ton civarında sigara
üretilmektedir. Ülkemizde ise, bu ziraatın ortalama 250 ila 280 bin
civarındaki üreticinin geçim kaynağı olduğunu görmekteyiz. Bu
alanda geçinenlerin sayısı ise 1,5 milyon civarındadır. 2006 alım
yılı itibarıyla 253 bin üreticimizin 135 bin ton tütün üretimi gerçekleştirdiğini
görmekteyiz.
Sayın milletvekilleri, tütün ziraatı, ülkemiz
ihracatında önemli bir yere de sahiptir. Toplam tarım ürünleri ihracatımızın
yüzde 13,16’sını oluşturmaktadır. Dünya ülkelerine yapılan ihracat
verilerine baktığımızda ise 2006 yılında 70 bin kilogram yaprak tütün
ihraç edilerek, yaklaşık 222 milyon ABD doları döviz getirisi sağlanmıştır.
Biz, burada, tabii, tütün üretimi artsın derken sigara tüketimi
artsın demiyoruz. Ancak, arazilerini bu ziraata göre dizayn eden
Anadolu çiftçisine, alternatif ürün imkânları tanınmadan bu üretimden
vazgeçmesini söyleyemeyiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçmiş
hükûmetler döneminde, 4733 sayılı Kanun’la, üretici ve alıcı arasında
yazılı sözleşme yapılarak, yazılı sözleşme dışında üretilen tütünlerin
açık artırma yöntemiyle alım ve satımı öngörülerek, serbest rekabet
kuralları çerçevesinde satışlar serbest bırakılmıştır. Yani, Yasa’ya
göre, tütün üretimi serbest olup, isteyen üretici istediği kadar
tütün üretebilir; ancak, üretici, ürettiği tütünün kota fazlasını
kendisi satmak zorunda bırakılmıştır. Bu yanlış uygulamayla birlikte,
tüketici tercihlerinde meydana gelen değişmeler, yabancı sigara
ve tütünlerin yoğun olarak dolaylı reklam ve özendirmeleri sonucu,
1990 yılında 3 bin ton olan yabancı yaprak tütünü ithalatımız 2005
yılında 67 bin ton olmuştur. Ülkemizde 1988 yılı verilerine göre
tütün ekim alanlarının yüzde 15-20’sini taban arazisi teşkil etmekteyken,
1994 yılından itibaren Bakanlıklararası Tütün Kurulu kararları
sonucu, tütün tarımı taban araziden tamamen kaldırılmış, bu bağlamda
üretici sayısı ve üretim rakamlarında ciddi düşüşler olmuştur. Bunun
sonucunda, 1990 yılında 320 bin hektar alanda 520 bin ekiciyle yapılan
tütün üretimi düşerek, 2006 yılında 146 bin hektar alanda 222 bin ekiciyle
yapılagelmiştir.
Değerli arkadaşlar, ülkemizin her tarafında olduğu
gibi, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde sayıları
yüz binleri bulan Batman, Diyarbakır, Bitlis, Adıyaman, Muş ve Siirtli
ekicilerimiz evlerini ve sulama tesislerini tütünün sulanması,
kurutulması ve barındırılmasına uygun inşa etmişlerdir. Hayatlarını
tütün ziraatına göre dizayn eden bu üreticilerimiz, geçmiş hükûmetler
döneminde tütüne uygulanan kotayla ciddi bir geçim sıkıntısıyla
karşı karşıya bırakılmışlardır. Alternatif ürünler bakımından iklim,
doğa, arazi ve coğrafi şartlarının elverişsiz olduğu Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgemizde tütün ekicisinin geliri minimum seviyeye inmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm bunların
neticesinde, yörede had safhaya ulaşan işsizlikle beraber tütün
ziraatındaki düşüş, beraberinde yokluk ve göçü getirmiştir. Büyük
şehirlerimize devam eden göçler belediyelerin yükünü artırmış,
hizmetlerini aksatmıştır; altyapı yetersizliği, sağlık sorunları,
eğitim, iş ve aş sorunu meydana getirmiştir.
Değerli arkadaşlarıma ve ekranları başında
bizleri izleyen değerli üreticilerimize şu hususu burada aktarmak
istiyorum: 2005 yılı içerisinde Tekel İdaresi, depolarında eritemediği
tütün stoklarının fazlalığı nedeniyle 2006 alım yılı için üreticiyle
sözleşme imzalayamayacağını beyan edince, 9 milletvekili arkadaşım
ile beraber 4046 sayılı Kanun’a geçici bir madde ilave etmek suretiyle
çiftçimizin elindeki 2006 yılına ait mahsulün alımı sağlanmış, önümüzdeki
2007 yılı alımlarının da Tekel İdaresi tarafından yapılmasını sağlamış
bulunmaktayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çözüm
önerileri olarak şu hususları aktarmak istiyorum:
Birinci olarak, millî gelirden çok az pay alan Doğu
ve Güneydoğu Bölgelerimizdeki üreticilere geçen Hükûmet döneminde
uygulanan, sözleşme usulüyle tütüne uygulanan 200 kilogramlık kotayı
sözleşme başına 400 kilograma çıkartmamız gerektiğine inanıyorum.
En ucuz istihdamın, kişiye kendi toprakları üzerinde sağlanan istihdam
olduğunu biliyoruz.
İkinci olarak, GAP yatırım bölgesindeki sulama
tesislerinin kısa zamanda bitirilmesi gerekmektedir. Bunun
için, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün yatırım bütçesine ilave
ödenekler aktarılmalıdır.
Üçüncü olarak, tütünün ilgili kısmı Tekel İdaresinden
alınarak Tarım ve Köyişleri Bakanlığımıza bağlanması çok yerinde
bir karar olacaktır. Bu sayede, tütün ekimini bölge, arazi, iklim yapısı
ve ürün çeşitliliği dikkate alınarak planlama cihetine gidilecektir.
Dördüncü olarak, özellikle Ege ve Marmara Bölgelerimizde
tütün üretimine ihtiyaç duyulmasına rağmen, buranın çiftçisi alternatif
alanlara yönelmiştir. Bu bağlamda, Ege tipi tütün veya her yıl ortalama
70 bin ton civarında ithal ettiğimiz geniş yapraklı Virginia-Burley
tipi tütünün Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinde ekimi sağlanarak tütün
kalitesi artırılabilir. Uzmanlar arazi yapısının buna uygun olduğunu
ifade etmektedirler.
Beşinci olarak, Tütün Fonundan her yıl 210 milyon
YTL gelir sağlanmaktadır. Bu Fonda biriken paranın, ziraatçının
alternatif ürün ekimi ve eğitiminde kullanılması gerekmektedir.
Konuşmama son verirken, geçtiğimiz yasama yıllarında
da Parlamentoda vurguladığım bu hayati meselenin bir kez daha gündeme
getirilmesi ve çözüm yollarının aranması inancıyla, 2007 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bütün kurum ve kuruluşlarımıza, devletimize,
milletimize hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın İnal.
Anavatan Partisi Grubu adına birinci konuşmacı
Selami Yiğit.
Buyurun Sayın Yiğit. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Sayın Yiğit, süreniz yirmi dakikadır.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SELAMİ YİĞİT (Kars)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Planlama Teşkilatı,
Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
bütçeleriyle ilgili Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, son günlerde ciddi tıkanıklıklar
yaşadığımız Avrupa Birliğiyle uyum süreci, ekonomik ve sosyal hayatımızda
derin değişikliklere yol açmış bulunmaktadır. Bu değişikliklerden
belki de en önemlilerinden biri, yıllardır uygulanan planlama geleneğinden
uzaklaşmamızdır. Aslında, 1980’lerden bu yana küreselleşen dünyada
meydana gelen değişiklikler ve bu değişikliklerin ekonomimize
yansımaları, içinde yaşanan siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar
nedeniyle Devlet Planlama Teşkilatının ekonomi yönetimindeki
etkinliğini azaltmaya başlamış, 1990’lı yıllarda ise serbest piyasaları
oluşturan aktörler değişmiş, uluslararası sermaye, piyasaların
en güçlü aktörü hâline gelmiştir. Özellikle 2001 krizinin ardından
geliştirilen IMF ve Dünya Bankasıyla bağlantılı ekonomik politikalar
ve Avrupa Birliği uyum süreci, ulusal ekonomi politikalarını belirleyen
kurumları, en başta Devlet Planlama Teşkilatını devre dışı bırakmıştır.
Dokuzuncu (yedi yıllık) Kalkınma Planı, önceki
beş yıllık planlardan farklı olarak, Avrupa Birliğiyle uyum sürecinin
gereklerine uygun şekilde hazırlanmış bir plandır. Ekonomiye yön
vermesi beklenen, piyasa aktörleri açısından hedefleri ve olanakları
ortaya koyması beklenen Devlet Planlama Teşkilatının önceki yıllarda
hazırladığı beşer yıllık kalkınma planlarının bu amaçlara ulaştığını
söylemek mümkün değildir. Birbiri ardına yaşanan siyasi ve ekonomik
krizler kalkınma planlarını erozyona uğratmış, planlamaya inancı
zayıflatmıştır. 1990’lı yıllarda yaşanan siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar
ve yönetim zafiyeti, Devlet Planlama Teşkilatını, kalkınma planlaması
düşüncesinden tamamen uzaklaştırmış ve etkisiz bir konuma sokmuştur.
Değerli milletvekilleri, Anayasa’nın “Planlama”
başlıklı ve Devlet Planlama Teşkilatını ilgilendiren 166’ncı maddesi
şöyledir: “Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayinin
ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini,
ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirmesini yaparak verimli
şekilde kullanılmasını planlamak, bu amaçla gerekli teşkilatı
kurmak Devletin görevidir.” ifadesinin sonucunda bu görev, devlet
adına Devlet Planlama Teşkilatına verilmiştir.
Anayasa’nın bu hükmüne rağmen, Avrupa Birliği süreci
Devlet Planlama Teşkilatını devre dışı bırakmıştır. Avrupa Birliği
Komisyonu, 2006 yılı başında yürürlüğe girmesi gereken Dokuzuncu
Kalkınma Planı’nın 2007-2013 yılları arasını kapsayan Avrupa Birliği
bütçe dönemine ve üyelik sürecindeki ülkelere verilecek proje
desteklerine uygun hale getirilmesini istemiş, Hükûmet de, Dokuzuncu
Kalkınma Planı’nı bu doğrultuda bir yıl erteleyerek hazırlatmıştır.
Geçen yasama yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kabul edilen Dokuzuncu Kalkınma Planı’nın hemen ardından çıkarılan,
ancak, hâlen Anayasa Mahkemesinde bulunan kalkınma ajanslarına
ilişkin Yasa’da Devlet Planlama Teşkilatı tamamen devre dışı bırakılmıştır.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet, Avrupa Birliği
sürecinde sadece Avrupa Birliği bütçesinden yararlanma umudu ve
beklentisiyle beş yıllık kalkınma planı anlayışını terk ederek, yedi
yıllık planlama anlayışına geçmiştir. Devlet Planlama Teşkilatı
da ulusal kalkınma planlarını hazırlayan bir kurum olmaktan çıkarılarak,
Avrupa Birliği projelerini sadece değerlendirme ve zaman zaman
da koordinasyondan sorumlu bir kurum hâline dönüştürülmüştür.
Hükûmet, ekonomik dinamiklerin sağlıklı işlemesi
açısından siyasetten bağımsız karar almaları gereken kurumlara
müdahalelerde bulunmadaki alışkanlığını sürdürmektedir. Bu müdahalelerden
biri de, Dokuzuncu Kalkınma Planı’nın hazırlanması sürecinde Devlet
Planlama Teşkilatına yapılmıştır. Devlet Planlama Teşkilatının
hazırladığı taslakta 2013 yılı için öngörülen kişi başına düşen
yıllık gelir 8 bin dolar iken, Yüksek Planlama Kurulunda bu rakam
10.100 dolara yükseltilmiştir. Aynı biçimde, önümüzdeki yedi yıllık
süreye ilişkin ithalat ve ihracat hedefleriyle de oynanmıştır.
Bu siyasî müdahaleler, gerçeklikten uzak olarak
hazırlanan Dokuzuncu Kalkınma Planı’nı inandırıcı ve piyasalara
yön verici olmaktan uzaklaştırmıştır. Gerçeklikten uzak bir anlayışla
hazırlanan Dokuzuncu Kalkınma Planı, ne yazık ki, daha uygulamaya
geçmeden aşınmıştır. Dokuzuncu Kalkınma Planı’na dayalı olarak hazırlanan
orta vadeli programda 1 ABD doları 2006 yılında 1,450; 2009 yılında
1,478 YTL; cari açığın 2006 sonu için 27,8,;2009’da 34,4 milyar dolar olacağı,
enflasyonun yüzde 5’lerde seyredeceği; yüzde 10,4 olan işsizlik oranının
2009’da aynı kalacağı öngörülmüş, geçtiğimiz yıl sonunda 5.042 dolar
olan kişi başına düşen millî gelirin 2013 yılında 10.100 dolara yükseleceği
ifade edilmiştir.
Şimdi, bu hedeflerin 2006 yılının üçüncü çeyreğindeki
gerçekleşmelerine göz atalım: Dolar şu anda 1,430 YTL civarındadır.
Yani, dolar, orta vadeli programın altında seyretmektedir. Ancak,
bu konuda, Merkez Bankası Başkanı Sayın Yılmaz’ın açıklamaları çarpıcıdır.
Sayın Yılmaz, 2005 yılı sonunda 29 milyar dolar olan şirketlerin yabancı
para pozisyon açığının yüzde 49 artışla 43 milyar dolara yükseldiğine
dikkat çekerek “döviz geliri olmayan dövizle borçlanmasın” uyarısında
bulunmuştur.
Devlet Planlama Teşkilatının hazırladığı orta
vadeli plana göre, cari açık 2006 yılı sonu için 27,8 milyar dolar olarak
öngörülmüştür. Başbakan Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener,
Plan-Bütçe Komisyonunda, cari açığın 30 milyar doları aşabileceğini
söyledi. Bize göre, 30 milyar dolarlık cari açık tahmini bile iyimserliktir.
Cari açık, bu yılın üç çeyreğinde tam gaz artmış, 30 milyar dolara çıkmıştır.
Yıl sonuna kadar cari açığın 34-35 milyar doları bulması sürpriz olmayacaktır.
Mayıs-haziran dalgalanmaları, Kalkınma Planı’nda yer alan enflasyon
hedeflerini zaten aşındırmıştır. Yüzde 5 olarak öngörülen enflasyon
şu anda yüzde 10’lar civarındadır. Yani, enflasyon hedefinde yüzde
100’e varan bir sapma görülmüştür.
Devlet Planlama Teşkilatının gerek Dokuzuncu
Kalkınma Planı gerekse de Plan’a dayalı olarak hazırladığı orta vadeli
programdaki hedefler ile Merkez Bankasının hazırladığı raporlar
arasında çelişkiler vardır. Enflasyon hedefinin tutturulamamasında,
Merkez Bankası, topu, siyasetin üzerine atarken, 2007 yılı için enflasyon
hedefini yüzde 4 olarak belirliyor. Bu yılki enflasyon hedefini
yüzde 100’lük bir sapmayla tutturamamışken, 2007 yılı için yüzde 4’ün
nasıl tutturulacağını dikkatlerinize sunuyorum. Kaldı ki,
IMF’nin 2007 yılı için en iyimser enflasyon tahmininin yüzde 7,2 olduğunu
unutmayalım.
Devlet Planlama Teşkilatının büyüme hedefi de
tıpkı cari açık ve enflasyon gibi tutturulamamıştır. Daha geçtiğimiz
hafta Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan verilere
göre, yüzde 6 olarak belirlenen büyüme hedefi, bu yılın üçüncü çeyreğinde
ancak yüzde 3 olabilmiştir. Burada yüzde 100’lük bir sapma vardır.
2005’te 5.008 dolar olan kişi başına düşen millî gelir,
2006 üçüncü çeyreği itibarıyla 5.318 dolar olmuş, bu noktada, bir ölçüde,
Devlet Planlama Teşkilatının ortaya koyduğu hedefe yaklaşılmıştır.
Ancak, 2013 yılındaki kişi başına 10.100 dolarlık millî gelir hedefinin
tutturulması gerçekçi bir yaklaşım değildir. Kaldı ki, Dünya Bankasının
2006 yılı ekonomik raporunda, yapısal reformları gerçekleştirmek
kaydıyla, Türkiye’de 2015 yılında kişi başına düşen yıllık gelirin
ancak ve ancak 6 bin dolar olabileceği ifade edilmektedir.
Daha yürürlüğe girmeden temel hedeflerde yüzde
100’e varan sapmalar yaşanan Dokuzuncu Kalkınma Planı yeniden revize
edilmelidir. Aksi takdirde, böylesi iyimser hedeflere dayandırılan
bir planla istikrarlı bir büyüme trendi yakalamak, ekonomimize
uluslararası rekabet gücünü kazandırmak ve Avrupa Birliği sürecinde
gerekli temel yasal değişiklikleri gerçekleştirmek mümkün olmayacaktır.
Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği,
2007-2013 bütçesinde aday ülkelere proje bazında destek vermek üzere
15 milyar euroluk bir kaynak ayırmıştır. Avrupa Birliği bölgeler
arası farklılıkların giderilmesi ve kırsal alandaki geri kalmışlığın
azaltılmasına ve ekonomik yönden güçsüz olan bölgelerin geliştirilmesine
özel bir önem vermektedir. Avrupa Topluluğu Anlaşması’nda da sözü
edilen bu bakış açısı çerçevesinde fonlardan yararlanabilmek için
bölgesel ve sektörel gelişme planları hazırlanmalıdır. Bugün, ne
yazık ki, bütün teşviklere karşın ülkemizin çeşitli bölgeleri arasında
gelir düzeyi açısından derin uçurumlar vardır. Bölgeler arası gelişmişlik
farkının ortadan kaldırılması konusunu, Hükûmet, Kalkınma Ajansları
Yasası’na havale etmiştir. Türkiye’nin bölgeler arası kalkınmışlık
farkının ortadan kaldırılması konusu, Avrupa Birliği fonlarına
ve bu fonların denetimsiz kullanımına açılmıştır. Hükûmet, gelir dağılımı
ve bölgeler arası kalkınmışlık farkının ortadan kaldırılması konusunda
dört yıldan bu yana ulusal bir politika hayata geçirememiştir. Dünya
Bankasının raporuna göre, ülkemizde, ne yazık ki, zenginin geliri
yoksulun gelirinin 17 katına varmıştır. Günde 1 dolarla geçinmek
zorunda kalan nüfus toplam nüfusun yüzde 20’sini, yoksulluk sınırı
altında yaşayan nüfus ise toplam nüfusun yüzde 25’ini geçmiştir. Gelirleri
giderlerinden fazla olan 18 ilimiz diğer 63 ili beslemektedir. Vergi
gelirlerinin yüzde 70’i İstanbul, Kocaeli, Ankara ve İzmir’den toplanmaktadır.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki 30 ilden toplanan vergiler,
toplam vergi gelirlerimizin sadece yüzde 2’sini oluşturmaktadır.
Bu bölgelerde, aralarında seçim bölgem Kars da dahil olmak üzere,
pek çok ilde kişi başına düşen yıllık gelir 600 ile 800 dolar arasındadır.
Bu rakam, sanayinin geliştiği illerde 10 bin doların üzerindedir.
Değerli milletvekilleri, bölgeler arasındaki
bu dengesizliği azaltmak amacıyla yıllardır birtakım planlar hazırlanmaktadır.
İstanbul Ticaret Odasının öncülüğünde 2000 yılında geliştirilen
Doğu Anadolu Turizm Odaklı Bölgesel Kalkınma Projesi de bu projelerden
biridir.
Bilindiği üzere, uluslararası düzeyde her dört
yılda bir kış olimpiyatları düzenlenmektedir. 2010 yılında düzenlenecek
olan Kış Olimpiyatları Kanada’nın Vancouver kentinde yapılacaktır.
Türkiye de 2014 yılında yapılacak olimpiyatlara aday olmak istemektedir.
Bu amaçla, 2000 yılında İstanbul Ticaret Odasının öncülüğünde başlatılan
proje çalışması, Kars-Sarıkamış, Erzurum-Palandöken ve Erzincan-Ergan
kayak merkezlerini kapsamaktadır. Büyük emeklerle hazırlanan bu
proje için, yeri gelmişken, İstanbul Ticaret Odasının eski ve yeni
başkanlarına buradan teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, Doğu Anadolu’da yatırım
dezavantajı olarak görülen doğa ve iklim koşullarını turizm ve
kış olimpiyatları ekseninde değerlendirmeye yönelik bu projeye,
Hükûmet, ne yazık ki, Sayın Başbakanın olumlu yaklaşımına karşın gerekli
desteği vermemiştir. Kış olimpiyatları çerçevesinde oluşturulan
ve benim de içinde bulunduğum komite üyeleri, Sayın Başbakanla
2004 yılının yaz aylarında bu konuyu görüşmüşlerdir. Sayın Başbakan,
konuyla ilgili gerekli her türlü desteği sağlayacağını ifade etmiştir.
Ancak, Hükûmet bugüne kadar somut bir adım atmamıştır.
Kış olimpiyatlarının 2010 sonrası için bölgemizde
düzenlenmesi için gerekli altyapı ve tesislerin kurulması çalışmalarına
şimdiden başlanmalıdır. Bölgenin kış sporları ve turizm odaklı kalkınmasında
önemli bir adım olan ve 3-4 milyar dolarlık yatırımla, Kuzeydoğu Anadolu
Bölgesi’nin temel gelir kaynağı olan hayvancılığın da gelişmesine
katkı verecek ve bölgenin kalıcı olarak kalkınmasını sağlayacak
olan 2014 yılı Kış Olimpiyatları’nın bölgemizde düzenlenmesi yolunda
önemli bir adım niteliği taşıyacak olan kış olimpiyatları yasasının
vakit geçirilmeden çıkarılması gerekmektedir.
Sayın Başbakanın gerekli adımların derhal atılacağı
yönünde söz verdiği Doğu Anadolu Turizm Odaklı Bölgesel Kalkınma
Projesi de tıpkı diğer bölgesel kalkınma projeleri gibi yeterli
finansman kaynaklarına sahip olunmaması, siyasi iktidarın öncelik
ve hedeflerini sürekli değiştirmesi, yanlış teşvik, politika ve
uygulamalar gibi nedenlerle geri plana itilmiştir.
Kalkınma planlarına koyduğunuz pek çok teşvik yerini
bulamamakta, siyasi ve bürokratik çekişmeler nedeniyle bütçelere
konan ödenekler kullanılamamaktadır. 2006 bütçesinde yer alan küçükbaş
hayvancılığın desteklenmesi için konulan ödeneğin kullanılamaması,
Avrupa Birliği fonlarının KOBİ ve tarımsal alana verdiği bazı kredilerin
kullanılamaması buna bir örnektir.
Devlet Planlama Teşkilatı yeniden yapılandırılmadıkça,
bölgesel farklılıkları giderme amacıyla atılan adımlar boşa çıkacaktır,
Avrupa Birliği bütçe ve fonlarından yararlanma beklentisi tümüyle
hayal olacaktır. Devlet Planlama Teşkilatı bünyesindeki değerli
kadroların ürettiği projelerden ülkemiz yeterince yararlanamamaktadır.
Değerli milletvekilleri, KÖYDES projelerinden
iktidar partisi milletvekilleri övgüyle bahsetmektedirler. 2007
yılında da BELDES projesi hayata geçirilecektir; ancak, Meclis denetimi
dışına çıkarılan bu harcamalar, pek çok siyasi kayırmacılık ve
yolsuzluk örneklerine dayanak oluşturacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın
bu bölümünde de bankacılık sektörüyle ilgili bazı kritik gelişmeler
ile Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu bütçelerine değinmek
istiyorum.
Bankaların riskli yapıları nedeniyle, bankacılık,
ya ekonomik krizlerin tetikleyicisi ya da krizlerden en fazla etkilenen
sektör olmuştur. 1994 mali krizin ardından bankacılık sektöründen
çıkışları önlemek için mevduata yüzde 100 devlet güvencesi verilince,
çok sayıda küçük aile bankalar kurmuş, bazı banka sahipleri, kredi
kaynaklarını kendi şirketlerine hortumlayarak, cumhuriyet tarihinin
en büyük yolsuzluğunun sahnelenmesine yol açmışlardır. Yirmi iki
banka, bu süreçte Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilmiştir.
2001 krizinin ardından, pek çok sektörde olduğu gibi, finans sektöründe
de IMF’nin çizdiği çerçeve içerisinde köklü değişiklikler yaşanmış,
bu piyasalara müdahale edilebilecek enstrümanlar, yani bağımsız
üst kurullar yeniden oluşturulmuştur.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu da bu
kurullarımızın en önemlilerindendir. O tarihlerde 140 milyar dolar
aktifi bulunan seksen bir bankayı düzenlemek ve denetlemek amacıyla
kurulmuştur. Bağımsız üst kurul olarak BDDK’nın denetlediği bankacılık
sistemi, dokuz aylık dönemde yüzde 16 büyüyerek 460 milyar YTL’ye
ulaşmıştır. Sayın BDDK Başkanının verdiği bilgilere göre, kamu bankalarımızın
büyümesi yüzde 10’da kalırken, yabancı bankaların yüzde 33’le rekor
düzeyde büyümesi dikkat çekicidir.
Değerli milletvekilleri, Türk bankacılık sektörünün
yabancılar açısından neden ilgi odağı olduğuna ilişkin Türkiye
Bankalar Birliği Genel Sekreteri Sayın Keskin’in bazı gazetelerde
yayınlanan analizleri dikkat çekicidir. Avrupa Birliğinde gelişmişlik
sıralamasında sonlarda yer alan on ülkeyle bankacılık açısından
kıyaslama yapılırsa tablo şöyledir: Kişi başına banka aktifi on
AB ülkesinde 7.105 euro iken, Türkiye’de 3.470 euro; kişi başına banka
kredisi son on AB ülkesinde 3.533 euro iken, Türkiye’de 2.125 euro; kişi
başına mevduat son on AB ülkesinde 4.384 euro iken, Türkiye’de 2.125
euro; kişi başına konut kredisi son on AB ülkesinde kişi başına
607 euro iken, Türkiye’de sadece 171 euro; kişi başına tüketici kredisi
son on AB ülkesinde 348 euro iken, Türkiye’de 398 eurodur.
Gerçekten de Türkiye, Avrupa Birliği üyesi ülkelerle
karşılaştırıldığında bankacılık sektöründe büyük bir gelişme potansiyeline
sahiptir. Ancak, bu kritik konuda rasyonel bir planlama yapılmalı,
ayaklarımız mutlaka yere basmalıdır. Hiçbir zaman temenni etmeyiz,
ama, yabancı sermayenin ekonomik ya da siyasi bir kriz anında ülkeyi
terk etme ya da krizi yönlendirme riski vardır. Bu risk, ülkemizin geleceği
açısından asla göz ardı edilmemesi gereken önemli bir konudur.
Bankacılık sektöründe yabancıların payı yüzde
31 seviyesine çıkmıştır ve bu, son derece kritik bir seviyedir. Halk
Bankası, Ziraat Bankası, Vakıfbank gibi kamu bankalarıyla birlikte
sektördeki yabancı payının yüzde 60’lara çıkması işten bile değildir.
Bu tablo, IMF’nin kontrolü altında bulunan geri kalmış ülkelerdeki
bankacılık sektörü tablosuyla benzerdir; çünkü, gelişmiş Avrupa
Birliği ülkelerinde, örneğin Almanya’da bankacılık sektörü üzerindeki
yabancı payı sadece ve sadece yüzde 5’tir. Bu oran Estonya’da yüzde
100, Çek Cumhuriyeti’nde yüzde 95, Slovakya’da ise yüzde 93’e çıkmaktadır.
Bu tehlikeli gidiş karşısında Hükûmetin herhangi
bir duyarlılığı yoktur. Esnaf ve küçük işletmelere kredi sağlayan
Halk Bankasıyla çiftçiye kredi sağlayan Ziraat Bankası özelleştirildiğinde,
hatta büyük ölçüde yabancıların eline geçtiğinde, esnaf ve çiftçiye
kredi verme işini hangi kuruluş, nasıl yerine getirecektir? Portföydeki
bankaların da satılması hâlinde, bankacılık sektörünün yarıdan
fazlasının yabancıların eline geçmesi olasılığı karşısında
Hükûmetin acil olarak bir strateji geliştirmesi gerekmektedir.
Ekonominin yerel gerçeklere uygun biçimde yürütülmesi
için siyasi iradeden bağımsız olması gerektiğine inandığınız kurulların
başarılı sınav verdiğini söylemek mümkün değildir. Merkez Bankamız
başta olmak üzere bu kurullar içeride bağımsız, ama gerçekte tamamen
IMF’ye bağımlı bir duruma gelmişlerdir. Merkez Bankasının 13 Aralıkta
yayınladığı Para ve Kur Politikası Raporu, 27 Kasımda IMF’ye gönderilen
taahhüt mektubuyla aynıdır. Merkez Bankasının 2007 yılı için ortaya
koyduğu mevcut kur politikasının
devam edeceği ve enflasyonun 2007 için yüzde 4 olacağı gibi hedefler,
IMF’ye 27 Kasımda verilen sözlerin arasında aynen yer almaktadır.
Değerli milletvekilleri, çok önemli işlevler
üstlenen bağımsız üst kuruluşların yönetimlerinin oluşumu konusunda
Hükûmetin yaklaşımı, hassas dengeler üzerinde yürüyen ekonomi dinamiklerini
olumsuz yönde etkileyecek niteliktedir. Geçtiğimiz yıl görev süresinin
dolacağı bir yıl önceden bilinmesine
karşın Merkez Bankası Başkanlığına atama sorunu yaşanmış, Sayın
Yılmaz’ın ataması aylarca sürüncemede bırakılmıştır. Bu yüzden mayıs
ve haziran dalgalanmalarına yönelik önceden tedbir alınması ve
müdahale edilmesi fırsatı elden kaçırılmıştır. Hâlâ Merkez Bankası
başkan yardımcıları ile Para Kredi Kurulu üyeleri atamasında da
sorunlar yaşanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Yiğit.
SELAMİ YİĞİT (Devamla) – BDDK Kurulu atamalarında
da benzer sorunlar yaşanmıştır. Kurumda
görevi dolan üyelerin yerine atama yapılması aylar almış, Kurum
yönetimindeki bu boşluk nedeniyle İmar Bankası operasyonunda geç
kalınmış ve çok ciddi kamu zararlarının oluşmasına neden olunmuştur.
Şimdi benzer sorun Sermaye Piyasası Kurulunda yaşanmaktadır. Sayın
Doğan Cansızlar’ın görev süresinin dolacağı aylar öncesinden belli
olmasına karşın Sermaye Kurulu Piyasası Kuruluna atama yapılmamış,
Kurul hâlen vekaleten yürütülmektedir. Üstelik Personel Yönetmelik’inde,
SPK üst yönetimindeki atamalarda da Sayın Cumhurbaşkanını devre
dışı bırakan düzenlemeler yapılmış ve bu Yönetmelik değişikliği
Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Her ne kadar SPK Başkanı Sayın Erol,
bu Yönetmelik değişikliğinin kurumların özerklik yapılarına uygun
düşüncelerden yola çıkarak eski başkan döneminde hazırlandığını
açıklasa da, devletin zirvesinde son günlerde yaşanan gerginlikler
dikkate alındığında, bu ifadeye inanmamız mümkün değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELAMİ YİĞİT (Devamla) – Yani, bitiş konuşmasını
yapıyorum Sayın Başkanım…
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – İktidar Grubundan 5 kişi
konuştu, birer dakikadan fazla…
BAŞKAN – Sayın Özcan, buyurun, siz verin buradan.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Sayın Başkan, 5 kişiye
birer dakikadan beş dakika fazla konuşma oldu.
SELAMİ YİĞİT (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Yiğit.
SELAMİ YİĞIT (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; süremin bitmesi nedeniyle, 25 Aralık 2006 tarihine
kadar sürecek olan 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanun Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının Türkiye Büyük
Millet Meclisindeki görüşmelerinin ülkemize hayırlı olmasını
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yiğit.
Anavatan Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı
Muharrem Doğan. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Sayın Doğan, süreniz yirmi beş dakikadır.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUHARREM DOĞAN (Mardin)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP Bölge Kalkınma İdaresi
ve Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme
Kurumuna ait 2007 yılı mali bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle, yüce heyetinizi ve aziz
milletimizi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.
Bütçe sadece bir nevi rakamlar dizisi değil, tercihler
ve kararlar dizisidir. Bütçe, herhangi bir hedefi olmadan konulan
rakamları tutturmak amacına yönelik bir tablodan da ibaret değildir.
Bir ülkenin bütçesi, ortaya konan vizyonun ta kendisidir. Daha
önemlisi, bütçe, bir ülkenin refahı ve kalkınmışlığını gösteren,
hangi kaynaklarla, nasıl yapılacağını kanıtlayan bir belgedir. Özünde
insan ve onun hayatında umut olmalıdır.
Büyük Önder Atatürk’ün yurt dışına eğitim amacıyla
gönderdiği öğrencilere söylediği söz şöyleydi: “Sizler birer kıvılcımsınız.
Sizleri birer kıvılcım olarak yolluyoruz, alev olup döneceksiniz
ve ülkenin gelişimine katkıda bulunacaksınız ve ülkeyi aydınlık
yarınlara taşıyacaksınız” diye uğurlardı.
Değerli arkadaşlar, aynı iradeyi aziz milletimiz
2002 3 Kasım seçimlerinde yaparak, AKP partisini iktidar yaptı ve
ülkenin gelişmesi için, işsizliğin ve yoksulluğun yenilmesi için,
ülkenin refahı için diye gönderdi. Ancak, ne yazık ki, bunların hiçbirini
yapamamıştır. Adalet ve Kalkınma Partisi, nasıl Kıbrıs’ı gözden çıkarmaya
çalışmışsa, Doğu-Güneydoğu projesi olan GAP’ı da gözden çıkarmaya
çalışmaktadır.
MUSTAFA ÇAKIR (Samsun) – Kıbrıs’ı gözden çıkarmadık,
bunlar yanlış şeyler Muharrem Bey.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) – Çıkardınız… Çıkardınız…
MUHARREM DOĞAN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar,
GAP nedir, temel amacı nedir, ona bir bakmamız lazım. GAP, çok amaçlı,
sektörel ve sosyoekonomik bölgesel kalkınma projesidir. Büyük Önder
Atatürk, 1936 yılında, Dicle ve Fırat sularının boşa aktığını görünce,
burada büyük bir servet vardır diyerek derhal harekete geçilmesi
noktasında emir vermiştir ve Elektrik Etüd İdaresi kurulmuştur, Keban
projesi adı altında. Yeni ihtiyaçların ortaya çıkması üzerine,
1954 yılında, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü kurulmuştur. 1970’li
yıllarda GAP’ın temeli atılmış, ama, 1980’li yıllarda, rahmetli Turgut
Özal -Anavatan Partimizin kurucusu, Genel Başkanı ve sekizinci
Cumhurbaşkanımızı, burada, rahmetle ve şükranla anıyorum- GAP kapsamında,
o tarihlerde, Karakaya, Atatürk, Dicle, Kralkızı, Birecik, Karakamış
ve Batman hidroelektrik santrallerinin temellerini atmış ve birçoğunu
hayattayken işletmeye açmıştır. Diğer kalan kısımlar da Anavatan
iktidarında ve Anavatanın ortak olduğu koalisyon dönemlerinde
tamamlanmıştır.
Bu, enerjideki başarıdan sonra, genelde yüzde
52’lik nakdî bir gerçekleşmeyle AKP Hükûmetine teslim edilmiştir. Yine,
tarımda yüzde 12’lik bir gerçekleşmeye gidilmiş, enerjide yüzde
74’lük bir gerçekleşmeyle Sayın Bakanımıza teslim edilmiştir. Ancak,
dört yıllık -beşinci yıla da girdik- iktidar döneminizde şu ana kadar
meydana gelen gerçekleşme, yani AKP iktidarı dönemi genelinde
yüzde 4,4 bir artış olmuştur. Tarımda yüzde 2’lik bir artış olmuştur.
Enerjide sıfır, hiç el atılmamıştır. Ancak, programda olan Ilısu ve
Cizre Barajı yapıldıktan sonra, enerjide yüzde 95’lere çıkacaktır.
Şimdi, ben, burada size soruyorum: GAP’ı neden
durdurdunuz? GAP’a neden hız vermediniz? Geçmiş dönem hükûmetleri tarafından
hep desteklenmiştir. Burada da hakkını teslim etmek üzere, dokuzuncu
Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel’e de teşekkür ediyorum,
emeği çok bu projede. Yalnız, Sayın Bakanımız, ne hikmetse, bu projeye
soğuk bakıyorlar ve bu projeyi bitme noktasına getirdiler. Sayın
Bakanım, ben size buradan soruyorum: Eğer, bu proje gerçekten Türkiye
projesi değilse, GAP da tarımın lokomotifi değilse ve bugüne kadar,
yani sizin döneminizde değil, teslim aldığınız döneme kadar, bu
kapsamda 400 milyar kilovat saat enerji elde edilmişse, bunun 5 sentten
parasal değeri de 20 milyar dolar ise, siz bu projeye nasıl soğuk bakarsınız!
Başka bir şey söyleyeceğim: Değerli arkadaşlar,
bugün, GAP, sadece Doğu, Güneydoğu projesi değildir, Türkiye projesidir.
Burada elde edilen ürünler, Türkiye’nin birçok ilinde ham madde olarak
işletilmektedir. Örnek verecek olursam: Keşke Sayın Orhan Diren burada
olsaydı, onun sahibi olduğu Dimes şirketlerine her gün, Şanlıurfa’da
Koç Ata Çiftliği’nde üretilen taze süt olarak bir tır gitmektedir. Yine İzmir’de, Pınar
Süt mamulleri, Şanlıurfa’da üretilen taze sütten elde edilmektedir.
Yani, demek ki, GAP Türkiye projesidir, Doğu, Güneydoğu projesi değildir.
Kısacası, Sayın Bakanım -altını çizmek için- GAP, Türkiye ekonomisinin
mührüdür.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma
Partisi, cumhuriyet tarihinde, GAP’ta yaptığı, gerçekleştirdiği
gerçekleşmeyle, en az yatırım yapan bir hükûmet olarak tarihe geçecektir.
Şimdi, geçmiş hükûmetler, hatta koalisyon dönemindeki hükûmetlerde
bile yılda yüzde 4’ten aşağı hiçbir gerçekleşme olmamıştır; ancak,
bu Hükûmet döneminde yüzde 1,1’e tekabül ediyor. Tarımda ise yüzde
0,5. Sayın Bakanım, çok başarısızsınız. Emin olun, sizin yerinizde
olsaydım hemen istifa ederdim.
AHMET
YENİ (
MUHARREM
DOĞAN (Devamla) – Gayet tabii, gayet tabii. 1,1’le
övüneceksiniz, buradan, çıkıp da GAP’ı konuşacaksınız! Hangi yüzle Sayın Yeni?
AHMET
YENİ (
MUHARREM
DOĞAN (Devamla) – Siz, hep böyle hazırlar üzerinde oturuyorsunuz,
hazırları satıyorsunuz, ondan sonra gelip burada methiyeleri düzüyorsunuz!
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
MEHMET
SOYDAN (Hatay) – Siz de iktidardaydınız, bitirseydiniz! Bitiremediğiniz işleri mi bize söylüyorsunuz?
MUHARREM
DOĞAN (Devamla) – Biz, şunu söylüyoruz… Çok güzel bir soru sordu, ben
ona cevap vereyim: Bizim dönemimizde, yılda 7,5’tan
aşağı bir gerçekleşme olmamıştır.
AHMET YENİ (Samsun) – Sizin döneminiz hangi dönem?
MEHMET CEYLAN (Karabük) – Hangi dönemi kastediyorsunuz?
MUHARREM DOĞAN (Devamla) – Rahmetli Turgut Özal
dönemi ve ondan sonraki, tek başımıza iktidar olduğumuz dönemi
söylüyorum.
MEHMET SOYDAN (Hatay) – Bir kısmını kabul, bir kısmını
ret mi?
BAŞKAN – Sayın Soydan, lütfen…
MUHARREM DOĞAN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar…
FATMA
ŞAHİN (
MUHARREM DOĞAN (Devamla) –Anavatandaydım.
Şimdi, değerli arkadaşlar, burada Sayın
Bakanımızın da güzel bir resmi var. Bunu hatırlayacaklar. Sayın Bakanım, dikkatinizi çekmek istiyorum:
Şimdi bakın, hele bazen bizim verdiğimiz çözüm önerilerimiz var,
projelerimiz var, hiç bunlara kulak asmıyorsunuz, bizim sesimizi
de dinlemiyorsunuz, kendi bildiklerinizi yapıyorsunuz.
Sayın
Bakanımın da hazır bulunduğu bir toplantıda ve Sayın GAP İdaresi
Başkanının da hazır bulunduğu ve Sayın Tüzmen’in de hazır bulunduğu
bir toplantıda, bakın,
Şimdi, önce, “temizle-işlet-devret” modeli çıkardınız,
müteahhit bulamadınız. Bulamazsınız çünkü, bu uzmanlık isteyen
bir şey, ağır bir şey. Ben, bunu uzmanlarla görüştüm. Kimisi “üzerinden
tank geçireceğiz, o şekilde yapacağız” kimisi “sökerek yapacağız”
dedi. Bu iş çok ağır. Ben, Maliye Bakanına, Millî Savunma Bakanına
sordum: “Çıkan bütçe çok ağır olduğu için yapamıyoruz” dediler. Peki
o zaman, madem yapamayacaksınız, yapamayacağınız bir şeye niye
söz veriyorsunuz Sayın Bakanım?
Şimdi, tabii, tarımı yüzde 12’den yüzde 14’e getirdiniz.
Eğer, bu tarımdaki gerçekleşme, nakdî gerçekleşme oranı yüzde 80’e
getirildiği takdirde, bugün, Türkiye’nin en büyük sorunu olan işsizlik
ve yoksulluğun bir kısmı önlenmiş olacaktır. Yani, şunu demek istiyorum:
Yüzde 80’lere çektiğiniz takdirde, o bölgede en az 2-3 milyon insana
iş imkânı verilecektir. Bunu neden yapmıyorsunuz Sayın Bakanım? Neden,
yüzde 12’den sadece yüzde 14’e getirdiniz? Sadece yüzde 2’lik, yani
0,5, size… Tek başınıza iktidarsınız, “Adalet ve Kalkınma Partisi”
yazıyor burada; yani, bu Adalet ve Kalkınma Partisine yakışan
0,5’lik midir?
SONER AKSOY (Kütahya) – Öneri var mı? Yüzde 80’e nasıl çıkacak?
MUHARREM DOĞAN (Devamla) – Evet, önerim şudur: Sulama
kanallarını yapınız. Çiftçimizi, üreticimizi kuru tarımdan sulu
tarıma geçiriniz. O zaman sizi alkışlayacağım ve buraya gelip size
bu milletin kürsüsünden teşekkür ediyorum Sayın Milletvekilim.
MEHMET SOYDAN (Hatay) – Onu da yapacağız, onu da yapacağız.
AHMET YENİ (Samsun) – Bir dahaki dönem yapacağız
onu, o zaman alkışlarsın.
MUHARREM DOĞAN (Devamla) – Şimdi, GAP Kalkınma
Programı’nda 22 baraj, 19 hidroelektrik santrali ve 1,7 milyon hektar
alanda sulama hedeflenmiştir. Şimdi, Harran Ovası’nda 2003 yılına
kadar -Sayın Bakanımıza teslim edildiği zaman- yine, Anavatan döneminde
121.400 hektar alanda sulama yapılmış.
Şimdi, Sayın Bakanımızın dönemine bir gelelim,
bakalım ne yapılmış? Beş yılda AK Parti Hükûmetinin yaptığına bakalım:
Şanlıurfa Ovası 22 bin hektar, Ceylanpınarı ikinci Cırcıp Ovası 20
bin hektar, Harran ikinci kısım 88.453 hektar, toplam 130 bin hektar
alanda sadece toplulaştırma hizmetleri yaptınız. Bir şey yaptınız
mı? Sulama kanalı yaptınız mı Sayın Bakanım? Geleceksiniz buradan
söylersiniz, inşallah ben yanlış çıkarım. Yine, Harran ikinci kısım
58.760 hektar, Yaylak Ovası 18.500 hektar, Bozova pompaj sulaması toplulaştırma
çalışmaları ağır gidiyor, kaplumbağa boyu kadar bir mesafe almış
değildir.
Sulama ve enerjiden payını alamayan dokuz il arasında
Mardin ve Siirt, Şırnak var. Derik, Kızıltepe, Nusaybin Ovalarına
ait sulama kanalları, toplulaştırma yapılmamış, başlanmamış, buradaki
üreticilerimiz, çiftçilerimiz kendi imkânlarıyla 250-300 metre derinlikten
sondaj kuyusu açarak üretim yapmaya çalışıyorlar, kendi geçimlerini
sağlamaya çalışıyorlar; ama, elektrik fiyatını da… Dönüm başına
61 YTL’den üretim yapıyor bu çiftçilerimiz ve bu çiftçilerimiz elde
ettikleri ürünleri maliyet fiyatına da satamıyorlar ve siz buradan
bana laf atıyorsunuz ve siz, benim buradan, tamam mı, konuşmamı engellemeye
çalışıyorsunuz!
Ben size daha başka bir şey söyleyeceğim: Ben şimdi
üzülüyorum; GAP’ı konuşuyoruz, 9 ili konuşuyoruz, 69 ilçeyi konuşuyoruz,
4.292 köyü konuşuyoruz, 5 binden fazla mezrayı konuşuyoruz ve GAP
toprağı üzerinde oturuyoruz, yiyip içiyoruz, 54 milletvekilimiz
var, 3 milyon 500 bin seçmenimiz, 7-8 milyon nüfusumuz var, sadece beni
izleyen burada 1 milletvekilimiz var: Teşekkür ederim Fatma Hanım,
teşekkür ediyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Yani,
sizin GAP’a ne kadar önem verdiğiniz sizin milletvekilinizden belli
oluyor, Sayın Bakanımızın tutum ve davranışından belli oluyor.
MEHMET SOYDAN (Hatay) – DSİ yapıyor barajları ve
sulama kanallarını.
MUHARREM DOĞAN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar,
bakın, Sayın Başbakan bu kürsüden bütçe sunuş konuşmasında şu lafı
kullandı, dedi ki: “Milletimizi hücrelerimizde hissediyoruz,
hücrelerimizde yaşatıyoruz.” Peki, ben de soruyorum: Sayın Başbakanım,
54 milletvekili GAP’tan Türkiye Büyük Millet Meclisine geliyor. Bu
54 tane milletvekilinin 42 tanesi de Adalet ve Kalkınma Partisindedir.
Sana el kaldırıyorlar, senin emrindeler. Peki, bunları nasıl hücrelerinizde
yaşatmıyorsunuz da milleti yaşatabiliyorsunuz? Ben buna inanmış
değilim. Zaten inanmıyorum. Doğru da değildir.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Belki aday olmayacaklar.
MUHARREM DOĞAN (Devamla) – Dolayısıyla, şimdi,
sizin burada sadece ve sadece… Ben, şimdi belgelerle size bir şeyler
ispat etmeye çalışacağım. Vaktim yetmiyor, altı dakikam kaldı.
Şimdi, Maliye Bakanımız Mardin’e gidiyor, Sayın
Deniz Baykal’ın temel attığı, Sayın Deniz Baykal’ın Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanı olduğu zaman temeli atılan Mazıdağı Fosfat Tesislerine…
Ben Sayın Genel Başkana teşekkür ediyorum, o bölgeye çok büyük yatırım
yaptı ama kıymetini bilmediler. Bunu yaşatacak, hayata geçirecek
bir siyasi irade henüz olmamıştır.
Şimdi, Sayın Maliye Bakanımız Mardin’e gidiyor
ve şu başlığı atıyor. Bakın, “Unakıtan: Fosfat dolu dağ bize bakıyor,
biz de ona” ve burada diyor ki, biz enayi miyiz? Biz, buraları cazibe
merkezi hâline getireceğiz ve buraları işleteceğiz diyor.
Yine, başka bir gazetede, aynı Bakanımız şunu
diyor: “Fabrika kapatıldı, ithalat başladı.” Kendiniz söylüyorsunuz
Sayın Bakanım, buyurun. Hani ihracat vardı, nerede ihracatınız? Kendiniz
söylüyorsunuz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, sağ olsun, Sayın Baykal’ın
yapmış olduğu bu tesisler, 147 milyon dolara mal oldu.
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Tekrar oraya mı
gideceksin?
MUHARREM DOĞAN (Devamla) – Ben, Sayın Maliye Bakanına
sordum, onbir yılda millî ekonomimize verdiği zarar ne kadardır diye?
Bana gelen resmî yazıda, 300 milyon dolardır değerli arkadaşlar.
Şimdi, 300 milyon dolar zarar var, 147 milyon dolara da mal olmuş fabrika,
şimdi bu fabrikanın içini boşaltıyorlar. Nasıl boşaltıyorlar? Tesisleri,
kıymetli lojmanları ve araç gereçleri bir başka kuruma devrettiler,
geri kalan, hurda hâline gelmiş fabrikanın parçalarını, yağmurdan,
güneşten çürümüş ve özelleştirme kapsamına alındı. Peki, ben soruyorum
size: Siz, herhâlde, bu, Mardin Mazıdağı Fosfat Tesislerine, bir Galataport
veyahut da bir Tarabya Oteli gözüyle mi bakıyorsunuz? Veyahut da
Sayın Bakan zaten bakıyor, GAP’a eğer siz, bölgesel kalkınma gözüyle
bakıyorsanız, ülkenin gelişimini göremiyorsunuz. Ülkenin gelişimini
göremiyorsunuz. Ulu Önder Atatürk, 36 yılında görmüş bu ülkenin gelişimini
ve “burada servet var” dedi. Mezopotamya bölgesini kalkındırın,
verimliliği artırın ve bu nehirlerin boşa akan sularını enerjide
değerlendirin dedi. Nerede? Sizin bir şeyiniz yok, bir çalışmanız
yok.
Şimdi, ben turizme girmiyorum, vakit kalmadı. Çünkü,
değerli arkadaşlar, GAP deyince, sadece tarım ve enerji değildir. GAP
deyince, bunun içinde eğitim var, sağlık var, ulaştırma var, sanayi
var, bankacılık var, ÇATOM’lar var. Çok Amaçlı Toplum Merkezlerinde
genç kızlarımız, kadınlarımız üretim yapıyor. Buralara bir destek
verilmiyor. Dolayısıyla, inanç ve kültür turizmimizin Şanlıurfa,
Adıyaman ve Mardin odak noktasıdır.
Peki, Mardin, UNESCO nezdinde dünya mirası listesine
aday olmuş, bu aday olması noktasında eksikleri tamamladınız mı? Bir
katkınız var mı? GAP bölgesinde değil midir Mardin? Mardin eğer UNESCO
nezdinde, dünya mirası listesinde Venedik ve Kudüs’ten sonra dünyada
üçüncü bir şehir olursa, bizim için iyi değil midir? Türkiye için bir onur,
bir şeref değil midir? Ben size soruyorum. Ne gibi çalışmanız var,
onu öğrenmek istiyorum ama maalesef bir şey yok.
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Rize) – Var var…
MUHARREM DOĞAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
tütün, tütün mamulleri, alkollü içkilere hemen gelmek istiyorum.
Tütün ürünlerinde olduğu gibi yerli üretim yerine ithal ürünlerin
daha çok talep edilmesi ülke üretimini ve üreticiyi olumsuz etkilemiştir.
Bu nedenle ithalatta tarımsal ham madde önemli yer tutmuştur. Bu gelişmelerle
birlikte önemli ihracat kalemleri olan fındık, şeker pancarı, çay,
buğday, mısır ve tütün olmak üzere üretim ve üretici ciddi bir darboğaza
girmiştir.
En önemli zirai ürünlerden olan tütün üzerinde son
yıllarda oynanan oyunlar bugün daha belirgin olarak sonuçları vermeye
başlamıştır. Uygulanan yanlış politikalar, yabancı menşeli tütünle
üretilen sigaralara gösterilen rağbet yerli sigara olmak üzere
tekrar ciddi bir gerileme sürecine girmiştir. 2000’li yıllara kadar
300 bin ton civarında olan tütün üretimi AK Parti İktidarında 150
bin ton civarında düşürülmüştür. 4733 sayılı Yasa’yla tütünde destekleme
kaldırılmış, sözleşmeli üretime geçilmiştir.
Yapılan her yeni düzenleme bir öncekini aratmış,
ne vergi tahsilatında beklenen rakamlara varılabilmiş ne de üretici
yerli tütün, çıkış yolu bulabilmiştir.
AK Parti Hükûmetinin 31 Ocak 2005 tarih ve 8410 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararıyla yaptığı düzenlemeler şark tipi tütüne
büyük bir darbe vurmuştur ve burada sertlik derecesine göre değil,
maktu vergi sistemini getirerek tütün ekicisini perişan ettiniz.
Anavatan Partisinin yapmış olduğu tütün depolarını da kapattınız.
Yerli sigaraya ve yabancı sigaraya 1,2 YTL getirdiniz. Peki, ben
size soruyorum…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM DOĞAN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Doğan, buyurun.
MUHARREM DOĞAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
ben sigara içmiyorum; ama, şimdi, Maltepe, Samsun sigarası ile Marlboro
sigarasını bir kefede tutarsanız, her üç sigaraya da eşit vergi
sistemini koyarsanız, bu adil bir sistem olur mu? Mümkün değildir.
Şimdi, şark tipi tütünü desteklemekten neden vazgeçtiniz?
Bu hatayı düzeltin, düzeltmiyorsunuz. Kademeli uygulamasına yeniden
dönün diyoruz, dönüş yapmıyorsunuz.
Hem tütün üreticisi hem de yerli firmalar rahatlasın,
300 bin tütün üreticisi, 200 bin üzüm üreticisi perişan duruma geldi.
200 bin stok var. Bu stokları nasıl eriteceksiniz? Satmadan eritmek
mümkün değildir.
Avrupa Birliğine çok önem veriyorsunuz. Biz de
önem veriyoruz; ama, sizin gibi, böyle, onurumuzu, haysiyetimizi
teslim etmeden.
MEHMET SOYDAN (Hatay) – Yok öyle bir şey
ya.
MUHARREM DOĞAN (Devamla) – AB tütün üreticisine
1 milyar euro destekleme veriyor, siz ne veriyorsunuz? Allah aşkına,
bunu söyleyin, size teşekkür edeceğim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM DOĞAN (Devamla) – Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum.
Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz GAP Bölge Kalkınma
İdaresi ve Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme
Kurumunun 2007 yılı mali bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlara
vesile olmasını diliyorum, sizlere saygılarımı arz ediyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Doğan.
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 18.38
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 35’inci Birleşimi’nin Dördüncü Oturumu’nu açıyorum.
Dördüncü tur görüşmelere kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
G) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
H) SERMAYE PİYASASI KURULU (Devam)
1.- Sermaye Piyasası Kurulu
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU (Devam)
1.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
K) TÜTÜN, TÜTÜN MAMÛLLERİ VE ALKOLLÜ İÇKİLER PİYASASI DÜZENLEME
KURUMU (Devam)
1.- Tütün, Tütün Mamûlleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme
Kurumu 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına birinci konuşmacı Enis Tütüncü, Tekirdağ Milletvekili.
Sayın Tütüncü, süreniz dokuz dakikadır, buyurun.
CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi en iyi dileklerimle,
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Aslında bu bütçe görüşmeleri, AKP İktidarında
gerçekleştirilen ekonomik büyümenin sorgulanmasını kaçınılmaz
hale getiriyor. Ekonomik büyüme sürdürülebilir değildir. Çünkü,
yabancıların tasarruflarına, yabancıların paralarına aşırı derecede
bağımlıdır. Bu gerçek cari açıkta görülüyor ve cari açık büyük ölçüde
mal blokundan, yani, ithalat-ihracat farkından geliyor, yani dış ticaret
açığından geliyor.
Türkiye’nin tabii ki yabancı sermayeye ihtiyacı
var. Tabii ki yurt içindeki tasarruf eksiğini Türkiye, yurt içindeki
sermaye azlığını Türkiye yabancı sermaye ile kapatmak zorunda. Ama,
değerli arkadaşlarım, yabancı sermayenin belli bir oranı olmalı,
dengesi olmalı, belli bir kalitesi olmalı. Gelen yabancı sermaye
yağma Hasan’ın böreğine gelir gibi gelmemeli, Hükûmet de, bu durum
karşısında, gelen ağam giden paşam anlayışında olmamalı.
Bakınız, bu model iki olumsuz sonuç yaratıyor: Birincisi,
döviz kuru düşüyor; ikincisi, faiz yükseliyor. Yani, kur-faiz makası
kapanmıyor, aksine açılıyor. Yine karşılaştığımız birçok sorunun
temelinde, işaret ettiğim bu iki sonuç yatıyor.
Dikkatinizi çekiyorum, bunlar sonuç, ama, ne yazık
ki, Hükûmet, dört yıldan bu yana bu konuya dikkatini çekmemize rağmen,
hâlâ bunun farkında değil ve sonuçlar ile sorunları hâlâ karıştırıyor.
Bakınız, yabancının parasına gözü kapalı ve
aşırı bağımlı olmaktan kaynaklanan söz konusu iki sonuç, yani, doların
düşük, faizin yüksek olması ne gibi sorunlar yaratıyor:
Birincisi, ekonomiyi dirençsiz, yani, aşırı kırılgan
hale getiriyor, dış piyasalarda iki-üç şiddetinde bir deprem yaşansa,
bu, Türkiye’ye, beş-altı, hatta yedi şiddetindeymiş gibi yansıyor. Neden?
Çünkü, yüksek faize gelen sıcak para -ki, ben buna alan kaçan para diyorum-
bu para miktarı piyasaya egemen oluyor, alan kaçan parayı tatmin etmek
için reel faizler yüksek tutuluyor. Bugün Türkiye’nin reel faiz oranının
son derece yüksek olması ve dünyada ön sıralarda olmasının altında
bu gerçek yatıyor.
İkinci olarak, düşük dolar değeri ithalatı ucuzlatıyor.
Nitekim, TÜİK’e göre, sabit sermaye yatırım deflatöründe,
yani, sabit sermaye yatırımlarındaki enflasyon oranında 2005’e göre
bir düşüklük, hatta eksi oran gözleniyor. Yani, bu iyi bir şey midir?
Evet, bu oran, sabit sermaye yatırımları deflatöründeki bu düşüklük
maliyet enflasyonunu yapay olarak düşürüyor ama, ara malı üreten
yerli firmaları piyasadan kovuyor, ekonominin istihdam yaratma
gücüne darbe üstüne darbe vuruyor.
Bize deniyor ki: “Efendim, finanse ettiğiniz sürece
sorun yok.” Ama, finanse ettiğiniz sürece borçlar devamlı artıyor,
borcun arttığı sürece de faizler düşmüyor, aksine, yükseliyor.
Bakınız, son dört yıl içinde toplam borç stoku -2006
Ekim sonu itibarıyla söylüyorum- 155 milyar dolara yakın artmıştır.
Faizler de, hepimizin bildiği gibi, yeniden yüzde 20’lerin üzerine
tırmanmıştır.
Doların düşük faizin yüksek olması, üçüncü olarak,
özel sektörün borcunu artırıyor. Bugün özel sektörün borcu 111 milyar
dolara çıkmıştır Haziran 2006 tarihi itibarıyla. AKP döneminde 66
milyar doların üzerinde özel sektör borç yapmıştır. 2002 yılına göre
özel sektörün borç artışındaki oran yüzde 149’dur.
Büyümenin dış tasarruflara aşırı ölçüde bağımlı
olması modeli, dördüncü olarak, ekonomik büyümenin artan ölçüde
ithalata ve dış kaynağa bağımlı hâle dönüşmesine neden oluyor. Yine,
2006 Eylül ayı itibarıyla 100 dolarlık büyüme için 90 doların üstünde
bir cari açığa katlanmak zorunda kalıyor Türkiye. İnşallah, önümüzdeki
aylarda düzelir.
Bakınız, ithalatın yüzde 53’ü yakıt dışı ara malı,
yüzde 17’si sermaye malı, yüzde 18’i yakıttan, yüzde 12’si ise tüketim
malından oluşuyor. İşte, değerli milletvekilleri, bu tablonun değiştirilmesi
gerekiyor. Bu tablo nasıl değiştirilecek? Bu tablonun altında yatan
üretim yapısını değiştireceksiniz, yani, büyüme yapısını değiştireceksiniz.
Bunun yolu da, elin parasına aşırı bağımlı bir büyüme modelini
terk etmekten ve Türkiye’nin kendi kaderine hâkim olabileceği bir
özgün büyüme modelini uygulamaktan geçiyor. Bununla uyumlu bir
yatırım, bir teşvik politikasından, bir istihdam, bir kamu kredi politikasından
geçiyor.
Şu anda AKP’de bunları düşünmek yok. Yeni liberal ekonomi
politikalarına tam anlamıyla bir teslimiyet var.
Bu nedenle de, ekonominin aşırı dışa bağımlılıktan
nasıl kurtulabileceği, ne yazık ki, düşünülemiyor, görülemiyor.
Türkiye’yi dışa bağımlılıktan kurtarmak için yurt içi tasarrufları,
yani ulusal tasarrufları artırmak mecburiyetindeyiz. Odaklanmamız
gereken birinci konu budur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; odaklanmamız
gereken ikinci konu da: Türkiye’de yeni bir ulusal bankacılık politikasına
şiddetle ihtiyaç var.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP döneminde
gerçekleşen ekonomik büyüme dışa bağımlı olduğu için yeterince
iş ve aş yaratamadı ve büyümenin nimetleri halkımıza yeterince
aktarılamadı. Esasen dolar cinsinden büyümenin bir bölümü, hem doların
düşük tutulmasından hem de gerçekleşen enflasyon etkisinden dolayı
yapay olarak şişti, yani, kâğıt üzerinde kaldı; geri kalanın nimetleri
ise, halka daha az, buna karşılık yurt dışına ve yurt içindeki varlıklı
belli kesimlere daha fazla aktarılır oldu.
2006 yılında kişi başına millî gelirin 5.341 dolara
çıktığını iddia ediyorsunuz. Bu miktar 2002’ye göre yüzde 101’lik bir
kişi başı artışı ifade ediyor ve bu tabloyu sürekli olarak dile getiriyorsunuz
ve ağızlarda bir sakız gibi sürekli olarak çiğniyorsunuz; ama,
AKP’den bir kişi de çıkıp peki, halk neden halinden şikayetçi, diye
sormuyor, düşünmüyor. Çiftçi perişan, işçi, memur perişan, küçük
esnaf ve sanatkâr perişan, emekli dul ve yetim iyice perişan; işsizlik
ve yoksulluk, neredeyse, toplumsal bir işkenceye dönüşmüş. Büyüme
rekorları kırıyoruz derken, bu tabloyu neden düşünmüyorsunuz, bu
tabloya neden bakmıyorsunuz?
Bakınız, size gerçeği az da olsa yansıtacak bir
hesap yapayım: 2006 için iddia ettiğiniz kişi başına 5.350 dolarlık
gelir var ya, bunu, az önce değindiğim…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tütüncü, lütfen…
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.
…dolar değerinin düşük tutulmasından ve enflasyon
etkisinden arındırdığımızda, yani, yapay şişkinliği, o köpüğü aldığımızda,
bu kişi başına 5.350 dolar kendiliğinden 3.690 dolara iniyor ve bu
artıştan da aslan payı, az önce dediğim gibi, halka değil, yabancılara
ve yurt içindeki varlıklı kesimlere gidiyor. Şu anda işsizlik, açlık
ve yoksulluk toplumsal bir işkence hâline dönüşmüş ise, işte, altında
bu gerçek yatıyor. Ne yazık ki, Hükûmet, hem işsizlik miktarının, düzeyinin
hem de açlık ve yoksulluk düzeyinin ne olduğu konusunda doğruyu göremiyor
ya da Hükûmetin kafası karışık. Bize göre işsizlik, şu anda 5 milyon
235 bin kişidir. Hükûmete göre her 100 kişiden yaklaşık 10 kişi işsiz,
ama, bizim düzeltilmiş rakamlara göre her 100 kişiden en az 20 kişi
işsiz. Açlık sınırına baktığımızda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tütüncü, teşekkür ediyorum, lütfen…
Buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Evet, teşekkür edeceğim
Sayın Başkan.
Dokuz dakikada ancak bunları söyleyebiliyoruz.
Bu konularda Hükûmeti dört yıldır sürekli uyardık, ama, dinletemedik.
Bundan sonra dinleseniz ne olacak? Abbas yolcu! Seçimlerde, bu yüce
millet de gerekeni yapacak ve sizi mutlaka yolcu edecek.
Bu duygu ve düşüncelerle Devlet Planlama Teşkilatı
bütçesinin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Hepinizi, tekrar,
en derin sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tütüncü.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı,
Bihlun Tamaylıgil, İstanbul Milletvekili.
Sayın Tamaylıgil, süreniz dokuz dakikadır.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sermaye
Piyasası Kurulu bütçesi üzerinde partim adına görüşleri açıklamak
üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Evet, biraz önce, sermaye piyasasının tanımı,
sermaye piyasasının süreci, neler yaşadı Türkiye’de, hangi boyuttadır
değerlendirmeleri yapıldı. Ama, sermaye piyasasının temel amacının
küçük yatırımcının üretim içerisinde sermayedar olması ve bu sermayedarlıkla
beraber tasarruflarından bir gelir üretmesi işlevi en önemlisiyken,
bunun, nedense, altı pek fazla çizilmedi. Çünkü, baktığınızda, Türkiye’de artık
küçük tasarruf sahibi diye bir yatırımcı kitlesi kalmadı. Gelir
ve servetlerdeki erimenin arkasından, bakıyoruz, on sene içinde
2,5 milyon yatırımcı miktarı 1 milyon seviyesine düşmüş.
Borsa açısından -ki, sermaye piyasası dediğimizde
iki ayrı piyasa vardır: Birisi devlet iç borçlanma senetleri, diğeri
hisse senetleri- hisse senetleri lehindeki değerlendirmeleri
pek baz almadan, oradaki yükselişleri değerlendirmeden, bir de hazine
bonosu faizleri veya tahvil faizleri açısından değerlendirdiğinizde,
rekabetin ne kadar doğru, ne kadar haklı veya hakkaniyet içinde olduğunu
da değerlendirmek gerekiyor diye düşünüyorum.
Bir taraftan, bakıyorsunuz, altı yüz küsur tane
halka açık şirket veya kayıttaki şirket -veya bunun bir kısmı da halka
açık zaten- ama, Türkiye’deki şirket yapılanımları, Türkiye’deki
kurumsallaşma, bunların denetim mekanizması açısından ortaya çıkan
tablonun yetersizliği... Bunlar için ne yapılmalıydı, ne yapıldı
veyahut 1999’dan itibaren bakıyorsunuz, bankacılıkla ilgili düzenlemelerde
dört-beş tane farklı kanun yapısı varken sermaye piyasasıyla ilgili
olarak neden bir kanuni düzenleme yapılmadı -ki, bu söyleyeceğim
kanuni düzenleme, izinsiz halka arzları yapılan şirketlerle değil,
onlarla ilgili kanuni düzenlemeyi de söyleyeceğim- bu sermaye
piyasasının geliştirilmesi için gerekli kanuni düzenleme neden
yapılmadı?
Diğer taraftan, bakıyorsunuz, güven. Güven faktörü
açısından da, ne yazık ki, yatırımcı güvenini ortaya koyan pek çok
başlıkta zafiyet kendini göstermiştir. Bir taraftan, sayısı 250 bini
bulmuş olan küçük yatırımcı, kendi elindeki hisse senetleriyle ilgili
hiçbir çözüm ortaya konmadığı için beklemektedir.
Yine, ne yazık ki, iki gün önce Başbakan ve biraz
önce de konuşan arkadaşımız “Türkiye’de hiçbir bankaya bizim dönemimizde
el konulmadı.” dedi. Çok yanlış. Türkiye’nin en büyük banka el konulması
ve en yüklü maliyet sizin döneminizde İmar Bankasıyla oldu.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – 8 trilyon batmıştı.
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Ve hiçbir şekilde
batmamıştı, işlemleri devam ediyordu…
BAŞKAN – Sayın Çerçi… Lütfen Sayın Çerçi.
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – İşlemleri devam
ediyordu, bankacılık faaliyetleri sürüyordu…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Ayıp yani!
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Bakınız, el konma
tarihi 3 Temmuz 2003’tür. Siz, 2002 tarihinde…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Biz gereğini yaptık.
BAŞKAN – Sayın Çerçi, lütfen… Lütfen oturur musunuz.
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – …2002’de seçimi kazandınız;
el konma tarihi 3 Temmuz 2003’tür.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Doğrusunu yaptık biz. (CHP
sıralarından “yerine otur” sesleri)
BAŞKAN – Sayın Çerçi, sizin öyle bir hakkınız yok,
lütfen…
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Siz, doğrusunu yapmakla
da çok büyük eksiklikler ortaya koydunuz. Zaman içinde oradaki kurul
atamalarından tutun, el koyma sürecinin idaresine kadar. Ancak,
ortaya çıkan tabloda ne derece doğru olduğunuzu zaten kamuoyu da
biliyor.
Bakınız değerli arkadaşlar, Sermaye Piyasası
Kurulunun, bu meşhur Ofer’in TÜPRAŞ’ın yüzde 14,76’sını alma sürecinde
bir uyarısı olmuştu. Yani, Kurulun, halka açık şirketlerin bildirimle
ilgili yükümlülüğünden dolayı ve bu yükümlülük yerine getirilmediği
gibi işleyen süreçle ilgili açılan davada da bunun geri dönüş kararı
verildi. Ne oldu şimdi? Sonuç nerede? Yani, sonuçla ilgili herhangi
bir noktaya varıldığını pek göremiyoruz.
Diğer taraftan, son dönemde baktığımızda, Sermaye
Piyasası Kurulunun içinde bir üçlü kararname sürecini değiştiren
yönetmelik ortaya çıktı ve bu yönetmelikten sonra da, süratli bir
şekilde, birçok üst yönetici değişti. Ancak, altı çizilmesi gereken
bir başlık: Şu an, Kurul -başkanlık ataması gerçekleşmedi- vekâleten
idare ediliyor ve yeni başkan geldiği zaman bu değerli arkadaşlarımızla
çalışacak mı, çalışmayacak mı? Yoksa, bu kadar hızlı, birkaç gün
içindeki böyle bir değişimi ortaya koymanın ihtiyacı ne? Böyle
bir değişiklik yapıldıktan sonra neden bu kadar acele karar verme
ihtiyacı ortaya çıktı?
Değerli arkadaşlar, bakınız, sermaye piyasasıyla
ilgili yapılacak olan düzenlemelerde önemli bir başlık da işlemleri
görülen kıymetli evrak olarak hazine bonoları, devlet tahvilleri
demiştik. Dört senedir çalışıyorsunuz, acaba, neden devletin hazine
bonoları ve devlet tahvilleri herhangi bir şekilde merkezî kayıt
altına alınmıyor? Neden alınmıyor? Bu çalışma bu kadar mı uzun, bu kadar
mı süreçliydi? Bununla ilgili neredeyiz?
Diğer taraftan, baktığınızda, bu mağdur kitlesinin
arkasından, tabii ki her zamanın konusu, ama hazine bonosuyla ilgili
İmar Bankası sürecindeki o yanlış yönetilen sürecin, hukuken -ki
Sayın Bakanın da yasa yapacağız bunu ödeyeceğiz deyip de ödemediği
ve son bir gecede, nasıl olduysa, karar değiştirilip binlerce insanın
mağdur edildiği bir süreçte- hukuk davaları gerçekleşti ve sonuçta,
bu kurulların eksikliğinden doğan bir karar ortaya çıktı.
Şimdi, o gün için ödeme gerekirken, bugüne taşınmasından
dolayı binlerce insan ne durumda biliyor musunuz ve o gün yapılması
gereken hukuki düzenlemeyi yapmamanın faturası ne kadar yükseldi
biliyor musunuz? Ben, o zaman, Sayın Bakana güvenerek, Sayın Bakanın
verdiği söze halk da güvenerek, beklemiştik. Ama, bir gecede bir yerden
talimat geldi -bu insanlar, devlete güvenerek, devletin adına yatırım
yaptılar, ama- ticari hesaplara para ödendi -ödeme için alındı, ki,
böyle bir şey yoktur- hazine bonoları bir tarafa bırakıldı.
Şimdi, diğer taraftan baktığınızda, son dönemin
bu izinsiz halka arzlarla ilgili konusu. İki gün önce çok detayını
anlattığım için, bir tek, yine Sayın Bakanla ilgili olarak çok üzüldüğüm
başlıkların burada altını çizmek istiyorum.
Sayın Bakan, bizim komisyon kurulduktan sonra,
çıktı, bu kürsüden, belli tespitlerinin olduğunu ve bu tespitlere
göre işlem yapılması gerektiğini beyan etti. Daha sonra, Plan Bütçe
Komisyonunda birtakım beyanatları oldu, yani, yedi aylık süreç
içinde.
Bakın, Sayın Bakan Plan ve Bütçe Komisyonunda diyor
ki: “Bu şirketler, 2000 yılına kadar para toplamışlar. Bunun için, öncesinde,
bu işlemler yapılana kadar engellenmesi gerekirdi veya engellenebilirdi,
ama, bunlar yapılmadı ve bu paralar toplanırken ilanlar verilmiş,
niye dikkate alınmamış?” Bakın, 2000 yılının öncesini sorguluyor.
Ama, aynı Bakanımız, bundan tam yedi ay önce, yani bu konuşmasının
öncesinde, yine bir beyanatta bulunuyor, bu kürsüden beyanatta
bulunuyor ve diyor ki: “Sermaye Piyasası Kurulu, 97 yılından itibaren,
gerek bilgilendirme ve uyarı ilanları gerekse denetimler sonucunda
ulaşılan tespitlerle ilgili şirket bazında değerlendirme ve ilanlarda
bulunmuştur.”
Şimdi, ben, hangisine inanacağım? Sayın Bakan
hangisinde doğru söylüyor? Diğer taraftan, tekrar devam ediyor:
“Tespitler yapılabilirdi, zaten buna Kurulun yetkileri de müsait.”
diyor.
Yine, oradan dönüyorum, Sayın Bakan burada diyor
ki: “Mevcut yasalarla ve ortaklık, şu anki toplanan para ve mevcut
yapı tespit edilemezdi.” ve tekrar diyor ki: “Böyle yasa var, ama, bu
yasa pek bir işe yaramaz, Başbakanlığa gelmiş veya bana gelmiş
olan.” diyor.
Yine aynı Bakan, yedi ay önce, çıkıyor, diyor ki,
yine, bu kürsüde -hakikaten benim çok inandığım, bütün piyasalar
açısından veya ortaya koyduğu bakış açısından çok önemli adımlar
atacağına inandığım Bakanımız diyor ki- evet, bu söylediği şey:
”Evet, bir yasa taslağı vardır, komisyon da çalıştı, bunları da ekleyeceğiz
ve ondan sonra Bakanlar Kuruluna tasarı hâline dönüştürülmesi için
gönderilecektir.”
Şimdi, ben, Kasım 2007’de konuşan Sayın Bakana mı
inanayım, buradaki konuşan Bakana mı inanayım?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Sivas) – İkisi de aynı.
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Yani, burada büyük
farklar var. 2000 öncesi var mı yok mu, bilmiyorum, ama, burada, 97’den
beri var olduğunu söylüyorsunuz.
Yasal düzenleme neden yapılmadı sorgusunu ortaya
koyan bir yaklaşıma karşı, koruma olarak, böyle bir tercihin dile
getirilmesi doğru değil. Ha, diyorsunuz ki, burada, yine, komisyon
tutanaklarında: “Yasal düzenleme yaparız, üstümüze sorumluluklar
gelir…” Bunları uzatmak istemiyorum, sürem yetmiyor. Ama, bunları
yaparken… Burada, şunu söyleyebilirsiniz: Biz, bu konuda bir düzenleme
yapamayacağız, zaman zaten dört senedir süregitmiş, doğru dürüst
adım atılmamış, bundan sonra da adım atmayacağız, diyebilirsiniz. Bu,
sizin tercihiniz. Ama, lütfen, yedi ay içinde ortaya koyduğunuz tespitler
arasında bu derece fark olmasın Sayın Bakanım.
Bundan sonra şunu da söylemek istiyorum: Tabii,
şu da olmuştu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tamaylıgil, lütfen, teşekkür için
açıyorum.
Buyurun.
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Yok! Bir dakikam var
herhâlde, herkese bir dakika verdiniz.
BAŞKAN – Buyurun, bir dakikanızı veriyorum Sayın
Tamaylıgil.
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Bir özel finans kurumunun
yasal düzenlemesi için de gündeme getirmiştik. O zaman da, zaten öyle
bir işleyen sistem, oradaki mağdur olan kişilerin lehine çalışmıyordu
ki ve o zaman bir savunma oldu, efendim, siz devlete mi yükleyeceksiniz?
Ne alakası var? TMSF yetkileriyle düzenlenmiş, o yetkiler kullanılsın
dedik. Şimdi de, böyle birtakım kaçamak yaklaşımlarla birilerinin
hesabını sormaktan kaçan bir değerlendirme içinde oluyorsunuz.
Lütfen şunu açıkça söyleyin: Mağdur, mağdursan,
sen hayatını mağdur olarak devam ettirmek durumundasın, biz Hükûmet
olarak mağdurların yanında değiliz, çözüm de üretmeyiz, sizi mağdur
edenlerden de hesap soramayız, çünkü, bizim hesap soracağımız kişilerle
farklı hesaplarımız var, diyebilirsiniz. Buna da saygı duyarım.
(CHP sıralarından alkışlar) Ama, şunu düşünün ki, bunca insan sizden
cevap bekliyor, bir uygulama bekliyor, bu uygulamanın netliğini
bekliyor. Bunu uzatarak zaman kazanarak yolunuza -açık olsun- devam
edebilirsiniz.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tamaylıgil.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı,
Mustafa Özyürek, Mersin Milletvekili.
Sayın Özyürek, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz dokuz dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Sayın
Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlarım.
Bugün, Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kuruluyla
ilgili değerlendirmelerimizi sizlerle paylaşmak için huzurunuzdayız.
Öncelikle Bankacılık Denetleme ve
Düzenleme Kurulu, Cumhuriyet Halk Partisinin 1999 seçim bildirgesinde
önerdiği bir Kuruldur. Yani, bankacılıkla ilgili konuların, siyasi
iktidar dışında bir bağımsız kurul tarafından yürütülmesi ve yönetilmesi
Cumhuriyet Halk Partisinin bir önerisidir. Bu Kurul, bağımsız kurullar
içinde özellikle geçmişte yirmi beş bankaya el konulması aşamasında
çok tartışılmış, gündeme getirilmiş olan bir Kuruldur ve bu Kurulun
bağımsızlığına özen gösterilmesi son derece önemlidir.
Değerli arkadaşlarım, bu Kurulun görev alanına
giren bankalar ve diğer bazı finans kuruluşları ekonomimizin çok
büyük kuruluşlarıdır. Bankacılık sektörüne baktığımızda, aktif
büyüklüğünün 302 milyar dolar olduğunu görüyoruz. Bunun gayrisafi
yurt içi hasılaya oranı yüzde 85 civarındadır. Bunların içinde, yüzde
28’i kamu bankaları, yüzde 55’i özel bankalar, yüzde 2’si de faizsiz
finans kuruluşları dediğimiz katılım bankaları. Bu bankacılık
sektörünün aktif toplamına baktığımızda, yüzde 43’ünün kredilerden,
yüzde 34,2’sinin de hazine bonosu ve devlet tahvillerinden oluştuğunu
görmekteyiz.
Şimdi, bankaların başlıca görevleri, hepinizin
bildiği gibi, mevduat toplamak, yani, halkın parasını değerlendirmek
ve ekonominin ihtiyaç duyduğu kredileri sağlamaktır. Bu mevduatın
yapısına baktığımızda, Türk parası ve döviz tevdiat hesabı şeklinde
gruplara ayrıldığını görüyoruz. Türkiye’de, Türk parasına güven
azaldığı için, insanlar Türk parasına güvenmediği için, uzun zamandan
beri, geniş ölçüde, döviz tevdiat hesabı dediğimiz hesaplarda paralarını
tutmaktadırlar.
Geçtiğimiz mayıs ayında yaşanan krizden sonra döviz
tevdiat hesaplarında 10 milyar dolarlık artış olmuştur. Şimdi, diyor
ya Sayın Başbakan “Biz yeni Türk lirasına geçtik, sıfırlardan kurtardık
ve halk, artık, Türk lirasına güvenir hale geldi.” Ama, mayısta yaşanan
bu mini krizden sonra halkın Türk lirasına güveni giderek azalmış,
hemen, Türk lirası hesaplarından döviz tevdiat hesaplarına geçmiştir.
Değerli arkadaşlarım, bu dövize dönüşün temel
nedeni, Türkiye’de ekonomide istikrarın tam olarak yerleşmemiş olmasıdır.
Buraya gelen sözcüler, bakanlar, Başbakan, sürekli, Türkiye’de, artık,
istikrarın yerleştiğini söylüyorlar. Ama, vatandaş, özellikle
AKP’nin çok güvendiği parası olan vatandaş sizlere güvenmiyor, ekonominize
güvenmiyor, onun için hemen dövize dönmeye çalışıyor.
Dövize dönüşün bir diğer önemli nedeni de cari
açıklardır.
SONER AKSOY (Kütahya) – Böyle bir şey yok, kimse döviz
almıyor.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – 10 milyar dolar döviz
tevdiat hesapları artmıştır Sayın Milletvekili. Bakarsanız, rakamları
görürsünüz.
Bu güvensizliğin arkasında, cari açığın geldiğini
görüyoruz. Cari açık, 35 milyar dolarlara ulaşmıştır. Yani, millî gelirin
yüzde 9’unu aşan bir cari açıkla, ekonominin kırılgan bir yapıda olduğunu
herkes bilir. Onun için, güven çok önemlidir, güvenin yeteri kadar
sağlanmadığını görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, acaba, bu mevduat nasıl
dağıldı diye şöyle bir bakarsanız, Türkiye’de, 70 milyon hesap var
-bazı vatandaşların birden fazla hesabı olduğunu da düşünebilirsiniz-
bu hesap sahiplerinden 120 bini, yani, toplam mevduat sahiplerinin
yüzde 2,4’ü, mevduatın yüzde 40’ına sahip, yüzde 10’u ise yüzde 22’sine
sahip, yüzde 58,9’u ise paranın sadece yüzde 10’una sahip. Bu da, Türkiye’deki
servet dağılımındaki adaletsizliği en güzel ortaya koyan göstergelerden
biridir. Hani, Sayın Başbakan buraya geliyor, hep “ekonomiyi büyüttük,
çok iyi durumdayız” diyor, biz de gelir dağılımının çok bozulduğunu,
vatandaşın vasıtalı vergiler altında ezildiğini anlatıyoruz
ya, bu gelir dağılımının, bu servet dağılımının bozukluğunun en
güzel göstergelerinden biri de budur.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Eksik…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
bankacılık sektöründe…
Rakamlar doğru Sayın Aydoğan…
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Hayır, 2002’yi
niye vermiyorsun?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Nasıl?
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – 2002’yi niye
vermiyorsun?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Ben…
2002’den, Cumhuriyet Halk Partisi sorumlu değil.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Onu demiyorum.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisi,
bugünkü tabloyla ilgili değerlendirmesini yapıyor, eleştirisini
yapıyor. Bu eleştiride yanlış bir rakam varsa, çıkar, siz de aksini
söylersiniz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, rakamlar orada.
Şimdi, bankacılık sektörünün çok önemli sorunlarından
birine değinmek istiyorum.
MEHMET
SOYDAN (Hatay) – Mustafa Bey çok laf attığı
için…
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Devamla) – Bankacılık sektörünün…
Ben, Başbakana atıyorum. Onun için, değerli arkadaşlarım,
siz bana atmayın. Yani, siz de bizim
Genel Başkana atabilirsiniz.
MEHMET SOYDAN (Hatay) – Biz de size atarız.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bankacılık sektörümüzün çok önemli sorunlarından birisi yabancılaşmadır.
Şu anda, yabancıların bankacılığımızdaki payı yüzde 35’e ulaşmıştır.
Özelleştirmek için harekete geçtiğiniz Halk Bankası, bazı pazarlıkları
süren Oyak Bank filan gibi bankaları da dikkate aldığınızda, yüzde
50’ye ulaşacaktır. Şimdi, biz, bankacılık sistemindeki bu yabancılaşmaya
dikkat çektiğimizde, AKP’li arkadaşlarımız diyorlar ki: “Para gelsin
de nereden gelirse gelsin.” Para nereye gelir? Güvene gelir. Peki,
bankacılığımız yüzde 50’ye varan
oranlarda yabancıların eline geçtiği zaman, ekonominin kontrolü
kime geçmiş oluyor? Yabancılara geçmiş oluyor. Siz, Türkiye’nin,
uluslararası sermayenin bir pazarı, burada hepimizin de uluslararası
sermayenin taşeronu olmamızı öngörüyorsanız, buna bizim diyeceğimiz
bir şey yok. Ama, biz, ulusal sermayenin, kamu ve özel sektör olarak,
Türkiye’nin bütün sektörlerinde egemen olmasını ve özellikle bankacılıktaki
payını kaybetmemesi gerektiğini düşünüyoruz.
Bir diğer önemli nokta: İşte, yabancı sermaye geliyor
filan diyoruz. Yeni bir yatırım yapmıyor, yeni fabrika kurmuyor,
sadece mevcut tesislerin, mevcut
bankaların paylarını alıp götürüyor. Tabii, yatırılan bu sermayenin
elde ettiği kâr da sürekli dışarıya transfer edilecek. Onun için de,
bu, ekonomide büyük bir kanamaya neden olacaktır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özyürek, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
bankacılık sisteminde ulusal sermayenin ağırlığını korumak lazım.
Şimdi, Hükûmete düşen, kolay bir şekilde yabancıların bankalarımızı
alıp götürmesi değil, Türk sermayesinin dışarıda banka alabilmesi,
banka kurabilmesi olanaklarını yaratması gerekir. Ne yazık ki,
Amerika Birleşik Devletleri’nde, Almanya’da, AB ülkelerinde bir
banka almak, bir banka şubesi açmak olağanüstü zordur. Hükûmet, bu konuda
herhangi bir çaba göstermiyor, mevcut bankalarımızın yabancıların
eline geçmesini…
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkanının
bir güzel sözü var, diyor ki: “Bankalar Birliğinin başında Mr. bilmem
kimi görmek istemiyorum.” Gerçekten, biz de görmek istemiyoruz.
(CHP sıralarından alkışlar) Bankalar Birliğinin başında bir Türk
varlığını korumaya devam etmelidir.
Sayın Başkan, hemen bitiriyorum.
Sayın Bakan buradayken, Plan ve Bütçe Komisyonunda
Sayın Bihlun Tamaylıgil’in ortaya attığı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Hemen topralıyorum
Sayın Başkanım.
… tartışmalarda Sayın Bakan dedi ki: “Bizim yetkimiz
yok, bazı konularda yetkimiz yok, yasal düzenleme ihtiyacı var.” Biz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu Yimpaş gibi, Kombassan gibi,
yeşil sermayeyle ilgili düzenleme öngören bir kanun teklifini
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduk. Lütfen, destek olun, burada
milyonlarca mağdurun hakkını hep birlikte arayalım diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özyürek.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı,
Mehmet Vedat Melik, Şanlıurfa Milletvekili.
Sayın Melik, süreniz dokuz dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 yılı bütçe kanununun
GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı bütçesi hakkında görüşlerimi
bildirmek üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi öncelikle saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, burada, biraz sonra söyleyeceklerimi
dört yıllık süre zarfında bu kürsüden defalarca söylemeye çalıştım,
ama, böyle bir önemli projeyle ilgili sözlerin tekrar zabıtlara geçmesi
için bazı rakamları tekrar edeceğim.
Değerli arkadaşlar, Güneydoğu Anadolu Projesi,
ülkemizin ve Orta Doğu’nun en önemli iki nehri olan Fırat ve Dicle nehirleri
üzerinde toplam 22 baraj ve 19 hidroelektrik santralinin inşasıyla
bu nehirler havzasındaki ovaların sulanmasını ve Türkiye’nin her
yönüyle en geri kalmış bölgesi olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin
topyekûn kalkınmasını amaçlayan entegre bir bölgesel kalkınma projesidir.
Bu proje, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki dokuz ili kapsamaktadır.
Proje kapsamındaki dokuz ilin yüzölçümü 75 bin kilometre karedir,
yani, Türkiye’nin yüzde 9,75’idir.
Proje kapsamında sulanabilecek arazilerin toplamı
1 milyon 700 bin hektardır, ki, bu da, ülkemizdeki sulanabilir arazilerin
yüzde 20’sidir. Ayrıca, bu bölge, Yukarı Mezopotamya’dır, medeniyetin
başladığı yerdir, dolayısıyla, insanlık tarihinin bulunduğu yerdir.
Urfa ilinde Göbeklitepe denilen bölgede yapılan kazılar milattan
önce 9000 yılına aittir. Dünyada, şu ana kadar bundan daha eski bir
medeniyet kalıntısına henüz rastlanılmamıştır.
Değerli arkadaşlar, bölge halkı, millî gelirden
en az pay alan insanlardır. Ülke ortalaması -AKP Hükûmetinin deyişine
göre- 4 bin-5 bin dolar iken, bölgede bazı yerlerde millî gelirden pay
1.000 doların da altındadır. Halkın yüzde 60’ı yoksulluk sınırının
altında yaşamaktadır. Eğitim, sağlık, ulaştırma ve belediye hizmetleri
başta olmak üzere bütün çağdaş olanaklardan da en az yararlanan bölgedir.
Urfa ilinde -örnek olarak Urfa’yı veriyorum- ilköğretimde,
derslik başına düşen öğrenci sayısı il ve ilçe merkezlerinde 71 kişidir.
15 milyonluk İstanbul’da yeşil kartlı insan sayısı 527 bin iken, Diyarbakır’da
590 bin kişi, Urfa’da ise 550 bin kişi yeşil kartlıdır.
Devlet Planlama Teşkilatının yayınladığı raporlarda,
gelişmişlik sıralamasına göre -Gaziantep ili hariç- bölge illeri
en alt sıralarda yer almaktadırlar. 81 il içinde Diyarbakır 63’üncü,
Adıyaman 65’inci, Urfa 68’inci, Batman 70’inci, Mardin 72’nci, Sayın
Başbakanın ili Siirt 73’üncü, Şırnak 78’inci sıradadır.
Değerli arkadaşlar, cumhuriyet tarihi boyunca
çok sayıda bölgesel kalkınma projesi yapılmış ve uygulanmıştır. Ancak, GAP projesini
sadece bir bölgesel kalkınma planı olarak değerlendiremeyiz. Zaten
projeye başlanmasıyla birlikte, diğer bölgesel kalkınma projelerinin
aksine, belli bir bölgeyi değil, bütün ülkenin kalkınmasına yönelik
bir proje olduğu da görülmüştür.
Değerli milletvekilleri, dünyanın en sorunlu
bölgesi Orta Doğu’dur. Orta Doğu’nun temel problemi sudur. Yani, yakın
bir gelecekte su kaynaklarını elinde tutabilen ülkeler, bölge ve
dünya siyasetinde söz sahibi olabileceklerdir. Başta Fırat ve Dicle
olmak üzere, ülkemizin en önemli su kaynakları da bu bölgededir. Ancak,
bölge dışında olan ve bugün dünyaya yön veren güçler, böylesine hayati
önem taşıyan unsurların Türkiye’nin elinde olmasını istememektedirler,
bundan rahatsızdırlar. Bunu da açıkça konuşmaktan korkmamaktadırlar.
Hatta, 6 Ekim 2004 tarihindeki Avrupa Birliği-Türkiye İlerleme Raporu’nun
bir bölümünde, “GAP bölgesindeki su kaynaklarının kontrolünün
uluslararası bir yönetime bırakılması gerektiğini” yazılı hale
getirdikleri de herkes tarafından bilinmektedir. Zaten bu projenin
sadece bölgesel bir kalkınma projesi olmadığını, Millî Güvenlik
Kurulu, 24 Ekim 2005 tarihli tavsiye kararıyla ortaya koyarak, projenin
tarımsal sulama ve hidroelektrik santral, hidroelektrik üretim anlamında
2023 yılına kadar bitirilmesi yönünde karar almıştır.
Yukarıda saymaya çalıştığım ana nedenlerden dolayı
bu projenin kesinlikle canlı tutulması ve devam ettirilmesi gerekmektedir,
yani kısaca;
1) Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin kalkındırılması,
2) Türk ekonomisine ham madde ve sermaye birikimi
sağlamak,
3) Kaynağı ülkemizde bulunan akarsuları tamamen
kontrol edebilmek için bu proje süratle bitirilmelidir.
Değerli milletvekilleri, GAP İdaresinin yatırımcı
bir kurum olmadığını hepimiz biliyoruz, ama bölgedeki yatırımların
koordinatörü ve daha önemlisi markasıdır; Türkiye’nin umududur. Ancak,
bu umut AKP Hükûmeti tarafından bitirilmiştir. GAP İdaresinin görev
süresi 6 Kasım 2007’de sona erecektir. Bölgenin yerel imkânları kalkınmasına
yetmemektedir. Bölgeyi kamu yatırımları yapmadan, Avrupa Birliğinden
alınacak fonlarla kalkındırmamız mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar, gerçekler böyleyken, özellikle
son dört yıldır devam eden AKP İktidarıyla birlikte bu Proje hakkında
âdeta bir karalama kampanyası başlatılmıştır. Önce, sulanan arazilerde,
özellikle Harran Ovası’yla ilgili olarak “çoraklaşma başladı, ova
elden gidiyor” lafları. Ardından “Güneydoğu’da bütün araziler yabancılara
satılıyor” sözleri. Daha sonra, başta kendini Türkiye’nin en önemli
vakfı olarak tanıtan bazı kurumların, sözde önemli uzmanlara hazırlattıkları
raporlarında, GAP projesinin verimli olup olmadığı, bu Proje’yle
ilgili kararın yeniden gözden geçirilmesi gerektiği, şimdiye kadar
yatırılan paranın geri dönüşümünün olmadığı gibi, gerçekle ilgisi
olmayan yazılar karşısında, maalesef, genel olarak Türkiye kamuoyunda
bu Proje’ye karşı olumsuz bir hava yaratılmıştır. Ancak, Hükûmetten
de bu kampanya karşısında ciddi bir tepki geldiğini söylemek mümkün
değildir.
Değerli milletvekilleri, bunların hepsi yalandır.
Bölgede yabancılara satılan tek bir metre kare tarım arazisi yoktur.
Zaten yasalar izin verse bile, bölge halkı yabancıya arazi satmaz;
çünkü, sosyal yapısı buna uygun değildir. Harran Ovası’ndaki çoraklaşmanın
nedenleri de uzmanlar tarafından ilgili yerlere bildirilmekte
ama, dört yıllık süre zarfında -hele Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü
kapatıldıktan sonra- hiçbir tedbir alınamamıştır.
Şimdi, yine, GAP’la ilgili, kamuoyunda uzun süredir
bir tartışma vardır: “GAP projesine yatırdığımız paranın karşılığını
alamadık, ülke kaynaklarını boşa harcadık. İstanbul’un millî gelire
katkısı yüzde 21 iken, GAP bölgesindeki 9 ilin katkısı sadece yüzde
5,4’tür” denmektedir. Dolayısıyla, bu projeye yatırım yapılmaması
istenmektedir. Bu sözlerin de tamamı dış kaynaklıdır. Türkiye’nin
gelişmesini istemeyen güçlerin ortaya attığı ve maalesef, onların
ülkemizdeki taşeronlarının yaydıkları bir dedikodudur, çünkü
GAP altın yumurtlayan tavuktur.
Bakın, benden önceki konuşmacılar rakamları
verdi. Bu Proje’ye şimdiye kadar yatırılan paranın 18 veya 20 milyar
dolar olduğunu kabul etsek bile, bu Proje’den elde edilen elektrik
bedeli, sadece, 18 milyar dolardır veya daha üstündedir. Bu Proje’nin bel kemiğini
oluşturan sulamaya ne ayrılmıştır peki? Sulamaya sadece yirmide
1 oranında para ayrılmıştır. Yani, 20 milyar dolar para bu projeye
harcanmışsa, rakamlara bakın, sulama için sadece 1 milyar dolar para
harcanmıştır.
Değerli arkadaşlar, AKP Hükûmetinden önce GAP bölgesindeki
sulama alanlarıyla ilgili olarak hükûmetler arası…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Melik, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET
VEDAT MELİK (Devamla) – …ikili işbirliği çerçevesinde anlaşmalar
imzalanmıştı. Ancak bu Hükûmet geldi, bunları pahalı buldu -pahalı da
bulmuş olabilir- bunları iptal etti, ama yerine hiçbir şey koyamadı.
Koyamadı derken, Suruç Ovası’nın proje ihalesini
göstermelik olarak -30 milyon dolardır- onu da yaptınız. Onun da bitiş süresi
sekiz yüz gündür, sizin Hükûmetiniz döneminde de bu bitemeyecektir.
Bu açıkça ortadadır.
Proje’deki gerçekleşme oranı 3 Kasım 2002’ye kadar yüzde 52’ydi, şu anda
yüzde 56,4’tür. Yani, sizin AKP Hükûmetinin yıllık bu Proje’den sağladığı
büyüme yüzde 1,1’dir. Ama merak etmeyin, bunu, ben, muhalefet olsun
diye, muhalefet etmek için söylemiyorum, fakat tarihe 59’uncu AKP
Hükûmeti, GAP projesi gibi millî ve stratejik bir projeyi ortadan kaldıran
bir hükûmet olarak geçecektir. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar, ben, muhakkak ki bu bütçeye
ret oyu vereceğim, ret oyu vermek zorundayım, ama yalnız Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu ret oyu veriyor diye değil, Suruç halkına…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) – Bitiriyorum, sadece
teşekkür…
BAŞKAN – Sayın Melik, ret oyu verecekseniz söz vermiyorum
ben!
Buyurun.
MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) – Siz Başkansınız…
BAŞKAN – Buyurun, buyurun.
MEHMET VEDAT MELİK (Devamla) – …Viranşehir halkına,
Kızıltepe halkına ve daha önemlisi, ömrünün yarısını, geçici tarım
işçisi olarak Anadolu’nun çeşitli yerlerinde, elektriği dahi bulunmayan
ilkel çadırlarda, okul yüzü görmeden geçiren kız ve erkek çocuklarına
olan borcumdan dolayı ret oyu vereceğim.
Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP
ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Melik.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına beşinci konuşmacı,
Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu.
Buyurun Sayın Coşkunoğlu.
Sayın Coşkunoğlu, süreniz dokuz dakikadır.
CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Tütün, Tütün Mamulleri
ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu -ki, bundan sonra kısaca
Kurum olarak söz edeceğim- bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun görüşlerini ifade etmek amacıyla kürsüdeyim.
Bu Kurum un çalışmaları, tütün ve alkollü içkileri
kapsıyor. Dolayısıyla, bu alandaki bazı konulara ve sorunlara da
beraberce bakalım.
Aslında ilginçtir ki, AKP Hükûmetinin birçok diğer
konulardaki politikalarında yaptığı yanlışların hepsinin burada
yansımasını görüyoruz fakat, ben, benim konuşma sürem içerisinde
bunların sadece yedi tanesine değinebileceğim. En önemli gördüğüm,
AKP Hükûmetinin, yedi politika yanlışının bu Kurum çalışmaları
içerisinde kendini nasıl gösterdiğini ifade etmeye çalışacağım.
Birincisi, AKP Hükûmeti, üreticiyi, özellikle tarım
üreticisini ve de özellikle küçük üreticiyi mağdur etmiştir. Şimdi,
bu iddiaya bakalım tütün bağlamında. Tütün üretici sayısı,
405.882’den 2003 yılında, 252.260’a düşmüş 2006 yılında; 150 bin üretici
düşmüş, sayısı düşmüş. 150 bin üretici tütün üretiminden çıkmış.
Şimdi, Sayın Bakan da dedi ki bir konuşmasında:
Yani bu üreticiler, tütün üretiminden çekilen üreticiler puf olup
yok olmadı ya, başka şeyler yapıyorlar.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) – Ürün çeşidinden…
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – O zaman açıklayın
lütfen. Sadece lafla, işte, başka üretim yapıyor, alternatif ürüne
geçti değil, lütfen açıklayın. Kaç tanesi alternatif ürüne geçti,
kaç tanesi şehirlere göç ederek işsizlik sorunu yarattı, kaç tanesi
sefalet içerisine girdi? Lütfen açıklayın. Genel olarak “İşte, onlar
müreffeh bir şekilde başka şeyler üretiyor.” şeklindeki bir laf geçerli
değildir.
Ton başına üretim… Verimli üretime geçtik deniyor
değil mi? Ton başına ödenen bedel, geçen sene 4.692 YTL iken, bu sene
4.392 YTL’ye düştü; ton başına ödenen bedel, toplam, kamu ve özel. Geçen
seneden bu seneye mazot fiyatındaki artış, diğer girdilerdeki artış…
Yani burada bir müreffehlik görmüyoruz değil mi?
Üretim düştü. Şimdi, üretim düştü deyince yine belagat
olarak denebilir ki: Ne yapalım, çok çok üretelim de yakalım mı? Hayır
arkadaşlar. Çok daha fazla üretimi, sadece, yakmak beceriksiz
hükûmetlerin işidir. İhracat diye de bir seçeneğimiz var. İhracatta
ne yapıyoruz peki? İhracatta da düşüyoruz. Geçen sene, 2005 yılında
476 milyon -ayrıntısını vermiyorum- dolar değerinde ihracat yaparken,
bu sene 222 milyon dolar değerinde ihracat yapabilmişiz. Yarısının
da altına düşmüş. Orada da başarısızlık var. Neden bunu yapamıyoruz?
İşte, bu da AKP Hükûmetinin ikinci yanlışlarından, yanlış politikalarından
veya kibarca beceri eksikliğinden diyeyim.
Değerli arkadaşlar, biliyoruz ki, dünya piyasalarında
bir malı satmanın önemli yollarından birisi marka olmaktır. Türk tütünü
bir markaydı. Şimdi, biz, Türk markası yaratmaya uğraşıyoruz. Türk
tütünü ise zaten markaydı. Doğal olarak “Şark tütünü” diye Amerika’da
bir marka, önemli bir sigara üreticisi, otuz yıl, yirmi yıl öncesine
kadar “İçinde Türk tütünü var” diye övünürdü.
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) – Camel’de vardı.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Evet, marka söylemek
istemedim.
Reklamların yasaklanmasına kadar da, reklamlarında
“Bizim sigaralarımızda Türk tütünü var” diye övünürlerdi. Hâlihazırda
marka olmuş bir şeyi marka olmaktan çıkarıp, Börley, Virjinya tütününe
teslim olmak da büyük bir olumsuzluk başarısı. Tabii, bu başarısızlık;
bu Hükûmete ait değil; ama, bu Hükûmet de onu devam ettirmiştir, bu ikinci
beceriksizlik.
Üçüncüsü teknoloji. Bakın, Devlet Denetleme Kurulunun
Nisan 2006 tarihli raporunda da söyleniyor, herkesin de bildiği:
“Uluslararası piyasada Türk tütününün pazar payının artırılabilmesi
için araştırmalar yapılması, ar-ge yapılması…” Yapılıyor mu öyle
bir şey? Yok. “Şark tütünlerinden mamul sigaralarda, zifir, nikotin
ve karbonmonoksit bırakımlarının kabul edilebilir oranlara düşürülmesi
ve şark tipi tütüne olan istemin azalmaması için gerekli önlemlerin
alınması?” Yapılıyor mu bunlar? Hayır. Neden? Bu da, işte, dördüncü
ve hemen hemen her yerde gördüğümüz teslimiyetçi anlayışının
Hükûmetin yansıması. Batı’nın bize dayattığı, kendisi tütünü teşvik
ederken, bize “Teşvik etme” diyen Batı’nın kendi tütününü bize dayatması
sonucundaki teslimiyetçiliktir. Her yerde görüldüğü gibi, burada
da, AKP’nin, artık, markalaşmış bir politika anlayışı. Dördüncüsü
teslimiyetçilik.
Beşincisi, rekabet anlayışında çok ciddi sorunlar
var. Birincisi, tüccar -defalarca sordum- o koca tüccar -defalarca
sordum- o koca tüccar, tekelci tüccar ile bizim küçük üreticimizin
karşı karşıya geldiği ortama, biz, rekabet ortamı, piyasa ortamı
diyebilir miyiz Tanrı aşkına? Rekabet, ancak benzer ağırlıkta olanlar
arasında olan bir yarışmadır, bir pazarlıktır. Bu tütün pazarda satılmaz,
dolmasını yapamazsın, salatasını yapamazsın; tüccar gelir “almıyorum”
der, çeker gider, ondan sonra üretici ne yapacak onunla?
Bunu önlemek için de, bunun önlenmesi için de Devlet
Denetleme Kurulu önerisini yapmış zaten: “Sözleşmeli üretim sisteminde
üretici ile alıcıyı eşit konuma getirmek için, üreticinin örgütlenmesinin
-ancak böyle güç sahibi olabilir- özendirilmesi ve alıcıların sözleşmeyi
üretici örgütleri ile yapması yönünde yasal düzenlemeler yapılmalı.”
Yapıldı mı? Hayır. Varsın ezilsin üretici anlayışı. Serbest piyasa
değil, başıboş piyasayla karşı karşıyayız. Örneğin, alkol tüketiminde,
2000 yılında 68 milyon litre olan rakı üretimi, 2005 yılında 45 milyon
litreye düştü; viski 3,1 milyon litreden 780 bin litreye düştü.
Bu, içenlerin sayısının azaldığından mı? Sizin
bazı belediye başkanlarınızın koyduğu ilkel yasaklar sonucu mu
oldu? Hayır. Bu, kaçak ve rekabet anlayışına sığmayan, ekonominin
kayıt dışına çıkması sonucunda. Yoksa, tahmin ediyorum ki, tüm yasaklara
rağmen, sizin iktidarınız döneminde kendisini içkiye vuran çoğalmıştır.
Son olarak, yönetim zafiyeti. Söz konusu Kurum,
TAPDK, yasası çıkmadığı için, daha doğrusu yasası daha önce…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Coşkunoğlu, lütfen…
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Toparlıyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Anayasa Mahkemesinin,
4733 sayılı Kuruluş Kanunu’nun bir maddesini “teşkilat yönetmeliğini
Bakanlar Kurulu düzenlesin” diyen hükmünü iptal etmesi sonunda,
iki buçuk yıldır herhangi bir kadro hareketi yaşamadan orada oturuyor
ve AKP Hükûmeti ve AKP Grubu bu konuyu düzeltecek bir yasa çıkarma
-kibar bir kelime kullanayım- zafiyeti içerisinde de oturuyor.
Son olarak, yedinci hata olarak da, inanılırlık
eksikliği diyeyim, ben yine kibar bir tabir kullanayım. Muhalefet
sıralarında otururken… Dengir Mir Mehmet Fırat’ın konuşmasından aynen
okuyorum: “Türkiye’de idarenin, ekonominin çöktüğünü biliyoruz. Biz
bunların ihyasını da istiyoruz. Ama, biz bunların ihyası adı altında,
Türkiye’nin, 19. yüzyılda kolonyalizm, 20. yüzyılda emperyalizm,
21. yüzyılda da globalizm adı altında sömürülmesini istemiyoruz.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Son cümlem Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Coşkunoğlu.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Muhalefetteyken
istemeyip iktidardayken bunu yapmak inanılırlık eksiğidir, en kibar
tabiriyle.
Bu açıklamalarla, tütün ve alkol piyasalarını
düzenlemekte olan Kurumun -kendisinin bir günahı yok ama- bütçesine
ret oyu vereceğimizi açıklar, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) – Biz kabul vereceğiz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Coşkunoğlu.
Lehinde olmak üzere, şahsı adına söz isteyen Afif
Demirkıran, Batman Milletvekili.
Sayın Demirkıran, süreniz on dakikadır.
Buyurun.
AFİF DEMİRKIRAN (Batman) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 2007 yılı merkezî yönetim bütçesi dördüncü
tur görüşmeleri üzerine kişisel söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugünkü konuşmamda, kısa
adı GAP olan Güneydoğu Anadolu Projesi -ki, bu bir entegre kalkınma
projesidir, cumhuriyet tarihimizin bir şaheseridir, dünyanın en
önemli projelerinden biridir- GAP projesi üzerinde kişisel görüşlerimi
ifade etmek istiyorum.
Güneydoğu Anadolu Projesi’nin tarihi, tabii ki,
çok eskilere dayanmaktadır. Bölgedeki elektrik santrallerinin
planlamasıyla başlar. Ancak, GAP İdaresi 1989 yılında, GAP Kalkınma
İdaresi 1989 yılında kurulur. 1988 yılında GAP Master Planı sonrası
kurulur İdare ve o gün bugün, on yedi yıldır faaliyet göstermektedir.
Biraz önce de ifade edildi, her ne kadar, 2007 sonuna kadar, 2007’nin
sonundan itibaren GAP İdaresi Kanun gereği sonlanıyorsa da, bölgede
kurulacak olan kalkınma ajanslarının koordinasyonunu yapmak üzere
İdaremiz devam edecektir kanaatindeyim.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Biz süreyi uzatacağız,
merak etmeyin.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Onun için ben de, devam
edecek kanaatimi ifade ettim.
Tabii ki, değerli arkadaşlar, GAP projesi dediğimiz
zaman, sadece bir elektrik ve sulamadan bahsetmiyoruz; bunun içinde
sanayi var, bunun içinde eğitim var, bunun içinde sağlık var, bunun
içinde ulaşım var, bunun içinde tarımın modernizasyonu var; çok sektörlü
bir projeden bahsediyoruz. Ancak, enerji ve sulama bugüne kadar
hep öne çıkagelmiştir. Özellikle enerjiye baktığımız zaman, Türkiye’nin
mevcut enerji potansiyelinin önemli bir kısmı bölgede, 7.500 megavat
civarında. Bu da, tamamen santraller tamamlandığında, 27 milyar kilovat
saatlik bir elektrik enerjisine denk gelmektedir. Bugüne kadar yüzde
70’i gerçekleşti enerjinin. Önemli bir rakamdır.
Tabii ki, olması gerekiyordu. Çünkü, boşa akan
her su damlası yurt dışına dövizin gitmesi anlamına gelir. Boşa
akan her su damlası, her litre su, yurt dışına doğal gaz ve petrol ücreti
vermek anlamına geliyordu. Onun için, enerji projelerinin bir an önce
gerçekleşmesi gerekiyordu ve gerçekleşti.
Ancak, henüz gerçekleşme bekleyen önemli projeler
var. Bunlardan bir tanesi de Ilısu’dur. Bildiğiniz gibi, Ilısu Barajı’nın
ve Hidroelektrik Santrali’nin temeli atılmıştır. Onu takiben, Cizre
Barajı önemli bir barajdır, sulamayı da içeren bir barajdır; o da
gerçekleşecektir. Yine, Dicle üzerinde Garzan Barajı özel sektör
marifetiyle gerçekleşecektir. Her ne kadar, Devlet Su İşlerinin
bu bir sulama ve elektrik üretim projesi de olsa birbirinden ayrıldı.
Elektrik kısmını özel sektör gerçekleştirecek ve fakat, sulamasını
Devlet Su İşleri yapacak.
Peki, elektrikte bu kadar büyük bir, önemli bir başarı
sağlanmış da sulamada da aynı başarı sağlanmış mıdır? Değerli Bakanım
burada, bürokrat arkadaşlarımız burada. Her ne kadar GAP İdaresi
bir koordinasyon kurum da olsa, GAP’ı komple bir proje olarak ele aldığımızda
ve sulamaya baktığımız zaman, maalesef, sulamada arzu edilen ilerlemeyi
katedebilmiş değiliz. Türkiye’nin -biraz önce de arkadaşlarımız
söylediler- 1,82 milyon hektar sulanabilir arazisi GAP bölgesindedir.
Türkiye’nin toplam sulanabilir, ekonomik olarak toplam sulanabilir
arazisi 8,5 milyon hektardır. Orantıladığımız zaman, yüzde 20’si
bölgededir. Ve fakat, bugüne kadar, maalesef, sadece 260 bin hektar
arazi sulamaya açılabilmiştir. Bu da yüzde 15 gibi bir rakam.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – 121 bin Sayın Milletvekilim,
öbürü toplulaştırma.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Toplam 260 bin hektar
sulamaya açılmıştır, yüzde 15’e tekabül etmektedir.
Tabii ki, bu sulama kanallarının bir an önce yapılması
lazım. Bakın, Değerli Bakanım, dokuz adet sulama projesi ihale edilmiş
bulunuyor. Bugüne kadar gerçekleşen, sulamaya açılan kısmının dışında
geri kalan, bu dokuz projenin, ihale edilmiş olan projenin geri kalan
kısmı 114 bin hektardır. Bunun için gerekli olan bütçe 2006 yılı rakamları
ile 1 milyar 150 milyon yeni Türk lirasıdır. Bu dokuz projeye, 2006 yılında
tahsis edilen ödeneğe baktığımız zaman; 48 milyon yeni Türk lirası.
Orantıladığımız zaman yirmi beş senede ancak tamamlanabiliyor,
bu dokuz proje.
Bu şekilde, bu projeleri, devlet bütçesinden, kamu
bütçesinden tamamlayabilme şansımız yoktur. Ne kadar idealist olursak
olalım, ne kadar ülkenin kaynaklarını bölgeye aktarırsak aktaralım,
kısa bir zaman içinde bunu gerçekleştirebilme şansı yoktur.
O zaman ne yapmamız gerekiyor: Mutlaka -kanaatimi
ifade ediyorum- kamu–özel sektör iş birliğiyle, ortaklığıyla sulama
kanallarının, sulama projelerinin ikmal edilmesi gerekir diye
düşünüyorum.
Değerli Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
tabii GAP İdaresi dediğimiz zaman, sosyal amaçlı birçok projenin,
şu anda, GAP İdaresi tarafından gerçekleştiriliyor olduğunu görüyoruz.
Bu projeler sayesinde bölgedeki binlerce çocuk, yüz binleri aşan
kadın iş sahibi olmuştur, eğitimden geçmiş ve girişimci olmuştur. Bunları
takdirle karşıladığımı ifade etmek istiyorum.
GAP İdaresi, ayrıca yurt içi ve yurt dışında bölgenin
imkânlarını tanıtmaktadır. GİDEM ile, Girişimci Destekleme Merkezleri
ile yatırımcıların önünü açmakta, özellikle, KOBİ’lere destekler
sağlamaktadır.
GAP İdaresi, iki tane önemli dış kaynaklı proje
gerçekleştirdi. Biraz önce kısaca değinildi, ben de, bir iki cümleyle
ifade edeyim. Bunlardan bir tanesi, Avrupa Birliği–GAP Kalkınma Projesi’dir.
47 milyon avro mertebesinde bir projedir. Üç tane alt bileşini vardır.
Bir tanesi, kültürel mirasın geliştirilmesi, bir tanesi kırsal
kalkınma, bir diğeri de KOBİ desteği. Bu her üç alt bileşenden projeler
derlendi, alındı, değerlendirmelerin birçoğu tamamlandı ve yatırımlar
başladı. Özellikle sivil toplum kuruluşları tarafından bunlar ifa
ediliyor. Tabii ki, yer yer şirketler de bu projeleri gerçekleştiriyorlar.
Değerli arkadaşlar, GAP İdaresi dediğimiz zaman,
çok yakın bir zamanda gerçekleştirilen bir inisiyatiften de -ki,
şahsen çok önemsediğim bir inisiyatiften- bahsetmek istiyorum. Kasım
ayı içinde, İstanbul’da, GAP İdaresi Başkanlığı 9 ilden 90 iş adamını
bir araya getirdi, GAP için 9 ilden 90 iş adamını. Amaç, bölgeye yatırımcı
çekmek; amaç, bölgedeki yatırımcının önünü açmak; varsa, yatırımcının
önündeki engelleri ortadan kaldırmak ve bu toplantıda bir yatırım
platformu, kalkınma yatırımı platformu oluşturuldu. Her ilden 2 tane
iş adamı ve bölgeyi temsilen 1 milletvekili, 1 vali ve 1 belediye
başkanı, Kalkınma Bankasının Genel Müdürü de, GAP İdaresinin Başkanı
da bu platformun birer tabii üyeleridir. Acizane, bendeniz de bölgeyi
temsilen milletvekili olarak bu platformda bulunmaktayım.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Ne işe yarayacak, Başbakan
Yardımcısı bunlara karşı. Yatırım gelmez ki.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Bu platform, daha sonra
yapmış olduğu toplantılarda iki önemli hususu önüne aldı. Bir tanesi,
bölgedeki yatırımcıların önündeki engellerin ortadan kaldırılması
için yapılması gerekenler, bu tespitler yapılacak.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Devlet büyüktür, devlet
Allah’tan sonra gelir. Önce devlet yapsın, devlet.
BAŞKAN – Sayın Doğan…
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – İkinci bir husus, değerli
arkadaşlar, henüz tamamlanamayan uzun bir süre alacak olan sulama
projelerinin, daha kısa bir zaman, değişik bir finansman modelleriyle,
değişik bazı yaklaşımlarla…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldI)
BAŞKAN – Sayın Demirkıran, lütfen, buyurun.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – …gerçekleştirilmesini
sağlayacaktır ve dokuz ilimizde, valiliklerimiz, Devlet Planlama
Teşkilatının da desteğiyle valiliklerimiz yatırım projeleri
tespit edecek ve bu yatırım projeleri için görücüye çıkılıp yatırımcı
temin edilmeye çalışılacaktır. Bunlar önemli gelişmelerdir.
Değerli arkadaşlar, bölge kalkınmasından bahsederken
bölgeler arası kalkınmışlık farkını ortadan kaldırmak için ortaya,
Hükûmetimizin, koymuş olduğu KÖYDES’ten de çok kısaca bahsetmek istiyorum.
Projelerin detayına girmeyeceğim; ancak, 2005 yılında 200 milyon YTL ile başlayan, 2006 yılında 2
milyar YTL ile devam eden, 2007 yılında da 2 milyar YTL kaynak tahsis
edilen KÖYDES Projesi’yle 2007 yılı sonuna geldiğimizde, Allah’ın
izniyle, ulaşılamayan köy ve mezra, evinde musluğundan su akmayan
bir hane kalmayacaktır diyorum ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Demirkıran.
Şimdi, Hükûmet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdüllatif Şener söz istemişlerdir. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın Bakan, kaç dakika kullanacaksınız?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – On beş yeter.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Sivas) – Kırk beş dakika.
BAŞKAN – Buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Sivas) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Devlet Planlama
Teşkilatı, SPK, BDDK, GAP Bölge Kalkınma İdaresi, Tütün, Alkollü İçecekler
Piyasası Düzenleme Kurumu bütçeleri
üzerinde söz alan iktidar ve muhalefet partilerine mensup milletvekillerimize
katkıları nedeniyle teşekkür ediyorum.
İlgili kurum bütçeleriyle bağlantılı olarak konuşulanları
da dikkate almak suretiyle genel bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Bana bağlı veya benimle ilgili yukarıdaki kurum ve teşkilatların
faaliyet alanlarına bakarak makroekonomik göstergelerde geldiğimiz
noktayı, dünü, bugünü uzun uzun anlatmaya, yeni polemiklere girmeye
çalışmayacağım. Bunları her bütçe konuşmasında değerli hatipler
de aslında dile getirmektedirler. İktidar ve muhalefet, lehte,
aleyhte görüşler sergilemektedir. Ancak, ortak olduğumuz noktalar
da vardır. Ekonomiyi değerlendirirken, bazen, iktidar da, muhalefet
de, kamuoyu da, uzmanlar da bazı noktalarda aynı şeyi anlamaktadır,
ittifak oluşmaktadır. Nedir bunlar? En azından, hiç kimse, ekonominin
yüksek bir büyüme trendi içerisinde olduğunu reddetmiyor. Muhalefet
diyor ki: “Ekonomi yüksek bir büyüme trendi içerisindedir.” İktidar
da bunu söylüyor. Uzun dönem karşılaştırmalarında da ekonominin
en temel göstergesi bu büyüme performansıdır. Millî gelir son dört
yıldır artmıştır. Kişi başına millî gelir artışı yaşanmıştır, ikiye
katlanmıştır. Ekonomimiz yatırım yapabilen bir ekonomi hâline gelmiştir.
2007 yılında 137 milyar yeni Türk lirası tutarında bir yatırım gerçekleşecektir
ki, bu, millî gelirin yüzde 22’sine denk düşmektedir. Verimlilik artışı
yaşanmaktadır.
Aynı şekilde enflasyonda düşüş vardır, tek rakamlı
hâle gelmiştir. Bunu, herkes, ittifakla, görüş birliği içerisinde
ifade etmektedirler. Bütçe ve kamu gelir-gider dengesi, yıllardır
var olan yüksek açıklardan sonra, artık bir düzene girmiştir. Bütçe
açıkları Maastricht kriterlerinin altına düşmüştür. Bu da herkesin
objektif olarak kabullendiği bir gerçektir ve herkes, hepimiz takdir
ederiz ki, işlevlerini yitirmiş bir Türk lirasından, AK Parti İktidarı
döneminde güçlü bir yeni Türk lirasına geçiş gerçekleşmiştir ve
sağlanmıştır. Bu da ekonomimizdeki son dört yıl içinde yaşadığımız
en büyük, en önemli dönüşümlerden biridir.
Bu arada, elbette, cari açığın yüksek olduğu, işsizlikteki
düşüşün yetersiz olduğu da birlikte ifade ettiğimiz düşüncelerdir,
görüşlerdir; ama, şunu da bilmemiz gerekir ki, bazı alışkanlıkların
sürdürülemez olduğu artık anlaşılmıştır. Ekonomi rasyonelleşmiştir.
Sadece siyaset kurumu çözümün tek sorumlusu olarak değil, aynı zamanda
iktidarıyla muhalefetiyle siyaset ve tüm anayasal kuruluşlar,
tüm sivil toplum kuruluşları, tüm firmalarımız, tüm vatandaşlarımız
el birliğiyle “Yarınların Türkiye’si nasıl olmalıdır?” sorusunu
soracaktır ve de bunu gerçekleştirmek için “bana hangi görevler düşüyor”
diye herkes kendisini sorgulayacaktır. Bir kişinin, bir kesimin
aklı veya enerjisiyle değil, hepimizin aklı ve hepimizin enerjisiyle
bu ülkeyi ayağa kaldıracağız.
Küreselleşmenin risklerini nasıl minimize edeceğimizi,
küreselleşmenin ortaya çıkaracağı fırsatlardan nasıl yararlanabileceğimizi,
kurumsal yapımızı nasıl yeniden yapılandıracağımızı ve nüfusumuzu
kalkınma yarışının içerisine daha büyük bir oranda nasıl yerleştireceğimizi
hep birlikte düşüneceğiz, hep birlikte tartışacağız ve hep birlikte
çözüm önerileri geliştireceğiz ve üreteceğiz. Nitekim, bütçe müzakereleri
nedeniyle ortaya çıkan tartışmalar, bu arayışların bir ifadesidir
diye düşünüyorum.
Bütçesini ele aldığımız kurumlarımıza tekrar
dönecek olursak, Devlet Planlama Teşkilatı, bildiğiniz gibi, uzman
bir kuruluşumuzdur, personelinin yarısı uzmandır, tüm sektörlerimizi
iyi bilen, iyi analiz eden elemanlara sahiptir, kalkınma planlarını,
yıllık programları, yatırım programlarını hazırlamakta, hükûmete
danışmanlık görevini de başarıyla yerine getirmektedir.
Dokuzuncu Kalkınma Planı, Devlet Planlama Teşkilatı
tarafından hazırlanmış, Bakanlar Kurulunca benimsenmiş ve Türkiye
Büyük Millet Meclisinde kabul edilmiştir. Değişik bir plan anlayışıyla
hazırlanmıştır ve beş yıllık değil, yedi yıllık bir plandır; küresel
rekabet, istihdam, sosyal dayanışma, bölgesel gelişme ve kamuda
iyi yönetişim olarak beş temel gelişme eksenine dayanan stratejik
bir plan anlayışına göre hazırlanmıştır. Etkili bir şekilde uygulanabilmesi
için, sahiplenme, katılım ve hesap verebilirlik anlayışına bağlı
bir plandır ve Türkiye’yi AB sürecine hazırlayan bir plan olarak bugün
mevcuttur.
Devlet Planlama Teşkilatı, aynı şekilde, kamu
yatırım programlarında, kamu kaynaklarının ülkemizin ekonomik
ve sosyal altyapı ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak, toplumsal
refahı ve ekonomik büyümeyi sağlayabilmek için öncelik belirleyerek
yapmaktadır ve bu konuda da önemli bir işlevi üstlenmektedir. Devlet
Planlama Teşkilatı, Avrupa Birliği sürecinde de önemli çalışmalar
yapmakta ve müzakere sürecinin aktif bir kurumu olarak yer almaktadır.
e-devlet faaliyetleri etkili bir şekilde sürdürülmektedir.
Başkanlığını yaptığım e-icra kurulu DPT ile bağlantılı bir kurumsal
yapı kazanmıştır ve buna bağlı olarak 2 adet e-devlet eylem planı hazırlanmıştır.
Bu arada, kamu kurumlarında elektronik ortamda hizmet sunumunda
büyük gelişmeler bu son dört yıl içinde yaşanmaktadır. Türk Ceza Kanunu’nda
bilişim suçlarına yer verilmiş, Bilgi Edinme Hakkı Kanunu, Elektronik
İmza Kanunu, yine, Meclisten, e-devlet, e-dönüşüm Türkiye projesinin
bir parçası olarak çıkarılmıştır. Okullarımızda bilgi teknolojileri
sınıfları oluşturulmuş ve tüm okullarımızın geniş bant İnternet
erişimine açılabilmesinde büyük mesafeler elde edilmiştir.
Bilgi ve iletişim teknolojilerine yatırımlar
desteklenmektedir Hükûmetimiz tarafından. 2006’da 202 proje için 534
milyon dolar kaynak ayrılmıştır. Bilgi toplumu stratejisi çalışmaları
da 2006 yılında YPK kararıyla Resmî Gazetede yayımlanmıştır. e-devlet
ana kapısıysa 2007’nin ilk çeyreğinde on hizmetle uygulamaya girecektir.
Bu arada, Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Merkezi
Başkanlığı, DPT’yle ilgili bir kurum olarak faaliyetlerine devam
etmektedir. Erasmus programı kapsamında 2.900 öğrenci, 700 öğretim
elemanı; Leonardo da Vinci programı kapsamında 3.400 öğrenci Avrupa
Birliği ülkelerindeki programlara katılmışlardır. Gençlik programı
kapsamında ise 2005’te 347 proje desteklenmiştir. Bu projeler için
2005’te 30,9 milyon euro, 2006’da da 39,1 milyon euro kaynak ayrılmıştır.
Avrupa Birliği eğitim ve gençlik programlarında
2006 yılı sonuna kadar 50 bin yararlanıcıya ulaşılması hedefleniyor
ve beklentimiz de budur. Bu noktada şunu ifade etmek istiyorum: Türkiye,
Avrupa Birliğine tam üye olmuş bir ülke değildir, müzakere safhasındadır,
ama, tam üyeliği gerçekleştirdiğimiz program bu Avrupa Birliği eğitim
ve gençlik programlarıdır, bunu da belirtmek istiyorum.
Bölgesel kalkınma konusunda… AB sürecinde ele
alınan önemli konulardan biri olarak görülmelidir. Bölgesel kalkınmadan
söz edildiğinde de ilk akla gelen -bildiğiniz gibi- GAP Bölge Kalkınma
İdaresi Başkanlığıdır ve GAP projesidir. Bu Proje Güney Doğu Anadolu’daki
dokuz ili kapsayan entegre bir projedir. Bu idaremizin faaliyetlerine
geçmeden önce bilmemiz gerekir
ki, bölgesel kalkınma hedefimiz ülkemizdeki tüm illerimizin refah
düzeyinin artırılmasıdır. Tüm bölgelerimizin potansiyelini harekete
geçirmek, toplam millî geliri artırmak bölgesel kalkınma için ortaya
koyduğumuz temel stratejidir. Onun için merkezî bir kamu kuruluşu
olan GAP Bölge Kalkınma İdaresi merkezinde bölgesel kalkınmayı anlatmaya
çalışmak, bizim ortaya koyduğumuz daha geniş kapsamlı ve vizyonlu
bir strateji karşısında anlamını yitirmektir.
Bu amacı gerçekleştirmek maksadıyla 2006 başında
kalkınma ajanslarının kuruluşuyla ilgili kanun Türkiye Büyük Millet
Meclisinde yürürlüğe girmiştir ve bu kanunun temel mantığı şudur:
İllerimizi ve bölgelerimizi kalkındıracak olan güç kendi insanımızdır,
en büyük potansiyelimiz yine 73 milyonluk insan gücümüzdür. Halkımızın
çalışma alışkanlıklarında, dinamizminde sağlayacağımız iyileşme
ülkemizi ayağa kaldıracaktır. Bunun için güçlü bir toplumsal kültür
oluşturmak zorundayız. Kalkınma ajansları bu mantık üzerinde kuruludur,
buna göre yasası hazırlanmıştır ve bu ajansların yönetimi ve kurulları,
ilgili illerdeki valiler, belediye başkanları, ticaret ve sanayi
odası başkanları, il genel meclisi başkanları, sivil toplum kuruluşları
temsilcilerinden oluşmaktadır.
Ajanslar, yerel kaynakları, merkezî yönetim bütçesinden
ayrılan kaynakları ve Avrupa Birliği fonlarını kullanacaktır,
ama bu paraları harcayacak olan ajansların kendisi değildir, o ildeki,
o bölgedeki sivil toplum kuruluşları, kamu kuruşları, şirketler
ve vatandaşlardır. Bölgesinin, ilinin, ilçesinin, köyünün sosyal
açıdan, ekonomik açıdan, kültürel açıdan kalkınmasını, gelişmesini
arzu eden, bu konuda emek sarf eden, enerjisini, birikimini ortaya
koyan ve proje üreten herkes bu fonlardan, bu kaynaklardan yararlanacaktır
ve emeğini bölgesel kalkınmaya harcayacaktır. Bizim temel bölgesel
kalkınma stratejimiz budur. Yani, 73 milyon insanı bulunduğu yerde,
bölgesini kalkındırmak için ayağa kaldırmaktır, ki, bu topyekûn bir
mantık, düşünce ve bakış tarzındaki değişikliği ifade etmektedir.
6/7/2006 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla
Adana-Mersin bölgesindeki ve İzmir’deki kalkınma ajansları kurulmuştur.
Diğer kalkınma ajansları da, aynı şekilde, çalışmaları devam etmektedir,
önümüzdeki yıl içerisinde, yani, 2007 yılı içerisinde kurulacaktır.
Hükûmetimiz, bölgesel kalkınmanın bir ayağı olarak
KÖYDES programını da 2006 yılında başlatmıştır. 2 milyar yeni Türk
lirası tutarında bir kaynak köy altyapısının geliştirilmesi için
harcanmıştır. Bu bağlamda, 12.370 köyün yolu, 7.747 köyün içme suyu,
582 tarımsal altyapı ve 1.182 köy kanalizasyon projesinin tamamlanması
hedeflenmiştir. KÖYDES kapsamında 2007 bütçesine de 2 milyar yeni
Türk lirası ödenek konmuştur, ama, 2007’de buna ilave olarak 300 milyon
yeni Türk lirası da 10 bin nüfusun altındaki belediyelerimizin
altyapı hizmetlerinin tamamlanması için BELDES projesi adıyla yerleştirilmiştir.
Kalkınmada en önemli faktörlerden birinin köyler,
kırsal kesim, küçük belediyeler olduğunu düşünecek olursak,
Hükûmetimizin bölgesel, yöresel kalkınmayla ilgili stratejisinin
geniş kapsamlı ve geniş bir vizyona dayandığını belirtmek istiyorum.
Ayrıca, 2004-2006 döneminde kırk iki ili kapsayan
on bir bölgede bölgesel kalkınma programları uygulanmıştır. Bu
programın bütçesi 259 milyon eurodur. Bunun 220 milyon eurosu Avrupa
Birliği hibelerinden oluşmaktadır, ki, bu programlar kapsamında
3.500 proje teklifi alınmış ve 127 milyon euro ise sözleşmeye bağlanmış
bulunmaktadır. Bu projeler kapsamında da yine pek çok ilimizde, proje
hazırlayanlar, tarımsal kalkınma için, ekonomik kalkınma için, kültürel,
sosyal kalkınma için proje hazırlayan sivil toplum kuruluşları,
firmalar, kamu kurumları desteklenmektedir ki, bu da yine belirttiğim
gibi kalkınma ajansları mantığındaki topyekûn toplumu kalkınma yarışı
içerisine sokma arayışımızın ve çabamızın bir parçası olarak etkin
bir şekilde sürdürülmektedir.
Evet, Türkiye’nin tek bölgesel kalkınma idaresi
olarak kurulan GAP Bölge Kalkınma İdaresini de bu bölgesel kalkınma
vizyonumuz içerisinde bir yere yerleştirmek gerektiği düşüncesindeyiz.
GAP kapsamında gerçekleştirilmesi gereken kamu
yatırımlarının finansman ihtiyacı 37 milyar yeni Türk lirasıdır,
yapılan harcama 21 milyar yeni Türk lirasıdır. 13 baraj ve 8 hidroelektrik
santrali tamamlanmıştır. 2005 yılı sonuna kadar, 253 milyon kilovat
saat elektrik üretilmiş, 258.425 hektar alan sulamaya açılmış, 161.413
hektar alanda ise, yani, 268 köyde ise arazi toplulaştırması çalışmaları
tamamlanmış bulunmaktadır. Hükûmetimiz döneminde, bu bölgedeki
kalkınma projesine, GAP projesine, sayın sözcülerin yönelttiği
eleştiriler sağlıklı değildir, sadece polemiklerle yüklüdür.
GAP Bölge Kalkınma İdaresi, 1989 yılında, on beş
yıllık bir süre için, bildiğiniz gibi, kurulmuştur. Bu süreyi, 6 Kasım
2004 tarihinden itibaren üç yıl daha AK Parti İktidarı olarak uzattık.
2007 6 Kasımında bu sürenin dolduğunu biliyoruz. Ancak, sayın milletvekillerimizin
talebi üzerine, bu süreyi tekrar uzatacağız.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Teklifi ben verdim Sayın
Bakanım, teklifi ben verdim. Siz unutmuştunuz.
BAŞKAN – Sayın Doğan, lütfen…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Sizin teklif avara kasnak gibi dönüyor. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Yasaların Meclisten nasıl çıktığı bellidir.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Sayın Bakanım, siz de
Başbakandan öğrendiniz herhâlde, böyle “avara kasnak!” Size yakışmadı
ama.
MEHMET SOYDAN (Hatay) – Sizden mi öğrensin!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Bu ajansların…
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Yakışana yakışıyor da,
Sayın Bakana yakışmadı. Bizden öğrense, güzel şeyler söyleyecek,
doğru.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Aynı şekilde, GAP Bölge Kalkınma İdaresi Hükûmetimiz
döneminde yeni fonksiyonlarla donatılmıştır. Bölgede üç tane de
kalkınma ajansı kuracağız ve bu üç bölge kalkınma ajansının koordinasyon
görevi de GAP İdaresi Başkanlığında olacaktır. Böylece, GAP Bölge
Kalkınma İdaresinin fonksiyonları artırılmış olmaktadır ki, GAP
Bölgesinde kalkınmaya yönelik olarak daha önce bir idare vardı,
şimdi dört ayrı birim, ama, ortak koordinasyon içerisinde, bölgenin,
yörede yaşayan insanımızın enerjisini de ortaya çıkarmak suretiyle,
daha etkili bir kalkınma sürecine girişi sağlanmış olacaktır.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Şimdiye kadar niye yapmadınız
Sayın Bakanım?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Bunları biz yapıyoruz.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Ama, yüzde 2-yüzde 4…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Şimdi, AK Parti İktidarı döneminde GAP bölgesindeki
yatırımlar ne oldu? 1989 GAP Bölge Kalkınma İdaresinin kuruluşundan
2002 yılına kadarki süre içerisinde GAP bölgesindeki yatırımların
toplam yatırımlara oranı yıllık ortalama yüzde 6,6’dır, dört yıllık
AK Parti İktidarı döneminde ise yüzde 8,3’tür, KÖYDES dahil edilirse
yüzde 8,6’dır. Dolayısıyla, AK Parti döneminde GAP bölgesindeki yatırımların
oransal payı artırılmıştır. Ama, şunu da bilmemiz lazım: Burada,
GAP bölgesiyle ilgili faaliyetleri ve yatırımları eleştirme hakkına
hiç sahip olmayacak birinden bahsedersek, Sayın Muharrem Doğan’dan
söz edebiliriz. Neden? Şimdi, kendi ili Mardin’dir ve Anavatan Partisi
geçen dört yıl boyunca iktidardaydı. Anavatan Partisinin Mardin
ilindeki yatırımlarının yıllar itibarıyla rakamlarını veriyorum:
99 yılında 3,3 trilyondur Mardin iline Anavatan İktidarının verdiği
tüm yatırımların miktarı; 2000 yılında 6,8 trilyondur, 2001 yılında
5,6 trilyondur, 2002 yılında da 9,4 trilyondur. Dört yıl boyunca, ANAP
İktidarının Mardin yatırımlarına ayırdığı para 24 trilyondur, AK
Parti İktidarının sadece 2006’da KÖYDES için ayırdığı yatırım parası
29 trilyon 500 bindir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET SOYDAN (Hatay) – Dinle… Dinle…
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Sayın Bakan, GAP’ı konuşuyoruz,
KÖYDES’i konuşmuyoruz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Yani, Mardinli hemşehrilerimiz eğer size kalsaydı
yandıydı.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sabit fiyatlarla
niye vermiyorsunuz?
HARUN AKIN (Zonguldak) – Sayın Bakan, GAP’a ne verdiniz,
GAP’a? Onu söyleyin
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Ama, dua edin ki, uyguladığımız politikalarla,
sadece KÖYDES programıyla bir yılda verdiğimiz, sizin dört yıllık
dönemi geride bırakıyoruz.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Kâğıt üzerinden konuşuyorsun.
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) – Artık sus Muharrem.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Bakın,
sadece 2005 yılında KÖYDES hariç, 250 trilyondur Mardin ilinin yatırımları.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Ancak, şunu biliyoruz: Ilısu Barajı
yatırım programına alınmıştır.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Hayalî temelle mi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Ama bazı nedenlerle, imkânsızlıklar nedeniyle, o
kullanılamadığı için, Ilısu hariç, 2005 yatırımı 40 trilyon liradır
ki, sizin dört yıllık yatırımınızın aşağı yukarı 2 katıdır.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Sayın Bakan, KÖYDES farklı,
GAP farklı.
BAŞKAN – Sayın Doğan, lütfen…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – 2006 yılında ise bu 245 trilyondur ve de yine Ilısu
hariç 96 trilyon liradır. Dört yıllık yatırımın kaç katı olduğunu
siz hesaplayabilirsiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yani, bir Mardin Milletvekili olarak, muhalefet
dahi olsa, önce, kürsüye çıktığında “Sayın Bakanım, size teşekkür
ediyoruz. Bizim hükûmetimiz döneminde Mardin unutulmuştu, siz geldiniz,
Mardin ayağa kalktı” diye bir teşekkür etmeniz lazım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Doğru söylüyorsunuz!
SELAMİ YİĞİT (Kars) – Muharrem Bey hatırlattı Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Ama, yine her şeye rağmen gönlünüzden böyle bir teşekkürün
geçtiğini biliyorum, sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Bakanım, AK Partiye
geçmeye kalkar şimdi!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Mardin’i Paris yapmışsınız
Sayın Bakan! Kimse farkında değil ama…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Yine, GAP bölgesindeki diğer illerin de yatırım
oranları aynı şekilde artmıştır.
Evet, ekonomik faaliyetler, bildiğiniz gibi, piyasalardan
gelen sinyallere göre yönlendirilmektedir ve son çeyrek yüzyılda
dünyada finansallaşma olgusu yaşanmaktadır. Reel sektörle birlikte
finans piyasalarından gelen sinyaller de aynı şekilde ekonomik faaliyetlerin
yönlendirilmesinde önem kazanmaktadır ve uluslararası standartların
bankacılık sektöründe yerleştirilmesi önem arz etmektedir.
Yakın bir zamana kadar bankacılık sektörünün fotoğrafı
şudur değerli arkadaşlar: Bu sektör Türkiye’de topladığı mevduatları
kamu finansmanına kanalize ederek kâr elde ediyordu yakın zamana
kadar, AK Parti İktidarına kadar ve reel sektörün finansmanı ve
risk yönetimi kültürünü de âdeta kaybetmiş gibi görünüyordu ve
2000-2001 krizleri sonrasında da geldiği nokta bilinmektedir. Ama,
artık eskiden kopuş ve yeni bir bankacılık dönemine geçiş yaşanmaktadır.
Bu yeni dönemin en büyük dayanağı, sağlanmış olan makroekonomik istikrar,
siyasi istikrar ve gerçekleştirilen yapısal reformlardır. BDDK’nın
faaliyete geçmiş olması ve TMSF Kurulunun BDDK’dan ayrılmış olması
bu noktada önemlidir ve geçen yıl yasalaştırdığımız 5411 sayılı yeni
Bankacılık Kanunu ile BDDK tarafından bu Kanun’a istinaden çıkarılan
otuzun üzerindeki ikincil mevzuat düzenlemeleri de bankacılık
sektöründeki bu yeni inşa etmiş olduğumuz dönemle bağlantılı olarak
büyük önem arz etmektedir.
“Ne değişti?” derseniz… Bakın, 1999’da 87 banka vardı,
bugün banka sayısı 50’dir. Sistem dışına çıkan bankalar oldu, birleşen
bankalar oldu, bankacılıkta yoğunlaşma oldu, sayısı azaldı, ama
bankacılık sektörünün büyüklüğü arttı. Toplam aktiflerin gayrisafi
yurt içi hasıla içerisindeki oranı 2002’de yüzde 77 idi, Eylül 2006’da
yüzde 86’dır.
Sektör aktifleri toplamı 2002’de 217 milyar yeni
Türk lirası idi, aynı şekilde 2006 Eylülünde 474 milyar yeni Türk lirası
olmuştur, yani son dört yılda sektör, gerçekten belirgin bir şekilde
büyüme yaşamaktadır.
Şube sayısı 2003’te 6. 266’ydı, bu, 7.032’ye çıkmıştır.
Personel sayısı 128 bindi, bu 148 bine çıkmıştır. Bizden önce personel
sayısı sürekli azalırken, AK Parti İktidarı döneminde bankacılık
sektöründe de çalışan insan sayısı artmıştır. Kredi portföyü genişlemiş
ve çeşitlenmiştir. Mevduatın krediye dönüşüm oranı 2002’de yüzde 36
iken, Eylül 2006’da yüzde 71’e çıkmıştır. Daha önce mevduatlar toplanıyor
ve hazine borçlanmalarına gidiyordu. Şimdi mevduatlar toplanıyor
ve yüzde 71’i reel sektörün finansmanına gidiyor.
Sorunlu kredilerin miktarı ise azalmıştır. Takibe
dönüşüm oranı dediğimiz şey, bu sorunlu kredileri gösterir,
2002’de yüzde 17,6 iken, Eylül 2006’da, bu, yüzde 3,8’e kadar düşmüştür.
Kredi maliyetleri de 2002’de yüzde 60’lar civarındayken,
bugün yüzde 20’ler civarındadır, yani ilgililer, kredi kullananlar
daha ucuz maliyetlerle kredi kullanabilir hale gelmiştir.
Sektörün sermaye yeterliliği standart rasyosu
ise yüzde 20,5’tir ki, bildiğiniz gibi yüzde 8’lik bir rasyo kritik
eşik sayılır, altına düştüğü takdirde risk gösterir, şu anda bu rasyo
yasal sınırın çok üzerindedir.
Yabancı para net genel pozisyonunda ise durumun
iyi olduğunu görüyoruz. Toplam öz kaynaklar oranı itibarıyla 2006
Eylülünde yüzde 0,3’tür ki, yasal limit bandının içerisinde görünmektedir.
Sektörün toplam kârlılığı da artmıştır. 2002’de 2,9 milyar yeni Türk
lirası iken, 2005’te 6 milyar yeni Türk liralık bir kâr gözükmektedir
sektörde.
Aktifler içerisindeki Türk lirası payı 2002’de
yüzde 50 civarındayken, şimdi yüzde 67 düzeyine ulaşmıştır. Bunun
anlamı şudur: Toplam aktifler içerisinde Türk lirası payı, toplam
mevduatlar içerisinde Türk lirası payı AK Parti İktidarı döneminde
artmıştır.
Yabancı sermayenin bankacılık sektörüne gösterdiği
ilgi konusunda söylenenler doğrudur. Gerçekten 1990-2004 arasında
yüzde 3-5 aralığında seyrederken, bugün itibarıyla -borsadaki pay
hariç- yüzde 15’i aşmıştır; son Akbank hissesi ve Denizcilik Bankası
hissesi de dâhil olmamak kaydıyla.
Sektörün aracılık maliyetlerindeki önemli düşüşte
uygulanan bazı politikaların payı büyüktür. Sektörde modern bankacılığın
oyun kuralları BDDK tarafından yerleştirilmeye çalışılmaktadır
ve Basel II’ye hazırlık yapılmaktadır ki, çünkü, 95 ülke şimdiden Basel
II’yi uygulayacağını ilan etmiştir. Türk bankacılık sektörü de geldiği
nokta itibarıyla Basel II kriterlerine uygun bir yapılanma içerisine
girmektedir. Bu konuda hazırlıklar devam etmektedir.
Şunu bilmemiz gerekir ki, bankacılık sektörünün
yaşadığı bu kapsamlı değişimin reel sektörde de benzeri bir yapısal
dönüşümle tamamlanacağını bilmeliyiz. Reel sektörle finans sektörünün
birlikte gerçekleştireceği dönüşümle bir sinerji ortamı ancak
oluşturulabilir. Bu dönüşümün önünde şeffaflığın artırılması,
muhasebe ve kayıt düzeninin iyileştirilmesi ve kayıt dışılığın
azaltılması vardır.
Finans sektörünün ikinci büyük ayağını sermaye
piyasası oluşturmaktadır. Sermaye piyasalarımız kanalıyla
1986-2006 arasındaki yirmi yıllık dönemde 50 milyar dolar fon toplanmıştır.
Bunun 11,6 milyar doları son dört yıla aittir ve artış devam etmektedir.
Halka açılımların durduğu, halka açılan yeni şirket
sayısının yıllık yüzde 1-2’ye indiği bir dönem artık geride kalmıştır.
Yılbaşından bu yana on dört şirket halka açılmış, sermaye piyasalarımızdan
1 milyar dolara yakın kaynak temin etmiştir ki, bu, gerçekten son derece
de önemli bir gelişmedir.
On beş yıldır tahvil ihraç eden özel şirket hiç oluşmamıştı.
2006 yılı içerisinde iki özel şirket, yaptıkları 120 milyon yeni Türk
liralık tahvil ihracıyla sermaye piyasamızdan on beş yıllık aradan
sonra ilk kez borçlanabilme imkânı bulmuşlardır. Bu da son derece
önemli bir gelişmedir.
“Piyasa kapitalizasyonu” kavramı önemlidir. Yani,
halka açık şirketlerin piyasa değeri önemlidir. 2002’de bu değer 35
milyar dolar iken Kasım 2006’da 154 milyar dolara çıkmıştır.
İMKB’de işlem görmekte olan hisse senetlerinin fiyat-kazanç
oranı da 2002’de 1,20 seviyesinden Kasım 2006’da 2,17 seviyesine çıkmıştır.
Özel sektöre ait menkul kıymetlerin menkul kıymet stoku içerisindeki
payı da artmıştır, 2002’de 7,6 iken Eylül 2006’da 12,6’ya çıkmıştır.
İMKB’de işlem gören hisse senetlerinde yabancı
yatırımcıların elinde olan pay ise, 2000’de yüzde 41 iken, Kasım
2006’da yüzde 66’ya çıkmıştır. Kurumsal yatırımcı tabanı sermaye piyasalarımızda
güçlenmiştir. Kurumsal yatırımcı sayısı Kasım 2006’da 4 milyon kişiyi
aşmıştır. Yatırım fonlarının aktif değerlerinin toplamı Kasım
2006 itibarıyla 15,2 milyar doları bulmuştur. Bireysel emeklilik
sistemi, kurumsal yatırımcı tabanının oluşmasına büyük katkı sağlamıştır
ve emeklilik yatırım fonlarının ortalama vadesi iki yıldır, halbuki
yatırım fonları ortalama vadesi üç aydır. Sistemdeki katılımcı
sayısı, yine bu bireysel emeklilik sistemi çerçevesinde 1,1 milyon
kişidir ki, toplam portföy büyüklüğü de 2,7 milyar yeni Türk lirası
civarındadır ki, bu, son bir yılda 2 kattan fazla artışı ifade etmektedir.
Sistemde önemli düzelmeler yapılmıştır, düzeltmeler,
düzenlemeler yapılmıştır, yapılmaktadır. Hisse senetlerinin ve
yatırım fonu katılma belgelerinin kaydileştirilmesi Mart 2006’da
tamamlanmıştır. Sayın milletvekilinin, kamu borçlanma senetlerinde
kaydileştirme çalışmaları ne durumda diye sordular. Bu çalışmalar
devam ediyor ve tamamlanmak üzere olduğunu SPK yetkilileri ifade
etmişlerdir.
SPK’da gerekli hukukî ve teknolojik altyapı çalışmaları,
mevzuatın AB’ye uyumlu hale getirilmesi süreci devam ediyor. Almanya
ile iki yıllık süreli eşleştirme projesi Şubat 2006’da başlamış, Kasım
2007’de bitirilecektir. Dolayısıyla, AB sürecine uygun bir yapılanmayla
bağlantılı çalışmalar devam ettiği için, Sermaye Piyasası Kurulu,
Kurulun yasal çerçevesiyle ilgili bir taslağı henüz hazırlayıp
bana veya Bakanlar Kuruluna iletmiş değildir. Çalışmaları tamamlandıktan
sonra ileteceklerdir ve yasalaşma süreci ondan sonra başlayacaktır.
SPK-İMKB işbirliğiyle başlatılan Gözetim Sistemi
Projesi çalışmaları da aynı şekilde devam etmektedir.
2000 yılı öncesine ait izinsiz halka arzlar konusunda
SPK çalışmalarını sürdürmektedir. Bu konuda sayın milletvekilimizin
ifade etmiş olduğu yedi ay önce Genel Kurulda yaptığım konuşmalarla
bütçem nedeniyle geçen hafta Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığım
konuşmalar arasında çelişkiler olduğu düşüncesinde değilim. Neden?
Çünkü, böyle bir yasal çalışmanın yapılmakta olduğunu ve Bakanlar
Kuruluna sunulacağını ifade etmiştik. Bu söylediğimle Komisyonda
söylediklerim arasında bir çelişki yoktur. Neden yoktur? Çünkü, bu
taslak çalışma yapılmıştır ve neticede bu taslak Bakanlar Kuruluna
da sunulmuştur ve Bakanlar Kurulunda da tartışılmıştır. Netice
itibarıyla da bunun tasarı hâlinde Meclise götürülmesinin ortaya
bazı sorunlar getireceği görüşü oluştuğu için Meclise intikal ettirilmemiştir.
Komisyonda söylediğim de budur, Genel Kurulda da o dönemde gelmiş
olduğumuz noktayla ilgili söylediğim sözler bu sürecin bir parçasını
ifade etmektedir.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Peki, ne yapmayı düşünüyorsunuz
Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Aslına bakarsanız böyle bir taslağı Sermaye Piyasası
Kurulunun hazırlaması gerektiğini ben söylemiştim. Benim talebim,
isteğim üzerine böyle bir taslak üzerinde çalışmışlardı. Ama, ortaya
çıkan sonuç şudur, bir kere bu konuyla ilgili, bağlantılı olarak şunun
bilinmesi gerekmektedir: İzinsiz halka arz yapan şirket sayısı yetmiş
sekizdir. Yetmiş sekiz tane şirket yöneticileri, ilgilileri kanuna
aykırı olarak halktan ağırlıkla yurt dışında olmak üzere para toplamışlardır,
yasaları ihlal etmişlerdir ve bunların yapmış olduğu işlemlerin
yanlış olduğu, vatandaşlarımızı mağdur ettiği, ne yapılması gerekiyorsa
yapılması gerektiği konusunda aynı görüşteyiz, aynı şeyleri düşünüyoruz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Dört sene geçti Sayın
Bakanım, ne yapacaksınız, onu söyleyin?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Peki, yapalım bir şey
Sayın Bakanım.
SELAMİ YİĞİT (Kars) – Peki, ne yapacaksınız o zaman?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Bu yetmiş sekiz şirketin halktan topladığı paralar
2000 ve öncesine aittir ve bu arada bazı yasal düzenlemeler yapılmış,
suçların, cezaların ertelenmesi gibi. Üç yüzün üzerinde suç duyurusu
yapılmış, içlerinde Yimpaş da var. Yimpaş’la ilgili, yanlış hatırlamıyorsam,
suç duyurusu sayısı otuz yedi civarında olması lazım.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Ama sonuç ne olmuş, ona
bakalım Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Büyük bir kısmı, bu cezaların ertelenmesiyle ilgili
Rahşan affı denilen yasa çerçevesinde ertelenmiştir. Bir kısmında
karar olumsuz çıkmamış, çıkanlar da hangi düzeyde uygulanıyorsa
süreç devam ediyor. Burada olay şudur: Hiçbir zaman bir bakanın, bir
Kabinenin, bir milletvekilinin suçluya ceza verme hakkı ve yetkisi
yoktur. Türkiye bir hukuk devletidir, cezaları verecek olan yargıdır.
MEHMET SOYDAN (Hatay) – Bağımsız yargı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Peki, şu anda bir yasal düzenleme yapsak, bu halktan
haksız yere para toplayanlara ceza vermek mümkün mü? Komisyonda
ifade ettiğim şey bu. Zaten SPK’nın hazırladığı taslakta da birilerine
ceza vermek yok.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Geriye dönük işleyecek.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Hukukun temel ilkelerinden biri şudur, diyor ki:
Bir kişi, suç işlediğinde, hangi ceza yasası yürürlükteyse ona tabidir.
Daha sonra bir ceza yasası çıkarılırsa, o onu etkilemez diyor. Bunu
aşmak, ne sizin muhalefet olarak ne iktidar olarak bizim yetkimiz
dâhilinde değildir.
İkincisi, şunu söylüyorum: Bakın, iktidar olarak…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Sayın Bakan, genel şeyleri
biliyoruz da, ne yapacağız, dolandırıcılar dolaşmaya devam mı
edecek? Bir önlem alamayacak mıyız? Koca Meclis âciz mi? Meclisi âciz
duruma düşüremezsiniz?
BAŞKAN – Lütfen Sayın Özyürek.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – …muhalefet olarak -Komisyonda da aynı şeyi söyledim-
bu haksız yere para toplayanlara ceza verecek bir yasal düzenleme
mümkünse, hazırlayın, getirin, destekleyeceğim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Teklifi verdim, destekleyin.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Keşke, yani bunu yapsak! Bunu biz de istiyoruz.
İkincisi: Bu izinsiz halka arzları düzene sokacak…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Bu paralar kimde? Onları
bulup, bu paraları alıp, hak sahiplerine dağıtalım. Hiç olmazsa bunu
yapalım.
BAŞKAN – Sayın Özyürek, lütfen.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Ya, Sayın Bakan, biz
âciz miyiz diyorsunuz, bu paraları tahsil edemeyiz mi diyorsunuz…
BAŞKAN – Sayın Bakan, Genel Kurula hitap eder misiniz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – …bu paraları geri alamayız
mı diyorsunuz?
SELAMİ YİĞİT (Kars) – Siz de iradenizi gösterin
Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Müsaade ederseniz söyleyeceğim.
Şimdi, bu yasal düzenlemeler taslak hâlinde dolaşan,
niye getirmediniz denilen yasal düzenlemeler şunu içeriyor: Bu
yetmiş sekiz şirketi tasfiye etmedir. Yani, bu yasal düzenlemenin
özeti budur. Bunlar, bir yasayla tasfiye edilecekler. Peki ne olacak,
tasfiye ettiğiniz zaman ne olacak, ben size söyleyeyim.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Raporda onu öngörmüyoruz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Öngörüyor.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Lütfen okuyun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Ben, baştan sona okudum. O ara maddelerin hepsi, sonunda,
geliyor, tasfiyeye dayanıyor.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Benim teklifi de okudunuz
mu Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Fiilî durumlarını biliyorsunuz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Benim teklifi de incelettiniz
mi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Evet, incelettik.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – İsteğiniz üzerine
ben getirdim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Evet. Ne olacak, sonunda, tasfiye ettiğiniz zaman?
(CHP sıralarından gürültüler)
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – İşleyenlerin tasfiyesini
öngörmüyor.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – İşleyenler değil, işleyenler
değil…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – 6 milyar euroluk para toplanmış. Bunların çoğu,
bu şirketlerin çoğu topladıkları paralara rağmen ortada yoklar. Var
olan bazı şirketlerse, topladıkları parayı mal varlıklarıyla ödeyecek
durumda değiller.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Toplayan, aracı olanlar
ne olacak Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Böyle bir yasayla, Meclis, hükûmet, iktidar bunları
tasfiye sürecine soktuğu zaman, bu 6 milyar euro verilen paranın
sahipleri…
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Çıkışlarını yapanlar
ne olacak?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – …ferileriyle birlikte belki 10-15 milyar doları
bulacak bir miktarı tahsil etmek için “verin paramı” diye gelecekler.
Şimdi, bu kadar parayı hazineden ödemek mümkün mü?
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Öyle bir şey yok
ki, kim söylüyor?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Öyle bir şey
yok ki Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Belki, o zaman “Ödeyin parasını.” “Siz bunları tasfiye
ettiniz, parayı ödeyin.” diyeceksiniz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hayır hayır,
hayır… hazinenin “h”sı yok Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Bu, çok büyük bir miktar. Öyle hazineden ödenmesi
mümkün olacak bir şey değil zaten. (CHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Paralar buharlaşmadı!
Paralar buharlaşmadı, birileri götürüyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan,
tasfiyeyle alakası yok.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Bu takdirde, her iflas eden şirketin aynı sorunla
bize gelmesine yol açarız.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Yanlış yorumluyorsunuz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Ama, farz edelim ki ödemeye kalkacağız, bu sefer de
diyeceksiniz ki: “Yahu, yandaşlarınıza para dağıtmaya başladınız.”
Şimdi, çözümü ne? (CHP sıralarından gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Camilerde halktan para
toplamak başkadır, avukatlık yapmak başkadır.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Bu mülahazalar değerlendirilmiştir ve bu çerçeve
içerisinde başka sorunlar oluşabileceği kanaati içerisinde, bunun
bu şekilde yasalaşmasının hiçbir şeyi çözmeyeceği sonucuna varılmıştır.
BİHLUN
TAMAYLIGİL (İstanbul) – Sayın Bakan, hesap mı soracaksınız?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla) – Ancak, eğer makul, mantıklı bir çözümü
varsa burada çözeriz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Bunun çözümü...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Bunu çözmekten de kaçınmayız.
BİHLUN
TAMAYLIGİL (İstanbul) – Hesap mı soracaksınız?
BAŞKAN
– Sayın Tamaylıgil, lütfen…
MUHARREM
KILIÇ (
MUSTAFA
ÖZYÜREK (
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen…Tüzük’te karşılıklı
konuşma gibi bir üslubumuz yok. Lütfen…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Mortgage…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Sayın Başkan, çok önemli
bir konu konuşuluyor burada.
BAŞKAN – Sayın Özyürek, sizin orada konuşma hakkınız
var mı?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Burada Meclisin aczi
ifade ediliyor.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Özyürek.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Deniliyor ki, milyonlarca
insan dolandırılmış, biz ne dolandırıcının üstüne gideriz ne de
dolandırıcıdan hesap sorarız.
BAŞKAN – Sayın Özyürek lütfen…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – “Biz bir şey yapamayız”
diyor Sayın Başkan.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Böyle bir şey olabilir
mi? Böyle bir millî irade olur mu? Bu oyları niye aldık arkadaşlar? Çözüm
bulalım diye aldık.
BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen Genel Kurula hitap
eder misiniz.
Buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Evet, oturalım, bir çözümü birlikte üretelim ve
tartışalım.
SELAMİ YİĞİT (Kars) – İrade gösterin Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Mortgage sistemi Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemindedir. Bu yasanın mutlaka çıkarılması gerektiğini ben
ifade ediyorum. Grup başkan vekillerimize de bunu söyledim, ama,
Meclis gündeminin ön sıralarında olduğu hâlde Meclis gündemindeki
yoğunluk nedeniyle bir türlü ele alınamadığını görüyorum. Ama,
tekrar buradan, bu kürsüden rica ediyorum, mümkün olduğunca erken
bir takvimde bu yasayı görüşelim ve sistem Türkiye’de uygulamaya
girsin.
SELAMİ YİĞİT (Kars) – Ülkenin şartlarına uymuyor
mortgage Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Vadeli İşlemler ve Opsiyon Borsası geçen yıl açılmıştı.
Çok olumlu gelişmeler var.
Aynı şekilde, KOBİ’lerce ihraç edilen sermaye piyasası
araçlarının işlem göreceği bir piyasanın oluşturulmasıyla ilgili
çalışmalar da devam etmektedir. Buna “KOBİ borsası” ismini verenler
var. Bununla ilgili piyasa da 2007 yılında faaliyete geçecektir,
çalışmalar tamamlanmaktadır.
SPK’yla bağlantılı olarak “personel atama yönetmeliği
değiştirildi ve yapılan atamalarla Cumhurbaşkanı baypas edildi”
deniliyor. Ben o şekilde bir nitelendirme, değerlendirme içerisinde
değilim. Yani, gerçekten siyasette nezih üslup kullanılması lazım.
Belki demin benim kullandığım ifade de... Muhalefet eleştirdi, doğru,
belki kullanmamamız lazım, ama, bir yere baypasa yönelik bir yakıştırma
da yapmamak lazım.
Nedir bu? Bakın, Sermaye Piyasası Kurulunda atamalar,
başkan yardımcılığı, daire başkanlığı ve daire başkan yardımcılığı
atamaları tüm diğer kurullardan farklıydı. Tüm diğer bağımsız kurullarda
bu atamaları kendi kurulu yapıyor, sadece SPK’da daire başkan yardımcılığı
dahi Bakanlar Kurulu kararıyla yapılıyor. Biz bunu...
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Ben, yeni başkan
atanmadan neden önerdiniz? Onu sordum.
BAŞKAN – Sayın Tamaylıgil, lütfen…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Zaten eski başkanın önerisiydi.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Hayır, ben, yeni
başkan atanmadı, onu soruyorum.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Bu değişiklik yapılmıştır ve bununla, atamalarda
sadece Cumhurbaşkanı değil, ben de, Bakanlar Kurulu da bu işi
SPK’nın kendisine bırakmışız. Dolayısıyla, objektif, genel bir şeydi.
Ben de yetkilerimden vazgeçmişim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Siz yetkinizi bir türlü
kullanıyorsunuz Sayın Bakan, Cumhurbaşkanı gibi değilsiniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Bağımsız kurula karşı nasıl yetki kullanacaksınız?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Yetkinizi nasıl kullandığınızı
herkes biliyor.
SELAMİ YİĞİT (Kars) – Amaç Cumhurbaşkanını baypas
etmek.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Burada maksat, Cumhurbaşkanını
baypas etmek.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Yatırımcı sayısı, kurumsal yatırımcılarla birlikte...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Ben küçük yatırımcıyı
sordum.
BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen buyurun, teşekkür
için söz veriyorum.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – ...değerlendirildiğinde, artmıştır.
Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçecekler Piyasası
Düzenleme Kurumuyla ilgili değerlendirmeler yapılmıştır. 2005
yılında, 115 milyar adet sigara ürettik, 107 milyar adet sigara tükettik.
Bunu Meclisin bilgilerine sunuyorum. Ancak, şunu söyleyeceğim...
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Adana Tekel Fabrikası?..
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Devamla) – Tütünde kotalar ve tütünde destekleme alımları,
geçen dönemde, yani, Anavatan iktidarı döneminde kaldırılmıştır.
Bilgilerinize arz ediyorum ve hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan,
avara kasnak ne, avara kasnak?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 20.47
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 35’inci Birleşimi’nin Beşinci Oturumu’nu açıyorum.
Dördüncü tur görüşmelere kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
G) DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
H) SERMAYE PİYASASI KURULU (Devam)
1.- Sermaye Piyasası Kurulu
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU (Devam)
1.- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
K) TÜTÜN, TÜTÜN MAMÛLLERİ VE ALKOLLÜ İÇKİLER PİYASASI DÜZENLEME
KURUMU (Devam)
1.- Tütün, Tütün Mamûlleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme
Kurumu 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası, şahsı adına aleyhte söz isteyen
Erol Tınastepe, Erzincan Milletvekili.
Sayın Tınastepe, buyurun.
Süreniz on dakikadır Sayın Tınastepe.
EROL TINASTEPE (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
dördüncü turu üzerinde aleyhte şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlamadan evvel yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; GAP Türkiye’nin
en önemli bölgesel kalkınma projesidir. Başlangıçta enerji ve sulama
projelerine ve onun sosyal alandaki otomatik sonuçlarına dayalı
bir model olmasına karşın, sonradan, büyük ölçekli bu projenin önemini
yitirdiği, yavaşladığı, yerine sosyal vurgulu mikro projelerin
ağırlık kazandığı bir proje hâline dönüşmüştür.
Oysa bölge, enerji ve sulama projelerinin getireceği
dinamiğe ve onun kalkındırıcı etkisine hâlen ihtiyaç duymaktadır.
Bu nedenle de GAP, gün geçtikçe değerini ve önemini yitirmektedir.
Ne yazık ki, Hükûmet de GAP’a gereken desteği ve önemi vermeyerek bölge
halkına sıkıntı yaşatmaya devam etmektedir.
Unutulmamalı ki, bu bölgesel kalkınma projesi
sulama yoluyla verimliliğin ve üretimde de çeşitliliğin artmasıyla
gelişecek, buna bağlantılı olarak da sanayi yatırımlarının özendirilmesine
yol açacaktır. Bu da bölgeye ayrı bir katkı sağlayacaktır.
Sayın milletvekilleri, bankacılık sistemi ülke
ekonomisinin can damarıdır. Başta kamusal ve toplumsal yararlar
olmak üzere KOBİ’ler, küçük üreticiler, iş dünyası ve tüketicilerin
gereksinimlerine göre kredilendirme olanakları sunan bankalarımızı,
özellikle, uluslararası sıcak sermayenin baskısı ve etkisi altında
kalan ülkemiz bankacılık sistemini iç ve dış sermayenin kontrolüne
bırakmamalıyız.
Akbankın yüzde 20’si, Garanti Bankasının dörtte
1’i, Yapı Kredinin yüzde 38’i, Demirbank, Finansbank, Denizbank, Dışbank
ve Oyakbank tümüyle yabancılar tarafından alınmıştır. Bankacılık
sektörümüzde yabancı payı borsa paylarıyla birlikte yüzde 40’lara,
50’lere dayanma yolundadır. Bizim gibi ekonomisi kırılgan olan ülkeler
için bu durum çok tehlikelidir.
Hükûmetin, gözünü, şimdi de esnafımızın, sanatkârımızın,
çiftçilerimiz ve KOBİ’lerimizin kredi kaynağı olan Halk Bankasına
dikmesi de yanlışın bir parçasıdır. Hâlen 850 bin KOBİ müşterisi bulunan
Bankanın toplam aktifleri 32,6 milyar YTL, toplam kredileri 6 milyar
YTL, KOBİ kredileri 6 milyar YTL, net kârı ise 651 milyon YTL’dir. Bankanın
yabancıların eline geçmesi hâlinde, bir süre sonra sanayimizin de
yabancıların kontrolüne gireceği şimdiden görülmelidir.
AB ülkeleri KOBİ’lerine kredi pastasından yüzde
45 oranında pay ayırırken, ülkemizin KOBİ’lerine kredi pastasından
ayırdığı pay sadece yüzde 8‘dir. Bunun için de Ziraat ve Halk Bankasının
kendi ilgi alanlarında özellikle güçlü ihtisas bankacılığına dönüştürülmesi
mutlak gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, unutulmamalıdır ki, bankacılık
sistemimizin zayıflığı yüzünden 2001 krizi çok ağır ve yıpratıcı
olmuştur.
Serbest piyasa ekonomisinin olmazsa olmazlarından
olan Sermaye Piyasası Kurulunun amacı, tasarrufların menkul kıymetlere
yatırılarak halkın iktisadi kalkınmaya etkin bir şekilde katılması
amacıyla sermaye piyasasının güven, açıklık ve kararlılık içinde
çalışmasını, tasarruf sahiplerinin hak ve yararlarının korunmasını
düzenlemektir. Ama, bugün görüyoruz ki, SPK, Hükûmetin müdahaleleri
neticesinde kendi içinde çatışma ve çekişmelere düşmüş, ciddi bir
itibar kaybına uğramıştır. Oysa, piyasalarda güvenin sağlanması
oldukça önem taşımaktadır. Ülkemizde yüz binlerin üzerinde anonim
şirket olmasına rağmen, SPK listelerine baktığımızda yaklaşık
610 şirket yer almaktadır. Buradan da anlaşılıyor ki, SPK, piyasalarda
güven oluşturamamıştır.
Tasarruf sahipleri, dalgalanmalardan, manipülasyonlardan
zarar gördükçe sermaye piyasasından ve borsadan uzaklaşmaktadır.
2000’li yıllarda 2 milyon olan yatırımcı sayısı 2006 yılında 1 milyona
inmiştir. TMSF tarafından el konulan ve borsadan çıkarılan şirketler
yüzünden birçok tasarruf sahibinin elindeki hisse senetleri değersiz
kâğıt parçalarına dönüşmüştür.
Değerli arkadaşlarım, Sermaye Piyasası Kurulunun
sermaye piyasasının güvenli, adil, şeffaf ve etkin işlemesini sağlamak
için, değişen piyasa ihtiyaçlarını karşılayan düzenleme ve denetimler
yapması, saygınlığını ve güvenilirliğini artıracaktır. Aksi
takdirde, hem Kurul hem de büyük ve küçük tasarruf sahipleri zarar
görecektir.
Sayın milletvekilleri, 2002 Temmuz ayında resmen
faaliyete geçen Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası
Düzenleme Kurulu, özellikle toplum sağlığı açısından önem arz eden
stratejik bir kurum olması gerekirken, ne yazık ki, Hükûmetin birtakım
anlamsız ve ısrarcı tutumundan dolayı, Kurul, henüz örgütlenmesini
ve teşkilat yönetmeliğini düzenleyememiştir. Anayasa Mahkemesinin,
teşkilat yönetmeliğini Bakanlar Kurulunca çıkarılacak yönetmelikle
düzenlemesini öngören hükmünü iptal etmesi nedeniyle, Kurum, işlevlerini
yerine getirememektedir. Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler
Piyasası Düzenleme Kurumunun yapması gereken iç piyasa denetimlerini
bütçe yetersizlikleri, teknik altyapı eksikliği, personel açığı
ve her şeyden önce ilgili kurum ve kuruluşlarla sağlıklı bir organizasyon
yapılmaması nedeniyle gereğince yerine getirilememektedir. Bunun
doğal bir sonucu olarak da ülke çapında birçok kayıt dışı işyeri ve
işletmelerde serbestçe kaçak üretim yapılmaktadır. Hatırlanacağı
üzere, geçtiğimiz yıllarda denetim ve kontrollerin yetersizliği
nedeniyle sahte içkilerden onlarca vatandaşımız hayatını yitirmiş,
ne yazık ki, bu da Hükûmete bir ders olmamıştır. Yaşananlar, kuralsız
piyasa koşullarının halk sağlığı açısından ne derece vahim sonuçlar
doğurabileceğine ilişkin acı bir örnektir.
Tütün piyasası alanında 2002 yılında 406 bin üretici
160 bin ton tütün üretirken, 2005 yılında 252 bin üretici 135 bin ton tütün
üretmiştir. Burada da görüldüğü gibi, üretici sayısında ve üretim
miktarında azalma meydana gelmiştir. 2002’den bugüne yaklaşık 200
bin tütün üreticimiz bu sektörden çekilmiş ve tamamıyla tarım sektöründen
kopartılmıştır. Üretici sayısındaki bu azalma sosyal yönden de ciddi
sonuçlar doğurmuştur. Büyük bir üretici kitlesi ekonomik anlamda
aynı getiriyi getiren ürün üretemediği için yaşadığı toprakları
terk etmek zorunda kalmıştır.
Değerli arkadaşlarım, çıkartılan Tütün Yasası’yla
birlikte Tekelin özelleştirme kapsamına alınması, destekleme
alımlarından vazgeçilmesi ve sözleşmeli üretim sistemine geçilmesiyle
tütün üreticisi sigara şirketlerine bağımlı hâle getirilmiştir.
Sözleşmeli çiftçilik sistemiyle tütün üreticileri karteller karşısında
savunmasız ve çaresiz bırakıldığından, bir an önce sözleşmeli
çiftçilik sistemi üzerinde küçük üreticiyi koruyucu düzenlemelerin
yapılması, Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme
Kurumunun bu konu üzerinde müdahaleci olmaması gerekmektedir. Yoksa,
bu gidişle, ülkede, ne tütün üretimi ne de tütün üreticisi kalır.
Değerli arkadaşlarım, artık ülkemizde tarım
sektöründe çok uluslu dev tarım şirketlerinin egemenlik kurmalarının
önü açılmıştır. Türk tarımı şirketleştiriliyor. Üreticiler ve çiftçiler
iflas ediyor. Tarımdaki istihdam yüzde 45’lerden yüzde 29’lara geriliyor.
Tüm bu gelişmeler karşısında Hükûmet seyirci kalmakla yetiniyor.
Değerli arkadaşlarım, hatırlanacağı üzere, Tekelin
içki bölümü 292 milyon dolara satılmıştı. Sizlere bu satış öncesi
ve satış sonrası ortaya çıkan garipliklerden kısaca bahsetmek istiyorum:
İçki satışlarındaki yıllık cirosu 470 milyon dolar olan Tekelin içki
bölümünün devir öncesi sabit duran varlıkları, bilançosunda, 315
milyon dolar, stok mevcudu ise 130 milyon dolar olarak tespit ediliyor.
Satış sonrası özelleştirilen 13 fabrikadaki 3 bin dolayındaki işçinin
38 milyon dolar tutarındaki kıdem tazminatları ve fabrikaların
borçları devletin sırtına yükleniyor. Ayrıca, 13 fabrikanın 11’inde
son beş yılda 250 milyon dolarlık yatırım yapılıyor. Tekelin içki
bölümünü alan üçlü konsorsiyum, sonradan ortaya çıkıyor ki, iktidarın
bu kıyağına karşılık, Başbakanın seçildiği Siirt iline bir okul
yaptırıyor ve ne gariptir ki, devirden kısa bir süre önce 100 trilyonluk
hammadde alımı gerçekleştiren Tekelin Alkollü İçecekler Genel Müdürü,
satıştan sonra emekli olup kısa bir süre sonra da Mey İçkiye yüksek
bir maaşla genel müdür oluyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Tınastepe, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
EROL TINASTEPE (Devamla) – Daha sonra, Mey Grubunca
bir buçuk yıl önce haraç mezat tamamı 292 milyon dolara satın alınan
Tekelin içki bölümü, bir buçuk yıl sonra bir Amerikan şirketine yüzde
90’ı 810 milyon dolara satılıyor. İşte AKP’nin tüccar zihniyetli
özelleştirmesi!
Sayın milletvekilleri, başımızda öyle bir iktidar
var ki, hakkında soruşturmalar, yolsuzluk iddiaları, Başbakanlık
Denetleme Kurulu raporları olan genel müdür ve bürokratları, başka
kurumlara genel müdür olarak atayarak ödüllendiriyor. “Özelleştirme”
adı altında birçok kurum çıkar çevrelerine peşkeş çekiliyor. Bunun
adına da “özelleştirme yapıyoruz” deniliyor.
AHMET
YENİ (
EROL TINASTEPE (Devamla) – Takdir sizlerin. Çünkü,
bu kurumlar ve heba edilen paralar bizlerin ve bu ülkenin.
Bu vesileyle, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tınastepe.
Sayın milletvekilleri, dördüncü turdaki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, sorulara geçiyoruz.
Yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Soru sorma süresi on dakikadır.
Sayın Özdoğan…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Süre geçiyor yalnız
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Özdoğan, bir saniye, açılıyor sistem,
bir saniye bekleyin.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkan, süreyi
yeniden başlatın.
SELAMİ YİĞİT (Kars) – Süreyi baştan alırsanız…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım. Aracılığınızla, Sayın Bakanıma, birkaç soru sormak
istiyorum.
Sayın Bakanım, 1 Aralık 2006’da yayınlanan Resmî
Gazete kararıyla, boş bulunan Sermaye Piyasası Kurulu üyeliğine,
20 Kasım tarihinden geçerli olmak üzere, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
hesap uzmanı, danışmanı Mithat Hızlı atanmıştır. Bu durum, kanaatinizce,
SPK’nın bağımsız olmasının gerekliliği dikkate alındığında uygun
mudur?
İkinci sorum: Sermaye Piyasası Kurulu üyeliğine
Devlet Bakanı Ali Babacan’ın danışmanı Yasin Aydın’ın atanmasına
ilişkin kararnameye Cumhurbaşkanlığımızdan 13 Aralıkta veto gelmiştir.
Yasin Aydın’ın yirmi senedir Sermaye Piyasası Kurulunda çalıştığı
ve sermaye piyasaları konusunda Devlet Bakanı Ali Babacan’a danışmanlık
yaptığı bilinmektedir. Sayın Cumhurbaşkanımız bu atamayı uygun
görmeyerek, kararnameyi Hükûmete iade etmiştir.
AHMET YENİ (Samsun) – Soru var mı soru?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Hükûmetiniz, Ali Babacan’a
bu kadar yakın birinin bağımsız olması beklenen bir kuruma atanmasını
uygun bulurken, bağımsız olması gereken kurumlar üzerinde etkinlik
sağlamak hedefini mi gütmektedir?
Üçüncü sorum: Geçen nisan ayından beri, üç Türk bankası,
bazı Yunan bankalarıyla el sıkıştı. Finansbank, NBG’ye satıldı. Bu
satışta onay süreci tamamlandı. Ardından, Tekfenbank, EFG Eurobanka
satıldı. Geçen günlerde de Yunanistan’ın ikinci büyük bankası Alfabank,
Anadolu Grubuyla ABank için anlaştığını açıkladı. Bu durum, banka satışlarında
son onay merci olan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunda rahatsızlık
doğurdu. Hükûmet olarak, kamuoyunun da talebi doğrultusunda, bankacılıkta
yabancı sermayeye sınır getiren bir yasal düzenlemeye taraftar
mısınız?
AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, beş dakika konuştu…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Son sorum: Bundan bir
süre önce, İngiltere Başbakanı Tony Blair’in Başbakan Tayyip Erdoğan’a
yazdığı bir mektupta, alkollü, İngiliz içkilerinin ithali konusunda
Türkiye’de karşılaşılan engelleri anlatıp, bu konuya İngiltere
lehine bir çözüm bulanması talebi gündeme gelmişti. İngiliz Başbakanının
bu talebine ne yanıt verilmiştir ve İngiliz Başbakanının ricası
doğrultusunda herhangi bir adım atılmış mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdoğan.
Sayın Tüysüz, buyurun.
TURAN TÜYSÜZ (Şanlıurfa) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Delaletinizle, Sayın Bakanıma birkaç soru sormak
istiyorum.
Sayın Bakanım biraz önce konuşurken, gerçekten,
GAP’la ilgili güzel şeyler söyledi, özellikle Mardin’le ilgili yapmış
olduğu yatırımlarla ilgili veya aktarmış olduğu paralarla ilgili
çok ciddi şeyler söyledi. Gerçekten, insanın, Sayın Bakanımızdan…
Özellikle bu Bakanımızın Abdüllatif Şener olması dolayısıyla
ben kendim inanmak istiyorum.
Sayın Bakanım, şunu söylemek istiyorum: Acaba,
siz, bu parayı Mardin’e aktarırken Mardin’de işsizlik sorunuyla ilgili
veya işsizlik oranında bir azalma olmuş mudur; artı, bu yatırımların,
aktarılan bu paralar yatırımların hangi kısmına gitmiştir? Bu, birinci
sorum.
İkinci sorum da, GAP’ta sulanabilir arazilerin
yüzde 100’üne yakını Harran bölgesindedir. Harran bölgesinde de taban
sularının yükselmesi dolayısıyla, yani bilinçsiz sulama dolayısıyla
taban suları yükselmekte ve artık toplum o hâle gelmiş ki, mezarını
kazamaz hâlde. Mezarını kazdığı zaman 1 metre sonra su çıkmakta ve
bu da drenaj kanallarının yapılmamasından kaynaklanıyor.
BAŞKAN – Sayın Tüysüz, sorunuzu sorar mısınız.
TURAN TÜYSÜZ (Şanlıurfa) – Bu drenaj kanallarıyla
ilgili bir çalışmanız var mı? Köy Hizmetleri lağvedildikten sonra,
bunu yapacak olan kurum var mıdır? Eğer varsa hangisidir?
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tüysüz.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım,
off-shorezedelerle ilgili son günlerde Maliye Bakanlığı
2000-2001yıllarına ait bu gelirlerine vergi salmaya başladı ve bunlardan
icra yoluyla tahsil etmeye başladı. Vergi salınan bir olayda, aslında ödenmesi lazım,
hiçbir gelir elde etmediler. Bunu ödeyecek misiniz?
İkinci sorum: Yimpaş mağdurlarıyla ilgili bir yasal
düzenleme yapacak mısınız?
Üçüncü sorum: Hisseleri blok satılan şirketlerin
küçük ortaklarına karşı çağrı muafiyetiyle oluşan haksız durum
için ne düşünüyorsunuz?
Malatya ve Adana
sigara fabrikalarında insanlar
-demin söylediniz, benim ona dilim varmıyor, “avara kasnak” benim
dilim varmıyor da- gidip geliyorlar. Bu insanlar avara kasnak olmak istemiyor,
üretim yapmak istiyor.
Buna çözüm bulunacak mı?
Bankaların
acaba yüzde 100 yabancılaşmasına kadar izin
verecek misiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Sayın
Kılıç…
MUHARREM
KILIÇ (
Birincisi:
AKP iktidara geldiğinde Malatya Sigara Fabrikasında 1.100 işçi
çalışmaktaydı ve
İkinci
sorum, Sayın Bakan: Vatandaşlar, İmar Bankasına özellikle hazine
bonosu almak için başvurduklarında, hazine bonosunun devlet güvencesinde
olduğuna inanarak hazine bonosu almışlardı; çünkü, mevduatın sadece
50 milyarı sigorta kapsamındaydı, hazine bonosunun tamamı sigorta
kapsamındaydı. Vatandaş bankadan hazine bonosu aldığında
kendisine makbuz verildi. Hazine bonosunun
kendisi hiçbir bankada vatandaşa teslim edilmiyor. Bunun, hazine bonosunun, yani o makbuzun karşılığının
hazine bonosu olup olmadığını vatandaşın bilmesi mümkün değil.
Bu nedenle, İmar Bankasına el koyduktan sonra, Sayın
Bakanım, en güvenceli yatırıma para yatırmış olan bu vatandaşların
parası henüz ödenmedi. Bunlar yaklaşık 22 bin kişi. Bunlarla
ilgili Danıştay lehe karar verdi. Bunlarla ilgili…
BAŞKAN
– Sayın Kılıç, lütfen sorunuzu sorunuz.
MUHARREM KILIÇ (
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.
Sayın
Ünlütepe…
HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın
Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum: Son yıllarda pek çok bankanın
sermaye oranı değişmekte, bankalardaki yabancı sermaye oranı artmaktadır.
Hükûmet olarak bankacılıkta yabancı sermaye oranının
ne olması gerektiği konusunda bir politikanız var mı? Bugün bankacılıktaki yabancı sermaye oranı nedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.
Sayın
Ekmekcioğlu…
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (
İmar Bankası hazine bonosuna yatırım
yapan tasarruf sahiplerinin lehine Danıştay tarafından yürütmeyi
durdurma kararı verilmiştir.
Bu sorunun çözümü için yeni bir yasal düzenleme yapmayı
düşünüyor musunuz?
İkinci
sorum: Bazı Avrupa ülkelerinde yabancı bankaların şubelerinde
toplanan tasarrufların ancak belirli bir bölümü yurt dışına gönderilebilmektedir,
buna örnek de Almanya’daki Türk bankalarıdır. Acaba, bizim ülkemizde
de bu yönde bir uygulama söz konusu mudur?
Son sorum: Halka açık bankaların denetiminde SPK
ve BDDK arasında yetki paylaşımında problemler yaşanmakta mıdır? Son
çıkan Bankacılık Kanunu, bu konuda çözüm olabilmiş midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ekmekcioğlu.
Soru sorma süresi tamamlanmıştır.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Sivas) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Önce, Sayın Özdoğan’ın sorularını cevaplandıracak
olursak: SPK’ya teklif edilen 2 üyeyle ilgili olarak, 1’i, Sayın Cumhurbaşkanınca
onaylanmış ve atanmıştır, diğeri de iade edilmiştir. Onun yerine başka
bir aday önerilmiştir.
Bu 2 atanan ve iade edilen üyelerin bakanların danışmanı
olması, bu kurulun bağımsızlığına bir noksanlık getirir mi? Getirmez.
Neden getirmez?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Zaten bağımsızlığı
kalmamış ki halel gelsin!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Sivas) – Demokratik süreç içerisinde, zaten atama farklı kademelerden
geçmektedir. Şimdi, Sayın Özyürek de bilecek, ataması yapılan Mithat
Hızlı, on üç yıllık hesap uzmanıdır.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Tabii, tabii, kaliteli
bir insan da…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Sivas) – Şimdi, bu arkadaşımızın SPK üyesi olmasının,
SPK’nın bağımsızlığına bir gölge düşüreceğini ben düşünmüyorum. Bilmiyorum,
kendileri ne düşünürler. Diğer arkadaş da yirmi yıllık SPK uzmanıdır.
Burada, zaten, atamaları Hükûmet yapmakta veya
Bakanlar Kurulu kararıyla atamalar yapılmaktadır. Bağımsızlık
şuradan kaynaklanmaktadır: Bir kez atandığı takdirde, yasada belirtilen
süre içerisinde, artık atamayı yapan kurul da onu görevden alamamaktadır.
Atama yaptıktan sonra, artık üzerinde etkiniz ve nüfuzunuz kalmıyor.
Dolayısıyla, dünyanın her tarafında, bağımsız kurullar, bağımsız
birimler oluşturulurken atamaları birilerinin yapmış olduğunu
biliyoruz; ama, buna rağmen, asıl güvence, atandıktan sonraki çalışma
düzeniyle bağlantılıdır.
“Üç Türk bankası yabancılara, Yunanlılara satıldı.”
dediniz. Bunun dışında, bazı arkadaşlarımız da, Mevlüt Aslanoğlu
bankaların yabancılaşmasıyla ilgili olarak yine değerlendirme
yaptılar. Sayın Ünlütepe de yine aynı şekilde benzer bir değerlendirme
yaptı. Şunu ifade edebiliriz özet itibarıyla, tüm arkadaşlarımızın
sorularını cevaplandırmak maksadıyla: Belirttiğiniz gibi, gerçekten,
Yunanlı gruplar bu üç bankaya talip olmuşlardır. Ama, bunun dışında,
son Akbank ve Denizbank dâhil olmak üzere, Türk bankacılık sektöründeki
yabancı payı yüzde 19,5’a çıkmıştır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hayır efendim,
borsadakiler hariç…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Borsayı da…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Sivas) – Borsa payı yüzde 15,8’dir; bu, her gün değiştiği için,
biz, borsa payını vermiyoruz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Şu anda yüzde
38, Sayın Bakan.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Yüzde 35, Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Sivas) – Şu anda, toplam, borsa payı dâhil yüzde 35,3’tür.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yüzde 30’u geçmemesi
demiştiniz Sayın Bakanım.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Sivas) – Oranı tam vermemek…
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Sivas) – Şimdi bu konu tartışılıyor, acaba bu pay ne kadar olmalıdır-değildir,
diye. Konuyla ilgili, Hükûmetimizin yaptığı değerlendirmede, yabancı
doğrudan yatırımların Türkiye’ye değişik sektörlere ilgisinin
sürmesinde fayda görülmektedir. Özet itibarıyla söyleyeceğim nokta
budur.
SELAMİ YİĞİT (Kars) – Vermeye devam yani Sayın Bakan!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Sivas) – Evet, bunun dışında, “Sayın Blair ve Sayın Başbakan
arasındaki konuşmada ne cevap vermiştir?” diye sordular. Ben o toplantıda
yoktum, bu bakımdan ne konuşulduğunu da bilmiyorum doğrusu.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Bir Hükûmet üyesi olarak
yani, bir şey çıktı mı, onu sormak…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Sivas) – Sayın Tüysüz, “Acaba,
Mardin’e aktarılan paralar, yapılan yatırımlar işsizlik oranında
bir azaltma sağlamış mıdır, hangi yatırımlara gitmiştir?” diye sordular.
Bu yatırımlar, kamu yatırımları altyapıyla bağlantılıdır. Bu altyapı
yatırımlarının işsizliğe etkisiyle bağlantılı, doğrudan etkileri
olabileceği gibi, dolaylı etkileri de var. Dolayısıyla, şu an itibarıyla
bu hesabı buradan çıkarmamız mümkün değil; ama, “2006’da hangi yatırımlar
yapıldı?” diyorsanız, Ilısu Barajı için ödenek vardı. Onun dışında,
karayollarıyla ilgili olarak, Kızıltepe-Nusaybin ayrımı, Oyalı
ayrımı ve… Hepsini tek tek okuyalım mı?
MUHARREM KILIÇ Malatya) – Sayın Bakan, onlar
resmî kayıtlarda vardır.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Sivas) – Şehvelet, Haydunk, Kozbirin, Kocatepe, Akziyaret,
İbrahimiye, Dükük, Kemaliye, Kuyulu, Culfa, Çağçağa yolları ve
Söğütlüçay grubu köprüleri yatırım programında var. Millî Eğitimin,
önemli üç lise, pansiyon, anaokulu, ilköğretim okulu ve Yeşilalan
çok programlı liseleri var. Sağlık Bakanlığı yatırımları var ve
Mardin Kızıltepe içme suyu projesi var. Yıllardır çözülmeyen, bir
türlü çare bulunamayan bu içme suyu projesi, bir Mardin ziyaretinde,
Mardinliler tarafından da benden istenmişti.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Daha bitmedi, yarıda
kalacak
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Sivas) – İçme suyu projesi bir senede, iki senede biter mi? Bu
projenin maliyeti 112 trilyon liradır.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Şimdi tasfiye edilecek.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Sivas) – Devam ediyor, o da bitecek, içme suyu bitecek.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – İnşallah.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Sivas) – Harran Ovası’ndaki çoraklaşan alan 3.400 hektardır,
50 bin hektarlık alanda taban suyu seviyesi yüksektir; tedbir olarak,
7.350 hektar alanda drenaj çalışması bitirilmiştir; 36.775 hektar
alanın etüdü bitmiş, 20 bin hektar alanın ise ihalesi yapılmıştır.
Sayın Aslanoğlu’nun, off-shorelarla ilgili bir
sorusu vardı. Off-shorea son bir ayda para yatıranların bu paralarını
alabilmesi maksadıyla, vergi incelemesiyle ilgili bir konumu
var. Para kazananın vergi ödemesini beklemek lazım, vergiyi ödemesini
istemek lazım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Para yok ki!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Parayı tahsil etmediği
hâlde…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Sivas) – Ama, “İmar Bankasının hazine bonolarıyla bağlantılı
alacaklıları ne olacak?” diyorsunuz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Evet efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Sivas) – Yani, bono güvenilir bir yatırımdır; yatırmış, bono
ödemesi yapılmıyor.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – En güvenilir yatırım
olarak yatırdılar Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Sivas) – Bildiğiniz gibi, bonolarla ilgili olarak -kürsü konuşmasında
da Sayın Milletvekilimiz ifade etti- bir Hükûmet tasarısında bonoların
da ödenmesini koymuştuk. Bu tasarı Meclise gönderilirken, ben, yaptığım
basın toplantısında, bu ödemeler içerisinde hazine bonosuna yatırılan
paraların da olduğunu ifade etmiştim. Ama, daha sonra Genel Kurulda
-hatta, Komisyondan da öyle geçtiği hâlde- sayın milletvekillerinin
önergeleri, itirazları neticesinde bu madde yasadan çıkarılmıştır
ve bonoların şu andaki yasal çerçeve içerisinde ödenmesi mümkün
değildir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Kanun teklifi verdik Sayın
Bakan bununla ilgili.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Sivas) – Ancak, konu, tabii, pek çok kişi tarafından yargıya
götürülmüştür. Yargı süreçleri devam etmektedir. Bir kısmı yargıdan
olumlu kararlar çıkarmışlardır. Nihaileşmiş bir yargı kararı henüz
mevcut değildir, yani Danıştay aşaması itibarıyla. Ama, biz süreci
takip ediyoruz. Bu konuda diğer birimlerle, diğer bakanlıklarla
da görüşme yapıyorum. Hatta, önümüzdeki çarşamba günü diğer tüm ilgili
bakanlıklarımızın müsteşarlarıyla birlikte konuyu incelemek
üzere de bir değerlendirme yapacağım. Ama, yasama süreci
ve yetkisi tamamıyla Meclise aittir. Bunun da bilinmesini isteriz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Malatya Sigara Fabrikasıyla
ilgili…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Sivas) – Malatya ve Adana Sigara Fabrikasıyla ilgili, Mevlüt
Aslanoğlu ve bunun dışında Sayın Kılıç, Malatya Sigara Fabrikasıyla
ve Tekel ürünleriyle ilgili soru sormuştur. Tütün, Tütün Mamulleri
ve Alkollü İçecekler Üst Kurulu benimle ilişkili bağımsız bir kuruldur.
Ama, bu sorduğunuz sorular ilgili kurulla da ilgili değil, doğrudan
doğruya Tekel Genel Müdürlüğüyle bağlantılı sorulardır. Tekel Genel
Müdürlüğü, Özelleştirme İdaresine bağlı olduğundan Maliye Bakanıyla
ilişkilidir. Onun için…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Yani, sizin Hükûmet olarak
sorumluluğunuz yok mu Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Sivas) – Hayır, ben bir şeyler söylerim ama, tam oturmaz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Yani, vatandaşı kendi
hâline mi terk edeceksiniz?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Sivas) – Tam yerine oturmayacağı için, Maliye Bakanlığının
bütçesi görüşülürken bunu tekrar soracağınızı düşündüğüm için
burada geçiyorum.
Sayın Ekmekcioğlu, “SPK ve BDDK arasında yetki
paylaşımında sorun yaşanıyor mu?” dediler. Hiçbir sorun yaşanmıyor.
Bildiğim kadarıyla, hiçbir sorunlarına tesadüf etmedim. Dolayısıyla,
“Bir sorun yaşanıyor mu?” sorusu neden ortaya çıkıyor bilmiyorum.
SPK’nın yetkileri ve görevleri bellidir, tadat edilmiştir. BDDK’nın
yetkileri ve görevleri bellidir, bu da tadat edilmiştir. Bankacılık
Yasası düzenlenirken bazı noktalarda tartışmalar vardı. O da, bir
arada çalışmalar yapmak suretiyle, zaten hâlledilmişti.
BAŞKAN – Sayın Bakan, süre tamamlanmıştır.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) – Sayın Bakan,
bir sorum daha vardı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Sivas) – İkinci sorduğunuz soruyu o kadar hızlı okudunuz ki,
ben tam onu not edemedim.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) – Bazı Avrupa ülkelerinde
yabancı bankaların şubelerinde
toplanan paralarla ilgili.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…
Sayın Bakan, süre tamamlanmıştır.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF
ŞENER (Sivas) – Buna yazılı cevap verelim isterseniz.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Şimdi sırasıyla, dördüncü turda yer alan bütçelerin
bölümlerine geçilmesi hususunu
ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 yılı
merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.81 – DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1.– Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 263.610.833
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 197.167
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 200.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 45.000.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir
09 Eğitim Hizmetleri 65.275.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 374.283.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 yılı
merkezi yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı 2005 malî yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Devlet Planlama Teşkilatı 2005 Malî Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Devlet Planlama Teşkilatı 2005 Mâli Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 114.014.329.06
- Toplam Harcama : 80.732.234.90
- Ödenek Dışı Harcama : 9.668,18
- İptal Edilen Ödenek : 33.291.762,34
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı 2005
malî yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sermaye Piyasası Kurulu 2007 yılı merkezi yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.03 – SERMAYE PİYASASI KURULU
1.– Sermaye Piyasası Kurulu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 13.470.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 4.589.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 35.210.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 53.269.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 47.579.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 3.690.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 51.269.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sermaye Piyasası Kurulu 2007 yılı merkezi yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu 2007
yılı merkezi yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.04 – BANKACILIK DÜZENLEME VE DENETLEME KURUMU
1.– Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 7.682.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 85.318.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 93.000.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
05 Diğer Gelirler 93.000.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 93.000.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler...
Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri
GAP
Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Bölümleri
okutuyorum:
40.34 – GAP BÖLGE
KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.–
GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 2.391.340
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân ve Toplum
Refahı Hizmetleri 21.422.660
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 23.814.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
04 Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler 23.814.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 23.814.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2007 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçki Piyasası
Düzenleme Kurumu 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.09 – TÜTÜN, TÜTÜN MAMULLERİ VE ALKOLLÜ İÇKİ PİYASASI DÜZENLEME
KURUMU
1.– Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçki Piyasası Düzenleme
Kurumu 2007 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 21.898.662
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 21.905.556
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 43.804.218
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet
Gelirleri 41.804.218
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 2.000.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 43.804.218
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçki Piyasası
Düzenleme Kurumu 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
Böylece, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı,
Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu,
GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Tütün, Tütün Mamulleri ve
Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumunun 2007 yılı bütçeleri
ile Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının 2005 yılı kesin hesabı
kabul edilmiştir; hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri, gecenin bu saatine kadar
özverili şekilde Genel Kurul çalışmalarında görev alan sayın milletvekillerine,
stenograflara, kavaslara, polis memurlarına, basın ve televizyon
personeline, teknik personele, Kanunlar ve Kararlar yetkililerine
teşekkür ediyorum.
Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını
sırasıyla görüşmek için 18 Aralık 2006 Pazartesi günü saat 11.00’de
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.