DÖNEM: 22 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
CİLT : 141
34’üncü
Birleşim
16 Aralık 2006 Cumartesi
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- (10/337, 343, 356, 357) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili,
sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1164)
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S.Sayısı: 1269, 1270, 1271)
A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) CUMHURBAŞKANLIĞI
1.- Cumhurbaşkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
D) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.- Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
F) BAŞBAKANLIK
1.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
IV. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, İstanbul
Milletvekili Egemen Bağış’ın, konuşmasında, Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Egemen Bağış’ın, Samsun
Milletvekili Haluk Koç’un, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- İstanbul Milletvekili Halil Akyüz’ün, konuşmasında,
Alevilerle ilgili ifade ettiği bir sözün yanlış anlaşılabileceğine
ilişkin açıklaması
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak üç oturum
yaptı.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap
Kanunu Tasarılarının (1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı:
1269, 1270, 1271) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak maddelerine
geçilmesi kabul edildi ve tasarıların 1’inci maddeleri okundu.
Alınan karar gereğince 16 Aralık 2006 Cumartesi
günü saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 21.40’ta son verildi.
Bülent Arınç |
|
|
|
|
|
Başkan |
|
|
Harun Tüfekci |
|
Türkân Miçooğulları |
|
|
|
İzmir |
|
Kâtip
Üye |
|
Kâtip
Üye |
|
|
Bayram Özçelik |
|
|
|
Burdur |
|
|
|
Kâtip
Üye |
|
16 Aralık 2006 Cumartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
11.08
BAŞKAN: Başkan Vekili
İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Yaşar
TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34’üncü Birleşimi’ni açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları
üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Ancak, görüşmelere başlamadan önce Başkanlığın
Genel Kurula bir sunuşu vardır, okutuyorum:
II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- (10/337, 343, 356, 357) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve
kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1164)
14.12.2006
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Çocuklarda ve Gençlerde Artan Şiddet Eğilimi ile
Okullarda Meydana Gelen Olayların Araştırılarak Alınması Gereken
Önlemlerin Belirlenmesi amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu;
Başkan, Başkanvekili, Sözcü ve Katip Üye seçimini yapmak üzere
14.12.2006 Perşembe Günü Saat 16.15 de Halkla İlişkiler Binası B Blok
2 nci Kat 4 Nolu Bankoda bulunan Meclis Araştırma Komisyonu Toplantı
Salonunda 11 üyenin katılımı ile toplanmış, isimleri ve seçim bölgeleri
aşağıda yazılı Üyeler yukarıda belirtilen görevlere seçilmişlerdir.
Saygılarımızla.
|
Adı Soyadı |
Seçim Bölgesi |
Aldığı Oy |
Başkan |
: Halide İncekara |
İstanbul |
11 |
Başkanvekili |
: Recep Garip |
Adana |
9 |
Katip |
: Mehmet Yüksektepe |
Denizli |
11 |
Sözcü |
: Mustafa Ataş |
İstanbul |
11 |
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri, şimdi, bütçe görüşmelerine
başlıyoruz.
Program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız.
Birinci turda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Radyo ve Televizyon
Üst Kurulu, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
Görüldüğü gibi, programımız yoğundur. Bu programı
da bugün bitirmek durumundayız. Bu nedenle, grupları adına söz alacak
olan sayın milletvekillerinin kendileri için belirlenen süreye
öncelikle riayet etmelerini rica ediyorum ve kendilerine, Başkanlık,
arkadaşlarımıza bir dakikadan fazla süre veremeyecektir. Bu nedenle,
arkadaşlarımız konuşmalarını o çerçevede ayarlasınlar, bunu rica
ediyorum ve Genel Kurulun bilgilerine arz ediyorum.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (x)
A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) CUMHURBAŞKANLIĞI
1.- Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
D) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.- Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, 5/12/2006 tarihli 27’nci
Birleşim’de bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden
sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakikayla sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili
olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine
kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak
izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlardaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye
başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru
sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerinden soracaklardır.
Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi
için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce
bittiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine
söz verilecektir.
Bilgilerinize sunuyorum.
Birinci turda, grupları ve şahısları adına söz
alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
AK Parti Grubu adına: Rize Milletvekili Sayın İmdat
Sütlüoğlu, Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Duru, Amasya Milletvekili
Sayın Hamza Albayrak, Uşak Milletvekili Sayın Ahmet Çağlayan, Isparta
Milletvekili Sayın Recep Özel. Bu sayın milletvekilleri, gruplarının
belirlediği şartlar içerisinde dokuzar dakika süre içerisinde
konuşmalarını tamamlayacaklardır.
Anavatan Partisi Grubu adına: Malatya Milletvekili
Sayın Süleyman Sarıbaş, Bitlis Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı,
Isparta Milletvekili Sayın Mehmet Sait Armağan. Sayın Sarıbaş yirmi
beş dakika, Sayın Gaydalı on dakika, Sayın Armağan da on dakika süre
kullanacaklardır.
(x) - 1269, 1270, 1271
S.Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 15/12/2007 tarihli 33’üncü Birleşim
Tutanağına eklidir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Ankara Milletvekili
Sayın Yılmaz Ateş, Yozgat Milletvekili Sayın Emin Koç, Antalya Milletvekili
Sayın Osman Kaptan, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu,
Samsun Milletvekili Sayın İlyas Sezai Önder. Sayın Ateş on iki buçuk
dakika, Sayın Koç yedi buçuk dakika, Sayın Kaptan yedi buçuk dakika,
Sayın Kumkumoğlu on dakika, Sayın Önder yedi buçuk dakika süre içerisinde
konuşmalarını tamamlayacaklardır.
Şahısları adına: Lehinde söz talebinde bulunan
Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut. Sayın Akbulut’un on dakika
süresi var. Aleyhte olmak üzere ise Afyonkarahisar Milletvekili
Sayın Halil Ünlütepe. Sayın Ünlütepe’nin de konuşma süresi on dakika.
Genel Kurulun bilgilerine arz ediyorum.
Şimdi, birinci turdaki görüşmelere başlıyoruz.
AK Parti Grubu adına, Rize Milletvekili Sayın İmdat
Sütlüoğlu.
Süreniz dokuz dakika Sayın Sütlüoğlu, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İMDAT SÜTLÜOĞLU (Rize) – Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri;
hepinizi en kalbî duygularımla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, seksen altı yıl önce
23 Nisan 1920 tarihinde savaş ortamında kuruldu. Önce, kendi ordusunu
kurdu. Bu ordunun başına Mustafa Kemal Atatürk’ü getirerek İstiklal
Savaşı’nı gerçekleştirdi. Savaş sonrasında ise cumhuriyeti getirdi.
Bu Meclis, Polatlı’daki savaşın top seslerinin
Meclisten duyulduğu zamanlarda da kahramanca, cesaretle çalışmalarını
sürdürdü. Bu Meclis, gazi Meclistir, kahraman Meclistir. Başta, Mustafa
Kemal Atatürk olmak üzere, Birinci Meclisin muhterem üyelerini,
muhterem mebusları, rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. Ayrıca, o
günden bugüne kadar bu yüce çatı altında görev yapan milletvekillerinden
ahirete irtihal edenlere Cenabıhak’tan rahmet diliyor, hayatta
olanlara sağlık ve mutluluk dolu, huzur dolu uzun ömürler temenni
ediyorum.
O günden bugüne başarı ve itibar grafiği zaman
zaman iniş ve çıkışlar yaparak, birkaç kez çalışması inkıtaya uğrayarak
yüce Meclis çalışmasını sürdürmüş ve çok önemli başarıları gerçekleştirmiştir.
22’nci Dönem öncesinde zaman zaman sorgulanan, yolsuzluk ve kayıkçı
kavgalarıyla gündeme gelen bu Meclis, 22’nci Dönemle yeni bir safhaya
girmiştir.
Bu dönem, Meclis için, farklı bir dönemdir. Olağanüstü
bir gayret, olağanüstü bir performans göstererek çok büyük açılımlar
ve reformlar 22’nci Dönemde gerçekleştirilmiştir. Meclisimizin,
milletvekillerimizin asli görevi yasamadır, yani, kanun yapmaktır,
denetimdir. Meclisimiz beş-on bin civarında aşırı ziyaretçi trafiği
altında ve çok yoğun telefon bombardımanı altında, gece gündüz çalışarak,
rekor seviyede kanun çıkarmış ve denetim faaliyetlerini sürdürmüştür.
Bu kapsamda, 22’nci Dönemde, 929 kanun çıkarılmıştır,
yolsuzlukların üzerine gidilmiş, 1 eski başbakan ve 7 eski bakan
Yüce Divana sevk edilmiştir. Rekor seviyede yazılı ve sözlü soru
önergeleri verilmiş, Meclis araştırması istenmiş, 24 komisyon kurulmuş,
bu komisyonlardan 23’ü çalışmalarını tamamlamıştır. Ülkemize Avrupa
Birliğinin kapılarını açan uyum yasaları, yine, gece gündüz çalışılarak
çıkarılmıştır. Demokrasinin önündeki engeller, yine bu dönemde
kaldırıldı. Ülkemize büyük hizmetler veren ve vermeye devam eden,
dünyanın saygın liderleri arasında yer alan Değerli Başbakanımızın
yasaklarını yine bu Meclis kaldırdı. Demokrasimiz, Avrupa Birliği
standartlarına taşındı. Hukukun üstünlüğü, insan hakları konusunda
devrim mahiyetinde kanunlar çıkarıldı.
Değerli arkadaşlar, bütün bunları, muhalefetiyle
iktidarıyla hep beraber yaptık, bu başarı, hepimizin başarısıdır.
Ekonomik reformlara zemin oluşturan, dört yılda kesintisiz yüzde
28 büyümeyi sağlayan, millî geliri 2 katına çıkaran, Türkiye’yi
dünyanın en gelişmiş 20 ekonomisinin içine sokan, ekonomik açılımları
gerçekleştiren reform yasalarını yine bizler çıkardık. Bugün, Türkiye,
dört yıl öncesinin Türkiye’si değildir, saygın ve örnek alınan bir ülkedir.
Türkiye, bugün, dünyada bir markadır. Tüm dünya, bu olağanüstü Meclis
çalışmalarını şaşkınlık ve hayretle izlemektedir ve bu başarıları
kendilerine örnek almaktadırlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi
de, artık, dünyada bir markadır.
Sayın Başkanımız Bülent Arınç Bey’in başkanlığında,
Meclis bünyesinde çok güzel hizmetler gerçekleştirilmiştir.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Mesela…
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Devamla) – Sayın Başkanımız,
her yıl Meclis bütçesinin sunumunu bizzat kendisi yapmak nezaketini
göstermiştir. En üst düzeyde, Meclisimizi, Japonya’dan Finlandiya’ya,
Rusya’ya kadar temsil etmiş, 37 dış ziyaret gerçekleştirmiştir. Meclisimiz,
dış dünyanın odak noktası hâline gelmiş, 9 cumhurbaşkanı, 8 başbakan,
8 meclis başkanı ve 23 büyükelçi Meclisimizi ziyaret etmiştir.
Milletvekillerimiz, Avrupa Konseyi Parlamentosu, AGİT, NATO, KEİPA
başta olmak üzere, tüm uluslararası platformlarda ülkemizi en iyi
şekilde temsil etmişlerdir.
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bazı idari birimleri
bünyesinde bulunduran eski personel binası ile ısı merkezi yıkılarak,
bu alana Türkiye Büyük Millet Meclisi Kütüphane Araştırma Merkezi,
Arşiv Binası ve Genel Sekreterlik Hizmet Binası ile Ziyaretçi Kabul
Binasının yapılması Başkanlık Divanınca kararlaştırılmıştır,
bu çalışmaların projeleri tamamlanmıştır. 1960 yılından beri hizmet
eden ve artık ekonomik ömrünü tamamlayan ısı merkezi yenilenmiş ve
yüzde 98 verimli yeni bir merkezle, günde 1 milyar Türk lirası tasarruf
sağlanmıştır.
Mevzuat bilgi sistemi hayata geçirilmiştir. Bu
projeyle, Osmanlı’dan günümüze yürürlükte bulunan kanunlara, kanun
hükmünde kararnamelere ve Türkiye Büyük Millet Meclisi kararlarına
İnternet ortamından ulaşılabilmektedir. Bu, çok önemli bir hizmettir.
Tutanak otomasyon projesi gerçekleştirilmiştir. Bu proje kapsamında,
öncelikle, 1 milyon 200 bin sayfadan oluşan mevcut tutanaklar taranıp
imaj olarak elektronik ortama aktarılmış, daha sonra optik karakter
tanıma işleminden geçirilerek metin formatına dönüştürülmüştür.
Program hizmete açıldığında erişilen tutanaklar, kullanıcılar tarafından
elektronik olarak alınabilecek, saklanabilecek, e-postayla gönderilebilecek,
metin dosyası olarak kullanılabilecek ve yazıcıdan çıktısı alınabilecektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi arşivi dijital ortama
aktarılmakta, bu şekilde, hem evrakın güvenliği sağlanmakta hem
de ulaşılabilirliği kolaylaştırılmaktadır. Bir başka tabirle,
halkın hafızası artık kurtulmuştur diyebiliriz. Yaklaşık 11 milyon
500 evrak dijital ortama bu şekilde aktarılmış olacaktır.
Kalite yönetim sistemi koordinatörlüğü kurulmuş,
daha kaliteli ve hijyenik ortamda daha ucuz hizmet verilmeye başlanmış,
buna rağmen yüzde 49 oranında kâr artışı gerçekleştirilmiştir.
Sağlıkta, daha kapsamlı sağlık hizmetleri verilmeye
başlanmış, buna mukabil ilaçta yüzde 41 gibi çok önemli tasarruflar
sağlanmış, sağlıkta genel olarak yüzde 25 oranında, 8,5 milyon
YTL’lik tasarruf gerçekleştirilmiştir. Bu güzel ve başarılı çalışmalarından
dolayı Sayın Başkanımız Bülent Arınç Bey’i tebrik ediyorum, kendilerine
teşekkür ediyorum.
Bizden önceki milletvekilleri, zaman zaman halkın
içine çıkamaz olmuşlardı. Biz ise halkın içinden hiç çıkmadık, AK Parti
Grubu olarak aldığımız kararla lojmanlara hiç geçmedik, halkımızın
mahallesinde onlarla beraber oturmaya devam ettik, aynı sokağı
paylaştık, aynı havayı teneffüs ettik; mahallelerde, köylerde,
yaylalarda hep birlikte olduk, acılarını ve sevinçlerini paylaştık,
paylaşmaya devam ediyoruz. Sayın Başbakanımız da, gerek İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde ve gerekse Başbakanlığında
devlet konutunda oturmadı, kendisi, mahalle içinde, halkın içinde
oturmaya devam etti, devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim, bir dakikada konuşmanızı
tamamlayın lütfen.
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Devamla) – Tamamlayacağım Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Bu dönemde milletvekilleri kendi maaşlarına
zam yapmadılar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer
parlamentolarla kıyaslandığı zaman, çok kısıtlı imkânlarla çok büyük
başarılara bu Meclis imza atmıştır. Saygıdeğer milletvekilleri
daha büyük imkânlara kavuşmayı fazlasıyla hak etmişlerdir.
Yeni Meclis yeni rekorlar kırmaya devam ediyor:
İlk defa, beşinci yılda faaliyetlerimizi sürdürüyoruz, üç yıllık
bütçeyi ilk defa yaptık ve bu dönemde, inşallah, Cumhurbaşkanını
da, bu Meclis, kendi içinden, halkın istediği, halk gibi yaşayan,
halk gibi düşünen, halka yukarıdan bakmayan birini seçerek yoluna
devam edecektir. Nasıl mevcut Cumhurbaşkanını biz sorgulamıyoruz,
onu seçen üyelerden şu anda Mecliste çok az kişi olmasına rağmen meşruiyetini
tartışmıyor isek, bu Meclisin seçtiği Cumhurbaşkanının meşrutiyetini
de, meşruiyetini de kimsenin tartışmaya hakkı yoktur. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Meşrutiyet mi, meşruiyet
mi?
EMİN KOÇ (Yozgat) – Kelime o değil Sayın Hatip, önce
kelimeyi düzelt.
BAŞKAN – Efendim, selamlamanızı rica ediyorum.
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum.
BAŞKAN – Selamlamanızı efendim, tamamlamanızı
değil…
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Devamla) – Kaldı ki, bu Grup, inanıyoruz
ki, tekrar, seçimden sonra güçlü bir şekilde buraya gelecek ve bu
tartışmayı yapanlar herhâlde utanacaklardır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sizleri ve aziz milletimizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sütlüoğlu.
AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Kayseri
Milletvekili Sayın Mustafa Duru.
Efendim, süreniz 9 dakika.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA DURU (Kayseri) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan
2007 mali yılı bütçesi bünyesinde yer alan Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu bütçesiyle ilgili olarak AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle, yüce Meclisi Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, sorumlu olduğu
görev alanı itibarıyla ülkemizin stratejik kurumlarından biri olma
özelliğine sahiptir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; karasal
bazda, ülkemizde, 23 ulusal, 16 bölgesel ve 214 yerel olmak üzere toplam
253 televizyon kuruluşu; 36 ulusal, 100 bölgesel, 951 yerel olmak
üzere de 1087 radyo kuruluşu bulunmaktadır. Bunların dışında, çeşitli
illerde, kablo üzerinden 65 kuruluş televizyon yayını yapmaktadır.
Bir kuruluş da uydu platform işletmecisi olarak faaliyetlerini
sürdürmektedir. Uydu üzerinde televizyon yayını yapan 91, radyo
yayını yapan da 48 radyo kuruluşu bulunmaktadır. Bu kuruluşların
yasaya uygun yayın yapıp yapmadıkları Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
tarafından denetlenmektedir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, kamuoyunun ve yüce
Meclisin üyelerinin şikâyetlerine neden olan yayınların da daha sıkı
denetlenmesine yönelik olarak da çalışmalar yapmaktadır. Bu kapsamda,
Türkiye’de yayın yapmakta olan bütün yerel ve bölgesel yayın kuruluşlarını
da, ulusal yayın kuruluşları gibi Ankara’daki merkezden takip etmektedirler.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ve
TÜBİTAK’ın iş birliğiyle yürütülmekte olan bu takip, bu projenin
hayata geçirilmesi hâlinde - yayın denetiminin daha etkili hâle
getirilmesinin, daha az sayıda uzmanla daha fazla yayının denetlenmesinin-
böylece kamuoyunun yayınlarla ilgili bütün şikâyetlerinin takip
edilebilmesi mümkün olacaktır.
Türk Telekomünikasyon Kurumunun verilerine
göre, ülkemizde, yaklaşık olarak beş milyonun üzerinde çanak anten
olduğu ifade edilmektedir. Uydu kanalıyla, çanak antenlerle alınabilen
yurt dışı kaynaklı yüzlerce sakıncalı yayın evlerimize serbestçe
ulaşmaktadır. Çanak antenler, gelişmemiş yörelerde daha yaygın
olarak kullanılmakta ve bu yayınlar çoluk çocuk herkes tarafından
izlenmektedir. Bu yayınları izleyebilmek için gereken şifre çözücüler,
piyasada, hiçbir kısıtlama olmaksızın satılmaktadır. Yalnızca
ülkemizde yayın yapan radyo ve televizyonları denetlemekte görevli
olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun çanak antenlerle iletilen
yurt dışı kaynaklı yayınları denetlemesi veya önleyebilmesi hukuken
de, teknik olarak da mümkün değildir. Bu konuda, İçişleri Bakanlığı
tarafından veya ilgili kurullar tarafından gerekli tedbirlerin
alınmasını özellikle temenni ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yazılı
ve görsel basın, demokrasimizin, demokratik toplumların vazgeçilmez,
olmazsa olmaz kurumlarındandır. Ancak, kültürel yaşamımızın, toplumsal
yaşamımızın, manevi değerlerimizin ve günlük yaşam değerlerimizin,
maalesef, ulusal veya mahallî televizyon veya basın yoluyla aile
yapımız ve ahlaki değerlerimiz tahrip edilmektedir. Bazı ulusal
televizyonlar, millî ve manevi değerlerimizle, sözde yarışma programı
adıyla toplumumuzun değerlerini tahrip etmektedirler. Bu tür kurum
ve kuruluşların tek amacı ve gayesi reyting yapmaktadır. Türk milleti
var olduğundan beri kullanmakta olduğumuz güzel Türkçemiz dejenere
edilmekte, tahrip edilmektedir. Bu kurum ve kuruluşların başında
olan yönetenler veya sahiplenenler, Türk dili, Türkçemiz ve manevi
kültürel değerlerimizle hiçbir bağı yok gibi davranmakta, tek gaye
ve amaç olarak da reklam gelirleri ve reyting düşünülmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; etik ve kültürel
değerlerimizi tahrip eden bu anlayış, maalesef, ahlaki dejenerasyona
da sebep olmaktadır. Bazı programlarda yayınlanan aile içi konular
seyirciyle diyalog kurma adına istenmeyen birçok olaya sebep olmakta,
hatta cinayetler işlenmektedir. Bu tür programları yapanlar, acaba
bu olayların neticelerinden dolayı vicdani sorumluluk adına neler
yapıyorlar? Şahsen ben ve bütün Türk milleti bu konuları merak etmekte
ve kınamaktadır. Televizyon yayınları konusunda gerçekten halkımız
çok şikâyetçi. Burada, şikâyetçi olduğu konuları tek tek söylemekten
inanın ki üzüntü ve hicap duyuyorum. Şikâyet edilen o kadar çok program
var ki…
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve
Televizyon Üst Kurulunun, ekranları işgal eden bu kötü ve çirkin yayınlarla
mücadele konusunda gerekli kanuni düzenlemelerin yaptırım ve
caydırıcılık gücünün artırılması gerekmektedir. Eğer, bu konuyla
ilgili olarak Radyo ve Televizyon Üst Kurulumuzun Yasası’nda bir
eksiklik veya noksanlık varsa, en kısa zamanda düzenlenmesi yapılmalıdır.
Bizler, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak hiçbir
zaman ekranların karartılmasını isteyen bir anlayışta olmadığımız
gibi, ekranların ve medyanın ak bir görüntü vermesini arzu etmekteyiz.
Türk halkının televizyon programları konusunda seçiciliğinin artırılması
için çalışmalar yapılmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çocuklarımız
en değerli varlıklarımızdır. Ülkemizin geleceği olan çocuklarımızın
içerisinde büyüyüp, geliştikleri ortamı en uygun hâle getirmek,
ailelerin ve bizlerin en önemli görevimiz ve sorumluluğumuzdur.
Eğer çocuklarımızın fiziksel, zihinsel ve ruhsal gelişmeleri için
uygun şartları sağlayamazsak, elverişli ortamı yaratamazsak, geleceğe
de güvenle bakamayız.
Çocuklar, içinde yaşadıkları toplumun sahip olduğu
değerleri geleceğe taşırlar. Çocuklarımıza değerlerimizi öğretmezsek,
zamanla, sahip olduğumuz toplumsal hassasiyetlerimizi de kaybederiz.
Çocukların daha iyi yetişmeleri için yapılan bütün çalışmalar,
atılan bütün adımlar aynı zamanda toplumun geleceği içindir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun yaptığı kamuoyu
araştırmalarına göre, ülkemizde yetişkinler günde ortalama beş
buçuk saat, çocuklar ise üç saat televizyon izlemektedirler. Çocuklar
program seçimlerini bağımsızca yapabilmekte, ebeveynler çocukların
program seçimine genellikle müdahale etmemektedirler. Pek çok çocuğun
odasında televizyon bulunmaktadır. Bu nedenle, çocuklar televizyon
karşısında etkiye en açık, en hassas grubu oluşturmaktadırlar. Çocuklar
televizyon programlarındaki karakterleri örnek almakta, programlarda
izledikleri olumsuz davranışları ya taklit etmekte ya da zamanla
bu davranışları kanıksamaya başlamaktadırlar. Bu bakımdan, televizyon
programlarının çocukların hassasiyetleri ve yararları gözetilerek
hazırlanması önem taşımaktadır.
3984 sayılı Yasa’nın “Yayın İlkeleri”nin 4’üncü
maddesinin (z) bendine göre, gençlerin ve çocukların fiziksel, zihinsel
ve ahlaki gelişimini zedeleyecek türden programların, bunların
seyredilebileceği zaman ve saatlerde yayınlanmaması esastır.
Yayın ilkelerini ihlal eden kuruluşlar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
tarafından önce uyarılmakta, ihlalin tekrarı hâlinde kuruluşlara
1 ile 12 kez arasında program durdurma cezası verilmekte, ihlalin
devamı hâlinde idari para cezası uygulanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, bir dakikada konuşmanızı tamamlar
mısınız.
MUSTAFA DURU (Devamla) – Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu, yasa hükümlerine aykırı yayın yapan kuruluşlara müeyyide
uygulamasına yönelik kararlar almaktadır. Ancak, mevcut müeyyidelerin
yayın kuruluşları açısından ne kadar caydırıcı olduğu tartışmalıdır.
Radyo ve televizyon programları konusunda yayın
kuruluşları ve RTÜK kadar, izleyiciler de sorumluluk taşımaktadırlar,
çünkü, şikâyet edilen ve bilhassa çocuklar için zararlı programlar,
aynı zamanda en çok izlenen programlardır. Bu nedenle, izleyicilerde
seçicilik yaratılması, bilinç oluşturulması önemlidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 mali
yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini diliyor,
hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Duru. Sürenize
de riayet ettiniz.
AK Parti Grubu adına, Amasya Milletvekili Sayın
Hamza Albayrak.
Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HAMZA ALBAYRAK (Amasya) – Sayın
Başkanım, yüce Meclisin değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu ile 2005 Yılı Kesinhesap
Kanunu Tasarılarının Cumhurbaşkanlığı bütçesiyle ilgili faslı
hakkında söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, sizleri ve bizi izleyen
aziz milletimi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 yılı
kesin hesap bütçesinde, gerçekten, Cumhurbaşkanlığı makamı, kendilerine
tahsis edilen 31.253.000 YTL ödenekten, 2005 yılı Bütçe Kanunu’nun 8/C
maddesinin iki ve üçüncü fıkralarına göre tenkis edilen toplam
185.430 YTL düşüldükten sonraki bakiye 31.067.570 YTL kullanıma açılmış.
Bundan aktarımlar düşüldükten sonra, 2005 yılı kesin hesap bütçesinde,
Cumhurbaşkanlığı makamı, toplam 5.821.380,09 yeni Türk lirası tasarruf
ederek Cumhurbaşkanlığı makamı, gerçekten, AK Parti iktidarlarındaki
2003 ve takiben hazırlanan bütçelerde olduğu gibi kesinleşen kati
bütçelerdeki sağlanan bütçe açığı düşümüyle bir paralellik arz etmiştir.
Ben, bu tasarruflarından dolayı, Cumhurbaşkanlığı makamını ve ilgilileri
yürekten kutluyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 2005 yılında,
toplam 21 tertip harcama kalemleri arasında, yüzde 0,47 ila yüzde
88,95 arasında olmak üzere, toplam yüzde 19,7 nispetinde tasarruf
sağlanmıştır. Bu tasarruf da biraz önce zikrettiğim gibi, 5.821.380
YTL’ye baliğ olmuştur. 2006 yılında ise, Cumhurbaşkanlığına
32.580.000 YTL ödenek ayrılmış, bu ödenek, yüzde 4 artıma tabi tutularak
2007 yılı bütçesinde ise 33.893.030 YTL olarak yer almıştır. Şahsen
ben, Cumhurbaşkanlığı makamında tevazuya yer olmadığını, tasarruf
noktasında, belirtiyor ve Cumhurbaşkanlığı harcamalarında kısıtlamaya
gidilmemesi gerektiğini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyet,
Aristo’nun da tarif ettiği üzere, umumun menfaatini gözeten halk idaresidir.
Cumhuriyet, millet tarafından seçilen parlamentoya dayanan ve başında
da cumhurbaşkanı olan siyasi bir rejimin adıdır. Cumhuriyet yönetiminde,
yasama, yürütme ve yargı olmak üzere üç erk esas alınır. Bu üç erkin
de birbirlerine üstünlüğü söz konusu değildir. Cumhuriyet yönetiminde,
geçmişte bazı sosyalist demokrasilerde olduğu üzere, halka rağmen
halk için dayatma söz konusu değildir. Cumhurbaşkanı ise, cumhuriyetle
idare edilen parlamenter sistemlerde genelde devlet başkanına verilen
bir sıfattır. Türkiye’mizde, 1923’te cumhuriyetin ilanıyla, devlet
başkanı, Cumhurbaşkanı sıfatını almıştır. Yürütme organının başında
bulunan Cumhurbaşkanının statüsü, görev, yetki ve sorumlulukları,
1982 Anayasa’mızın 8, 101, 102, 103, 104 ve 105’inci maddelerinde tadat
edilmiştir. Cumhurbaşkanı, devletimizin başıdır, Türkiye Cumhuriyetini
ve Türk milletini temsil eder, Anayasa’nın uygulanmasını, devlet organlarının
düzenli ve uyumlu çalışmasını sağlar ve gözetir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’nın
101’inci maddesinde Cumhurbaşkanlığının nitelikleri ve tarafsızlığı,
102’nci maddesinde seçimi, 103’üncü maddesinde ant içmesi, 104’üncü
maddesinde görev ve yetkileri, 105’inci maddesinde ise sorumluluk
ve sorumsuzluk hâlleri açıklanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; parlamenter
demokrasilerde cumhurbaşkanlığı temsilî bir makamdır demiştik.
Yürütme ve yasama organlarının kararlarını onaylar ve yayınlar diyoruz;
devlet kurumları arasındaki uyumu sağlar, ülkeye gelen konukları
ağırlar ve başka ülkelerde resmî ziyaretler yapar. Yürütmeyle birlikte
alınan kararlarda sorumluluk hükûmetindir. Cumhurbaşkanının resen
imzaladığı kararlar ve emirler, Anayasa başta olmak üzere, yargıya
kapalıdır. Vatana ihanet suçu dışında, cumhurbaşkanlığının sorumluluğu
söz konusu değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizde
bir söz vardır, baba sağ iken miras paylaşılmaz diye. Ben, biraz önce
bahsettiğim mevzuat doğrultusunda, buna İç Tüzük hükümlerimizi
de eklersek, henüz yaklaşık sekiz, dokuz ay kalan bir sürece rağmen,
dolu olan bir makamın tartışmaya açılmasını etik bulmadığımı huzurlarınızda
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, aslında, tartışılması
gereken bu makam değil, kamusal alan ikinci planda kalmak üzere, kamusal
talan olmalıdır diyorum. Her ne hikmetse, bizde aylardır, yıllardır,
hep kamusal alan tartışması yapılmış, hukuki zemine kamusal alan
oturmasına rağmen, bu arada kamusal talan bu tartışmadan istifade
etmiş ve hız almaya başlamıştır. Biliyorsunuz, bizim hukuk zeminimizde
kamusal alan Anayasa’mızın 20’nci ve 24’üncü maddelerinde, İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi’nin 2, 3, 12 ve 18’inci maddelerinde, yine Türkiye’mizin
de taraf olduğu Birleşmiş Milletlerin Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Önlenmesi Sözleşmesi’ne göre uygun zemini almıştır. Burada tartışılması
gereken, şüphesiz ki, kamusal alandan değil kamusal talandan güç bulan,
her gün kendini semiren, ekonomik güç kullanarak ekonomik suç işleyen
talan olmalıdır. İşte, ekonomik güç kullanarak ekonomik suç işleyip,
eline geçirdiği imkânları birtakım menfaatlerini temin noktasında
mitralyöz gibi kullanarak, kamusal alana kamusal talan vasıtasıyla
zarar verenlerle mücadele şüphesiz ki hepimizin görevidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çağdaş
parlamenter demokrasilerde cumhurbaşkanları inadına demokrat,
şeffaf ve katılımcı, demokratik yönetimin öncüsü, sadece seçkinlerin
değil, seçilmişlerin ve seçmenlerin olmak üzere, tüm vatandaşların
temsilcisi olmak durumundadır. İçimizden, sizden biri olmalıdır.
Dertlerimizi paylaşarak azaltmalı, mutluluklarımızı paylaşarak
çoğaltmalıdır. Yine, yanlışa şirin gözükmek için asla doğrudan taviz
vermemeli, sorumluluğun yükünün her şeyden, ölümden de daha ağır olduğunu
hiç ama hiç hatırdan çıkarmamalı, devletin yücelmesi için insanı,
yani, vatandaşı yüceltmenin yollarını aramalıdır. Laiklik ile laikçilik
kavramlarını asla karıştırmamalı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, konuşmanızı tamamlar mısınız.
HAMZA ALBAYRAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
…günümüz Avrupa’sında da tartışılageldiği gibi,
kamu yaşamıyla geleneksel değerler arasındaki katı bir ayırımcılığı
gerektiren laikçiliğin çıkmaz bir yol olduğunu ve bu tartışmaların
mütedeyyin insanları rahatsız ettiğini bilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere
sesleniyorum: 22’nci Dönem olarak, siz, inanıyorum ki, yasaların
verdiği yetkileri kullanarak, zamanı geldiğinde Cumhurbaşkanını
seçeceksiniz ve o zaman Türk milleti görecek ve “Bak, ehlini seç neler
olacak, Türkiye hizmete doyacak, Türk bayrağı Avrupa Birliğinin
kal’asına dikilecek.” diyor, bu yüce Meclisi selam ve saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Albayrak.
AK Parti Grubu adına Uşak Milletvekili Sayın Ahmet
Çağlayan.
Buyurun Sayın Çağlayan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz dokuz dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ÇAĞLAYAN (Uşak) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay bütçesi üzerinde AK Parti
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Tarihsel gelişim içinde devamlı kamu maliyeleri
ülkelerin en önemli problemleri arasında olmuştur. Hükümdarlık devirlerinde
mutlak yetkili hükümdarların kontrol edilemeyen kamu maliyeleri
açık vermiş ve ülkeler çökmüştür. Yasama yetkilerini seçimle alan
ve seçimle iş başına gelen parlamentolara devretmek zorunda kalan
ve bu şekilde modern devlet sistemlerine geçişte devlet gelirlerinin
toplanması, giderlerinin yapılmasına izin verme yetkisi ya da özlü
bir deyişle, bütçe hakkı, artık parlamentolara geçmiştir.
Parlamentolar, bütçe aracılığıyla yürütme organına
verdikleri yetkilerin kendi koydukları ilke ve sınırlar içinde uygulanıp
uygulanmadığını bütün ayrıntılarıyla denetlemek ihtiyacı içinde
olmuşlardır. Bu ihtiyacın bir sonucu olarak da, parlamento adına
görev yapan uzman ve tarafsız kurumların kurulması düşüncesi doğmuştur.
İşte, sayıştaylar, böyle bir ihtiyacın ürünü olarak doğmuş ve gelişimini
bugüne kadar tamamlayabilmiştir.
Modern devletler gelir toplama ve harcama yetkisini
kullanırken, bu yetkinin kaynağını millî iradeye hesap verme gereğini
duymuş, bunu da bağımsız sayıştaylara bırakmış. Böylece, yasama-yürütme-yargı
güçleri dışında, genelde, parlamentolar arasında görev yapan bağımsız
sayıştaylar devlet hayatında yerini almıştır. Bizde ise, 19’uncu
yüzyılda başlayan yenileşme hareketleri çerçevesinde Padişah
Abdülaziz’in 29 Mayıs 1862 tarihli iradei seniyyesiyle kurulmuş
olan Sayıştay, 1876 Anayasası’nda yer alarak anayasal bir kuruluş
hâline gelmiştir. Cumhuriyetin ilanıyla da, 24 Kasım 1923 tarih, 374
sayılı Divanı Muhasebatın Sureti İntihabına Dair Kanun çıkarılmış,
cumhuriyet döneminde Sayıştay yeniden kurulmuş, 1924 Anayasası’nın
100’üncü maddesiyle de anayasal kimliğine kavuşmuştur.
Bu Anayasa maddesiyle, Sayıştayın Türkiye Büyük
Millet Meclisine bağlı olduğu, devletin bütün gelir ve giderlerini
denetlemekle görevlendirildiği açıkça belirtilmiştir. Ayrıca,
Sayıştay, 1961 Anayasası’nda ve son olarak da 1982 Anayasası’nın
160’ıncı maddesinde bugünkü yerini almıştır.
Sayıştay, genel ve katma bütçeli idarelerin bütün
gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
denetleyen, sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlayan,
kanunlarla kendisine verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama
işlemini yapan bir kuruluş olarak görevini sürdürmektedir ve yargı
görevi de bulunmaktadır. Ayrıca, Sayıştayın uygunluk bildirimleri
hazırlaması görevi anayasal planda ele alınmış, Anayasa’nın 164’üncü
maddesinde konu edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştayımızın,
genel ve katma bütçeli dairelerin gelir, gider ve mallarını Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına denetlemek, sorumluların hesap ve işlemlerini
kesin hükme bağlamak, kanunlarla verilen inceleme, denetleme,
hükme bağlama işlerini yapmak, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kesin
hesap kanun tasarıları hakkında uygunluk bildirimi sunmak gibi
ana görevlerinin yanında, Yedinci Uyum Paketi çerçevesinde, 4963
sayılı Kanun’la Türk Silahlı Kuvvetlerimizin harcamalarının denetimi
görevi de verilmiş ve keza bazı kurumların harcama denetimi görevi
verilmesiyle yetki alanı da genişlemiştir.
Bu ana görevlere ilaveten, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanının talebi üzerine, talep, ihtisas, araştırma komisyonu
kararlarına binaen talep edilen konularla sınırlı kalmak kaydıyla,
denetim yetkisi dışında kuruluşların da hesap ve işlemlerini denetleme
yetkisi verilmiştir. Bu manada Sayıştayın denetleme yetkisi alabildiğine
genişlemiş, netice olarak harcamalarda şeffaflık, denetim, hesap
verebilmek suretiyle demokrasimiz içinde güçlü yerini almıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay,
modern ülkelerde varlığı zorunlu olduğu gibi, ülkemiz için de zorunluluğu
elzem kurumlardan birisidir ve bu sebeple de yüz yılı aşkın bir süre
içinde ülkemizde varlığı devam etmektedir. Bunun önemli sebepleri
vardır. Kamu parasının kullanıldığı her yerin Sayıştayca denetlenmesi,
kamusal hesap verme sorumluluğunun ne ölçüde yerine getirildiği,
Sayıştayın Meclise sunduğu raporlardan anlaşılmaktadır.
Sayıştayı önemli ve vazgeçilmez bir kurum yapan
diğer bir özellik ise, 1996 yılından beri gündemde olan performans denetimine
sahip olmasıdır. Sayıştay Kanunu’na eklenen maddeyle performans
denetimi yapılmaktadır. Bu denetimle, aslında Sayıştay, kendi
performansını denetleyerek üstlendiği sorumluluklarını yerine
getirirken, ne ölçüde verimli olduğunu ortaya koymaktadır. Bu olgu,
çağdaş denetim normlarını yakalamada çok önemli bir adımdır. Performans
denetimi yapılırken, genel hukuk normlarının dışına çıkılmadan
Meclise objektif bilgiler sunulmaktadır.
Belirtmek istediğim diğer bir husus da, Sayıştayın
bağımsız, tarafsız ve objektif olarak çalışması ve bu çalışmaların
ürünü olan verimli denetim raporlarını Meclise sunabilmesi için,
çağdaş denetim normlarının ve fiziki çalışma ortamlarının sağlanması
gerekmektedir. Buna ek olarak, çağdaş denetim metot ve tekniklerinin
uygulanması da gerekmektedir. Gelişmiş demokratik ülkelerde Sayıştay
denetimi denilince bu ölçütler önem arz etmektedir.
Bildiğimiz ve yaşadığımız gibi, denetim, ülkemizin
işlevsel kamu mekanizmasının önemli bir ayağıdır. Sürekli denetim
yetersizliğinden ve denetim etkinliğinin olmamasından şikâyet
edilir. Bunun sonucunda da yolsuzluklar, yakın geçmişte gördüğümüz
gibi, iki büyük krizle ülkemiz karşı karşıya kalmıştır. Bu krizlerde
denetimsizliğin açık rolü vardır. Çünkü, krizin temel sebeplerinden
birisi yolsuzluktur. Yolsuzluğun temel sebeplerinden birisi, en
önemlisi yeterli ve gerekli denetimin olmamasıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay,
artık, kabuğunu kırmış, dünya küreselleşme hareketleri içinde de
İngiltere ile İspanya ile de iş birliği ve Avrupa Birliği normlarına
uyumlu çalışmalar yapma yolunda da önemli adımlar atmıştır.
Bu bakımdan, 1953’te kurulan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, konuşmanızı tamamlar mısınız
Sayın Çağlayan. Buyurun.
AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) – INTOSAI denilen kurumun
yanında, ayrıca, 1977 yılında sayıştayların anayasası sayılan Lima
Deklarasyonu’yla da iş birliği hâlinde çalışmaktadır. Ayrıca, 16
Haziran 2005 tarihinde “Eşleştirme Projesi” denilen bir projeyle
de, uluslararası arenada da iş birliği hâlinde faaliyetlerine devam
etmektedir. Uluslararası denetim standartlarının artırılması,
Avrupa Birliği normlarına uyumlu gelişme, mali denetim, performans
denetimi, Avrupa Birliği normlarının denetimi, bilişim teknolojilerinin
denetimi, bilgisayar destekli denetim tekniklerinin geliştirilmesi,
yönetim kapasitesinin güçlendirilmesi, örgütsel kapasitenin
güçlendirilmesi, insan kaynaklarının geliştirilmesi, bilişim
teknolojilerinin oluşturulması…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çağlayan, ben, son cümleniz için açıyorum.
Lütfen…
AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) – Bu, uluslararası çalışmalar
da Sayıştayın faaliyetleri alanında önemli yer almaktadır. Bu çalışmalar
nedeniyle Sayıştay, gerçekten, bugün önemli bir yere gelmiş bulunmaktadır.
5018 sayılı yeni Kanun, bununla mevcut Sayıştay
Kanunu’yla uyumlu hâle getirilmelidir. Avrupa Birliği normlarına,
INTOSAI esaslarına uygun hâle getirilmeli…
BAŞKAN – Sayın Çağlayan…
AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) – Bir cümle daha…
BAŞKAN – Son cümlenizi rica ediyorum. Kimseye
vermiyorum o süreyi.
AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) – Türkiye Büyük Millet
Meclisi adına her türlü kamu mallarının denetimi hususlarında da
yapılacak iyileştirmeler bu Meclisten beklenmekte diyorum, Sayıştay
bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çağlayan.
AK Parti Grubu adına son konuşmacı, Isparta Milletvekili
Sayın Recep Özel. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, konuşmama başlarken hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Anayasa Mahkememiz bütçesinin, hem Anayasa
Mahkemesine hem de yüce milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
Hepimizin bildiği üzere sistemimize Anayasa
Mahkemesi 1961 Anayasası’yla girmiş ve böylece de Türkiye’de ilk kez
yasama organının işlemlerini denetleyen bir mahkeme kurulmuş ve
yargının işlevi genişlemiştir. Ancak, model olarak Avrupa devletlerindeki
sistem alınmakla birlikte, öz itibarıyla aynı şeyi söylemek mümkün
değildir. Bir kere, Anayasa Mahkemesinin oluşturulduğu 1960’lı yılların
başlarında, mahkemenin ilk üyeleri demokratik olmayan bir dönemin
olağanüstü mahkemelerinde görev yapanlar arasından atanmıştır.
Bireyin hak ve özgürlüklerini yasama organına karşı savunmak amacıyla
kurulan bir mahkemenin üyelerinin seçilmeleri titizlik gerektiren
bir konu olduğu hâlde, rejimin düşmanlarına karşı korunması kaygısı
ağır basarak üyeler hak ve özgürlüklerin korunması dışındaki kaygılarla
atanmışlardır. Bu durum mahkemenin geleneğinin oluşmasında etkili
olmuştur. Anayasa Mahkemesi bugün dahi bu erken dönem etkilerinin
altındadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa
Mahkemesinin önemli bir işlevi üstlendiği yadsınamaz. Ülkemizde
yasama organının hukuki denetimini yapan tek organ Anayasa Mahkemesidir.
Türkiye açısından sorun Anayasa Mahkemesinin varlığı değil, kararlarının
ne kadar birey hak ve özgürlüklerinden yana olduğu ve politik karar
alıcıların yerine geçip geçmediği sorunudur. Dolayısıyla genel
olarak yargının siyasi alana müdahalesi sorunu ülkemizde daha
değişik bir boyutta ele alınmalıdır. Çünkü, bizim sorunlarımız sadece
dünyadaki genel eğilime uygun olarak yasama organı aleyhine giderek
genişleyen yargı yetkileri değil, yargının özellikle de Anayasa
Mahkemesinin temel hak ve özgürlükleri korumada gösterdiği çekingen
tutumlardır.
Kuvvetler ayrılığının esas alındığı demokrasilerde
Meclis kanun yapıyor, hükûmet ve bürokrasi yürütüyor, yargı kurumları
da denetliyor. Eğer sistem demokratik ise bütün bu kurumlar yaptıklarını
millet adına yapıyorlar, yetkiyi onlardan alıyor demektir.
Millet, Meclisi; Meclis, Cumhurbaşkanını seçiyor,
gerektiğinde değiştiriyor. Hükûmeti de yine millet iradesinin temsilcisi
olan Meclis onaylıyor veya düşürüyor. Sıra yargıya geldiğinde, idari
yargı ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin organlarını millet veya
onun temsilcisi Meclis seçmiyor, daha da önemlisi millet iradesini
temsil eden Meclis ve hükûmet ile bu yargı organlarının hüküm ve tasarrufları
arasında bir çatışma olduğunda son ve kesin sözü yargı söylüyor.
Bunlar eninde sonunda belli sayıda hâkimlerden ibaret. Bu hâkimler
de gökten inmiş insanlar değil, eti ve kemiğiyle beşer, hepimiz gibi
birer insan. Mevzuatın, yasanın iptali, yürürlüğünün durdurulması,
idari tasarrufların hukuka uygunluğu gibi konularda hüküm veren
yargı, çok kere yorum yapıyor. Yorum ile yorumcunun içinde bulunduğu
maddi ve manevi şartlar arasında sıkı bir ilişkinin bulunduğunu
kimse inkâr edemez.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa
Mahkemesi bugünlerde neredeyse bir senato görevi yapmaktadır.
Yasaları denetleyen Anayasa Mahkemesi, giderek Türkiye Büyük
Millet Meclisini denetleyen mahkeme statüsünü kazanmaktadır. İç
Tüzük dâhil her şeyi denetliyor. Anayasa yargısının siyasi rejim
üzerinde bu kadar ağırlığı olmaması gerekir. Anayasa Mahkemesi
yürütmeyi durdurma kararlarının dayanağının ne olduğunun da tartışılması
gerekmektedir. Zira, hiçbir kurum ve kuruluş Anayasa’dan veya yasalardan
almayan hiçbir yetkiyi kullanamaz. Anayasa’mızın 6’ncı maddesi egemenliğin
kayıtsız şartsız millete ait olduğunu belirttikten sonra “Türk Milleti,
egemenliğini, Anayasa’nın koyduğu esaslara göre, yetkili organlar
eliyle kullanır.” demektedir, ama bu, devlet yönetiminin arapsaçına
döndürülmesi, çok başlılığın iktidarı parçalaması anlamına gelmez.
Anayasa’nın bu hükmü, Parlamentonun politik takdir yetkisini başkalarıyla
paylaşması gerektiği anlamına da gelmez. Başka bir ifadeyle, Anayasa’nın
tesis ettiği başka yetkili organlar Türkiye Büyük Millet Meclisinin
eşitleri değildir. Her anayasal organın anayasal yetkileri belirlenmiştir,
ama şüphesiz bu yetkilerin hepsi aynı düzeyde değildir. Esasen, bir
anayasal düzende birden fazla yetkili organın bulunması bunların
hepsinin aynı düzeyde veya eşit yetkili oldukları anlamına da gelmez.
Anayasa Mahkemesi, evet, bir yasayı iptal edebilir, ama bu onun yasama
yetkisinin ortağı olduğunu göstermez. Çünkü, mahkemenin yetkisi
kanunu hukuka uygunluk bakımından denetlemektir, onun içerdiği
politik tercihi geçersiz kılmak suretiyle kamu siyasetini belirlemek
değil. Denebilir ki, yargı da Türk milleti adına karar verdiği için
egemenliğin kullanıcılarındandır, doğru. Ama, yargının egemenliği
kullanması ile Parlamentonun eşit ortağı olarak görmek demokrasiyi
reddetmektir. Açıktır ki, mesela YÖK de, Millî Güvenlik Kurulu da anayasal
bir organdır, ama bunları Türkiye Büyük Millet Meclisi ile aynı düzeyde
görürseniz, o zaman aklınızda tuttuğunuz rejim demokrasi değil
bürokratik bir sultadır.
Oysa, demokrasinin tanımlayıcı özelliklerinden
birisi halkın seçtiği politik karar alıcıların bürokrasiden üstün
olmasıdır. Anayasal bir demokraside elbette parlamentonun da yetkileri
sınırsız değildir. Ama, yine de o, nispi olarak en üstün politik güçtür.
Esasen, bürokratik organlar da Parlamentoyla aynı otoriteye sahip
olacaklarsa, o zaman seçim yapmaya, seçimli bir parlamento oluşturmaya
ve hükûmeti onun içinden çıkarmaya hiç gerek yoktur. Türkiye’de bu konudaki
asıl sorun, çoğunluğun yönetme hakkının devletin içindeki ve dışındaki
kimi odaklar tarafından tanınmak istenmemesidir. Evet, demokratik
çoğunluğun bile sınırlanması özgürlükçü temel yapının idamesi
için zorunludur. Ama, bunun için, önce ortada yönetme yetkisine saygı
duyulan bir çoğunluğun olması gerekir. Çoğunluğun yönetme yetkisi
ise bütün kapsamıyla kamu hayatına ilişkin temel politikaları belirlemeyi
ifade eder. Yurttaşların temel haklarına ve hukuk güvencelerine
saygıyı koruduğu sürece çoğunluğun politik takdirine herkesin
saygı göstermesi zorunludur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’mızın
149’uncu maddesinde Anayasa Mahkemesinin yargılama usulünün kanunla
belirleneceğini ve iç çalışma düzeyinde Anayasa Mahkemesi İç Tüzüğü
ile belirleneceğini öngörmektedir. Bu anlamda üzerinde durulması
gereken önemli bir konu ortaya çıkmaktadır. 1993 yılından beri Türk
Anayasa Mahkemesi içtihat yoluyla yürürlüğü durdurma yetkisini
kendinde görmüştür. Bu tarihten beri de istikrarlı bir şekilde bu
görüşünü korumakta ve özellikle kamuoyunu yakından ilgilendiren
kanunlarda dava konusu kanun hakkında geçici olarak askıya alma
yoluna gitmektedir.
1982 Anayasası’nda, Anayasa Mahkemesi üyelerinin
sadece Cumhurbaşkanınca seçilmesi yöntemi benimsenmiştir. Bu durum,
şüphesiz, 1982 Anayasası’nın benimsediği güçlü Cumhurbaşkanlığı
tercihinin yargıya yansımasıyla yakından ilgilidir. Oysa, parlamenter
bir hükûmet sisteminde Cumhurbaşkanına bu kadar geniş yetkiler tanınması
doğru değildir. Yeri geldiği zaman, gerektiğinde Cumhurbaşkanını
bile yargılayacak olan makama, yargılanacak kişi tarafından atama
yapılması bir çelişkidir. Üyeleri belirleme yetkisinin sadece
Cumhurbaşkanına tanınmış olması yerine, üyelerin bir bölümünün
yüksek yargının diğerleri tarafından, bir bölümünün Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından, gerekirse nitelikli çoğunluk da aranarak,
gizli oyla seçilmesi yoluna gidilebilir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anayasa
yargısından beklenen, millet adına karar veren ve gerektiğinde millet
egemenliğinin en üst karar organı olan Meclisin tüm üyelerinin kabul
ettiği bir metni bile iptal etme yetkisini haiz olan bir mahkemenin
kararlarını daha da objektif olarak vermesi, siyasi otoritenin
yerine geçer mahiyette kararlar vermemesidir.
2007 yılı Anayasa Mahkemesi bütçemizin ülkemize,
milletimize ve Anayasa Mahkememize hayırlı olmasını dilerim.
Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özel.
Sayın milletvekilleri, Anavatan Partisi Grubu
adına, Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
Sayın Sarıbaş’ın süresi yirmi beş dakika.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 2007 bütçesi üzerinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, RTÜK Kurumumuz ve Anayasa
Mahkememiz hakkında Anavatan Partisi Grubunun düşüncelerini ifade
edeceğim. Sözlerime başlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, bildiğiniz gibi,
cumhuriyetimizi kuran ve Kurtuluş Savaşı’mızı yürüten gazi bir
meclis. Bu vesileyle, bu Mecliste görev yapıp ebediyete intikal
eden bütün üyelerine Allah’tan rahmet diliyorum, hayatta olanlara
huzurlu ve sağlıklı bir yaşam diliyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi
elbette ki demokrasinin, müzakereci demokrasinin beşiği. Parlamenter
demokrasilerde ülkenin ana meselelerinin tartışıldığı yer ve nihai
kararların alındığı yer, millet adına egemenliğin kayıtsız şartsız
kullanıldığı bir makam. Dolayısıyla, iktidar sözcülerini dinlerken
hayrete düştüm. Hepsi geldiler, burada, işte, biraz önce konuşan
arkadaşımız Anayasa Mahkemesi sistemini, daha önce konuşan arkadaşımız
Danıştay sistemini eleştirdiler. Oysa, iktidar çoğunluklarına
düşen iş eleştirmek değil. İktidar çoğunluklarına düşen iş, milletin
kendilerine verdiği yetkiyi doğru yönde kullanmak ve eleştirilen
alanlar var ise bunları düzeltmek.
Dün Sayın Genel Başkanım söyledi, ben de söylüyorum;
beş senedir ne yaptınız? Mademki Anayasa Mahkememize bu gözle bakıyorsunuz,
mademki Danıştay, Sayıştayımıza bu gözle bakıyorsunuz, yani,
şikâyet ediyorsunuz “Ee, düzeltseydiniz.” derler adama. Düzeltseydiniz,
ne duruyorsunuz?
Meclisi konuşuyoruz, Türkiye beş senede bu Mecliste,
arkadaşlar, neyi tartıştı? Mesela, bir Güneydoğu olayını tartıştık
mı? Ülkemizin 30 bin insanının ölümüne sebep olan, şehit olmasına
sebep olan bir Güneydoğu olayını bu Mecliste tartışma fırsatı bulduk
mu? Mesela, kırk yıldır Avrupa Birliğine girmeye çalışıyoruz. Avrupa
Birliğinde takoza dayandık, duvara çarptık. Mesela, bu Mecliste,
şu Avrupa Birliğinin getirdiklerini, götürdüklerini, yaptıklarınızı,
geçmişte yapılanları şu Mecliste tartıştık mı, tartışma fırsatı
verdiniz mi? Mesela yolsuzlukları, mesela, bu iktidarın yaptığı,
bakanlarının yaptığı yolsuzlukları bu Mecliste bir gündem maddesi
olarak tartıştık mı? Mesela yolsuzlukları, Avrupa Birliği son İlerleme
Raporu’nda kurumsal hâle geldiği ve mutlaka önlem alınması gerektiği
noktasında Avrupa Birliği raporlarına girerken bunu bu Mecliste
tartışma fırsatı bulduk mu? Bulmadık. Peki ne yaptık? Bürokratların
istediği kanunları yaptık. “Reform” diye yutturdukları, ama gerçekten
milletin hayatına zorluklar getiren kanunları tartıştık.
Sizden önce de kanunlar yapıldı. 11 bin tane kanun
var bu ülkede. 1.000 tanesini siz yaptınız, 10 bin tanesini de sizden
önceki meclisler yaptı. Yani, her beş yılda bir zaten 1.000 kanun yapılmış,
siz de 1.000 kanun yaptınız. Bu ülkenin bütün sıkıntıları kanun sayısının
eksikliğinden mi? Bu ülkeye kurumsal olarak bu ülkeyi ayağa kaldıracak
yeni yapılar, yeni şekiller, yeni idari yapılanma getirebildiniz
mi? Tek başına iktidarlardan beklenen şey hakikaten budur. Yani,
1950’de rahmetli Menderes gelmiş, ülkede demokrasinin bir daha değişmemesi
için adımlar atmış. Canıyla ödemiş, o adımlarının bedelini canıyla
ödemiş, ama bu milletin gönlünde taht kurmuş. Mesela, Özal gelmiş, sistemin
bam tellerine basmış, gümrük mevzuatına, Türk parasını koruma mevzuatına,
teşvik mevzuatına bir dokunmuş, Türkiye, bugün sizin övündüğünüz
bu ihracatları, dünyaya açılımları sağlamanın yolunu açmış. Siz
de bir şey yapaydınız. Yani, bu millet için siz de bir şey yapaydınız,
bu Meclis bunları tartışaydı. Oysa, bu Meclis bu yapısıyla ne yaptı?
Bu Meclis bu yapısıyla ne yaptı? Kendi içinden çıkardığı iktidarın
bürokratlarının hazırladığı kanunları tasdik etmekten öteye hiçbir
şey yapamadı, hiçbir şey yapamadı. Sadece kanun çıkardı. Meseleleri
tartışmadı, sistemi tartışmadı, bozuk düzeni tartışmadı.
Mesela, bu gelir adaletsizliğinin altında yatan
gerçekleri, yani ülkenin millî gelirinin, gayrisafi millî hasılasının
yüzde 53’ünü ilk yüzde 20’lik grup, hele hele yüzde 35’ini ilk yüzde
10’luk grup alıp, İsviçre’den dahi zevkle hayat sürerken, bu Meclis bu
kadar bozuk düzenin nasıl değişeceğini, altında yatan gerçeklerin
ne olduğunu niye tartışmaz? Niye bunları gündemine almaz da, bilmem
ne dairesindeki falan bürokratın yerini sağlamlaştırmak için kanun
çıkarır veyahut da Cargilli kurtarmak için kanun çıkarır veyahut
da imar mevzuatında birilerine imar rantı sağlamak için kanun çıkarır?
Yani, bu Meclis bazılarına imkânlar yaratan, bazılarına alanlar
açan bir meclis midir?
Bu Meclis, milletin temel sorunlarını tartışan,
temel sorunlarını gündeme getiren, temel sorunlarında müzakereci
demokrasiyi ortaya koyan, bilim adamlarının, bilimsel çevrelerin,
akademik çevrelerin hazırladığı geniş raporları tartışan bir meclis
niye olmasın? Niye bu Meclis kendi zırhına bürünür, dokunulmazlığına
bürünür de, gariban vatandaşın baklava çaldığı için hapis yattığı
bir ülkede bu Meclis kendi dokunulmazlık zırhı altında -kaldı ki,
bu zırh kalksa da, ben inanıyorum ki, hiçbir arkadaşımız yargılanmayacak,
belki ceza da almayacak, hepsi beraat edecek ama- neden bu dokunulmazlıkları
erteleme yöntemini seçer?
Mesela, bu Meclis, kendi eczanesinde sahte kupürlerle
devleti dolandıran bir milletvekilinin dokunulmazlığını kaldırıp
da yargıya göndermez. Daha dün Gümüşhane’de İl Sağlık Müdürü tutuklanmış,
milletvekilinin eczanesinin koordinatörü tutuklanmış -kayıp
ama, yakalanmıyor- doktor tutuklanmış, reçeteyi yazan doktor. O
milletvekilinin koordinatörünün eşinin eczanesini ve milletvekilinin
eczanesini bugün polis mühürlemiş, kapatmış, ama, milletvekili
keyif çatıyor, dokunulmazlığı var.
Böyle bir şeyi içinize sindiriyor musunuz? Kanınıza
dokunmuyor mu? Benim kanıma dokunuyor arkadaşlar, böyle bir şey
olamaz! Bu millete adalet anlayışını, hakkaniyet anlayışını, güven
anlayışını getirmediğiniz müddetçe bu çıkardığınız kanunlar
kimseyi bağlamaz. Kimseyi bağlamaz. Önce adalet inancını, hakkaniyet
inancını millete tahkim edeceksiniz. Yani, millet bilecek ki, bu
Meclisin üyeleri, en ufak, milletin hakkına, milletin hukukuna tecavüz
ettiklerinde, en ağır şekilde hesap verecekler. Önce buna inanacak.
Geçen -Sayın Kuzu biliyor- televizyonda gördük. Vatandaşa mikrofon
tutuyorlar “cepçi” diyor, “cepçi milletvekilleri” diyor. Peki, böyle
mi kurtarıyorsunuz bu Meclisin itibarını, yani bu anlayışla mı
kurtaracaksınız? Olmaz böyle bir şey. Böyle bir şey olamaz arkadaşlar.
Şimdi, Meclis Başkanı… Bakın, Meclis Başkanına
hiçbir şey söylemeyeceğim, hiç vurmayacağım ona, iki tane, son iki
gündeki beyanını göstereceğim: “Beni öyle ağırladılar ki, şaşırdım.”
diyor. Meclis Başkanının beyanı. Nerede? Genelkurmay Başkanlığımızda
ağırlamışlar. Siz, kim olarak gittiniz oraya? Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Başkanı olarak gitmişsiniz. Ne yapacaklardı size? Niye
şaşırdınız? Şaşırdığınız şey nedir? Kapıdan mı kovacaklardı sizi?
ATİLLA KART (Konya) – Bu kompleks nereden geliyor?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Bu kompleks nedir?
Bu ezilmişlik ruhunun altında yatan psikoloji nedir? Bir gün sonra
yine beyanat: “Aslında, heykeli dikilecek adamım.” diyor. Buyurun…
NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) – Kimin heykeli dikilecekmiş?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Şimdi, yıllarca heykele
karşı duranlar, yıllarca heykeli putperestlikle suçlayanlar, bu
heykellerinin dikilmesi arzu ve emelini taşıdıkları… Zaten, Meclis
Başkanı, Meclisin bahçesine eski başkanların büstünü falan koydu.
Merak etmesin, kendinden sonra gelecek başkan, kendinin de büstünü
koyacak. Yine, anıt mezarda Meclis başkanlarımız yerlerini aldılar.
Kendilerinin de anıt mezarda yerleri var, oraya da bir büst dikerler.
Mesele büstlerin dikilmesi değil. O büstün altına millet ne yazacak,
onu merak ediyorum. Millet o büstün altına ne yazacak? Bu eziklik
kompleksinin altında yatan şeyin, yani yakında Meclis Başkanımız
“Vahiy geldi, uçuyorum.” derse şaşmayın. Yakında bunu diyebilir.
Her gün televizyonda. TRT-3’e bakın arkadaşlar, her gün televizyonda.
Bir Meclis Başkanı ağır olur, oturaklı olur, bunları söylemez. Devletin
bir kurumuna gitmişsin. En iyi şekilde karşılanacaksın. En tabii
hakkın. Sen milleti temsilen gidiyorsun, bu Meclisi temsilen gidiyorsun
ve şaşırmayacaksın. Şaşırdığı şey şu: Bir gün evvel, aslı astarı olmayan
iftiralar attı; 20 subay mektup yazmış da Genelkurmay Başkanımıza,
“Efendim, Cumhurbaşkanını Genelkurmay Başkanlığı mı seçiyormuş?”
diye bir kükredi, sonra oraya gitti, yalan olduğu, böyle bir şey olmadığı
söylenince… Ee, yalan olan şeyleri, önceden dedikodusunu yapmayacaksınız,
utandığınız şeyleri söylemeyeceksiniz, ondan sonra da, siz, bu Meclisin
Başkanı olarak gittiğiniz yerde şaşırmayacaksınız; Meclis Başkanı
olarak gidiyorsunuz siz.
Bu, bir hezeyanın… Yani, Sayın Başkana ne diyeyim?
Hiçbir şey söylemek istemiyorum. Aslında, tavsiyem şu: Lütfen, bir
doktora görünsün, lütfen bir doktora görünsün. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Daha ne söyleyeceksin!
Söyleyeceğin başka bir şey varsa söyle.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
gelelim RTÜK’e. RTÜK diye bir kuruluş kurduk, önceden de vardı. Bu dönemde
de Anayasa değişikliği yaptık. Çok şükür, Cumhuriyet Halk Partisiyle
ana muhalefet partisi ve iktidar partisi, üyelerini, çok şükür paylaştılar.
Hayırlı uğurlu olsun dedik, o zaman da dedik, yine de hayırlı olsun
diyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerine sormak istiyorum:
Bu RTÜK’ün, TRT’nin uygulamalarından memnun musunuz arkadaşlar? Memnun
musunuz? Yani, Türk kültürüne -geçende söyledim- destek olan, Türk
aydınlanmasına destek olan, Türk devrimlerine destek olan bir yayınına
şahit oldunuz mu? Veya bu milletin gençliğine, bu milletin insanlarına
tarih şuuru veren, millet şuuru veren ve milleti ayağa kaldıran, heyecanlandıran
en ufak bir yayınını gördünüz mü?
EMİN KOÇ (Yozgat) – Görmediğimizi söyledik.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Tarafsızlığına şahit
misiniz? Tarafsızlığına da şahit değilsiniz.
Dinleniyor mu peki bu TRT? Dinleyen var mı?
EMİN KOÇ (Yozgat) – Yok.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Son, reyting kuruluşlarının
şeyine göre yüzde 2. Yani, devletin, 600 trilyon lira, bütçesinden
kaynak ayırıp, 7 bin personeli istihdam eden bir kamu kuruluşu, kamu
yayıncılığı kuruluşu, yüzde 2 oranında dinleniyor. Halkın yüzde
98’i dinlemiyor bunu. Niye dinlemiyor? İyi program yapmıyor ki dinlenilsin,
tarafsız program yapmıyor ki dinlenilsin. Hükûmetin borazanı olmuş.
Ee, Hükûmetin borazanı bir şeyi milletin 98’i dinlemek zorunda değil
ki, böyle bir şey yok. Reklam veriyorlar mı? Reklam gelirleri de yirmi
dört ulusal kanal içerisinde en düşük olanı. Niye en düşük? Ee, çünkü,
milletin dinlemediğini gören iş çevreleri milletin dinlemediği
bir televizyona ne diye reklam verecek? Yani, parasını, adam sokakta
mı buldu? Sokakta bulmadı.
Şimdi, gelin, şu TRT’ye RTÜK bir program yapsın, bir
kota koysun. “Kardeşim, sen, ayda on program, kültürel program yapacaksın.
On program, bu milletin aydınlanması, bu milletin geleceğinin açılması
programı yapacaksın. On program, bu millete, tarih şuuru, millî şuur
verecek program yapacaksın. On program, bu halkın eğitilmesi, bu halkın
geleceğe taşınması programı yapacaksın” diye kota koysun. Aksi
takdirde bu TRT bu hâliyle sıfır dinleme oranına kavuşacak. Sadece,
ayda bir Hükûmetin icraatlarını anlatan Başbakanın televizyonu
olmaktan çıkmalı artık, çıkmalı. Akşam bir programları vardı, adı
da “Konuşuyorum” programın adı “Konuşuyorum.” Gece aradım TRT’yi,
konuşanlara baktım, Cumhuriyet Halk Partisinden bir temsilci var,
çok değerli Onur Öymen orada, Adalet ve Kalkınma Partisinden Edirne
milletvekili var, Doğru Yol Partisinden Genel İdare Kurulu üyesi
var, dedim ki program yapımcısına…
SALİP KAPUSUZ (Ankara) – Anavatan’dan yok mu?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – “Kardeş, sen bu TRT
Kanunu’nun 20’nci maddesini hiç okudun mu?” dedim. “Efendim, ben, madde
madde bilmem” dedi. Peki, seni oraya niye koydular kardeş dedim yani?
Bu TRT Kanunu’nun 20’nci maddesi “Mecliste grubu bulunan partiler
tartışmalara çağrılır” diyor. Hukuken suç işliyorsun, niye bunu yapmıyorsun,
gelip basayım mı dedim yani, gelip yayını dağıtayım mı yani, yasal
hakkımı kullanayım mı, ayıp olmuyor mu dedim. (AK Parti sıralarından
“Allah Allah” sesleri, gürültüler) “Efendim, hata yapmışız.” “Hata mı
yapmışsınız, talimat mı almışsınız” dedim. Maalesef, TRT, talimatla
yönetilen ve RTÜK’ün de ses çıkarmadığı, bir kamu yayıncılığı demeyeceğim,
AK Parti yayıncılığı kanalına dönmüş durumda. Şimdi, buradan alınan
bilgilerin ne kadar sağlıklı… Bakıyorsunuz, her şey toz pembe, her
şey çok güzel, makro dengeler güzel. Dün Sayın Bakan da geldi, burada
-bütçeyi konuşuyoruz ya- Sayın Bakan da anlattı. Şu millete sormak
lazım: Şu 5 bin dolar hikâyesini ben bir türlü anlamadım. Benim cebimde
hiç olmadı. Bu millete sormak lazım: 8 milyon emekliye, 8 milyon emekliye
sormak lazım, 2 milyon kamu görevlisine sormak lazım, 30 milyon çiftçiye
sormak lazım. Ellerinizi sokun cebinize, var mı bir 500 dolarınız
cebinizde? Var mı?
RECEP ÖZEL (Isparta) – Senin yok mu?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Yoksa cebinizde
500 dolarınız “5 bin dolar oldu gelirin” diyen bu Hükûmete içinizden
söyleyeceğinizi söyleyin. Böyle şey olur mu? “Millete yansımamış.”
Sayın Başbakanın son cümlesi “Borsa 40.500’e çıktı.” diyor. Şimdi, 72
milyon milletten, arkadaşlar, borsada parası olan kaç kişi var yani?
Var mı? Sayın Başbakanın var mı acaba, bilmiyorum, sevinci ondan mı?
Sayın Başbakanın var mı? En son cümlesi, bitiş cümlesi, final cümlesi,
“Borsa 40 bin oldu.” Bravo! 13.600 çok uluslu şirket var bu ülkede.
20-25 tane de holding var, gerçek holding var. Onların paraları arttı.
Çok uluslu şirketler borsada -yüzde 70’i çok uluslu şirketlerin elinde
borsanın, dönen paraların- onlar, rantiye, para kazandı diye, bir
ülkenin başbakanı burada övünüyor. Ha, kazansınlar, Allah daha
çok versin de, onlara vergiyi sıfırladınız. Bari birazını alın da
sosyal yardım olarak, şu Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da günlük harcaması
1 doların altında olan insanlara, çadırların altında yaşayan insanlara,
evsiz barksız insanlara, yoksul insanlara, öyle iftar çadırları
kurarak, bir avuç hoşaf peşinde koşturmadan, onların adam gibi yaşayacağı,
insan gibi yaşayacağı ortamların hazırlanmasına el atsanız ya.
Ona gelince yok, ona gelince yok. Ama, rantiyenin para kazanması, nedense,
sizi çok sevindiriyor, çok mutlu ediyor. Dün, Sayın Genel Başkanım
söyledi, sizi yoksullar seçti arkadaşlar. Umutla seçtiler, heyecanla
seçtiler. Bu düzen değişecek, bize de bir şey gelecek diye seçtiler.
Artık, bu çalma çırpma dönemi bitecek; artık, bu rantiye dönemi bitecek;
bu milletin gerçek gelirleri biraz bize de yansıyacak diye heyecanla
seçtiler, düzen değişecekti. Düzenin bekçiliği o kadar hoşunuza
gitti ki, o kadar keyfinize gitti ki… Sizden öncekiler de böyle yaptılar,
onları da öyle seçtiler, onları da kaderimiz değişsin diye seçtiler.
Onlar da düzenin bekçisi oldu, onları gönderdiler. Sizi de, değiştirin
düzeni, hayatımı değiştirin, bu haksızlığı, bu hukuksuzluğu, bu
adaletsizliği, bu yoksulluğu kaderim olmaktan çıkartın diye seçtiler.
Siz ne yaptınız? Size devlet VIP uçakları verdi, bakanlık koltukları,
of of…
Meclis Başkanı ne kadar gitmiş yurt dışına biliyor
musunuz arkadaşlar? 40 ülke gezmiş, 137 gün yurt dışında kalmış. 4,5
trilyon lira yolluk ve ödenek kullanmış. Ben, bakın, beş senedir bu
Parlamentodayım -mali işler buradadır herhâlde Meclisin- tek bir kuruş
ödenek kullanmadım, yurt dışı ödeneği, yolluk kullanmadım.
Şimdi, gezmiş de ne getirmiş veya bu kürsüye gelip
“ben, şu şu ülkeleri gezdim, şu şu anlaşmaları yaptım veyahut da mutabakatları
yaptım, ülkem adına şunu kazandırdım” demiş mi? Bilgi vermiş mi hiç
Meclise? Hayır, bilgi vermemiş. Yani, bu Meclis, Meclis Başkanının
bilgi vermediği, Meclis Başkanının itibar etmediği bir Meclis anlayışına
mı sahibiz biz? 40 ülke gezmişsin kardeşim, 4 trilyon lira kullanmışsın,
gel ve hesabını ver, ne yaptın? Bu yok. Her şey kapalı kapılar arkasında,
kimse hesap vermiyor, çünkü, artık hesap vermez bir dönem yaşıyoruz.
Bürokrat hesap vermiyor, siyasetçi hesap vermiyor, kimse hesap vermiyor.
Sizden hesap sordurtmazsanız, kimseden zaten hesap soramazsınız.
Hesabı kim veriyor biliyor musun? Bu ülkenin yoksul,
gariban vatandaşı veriyor. Evinde
odun yok, bir dal ağaç kesiyor orman emvalinden, hesap veriyor.
MEHMET SARI (Osmaniye) – Onlara kömür veriyoruz,
biz odun kestirmiyoruz.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – O ot biçiyor meradan,
meraya tecavüzden hesap veriyor. O gidiyor pelit topluyor, yemek
için pelit topluyor -Anadolu’da bilirler pelitin ne olduğunu- o hesap
veriyor. Ama, bu ülkeyi gerçek yiyenler hiçbir zaman hesap vermediler.
Sizin döneminizde daha da ayyuka çıktı, hesapsızlık daha da ayyuka
çıktı. Gelin hesap veren, hesap soran bir demokrasi yaratalım. İşte,
Anayasa Mahkememiz bunun için var. Anayasa Mahkemesine geliyorum.
Anayasa Mahkemesi olmalı mı bir demokraside?
60’tan evvel yoktu biliyorsunuz Türkiye’de, 60’tan evvel Anayasa Mahkememiz
yoktu. Biz, Anavatan Partisi olarak, 82 Anayasası’ndan sonra bu meclislerin
çalışma düzenini gördükten sonra, kesinlikle bu ülkede bir senatoya
ihtiyaç olduğu kanaatine vardık. Çünkü, çıkan kanunların yarısının
Anayasa yargısından… Daha dün, çok övündüğünüz Sosyal Güvenlik Kanunu’nuz
arapsaçı gibi oldu, Anayasa Mahkemesi -kaç maddesini, tam takip
edemedim ama- memurlarla ilgili bütün maddelerini yok saydı, iptal
etti. Ne oldu? Üç defa, üç hafta tartıştık bu Mecliste. Yani, yanlış
mı karar verdiler? Çok doğru karar verdi. Anayasa Mahkemesi diyor
ki: “Memurların başka bir kanunda statüleri düzenlenmiş. O statü
orada dururken, onu iptal etmeden Sosyal Güvenlik Kanunu’nda yeniden
bunlara statü belirleyemezsin.” Haksız mı? Hukukçu olanlar bilir,
haksız değil. Şimdi, Anayasa Mahkemesi doğruları karara bağlarken
niye rahatsız oluyorsunuz da Anayasa Mahkemesinden şikâyet ediyorsunuz:
Efendim, Meclisin üstünde karar veremez de… İşte, egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir, Anayasa Mahkemesi kim oluyor ki karar verecek!..
Ee, veriyor, doğru karar veriyor, yanlışınızı düzeltiyor. Kötü mü
yapıyor?
Değerli arkadaşlar, mutlaka bir senato olması
gerektiği ortaya çıkmış. Çünkü temsilciler meclisi farklı bir şey.
Temsilciler meclisi, milletin bütün katmanlarının temsil edildiği,
temsilde adaletin sağlandığı yerlerdir, ama senatolar, aklı selimin
hâkim olduğu, yanlışların düzeltildiği kurumlar. Oraya, seçimlerde
özel nitelikli insanlar seçiliyor. Dolayısıyla, temsilciler meclisinde
yanlış yapılan şeylerin senatoda düzeltilme imkânı var. Ha, etkin
bir senatonuz olursa, işte o zaman yasaların çoğu Cumhurbaşkanından,
Anayasa Mahkemesinden dönmez. Ne var, 550 kişiyiz, 400’e düşürelim
Meclisi, 150’sini senato yapalım. Üç yılda bir, iki yılda bir, yüzde
50’şer, yüzde 25’er, yüzde 33’er değişsin. O zaman bu yanlışlara düşmeyiz,
Meclis boşa çalışmaz. Bakın, Fransa Temsilciler Meclisi bir karar
aldı, şimdi ne diyoruz: “Senato akildir” diyoruz, “senatodan geçmez
bu” diyoruz. Veyahut da Amerika’da bir karar alıyor Temsilciler Meclisi,
diyoruz ki: “Senato da var, orada aklı selim insanlar var, orada bu
yanlışlar olmaz” diyoruz. Biz de öyle yapalım o zaman. Milletin temsilciler
meclisi olsun, her katmanı, her ekonomik sınıfı temsil eden temsilciler
meclisimiz olsun, ama, ülkenin ali çıkarlarını, ülkenin menfaatlerini
ve kanun yapma beceri ve tekniğini de ortaya koyan, böyle, Meclisin
zamanını çalmayan… Üç hafta tartıştık Sosyal Güvenlik Yasasını,
Sayın Cumhurbaşkanı veto etti gönderdi, bir üç hafta daha çalıştık.
Ee, şimdi Anayasa Mahkemesi… Ne oldu? Biz çok çalıştık, cumhuriyet
tarihinin en çok çalışan Meclisiyiz, ama arpa boyu yol gitmeyen bir
Meclisiz. Yanlış yapanlar, yanlışlar üzerine kanunlar yapan bir Meclis
hâline geldik. Millet bunu görmüyor mu? Canım ne yapıyorsunuz? İşte,
yasa çıkarıyorsunuz. Çıkardığınız yasa ya Cumhurbaşkanından ya
Anayasa Mahkemesinden dönüyor. Millete göz kırpıyorsunuz. Ee, canım
bekleyin, şu Cumhurbaşkanlığını bir alalım, ondan sonra görürsünüz,
Anayasa Mahkemesini de değiştirir, takır takır çıkarırız kanunları…
Böyle bir şey yok, böyle şey yok. “Mış” gibi yapmayacaksınız, yapacağınız
bir şey varsa, Anayasayı değiştirecek çoğunluğunuz var, buyurun
yapın. Milleti kandırmayacaksınız. Milleti, yalan söyleyip de yalanınıza
inandırmayacaksınız. Sayın Cumhurbaşkanı ne yaptı? Yani, yaptığı
şeyler Anayasaya aykırı şeyler mi? Anayasa… Bir Anayasa var, sizin
değiştiremediğiniz, dokunamadığınız, dokunmaktan korktuğunuz
bir Anayasa var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, ek süre veriyorum, buyurun konuşmanızı
tamamlayın.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Bu Anayasaya göre, hâliyle, Cumhurbaşkanına da
kanunların Anayasaya uygunluğunu denetleme görevi verilmiş, o
da denetliyor. Bakıyor ki yanlış, Anayasaya aykırı. Ne yapsın Sayın
Cumhurbaşkanı? Anayasaya aykırı, ama hükûmetin hatırı için bunu imzalayayım
falan mı diyecek? Yani, devlet hatırla mı yönetiliyor? Böyle bir
şey yok arkadaşlar.
Mesela, temel kanun dediniz, olmazsa olmaz, ilk
önceliğimiz dediniz, Mahallî İdareler Yasası diye idari yapıyı
yeniden değiştirecek bir tasarı getirdiniz, Cumhurbaşkanı veto
etti, dedi ki: “Bu Anayasa merkezî yönetim anayasası. Böyle, mahallî
idarelere bu yetkileri veremezsiniz.” Niye bir daha getiremediniz?
Baktınız ki, Anayasa hakikaten öyle. Değiştirin Anayasa’yı o zaman.
Yok... Değiştirirseniz, bunları yaparsanız, millete iyilik yapmış
olacaksınız. Sizin millete iyilik yapmak gibi... Ondan sonra bağırıyorsunuz
burada: “Biz milletimizi hücrelerimizde hissediyoruz.” Hücrelerinize
Oferler girdi, millet değil. Ofer girdi, Ofer!
Saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sarıbaş.
Anavatan Partisi adına ikinci konuşmacı, Bitlis
Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Sayın Gaydalı, süreniz on dakika, buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA EDİP SAFDER GAYDALI
(Bitlis) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 2007 mali yılı
Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerine, Anavatan Partisinin görüşlerini
arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyetinize, grubum ve şahsım
adına en derin saygılarımı sunuyorum.
Sayın Cumhurbaşkanımızın kamu kaynaklarının
kullanımı üzerindeki hassasiyetleri hepimizin malumlarıdır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın görevi süresince, Cumhurbaşkanlığı
bütçesinde reel olarak sürekli bir küçülme olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanımızın
bu hassasiyetlerinin bütün kamu idarecilerine örnek olması da
gerekmektedir.
Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri hasebiyle,
Cumhurbaşkanının yetkileri ve seçilme şekliyle ilgili olarak yoğun
tartışmalar yaşanmaktadır. Bu tartışmaların olmasını da olağan
karşılamak gerek. Zira, Cumhurbaşkanlığının yetkileri 1982 Anayasası
ile son derece arttırılmıştır. Tartışmaların olması doğaldır, ama
tartışmaların zemininin, güncel siyasi çıkarlar ötesinde, geleceği
düşünen bir sistem kurgulaması zemininde olması lazımdır. Oysa,
yapılan tartışmalar (A) şahsı Cumhurbaşkanı olsun mu olmasın mı
çerçevesindedir. 1982 Anayasası hazırlanırken önde tutulan saik,
güçlü bir yürütmenin oluşması ve güçlü olması beklenen hükûmetin
Cumhurbaşkanlığı makamınca frenlenebilmesiydi. Bu sebeple, klasik
parlamenter rejimlerde görülmeyen yetkiler 1982 Anayasası’yla Cumhurbaşkanlığına
verilmiştir. Fakat, 1982 Anayasası’nı hazırlayan zihniyet de, bugünkü
görülen zihniyet gibi, geleceği halk iradesi üzerine kurgulamaktan
uzak, güncel siyasi tablo sınırları içinde düşünen bir zihniyetti.
Vizyon sahibi olmaktan uzaksanız, gelecek her zaman hesaplarınızı
bozar.
Bugün, Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerinde yapılan
tartışmalar ve yaratılan gerilim ülkenin enerjisinin boşa harcanmasına
sebep oluyor. Bu tür tartışmalardan ebediyen kurtulmanın yolu milletin
hakemliğidir. Eğer Cumhurbaşkanını halkın seçmesinin imkânını sağlayabilirsek,
seçilecek Cumhurbaşkanı hakkında meşruiyet spekülasyonlarının
ortaya çıkması da imkânsız olacaktır.
Anayasa’mız parlamenter sistemi benimsemiştir,
ama, bunun yanı sıra da Cumhurbaşkanına verdiği yetkilerle Cumhurbaşkanını
yürütmenin önemli bir parçası yapmıştır. Bu yetkileri elinde bulunduran
Cumhurbaşkanının halkın desteğine sahip olması milletin Cumhurbaşkanına
daha da sahip çıkmasını, Cumhurbaşkanının ise halkıyla daha da yakın
olmasını sağlayacaktır.
Zaman zaman Cumhurbaşkanı ile Hükûmet arasında çıkan
tartışmalarda Hükûmetin sık sık haklılığını göstermek için başvurduğu
gerekçe, Cumhurbaşkanının sorumsuzluğu ve Hükûmetin siyasi sorumluluğudur.
Zannımca da bu gerekçe geçerlidir. Bu gerekçenin gereği ise, ya Cumhurbaşkanının
yetkilerini klasik parlamenter sistemlerdeki seviyeye indirmek
ya da Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini sağlayarak
cumhurbaşkanlarının da siyasi sorumluluğa tabi olmasını sağlamaktır.
Bazı çevrelerce denilmektedir ki, Cumhurbaşkanının
halk tarafından seçilmesi tek adam yönetimine sebep olur ve demokrasiden
uzaklaşmak anlamına gelir. Bugünkü sistem içinde, Başbakan, hem
Hükûmeti hem de Meclisi yönlendirebilmektedir. Esas olan, yasamanın
yürütme karşısında tam bağımsız olabilmesidir. Cumhurbaşkanının
halk tarafından seçilmesine karşı çıkanların, milletin demokratik
kültürüne ve cumhuriyete bağlılığına inanmaları gerekir. Cumhuriyet
bugün dördüncü neslini yetiştirmiştir. Artık, cumhuriyet cumhuru
tarafından korunabilir durumdadır. Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki
tereddütler, günümüzde anlamını kaybetmiştir.
22’nci Dönem Parlamentosunun Cumhurbaşkanı seçmemesi
gerektiği yönünde görüş bildirenlerin önemli dayanak noktası,
Parlamento çoğunluğunun milletin iradesini yansıtmadığıdır. Maalesef
bu görüş doğrudur. Cumhurbaşkanının arkasında cumhurun ekseri çoğunluğunun
olması en ideal olanıdır, ama Meclisin Cumhurbaşkanını seçtiği sürece
bu ekseri çoğunluğu sağlamak pratikte gerçekleşmemektedir, çünkü
kurulan hükûmetlerin arkasında her zaman milletin ekseriyetinin
bulunması mümkün olamamaktadır. Kaldı ki, milletvekilliği genel
seçimlerindeki seçmen tercihleri, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine
kadar geçen sürede değişebilmektedir. Bütün bu tereddütlerin ortadan
kaldırılabilmesinin yolu, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilebilmesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasinin
klasik “yöneticilerinin yönetenler tarafından seçilmesi” tanımından
sonra, demokrasi tanımında da son derece önemli değişimler olmuştur.
Günümüz bilgi çağıyla birlikte güçlenen örgütlü toplumun bir sonucu
olarak, yönetenlerle yönetilenler arasında interaktif bir ilişki
hasıl olmuştur. Halkın iradesi sadece seçimden seçime öğrenilir
olmaktan çıkmış, vatandaş gündem konusunda da tepkisini iletişim
araçları ve örgütleri kanalıyla bildirebilmektedir.
Bu duruma ek olarak, güçler ayrımı prensibinin
gereği olarak kurumların mutabakatının da önemi artmıştır. Bu siyasi
ortamda sadece seçimlerden elde edilen başarıdan yola çıkarak
“benim dediğim olur” demenin imkânı yoktur. Denilirse de bu, kaçınılmaz
olarak gerilim kaynağıdır. Demokrasi, sayısal çoğunluğun dediğinin
olması değil, halk ve kurumlar arasındaki farklı görüşlerin uzlaştırılabilmesidir.
Kurumlar, devletin kurumlarıdır. Devlet, milletin devletidir. Milletin
tanımına ait olan kurumları ele geçirebilecek bir kale veya savunulacak
bir kale olarak görmek, milletin bir bütün olarak rızasından vazgeçmek
demektir. Milletin rızası göz ardı edilirse, bu duruma karşı milletin
tepkisiz kalması beklenemez. Egemenliğin kaynağı milletin iradesidir.
Milletin iradesinin ne olduğunu tartışarak, kendi siyasal çıkarlarımıza
göre belirlemeye çalışarak millet iradesini sanal olarak belirleme
çalışmaları, sorun çözmeden ziyade sorun yaratmaya sebep olur.
Cumhurbaşkanlığı konusunda milletin iradesinin ne olduğunu öğrenmek
istiyorsanız, sandığı milletin önüne koyun, millet Cumhurbaşkanını
seçsin.
1980 sonrası başbakanlarla sayın cumhurbaşkanları
arasında sık sık uyumsuzluk ve tartışmalar çıkmıştır. Bunun ana sebebi,
başbakanların sorumluluk sahibi makam olarak kendi dediklerinin
olmasını talep etmeleri, cumhurbaşkanlarının ise devletin başkanı
olarak Anayasa’dan kaynaklanan yetkilerini kullanmakta ısrar etmeleridir.
Bu sorunun önüne geçebilmenin yolu ise Bakanlar Kurulunun ve Cumhurbaşkanının
yetkilerini daha net olarak belirlemek ve beraber yaptıkları işlemlerin
mümkün olduğu mertebe ayrılmasını sağlamaktır.
Bugün ülkemizin ihtiyacı olan, milletimizin arzusu
olan da, 9’uncu Cumhurbaşkanımız rahmetli Turgut Özal gibi, milletin
içinden, milletin değerlerine sahip, rejime inanmış, vizyon sahibi
bir cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanlığı gibi önemli bir makamı siyasi
hesaplarla yıpratmamak gerekmektedir.
Sözlerimi bitirirken tekrar etmek isterim ki,
millet, cumhuriyetine sahiptir ve onu koruma gücüne de maliktir.
Milletimize güvenelim. Demokrasinin, tartışmalarına son verme
yöntemi bellidir: Milletin hakemliğine başvurmak. Milletimizin,
derin irfanıyla doğru kararı vereceğinden emin olmalısınız.
Bu duygu ve düşüncelerle, 2007 yılı bütçemizin
milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını diler, yüce heyetinizi
en derin saygılarımla selamlarım. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gaydalı.
Anavatan Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı,
Isparta Milletvekili Sayın Mehmet Sait Armağan. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MEHMET SAİT ARMAĞAN
(Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay Başkanlığı
bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Anayasa’mıza göre Sayıştay,
devletin gelir, gider ve mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi
adına bağımsız ve tarafsız olarak denetleyen, sorumluların hesap
ve işlemlerini yargılama yoluyla kesin hükme bağlayan, denetim
sonuçlarını Türkiye Büyük Millet Meclisine raporlamak suretiyle
devletin mali yapısının sağlıklı, düzenli, hukuki ve verimli işletilmesine
katkıda bulunan, yüksek denetim yargı görevini üstlenmiş anayasal
bir kurumdur.
Kamu mali yönetiminin en önemli unsurlarından
biri, hesap verilebilirliğin ve saydamlığın sağlanmış olmasıdır.
Bunu sağlamanın temel araçlarından biri de denetim anlayışıdır.
Her kamu kurumunun birden fazla gelir ve gider niteliğine sahip olduğu
bilinen bir gerçektir. Son yıllarda, Avrupa Birliğine üyelik sürecinin
de zorlamasıyla, kamu mali sisteminin derlenip toparlanmasına
yönelik birtakım çalışmalar yapılmış ise de bu konuda henüz arzu
edilen sonuçlar alınmadığı açıktır. Bu çerçevede, kamu mali sisteminin
yeniden yapılanmasına yönelik çalışmaların en önemli boyutlarından
birini oluşturan yeni Sayıştay Kanunu bir an önce Meclis gündemine
getirilmelidir.
Değerli milletvekilleri, yolsuzlukla mücadele
edeceğini ilan ederek iktidara gelen AK Parti, Sayıştaya yeni görev
ve yetki alanları belirleyen yeni Sayıştay Kanunu’nu bekletmektedir.
Ayrıca, Sayıştayın hazırladığı, Sayıştay Genel Kurulunun da onayladığı
Avrupa Birliği normlarına uygun yasa tasarısı taslağının Hükûmet
tarafından dikkate alınmadığı da çok manidardır.
Bir başka manidar nokta da, hazırlanan kanun teklifi
Plan ve Bütçe Komisyonuna gelmiş, oradan da alt komisyona gönderilmiş,
daha sonra yasa teklifi esas komisyonda sadece bir maddesi görüşülmüş,
hiçbir gerekçe ortaya koymadan da geri çekilmiştir. Bu süreç neredeyse
bir yılını doldurdu, halen bekleniyor. Tam bu noktada, Meclis İç Tüzüğü’nün
37’nci maddesinin gündeme getirilip getirilmeyeceği akla geliyor.
İç Tüzük 37’nci madde “Tasarı ve tekliflerle kanun hükmünde kararnamelerin
esas komisyonlara havale gününden itibaren kırk beş gün içinde sonuçlandırılması
gerekir. Bu sürenin bitiminde, tasarı, teklif ve kanun hükmünde kararnamenin
doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını Hükûmet veya teklif sahipleri
isteyebilirler.” demektedir.
Sayıştay gibi çok önemli bir düzenlemede işin bu
noktaya götürülmesi ihtimali vardır. Tabii, bunu göze alanların
Sayıştay Yasası’nı temel yasa olarak görüşmesini sağlayacaklarından
da kuşku duyulmamalıdır.
Bir diğer bekleyen konu, Sayıştayın mevcut düzenlemeye
göre 7 eksik üyesinin seçimidir. Sayıştay, bu konuda aday belirlemeleri
yaptı ve 2006 yılı başında Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdi,
ama iktidar partisi bu süreci çalıştırmıyor, çünkü yeni yasa teklifi
hükümlerine göre tamamen kendi belirleyeceği adayları seçmek istiyor.
Buna ek olarak, Sayıştay Yüksek Denetleme Kurulunun tasfiye edilerek
Sayıştay bünyesine katan gündemdeki yasa teklifi iki yeni daire
kurmayı ve bunlara yedişer üye seçimini de yeni yasa teklifine göre
yapmayı planlamaktadır.
Yüksek Denetleme Kurulunun kaldırılmasının
yanlış ve maksatlı olduğunu, ayrıca, hiçbir iş yükü analizi ve araştırma
yapılmadan iki yeni idarenin kurulmasına girmiyorum. Ama, sonuç
olarak, 70 üyeye çıkacak toplam Sayıştay üye sayısının 21’ini doğrudan
belirlemeyi amaçlayan bir iktidar mantığını sizlere sergilemek
istiyorum.
Mevcut üyelerden iktidara yakın olan veya emekliye
ayrılacakların yerine seçilecekler de hesaba katılırsa kadrolaşma
sürecinin tamamlanmış olacağı malumdur. Bu, hukuk devletine yakışmayan
çok riskli bir yoldur, bağımsız denetim organının yürütmenin kontrolü
altına alınma hevesidir.
Bağımsızlık, Sayıştayların olmazsa olmaz özelliklerinden
biridir. Denetimin planlaması, uygulaması ve sonuca bağlanması
faaliyetleri, mevzuatı çerçevesinde, herhangi bir organın müdahalesi
olmaksızın doğrudan Sayıştayca yürütülmektedir. Ama, bunları aşabilmek
için Sayıştayda boşalan üyeliklere üye seçiminin Sayıştay Genel
Kurulunun tamamen devre dışı bırakılarak Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki iktidar partisi çoğunluğu inisiyatifine bırakılması,
tam bir partizanlık örneği olacaktır. Bu durum, Sayıştay gibi denetim
ve değerlendirme yapan bir kuruluşun bağımsızlığını temelden zedeleyecektir.
Ayrıca, Sayıştay üyelerinin görev sürelerinin
on iki yılla sınırlandırılması, hem üyelerin yüksek yargı statülerine
ve meslek teminatlarına aykırı olacaktır hem de Sayıştay genel kurulunun
iktidarca belirlenmesi süreci hızlanmış olacaktır. Sadece kadrolaşmak
için, demokrasimizin standartlarının yükseltilmesi ve şeffaflığın
sağlanması açısından doğru bir adım olan Sayıştay Kanunu bekletilmektedir.
Dolayısıyla, Anayasa’mızın 160’ıncı maddesindeki değişiklikle
Sayıştaya verilen yetki askıda kalmaktadır. Şeffaflık, hesap verme
sorumluluğu ve kamu kaynaklarının etkin ve verimli bir şekilde
kullanımının hayata geçirilmesi bakımından bu değişikliklerin
bir an önce yapılması şarttır.
Değerli milletvekilleri, AK Parti Hükûmeti, yolsuzlukla,
yoksullukla, yasaklarla mücadele edeceği vaadiyle milletten oy
almıştır. Bu anlamda, yoksullukla mücadelenin olmazsa olmazı
olan yukarıda bahsettiğim ilkelerin hayata geçirilmesi gerekirken,
tek başına iktidar olan bu hükûmet, geçen dört yılda sadece kadrolaşma
uğruna bu konuda adım atmamıştır. AK Parti Hükûmeti, söz verdiğinin
aksine, yolsuzlukla mücadele etmek yerine, bu kanunu geciktirerek
yolsuzlukları açığa çıkaracak süreçlerin önünü kapatmaktadır.
Sayıştayın bugünkü statüsü Anayasa’mızın 160’ıncı
maddesinde belirlenmiştir. Bu bağlamda Sayıştay, denetimini, uygunluk
denetimi, mali denetim ve performans denetimi şeklinde gerçekleştirmektedir.
Gerek uygunluk gerekse mali ve gerekse performans denetimlerinin
yapılabilmesi, Sayıştaya hesap vermekle sorumlu olan kamu adına
yaptıkları işlemler sonucu düzenlenecek belgelerin sunulmasıyla
mümkün olabilecektir, ama ne var ki, 5018 sayılı Yasa’da hesap vermekle
sorumlu olanlar belirtilmemiştir. Bu durum, uygulamada kargaşalara
yol açmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Anavatan Partisi olarak,
yeni Sayıştay yasamıza olumlu katkı vereceğimizi belirtiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayın
lütfen.
MEHMET SAİT ARMAĞAN (Devamla) – Sayıştayın varlığının
ve etkinliğinin dünyadaki tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de
de kamuoyu için bir güvence oluşturmasını diliyorum.
Bugün, Türk insanı ödediği vergilerin veya kendi
hakkı olduğu halde devletin kullandığı kaynakların doğru şekilde
harcandığı ve yönlendirildiği konusunda, maalesef, çok emin değildir.
Sayıştayımızın, yeni yasası ile genişleyen görev alanı ve işlevselliği
artan yapısıyla insanımızın kafasındaki bu konudaki var olan tereddütlerini
ortadan kaldıracağına inanıyorum.
Bu düşüncelerimle, Sayıştay kanunumuzun Türkiye’mize,
milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Armağan.
Sayın milletvekilleri, saat 14.00’te toplanmak üzere,
birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 12.58
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 34’üncü Birleşimi’nin İkinci Oturumu’nu açıyorum.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları
üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
D) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Birinci tur üzerinde, şimdi söz sırası, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş’e
aittir.
Buyurun Sayın Ateş. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on iki buçuk dakika. Buçuğu ayarlayamıyoruz
malumunuz.
CHP GRUBU ADINA YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; yüce Meclisi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
2007 Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi üzerinde
Grubumuzun görüşünü arz etmek üzere huzurunuzdayım. Tekrar hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bu dönem, önemli işler de
başarmıştır. Sanırım, Türkiye siyasetinin de başarılı yapılan
işlerinin hakkını sahibine vermek, ama, olumsuz olanları da, o anlamda
dile getirmenin yararlı olacağına inanıyorum. Böyle baktığımız
zaman, bizim eleştirilerimiz kesinlikle bir şahsa yönelik olamaz,
Sayın Başkana yönelik olamaz, ancak, bizim mevcut sisteme yönelik
eleştirilerimiz var. Geçmişte de bunlar oluyordu, bunları da dile
getirmeye çalışacağız.
Sayın Meclis Başkanımızın, göreve geldiği günden
bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşmelere katılması, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesini
sunması ve bilgi vermesi son derece yerinde bir davranıştır, kendisini
kutluyorum. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisini de ciddiye aldığının,
önem verdiğinin de bir belgesidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisimizin bütçesi, 2006
yılı için, aldığımız bilgilere göre, 340 milyon 866 bin yeni Türk lirası.
Bunun, 31 Ekim itibarıyla, yani on aylık süre itibarıyla yüzde
65’inin, yüzde 66’sının harcandığını görüyoruz; bunun, yıl sonunda
da yüzde 75 dolayına çıkacağını bekliyoruz. Ancak, durum böyle
iken, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinin, eski rakam üzerinden,
yani 340 milyon üzerinden artırılması, bence yerinde bir davranış
olmamıştır, doğru değildir. Harcanan miktarı, yani iki ayı da dikkate
aldığımız zaman, yüzde 75 dolayındaki bir bütçenin yüzde 6’sının
alınmasında büyük yarar olacağı kanısındaydım. O nedenle, bu bütçenin
bu şekilde düzeltilmesinde büyük bir yarar olur. Çünkü, giderek şişen,
giderek kabaran… Bu Meclis yönetimine güvenimiz var, boşu boşuna
harcama yapmaz ama, diğer kurumlara da örnek olması açısından buna
dikkat edilmesinde büyük yarar vardı.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
bir başka önemli olay da Meclis Televizyonunun, gerçekten, Türkiye’de
demokrasi kültürünün yerleşmesi açısından canlı yayın yapması ve
bu ekranlarını grup toplantılarına da açması son derece yararlı
olmuştur. Hazır, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanımız da buradayken,
böyle bir, Türkiye’deki siyasetin konuşulması, siyasetin güzelliklerinin
Türkiye toplumuna yansıması açısından, radyo, televizyonlarımızın
da Türkiye radyo, televizyon kanallarının da bu şekilde Türkiye’nin
siyasetine açılmasında büyük yarar var. Magazin değil, gerçekten
Türkiye’nin gelişmesine önemli katkı koyacak olan siyasetin, siyasi
partilerin grup toplantılarından öteye açık birtakım tartışmalara
da açmasında büyük yarar var. Sayın Meclis Başkanımızın bu olumlu
çalışmaları, maalesef, bu dönem, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
duvarlarında da yazılı olan “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.”
ilkesi maalesef tamamen göz ardı edilmiştir. Türkiye Büyük Millet
Meclisinde egemenlik kayıtsız şartsız yasama organına verilmekten
çıkmış, yasama organının olmasından çıkmış, egemenlik kayıtsız
şartsız yürütme diyeceğim ama, yürütmeye de haksızlık olacak, bu yasama
yetkisi, olduğu gibi, maalesef, egemenlik sadece yürütmenin başı
olan Sayın Başbakana tanınmıştır.
Muhalefet partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine
gösterdiği saygıyı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına gösterdiği
saygıyı maalesef iktidardan ve iktidarın başından görmemiştir.
Öyle anlar olmuştur ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
olağanüstü toplanması tarihi, saati Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanına dikte ettirilmiştir. Öyle an olmuştur ki, Sayın Başbakan,
Avrupa Birliği konusundaki gelişmeleri Yunanistan Başbakanıyla,
Rusya Başbakanıyla, Amerika Başkanına bilgi verme gereğini duymuştur,
ama, ne Türkiye Büyük Millet Meclisine ne de Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanına bir bilgi verme gereği dahi duymamıştır. Sayın
Başbakanın, Başbakan olmadan önce de bu alışkanlığı vardı. Bir değerli
arkadaşımız, “Efendim, bakın, biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi lojmanlarında
oturmuyoruz, halkımızla beraber oturuyoruz.” dedi. Keşke, sacın
ayağı böyle olsa. Elbette ki, hepimiz halkın içinden geldik, yine gideceğiz.
Bizim karşı olduğumuz, yöntem; maalesef, Sayın Erdoğan, daha Başbakan
olmadan, daha Türkiye Büyük Millet Meclisine adımını atmadan, Türkiye
Büyük Millet Meclisi lojmanlarını feda etmiştir. Yeni seçilen Meclis
Başkanı da bu iradeye maalesef esir düşmüştür. Meclis Başkanımızı
anlıyorum, bir politikadan geliyor, il başkanlığından geliyor,
parti disiplinini biliyordur, ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
iradesini, karşısındaki Genel Başkanı da olsa ona ezdirtmemesi
gerekiyor. Ne olmuştur milletvekilleri lojmanları? Sayın Maliye
Bakanımız katrilyonlar bekliyordu, maalesef, şu ana kadar, Türkiye
Büyük Millet Meclisi lojmanlarından elde edilen gelir reklamını
dahi karşılayamamıştır. O nedenle, ne olmuştur? Üç tane haramzadeye
orası peşkeş çekilmiştir. Sayın Maliye Bakanı, soru önergelerime
verdiği bir cevapta diyor ki: “En yüksek fiyatı verdi de onun için verdik.”
Bir diğer cevabında da diyor ki: “Efendim, sadece bir firma katıldı
ona verdik.” Şimdi, ihale tarihinden iki gün önce ilan verilmiş sayın
milletvekilleri, sekiz gün önce kurulan bir firmaya da orası peşkeş
çekilmiş. Şimdi, siz buna “Biz lojmandan çıktık halkın içine girdik.”
derseniz, kendinizi aldatırsınız, Türkiye’yi aldatırsınız; talan
edilmenin fotoğrafıdır o, talan edilmenin fotoğrafıdır. Maalesef,
Sayın Meclis Başkanı da bu iradeye teslim olmuş, o da benim gibi feveranını,
“Maalesef bu Maliye Bakanı rezil etti, yüzüne gözüne bulaştırdı,
verin gensoruyu.” demek durumunda kalmıştır.
Sayın milletvekilleri, bir diğer konu, Sayın Meclis
Başkanımızın 2005-2006 bütçe görüşmelerindeki sözlerine de baktım,
iki binamız hep yapılıyor, hâlen yapılacak. Ankara’nın sokaklarından
zaten bıktık toz duman içinde olmaktan, maalesef, Mecliste de aynı
şekilde o dağınıklık devam ediyor, bunların bir an önce yapılmasında
büyük yarar olduğu inancındayım.
İktidar partisi, maalesef bir de bu temel yasayı,
temel hakları çiğnemek için tam bir gerekçe yaptı kendisine. Bu konuda
da Meclis Başkanımızın devreye girerek bu haksızlığa göz yummaması
gerektiğine inanıyorum.
Sayın milletvekilleri, bir diğer konu, maalesef,
kendi görevini yapmayan -bugünkü yönetimle ilgili değil, sistemin
genel hastalığı- asıl görevini yapmayan temel kurumların başında
maalesef bizim Meclis geliyor. 4 tane Meclis Başkan Vekilimiz var,
bir Divan var. O kadar antidemokratik bir yasal yapılanma var ki değerli
arkadaşlar, böyle bir otoriter yetkiler ne Sayın Cumhurbaşkanında
var ne Sayın Başbakanda var ne bakanlarda var. Maalesef, bu 4 tane
Meclis Başkan Vekilinin, Başkanlık Divanının hiçbir konuda ne yetkisi
var ne de bir inisiyatifi var. Bunun mutlaka düzeltilmesi gerekiyordu.
Yine Teşkilat Kanunu’muz öyle, Genel Sekreterlik Kanunu’muz öyle.
Bunların düzeltilmesinde büyük yarar olacağı inancındayım.
Sayın milletvekilleri, tabii, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin üzerinde hoş olmayan bir diğer görüntüyü de dokunulmazlıklar
kaldırıyor. Dün Sayın Başbakanı buradan da izledim. Sayın Başbakan
diyor ki: “Asıl Dibo bu.” deyip, bir sayın milletvekilimizin belediye
başkanlığı dönemindeki uygulamalarını dile getiriyor. Peki,
“Hesap sormazsan namertsin.” diyor Sayın Baykal. Diyor ki Sayın Başbakan:
“Hesap bizim işimiz değil.” Kimin? “Yargının.” Peki, “Kaldır dokunulmazlığını,
buradan kaldırın, yargıya gitsin hesap versin.” “Hayır, onu da yapmam.”
Nedir bu? “Ya, buradan bir şey çıkmaz ama, biz kendi arkadaşlarımıza
arkadaş yaratalım.” mantığıdır. Sayın milletvekilleri, bunun mutlaka
kaldırılması gerektiği inancındayım.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin önemli görevlerinden
biri, elbette ki, Cumhurbaşkanımızı seçmektir. Bu Meclis de -elbette
ki Meclisler seçeceğine göre- Türkiye Büyük Millet Meclisi bu görevini
de yapacaktır. Ancak, sorun olan şu: Adalet ve Kalkınma Partimiz Türkiye’nin
birinci partisi oldu. Yüzde 34’lük oyla Parlamentonun yüzde 70’lik
bölümünü de elde etti. Ama maalesef, sayın milletvekilleri, Adalet
ve Kalkınma Partisi Türkiye partisi olamadı. Bu, Türkiye’nin en büyük
grubunun içinde toplumumuzun belirli bir kesimini numunelik de
arasanız bir tek temsilcisi yok. Kimdir bu kesim? Demokratik, laik
cumhuriyet ilkelerine gönülden bağlı bir kesim. Ama, bir tek milletvekili
yok.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Hepimiz öyleyiz. O sizin görüşünüz.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Türkiye partisi olamadınız
derken, bunu, bu anlayışınızı…
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Hepimiz bu Meclisin milletvekiliyiz.
BAŞKAN – Sayın Kafkas…
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Ama, Sayın Başkan…
BAŞKAN – Lütfen müdahale etmeyin.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – …yerel yönetimlerde de
sürdürdünüz. Büyük kentlerin bırakın belediye başkanlarını, belediye
meclis üyeliklerinde dahi, bir tek, toplumun o kesimine mensup bir
tek üye yok. Şimdi, toplumun yüzde 30’unu bir dışlamışsınız. Yüzde 34
oy almışsınız, kendi deyiminizle yüzde 26’ya düşmüşsünüz. Şimdi,
bu yüzde 26’ya düşen, toplumun yüzde 30’unu da temsil etmeyen Grup, kalkacak,
Cumhurbaşkanını seçecek. Buradan ilan ediyorum: Bir parti grubunun
-Adalet ve Kalkınma Partisi olsa da olmasa da- seçeceği kişi, eğer
siz seçiyorsanız, Çankaya’da oturan, Adalet ve Kalkınma Partisinin
altıncı grup başkan vekili olur, Meclis başkan vekili dahi olamaz.
(CHP sıralarından alkışlar)
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Anayasa’ya saygı duyun,
Anayasa’ya.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Çünkü, bir tek grubun seçtiği
bir kişi cumhurbaşkanı olamaz, olsa olsa o partinin grup başkan vekili
olur. O nedenle, sayın milletvekilleri, doğru yöntem… Toplumun yüzde
30’unu dışlayacaksınız, yüzde 26’lık oy alacaksınız, ondan sonra döneceksiniz
“Hayır, biz, Türkiye Cumhuriyeti’ne Cumhurbaşkanı seçeceğiz” diyeceksiniz.
Böyle bir yaklaşım, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olmaz,
Çankaya’da oturan Adalet ve Kalkınma Partisinin altıncı grup başkan
vekili olur diyor, yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ateş.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sen burada Meclisin nasıl
üyesisin ya? Sen milletvekili misin?
BAŞKAN – İkinci konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Yozgat Milletvekili Sayın Emin Koç.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Senden ancak aza olur.
Adam, Meclisin seçtiği adama “Cumhurbaşkanı olamaz.”
diyor.
YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Bir tek grubun seçtiği elbette
ki olamaz, nerede görülmüş?
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Yahu kardeşim, Meclis seçiyor!
YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Nerede görülmüş? Nerede
görülmüş Sayın Kafkas?
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Meclis seçiyor, Meclis. Sen
milletvekili değil misin burada?
YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Hatta, sizin Genel Başkanınız
bile olamaz. Neden biliyor musunuz?
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sen milletvekili değil misin
burada?
BAŞKAN – Efendim, lütfen, karşılıklı tartışmayalım.
YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Genel Başkanınız dahi 81
ilden gelen delegasyonla seçiliyor.
BAŞKAN – Sayın Ateş, lütfen, siz oturun, konuşmanızı
yaptınız.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sen daha milletvekilliğini
içine sindirememişsin.
BAŞKAN – Sayın Kafkas, bakın, burada söz verdim,
hatip konuşamıyor tartışmanızdan. Lütfen.
MEHMET SEMERCİ (Aydın) – Sayın Başkan, yarım dakika
geçti zaten, siz ilave edin.
CHP GRUBU ADINA EMİN KOÇ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Radyo Televizyon Üst Kurulu bütçesiyle ilgili
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere buradayım.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin sorunları çok
büyük. Tabii, Türk milleti bekledi, biz de bekledik ki, Adalet ve Kalkınma
Partisi söz verdi millete, geldi burada birçok şeyi çözecek, ama,
dört yıl geçti, gördük hiçbir şeyi çözememiş. Çözemediği gibi, bundan
sonra da, nisandan sonra da Türkiye’yi daha çok sorunlara sürükleyecek
gibi gözükmektedir. Dileğimiz AKP’nin bu tavrından vazgeçmesidir.
Şimdi, çok önemli konulardan birini daha konuşuyoruz,
Radyo Televizyon Üst Kurulunun, Türkiye’deki radyo ve televizyonların
yayınlarının düzenlenmesi ve denetlenmesi konusunu. Türk milleti
yıllardır bekliyor, bizler de bekliyoruz. Ne zaman? Bu toplumu zehirleyen,
çocuklarımızı zehirleyen, insanlarımızı yanlışa sürükleyen bu
yayınlar ne zaman düzenlenecek, ne zaman denetlenecek? Avrupa bunu
1920’lerde hâlletmiş.
Şimdi, AKP’nin yöneticileri, AKP’nin bugün Genel
Başkanı, Başbakanı, bakanları geçmişte Refah Partisindeyken,
millî görüşü savunan partilerdeyken, burada bu kürsülere çıkar,
aman Allah’ım, söylemedikleri laf bırakmazlar televizyonlar için,
radyolar için; “Yanlış yayın yapıyor, milletin ahlakını bozuyor,
şunu yapıyor, bunu yapıyor; geldiğimizde hâlledeceğiz.” Buyurun
geldiniz, dört yıldır neyi hâllettiniz? Mafya dizileri, yine çocuklarımızı
televizyonlarda zehirlemiyor mu? Mafya şahsiyetleri, o televizyonlarda
en şahsiyetli kişiler, en güçlü kişiler diye sunulmuyor mu bizim çocuklarımıza?
Yine, bu toplumda sorunlar yaratan programlar sunulmuyor mu? Çocuk
pornosu İnternette, başka yanlarda almış başını gitmiyor mu? Bu
toplumun ahlakı sizin döneminizde daha çok bozulmadı mı? Neden engel
olamıyorsunuz buna? Amerika buluyor, diyor ki: “Şurada şu yayınlara
girin, şu şahıslar bu ahlaksızlığı yapıyor, gidin yakalayın.” diyor,
Amerika bildiriyor. Bizimkiler uyuyor, bizim İçişleri Bakanımız
yok, bizim Emniyetimiz yok sanki. Ne zaman önleyeceksiniz bunları?
Bu görev sizin göreviniz değil mi?
TRT’yi görüyoruz, TRT’yi çok şükür bitirdiniz.
Türk milletinin malı, Türk milletinin malı, diyorsunuz ama, bitti,
hiç kimse izlemez hâle geldi. Şimdi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu da bir kurul
getirdi. Bu kurulun gelmesi, yaşaması, kurumsallaşması için ben,
gazeteci olarak da bugün milletvekili olarak da hep savundum ve savunuyorum,
bununla çözülebilir. 1920’lerde Paris’te çanağını alan, Eyfel Kulesi’nin
dibine gidermiş, yayın yaparmış, binlerce radyo, televizyon türemiş
ve taa 20’lerde Paris bunun önlemini almış. RTÜK gibi kurumlar oluşturmuş,
düzenlemeyi ve denetlemeyi getirmiş. Avrupa bunu aştı, önümüzde
örnekler de var; bizde RTÜK oluşturuldu, şimdi RTÜK’ü bu Hükûmet de iyice
kuşa çevirdi. Bir RTÜK var, düzenleyecek, denetleyecek, ama ne
düzenleyebiliyor, ne denetleyebiliyor. Ne yapıyor? Sadece seyrediyor,
kendi sorunlarını çözebiliyor. Bir yayına ceza veriyor, o gidiyor
yürütmeyi durduruyor, onun üzerine hiçbir şey yapamıyor. Eli kolu
bağlı kalıyor yasaların karşısında. AKP İktidarı da resmen seyrediyor.
Televizyonlarımızda ne var sabahtan akşama kadar? Toplum, Televolelerle
avutuluyor, mafya dizileriyle avutuluyor, şeyhlerle, şıhlarla
avutuluyor. Öyle yayınlar var ki Anadolu’nun her yerinde, toplum, çocuklarımız,
öğrencilerimiz zehirleniyor.
Değerli arkadaşlarımız, bugün Türkiye’de yaklaşık
252 televizyon, 1.090 da radyo bulunmaktadır. Yerel radyo-televizyon
üzerinde hemen hemen hiç denetim bulunmamaktadır. Televizyonlarda
izlediğimiz dizileri görüyorsunuz. Hiçbirisinin bu topluma hiçbir
faydası yok. Hiçbirisinin faydası yok. Neden seyrediyorsunuz değerli
arkadaşlarım? Oturalım bunu Mecliste tartışalım. Bunu kim düzeltecek?
İktidar düzeltmeyecek, RTÜK düzeltmeyecek, Amerika mı gelip düzeltecek?
Avrupa Birliği mi gelip düzeltecek?
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Televizyonlar
özel.
EMİN KOÇ (Devamla) – Yarın Avrupa Birliği gelip
ona da müdahale edecek. Yaptığınız iş -yine son aldığımız duyumlar-
RTÜK’ün bu yapısı da hoşunuza gitmiyor, ya Başbakana bağlayacaksınız
ya bir bakana bağlayacaksınız.
Avrupa’da aslında RTÜK gibi kurumlar tamamen siyasetin
dışındadır, siyasetin etki alanının dışındadır. RTÜK de artık bu
olaylara seyirci olmayı bırakacak, kendini ortaya koyacak, daha
cesur…
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Medya patronlarını
beraberce uyaracağız.
EMİN KOÇ (Devamla) – Medya patronlarından korkmayacaksınız.
Korktuğunuz için de hiçbir şey yapamıyorsunuz, RTÜK’ünüz de yapamıyor,
siz de yapamıyorsunuz.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Korkudan değildir.
EMİN KOÇ (Devamla) – Evet, korkudan.
Değerli arkadaşlar…
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Biz, Allah’tan başka
kimseden korkmuyoruz.
EMİN KOÇ (Devamla) – O zaman bunları düzeltemiyorsanız,
seçim yakındır, vatandaş sizi düzeltecektir.
MEHMET DURDU KASTAL (Osmaniye) – Halep orada, göreceğiz.
EMİN KOÇ (Devamla) – Başka çaresi yoktur. Onu hep
beraber yaşayacağız, fazla da süre kalmamıştır.
RTÜK’teki değerli arkadaşlara da şunu söylüyorum:
Yasa’nızdan dolayı sorunlarınız varsa, getirin bizlere, onları
da düzeltmenin yolunu bulalım. Yoksa, bu şekilde Türkiye’nin böyle
gitme imkânı maalesef yoktur. Çünkü, RTÜK gibi kurumların olmadığı
ülkede, yayınlarda tamamen anarşi ve terör ortaya çıkmıştır. Toplumlar
bundan çok büyük zararlar görmüştür. Bu yayınlar o kadar tehlikelidir
ki, hem tehlikeli olduğu kadar da, eğer, bunları düzenli hâle getirebiliyorsak,
bir ülkenin aydınlığa, ışığa kavuşmasına ışık tutacak kurumlardır.
Eğer bunlara düzen getiremiyorsanız da, bir toplumun batmasına,
çürümesine neden olacak kurumlar hâline getirilebilir. Şu anda,
Türkiye’de sadece birkaç tane, haber programı yapan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMİN KOÇ (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN – Efendim, ben, size ek süre vermiştim. Konuşmanızı
toparlamak için bir süre veriyorum.
Buyurun.
EMİN KOÇ (Devamla) – …haber yayını yapan televizyonlarımız
ciddi yayınlarını sürdürmektedir. Diğer televizyonlara da, doğal olarak, yanlış yapanlara
yasal olarak… Tabii, sansür değildir bu. Bunun adı sansür olarak da algılanmayacak
şekilde düzenlemelerin gelmesinin zamanı gelmiş ve geçmektedir.
Daha fazla gecikirsek toplumumuz bundan daha büyük zarar görecektir
diyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Bütçenin hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı,
Antalya Milletvekili Sayın Osman Kaptan.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhurbaşkanlığı 2007 bütçesi
hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın arkadaşlarım, Anayasa’mıza göre Cumhurbaşkanı,
devletin başıdır; Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletinin birliğini
temsil eder; Anayasa’nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli
ve uyumlu çalışmasını gözetir; gereğinde fren, gereğinde denge görevi
yapar. Sayın Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer bu görevleri layıkıyla,
saygın bir şekilde yapmaktadır. Süresi de altı ay sonra dolmaktadır.
Sayın milletvekilleri, geçmişte yapılan Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde de sıkıntılar, gerginlikler olmuş, krizler ve çatışmalar
yaşanmıştır. Eskiden beri Cumhurbaşkanlığının yetkileri, görev
süresi, halk mı seçsin Meclis mi seçsin, asker mi olsun sivil mi olsun,
Meclis içinden mi olsun dışından mı olsun konuları hep tartışılagelmiştir.
Ancak, Cumhurbaşkanı seçimi hiçbir zaman rejim tartışmasına dönüşmemiştir.
Biz dönüşmesini de istemiyoruz. Ama, önümüzdeki 2007 Mayısında yapılacak
Cumhurbaşkanlığı seçiminin ise rejim tartışmalarını da beraberinde
getireceği şimdiden görülmektedir.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Niyetinizi mi
ifade ediyorsunuz?
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Bu konuda bir köşe yazarımız
bakınız ne diyor: “Şu anda AKP, devletin erkini kullanarak sivil
bir darbeyi adım adım gerçekleştirmekte ve laik Türkiye Cumhuriyeti’ni
bir İslam cumhuriyetine dönüştürme yolunda kararlı biçimde ilerlemektedir.
Hukukçular…”
BAŞKAN – Sayın Kaptan… Sayın Kaptan, bir dakikanızı
rica edeyim.
Sayın Kaptan, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi
kürsüsünde böyle bir konuşmayı yapamazsınız, buna Başkanlık da
izin vermez. Doğrusu size bunu yakıştıramıyorum. Bu Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarından hiç kimse böyle bir şey düşünmez, düşünemez, buna
da kimse müsaade edemez. Rica ediyorum…(AK Parti sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Rica ediyorum…
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Sayın Başkan, bir köşe
yazarının söylediklerini okuyor, kendisi söylemiyor.
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bu sözünüzü geri alın… Bu sözünüzü geri
alın. Lütfen…
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Sayın Başkan, lütfen… Ya,
benim konuşmamı dinlemiyorsunuz. Ben, bir köşe yazarının yazdıklarını
okuyorum.
BAŞKAN – Efendim, bunu bile ifade etmek yanlıştır
burada. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Sayın Başkan, gazeteden
okuyor.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Köşe yazarının yazdıklarını
okuyor.
BAŞKAN – Efendim, burada bunu bile ifade etmek
doğru değildir.
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Sayın Başkanım, ben “Böyle
bir tartışmanın olmasını istemiyorum.” dedim.
BAŞKAN – Lütfen efendim…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkan, hatibe
müdahale etmeyin.
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Peki... Ben kendi fikrimi
söyledim, söyleyeceğim de. Lütfen...
AHMET ÇAĞLAYAN (Uşak) – Ortalık karıştırıyorsun.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Şimdi bu konuda hukukçular
da diyor ki, Anayasal düzenin ille topla tüfekle değil, devletin erkini,
elinde bulunduranların da rejimi mevcut yasalar içinde değiştirebileceklerini
yazıyorlar.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – Hangi hukukçu
o?
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Şimdi sayın arkadaşlarım,
biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak -lütfen dinler misiniz- askerî
darbeye de, sivil darbeye de karşı olduğumuzu herkesin bilmesini
isteriz.
BURHAN KILIÇ (Antalya) – Biz karşı değiliz sanki.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, hatibe müdahale
etmeyelim.
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Bu tartışmalara bizzat
iktidarın, Başbakanın geçmişteki söylemleri ve Hükûmetteki uygulamaları
neden olmaktadır. Eğer siz “Laiklik elden gidecekmiş, millet istedikten
sonra -eğer- gider.” derseniz, eğer siz “Ben amacıma ulaşmak için papaz
elbisesi giyerim.” derseniz, eğer siz Danıştaya “Efendi, bu senin
görevin değil, Diyanet işlerinin görevidir.” derseniz...
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Kim diyor?
OSMAN KAPTAN (Devamla) – ...eğer siz “Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin kararını da ulemaya sorun.” derseniz, eğer
siz “Türkiye’nin yarınında, artık, Kemalizme de, Kemalizm benzeri
rejimlere de, sistemlere de yer yoktur.” derseniz...
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Kim diyor bunları, kim? Açıkla.
(CHP sıralarından “Tayyip Bey söylüyor bunları, bilmiyor musunuz?”
sesleri)
OSMAN KAPTAN (Devamla) – ...elbette ki Cumhurbaşkanlığı
seçimi için bir rejim tartışması olabilir. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakan “Milletimiz
laik cumhuriyete sadakatle bağlıdır.” diyor. Çok da doğru söylüyor.
Bu söylemin altına biz de imza atarız. Ancak sorun ve tartışılan,
Türk milletinin laik cumhuriyete bağlı olup olmadığı değildir sayın
arkadaşlarım, bizzat Sayın Başbakanın ve iktidarın laik cumhuriyete
sadakatle bağlı olup olmadığıdır tartışılan. (CHP sıralarından
alkışlar)
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – CHP’den daha
bağlıyız biz! Daha bağlıyız!
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Onun için insanlar cenaze
törenlerinde “Türkiye laiktir, laik kalacaktır!” onun için insanlar
“Çankaya laiktir, laik kalacaktır!” diye tepki gösteriyor.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Galiba siz oradan söylüyorsunuz
bunları.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – Rejimin en
büyük tehdidi CHP’dir!
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Eğer siz “Türklük alt kimliktir.”
derseniz, eğer siz Hikmetyar’ın önünde diz çökerseniz, eğer siz Birleşmiş
Milletler terörist destekçisi listesinde olan El Kadı’ya kefil olursanız,
eğer siz seçim öncesi “Dokunulmazlığı kaldıracağım.” deyip iktidar
olunca sözünüzde durmaz, Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’in laik
cumhuriyete karşı görüşlerinin arkasında durursanız, Maliye ve
Millî Eğitim Bakanlarının arkasında durursanız, eğer siz yine seçim
öncesi “Yolsuzluğu kaldıracağım.” deyip iktidar olunca tabanda
Ali Dibo’lar, tavanda Ofer kuleleri yaratırsanız, “Yolsuzluk yapılıyor.”
diyen ve söyledikleri devletin resmî makamlarınca da doğrulanan
milletvekillerinizi partinizden atarsanız, bu millet böyle bir
zihniyeti Cumhurbaşkanı olarak nasıl içine sindirecektir? AKP’nin
kendi başına Cumhurbaşkanı seçmesi hâlinde yüzde 65’in temsil edilmemesi
kamu vicdanını nasıl rahatlatacaktır?
Sayın milletvekilleri, böyle bir seçim Anayasa’nın
lafzına uygun gibi görünse de ruhuna tümüyle uygun olmadığı kanısındayım.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – CHP’nin demokratik
anlayışına uygun değil bu!
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Balık baştan kokar!
OSMAN KAPTAN (Devamla) – AKP’nin uzlaşmadan, tek
başına Cumhurbaşkanı seçmesinde hukuki bir engel yok.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Elbette seçeceğiz.
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Ancak, demokratik meşruiyeti
de yoktur. Hukuki olan bir seçim her zaman meşru sonuçlar da doğurmayabilir.
Nitekim, Almanya’da 1933 seçimleri de hukuki idi. Adolf Hitler, yasalara
uygun bir şekilde, yüzde 33 oyla iktidara gelmişti. Sonunda faşizm
Almanya’nın da, dünyanın da başına bela olmuştu.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı
ele geçirilmesi gereken bir mevki değildir, Cumhurbaşkanlığı siyasal
bir makam değildir. “İktidarın başı benim, devletin başı da ben olacağım,
devletin bütününü ele geçireceğim” görüşü kriz yaratır. Ecevit’in
cenazesinde Kocatepe Camii’nde olduğu gibi, Çankaya Köşkü’ne arka
kapıdan girilmez. Şemsiyeyle Çankaya’ya çıkılmaz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın milletvekilleri, başkomutan ben olacağım,
YÖK üyelerini ben atayacağım, üniversite rektörlerini ben atayacağım,
Anayasa Mahkemesi üyelerini ve yüksek yargı organları…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaptan, son cümlelerinizi alayım.
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Son cümle Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri... (CHP ve AK Parti sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim.
OSMAN KAPTAN (Devamla) – …Anayasa Mahkemesi üyelerini
ve yüksek yargı organları üyelerini ben atayacağım, diyeceksiniz,
ama, uzlaşmayla seçilmeyeceğim, benim kurduğum partinin benim belirlediğim
milletvekilleri de beni seçecek, diyeceksiniz. Olmaz böyle şey.
Bu sıkıntı yaratır. İlle de uzlaşmaya yanaşmıyorsanız, buyurun o
zaman Cumhurbaşkanı seçiminden önce erken seçim yapalım, yenilenen
Meclis Cumhurbaşkanını da seçsin. O zaman kimsenin söyleyecek sözü
olmaz.
Biz Cumhuriyet Halk Partili olarak, rejimi tehlikeye
sokacak krizlere karşıyız, biz çareyi halkta, biz çareyi sandıkta
görüyoruz.
Bütçenin hayırlı olmasını diler, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu ve şahsım adına yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaptan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Sayın Başkan, bir şey arz
edebilir miyim efendim.
BAŞKAN – Buyurun.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Değerli konuşmacının
gazetecilerden veyahut da şahsından ifade etmiş olduğu birkaç hususun
mutlaka düzeltilmesi lazım.
Siz yerinde müdahale yaptınız. Eğer arkadaşlarımız,
mevcut yasalar çerçevesinde, Anayasa çerçevesinde doğru dürüst
bir değerlendirme yapmış olsalardı, konuşmalarının başı ve sonu
birbiriyle bu kadar tezata düşmezdi.
BAYRAM
ALİ MERAL (
SALİH
KAPUSUZ (
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan,
böyle bir usul var mı?
BAŞKAN – Sayın Kapusuz, siz ne istiyorsunuz, onu
söyleyin bana.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Sayın Başkan, yerimden
söz istiyorum efendim. (CHP sıralarından “Böyle bir usul var mı?” sesleri,
gürültüler)
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, ben anlayamıyorum
siz müdahale ederseniz…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Sayın Başkan, aksi takdirde,
Cumhuriyet Halk Partisi yeterli çoğunluğu eline geçirdiği takdirde,
rejimi değiştirip komünizm mi getirecek? Böyle bir şey olabilir
mi? (CHP sıralarından “Ne alakası var?” sesleri, gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Kapusuz, lütfen Genel Kurulu germeyelim,
ben gerekli tepkiyi gösterdim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – “Komünizm” lafı
çok eskidi Salih Bey.
BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir vatandaşı
Anayasa’nın temel ilkeleri dışında bir şeyi düşünemez, düşünmemiştir.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Düşünülemeyeceğini
ifade ettim.
BAŞKAN – Ben, gerekli açıklamayı yaptım. Sayın
Kaptan da konuşmasını o minvalde devam ettirdi.
Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Kumkumoğlu, süreniz on dakika. Sürenize
riayet ederseniz memnun olurum efendim.
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, 2007 bütçesiyle ilgili,
Sayıştay bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sayıştay, belki Osmanlı’dan
devraldığımız en temel kurumlarımızdan bir tanesi, 1862 yılında
kurulmuş, 1876 yılında yapılan ilk Anayasa’yla anayasal bir kurum hâline
dönüşmüş, 1924, 1961, 1982 Anayasalarında da anayasal bir kurum olma
sıfatını ve konumunu sürdürmüştür.
Esas itibarıyla, devletin gelir, gider ve mallarını,
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bağımsız ve tarafsız olarak denetleyen
anayasal bir kuruluşumuzdur. Bu işlevi nedeniyle de demokrasinin
vazgeçilmez en temel kuruluşlarından bir tanesidir.
Bağımsız denetçi kimliği, yani iktidarın, esas
itibarıyla iktidarın harcamalarını denetlemek üzere oluşturulmuş
bağımsız denetçi kimliği, zaman zaman, Sayıştayın iktidarlar tarafından
istenmediği, Sayıştayla iktidarlar arasında birtakım çelişkilerin,
çatışmaların ortaya çıktığı süreçleri doğurmuştur.
Bu sebeple de esasen, sadece Sayıştay denetiminden
değil, her türlü denetime karşı olan AKP İktidarı tarafından, Sayıştay,
istenmeyen bir kuruluş hâline dönüştürülmüştür…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Aksine ya!
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – …ve Sayıştayın
bağımsız kimliği -biraz sonra söyleyeceğim gibi- oluşturulan Sayıştay
Yasası’yla, ısrarla ortadan kaldırılmak istenmiştir.
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Tam aksine.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
AKP İktidarı, öncelikle, siyasetçinin kendisinin denetlenmesine
karşıdır. Burada, bu Meclis kurulduğu günden bu yana siyasetçilerin
denetimiyle ilgili tek mekanizma olabilecek siyasetçinin dokunulmazlığının
kaldırılmasına ilişkin verilmiş olan söz yerine getirilmemiştir.
Niye? Çünkü, AKP, siyasetçinin kendisinin denetlenmesine karşıdır.
Ne söyleniyor burada siyasetçiyle ilgili, denetim yapılması talep
edilen noktalarla ilgili olarak ne söyleniyor? Deniliyor ki: “Siyasetçinin
siyaset yapmasıyla ilgili, kürsü dokunulmazlığıyla ilgili korunmacılığı
daha da artırılsın. Ancak, siyasetçinin yolsuzluk yapması, rüşvet
alması, kendisine emanet edilene ihanet etmesi karşısında bir dokunulmazlığının
olması savunulamaz, bu kaldırılsın.”
Değerli arkadaşlarım, sizin kaldırmadığınız
şey kürsü dokunulmazlığı değildir. Sizin kaldırmadığınız şey, bu
halkın siyasetçiye emanet ettiğine ihanet eden siyasetçinin yargılanmasının
engellenmesini sağlamaktır.
AHMET YENİ (Samsun) – Konuyla ne alakası var?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Şimdi buradan
dün Sayın Başbakan -tekrar olacak belki- bu kürsüye gelip, dokunulmazlığının
kaldırılmasını kendisi talep etmiş bir arkadaşımızla ilgili olarak,
hani o hiç beğenmediğiniz gazete kupürlerinden birisini göstererek
“bak” deyip bu arkadaşımızı kamuoyu önünde, ne kendi anlayışına
denk düşen bir biçimde -çünkü, sen dokunulmazlığı kaldırmıyorsun-
ne…
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Yalan mı söyledi?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Her zaman yapılan…
Biraz önce bir arkadaşımız bir gazeteden bir mesaj okudu, kıyametleri
kopardınız. Sayın Başbakan dün burada gazete gösterdi millete. Üslubunuza
uygun değil.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Başbakanın gösterdiği
yanlış bir şey mi?
ALİ
TOPUZ (İstanbul) – Yanlış tabii.
ALİ
KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın,
şimdi Genel Başkanımız diyor ki… (AK Parti ve CHP milletvekilleri
arasında karşılıklı laf atmalar)
Değerli
arkadaşlarım, müsaade eder misiniz!
Genel
Başkanımız diyor ki: “Sayın Başbakan, gereğini yapın.” Sayın Başbakan
diyor ki: “Ben gereğini yapma makamı değilim.”, “Peki, önünü aç mahkemeye
gitsin.”, “Hayır, önünü açmam, mahkemeye gidemez.” Hani, bir halk deyişi
vardır: “Baba, bir hırsız tuttum.” Al getir. “Gelmiyor.” Oğlum, bırak
gitsin. “Gitmiyor.” Siz ne söylüyorsunuz değerli arkadaşlar? Ne öneriyorsunuz
değerli arkadaşlarım? Bu arkadaşımızın… Sayın Başbakanım burada
dün, bir başbakana hiçbir şekilde yakışmayacak bir anlayışla, bu
kürsüye çıkıp dokunulmazlığının kaldırılmasını talep etmiş bir
arkadaşımızın dokunulmazlığını, Grubunuzun da kararıyla kaldırmayarak
engellemiş bir arkadaşımızın…
AHMET
YENİ (
ALİ
KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – … üstelik bu dava konusuyla ilgili
yargılanmış olan bütün diğer kişilerin, Yargıtay tarafından yargılanmasına
gerek olmadığı kararının alındığı bir süreçte…
MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Hayır hayır, yanlış söylüyorsun, yanlış söylüyorsun!
ALİ
KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – …bu noktada talepte bulunan bir arkadaşımıza
dönük bu saldırıyı nasıl değerlendirebiliriz?
MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Yanlış söylüyorsun! Doğruyu söyle, doğruyu
söyle!
BAŞKAN
– Müdahale etmeyelim efendim.
ALİ
KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Kendinizden korkuyorsunuz.
MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Doğruyu söyle!
BAŞKAN
– Müdahale etmeyelim.
ALİ
KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Kendi yolsuzluklarınızdan korkuyorsunuz.
Peki
başka?.. Peki başka?..
Değerli
arkadaşlarım, bakın, bu Hükûmet, bütün müfettişlik kurumlarına, bütün
teftiş kurumlarına karşıdır. Oluşturduğunuz her yeni yasal düzenlemede
teftiş kurullarını kaldırdınız. Aslında, Kamu Yönetimi Yasa Tasarısı’yla
bütün teftiş kurullarını kaldıracaktınız. Ama, Kamu Yönetimi Yasa
Tasarısı yürürlüğe girmediği için, tek tek bütün yasalarla ilgili
olarak, gündeme getirdiğiniz bütün yasalarla ilgili olarak teftiş
kurullarını, müfettişlik kurumlarını kaldırıyorsunuz. Onun yerine koyduğunuz
şey nedir? Amir bir memuru iç denetçi olarak atayacak, o iç denetçi
de o amirin uygulamalarını denetleyecek.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Müfettişleri kim atıyor?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Ya, değerli arkadaşlarım,
hani fıkra yazsanız, böyle bir fıkrayı ilkokul talebesi yazsa, canım
böyle fıkra mı olur, bu kadar gariplik mi olur, bunun neresi fıkra, diye
geçiştirirsiniz. Yaptığınız şey fıkra, karikatür bile değil. Amir
bir memuru iç denetçi olarak atayacak, o iç denetçi de o amirin mali
uygulamalarını, harcamalarını, vesairelerini denetleyen bir
işlev üstlenecek. Niye, bağımsız, her iktidar döneminde görevini
yürütmek durumunda olan, işe başladığı günden emekli olduğu güne
kadar yasal bir güvence altında, görevi kurumun harcamalarını denetlemek
olan müfettişlik kurumlarını, teftiş kurumlarını kaldırıyorsunuz?
Niye?
Şimdi sıra Sayıştaya geldi. Bakın, yukarıda bir
Sayıştay yasası var.
Sizden önceki iktidarlar, Sayıştayın üyelerinin
seçimine ilişkin bir yöntem belirlemişler. Demişler ki: Sayıştay
üyelerinin kim olacağına, bu ocaktan yetişmiş, bütün birikimini
bu ocakta oluşturmuş Sayıştay kurumu belirlesin, Meclisin de burada
bir inisiyatifi olsun. Sayıştay kurumu 4 misli üye belirlesin. Bunu,
Plan ve Bütçe Komisyonu 2 misline indirsin. Meclis de Sayıştay üyelerini
seçsin.
Şimdi, siz, yeni bir Sayıştay yasası yapıyorsunuz.
Kaç arkadaşımın haberi var, bilmiyorum. Değerli arkadaşlarım,
diyorsunuz ki: Sayıştayın bütün üyelerini Meclis seçsin. Yani, Sayıştayın
bütün üyelerini iktidar seçsin.
Şimdi, ben, merak ediyorum: Şimdi, biraz sonra,
bir sonraki turda konuşacak bir tek AKP’li arkadaşım, Sayıştay üyelerinin
tamamını Meclisin seçmesinin mantığıyla ilgili olarak, size ve
şu televizyonlar aracılığıyla Türkiye kamuoyuna açıklayabilecek
bir tek laf bulabilir mi? Değerli arkadaşlarım…
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayıştay kimin adına denetim
yapıyor?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Hah, mesele orada
zaten. Değerli arkadaşlarım, Sayıştay ne yapacak?
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Kimin adına denetim yapar?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Sayıştay, kamunun
harcamalarını denetleyecek.
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Kimin adına yapar bu denetimi?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Kamu kim? Yani, iktidarın harcamalarını
denetleyecek, iktidarın harcamalarını denetleyecek Sayıştay.
TELAT KARAPINAR (Ankara) – Kimin adına yapar?
Meclis adına yapar bunu.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, zamanımı
alıyorlar.
Sayıştay, iktidarın harcamalarını denetleyecek.
TELAT KARAPINAR (Ankara) – Kimin adına?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Hani, o, biraz
önce bir şey söylemiştim ya…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Uygulamalarını, tarihçesini
çok iyi biliyorum.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Biraz önce bir
şey söylemiştim ya, amir önce bir memuru denetçi olarak atayacak,
sonra o memur amiri denetleyecek gibi.
Şimdi, Meclis, yani, iktidar, yani Meclisin çoğunluğu
önce Sayıştay üyelerini seçecekler, sonra Sayıştay üyeleri de kendilerini
atayan bu iktidarın hesaplarını denetleyecek.
Şimdi, diyelim ki, efendim, burada herhangi bir
kasıt yoktur diye düşünebilirsiniz. Peki, böyle bir ihtiyaç nereden
doğmuştur? Kurumun böyle bir talebi var mıdır?
Değerli arkadaşlarım, Sayıştay Başkanının siyasi
kimliği kamuoyunca da bilinir.
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Nedir?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Sayın Sayıştay
Başkanı, Sayıştay yasasının tartışıldığı bu süreçte, açıkça, bu
anlamda Sayıştayın üyelerinin belirlenmesinin, Sayıştayın kuruluş
mantığına da, Sayıştayın işleyişine de, Sayıştayın ruhuna da aykırı
olduğunu, bütün ilgililerin, Sayın Bakanın, konuyla ilgili komisyon
üyelerinin ve Sayıştay bürokratlarının, televizyon ve gazetecilerin
huzurunda açıkça ifade etmiştir. Sayıştay Başkanı, böyle bir değişikliğin
Sayıştayın işlevini ortadan kaldıracağını ifade etmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Toparlıyorum
efendim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Kaç önergeyle yasayı tıkadınız
Kumkumoğlu, yukarıda kaç önergeyle yasayı tıkadınız?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
biz, elbette, bu anlamda Sayıştayın bütün üyelerinin, önce üyelik
süresiyle ilgili bir zamanlama sınırlaması getirerek Sayıştayın
bugün görevde bulunan üyelerini hızla boşaltıp, onun yerine siyasi
iktidarınızın emrinde olabilecek, sizin vücut dilinizden anlayan
-sizi denetleyen değil- sizin talimatlarınızı, sizin emirlerinizi,
sizin telkinlerinizi yerine getirmeye çalışan; sizi değil, size
karşı olduğunu gördüğünüz unsurları denetlemekle görevlendireceğiniz
Sayıştay olmaktan çıkarılmış, sizin kurşun askeriniz hâline dönüştürülmüş,
adı “Sayıştay” ama kendisi hiçbir şekilde Sayıştay olmayan böyle
bir kurumun, elbette, bu Meclisten geçmemesi için elimizden gelen
her şeyi yapacağız. Cumhuriyetin ve demokrasinin en temel kurumlarından
birisi olan, en işlevsel kurumlarından birisi olan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Son cümlenizi alayım.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim.
…Sayıştayın sizin kurşun askeriniz olmasına asla
müsaade etmeyeceğiz.
Teşekkür ederim, hepinize saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Şimdiye kadar seçilenler
iktidarların…
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Şimdiye kadar böyle seçilmedi
ama.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kumkumoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı,
Samsun Milletvekili Sayın İlyas Sezai Önder.
Sayın Önder, süreniz yedi buçuk dakika.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA İLYAS SEZAİ ÖNDER (Samsun) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 2007 mali yılı bütçe kanunu tasarısı
içindeki Anayasa Mahkemesi Başkanlığı bütçesi üzerine, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sizleri, şahsım ve
grubum adına saygıyla selamlıyorum.
Demokrasi tarihine baktığımızda, yasama organının
çıkardığı bir kanunun Anayasa’ya uygunluğunun bir yargı organı tarafından
denetlenmesinin kabulü, tartışmalı bir sürecin sonunda gerçekleşebilmiştir.
Ülkemizde ise, çağdaş demokrasilerde artık geride kalmış olan bu
tartışmaların son birkaç yıldan beri yeniden gündeme taşınmak istendiği
gözlenmelidir. Zaman zaman Anayasa Mahkemesinin işlevinin yasamaya
bir müdahale veyahut da ulusal iradeye müdahale olarak nitelendirildiğine
tanık olmaktayız.
Değerli arkadaşlarım, kuvvetler ayrılığı prensibi,
yasama, yürütme ve yargı organlarının yetki alanlarının çizildiği
ve her birinin kendi yetki alanları içinde, görevini, işlevini yerine
getirmesi esasına dayanmaktadır. Bunda, parlamenter sistemle, kuvvetler ayrılığı
sistemiyle ters düşen, çelişen bir taraf yoktur. Yapılan bu münakaşalar
sonucunda, zaman zaman, başkanlık sisteminin bu münakaşaları önleyeceği
ifade edilmektedir, fakat unutulan bir şey vardır, başkanlık sistemlerinde
de yasama organını denetleyen bir Anayasa Mahkemesi vardır.
Değerli arkadaşlarım, bu tartışmalar zaman zaman,
Anayasa Mahkemesinin işlevini küçültmek arzularına, onları arzu
eder bir niteliğe de dönüşmektedir. Bu arada, Sayın Meclis Başkanımızın,
geçmişte beğenmediği bir Anayasa Mahkemesi kararı nedeniyle televizyonlarda
çıkan bir demecini sizlere hatırlatmak istiyorum: “Bu Anayasa Mahkemesini,
ben, Meclisin yapabileceği bir Anayasa değişikliğiyle kaldırabilir
miyim? Kaldırabilirim. Üye sayısını değiştirebilir miyiz? Değiştirebiliriz.
Yüce Divan yetkisini alabilir miyiz? Alabiliriz. Her yasanın Anayasa
Mahkemesine gitmesini engelleyebilir miyiz? Engelleyebiliriz.
Her şeyi yaparım, ben Meclisim.”
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – “Yap da görelim!” de.
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
bu mantık düzgün bir mantık değil. Bir mecliste çoğunluğun her şeyi
yapabildiğini eğer düşünebiliyorsanız, bu, çoğunluk diktatörlüğü
olur ki, bu çoğunluk diktatörlüğünün ne gibi sonuçlara yol açtığını
biz geçmişteki deneyimlerden biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi derken,
Anayasa Mahkemesinin kararlarının kesin ve bağlayıcı olduğu malum.
Ancak, o kararların kesin ve bağlayıcı olması demek, onların
eleştirilemez olduğu anlamına da gelmediğini ifade etmek istiyorum.
Bir hukuk devletinde yargı kararlarının eleştirilmesi doğaldır.
Ancak doğal olmayan, o kurumların, yüce yargı organlarının kurumsal
kimliğine, yüce yargı organlarındaki yargıçların kişiliklerine
saldırmaktır. Biz zaman zaman bunlara da tanık oluyoruz. Şimdi, benim
de eleştirdiğim kararları var Anayasa Mahkemesinin.
Değerli arkadaşlarım, burada İç Tüzük’ün 91’inci
maddesiyle ilgili bir değişiklik yaptık ve bu değişiklikle “temel
kanun” kavramını gündeme getirdik. 855 sayılı Karar hakkında Anayasa
Mahkememiz bir karar verdi ve bu karar 21/10/2006 tarihli Resmî Gazete’de
yayımlandı. Ama, bu karardaki en büyük eksiklik, temel kanunun sınırlarının
net bir şekilde çizilmemiş olması nedeniyle bir kavram kargaşası
yaşıyoruz.
Bakınız, değerli arkadaşlarım, şimdi, birçok kanundan
bir iki madde alıyoruz “torba kanun” ismi altında Genel Kurula getiriyoruz
ve onları temel kanun olarak görüşüyoruz. Bu İç Tüzük değişikliğinin
yapıldığı günlerde, hatırlayalım, 5510 sayılı Yasa’yı çıkardık.
Cumhuriyet Halk Partisi, esnafın, emeklinin, toplumun az gelirine
sahip kişilerin haklarını savunma yolunda gösterdiği gayreti burada
da gösterdi ve bu Yasa hakkında iptal davası açtık. Dün, Anayasa Mahkemesi
kararını verdi, ayrıntılarını bilemiyoruz, ama, bizim dava konusu
ettiğimiz maddelerden birçoğunun iptal edildiğini anlıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi iptal
kararı vermeden önce, AKP Grubu bu Yasa’nın bazı maddelerinin değiştirileceği
yolunda beyanlarda bulundular.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Türkiye’ye büyük haksızlık
yapıyorsunuz.
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) – Ben haksızlık yapmıyorum.
Lütfen dinlemesini bilin. Her sözcüye de laf atma huyundan vazgeçin.
Sizi nasıl dinliyorsak biz, siz de dinlemesini öğreneceksiniz.
Sen bu konularda benimle ayrıca aşık atamazsın, benim mesleğim. Sen
efendi gibi yerinde otur aziz kardeşim.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sizin yaptığınızın onda
1’ini biz de yapıyoruz…
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) – Şimdi, 5510 sayılı
Yasa yürürlüğe girmeden bu münakaşalara geldik. O günleri hatırlayalım.
Biz, grup olarak Genel Kurulu terk ettik. Hemen çıkarttınız bölümler
hâlinde ve Yasa Anayasa Mahkemesine gitti, bu temel kanundu.
Değerli arkadaşlarım, milletvekillerinin haklarını
elinden alan, milletvekillerinin parlamenterlik görevini, yasama
görevini yapmalarını engelleyen bu tutumunuzdan lütfen vazgeçin.
Geçmişte buna, siz temel kanun kavramına karşıydınız, yarın yine
karşı olacaksınız. Siz zannediyorsunuz ki, hep iktidarda kalacaksınız.
Seçim geliyor. Seçimde yine bu kürsülere gelip, şimdi bizim yaptığımız,
seçimden sonra bu şikâyetleri yapacaksınız.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin bilindiği
gibi üç işlevi vardır: Bunlar, Yüce Divan sıfatıyla bakılan davalar,
iptal ve itiraz davaları, siyasi partilerin mali denetimleri ile
kapatılmasına ilişkin davalardır.
Yalnız şunu görüyoruz: Anayasa Mahkemesi, son
yıllarda, özellikle 22’nci Dönemde büyük bir iş yükü altında ezilmektedir.
Sadece bizim grubumuzun açtığı 87 dava vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) – Evet Sayın Başkan,
bize laf atanlara laf yetiştirirken süre bitti, bunu dikkate alın.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım,
Anayasa Mahkemesi iş yükü altında ezilmektedir. Bakınız, sadece
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, 22’nci Dönemde 87 tane iptal
davası açtık. Bu davalardan 37 tanesi hakkında karar verildi ve bu
10 tanesi reddedildi, 27 adet dava iptal olarak sonuçlandı.
Ayrıca, bildiğiniz gibi Anayasa Mahkemesinin
başka görevleri de var. Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapıyor.
Bugüne kadar Anayasa Mahkemesine 12 tane Yüce Divan sıfatıyla
baktığı dava gelmiş, 3 tanesi hâlen devam ediyor.
Anayasa Mahkemesinin görevlerini layıkıyla
yerine getirebilmesi için yapılacak bazı hususlar var. Bu mahkemeden
şikâyet etmeyelim, yüce mahkemeden şikâyet etmeyelim.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin
üye sayısını artıralım. Onların iki ay heyet hâlinde çalışmasını
sağlayalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, son cümlenizi rica ediyorum. Gereği
kadar süre verdim.
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) – Ayrıca, Anayasa
Mahkemesinin Senato gibi çalıştığını iddia etmenin, burada söylemenin
bir manası yoktur.
Değerli arkadaşlarım, ben Anayasa Komisyonu üyesiyim,
bu Mecliste en az işlevi olan komisyonlardan birisi Anayasa Komisyonudur.
Toplantı yapamıyoruz. Yani, biz, Avrupa Birliği uyumu için geçenlerde
bir teklif kabul ettik. Avrupa Birliği Uyum Komisyonuna Avrupa Birliği
müktesebatına göre o teklifleri, tasarıları denetleme yetkisi
verdik. Ama, biz, bu yetkiyi Anayasa Komisyonuna vermiyoruz. Bunların
çözümü vardır.
Ben, Anayasa Mahkemesinin çağdaş bir mekâna 2008 yılında
kavuşacağını biliyorum. 5536 sayılı Yasa ile hâkimlerimizin ve
yüksek hâkimlerimizin maaşlarında bir iyileştirme yapılmıştır.
Bu olumlu bir gelişmedir. Ancak, her şeye rağmen, Anayasa Mahkemesinin,
Yargıtayın ve Danıştaydan müteşekkil yüksek yargı organlarının
2007 bütçesi içinde bunlara ayrılan payın da yetersiz olduğunu biliyorum,
izliyorum. Bunların gelecek yıllarda daha iyi imkânlara kavuşturulmasını
arzu ediyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, 2007 yılı bütçesinin
yüksek yargı organlarımıza, Anayasa Mahkememize ve yüce ulusumuza
hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Önder.
Şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa
Nuri Akbulut. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Akbulut, süreniz on dakika.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Anayasa’mıza göre,
Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletinin birliğini temsil eden
Cumhurbaşkanı, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını
gözetmekle yükümlüdür. Türkiye’nin her kişisinin ve her köşesinin
Cumhurbaşkanı olması nedeniyle siyasal konularda tarafsız olmak
ve görevini tam bir tarafsızlıkla yerine getirmek durumundadır.
Ancak, Cumhurbaşkanı Sayın Sezer’in görev yaptığı sürede devlet organları
arasında Anayasa’da öngörülen uygar bir iş birliğinin, düzen ve uyumun
sağlandığını söylemek, vatandaşların içtenlikle kucaklandığını,
görevin tarafsızlığından kuşku duyulmayacak bir şekilde yerine
getirildiğini kabul etmek ne yazık ki mümkün değildir. Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından seçilen ve onun güvenine layık görülerek
bu makama getirilen Sayın Sezer, gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi
gerek Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri ve gerekse cumhurla, yani
halkla olan ilişkilerini, kabul edilemez bir anlayışla sürdürmektedir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – O uyumsuzluk sizden
mi, yoksa Sayın Cumhurbaşkanından mı kaynaklanıyor?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – Devlet işlerinin
aksatılmadan, uyum ve iş birliği içinde yürütülmesi gerektiği halde,
Meclisin günlerce, haftalarca ve bazen aylarca çalışarak kabul ettiği
yasaların birçoğu, siyasi görüş farklılığı olarak nitelenebilecek
gerekçelerle iade edilmektedir.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Hayır, öyle değil;
Anayasa’ya uygunsuz, ondan.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından, dört yılda, Türkiye Büyük Millet Meclisine iade edilen
yasa sayısı 54’tür.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Yasaları, doğru dürüst
çıkartmazsanız böyle olur.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – 1961 yılından
bu yana, bu yetki, en çok, 12 Eylül darbesini yapan Sayın Kenan Evren
tarafından ve 26 kez kullanılmıştır. Sayın Sezer’in son dört yılda iade
ettiği yasa sayısı, Sayın Evren’in yedi yılda iade ettiği yasa sayısının
2 katından daha fazladır.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – İşte, olmadı. Dönüp
size bakacaksınız.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin çalışma hızını ve verimini düşüren bu durum,
Parlamentoya yansıyan millet iradesinin yok sayılması, görmezden
gelinmesi veya sorgulanması anlamına gelmektedir.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) – Doğru yapın.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – Şu husus çok iyi
bilinmelidir ki, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve banisi Mustafa
Kemal Atatürk’ün en büyük eseri olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin
iradesini yok saymaya, onu görmezden gelmeye veya sorgulamaya, Sayın
Cumhurbaşkanı da dâhil olmak üzere, hiçbir kurumun, grubun veya kişinin
hakkı ve yetkisi yoktur.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) – Anayasal yetkisini
kullanıyor.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – Değerli milletvekilleri,
9’uncu Cumhurbaşkanı Sayın Demirel, görev süresinde…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Bunları inkâr mı ediyorsunuz?
Cumhurbaşkanını, Anayasa Mahkemesini inkâr mı edeceksiniz?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – …Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanıyla 146, Başbakanla 303, Genelkurmay Başkanıyla
227 kez görüşmüştür. İllerimizin tamamına yakınını ve 54 ülkeyi
ziyaret eden ve 1 milyon kilometreden fazla yol kateden Sayın Demirel,
binlerce mülakat, televizyon çekimi, sosyal ve kültürel etkinlikler,
toplantı, temel atma ve açılışlara katılmıştır. Dünyayı Çankaya’yla
sınırlayan Sayın Sezer ise, son katıldığı televizyon gecesi hariç,
ancak bayramdan bayrama mesaj okurken halka görünmektedir. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Sayın Sezer’in geçen dört yıllık süre içerisinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanıyla görüşme sayısı ise -belki
inanamayacaksınız- yalnızca bir defadır. Bu durum, Sayın Cumhurbaşkanının
devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasına verdiği önemi
göstermesi bakımından çarpıcı bir örnektir.
Türkiye’nin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma yolunda
son yıllarda yaşanan gurur verici gelişmelere rağmen, Sayın Cumhurbaşkanı,
Hükûmetle olan ilişkilerini de siyasi bir rakipmiş gibi sürdürmektedir.
Anayasa Mahkemesi Başkanı olduğu dönemde 82 Anayasası’yla Cumhurbaşkanına
tanınan yetkileri fazla bulan, sorumsuz olan Cumhurbaşkanına bu
kadar yetkinin tanınmaması gerektiğini savunan Sayın Sezer, göreve
geldikten sonra, bu yetkileri tamamen kullanmaktan başka, kendisine
fiilî yetki alanları açmaktadır. Örneğin, Sayın Sezer, Anayasa’nın
iki maddesini değiştiren 4960 sayılı Yasa’yı, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin üçte 2 gibi çoğunluğuyla kabul edilmiş olmasına rağmen,
yayınlamak ya da halkoyuna sunmak yerine, bu iradeyi görmezden gelerek
Meclise iade etmiştir.
Yine, Anayasa’nın 104’üncü maddesine göre, Cumhurbaşkanı,
kararnameleri imzalamakla görevlidir. Cumhurbaşkanının tek başına
yapabileceği işlemler dışındaki tüm işlemleri Başbakan veya ilgili
bakanlarca imzalanmakta, sorumluluk onlara ait olmaktadır. Cumhurbaşkanının
kararnameleri imzalama yetkisi, tevsik etmeden ibaret, şeklî bir
yetkidir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Cumhurbaşkanlığı noterlik
mi, her geleni imzalamak zorunda mı?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – Yani, Cumhurbaşkanı,
kararnamenin yapılmasına katılmamakta, yasal şekilde hazırlanmış
olan kararnamenin içeriğini tasdik etmektedir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – O zaman, oraya göndermenin
mantığı ne, imzaya niye gönderiyoruz?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – Hükûmetçe hazırlanan
bir kararnameyi, Cumhurbaşkanının, hukuka aykırılık dışında, içerik
olarak denetime tabi tutması veya siyaseten yerindelik denetimi
yapması Hükûmet iradesine açık bir müdahaledir ve anayasal olmayan
bir yetkinin kullanılmasıdır. Devletin en üst kademelerinde görev
yapacak bürokratları, devletin bu işlerle görevli kurumlarının
görüşlerini bir tarafa bırakıp, apartmanda görevli kaloriferciye,
mahalle bakkalına, simitçiye sorduracak kadar işi ileri götüren
Sayın Cumhurbaşkanı, atama, irade ve yetkisi tamamen kendi tasarrufundaki
bir işlemmiş gibi davranmakta, kararnameleri uzun süreler imzalamamakta
veya Anayasa’ya aykırı olarak iade etmektedir. Bir önceki Cumhurbaşkanımız
Sayın Demirel döneminde 10.150 kararnamenin yalnızca 362’si iade
edildiği hâlde…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sizi, yasalar çıkarken
uyarıyoruz “bu yasa Anayasa’ya aykırı” diyoruz, dinlemiyorsunuz.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – …Sayın Sezer döneminde
5.982 kararnamenin 703’ü iade edilmiştir. Bu sayı bir önceki dönemle
kıyaslandığında 3 kattan daha fazladır. Oysa, milletimizin beklentisi,
ülke problemlerinin kolaylıkla aşılabilmesi için, Cumhurbaşkanı,
Parlamento ve Hükûmet ilişkilerinin, karşılıklı diyalog, anlayış,
uyum ve iş birliği içinde yürütülmesidir.
Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı tarafından
yapılan atamalarda da tarafsızlıkla bağdaştırılamayacak uygulamalar
devam etmektedir. Yapılan atamalarda sol partilere kayıtlı olmak,
o partilerde siyaset yapmış olmak neredeyse bir tercih sebebi sayılmaktadır.
Cumhuriyet Halk Partisi delegesi olduğu herkesçe bilinen bir şahsı,
Anayasa Mahkemesi gibi tarafsızlığı asıl olan yüksek bir mahkemeye
üye olarak atamak istemesi ve yine, öğretim üyelerinin demokratik
tercihleri hiçe sayılarak sol bir partiden milletvekili adayı
olan birisinin rektör olarak atanması, bu uygulamaların yalnızca
iki basit örneğidir.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) – Kadrolaşıyor mu yani?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – Sayın Cumhurbaşkanının
parlamenter sistemin temel direklerinden birisi olan tarafsızlık
ilkesini sarsmaya hakkı yoktur. 57’nci Hükûmet döneminde Sayın Sezer’i
aday gösterip seçilmesini sağlayan üç siyasal parti son seçimde
toplam yüzde 15 oy dahi alamamıştır. Bu sonucun aynı zamanda Sayın
Sezer’e duyulan güven ve desteğin bir ifadesi olduğu unutulmamalıdır.
Değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanının
parlamenter rejime, insan hak ve özgürlüklerine, ekonomiye ve diplomasiye
kendince katkıları olmuştur. Halkımız, Sayın Sezer’i, milleti perişan
eden 2001 krizini başlatmasıyla, Parlamento ve Hükûmet çalışmalarını
yavaşlatan uygulamalarıyla, tarafsızlıkla bağdaşmayan atamalarıyla
hatırlayacaktır.
Yine, Sayın Sezer, Cumhurbaşkanlığı gibi, milletin
her ferdinin temsil edildiği yüce bir makamı, milleti başörtülü-başörtüsüz
olarak iki sınıfa ayırıp Anayasa’da ve yasalarda yer almamasına
rağmen, ne olduğunu yalnızca kendisinin bildiği “kamusal alan” kavramına
istinaden Çankaya’yı başörtülülere kapatan çağ dışı uygulamasıyla,
milletvekili eşlerinin başörtülü olup olmadığının araştırılmasına
yönelik hukuka, insan haklarına, din ve vicdan hürriyetine aykırı,
utanç verici hafiyelik çalışmalarıyla hatırlayacaktır.
Yine, halkımız, kendisini, ülkemiz için büyük
önemi olan son Kıbrıs önerisinin görüşüleceği Avrupa Dışişleri
Bakanlığı Toplantısından önce, ülke menfaati için çok gerekliymiş
gibi, alelacele “Benim de haberim yoktu” şeklinde açıklama yaparak
sürece olan anlamlı katkısıyla……
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Ama, Karamanlis’in haberi
vardı!
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – …Almanya Başbakanı
Sayın Merkel’e “Hayatımda böyle bir olay yaşamadım…”
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Rum’un, Yunan’ın haberi
var, Cumhurbaşkanının yok!
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – “…Hem Türk Hükûmetinin
bir bakanını azarlıyor hem de konuk ettiği Almanya Başbakanına
tepki gösteriyor. İnanamıyorum” dedirten devlet adamlığı ve nezaketiyle,
“istenç”, “gönenç”, “dogma”, “ister”, “erimli” gibi anlaşılmaz ifadeleriyle
hatırlayacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Karamanlis’le mi iş
birliği yapıyorsun?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – Milletin unutamayacağı
başka bir olay da millî ve manevi değerlerimize, inancımıza açıkça
saldıran birisine Çankaya’da ödül verilmesi olmuştur.
Değerli milletvekilleri, görev süresi dolmak
üzere olan Sayın Sezer’in son olarak millete yapabileceği en büyük
iyilik bu hizmetlerden milleti mahrum etmesi olacaktır. Bu iyiliği
millete çok görmeyeceğini umuyorum.
Bu vesileyle, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin hayırlı,
uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hayır dileme,
hayır dileme, hayır dileme! Niye hayır diliyorsun!
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akbulut.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Sayın Başkan, yani cumhuriyet
düşmanı bir müsteşar atasaydı Cumhurbaşkanı iyi mi olacaktı?
BAŞKAN – Aleyhte olmak üzere, Afyonkarahisar Milletvekili
Sayın Halil Ünlütepe.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım,
konuşmasını niye kesmediniz? Sayın Kaptan’ın konuşmasını kestiniz.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
yayınlar başlayıncaya kadar ara verelim.
BAŞKAN – Efendim?
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – TRT-3’te yayın
kesilmiştir. O yayın başlayıncaya kadar ara vermenizi diliyorum.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.12
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.30
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 34’üncü Birleşimi’nin Üçüncü Oturumu’nu açıyorum.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları
üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
D) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, birinci tur üzerindeki söz sırası, aleyhte
olmak üzere, Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe’ye
aittir.
Buyurun Sayın Ünlütepe. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
HALİL ÜNLÜTEPE (Ayfonkarahisar) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli üyeler; Cumhurbaşkanlığı,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasa Mahkemesi ve Sayıştay Başkanlıkları
ile Radyo Televizyon Üst Kurulu bütçeleri üzerinde düşüncelerimi
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisinin hazırladığı son
bütçe programını görüşüyor ve tartışıyoruz. Bu iktidar, cumhuriyet
tarihimizde, ulusal değerlerden uzaklaşan, dış politikada ödün veren
ve teslimiyetçi, içeride “özelleştirme” adı altında kamu yatırımlarını
eş ve dosta peşkeş çeken, yolsuzlukların olağanlaştığı, çiftçiyi
doğduğuna pişman eden, esnafı “dün daha iyiydi” dedirten ve yatırımsızlık
ve üretimsizliği teşvik eden iktidar olarak yerini alacaktır.
Önümüzdeki dönem bütçesini, yolsuzlukları ortadan
kaldıracak ve yolsuzluklara bulaşanlardan hesap soracak, işsizliği
azaltacak, çiftçileri ikinci sınıf vatandaş durumundan çıkarıp
gerçekten bu milletin efendisi olduğunu gösterecek, esnafını ekonominin
temel taşı ve itici gücü olarak görecek, ulusal egemenliğini Batı’ya
karşı mücadele sonucu kazandığını unutmayan ve unutturmayacak
olan Cumhuriyet Halk Parti iktidarının hazırlayacağını hatırlatarak
sözlerime başlamak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Anayasa’mız gereği Sayın Cumhurbaşkanı, devletimizin
başıdır, yürütmenin başıdır, Anayasa’nın uygulanmasını, devlet
organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözeten bir kurumdur.
Biraz önce, değerli arkadaşımın, Sayın Cumhurbaşkanlığı makamına
hakarete varan konuşma üslubunu yadırgadım. Ama, daha önemlisi,
Sayın Meclis Başkanımızın tutum ve davranışını daha fazla yadırgadım.
O makam, yüce bir makam, devletin başıdır. Elbette, eleştiriye açıktır,
ama, eleştiri düzeyine çok fazla dikkat edilmeli, çok daha hassas
davranılmalıdır. Ulu orta, ağzına gelen konuşuyor denilir ya, öyle
bir konuşmaydı.
“Kamuoyunda desteği kalmamış…” Kim söylüyor onu?
Var mısınız kamuoyunda Cumhurbaşkanıyla yarışmaya? Gücünüz yeter
mi? Gücünüz yeter mi yarışmaya? (CHP sıralarından alkışlar) Siz parti
olarak girin, ama, “Sezer” ismi güven veriyor, “Sezer” ismi Türkiye’ye
itibar kazandırıyor. Onunla gurur duymalısınız. Onu, bu Meclis seçti,
Türkiye Büyük Millet Meclisi seçti. Kendi seçtiğiniz oylarla, sizden
evvel verilen oylarla seçilen bir Sayın Cumhurbaşkanına bu tür davranışlar
sizi yüceltmez, sıkıntıya düşürür. Eleştirebileceğiniz noktalar
vardır, onları eleştirilebilirsiniz.
Halkın içine girmiyormuş!.. Nasıl girmiyor? Eşiyle
birlikte alışveriş merkezlerinden sade bir yurttaş gibi alışveriş
yapan Sayın Cumhurbaşkanı değil mi?
VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Hiç karşılaşmadık.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Eşiyle birlikte, Danıştay
üyesinin vefatında, Kocatepe Camisi’ne geldiğinde yurttaşların
alkışla karşıladığı, ama, o cenaze törenine sayın bakanlar katıldığında
kaçacak delik aradıklarını görmediniz mi? (CHP sıralarından alkışlar)
Sizin durumunuz o! Bu sırça köşkten dışarıya iyi bakın. Sırça köşk sizi kurtarmaz.
O Kocatepe Camisi’ndeki cenaze töreni size bir mesaj vermiyor
mu? Sayın Cumhurbaşkanının saygınlığı tartışılmayacak seviyede.
Bakın, geçen yıl bir milletvekilimizin yaptırdığı
anketlerden…
AHMET RIZA ACAR (Aydın) – Sayın Ünlütepe…
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Oradan bağırıp durma.
Sus! Ağzını kapat! Bağırıp durma!
AHMET RIZA ACAR (Aydın) – Bağırırım!
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Hiç yakışıyor mu? Hiç
yakışıyor mu?
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, siz Genel Kurula hitap
edin.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Deli dana gibi oradan
bağırıp durma.
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, siz Genel Kurula hitap
edin.
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) – Yakışıyor mu?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ona yakışır. (AK Parti
sıralarından “ayıp ayıp” sesleri, sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale
etmeyin.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanını…
EYÜP FATSA (Ordu) – Sayın Başkan…
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ben benzetmemi doğru
yaparım. Benzetmemi ben doğru yapıyorum. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
EYÜP FATSA (Ordu) – Sayın Başkan, Meclis adabına,
kürsü adabına yakışmıyor.
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe…
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ben benzetmemi doğru
yapıyorum, doğru. Doğru yapıyorum..
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) – Ayıp, ayıp!
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ben düşüncemi söylüyorum.
EYÜP FATSA (Ordu) – Sana yakışır!
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, bir dakikanızı rica
edebilir miyim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Başkan… Sayın
Grup Başkanı…
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, bir dakikanızı rica
edebilir miyim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Grup Başkanımız…
(AK Parti sıralarından gürültüler) Sayın Grup Başkanı, o söz o arkadaşımıza
yakışıyorsa gelsin burada, şurada söylesin, gelsin.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Sözünü geri alsın Sayın
Başkan.
AHMET IŞIK (Konya) – Başkan, sözünü geri alsın!
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe…
AHMET IŞIK (Konya) – Yakışıyor mu size “deli dana”
demek milletvekiline!
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Yakışıyor, yakışıyor.
Otur sen de. Sen de otur. Sen de sus! Sen de sus!
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe…
AHMET IŞIK (Konya) – Sözünü geri alsın Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, bir dakikanızı rica
ediyorum.
AHMET IŞIK (Konya) – Sözünü geri alsın.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, beni dinler misiniz.
Sayın milletvekilleri, bugün, Sayın Cumhurbaşkanlığı
makamının bütçesi görüşülmektedir. Gerek Sayın Ünlütepe’nin konuşma
üslubu, gerekse daha önce şahsı adına konuşan Mustafa Nuri… (CHP
sıralarından gürültüler)
EMİN KOÇ (Yozgat) – Ama, Cumhurbaşkanına hakaret
etti.
BAŞKAN – Efendim, beni dinleyin lütfen.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkan, o söylerken
niye müdahale etmediniz?
BAŞKAN – Siz, Meclis Başkanını dinlemezseniz nasıl
bu Mecliste çalışacağız?
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Önceki hatip hakaret
ederken niye sözünü…
BAŞKAN – Efendim konuşmamın sonunu dinleyin Sayın
Kılıç.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Akbulut’a müdahale
etmediniz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim, beni dinler misiniz lütfen. Beni
dinler misiniz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Çifte standart uyguluyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Mustafa Nuri Akbulut’un konuşması,
doğrusu, yadırganacak konuşmadır.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Peki, niye müdahale etmediniz Sayın
Başkan?
ATİLA EMEK (Antalya) – Müdahale etseydiniz!
BAŞKAN – Cumhurbaşkanlığı makamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin
başıdır, milletimizin temsilcisidir, yüce bir makamdır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Günaydın!
BAŞKAN – Burada, bütçe vesilesiyle iktidar ve
muhalefet sözcüleri olarak bu konunun tartışma konusu yapılmasını,
doğrusu, uygun bulmuyorum. Lütfen, bütçe üzerinde konuşalım ve her
iki konuşmanın da uygun olmadığını, Başkanlık olarak burada ifade
ediyorum.
ATİLA EMEK (Antalya) – Keşke daha önce söyleseydiniz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Başkan, süreme
dikkat edeceğinizi zannediyorum.
Sayın Cumhurbaşkanlığı makamının uygulamaları,
Anayasa’dan aldığı yetkiyi kullanması, Adalet ve Kalkınma Partisi
yönetim ve iktidarınca tartışmaya açılmaya çalışılmışsa da, bu
davranışlar kamuoyunda destek görmemiştir. Bilhassa, iktidar partisinin,
kamudaki görevlendirmelerde ısrarcı davranışlarında, Anayasa’ya
aykırılığı tartışmasız olan yasaların yeniden görüşülmesindeki
tutum ve davranışlarında gösterdiği hassasiyet toplumumuzca benimsenmiştir.
Geçen yıl, bir milletvekilinizce yapılan araştırmalarda,
kamuoyu yoklamalarında, en güvenilir kurum olarak Sayın Cumhurbaşkanlığı
çıkıyor. Geçen yıl yapılan, 2005’teki o kendi milletvekilinizin
yaptığı araştırmada, Hükûmetten memnun olmayanların oranı yüzde
72, işsizlikle mücadeledeki başarısızlığınız yüzde 78, yolsuzlukla
başarısızlığınız yüzde 68. Önünüzdeki şablon bu. Bunu yüksek sesle
söyleyenler partinizde yaşatılmıyor. “Hayır, benim dediğim iyi
olacak. Benim gibi düşüneceksin.” Ve, onun adı da demokrasi oluyor.
Yani, güven duyulmayan, kamuoyunda desteğini yitirmiş bir siyasi
iktidarsınız.
Sayın Cumhurbaşkanımızın da görev süresi sona
ermektedir. Afyonkarahisar Milletvekili olarak gittiğim her yerde
kendimi tanıttığımda “Sayın Cumhurbaşkanının memleketinden. Ne
kadar gurur duysanız azdır. Onunla Türkiye olarak biz de iftihar ediyoruz”
sözleriyle karşılaştım. Bu bana verilen en büyük mutluluktur. (CHP
ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Son dönemlerde, Türk
toplumunda, hangi devlet adamı toplumumuzdan bu kadar saygınlık
görmüştür?
Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri kamuoyunda
gündem oluşturmuş, herkes bu konuda düşüncelerini kamuoyuyla paylaşmaya
çalışırken, nedense iktidar partisi bu konuda tartışmaktan uzak
durmaktadır. Cumhurbaşkanı seçimi öncesi bu olay toplumun her kesiminde
yeterince tartışılmalı, önerilere açık olunmalı, tartışmaktan
korkmamalıyız.
Sayın Başbakanın söylediği gibi, Türkiye Büyük
Millet Meclisindeki sayısal çoğunluğa güvenerek sonuca gideriz
düşüncesi, toplumun dinamik güçlerine saygı duymamaktır. Türkiye
Büyük Millet Meclisindeki sayısal çoğunluğu, ulusal egemenliğin
biricik temsilcisi olduğunu kabul etmek ve dolayısıyla her istediğini
yapabileceğini iddia etmek, demokrasinin temel kurallarına aykırıdır.
Öncelikle, şunu…
Cumhurbaşkanlığı makamının seçilmesinde en
önemli faktör, güçlü halk desteğidir. Bakın, Sayın Demirel Cumhurbaşkanlığı
makamına geldiğinde arkasındaki destek yüzde 47 idi, Doğru Yol Partisi
ve SHP’nin oy toplamı yüzde 47 idi. Sayın Sezer Cumhurbaşkanlığı makamına
seçildiğinde arkasındaki destek oranı yüzde 52 idi, DSP, MHP ve
ANAP.
VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Barajın altında kaldılar
ama.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sizin arkanızdaki
destek, 2002 seçimlerini esas alırsak, yüzde 34.
VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Onlar barajın altında
kaldı.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bakın, sizin arkanızdaki
destek yüzde 34. Son yapılan kamuoyu yoklamalarında, Adalet ve Kalkınma
Partisinin oy oranı, Sayın Başbakanın söylediğine göre yüzde 25,
tarafsız kamuoyu yoklamalarına göre ise yüzde 20. Bu oran, doğru bir orandır.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Nereden biliyorsun?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Erken seçime…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) – Mahallî idarelerde
yüzde 45.
BAŞKAN – Efendim…
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Başkanım, biraz
daha süre verirseniz, dört dakikam gitti.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Pazarlık mı yapıyorsun?
Pazarlık yok!
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Benim muhatabım Sayın
Başkan, ben onunla görüşüyorum, siz niye sıkıntı duyuyorsunuz beyefendi?
Siz niye sıkıntı duyuyorsunuz?
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Niye milletvekiline hakaret
ediyorsun?
BAŞKAN – Efendim, lütfen, müdahale etmeyelim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Yani, ne sıkıntı duyuyorsunuz?
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Konuşman için önce özür dile!
BAŞKAN – Müdahale etmeyelim efendim, lütfen…
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – O milletvekili, kendi
hakkını hukukunu…
BAŞKAN – Sayın Güler, lütfen, müdahale etmeyelim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – …koruyabilecek yetenektedir.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Hakaret etmeye hakkın var
mı?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – O milletvekili kendi
hakkını hukukunu korur. Sen otur yerine!
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Hakkın var mı senin?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Şimdi, son yapılan kamuoyu
yoklamalarında, oy oranınız yüzde 20.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) – Yüzde 45.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bu, şunu gösteriyor
arkadaşlar: Erken seçime gitmemeniz ve bundan kaçınmanız da, sizin
de bu oy oranını kabul ettiğinizi gösteriyor. Bu oranla, yüzde
20’lerin desteğiyle, Cumhurbaşkanlığı makamına oturamazsınız, o
makam batar, sizi rahatsız eder. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Sana mı soracağız?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ayrıca…
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Sana mı soracağız?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinin Mayıs 2007’de yapılacak olması… Parlamentonun fiilî
görevi 30 Temmuzda bitiyor.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Allah Allah! Nerede yazıyormuş?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bizim, bir buçuk ay,
görev süremiz bitmek üzereyken, Cumhurbaşkanlığı makamının seçiminde
bir karar verebilirsiniz anayasal olarak, ama, o etik olmaz, etik.
Etik kurallar bir asırda oluşur. Bugün, İngiltere’de yazılı bir hukuk
yoktur. O etik kuralları çiğnersiniz ve sıkıntıya düşersiniz ve bu
toplum tarafından da doğru karşılanacağına inanmıyorum.
Sevgili arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanı Anayasa
gereği yürütmenin başıdır dedik. Hükûmetin, Avrupa Birliğine Kıbrıs
Rum kesimine bir liman ve bir hava limanı açmayı önermesinin ardından,
Hükûmetle, Genelkurmayın olduğu gibi, Çankaya’nın da arası açıldı.
Sayın Cumhurbaşkanı Hükûmet tarafından bilgilendirilmediğini
ilan etmişti. Sayın Başbakan ise, 6 milletvekili çıkardığı, Afyon
Meydanı’nda on günde toplayabildiği 2.500 kişinin huzurunda, Afyonkarahisar’lı
olan Cumhurbaşkanını kastederek “Çankaya’ya mı soracağız?..”
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) – 45 bin…
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ben senden iyi bilirim
onu.
Hassas olan bir konuda düşüncelerinizi Yunanistan
Başbakanıyla paylaşacaksınız, Alman Başbakanıyla paylaşacaksınız,
Amerika Birleşik Devletleri Başkanıyla paylaşacaksınız…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, son cümlenizi rica edebilir
miyim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Başkan hemen
bağlıyorum.
…kendi Cumhurbaşkanınızla paylaşma ihtiyacı
duymayacaksınız! Bunun takdirini yüce Türk milletine bırakıyorum.
İhtiyaç duymayan Sayın Başbakan. Ayrıca, Sayın Başbakan bilgi verme
ihtiyacı içinde olmadığını belirtirken, Sayın Dışişleri Bakanlığı
da “Verdim” diyor. İşte, birbirinden habersiz bir organ. Hangisine
güveneceksiniz? Ben Sayın Başbakana güvenmek istiyorum, Sayın Dışişleri
Bakanına güvenmek istemiyorum. Birbirini tersleyen, birbirini
sıkıntıya sokan bir Hükûmet. İşte, böyle bir Hükûmetle son yıla giriyoruz.
Hissî davranışlardan uzaklaşın. Cumhurbaşkanlığı
seçimi yapılabilir, ama, ortak aklın yolu birdir.
O aklı bulabileceğimiz inancıyla, 2007 yılı bütçesinin
Türkiye’mize, milletimize hayırlı ve uğurlu olması dileğiyle, tümünüzü
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.
Şimdi, konuşmalar tamamlanmıştır.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) – Sayın Başkan,
izin verir misiniz.
BAŞKAN – Yirmi dakika süreyle soru-cevap kısmına
geçiyoruz.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) – Sayın Başkan,
biraz önce, benim konuşmamı uygun olmayan bir konuşma olarak değerlendirdiler.
Ben bunu kabul etmiyorum. Bir milletvekili olarak doğruları söyledim.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, cihazdaki söz
taleplerini Başkanlık Divanı olarak tespit ettik. Tabii, aralar verildiği
için cihazda bazı oynamalar olmuş, ama, aslolan elimizdeki listedir.
Önce, listeyi sırasıyla okuyorum: Sayın Süleyman Bölünmez, Sayın
Ahmet Işık, Sayın Gazalcı, Sayın Kemal Sağ, Sayın Osman Özcan, Sayın
İbrahim Özdoğan, Sayın Muzaffer Kurtulmuşoğlu, Sayın Fahri Keskin,
Sayın Aslanoğlu, Sayın Muharrem Kılıç, Sayın Meral, Sayın Emek, Sayın
Mahmut Göksu, Sayın Emin Koç.
Süre yettiği sürece, soru soracak arkadaşlara
soru sorma imkânı sağlayacağız.
Sayın Bölünmez, buyurun.
SÜLEYMAN BÖLÜNMEZ (Mardin) – Sayın Başkanım, delaletinizle,
Sayın RTÜK Başkanına iki sorum olacaktır: Toplumun maalesef en çok
zaman ayırdığı televizyon izleme ve ahlaki çöküntünün birinci mimarı
olan magazin programlarının azaltılması hususunda çalışmalarınız
nedir? Eğitime yönelik programların desteklenmesi ve daha uzun süreli
yayınlar için gerekli çalışmalar nelerdir?
İkinci sorum: Bölgesel ve yerel yayın yapan televizyon
ve radyoların desteklenmesi konusunda paylar artırılacak mı? Lisansları
ne zaman verilecek?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bölünmez.
Sayın Işık…
AHMET IŞIK (Konya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Çok kısa sorularım olacak, ama, bir hakkın teslimi
için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gücünü, saygınlığını ve itibarını
artırmaya yönelik performanslı çalışmasından dolayı Meclis Başkanımıza
teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum bir milletvekili olarak.
Sorum şu: Sağlıkta hizmet alımına yönelik olmamakla
birlikte, sağlık masraflarında Meclis Başkanlığı tasarrufa gitti.
Bu tasarrufun kapsamını öğrenmek istiyorum.
Meclis kütüphanesi yeni bir binaya taşınmakta.
Daha işlevsel hâle gelme noktasında çalışmalar var. Öğrenmek istiyorum.
Radyo Televizyon Üst Kurulundan şunu öğrenmek
istiyorum: Çocuklara yönelik gayriahlaki yayınlar maalesef var;
psikolojilerini derinden etkileyen şiddet içerikli yayınlar.
Bunlara yönelik müeyyideler yeterli midir? RTÜK bu konuda ne düşünüyor?
Son olarak da: Bir milletvekili arkadaşımız “Sayıştay
Başkanının siyasi görüşü belli.” dedi. Sayıştay Başkanlığı, yüksek
yargı organı. Sayıştay Başkanı da, çok saygın bir kişiliği, kimliği
olan bir insan. Sayıştay Başkanının siyasi görüşü nedir? Böyle bir
görüşü var mıdır yok mudur?
Bir de, Komisyonda olan Sayıştay Kanunu’ndan beklentiler
nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık. Ancak, burada kişisel
konularda soru sormanın uygun olmadığı kanaatindeyim. Tabii, cevap
verecek olan, makam.
Efendim, Sayın Gazalcı’ya söz veriyorum. Yalnız,
soruları ben de takip ettiğim için, böyle net ve açık olursa -yani, yazıyorlar,
not alıyorlar- daha kolay olur. Çok hızlı olmazsa memnun olurum.
Buyurun Sayın Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Çok teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ben, tabii, Sayın Pakdil’e saygı duyuyorum, ama,
Sayın Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın Plan Bütçe Komisyonuna gelip de
Genel Kurula gelmemesini yadırgıyorum. Gelip bizzat soruları yanıtlamasını
dilerdim. Niçin gelmedi?
Bir yönetmelik değişikliği yapıldı son olarak
Mecliste, Cumhuriyet Halk Partili Divan üyelerinin karşı çıkmasına
karşın. On beş yıllık kamuda çalışma zorunluluğu -Mecliste değil-
getirerek yükselme… Bu yönetmelik değişikliğine niçin gerek duyuldu?
Dışarıdan birtakım kişiler getirilip burada bir üst yönetime mi
gelecek?
Efendim, asıl sorum: Ben bugün bu Başkanı bekliyordum
burada. 13-17 Kasım tarihleri arasında bir 17’nci Millî Eğitim Şûrası
yapıldı. O akşamlardan birinde “Sayın Başkan -Şûraya gelmedi ama-
bir akşam yemeğine gelecek.” dendi. Ben de Şûranın üyesiydim. Orada
bir sürü Şûra üyeleriyle beraber, Başkan geleceği için, lokantanın
önünde kırk beş dakika Sayın Başkanı bekledik. Sonra, Başkan geldi,
bir konuşma yaptı.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Konuşma süresi on dakika
mı?
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Konuşma, AKP’nin uygulamalarını,
millî eğitimdeki uygulamalarını övdü, Millî Eğitim Bakanını eleştirenleri
eleştirdi ve öyle bir noktaya geldi ki, tamamen bir propaganda konuşmasına
dönüştü; hatta konuşmasının bir yerinde, rahmetli Deniz Gezmiş’i,
Yusuf Aslan’ı, Hüseyin İnan’ı “bunlar iyi aile çocuklarıydı…”
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Başkan, bu soru mu, yorum
mu? Konuşmayı kesmeniz lazım.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – “…ama, o zamanki kötü
eğitim sistemi, bunların kavga, para ve kadını, ideolojik olarak
bunları elde ettiğini” söyledi ve biz de, protesto edip çıktık o yemekten
birçok arkadaşımla beraber. Şimdi, ben -Sayın Başkan tabii, burada
olsaydı daha iyi olacaktı- böyle tarafsızlığını zedeleyen bir konuşmaya
niçin gerek duydu? Niçin o 68 ruhunu, kendi içinden geldiği birtakım
insanların duygularını anlatabilir, ama o insanlara nasıl hakaret
edebilir, bunu öğrenmek istiyordum, ama kendisi yok.
Herhâlde açık oldu Sayın Başkan.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Soruyu alamadık.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bu arada soru rahmetli oldu.
BAŞKAN – Sayın Sağ…
KEMAL SAĞ (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sorularımı hemen yöneltiyorum: AKP İktidarı
olarak, Sayıştay Yasa Teklifi neden geri çekildi? Cumhuriyet Halk Partisinin
komisyondaki itirazları ve önerileri neden dikkate alınmadı? Şu
anda Sayıştayımızda 7 üyelik boş ve ocakta 1 üyelik daha boşalacak.
Bu üyelerin seçimi neden geciktiriliyor?
Şimdi, 5018 sayılı Yasa, 2007 başında tüm hükümleriyle
geçerli olacak. Bu arada, 5018 geldi, ancak, Sayıştay Yasası değiştirilmedi.
Bu iki yasanın örtüşmeyen hükümleri konusunda ne yapılacak? Ben
bunu merak ediyorum.
Ayrıca, KİT’lerin denetiminde ufak bir sorun var,
pürüz var, o da şudur: 3346 sayılı Yasa değiştirilmedi. Ancak, 5018
sayılı Yasa ile birçok KİT Sayıştay denetimine verildi, yani merkezî
bütçe içerisine alındı. Şimdi, bu durumda, Sayıştay yasasında, teklifinde,
YDK’nın durumuna dair hiçbir hüküm olmadığına göre, acaba YDK’nın
geleceği hakkında Hükûmet ne düşünüyor onu merak ediyorum.
Son sorum Sayın Meclis Başkanlığımıza: Bilindiği
gibi, geçen yıllar, gerek yemekhaneye gerekse kulislerimize birçok
turnike yapıldı, fakat, bu turnikeler, şu anda, önemini veya fonksiyonel
hâlini kaybetti. Şimdi, bu durumda, bu turnikeler aktif hâle getirilecek
mi, yoksa kaldırılacak mı? Bu konuda ne düşünülüyorsa onu öğrenmek
istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sağ.
Sayın Osman Özcan…
OSMAN ÖZCAN (Antalya) – Sayın Başkan, aracılığınızla
Sayın Divana soruyorum: Meclis Başkanlık Divanı veya Türkiye Büyük
Millet Meclisi milletvekilleri yanında çalışanların haklarını
korumakla mükelleftir. Şimdi soruyorum:
1) Mecliste çalışanların servisleri kaldırıldı.
Meclis Başkanlık Divanı “bunlara para ödeyeceğim” dediği hâlde niçin
şimdiye kadar hiçbir para ödenmemiştir?
2) Meclis görevlilerine Divan kararıyla yılda
bir sefer ikramiye veriliyordu. Bu niçin kaldırılmıştır?
3) Kıyafet paralarına da dört senedir zam yapılmamaktadır.
Hâlbuki, âdet, eskiden beri yapılıyormuş, niçin yapılmamaktadır?
4) Meclis personeli özel hastanelere gidemeyecek.
Bu durumda devlet hastanelerine gidecek. O zaman, bu Mecliste çalışanlar
gittikleri zaman işleri aksamayacak mı? Çünkü, orada bekleyecekler,
sıraya girecekler.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.
Sayın Özdoğan…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Hükûmete birkaç sorum var.
Birinci sorum: Bilhassa televizyon kanallarında
spikerlerin ve değişik program sunucularının kullandığı Türkçe
son derece bozuk ve sunidir. Fazlaca televizyon izleyen genç kuşaklar
ve çocuklar, televizyon kanallarında kullanılan bu bozuk ve suni
dilin etkisinde şekillenmekte ve millî, kültürel gelişimin en temel
taşlarından olan dil şekillenmesi deformasyona uğramaktadır. Medya
okuryazarlığı gibi ne olduğu anlaşılmayan projeler yerine, doğru
dil gelişimi konusunda faal olmak Hükûmetimize çok anlamsız mı gelmektedir?
Hükûmetiniz döneminde Türkçe’yi koruma ve televizyon kanallarındaki
bozuk ve suni dil yayılımının önlenmesi için herhangi bir önlem
alınmış mıdır?
Diğer bir sorum: 7 Mayıs 2007’de gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı
seçimleri, toplumu gerecek, ekonomik dengeleri etkileyecek bir
atmosfere sokmuştur ülkemizi. Birçok sektörde dikkatli bir bekleme
politikası izlenmekte, şirketler ekonomik açılımlarını Cumhurbaşkanlığı
seçimleri esnasında ve/veya sonrasında çıkması muhtemel bir krize
göre yavaş tutmakta ve risksiz bir denge seviyesinde kalmayı tercih
etmektedirler.
Her vesileyle, son olarak da “limanlar Rumlara
açılıyor” şeklinde ve devlet kurumlarımızın açık tepkisine sebep
olan ve devlet kurumlarıyla koordine edilmemiş olduğu için AB üzerinde
de hiçbir yaptırım gücüne sahip olmayan, beceriksiz bir adımla, yine,
kriz doğurmayı başarmış olan Hükûmetiniz, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin
ülkemiz açısından taşıdığı büyük hassasiyetin farkında mıdır?
Farkındaysanız muhtemel bir krizi önlemek babında Cumhurbaşkanlığı
seçiminde toplumsal konsensüs arayacak mısınız?
Teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdoğan.
Sayın Kurtulmuşoğlu…
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Meclis Başkanına soruyorum: Meclis personelinin
bundan dört sene evvel servisleri kalktı. Kalkış sebebi de “yeni vasıtalar
alınacak” diye kalkmıştı. Dört senedir Meclis personelinin servisleri
bulunmamaktadır. Acaba, Meclis personelinin servisleri yeniden
konulacak mıdır? Bir, onu öğrenmek istiyorum.
İkincisi, Meclis personeline, giyim adı altında,
belirli bir miktarda bir para veriliyordu. Dört sene evvel ne verilmişse,
dört sene evvelkinden bu sene daha az bir yardım verilmektedir. Biliyorsunuz,
Meclis personelinin çalışma ortamı bellidir. Bunları artırmayı
düşünüyor musunuz?
Yine, Hükûmetin geçici işçiler için düşündüğü
kadroya almayı, Mecliste bulunan geçici işçiler için de düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kurtulmuşoğlu.
Soru süremizi bayağı aştık.
Soruların muhatapları belli, sayın Hükûmet ve Sayın
Meclis Başkanımız.
Sayın Pakdil, önce siz mi cevaplandırmak istiyorsunuz?
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Sayın Bakan cevap versin.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Siz de takip ettiniz, sorular, burada bütçeleri
görüşülmekte olan kurumlarımızın saygıdeğer başkanlarına yöneldi
çoğunlukla. Bilemiyorum… Sayın RTÜK Başkanımıza iki-üç tane soru
var. İç Tüzük’ümüz, burada temsil edilen kurum yetkililerinin veya
başkanlarının doğrudan cevap vermesine imkân tanımıyor. O bakımdan,
sanıyorum, bu kurumlarımız, değerli milletvekili arkadaşlarımızın
yönelttiği sorulara yazılı olarak cevap vereceklerdir. Belki, bu
yazılı cevap Başbakanlığa sunulur, Başbakanlık kanalıyla ilgili
arkadaşlarımıza bu cevapları intikal ettiririz. Eğer, İç Tüzük
böyle bir imkân verseydi, sanıyorum, başta RTÜK Başkanımız olmak üzere,
Sayıştay Başkanımız olmak üzere, bu konuda kendileri doğrudan cevap
verebilirlerdi diye düşünüyorum. Ama, Hükûmetimize yönelik tek
soru Sayın Özdoğan’dan geldi. İzin verirseniz, ben ona cevap vermek
istiyorum.
Sayın Özdoğan, televizyon kanallarındaki spikerlerin,
belki haber spikerlerini kastetti, Türkçelerinin son derece bozuk
ve suni olduğunu söyledi veya böyle bir kanaatte olduğunu ifade
etti. Bunun için Hükûmet olarak bir tedbir alacak mısınız diye bize
bir soru yöneltti.
Ben bu konuda kendisi gibi düşünmüyorum. Gerçekten,
gerek TRT’de gerekse özel televizyonlarda görev yapan spikerlerin
-gerek bayan gerek erkek spikerlerimizin- Türkçeyi çok iyi kullandıklarını
ve Türkçeye hâkim olduklarını ben gözlemliyorum. O bakımdan, bizim,
Hükûmet olarak televizyonda spikerlik yapan arkadaşlarımızın şivelerini
düzeltmeye yönelik herhangi bir çalışmamız yoktur.
Cumhurbaşkanlığı seçimine endekslendi Türkiye’deki
yerli ve yabancı yatırımcılar; yatırım yapmayı düşünüyorlar ama
acaba Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaşırken Türkiye’de gerginlikler
mi olur, Türkiye güven mi kaybeder; böyle bir noktaya gidiyoruz diye
bir değerlendirme yaptı.
Değerli arkadaşlar, bu saptamaya da asla katılmıyorum.
Bu, sadece bazı muhalefet partisine mensup arkadaşlarımızın kişisel
düşünceleridir. Ne toplumda ne de yerli ve yabancı iş adamlarında
Türkiye’ye dönük herhangi bir güven kaybı söz konusu değildir. Türkiye’de
yatırımcılar da, halkımız da artık önünü görmektedir. Nereden biliyorsunuz
diye soracak olursanız, bankalar bile on beş yıl vadeli, yirmi yıl
vadeli sabit ödemeli eğer kredi veriyorlarsa, demek ki yirmi yıl
sonrası bu ülkede görülüyor demektir.
Ayrıca, limanların Rum gemilerine açılmasıyla
ilgili bir konuyu gündeme getirdi Sayın Özdoğan.
Efendim, önce, Türkiye’den başka hiçbir devletin
tanımadığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde bir havalimanıyla,
gemilerin sevkiyat yapacağı bir deniz limanının eş zamanlı açılması
gibi bir öneri konuşuluyor. Neden Kuzey Kıbrıs’ta uluslararası ulaşıma
açılacak olan hava ve deniz limanlarını hiç konuşmuyorsunuz? Ve
Böylece, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmasıyla ilgili
ciddi bir adımın atılması önerisini taşıyan bu konuda o tarafı görmezden
geliyorsunuz da, sadece Rum kesimiyle ilgili değerlendirmeleri
düşünüyorsunuz? O bakımdan, bu değerlendirmeler yapılırken, lütfen
objektif olalım.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, dediğinize
inanıyor musunuz?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Gayet tabii. Ben, dediğim her şeye inanıyorum.
İnanmadığım hiçbir şeyi söylemem Değerli Milletvekili arkadaşım.
Sayın Başkanım, Hükûmetimize yöneltilen bunun dışında
başka bir soru yok. Sanıyorum, Meclis Başkan Vekilimiz diğer soruları
cevaplandıracak, diğerleri de yazılı olarak gelecek.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Diğer sorular yazılı cevaplandırılacaktır.
Sayın Meclis Başkanlığına sorulan sorularla ilgili
Başkan Vekilimiz Sayın Pakdil cevap verecek.
Buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Zaman var daha…
KEMAL SAĞ (Adana) – Bir açıklama yapmak durumundayım,
eğer izin verirseniz, biraz sonra.
BAŞKAN – Cevap verecek…
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
Konya Milletvekilimiz Sayın Ahmet Işık Bey’in sorduğu sağlık giderlerinde
yapılan tasarrufla ilgili olarak yüzde 23,4 oranında bir tasarruf
yapılmıştır. Bugünkü parayla 6 milyon yeni Türk lirasına tekabül
etmektedir.
Kütüphane, Araştırma Merkezi, Arşiv Binası ve
Genel Sekreterlik Hizmet Binası ile Ziyaretçi Kabul Binası yapımı
için 12 Nisan 2006’da ulusal yarışma açılmış ve 21 Ağustos 2006’da yarışma
sonuçlandırılmıştır. 41 proje arasından Cem Açıkkol ve Kaan Özer’in
projesi birinciliği kazanmıştır. 27/11/2006 tarihinde, Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, projenin uygun olduğuna karar
vermiştir. Hâlen, kütüphane ve arşiv binasıyla ilgili detay proje
çalışmaları devam etmektedir.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda
öyle bir uğultu var ki, ben, Başkanı takip edemiyorum. Arkadaşlar,
dinleyelim lütfen.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Saygıdeğer arkadaşlarım, geçen Divanda
alınan yönetmelik değişikliği konusu dışarıdan eleman getirilmesini
kapsamamaktadır. Şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışan
ve on beş yıllık kamu hizmeti olan personeli kapsamaktadır. Bunu da
bilgilerinize böylece sunuyorum.
Servis konusu; Meclis personelinin servisleri
sabah saat 07.00’den itibaren değişik hatlarda devam etmektedir erken
gelenler için. Akşam geç vakitte çalışıldığı zaman gidecekler için
de yine servis uygulaması devam etmektedir. Mevcut, Meclisteki
bir kısım araçların çok eski olması nedeniyle ve yapılan araştırmalarla,
bu ara zaman içerisinde, yani, sabah ve geç vakitler dışında herhangi
bir servis yoktur.
Kıyafet parası her yıl enflasyon oranında artırılarak
ödenmektedir. Belki, arkadaşlarımın tek tek isimlerini okumadım,
ama, soru soran arkadaşlarımız biliyorlar.
Saygıdeğer arkadaşlarım, geçen gün de sorulmuştu
bu yemekhanelerdeki turnikeler konusu. Buradaki turnikeler milletvekili
arkadaşlarımızın istifadesi için, rahat etmeleri için, özellikle
alt kısmın üyeler için açık olması gerekçesiyle yapıldı ve kulislerde
bir kısım milletvekili arkadaşlarımız tarafından, gelen misafirlerin
de çok yoğun olduğu ve sigara içildiğinden bir kısım arkadaşlarımız
rahatsızlığını beyan ettiğinden konulmuştu. Ama, bu uygulama tatbiki
kabil olmadığı için şu anda devre dışı kalmıştır. Oraya yine turnikelerden
götüren arkadaşlarımız, milletvekili arkadaşlarımızın kendisidir,
kartlarını kullanarak milletvekili arkadaşlarımızdır. Yani,
bizler kendimiz götürmüşüzdür. Hem uygulamayı kendimiz yapıyoruz,
ondan sonrasında aksaklıklar çıkıyor. Dolayısıyla, bu, tekrar arkadaşlarımızın
verdiği bilgiler muvacehesinde Başkanlık Divanında değerlendirilecektir,
kaldırılıp kaldırılmamasına Başkanlık Divanı kendisi karar verecektir.
Ama, şu anda bir fonksiyonu yoktur. Bu uygulamada hepimizin de müspet
veya menfi bir katkısı olduğunu da özellikle ifade etmek istiyorum.
Çünkü, burayı bizler kullanıyoruz, buraya alınan misafirleri de
bizler getiriyoruz. Bu uygulama tamamen bizlere ait olan bir uygulamadır.
Bu 4/C kapsamındaki personel işçi statüsünden
bu statüye geçirilirken kendi maaşlarına zam yapılarak geçirilmiştir.
O zaman bir ikramiye veriliyordu. Ama, maaşlarında bir artış olduğu
için bu uygulama şu anda kaldırılmıştır, onlara bir ikramiye verilmemektedir.
Bunu da bilgilerinize sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Tam tersi… Tam tersi…
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Başkan.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Öbür soruları yazılı
mı yanıtlayacaksınız?
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Saygıdeğer arkadaşlarım, bu arada cevap
vermediğimiz veya eksik kalan hususlar varsa o arkadaşlarımıza
yazılı olarak cevaplarını vereceğiz. Ama, şu anda benim not aldığım
hususlara genel itibarıyla cevap verdim. Özel olarak Sayın Başkanla
ilgili bir kısım hususlar vardı. Tabii, Sayın Başkan yapacağı konuşmayı
kendisi takdir edecektir. Bizim takdir edecek hâlimiz yok. Yani, Meclis
Başkanı seçilmiş bir başkandır. Nihayetinde, ne konuşacağını, ne
edeceğini Başkan kendisi gayet iyi bilir. Ama arkadaşlarımızın
bir kısmı memnun olmamış olabilir. O kendilerinin takdiridir, ona
bizim bir şey diyeceğimiz yok.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Efendim, Sayıştay Başkanımızın her ne kadar söz
talebi varsa da, süremizi aştık. Kendileri yazılı olarak cevap verebilirler.
Şimdi, sırasıyla, birinci turda yer alan bütçelerin
bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
02- TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1.– Türkiye Büyük Millet Meclisi 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 361.311.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 55.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 359.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 361.725.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Türkiye Büyük Millet Meclisi 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 285.074.728,55
- Toplam Harcama : 254.059.089,88
- İptal Edilen Ödenek : 30.920.221,80
- Ertesi Yıla Devreden
Ödenek : 1.071.223,21
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.01 – RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1.– Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 26.388.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 837.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 29.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 121.306.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 148.560.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler...
Radyo
ve Televizyon Üst Kurulu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 125.150.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 23.410.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 148.560.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3984 sayılı Kanun’un 12’nci maddesine göre Radyo
ve Televizyon Üst Kurulunun 2007 yılı için merkez ve taşra teşkilatına
ait kadro cetvelleri Plan ve Bütçe Komisyonunda karara bağlanmıştır.
Şimdi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun merkez
teşkilatında 547, taşra teşkilatında 123 olmak üzere toplam 670 kadroyla
ilgili kadro cetvellerini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesinin bölümleri ile kadro cetvelleri kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 90.648.423,00
- Toplam Harcama : 53.617.619,36
- Ödenek Dışı Harcama : 965.886,27
- İptal Edilen Ödenek : 37.996.689,91
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B – C E T V E L İ
(YTL)
- Bütçe geliri tahmini : 90.648.423,00
- Net tahakkuk- 78.813.619,48
- Net tahsilat : 78.813.619,48
BAŞKAN– (B) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
01 - CUMHURBAŞKANLIĞI
1.– Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 33.893.030
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 33.893.030
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler...
Cumhurbaşkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri
Cumhurbaşkanlığı
2005
2.– Cumhurbaşkanlığı
2005
BAŞKAN–
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Cumhurbaşkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 29.544.281,00
- Toplam Harcama : 23.722.900,91
- İptal Edilen Ödenek : 5.821.380,09
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
06- SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.– Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 12.024.300
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 72.500.800
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 600.000
TOPLAM 85.125.100
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler...
Sayıştay
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri
Sayıştay
Başkanlığı 2005
2.– Sayıştay Başkanlığı
2005
BAŞKAN–
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Sayıştay
Başkanlığı 2005
A
– C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 54.231.715,00
- Toplam Harcama : 39.814.762,15
- İptal Edilen Ödenek : 14.416.952,85
BAŞKAN–
(A) cetvelini
Sayıştay
Başkanlığı 2005
Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Bölümleri
okutuyorum:
03 - ANAYASA MAHKEMESİ
BAŞKANLIĞI
1.– Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 2.769.520
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 15.259.480
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 18.029.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
2.– Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN– Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2005 mali
yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 4.409.152,00
- Toplam Harcama : 3.800.028,17
- İptal Edilen Ödenek : 609.123,83
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığının 2005 mali yılı
kesinhesabının bölümleri de böylece kabul edilmiştir.
Sayın Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay
Başkanlığı ve Anayasa Mahkemesi Başkanlığının 2007 mali yılı bütçeleri
ile 2005 mali yılı kesinhesapları kabul edilmiştir.
Hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri, böylece, birinci tur görüşmeler
tamamlanmıştır
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.20
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.32
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 34’üncü Birleşimi’nin Dördüncü Oturumu’nu açıyorum.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları
üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Şimdi, ikinci tur görüşmelere başlıyoruz.
İkinci turda, Başbakanlık, Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı
bütçeleri yer almaktadır.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
F) BAŞBAKANLIK
1.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, 5/12/2006 tarihli 27’nci
Birleşim’de bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden
sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakikayla sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili
olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine
kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak
izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye
başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru
sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerinden soracaklardır.
Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi
için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce
bitirildiği takdirde, geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine
söz verilecektir.
Bilgilerinize sunmuş oluyorum.
Şimdi, ikinci turda, grupları ve şahısları adına
söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Anavatan Partisi Grubu adına: Bitlis Milletvekili
Sayın Edip Safder Gaydalı, süresi on beş dakika; Erzurum Milletvekili
Sayın İbrahim Özdoğan, süresi otuz dakika.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: İstanbul
Milletvekili Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu, süresi on iki buçuk dakika;
Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart, on iki buçuk dakika; Ankara
Milletvekili Sayın Ayşe Gülsün Bilgehan, on dakika; İstanbul Milletvekili
Sayın Halil Akyüz, on dakika.
AK Parti Grubu adına: İstanbul Milletvekili Sayın
Egemen Bağış, dokuz dakika; Ankara Milletvekili Sayın Nur Doğan Topaloğlu,
dokuz dakika; Erzincan Milletvekili Sayın Talip Kaban, dokuz dakika;
Erzurum Milletvekili Sayın Mücahit Daloğlu, dokuz dakika; Yozgat
Milletvekili Sayın Mehmet Çiçek, dokuz dakikalık, verilen, süre
içerisinde konuşmalarını tamamlayacaklardır.
Şahısları adına: Lehte olmak üzere, Zonguldak
Milletvekili Fazlı Erdoğan; aleyhte olmak üzere, İstanbul Milletvekili
Sayın Ali Rıza Gülçiçek, on dakikalık süre içerisinde konuşmalarını
tamamlayacaklardır.
İlk söz, Anavatan Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili
Sayın Edip Safder Gaydalı.
Buyurun efendim. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Süreniz on beş dakika.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA EDİP SAFDER GAYDALI
(Bitlis) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin
2007 yılı bütçeleri hakkında, Anavatan Partisinin görüşlerini
arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Yüksek müsaadelerinizle, önce Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun bütçesi hakkında görüşlerimizi arz
etmek istiyorum.SP Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin en eski kurumlarından biridir. Kurumun
temelini, kuruluşlarında bizzat Büyük Atatürk’ün direktif verdiği
ve öncülük ettiği, 1931 yılında kurulan Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti
ve ertesi yıl kurulan Türk Dili Tetkik Cemiyeti oluşturmaktadır.
Bu iki müesseseyi çok önemseyen Büyük Atatürk, mirasının bir kısmını,
sürekliliklerini sağlamak amacıyla da onlara bırakmıştır. Cumhuriyetimizin
en eski kültür kurumları olma özelliğine sahip bu müesseseler, kuruldukları
tarihten bu yana çeşitli evreler geçirerek, çok kıymetli hizmetler
göstererek varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Büyük Atatürk’ün çok önem verdiği bu kurumların kuruluş
amacı, Türk tarihinin ve Türk dilinin ilmî zeminine oturtularak
araştırılmasıdır. Bu kurumlarımızın değerli çalışmaları olmasaydı,
emperyal gayelerle bilimi de siyasete alet eden bazı ön yargılı
sözde bilim adamlarının, Türkler ve Türk tarihi hakkında ortaya attıkları
yanlış yalan bilgiler hâlâ kitap sayfalarında yer işgal ediyor olacaktı.
Bu sebeple, değerli çalışmalarından dolayı Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumuna huzurlarınızda şükranlarımı
arz ediyorum.
Atatürk ilke ve inkılaplarının benimsetilmesi
ve yaşatılması Türk tarihi ve Türk dili ile Türk kültürünün araştırılarak
ilmî kaynaklara dayanan bulguların ortaya çıkarılması, Kurumun
hedefleri ve anayasal görevleridir. Toplumları millet yapan bu değerlerin
genç kuşaklara aktarılması ise, ülkeyi idare edenlerin üzerinde
ciddiyetle ve kararlılıkla durmaları gereken en önemli toplumsal
hassasiyetlerdir.
Tabii, bu hassasiyet hamasi nutuklarla gösterilemez.
Milletimizi millet yapan değerler üzerinden siyaset yapmadan, ortaya
somut şeyler konmasını öneriyorum. Milleti millet yapan değerler
üzerinden siyaset yapmaya çalışmanın doğuracağı sakıncaları,
artık hepimiz çok iyi anlamalıyız.
Bilim adamlığının temeli araştırma görevliliğiyle
başlar. Hâlihazırda üniversitelerimizde araştırma görevlilerimiz,
açlık sınırının altında bir gelirle yaşamlarını sürdürmek ve bilimsel
çalışmalarını devam ettirmek mecburiyetiyle karşı karşıya bırakılmışlardır.
Bu anlamda, diğer akademisyenlerin hâli de hiç iç açıcı değildir.
Bu ihmallerin bir boyutu, şüphesiz geçmişe dayanmaktadır.
Ancak, başta üniversiteler olmak üzere, hiçbir cumhuriyet hükûmeti
döneminde, ilmî kuruluşlarla yürütme arasında bugün var olan sorunlar
yaşanmamıştır. Mevcut yürütmenin sahip olduğu dünya görüşünün bilimsel
çevrelerle uyuşmamasına dayanan bu sorunları onlarla kavgaya dönüştürerek,
gerginlik yaratarak, tahsisat kısarak, bunların da ötesinde onların
faaliyet alanlarını daraltmaya kalkışmaya hiç hakkı yoktur. Neredeyse
cumhuriyetle yaşıt olan bu kurumları geliştirerek yaşatmak durumundayız.
Biz, önce biz olmak zorundayız. Elbette, Büyük Atatürk’ün gösterdiği
çağdaş uygarlık yolunda hızla mesafe katetmeyi sürdüreceğiz. Ancak,
bu yolda biz olarak yürüyebilmek son derece önemlidir.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; ülkemizin
siyasi hayatında Millî Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği üzerinde her zaman hararetli tartışmaların yapıldığı
bir konu olagelmiştir. Milletimizin güçlü, mutlu ve güvenlik içinde
yaşayabilmesi için devletin tamamen millî bir siyaset izlemesi ve
bu siyasetin iç kuruluşlarımıza tamamen uygun ve dayalı olması
lazımdır. Bu sözü söyleyen Yüce Atatürk, bugün için de bizlere yol
göstermeye devam etmektedir. Bu ülkeye lazım olan da budur. Dış dünyaya
karşı gücümüzü, ancak millî mutabakata dayalı politikalarla gösterebiliriz.
Bu millî mutabakata dayalı olarak Türkiye, tıpkı geçmişte olduğu
gibi, kendi dinamik ve hedeflerini tehdit edecek gelişmelere karşı
gerektiğinde korku salan, gerektiğinde himaye eden bir rolü oynamayı
sürdürebilmelidir. Ama, en önemlisi, bunu yaparken, gerçekten kendi
korkularına teslim olma zaafından kaçınmalıdır. Çünkü, Türkiye’nin
ve bölgenin gerçeği bu korkuların içinden geçiyor olamaz. Bölgede
Türkiye’nin inisiyatifi ve iradesi dışında hiçbir oluşum gerçekleşemez.
Bu gerçeğin altını çizmek, ancak etkin bölgesel politikalar uygulamakla
mümkündür. Türkiye’nin ağırlığına uygun bir güvenlik ve dış politika
stratejisi belirleme ve bunu AB üyesi ülkelerle tartışır hâle gelme
gereğinin farkında olmalıyız. Sayın Hükûmetin müzakerelerdeki
pazarlık gücünün kaynağı kişisel dostluklar değil, Türkiye'nin büyüklüğü
ve gücü olmalıdır. İç politikaya dönük arada bir efelenmelerle
Türkiye'nin hakkı ve hukuku korunamaz.
Bulunduğumuz yüce kürsünün arkasında “Hâkimiyet
kayıtsız ve şartsız milletindir.” yazılıdır. Son senelerde dış kaynaklı
kayıt ve şartların arttığını görmek ıstırap vericidir. Hükümranlık
haklarımıza sahip çıkmamız gerekiyor. İçinde söz sahibi olmadığımız
her türlü uluslararası örgüte karşı -ki, buna AB de dâhildir- hükümranlık
haklarımızı son derece iyi savunmamız gerekiyor. AB müzakere sürecinde
dahi güçlü olabilmemiz için, unutmayalım ki AB dışı ülkelerle ve
uluslararası birliklerle de ilişkilerimizi güçlü tutmak zorundayız.
Türkiye'nin, global dengeleri dikkate alarak dünyadaki yer ve rolünü
tayin etmesi gereği bir kat daha artmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maalesef,
son dönemlerde, medyanın da bir kısmının desteğiyle, “millî” kelimesinin
kullanılması neredeyse yasaklanılmaya uğraşılıyor. “Millî” kelimesine
vurgu yapanlar, globalleşen dünyada çağın gerisinde kalmış dinozorlar
olarak nitelendiriliyor. Küreselleşme günümüzün baskın paradigması,
fakat diğer taraftan da bu küreselleşme rüzgârına karşı da ulus devletlerin
ciddi bir direnişi de var. Dünyanın çoğu ülkesindeki kamuoyları,
küreselleşme hareketlerinin karşısında seslerini yükseltiyor.
Uluslararası küreselleşme politikalarının içinde yer alacaksak
bile, bu ortamda aktör olabilmenin yolu millî politikalara sahip
olunmasıdır. Ulus devlete ve millî politikalara sahip olmak, küreselleşme
rüzgârının önünde savrulmamanın tek yoludur.
Çok üzücü olan konulardan birisi de, sayıları az
olmasına rağmen medyada ağırlıklı bir yer işgal eden kimi fikir erbabının,
Türkiye'ye bakışlarının birçok Batılının kalıplaşmış önyargılarıyla
paralellik arz etmesidir, ama milletimizin derin irfanı, bu, sesi
yüksek çıkan kişilerin söylediklerinin millet nazarında kök salmasını
engellemektedir. Zaman zaman basında yayınlanan anketler de gösteriyor
ki, kamuoyumuz şu anda yürütülmekte olan dış politikanın millî çıkarlarımızla
uyuşmadığına inanıyor. Millete doğruları anlatmadan milletin
desteğini almak mümkün değildir. Ne kadar fazla dezenformasyona
maruz bırakılsa da, milletimiz irfanıyla doğruyu bulabilmektedir.
Devletlerin diplomasideki gücünün temel kaynağı,
artık, politikalarını destekleyen demokratik kamuoyu desteğine
sahip olabilmektir. Bu kamuoyu desteği, diplomaside kırmızı çizgilere
sahip olabilmenin dayanağıdır. Bu, kamuoyu desteğini isteyen
hükûmetlerin kamuoylarını da doğru bilgilendirmek sorumluluğudur.
Eğer kamuoyu desteğinden yoksun olursanız, taviz için yapılan baskıların
karşısında dayanma gücünüz ciddi zafiyet görür. Gerektiğinde
“ben bunu milletime anlatamam, Meclisin desteğini alamam” diyebilmelisiniz.
Eğer Kıbrıs ile ilgili olarak ek protokolü Meclise getirebilme dirayetiniz
olsaydı, bu yüce Meclis size daha gerisine geçemeyeceğiniz bir
kırmızı çizgiye sahip olmanızı sağlardı. Ara formüllerle günü kurtarma
politikalarımıza da gerek kalmazdı.
Millî güvenlik, siyaset üstü bir konudur. Bu noktada
bir partinin, bir hükûmetin “Benim partimin dünyayı algılaması böyle.
Partimin politikası bu.” diyerek tek başına millî güvenlik siyaseti
belirlemesi beklenemez. Başında millî sıfatı bulunan politikaların
üretilmesi, ancak devletin bütün kurumlarının mutabakatı ve milletin
desteğiyle mümkün olabilir. Aksi takdirde, o politika amaçlanan
hedefe ulaşma gücünden yoksun olur. Maalesef, içinde bulunduğumuz
22’nci Dönemde bu yüce Parlamentonun bile millî güvenliği ilgilendiren
konularda bırakınız fikrine başvurulması, bilgilendirilmesi
dahi mümkün olamamıştır. Son dönemlerdeki, Hükûmetin Kıbrıs politikaları
maalesef, bu konuda üzücü bir örnektir. Hükûmetin mutabakatı önemsemeyen
yaklaşımının dışarıda Hükûmetin elini zayıflattığı, pazarlık gücünü
azalttığı düşüncesindeyim. Çünkü, dış politikada gücün kaynağı
bireysel dostluklar değil, milletinin ve kurumlarının desteğini
almış, millî bir politikaya sahip olmaktır. Bu Hükûmetin, istişare
mekanizmalarını kullanmamasını anlamak çok güç. Ortak akıldan yararlanmayan
dar kadrolarla siyaset üretmenin ülkemize neler kaybettirdiğini,
Hükûmetin bir an önce fark etmesini temenni ediyorum.
Gündem belirleme ve değiştirme uğruna, millî birliğimizi
zaafa uğratabilecek tartışma ortamlarının yaratılması, bu ülkenin
ve bu ülkede yaşayan herkesin aleyhinedir. Basiretli siyasetçi,
ağzından çıkan sözün gideceği yeri, yaratacağı tartışmaları ve
sonuçları iyi hesaplamakla mükelleftir. Yoksa, bu dönem siyasetimizde
sıkça görülmeye başlandığı şekilde, her sözün ne anlama geldiğinin
bir kez daha açıklanma cihetine gidilmesi de kaçınılmaz olur.
Bu Hükûmetle birlikte, kurumlarla basın yoluyla
konuşma usulü gelişmiştir. Devletin kurumları arasında koordinasyon
ve uyum sağlamakla görevli olan Başbakanlık makamı, bırakınız bu
görevi ifa etmeyi, uyumu bozucu davranışlar sergilemektedir.
2000 yılı bütçemizin, milletimize ve ülkemize
hayırlı ve uğurlu olmasını diler, yüce heyetinize en derin saygılarımı
arz ederim. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gaydalı.
Anavatan Partisi Grubu adına ikinci konuşma, Erzurum
Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan… (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Süreniz otuz dakika.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN
(Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Anavatan
Partisi Grubu adına, 2007 bütçesinde, Millî İstihbarat Teşkilatı
ve Diyanet İşleri Başkanlığında konuşacağım. Bu vesileyle, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, siyasi olarak çok karışık
bir coğrafyada bulunan ülkemizin cumhuriyet tarihi boyunca milletimize
sağlamış olduğu emniyet ve istikrarın ardında devlet yapımızın
sağlamlığı, tecrübesi ve dirayeti yatmaktadır. Komşu ülke halkları,
devletlerinin kendilerini koruyamaması nedeniyle, savaş ve iç
savaş da dâhil olmak üzere, on yıllarca bitmeyen derin acı ve ıstırapların
içinde kalırken, biz, millet olarak, koruyucu devlet şemsiyesine
sahip olmanın ayrıcalığını yaşadık ve hâlen de yaşıyoruz.
Devletimizin bu koruyucu sahipliğini mümkün
kılan kurumlarımızdan bir tanesi de, kuşkusuz, Millî İstihbarat
Teşkilatımızdır. Millî İstihbarat Teşkilatımız, bilhassa son yirmi
senede geçirmiş olduğu kurumlaşma ve modernizasyonla birlikte
dünyanın en etkin ve saygın birkaç devlet istihbarat teşkilatından
birisi hâline gelmiştir.
Millî İstihbarat Teşkilatı, terörist başının takibi
ve yakalanma süreci, Aliyev’e suikast girişiminin zamanında istihbaratıyla
önlenmesi, Belçika’da kaçak bulunan teröristlerin yerlerinin tespiti,
uluslararası çalışan suç ve mafya şebekelerinin başarılı takibi,
ülkemizi hedefleyen terör ve bombalama eylemi girişimlerinin
erken tespiti ve önlenmesi gibi birçok alanda şapka çıkarılacak
bir başarı sayesinde faaliyetlerini sürdürmektedir.
Millî İstihbarat Teşkilatı, 6 Temmuz 1965 tarih
ve 644 sayılı Millî İstihbarat Teşkilatı Kanunu’yla Başbakanlığa
bağlı olarak kurulmuştur. On sekiz yılı aşkın bir süre yürürlükte
kalan bu Yasa, uygulamada ortaya çıkan aksaklıkların giderilebilmesi,
boşlukların doldurulabilmesi ve hızla gelişen ve değişen dünya
şartlarına uygun hale getirilebilmesi amacıyla yürütülen çalışmalar
sonucunda, yerini, 1 Ocak 1984 tarihinden itibaren, yani, Anavatan
Partisi iktidarı döneminde, 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri
ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanunu’na bırakmıştır. 2937 sayılı
Yasa’da Teşkilatın kuruluşu ve ana görevleri genel hatlarıyla belirtilmiş,
birimlerin sayısı, adları, ayrıntılı görevleri ve iç örgütlenmeyle
ilgili diğer hususlar Başbakanın onaylayacağı gizli yönetmeliklere
bırakılmak suretiyle, hem gizlilik sağlanmış hem de değişen şartlarda
hızla hareket edebilme imkânına kavuşulmuştur.
2937 sayılı Yasa’yı 644 sayılı Yasa’dan ayıran bir
diğer özellik de Teşkilatın 2937 sayılı Yasa’yla doğrudan Başbakana
bağlanmasıdır. Anayasa gereğince, Hükûmetin genel siyasetin yürütülmesinden
Bakanlar Kuruluyla birlikte Başbakanın sorumlu olduğu göz önünde
tutularak, MİT, doğrudan Başbakana bağlanmıştır ve doğru bir karardır.
Değerli milletvekilleri, MİT’in faaliyetlerinin
eksiksiz ve etkin olabilmesi için devlet istihbaratındaki diğer
kurum ve kuruluşların elde edilen istihbaratı anında MİT’e ulaştırmaları
ve bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının görevlerinin
gerektirdiği istihbaratı oluşturmak, MİT tarafından istenecek
haber ve istihbaratı elde etmek ve elde ettikleri millî güvenliğe
ilişkin haber ve istihbaratı anında MİT’e ulaştırmaları elzemdir.
Değerli arkadaşlar, Millî İstihbarat Teşkilatı
aralıklarla değişik olumsuz kampanyalara konu olmakta ve fedakârca
çalışan Millî İstihbarat mensupları zaman zaman haksız yere karalanarak
çalışma motivasyonları olumsuz etkilenmektedir. MİT’in moralman
korunması görevi siyasilere ve hükûmetlere aittir. Zaman zaman görülen
bir başka sorun da şudur ki, önemli bazı istihbari bilgilerin
MİT’ten esirgenmesi ve kıskanılmasıdır. Bu durum, en başta ülkemizin
güvenliği açısından risk oluşturan bir durumdur. Hükûmetin daha iyi
yönetmesi gereken alanlardan birisi de budur.
Millî İstihbarat Teşkilatı çalışanlarının ve
Millî İstihbarattan emekli olanların ayrıca korunmaları ve ülke
için yerine getirdikleri riskli görevler esnasında veya emeklilikler
sonrasında en iyi biçimde korunmaları, devletimizin MİT mensuplarımıza
karşı en önemli görevlerinden birisidir.
MİT’e mensup kadroların liyakatleriyle değerlendirilmeleri,
kişisel tasarrufların etki alanından uzak tutulmaları ve kuruma
siyasi müdahale olarak değerlendirilebilecek tutumlardan uzak
durulması gerekmektedir.
Çok riskli görevler üstlenen ve stresli bir çalışma
ortamına sahip MİT mensuplarımızın maaşlarının, görevlerinin
bu risk ve stres skalasına uygun olarak iyileştirilmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, unutulmamalıdır ki iyi işleyen
ve görevli personeli memnun bir istihbarat teşkilatı devlet güvenliğinin
en kıymetli unsurlarından birisidir. Başbakan ve Hükûmet, MİT mensuplarının
sorunlarını daha yakından takip etmeli ve onların ihtiyaçlarına
uygun çözümler bulma konusunda daha yürekli ve etkin olmalıdırlar
diyor ve MİT teşkilatımıza üstün başarılar dilerken, yine Türkiye
Cumhuriyeti devletinin en önemli kurumlarından birisi olan, cumhuriyetimizin
kurucusu Mustafa Kemal Atatürk tarafından oluşturulan Diyanet İşleri
Başkanlığındaki, bütçede görüşlerimi sizlere arz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, insanın bir bedenî, bir de ruhi,
manevi yanı vardır. Her ikisinin de ihtiyaçları vardır. İnsanın bedenî
ihtiyaçlarının karşılanmaması nasıl toplumsal rahatsızlıklara,
çatlaklara yol açmakta ise ruhi, manevi ihtiyaçlarının giderilmemesi
de toplumsal sıkıntılara yol açmaktadır. Yani, dinî ihtiyacını
karşılayamayan insanın sadece zararı kendisinde kalmıyor, topluma
intikal ediyor; suç olarak intikal ediyor, saygısızlık olarak intikal
ediyor, haksızlık olarak intikal ediyor, hoşgörüsüzlük olarak intikal
ediyor.
Değerli arkadaşlar, din, insanı hakikate ulaştıran
yol, insanı kendini aşan bir kudrete bağlayan bir bağdır. İnsanın hayatının
her safhasını, hatta her anını din kadar dolduran başka bir kurum yoktur.
Din, insanları yönlendiren, kanunların ulaşamadığı yerlerde onları
iyi, doğru, yararlıya götüren, vicdanlara hükmeden bir hayat nizamıdır.
Din, toplum düzenini bozan haksızlığın, kötülüğün, adaletsizliğin,
anarşinin baş düşmanıdır. Din, sosyolojinin üst kimlik olarak belirlediği
bir olgudur. Din, her zaman bilincinde olmadığımız, ama, hep bizimle
birlikte olan bir kimliktir.
Din görevlisi, değerli arkadaşlar, doğumdan ölüme
görevdedir. Din görevlilerinin, doğumdan ölüme kadar, hafta tatili,
bayram tatili ve mesai mefhumu olmadan cami içinde ve cami dışında
birçok görevi bulunmaktadır. Toplumumuz, çocuğunun doğumunda,
sünnetinde, düğününde, askere uğurlanmasında din görevlisini yanında
görmek ister. Evini ve işyerini din görevlisinin ziyaret etmesini
hayır ve bereket vesilesi olarak görür. Dargınlık ve kırgınlıkların
sona ermesi, insanların zararlı alışkanlıklardan kurtulması için
din görevlisinin devreye girmesini bekler. Caminin bakımı, onarımı,
temizlik ve güvenliği din görevlisine aittir. Camiler halka açık
mekânlardır. İşçi, amir memur, köylü esnaf, genç ihtiyar, herkes camiye
gelir ve dilediği yerde ibadetini yapar ve dua eder. Dolayısıyla,
camilerin her zaman temiz tutulması gerekmektedir.
Burada, değerli arkadaşlar, hatırdan çıkarılmaması
gereken önemli bir husus da cami görevinin taşıdığı manevi sorumluluktur.
Bu manevi sorumluluk, vaaz, hatim, mukabele ve dualar için önceden
ciddi hazırlıklar yapılmasını gerektirir ve din görevlilerimiz
de bunu gerçekten hakkıyla yerine getirmektedirler. Bu vesileyle,
burada, din görevlilerimize çok teşekkür ediyorum.
Bugün, ülkemizde, değerli arkadaşlar, on altı bin
cami imamsızdır. Bu durum, din hizmetlerinin açıkça ihmalidir. Toplam
nüfusun hemen hepsi Müslüman olan ülkemizde din hizmetlerini ihmal
etmek, o hizmetleri sorumsuz kimselere ve kuruluşlara bırakmak
sonucunu verir ki, korku duyulan, endişe duyulan da işte o zaman
ortaya çıkar.
Değerli arkadaşlar, dindarım diyen kesimin oyunu
alarak iktidar olan AK Parti Hükûmeti, yaptığı uygulamalarla bu kitlelere
sırtını dönmüştür. Baş örtüsü sorununu halledeceğini vaat eden
AK Parti, Anayasa’yı değiştirecek çoğunluğuna rağmen bu sözünde
durmamıştır. Baş örtüsü konusundaki çözümü “kızlar peruk takarak
okula gitsinler” olmuştur. Bu durum, muhafazakârları kullanmaktır
değerli arkadaşlar.
AK Parti Hükûmeti, imam-hatip lisesi mezunlarının
sorunlarını da bilerek çözmemiştir. İmam-hatip mezunları tu kaka
yapılmıştır ve ezdirilmiştir. Üniversiteye girişte kat sayı sorunu
halledilmemiştir. Bilginin evrenselliğinden bihaber olan kötü niyetli
gruplara, iktidarı devam ettirme uğruna, imam-hatip mezunlarını
oltaya takılan balık yemi pozisyonuna sokmuştur bu Hükûmet.
İslam din adamlığını Hristiyan ruhbanlığına benzeten
bazı zavallı beyinler, imam-hatip mezunlarının imam olmaktan başka
bir mesleğe girmeyeceğini vehmediyorlar. Beyler, İslam bir hayat
dinidir ve ruhban sınıfı yoktur. Dolayısıyla, bir imam-hatip mezunu
aynı zamanda avukat, vali, mühendis, doktor, genel müdür de olabilir.
Kim bilgiyi getirirse, istediği dalda okur. Yani, al gülüm ver gülüm
meselesi.
İşte, AK Parti Hükûmeti haklarını savunmayarak,
bir yakıt gibi yakarak imam-hatiplileri harcamıştır. Şimdi, seçim
yaklaştı. AK Parti, yine, imam-hatipliye, başörtülüye timsah gözyaşları
dökmeye başladı. Mesela, çok önemli bir şûra olan son Millî Eğitim Şûrasında
imam-hatiplerin meselesinin tartışılmasından başka bir olgu meydana
getirilmemiştir ve bu konuda da Hükûmet başarıya ulaşmamıştır.
Cumhurbaşkanlığı seçimi dolayısıyla Sayın Başbakan
Tayyip Erdoğan’ın muhterem eşlerinin türbanı için söylediği: “Allah
korusun, o bizim kimliğimiz.” Sayın Başbakana buradan soruyorum:
Milyarlarca insanın da baş örtüsü, kimliğidir. Kendi muhterem eşleri
için söylediği şeyi, acaba diğer başörtülüler için neden düşünmüyor,
neden bu konuda empati yapmıyor, buradan sormak istiyorum. Acaba, bu, dini ve baş
örtüsünü kullanma anlamına gelmiyor mu?
Değerli arkadaşlar, çok önemli bir konuya da değinmek
istiyorum. Alevi Müslümanlar, bu ülkenin vergi veren, askerlik yapan,
millete hizmet eden birinci sınıf vatandaşlarıdırlar. Türkiye’nin
yüzde 99’u Müslüman’dır derken, Sünni
Müslümanlarla birlikte Alevileri de bu rakama katıyoruz.
Peki neden Alevi Müslümanları diyanet
hizmetlerinden yoksun bırakıyoruz? Diyanet İşleri Başkanlığı
Alevilere hem İslam’ı yorumlama ve o şekilde yaşama noktasında
hizmet vermeli hem de İslami kaynaklı bilgileri, literatürleri,
gerçekleri, ebedî ışık Kur’an-ı Kerim yorumlarını Sünni Müslümanlara
olduğu gibi Alevi Müslümanlara da iletmelidir. İslam’ın ışığını camilere
gönderdiği gibi cemevlerine de göndermelidir. Cemevlerini ibadethane
olarak kabul etmelidir. Her iki kardeş grubun gerçekleri bir araya
getirilmelidir. Gerçeklerin çarpışmasından barikayı hakikat doğar.
Alevileri İslam dışı gören bir zihniyet, bölücü ve İslam’ı,
Kur’an’ın ışığını kitlelere yayma yeteneğinden uzak, zavallı bir
zihniyettir. Böyle bir zihniyet, sadece Allah’ın dinini şahsi emelleri
için kullanan karanlık bir zihniyettir. Böyle bir yol Hristiyanlık yoludur değerli arkadaşlar.
Hristiyanlık âlemi ile dinler arası diyalog kurup
kendi öz kardeşini İslam dışı ilan etmek kötü bir niyettir. Hâlbuki
Hazreti Muhammed bir hadisinde şöyle diyor: “Allah’tan başka ilah
yoktur, Muhammed onun resulüdür diyen cennete gider.” İşte Aleviler
de bunu söylüyor, buna inanıyor, ama sizin dinler arası diyalog kurduğunuz
Papa ve Hristiyanlar hem Hazreti Muhammed’i peygamber olarak kabul
etmiyorlar hem de bir olan Allah’a ortak koşarak üç tanrının varlığına
inanıyorlar. Anavatan iktidarında hem Diyanet İşleri Başkanlığını
özerk bir yapıya kavuşturacağız, Diyanet İşleri Başkanı atamayla
değil, İslam’ın da ruhuna uygun olarak seçimle iş başına gelecek
hem de Alevi Müslümanları Sünni Müslümanlar gibi Diyanet hizmetlerinden
faydalandıracağız. Bölücülüğü bu şekilde ortadan kaldıracağız.
Değerli arkadaşlar, AK Parti İktidarında Hristiyan
misyonerleri Anadolu’da cirit atmışlardır. Bilhassa metropol kentlerde
birçok apartmanda kiliseler açılmıştır. Yine, AK Parti İktidarında
Müslümanların dinî yaşama alanına müdahaleye kalkışmışlardır
misyonerler ve Batı âlemi ve de Avrupa Birliği. Mesela, cuma hutbesinde
okunan “Allah katında yegâne din İslam’dır” ayetinin okunmamasını talep
etmişlerdir. Bu cüreti nereden alıyorlar? Sizlere sormak istiyorum:
Acaba, AK Parti İktidarı mı Batı âlemini şımartıyor? Batı’nın bu isteği
ne küstahça ve alçakça bir tavırdır! Bu işin müsebbibi, Batı’ya göbeğinden
bağlı olan AK Parti İktidarı mıdır acaba?
Bugün İslam’ın en büyük sorunu, dünya ve şehvetperest
istismarcıların onu kullanmasıdır. Ticari ve siyasi alanda İslam’ı
kullanan bu insanlar ve bazı topluluklar Müslümanları hep aldatmışlar,
sonunda kazığı yiyen saf, temiz, samimi dindarlar olmuştur. Maalesef,
bugüne kadar İslam’ın kullandığı alanlar, bilhassa Türkiye’de şunlar
olmuştur:
Bir: Medyada kullanılmıştır. İslami televizyonlar
açacağız diye, samimi dindarların paraları iç edilmiştir. Sonunda, tamamen bu
samimi dindarların isteği dışında medya kuruluşları oluşmuştur.
Finans kurumları… Yakın tarihte bunların en dehşetlilerini
yaşadık. Gerçekten İslam’a ters bu finansörler samimi dindarları
aldatmışlardır.
Üç: Ticari ve endüstri faaliyetlerinde de saf,
temiz Müslümanlar aldatılmıştır.
Bir de siyasetçiler saf ve temiz Müslümanları aldatmışlardır.
Değerli arkadaşlar, İslam’ı bu kullanıcılar papazların
yolundaki insanlardır. Bakın, Kur’an’dan bir ayet okumak istiyorum:
“Ey iman edenler! Hahamların ve rahiplerin birçoğu, insanların mallarını
haksız yollarla yiyorlar ve Allah’ın yolundan alıkoyuyorlar.” Tevbe
Suresi, 34’üncü ayettir. İşte, İslam’ı kullanarak ticari niyetlerine
alet etmek, girişimlerine alet etmek, aynen papazların ve hahamların
yolundaki bir tavırdan başka bir şey değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı,
bu konuda halkı yorumlamalıdır. Maalesef, bu konuda Diyanet İşleri
Başkanlığı çok yavan kalmıştır.
Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan siyasetinin, seçmen devşirmek adına ürüne çevirdiği dinî
semboller üzerinden iktidar karşıtlığı yapmanın, laf etmenin, mütedeyyin
insanlarımızı iktidardaki din bezirgânlarının safına itmekten
başka bir işe yaramadığını herkesin görmesi lazımdır. Başbakan,
asıl takiyeyi dindarlara yapıyor, İslam’ı kalkan olarak kullanıp
kalkanın arkasında kendi dümenini çeviriyor. Yapılması gereken,
Sayın Başbakanın gerçek niyetini ortaya koymak, dünyevileştiğini
ilan etmek ve bunu dindar insanlarımızın görmesine yardımcı olmaktır.
Sayın Başbakanın, dört yıllık iktidar süresince
din alanındaki icraatlarına bir baktığımızda şunları görmekteyiz:
Yeni TCK’yla zina suç olmaktan çıkarıldı. Nüfus cüzdanlarındaki
din hanesi şimdilik isteğe bağlı hâle getirildi. Ezan sesi, Avrupa
Birliği kriterlerine uygun olarak kısıldı. İmar Yasası’nda yapılan
değişikle “cami” kelimesi “ibadethane” olarak değiştirildi. İçkili
yerlerin okullara olan mesafesi azaltıldı veya tamamen sıfırlandı.
AK Parti İktidarı sayesinde Papa Benedict Fener
Rum Patrikhanesini ekümenlik olarak ilan etmiştir. AK Partinin çıkardığı
yabancılara okul açma serbestiyeti yasası çerçevesinde, Heybeliada
Ruhban Okulu, papaz yetiştirmek üzere açılma yolundadır. Hükûmeti
eleştiren imam ve müezzinlere iki yıldan üç yıla kadar ceza verilmesini
öngören düzenleme, bu Hükûmet döneminde getirildi. Baş örtüsü sorunu
çözülmezken, baş örtüsü yasağını özel dershanelere ve sürücü kurslarına
da genişletecek adımlar atıldı. Misyonerlik faaliyetlerinin önü
açıldı. İmam-hatip liseleri ve Kur’an kurslarıyla ilgili hiçbir düzenleme
yapılmadı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki Leyla Şahin davasında
türban yasağı savunuldu. Sayın Başbakan Abdullah Gül döneminde bu
savunuldu, herkes bunu çok iyi biliyor. Bedel ödemeye hazır olmadığı
gerekçesiyle, üniversitelerdeki kat sayı düzenlemesi yapılamadı
onca çoğunluğuna rağmen.
Sayın Başbakanın dört yıllık icraat listesinden
bir bölümünü dikkatinize getirdim. Bu icraatların dindar insanlar
için ne anlama geldiğini anlatmak için fazla söze hacet yok. Önümüzdeki
Başbakan fotoğrafı gayet nettir. Yüce İslam’ı kullanan bir Başbakanla
karşı karşıyayız.
EGEMEN
BAĞIŞ (İstanbul) – Ona laf atmak senin haddin değil ya!
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sen suyunu iç.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Ben seni hiç tanımıyorum
bile, tamam mı.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – O da seni hiç tanımıyor.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Sen kürsüde ayet okuyorsun, o istismar olmuyor.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Ben seni hiç tanımıyorum
bile, tamam mı. Hiç tanımıyorum bile. Bir hiçsin sen. Bir hiçsin.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Sayın Başkan, müdahale
etsenize Sayın Kacır’a, laf atıyor. Herkese gelince ediyorsunuz,
Sayın Kacır’a etmiyorsunuz; gacır gucur konuşuyor, fırsat veriyorsunuz.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Diyanet İşleri Başkanlığı
Müslümanları dinî konularda aydınlatma hususunda çok pasif durmaktadır.
Hurafe inançlar maalesef halk arasında başını alıp gitmiş durumdadır.
Türbelerde icra edilen batıl inanışlar bir felaket hâlini almıştır.
Sihir yapan, büyücü, sahtekâr ve göz boyacılar, Diyanetin gevşekliğinden
dolayı insanımızı soyup soğana çevirmektedir. Diyanet, batıl
inançlar ve yüce İslam dinine sokulan hurafelerle etkin bir mücadele
yapmalıdır.
Değerli arkadaşlar, çağdaş ve modern dünyada Müslümanların
mutlu, refah içinde yaşayabilmeleri ve yüce İslam dininin asırlardır
başına musallat olan batıl inanç ve hurafelerden, tarihî süreç içerisinde
İslam düşmanları tarafından dinin bünyesine sokulan ve Müslümanların
hayatını cehenneme çeviren uydurma hadislerden temizlenebilmesi
için, Anavatan iktidarında Diyanet İşleri Başkanlığını proaktif
hâle getirilerek, Kur’an’ın çağlar üstü mutluluk mesajını aziz milletimize
ve bütün dünyaya duyuracağız.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Onlar yapamadılar,
biliyoruz.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
en son rakamlara göre, 6 bin cami kadrosu boş, 10 bin cami ise kadrosuz
olmak üzere 16 bin din görevlisi açığı vardır. Bu durum, en başta, halkın
en öncelikli değeri ve toplumun çimentosu olan din hizmetlerinin
ihmalidir. Diğer yandan, bu camileri yaptıran halkımıza karşı yapılmış
bir haksızlıktır. Ayrıca, kaynak israfıdır ve misyonerlik çalışmalarına
dolaylı olarak da bir destektir bu.
Diyanet İşleri Başkanlığı çağımızın en etkili
iletişim araçlarından maalesef mahrumdur. Misyonerlerin radyo ve
televizyonları varken, Diyanet İşleri Başkanlığının böyle bir
imkânı yoktur. Toplumu din konusunda aydınlatma görevi olan Diyanet,
özellikle basın yayın yoluyla hizmette maalesef halkın beklentilerine
cevap verememekte ve toplumun gerisinde kalmaktadır. Bilindiği
gibi, misyonerler radyo ve televizyon kanallarıyla Hristiyanlık
propagandasını en etkili ve yaygın biçimde yapmaktadırlar. Diyanetin
ise, hâlâ kuruluş yıllarındaki zihniyette hizmete devam etmeye çalışması,
teknolojiden, kitle iletişim araçlarından mahrum bırakılması, bu
topluma yapılacak en büyük kötülüklerden birisidir.
Değerli arkadaşlar, Başkanlık, yüksek öğretime
önü kapalı imam-hatip liselerinden ve öğrencisiz bırakılan ilahiyatlardan,
ilahiyatçılardan, ihtiyacı olan ve hizmete ehil görevli temininde
zorluk çekmektedir. Giderek daha da kötüleşen bu durumun önüne geçilmesi
ve istenen nitelikli din görevlilerinin yeterli sayıda sağlanması,
mevcut din görevlilerinin kalitesinin artırılması için diyanet
akademisi kurulmalıdır.
Avrupa’da, 20’nci yüzyılın başından itibaren, hastanelerde
yatarak tedavi gören hastalara dinî ihtiyaçlarını karşılamak,
onlara moral vermek, ibadetlerini imkânlar ölçüsünde yerine getirmelerine
yardımcı olmak ve yaşama dirençlerini desteklemek amacıyla din
hizmeti sunulmaktadır. Avrupa Birliği sürecinde, her alanda olduğu
gibi bu alanda da Avrupa Birliğine uyum sağlanmalı ve hastanelerde
yatan hastalara din hizmetleri sınırsızca verilmelidir. Çünkü,
hastanede yatan hastalar yakın ilgiye ve manevi desteğe her zamankinden
ve herkesten daha muhtaçtırlar. Bunu anlayabilmek için hastalıklı
olmak lazım.
Değerli arkadaşlar, 2006 yılında toplam 135 gün
tatil olmasına rağmen, din görevlilerinin tatil hakkı yok denecek
kadar kısıtlıdır. Oysa, tatil, bir insan olarak din görevlisinin,
eşinin ve çocuklarının da hakkıdır. Mevcut uygulamayla hem din görevlilerine
hem de eş ve çocuklarına haksızlık yapılmaktadır.
Köylerde görev yapan kamu görevlilerinin çocuklarının
ilköğretim ve lise seviyesinde eğitimleri çok zor, hatta imkânsız
durumdadır. Köylerde görev yapan din görevlilerinin ve diğer kamu
görevlilerinin çocuklarının eğitimi ya sağlanamıyor ya da bunun
için şehir merkezinde ev tutuluyor ve aile böylece bölünmüş oluyor.
Bu durum maddi ve manevi birçok sıkıntılara neden olmaktadır. Köylerde
görev yapanların çocuklarının, yurt ve burs temini suretiyle eğitimleri
kolayca sağlanmalıdır.
Anayasa’nın 10’uncu maddesinde ifadesini bulan
eşitlik ilkesi gereği, millî eğitimde çalışan eğitimcilere her yıl
verilen eğitim yardımı Kur’an kursu öğretmenlerine de verilmelidir.
Bu ayrım yapılmamalıdır. Dindar insanımızın oyunu alarak gelen AK
Parti Hükûmeti, maalesef bu adaletsizliği gidermemiştir.
Kur’an kurslarında fahri olarak görev yapan hocalardan
2.550’si sözleşmeli hâle getirilmiştir. Kısmi zamanlı geçici Kur’an
kursu öğreticilerinin statüleri 4/C’den 4/B’ye geçirilerek 5 bine
çıkarılmalıdır.
Değerli arkadaşlar, 1946 yılında çıkan İl İdare
Kurulu Yasası’ndan kaynaklanan bir eşitsizlik söz konusudur. O zamanki
yapıya göre çıkan yasada, daha sonra oluşan idareler yer almamaktadır.
Kısaca buna da değinmek istiyorum ve bunun da kaldırılması ve Diyanette
yeni bir yapılanmaya gidilmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, il düzeyinde denetim ve soruşturma
görevi yapan murakıplara müftülük, müfettişlik unvanı verilmeli
ve il düzeyinde denetim görevi yapan görevlilerle aynı sınıfa dahil
edilerek onların yararlandığı hak ve tazminatlardan yararlandırılmalıdır.
Önce vekil olarak görev yapıp sonradan kadroya geçenlerin, vekillikte
geçen sürelerinin hizmetten sayılması sağlanmalıdır. Yani vekil
imamlardan bahsediyorum. 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları
Kanunu’nun 22’nci maddesinde yer alan “kurum düzeyinde kamu görevlilerinin
çalışma koşulları ve kanunların kamu görevlilerine eşit uygulanması
konularında görüş bildirmek üzere kurum idari kurulları oluşturulur”
hükmü, “kurum düzeyinde kamu görevlilerinin çalışma koşulları
ve kanunların kamu görevlilerine eşit uygulanması konularında
karar almak için kurum idari kurulları oluşturulur” şeklinde değiştirilmelidir.
Kurumdan kaçışı önlemek amacına yönelik yapılan
iyileştirmelerden, kurum içinde bir kısım personelin yararlandırılmaması
doğru olmamıştır. Diyanet İşleri Başkanlığında çalışan ve sayıları
1.800 olan yardımcı hizmetler, teknik hizmetler, sağlık hizmetleri
ve eğitim hizmetleri çalışanlarına da ek zam yansıtılmalıdır.
Değerli arkadaşlar, camilerde namaz kıldırmak
üzere görevli imamların tayin edilmesine ve bunların nafakalarını
karşılamak üzere maaş bağlanmasına Hazreti Ömer zamanında başlanmıştır,
yani İslami bir âdettir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özdoğan, ek sürenizi verdim, lütfen
konuşmanızı tamamlayın.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
Diyanet konusunda fikirlerimi ve düşüncelerimi özet hâlinde sundum.
Son olarak şunları belirtmek istiyorum: Diyanet kadrolarına üretken,
ufku geniş kafaları çekebilmenin yolu maaş ve ücretlerden geçmektedir.
Hasbi olmak ayrı şey, hesabi olmak ayrı şeydir. Birinci sınıf kafaların
beyin güçlerinin bu hizmetlere celbi sağlanacaksa, sağlanılmak
isteniyorsa, din görevlilerinin refah düzeyleri yükseltilmelidir.
Bu sayede toplumda beklenilen, özenilen saygın yerlerini kazanabilirler
din görevlileri ve beklenen etkinliği ve verimi ancak bu şekilde
verebilirler.
Değerli arkadaşlar, bir de bir düşüncemi buradan
belirtmek istiyorum: Köylerimize, şehirlerimize, ilçelerimize
imamlarımızı mümkün olduğu kadar ilahiyat fakültesi mezunlarından
atamalıyız. İslam’ın ışığının daha etkin olarak yurdumuzun dört bucağına
yayılabilmesi için, insanlarımızın aydınlanabilmesi için ve dünyaya
yayılabilmesi için ilahiyat fakültesi mezunlarımızdan imam olmalarını
çok önemle rica ediyorum ve bu konuda Hükûmetimizin teşvik etmesi
lazımdır.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özdoğan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu.
Sayın Kumkumoğlu, süreniz on iki buçuk dakika.
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, 2007 yılı Başbakanlık bütçesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, dün burada Sayın Başbakan,
Sayın Maliye Bakanı, AKP adına sözcülük yapan değerli arkadaşlarımız,
Türkiye için son derece tozpembe sayılabilecek görüntüler çizdiler.
Elbette bu sizin kanaatiniz. Bizim sözcülerimiz de, başta Sayın Genel
Başkan olmak üzere, Türkiye’nin içerisinde bulunduğu şartları kamuoyuyla
paylaşmaya çalıştılar. Ben bir kez daha bunları özetleyeceğim. Vatandaş
sizin söylediklerinize de itibar edebilir, bizim söylediklerimize
de. Kimin söylediklerine daha yakın hissediyorsa kendisini vatandaş, şüphesiz onları doğru olarak
kabullenecektir.
Değerli arkadaşlarım, bizim kanaatimizce iktidarınız
döneminde bu ülkede yoksulluk artmıştır, bu ülkede işsizlik artmıştır,
bu ülkede adil bir vergi sistemi kurulamamıştır, bu ülkede cari
açık olağanüstü boyutlara yükselmiştir.
İktidarınız döneminde Türkiye, dünyanın en fazla
reel faiz ödeyen ülkesi hâline gelmiştir. Bütün siyasi yaşamını,
siyasi geçmişini “faiz haramdır” kurgusu üzerine inşa edenlerin
iktidarında, en yüksek değer elde edebilen en kârlı kuruluşlar hâline
bankalar dönüşmüştür.
İktidarınız döneminde tarım çökertilmiştir.
En temel tarımsal ürünler, iktidarınız döneminde almış oldukları
fiyatı iktidarınızın beşinci yılında alamaz duruma gelmişlerdir.
İktidarınız döneminde sosyal devlet çökertilmiştir.
“Sosyal devlet” kavramı iktidarınızda fukaralaştırdığınız vatandaşa
sadaka veren devlet anlayışına dönüştürülmüştür.
İktidarınız döneminde yolsuzluklar, cumhuriyet
tarihinin hiçbir dönemiyle mukayese edilemeyecek ölçülere tırmanmıştır.
Özelleştirmeler, özel pazarlıklarla, yerli-yabancı
ayırımı yapılmaksızın her kesime, herkese, satışlardan sonra sağlanan
değer artışlarıyla milyonlarca dolarlık servet akışları iktidarınız
döneminde sağlanmıştır.
Belediye kasalarından rüşvet çekleri iktidarınız
döneminde çıkmıştır.
“Ali Dibo” siyasi literatürümüze girmiş, iktidar
partisinin en yetkili kişilerinin içerisinde yer aldığı söylenen
yolsuzluklarla ilgili olarak devletin kurumları, o ihaleler içerisinde
hukuka uygun olmayan uygulamaların yapıldığını ifade etmiştir.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Son karardan haberiniz
olmamış galiba.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Kaçakçılık, kayıt
dışılık cumhuriyet tarihinde görülmemiş düzeylere yükselmiş, kaçakçılığın
boyutlarını Tütün Üst Kurulu Başkanı, kayıt dışılığın boyutlarını
Hükûmetin değişik bakanları değişik Meclis platformlarında fiilen
kendileri ifade eder hâle gelmişlerdir.
Şimdi, bu şartlarda bir iktidar nasıl yürütülecek?
Neye dayanarak bu iktidarı yürüteceksiniz? Şüphesiz, iki önemli
kaynağa dayandırılarak: Bir, IMF desteği; iki, dış destek. Ama, değerli
arkadaşlarım, bu iki desteğin sağlanmasının da bir maliyeti var,
bir külfeti var. İktidarınız, o külfetleri karşılama konusunda
da en küçük bir tereddüt yaşamamıştır.
Sayın Başbakan, dün burada konuşmasını bitirirken,
bir müjdeyle kendine göre konuşmasını kapattı, “Borsa 40 bini aştı.”
dedi.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Hissesi mi var?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
şimdi ben size bir soru sormak istiyorum: Eğer, bugün Sayın Başbakan,
Kıbrıs’taki ve Ege’deki bütün iddialarımızdan vazgeçiyoruz dese,
pazartesi günü borsa kaç olur?
MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin) – Düşer.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Düşer.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Kaç gün üst üste
borsa tavan yapar? Yani, borsanın neyle yükseldiğini, neyle alçaldığını
Sayın Başbakanın daha doğru bir biçimde tespit etmesi gerekir diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, iktidara geldiğiniz günde,
çevremizde yaşadığımız her türlü olumsuzluk noktasında, bugün başladığınız
günden daha gerilerdeyiz. İktidarınızın ilk günlerinde, bugün
kan gölüne dönmüş, içerisine giren herkesi pişman etmiş, âdeta bir
ateşten cehennem olan Irak işgaline Türkiye’yi katma girişimleriyle
başlattığınız dış politika süreci, Kıbrıs’ta sadece taviz verdiğimiz,
Ege’deki sorunların tamamını neredeyse buzdolabına kaldırdığımız,
Kuzey Irak’taki bütün kırmızı çizgilerimizin sizin ellerinizle
yeşile, beyaza boyandığı, Ermeni meselesiyle ilgili olarak Ermeniler
açısından olağanüstü mesafelerin katedildiği, küçücük krediler
için, Türkiye için gerçekten hiçbir anlam ifade etmeyecek, Türkiye’nin
hiçbir yarasına derman olamayacak küçücük krediler için Türkiye’nin
en temel ulusal çıkar konularıyla ilgili olarak taviz verme konusunda
en küçük bir tereddüt taşımadan o antlaşmaların altına rahatlıkla
imzalar atabildiniz.
Dünyanın her yerini dolaşıyoruz, dolayısıyla
çok iyi bir dış politika politikası içerisindeyiz yaklaşımınızda,
kurulduğu günden bu yana iyi ilişkiler içerisinde olduğumuz Amerika’yla
olan ilişkilerimizi bile devam ettirebilmeyi resmî hiçbir sıfatı
olmayan danışmanlar aracılığıyla, ancak -Sayın Başbakan için, ben
hafif ifadesiyle söylüyorum- “bu adamı kullanın, süpürmeyin” anlayışıyla
Amerika Birleşik Devletleri’yle olan ilişkilerinizi sürdürebilmenin
çabası, gayreti içerisinde oldunuz.
Sayın Başbakanın iktidar uygulamaları olarak
içeride ve dışarıda koordinasyonundan sorumlu olduğu ekonomi,
dış politikayla ilgili konulardaki durumu budur. Peki, Sayın Başbakanın,
yani Hükûmetin devletin diğer kurumlarıyla ilişkisi hangi düzeydedir?
Oraya baktığımızda değerli arkadaşlarım, orada da tam bir felaketle
karşı karşıya olduğumuzu söylemek durumundayız.
Cumhurbaşkanlığı, yüksek yargı organları, üniversiteler,
sendikalar, odalar, esnaf örgütleri, üretici örgütleri, köylü örgütleri,
köylü örgütleri, gençler, kadınlar, bunların temsil edildiği bütün
kurumlar, iktidarınızla, âdeta, tam bir çatışma içerisindedir.
Şimdi, buradan bir arkadaşımız çıkıp, son derece
çirkin bir üslupla, birilerinin yazıp eline verdiği her hâlinden anlaşılan
bir metnin içerisinden, belki en temel özelliği halktan biri gibi
davranmak olan Sayın Cumhurbaşkanı için son derece çirkin ifadelerle
birlikte, Sayın Cumhurbaşkanının devletin kurumlarıyla iyi ilişkiler
içerisinde olmadığını ifade etmeye çalıştı.
Değerli arkadaşlarım, bu ifade, iktidarınız
açısından kullanılan bu ifade, çoğunuzun bildiğine inandığım bir
Karadenizli fıkrasını hatırlatıyor. Hani, radyodan anons ediliyor: “Otobana
ters yoldan bir araç girmiş.” diye. Otobana ters yoldan girmiş olan Karadenizli
de: “Ne bir aracı kardeşim, bütün araçlar ters yola girmiş, hepsi benim
üzerime doğru geliyor.” biçiminde sitemde bulunduğu olayı hatırlatıyor.
Devletin bütün kurumları iktidarınızla bir çatışma
içerisindedir.
Değerli arkadaşlarım, bu çatışmanın altında yatan
sebep, ne köylüler için ne işçiler için ne hukuk kurumları için ne üniversite
kuruluşları için bütçeden kendilerine ayırdığınız payla ilgili
olan bir itiraz olmaktan ibaret değildir. İktidarınızın uygulamalarından
en büyük rahatsızlık, cumhuriyetin seksen üç yıllık birikimlerine
karşı ortaya koyduğunuz politikalardan bütün bu kurumların duymuş
olduğu kaygı ve endişeyle ilgilidir.
Adli yılın açılışında en üst hukuk kurumlarının
temsilcileri, konuşma yaparken, iktidarınızın seksen üç yıllık
cumhuriyet birikimlerine karşı ortaya koyduğu davranışlardan
şikâyetini dile getiriyor. Üniversitelerin açılışlarında üniversitelerin
rektörleri, YÖK’ün Başkanı, iktidarınızın seksen üç yıllık birikimlerimize
karşı ortaya koyduğu kaygı verici politikalarını gündeme getiriyor.
Memur örgütleri, memur sendikaları çıkarmak istediğiniz yasalara
karşı, cumhuriyetimizin temel niteliklerini tehdit eden unsurlar
nedeniyle sokaklara dökülüyorlar, yüz binlerce insan bu davranışlarınız
nedeniyle Ankara’nın göbeğinde toplanıp, sizi bu uygulamalarınızdan
döndürmek, bu uygulamalarınızdan vazgeçirmek için önemli bir çaba
ve gayret içerisine giriyorlar.
Sayın Başbakan bütün bunlar olurken, bütün AKP’liler
gibi “Elinizde belge var mı?” diye soruyor.
BURHAN KILIÇ (Antalya) – Ne diyecek?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
sizin belge dediğiniz şey nedir?
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Mahkeme kararı.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Evet, mahkeme kararı.
Benim şu kürsüden, üçüncü bütçedir, söylediği
sözler nedeniyle, arkasında olduğunu ifade ettiği sözler nedeniyle
cumhuriyet düşmanı olarak ilan ettiğim bir Başbakanlık Müsteşarı
var. Beni mahkemeye verdi mi? Hayır. Niye veremiyor? Vermiyor. Peki…
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Dokunulmazlığın
var.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Evet, evet, bu kadar
işte!
Şimdi, belge nedir değerli arkadaşlarım? Bir vatandaş
eğer, Başbakanlık Müsteşarlığı yapan bir kişi eğer “Ben cumhuriyetin
başlangıçta ortaya koymuş olduğu bütün temel niteliklerin, başta laiklik, milliyetçilik ve devletçilik
olmak üzere bütün temel niteliklerin anlamını yitirdiğine inanıyorum.
Bunun yerine daha ademimerkezî, daha İslami bir yapıya geçmek Türkiye
için bir zorunluluktur.” diyorsa, şimdi bunun neresini düzeltip neresini
savunabilmek mümkün? Yani, nasıl bir belge lazım sizi bu konuda ikna
edebilmek için? Eğer savunulan şey doğruysa, çıkın bu kürsüden deyin
ki: Sayın Başbakanlık Müsteşarına gereksiz yere saldırmayın, bu
ifadeler doğrudur, biz bu ifadeleri savunuyoruz ve arkasındayız.
Eğer…
BURHAN KILIÇ (Antalya) – Başbakan dün söyledi.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Sizin Başbakanınız
dün burada öyle şeyler söylemedi. Başbakan dün buradan cumhuriyete ve laikliğe
ne kadar bağlı olduğunu ifade etmeye çalıştı. Ama, aynı Başbakanın
Başbakanlık Müsteşarı dört yıldır hem orada duruyor hem de cumhuriyetin
başlangıçta ortaya koyduğu bütün değerlerin, başta laiklik olmak
üzere bütün değerlerin anlamını yitirdiğini ifade eden metninin
arkasında olduğunu söylüyor. Sayın Başbakan da…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – Müsteşar nerede?
Makamında. Burada yok. Git makamında sor kendisine.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Heyecan yapma.
Sen merak etme.
BAŞKAN – Sayın Kumkumoğlu, lütfen tamamlayın konuşmanızı.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Başbakanla, Sayın Başbakanın söyledikleri
ile Sayın Başbakanlık Müsteşarının söyledikleri arasında hiçbir
fark yoktur. Sayın Başbakan da geçmişte bunları söylüyordu. Bir fark
var ikisinin arasında: Birisi diyor ki, ben geçmişte ne söylediysem
bugün arkasındayım; Sayın Başbakan da diyor ki, ben geçmişte ne söylediysem
hepsinden vazgeçtim. Aralarındaki fark sadece bundan ibarettir.
(CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Şimdi değerli arkadaşlarım, konu sadece bundan
ibaret değil. Bakın iktidarınız nereye gelmiştir? İktidarınızın
geldiği nokta şurasıdır...
MEHMET KURT (Samsun) – Öyle geçmişten araştırmaya
kalkarsan...
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – “Cumhuriyetin
başlangıçta ortaya koymuş olduğu bütün nitelikler anlamını yitirmiştir.”
diyen bir Başbakanlık Müsteşarı, “Bankaların yüzde 100’ü bile yabancıların
olabilir. Bizim için yerli-yabancı sermaye ayrımı diye bir şey kesinlikle
söz konusu değildir.” diyen bir ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı...
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Amerikancı.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – “Ulusal söylemlerin...”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, çok fazla süre verdim, son cümlenizi
alacağım.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Son cümlemi söylüyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Bütçe görüşmeleri, zamana riayet edeceğiz.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – “Ulusal söylemlerin
tamamına karşıyım” diyen bir Millî Eğitim Bakanı.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) – Nutuk atıyorsun.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
geldiğiniz nokta burasıdır ve sanıyorum, sizi en iyi tanımlayan,
bu iki bakanınız ve en önemli bürokratınızın ifadeleridir ve en
son Sayın Millî Eğitim Bakanının söylediği sözdür: “Ben her türlü ulusal
söyleme karşıyım.” Ben sizi bu ifadelerle...
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – “Ulusal” ile “ulusalcı”
ayrı. Lütfen saptırmayın. Lütfen ya...
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Tutanak burada.
Eğer şeyse, tutanak burada, tutanak burada.
BAŞKAN – Sayın Kumkumoğlu, son sözlerinizi söyleyin
efendim.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Ben -çekirdek
kadronun dışında- hâlâ bu kadrodan umudu olan, “Hayır, olamaz, bunlar
bu söylenenleri yapamaz.” diyen sağduyu sahibi AKP’li milletvekili
arkadaşlarıma ve AKP’ye oy vermiş ama bu olumsuzlukları görüp ne yapacağını
şaşırmış olan değerli yurttaşlarıma, seçmenlerimize seslendim.
Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kumkumoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşma,
Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart’a ait.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on iki buçuk dakika.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Başbakanlık bütçesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, parlamenter sistemlerde,
başbakanın, bakanlar kurulunun başkanı olarak kurul üzerinde büyük
bir otoritesinin bulunduğu bilinmektedir. Başbakan, çoğunluk partisinin
lideri sıfatıyla, başkanlık sistemindeki başkanın bile sahip olmadığı
yetkilere çoğu zaman sahip bulunmakta ve cumhuriyet hükümetleri,
bu sebepledir ki, başbakanın ismiyle adlandırılmaktadır.
Peki, 2006 Türkiye’sinde nasıl bir Başbakanlık ve
Başbakan fotoğrafıyla karşı karşıyayız, bunları somut olarak görmemiz,
değerlendirmemiz gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, 59’uncu Hükûmet döneminde
-58’i bırakıyorum, 59’uncu Hükûmet döneminde- parlamenter sistemin
dışına çıkan, AKP Grubuna ve yasama organına tahakküm eden, yargıya
ise dolaylı ve zaman zaman da doğrudan müdahale eden bir anlayış ve
süreci yaşıyoruz. Türkiye’nin iç ve dış politikadaki temel sorununun
bu noktada yoğunlaştığını üzülerek ve kaygıyla görüyorum. Bu zihniyet
ve uygulama sebebiyledir ki, sistemin parti devleti veya başbakancı
parlamenter rejim niteliğine dönüştüğünü görüyoruz. Öyle ki,
Grup toplantısında Milletvekillerine “Bizim sevk ettiğimiz tasarıların
virgülüne dokunmayacaksınız.” diyebilen, yolsuzlukla mücadele
için yargı ve teftiş kurullarını devre dışı bırakıp doğrudan kendisine
bağlı özel tim kurma arayışlarına girebilen Sayın Başbakanın, vatandaşı,
kamu görevlilerini, büyükelçileri yakışıksız ve düzeysiz bir üslupla
azarladığını, anayasal kurumları hedef göstermekten öte, kurumlara
yönelik olarak meşruiyet tartışmasını başlattığını görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye’yi yöneten kadronun
başında bulunan Sayın Başbakan ve yakın çalışma arkadaşları hakkında
yapılan suçlamaların niteliği ve içeriği nedir? Bu kadrolar hakkındaki
suçlamalar neden: Görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma,
nitelikli dolandırıcılık, zimmet, sahtecilik ve benzeri suç türleri
üzerinde yoğunlaşıyor? Yasama organı olarak herhâlde bunları sorgulamanız
gerekiyor değerli arkadaşlarım.
Bakın, sayın milletvekilleri, Sayın Başbakanın
1990’lı yıllarda yaptığı konuşma ve eylemleri uzun uzadıya değerlendirmeyeceğim;
demokrasiyi araç olarak gören, laikliğin iflas ettiğini kendince
ısrarla anlatan, Avrupa Birliğinin Katolik Hristiyan devletler
birliği kulübü olduğunu her zeminde ifade eden ve savunan konuşmaları,
El Kaide ve Taliban dâhil olmak üzere yasa dışı terör örgütleriyle
doğrudan ve dolaylı olarak kurduğu ilişkileri de sorgulamayacağım,
onları da sorgulamayacağım…
EYÜP FATSA (Ordu) – Sorgula.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Aaa! Bu kadar da olmaz
yani!
ATİLLA KART (Devamla) – Anlatacağım. Dinlerseniz
anlatıyorum, anlatacağım.
İnandırıcı ve tutarlı olmasa da belli bir dönemin
sonunda değişim ve gelişim gerekçesiyle bu ilişkilerden vazgeçtiğini
doğrudan ve dolaylı olarak zaman zaman beyan ettiği için, demokratik
süreç adına ve Türkiye Cumhuriyeti başbakanlarına duyulması gereken
saygı adına, bu konuları artık sorgulamamak gerekir diye düşünüyorum.
Devam ediyoruz: 2001-2002 yıllarına geliyoruz.
Sayın Başbakan, Büyükşehir Belediyesi kadrolarından haklarında
milletvekili seçilme engeli teşkil edecek şekilde yargılama dosyaları
bulunan 20 kişilik bir çekirdek kadroyu Meclise taşıyor, 269 trilyonluk
İGDAŞ yolsuzluğunun 142 sanığı arasında bulunan Sayın Ömer Dinçer’i
Başbakanlık Müsteşarı yapıyor. Oysa, bu Müsteşar hakkında nitelikli
dolandırıcılık suçlamasının dışında, akademik hırsızlık, bilimsel
hırsızlık yaptığına dair tamamlanmış bir idari süreç söz konusu ve
bakıyoruz o Müsteşarın marifetleri bununla da bitmiyor. 1995 yılında…
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Yargı kararı var
mı? Siz hukuk adamısınız, yargı kararı var mı?
ATİLLA KART (Devamla) – Konuşmamı bozmaya başarılı
olamayacaksınız. Ben devam ediyorum.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Siz bir hukuk adamısınız.
Yargı kararı var mı?
ATİLLA KART (Devamla) – 1995 yılında yazdığı bir
makalede sonuç olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin ortaya koyduğu temel
ilkelerin, yani laiklik, cumhuriyet ve milliyetçilik gibi ilkelerin
yerini federe bir yönetim şekline devretmesi gerektiğini savunan…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, bu şekilde
konuşma…
ATİLLA KART (Devamla) – …bu görüşlerinin bugün de
arkasında olduğunu ifade eden bir Başbakanlık Müsteşarından söz ediyorum.
Bu Müsteşar, görüşleri doğrultusunda icraatlarına devam ediyor.
Devam ediyoruz, devam ediyoruz: İGDAŞ’ta… (AK Parti
sıralarından gürültüler)
HACI BİNER (Van) – Dört senedir bunları söylüyorsun,
dört sene!
ATİLLA KART (Devamla) – Sayın Başkan, lütfen müdahale
eder misiniz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
Sayın Kart, bakın, burada kendisi olmayan, kendisini
savunma imkânı olmayan -biz hukukçuyuz- kişileri, tamamen kişiselleştirerek
-birçok da konuşuldu- bu konulara girmemenizi rica ederim.
Değerli arkadaşlar, hatibe de siz müdahale etmeyin.
Kürsü hürdür, istediğini konuşur, ama, bunun bir ölçüsü var.
Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA KART (Devamla) – Sayın Başkan, aynı hatayı
yapıyorsunuz.
HACI BİNER (Van) – Sayın Başkan, dört senedir aynı
şeyler…
BAŞKAN – Sayın Biner, lütfen…
ATİLLA KART (Devamla) – Sayın Başkan, aynı hatayı
yapıyorsunuz. Burada, Başbakanlık bütçesini tartışıyoruz. 3056
sayılı Teşkilat Yasası’nın 5’inci maddesine göre…
BAŞKAN – Efendim, kişisel noktaya indiriyorsunuz,
indirmeyelim bunu.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) – Laf atanlara söyleyin.
ATİLLA KART (Devamla) – Sayın Başkan, dosyalardan
söz ediyorum, icraatlardan söz ediyorum…
BAŞKAN – Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) – …doğrudan Başbakana karşı
sorumlu olan Müsteşarın faaliyetlerinden söz ediyorum. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
HACI BİNER (Van) – Böyle olmaz ki Sayın Başkan.
ATİLLA KART (Devamla) – Müsaade buyurun da, müsaade
buyurun da, bunları burada konuşalım.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bütçeyle alakası var mı?
ATİLLA KART (Devamla) – Devam ediyoruz: Başbakanın
icraatlarından söz ediyoruz. Herhâlde, Başbakanın icraatları bütçe
görüşmelerinde tartışılacak, başka nerede tartışılacak?
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – Bütçeyle alakası
var mı?
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, lütfen…
ATİLLA KART (Devamla) – Bakın, Sayın Başkan, umarım
adaletli davranıp süre konusunda gereğini yapacaksınız. Bakın
arkadaşlar…
BAŞKAN – Efendim, siz Genel Kurula hitap edin, buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) – Bakın, devam ediyorum: Başbakanın
kadrosundan söz ediyorum, icraatlarından söz ediyorum isim vererek,
olay vererek, dosya vererek. İGDAŞ’ta murahhas aza olarak görev yapan,
müfettiş raporlarına göre…
HACI BİNER (Van) – İSKİ’yi konuş, İzmit Barajı’nı
konuş.
ATİLLA KART (Devamla) – ...gayriyasal yollardan
toplanan paralara birileri adına kasa olarak nezaret eden ve hakkındaki
dava dosyası yasaya aykırı olarak ortadan kaldırılan Enerji Bakanı
Hilmi Güler, kendinden emin görüntülerle icraatına devam ediyor.
Milyar dolarlık enerji politikalarını uygulayan ve ihaleleri ticari
sır gerekçesiyle kamuoyundan gizleyen bir Bakandan söz ediyorum.
MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin) – İSKİ’den de bahset.
ATİLLA KART (Devamla) – Yolsuzluk ilişkileri ve
iddiaları “Kemal Unakıtan klasiği” hâline gelen Maliye Bakanına
her şeye rağmen sahip çıkıldığını görüyoruz.
Gümrüklerle bağlantılı akaryakıt kaçakçılığı
tutarı yılda 4 milyar dolara ulaşmasına, ortada soruşturma raporları,
BDDK raporları söz konusu olmasına ve muhtelif yolsuzluk suçlamalarına
rağmen Sayın Tüzmen hakkında yasal sürecin işletilmediğini görüyoruz.
Kayıt dışı yapılanmanın sonucunda kaçakçılık sektörünün kurumsallaştığı
bir Türkiye görüyoruz.
Sağlık sektöründeki yıllık ilaç yolsuzluğu tutarının
4-6 milyar dolar seviyesinde olduğunu tespit eden Başbakanlık Teftiş
Kurulu raporları hakkında “Ben Başbakanlık Teftiş Kurulu raporu
bilmem.” diyebilen bir Sağlık Bakanı ve sessiz kalan bir Başbakan görüyoruz.
Millî Eğitim Bakanlığındaki yolsuzluk iddia ve
bulgularını görmezden gelen, laiklik karşıtı yapılanmayı ve eğitim-öğretim
birliğini ihlal eden girişimleri umursamayan ve himaye eden bir
Başbakan görüyoruz.
Çevre ve orman katliamına seyirci kalan ve teatral
gösteri yapan bir Orman Bakanlığı, orman işgalinden mahkûm olan bir
Başbakan; salt bu tablo bile çok şeyi anlatmaya yetiyor değerli arkadaşlarım.
Sayın milletvekilleri, TÜPRAŞ-Unakıtan, Ofer-Kutman
ilişkilerindeki suçüstü belgelerini görmezden gelen, yargı kararlarına
rağmen Seydişehir Eti Alüminyumun içinin boşaltılmasına, yeni Balıkesir
Seka örneklerinin yaratılmasına, işgalin sürmesine seyirci kalan,
on binlerce 4/C mağduru yaratan bu iktidardan anayasal zemin içinde
bunların hesabı mutlaka sorulacaktır, mutlaka sorulmalıdır.
Hatay’daki 186
ihaleden 145’inin yasaya aykırı olduğu, yolsuzluk yapıldığı Kamu
İhale Kurumu kararı ve diğer bulgularla ortaya çıkmasına rağmen
“Bana belge getirin gereğini yapacağım.” diye esip gürleyen ve daha
dünkü konuşmasında bu ilişkilere sahip çıktığını ifade eden bir
Başbakanın yolsuzluklarla mücadelede samimi olduğuna kimi inandırabilirsiniz?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Yuvacık Barajı’ndan bahset
biraz da.
ATİLLA KART (Devamla) – Bu konuda, bu konuda yeri
gelmişken…
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Endüstri Holdingden
bahset.
ATİLLA KART (Devamla) – …onurlu ve yürekli bir şekilde
mücadele veren Hatay Milletvekili Fuat Geçen arkadaşımızı, tebrikle,
takdirle bir kez daha anıyorum.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Endüstri Holdingten bahset.
ATİLLA
KART (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, yolsuzluk ve terörle mücadele
konularında Sayın Başbakan samimi ve dürüst değildir, mücadele
konusunda bir hedefi de yoktur.
Sayın
Baştopçu, sizin sorduğunuz soruya geliyorum şimdi: Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi kararları, Avrupa Adalet Divanı Mahkemesinin
beş yılı bulan yargılama kararı ve Türkiye Cumhuriyeti Maliye Bakanlığı
Teftiş Kurulunun üç yılı aşan raporlarına göre, Yasin El Kadı isimli
kişinin El Kaide terör örgütüne finansal ve lojistik destek verdiği
sabittir. Sayın Başbakan, bu sürece rağmen, hâlen “Ben bu şahsa kefilim.”
deyip, Danıştay aşamasındaki temyiz sürecinden feragat edebiliyorsa,
orada, devlet yönetimi adına söz bitmiş demektir, denecek söz kalmamıştır.
Böylesine vahim bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. Orada,
artık, Sayın Başbakanın illegal ilişkilerini sorgulama dönemi
başlamış demektir. Hukuk dışı ve illegal ilişkilerine aradan geçen
beş on yıla rağmen sahip çıkan, Birleşmiş Milletler kararları ve yargı
kararlarını umursamayan bir zihniyetin terörle mücadelede de
yolsuzlukla mücadelede de samimi olduğuna inanmak mümkün değildir.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Başbakanın yönetim anlayışı ve uygulamalarında
odaklaşan kifayetsiz ve muhteris bir kadronun tutarsızlıkları ve
tahribatları bununla da bitmiyor. “Benim eşim ve kızlarım inançlı
Müslümanlardır.” diyerek ayrımcılık yapan, Müslümanlığı tekeline
alan, AİHM ve Danıştayın türban ve özelleştirme kararları üzerine
“Mahkemenin bu konuda söz söyleme hakkı yoktur. Söz hakkı din ulemasınındır.
Efendi, efendi, sen kendi işine bak!” diyebilen bir Başbakanın, aslında,
laiklik konusunda da hukuk devleti
konusunda da değişmediği, 1990’lı yıllardaki gömleğini muhafaza
ettiği bir kez daha ortaya çıkıyor.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Endüstri Holdingten bahset biraz.
ATİLLA
KART (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlarım, şehitler ve şehit yakınları
için “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir. Ailelere özellikle telefon
açmadım, şimdi telefonda aynı şikâyetleri bana da yaparsa bunları
mı dinleyeceğim?” diyebilen, çiftçi ve köylülere yönelik olarak
“Yahu, bu millet yatıp kalkıp size mi çalışacak? Artistlik yapma!”
diyebilen Başbakanı ibretle izliyor ve İsmet Bozdağ’ın “Atatürk’ün
Sofrası” isimli kitabını okumasını, çiftçi Halil Ağa ile Mustafa
Kemal arasındaki diyalog hakkında bilgi sahibi olmasını ve ders
almasını, yeri gelmişken tavsiye ediyorum.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Endüstri Holdingten bahset.
ATİLLA
KART (Devamla) – Sayın Erdoğan, aradan geçen dört yıla rağmen, bu ülkenin
tüm vatandaşlarının Başbakanı olduğunun farkında ve bilincinde
değildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Endüstri Holdingden bahset.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Endüstri Holdingden niye bahsedecek?
ATİLLA KART (Devamla) – Endüstri Holding hakkında
bir şey bilip de gereğini yapmıyorsanız namertsiniz, müfterisiniz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Arkadaşıma soruyorum
ben. Saygısızlık yapma!
ATİLLA KART (Devamla) – Ben tuzağınıza düşmeyeceğim.
Tuzağınıza düşmeyeceğim.
Sayın milletvekilleri, 3.719 üst düzey görevi,
müsteşarlıklar dâhil, dört yıla yakın bir süreden bu yana vekâleten
sürdüren, Anayasa ihlali yapan Sayın Başbakan hâlen bürokratik oligarşiden
yakınıyorsa, orada Sayın Başbakandan kaynaklanan bir yönetim aczi
ve dirayetsizliği var demektir.
Cumhuriyetin temel nitelikleriyle kavgalı olduğunu,
rejimin değiştirilmesi gerektiğini ifade eden bir Başbakanlık
Müsteşarı ve onun himayesindeki binlerce üst düzey bürokrat “Truva
atı” olarak görevlerini sürdürüyorsa, orada vahim bir tablo var demektir.
Bir Meclis Başkanı “Anayasa maddeleri arasında
hiyerarşi ve öncelik olmaz, laiklik tanımı açık değil.” diyor, Sayın
Başbakan da “Hele acele etme. Bunları kademe kademe aşıyoruz. Gelecek
on yılda, otuz yılda bir ağızdan konuşulacak.” diyorsa, orada “Demokrasi
bizim için araçtır.” söylemi doğal olarak hatırlanır ve orada…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kart, sözünüzü tamamlar mısınız.
ATİLLA KART (Devamla) – Sayın Başkan, müdahale oldu.
Ben iki dakikalık daha süre talep ediyorum.
BAŞKAN – Efendim, ben verdim size süre.
ATİLLA KART (Devamla) – Müdahaleler oldu, konuşmam
kesildi ama.
BAŞKAN – Tamam, konuşmanızı toparlayın lütfen.
ATİLLA KART (Devamla) – İki dakikalık süre istiyorum
Sayın Başkan.
Orada, bakın, Anayasa’nın 24’üncü maddesinin son
fıkrası anlamında din istismarı yapılıyor demektir. Yolsuzluk
ilişkileri sistematik hâle geliyor ve denetlenemez bir hâl alıyorsa,
orada yoksulluk bir kader haline getiriliyor demektir. Bir yönetim
yapılanmasında kifayetsiz ve muhteris bir kadro yönetime hâkim olmuş,
yasamaya doğrudan müdahale ediyor, yargıyı doğrudan ve dolaylı
ilişkiler içinde bağımlı hâle getiriyorsa, orada, parti devleti olma
ve dikta süreci başlamış demektir ve orada, Türkiye’nin parti devleti
ve sonuçta müstemleke bir ülke hâline gelmesi kaçınılmaz demektir.
Bu uyarı ve kaygılarla, Sayın Başbakanı sorumlu olmaya ve sağduyulu
davranmaya, hele bu dönemde sağduyulu davranmaya özellikle davet
etmek gereğini duyuyorum.
Sayın milletvekilleri, geldiğimiz süreçte, Türkiye’nin
sorunlarının çözümünde bir başlangıç yapabilmek için, bir başlangıç
yapabilmek adına, ya Sayın Başbakanda odaklaşan zihniyet ve uygulamaların
değişmesi ya da Başbakanın değişmesi zorunluluğu vardır. (CHP sıralarından
alkışlar)
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Yok ya!
ATİLLA KART (Devamla) – Bu anlatım çerçevesinde,
Sayın Başbakanın zihniyet ve uygulamalarının değişmeyeceği
açıklık kazandığından, öncelikli çözüm, müstacel çözüm, Sayın Başbakanın
ve iktidarın değiştirilmesidir.
MUZAFFER KÜLCÜ (Çorum) – Değiştirsenize!
ATİLLA KART (Devamla) – Türk ulusu, bunu anayasal
zemin içinde başaracaktır, bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Bu değerlendirme ve uyarılarla, Genel Kurulu
bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin) – İktidar yüzü görmeyeceksiniz!
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kart.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı,
Ankara Milletvekili Sayın Ayşe Gülsün Bilgehan. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Bilgehan.
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Ankara) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 yılı bütçesi üzerindeki
Cumhuriyet Halk Partisi görüşlerini sunmak için söz aldım. Sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bir araştırma yaptım.
Bir yıl içerisinde, 2006 yılının başından bugüne kadar, Anıtkabir’i
tam 7,5 milyon kişi ziyaret etmiş. Bu, cumhuriyet tarihinde bir rekor.
Bu sayı 2002’de 1 milyon 391 kişi imiş. Yani, dört yılda, cumhuriyetimizin
kurucusu büyük önderimizin kabrine koşanların sayısı neredeyse
4 kat artmış. Ülkenin her tarafından gelen bu ziyaretçilerin kalplerinden
taşan duygu ve düşüncelerini yazdıkları defterlere, alınan yeni
karar gereği açıklama yasağı getirildiği için ulaşamadım. Ancak,
gittikçe büyüyen bu ilgi ve sevginin yanında, dört yılda yükselen,
cumhuriyetimizin temel ilkeleriyle ilgili endişe ve kaygıların
da bulunduğunu görmemek mümkün değil. Sanırım, çok az ülkede insanlar,
yıllar önce ebediyete göç etmiş bir devlet kurucusuna, hayran oldukları
bir lidere bağlılıklarını ve hatta zaman zaman güncel olaylara, siyasal
gelişmelere karşı olan tepkilerini böyle ifade ediyorlar; milyonlar
Anıtkabir’e koşuyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bizim dönemimizde olumlu
bir gelişme olmuş.
AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Devamla) – Tabii, bunda şaşırtıcı
bir taraf yok, biz de koşuyoruz birlikte. Çünkü, halkın yalnız yüzde
7’sinin okuryazar olduğu, ekonomisinin borç altında çöktüğü, kişi
başına düşen gelirin 4 lira olduğu ve topraklarının büyük çoğunluğunun
yabancı güçler işgalinde bulunduğu yıkılmış bir Osmanlı İmparatorluğu’ndan
yepyeni bir devlet yaratmak, bağımsızlık kazanmak ve dünyada Türk
mucizesinin mimarı olarak anılmak her liderin harcı değildir.
Bakın, bugün burada 2007 Türkiye bütçesini görüşüyoruz.
Atatürk döneminde, on beş yıl boyunca, kalkınma hızı yüzde 15 olmuştur.
Atatürk bugün sadece bizde değil, başta mazlum devletler olmak üzere,
çağdaşlığa, evrensel değerlere önem veren bütün ülkelerde saygıyla
anılmaktadır. Türk halkı vefalıdır ve minnetini hak edene gösterir.
Şaşırtıcı olan, ölümünden altmış sekiz yıl sonra Atatürkçülüğün geldiği
noktadır. Ne yazık ki, toplumun büyük bağlılığına rağmen, ülkemizde,
son dört yılda bu alanda endişe verici gelişmeler olmuştur. Öğrenim
Birliği Yasası her fırsatta delinmeye çalışılmış, devletin laik
düzeni eleştirilmiş, kadrolaşma ile dinsel etkiler toplumun her kesiminde
ve devlet kurumlarında artmıştır.
Atatürk’ün adını taşıyan, ülkemizin en büyük uluslararası
havaalanında geçenlerde bir deve kesilmesi, ortalığın kan gölüne
dönüşmesi düşündürücü değil midir? Öte yandan, gençlerimizi yetiştiren
üniversite kürsülerinde yer alan kimi öğretim görevlilerinin,
Atatürk Dönemini gericilikle eleştirdiği, ulusal kahramanımızdan
“o adam” diye söz edildiği günlerdeyiz. Kaçak kurslarda, ama bazı eğitim
kurumlarında bile cumhuriyetimizin kurucusu yanlış tanıtılmakta,
çocuklarımızın farklı anlayışlarla ve çağ dışı görüşlerle yetiştirilmesine
göz yumulmaktadır.
Ne gariptir, Atatürk, o olağanüstü sezileri ve
öngörüsüyle, sanki bugünlerin geleceğini görmüş gibi, yıllar öncesinden
“Devrimler sadece başlar, bitmesi diye bir durum yoktur.” demiş ve
bizlere “Cumhuriyeti ve onun gereklerini yüksek sesle anlatınız.”
diye seslenmiştir.
Bu amaçla kurulan kurumlardan en önemlisi,
1931’den itibaren, Türk tarihini incelemek ve elde edilen sonuçları
dünyaya yaymak için gayret eden Türk Tarih Kurumudur. Bir diğeri de,
1932’de kurdurduğu ve Türk dilinin sadeleşmesi için çalışmalar yapan
Türk Dil Kurumudur. Cumhuriyet döneminin en önemli kurumları olarak
bu oluşumlar, Atatürk’ün arzusu doğrultusunda, bağımsız sivil toplum
örgütleri statüsünde, uzun yıllar değerli hizmetler vermişlerdir.
Sonradan kaderleri değişmiş, 12 Eylül rejimiyle nitelikleri ve
konumları farklılaşmış, Anayasa’nın 134’üncü maddesince, Başbakanlığa
bağlı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı bünyesinde
yeniden yapılanmışlardır.
Yüksek Kurumun amacı, ulusal varlığımızın ve ulusal
gücümüzün devamında ve gelişmesinde, Türk kültürünü her türlü politikanın
dışında, üstünde, Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda bilimsel
yönden incelemek, araştırmak ve bir bütünlük içerisinde tanıtmak,
yaymak ve dünya kültürleriyle buluşturmaktır. Ancak, Yüksek Kurum
yasası çıkmadığı için, bağlı kurumlar, tüzel kişiliğe sahip olmalarına
karşın yasal hak ve yetkilerini tam olarak kullanamamaktadırlar.
Kurumlar, Atatürk’ün iradesiyle dernek statüsünde kurulmuşken, bugün
birer kamu kurumu hâline getirilmişlerdir.
İşte bu kaygılarla, Atatürk’ün Türk Tarih Kurumu
ve Türk Dil Kurumuna verilmek üzere Cumhuriyet Halk Partisine bıraktığı
İş Bankası hisselerinin bu kurumlara ödenme işlemi, Partimiz tarafından
“Bu kurumlar 12 Eylül’de kapatılmış ve ilgili yasa da değiştirilmiştir,
yerine kurulanlar ayrı birer tüzel kişiliktir.” gerekçesiyle durdurulmuştu.
Süren yargı süreci yakın zamanda tamamlandı ve Yargıtayın aleyhteki
kararına saygı gösteren Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye İş Bankasında
bloke edilmiş, yani bu konuyla ilgili olarak saklanmış olan kurumların
payını ödeyeceğini bildirdi.
Kuşkusuz bu gelişme, kurumlara yeni kaynaklar
sağlayacak ve farklı çalışma olanakları sunacaktır. Bize düşen,
bundan sonra daha verimli olmasını umduğumuz etkinlikleri değerlendirmektir.
Zira, Başbakanlığa bağlı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumunu önemli
görevler beklemektedir. Bunların başında, ülkemizin yurt dışında
tanıtımı gelmektedir. Bu iletişim çağında hâlâ yurt dışında “Ne yazık
ki ülkenizi tanımıyoruz, kendinizi tanıtamıyorsunuz.” şikâyetlerini
dinlemekten bıktık.
Çok önemli meselelerimizde, haklı davalarımızda
tezlerimizi duyuramıyoruz. Geçtiğimiz aylarda Fransa Ulusal Meclisinin
kabul ettiği soykırım tanımasına reddin cezalandırılmasıyla ilgili
yasa gündemdeyken, Strazburg’daki Avrupa Konseyi binası kütüphanesinde
Ermeni yanlısı tam 25 yeni yazılmış kitap vitrine konmuştu. Aralarında
bir-iki Türk yazar vardı, ama, onların da görüşü bizim görüşümüzü
yansıtmıyordu; bu konuda bir tane bile kitap yoktu. Oysa, 2006 yılı
içinde Atatürk Araştırma Merkezi tarafından 18, Türk Dil Kurumu tarafından
34, Türk Tarih Kurumu tarafından 19 ve Atatürk Kültür Merkezi tarafından
12 adet kitap ve süreli yayın hazırlanmış; ama, sorgulanması gereken,
yayınların nereye yollandığı, ne kadar etkili oldukları ve en
önemlisi kimler tarafından yazıldığı ve daha da önemlisi kaç tanesi
yabancı dilde.
Yine, 2006 yılında, bağlı kuruluşlar tarafından
dört yılda bir dönüşümlü olarak düzenlenen ve 308 yerli ve yabancı
bilim adamının katıldığı uluslararası büyük kongreyle 79 yerli ve
yabancı bilim adamının katıldığı bir uluslararası bilimsel toplantı
gerçekleştirilmiş. Bu toplantıların yankıları nelerdir?
Ayrıca, AB müzakereleri sürecinde yayınlanan
bazı raporlarda, Kemalizmle ilgili gerçek dışı tanımların yer aldığını
görüyoruz. Özellikle son yıllarda, yurt dışında, çeşitli odaklar tarafından
yanlı ve kasıtlı bir Atatürkçülük karşıtı hareketin olduğunu biliyoruz,
ama, gerek içte gerek de dışta bu gibi karalamalara verilecek en
güzel karşılık, bilimsel yönden konusunda uzman aydınlarca yapılacak
ciddi sunumlardır. Bu kurumlara, bilim kurumları olarak, kuruluş
amaçları doğrultusunda, Atatürk’ü, Atatürkçü düşünceyi, Türk kültürünü
araştırıp, tanıtıp, ulusal boyutlardan evrensel boyutlara taşımakta
büyük sorumluluklar düşmektedir.
Diğer yandan, Türk Dil Kurumu da, Cumhuriyet Halk
Partisinden, Atatürk’ün vasiyetiyle İş Bankası hisselerinden Kurumun
payına düşen 104 milyon lirayı almıştır. Kurum Başkanı Sayın Şükrü
Halûk Akalın, bu parayla Türk Dil Müzesinin de içinde bulunacağı büyük
bir yerleşke kurulacağını belirtmiş. Gelecek yıl Türk Dil Kurumunun
kuruluşunun 75’inci yılının kutlanacağı düşünülürse, bu girişim
gayet olumludur, kendilerine başarılar diliyoruz; çünkü, Türk dilinin
günümüzde geldiği nokta da düşündürücüdür. Atatürk’ün bu Kuruma
verdiği önemi de biliyoruz. Çalışmalarına kendisi de katılmış,
dilimizin sadeleşmesi için çok özen göstermiştir. Oysa, son yıllarda,
yaşadığımız ortamlarda, bölgelerde, yeni basın yayın organlarında,
sokağa çıktığımızda, televizyon kanallarında dilimizin nasıl
kullanıldığını, ne kadar yozlaştığını, yabancılaştığını görmemek
olanaksızdır. Bu konuda ülkemizde tuhaf bir çelişki de olduğunu
düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim.
AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Küreselleşme çağında yabancı dil öğrenmenin
şart olduğunu biliyoruz. Okullarımızda gençlerimize yabancı dil
öğretmek için çabalıyoruz, hatta yabancı dilde eğitim veren üniversitelerimiz
var. Ama, yine de genel olarak, Türkçe’den başka dil kullanamayan bir
toplum olarak tanınıyoruz. Oysa hem kendi dilimizi koruyabilir
ve zenginleştirebilir hem de yabancı dil öğrenebiliriz. Zaten, ancak
ana dilini iyi kullananlar bir başka dili rahat konuşabilirler.
Değerli arkadaşlarım, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Kurumunun görevlerini ve yüklendiği sorumluluğu daha fazla anlatmaya
gerek yok. Bu kurumlarda çok değerli profesörlerimiz, alanında uzman
bilim insanlarımız özveriyle çalışmaktadır. Bizim onlardan beklediğimiz,
aynı Atatürk dönemindeki gibi kendilerini bağımsız, tarafsız birer
aydın olarak görmeleri ve devlet memuru, devlet dairesi memuru anlayışıyla
değil, sanki bir sivil toplum örgütü üyesi gibi çalışmalarıdır.
Başbakanlığın kendilerine bu özgürlüğü vereceğini
umuyor, Kuruma başarılar diliyor, sizlere de saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bilgehan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son söz, İstanbul
Milletvekili Sayın Halil Akyüz’e aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA HALİL AKYÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri
Başkanlığının 2007 mali yılı bütçesi ile ilgili Cumhuriyet Halk
Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, Diyanet İşleri Başkanlığı
1924’te, yani bundan seksen iki yıl önce kurulmuş, genel idare içinde
Anayasa kurumu, bir Anayasa kurumu olarak yerini almıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı, laik ilkeler ışığında,
siyaset düşüncelerinin dışında, toplumun dayanışma ve bütünleşmesine
katkı sağlama görevlerini almış ve bu görevlerin özel bir kanunla
düzenleneceği ifade edilmiştir.
Elbette, Diyanet İşleri Başkanlığı kadroları
laik ve demokratik cumhuriyete uygun olarak görevini yapacaktır,
çünkü, laik ve demokratik cumhuriyetle İslam dininin ilkeleri örtüşür,
çelişmez; ama, uzun yıllar, sanki İslam dini ilkeleriyle laik cumhuriyet
ilkeleri arasında bir çelişki varmış gibi, bilerek veya bilmeyerek
değerlendirmeler yapılmıştır. Elbette, cumhuriyetin ilk yıllarında,
bizim Diyanet kadrolarımız, imamlarımız, laiklikle ilgili birtakım
kuşkular taşımışlardır. “Acaba, bizim dinî görevlerimizi yerine
getirmemize engel mi olacaktır? Bu, acaba dinsizlik demek midir?”
diye birtakım kuşkular taşırlarken, çok partili dönemde araya siyasi
partiler girdi ve din kadrolarına, elbette, el altından, aleniyete
belki çok çıkaramayarak, “Elbette bu laiklik, dinsizlik demektir;
aman ha, laikliği savunan partilere oy vermeyin.” propagandası yaparak
dini istismar etmişlerdir. Bu, uzun süre böyle gelmiştir. Tabii, laik
kesim, laik ve demokratik cumhuriyete inananlar birtakım hassasiyetler
taşıyorlardı, rejim hassasiyetleri taşıyorlardı elbette. Yüzde
99’u dini bütün olan bu insanlar, İslam dinine hiçbir zarar vermeden
laik ve demokratik cumhuriyetin
korunabileceğini, yaşatılabileceğini ve bir yaşam biçimi hâline
getirilebileceğini iddia ediyorlardı, söylüyorlardı; ama, maalesef,
siyaset, bu görüşe yardımcı olmadı, uzun süre olmadı. Niye olmadı?
Çünkü, kültür düzeyimiz yeterli değildi. Şimdi, imam kadrolarımız,
Diyanet kadrolarının kültür düzeyi yükseldikçe, elbette, laik ve
demokratik cumhuriyete bağlılığın dinimiz için de büyük bir özgürlük
olduğunu, herkes için de yararlı olduğunu gördüler; çünkü, medeniyet
öyle bir ateştir ki, karşısındakini yakar. Nitekim, kendisinin geçmişiyle
ve geleceğiyle ilgili birtakım şüpheler taşındığı, rejimle ilgili
birtakım şüpheler taşındığı söylenen Başbakan dün burada nereye
sığındı? Laik ve demokratik cumhuriyete bağlılığına sığındı.
“Ben de laik ve demokratik cumhuriyete tam bağlıyım.” dedi. Eğer inanarak
söylediyse çok mutlu oldum, çok teşekkür ederim.
EYÜP FATSA (Ordu) – Niyetini okuyabilirsiniz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Tabii, tabii!
EYÜP FATSA (Ordu) – Mesleğinizdir, niyet okuyabilirsiniz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Tabii, tabii!
Şimdi, tabii, bu Diyanet bütçesi üzerine konuşurken,
arkadaşlar, İslam dininin hoşgörüsünü de gözardı etmiyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Günah işlemeyeceksiniz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Göz ardı etmiyorum, yani, onu bilesiniz.
EYÜP FATSA (Ordu) – Biraz da sizde olsa o hoşgörü.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Onun için ben, Başbakanlık
bütçesiyle ilgili konuşurken, dikkat ederseniz ve dinlerseniz,
Başbakanlık Müsteşarından söz etmeyeceğim, söyleyeceğim çok şey
vardır çünkü.
Şimdi, Diyanet, bakın, “siyaset dışı kalsın” görevini
almıştır. Biz bunu uzun süre destekledik. Niye destekledik? Çünkü,
siyaset yaparken hep bizim aleyhimize konuşuyor. Laik cumhuriyetin
savunucuları aynı zamanda Müslüman’dır. Elbette Müslüman olmayan
da vardır. Kimseyi de ilgilendirmez bu, ama, hiçbir surette İslam ilkeleri
ile sosyal demokrasi evrensel ilkeleri çelişmez, Müslümanlığın
sağı solu olmaz, dememişlerdir. Dolayısıyla bize zarar vermişlerdir.
Şimdi, bakın arkadaşlar, Diyanet kadroları o
hâle geldi ki, ben artık kuşku duymuyorum. Yani, öyle boşuna yere Diyanet
kadrolarından kendi kadrolaşmasını, kendi ideolojisini sağlamak
için Millî Eğitim Bakanı adam aramasın. Aldı biraz, bir miktar, 1.000-1.500 kadar aldı. Onun
istediği gibi imam orada bile kalmadı, Diyanette bile kalmadı.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – Camilerde
imam açığı var.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Diyanet kadroları artık
bir demokrasi mücadelesi veriyorlar. Ben burada iki sene evvel
söylemiştim size, elbette sendikalaşacaklar, demokratik ve ekonomik
haklarını savunacaklar demiştim. Şimdi memnuniyetle görüyoruz
ki, Diyanet İşleri Başkanlığında, yaklaşık, çalışan 80 bin kişinin
50 bin kişisi sendikalı. Diyanet-Sen’in üye sayısı 30 bin, Diyanet
ve Vakıf-Sen’in üye sayısı 20 bin. Yani, büyük ölçüde sendikalaştılar.
Peki ne istiyor bu sendikalar? Diyanetten özerklik istiyorlar, Diyanetin
özerkleştirilmesini istiyorlar. Biz de istiyoruz. Bunu daha önce
söyledik. Özerk Diyanet İşleri Başkanlığı istiyorlar. Biz de istiyoruz.
Nihayet geçen hafta Diyanet İşleri Başkanı bir televizyon programında
“Diyanet özerk olmalıdır, Diyanet İşleri Başkanı seçimle gelmelidir.”
diyor ve cumhuriyetin ilk yıllarında müftülerin nasıl seçimle geldiğini
söylüyor.
Bu düzey, memnuniyet verici bir düzeydir arkadaşlar.
Elbette demokrasinin olduğu yerde, özgürlüğün olduğu yerde olumsuzluk
yoktur.
SONER AKSOY (Kütahya) – Var mısınız?
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Varız tabii. Bizim programımızda
da var, varız.
Değerli arkadaşlarım, Diyanet, siyaset yapmasın.
Bir süre ben de rahatsızdım Diyanetin siyaset yapmasından. Ama, şimdi,
görüyorum ki Diyanetin önemli bir kısmı, Müslümanlığın sağı solu
yoktur, dolayısıyla sosyal demokratlar İslamiyet’in temel ilkelerine
daha yakındırlar, eğer bundan sonra siyasete karışmak gerekiyorsa
sosyal demokratları desteklemek gerektiğini söylemeye başladılar.
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Nerede! Yok ki sosyal demokrat.
Yok ki sosyal demokrat.
BAŞKAN – Müdahale etmeyelim efendim.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Şimdi, siz artık bundan
sonra din istismarına umut bağlamayın. Bağlamayın din istismarına
umut. Bitti o işler artık.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – Bağlamıyoruz,
bağlamıyoruz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Başka başka şeyler arayın.
Yani, bakın, size başka bir şey söyleyeyim. Diyanetteki gelişmenin
bir örneği de sizsiniz. Niye sizsiniz biliyor musunuz? Başbakan dedi
ki: “Değiştik.” Yani, biz, artık Erbakan Hoca’nın rahleitedrisinden
ayrıldık, biz değiştik, biz çağdaşlaştık, biz medenileştik, biz laik
cumhuriyete yürekten bağlıyız anlamında değiştiğini, gömleğini
çıkardığını söyledi. Doğru mu?
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – Doğru.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Size onun için oy verdiler.
EYÜP FATSA (Ordu) – Alıp siz giydiniz gömleği.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Ama, şimdi görülüyor ki
yer yer eski hastalıklarınız, eski alışkanlıklarınız depreşiyor
ve toplum sizin çok da değişmediğinizi anlıyor. Tabii…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, konuşmanızı tamamlayın.
SONER AKSOY (Kütahya) – Ondan değil, yeni gömlek…
HALİL AKYÜZ (Devamla) – …biraz değiştiniz. Ama,
bir şeyi kırk kere söylerseniz, ona siz de inanmaya başlarsınız. Siz,
sık sık “laik cumhuriyete bağlıyız” deyin. Bunun çok faydası vardır.
Kırkı bulduğu zaman bu ifadeniz, laik cumhuriyete inanacaksınız.
(CHP sıralarından alkışlar) İnanacaksınız ve bunun bir zararı olmayacak.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Siz de aynı şekilde İslamiyet’e…
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Sakın zannetmeyin ki ben
size yanlış yol gösteriyorum. Size en doğru yolu gösteriyorum.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) – Siz öyle mi yapıyorsunuz?
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Çünkü, Diyanet İşleri
Başkanlığının ve tabii Türkiye’deki anayasal kurumların amacı toplumda
iç barışı sağlamaktır. İç barış da böyle sağlanır. Bundan kimsenin
korkmasına gerek yok.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, tabii, Diyanet İşlerinin
ayrıca bu görevlerini yapabilmesi için, bir de örgütlenme yasasına
ihtiyacı var, bir örgütlenme yasasına ihtiyacı var. Bundan önce,
Diyanetin birtakım sorunları var. Ben, daha önce de söyledim, arkadaşlar,
ben, bu işin uzmanı değilim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akyüz, süreniz tamamlandı, lütfen
selamlar mısınız.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Tamamlandı mı?
BAŞKAN – Verdim, ek süre verdim, siz fark etmediniz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – İki dakika şu Diyanet Yasası’ndan
bahsetmem lazım.
BAŞKAN – Ama, siz, başka şeylerden bahsettiniz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Şimdi, Alevi yurttaşlarımızın
Diyanette temsiliyle -ki, bu Anayasa’nın laiklik ve eşitlik ilkesine
uygundur- ilgili sözlerimi söyleyemedim, yani, söylemem gerekenleri
söylüyorum, ama, bir şey olmadı burada yani.
Sayın Başkan, çok önemli söyleyeceğim iki konu
var. Bu Alevi kesiminin Diyanette temsil edilmesi gerekiyor.
SONER AKSOY (Kütahya) – Ayrı bir din mi?
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Cemevlerinde Alevi yurttaşlarımızın
-ki, bunlar, yaklaşık 20 milyondur- ibadet yöntemlerinin bir statüye
bağlanması gerekiyor.
SONER AKSOY (Kütahya) – Ayrı bir din mi?
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Bu yurttaşlarımız bunu
istiyorlar. Eğer siz diyorsanız ki “bu ayrı bir din değildir” eğer siz
diyorsanız ki “bunun Kur’an’da yeri yoktur” bu yurttaşlarımızı ikna
edeceksiniz. Ya ikna edeceksiniz ya söylediklerini yapacaksınız,
kural budur.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – Sizce var mıdır?
SONER AKSOY (Kütahya) – Ayrı bir dinse, tamam.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Şimdi, kısaca şeyden bahsetmek
istiyorum, Diyanet İşleri Yasası’ndan. Diyanet işlerinden sorumlu
Devlet Bakanı, iki sene evvel, burada, geldi dedi ki: “Diyanet işleri
örgütlenme yasası hazırdır, çok az bir şey kalmıştır. Gayet çağdaş
bir yasayı buraya getireceğim ve birlikte çıkaracağız.”
Arkadaşlar, iki sene… Bu “en kısa zamanda getireceğim”
sözünden siz ne anlıyorsunuz?
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – AK Parti İktidarında…
HALİL AKYÜZ (Devamla) – “En kısa zamanda getireceğim”
demek, bu dönem bitinceye kadar getirmeyeceğim demek midir?
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – AK Parti İktidarında…
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Şimdi, öyle anlaşılıyor
ki, siz bu işi, siz bu yasayı getiremeyeceksiniz.
SONER AKSOY (Kütahya) – Siz getirin…
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Ama, bu yasayı getirirken,
Diyanetin özerkleşmesini, özgürce sendikalaşmasını lütfen bu yasaya
koyun. Ben, dediğim gibi, Diyanet bütçesi üzerinde konuşurken olabildiğince
İslam dininin hoşgörüsü ilkelerine bağlı kalmaya çalıştım.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – Biz de hoşgörülü
davrandık.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Ben, bu bütçeyi, bu Diyanet
bütçesinin, yeterli olmamakla birlikte, hayırlı olmasını diliyorum.
Hepinize
sevgiler, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyoruz Sayın Akyüz.
Sayın
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Egemen Bağış.
Buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün
Başbakanlığımızın merkez teşkilatı ve bağlı kuruluşlarından Türkiye
Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansının bütçesi hakkında Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun görüşlerini sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Arkadaşlar,
dört-beş yıl öncesine kadar Türkiye’de bütçeler fazla ciddiye alınmazdı,
bütçeleri hazırlayan hükûmetler bile onları fazla ciddiye alıp fazla
uygulamazlardı; çünkü, bütçeler birçok kara deliklerle doluydu,
halkı kandırmaya çalışırlardı, kurnazlık yapmaya çalışırlardı,
bunun neticesinde faiz enflasyonu, enflasyon faizi tetiklerdi ve
böyle bir sarmal içerisinde ülkemiz büyük bir kargaşa içerisinde,
kayıt dışı ekonomi içerisinde, kayıt dışı yüksek faizli, yüksek
enflasyonlu bir dönem içerisinde geçti ta ki Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidara gelene kadar. Artık, herkes biliyor ki, Avrupa Birliği
standartlarında bir bütçemiz var. Rakamlar neyse o. Bütçenin dışında
herhangi bir fon yok. Bütçenin dışında herhangi bir kara delik yok.
Bu yüzden, Türkiye’de, artık, faizler düşüyor, enflasyon düşüyor ve
kişi başına düşen gelir kat kat artıyor.
Dünyanın
değişen koşullarına ayak uydurabilmek için Başbakanlığımızda,
merkez teşkilatımızda, aynı şekilde yirmi üç değişik birimle önemli
hizmetler vermekte. Başbakanlığımız için 2007
Şimdi,
bu yurt dışına gönderilen kuvvetlerimizle ilgili 121 milyon
YTL’den bahsederken şu gerçeği öğrendim: Bugün, ana muhalefet partimizin
lideri -duyduğum kadarıyla- Lübnan’a gitmiş ve Lübnan’a gidiş sebebi
de Sosyalist Enternasyonal toplantısına katılmaya gitmiş. Ben şaşırdım,
Cumhuriyet Halk Partisi sosyalist değil statükocu, enternasyonalist
değil izolasyonist. (AK Parti sıralarından alkışlar) Tamamen içe kapanık
bir parti. Neden oraya gidiyor?
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Hadi oradan be, hadi
oradan!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Hele Lübnan’da olan bir
toplantıya niye gidiyor anlayamıyorum?
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Seni düşük seviyeli
adam!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Çünkü, biz iki ay evvel burada
Lübnan’a askerlerimizi göndermek için…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Hadi oradan… Seni
Amerikalı seni!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – …sizlere bazı gerçekleri anlatırken
dediniz ki: “İsrail’i korumaya mı gidiyorsunuz?” Şimdi, hangi yüzle
İsrail’i koruduğunu iddia ettiğiniz
askerleri ziyarete gidecek genel başkanınız anlayamıyorum ben?
(AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – ABD uşağı! Hadi oradan!
Hadi oradan!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Şimdi, birileri de kalkıp diyor ki: “Bu
Başbakan esas dindarlara, mütedeyyin insanlara takiye yapıyor.
Ya, haddinizi bilin!
ATİLA EMEK (Antalya) – Sen haddini bil!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Sen haddini bil terbiyesiz!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Siz, Başbakanın takiye
yapmasını ağzınıza almaya haddiniz değil. Haddinizi bilin.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Doğru konuş, sen
haddini bil!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Şimdi, Sayın Başkanım,
biraz da Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansının bütçesiyle ilgili
bilgiler vermek istiyorum.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Sen kimin adına konuşuyorsun?
Provokatörsün sen. Yakışıksız herif!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Türkiye Yatırım Destek
ve Tanıtım Ajansı Hükûmetimizin yatırımları artırma genel politika ve amacının bir göstergesi
olarak 4 Temmuz 2006 tarihinde…
ATİLA EMEK (Antalya) – Geçen Amerika’da söylediklerinin
hesabını ver.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – …doğrudan Sayın Başbakana
bağlı olarak kurulmuştur. 2007 yılı bütçesinde de bu kuruluşumuza
30 milyon YTL fon ayrılmıştır. Eskiden bir kuruluş kurulduğu zaman,
kanunla kurulurdu…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Başbakanı pazarlayan
bu işte!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – …ama bütçeden mütçeden de bir şey ayrılmazdı,
öyle boşlukta kalırdı.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Başbakanı nasıl
pazarladın!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Sen dinden anlar mısın!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Şimdi, daha kurar kurmaz bütçesiyle ve
kadrosuyla bunu önünüze getirdik.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Başbakanı nasıl
pazarladığını anlat?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen dinleyelim
efendim.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Seni seviyesiz.
Sen Amerika’da Başbakanı pazarlayan adamsın!
BAŞKAN – Lütfen dinleyelim.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Sayın Başkan, bu arkadaşlara
dinlemeyi öğretir misiniz lütfen. (CHP sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Seviyesiz!
ATİLA EMEK (Antalya) – Sen yurt dışında konuştuklarının
hesabını ver! Sen görevli geldin Türkiye’ye ne de olsa.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen dinleyelim.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Sayın Başkan, bu muhalefetteki
arkadaşlar dinlemeyi öğrenecekler mi, yoksa ben devam mı edeyim?
ATİLA EMEK (Antalya) – Sen konuşmasını öğren önce!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Hadi oradan, küçük
herif seni!
BAŞKAN – Siz Genel Kurula hitap edin efendim. Siz
Genel Kurula hitap edin.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Sen git Amerika’yla
konuş o işleri!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Şimdi arkadaşlar, bakın
bu Ajansın ne kadar önemli bir görev yaptığıyla ilgili bir şeyi sizinle
paylaşacağım.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Utanıyorum senden!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Eskiden, böyle yeni bir
kurum kurulduğu zaman binlerce kadro açılırdı. Biz ne yaptık? Sadece
30 kişiyle sınırlı tuttuk kadroyu. Neden? Çünkü, biz hizmet versin
istiyoruz.
ATİLA EMEK (Antalya) – Senin kafanda gezsek Türkiye
kan gölü olur be!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Uçaktan inen, gelen yabancı
yatırımcı tek noktayla muhatap olsun. Oradaki görevli arkadaşlar
onlarla ilgili bütün sorunları çözsünler, onların sıkıntıları
varsa, onların konularına yardımcı olsunlar.
Bu ajans yaklaşık on iki değişik ülkede, on beş temsilcisiyle
sürekli koordineli olarak uluslararası bir strateji geliştirmektedir.
Yatırımcılara, konusunda uzmanlaşmış proje liderleri tarafından
profesyonelce hizmet sunulmaktadır. Ajans Ankara merkezli olmakla
beraber, İstanbul’da da bir ofisi olacaktır ve bu Ajansımız uluslararası
bir tanıtım kampanyası sürdürecektir.
Bize bugüne kadar hep yurt dışında şunu soruyorlardı…
ATİLA
EMEK (
EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) – “Yahu sizde neden yabancı yatırım işlerini takip
HARUN
AKIN (Zonguldak) – Kimsin
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Neden yok biliyor musunuz?
Cevabı çok açık: Çünkü, Türkiye’de AK Parti İktidarına kadar olan süreçte
köhne zihniyet, yatırımcı istemiyordu da ondan.
Muhalefet zihniyetinde, yatırımcı yoktur. Sadece
kural, kaide, devlet geleneği maskesi altında bürokratik zulüm ve
bürokratik hâkimiyet düzeni vardı. Çünkü, Cumhuriyet Halk Partisi
zihniyeti yabancı yatırımcıyı bürokrasi içerisinde boğup, yatırımcıyı
kaçırma zihniyetindedir. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) – Cumhuriyet
Halk Partisi kadar başına taş düşsün!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Sen Başbakanı pazarlayan
adamsın!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Çünkü, Türkiye’de ilk kez
bir iktidar beş yıllık süreyle istikrarlı büyüme ve ekonomik toparlanma
sürecine imza atmıştır. Çünkü, yerli yatırımcı ve yabancı yatırımcı
Türkiye’de ilk kez siyasi istikrar yüzü görmektedir. Çünkü, bundan
sonraki beş yılda, aynı bundan evvelki dört yıl gibi bu politikaları
uygulayacağız.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin sözcüleri kalkıp,
biraz evvel burada Ali Dibolardan bahsettiler.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) – Eee?
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Evet.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Yani, onu herhâlde sizin
kendi arkadaşlarınıza sormanız lazım.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) – Yapma ya!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Ağzın eğilsin senin,
ağzın!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Yuvacık Barajı’yla ilgili
uzmanlığınız var, Ali Dibo orada. Buyurun. (CHP sıralarından gürültüler)
OSMAN ÖZCAN (Antalya) – Altı ayda bir geliyorsun,
ortalığı karıştırıyorsun.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Bazıları da kalkıp dediler
ki: “Başbakanın kifayetsiz ve muhteris kadroları.” Herhâlde bunu
söyleyen arkadaşınız da, aynı Genel Başkanınız gibi, aynaya bakarak
konuşuyordu.
BAŞKAN – Sayın Milletvekilleri, lütfen dinleyelim
efendim.
ATİLA EMEK (Antalya) – 128 dosya nerede?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Arkadaşlar… (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Bağış, siz Genel Kurula hitap edin
efendim.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Arkadaşlar… (CHP sıralarından
gürültüler)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Sayın Başkan, bu ne
dediğini bilmiyor.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Sayın Başkanım, muhalefet
milletvekillerinin mahkeme mahkeme dolaşıp yatırımları, özelleştirmeleri
engelleme çabalarını da ibretle izliyoruz. Olumlu icraatı…
HARUN AKIN (Zonguldak) – Hesabın bozuldu herhâlde!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – …iş ve aş getirecek icraatı,
ekonomik kalkınma getirecek icraatı engelleme çabalarınızdan
dolayı da bir çığır açtınız.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) – Kaç ihale bağladın?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Hâlâ işsizlik varsa bu ülkede…
HARUN
AKIN (Zonguldak) – Hesabını bozduk herhâlde!
EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) – …muhalefetin bu tavrından dolayıdır, bunu unutmayalım.
Hâlâ, bürokratik sosyalizm arzuları canlı kaldığı için, işsizliği
istediğimiz kadar azaltamıyoruz. Muhalefet, artık, bundan sonra,
Yatırım Ajansı, yeni kurduğumuz Yatırım Ajansının önünde de gösteri
yaparsa, yabancı yatırımcıları kaçırmaya çalışırsa hiç şaşırmayacağız
arkadaşlar. Bakınız, böylesine önemli hizmetler verecek olan bir
ajansta…
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) – Memleketi açlığa, yoksulluğa, Amerika’ya
teslim ettiniz.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – …sadece 30 kişiyle direkt
hizmet verilecektir ve çalışacak personelin yüzde 20’sinden fazlası
destek hizmetlerinde çalışmayacaktır. Bu yaklaşım da muhalefete
yabancı gelebilir, normaldir.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Çünkü, sen de yabancısın!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Türkiye’de, muhalefet,
iktidara gelebilmek için çözüm önereceğine, toplumu yersiz korkularla
irite edip cumhuriyetin seksen üç yıllık birikimlerinin kaybolacağı
gibi birtakım iddialarla kafaları karıştırmaya çalışıyorlar.
Niye iktidara gelmek istiyorlar? Ekonomiyi çarçur etmek için, Türkiye’ye
kazandırdığımız kaynakları israf etmek için, bürokratik tahakkümü
yeniden kurmak için, Türkiye’yi yeniden içine kapatmak için iktidarı
istiyorlar. AK Partiyi karalamaya çalışıyorlar.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) – Sen karalıyorsun AK Partiyi.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Ancak, AK Parti, yapılabileceğin
en iyisini, bütün engellemelere rağmen zaten yapmaktadır.
Şimdi, bir muhalefet milletvekili, bu kürsüden,
biraz evvel dedi ki, “Başbakanlık Müsteşarıyla ilgili birçok şey
söylüyorum, beni mahkemeye bile vermiyor, neden?” Herhâlde, sizi
ciddiye almıyor da ondan. Beş yılda, eski köhne zihniyeti süpürdük
arkadaşlar. Şimdi, yeni beş yılda, Türkiye’nin de çehresini değiştirip…
ATİLA EMEK (Antalya) – Millet sizi süpürecek hiç
merak etme!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – …gülen Türkiye’yi, mutlu
Türkiye’yi, yeni Türkiye’yi birlikte yaratacağız.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Amerika’yla mı?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Türk halkının bütün üretici
gücünü AK Parti harekete geçirmiştir. Şimdi, o gücün demagojiyle
heba olmaması çabasındayız.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) – Demagoji yapan sensin!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Gülen Türkiye, mutlu Türkiye,
yeni Türkiye için varız ve olmaya devam edeceğiz.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Yaa, sen gel de Anadolu’ya
gör, kim gülüyor, kim?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Şimdi, bir de Türkiye’nin
genç seçmenlerine, genç kamuoyuna bazı şeyleri hatırlatmak lazım.
Cumhuriyet Halk Partisinin, ekonomik model olarak pek beğendiği,
hep özendiği…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Sen kendini New
York’ta sanıyorsun herhâlde!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Sayın Başkan, benden evvelki
arkadaşa üç buçuk dakika verdiniz, hatırlatıyorum.
HARUN AKIN (Zonguldak) – Sana beş dakika, beş dakika!
BAŞKAN – Siz devam edin, mikrofon açık.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisinin,
ekonomik model olarak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN ÖZCAN (Antalya) – Beş dakika konuşsun, konuştukça
batsın.
HARUN AKIN (Zonguldak) – Cebinde yeni bir tezkere
var herhâlde! Seni gidi martçı!
ATİLA EMEK (Antalya) – 1 Martçı değil misiniz siz!
BAŞKAN – Buyurun efendim.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Ancak açıkça da itiraf etmek
istemediğim model, bürokratik, eski
Doğu Avrupa modelidir.
ATİLA EMEK (Antalya) – Sizi gidi 1 Martçılar, sizi!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Hiçbir şey alma, hiçbir
şey satma, hiçbir şey üretme, her şeyi devletten bekle, devlet olmayan
kaynaklarıyla sana baksın, köhne bir devlet kalkanının altına…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Keşke devletten
beklesen, sen ABD’den bekleyen adamsın. Pazarlamacısın sen.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – … saklanıp Hazine yağmalansın,
yolsuzluk üretilsin.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Pazarlamacısın
sen.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Rekabete kapatılmış iç
piyasada, çürük, kalitesiz malı yuttur, ondan sonra da bunun adına
“bağımsız kalkınma” de, bunun adına “kendi kendine yeterlilik” de,
“dışa bağımlı olmama” de gibi, böyle, komedi terimler üret.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – 1920’lerde de vardı
senin gibiler. O zaman da sen vardın,
senin deden vardı.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Arkadaşlar, hâlâ Doğu Avrupa
modeli hayalindesiniz. Cumhuriyet Halk Partisi siyah-beyaz tek kanallı
televizyon, Cumhuriyet Halk Partisi zihniyeti manyetolu telefon
zihniyetidir arkadaşlar. Bunu genç seçmenlere hatırlatmak lazım.
ATİLA EMEK (Antalya)
– Yazıklar olsun sana!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Sen Başbakanı süpürten
adam değil misin!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Ben, bu düşünceler içerisinde,
bütçemizin ve Başbakanlık bütçemizin ülkemiz için, milletimiz
için hayırlara vesile olmasını diliyorum, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Saygın maygın yok
senin. Bush’un selamını mı getirdin buraya!
OSMAN
ÖZCAN (
ATİLA EMEK (Antalya) – Seni gidi martçı seni!
HARUN AKIN (Zonguldak) – Senin cebinde yeni bir
tezkere var herhâlde!
ATİLA
EMEK (
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) – Yabancısın sen, yabancı… Amerika’lı seni!
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, biraz önce, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına konuşan Sayın Egemen Bağış’ın konuşmasında, Cumhuriyet
Halk Partisi hükmi şahsiyetine karşı ağır sözler sarf ettiği talebiyle,
69’a göre, Grup Başkan Vekili sıfatıyla Sayın Koç söz istemiştir.
Bir gerginliğe meydan vermeden, kısa bir açıklama yapmak üzere kendisine
söz veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Efendim,
süre vermiyorum. Sayın Koç, biliyorsunuz, bu kısa bir açıklama, tahdit
koymuyorum. Buyurun, kısa bir açıklamada bulunun.
IV. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, İstanbul Milletvekili Egemen
Bağış’ın, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkanım teşekkür ediyorum
önce duyarlılığınız için.
Tabii ki, bütçe görüşmeleri sırasında, iktidar
ve muhalefete mensup milletvekili arkadaşlarımız, sorumluluk
aldıkları görev başlıklarında görüşlerini açıklayacaklar, eleştiriler
de olacak, iktidarın muhalefete dönük eleştirileri de olacak, doğal
olarak, ana görev olarak, muhalefetin de iktidara dönük tespitleri
ve eleştirileri olacak. Bunları belirli bir üslup içerisinde, belirli
bir çerçeve içerisinde hepimizin doğal karşılaması gerekiyor,
demokrasinin gereği bu.
Ben, demin söz alan Sayın Bağış’la ilgili olarak,
bazı şeyleri, ifadeleri üzerine açıklama görevini yerine getireceğim.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bağış, Başbakanın
yakın danışmanlarından bir tanesi. Ben, Adalet ve Kalkınma Partisi
içerisinde tanıdığım, çok sayıda, ulusal duyarlılığı olan, bu ülkenin
temelinde hiçbir duyarlılık noktasında eksikliği olmayan çok sayıda
arkadaşımın olduğunu biliyorum.
EYÜP FATSA (Ordu) – Hepsi öyle.
HALUK KOÇ (Devamla) – Sayın Bağış’ı ne yazık ki bu
kategoride göremiyorum.
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) – Hep öyleyiz.
HALUK KOÇ (Devamla) – Sayın Bağış, Adalet ve Kalkınma
Partisine ve Sayın Başbakana da yük olan kadrolardan bir tanesi.
(CHP sıralarından alkışlar)
ZEYİD ASLAN (Tokat) – O seni ilgilendirmez.
HALUK KOÇ (Devamla) – Yük olan kadrolardan bir tanesi
ve Türkiye’nin, Sayın Başbakanın da, iktidar partisinin de, zaman
zaman aldığı eleştirilerde temel payı olan arkadaşlardan bir tanesi.
Doğaldır, mesleği pazarlamacılık. New York’ta -hangi caddede bilmiyorum-
mesleğini icra ederken, hop Parlamentoya geldi. O alışkanlıklarınızı
sürdürmek için burası uygun bir zemin değil Sayın Bağış. Burası Türkiye
Cumhuriyeti devletinin Parlamentosu. (CHP sıralarından alkışlar)
Ve çok galiz sözlerle saldırdığınız Cumhuriyet Halk Partisi de, bu
ülkenin temel kurumlarından bir tanesi, tıpkı Adalet ve Kalkınma
Partisi gibi.
Sizi bundan sonraki üslubunuzda biraz daha dikkatli
olmaya davet ediyorum ve bir öz eleştiri yapma fırsatı çıkaracağınızı
umuyorum.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, adımı zikrederek
hakaret var. Açıklama yapmam lazım bir cümleyle.
ATİLA EMEK (Antalya) – Neyi açıklayacaksın?
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Ulusal çıkarlara ve ulusal
hassasiyetlerim olmadığını iddia etti. Bununla ilgili bir açıklama
yapmak istiyorum.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Var mı? Var mı? İddia
ediyor musun? Var mı?
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – İddia değil, doğru
bu.
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) – Zekâtı ömür boyu size
yeter.
EGEMEN
BAĞIŞ (İstanbul) – Cevap vereyim. Lütfen Sayın Başkanım, müsaade eder misiniz?
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Yani, Cumhuriyet
Halk Partisine söylediğin bu kadar laftan sonra…
BAŞKAN – Sayın Bağış, onun o iddiasına katılmadığınızı
mı ifade ediyorsunuz?
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Neden katılmadığımı
ifade etmek istiyorum. İki dakika…
BAŞKAN – Kayıtlara geçme bakımından, buyurun.
Tabii ki önemli bir konu. Biz bu konuda millet olarak
hassasız.
2.- İstanbul Milletvekili Egemen Bağış’ın, Samsun Milletvekili
Haluk Koç’un, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, bu hassasiyetiniz
için teşekkür ediyorum.
Sayın Koç benim ismimi zikrederek, ulusal hassasiyetlere
sahip olmadığım gibi, Sayın Başbakana yük olduğum gibi, partime
yük olduğum gibi birtakım iddialarla bana burada saldırıda bulunmuştur.
Şunu belirtmek istiyorum: Kendisinin söylediği
gibi, evet, Amerika Birleşik Devletleri’nde çalışırken, yaşarken
legal bir statüde, Sayın Başbakanımızdan aldığım davet üzerine siyasete
geldim.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Onu biz bilemeyiz.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Ama, Amerika’da ne yaptım,
ne yapıyordum ben de, ulusal çıkarlar veya ulusal hassasiyetim yoktu?
Ben, Amerika Birleşik Devletleri’nde on beş yaşımdan otuz iki yaşına
kadar on yedi yıl boyunca yaşadım, on yedi yıl boyunca Amerika Birleşik
Devletleri’ndeki Türk derneklerinde aktif görev yaptım. Amerika’daki
Türk-Amerikan Gençlik Derneği yöneticiliğinden başlayıp, daha sonra
bütün derneklerin bağlı olduğu federasyonun yönetim kurulunda
uzun yıllar çalıştım ve milletvekili olmadan evvelki son üç buçuk
yıl içerisinde de Amerika’daki en büyük çatı kuruluşu olan Türk-Amerikan
Dernekleri Federasyonunun başkanlığını yaptım. Elli yıllık bir
federasyon tarihinde oy birliğiyle seçilmiş tek başkan oldum, tarihinin
en genç başkanı oldum. İki defa seçildim, ikisinde de oy birliğiyle
seçildim. Benim, Amerika Birleşik Devletleri’nde Türkiye için, Türk
milleti için yaptığım çalışmalarla ilgili aldığım birçok ödül, plaket
ve şilt vardır. Hepsi Meclis odamda bulunmaktadır. Sayın Koç bir gün
zahmet edip buyurup gelirlerse, hem bir kahvemi içerler hem de onları
yerinde görmüş olurlar.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkan, reklamlara
girdi.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Benim bu çalışmalarım
nedeniyle…
BAŞKAN – Sayın Bağış, lütfen son cümlelerinizi
alayım.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – …Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliğinden tutun Cumhurbaşkanlığına kadar, Başbakanlıktan
diğer devletin ilgili kurumlarına kadar birçok kuruluştan aldığım
ödüllerim vardır, bu konuda aldığım takdirler vardır. Dışişleri Bakanlığının
kayıtları, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin kayıtları,
Cumhurbaşkanlığımızın kayıtlarında bütün bunlar bulunur. Kendileri,
bu tür bir hakarette bulunmadan evvel, saldırıda bulunmadan evvel
biraz daha ince düşünmeleri gerekirdi.
Benim ulusal hassasiyetlere duyarlılığım olmadığını
söylüyorlar. Benim içerisinde olmaktan onur duyduğum Adalet ve Kalkınma
Partisi, Türkiye’ye, hiçbir partinin yaşatmadığı onuru yaşatmıştır,
ulusal kararlılığı yaşatmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Kimsenin gerçekleştiremediği Avrupa Birliği sürecini gerçekleştirmiştir.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bağış.
EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) – Kıbrıs’ta bir asker çekmeden…
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Bayındır, lütfen…
Sayın
Bağış, lütfen…
EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.
…tek
karış toprak vermeden, bir asker çekmeden Kıbrıs’ta dengeleri değiştirmiştir.
Dünyanın suçladığı değil, takdir ettiği ülke hâline getirmiştir.
Bu partinin mensubu olmaktan onur duyuyorum. Siz kendi partinizi
biraz irdelerseniz, biraz siz kendiniz öz muhasebe yaparsanız…
BAŞKAN – Efendim, lütfen yeni bir sataşmaya meydan
vermeyelim.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – …faydalı olur.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bağış.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Ankara Milletvekili Sayın Nur Doğan Topaloğlu. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Ankara)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığının 2007 mali yılı bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu
adına konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Sözlerime bir konuyu hatırlatmakla başlıyorum:
Bilindiği gibi, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu
uyarınca eskiden Başbakanlık bütçesine dâhil olan Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı bütçesi ayrı bütçe olduğundan, değerlendirmesi
de buna göre yapılmaktadır.
Ayrıca, bu konunun önemini de hatırlatmak istiyorum:
Her devlet için, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, anayasal düzenine,
varlığına, bağımsızlığına ve güvenliğine ve millî gücünü meydana
getiren bütün unsurlara karşı içten ve dıştan gelecek mevcut ve muhtemel
tehditler hakkında bilgi toplamak ve istihbarat oluşturmak için bu
teşkilat kurulmuştur. Bu nedenle, ülkemizde sistemli ve organize
nitelikte teşkilatlar üzerinde şöyle kısa bir bilgi vermek istiyorum.
Bu Teşkilatın ilkini 17 Kasım 1913’te görüyoruz.
Enver Paşa zamanında Teşkilatı Mahsusa kurulmuştur. Kurtuluş Savaşı
sırasında istihbarat hizmetlerine önem verilmiştir. Daha sonra
da, Genelkurmay Başkanı merhum Fevzi Çakmak tarafından “Müsellâh
Müdâfaai Milliye” adı altında bu teşkilatın kurulması daha gelişmiş
hâle getirilmiş ve bu çalışmalar Türkiye Cumhuriyeti devleti içerisinde
ordu müfettişlikleri tarafından yürütülmeye devam edilmiştir.
Daha sonra, büyük önder Atatürk, gelişmiş ülkelerdekinden
örnek alarak, yeni bir teşkilat kurulmasını, günün şartlarına uygun
hâle getirilmesini emretmiş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk istihbarat
koşulu olan Millî Emniyet Hizmet Riyâseti yetmiş dokuz yıl önce kurulmuştur.
Bugün o teşkilatın devamı hizmeti yürütmektedir.
1927 yılında Millî Emniyet Hizmetleri adıyla kurulan
bu teşkilat, 1965 yılında 644 sayılı Kanun’la “Millî İstihbarat Teşkilatı”
adını almıştır. 1 Kasım 1983 tarihinde de 2937 sayılı Kanun’la bugünkü
konumuna gelen Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının kuruluş
ve görevleri genel hatlarıyla belirlenmiş, birimlerinin sayısı,
adları, ayrıntılı görevleri ve iç örgütlenme gibi hususlar ayrıntılı
olarak vurgulanmıştır. 2937 sayılı Yasa ile Anayasa gereğince
hükûmetin genel siyasetinin yürütülmesinden Bakanlar Kurulu ile
birlikte Başbakan sorumlu olduğu için bu Teşkilat da -Millî İstihbarat
Teşkilatı da- Başbakanlığın emrine verilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti devletinin millî güvenliğine içerden ve dışardan yönelik
mevcut ve muhtemel tehditler hakkında önceden bilgi sahibi olmak,
alınacak tedbirler yönünden gelişmeleri ilgili makamlara zamanında
bildirmek için kurulan Millî İstihbarat Teşkilatının görevlerini
maddeler hâlinde sıralıyorum.
Bunlardan birincisi: Türkiye Cumhuriyeti’nin
ülkesi ve milleti ile bütünlüğüne, varlığına, bağımsızlığına ve
güvenliğine, anayasal düzenine ve millî gücünü meydana getiren
bütün unsurlarına karşı içten ve dıştan yöneltilen mevcut ve muhtemel
faaliyetler hakkında millî güvenlik istihbaratını devlet çapında
oluşturmaktadır.
İkinci görevi ise: Elde edilen istihbaratı Cumhurbaşkanı,
Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
ile ilgili birimlere ulaştırmaktadır.
Üçüncü önemli görevi ise, devletin millî güvenlik
siyasetiyle ilgili planların hazırlanması ve yürütülmesinde,
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreteri ile ilgili bakanlıkların istihbarat ve ihtiyaçlarını
karşılamak için hizmet yapmaktadır.
Dördüncü önemli görevi ise, ülkemize yönelik
olarak yürütülen istihbarat faaliyetlerine karşı koymakla görevlidir.
Bu da çok önemli bir görevdir.
Şu hususu da bir kere daha vurgulamak istiyorum:
Millî İstihbarat Teşkilatına bu görevler dışında görev verilemez.
Bu Teşkilat, devletin güvenliğiyle ilgili istihbarat hizmetlerinden
başka hizmetler için kullanılamaz. Bunu bilhassa hatırımızdan çıkarmamamız
lazım.
Devlet istihbaratının oluşturulmasında bakanlıklar
ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının da görevleri vardır. Bunlar
şöyle söylenebilir: Görevlerinin gerektirdiği istihbaratı oluşturmak,
Millî İstihbarat Teşkilatı tarafından istenecek bilgileri onların
da vermesi zorunludur. Bunun yanında, bu kuruluşlar, elde ettikleri
millî güvenliğe ilişkin haber ve istihbaratı anında Millî İstihbarat
Teşkilatına ulaştırmakla görevlidir. Millî İstihbarat Teşkilatının
mensupları ise, hizmetlerin yerine getirilmesi sırasında bakanlıklar
ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarına gereken her türlü yardımı yapmaktadırlar.
Bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının yukarıdaki belirtilen
görev ve yükümlülüklerinin yerine getirilmesiyle ilgili koordinasyonun
sağlanması, istihbarat çalışmalarının yönlendirilmesi, temel
görüşleri oluşturmak üzere, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı
başkanlığında Millî İstihbarat Koordinasyon Kurulunun da kurulduğunu
hatırımızdan çıkarmayalım.
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı, kanunlarda
belirtilen görevlerin yerine getirilmesinden Başbakana karşı sorumlu
olup, bunun dışında herhangi bir kişi ve makama karşı sorumlu değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda
kısaca özetlediğim hususlara ek olarak, 2007 bütçesi üzerinde çok
kısa bilgi vermek istiyorum.
2007 yılı bütçe toplamı 425 milyon 217 bin YTL’dir.
269 milyon YTL’si personel giderlerine, 78 milyon 214 bin YTL’si sosyal
güvenlik kurumlarının prim ödemelerine, 46 milyon 353 bin YTL’si de
mal ve hizmet alımlarına, 31 milyon 650 bin YTL’si de sermaye giderlerine
ayrılmıştır.
Millî İstihbarat Teşkilatının son yıllardaki gelişmesini
de ödenek yönünden şöyle özetleyebiliriz: 2002 yılında binde 1,76
pay ayrılmıştır; 2003’de 1,78; 2004’te 2; 2005’te 1,93; 2006’da 2 ayrılmıştır.
Bu yılki bütçeden ayrılan pay ise 2,1 kadardır. Yüzde 20 geçen yıla
göre artış olmuştur. Artış devam etmekte ise de gelişmeler için yeterli
olduğunu da söylemek mümkün değildir.
Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; Millî
İstihbarat Teşkilatı ülkemizin iç ve dış güvenliği bakımından
çok önemli hizmet ifa etmektedir. Zira, istihbarat hizmetleri olmadan
bir ülkenin güvenliği sağlanamaz ve karşı tehdit oluşturan faaliyetlere
karşı önlem almakta zorluk çekilir. Ancak, Millî İstihbarat Teşkilatının
görevlerinin gizli bir hüviyet taşıması nedeniyle kamuoyunda bazen
değişik yorumlar yapılmakta, spekülasyonlar oluşturulmaktadır.
Devlet birimlerinin kendi görevleri dışında, gayrimeşru, kanunsuz
ve antidemokratik faaliyetlerde bulunması kabul edilemez. Bu şekilde
dedikodulara da meydan vermememiz gerekir. Bu gibi ithamlarla ülkenin
güvenliği ve bölünmez bütünlüğünün teminatı olan kuruluşları ve
o arada Millî İstihbarat Teşkilatını yıpratmaktan kaçınmak gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN – Lütfen tamamlayın efendim konuşmanızı.
NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Devamla) – Bu arada, Anayasa’nın
koruma altına aldığı özel hayat ve haberleşme özgürlüğüne devlet
tarafından suç öncesi yapılacak olan müdahalelerin Avrupa Birliği
standartlarına uygun olarak bir konumla yapılması sınırlama konusu
olmuş, bu konuda Meclisimizce 3 Temmuz 2005 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak 5397 sayılı Kanun çıkarılmıştır. Bununla haberleşme
kontrol altına alındığı gibi, aynı zamanda yargı teminatı altına
alınmıştır. Bu konuda diğer birimlerin yanında, Millî İstihbarat
Teşkilatının katkıları da büyüktür. Kendilerine o komisyonun
içinde bulunan bir kişi olarak teşekkürü bir borç biliyorum.
Millî İstihbarat Teşkilatının dünyadaki sayılı
kuruluşlar arasında önde gelenlerden birisi olduğunu unutmamamız
gerektiğini belirtiyor, Teşkilatın gücünün toplumumuzdan alacağı
destek daha faal olmasını sağlayacak, günün koşullarına göre kendisini
yenileyecektir. Teşkilat, Türkiye Cumhuriyeti devletinin devamı
ve gelişmesi için hizmet edecektir.
Sözlerimi bitirirken, Millî İstihbarat Teşkilatının
2007 yılı bütçesinin milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını
diliyor, bu kurumumuza başarılı çalışmalarının devamını tekrar
ediyor, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Topaloğlu.
Sayın milletvekilleri, birleşime 19.15’e kadar
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.50
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.24
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 34’üncü Birleşimi’nin Beşinci Oturumu’nu açıyorum.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları
üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, ikinci tur üzerinde, söz sırası, AK Parti
Grubu adına üçüncü sırada yer alan Erzincan Milletvekili Sayın Talip
Kaban’a aittir.
Buyurun Sayın Kaban. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz dokuz dakika.
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA TALİP KABAN (Erzincan) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliğinin 2007 mali yılı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî güvenlik kavramına tarihsel dönemler itibarıyla
farklı anlamlar yüklenmiş olsa da, kavram olarak millî güvenliğin ortaya
çıkışı modern devletin ortaya çıkışıyla aşağı yukarı eş zamanlıdır.
Bugün anladığımız manada millî güvenlik kavramının evrensel boyut
kazanması ise İkinci Dünya Savaşı’yla başlamıştır.
Millî güvenlik tanımı, o devletin jeopolitik konumuna,
sosyal yapısına, anayasal düzenine ve gelişmişlik düzeyine bağlıdır.
Ancak, şartlar ne olursa olsun, her devlet, millî güvenliğini sağlamak
ve var olma mücadelesini sürdürebilmek için çareler bulmak zorundadır.
Millî Güvenlik Kurulu, devlet sistemimizin önemli
bir anayasal organı olma niteliği taşımaktadır. Millî Güvenlik Kurulu
ve Genel Sekreterliği, ülkemizde, 1933 yılında Yüksek Müdafaa Umumi
Kâtipliği ismiyle kurulmuş, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, 1961
Anayasası’nda yapılan tedrici değişimlerden sonra, yasal dayanağını
1982 Anayasası’nın 118’inci maddesinden ve 2945 sayılı Kanun’dan almıştır.
Bildiğiniz gibi, 1999 Avrupa Birliği Helsinki
Zirvesi’nden sonra, Türkiye’de, ulusal güvenlik politikalarını daha
demokratik bir çerçeveye oturtabilme anlayışı bir zorunluluk
hâline gelmiştir.
Parlamentomuz, bu dönemde, ülkemizin yapısal
sorunlarıyla ilgili temel yasaları, AB süreciyle ilgili uyum paketlerini
çıkararak, Hükûmetimiz, sivil-asker ilişkilerini Avrupa Birliği
üyesi ülkelerdeki uygulamalara yaklaştırabilmek için, demokratik
açılımları sağlayabilmek için Millî Güvenlik Kurulu ve Genel Sekreterliği
Yasası’nda köklü değişikliklere gitmiştir. İfade etmeliyim ki, bu
değişiklikler, iktidar ve ana muhalefet milletvekillerinin büyük
katkılarıyla gerçekleştirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün gelinen
noktada, Millî Güvenlik Kurulunu doğrudan ilgilendiren 2945 sayılı
Yasa’ya atfen yapılan değişikliler ve düzenlemeleri üç bölümde
inceleyebiliriz.
Bu değişikliklerin başında, 4789 sayılı Kanun’la
yapılan ve Kuruldaki asker-sivil dengesini değiştiren yasa gelmektedir.
Bu değişim ile Cumhurbaşkanının başkanlığında Başbakan, Genel Kurmay
Başkanı, Millî Savunma, İçişleri, Dışişleri, Kara, Deniz, Hava ve
Jandarma Genel Komutanlığından oluşan Kurula, başbakan yardımcıları
ve Adalet Bakanı da tabii üye olarak alınmışlardır.
Diğer bir düzenleme ise, 4963 sayılı Kanun’la yapılan,
Millî Güvenlik Kurulu ve Genel Sekreterliği Kanunu’nun Anayasa’ya
uyumlu hâle getirilebilmesi için yapılan değişikliklerdir. Bu düzenlemeler
ile Genel Sekreterliğin Başbakan tarafından atanması sağlanmış,
personel ve teşkilat indirimine gidilmiş, Genel Sekreterliğin geniş
yetkileri sınırlandırılmıştır. Ayrıca, yürütmenin işlevselliğinin
sağlanması amacıyla, Kurul toplantılarının ayda bir yerine iki ayda
bir yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Yine, Millî Güvenlik Kurulunun Bakanlar Kurulu
tarafından öncelikle dikkate alınması değil, kararlarının değerlendirilmesi
öngörülmüş ve bu kararların tavsiye niteliği taşıdığı vurgulanmıştır.
Son olarak ise, 5017 sayılı Kanun’la Genel Sekreterliğe olağanüstü
yetkiler tanıyan özerk bir yürütme organı gibi davranma olanağı
sağlayan gizli yönetmeliğin kaldırılmış olması, siyasal rejimin
şeffaflaşması açısından önemli bir adım olmuştur.
Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz süreç içerisinde,
varlığı ve faaliyetleri en çok tartışma konusu olan kurumların başında,
nedense, Millî Güvenlik Kurulu gelmiştir. İkinci Dünya Savaşı’ndan
sonra, aralarında ABD, Fransa ve İtalya’nın da bulunduğu dünyanın
pek çok ülkesinde, savunma ve güvenlik konusunda siyasi iktidara
danışmanlık yapmak ve siviller ile askerler arasındaki eş güdümü
sağlamak üzere yüksek kurullar oluşturulmuştur. Nitekim, hâlen, İngiltere’nin
dışında, neredeyse tüm ülkelerde Millî Güvenlik Kurulu benzeri
oluşumlar bulunmaktadır. Ancak, Batı ülkelerinde, bu kurullara,
askerler, kurul üyesi olmaktan daha çok danışmanlık hizmeti sunmaktadırlar.
Bundan hareketle, Millî Güvenlik Kurulu ve Genel Sekreterliğinin
konum ve faaliyetleri noktasında, ülkemizde yapısal ve yasal değişimlerin
geç ve üzerinde tartışmaların çok olmasının temelinde, Büyük Önder
Atatürk’ün hedef gösterdiği çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak
için verdiğimiz mücadelelerden biri olan AB sürecinde olsun, uluslararası
ilişkilerde olsun, dış politikada olsun, karşılaştığımız farklılıklar,
zorluklar, dolayısıyla insanımızın kafasındaki zihinsel çelişkiler
yatmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bugün bizim bu değerlendirmelerdeki
amacımız, yasal değişikliklerle gelinen noktayı olumlu olarak değerlendirişimiz,
gerçekte, asker ve sivil ayrımı yapmak değildir. Bilakis, böylesine
stratejik ve dünyanın pahalı bir arsasında bulunan Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nin bekası, insanımızın hür ve mutlu ve adil yaşamasından,
milletimizin birliğinden, zenginliğinden, devletimizin ve ordumuzun
güçlü olmasından geçmektedir.
Bugün, aslında, her zamankinden daha çok kurumlar
arası eş güdümün, mutabakatın sağlanmasına, insanımızın hiçbir
ayrıma tabi tutulmaksızın beraberliğine ve milletimizin birliğine
ihtiyacımız vardır. Ama, bunun böyle olabilmesi için, zamanımızda
çağdaş ve modern bir devletin gereklerine uygun olarak, kurumlar
arası hiyerarşiyi ve rollerini nasıl düzenleyeceğimizi, insanımızın
kabiliyet ve özelliklerini nasıl ortaya çıkartabileceğimizi,
birbirimizin enerjisini boşa çıkarmadan, kamu kaynaklarını en
rasyonel bir şekilde nasıl değerlendirebileceğimizi, en üretken
ve verimli bir yapılanma biçimini nasıl gerçekleştirebileceğimizi
iyi düşünmek, iyi tahlil etmek hepimizin görevi olmak durumundadır.
İşte, Hükûmetimizin iktidara geldiğinden beri
Avrupa Birliğine giriş sürecini hızlandırmasının, insanımızı
daha özgür ve ülkemizi daha demokratikleştirebilmek için yapmış
olduğumuz sessiz devrimlerin, reformların temelinde, biraz evvel
ifade ettiğim hedeflerimiz yatmaktadır.
Bütün bunlar yeterli mi, kâfi mi? Bugün, cumhuriyetimiz
kurulalı seksen üç yıl olmasına ve bin yıldır bu topraklarda yaşamamıza
rağmen, bir türlü etnik, mezhepsel, bölgesel farklılıkların üzerine
çıkabilecek bir yönetim anlayışını; ortak bir maziye, hatıraya
sahip olmuş, birlikte acı çekmiş, sevinmiş, umut etmiş ve gelecekte
de bir ve beraber yaşama arzusuna sahip bir millet olabilmeyi ve en
önemlisi, aramızdaki kompleksleri, korkuları, kırılganlıkları
aşabilecek bir sıcaklığı, bir sevgiyi sağlayabildik mi? Yoksa, içerisinde
bulunduğumuz çifte standartlı siyasi ahlakımızdan, ideolojik bağnazlıklarımızdan
dolayı birbirimizin enerjisini boşa mı çıkartıyoruz?
Tüm bunları niçin söylüyorum değerli arkadaşlar?
Bugün, içerisinde bulunduğumuz sürece, günlere, ilişkilere, söylenenlere
baktığımızda, aslında önemli olanın şeklî değişikliklerden daha
çok, yani insanımızın özdeki, toplumumuzun zihnindeki dönüşümlerin,
bilinçlenmelerin mühim olduğunu söylemek istiyorum. Zaten, çağımızın
önemli sosyologlarından Max Weber ne diyor: “Toplumların gelişimini
zihniyetlerindeki değişimler belirler.” (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, sözlerimi bitirmeden önce,
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin bütçe rakamları üzerinde
bir şeyler söylemek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TALİP KABAN (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun.
TALİP KABAN (Devamla) – Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliğinin bütçe rakamları 2007 yılında 12 milyon 724 bin YTL
olarak öngörülmüştür. Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine
tahsis edilen ödeneğin merkezî yönetim bütçesi içerisindeki payı
binde 6’dır. Tahsis edilen ödeneğin 8 milyon 451 bin YTL’si personel giderlerine,
1 milyon 546 bin YTL’si mal ve hizmet alım giderlerine ve diğer giderler
2 milyon 307 bin lira ile sosyal güvenlik kurumuna devlet primi giderleri
için ayrılmıştır.
Bu duygu ve düşüncelerle, Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliğinin 2007 mali yılının bütçesinin ülkemize, milletimize
hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinize en derin sevgilerimi,
saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaban.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Erzurum
Milletvekili Sayın Mücahit Daloğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
AK PARTİ GRUBU ADINA MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürk Dil ve Tarih Yüksek
Kurumunun bütçe ve hizmetleri hakkında söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, konuya geçmeden önce, yurt
dışında, Amerika Birleşik Devletleri’nde, uzun yıllar, Türk milletini
kültür ve sanat alanında layıkıyla temsil etmiş olan ve bugün Hakk’ın
rahmetine kavuşmuş olan Sayın Ahmet Ertegün’ü rahmetle ve minnetle
anıyorum.
Bir de, esefle karşıladığım bir olayı da sizlerle
paylaşmak istiyorum. Bir bilim yuvası olması gereken İstanbul Teknik
Üniversitesinde, geçen günler “defile” adı altında yapılan ve maalesef,
burada konuşmayı arzu etmediğim bir şekilde, ahlaksız bir gösteriye
sahne olan ve buna göz yuman İTÜ Rektörlüğünü ve YÖK’ü milletim adına
kınıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu hangi amaçla kurulmuştur? Atatürk’ün manevi himayelerinde
ve bugün de, Atatürkçü düşünceyi, Atatürk’ü tanıtmak, onun ilke ve inkılaplarını
öğretmek, Türk kültürünü, Türk tarihini, Türk dilini bilimsel yoldan
araştırmak, tanıtmak ve yaymak amacıyla kurulmuş bir kurumdur ve aynı
zamanda, Cumhurbaşkanımızın gözetiminde, Başbakanlığa bağlı,
birçok birimden oluşan, Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Dil Kurumu,
Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kurumu olarak kurulmuştur.
Malumunuz, Atatürk bu kurumları kurarken değerli
arkadaşlar -1931’de Dil Kurumunu, 1932’de Tarih Kurumunu ve o zamanki
ismiyle Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti ve Türk Dilini Tetkik Cemiyeti
olarak kurulan bu iki kuruluş- o günün şartlarında çok çok önemli görevler
icra eden kuruluşlardı. Nasıl? Türk dilini yabancı dillerden arındırmak
ve Türkçenin dil yapısına -dünyadaki beş ana dil grubundan biri olan
Ural-Altay dil grubunda- dilimizin yozlaşmasına müsaade etmemek
adına kurulmuş ve uzmanlarla burada teşkil edilmiş bir cemiyetti
ve Dil Kurumu, bu geçen yıllar içerisinde, Türk dilini, ama Doğu’dan
ama Batı’dan gelen yabancı dillerden arındırmak adına hizmetler yapmıştır.
Mutlaka her dilden soyutlamak gibi bir görev de yoktur. Türk milletinin
günlük hayatında, özel hayatında, deyimlerinde, atasözlerinde kabul
edilmiş ve yaşanan, kaynağı Doğu’dan da olsa Batı’dan da olsa, zaman
zaman lügat olarak değilse bile galat olarak dilimize girmiş kelimeler
de devam etmiştir ve öyle olması gerekmektedir.
Atatürk Araştırma Merkezinin amacı, Atatürk ilke
ve inkılaplarını bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak, yaymak ve
bu konularda yayımlar yapmaktır.
Dil Kurumunun amacı, Türk dilinin öz güzelliğini
ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında layık
olduğu değerini yaşatır hâle getirmektir.
Türk Tarih Kurumunun amacı da değerli milletvekilleri,
Anadolu Türklerden önce başka medeniyetlere de merkez olmuş, beşiklik
yapmış ve onların bugün birçok sanat eserlerini bağrında yaşatan
bir coğrafyadır ve bu hem Türk milletinin hem Türk tarihinin de bir
zenginliğidir. Ankara’da Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ni gezdiğimiz
zaman Urartulardan, Etilerden, Friglerden birçok eseri de, ondan sonra
Doğu Roma ve daha sonra da tabii Selçuklular, beylikler ve Osmanlı
devletinden kalan, yani Anadolu coğrafyasında yaşayan bütün medeniyetleri
fotoğrafıyla ve canlı eserleriyle orada görmek mümkündür. Bu bizim
iftihar vesilemizdir. Çünkü, Anadolu’nun, gerçekten, bu kültürel
yapısı, bugün yaşayan insanımızın da kültürel zenginliğine bir
delalettir, bir vesikadır diye düşünüyorum. Onun için, Türk milletinin
zenginliklerinden birisi gerçekten dili, diğeri de tarihidir,
ama, zaman zaman, bu çatı altında bile bizi üzen bazı yanlışlıkları
hepimiz yapıyoruz, ben de yapıyorum. Bu kadar derin bir kültüre, bu
kadar… Gerçekten dünyada 200 milyon insanın kullandığı ve beş ana
dil grubundan birine sahip olan bir dil medeniyetine sahip bir toplumuz.
Gerçekten, yazılı olan, iki bin beş yüz yıllık yazılı bir Türk tarihine,
ama, bu coğrafyada Türklerin dışında başka medeniyetlerin tarihine
sahip olan milletler olarak, madem bu miras üzerinde yaşıyorsak -ki,
yaşıyoruz- hakikaten biraz o misyona uygun, çok daha olgun, çok daha
bilimsel, böyle günlük dedikodulardan arınmış bir şekilde bile siyaset
yapmak gerektiğine inanıyorum. Bize yakışan da o olsa gerek diye
düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, bu yüksek ve güzel kurumumuzla
ilgili bir eksiğimiz de var. Bakın, 519 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yi
Anayasa Mahkemesi iptal etmiştir ve bugün Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumunun şu anda bir kanunu yoktur ve bilim kurulları ve yürütme
kurulları toplanamamaktadır. Ancak, AK Parti Hükûmeti, yılların
ihmal edilmiş olan bu noktasına parmak basmıştır ve bu kanun komisyonlarda
görüşüldükten sonra Büyük Millet Meclisine inmiştir. İnşallah, uygun
bir zamanda Meclisimizin çalışmalarıyla bu güzide kurumumuzun
teşkilat kanununu da çıkarmış olacağız.
Yüksek Kurumun faaliyetleri hakkında sizlerle
bazı bilgileri paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Atatürk Araştırma Merkezi,
Uluslararası Atatürk Kongresi’ni düzenlemiştir. Türk Dil Kurumu
Türk Dil Kurultayı’nı, Türk Tarih Kurumu Türk Tarih Kongresi’ni, Atatürk
Kültür Merkezi de Türk Kültürü Kongresi’ni dört yılda bir dönüşümlü
olarak yapmaktadırlar.
Böylece, bu Kurumumuz kuruluş amaçlarına uygun
Türk tarihini, Türk dilini yücelten ve yeni nesillere, gençlerimize
kavratan birçok faaliyete imza atmıştır. İlim, tarih ve kültür temellerine
dayanan geniş kapsamlı çalışmalar Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu bünyesinde hazırlanan projeler çerçevesinde yürütülmektedir.
Bu Kurumumuza bağlı kuruluşların en önemli çalışmaları da yayınlardır
tabii.
2006 yılı içerisinde, bağlı kuruluşlarımızdan
Araştırma Merkezi tarafından 18, Türk Dil Kurumu tarafından 34, Tarih
Kurumu tarafından 19 ve Atatürk Kültür Merkezi tarafından 12 adet
olmak üzere, toplam 83 adet kitap ve süreli yayın yayımlanmıştır.
Dolayısıyla, misyonuna uygun bir şekilde, bu
“Belleten” dergileri -ki, şahsen abone olduğumuz, yıllardan beri
istifade ettiğimiz- ve Türk Tarih Kurumunun, öğrencilik yıllarımızda
bedava diyebileceğimiz ve taksitle verdiği ve Dil Tarih Coğrafya
Fakültesinin yanındaki mütevazı matbaasında kuyruk olup aldığımız,
istifade ettiğimiz kitapları basan bir kuruluşumuzdur. Ancak,
bu Yüksek Kurumun, Tarih ve Dil Kurumunun, aynı zamanda çalışma
mekânları da çok sıkıntılıdır, bunun da düzeltilmesi gerekiyor. Bu
konuda da, Başbakanımız -ben, buradan bir tarih vermek istiyorum-
Millî Komitenin 19’uncu toplantısında, Sayın Başbakanımız Recep
Tayyip Erdoğan, Atatürk Kültür Merkezi alanı dışında bir arazi bulunması
ve bir hizmet binası yapılması hususunda, Sayın Cumhurbaşkanımız
ve bakanlarımızın huzurunda ve katılımlarıyla karar aldırtmıştır.
Böylece, yani adıyla sanıyla çok yüksek, çok önemli dediğimiz kurumların
daha verimli çalışabilmeleri adına, daha güzel çalışabilmeleri
adına da, mutlaka fiziki mekânlarının çok daha düzgün olması gerekmektedir.
Sincan Organize Sanayisinde Türk Tarih Kurumumuzun
bir matbaası vardır. Gerçekten çok önemli tarihî eserlerimize, belgelere
imza atmaktadırlar ve gün ışığına çıkarıp bizlerin istifadesine
sunmaktadırlar.
Ben, bu manada, yayınlar noktasında özellikle,
Kurumumuza, şahsım ve milletim adına teşekkür ediyorum. Çünkü, gerçekten
zaman zaman kitapların pahalı olduğu ve öğrencilerin, öğretmenlerin,
memurların, hocalarımızın, profesörlerimizin de…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim.
MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim.
…kitap alma konusunda sıkıntı çektiğimiz bir ortamda,
Tarih Kurumunun bu yardımlarını da, biz, burada, minnetle ve şükranla
anıyoruz.
Zamanımız bitti. Yüce heyetinizi saygıyla ve
muhabbetle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Daloğlu.
Sayın milletvekilleri, İstanbul Milletvekili
Sayın Halil Akyüz, konuşmasında bir konunun yanlış anlaşılabileceğinden
bahisle kısa bir düzeltme yapmak istemiştir.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
IV. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Halil Akyüz’ün, konuşmasında, Alevilerle
ilgili ifade ettiği bir sözün yanlış anlaşılabileceğine ilişkin
açıklaması
HALİL AKYÜZ (İstanbul) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, biraz evvel Diyanet
İşleri bütçesiyle ilgili yaptığım konuşmada Sayın Soner Aksoy,
Kütahya Milletvekili “ayrı bir din midir” dedi Alevilik. Alevilikle
ilgili konuşmam üzerine “ayrı bir din midir” dedi. Ben de, bu yurttaşlarımız
bunu istiyorlar. Yani, cemevlerindeki ibadet yönteminin bir statüye
bağlanmasını istiyorlar ve Diyanette de bu inancın temsil edilmesini
istiyorlar.
SONER AKSOY (Kütahya) – Hayır, dediniz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Bunu istiyorlar. Eğer siz
diyorsanız ki: “Bu ayrı bir din değildir.” Eğer, siz diyorsanız ki: Bunun
Kur’an’da yeri yoktur. Bu yurttaşlarımızı ikna edeceksiniz; ya ikna
edeceksiniz ya söylediklerini yapacaksınız; kural budur.
Şimdi, burada, bakın arkadaşlar “Bu ayrı bir din
değildir” diyorsanız. Eğer siz demiyorsanız, sanki biz diyormuşuz
gibi bir anlam çıkıyor buradan.
SONER AKSOY (Kütahya) – Dediniz…
BAŞKAN – Sayın Aksoy, siz artık müdahale etmeyin,
konuşmacı kendi konuşmasını açıklıyor.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Bunu düzelteyim. Siz diyorsanız
ki: “Bu ayrı bir din değildir.” Elbette, değildir. Bunu ilave edelim
arkadaşlar ve bu anlamı ortaya çıksın, bir yanlış anlamaya neden
vermesin.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Yine anlayamadık!..
BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin arkadaşlar,
rica ediyorum.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Ha, siz diyorsanız ki: “Bu
ayrı bir din değildir.” Elbette değildir.
SONER AKSOY (Kütahya) – Mesele yok.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Ha, oldu mu?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Ben de teşekkür ediyorum.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
son konuşmacı, Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Çiçek, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Diyanet İşleri Başkanlığının
2007 mali bütçesi hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Malumunuz olduğu üzere, din işleri, Osmanlı İmparatorluğu
döneminde, meşihat makamınca, şeyhülislamlık eliyle yürütülüyordu.
1920 yılında Meclis Hükûmeti Ankara’da kurulunca, devletin kuruluş
sisteminde şeyhülislamlık “Şeriye Evkaf Vekâleti” adıyla, bakanlık
olarak tescil edilmiştir. 1924’e kadar bu statü devam etmiştir. 3 Mart
1924’te Şeriye Evkaf Vekâleti kaldırılmış, şeriye bölümü Diyanet
İşleri Başkanlığı, evkaf bölümü ise Vakıflar Müdürlüğü olarak yapılandırılmıştır.
Başbakanlık bütçesine dâhil, başvekâlete bağlı
Diyanet İşleri Reisliği kurulmuş, bilahare, teşkilatın adı Diyanet
İşleri Başkanlığı olarak değiştirilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı, Anayasa’nın 136’ncı
maddesine göre, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi düşüncelerin
dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek,
özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirmekle yükümlü
kılınmıştır. Kanununda, İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak
esaslarıyla ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak
ve ibadet yerlerini yönetmek göreviyle görevlendirilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı bugün, her türlü siyasi
görüş ve düşüncenin üstünde kalarak, millî birlik ve dayanışmayı
temin etmeyi, kardeşlik, yardımlaşma, fedakârlık başta olmak üzere,
dinimizin yüce prensiplerini vatandaşlarımıza tanıtmayı, din
konusunda milletimizi doğru bilgilendirmeyi, milletimizin manevi
ve ahlaki değerlerine bağlı kalmayı amaç edinmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı, gerek yurt içinde gerek
yurt dışındaki teşkilatlarıyla, üç haneli köyde bile temsilcisi
bulunan müstesna kuruluşlarımızdan birisidir.
Diyanet İşleri Başkanlığı mensupları, geçmişte
de cumhuriyetimizin kuruluşunda büyük hizmet ifa etmişlerdir.
Atatürk’ün Samsun’a çıkış anında yanında Havza Müftüsü, Amasya Müftüsü,
Sivas, Erzurum Müftüleri bizzat görev almışlar, Amasya Tamimi, Erzurum
ve Sivas Kongrelerinin mimarlığını oluşturmuşlardır. O günlerde,
millî şairimiz Mehmet Emin Yurdakul, Sultanahmet Meydanı’nda bir mitingde
“Şerefli bir tarih ve medeniyete, sağlam bir fazilet ve ahlaka, zengin
bir şiir ve edebiyata, dinî ve ananelere, ırki ve vatani hatıralara
malik olan bir milletin mahvolduğunu tarih göstermez.” diye haykırmıştı.
İşte, bugünlerde Denizli Müftüsü Rahmetullah Efendi’nin “İşgal edilen
bir milletin halkına cuma namazı farz değildir. Bu halkın silaha sarılıp
ülkesini kurtarması dinî bir vecibedir.” diyerek, Mehmet Emin
Bey’in haykırışına Denizli’den iştirak etmiştir.
İzmir’in işgalinden dört saat sonra Denizli’de kurulan
bu direniş hareketine, Afyon’dan İsmail Şükrü Çelikalay adıyla direnişe
katılmıştır. Devrin İzmir Valisi İzzet Bey’in Yunan işgaline karşı
çıkılmaması talimatına “Vali Bey, bu sakalım kanımla kızarabilir;
ama, bu alna Yunan alçaklığını sükûnetle selamlamış olmanın karasını
sürerek huzuru ilahîye çıkamam.” diye haykıran İzmir Müftüsü Rahmetullah
Efendi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını Ankara’da karşılayıp
misafir eden ve millî mücadele fetvasını veren Rifat Börekçi Hoca,
devletimizin kurulmasında ve milletimizin zafere ulaşmasında
ebediyen unutamayacağımız müstesna din adamlarımızdır.
Diyanet teşkilatımız, dün olduğu gibi bugün de
ülkemizin en ücra köşesinde hizmet veren teşkilatıyla, devletimizin
varlığı ve milletimizin bekası için, iç ve dış düşmanlara karşı verilen
mücadelede görevini eksiksiz ifa etmektedir. Başkanlık, mezhep,
meşrep, anlayış ve uygulama ayrımı yapmadan vatandaşlık esasına
göre hizmet sunmaktadır. Gerekli bilgiyi üretmekte, ürettiği bilgiyi
toplumla paylaşmakta, toplumun güncel problemlerini zamanında
açıklamalar yaparak çözmektedir. Türk milletinin ve büyük devletimizin
asırların imbiğinden süzülen dinî alanlardaki tecrübelerini, birikimlerini
dünyanın dört bucağındaki insanlara aktarmakta, İslam dininin doğru
anlaşılmasına ve uygulanmasına dünyada rehberlik etmektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, Diyanet İşleri
Başkanlığı, Balkanlardan ve Kafkaslardan 2.695 öğrenciyi getirerek
eğitmektedir. Bu ülkelerde Diyanet İşleri Başkanlığınca 11 tane
okul açılmıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı altı yıldır Avrasya
İslam Şûrası’nı toplamaktadır. Türk cumhuriyetlerinin her biri ile
ilgilenmekte, alınan kararların birlikte uygulanması yapılmakta,
bu ülkelerdeki dinî faaliyetlere rehberlik edilmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı, 3 Kasım 2006’da Afrika
Dinî Liderler Toplantısı’nı da İstanbul’da toplamıştır. Bu toplantı çok önemlidir. Bu toplantıda
Hristiyan misyonerlerin asrın her türlü imkânlarını kullanarak kuşatma
altında tuttuğu Afrikalı Müslümanlara lojistik destek sağlanmaktadır.
Ülkemizin dört bucağında konferanslar, seminerler düzenlenmektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, ramazan ayı süresince
mahallî ve ulusal medya kuruluşlarına dinî programlarda danışmanlık
hizmeti vermektedir. Yurt içinde ve yurt dışında kütüphanelere, cezaevlerine,
Kur’an kurslarına, derneklere ve vatandaşlarımıza sadece son üç
yıl içinde 7 milyon 250 bin kitap ücretsiz dağıtılmıştır. Çeşitli illerde
her yıl dinî yayınlar kongresi ve fuarları düzenlenerek bu alanda
kaliteli yayınların adedinin çoğalması temin edilmektedir.
Başkanlık tarafından Türki cumhuriyetler, Kafkaslar
ve Balkanlarda cami ve mescit inşaatlarına destek sağlanmakta,
zengin Osmanlı mimarisinin izlerini taşıyan ecdat yadigârı eserler
Diyanet İşleri Başkanlığımız ve Türkiye Diyanet Vakfının müşterek
çalışmalarıyla ihya edilmektedir. Mesela, Kosova’da büyük ceddimiz
Murat Hüdavendigar’ın türbesi aslına uygun şekilde restore edilmiştir.
Başkanlık, eğitime katkı kampanyasına katılarak
Ankara’da 14 derslik Mehmet Rifat Börekçi İlköğretim Okulunu, Ağrı’da
12 derslik Şerafettin Yalkaya İlköğretim Okulunu ve Şanlıurfa’da 18
derslik Ahmet Hamdi Akseki İlköğretim Okulunu eğitim camiamıza kazandırmıştır.
Papa Benedict’in yüce dinimize ve Peygamberimize
hakaret eden ifadeleri üzerine layık olduğu cevap Başkanlıkça verilmiş,
hem yüce milletimizin hem de dünya Müslümanlarının sözcülüğünü
yapmıştır, hislerine tercüman olmuştur. Bu konuda, hem misafirperverliğimizin
müstesna örneğini gösteren hem de yüce dinimizin onur ve haysiyetini,
vakar ve müstesna duruşuyla bütün dünya önünde sergileyen saygıdeğer
Diyanet İşleri Başkanımız Profesör Doktor Ali Bardakoğlu’nu, İstanbul
Müftümüzü ve Sultanahmet Camimizin imamı Emrullah Hatipoğlu’nu
ve onların şahsında temsil ettiği 90 bin civarındaki din görevlimizi
kutluyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Saygıdeğer milletvekilleri, Papa Benedict’in
Türkiye’ye gelişiyle gördük ki Diyanet İşleri Başkanlığının faaliyetleri,
ülkemizde ve ülkemizin dışında daha güçlü, daha organizeli, daha
bilimsel ve yaygın hâle getirilmelidir. Çünkü, geçen konuşmamda da
belirttiğim gibi, Hristiyanlığın Katolik, Ortodoks, Gregoryan mezheplerinin
temsilcilerinin İstanbul’da oluşturduğu ve bütün dünya kamuoyuna
deklare ettiği birlik, İslam dininin yayılmasının önlenmesi içindir.
Hristiyanlığın tarih boyu rakibi Müslümanlar olmuştur, Müslümanlık
olmuştur. Müslümanlığı kabul ettiğimizden bu yana Müslümanlığın
aslına uygun yaşanmasını ve dünyaya tanıtılmasını şeref ve şanla
yüce milletimiz gerçekleştirmiştir. Bunun için, tarih boyu Haçlı
seferlerinin direkt muhatabı hep biz olmuşuz. Dinler arası rekabetin
dinimiz lehine sonuçlanması için rakiplerinden daha organizeli
ve daha donanımlı bir Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatına ihtiyacımız
vardır. Bu, bilgili, kabiliyetli, asrın her türlü imkânlarıyla donatılmış,
ehliyetli Diyanet görevlileriyle mümkün olacaktır.
Misyonerlerin, ülkemizde ve Türki cumhuriyetlerde
faaliyet gösteren yüzlerce televizyon ve radyosu, binlerce legal
ve illegal kuruluşu ve yılda tahminen 15 milyar dolar civarında mali
kaynağı bulunmaktadır.
Sayın milletvekilleri, bazı değerler vardır, bu
değerler toplumun ortak malıdır. Bu değerler üzerinde toplumun her
bireyi eşit hak sahibidir. Bu değerlerle ilgili, biri diğerinden
daha fazla hak sahibi olduğunu iddia etmemelidir, edemez. Bu değerler,
vatan, din, bayrak gibi değerlerdir. Din, bu değerlerin başında gelir.
O, ülkemizdeki insanların hepsinin müşterek değeridir. Yani, bu
Parlamentoda her birimizin, bütün partilerin toplamının ortak malıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim
MEHMET ÇİÇEK (Devamla) – Din, hiç kimsenin şahsi
malı değildir, malı olduğu da iddia edilemez; ederse, toplumun sevk
ve idaresindeki ahenk bozulur. Diyanet teşkilatı da toplumun bütün
kesimlerine böyle bakmalıdır. Camideki imam, arkasındaki cemaatin
ırkına, rengine, milletine, mezhebine, cemiyetine, cemaatine,
kadınlığına erkekliğine bakmadan “bana tabi olanlara imam oldum”
diye niyet eder.
Artık, herkes, dinî problemlerin çözüm yerinin Diyanet
İşleri Başkanlığı olduğunu kesinlikle bilmelidir. Camileri,
devlete, millete, cumhuriyetin temel ilkelerine düşman üreten
yerler olarak görme basiretsizliğinden kesinlikle vazgeçilmelidir.
Devletimiz dini, legal olarak kendi kuruluşlarında dinin aslına
uygun tarzda öğretmezse, ehil olmayan kişi ve kuruluşlar çoğalır,
din asıl kaynağından uzaklaşır, hurafeler dini boğar, yozlaştırır,
bir sürü madrabaz, din sahtekârı türer. Cahil, yobaz, bağnaz insan tipleri,
hiçbir dönemde yüce dinimizi temsil etmemiştir, bundan sonra da
edemez.
Bu sebeple, Diyanet İşleri Başkanlığımızın teşkilat
kanunu yoktur, acilen çıkarılmalıdır. Bir vesileyle kendisiyle
görüştüğüm ana muhalefet partisi Genel Başkanım Sayın Deniz Baykal,
kanunun çıkarılması konusunda kendisinden talepte bulunduğumuzda,
her türlü desteği vereceğini ifade etmişti. Kendisine, anlayışından
dolayı teşekkür ediyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilat kanunu
çıkarıldığı takdirde, sorumluluğu, yetkisi, donanımı sebebiyle
görevini ifa edecektir, din de bir başkalarının oyuncak olarak kullandığı
malzeme olmaktan çıkarılacaktır.
Diyanet İşleri Başkanlığının personelinin tamamının
fakülte mezunu hâline getirilmesi zaruridir. Bu konuda ilahiyat
fakülteleri ve ilahiyat meslek yüksekokullarının sayısı ve kontenjanları
kesinlikle artırılmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığının, yirmi
dört saat yayın yapan çok donanımlı bir televizyon kanalına kesinlikle
ihtiyacı vardır. Camilerimiz kitle eğitim mekânlarıdır. Her hafta
camilerde 25 milyona yakın insan vaaz dinlemektedir, hutbe dinlemektedir.
Toplumun ihtiyacı olan dinî ve millî bilgilerin tecrübeli ve bilgili
kadrolarca verilmesinde zaruret vardır. Gençliğimizin millî ve
dinî değerlerimizin temel prensipleri doğrultusunda eğitilmesi
için, camilerde ve Kur’an kurslarında eğitim sisteminde Diyanet İşleri
Başkanlığımızca yapılan değişiklik geliştirilerek devam ettirilmelidir;
çünkü, yeni uygulama oldukça başarılı olmuştur.
BAŞKAN – Sayın Çiçek, konuşmanızı tamamlar mısınız.
MEHMET ÇİÇEK (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Bilindiği gibi, neredeyse nüfusumuzun yarısını
kadınlar oluşturmaktadır. Yukarıda zikrettiğim bütün faaliyetlerde
maddi ve manevi desteğini Diyanet İşleri Başkanlığından hiç esirgemeyen
Diyanet Vakfının yardımları ve desteğiyle kadınlarımızın dinî
eğitimine önem verilmelidir.
Marifet iltifata tabidir. Diyanet İşleri Başkanlığında
çalışan personelin özlük haklarıyla ilgili çok ciddi iyileştirmeler
yapılmalıdır; çünkü, personel bu sıkıntıdan dolayı diğer kurumlara
geçmek için mücadele vermektedir. Diyanet İşleri Başkanlığında
bulanan toplam kadro sayısı 88.564’tür, fakat, bunun 5.921’i hâlen boştur.
3.845 adet imam, 507 adet müezzin, 335 adet Kur’an kursu öğreticiliği
kadrosu açık bulunmaktadır. Ayrıca, saygıdeğer milletvekilleri,
9.900 tane cami yapılmış, fakat, kadro verilememiştir.
BAŞKAN – Sayın Çiçek, lütfen tamamlayın.
MEHMET ÇİÇEK (Devamla) – Bitiriyorum efendim, bitiriyorum.
Devletin resmî görevlisinin bulunmadığı camilerin
kontrolü mümkün değildir. Bu camiler yurt içi ve yurt dışı şer odaklarının
faaliyet alanı hâline getirilebilir. İktidar muhalefet, Parlamentoda
temsilcisi bulunan bütün partilerin fikir birliğiyle bu kadroları,
mutlaka, liyakatli görevlilerle doldurması gerekmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığının protokoldeki yeri,
dikkatinizi çekiyorum, Atatürk’ün verdiği yer olmalıdır. Diyanet
İşleri Başkanlığına protokolde Başbakandan sonra yer vermiştir
Atatürk. Diyanet İşleri Başkanlığının maaşı en yüksek maaş olarak
tertip edilmiş, Atatürk tarafından dört tane kırmızı plakalı araçtan
birisi Başkana verilmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Son cümlemi söylüyorum. Bu vesileyle, iktidar
muhalefet, bütün siyasi partilerimizin üstüne titreyerek koruduğu,
zarar görmesini istemediği, toplum mozaiğimizin bir arada tutulmasında
en büyük fonksiyonu icra eden dinimizi ve onun milletimize yaşatılmasına
çalışan Diyanet İşleri Başkanlığımız teşkilatının bütçesinin
hayırlara vesile olmasını dilerken, benden önce Sayın Halil Akyüz
arkadaşımın vermiş olduğu bir rakamı düzeltmek istiyorum. Türkiye
Cumhuriyeti devletinin sınırları içerisinde 20 milyon değil, 76
milyon, 80 milyon Müslüman yaşamaktadır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
HALİL AKYÜZ (İstanbul) – Sayın Çiçek, ben 20 milyon
Müslüman var demedim ki.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Çiçek.
Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, şahıslar adına konuşma talepleri vardır.
Zonguldak Milletvekili, lehte olmak üzere, Sayın Fazlı Erdoğan.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika efendim.
FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
ikinci turunda Başbakanlık ve bağlı kuruluşlar bütçesinin lehinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, benden önce bu kürsüden
2007 bütçesiyle ilgili dünden beri gerek genel başkanlar nezdinde
gerek milletvekilleri nezdinde değerlendirmeler oldu. Elbette,
2003 yılı iktidara gelen AK Parti, 2002 yılından aldığı bütçenin
son bir ayına vâkıf oldu. Bu 2002 yılının bütçesini geçmişteki Parlamentoda
hükûmet olan muhalefet partileri birlikte yapmışlardı. Biz, 2002 ile
2006 yılında bir bütçeyi değerlendirirken, Hükûmetimizin, Başbakanımızın
ve onun ekip ve takım arkadaşlarının Türkiye’de dört yılda neler yaptığını
ve bunları nasıl yaptığını Türk milletinin gözünün içine baka baka
başarılı, dürüst, çalışkan, şeffaf ve ilkeli yapmayı başarmıştır.
Dört bütçede de bugüne kadar olduğu gibi 2007 yılı bütçesindeki hedeflenen
rakamlar, düşünülen programlar çerçevesinde, bütçede temel hedef
disiplin ve bu disiplinli çalışmayla, elbette bütün kurumların,
bu kurumlar içerisinde başta Başbakanlık olmak üzere ve Millî İstihbarat
Teşkilatının, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin, Atatürk
Kültür, Dil ve Yüksek Tarih Kurumunun ve Diyanet İşleri Başkanlığının
da bütçeleri aynı kapsamda geçmiş yıllara oranla 2007 yılında da
fevkalade artmış ve büyüme göstermiştir.
Benim de Hükûmetimizin programı çerçevesinde
lehte konuşacağım herkesin malumu olduğu üzere, genel olarak bu
dört yıl Türkiye’nin bir değerlenme ve bu değerlendirmenin neticesinde
derlenip toparlanma, daha doğrusu yoldan, raydan çıkmış bir arabanın
yola konulması, belki onun motorunu yenilemeden önce lastiklerini
yenileyip karda veya çamurda, yolun şartları ne olursa olsun yürüyebilir
bir araba konumuna getirmenin altyapısı hazırlanmıştır ve belki
rektifiye edilen bir kamyon durumunu düşünürseniz, bu kamyonun motoru
gerçekten geçmişte hasar görmüştü.
Türkiye Cumhuriyeti, bütün ülkelere bakıldığı
zaman, büyüyen bir ülkeden küçülen bir ülke konumuna gelmiş, gerek
yurt içinde gerek yurt dışında bütün kredi muslukları kesilmiş, güvenilir
“verdiğim parayı tekrar alamam” korkusuyla, bize bu konuda açılım
gösteren global dünyada yerimizin alınmadığının o günlerini hep
beraber yaşadık.
2000 ve 2001 krizleri, ondan sonraki, özel sektörün
ve devletin düştüğü durum, siyasetin kirlenmesi ve yozlaşması, tabii
ki siyaset üçgeninde ekonomiyi elinde tutan iş adamları, odalar ve
bunun yanında da tabii ki bürokratlar. Bundan herkes payını almıştı.
Onun için, Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük bir devlettir, onun milleti
de büyük bir millettir. O basireti göstermiş, o büyük millet iktidarı
da ehline, muhalefeti ehline vererek tek başına iktidar ve tek başına
da bir muhalefet buraya göndermeyi başarmıştır.
Millet görevini yapmıştır. İktidar da görevini
yapıyor, muhalefet de bu görevi hakkıyla yapmaya çalışıyor, ama,
bunun yanında ilave bir muhalefet daha bu Parlamentoda doğmuştur.
Bunun sebebine ve derinliğine girmek istemiyorum. Onlar, Parlamentonun
işleyiş biçimi içerisinde elbette yerini alacak, demokrasinin
güzelliğini burada sergileyeceklerdir.
O nedenle, bu derlenip toparlanma döneminin, inşallah,
şahlanma dönemi 2007’de olacaktır. Onun için, Türkiye Cumhuriyeti
bütçeleri, bugüne kadar sosyal boyutlu bütçeler olmaktan mahrumdu.
2007 bütçesinde, Sayın Başbakanımın burada dün vurgu yaptığı, 2007
bütçesi, bir sosyal kalkınma, sosyal dayanışma, sosyal bütünleşme
bütçesi olmuştur, olmaya da devam edecektir. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar, saygıdeğer Başkanım; dört
yıllık, hedeflenen bütçede, rakamları, gerçekten, alt alta okuduğumuz,
yazıp topladığımız gibi, yan yana koyup 2003, 2004, 2005, 2006 bütçesinde
geriye giden hiçbir şey yoktur, sürekli ileri ve daha ileri hedefler
tutturulmuştur. Evet, büyümede, eksi 9’dan, ortalama yüzde 6 büyüme
sağlanmıştır, beş yılın ortalaması yüzde 6,5 olabilir. Bakıyorsunuz,
kalkınmada, 184 milyar dolar millî gelirin toplamı 400 milyar dolara
hedeflenmiş ve tutturulmuştur. İnşallah, 2007’de bu daha fazla yerini
alacaktır.
Bütçedeki artış gelirlerinin bir de altyapısına
ve yeterliliğine, bu işin içinin doldurulup doldurulmadığına bakmak
lazım. Evet, bu iş nasıl olmuştur? Bugüne kadar, kamu yatırımları
ve devletin kamu gelirleri sürekli olarak artırılarak özel sektörün
bugüne kadar bütçelerde önü tıkanmıştır. İşte, bu Hükûmet, devletin,
kamunun yatırımlarını bütçede yüzde 4’lerde tutarken, özel sektör
yatırımları yüzde 25’e hedeflemiş ve bunu son derece başarmıştır.
Burada dikkat edecek bir konu vardır, bu da şudur: Evet, geçmişte, devlet
garantisiyle, Hazine desteğiyle birtakım bankalar kredi almış,
vatandaşa vermiş ve bu bankalar, yirmi iki tanesi batmış, vatandaş
fazla bundan zarar görmemiş, devlet zarar görmüş. Şimdi, bizim yaptığımız
dönemde, vatandaşın yanında, tabii ki, devlet de bizim vatandaş da
bizim, devlet-millet iş birliğiyle bunu yeniden bir düzene koydu AK
Parti Hükûmeti. Ne yaptı? Artık, krediyi alan özel sektör, Hazine desteği
ve kamunun garantisiyle kredi almamıştır, kendi istikrarına, yatırımına,
güvenine, konumuna bakarak kredi almıştır. Riski, özel sektörün,
bugün kamudan daha fazladır. Burada dikkat edilecek konu, Türkiye’nin
istikrar devamlılığını korumaktır. Güven ortamını sürekli diri
tutmak ve bunu elbirliğiyle, muhalefet ve iktidarla sağlamaktır.
Evet, seçimler yaklaşıyor. Bu seçimlerin içerisinde
Cumhurbaşkanlığı seçimi de var. İki günden beri, bu konuyu sürekli
olarak, iktidar konusunda, muhalefet konusunda, herkesi ben sağduyulu
olmaya davet ediyorum. Onun da sebebi şudur: Hepimiz bu arabanın
içerisindeyiz. Eğer, seçimlere bu arabayı en iyi şekilde koruyarak
götürebilirsek, demokrasiye saygımızın gereğidir, onun için buradayız.
Biz, sosyal bir hukuk devletini savunuyoruz, laikliği savunuyoruz,
demokrasiyi savunuyoruz, ama, laikliğin de, demokrasinin de, hukukun
da parayla fazla ilgisi yoktur. Bunlar soyut kavramlardır, ama, sosyal
bir devlet olmanın yolu ekonomiden, paradan geçer. Vatandaşın cebine,
fakirin fukaranın gerçekten eline, o garip gurebanın ve birtakım
özürlü vatandaşların, geçmişten bugüne bakıldığı zaman, ilk defa
bu Hükûmet zamanında hem iş konusunda hem aş konusunda yüzü gülmüştür.
Sosyal yardımlaşma vakıflarının, bugüne kadar, artırımlı bir şekilde,
ülkemiz insanının, yeşil kartlıların elinden nasıl tuttuğu hepimizin
malumudur. Bunu hepiniz yakınen görüyorsunuz ve bunun yanında,
KOBİ’lere verilen desteklere baktığımız zaman, Hükûmetimiz, gerçekten,
gerek verdiği desteği gerek bugün Türkiye’de faiz oranları yaklaşık
2002’de yüzde 73’ten, bugün yüzde 20’lere düşmüş iken, KOBİ’ler hâlihazırda
yüzde 13’le bu desteği almaya devam etmektedir. Evet, bir dalgalanma
olmuştur. Bu dalgalanmada, mayıs, haziranda birileri elbette sevinmiştir;
geçmişteki gibi bir şeyler olsa, bir dalgalanma olsa, ülke krize
girse, tekrar seçim olsa… Ama, bu kimseye yarar sağlamaz. Alternatif
nedir? Millettir. Milletin vermiş olduğu bu yetkiyi, AK Parti Hükûmeti
beş yıllığına almıştır. Bu da demokraside ve hukukta, Anayasa’da tescillidir.
Ee, şimdi, biz, beş yıllığına almış olduğumuz bu yetkiyi, gerçekten
beceremezsek, yönetemezsek, acziyete düşersek, bu iki tane seçimi
başaramadan millete gidersek, o millet bize ne der? “Ben size verebileceğim
her şeyi verdim, becerip bir Cumhurbaşkanlığını seçemediniz, becerip
bu ülkeyi beş yıl yönetemediniz, başkalarının düştüğü yanlışı
siz de yaptınız, tekrar bize geldiniz,
hangi yüzle ne istiyorsunuz?” Biz bunu dedirtmeyeceğiz. Biz, üzerimize
düşen görevi, omuzlarımıza aldığımız yükü gerçekten biliyoruz.
Yüreğimizle bunu düşünüyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Alnımız ak, yüreğimiz pak bir şekilde bu yola devam ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, Saygıdeğer Başkanım,
vaktim azaldı, söyleyecek çok şey var. O nedenle, diyoruz ki, iktidar
muhalefet elbirliğiyle, bu ülkenin menfaatine, bu ülkenin çıkarına,
gerek Diyanet İşleri Başkanlığında gerek Atatürk’ün makamında, asla,
laiklikle dini bir kıyaslama konusu yapmayalım. Bakın, bu Türkiye’de
Cumhurbaşkanlığı makamları, Atatürk dâhil sürekli olarak tartışma
konusu olmuştur, ama, biz, tartışmayı, insanların ehliyetine, insanların
yaptıklarına, insanların yapacaklarına, sözleriyle fiiliyatlarına
bakarak açıkça karar vermeliyiz. İşte, Türkiye’de dört yıldan beri, geçmişten daha
istikrarlı, daha güvenli, daha samimi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
FAZLI ERDOĞAN (Devamla) – …ve daha sevecen, bir
barış ortamında, bir kardeşlik ortamında, bir huzur ortamında,
ama, teknolojiyi de en iyi şekilde kullanarak bir Türkiye oluşturmak,
bir Türkiye sevdasını ortaya koymaya çalışıyoruz.
Bakın, hepinizin cebinde çok çeşitli markalar
vardır, televizyonlar vardır evinizde, kullandığınız telefonlar
vardır. Bir Finlandiya, bugün, Avrupa Birliğinin dönem başkanlığını
yapıyor -Nokia telefonunu hepimiz kullanıyoruz- bakın, 5 milyon
nüfusu var, ama, 73 milyon Türkiye Cumhuriyeti’nde biz bir marka oluşturamamışız.
Bizim hedefimiz, 2007 yılında da bu markaları bulmak, 2010 yıllarında
kalkınan Türkiye’yi hep beraber imar etmektir. Bunda payı olacak iktidar
vardır, ama, bugün, yetki ve sorumluluk elbette iktidarındır, muhalefetin
de görevi, bu konuda destek vermektir. Yanlışımız varsa, millet, gelecekte
sizi iktidar yapar, ama, geçmişten bugüne kadar, iktidarda fazla
-açıkça- yer alamamışsanız, bunu millete anlatırsınız, bunun eksikliğini,
AK Parti Hükûmetinin, açıkça, başarılarını da gölgelemeye…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Erdoğan, son cümlenizi alayım.
FAZLI ERDOĞAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Değerli
Başkanım.
Bu nedenle, ben hepinizi tekrar en kalbî duygularımla
selamlıyorum. 2007 bütçesinin, 2003, 2004, 2005 yılı bütçeleri gibi
ülkemizin menfaatine, daha doğrusu, Mevlânâ gibi -açıkça- hoşgörüsüne,
Yunus gibi hoşgörüsüne, Hacı Bektaş gibi “Bir olalım, diri olalım,
iri olalım.” sevdasına açık bir bütçe olduğunu düşünüyorum. Bu ülkede
73 milyon Türk evladı gerek diniyle gerek milletiyle gerek vatanıyla
gerek bayrağıyla cumhuriyetin temel değerlerine saygılıdır. Hiç
kimse, birisinden daha fazla ben bu işin sahibiyim diyemez. Hepimiz
bu hamurun birer -açıkça- ekmekleri olmaya çalışıyoruz.
Hepinize teşekkür ediyor, millete hizmete devam
diyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.
Hükûmet söz talebinde bulunmuştur.
Devlet Bakanımız Sayın Aydın, buyurun.
Şimdi, süreyi nasıl kullanıyorsunuz efendim?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Yarı yarıya efendim.
BAŞKAN – Yirmi iki buçuk dakikanız var efendim.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
O kadar uzun süreceğini de sanmıyorum.
Evvela, tavsiyeleriniz oldu, teşvikleriniz oldu,
takdirleriniz oldu -konuşan arkadaşlarım açısından söylüyorum-
teşekkür borçluyuz. Sağ olun, başından beri, dört yıldır -bu beşinci
yıla giriyoruz- her bütçe görüşüldüğünde Diyanet İşleri Başkanlığıyla
ilgili, durum hemen hemen hiç değişmedi. Daha iyi çalışmamız için,
daha çok çalışmamız için eleştirileriniz oldu. Ama, tekrar ediyorum:
Takdirleriniz oldu ve teşvikleriniz de oldu.
Diyanet İşleri Başkanlığı -bu terimleri kullandığım
için kusura bakmayın, artık yaygın hâlde kullanıldığı için ben de kullanıyorum-
vizyonunu ve misyonunu yeniden inşa ederek yoluna devam etmek istiyor.
Vizyon derken, açıkçası şu: Bugünün Türkiye’sinde ve bugünün dünyasında
nasıl bir Diyanet istiyoruz? Diyanet bir kurum olduğuna göre ve
her kurum da sosyal bir iklimde, sosyal bir bağlamda hizmet vermek durumunda
olduğuna göre, hizmetini sürekli olarak toplum içinde tasarlamak,
toplum içinde planlamak ve toplumun değişimine ayak uydurarak kendi
hizmet alanını da o şekilde yeniden yapılandırmak zorundadır ve
hızla değişen bir dünyada olduğumuz için de elbette bu vizyon, sürekli
olarak genişleyen ve sürekli olarak yenilenen bir vizyon olmak durumundadır.
“Misyon” dediğimiz de, “Hangi insan gücüyle yapacaksınız,
hangi insan kaynağıyla yapacaksınız?” Şüphesiz, vizyona ulaşabilmeniz
için o vizyonu kavramış ve o vizyon istikametinde azimle, iradeyle
yürüyen bir insan kaynağına, insan gücüne ihtiyaç vardır. Bugün bizim
yapmak istediğimiz, yaptığımız, geliştirmeyi arzu ettiğimiz şey
budur. Yani, dört temel soruya cevap arayarak yolumuza devam ediyoruz:
“Ne yapmak durumundayız?” Bu, daha ziyade, bilgiyi
ve hizmeti karşımıza getirir.
“Kiminle yapmak durumundayız?” Bu, insan kaynağının
zaman ve mekân çerçevesinde yeniden düşünülmesi ve planlanmasını
gerektirir.
“Nasıl yapacağız?” Bu da, bilimsel ve rasyonel
yöntemleri nasıl kullanacağız, bilgi ediniminde ve hizmet ortaya
koymada nasıl bir yol ve yordamdan yürüyerek gideceğiz, nasıl bir
metodoloji, nasıl bir teknoloji kullanacağız ve bütün bunları,
yani, “ne”yi, “kim”i ve “nasıl”ı bir bakıma içinde barındıran “niçin”
sorusuna cevap vermektir. Niçin Diyanet vardır, niçin Türkiye’de
din hizmeti vardır ve bu hizmetin ana amacı ve tali amaçları nelerdir?
Şimdi, hepiniz takip ediyorsunuzdur eminim, pek
çoğunuzda Diyanet İşleri Başkanlığındaki arkadaşlarıma ve bana,
zaman zaman söylüyorsunuz. Hakikaten, artık, Diyanet, sadece hizmetini
Türkiye’yle sınırlayan bir kurum değildir, olamaz, olmamalıdır. Bu
son birkaç ay içinde olup bitenler gösteriyor ki, kurumlarımız,
millîliklerini muhafaza ederek, istikrar içinde değişerek, küresel
meydan okumalara, küresel sorunlara cevap vermek zorundadır. Yani,
artık, her millî kurum, aynı zamanda küresel bir kurum olmak zorundadır
ve hakikaten, bir tevazu içinde söylemek istiyorum ki, bugün Diyanet
millî kurum olma özelliklerini koruyor; ama, çabalarıyla, etkinlikleriyle
de küresel bir görevle karşı karşıya olduğunun bilinci içinde hareket
ediyor. Bir tek örnek vereyim size: Son bir yılda, daha tam konuşacak
olursam son altı ayda, dışarıda, gerek itibarlı medya gerek itibarlı
kurumlar dikkate alındığı takdirde Diyanete yapılan olumlu atıfların
sayısı bütün Diyanet tarihinin sayısının 4 katıdır. Hani, üniversitede,
hocalarımızı, genellikle doçentlerimiz profesör olurken atıf arıyoruz
ya, acaba, dünya genelinde nasıl değerlendiriliyor, dünyanın haberi
var mı yok mu, nasıl değerlendiriliyor, nasıl atıfta bulunuyor,
onun için bunu söylüyorum. Bir ayda, Diyanete yapılan, ciddi kurumların
ve medyanın yaptığı atıf Diyanet tarihinin tam 4 katına çıkmıştır.
Yeter mi bu? Yetmez. Umuyorum önümüzdeki akan yıllarda bu 10 katına
çıkacaktır, çıkmak durumundadır. Çünkü, Diyanet, hizmetini evrensel
boyutta düşünmektedir ve yapmaktadır. Niçin? Çünkü, hizmetine talip
olduğu dinin kendisi zaten evrenseldir. O zaten mevzii değildir,
yerel değildir. Dolayısıyla, evrensel bir misyonu ancak evrensel
bir çabayla sürdürebiliriz.
Şimdi arkadaşlarım da söyledi, teşekkür ediyorum,
hakikaten, hem Anayasa’nın gereğidir hem de bizatihi dinin gereğidir.
Ne? Siyasetin dışında olmak, siyasetin üstünde olmak. Hiç kimse,
bu konuda, kılı kırk yardığımızı inkâr edemez, bugüne kadar eden de
çıkmadı zaten. Çünkü, dine yapılacak ve din yoluyla insanımıza yapılacak
en önemli hizmet dini siyasetin dışında tutmaktır. Evvela dinin
kendi kutsallığı zaten buna mânidir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Ama, uygulamıyorsunuz.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Uygulaması
da öyle. Yoksa, sadece teoride olsa, bu kadar, Sayın Milletvekilim,
bu kadar cesaretle bunları söylemek kolay değildir. Açıkça söyleyeyim,
bunları söylerken, insan, cümleleri başka türlü kurmaya çalışır…
Hayır, iddialı kuruyorum: Diyanet, siyasetin üstünde hizmet üretmek
için elinden geleni yapıyor ve bugün, Diyanet, gerçekten, toplumun
her kesiminin hizmetindedir ve bugün Diyanet -birkaç arkadaşım da
işaret etti- Afrika’dan tutunuz da Orta Asya cumhuriyetlerine,
Balkanlara varıncaya kadar ulaşabildiğimiz her yere ulaşıyoruz.
Bizim, ilçe müftülerini, il müftülerimizi terfi ettirmemizin
kriterlerinden biri doğrudan doğruya halka gitmektir. Eğer, il müftüm
ilçelerini dolaşmamışsa, ilçe camilerinde vaaz etmemişse, halkla
birlikte olmamışsa, eğer, ilçe müftülerim her köye gitmemişse, yaptığı
hizmet ne kadar önemli olursa olsun, açıkçası daha önemli bir konuma
gelme hakkını kendinde göremiyor. Her
yerde olmak zorundayız, tekrar ediyorum, çünkü, o mesaj, her yerde
olmak, her yerde bulunmak zorundadır.
Misyonerlik
konusundan bahsedildi. Doğrudur, misyonerlik, dünyanın pek çok yerinde
yaygın hâlde yürüyor, ülkemizde de yaygın hâlde yürüyor. Ama, ben yurt
dışına çıktığım zaman, ilk sorulan sorulardan biri, benim misyonerlikle
ilgili söylediklerim, misyonerlikle ilgili değerlendirmelerimdir.
Ben şunu söyledim ve şunu söylüyorum: Herkes, kendi inancını anlatmak,
açıklamak hürriyetine sahiptir ve bu hürriyet geneldir. Eğer ben Almanya’da,
eğer ben Hollanda’da dinimi anlatma hürriyetine sahipsem, o zaman,
burada da başka din mensupları kendi inanışlarını, inançlarını anlatma
hürriyetine sahiptir. Ama, hiç kimse, hiç kimse, kendi inancını anlatırken,
başka inançları kötüleme özgürlük ve hakkına sahip değildir. Hiç
kimse, kendi inançlarını anlatırken, kendi inançlarını başkalarına
iletirken, başka din mensuplarını rencide edecek bir durumda, bir
konumda olamaz; bu, ilme aykırıdır, ferasete aykırıdır, insanlığa
aykırıdır. Bu bakımdan, eğer, yer yer, kendi inançlarını anlatırken
başka inanışları kötüleyen insanlarla karşılaşırsak, kendimizi
buna karşı da savunmak zorundayız.
Bir
başka husus, Avrupa Birliği bizden istiyormuş ki, biz, “Efendim, hak
din İslam değildir” veya “Hak din İslam’dır” demeyecekmişiz. Arkadaşlar,
kimsenin ne hakkıdır bu ne de haddidir bu. (AK Parti ve CHP sıralarından
alkışlar) Biz, İslam dininin… Zaten, Diyanet dediğimiz, Diyanet İşleri
Başkanlığı dediğimiz kurumun vazifesi budur. Zaten, o dinin hak
olduğunu anlatmaktır, hak olduğunu öğretmektir. Biz bunu söyleriz,
eleştiren olur, eleştirmeyen olur, yurt dışında da eleştiren olur.
Hani, sevmediğim bir söz vardır. Gecenin biraz da
üzerimizdeki baskısını dağıtmak için söylüyorum. Her zaman içeride
“ağzı olan konuşur” demek durumunda değiliz. Dışarıda da var öyleleri,
ağzı olun konuşur. Biz doğruyu söyleriz, doğru bildiğimiz yolda gideriz.
Elbette ki, bundan rahatsız olanlar da çıkabilir.
Şimdi, çok kısaca nokta konulara geliyorum, bu
söylediklerim genel konulardı. Kadro meselesine hemen hemen her
arkadaşım temas etti. Bu Meclisin yardımıyla, hepinize, kurumum
adına teşekkür borçluyum. Bu Meclisin bize gösterdiği yardım neticesinde
kadro durumunda bir ilerlememiz oldu, ama, hâlâ, ihtiyacımız hepimizi
rahatsız edecek boyutta. Bu Mecliste olan milletvekili arkadaşlarım
-hiçbir parti gözetmeden söylüyorum- zaman zaman bana geliyorlar,
diyorlar ki: “Şu kadar camimiz boş diyorsunuz, kadrosu da yok diyorsunuz.
Zaten, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu görüşüldü. Genel Kurula getirin,
biz de yardımcı olalım, o çıksın.” Burada isimlerini söylememe gerek
yok. Bunu, arkadaşlarım her defasında söylüyorlar ve sizin yardımınızla
inşallah, çok uzak olmayan bir tarihte, bu kadrosuz camilerimizin
kadrolarını tamamlamak için Genel Kurula indireceğiz ve eminim,
bugüne kadar nasıl herkes yardımcı olduysa, bugünden sonra da bu
haklı talebe, bu hepimizin dile getirdiği talebe arkadaşlarımız,
milletvekili arkadaşlarımız yardımcı olacaklardır.
Ama, yine de, bir örnek olsun diye, 1998-2002 yılları
arasında, 1998’den 2002 yılına kadar bütün atamaların sayısı
4.419’dur. Eğer, vefat edenleri, görevden ayrılanları, bırakıp gidenleri
düşünürseniz, bu 4 bin rakamı ihtiyacın onda 1’idir. Hâlbuki,
2002’den 2006’ya, yani, bugüne kadar -tekrar ediyorum- hepinizin yardımıyla
yaptığımız atama 20.700’dür. Epeyce mesafe aldık, ama, hâlâ, 6 bin civarında,
gerçekten, kadrosu olduğu hâlde görevlisi bulunmayan camilerimiz
vardır.
Özlük hakları konusu, arkadaşlarım haklı olarak
dile getirdiler, çok önemli bir konu. Ama, o konuda da size niçin teşekkür
ettiğimin vesikası olsun diye söylüyorum: Bekâr olup da, 1’inci derecede
imam olan bir arkadaşımız, üç yıl önce 600 YTL alıyordu, şimdi 910 YTL
alıyor. Yine, evli, iki çocuklu, 1’inci derecede çalışan bir görevlimiz,
üç yıl önce 650 YTL alıyordu, bugün 1.000 YTL alıyor. Bu yeter mi? Hepimiz
biliyoruz ki yetmez, çünkü onların da çocukları var, onların da üniversitede
okuyan yavruları var, onların da ihtiyacı var. Dolayısıyla, bu rakamın,
bu ilerlemenin ve iyileşmenin iyi olduğunu hiçbirimiz söyleyemeyiz,
ama bu noktaya getirilebildiği için teşekkür borçluyuz, daha iyi
noktalara gelmesi için de yardımlarınızı bekliyoruz.
Teşkilat yasasına temasta bulunuldu. Teşkilat
yasası, bizim açımızdan, Diyanet İşleri Başkanlığı açısından tamamlandı.
Ama, hakikaten hepiniz biliyorsunuz ki, reform yasaları, reform
paketleri, acil olan konularımız o kadar ağır bastı ki, 23.00’e kadar
çalıştığımız da düşünülürse, hâlâ onun sevk edilmemesinin sebebi
Meclisteki yoğunluktur. Onun hafiflediği her an, henüz daha Bakanlar
Kuruluna da gelmiş değil, ama yükün hafiflediği her an Bakanlar Kurulunda
görüşülmeye hazır durumdadır ve sizin de zaten onayınıza, dolayısıyla
yasalaşması için Meclise gelmesine gayret sarf ediyoruz, gayret
sarf edeceğiz.
Daha sonra sorular olacak zaten, öyle zannediyorum,
biraz da o sorulara belki yardımcı olmak için, sizin zamanınızı daha
fazla almamak için uzatmıyorum. Ben, tekrar hepinize çok teşekkür
ediyorum ve katkılarınızdan dolayı da şükran borçlu olduğumu ifade
ediyorum, saygılar… Sağ olun. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakana.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcımız Sayın Mehmet
Ali Şahin, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Başbakanlık merkez teşkilatı ve Başbakanlığa
bağlı dört kurumumuzun bütçeleri üzerinde müzakereler yapıyoruz.
Gruplar adına yapılan konuşmalarda, değerli arkadaşlarımız, gerek
Başbakanlık merkez teşkilatıyla ilgili gerekse bütçeleri görüşülen
kurumlarla ilgili, onların hangi görevleri yerine getirdiklerini,
fonksiyonlarının ne olduğunu burada detaylı şekilde ifade ettiler.
O bakımdan, bendeniz, bu konularla ilgili aynı bilgileri tekrar
etmemek için oralara girmek istemiyorum. Ancak, tabii, saat dörtten
beri, demin andığım bütçeler üzerinde burada görüşmeler yapılırken,
değerli arkadaşlarımız fikirlerini serdederken, değerlendirmem
icap eden, Hükûmet olarak değerlendirmemiz gereken bazı saptamalarda
bulundular. O bakımdan, çok kısa bir zaman dilimi içerisinde, onlarla
ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Aslında, kurumlarımızın bütçelerini görüşüyoruz.
2007 yılında neler yapacaklar, yapmayı amaçladıkları işleri kendilerine
ayrılan parayla, bütçeyle karşılayabilirler mi, karşılayamazlar
mı, bunların öncelikle görüşülmesi gerekirdi. Özellikle, çok saygı
duyduğum iki muhalefet partimize mensup arkadaşlarımız -baştan
sona dikkatle takip ettim- hiçbiri, şu kurumun bütçesi şudur, bu
ödenek yetersizdir demedi, biri müstesna: Sayın Akyüz. Sadece Diyanet
İşleri Başkanlığı bütçesiyle ilgili dediler ki: “Bu bütçe yetersizdir,
artırılmalıdır.” Onun dışında hiçbir arkadaşımız, kurumların bütçeleriyle
ilgili, kurumlarımızın 2006 yılında yaptıklarıyla ilgili, 2007
yılında yapmayı amaçladıklarıyla ilgili hiçbir değerlendirmede
bulunmadılar. Bundan son derece üzüntü duydum. Özellikle muhalefet
partilerine mensup arkadaşlarımız şunu söyleselerdi çok güzel
olurdu, bana şunu sorabilirlerdi veya bu kürsüye çıkıp Hükûmete şunu
söyleyebilirlerdi: Neden Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının
bütçesini, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin bütçesini,
Atatürk Kültür, Dil, Tarih Yüksek Kurumu bütçesini, yüzde 10’larda
artış sağladınız da bunlara bir önceki yıla göre, Başbakanlık merkez
teşkilatının bütçesinde bir önceki yıla göre yüzde 73 oranında artış
sağladınız, diye sormalıydınız burada. Aslında bu bütçelerin...
HALUK KOÇ (Samsun) – Daha sorular var.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Hayır, burada soracaktınız onu. Ben şimdi size tüyo
verdim Haluk Hoca, herhâlde onu soracaksınız.
HALUK KOÇ (Samsun) – Daha sorular var, siz erken
söz aldınız.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Peki, peki.
Bunları değerlendirmeliydik. Yani, kurumların
bütçelerini değerlendirmeliydik. Ama, söz alan muhalefet partisine
mensup olan arkadaşlarımızın, saat tuttum, konuşmasının üçte 1’i
Başbakanlık Müsteşarına ayrılmıştı. Ama dört yıldır, aynı şekilde,
konuşmalarının yarısı Sayın Başbakanlık Müsteşarıyla ilgili
oluyor.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Demek ki hak ediyor Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Bu Başbakanlık Müsteşarı gökten zembille düşmedi.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Siz getirdiniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Bu Başbakanlık Müsteşarı, Türkiye’deki usule göre -bakın, şu Resmî Gazete’dir- atandı. Kim
atadı? Sayın Cumhurbaşkanımız atadı. Demek ki şartlarını taşıyormuş
ki, 22 Ekim 2003 tarihli Çarşamba günkü Resmî Gazete’de, Sayın Cumhurbaşkanının
onayıyla Başbakanlık Müsteşarlığına atanmış olan bir arkadaşımızdır.
Şimdi, geçmişte, on iki yıl önce, bir yerde, resmî
bir toplantıda yapmış olduğu bir konuşmadan alıntılar yapılarak,
Başbakanlık Müsteşarıyla ilgili söz alan arkadaşlarımız değerlendirmeler
yapıyorlar. Tabii ki onların takdiridir, ama her yıl böyle yapılıyor.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Gömleğini değiştirmiş
mi Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Ben, ana muhalefet partimizin, Türkiye’nin en köklü
siyasi partisinin muhalefet yaparken Başbakanlık Müsteşarına
takılıp kalmasından üzüntü duyuyorum. Aşmalısınız Başbakanlık
Müsteşarını, oraya takılıp kalmayın. Bu size yakışmıyor. Eğer Başbakanlık
Müsteşarı bir suç işlemişse, o yapmış olduğu konuşma suç unsuru
içeriyor idiyse -açık bir konuşmadır, hükûmet komiseri o toplantıda
vardı, zabıt tutmuştur- her hâlde hakkında soruşturma açılmalı, dava
açılmalıydı, ama böyle bir şey yapılmamış; ama, siz kendinizi savcı
yerine koyuyorsunuz, hâkim yerine koyuyorsunuz, önce iddiada bulunuyorsunuz,
sonra hâkim olarak hüküm veriyorsunuz…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Siz de şu anda avukatlığa
başladınız Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – …Başbakanlık Müsteşarını
mahkûm ediyorsunuz, bununla da kalmıyorsunuz, sonra infaz memurluğuna
soyunuyorsunuz, bir de infaz ediyorsunuz. Arkadaşlar, bu, hukuk
devletinde olacak bir şey değil. Hakkında kesinleşmiş mahkeme kararı
olmadan hiç kimseyi suçlu ilan edemeyiz. Bu yanlış olur. O bakımdan,
buralara takıp kalmayalım. Ben, Başbakanlıkta, bu Müsteşar döneminde
neler yapılmış, yeni bir şey yapılmış mı, bunların araştırılmasını
arzu ederdim.
Bakın, iki gün önce, Başbakanlık, belki de tarihinde
ilk kez bir ödül aldı, iki gün önce TÜSİAD -yani, Türk Sanayicileri
ve İş Adamları Derneği- ile Türkiye Bilişim Vakfı tarafından e-TR
ödülünü kazandı. Yani, Başbakanlıkta Alo 150, Başbakanlık İletişim
Merkezi, Doğrudan Başbakanlık, yani BİMER uygulaması nedeniyle,
bu iki kurumumuz, başta TÜSİAD, bunun kamudan kamuya e-hizmetler
kategorisinde birinciliğe layık görüldüğü sonucuna vararak,
Başbakanlığa bu nedenle bir ödül verdi.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Çiftçilerden de ödül
var mı Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – O nedenle, yapılan hizmetleri değerlendirelim.
Yani, bir bürokratın, bir kamu görevlisinin başında bulunduğu kurum
neler yapmış… Yanlışlıklar yapmışsa burada söyleyelim. Bu görevde
bulunduğu süre içerisinde yanlış uygulamaları olmuşsa, hataları
olmuşsa burada onu değerlendirelim. Bizim gözümüzden kaçmış bir
eylemi olmuşsa bize söyleyin, onları düzeltme imkânı bulalım. Ama,
işte, çok yeni bir uygulamadır BİMER uygulaması. Ne yapmıştır? Bir
yıl içerisinde 190 bin vatandaşımız “Alo Başbakanlık” hattına değişik
sorunlarını telefonla, faksla ve bizzat gelerek ulaştırmış, Başbakanlıktaki
bu birim bu vatandaşlarımızın sorunlarının çözümüne yardımcı olmuş.
Bu, güzel bir uygulama. Bu güzel uygulama da işte değerlendirilmiş,
bu sene kamudaki güzel uygulamalar arasında örnek seçilerek birinciliğe
layık görülmüş. Başka neler yapılmış?
Değerli arkadaşlar, Başbakanlık bünyesinde Devlet
Arşivleri Genel Müdürlüğü var. Arşiv o kadar zengin ki. Ama, oradaki
belgeler maalesef çok dağınık, tasnif edilmemiş. İşte şimdi, bu dönemde
tasnif ediliyor, bilgisayar ortamına aktarılıyor ve müracaat
eden herkesin bu arşivlerden yararlanmasını sağlayacak birtakım
güzel hizmetler yapılıyor. Gelip şu söylenebilirdi: Niye bu kadar
gecikti? 1920 yılından bu yana çıkmış olan tüm resmî gazeteler şimdi
arşivlendi ve bilgisayar ortamında ilgilenenlerin bilgisine sunuldu,
1920 yılından şu ana kadar çıkan tüm resmî gazeteler. Sanıyorum, bu
hizmet de ya sunuldu veya sunulmak üzeredir.
Tabii, ben, kıymetli vakitlerinizi fazla almayacağımı
ifade ettim. Şu anda, Başbakanlıkta, Mevzuatı Geliştirme Genel Müdürlüğünce
tüm mevzuat taranıyor. Yürürlükten kalkmış, uygulama imkânı kalmamış
olan yönetmelikler, tüzükler, kanunlar tek tek taranıyor. Buraya
bir kanun tasarısı sevk edildi. Sanıyorum, 116 tane kanun tasarısının
yürürlükten kaldırılması… Yani, uygulama kabiliyeti kalmamış.
Tüzükler, yönetmelikler var bir o kadar. Bunlarla ilgili taramalar
yapılıyor. Bütün bunlar, işte bu yeni dönemde, Başbakanlığın, Başbakanlıktaki,
işte, Müsteşarlığın ve ona bağlı olan birimlerin yapmış oldukları
güzel çalışmalardır.
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Bakan, zaten görev bu!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Ben, sizi bu bilgilerle bilgilendirmek, bu konuları
burada değerlendirmek ve muhalefetten de, kardeşim, bu yapılanlar
eksiktir, şunlar şunlar da yapılmalıydı, niye bunları yapmadınız,
demelerini beklerdim, ama bununla uğraşılmıyor, ben ona üzülüyorum.
HALUK
KOÇ (
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Yani,
bir yere takılıp kalmışsınız. Oradan muhalefet partimiz kendisini
kurtarsın.
Şimdi,
bir şey daha söyleniyor, o konuda da düşüncemi sizlerle paylaşmak
istiyorum. Gerek Sayın Gaydalı gerekse Sayın Kumkumoğlu diyor ki:
“Bu iktidar devletin tüm kurumlarıyla kavgalıdır.”
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Değil mi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – İşte, burada devletin kurumları var. Millî İstihbarat
Teşkilatı burada. Devletin kurumu değil mi? Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliği burada, Atatürk, Kültür, Tarih Yüksek Kurumu
Başkanı burada. Efendim, sizlerle kavgalı mıyız? Lütfen…
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Burada mı soracaksınız
Sayın Bakan, burası yeri mi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Evet diyorlar.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Lütfen…
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Nasıl söyleyecekler,
saygılarından söyleyemezler.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Lütfen, söyleyin o zaman. Anayasa Mahkemesi ile
kavgalı mıyız? Daha bir ay önce Anayasa
Mahkemesinin yeni hizmet binasının temelini Sayın Başbakanımızla
birlikte attık. (AK Parti sıralarından alkışlar) Atatürk, Kültür,
Tarih Yüksek Kurumunun yeni binaya ihtiyacı var, arayış içerisindeyiz.
Sayın Başbakanımız bizzat ilgileniyor. İşte, Sayın Hocam buradadır.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – İç Tüzük gereği Komisyona
soru soramazsınız.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – O bakımdan… Ancak, bazı kurum mensupları çok az da
olsa, bazı kurum mensupları pek az da olsa Hükûmetle cedelleşiyor.
Biz hiç kimseyle cedelleşmiyoruz. Hükûmet olarak bizim, bize bağlı
olan hiçbir kurumla sürtüşmemiz, onunla problemli hâle gelmemiz düşünülebilir
mi?
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Mesela, Futbol Federasyonuyla
cedelleşmiyorsunuz(!)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Ama, çok az da olsa bazı kurum mensupları, şu veya
bu nedenle, Hükûmetle sanki mücadele ediyor görüntüsünü veriyorlar.
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Bakan, geç oldu, geç oldu. Oylama olacak
daha Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Bu konuda muhalefet partisinin bize, muhalefet
partisinin bize, bu Parlamentodan çıkmış olan Hükûmete destek vermesi
lazım. Bu Parlamentodan çıkmış olan, millî iradenin tecelligâhı olan
bu Parlamentodan çıkmış olan Hükûmetle ideolojik nedenlerle cedelleşen
kamu görevlileri varsa onların karşısına çıkıp “bu Parlamentodan
çıkmıştır bu Hükûmet, bu Hükûmetle cedelleşmeyin” demesini bekleriz.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Çünkü, bugün biz iktidarsak, bir
gün millet öyle tercih eder, sizi iktidara getirir.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – İlk defa böyle bir şey söylüyorsun.
Allah razı olsun!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – O bakımdan, şu
Parlamentoda bulunan millet iradesini temsil eden milletvekilleri
ve partiler olarak birbirimize bu konuda destek olmalıyız.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Bakan, iktidar
sızlanma yeri değil, yapamıyorsanız gidin o zaman.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – O nedenle, bizim hiçbir kurumla, hiçbir, devletin
kurumuyla bir problemimiz olamaz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Yapamayan gider. İktidar
sızlanma yeri değil.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Her kurumun problemiyle, derdiyle ilgileniyoruz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Eğer yönetemiyoruz
diyorsanız, gidersiniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Ama, demin söylediğimi de öyle bir problem olarak
ortaya koymuş falan değilim. Kuşkusuz ki, o şekilde davranan kamu
görevlileri varsa, yasalar neyi gerektiriyorsa o yapılır. Bunu bir dert ettiğimizi
filan ifade etmek için bunları söylemiyorum. Ama, bunların burada
konuşulmuş olması nedeniyle, en azından düşüncemi sizlerle bu konuda
paylaşma ihtiyacını duydum.
Sayın Kumkumoğlu, konuşmasının önemli bir bölümünde
bu Hükûmetin ve AK Parti İktidarının cumhuriyet için bir tehlike ve
tehdit hâline geldiği anlamına gelen cümleler kullandı. Bundan son
derece üzüntü duydum.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Aynen doğrudur.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, cumhuriyet ve onun temel
nitelikleri hiç kimsenin tekelinde değildir. Asıl tehlike nedir
biliyor musunuz arkadaşlar? 83’üncü kuruluş yıldönümünü bir süre
önce geride bıraktığımız Türkiye Cumhuriyeti’nde, hâlâ, cumhuriyetin
tehdit ve tehlike hâlinde olduğunu sürekli konuşmak, bana göre cumhuriyet
için asıl tehdit ve tehlikedir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Niçin?
Kusura bakmayın, niçin, biliyor musunuz? Şu anda Türkiye’de yaşayan
nesiller, hepimiz cumhuriyet nesilleriyiz. Cumhuriyetin okullarında
ve cumhuriyetin verdiği bilgilerle yetiştik ve dolayısıyla, bu
ülkede cumhuriyetle ve onun temel nitelikleriyle problemli hiçbir
fert olamaz. Bunun aksini iddia ederseniz, birileri şöyle düşünür:
Demek ki bu cumhuriyetin bir eksikliği var, bir noksanı var, yetiştirdiği
nesiller kendisine inanmıyor, diye düşündürtürsünüz. Bunu düşündürtmeye
hiç kimsenin hakkı yoktur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunu düşündürtmeyin
lütfen. Ne bizim ne sizin ne hiç kimsenin cumhuriyetle bir problemi
olamaz.
Değerli arkadaşlar, tabii ki cumhuriyete sahip
çıkacağız, ancak, cumhuriyete sahip çıkmak lafla olmaz, hizmetle
olur. Türk ekonomisini büyüterek cumhuriyete sahip çıkabilirsiniz,
kişi başına düşen millî geliri artırarak cumhuriyete sahip çıkabilirsiniz,
yolu olmayan, suyu olmayan köye yol götürerek, su götürerek cumhuriyete
sahip çıkabilirsiniz. (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Asfalt yerine yanık yağ
dökülüyor, haberiniz var mı bundan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Dört yıl önce “yahu, ev sahibi olacaksın” denseydi
“bırak ya, hayaldir” diyen insanlar şimdi kira öder gibi ev sahibi
olmaya başlamışlarsa, işte cumhuriyete böyle sahip çıkılır. O vatandaş
diyecek ki… Helal olsun benim cumhuriyetime, cumhuriyetin Hükûmetine,
hükûmetlerine, Meclisine, kira öder gibi beni ev sahibi yaptı, diye
o insanı düşündürtür ve cumhuriyete daha fazla sahip çıkmasını
sağlarsınız. Biz bunu yapıyoruz işte.
Geçtiğimiz cuma günü Niksar’daydım, Tokat’ın Niksar’ında.
Toplu konut anahtar dağıtım törenine katıldım. Sembolik olarak 10
tane, işte, daire sahibini çağırdılar mikrofona. Anahtarlarını
verdik. Sordum: “Ne iş yaparsınız?” Biri dedi ki, eşi gelmişti: “Benim
eşim tır şoförüdür.” 9 tanesi devlet memuru olduğunu söyledi.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Sayın Bakan, bize söyleyin,
biz muhalefetiz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – 9 tanesi devlet memuru olduğunu söyledi. Bundan
son derece mutlu oldum. Demek ki, artık, bu ülkede, dar gelirli insanlar
bile kira öder gibi daire sahibi olmaya başladılar.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Bakan, bütçeyi
unuttunuz, reklamlara başladınız şu anda.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Hani memurların çoğu ev sahibiydi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Şimdi, bakın, işte bunları yaparak, bu hizmetleri
yaparak cumhuriyete sahip çıkabiliriz, cumhuriyete hizmet ederek,
birbirimizle hizmet yarışında olarak, birbirimizle bu ülkeyi daha
da geliştirmek için proje yarışmaları içerisinde olarak cumhuriyete
sahip çıkabiliriz; yoksa, birbirimize laf yetiştirelim, “sen, işte,
cumhuriyetin temel niteliklerine az inanıyorsun, ben çok inanıyorum…”
Ya, bunları artık geride bırakalım. Bu tartışmalar Türkiye’ye yakışmıyor.
O bakımdan, bu tür değerlendirmeleri, artık Türkiye’nin, hatta şu
Meclisin gündeminde olmaması gereken değerlendirmeler olarak görüyorum.
Değerli arkadaşlarım, demin de ifade etmiştim,
bütçeler üzerinde, MİT’tir, işte Atatürk Kültür, Tarih Yüksek Kurumunun
bütçesi, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bütçesi üzerinde,
konuşmamın başında ifade ettiğim gibi, arkadaşlarımız o kadar doyurucu
bilgiler verdiler ki ben onları tekrar etmeyeceğim. Bu düşüncelerimi,
bu tespitlerimi çok iyi niyetle siz değerli arkadaşlarımla paylaşma
imkânı buldum.
Bütçelerimizin hayırlı olmasını diliyorum,
hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Aleyhte olmak üzere, şahsı adına, İstanbul Milletvekili
Sayın Ali Rıza Gülçiçek, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı Başbakanlık bütçesi hakkında şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, barış içerisinde herkesin
birbirini sevdiği, saydığı, gelirin adil olarak dağıtıldığı, güven
ortamında yaşayan bireylerin oluşturduğu bir toplum olmak hepimizin
isteğidir. Bunu sağlamanın yolu da, inançsal, sosyal ve ekonomik ayrımcılıkları
ve haksızlıkları gidermektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
bilindiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2’nci maddesi
devletimizi “…demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.” demek
suretiyle tarif etmektedir. Hemen arkasından gelen 10’uncu maddesi
ise “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç,
din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun
önünde eşittir.” dedikten sonra “Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini
sağlamakla yükümlüdür.” hükmünü getirmekle eşitliği sağlamak görevini
devlete zorunlu bir görev olarak vermiştir. Yine, Anayasa’mızın
17’nci maddesi “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahiptir.” ifadesini taşımaktadır. Anayasa,
bu saydığım maddeleri ile öncelikle ve temel anlayış olarak Türkiye
Cumhuriyeti’nin laik bir devlet olduğunu vurgulamakta, devlet yapısının
buna aykırı olmayacağına amir bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; böylesine
laik bir hukuk devletinde vatandaşların yasalar önünde mutlak eşitliğe
sahip olduklarını vurgulamakta, bireylerin hak ve yükümlülüklerinin
eşitliği önündeki engelleri kaldırma ve bu mutlak eşitliği hayata
geçirme görev ve sorumluluğunu devlete vermektedir. Devlet, bu şekilde
temel insan haklarından biri olan eşitliği sağlayacağı gibi, bireylerin
maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme görevini de yürütecektir.
Eşitlik, Anayasa’nın hukuk terimi tanımının olmazsa olmaz ana kurallarından
biridir.
Değerli milletvekilleri, devletimize ve demokrasimize
hayat veren ve aynı zamanda millî birliğimizin de pekişmesini sağlayacak
olan ve bizi, Anayasa’mızın hedeflediği ve “Başlangıç” bölümünde
ifade ettiği çağdaş medeniyet düzeyine ulaştıracak olan Anayasa’nın
bu üstün hukuk kuralları, üzülerek ifade etmek gerekirse, hiç uygulanmadığı
gibi bazen de aksi yapılmaktadır. Bunun sonucu olarak da sosyal barışın
sağlanmasında, sevgi ve hoşgörünün pekişmesinde, kardeşlik duygularının
yerleşmesinde arzulanan ortam sağlanamamaktadır, hatta uzaklaşmalarını
sağlamaktadır. Buna bir de Anayasa’nın 24’üncü maddesinde yer alan
ve Anayasa’nın hedeflediği din kültürü ve ahlak öğretimi hedefinden
ayrılıp bir çoğunluk mezhep yorumunun zorunlu öğretilmesine dönüştürülmüş
olan bir uygulamayı da ilave ettiğimizde durum daha da vahim bir
hâl almaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’da
yer alan din kültürü ve ahlak öğretimi, İslam’ı tek bir mezhebin öğretisi
durumuna indirgemiş, laik öğretiye ve aydınlanma devrimine en
büyük darbe indirilmiştir. Unutmamalıyız ki laik devlet, bütün
inançlara karşı aynı mesafede kalmalıdır. Alevi yurttaşlarımızdan
topladığı vergileri diğer inanç sahibi kardeşlerimizin dinî ihtiyaçlarını
karşılamaya yönelik harcamaya başlanmış ve bunu devam ettirmiştir.
Değerli arkadaşlarım, işte burada bütçesi üzerinde
söz aldığım Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatı bu şekilde kurulmuş
ve geliştirilmiştir. Bu teşkilata bütçeden 1 milyar 638 milyon 383
bin YTL ayrılmıştır. Bunun yanında, cami, mescit, kilise, sinagog
ve havraların elektrik ve su parası devletçe alınmamaktadır. Bu tür
bağışlar elbette yapılmalıdır. Ancak, Alevi yurttaşlarımızın ibadet
ihtiyaçlarını giderdikleri cemevlerine de devletin aynı kolaylıkları
göstermesi gerekmektedir. Bu ayrımcılık “Aleviler bizim kardeşimizdir,
onlar birinci sınıf” sözleriyle pek uyuşmamaktadır
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; anayasal
bir kuruluş olan ve laikliğin güvencesi olan Diyanet İşleri Başkanlığının
konumunun laik cumhuriyetin Sayın Meclis Başkanı tarafından tartışmaya
açılması, Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydın’ın Diyanetin yeniden yapılandırılması
ve yeni teşkilat yasası çıkarma uğraşlarının ne hikmetse şu ana kadar
gündeme getirilip yasalaşmaması düşündürücü. Buna, biraz önce,
kendisi, zaten açıklık getirdi.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Başbakan,
3 Eylül 2003 tarihinde Berlin’de yaptığı konuşmada “madem Müslüman’sınız,
siz de camiye gidin” diyerek, Alevi yurttaşlarımızın ibadet yeri
olan cemevlerini göz ardı etmektedir. Sayın Başbakan, Alevi inancı
ve cemevleriyle sorunu olabilir. İslam’ın başka bir yorumu olan Alevi
inancına sahip, mensup yurttaşlarımızın, İslam’la, camiyle sorunu
yoktur, olmamıştır ve asla da olmayacaktır değerli arkadaşlarım.
Alevi yurttaşlarımızın ibadetlerini bin üç yüz yıldır yerine getirdikleri
mekân cemevidir. Nasıl ve nerede ibadet ettiklerine de hiç kimse karar
veremez, dayatma yapamaz.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanın medeniyetler
buluşmasını sağlamaya çalıştığı bir dönemde kendisinin ve Sayın
Diyanet İşleri Başkanının, Papanın Türkiye ziyaretinde Papayla
görüşüp görüşmeme tartışmaları, Türk dış politikasına zarar vermiştir.
Önce rest, sonra jest. Bunu üzüntüyle belirtmek istiyorum.
Sayın Meclis Başkanımız, 5/5/2006 tarihinde verdiği
bir demeçte “cemevleri için bir karara varılırsa mutluluk duyarım”
demişti. AKP’li birçok milletvekili arkadaşım, kendi seçim bölgelerinde
cemevlerine gittiklerini, cem törenlerine katıldıklarını iftiharla
söylüyorlar, fakat, ne hikmetse, cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması
konusunda verdiğimiz teklife olumlu olarak bakmıyorlar.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanın medeniyetler
buluşmasına gösterdiği çabanın bir kısmını da ülkemizde yaşayan
Alevi yurttaşlarımızın sorunlarının çözümüne yönelik göstermesi
gerekmektedir. Sinagog ve kilise açılışlarında bulunan Sayın Başbakanın,
aynı duyarlılığı Alevi inancına ve ibadet yerine göstermesi çok
yararlı olur.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan, herhâlde
Alevi yurttaşlarımıza bir gömlek giydirmeye çalışıyor. Sayın Başbakanın
gömlek sorunu olabilir, fakat, Alevilerin gömlek sorunu yoktur.
Alevi yurttaşlarımızın giydiği gömleğin markası, laik sosyal hukuk
devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’dir arkadaşlarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, AKP Hükûmeti olarak kırmızı
bültenle aranan Sivas sanıklarının bugüne kadar yurda getirilmesine
yönelik ciddi bir girişimde bulunulmadı. Sivas’ta 37 insanımızın
yakıldığı Madımak otelinin müze olmasıyla ilgili kanun teklifimiz,
cemevinin yasal sürece kavuşturulması için 3194 sayılı İmar Kanunu’nda
değişiklik yapılmasıyla ilgili kanun teklifimiz, ayrıca, Alevi
yurttaşlarımıza hakaretin önüne geçmek için 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu’nda değişiklik yapılması hakkındaki kanun teklifimiz milletvekillerimiz
tarafından reddedilmişti.
Değerli arkadaşlarım, bütün bu ayrımcılığa ve
bütün bu haksızlığa karşın Alevi toplumu, her zaman Misakımillî hudutları
içerisinde, laik demokratik cumhuriyetimiz hedefleri çerçevesinde
hareket etmişler, onu sahiplenmişlerdir ve sahiplenmeye de devam
edeceklerdir.
Alevilerin Avrupa Birliği ilerleme raporunda
“azınlık” olarak gösterilmesi, Alevi Bektaşi kuruluşları tarafından
tepkiyle karşılanmıştır. Bunu reddediyorum. Alevi yurttaşlarımız
bu ülkenin asıl kurucu unsurlarıdır değerli arkadaşlarım. Kimse
Alevi yurttaşlarımızın üzerinde yapay azınlık yaratmaya kalkışmasın.
Son ilerleme raporunda “azınlık” ifadesinin yer almaması yerinde
bir karardır.
Alevi yurttaşlarımız, yıllarca yanlış, haksız ve
eşitsizliğe dayalı uygulamalara, demokratik yöntem ve edepli davranışlarla,
yetkililere anlatarak sorunlarına çözüm aramaktadır.
Değerli arkadaşlarım, Alevi yurttaşlarımızın
zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin zorunlu olmaktan
çıkarılması, cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması, bütçeden
hak ettikleri payın verilmesi gibi haklı istemlerine kulak verilmeli
ve onların çözümüne yönelik adımların bir an önce atılmasının doğru
olacağına inanmaktayım. Alevi Bektaşi kurumları, Sayın Başbakanın
örtülü ödenekten veya başka bir şekilde Alevilere para vermesini
istemiyorlar, sadaka da istemiyorlar, sadece hak ettikleri payı
bütçeden almak istiyorlar.
Değerli arkadaşlarım, kelimeyle, isimle adil
olunmaz. Tüm inançlara eşit mesafede durarak, tüm ibadet yerlerinin
elektriğinden ve suyundan para almazsanız adil olabilirsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (Devamla) – Yunus Emre, gönül
yıkmayı günah işlemekle eş değer görmüş, bizlere gönül insanı olmayı öğütlemiştir. Hacı
Bektaş Veli bize, yetmiş iki millete aynı nazarla bakmayı öğretmiştir.
Ancak, bugüne kadar gelen iktidarlar farklı insanları yok saymış,
gönülleri yıkmış, küskün, mutsuz insanların çoğalmasına neden olmuşlardır.
Değerli arkadaşlarım, yüce Genel Kuruldan bir
dileğim var. Gelin, bu yaranın kanamasına daha fazla seyirci olmayalım,
yarayı saralım. Sorunu, kimi anlayışların istismarına ve Avrupa
Birliğinin dayatmalarına bırakmayalım. Bu da bir fırsattır bizim
için. Bu sorunu yok saymaya hiçbirimizin hakkı yoktur. Bir parlamenter
olarak sorunun çözümünde elimden geleni yapmaya hazır olduğumu yüce heyetinizin bilgisine
sunuyor, bütçenin hayırlı olması dileğiyle hepinizi en içten saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gülçiçek.
Sayın milletvekilleri, ikinci turda grupları ve
şahıslar adına konuşmalar ve görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, soru ve cevap kısmına geçiyoruz. Yirmi dakikalık
soru-cevap kısmında on dakika soru, on dakika cevap hakkımızı kullanacağız.
Sayın Kılıç, buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkan, aracılığınızla
Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi nedeniyle Sayın Bakana birkaç
tane sorum olacak.
Sayın Bakan, İmar Kanunu’ndaki “cami” ibaresi
“ibadet yeri” olarak değiştirildi, hem de bu Hükûmet döneminde değiştirildi
ve bunu olumlu karşıladık, çünkü cemevleri de bu kapsama girer diye
düşünüyorduk. Ancak, yapılan açıklamalarda bu ibadet yeri olarak,
sadece cami, kilise, havra ve sinagog girer, diye belirtildi. Bu
anlayış Hükûmetiniz döneminde yine devam edecek mi, cemevleri ibadet
yeri olarak kabul edilmeyecek mi? Bu bir.
İkinci husus: Sayın Bakan, Alevi inancında Hacıbektaş
önemli bir yer teşkil eder, önemli bir inanç merkezidir. Hacıbektaş’taki
cemevinin yapılış tarihi 1367’dir Sayın Bakan. Ancak, Aleviler, Hacıbektaş’taki
bu inanç merkezlerine, ne yazık ki, hâlâ bilet alarak girebilmektedirler.
Yani, oraya Kültür Bakanlığı el koymuş, şu anda Aleviler Hacıbektaş’a
gittiklerinde, bilet alarak, kendi inanç yerlerine ancak o şekilde
girebiliyorlar. Bu adaletsizliğe hayır diyebilecek miyiz? Yani,
Hükûmet olarak bunu önleyecek misiniz?
Yine, üçüncü soru olarak Sayın Bakan: Cami, mescit,
kilise ve sinagoglarda elektrik ve su gibi hizmetler indirimli tarifeden
verilmektedir. Cemevleri ise Bakanlığınız tarafından ibadet yeri
olarak kabul edilmediği için, cemevlerinde elektrik parası da, su
parası da, diğer hizmetler de rayiç fiyattan ödenmektedir; hatta
elektriği, suyu, parası yatırılmazsa kesilmektedir. Anayasa’mızın
10’uncu maddesi eşitlik ilkesini belirler. Bu yurttaşlarımız arasında,
inançlarından dolayı bir kısım yurttaşlarımızın, Alevi yurttaşlarımızın
inanç merkezlerindeki bu gibi hizmetlerin farklı olarak rayiç bedelden
alınmasını doğru buluyor musunuz?
Yine, son sorum Sayın Bakan: Diyanet İşleri Başkanlığı
ramazan ayı boyunca programlar yapmakta, dinî yönden telkinlerde bulunmaktadır,
sohbet programları düzenlemektedir. Ancak, muharrem ayında da, yine İslam âleminin
önemli kısmı muharrem ayında da oruç tutmaktadır. Peki, muharrem ayı
süresince, Diyanet İşlerince, Alevilerin din önderlerinin de katkılarıyla,
devletin bütçesinden yine kaynakları sağlanan TRT’de programlar yapılmasına
bir katkı sağlayacak mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kılıç.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, benim
üç sorum var, Sayın Başbakanlık bütçesinden dolayı.
Sayın Bakanım, devletin bölünmez bütünlüğünü
ve ülkede yaşayan tüm insanların güvenliğini devletin kolluk kuvvetleri
yapar. Ama, bir de gezici ve gönüllü köy korucusu var Türkiye’de, 70
bin tane. Ben, geçen de söyledim, İçişleri Bakanlığı, Türkiye’de kaçak
işçi çalıştırıyor, ihbar ediyorum. Dünyanın hiçbir yerinde, ücret
ödenen kişilere, eğer sosyal güvenliği yoksa herhangi bir ücret ödeyemezsiniz.
Onun için, bu insanların, yirmi yıldır, sadece insani açıdan diyorum
Sayın Bakanım, insani açıdan… Yine diyorum, devletin kolluk kuvvetleri,
bu ülkenin güvenliğini sağlar, ama, bunların, sosyal güvenliği açısından
herhangi bir çalışmanız var mı, herhangi bir çalışma getirecek misiniz?
İkinci sorum: Ben, yine, Sayın Başbakanlıkla ilgili,
bu ülkenin herhangi bir yerinden bir milletvekili, o yörede yaşanan
sorunu bu Meclise getiriyorsa, iktidarın buna kulak tıkamasını
hakikaten garipsiyorum. Eğer bir yörede sorun varsa, bunu buraya
getiriyorsak, sizin Hükûmet olarak buna duyarsız kalmanızı kabullenemiyorum.
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Soru sorsunlar
Sayın Başkan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ben, Sayın Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’i, Sayın Başbakana şikâyet ediyorum. Malatya
İnönü Üniversitesiyle ilgili kanunu, özellikle Parlamentoyla ilgili
olduğu için, defalarca kendisine, âdeta burada yangın var dememize
rağmen, her nedense, bir kere, üç yıldır bu kanunu buraya getirmiyor.
Orada acaba bir gün insanlarımızın ölmesini mi bekliyor? Orada bir
yangın vardır, buna el atmazsak, oradaki 250 bin hastamız yılda…
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) – Soru nerede,
soru?
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Kürsüden konuşsun
Sayın Başkanım!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – …büyük sorun
yaşayacaktır.
Bir de Sayın Mehmet Aydın Bakanıma sormak istiyorum.
Alevi yurttaşlarımızın inanç özgürlüğü açısından, Diyanet bütçesinden,
herhangi, hiç, bir kuruş para veriyor musunuz, bir kuruş para verdiniz
mi? Bu, sizin vicdanınızı sızlatmıyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Yalnız, sorular bu kadar uzun olursa, çok soru soracak
arkadaşımız var, biraz adil olmaz. Arkadaşlarımızın özet ve kısa
sormalarını rica ediyorum.
Buyurun Sayın Işık.
AHMET IŞIK (Konya) – Sayın Başkan, adaleti bize gelince
hatırlatıyorsunuz. Teşekkür ediyorum.
Başbakanlıkla ilgili birkaç sualim olacak.
Birincisi: Sayın Bakanım, Başbakanlıktaki araç
sayısı ile personel sayısı hakkında net bilgi almak istiyorum. Döneminizde
artış var mı? Yoksa, bu noktadaki tablo nedir?
Diğer bir sorum: Basına yansıyan, Edip Başer Paşa’nın
yardımcılarına oda tahsis edilmediği noktasında haber -ve bunu muhalefetteki
arkadaşlarımız da kürsüden ifade ettiler- doğru mudur?
Diğer sorum: Kamu personeli alımında, biliyorsunuz
1999 yılında, rahmetli Ecevit döneminde, yönetmelikle merkezî sistemle
alım yapılıyor, ama, bu bir yönetmelik, her an değişebilir, yasal
hâle getirmeyi düşünüyor musunuz?
Son olarak: Devlet personeliyle ilgili her türlü
bilgiye ulaşılacak PERNET Projesinin hayata geçmesi noktasındaki
gelinen süreç nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Sayın Bölünmez…
SÜLEYMAN BÖLÜNMEZ (Mardin) – Sayın Başkanım, sizin
aracılığınızla Sayın Devlet Bakanımızdan Diyanet İşleriyle ilgili
üç sorum olacaktır.
1) Başta köy imamları olmak üzere, imamların aldığı
maaşlar açlık sınırı altındadır. Örnek kişilikte olması gereken
bu insanların vatandaşın yapacağı yardım ve desteklerden kurtarılması
gerekmekte midir, değil midir?
2) Lojman sıkıntısı had safhadadır. Özellikle
köy imamları lojman olmadığı yerlerde zaten kiralık ev bulamadıklarından
dolayı zor durumda kalmaktadır. Camilerde görev yapan imamların
kadrosu 1’dir. Hastalık, izin ve önemli mazeretlerde ibadet görevi
aksamaktadır.
3’üncü sorum: 81 ilde kadrolar eksiktir. Sadece
seçim ilim Mardin’de 150 civarında köy ve mezrada imam bulunmamakta,
vatandaş kendi zekât ve yardımlarıyla bulduğu eksik bilgiye sahip,
ekonomik açıdan ucuz hocalar ile eksik ibadetle karşı karşıyadır.
Devlet kontrolü yoktur. Bunu nasıl düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bölünmez.
Sayın Öğüt…
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Benim de Diyanetle ilgili sorularım var.
Ardahan’ın iki yüz otuz yedi köyü var, çoğu köyünde
imam yok, camiler onarımsız, çoğu köy camisinin imamevi yok. Bunları,
geçen sene de söyledim, dört yıldır söylüyorum, ama, bir türlü onarım,
bakım olmadı.
Ayrıca, Ardahan’ın Göle ilçesinin Çardaklı köyünün
imamı öldürüldü, rahmetli oldu bir kazayla. Bu Göle-Çardaklı köyüne
imam verilmesiyle ilgili, ben Sayın Ardahan Müftüsüyle de görüştüm,
teşekkür ederim, o da ilgilendi, ama daha ataması yapılmadı, onun
atamasının bir an evvel yapılmasını istirham ediyorum.
Onun dışında, Anayasa’nın 10’uncu maddesinde “Herkes,
dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve
benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.”
deniyor, ancak, 72 milyon Türk vatandaşının 20 milyon civarındaki,
öz Türk olan, İslamiyet’in bir kolu olan Aleviliğin, nedense, Aleviler
için bütçeden bir pay ayrılmıyor. 2007 bütçesinden Alevilikle ilgili
bir pay ayıracak mısınız? Cemevlerinin yapılması ve cemevlerinin
dışında, biliyorsunuz, Alevilikte dede var, bir de zakir var; zakir,
dedenin yardımcısıdır. Dede ve zakir yetiştirmeyle ilgili okul açmayı
düşünüyor musunuz? Çünkü, Anadolu’da, Türkiye’de, Aleviliği çok
farklı anlayışlar içerisinde de anlayan insanlar var. Bu nedenle,
İslamiyet’in özü olan Aleviliğin gelişmesi, yayılması ve iyi anlaşılması
için, dede ve zakir okulları açmayı düşünüyor musunuz?
Üçüncüsü efendim, ilahiyat fakültelerine tasavvuf
kürsüleri açmayı düşünüyor musunuz?
Dördüncüsü, Damal Cemevine gittim ben, geçen hafta
oradaydım. Cemevlerinde ibadet yapmak isteyen insanlar, bazı köylerde
cami var, Alevi köylerinde camiler var, o camilerde Aleviler kendine
göre ibadet yapmak istiyor. Aleviler camilerde ibadet yapabilirler
mi? Yapabilirlerse bunu bir genelgeyle açıklar mısınız efendim?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Evet, soru sorma süremiz doldu.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Tabii, bu soruların hepsine yetişmez, yazılı
olarak cevap vereceğiz. Ama, yetişebildiği kadar -beş dakikam var-
yetiştirmeye çalışayım.
Soruların büyük bir kısmı, tahmin ettiğim gibi,
yine doğrudan doğruya Alevilikle ilgili. Niye “tahmin ettiğim gibi”
diyorum? Çünkü, değerlendirme ve teşekkür konuşmamda bilerek ben
bu Alevilik konusuna temas etmedim nasıl olsa sorular gelecek diye,
iki defa tekrar etmeyeyim diye.
Şimdi, arkadaşlar, bir hususu açıkça söyleyeyim.
Yani, Diyanet İşleri Başkanlığının yapabileceği işler vardır.
Nihayet bir devlet kurumudur. Her devlet kurumu, her anayasal kurum,
görevi tanımlanan kurumdur. Dolayısıyla, o görevin dışında herhangi
bir iş yapması mümkün değildir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Değiştirelim.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Ha, o ayrı.
O, yüce Meclisin işidir. Ama, şimdi siz bana…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Hükûmettesiniz Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Lütfen müsaade
eder misiniz.
Şimdi siz bana diyorsunuz ki: “Düşünüyor musunuz?”
Bu türden sorular geliyor.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Evet, tabii.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Ancak, ben bu
sorularınıza bugünkü mevzuat ışığında cevap verebilirim.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Ama, Hükûmetsiniz Sayın
Bakan. Hükûmet olarak, biz soruyoruz, Hükûmet olarak ne yapacaksınız?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Hükûmet olarak
da o zaman…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Biz bilim adamı olarak
size sormuyoruz Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Hayır, ben de
zaten bilim adamı olarak konuşursam işim daha kolay olur, merak etmeyin.
Şimdi evvela bu birinci soru şuydu: “Niye camiler
‘ibadet yeri’ olarak değişti?” dediniz. Esasında mecburdu bu. Sadece
uyum paketinin bir parçasıydı zaten, biliyorsunuz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – AB istediği için!
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Ama, lütfen
dinler misiniz. Çünkü, o zaman beş dakikayı ben kendim için kullanmamış
olacağım. Cevapları beğenmiyorsanız, ayrıca yazılı olarak cevap
veririm.
Bir defa, “ibadet yeri” olarak değiştirilmesinin
sebebi herhangi bir kasıttan veya bilmem neden kaynaklanmıyor. Eskiden
müftüler söz sahibiydiler nerede caminin yapılacağına dair. Şimdi
hâlihazır mevzuatımıza göre, herhangi bir ilde kilise de yapılabilir,
havra da yapılabilir. Şimdi bunun yetkisini müftüye vermek olmaz.
O yüzden alındı o yetki, doğrudan doğruya mülki amire verildi. Yani,
meselenin esasından kaynaklanan bir yapısal, hukuksal değişikliktir.
İkincisi: Sayın Kültür Bakanıyla görüşeyim.
Açıkçası bilmiyorum. Ama, eğer cemevine giriliyorsa -orada cemevi
var, diyorsunuz ki öyle, en eski cemevlerinden biri- biletle girmemek
lazım diye düşünüyorum. Ben hemen bunu Kültür Bakanlığımıza Bakanlar
Kurulunda söyleyeyim ki, öteki arkadaşlarımızın da fikrini alalım.
Bu indirimli elektrik şeyi meselesi de, yani, Diyanetin
verilsin demesi veya dememesiyle çözülecek bir durum değildir.
Yani, açıkçası, Diyanetin muhatap olacağı bir soru değildir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Bakan, Hükûmet
olarak siz ne düşünüyorsunuz?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Ama, eğer, “Verilmesine
taraftar mısınız?” derseniz, ben, açıkçası taraftarım. Yani, indirimli
fiyatla onun da verilmesi uygun olur diye düşünürüm.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Verelim o zaman.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Bir başka husus,
yine, ona bir mazeret, daha doğrusu bir gerekçe, bir sebep öne sürdünüz:
“Bakanlığınız tarafından, cemevi ibadet yeri kabul edilmediği
için bu indirimli elektrik fiyatı…” Benim Bakanlığımın böyle bir görevi
yok. Yani, hiçbir bakanlık, bana sorarsanız, açıkçası, herhangi bir
inanış yorumunu “din” diye adlandırma yetkisine sahip olamaz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Bakanlar Kurulu kararı
var Sayın Bakan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yönetmelik…
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Hayır, karar
meselesi değil.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Var efendim, Bakanlar
Kurulu kararı var.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Hayır, elektrik
meselesi öyle, bir Bakanlar Kurulu kararı var, biliyorum. Orada
da, bu dediğiniz, zaten, üç yer sayılıyor. Sayın Rıza Gülçiçek’in,
zaten, daha önce verdiği bir tasarıda da bu mesele gündeme getirilmişti,
hatırlıyorum. Ama, bu, benim Bakanlığımın şunu veya bunu yapmamasından
kaynaklanan bir sonuç değildir, onu anlatıyorum.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Hükûmet olarak Sayın Bakan,
Hükûmet olarak?..
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Yani, ben kalkıp,
eğer bugün dersem ki, eğer bugün kalkıp dersem ki… Bakınız, size sadece
şurada bir madde okuyayım. Bu yasal durumların hepsini dikkate almamız
lazım. Bu, Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanunun Tatbik
Suretine Dair Nizamname.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Onu İstanbul’da uyguluyor
musunuz?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Orada ne diyor
biliyor musunuz, bakın: “Mabetler, bir dinin…” Altını çizmek istiyorum,
bir dinin. “Mabetler, bir dinin ibadetine mahsus ve usule muvafık
olarak teessüs etmiş olan kapalı mahallerdir.”
Yani, ben size şu anda dersem ki eğer “Cemevi,
evet, ibadethanedir.” başıma hukuki bir dert açarım, bırakınız başka
sıkıntıları.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Onu çözümlemek sizin
göreviniz Sayın Bakan, onu çözmek sizin göreviniz.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Yani, tekrar
ediyorum, benimle ilgili, yapamayacağım şeyleri, lütfen, bana
söylemeyin. Bunların, bu soruların muhatabı farklı yerdir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Muhalefet mi yapacak
Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Diyanetten
sorumlu Devlet Bakanı kalkıp da “Alevi kardeşlerimizin ibadeti ayrıdır.”
diyemez.
Bitti mi Sayın Başkanım? Daha bir dakikam daha
var. Bitti mi? Bittiyse teşekkür ediyorum, gerisine…
BAŞKAN – Efendim, iki bakan arasındaki taksimat
kendi aranızda.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Hayır, hakkını
yemeyeyim.
BAŞKAN – Tamam.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Diğer sorulara
yazılı cevap vereceğim.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın Bakan, buyurun.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, müsaade eder
misiniz. Benim soruma cevap verilmedi, soruma cevap istiyorum.
BAŞKAN – Efendim, diğer sorulara yazılı cevap verecek,
süresi doldu.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Süre dolmadı.
BAŞKAN – Efendim, ikinci bakan var şimdi.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Evet, soruları ben de kısaca cevaplandırmaya çalışacağım.
Bana yöneltilen ilk soru, Sayın Aslanoğlu’nun,
köy korucularıyla ilgili bir sorusu.
Bilindiği gibi, köy koruculuğu müessesesi
özel bir statü, bizim Hükûmetimizden çok önce çıkan bir yasal düzenlemeyle
ihdas edilmiş bir yapı; ancak, bizim dönemimizde, daha önce sağlık
hizmetlerinden yararlanamayan köy korucuları, bizim yapmış olduğumuz
bir düzenlemeyle şimdi sağlık hizmetlerinden yararlanmaya başladılar.
Bunun dışında şu anda köy korucularına yönelik başka bir yasal düzenleme
şu an itibarıyla yok.
İnönü Üniversitesiyle ilgili bir kanun teklifi
verdiğinizi ve beni Sayın Başbakana şikâyet etmekte olduğunuzu
söylediniz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Evet.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Kanun teklifleri benim makamıma verilmiyor,
Meclis Başkanlığına veriliyor, Meclis Başkanlığı da bunu komisyonlara
havale ediyor, komisyonlarda görüşülüyor Genel Kurula geliyor,
burası uygun görürse burada görüşülüyor ve kanunlaşıyor. Benimle
sizin verdiğiniz bir kanun teklifinin ne alakası var, ne alakası
var benimle?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ne demek “Ne
alakası var?” Sayın Bakan? Sayın Başbakan size söyledi.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Ne söyledi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – “Mehmet Ali
Bey bizim önümüze getirmedi.” dedi geçen gün. Yapmayın Sayın Bakanım!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Sizin verdiğiniz veya vermeyi düşündüğünüz kanun
tekliflerini ben mi uygun göreceğim?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Evet, siz uygun
göreceksiniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Hayır efendim, öyle şey mi olur? Öyle şey mi olur? Bana
ne! Bana ne sizin kanun teklifinizden kardeşim ya!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Efendim, orada
sorun varsa sorunu etkisiz kılmak sizin göreviniz değil mi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Efendim, orada sorun varsa, sadece orada değil,
birçok üniversitemizin kadro ihtiyacı vardır. Sadece bunu İnönü
Üniversitesine indirgerseniz, işin içinden çıkılmaz. Şu anda,
Millî Eğitim Bakanlığı -ki, bu konuda doğrudan sorumlu olan bakanlık
Millî Eğitim Bakanlığıdır- bu konuyla ilgili bir çalışma yapıyor.
İnönü Üniversitesi de, herhâlde bu çalışmanın içerisinde yer alacaktır.
Bir kanun tasarısına dönüşürse bu, Meclise sevk edilecektir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, tasarı
değil, kanun basıldı Sayın Bakanım, kanun basıldı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Siz kanun teklifinizi takip edin. Yasalaştırabilirseniz,
gücünüz yetiyorsa, yasalaştırın. Ben diyorum ki, Hükûmet olarak biz
bu konuda bir çalışma yapıyoruz.
Sayın Işık’ın… Başbakanlıkta araç ve personel sayısını
sormuşsunuz. Başbakanlıkta, bizden önceki dönemde -2002 yılında-
329 araç varken, şu anda bu araç sayısı 260’a inmiş, bunun 95 tanesi de
demirbaş değil kiralıktır. Böylece, bu araç politikasıyla, daha
az masrafla araç sorununu Başbakanlık çözmektedir, bunu ifade edebilirim.
Personel sayısıyla ilgili de sizi kısaca bilgilendirmek
istiyorum. Başbakanlıktaki personel sayısında 628 adet azalma vardır.
Yani, Hükûmetimizi hep kadrolaşmayla ve çok sık personel almakla itham
eden arkadaşlarımız oluyor. Bizim, Başbakanlıktaki personel sayısını
azalttığımızı, ama, buna mukabil de, Başbakanlıkta, hizmetlerin
adedini ve çeşidini de artırdığımızı ifade edebilirim.
Bunun dışında, sanıyorum, bana yöneltilmiş…
AHMET IŞIK (Konya) – Oda krizi vardı…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – …iki sorunuz daha vardı ki, pazartesi günü Devlet
Personel Başkanlığı bütçesi burada görüşülürken, gerek personelle
ilgili gerek PERNET’le ilgili sorunuza pazartesi günkü görüşmelerde,
eğer burada bulunursanız…
AHMET IŞIK (Konya) – Oda krizi vardı…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – …ki, sizi hep burada gördüğüm için, pazartesi günü
de burada olacağınızı umuyorum, o zaman cevaplandırayım müsaade
ederseniz.
AHMET IŞIK (Konya) – Oda krizi vardı Sayın Bakan,
oda krizi.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. Süremiz de doldu.
Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.19
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.29
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 34’üncü Birleşimi’nin Altıncı Oturumu’nu açıyorum.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları
üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi sırasıyla, ikinci turda yer alan bütçelerin
bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
Başbakanlık 2007 yılı merkezi yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07 - BAŞBAKANLIK
1.– Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 1.471.381.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 19.169.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 1.629.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 46.867.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 700.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 1.909.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 1.541.655.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler...
Başbakanlık
2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
Başbakanlık
2005
2.– Başbakanlık
2005
BAŞKAN
– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Başbakanlık 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 1.452.977.319,13
- Toplam Harcama : 1.209.518.410,75
- Ödenek Dışı Harcama : 3.125.872,24
- İptal Edilen Ödenek : 246.584.780,62
- Ertesi Yıla Devreden
Ödenek : 200.270.229,31
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Başbakanlık 2005 mali yılı kesinhesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.75 - MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1.– Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 425.217.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 425.217.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler...
Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri
Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Bölümleri
okutuyorum:
07.76 - MİLLÎ GÜVENLİK
KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1.– Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 12.724.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 12.724.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler...
Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin
bölümleri
Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Bölümleri
okutuyorum:
40.02 - ATATÜRK
KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.– Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 2.952.150
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 27.511.850
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 30.464.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 12.211.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar
ile Özel Gelirler 8.302.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 1.001.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 21.514.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler...
Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri
Diyanet
İşleri Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Bölümleri
okutuyorum:
07.86 - DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.– Diyanet İşleri
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A
– C E T V E L İ
Fonksiyonel
Kod Açıklama
(YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 11.903.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 190.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 362.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 320.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 1.625.333.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 275.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.638.383.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 1.125.844.626,00
- Toplam Harcama : 1.150.345.081,65
- Ödenek Dışı Harcama : 35.084.862,32
- İptal Edilen Ödenek : 10.584.406,67
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, böylece, Başbakanlık,
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı
ve Diyanet İşleri Başkanlığının 2007 mali yılı bütçeleri ile Başbakanlık
ve Diyanet İşleri Başkanlığının 2005 mali yılı kesin hesapları kabul
edilmiştir; hayırlı olmasını diliyorum.
Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını
sırasıyla görüşmek için 17 Aralık 2006 Pazar günü saat 11.00’de toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum, sizlere iyi geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 21.38 I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- (10/337, 343, 356, 357) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili,
sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1164)
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S.Sayısı: 1269, 1270, 1271)
A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) CUMHURBAŞKANLIĞI
1.- Cumhurbaşkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
D) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.- Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
F) BAŞBAKANLIK
1.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
IV. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, İstanbul
Milletvekili Egemen Bağış’ın, konuşmasında, Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Egemen Bağış’ın, Samsun
Milletvekili Haluk Koç’un, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
3.- İstanbul Milletvekili Halil Akyüz’ün, konuşmasında,
Alevilerle ilgili ifade ettiği bir sözün yanlış anlaşılabileceğine
ilişkin açıklaması
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak üç oturum
yaptı.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler Kesinhesap
Kanunu Tasarılarının (1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı:
1269, 1270, 1271) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak maddelerine
geçilmesi kabul edildi ve tasarıların 1’inci maddeleri okundu.
Alınan karar gereğince 16 Aralık 2006 Cumartesi
günü saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 21.40’ta son verildi.
|
|
|
|
|
|
Bülent Arınç |
|
|
|
Başkan |
|
|
Harun Tüfekci |
|
Türkân Miçooğulları |
|
Konya |
|
İzmir |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Bayram Özçelik |
|
|
|
Burdur |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
16 Aralık 2006 Cumartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.08
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34’üncü
Birleşimi’ni açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap
Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Ancak, görüşmelere başlamadan önce Başkanlığın
Genel Kurula bir sunuşu vardır, okutuyorum:
II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- (10/337, 343, 356, 357) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve
kâtip üye seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1164)
14.12.2006
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Çocuklarda ve Gençlerde Artan Şiddet Eğilimi ile
Okullarda Meydana Gelen Olayların Araştırılarak Alınması Gereken
Önlemlerin Belirlenmesi amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu;
Başkan, Başkanvekili, Sözcü ve Katip Üye seçimini yapmak üzere
14.12.2006 Perşembe Günü Saat 16.15 de Halkla İlişkiler Binası B Blok
2 nci Kat 4 Nolu Bankoda bulunan Meclis Araştırma Komisyonu Toplantı
Salonunda 11 üyenin katılımı ile toplanmış, isimleri ve seçim bölgeleri
aşağıda yazılı Üyeler yukarıda belirtilen görevlere seçilmişlerdir.
Saygılarımızla.
Adı Soyadı Seçim Bölgesi Aldığı
Oy
Başkan : Halide İncekara İstanbul 11
Başkanvekili : Recep Garip Adana
9
Katip : Mehmet Yüksektepe Denizli 11
Sözcü : Mustafa Ataş İstanbul 11
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri, şimdi, bütçe görüşmelerine
başlıyoruz.
Program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız.
Birinci turda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Radyo ve Televizyon
Üst Kurulu, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
Görüldüğü gibi, programımız yoğundur. Bu programı
da bugün bitirmek durumundayız. Bu nedenle, grupları adına söz alacak
olan sayın milletvekillerinin kendileri için belirlenen süreye
öncelikle riayet etmelerini rica ediyorum ve kendilerine, Başkanlık,
arkadaşlarımıza bir dakikadan fazla süre veremeyecektir. Bu nedenle,
arkadaşlarımız konuşmalarını o çerçevede ayarlasınlar, bunu rica
ediyorum ve Genel Kurulun bilgilerine arz ediyorum.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (x)
A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) CUMHURBAŞKANLIĞI
1.- Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
D) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.- Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, 5/12/2006 tarihli 27’nci
Birleşim’de bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden
sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakikayla sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili
olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine
kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak
izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlardaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye
başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru
sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerinden soracaklardır.
Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi
için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce
bittiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine
söz verilecektir.
Bilgilerinize sunuyorum.
Birinci turda, grupları ve şahısları adına söz
alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
AK Parti Grubu adına: Rize Milletvekili Sayın İmdat
Sütlüoğlu, Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Duru, Amasya Milletvekili
Sayın Hamza Albayrak, Uşak Milletvekili Sayın Ahmet Çağlayan, Isparta
Milletvekili Sayın Recep Özel. Bu sayın milletvekilleri, gruplarının
belirlediği şartlar içerisinde dokuzar dakika süre içerisinde
konuşmalarını tamamlayacaklardır.
Anavatan Partisi Grubu adına: Malatya Milletvekili
Sayın Süleyman Sarıbaş, Bitlis Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı,
Isparta Milletvekili Sayın Mehmet Sait Armağan. Sayın Sarıbaş yirmi
beş dakika, Sayın Gaydalı on dakika, Sayın Armağan da on dakika süre
kullanacaklardır.
(x) - 1269, 1270, 1271
S.Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 15/12/2007 tarihli 33’üncü Birleşim
Tutanağına eklidir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Ankara Milletvekili
Sayın Yılmaz Ateş, Yozgat Milletvekili Sayın Emin Koç, Antalya Milletvekili
Sayın Osman Kaptan, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu,
Samsun Milletvekili Sayın İlyas Sezai Önder. Sayın Ateş on iki buçuk
dakika, Sayın Koç yedi buçuk dakika, Sayın Kaptan yedi buçuk dakika,
Sayın Kumkumoğlu on dakika, Sayın Önder yedi buçuk dakika süre içerisinde
konuşmalarını tamamlayacaklardır.
Şahısları adına: Lehinde söz talebinde bulunan
Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut. Sayın Akbulut’un on dakika
süresi var. Aleyhte olmak üzere ise Afyonkarahisar Milletvekili
Sayın Halil Ünlütepe. Sayın Ünlütepe’nin de konuşma süresi on dakika.
Genel Kurulun bilgilerine arz ediyorum.
Şimdi, birinci turdaki görüşmelere başlıyoruz.
AK Parti Grubu adına, Rize Milletvekili Sayın İmdat
Sütlüoğlu.
Süreniz dokuz dakika Sayın Sütlüoğlu, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İMDAT SÜTLÜOĞLU (Rize) – Teşekkür
ederim.
Sayın Başkan, yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri;
hepinizi en kalbî duygularımla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, seksen altı yıl önce
23 Nisan 1920 tarihinde savaş ortamında kuruldu. Önce, kendi ordusunu
kurdu. Bu ordunun başına Mustafa Kemal Atatürk’ü getirerek İstiklal
Savaşı’nı gerçekleştirdi. Savaş sonrasında ise cumhuriyeti getirdi.
Bu Meclis, Polatlı’daki savaşın top seslerinin
Meclisten duyulduğu zamanlarda da kahramanca, cesaretle çalışmalarını
sürdürdü. Bu Meclis, gazi Meclistir, kahraman Meclistir. Başta, Mustafa
Kemal Atatürk olmak üzere, Birinci Meclisin muhterem üyelerini,
muhterem mebusları, rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. Ayrıca, o
günden bugüne kadar bu yüce çatı altında görev yapan milletvekillerinden
ahirete irtihal edenlere Cenabıhak’tan rahmet diliyor, hayatta
olanlara sağlık ve mutluluk dolu, huzur dolu uzun ömürler temenni
ediyorum.
O günden bugüne başarı ve itibar grafiği zaman
zaman iniş ve çıkışlar yaparak, birkaç kez çalışması inkıtaya uğrayarak
yüce Meclis çalışmasını sürdürmüş ve çok önemli başarıları gerçekleştirmiştir.
22’nci Dönem öncesinde zaman zaman sorgulanan, yolsuzluk ve kayıkçı
kavgalarıyla gündeme gelen bu Meclis, 22’nci Dönemle yeni bir safhaya
girmiştir.
Bu dönem, Meclis için, farklı bir dönemdir. Olağanüstü
bir gayret, olağanüstü bir performans göstererek çok büyük açılımlar
ve reformlar 22’nci Dönemde gerçekleştirilmiştir. Meclisimizin,
milletvekillerimizin asli görevi yasamadır, yani, kanun yapmaktır,
denetimdir. Meclisimiz beş-on bin civarında aşırı ziyaretçi trafiği
altında ve çok yoğun telefon bombardımanı altında, gece gündüz çalışarak,
rekor seviyede kanun çıkarmış ve denetim faaliyetlerini sürdürmüştür.
Bu kapsamda, 22’nci Dönemde, 929 kanun çıkarılmıştır,
yolsuzlukların üzerine gidilmiş, 1 eski başbakan ve 7 eski bakan
Yüce Divana sevk edilmiştir. Rekor seviyede yazılı ve sözlü soru
önergeleri verilmiş, Meclis araştırması istenmiş, 24 komisyon kurulmuş,
bu komisyonlardan 23’ü çalışmalarını tamamlamıştır. Ülkemize Avrupa
Birliğinin kapılarını açan uyum yasaları, yine, gece gündüz çalışılarak
çıkarılmıştır. Demokrasinin önündeki engeller, yine bu dönemde
kaldırıldı. Ülkemize büyük hizmetler veren ve vermeye devam eden,
dünyanın saygın liderleri arasında yer alan Değerli Başbakanımızın
yasaklarını yine bu Meclis kaldırdı. Demokrasimiz, Avrupa Birliği
standartlarına taşındı. Hukukun üstünlüğü, insan hakları konusunda
devrim mahiyetinde kanunlar çıkarıldı.
Değerli arkadaşlar, bütün bunları, muhalefetiyle
iktidarıyla hep beraber yaptık, bu başarı, hepimizin başarısıdır.
Ekonomik reformlara zemin oluşturan, dört yılda kesintisiz yüzde
28 büyümeyi sağlayan, millî geliri 2 katına çıkaran, Türkiye’yi
dünyanın en gelişmiş 20 ekonomisinin içine sokan, ekonomik açılımları
gerçekleştiren reform yasalarını yine bizler çıkardık. Bugün, Türkiye,
dört yıl öncesinin Türkiye’si değildir, saygın ve örnek alınan bir ülkedir.
Türkiye, bugün, dünyada bir markadır. Tüm dünya, bu olağanüstü Meclis
çalışmalarını şaşkınlık ve hayretle izlemektedir ve bu başarıları
kendilerine örnek almaktadırlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi
de, artık, dünyada bir markadır.
Sayın Başkanımız Bülent Arınç Bey’in başkanlığında,
Meclis bünyesinde çok güzel hizmetler gerçekleştirilmiştir.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Mesela…
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Devamla) – Sayın Başkanımız,
her yıl Meclis bütçesinin sunumunu bizzat kendisi yapmak nezaketini
göstermiştir. En üst düzeyde, Meclisimizi, Japonya’dan Finlandiya’ya,
Rusya’ya kadar temsil etmiş, 37 dış ziyaret gerçekleştirmiştir. Meclisimiz,
dış dünyanın odak noktası hâline gelmiş, 9 cumhurbaşkanı, 8 başbakan,
8 meclis başkanı ve 23 büyükelçi Meclisimizi ziyaret etmiştir.
Milletvekillerimiz, Avrupa Konseyi Parlamentosu, AGİT, NATO, KEİPA
başta olmak üzere, tüm uluslararası platformlarda ülkemizi en iyi
şekilde temsil etmişlerdir.
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bazı idari birimleri
bünyesinde bulunduran eski personel binası ile ısı merkezi yıkılarak,
bu alana Türkiye Büyük Millet Meclisi Kütüphane Araştırma Merkezi,
Arşiv Binası ve Genel Sekreterlik Hizmet Binası ile Ziyaretçi Kabul
Binasının yapılması Başkanlık Divanınca kararlaştırılmıştır,
bu çalışmaların projeleri tamamlanmıştır. 1960 yılından beri hizmet
eden ve artık ekonomik ömrünü tamamlayan ısı merkezi yenilenmiş ve
yüzde 98 verimli yeni bir merkezle, günde 1 milyar Türk lirası tasarruf
sağlanmıştır.
Mevzuat bilgi sistemi hayata geçirilmiştir. Bu
projeyle, Osmanlı’dan günümüze yürürlükte bulunan kanunlara, kanun
hükmünde kararnamelere ve Türkiye Büyük Millet Meclisi kararlarına
İnternet ortamından ulaşılabilmektedir. Bu, çok önemli bir hizmettir.
Tutanak otomasyon projesi gerçekleştirilmiştir. Bu proje kapsamında,
öncelikle, 1 milyon 200 bin sayfadan oluşan mevcut tutanaklar taranıp
imaj olarak elektronik ortama aktarılmış, daha sonra optik karakter
tanıma işleminden geçirilerek metin formatına dönüştürülmüştür.
Program hizmete açıldığında erişilen tutanaklar, kullanıcılar tarafından
elektronik olarak alınabilecek, saklanabilecek, e-postayla gönderilebilecek,
metin dosyası olarak kullanılabilecek ve yazıcıdan çıktısı alınabilecektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi arşivi dijital ortama
aktarılmakta, bu şekilde, hem evrakın güvenliği sağlanmakta hem
de ulaşılabilirliği kolaylaştırılmaktadır. Bir başka tabirle,
halkın hafızası artık kurtulmuştur diyebiliriz. Yaklaşık 11 milyon
500 evrak dijital ortama bu şekilde aktarılmış olacaktır.
Kalite yönetim sistemi koordinatörlüğü kurulmuş,
daha kaliteli ve hijyenik ortamda daha ucuz hizmet verilmeye başlanmış,
buna rağmen yüzde 49 oranında kâr artışı gerçekleştirilmiştir.
Sağlıkta, daha kapsamlı sağlık hizmetleri verilmeye
başlanmış, buna mukabil ilaçta yüzde 41 gibi çok önemli tasarruflar
sağlanmış, sağlıkta genel olarak yüzde 25 oranında, 8,5 milyon
YTL’lik tasarruf gerçekleştirilmiştir. Bu güzel ve başarılı çalışmalarından
dolayı Sayın Başkanımız Bülent Arınç Bey’i tebrik ediyorum, kendilerine
teşekkür ediyorum.
Bizden önceki milletvekilleri, zaman zaman halkın
içine çıkamaz olmuşlardı. Biz ise halkın içinden hiç çıkmadık, AK Parti
Grubu olarak aldığımız kararla lojmanlara hiç geçmedik, halkımızın
mahallesinde onlarla beraber oturmaya devam ettik, aynı sokağı
paylaştık, aynı havayı teneffüs ettik; mahallelerde, köylerde,
yaylalarda hep birlikte olduk, acılarını ve sevinçlerini paylaştık,
paylaşmaya devam ediyoruz. Sayın Başbakanımız da, gerek İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde ve gerekse Başbakanlığında
devlet konutunda oturmadı, kendisi, mahalle içinde, halkın içinde
oturmaya devam etti, devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim, bir dakikada konuşmanızı
tamamlayın lütfen.
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Devamla) – Tamamlayacağım Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Bu dönemde milletvekilleri kendi maaşlarına
zam yapmadılar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer
parlamentolarla kıyaslandığı zaman, çok kısıtlı imkânlarla çok büyük
başarılara bu Meclis imza atmıştır. Saygıdeğer milletvekilleri
daha büyük imkânlara kavuşmayı fazlasıyla hak etmişlerdir.
Yeni Meclis yeni rekorlar kırmaya devam ediyor:
İlk defa, beşinci yılda faaliyetlerimizi sürdürüyoruz, üç yıllık
bütçeyi ilk defa yaptık ve bu dönemde, inşallah, Cumhurbaşkanını
da, bu Meclis, kendi içinden, halkın istediği, halk gibi yaşayan,
halk gibi düşünen, halka yukarıdan bakmayan birini seçerek yoluna
devam edecektir. Nasıl mevcut Cumhurbaşkanını biz sorgulamıyoruz,
onu seçen üyelerden şu anda Mecliste çok az kişi olmasına rağmen meşruiyetini
tartışmıyor isek, bu Meclisin seçtiği Cumhurbaşkanının meşrutiyetini
de, meşruiyetini de kimsenin tartışmaya hakkı yoktur. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Meşrutiyet mi, meşruiyet
mi?
EMİN KOÇ (Yozgat) – Kelime o değil Sayın Hatip, önce
kelimeyi düzelt.
BAŞKAN – Efendim, selamlamanızı rica ediyorum.
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum.
BAŞKAN – Selamlamanızı efendim, tamamlamanızı
değil…
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Devamla) – Kaldı ki, bu Grup, inanıyoruz
ki, tekrar, seçimden sonra güçlü bir şekilde buraya gelecek ve bu
tartışmayı yapanlar herhâlde utanacaklardır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sizleri ve aziz milletimizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sütlüoğlu.
AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Kayseri
Milletvekili Sayın Mustafa Duru.
Efendim, süreniz 9 dakika.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA DURU (Kayseri) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan
2007 mali yılı bütçesi bünyesinde yer alan Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu bütçesiyle ilgili olarak AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle, yüce Meclisi Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, sorumlu olduğu
görev alanı itibarıyla ülkemizin stratejik kurumlarından biri olma
özelliğine sahiptir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; karasal
bazda, ülkemizde, 23 ulusal, 16 bölgesel ve 214 yerel olmak üzere toplam
253 televizyon kuruluşu; 36 ulusal, 100 bölgesel, 951 yerel olmak
üzere de 1087 radyo kuruluşu bulunmaktadır. Bunların dışında, çeşitli
illerde, kablo üzerinden 65 kuruluş televizyon yayını yapmaktadır.
Bir kuruluş da uydu platform işletmecisi olarak faaliyetlerini
sürdürmektedir. Uydu üzerinde televizyon yayını yapan 91, radyo
yayını yapan da 48 radyo kuruluşu bulunmaktadır. Bu kuruluşların
yasaya uygun yayın yapıp yapmadıkları Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
tarafından denetlenmektedir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, kamuoyunun ve yüce
Meclisin üyelerinin şikâyetlerine neden olan yayınların da daha sıkı
denetlenmesine yönelik olarak da çalışmalar yapmaktadır. Bu kapsamda,
Türkiye’de yayın yapmakta olan bütün yerel ve bölgesel yayın kuruluşlarını
da, ulusal yayın kuruluşları gibi Ankara’daki merkezden takip etmektedirler.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ve
TÜBİTAK’ın iş birliğiyle yürütülmekte olan bu takip, bu projenin
hayata geçirilmesi hâlinde - yayın denetiminin daha etkili hâle
getirilmesinin, daha az sayıda uzmanla daha fazla yayının denetlenmesinin-
böylece kamuoyunun yayınlarla ilgili bütün şikâyetlerinin takip
edilebilmesi mümkün olacaktır.
Türk Telekomünikasyon Kurumunun verilerine
göre, ülkemizde, yaklaşık olarak beş milyonun üzerinde çanak anten
olduğu ifade edilmektedir. Uydu kanalıyla, çanak antenlerle alınabilen
yurt dışı kaynaklı yüzlerce sakıncalı yayın evlerimize serbestçe
ulaşmaktadır. Çanak antenler, gelişmemiş yörelerde daha yaygın
olarak kullanılmakta ve bu yayınlar çoluk çocuk herkes tarafından
izlenmektedir. Bu yayınları izleyebilmek için gereken şifre çözücüler,
piyasada, hiçbir kısıtlama olmaksızın satılmaktadır. Yalnızca ülkemizde
yayın yapan radyo ve televizyonları denetlemekte görevli olan Radyo
ve Televizyon Üst Kurulunun çanak antenlerle iletilen yurt dışı
kaynaklı yayınları denetlemesi veya önleyebilmesi hukuken de,
teknik olarak da mümkün değildir. Bu konuda, İçişleri Bakanlığı tarafından
veya ilgili kurullar tarafından gerekli tedbirlerin alınmasını
özellikle temenni ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yazılı ve
görsel basın, demokrasimizin, demokratik toplumların vazgeçilmez,
olmazsa olmaz kurumlarındandır. Ancak, kültürel yaşamımızın, toplumsal
yaşamımızın, manevi değerlerimizin ve günlük yaşam değerlerimizin,
maalesef, ulusal veya mahallî televizyon veya basın yoluyla aile
yapımız ve ahlaki değerlerimiz tahrip edilmektedir. Bazı ulusal
televizyonlar, millî ve manevi değerlerimizle, sözde yarışma programı
adıyla toplumumuzun değerlerini tahrip etmektedirler. Bu tür kurum
ve kuruluşların tek amacı ve gayesi reyting yapmaktadır. Türk milleti
var olduğundan beri kullanmakta olduğumuz güzel Türkçemiz dejenere
edilmekte, tahrip edilmektedir. Bu kurum ve kuruluşların başında
olan yönetenler veya sahiplenenler, Türk dili, Türkçemiz ve manevi
kültürel değerlerimizle hiçbir bağı yok gibi davranmakta, tek gaye
ve amaç olarak da reklam gelirleri ve reyting düşünülmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; etik ve kültürel
değerlerimizi tahrip eden bu anlayış, maalesef, ahlaki dejenerasyona
da sebep olmaktadır. Bazı programlarda yayınlanan aile içi konular
seyirciyle diyalog kurma adına istenmeyen birçok olaya sebep olmakta,
hatta cinayetler işlenmektedir. Bu tür programları yapanlar, acaba
bu olayların neticelerinden dolayı vicdani sorumluluk adına neler
yapıyorlar? Şahsen ben ve bütün Türk milleti bu konuları merak etmekte
ve kınamaktadır. Televizyon yayınları konusunda gerçekten halkımız
çok şikâyetçi. Burada, şikâyetçi olduğu konuları tek tek söylemekten
inanın ki üzüntü ve hicap duyuyorum. Şikâyet edilen o kadar çok program
var ki…
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve
Televizyon Üst Kurulunun, ekranları işgal eden bu kötü ve çirkin yayınlarla
mücadele konusunda gerekli kanuni düzenlemelerin yaptırım ve
caydırıcılık gücünün artırılması gerekmektedir. Eğer, bu konuyla
ilgili olarak Radyo ve Televizyon Üst Kurulumuzun Yasası’nda bir
eksiklik veya noksanlık varsa, en kısa zamanda düzenlenmesi yapılmalıdır.
Bizler, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak hiçbir
zaman ekranların karartılmasını isteyen bir anlayışta olmadığımız
gibi, ekranların ve medyanın ak bir görüntü vermesini arzu etmekteyiz.
Türk halkının televizyon programları konusunda seçiciliğinin artırılması
için çalışmalar yapılmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çocuklarımız
en değerli varlıklarımızdır. Ülkemizin geleceği olan çocuklarımızın
içerisinde büyüyüp, geliştikleri ortamı en uygun hâle getirmek,
ailelerin ve bizlerin en önemli görevimiz ve sorumluluğumuzdur.
Eğer çocuklarımızın fiziksel, zihinsel ve ruhsal gelişmeleri için
uygun şartları sağlayamazsak, elverişli ortamı yaratamazsak, geleceğe
de güvenle bakamayız.
Çocuklar, içinde yaşadıkları toplumun sahip olduğu
değerleri geleceğe taşırlar. Çocuklarımıza değerlerimizi öğretmezsek,
zamanla, sahip olduğumuz toplumsal hassasiyetlerimizi de kaybederiz.
Çocukların daha iyi yetişmeleri için yapılan bütün çalışmalar,
atılan bütün adımlar aynı zamanda toplumun geleceği içindir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun yaptığı kamuoyu
araştırmalarına göre, ülkemizde yetişkinler günde ortalama beş
buçuk saat, çocuklar ise üç saat televizyon izlemektedirler. Çocuklar
program seçimlerini bağımsızca yapabilmekte, ebeveynler çocukların
program seçimine genellikle müdahale etmemektedirler. Pek çok çocuğun
odasında televizyon bulunmaktadır. Bu nedenle, çocuklar televizyon
karşısında etkiye en açık, en hassas grubu oluşturmaktadırlar. Çocuklar
televizyon programlarındaki karakterleri örnek almakta, programlarda
izledikleri olumsuz davranışları ya taklit etmekte ya da zamanla
bu davranışları kanıksamaya başlamaktadırlar. Bu bakımdan, televizyon
programlarının çocukların hassasiyetleri ve yararları gözetilerek
hazırlanması önem taşımaktadır.
3984 sayılı Yasa’nın “Yayın İlkeleri”nin 4’üncü
maddesinin (z) bendine göre, gençlerin ve çocukların fiziksel, zihinsel
ve ahlaki gelişimini zedeleyecek türden programların, bunların
seyredilebileceği zaman ve saatlerde yayınlanmaması esastır.
Yayın ilkelerini ihlal eden kuruluşlar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
tarafından önce uyarılmakta, ihlalin tekrarı hâlinde kuruluşlara
1 ile 12 kez arasında program durdurma cezası verilmekte, ihlalin
devamı hâlinde idari para cezası uygulanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, bir dakikada konuşmanızı tamamlar
mısınız.
MUSTAFA DURU (Devamla) – Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu, yasa hükümlerine aykırı yayın yapan kuruluşlara müeyyide
uygulamasına yönelik kararlar almaktadır. Ancak, mevcut müeyyidelerin
yayın kuruluşları açısından ne kadar caydırıcı olduğu tartışmalıdır.
Radyo ve televizyon programları konusunda yayın
kuruluşları ve RTÜK kadar, izleyiciler de sorumluluk taşımaktadırlar,
çünkü, şikâyet edilen ve bilhassa çocuklar için zararlı programlar,
aynı zamanda en çok izlenen programlardır. Bu nedenle, izleyicilerde
seçicilik yaratılması, bilinç oluşturulması önemlidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 mali
yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini diliyor,
hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Duru. Sürenize
de riayet ettiniz.
AK Parti Grubu adına, Amasya Milletvekili Sayın
Hamza Albayrak.
Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HAMZA ALBAYRAK (Amasya) – Sayın
Başkanım, yüce Meclisin değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu ile 2005 Yılı Kesinhesap
Kanunu Tasarılarının Cumhurbaşkanlığı bütçesiyle ilgili faslı
hakkında söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, sizleri ve bizi izleyen
aziz milletimi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 yılı
kesin hesap bütçesinde, gerçekten, Cumhurbaşkanlığı makamı, kendilerine
tahsis edilen 31.253.000 YTL ödenekten, 2005 yılı Bütçe Kanunu’nun 8/C
maddesinin iki ve üçüncü fıkralarına göre tenkis edilen toplam
185.430 YTL düşüldükten sonraki bakiye 31.067.570 YTL kullanıma açılmış.
Bundan aktarımlar düşüldükten sonra, 2005 yılı kesin hesap bütçesinde,
Cumhurbaşkanlığı makamı, toplam 5.821.380,09 yeni Türk lirası tasarruf
ederek Cumhurbaşkanlığı makamı, gerçekten, AK Parti iktidarlarındaki
2003 ve takiben hazırlanan bütçelerde olduğu gibi kesinleşen kati
bütçelerdeki sağlanan bütçe açığı düşümüyle bir paralellik arz etmiştir.
Ben, bu tasarruflarından dolayı, Cumhurbaşkanlığı makamını ve ilgilileri
yürekten kutluyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 2005 yılında,
toplam 21 tertip harcama kalemleri arasında, yüzde 0,47 ila yüzde
88,95 arasında olmak üzere, toplam yüzde 19,7 nispetinde tasarruf
sağlanmıştır. Bu tasarruf da biraz önce zikrettiğim gibi, 5.821.380
YTL’ye baliğ olmuştur. 2006 yılında ise, Cumhurbaşkanlığına 32.580.000
YTL ödenek ayrılmış, bu ödenek, yüzde 4 artıma tabi tutularak 2007
yılı bütçesinde ise 33.893.030 YTL olarak yer almıştır. Şahsen ben, Cumhurbaşkanlığı
makamında tevazuya yer olmadığını, tasarruf noktasında, belirtiyor
ve Cumhurbaşkanlığı harcamalarında kısıtlamaya gidilmemesi gerektiğini
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyet,
Aristo’nun da tarif ettiği üzere, umumun menfaatini gözeten halk idaresidir.
Cumhuriyet, millet tarafından seçilen parlamentoya dayanan ve başında
da cumhurbaşkanı olan siyasi bir rejimin adıdır. Cumhuriyet yönetiminde,
yasama, yürütme ve yargı olmak üzere üç erk esas alınır. Bu üç erkin
de birbirlerine üstünlüğü söz konusu değildir. Cumhuriyet yönetiminde,
geçmişte bazı sosyalist demokrasilerde olduğu üzere, halka rağmen
halk için dayatma söz konusu değildir. Cumhurbaşkanı ise, cumhuriyetle
idare edilen parlamenter sistemlerde genelde devlet başkanına verilen
bir sıfattır. Türkiye’mizde, 1923’te cumhuriyetin ilanıyla, devlet
başkanı, Cumhurbaşkanı sıfatını almıştır. Yürütme organının başında
bulunan Cumhurbaşkanının statüsü, görev, yetki ve sorumlulukları,
1982 Anayasa’mızın 8, 101, 102, 103, 104 ve 105’inci maddelerinde tadat
edilmiştir. Cumhurbaşkanı, devletimizin başıdır, Türkiye Cumhuriyetini
ve Türk milletini temsil eder, Anayasa’nın uygulanmasını, devlet organlarının
düzenli ve uyumlu çalışmasını sağlar ve gözetir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’nın
101’inci maddesinde Cumhurbaşkanlığının nitelikleri ve tarafsızlığı,
102’nci maddesinde seçimi, 103’üncü maddesinde ant içmesi, 104’üncü
maddesinde görev ve yetkileri, 105’inci maddesinde ise sorumluluk
ve sorumsuzluk hâlleri açıklanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; parlamenter
demokrasilerde cumhurbaşkanlığı temsilî bir makamdır demiştik.
Yürütme ve yasama organlarının kararlarını onaylar ve yayınlar
diyoruz; devlet kurumları arasındaki uyumu sağlar, ülkeye gelen
konukları ağırlar ve başka ülkelerde resmî ziyaretler yapar. Yürütmeyle
birlikte alınan kararlarda sorumluluk hükûmetindir. Cumhurbaşkanının
resen imzaladığı kararlar ve emirler, Anayasa başta olmak üzere,
yargıya kapalıdır. Vatana ihanet suçu dışında, cumhurbaşkanlığının
sorumluluğu söz konusu değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizde
bir söz vardır, baba sağ iken miras paylaşılmaz diye. Ben, biraz önce
bahsettiğim mevzuat doğrultusunda, buna İç Tüzük hükümlerimizi
de eklersek, henüz yaklaşık sekiz, dokuz ay kalan bir sürece rağmen,
dolu olan bir makamın tartışmaya açılmasını etik bulmadığımı huzurlarınızda
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, aslında, tartışılması
gereken bu makam değil, kamusal alan ikinci planda kalmak üzere, kamusal
talan olmalıdır diyorum. Her ne hikmetse, bizde aylardır, yıllardır,
hep kamusal alan tartışması yapılmış, hukuki zemine kamusal alan
oturmasına rağmen, bu arada kamusal talan bu tartışmadan istifade
etmiş ve hız almaya başlamıştır. Biliyorsunuz, bizim hukuk zeminimizde
kamusal alan Anayasa’mızın 20’nci ve 24’üncü maddelerinde, İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi’nin 2, 3, 12 ve 18’inci maddelerinde, yine Türkiye’mizin
de taraf olduğu Birleşmiş Milletlerin Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Önlenmesi Sözleşmesi’ne göre uygun zemini almıştır. Burada tartışılması
gereken, şüphesiz ki, kamusal alandan değil kamusal talandan güç bulan,
her gün kendini semiren, ekonomik güç kullanarak ekonomik suç işleyen
talan olmalıdır. İşte, ekonomik güç kullanarak ekonomik suç işleyip,
eline geçirdiği imkânları birtakım menfaatlerini temin noktasında
mitralyöz gibi kullanarak, kamusal alana kamusal talan vasıtasıyla
zarar verenlerle mücadele şüphesiz ki hepimizin görevidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çağdaş
parlamenter demokrasilerde cumhurbaşkanları inadına demokrat,
şeffaf ve katılımcı, demokratik yönetimin öncüsü, sadece seçkinlerin
değil, seçilmişlerin ve seçmenlerin olmak üzere, tüm vatandaşların
temsilcisi olmak durumundadır. İçimizden, sizden biri olmalıdır.
Dertlerimizi paylaşarak azaltmalı, mutluluklarımızı paylaşarak
çoğaltmalıdır. Yine, yanlışa şirin gözükmek için asla doğrudan taviz
vermemeli, sorumluluğun yükünün her şeyden, ölümden de daha ağır olduğunu
hiç ama hiç hatırdan çıkarmamalı, devletin yücelmesi için insanı,
yani, vatandaşı yüceltmenin yollarını aramalıdır. Laiklik ile laikçilik
kavramlarını asla karıştırmamalı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, konuşmanızı tamamlar mısınız.
HAMZA ALBAYRAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
…günümüz Avrupa’sında da tartışılageldiği gibi,
kamu yaşamıyla geleneksel değerler arasındaki katı bir ayırımcılığı
gerektiren laikçiliğin çıkmaz bir yol olduğunu ve bu tartışmaların
mütedeyyin insanları rahatsız ettiğini bilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere
sesleniyorum: 22’nci Dönem olarak, siz, inanıyorum ki, yasaların
verdiği yetkileri kullanarak, zamanı geldiğinde Cumhurbaşkanını
seçeceksiniz ve o zaman Türk milleti görecek ve “Bak, ehlini seç neler
olacak, Türkiye hizmete doyacak, Türk bayrağı Avrupa Birliğinin
kal’asına dikilecek.” diyor, bu yüce Meclisi selam ve saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Albayrak.
AK Parti Grubu adına Uşak Milletvekili Sayın Ahmet
Çağlayan.
Buyurun Sayın Çağlayan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz dokuz dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ÇAĞLAYAN (Uşak) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay bütçesi üzerinde AK Parti
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Tarihsel gelişim içinde devamlı kamu maliyeleri
ülkelerin en önemli problemleri arasında olmuştur. Hükümdarlık devirlerinde
mutlak yetkili hükümdarların kontrol edilemeyen kamu maliyeleri
açık vermiş ve ülkeler çökmüştür. Yasama yetkilerini seçimle alan
ve seçimle iş başına gelen parlamentolara devretmek zorunda kalan
ve bu şekilde modern devlet sistemlerine geçişte devlet gelirlerinin
toplanması, giderlerinin yapılmasına izin verme yetkisi ya da özlü
bir deyişle, bütçe hakkı, artık parlamentolara geçmiştir.
Parlamentolar, bütçe aracılığıyla yürütme organına
verdikleri yetkilerin kendi koydukları ilke ve sınırlar içinde uygulanıp
uygulanmadığını bütün ayrıntılarıyla denetlemek ihtiyacı içinde
olmuşlardır. Bu ihtiyacın bir sonucu olarak da, parlamento adına
görev yapan uzman ve tarafsız kurumların kurulması düşüncesi doğmuştur.
İşte, sayıştaylar, böyle bir ihtiyacın ürünü olarak doğmuş ve gelişimini
bugüne kadar tamamlayabilmiştir.
Modern devletler gelir toplama ve harcama yetkisini
kullanırken, bu yetkinin kaynağını millî iradeye hesap verme gereğini
duymuş, bunu da bağımsız sayıştaylara bırakmış. Böylece, yasama-yürütme-yargı
güçleri dışında, genelde, parlamentolar arasında görev yapan bağımsız
sayıştaylar devlet hayatında yerini almıştır. Bizde ise, 19’uncu
yüzyılda başlayan yenileşme hareketleri çerçevesinde Padişah
Abdülaziz’in 29 Mayıs 1862 tarihli iradei seniyyesiyle kurulmuş
olan Sayıştay, 1876 Anayasası’nda yer alarak anayasal bir kuruluş
hâline gelmiştir. Cumhuriyetin ilanıyla da, 24 Kasım 1923 tarih, 374
sayılı Divanı Muhasebatın Sureti İntihabına Dair Kanun çıkarılmış,
cumhuriyet döneminde Sayıştay yeniden kurulmuş, 1924 Anayasası’nın
100’üncü maddesiyle de anayasal kimliğine kavuşmuştur.
Bu Anayasa maddesiyle, Sayıştayın Türkiye Büyük
Millet Meclisine bağlı olduğu, devletin bütün gelir ve giderlerini
denetlemekle görevlendirildiği açıkça belirtilmiştir. Ayrıca,
Sayıştay, 1961 Anayasası’nda ve son olarak da 1982 Anayasası’nın
160’ıncı maddesinde bugünkü yerini almıştır.
Sayıştay, genel ve katma bütçeli idarelerin bütün
gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi adına
denetleyen, sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlayan,
kanunlarla kendisine verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama
işlemini yapan bir kuruluş olarak görevini sürdürmektedir ve yargı
görevi de bulunmaktadır. Ayrıca, Sayıştayın uygunluk bildirimleri
hazırlaması görevi anayasal planda ele alınmış, Anayasa’nın 164’üncü
maddesinde konu edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştayımızın,
genel ve katma bütçeli dairelerin gelir, gider ve mallarını Türkiye
Büyük Millet Meclisi adına denetlemek, sorumluların hesap ve işlemlerini
kesin hükme bağlamak, kanunlarla verilen inceleme, denetleme,
hükme bağlama işlerini yapmak, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kesin
hesap kanun tasarıları hakkında uygunluk bildirimi sunmak gibi
ana görevlerinin yanında, Yedinci Uyum Paketi çerçevesinde, 4963
sayılı Kanun’la Türk Silahlı Kuvvetlerimizin harcamalarının denetimi
görevi de verilmiş ve keza bazı kurumların harcama denetimi görevi
verilmesiyle yetki alanı da genişlemiştir.
Bu ana görevlere ilaveten, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanının talebi üzerine, talep, ihtisas, araştırma komisyonu
kararlarına binaen talep edilen konularla sınırlı kalmak kaydıyla,
denetim yetkisi dışında kuruluşların da hesap ve işlemlerini denetleme
yetkisi verilmiştir. Bu manada Sayıştayın denetleme yetkisi alabildiğine
genişlemiş, netice olarak harcamalarda şeffaflık, denetim, hesap
verebilmek suretiyle demokrasimiz içinde güçlü yerini almıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay,
modern ülkelerde varlığı zorunlu olduğu gibi, ülkemiz için de zorunluluğu
elzem kurumlardan birisidir ve bu sebeple de yüz yılı aşkın bir süre
içinde ülkemizde varlığı devam etmektedir. Bunun önemli sebepleri
vardır. Kamu parasının kullanıldığı her yerin Sayıştayca denetlenmesi,
kamusal hesap verme sorumluluğunun ne ölçüde yerine getirildiği,
Sayıştayın Meclise sunduğu raporlardan anlaşılmaktadır.
Sayıştayı önemli ve vazgeçilmez bir kurum yapan
diğer bir özellik ise, 1996 yılından beri gündemde olan performans denetimine
sahip olmasıdır. Sayıştay Kanunu’na eklenen maddeyle performans
denetimi yapılmaktadır. Bu denetimle, aslında Sayıştay, kendi
performansını denetleyerek üstlendiği sorumluluklarını yerine
getirirken, ne ölçüde verimli olduğunu ortaya koymaktadır. Bu olgu,
çağdaş denetim normlarını yakalamada çok önemli bir adımdır. Performans
denetimi yapılırken, genel hukuk normlarının dışına çıkılmadan
Meclise objektif bilgiler sunulmaktadır.
Belirtmek istediğim diğer bir husus da, Sayıştayın
bağımsız, tarafsız ve objektif olarak çalışması ve bu çalışmaların
ürünü olan verimli denetim raporlarını Meclise sunabilmesi için,
çağdaş denetim normlarının ve fiziki çalışma ortamlarının sağlanması
gerekmektedir. Buna ek olarak, çağdaş denetim metot ve tekniklerinin
uygulanması da gerekmektedir. Gelişmiş demokratik ülkelerde Sayıştay
denetimi denilince bu ölçütler önem arz etmektedir.
Bildiğimiz ve yaşadığımız gibi, denetim, ülkemizin
işlevsel kamu mekanizmasının önemli bir ayağıdır. Sürekli denetim
yetersizliğinden ve denetim etkinliğinin olmamasından şikâyet
edilir. Bunun sonucunda da yolsuzluklar, yakın geçmişte gördüğümüz
gibi, iki büyük krizle ülkemiz karşı karşıya kalmıştır. Bu krizlerde
denetimsizliğin açık rolü vardır. Çünkü, krizin temel sebeplerinden
birisi yolsuzluktur. Yolsuzluğun temel sebeplerinden birisi, en
önemlisi yeterli ve gerekli denetimin olmamasıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay,
artık, kabuğunu kırmış, dünya küreselleşme hareketleri içinde de
İngiltere ile İspanya ile de iş birliği ve Avrupa Birliği normlarına
uyumlu çalışmalar yapma yolunda da önemli adımlar atmıştır.
Bu bakımdan, 1953’te kurulan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, konuşmanızı tamamlar mısınız
Sayın Çağlayan. Buyurun.
AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) – INTOSAI denilen kurumun
yanında, ayrıca, 1977 yılında sayıştayların anayasası sayılan Lima
Deklarasyonu’yla da iş birliği hâlinde çalışmaktadır. Ayrıca, 16
Haziran 2005 tarihinde “Eşleştirme Projesi” denilen bir projeyle
de, uluslararası arenada da iş birliği hâlinde faaliyetlerine devam
etmektedir. Uluslararası denetim standartlarının artırılması,
Avrupa Birliği normlarına uyumlu gelişme, mali denetim, performans
denetimi, Avrupa Birliği normlarının denetimi, bilişim teknolojilerinin
denetimi, bilgisayar destekli denetim tekniklerinin geliştirilmesi,
yönetim kapasitesinin güçlendirilmesi, örgütsel kapasitenin
güçlendirilmesi, insan kaynaklarının geliştirilmesi, bilişim
teknolojilerinin oluşturulması…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çağlayan, ben, son cümleniz için açıyorum.
Lütfen…
AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) – Bu, uluslararası çalışmalar
da Sayıştayın faaliyetleri alanında önemli yer almaktadır. Bu çalışmalar
nedeniyle Sayıştay, gerçekten, bugün önemli bir yere gelmiş bulunmaktadır.
5018 sayılı yeni Kanun, bununla mevcut Sayıştay
Kanunu’yla uyumlu hâle getirilmelidir. Avrupa Birliği normlarına,
INTOSAI esaslarına uygun hâle getirilmeli…
BAŞKAN – Sayın Çağlayan…
AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) – Bir cümle daha…
BAŞKAN – Son cümlenizi rica ediyorum. Kimseye
vermiyorum o süreyi.
AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) – Türkiye Büyük Millet
Meclisi adına her türlü kamu mallarının denetimi hususlarında da
yapılacak iyileştirmeler bu Meclisten beklenmekte diyorum, Sayıştay
bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çağlayan.
AK Parti Grubu adına son konuşmacı, Isparta Milletvekili
Sayın Recep Özel. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RECEP ÖZEL (Isparta) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, konuşmama başlarken hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Anayasa Mahkememiz bütçesinin, hem Anayasa
Mahkemesine hem de yüce milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
Hepimizin bildiği üzere sistemimize Anayasa
Mahkemesi 1961 Anayasası’yla girmiş ve böylece de Türkiye’de ilk kez
yasama organının işlemlerini denetleyen bir mahkeme kurulmuş ve
yargının işlevi genişlemiştir. Ancak, model olarak Avrupa devletlerindeki
sistem alınmakla birlikte, öz itibarıyla aynı şeyi söylemek mümkün
değildir. Bir kere, Anayasa Mahkemesinin oluşturulduğu 1960’lı yılların
başlarında, mahkemenin ilk üyeleri demokratik olmayan bir dönemin
olağanüstü mahkemelerinde görev yapanlar arasından atanmıştır.
Bireyin hak ve özgürlüklerini yasama organına karşı savunmak amacıyla
kurulan bir mahkemenin üyelerinin seçilmeleri titizlik gerektiren
bir konu olduğu hâlde, rejimin düşmanlarına karşı korunması kaygısı
ağır basarak üyeler hak ve özgürlüklerin korunması dışındaki kaygılarla
atanmışlardır. Bu durum mahkemenin geleneğinin oluşmasında etkili
olmuştur. Anayasa Mahkemesi bugün dahi bu erken dönem etkilerinin
altındadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa
Mahkemesinin önemli bir işlevi üstlendiği yadsınamaz. Ülkemizde
yasama organının hukuki denetimini yapan tek organ Anayasa Mahkemesidir.
Türkiye açısından sorun Anayasa Mahkemesinin varlığı değil, kararlarının
ne kadar birey hak ve özgürlüklerinden yana olduğu ve politik karar
alıcıların yerine geçip geçmediği sorunudur. Dolayısıyla genel
olarak yargının siyasi alana müdahalesi sorunu ülkemizde daha
değişik bir boyutta ele alınmalıdır. Çünkü, bizim sorunlarımız sadece
dünyadaki genel eğilime uygun olarak yasama organı aleyhine giderek
genişleyen yargı yetkileri değil, yargının özellikle de Anayasa
Mahkemesinin temel hak ve özgürlükleri korumada gösterdiği çekingen
tutumlardır.
Kuvvetler ayrılığının esas alındığı demokrasilerde
Meclis kanun yapıyor, hükûmet ve bürokrasi yürütüyor, yargı kurumları
da denetliyor. Eğer sistem demokratik ise bütün bu kurumlar yaptıklarını
millet adına yapıyorlar, yetkiyi onlardan alıyor demektir.
Millet, Meclisi; Meclis, Cumhurbaşkanını seçiyor,
gerektiğinde değiştiriyor. Hükûmeti de yine millet iradesinin temsilcisi
olan Meclis onaylıyor veya düşürüyor. Sıra yargıya geldiğinde, idari
yargı ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin organlarını millet veya
onun temsilcisi Meclis seçmiyor, daha da önemlisi millet iradesini
temsil eden Meclis ve hükûmet ile bu yargı organlarının hüküm ve tasarrufları
arasında bir çatışma olduğunda son ve kesin sözü yargı söylüyor.
Bunlar eninde sonunda belli sayıda hâkimlerden ibaret. Bu hâkimler
de gökten inmiş insanlar değil, eti ve kemiğiyle beşer, hepimiz gibi
birer insan. Mevzuatın, yasanın iptali, yürürlüğünün durdurulması,
idari tasarrufların hukuka uygunluğu gibi konularda hüküm veren
yargı, çok kere yorum yapıyor. Yorum ile yorumcunun içinde bulunduğu
maddi ve manevi şartlar arasında sıkı bir ilişkinin bulunduğunu
kimse inkâr edemez.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa
Mahkemesi bugünlerde neredeyse bir senato görevi yapmaktadır.
Yasaları denetleyen Anayasa Mahkemesi, giderek Türkiye Büyük
Millet Meclisini denetleyen mahkeme statüsünü kazanmaktadır. İç
Tüzük dâhil her şeyi denetliyor. Anayasa yargısının siyasi rejim
üzerinde bu kadar ağırlığı olmaması gerekir. Anayasa Mahkemesi
yürütmeyi durdurma kararlarının dayanağının ne olduğunun da tartışılması
gerekmektedir. Zira, hiçbir kurum ve kuruluş Anayasa’dan veya yasalardan
almayan hiçbir yetkiyi kullanamaz. Anayasa’mızın 6’ncı maddesi egemenliğin
kayıtsız şartsız millete ait olduğunu belirttikten sonra “Türk Milleti,
egemenliğini, Anayasa’nın koyduğu esaslara göre, yetkili organlar
eliyle kullanır.” demektedir, ama bu, devlet yönetiminin arapsaçına
döndürülmesi, çok başlılığın iktidarı parçalaması anlamına gelmez.
Anayasa’nın bu hükmü, Parlamentonun politik takdir yetkisini başkalarıyla
paylaşması gerektiği anlamına da gelmez. Başka bir ifadeyle, Anayasa’nın
tesis ettiği başka yetkili organlar Türkiye Büyük Millet Meclisinin
eşitleri değildir. Her anayasal organın anayasal yetkileri belirlenmiştir,
ama şüphesiz bu yetkilerin hepsi aynı düzeyde değildir. Esasen, bir
anayasal düzende birden fazla yetkili organın bulunması bunların
hepsinin aynı düzeyde veya eşit yetkili oldukları anlamına da gelmez.
Anayasa Mahkemesi, evet, bir yasayı iptal edebilir, ama bu onun yasama
yetkisinin ortağı olduğunu göstermez. Çünkü, mahkemenin yetkisi
kanunu hukuka uygunluk bakımından denetlemektir, onun içerdiği
politik tercihi geçersiz kılmak suretiyle kamu siyasetini belirlemek
değil. Denebilir ki, yargı da Türk milleti adına karar verdiği için
egemenliğin kullanıcılarındandır, doğru. Ama, yargının egemenliği
kullanması ile Parlamentonun eşit ortağı olarak görmek demokrasiyi
reddetmektir. Açıktır ki, mesela YÖK de, Millî Güvenlik Kurulu da anayasal
bir organdır, ama bunları Türkiye Büyük Millet Meclisi ile aynı düzeyde
görürseniz, o zaman aklınızda tuttuğunuz rejim demokrasi değil
bürokratik bir sultadır.
Oysa, demokrasinin tanımlayıcı özelliklerinden
birisi halkın seçtiği politik karar alıcıların bürokrasiden üstün
olmasıdır. Anayasal bir demokraside elbette parlamentonun da yetkileri
sınırsız değildir. Ama, yine de o, nispi olarak en üstün politik güçtür.
Esasen, bürokratik organlar da Parlamentoyla aynı otoriteye sahip
olacaklarsa, o zaman seçim yapmaya, seçimli bir parlamento oluşturmaya
ve hükûmeti onun içinden çıkarmaya hiç gerek yoktur. Türkiye’de bu konudaki
asıl sorun, çoğunluğun yönetme hakkının devletin içindeki ve dışındaki
kimi odaklar tarafından tanınmak istenmemesidir. Evet, demokratik
çoğunluğun bile sınırlanması özgürlükçü temel yapının idamesi için
zorunludur. Ama, bunun için, önce ortada yönetme yetkisine saygı
duyulan bir çoğunluğun olması gerekir. Çoğunluğun yönetme yetkisi
ise bütün kapsamıyla kamu hayatına ilişkin temel politikaları belirlemeyi
ifade eder. Yurttaşların temel haklarına ve hukuk güvencelerine
saygıyı koruduğu sürece çoğunluğun politik takdirine herkesin
saygı göstermesi zorunludur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’mızın
149’uncu maddesinde Anayasa Mahkemesinin yargılama usulünün kanunla
belirleneceğini ve iç çalışma düzeyinde Anayasa Mahkemesi İç Tüzüğü
ile belirleneceğini öngörmektedir. Bu anlamda üzerinde durulması
gereken önemli bir konu ortaya çıkmaktadır. 1993 yılından beri Türk
Anayasa Mahkemesi içtihat yoluyla yürürlüğü durdurma yetkisini
kendinde görmüştür. Bu tarihten beri de istikrarlı bir şekilde bu
görüşünü korumakta ve özellikle kamuoyunu yakından ilgilendiren
kanunlarda dava konusu kanun hakkında geçici olarak askıya alma
yoluna gitmektedir.
1982 Anayasası’nda, Anayasa Mahkemesi üyelerinin
sadece Cumhurbaşkanınca seçilmesi yöntemi benimsenmiştir. Bu durum,
şüphesiz, 1982 Anayasası’nın benimsediği güçlü Cumhurbaşkanlığı
tercihinin yargıya yansımasıyla yakından ilgilidir. Oysa, parlamenter
bir hükûmet sisteminde Cumhurbaşkanına bu kadar geniş yetkiler tanınması
doğru değildir. Yeri geldiği zaman, gerektiğinde Cumhurbaşkanını
bile yargılayacak olan makama, yargılanacak kişi tarafından atama
yapılması bir çelişkidir. Üyeleri belirleme yetkisinin sadece
Cumhurbaşkanına tanınmış olması yerine, üyelerin bir bölümünün
yüksek yargının diğerleri tarafından, bir bölümünün Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından, gerekirse nitelikli çoğunluk da aranarak,
gizli oyla seçilmesi yoluna gidilebilir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anayasa
yargısından beklenen, millet adına karar veren ve gerektiğinde millet
egemenliğinin en üst karar organı olan Meclisin tüm üyelerinin kabul
ettiği bir metni bile iptal etme yetkisini haiz olan bir mahkemenin
kararlarını daha da objektif olarak vermesi, siyasi otoritenin
yerine geçer mahiyette kararlar vermemesidir.
2007 yılı Anayasa Mahkemesi bütçemizin ülkemize,
milletimize ve Anayasa Mahkememize hayırlı olmasını dilerim.
Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özel.
Sayın milletvekilleri, Anavatan Partisi Grubu
adına, Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
Sayın Sarıbaş’ın süresi yirmi beş dakika.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 2007 bütçesi üzerinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, RTÜK Kurumumuz ve Anayasa
Mahkememiz hakkında Anavatan Partisi Grubunun düşüncelerini ifade
edeceğim. Sözlerime başlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, bildiğiniz gibi,
cumhuriyetimizi kuran ve Kurtuluş Savaşı’mızı yürüten gazi bir
meclis. Bu vesileyle, bu Mecliste görev yapıp ebediyete intikal
eden bütün üyelerine Allah’tan rahmet diliyorum, hayatta olanlara
huzurlu ve sağlıklı bir yaşam diliyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi
elbette ki demokrasinin, müzakereci demokrasinin beşiği. Parlamenter
demokrasilerde ülkenin ana meselelerinin tartışıldığı yer ve nihai
kararların alındığı yer, millet adına egemenliğin kayıtsız şartsız
kullanıldığı bir makam. Dolayısıyla, iktidar sözcülerini dinlerken
hayrete düştüm. Hepsi geldiler, burada, işte, biraz önce konuşan
arkadaşımız Anayasa Mahkemesi sistemini, daha önce konuşan arkadaşımız
Danıştay sistemini eleştirdiler. Oysa, iktidar çoğunluklarına
düşen iş eleştirmek değil. İktidar çoğunluklarına düşen iş, milletin
kendilerine verdiği yetkiyi doğru yönde kullanmak ve eleştirilen
alanlar var ise bunları düzeltmek.
Dün Sayın Genel Başkanım söyledi, ben de söylüyorum;
beş senedir ne yaptınız? Mademki Anayasa Mahkememize bu gözle bakıyorsunuz,
mademki Danıştay, Sayıştayımıza bu gözle bakıyorsunuz, yani,
şikâyet ediyorsunuz “Ee, düzeltseydiniz.” derler adama. Düzeltseydiniz,
ne duruyorsunuz?
Meclisi konuşuyoruz, Türkiye beş senede bu Mecliste,
arkadaşlar, neyi tartıştı? Mesela, bir Güneydoğu olayını tartıştık
mı? Ülkemizin 30 bin insanının ölümüne sebep olan, şehit olmasına
sebep olan bir Güneydoğu olayını bu Mecliste tartışma fırsatı bulduk
mu? Mesela, kırk yıldır Avrupa Birliğine girmeye çalışıyoruz. Avrupa
Birliğinde takoza dayandık, duvara çarptık. Mesela, bu Mecliste,
şu Avrupa Birliğinin getirdiklerini, götürdüklerini, yaptıklarınızı,
geçmişte yapılanları şu Mecliste tartıştık mı, tartışma fırsatı
verdiniz mi? Mesela yolsuzlukları, mesela, bu iktidarın yaptığı,
bakanlarının yaptığı yolsuzlukları bu Mecliste bir gündem maddesi
olarak tartıştık mı? Mesela yolsuzlukları, Avrupa Birliği son İlerleme
Raporu’nda kurumsal hâle geldiği ve mutlaka önlem alınması gerektiği
noktasında Avrupa Birliği raporlarına girerken bunu bu Mecliste
tartışma fırsatı bulduk mu? Bulmadık. Peki ne yaptık? Bürokratların
istediği kanunları yaptık. “Reform” diye yutturdukları, ama gerçekten
milletin hayatına zorluklar getiren kanunları tartıştık.
Sizden önce de kanunlar yapıldı. 11 bin tane kanun
var bu ülkede. 1.000 tanesini siz yaptınız, 10 bin tanesini de sizden
önceki meclisler yaptı. Yani, her beş yılda bir zaten 1.000 kanun yapılmış,
siz de 1.000 kanun yaptınız. Bu ülkenin bütün sıkıntıları kanun sayısının
eksikliğinden mi? Bu ülkeye kurumsal olarak bu ülkeyi ayağa kaldıracak
yeni yapılar, yeni şekiller, yeni idari yapılanma getirebildiniz
mi? Tek başına iktidarlardan beklenen şey hakikaten budur. Yani,
1950’de rahmetli Menderes gelmiş, ülkede demokrasinin bir daha değişmemesi
için adımlar atmış. Canıyla ödemiş, o adımlarının bedelini canıyla
ödemiş, ama bu milletin gönlünde taht kurmuş. Mesela, Özal gelmiş, sistemin
bam tellerine basmış, gümrük mevzuatına, Türk parasını koruma mevzuatına,
teşvik mevzuatına bir dokunmuş, Türkiye, bugün sizin övündüğünüz
bu ihracatları, dünyaya açılımları sağlamanın yolunu açmış. Siz
de bir şey yapaydınız. Yani, bu millet için siz de bir şey yapaydınız,
bu Meclis bunları tartışaydı. Oysa, bu Meclis bu yapısıyla ne yaptı?
Bu Meclis bu yapısıyla ne yaptı? Kendi içinden çıkardığı iktidarın
bürokratlarının hazırladığı kanunları tasdik etmekten öteye hiçbir
şey yapamadı, hiçbir şey yapamadı. Sadece kanun çıkardı. Meseleleri
tartışmadı, sistemi tartışmadı, bozuk düzeni tartışmadı.
Mesela, bu gelir adaletsizliğinin altında yatan
gerçekleri, yani ülkenin millî gelirinin, gayrisafi millî hasılasının
yüzde 53’ünü ilk yüzde 20’lik grup, hele hele yüzde 35’ini ilk yüzde
10’luk grup alıp, İsviçre’den dahi zevkle hayat sürerken, bu Meclis bu
kadar bozuk düzenin nasıl değişeceğini, altında yatan gerçeklerin
ne olduğunu niye tartışmaz? Niye bunları gündemine almaz da, bilmem
ne dairesindeki falan bürokratın yerini sağlamlaştırmak için kanun
çıkarır veyahut da Cargilli kurtarmak için kanun çıkarır veyahut
da imar mevzuatında birilerine imar rantı sağlamak için kanun çıkarır?
Yani, bu Meclis bazılarına imkânlar yaratan, bazılarına alanlar
açan bir meclis midir?
Bu Meclis, milletin temel sorunlarını tartışan,
temel sorunlarını gündeme getiren, temel sorunlarında müzakereci
demokrasiyi ortaya koyan, bilim adamlarının, bilimsel çevrelerin,
akademik çevrelerin hazırladığı geniş raporları tartışan bir meclis
niye olmasın? Niye bu Meclis kendi zırhına bürünür, dokunulmazlığına
bürünür de, gariban vatandaşın baklava çaldığı için hapis yattığı
bir ülkede bu Meclis kendi dokunulmazlık zırhı altında -kaldı ki,
bu zırh kalksa da, ben inanıyorum ki, hiçbir arkadaşımız yargılanmayacak,
belki ceza da almayacak, hepsi beraat edecek ama- neden bu dokunulmazlıkları
erteleme yöntemini seçer?
Mesela, bu Meclis, kendi eczanesinde sahte kupürlerle
devleti dolandıran bir milletvekilinin dokunulmazlığını kaldırıp
da yargıya göndermez. Daha dün Gümüşhane’de İl Sağlık Müdürü tutuklanmış,
milletvekilinin eczanesinin koordinatörü tutuklanmış -kayıp
ama, yakalanmıyor- doktor tutuklanmış, reçeteyi yazan doktor. O
milletvekilinin koordinatörünün eşinin eczanesini ve milletvekilinin
eczanesini bugün polis mühürlemiş, kapatmış, ama, milletvekili
keyif çatıyor, dokunulmazlığı var.
Böyle bir şeyi içinize sindiriyor musunuz? Kanınıza
dokunmuyor mu? Benim kanıma dokunuyor arkadaşlar, böyle bir şey
olamaz! Bu millete adalet anlayışını, hakkaniyet anlayışını, güven
anlayışını getirmediğiniz müddetçe bu çıkardığınız kanunlar
kimseyi bağlamaz. Kimseyi bağlamaz. Önce adalet inancını, hakkaniyet
inancını millete tahkim edeceksiniz. Yani, millet bilecek ki, bu
Meclisin üyeleri, en ufak, milletin hakkına, milletin hukukuna tecavüz
ettiklerinde, en ağır şekilde hesap verecekler. Önce buna inanacak.
Geçen -Sayın Kuzu biliyor- televizyonda gördük. Vatandaşa mikrofon
tutuyorlar “cepçi” diyor, “cepçi milletvekilleri” diyor. Peki, böyle
mi kurtarıyorsunuz bu Meclisin itibarını, yani bu anlayışla mı
kurtaracaksınız? Olmaz böyle bir şey. Böyle bir şey olamaz arkadaşlar.
Şimdi, Meclis Başkanı… Bakın, Meclis Başkanına
hiçbir şey söylemeyeceğim, hiç vurmayacağım ona, iki tane, son iki
gündeki beyanını göstereceğim: “Beni öyle ağırladılar ki, şaşırdım.”
diyor. Meclis Başkanının beyanı. Nerede? Genelkurmay Başkanlığımızda
ağırlamışlar. Siz, kim olarak gittiniz oraya? Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Başkanı olarak gitmişsiniz. Ne yapacaklardı size? Niye
şaşırdınız? Şaşırdığınız şey nedir? Kapıdan mı kovacaklardı sizi?
ATİLLA KART (Konya) – Bu kompleks nereden geliyor?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Bu kompleks nedir?
Bu ezilmişlik ruhunun altında yatan psikoloji nedir? Bir gün sonra
yine beyanat: “Aslında, heykeli dikilecek adamım.” diyor. Buyurun…
NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) – Kimin heykeli dikilecekmiş?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Şimdi, yıllarca heykele
karşı duranlar, yıllarca heykeli putperestlikle suçlayanlar, bu
heykellerinin dikilmesi arzu ve emelini taşıdıkları… Zaten, Meclis
Başkanı, Meclisin bahçesine eski başkanların büstünü falan koydu.
Merak etmesin, kendinden sonra gelecek başkan, kendinin de büstünü
koyacak. Yine, anıt mezarda Meclis başkanlarımız yerlerini aldılar.
Kendilerinin de anıt mezarda yerleri var, oraya da bir büst dikerler.
Mesele büstlerin dikilmesi değil. O büstün altına millet ne yazacak,
onu merak ediyorum. Millet o büstün altına ne yazacak? Bu eziklik
kompleksinin altında yatan şeyin, yani yakında Meclis Başkanımız
“Vahiy geldi, uçuyorum.” derse şaşmayın. Yakında bunu diyebilir.
Her gün televizyonda. TRT-3’e bakın arkadaşlar, her gün televizyonda.
Bir Meclis Başkanı ağır olur, oturaklı olur, bunları söylemez. Devletin
bir kurumuna gitmişsin. En iyi şekilde karşılanacaksın. En tabii
hakkın. Sen milleti temsilen gidiyorsun, bu Meclisi temsilen gidiyorsun
ve şaşırmayacaksın. Şaşırdığı şey şu: Bir gün evvel, aslı astarı olmayan
iftiralar attı; 20 subay mektup yazmış da Genelkurmay Başkanımıza,
“Efendim, Cumhurbaşkanını Genelkurmay Başkanlığı mı seçiyormuş?”
diye bir kükredi, sonra oraya gitti, yalan olduğu, böyle bir şey olmadığı
söylenince… Ee, yalan olan şeyleri, önceden dedikodusunu yapmayacaksınız,
utandığınız şeyleri söylemeyeceksiniz, ondan sonra da, siz, bu Meclisin
Başkanı olarak gittiğiniz yerde şaşırmayacaksınız; Meclis Başkanı
olarak gidiyorsunuz siz.
Bu, bir hezeyanın… Yani, Sayın Başkana ne diyeyim?
Hiçbir şey söylemek istemiyorum. Aslında, tavsiyem şu: Lütfen, bir
doktora görünsün, lütfen bir doktora görünsün. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Daha ne söyleyeceksin!
Söyleyeceğin başka bir şey varsa söyle.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
gelelim RTÜK’e. RTÜK diye bir kuruluş kurduk, önceden de vardı. Bu dönemde
de Anayasa değişikliği yaptık. Çok şükür, Cumhuriyet Halk Partisiyle
ana muhalefet partisi ve iktidar partisi, üyelerini, çok şükür paylaştılar.
Hayırlı uğurlu olsun dedik, o zaman da dedik, yine de hayırlı olsun
diyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerine sormak istiyorum:
Bu RTÜK’ün, TRT’nin uygulamalarından memnun musunuz arkadaşlar? Memnun
musunuz? Yani, Türk kültürüne -geçende söyledim- destek olan, Türk
aydınlanmasına destek olan, Türk devrimlerine destek olan bir yayınına
şahit oldunuz mu? Veya bu milletin gençliğine, bu milletin insanlarına
tarih şuuru veren, millet şuuru veren ve milleti ayağa kaldıran, heyecanlandıran
en ufak bir yayınını gördünüz mü?
EMİN KOÇ (Yozgat) – Görmediğimizi söyledik.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Tarafsızlığına şahit
misiniz? Tarafsızlığına da şahit değilsiniz.
Dinleniyor mu peki bu TRT? Dinleyen var mı?
EMİN KOÇ (Yozgat) – Yok.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Son, reyting kuruluşlarının
şeyine göre yüzde 2. Yani, devletin, 600 trilyon lira, bütçesinden
kaynak ayırıp, 7 bin personeli istihdam eden bir kamu kuruluşu, kamu
yayıncılığı kuruluşu, yüzde 2 oranında dinleniyor. Halkın yüzde
98’i dinlemiyor bunu. Niye dinlemiyor? İyi program yapmıyor ki dinlenilsin,
tarafsız program yapmıyor ki dinlenilsin. Hükûmetin borazanı olmuş.
Ee, Hükûmetin borazanı bir şeyi milletin 98’i dinlemek zorunda değil
ki, böyle bir şey yok. Reklam veriyorlar mı? Reklam gelirleri de yirmi
dört ulusal kanal içerisinde en düşük olanı. Niye en düşük? Ee, çünkü,
milletin dinlemediğini gören iş çevreleri milletin dinlemediği
bir televizyona ne diye reklam verecek? Yani, parasını, adam sokakta
mı buldu? Sokakta bulmadı.
Şimdi, gelin, şu TRT’ye RTÜK bir program yapsın, bir
kota koysun. “Kardeşim, sen, ayda on program, kültürel program yapacaksın.
On program, bu milletin aydınlanması, bu milletin geleceğinin açılması
programı yapacaksın. On program, bu millete, tarih şuuru, millî şuur
verecek program yapacaksın. On program, bu halkın eğitilmesi, bu halkın
geleceğe taşınması programı yapacaksın” diye kota koysun. Aksi
takdirde bu TRT bu hâliyle sıfır dinleme oranına kavuşacak. Sadece,
ayda bir Hükûmetin icraatlarını anlatan Başbakanın televizyonu
olmaktan çıkmalı artık, çıkmalı. Akşam bir programları vardı, adı
da “Konuşuyorum” programın adı “Konuşuyorum.” Gece aradım TRT’yi,
konuşanlara baktım, Cumhuriyet Halk Partisinden bir temsilci var,
çok değerli Onur Öymen orada, Adalet ve Kalkınma Partisinden Edirne
milletvekili var, Doğru Yol Partisinden Genel İdare Kurulu üyesi
var, dedim ki program yapımcısına…
SALİP KAPUSUZ (Ankara) – Anavatan’dan yok mu?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – “Kardeş, sen bu TRT
Kanunu’nun 20’nci maddesini hiç okudun mu?” dedim. “Efendim, ben, madde
madde bilmem” dedi. Peki, seni oraya niye koydular kardeş dedim yani?
Bu TRT Kanunu’nun 20’nci maddesi “Mecliste grubu bulunan partiler
tartışmalara çağrılır” diyor. Hukuken suç işliyorsun, niye bunu
yapmıyorsun, gelip basayım mı dedim yani, gelip yayını dağıtayım
mı yani, yasal hakkımı kullanayım mı, ayıp olmuyor mu dedim. (AK Parti
sıralarından “Allah Allah” sesleri, gürültüler) “Efendim, hata yapmışız.”
“Hata mı yapmışsınız, talimat mı almışsınız” dedim. Maalesef, TRT,
talimatla yönetilen ve RTÜK’ün de ses çıkarmadığı, bir kamu yayıncılığı
demeyeceğim, AK Parti yayıncılığı kanalına dönmüş durumda. Şimdi,
buradan alınan bilgilerin ne kadar sağlıklı… Bakıyorsunuz, her şey
toz pembe, her şey çok güzel, makro dengeler güzel. Dün Sayın Bakan da
geldi, burada -bütçeyi konuşuyoruz ya- Sayın Bakan da anlattı. Şu
millete sormak lazım: Şu 5 bin dolar hikâyesini ben bir türlü anlamadım.
Benim cebimde hiç olmadı. Bu millete sormak lazım: 8 milyon emekliye,
8 milyon emekliye sormak lazım, 2 milyon kamu görevlisine sormak lazım,
30 milyon çiftçiye sormak lazım. Ellerinizi sokun cebinize, var mı
bir 500 dolarınız cebinizde? Var mı?
RECEP ÖZEL (Isparta) – Senin yok mu?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Yoksa cebinizde
500 dolarınız “5 bin dolar oldu gelirin” diyen bu Hükûmete içinizden
söyleyeceğinizi söyleyin. Böyle şey olur mu? “Millete yansımamış.”
Sayın Başbakanın son cümlesi “Borsa 40.500’e çıktı.” diyor. Şimdi, 72
milyon milletten, arkadaşlar, borsada parası olan kaç kişi var yani?
Var mı? Sayın Başbakanın var mı acaba, bilmiyorum, sevinci ondan mı?
Sayın Başbakanın var mı? En son cümlesi, bitiş cümlesi, final cümlesi,
“Borsa 40 bin oldu.” Bravo! 13.600 çok uluslu şirket var bu ülkede.
20-25 tane de holding var, gerçek holding var. Onların paraları arttı.
Çok uluslu şirketler borsada -yüzde 70’i çok uluslu şirketlerin elinde
borsanın, dönen paraların- onlar, rantiye, para kazandı diye, bir
ülkenin başbakanı burada övünüyor. Ha, kazansınlar, Allah daha
çok versin de, onlara vergiyi sıfırladınız. Bari birazını alın da
sosyal yardım olarak, şu Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da günlük harcaması
1 doların altında olan insanlara, çadırların altında yaşayan insanlara,
evsiz barksız insanlara, yoksul insanlara, öyle iftar çadırları
kurarak, bir avuç hoşaf peşinde koşturmadan, onların adam gibi yaşayacağı,
insan gibi yaşayacağı ortamların hazırlanmasına el atsanız ya.
Ona gelince yok, ona gelince yok. Ama, rantiyenin para kazanması, nedense,
sizi çok sevindiriyor, çok mutlu ediyor. Dün, Sayın Genel Başkanım
söyledi, sizi yoksullar seçti arkadaşlar. Umutla seçtiler, heyecanla
seçtiler. Bu düzen değişecek, bize de bir şey gelecek diye seçtiler.
Artık, bu çalma çırpma dönemi bitecek; artık, bu rantiye dönemi bitecek;
bu milletin gerçek gelirleri biraz bize de yansıyacak diye heyecanla
seçtiler, düzen değişecekti. Düzenin bekçiliği o kadar hoşunuza
gitti ki, o kadar keyfinize gitti ki… Sizden öncekiler de böyle yaptılar,
onları da öyle seçtiler, onları da kaderimiz değişsin diye seçtiler.
Onlar da düzenin bekçisi oldu, onları gönderdiler. Sizi de, değiştirin
düzeni, hayatımı değiştirin, bu haksızlığı, bu hukuksuzluğu, bu
adaletsizliği, bu yoksulluğu kaderim olmaktan çıkartın diye seçtiler.
Siz ne yaptınız? Size devlet VIP uçakları verdi, bakanlık koltukları,
of of…
Meclis Başkanı ne kadar gitmiş yurt dışına biliyor
musunuz arkadaşlar? 40 ülke gezmiş, 137 gün yurt dışında kalmış. 4,5
trilyon lira yolluk ve ödenek kullanmış. Ben, bakın, beş senedir bu
Parlamentodayım -mali işler buradadır herhâlde Meclisin- tek bir kuruş
ödenek kullanmadım, yurt dışı ödeneği, yolluk kullanmadım.
Şimdi, gezmiş de ne getirmiş veya bu kürsüye gelip
“ben, şu şu ülkeleri gezdim, şu şu anlaşmaları yaptım veyahut da mutabakatları
yaptım, ülkem adına şunu kazandırdım” demiş mi? Bilgi vermiş mi hiç
Meclise? Hayır, bilgi vermemiş. Yani, bu Meclis, Meclis Başkanının
bilgi vermediği, Meclis Başkanının itibar etmediği bir Meclis anlayışına
mı sahibiz biz? 40 ülke gezmişsin kardeşim, 4 trilyon lira kullanmışsın,
gel ve hesabını ver, ne yaptın? Bu yok. Her şey kapalı kapılar arkasında,
kimse hesap vermiyor, çünkü, artık hesap vermez bir dönem yaşıyoruz.
Bürokrat hesap vermiyor, siyasetçi hesap vermiyor, kimse hesap vermiyor.
Sizden hesap sordurtmazsanız, kimseden zaten hesap soramazsınız.
Hesabı kim veriyor biliyor musun? Bu ülkenin yoksul,
gariban vatandaşı veriyor. Evinde
odun yok, bir dal ağaç kesiyor orman emvalinden, hesap veriyor.
MEHMET SARI (Osmaniye) – Onlara kömür veriyoruz,
biz odun kestirmiyoruz.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – O ot biçiyor meradan,
meraya tecavüzden hesap veriyor. O gidiyor pelit topluyor, yemek
için pelit topluyor -Anadolu’da bilirler pelitin ne olduğunu- o hesap
veriyor. Ama, bu ülkeyi gerçek yiyenler hiçbir zaman hesap vermediler.
Sizin döneminizde daha da ayyuka çıktı, hesapsızlık daha da ayyuka
çıktı. Gelin hesap veren, hesap soran bir demokrasi yaratalım. İşte,
Anayasa Mahkememiz bunun için var. Anayasa Mahkemesine geliyorum.
Anayasa Mahkemesi olmalı mı bir demokraside?
60’tan evvel yoktu biliyorsunuz Türkiye’de, 60’tan evvel Anayasa Mahkememiz
yoktu. Biz, Anavatan Partisi olarak, 82 Anayasası’ndan sonra bu meclislerin
çalışma düzenini gördükten sonra, kesinlikle bu ülkede bir senatoya
ihtiyaç olduğu kanaatine vardık. Çünkü, çıkan kanunların yarısının
Anayasa yargısından… Daha dün, çok övündüğünüz Sosyal Güvenlik Kanunu’nuz
arapsaçı gibi oldu, Anayasa Mahkemesi -kaç maddesini, tam takip
edemedim ama- memurlarla ilgili bütün maddelerini yok saydı, iptal
etti. Ne oldu? Üç defa, üç hafta tartıştık bu Mecliste. Yani, yanlış
mı karar verdiler? Çok doğru karar verdi. Anayasa Mahkemesi diyor
ki: “Memurların başka bir kanunda statüleri düzenlenmiş. O statü
orada dururken, onu iptal etmeden Sosyal Güvenlik Kanunu’nda yeniden
bunlara statü belirleyemezsin.” Haksız mı? Hukukçu olanlar bilir,
haksız değil. Şimdi, Anayasa Mahkemesi doğruları karara bağlarken
niye rahatsız oluyorsunuz da Anayasa Mahkemesinden şikâyet ediyorsunuz:
Efendim, Meclisin üstünde karar veremez de… İşte, egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir, Anayasa Mahkemesi kim oluyor ki karar verecek!..
Ee, veriyor, doğru karar veriyor, yanlışınızı düzeltiyor. Kötü mü
yapıyor?
Değerli arkadaşlar, mutlaka bir senato olması
gerektiği ortaya çıkmış. Çünkü temsilciler meclisi farklı bir şey.
Temsilciler meclisi, milletin bütün katmanlarının temsil edildiği,
temsilde adaletin sağlandığı yerlerdir, ama senatolar, aklı selimin
hâkim olduğu, yanlışların düzeltildiği kurumlar. Oraya, seçimlerde
özel nitelikli insanlar seçiliyor. Dolayısıyla, temsilciler meclisinde
yanlış yapılan şeylerin senatoda düzeltilme imkânı var. Ha, etkin
bir senatonuz olursa, işte o zaman yasaların çoğu Cumhurbaşkanından,
Anayasa Mahkemesinden dönmez. Ne var, 550 kişiyiz, 400’e düşürelim
Meclisi, 150’sini senato yapalım. Üç yılda bir, iki yılda bir, yüzde
50’şer, yüzde 25’er, yüzde 33’er değişsin. O zaman bu yanlışlara düşmeyiz,
Meclis boşa çalışmaz. Bakın, Fransa Temsilciler Meclisi bir karar
aldı, şimdi ne diyoruz: “Senato akildir” diyoruz, “senatodan geçmez
bu” diyoruz. Veyahut da Amerika’da bir karar alıyor Temsilciler Meclisi,
diyoruz ki: “Senato da var, orada aklı selim insanlar var, orada bu
yanlışlar olmaz” diyoruz. Biz de öyle yapalım o zaman. Milletin temsilciler
meclisi olsun, her katmanı, her ekonomik sınıfı temsil eden temsilciler
meclisimiz olsun, ama, ülkenin ali çıkarlarını, ülkenin menfaatlerini
ve kanun yapma beceri ve tekniğini de ortaya koyan, böyle, Meclisin
zamanını çalmayan… Üç hafta tartıştık Sosyal Güvenlik Yasasını,
Sayın Cumhurbaşkanı veto etti gönderdi, bir üç hafta daha çalıştık.
Ee, şimdi Anayasa Mahkemesi… Ne oldu? Biz çok çalıştık, cumhuriyet
tarihinin en çok çalışan Meclisiyiz, ama arpa boyu yol gitmeyen bir
Meclisiz. Yanlış yapanlar, yanlışlar üzerine kanunlar yapan bir Meclis
hâline geldik. Millet bunu görmüyor mu? Canım ne yapıyorsunuz? İşte,
yasa çıkarıyorsunuz. Çıkardığınız yasa ya Cumhurbaşkanından ya
Anayasa Mahkemesinden dönüyor. Millete göz kırpıyorsunuz. Ee, canım
bekleyin, şu Cumhurbaşkanlığını bir alalım, ondan sonra görürsünüz,
Anayasa Mahkemesini de değiştirir, takır takır çıkarırız kanunları…
Böyle bir şey yok, böyle şey yok. “Mış” gibi yapmayacaksınız, yapacağınız
bir şey varsa, Anayasayı değiştirecek çoğunluğunuz var, buyurun
yapın. Milleti kandırmayacaksınız. Milleti, yalan söyleyip de yalanınıza
inandırmayacaksınız. Sayın Cumhurbaşkanı ne yaptı? Yani, yaptığı
şeyler Anayasaya aykırı şeyler mi? Anayasa… Bir Anayasa var, sizin
değiştiremediğiniz, dokunamadığınız, dokunmaktan korktuğunuz
bir Anayasa var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, ek süre veriyorum, buyurun konuşmanızı
tamamlayın.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Bu Anayasaya göre, hâliyle, Cumhurbaşkanına da
kanunların Anayasaya uygunluğunu denetleme görevi verilmiş, o
da denetliyor. Bakıyor ki yanlış, Anayasaya aykırı. Ne yapsın Sayın
Cumhurbaşkanı? Anayasaya aykırı, ama hükûmetin hatırı için bunu imzalayayım
falan mı diyecek? Yani, devlet hatırla mı yönetiliyor? Böyle bir
şey yok arkadaşlar.
Mesela, temel kanun dediniz, olmazsa olmaz, ilk
önceliğimiz dediniz, Mahallî İdareler Yasası diye idari yapıyı
yeniden değiştirecek bir tasarı getirdiniz, Cumhurbaşkanı veto
etti, dedi ki: “Bu Anayasa merkezî yönetim anayasası. Böyle, mahallî
idarelere bu yetkileri veremezsiniz.” Niye bir daha getiremediniz?
Baktınız ki, Anayasa hakikaten öyle. Değiştirin Anayasa’yı o zaman.
Yok... Değiştirirseniz, bunları yaparsanız, millete iyilik yapmış
olacaksınız. Sizin millete iyilik yapmak gibi... Ondan sonra bağırıyorsunuz
burada: “Biz milletimizi hücrelerimizde hissediyoruz.” Hücrelerinize
Oferler girdi, millet değil. Ofer girdi, Ofer!
Saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sarıbaş.
Anavatan Partisi adına ikinci konuşmacı, Bitlis
Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Sayın Gaydalı, süreniz on dakika, buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA EDİP SAFDER GAYDALI
(Bitlis) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 2007 mali yılı
Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerine, Anavatan Partisinin görüşlerini
arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyetinize, grubum ve şahsım
adına en derin saygılarımı sunuyorum.
Sayın Cumhurbaşkanımızın kamu kaynaklarının
kullanımı üzerindeki hassasiyetleri hepimizin malumlarıdır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın görevi süresince, Cumhurbaşkanlığı
bütçesinde reel olarak sürekli bir küçülme olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanımızın
bu hassasiyetlerinin bütün kamu idarecilerine örnek olması da
gerekmektedir.
Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri hasebiyle,
Cumhurbaşkanının yetkileri ve seçilme şekliyle ilgili olarak yoğun
tartışmalar yaşanmaktadır. Bu tartışmaların olmasını da olağan
karşılamak gerek. Zira, Cumhurbaşkanlığının yetkileri 1982 Anayasası
ile son derece arttırılmıştır. Tartışmaların olması doğaldır, ama
tartışmaların zemininin, güncel siyasi çıkarlar ötesinde, geleceği
düşünen bir sistem kurgulaması zemininde olması lazımdır. Oysa,
yapılan tartışmalar (A) şahsı Cumhurbaşkanı olsun mu olmasın mı
çerçevesindedir. 1982 Anayasası hazırlanırken önde tutulan saik,
güçlü bir yürütmenin oluşması ve güçlü olması beklenen hükûmetin
Cumhurbaşkanlığı makamınca frenlenebilmesiydi. Bu sebeple, klasik
parlamenter rejimlerde görülmeyen yetkiler 1982 Anayasası’yla Cumhurbaşkanlığına
verilmiştir. Fakat, 1982 Anayasası’nı hazırlayan zihniyet de, bugünkü
görülen zihniyet gibi, geleceği halk iradesi üzerine kurgulamaktan
uzak, güncel siyasi tablo sınırları içinde düşünen bir zihniyetti.
Vizyon sahibi olmaktan uzaksanız, gelecek her zaman hesaplarınızı
bozar.
Bugün, Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerinde yapılan
tartışmalar ve yaratılan gerilim ülkenin enerjisinin boşa harcanmasına
sebep oluyor. Bu tür tartışmalardan ebediyen kurtulmanın yolu milletin
hakemliğidir. Eğer Cumhurbaşkanını halkın seçmesinin imkânını sağlayabilirsek,
seçilecek Cumhurbaşkanı hakkında meşruiyet spekülasyonlarının
ortaya çıkması da imkânsız olacaktır.
Anayasa’mız parlamenter sistemi benimsemiştir,
ama, bunun yanı sıra da Cumhurbaşkanına verdiği yetkilerle Cumhurbaşkanını
yürütmenin önemli bir parçası yapmıştır. Bu yetkileri elinde bulunduran
Cumhurbaşkanının halkın desteğine sahip olması milletin Cumhurbaşkanına
daha da sahip çıkmasını, Cumhurbaşkanının ise halkıyla daha da yakın
olmasını sağlayacaktır.
Zaman zaman Cumhurbaşkanı ile Hükûmet arasında çıkan
tartışmalarda Hükûmetin sık sık haklılığını göstermek için başvurduğu
gerekçe, Cumhurbaşkanının sorumsuzluğu ve Hükûmetin siyasi sorumluluğudur.
Zannımca da bu gerekçe geçerlidir. Bu gerekçenin gereği ise, ya Cumhurbaşkanının
yetkilerini klasik parlamenter sistemlerdeki seviyeye indirmek
ya da Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini sağlayarak
cumhurbaşkanlarının da siyasi sorumluluğa tabi olmasını sağlamaktır.
Bazı çevrelerce denilmektedir ki, Cumhurbaşkanının
halk tarafından seçilmesi tek adam yönetimine sebep olur ve demokrasiden
uzaklaşmak anlamına gelir. Bugünkü sistem içinde, Başbakan, hem
Hükûmeti hem de Meclisi yönlendirebilmektedir. Esas olan, yasamanın
yürütme karşısında tam bağımsız olabilmesidir. Cumhurbaşkanının
halk tarafından seçilmesine karşı çıkanların, milletin demokratik
kültürüne ve cumhuriyete bağlılığına inanmaları gerekir. Cumhuriyet
bugün dördüncü neslini yetiştirmiştir. Artık, cumhuriyet cumhuru
tarafından korunabilir durumdadır. Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki
tereddütler, günümüzde anlamını kaybetmiştir.
22’nci Dönem Parlamentosunun Cumhurbaşkanı seçmemesi
gerektiği yönünde görüş bildirenlerin önemli dayanak noktası,
Parlamento çoğunluğunun milletin iradesini yansıtmadığıdır. Maalesef
bu görüş doğrudur. Cumhurbaşkanının arkasında cumhurun ekseri çoğunluğunun
olması en ideal olanıdır, ama Meclisin Cumhurbaşkanını seçtiği sürece
bu ekseri çoğunluğu sağlamak pratikte gerçekleşmemektedir, çünkü
kurulan hükûmetlerin arkasında her zaman milletin ekseriyetinin
bulunması mümkün olamamaktadır. Kaldı ki, milletvekilliği genel
seçimlerindeki seçmen tercihleri, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine
kadar geçen sürede değişebilmektedir. Bütün bu tereddütlerin ortadan
kaldırılabilmesinin yolu, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilebilmesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasinin
klasik “yöneticilerinin yönetenler tarafından seçilmesi” tanımından
sonra, demokrasi tanımında da son derece önemli değişimler olmuştur.
Günümüz bilgi çağıyla birlikte güçlenen örgütlü toplumun bir sonucu
olarak, yönetenlerle yönetilenler arasında interaktif bir ilişki
hasıl olmuştur. Halkın iradesi sadece seçimden seçime öğrenilir
olmaktan çıkmış, vatandaş gündem konusunda da tepkisini iletişim
araçları ve örgütleri kanalıyla bildirebilmektedir.
Bu duruma ek olarak, güçler ayrımı prensibinin
gereği olarak kurumların mutabakatının da önemi artmıştır. Bu siyasi
ortamda sadece seçimlerden elde edilen başarıdan yola çıkarak
“benim dediğim olur” demenin imkânı yoktur. Denilirse de bu, kaçınılmaz
olarak gerilim kaynağıdır. Demokrasi, sayısal çoğunluğun dediğinin
olması değil, halk ve kurumlar arasındaki farklı görüşlerin uzlaştırılabilmesidir.
Kurumlar, devletin kurumlarıdır. Devlet, milletin devletidir. Milletin
tanımına ait olan kurumları ele geçirebilecek bir kale veya savunulacak
bir kale olarak görmek, milletin bir bütün olarak rızasından vazgeçmek
demektir. Milletin rızası göz ardı edilirse, bu duruma karşı milletin
tepkisiz kalması beklenemez. Egemenliğin kaynağı milletin iradesidir.
Milletin iradesinin ne olduğunu tartışarak, kendi siyasal çıkarlarımıza
göre belirlemeye çalışarak millet iradesini sanal olarak belirleme
çalışmaları, sorun çözmeden ziyade sorun yaratmaya sebep olur.
Cumhurbaşkanlığı konusunda milletin iradesinin ne olduğunu öğrenmek
istiyorsanız, sandığı milletin önüne koyun, millet Cumhurbaşkanını
seçsin.
1980 sonrası başbakanlarla sayın cumhurbaşkanları
arasında sık sık uyumsuzluk ve tartışmalar çıkmıştır. Bunun ana sebebi,
başbakanların sorumluluk sahibi makam olarak kendi dediklerinin
olmasını talep etmeleri, cumhurbaşkanlarının ise devletin başkanı
olarak Anayasa’dan kaynaklanan yetkilerini kullanmakta ısrar etmeleridir.
Bu sorunun önüne geçebilmenin yolu ise Bakanlar Kurulunun ve Cumhurbaşkanının
yetkilerini daha net olarak belirlemek ve beraber yaptıkları işlemlerin
mümkün olduğu mertebe ayrılmasını sağlamaktır.
Bugün ülkemizin ihtiyacı olan, milletimizin arzusu
olan da, 9’uncu Cumhurbaşkanımız rahmetli Turgut Özal gibi, milletin
içinden, milletin değerlerine sahip, rejime inanmış, vizyon sahibi
bir cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanlığı gibi önemli bir makamı siyasi
hesaplarla yıpratmamak gerekmektedir.
Sözlerimi bitirirken tekrar etmek isterim ki,
millet, cumhuriyetine sahiptir ve onu koruma gücüne de maliktir.
Milletimize güvenelim. Demokrasinin, tartışmalarına son verme
yöntemi bellidir: Milletin hakemliğine başvurmak. Milletimizin,
derin irfanıyla doğru kararı vereceğinden emin olmalısınız.
Bu duygu ve düşüncelerle, 2007 yılı bütçemizin
milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını diler, yüce heyetinizi
en derin saygılarımla selamlarım. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gaydalı.
Anavatan Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı,
Isparta Milletvekili Sayın Mehmet Sait Armağan. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MEHMET SAİT ARMAĞAN
(Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay Başkanlığı
bütçesi üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Anayasa’mıza göre Sayıştay,
devletin gelir, gider ve mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi
adına bağımsız ve tarafsız olarak denetleyen, sorumluların hesap
ve işlemlerini yargılama yoluyla kesin hükme bağlayan, denetim
sonuçlarını Türkiye Büyük Millet Meclisine raporlamak suretiyle
devletin mali yapısının sağlıklı, düzenli, hukuki ve verimli işletilmesine
katkıda bulunan, yüksek denetim yargı görevini üstlenmiş anayasal
bir kurumdur.
Kamu mali yönetiminin en önemli unsurlarından
biri, hesap verilebilirliğin ve saydamlığın sağlanmış olmasıdır.
Bunu sağlamanın temel araçlarından biri de denetim anlayışıdır.
Her kamu kurumunun birden fazla gelir ve gider niteliğine sahip olduğu
bilinen bir gerçektir. Son yıllarda, Avrupa Birliğine üyelik sürecinin
de zorlamasıyla, kamu mali sisteminin derlenip toparlanmasına
yönelik birtakım çalışmalar yapılmış ise de bu konuda henüz arzu
edilen sonuçlar alınmadığı açıktır. Bu çerçevede, kamu mali sisteminin
yeniden yapılanmasına yönelik çalışmaların en önemli boyutlarından
birini oluşturan yeni Sayıştay Kanunu bir an önce Meclis gündemine
getirilmelidir.
Değerli milletvekilleri, yolsuzlukla mücadele
edeceğini ilan ederek iktidara gelen AK Parti, Sayıştaya yeni görev
ve yetki alanları belirleyen yeni Sayıştay Kanunu’nu bekletmektedir.
Ayrıca, Sayıştayın hazırladığı, Sayıştay Genel Kurulunun da onayladığı
Avrupa Birliği normlarına uygun yasa tasarısı taslağının Hükûmet
tarafından dikkate alınmadığı da çok manidardır.
Bir başka manidar nokta da, hazırlanan kanun teklifi
Plan ve Bütçe Komisyonuna gelmiş, oradan da alt komisyona gönderilmiş,
daha sonra yasa teklifi esas komisyonda sadece bir maddesi görüşülmüş,
hiçbir gerekçe ortaya koymadan da geri çekilmiştir. Bu süreç neredeyse
bir yılını doldurdu, halen bekleniyor. Tam bu noktada, Meclis İç Tüzüğü’nün
37’nci maddesinin gündeme getirilip getirilmeyeceği akla geliyor.
İç Tüzük 37’nci madde “Tasarı ve tekliflerle kanun hükmünde kararnamelerin
esas komisyonlara havale gününden itibaren kırk beş gün içinde sonuçlandırılması
gerekir. Bu sürenin bitiminde, tasarı, teklif ve kanun hükmünde kararnamenin
doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını Hükûmet veya teklif sahipleri
isteyebilirler.” demektedir.
Sayıştay gibi çok önemli bir düzenlemede işin bu
noktaya götürülmesi ihtimali vardır. Tabii, bunu göze alanların
Sayıştay Yasası’nı temel yasa olarak görüşmesini sağlayacaklarından
da kuşku duyulmamalıdır.
Bir diğer bekleyen konu, Sayıştayın mevcut düzenlemeye
göre 7 eksik üyesinin seçimidir. Sayıştay, bu konuda aday belirlemeleri
yaptı ve 2006 yılı başında Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdi,
ama iktidar partisi bu süreci çalıştırmıyor, çünkü yeni yasa teklifi
hükümlerine göre tamamen kendi belirleyeceği adayları seçmek istiyor.
Buna ek olarak, Sayıştay Yüksek Denetleme Kurulunun tasfiye edilerek
Sayıştay bünyesine katan gündemdeki yasa teklifi iki yeni daire
kurmayı ve bunlara yedişer üye seçimini de yeni yasa teklifine göre
yapmayı planlamaktadır.
Yüksek Denetleme Kurulunun kaldırılmasının
yanlış ve maksatlı olduğunu, ayrıca, hiçbir iş yükü analizi ve araştırma
yapılmadan iki yeni idarenin kurulmasına girmiyorum. Ama, sonuç
olarak, 70 üyeye çıkacak toplam Sayıştay üye sayısının 21’ini doğrudan
belirlemeyi amaçlayan bir iktidar mantığını sizlere sergilemek
istiyorum.
Mevcut üyelerden iktidara yakın olan veya emekliye
ayrılacakların yerine seçilecekler de hesaba katılırsa kadrolaşma
sürecinin tamamlanmış olacağı malumdur. Bu, hukuk devletine yakışmayan
çok riskli bir yoldur, bağımsız denetim organının yürütmenin kontrolü
altına alınma hevesidir.
Bağımsızlık, Sayıştayların olmazsa olmaz özelliklerinden
biridir. Denetimin planlaması, uygulaması ve sonuca bağlanması
faaliyetleri, mevzuatı çerçevesinde, herhangi bir organın müdahalesi
olmaksızın doğrudan Sayıştayca yürütülmektedir. Ama, bunları aşabilmek
için Sayıştayda boşalan üyeliklere üye seçiminin Sayıştay Genel
Kurulunun tamamen devre dışı bırakılarak Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki iktidar partisi çoğunluğu inisiyatifine bırakılması,
tam bir partizanlık örneği olacaktır. Bu durum, Sayıştay gibi denetim
ve değerlendirme yapan bir kuruluşun bağımsızlığını temelden zedeleyecektir.
Ayrıca, Sayıştay üyelerinin görev sürelerinin
on iki yılla sınırlandırılması, hem üyelerin yüksek yargı statülerine
ve meslek teminatlarına aykırı olacaktır hem de Sayıştay genel kurulunun
iktidarca belirlenmesi süreci hızlanmış olacaktır. Sadece kadrolaşmak
için, demokrasimizin standartlarının yükseltilmesi ve şeffaflığın
sağlanması açısından doğru bir adım olan Sayıştay Kanunu bekletilmektedir.
Dolayısıyla, Anayasa’mızın 160’ıncı maddesindeki değişiklikle
Sayıştaya verilen yetki askıda kalmaktadır. Şeffaflık, hesap verme
sorumluluğu ve kamu kaynaklarının etkin ve verimli bir şekilde
kullanımının hayata geçirilmesi bakımından bu değişikliklerin
bir an önce yapılması şarttır.
Değerli milletvekilleri, AK Parti Hükûmeti, yolsuzlukla,
yoksullukla, yasaklarla mücadele edeceği vaadiyle milletten oy
almıştır. Bu anlamda, yoksullukla mücadelenin olmazsa olmazı
olan yukarıda bahsettiğim ilkelerin hayata geçirilmesi gerekirken,
tek başına iktidar olan bu hükûmet, geçen dört yılda sadece kadrolaşma
uğruna bu konuda adım atmamıştır. AK Parti Hükûmeti, söz verdiğinin
aksine, yolsuzlukla mücadele etmek yerine, bu kanunu geciktirerek
yolsuzlukları açığa çıkaracak süreçlerin önünü kapatmaktadır.
Sayıştayın bugünkü statüsü Anayasa’mızın 160’ıncı
maddesinde belirlenmiştir. Bu bağlamda Sayıştay, denetimini, uygunluk
denetimi, mali denetim ve performans denetimi şeklinde gerçekleştirmektedir.
Gerek uygunluk gerekse mali ve gerekse performans denetimlerinin
yapılabilmesi, Sayıştaya hesap vermekle sorumlu olan kamu adına
yaptıkları işlemler sonucu düzenlenecek belgelerin sunulmasıyla
mümkün olabilecektir, ama ne var ki, 5018 sayılı Yasa’da hesap vermekle
sorumlu olanlar belirtilmemiştir. Bu durum, uygulamada kargaşalara
yol açmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Anavatan Partisi olarak,
yeni Sayıştay yasamıza olumlu katkı vereceğimizi belirtiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayın
lütfen.
MEHMET SAİT ARMAĞAN (Devamla) – Sayıştayın varlığının
ve etkinliğinin dünyadaki tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de
de kamuoyu için bir güvence oluşturmasını diliyorum.
Bugün, Türk insanı ödediği vergilerin veya kendi
hakkı olduğu halde devletin kullandığı kaynakların doğru şekilde
harcandığı ve yönlendirildiği konusunda, maalesef, çok emin değildir.
Sayıştayımızın, yeni yasası ile genişleyen görev alanı ve işlevselliği
artan yapısıyla insanımızın kafasındaki bu konudaki var olan tereddütlerini
ortadan kaldıracağına inanıyorum.
Bu düşüncelerimle, Sayıştay kanunumuzun Türkiye’mize,
milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Armağan.
Sayın milletvekilleri, saat 14.00’te toplanmak
üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 12.58
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 34’üncü Birleşimi’nin İkinci Oturumu’nu açıyorum.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları
üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
D) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Birinci tur üzerinde, şimdi söz sırası, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş’e
aittir.
Buyurun Sayın Ateş. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on iki buçuk dakika. Buçuğu ayarlayamıyoruz
malumunuz.
CHP GRUBU ADINA YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; yüce Meclisi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
2007 Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi üzerinde
Grubumuzun görüşünü arz etmek üzere huzurunuzdayım. Tekrar hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bu dönem, önemli işler de
başarmıştır. Sanırım, Türkiye siyasetinin de başarılı yapılan
işlerinin hakkını sahibine vermek, ama, olumsuz olanları da, o anlamda
dile getirmenin yararlı olacağına inanıyorum. Böyle baktığımız
zaman, bizim eleştirilerimiz kesinlikle bir şahsa yönelik olamaz,
Sayın Başkana yönelik olamaz, ancak, bizim mevcut sisteme yönelik
eleştirilerimiz var. Geçmişte de bunlar oluyordu, bunları da dile
getirmeye çalışacağız.
Sayın Meclis Başkanımızın, göreve geldiği günden
bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşmelere katılması, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesini
sunması ve bilgi vermesi son derece yerinde bir davranıştır, kendisini
kutluyorum. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisini de ciddiye aldığının,
önem verdiğinin de bir belgesidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisimizin bütçesi, 2006
yılı için, aldığımız bilgilere göre, 340 milyon 866 bin yeni Türk lirası.
Bunun, 31 Ekim itibarıyla, yani on aylık süre itibarıyla yüzde
65’inin, yüzde 66’sının harcandığını görüyoruz; bunun, yıl sonunda
da yüzde 75 dolayına çıkacağını bekliyoruz. Ancak, durum böyle
iken, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinin, eski rakam üzerinden,
yani 340 milyon üzerinden artırılması, bence yerinde bir davranış
olmamıştır, doğru değildir. Harcanan miktarı, yani iki ayı da dikkate
aldığımız zaman, yüzde 75 dolayındaki bir bütçenin yüzde 6’sının
alınmasında büyük yarar olacağı kanısındaydım. O nedenle, bu bütçenin
bu şekilde düzeltilmesinde büyük bir yarar olur. Çünkü, giderek şişen,
giderek kabaran… Bu Meclis yönetimine güvenimiz var, boşu boşuna
harcama yapmaz ama, diğer kurumlara da örnek olması açısından buna
dikkat edilmesinde büyük yarar vardı.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
bir başka önemli olay da Meclis Televizyonunun, gerçekten, Türkiye’de
demokrasi kültürünün yerleşmesi açısından canlı yayın yapması ve
bu ekranlarını grup toplantılarına da açması son derece yararlı
olmuştur. Hazır, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanımız da buradayken,
böyle bir, Türkiye’deki siyasetin konuşulması, siyasetin güzelliklerinin
Türkiye toplumuna yansıması açısından, radyo, televizyonlarımızın
da Türkiye radyo, televizyon kanallarının da bu şekilde Türkiye’nin
siyasetine açılmasında büyük yarar var. Magazin değil, gerçekten
Türkiye’nin gelişmesine önemli katkı koyacak olan siyasetin, siyasi
partilerin grup toplantılarından öteye açık birtakım tartışmalara
da açmasında büyük yarar var. Sayın Meclis Başkanımızın bu olumlu
çalışmaları, maalesef, bu dönem, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
duvarlarında da yazılı olan “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.”
ilkesi maalesef tamamen göz ardı edilmiştir. Türkiye Büyük Millet
Meclisinde egemenlik kayıtsız şartsız yasama organına verilmekten
çıkmış, yasama organının olmasından çıkmış, egemenlik kayıtsız
şartsız yürütme diyeceğim ama, yürütmeye de haksızlık olacak, bu yasama
yetkisi, olduğu gibi, maalesef, egemenlik sadece yürütmenin başı
olan Sayın Başbakana tanınmıştır.
Muhalefet partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine
gösterdiği saygıyı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına gösterdiği
saygıyı maalesef iktidardan ve iktidarın başından görmemiştir.
Öyle anlar olmuştur ki, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
olağanüstü toplanması tarihi, saati Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanına dikte ettirilmiştir. Öyle an olmuştur ki, Sayın Başbakan,
Avrupa Birliği konusundaki gelişmeleri Yunanistan Başbakanıyla,
Rusya Başbakanıyla, Amerika Başkanına bilgi verme gereğini duymuştur,
ama, ne Türkiye Büyük Millet Meclisine ne de Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanına bir bilgi verme gereği dahi duymamıştır. Sayın
Başbakanın, Başbakan olmadan önce de bu alışkanlığı vardı. Bir değerli
arkadaşımız, “Efendim, bakın, biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi lojmanlarında
oturmuyoruz, halkımızla beraber oturuyoruz.” dedi. Keşke, sacın
ayağı böyle olsa. Elbette ki, hepimiz halkın içinden geldik, yine gideceğiz.
Bizim karşı olduğumuz, yöntem; maalesef, Sayın Erdoğan, daha Başbakan
olmadan, daha Türkiye Büyük Millet Meclisine adımını atmadan, Türkiye
Büyük Millet Meclisi lojmanlarını feda etmiştir. Yeni seçilen Meclis
Başkanı da bu iradeye maalesef esir düşmüştür. Meclis Başkanımızı
anlıyorum, bir politikadan geliyor, il başkanlığından geliyor,
parti disiplinini biliyordur, ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
iradesini, karşısındaki Genel Başkanı da olsa ona ezdirtmemesi
gerekiyor. Ne olmuştur milletvekilleri lojmanları? Sayın Maliye
Bakanımız katrilyonlar bekliyordu, maalesef, şu ana kadar, Türkiye
Büyük Millet Meclisi lojmanlarından elde edilen gelir reklamını
dahi karşılayamamıştır. O nedenle, ne olmuştur? Üç tane haramzadeye
orası peşkeş çekilmiştir. Sayın Maliye Bakanı, soru önergelerime
verdiği bir cevapta diyor ki: “En yüksek fiyatı verdi de onun için verdik.”
Bir diğer cevabında da diyor ki: “Efendim, sadece bir firma katıldı
ona verdik.” Şimdi, ihale tarihinden iki gün önce ilan verilmiş sayın
milletvekilleri, sekiz gün önce kurulan bir firmaya da orası peşkeş
çekilmiş. Şimdi, siz buna “Biz lojmandan çıktık halkın içine girdik.”
derseniz, kendinizi aldatırsınız, Türkiye’yi aldatırsınız; talan
edilmenin fotoğrafıdır o, talan edilmenin fotoğrafıdır. Maalesef,
Sayın Meclis Başkanı da bu iradeye teslim olmuş, o da benim gibi feveranını,
“Maalesef bu Maliye Bakanı rezil etti, yüzüne gözüne bulaştırdı,
verin gensoruyu.” demek durumunda kalmıştır.
Sayın milletvekilleri, bir diğer konu, Sayın Meclis
Başkanımızın 2005-2006 bütçe görüşmelerindeki sözlerine de baktım,
iki binamız hep yapılıyor, hâlen yapılacak. Ankara’nın sokaklarından
zaten bıktık toz duman içinde olmaktan, maalesef, Mecliste de aynı
şekilde o dağınıklık devam ediyor, bunların bir an önce yapılmasında
büyük yarar olduğu inancındayım.
İktidar partisi, maalesef bir de bu temel yasayı,
temel hakları çiğnemek için tam bir gerekçe yaptı kendisine. Bu konuda
da Meclis Başkanımızın devreye girerek bu haksızlığa göz yummaması
gerektiğine inanıyorum.
Sayın milletvekilleri, bir diğer konu, maalesef,
kendi görevini yapmayan -bugünkü yönetimle ilgili değil, sistemin
genel hastalığı- asıl görevini yapmayan temel kurumların başında
maalesef bizim Meclis geliyor. 4 tane Meclis Başkan Vekilimiz var,
bir Divan var. O kadar antidemokratik bir yasal yapılanma var ki değerli
arkadaşlar, böyle bir otoriter yetkiler ne Sayın Cumhurbaşkanında
var ne Sayın Başbakanda var ne bakanlarda var. Maalesef, bu 4 tane
Meclis Başkan Vekilinin, Başkanlık Divanının hiçbir konuda ne yetkisi
var ne de bir inisiyatifi var. Bunun mutlaka düzeltilmesi gerekiyordu.
Yine Teşkilat Kanunu’muz öyle, Genel Sekreterlik Kanunu’muz öyle.
Bunların düzeltilmesinde büyük yarar olacağı inancındayım.
Sayın milletvekilleri, tabii, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin üzerinde hoş olmayan bir diğer görüntüyü de dokunulmazlıklar
kaldırıyor. Dün Sayın Başbakanı buradan da izledim. Sayın Başbakan
diyor ki: “Asıl Dibo bu.” deyip, bir sayın milletvekilimizin belediye
başkanlığı dönemindeki uygulamalarını dile getiriyor. Peki,
“Hesap sormazsan namertsin.” diyor Sayın Baykal. Diyor ki Sayın Başbakan:
“Hesap bizim işimiz değil.” Kimin? “Yargının.” Peki, “Kaldır dokunulmazlığını,
buradan kaldırın, yargıya gitsin hesap versin.” “Hayır, onu da yapmam.”
Nedir bu? “Ya, buradan bir şey çıkmaz ama, biz kendi arkadaşlarımıza
arkadaş yaratalım.” mantığıdır. Sayın milletvekilleri, bunun mutlaka
kaldırılması gerektiği inancındayım.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin önemli görevlerinden
biri, elbette ki, Cumhurbaşkanımızı seçmektir. Bu Meclis de -elbette
ki Meclisler seçeceğine göre- Türkiye Büyük Millet Meclisi bu görevini
de yapacaktır. Ancak, sorun olan şu: Adalet ve Kalkınma Partimiz Türkiye’nin
birinci partisi oldu. Yüzde 34’lük oyla Parlamentonun yüzde 70’lik
bölümünü de elde etti. Ama maalesef, sayın milletvekilleri, Adalet
ve Kalkınma Partisi Türkiye partisi olamadı. Bu, Türkiye’nin en büyük
grubunun içinde toplumumuzun belirli bir kesimini numunelik de
arasanız bir tek temsilcisi yok. Kimdir bu kesim? Demokratik, laik
cumhuriyet ilkelerine gönülden bağlı bir kesim. Ama, bir tek milletvekili
yok.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Hepimiz öyleyiz. O sizin görüşünüz.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Türkiye partisi olamadınız
derken, bunu, bu anlayışınızı…
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Hepimiz bu Meclisin milletvekiliyiz.
BAŞKAN – Sayın Kafkas…
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Ama, Sayın Başkan…
BAŞKAN – Lütfen müdahale etmeyin.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – …yerel yönetimlerde de
sürdürdünüz. Büyük kentlerin bırakın belediye başkanlarını, belediye
meclis üyeliklerinde dahi, bir tek, toplumun o kesimine mensup bir
tek üye yok. Şimdi, toplumun yüzde 30’unu bir dışlamışsınız. Yüzde 34
oy almışsınız, kendi deyiminizle yüzde 26’ya düşmüşsünüz. Şimdi,
bu yüzde 26’ya düşen, toplumun yüzde 30’unu da temsil etmeyen Grup, kalkacak,
Cumhurbaşkanını seçecek. Buradan ilan ediyorum: Bir parti grubunun
-Adalet ve Kalkınma Partisi olsa da olmasa da- seçeceği kişi, eğer
siz seçiyorsanız, Çankaya’da oturan, Adalet ve Kalkınma Partisinin
altıncı grup başkan vekili olur, Meclis başkan vekili dahi olamaz.
(CHP sıralarından alkışlar)
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Anayasa’ya saygı duyun,
Anayasa’ya.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Çünkü, bir tek grubun seçtiği
bir kişi cumhurbaşkanı olamaz, olsa olsa o partinin grup başkan vekili
olur. O nedenle, sayın milletvekilleri, doğru yöntem… Toplumun yüzde
30’unu dışlayacaksınız, yüzde 26’lık oy alacaksınız, ondan sonra döneceksiniz
“Hayır, biz, Türkiye Cumhuriyeti’ne Cumhurbaşkanı seçeceğiz” diyeceksiniz.
Böyle bir yaklaşım, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olmaz,
Çankaya’da oturan Adalet ve Kalkınma Partisinin altıncı grup başkan
vekili olur diyor, yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ateş.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sen burada Meclisin nasıl
üyesisin ya? Sen milletvekili misin?
BAŞKAN – İkinci konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Yozgat Milletvekili Sayın Emin Koç.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Senden ancak aza olur.
Adam, Meclisin seçtiği adama “Cumhurbaşkanı olamaz.”
diyor.
YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Bir tek grubun seçtiği elbette
ki olamaz, nerede görülmüş?
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Yahu kardeşim, Meclis seçiyor!
YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Nerede görülmüş? Nerede
görülmüş Sayın Kafkas?
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Meclis seçiyor, Meclis. Sen
milletvekili değil misin burada?
YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Hatta, sizin Genel Başkanınız
bile olamaz. Neden biliyor musunuz?
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sen milletvekili değil misin
burada?
BAŞKAN – Efendim, lütfen, karşılıklı tartışmayalım.
YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Genel Başkanınız dahi 81
ilden gelen delegasyonla seçiliyor.
BAŞKAN – Sayın Ateş, lütfen, siz oturun, konuşmanızı
yaptınız.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sen daha milletvekilliğini
içine sindirememişsin.
BAŞKAN – Sayın Kafkas, bakın, burada söz verdim,
hatip konuşamıyor tartışmanızdan. Lütfen.
MEHMET SEMERCİ (Aydın) – Sayın Başkan, yarım dakika
geçti zaten, siz ilave edin.
CHP GRUBU ADINA EMİN KOÇ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Radyo Televizyon Üst Kurulu bütçesiyle ilgili
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere buradayım.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin sorunları çok
büyük. Tabii, Türk milleti bekledi, biz de bekledik ki, Adalet ve Kalkınma
Partisi söz verdi millete, geldi burada birçok şeyi çözecek, ama,
dört yıl geçti, gördük hiçbir şeyi çözememiş. Çözemediği gibi, bundan
sonra da, nisandan sonra da Türkiye’yi daha çok sorunlara sürükleyecek
gibi gözükmektedir. Dileğimiz AKP’nin bu tavrından vazgeçmesidir.
Şimdi, çok önemli konulardan birini daha konuşuyoruz,
Radyo Televizyon Üst Kurulunun, Türkiye’deki radyo ve televizyonların
yayınlarının düzenlenmesi ve denetlenmesi konusunu. Türk milleti
yıllardır bekliyor, bizler de bekliyoruz. Ne zaman? Bu toplumu zehirleyen,
çocuklarımızı zehirleyen, insanlarımızı yanlışa sürükleyen bu
yayınlar ne zaman düzenlenecek, ne zaman denetlenecek? Avrupa bunu
1920’lerde hâlletmiş.
Şimdi, AKP’nin yöneticileri, AKP’nin bugün Genel
Başkanı, Başbakanı, bakanları geçmişte Refah Partisindeyken,
millî görüşü savunan partilerdeyken, burada bu kürsülere çıkar,
aman Allah’ım, söylemedikleri laf bırakmazlar televizyonlar için,
radyolar için; “Yanlış yayın yapıyor, milletin ahlakını bozuyor,
şunu yapıyor, bunu yapıyor; geldiğimizde hâlledeceğiz.” Buyurun
geldiniz, dört yıldır neyi hâllettiniz? Mafya dizileri, yine çocuklarımızı
televizyonlarda zehirlemiyor mu? Mafya şahsiyetleri, o televizyonlarda
en şahsiyetli kişiler, en güçlü kişiler diye sunulmuyor mu bizim
çocuklarımıza? Yine, bu toplumda sorunlar yaratan programlar sunulmuyor
mu? Çocuk pornosu İnternette, başka yanlarda almış başını gitmiyor
mu? Bu toplumun ahlakı sizin döneminizde daha çok bozulmadı mı? Neden
engel olamıyorsunuz buna? Amerika buluyor, diyor ki: “Şurada şu yayınlara
girin, şu şahıslar bu ahlaksızlığı yapıyor, gidin yakalayın.” diyor,
Amerika bildiriyor. Bizimkiler uyuyor, bizim İçişleri Bakanımız
yok, bizim Emniyetimiz yok sanki. Ne zaman önleyeceksiniz bunları?
Bu görev sizin göreviniz değil mi?
TRT’yi görüyoruz, TRT’yi çok şükür bitirdiniz.
Türk milletinin malı, Türk milletinin malı, diyorsunuz ama, bitti,
hiç kimse izlemez hâle geldi. Şimdi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu da bir kurul
getirdi. Bu kurulun gelmesi, yaşaması, kurumsallaşması için ben,
gazeteci olarak da bugün milletvekili olarak da hep savundum ve savunuyorum,
bununla çözülebilir. 1920’lerde Paris’te çanağını alan, Eyfel Kulesi’nin
dibine gidermiş, yayın yaparmış, binlerce radyo, televizyon türemiş
ve taa 20’lerde Paris bunun önlemini almış. RTÜK gibi kurumlar oluşturmuş,
düzenlemeyi ve denetlemeyi getirmiş. Avrupa bunu aştı, önümüzde
örnekler de var; bizde RTÜK oluşturuldu, şimdi RTÜK’ü bu Hükûmet de iyice
kuşa çevirdi. Bir RTÜK var, düzenleyecek, denetleyecek, ama ne
düzenleyebiliyor, ne denetleyebiliyor. Ne yapıyor? Sadece seyrediyor,
kendi sorunlarını çözebiliyor. Bir yayına ceza veriyor, o gidiyor
yürütmeyi durduruyor, onun üzerine hiçbir şey yapamıyor. Eli kolu
bağlı kalıyor yasaların karşısında. AKP İktidarı da resmen seyrediyor.
Televizyonlarımızda ne var sabahtan akşama kadar? Toplum, Televolelerle
avutuluyor, mafya dizileriyle avutuluyor, şeyhlerle, şıhlarla
avutuluyor. Öyle yayınlar var ki Anadolu’nun her yerinde, toplum, çocuklarımız,
öğrencilerimiz zehirleniyor.
Değerli arkadaşlarımız, bugün Türkiye’de yaklaşık
252 televizyon, 1.090 da radyo bulunmaktadır. Yerel radyo-televizyon
üzerinde hemen hemen hiç denetim bulunmamaktadır. Televizyonlarda
izlediğimiz dizileri görüyorsunuz. Hiçbirisinin bu topluma hiçbir
faydası yok. Hiçbirisinin faydası yok. Neden seyrediyorsunuz değerli
arkadaşlarım? Oturalım bunu Mecliste tartışalım. Bunu kim düzeltecek?
İktidar düzeltmeyecek, RTÜK düzeltmeyecek, Amerika mı gelip düzeltecek?
Avrupa Birliği mi gelip düzeltecek?
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Televizyonlar
özel.
EMİN KOÇ (Devamla) – Yarın Avrupa Birliği gelip
ona da müdahale edecek. Yaptığınız iş -yine son aldığımız duyumlar-
RTÜK’ün bu yapısı da hoşunuza gitmiyor, ya Başbakana bağlayacaksınız
ya bir bakana bağlayacaksınız.
Avrupa’da aslında RTÜK gibi kurumlar tamamen siyasetin
dışındadır, siyasetin etki alanının dışındadır. RTÜK de artık bu
olaylara seyirci olmayı bırakacak, kendini ortaya koyacak, daha
cesur…
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Medya patronlarını
beraberce uyaracağız.
EMİN KOÇ (Devamla) – Medya patronlarından korkmayacaksınız.
Korktuğunuz için de hiçbir şey yapamıyorsunuz, RTÜK’ünüz de yapamıyor,
siz de yapamıyorsunuz.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Korkudan değildir.
EMİN KOÇ (Devamla) – Evet, korkudan.
Değerli arkadaşlar…
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Biz, Allah’tan başka
kimseden korkmuyoruz.
EMİN KOÇ (Devamla) – O zaman bunları düzeltemiyorsanız,
seçim yakındır, vatandaş sizi düzeltecektir.
MEHMET DURDU KASTAL (Osmaniye) – Halep orada, göreceğiz.
EMİN KOÇ (Devamla) – Başka çaresi yoktur. Onu hep
beraber yaşayacağız, fazla da süre kalmamıştır.
RTÜK’teki değerli arkadaşlara da şunu söylüyorum:
Yasa’nızdan dolayı sorunlarınız varsa, getirin bizlere, onları
da düzeltmenin yolunu bulalım. Yoksa, bu şekilde Türkiye’nin böyle
gitme imkânı maalesef yoktur. Çünkü, RTÜK gibi kurumların olmadığı
ülkede, yayınlarda tamamen anarşi ve terör ortaya çıkmıştır. Toplumlar
bundan çok büyük zararlar görmüştür. Bu yayınlar o kadar tehlikelidir
ki, hem tehlikeli olduğu kadar da, eğer, bunları düzenli hâle getirebiliyorsak,
bir ülkenin aydınlığa, ışığa kavuşmasına ışık tutacak kurumlardır.
Eğer bunlara düzen getiremiyorsanız da, bir toplumun batmasına,
çürümesine neden olacak kurumlar hâline getirilebilir. Şu anda,
Türkiye’de sadece birkaç tane, haber programı yapan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMİN KOÇ (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN – Efendim, ben, size ek süre vermiştim. Konuşmanızı
toparlamak için bir süre veriyorum.
Buyurun.
EMİN KOÇ (Devamla) – …haber yayını yapan televizyonlarımız
ciddi yayınlarını sürdürmektedir. Diğer televizyonlara da, doğal olarak, yanlış yapanlara
yasal olarak… Tabii, sansür değildir bu. Bunun adı sansür olarak da algılanmayacak
şekilde düzenlemelerin gelmesinin zamanı gelmiş ve geçmektedir.
Daha fazla gecikirsek toplumumuz bundan daha büyük zarar görecektir
diyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Bütçenin hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı,
Antalya Milletvekili Sayın Osman Kaptan.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhurbaşkanlığı 2007 bütçesi
hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın arkadaşlarım, Anayasa’mıza göre Cumhurbaşkanı,
devletin başıdır; Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletinin birliğini
temsil eder; Anayasa’nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli
ve uyumlu çalışmasını gözetir; gereğinde fren, gereğinde denge görevi
yapar. Sayın Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer bu görevleri layıkıyla,
saygın bir şekilde yapmaktadır. Süresi de altı ay sonra dolmaktadır.
Sayın milletvekilleri, geçmişte yapılan Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde de sıkıntılar, gerginlikler olmuş, krizler ve çatışmalar
yaşanmıştır. Eskiden beri Cumhurbaşkanlığının yetkileri, görev
süresi, halk mı seçsin Meclis mi seçsin, asker mi olsun sivil mi olsun,
Meclis içinden mi olsun dışından mı olsun konuları hep tartışılagelmiştir.
Ancak, Cumhurbaşkanı seçimi hiçbir zaman rejim tartışmasına dönüşmemiştir.
Biz dönüşmesini de istemiyoruz. Ama, önümüzdeki 2007 Mayısında yapılacak
Cumhurbaşkanlığı seçiminin ise rejim tartışmalarını da beraberinde
getireceği şimdiden görülmektedir.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Niyetinizi mi
ifade ediyorsunuz?
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Bu konuda bir köşe yazarımız
bakınız ne diyor: “Şu anda AKP, devletin erkini kullanarak sivil
bir darbeyi adım adım gerçekleştirmekte ve laik Türkiye Cumhuriyeti’ni
bir İslam cumhuriyetine dönüştürme yolunda kararlı biçimde ilerlemektedir.
Hukukçular…”
BAŞKAN – Sayın Kaptan… Sayın Kaptan, bir dakikanızı
rica edeyim.
Sayın Kaptan, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi
kürsüsünde böyle bir konuşmayı yapamazsınız, buna Başkanlık da
izin vermez. Doğrusu size bunu yakıştıramıyorum. Bu Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarından hiç kimse böyle bir şey düşünmez, düşünemez, buna
da kimse müsaade edemez. Rica ediyorum…(AK Parti sıralarından “Bravo”
sesleri, alkışlar)
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Rica ediyorum…
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Sayın Başkan, bir köşe
yazarının söylediklerini okuyor, kendisi söylemiyor.
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bu sözünüzü geri alın… Bu sözünüzü geri
alın. Lütfen…
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Sayın Başkan, lütfen… Ya,
benim konuşmamı dinlemiyorsunuz. Ben, bir köşe yazarının yazdıklarını
okuyorum.
BAŞKAN – Efendim, bunu bile ifade etmek yanlıştır
burada. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Sayın Başkan, gazeteden
okuyor.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Köşe yazarının yazdıklarını
okuyor.
BAŞKAN – Efendim, burada bunu bile ifade etmek
doğru değildir.
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Sayın Başkanım, ben “Böyle
bir tartışmanın olmasını istemiyorum.” dedim.
BAŞKAN – Lütfen efendim…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkan, hatibe
müdahale etmeyin.
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Peki... Ben kendi fikrimi
söyledim, söyleyeceğim de. Lütfen...
AHMET ÇAĞLAYAN (Uşak) – Ortalık karıştırıyorsun.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Şimdi bu konuda hukukçular
da diyor ki, Anayasal düzenin ille topla tüfekle değil, devletin erkini,
elinde bulunduranların da rejimi mevcut yasalar içinde değiştirebileceklerini
yazıyorlar.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – Hangi hukukçu
o?
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Şimdi sayın arkadaşlarım,
biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak -lütfen dinler misiniz- askerî
darbeye de, sivil darbeye de karşı olduğumuzu herkesin bilmesini
isteriz.
BURHAN KILIÇ (Antalya) – Biz karşı değiliz sanki.
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, hatibe müdahale
etmeyelim.
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Bu tartışmalara bizzat
iktidarın, Başbakanın geçmişteki söylemleri ve Hükûmetteki uygulamaları
neden olmaktadır. Eğer siz “Laiklik elden gidecekmiş, millet istedikten
sonra -eğer- gider.” derseniz, eğer siz “Ben amacıma ulaşmak için papaz
elbisesi giyerim.” derseniz, eğer siz Danıştaya “Efendi, bu senin
görevin değil, Diyanet işlerinin görevidir.” derseniz...
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Kim diyor?
OSMAN KAPTAN (Devamla) – ...eğer siz “Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin kararını da ulemaya sorun.” derseniz, eğer
siz “Türkiye’nin yarınında, artık, Kemalizme de, Kemalizm benzeri
rejimlere de, sistemlere de yer yoktur.” derseniz...
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Kim diyor bunları, kim? Açıkla.
(CHP sıralarından “Tayyip Bey söylüyor bunları, bilmiyor musunuz?”
sesleri)
OSMAN KAPTAN (Devamla) – ...elbette ki Cumhurbaşkanlığı
seçimi için bir rejim tartışması olabilir. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakan “Milletimiz
laik cumhuriyete sadakatle bağlıdır.” diyor. Çok da doğru söylüyor.
Bu söylemin altına biz de imza atarız. Ancak sorun ve tartışılan,
Türk milletinin laik cumhuriyete bağlı olup olmadığı değildir sayın
arkadaşlarım, bizzat Sayın Başbakanın ve iktidarın laik cumhuriyete
sadakatle bağlı olup olmadığıdır tartışılan. (CHP sıralarından
alkışlar)
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – CHP’den daha
bağlıyız biz! Daha bağlıyız!
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Onun için insanlar cenaze
törenlerinde “Türkiye laiktir, laik kalacaktır!” onun için insanlar
“Çankaya laiktir, laik kalacaktır!” diye tepki gösteriyor.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Galiba siz oradan söylüyorsunuz
bunları.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – Rejimin en
büyük tehdidi CHP’dir!
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Eğer siz “Türklük alt kimliktir.”
derseniz, eğer siz Hikmetyar’ın önünde diz çökerseniz, eğer siz Birleşmiş
Milletler terörist destekçisi listesinde olan El Kadı’ya kefil olursanız,
eğer siz seçim öncesi “Dokunulmazlığı kaldıracağım.” deyip iktidar
olunca sözünüzde durmaz, Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’in laik
cumhuriyete karşı görüşlerinin arkasında durursanız, Maliye ve
Millî Eğitim Bakanlarının arkasında durursanız, eğer siz yine seçim
öncesi “Yolsuzluğu kaldıracağım.” deyip iktidar olunca tabanda
Ali Dibo’lar, tavanda Ofer kuleleri yaratırsanız, “Yolsuzluk yapılıyor.”
diyen ve söyledikleri devletin resmî makamlarınca da doğrulanan
milletvekillerinizi partinizden atarsanız, bu millet böyle bir
zihniyeti Cumhurbaşkanı olarak nasıl içine sindirecektir? AKP’nin
kendi başına Cumhurbaşkanı seçmesi hâlinde yüzde 65’in temsil edilmemesi
kamu vicdanını nasıl rahatlatacaktır?
Sayın milletvekilleri, böyle bir seçim Anayasa’nın
lafzına uygun gibi görünse de ruhuna tümüyle uygun olmadığı kanısındayım.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – CHP’nin demokratik
anlayışına uygun değil bu!
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Balık baştan kokar!
OSMAN KAPTAN (Devamla) – AKP’nin uzlaşmadan, tek
başına Cumhurbaşkanı seçmesinde hukuki bir engel yok.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Elbette seçeceğiz.
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Ancak, demokratik meşruiyeti
de yoktur. Hukuki olan bir seçim her zaman meşru sonuçlar da doğurmayabilir.
Nitekim, Almanya’da 1933 seçimleri de hukuki idi. Adolf Hitler, yasalara
uygun bir şekilde, yüzde 33 oyla iktidara gelmişti. Sonunda faşizm
Almanya’nın da, dünyanın da başına bela olmuştu.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı
ele geçirilmesi gereken bir mevki değildir, Cumhurbaşkanlığı siyasal
bir makam değildir. “İktidarın başı benim, devletin başı da ben olacağım,
devletin bütününü ele geçireceğim” görüşü kriz yaratır. Ecevit’in
cenazesinde Kocatepe Camii’nde olduğu gibi, Çankaya Köşkü’ne arka
kapıdan girilmez. Şemsiyeyle Çankaya’ya çıkılmaz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın milletvekilleri, başkomutan ben olacağım,
YÖK üyelerini ben atayacağım, üniversite rektörlerini ben atayacağım,
Anayasa Mahkemesi üyelerini ve yüksek yargı organları…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kaptan, son cümlelerinizi alayım.
OSMAN KAPTAN (Devamla) – Son cümle Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri... (CHP ve AK Parti sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim.
OSMAN KAPTAN (Devamla) – …Anayasa Mahkemesi üyelerini
ve yüksek yargı organları üyelerini ben atayacağım, diyeceksiniz,
ama, uzlaşmayla seçilmeyeceğim, benim kurduğum partinin benim belirlediğim
milletvekilleri de beni seçecek, diyeceksiniz. Olmaz böyle şey.
Bu sıkıntı yaratır. İlle de uzlaşmaya yanaşmıyorsanız, buyurun o
zaman Cumhurbaşkanı seçiminden önce erken seçim yapalım, yenilenen
Meclis Cumhurbaşkanını da seçsin. O zaman kimsenin söyleyecek sözü
olmaz.
Biz Cumhuriyet Halk Partili olarak, rejimi tehlikeye
sokacak krizlere karşıyız, biz çareyi halkta, biz çareyi sandıkta
görüyoruz.
Bütçenin hayırlı olmasını diler, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu ve şahsım adına yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaptan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Sayın Başkan, bir şey arz
edebilir miyim efendim.
BAŞKAN – Buyurun.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Değerli konuşmacının
gazetecilerden veyahut da şahsından ifade etmiş olduğu birkaç hususun
mutlaka düzeltilmesi lazım.
Siz yerinde müdahale yaptınız. Eğer arkadaşlarımız,
mevcut yasalar çerçevesinde, Anayasa çerçevesinde doğru dürüst
bir değerlendirme yapmış olsalardı, konuşmalarının başı ve sonu
birbiriyle bu kadar tezata düşmezdi.
BAYRAM
ALİ MERAL (
SALİH
KAPUSUZ (
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan,
böyle bir usul var mı?
BAŞKAN – Sayın Kapusuz, siz ne istiyorsunuz, onu
söyleyin bana.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Sayın Başkan, yerimden
söz istiyorum efendim. (CHP sıralarından “Böyle bir usul var mı?” sesleri,
gürültüler)
BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, ben anlayamıyorum
siz müdahale ederseniz…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Sayın Başkan, aksi takdirde,
Cumhuriyet Halk Partisi yeterli çoğunluğu eline geçirdiği takdirde,
rejimi değiştirip komünizm mi getirecek? Böyle bir şey olabilir
mi? (CHP sıralarından “Ne alakası var?” sesleri, gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Kapusuz, lütfen Genel Kurulu germeyelim,
ben gerekli tepkiyi gösterdim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – “Komünizm” lafı
çok eskidi Salih Bey.
BAŞKAN – Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir vatandaşı
Anayasa’nın temel ilkeleri dışında bir şeyi düşünemez, düşünmemiştir.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Düşünülemeyeceğini
ifade ettim.
BAŞKAN – Ben, gerekli açıklamayı yaptım. Sayın
Kaptan da konuşmasını o minvalde devam ettirdi.
Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Kumkumoğlu, süreniz on dakika. Sürenize
riayet ederseniz memnun olurum efendim.
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, 2007 bütçesiyle ilgili,
Sayıştay bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sayıştay, belki Osmanlı’dan
devraldığımız en temel kurumlarımızdan bir tanesi, 1862 yılında
kurulmuş, 1876 yılında yapılan ilk Anayasa’yla anayasal bir kurum
hâline dönüşmüş, 1924, 1961, 1982 Anayasalarında da anayasal bir kurum
olma sıfatını ve konumunu sürdürmüştür.
Esas itibarıyla, devletin gelir, gider ve mallarını,
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bağımsız ve tarafsız olarak denetleyen
anayasal bir kuruluşumuzdur. Bu işlevi nedeniyle de demokrasinin
vazgeçilmez en temel kuruluşlarından bir tanesidir.
Bağımsız denetçi kimliği, yani iktidarın, esas
itibarıyla iktidarın harcamalarını denetlemek üzere oluşturulmuş
bağımsız denetçi kimliği, zaman zaman, Sayıştayın iktidarlar tarafından
istenmediği, Sayıştayla iktidarlar arasında birtakım çelişkilerin,
çatışmaların ortaya çıktığı süreçleri doğurmuştur.
Bu sebeple de esasen, sadece Sayıştay denetiminden
değil, her türlü denetime karşı olan AKP İktidarı tarafından, Sayıştay,
istenmeyen bir kuruluş hâline dönüştürülmüştür…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Aksine ya!
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – …ve Sayıştayın
bağımsız kimliği -biraz sonra söyleyeceğim gibi- oluşturulan Sayıştay
Yasası’yla, ısrarla ortadan kaldırılmak istenmiştir.
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Tam aksine.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
AKP İktidarı, öncelikle, siyasetçinin kendisinin denetlenmesine
karşıdır. Burada, bu Meclis kurulduğu günden bu yana siyasetçilerin
denetimiyle ilgili tek mekanizma olabilecek siyasetçinin dokunulmazlığının
kaldırılmasına ilişkin verilmiş olan söz yerine getirilmemiştir.
Niye? Çünkü, AKP, siyasetçinin kendisinin denetlenmesine karşıdır.
Ne söyleniyor burada siyasetçiyle ilgili, denetim yapılması talep
edilen noktalarla ilgili olarak ne söyleniyor? Deniliyor ki: “Siyasetçinin
siyaset yapmasıyla ilgili, kürsü dokunulmazlığıyla ilgili korunmacılığı
daha da artırılsın. Ancak, siyasetçinin yolsuzluk yapması, rüşvet
alması, kendisine emanet edilene ihanet etmesi karşısında bir dokunulmazlığının
olması savunulamaz, bu kaldırılsın.”
Değerli arkadaşlarım, sizin kaldırmadığınız
şey kürsü dokunulmazlığı değildir. Sizin kaldırmadığınız şey, bu
halkın siyasetçiye emanet ettiğine ihanet eden siyasetçinin yargılanmasının
engellenmesini sağlamaktır.
AHMET YENİ (Samsun) – Konuyla ne alakası var?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Şimdi buradan
dün Sayın Başbakan -tekrar olacak belki- bu kürsüye gelip, dokunulmazlığının
kaldırılmasını kendisi talep etmiş bir arkadaşımızla ilgili olarak,
hani o hiç beğenmediğiniz gazete kupürlerinden birisini göstererek
“bak” deyip bu arkadaşımızı kamuoyu önünde, ne kendi anlayışına
denk düşen bir biçimde -çünkü, sen dokunulmazlığı kaldırmıyorsun-
ne…
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Yalan mı söyledi?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Her zaman yapılan…
Biraz önce bir arkadaşımız bir gazeteden bir mesaj okudu, kıyametleri
kopardınız. Sayın Başbakan dün burada gazete gösterdi millete. Üslubunuza
uygun değil.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) – Başbakanın gösterdiği
yanlış bir şey mi?
ALİ
TOPUZ (İstanbul) – Yanlış tabii.
ALİ
KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın,
şimdi Genel Başkanımız diyor ki… (AK Parti ve CHP milletvekilleri
arasında karşılıklı laf atmalar)
Değerli
arkadaşlarım, müsaade eder misiniz!
Genel
Başkanımız diyor ki: “Sayın Başbakan, gereğini yapın.” Sayın Başbakan
diyor ki: “Ben gereğini yapma makamı değilim.”, “Peki, önünü aç mahkemeye
gitsin.”, “Hayır, önünü açmam, mahkemeye gidemez.” Hani, bir halk deyişi
vardır: “Baba, bir hırsız tuttum.” Al getir. “Gelmiyor.” Oğlum, bırak
gitsin. “Gitmiyor.” Siz ne söylüyorsunuz değerli arkadaşlar? Ne öneriyorsunuz
değerli arkadaşlarım? Bu arkadaşımızın… Sayın Başbakanım burada
dün, bir başbakana hiçbir şekilde yakışmayacak bir anlayışla, bu
kürsüye çıkıp dokunulmazlığının kaldırılmasını talep etmiş bir
arkadaşımızın dokunulmazlığını, Grubunuzun da kararıyla kaldırmayarak
engellemiş bir arkadaşımızın…
AHMET
YENİ (
ALİ
KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – … üstelik bu dava konusuyla ilgili
yargılanmış olan bütün diğer kişilerin, Yargıtay tarafından yargılanmasına
gerek olmadığı kararının alındığı bir süreçte…
MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Hayır hayır, yanlış söylüyorsun, yanlış söylüyorsun!
ALİ
KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – …bu noktada talepte bulunan bir arkadaşımıza
dönük bu saldırıyı nasıl değerlendirebiliriz?
MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Yanlış söylüyorsun! Doğruyu söyle, doğruyu
söyle!
BAŞKAN
– Müdahale etmeyelim efendim.
ALİ
KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Kendinizden korkuyorsunuz.
MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Doğruyu söyle!
BAŞKAN
– Müdahale etmeyelim.
ALİ
KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Kendi yolsuzluklarınızdan korkuyorsunuz.
Peki
başka?.. Peki başka?..
Değerli
arkadaşlarım, bakın, bu Hükûmet, bütün müfettişlik kurumlarına, bütün
teftiş kurumlarına karşıdır. Oluşturduğunuz her yeni yasal düzenlemede
teftiş kurullarını kaldırdınız. Aslında, Kamu Yönetimi Yasa Tasarısı’yla
bütün teftiş kurullarını kaldıracaktınız. Ama, Kamu Yönetimi Yasa
Tasarısı yürürlüğe girmediği için, tek tek bütün yasalarla ilgili
olarak, gündeme getirdiğiniz bütün yasalarla ilgili olarak teftiş
kurullarını, müfettişlik kurumlarını kaldırıyorsunuz. Onun yerine koyduğunuz
şey nedir? Amir bir memuru iç denetçi olarak atayacak, o iç denetçi
de o amirin uygulamalarını denetleyecek.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) – Müfettişleri kim atıyor?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Ya, değerli arkadaşlarım,
hani fıkra yazsanız, böyle bir fıkrayı ilkokul talebesi yazsa, canım
böyle fıkra mı olur, bu kadar gariplik mi olur, bunun neresi fıkra, diye
geçiştirirsiniz. Yaptığınız şey fıkra, karikatür bile değil. Amir
bir memuru iç denetçi olarak atayacak, o iç denetçi de o amirin mali
uygulamalarını, harcamalarını, vesairelerini denetleyen bir
işlev üstlenecek. Niye, bağımsız, her iktidar döneminde görevini
yürütmek durumunda olan, işe başladığı günden emekli olduğu güne
kadar yasal bir güvence altında, görevi kurumun harcamalarını denetlemek
olan müfettişlik kurumlarını, teftiş kurumlarını kaldırıyorsunuz?
Niye?
Şimdi sıra Sayıştaya geldi. Bakın, yukarıda bir
Sayıştay yasası var.
Sizden önceki iktidarlar, Sayıştayın üyelerinin
seçimine ilişkin bir yöntem belirlemişler. Demişler ki: Sayıştay
üyelerinin kim olacağına, bu ocaktan yetişmiş, bütün birikimini
bu ocakta oluşturmuş Sayıştay kurumu belirlesin, Meclisin de burada
bir inisiyatifi olsun. Sayıştay kurumu 4 misli üye belirlesin. Bunu,
Plan ve Bütçe Komisyonu 2 misline indirsin. Meclis de Sayıştay üyelerini
seçsin.
Şimdi, siz, yeni bir Sayıştay yasası yapıyorsunuz.
Kaç arkadaşımın haberi var, bilmiyorum. Değerli arkadaşlarım,
diyorsunuz ki: Sayıştayın bütün üyelerini Meclis seçsin. Yani, Sayıştayın
bütün üyelerini iktidar seçsin.
Şimdi, ben, merak ediyorum: Şimdi, biraz sonra,
bir sonraki turda konuşacak bir tek AKP’li arkadaşım, Sayıştay üyelerinin
tamamını Meclisin seçmesinin mantığıyla ilgili olarak, size ve
şu televizyonlar aracılığıyla Türkiye kamuoyuna açıklayabilecek
bir tek laf bulabilir mi? Değerli arkadaşlarım…
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayıştay kimin adına denetim
yapıyor?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Hah, mesele orada
zaten. Değerli arkadaşlarım, Sayıştay ne yapacak?
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Kimin adına denetim yapar?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Sayıştay, kamunun
harcamalarını denetleyecek.
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Kimin adına yapar bu denetimi?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Kamu kim? Yani, iktidarın harcamalarını
denetleyecek, iktidarın harcamalarını denetleyecek Sayıştay.
TELAT KARAPINAR (Ankara) – Kimin adına yapar?
Meclis adına yapar bunu.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, zamanımı
alıyorlar.
Sayıştay, iktidarın harcamalarını denetleyecek.
TELAT KARAPINAR (Ankara) – Kimin adına?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Hani, o, biraz
önce bir şey söylemiştim ya…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Uygulamalarını, tarihçesini
çok iyi biliyorum.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Biraz önce bir
şey söylemiştim ya, amir önce bir memuru denetçi olarak atayacak,
sonra o memur amiri denetleyecek gibi.
Şimdi, Meclis, yani, iktidar, yani Meclisin çoğunluğu
önce Sayıştay üyelerini seçecekler, sonra Sayıştay üyeleri de kendilerini
atayan bu iktidarın hesaplarını denetleyecek.
Şimdi, diyelim ki, efendim, burada herhangi bir
kasıt yoktur diye düşünebilirsiniz. Peki, böyle bir ihtiyaç nereden
doğmuştur? Kurumun böyle bir talebi var mıdır?
Değerli arkadaşlarım, Sayıştay Başkanının siyasi
kimliği kamuoyunca da bilinir.
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Nedir?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Sayın Sayıştay
Başkanı, Sayıştay yasasının tartışıldığı bu süreçte, açıkça, bu
anlamda Sayıştayın üyelerinin belirlenmesinin, Sayıştayın kuruluş
mantığına da, Sayıştayın işleyişine de, Sayıştayın ruhuna da aykırı
olduğunu, bütün ilgililerin, Sayın Bakanın, konuyla ilgili komisyon
üyelerinin ve Sayıştay bürokratlarının, televizyon ve gazetecilerin
huzurunda açıkça ifade etmiştir. Sayıştay Başkanı, böyle bir değişikliğin
Sayıştayın işlevini ortadan kaldıracağını ifade etmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Toparlıyorum
efendim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Kaç önergeyle yasayı tıkadınız
Kumkumoğlu, yukarıda kaç önergeyle yasayı tıkadınız?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
biz, elbette, bu anlamda Sayıştayın bütün üyelerinin, önce üyelik
süresiyle ilgili bir zamanlama sınırlaması getirerek Sayıştayın
bugün görevde bulunan üyelerini hızla boşaltıp, onun yerine siyasi
iktidarınızın emrinde olabilecek, sizin vücut dilinizden anlayan
-sizi denetleyen değil- sizin talimatlarınızı, sizin emirlerinizi,
sizin telkinlerinizi yerine getirmeye çalışan; sizi değil, size
karşı olduğunu gördüğünüz unsurları denetlemekle görevlendireceğiniz
Sayıştay olmaktan çıkarılmış, sizin kurşun askeriniz hâline dönüştürülmüş,
adı “Sayıştay” ama kendisi hiçbir şekilde Sayıştay olmayan böyle
bir kurumun, elbette, bu Meclisten geçmemesi için elimizden gelen
her şeyi yapacağız. Cumhuriyetin ve demokrasinin en temel kurumlarından
birisi olan, en işlevsel kurumlarından birisi olan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Son cümlenizi alayım.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim.
…Sayıştayın sizin kurşun askeriniz olmasına asla
müsaade etmeyeceğiz.
Teşekkür ederim, hepinize saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Şimdiye kadar seçilenler
iktidarların…
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Şimdiye kadar böyle seçilmedi
ama.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kumkumoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı,
Samsun Milletvekili Sayın İlyas Sezai Önder.
Sayın Önder, süreniz yedi buçuk dakika.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA İLYAS SEZAİ ÖNDER (Samsun) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 2007 mali yılı bütçe kanunu tasarısı
içindeki Anayasa Mahkemesi Başkanlığı bütçesi üzerine, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sizleri, şahsım ve
grubum adına saygıyla selamlıyorum.
Demokrasi tarihine baktığımızda, yasama organının
çıkardığı bir kanunun Anayasa’ya uygunluğunun bir yargı organı tarafından
denetlenmesinin kabulü, tartışmalı bir sürecin sonunda gerçekleşebilmiştir.
Ülkemizde ise, çağdaş demokrasilerde artık geride kalmış olan bu
tartışmaların son birkaç yıldan beri yeniden gündeme taşınmak istendiği
gözlenmelidir. Zaman zaman Anayasa Mahkemesinin işlevinin yasamaya
bir müdahale veyahut da ulusal iradeye müdahale olarak nitelendirildiğine
tanık olmaktayız.
Değerli arkadaşlarım, kuvvetler ayrılığı prensibi,
yasama, yürütme ve yargı organlarının yetki alanlarının çizildiği
ve her birinin kendi yetki alanları içinde, görevini, işlevini yerine
getirmesi esasına dayanmaktadır. Bunda, parlamenter sistemle, kuvvetler ayrılığı
sistemiyle ters düşen, çelişen bir taraf yoktur. Yapılan bu münakaşalar
sonucunda, zaman zaman, başkanlık sisteminin bu münakaşaları önleyeceği
ifade edilmektedir, fakat unutulan bir şey vardır, başkanlık sistemlerinde
de yasama organını denetleyen bir Anayasa Mahkemesi vardır.
Değerli arkadaşlarım, bu tartışmalar zaman zaman,
Anayasa Mahkemesinin işlevini küçültmek arzularına, onları arzu
eder bir niteliğe de dönüşmektedir. Bu arada, Sayın Meclis Başkanımızın,
geçmişte beğenmediği bir Anayasa Mahkemesi kararı nedeniyle televizyonlarda
çıkan bir demecini sizlere hatırlatmak istiyorum: “Bu Anayasa Mahkemesini,
ben, Meclisin yapabileceği bir Anayasa değişikliğiyle kaldırabilir
miyim? Kaldırabilirim. Üye sayısını değiştirebilir miyiz? Değiştirebiliriz.
Yüce Divan yetkisini alabilir miyiz? Alabiliriz. Her yasanın Anayasa
Mahkemesine gitmesini engelleyebilir miyiz? Engelleyebiliriz.
Her şeyi yaparım, ben Meclisim.”
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – “Yap da görelim!” de.
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
bu mantık düzgün bir mantık değil. Bir mecliste çoğunluğun her şeyi
yapabildiğini eğer düşünebiliyorsanız, bu, çoğunluk diktatörlüğü
olur ki, bu çoğunluk diktatörlüğünün ne gibi sonuçlara yol açtığını
biz geçmişteki deneyimlerden biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi derken,
Anayasa Mahkemesinin kararlarının kesin ve bağlayıcı olduğu malum.
Ancak, o kararların kesin ve bağlayıcı olması demek, onların
eleştirilemez olduğu anlamına da gelmediğini ifade etmek istiyorum.
Bir hukuk devletinde yargı kararlarının eleştirilmesi doğaldır.
Ancak doğal olmayan, o kurumların, yüce yargı organlarının kurumsal
kimliğine, yüce yargı organlarındaki yargıçların kişiliklerine
saldırmaktır. Biz zaman zaman bunlara da tanık oluyoruz. Şimdi, benim
de eleştirdiğim kararları var Anayasa Mahkemesinin.
Değerli arkadaşlarım, burada İç Tüzük’ün 91’inci
maddesiyle ilgili bir değişiklik yaptık ve bu değişiklikle “temel
kanun” kavramını gündeme getirdik. 855 sayılı Karar hakkında Anayasa
Mahkememiz bir karar verdi ve bu karar 21/10/2006 tarihli Resmî Gazete’de
yayımlandı. Ama, bu karardaki en büyük eksiklik, temel kanunun sınırlarının
net bir şekilde çizilmemiş olması nedeniyle bir kavram kargaşası
yaşıyoruz.
Bakınız, değerli arkadaşlarım, şimdi, birçok kanundan
bir iki madde alıyoruz “torba kanun” ismi altında Genel Kurula getiriyoruz
ve onları temel kanun olarak görüşüyoruz. Bu İç Tüzük değişikliğinin
yapıldığı günlerde, hatırlayalım, 5510 sayılı Yasa’yı çıkardık.
Cumhuriyet Halk Partisi, esnafın, emeklinin, toplumun az gelirine
sahip kişilerin haklarını savunma yolunda gösterdiği gayreti burada
da gösterdi ve bu Yasa hakkında iptal davası açtık. Dün, Anayasa Mahkemesi
kararını verdi, ayrıntılarını bilemiyoruz, ama, bizim dava konusu
ettiğimiz maddelerden birçoğunun iptal edildiğini anlıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi iptal
kararı vermeden önce, AKP Grubu bu Yasa’nın bazı maddelerinin değiştirileceği
yolunda beyanlarda bulundular.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Türkiye’ye büyük haksızlık
yapıyorsunuz.
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) – Ben haksızlık yapmıyorum.
Lütfen dinlemesini bilin. Her sözcüye de laf atma huyundan vazgeçin.
Sizi nasıl dinliyorsak biz, siz de dinlemesini öğreneceksiniz.
Sen bu konularda benimle ayrıca aşık atamazsın, benim mesleğim. Sen
efendi gibi yerinde otur aziz kardeşim.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sizin yaptığınızın onda
1’ini biz de yapıyoruz…
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) – Şimdi, 5510 sayılı
Yasa yürürlüğe girmeden bu münakaşalara geldik. O günleri hatırlayalım.
Biz, grup olarak Genel Kurulu terk ettik. Hemen çıkarttınız bölümler
hâlinde ve Yasa Anayasa Mahkemesine gitti, bu temel kanundu.
Değerli arkadaşlarım, milletvekillerinin haklarını
elinden alan, milletvekillerinin parlamenterlik görevini, yasama
görevini yapmalarını engelleyen bu tutumunuzdan lütfen vazgeçin.
Geçmişte buna, siz temel kanun kavramına karşıydınız, yarın yine
karşı olacaksınız. Siz zannediyorsunuz ki, hep iktidarda kalacaksınız.
Seçim geliyor. Seçimde yine bu kürsülere gelip, şimdi bizim yaptığımız,
seçimden sonra bu şikâyetleri yapacaksınız.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin bilindiği
gibi üç işlevi vardır: Bunlar, Yüce Divan sıfatıyla bakılan davalar,
iptal ve itiraz davaları, siyasi partilerin mali denetimleri ile
kapatılmasına ilişkin davalardır.
Yalnız şunu görüyoruz: Anayasa Mahkemesi, son
yıllarda, özellikle 22’nci Dönemde büyük bir iş yükü altında ezilmektedir.
Sadece bizim grubumuzun açtığı 87 dava vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) – Evet Sayın Başkan,
bize laf atanlara laf yetiştirirken süre bitti, bunu dikkate alın.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım,
Anayasa Mahkemesi iş yükü altında ezilmektedir. Bakınız, sadece
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, 22’nci Dönemde 87 tane iptal
davası açtık. Bu davalardan 37 tanesi hakkında karar verildi ve bu
10 tanesi reddedildi, 27 adet dava iptal olarak sonuçlandı.
Ayrıca, bildiğiniz gibi Anayasa Mahkemesinin
başka görevleri de var. Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapıyor.
Bugüne kadar Anayasa Mahkemesine 12 tane Yüce Divan sıfatıyla
baktığı dava gelmiş, 3 tanesi hâlen devam ediyor.
Anayasa Mahkemesinin görevlerini layıkıyla
yerine getirebilmesi için yapılacak bazı hususlar var. Bu mahkemeden
şikâyet etmeyelim, yüce mahkemeden şikâyet etmeyelim.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin
üye sayısını artıralım. Onların iki ay heyet hâlinde çalışmasını
sağlayalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, son cümlenizi rica ediyorum. Gereği
kadar süre verdim.
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) – Ayrıca, Anayasa
Mahkemesinin Senato gibi çalıştığını iddia etmenin, burada söylemenin
bir manası yoktur.
Değerli arkadaşlarım, ben Anayasa Komisyonu
üyesiyim, bu Mecliste en az işlevi olan komisyonlardan birisi Anayasa
Komisyonudur. Toplantı yapamıyoruz. Yani, biz, Avrupa Birliği
uyumu için geçenlerde bir teklif kabul ettik. Avrupa Birliği Uyum Komisyonuna
Avrupa Birliği müktesebatına göre o teklifleri, tasarıları denetleme
yetkisi verdik. Ama, biz, bu yetkiyi Anayasa Komisyonuna vermiyoruz.
Bunların çözümü vardır.
Ben, Anayasa Mahkemesinin çağdaş bir mekâna 2008
yılında kavuşacağını biliyorum. 5536 sayılı Yasa ile hâkimlerimizin
ve yüksek hâkimlerimizin maaşlarında bir iyileştirme yapılmıştır.
Bu olumlu bir gelişmedir. Ancak, her şeye rağmen, Anayasa Mahkemesinin,
Yargıtayın ve Danıştaydan müteşekkil yüksek yargı organlarının
2007 bütçesi içinde bunlara ayrılan payın da yetersiz olduğunu biliyorum,
izliyorum. Bunların gelecek yıllarda daha iyi imkânlara kavuşturulmasını
arzu ediyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, 2007 yılı bütçesinin
yüksek yargı organlarımıza, Anayasa Mahkememize ve yüce ulusumuza
hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Önder.
Şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa
Nuri Akbulut. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Akbulut, süreniz on dakika.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı bütçesi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Anayasa’mıza göre,
Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletinin birliğini temsil eden
Cumhurbaşkanı, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını
gözetmekle yükümlüdür. Türkiye’nin her kişisinin ve her köşesinin
Cumhurbaşkanı olması nedeniyle siyasal konularda tarafsız olmak
ve görevini tam bir tarafsızlıkla yerine getirmek durumundadır.
Ancak, Cumhurbaşkanı Sayın Sezer’in görev yaptığı sürede devlet organları
arasında Anayasa’da öngörülen uygar bir iş birliğinin, düzen ve uyumun
sağlandığını söylemek, vatandaşların içtenlikle kucaklandığını,
görevin tarafsızlığından kuşku duyulmayacak bir şekilde yerine
getirildiğini kabul etmek ne yazık ki mümkün değildir. Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından seçilen ve onun güvenine layık görülerek
bu makama getirilen Sayın Sezer, gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi
gerek Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri ve gerekse cumhurla, yani
halkla olan ilişkilerini, kabul edilemez bir anlayışla sürdürmektedir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – O uyumsuzluk sizden
mi, yoksa Sayın Cumhurbaşkanından mı kaynaklanıyor?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – Devlet işlerinin
aksatılmadan, uyum ve iş birliği içinde yürütülmesi gerektiği halde,
Meclisin günlerce, haftalarca ve bazen aylarca çalışarak kabul ettiği
yasaların birçoğu, siyasi görüş farklılığı olarak nitelenebilecek
gerekçelerle iade edilmektedir.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Hayır, öyle değil;
Anayasa’ya uygunsuz, ondan.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından, dört yılda, Türkiye Büyük Millet Meclisine iade edilen
yasa sayısı 54’tür.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Yasaları, doğru dürüst
çıkartmazsanız böyle olur.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – 1961 yılından
bu yana, bu yetki, en çok, 12 Eylül darbesini yapan Sayın Kenan Evren
tarafından ve 26 kez kullanılmıştır. Sayın Sezer’in son dört yılda iade
ettiği yasa sayısı, Sayın Evren’in yedi yılda iade ettiği yasa sayısının
2 katından daha fazladır.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – İşte, olmadı. Dönüp
size bakacaksınız.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin çalışma hızını ve verimini düşüren bu durum,
Parlamentoya yansıyan millet iradesinin yok sayılması, görmezden
gelinmesi veya sorgulanması anlamına gelmektedir.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) – Doğru yapın.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – Şu husus çok iyi
bilinmelidir ki, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve banisi Mustafa
Kemal Atatürk’ün en büyük eseri olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin
iradesini yok saymaya, onu görmezden gelmeye veya sorgulamaya, Sayın
Cumhurbaşkanı da dâhil olmak üzere, hiçbir kurumun, grubun veya kişinin
hakkı ve yetkisi yoktur.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) – Anayasal yetkisini
kullanıyor.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – Değerli milletvekilleri,
9’uncu Cumhurbaşkanı Sayın Demirel, görev süresinde…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Bunları inkâr mı ediyorsunuz?
Cumhurbaşkanını, Anayasa Mahkemesini inkâr mı edeceksiniz?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – …Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanıyla 146, Başbakanla 303, Genelkurmay Başkanıyla
227 kez görüşmüştür. İllerimizin tamamına yakınını ve 54 ülkeyi
ziyaret eden ve 1 milyon kilometreden fazla yol kateden Sayın Demirel,
binlerce mülakat, televizyon çekimi, sosyal ve kültürel etkinlikler,
toplantı, temel atma ve açılışlara katılmıştır. Dünyayı Çankaya’yla
sınırlayan Sayın Sezer ise, son katıldığı televizyon gecesi hariç,
ancak bayramdan bayrama mesaj okurken halka görünmektedir. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Sayın Sezer’in geçen dört yıllık süre içerisinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanıyla görüşme sayısı ise -belki
inanamayacaksınız- yalnızca bir defadır. Bu durum, Sayın Cumhurbaşkanının
devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasına verdiği önemi
göstermesi bakımından çarpıcı bir örnektir.
Türkiye’nin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma yolunda
son yıllarda yaşanan gurur verici gelişmelere rağmen, Sayın Cumhurbaşkanı,
Hükûmetle olan ilişkilerini de siyasi bir rakipmiş gibi sürdürmektedir.
Anayasa Mahkemesi Başkanı olduğu dönemde 82 Anayasası’yla Cumhurbaşkanına
tanınan yetkileri fazla bulan, sorumsuz olan Cumhurbaşkanına bu
kadar yetkinin tanınmaması gerektiğini savunan Sayın Sezer, göreve
geldikten sonra, bu yetkileri tamamen kullanmaktan başka, kendisine
fiilî yetki alanları açmaktadır. Örneğin, Sayın Sezer, Anayasa’nın
iki maddesini değiştiren 4960 sayılı Yasa’yı, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin üçte 2 gibi çoğunluğuyla kabul edilmiş olmasına rağmen,
yayınlamak ya da halkoyuna sunmak yerine, bu iradeyi görmezden gelerek
Meclise iade etmiştir.
Yine, Anayasa’nın 104’üncü maddesine göre, Cumhurbaşkanı,
kararnameleri imzalamakla görevlidir. Cumhurbaşkanının tek başına
yapabileceği işlemler dışındaki tüm işlemleri Başbakan veya ilgili
bakanlarca imzalanmakta, sorumluluk onlara ait olmaktadır. Cumhurbaşkanının
kararnameleri imzalama yetkisi, tevsik etmeden ibaret, şeklî bir
yetkidir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Cumhurbaşkanlığı noterlik
mi, her geleni imzalamak zorunda mı?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – Yani, Cumhurbaşkanı,
kararnamenin yapılmasına katılmamakta, yasal şekilde hazırlanmış
olan kararnamenin içeriğini tasdik etmektedir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – O zaman, oraya göndermenin
mantığı ne, imzaya niye gönderiyoruz?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – Hükûmetçe hazırlanan
bir kararnameyi, Cumhurbaşkanının, hukuka aykırılık dışında,
içerik olarak denetime tabi tutması veya siyaseten yerindelik denetimi
yapması Hükûmet iradesine açık bir müdahaledir ve anayasal olmayan
bir yetkinin kullanılmasıdır. Devletin en üst kademelerinde görev
yapacak bürokratları, devletin bu işlerle görevli kurumlarının
görüşlerini bir tarafa bırakıp, apartmanda görevli kaloriferciye,
mahalle bakkalına, simitçiye sorduracak kadar işi ileri götüren
Sayın Cumhurbaşkanı, atama, irade ve yetkisi tamamen kendi tasarrufundaki
bir işlemmiş gibi davranmakta, kararnameleri uzun süreler imzalamamakta
veya Anayasa’ya aykırı olarak iade etmektedir. Bir önceki Cumhurbaşkanımız
Sayın Demirel döneminde 10.150 kararnamenin yalnızca 362’si iade
edildiği hâlde…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sizi, yasalar çıkarken
uyarıyoruz “bu yasa Anayasa’ya aykırı” diyoruz, dinlemiyorsunuz.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – …Sayın Sezer döneminde
5.982 kararnamenin 703’ü iade edilmiştir. Bu sayı bir önceki dönemle
kıyaslandığında 3 kattan daha fazladır. Oysa, milletimizin beklentisi,
ülke problemlerinin kolaylıkla aşılabilmesi için, Cumhurbaşkanı,
Parlamento ve Hükûmet ilişkilerinin, karşılıklı diyalog, anlayış,
uyum ve iş birliği içinde yürütülmesidir.
Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı tarafından
yapılan atamalarda da tarafsızlıkla bağdaştırılamayacak uygulamalar
devam etmektedir. Yapılan atamalarda sol partilere kayıtlı olmak,
o partilerde siyaset yapmış olmak neredeyse bir tercih sebebi sayılmaktadır.
Cumhuriyet Halk Partisi delegesi olduğu herkesçe bilinen bir şahsı,
Anayasa Mahkemesi gibi tarafsızlığı asıl olan yüksek bir mahkemeye
üye olarak atamak istemesi ve yine, öğretim üyelerinin demokratik
tercihleri hiçe sayılarak sol bir partiden milletvekili adayı
olan birisinin rektör olarak atanması, bu uygulamaların yalnızca
iki basit örneğidir.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) – Kadrolaşıyor mu yani?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – Sayın Cumhurbaşkanının
parlamenter sistemin temel direklerinden birisi olan tarafsızlık
ilkesini sarsmaya hakkı yoktur. 57’nci Hükûmet döneminde Sayın Sezer’i
aday gösterip seçilmesini sağlayan üç siyasal parti son seçimde
toplam yüzde 15 oy dahi alamamıştır. Bu sonucun aynı zamanda Sayın
Sezer’e duyulan güven ve desteğin bir ifadesi olduğu unutulmamalıdır.
Değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanının
parlamenter rejime, insan hak ve özgürlüklerine, ekonomiye ve diplomasiye
kendince katkıları olmuştur. Halkımız, Sayın Sezer’i, milleti perişan
eden 2001 krizini başlatmasıyla, Parlamento ve Hükûmet çalışmalarını
yavaşlatan uygulamalarıyla, tarafsızlıkla bağdaşmayan atamalarıyla
hatırlayacaktır.
Yine, Sayın Sezer, Cumhurbaşkanlığı gibi, milletin
her ferdinin temsil edildiği yüce bir makamı, milleti başörtülü-başörtüsüz
olarak iki sınıfa ayırıp Anayasa’da ve yasalarda yer almamasına
rağmen, ne olduğunu yalnızca kendisinin bildiği “kamusal alan” kavramına
istinaden Çankaya’yı başörtülülere kapatan çağ dışı uygulamasıyla,
milletvekili eşlerinin başörtülü olup olmadığının araştırılmasına
yönelik hukuka, insan haklarına, din ve vicdan hürriyetine aykırı,
utanç verici hafiyelik çalışmalarıyla hatırlayacaktır.
Yine, halkımız, kendisini, ülkemiz için büyük
önemi olan son Kıbrıs önerisinin görüşüleceği Avrupa Dışişleri
Bakanlığı Toplantısından önce, ülke menfaati için çok gerekliymiş
gibi, alelacele “Benim de haberim yoktu” şeklinde açıklama yaparak
sürece olan anlamlı katkısıyla……
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Ama, Karamanlis’in haberi
vardı!
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – …Almanya Başbakanı
Sayın Merkel’e “Hayatımda böyle bir olay yaşamadım…”
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Rum’un, Yunan’ın haberi
var, Cumhurbaşkanının yok!
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – “…Hem Türk Hükûmetinin
bir bakanını azarlıyor hem de konuk ettiği Almanya Başbakanına
tepki gösteriyor. İnanamıyorum” dedirten devlet adamlığı ve nezaketiyle,
“istenç”, “gönenç”, “dogma”, “ister”, “erimli” gibi anlaşılmaz ifadeleriyle
hatırlayacaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Karamanlis’le mi iş birliği
yapıyorsun?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) – Milletin unutamayacağı
başka bir olay da millî ve manevi değerlerimize, inancımıza açıkça
saldıran birisine Çankaya’da ödül verilmesi olmuştur.
Değerli milletvekilleri, görev süresi dolmak
üzere olan Sayın Sezer’in son olarak millete yapabileceği en büyük
iyilik bu hizmetlerden milleti mahrum etmesi olacaktır. Bu iyiliği
millete çok görmeyeceğini umuyorum.
Bu vesileyle, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin hayırlı,
uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hayır dileme,
hayır dileme, hayır dileme! Niye hayır diliyorsun!
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akbulut.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Sayın Başkan, yani cumhuriyet
düşmanı bir müsteşar atasaydı Cumhurbaşkanı iyi mi olacaktı?
BAŞKAN – Aleyhte olmak üzere, Afyonkarahisar Milletvekili
Sayın Halil Ünlütepe.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım,
konuşmasını niye kesmediniz? Sayın Kaptan’ın konuşmasını kestiniz.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
yayınlar başlayıncaya kadar ara verelim.
BAŞKAN – Efendim?
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – TRT-3’te yayın
kesilmiştir. O yayın başlayıncaya kadar ara vermenizi diliyorum.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.12
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.30
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 34’üncü Birleşimi’nin Üçüncü Oturumu’nu açıyorum.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları
üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
D) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, birinci tur üzerindeki söz sırası, aleyhte
olmak üzere, Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe’ye
aittir.
Buyurun Sayın Ünlütepe. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
HALİL ÜNLÜTEPE (Ayfonkarahisar) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli üyeler; Cumhurbaşkanlığı,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasa Mahkemesi ve Sayıştay Başkanlıkları
ile Radyo Televizyon Üst Kurulu bütçeleri üzerinde düşüncelerimi
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisinin hazırladığı son
bütçe programını görüşüyor ve tartışıyoruz. Bu iktidar, cumhuriyet
tarihimizde, ulusal değerlerden uzaklaşan, dış politikada ödün veren
ve teslimiyetçi, içeride “özelleştirme” adı altında kamu yatırımlarını
eş ve dosta peşkeş çeken, yolsuzlukların olağanlaştığı, çiftçiyi
doğduğuna pişman eden, esnafı “dün daha iyiydi” dedirten ve yatırımsızlık
ve üretimsizliği teşvik eden iktidar olarak yerini alacaktır.
Önümüzdeki dönem bütçesini, yolsuzlukları ortadan
kaldıracak ve yolsuzluklara bulaşanlardan hesap soracak, işsizliği
azaltacak, çiftçileri ikinci sınıf vatandaş durumundan çıkarıp
gerçekten bu milletin efendisi olduğunu gösterecek, esnafını ekonominin
temel taşı ve itici gücü olarak görecek, ulusal egemenliğini Batı’ya
karşı mücadele sonucu kazandığını unutmayan ve unutturmayacak
olan Cumhuriyet Halk Parti iktidarının hazırlayacağını hatırlatarak
sözlerime başlamak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Anayasa’mız gereği Sayın Cumhurbaşkanı, devletimizin
başıdır, yürütmenin başıdır, Anayasa’nın uygulanmasını, devlet
organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözeten bir kurumdur.
Biraz önce, değerli arkadaşımın, Sayın Cumhurbaşkanlığı makamına
hakarete varan konuşma üslubunu yadırgadım. Ama, daha önemlisi,
Sayın Meclis Başkanımızın tutum ve davranışını daha fazla yadırgadım.
O makam, yüce bir makam, devletin başıdır. Elbette, eleştiriye açıktır,
ama, eleştiri düzeyine çok fazla dikkat edilmeli, çok daha hassas
davranılmalıdır. Ulu orta, ağzına gelen konuşuyor denilir ya, öyle
bir konuşmaydı.
“Kamuoyunda desteği kalmamış…” Kim söylüyor onu?
Var mısınız kamuoyunda Cumhurbaşkanıyla yarışmaya? Gücünüz yeter
mi? Gücünüz yeter mi yarışmaya? (CHP sıralarından alkışlar) Siz parti
olarak girin, ama, “Sezer” ismi güven veriyor, “Sezer” ismi Türkiye’ye
itibar kazandırıyor. Onunla gurur duymalısınız. Onu, bu Meclis seçti,
Türkiye Büyük Millet Meclisi seçti. Kendi seçtiğiniz oylarla, sizden
evvel verilen oylarla seçilen bir Sayın Cumhurbaşkanına bu tür davranışlar
sizi yüceltmez, sıkıntıya düşürür. Eleştirebileceğiniz noktalar
vardır, onları eleştirilebilirsiniz.
Halkın içine girmiyormuş!.. Nasıl girmiyor? Eşiyle
birlikte alışveriş merkezlerinden sade bir yurttaş gibi alışveriş
yapan Sayın Cumhurbaşkanı değil mi?
VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Hiç karşılaşmadık.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Eşiyle birlikte, Danıştay
üyesinin vefatında, Kocatepe Camisi’ne geldiğinde yurttaşların
alkışla karşıladığı, ama, o cenaze törenine sayın bakanlar katıldığında
kaçacak delik aradıklarını görmediniz mi? (CHP sıralarından alkışlar)
Sizin durumunuz o! Bu sırça köşkten dışarıya iyi bakın. Sırça köşk sizi kurtarmaz.
O Kocatepe Camisi’ndeki cenaze töreni size bir mesaj vermiyor
mu? Sayın Cumhurbaşkanının saygınlığı tartışılmayacak seviyede.
Bakın, geçen yıl bir milletvekilimizin yaptırdığı
anketlerden…
AHMET RIZA ACAR (Aydın) – Sayın Ünlütepe…
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Oradan bağırıp durma.
Sus! Ağzını kapat! Bağırıp durma!
AHMET RIZA ACAR (Aydın) – Bağırırım!
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Hiç yakışıyor mu? Hiç
yakışıyor mu?
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, siz Genel Kurula hitap
edin.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Deli dana gibi oradan
bağırıp durma.
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, siz Genel Kurula hitap
edin.
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) – Yakışıyor mu?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ona yakışır. (AK Parti
sıralarından “ayıp ayıp” sesleri, sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale
etmeyin.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanını…
EYÜP FATSA (Ordu) – Sayın Başkan…
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ben benzetmemi doğru
yaparım. Benzetmemi ben doğru yapıyorum. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
EYÜP FATSA (Ordu) – Sayın Başkan, Meclis adabına,
kürsü adabına yakışmıyor.
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe…
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ben benzetmemi doğru
yapıyorum, doğru. Doğru yapıyorum..
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) – Ayıp, ayıp!
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ben düşüncemi söylüyorum.
EYÜP FATSA (Ordu) – Sana yakışır!
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, bir dakikanızı rica
edebilir miyim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Başkan… Sayın
Grup Başkanı…
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, bir dakikanızı rica
edebilir miyim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Grup Başkanımız…
(AK Parti sıralarından gürültüler) Sayın Grup Başkanı, o söz o arkadaşımıza
yakışıyorsa gelsin burada, şurada söylesin, gelsin.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Sözünü geri alsın Sayın
Başkan.
AHMET IŞIK (Konya) – Başkan, sözünü geri alsın!
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe…
AHMET IŞIK (Konya) – Yakışıyor mu size “deli dana”
demek milletvekiline!
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Yakışıyor, yakışıyor.
Otur sen de. Sen de otur. Sen de sus! Sen de sus!
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe…
AHMET IŞIK (Konya) – Sözünü geri alsın Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, bir dakikanızı rica
ediyorum.
AHMET IŞIK (Konya) – Sözünü geri alsın.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, beni dinler misiniz.
Sayın milletvekilleri, bugün, Sayın Cumhurbaşkanlığı
makamının bütçesi görüşülmektedir. Gerek Sayın Ünlütepe’nin konuşma
üslubu, gerekse daha önce şahsı adına konuşan Mustafa Nuri… (CHP
sıralarından gürültüler)
EMİN KOÇ (Yozgat) – Ama, Cumhurbaşkanına hakaret
etti.
BAŞKAN – Efendim, beni dinleyin lütfen.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkan, o söylerken
niye müdahale etmediniz?
BAŞKAN – Siz, Meclis Başkanını dinlemezseniz nasıl
bu Mecliste çalışacağız?
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Önceki hatip hakaret
ederken niye sözünü…
BAŞKAN – Efendim konuşmamın sonunu dinleyin Sayın
Kılıç.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Akbulut’a müdahale
etmediniz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim, beni dinler misiniz lütfen. Beni
dinler misiniz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Çifte standart uyguluyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Mustafa Nuri Akbulut’un konuşması,
doğrusu, yadırganacak konuşmadır.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Peki, niye müdahale etmediniz Sayın
Başkan?
ATİLA EMEK (Antalya) – Müdahale etseydiniz!
BAŞKAN – Cumhurbaşkanlığı makamı, Türkiye Cumhuriyeti’nin
başıdır, milletimizin temsilcisidir, yüce bir makamdır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Günaydın!
BAŞKAN – Burada, bütçe vesilesiyle iktidar ve
muhalefet sözcüleri olarak bu konunun tartışma konusu yapılmasını,
doğrusu, uygun bulmuyorum. Lütfen, bütçe üzerinde konuşalım ve her
iki konuşmanın da uygun olmadığını, Başkanlık olarak burada ifade
ediyorum.
ATİLA EMEK (Antalya) – Keşke daha önce söyleseydiniz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Başkan, süreme
dikkat edeceğinizi zannediyorum.
Sayın Cumhurbaşkanlığı makamının uygulamaları,
Anayasa’dan aldığı yetkiyi kullanması, Adalet ve Kalkınma Partisi
yönetim ve iktidarınca tartışmaya açılmaya çalışılmışsa da, bu
davranışlar kamuoyunda destek görmemiştir. Bilhassa, iktidar partisinin,
kamudaki görevlendirmelerde ısrarcı davranışlarında, Anayasa’ya
aykırılığı tartışmasız olan yasaların yeniden görüşülmesindeki
tutum ve davranışlarında gösterdiği hassasiyet toplumumuzca benimsenmiştir.
Geçen yıl, bir milletvekilinizce yapılan araştırmalarda,
kamuoyu yoklamalarında, en güvenilir kurum olarak Sayın Cumhurbaşkanlığı
çıkıyor. Geçen yıl yapılan, 2005’teki o kendi milletvekilinizin
yaptığı araştırmada, Hükûmetten memnun olmayanların oranı yüzde
72, işsizlikle mücadeledeki başarısızlığınız yüzde 78, yolsuzlukla
başarısızlığınız yüzde 68. Önünüzdeki şablon bu. Bunu yüksek sesle
söyleyenler partinizde yaşatılmıyor. “Hayır, benim dediğim iyi
olacak. Benim gibi düşüneceksin.” Ve, onun adı da demokrasi oluyor.
Yani, güven duyulmayan, kamuoyunda desteğini yitirmiş bir siyasi
iktidarsınız.
Sayın Cumhurbaşkanımızın da görev süresi sona
ermektedir. Afyonkarahisar Milletvekili olarak gittiğim her yerde
kendimi tanıttığımda “Sayın Cumhurbaşkanının memleketinden. Ne
kadar gurur duysanız azdır. Onunla Türkiye olarak biz de iftihar ediyoruz”
sözleriyle karşılaştım. Bu bana verilen en büyük mutluluktur. (CHP
ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Son dönemlerde, Türk
toplumunda, hangi devlet adamı toplumumuzdan bu kadar saygınlık
görmüştür?
Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri kamuoyunda
gündem oluşturmuş, herkes bu konuda düşüncelerini kamuoyuyla paylaşmaya
çalışırken, nedense iktidar partisi bu konuda tartışmaktan uzak
durmaktadır. Cumhurbaşkanı seçimi öncesi bu olay toplumun her kesiminde
yeterince tartışılmalı, önerilere açık olunmalı, tartışmaktan
korkmamalıyız.
Sayın Başbakanın söylediği gibi, Türkiye Büyük
Millet Meclisindeki sayısal çoğunluğa güvenerek sonuca gideriz
düşüncesi, toplumun dinamik güçlerine saygı duymamaktır. Türkiye
Büyük Millet Meclisindeki sayısal çoğunluğu, ulusal egemenliğin
biricik temsilcisi olduğunu kabul etmek ve dolayısıyla her istediğini
yapabileceğini iddia etmek, demokrasinin temel kurallarına aykırıdır.
Öncelikle, şunu…
Cumhurbaşkanlığı makamının seçilmesinde en
önemli faktör, güçlü halk desteğidir. Bakın, Sayın Demirel Cumhurbaşkanlığı
makamına geldiğinde arkasındaki destek yüzde 47 idi, Doğru Yol Partisi
ve SHP’nin oy toplamı yüzde 47 idi. Sayın Sezer Cumhurbaşkanlığı makamına
seçildiğinde arkasındaki destek oranı yüzde 52 idi, DSP, MHP ve
ANAP.
VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Barajın altında kaldılar
ama.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sizin arkanızdaki
destek, 2002 seçimlerini esas alırsak, yüzde 34.
VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Onlar barajın altında
kaldı.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bakın, sizin arkanızdaki
destek yüzde 34. Son yapılan kamuoyu yoklamalarında, Adalet ve Kalkınma
Partisinin oy oranı, Sayın Başbakanın söylediğine göre yüzde 25,
tarafsız kamuoyu yoklamalarına göre ise yüzde 20. Bu oran, doğru bir orandır.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) – Nereden biliyorsun?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Erken seçime…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) – Mahallî idarelerde
yüzde 45.
BAŞKAN – Efendim…
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Başkanım, biraz
daha süre verirseniz, dört dakikam gitti.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Pazarlık mı yapıyorsun?
Pazarlık yok!
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Benim muhatabım Sayın
Başkan, ben onunla görüşüyorum, siz niye sıkıntı duyuyorsunuz beyefendi?
Siz niye sıkıntı duyuyorsunuz?
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Niye milletvekiline hakaret
ediyorsun?
BAŞKAN – Efendim, lütfen, müdahale etmeyelim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Yani, ne sıkıntı duyuyorsunuz?
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Konuşman için önce özür dile!
BAŞKAN – Müdahale etmeyelim efendim, lütfen…
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – O milletvekili, kendi
hakkını hukukunu…
BAŞKAN – Sayın Güler, lütfen, müdahale etmeyelim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – …koruyabilecek yetenektedir.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Hakaret etmeye hakkın var
mı?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – O milletvekili kendi
hakkını hukukunu korur. Sen otur yerine!
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Hakkın var mı senin?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Şimdi, son yapılan kamuoyu
yoklamalarında, oy oranınız yüzde 20.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) – Yüzde 45.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bu, şunu gösteriyor
arkadaşlar: Erken seçime gitmemeniz ve bundan kaçınmanız da, sizin
de bu oy oranını kabul ettiğinizi gösteriyor. Bu oranla, yüzde
20’lerin desteğiyle, Cumhurbaşkanlığı makamına oturamazsınız, o
makam batar, sizi rahatsız eder. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Sana mı soracağız?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ayrıca…
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Sana mı soracağız?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinin Mayıs 2007’de yapılacak olması… Parlamentonun fiilî
görevi 30 Temmuzda bitiyor.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Allah Allah! Nerede yazıyormuş?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bizim, bir buçuk ay,
görev süremiz bitmek üzereyken, Cumhurbaşkanlığı makamının seçiminde
bir karar verebilirsiniz anayasal olarak, ama, o etik olmaz, etik.
Etik kurallar bir asırda oluşur. Bugün, İngiltere’de yazılı bir hukuk
yoktur. O etik kuralları çiğnersiniz ve sıkıntıya düşersiniz ve bu
toplum tarafından da doğru karşılanacağına inanmıyorum.
Sevgili arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanı Anayasa
gereği yürütmenin başıdır dedik. Hükûmetin, Avrupa Birliğine Kıbrıs
Rum kesimine bir liman ve bir hava limanı açmayı önermesinin ardından,
Hükûmetle, Genelkurmayın olduğu gibi, Çankaya’nın da arası açıldı.
Sayın Cumhurbaşkanı Hükûmet tarafından bilgilendirilmediğini
ilan etmişti. Sayın Başbakan ise, 6 milletvekili çıkardığı, Afyon
Meydanı’nda on günde toplayabildiği 2.500 kişinin huzurunda, Afyonkarahisar’lı
olan Cumhurbaşkanını kastederek “Çankaya’ya mı soracağız?..”
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) – 45 bin…
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ben senden iyi bilirim
onu.
Hassas olan bir konuda düşüncelerinizi Yunanistan
Başbakanıyla paylaşacaksınız, Alman Başbakanıyla paylaşacaksınız,
Amerika Birleşik Devletleri Başkanıyla paylaşacaksınız…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, son cümlenizi rica edebilir
miyim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Başkan hemen
bağlıyorum.
…kendi Cumhurbaşkanınızla paylaşma ihtiyacı
duymayacaksınız! Bunun takdirini yüce Türk milletine bırakıyorum.
İhtiyaç duymayan Sayın Başbakan. Ayrıca, Sayın Başbakan bilgi verme
ihtiyacı içinde olmadığını belirtirken, Sayın Dışişleri Bakanlığı
da “Verdim” diyor. İşte, birbirinden habersiz bir organ. Hangisine
güveneceksiniz? Ben Sayın Başbakana güvenmek istiyorum, Sayın Dışişleri
Bakanına güvenmek istemiyorum. Birbirini tersleyen, birbirini
sıkıntıya sokan bir Hükûmet. İşte, böyle bir Hükûmetle son yıla giriyoruz.
Hissî davranışlardan uzaklaşın. Cumhurbaşkanlığı
seçimi yapılabilir, ama, ortak aklın yolu birdir.
O aklı bulabileceğimiz inancıyla, 2007 yılı bütçesinin
Türkiye’mize, milletimize hayırlı ve uğurlu olması dileğiyle, tümünüzü
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.
Şimdi, konuşmalar tamamlanmıştır.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) – Sayın Başkan,
izin verir misiniz.
BAŞKAN – Yirmi dakika süreyle soru-cevap kısmına
geçiyoruz.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) – Sayın Başkan,
biraz önce, benim konuşmamı uygun olmayan bir konuşma olarak değerlendirdiler.
Ben bunu kabul etmiyorum. Bir milletvekili olarak doğruları söyledim.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, cihazdaki söz
taleplerini Başkanlık Divanı olarak tespit ettik. Tabii, aralar verildiği
için cihazda bazı oynamalar olmuş, ama, aslolan elimizdeki listedir.
Önce, listeyi sırasıyla okuyorum: Sayın Süleyman Bölünmez, Sayın
Ahmet Işık, Sayın Gazalcı, Sayın Kemal Sağ, Sayın Osman Özcan, Sayın
İbrahim Özdoğan, Sayın Muzaffer Kurtulmuşoğlu, Sayın Fahri Keskin,
Sayın Aslanoğlu, Sayın Muharrem Kılıç, Sayın Meral, Sayın Emek, Sayın
Mahmut Göksu, Sayın Emin Koç.
Süre yettiği sürece, soru soracak arkadaşlara
soru sorma imkânı sağlayacağız.
Sayın Bölünmez, buyurun.
SÜLEYMAN BÖLÜNMEZ (Mardin) – Sayın Başkanım, delaletinizle,
Sayın RTÜK Başkanına iki sorum olacaktır: Toplumun maalesef en çok
zaman ayırdığı televizyon izleme ve ahlaki çöküntünün birinci mimarı
olan magazin programlarının azaltılması hususunda çalışmalarınız
nedir? Eğitime yönelik programların desteklenmesi ve daha uzun süreli
yayınlar için gerekli çalışmalar nelerdir?
İkinci sorum: Bölgesel ve yerel yayın yapan televizyon
ve radyoların desteklenmesi konusunda paylar artırılacak mı? Lisansları
ne zaman verilecek?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bölünmez.
Sayın Işık…
AHMET IŞIK (Konya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Çok kısa sorularım olacak, ama, bir hakkın teslimi
için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gücünü, saygınlığını ve itibarını
artırmaya yönelik performanslı çalışmasından dolayı Meclis Başkanımıza
teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum bir milletvekili olarak.
Sorum şu: Sağlıkta hizmet alımına yönelik olmamakla
birlikte, sağlık masraflarında Meclis Başkanlığı tasarrufa gitti.
Bu tasarrufun kapsamını öğrenmek istiyorum.
Meclis kütüphanesi yeni bir binaya taşınmakta.
Daha işlevsel hâle gelme noktasında çalışmalar var. Öğrenmek istiyorum.
Radyo Televizyon Üst Kurulundan şunu öğrenmek
istiyorum: Çocuklara yönelik gayriahlaki yayınlar maalesef var;
psikolojilerini derinden etkileyen şiddet içerikli yayınlar.
Bunlara yönelik müeyyideler yeterli midir? RTÜK bu konuda ne düşünüyor?
Son olarak da: Bir milletvekili arkadaşımız “Sayıştay
Başkanının siyasi görüşü belli.” dedi. Sayıştay Başkanlığı, yüksek
yargı organı. Sayıştay Başkanı da, çok saygın bir kişiliği, kimliği
olan bir insan. Sayıştay Başkanının siyasi görüşü nedir? Böyle bir
görüşü var mıdır yok mudur?
Bir de, Komisyonda olan Sayıştay Kanunu’ndan beklentiler
nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık. Ancak, burada kişisel
konularda soru sormanın uygun olmadığı kanaatindeyim. Tabii, cevap
verecek olan, makam.
Efendim, Sayın Gazalcı’ya söz veriyorum. Yalnız,
soruları ben de takip ettiğim için, böyle net ve açık olursa -yani, yazıyorlar,
not alıyorlar- daha kolay olur. Çok hızlı olmazsa memnun olurum.
Buyurun Sayın Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Çok teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ben, tabii, Sayın Pakdil’e saygı duyuyorum, ama,
Sayın Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın Plan Bütçe Komisyonuna gelip de
Genel Kurula gelmemesini yadırgıyorum. Gelip bizzat soruları yanıtlamasını
dilerdim. Niçin gelmedi?
Bir yönetmelik değişikliği yapıldı son olarak
Mecliste, Cumhuriyet Halk Partili Divan üyelerinin karşı çıkmasına
karşın. On beş yıllık kamuda çalışma zorunluluğu -Mecliste değil-
getirerek yükselme… Bu yönetmelik değişikliğine niçin gerek duyuldu?
Dışarıdan birtakım kişiler getirilip burada bir üst yönetime mi
gelecek?
Efendim, asıl sorum: Ben bugün bu Başkanı bekliyordum
burada. 13-17 Kasım tarihleri arasında bir 17’nci Millî Eğitim Şûrası
yapıldı. O akşamlardan birinde “Sayın Başkan -Şûraya gelmedi ama-
bir akşam yemeğine gelecek.” dendi. Ben de Şûranın üyesiydim. Orada
bir sürü Şûra üyeleriyle beraber, Başkan geleceği için, lokantanın
önünde kırk beş dakika Sayın Başkanı bekledik. Sonra, Başkan geldi,
bir konuşma yaptı.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Konuşma süresi on dakika
mı?
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Konuşma, AKP’nin uygulamalarını,
millî eğitimdeki uygulamalarını övdü, Millî Eğitim Bakanını eleştirenleri
eleştirdi ve öyle bir noktaya geldi ki, tamamen bir propaganda konuşmasına
dönüştü; hatta konuşmasının bir yerinde, rahmetli Deniz Gezmiş’i,
Yusuf Aslan’ı, Hüseyin İnan’ı “bunlar iyi aile çocuklarıydı…”
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Başkan, bu soru mu, yorum
mu? Konuşmayı kesmeniz lazım.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – “…ama, o zamanki kötü
eğitim sistemi, bunların kavga, para ve kadını, ideolojik olarak
bunları elde ettiğini” söyledi ve biz de, protesto edip çıktık o yemekten
birçok arkadaşımla beraber. Şimdi, ben -Sayın Başkan tabii, burada
olsaydı daha iyi olacaktı- böyle tarafsızlığını zedeleyen bir konuşmaya
niçin gerek duydu? Niçin o 68 ruhunu, kendi içinden geldiği birtakım
insanların duygularını anlatabilir, ama o insanlara nasıl hakaret
edebilir, bunu öğrenmek istiyordum, ama kendisi yok.
Herhâlde açık oldu Sayın Başkan.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Soruyu alamadık.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bu arada soru rahmetli oldu.
BAŞKAN – Sayın Sağ…
KEMAL SAĞ (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sorularımı hemen yöneltiyorum: AKP İktidarı
olarak, Sayıştay Yasa Teklifi neden geri çekildi? Cumhuriyet Halk Partisinin
komisyondaki itirazları ve önerileri neden dikkate alınmadı? Şu
anda Sayıştayımızda 7 üyelik boş ve ocakta 1 üyelik daha boşalacak.
Bu üyelerin seçimi neden geciktiriliyor?
Şimdi, 5018 sayılı Yasa, 2007 başında tüm hükümleriyle
geçerli olacak. Bu arada, 5018 geldi, ancak, Sayıştay Yasası değiştirilmedi.
Bu iki yasanın örtüşmeyen hükümleri konusunda ne yapılacak? Ben
bunu merak ediyorum.
Ayrıca, KİT’lerin denetiminde ufak bir sorun var,
pürüz var, o da şudur: 3346 sayılı Yasa değiştirilmedi. Ancak, 5018
sayılı Yasa ile birçok KİT Sayıştay denetimine verildi, yani merkezî
bütçe içerisine alındı. Şimdi, bu durumda, Sayıştay yasasında, teklifinde,
YDK’nın durumuna dair hiçbir hüküm olmadığına göre, acaba YDK’nın
geleceği hakkında Hükûmet ne düşünüyor onu merak ediyorum.
Son sorum Sayın Meclis Başkanlığımıza: Bilindiği
gibi, geçen yıllar, gerek yemekhaneye gerekse kulislerimize birçok
turnike yapıldı, fakat, bu turnikeler, şu anda, önemini veya fonksiyonel
hâlini kaybetti. Şimdi, bu durumda, bu turnikeler aktif hâle getirilecek
mi, yoksa kaldırılacak mı? Bu konuda ne düşünülüyorsa onu öğrenmek
istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sağ.
Sayın Osman Özcan…
OSMAN ÖZCAN (Antalya) – Sayın Başkan, aracılığınızla
Sayın Divana soruyorum: Meclis Başkanlık Divanı veya Türkiye Büyük
Millet Meclisi milletvekilleri yanında çalışanların haklarını
korumakla mükelleftir. Şimdi soruyorum:
1) Mecliste çalışanların servisleri kaldırıldı.
Meclis Başkanlık Divanı “bunlara para ödeyeceğim” dediği hâlde niçin
şimdiye kadar hiçbir para ödenmemiştir?
2) Meclis görevlilerine Divan kararıyla yılda
bir sefer ikramiye veriliyordu. Bu niçin kaldırılmıştır?
3) Kıyafet paralarına da dört senedir zam yapılmamaktadır.
Hâlbuki, âdet, eskiden beri yapılıyormuş, niçin yapılmamaktadır?
4) Meclis personeli özel hastanelere gidemeyecek.
Bu durumda devlet hastanelerine gidecek. O zaman, bu Mecliste çalışanlar
gittikleri zaman işleri aksamayacak mı? Çünkü, orada bekleyecekler,
sıraya girecekler.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.
Sayın Özdoğan…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Hükûmete birkaç sorum var.
Birinci sorum: Bilhassa televizyon kanallarında
spikerlerin ve değişik program sunucularının kullandığı Türkçe
son derece bozuk ve sunidir. Fazlaca televizyon izleyen genç kuşaklar
ve çocuklar, televizyon kanallarında kullanılan bu bozuk ve suni
dilin etkisinde şekillenmekte ve millî, kültürel gelişimin en temel
taşlarından olan dil şekillenmesi deformasyona uğramaktadır. Medya
okuryazarlığı gibi ne olduğu anlaşılmayan projeler yerine, doğru
dil gelişimi konusunda faal olmak Hükûmetimize çok anlamsız mı gelmektedir?
Hükûmetiniz döneminde Türkçe’yi koruma ve televizyon kanallarındaki
bozuk ve suni dil yayılımının önlenmesi için herhangi bir önlem
alınmış mıdır?
Diğer bir sorum: 7 Mayıs 2007’de gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı
seçimleri, toplumu gerecek, ekonomik dengeleri etkileyecek bir
atmosfere sokmuştur ülkemizi. Birçok sektörde dikkatli bir bekleme
politikası izlenmekte, şirketler ekonomik açılımlarını Cumhurbaşkanlığı
seçimleri esnasında ve/veya sonrasında çıkması muhtemel bir krize
göre yavaş tutmakta ve risksiz bir denge seviyesinde kalmayı tercih
etmektedirler.
Her vesileyle, son olarak da “limanlar Rumlara
açılıyor” şeklinde ve devlet kurumlarımızın açık tepkisine sebep
olan ve devlet kurumlarıyla koordine edilmemiş olduğu için AB üzerinde
de hiçbir yaptırım gücüne sahip olmayan, beceriksiz bir adımla, yine,
kriz doğurmayı başarmış olan Hükûmetiniz, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin
ülkemiz açısından taşıdığı büyük hassasiyetin farkında mıdır?
Farkındaysanız muhtemel bir krizi önlemek babında Cumhurbaşkanlığı
seçiminde toplumsal konsensüs arayacak mısınız?
Teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdoğan.
Sayın Kurtulmuşoğlu…
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Meclis Başkanına soruyorum: Meclis personelinin
bundan dört sene evvel servisleri kalktı. Kalkış sebebi de “yeni vasıtalar
alınacak” diye kalkmıştı. Dört senedir Meclis personelinin servisleri
bulunmamaktadır. Acaba, Meclis personelinin servisleri yeniden
konulacak mıdır? Bir, onu öğrenmek istiyorum.
İkincisi, Meclis personeline, giyim adı altında,
belirli bir miktarda bir para veriliyordu. Dört sene evvel ne verilmişse,
dört sene evvelkinden bu sene daha az bir yardım verilmektedir. Biliyorsunuz,
Meclis personelinin çalışma ortamı bellidir. Bunları artırmayı
düşünüyor musunuz?
Yine, Hükûmetin geçici işçiler için düşündüğü
kadroya almayı, Mecliste bulunan geçici işçiler için de düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kurtulmuşoğlu.
Soru süremizi bayağı aştık.
Soruların muhatapları belli, sayın Hükûmet ve Sayın
Meclis Başkanımız.
Sayın Pakdil, önce siz mi cevaplandırmak istiyorsunuz?
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Sayın Bakan cevap versin.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Siz de takip ettiniz, sorular, burada bütçeleri
görüşülmekte olan kurumlarımızın saygıdeğer başkanlarına yöneldi
çoğunlukla. Bilemiyorum… Sayın RTÜK Başkanımıza iki-üç tane soru
var. İç Tüzük’ümüz, burada temsil edilen kurum yetkililerinin veya
başkanlarının doğrudan cevap vermesine imkân tanımıyor. O bakımdan,
sanıyorum, bu kurumlarımız, değerli milletvekili arkadaşlarımızın
yönelttiği sorulara yazılı olarak cevap vereceklerdir. Belki, bu
yazılı cevap Başbakanlığa sunulur, Başbakanlık kanalıyla ilgili
arkadaşlarımıza bu cevapları intikal ettiririz. Eğer, İç Tüzük
böyle bir imkân verseydi, sanıyorum, başta RTÜK Başkanımız olmak üzere,
Sayıştay Başkanımız olmak üzere, bu konuda kendileri doğrudan cevap
verebilirlerdi diye düşünüyorum. Ama, Hükûmetimize yönelik tek
soru Sayın Özdoğan’dan geldi. İzin verirseniz, ben ona cevap vermek
istiyorum.
Sayın Özdoğan, televizyon kanallarındaki spikerlerin,
belki haber spikerlerini kastetti, Türkçelerinin son derece bozuk
ve suni olduğunu söyledi veya böyle bir kanaatte olduğunu ifade
etti. Bunun için Hükûmet olarak bir tedbir alacak mısınız diye bize
bir soru yöneltti.
Ben bu konuda kendisi gibi düşünmüyorum. Gerçekten,
gerek TRT’de gerekse özel televizyonlarda görev yapan spikerlerin
-gerek bayan gerek erkek spikerlerimizin- Türkçeyi çok iyi kullandıklarını
ve Türkçeye hâkim olduklarını ben gözlemliyorum. O bakımdan, bizim,
Hükûmet olarak televizyonda spikerlik yapan arkadaşlarımızın şivelerini
düzeltmeye yönelik herhangi bir çalışmamız yoktur.
Cumhurbaşkanlığı seçimine endekslendi Türkiye’deki
yerli ve yabancı yatırımcılar; yatırım yapmayı düşünüyorlar ama
acaba Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaşırken Türkiye’de gerginlikler
mi olur, Türkiye güven mi kaybeder; böyle bir noktaya gidiyoruz diye
bir değerlendirme yaptı.
Değerli arkadaşlar, bu saptamaya da asla katılmıyorum.
Bu, sadece bazı muhalefet partisine mensup arkadaşlarımızın kişisel
düşünceleridir. Ne toplumda ne de yerli ve yabancı iş adamlarında
Türkiye’ye dönük herhangi bir güven kaybı söz konusu değildir. Türkiye’de
yatırımcılar da, halkımız da artık önünü görmektedir. Nereden biliyorsunuz
diye soracak olursanız, bankalar bile on beş yıl vadeli, yirmi yıl
vadeli sabit ödemeli eğer kredi veriyorlarsa, demek ki yirmi yıl
sonrası bu ülkede görülüyor demektir.
Ayrıca, limanların Rum gemilerine açılmasıyla
ilgili bir konuyu gündeme getirdi Sayın Özdoğan.
Efendim, önce, Türkiye’den başka hiçbir devletin
tanımadığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde bir havalimanıyla,
gemilerin sevkiyat yapacağı bir deniz limanının eş zamanlı açılması
gibi bir öneri konuşuluyor. Neden Kuzey Kıbrıs’ta uluslararası ulaşıma
açılacak olan hava ve deniz limanlarını hiç konuşmuyorsunuz? Ve
Böylece, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmasıyla ilgili
ciddi bir adımın atılması önerisini taşıyan bu konuda o tarafı görmezden
geliyorsunuz da, sadece Rum kesimiyle ilgili değerlendirmeleri
düşünüyorsunuz? O bakımdan, bu değerlendirmeler yapılırken, lütfen
objektif olalım.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, dediğinize
inanıyor musunuz?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Gayet tabii. Ben, dediğim her şeye inanıyorum.
İnanmadığım hiçbir şeyi söylemem Değerli Milletvekili arkadaşım.
Sayın Başkanım, Hükûmetimize yöneltilen bunun
dışında başka bir soru yok. Sanıyorum, Meclis Başkan Vekilimiz diğer
soruları cevaplandıracak, diğerleri de yazılı olarak gelecek.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Diğer sorular yazılı cevaplandırılacaktır.
Sayın Meclis Başkanlığına sorulan sorularla ilgili
Başkan Vekilimiz Sayın Pakdil cevap verecek.
Buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Zaman var daha…
KEMAL SAĞ (Adana) – Bir açıklama yapmak durumundayım,
eğer izin verirseniz, biraz sonra.
BAŞKAN – Cevap verecek…
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
Konya Milletvekilimiz Sayın Ahmet Işık Bey’in sorduğu sağlık giderlerinde
yapılan tasarrufla ilgili olarak yüzde 23,4 oranında bir tasarruf
yapılmıştır. Bugünkü parayla 6 milyon yeni Türk lirasına tekabül
etmektedir.
Kütüphane, Araştırma Merkezi, Arşiv Binası ve
Genel Sekreterlik Hizmet Binası ile Ziyaretçi Kabul Binası yapımı
için 12 Nisan 2006’da ulusal yarışma açılmış ve 21 Ağustos 2006’da yarışma
sonuçlandırılmıştır. 41 proje arasından Cem Açıkkol ve Kaan Özer’in
projesi birinciliği kazanmıştır. 27/11/2006 tarihinde, Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, projenin uygun olduğuna karar
vermiştir. Hâlen, kütüphane ve arşiv binasıyla ilgili detay proje
çalışmaları devam etmektedir.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda
öyle bir uğultu var ki, ben, Başkanı takip edemiyorum. Arkadaşlar,
dinleyelim lütfen.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Saygıdeğer arkadaşlarım, geçen Divanda
alınan yönetmelik değişikliği konusu dışarıdan eleman getirilmesini
kapsamamaktadır. Şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinde çalışan
ve on beş yıllık kamu hizmeti olan personeli kapsamaktadır. Bunu da
bilgilerinize böylece sunuyorum.
Servis konusu; Meclis personelinin servisleri
sabah saat 07.00’den itibaren değişik hatlarda devam etmektedir erken
gelenler için. Akşam geç vakitte çalışıldığı zaman gidecekler için
de yine servis uygulaması devam etmektedir. Mevcut, Meclisteki
bir kısım araçların çok eski olması nedeniyle ve yapılan araştırmalarla,
bu ara zaman içerisinde, yani, sabah ve geç vakitler dışında herhangi
bir servis yoktur.
Kıyafet parası her yıl enflasyon oranında artırılarak
ödenmektedir. Belki, arkadaşlarımın tek tek isimlerini okumadım,
ama, soru soran arkadaşlarımız biliyorlar.
Saygıdeğer arkadaşlarım, geçen gün de sorulmuştu
bu yemekhanelerdeki turnikeler konusu. Buradaki turnikeler milletvekili
arkadaşlarımızın istifadesi için, rahat etmeleri için, özellikle
alt kısmın üyeler için açık olması gerekçesiyle yapıldı ve kulislerde
bir kısım milletvekili arkadaşlarımız tarafından, gelen misafirlerin
de çok yoğun olduğu ve sigara içildiğinden bir kısım arkadaşlarımız
rahatsızlığını beyan ettiğinden konulmuştu. Ama, bu uygulama tatbiki
kabil olmadığı için şu anda devre dışı kalmıştır. Oraya yine turnikelerden
götüren arkadaşlarımız, milletvekili arkadaşlarımızın kendisidir,
kartlarını kullanarak milletvekili arkadaşlarımızdır. Yani,
bizler kendimiz götürmüşüzdür. Hem uygulamayı kendimiz yapıyoruz,
ondan sonrasında aksaklıklar çıkıyor. Dolayısıyla, bu, tekrar arkadaşlarımızın
verdiği bilgiler muvacehesinde Başkanlık Divanında değerlendirilecektir,
kaldırılıp kaldırılmamasına Başkanlık Divanı kendisi karar verecektir.
Ama, şu anda bir fonksiyonu yoktur. Bu uygulamada hepimizin de müspet
veya menfi bir katkısı olduğunu da özellikle ifade etmek istiyorum.
Çünkü, burayı bizler kullanıyoruz, buraya alınan misafirleri de
bizler getiriyoruz. Bu uygulama tamamen bizlere ait olan bir uygulamadır.
Bu 4/C kapsamındaki personel işçi statüsünden
bu statüye geçirilirken kendi maaşlarına zam yapılarak geçirilmiştir.
O zaman bir ikramiye veriliyordu. Ama, maaşlarında bir artış olduğu
için bu uygulama şu anda kaldırılmıştır, onlara bir ikramiye verilmemektedir.
Bunu da bilgilerinize sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Tam tersi… Tam tersi…
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Başkan.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Öbür soruları yazılı
mı yanıtlayacaksınız?
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT
PAKDİL (Kahramanmaraş) – Saygıdeğer arkadaşlarım, bu arada cevap
vermediğimiz veya eksik kalan hususlar varsa o arkadaşlarımıza
yazılı olarak cevaplarını vereceğiz. Ama, şu anda benim not aldığım
hususlara genel itibarıyla cevap verdim. Özel olarak Sayın Başkanla
ilgili bir kısım hususlar vardı. Tabii, Sayın Başkan yapacağı konuşmayı
kendisi takdir edecektir. Bizim takdir edecek hâlimiz yok. Yani, Meclis
Başkanı seçilmiş bir başkandır. Nihayetinde, ne konuşacağını, ne
edeceğini Başkan kendisi gayet iyi bilir. Ama arkadaşlarımızın
bir kısmı memnun olmamış olabilir. O kendilerinin takdiridir, ona
bizim bir şey diyeceğimiz yok.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Efendim, Sayıştay Başkanımızın her ne kadar söz
talebi varsa da, süremizi aştık. Kendileri yazılı olarak cevap verebilirler.
Şimdi, sırasıyla, birinci turda yer alan bütçelerin
bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
02- TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1.– Türkiye Büyük Millet Meclisi 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 361.311.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 55.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 359.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 361.725.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Türkiye Büyük Millet Meclisi 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 285.074.728,55
- Toplam Harcama : 254.059.089,88
- İptal Edilen Ödenek : 30.920.221,80
- Ertesi Yıla Devreden
Ödenek : 1.071.223,21
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.01 – RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1.– Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 26.388.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 837.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 29.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 121.306.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
TOPLAM 148.560.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Radyo
ve Televizyon Üst Kurulu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 125.150.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 23.410.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 148.560.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3984 sayılı Kanun’un 12’nci maddesine göre Radyo
ve Televizyon Üst Kurulunun 2007 yılı için merkez ve taşra teşkilatına
ait kadro cetvelleri Plan ve Bütçe Komisyonunda karara bağlanmıştır.
Şimdi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun merkez
teşkilatında 547, taşra teşkilatında 123 olmak üzere toplam 670 kadroyla
ilgili kadro cetvellerini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesinin bölümleri ile kadro cetvelleri kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 90.648.423,00
- Toplam Harcama : 53.617.619,36
- Ödenek Dışı Harcama : 965.886,27
- İptal Edilen Ödenek : 37.996.689,91
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B – C E T V E L İ
(YTL)
- Bütçe geliri tahmini : 90.648.423,00
- Net tahakkuk- 78.813.619,48
- Net tahsilat : 78.813.619,48
BAŞKAN– (B) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
01 - CUMHURBAŞKANLIĞI
1.– Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 33.893.030
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 33.893.030
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler...
Cumhurbaşkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri
Cumhurbaşkanlığı
2005
2.– Cumhurbaşkanlığı
2005
BAŞKAN–
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Cumhurbaşkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 29.544.281,00
- Toplam Harcama : 23.722.900,91
- İptal Edilen Ödenek : 5.821.380,09
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
06- SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.– Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 12.024.300
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 72.500.800
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 600.000
TOPLAM 85.125.100
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler...
Sayıştay
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri
Sayıştay
Başkanlığı 2005
2.– Sayıştay Başkanlığı
2005
BAŞKAN–
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Sayıştay
Başkanlığı 2005
A
– C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 54.231.715,00
- Toplam Harcama : 39.814.762,15
- İptal Edilen Ödenek : 14.416.952,85
BAŞKAN–
(A) cetvelini
Sayıştay
Başkanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Bölümleri
okutuyorum:
03 - ANAYASA MAHKEMESİ
BAŞKANLIĞI
1.– Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 2.769.520
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 15.259.480
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 18.029.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
2.– Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN– Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2005 mali
yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 4.409.152,00
- Toplam Harcama : 3.800.028,17
- İptal Edilen Ödenek : 609.123,83
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığının 2005 mali yılı
kesinhesabının bölümleri de böylece kabul edilmiştir.
Sayın Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay
Başkanlığı ve Anayasa Mahkemesi Başkanlığının 2007 mali yılı bütçeleri
ile 2005 mali yılı kesinhesapları kabul edilmiştir.
Hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri, böylece, birinci tur görüşmeler
tamamlanmıştır
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.20
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.32
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 34’üncü Birleşimi’nin Dördüncü Oturumu’nu açıyorum.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları
üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Şimdi, ikinci tur görüşmelere başlıyoruz.
İkinci turda, Başbakanlık, Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığı, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı
bütçeleri yer almaktadır.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
F) BAŞBAKANLIK
1.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, 5/12/2006 tarihli 27’nci
Birleşim’de bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden
sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin yirmi dakikayla sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili
olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine
kadar sorularını sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak
izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları yanıp sönmeye
başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru
sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını yerinden soracaklardır.
Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi
için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi on dakikadan önce
bitirildiği takdirde, geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine
söz verilecektir.
Bilgilerinize sunmuş oluyorum.
Şimdi, ikinci turda, grupları ve şahısları adına
söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Anavatan Partisi Grubu adına: Bitlis Milletvekili
Sayın Edip Safder Gaydalı, süresi on beş dakika; Erzurum Milletvekili
Sayın İbrahim Özdoğan, süresi otuz dakika.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: İstanbul
Milletvekili Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu, süresi on iki buçuk dakika;
Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart, on iki buçuk dakika; Ankara
Milletvekili Sayın Ayşe Gülsün Bilgehan, on dakika; İstanbul Milletvekili
Sayın Halil Akyüz, on dakika.
AK Parti Grubu adına: İstanbul Milletvekili Sayın
Egemen Bağış, dokuz dakika; Ankara Milletvekili Sayın Nur Doğan Topaloğlu,
dokuz dakika; Erzincan Milletvekili Sayın Talip Kaban, dokuz dakika;
Erzurum Milletvekili Sayın Mücahit Daloğlu, dokuz dakika; Yozgat
Milletvekili Sayın Mehmet Çiçek, dokuz dakikalık, verilen, süre
içerisinde konuşmalarını tamamlayacaklardır.
Şahısları adına: Lehte olmak üzere, Zonguldak
Milletvekili Fazlı Erdoğan; aleyhte olmak üzere, İstanbul Milletvekili
Sayın Ali Rıza Gülçiçek, on dakikalık süre içerisinde konuşmalarını
tamamlayacaklardır.
İlk söz, Anavatan Partisi Grubu adına Bitlis Milletvekili
Sayın Edip Safder Gaydalı.
Buyurun efendim. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Süreniz on beş dakika.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA EDİP SAFDER GAYDALI
(Bitlis) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin
2007 yılı bütçeleri hakkında, Anavatan Partisinin görüşlerini
arz etmek üzere huzurlarınızdayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Yüksek müsaadelerinizle, önce Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun bütçesi hakkında görüşlerimizi arz
etmek istiyorum.SP Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türkiye
Cumhuriyeti devletinin en eski kurumlarından biridir. Kurumun
temelini, kuruluşlarında bizzat Büyük Atatürk’ün direktif verdiği
ve öncülük ettiği, 1931 yılında kurulan Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti
ve ertesi yıl kurulan Türk Dili Tetkik Cemiyeti oluşturmaktadır.
Bu iki müesseseyi çok önemseyen Büyük Atatürk, mirasının bir kısmını,
sürekliliklerini sağlamak amacıyla da onlara bırakmıştır. Cumhuriyetimizin
en eski kültür kurumları olma özelliğine sahip bu müesseseler, kuruldukları
tarihten bu yana çeşitli evreler geçirerek, çok kıymetli hizmetler
göstererek varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Büyük Atatürk’ün çok önem verdiği bu kurumların kuruluş
amacı, Türk tarihinin ve Türk dilinin ilmî zeminine oturtularak
araştırılmasıdır. Bu kurumlarımızın değerli çalışmaları olmasaydı,
emperyal gayelerle bilimi de siyasete alet eden bazı ön yargılı
sözde bilim adamlarının, Türkler ve Türk tarihi hakkında ortaya attıkları
yanlış yalan bilgiler hâlâ kitap sayfalarında yer işgal ediyor olacaktı.
Bu sebeple, değerli çalışmalarından dolayı Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumuna huzurlarınızda şükranlarımı
arz ediyorum.
Atatürk ilke ve inkılaplarının benimsetilmesi
ve yaşatılması Türk tarihi ve Türk dili ile Türk kültürünün araştırılarak
ilmî kaynaklara dayanan bulguların ortaya çıkarılması, Kurumun
hedefleri ve anayasal görevleridir. Toplumları millet yapan bu değerlerin
genç kuşaklara aktarılması ise, ülkeyi idare edenlerin üzerinde
ciddiyetle ve kararlılıkla durmaları gereken en önemli toplumsal
hassasiyetlerdir.
Tabii, bu hassasiyet hamasi nutuklarla gösterilemez.
Milletimizi millet yapan değerler üzerinden siyaset yapmadan, ortaya
somut şeyler konmasını öneriyorum. Milleti millet yapan değerler
üzerinden siyaset yapmaya çalışmanın doğuracağı sakıncaları,
artık hepimiz çok iyi anlamalıyız.
Bilim adamlığının temeli araştırma görevliliğiyle
başlar. Hâlihazırda üniversitelerimizde araştırma görevlilerimiz,
açlık sınırının altında bir gelirle yaşamlarını sürdürmek ve bilimsel
çalışmalarını devam ettirmek mecburiyetiyle karşı karşıya bırakılmışlardır.
Bu anlamda, diğer akademisyenlerin hâli de hiç iç açıcı değildir.
Bu ihmallerin bir boyutu, şüphesiz geçmişe dayanmaktadır.
Ancak, başta üniversiteler olmak üzere, hiçbir cumhuriyet hükûmeti
döneminde, ilmî kuruluşlarla yürütme arasında bugün var olan sorunlar
yaşanmamıştır. Mevcut yürütmenin sahip olduğu dünya görüşünün bilimsel
çevrelerle uyuşmamasına dayanan bu sorunları onlarla kavgaya dönüştürerek,
gerginlik yaratarak, tahsisat kısarak, bunların da ötesinde onların
faaliyet alanlarını daraltmaya kalkışmaya hiç hakkı yoktur. Neredeyse
cumhuriyetle yaşıt olan bu kurumları geliştirerek yaşatmak durumundayız.
Biz, önce biz olmak zorundayız. Elbette, Büyük Atatürk’ün gösterdiği
çağdaş uygarlık yolunda hızla mesafe katetmeyi sürdüreceğiz. Ancak,
bu yolda biz olarak yürüyebilmek son derece önemlidir.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; ülkemizin
siyasi hayatında Millî Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği üzerinde her zaman hararetli tartışmaların yapıldığı
bir konu olagelmiştir. Milletimizin güçlü, mutlu ve güvenlik içinde
yaşayabilmesi için devletin tamamen millî bir siyaset izlemesi ve
bu siyasetin iç kuruluşlarımıza tamamen uygun ve dayalı olması
lazımdır. Bu sözü söyleyen Yüce Atatürk, bugün için de bizlere yol
göstermeye devam etmektedir. Bu ülkeye lazım olan da budur. Dış dünyaya
karşı gücümüzü, ancak millî mutabakata dayalı politikalarla gösterebiliriz.
Bu millî mutabakata dayalı olarak Türkiye, tıpkı geçmişte olduğu
gibi, kendi dinamik ve hedeflerini tehdit edecek gelişmelere karşı
gerektiğinde korku salan, gerektiğinde himaye eden bir rolü oynamayı
sürdürebilmelidir. Ama, en önemlisi, bunu yaparken, gerçekten kendi
korkularına teslim olma zaafından kaçınmalıdır. Çünkü, Türkiye’nin
ve bölgenin gerçeği bu korkuların içinden geçiyor olamaz. Bölgede
Türkiye’nin inisiyatifi ve iradesi dışında hiçbir oluşum gerçekleşemez.
Bu gerçeğin altını çizmek, ancak etkin bölgesel politikalar uygulamakla
mümkündür. Türkiye’nin ağırlığına uygun bir güvenlik ve dış politika
stratejisi belirleme ve bunu AB üyesi ülkelerle tartışır hâle gelme
gereğinin farkında olmalıyız. Sayın Hükûmetin müzakerelerdeki
pazarlık gücünün kaynağı kişisel dostluklar değil, Türkiye'nin büyüklüğü
ve gücü olmalıdır. İç politikaya dönük arada bir efelenmelerle
Türkiye'nin hakkı ve hukuku korunamaz.
Bulunduğumuz yüce kürsünün arkasında “Hâkimiyet
kayıtsız ve şartsız milletindir.” yazılıdır. Son senelerde dış kaynaklı
kayıt ve şartların arttığını görmek ıstırap vericidir. Hükümranlık
haklarımıza sahip çıkmamız gerekiyor. İçinde söz sahibi olmadığımız
her türlü uluslararası örgüte karşı -ki, buna AB de dâhildir- hükümranlık
haklarımızı son derece iyi savunmamız gerekiyor. AB müzakere sürecinde
dahi güçlü olabilmemiz için, unutmayalım ki AB dışı ülkelerle ve
uluslararası birliklerle de ilişkilerimizi güçlü tutmak zorundayız.
Türkiye'nin, global dengeleri dikkate alarak dünyadaki yer ve rolünü
tayin etmesi gereği bir kat daha artmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maalesef,
son dönemlerde, medyanın da bir kısmının desteğiyle, “millî” kelimesinin
kullanılması neredeyse yasaklanılmaya uğraşılıyor. “Millî” kelimesine
vurgu yapanlar, globalleşen dünyada çağın gerisinde kalmış dinozorlar
olarak nitelendiriliyor. Küreselleşme günümüzün baskın paradigması,
fakat diğer taraftan da bu küreselleşme rüzgârına karşı da ulus devletlerin
ciddi bir direnişi de var. Dünyanın çoğu ülkesindeki kamuoyları,
küreselleşme hareketlerinin karşısında seslerini yükseltiyor.
Uluslararası küreselleşme politikalarının içinde yer alacaksak
bile, bu ortamda aktör olabilmenin yolu millî politikalara sahip
olunmasıdır. Ulus devlete ve millî politikalara sahip olmak, küreselleşme
rüzgârının önünde savrulmamanın tek yoludur.
Çok üzücü olan konulardan birisi de, sayıları az
olmasına rağmen medyada ağırlıklı bir yer işgal eden kimi fikir erbabının,
Türkiye'ye bakışlarının birçok Batılının kalıplaşmış önyargılarıyla
paralellik arz etmesidir, ama milletimizin derin irfanı, bu, sesi
yüksek çıkan kişilerin söylediklerinin millet nazarında kök salmasını
engellemektedir. Zaman zaman basında yayınlanan anketler de gösteriyor
ki, kamuoyumuz şu anda yürütülmekte olan dış politikanın millî çıkarlarımızla
uyuşmadığına inanıyor. Millete doğruları anlatmadan milletin
desteğini almak mümkün değildir. Ne kadar fazla dezenformasyona
maruz bırakılsa da, milletimiz irfanıyla doğruyu bulabilmektedir.
Devletlerin diplomasideki gücünün temel kaynağı,
artık, politikalarını destekleyen demokratik kamuoyu desteğine
sahip olabilmektir. Bu kamuoyu desteği, diplomaside kırmızı çizgilere
sahip olabilmenin dayanağıdır. Bu, kamuoyu desteğini isteyen
hükûmetlerin kamuoylarını da doğru bilgilendirmek sorumluluğudur.
Eğer kamuoyu desteğinden yoksun olursanız, taviz için yapılan baskıların
karşısında dayanma gücünüz ciddi zafiyet görür. Gerektiğinde
“ben bunu milletime anlatamam, Meclisin desteğini alamam” diyebilmelisiniz.
Eğer Kıbrıs ile ilgili olarak ek protokolü Meclise getirebilme dirayetiniz
olsaydı, bu yüce Meclis size daha gerisine geçemeyeceğiniz bir
kırmızı çizgiye sahip olmanızı sağlardı. Ara formüllerle günü kurtarma
politikalarımıza da gerek kalmazdı.
Millî güvenlik, siyaset üstü bir konudur. Bu noktada
bir partinin, bir hükûmetin “Benim partimin dünyayı algılaması böyle.
Partimin politikası bu.” diyerek tek başına millî güvenlik siyaseti
belirlemesi beklenemez. Başında millî sıfatı bulunan politikaların
üretilmesi, ancak devletin bütün kurumlarının mutabakatı ve milletin
desteğiyle mümkün olabilir. Aksi takdirde, o politika amaçlanan
hedefe ulaşma gücünden yoksun olur. Maalesef, içinde bulunduğumuz
22’nci Dönemde bu yüce Parlamentonun bile millî güvenliği ilgilendiren
konularda bırakınız fikrine başvurulması, bilgilendirilmesi
dahi mümkün olamamıştır. Son dönemlerdeki, Hükûmetin Kıbrıs politikaları
maalesef, bu konuda üzücü bir örnektir. Hükûmetin mutabakatı önemsemeyen
yaklaşımının dışarıda Hükûmetin elini zayıflattığı, pazarlık gücünü
azalttığı düşüncesindeyim. Çünkü, dış politikada gücün kaynağı
bireysel dostluklar değil, milletinin ve kurumlarının desteğini
almış, millî bir politikaya sahip olmaktır. Bu Hükûmetin, istişare
mekanizmalarını kullanmamasını anlamak çok güç. Ortak akıldan yararlanmayan
dar kadrolarla siyaset üretmenin ülkemize neler kaybettirdiğini,
Hükûmetin bir an önce fark etmesini temenni ediyorum.
Gündem belirleme ve değiştirme uğruna, millî birliğimizi
zaafa uğratabilecek tartışma ortamlarının yaratılması, bu ülkenin
ve bu ülkede yaşayan herkesin aleyhinedir. Basiretli siyasetçi,
ağzından çıkan sözün gideceği yeri, yaratacağı tartışmaları ve
sonuçları iyi hesaplamakla mükelleftir. Yoksa, bu dönem siyasetimizde
sıkça görülmeye başlandığı şekilde, her sözün ne anlama geldiğinin
bir kez daha açıklanma cihetine gidilmesi de kaçınılmaz olur.
Bu Hükûmetle birlikte, kurumlarla basın yoluyla
konuşma usulü gelişmiştir. Devletin kurumları arasında koordinasyon
ve uyum sağlamakla görevli olan Başbakanlık makamı, bırakınız bu
görevi ifa etmeyi, uyumu bozucu davranışlar sergilemektedir.
2000 yılı bütçemizin, milletimize ve ülkemize
hayırlı ve uğurlu olmasını diler, yüce heyetinize en derin saygılarımı
arz ederim. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gaydalı.
Anavatan Partisi Grubu adına ikinci konuşma, Erzurum
Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan… (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Süreniz otuz dakika.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN
(Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Anavatan
Partisi Grubu adına, 2007 bütçesinde, Millî İstihbarat Teşkilatı
ve Diyanet İşleri Başkanlığında konuşacağım. Bu vesileyle, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, siyasi olarak çok karışık
bir coğrafyada bulunan ülkemizin cumhuriyet tarihi boyunca milletimize
sağlamış olduğu emniyet ve istikrarın ardında devlet yapımızın
sağlamlığı, tecrübesi ve dirayeti yatmaktadır. Komşu ülke halkları,
devletlerinin kendilerini koruyamaması nedeniyle, savaş ve iç
savaş da dâhil olmak üzere, on yıllarca bitmeyen derin acı ve ıstırapların
içinde kalırken, biz, millet olarak, koruyucu devlet şemsiyesine
sahip olmanın ayrıcalığını yaşadık ve hâlen de yaşıyoruz.
Devletimizin bu koruyucu sahipliğini mümkün
kılan kurumlarımızdan bir tanesi de, kuşkusuz, Millî İstihbarat
Teşkilatımızdır. Millî İstihbarat Teşkilatımız, bilhassa son yirmi
senede geçirmiş olduğu kurumlaşma ve modernizasyonla birlikte
dünyanın en etkin ve saygın birkaç devlet istihbarat teşkilatından
birisi hâline gelmiştir.
Millî İstihbarat Teşkilatı, terörist başının takibi
ve yakalanma süreci, Aliyev’e suikast girişiminin zamanında istihbaratıyla
önlenmesi, Belçika’da kaçak bulunan teröristlerin yerlerinin tespiti,
uluslararası çalışan suç ve mafya şebekelerinin başarılı takibi,
ülkemizi hedefleyen terör ve bombalama eylemi girişimlerinin
erken tespiti ve önlenmesi gibi birçok alanda şapka çıkarılacak
bir başarı sayesinde faaliyetlerini sürdürmektedir.
Millî İstihbarat Teşkilatı, 6 Temmuz 1965 tarih
ve 644 sayılı Millî İstihbarat Teşkilatı Kanunu’yla Başbakanlığa
bağlı olarak kurulmuştur. On sekiz yılı aşkın bir süre yürürlükte
kalan bu Yasa, uygulamada ortaya çıkan aksaklıkların giderilebilmesi,
boşlukların doldurulabilmesi ve hızla gelişen ve değişen dünya
şartlarına uygun hale getirilebilmesi amacıyla yürütülen çalışmalar
sonucunda, yerini, 1 Ocak 1984 tarihinden itibaren, yani, Anavatan
Partisi iktidarı döneminde, 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri
ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanunu’na bırakmıştır. 2937 sayılı
Yasa’da Teşkilatın kuruluşu ve ana görevleri genel hatlarıyla belirtilmiş,
birimlerin sayısı, adları, ayrıntılı görevleri ve iç örgütlenmeyle
ilgili diğer hususlar Başbakanın onaylayacağı gizli yönetmeliklere
bırakılmak suretiyle, hem gizlilik sağlanmış hem de değişen şartlarda
hızla hareket edebilme imkânına kavuşulmuştur.
2937 sayılı Yasa’yı 644 sayılı Yasa’dan ayıran bir
diğer özellik de Teşkilatın 2937 sayılı Yasa’yla doğrudan Başbakana
bağlanmasıdır. Anayasa gereğince, Hükûmetin genel siyasetin yürütülmesinden
Bakanlar Kuruluyla birlikte Başbakanın sorumlu olduğu göz önünde
tutularak, MİT, doğrudan Başbakana bağlanmıştır ve doğru bir karardır.
Değerli milletvekilleri, MİT’in faaliyetlerinin
eksiksiz ve etkin olabilmesi için devlet istihbaratındaki diğer
kurum ve kuruluşların elde edilen istihbaratı anında MİT’e ulaştırmaları
ve bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının görevlerinin
gerektirdiği istihbaratı oluşturmak, MİT tarafından istenecek
haber ve istihbaratı elde etmek ve elde ettikleri millî güvenliğe
ilişkin haber ve istihbaratı anında MİT’e ulaştırmaları elzemdir.
Değerli arkadaşlar, Millî İstihbarat Teşkilatı
aralıklarla değişik olumsuz kampanyalara konu olmakta ve fedakârca
çalışan Millî İstihbarat mensupları zaman zaman haksız yere karalanarak
çalışma motivasyonları olumsuz etkilenmektedir. MİT’in moralman
korunması görevi siyasilere ve hükûmetlere aittir. Zaman zaman görülen
bir başka sorun da şudur ki, önemli bazı istihbari bilgilerin
MİT’ten esirgenmesi ve kıskanılmasıdır. Bu durum, en başta ülkemizin
güvenliği açısından risk oluşturan bir durumdur. Hükûmetin daha iyi
yönetmesi gereken alanlardan birisi de budur.
Millî İstihbarat Teşkilatı çalışanlarının ve
Millî İstihbarattan emekli olanların ayrıca korunmaları ve ülke
için yerine getirdikleri riskli görevler esnasında veya emeklilikler
sonrasında en iyi biçimde korunmaları, devletimizin MİT mensuplarımıza
karşı en önemli görevlerinden birisidir.
MİT’e mensup kadroların liyakatleriyle değerlendirilmeleri,
kişisel tasarrufların etki alanından uzak tutulmaları ve kuruma
siyasi müdahale olarak değerlendirilebilecek tutumlardan uzak
durulması gerekmektedir.
Çok riskli görevler üstlenen ve stresli bir çalışma
ortamına sahip MİT mensuplarımızın maaşlarının, görevlerinin
bu risk ve stres skalasına uygun olarak iyileştirilmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, unutulmamalıdır ki iyi işleyen
ve görevli personeli memnun bir istihbarat teşkilatı devlet güvenliğinin
en kıymetli unsurlarından birisidir. Başbakan ve Hükûmet, MİT mensuplarının
sorunlarını daha yakından takip etmeli ve onların ihtiyaçlarına
uygun çözümler bulma konusunda daha yürekli ve etkin olmalıdırlar
diyor ve MİT teşkilatımıza üstün başarılar dilerken, yine Türkiye
Cumhuriyeti devletinin en önemli kurumlarından birisi olan, cumhuriyetimizin
kurucusu Mustafa Kemal Atatürk tarafından oluşturulan Diyanet İşleri
Başkanlığındaki, bütçede görüşlerimi sizlere arz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, insanın bir bedenî, bir de ruhi,
manevi yanı vardır. Her ikisinin de ihtiyaçları vardır. İnsanın bedenî
ihtiyaçlarının karşılanmaması nasıl toplumsal rahatsızlıklara,
çatlaklara yol açmakta ise ruhi, manevi ihtiyaçlarının giderilmemesi
de toplumsal sıkıntılara yol açmaktadır. Yani, dinî ihtiyacını
karşılayamayan insanın sadece zararı kendisinde kalmıyor, topluma
intikal ediyor; suç olarak intikal ediyor, saygısızlık olarak intikal
ediyor, haksızlık olarak intikal ediyor, hoşgörüsüzlük olarak intikal
ediyor.
Değerli arkadaşlar, din, insanı hakikate ulaştıran
yol, insanı kendini aşan bir kudrete bağlayan bir bağdır. İnsanın hayatının
her safhasını, hatta her anını din kadar dolduran başka bir kurum yoktur.
Din, insanları yönlendiren, kanunların ulaşamadığı yerlerde onları
iyi, doğru, yararlıya götüren, vicdanlara hükmeden bir hayat nizamıdır.
Din, toplum düzenini bozan haksızlığın, kötülüğün, adaletsizliğin,
anarşinin baş düşmanıdır. Din, sosyolojinin üst kimlik olarak belirlediği
bir olgudur. Din, her zaman bilincinde olmadığımız, ama, hep bizimle
birlikte olan bir kimliktir.
Din görevlisi, değerli arkadaşlar, doğumdan ölüme
görevdedir. Din görevlilerinin, doğumdan ölüme kadar, hafta tatili,
bayram tatili ve mesai mefhumu olmadan cami içinde ve cami dışında
birçok görevi bulunmaktadır. Toplumumuz, çocuğunun doğumunda,
sünnetinde, düğününde, askere uğurlanmasında din görevlisini yanında
görmek ister. Evini ve işyerini din görevlisinin ziyaret etmesini
hayır ve bereket vesilesi olarak görür. Dargınlık ve kırgınlıkların
sona ermesi, insanların zararlı alışkanlıklardan kurtulması için
din görevlisinin devreye girmesini bekler. Caminin bakımı, onarımı,
temizlik ve güvenliği din görevlisine aittir. Camiler halka açık
mekânlardır. İşçi, amir memur, köylü esnaf, genç ihtiyar, herkes camiye
gelir ve dilediği yerde ibadetini yapar ve dua eder. Dolayısıyla,
camilerin her zaman temiz tutulması gerekmektedir.
Burada, değerli arkadaşlar, hatırdan çıkarılmaması
gereken önemli bir husus da cami görevinin taşıdığı manevi sorumluluktur.
Bu manevi sorumluluk, vaaz, hatim, mukabele ve dualar için önceden
ciddi hazırlıklar yapılmasını gerektirir ve din görevlilerimiz
de bunu gerçekten hakkıyla yerine getirmektedirler. Bu vesileyle,
burada, din görevlilerimize çok teşekkür ediyorum.
Bugün, ülkemizde, değerli arkadaşlar, on altı
bin cami imamsızdır. Bu durum, din hizmetlerinin açıkça ihmalidir.
Toplam nüfusun hemen hepsi Müslüman olan ülkemizde din hizmetlerini
ihmal etmek, o hizmetleri sorumsuz kimselere ve kuruluşlara bırakmak
sonucunu verir ki, korku duyulan, endişe duyulan da işte o zaman
ortaya çıkar.
Değerli arkadaşlar, dindarım diyen kesimin oyunu
alarak iktidar olan AK Parti Hükûmeti, yaptığı uygulamalarla bu kitlelere
sırtını dönmüştür. Baş örtüsü sorununu halledeceğini vaat eden
AK Parti, Anayasa’yı değiştirecek çoğunluğuna rağmen bu sözünde
durmamıştır. Baş örtüsü konusundaki çözümü “kızlar peruk takarak
okula gitsinler” olmuştur. Bu durum, muhafazakârları kullanmaktır
değerli arkadaşlar.
AK Parti Hükûmeti, imam-hatip lisesi mezunlarının
sorunlarını da bilerek çözmemiştir. İmam-hatip mezunları tu kaka
yapılmıştır ve ezdirilmiştir. Üniversiteye girişte kat sayı sorunu
halledilmemiştir. Bilginin evrenselliğinden bihaber olan kötü niyetli
gruplara, iktidarı devam ettirme uğruna, imam-hatip mezunlarını
oltaya takılan balık yemi pozisyonuna sokmuştur bu Hükûmet.
İslam din adamlığını Hristiyan ruhbanlığına benzeten
bazı zavallı beyinler, imam-hatip mezunlarının imam olmaktan başka
bir mesleğe girmeyeceğini vehmediyorlar. Beyler, İslam bir hayat
dinidir ve ruhban sınıfı yoktur. Dolayısıyla, bir imam-hatip mezunu
aynı zamanda avukat, vali, mühendis, doktor, genel müdür de olabilir.
Kim bilgiyi getirirse, istediği dalda okur. Yani, al gülüm ver gülüm
meselesi.
İşte, AK Parti Hükûmeti haklarını savunmayarak,
bir yakıt gibi yakarak imam-hatiplileri harcamıştır. Şimdi, seçim
yaklaştı. AK Parti, yine, imam-hatipliye, başörtülüye timsah gözyaşları
dökmeye başladı. Mesela, çok önemli bir şûra olan son Millî Eğitim Şûrasında
imam-hatiplerin meselesinin tartışılmasından başka bir olgu meydana
getirilmemiştir ve bu konuda da Hükûmet başarıya ulaşmamıştır.
Cumhurbaşkanlığı seçimi dolayısıyla Sayın Başbakan
Tayyip Erdoğan’ın muhterem eşlerinin türbanı için söylediği: “Allah
korusun, o bizim kimliğimiz.” Sayın Başbakana buradan soruyorum:
Milyarlarca insanın da baş örtüsü, kimliğidir. Kendi muhterem eşleri
için söylediği şeyi, acaba diğer başörtülüler için neden düşünmüyor,
neden bu konuda empati yapmıyor, buradan sormak istiyorum. Acaba, bu, dini ve baş
örtüsünü kullanma anlamına gelmiyor mu?
Değerli arkadaşlar, çok önemli bir konuya da değinmek
istiyorum. Alevi Müslümanlar, bu ülkenin vergi veren, askerlik yapan,
millete hizmet eden birinci sınıf vatandaşlarıdırlar. Türkiye’nin
yüzde 99’u Müslüman’dır derken, Sünni
Müslümanlarla birlikte Alevileri de bu rakama katıyoruz.
Peki neden Alevi Müslümanları diyanet
hizmetlerinden yoksun bırakıyoruz? Diyanet İşleri Başkanlığı
Alevilere hem İslam’ı yorumlama ve o şekilde yaşama noktasında
hizmet vermeli hem de İslami kaynaklı bilgileri, literatürleri,
gerçekleri, ebedî ışık Kur’an-ı Kerim yorumlarını Sünni Müslümanlara
olduğu gibi Alevi Müslümanlara da iletmelidir. İslam’ın ışığını camilere
gönderdiği gibi cemevlerine de göndermelidir. Cemevlerini ibadethane
olarak kabul etmelidir. Her iki kardeş grubun gerçekleri bir araya
getirilmelidir. Gerçeklerin çarpışmasından barikayı hakikat doğar.
Alevileri İslam dışı gören bir zihniyet, bölücü ve İslam’ı,
Kur’an’ın ışığını kitlelere yayma yeteneğinden uzak, zavallı bir
zihniyettir. Böyle bir zihniyet, sadece Allah’ın dinini şahsi emelleri
için kullanan karanlık bir zihniyettir. Böyle bir yol Hristiyanlık yoludur değerli arkadaşlar.
Hristiyanlık âlemi ile dinler arası diyalog kurup
kendi öz kardeşini İslam dışı ilan etmek kötü bir niyettir. Hâlbuki
Hazreti Muhammed bir hadisinde şöyle diyor: “Allah’tan başka ilah
yoktur, Muhammed onun resulüdür diyen cennete gider.” İşte Aleviler
de bunu söylüyor, buna inanıyor, ama sizin dinler arası diyalog kurduğunuz
Papa ve Hristiyanlar hem Hazreti Muhammed’i peygamber olarak kabul
etmiyorlar hem de bir olan Allah’a ortak koşarak üç tanrının varlığına
inanıyorlar. Anavatan iktidarında hem Diyanet İşleri Başkanlığını
özerk bir yapıya kavuşturacağız, Diyanet İşleri Başkanı atamayla
değil, İslam’ın da ruhuna uygun olarak seçimle iş başına gelecek
hem de Alevi Müslümanları Sünni Müslümanlar gibi Diyanet hizmetlerinden
faydalandıracağız. Bölücülüğü bu şekilde ortadan kaldıracağız.
Değerli arkadaşlar, AK Parti İktidarında Hristiyan
misyonerleri Anadolu’da cirit atmışlardır. Bilhassa metropol kentlerde
birçok apartmanda kiliseler açılmıştır. Yine, AK Parti İktidarında
Müslümanların dinî yaşama alanına müdahaleye kalkışmışlardır
misyonerler ve Batı âlemi ve de Avrupa Birliği. Mesela, cuma hutbesinde
okunan “Allah katında yegâne din İslam’dır” ayetinin okunmamasını talep
etmişlerdir. Bu cüreti nereden alıyorlar? Sizlere sormak istiyorum:
Acaba, AK Parti İktidarı mı Batı âlemini şımartıyor? Batı’nın bu isteği
ne küstahça ve alçakça bir tavırdır! Bu işin müsebbibi, Batı’ya göbeğinden
bağlı olan AK Parti İktidarı mıdır acaba?
Bugün İslam’ın en büyük sorunu, dünya ve şehvetperest
istismarcıların onu kullanmasıdır. Ticari ve siyasi alanda İslam’ı
kullanan bu insanlar ve bazı topluluklar Müslümanları hep aldatmışlar,
sonunda kazığı yiyen saf, temiz, samimi dindarlar olmuştur. Maalesef,
bugüne kadar İslam’ın kullandığı alanlar, bilhassa Türkiye’de şunlar
olmuştur:
Bir: Medyada kullanılmıştır. İslami televizyonlar
açacağız diye, samimi dindarların paraları iç edilmiştir. Sonunda, tamamen bu
samimi dindarların isteği dışında medya kuruluşları oluşmuştur.
Finans kurumları… Yakın tarihte bunların en dehşetlilerini
yaşadık. Gerçekten İslam’a ters bu finansörler samimi dindarları
aldatmışlardır.
Üç: Ticari ve endüstri faaliyetlerinde de saf,
temiz Müslümanlar aldatılmıştır.
Bir de siyasetçiler saf ve temiz Müslümanları aldatmışlardır.
Değerli arkadaşlar, İslam’ı bu kullanıcılar papazların
yolundaki insanlardır. Bakın, Kur’an’dan bir ayet okumak istiyorum:
“Ey iman edenler! Hahamların ve rahiplerin birçoğu, insanların mallarını
haksız yollarla yiyorlar ve Allah’ın yolundan alıkoyuyorlar.” Tevbe
Suresi, 34’üncü ayettir. İşte, İslam’ı kullanarak ticari niyetlerine
alet etmek, girişimlerine alet etmek, aynen papazların ve hahamların
yolundaki bir tavırdan başka bir şey değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı,
bu konuda halkı yorumlamalıdır. Maalesef, bu konuda Diyanet İşleri
Başkanlığı çok yavan kalmıştır.
Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan siyasetinin, seçmen devşirmek adına ürüne çevirdiği dinî
semboller üzerinden iktidar karşıtlığı yapmanın, laf etmenin, mütedeyyin
insanlarımızı iktidardaki din bezirgânlarının safına itmekten
başka bir işe yaramadığını herkesin görmesi lazımdır. Başbakan,
asıl takiyeyi dindarlara yapıyor, İslam’ı kalkan olarak kullanıp
kalkanın arkasında kendi dümenini çeviriyor. Yapılması gereken,
Sayın Başbakanın gerçek niyetini ortaya koymak, dünyevileştiğini
ilan etmek ve bunu dindar insanlarımızın görmesine yardımcı olmaktır.
Sayın Başbakanın, dört yıllık iktidar süresince
din alanındaki icraatlarına bir baktığımızda şunları görmekteyiz:
Yeni TCK’yla zina suç olmaktan çıkarıldı. Nüfus cüzdanlarındaki
din hanesi şimdilik isteğe bağlı hâle getirildi. Ezan sesi, Avrupa
Birliği kriterlerine uygun olarak kısıldı. İmar Yasası’nda yapılan
değişikle “cami” kelimesi “ibadethane” olarak değiştirildi. İçkili
yerlerin okullara olan mesafesi azaltıldı veya tamamen sıfırlandı.
AK Parti İktidarı sayesinde Papa Benedict Fener
Rum Patrikhanesini ekümenlik olarak ilan etmiştir. AK Partinin çıkardığı
yabancılara okul açma serbestiyeti yasası çerçevesinde, Heybeliada
Ruhban Okulu, papaz yetiştirmek üzere açılma yolundadır. Hükûmeti
eleştiren imam ve müezzinlere iki yıldan üç yıla kadar ceza verilmesini
öngören düzenleme, bu Hükûmet döneminde getirildi. Baş örtüsü sorunu
çözülmezken, baş örtüsü yasağını özel dershanelere ve sürücü kurslarına
da genişletecek adımlar atıldı. Misyonerlik faaliyetlerinin önü
açıldı. İmam-hatip liseleri ve Kur’an kurslarıyla ilgili hiçbir düzenleme
yapılmadı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki Leyla Şahin davasında
türban yasağı savunuldu. Sayın Başbakan Abdullah Gül döneminde bu
savunuldu, herkes bunu çok iyi biliyor. Bedel ödemeye hazır olmadığı
gerekçesiyle, üniversitelerdeki kat sayı düzenlemesi yapılamadı
onca çoğunluğuna rağmen.
Sayın Başbakanın dört yıllık icraat listesinden
bir bölümünü dikkatinize getirdim. Bu icraatların dindar insanlar
için ne anlama geldiğini anlatmak için fazla söze hacet yok. Önümüzdeki
Başbakan fotoğrafı gayet nettir. Yüce İslam’ı kullanan bir Başbakanla
karşı karşıyayız.
EGEMEN
BAĞIŞ (İstanbul) – Ona laf atmak senin haddin değil ya!
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Sen suyunu iç.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Ben seni hiç tanımıyorum
bile, tamam mı.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – O da seni hiç tanımıyor.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Sen kürsüde ayet okuyorsun, o istismar olmuyor.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Ben seni hiç tanımıyorum
bile, tamam mı. Hiç tanımıyorum bile. Bir hiçsin sen. Bir hiçsin.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) – Sayın Başkan, müdahale
etsenize Sayın Kacır’a, laf atıyor. Herkese gelince ediyorsunuz,
Sayın Kacır’a etmiyorsunuz; gacır gucur konuşuyor, fırsat veriyorsunuz.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Diyanet İşleri Başkanlığı
Müslümanları dinî konularda aydınlatma hususunda çok pasif durmaktadır.
Hurafe inançlar maalesef halk arasında başını alıp gitmiş durumdadır.
Türbelerde icra edilen batıl inanışlar bir felaket hâlini almıştır.
Sihir yapan, büyücü, sahtekâr ve göz boyacılar, Diyanetin gevşekliğinden
dolayı insanımızı soyup soğana çevirmektedir. Diyanet, batıl
inançlar ve yüce İslam dinine sokulan hurafelerle etkin bir mücadele
yapmalıdır.
Değerli arkadaşlar, çağdaş ve modern dünyada Müslümanların
mutlu, refah içinde yaşayabilmeleri ve yüce İslam dininin asırlardır
başına musallat olan batıl inanç ve hurafelerden, tarihî süreç içerisinde
İslam düşmanları tarafından dinin bünyesine sokulan ve Müslümanların
hayatını cehenneme çeviren uydurma hadislerden temizlenebilmesi
için, Anavatan iktidarında Diyanet İşleri Başkanlığını proaktif
hâle getirilerek, Kur’an’ın çağlar üstü mutluluk mesajını aziz milletimize
ve bütün dünyaya duyuracağız.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Onlar yapamadılar,
biliyoruz.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
en son rakamlara göre, 6 bin cami kadrosu boş, 10 bin cami ise kadrosuz
olmak üzere 16 bin din görevlisi açığı vardır. Bu durum, en başta, halkın
en öncelikli değeri ve toplumun çimentosu olan din hizmetlerinin
ihmalidir. Diğer yandan, bu camileri yaptıran halkımıza karşı yapılmış
bir haksızlıktır. Ayrıca, kaynak israfıdır ve misyonerlik çalışmalarına
dolaylı olarak da bir destektir bu.
Diyanet İşleri Başkanlığı çağımızın en etkili
iletişim araçlarından maalesef mahrumdur. Misyonerlerin radyo ve
televizyonları varken, Diyanet İşleri Başkanlığının böyle bir
imkânı yoktur. Toplumu din konusunda aydınlatma görevi olan Diyanet,
özellikle basın yayın yoluyla hizmette maalesef halkın beklentilerine
cevap verememekte ve toplumun gerisinde kalmaktadır. Bilindiği
gibi, misyonerler radyo ve televizyon kanallarıyla Hristiyanlık
propagandasını en etkili ve yaygın biçimde yapmaktadırlar. Diyanetin
ise, hâlâ kuruluş yıllarındaki zihniyette hizmete devam etmeye çalışması,
teknolojiden, kitle iletişim araçlarından mahrum bırakılması, bu
topluma yapılacak en büyük kötülüklerden birisidir.
Değerli arkadaşlar, Başkanlık, yüksek öğretime
önü kapalı imam-hatip liselerinden ve öğrencisiz bırakılan ilahiyatlardan,
ilahiyatçılardan, ihtiyacı olan ve hizmete ehil görevli temininde
zorluk çekmektedir. Giderek daha da kötüleşen bu durumun önüne geçilmesi
ve istenen nitelikli din görevlilerinin yeterli sayıda sağlanması,
mevcut din görevlilerinin kalitesinin artırılması için diyanet
akademisi kurulmalıdır.
Avrupa’da, 20’nci yüzyılın başından itibaren, hastanelerde
yatarak tedavi gören hastalara dinî ihtiyaçlarını karşılamak, onlara
moral vermek, ibadetlerini imkânlar ölçüsünde yerine getirmelerine
yardımcı olmak ve yaşama dirençlerini desteklemek amacıyla din
hizmeti sunulmaktadır. Avrupa Birliği sürecinde, her alanda olduğu
gibi bu alanda da Avrupa Birliğine uyum sağlanmalı ve hastanelerde
yatan hastalara din hizmetleri sınırsızca verilmelidir. Çünkü,
hastanede yatan hastalar yakın ilgiye ve manevi desteğe her zamankinden
ve herkesten daha muhtaçtırlar. Bunu anlayabilmek için hastalıklı
olmak lazım.
Değerli arkadaşlar, 2006 yılında toplam 135 gün
tatil olmasına rağmen, din görevlilerinin tatil hakkı yok denecek
kadar kısıtlıdır. Oysa, tatil, bir insan olarak din görevlisinin,
eşinin ve çocuklarının da hakkıdır. Mevcut uygulamayla hem din görevlilerine
hem de eş ve çocuklarına haksızlık yapılmaktadır.
Köylerde görev yapan kamu görevlilerinin çocuklarının
ilköğretim ve lise seviyesinde eğitimleri çok zor, hatta imkânsız
durumdadır. Köylerde görev yapan din görevlilerinin ve diğer kamu
görevlilerinin çocuklarının eğitimi ya sağlanamıyor ya da bunun
için şehir merkezinde ev tutuluyor ve aile böylece bölünmüş oluyor.
Bu durum maddi ve manevi birçok sıkıntılara neden olmaktadır. Köylerde
görev yapanların çocuklarının, yurt ve burs temini suretiyle eğitimleri
kolayca sağlanmalıdır.
Anayasa’nın 10’uncu maddesinde ifadesini bulan
eşitlik ilkesi gereği, millî eğitimde çalışan eğitimcilere her yıl
verilen eğitim yardımı Kur’an kursu öğretmenlerine de verilmelidir.
Bu ayrım yapılmamalıdır. Dindar insanımızın oyunu alarak gelen AK
Parti Hükûmeti, maalesef bu adaletsizliği gidermemiştir.
Kur’an kurslarında fahri olarak görev yapan hocalardan
2.550’si sözleşmeli hâle getirilmiştir. Kısmi zamanlı geçici Kur’an
kursu öğreticilerinin statüleri 4/C’den 4/B’ye geçirilerek 5 bine
çıkarılmalıdır.
Değerli arkadaşlar, 1946 yılında çıkan İl İdare
Kurulu Yasası’ndan kaynaklanan bir eşitsizlik söz konusudur. O zamanki
yapıya göre çıkan yasada, daha sonra oluşan idareler yer almamaktadır.
Kısaca buna da değinmek istiyorum ve bunun da kaldırılması ve Diyanette
yeni bir yapılanmaya gidilmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, il düzeyinde denetim ve soruşturma
görevi yapan murakıplara müftülük, müfettişlik unvanı verilmeli
ve il düzeyinde denetim görevi yapan görevlilerle aynı sınıfa dahil
edilerek onların yararlandığı hak ve tazminatlardan yararlandırılmalıdır.
Önce vekil olarak görev yapıp sonradan kadroya geçenlerin, vekillikte
geçen sürelerinin hizmetten sayılması sağlanmalıdır. Yani vekil
imamlardan bahsediyorum. 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları
Kanunu’nun 22’nci maddesinde yer alan “kurum düzeyinde kamu görevlilerinin
çalışma koşulları ve kanunların kamu görevlilerine eşit uygulanması
konularında görüş bildirmek üzere kurum idari kurulları oluşturulur”
hükmü, “kurum düzeyinde kamu görevlilerinin çalışma koşulları
ve kanunların kamu görevlilerine eşit uygulanması konularında
karar almak için kurum idari kurulları oluşturulur” şeklinde değiştirilmelidir.
Kurumdan kaçışı önlemek amacına yönelik yapılan
iyileştirmelerden, kurum içinde bir kısım personelin yararlandırılmaması
doğru olmamıştır. Diyanet İşleri Başkanlığında çalışan ve sayıları
1.800 olan yardımcı hizmetler, teknik hizmetler, sağlık hizmetleri
ve eğitim hizmetleri çalışanlarına da ek zam yansıtılmalıdır.
Değerli arkadaşlar, camilerde namaz kıldırmak
üzere görevli imamların tayin edilmesine ve bunların nafakalarını
karşılamak üzere maaş bağlanmasına Hazreti Ömer zamanında başlanmıştır,
yani İslami bir âdettir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özdoğan, ek sürenizi verdim, lütfen
konuşmanızı tamamlayın.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
Diyanet konusunda fikirlerimi ve düşüncelerimi özet hâlinde sundum.
Son olarak şunları belirtmek istiyorum: Diyanet kadrolarına üretken,
ufku geniş kafaları çekebilmenin yolu maaş ve ücretlerden geçmektedir.
Hasbi olmak ayrı şey, hesabi olmak ayrı şeydir. Birinci sınıf kafaların
beyin güçlerinin bu hizmetlere celbi sağlanacaksa, sağlanılmak
isteniyorsa, din görevlilerinin refah düzeyleri yükseltilmelidir.
Bu sayede toplumda beklenilen, özenilen saygın yerlerini kazanabilirler
din görevlileri ve beklenen etkinliği ve verimi ancak bu şekilde
verebilirler.
Değerli arkadaşlar, bir de bir düşüncemi buradan
belirtmek istiyorum: Köylerimize, şehirlerimize, ilçelerimize
imamlarımızı mümkün olduğu kadar ilahiyat fakültesi mezunlarından
atamalıyız. İslam’ın ışığının daha etkin olarak yurdumuzun dört bucağına
yayılabilmesi için, insanlarımızın aydınlanabilmesi için ve dünyaya
yayılabilmesi için ilahiyat fakültesi mezunlarımızdan imam olmalarını
çok önemle rica ediyorum ve bu konuda Hükûmetimizin teşvik etmesi
lazımdır.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özdoğan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu.
Sayın Kumkumoğlu, süreniz on iki buçuk dakika.
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, 2007 yılı Başbakanlık bütçesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, dün burada Sayın Başbakan,
Sayın Maliye Bakanı, AKP adına sözcülük yapan değerli arkadaşlarımız,
Türkiye için son derece tozpembe sayılabilecek görüntüler çizdiler.
Elbette bu sizin kanaatiniz. Bizim sözcülerimiz de, başta Sayın Genel
Başkan olmak üzere, Türkiye’nin içerisinde bulunduğu şartları kamuoyuyla
paylaşmaya çalıştılar. Ben bir kez daha bunları özetleyeceğim. Vatandaş
sizin söylediklerinize de itibar edebilir, bizim söylediklerimize
de. Kimin söylediklerine daha yakın hissediyorsa kendisini vatandaş, şüphesiz onları doğru olarak
kabullenecektir.
Değerli arkadaşlarım, bizim kanaatimizce iktidarınız
döneminde bu ülkede yoksulluk artmıştır, bu ülkede işsizlik artmıştır,
bu ülkede adil bir vergi sistemi kurulamamıştır, bu ülkede cari
açık olağanüstü boyutlara yükselmiştir.
İktidarınız döneminde Türkiye, dünyanın en fazla
reel faiz ödeyen ülkesi hâline gelmiştir. Bütün siyasi yaşamını,
siyasi geçmişini “faiz haramdır” kurgusu üzerine inşa edenlerin
iktidarında, en yüksek değer elde edebilen en kârlı kuruluşlar hâline
bankalar dönüşmüştür.
İktidarınız döneminde tarım çökertilmiştir.
En temel tarımsal ürünler, iktidarınız döneminde almış oldukları
fiyatı iktidarınızın beşinci yılında alamaz duruma gelmişlerdir.
İktidarınız döneminde sosyal devlet çökertilmiştir.
“Sosyal devlet” kavramı iktidarınızda fukaralaştırdığınız vatandaşa
sadaka veren devlet anlayışına dönüştürülmüştür.
İktidarınız döneminde yolsuzluklar, cumhuriyet
tarihinin hiçbir dönemiyle mukayese edilemeyecek ölçülere tırmanmıştır.
Özelleştirmeler, özel pazarlıklarla, yerli-yabancı
ayırımı yapılmaksızın her kesime, herkese, satışlardan sonra sağlanan
değer artışlarıyla milyonlarca dolarlık servet akışları iktidarınız
döneminde sağlanmıştır.
Belediye kasalarından rüşvet çekleri iktidarınız
döneminde çıkmıştır.
“Ali Dibo” siyasi literatürümüze girmiş, iktidar
partisinin en yetkili kişilerinin içerisinde yer aldığı söylenen
yolsuzluklarla ilgili olarak devletin kurumları, o ihaleler içerisinde
hukuka uygun olmayan uygulamaların yapıldığını ifade etmiştir.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Son karardan haberiniz
olmamış galiba.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Kaçakçılık, kayıt
dışılık cumhuriyet tarihinde görülmemiş düzeylere yükselmiş, kaçakçılığın
boyutlarını Tütün Üst Kurulu Başkanı, kayıt dışılığın boyutlarını
Hükûmetin değişik bakanları değişik Meclis platformlarında fiilen
kendileri ifade eder hâle gelmişlerdir.
Şimdi, bu şartlarda bir iktidar nasıl yürütülecek?
Neye dayanarak bu iktidarı yürüteceksiniz? Şüphesiz, iki önemli
kaynağa dayandırılarak: Bir, IMF desteği; iki, dış destek. Ama, değerli
arkadaşlarım, bu iki desteğin sağlanmasının da bir maliyeti var,
bir külfeti var. İktidarınız, o külfetleri karşılama konusunda
da en küçük bir tereddüt yaşamamıştır.
Sayın Başbakan, dün burada konuşmasını bitirirken,
bir müjdeyle kendine göre konuşmasını kapattı, “Borsa 40 bini aştı.”
dedi.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Hissesi mi var?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
şimdi ben size bir soru sormak istiyorum: Eğer, bugün Sayın Başbakan,
Kıbrıs’taki ve Ege’deki bütün iddialarımızdan vazgeçiyoruz dese,
pazartesi günü borsa kaç olur?
MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin) – Düşer.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Düşer.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Kaç gün üst üste
borsa tavan yapar? Yani, borsanın neyle yükseldiğini, neyle alçaldığını
Sayın Başbakanın daha doğru bir biçimde tespit etmesi gerekir diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, iktidara geldiğiniz günde,
çevremizde yaşadığımız her türlü olumsuzluk noktasında, bugün başladığınız
günden daha gerilerdeyiz. İktidarınızın ilk günlerinde, bugün
kan gölüne dönmüş, içerisine giren herkesi pişman etmiş, âdeta bir
ateşten cehennem olan Irak işgaline Türkiye’yi katma girişimleriyle
başlattığınız dış politika süreci, Kıbrıs’ta sadece taviz verdiğimiz,
Ege’deki sorunların tamamını neredeyse buzdolabına kaldırdığımız,
Kuzey Irak’taki bütün kırmızı çizgilerimizin sizin ellerinizle
yeşile, beyaza boyandığı, Ermeni meselesiyle ilgili olarak Ermeniler
açısından olağanüstü mesafelerin katedildiği, küçücük krediler
için, Türkiye için gerçekten hiçbir anlam ifade etmeyecek, Türkiye’nin
hiçbir yarasına derman olamayacak küçücük krediler için Türkiye’nin
en temel ulusal çıkar konularıyla ilgili olarak taviz verme konusunda
en küçük bir tereddüt taşımadan o antlaşmaların altına rahatlıkla
imzalar atabildiniz.
Dünyanın her yerini dolaşıyoruz, dolayısıyla
çok iyi bir dış politika politikası içerisindeyiz yaklaşımınızda,
kurulduğu günden bu yana iyi ilişkiler içerisinde olduğumuz Amerika’yla
olan ilişkilerimizi bile devam ettirebilmeyi resmî hiçbir sıfatı
olmayan danışmanlar aracılığıyla, ancak -Sayın Başbakan için, ben
hafif ifadesiyle söylüyorum- “bu adamı kullanın, süpürmeyin” anlayışıyla
Amerika Birleşik Devletleri’yle olan ilişkilerinizi sürdürebilmenin
çabası, gayreti içerisinde oldunuz.
Sayın Başbakanın iktidar uygulamaları olarak
içeride ve dışarıda koordinasyonundan sorumlu olduğu ekonomi,
dış politikayla ilgili konulardaki durumu budur. Peki, Sayın Başbakanın,
yani Hükûmetin devletin diğer kurumlarıyla ilişkisi hangi düzeydedir?
Oraya baktığımızda değerli arkadaşlarım, orada da tam bir felaketle
karşı karşıya olduğumuzu söylemek durumundayız.
Cumhurbaşkanlığı, yüksek yargı organları, üniversiteler,
sendikalar, odalar, esnaf örgütleri, üretici örgütleri, köylü örgütleri,
köylü örgütleri, gençler, kadınlar, bunların temsil edildiği bütün
kurumlar, iktidarınızla, âdeta, tam bir çatışma içerisindedir.
Şimdi, buradan bir arkadaşımız çıkıp, son derece
çirkin bir üslupla, birilerinin yazıp eline verdiği her hâlinden anlaşılan
bir metnin içerisinden, belki en temel özelliği halktan biri gibi
davranmak olan Sayın Cumhurbaşkanı için son derece çirkin ifadelerle
birlikte, Sayın Cumhurbaşkanının devletin kurumlarıyla iyi ilişkiler
içerisinde olmadığını ifade etmeye çalıştı.
Değerli arkadaşlarım, bu ifade, iktidarınız
açısından kullanılan bu ifade, çoğunuzun bildiğine inandığım bir
Karadenizli fıkrasını hatırlatıyor. Hani, radyodan anons ediliyor: “Otobana
ters yoldan bir araç girmiş.” diye. Otobana ters yoldan girmiş olan Karadenizli
de: “Ne bir aracı kardeşim, bütün araçlar ters yola girmiş, hepsi benim
üzerime doğru geliyor.” biçiminde sitemde bulunduğu olayı hatırlatıyor.
Devletin bütün kurumları iktidarınızla bir çatışma
içerisindedir.
Değerli arkadaşlarım, bu çatışmanın altında yatan
sebep, ne köylüler için ne işçiler için ne hukuk kurumları için ne üniversite
kuruluşları için bütçeden kendilerine ayırdığınız payla ilgili
olan bir itiraz olmaktan ibaret değildir. İktidarınızın uygulamalarından
en büyük rahatsızlık, cumhuriyetin seksen üç yıllık birikimlerine
karşı ortaya koyduğunuz politikalardan bütün bu kurumların duymuş
olduğu kaygı ve endişeyle ilgilidir.
Adli yılın açılışında en üst hukuk kurumlarının
temsilcileri, konuşma yaparken, iktidarınızın seksen üç yıllık
cumhuriyet birikimlerine karşı ortaya koyduğu davranışlardan
şikâyetini dile getiriyor. Üniversitelerin açılışlarında üniversitelerin
rektörleri, YÖK’ün Başkanı, iktidarınızın seksen üç yıllık birikimlerimize
karşı ortaya koyduğu kaygı verici politikalarını gündeme getiriyor.
Memur örgütleri, memur sendikaları çıkarmak istediğiniz yasalara
karşı, cumhuriyetimizin temel niteliklerini tehdit eden unsurlar
nedeniyle sokaklara dökülüyorlar, yüz binlerce insan bu davranışlarınız
nedeniyle Ankara’nın göbeğinde toplanıp, sizi bu uygulamalarınızdan
döndürmek, bu uygulamalarınızdan vazgeçirmek için önemli bir çaba
ve gayret içerisine giriyorlar.
Sayın Başbakan bütün bunlar olurken, bütün AKP’liler
gibi “Elinizde belge var mı?” diye soruyor.
BURHAN KILIÇ (Antalya) – Ne diyecek?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
sizin belge dediğiniz şey nedir?
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Mahkeme kararı.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Evet, mahkeme kararı.
Benim şu kürsüden, üçüncü bütçedir, söylediği
sözler nedeniyle, arkasında olduğunu ifade ettiği sözler nedeniyle
cumhuriyet düşmanı olarak ilan ettiğim bir Başbakanlık Müsteşarı
var. Beni mahkemeye verdi mi? Hayır. Niye veremiyor? Vermiyor. Peki…
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Dokunulmazlığın
var.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Evet, evet, bu kadar
işte!
Şimdi, belge nedir değerli arkadaşlarım? Bir vatandaş
eğer, Başbakanlık Müsteşarlığı yapan bir kişi eğer “Ben cumhuriyetin
başlangıçta ortaya koymuş olduğu bütün temel niteliklerin, başta laiklik, milliyetçilik ve devletçilik
olmak üzere bütün temel niteliklerin anlamını yitirdiğine inanıyorum.
Bunun yerine daha ademimerkezî, daha İslami bir yapıya geçmek Türkiye
için bir zorunluluktur.” diyorsa, şimdi bunun neresini düzeltip neresini
savunabilmek mümkün? Yani, nasıl bir belge lazım sizi bu konuda ikna
edebilmek için? Eğer savunulan şey doğruysa, çıkın bu kürsüden deyin
ki: Sayın Başbakanlık Müsteşarına gereksiz yere saldırmayın, bu
ifadeler doğrudur, biz bu ifadeleri savunuyoruz ve arkasındayız.
Eğer…
BURHAN KILIÇ (Antalya) – Başbakan dün söyledi.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Sizin Başbakanınız
dün burada öyle şeyler söylemedi. Başbakan dün buradan cumhuriyete ve laikliğe
ne kadar bağlı olduğunu ifade etmeye çalıştı. Ama, aynı Başbakanın
Başbakanlık Müsteşarı dört yıldır hem orada duruyor hem de cumhuriyetin
başlangıçta ortaya koyduğu bütün değerlerin, başta laiklik olmak
üzere bütün değerlerin anlamını yitirdiğini ifade eden metninin
arkasında olduğunu söylüyor. Sayın Başbakan da…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – Müsteşar nerede?
Makamında. Burada yok. Git makamında sor kendisine.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Heyecan yapma.
Sen merak etme.
BAŞKAN – Sayın Kumkumoğlu, lütfen tamamlayın konuşmanızı.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Başbakanla, Sayın Başbakanın söyledikleri
ile Sayın Başbakanlık Müsteşarının söyledikleri arasında hiçbir
fark yoktur. Sayın Başbakan da geçmişte bunları söylüyordu. Bir fark
var ikisinin arasında: Birisi diyor ki, ben geçmişte ne söylediysem
bugün arkasındayım; Sayın Başbakan da diyor ki, ben geçmişte ne söylediysem
hepsinden vazgeçtim. Aralarındaki fark sadece bundan ibarettir.
(CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
Şimdi değerli arkadaşlarım, konu sadece bundan
ibaret değil. Bakın iktidarınız nereye gelmiştir? İktidarınızın
geldiği nokta şurasıdır...
MEHMET KURT (Samsun) – Öyle geçmişten araştırmaya
kalkarsan...
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – “Cumhuriyetin
başlangıçta ortaya koymuş olduğu bütün nitelikler anlamını yitirmiştir.”
diyen bir Başbakanlık Müsteşarı, “Bankaların yüzde 100’ü bile yabancıların
olabilir. Bizim için yerli-yabancı sermaye ayrımı diye bir şey kesinlikle
söz konusu değildir.” diyen bir ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı...
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Amerikancı.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – “Ulusal söylemlerin...”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, çok fazla süre verdim, son cümlenizi
alacağım.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Son cümlemi söylüyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Bütçe görüşmeleri, zamana riayet edeceğiz.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – “Ulusal söylemlerin
tamamına karşıyım” diyen bir Millî Eğitim Bakanı.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) – Nutuk atıyorsun.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
geldiğiniz nokta burasıdır ve sanıyorum, sizi en iyi tanımlayan,
bu iki bakanınız ve en önemli bürokratınızın ifadeleridir ve en
son Sayın Millî Eğitim Bakanının söylediği sözdür: “Ben her türlü ulusal
söyleme karşıyım.” Ben sizi bu ifadelerle...
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – “Ulusal” ile “ulusalcı”
ayrı. Lütfen saptırmayın. Lütfen ya...
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Tutanak burada.
Eğer şeyse, tutanak burada, tutanak burada.
BAŞKAN – Sayın Kumkumoğlu, son sözlerinizi söyleyin
efendim.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) – Ben -çekirdek
kadronun dışında- hâlâ bu kadrodan umudu olan, “Hayır, olamaz, bunlar
bu söylenenleri yapamaz.” diyen sağduyu sahibi AKP’li milletvekili
arkadaşlarıma ve AKP’ye oy vermiş ama bu olumsuzlukları görüp ne yapacağını
şaşırmış olan değerli yurttaşlarıma, seçmenlerimize seslendim.
Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kumkumoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşma,
Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart’a ait.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on iki buçuk dakika.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Başbakanlık bütçesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, parlamenter sistemlerde,
başbakanın, bakanlar kurulunun başkanı olarak kurul üzerinde büyük
bir otoritesinin bulunduğu bilinmektedir. Başbakan, çoğunluk partisinin
lideri sıfatıyla, başkanlık sistemindeki başkanın bile sahip olmadığı
yetkilere çoğu zaman sahip bulunmakta ve cumhuriyet hükümetleri,
bu sebepledir ki, başbakanın ismiyle adlandırılmaktadır.
Peki, 2006 Türkiye’sinde nasıl bir Başbakanlık ve
Başbakan fotoğrafıyla karşı karşıyayız, bunları somut olarak görmemiz,
değerlendirmemiz gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, 59’uncu Hükûmet döneminde
-58’i bırakıyorum, 59’uncu Hükûmet döneminde- parlamenter sistemin
dışına çıkan, AKP Grubuna ve yasama organına tahakküm eden, yargıya
ise dolaylı ve zaman zaman da doğrudan müdahale eden bir anlayış ve
süreci yaşıyoruz. Türkiye’nin iç ve dış politikadaki temel sorununun
bu noktada yoğunlaştığını üzülerek ve kaygıyla görüyorum. Bu zihniyet
ve uygulama sebebiyledir ki, sistemin parti devleti veya başbakancı
parlamenter rejim niteliğine dönüştüğünü görüyoruz. Öyle ki,
Grup toplantısında Milletvekillerine “Bizim sevk ettiğimiz tasarıların
virgülüne dokunmayacaksınız.” diyebilen, yolsuzlukla mücadele
için yargı ve teftiş kurullarını devre dışı bırakıp doğrudan kendisine
bağlı özel tim kurma arayışlarına girebilen Sayın Başbakanın, vatandaşı,
kamu görevlilerini, büyükelçileri yakışıksız ve düzeysiz bir üslupla
azarladığını, anayasal kurumları hedef göstermekten öte, kurumlara
yönelik olarak meşruiyet tartışmasını başlattığını görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye’yi yöneten kadronun
başında bulunan Sayın Başbakan ve yakın çalışma arkadaşları hakkında
yapılan suçlamaların niteliği ve içeriği nedir? Bu kadrolar hakkındaki
suçlamalar neden: Görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma,
nitelikli dolandırıcılık, zimmet, sahtecilik ve benzeri suç türleri
üzerinde yoğunlaşıyor? Yasama organı olarak herhâlde bunları sorgulamanız
gerekiyor değerli arkadaşlarım.
Bakın, sayın milletvekilleri, Sayın Başbakanın
1990’lı yıllarda yaptığı konuşma ve eylemleri uzun uzadıya değerlendirmeyeceğim;
demokrasiyi araç olarak gören, laikliğin iflas ettiğini kendince
ısrarla anlatan, Avrupa Birliğinin Katolik Hristiyan devletler
birliği kulübü olduğunu her zeminde ifade eden ve savunan konuşmaları,
El Kaide ve Taliban dâhil olmak üzere yasa dışı terör örgütleriyle
doğrudan ve dolaylı olarak kurduğu ilişkileri de sorgulamayacağım,
onları da sorgulamayacağım…
EYÜP FATSA (Ordu) – Sorgula.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Aaa! Bu kadar da olmaz
yani!
ATİLLA KART (Devamla) – Anlatacağım. Dinlerseniz
anlatıyorum, anlatacağım.
İnandırıcı ve tutarlı olmasa da belli bir dönemin
sonunda değişim ve gelişim gerekçesiyle bu ilişkilerden vazgeçtiğini
doğrudan ve dolaylı olarak zaman zaman beyan ettiği için, demokratik
süreç adına ve Türkiye Cumhuriyeti başbakanlarına duyulması gereken
saygı adına, bu konuları artık sorgulamamak gerekir diye düşünüyorum.
Devam ediyoruz: 2001-2002 yıllarına geliyoruz.
Sayın Başbakan, Büyükşehir Belediyesi kadrolarından haklarında
milletvekili seçilme engeli teşkil edecek şekilde yargılama dosyaları
bulunan 20 kişilik bir çekirdek kadroyu Meclise taşıyor, 269 trilyonluk
İGDAŞ yolsuzluğunun 142 sanığı arasında bulunan Sayın Ömer Dinçer’i
Başbakanlık Müsteşarı yapıyor. Oysa, bu Müsteşar hakkında nitelikli
dolandırıcılık suçlamasının dışında, akademik hırsızlık, bilimsel
hırsızlık yaptığına dair tamamlanmış bir idari süreç söz konusu ve
bakıyoruz o Müsteşarın marifetleri bununla da bitmiyor. 1995 yılında…
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Yargı kararı var
mı? Siz hukuk adamısınız, yargı kararı var mı?
ATİLLA KART (Devamla) – Konuşmamı bozmaya başarılı
olamayacaksınız. Ben devam ediyorum.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Siz bir hukuk adamısınız.
Yargı kararı var mı?
ATİLLA KART (Devamla) – 1995 yılında yazdığı bir
makalede sonuç olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin ortaya koyduğu temel
ilkelerin, yani laiklik, cumhuriyet ve milliyetçilik gibi ilkelerin
yerini federe bir yönetim şekline devretmesi gerektiğini savunan…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, bu şekilde
konuşma…
ATİLLA KART (Devamla) – …bu görüşlerinin bugün de
arkasında olduğunu ifade eden bir Başbakanlık Müsteşarından söz
ediyorum. Bu Müsteşar, görüşleri doğrultusunda icraatlarına devam
ediyor.
Devam ediyoruz, devam ediyoruz: İGDAŞ’ta… (AK Parti
sıralarından gürültüler)
HACI BİNER (Van) – Dört senedir bunları söylüyorsun,
dört sene!
ATİLLA KART (Devamla) – Sayın Başkan, lütfen müdahale
eder misiniz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
Sayın Kart, bakın, burada kendisi olmayan, kendisini
savunma imkânı olmayan -biz hukukçuyuz- kişileri, tamamen kişiselleştirerek
-birçok da konuşuldu- bu konulara girmemenizi rica ederim.
Değerli arkadaşlar, hatibe de siz müdahale etmeyin.
Kürsü hürdür, istediğini konuşur, ama, bunun bir ölçüsü var.
Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA KART (Devamla) – Sayın Başkan, aynı hatayı
yapıyorsunuz.
HACI BİNER (Van) – Sayın Başkan, dört senedir aynı
şeyler…
BAŞKAN – Sayın Biner, lütfen…
ATİLLA KART (Devamla) – Sayın Başkan, aynı hatayı
yapıyorsunuz. Burada, Başbakanlık bütçesini tartışıyoruz. 3056
sayılı Teşkilat Yasası’nın 5’inci maddesine göre…
BAŞKAN – Efendim, kişisel noktaya indiriyorsunuz,
indirmeyelim bunu.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) – Laf atanlara söyleyin.
ATİLLA KART (Devamla) – Sayın Başkan, dosyalardan
söz ediyorum, icraatlardan söz ediyorum…
BAŞKAN – Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) – …doğrudan Başbakana karşı
sorumlu olan Müsteşarın faaliyetlerinden söz ediyorum. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
HACI BİNER (Van) – Böyle olmaz ki Sayın Başkan.
ATİLLA KART (Devamla) – Müsaade buyurun da, müsaade
buyurun da, bunları burada konuşalım.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bütçeyle alakası var mı?
ATİLLA KART (Devamla) – Devam ediyoruz: Başbakanın
icraatlarından söz ediyoruz. Herhâlde, Başbakanın icraatları bütçe
görüşmelerinde tartışılacak, başka nerede tartışılacak?
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – Bütçeyle alakası
var mı?
BAŞKAN – Değerli arkadaşlarım, lütfen…
ATİLLA KART (Devamla) – Bakın, Sayın Başkan, umarım
adaletli davranıp süre konusunda gereğini yapacaksınız. Bakın
arkadaşlar…
BAŞKAN – Efendim, siz Genel Kurula hitap edin, buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) – Bakın, devam ediyorum: Başbakanın
kadrosundan söz ediyorum, icraatlarından söz ediyorum isim vererek,
olay vererek, dosya vererek. İGDAŞ’ta murahhas aza olarak görev yapan,
müfettiş raporlarına göre…
HACI BİNER (Van) – İSKİ’yi konuş, İzmit Barajı’nı
konuş.
ATİLLA KART (Devamla) – ...gayriyasal yollardan
toplanan paralara birileri adına kasa olarak nezaret eden ve hakkındaki
dava dosyası yasaya aykırı olarak ortadan kaldırılan Enerji Bakanı
Hilmi Güler, kendinden emin görüntülerle icraatına devam ediyor.
Milyar dolarlık enerji politikalarını uygulayan ve ihaleleri ticari
sır gerekçesiyle kamuoyundan gizleyen bir Bakandan söz ediyorum.
MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin) – İSKİ’den de bahset.
ATİLLA KART (Devamla) – Yolsuzluk ilişkileri ve
iddiaları “Kemal Unakıtan klasiği” hâline gelen Maliye Bakanına
her şeye rağmen sahip çıkıldığını görüyoruz.
Gümrüklerle bağlantılı akaryakıt kaçakçılığı
tutarı yılda 4 milyar dolara ulaşmasına, ortada soruşturma raporları,
BDDK raporları söz konusu olmasına ve muhtelif yolsuzluk suçlamalarına
rağmen Sayın Tüzmen hakkında yasal sürecin işletilmediğini görüyoruz.
Kayıt dışı yapılanmanın sonucunda kaçakçılık sektörünün kurumsallaştığı
bir Türkiye görüyoruz.
Sağlık sektöründeki yıllık ilaç yolsuzluğu tutarının
4-6 milyar dolar seviyesinde olduğunu tespit eden Başbakanlık Teftiş
Kurulu raporları hakkında “Ben Başbakanlık Teftiş Kurulu raporu
bilmem.” diyebilen bir Sağlık Bakanı ve sessiz kalan bir Başbakan görüyoruz.
Millî Eğitim Bakanlığındaki yolsuzluk iddia ve
bulgularını görmezden gelen, laiklik karşıtı yapılanmayı ve eğitim-öğretim
birliğini ihlal eden girişimleri umursamayan ve himaye eden bir
Başbakan görüyoruz.
Çevre ve orman katliamına seyirci kalan ve teatral
gösteri yapan bir Orman Bakanlığı, orman işgalinden mahkûm olan bir
Başbakan; salt bu tablo bile çok şeyi anlatmaya yetiyor değerli arkadaşlarım.
Sayın milletvekilleri, TÜPRAŞ-Unakıtan, Ofer-Kutman
ilişkilerindeki suçüstü belgelerini görmezden gelen, yargı kararlarına
rağmen Seydişehir Eti Alüminyumun içinin boşaltılmasına, yeni Balıkesir
Seka örneklerinin yaratılmasına, işgalin sürmesine seyirci kalan,
on binlerce 4/C mağduru yaratan bu iktidardan anayasal zemin içinde
bunların hesabı mutlaka sorulacaktır, mutlaka sorulmalıdır.
Hatay’daki 186
ihaleden 145’inin yasaya aykırı olduğu, yolsuzluk yapıldığı Kamu
İhale Kurumu kararı ve diğer bulgularla ortaya çıkmasına rağmen
“Bana belge getirin gereğini yapacağım.” diye esip gürleyen ve daha
dünkü konuşmasında bu ilişkilere sahip çıktığını ifade eden bir
Başbakanın yolsuzluklarla mücadelede samimi olduğuna kimi inandırabilirsiniz?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Yuvacık Barajı’ndan bahset
biraz da.
ATİLLA KART (Devamla) – Bu konuda, bu konuda yeri
gelmişken…
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Endüstri Holdingden
bahset.
ATİLLA KART (Devamla) – …onurlu ve yürekli bir şekilde
mücadele veren Hatay Milletvekili Fuat Geçen arkadaşımızı, tebrikle,
takdirle bir kez daha anıyorum.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Endüstri Holdingten bahset.
ATİLLA
KART (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, yolsuzluk ve terörle mücadele
konularında Sayın Başbakan samimi ve dürüst değildir, mücadele
konusunda bir hedefi de yoktur.
Sayın
Baştopçu, sizin sorduğunuz soruya geliyorum şimdi: Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi kararları, Avrupa Adalet Divanı Mahkemesinin
beş yılı bulan yargılama kararı ve Türkiye Cumhuriyeti Maliye Bakanlığı
Teftiş Kurulunun üç yılı aşan raporlarına göre, Yasin El Kadı isimli
kişinin El Kaide terör örgütüne finansal ve lojistik destek verdiği
sabittir. Sayın Başbakan, bu sürece rağmen, hâlen “Ben bu şahsa kefilim.”
deyip, Danıştay aşamasındaki temyiz sürecinden feragat edebiliyorsa,
orada, devlet yönetimi adına söz bitmiş demektir, denecek söz kalmamıştır.
Böylesine vahim bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. Orada,
artık, Sayın Başbakanın illegal ilişkilerini sorgulama dönemi
başlamış demektir. Hukuk dışı ve illegal ilişkilerine aradan geçen
beş on yıla rağmen sahip çıkan, Birleşmiş Milletler kararları ve yargı
kararlarını umursamayan bir zihniyetin terörle mücadelede de
yolsuzlukla mücadelede de samimi olduğuna inanmak mümkün değildir.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Başbakanın yönetim anlayışı ve uygulamalarında
odaklaşan kifayetsiz ve muhteris bir kadronun tutarsızlıkları ve
tahribatları bununla da bitmiyor. “Benim eşim ve kızlarım inançlı
Müslümanlardır.” diyerek ayrımcılık yapan, Müslümanlığı tekeline
alan, AİHM ve Danıştayın türban ve özelleştirme kararları üzerine
“Mahkemenin bu konuda söz söyleme hakkı yoktur. Söz hakkı din ulemasınındır.
Efendi, efendi, sen kendi işine bak!” diyebilen bir Başbakanın, aslında,
laiklik konusunda da hukuk devleti
konusunda da değişmediği, 1990’lı yıllardaki gömleğini muhafaza
ettiği bir kez daha ortaya çıkıyor.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Endüstri Holdingten bahset biraz.
ATİLLA
KART (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlarım, şehitler ve şehit yakınları
için “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir. Ailelere özellikle telefon
açmadım, şimdi telefonda aynı şikâyetleri bana da yaparsa bunları
mı dinleyeceğim?” diyebilen, çiftçi ve köylülere yönelik olarak
“Yahu, bu millet yatıp kalkıp size mi çalışacak? Artistlik yapma!”
diyebilen Başbakanı ibretle izliyor ve İsmet Bozdağ’ın “Atatürk’ün
Sofrası” isimli kitabını okumasını, çiftçi Halil Ağa ile Mustafa
Kemal arasındaki diyalog hakkında bilgi sahibi olmasını ve ders
almasını, yeri gelmişken tavsiye ediyorum.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Endüstri Holdingten bahset.
ATİLLA
KART (Devamla) – Sayın Erdoğan, aradan geçen dört yıla rağmen, bu ülkenin
tüm vatandaşlarının Başbakanı olduğunun farkında ve bilincinde
değildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Endüstri Holdingden bahset.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Endüstri Holdingden niye bahsedecek?
ATİLLA KART (Devamla) – Endüstri Holding hakkında
bir şey bilip de gereğini yapmıyorsanız namertsiniz, müfterisiniz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Arkadaşıma soruyorum
ben. Saygısızlık yapma!
ATİLLA KART (Devamla) – Ben tuzağınıza düşmeyeceğim.
Tuzağınıza düşmeyeceğim.
Sayın milletvekilleri, 3.719 üst düzey görevi,
müsteşarlıklar dâhil, dört yıla yakın bir süreden bu yana vekâleten
sürdüren, Anayasa ihlali yapan Sayın Başbakan hâlen bürokratik oligarşiden
yakınıyorsa, orada Sayın Başbakandan kaynaklanan bir yönetim aczi
ve dirayetsizliği var demektir.
Cumhuriyetin temel nitelikleriyle kavgalı olduğunu,
rejimin değiştirilmesi gerektiğini ifade eden bir Başbakanlık
Müsteşarı ve onun himayesindeki binlerce üst düzey bürokrat “Truva
atı” olarak görevlerini sürdürüyorsa, orada vahim bir tablo var demektir.
Bir Meclis Başkanı “Anayasa maddeleri arasında
hiyerarşi ve öncelik olmaz, laiklik tanımı açık değil.” diyor, Sayın
Başbakan da “Hele acele etme. Bunları kademe kademe aşıyoruz. Gelecek
on yılda, otuz yılda bir ağızdan konuşulacak.” diyorsa, orada “Demokrasi
bizim için araçtır.” söylemi doğal olarak hatırlanır ve orada…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kart, sözünüzü tamamlar mısınız.
ATİLLA KART (Devamla) – Sayın Başkan, müdahale oldu.
Ben iki dakikalık daha süre talep ediyorum.
BAŞKAN – Efendim, ben verdim size süre.
ATİLLA KART (Devamla) – Müdahaleler oldu, konuşmam
kesildi ama.
BAŞKAN – Tamam, konuşmanızı toparlayın lütfen.
ATİLLA KART (Devamla) – İki dakikalık süre istiyorum
Sayın Başkan.
Orada, bakın, Anayasa’nın 24’üncü maddesinin son
fıkrası anlamında din istismarı yapılıyor demektir. Yolsuzluk
ilişkileri sistematik hâle geliyor ve denetlenemez bir hâl alıyorsa,
orada yoksulluk bir kader haline getiriliyor demektir. Bir yönetim
yapılanmasında kifayetsiz ve muhteris bir kadro yönetime hâkim olmuş,
yasamaya doğrudan müdahale ediyor, yargıyı doğrudan ve dolaylı
ilişkiler içinde bağımlı hâle getiriyorsa, orada, parti devleti olma
ve dikta süreci başlamış demektir ve orada, Türkiye’nin parti devleti
ve sonuçta müstemleke bir ülke hâline gelmesi kaçınılmaz demektir.
Bu uyarı ve kaygılarla, Sayın Başbakanı sorumlu olmaya ve sağduyulu
davranmaya, hele bu dönemde sağduyulu davranmaya özellikle davet
etmek gereğini duyuyorum.
Sayın milletvekilleri, geldiğimiz süreçte, Türkiye’nin
sorunlarının çözümünde bir başlangıç yapabilmek için, bir başlangıç
yapabilmek adına, ya Sayın Başbakanda odaklaşan zihniyet ve uygulamaların
değişmesi ya da Başbakanın değişmesi zorunluluğu vardır. (CHP sıralarından
alkışlar)
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Yok ya!
ATİLLA KART (Devamla) – Bu anlatım çerçevesinde,
Sayın Başbakanın zihniyet ve uygulamalarının değişmeyeceği
açıklık kazandığından, öncelikli çözüm, müstacel çözüm, Sayın Başbakanın
ve iktidarın değiştirilmesidir.
MUZAFFER KÜLCÜ (Çorum) – Değiştirsenize!
ATİLLA KART (Devamla) – Türk ulusu, bunu anayasal
zemin içinde başaracaktır, bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Bu değerlendirme ve uyarılarla, Genel Kurulu
bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin) – İktidar yüzü görmeyeceksiniz!
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kart.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı,
Ankara Milletvekili Sayın Ayşe Gülsün Bilgehan. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Bilgehan.
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Ankara) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 yılı bütçesi üzerindeki
Cumhuriyet Halk Partisi görüşlerini sunmak için söz aldım. Sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bir araştırma yaptım.
Bir yıl içerisinde, 2006 yılının başından bugüne kadar, Anıtkabir’i
tam 7,5 milyon kişi ziyaret etmiş. Bu, cumhuriyet tarihinde bir rekor.
Bu sayı 2002’de 1 milyon 391 kişi imiş. Yani, dört yılda, cumhuriyetimizin
kurucusu büyük önderimizin kabrine koşanların sayısı neredeyse
4 kat artmış. Ülkenin her tarafından gelen bu ziyaretçilerin kalplerinden
taşan duygu ve düşüncelerini yazdıkları defterlere, alınan yeni
karar gereği açıklama yasağı getirildiği için ulaşamadım. Ancak,
gittikçe büyüyen bu ilgi ve sevginin yanında, dört yılda yükselen,
cumhuriyetimizin temel ilkeleriyle ilgili endişe ve kaygıların
da bulunduğunu görmemek mümkün değil. Sanırım, çok az ülkede insanlar,
yıllar önce ebediyete göç etmiş bir devlet kurucusuna, hayran oldukları
bir lidere bağlılıklarını ve hatta zaman zaman güncel olaylara, siyasal
gelişmelere karşı olan tepkilerini böyle ifade ediyorlar; milyonlar
Anıtkabir’e koşuyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bizim dönemimizde olumlu
bir gelişme olmuş.
AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Devamla) – Tabii, bunda şaşırtıcı
bir taraf yok, biz de koşuyoruz birlikte. Çünkü, halkın yalnız yüzde
7’sinin okuryazar olduğu, ekonomisinin borç altında çöktüğü, kişi
başına düşen gelirin 4 lira olduğu ve topraklarının büyük çoğunluğunun
yabancı güçler işgalinde bulunduğu yıkılmış bir Osmanlı İmparatorluğu’ndan
yepyeni bir devlet yaratmak, bağımsızlık kazanmak ve dünyada Türk
mucizesinin mimarı olarak anılmak her liderin harcı değildir.
Bakın, bugün burada 2007 Türkiye bütçesini görüşüyoruz.
Atatürk döneminde, on beş yıl boyunca, kalkınma hızı yüzde 15 olmuştur.
Atatürk bugün sadece bizde değil, başta mazlum devletler olmak üzere,
çağdaşlığa, evrensel değerlere önem veren bütün ülkelerde saygıyla
anılmaktadır. Türk halkı vefalıdır ve minnetini hak edene gösterir.
Şaşırtıcı olan, ölümünden altmış sekiz yıl sonra Atatürkçülüğün geldiği
noktadır. Ne yazık ki, toplumun büyük bağlılığına rağmen, ülkemizde,
son dört yılda bu alanda endişe verici gelişmeler olmuştur. Öğrenim
Birliği Yasası her fırsatta delinmeye çalışılmış, devletin laik
düzeni eleştirilmiş, kadrolaşma ile dinsel etkiler toplumun her kesiminde
ve devlet kurumlarında artmıştır.
Atatürk’ün adını taşıyan, ülkemizin en büyük uluslararası
havaalanında geçenlerde bir deve kesilmesi, ortalığın kan gölüne
dönüşmesi düşündürücü değil midir? Öte yandan, gençlerimizi yetiştiren
üniversite kürsülerinde yer alan kimi öğretim görevlilerinin,
Atatürk Dönemini gericilikle eleştirdiği, ulusal kahramanımızdan
“o adam” diye söz edildiği günlerdeyiz. Kaçak kurslarda, ama bazı eğitim
kurumlarında bile cumhuriyetimizin kurucusu yanlış tanıtılmakta,
çocuklarımızın farklı anlayışlarla ve çağ dışı görüşlerle yetiştirilmesine
göz yumulmaktadır.
Ne gariptir, Atatürk, o olağanüstü sezileri ve
öngörüsüyle, sanki bugünlerin geleceğini görmüş gibi, yıllar öncesinden
“Devrimler sadece başlar, bitmesi diye bir durum yoktur.” demiş ve
bizlere “Cumhuriyeti ve onun gereklerini yüksek sesle anlatınız.”
diye seslenmiştir.
Bu amaçla kurulan kurumlardan en önemlisi,
1931’den itibaren, Türk tarihini incelemek ve elde edilen sonuçları
dünyaya yaymak için gayret eden Türk Tarih Kurumudur. Bir diğeri de,
1932’de kurdurduğu ve Türk dilinin sadeleşmesi için çalışmalar yapan
Türk Dil Kurumudur. Cumhuriyet döneminin en önemli kurumları olarak
bu oluşumlar, Atatürk’ün arzusu doğrultusunda, bağımsız sivil toplum
örgütleri statüsünde, uzun yıllar değerli hizmetler vermişlerdir.
Sonradan kaderleri değişmiş, 12 Eylül rejimiyle nitelikleri ve
konumları farklılaşmış, Anayasa’nın 134’üncü maddesince, Başbakanlığa
bağlı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı bünyesinde
yeniden yapılanmışlardır.
Yüksek Kurumun amacı, ulusal varlığımızın ve ulusal
gücümüzün devamında ve gelişmesinde, Türk kültürünü her türlü politikanın
dışında, üstünde, Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda bilimsel
yönden incelemek, araştırmak ve bir bütünlük içerisinde tanıtmak,
yaymak ve dünya kültürleriyle buluşturmaktır. Ancak, Yüksek Kurum
yasası çıkmadığı için, bağlı kurumlar, tüzel kişiliğe sahip olmalarına
karşın yasal hak ve yetkilerini tam olarak kullanamamaktadırlar.
Kurumlar, Atatürk’ün iradesiyle dernek statüsünde kurulmuşken, bugün
birer kamu kurumu hâline getirilmişlerdir.
İşte bu kaygılarla, Atatürk’ün Türk Tarih Kurumu
ve Türk Dil Kurumuna verilmek üzere Cumhuriyet Halk Partisine bıraktığı
İş Bankası hisselerinin bu kurumlara ödenme işlemi, Partimiz tarafından
“Bu kurumlar 12 Eylül’de kapatılmış ve ilgili yasa da değiştirilmiştir,
yerine kurulanlar ayrı birer tüzel kişiliktir.” gerekçesiyle durdurulmuştu.
Süren yargı süreci yakın zamanda tamamlandı ve Yargıtayın aleyhteki
kararına saygı gösteren Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye İş Bankasında
bloke edilmiş, yani bu konuyla ilgili olarak saklanmış olan kurumların
payını ödeyeceğini bildirdi.
Kuşkusuz bu gelişme, kurumlara yeni kaynaklar
sağlayacak ve farklı çalışma olanakları sunacaktır. Bize düşen,
bundan sonra daha verimli olmasını umduğumuz etkinlikleri değerlendirmektir.
Zira, Başbakanlığa bağlı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumunu önemli
görevler beklemektedir. Bunların başında, ülkemizin yurt dışında
tanıtımı gelmektedir. Bu iletişim çağında hâlâ yurt dışında “Ne yazık
ki ülkenizi tanımıyoruz, kendinizi tanıtamıyorsunuz.” şikâyetlerini
dinlemekten bıktık.
Çok önemli meselelerimizde, haklı davalarımızda
tezlerimizi duyuramıyoruz. Geçtiğimiz aylarda Fransa Ulusal Meclisinin
kabul ettiği soykırım tanımasına reddin cezalandırılmasıyla ilgili
yasa gündemdeyken, Strazburg’daki Avrupa Konseyi binası kütüphanesinde
Ermeni yanlısı tam 25 yeni yazılmış kitap vitrine konmuştu. Aralarında
bir-iki Türk yazar vardı, ama, onların da görüşü bizim görüşümüzü
yansıtmıyordu; bu konuda bir tane bile kitap yoktu. Oysa, 2006 yılı
içinde Atatürk Araştırma Merkezi tarafından 18, Türk Dil Kurumu tarafından
34, Türk Tarih Kurumu tarafından 19 ve Atatürk Kültür Merkezi tarafından
12 adet kitap ve süreli yayın hazırlanmış; ama, sorgulanması gereken,
yayınların nereye yollandığı, ne kadar etkili oldukları ve en
önemlisi kimler tarafından yazıldığı ve daha da önemlisi kaç tanesi
yabancı dilde.
Yine, 2006 yılında, bağlı kuruluşlar tarafından
dört yılda bir dönüşümlü olarak düzenlenen ve 308 yerli ve yabancı
bilim adamının katıldığı uluslararası büyük kongreyle 79 yerli ve
yabancı bilim adamının katıldığı bir uluslararası bilimsel toplantı
gerçekleştirilmiş. Bu toplantıların yankıları nelerdir?
Ayrıca, AB müzakereleri sürecinde yayınlanan
bazı raporlarda, Kemalizmle ilgili gerçek dışı tanımların yer aldığını
görüyoruz. Özellikle son yıllarda, yurt dışında, çeşitli odaklar tarafından
yanlı ve kasıtlı bir Atatürkçülük karşıtı hareketin olduğunu biliyoruz,
ama, gerek içte gerek de dışta bu gibi karalamalara verilecek en
güzel karşılık, bilimsel yönden konusunda uzman aydınlarca yapılacak
ciddi sunumlardır. Bu kurumlara, bilim kurumları olarak, kuruluş
amaçları doğrultusunda, Atatürk’ü, Atatürkçü düşünceyi, Türk kültürünü
araştırıp, tanıtıp, ulusal boyutlardan evrensel boyutlara taşımakta
büyük sorumluluklar düşmektedir.
Diğer yandan, Türk Dil Kurumu da, Cumhuriyet Halk
Partisinden, Atatürk’ün vasiyetiyle İş Bankası hisselerinden Kurumun
payına düşen 104 milyon lirayı almıştır. Kurum Başkanı Sayın Şükrü
Halûk Akalın, bu parayla Türk Dil Müzesinin de içinde bulunacağı büyük
bir yerleşke kurulacağını belirtmiş. Gelecek yıl Türk Dil Kurumunun
kuruluşunun 75’inci yılının kutlanacağı düşünülürse, bu girişim
gayet olumludur, kendilerine başarılar diliyoruz; çünkü, Türk dilinin
günümüzde geldiği nokta da düşündürücüdür. Atatürk’ün bu Kuruma
verdiği önemi de biliyoruz. Çalışmalarına kendisi de katılmış,
dilimizin sadeleşmesi için çok özen göstermiştir. Oysa, son yıllarda,
yaşadığımız ortamlarda, bölgelerde, yeni basın yayın organlarında,
sokağa çıktığımızda, televizyon kanallarında dilimizin nasıl
kullanıldığını, ne kadar yozlaştığını, yabancılaştığını görmemek
olanaksızdır. Bu konuda ülkemizde tuhaf bir çelişki de olduğunu
düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim.
AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Küreselleşme çağında yabancı dil öğrenmenin
şart olduğunu biliyoruz. Okullarımızda gençlerimize yabancı dil
öğretmek için çabalıyoruz, hatta yabancı dilde eğitim veren üniversitelerimiz
var. Ama, yine de genel olarak, Türkçe’den başka dil kullanamayan bir
toplum olarak tanınıyoruz. Oysa hem kendi dilimizi koruyabilir
ve zenginleştirebilir hem de yabancı dil öğrenebiliriz. Zaten, ancak
ana dilini iyi kullananlar bir başka dili rahat konuşabilirler.
Değerli arkadaşlarım, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Kurumunun görevlerini ve yüklendiği sorumluluğu daha fazla anlatmaya
gerek yok. Bu kurumlarda çok değerli profesörlerimiz, alanında uzman
bilim insanlarımız özveriyle çalışmaktadır. Bizim onlardan beklediğimiz,
aynı Atatürk dönemindeki gibi kendilerini bağımsız, tarafsız birer
aydın olarak görmeleri ve devlet memuru, devlet dairesi memuru anlayışıyla
değil, sanki bir sivil toplum örgütü üyesi gibi çalışmalarıdır.
Başbakanlığın kendilerine bu özgürlüğü vereceğini
umuyor, Kuruma başarılar diliyor, sizlere de saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bilgehan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son söz, İstanbul
Milletvekili Sayın Halil Akyüz’e aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA HALİL AKYÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri
Başkanlığının 2007 mali yılı bütçesi ile ilgili Cumhuriyet Halk
Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurunuzdayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, Diyanet İşleri Başkanlığı
1924’te, yani bundan seksen iki yıl önce kurulmuş, genel idare içinde
Anayasa kurumu, bir Anayasa kurumu olarak yerini almıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı, laik ilkeler ışığında,
siyaset düşüncelerinin dışında, toplumun dayanışma ve bütünleşmesine
katkı sağlama görevlerini almış ve bu görevlerin özel bir kanunla
düzenleneceği ifade edilmiştir.
Elbette, Diyanet İşleri Başkanlığı kadroları
laik ve demokratik cumhuriyete uygun olarak görevini yapacaktır,
çünkü, laik ve demokratik cumhuriyetle İslam dininin ilkeleri örtüşür,
çelişmez; ama, uzun yıllar, sanki İslam dini ilkeleriyle laik cumhuriyet
ilkeleri arasında bir çelişki varmış gibi, bilerek veya bilmeyerek
değerlendirmeler yapılmıştır. Elbette, cumhuriyetin ilk yıllarında,
bizim Diyanet kadrolarımız, imamlarımız, laiklikle ilgili birtakım
kuşkular taşımışlardır. “Acaba, bizim dinî görevlerimizi yerine
getirmemize engel mi olacaktır? Bu, acaba dinsizlik demek midir?”
diye birtakım kuşkular taşırlarken, çok partili dönemde araya siyasi
partiler girdi ve din kadrolarına, elbette, el altından, aleniyete
belki çok çıkaramayarak, “Elbette bu laiklik, dinsizlik demektir;
aman ha, laikliği savunan partilere oy vermeyin.” propagandası yaparak
dini istismar etmişlerdir. Bu, uzun süre böyle gelmiştir. Tabii, laik
kesim, laik ve demokratik cumhuriyete inananlar birtakım hassasiyetler
taşıyorlardı, rejim hassasiyetleri taşıyorlardı elbette. Yüzde
99’u dini bütün olan bu insanlar, İslam dinine hiçbir zarar vermeden
laik ve demokratik cumhuriyetin
korunabileceğini, yaşatılabileceğini ve bir yaşam biçimi hâline
getirilebileceğini iddia ediyorlardı, söylüyorlardı; ama, maalesef,
siyaset, bu görüşe yardımcı olmadı, uzun süre olmadı. Niye olmadı?
Çünkü, kültür düzeyimiz yeterli değildi. Şimdi, imam kadrolarımız,
Diyanet kadrolarının kültür düzeyi yükseldikçe, elbette, laik ve
demokratik cumhuriyete bağlılığın dinimiz için de büyük bir özgürlük
olduğunu, herkes için de yararlı olduğunu gördüler; çünkü, medeniyet
öyle bir ateştir ki, karşısındakini yakar. Nitekim, kendisinin geçmişiyle
ve geleceğiyle ilgili birtakım şüpheler taşındığı, rejimle ilgili
birtakım şüpheler taşındığı söylenen Başbakan dün burada nereye
sığındı? Laik ve demokratik cumhuriyete bağlılığına sığındı.
“Ben de laik ve demokratik cumhuriyete tam bağlıyım.” dedi. Eğer inanarak
söylediyse çok mutlu oldum, çok teşekkür ederim.
EYÜP FATSA (Ordu) – Niyetini okuyabilirsiniz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Tabii, tabii!
EYÜP FATSA (Ordu) – Mesleğinizdir, niyet okuyabilirsiniz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Tabii, tabii!
Şimdi, tabii, bu Diyanet bütçesi üzerine konuşurken,
arkadaşlar, İslam dininin hoşgörüsünü de gözardı etmiyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Günah işlemeyeceksiniz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Göz ardı etmiyorum, yani, onu bilesiniz.
EYÜP FATSA (Ordu) – Biraz da sizde olsa o hoşgörü.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Onun için ben, Başbakanlık
bütçesiyle ilgili konuşurken, dikkat ederseniz ve dinlerseniz,
Başbakanlık Müsteşarından söz etmeyeceğim, söyleyeceğim çok şey
vardır çünkü.
Şimdi, Diyanet, bakın, “siyaset dışı kalsın” görevini
almıştır. Biz bunu uzun süre destekledik. Niye destekledik? Çünkü,
siyaset yaparken hep bizim aleyhimize konuşuyor. Laik cumhuriyetin
savunucuları aynı zamanda Müslüman’dır. Elbette Müslüman olmayan
da vardır. Kimseyi de ilgilendirmez bu, ama, hiçbir surette İslam ilkeleri
ile sosyal demokrasi evrensel ilkeleri çelişmez, Müslümanlığın
sağı solu olmaz, dememişlerdir. Dolayısıyla bize zarar vermişlerdir.
Şimdi, bakın arkadaşlar, Diyanet kadroları o
hâle geldi ki, ben artık kuşku duymuyorum. Yani, öyle boşuna yere Diyanet
kadrolarından kendi kadrolaşmasını, kendi ideolojisini sağlamak
için Millî Eğitim Bakanı adam aramasın. Aldı biraz, bir miktar, 1.000-1.500 kadar aldı. Onun
istediği gibi imam orada bile kalmadı, Diyanette bile kalmadı.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – Camilerde
imam açığı var.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Diyanet kadroları artık
bir demokrasi mücadelesi veriyorlar. Ben burada iki sene evvel
söylemiştim size, elbette sendikalaşacaklar, demokratik ve ekonomik
haklarını savunacaklar demiştim. Şimdi memnuniyetle görüyoruz
ki, Diyanet İşleri Başkanlığında, yaklaşık, çalışan 80 bin kişinin
50 bin kişisi sendikalı. Diyanet-Sen’in üye sayısı 30 bin, Diyanet
ve Vakıf-Sen’in üye sayısı 20 bin. Yani, büyük ölçüde sendikalaştılar.
Peki ne istiyor bu sendikalar? Diyanetten özerklik istiyorlar, Diyanetin
özerkleştirilmesini istiyorlar. Biz de istiyoruz. Bunu daha önce
söyledik. Özerk Diyanet İşleri Başkanlığı istiyorlar. Biz de istiyoruz.
Nihayet geçen hafta Diyanet İşleri Başkanı bir televizyon programında
“Diyanet özerk olmalıdır, Diyanet İşleri Başkanı seçimle gelmelidir.”
diyor ve cumhuriyetin ilk yıllarında müftülerin nasıl seçimle geldiğini
söylüyor.
Bu düzey, memnuniyet verici bir düzeydir arkadaşlar.
Elbette demokrasinin olduğu yerde, özgürlüğün olduğu yerde olumsuzluk
yoktur.
SONER AKSOY (Kütahya) – Var mısınız?
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Varız tabii. Bizim programımızda
da var, varız.
Değerli arkadaşlarım, Diyanet, siyaset yapmasın.
Bir süre ben de rahatsızdım Diyanetin siyaset yapmasından. Ama, şimdi,
görüyorum ki Diyanetin önemli bir kısmı, Müslümanlığın sağı solu
yoktur, dolayısıyla sosyal demokratlar İslamiyet’in temel ilkelerine
daha yakındırlar, eğer bundan sonra siyasete karışmak gerekiyorsa
sosyal demokratları desteklemek gerektiğini söylemeye başladılar.
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Nerede! Yok ki sosyal demokrat.
Yok ki sosyal demokrat.
BAŞKAN – Müdahale etmeyelim efendim.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Şimdi, siz artık bundan
sonra din istismarına umut bağlamayın. Bağlamayın din istismarına
umut. Bitti o işler artık.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – Bağlamıyoruz,
bağlamıyoruz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Başka başka şeyler arayın.
Yani, bakın, size başka bir şey söyleyeyim. Diyanetteki gelişmenin
bir örneği de sizsiniz. Niye sizsiniz biliyor musunuz? Başbakan dedi
ki: “Değiştik.” Yani, biz, artık Erbakan Hoca’nın rahleitedrisinden
ayrıldık, biz değiştik, biz çağdaşlaştık, biz medenileştik, biz laik
cumhuriyete yürekten bağlıyız anlamında değiştiğini, gömleğini
çıkardığını söyledi. Doğru mu?
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – Doğru.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Size onun için oy verdiler.
EYÜP FATSA (Ordu) – Alıp siz giydiniz gömleği.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Ama, şimdi görülüyor ki
yer yer eski hastalıklarınız, eski alışkanlıklarınız depreşiyor
ve toplum sizin çok da değişmediğinizi anlıyor. Tabii…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Efendim, konuşmanızı tamamlayın.
SONER AKSOY (Kütahya) – Ondan değil, yeni gömlek…
HALİL AKYÜZ (Devamla) – …biraz değiştiniz. Ama,
bir şeyi kırk kere söylerseniz, ona siz de inanmaya başlarsınız. Siz,
sık sık “laik cumhuriyete bağlıyız” deyin. Bunun çok faydası vardır.
Kırkı bulduğu zaman bu ifadeniz, laik cumhuriyete inanacaksınız.
(CHP sıralarından alkışlar) İnanacaksınız ve bunun bir zararı olmayacak.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) – Siz de aynı şekilde İslamiyet’e…
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Sakın zannetmeyin ki ben
size yanlış yol gösteriyorum. Size en doğru yolu gösteriyorum.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) – Siz öyle mi yapıyorsunuz?
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Çünkü, Diyanet İşleri
Başkanlığının ve tabii Türkiye’deki anayasal kurumların amacı toplumda
iç barışı sağlamaktır. İç barış da böyle sağlanır. Bundan kimsenin korkmasına
gerek yok.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, tabii, Diyanet İşlerinin
ayrıca bu görevlerini yapabilmesi için, bir de örgütlenme yasasına
ihtiyacı var, bir örgütlenme yasasına ihtiyacı var. Bundan önce, Diyanetin
birtakım sorunları var. Ben, daha önce de söyledim, arkadaşlar,
ben, bu işin uzmanı değilim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akyüz, süreniz tamamlandı, lütfen
selamlar mısınız.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Tamamlandı mı?
BAŞKAN – Verdim, ek süre verdim, siz fark etmediniz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – İki dakika şu Diyanet Yasası’ndan
bahsetmem lazım.
BAŞKAN – Ama, siz, başka şeylerden bahsettiniz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Şimdi, Alevi yurttaşlarımızın
Diyanette temsiliyle -ki, bu Anayasa’nın laiklik ve eşitlik ilkesine
uygundur- ilgili sözlerimi söyleyemedim, yani, söylemem gerekenleri
söylüyorum, ama, bir şey olmadı burada yani.
Sayın Başkan, çok önemli söyleyeceğim iki konu
var. Bu Alevi kesiminin Diyanette temsil edilmesi gerekiyor.
SONER AKSOY (Kütahya) – Ayrı bir din mi?
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Cemevlerinde Alevi yurttaşlarımızın
-ki, bunlar, yaklaşık 20 milyondur- ibadet yöntemlerinin bir statüye
bağlanması gerekiyor.
SONER AKSOY (Kütahya) – Ayrı bir din mi?
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Bu yurttaşlarımız bunu
istiyorlar. Eğer siz diyorsanız ki “bu ayrı bir din değildir” eğer siz
diyorsanız ki “bunun Kur’an’da yeri yoktur” bu yurttaşlarımızı ikna
edeceksiniz. Ya ikna edeceksiniz ya söylediklerini yapacaksınız,
kural budur.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – Sizce var mıdır?
SONER AKSOY (Kütahya) – Ayrı bir dinse, tamam.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Şimdi, kısaca şeyden bahsetmek
istiyorum, Diyanet İşleri Yasası’ndan. Diyanet işlerinden sorumlu
Devlet Bakanı, iki sene evvel, burada, geldi dedi ki: “Diyanet işleri
örgütlenme yasası hazırdır, çok az bir şey kalmıştır. Gayet çağdaş
bir yasayı buraya getireceğim ve birlikte çıkaracağız.”
Arkadaşlar, iki sene… Bu “en kısa zamanda getireceğim”
sözünden siz ne anlıyorsunuz?
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – AK Parti İktidarında…
HALİL AKYÜZ (Devamla) – “En kısa zamanda getireceğim”
demek, bu dönem bitinceye kadar getirmeyeceğim demek midir?
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – AK Parti İktidarında…
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Şimdi, öyle anlaşılıyor
ki, siz bu işi, siz bu yasayı getiremeyeceksiniz.
SONER AKSOY (Kütahya) – Siz getirin…
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Ama, bu yasayı getirirken,
Diyanetin özerkleşmesini, özgürce sendikalaşmasını lütfen bu yasaya
koyun. Ben, dediğim gibi, Diyanet bütçesi üzerinde konuşurken olabildiğince
İslam dininin hoşgörüsü ilkelerine bağlı kalmaya çalıştım.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – Biz de hoşgörülü
davrandık.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Ben, bu bütçeyi, bu Diyanet
bütçesinin, yeterli olmamakla birlikte, hayırlı olmasını diliyorum.
Hepinize
sevgiler, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyoruz Sayın Akyüz.
Sayın
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Egemen Bağış.
Buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün
Başbakanlığımızın merkez teşkilatı ve bağlı kuruluşlarından Türkiye
Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansının bütçesi hakkında Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun görüşlerini sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Arkadaşlar,
dört-beş yıl öncesine kadar Türkiye’de bütçeler fazla ciddiye alınmazdı,
bütçeleri hazırlayan hükûmetler bile onları fazla ciddiye alıp fazla
uygulamazlardı; çünkü, bütçeler birçok kara deliklerle doluydu,
halkı kandırmaya çalışırlardı, kurnazlık yapmaya çalışırlardı,
bunun neticesinde faiz enflasyonu, enflasyon faizi tetiklerdi ve
böyle bir sarmal içerisinde ülkemiz büyük bir kargaşa içerisinde,
kayıt dışı ekonomi içerisinde, kayıt dışı yüksek faizli, yüksek
enflasyonlu bir dönem içerisinde geçti ta ki Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidara gelene kadar. Artık, herkes biliyor ki, Avrupa Birliği
standartlarında bir bütçemiz var. Rakamlar neyse o. Bütçenin dışında
herhangi bir fon yok. Bütçenin dışında herhangi bir kara delik yok.
Bu yüzden, Türkiye’de, artık, faizler düşüyor, enflasyon düşüyor ve
kişi başına düşen gelir kat kat artıyor.
Dünyanın
değişen koşullarına ayak uydurabilmek için Başbakanlığımızda,
merkez teşkilatımızda, aynı şekilde yirmi üç değişik birimle önemli
hizmetler vermekte. Başbakanlığımız için 2007
Şimdi,
bu yurt dışına gönderilen kuvvetlerimizle ilgili 121 milyon
YTL’den bahsederken şu gerçeği öğrendim: Bugün, ana muhalefet partimizin
lideri -duyduğum kadarıyla- Lübnan’a gitmiş ve Lübnan’a gidiş sebebi
de Sosyalist Enternasyonal toplantısına katılmaya gitmiş. Ben şaşırdım,
Cumhuriyet Halk Partisi sosyalist değil statükocu, enternasyonalist
değil izolasyonist. (AK Parti sıralarından alkışlar) Tamamen içe kapanık
bir parti. Neden oraya gidiyor?
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Hadi oradan be, hadi
oradan!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Hele Lübnan’da olan bir
toplantıya niye gidiyor anlayamıyorum?
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Seni düşük seviyeli
adam!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Çünkü, biz iki ay evvel burada
Lübnan’a askerlerimizi göndermek için…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Hadi oradan… Seni
Amerikalı seni!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – …sizlere bazı gerçekleri anlatırken
dediniz ki: “İsrail’i korumaya mı gidiyorsunuz?” Şimdi, hangi yüzle
İsrail’i koruduğunu iddia ettiğiniz
askerleri ziyarete gidecek genel başkanınız anlayamıyorum ben?
(AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – ABD uşağı! Hadi oradan!
Hadi oradan!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Şimdi, birileri de kalkıp diyor ki: “Bu
Başbakan esas dindarlara, mütedeyyin insanlara takiye yapıyor.
Ya, haddinizi bilin!
ATİLA EMEK (Antalya) – Sen haddini bil!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Sen haddini bil terbiyesiz!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Siz, Başbakanın takiye
yapmasını ağzınıza almaya haddiniz değil. Haddinizi bilin.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Doğru konuş, sen
haddini bil!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Şimdi, Sayın Başkanım,
biraz da Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansının bütçesiyle ilgili
bilgiler vermek istiyorum.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Sen kimin adına konuşuyorsun?
Provokatörsün sen. Yakışıksız herif!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Türkiye Yatırım Destek
ve Tanıtım Ajansı Hükûmetimizin yatırımları artırma genel politika ve amacının bir göstergesi
olarak 4 Temmuz 2006 tarihinde…
ATİLA EMEK (Antalya) – Geçen Amerika’da söylediklerinin
hesabını ver.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – …doğrudan Sayın Başbakana
bağlı olarak kurulmuştur. 2007 yılı bütçesinde de bu kuruluşumuza
30 milyon YTL fon ayrılmıştır. Eskiden bir kuruluş kurulduğu zaman,
kanunla kurulurdu…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Başbakanı pazarlayan
bu işte!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – …ama bütçeden mütçeden de bir şey ayrılmazdı,
öyle boşlukta kalırdı.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Başbakanı nasıl
pazarladın!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Sen dinden anlar mısın!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Şimdi, daha kurar kurmaz bütçesiyle ve
kadrosuyla bunu önünüze getirdik.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Başbakanı nasıl
pazarladığını anlat?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen dinleyelim
efendim.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Seni seviyesiz.
Sen Amerika’da Başbakanı pazarlayan adamsın!
BAŞKAN – Lütfen dinleyelim.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Sayın Başkan, bu arkadaşlara
dinlemeyi öğretir misiniz lütfen. (CHP sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Seviyesiz!
ATİLA EMEK (Antalya) – Sen yurt dışında konuştuklarının
hesabını ver! Sen görevli geldin Türkiye’ye ne de olsa.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen dinleyelim.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Sayın Başkan, bu muhalefetteki
arkadaşlar dinlemeyi öğrenecekler mi, yoksa ben devam mı edeyim?
ATİLA EMEK (Antalya) – Sen konuşmasını öğren önce!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Hadi oradan, küçük
herif seni!
BAŞKAN – Siz Genel Kurula hitap edin efendim. Siz
Genel Kurula hitap edin.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Sen git Amerika’yla
konuş o işleri!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Şimdi arkadaşlar, bakın
bu Ajansın ne kadar önemli bir görev yaptığıyla ilgili bir şeyi sizinle
paylaşacağım.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Utanıyorum senden!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Eskiden, böyle yeni bir
kurum kurulduğu zaman binlerce kadro açılırdı. Biz ne yaptık? Sadece
30 kişiyle sınırlı tuttuk kadroyu. Neden? Çünkü, biz hizmet versin
istiyoruz.
ATİLA EMEK (Antalya) – Senin kafanda gezsek Türkiye
kan gölü olur be!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Uçaktan inen, gelen yabancı
yatırımcı tek noktayla muhatap olsun. Oradaki görevli arkadaşlar
onlarla ilgili bütün sorunları çözsünler, onların sıkıntıları
varsa, onların konularına yardımcı olsunlar.
Bu ajans yaklaşık on iki değişik ülkede, on beş temsilcisiyle
sürekli koordineli olarak uluslararası bir strateji geliştirmektedir.
Yatırımcılara, konusunda uzmanlaşmış proje liderleri tarafından
profesyonelce hizmet sunulmaktadır. Ajans Ankara merkezli olmakla
beraber, İstanbul’da da bir ofisi olacaktır ve bu Ajansımız uluslararası
bir tanıtım kampanyası sürdürecektir.
Bize bugüne kadar hep yurt dışında şunu soruyorlardı…
ATİLA
EMEK (
EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) – “Yahu sizde neden yabancı yatırım işlerini takip
HARUN
AKIN (Zonguldak) – Kimsin
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Neden yok biliyor musunuz?
Cevabı çok açık: Çünkü, Türkiye’de AK Parti İktidarına kadar olan süreçte
köhne zihniyet, yatırımcı istemiyordu da ondan.
Muhalefet zihniyetinde, yatırımcı yoktur. Sadece
kural, kaide, devlet geleneği maskesi altında bürokratik zulüm ve
bürokratik hâkimiyet düzeni vardı. Çünkü, Cumhuriyet Halk Partisi
zihniyeti yabancı yatırımcıyı bürokrasi içerisinde boğup, yatırımcıyı
kaçırma zihniyetindedir. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) – Cumhuriyet
Halk Partisi kadar başına taş düşsün!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Sen Başbakanı pazarlayan
adamsın!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Çünkü, Türkiye’de ilk kez
bir iktidar beş yıllık süreyle istikrarlı büyüme ve ekonomik toparlanma
sürecine imza atmıştır. Çünkü, yerli yatırımcı ve yabancı yatırımcı
Türkiye’de ilk kez siyasi istikrar yüzü görmektedir. Çünkü, bundan
sonraki beş yılda, aynı bundan evvelki dört yıl gibi bu politikaları
uygulayacağız.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin sözcüleri kalkıp,
biraz evvel burada Ali Dibolardan bahsettiler.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) – Eee?
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Evet.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Yani, onu herhâlde sizin
kendi arkadaşlarınıza sormanız lazım.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) – Yapma ya!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Ağzın eğilsin senin,
ağzın!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Yuvacık Barajı’yla ilgili
uzmanlığınız var, Ali Dibo orada. Buyurun. (CHP sıralarından gürültüler)
OSMAN ÖZCAN (Antalya) – Altı ayda bir geliyorsun,
ortalığı karıştırıyorsun.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Bazıları da kalkıp dediler
ki: “Başbakanın kifayetsiz ve muhteris kadroları.” Herhâlde bunu
söyleyen arkadaşınız da, aynı Genel Başkanınız gibi, aynaya bakarak
konuşuyordu.
BAŞKAN – Sayın Milletvekilleri, lütfen dinleyelim
efendim.
ATİLA EMEK (Antalya) – 128 dosya nerede?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Arkadaşlar… (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Bağış, siz Genel Kurula hitap edin
efendim.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Arkadaşlar… (CHP sıralarından
gürültüler)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Sayın Başkan, bu ne
dediğini bilmiyor.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Sayın Başkanım, muhalefet
milletvekillerinin mahkeme mahkeme dolaşıp yatırımları, özelleştirmeleri
engelleme çabalarını da ibretle izliyoruz. Olumlu icraatı…
HARUN AKIN (Zonguldak) – Hesabın bozuldu herhâlde!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – …iş ve aş getirecek icraatı,
ekonomik kalkınma getirecek icraatı engelleme çabalarınızdan
dolayı da bir çığır açtınız.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) – Kaç ihale bağladın?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Hâlâ işsizlik varsa bu ülkede…
HARUN
AKIN (Zonguldak) – Hesabını bozduk herhâlde!
EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) – …muhalefetin bu tavrından dolayıdır, bunu unutmayalım.
Hâlâ, bürokratik sosyalizm arzuları canlı kaldığı için, işsizliği
istediğimiz kadar azaltamıyoruz. Muhalefet, artık, bundan sonra,
Yatırım Ajansı, yeni kurduğumuz Yatırım Ajansının önünde de gösteri
yaparsa, yabancı yatırımcıları kaçırmaya çalışırsa hiç şaşırmayacağız
arkadaşlar. Bakınız, böylesine önemli hizmetler verecek olan bir
ajansta…
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) – Memleketi açlığa, yoksulluğa, Amerika’ya
teslim ettiniz.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – …sadece 30 kişiyle direkt
hizmet verilecektir ve çalışacak personelin yüzde 20’sinden fazlası
destek hizmetlerinde çalışmayacaktır. Bu yaklaşım da muhalefete
yabancı gelebilir, normaldir.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Çünkü, sen de yabancısın!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Türkiye’de, muhalefet,
iktidara gelebilmek için çözüm önereceğine, toplumu yersiz korkularla
irite edip cumhuriyetin seksen üç yıllık birikimlerinin kaybolacağı
gibi birtakım iddialarla kafaları karıştırmaya çalışıyorlar.
Niye iktidara gelmek istiyorlar? Ekonomiyi çarçur etmek için, Türkiye’ye
kazandırdığımız kaynakları israf etmek için, bürokratik tahakkümü
yeniden kurmak için, Türkiye’yi yeniden içine kapatmak için iktidarı
istiyorlar. AK Partiyi karalamaya çalışıyorlar.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) – Sen karalıyorsun AK Partiyi.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Ancak, AK Parti, yapılabileceğin
en iyisini, bütün engellemelere rağmen zaten yapmaktadır.
Şimdi, bir muhalefet milletvekili, bu kürsüden,
biraz evvel dedi ki, “Başbakanlık Müsteşarıyla ilgili birçok şey
söylüyorum, beni mahkemeye bile vermiyor, neden?” Herhâlde, sizi
ciddiye almıyor da ondan. Beş yılda, eski köhne zihniyeti süpürdük
arkadaşlar. Şimdi, yeni beş yılda, Türkiye’nin de çehresini değiştirip…
ATİLA EMEK (Antalya) – Millet sizi süpürecek hiç
merak etme!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – …gülen Türkiye’yi, mutlu
Türkiye’yi, yeni Türkiye’yi birlikte yaratacağız.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Amerika’yla mı?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Türk halkının bütün üretici
gücünü AK Parti harekete geçirmiştir. Şimdi, o gücün demagojiyle
heba olmaması çabasındayız.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) – Demagoji yapan sensin!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Gülen Türkiye, mutlu Türkiye,
yeni Türkiye için varız ve olmaya devam edeceğiz.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Yaa, sen gel de Anadolu’ya
gör, kim gülüyor, kim?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Şimdi, bir de Türkiye’nin
genç seçmenlerine, genç kamuoyuna bazı şeyleri hatırlatmak lazım.
Cumhuriyet Halk Partisinin, ekonomik model olarak pek beğendiği,
hep özendiği…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Sen kendini New
York’ta sanıyorsun herhâlde!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Sayın Başkan, benden evvelki
arkadaşa üç buçuk dakika verdiniz, hatırlatıyorum.
HARUN AKIN (Zonguldak) – Sana beş dakika, beş dakika!
BAŞKAN – Siz devam edin, mikrofon açık.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Cumhuriyet Halk Partisinin,
ekonomik model olarak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN ÖZCAN (Antalya) – Beş dakika konuşsun, konuştukça
batsın.
HARUN AKIN (Zonguldak) – Cebinde yeni bir tezkere
var herhâlde! Seni gidi martçı!
ATİLA EMEK (Antalya) – 1 Martçı değil misiniz siz!
BAŞKAN – Buyurun efendim.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Ancak açıkça da itiraf etmek
istemediğim model, bürokratik, eski
Doğu Avrupa modelidir.
ATİLA EMEK (Antalya) – Sizi gidi 1 Martçılar, sizi!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Hiçbir şey alma, hiçbir
şey satma, hiçbir şey üretme, her şeyi devletten bekle, devlet olmayan
kaynaklarıyla sana baksın, köhne bir devlet kalkanının altına…
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Keşke devletten
beklesen, sen ABD’den bekleyen adamsın. Pazarlamacısın sen.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – … saklanıp Hazine yağmalansın,
yolsuzluk üretilsin.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Pazarlamacısın
sen.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Rekabete kapatılmış iç
piyasada, çürük, kalitesiz malı yuttur, ondan sonra da bunun adına
“bağımsız kalkınma” de, bunun adına “kendi kendine yeterlilik” de,
“dışa bağımlı olmama” de gibi, böyle, komedi terimler üret.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – 1920’lerde de vardı
senin gibiler. O zaman da sen vardın,
senin deden vardı.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Arkadaşlar, hâlâ Doğu Avrupa
modeli hayalindesiniz. Cumhuriyet Halk Partisi siyah-beyaz tek kanallı
televizyon, Cumhuriyet Halk Partisi zihniyeti manyetolu telefon
zihniyetidir arkadaşlar. Bunu genç seçmenlere hatırlatmak lazım.
ATİLA EMEK (Antalya)
– Yazıklar olsun sana!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Sen Başbakanı süpürten
adam değil misin!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Ben, bu düşünceler içerisinde,
bütçemizin ve Başbakanlık bütçemizin ülkemiz için, milletimiz
için hayırlara vesile olmasını diliyorum, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Saygın maygın yok
senin. Bush’un selamını mı getirdin buraya!
OSMAN
ÖZCAN (
ATİLA EMEK (Antalya) – Seni gidi martçı seni!
HARUN AKIN (Zonguldak) – Senin cebinde yeni bir
tezkere var herhâlde!
ATİLA
EMEK (
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) – Yabancısın sen, yabancı… Amerika’lı seni!
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, biraz önce, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına konuşan Sayın Egemen Bağış’ın konuşmasında, Cumhuriyet
Halk Partisi hükmi şahsiyetine karşı ağır sözler sarf ettiği talebiyle,
69’a göre, Grup Başkan Vekili sıfatıyla Sayın Koç söz istemiştir.
Bir gerginliğe meydan vermeden, kısa bir açıklama yapmak üzere kendisine
söz veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Efendim,
süre vermiyorum. Sayın Koç, biliyorsunuz, bu kısa bir açıklama, tahdit
koymuyorum. Buyurun, kısa bir açıklamada bulunun.
IV. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, İstanbul Milletvekili Egemen
Bağış’ın, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkanım teşekkür ediyorum
önce duyarlılığınız için.
Tabii ki, bütçe görüşmeleri sırasında, iktidar
ve muhalefete mensup milletvekili arkadaşlarımız, sorumluluk
aldıkları görev başlıklarında görüşlerini açıklayacaklar, eleştiriler
de olacak, iktidarın muhalefete dönük eleştirileri de olacak, doğal
olarak, ana görev olarak, muhalefetin de iktidara dönük tespitleri
ve eleştirileri olacak. Bunları belirli bir üslup içerisinde, belirli
bir çerçeve içerisinde hepimizin doğal karşılaması gerekiyor,
demokrasinin gereği bu.
Ben, demin söz alan Sayın Bağış’la ilgili olarak,
bazı şeyleri, ifadeleri üzerine açıklama görevini yerine getireceğim.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bağış, Başbakanın
yakın danışmanlarından bir tanesi. Ben, Adalet ve Kalkınma Partisi
içerisinde tanıdığım, çok sayıda, ulusal duyarlılığı olan, bu ülkenin
temelinde hiçbir duyarlılık noktasında eksikliği olmayan çok sayıda
arkadaşımın olduğunu biliyorum.
EYÜP FATSA (Ordu) – Hepsi öyle.
HALUK KOÇ (Devamla) – Sayın Bağış’ı ne yazık ki bu
kategoride göremiyorum.
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) – Hep öyleyiz.
HALUK KOÇ (Devamla) – Sayın Bağış, Adalet ve Kalkınma
Partisine ve Sayın Başbakana da yük olan kadrolardan bir tanesi.
(CHP sıralarından alkışlar)
ZEYİD ASLAN (Tokat) – O seni ilgilendirmez.
HALUK KOÇ (Devamla) – Yük olan kadrolardan bir tanesi
ve Türkiye’nin, Sayın Başbakanın da, iktidar partisinin de, zaman
zaman aldığı eleştirilerde temel payı olan arkadaşlardan bir tanesi.
Doğaldır, mesleği pazarlamacılık. New York’ta -hangi caddede bilmiyorum-
mesleğini icra ederken, hop Parlamentoya geldi. O alışkanlıklarınızı
sürdürmek için burası uygun bir zemin değil Sayın Bağış. Burası Türkiye
Cumhuriyeti devletinin Parlamentosu. (CHP sıralarından alkışlar)
Ve çok galiz sözlerle saldırdığınız Cumhuriyet Halk Partisi de, bu
ülkenin temel kurumlarından bir tanesi, tıpkı Adalet ve Kalkınma
Partisi gibi.
Sizi bundan sonraki üslubunuzda biraz daha dikkatli
olmaya davet ediyorum ve bir öz eleştiri yapma fırsatı çıkaracağınızı
umuyorum.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, adımı zikrederek
hakaret var. Açıklama yapmam lazım bir cümleyle.
ATİLA EMEK (Antalya) – Neyi açıklayacaksın?
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Ulusal çıkarlara ve ulusal
hassasiyetlerim olmadığını iddia etti. Bununla ilgili bir açıklama
yapmak istiyorum.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Var mı? Var mı? İddia
ediyor musun? Var mı?
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – İddia değil, doğru
bu.
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) – Zekâtı ömür boyu size
yeter.
EGEMEN
BAĞIŞ (İstanbul) – Cevap vereyim. Lütfen Sayın Başkanım, müsaade eder misiniz?
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Yani, Cumhuriyet
Halk Partisine söylediğin bu kadar laftan sonra…
BAŞKAN – Sayın Bağış, onun o iddiasına katılmadığınızı
mı ifade ediyorsunuz?
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Neden katılmadığımı
ifade etmek istiyorum. İki dakika…
BAŞKAN – Kayıtlara geçme bakımından, buyurun.
Tabii ki önemli bir konu. Biz bu konuda millet olarak
hassasız.
2.- İstanbul Milletvekili Egemen Bağış’ın, Samsun Milletvekili
Haluk Koç’un, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, bu hassasiyetiniz
için teşekkür ediyorum.
Sayın Koç benim ismimi zikrederek, ulusal hassasiyetlere
sahip olmadığım gibi, Sayın Başbakana yük olduğum gibi, partime
yük olduğum gibi birtakım iddialarla bana burada saldırıda bulunmuştur.
Şunu belirtmek istiyorum: Kendisinin söylediği
gibi, evet, Amerika Birleşik Devletleri’nde çalışırken, yaşarken
legal bir statüde, Sayın Başbakanımızdan aldığım davet üzerine siyasete
geldim.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Onu biz bilemeyiz.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Ama, Amerika’da ne yaptım,
ne yapıyordum ben de, ulusal çıkarlar veya ulusal hassasiyetim yoktu?
Ben, Amerika Birleşik Devletleri’nde on beş yaşımdan otuz iki yaşına
kadar on yedi yıl boyunca yaşadım, on yedi yıl boyunca Amerika Birleşik
Devletleri’ndeki Türk derneklerinde aktif görev yaptım. Amerika’daki
Türk-Amerikan Gençlik Derneği yöneticiliğinden başlayıp, daha sonra
bütün derneklerin bağlı olduğu federasyonun yönetim kurulunda
uzun yıllar çalıştım ve milletvekili olmadan evvelki son üç buçuk
yıl içerisinde de Amerika’daki en büyük çatı kuruluşu olan Türk-Amerikan
Dernekleri Federasyonunun başkanlığını yaptım. Elli yıllık bir
federasyon tarihinde oy birliğiyle seçilmiş tek başkan oldum, tarihinin
en genç başkanı oldum. İki defa seçildim, ikisinde de oy birliğiyle
seçildim. Benim, Amerika Birleşik Devletleri’nde Türkiye için, Türk
milleti için yaptığım çalışmalarla ilgili aldığım birçok ödül, plaket
ve şilt vardır. Hepsi Meclis odamda bulunmaktadır. Sayın Koç bir gün
zahmet edip buyurup gelirlerse, hem bir kahvemi içerler hem de onları
yerinde görmüş olurlar.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkan, reklamlara
girdi.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – Benim bu çalışmalarım
nedeniyle…
BAŞKAN – Sayın Bağış, lütfen son cümlelerinizi
alayım.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – …Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliğinden tutun Cumhurbaşkanlığına kadar, Başbakanlıktan
diğer devletin ilgili kurumlarına kadar birçok kuruluştan aldığım
ödüllerim vardır, bu konuda aldığım takdirler vardır. Dışişleri Bakanlığının
kayıtları, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin kayıtları,
Cumhurbaşkanlığımızın kayıtlarında bütün bunlar bulunur. Kendileri,
bu tür bir hakarette bulunmadan evvel, saldırıda bulunmadan evvel
biraz daha ince düşünmeleri gerekirdi.
Benim ulusal hassasiyetlere duyarlılığım olmadığını
söylüyorlar. Benim içerisinde olmaktan onur duyduğum Adalet ve Kalkınma
Partisi, Türkiye’ye, hiçbir partinin yaşatmadığı onuru yaşatmıştır,
ulusal kararlılığı yaşatmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Kimsenin gerçekleştiremediği Avrupa Birliği sürecini gerçekleştirmiştir.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bağış.
EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) – Kıbrıs’ta bir asker çekmeden…
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Bayındır, lütfen…
Sayın
Bağış, lütfen…
EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.
…tek
karış toprak vermeden, bir asker çekmeden Kıbrıs’ta dengeleri değiştirmiştir.
Dünyanın suçladığı değil, takdir ettiği ülke hâline getirmiştir.
Bu partinin mensubu olmaktan onur duyuyorum. Siz kendi partinizi
biraz irdelerseniz, biraz siz kendiniz öz muhasebe yaparsanız…
BAŞKAN – Efendim, lütfen yeni bir sataşmaya meydan
vermeyelim.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) – …faydalı olur.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bağış.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Ankara Milletvekili Sayın Nur Doğan Topaloğlu. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Ankara)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî İstihbarat Teşkilatı
Müsteşarlığının 2007 mali yılı bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu
adına konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Sözlerime bir konuyu hatırlatmakla başlıyorum:
Bilindiği gibi, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu
uyarınca eskiden Başbakanlık bütçesine dâhil olan Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı bütçesi ayrı bütçe olduğundan, değerlendirmesi
de buna göre yapılmaktadır.
Ayrıca, bu konunun önemini de hatırlatmak istiyorum:
Her devlet için, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, anayasal düzenine,
varlığına, bağımsızlığına ve güvenliğine ve millî gücünü meydana
getiren bütün unsurlara karşı içten ve dıştan gelecek mevcut ve muhtemel
tehditler hakkında bilgi toplamak ve istihbarat oluşturmak için bu
teşkilat kurulmuştur. Bu nedenle, ülkemizde sistemli ve organize
nitelikte teşkilatlar üzerinde şöyle kısa bir bilgi vermek istiyorum.
Bu Teşkilatın ilkini 17 Kasım 1913’te görüyoruz.
Enver Paşa zamanında Teşkilatı Mahsusa kurulmuştur. Kurtuluş Savaşı
sırasında istihbarat hizmetlerine önem verilmiştir. Daha sonra
da, Genelkurmay Başkanı merhum Fevzi Çakmak tarafından “Müsellâh
Müdâfaai Milliye” adı altında bu teşkilatın kurulması daha gelişmiş
hâle getirilmiş ve bu çalışmalar Türkiye Cumhuriyeti devleti içerisinde
ordu müfettişlikleri tarafından yürütülmeye devam edilmiştir.
Daha sonra, büyük önder Atatürk, gelişmiş ülkelerdekinden
örnek alarak, yeni bir teşkilat kurulmasını, günün şartlarına uygun
hâle getirilmesini emretmiş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk istihbarat
koşulu olan Millî Emniyet Hizmet Riyâseti yetmiş dokuz yıl önce kurulmuştur.
Bugün o teşkilatın devamı hizmeti yürütmektedir.
1927 yılında Millî Emniyet Hizmetleri adıyla kurulan
bu teşkilat, 1965 yılında 644 sayılı Kanun’la “Millî İstihbarat Teşkilatı”
adını almıştır. 1 Kasım 1983 tarihinde de 2937 sayılı Kanun’la bugünkü
konumuna gelen Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının kuruluş
ve görevleri genel hatlarıyla belirlenmiş, birimlerinin sayısı,
adları, ayrıntılı görevleri ve iç örgütlenme gibi hususlar ayrıntılı
olarak vurgulanmıştır. 2937 sayılı Yasa ile Anayasa gereğince
hükûmetin genel siyasetinin yürütülmesinden Bakanlar Kurulu ile
birlikte Başbakan sorumlu olduğu için bu Teşkilat da -Millî İstihbarat
Teşkilatı da- Başbakanlığın emrine verilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti devletinin millî güvenliğine içerden ve dışardan yönelik
mevcut ve muhtemel tehditler hakkında önceden bilgi sahibi olmak,
alınacak tedbirler yönünden gelişmeleri ilgili makamlara zamanında
bildirmek için kurulan Millî İstihbarat Teşkilatının görevlerini
maddeler hâlinde sıralıyorum.
Bunlardan birincisi: Türkiye Cumhuriyeti’nin
ülkesi ve milleti ile bütünlüğüne, varlığına, bağımsızlığına ve
güvenliğine, anayasal düzenine ve millî gücünü meydana getiren
bütün unsurlarına karşı içten ve dıştan yöneltilen mevcut ve muhtemel
faaliyetler hakkında millî güvenlik istihbaratını devlet çapında
oluşturmaktadır.
İkinci görevi ise: Elde edilen istihbaratı Cumhurbaşkanı,
Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
ile ilgili birimlere ulaştırmaktadır.
Üçüncü önemli görevi ise, devletin millî güvenlik
siyasetiyle ilgili planların hazırlanması ve yürütülmesinde,
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreteri ile ilgili bakanlıkların istihbarat ve ihtiyaçlarını
karşılamak için hizmet yapmaktadır.
Dördüncü önemli görevi ise, ülkemize yönelik
olarak yürütülen istihbarat faaliyetlerine karşı koymakla görevlidir.
Bu da çok önemli bir görevdir.
Şu hususu da bir kere daha vurgulamak istiyorum:
Millî İstihbarat Teşkilatına bu görevler dışında görev verilemez.
Bu Teşkilat, devletin güvenliğiyle ilgili istihbarat hizmetlerinden
başka hizmetler için kullanılamaz. Bunu bilhassa hatırımızdan çıkarmamamız
lazım.
Devlet istihbaratının oluşturulmasında bakanlıklar
ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının da görevleri vardır. Bunlar
şöyle söylenebilir: Görevlerinin gerektirdiği istihbaratı oluşturmak,
Millî İstihbarat Teşkilatı tarafından istenecek bilgileri onların
da vermesi zorunludur. Bunun yanında, bu kuruluşlar, elde ettikleri
millî güvenliğe ilişkin haber ve istihbaratı anında Millî İstihbarat
Teşkilatına ulaştırmakla görevlidir. Millî İstihbarat Teşkilatının
mensupları ise, hizmetlerin yerine getirilmesi sırasında bakanlıklar
ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarına gereken her türlü yardımı yapmaktadırlar.
Bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının yukarıdaki belirtilen
görev ve yükümlülüklerinin yerine getirilmesiyle ilgili koordinasyonun
sağlanması, istihbarat çalışmalarının yönlendirilmesi, temel
görüşleri oluşturmak üzere, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı
başkanlığında Millî İstihbarat Koordinasyon Kurulunun da kurulduğunu
hatırımızdan çıkarmayalım.
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı, kanunlarda
belirtilen görevlerin yerine getirilmesinden Başbakana karşı
sorumlu olup, bunun dışında herhangi bir kişi ve makama karşı sorumlu
değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda
kısaca özetlediğim hususlara ek olarak, 2007 bütçesi üzerinde çok
kısa bilgi vermek istiyorum.
2007 yılı bütçe toplamı 425 milyon 217 bin YTL’dir.
269 milyon YTL’si personel giderlerine, 78 milyon 214 bin YTL’si sosyal
güvenlik kurumlarının prim ödemelerine, 46 milyon 353 bin YTL’si de
mal ve hizmet alımlarına, 31 milyon 650 bin YTL’si de sermaye giderlerine
ayrılmıştır.
Millî İstihbarat Teşkilatının son yıllardaki gelişmesini
de ödenek yönünden şöyle özetleyebiliriz: 2002 yılında binde 1,76
pay ayrılmıştır; 2003’de 1,78; 2004’te 2; 2005’te 1,93; 2006’da 2 ayrılmıştır.
Bu yılki bütçeden ayrılan pay ise 2,1 kadardır. Yüzde 20 geçen yıla
göre artış olmuştur. Artış devam etmekte ise de gelişmeler için yeterli
olduğunu da söylemek mümkün değildir.
Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; Millî
İstihbarat Teşkilatı ülkemizin iç ve dış güvenliği bakımından
çok önemli hizmet ifa etmektedir. Zira, istihbarat hizmetleri olmadan
bir ülkenin güvenliği sağlanamaz ve karşı tehdit oluşturan faaliyetlere
karşı önlem almakta zorluk çekilir. Ancak, Millî İstihbarat Teşkilatının
görevlerinin gizli bir hüviyet taşıması nedeniyle kamuoyunda bazen
değişik yorumlar yapılmakta, spekülasyonlar oluşturulmaktadır.
Devlet birimlerinin kendi görevleri dışında, gayrimeşru, kanunsuz
ve antidemokratik faaliyetlerde bulunması kabul edilemez. Bu şekilde
dedikodulara da meydan vermememiz gerekir. Bu gibi ithamlarla ülkenin
güvenliği ve bölünmez bütünlüğünün teminatı olan kuruluşları ve
o arada Millî İstihbarat Teşkilatını yıpratmaktan kaçınmak gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN – Lütfen tamamlayın efendim konuşmanızı.
NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Devamla) – Bu arada, Anayasa’nın
koruma altına aldığı özel hayat ve haberleşme özgürlüğüne devlet
tarafından suç öncesi yapılacak olan müdahalelerin Avrupa Birliği
standartlarına uygun olarak bir konumla yapılması sınırlama konusu
olmuş, bu konuda Meclisimizce 3 Temmuz 2005 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak 5397 sayılı Kanun çıkarılmıştır. Bununla haberleşme
kontrol altına alındığı gibi, aynı zamanda yargı teminatı altına
alınmıştır. Bu konuda diğer birimlerin yanında, Millî İstihbarat
Teşkilatının katkıları da büyüktür. Kendilerine o komisyonun
içinde bulunan bir kişi olarak teşekkürü bir borç biliyorum.
Millî İstihbarat Teşkilatının dünyadaki sayılı
kuruluşlar arasında önde gelenlerden birisi olduğunu unutmamamız
gerektiğini belirtiyor, Teşkilatın gücünün toplumumuzdan alacağı
destek daha faal olmasını sağlayacak, günün koşullarına göre kendisini
yenileyecektir. Teşkilat, Türkiye Cumhuriyeti devletinin devamı
ve gelişmesi için hizmet edecektir.
Sözlerimi bitirirken, Millî İstihbarat Teşkilatının
2007 yılı bütçesinin milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını
diliyor, bu kurumumuza başarılı çalışmalarının devamını tekrar
ediyor, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Topaloğlu.
Sayın milletvekilleri, birleşime 19.15’e kadar
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.50
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.24
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 34’üncü Birleşimi’nin Beşinci Oturumu’nu açıyorum.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları
üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, ikinci tur üzerinde, söz sırası, AK Parti
Grubu adına üçüncü sırada yer alan Erzincan Milletvekili Sayın Talip
Kaban’a aittir.
Buyurun Sayın Kaban. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz dokuz dakika.
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA TALİP KABAN (Erzincan) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliğinin 2007 mali yılı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî güvenlik kavramına tarihsel dönemler itibarıyla
farklı anlamlar yüklenmiş olsa da, kavram olarak millî güvenliğin ortaya
çıkışı modern devletin ortaya çıkışıyla aşağı yukarı eş zamanlıdır.
Bugün anladığımız manada millî güvenlik kavramının evrensel boyut
kazanması ise İkinci Dünya Savaşı’yla başlamıştır.
Millî güvenlik tanımı, o devletin jeopolitik konumuna,
sosyal yapısına, anayasal düzenine ve gelişmişlik düzeyine bağlıdır.
Ancak, şartlar ne olursa olsun, her devlet, millî güvenliğini sağlamak
ve var olma mücadelesini sürdürebilmek için çareler bulmak zorundadır.
Millî Güvenlik Kurulu, devlet sistemimizin önemli
bir anayasal organı olma niteliği taşımaktadır. Millî Güvenlik Kurulu
ve Genel Sekreterliği, ülkemizde, 1933 yılında Yüksek Müdafaa Umumi
Kâtipliği ismiyle kurulmuş, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, 1961
Anayasası’nda yapılan tedrici değişimlerden sonra, yasal dayanağını
1982 Anayasası’nın 118’inci maddesinden ve 2945 sayılı Kanun’dan almıştır.
Bildiğiniz gibi, 1999 Avrupa Birliği Helsinki
Zirvesi’nden sonra, Türkiye’de, ulusal güvenlik politikalarını daha
demokratik bir çerçeveye oturtabilme anlayışı bir zorunluluk
hâline gelmiştir.
Parlamentomuz, bu dönemde, ülkemizin yapısal
sorunlarıyla ilgili temel yasaları, AB süreciyle ilgili uyum paketlerini
çıkararak, Hükûmetimiz, sivil-asker ilişkilerini Avrupa Birliği
üyesi ülkelerdeki uygulamalara yaklaştırabilmek için, demokratik
açılımları sağlayabilmek için Millî Güvenlik Kurulu ve Genel Sekreterliği
Yasası’nda köklü değişikliklere gitmiştir. İfade etmeliyim ki, bu
değişiklikler, iktidar ve ana muhalefet milletvekillerinin büyük
katkılarıyla gerçekleştirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün gelinen
noktada, Millî Güvenlik Kurulunu doğrudan ilgilendiren 2945 sayılı
Yasa’ya atfen yapılan değişikliler ve düzenlemeleri üç bölümde
inceleyebiliriz.
Bu değişikliklerin başında, 4789 sayılı Kanun’la
yapılan ve Kuruldaki asker-sivil dengesini değiştiren yasa gelmektedir.
Bu değişim ile Cumhurbaşkanının başkanlığında Başbakan, Genel Kurmay
Başkanı, Millî Savunma, İçişleri, Dışişleri, Kara, Deniz, Hava ve
Jandarma Genel Komutanlığından oluşan Kurula, başbakan yardımcıları
ve Adalet Bakanı da tabii üye olarak alınmışlardır.
Diğer bir düzenleme ise, 4963 sayılı Kanun’la yapılan,
Millî Güvenlik Kurulu ve Genel Sekreterliği Kanunu’nun Anayasa’ya
uyumlu hâle getirilebilmesi için yapılan değişikliklerdir. Bu düzenlemeler
ile Genel Sekreterliğin Başbakan tarafından atanması sağlanmış,
personel ve teşkilat indirimine gidilmiş, Genel Sekreterliğin geniş
yetkileri sınırlandırılmıştır. Ayrıca, yürütmenin işlevselliğinin
sağlanması amacıyla, Kurul toplantılarının ayda bir yerine iki ayda
bir yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Yine, Millî Güvenlik Kurulunun Bakanlar Kurulu
tarafından öncelikle dikkate alınması değil, kararlarının değerlendirilmesi
öngörülmüş ve bu kararların tavsiye niteliği taşıdığı vurgulanmıştır.
Son olarak ise, 5017 sayılı Kanun’la Genel Sekreterliğe olağanüstü
yetkiler tanıyan özerk bir yürütme organı gibi davranma olanağı
sağlayan gizli yönetmeliğin kaldırılmış olması, siyasal rejimin
şeffaflaşması açısından önemli bir adım olmuştur.
Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz süreç içerisinde,
varlığı ve faaliyetleri en çok tartışma konusu olan kurumların başında,
nedense, Millî Güvenlik Kurulu gelmiştir. İkinci Dünya Savaşı’ndan
sonra, aralarında ABD, Fransa ve İtalya’nın da bulunduğu dünyanın
pek çok ülkesinde, savunma ve güvenlik konusunda siyasi iktidara
danışmanlık yapmak ve siviller ile askerler arasındaki eş güdümü
sağlamak üzere yüksek kurullar oluşturulmuştur. Nitekim, hâlen, İngiltere’nin
dışında, neredeyse tüm ülkelerde Millî Güvenlik Kurulu benzeri
oluşumlar bulunmaktadır. Ancak, Batı ülkelerinde, bu kurullara,
askerler, kurul üyesi olmaktan daha çok danışmanlık hizmeti sunmaktadırlar.
Bundan hareketle, Millî Güvenlik Kurulu ve Genel Sekreterliğinin
konum ve faaliyetleri noktasında, ülkemizde yapısal ve yasal değişimlerin
geç ve üzerinde tartışmaların çok olmasının temelinde, Büyük Önder
Atatürk’ün hedef gösterdiği çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak
için verdiğimiz mücadelelerden biri olan AB sürecinde olsun, uluslararası
ilişkilerde olsun, dış politikada olsun, karşılaştığımız farklılıklar,
zorluklar, dolayısıyla insanımızın kafasındaki zihinsel çelişkiler
yatmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bugün bizim bu değerlendirmelerdeki
amacımız, yasal değişikliklerle gelinen noktayı olumlu olarak değerlendirişimiz,
gerçekte, asker ve sivil ayrımı yapmak değildir. Bilakis, böylesine
stratejik ve dünyanın pahalı bir arsasında bulunan Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nin bekası, insanımızın hür ve mutlu ve adil yaşamasından,
milletimizin birliğinden, zenginliğinden, devletimizin ve ordumuzun
güçlü olmasından geçmektedir.
Bugün, aslında, her zamankinden daha çok kurumlar
arası eş güdümün, mutabakatın sağlanmasına, insanımızın hiçbir
ayrıma tabi tutulmaksızın beraberliğine ve milletimizin birliğine
ihtiyacımız vardır. Ama, bunun böyle olabilmesi için, zamanımızda
çağdaş ve modern bir devletin gereklerine uygun olarak, kurumlar
arası hiyerarşiyi ve rollerini nasıl düzenleyeceğimizi, insanımızın
kabiliyet ve özelliklerini nasıl ortaya çıkartabileceğimizi,
birbirimizin enerjisini boşa çıkarmadan, kamu kaynaklarını en
rasyonel bir şekilde nasıl değerlendirebileceğimizi, en üretken
ve verimli bir yapılanma biçimini nasıl gerçekleştirebileceğimizi
iyi düşünmek, iyi tahlil etmek hepimizin görevi olmak durumundadır.
İşte, Hükûmetimizin iktidara geldiğinden beri
Avrupa Birliğine giriş sürecini hızlandırmasının, insanımızı
daha özgür ve ülkemizi daha demokratikleştirebilmek için yapmış
olduğumuz sessiz devrimlerin, reformların temelinde, biraz evvel
ifade ettiğim hedeflerimiz yatmaktadır.
Bütün bunlar yeterli mi, kâfi mi? Bugün, cumhuriyetimiz
kurulalı seksen üç yıl olmasına ve bin yıldır bu topraklarda yaşamamıza
rağmen, bir türlü etnik, mezhepsel, bölgesel farklılıkların üzerine
çıkabilecek bir yönetim anlayışını; ortak bir maziye, hatıraya
sahip olmuş, birlikte acı çekmiş, sevinmiş, umut etmiş ve gelecekte
de bir ve beraber yaşama arzusuna sahip bir millet olabilmeyi ve en
önemlisi, aramızdaki kompleksleri, korkuları, kırılganlıkları
aşabilecek bir sıcaklığı, bir sevgiyi sağlayabildik mi? Yoksa, içerisinde
bulunduğumuz çifte standartlı siyasi ahlakımızdan, ideolojik bağnazlıklarımızdan
dolayı birbirimizin enerjisini boşa mı çıkartıyoruz?
Tüm bunları niçin söylüyorum değerli arkadaşlar?
Bugün, içerisinde bulunduğumuz sürece, günlere, ilişkilere, söylenenlere
baktığımızda, aslında önemli olanın şeklî değişikliklerden daha
çok, yani insanımızın özdeki, toplumumuzun zihnindeki dönüşümlerin,
bilinçlenmelerin mühim olduğunu söylemek istiyorum. Zaten, çağımızın
önemli sosyologlarından Max Weber ne diyor: “Toplumların gelişimini
zihniyetlerindeki değişimler belirler.” (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, sözlerimi bitirmeden önce,
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin bütçe rakamları üzerinde
bir şeyler söylemek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TALİP KABAN (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun.
TALİP KABAN (Devamla) – Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliğinin bütçe rakamları 2007 yılında 12 milyon 724 bin YTL
olarak öngörülmüştür. Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine
tahsis edilen ödeneğin merkezî yönetim bütçesi içerisindeki payı
binde 6’dır. Tahsis edilen ödeneğin 8 milyon 451 bin YTL’si personel giderlerine,
1 milyon 546 bin YTL’si mal ve hizmet alım giderlerine ve diğer giderler
2 milyon 307 bin lira ile sosyal güvenlik kurumuna devlet primi giderleri
için ayrılmıştır.
Bu duygu ve düşüncelerle, Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliğinin 2007 mali yılının bütçesinin ülkemize, milletimize
hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinize en derin sevgilerimi,
saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaban.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Erzurum
Milletvekili Sayın Mücahit Daloğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
AK PARTİ GRUBU ADINA MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Atatürk Dil ve Tarih Yüksek
Kurumunun bütçe ve hizmetleri hakkında söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, konuya geçmeden önce, yurt
dışında, Amerika Birleşik Devletleri’nde, uzun yıllar, Türk milletini
kültür ve sanat alanında layıkıyla temsil etmiş olan ve bugün Hakk’ın
rahmetine kavuşmuş olan Sayın Ahmet Ertegün’ü rahmetle ve minnetle
anıyorum.
Bir de, esefle karşıladığım bir olayı da sizlerle
paylaşmak istiyorum. Bir bilim yuvası olması gereken İstanbul Teknik
Üniversitesinde, geçen günler “defile” adı altında yapılan ve maalesef,
burada konuşmayı arzu etmediğim bir şekilde, ahlaksız bir gösteriye
sahne olan ve buna göz yuman İTÜ Rektörlüğünü ve YÖK’ü milletim adına
kınıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu hangi amaçla kurulmuştur? Atatürk’ün manevi himayelerinde
ve bugün de, Atatürkçü düşünceyi, Atatürk’ü tanıtmak, onun ilke ve inkılaplarını
öğretmek, Türk kültürünü, Türk tarihini, Türk dilini bilimsel yoldan
araştırmak, tanıtmak ve yaymak amacıyla kurulmuş bir kurumdur ve aynı
zamanda, Cumhurbaşkanımızın gözetiminde, Başbakanlığa bağlı,
birçok birimden oluşan, Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Dil Kurumu,
Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kurumu olarak kurulmuştur.
Malumunuz, Atatürk bu kurumları kurarken değerli
arkadaşlar -1931’de Dil Kurumunu, 1932’de Tarih Kurumunu ve o zamanki
ismiyle Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti ve Türk Dilini Tetkik Cemiyeti
olarak kurulan bu iki kuruluş- o günün şartlarında çok çok önemli görevler
icra eden kuruluşlardı. Nasıl? Türk dilini yabancı dillerden arındırmak
ve Türkçenin dil yapısına -dünyadaki beş ana dil grubundan biri olan
Ural-Altay dil grubunda- dilimizin yozlaşmasına müsaade etmemek
adına kurulmuş ve uzmanlarla burada teşkil edilmiş bir cemiyetti
ve Dil Kurumu, bu geçen yıllar içerisinde, Türk dilini, ama Doğu’dan
ama Batı’dan gelen yabancı dillerden arındırmak adına hizmetler yapmıştır.
Mutlaka her dilden soyutlamak gibi bir görev de yoktur. Türk milletinin
günlük hayatında, özel hayatında, deyimlerinde, atasözlerinde kabul
edilmiş ve yaşanan, kaynağı Doğu’dan da olsa Batı’dan da olsa, zaman
zaman lügat olarak değilse bile galat olarak dilimize girmiş kelimeler
de devam etmiştir ve öyle olması gerekmektedir.
Atatürk Araştırma Merkezinin amacı, Atatürk ilke
ve inkılaplarını bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak, yaymak ve
bu konularda yayımlar yapmaktır.
Dil Kurumunun amacı, Türk dilinin öz güzelliğini
ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında layık
olduğu değerini yaşatır hâle getirmektir.
Türk Tarih Kurumunun amacı da değerli milletvekilleri,
Anadolu Türklerden önce başka medeniyetlere de merkez olmuş, beşiklik
yapmış ve onların bugün birçok sanat eserlerini bağrında yaşatan
bir coğrafyadır ve bu hem Türk milletinin hem Türk tarihinin de bir
zenginliğidir. Ankara’da Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ni gezdiğimiz
zaman Urartulardan, Etilerden, Friglerden birçok eseri de, ondan sonra
Doğu Roma ve daha sonra da tabii Selçuklular, beylikler ve Osmanlı
devletinden kalan, yani Anadolu coğrafyasında yaşayan bütün medeniyetleri
fotoğrafıyla ve canlı eserleriyle orada görmek mümkündür. Bu bizim
iftihar vesilemizdir. Çünkü, Anadolu’nun, gerçekten, bu kültürel
yapısı, bugün yaşayan insanımızın da kültürel zenginliğine bir
delalettir, bir vesikadır diye düşünüyorum. Onun için, Türk milletinin
zenginliklerinden birisi gerçekten dili, diğeri de tarihidir,
ama, zaman zaman, bu çatı altında bile bizi üzen bazı yanlışlıkları
hepimiz yapıyoruz, ben de yapıyorum. Bu kadar derin bir kültüre, bu
kadar… Gerçekten dünyada 200 milyon insanın kullandığı ve beş ana
dil grubundan birine sahip olan bir dil medeniyetine sahip bir toplumuz.
Gerçekten, yazılı olan, iki bin beş yüz yıllık yazılı bir Türk tarihine,
ama, bu coğrafyada Türklerin dışında başka medeniyetlerin tarihine
sahip olan milletler olarak, madem bu miras üzerinde yaşıyorsak -ki,
yaşıyoruz- hakikaten biraz o misyona uygun, çok daha olgun, çok daha
bilimsel, böyle günlük dedikodulardan arınmış bir şekilde bile siyaset
yapmak gerektiğine inanıyorum. Bize yakışan da o olsa gerek diye
düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, bu yüksek ve güzel kurumumuzla
ilgili bir eksiğimiz de var. Bakın, 519 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yi
Anayasa Mahkemesi iptal etmiştir ve bugün Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumunun şu anda bir kanunu yoktur ve bilim kurulları ve yürütme
kurulları toplanamamaktadır. Ancak, AK Parti Hükûmeti, yılların
ihmal edilmiş olan bu noktasına parmak basmıştır ve bu kanun komisyonlarda
görüşüldükten sonra Büyük Millet Meclisine inmiştir. İnşallah, uygun
bir zamanda Meclisimizin çalışmalarıyla bu güzide kurumumuzun
teşkilat kanununu da çıkarmış olacağız.
Yüksek Kurumun faaliyetleri hakkında sizlerle
bazı bilgileri paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Atatürk Araştırma Merkezi,
Uluslararası Atatürk Kongresi’ni düzenlemiştir. Türk Dil Kurumu
Türk Dil Kurultayı’nı, Türk Tarih Kurumu Türk Tarih Kongresi’ni, Atatürk
Kültür Merkezi de Türk Kültürü Kongresi’ni dört yılda bir dönüşümlü
olarak yapmaktadırlar.
Böylece, bu Kurumumuz kuruluş amaçlarına uygun
Türk tarihini, Türk dilini yücelten ve yeni nesillere, gençlerimize
kavratan birçok faaliyete imza atmıştır. İlim, tarih ve kültür temellerine
dayanan geniş kapsamlı çalışmalar Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu bünyesinde hazırlanan projeler çerçevesinde yürütülmektedir.
Bu Kurumumuza bağlı kuruluşların en önemli çalışmaları da yayınlardır
tabii.
2006 yılı içerisinde, bağlı kuruluşlarımızdan
Araştırma Merkezi tarafından 18, Türk Dil Kurumu tarafından 34, Tarih
Kurumu tarafından 19 ve Atatürk Kültür Merkezi tarafından 12 adet
olmak üzere, toplam 83 adet kitap ve süreli yayın yayımlanmıştır.
Dolayısıyla, misyonuna uygun bir şekilde, bu
“Belleten” dergileri -ki, şahsen abone olduğumuz, yıllardan beri
istifade ettiğimiz- ve Türk Tarih Kurumunun, öğrencilik yıllarımızda
bedava diyebileceğimiz ve taksitle verdiği ve Dil Tarih Coğrafya
Fakültesinin yanındaki mütevazı matbaasında kuyruk olup aldığımız,
istifade ettiğimiz kitapları basan bir kuruluşumuzdur. Ancak,
bu Yüksek Kurumun, Tarih ve Dil Kurumunun, aynı zamanda çalışma
mekânları da çok sıkıntılıdır, bunun da düzeltilmesi gerekiyor. Bu
konuda da, Başbakanımız -ben, buradan bir tarih vermek istiyorum-
Millî Komitenin 19’uncu toplantısında, Sayın Başbakanımız Recep
Tayyip Erdoğan, Atatürk Kültür Merkezi alanı dışında bir arazi bulunması
ve bir hizmet binası yapılması hususunda, Sayın Cumhurbaşkanımız
ve bakanlarımızın huzurunda ve katılımlarıyla karar aldırtmıştır.
Böylece, yani adıyla sanıyla çok yüksek, çok önemli dediğimiz kurumların
daha verimli çalışabilmeleri adına, daha güzel çalışabilmeleri
adına da, mutlaka fiziki mekânlarının çok daha düzgün olması gerekmektedir.
Sincan Organize Sanayisinde Türk Tarih Kurumumuzun
bir matbaası vardır. Gerçekten çok önemli tarihî eserlerimize, belgelere
imza atmaktadırlar ve gün ışığına çıkarıp bizlerin istifadesine
sunmaktadırlar.
Ben, bu manada, yayınlar noktasında özellikle,
Kurumumuza, şahsım ve milletim adına teşekkür ediyorum. Çünkü, gerçekten
zaman zaman kitapların pahalı olduğu ve öğrencilerin, öğretmenlerin,
memurların, hocalarımızın, profesörlerimizin de…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim.
MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim.
…kitap alma konusunda sıkıntı çektiğimiz bir ortamda,
Tarih Kurumunun bu yardımlarını da, biz, burada, minnetle ve şükranla
anıyoruz.
Zamanımız bitti. Yüce heyetinizi saygıyla ve
muhabbetle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Daloğlu.
Sayın milletvekilleri, İstanbul Milletvekili
Sayın Halil Akyüz, konuşmasında bir konunun yanlış anlaşılabileceğinden
bahisle kısa bir düzeltme yapmak istemiştir.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
IV. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Halil Akyüz’ün, konuşmasında, Alevilerle
ilgili ifade ettiği bir sözün yanlış anlaşılabileceğine ilişkin
açıklaması
HALİL AKYÜZ (İstanbul) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, biraz evvel Diyanet
İşleri bütçesiyle ilgili yaptığım konuşmada Sayın Soner Aksoy,
Kütahya Milletvekili “ayrı bir din midir” dedi Alevilik. Alevilikle
ilgili konuşmam üzerine “ayrı bir din midir” dedi. Ben de, bu yurttaşlarımız
bunu istiyorlar. Yani, cemevlerindeki ibadet yönteminin bir statüye
bağlanmasını istiyorlar ve Diyanette de bu inancın temsil edilmesini
istiyorlar.
SONER AKSOY (Kütahya) – Hayır, dediniz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Bunu istiyorlar. Eğer siz
diyorsanız ki: “Bu ayrı bir din değildir.” Eğer, siz diyorsanız ki: Bunun
Kur’an’da yeri yoktur. Bu yurttaşlarımızı ikna edeceksiniz; ya ikna
edeceksiniz ya söylediklerini yapacaksınız; kural budur.
Şimdi, burada, bakın arkadaşlar “Bu ayrı bir din
değildir” diyorsanız. Eğer siz demiyorsanız, sanki biz diyormuşuz
gibi bir anlam çıkıyor buradan.
SONER AKSOY (Kütahya) – Dediniz…
BAŞKAN – Sayın Aksoy, siz artık müdahale etmeyin,
konuşmacı kendi konuşmasını açıklıyor.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Bunu düzelteyim. Siz diyorsanız
ki: “Bu ayrı bir din değildir.” Elbette, değildir. Bunu ilave edelim
arkadaşlar ve bu anlamı ortaya çıksın, bir yanlış anlamaya neden
vermesin.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Yine anlayamadık!..
BAŞKAN – Efendim, müdahale etmeyin arkadaşlar,
rica ediyorum.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Ha, siz diyorsanız ki: “Bu
ayrı bir din değildir.” Elbette değildir.
SONER AKSOY (Kütahya) – Mesele yok.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Ha, oldu mu?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
HALİL AKYÜZ (Devamla) – Ben de teşekkür ediyorum.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
son konuşmacı, Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Çiçek, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Diyanet İşleri Başkanlığının
2007 mali bütçesi hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Malumunuz olduğu üzere, din işleri, Osmanlı İmparatorluğu
döneminde, meşihat makamınca, şeyhülislamlık eliyle yürütülüyordu.
1920 yılında Meclis Hükûmeti Ankara’da kurulunca, devletin kuruluş
sisteminde şeyhülislamlık “Şeriye Evkaf Vekâleti” adıyla, bakanlık
olarak tescil edilmiştir. 1924’e kadar bu statü devam etmiştir. 3 Mart
1924’te Şeriye Evkaf Vekâleti kaldırılmış, şeriye bölümü Diyanet
İşleri Başkanlığı, evkaf bölümü ise Vakıflar Müdürlüğü olarak yapılandırılmıştır.
Başbakanlık bütçesine dâhil, başvekâlete bağlı
Diyanet İşleri Reisliği kurulmuş, bilahare, teşkilatın adı Diyanet
İşleri Başkanlığı olarak değiştirilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı, Anayasa’nın 136’ncı
maddesine göre, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi düşüncelerin
dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek,
özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirmekle yükümlü
kılınmıştır. Kanununda, İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak
esaslarıyla ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak
ve ibadet yerlerini yönetmek göreviyle görevlendirilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı bugün, her türlü siyasi
görüş ve düşüncenin üstünde kalarak, millî birlik ve dayanışmayı
temin etmeyi, kardeşlik, yardımlaşma, fedakârlık başta olmak üzere,
dinimizin yüce prensiplerini vatandaşlarımıza tanıtmayı, din
konusunda milletimizi doğru bilgilendirmeyi, milletimizin manevi
ve ahlaki değerlerine bağlı kalmayı amaç edinmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı, gerek yurt içinde gerek
yurt dışındaki teşkilatlarıyla, üç haneli köyde bile temsilcisi
bulunan müstesna kuruluşlarımızdan birisidir.
Diyanet İşleri Başkanlığı mensupları, geçmişte
de cumhuriyetimizin kuruluşunda büyük hizmet ifa etmişlerdir.
Atatürk’ün Samsun’a çıkış anında yanında Havza Müftüsü, Amasya Müftüsü,
Sivas, Erzurum Müftüleri bizzat görev almışlar, Amasya Tamimi, Erzurum
ve Sivas Kongrelerinin mimarlığını oluşturmuşlardır. O günlerde,
millî şairimiz Mehmet Emin Yurdakul, Sultanahmet Meydanı’nda bir mitingde
“Şerefli bir tarih ve medeniyete, sağlam bir fazilet ve ahlaka, zengin
bir şiir ve edebiyata, dinî ve ananelere, ırki ve vatani hatıralara
malik olan bir milletin mahvolduğunu tarih göstermez.” diye haykırmıştı.
İşte, bugünlerde Denizli Müftüsü Rahmetullah Efendi’nin “İşgal edilen
bir milletin halkına cuma namazı farz değildir. Bu halkın silaha sarılıp
ülkesini kurtarması dinî bir vecibedir.” diyerek, Mehmet Emin
Bey’in haykırışına Denizli’den iştirak etmiştir.
İzmir’in işgalinden dört saat sonra Denizli’de kurulan
bu direniş hareketine, Afyon’dan İsmail Şükrü Çelikalay adıyla direnişe
katılmıştır. Devrin İzmir Valisi İzzet Bey’in Yunan işgaline karşı
çıkılmaması talimatına “Vali Bey, bu sakalım kanımla kızarabilir;
ama, bu alna Yunan alçaklığını sükûnetle selamlamış olmanın karasını
sürerek huzuru ilahîye çıkamam.” diye haykıran İzmir Müftüsü Rahmetullah
Efendi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını Ankara’da karşılayıp
misafir eden ve millî mücadele fetvasını veren Rifat Börekçi Hoca,
devletimizin kurulmasında ve milletimizin zafere ulaşmasında
ebediyen unutamayacağımız müstesna din adamlarımızdır.
Diyanet teşkilatımız, dün olduğu gibi bugün de
ülkemizin en ücra köşesinde hizmet veren teşkilatıyla, devletimizin
varlığı ve milletimizin bekası için, iç ve dış düşmanlara karşı verilen
mücadelede görevini eksiksiz ifa etmektedir. Başkanlık, mezhep,
meşrep, anlayış ve uygulama ayrımı yapmadan vatandaşlık esasına
göre hizmet sunmaktadır. Gerekli bilgiyi üretmekte, ürettiği bilgiyi
toplumla paylaşmakta, toplumun güncel problemlerini zamanında
açıklamalar yaparak çözmektedir. Türk milletinin ve büyük devletimizin
asırların imbiğinden süzülen dinî alanlardaki tecrübelerini, birikimlerini
dünyanın dört bucağındaki insanlara aktarmakta, İslam dininin
doğru anlaşılmasına ve uygulanmasına dünyada rehberlik etmektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, Diyanet İşleri
Başkanlığı, Balkanlardan ve Kafkaslardan 2.695 öğrenciyi getirerek
eğitmektedir. Bu ülkelerde Diyanet İşleri Başkanlığınca 11 tane
okul açılmıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı altı yıldır Avrasya
İslam Şûrası’nı toplamaktadır. Türk cumhuriyetlerinin her biri ile
ilgilenmekte, alınan kararların birlikte uygulanması yapılmakta,
bu ülkelerdeki dinî faaliyetlere rehberlik edilmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı, 3 Kasım 2006’da Afrika
Dinî Liderler Toplantısı’nı da İstanbul’da toplamıştır. Bu toplantı çok önemlidir. Bu toplantıda
Hristiyan misyonerlerin asrın her türlü imkânlarını kullanarak kuşatma
altında tuttuğu Afrikalı Müslümanlara lojistik destek sağlanmaktadır.
Ülkemizin dört bucağında konferanslar, seminerler düzenlenmektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, ramazan ayı süresince
mahallî ve ulusal medya kuruluşlarına dinî programlarda danışmanlık
hizmeti vermektedir. Yurt içinde ve yurt dışında kütüphanelere, cezaevlerine,
Kur’an kurslarına, derneklere ve vatandaşlarımıza sadece son üç
yıl içinde 7 milyon 250 bin kitap ücretsiz dağıtılmıştır. Çeşitli illerde
her yıl dinî yayınlar kongresi ve fuarları düzenlenerek bu alanda
kaliteli yayınların adedinin çoğalması temin edilmektedir.
Başkanlık tarafından Türki cumhuriyetler, Kafkaslar
ve Balkanlarda cami ve mescit inşaatlarına destek sağlanmakta,
zengin Osmanlı mimarisinin izlerini taşıyan ecdat yadigârı eserler
Diyanet İşleri Başkanlığımız ve Türkiye Diyanet Vakfının müşterek
çalışmalarıyla ihya edilmektedir. Mesela, Kosova’da büyük ceddimiz
Murat Hüdavendigar’ın türbesi aslına uygun şekilde restore edilmiştir.
Başkanlık, eğitime katkı kampanyasına katılarak
Ankara’da 14 derslik Mehmet Rifat Börekçi İlköğretim Okulunu, Ağrı’da
12 derslik Şerafettin Yalkaya İlköğretim Okulunu ve Şanlıurfa’da
18 derslik Ahmet Hamdi Akseki İlköğretim Okulunu eğitim camiamıza
kazandırmıştır.
Papa Benedict’in yüce dinimize ve Peygamberimize
hakaret eden ifadeleri üzerine layık olduğu cevap Başkanlıkça verilmiş,
hem yüce milletimizin hem de dünya Müslümanlarının sözcülüğünü
yapmıştır, hislerine tercüman olmuştur. Bu konuda, hem misafirperverliğimizin
müstesna örneğini gösteren hem de yüce dinimizin onur ve haysiyetini,
vakar ve müstesna duruşuyla bütün dünya önünde sergileyen saygıdeğer
Diyanet İşleri Başkanımız Profesör Doktor Ali Bardakoğlu’nu, İstanbul
Müftümüzü ve Sultanahmet Camimizin imamı Emrullah Hatipoğlu’nu
ve onların şahsında temsil ettiği 90 bin civarındaki din görevlimizi
kutluyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Saygıdeğer milletvekilleri, Papa Benedict’in
Türkiye’ye gelişiyle gördük ki Diyanet İşleri Başkanlığının faaliyetleri,
ülkemizde ve ülkemizin dışında daha güçlü, daha organizeli, daha
bilimsel ve yaygın hâle getirilmelidir. Çünkü, geçen konuşmamda da
belirttiğim gibi, Hristiyanlığın Katolik, Ortodoks, Gregoryan mezheplerinin
temsilcilerinin İstanbul’da oluşturduğu ve bütün dünya kamuoyuna
deklare ettiği birlik, İslam dininin yayılmasının önlenmesi içindir.
Hristiyanlığın tarih boyu rakibi Müslümanlar olmuştur, Müslümanlık
olmuştur. Müslümanlığı kabul ettiğimizden bu yana Müslümanlığın
aslına uygun yaşanmasını ve dünyaya tanıtılmasını şeref ve şanla
yüce milletimiz gerçekleştirmiştir. Bunun için, tarih boyu Haçlı
seferlerinin direkt muhatabı hep biz olmuşuz. Dinler arası rekabetin
dinimiz lehine sonuçlanması için rakiplerinden daha organizeli
ve daha donanımlı bir Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatına ihtiyacımız
vardır. Bu, bilgili, kabiliyetli, asrın her türlü imkânlarıyla donatılmış,
ehliyetli Diyanet görevlileriyle mümkün olacaktır.
Misyonerlerin, ülkemizde ve Türki cumhuriyetlerde
faaliyet gösteren yüzlerce televizyon ve radyosu, binlerce legal
ve illegal kuruluşu ve yılda tahminen 15 milyar dolar civarında mali
kaynağı bulunmaktadır.
Sayın milletvekilleri, bazı değerler vardır, bu
değerler toplumun ortak malıdır. Bu değerler üzerinde toplumun her
bireyi eşit hak sahibidir. Bu değerlerle ilgili, biri diğerinden
daha fazla hak sahibi olduğunu iddia etmemelidir, edemez. Bu değerler,
vatan, din, bayrak gibi değerlerdir. Din, bu değerlerin başında gelir.
O, ülkemizdeki insanların hepsinin müşterek değeridir. Yani, bu
Parlamentoda her birimizin, bütün partilerin toplamının ortak malıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim
MEHMET ÇİÇEK (Devamla) – Din, hiç kimsenin şahsi
malı değildir, malı olduğu da iddia edilemez; ederse, toplumun sevk
ve idaresindeki ahenk bozulur. Diyanet teşkilatı da toplumun bütün
kesimlerine böyle bakmalıdır. Camideki imam, arkasındaki cemaatin
ırkına, rengine, milletine, mezhebine, cemiyetine, cemaatine,
kadınlığına erkekliğine bakmadan “bana tabi olanlara imam oldum”
diye niyet eder.
Artık, herkes, dinî problemlerin çözüm yerinin Diyanet
İşleri Başkanlığı olduğunu kesinlikle bilmelidir. Camileri,
devlete, millete, cumhuriyetin temel ilkelerine düşman üreten
yerler olarak görme basiretsizliğinden kesinlikle vazgeçilmelidir.
Devletimiz dini, legal olarak kendi kuruluşlarında dinin aslına
uygun tarzda öğretmezse, ehil olmayan kişi ve kuruluşlar çoğalır,
din asıl kaynağından uzaklaşır, hurafeler dini boğar, yozlaştırır,
bir sürü madrabaz, din sahtekârı türer. Cahil, yobaz, bağnaz insan tipleri,
hiçbir dönemde yüce dinimizi temsil etmemiştir, bundan sonra da
edemez.
Bu sebeple, Diyanet İşleri Başkanlığımızın teşkilat
kanunu yoktur, acilen çıkarılmalıdır. Bir vesileyle kendisiyle
görüştüğüm ana muhalefet partisi Genel Başkanım Sayın Deniz Baykal,
kanunun çıkarılması konusunda kendisinden talepte bulunduğumuzda,
her türlü desteği vereceğini ifade etmişti. Kendisine, anlayışından
dolayı teşekkür ediyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilat kanunu
çıkarıldığı takdirde, sorumluluğu, yetkisi, donanımı sebebiyle
görevini ifa edecektir, din de bir başkalarının oyuncak olarak kullandığı
malzeme olmaktan çıkarılacaktır.
Diyanet İşleri Başkanlığının personelinin tamamının
fakülte mezunu hâline getirilmesi zaruridir. Bu konuda ilahiyat
fakülteleri ve ilahiyat meslek yüksekokullarının sayısı ve kontenjanları
kesinlikle artırılmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığının, yirmi
dört saat yayın yapan çok donanımlı bir televizyon kanalına kesinlikle
ihtiyacı vardır. Camilerimiz kitle eğitim mekânlarıdır. Her hafta
camilerde 25 milyona yakın insan vaaz dinlemektedir, hutbe dinlemektedir.
Toplumun ihtiyacı olan dinî ve millî bilgilerin tecrübeli ve bilgili
kadrolarca verilmesinde zaruret vardır. Gençliğimizin millî ve
dinî değerlerimizin temel prensipleri doğrultusunda eğitilmesi
için, camilerde ve Kur’an kurslarında eğitim sisteminde Diyanet İşleri
Başkanlığımızca yapılan değişiklik geliştirilerek devam ettirilmelidir;
çünkü, yeni uygulama oldukça başarılı olmuştur.
BAŞKAN – Sayın Çiçek, konuşmanızı tamamlar mısınız.
MEHMET ÇİÇEK (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Bilindiği gibi, neredeyse nüfusumuzun yarısını
kadınlar oluşturmaktadır. Yukarıda zikrettiğim bütün faaliyetlerde
maddi ve manevi desteğini Diyanet İşleri Başkanlığından hiç esirgemeyen
Diyanet Vakfının yardımları ve desteğiyle kadınlarımızın dinî
eğitimine önem verilmelidir.
Marifet iltifata tabidir. Diyanet İşleri Başkanlığında
çalışan personelin özlük haklarıyla ilgili çok ciddi iyileştirmeler
yapılmalıdır; çünkü, personel bu sıkıntıdan dolayı diğer kurumlara
geçmek için mücadele vermektedir. Diyanet İşleri Başkanlığında
bulanan toplam kadro sayısı 88.564’tür, fakat, bunun 5.921’i hâlen boştur.
3.845 adet imam, 507 adet müezzin, 335 adet Kur’an kursu öğreticiliği
kadrosu açık bulunmaktadır. Ayrıca, saygıdeğer milletvekilleri,
9.900 tane cami yapılmış, fakat, kadro verilememiştir.
BAŞKAN – Sayın Çiçek, lütfen tamamlayın.
MEHMET ÇİÇEK (Devamla) – Bitiriyorum efendim, bitiriyorum.
Devletin resmî görevlisinin bulunmadığı camilerin
kontrolü mümkün değildir. Bu camiler yurt içi ve yurt dışı şer odaklarının
faaliyet alanı hâline getirilebilir. İktidar muhalefet, Parlamentoda
temsilcisi bulunan bütün partilerin fikir birliğiyle bu kadroları,
mutlaka, liyakatli görevlilerle doldurması gerekmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığının protokoldeki yeri,
dikkatinizi çekiyorum, Atatürk’ün verdiği yer olmalıdır. Diyanet
İşleri Başkanlığına protokolde Başbakandan sonra yer vermiştir
Atatürk. Diyanet İşleri Başkanlığının maaşı en yüksek maaş olarak
tertip edilmiş, Atatürk tarafından dört tane kırmızı plakalı araçtan
birisi Başkana verilmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Son cümlemi söylüyorum. Bu vesileyle, iktidar
muhalefet, bütün siyasi partilerimizin üstüne titreyerek koruduğu,
zarar görmesini istemediği, toplum mozaiğimizin bir arada tutulmasında
en büyük fonksiyonu icra eden dinimizi ve onun milletimize yaşatılmasına
çalışan Diyanet İşleri Başkanlığımız teşkilatının bütçesinin
hayırlara vesile olmasını dilerken, benden önce Sayın Halil Akyüz
arkadaşımın vermiş olduğu bir rakamı düzeltmek istiyorum. Türkiye
Cumhuriyeti devletinin sınırları içerisinde 20 milyon değil, 76
milyon, 80 milyon Müslüman yaşamaktadır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
HALİL AKYÜZ (İstanbul) – Sayın Çiçek, ben 20 milyon
Müslüman var demedim ki.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Çiçek.
Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, şahıslar adına konuşma talepleri vardır.
Zonguldak Milletvekili, lehte olmak üzere, Sayın Fazlı Erdoğan.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika efendim.
FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
ikinci turunda Başbakanlık ve bağlı kuruluşlar bütçesinin lehinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, benden önce bu kürsüden
2007 bütçesiyle ilgili dünden beri gerek genel başkanlar nezdinde
gerek milletvekilleri nezdinde değerlendirmeler oldu. Elbette,
2003 yılı iktidara gelen AK Parti, 2002 yılından aldığı bütçenin
son bir ayına vâkıf oldu. Bu 2002 yılının bütçesini geçmişteki Parlamentoda
hükûmet olan muhalefet partileri birlikte yapmışlardı. Biz, 2002 ile
2006 yılında bir bütçeyi değerlendirirken, Hükûmetimizin, Başbakanımızın
ve onun ekip ve takım arkadaşlarının Türkiye’de dört yılda neler yaptığını
ve bunları nasıl yaptığını Türk milletinin gözünün içine baka baka
başarılı, dürüst, çalışkan, şeffaf ve ilkeli yapmayı başarmıştır.
Dört bütçede de bugüne kadar olduğu gibi 2007 yılı bütçesindeki hedeflenen
rakamlar, düşünülen programlar çerçevesinde, bütçede temel hedef
disiplin ve bu disiplinli çalışmayla, elbette bütün kurumların,
bu kurumlar içerisinde başta Başbakanlık olmak üzere ve Millî İstihbarat
Teşkilatının, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin, Atatürk
Kültür, Dil ve Yüksek Tarih Kurumunun ve Diyanet İşleri Başkanlığının
da bütçeleri aynı kapsamda geçmiş yıllara oranla 2007 yılında da
fevkalade artmış ve büyüme göstermiştir.
Benim de Hükûmetimizin programı çerçevesinde
lehte konuşacağım herkesin malumu olduğu üzere, genel olarak bu
dört yıl Türkiye’nin bir değerlenme ve bu değerlendirmenin neticesinde
derlenip toparlanma, daha doğrusu yoldan, raydan çıkmış bir arabanın
yola konulması, belki onun motorunu yenilemeden önce lastiklerini
yenileyip karda veya çamurda, yolun şartları ne olursa olsun yürüyebilir
bir araba konumuna getirmenin altyapısı hazırlanmıştır ve belki
rektifiye edilen bir kamyon durumunu düşünürseniz, bu kamyonun motoru
gerçekten geçmişte hasar görmüştü.
Türkiye Cumhuriyeti, bütün ülkelere bakıldığı
zaman, büyüyen bir ülkeden küçülen bir ülke konumuna gelmiş, gerek
yurt içinde gerek yurt dışında bütün kredi muslukları kesilmiş, güvenilir
“verdiğim parayı tekrar alamam” korkusuyla, bize bu konuda açılım
gösteren global dünyada yerimizin alınmadığının o günlerini hep
beraber yaşadık.
2000 ve 2001 krizleri, ondan sonraki, özel sektörün
ve devletin düştüğü durum, siyasetin kirlenmesi ve yozlaşması, tabii
ki siyaset üçgeninde ekonomiyi elinde tutan iş adamları, odalar ve
bunun yanında da tabii ki bürokratlar. Bundan herkes payını almıştı.
Onun için, Türkiye Cumhuriyeti devleti büyük bir devlettir, onun milleti
de büyük bir millettir. O basireti göstermiş, o büyük millet iktidarı
da ehline, muhalefeti ehline vererek tek başına iktidar ve tek başına
da bir muhalefet buraya göndermeyi başarmıştır.
Millet görevini yapmıştır. İktidar da görevini
yapıyor, muhalefet de bu görevi hakkıyla yapmaya çalışıyor, ama,
bunun yanında ilave bir muhalefet daha bu Parlamentoda doğmuştur.
Bunun sebebine ve derinliğine girmek istemiyorum. Onlar, Parlamentonun
işleyiş biçimi içerisinde elbette yerini alacak, demokrasinin
güzelliğini burada sergileyeceklerdir.
O nedenle, bu derlenip toparlanma döneminin, inşallah,
şahlanma dönemi 2007’de olacaktır. Onun için, Türkiye Cumhuriyeti
bütçeleri, bugüne kadar sosyal boyutlu bütçeler olmaktan mahrumdu.
2007 bütçesinde, Sayın Başbakanımın burada dün vurgu yaptığı, 2007
bütçesi, bir sosyal kalkınma, sosyal dayanışma, sosyal bütünleşme
bütçesi olmuştur, olmaya da devam edecektir. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar, saygıdeğer Başkanım; dört
yıllık, hedeflenen bütçede, rakamları, gerçekten, alt alta okuduğumuz,
yazıp topladığımız gibi, yan yana koyup 2003, 2004, 2005, 2006 bütçesinde
geriye giden hiçbir şey yoktur, sürekli ileri ve daha ileri hedefler
tutturulmuştur. Evet, büyümede, eksi 9’dan, ortalama yüzde 6 büyüme
sağlanmıştır, beş yılın ortalaması yüzde 6,5 olabilir. Bakıyorsunuz,
kalkınmada, 184 milyar dolar millî gelirin toplamı 400 milyar dolara
hedeflenmiş ve tutturulmuştur. İnşallah, 2007’de bu daha fazla yerini
alacaktır.
Bütçedeki artış gelirlerinin bir de altyapısına
ve yeterliliğine, bu işin içinin doldurulup doldurulmadığına bakmak
lazım. Evet, bu iş nasıl olmuştur? Bugüne kadar, kamu yatırımları
ve devletin kamu gelirleri sürekli olarak artırılarak özel sektörün
bugüne kadar bütçelerde önü tıkanmıştır. İşte, bu Hükûmet, devletin,
kamunun yatırımlarını bütçede yüzde 4’lerde tutarken, özel sektör
yatırımları yüzde 25’e hedeflemiş ve bunu son derece başarmıştır.
Burada dikkat edecek bir konu vardır, bu da şudur: Evet, geçmişte, devlet
garantisiyle, Hazine desteğiyle birtakım bankalar kredi almış,
vatandaşa vermiş ve bu bankalar, yirmi iki tanesi batmış, vatandaş
fazla bundan zarar görmemiş, devlet zarar görmüş. Şimdi, bizim yaptığımız
dönemde, vatandaşın yanında, tabii ki, devlet de bizim vatandaş da
bizim, devlet-millet iş birliğiyle bunu yeniden bir düzene koydu AK
Parti Hükûmeti. Ne yaptı? Artık, krediyi alan özel sektör, Hazine desteği
ve kamunun garantisiyle kredi almamıştır, kendi istikrarına, yatırımına,
güvenine, konumuna bakarak kredi almıştır. Riski, özel sektörün,
bugün kamudan daha fazladır. Burada dikkat edilecek konu, Türkiye’nin
istikrar devamlılığını korumaktır. Güven ortamını sürekli diri
tutmak ve bunu elbirliğiyle, muhalefet ve iktidarla sağlamaktır.
Evet, seçimler yaklaşıyor. Bu seçimlerin içerisinde
Cumhurbaşkanlığı seçimi de var. İki günden beri, bu konuyu sürekli
olarak, iktidar konusunda, muhalefet konusunda, herkesi ben sağduyulu
olmaya davet ediyorum. Onun da sebebi şudur: Hepimiz bu arabanın
içerisindeyiz. Eğer, seçimlere bu arabayı en iyi şekilde koruyarak
götürebilirsek, demokrasiye saygımızın gereğidir, onun için buradayız.
Biz, sosyal bir hukuk devletini savunuyoruz, laikliği savunuyoruz,
demokrasiyi savunuyoruz, ama, laikliğin de, demokrasinin de, hukukun
da parayla fazla ilgisi yoktur. Bunlar soyut kavramlardır, ama, sosyal
bir devlet olmanın yolu ekonomiden, paradan geçer. Vatandaşın cebine,
fakirin fukaranın gerçekten eline, o garip gurebanın ve birtakım
özürlü vatandaşların, geçmişten bugüne bakıldığı zaman, ilk defa
bu Hükûmet zamanında hem iş konusunda hem aş konusunda yüzü gülmüştür.
Sosyal yardımlaşma vakıflarının, bugüne kadar, artırımlı bir şekilde,
ülkemiz insanının, yeşil kartlıların elinden nasıl tuttuğu hepimizin
malumudur. Bunu hepiniz yakınen görüyorsunuz ve bunun yanında,
KOBİ’lere verilen desteklere baktığımız zaman, Hükûmetimiz, gerçekten,
gerek verdiği desteği gerek bugün Türkiye’de faiz oranları yaklaşık
2002’de yüzde 73’ten, bugün yüzde 20’lere düşmüş iken, KOBİ’ler hâlihazırda
yüzde 13’le bu desteği almaya devam etmektedir. Evet, bir dalgalanma
olmuştur. Bu dalgalanmada, mayıs, haziranda birileri elbette sevinmiştir;
geçmişteki gibi bir şeyler olsa, bir dalgalanma olsa, ülke krize
girse, tekrar seçim olsa… Ama, bu kimseye yarar sağlamaz. Alternatif
nedir? Millettir. Milletin vermiş olduğu bu yetkiyi, AK Parti Hükûmeti
beş yıllığına almıştır. Bu da demokraside ve hukukta, Anayasa’da
tescillidir. Ee, şimdi, biz, beş yıllığına almış olduğumuz bu yetkiyi,
gerçekten beceremezsek, yönetemezsek, acziyete düşersek, bu iki
tane seçimi başaramadan millete gidersek, o millet bize ne der?
“Ben size verebileceğim her şeyi verdim, becerip bir Cumhurbaşkanlığını
seçemediniz, becerip bu ülkeyi beş yıl yönetemediniz, başkalarının
düştüğü yanlışı siz de yaptınız,
tekrar bize geldiniz, hangi yüzle ne istiyorsunuz?” Biz bunu
dedirtmeyeceğiz. Biz, üzerimize düşen görevi, omuzlarımıza aldığımız
yükü gerçekten biliyoruz. Yüreğimizle bunu düşünüyoruz. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Alnımız ak, yüreğimiz pak bir şekilde bu yola
devam ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, Saygıdeğer Başkanım,
vaktim azaldı, söyleyecek çok şey var. O nedenle, diyoruz ki, iktidar
muhalefet elbirliğiyle, bu ülkenin menfaatine, bu ülkenin çıkarına,
gerek Diyanet İşleri Başkanlığında gerek Atatürk’ün makamında, asla,
laiklikle dini bir kıyaslama konusu yapmayalım. Bakın, bu Türkiye’de
Cumhurbaşkanlığı makamları, Atatürk dâhil sürekli olarak tartışma
konusu olmuştur, ama, biz, tartışmayı, insanların ehliyetine, insanların
yaptıklarına, insanların yapacaklarına, sözleriyle fiiliyatlarına
bakarak açıkça karar vermeliyiz. İşte, Türkiye’de dört yıldan beri, geçmişten daha
istikrarlı, daha güvenli, daha samimi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
FAZLI ERDOĞAN (Devamla) – …ve daha sevecen, bir
barış ortamında, bir kardeşlik ortamında, bir huzur ortamında,
ama, teknolojiyi de en iyi şekilde kullanarak bir Türkiye oluşturmak,
bir Türkiye sevdasını ortaya koymaya çalışıyoruz.
Bakın, hepinizin cebinde çok çeşitli markalar
vardır, televizyonlar vardır evinizde, kullandığınız telefonlar
vardır. Bir Finlandiya, bugün, Avrupa Birliğinin dönem başkanlığını
yapıyor -Nokia telefonunu hepimiz kullanıyoruz- bakın, 5 milyon
nüfusu var, ama, 73 milyon Türkiye Cumhuriyeti’nde biz bir marka oluşturamamışız.
Bizim hedefimiz, 2007 yılında da bu markaları bulmak, 2010 yıllarında
kalkınan Türkiye’yi hep beraber imar etmektir. Bunda payı olacak iktidar
vardır, ama, bugün, yetki ve sorumluluk elbette iktidarındır, muhalefetin
de görevi, bu konuda destek vermektir. Yanlışımız varsa, millet, gelecekte
sizi iktidar yapar, ama, geçmişten bugüne kadar, iktidarda fazla
-açıkça- yer alamamışsanız, bunu millete anlatırsınız, bunun eksikliğini,
AK Parti Hükûmetinin, açıkça, başarılarını da gölgelemeye…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Erdoğan, son cümlenizi alayım.
FAZLI ERDOĞAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Değerli
Başkanım.
Bu nedenle, ben hepinizi tekrar en kalbî duygularımla
selamlıyorum. 2007 bütçesinin, 2003, 2004, 2005 yılı bütçeleri gibi
ülkemizin menfaatine, daha doğrusu, Mevlânâ gibi -açıkça- hoşgörüsüne,
Yunus gibi hoşgörüsüne, Hacı Bektaş gibi “Bir olalım, diri olalım,
iri olalım.” sevdasına açık bir bütçe olduğunu düşünüyorum. Bu ülkede
73 milyon Türk evladı gerek diniyle gerek milletiyle gerek vatanıyla
gerek bayrağıyla cumhuriyetin temel değerlerine saygılıdır. Hiç
kimse, birisinden daha fazla ben bu işin sahibiyim diyemez. Hepimiz
bu hamurun birer -açıkça- ekmekleri olmaya çalışıyoruz.
Hepinize teşekkür ediyor, millete hizmete devam
diyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.
Hükûmet söz talebinde bulunmuştur.
Devlet Bakanımız Sayın Aydın, buyurun.
Şimdi, süreyi nasıl kullanıyorsunuz efendim?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Yarı yarıya efendim.
BAŞKAN – Yirmi iki buçuk dakikanız var efendim.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
O kadar uzun süreceğini de sanmıyorum.
Evvela, tavsiyeleriniz oldu, teşvikleriniz oldu,
takdirleriniz oldu -konuşan arkadaşlarım açısından söylüyorum-
teşekkür borçluyuz. Sağ olun, başından beri, dört yıldır -bu beşinci
yıla giriyoruz- her bütçe görüşüldüğünde Diyanet İşleri Başkanlığıyla
ilgili, durum hemen hemen hiç değişmedi. Daha iyi çalışmamız için,
daha çok çalışmamız için eleştirileriniz oldu. Ama, tekrar ediyorum:
Takdirleriniz oldu ve teşvikleriniz de oldu.
Diyanet İşleri Başkanlığı -bu terimleri kullandığım
için kusura bakmayın, artık yaygın hâlde kullanıldığı için ben de kullanıyorum-
vizyonunu ve misyonunu yeniden inşa ederek yoluna devam etmek istiyor.
Vizyon derken, açıkçası şu: Bugünün Türkiye’sinde ve bugünün dünyasında
nasıl bir Diyanet istiyoruz? Diyanet bir kurum olduğuna göre ve
her kurum da sosyal bir iklimde, sosyal bir bağlamda hizmet vermek durumunda
olduğuna göre, hizmetini sürekli olarak toplum içinde tasarlamak,
toplum içinde planlamak ve toplumun değişimine ayak uydurarak kendi
hizmet alanını da o şekilde yeniden yapılandırmak zorundadır ve
hızla değişen bir dünyada olduğumuz için de elbette bu vizyon, sürekli
olarak genişleyen ve sürekli olarak yenilenen bir vizyon olmak durumundadır.
“Misyon” dediğimiz de, “Hangi insan gücüyle yapacaksınız,
hangi insan kaynağıyla yapacaksınız?” Şüphesiz, vizyona ulaşabilmeniz
için o vizyonu kavramış ve o vizyon istikametinde azimle, iradeyle
yürüyen bir insan kaynağına, insan gücüne ihtiyaç vardır. Bugün bizim
yapmak istediğimiz, yaptığımız, geliştirmeyi arzu ettiğimiz şey
budur. Yani, dört temel soruya cevap arayarak yolumuza devam ediyoruz:
“Ne yapmak durumundayız?” Bu, daha ziyade, bilgiyi
ve hizmeti karşımıza getirir.
“Kiminle yapmak durumundayız?” Bu, insan kaynağının
zaman ve mekân çerçevesinde yeniden düşünülmesi ve planlanmasını
gerektirir.
“Nasıl yapacağız?” Bu da, bilimsel ve rasyonel
yöntemleri nasıl kullanacağız, bilgi ediniminde ve hizmet ortaya
koymada nasıl bir yol ve yordamdan yürüyerek gideceğiz, nasıl bir
metodoloji, nasıl bir teknoloji kullanacağız ve bütün bunları,
yani, “ne”yi, “kim”i ve “nasıl”ı bir bakıma içinde barındıran “niçin”
sorusuna cevap vermektir. Niçin Diyanet vardır, niçin Türkiye’de
din hizmeti vardır ve bu hizmetin ana amacı ve tali amaçları nelerdir?
Şimdi, hepiniz takip ediyorsunuzdur eminim, pek
çoğunuzda Diyanet İşleri Başkanlığındaki arkadaşlarıma ve bana,
zaman zaman söylüyorsunuz. Hakikaten, artık, Diyanet, sadece hizmetini
Türkiye’yle sınırlayan bir kurum değildir, olamaz, olmamalıdır. Bu
son birkaç ay içinde olup bitenler gösteriyor ki, kurumlarımız,
millîliklerini muhafaza ederek, istikrar içinde değişerek, küresel
meydan okumalara, küresel sorunlara cevap vermek zorundadır. Yani,
artık, her millî kurum, aynı zamanda küresel bir kurum olmak zorundadır
ve hakikaten, bir tevazu içinde söylemek istiyorum ki, bugün Diyanet
millî kurum olma özelliklerini koruyor; ama, çabalarıyla, etkinlikleriyle
de küresel bir görevle karşı karşıya olduğunun bilinci içinde hareket
ediyor. Bir tek örnek vereyim size: Son bir yılda, daha tam konuşacak
olursam son altı ayda, dışarıda, gerek itibarlı medya gerek itibarlı
kurumlar dikkate alındığı takdirde Diyanete yapılan olumlu atıfların
sayısı bütün Diyanet tarihinin sayısının 4 katıdır. Hani, üniversitede,
hocalarımızı, genellikle doçentlerimiz profesör olurken atıf arıyoruz
ya, acaba, dünya genelinde nasıl değerlendiriliyor, dünyanın haberi
var mı yok mu, nasıl değerlendiriliyor, nasıl atıfta bulunuyor,
onun için bunu söylüyorum. Bir ayda, Diyanete yapılan, ciddi kurumların
ve medyanın yaptığı atıf Diyanet tarihinin tam 4 katına çıkmıştır.
Yeter mi bu? Yetmez. Umuyorum önümüzdeki akan yıllarda bu 10 katına
çıkacaktır, çıkmak durumundadır. Çünkü, Diyanet, hizmetini evrensel
boyutta düşünmektedir ve yapmaktadır. Niçin? Çünkü, hizmetine talip
olduğu dinin kendisi zaten evrenseldir. O zaten mevzii değildir,
yerel değildir. Dolayısıyla, evrensel bir misyonu ancak evrensel
bir çabayla sürdürebiliriz.
Şimdi arkadaşlarım da söyledi, teşekkür ediyorum,
hakikaten, hem Anayasa’nın gereğidir hem de bizatihi dinin gereğidir.
Ne? Siyasetin dışında olmak, siyasetin üstünde olmak. Hiç kimse,
bu konuda, kılı kırk yardığımızı inkâr edemez, bugüne kadar eden de
çıkmadı zaten. Çünkü, dine yapılacak ve din yoluyla insanımıza yapılacak
en önemli hizmet dini siyasetin dışında tutmaktır. Evvela dinin
kendi kutsallığı zaten buna mânidir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Ama, uygulamıyorsunuz.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) – Uygulaması
da öyle. Yoksa, sadece teoride olsa, bu kadar, Sayın Milletvekilim,
bu kadar cesaretle bunları söylemek kolay değildir. Açıkça söyleyeyim,
bunları söylerken, insan, cümleleri başka türlü kurmaya çalışır…
Hayır, iddialı kuruyorum: Diyanet, siyasetin üstünde hizmet üretmek
için elinden geleni yapıyor ve bugün, Diyanet, gerçekten, toplumun
her kesiminin hizmetindedir ve bugün Diyanet -birkaç arkadaşım da
işaret etti- Afrika’dan tutunuz da Orta Asya cumhuriyetlerine,
Balkanlara varıncaya kadar ulaşabildiğimiz her yere ulaşıyoruz.
Bizim, ilçe müftülerini, il müftülerimizi terfi ettirmemizin
kriterlerinden biri doğrudan doğruya halka gitmektir. Eğer, il müftüm
ilçelerini dolaşmamışsa, ilçe camilerinde vaaz etmemişse, halkla
birlikte olmamışsa, eğer, ilçe müftülerim her köye gitmemişse, yaptığı
hizmet ne kadar önemli olursa olsun, açıkçası daha önemli bir konuma
gelme hakkını kendinde göremiyor. Her
yerde olmak zorundayız, tekrar ediyorum, çünkü, o mesaj, her yerde
olmak, her yerde bulunmak zorundadır.
Misyonerlik
konusundan bahsedildi. Doğrudur, misyonerlik, dünyanın pek çok yerinde
yaygın hâlde yürüyor, ülkemizde de yaygın hâlde yürüyor. Ama, ben yurt
dışına çıktığım zaman, ilk sorulan sorulardan biri, benim misyonerlikle
ilgili söylediklerim, misyonerlikle ilgili değerlendirmelerimdir.
Ben şunu söyledim ve şunu söylüyorum: Herkes, kendi inancını anlatmak,
açıklamak hürriyetine sahiptir ve bu hürriyet geneldir. Eğer ben Almanya’da,
eğer ben Hollanda’da dinimi anlatma hürriyetine sahipsem, o zaman,
burada da başka din mensupları kendi inanışlarını, inançlarını anlatma
hürriyetine sahiptir. Ama, hiç kimse, hiç kimse, kendi inancını anlatırken,
başka inançları kötüleme özgürlük ve hakkına sahip değildir. Hiç
kimse, kendi inançlarını anlatırken, kendi inançlarını başkalarına
iletirken, başka din mensuplarını rencide edecek bir durumda, bir
konumda olamaz; bu, ilme aykırıdır, ferasete aykırıdır, insanlığa
aykırıdır. Bu bakımdan, eğer, yer yer, kendi inançlarını anlatırken
başka inanışları kötüleyen insanlarla karşılaşırsak, kendimizi
buna karşı da savunmak zorundayız.
Bir
başka husus, Avrupa Birliği bizden istiyormuş ki, biz, “Efendim, hak
din İslam değildir” veya “Hak din İslam’dır” demeyecekmişiz. Arkadaşlar,
kimsenin ne hakkıdır bu ne de haddidir bu. (AK Parti ve CHP sıralarından
alkışlar) Biz, İslam dininin… Zaten, Diyanet dediğimiz, Diyanet İşleri
Başkanlığı dediğimiz kurumun vazifesi budur. Zaten, o dinin hak
olduğunu anlatmaktır, hak olduğunu öğretmektir. Biz bunu söyleriz,
eleştiren olur, eleştirmeyen olur, yurt dışında da eleştiren olur.
Hani, sevmediğim bir söz vardır. Gecenin biraz da
üzerimizdeki baskısını dağıtmak için söylüyorum. Her zaman içeride
“ağzı olan konuşur” demek durumunda değiliz. Dışarıda da var öyleleri,
ağzı olun konuşur. Biz doğruyu söyleriz, doğru bildiğimiz yolda gideriz.
Elbette ki, bundan rahatsız olanlar da çıkabilir.
Şimdi, çok kısaca nokta konulara geliyorum, bu
söylediklerim genel konulardı. Kadro meselesine hemen hemen her
arkadaşım temas etti. Bu Meclisin yardımıyla, hepinize, kurumum
adına teşekkür borçluyum. Bu Meclisin bize gösterdiği yardım neticesinde
kadro durumunda bir ilerlememiz oldu, ama, hâlâ, ihtiyacımız hepimizi
rahatsız edecek boyutta. Bu Mecliste olan milletvekili arkadaşlarım
-hiçbir parti gözetmeden söylüyorum- zaman zaman bana geliyorlar,
diyorlar ki: “Şu kadar camimiz boş diyorsunuz, kadrosu da yok diyorsunuz.
Zaten, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu görüşüldü. Genel Kurula getirin,
biz de yardımcı olalım, o çıksın.” Burada isimlerini söylememe gerek
yok. Bunu, arkadaşlarım her defasında söylüyorlar ve sizin yardımınızla
inşallah, çok uzak olmayan bir tarihte, bu kadrosuz camilerimizin
kadrolarını tamamlamak için Genel Kurula indireceğiz ve eminim,
bugüne kadar nasıl herkes yardımcı olduysa, bugünden sonra da bu
haklı talebe, bu hepimizin dile getirdiği talebe arkadaşlarımız,
milletvekili arkadaşlarımız yardımcı olacaklardır.
Ama, yine de, bir örnek olsun diye, 1998-2002 yılları
arasında, 1998’den 2002 yılına kadar bütün atamaların sayısı
4.419’dur. Eğer, vefat edenleri, görevden ayrılanları, bırakıp gidenleri
düşünürseniz, bu 4 bin rakamı ihtiyacın onda 1’idir. Hâlbuki,
2002’den 2006’ya, yani, bugüne kadar -tekrar ediyorum- hepinizin yardımıyla
yaptığımız atama 20.700’dür. Epeyce mesafe aldık, ama, hâlâ, 6 bin civarında,
gerçekten, kadrosu olduğu hâlde görevlisi bulunmayan camilerimiz
vardır.
Özlük hakları konusu, arkadaşlarım haklı olarak
dile getirdiler, çok önemli bir konu. Ama, o konuda da size niçin teşekkür
ettiğimin vesikası olsun diye söylüyorum: Bekâr olup da, 1’inci derecede
imam olan bir arkadaşımız, üç yıl önce 600 YTL alıyordu, şimdi 910 YTL
alıyor. Yine, evli, iki çocuklu, 1’inci derecede çalışan bir görevlimiz,
üç yıl önce 650 YTL alıyordu, bugün 1.000 YTL alıyor. Bu yeter mi? Hepimiz
biliyoruz ki yetmez, çünkü onların da çocukları var, onların da üniversitede
okuyan yavruları var, onların da ihtiyacı var. Dolayısıyla, bu rakamın,
bu ilerlemenin ve iyileşmenin iyi olduğunu hiçbirimiz söyleyemeyiz,
ama bu noktaya getirilebildiği için teşekkür borçluyuz, daha iyi
noktalara gelmesi için de yardımlarınızı bekliyoruz.
Teşkilat yasasına temasta bulunuldu. Teşkilat
yasası, bizim açımızdan, Diyanet İşleri Başkanlığı açısından tamamlandı.
Ama, hakikaten hepiniz biliyorsunuz ki, reform yasaları, reform
paketleri, acil olan konularımız o kadar ağır bastı ki, 23.00’e kadar
çalıştığımız da düşünülürse, hâlâ onun sevk edilmemesinin sebebi
Meclisteki yoğunluktur. Onun hafiflediği her an, henüz daha Bakanlar
Kuruluna da gelmiş değil, ama yükün hafiflediği her an Bakanlar Kurulunda
görüşülmeye hazır durumdadır ve sizin de zaten onayınıza, dolayısıyla
yasalaşması için Meclise gelmesine gayret sarf ediyoruz, gayret
sarf edeceğiz.
Daha sonra sorular olacak zaten, öyle zannediyorum,
biraz da o sorulara belki yardımcı olmak için, sizin zamanınızı daha
fazla almamak için uzatmıyorum. Ben, tekrar hepinize çok teşekkür
ediyorum ve katkılarınızdan dolayı da şükran borçlu olduğumu ifade
ediyorum, saygılar… Sağ olun. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakana.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcımız Sayın Mehmet
Ali Şahin, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Başbakanlık merkez teşkilatı ve Başbakanlığa
bağlı dört kurumumuzun bütçeleri üzerinde müzakereler yapıyoruz.
Gruplar adına yapılan konuşmalarda, değerli arkadaşlarımız, gerek
Başbakanlık merkez teşkilatıyla ilgili gerekse bütçeleri görüşülen
kurumlarla ilgili, onların hangi görevleri yerine getirdiklerini,
fonksiyonlarının ne olduğunu burada detaylı şekilde ifade ettiler.
O bakımdan, bendeniz, bu konularla ilgili aynı bilgileri tekrar
etmemek için oralara girmek istemiyorum. Ancak, tabii, saat dörtten
beri, demin andığım bütçeler üzerinde burada görüşmeler yapılırken,
değerli arkadaşlarımız fikirlerini serdederken, değerlendirmem
icap eden, Hükûmet olarak değerlendirmemiz gereken bazı saptamalarda
bulundular. O bakımdan, çok kısa bir zaman dilimi içerisinde, onlarla
ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Aslında, kurumlarımızın bütçelerini görüşüyoruz.
2007 yılında neler yapacaklar, yapmayı amaçladıkları işleri kendilerine
ayrılan parayla, bütçeyle karşılayabilirler mi, karşılayamazlar
mı, bunların öncelikle görüşülmesi gerekirdi. Özellikle, çok saygı
duyduğum iki muhalefet partimize mensup arkadaşlarımız -baştan
sona dikkatle takip ettim- hiçbiri, şu kurumun bütçesi şudur, bu
ödenek yetersizdir demedi, biri müstesna: Sayın Akyüz. Sadece Diyanet
İşleri Başkanlığı bütçesiyle ilgili dediler ki: “Bu bütçe yetersizdir,
artırılmalıdır.” Onun dışında hiçbir arkadaşımız, kurumların bütçeleriyle
ilgili, kurumlarımızın 2006 yılında yaptıklarıyla ilgili, 2007
yılında yapmayı amaçladıklarıyla ilgili hiçbir değerlendirmede
bulunmadılar. Bundan son derece üzüntü duydum. Özellikle muhalefet
partilerine mensup arkadaşlarımız şunu söyleselerdi çok güzel
olurdu, bana şunu sorabilirlerdi veya bu kürsüye çıkıp Hükûmete şunu
söyleyebilirlerdi: Neden Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının
bütçesini, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin bütçesini,
Atatürk Kültür, Dil, Tarih Yüksek Kurumu bütçesini, yüzde 10’larda
artış sağladınız da bunlara bir önceki yıla göre, Başbakanlık merkez
teşkilatının bütçesinde bir önceki yıla göre yüzde 73 oranında artış
sağladınız, diye sormalıydınız burada. Aslında bu bütçelerin...
HALUK KOÇ (Samsun) – Daha sorular var.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Hayır, burada soracaktınız onu. Ben şimdi size tüyo
verdim Haluk Hoca, herhâlde onu soracaksınız.
HALUK KOÇ (Samsun) – Daha sorular var, siz erken
söz aldınız.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Peki, peki.
Bunları değerlendirmeliydik. Yani, kurumların
bütçelerini değerlendirmeliydik. Ama, söz alan muhalefet partisine
mensup olan arkadaşlarımızın, saat tuttum, konuşmasının üçte 1’i
Başbakanlık Müsteşarına ayrılmıştı. Ama dört yıldır, aynı şekilde,
konuşmalarının yarısı Sayın Başbakanlık Müsteşarıyla ilgili
oluyor.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Demek ki hak ediyor Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Bu Başbakanlık Müsteşarı gökten zembille düşmedi.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Siz getirdiniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Bu Başbakanlık Müsteşarı, Türkiye’deki usule göre -bakın, şu Resmî Gazete’dir- atandı. Kim
atadı? Sayın Cumhurbaşkanımız atadı. Demek ki şartlarını taşıyormuş
ki, 22 Ekim 2003 tarihli Çarşamba günkü Resmî Gazete’de, Sayın Cumhurbaşkanının
onayıyla Başbakanlık Müsteşarlığına atanmış olan bir arkadaşımızdır.
Şimdi, geçmişte, on iki yıl önce, bir yerde, resmî
bir toplantıda yapmış olduğu bir konuşmadan alıntılar yapılarak,
Başbakanlık Müsteşarıyla ilgili söz alan arkadaşlarımız değerlendirmeler
yapıyorlar. Tabii ki onların takdiridir, ama her yıl böyle yapılıyor.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Gömleğini değiştirmiş
mi Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Ben, ana muhalefet partimizin, Türkiye’nin en köklü
siyasi partisinin muhalefet yaparken Başbakanlık Müsteşarına
takılıp kalmasından üzüntü duyuyorum. Aşmalısınız Başbakanlık
Müsteşarını, oraya takılıp kalmayın. Bu size yakışmıyor. Eğer Başbakanlık
Müsteşarı bir suç işlemişse, o yapmış olduğu konuşma suç unsuru
içeriyor idiyse -açık bir konuşmadır, hükûmet komiseri o toplantıda
vardı, zabıt tutmuştur- her hâlde hakkında soruşturma açılmalı, dava
açılmalıydı, ama böyle bir şey yapılmamış; ama, siz kendinizi savcı
yerine koyuyorsunuz, hâkim yerine koyuyorsunuz, önce iddiada bulunuyorsunuz,
sonra hâkim olarak hüküm veriyorsunuz…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Siz de şu anda avukatlığa
başladınız Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – …Başbakanlık Müsteşarını
mahkûm ediyorsunuz, bununla da kalmıyorsunuz, sonra infaz memurluğuna
soyunuyorsunuz, bir de infaz ediyorsunuz. Arkadaşlar, bu, hukuk
devletinde olacak bir şey değil. Hakkında kesinleşmiş mahkeme kararı
olmadan hiç kimseyi suçlu ilan edemeyiz. Bu yanlış olur. O bakımdan,
buralara takıp kalmayalım. Ben, Başbakanlıkta, bu Müsteşar döneminde
neler yapılmış, yeni bir şey yapılmış mı, bunların araştırılmasını
arzu ederdim.
Bakın, iki gün önce, Başbakanlık, belki de tarihinde
ilk kez bir ödül aldı, iki gün önce TÜSİAD -yani, Türk Sanayicileri
ve İş Adamları Derneği- ile Türkiye Bilişim Vakfı tarafından e-TR
ödülünü kazandı. Yani, Başbakanlıkta Alo 150, Başbakanlık İletişim
Merkezi, Doğrudan Başbakanlık, yani BİMER uygulaması nedeniyle,
bu iki kurumumuz, başta TÜSİAD, bunun kamudan kamuya e-hizmetler
kategorisinde birinciliğe layık görüldüğü sonucuna vararak,
Başbakanlığa bu nedenle bir ödül verdi.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Çiftçilerden de ödül
var mı Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – O nedenle, yapılan hizmetleri değerlendirelim.
Yani, bir bürokratın, bir kamu görevlisinin başında bulunduğu kurum
neler yapmış… Yanlışlıklar yapmışsa burada söyleyelim. Bu görevde
bulunduğu süre içerisinde yanlış uygulamaları olmuşsa, hataları
olmuşsa burada onu değerlendirelim. Bizim gözümüzden kaçmış bir
eylemi olmuşsa bize söyleyin, onları düzeltme imkânı bulalım. Ama,
işte, çok yeni bir uygulamadır BİMER uygulaması. Ne yapmıştır? Bir
yıl içerisinde 190 bin vatandaşımız “Alo Başbakanlık” hattına değişik
sorunlarını telefonla, faksla ve bizzat gelerek ulaştırmış, Başbakanlıktaki
bu birim bu vatandaşlarımızın sorunlarının çözümüne yardımcı olmuş.
Bu, güzel bir uygulama. Bu güzel uygulama da işte değerlendirilmiş,
bu sene kamudaki güzel uygulamalar arasında örnek seçilerek birinciliğe
layık görülmüş. Başka neler yapılmış?
Değerli arkadaşlar, Başbakanlık bünyesinde Devlet
Arşivleri Genel Müdürlüğü var. Arşiv o kadar zengin ki. Ama, oradaki
belgeler maalesef çok dağınık, tasnif edilmemiş. İşte şimdi, bu dönemde
tasnif ediliyor, bilgisayar ortamına aktarılıyor ve müracaat
eden herkesin bu arşivlerden yararlanmasını sağlayacak birtakım
güzel hizmetler yapılıyor. Gelip şu söylenebilirdi: Niye bu kadar
gecikti? 1920 yılından bu yana çıkmış olan tüm resmî gazeteler şimdi
arşivlendi ve bilgisayar ortamında ilgilenenlerin bilgisine sunuldu,
1920 yılından şu ana kadar çıkan tüm resmî gazeteler. Sanıyorum, bu
hizmet de ya sunuldu veya sunulmak üzeredir.
Tabii, ben, kıymetli vakitlerinizi fazla almayacağımı
ifade ettim. Şu anda, Başbakanlıkta, Mevzuatı Geliştirme Genel Müdürlüğünce
tüm mevzuat taranıyor. Yürürlükten kalkmış, uygulama imkânı kalmamış
olan yönetmelikler, tüzükler, kanunlar tek tek taranıyor. Buraya
bir kanun tasarısı sevk edildi. Sanıyorum, 116 tane kanun tasarısının
yürürlükten kaldırılması… Yani, uygulama kabiliyeti kalmamış.
Tüzükler, yönetmelikler var bir o kadar. Bunlarla ilgili taramalar
yapılıyor. Bütün bunlar, işte bu yeni dönemde, Başbakanlığın, Başbakanlıktaki,
işte, Müsteşarlığın ve ona bağlı olan birimlerin yapmış oldukları
güzel çalışmalardır.
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Bakan, zaten görev bu!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Ben, sizi bu bilgilerle bilgilendirmek, bu konuları
burada değerlendirmek ve muhalefetten de, kardeşim, bu yapılanlar
eksiktir, şunlar şunlar da yapılmalıydı, niye bunları yapmadınız,
demelerini beklerdim, ama bununla uğraşılmıyor, ben ona üzülüyorum.
HALUK
KOÇ (
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Yani,
bir yere takılıp kalmışsınız. Oradan muhalefet partimiz kendisini
kurtarsın.
Şimdi,
bir şey daha söyleniyor, o konuda da düşüncemi sizlerle paylaşmak
istiyorum. Gerek Sayın Gaydalı gerekse Sayın Kumkumoğlu diyor ki:
“Bu iktidar devletin tüm kurumlarıyla kavgalıdır.”
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Değil mi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – İşte, burada devletin kurumları var. Millî İstihbarat
Teşkilatı burada. Devletin kurumu değil mi? Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliği burada, Atatürk, Kültür, Tarih Yüksek Kurumu
Başkanı burada. Efendim, sizlerle kavgalı mıyız? Lütfen…
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Burada mı soracaksınız
Sayın Bakan, burası yeri mi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Evet diyorlar.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Lütfen…
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Nasıl söyleyecekler,
saygılarından söyleyemezler.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Lütfen, söyleyin o zaman. Anayasa Mahkemesi ile
kavgalı mıyız? Daha bir ay önce Anayasa
Mahkemesinin yeni hizmet binasının temelini Sayın Başbakanımızla
birlikte attık. (AK Parti sıralarından alkışlar) Atatürk, Kültür,
Tarih Yüksek Kurumunun yeni binaya ihtiyacı var, arayış içerisindeyiz.
Sayın Başbakanımız bizzat ilgileniyor. İşte, Sayın Hocam buradadır.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – İç Tüzük gereği Komisyona
soru soramazsınız.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – O bakımdan… Ancak, bazı kurum mensupları çok az da
olsa, bazı kurum mensupları pek az da olsa Hükûmetle cedelleşiyor.
Biz hiç kimseyle cedelleşmiyoruz. Hükûmet olarak bizim, bize bağlı
olan hiçbir kurumla sürtüşmemiz, onunla problemli hâle gelmemiz düşünülebilir
mi?
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Mesela, Futbol Federasyonuyla
cedelleşmiyorsunuz(!)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Ama, çok az da olsa bazı kurum mensupları, şu veya
bu nedenle, Hükûmetle sanki mücadele ediyor görüntüsünü veriyorlar.
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Bakan, geç oldu, geç oldu. Oylama olacak
daha Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Bu konuda muhalefet partisinin bize, muhalefet
partisinin bize, bu Parlamentodan çıkmış olan Hükûmete destek vermesi
lazım. Bu Parlamentodan çıkmış olan, millî iradenin tecelligâhı olan
bu Parlamentodan çıkmış olan Hükûmetle ideolojik nedenlerle cedelleşen
kamu görevlileri varsa onların karşısına çıkıp “bu Parlamentodan
çıkmıştır bu Hükûmet, bu Hükûmetle cedelleşmeyin” demesini bekleriz.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Çünkü, bugün biz iktidarsak, bir
gün millet öyle tercih eder, sizi iktidara getirir.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – İlk defa böyle bir şey söylüyorsun.
Allah razı olsun!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – O bakımdan, şu
Parlamentoda bulunan millet iradesini temsil eden milletvekilleri
ve partiler olarak birbirimize bu konuda destek olmalıyız.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Bakan, iktidar
sızlanma yeri değil, yapamıyorsanız gidin o zaman.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – O nedenle, bizim hiçbir kurumla, hiçbir, devletin
kurumuyla bir problemimiz olamaz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Yapamayan gider. İktidar
sızlanma yeri değil.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Her kurumun problemiyle, derdiyle ilgileniyoruz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Eğer yönetemiyoruz
diyorsanız, gidersiniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Ama, demin söylediğimi de öyle bir problem olarak
ortaya koymuş falan değilim. Kuşkusuz ki, o şekilde davranan kamu
görevlileri varsa, yasalar neyi gerektiriyorsa o yapılır. Bunu bir dert ettiğimizi
filan ifade etmek için bunları söylemiyorum. Ama, bunların burada
konuşulmuş olması nedeniyle, en azından düşüncemi sizlerle bu konuda
paylaşma ihtiyacını duydum.
Sayın Kumkumoğlu, konuşmasının önemli bir bölümünde
bu Hükûmetin ve AK Parti İktidarının cumhuriyet için bir tehlike ve
tehdit hâline geldiği anlamına gelen cümleler kullandı. Bundan son
derece üzüntü duydum.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Aynen doğrudur.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, cumhuriyet ve onun temel
nitelikleri hiç kimsenin tekelinde değildir. Asıl tehlike nedir
biliyor musunuz arkadaşlar? 83’üncü kuruluş yıldönümünü bir süre
önce geride bıraktığımız Türkiye Cumhuriyeti’nde, hâlâ, cumhuriyetin
tehdit ve tehlike hâlinde olduğunu sürekli konuşmak, bana göre cumhuriyet
için asıl tehdit ve tehlikedir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Niçin?
Kusura bakmayın, niçin, biliyor musunuz? Şu anda Türkiye’de yaşayan
nesiller, hepimiz cumhuriyet nesilleriyiz. Cumhuriyetin okullarında
ve cumhuriyetin verdiği bilgilerle yetiştik ve dolayısıyla, bu
ülkede cumhuriyetle ve onun temel nitelikleriyle problemli hiçbir
fert olamaz. Bunun aksini iddia ederseniz, birileri şöyle düşünür:
Demek ki bu cumhuriyetin bir eksikliği var, bir noksanı var, yetiştirdiği
nesiller kendisine inanmıyor, diye düşündürtürsünüz. Bunu düşündürtmeye
hiç kimsenin hakkı yoktur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunu düşündürtmeyin
lütfen. Ne bizim ne sizin ne hiç kimsenin cumhuriyetle bir problemi
olamaz.
Değerli arkadaşlar, tabii ki cumhuriyete sahip
çıkacağız, ancak, cumhuriyete sahip çıkmak lafla olmaz, hizmetle
olur. Türk ekonomisini büyüterek cumhuriyete sahip çıkabilirsiniz,
kişi başına düşen millî geliri artırarak cumhuriyete sahip çıkabilirsiniz,
yolu olmayan, suyu olmayan köye yol götürerek, su götürerek cumhuriyete
sahip çıkabilirsiniz. (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Asfalt yerine yanık yağ
dökülüyor, haberiniz var mı bundan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Devamla) – Dört yıl önce “yahu, ev sahibi olacaksın” denseydi
“bırak ya, hayaldir” diyen insanlar şimdi kira öder gibi ev sahibi
olmaya başlamışlarsa, işte cumhuriyete böyle sahip çıkılır. O vatandaş
diyecek ki… Helal olsun benim cumhuriyetime, cumhuriyetin Hükûmetine,
hükûmetlerine, Meclisine, kira öder gibi beni ev sahibi yaptı, diye
o insanı düşündürtür ve cumhuriyete daha fazla sahip çıkmasını
sağlarsınız. Biz bunu yapıyoruz işte.
Geçtiğimiz cuma günü Niksar’daydım, Tokat’ın Niksar’ında.
Toplu konut anahtar dağıtım törenine katıldım. Sembolik olarak 10
tane, işte, daire sahibini çağırdılar mikrofona. Anahtarlarını
verdik. Sordum: “Ne iş yaparsınız?” Biri dedi ki, eşi gelmişti: “Benim
eşim tır şoförüdür.” 9 tanesi devlet memuru olduğunu söyledi.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) – Sayın Bakan, bize söyleyin,
biz muhalefetiz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – 9 tanesi devlet memuru olduğunu söyledi. Bundan
son derece mutlu oldum. Demek ki, artık, bu ülkede, dar gelirli insanlar
bile kira öder gibi daire sahibi olmaya başladılar.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Bakan, bütçeyi
unuttunuz, reklamlara başladınız şu anda.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Hani memurların çoğu ev sahibiydi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Şimdi, bakın, işte bunları yaparak, bu hizmetleri
yaparak cumhuriyete sahip çıkabiliriz, cumhuriyete hizmet ederek,
birbirimizle hizmet yarışında olarak, birbirimizle bu ülkeyi daha
da geliştirmek için proje yarışmaları içerisinde olarak cumhuriyete
sahip çıkabiliriz; yoksa, birbirimize laf yetiştirelim, “sen, işte,
cumhuriyetin temel niteliklerine az inanıyorsun, ben çok inanıyorum…”
Ya, bunları artık geride bırakalım. Bu tartışmalar Türkiye’ye yakışmıyor.
O bakımdan, bu tür değerlendirmeleri, artık Türkiye’nin, hatta şu
Meclisin gündeminde olmaması gereken değerlendirmeler olarak görüyorum.
Değerli arkadaşlarım, demin de ifade etmiştim,
bütçeler üzerinde, MİT’tir, işte Atatürk Kültür, Tarih Yüksek Kurumunun
bütçesi, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği bütçesi üzerinde,
konuşmamın başında ifade ettiğim gibi, arkadaşlarımız o kadar doyurucu
bilgiler verdiler ki ben onları tekrar etmeyeceğim. Bu düşüncelerimi,
bu tespitlerimi çok iyi niyetle siz değerli arkadaşlarımla paylaşma
imkânı buldum.
Bütçelerimizin hayırlı olmasını diliyorum,
hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Aleyhte olmak üzere, şahsı adına, İstanbul Milletvekili
Sayın Ali Rıza Gülçiçek, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı Başbakanlık bütçesi hakkında şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, barış içerisinde herkesin
birbirini sevdiği, saydığı, gelirin adil olarak dağıtıldığı, güven
ortamında yaşayan bireylerin oluşturduğu bir toplum olmak hepimizin
isteğidir. Bunu sağlamanın yolu da, inançsal, sosyal ve ekonomik ayrımcılıkları
ve haksızlıkları gidermektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
bilindiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2’nci maddesi
devletimizi “…demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.” demek
suretiyle tarif etmektedir. Hemen arkasından gelen 10’uncu maddesi
ise “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç,
din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun
önünde eşittir.” dedikten sonra “Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini
sağlamakla yükümlüdür.” hükmünü getirmekle eşitliği sağlamak görevini
devlete zorunlu bir görev olarak vermiştir. Yine, Anayasa’mızın
17’nci maddesi “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahiptir.” ifadesini taşımaktadır. Anayasa,
bu saydığım maddeleri ile öncelikle ve temel anlayış olarak Türkiye
Cumhuriyeti’nin laik bir devlet olduğunu vurgulamakta, devlet yapısının
buna aykırı olmayacağına amir bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; böylesine
laik bir hukuk devletinde vatandaşların yasalar önünde mutlak eşitliğe
sahip olduklarını vurgulamakta, bireylerin hak ve yükümlülüklerinin
eşitliği önündeki engelleri kaldırma ve bu mutlak eşitliği hayata
geçirme görev ve sorumluluğunu devlete vermektedir. Devlet, bu şekilde
temel insan haklarından biri olan eşitliği sağlayacağı gibi, bireylerin
maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme görevini de yürütecektir.
Eşitlik, Anayasa’nın hukuk terimi tanımının olmazsa olmaz ana kurallarından
biridir.
Değerli milletvekilleri, devletimize ve demokrasimize
hayat veren ve aynı zamanda millî birliğimizin de pekişmesini sağlayacak
olan ve bizi, Anayasa’mızın hedeflediği ve “Başlangıç” bölümünde
ifade ettiği çağdaş medeniyet düzeyine ulaştıracak olan Anayasa’nın
bu üstün hukuk kuralları, üzülerek ifade etmek gerekirse, hiç uygulanmadığı
gibi bazen de aksi yapılmaktadır. Bunun sonucu olarak da sosyal barışın
sağlanmasında, sevgi ve hoşgörünün pekişmesinde, kardeşlik duygularının
yerleşmesinde arzulanan ortam sağlanamamaktadır, hatta uzaklaşmalarını
sağlamaktadır. Buna bir de Anayasa’nın 24’üncü maddesinde yer alan
ve Anayasa’nın hedeflediği din kültürü ve ahlak öğretimi hedefinden
ayrılıp bir çoğunluk mezhep yorumunun zorunlu öğretilmesine dönüştürülmüş
olan bir uygulamayı da ilave ettiğimizde durum daha da vahim bir
hâl almaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’da
yer alan din kültürü ve ahlak öğretimi, İslam’ı tek bir mezhebin öğretisi
durumuna indirgemiş, laik öğretiye ve aydınlanma devrimine en
büyük darbe indirilmiştir. Unutmamalıyız ki laik devlet, bütün
inançlara karşı aynı mesafede kalmalıdır. Alevi yurttaşlarımızdan
topladığı vergileri diğer inanç sahibi kardeşlerimizin dinî ihtiyaçlarını
karşılamaya yönelik harcamaya başlanmış ve bunu devam ettirmiştir.
Değerli arkadaşlarım, işte burada bütçesi üzerinde
söz aldığım Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatı bu şekilde kurulmuş
ve geliştirilmiştir. Bu teşkilata bütçeden 1 milyar 638 milyon 383
bin YTL ayrılmıştır. Bunun yanında, cami, mescit, kilise, sinagog
ve havraların elektrik ve su parası devletçe alınmamaktadır. Bu tür
bağışlar elbette yapılmalıdır. Ancak, Alevi yurttaşlarımızın ibadet
ihtiyaçlarını giderdikleri cemevlerine de devletin aynı kolaylıkları
göstermesi gerekmektedir. Bu ayrımcılık “Aleviler bizim kardeşimizdir,
onlar birinci sınıf” sözleriyle pek uyuşmamaktadır
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; anayasal
bir kuruluş olan ve laikliğin güvencesi olan Diyanet İşleri Başkanlığının
konumunun laik cumhuriyetin Sayın Meclis Başkanı tarafından tartışmaya
açılması, Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydın’ın Diyanetin yeniden yapılandırılması
ve yeni teşkilat yasası çıkarma uğraşlarının ne hikmetse şu ana kadar
gündeme getirilip yasalaşmaması düşündürücü. Buna, biraz önce,
kendisi, zaten açıklık getirdi.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Başbakan,
3 Eylül 2003 tarihinde Berlin’de yaptığı konuşmada “madem Müslüman’sınız,
siz de camiye gidin” diyerek, Alevi yurttaşlarımızın ibadet yeri
olan cemevlerini göz ardı etmektedir. Sayın Başbakan, Alevi inancı
ve cemevleriyle sorunu olabilir. İslam’ın başka bir yorumu olan Alevi
inancına sahip, mensup yurttaşlarımızın, İslam’la, camiyle sorunu
yoktur, olmamıştır ve asla da olmayacaktır değerli arkadaşlarım.
Alevi yurttaşlarımızın ibadetlerini bin üç yüz yıldır yerine getirdikleri
mekân cemevidir. Nasıl ve nerede ibadet ettiklerine de hiç kimse karar
veremez, dayatma yapamaz.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanın medeniyetler
buluşmasını sağlamaya çalıştığı bir dönemde kendisinin ve Sayın
Diyanet İşleri Başkanının, Papanın Türkiye ziyaretinde Papayla
görüşüp görüşmeme tartışmaları, Türk dış politikasına zarar vermiştir.
Önce rest, sonra jest. Bunu üzüntüyle belirtmek istiyorum.
Sayın Meclis Başkanımız, 5/5/2006 tarihinde verdiği
bir demeçte “cemevleri için bir karara varılırsa mutluluk duyarım”
demişti. AKP’li birçok milletvekili arkadaşım, kendi seçim bölgelerinde
cemevlerine gittiklerini, cem törenlerine katıldıklarını iftiharla
söylüyorlar, fakat, ne hikmetse, cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması
konusunda verdiğimiz teklife olumlu olarak bakmıyorlar.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanın medeniyetler
buluşmasına gösterdiği çabanın bir kısmını da ülkemizde yaşayan
Alevi yurttaşlarımızın sorunlarının çözümüne yönelik göstermesi
gerekmektedir. Sinagog ve kilise açılışlarında bulunan Sayın Başbakanın,
aynı duyarlılığı Alevi inancına ve ibadet yerine göstermesi çok
yararlı olur.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan, herhâlde
Alevi yurttaşlarımıza bir gömlek giydirmeye çalışıyor. Sayın Başbakanın
gömlek sorunu olabilir, fakat, Alevilerin gömlek sorunu yoktur.
Alevi yurttaşlarımızın giydiği gömleğin markası, laik sosyal hukuk
devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’dir arkadaşlarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, AKP Hükûmeti olarak kırmızı
bültenle aranan Sivas sanıklarının bugüne kadar yurda getirilmesine
yönelik ciddi bir girişimde bulunulmadı. Sivas’ta 37 insanımızın
yakıldığı Madımak otelinin müze olmasıyla ilgili kanun teklifimiz,
cemevinin yasal sürece kavuşturulması için 3194 sayılı İmar Kanunu’nda
değişiklik yapılmasıyla ilgili kanun teklifimiz, ayrıca, Alevi
yurttaşlarımıza hakaretin önüne geçmek için 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu’nda değişiklik yapılması hakkındaki kanun teklifimiz milletvekillerimiz
tarafından reddedilmişti.
Değerli arkadaşlarım, bütün bu ayrımcılığa ve
bütün bu haksızlığa karşın Alevi toplumu, her zaman Misakımillî hudutları
içerisinde, laik demokratik cumhuriyetimiz hedefleri çerçevesinde
hareket etmişler, onu sahiplenmişlerdir ve sahiplenmeye de devam
edeceklerdir.
Alevilerin Avrupa Birliği ilerleme raporunda
“azınlık” olarak gösterilmesi, Alevi Bektaşi kuruluşları tarafından
tepkiyle karşılanmıştır. Bunu reddediyorum. Alevi yurttaşlarımız
bu ülkenin asıl kurucu unsurlarıdır değerli arkadaşlarım. Kimse
Alevi yurttaşlarımızın üzerinde yapay azınlık yaratmaya kalkışmasın.
Son ilerleme raporunda “azınlık” ifadesinin yer almaması yerinde
bir karardır.
Alevi yurttaşlarımız, yıllarca yanlış, haksız ve
eşitsizliğe dayalı uygulamalara, demokratik yöntem ve edepli davranışlarla,
yetkililere anlatarak sorunlarına çözüm aramaktadır.
Değerli arkadaşlarım, Alevi yurttaşlarımızın
zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin zorunlu olmaktan
çıkarılması, cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması, bütçeden
hak ettikleri payın verilmesi gibi haklı istemlerine kulak verilmeli
ve onların çözümüne yönelik adımların bir an önce atılmasının doğru
olacağına inanmaktayım. Alevi Bektaşi kurumları, Sayın Başbakanın
örtülü ödenekten veya başka bir şekilde Alevilere para vermesini
istemiyorlar, sadaka da istemiyorlar, sadece hak ettikleri payı
bütçeden almak istiyorlar.
Değerli arkadaşlarım, kelimeyle, isimle adil
olunmaz. Tüm inançlara eşit mesafede durarak, tüm ibadet yerlerinin
elektriğinden ve suyundan para almazsanız adil olabilirsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun efendim.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (Devamla) – Yunus Emre, gönül
yıkmayı günah işlemekle eş değer görmüş, bizlere gönül insanı olmayı öğütlemiştir. Hacı
Bektaş Veli bize, yetmiş iki millete aynı nazarla bakmayı öğretmiştir.
Ancak, bugüne kadar gelen iktidarlar farklı insanları yok saymış,
gönülleri yıkmış, küskün, mutsuz insanların çoğalmasına neden olmuşlardır.
Değerli arkadaşlarım, yüce Genel Kuruldan bir
dileğim var. Gelin, bu yaranın kanamasına daha fazla seyirci olmayalım,
yarayı saralım. Sorunu, kimi anlayışların istismarına ve Avrupa
Birliğinin dayatmalarına bırakmayalım. Bu da bir fırsattır bizim
için. Bu sorunu yok saymaya hiçbirimizin hakkı yoktur. Bir parlamenter
olarak sorunun çözümünde elimden geleni yapmaya hazır olduğumu yüce heyetinizin bilgisine
sunuyor, bütçenin hayırlı olması dileğiyle hepinizi en içten saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gülçiçek.
Sayın milletvekilleri, ikinci turda grupları ve
şahıslar adına konuşmalar ve görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, soru ve cevap kısmına geçiyoruz. Yirmi dakikalık
soru-cevap kısmında on dakika soru, on dakika cevap hakkımızı kullanacağız.
Sayın Kılıç, buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkan, aracılığınızla
Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi nedeniyle Sayın Bakana birkaç
tane sorum olacak.
Sayın Bakan, İmar Kanunu’ndaki “cami” ibaresi
“ibadet yeri” olarak değiştirildi, hem de bu Hükûmet döneminde değiştirildi
ve bunu olumlu karşıladık, çünkü cemevleri de bu kapsama girer diye
düşünüyorduk. Ancak, yapılan açıklamalarda bu ibadet yeri olarak,
sadece cami, kilise, havra ve sinagog girer, diye belirtildi. Bu
anlayış Hükûmetiniz döneminde yine devam edecek mi, cemevleri ibadet
yeri olarak kabul edilmeyecek mi? Bu bir.
İkinci husus: Sayın Bakan, Alevi inancında Hacıbektaş
önemli bir yer teşkil eder, önemli bir inanç merkezidir. Hacıbektaş’taki
cemevinin yapılış tarihi 1367’dir Sayın Bakan. Ancak, Aleviler, Hacıbektaş’taki
bu inanç merkezlerine, ne yazık ki, hâlâ bilet alarak girebilmektedirler.
Yani, oraya Kültür Bakanlığı el koymuş, şu anda Aleviler Hacıbektaş’a
gittiklerinde, bilet alarak, kendi inanç yerlerine ancak o şekilde
girebiliyorlar. Bu adaletsizliğe hayır diyebilecek miyiz? Yani,
Hükûmet olarak bunu önleyecek misiniz?
Yine, üçüncü soru olarak Sayın Bakan: Cami, mescit,
kilise ve sinagoglarda elektrik ve su gibi hizmetler indirimli tarifeden
verilmektedir. Cemevleri ise Bakanlığınız tarafından ibadet yeri
olarak kabul edilmediği için, cemevlerinde elektrik parası da, su
parası da, diğer hizmetler de rayiç fiyattan ödenmektedir; hatta
elektriği, suyu, parası yatırılmazsa kesilmektedir. Anayasa’mızın
10’uncu maddesi eşitlik ilkesini belirler. Bu yurttaşlarımız arasında,
inançlarından dolayı bir kısım yurttaşlarımızın, Alevi yurttaşlarımızın
inanç merkezlerindeki bu gibi hizmetlerin farklı olarak rayiç bedelden
alınmasını doğru buluyor musunuz?
Yine, son sorum Sayın Bakan: Diyanet İşleri Başkanlığı
ramazan ayı boyunca programlar yapmakta, dinî yönden telkinlerde bulunmaktadır,
sohbet programları düzenlemektedir. Ancak, muharrem ayında da, yine İslam âleminin
önemli kısmı muharrem ayında da oruç tutmaktadır. Peki, muharrem ayı
süresince, Diyanet İşlerince, Alevilerin din önderlerinin de katkılarıyla,
devletin bütçesinden yine kaynakları sağlanan TRT’de programlar yapılmasına
bir katkı sağlayacak mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kılıç.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, benim
üç sorum var, Sayın Başbakanlık bütçesinden dolayı.
Sayın Bakanım, devletin bölünmez bütünlüğünü
ve ülkede yaşayan tüm insanların güvenliğini devletin kolluk kuvvetleri
yapar. Ama, bir de gezici ve gönüllü köy korucusu var Türkiye’de, 70
bin tane. Ben, geçen de söyledim, İçişleri Bakanlığı, Türkiye’de kaçak
işçi çalıştırıyor, ihbar ediyorum. Dünyanın hiçbir yerinde, ücret
ödenen kişilere, eğer sosyal güvenliği yoksa herhangi bir ücret ödeyemezsiniz.
Onun için, bu insanların, yirmi yıldır, sadece insani açıdan diyorum
Sayın Bakanım, insani açıdan… Yine diyorum, devletin kolluk kuvvetleri,
bu ülkenin güvenliğini sağlar, ama, bunların, sosyal güvenliği açısından
herhangi bir çalışmanız var mı, herhangi bir çalışma getirecek misiniz?
İkinci sorum: Ben, yine, Sayın Başbakanlıkla ilgili,
bu ülkenin herhangi bir yerinden bir milletvekili, o yörede yaşanan
sorunu bu Meclise getiriyorsa, iktidarın buna kulak tıkamasını
hakikaten garipsiyorum. Eğer bir yörede sorun varsa, bunu buraya
getiriyorsak, sizin Hükûmet olarak buna duyarsız kalmanızı kabullenemiyorum.
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Soru sorsunlar
Sayın Başkan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ben, Sayın Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’i, Sayın Başbakana şikâyet ediyorum. Malatya
İnönü Üniversitesiyle ilgili kanunu, özellikle Parlamentoyla ilgili
olduğu için, defalarca kendisine, âdeta burada yangın var dememize
rağmen, her nedense, bir kere, üç yıldır bu kanunu buraya getirmiyor.
Orada acaba bir gün insanlarımızın ölmesini mi bekliyor? Orada bir
yangın vardır, buna el atmazsak, oradaki 250 bin hastamız yılda…
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) – Soru nerede,
soru?
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Kürsüden konuşsun
Sayın Başkanım!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – …büyük sorun
yaşayacaktır.
Bir de Sayın Mehmet Aydın Bakanıma sormak istiyorum.
Alevi yurttaşlarımızın inanç özgürlüğü açısından, Diyanet bütçesinden,
herhangi, hiç, bir kuruş para veriyor musunuz, bir kuruş para verdiniz
mi? Bu, sizin vicdanınızı sızlatmıyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Yalnız, sorular bu kadar uzun olursa, çok soru soracak
arkadaşımız var, biraz adil olmaz. Arkadaşlarımızın özet ve kısa
sormalarını rica ediyorum.
Buyurun Sayın Işık.
AHMET IŞIK (Konya) – Sayın Başkan, adaleti bize gelince
hatırlatıyorsunuz. Teşekkür ediyorum.
Başbakanlıkla ilgili birkaç sualim olacak.
Birincisi: Sayın Bakanım, Başbakanlıktaki araç
sayısı ile personel sayısı hakkında net bilgi almak istiyorum. Döneminizde
artış var mı? Yoksa, bu noktadaki tablo nedir?
Diğer bir sorum: Basına yansıyan, Edip Başer Paşa’nın
yardımcılarına oda tahsis edilmediği noktasında haber -ve bunu muhalefetteki
arkadaşlarımız da kürsüden ifade ettiler- doğru mudur?
Diğer sorum: Kamu personeli alımında, biliyorsunuz
1999 yılında, rahmetli Ecevit döneminde, yönetmelikle merkezî sistemle
alım yapılıyor, ama, bu bir yönetmelik, her an değişebilir, yasal
hâle getirmeyi düşünüyor musunuz?
Son olarak: Devlet personeliyle ilgili her türlü
bilgiye ulaşılacak PERNET Projesinin hayata geçmesi noktasındaki
gelinen süreç nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Sayın Bölünmez…
SÜLEYMAN BÖLÜNMEZ (Mardin) – Sayın Başkanım, sizin
aracılığınızla Sayın Devlet Bakanımızdan Diyanet İşleriyle ilgili
üç sorum olacaktır.
1) Başta köy imamları olmak üzere, imamların aldığı
maaşlar açlık sınırı altındadır. Örnek kişilikte olması gereken
bu insanların vatandaşın yapacağı yardım ve desteklerden kurtarılması
gerekmekte midir, değil midir?
2) Lojman sıkıntısı had safhadadır. Özellikle
köy imamları lojman olmadığı yerlerde zaten kiralık ev bulamadıklarından
dolayı zor durumda kalmaktadır. Camilerde görev yapan imamların
kadrosu 1’dir. Hastalık, izin ve önemli mazeretlerde ibadet görevi
aksamaktadır.
3’üncü sorum: 81 ilde kadrolar eksiktir. Sadece
seçim ilim Mardin’de 150 civarında köy ve mezrada imam bulunmamakta,
vatandaş kendi zekât ve yardımlarıyla bulduğu eksik bilgiye sahip,
ekonomik açıdan ucuz hocalar ile eksik ibadetle karşı karşıyadır.
Devlet kontrolü yoktur. Bunu nasıl düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bölünmez.
Sayın Öğüt…
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Benim de Diyanetle ilgili sorularım var.
Ardahan’ın iki yüz otuz yedi köyü var, çoğu köyünde
imam yok, camiler onarımsız, çoğu köy camisinin imamevi yok. Bunları,
geçen sene de söyledim, dört yıldır söylüyorum, ama, bir türlü onarım,
bakım olmadı.
Ayrıca, Ardahan’ın Göle ilçesinin Çardaklı köyünün
imamı öldürüldü, rahmetli oldu bir kazayla. Bu Göle-Çardaklı köyüne
imam verilmesiyle ilgili, ben Sayın Ardahan Müftüsüyle de görüştüm,
teşekkür ederim, o da ilgilendi, ama daha ataması yapılmadı, onun
atamasının bir an evvel yapılmasını istirham ediyorum.
Onun dışında, Anayasa’nın 10’uncu maddesinde “Herkes,
dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve
benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.”
deniyor, ancak, 72 milyon Türk vatandaşının 20 milyon civarındaki,
öz Türk olan, İslamiyet’in bir kolu olan Aleviliğin, nedense, Aleviler
için bütçeden bir pay ayrılmıyor. 2007 bütçesinden Alevilikle ilgili
bir pay ayıracak mısınız? Cemevlerinin yapılması ve cemevlerinin
dışında, biliyorsunuz, Alevilikte dede var, bir de zakir var; zakir,
dedenin yardımcısıdır. Dede ve zakir yetiştirmeyle ilgili okul açmayı
düşünüyor musunuz? Çünkü, Anadolu’da, Türkiye’de, Aleviliği çok
farklı anlayışlar içerisinde de anlayan insanlar var. Bu nedenle,
İslamiyet’in özü olan Aleviliğin gelişmesi, yayılması ve iyi anlaşılması
için, dede ve zakir okulları açmayı düşünüyor musunuz?
Üçüncüsü efendim, ilahiyat fakültelerine tasavvuf
kürsüleri açmayı düşünüyor musunuz?
Dördüncüsü, Damal Cemevine gittim ben, geçen hafta
oradaydım. Cemevlerinde ibadet yapmak isteyen insanlar, bazı köylerde
cami var, Alevi köylerinde camiler var, o camilerde Aleviler kendine
göre ibadet yapmak istiyor. Aleviler camilerde ibadet yapabilirler
mi? Yapabilirlerse bunu bir genelgeyle açıklar mısınız efendim?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Evet, soru sorma süremiz doldu.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Tabii, bu soruların hepsine yetişmez, yazılı
olarak cevap vereceğiz. Ama, yetişebildiği kadar -beş dakikam var-
yetiştirmeye çalışayım.
Soruların büyük bir kısmı, tahmin ettiğim gibi,
yine doğrudan doğruya Alevilikle ilgili. Niye “tahmin ettiğim gibi”
diyorum? Çünkü, değerlendirme ve teşekkür konuşmamda bilerek ben
bu Alevilik konusuna temas etmedim nasıl olsa sorular gelecek diye,
iki defa tekrar etmeyeyim diye.
Şimdi, arkadaşlar, bir hususu açıkça söyleyeyim.
Yani, Diyanet İşleri Başkanlığının yapabileceği işler vardır.
Nihayet bir devlet kurumudur. Her devlet kurumu, her anayasal kurum,
görevi tanımlanan kurumdur. Dolayısıyla, o görevin dışında herhangi
bir iş yapması mümkün değildir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Değiştirelim.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Ha, o ayrı.
O, yüce Meclisin işidir. Ama, şimdi siz bana…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Hükûmettesiniz Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Lütfen müsaade
eder misiniz.
Şimdi siz bana diyorsunuz ki: “Düşünüyor musunuz?”
Bu türden sorular geliyor.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Evet, tabii.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Ancak, ben bu
sorularınıza bugünkü mevzuat ışığında cevap verebilirim.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Ama, Hükûmetsiniz Sayın
Bakan. Hükûmet olarak, biz soruyoruz, Hükûmet olarak ne yapacaksınız?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Hükûmet olarak
da o zaman…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Biz bilim adamı olarak
size sormuyoruz Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Hayır, ben de
zaten bilim adamı olarak konuşursam işim daha kolay olur, merak etmeyin.
Şimdi evvela bu birinci soru şuydu: “Niye camiler
‘ibadet yeri’ olarak değişti?” dediniz. Esasında mecburdu bu. Sadece
uyum paketinin bir parçasıydı zaten, biliyorsunuz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – AB istediği için!
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Ama, lütfen
dinler misiniz. Çünkü, o zaman beş dakikayı ben kendim için kullanmamış
olacağım. Cevapları beğenmiyorsanız, ayrıca yazılı olarak cevap
veririm.
Bir defa, “ibadet yeri” olarak değiştirilmesinin
sebebi herhangi bir kasıttan veya bilmem neden kaynaklanmıyor. Eskiden
müftüler söz sahibiydiler nerede caminin yapılacağına dair. Şimdi
hâlihazır mevzuatımıza göre, herhangi bir ilde kilise de yapılabilir,
havra da yapılabilir. Şimdi bunun yetkisini müftüye vermek olmaz.
O yüzden alındı o yetki, doğrudan doğruya mülki amire verildi. Yani,
meselenin esasından kaynaklanan bir yapısal, hukuksal değişikliktir.
İkincisi: Sayın Kültür Bakanıyla görüşeyim.
Açıkçası bilmiyorum. Ama, eğer cemevine giriliyorsa -orada cemevi
var, diyorsunuz ki öyle, en eski cemevlerinden biri- biletle girmemek
lazım diye düşünüyorum. Ben hemen bunu Kültür Bakanlığımıza Bakanlar
Kurulunda söyleyeyim ki, öteki arkadaşlarımızın da fikrini alalım.
Bu indirimli elektrik şeyi meselesi de, yani, Diyanetin
verilsin demesi veya dememesiyle çözülecek bir durum değildir.
Yani, açıkçası, Diyanetin muhatap olacağı bir soru değildir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Bakan, Hükûmet
olarak siz ne düşünüyorsunuz?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Ama, eğer, “Verilmesine
taraftar mısınız?” derseniz, ben, açıkçası taraftarım. Yani, indirimli
fiyatla onun da verilmesi uygun olur diye düşünürüm.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Verelim o zaman.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Bir başka husus,
yine, ona bir mazeret, daha doğrusu bir gerekçe, bir sebep öne sürdünüz:
“Bakanlığınız tarafından, cemevi ibadet yeri kabul edilmediği
için bu indirimli elektrik fiyatı…” Benim Bakanlığımın böyle bir görevi
yok. Yani, hiçbir bakanlık, bana sorarsanız, açıkçası, herhangi bir
inanış yorumunu “din” diye adlandırma yetkisine sahip olamaz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Bakanlar Kurulu kararı
var Sayın Bakan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yönetmelik…
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Hayır, karar
meselesi değil.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Var efendim, Bakanlar
Kurulu kararı var.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Hayır, elektrik
meselesi öyle, bir Bakanlar Kurulu kararı var, biliyorum. Orada
da, bu dediğiniz, zaten, üç yer sayılıyor. Sayın Rıza Gülçiçek’in,
zaten, daha önce verdiği bir tasarıda da bu mesele gündeme getirilmişti,
hatırlıyorum. Ama, bu, benim Bakanlığımın şunu veya bunu yapmamasından
kaynaklanan bir sonuç değildir, onu anlatıyorum.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Hükûmet olarak Sayın Bakan,
Hükûmet olarak?..
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Yani, ben kalkıp,
eğer bugün dersem ki, eğer bugün kalkıp dersem ki… Bakınız, size sadece
şurada bir madde okuyayım. Bu yasal durumların hepsini dikkate almamız
lazım. Bu, Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanunun Tatbik
Suretine Dair Nizamname.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Onu İstanbul’da uyguluyor
musunuz?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Orada ne diyor
biliyor musunuz, bakın: “Mabetler, bir dinin…” Altını çizmek istiyorum,
bir dinin. “Mabetler, bir dinin ibadetine mahsus ve usule muvafık
olarak teessüs etmiş olan kapalı mahallerdir.”
Yani, ben size şu anda dersem ki eğer “Cemevi,
evet, ibadethanedir.” başıma hukuki bir dert açarım, bırakınız başka
sıkıntıları.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Onu çözümlemek sizin
göreviniz Sayın Bakan, onu çözmek sizin göreviniz.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Yani, tekrar
ediyorum, benimle ilgili, yapamayacağım şeyleri, lütfen, bana
söylemeyin. Bunların, bu soruların muhatabı farklı yerdir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Muhalefet mi yapacak
Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Diyanetten
sorumlu Devlet Bakanı kalkıp da “Alevi kardeşlerimizin ibadeti ayrıdır.”
diyemez.
Bitti mi Sayın Başkanım? Daha bir dakikam daha
var. Bitti mi? Bittiyse teşekkür ediyorum, gerisine…
BAŞKAN – Efendim, iki bakan arasındaki taksimat
kendi aranızda.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Hayır, hakkını
yemeyeyim.
BAŞKAN – Tamam.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Diğer sorulara
yazılı cevap vereceğim.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın Bakan, buyurun.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, müsaade eder
misiniz. Benim soruma cevap verilmedi, soruma cevap istiyorum.
BAŞKAN – Efendim, diğer sorulara yazılı cevap verecek,
süresi doldu.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Süre dolmadı.
BAŞKAN – Efendim, ikinci bakan var şimdi.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Evet, soruları ben de kısaca cevaplandırmaya çalışacağım.
Bana yöneltilen ilk soru, Sayın Aslanoğlu’nun,
köy korucularıyla ilgili bir sorusu.
Bilindiği gibi, köy koruculuğu müessesesi
özel bir statü, bizim Hükûmetimizden çok önce çıkan bir yasal düzenlemeyle
ihdas edilmiş bir yapı; ancak, bizim dönemimizde, daha önce sağlık
hizmetlerinden yararlanamayan köy korucuları, bizim yapmış olduğumuz
bir düzenlemeyle şimdi sağlık hizmetlerinden yararlanmaya başladılar.
Bunun dışında şu anda köy korucularına yönelik başka bir yasal düzenleme
şu an itibarıyla yok.
İnönü Üniversitesiyle ilgili bir kanun teklifi
verdiğinizi ve beni Sayın Başbakana şikâyet etmekte olduğunuzu
söylediniz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Evet.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Kanun teklifleri benim makamıma verilmiyor,
Meclis Başkanlığına veriliyor, Meclis Başkanlığı da bunu komisyonlara
havale ediyor, komisyonlarda görüşülüyor Genel Kurula geliyor,
burası uygun görürse burada görüşülüyor ve kanunlaşıyor. Benimle
sizin verdiğiniz bir kanun teklifinin ne alakası var, ne alakası
var benimle?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ne demek “Ne
alakası var?” Sayın Bakan? Sayın Başbakan size söyledi.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Ne söyledi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – “Mehmet Ali
Bey bizim önümüze getirmedi.” dedi geçen gün. Yapmayın Sayın Bakanım!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Sizin verdiğiniz veya vermeyi düşündüğünüz kanun
tekliflerini ben mi uygun göreceğim?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Evet, siz uygun
göreceksiniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Hayır efendim, öyle şey mi olur? Öyle şey mi olur? Bana
ne! Bana ne sizin kanun teklifinizden kardeşim ya!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Efendim, orada
sorun varsa sorunu etkisiz kılmak sizin göreviniz değil mi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Efendim, orada sorun varsa, sadece orada değil,
birçok üniversitemizin kadro ihtiyacı vardır. Sadece bunu İnönü
Üniversitesine indirgerseniz, işin içinden çıkılmaz. Şu anda,
Millî Eğitim Bakanlığı -ki, bu konuda doğrudan sorumlu olan bakanlık
Millî Eğitim Bakanlığıdır- bu konuyla ilgili bir çalışma yapıyor.
İnönü Üniversitesi de, herhâlde bu çalışmanın içerisinde yer alacaktır.
Bir kanun tasarısına dönüşürse bu, Meclise sevk edilecektir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, tasarı
değil, kanun basıldı Sayın Bakanım, kanun basıldı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – Siz kanun teklifinizi takip edin. Yasalaştırabilirseniz,
gücünüz yetiyorsa, yasalaştırın. Ben diyorum ki, Hükûmet olarak biz
bu konuda bir çalışma yapıyoruz.
Sayın Işık’ın… Başbakanlıkta araç ve personel sayısını
sormuşsunuz. Başbakanlıkta, bizden önceki dönemde -2002 yılında-
329 araç varken, şu anda bu araç sayısı 260’a inmiş, bunun 95 tanesi de
demirbaş değil kiralıktır. Böylece, bu araç politikasıyla, daha
az masrafla araç sorununu Başbakanlık çözmektedir, bunu ifade edebilirim.
Personel sayısıyla ilgili de sizi kısaca bilgilendirmek
istiyorum. Başbakanlıktaki personel sayısında 628 adet azalma vardır.
Yani, Hükûmetimizi hep kadrolaşmayla ve çok sık personel almakla itham
eden arkadaşlarımız oluyor. Bizim, Başbakanlıktaki personel sayısını
azalttığımızı, ama, buna mukabil de, Başbakanlıkta, hizmetlerin
adedini ve çeşidini de artırdığımızı ifade edebilirim.
Bunun dışında, sanıyorum, bana yöneltilmiş…
AHMET IŞIK (Konya) – Oda krizi vardı…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – …iki sorunuz daha vardı ki, pazartesi günü Devlet
Personel Başkanlığı bütçesi burada görüşülürken, gerek personelle
ilgili gerek PERNET’le ilgili sorunuza pazartesi günkü görüşmelerde,
eğer burada bulunursanız…
AHMET IŞIK (Konya) – Oda krizi vardı…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ
ŞAHİN (İstanbul) – …ki, sizi hep burada gördüğüm için, pazartesi günü
de burada olacağınızı umuyorum, o zaman cevaplandırayım müsaade
ederseniz.
AHMET IŞIK (Konya) – Oda krizi vardı Sayın Bakan,
oda krizi.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. Süremiz de doldu.
Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.19
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.29
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 34’üncü Birleşimi’nin Altıncı Oturumu’nu açıyorum.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları
üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali
Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi sırasıyla, ikinci turda yer alan bütçelerin
bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup
oylarınıza sunacağım.
Başbakanlık 2007 yılı merkezi yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07 - BAŞBAKANLIK
1.– Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 1.471.381.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 19.169.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 1.629.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 46.867.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 700.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 1.909.000
BAŞKAN – Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 1.541.655.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler...
Başbakanlık
2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
Başbakanlık
2005
2.– Başbakanlık
2005
BAŞKAN
– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Başbakanlık 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 1.452.977.319,13
- Toplam Harcama : 1.209.518.410,75
- Ödenek Dışı Harcama : 3.125.872,24
- İptal Edilen Ödenek : 246.584.780,62
- Ertesi Yıla Devreden
Ödenek : 200.270.229,31
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Başbakanlık 2005 mali yılı kesinhesabının bölümleri
kabul edilmiştir.
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.75 - MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1.– Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 425.217.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 425.217.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler...
Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri
Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Bölümleri
okutuyorum:
07.76 - MİLLÎ GÜVENLİK
KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1.– Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 12.724.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 12.724.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler...
Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin
bölümleri
Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Bölümleri
okutuyorum:
40.02 - ATATÜRK
KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.– Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 2.952.150
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 27.511.850
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 30.464.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B – C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 12.211.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve Yardımlar
ile Özel Gelirler 8.302.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 1.001.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler...
TOPLAM 21.514.000
BAŞKAN–
Kabul edenler... Etmeyenler...
Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri
Diyanet
İşleri Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Bölümleri
okutuyorum:
07.86 - DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.– Diyanet İşleri
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A
– C E T V E L İ
Fonksiyonel
Kod Açıklama
(YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 11.903.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 190.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik
Hizmetleri 362.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 320.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 1.625.333.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 275.000
BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.638.383.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A – C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 1.125.844.626,00
- Toplam Harcama : 1.150.345.081,65
- Ödenek Dışı Harcama : 35.084.862,32
- İptal Edilen Ödenek : 10.584.406,67
BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, böylece, Başbakanlık,
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Millî Güvenlik Kurulu Genel
Sekreterliği, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı
ve Diyanet İşleri Başkanlığının 2007 mali yılı bütçeleri ile Başbakanlık
ve Diyanet İşleri Başkanlığının 2005 mali yılı kesin hesapları kabul
edilmiştir; hayırlı olmasını diliyorum.
Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını
sırasıyla görüşmek için 17 Aralık 2006 Pazar günü saat 11.00’de toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum, sizlere iyi geceler diliyorum.
Kapanma Saati:
21.38