DÖNEM: 22 CİLT: 139 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
32’nci
Birleşim
14 Aralık 2006 Perşembe
İ Ç İ N D E K İ L
E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Konya Milletvekili Remzi Çetin’in, Mevlânâ Yılı
münasebetiyle onun düşüncelerine ve eserlerine; Selçuk Üniversitesi
bünyesinde bulunan bazı fakültelerin “Mevlânâ Üniversitesi” ve
“Karatay Teknik Üniversitesi” adı altında toplanarak eğitim ve öğretime
devam etmesine ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in cevabı
2.- Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu’nun,
yeni Türk lirasına geçişle paramızın değer kazanmasının olumlu
etkilerine ve ekonomik istikrara ilişkin gündem dışı konuşması
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in cevabı
3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
vatandaşlarımıza yurt dışı seyahatlerinde bazı ülkelerce uygulanan
vizelere ve karşılaşılan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması
ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in cevabı
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
ÖNERGELERİ
1.- Siirt Milletvekili Öner Ergenç ve 40 milletvekilinin,
çocuklara yönelik cinsel istismarın araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/406)
V. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine
ilişkin CHP Grubu önerisi
VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz’ün, Antalya
Milletvekili Tuncay Ercenk’in, konuşmasında, Genel Başkanlarına
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, Manisa Milletvekili
İsmail Bilen’in, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması
VII. - SEÇİMLER
A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ
1.- (10/337, 343, 356, 357) esas numaralı Meclis Araştırma
Komisyonuna üye seçimi
VIII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere’nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika
Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına
Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı: 1147)
4.- Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi,
Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı
ve Dışişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonları Raporları (1/1111) (S. Sayısı: 1229)
IX. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Hatay Milletvekili Gökhan DURGUN’un, Hatay Bayındırlık
ve İskân İl Müdürüyle ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu
ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız ÖZAK’ın cevabı (7/18006)
2.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR’un, kadına
yönelik şiddetin önlenmesi için yapılan çalışmalara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU’nun cevabı (7/18014)
3.- Adana Milletvekili N.Gaye ERBATUR’un, çocuğa
yönelik şiddetin önlenmesi için yapılan çalışmalara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU’nun cevabı (7/18015)
4.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER’in, Şanlıurfa-Habur
karayoluna ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız
ÖZAK’ın cevabı (7/18027)
5.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Dünya
Bankası kredili veya hibeli projelere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Cemil ÇİÇEK’in cevabı (7/18131)
6.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN’ın, Bakırköy
Cumhuriyet Savcısı hakkındaki iddialara ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Cemil ÇİÇEK’in cevabı (7/18132)
7.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK’in, sınıf
tekrarı yapan öğrencilerle ilgili uygulamaya ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18187)
8.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Dünya
Bankası kredili veya hibeli projelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN’in cevabı (7/18226)
9.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN’ın, Hükûmet
üyelerinin eşlerinin resmî yurt dışı gezilerine katılımına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah
GÜL’ün cevabı (7/18610)
10.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN’in, Kültür ve
Turizm Bakanı hakkında Pamukkale'yle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN’in
cevabı (7/18614)
11.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, Sultanahmet
Adalet Sarayının satılıp satılmadığına ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Cemil ÇİÇEK’in cevabı (7/18619)
12.- Çanakkale Milletvekili İsmail ÖZAY’ın, silah
ruhsatı bulunan milletvekillerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/18644)
13.- Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN’ün, Bilecik'teki
bir köy okulunun atıl bırakılarak taşımalı eğitim yapılmasına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı
(7/18652)
14.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK’in, bir
ilköğretim okulu yönetimiyle ilgili iddialara ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18653)
15.- Antalya Milletvekili Atila EMEK’in, Manavgat
turizm uygulama oteli inşaatına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18654)
16.- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN’ın, bir kargo
firmasıyla yapılan işlere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
ÇELİK’in cevabı (7/18655)
17.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK’in,
Sivas-Merkez Mimar Sinan İlköğretim Okulunun ihata duvarına ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18656)
18.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN’in, arandığı
iddia edilen YİMPAŞ Yönetim Kurulu Başkanına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/18686)
19.- İzmir Milletvekili Kemal ANADOL’un, seri cinayet
zanlılarının zamanında yakalanamamasına ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/18732)
20.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN’ın, arandığı
iddia edilen YİMPAŞ Yönetim Kurulu Başkanına ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/18733)
21.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, seri
cinayet zanlılarının zamanında yakalanamamasına ilişkin sorusu
ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/18734)
22.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun,
Başbakanın rahatsızlığında yaşanan olaydan sonra soruşturma açılıp
açılmadığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun
cevabı (7/18735)
23.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun,
Türk vatandaşlarıyla evlenen yabancı kadınlara ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/18736)
24.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun,
Hablemitoğlu cinayeti soruşturmasına ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/18737)
25.- Yozgat Milletvekili Mehmet ERDEMİR’in, geçici
personel statüsündeki kamu çalışanlarına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN’in cevabı (7/18883)
26.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN’ın, geçici
işçilere kadro verilmesine yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU’nun
cevabı (7/19027)
27.- Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ’in, berdel
töresine ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Nimet ÇUBUKÇU’nun cevabı (7/19055)
28.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR’un, kadınlara
yönelik şiddet konusunda kamu görevlilerinin tutumuna ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU’nun
cevabı (7/19056)
29.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR’un, Adana'da
kepenk kapatan esnaf ve sanatkâra ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Ali COŞKUN’un cevabı (7/19109)
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
Bir ila Altıncı Oturumlar
TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak yedi oturum
yaptı.
Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı, Mevlânâ
Celâleddin Rumi’nin 800’üncü ölüm yıl dönümü ile 733’üncü şebiarus vuslat
törenleri münasebetiyle, Mevlânâ misyonunun ülke sathına daha etkili
şekilde yayılmasını sağlamanın önemine,
Eskişehir Milletvekili Mehmet Ali Arıkan, Eskişehir
tüccar ve esnafının Toplu Konut İdaresiyle olan sorunlarına,
Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey, israf
edilen kamu kaynaklarının ve atıl yatırımların ülke ekonomisine
etkilerine ve bu konuda alınması gereken tedbirlere,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Amasya Milletvekili Mustafa Sayar ve 22 milletvekilinin,
Mustafa Taylan Özgür cinayetinin aydınlatılması amacıyla
(10/404),
Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez ve 34 milletvekilinin,
çocuklara yönelik cinsel sömürünün araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/405),
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri
Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’un İngiltere’ye
yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresinin kabul edildiği,
Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler” kısmının 335’inci sırasında yer alan (10/394)
esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmesinin, Genel
Kurulun 13/12/2006 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
CHP Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği,
Açıklandı.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen ve,
Dışişleri Komisyonunda açık bulunan 1 üyeliğe,
Manisa Milletvekili Mehmet Çerçi,
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda açık bulunan 1 üyeliğe,
Konya Milletvekili Sami Güçlü
Seçildi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi’nin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden;
2’nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı: 904),
3’üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın
Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair (1/1115) (S. Sayısı: 1147),
5’inci sırasında bulunan, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında (2/775) (S. Sayısı: 1209),
6’ncı sırasında bulunan, Bursa Milletvekili Şevket
Orhan ile Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali’nin, 2863 Sayılı
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi
ve Geçici Madde Eklenmesi Hakkında (2/461) (S. Sayısı: 970 ve 970’e 1
inci Ek),
Kanun Tasarı ve Tekliflerinin görüşmeleri, ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
4’üncü sırasında bulunan, Diyarbakır Milletvekili
Osman Aslan'ın, Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin
(2/843) (S. Sayısı: 1241) görüşmeleri tamamlanarak, istem üzerine,
7’nci
sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti
Arasında Bir Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın (1/1224) (S. Sayısı:
1244) görüşmelerini müteakiben,
Elektronik
cihazla yapılan açık oylama sonucunda,
8’inci
sırasında bulunan, Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi,
Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı’nın
(1/1111) (S. Sayısı: 1229) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.
Erzurum
Milletvekili İbrahim Özdoğan, Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz’ın,
konuşmasında, şahsına sataştığı iddiasıyla bir açıklamada bulundu.
Saat 21.40’ta toplanmak üzere Altıncı Oturum’a
21.34’te son verildi.
Sadık Yakut |
|
|
Başkan
Vekili |
|
|
|
Bayram Özçelik |
Ahmet Küçük |
|
Burdur
|
Çanakkale |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
Yedinci Oturum
Kimyasal
Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının
Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı’nın (1/1111) (S. Sayısı: 1229)
görüşmelerine devam olunarak 2’nci maddesine kadar
14 Aralık 2006 Perşembe günü, alınan karar gereğince
saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 22.58’de son verildi.
Nevzat Pakdil |
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
Bayram Özçelik |
Ahmet Küçük |
|
Burdur |
Çanakkale |
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
No.:
48
II. - GELEN KÂĞITLAR
14 Aralık 2006 Perşembe
Teklifler
1.-
Trabzon Milletvekili Asım Aykan ve 37 Milletvekilinin; Esnaf ve Sanatkarlar
Meslek Kuruluşları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi (2/907) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.12.2006)
2.-
Kırklareli Milletvekili Mehmet S. Kesimoğlu ve Malatya Milletvekili
Muharrem Kılıç’ın; 3152 Sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkındaki Kanuna Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi
(2/908) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8.12.2006)
3.-
İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek ve Malatya Milletvekili Muharrem
Kılıç’ın; 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/909) (Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
8.12.2006)
4.-
Burdur Milletvekilleri Bayram Özçelik ve Mehmet Alp’in; Burdur İli
Altınyayla İlçesi Adının “Dirmil” Olarak Değiştirilmesi Hakkında
Kanun Teklifi (2/910) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
12.12.2006)
Meclis Araştırması
Önergesi
1.-
Siirt Milletvekili Öner ERGENÇ ve 40 Milletvekilinin, çocuklara
yönelik cinsel istismarın araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/406) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/12/2006)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Kırklareli Milletvekili Yavuz ALTINORAK’ın,
Lüleburgaz D-100 karayolu üzerindeki bulvar çalışmalarına ve Babaeski-Kırklareli
karayoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18603)
2.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT’un, hastanelerin
şehir merkezlerinden taşınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/18612)
3.- Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK’in, Merkez
Bankası üst düzey yönetimindeki atamaların yapılmamasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18615)
4.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun,
bir gazete muhabirinin tartaklanmasına ve Başbakanlık Basın Sözcüsünün
açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18618)
5.- İstanbul Milletvekili Güldal OKUDUCU’nun, arsa
satış beyannamesinin ilan duyurusunda geçen bir ifadeye ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/18621)
6.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT’un, Bursa’da
Karayolları Genel Müdürlüğünce bir inşaat firmasına verilen ihalelere
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18622)
7.- İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI’nın,
İzmir’de metropol ilçe otoyollarının ücretli olmasına ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/18623)
8.- Bursa Milletvekili Mehmet KÜÇÜKAŞIK’ın, Bursa-Mustafakemalpaşa’daki
bir köprünün durumuna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18624)
9.- Giresun Milletvekili Mehmet IŞIK’ın, orman kadastrosuna
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18625)
10.- Kastamonu Milletvekili Mehmet YILDIRIM’ın,
Ankara-Beypazarı yolu yapımına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18626)
11.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, Ziraat
Bankasının bazı yöneticileri hakkındaki yargısal işlemlere
ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi
(7/18631)
12.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, Ziraat
Bankasının zarara uğratıldığı iddiasına ilişkin Devlet Bakanından
(Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/18632)
13.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, Ziraat
Bankasının açıkladığı 2005 yılı kârına ilişkin Devlet Bakanından
(Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/18633)
14.- İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz KETENCİ’nin,
DSİ uygulamalarının sulak alanlara etkisine ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/18638)
15.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Keles’teki
bir vadiye kurulması düşünülen termik santrale ilişkin Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/18639)
16.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Keles’e
bağlı bazı köy yollarının genişletilmesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18640)
17.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Keles’teki
bir vadide yer alan köylere yönelik çalışmalara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18641)
18.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE’nin, Fransa’ya
karşı bazı tepkiler geliştirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18642)
19.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ali ÖZPOLAT’ın,
Zeytinburnu’ndaki bir otopark inşaatına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18643)
20.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ’un, Ankara’daki
su sayaçları arızalarına ve Büyükşehir Belediyesinin hesaplarının
incelenmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18645)
21.- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ’in, Ankara’da
şehir dışına taşınmayan oto galerilerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18646)
22.- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ’in, Ankara’daki
bir yol çalışmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18647)
23.- Uşak Milletvekili Osman COŞKUNOĞLU’nun, TÜBİTAK’ın
lojman düzenlemesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18651)
24.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK’in,
Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi kitaplarında Alevilikle ilgili bilgilere
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18657)
25.- Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK’in, evrim
kuramına ders kitaplarında yer verilmemesine ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18658)
26.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın,
ders kitabı ulaşmayan öğrencilere ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18659)
27.- Konya Milletvekili Nezir BÜYÜKCENGİZ’in, iş
eğitimi dersinin kaldırılması kararının öğretmenlere etkisine
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18660)
28.- Antalya Milletvekili Hüseyin EKMEKÇİOĞLU’nun,
açılan derslik, okul ve öğrenci yurtlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18661)
29.- Antalya Milletvekili Atila EMEK’in, Manavgat’taki
eğitim yatırımlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18662)
30.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun,
özel hastanelere yapılan ödemelere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18663)
31.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun,
iptal edildiği iddia edilen verem savaş dispanseri projelerine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/18664)
32.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT’un, Bursa
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesinde yapılan bir uygulamaya
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/18665)
33.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Türksat
1B uydusunun durumuna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18671)
34.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Gemlik-Narlı
Köyü iskelesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18672)
35.- Bursa Milletvekili Mehmet KÜÇÜKAŞIK’ın, Karayolları
Taşıma Yönetmeliğinin uygulanmasında karşılaşılan bazı sorunlara
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/18673)
36.- Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU’nun,
Türksat projesiyle ilgili iddialara ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18674)
37.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT’un, sınıfta
kalan öğrencilerle ilgili bir uygulamaya ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18680)
14 Aralık 2006 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 32’nci Birleşimi’ni açıyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN – Elektronik
cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için beş dakika
süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak
salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik
sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik
personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen
üyelerin ise, yoklama pusulalarını, oylama için öngörülen beş dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce,
üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
Mevlânâ Yılı ve “Mevlânâ Üniversitesi” hakkında söz isteyen, Konya
Milletvekili Remzi Çetin’e aittir.
Buyurun Sayın Çetin.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Konya Milletvekili Remzi Çetin’in, Mevlânâ Yılı
münasebetiyle onun düşüncelerine ve eserlerine; Selçuk Üniversitesi bünyesinde
bulunan bazı fakültelerin “Mevlânâ Üniversitesi” ve “Karatay Teknik
Üniversitesi” adı altında toplanarak eğitim ve öğretime devam etmesine ilişkin
gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif
Şener’in cevabı
REMZİ ÇETİN (Konya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Muhterem Başkan, muhterem
milletvekilleri; büyük Türk milletinin insanlık âlemine armağan
ettiği en kıymetli değerlerden biri de Hazreti Mevlânâ’dır. Yaratılmışların
en şereflisi insanı anlamak ve anlatmak için gayret göstermiş birçok
düşünür, mütefekkir vardır. Bunlar, kendi ruh derinlikleriyle mütenasip,
insana ait hikmetleri izah etmeye gayret göstermişlerdir. Elbette,
her birinden istifade ederiz. Ortaya koydukları büyük tefekkür
ürünü insanı analiz eden fikirlerinden, düşüncelerinden yararlanırız.
Böylece, insan denen bu meçhul varlığı idrak etmeye çalışırız.
İslam’ın öz kaynaklarına
sımsıkı bir bağlılık içerisinde olan Hazreti Mevlânâ’nın, insana yönelik
analizinin insanlık tarihinde müstesna bir yeri vardır. Mevlânâ, insanın
yaradılış hikmetlerini ve hayatı boyunca şahit olduğu olgunlaşma
evrelerini ve bu esnada yaşadığı değişimleri istisna bir üslupla
izah etmiştir.
Mevlânâ, insanın et,
kemik ve dokulardan meydana gelen, elle tutulan, gözle görülen müşahhas
hâliyle, kalbî ve ruhi mücerret hayatını birlikte ele alır ve incelemeye
tabi tutar. Onun için “ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi
ol” der. İnsanın müşahhas ve mücerret yapısının birbirine paralel
olması hâlinde, yaradılışta insana verilen cevherin gerçek anlamda
tezahür edeceğini çeşitli misallerle ifade eder. Kâmil bir insanın
taşıması gereken özellikleri Hazreti Mevlânâ şöyle sıralar: “Cömertlik
ve yardım etmede akarsu gibi ol, şefkat ve merhamette güneş gibi ol,
başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol, hiddet ve asabiyet
hâlinde ölü gibi ol, tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol,
hoşgörürlükte deniz gibi ol, ya olduğun gibi görün ya da göründüğün
gibi ol.” Herkesi, hayatına bu düsturları hâkim kılmış fertlerden
meydana gelen bir cemiyetin hâlini düşünmeye davet ediyorum.
Kalkınmış bir refah
toplumu hâline gelmiş Amerika Birleşik Devletleri’nde en çok satılan
kitap Hazreti Mevlânâ’nın Mesnevi’sidir. Maddi problemlerini çözmüş,
fakat, manevi alandaki açlığını, susuzluğunu gidermek için Mesnevi’ye
koşmaktadır. Demek ki, mide tokluğu kadar kalbî tokluğa da ziyadesiyle
ihtiyaç vardır.
Muhterem Başkan, muhterem
milletvekilleri; Hazreti Mevlânâ’nın meftun bulunduğu Konya’mız bir
ilim yuvası olma özelliğini de her zaman korumuştur. İnsanlığa
ilim saçan âlimler ve ilim kurumları hep var olmuştur. Mühendislik bilimleri,
astronomi, tıp, felsefe mantık ve tasavvuf başta olmak üzere, birçok
ilim dalında asırlarca eğitim veren Karatay Medresesi başta olmak
üzere çok sayıda ilim ocağı insanlığa hizmet etmiştir.
Değerli milletvekilleri,
günümüzde bu devamlılığı Konya Selçuk Üniversitesi sürdürmektedir.
13 fakülte, 80 binin üzerinde öğrencisi ve 5 binin üzerinde akademik
personeliyle Selçuk Üniversitesi ülkemizin en büyük üniversitesi
olmuştur. Sadece 23 üniversitemizde mevcut olan tekno park, Selçuk
Üniversitesinde de vardır ve çok faydalı ar-ge çalışmaları yapmaktadır.
Özelde Orta Anadolu sanayisine, genelde bütün Türkiye’ye kıymetli
hizmetler sunmaktadır. Her türlü ar-ge faaliyetlerinin yapılabildiği
gelişmiş laboratuvarlara ve oldukça vasıflı bir akademik kadroya
sahiptir. Selçuk Üniversitemiz günden güne gelişmeye devam etmektedir.
Bünyesinde uzun yıllar bir akademisyen olarak vazife yaptığım Selçuk
Üniversitesinin, Değerli Rektörü başta olmak üzere bütün akademik
personelini gayretli çalışmaları için candan tebrik ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
2007 yılı, uluslararası bir kuruluş olan UNESCO tarafından Dünya
Mevlânâ Yılı olarak ilan edilmiştir. Bununla ne kadar gurur duysak azdır.
İnsanlığa armağan ettiğimiz bir büyük değerimizi, Mevlânâ’mızı bütün
dünya takdirle anacak ve üstün meziyetlerini dile getireceklerdir.
Asırlardır insanlığa ışık saçan büyük mütefekkirimizin ismini taşıyan
bir üniversitenin olmaması ciddi bir eksikliktir. Bu yüzden dönem
başında verdiğimiz kanun teklifi komisyonda beklemektedir.
Selçuk Üniversitesinin
bünyesindeki Meram Tıp Fakültesi, Eğitim Fakültesi, Teknik Eğitim
Fakültesi ve İlahiyat Fakültesi bahçe duvarları birbirine bitişik
fakültelerdir. 30 bine yakın öğrenci mevcudu bulunmaktadır. Bu
dört fakülteden meydana gelen bir üniversitenin “Mevlânâ Üniversitesi”
olarak kurulması oldukça yerinde olacaktır. Binaları, bütün eğitim
araç gereçleri ve akademik kadrosu hazır olan bu üniversiteye sadece
bir isim verilecektir: Mevlânâ Üniversitesi. En kolay kurulabilecek
bir üniversitedir. Dünyanın 2007 yılını Mevlânâ Yılı olarak
Mevlânâ’yı anacağı bir yılda Mevlânâ Üniversitesinin kurulması oldukça manidardır.
Ayrıca, Konya’da, biraz
önce de ifade ettiğim gibi, asırlarca ilim hizmeti vermiş Karatay
Medresesinin ismine atfen bir de “Karatay Teknik Üniversitesi” yine
kolaylıkla kurulabilir. Şu anda Selçuk Üniversitesi Mühendislik
Mimarlık Fakültesi 13 mühendislik bölümü ve 10 bine yakın öğrencisiyle
öğrenimine devam etmektedir. Binaları, laboratuvarları ve akademik
kadrosu mükemmeldir. Sadece “Karatay Teknik Üniversitesi” isminin
verilmesi yeterli olacaktır. Böylece 80 binin üzerinde tek bir rektörlüğün
idaresinde ve bir tek bütçeyle öğrenim yapmaya çalışan Selçuk Üniversitemiz,
bünyesinden, bir, Mevlânâ üniversitesi, iki, Karatay teknik üniversitesi
kurulmak suretiyle ilgili alanlarda daha derinlikli eğitim- öğretim
yapma imkânı olacaktır.
Mevlânâ üniversitemizin
bünyesinde yer alan Mevlânâ araştırma enstitüsü sayesinde bütün dünyada
bu alanda çalışmalar yapan binlerce bilim adamının Konya’mıza, dolayısıyla
ülkemize gelmesi sağlanacak ve çok ciddi bir ilmî sirkülasyon sağlanacaktır.
Kongreler, sempozyumlar ve panellerle Konya’nın bir kongre kenti olması
sağlanacaktır.
Cenevre’nin 1995 yılında
sadece kongrelerden dolayı 18 milyar dolar geliri, 2006 yılında 70
milyar dolara yaklaşmıştır. Bu, sadece bir şehrin hizmet sektörünün
geliridir. O bakımdan, bir kongre merkezi, bir ilim merkezi olmak
her bakımdan yüksek faydalar celbedebilir.
Hem Mevlânâ üniversitesi
hem de Karatay teknik üniversitesi kanun tekliflerimiz komisyondadır.
Başta Yükseköğretim Kurumumuz olmak üzere, devletimizin ilgili
birimlerinin iş birliği ile bu iki güzide üniversitemizin Konya’mıza
ve ülkemize kazandırılması en büyük arzumuzdur.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çetin,
lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
REMZİ ÇETİN (Devamla)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Mevlânâ’mızı anma merasimleri
şu günlerde Konya’da devam etmektedir. 17 Aralık akşamı icra edilecek
Şebi Arus Merasimiyle program tamamlanacaktır. Herkesi, hepinizi
Mevlânâ’nın manevi iklimine, Konya’ya davet ediyorum.
Bu duygular içerisinde
Sayın Başkanı ve yüce heyetinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Çetin.
Gündem dışı ikinci
söz, paramızın değeri ve ekonomik istikrarı ile ilgili söz isteyen
Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Sıvacıoğlu.
2.- Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu’nun, yeni Türk
lirasına geçişle paramızın değer kazanmasının olumlu etkilerine ve ekonomik
istikrara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdüllatif Şener’in cevabı
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; paramızın
değeri ve ekonomik istikrar konusunda gündem dışı söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Para, ekonomik sistemin
işleyişini sağlayan temel araçlardan birisidir. Alışverişte kullanılan
değişim aracı, servet biriktirme ve değer ölçüsü olarak üç fonksiyonu
bulunmaktadır. Ulusal paranın bu üç fonksiyonu yerine getirmesi
gerekir ki ekonomide istikrar sağlansın. Bu fonksiyonların kaybedilmesi
hâlinde, döviz denilen yabancı para, yerli paranın yerini alır, ekonomi
rayından çıkar ve istikrarı kaybeder.
Ekonomide para ikamesi
denilen süreçte, özellikle enflasyonun çok yüksek olduğu ülkelerde,
paranın sürekli değer kaybetmesi nedeniyle ülke insanının tasarruflarını
daha sağlam olan yabancı paralara bağlı varlıklara kaydırma eğilimleri
günden güne artar. Yerli paraya olan güven kaybının daha ileri boyutlara
ulaşması durumunda ise, yabancı para, yerli paranın değişim aracı
ve hesap birimi olma özelliklerini de ikame etmeye başlar. Yerli
paranın tüm fonksiyonlarının bir ya da birkaç yabancı para birimi
tarafından ikame edilmesi durumunda, tam para ikamesi denilen olgu
meydana gelmiş olur ki, artık, o ülkede ekonomik ve siyasi istikrardan
bahsetmek zorlaşır. En ufak iç ve dış çalkantılardan etkilenir hâle
gelir.
Para ikamesinin ortaya
çıkmasına neden olan en önemli faktörler arasında yüksek enflasyon
oranı, devalüasyon beklentisi, kurlarda aşırı değer kaybı beklentisi
ve dolaylı bir şekilde yabancı para birimine bağlı varlıkları ikame
edecek olan yerli para birimine bağlı hesaplara verilen reel faiz
oranları olarak sayılabilir.
Para ikamesinin ekonomide
yarattığı etkiler ise, merkez bankalarının izledikleri para politikaları
üzerindeki etkilerini kaybetmeleri, devletin para gelirlerinden
yararlanamaması, yerli para talebinde istikrarsızlıkların oluşması
ve döviz kurlarında belirsizliklerin artması olarak göstermek mümkündür.
Ülkemizde de 1980’lerin
ortalarından itibaren Türk lirası üç fonksiyonunu da kaybetmeye
başlamış, özellikle, enflasyon oranlarındaki sürekli artış, Türk
lirasının diğer yabancı para birimleri karşısındaki değer kaybı,
vatandaşlarımızın yerli paradan kaçmalarına neden olmuştur. Döviz
tevdiat hesaplarının varlığı ise, yabancı para birimlerinin aynı
zamanda tasarruf aracı hâline gelmesine zemin oluşturmuştur. Bu süreçte,
Merkez Bankası ve Hazine gibi kamu kurumlarının çeşitli ekonomik
göstergeleri yabancı para birimi türünden açıklamaya yönelmeleri
Türk parasının hesap birimi olma özelliğini kaybetmeye başladığını
gösteren çarpıcı örneklerdir. Bunlara ek olarak döviz büfelerinin
ülkede yaygın hâle gelmesi ve bunların, sadece turistlere değil,
ülke vatandaşlarına da sürekli döviz satması, özellikle maaş ve
ücret ödeme günlerinde büfeler önünde kuyruk oluşması, günlük işlemler
için de yabancı para biriminin kullanıldığının açık göstergeleridir.
Ülkemiz parası öylesine
itibar kaybına uğramıştır ki, baba oğluna, dayı yeğenine borç verirken
Türk parası yerine döviz vermiş, alışverişler dövizle yapılır hâle
gelmiştir. Kiralar, apartman aidatları dövize endekslenmiş, ev hanımları
aralarında dolar günleri tertipler olmuşlardır. Dünya televizyonlarında
Türk lirası komedi programlarında malzeme yapılmış, ülkemizde TL
âdeta tedavülden kalkmıştır.
Ekonomimizin ve paramızın
böyle olduğu bir dönemde, 2002 Kasımında yapılan seçimle iktidara
gelen AK Parti Hükûmeti, iyi yönetimi ve sağladığı ekonomik istikrarla
2005 yılında paradan 6 sıfır atılmasıyla birlikte yeni Türk lirasına
geçiş sağlanmış, ülkeye güven gelmiş, dış itibarımız artmıştır. Türk
lirasının yeniden değer kazanarak istikrarına kavuşmasıyla birlikte
eski alışkanlıklar terk edilmeye başlanmıştır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sıvacıoğlu,
buyurun.
MUSA SIVACIOĞLU (Devamla)
– Bu meyanda, alışverişler artık dövize endeksli olmaktan çıkmış,
özel okullarımız ve çoğu vakıf üniversitelerimiz doları baz almaktan
vazgeçmek suretiyle yeni Türk lirasından işlemlerini yapmaya başlamışlardır.
Doğal gaz aboneliğinde yeniden yeni Türk lirasına dönülmesi, yurt
dışına çıkışlarda hem miktarın indirilmesi hem de doların baz olarak
alınmaktan vazgeçilmiş olması sevindirici haberler arasındadır.
Bazı kurum ve kuruluşlarımızın hâlen yabancı paralarla işlem yapıyor
olmaları da… Onların da kısa süre içerisinde yeni Türk lirasına
geçmesi en büyük arzumuz ve dileğimizdir.
Bu duygu ve düşüncelerle
Yüce Meclisi tekrar saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Sıvacıoğlu.
Gündem dışı konuşmalara,
Hükûmet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener
cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
her şeyden önce, Konya Milletvekilimiz Remzi Çetin Bey’le Kastamonu
Milletvekilimiz Musa Sıvacıoğlu’na teşekkür ediyorum. Gerçekten
her iki milletvekilimiz de önemli konuları Meclis gündemine taşımışlardır
ve burada müzakere edilmesine imkân sağlamışlardır.
Bildiğiniz gibi,
Mevlânâ Celâleddin Rûmî, Türk dünyasının
yetiştirdiği binlerce gönül insanından biridir, en değerlilerinden
biridir ve Mevlânâ Celâleddin Rûmî’nin düşünceleri, fikirleri sadece
ülkemizde değil dünyanın dört bir köşesinde tartışılmakta, yorumlanmakta
ve dokuz yüz yıl öncesinden günümüze sunduğu mesajlarla, insanlığın
sorunlarının nasıl çözüme kavuşturulabileceği yoğun bir şekilde
tartışılmaktadır. Aralık ayı bu açıdan önemli bir aydır. Çünkü, 17
Aralık, Şebi Arus olarak bilinir. Yani, Mevlânâ’nın vefat ettiği,
Hakk’ın rahmetine kavuştuğu gündür. Bir düğün gecesi olarak kendisi
tanımladığı için, bu ölüm gününü, biz de, düğün gecesi olarak, Şebi
Arus olarak nitelendirmekteyiz.
Şebi Arus nedeniyle,
gerek Konya’da gerek Türkiye’nin değişik vilayetlerinde programlar
düzenlenmekte, bu programlar vasıtasıyla, Mevlânâ’nın ve düşüncelerinin
ülkemizde yaygın bir şekilde tanınmasına çaba harcanmakta, bunun
da ötesinde, Türkiye’den, Konya’dan, dünyaya, Mevlânâ etrafında mesajlar
sunmaya çalışmaktayız.
Mevlânâ, 13’üncü yüzyılda yaşamış bir düşünürdür, bir gönül insanıdır
ve bu dönem, Orta Asya’dan Anadolu’ya Türk göçlerinin sürdüğü, devam
ettiği bir dönemdir. Anadolu’da 72 milletin yaşadığı bir dönemdir.
Ama, o, kavgaya, dövüşe değil, insanları, hep sevgiye, dostluğa ve
kardeşliğe davet etmiştir.
Sadece Mevlânâ değil,
o dönemde yaşamış tüm toplum önderleri hep insanları sevgiye davet
etmiştir, dostluğa ve kardeşliğe davet etmiştir.
Yunus Emre aynı dönemin
insanıdır. “Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil.” demiştir.
Hacı Bektaş Veli aynı
dönemin insanıdır. “Gelin, bir olalım, iri olalım, diri olalım.” diye
çağrıda bulunmuştur.
Aynı şekilde, Ahi Evran
ve Anadolu’nun dört bir yanında mezarları bulunan, o dönemde yaşamış
toplum önderlerinin tamamı, hep sevgiye ve dostluğa davet etmişlerdir.
O gün, Anadolu coğrafyasında bir sevgi toplumu, dostluğa, kardeşliğe
dayalı bir genel kültürel atmosfer oluşmuştur ki, işte, bu sağlam yapı
üzerine, Türk dünyasının en büyük devleti, bir büyük imparatorluk
inşa edilmiştir ve kurulmuştur.
Ben, bu vesileyle,
tekrar Mevlânâ’yı rahmetle anarken, onun, sevginin gerekliliğiyle ilgili
bir dörtlüğünü de burada tekrar hatırlatmak istiyorum.
Diyor ki Mevlânâ:
“Aşksız, sevgisiz geçen
bir ömrü ömür sayma,
O hesabın dışında tutulacaktır.
Aşksız, sevgisiz geçen
tek bir an,
Yarın Allah'ın huzurunda
utançla duracaktır.”
Yani, ömür boyu kin ve
nefretle yaşamayı bir tarafa bırak, ömür boyu kin ve nefret duygularını
insanların gönlüne yerleştirmek için çaba harcadığın hayatı bir
tarafa bırak, eğer ömrünün tek bir anında sevgisizlik varsa, bilesin
ki, o sevgisiz tek an bile yarın Allah’ın huzurunda utanarak duracak
diyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İşte, Mevlânâ’nın düşüncelerinden
bugünün Türkiye’sine çok önemli mesajlar olduğunu bu dizelerden
anlıyoruz ve Mevlânâ düşüncesinin ülkemizde yaygınlaştırılmasının,
Mevlânâ’nın dünya genelinde tanıtılmasının gerekliliğini buradan
anlıyoruz, ki, bu uğurda yapılması gereken her şeyin yapılması gerektiğini
de düşünüyorum. Gerçekten, Konya merkezli sürdürülen Şebi Arus
programları, daha çeşitlendirilerek, daha renklendirilerek ve
daha etkinleştirilerek, akademik çalışmalar boyutuyla da dünyaya
tanıtılmaya devam edilmelidir diye düşünüyorum. Bu konuya dikkat
çekmiş olduğu için de Sayın Milletvekilimiz Remzi Çetin’e tekrar teşekkürlerimi
buradan sunuyorum.
Diğer taraftan, Kastamonu
Milletvekilimiz Musa Sıvacıoğlu Bey de Türk parasının ve istikrarın
öneminden bahsettiler ki, bu da gerçekten en önemli konularımızdan
biridir. Belirttikleri gibi, ilk, parayla ilgili temel bir ekonomi
kitabını elinize aldığınız zaman paranın fonksiyonlarından bahsedilir
ve paranın üç temel fonksiyonu olduğu belirtilir. Bu fonksiyonlardan
birincisi, para bir mübadele aracıdır, yani alışveriş yaparsınız.
Eğer bir nesne alışveriş yapmaya imkân sağlamıyorsa, o nesne para değildir.
Ama, bir şeyin para olabilmesi için bu fonksiyon yeterli değildir. İkinci
bir işlevinin olması lazım, o da değer ölçüsü olmasıdır. Eğer bir
şeyin değerinin ne olduğunu ifade ederken bir para birimine vurgu
yapamıyorsanız, o şey para sayılmaz.
Üçüncü işlevi, paranın
üçüncü fonksiyonu ise servet biriktirme aracı oluşudur. Parayla ilgili
herhangi bir temel ekonomiyle ilgili kitabı aldığınızda, okuduğunuzda,
para şudur, paranın fonksiyonları budur, diye üç temel özelliğini
vurgular ve anlatır.
Ama, maalesef, yeni
Türk lirasına geçiş öncesinde Türk lirasının bu üç temel fonksiyonunun
da var olup olmadığı çok tartışma konusu hâline dönüşmüştü. Nedir
o? Vaktiyle hatırlıyoruz, pek çok alım satım işlemi, Türk parasıyla
değil, dövizle, markla, dolarla, euroyla yapılır hâle gelmişti. Bu
bakımdan, Türk parası bazı temel alışverişlerde kullanılmaz hâle
gelmişti. Demek ki, parayla ilgili bir fonksiyon tamamen devre dışı
kalmıştı.
Bunun da ötesinde,
bir değer ölçüsü olma özelliğini de Türk parası âdeta yitirmiş gibiydi,
herhangi bir arabanın veya herhangi bir gayrimenkulün değerini
sorduğunuzda, Türk lirası cinsinden ifade edilmiyordu vaktiyle
Türkiye’de, dolar cinsinden, mark ve euro cinsinden ifade edilmeye
başlanmıştı ve bankalardaki mevduatlar da gittikçe Türk lirasından
dövize kaymak suretiyle paranın üçüncü fonksiyonu da tamamıyla
âdeta piyasadan çekiliyor, tasfiye hâline dönüşüyor idi.
İşte böylesine bir
dönemde, böylesine bir safhada, AK Parti Hükûmeti olarak temel radikal
bir karar alınmıştır. Bu temel karar çerçevesinde yeni Türk lirasına
geçiş sağlanmıştır. Yeni Türk lirasına geçen ekonomimiz, artık,
tüm fonksiyonlarıyla işler ve geçerli bir paraya sahip olmuştur. Ki,
para, bir ülke açısından her şey demektir; bir ülkenin bağımsızlığı
demektir, bir ülkenin ekonomisinin sağlam ve dayanıklı olduğunu
gösteren temel bir birimdir.
Bugün böyle olduğu
gibi, aslında, bu iş geçmişte de böyleydi. Osmanlı tarihi okuyanlar
bilir; şehzadeler arasında birtakım saltanat mücadeleleri olduğu
zaman, bir şehzade saltanatını ilan edeceği zaman iki şey yapardı,
bunlardan birincisi de adına hemen sikke bastırırdı, yani para bastırırdı,
“Paramı bastım, artık, hükümranlık bendedir, saltanat bendedir.”
diye ilan ederdi.
Ta o günden bu güne,
tarihî geçmişimizden bugüne kadar da para, bu ülkenin istiklali
olarak, onuru olarak, ekonomik bağımsızlığı olarak, ekonomisinin
gücü olarak anlaşılmış ve algılanmıştır. Aslında “milliyetçilik”
dediğiniz, “bu ülkeyi sevmek” dediğiniz şey de “Kendi ekonomik değeri
olan parayı tüm fonksiyonlarıyla işleyen bir birim hâline dönüştürmek.”
demektir.
Bu Hükûmetin, en etkili,
en kararlı ve en isabetli yapmış olduğu işlemlerden biri, yeni Türk
parasına geçmektir, bol sıfırlı paradan, fonksiyonlarını kaybetmiş
paradan, işler ve geçerli bir paraya adım atmış olmaktır ve artık,
yeni Türk lirası, gerçekten, tüm fonksiyonlarıyla işleyen bir paradır,
bir mübadele aracıdır. Hangi alışverişi yaparsanız yapın, Yeni
Türk lirasıyla yapabilirsiniz. Hangi malın değerini anlatmaya
çalışıyorsanız, yeni Türk lirasıyla değerini ifade ettiğiniz zaman,
bu, anlaşılabilir ve kavranabilir bir değerdir, dünkü gibi anlaşılmaz
bir değer değildir. Yine aynı şekilde, bankalardaki mevduat da
Türk parasına, yeni Türk lirasına kayış sürecini sürdürmektedir
ve servet biriktirme aracı olarak da yeni Türk lirası yerini ve konumunu
almıştır ve belirlemiştir.
Geldiğimiz nokta itibarıyla,
artık, yabancı ülkelerin merkez bankalarının bile yeni Türk lirasıyla
tahvil ihraç ettiğini düşünecek olursak, Türk lirası, aradan geçen
yıllar sonrasında bu ülkenin parası olarak değerli bir paradır, anlam
ifade eden bir paradır ve kıymetli bir paradır. Bu paranın, bugün ifade
ettiği anlamlar çerçevesinde varlığını sürdürmesi bir başka faktörün
de varlığına bağlıdır ki, bu da ekonomik istikrardır. Ekonomik istikrar
ve güven ortamının olduğu bir zeminde, enflasyonun tek rakamlı bir
düzeye indirildiği bir dönemde, Türk lirası olarak, Yeni Türk lirası
olarak güvenilir bir paraya sahip olduğumuzu rahatlıkla ifade
ediyoruz. Bu değişimden, dönüşümden dolayı da mutlu olduğumuzu,
onurlu olduğumuzu rahatlıkla ifade ediyoruz.
Bu bakımdan, Sayın
Milletvekilimiz Musa Sıvacıoğlu Bey’in dile getirmiş olduğu istikrar
ve paraya dayalı bu gündem dışı konuşması önemlidir. Kendilerine
teşekkür ediyorum ve yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Gündem dışı üçüncü
söz, Türk halkına yurt dışı seyahatlerinde uygulanan vize ve bu konuda
karşılaşılan sorunlar ile ilgili söz isteyen Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
vatandaşlarımıza yurt dışı seyahatlerinde bazı ülkelerce uygulanan vizelere ve
karşılaşılan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in
cevabı
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Başkan, yüce Meclisin çok değerli üyeleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
dünyadaki 147 ülkenin Türk halkının geneline uyguladığı vize sayısı,
143 ülke vize uyguluyor, diplomatik pasaportlara 93 ülke vize uyguluyor
ve bu ülkeler, vize uygulamayan ülkeler genelde Afrika’daki, Güney
Amerika’daki bazı ülkeler. Biz ise sınırda, yani gümrükte, girişte
hemen hemen tüm ülkelere vizeyi gümrükte veriyoruz. Yani, Avrupa
Birliği ülkelerini bırakın, Ukrayna’sıdır, Beyaz Rusya’sıdır,
Azerbaycan’ıdır veya Slovakya’sı, Türkmenistan’ı, Ürdün’ü, bunlara,
Letonya’sıdır, Litvanya’sıdır, Gürcistan’ıdır, Guatemala’sıdır, sınırda
veriyoruz vizeyi. Türkiye böyle yapıyor, bize ne yapıyorlar? Demin,
Sayın Bakanım, sevgiden, hoşgörüden bahsetti. Acaba, bu ülkeler,
sevgi ve hoşgörüyü veya insan haklarını veya kişilik haklarını
veya demokrasiyi kendileri için mi acaba düşünüyorlar? Dünyada
diğer yaşayan insanlar veya Türk insanına, demokrasiyi ve insan
haklarını yakıştıramıyorlar mı?
Değerli milletvekilleri,
geçen hafta Avusturya’da trafik kazası geçiren bir hemşehrim geldi,
kızı komada. Avusturya’da evli, orada oturma izni var. Anne Avusturya’ya
gitmek ve kızını görmek istiyor. Maalesef, yaşlı bir anne gidecek,
eşi burada, her şeyi burada. Maalesef, vize vermediler. Açıp konuşmak
istiyorsun, derdini anlatmak istiyorsun, karşına bir otomatik telefon,
kimse çıkmıyor veya çok ısrar edince karşısına İngilizce bilen bir
yetkili çıkarıyorlar. Türk halkı, acaba bu insanlara derdini nasıl
anlatacak? Bir zulüm, Türkiye’ye karşı bir vize zulmü uygulanıyor.
Benim bir bakanım, benim bakanım, Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanı,
gidip başka bir ülkenin gümrüğünde eğer bekletiliyorsa, bu bir zulümdür
arkadaşlar.
Değerli milletvekilleri,
bu konu, Türk insanının onur ve şerefidir. 1986 yılında Serbest Dolaşım
Anlaşması imzalanmış ve Gümrük Birliği’ne imza atmışız. Burada,
bu anlaşmada vize konuları, her şey detaylandırılmasına rağmen,
uygulanan “Schengen” adlı -Schengen’e de imza atmışız- kendilerinin,
o ülkelerin, demokrasi ve hukuk dışı, Türk halkına karşı uyguladığı
bir kuralsızlıktır bu ve bir şekilde Avrupa Birliğine aday müzakeresine
başlayan tüm ülkeler insanına serbest dolaşım olmasına rağmen, maalesef,
Türk insanına bu zulüm uygulanıyor.
Ben, Dışişleri Bakanlığına
soruyorum: Değerli milletvekilleri, kırmızı pasaportumuz var bizim.
Acaba, Amerika’ya girerken, ayakkabılarınız dâhil, kemeriniz
dâhil, her şeyinizi çıkarıyorsa, bu, Türk halkı için bir onursuzluktur.
Acaba, o ülkelerden gelen insanlara, diplomatik pasaportu olan insanlara,
biz, aynı uygulamayı mı yapıyoruz? Yazıktır.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
– O İstanbul’da da kontrol ediliyor Sayın Aslanoğlu. Amerikalılar
kontrol ediyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, hangi belgeler isteniyor biliyor
musunuz, hangi belgeler?
Maliye Bakanlığının
hiç denetim yapmasına gerek yok. Bu büyükelçiliklere birer tane
adamını koysun, her türlü denetimi orada yapar. Maliye Bakanlığına
biz soruyoruz vergi konusunda “gizli” diyorlar değil mi? “Bazı bilgileri
vermeyiz.” Bilgi Edinme Yasası’na rağmen. Ama, bir büyükelçiliğe vize
için başvurduğunuz zaman, banka hesap cüzdanının fotokopisini kabul
etmiyor, banka hesap cüzdanının aslını istiyor ve o şirketin -eğer
kurum adına başvuruyorsan- ödediği vergi makbuzlarını istiyor veya
eğer orada çalışıyorsan, o şirkette, senin adına ödenen muhtasar beyannamesinin
tahakkukunu, tahakkuk makbuzunu ve ödediği, ödenen makbuzu istiyor.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Sayın Başkan, biraz tolerans isteyeyim.
BAŞKAN – Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Sayın milletvekilleri, Türkiye’ye her türlü malı satmak
için Avrupa’nın tüm tüccarları Türkiye’yi kolaçan ediyor. Ama, Türk
insanı kendi malını satmak için, fuarlara katılmak için, Avrupa’ya
mal satmak için gitmek istediği zaman karşısına vize engeli çıkarılıyor,
gidemiyor bu insanlar.
Değerli milletvekilleri,
bu konu, tüm Türk insanının bir onur savaşı olmalıdır. Bir bakanıma
veya bir iş adamıma eğer bu zulüm uygulanıyorsa, buna Hükûmet olarak
seyirci kalamayız. Bir sabah gidin büyükelçiliklere… Alıyor 70 euro
vize parası, sorgu sual edilmiyorsun, çağırıyorlar seni üç tane
soru soruyorlar, yüzüne bakmıyorlar, sonra da hiçbir cevap vermiyorlar,
“Neden beni reddettin?” diye sorduğunuz zaman karşınızda muhatap
bulamıyorsunuz. Taa, Kars’tan geliyor, Van’dan geliyor insanlar; oraya
torununu görmeye gitmek istiyor, çocuklarının çocuğu olmuş, oraya
gitmek istiyor insani duygularla. Yıllarca orada çalışan insanlar
“Tüm sorumluluğu bana ait, benim annemi gönder, babamı gönder.” diyor.
Eğer siz, komada olan bir insana -komada olduğu belli, hastane raporu
var- vize vermiyorsanız, bunun adı ne insanlıktır ne adalettir ne demokrasidir
ne insan haklarıdır ne de herhangi bir hukuk ilkesine sığmaz değerli
arkadaşlarım. Önce, bu Türkiye’ye vize uygulayan ülkeleri, demokrasiye,
kişilik hak ve hukukuna saygılı olmaya davet ediyorum. Türk insanı
bunları hak etmiyor, ama bunların karşısında biz hiçbir şey uygulamıyoruz.
Eğer başka bir ülkenin milletvekili Türkiye’ye girdiği zaman, kırmızı
halı üzerinde biz karşılıyoruz bu beyleri.
Sayın milletvekilleri,
bu, çok acıdır; ben hepinizin takdirine sunuyorum. Bu uygulamalar,
yüce Meclisin onuruna ve Türk halkına yapılan bir hakarettir, ben
takdirlerinize sunuyorum.
Hepinize saygılar
sunarım, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Gündem dışı konuşmaya
Adalet Bakanı Cemil Çiçek cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakanım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI CEMİL
ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Vatandaşlarımız bakımından,
özellikle yurt dışıyla yoğun temas içerisinde bulunan, en başta iş
adamlarımız olmak üzere, önemli bir vatandaş kesiminin sıkça dile
getirdiği bir konuyu gündeme getirdiği için, Sayın Aslanoğlu’na
huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.
Vize konusu uzunca
bir zamandan beri Türkiye’de her hükûmetin -belki bu dışa yansımasa
da- ikili müzakerelerde, karma ekonomik komisyon toplantılarında
veya başka türlü münasebetlerde en çok üzerinde durduğu konuların
başında gelmektedir.
Evvela vize konusu
uluslararası hukuk açısından ne anlam ifade ediyor, onu kısaca belirtmek
istiyorum: Vize, içeriği bakımından, vizeyi veren makamın kendi
hudut ve iç makamlarına ilgilinin kimliğini tanıtan ve ülkeye
girmesinde bir sakınca olmadığını belirleyen bir kayıt niteliğindedir
ve hukuk açısından da, o ülkenin -vizeyi veren ülkenin- egemenlik
haklarının bir tezahürüdür. Dolayısıyla, vizeyle egemenlik hakkı
arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Her ülke açısından da bu böyledir.
Tabiatıyla, bu egemenlik hakkını kullanırken bazı ülkeler, bazı
ülkelere karşı bir kısım kısıtlamalar, tahditler ya da zorluklar
ortaya koyabilmektedir.
Özellikle vatandaşlarımızın
yoğunlukla yaşadığı Almanya, Belçika, Danimarka, Finlandiya,
Fransa, Hollanda, İsveç ve Lüksemburg 1976 yılından itibaren, ülkemizden
kaynaklandığı iddia edilen yasa dışı göçü ve iltica taleplerini
ileri sürerek, vize konusuyla ilgili bir kısım zorluklarla karşılaşılmaktadır.
Dolayısıyla, birçok Avrupa Birliği ülkesi ülkeler, Türk vatandaşlarına
neden vize konuluyor, denildiğinde, Türkiye’den kaynaklanan yasa
dışı göç ve iltica taleplerini engellemektir, gerekçeleri budur.
Rakamlara baktığımızda
da, Türkiye -biz bunu uluslararası toplantılarda hep görüyoruz-
bazı suçlar açısından hedef ülkedir, bazı eylemler açısından da geçiş
ülkesidir. Bu açıdan, gerçekten -zaman zaman televizyon haberlerinde
de görüyoruz- Avrupa Birliği ülkelerine bizim üzerimizden geçmeye
çalışan Afganistanlı, Pakistanlı, Iraklı veya üçüncü ülkelerden
pek çok kişi -bunun sayısı epey de rakamlara baliğ olmaktadır- bir
kısım, kendi hayatlarını da riske atarak o ülkelere gitmek istiyor.
Dolayısıyla, şimdi, bu ülkelerin “neden Türk vatandaşlarına vize
koyuyorsunuz” tarzındaki gerekçelerine bu da bir gerekçe oluşturuyor.
Böyle denilmektedir. Buna, saydığım ülkelere diğer bazı Avrupa
Birliği ülkeleri de ilave edilmiştir ve bunlarla yaptığımız müzakerelerde
söyledikleri şey şudur: Bu talepler neden kolaylıkla karşılanmıyor?
İltica ve yasa dışı göç. Hâlbuki, bizim kanaatimize göre, bu tip göç
olaylarında, iltica taleplerinde belli terör örgütlerinin, yasa
dışı örgütlerin başvurularını bir tarafa bırakırsak, daha çok
ekonomik sebeplerden kaynaklanmaktadır.
Üçüncü dünya ülkeleri,
gelir düzeyi bozulmuş, istikrarı olmayan, iç savaşların, kargaşaların
olduğu ülkelerden birçok insan, Türkiye üzerinden, kendi hayatlarını
kazanabilmek adına, ekonomik sebeplerden dolayı Batı ülkelerine
gitmeyi istemektedir. Onun için, bunu önlemenin yolu, toplantılarda
vurguladığımız şekliyle, bu tip yasakları koymak değil, belki bu
ülkelerle daha başka türlü iş birliği içerisine girerek insan ticaretinin
engellenmesi ve buraların ekonomik kalkınmalarını destekleyerek
ve uluslararası iş birliğini geliştirerek bu türlü yasa dışı göçü
engellemek belki en doğru olandır. Bu, hep konuşulan bir konudur; netice
alınan ülkeler var, alınamayan ülkeler var.
Şimdi, vatandaşlarımızın
vize konusuyla ilgili şikâyetlerine baktığımızda, bir defa, vatandaşlarımız
bazı ülkeler açısından yüksek vize harcından şikâyet ediyor, uzun süre
kuyrukta beklemekten şikâyet ediyor -biraz evvel burada ifade edildi-
vize başvuru süresinin neticelenmesi uzun zaman alıyor, özellikle
Amerika Birleşik Devletleri açısından ve münhasıran da 11 Eylülden
sonra güvenlik gerekçeleriyle, bugün başvursanız, bazen üç hafta,
bazen daha uzun süre beklemek gerekmektedir. Bir başka sebep, bu vize
evraklarının sayısının çokluğudur ve karmaşıklığıdır. Çok sayıda
evrak istenmektedir. Vizenin verilmemesi hâlinde de alınan harcın
iade edilmemesi gibi, bu başlıklar altında bunları söylemek mümkün.
Onun için, yapılan hemen ikili ve çok yönlü toplantılarda ve hatta
uluslararası birçok toplantıda bu şikâyetler bizim tarafımızdan
dile getirildiği gibi, başka ülkeler de başka ülkelere karşı bu
şikâyetleri sürdürmektedir.
Türkiye, bire bir her
ülkeyle, vize rejiminde kolaylık sağlamak, mümkünse kaldırılabilmesi
için temaslarını sürdürüyor. Mesela, Avrupa Birliğinin yeni üyelerinden
Çek Cumhuriyeti’yle 22 Kasım 2004 tarihinde imzalanan mutabakat
zaptı çerçevesinde, başta iş adamlarımız ve profesyonel sürücülerimiz
olmak üzere, vatandaşlarımıza somut vize kolaylıkları sağlanmış
olup, uygulama, şu an Çek Cumhuriyeti’yle sorunsuz devam ediyor. Diğer
Avrupa Birliği ülkeleriyle de bu anlamda ikili mutabakat zabıtları
-genel bir düzenleme mümkün olmayacaksa- ikili ilişkilerle bu vizelerin
kolaylaştırılması ve vatandaşlarımızın şikâyetlerinin asgariye
indirilmesi noktasında, bu mutabakat zaptı örnek gösterilmek suretiyle
temaslar devam ediyor.
Nitekim, 2006 yılı
içerisinde, İtalya, Avusturya, Almanya ve Baltık ülkelerinde de aynı
doğrultuda anlaşma yapılması için öneri yapılmış, temaslar sürdürülüyor.
Letonya’yla bu içerikte bir anlaşma imzalandı, Estonya’yla da karşılıklı
vize kolaylıkları sağlanması konusunda görüşmeler devam ediyor,
bunların da yeni Avrupa Birliği üyesi olması hasebiyle bunların
sayısını artırmaya çalışıyoruz.
Şimdi, tabiatıyla
düz bir mantıkla baktığımızda, bize kim vize uyguluyorsa bizim de
ona vize uygulamamız gerekmektedir. Bu bizim egemenlik hakkımızın bir tezahürüdür,
buna bir engel de yoktur. Yani bize vize uygulamayan bir ülkeye dahi
biz vize uygularsak, uluslararası hukuk açısından herhangi bir sorun
yok. Ancak meseleye böyle bakmak yerine, Türkiye, bazı ülkeler bize
vize uygularken biz onlara niye vize uygulamıyoruz ya da bizim vatandaşlarımıza
vize uygulamayan başka ülkelere biz niye vize uyguluyoruz; bu,
tamamıyla ülkemizin ticari ve ekonomik çıkarları, tarihî ve toplumsal
ilişkileri esas alınmak suretiyle yapılmaktadır. Yani, vize uygulamasında
Türkiye’nin ne menfaati var ya da ne yok, bu değerlendirme yapıldıktan
sonra vize uygulaması yapılmakta veya yapılmamaktadır.
Tekrar ifade ediyorum:
Vize uygulayana vize uygulamak kuraldır. Vize uygulayana vize
uygulamıyorsanız, burada Türkiye’nin düşündüğü, bu uygulamanın
Türkiye’ye yarar getirmeyeceği düşüncesidir ya da tam tersi, Türk
vatandaşlarına vize uygulamayan bazı ülkelerin vatandaşlarına
biz uyguluyorsak, bu da yine, Türkiye’nin yararlarını gözeterek
böyle bir genel değerlendirme sonucunda bu muafiyetler ya da karşılıklı
uygulamalar sürdürülmektedir. Ama, değerli milletvekillerimizin
bilgisine arz etmek isteriz ki, gerçekten, burada dile getirilen
vize konusu, daha uzunca bir süre ikili temasların ve birlikte yapılan
müzakerelerin konusu olmaya devam edecektir.
Biz, burada, yasa koymak
yerine, Türkiye’ye vize uygulamayan ülkelerin sayısını artırma
çabası içerisindeyiz. Çünkü, vize uygulamadaki miktarı yukarıya
çıkardığımızda, ticari ilişkilerimizde, ekonomik ilişkilerimizde
veya başka türlü öngördüğümüz bir kısım menfaatlerimize zarar verileceği
düşüncesiyle Türkiye’nin yaklaşımı, mümkün olduğu kadar, Türk vatandaşlarına
vize uygulayan ülkelerin sayısını azaltmak ve vize uygulama söz
konusu olacaksa da bunu kolaylaştırmak yönündedir. Bu yönde çabalar sürüyor.
Bunu bilgilerinize arz etmek istedim.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin bir önerge vardır.
Meclis Araştırması
önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için özeti okunacaktır; ancak,
önergenin tam metni tutanak dergisine eklenecektir.
Okutuyorum:
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Siirt Milletvekili Öner Ergenç ve 40 milletvekilinin,
çocuklara yönelik cinsel istismarın araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/406)
(x)
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Çocuklarımızın gelişimlerini
sağlamak, onları çeşitli tehlikelere karşı koruyabilmek insani
ve vicdani bir yaklaşım olmakla beraber, aynı zamanda anayasa,
uluslararası sözleşmelerle belirlenmiş bir görevdir. Bu anlamda
Türkiye, Birleşmiş Milletlerin Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesini
imzalayan ilk devletler arasındadır.
Göç, gecekondulaşma,
ekonomik yetersizlik, eğitim düzeyinin düşük olması, aileden kaynaklanan
nedenlerden dolayı çocukların ihmali ve istismarı oldukça rahatsız
edici bir boyuttadır. Bu durum sadece çocukları tehdit eder halde
kalmamakta, aynı zamanda toplumsal huzuru da olumsuz yönde etkilemektedir.
Çocuklarımız başta
olmak üzere sağlıklı ve sorunsuz bir nesile sahip olabilmek, onları
tehlikelere karşı koruyarak geleceklerini teminat altına alabilmek,
sosyal düzeni bozan etkenlerin tespit edilerek, sorunun detaylı
bir şekilde incelenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir.
Çocuklarımızı; ihmal,
istismar ve cinsel istismar kaynaklı sorunlara iten nedenlerin tespiti,
sorunla ilgili etkin statü ve rollerin ortaya çıkarılarak köklü
bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi için, iktidar ve muhalefetin
güç birliği ile hepimizin ortak problemi olan bu önemli konuda alınması
gerekli tedbirlerin belirlenmesi amacıyla,
(x) (10/406) esas numaralı Meclis araştırma önergesi
Tutanağa eklidir.
Anayasanın 98, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca
Çocuğun İhmali ve Cinsel Yönden İstismarının Nedenlerinin Araştırılarak
Çözüm Yollarının Belirlenmesi için bir Meclis Araştırma Komisyonu
kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1- Öner Ergenç (Siirt)
2- Öner Gülyeşil (Siirt)
3- Hüsnü Ordu (Kütahya)
4- Mahmut Göksu (Adıyaman)
5- Muzaffer Gülyurt (Erzurum)
6- Mahmut Kaplan (Şanlıurfa)
7- Mücahit Daloğlu (Erzurum)
8- Abdullah Torun (Adana)
9- Mustafa Ilıcalı (Erzurum)
10- Osman Aslan (Diyarbakır)
11- Fatma Şahin (Gaziantep)
12- A. Müfit Yetkin (Şanlıurfa)
13- Ahmet Işık (Konya)
14- Gürsoy Erol (İstanbul)
15- Ünal Kacır (İstanbul)
16- Cevdet Erdöl (Trabzon)
17- Fehmi Hüsrev Kutlu (Adıyaman)
18- Ömer Özyılmaz (Erzurum)
19- Kenan Altun (Ardahan)
20- Medeni Yılmaz (Muş)
21- Ali Rıza Alaboyun (Aksaray)
22- Cüneyit Karabıyık (Van)
23- Hasan Kara (Kilis)
24- Nihat Eri (Mardin)
25- Şükrü Ünal (Osmaniye)
26- Mehmet Kerim Yıldız (Ağrı)
27- Mustafa Çakır (Samsun)
28- Mehmet Kurt (Samsun)
29- Selahattin Dağ (Mardin)
30- Mustafa Eyiceoğlu (Mersin)
31- Ali İhsan Merdanoğlu (Diyarbakır)
32- Mehmet Faruk Bayrak (Şanlıurfa)
33- Nevzat Pakdil (Kahramanmaraş)
34- Tevfik Ziyaeddin
Akbulut (Tekirdağ)
35- İbrahim Çakmak (Tokat)
36- Yekta Haydaroğlu (Van)
37- Mustafa Nuri Akbulut (Erzurum)
38- İsmail Soylu (Hatay)
39- Zülfü Demirbağ (Elazığ)
40- Soner Aksoy (Kütahya)
41- Mehmet Salih Erdoğan
(Denizli)
Gerekçe:
Günümüzde toplumda
ve aile içinde çocuk, haklarının temel ilkeleri açısından gerektiği
şekilde eğitim ve sağlık hizmetlerinden yararlanamadığı gibi,
her türlü sömürüsü ve istismarı giderek yaygınlaşmaktadır. BM Çocuk
Hakları Sözleşmesinin Çocuk Satışı, Çocuk Fuhuşu ve Çocuk Pornografisi
Ek Protokolüne istinaden Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
tarafından hazırlanan ve BM Çocuk Hakları Komisyonuna sunulan
ilk periyodik raporda çocuklarımızın cinsel sömürülmesinde artış
olduğundan bahsedilmiştir.
1996’da Çocukların
Cinsel Açıdan Sömürülmesine Karşı Dünya Kongresinde cinsel istismar
şöyle tanımlanmıştır:
“Çocukların cinsel
açıdan sömürülmesi çocuk haklarının çok ciddi bir ihlalidir. Çocuğa
veya üçüncü kişilere para ve benzeri verilmesi karşılığında çocuğun
yetişkin tarafından cinsel olarak taciz edilmesidir. Çocuk cinsel
ve ticari bir obje olarak görülür. Çocukların cinsel açıdan sömürülmesi
çocuğa bir çeşit şiddet uygulamaktır ve günümüzde köleliğin bir
çeşidi sayılır.”
Evlerinden kaçmış sömürüye
müsait çocukların ticari amaçla görsel materyal üretenler tarafından
çocuk pornografisinde kullanılmalarına rastlanmaktadır.
Internet, çocuk pornosu
malzemelerine ulaşılarak bu tür malzemelerin dünyada serbest dolaşımını
kolaylaştırarak pornografinin yaygınlaşmasına hizmet etmektedir. Dünyada çocuk pornografisinin milyonlarca
dolarlık bir sektör olduğu ifade edilmektedir. Bu eylemin Türkiye’de
varlığını inkâr etmek de olanaksızdır. Ülkemizde Internet kullanıcılarının
% 80’i ağa Internet Cafelerden ulaşarak çocuk pornografisi indirebilmektedirler.
Buralardaki denetimler yetersizdir.
Çocuğa yönelik cinsel
sömürü ilerideki sağlıklı cinsel yaşamını tehdit edebilir. Erken
yaşta gebelik ve doğum; sağlıksız koşullarda, hekim uygulaması olmaksızın
düşük yaptırma, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların yayılması,
sakat kalma gibi sağlık sorunlarını da bünyesinde barındıran cinsel
sömürü aynı zamanda bir halk sağlığı problemidir.
Günümüzde ticari
cinsel sömürünün kurbanı olan çocukların sayısını belirlemek
için geçerli bir yöntem bulunmamaktadır. Bu problemle mücadele
için en az suç örgütleri kadar donanımlı olunmalıdır. Koruyucu önlemler
almak Devlet’in görevidir.
Mevcut durumun saptanması,
sorunun nedenlerinin araştırılarak gerekli önlemlerin alınması,
tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Çocuğun
İhmali ve Cinsel Yönden İstismarının Nedenlerinin Araştırılarak
Çözüm Yollarının Belirlenmesi için bir Meclis Araştırma Komisyonu
kurulması gerekmektedir.
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşme,
sırası geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
V. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin
CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu;
14.12.2006 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Prof.
Dr. Haluk Koç
Samsun
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Gündeminin, Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler Kısmının 174 üncü sırasında yer alan, 573’e 1 inci
Ek Sıra Sayısının bu kısmın 5 inci sırasına alınması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin lehinde
söz isteyen Konya Milletvekili Atilla Kart.
Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA KART (Konya) –
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
tarafından Danışma Kuruluna sunulan ve oy birliği sağlanamadığı
için grup önerisi olarak Genel Kurula sunulan öneri hakkında, lehinde
söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
dört yıldan bu yana her zeminde dokunulmazlıkların sınırlandırılması
ve mevcut İç Tüzük’ün ilgili hükümlerinin amacına uygun olarak kullanılması
gereğinden hep söz ettik. Bu yapılmadığı takdirde, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin saygınlığının ihlal edileceğini, yolsuzluklarla
mücadelede zafiyet gösterileceğini, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
toplumsal öfkenin odağı hâline geleceğini, maalesef, dört yılın sonunda
kaygıyla görüyoruz.
Dokunulmazlıkların
sınırlandırılması ve İç Tüzük’ün amacına uygun kullanılması, elbette
yolsuzlukların sona erdirilmesi için başlı başına yeterli kabul
edilemez. Yolsuzluklarla mücadelenin birçok yöntem ve düzenleme
gerektirdiği açıktır. Ancak, buradaki temel amacın toplumsal bir
talebe karşılık vermek ve bunun yanında bu girişimin bir sembol olması
amaçlanmaktadır. Bu işe bir yerlerden başlamak gereği dile getirilmektedir.
Toplumsal süreci başlatmak ve etkin olmak amacıyla bu düzenleme öncelikle
ve mutlaka yapılmalıdır. Olaya bu boyutuyla bakmak gerektiği görüşündeyiz.
Değerli arkadaşlarım,
dört yıl evvel kamuoyu huzurunda verilen vaatlerle bu Meclisin bu
konuda adım atacağını büyük ümitlerle bekleyen toplum, aradan geçen
dört yılın sonunda hayal kırıklığına uğramış, bu hayal kırıklığı
öfkeye dönüşmüştür. Bu fotoğrafı dört yıl boyunca ısrarla anlatmaya
çalıştık. Hükûmetin, başta Sayın Başbakan olmak üzere suç ilişkileri
ve illegal yapılanmaların içinde olduklarını gösteren ciddi bulguların
söz konusu olduğunu, bu sebeple Sayın Başbakanın 3 Kasım 2002 öncesi
verdiği sözünde durmasının söz konusu olamayacağını, bu süreci
engellemek için her türlü manevranın geliştirileceğini, “diğer
kamu görevlilerinin dokunulmazlığı” diye bir kavramın söz konusu
olmadığını, “soruşturma izni” denen kavramın ise görevle ilgili
suçlar için söz konusu olduğunu, bunun da yargı denetimine açık olduğunu
hep anlattık. Kaldı ki “soruşturma izni” kavramını, bu kurumu
Hükûmet kaldırmak veya daha seri hâle getirmek istiyorsa, bu konuda
her türlü yasal desteği vermeye hazır olduğumuzu da Genel Başkanımız
başta olmak üzere sözcülerimiz her zeminde ifade ettiler.
Değerli arkadaşlarım,
bizim mücadelemiz görevden kaynaklanan konuyla ilgili değil. Yani,
milletvekilinin Mecliste yaptığı göreviyle ilgili olarak herhangi
bir süreçten söz etmiyoruz. Göreviyle ilgisi olmayan, yüz kızartıcı
nitelikte olan ve milletvekili seçilme engeli teşkil eden zimmet,
rüşvet, ihaleye fesat karıştırmak, nitelikli dolandırıcılık gibi
suçlardan dolayı yargılamanın önünü kesmeyin diye bunu anlatmaya
çalışıyoruz. Sorunun esası bu, ihtilafın esası bu değerli arkadaşlarım.
Milletvekili göreviyle
yüz kızartıcı suçları birbirine karıştırmamak gerektiğini ifade
ediyoruz. Bu yargılamadan, bu süreçten, bu farkın ortaya çıkmasından
rahatsız olan siyasi iktidar, dört yıl boyunca, bakıyoruz, büyük
bir maharetle, büyük bir ustalıkla, bu süreci kendince geçiştirmeyi
bildi ve başardı.
Geldiğimiz aşamada
yapılmak istenen şu: Yargının bağımlı ve siyasi hâle getirilme çalışmalarının
yoğunlaştırıldığını, amacın yargıyı bağımlı ve siyasi hâle getirdikten
sonra dokunulmazlıkları kaldırmak olduğunu, daha doğrusu, bu yoldaki
süreci başlatmak olduğunu, bunun endişelerini, bunun kaygılarını
taşıdığımızı hep ifade ettik. Zaman, bu noktada, bizi haklı çıkardı
değerli arkadaşlarım.
Bakın, geçen hafta sonunda
katıldığımız bir televizyon programında Anayasa ve Karma Komisyon
Başkanı Sayın Kuzu, özet olarak, mealen aynen şu ifadeyi kullandı:
“Bu dönemde dokunulmazlıkların kaldırılmasının veya sınırlandırılmasının
söz konusu olmadığını ve olamayacağını…” Sayın Kuzu ifade ettiler. Yeni dönemde de bu konunun ayrıca değerlendirileceğini
ifade ettiler. Sayın Kuzu’nun konumu göz önüne alındığında, bu açıklamanın,
aslında, Hükûmetin görüşü olduğunu, daha doğrusu, Hükûmetin de uygulamasının
bu yönde olduğunu kamuoyu çok iyi biliyor ve değerlendiriyor.
İşte, bizim de dört
yıldan bu yana anlatmaya çalıştığımız olay da buydu. Siyasi iktidar,
bu konuda ve bağlı olarak yolsuzluklarla mücadele konusunda samimi
değil, böyle bir hedefi yok. Yolsuzluklarla mücadele ediyor izleniminden
ibaret olan bir görüntü söz konusu.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye’de diğer birçok alanda olduğu gibi, siyasi iktidar, bu konuda
da bir tiyatro oynuyor. Bu siyasi iktidar, yolsuzluklarla mücadeleyi
etkisiz hâle getiren yasal düzenlemeleri ustalıkla yapıyor.
Bakın, dört yıldan bu
yana -geçen hafta da anlatmıştım- bu Meclis şunu tartıştı değerli
arkadaşlarım, yolsuzluklarla mücadele konusunda: Ticari sır,
bankacılık sırrı, müşteri sırrı kavramlarının sınırlarının soyut
olduğunu, bu kavramların sınırlarının somutlaştırılması gerektiğini,
çünkü, gerek yargı önünde gerek Meclis araştırma komisyonları önünde
bu kavramların bir engel teşkil ettiğini ifade ettiler. Bunu, bu yasama
döneminde sizler tarafından kurulan Meclis araştırma komisyonu
raporlarında da bu konular doğrulandı, ifade edildi. Aradan dört
yıl geçtikten sonra bu konuda ne yapıyoruz sayın milletvekilleri?
Bu konuda, daha on gün evvel Ceza Kanunu’nda yaptığımız değişikliklerle
ticari sır, bankacılık sırrı ve müşteri sırrından doğan ihtilafları
uzlaşma kapsamına alan düzenlemeler yaptık sayın milletvekilleri.
Bu düzenlemeleri yaparken de yolsuzluğun miktarı konusunda herhangi
bir sınırlama yapmadık. Bütün uyarılarımıza rağmen Hükûmet ve AKP
Grubu, bu konuda, kararlı bir şekilde davranarak bu düzenlemeleri
yaptı. Bu düzenlemenin anlamı nedir? Sizin Meclis araştırma komisyonu
raporlarında, o görüşmeler esnasında söyledikleriniz mi doğruydu,
Ceza Kanunu görüşmelerinde yaptığınız mı doğruydu sayın milletvekilleri?
Bu son yaptığınız düzenlemeyle,
ucu açık bir şekilde, bankacılık ihtilaflarından doğan suçlarda,
yolsuzluklarda her türlü denetimi ortadan kaldırdığımızın farkında
değil miyiz sayın milletvekilleri? Bunun on gündür cevabını istiyorum.
Bunun cevabını veren hiçbir sözcü yok.
Kalkacaksınız Meclis
öncesi, efendim, banka soygunlarından söz edeceksiniz, hortumların
ucunu kestik diyeceksiniz, ama, kalkacaksınız, aradan geçen dört yılın
sonunda da o yolsuzluklara zemin hazırlayan, hukuki himaye hazırlayan
bir düzenlemeyi yapıyorsunuz. Bunun başka bir anlamı var mı Sayın
Milletvekilleri?
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) – Dört senedir burada konuşuyorsunuz.
ATİLLA KART (Devamla)
– Başka bir izahı var mı bunun?
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) – Var mı elinizde bir metin, var mı?
ATİLLA KART (Devamla)
– Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı şudur…
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) – Neymiş?
ATİLLA KART (Devamla)
– Diyorsunuz ki, o örgütlenmelere diyorsunuz ki, arkadaş, sen yolsuzluğunu
yap diyorsunuz. Yakalanmazsan, mesele yok diyorsunuz.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) – Sadece konuşmak için konuşuyorsun.
ATİLLA KART (Devamla)
– Yakalanırsan da, belli bir şekilde bedelini öder kurtulursun diyorsunuz.
SONER AKSOY (Kütahya) – Öyle bir şey
yok.
ATİLLA KART (Devamla)
– Bunun başka bir anlamı var mı Sayın Milletvekili? Sizin, çıkan Ceza
Kanunu’ndan haberiniz yok.
SONER AKSOY (Kütahya)
– Öyle bir şey olsa yolsuzluk olur.
ATİLLA KART (Devamla)
– Sizin, çıkan Ceza Kanunu’ndan haberiniz yok.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Biz hiçbir şey bilmiyoruz tabii!
ATİLLA KART (Devamla)
– Bir taraftan Meclis araştırma komisyonu raporlarında büyük iddialarla,
büyük söylemlerle ortaya iddialar getiriyorsunuz, ama yaptığınız
uygulamanın esası bu, özü bu.
BAŞKAN – Sayın Kart,
lütfen Genel Kurula hitap edin. Karşılıklı konuşmayalım.
ATİLLA KART (Devamla)
– Bakın, değerli arkadaşlarım, bakın, artık toplumu daha fazla kandırmanız
mümkün değil.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Kendi yorumunuz o sizin.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) –Tabii kendi yorumu olacak.
ATİLLA KART (Devamla)
– Daha fazla kandırmanız mümkün değil. Gerçek kimliğiniz, yolsuzluklarla mücadele
konusunda gerçek kimliğiniz bütün çıplaklığıyla ortaya çıkıyor.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Neymiş gerçekler?
ATİLLA KART (Devamla)
– Bakın, değerli arkadaşlarım, bir örnek daha yaşandı, çok çarpıcı
bir örnek: Üst kurulların yapılanmasına ve işleyişine yönelik müdahalelere
rağmen Kamu İhale Kurumu hafta başında neyi tespit etti biliyor musunuz?
Hatay’da yapılan 186 ihaleden 145’inin yasaya aykırı olduğu yolunda
tespit yaptı.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Eksiklik var, eksiklik. Hayır, yanılıyorsunuz. Milleti yanıltıyorsunuz.
ATİLLA KART (Devamla)
– Bitiriyorum Sayın Başkanım.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Dosyayı okudunuz mu?
BAŞKAN – Bir dakikalık
süre veriyorum, lütfen, teşekkür için Sayın Kart.
Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla)
– Burada, değerli arkadaşlarım, ben, hemen yeri gelmişken, Saygıdeğer
Milletvekili Arkadaşım Fuat Geçen’i bu onurlu ve kararlı mücadelesinden
dolayı, bu yürekli mücadelesinden dolayı yürekten kutluyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Sayıştayın kararından haberiniz
var mı?
ATİLLA KART (Devamla)
– Bakın, değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan ne diyor, biliyor musunuz?
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Beyefendi, Sayıştayın kararından
haberiniz var mı?
ATİLLA KART (Devamla)
– “Nerede belgeler?” diyor. “Belgeleri
getirin, gereğini yapayım.” diyor Sayın Başbakan. Sayın Başbakan,
işte buyurun Kamu İhale Kurumu kararları. Sayın Başbakan, buyurun
Maliye Teftiş Kurulu raporları. Sayın Başbakan, buyurun Avrupa
Adalet Divanı Mahkemesi kararları. Siz, bunların gereğini yapmak
durumunda değilsiniz. Siz, neyi yapmak durumundasınız? Yargının
önünü kesmeyin, sizden başka bir şey istemiyoruz. Yargının önünü
kesmeyin, gölge etmeyin. Sizden bunu istiyoruz. Bırakın, demokrasi
kendi kuralları içinde, kendi kurumları içinde üstüne düşen görevi
yapsın, işlesin. Bunu anlatmaya çalışıyoruz değerli arkadaşlarım.
Geldiğimiz aşamada
dokunulmazlıklar ve yolsuzluklarla mücadele konusunda siyasi
iktidarın gerçek kimliği bir kez daha bütün çıplaklığıyla…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan…
BAŞKAN – Lütfen Sayın
Kart, teşekkür edin.
ATİLLA KART (Devamla)
– …ortaya çıkmıştır. Bu değerlendirmelerle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kart.
Önerinin lehinde söz
isteyen Tuncay Ercenk, Antalya Milletvekili.
Buyurun Sayın Ercenk.
(CHP sıralarından alkışlar)
TUNCAY ERCENK (Antalya)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
Grup önerisi lehinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
öncelikle bir konuya değinmeden geçmek istemiyorum. Türkiye Cumhuriyeti
devletinin Sayın Başbakanının son günlerdeki çıkışlarına, üslubuna…
BAŞKAN – Sayın Ercenk…
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– …tavırlarına…
BAŞKAN – Sayın Ercenk…
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Sayın Başkanım, lütfen müdahale etmeyin ama, ben bir şey konuşuyorum.
BAŞKAN – Öneriyle ilgili
söz istediniz. Lütfen Sayın Ercenk.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Bakın, böyle yaptığınız zaman, hatibin konsantrasyonunu bozuyorsunuz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hayır Sayın
Ercenk. Niçin söz istediniz siz?
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Dokunulmazlıkla ilgili konuşuyorum.
BAŞKAN – Lütfen ama…
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Dokunulmazlıkla ilgili konuşuyorum Sayın Başkan, bırakın yani…
BAŞKAN – Buyurun.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Süremi de lütfen ilave edin.
Son günlerde gerçekten
çok sinirli.
AHMET YENİ (Samsun) –
Yahu, sana ne Başbakanın üslubundan!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Tavırlarında ciddi olumsuzluklar meydana geldi.
Son dönemlerde, önce
çiftçileri, memurları, esnafı, iş adamlarını, medyayı hedef alırken,
şimdi de Sayın Baykal’a, Sayın Sezer’e ve Sayın Büyükanıt’a söz atmaya
başladı. İşi oraya kadar getirmiş olmasını ben gerçekten esefle karşılıyorum.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
– Önerge bu mu?
SONER AKSOY (Kütahya)
–Bak, cevap veriyor, cevap!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Türkiye Cumhuriyeti devletinin Başbakanı sıfatına hiç yakışmıyor.
Onu buradan, bu kürsüden, yüce milletin kürsüsünden bir kez daha belirtmek
istiyorum.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Yani millet konuşacak, Başbakan susacak mı?
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Şimdi, Sayın Başbakan “iki koyun gütmesini bilmeyenler erken seçim
istiyor” diyor.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Doğru söylüyor.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Evet Sayın Başbakan, ben iki koyun gütmesini biliyorum ve erken seçim
istiyorum.
AHMET YENİ (Samsun) –
O kararı biz veririz, biz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) – Yahu, koyun gütmek şart mı seçim istemek için?
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Ama, sizin neden istemediğinizi ben çok iyi biliyorum. Sizin neden
istemediğinizi ben çok iyi biliyorum.
AHMET YENİ (Samsun) –
Siz istiyor musunuz?
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Artık, iktidarın sonu geldi.
AHMET YENİ (Samsun) – Siz istiyor musunuz?
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Gerginliğin, bağırıp çağırmanın nedeni de bu. Yolcudur Abbas,
bağlasan durmaz! Saltanat bitiyor.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– 28 Mart seçimleri öncesinde de aynı şeyi söylediniz.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Saltanat bitiyor, geziler bitiyor. Bunların bitmesinin sonucunda
Sayın Başbakan ve sizler, böyle gergin bir duruma getiriyorsunuz
ve ülkeyi de geriyorsunuz.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
– Sayın Başkan, grup önerisiyle ilgili konuşsun.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Kendinizin gergin olmasını bir tarafa bırakın, ülkeyi de geriyorsunuz,
ülkenin arasındaki kurumları da tartışma noktasına taşıyorsunuz.
Bu, hiçbir iktidar dönemine yakışmayan tavırlardır diye düşünüyorum.
Şimdi, bir dokunulmazlık
dosyasını görüşüyoruz. Siyasete ve siyasetçiye olan güvenin en
fazla sarsıldığı, siyasete ve siyasetçiye güvenin en fazla sarsıldığı
ve tartışıldığı bu dönem, AKP İktidarı dönemidir.
MUSTAFA DURU (Kayseri)
– Sizlerin sayesinde!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Geçmişte, 1980’den sonra, bazı siyaset ve siyasetçilerin Yüce Divana
kadar uzanan yolunu hep birlikte izledik. Oradaki yolsuzluk iddialarını,
başbakanları ve bakanları Yüce Divana kadar taşıdığını gördük. Tabii,
bu süreç, AKP döneminde daha da hızlanmış olarak devam ediyor ve ben,
inanıyorum ki, bu dönemdeki sorumlular da bir gün elbet Yüce Divanda
yargılanma durumunda kalacaklardır.
Şimdi, neden bu dönemde
siyasete ve siyasetçiye olan güvenin azaldığını belirtmek gerekirse,
2002 seçimlerinde bir televizyon programını göz önüne getirelim. O
televizyon programında, AKP Genel Başkanı Sayın Tayyip Erdoğan,
kendisi hakkında çeşitli iddialar olan bir Genel Başkan, televizyonda,
70 milyon kişinin gözüne baka baka “iktidara geldiğimiz zaman dokunulmazlıkları
kaldıracağız” sözünü vermiş bir Genel Başkandır. Ama, ne hikmetse,
Başbakan olduktan sonra bu sözünü unutmuş, âdeta, halk deyimiyle,
yan çizmeye başlamıştır. İşte bu yan çizme, işte bu sözünü tutmama
anlayışı, bu dönemde, siyasete ve siyasetçiye olan güveni daha
fazla sarsmış ve siyasete ve siyasetçiye olan güveni daha fazla
tartışılır hâle getirmiştir. Bir an evvel, Sayın Başbakanın -sağa
sola çamur atmasını bıraksın- dokunulmazlığı kaldırma sözünü
tutmasını istiyoruz.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Emrin olur!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Şimdi…
Emir değil, ben, demokrasinin
gereğinin yerine getirilmesini istiyorum. Benim talebim bu. Siz
de buna görevlisiniz, sözünü verdiniz. Bu sözün arkasında durun. Söz vermek, Türk milleti
için önemli bir erdemdir. Sözünü tutmak da Türk milleti için önemli
bir erdemdir. Bunun özellikle yerine getirilmesini talep ediyorum.
MUSTAFA BAŞ (İstanbul)
– Bir sene sonra siz yine barajı aşamayacaksınız. Yazık olacak, biz
de muhalefetsiz kalacağız.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Sayın Milletvekilim, siz, önümüzdeki seçimden sonra bu çatının
altında olacak mısınız olmayacaksınız bilmiyorum.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) – Bizim yarına sağ çıkacağımız çıkmayacağımız belli değil
ya!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) – Yahu, bunlar zaten başlarına geleceği biliyorlar, seçimden
kaçıyorlar! Yorma kendini.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Burada kim oturacak, burada, grup başkan vekili koltuğunda kim
oturacak, siz burada oturacak mısınız, onu bilmiyorum; ama, benim
bildiğim bir tek önemli şey var, o da, buradaki koltukta bir Cumhuriyet
Halk Partisi grup başkan vekili oturacaktır.
AHMET YENİ (Samsun) –
Nerede! Rüya görüyorsun, rüya!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Onda hiç kuşkunuz olmasın ve sizi de burada görecek miyim, onu çok
merak ediyorum.
AHMET YENİ (Samsun) –
Gece rüyanız o muydu!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Sizi de burada görecek miyim, onu gerçekten merak ediyorum.
Şimdi, sizin, dokunulmazlıkları
neden kaldırmamakta ısrar ettiğinizi gerçekten anlayamıyorum. Gerçekten
anlayamıyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Öyle bir transfer yapmayı düşünmüyoruz!
AHMET YENİ (Samsun) –
Sizi bu tarafa almıyoruz!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Sayın Kacır, bakın, yoğurt kesesi ağzından eskir. Siz çok laf atıyorsunuz.
Dikkat edin, dikkat edin.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– İlk defa konuştu ya!
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Bir şey söyledim. Siz, dediniz ki, burada bir CHP grup başkan vekili
oturacak, ben de dedim ki transfer yapmayı düşünmüyoruz.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Şimdi, eğer, hakkınızda iddia edilen suçları işlemediğinize inanıyorsanız,
kendinize güveniyorsanız, yapacağınız tek şey, yargıya güvenmek
ve dokunulmazlıkları kaldırarak, sınırlandırarak, yargının önüne
çıkıp aklanmaktır.
Şimdi, Partinizin
önüne “AK” ismi koymakla aklama olmaz. Aklanma mahkemede olur. Bunun
da yolu bellidir. Dokunulmazlıkları sınırlandıracaksınız ve mahkemenin
önünde hesap verme noktasında olacaksınız. “Efendim, yargıya güvenmiyoruz...”
Ee, neden yargıya güvenmiyorsun?
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Kim güvenmiyor?
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Evet, öyle… Öyle diyorsunuz.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Olur mu canım! Kim demiş?
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Yargıya güvenmediğinizi söylüyorsunuz.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Kim diyor, kim?
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Peki, sizi buraya taşıyan insanları
nasıl o güvenmediğiniz yargının önünde götürüyorsunuz? Ne hakla
götürüyorsunuz? Niye güvenmiyorsunuz? Bir kere onu ben bir öğrenmek
istiyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Siz kendiniz söylüyorsunuz, biz öyle bir şey demiyoruz
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Yargıya neden güvenmiyorsunuz? Çıkın yargı önünde aklanın, ondan
sonra başımızın tacı…
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Kendi evhamlarınızı gerçekmiş gibi söylüyorsunuz.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Şimdi, şu dosyalara bakın: Bir Başbakanını, zimmet, evrakta sahtecilik,
cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçlarını işlediği iddiasıyla
hakkında dosya var. Başbakanın! Ve
çıkıyor, ondan sonra, sağa sola birtakım laflar yetiştiriyor.
Dışişleri Bakanı:
Özel evrakta sahtecilik ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’na
muhalefet.
Abdülkadir Aksu:
Özel evrakta sahtecilik ve Türk Ceza Kanunu’nun 346’ncı maddesinin
yollanması ile 345...
Maliye Bakanı Kemal
Unakıtan: 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na muhalefet ve yine 213 sayılı
Vergi Usul Kanunu’na muhalefet, evrakta sahtecilik, hayalî ihracat
suretiyle vergi kaçırma iddiaları.
Şimdi, böylesine bir
Bakanlar Kurulunu, Allah’ınızı severseniz, düşünebiliyor musunuz?
Şimdi, ben çok merak ediyorum. Avrupa
Birliği görüşmeleri yapıyorsunuz. Gittiğiniz zaman, bu Avrupa
Birliği görüşmeleri sırasında Kıbrıs pazarlığını yaparken, “limanları
açacağız, havaalanlarını açacağız” sözünü verirken, bir teslimiyet
politikasını izlerken, oradaki yöneticiler size acaba “arkadaş,
ya, bu bizim Avrupa Birliği kriterleri içinde temiz siyaset, dürüst
siyaset, yolsuzluklara bulaşmamış bir siyasetçi gerekir” diye,
“kriterler arasında bu da vardı” diye hiç sormuyorlar mı, ben çok merak
ediyorum. Gerçekten sormuyorlar mı?
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sizde sosyal
demokrat parti yok mu diye soruyorlar.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Bakın, bu Avrupa
Birliği üyesi ülkelerde, herhangi birinde, bir siyasetçi hakkında,
sizin hakkınızda söylenen, iddia edilen bu suçlardan birinin işlendiği
iddia edilse, bırakın iddiayı, şaibesi çıksa, o siyasetçi ya istifa
ediyor ya intihar ediyor, ama, siz iftihar ediyorsunuz Sayın Milletvekili.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
– Davalıların hepsi beraat etmiş bu konuda.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Siz iftihar ediyorsunuz.
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul)
– Sizde sosyal demokrat parti yok mu diye soruyorlar.
YAHYA BAŞ (İstanbul) – Bak ne soruyor?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Onlar da beraat
edecek.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Bu konuları
çok ciddi olarak değerlendirmek, öyle sanıyorum ki, sizleri uyarmak,
benim siyasetçi olarak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ve
bir milletvekili olarak görevimdir diye düşünüyorum.
YAHYA BAŞ (İstanbul) – Ya, barajın altında
kalacaksınız yine.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Sen o barajı
çok aklına taktın. Bak, yarın başına gelecek o senin, onu söyleyeyim
ben.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Senin de başına
gelecek.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– 28 Mart seçimleri öncesinde de aynı şeyi söylüyordun, sonuç ne?
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Şimdi, bu dönem yargıdan kaçma…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) – En son sizin yaptırdığınız anket bu. Sizin yaptırdığınız
anket!..
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Bu dönem yargıdan kaçma fırsatını yakaladınız. Yargıdan kaçmaya
devam ediyorsunuz.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– CHP niye anket yaptırmıyor?
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Sayın Kacır, Sayın Kacır, dinleyin, bakın.
Yargıdan kaçmaya devam
ediyorsunuz. Yolsuzların üstlerini örtmek mümkün değil. Oferlerden
tutun, Galataportlara, Kuşadası’na kadar yayılan bir yolsuzluk.
Ali Dibolar zaten, arşıalâya çıktı. Bunların bir an evvel çözümlenmesi
ve sizin gerçekten doğru dürüst bir siyaset yapma anlayışınız varsa,
bunun yolu da, dokunulmazlıkları kaldırıp yargı yoluna gitmeniz
bir an evvel. Gerçekten yargıya güvenmeniz, halkın size teslim ettiği
o güzelim görevi de, hak ettiği biçimde aklanarak ortaya çıkmanız
ve siyasetçi olarak daha başı dik olarak dolaşmanızda yarar var diye
düşünüyorum. Bu dönem yargıdan kaçtınız da gelecek dönem ne yapacaksınız,
merak ediyorum.
Bakın, bu Cinnah Caddesi’ni
çıkınca Turan Güneş’e doğru giderken Atakule Kavşağı vardır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Bitiyor Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Ercenk,
lütfen toparlar mısınız.
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Onun biraz ilerisinde solda çok güzel bir bina vardır. “Anayasa Mahkemesi”
diye yazar ve Yüce Divan sıfatıyla görev görür olağanüstü, belirli
dönemlerde. Şimdi ben sizi, belirli, tabii, bakanlık ve başbakanlık
yapmış olan arkadaşlarımızı orada sanki ifade verir şeklinde görür
gibiyim.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Siz hâkim misiniz!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Ben vatandaşım.
Orada onları görür
gibiyim.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Bir siyasetçi olarak böyle diyemezsiniz. Çok ayıp!
TUNCAY ERCENK (Devamla)
– Ama, bu binada mı olur, bu eski binada mı olur yoksa yapılacak yeni
binada mı olur, onu bilemiyorum.
Yüce Meclisi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Ercenk.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
– Sayın Başkanım, sataşmadan dolayı cevap vermek istiyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) –
Efendim, aleyhte söz hakları var. Ne cevabı, ne sataşması Sayın Başkan!
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
– Grup adına… Başbakana “yan çizdi” diyemez hiç kimse.
HALUK KOÇ (Samsun) –
Ne var? Yani, hiç kimse eleştiremeyecek mi?
TUNCAY ERCENK (Antalya) – “Yan çizdi”yi
halk söylüyor, halk!
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Hiç kimse diyemez
öyle bir şey. Cevap vermek istiyorum Sayın Başkan.
HALUK KOÇ (Samsun) – Böyle bir usul yok canım!
Kürsü kullanılmayacak mı, kürsüde konuşmayacak mı muhalefet! Neye
cevap! Neye cevap!
BAŞKAN – Sayın Koç… Sayın Koç…
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Halk söylüyor.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – “Yan çizdi” diyemezsin.
Diyemezsin “Yan çizdi” diye. Ağzına sahip çıkacaksın.
HALUK KOÇ (Samsun) – Çıkar konuşursun!
BAŞKAN – Sayın Koç, isterseniz Başkanlık
Divanı olmadan siz karar verin! Lütfen…
HALUK KOÇ (Samsun) – Söz veremezsiniz!
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – “Sözünü tutmadı”
dedi.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
– Sözünü tutmadı.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Geç kardeşim, yerine otur ya!
BAŞKAN – Sayın Ercenk…
Sayın Ercenk…
Sayın Gündüz, niçin söz istiyorsunuz?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başbakana,
arkadaşımız konuşmalarında iki üç defa “yan çizdi”dedi. Böyle istihkar
ve istihfaf ifadeler, sözlerden dolayı
cevap vermek istiyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan!..
BAŞKAN – Sayın Koç, lütfen…
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, bir hakaret
yok. Bir eleştiri sınırını geçmesi lazım.
BAŞKAN – Ne demek? Soruyoruz.
HALUK KOÇ (Samsun) –
Böyle bir şey olur mu?
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Gündüz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) – Zabıtları incelemeyecek misiniz efendim?
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Bağla bağla! Yan çizmesin, bağla oraya! Yan çizemesin, bağla da!
VI.
- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz’ün, Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk’in,
konuşmasında, Genel Başkanlarına sataşması nedeniyle konuşması
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir defa, kim çıkarsa çıksın bu kürsüye,
herkesin ağzından çıkanı kulağı duyması lazım.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Başbakanın
da ağzından çıkanı kulağı duyacak.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Herkesin… Herkesin…
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Evet.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
– Tabii ya, doğru.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
– Benim ağzımdan çıkanı kulağım duydu yalnız. Onu söyleyeyim.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla)
– Daha dün bizim Murat Başesgioğlu’nun çok güzel bir şeyi vardı: Genel
başkanlara genel başkanlar konuşur, grup başkan vekilleri grup başkan
vekilleriyle muhatap olur; böyle bir teamül vardı.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – O nereden çıktı
ya?
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Bu bir teamüldü,
bu bir edepti, bu bir nezaketti.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Dün
“oval” muhabbetini siz yaptınız burada!..
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – O yüzden, bakın,
Sayın Başbakanın, sizin söylediğiniz davalarda yargılanan bürokratların
hepsi beraat etmiş davalardır.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Hangisi?
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Evet, Büyükşehir
Belediyesinden dolayı.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
– Onunla ilgili dava var.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla)
– Gidin bakın, inceleyin, görün. O yüzden, “milletvekili oldu” diye
davası askıya alınmış bir meseleden dolayı…
TUNCAY ERCENK (Antalya)
– Aklansın gelsin, başımın üstünde dedim.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla)
– Siz, bakın, 180 milyar dolardan
gayrisafi millî hasılayı alıp 400 milyar dolara çıkaran bir Başbakanı
böyle bir şekilde itham edemezsiniz! (CHP sıralarından gürültüler)
TUNCAY ERCENK (Antalya)
– Bu ne, bu?
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla)
– Bakın, şurada Danışma Kurulu önerisi getiriliyor.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
– Özel evrakta sahtecilik suçu var!
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla)
– Burada, ya, getirin bütün Danışma Kurulu önerilerinizi salı günü
hapsini oylayalım. Her Allah’ın günü Danışma Kurulu önerisi!..
Evet, bu, bir muhalefetin
hakkıdır, ama aynı anda da bir hakkın suistimali anlamına gelir.
ENGİN ALTAY (Sinop) –
Size mi soracağız!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) – Seneye siz de aynı şeyleri yapacaksınız.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla)
– Bırakın, Meclis çalışsın, Meclisin tekerine taş koymayın. Meclis,
burada milletin önünü açacak, milletin ufkunu açacak, milleti ilgilendiren
çok önemli yasaları gündeme getirecektir, bunları engellemeyin.
O yüzden, burada herkes, ağzından çıkanı kulağı duymalı. Biz, bu şekilde,
nahak yere, bırakın bir Başbakanı ya da bir milletvekilini, bir insanı
bile rencide eden sözler söyleyen insanlara, o sözü kendisine aynen
iade ediyoruz!
TUNCAY ERCENK (Antalya)
– Rencide eden ne var, sözünü tutmadığını söylüyoruz.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla)
– Bak, Mevlânâ Haftası’ndayız. Mevlânâ diyor ki: “Söz, insanın kişiliğini
yansıtır.”
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) – Bunu Başbakana hatırlat.
TUNCAY ERCENK (Antalya)
– Onu Başbakana söyle.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla)
– O yüzden, insanın içindeki ala, sözünde dışarıya yansır. O yüzden,
bütün bu kem sözleri bizzat size -bak, bütün arkadaşlarımı tenzih
ediyorum- aynen iade ediyorum!
Saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
TUNCAY ERCENK (Antalya)
– Sözünü tutmadı diyorum, bu lafta bir şey yok.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Gündüz.
Sayın milletvekilleri,
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.28
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.39
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşimi’nin İkinci Oturumu’nu
açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi
Grup önerisi üzerindeki konuşmalara devam edeceğiz.
V. - ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin
CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Önerinin
aleyhinde söz isteyen Mehmet Tatar, Şırnak Milletvekili.
Sayın Tatar, buyurun…
Ümmet Kandoğan, Denizli
Milletvekili.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin aleyhinde söz aldım.
Değerli milletvekilleri,
22’nci Dönem Parlamentosunda dokunulmazlıklarla ilgili olarak bugüne
kadar bir hayli grup önerisi geldi. Grup önerilerinin tamamı burada
AK Parti oylarıyla reddedildi. Biraz sonra bu getirilen grup önerisinin
de reddedileceğini bildiğim için bu önerinin aleyhinde söz aldım.
Şimdi, ben, Sayın
Koç’a buradan sormak istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan
Vekili Sayın Koç, siz inanıyor musunuz, AK Parti İktidarı, bu dönemde,
22’nci Dönemde dokunulmazlıklarla ilgili herhangi bir meseleyi
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine taşıyacağına inanıyor musunuz?
HALUK KOÇ (Samsun) – Zorunlu kalacaklar.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Yani, inanmıyorsunuz,
ama buna rağmen her hafta getiriyorsunuz. Artık ben inandım ki, bu
Meclis, 22’nci Dönem Parlamentosunda dokunulmazlıklarla ilgili
husus gündeme gelmeyecek. Bu kanaate nereden ulaştım: Bu hafta biz,
pazar günü, dört partinin milletvekilleri bir ulusal kanalda açık
oturuma çıktık. AK Parti adına gelen milletvekilimiz Anayasa Komisyonu
Başkanımız Sayın Kuzu -bu işle ilgili en yakın milletvekilimiz-
televizyon ekranlarında, halkın önünde bu dönem parlamentosunda
dokunulmazlıklarla ilgili bir hususun gelmeyeceğini çok açık bir
şekilde zikretti. Artık, bizim, AK Partiden bu konuyla ilgili bir
çalışma yapacaklarına dair bir ümidimiz, inancımız kalmadı. Ama, değerli milletvekilleri,
bu konuyla ilgili olarak milletin önünde çok sözler verildi. Bunlardan
biri de Sayın Başbakandı. 25 Ekim 2002 akşamı Türkiye’de 70 milyon insan
bir programa kilitlendi. Sayın Baykal’la Sayın Erdoğan, televizyon
ekranlarında, Arena Programı’nda, Uğur Dündar’ın huzurunda değişik
meseleleri konuştular. Bir mesele de dokunulmazlıktı.
Şimdi, o akşam, milletin
huzurunda, 70 milyonun huzurunda Sayın Baykal dedi ki: “Biz, kürsü
sorumsuzluğu dışında bütün dokunulmazlıkların kaldırılmasını
istiyoruz.” Bunu Sayın Baykal söyledi.
Sayın Erdoğan ne söyledi?
Sayın Erdoğan dedi ki: “Biz öyle düşünmüyoruz.” Nasıl düşünüyorsunuz?
“Biz, kürsü sorumsuzluğu da dahil olmak üzere -milletvekilleri, şu
dokunulmazlığın en önemli meselesi olan- kürsüdeki oy, söz ve düşüncelerinden
dolayı da dokunulmazlıklarının kaldırılmasını istiyoruz.” CHP’yle
de el ele verelim, bunu, kürsüdeki sorumsuzluğu da kaldıralım.”
SONER AKSOY (Kütahya)
– Yine aynı şeyi söylüyoruz, ama herkesin…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Yani, Sayın Baykal’ın sözlerinden bir adım daha ileride şeyler söyledi
ve dedi ki: “Sokaktaki Ahmet Efendi’ye o imkân sağlanmıyor” dedi. Yani,
kürsüdeki sözlerinden dolayı da milletvekillerinin dokunulmazlığı
kalksın, sokaktaki Ahmet Efendi’nin böyle dokunulmazlığı yok, dedi.
Bunu, bugün, Türkiye Cumhuriyeti’nin 59’uncu Hükûmetinin Başbakanı
Sayın Erdoğan söyledi.
SONER AKSOY (Kütahya) – Yine söylüyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Şimdi üzerinden
dört yılı aşkın bir zaman geçti ve sizlerin beyanları da apaçık ortada,
biz bu meseleyi Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirmiyoruz,
dediniz. Ben, buradan, Sayın Erdoğan’a sormak istiyorum: Ey Sayın
Başbakan, ey Sayın Erdoğan, bu sözü milletin huzurunda niçin verdiniz?
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayın Başkan,
lehinde mi konuşuyor, aleyhinde mi?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Milletten
oy isterken, üç beş oy daha fazla alabilmek uğruna mı bu sözleri söylediniz?
Şimdi üzerinden dört yıl geçtikten sonra bu konuyla ilgili somut bir
tek adım bile atamamanızın hesabını mutlaka halka vereceksiniz.
Geçen hafta burada bir milletvekilimiz
konuştu, halktan böyle bir şey duymamışlar bunlar. O zaman siz halkın
arasına girmiyorsunuz, sayın milletvekilleri.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Biz her zaman
halkın içindeyiz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Halk diyor
ki… Halk siyasetçiye güven duymak istiyor. Halk, siyasetçinin verdiği
sözlerin yerine getirilmesini istiyor.
Bakınız, bir şey daha söyleyeceğim. Sizin
yaptırdığınız bir anket var. Sizin yaptırdığınız ankette, bu Hükûmetin
yolsuzluklarla yaptığı mücadelede başarısız olduğunu söyleyenlerin
sayısı yüzde 80’lere yaklaşıyor değerli milletvekilleri. Yani,
ankete katılan bu vatandaşların yüzde 80’i, AK Parti Hükûmeti yolsuzluklarla
yaptıkları mücadelede başarısız, diyor. Mücadele yapılıyor mu,
o ayrı bir mesele, ama, başarısız…
Bakınız, Uluslararası Saydamlık Örgütü
yeni bir araştırma daha yapmış, geçen hafta yayımlandı. 2.045 denek
üzerinde yapılan bir anket. Orada, güven duyulan kurumlarla ilgili
olarak vatandaşların görüşlerini soruyorlar. Fakat, bir milletvekili
olarak beni de son derece üzen bir netice çıkıyor orada. Vatandaşlarımız, siyasete,
Parlamentoya ve milletvekillerine güven duymadıkları şeklinde
ifadede bulunuyorlar. Niçin?
İSMAİL BİLEN (Manisa)
– Sayenizde.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Niçin?
İSMAİL BİLEN (Manisa)
– Sayenizde.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Niçin değerli milletvekilleri? Bakınız, şimdi, 200…
AHMET YENİ (Samsun) –
Dönenlere güvenmiyor, dönenlere.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Ben onun hesabını veririm. Bakın, cumartesi günü, Denizli Demokrasi
Meydanı’nda 50 bin kişilik mitingle ben onun hesabını verdim. 50 bin
kişi.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Aynaya
bir bak.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Seçimde de vereceğim Denizli’de. Hodri meydan. Kim çıkıyorsa… Denizli’de
birinci parti Doğru Yol Partisidir, AK Partinin önündedir. Kim çıkıyorsa
buradayım ben. Ben onun hesabını veririm.
AHMET YENİ (Samsun) –
Dönenlere güvenmiyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Artı, bir şey daha var: Benim ayrılışım diğer milletvekilleri gibi
olmadı. Ben ayrıldım, ertesi günü, AK Parti Denizli Merkez İlçe Başkanı,
16 belde başkanı benimle beraber istifa ettiler. 14 ilçe başkanı
ertesi günü istifa dilekçelerini getirdiler bana, AK Partili. Benim
ayrılışım öyle değil.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Doğru Yoldan niye ayrıldın o zaman?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Ben, teşkilatların sesine kulak vererek, onların düşüncelerini,
hissiyatlarını harekete geçirmek düşüncesiyle istifa ettim.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Doğru Yoldan niye ayrıldın o zaman?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Evet, şimdi soruyorum: Denizli’de AK Partiyi kurup, seçimlerde Denizli’de
birinci parti yapan teşkilat başkanları, ilçe başkanları, yönetim
kurulu üyeleri nerede?
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Doğru Yoldan niye istifa ettin?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Doğru Yolda hepsi onların. Hepsi Doğru Yolda. AK Parti Merkez İlçe
Başkanı, şu anda Doğru Yol İl Başkan Yardımcısı. Benim siyaset anlayışım
budur.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Peki, Doğru Yoldan niye istifa ettin?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Ben, bunun hesabını halka da veririm, millete de veririm, ama, siz
veremeyeceksiniz.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Millet sana niye güvenmiyor?
AHMET YENİ (Samsun) –
İnandıramazsın!
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Doğru Yoldan niye istifa ettiniz, cevabını ver?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Bakınız, Türkiye Büyük Millet Meclisinde…
İSMAİL BİLEN (Manisa)
– Doğru Yoldan niye istifa ettin?
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Ya niye duymuyorsun?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
–…parti değiştirme işi ilk defa bu taraftan bu tarafa oldu. Bu tarafa
oldu.
AHMET YENİ (Samsun) –
Doğru Yoldan niye ayrıldın, Doğru Yoldan?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– O zaman, hatırlayınız, AK Partinin 1. Kongresinde bu taraftan bu
tarafa geçen bir milletvekilini Sayın Erdoğan üç sefer kucakladı,
öptü. Nerede o milletvekili şimdi?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) – Öptü, öptü!
AHMET YENİ (Samsun) –
Doğru Yoldan niye ayrıldın?
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Yahu, Doğru Yoldan niye istifa ettin, onun hesabını versene?
AHMET YENİ (Samsun) –
Doğru Yol… Doğru Yoldan niye ayrıldın?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Nerede o milletvekili? Var mı burada? Burada mı o milletvekili?
Nerede o milletvekili şimdi?
İSMAİL BİLEN (Manisa)
– DYP’den ayrılışına gel.
AHMET YENİ (Samsun) –
DYP’den… DYP’den…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Size bir soru daha soracağım: Bu millet, size, 370 kişilik bir milletvekili
grubu mu verdi? Anayasa’yı değiştirecek çoğunluk mu verdi size?
AHMET YENİ (Samsun) –
DYP’den niye ayrıldın?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Ama, bu taraftan bu tarafa geçen milletvekilleriyle Anayasa’yı
değiştirecek çoğunluğu elde ettiniz. Millet mi verdi o yetkiyi size?
Anayasa’yı değiştirecek çoğunluk mu verdi millet size?
AHMET YENİ (Samsun) –
DYP’den niye ayrıldın?
BAŞKAN – Sayın Yeni,
lütfen…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Değerli milletvekilleri…
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Doğru Yoldan niye istifa ettin, onu söyle?
BAŞKAN – Sayın Poyraz…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Bakınız, DYP seçimlerde, göreceksiniz, bu Parlamentoda seçmen
sayısını, oylarını en fazla artıran parti olarak Türkiye Büyük
Millet Meclisinde yerini alacak.
SONER AKSOY (Kütahya) – Hepimiz göreceğiz!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Ama, Ahmet
Yeni, sen Samsun’dan gelemeyeceksin. Gelemeyeceksin Samsun’dan. Gelemeyeceksin…
AHMET YENİ (Samsun) – Önemli değil… Doğru
Yoldan niye ayrıldın?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Ha, onu bil!
AHMET YENİ (Samsun) – DYP’den niye ayrıldın,
DYP’den?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Çünkü, bu
millet, yerinden oturup söz atan adamlara itibar etmiyor. Ben, Samsun’a beş sefer
gittim, sizinle ilgili düşüncelerini biliyorum Samsunluların,
hiç konuşmayın.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Beyefendi, DYP’den niye istifa ettin, cevabını ver susalım ya!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Değerli milletvekilleri, bakınız, yolsuzluklar niye artıyor
Türkiye’de?
AHMET YENİ (Samsun) –
Söylesene DYP’yi niye bıraktın?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– AK Partili bir milletvekili çıktı dedi ki, kendi ilinde “Hatay’da
büyük yolsuzluklar var ve bu yolsuzlukların içerisinde de AK Partili
siyasetçiler var” dedi. Dedi mi? Dedi. Siz ne yaptınız o milletvekilini?
Siz partiden ihraç ettiniz.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– İftira attı.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Peki, şimdi ne oldu? Kamu İhale Kurumu o dosyaları inceledi… Siz
gittiniz oraya Sayın Milletvekili.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Ben gittim, doğru.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Kamu İhale Kurumu inceledi, 145 dosyanın hukuk kurallarına aykırı
bir şekilde ihale yapıldığını belirtti ve kararını verdi.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kandoğan…Sayın
Kandoğan, lütfen…
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Kararı oku, Kamu İhale Kurumunun kararını oku.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Okuyorum ben.
Siz gittiniz, “Bir şey
yok” dediniz Sayın Milletvekili, Bilecik Milletvekili.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Yok tabii.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Siz “yok” dediniz, “Hatay’da bir şey yok.” dediniz. Kamu İhale Kurumu
“var” diyor, 145.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik)
– Yok.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
– “Yolsuzluk var.” diyor, “Usulsüzlük var.” diyor. Karıştırma.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Şimdi, sayın milletvekilleri,
geçen gün sizin milletvekiliniz Turhan Çömez dedi ki, pirinç ithalinden
bahsetti. “Çok büyük yolsuzluk var.” dedi, sizin milletvekiliniz.
Gidin üzerine, gidin. Niye gidemiyorsunuz? Niye gidemiyorsunuz?
Sayın Çömez’le görüştüm. Gidin üzerine.
Bakınız değerli milletvekilleri,
bu Parlamentoda, kaçakçılıktan, ihaleye fesat karıştırmaktan,
zimmetten, hizmet nedeniyle emniyeti suistimalden, dolandırıcılıktan,
emniyeti suistimalden dosyaları olan milletvekilleri var. Yargılansınlar.
Ben suçludur demiyorum. Önünü açalım yargının. Açılsın, yargının
önü açılsın. Bu arkadaşlarımız eğer suçsuzsa töhmet altında kalmaktan
kurtulsunlar. Bizim istediğimiz budur. Hiç kimseyle ilgili ön yargı
içerisinde değiliz. Hepsi suçsuz olabilirler, ama, yollarını açalım,
önlerini açalım. Seçim meydanlarında verdiğiniz sözün gereğini
yerine getirelim hep beraber. Benim sizlerden istediğim budur.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Ben teşekkür ederim.
BAŞKAN – Grup önerisi
aleyhinde söz isteyen İsmail Bilen, Manisa Milletvekili.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP’nin Grup önerisi aleyhinde
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
Sayın Grup Başkan Vekilimiz de söylediler, Cumhuriyet Halk Partisi,
Meclisin, Genel Kurulun çalışma günlerinin tamamını aşağı yukarı
bu Grup önerileriyle tıkamaya, kilitlemeye çalışıyor. Eğer varsa
bir grup öneriniz, bunu hafta başında, ay başında getirirsiniz, bir
seferde, çalışma günümüzün ilk gününde değerlendiririz ve Meclis,
ondan sonra, önündeki, halkı ilgilendiren, ekonomiyi ilgilendiren,
tarımı ilgilendiren, sosyal kesimleri ilgilendiren yasaları görüşür.
Eğer amacınız üzüm yemek ise bunun yolu, yöntemi budur.
YILMAZ KAYA (İzmir) –
Bu, halkı ilgilendirmiyor mu?
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Değerli arkadaşlar, her seferinde, bizim getirdiğimiz, zaman zaman
getirdiğimiz grup önerilerimizle Meclisin çalışma takvimini belirlerken,
birtakım önceliklerimizi belirtirken, arkadaşlarımızın hep
şikâyeti buydu. Diğer muhalefet partilerinden de, hatta Sayın Kandoğan’dan
da bu şikâyetler gelirdi. Sık sık gündemi değiştirerek, bizi konulardan
uzaklaştırıyorsunuz, konulara vukufiyetimizi engelliyorsunuz.
Bu konuları konuşmaktan sıkıldık, yorulduk, artık, gündemi belirleyin
ve bu gündemle birlikte Mecliste çalışalım.
ERDAL KARADEMİR (İzmir)
– Önceliğimiz bu, dokunulmazlıklar.
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Şimdi, bakın, ayın 28’inde, geçen ayın 28’inden bugüne Meclisin çalışma
takvimi belirlenmiş. Meclisin çalışma takvimi belirlendikten sonra
önüne gelen konular değerlendirilecek, ancak, Cumhuriyet Halk Partisi,
her gün, çalışma süremiz içerisinde, haftanın üç gününün üçünü de
grup önerileriyle tıkamaya, engellemeye çalışıyor.
HASAN ÖREN (Manisa) –
Az hata yapın diye yapıyoruz. Çok hata yapıyorsunuz.
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Şimdi, bu, büyük bir şairin, hatta sanatçının söylediği söz vardı,
şarkısı vardı: “Bu ne yaman çelişki annem?” derdi. Bu ne yaman çelişki?
Kendi kendinizle çelişmiyor musunuz? Konular belli, gündem belirlenmiş,
üç haftalık takvim çizilmiş, şimdi konuya vukufiyetiniz de var. Konular
üzerinde konuşmamız gerekirken ve Meclisin de fiilî durumu da göz
önünde bulundurulduğunda, bu getirdiğiniz önerilerin de kabul edilmeyeceğini
bile bile, üç saatimizi, yaklaşık üç buçuk saatimizi boşuna harcayarak,
İç Tüzük’ün size, muhalefete verdiği hakkı suistimal ederek Meclisi
tıkamak, Meclisi engellemek... (CHP sıralarından gürültüler)
ERDAL KARADEMİR (İzmir)
– Bunu sen söyleyemezsin! Suistimal diyemezsin sen!
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Evet, kamuyu ilgilendiren konuları görüşmemiz yerine, lüzumsuz
şeylerle vakit öldürüyoruz.
NAİL KAMACI (Antalya)
– O senin görüşün!
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul)
– Parlamentoya hakarettir bu!
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Değerli arkadaşlar, ilk defa, evet, ilk defa, cumhuriyet tarihinde
-Kurucu Meclisin dışında- bu Parlamentoya halkın güveni ve desteği
vardır.
NAİL KAMACI (Antalya)
– Geç onu sen!
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Siyaset kurumuna ilk defa halkımız güven duymuştur.
YILMAZ KAYA (İzmir) –
Bu dosyalarla öyle mi?
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Evet, 3 Kasım seçimlerinden sonra...
YILMAZ KAYA (İzmir) –
Bu dosyalarla? Bu dosyalarla?
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Değerli arkadaşlar, kendi bindiğiniz dalı kesiyorsunuz.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
– Haydi seçime o zaman!
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Kendi geminizin altını oyuyorsunuz. Siyaset kurumuna ve siyasetçiye...
YILMAZ KAYA (İzmir) –
Geminin altı oyuldu zaten, batıyorsunuz. Batıyorsunuz.
ERDAL KARADEMİR (İzmir)
– Seçime gidin o zaman!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) – Kimi, nerede oyduk biz ya? Ne demek oymak?
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Bakın, değerli arkadaşlar, ben bunu samimi olarak söylüyorum. Her
kurum ve kuruluşta defaatle ifade ettim. Ben bir hukukçuyum ve avukatım.
HASAN ÖREN (Manisa) –
Vekâletimi aldım geriye.
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Her kurum ve kuruluşta, devlet memurlarının tamamında, dokunulmazlığa
benzer ve dokunulmazlık zırhı vardır. Bunun aksini kimse ispat edemez,
söyleyemez. Beni bir savcı bizzat, talimat vererek aratamaz, iş yerime
adam gönderemez, beni yargılamak için mahkemeye davet edemez. İçişleri
Bakanından, Adalet Bakanından izinler almak zorundadır, barodan
temsilci bulundurmak zorundadır.
İLYAS SEZAİ ÖNDER
(Samsun) – Onu da kaldırın.
ERDAL KARADEMİR (İzmir)
– Kaldırın, çoğunluğunuz var.
NAİL KAMACI (Antalya)
– Değiştirin.
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Peki, siyaset kurumunda, bir milletvekili arkadaş, bu kamu kurum
ve kuruluşlarında çalışan, kamu hizmeti yapan insanlardan çok mu
aşağı bir konumdadır veya çok mu kötü bir durumdadır?
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
– Kaldırın madem öyle.
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Biz kamu hizmeti yapıyoruz, elbette ki… Bu dokunulmazlık da Fransa’dan
gelmedir bizim hukukumuza.
YILMAZ KAYA (İzmir) –
Avukat yargılanamıyor mu?
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Özellikle de muhalefeti korumak adına getirilmiştir.
YILMAZ KAYA (İzmir) –
Avukat yargılanamıyor mu, avukat?
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Sizi korumak adına.
YILMAZ KAYA (İzmir) –
Avukat yargılanamıyor mu? Avukatsın bir de!
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Değerli arkadaşlar, hukukçularda da vardır, benzer müessese
hâkimlerimizde de vardır. Hâkimlerin de yargılanması usule tabidir.
YÖK üyelerinde vardır, sivil ve askerî bürokratların tamamında vardır.
Bunlarda varken Parlamentodaki bu dokunulmazlıkları neden birincil
sorun haline getiririz onu anlamakta zorluk çekiyorum.
YILMAZ KAYA (İzmir) –
Sayın Başbakanınız söz verdi, söz… Söz verdi Başbakanınız.
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Siyaset kurumuna olan güven neden sarsılır biliyor musunuz? Evet,
siyaset kurumuna olan güven, sürekli söylem değiştiren, parti değiştiren,
günü geldiğinde söylediğini unutan, “dün dündür, bugün bugündür”
diyen insanlar sayesinde siyaset kurumuna olan güven zede görür. (CHP
sıralarından gürültüler)
YILMAZ KAYA (İzmir) –
Aynen Başbakan gibi!
İSMET ATALAY (İstanbul)
– Aynen Başbakanın söylediği bu.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) – Orada oturuyor onlar, 5 tane.
NAİL KAMACI (Antalya)
– Parti değiştirenler orada.
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Biz ilk günden beri söylediğimiz sözün arkasındayız değerli arkadaşlar.
YILMAZ KAYA (İzmir) –
Nasıl oluyor o?
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Çok şeyler başardık.
YILMAZ KAYA (İzmir) –
Nasıl oluyor?
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Birlikte başardık, Hükûmet olarak başardık. Cumhuriyet tarihinde
yapılmamış hizmetleri yaptık.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
– Ne yaptınız ya? Ne yaptınız?
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Evet, fert başına düşen millî geliri 2 bin dolardan aldık 5.500 dolara
çıkardık. Yetmiyor mu? Tarım sektörüne 2 katrilyon lira yardım yapılırken,
şu anda 5,7 katrilyon lira tarım sektörüne destekleme yapılıyor.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale)
– O, Ali Dibolara gitti, Ali Dibolara! Ali Dibolara gitti!
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Sanayi kesiminde ihracatımız 85 milyar doların üzerine çıktı.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) – Sayın Başkan, dokunulmazlıklarla ne ilgisi var bunların?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– İthalat ne oldu, ithalat? İthalatı söyle.
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– İthalat da var, doğrudur. İthalat da yatırım mallarıyla alakalıdır.
İşte, bunu göremeyecek kadar ufkunuz dar, vizyondan uzaksınız!
YILMAZ KAYA (İzmir) –
Sensin o, sen, sen!..
NAİL KAMACI (Antalya)
– Pamuklu Mensucat ne oldu?
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Evet, değerli arkadaşlar, hakkın suistimali diyorum. Tekrar ifade
ediyorum: Kamuoyuna sizi şikâyet ediyorum artık. İyi niyetli olmadığınızı
düşünüyorum.
NAİL KAMACI (Antalya)
– Pamuklu Mensucat ne oldu?
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Ey Türkiye milleti, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, size sesleniyorum:
Meclisteki, sizin lehinize yapılan tüm çalışmaları engellemek
adına, her gün Meclisin üç saatini, dört saatini bloke etmek adına,
muhalefet partisi bundan sonra da anlaşılıyor ki, bu söylemini,
bu eylemini devam ettirecektir.
Evet, bundan sonra,
inanıyorum ki, 4 Kasımda bunun gereğini seçmen size gösterecektir.
Kırmızı kartla sizi de dışarıda tutacaktır, tıpkı geçmişte siyaset
yapanlar gibi.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) – Partinizi dut gibi silkeleyecekler.
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Önümüzdeki gün, cuma günü bütçe görüşmelerine başlayacağız. Bu
bütçe görüşmelerinde Türkiye Cumhuriyeti’nin bütçesini bağlayacağız.
Burada söylemek istedikleriniz, burada yapmak istedikleriniz
yok mu sizin? Bütün derdiniz davanız dokunulmazlıklarla ilgili
dosyalar mı sizin? Sadece bu bizim partimize mensup milletvekillerine
ait dosyalar da değil, sizin de içinde bulunduğunuz, partinizin çok
sayıdaki milletvekilleri hakkında dosyalar var.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Onlar
korkmuyorlar, onlar dokunulmazlık arkasına saklanmıyorlar.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bakın, bir şeyi
söylüyorum, “Beraatizimmet asıldır” diyor. Sayın Ayvazoğlu, hukukçusunuz…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Ayvazoğlu
değil, Baloğlu’yum ben.
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Beraatizimmet asıldır. Bir itham bulunur, bir iddia bulunur. Bu iddiada
bulunan kişi, hemen, suçludur, asalım, derisini yüzelim mi denir?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) – Bir hukukçu olarak, adalete güveneceksin. Niye yargılanmadan
kaçıyorsunuz? Biz yargılanmaktan korkmuyoruz.
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Bir hukukçu olarak bunu nasıl söyleyebilirsiniz?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) – Bir hukukçu olarak,
adalete güveneceksin. Ne biçim hukukçusunuz!
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Bakın, bir şey söylüyorum: Beraatizimmet asıldır. İddialar bulunabilir,
isnatlar bulunabilir, savcılık makamı da yapabilir, kamuoyu nezdinde
bunu insanlar da söyleyebilir. Yargılama yapılmadan, hüküm tesis
edilmeden o insanların beraati esastır diyor.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) – O zaman yargılanalım diyoruz biz de.
YILMAZ KAYA (İzmir) –
Yargılanmadan olmaz.
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Bu, hukuk kuralının temel prensibidir. Birinci sınıfta öğretilir,
hukuk fakültesinde bu kural birinci sınıfta öğretilir; ama, görüyorum
ki, arkadaşlarımız yıllarca avukatlık yapmış hatta şimdi kamuoyu
adına da bir hizmet görüyor, milletvekilliği görevini ifa ediyor,
ama, bu konudan uzak, bihaber.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) – Siz bihabersiniz. Dünyadan haberiniz yok Sayın Bilen.
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Bakın, tekrar ifade ediyorum: Bugüne kadar siyaset kurumu içerisinde
görev yapmış bir çok insan vardır. Sayıları da çok az olmakla birlikte
bir elin parmak sayısını geçmeyecek insan hakkında bugüne kadar dava
açılmıştır. Siyaset kurumuna dışarıdan bir kısım medya organlarınca,
basın organlarınca pompalanan yalan yanlış haberlerle, bu şekilde
ithama sizde…
HASAN ÖREN (Manisa) –
İşinize gelmedi mi yanlış. İşinize gelmedi, yalan.
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Bu lokomotife siz de vagon olur katılırsanız, kendi bindiğiniz
dalı kesersiniz. Kamuya hizmet etmezsiniz, Parlamentoya hizmet
etmezsiniz, siyaset kurumuna hizmet etmezsiniz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) – Niye söz verdiniz dokunulmazlıkları
kaldıracağız diye seçimlerde?
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Evet, bütün dokunulmazlıkları birlikte değerlendirmek adına sizden
üye istedik, komisyon kuralım, bu komisyona da üye verin dedik.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) – Gelin, kaldıralım. Ama, kaçıyorsunuz.
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Bugüne kadar verdiniz mi, bir öneri
getirdiniz mi? Otuz yıldır, elli yıldır Türk siyasi hayatının içerisindesiniz.
Dokunulmazlıklar bugün mü getirildi? Daha dün mü kondu Anayasa’mıza?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) – Bireysel dokunulmazlığa niye karşısınız?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – “Elli yıl iktidarda
kaldınız, neden dokunulmazlıkları sınırlandırmadınız?” diye, vatandaş
size sormaz mı? Bu, çelişki değil mi? (AK Parti sıralarından alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Bireysel
dokunulmazlıklara niye karşı oluyorsunuz?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Otuz yıldır,
elli yıldır Türk siyasi hayatında tek başına iktidar olmadınız
mı?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Bilmiyorsunuz,
bilmediğiniz şeyleri konuşuyorsunuz! Ne zaman tek başımıza iktidar
olduk?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – O gün niye bunları
düşünmediniz? O gün niye kaldırmadınız? 89 öncesinde niye bunları
düşünmediniz?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Tek
başına iktidar olmadık ki! Tek başına iktidar olunca değiştireceğiz.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Evet, değerli
arkadaşlar, Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; gündem belirlenmiştir.
Gündemimizin yoğunluğu da dikkate alındığında, önümüzdeki günde,
yarından sonra da bütçeyle ilgili görüşmeler başlayacağından,
bundan sonra getireceğiniz bütün konularda buna benzer…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Yarın…
Yarın…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Bütçe yarın.
İSMAİL BİLEN (Devamla)
– Yarın… Evet, pardon, affedersiniz, sayenizde… Yarından itibaren,
evet, bütçeyle ilgili çalışmalarımız da başlayacak. Burada, tüm
sosyal taraflara, Türk halkına vereceğimiz hizmetle alakalı varsa
önerileriniz onlarla ilgili…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Çok
var.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Burada, Meclisin,
artık, tavrı söz konusudur, ortaya koymuştur. Karma komisyon, dosyaları
görüşmüş ve bunun dönem sonuna bırakılmasını da kararlaştırmıştır.
Bunu bile bile, Meclisin üç saatini, üçbuçuk saatini lüzumsuz bir
şekilde işgal etmek, inanıyorum ki, millete de, Türk halkına da, vatandaşımıza
da yarar sağlamayacak. (CHP sıralarından gürültüler)
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) – Başbakana
hakaret ediyorsun, Başbakana.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Komisyonun
kararı, Allah’ın emri mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bilen, lütfen toparlar
mısınız.
Buyurun.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Evet.
Türk halkına da, vatandaşımıza da, milletimize
de yarar getirmeyecektir diye düşünüyorum.
NAİL KAMACI (Antalya) – Size yakışan
o!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Gelin, bu yanlıştan
dönün. Gelin, katkılarınız varsa, konuşacağımız kanunlarda ortaya
koyun önergelerinizle, getireceğiniz tekliflerle. Ama, bundan
sonra eğer bir öneri yapacaksanız, Türk halkına sesleniyorum: Biz
açığız, ay başında, hafta sonunda, hafta başında, Meclis toplanmadan
öneriniz varsa, getirin, bir seferde görüşelim.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Emriniz
olur!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Ama, İç Tüzük’ün
size verdiği hakkı suistimal ederek, Meclisin önünü tıkayarak, yasama
faaliyetini engellemek adına bu dosyaları getirdiğinizde, emin
olunuz, bundan en büyük zararı siz göreceksiniz, kırmızı kartı vatandaştan
göreceksiniz, Türk halkından göreceksiniz.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) – Vatandaş
kırmızı kartı sana gösteriyor, kırmızı kartı.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bilen.
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, sayın
hatip, şu anda sorumluluğunu taşıdığım Cumhuriyet Halk Partisi
Grubuna dönük olarak “İç Tüzük’ten verilen hakkın suistimali konusunda
sürekli girişimlerde bulunuyor” şeklinde suçlamada bulundu. (AK
Parti sıralarından “doğru” sesleri)
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Doğru söylüyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Gündüz’e verdiğiniz
söz hakkı babından Grup adına söz istiyorum.
HASAN ÖREN (Manisa) – “Doğru” olduğunu
da teyit etti.
BAŞKAN – Sayın Koç, yeni bir sataşmaya
mahal vermeden, üç dakikalık süre veriyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) – Beş dakika.
BAŞKAN – Lütfen, Sayın Koç!
Buyurun.
VI.
- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.-
Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in,
konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle, söz hakkı verdiğiniz için teşekkür
ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, Sayın Bilen’in
daha önceki konuşmalarını da ben hatırlıyorum, sürekli olarak,
kendisini inandırdığı, ama siyaseten inanmadığı -belki, içinden-
şu anda bulunduğu hatip noktasında, sözcülük noktasında zor bir görev
üstlenmiş durumda, inanmadığı bir şeyi siyaseten savunmak durumunda
kalıyor. Bu çok zor bir görev, onu anlıyorum.
İSMAİL BİLEN (Manisa) – İnanmadığım
şeyi söylemem.
HALUK KOÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
direkt sözüne geleceğim değerli hatibin: “bir hakkın suistimali”
dedi. Bunu tartışmak lazım gerçekten. “Bir hakkın suistimali” konusu
gündeme gelecek şu anda, esas, sizin, iktidar partisi olarak kendi
Grubunuzdaki arkadaşlarınızın hakkını suistimal ediyorsunuz.
Bakın, İç Tüzük’te 91’inci maddede “temel
yasa” kavramı çok net açıklanmış durumda. Buradaki kavramın tamamen
dışında, biraz sıkıştınız mı, mesela, özel eğitim kurumları, vakıflar,
Tahumculuk Yasası hatta Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik yapacak,
42 maddelik kısaltılmış o paketi -ki, bizim, içinde 4 maddeye itirazımız
vardı- bütün bunları bile bile temel yasa kavramı içerisinde buraya
dayatarak esas hak suistimaline siz sebep oluyorsunuz. Bu kadar
açık ki bu, bu kadar net yaşadıklarımız ortasında.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan,
temel yasa hak değil mi?
HALUK KOÇ (Devamla) – Sayın Başkan “dün
söylediğini unutanlar” dedi. Vallahi bilmiyorum, Sayın Abdullah
Gül’ün, Sayın Abdüllatif Şener’in hatta Sayın Başbakanın, Meclis dışındayken
dün söylediklerini unuttuğu bugün çok aşikâr bir şekilde ortada.
Dün söylediklerini unutanlar, eğer, bugün, siyasete güveni azaltıyorlarsa,
dönüp kendi üst kadrolarınıza bakın.
Bir başka olay: Hep böyle sıkıştı mı burada,
muhalefetin eleştirileri karşısında, hep birtakım elinize verilmiş
rakamlar, gayrisafi millî hasıla kişi başına bu kadar oldu, ihracat
bu kadar arttı, ithalat yok, cari açık yok, dış ticaret açığı yok. Birtakım,
kişi başına düşen gelir şu…
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Evet… Evet…
HALUK KOÇ (Devamla) – Bu neye benziyor
biliyor musunuz: Hasta doktora gidiyor, doktor ameliyatı yapıyor,
hasta yakınları kapıda. Doktor çıkıyor, “Nasıl geçti doktor bey?”
Ameliyat çok başarılı geçti, ama, maalesef hastayı kaybettik. Aynı
bu manzarada şu anda Türkiye’deki uygulama. Hasta öldü Sayın Bilen.
O rakamları sen al…
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Hayır, hayır
ölmedi…
HALUK KOÇ (Devamla) – … sen al ve bir de
sana, çok özellikle -sen diye hitap ediyorum kusura bakma- buradaki,
buradaki, buradaki…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hiçbir doktor öyle
söylemez.
HALUK KOÇ (Devamla) – O benim tipimdeki
doktorlar değil, merak etmeyin, sizin tipinizdeki doktorlar.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Siz de doktorsunuz,
hiçbir doktor öyle söylemez.
HASAN ANĞI (Konya) – Hekimlere hakaret
ediyorsunuz.
HALUK KOÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
benim, Sayın Bilen’e içten bir tavsiyem var. Çünkü, gelecek dönem burada
taş çatlasa 70-80 arkadaşımız, şu anda bulunanlardan, iktidar partisi
içerisinde şu anda bulunanlardan 70-80 kişi görev yapabilecek. Benim
naçizane tavsiyem, Sayın Bilen, bakın, konuşmalarınızı TRT’den CD
olarak alın. Sonra, bir sonraki dönem, Salihli’de büronuzda istirahat
ederken, o CD’leri izleyin, müşteri bulamayacaksınız bu performansınızla,
öyle gözüküyor ve nerede hata yaptım ben siyasetteyken diye düşünürsünüz.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koç.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Barajın altında
kalınca öyle mi yapmıştınız?
V.
- ÖNERİLER (Devam)
A)
SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grup
önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Öneri reddedilmiştir.
Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.
VII.
- SEÇİMLER
A)
KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ
1.-
(10/337, 343, 356, 357) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonuna üye seçimi
BAŞKAN – Çocuklarda ve gençlerde artan
şiddet eğilimi ile okullarda meydana gelen olayların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Genel Kurulun
Şimdi, listeyi okutup, oylarınıza sunacağım
Okutuyorum:
Adı Soyadı Seçim
Çevresi
AK Parti (9)
Recep
Garip |
|
|
|
Halil
Özyolcu |
Ağrı |
|
Mehmet
Yüksektepe |
Denizli |
|
Hasan Aydın |
Giresun |
|
Ömer Özyılmaz |
Erzurum |
|
Halide İncekara |
İstanbul |
|
Mustafa Ataş |
İstanbul |
|
Hakan Taşcı |
Manisa |
|
Öner Ergenç |
Siirt |
CHP (4) |
|
|
|
Mustafa Gazalcı |
Denizli |
|
Güldal Okuducu |
İstanbul |
|
Ali Cumhur Yaka |
Muğla |
|
Muharrem İnce |
Yalova |
Anavatan (1) |
|
|
|
Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu |
Ankara |
BAŞKAN – Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Meclis Araştırması
Komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 14.12.2006 Perşembe
günü (bugün) saat 16.15’te, B blok, 2’nci kat, 4’üncü bankoda bulunan
Meclis Araştırması Komisyonları Toplantı Salonunda toplanarak,
başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica
ediyorum.
Komisyonun toplantı
yer ve saati, ayrıca, plazma ekranında ilan edilecektir.
Gündemin “Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
VIII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere’nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN – 1’inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2’nci sırada yer alan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin
Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN – Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri
Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım
Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik
Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım
Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/1115) (S. Sayısı: 1147)
BAŞKAN – Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer
alan Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve
Kullanılmasının Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları
Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
4.- Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi,
Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları
Raporları (1/1111) (S. Sayısı: 1229) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Geçen birleşimde tasarının
2’nci maddesi okunmuştu. Şimdi, maddenin görüşmelerine başlıyoruz.
İlk söz, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Adana Milletvekili Tacidar
Seyhan’da.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TACİDAR
SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Görüştüğümüz, kimyasal
silahların yasaklanması ile ilgili kanun üzerinde düşüncelerimi
söylemeden önce, az önceki tartışmaya katkı olsun diye bir şey söylemek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
bizler, halkın oylarıyla seçildik, buraya geldik. Bu kurum içerisinde
görev yapan, bakan da, başbakan da milletvekilidir, onların asli
sorumluluğu milletin vekilliğidir. Bu vesileyle, eğer görevinde,
sorumluluğunda bir eksiklik, yanlışlık görüyorsak, bunu eleştirmek
bir milletvekilinin en doğal hakkıdır. Bu nedenle, bir başbakana
sadece genel başkanlar söz söyler, milletvekilleri milletvekillerine
söz söyler diye bir ayrım yapmak son derece yanlıştır; burada, bizim
sorumluluğumuza da gölge düşürür. Özellikle, bir grup başkan vekilinin
ağzından böyle bir şeyi duymak beni fevkalade üzmüştür. Hele ki,
elinizde böyle bir belge varsa: Bu, Yüksek Denetleme Kurulu raporu
arkadaşlar, isteyen bütün Adalet ve Kalkınma Partili milletvekiline
bunu veririm.
Bu raporda deniliyor
ki, aynen okuyorum hiçbir yorum katmadan: “Rüçhan hakkı kullanılarak
13/5/2005 tarihli ek protokol hükümleri gereğince, ilgili firmalardan
kalitesiz kömürlerin ağırlıklı olarak alınarak, 350 bin ton kömür
alma yükümlülüğü varken 1 milyon 200 bin ton kömür alınmak suretiyle,
ilgili kamu kurumu zarara uğratılmıştır ve bu zarar karşılığında,
kendi tesislerinde, kendi çıkardığı kömürü kullanan kamu kurumu,
bu işlemine son vermek, büyük ölçüde yavaşlatmak zorunda kaldığından
zarara uğratılmıştır. Üstelik, bu firmalardan sözleşme dışı alınan
kömürler son derece kalitesiz olduğundan, ikinci bir zarar söz konusudur.
Üretim kapasitesini azaltma pahasına yapılan bu işlem, sonuçta
Ege Linyitleri İşletmesi Müessesesini 4 milyon 900 bin 042 YTL zarara
uğratmıştır.” diyor. Bu raporu kim yazıyor arkadaşlar: Yüksek Denetleme
Kurulu, 2005 yılında yazıyor.
Bunu, bununla ilgili
bakan okumuyor mu? Şu konuda yapılmış, bir tek açılmış soruşturma
var mı, yargılanan bir tek kişi var mı? Şimdi, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin güvenilirliğine, bu konuyu getiren milletvekili mi
gölge düşürüyor, yoksa bu konuda görev yapmayan bakan mı gölge düşürüyor?
Az önce diyordu Sayın
Bilgin: “Bu ne yaman çelişki!” Ben de şimdi soruyorum: Bu ne yaman çelişki
Sayın Bilgin! Bu ne yaman çelişki! Kim görev yapacak?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Bilen...
TACİDAR SEYHAN (Devamla)
– Sayın Bilen, bu ne yaman çelişki! Keşke burada olsaydı. Böyle şey
olmaz!
(x) 1229 S.Sayılı Basmayazı 13/12/2006 tarihli 31’inci
Birleşim Tutanağına eklidir.
Değerli arkadaşlar
“siyasete güveni azaltıyor” diyor ama, bir şeyi söylerken, lütfen
altyapısını da oluşturalım. Benim söyleyeceğim her şeyin altyapısı
var. Bütçe geliyor, masamın üzerinde bu belge gibi yirmi tane belge
var. Hepinizi, istediğiniz her zaman o belgelerle donatacağım.
Hiçbir şeyin altı boş değil. Zaman geldiğinde, kimler gölge düşünüyor,
bunu, buradan göreceğiz.
Hukuktan söz etti,
bir savcının çağırmasından, çağırmamasından…
Yine, Türkiye Büyük
Millet Meclisi çatısı altında bir Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili,
bir kurum hakkında savcıya görüş yazıyor “benim incelemelerime
göre burada bir usulsüzlük yoktur.” diyor.
BAŞKAN – Sayın Seyhan…
TACİDAR SEYHAN (Devamla)
– İsim vermedim Sayın Başkan. Kanuna dönüyorum.
BAŞKAN – Lütfen…
TACİDAR SEYHAN (Devamla)
– Kanuna dönüyorum. Şimdi kanunumuza geliyoruz.
Değerli arkadaşlar,
bu kanunda da her şeyin yapılması lazım. Bir kere, geç kalınmıştır.
Değerli arkadaşlar,
bu kanunun, 2 Aralığa kadar -ilgili uluslararası kurumun toplantısı
vardı Lahey’de- yetişmesi isteniyordu. Geçen sene önümüze geldi,
haydi çıkarılsın dedik, bu tarihe kadar bekletildi. Ama, bugün de
bunun çıkması lazım. Çünkü, kimyasal silahların yasaklanması konusunda
imza atmayan tek Batılı ülke şimdi Türkiye’dir, tek Batılı ülke Türkiye’dir.
Bunun çıkması lazım, sonuna kadar destekliyoruz.
Değerli arkadaşlar,
dün, kimyasal silahların zararlarıyla ilgili bir dolu örnek verdiniz.
Şimdi, peki, bunu yasaklayalım, ama, kim denetleyecek? Şu ana kadar
denetimi Sanayi Bakanlığı Kimya Şubesi yapıyor idi. Kimya Şubesi,
bu kurumları yılda 2 kere denetliyor idi. Ama, neye göre? Beyana göre.
Türkiye de 12 defa uluslararası denetim geçirdi. Ancak, değerli
arkadaşlar, Türkiye’nin bu konuda yetişmiş elemanı yok. Sanayi Bakanlığı,
şimdiki şubesiyle bu işi gerektiği gibi yapamaz, mutlaka yeterli
tedbir alması lazım. Bakın, bundan on gün önce yapılan toplantıya
Sanayi Bakanlığı temsilci bile gönderemedi. Gitmedi. Bunu ben
söylemiyorum, ilgili Dışişleri Bakanlığı yetkilileri söyledi.
Gönderemedi. Şimdi, Sanayi Bakanlığında yetkin personel yok dedik.
Değerli arkadaşlar,
birkaç personelimiz, bir aylığına, bu konu için yurt dışına eğitime
gitti. Bunun dışında yapılmış hiçbir şey yok. Acilen, Sanayi Bakanlığımızda,
şubeden çıkarılmalı bu iş. Kimyasal silahların yasaklanmasıyla,
denetlenmesiyle ilgili bir şubeyle bu işi yapamazsınız. Bir kurum
oluşturmak zorundasınız.
Kimyasal silah deyince,
çok kolay kontrol edilebilir bir şeymiş gibi algılamayın lütfen. 1
tonun içerisindeki küçük bir karışım, kimyasal bir ürünü kimyasal
silah haline dönüştürebilir. Bunun denetlenebilmesi için gerekli
alete ve edevata ihtiyacınız var, kanunda yazmışsınız. Ama, henüz,
Bakanlığımızın elinde, kurumlarımızın elinde, bu işi yapacak, ne
bir laboratuvarı var ne aleti edevatı var. Geliyor yurt dışından
temsilciler, şimdiye kadar… Ek listeler var bu kanunun ekinde, ek 2,
asıl önemli olan liste o liste. O listede adı geçen maddelerle ilgili
üretim yapan tesislerin büyük bir çoğunluğu Dilovası’nda. Yabancı
denetimciler geldiği zaman, alıyorlar, bizimkiler de refakat ediyor,
doğru Dilovası’na gidiyor. Dilovası’na gidiyor, denetimini yapıyor,
raporunu yazıyor, iş bitiyor.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, bütün mesele bu ama, 12 kere yapılan denetimin özü bu. Bir kere,
kimyasal silahların üretilmesi, stoklanması konusunda denetim
yurt sathına yayılmalıdır. Neden? Onların beyanına, ürettiği maddeye
bakılmaksızın üretebilecek yerlerin denetimi de şarttır.
Peki, kimyasal silah
nerede üretilebilir? Ya, bir tek oradaki fabrikalarda değil ki, laboratuvarı
olan her yerde kimyasal silah üretmek mümkün. Zehirli kimyasalları
da bir silah olarak algılayabilirsiniz. Dün arkadaşlarımızın anlattığı
gibi, artık kimyasal silahlar tanklarla bir yerden bir yere taşınmıyor.
Öyle kimyasal silah var ki, 1 gramının milyonda 1’i bu salonda oturan
bütün arkadaşlarımızın hayatına sebep olabilir, 1 gramının milyonda
1’i! Böyle bir tehlikeden söz ediyoruz. Elbette, bu konuda tedbir almak
Türkiye’nin görevi. Bizim yapmak istediğimiz şey şudur: Keşke, bu
cetvelin ekinde Sanayi Bakanlığının görev ve sorumluluk isteyen
bir personel listesi eki olsaydı ben daha çok sevinirdim. Liyakate
ihtiyaç var. Bu konuda, bilgili, becerili, eğitim sahibi olan insanların
bu işin başında olmasına ihtiyaç var. Bu insanların teçhizata ihtiyacı
var ve hatta bana sorarsanız, bu kurumları siyasi iradenin egemen
olduğu yerden ayırıp özerk bir yapı hâline getirmek zorundasınız. Türkiye
Atom Enerjisi Kurumunun denetlemesi çok mümkün olduğu yerler vardır,
ciddi sıkıntılar çekiyor. Ama, bir radyasyon denetimi ne kadar ciddi
ise kimyasal silah denetimi de o kadar ciddidir. Çünkü, biyolojik
silahları nükleer silahlardan, nükleer silahları kimyasal silahlardan
ayıramazsınız. Artık, gelişen teknolojiyle…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Seyhan,
lütfen…
TACİDAR SEYHAN (Devamla)
– Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
…hepsinin insan üzerindeki
etkileri ciddi şekilde artmaktadır ve küçük bir miktarıyla etki
alanı gittikçe genişlemektedir değerli arkadaşlar. Bu, sadece bizim
için sorumluluk alanı değildir. Türkiye’nin elini güçlendirerek
uluslararası denetimde de kendi varlığını sürdürebilmesi, oraya
da ağırlığını koyması lazım. Bir başka ülke nasıl Türkiye’yi denetliyorsa,
bu kurul vasıtasıyla, Türkiye temsilcilerinin de bu denetleme kurulları
içerisinde etkin rol almasının önünü açmak lazım değerli arkadaşlar.
Eğer bunu yapmazsanız,
siz, Türkiye’de kimyasal silah üretmezsiniz, bunu başarırsınız, insanlığa
hizmet edersiniz, ama, kimyasal silah üreten bir başka ülkenin sorumluluğunu
kullanmadığı anda etkisi altında ezilirsiniz.
Bir tek kelime söylemek istiyorum. Dünyada
bu işi yapmaya çalışanlar var. Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz değerli
arkadaşlar.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Seyhan.
Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu
adına söz isteyen İbrahim Özdoğan, Erzurum Milletvekili.
Buyurun Sayın Özdoğan.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
1229 sıra sayılı Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi,
Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı
üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, 2’nci maddede söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, hepinizin bildiği
gibi, dünyanın en büyük belası kimyasal silahlar, biyolojik silahlar
ve nükleer silahlardır. Dünya gündemindeki konu budur. Dolayısıyla,
bütün dünyanın, elbirliğiyle, bu işin üzerine gidip, bu sorunu çözmesi
gerekmektedir. Bu sorun, maalesef, uzun süredir, İran üzerinden dünya
kamuoyunda geniş yankı bulan silahsızlanma sorunu, Kuzey Kore’nin
9 Ekimde yer altında nükleer deneme yaptığını açıklamasıyla daha
geniş bir platforma taşındı.
1994 yılında, Amerika Birleşik Devletleriyle
yaptığı, nükleer faaliyetlerini dondurma anlaşmasını 2002’de bozan
ve Amerika Birleşik Devletleri’nden gelen nükleer savaş ve yaptırımı
tehdidi nedeniyle caydırıcılığın bir parçası olarak nükleer silah
denemesi yaptığını açıklayan Kuzey Kore, bu denemeyle nükleer silah
sahibi olduğu bilinen 9’uncu ülke oldu. Bugün, nükleer silahlara
sahip olduğu bilinen diğer 8 ülke ise Amerika Birleşik Devletleri,
İngiltere, Fransa, Rusya, Çin, İsrail, Hindistan ve Pakistan bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlar, silahsızlanma,
İran ve Kuzey Kore örneğinden yola çıkarak bakıldığında, Amerika
Birleşik Devletleri tekelinde çözülmeye çalışılan bir sorun olarak
gözükmekle birlikte, aslında, tüm dünyayı tehdit eden çok önemli bir
sorun. 1970 yılında 188 ülke tarafından imzalanan Nükleer Silahların
Yayılmasını Önleme Anlaşması, bu sorunu çözmek için atılmış en
önemli adım olarak kabul edilmektedir. Nükleer silah ve teknolojinin
yayılmasını engellemeyi ve bu teknolojinin barışçıl amaçlarla
kullanılmasını amaçlayan bu anlaşmaya göre, nükleer silaha sahip
olmayan ülkelerin bunları edinmeye çalışmaması, tersi durumdaki
ülkelerin ise silahsızlanmayı kabul etmesi gerekiyor. Fakat, sadece
teorik olarak yürürlükte olan bu anlaşmada nükleer güç sahibi 9 ülkeden
4’ü olan İsrail, Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore’nin imzası bulunmuyor.
11 Eylül sonrasında, başta ABD olmak
üzere, Batı ülkelerinin güvenlik eksenli politikaları, Batı karşıtı
ülkeleri de aynı gerekçeyle savunmaya geniş bütçe ayırmaya sevk
etti ve bu ülkeler, hızla silahlanma yarışı içerisine girdi. Bu süreçte,
Amerika Birleşik Devletleri’nin ve Rusya’nın terörle mücadele gerekçesiyle
izlediği saldırgan politikalar süreci daha da hızlandırdı.
ABD’nin 30 Aralık 2001’den beri yürürlükte olan Anti Balistik Füze Anlaşması’ndan
çekilmesi, son yıllarda bütün nükleer başlıklı füzelerini modernize
etmesi ve Nükleer Silahların Yayılmasını Engelleme Anlaşması’nı
imzalamayan Hindistan’ı nükleer kulübe kabul etmesi; öte yandan,
Mart 2006’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Rusya ölçeğinde
bir ülkenin güvenliği için nükleer silahlanmaya mecbur olduğunu
ifade etmesi, her an sıcak çatışmaya dönüşmeye hazır bir güvensizlik
ortamı olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte, nükleer silahlanmadan
en çok rahatsız olan ülkelerin başında, yine, en çok nükleer silaha
sahip olan ve izlediği politikalar ile silahlanmayı mecburiyet
haline getiren ABD ve Rusya’dır.
Aslına bakılırsa, silahlanma, sadece
Batı karşıtı, özellikle ABD karşıtı ülkeler söz konusu olduğunda
bir soruna dönüşüyor. Nitekim, nükleer silaha sahip ülkeler arasında
en büyük tehlike olarak Bush’un “şer ekseni” olarak nitelendirdiği
Kuzey Kore ve İran -Suriye de bu eksende yer alıyor- gösteriliyor.
Kuzey Kore, nükleer çalışmalarının gerekçesi olarak ABD tehdidini
ileri sürerken söz konusu anlaşmada imzası bulunan İran, nükleer
enerjiyi teknolojik gelişmenin temeli olarak nitelendiriyor ve
bu enerjiye barışçı amaçlarla sahip olmak istediğini vurguluyor.
Her iki ülke de bunun en doğal hakları
olduğunu savunuyor. Fakat, ABD, muhalif ülkelerin silahlanmasını
başlıca savaş ya da müdahale gerekçesi olarak kabul ediyor. Nitekim,
kitle imha silahları bulunduğu gerekçesiyle Irak’ı işgal eden ABD,
nükleer faaliyetleri nedeniyle de İran’a savaş açmaya hazırlanıyor.
Bununla birlikte, Washington yönetimi, Kuzey Kore’yi İran ve
Irak’tan farklı bir kefeye koydu ve bu ülkeye yönelik bir savaşın söz
konusu olmadığını açıkladı.
Değerli arkadaşlar,
görünen o ki, Bush’a göre nükleer silahlar İslam coğrafyasında olduğunda
çok daha büyük bir tehdit oluşturuyor. Bu da, Batı’nın İslam ve terörizmi
sürekli yan yana koymasının bir sonucu olsa gerek. Dünyada bu paradigmayı,
Türkiye başta olmak üzere, bütün İslam ülkelerinin yıkması ve bununla
savaşması gerekiyor. Öte yandan, ABD müttefiki İsrail, sahip olduğu
silahlar nedeniyle, şimdiye kadar, hiçbir şekilde hesap vermeye
mecbur edilmedi ve edileceğe de benzemiyor. Bunların hepsi yanlı
birer tutumdur.
Mevcut duruma bakıldığında,
kimlerin silahlanacağına ve kimlerin de silahsızlanacağına, önde
gelen belli güçler karar veriyor. Oysa, silahsızlanma, belli ülkelerin
çıkarlarını değil, tüm insanlığın geleceğini göz önünde bulunduran
uluslararası anlaşmalar çerçevesinde gerçekleşmelidir.
Değerli milletvekilleri,
çünkü, özellikle kitle imha silahları kategorisinde yer alan biyolojik,
kimyasal ve nükleer silahlar bir seferde yüz binlerce insanın ölümüne
ve nesiller boyu devam eden biyolojik ve psikolojik tahribata neden
olabilmektedir. Dolayısıyla, bölgesel ve küresel barışın sağlanması
sadece belli ülkelerin değil, tüm ülkelerin silahsızlanmasıyla
mümkün olabilecektir. Eğer gerçekten tüm dünyada barışa hizmet edecek
bir silahsızlanma isteniyorsa, öncelikle Batı ülkelerinin, başta
Afrika ülkeleri olmak üzere çatışmaların yaşandığı pek çok ülkeye
yönelik sorumsuzca gerçekleştirdiği silah ihracatını yeniden
gözden geçirmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar,
bu kanun tasarısını biz de Anavatan Partisi Grubu olarak destekliyor
ve dünyada silahsızlanmanın ve barışın yer alacağı bir ortamı istiyoruz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Anavatan Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
Başka söz talebi yok.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum…
HALUK KOÇ (Samsun) –
Sayın Başkan, şahsım adına söz istiyorum, Grup değil.
BAŞKAN – Burada talebiniz
yok Sayın Koç.
Buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) –
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Görüşülmekte olan tasarının
2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
dün akşam tasarının tümü üzerindeki görüşmelerde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, kitle imha silahları ve kimyasal silahların
dünyada kullanılmalarıyla ilgili kısa bir tarihçe vermiştim. Daha
sonraki değişik siyasi partilere mensup hatip arkadaşlar da, konuşmacı
arkadaşlar da aynı mealde açıklamalarda bulunmuşlardı ve bu uygulamanın
zaman içerisinde bugüne, günümüze nasıl geldiğini ve günümüzde,
Türkiye coğrafyası bakımından bundan sonra olabilecekler noktasında
nelerin bizi risk altında bıraktığının altını çizmeye çalışmıştım
ve yine, bu çerçevede, Türkiye’nin taraf olduğu çeşitli uluslararası
antlaşmaları, katıldığı sözleşmeleri kısaca özetlemiştim ve sonuçta
bunların yeterli olmadığını, bunlara taraf olmakla yeterli bir
önlem alınmış olamayacağını, daha sonrasında Birleşmiş Milletlerin
burada denetim noktasında devreye girmesi gerektiğini, fakat,
son yaşanan Irak Savaşı öncesinde Birleşmiş Milletlerin çeşitli
uluslararası alandaki sorunlar karşısındaki yaptırım gücünün
tartışılır hâle geldiğini, bunu örnekle yaşadığımızı ve bu denetim
konusunda Birleşmiş Milletlerin üzerine düşen görevi yerine getirip
getirmeyeceği noktasında da soru işaretleriyle karşılaştığımızı
belirtmiştim.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye ve kitle imha silahlarına biraz daha ayrıntıya inerek sürem
yettiğince değinmek istiyorum. Amerika Birleşik Devletleri’nin,
bildiğimiz gibi, nükleer güç tekeli 1949’a kadar sürmüştür. İkinci
Dünya Savaşı’nın sonlanmasına yol açan Hiroşima ve Nagasaki bombalarından
sonra, 1949’a kadar, Amerika Birleşik Devletleri, bu kitle imha silahını
elinde bulunduran tek ülke olarak konumunu sürdürmüştür.
Bugüne baktığımızda,
Amerika Birleşik Devletleri’nin yanı sıra Rusya, İngiltere, Fransa,
Çin, İsrail, Hindistan ve Pakistan’ın nükleer silahları olduğu bilinmektedir,
Kuzey Kore’nin de olduğu anlaşılmaktadır son uygulamadan sonra.
Enerji üretimi amacıyla
uranyum zenginleştirme ve kullanılmış nükleer yakıtları geri işleme
kapasitesine sahip olan ülkeler, nükleer silah üretme yeteneğinden
çok uzak bir noktada değildirler. Bu da, teknik bilgilerimizi alt alta
sıraladığımızda varılan bir sonuçtur. Bunun, tabii, siyasi yorumları
da var. Bunları da daha sonra, fırsat bulursak, konuşmalarımızda
ifade etmeye çalışacağım.
Yine, Almanya, Hollanda,
Japonya, Brezilya ve İran’ın, bu demin söylediğim uranyum zenginleştirme
programları çerçevesinde, demin söylediğim nükleer silah elde
edebilme noktasına yakın bir seviyede bulunduğu da sanılmaktadır.
Ki, zaten, bölgemizdeki son diplomatik gerginliklerden bir tanesinin
konusu da İran’ın bu konumuyla ilgilidir.
Değerli arkadaşlarım,
yine, belirli bilgiler çerçevesinde “kirli bomba” olarak adlandırılan
ve bir radyolojik silah olarak da geçen ve bugün El Kaide terör örgütünün
elinde bulunduğu veya geliştirmeye çalıştığı bir silah çabası da
tartışma konuları içerisindedir.
Nükleer silahların
dışında, kimyasal silahlar boyutuna bakacak olursak, on üç ülke,
geçmişte, resmî olarak kimyasal silah programları olduğunu açıklamışlardır.
Amerika Birleşik Devletleri, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Çin, Fransa,
Güney Kore, Hindistan, İngiltere, İran, Japonya, Libya, Rusya ve bölünmeden
önceki, referandumdan önceki Sırbistan Karadağ. Bunlar resmen
açıkladıkları belgelere dayanarak bu ülkelerin isimlerini sıraladım,
ama, başka bazı ülkeler söyleyeceğim şimdi: Cezayir, Etiyopya, İsrail,
Kuzey Kore, Küba, Mısır, Pakistan, Sudan, Suriye ve Vietnam’da da
kimyasal silahların olduğu sanılmaktadır.
Nükleer silahlar ve
kimyasal silahların ülkeler envanterindeki görüntüsü budur.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HALUK KOÇ (Devamla) –
Teşekkür edeceğim…
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Koç.
HALUK KOÇ (Devamla) –
Daha sonra fırsat bulursam, yine, biyolojik silahlar, taşıtma, fırlatma
sistemleri ve bu ülkeler nezdinde, yine, Türkiye’nin konumuyla ilgili
kanun tasarısı çerçevesindeki görüşlerimizi ifade etmeye çalışacağım.
Yüce Meclisi saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Koç.
Başka söz talebi yok.
Maddeyi…
HALUK KOÇ (Samsun) –
İkinci şahıs sözünü de istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Koç, sizinki
olmaz, ama, başka söz talebi varsa…
HALUK KOÇ (Samsun) –
Niye olmaz efendim?
BAŞKAN – “Oylarınıza
sunuyorum” dedim zaten.
Kabul edenler…
HALUK KOÇ (Samsun) –
Sayın Başkan, ikinci söz hakkı kullanılmadı.
BAŞKAN – Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) –
İkinci söz hakkı kullanılmadı.
BAŞKAN – Sayın Koç, daha
önceden bildirirsiniz, ama, ben, oylamaya sunarken…
HALUK KOÇ (Samsun) –
Hayır, oylamaya sunarken değil.
BAŞKAN – Sonra, ayrıca,
bir şahıs bir defa konuşabilir, ama, ikinci şahsın söz talebi varsa,
bundan sonraki maddelerde veririz.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
Toksik kimyasal maddeler
ve bunların prekürsörlerine ilişkin cetveller
MADDE 3- (1) Toksik
kimyasal maddeler ve bunların prekürsörleri bu Kanunun eki (1), (2)
ve (3) sayılı cetvellerde gösterilmiştir. Bu cetvellerde Sözleşme
uyarınca yapılması gereken değişiklikler Bakanlar Kurulunca tespit
olunarak Resmi Gazetede yayımlanır.
BAŞKAN – Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Tacidar Seyhan, Adana
Milletvekili.
Buyurun Sayın Seyhan.
CHP GRUBU ADINA TACİDAR
SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle değerli
arkadaşlar, bu kimyasal silahlar hakkında birkaç açılım daha yapmak
istiyorum. Hep tartıştığımız şudur: Öldürme, yaralama ve tahrişe
neden olan kimyasal silahlar konuşulur dünyada. Ancak değerli arkadaşlar,
kimyasal silahlar bunlarla sınırlı değil. Felçlik, körlük, sağırlık,
şuur kaybı yapan kimyasal silahlar da var. Bu silahlar her yerde amacına
göre dikkatle üretiliyor, ama her yerde. Birçok ülke kimyasal silah
üretmesine rağmen, bunu teknolojik araştırma amacıyla ürettiğini
beyan ederek bir uygulama sahasında
bunu uyguluyor. Ülkelerin buna tahsis ettiği fabrikaları var,
bir de uygulama alanları var ve orada da araştırma yapıyorlar. Uygulama
alanlarında uygulamış oldukları kimyasal maddelerin etki oranının
yüzde 10’a inebilmesi için beş bin yıl geçmesi gerektiğini söylüyorlar.
Yani, böyle bir vahşeti bilerek artırmaya devam ediyorlar değerli
arkadaşlar.
Peki, neyle olur? Değerli
arkadaşlar, kimyasal silahlar, bir sis, iz ve yangın suretiyle etki
alanı yaratabilir. Birçok yerde kullanıldığını yetkililer kendileri
ifade etti. Bakın, tarihte ilk kimyasal silah Birinci Dünya Savaşı’nda
Almanlar tarafından kullanıldı. Rusya, Polonya, İngiltere ve Fransa’ya
karşı kullandılar.
İkinci Dünya Savaşı’nda
yine Almanlar ve daha sonra müttefik ülkeler, Birinci Dünya Savaşı’nda
iperit, yani hardal gazı kullanılmıştı, İkinci Dünya Savaşı’nda bugünkü
kimyasal silahların çekirdeğini teşkil eden sinir gazı kullandılar,
ama, gelişti artık bunlar. Bu kullanılan silahlar öyle gelişti ki,
bir bölgeye, bir yere mahsus kimyasal silah göndermek ya da üretmek
de mümkün.
Hep tarihsel koşul anlatılıyor.
Bir de, bakar mısınız değerli arkadaşlar, Irak neden işgal edildi? Yakın
tarihimize bir bakalım. Bu ülkede kimyasal silah var diye işgal
edildi, değil mi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Silah satmak için.
TACİDAR SEYHAN (Devamla)
– Şimdi, peki, işgalden önceki manzaraya birlikte bir bakalım mı? Ne
olur iyi dinleyin. İşgal eden ülke Amerika Birleşik Devletleri. Bir
buçuk yıl sonra bakanı çıkıyor, diyor ki: “Bu ülkede kimyasal silaha
rastlanmamıştır” diyor, “izine bile rastlanmamıştır” diyor.
Ben şimdi, kimyasal
silah var diye işgal edilen ülkeye 1991’de yapılan müdahaleden hafızanızda
kalan birkaç şeyi size hatırlatmak istiyorum. Her şey mantıkta arkadaşlar.
Bunu yapmak isterseniz, kimyasal, radyasyonlu, nükleer, bakteriyolojik
veya biyolojik her türlü silahı kullanırsınız.
Bir karabatak kuşu
gördüm ben 91 yılında televizyonda. Dediler ki: “Bu karabatak kuşu
petrole batmış. Saddam petrolü körfeze bırakıyor, körfezi kirletti.”
Daha sonra çıktı Ramsey Clark bir açıklama yaptı: “Amerikan uçakları
tarafından vurulan tankerlerden akmıştır. Bunların içerisinde
kimyasal atık da vardır” dedi.
Şimdi, arkadaşlar,
kimyasal silahı tek başına değerlendirmeyin. Zehirli kimyasal
atıkların büyük bir çoğunluğu da, kimyasal silah kadar insana zarar
verir. Bu ülkeye, başta Amerika, bütün ülkelere bu konuda ciddi zararlar
verdi, birazdan sıralayacağım. Bunlar, savaşın yalanları. Ameriye, Bağdat’ın en
gurur duyduğu sığınaktı, orayı kimse delemez diyorlardı. Amerika
attı bombayı, beş katını önce deldi, arkadan içeri kimyasal ve konvansiyonel
içerikli bir silah bıraktı. Orada, içeride, ısı 480 derece idi. Çocuklar,
gençler, kadınlar, yaşlılar, hepsi beraber yandılar. Ramsey Clark
açıkladı bir süre sonra, “Kumanda merkezi olarak vurduğumuz yer Ameriye
sığınağıydı” dedi ve “Burada, 2.500’e yakın insan öldü, vücudunda
da kimyasal yanıklara rastlandı” dedi.
Bununla da kalmadı,
El Kut kentindeki pazar yeri bombalamasında, 5 Şubatta aynı şey yaşandı.
14 Şubatta, Fırat’a komşu Felluce kasabasında aynı şey yaşandı. Amerika,
vurdu, vurdu, vurdu… Daha sonra, Musul’da, dokuz yüz yıllık St. Thomas
Kilisesini vurdular. Tarihe zarar verirken, hem kimyasal hem konvansiyonel
silah kullandılar. Daha sonra, bilanço açıklandı, dendi ki: “El Reşit’teki
akıl hastanesi de aynı yöntemle vuruldu.” Daha sonra dendi ki: “Hilla
öğrenci kliniği de aynı yöntemle vuruldu” dedi; yıl 1991. Bunların
hepsi arka arkaya, vurdu, vurdu, vurdu ve Bakan açıkladı: “Bunların
hepsi, yanlışlıkla vurulmuş hedeflerdir” dedi, “Buralarda kimyasal
silah izleri de taşınmaktadır” dedi.
Size bir bilanço söylüyorum
değerli arkadaşlar: Savaşın sonunda, sadece 1991 yılı için, 676
okul, 28 hastane, 52 sağlık merkezi bombalandı. Geliyorum bu bilançonun
sonuna. Peki, bu kadar vahşet varken, 32 ülke şu anda balistik füze
üretiyor. Türkiye’ye elmalı şeker göndermek için mi 4 bin, 5 bin kilometrelik
balistik füzeler üretiliyor değerli arkadaşlar? Niçin üretiyor
bu ülkeler? Bu ülkeler, balistik füzelerini ne yapacaklar? Türkiye’nin
de biraz kendine çekidüzen vermesi lazım. Onun için diyorum, kimyasal
silahların denetimi için Türkiye’ye bir kurum lazım, ciddi bir kurum
lazım. Bakın, kısa bir süre öncesine kadar, bu gümrüklerden radyoaktif
maddenin girmesine dahi izin veriliyordu. Nasıl, biliyor musunuz:
Kuzey Irak’tan hurda ithaline serbestlik getirilerek veriliyordu.
Bakıldı ki, ölçümlerde TAEK de yakaladı bunların içerisinden ihbar
sonucu, radyoaktif madde içeren birçok hurda Türkiye’ye sokuluyor,
hemen ithalatı durdurdular.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) – Başka yerlerden
geliyor.
TACİDAR SEYHAN (Devamla)
– Hayır efendim, buradan geçiyor.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) – Rusya’dan geliyor.
TACİDAR SEYHAN (Devamla)
– Irak sınırında, hâlâ gelmeye devam eden yerleri söyleyeceğim.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
– Denetim yapılıyor, orada bulunamadı, ama, Rusya’dan çok serbest
bir şekilde giriyor Türkiye’ye.
BAŞKAN – Sayın Torun…
TACİDAR SEYHAN (Devamla)
– Çok teşekkür ederim, benden önce siz söylediniz. Giriyor, girmeye
devam ediyor. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Başkanı, ona gelecektim…
Şimdi neden giriyor,
biliyor musunuz arkadaşlar? Türkiye’nin bir kurumu var, o diyor ki:
“Ben, bütün sınır kapılarına alet koydum, radyasyonlu hiçbir şey içeri
girmez.” Amerika Birleşik Devletleri’nin uluslararası alanda hizmet
görebilir dediği firmalar bize radyasyondan ari belgesi veriyor,
o belgeyi alıyoruz biz, hiçbir inceleme yapmadan kamyonları içeri
alıyoruz. Bu var olduğu sürece, radyasyonlu ürünler bu ülkeye girer
ve girmeye devam eder. Bir tarafı korudunuz, Irak’ı, Sayın Milletvekilimin
dediği gibi, bu tarafı ne yapacaksınız? Giriyor ve girmeye devam
ediyor. Sizin sınırlara radyasyon miktarını ölçen aletler yerleştirmiş
olmanız hiçbir anlam ifade etmez ki! O da olsun. Sayın ki, bir yerde, Çernobil’de patlama
oldu… Bu kolay bir şey değil arkadaşlar. Radyasyon bulutu geliyor
zaten. Hele bu nükleer ayrı bir felaket. Allah rızası için biraz da
onu dinleyin, bir dakika içerisinde onu anlatayım. Bu Çernobil hâlâ
duruyor. 67 metrelik mezar koydular üzerine, örtüldü üzeri. On dakikadan
fazla kim yakınında durursa, yaşamını kaybediyor. Şimdi, o ülke,
1 milyar dolar kaynak arıyor, 67 metrelik o lahdin üzerine 100 metre
yüksekliğinde ikinci bir örtü yapmak istiyor. Burada hâlâ radyasyon
sızıntısı var diyor. Orada magma eridi, toprağa geçmesin diye, tam
o dönemde, devlet başkanı 3 bin tane madenciye dedi ki: “Bir tünel
kazacaksınız, radyoaktif magma sızmasın diye aşağıya kurşun basacaksınız.”
O 3 bin madenci kısa sürelerle çalışarak o tüneli açtı, kurşunu
oraya bastı ve o akıntıyı durdurdular. O çocuklar görev yaparken
hepsi yirmi beş, yirmi altı yaşındaydı, şimdi yaşasalardı kırk beş,
kırk altı yaşında olacaklardı. O 3 bin madenciden 2.700’ü şimdi yaşamıyor arkadaşlar.
Böyle bir bela. Çok dikkatli olmak lazım. Bu iki kaza da neden meydana
geldi biliyor musunuz…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Seyhan,
buyurun.
TACİDAR SEYHAN (Devamla)
– Sayın Başkanım bitiriyorum. Bu bilgiyi verip hemen bitiriyorum.
İki kaza da neden meydana
geldi biliyor musunuz arkadaşlar? İki ciddi nükleer kaza oldu, ikisi de insan hatası.
Birinde pompa arızalandı. Soğutma pompası arızalandığında ne yaparsınız?
Değiştirirsiniz. Bakım kararı alındı, ikinci pompayı açmadılar
infilak etti. İkinci de, bakıma alındı diye soğutma suyunu kapatıyorlar,
usta haber vermiyor, ikinci infilak da bundan yaşandı. Eğer bir tek
insan hatası bu kadar insan hayatına mal olabiliyorsa, bu işte aldığınız
teknik önlemler yeterli değil demektir. Atığın ve radyoaktif varlığın
ortadan kaldırılabilmesi için daha bizim teknolojiye ihtiyacımız
var. Bu ülkede nükleer teknoloji gelecek diye ısrar ediliyor. Bakın
arkadaşlar, kimyasal teknolojiyi getirirsiniz, laboratuvarı
kurdunuz mu o teknolojiye sahip olursunuz, her şeyi üretirsiniz. Nükleer
öyle değil. Nükleerde, nükleer santrali açtınız mı nükleer teknolojiye
sahip oldunuz anlamına gelmez. İhale yoluyla oradan santrali getirir
kurarsınız, atık teknolojisi de dışarıdandır, yakıt teknolojisi
de dışarıdandır. Teknolojiye sahip olmak başka bir şey. Eğer böyle
bir niyeti varsa bu ülkenin ben de desteklerim, çünkü, nükleer araştırma
sadece silah için kullanılmıyor, tarım da var, tıp da var. Nükleer
araştırmayı, Küçükçekmece’de merkezimiz var, orada yapalım. Ama,
nükleer santrali, ben nükleer teknolojiye sahip olmak için getiriyorum
derseniz, o zaman olmadı. Aldatmayalım bu milleti. O başka şey, öbürü
başka şey. Teknolojiye sahip olmak başka bir şey.
Kısa, bitiriyorum,
vaktimi aştım Sayın Başkan, affınıza sığınıyorum; çünkü, teknik
bir açıklama, kesmek istemiyorum.
Bakın, Sayın Bakan diyor
ki: “Bu ülke uranyum zengini.” Değerli arkadaşlar, bu ülke uranyum
zengini değil. Bu ülkedeki uranyum, bin megavatlık bir santralin ömrü
boyunca kullanılmasına ancak yeter. “Bu ülke toryum zengini.” diyor,
doğru. Ama, toryum da direkt olarak nükleer enerjide kullanılmıyor.
Mutlaka uranyumla toryumu birlikte kullanmanız lazım. Bunu birlikte
kullanacak teknoloji de henüz Türkiye’de yok. Dünya bunun için çalışıyor.
2020 yılında uranyum ve toryumla birlikte kullanılacak yeni bir teknoloji
gelecek. Bunu bile bile eski teknolojiyi, ağır sulu teknolojiyi
-şimdi imalatına başlasanız on iki-on üç senede ancak bitirirsiniz-
bu ülkeye dayatmanın ülke menfaati, kamu menfaati açısından ne faydası
var değerli arkadaşlar?
Bu ülkeyi hepimiz seviyoruz.
Bu ülkeye bir yararlılık gösterelim. Küçük bir yararlılık da kahramanlık
duygusudur. Hep birlikte direnelim. Kimyasal silah üretenleri lanetleyelim,
kendi denetim mekanizmamızı oluşturalım. Nükleer silah üretenleri
lanetleyelim, uluslararası kamuoyu önünde onları teşhir edelim. Zalimin,
zulmü yapanın üzerine gidelim. Ama, düzgün ve direkt duralım değerli
arkadaşlar.
İnanıyorum ki, Türkiye
Cumhuriyeti bir Nazi’nin de, bir kovboyun da ayakları altında çiğnenmeyecek
kadar büyüktür değerli arkadaşlarım.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Seyhan.
Madde üzerinde Anavatan
Partisi Grubu adına söz isteyen, Mersin Milletvekili Hüseyin Güler.
Sayın Güler, buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
1229 sıra sayılı Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi
ve Stoklanması Kanunu üzerine,
3’üncü madde üzerine, Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Evet, gelişen bilim
ve teknoloji çağında gördüğümüz bir sürecin, maalesef, insanlık
adına utanç bir tablosu, yani kimyasal silahlar. İnsanın kendi bilgisiyle
kendisini yok ettiği bir araç, bir unsur, ama tek bir ülkenin temel
bir sorunu değil. Bugün, yaşadığımız küresel bir dünyada, küçülen
bir dünyada artık bir ülkenin değil, dünyanın bir sorunu, küresel
bir sorun. Yani, çekilen her sıkıntının ve üretim aşamasından tutun
da geliştirilmesine kadar, sadece bir boyutuyla, ulusal bazda algılamak,
olayı başlı başına yanlış olarak algılanır. Bugün, bölgesel ve çevresel
olarak olayı değerlendirmek lazım.
Kimyasal silahların
önlenmesi konusundaki çıkarılan bu kanunun, Anavatan olarak, altına
imza atıyoruz, ama eksiklerini de sizlerle paylaşmak istiyoruz. Tek
başına yeter mi? Çevremizde yaşadığımız bunca sıkıntıları göz
önünde bulundurduğumuzda, bir Halepçe katliamını unutmayalım; insanlık
dramı. Biraz önce nükleer silahlar konusunda Çernobil’de yaşanan
sıkıntıyı gördük. İkincisi, bu unsurun savunmadan çok, insanlık
adına daha çok saldırının vahşi bir boyutu olarak görmek lazım. Çünkü,
savaşan bireyler daha çok askerî süreç içerisinde olur, ama bu, toptan
insanlık adına bir suç diyebileceğimiz bir silah, maalesef, bunu
da yine insanlar üretmiştir.
Biz diyoruz ki, bugünkü
yaşadığımız bu olaylarda, sadece kanun çerçevesi çizilen bir noktada,
biraz önce de konuşmacıların altını çizdiği gibi, gerek denetim
aşamasında gerekse kontrol ve bununla beraber üretimin ve taşınabilir
veya illegal koşullarda gerek terör veya gerekse farklı ülkelerin
bu kimyasal silahların elde edilmesindeki yaşanılacak sıkıntıları
paylaşmak istiyoruz. Ülkemizde sadece şunlar yaşanıyor, maalesef:
İş, biraz da, kısmen Allah’a havale ediliyor. Hatırlarsanız, Halepçe
katliamında yaşanan unsurda, ülkemde, sadece broşürler dağıtıldı.
Bugün de diyoruz, bizde yok, denetleyelim; evet, kimyasal silahı
kontrol edelim ama, tek başına yetmez. Peki, komşu ülkelerde elde
edildiği zaman ülkemin maruz kalacağı sıkıntılar karşısında neler
yapacağız? Maalesef, bu kanunda, bunu, ülkem adına aydınlatmak, ülkem
adına bir derece kontrol edilebilir ve savunulabilir aşamada mekanizmanın
yoksun olduğunu görüyoruz.
Kurum, evet, bunu, başta
bir kurumun, bir genel müdürlük veya daha üst düzeyde bir yapılanmayla,
ülkede tek elden denetim mekanizması içerisinde bu ülkede bu sorun
irdelenmeli. Ama, gördüğümüz kadarıyla, sadece uluslararası bir
sözleşmenin altına imza atacağız. Atalım, yetmiyor ama. Yetmediğini
aslında hepimiz çok iyi biliyoruz.
Biz, ülkemizde yaşanan
bu sıkıntılarda -biraz önce yine örnekler verildi, ben sadece altını
çizmek için söylüyorum- gerek nükleer radyoaktif maddelerle, işte,
Irak’ta yaşanılan bunca savaştan sonra ithal edilen o hurda demirlerin
hâlâ İskendurun’da, hâlâ çevre… Demir entegrasyonu içerisinde ithal
edildiğini görüyoruz. En ufak bir kontrol yok.
Onun yanında, keza,
çevre ve ekoloji açısından baktığımızda, gerek biyolojik ve gerekse
nükleer ve gerekse kimyasal silahlar açısından çevremiz son derece
hararetli ve ateşli. Bu yüzden, ülkemin her konuda hazır olması gerektiği
gibi, bu konuda da hazır olması gerektiğine inanıyoruz ve Anavatan
olarak, kimyasal silahların denetimi ve kontrolü için uluslararası
sözleşmenin altına imza atılmasından dolayı da mutluluğumuzu
sizlerle paylaşıyoruz.
Evet, daha Amerika’nın
elinde kimyasal silahların yüzde 45’i hâlâ imha edilmemiş, altına
imza atmasına karşın. Bunun yanında, kontrolden uzak, terör örgütlerince
kullanılabilecek ve çünkü, üretimi ucuz ve çok da olağanüstü üstün
bir teknolojiye sahip olmadan üretilecek bir silah ve insanlık adına
da her alanda ve her yerde kullanılacak bir unsur. Bu yüzden diyoruz
ki, bu kanun yetersiz. Yani, kapsam olarak ülkem adına olumlu olmasına
karşın, içerisindeki aksayan yönleri verilecek önergelerle düzeltilebilecek
veya en azından teşkilat olarak yeniden kurumsal bir motifle entegrasyonu
sağlanmalı. Yani, kısaca, bu işlerde, yaşayacağımız sıkıntılarda,
yarınlarda hazırlıksız yakalanmak yerine ve kadermiş gibi algılamadan,
aklın ve bilimin ışığında bu sorunların çözüm unsuru belli. Uluslararası
alanda iş birliğiyle beraber, bunun yanında da, özellikle de kendi
ülkesinin sorunlarıyla karşı karşıya kaldığı anda yapabileceği
unsurları yapılandıracak bir yapı. Ama, buna bakıyoruz, ülkemizdeki
yaşadığımız bu sıkıntılarda maalesef bu olaylarla karşı karşıyayız.
Yani, yarınlarda, Orta Doğu gibi sıcak bir bölgede yaşamamıza karşın,
tedbirin alınmamasının burada altını çizmek istiyorum, kamuoyuyla
sadece paylaşmak istiyorum.
Bugün ülkemde, gerek
nükleer silah konusunda ve gerekse biyolojik silah konusunda elde
etme çabasının olmadığını görmek bir derece beni memnun eder. Savunma
adına yapılabilecek ülkem adına -ulusal bir strateji konumda- silahlanmaya
bir derece evet, ama asla saldırı amacıyla değil. Çünkü evrensel düşünebileceğimiz,
uluslararası arenada ve ülkemin nükleer veya kimyasal silahtan
mahrum kalması, bir derece savunma anlamında daha çok, bir hekim
olarak, yoksun kalmamızdan çok büyük bir oluşum olduğundan veya eksik
olduğuna da inanmıyorum. Çünkü, ülkemizin bu coğrafyada yaşarken
yaşadığı sıkıntıların çözümü, insanlık adına üreteceği katma değerlerle
olur.
Bilimin ve teknolojinin
insanlık adına kullanılmasından yanayız. Tam tersine, insanların
yok olması, gerek ekolojik ve çevre açısından baktığımızda yıllarca
yaşanabilecek izleri ülkem adına yaşamaktan her zaman çekindim
ve yaşamaktansa yaşamamayı dahi tercih ederim. Bu yüzden, kimyasal
silahların kullanımı, denetimi ve özellikle de bu uluslararası
sözleşmelerin çok daha iyi entegrasyonu ve özellikle de bilgi açısından
sürekli ülkeler arası iş birliğinden yanayız. Bugün bunun yaşanılıp
yaşanmadığını maalesef çevremizde görüyoruz. Özellikle Halepçe
katliamında yaşanılan sıkıntıyı, bir, sadece şöyle gözlerimizin
önünde ya da hafızalarınızı birazcık jimnastik olarak hatırladığımızda
acıların nasıl yaşandığını gördük ve bu ülkede yaşanılan sıkıntılar
maalesef hâlen devam ediyor. Yaşanılacak bu unsurları gözardı etmek,
bilimin ve teknoloji çağında gözü kapalı olmanın bir anlamı yok.
Biz, Anavatan olarak,
tüm dünyanın silahsızlanmaya doğru… Özellikle de nükleer, kimyasal
ve bilimsel travma yaratacak diyebileceğimiz biyolojik silahlardan
da dünyanın temizlenmesinden yanayız. Ama, bu dünya maalesef hâlâ
silahlanmaya olağanüstü çaba sarf etmekte. Dünyada en büyük, silahlanmaya
da, pay aktaranlardan maalesef bizim ülkemiz. Bu kadar açlık, sefaletin
yaşandığı bir ülkede silahlanmaya bu kadar pay ayırmanın bu ülkede
yarınlarımız için nasıl bedelini, nasıl karşılığını göreceğimizi
aslında görüyoruz. Bu toplum ödüyor bu bedeli.
Silahsız bir dünya hayal
ediyoruz. Ama biliyoruz ki yetmiyor. İnsanoğlunun hırsı, insanoğlunun
mantığı bu ülkede en büyük, en tehlikeli silah ve kendini yok etmek
için geliştirdiği silahları gördükçe de insanlık adına da utanıyorum.
Temennimiz o, silahsız bir dünya hayal ediyoruz ve bu kimyasal silahların
kullanılmadığı, çevresiyle barışık, ülkesinde barışık bir dünya
özlemi içerisindeyiz. Ama, bunların yaşanmadığını, gerçeklerin
de ne olduğunu biliyoruz.
Kısaca, bu kanun çıkarken,
aksayan yönlerini başta iktidar… Çünkü, bizim verdiğimiz her önerge
maalesef kabul edilmiyor. Onun için iktidarın bunu görmesini bekliyoruz.
Sadece broşürlerle savunma değil, aynı zamanda da eğitimle başlayan
ve kurumsal olarak refleks gösterebileceğimiz bir kurum istiyoruz
bu ülkede. Bunun yapılanması için de Hükûmetin ve iktidarın gereken
adımı atmasını bekliyoruz.
Bu kanunun, inanıyorum
ki, insanlık adına ve ülkem adına hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Güler.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Mehmet Güner, Bolu Milletvekili.
Sayın Güner, buyurun.
MEHMET GÜNER (Bolu) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, bu kanunun
3’üncü maddesine geldik. 3’üncü maddenin kapsamında, toksik kimyasal
maddelerin -ki, bunlar cetvelde belirlenmiştir- ayrıştırmalarının
yapılmasıyla ilgili ve Kimyasal Silahları Sınırlandırma Sözleşmesi
uyarınca gereken değişikliklerin yapılmasıyla ilgili Bakanlar
Kuruluna bir yetki verilmektedir.
Değerli arkadaşlar,
hepimizin bildiği gibi, birçok arkadaşımız da bu konuda görüşlerini
belirttiler, bu kimyasal silahların üretimini yapmak gerçekten
çok kolay. Ülkemizde de bulunan birçok ilaç endüstrisinde, boya endüstrisinde,
gübre, dezenfekte ve petrokimya tesislerinin hepsinde bu tür kimyasal
silahların üretilmesi de mümkün. Ancak, çevremizde bu fabrikaların
da çok olması hepimizi de tedirgin etmekte. Tabii, bu arada, bu kimyasal
fabrikaları işleten arkadaşlarımızın art niyetli olduklarını
düşünmüyoruz; ancak, netice itibariyle de bu tehlikeler hepimizi
tedirgin etmektedir.
Dolayısıyla, burada,
Bakanlar Kuruluna bu yetki verilecektir. Bu çerçeve içerisinde,
önümüzdeki günlerde, bu kanun çıktıktan sonra, AK Parti Hükûmeti olarak
da her türlü tedbirlerin alınacağından hepiniz emin olabilirsiniz.
Bu konuda her türlü çalışmalar yapılacaktır.
Ben, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Güner.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Hasan Ali Çelik, Sakarya Milletvekili.
Buyurun.
HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kimyasal Silahların Geliştirilmesi,
Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun
Tasarısı’nı görüşüyoruz. Esasen son derece önemli bir kanun tasarısı;
çünkü insanlık konuşuluyor ve insanlığın kitlesel olarak imhasına
yönelik bir kanun tasarısını düzenliyoruz. Yani, bunların gelecekle
ilgili, insanlığa sorun yaşatmayacak bir konuda ülkemiz içerisindeki
yasalarla bir düzen getiriyoruz. Buna şöyle bakabiliriz: Savaş
diyoruz biz. Savaş, ölüm, insan ölümü esaslı bir faaliyet. Evet, bir savunma
var, bir taarruz var, ama sonuçta canlıyla ilgili bir faaliyet var. Ama,
size, savaşan değil de, masum bir insan, bir çocuk vardır karşınızda,
bir yaşlı vardır karşınızda, bir kadın vardır, hamile bir hanımefendi
vardır. Eğer, biz, savaşı yaparken, bu ölçülere dikkat etmezsek, kitlesel
bir imhayı, kitlesel bir ölümü öngörüp de savaşı yürütürsek, işte,
sonuç insanlığın felaketidir. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti
Devleti, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükûmetimiz, burada, ülkemiz
içerisindeki üretilecek olan kimyasalların ne şekilde kullanılacağını,
nasıl yapılacağını da disiplin eden bir tutumu getirmiştir.
(1), (2), (3) sayılı
cetvel diyor 3’üncü maddenin içeriğinde. Bu (1), (2), (3) sayılı cetveller
zaman içerisinde değişebilir, zaman içerisinde artı birtakım kimyasallar
gelebilir. Ama, sonuca baktığımızda, bu kimyasalların her birinin
ne kadar bir miktarla, ne şekilde tutulacağı, hangi niyetlerle,
iyi niyetin ortaya konması şartıyla tutulabileceğini ortaya koyuyoruz.
Tabii, yakın tarihte
yaşadığımız kötü örnekleri var. Terör örgütlerinin kullanımıyla
kötü örnekleri var ve hiç konuyla taraf olmayan, muhatap olmayan
insanların burada zarar görmesi, bizlerin, ülkelerde yönetici
olan bizlerin sorumluluğunu getirmektedir. Biz, burada, bu listelerle,
oluşturulan bu listelerle, kimyasal silah olarak kullanılabilecek
çeşitli kimyasalların hem kontrol altında tutulmasını hem de haksız
yere hem de masum insanların ve hiçbir suçu olmayan insanların ölçüsüz
şekilde katledilmesini, kitlesel katlini engelleyen bir yasayı
tartışıyoruz. Ben tahmin ediyorum ki, ülkemize, savunma reflekslerini
de geliştirmek suretiyle, en iyi bir düzeni, komşu devletlerimizin
de örnek alacağı bir düzeni, iyi niyetli, dünya barışına, insanlık
haysiyetine yakışır bir durumu ortaya koyuyoruz.
Ben bu anlayış içerisinde,
bu yasada emeği geçen herkese tekrar teşekkür eder, saygılar sunarım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Çelik.
3’üncü maddeyi ekli
cetvelle birlikte oylarınıza sunuyorum…
HALUK KOÇ (
BAŞKAN – Arayacağım Sayın Koç.
Birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.08
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşimi’nin Üçüncü Oturumu’nu
açıyorum.
1229 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi,
Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları
Raporları (1/1111) (S. Sayısı: 1229) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Tasarının 3’üncü maddesinin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, 3’üncü maddeyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
3’üncü maddeyi ekli
cetvelleriyle birlikte kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar
yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi okutuyorum:
Yetki ve sorumluluklar
MADDE 4- (1) Bu Kanun
kapsamında yasaklanmamış amaçlar için Kanuna ekli cetvellerde yer
alan toksik kimyasal maddeler ve prekürsörleri ile farklı kimyasal
maddelerin (diğer organik kimyasalların) geliştirilmesi, üretilmesi
veya elde bulundurulması amacıyla ilgili her türlü tesisin kurulması,
işletilmesi bu Kanuna ekli (1) sayılı cetvelde yer alan kimyasal
maddelerle ilgili olarak 5 inci maddenin dördüncü fıkrasında istisna
tutulan faaliyetler Sanayi ve Ticaret Bakanlığının iznine tabidir.
Söz konusu iznin verilmesine ilişkin esaslar yönetmelikte düzenlenir.
Bu izni almaksızın faaliyet gösterdiği tespit edilen tesisler Sanayi
ve Ticaret Bakanlığınca süresiz olarak kapatılır. Söz konusu tesislerin
bu Kanun hükümlerine uygun olarak faaliyet gösterip göstermediklerinin
tespit edilmesi için Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından bu tesislerde
denetim yapılabilir. Denetim esnasında bu Kanun hükümlerine uygun
hareket etmedikleri tespit edilen tesislerin işletme izinleri iptal
edilebileceği gibi, bu tesisleri işletenler, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığınca otuz bin Türk Lirası idari para cezasıyla cezalandırılırlar.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, verilen idari cezaları yedi gün içinde
ilgili işletenin bağlı olduğu meslek kuruluşuna bildirir.
(2) Kanun hükümlerine
aykırı olarak bulundurulduğu tespit edilen toksik kimyasal maddeler
ve bunların prekürsörlerinin mülkiyeti 30/03/2005 tarihli ve 5326
sayılı Kabahatler Kanunu uyarınca kamuya geçirilir.
(3) Bu madde serbest
bölgelerde ve özel mevzuatı gereği bu nitelikte kabul edilen yerlerdeki
tesisler bakımından da uygulanır.
BAŞKAN – Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Vedat Yücesan, Eskişehir
Milletvekili.
Buyurun Sayın Yücesan.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET
VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının
Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere söz
almış bulunuyorum. Maddeyle ilgili konuşmama başlamadan önce,
hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesi taraf devletlere
kendi topraklarında veya denetimi altındaki bir başka yerde toksik
kimyasal maddelerin yalnızca sözleşmede yasaklanmayan amaçlarla
geliştirildiğini, üretildiğini, bir başka şekilde iktisap edildiğini,
elde bulundurduğunu, devredildiğini veya kullanıldığını garanti
etmek için gerekli önlemleri almaları yükümlülüğü getirmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
sözleşmenin aynı maddesi uyarınca, taraf devletlerden her biri, bu
çerçevede Sözleşme’de yer alan kimyasal maddeleri üretim, iktisap,
elinde bulundurma, devretme ve kullanmayla ilgili yasalara tabi
tutmakla sorumludurlar. Aynı zamanda, bu kimyasal maddelerde ilgili
olan tesisleri yerinde denetim ve yerinde, aletlerle, gözetleme
yoluyla sistematik doğrulamaya tabi tutmak yükümlülüğündedirler.
Söz konusu yükümlülükler hem amaç hem de miktar bakımından söz konusudur.
Ülkemizde faaliyete
başlayacak sanayi kuruluşlarının 6948 sayılı Sanayi Sicili Kanunu
çerçevesinde sanayi siciline kaydolmaları ve sanayi sicil vesikası
almaları zorunlu bırakılmaktadır. 6948 sayılı Kanun, ayrıca, kanuna
tabi sanayi işletmelerin bir yıllık faaliyetlerini senelik işletme
cetvellerinde belirterek Sanayi ve Ticaret Bakanlığına göndermeleri
öngörülmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
bununla birlikte, 6948 sayılı Sanayi Sicili Kanunu’nun öngördüğü
sicile tescil ve sanayi sicil vesikası tanzimi ve senelik işletme
cetvelleri gönderilmesi sisteminin, Sözleşme kapsamındaki kimyasal
maddelerin üretim, iktisap, bulundurma, devir veya kullanımlarıyla
ilgili olarak yine Sözleşme’de öngörülmüş olan ayrıntılı lisanslandırma
ve kontrol rejimi için yeterli zemini tam olarak tesis etmediği görülmektedir.
Bu nedenle, yetki ve
sorumluluklara ilişkin bu maddede, kanun kapsamında bulunan kimyasal
maddelerle ilgili tesislerin kurulması ve işletmesinin, keza,
kanuna ekli (1) sayılı cetvelde yer alan Kimyasal Maddelerle İlgili
Kanun’la cevaz verilen faaliyetinin yürütülmesinin, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının iznine tabi olduğu belirtilmektedir. Söz konusu izinlerin
verilmesi usulüne ilişkin ayrıntıların, hazırlanacak yönetmeliklerle
düzenlenmesi öngörülmüştür.
Maddede ayrıca, Sanayi
ve Ticaret Bakanlığınca, söz konusu tesislerin denetleneceği,
kanun hükümleri hilafında faaliyette bulunan tesislerin işletme
izinlerinin iptal edilebileceği gibi, bu tesisleri işletenlere
de idari para cezası verileceği öngörülmektedir.
Ayrıca, kanun hükümlerine
aykırı olarak bulundurduğu tespit edilen kimyasal maddelerin mülkiyetinin,
5326 sayılı Kabahatler Kanunu uyarınca kamuya geçirileceği belirtilmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
sözleşmeden kaynaklanan kimyasal maddelere ilişkin izin ve kontrol
yükümlülüğümüzün ülke sınırlarımız dâhilinde etkisiz olarak yerine
getirilebilmesini sağlamak amacıyla, madde hükümlerinin, serbest
bölgelerde ve özel mevzuatı gerektirdiği bu nitelikteki kabul edilen
yerlerdeki tesisler bakımından da uygulanması öngörülmüştür.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kimyasal silahlar, fizyolojik etkileri nedeniyle
canlıları kitlesel olarak çok kısa bir sürede öldürme veya yaralama
kapasitesine sahip, zehir etkisi yüksek, çevresel etkenlere dayanıklı,
taşınması ve saklanması kolay kimyasal zehirlerdir.
Hedef ülke ve toplumda
asker ve sivilleri saf dışı bırakmak, hareket kabiliyetlerini
azaltmak, bitkisel ve hayvansal besinleri zehirleyerek kullanılmaz
hâle getirmek amaçlarına yönelik kullanılabilecek bir tehdit unsurudur.
Değerli arkadaşlarım,
toplumlar, kimyasal silahların kullanıldığı bir taarruz sonucu
meydana gelebilecek kitlesel ölümlerle karşı karşıya kalma riski
içerisindedirler.
Ülkemiz, özellikle,
kimyasal silahların ve bunların fırlatma vasıtalarıyla kontrolsüzce
yayılma eğiliminin olduğu bir bölgede bulunmaktadır. Yayılmayı,
önlemeyi amaçlayan rejim veya organizasyonlara dâhil olmayan bazı
komşularımız bu silahları geliştirmeye teşebbüs etmektedirler.
Kimyasal silahların
korkunç yüzü Körfez Savaşı sırasında kendisini göstermiştir değerli
arkadaşlarım. Hatırlarsınız, eski Irak lideri Saddam Hüseyin’e
bağlı kuvvetlerin Kuzey Irak’taki Halepçe’ye düzenledikleri ve kimyasal
silahların kullanıldığı saldırıda 5 binden fazla insan feci şekilde
ölmüştür. Bu nedenle, komşu devletlerin tehlikeli girişimleri
kaygıyla gözlenmektedir. Bölge devletlerinin bu tür silahları ve
ilgili fırlatma vasıtalarını geliştirme gayretlerini, bırakmaları
ve mümkün olan en kısa zamanda yayılmayı önlemek için kurulmuş teşkilatlara
üye olmaları gerekmektedir.
Türkiye, hâlen kimyasal
silahlara sahip değildir ve gelecekte de sahip olmayı düşünmemektedir.
Kimyasal silahların ve bunların atma vasıtalarının yayılmasını,
önlemeye yönelik tüm uluslararası anlaşmada, sözleşmede ve rejimlere
bağlılığını sürdürmekte, NATO’daki bu maksada matuf çalışmalara
aktif olarak katılmakta ve desteklemektedir.
Değerli arkadaşlarım,
1993 yılında imzaya açılan Kimyasal Silah Sözleşmesi’ne 12 Mayıs
1997 tarihinde taraf olmuştur. Sözleşme uyarınca, Kimyasal Silahların
Yasaklanması Örgütü tarafından Türkiye’de altı olağan denetim
gerçekleştirilmiştir. Söz konusu denetimler olumlu sonuçlanmıştır.
Bu kanun teklifiyle, bu kararlılığımızı ve anlayışımızı tüm dünyada
bir kez daha göstermekteyiz. Bu girişimlerimizin bölge devletlere
ve diğer ülkelere örnek olmasını diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kimyasal silahlar ve biyolojik silahlar, kitle
imha silahları kapsamında olup, bazı ülkeler ve bu ülkelerin desteklediği
gruplar tarafından terörizm amaçlı olarak da kullanılabilmektedir.
Kimyasal silahların kullanıldığı birkaç olaydan söz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Tokyo’da metroya atılan sarin gazı 12 insanın ölümüne, 5.500 kişinin
yaralanmasına yol açmıştır. Yapılan incelemeler, sarin gazının
saflık derecesinin yetersiz olduğunu, eğer gerçek sarin gazının
atılması hâlinde, bunun, ortamdaki 50 bin kişiyi, onbeş ile otuz dakikalık
bir süre içerisinde öldürdüğü ve öldüreceği tahmin edilmiştir. Benzer
bir saldırının -Allah korusun- ülkemizde ya da dünyanın herhangi
bir yerinde düzenlendiğini varsayarsak, aslında, dünyanın ne kadar
büyük tehditle karşı karşıya bulunduğunu anlamış oluruz.
Değerli milletvekilleri,
kimyasal silahların geliştirilmesinin yasaklanmasını, tüm ülkelerin
istisnasız sahiplenmesi gerektiğine inanıyorum. Ulu Önder Atatürk’ün
veciz sözüyle de ifade ettiği gibi “yurtta sulh, cihanda sulh” anlayışının
tüm dünyaya hâkim olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Yücesan.
Madde üzerinde Anavatan
Partisi Grubu adına söz isteyen Hüseyin Özcan, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Özcan.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1229 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerine Anavatan
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
kimyasal harp ajanları, Birleşmiş Milletlerin 1969 yılında yayımlamış
olduğu bir raporda “insanlar, hayvanlar ve bitkiler üzerinde doğrudan
toksik etkileri nedeni ile kullanılan her türlü katı, sıvı, gaz halindeki kimyasal maddeler”
şeklinde tanımlanmıştır.
Kimyasal silahlar,
Birinci Dünya Savaşı’nda kimyasal maddelerin toksik özelliğini
kullanarak, düşman üzerinde fiziki ve fizyolojik etkiler oluşturmak
amacıyla gaz hâlinde etkin bir şekilde kullanılmış, kayda değer kayıplar
verilmesine neden olmuştur.
Değerli arkadaşlar,
savaş esnasında Almanlar klorin dolu kutuları esen rüzgâra doğru atmak
suretiyle yayılmasını sağlayarak basit bir yol uygulamıştır. Bundan
kısa bir süre sonra Fransızlar, fosgeni top mermileri içerisinde
kullanmışlardır. 1917 Temmuzunda Almanlar, ilk defa, hardal mühimmatıyla
birlikte koruyucu maskeleri de etkisiz hâle getirerek, kusmaya
neden olan katı partiküllü difenil klorasil kullanılmasına çalışmıştır.
Sinir gazları ise
1930’larda Almanlar tarafından bulunup, İkinci Dünya Savaşı esnasında
geliştirilmiştir. 1936’da Alman kimyacı Gerhard Schrader mevcut haşere
öldürücüleri inceleyerek tabunu, iki yıl sonra da daha toksik olan
sarini bulmuştur.
İkinci Dünya Savaşı
boyunca İtalyanlar, Macarlar, Japonlar, Fransızlar, İngilizler,
Ruslar, Amerikalılar ve Almanlar, hardal, fosgen ve benzer ajanları
geliştirmeye devam etmiş ve kullanmışlardır.
Kimyasal silahlar
üzerindeki çalışmalar daha sonraları bu şekilde devam etmiş. Bunları
tek tek anlatacak değiliz. Ancak, bu silahların, yaşanan acı tecrübeler
sonrası da yasaklanması ve kontrolü gündeme gelmiştir.
Değerli arkadaşlar,
bu sorun, aslında, öncelikli olarak Batı’nın sorunudur. Bu insanlık
düşmanı silahları geliştirenler de, kullananlar da, genelde Batı
ülkeleri ve emperyalist ülkelerdir. Şüphesiz, Doğu ülkelerinden
Irak gibi, Batı’dan esinlenerek insanlığa karşı bu silahları kullandıklarını
gördük ve bir sürü insanın ölümüne neden olmuşlardır. Bize düşen,
bu acı tecrübelerden ders çıkarmak ve gerekli önlemleri almaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cenova Protokolü’yle, savaşta kimyasal harp maddelerinin
kullanılması yasaklanmıştır. Gerçi, ABD de dâhil olmak üzere pek çok
ülke, sadece ilk kullanan ülke olmayacaklarını, ancak kendilerine
karşı kimyasal silah kullanıldığı takdirde aynı cinsten misilleme
yapma hakkını saklı tuttuklarını belirterek çekince koymuşlardır.
ABD’nin 1975 yılına kadar bu protokolü onaylamadığına şahit oluyoruz.
Dünya Tabipler Birliği,
1990 yılında 42’nci Oturumu’nda, “Kimyasal ve Biyolojik Silahlar” konulu
bildirgeyi kabul etmiş, Tokyo Bildirgesi’yle de sağlık hizmeti vermesi
beklenen hekimlerin, kimyasal ve biyolojik silahların araştırılmasına
katılmalarını ve bunlarla ilgili kişisel ve bilimsel bilgilerini
bu silahların keşfi ve üretiminde kullanmalarını etik bulmadıklarını
açıklamıştır.
Tasarıda belirtildiği
gibi, 13 Ocak 1993 tarihli Kimyasal Silahların Geliştirilmesinin,
Üretiminin, Stoklanmasının ve Kullanımının Yasaklanması ve Bunların
İmhasıyla İlgili Sözleşme’yi, aynı tarihte imzaladık. Bu sözleşmeye
istinaden üstlendiğimiz yükümlülüklerin yerine getirilmesinde,
şüphesiz, yararlar vardır.
Kimyasal Silahların
Yasaklanması Anlaşması, 11’inci taraf ülkesi toplantısı, 5 Aralıkta,
Hollanda’nın Lahey kentinde düzenlendi. Toplantıya katılan temsilciler,
tüm dünyanın kimyasal silahlardan zarar görmesinin önlenmesi için
daha çok ülkenin bu anlaşmaya katılması ve bu anlaşmaya katılan
ülkelerin de anlaşmanın gereklerini yerine getirmek için önlem
alması gerektiğini vurgulamıştır. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri
Kofi Annan, temsilcisi aracılığıyla toplantıya gönderdiği mesajda,
taraf olmayan ülkelerin, bir an önce, söz konusu anlaşmayı imzalaması
ya da onaylaması, anlaşmaya katılan ülkelerin de bu anlaşmaya ciddi
şekilde uyması çağrısında bulunmuştur.
Diğer yandan, bu uygulamalar
yapılırken, hukuka uygun hareket etmek durumundayız. Bu yönüyle
tasarının 4’üncü maddesinin bazı eksiklikleri bulunduğunu düşünüyorum.
Tasarının 4’üncü maddesinin 1’inci fıkrasında “Denetim esnasında
bu Kanun hükümlerine uygun hareket etmedikleri tespit edilen tesislerin
işletme izinleri iptal edilebileceği gibi, bu tesisleri işletenler,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca otuz bin Türk Lirası idari para cezasıyla
cezalandırılırlar.” ibaresi bulunmaktadır. Kanımca bu ibare, kanun
yapma tekniğine aykırıdır ve bu uygulamada gerek uygulayıcı gerekse
muhataplarını büyük sıkıntıya sokacaktır. Zira ibarede “edebileceği”
şeklinde, idarenin ne şekilde hareket etmesi gerektiğini doğrudan
göstermeyen bir kelime mevcuttur.
Kanunlar, uyuşmazlıkları
gidermek ve boşlukları doldurmak
için yapılır. Oysa bu hüküm bu şekliyle yasalaşırsa, uygulamada
tereddütler ortaya çıkaracaktır. Hangi durumlarda tesislerin işletme
izni iptal edilecektir? Kanunun hangi hükümlerine göre hareket
edenlerin işletme izinleri iptal edilebilecektir, hangi hükme aykırı
hareket edenlerin işletme izinleri iptal edilmeyebilecektir, diye
bir açıklık yoktur.
Değerli arkadaşlar,
bu durum da, ileride farklı firmalara farklı uygulamaların, doğmasına
ve bu nedenle de idarenin ve kamu görevlilerinin şaibeye bulaşmalarına,
şaibe altında kalmalarına ve suistimallere neden olabilir.
Bu nedenle, bu hükmün
daha kesin ve daha sınırlı, belirli bir şekilde belirlenmesi gerekmektedir.
Elbette ki, böylesi önemli konularda yasal düzenleme yapılması
önemli ve gereklidir. Ancak, bu kanunun uygulanması ve faaliyetlerin
denetlenmesi de bir o kadar önemlidir. Çevreyle ilgili birçok düzenleme
ve yasak bulunmaktadır. Ama maalesef, bazı firmaların kimyasal artıklardan
nasıl kurtuldukları da hepimizin malumudur. O nedenle, çıkacak
yasanın uygulamasında ve Hükûmetin ciddi davranmasında yarar vardır
diyoruz.
Tarihe baktığımızda,
özellikle Japonya’daki, İkinci Dünya Savaşı’ndaki atom bombasının,
hâlâ bugün halk üzerinde, insanlar üzerinde etkisini görüyoruz. Rusya’daki
nükleer santralin patlamasıyla, hâlâ ülkemizde ve çevrede büyük
bir sıkıntı içerisinde olduğunu hepimiz müşahede ettik. Metrolarda
atılan, özellikle kimyasal artıklı bomba veyahut da kimyasal maddelerin
atılması bir sürü insanın ölmesine neden olmuştur. Irak’taki olayı
hep birlikte yaşadık, Halepçe’deki olayı gördük ve duyduk ve insanların
ne kadar mağdur olduğunu… Bugün savaşın olduğu her yerde insanların
tehdit altında, çocukların tehdit altında, çevrenin tehdit altında
olduğunu görüyoruz ve müşahede ediyoruz.
Değerli arkadaşlar,
işte yaşadığımız Irak Savaşı sırasında ölen çocukların durumlarını
ve tarihî eserlerin ve koskoca bir Irak’ın nelerle karşı karşıya kaldığını
hep birlikte görüyoruz ve yaşıyoruz. Ayrıca, Lübnan’daki olayları
da gördük ve duyuyoruz. Bu türlü savaşların olmaması, insanların
ve çevrenin korunması için herkesin, her insanın ve her ülkenin daha
duyarlı olmasında yarar vardır.
İşte, İskenderun’da
da gördük. Nükleer artıkları taşıyan geminin batmasıyla çevremizin
ne kadar kirlilik ve tehdit altında olduğunu görüyoruz.
Basından görüyoruz
varillerin gömülerek saklandığını ve bu artıkların insan sağlığına,
çevreye ve yaşayan her canlıya zararlı olduğunu görüyoruz. Bunun
için, tedbirli olmak zorundayız.
Bu yasanın ülkemize
hayırlı olmasını diliyoruz. Bu konuda da uygulamada daha duyarlı
olmak gerektiğini ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Özcan.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Hasan Anğı, Konya Milletvekili. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
HASAN ANĞI (Konya) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının 4’üncü maddesi
üzerinde söz almış bulunuyorum. 4’üncü maddeyle yetki ve sorumluluklar
belirlenmekte.
Ben tümü üzerinde yaptığım
konuşmamda da ifade ettiğim gibi, yasanın tümüne baktığımızda,
diğer grupların da bir an önce çıkması adına destek verdiklerini
görmekteyiz. Çalışma süremizi iyi kullanmak için ben daha fazla
bahsetmek istemiyorum. Pek çok konuyu birlikte konuştuk, hatta nükleere
doğru da geçtik.
Ben tekrar, tasarının
insanlık için hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Anğı.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Mehmet Alp, Burdur Milletvekili. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MEHMET ALP (Burdur) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 1229 sıra
sayılı, Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması
ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 4’üncü
maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
kimyasal silah, genel olarak iki ana kısımdan oluşur. Bunlar, etkiyi oluşturan
kimyasal madde ve bu maddenin istenilen ortama taşınmasında ve yayılmasında
kullanılan düzenektir. Taşıma ve yayma sistemi, genellikle sıvı
hâlde olan maddeyi “aerosol” olarak tabir edilen çok küçük sıvı zerrecikler
bulutu şeklinde dağıtır, bu da kimyasalın geniş bir alana yayılmasını
sağlar.
Birinci Dünya Savaşı
sırasında 125 bin ton kimyasal madde kullanılmış, 300 binin üzerinde
insan etkilenmiş ve bu insanlardan 91 bin kişi ölmüş, diğerleri de
çeşitli sakatlıklara maruz kalmıştır. 1950 yıllarında Amerika (V)
serisi sinir gazları üretmiştir ve geliştirmiştir.
Değerli arkadaşlar,
Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesi, taraf devletlere,
kendi topraklarında veya denetimi altındaki bir başka yerde toksik
kimyasal maddelerin veya bunların prekürsörlerinin yalnızca sözleşme
tahtında yasaklanmayan amaçlarla geliştirildiğini, üretildiğini,
bir başka şekilde iktisap edildiğini, elde bulundurulduğunu, devredildiğini
veya kullanıldığını garanti etmek için gerekli önlemleri almaları
yükümlülüğünü getirmektedir. Ülkemizde faaliyete başlayacak
sanayi kuruluşlarının 6948 sayılı Sanayi Sicili Kanunu çerçevesinde
sanayi siciline kaydolmaları ve sanayi sicil vesikası almaları
zorunluluğu bulunmaktadır.
6948 sayılı Kanun ayrıca,
Kanun’a tabi sanayi işletmelerinin bir yıllık faaliyetlerini senelik
işletme cetvellerinde belirterek Sanayi ve Ticaret Bakanlığına
göndermelerini öngörmektedir.
Bununla birlikte,
6948 sayılı Sanayi Sicili Kanunu’nun öngördüğü sicile tescil ve
sanayi sicil vesikası tanzimi ve senelik işletme cetveli gönderilmesi
sisteminin sözleşme kapsamındaki kimyasal maddelerin üretim, iktisap,
bulundurma, devir ve kullanımlarıyla ilgili olarak, yine sözleşmede
öngörülmüş olan ayrıntılı lisanslandırma ve kontrol rejimi için yeterli
hukuki zemini tam olarak tesis etmemektedir.
Bu itibarla, yetki ve
sorumluluklara ilişkin bu maddede, Kanun kapsamında bulunan kimyasal
maddelerle ilgili tesislerin kurulması ve işletilmesinin, keza
Kanun’a ekli (1) sayılı cetvelde yer alan kimyasal maddelerle ilgili
Kanun’la cevaz verilen faaliyetlerin yürütülmesinin Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının iznine tabi olduğu belirtilmektedir. Söz konusu
izinlerin verilmesi usulüne ilişkin ayrıntıların hazırlanacak
yönetmeliklerle düzenlenmesi öngörülmüştür.
Maddede ayrıca, Sanayi
ve Ticaret Bakanlığınca söz konusu tesislerin denetleneceği, Kanun
hükümleri hilafına faaliyette bulunan tesislerin işletme izinlerinin
iptal edilebileceği gibi, bu tesisleri işletenlere idari para
cezası verileceği öngörülmekte.
Ayrıca, Kanun hükümlerine
aykırı olarak bulundurulduğu tespit edilen kimyasal maddelerin
mülkiyetinin 5326 sayılı Kabahatler Kanunu uyarınca kamuya geçirileceği
belirtilmektedir. Sözleşmeden kaynaklanan kimyasal maddelere
ilişkin izin ve kontrol yükümlülüğümüzün Türkiye Cumhuriyeti’nin
ülkesel sınırları dâhilinde istisnasız yerine getirebilmesini
teminen, madde hükümlerinin, serbest bölgelerde ve özel mevzuatı
gereği bu nitelikte kabul edilen yerlerdeki tesisler bakımından
da uygulanması öngörülmüştür.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 4’üncü maddenin hayırlı olması temennisiyle,
yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Alp.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum.
HALUK KOÇ (
BAŞKAN – Arayacağım Sayın Koç.
Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyeler
arasında anlaşmazlık olduğu için, elektronik cihazla oylama yapacağız.
Üç dakika süre veriyorum, başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar
yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
5’inci maddeyi okutuyorum:
Yasaklanan faaliyetler
ve uygulanacak cezalar
MADDE 5- (1) Kimyasal
silah geliştiren, üreten, bir başka şekilde elde eden, stoklayan, elde
tutan, doğrudan veya dolaylı yoldan bir başkasına kimyasal silah
devreden kimseye beş yıldan sekiz
yıla kadar hapis ve onbeş bin güne kadar adli para cezası verilir.
(2) Kimyasal silah
kullanan kimseye on yıldan onbeş yıla kadar hapis ve yirmi bin güne
kadar adli para cezası verilir.
(3) Bu Kanunda yer
alan suçlarla ilgili olarak 26/09/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu hükümleri ile diğer özel kanunlardaki ceza hükümleri saklıdır.
(4) Bu Kanuna ekli
(1) sayılı cetvelde yer alan kimyasal
maddeler;
a) Kimyasal maddelerin
bilimsel araştırmayla ilgili farmasötik veya koruyucu amaçlarla
kullanılması,
b) Kimyasal maddelerin
türlerinin ve miktarlarının, yasaklanmamış amaçlar için kullanımını
doğrulayacak tür ve miktarlarla
kesin olarak sınırlandırılmış olması,
c) Herhangi bir zamanda
yasaklanmamış amaçlar için ülke çapında
kullanılmasına izin verilen kimyasal maddelerin toplam miktarı
bir tonu aşmamak üzere, ilgili mercii tarafından verilen izin belgesinde
gösterilen üst sınır içinde olması,
ç) Herhangi bir yılda
ülke çapında üretilen, transfer yoluyla iktisap edilen veya bu Kanunla
yasaklanmamış amaçlar için kullanılan toplam kimyasal madde miktarının bir tona eşit veya daha az olmak üzere,
ilgili mercii tarafından verilen izin belgesinde gösterilen üst
sınır içinde olması,
halleri hariç olmak
üzere, üretilemez, iktisap edilemez, elde bulundurulamaz veya kullanılamaz. Bu suçu işleyenler hakkında
üç yıldan altı yıla kadar hapis ve sekiz bin güne kadar adli para cezası
verilir.
(5) Bu Kanuna ekli
(1) sayılı cetvelde yer alan kimyasal maddeler Sözleşmeye taraf olmayan
bir devlete hiçbir şekilde, Sözleşmeye
taraf bir başka devlete ise bilimsel araştırmayla ilgili, tıbbi,
farmasötik veya koruyucu amaçlar dışında herhangi bir şekilde
transfer edilemez. Bu hükme aykırı hareket edenlere, üç yıldan altı
yıla kadar hapis ve sekiz bin güne kadar adli para cezası verilir. Bu
fıkrada belirtilen amaçlar için transferine izin verilen (1) sayılı
cetvelde yer alan kimyasal maddelerin tekrar üçüncü bir devlete
transferine müsaade edilmez. Bu suçu işleyenler hakkında da aynı
ceza tatbik olunur.
(6) Bu Kanuna ekli
(2) sayılı cetvelde yer alan kimyasal
maddeler, Sözleşmeye taraf olmayan bir devlete transfer edilemez,
Sözleşmeye taraf olmayan bir devlette bulunan gerçek veya tüzel kişiye
devredilemez veya bunlardan devralınamaz. Bu hükme aykırı hareket
edenlere, iki yıldan dört yıla kadar hapis ve yedi bin güne kadar adli
para cezası verilir.
(7) Bu Kanuna ekli
(3) sayılı cetvelde yer alan kimyasal maddeler, Sözleşmeye taraf olmayan
bir devlete bu Kanunla yasaklanmamış amaçlar dışında hiçbir şekilde
transfer edilemez, Sözleşmeye taraf olmayan bir devlette bulunan
gerçek veya tüzel kişilere bu Kanunla
yasaklanmamış amaçlar dışında hiçbir şekilde devredilemez. Bu hükme
aykırı hareket edenlere, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne
kadar adli para cezası verilir.
(8) Suçun bir örgütün
faaliyetleri çerçevesinde işlenmesi halinde öngörülen cezalar
yarısı oranında artırılır.
(9) Bir Türk vatandaşı
bu maddede düzenlenen suçları yurt dışında işlerse, 5237 sayılı
Türk Ceza Kanununun 11 inci maddesi uyarınca takibata tabi tutulur.
BAŞKAN – Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Tacidar Seyhan.
Buyurun Sayın Seyhan.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TACİDAR
SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bu madde biraz cezalarla ilgili madde. Ancak, bir cezanın verilmesi
için yasaya ihtiyacı var, yasayı çıkarıyoruz. Az önce söylediğim
gibi değerli arkadaşlarım, eğer denetim yoksa -ki, Türkiye’de bu dönemde
bütün denetim mekanizmaları teker teker yok ediliyor, denetim kurumları
ortadan kaldırılıyor; en ciddi tehlikelerden biri bu- kanunla sınırlandırmış
olmanız o ülke açısından hiçbir anlam ifade etmez. Şimdi, az önce
söyledim; eğer bir bakanlık Lahey’deki uluslararası toplantıya gönderecek
bir personel bulamıyor ise ciddi bir sorunumuz var demektir. İstediğiniz
kadar cezalandırın bunu. Önce sizin personeliniz olacak ve bu personeller
liyakat sahibi olacak. Benim gibi düşünen, benden yana olan, benim
taraftarım olan insanı göreve getirerek biz teknolojik gelişmelerde
rekabet gücünü yakalayamayız, sağlayamayız, bu tür kurulları da
oluşturamayız. Özellikle buraya dikkat etmek lazım.
İkincisi, yetki. Yetkilendirmede,
değerli arkadaşlar, eğer Sanayi Bakanlığımızın bu müdürlüğü, yani
Kimya Şubesi, müdahale gücü olsaydı ederdi bugüne kadar… Ama, çok
sık basından duymuşsunuzdur, falan yerde, filan yerde -isim vermeyelim-
kimyasal silah üretiliyor... Ama, hiçbir kurum, cumhuriyet savcılığının
fezlekesi olmadan ve cumhuriyet savcılığı, direkt görev yazısı
çıkarmadan denetime gidemiyor, bu denetimleri bile periyodik
yapmak zorunda kalıyor. Oysaki, görev, sorumluluk doğru tanımlanmalı,
bu süre içerisinde acil ihbarları değerlendirecek ciddi laboratuvarlara
sahip kurumlar ve kurullar mutlaka kurulmalıdır. Bir de kıyameti
koparıyoruz, verdiğimiz cezalara bir bakın arkadaşlar. Bu bahsettiğimiz
kimyasal maddeleri üreten, stoklayan, devredenlere bu maddeyle
verdiğimiz ceza beş yıldan sekiz yıla kadar.
Değerli arkadaşlar,
siz, bu cezayı caydırıcı buluyor musunuz? Yani, diyoruz ki, bir gramı
binlerce insanın hayatına mal olabilir bu maddenin. Üretene de verdiğiniz
ceza beş yıldan sekiz yıla kadar. Bu denetim mekanizmasıyla -size
soruyorum- ve bu cezalarla, siz, kimyasal silahların yasa dışı üretimine
engel olabileceğinizi düşünüyor musunuz? Bunun hiçbir inandırıcılığı
yok. Ancak, uluslararası denetimler sonucu, kendi denetimleri dışında
engellemek istedikleri üretimlere engel olabilirler, o da gördüklerine;
ama, piyasayı bu şekilde kontrol etmek mümkün değil değerli arkadaşlarım.
Kaldı ki, denetim diyoruz.
Arkadaşlar, ciddi bir denetim mekanizması kurmadan bunu yapamayacağınız
gibi, yanı başımızdaki bir firmanın gömdüğü beş yüz tane varili
iki yıl sonra fark edebildi yetkililer ve ihbardan iki yıl sonra işlem
yaptı. Üstünden beş yıl geçmiş. Yargı, bunları serbest bıraktı. Bu da
zehirli atık. Aynı şey kimyasal silahlar için de başımızda. Bu, zamanında
fark edilmezse, bir yerden bir yere kimyasal silahların sevk edilmesi
bir anlık iş değerli arkadaşlar.
Bakın, bir kimyasal
maddeyi… Az önce arkadaşım söyledi, dedi ki: “Burada net bir şey
yok.” Arkadaşlar, her zaman net şekilde kimyasal silahın üretilmiş
hâlde olması gerekmiyor. Bir işletmenin bildirimi var; bildirimde
ne üreteceği, üretim yapacağı açıklanmış. Eğer, üretimi dışında
orada bir ham madde bulunduruyorsa ve bu ham madde kimyasal silah yapımı
için kullandırılabilecek bir ham madde ise, o iş yeri hakkında, tabii
ki, işlem yapma hakkını elde edebilmemiz lazım değerli arkadaşlarım.
Bunların boyutu büyüktür.
Bakın, Rusya’da, son
yıllarda, ciddi bir gelişme var, teknolojik açıdan ar-ge’yi artırdılar,
yeni bir çözüm bulmaya çalışıyorlar. Nükleer enerjiden faydalanmak
istediler, çok ciddi sıkıntı çektiler arkadaşlar. Az önce nükleer
enerjiyle ilgili bir örnek vermiştim, yarım kaldı. Ben, size, o faturayı
biraz daha anlatayım arkadaşlar.
İlk Çernobil kazası
olduğunda, devlet başkanı tam 150 bin kişiyi seferber etti. Nükleer
santralin üstünde ilk patlama sonucunda radyasyonlu bir dolu madde,
küçük küçük parçalar yayıldı. Üstüne lahit yapabilmek için dahi, o
parçaların, yeniden patlama olmasın diye, santralin tavanından
temizlenmesi gerekiyordu. Özel giysiler yaptılar. Bu özel giysileri
birer birer -on beşer kişilik timlere eğitim verdiler- timlere giydirdiler.
O tim çatıya çıkıyordu, elinde 2 metrelik bir çubukla, kıyafetini
de giyerek, oradaki radyasyonlu maddeleri çatıdan aşağıya itiyordu;
ama, burada bir ayrıntı var, tehlikeye dikkatinizi çekmek için söylüyorum.
O çatıda hiç kimsenin on saniyeden fazla durmasına izin verilmiyordu.
Yukarı çıktığı anda o elindeki çubukla oradaki radyasyonlu maddeye
yürümesi, maddeyi itmesi arasında on saniye vardı. Eğer yapamayacağını anlarsa o
parçayı itmeden geri dönüyor, tim içerisinden bir başka görevli o
parçayı aşağıya itiyordu. Bu işlemi tam iki buçuk ayda tamamlayabildiler
değerli arkadaşlar. Yani, nükleer silah, kimyasal silahları biz
değerlendirirken, sadece, küçük bir kaza sonucu bunun önlemi alınır,
bunun sonraki etkileri çok fazla değildir diye düşünmeyelim.
Ben size bir örnek daha
vereyim: Bakın, dünyada bir dolu nükleer santral var. Bunların atıkları,
yani zenginleştirilmiş uranyum yakıldığı zaman atık hâline dönüştüğünde o nükleer
santral içerisinde soğutulur. Elli yıl soğutulduktan sonra radyoaktif
etkisi yüzde 10’a kadar düşer, elli yıl soğutulduktan sonra! O geriye
kalan yüzde 10 da kademeli olarak yirmi sekiz bin yıl içerisinde sıfıra
iner. Böyle bir şey radyoaktif madde. Peki, ben size soruyorum: Şimdiye
kadarki nükleer santrallerde, zenginleştirilmiş uranyum yakıldıktan
sonra, nükleer atığa dönüştükten sonra bir tek nükleer atığın dünyada
gömüldüğünü ve bu yeri hatırlıyor musunuz? Bir tane gömülmüş, defnedilmiş
nükleer atık var mı mezarlıkta? Yok böyle bir şey. Dünyadaki bütün
nükleer santrallerde soğutulmakla meşgul, hâlâ soğutuluyor. Amerika’da
Arizona’nın ortasında Yuka Dağı’nın altına 5 bin metre indiler, bir
nükleer mezarlık yaptılar. 5 bin metre! Ama, oraya daha bir tane
nükleer atık defnetmeye cesaret edemediler değerli arkadaşlar. Böyle
ciddi bir şeyden bahsediyoruz. Dünya bu teknolojiyi çözemedi. Elbette,
çözseydi insanlık, biz de güvenilir bir enerji kaynağından rahatça
yararlanabilirdik. Hepimizin amacı insanlara ve insanlığa hizmet
edecek, onların iyi yaşamasını sağlayacak bir teknolojik gelişimi
yaratmak, bulmak, tahsis etmek değil mi? Hepimizin amacı bu, ama, bunu
yaparken insanlığı yok edecek büyük bir belayı da başımıza almamak
lazım.
Peki diyeceksiniz
Çernobil’den sonra ne oldu? Çernobil’den sonra bir tek nükleer santral
açıldı Batı’da, o da Finlandiya’da. Onlar da masrafını etmişti. Başka
hiçbir yerde açılmadı, ama, eskimiş nükleer santraller içerisinde
rehabilite edilen, yenilenen ve üretim süresi uzatılmaya çalışılan
santraller var.
Şimdi, dünya bu işe çözüm
arıyor, ama, bu işe çözüm ararken bir başka şeye de çözüm aranmalı. Nasıl
nükleer santrallerde kullanılan teknoloji, sonuçları açısından
dünya üzerinde tehditse, kimyasal maddelerin üretimine de dikkat
etmek zorundayız, denetimine de dikkat etmek zorundayız. Kimyasal
silahlar da en az nükleer silahlar kadar dünyanın başına bela değerli
arkadaşlarım.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Seyhan, lütfen toparlayın.
Buyurun.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, burada önemli
bir nokta var. Şimdi, bir kimyasal maddeyi alıyorsunuz; tek başına
hiçbir işe yaramıyor, o bir kimyasal silah değil; ama, içine bir katalizör
karıştırdığınız zaman, sentez yaptığınız zaman kimyasal silaha
dönüşüyor. Onun için, bir başka ülkeye devredilmesi konusu burada
önergeyle veriliyor. Biraz da bu ülkelerin niyetine bağlı. Deniliyor
ki: “Farmasötik veya koruyucu amaçlı kullanılması koşuluyla devredilebilir.”
Demek ki, bu ürünler koruyucu amaçla da kullanılabiliyor, insanların
yararına da kullanılabiliyor. Bu, niyetle alakalı arkadaşlar.
Eğer, dünyadaki ülkeler samimi iseler, diğer ülkeleri, yani uluslararası
tröstleri, bu konuda işletme kuran tüm fabrikaları denetleme
imkânı olmayan ülkeleri de bu denetim mekanizmasının içerisine
almalılar.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Seyhan,
lütfen…
TACİDAR SEYHAN (Devamla)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan...
BAŞKAN – Teşekkür
için açıyorum Sayın Seyhan.
Buyurun.
TACİDAR SEYHAN (Devamla)
– Eğer dünya şeffaf olursa, biz, bu, insanlık adına tüm sorunların üstesinden
geliriz. Önce inanmak lazım. Dünya barışına inandığımız kadar insanlığa
inanmak lazım. 21’inci yüzyıl, su yüzyılıdır, ama, suyu kazanım hâline
getirilecek tek şey, insan yüreği, hümanizm ve insanlıktır. Mevlânâ’yı
anarken söylediler; Türkiye’de, Mevlânâ’dan Hacı Bektaş’a kadar gelmiş
geçmiş tüm Türk düşünürlerinin ortaya koyduğu tek şey vardır: İnsan,
insanlığa hizmet etmek için vardır ve ona hizmet ettiği sürece yaşar.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Seyhan.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen, Mehmet Güner, Bolu Milletvekili… (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MEHMET GÜNER (Bolu) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bu kanunun 5’inci maddesi,
Sayın Grup Sözcüsü Tacidar Bey’in de belirttiği gibi, cezai müeyyideleri
içermektedir. Kimyasal Silahlar Sözleşmesi ekinde yer alan kimyasal
maddeleri üreten ve işleten tesislerin izlenmesi ve denetlenmesi
gerekmektedir. Kimyasal Silahlar Sözleşmesi çerçevesinde yasaklanan
faaliyetler kapsamında kimyasal madde üreten, stoklayan, elde tutan,
bir başkasına devreden ve kullanan kişilere, caydırıcılığı sağlamak
amacıyla ciddi müeyyideler getirilmesi ve kaçakçılığın önlenmesi
amacıyla gerekli tedbirlerin de alınması zorunludur. Bunun yanı
sıra, kitlesel ölüm ve yaralanmalara yol açabilecek acil olaylara
karşı erken uyarı ve keşif sistemlerinin geliştirilmesi de gerekmektedir.
Kanun maddelerine
baktığımız zaman, genelinde, beş yıldan on beş yıla kadar cezai hükümler
var ve yirmi bin iş gününe kadar da para cezası verilmektedir. Bu cezalar
belki yeterli görülmemekle birlikte, Hükûmet, gerekli denetimleri,
mutlaka denetim mekanizması kuracak ve bu tehlikeleri de bertaraf
etmek için elinden gelen gayreti gösterecektir diyorum ve kanunun
5’inci maddesinin hayırlara vesile olması dileğiyle, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Güner.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Hasan Ali Çelik, Sakarya Milletvekili...
HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kimyasal silahlarla ilgili
bu kanun tasarısında 5’inci maddede yasaklanan faaliyetler ve uygulanacak
cezalar var.
Tabii, burada kitle
imha silahları önemsenmiş ve kitle imha silahları içerisinde yer
alan kimyasal maddelerin de barış, kriz ve savaş dönemlerinde terörist
gruplar tarafından kullanılabilecek olması, nakliyat ve kaçakçılıktaki
kazalar sonrası yayılabilecek olması, çevredeki sanayi tesisleri
ile araştırma laboratuvarlarındaki kimyasal sızıntılar sonucunda
bölgesel afetlerin meydana gelebilecek olması ve muhtemel bir savaş
durumunda da bölgesel savaşlarda kullanılması nedeniyle -ki, etrafımızda
bunları görüyoruz zaman zaman- Türkiye’yi etkileyecek, kimyasal
ölümlere ve çevresel felaketlere yol açabilecek her türlü riskin
şimdiden önleminin alınması gerekir.
Endüstride kullanılan
birçok toksik kimyasal özelliği içeren bu kimyasal maddelerin teröristlerce
sabotaj ve kundaklama amacıyla kullanılabilecek nitelikte olması
da bir başka özellikli yönüdür. Dolayısıyla, çok kolay imal edilebilen
ve çok kolay elde edilebilen bu maddelerin bir boya imalathanesinde,
bir ilaç fabrikasında yapılabilecek kadar kolaylığı vardır ve taşınabilir,
saklanabilir olması vardır. Dolayısıyla, silah olarak kullanılabilmesinin
çok mümkünatı ortadadır. Dolayısıyla,
bu kimyasal maddelerin çok sayıda endüstri dalında üretildiği ve
kimyasal işlemlerle çok tehlikeli bir ürün olarak da karşımıza çıktığı
görülmektedir. Önlem alınması lazım. Dolayısıyla, bu maddede önlem
almayı ortaya koyuyoruz ve cezai müeyyideleri getiriyoruz.
Kimyasal Silahlar
Sözleşmesi ekinde yer alan kimyasal maddeleri üreten ve işleten tesislerin
izlenmesi ve denetlenmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, Kimyasal
Silahlar Sözleşmesi çerçevesinde yasaklanan faaliyetler kapsamında,
kimyasal madde üreten, stoklayan, elde tutan ve başkasına devreden
ve kullanan kişilere, caydırıcılığı sağlamak amacıyla ciddi müeyyideler
getirilmesi, kaçakçılığının önlenmesi amacıyla da gerekli tedbirin
alınması zorunludur. Dolayısıyla, burada, kitlesel ölüm tehlikelerinin,
yaralanmaların ve çevre kirliliklerinin de önüne geçmek amacıyla
acil önlemler ve tedbirler almak bizim için bir görevdir. 5’inci maddede,
bu anlam içerisinde, çeşitli suçlara çeşitli cezalar getirilmiş.
Örneğin, kimyasal silah kullanan kimseye on yıldan on beş yıla kadar
hapis ve yirmi bin güne kadar da adli para cezası öngörülmektedir.
Bir başkasında, “Herhangi bir zamanda yasaklanmamış amaçlar için ülke
çapında kullanılmasına izin verilen kimyasal maddelerin toplam
miktarı bir tonu aşmamak üzere, ilgili merci tarafından verilen
izin belgesinde gösterilen üst sınır içinde olması” olmazsa diye,
tabii ikinci bölümde geliyor. Dolayısıyla, izin verilmiş amaçlar
içinde kullanılacak olsa bile, ne kadarının elde bulundurulacağı
ve hangi şartlarda bulundurulacağı bir müeyyideye oturtulmuştur.
Dolayısıyla, bu madde,
bundan önce olmayan bir uygulamadır; yani, şu an için herhangi bir
durum da olsa, kimyasal silahla herhangi bir yerde bir olay vuku bulsa,
bizim yasalarımız içerisinde bunu ortaya koyacak bir düzenleme,
uluslararası anlaşmalar çerçevesinde görünmemektedir. Bu maddeyle,
biz, ülkemizdeki bu durumda meydana gelebilecek herhangi bir olumsuzluğa
karşı bir tedbir, bir düzenleme, bir yasal müeyyide getirmekteyiz.
Yasanın tekrar hayırlı
olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Çelik.
Madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1229 sıra sayılı Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi,
Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısının
5’inci maddesinin (4), (5), (6) ve (7) nci fıkralarının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
İrfan Gündüz |
Alaettin Güven |
Eyüp Ayar |
|
İstanbul |
Kütahya |
Kocaeli |
|
M. Kerim Yıldız |
Fahrettin Poyraz |
|
|
Ağrı |
Bilecik |
|
(4) Bu Kanuna ekli
(1) sayılı cetvelde yer alan kimyasal
maddeler aşağıda belirtilen haller hariç olmak üzere üretilemez,
iktisap edilemez, elde bulundurulamaz veya kullanılamaz:
a) Kimyasal maddelerin
bilimsel araştırmayla ilgili farmasötik veya koruyucu amaçlarla
kullanılması,
b) Kimyasal maddelerin
türlerinin ve miktarlarının, yasaklanmamış amaçlar için kullanımını
doğrulayacak tür ve miktarlarla kesin olarak sınırlandırılmış olması,
c) Herhangi bir zamanda
yasaklanmamış amaçlar için ülke çapında
kullanılmasına izin verilen kimyasal maddelerin toplam miktarı
bir tonu aşmamak üzere, ilgili mercii tarafından verilen izin belgesinde
gösterilen üst sınır içinde olması,
ç) Herhangi bir yılda
ülke çapında üretilen, devir yoluyla iktisap edilen veya bu Kanunla
yasaklanmamış amaçlar için kullanılan toplam kimyasal madde miktarı bir tona eşit veya daha az olmak üzere,
ilgili mercii tarafından verilen izin belgesinde gösterilen üst
sınır içinde olması,
Bu fıkraya aykırı hareket
edenler hakkında üç yıldan altı yıla kadar hapis ve sekiz bin güne kadar
adli para cezası verilir.
(5) Bu Kanuna ekli
(1) sayılı cetvelde yer alan kimyasal maddeler; Sözleşmeye taraf
olmayan bir devlete hiçbir şekilde devredilemez veya bu devletten
devralınamaz. Söz konusu kimyasal maddeler Sözleşmeye taraf bir
başka devlete ise, sadece bilimsel araştırma yapılması ve tıbbi, farmasötik veya koruyucu amaçlarla
kullanılması kaydıyla devredilebilir veya bu devletten devralınabilir.
Bu fıkrada belirtilen amaçlar için devrine izin verilen (1) sayılı
cetvelde yer alan kimyasal maddelerin tekrar üçüncü bir devlete devrine
müsaade edilmez. Bu fıkraya aykırı hareket edenlere, üç yıldan altı
yıla kadar hapis ve sekiz bin güne kadar adli para cezası verilir.
(6) Bu Kanuna ekli
(2) sayılı cetvelde yer alan kimyasal maddeler, Sözleşmeye taraf olmayan
bir devlete veya bu devlette bulunan gerçek veya tüzel kişilere
hiçbir şekilde devredilemez veya bunlardan devralınamaz. Bu fıkraya
aykırı hareket edenlere, iki yıldan dört yıla kadar hapis ve yedi
bin güne kadar adli para cezası verilir.
(7) Bu Kanuna ekli
(3) sayılı cetvelde yer alan kimyasal maddeler, Sözleşmeye taraf olmayan
bir devlete veya bu devlette bulunan gerçek veya tüzel kişilere sadece bu Kanunla yasaklanmamış
amaçlarla devredilebilir veya bunlardan devralınabilir. Bu fıkraya
aykırı hareket edenlere, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne
kadar adli para cezası verilir.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER
AKSOY (Kütahya) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Erzurum) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Gündüz,
gerekçeyi okutuyorum...
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
– Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Fıkralar yeniden
düzenlenerek; ifadelerde açıklığın sağlanması, gereksiz tekrarların
kaldırılması, “transfer” ifadelerinin “devredilmek veya devralınmak”
ifadeleri ile değiştirilmek suretiyle kanun sistematiği açısından
kavram karmaşasının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca (5)
inci fıkrada söz konusu kimyasal maddelerin tekrar üçüncü bir devlete
devri için öngörülen cezanın aynı olması nedeniyle, bu fıkraya aykırı
hareket edilmesi halinde verilecek cezaya ilişkin cümle fıkranın
sonuna alınmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) –
Karar yeter sayısı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.24
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.35
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 32’nci Birleşimi’nin Dördüncü Oturumu’nu açıyorum.
1229 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi,
Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları
Raporları (1/1111) (S. Sayısı: 1229) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 5’inci maddesinin oylaması sırasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, 5’inci maddeyi kabul edilen
önerge doğrultusunda tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
5’inci maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
6’ncı maddeyi okutuyorum:
Zehirli kimyasal maddelerin ihracatı ve ithalatı
MADDE 6- (1) Bu Kanunla yasaklanmamış amaçlar
için Kanuna ekli cetvellerde yer alan toksik kimyasal maddeler ve
bunların prekürsörlerinin, ithali ve ihracında ilgili mevzuatı
uyarınca izin alınması zorunlu olanlar için Dış Ticaret Müsteşarlığından
ithal izin belgesi ve ihracat uygunluk belgesi alınması zorunludur.
(2) Bu Kanuna ekli cetvellerde yer alan toksik kimyasal
maddeler ile bunların prekürsörlerinin, Kanunda yasaklanmamış
amaçlar için Türkiye'den serbest bölgelere ihracı veya serbest bölgelerden
Türkiye'ye ithalinde de birinci fıkra hükümleri uygulanır.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen Rasim Çakır, Edirne Milletvekili.
Buyurun Sayın Çakır. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
1229 sayılı yasanın 6’ncı maddesi ile ilgili Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, insanoğlunun öldürme
dürtüsü insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanoğlu, önce eline bir
taş alarak karşısındakini öldürmeye niyetlenmiş, tarihsel süreç
içerisinde öldürmek için çeşitli silahlar ve araçlar üretmiş ve geliştirmiştir.
Bu tarihsel süreç, bir noktada, insanoğlunu, sadece insanı öldürmek
değil, toplu katliam ve çevreyi tahrip etme noktasına götüren silahların
da üretilmesi gibi bir sonuç doğurmuştur.
22’nci Dönem Parlamentosunda Edirne Milletvekili
olarak severek desteklediğim ve canıgönülden oy verdiğim, bence
insanlığa çok büyük bir hizmet anlamına gelen bir yasa teklifini
görüşüyoruz. Geçtiğimiz yıl, hatırlayacaksınız, konvansiyonel
silahlardan biri olan mayınların üretilmesi, imhası, taşınmasını
yasaklayan bir Yasa çıkardık, şimdi kimyasal silahların bir bölümünün
üretilmesi, bulundurulması ve taşınmasıyla ilgili bir yasa teklifini
görüşüyoruz. Bunun yanında, biyolojik ve nükleer silahlar da var.
Gönlümüz arzu ediyor ki, silahsız bir dünyanın yaratılması noktasında
dünyadaki bütün parlamentolar bu gayretlerini, bu emeklerini bir
araya getirsinler ve öldürmek için değil yaşatmak için emek ve düşünce
sarf etsinler.
Değerli arkadaşlarım, kimyasal silahların, gerek
üretilmesinde gerek depolanmasında gerek kullanılmasında ve kullanıldıktan
sonra çok ağır bir çevre tahribatına sebep olduğu hepimizce malum.
Ama, nedendir bilinmez, bu tür yasalar gündeme geldiğinde Çevre Bakanlığı
ve Çevre Komisyonu hiçbir zaman kale alınmaz, onların görüşleri sorulmaz
ve bu yasaların çevreyle ilgili ilintileri hiçbir zaman tartışılmaz,
konuşulmaz. Bu, kimyasal silahların üretiminin, depolanmasının
yasaklanmasının insanlardan belki de çok daha fazla çevreyi korumaya
yönelik olumlu sonuçlar yaratacağı hepimizce bilinmelidir.
Maalesef, Çevre Yasası Parlamentoda konuşulurken,
temel yasa şeklinde getirildiği için, üç yıl Çevre Yasası’nın hazırlanmasında
komisyonda ve alt komisyonda emek vermiş bir komisyon üyesi olarak
-Çevre Yasası konuşulurken- burada şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına bir tek cümle konuşabilme şansını, fırsatını yakalayamadım
ve ondan sonra dayatılan temel yasa mantığı işte Meclisi bu noktalara
getirdi ve biz, bir uluslararası anlaşmayı fırsat bilerek, bu anlaşmanın
çevreyle olan ilintisini sizlerle, Parlamentoyla ve halkımızla
paylaşabilme fırsatını bulduk. O bakımdan, bizim, her maddede söz
almamızı ve görüşlerimizi ifade etmemizi kesinlikle lüzumsuz
bir gayret olarak lütfen değerlendirmeyin.
Gerçekten, insanlık tarihi, milattan sonra
450’li yıllardan bugüne -kimyasal maddelerin silah olarak kullanılma
düşüncesini bazı konuşmacılar Birinci Dünya Savaşı’na dayandırdılar
ama doğrusu milattan sonra 450’li yıllardır- o yıllardan bugüne, kimyasal
maddelerin silah olarak kullanılması hem bir insanlık suçu hem bir
vahşet ve hem de bir çevre katliamı yaratmış olması sebebiyle, bu yasanın
önemsenmesi gerekir diye düşünüyorum.
Yalnız, yaptığımızın yeterli olduğunu kesinlikle
düşünmeyelim değerli arkadaşlarım. Bir taraftan kimyasal silahları,
kimyasal maddeleri sınırlandırırken, diğer taraftan, Kyoto Sözleşmesi’ne
imza koymayarak, Türkiye’nin -AKP İktidarı döneminde- atmosferi
daha fazla kirleten bir noktaya gelmesine de göz yumduğumuzu sizlerle
paylaşmak istiyorum. Artık, bilim adamları, dünyanın küresel ısınma
boyutuna sürekli dikkat çekiyorlar. Dünya, hızla, canlıların yaşayamayacağı
bir noktaya doğru gidiyor. Kendi bulunduğu, yaşadığı ortama,
herhâlde, insanlardan daha fazla zarar veren bir başka canlının olabileceğini
düşünmüyorum. O bakımdan, bu yasanın Genel Kurula gelmiş olmasını
da fırsat bilerek, yaptıklarımızla yetinmeyip, bundan sonra da daha
yaşanılabilir bir dünyayı yaratabilmek adına, Meclis olarak üzerimize
ne görev düşüyorsa hepsini tamamıyla yerine getirmek gibi bir zorunluluğumuz
var, tarihe karşı, geleceğe karşı.
Bizim görevimiz, Amerika Kyoto Sözleşmesi’ni imzalamıyor,
atmosferi en çok kirleten Amerika deyip, kendimize bir haklılık payı
çıkarmak değil. Bize düşen görev, atmosferi daha az kirletmeye yönelik,
yaşadığımız çevreyi daha az kirletmeye yönelik üzerimize düşen
görev ve sorumlulukları sonuna kadar yerine getirmek.
Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bütün milletvekili
arkadaşlarımın bu anlayışta olduğunu kesinlikle biliyorum ve
gayretlerimizin bu noktaya yoğunlaştırılmasında fayda umuyorum.
Sözümü bitirirken, bir küçük şiirle -sizlerin
hafızalarınızda yer etmesi bakımından- sizlerin çevre ve dünyayla
ilgili görüşlerinize katkı yapmak istiyorum:
“Acayipleşti havalar
Bir güneş, bir yağmur, bir kar.
Atom bombası denemelerinden diyorlar.
Stronsiyum 90 yağıyormuş
Aşa, süte, ete, umuda, hürriyete,
Kapısını çaldığımız büyük hasrete.
Kendi kendimizle yarışmadayız gülüm
Ya ölü yıldızlara götüreceğiz hayatı
Ya dünyamıza inecek ölüm.”
İnsanoğlunun en temel hakkı yaşama hakkıdır.
Bundan sonraki bütün haklar yaşama hakkından sonra gelir. Bizim de,
tabii ki, refahımızı artırmak, daha iyi şeyler yapmak, daha iyi yaşamak,
ekonomimizi geliştirmek gibi haklarımız var, ama, bunları yaparken
en temel hak olan yaşama hakkından fedakârlıkta bulunmamız söz konusu
olmamalı.
Bu duygu ve düşüncelerle, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Bugüne kadar çıkan yasalar içerisinde, canıgönülden,
bu yasaya Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım destek vereceğimizi,
oy vereceğimizi ifade ediyor, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, Konya Milletvekili
Hasan Anğı. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HASAN ANĞI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan tasarının 6’ncı maddesi üzerine
söz almış bulunuyorum.
6’ncı maddede zehirli kimyasal maddelerin ihracatı
ve ithalatı düzenlenmekte, cetvellerde belirtilen kimyasal maddelerin
hangi şartlarda ithali ve ihracı ve izin alınacak makam Dış Ticaret
Müsteşarlığı olarak ortaya konmakta ve böylece, zehirli kimyasallarla
ilgili işlem yapan herkesin tabi olduğu mevzuat belirlenmiş durumda.
Yasaklanmamış amaçlarla serbest bölgelerdeki
ihracat ve Türkiye ithalatıyla ilgili hükümlerin de yine birinci
fıkradaki hükümler çerçevesinde yürütüleceği beyan edilmiştir.
Ben tekrar maddenin ve yasanın hayırlı olmasını
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Anğı.
Şahsı adına söz isteyen Fahri Çakır, Düzce Milletvekili.
Buyurun Sayın Çakır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan 1229 sıra sayılı Kimyasal Silahlara İlişkin Kanun
Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bilindiği ve bu kürsüden akşamdan
beri bu kanun tasarısını görüşmeye başladığımızdan beri konuşulduğu
şekliyle, kimyasal silahlar, biyolojik silahlar ve nükleer silahlar,
yani, kitle imha silahları grubunda olan bu silahlar gerçekten insanlığın
tam bir baş belası. Tabii, bu beladan nasıl kurtulunur, ayrı bir tartışma
konusu. Ancak, ülkemiz kendi başına ne yapıyor, dünya ne yapıyor? Buna
ilişkin iç hukukumuzdaki düzenlemeleri elbette ki yüce Meclisimizle
birlikte, beraberce yapıyoruz.
Tabii ki Türkiye’nin de dâhil olduğu uluslararası
anlaşmaların gereği, Türkiye gereğini bizzat yerine getiriyor.
Daha evvel uluslararası bu sözleşmeye imza atan ülkelerin oluşturduğu
denetim grubuna ülkemiz şimdiye kadar 13 defa muhatap olmuş ve bu
13 keresinde de, ülkemiz, çok şükür, tertemiz çıkmış, sicili, dosyası
fevkalade temiz. Niye temiz? Çünkü, bu konuda hassasiyet gösteriyor,
dikkatli... Bu mekanizmaları süratle işletiyoruz. Kanuni düzenlemeleri
de, işte, bugün olduğu gibi, birlikte, beraberce yapıyoruz. Zaten,
masumane bir şekilde bu üretim tesislerini kullandıktan sonra,
gerçekten insanlığa faydalı hâle pekâlâ getirilebiliyor.
Tabii ki, bu tesisler kötü maksatla kullanılabilir.
İşte, onu önlemek için ne yapılabilir? Bunlara izni kim verir? İşte,
kanun maddelerinde de ifade edildiği gibi, bu izni Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının vermesi öngörülüyor. Bu kimyasal toksiklerin bir şekilde
ithalatı ve ihracatına ilişkin kısmı da Dış Ticaret Müsteşarlığının
düzenlemesi 6’ncı maddede bizzat belirleniyor ve kanun güvencesi
altına alınıyor.
O nedenle, bu düzenlemelerin bilakis süratle
yapılması, bu düzenlemelerle birlikte ilave edilecek yönetmelikler,
bu işi belli bir düzene getirecek, hiç şüphesiz, insanlara zararlı
olan bu kimyasalları faydalı üretim şekline dönüştürecektir diyor,
bu kanun maddesinin ve kanunun ülkemize ve milletimize, tüm insanlığa
hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7’nci maddeyi okutuyorum:
Yönetmelik
MADDE 7- (1) Bu Kanunun 4 üncü maddesinde düzenlenmesi
öngörülen yönetmelik ile Kanunun uygulanmasına ilişkin usul ve
esaslara ilişkin diğer yönetmelikler; ilgili bakanlıklar ve kuruluşların
da görüşleri alınarak, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca hazırlanarak
bir yıl içinde yürürlüğe konulur.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen Yakup Kepenek, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Kepenek. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan
1229 sıra sayılı Tasarı’nın 7’nci maddesi üzerinde Grubumuzun görüşlerini
açıklamak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
7’nci madde, bu yasada düzenlenen yetki ve sorumluluk
alanları ile diğer konularda düzenlenecek yönetmeliklerle ilgilidir
ve bu yönetmeliklerin bir yıl içinde çıkarılmasını öngörmektedir.
Bu noktaya biraz sonra değineceğim. Ancak, değerli
milletvekilleri, sözlerime başlarken bir noktanın altını özenle
çizmek istiyorum. Türkiye halkı yıllardır her türlü silahlarla iç
içe yaşamak durumuyla karşı karşıyadır. Ülkemizde bireysel ya da
sivil silahlanma konusu çok önemli bir sorundur. Onca uğraş verilmesine
karşın, sivil toplum örgütlerinin onca istemine karşın bu konuda
herhangi bir girişimde bulunmamamız burada çalıştığımız dört yıl
sonrasında durumun hiç de iyi olmadığının ayrı bir kanıtıdır.
Bu konuda arkadaşlarımla birlikte verdiğimiz
Meclis araştırması önergesi işleme konulmamış, İçişleri Bakanımıza
verdiğim önergede de sorduğum sorulara verilen yanıtta ülkemizde
ateşli silahların yüzde 77’sinin ruhsatsız, yüzde 23,3 dolayında
bir bölümünün -sadece o bölümünün- ruhsatlı olduğu ortaya çıkmıştır.
Burada bir gerçek var: Türkiye halkı, üzülerek söyleyeyim, silahlarla
iç içe yaşatılmak isteniyor ve bunu her gün maganda kurşunlarıyla
masum insanların ölümünde görüyoruz.
Bunun üzerine bir başka soru önergesi Ağustos
2006’da Başbakana verildi tarafımdan ve bu soru önergesine de, Sayın
Başbakanımız, sadece ruhsatın nasıl alınacağı konusunda açıklamaları
İçişleri Bakanımızın imzasıyla gönderme gereğini duydu. Oysa,
benim sorum şuydu: Sivillerin ateşli silahlar bulundurmasını ve
kullanmasını tamamıyla yasaklama yönünde bir adım atmayı düşünüyor
musun? Ben bu soruyu Sayın Adalet Bakanımın -Sağlık Bakanımız şu anda
burada- varlığında Hükûmete ve size soruyorum: Sivillerin ateşli
silahlar bulundurmasını ve kullanmasını tamamıyla yasaklama yönünde
yüce Meclis ve Hükûmet bir irade beyan edecek mi? Halkın, sivillerin
silahlanması, silahı ve maganda kurşunlarıyla ölümüne, masum insanların
bu yolda can kaybına, mal kaybına engel olabilecek mi? Son yıllarda
artan maganda kurşunu ölümleri, artan töre cinayetleri ortada
iken bir kamu kuruluşunun, bu yaz aylarında, silah satışı konusunda
taksitli satışı ilanları vermesi çok ayrı bir ayıp olmuştur. Bereket
bu yanlıştan Makine Kimya kısa zamanda dönmüştür. Ama, ortada bir
gerçek var. Ne Hükûmet ne de Meclis sivillerin silahsızlandırılması
yönünde bir adım atma işine yanaşmamaktadır. Dönemimizin sonuna
yaklaşıyoruz ve bu büyük sorun Türkiye halkı üzerinde bir karabasan
gibi varlığını sürdürmektedir. Seçimlere daha zaman var. Dilerim
hiç zaman yitirilmeden, sivillerin silah kullanımı, taşıması ve
kullanımı konusunda gerekli düzenlemeleri yapar ve silah konusunu
olabildiğince, kanımca tümüyle yasaklayarak bu halkın başına bela
olmaktan uzak tutarız, kurtarırız. En önemli dileğim budur.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz
yasanın, en önemli noktası, bu kimyasal silahlar. En önemli konu bu.
Şimdi, bu kimyasal silah olarak kullanılan, üretilen maddeler konusunda
uluslararası düzenlemeler var, biz ulusal düzenleme yapmayı öngörüyoruz,
bunu düzenliyoruz.
Hiç kuşkusuz, benden önce konuşan arkadaşlarımın
da belirttiği gibi, bu düzenleme ülkemiz için yararlıdır, doğrudur.
Ancak, soruna bütün boyutlarıyla, iç ve dış boyutlarıyla ve doğru
bakmamızda yarar var diye düşünüyorum. Geçen yüzyılda, yani 20’nci
yüzyılda, yani altı-yedi yıl önce, 70 dolayında kimyasal silah üretildi,
depolandı ve kullanıldı. Soğuk savaş yıllarında “geleneksel” dediğimiz
silahların üretimi hızla artarken, nükleer silahlar da hızla gelişirken,
bir başka şey oldu, orta maliyeti, maliyeti çok fazla olmayan kimyasal
silahların üretilmesine, kullanılmasına ve yer yer depolanmasına
devam edildi.
Şimdi, burada, önemli bir sorun şudur: Bugün,
resmî kayıtlara göre bilinen, açıklanan verilere göre, dünyada 11
ülke kimyasal silahlara sahiptir. Bu ülkeler burada birkaç kez sıralandı,
ben de söyleyeyim: Amerika Birleşik Devletleri, Rusya Federasyonu,
İsrail, Irak, İran, Suriye, Libya, Çin, Tayvan, Kuzey ve Güney Kore.
Şimdi, bunlara baktığınız zaman, bu 11 ülkenin
4’ü, 5’i -Amerika’yı da sayarsanız tabiatıyla- Türkiye’nin komşularıdır.
Şunu demek istiyorum: Kimyasal silahlar Türkiye’nin
yanı başındadır ve Türkiye’nin yanı başındaki ülkelerin bu silahlara
sahip olması, bizim için potansiyel tehlikedir ve büyük bir sorundur.
Nükleer silahların dışında… Konuya değinildi,
ben de Çernobil bağlamında, zamanım yeterse dokunacağım, değineceğim.
Ama, kimyasal silahlarla ilgili en önemli sorunlardan biri, bunların
denetim mekanizmalarının işletilmesidir. Kimyasal Silahları
Önleme Örgütü tarafından bu silahlar, sözüm ona, denetleniyor. Bu
Birleşmiş Milletler Örgütünün bütçesinin yüzde 60’ı Birleşmiş Milletler
tarafından karşılanıyor. Ama, yüzde 20’si Amerika Birleşik Devletleri
tarafından karşılanıyor. O nedenle de, denetim mekanizması doğru
dürüst çalışmıyor, doğru dürüst işlemiyor ve öyle olunca da, ortaya,
uluslararası denetimden yoksun bir yapı çıkıyor.
Çok iyi anımsayacağız hep birlikte. Amerika Birleşik
Devletleri, 2003 ilkbaharında Irak’a saldıracağı zaman o ülkede
kimyasal silahların bulunduğu iddiasıyla yola çıktı. Savaş başladı,
Irak yıkıldı; insanıyla, kültürüyle yok edildi, ediliyor; ama -bu silahların-
kimyasal silahlara Irak’ın sahip olmadığı da ortaya çıktı. Sonuçta
ne oldu? Sonuçta, bu, Amerikan seçimlerine yansıdı ve Amerika’nın
Irak politikası iflas etti. İflas etti, ama, ortada, yok olan bir ülke
var ve bizim yanı başımızda yok olan bir ülke var.
Dolayısıyla, şunu da söyleyeyim: Amerikan seçimlerinin
iktidarın değişimine -ki, Meclisin de demokratlar tarafından ele
geçirilmesine- yol açan seçmen oylarını etkilemede en önemli etkinin
Irak Savaşı olduğunu biliyorsunuz, yüzde 41 oranında. Ama, başka
bir şey daha var: O seçimleri, Amerikan Hükûmetinin rüşvete ve yolsuzluğa
bulaşmışlığının da etkilemiş olduğunu belirtmek durumundayım.
Şimdi, basından okuyoruz, izliyoruz. Amerika
Birleşik Devletlerinin kimyasal silah deneyimleri sürüyor ve bunlar
kamuoyuna açıklanıyor. Onun dışında bir şey daha yapılıyor, o da
şu: Amerika, beyaz fosfor gibi, kullandığı bazı kimyasalların kimyasal
silah olmadığı iddiasında bulunabiliyor. Dolayısıyla, ortada,
uluslararası düzeyde çözümü gereken, tartışılması gereken çok
önemli sorunlar var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kepenek, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
YAKUP KEPENEK (Devamla) – Sayın Başkan, geçici
maddede de söz hakkım var. Size çok teşekkür ediyorum. Sözlerime o
zaman devam edeceğim.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Mehmet Güner,
Bolu Milletvekili. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNER (Bolu) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
kanunun 7’nci maddesi genellikle Sanayi Bakanlığının yükümlülüklerini
ilgilendiriyor. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, bu sözleşme kapsamında
yer alan kimyasal maddelerin üretim, stok, kullanım miktarlarını takip
ederek bu kimyasalların bildirimini yılda iki kez, ülkemizde ulusal
makam olan Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla Kimyasal Silahların
Yasaklanması Örgütüne yapmaktadır. Konuyla ilgili elemanlar,
yurt içinde ve yurt dışında değişik eğitimlere de tabi tutulmuşlardır.
Yapılan bildirimlerin doğruluğunu araştırmak
üzere Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü tarafından bildirim
yapılan kuruluşlara denetimler yapılmaktadır. Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı bu denetimlerde hazır bulunmakta ve denetimin gereklerini
yerine getirmektedir.
Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü, ülkemizde,
bugüne kadar on üç denetim gerçekleştirmiş olup bu denetimlerde
herhangi bir sorunla da karşılaşmamışlardır. Ayrıca, Kimyasal Silahları
Yasaklama Örgütünün yıllık konferanslarına Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca
katılım da sağlanmakta olup alınan kararlar yakından takip edilmektedir.
Ben, bu duygu ve düşüncelerle, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyor ve kanunun da hayırlı olması dileğiyle saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güner.
Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen Sakarya
Milletvekili Hasan Ali Çelik.
Buyurun Sayın Çelik. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Kimyasal Silahların Sınırlandırılmasıyla İlgili
Yasa Tasarısı üzerinde, 7’nci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Bu maddede yönetmeliklerle ilgili bir düzenleme
vardır. Kanunun yönetmeliğinin nasıl çıkarılacağı… Tabii, bu konuda,
bu alanda, gerek kimya sektörü gerek ilaç sektörü gerekse silahlanmayla
ilgili çeşitli sektörlerin görüşleri alınmalı, belki sivil savunma
ile ilgili kurum ve kuruluşların. Dolayısıyla ilgili kurum ve kuruluşlar,
bakanlıklar ve bu konuda çeşitli üretim yapan sektör temsilcileri
bu yönetmeliğe bir katkı vermeliler ve onların görüş ve önerileri
de burada yer almalı; ki alacaktır da, inanıyoruz buna.
Dolayısıyla, bu sivil toplum örgütlerinin katkıları
mevcut yasanın kısıtlayıcı özelliğini değil, açınımını sağlayacaktır.
Çünkü, sektör aynı zamanda ticari faaliyetler yapmaktadır ulusal
ve uluslararası düzeyde. Biz, onların da önünü açıp kendi sektörlerindeki
faaliyetleri en iyi noktaya yükseltmeleri için katkı vermeliyiz. Dolayısıyla,
burada, bu hazırlanacak olan yönetmelik, bu açınımı da ortaya koyacaktır.
Ama, yasanın işlemesi esnasındaki kriterleri de bu yönetmelikte
belirlenmiş olacaktır.
Dolayısıyla, Sanayi Sicil Yasası’na göre de bu
konudaki sektörler envanter altına alınabilecek, böylece bilgiler
kayıtlı hâle gelip Kimyasal Silahların Sınırlandırılması Yasası
çerçevesinde ortaya koyduğumuz bu yasal düzenlemenin yönetmelik
bölümü de böylece tamamlanmış olacaktır. Sektörün ve ilgili kurum
ve kuruluşların görüş ve önerileri alındıktan sonra da hazırlanacak
olan bu yönetmelik, bir yıl içinde yürürlüğe konularak bu kuruluşların
bir koordinasyonu sağlanmış olacak.
Böylece, kanunun uygulanmasında açıklık getirilerek
uygulamada doğabilecek aksaklıklar şimdiden düzenlenmiş olacaktır
diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici Madde 1’i okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1- (1) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten önce faaliyet göstermekte olup da bu Kanun kapsamında yasaklanmamış
amaçlar için bu Kanuna ekli cetvellerde yer alan toksik kimyasal maddeler
ve bunların prekürsörleri ile farklı kimyasal maddelerle ilgili
faaliyette bulunan tesisler için, 4 üncü madde uyarınca hazırlanan
yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden itibaren altı ay içinde izin
belgesinin alınması zorunludur. Süresi içinde izin belgesi alınmayan
tesisler Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca süresiz olarak kapatılır.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen Ankara Milletvekili Yakup Kepenek.
Buyurun Sayın Kepenek.
CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, genellikle, ben, üst
üste iki on dakikanızı almam; ama, bir önceki konuşmamda kalan eksikleri
tamamlamaya çalışacağım ve o nedenle de zamanımı tam kullanacağımı
söyleyebilirim.
Şimdi, kimyasal silahların bizim çevremizdeki
dört ülkede, Amerika’yı da sayarsak beş ülkede var olduğunu… Bunlar
bilinen kısmı işin, bir de bilinmeyenler var. Onu bir tarafa bırakalım,
biz, bilinenlerden gidelim. Çevremizdeki dört veya beş, beş ülkede
kimyasal silah var ise, Türkiye’nin bu konuda, hem uluslararası düzeyde
hem de ülke düzeyinde çok daha duyarlı, çok daha dikkatli, çok daha
bu işi önemseyen, bu işi yaşamsal bulan bir tutum sergilemesi gerekmektedir,
bu kaçınılmazdır.
Kimyasal silahlara karşı dünyanın en hazırlıklı
ülkesi İsrail’dir. İsrail, 4 milyon gaz maskesi dağıtmıştır kendi
halkına. Şimdi, ama, aynı İsrail’in son Lübnan savaşında kimyasal
silah kullandığı, özel olarak da salkım bombası kullandığı kamuoyunda,
basında yer almaktadır.
Şimdi, bu durum, kimyasal silahlarla ilgili uluslararası
düzeyde denetim süreçlerinin, denetim mekanizmalarının çok ciddi,
çok etkili bir biçimde işletilmesini zorunlu kılmaktadır.
Şimdi, ben, asıl bizim yapabileceğimiz… Tabii,
Hükûmetimizin uluslararası düzeyde yapması gereken çok şey var ve
bunun hiç peşini bırakmamak gerekmektedir. Bu konudaki duyarlılığı,
hükûmetlerin, bundan sonraki hükûmetlerin de en üst düzeyde önemseyerek
götürmesi gerekmektedir; ama, ulusal düzeyde de bizim yapmamız gereken
çok önemli işler olduğunu düşünüyorum bu konuda.
Değerli arkadaşlar, bu konuda yapılması gereken
en önemli nokta, benim de bu çerçevede konum olan, yönetmeliklerin
çıkarılması, ulusal denetim mekanizmalarının harekete geçirilmesidir.
Bunun için öncelikle yapılması gereken, bağımsız çalışacak bir denetleme
kurulunu bir an önce kurmak ve bu kurum için gerekli personeli yetiştirmek,
bunun yetiştirilmesini sağlamak, laboratuvarlarını kurmak ve
bunu -tekrar edeyim- bağımsız kamu kuruluşu olarak örgütlemektir.
Bu Hükûmetin, kanımca, en büyük zaafı, en büyük eksiklerinden
biri şudur: Bağımsız kurul tanımamak. Biz seçimle geldik, halkın
oyuyla geldik -üniversiteler de olsa, başka kurullar da olsa, TÜBİTAK
da olsa- bunların siyasal sorumluluğu bizim üremizdedir, eh, dolayısıyla,
biz hepsine karışabiliriz mantığı, maalesef, bu Hükûmetin izlediği
yoldur, uygulamasıdır ve bu, ilkesel olarak, temelden yanlıştır. Yani,
bir hükûmet siyasi iradeyi temsilen, halkı temsilen iktidara geldi
diye, bağımsız çalışması gereken kurumları, bilim kurumlarını,
bankaları, başka yerleri illa da denetleyeceğim, oralara mutlaka
kendimden yana birilerini atayacağım tutumuna girmemelidir, giremez.
Bugün, Türkiye’de, birçok kurumun başında bu nedenle üst düzey yönetici
bulunmamaktadır; bulunmamasının nedeni, Hükûmetin -yanlış anlamayın,
yalnız Cumhurbaşkanı tarafından reddedilmeleri değil bu bürokratların-
kendi içindeki uyumsuzluğudur; SPK’ya veya Merkez Bankası yönetimine
atanacak üst düzey yöneticileri konusunda bakanlar arasında uyum
yoktur, Merkez Bankası ile Hükûmet kendi içinde kavgalıdır.
Şimdi, böyle bir yapı ortada dururken Hükûmetin
kimyasal silahların denetimi konusunda bağımsız bir kurum oluşturmasını
beklemek biliyorum ki çok da gerçekçi değildir, ama, işin doğrusu
odur. İşin doğrusu, bağımsız bir kurum kurmak ve onun iç işine hiç karışmamaktır.
Çünkü bu nokta, bağımsız kurul olmamasının, bağımlı bilimsel kurulların
acısını, benim de doğum yerim olan Doğu Karadeniz ve bütün Türkiye
Çernobil faciasıyla sonuna kadar yaşadı. Nasıl yaşadı? Çernobil
sonrasında, Doğu Karadeniz halkına, devletin önde gelenleri, çay
içerek “Bunda radyasyon yok.” dediler. O raporu da, Hükûmete bağlı,
kul köle olan, o zamanlar kul köle olan Atom Enerjisi Komisyonunun uzmanlarından
aldılar. Bu, çok dehşet verici bir şeydir. Sonra, Karadeniz’de 55 bin
ton çay derelere gömüldü. Ne ölçüde radyasyondan o halk kurtuldu
belli değil. Türkiye halkı o konuda doğru dürüst bir araştırma yaptırmadı.
Oralardaki kanser hastalığı artış oranları, bilimsel olarak, hâlâ,
tam olarak saptanmış değil. O yöre halkına bu kötülüğü yapmaya hiçbir
hükûmetin hakkı yoktur, olmamak gerekir.
Biz de, dört yıl öncesinden bu yana, birçok arkadaşımla
birlikte bu konuda sorular sorduk, araştırma önergeleri verdik, istekte
bulunduk. Ama, üzülerek belirteyim ki, bu konuda da, Hükûmetimiz ciddi,
sağlıklı, olumlu adımlar atmaktan kaçındı.
Şimdi, Türkiye bir Çernobil faciası yaşadı arkadaşlar.
Kuralım bir araştırma komisyonu, Çernobil’de bizim yaptığımız yanlışları,
Hükûmet olarak yaptığımız, devlet olarak eksiklerimizi ortaya çıkaralım
ve bundan sonra, kimyasal silahlar konusunda veya başka bir konuda
kurulacak olan kurumların sağlıklı, düzgün, bağımsız, etkili bir
denetim mekanizması oluşturmalarını, bir bilimsel temel oluşturmalarını
ve Türkiye’nin yüz akı olabilecek, Türkiye insanının çıkarını koruyan,
Türkiye halkına, insanına yalan söylemeyen, bilimsel doğruları
söyleyen bir yapılanmanın yollarını açalım. Buna şiddetle ihtiyaç
var. Bunun büyük bir ihtiyaç olduğunu, siz de, vicdanen, tahmin ediyorum
ki kabul ediyorsunuz, ama, iş uygulamaya gediği vakit nedense bundan
kaçınılmaktadır.
Türkiye, bundan sonra, kimyasal silahlar ve başka
konularda Çernobil benzeri yıkımlar yaşamamalıdır. Komşularından
gelecek felaketlerden arındırılmış ya da uzak tutulmasını Türkiye’nin
sağlamak zorundadır Hükûmet. Bunları yapmak zorundayız.
Sözlerime son vermeden bir noktanın daha altını
çizmek istiyorum: Değerli arkadaşlar, Türkiye’de çevre konusunda
çok duyarlı olmadığınız biliniyor, ama, özellikle termik santrallerde
çok düşük kaliteli kömür kullanılmasının sonucu olarak hava kirliliği
halkı gerçekten zehirlemektedir ve bu konuda sağlıklı, etkili önlemler
almada Hükûmetimiz yetersiz kalmaktadır.
Şunu söyleyeyim: Bir özelleştirme furyasına gittik,
gidildi ülkede. Her şey denetim dışında bırakıldı ve denetimsiz
bir üretim süreci, kömürden elektrik, termik santral olayında ve benzeri
şeylerde uygulamaya kondu. Bunun sonucu olarak, kimyasal silahlar
kadar olmasa bile, halka çok büyük zararlar veren, iklimi değiştiren,
doğayı mahveden bir kirlenme süreciyle bu toplum, bu ülke karşı karşıyadır.
Bunu da dikkatlerinize sunuyorum.
Şimdi, kimyasal silahlar konusunda, yasaklayıcı
ve denetleyici düzenlemelerin çok güçlü bir biçimde yapılması ve
bunun bir devlet politikası haline dönüştürülmesi kaçınılmaz
bir zorunluluktur. Yasanın ve benim üzerinde konuştuğum maddenin
uygulamasının bu amaca hizmet etmesini diliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAKUP KEPENEK (Devamla) – Teşekkürle bitiriyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kepenek.
YAKUP KEPENEK (Devamla) – Bu bağlamda, eğer bu yapılacaksa,
bu yasanın, ülkemize, insanımıza, toplumumuza yararlı olmasını
diliyorum, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.
Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen, Hasan Anğı,
Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Anğı. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HASAN ANĞI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Geçici 1’inci maddeyle getirilen düzenleme,
mevcut, faaliyette olan, Kanun kapsamında yasaklanmamış amaçlar
için üretim yapan tesislerle ilgili; altı aylık bir süre izin belgesi
almak zorundalar, izin belgesi almayanların da, almayan tesislerin
de Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca süresiz kapatılacağına dair
bir düzenleme.
Düzenlemenin hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Anğı.
Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen, Fahri Çakır,
Düzce Milletvekili.
FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, kimyasal silahlar, biyolojik
silahlardan en farklı bir biçimde, en kolay elde edilen, ama, zor taşınan
bir silah türü olduğundan, bunu taşımak, bir yerden bir yere nakletmek,
oldukça meşakkatli ve zor bir iştir. Dolayısıyla, diğer nükleer ve
biyolojik silahlara oranlara biraz daha sıkıntılı taşınmaya sahip
bir silah türüdür, ancak, kolay ve ucuz elde edildiği için hem üçüncü
dünya ülkeleri tarafından kolayca elde edilmiş hem de muhtemelen
terörist gruplar tarafından elde edilebilmeye uygun bir silah türüdür.
Ancak, kullanılmaya bakıldığında, ilerlemiş Batı ülkelerinin daha
fazla sanki kullandığı açıkça görülmektedir, bunlardan ABD, Almanya,
Japonya, Rusya ve diğerlerinde olduğu gibi. O nedenle, gönül ister
ki, hiçbir geri kalmış ve ilerlemiş ülke, ne kimyasal ne nükleer ne
de biyolojik olmak kaydıyla, bu kitle imha silahlarını kullanmasın,
üretmesin; bir şekilde taşınmasın, stoklanmasın.
İnşallah, kısa gelecekte, bu ülkelerin oluşturduğu
denetim mekanizmasıyla birlikte bu silahlar dünyada üretilmez,
stoklanmaz ve kullanılmaz diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici 2’nci maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 2- (1) Bu Kanunda geçen Türk Lirası
ibaresi karşılığında, uygulamada 28/01/2004 tarihli ve 5083 sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Para Birimi Hakkında Kanun hükümlerine
göre ülkede tedavülde bulunan para "Yeni Türk Lirası" olarak
adlandırıldığı sürece, bu ibare kullanılır.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Osman Coşkunoğlu, Uşak Milletvekili.
HALUK KOÇ (Samsun) – Ben konuşacağım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Koç.
Haluk Koç, Samsun Milletvekili.
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kimyasal Silahların Geliştirilmesi,
Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun
Tasarısı’nın geçici 2’nci maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu madde, kanunda cezai
müeyyideler olarak geçen maddedeki “Türk Lirası” ibaresi karşılığında,
uygulamanın, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Para Birimi Hakkında
Kanun Hükümlerine göre, “ülkede tedavülde bulunan ‘Yeni Türk Lirası’
olarak adlandırıldığı sürece bu ibare kullanılır”ı kapsıyor. Teknik
bir düzenleme. Daha önce, 30 bin Türk Lirası şeklinde bir tecziye
söz konusuydu geçtiğimiz maddelerde. Bununla ilgili teknik kısımda
bazı yarım kalan bilgileri de tamamlamayı uygun görüyorum, onları
da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, kimyasal silahlar ve bunların
sınırlandırılması, imha silahlarının sınırlandırılması söz konusu.
Burada, kimyasal silahların bir kısmını biyolojik silahlarla eş
değer tutabiliriz. Geçmişte biyolojik silah programlarına sahip
olmuş Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Fransa, İngiltere ve
Rusya, bunları yok ettiklerini bildirmişlerdir. Irak’ın programı
ayrı bir süreçtir, Birleşmiş Milletler Irak Özel Komisyonu tarafından
yok edilmiştir. İsrail ve Kuzey Kore’nin biyolojik silahlara sahip
olduğu sanılmaktadır, bunu, daha önce de vurgulamıştım.
Biyolojik silahların kullanılması -ki bunların
içerisinde kimyasal silahlar da var bir kısmında- özel bir askerî doktrin,
operasyonel kapasite ve eğitimli personel gerektirmektedir. Bu
niteliklere bir arada sahip olan bir silahlı gücün varlığı kuşkuludur.
Şimdi, bununla ilgili -yine bir madde üzerindeki
boş bulduğumuz bir şahıs sözünde ifade etmiştik- taşıtma ve fırlatma
sistemleri bu silahların kullanılabilmesi için önemli vasıtalardır.
Bunları, kısaca “taşıma ve fırlatma sistemleri” olarak ele alıyoruz.
Burada, balistik füzeler, yüksek maliyetleri ve teknik özellikleri
nedeniyle nükleer savaş başlıklarıyla özdeşleşmiştir. Şimdi, ses
hızını aşmayan türleri bu füzelerin, konu olan kimyasal ve biyolojik
başlıklar taşımak için elverişlidir.
Tüm nükleer güç sahibi ülkelerin…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Daha var mı başka elverişli
olan bir şey?
HALUK KOÇ (Devamla) – Sayın Kapusuz’un bu konuda
bilgi eksikliği ortaya çıkıyor Sayın Başkan.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Koç…
HALUK KOÇ (Devamla) – Bir Grup Başkan Vekili olarak
bunları çok iyi değerlendirmesi gerekir.
BAŞKAN – Sayın Koç, lütfen Genel Kurula hitap eder
misiniz.
HALUK KOÇ (Devamla) – Çünkü, iktidar partisinin
sorumlu Grup Başkan Vekili olarak getirdiği yasa tasarılarının
içeriği hakkında donanımlı olması gerekir.
Tüm nükleer güç sahibi ülkelerin yanı sıra, İran
ve Suudi Arabistan’ın, -hep daha önceki, tümü hakkındaki konuşmamda
da, Türkiye coğrafyası ve Türkiye’nin yakınındaki ülkelerin değişecek
koşullara göre Türkiye’yi bu silahlar temelinde tehdit etme potansiyellerini
dile getirmiştim- İran ve Suudi Arabistan’ın da, 1.000 kilometreyi
aşan menzilli, bu başlıkları taşıyabilecek, kimyasal silah başlığı
taşıyabilecek bu menzilde balistik füzeleri, ne yazık ki, vardır.
Mısır ve Suriye’nin aralarında bulunduğu diğer pek çok ülke ise daha
düşük menzilli balistik füzelere sahiptir.
Kimyasal ilaç üretimi için gerekli olan malzeme
ve teknolojilerin çoğu, sivil amaçlı ekonomik faaliyetlerde de
yaygınlıkla kullanılmaktadır. Birkaç kimyasal bileşke adı söyleyeceğim.
Sülfür dioksit, nitrojen oksitler, zenginleştirilmiş uranyum, plütonyum,
tüketim maddelerinin imalatında veya nükleer enerji üretiminde
önemli girdilerdir, radyolojik teknolojilerde nükleer tıp uygulama
alanı için gerekli olan izotoplardır. Bu malzeme ve teknolojilerin kontrolü, amaçları
dışında kullanılabilme sahaları bulunduğundan, kontrolleri
için daha fazla çaba gerektirmektedir.
Peki, Türkiye’nin kimyasal imha silahlarına karşı
politikası nedir, kısaca buna değinmek istiyorum: Türkiye hâlen
kimyasal imha silahlarına sahip değildir ve gelecekte de sahip olmayı
düşünmemektedir. Suriye, İran gibi komşularının çabalarını ise
endişe ile izlemekte ve 1990’ların ikinci yarısından itibaren, kendi
coğrafyasına yönelecek -demin söylediğim menzilleri de hesap
edersek- Türkiye coğrafyasına buralardan yönelebilecek, değişen
siyasi, askerî şartlar altında kendi ülkemize yönelebilecek saldırılara
karşı da antifüze savunma sistemlerini edinmeye çalışmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, kimyasal imha silahlarının
yayılmasının önlenmesine yönelik çeşitli uluslararası antlaşmalar
var. Burada, nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlar için ayrı ayrı
sözleşme ve antlaşmalar mevcut; Nükleer Silahların Önlenmesine
Dair Anlaşma, Biyolojik Silahlar Sözleşmesi, Kimyasal Silahlar
Sözleşmesi, Nükleer Denemelerin Kapsamlı Yasaklanması Antlaşması
gibi.
Kimyasal imha silahlarıyla ilgili malzeme ve
teknolojiler ile demin vurguladığım füze, rampa fırlatma sistemleri,
bu vasıtaların yayınlanmasının önlenmesine yönelik ihracat kontrol
rejimleri var. Bunlar arasında,Wassenaar Düzenlemesi, Füze Teknolojisi
Kontrol Rejimi, Avustralya Rejimi, Nükleer Tedarikçiler Grubu ve
Zangger Komitesi adı altında bunlar faaliyette bulunmaktadırlar.
Ben, nükleer silahların ve biyolojik silahların
ilgili sözleşmesinden konumuzla ilgili olana geçmek istiyorum. Kimyasal
Silahlar Sözleşmesinde -anımsatmakta yarar var, 1993’te imzaya açılmış
ve 1997’de yürürlüğe girmiştir, sözleşmeye taraf olan 176 ülkeye Türkiye
1997 yılında katılmıştır- Antlaşma, dünyadaki tüm stokların -dün de
vurguladım- 2012’ye kadar yok edilmesi için bir takvim hazırlamış bulunmaktadır.
Ancak, bunun, bugünkü dünya gerçekleri göz önüne alındığında
2027’den önce olması muhtemel görülmemektedir.
Sayın Kapusuz çok merak ediyor benim konuştuklarımı.
Ona ayrıca bir akşam yemeğinde bunları anlatma fırsatı doğar, çünkü,
bu süre yetmeyecek hepsini anlatmam için. Merakını bu şekilde gidermiş
oluruz Sayın Kapusuz’un.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi,
2012’ye kadar tüm dünya sathında yok edilmesi planlanan bu kimyasal
imha silahları ile ilgili 2027’den önce olmasının muhtemel gözükmediğini
vurgulamıştım. Nitekim, bu son açıklamamı doğrulayan tavırlar, İsrail,
Suriye, Mısır ve Kuzey Kore’nin bu anlaşmayı onaylamamasıyla da anlam
kazanmaktadır, doğrulanmaktadır.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Hoca şaşırdı.
HALUK KOÇ (Devamla) – Hiç şaşırmam, hiç merak etmeyin.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye, sıkı ve etkin
uluslararası kontrol altında kimyasal imha silahlarına yönelik
genel ve tam bir silahsızlanmadan yanadır. Kimyasal imha silahları
ve bunların atma vasıtalarının yayılmasını önlemeye yönelik
tüm uluslararası antlaşma, sözleşme ve rejimlere bağlılığını sürdürmektedir.
Bu bağlamda da, bugün görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı -ki, bir
uluslararası antlaşmanın Türkiye tarafından Mecliste onaylanması
sonucunu doğuracak- bu kararlılığını ve bu tutumunu sürdürdüğünün
bir kanıtı olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, nükleer, biyolojik ve
kimyasal silahların yayılmasını önleme anlaşması arasında NATO’nun
önemli bir rolü vardır. Buna da, bundan sonraki madde içerisinde değinmeye
çalışacağım ve bu konuda da bilgilerimizi sizlerle paylaşmaya
çalışacağım.
Yüce Meclisi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve
şahsım adına saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen Mehmet Güner,
Bolu Milletvekili.
Buyurun Sayın Güner. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNER (Bolu) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
sözlerime başlarken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, kanunun sonuna geldik ve bu kanun maddeleri
çerçevesinde birçok şeyleri de konuştuk. Geçici 2’nci madde, Sayın
Grup Başkan Vekilinin de belirttiği gibi, teknik bir konu. Burada
daha önce cezalarda “Türk Lirası” ibaresi kullanılırken şu anda
“yeni Türk lirası” ibaresi kullanılacak.
Tabii, hepinizin bildiği gibi, AK Parti Hükûmeti
bu dört yıllık zaman zarfı içerisinde birçok ilklere imza attı. Bunlardan
bir tanesi de Türk lirasından altı sıfırın atılmasıydı. Netice itibarıyla,
bugünkü noktaya geldikten sonra para birbirimizde bu cezai müeyyidenin
de yeni Türk lirası açısından olması gerekmektedir.
Ben, kanunun hayırlara vesile olması dileğiyle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güner.
Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen Hasan Ali
Çelik, Sakarya Milletvekili. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; kimyasal silahlarla ilgili kanunun geçici
2’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Bu maddede bir düzenleme var esasında, kanun tasarısının
4’üncü maddesinin sonunda “otuz bin Türk Lirası” diye bir cezai müeyyide
var. Dolayısıyla, bu “Türk Lirası” ifadesi bir düzenlemeye tabi tutulmuş.
28 Ocak 2004 tarihli ve 5083 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
Para Birimi Hakkında Kanun uyarınca paradan altı sıfır atılması
sebebiyle “yeni Türk lirası” ismiyle paramız kullanılmaktadır. Dolayısıyla,
bu maddede, kanun içerisinde geçen “Türk Lirası” ifadesinin, yeni
Türk lirası kullanıldığı için, bu düzenleme çerçevesinde değerlendirilmesi
şeklinde bir düzenlemeyi ifade etmektedir. Dolayısıyla, bu ifadeye
bağlı olarak da “Türk lirası” ifadelerinin “Yeni Türk Lirası” olarak
değiştirilmesi geçici 2’nci maddeyle düzeltilmiştir.
Hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
8’inci maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 8.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Haluk Koç, Samsun Milletvekili.
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Coşkunoğlu konuşacak.
BAŞKAN – Osman Coşkunoğlu, Uşak Milletvekili.
Buyurun Sayın Coşkunoğlu.
CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, kimyasal silahların kullanılmasının
yanlış bir şey olduğunu, bunları depolamanın yanlış bir şey olduğunu
ve bunu önleyen bir yasanın uygun olduğunu hepimiz biliyoruz. Fakat,
bu söylemler yapılırken “Kimyasal silahlar kötüdür.” sözünü ederken,
bu kimyasal silahların kötü olarak nerelerde, kimler tarafından
kullanıldığını ve bu kullananlarla ilişkileri de gözden geçirmek
gerekir.
Kimyasal silahları en son kim kullanmıştır sizce?
En son kim kullanmıştır? Bilgimize göre, aldığımız bilgiye göre en
son kim kullanmıştır? (AK Parti sıralarından “İsrail” sesleri) Nerede
kullanmıştır İsrail? Bu son Lübnan olayında mı?
BAŞKAN – Sayın Coşkunoğlu, lütfen karşılıklı konuşmayalım.
Genel Kurula hitap eder misiniz, lütfen.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Hayır, bu bilgiyi
bilmek önemli.
Peki, ondan önce Felluce’yi hatırlıyor musunuz?
Irak’ın Felluce’sini hatırlıyor musunuz? Irak’ın Felluce şehrinde
Amerikalıların kimyasal silah kullandığını da hatırlıyor musunuz?
Yoksa, sadece İsrail’in kullandığını mı hatırlıyorsunuz?
Şimdi, bunu da hatırlayalım. Amerika Birleşik
Devletleri Felluce’de, Irak’ta kimyasal silah kullanmıştır. İlk baştan
bunu reddetmiştir. İlk başlarda, kendisinin Felluce’de bu silahı
kullandığı iddia edilince, ilk kez bunu 2005 Temmuzunda bir İtalyan
televizyonu ortaya çıkardığı zaman, Amerikalılar bunu reddetmiştir.
Amerikalıların orada kullandığı, sizin, sadece bazılarınızın
İsrail’in kullandığını hatırladığınız kimyasal silah, aslında,
gece karanlığında etrafı aydınlatmak için kullanılır. Fakat, bunu,
insanlar üstünde, siviller üstünde kullanmak, o insanları ve sivilleri
kemiklerine kadar yakan insafsız bir ortam bırakır. İşte, yanında
beraber hareket ettiğiniz veya hareket etmek istediklerinizin
kimyasal silah kullanması hakkında da bilgi sahibi olur, bunun hakkında
da tavır takınabilirseniz, işte, o zaman bu yasayı geçirmedeki
samimiyet, bu yasayı geçirmedeki inançlılık ve kararlılık bir anlam
taşır. Yoksa, bir yasa geçirilmiş, oranın, buranın birtakım beklentilerine
yanıt verilmiş olur.
Peki, biraz daha geriye gidelim. Bu Irak’taki müdahalenin
gerekçesi neydi? Irak’ta nükleer
silahlar ve kimyasal silahlar olduğu iddiasıydı. Irak’ı bu gibi
teknolojilerle, bu gibi savaş teknolojileriyle donatan, İran’a
karşı savaştığı sırada donatanlar kimdi? Bunu da unutmayalım. Bunu,
unutmazsanız… Elbette, hiçbir ülkeye karşı düşmanlık yapmak söz konusu
değildir; ama, kimlerle ittifak yapmak, kimlerle kader birliği…
HALUK KOÇ (Samsun) – Stratejik birlik…
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – …stratejik birlik
yapmak konusunda birkaç kez düşünülmesi gerekir, bunları da unutmayalım.
Bu kimyasal silah kullanma, şu anda, dünyada, bir
terör örgütü olarak görülen bir Afgan örgütünün kullanmasından
korkulan bir durum vardır, terörist amaçlarla kullanılmasından. O
Afgan örgütünü de, şimdi bu kimyasal silahları kullanacağından
çekinilen Afgan örgütünü… O zamanlar, Afganlar ile Sovyetler arasında
bir mücadele olurken, o şimdi terörist denilen örgütü destekleyen
kimlerdi? (AK Parti sıralarından “Amerika” sesleri) Teşekkür ederim.
Ama, bunu, uluslararası ilişkilerimizde, ulusal çıkarlarımızı
kimlerle beraber aynı masaya yatırma kararları alınırken de hatırlamanızı
dilerim. Yoksa, gelen talepler üzerine, sadece o talepler yönünde parmak
kaldırmakla yetinmeyip, bunları hatırlamanızı dilerim.
Terörizm, şu anda, şu ırka, bu dine mal edilemeyecek
-bazıları bunu da yapmak istiyor- ciddiyette bir tehdittir. Kimyasal
silahlar da, böyle bir terörizm karşısında sivillere, ülkelere ve
insanlarımıza karşı kullanılabilecek en korku verici silahlardan
biridir. Fakat, bu yasaklamaları, bu önlemleri, eğer, sadece belli
gruplar için uygun görür, başka gruplar için zararı yok denirse veya
başka grupların baskısına boyun eğilirse, o zaman, işte, bu gibi yasaların,
geçirilse de, uygulanmasında, uluslararası platformlarda uygulanmasında
zorluk yaşanır. Dolayısıyla, bu yasanın görüşüldüğü şu sıralarda,
bu kimyasal silahları, ne kadar kötü olduğunda herkesin birleştiği
kimyasal silahları -hem çevre için hem insan için- kullanacak herkese
karşı ve her koşulda karşı çıkılabileceğini içlerimize sindirmemiz
gerekir. Yoksa, biz burada bunu tekrar hatırlatmak zorunda kalırız.
Kimyasal silahları kim kullanırsa kullansın, hangi koşullarda kullanırsa
kullansın, bunun kabul edilemez bir şey olduğunu içlerimize sindirmiş
olmayı ben burada görmeyi çok isterdim. Fakat, Hükûmetin aldığı bazı
kararlarda, sizlerin oylarıyla aldığı bazı kararlarda, almak isteyip
alamadığı bazı kararlarda sanki bu içtenliğin eyleme geçişini,
kendini göstermesini göremedim gibi geliyor. Bu uyarıları şimdi
yapmak istiyorum.
Sadece şunlar yaparsa zarar yok, ama, başkaları
kullanırsa biz karşı çıkarız anlayışından kurtulmamız ve taa ki
Mustafa Kemal’in kurtuluş savaşı vermeye başladığı zaman, Mustafa
Kemal’e Amerika, İngiltere mandasını öneren birçok iyi niyetli insanın
söylediği zaman Mustafa Kemal’in verdiği cevap gibi “İstiklal benim
kişiliğimdir.” şeklindeki cevap gibi kararlı bir tavır takınacağımız
günlere sizleri de, AKP milletvekilleri olarak ve Hükûmet olarak sizleri
de ikna etmek isteriz. Şimdi biz zor durumdayız diye gerekçeler ileri
sürülüyor. Mustafa Kemal onun bunun mandasını kabul etmeden bağımsızlık
savaşı verirken daha da zor durumdaydı ve bunu başardı.
Ona buna değil,
kendi halkımıza güvenmeyi bu vesileyle tekrar size hatırlatır,
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Coşkunoğlu.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Hasan Anğı,
Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Anğı.
HASAN ANĞI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Yürürlük maddesinde söz aldık. Ancak, benden önceki
değerli konuşmacının tarihî serüven içinde bahsettiği hususlara
baktığımız zaman, Türkiye’nin İstiklal Harbi’nde yaşadığı zorluklar,
mandalığa girmeyi kimlerin teklif ettiğini herkes biliyor. NATO’ya
giriş sürecimizi de ben sorguluyorum. Şimdi, çıkıp da, burada, birtakım
şeyleri, sadece son dönemmiş gibi sunmayı doğru bulmadığımı ifade
ediyorum.
Bu maddeyle, kanun, yayımı tarihinde yürürlüğe
girecek. Hepimiz biliyoruz ki, kimyasal silahların yasaklanması
dünya üzerinde öncelikli hedefimiz. Bu yasa da buna fırsat veriyor.
Ben, tekrar yasanın hayırlı olmasını diliyor,
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Anğı.
Şahsı adına söz isteyen Fahri Çakır, Düzce Milletvekili.
Buyurun Sayın Çakır.
FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, öyle zannediyorum ki, kimyasal
silahlar üzerinde yeteri kadar konuşuldu ve tartışıldı. İnşallah,
bu yasanın ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesi temennisiyle,
yüce heyetinizi tekraren saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9’uncu maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 9- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz isteyen Osman Coşkunoğlu, Uşak Milletvekili.
Buyurun Sayın Coşkunoğlu.
CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Bu yasa üzerinde görüş farkımız yoktur. Bu yasanın
uygulanması üzerinde de görüş farkımızın olmayacağı, ulusal çıkarlar
açısından başkalarının yönlendirmesiyle değil, kendi ulusal çıkarlarımız
açısından uygulanması dileğimi yinelerim ve bu yasanın hepimize,
ülkemize hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Coşkunoğlu.
Şahsı adına söz isteyen Mustafa Tuna, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Tuna. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUSTAFA TUNA (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
bu görüşmekte olduğumuz kanun üzerinde bütün grupların mutabakatı
olduğunu ifade ettiler. Ancak, öyle anlaşılıyor ki, bütün maddeler
üzerinde kanunla, hatta, maddeyle ilgili ilgisiz her türlü konuşma
burada gündeme geldi.
Ben söz almayı düşünmüyordum. Yürütme ve yürürlük
maddesinde dahi farklı farklı konuların gündeme getirilmesini,
hakikaten, bizi -biraz önceki, bugünkü oturumda da dile getirilen-
Meclisteki milletvekillerimizin itibarını zedeleyici görüyorum.
Bunu şöyle izah edeyim: Vatandaş bana soruyor:
“Milletvekilim -bunlar hep takip ediliyor millet tarafından- kanunları
görüşürken maddeler üzerinde hiç alakası olmayan konular gündeme
geliyor. Siz acaba bu kanunları, bu maddeleri, tekrar, ayrıca bir
oturum yapıp da katkıları alıyor musunuz?” diye soruyor. Bu muhtelif
vatandaşlar tarafından soruluyor. Ben de onlara şöyle cevap vermek
durumunda kalıyorum: “Kıymetli kardeşim, herkes birikimi kadar
katkıda bulunur” diyebiliyorum.
Dolayısıyla -sözü de fazla uzatmak istemiyorum-
yürütme maddesinde bile söz alıp, yürürlük maddesinde söz alıp konuşan
arkadaşlarımızın da niyetlerinin bu kanunun bir an önce yürürlüğe
girmesi hususunda iyi niyetli olmadıklarını düşünüyorum.
Kanunun hayırlı olmasını temenni eder, hepinize
saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tuna.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Hasan Ali
Çelik, Sakarya Milletvekili.
Buyurun.
HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; kimyasal silahlarla ilgili kanun tasarısının
son maddesi -9’uncu madde- üzerinde ben söz aldım. Bu bir yürütme maddesi.
Tabii, bunun üzerinde çok fazla bir şey söyleyecek
değilim, ama, kanun bittiği için birkaç şey söylemek istiyorum. Birincisi,
bu kimyasal silahların sınırlandırılmasıyla ilgili sözleşme
1993 yılında imzaya açılmış ve bugüne kadar 181 devletin imzası sağlanmış.
Bunun dışında, 1993 yılında Türkiye imza attığı gibi, 1997 yılında
da onay belgesini imzalamış ve bu onay belgesiyle birlikte de bu Sözleşme’ye
taraf olduğunu ortaya koymuş. Daha sonra da, bu Sözleşme’nin içerisinde
öngörülen ülkelerin kendi anayasalarına uygun yasal düzenlemeleri
yapması için gerekli olan yasal düzenleme bizim bugünkü Parlamentomuza,
bize nasip olmuş ve biz de hep beraber, insanlığın katlini, imhasını,
toplu ölümleri, nükleer, biyolojik veya kimyasal silahlarla hakikaten
insaniyete sığmayan bir biçimde meydana gelecek olan…
BAŞKAN
– Sayın Çelik, toparlar mısınız.
HASAN
ALİ ÇELİK (Devamla) – … olayları ortadan kaldırmak amacıyla çıkarttığımız
bu yasanın, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
9’uncu
ve son maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Tümünün
oylanmasından önce İç Tüzük’ün 86’ncı maddesi gereğince oyunun rengini
belli etmek üzere ve lehinde olmak üzere Haluk Koç, Samsun Milletvekili.
Buyurun
Sayın Koç.
HALUK
KOÇ (
Bu
tasarının tümü üzerinde genel bir değerlendirme yaptığımızı, konuyla
ilgili yoğun bütçe görüşmeleri hazırlığında olan sayın parlamenterlerimizin
bu konunun, bu şekilde, detaylı burada görüşülmezse, içeriği hakkında
fazla bilgi sahibi olamayacakları gerçeğini hatırlatmak istiyorum
kendisine.
Kendisi,
temel yasa kapsamında getirilen ve hangi maddenin içeriğinin ne
olduğu bilinmeden, oylanmasına çok büyük bir uyum göstermiş durumda
anlaşılan. Alışmış; yani, şu bölümün şu maddesi, ne var içinde? Onun
görevi el kaldırmak. Eğer, bu alışkanlığını sürdürmek istiyorsa,
bu konuşmalarını burada tekrar edebilir.
Biz,
bu konuda dersimize çalışarak geldik Değerli Arkadaşım, dersimize
çalıştık ve eğer bir engelleme stratejisi olsa, eğer yürürlük- yürütme
maddelerinde konuşma geleneğini sadece biz sürdürsek, peki, sizin
grubunuz şahıs sözlerinde niye iki arkadaşımızı buraya söz alıp
çıkardı? Hiç görmüyorsun bunu, uygulamayı görmüyor musun, değerlendirmiyor
musun? Ya, demek ki, bir şey söylerken belli bir seviyede değerlendirmek
gerekiyor.
Evet,
bizim isteğimiz bu; madde madde görüşülmesi, içeriğinin tartışılması.
İşte, ondan sonra Anayasa Mahkemesine daha sonuç belli olmadan Genel
Sağlık Sigortası ve Sosyal Güvenlik Kurumu Yasası’nda, işte, o emeklilerin
yüzde 33 kesintisini, tepki çoğalınca toplumdan “biz hemen değiştireceğiz
onu” gayretine girmezdiniz. Eğer o madde burada görüşülseydi, burada
tartışılsaydı ve o sırada toplum bunun farkına varsaydı, belki, burada
tashih etme imkânı doğardı. Bir başka, yapılan temel yasa kapsamındaki
görüşmelerin hatalı sonucu. Bütün bunları herhâlde, daha çok yaşayarak,
olumsuz örneklerini görerek sizler de öğreneceksiniz.
Tekrar,
oyumuzun olumlu olduğunu ifade ediyorum, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Teklifin
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın
milletvekilleri, UEFA Kupası’nda dün Fenerbahçe’nin başarısı gibi,
bugün Beşiktaş’ımıza Bayer Leverkusen karşısında başarılar diliyor
ve galibiyet temennisinde bulunuyoruz. (Alkışlar)
Alınan
karar gereğince, 2007 Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2005 Mali Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarını görüşmek için 15
Aralık 2006 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati:
19.54