DÖNEM:
22 CİLT: 139 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
31’inci Birleşim
13 Aralık 2006 Çarşamba
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Konya Milletvekili
Mustafa Ünaldı’nın, Mevlânâ Celâleddin Rumi’nin 800’üncü ölüm yıl dönümü
ile 733’üncü Şebiarus vuslat törenleri münasebetiyle, Mevlânâ misyonunun
ülke sathına daha etkili şekilde yayılmasını sağlamanın önemine
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Eskişehir
Milletvekili Mehmet Ali Arıkan’ın, Eskişehir tüccar ve esnafının
Toplu Konut İdaresiyle olan sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Kars Milletvekili
Yusuf Selahattin Beyribey’in, israf edilen kamu kaynaklarının ve
atıl yatırımların ülke ekonomisine etkilerine ve bu konuda alınması
gereken tedbirlere ilişkin gündem dışı konuşması
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Amasya Milletvekili
Mustafa Sayar ve 22 milletvekilinin, Mustafa Taylan Özgür cinayetinin
aydınlatılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/404)
2.- Balıkesir
Milletvekili Turhan Çömez ve 34 milletvekilinin, çocuklara yönelik
cinsel sömürünün araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/405)
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Kültür ve Turizm
Bakanı Atilla Koç’un İngiltere’ye yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1163)
IV. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/394) esas
numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmesinin görüşme
gününe ilişkin CHP Grubu önerisi
V. - SEÇİMLER
A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE
SEÇİM
1.- Dışişleri
ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere seçim
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere’nin, Gelibolu Yarımadası
Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu
Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın
Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı:
1147)
4.- Diyarbakır
Milletvekili Osman Aslan’ın; Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan
Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/843) (S. Sayısı:
1241)
5.- Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş’ın; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu
Raporu (2/775) (S. Sayısı: 1209)
6.- Bursa Milletvekili
Şevket Orhan ile Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali’nin; 2863 Sayılı
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi
ve Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/461) (S. Sayısı: 970’e 1
inci Ek)
7.- Türkiye Cumhuriyeti
ile Mısır Arap Cumhuriyeti Arasında Bir Serbest Ticaret Alanı Tesis
Eden Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1224) (S. Sayısı: 1244)
8.- Kimyasal Silahların
Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları
(1/1111) (S. Sayısı: 1229)
VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Erzurum Milletvekili İbrahim
Özdoğan’ın, Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz’ın, konuşmasında,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
VIII. - OYLAMALAR
1.- Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifine verilen oyların sonucu
2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Mısır
Arap Cumhuriyeti Arasında Bir Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısına verilen
oyların sonucu
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak
beş oturum yaptı.
Bursa Milletvekili Zafer Hıdıroğlu,
Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası münasebetiyle, yerli mallarına
sahip çıkmanın sanayinin ve ekonominin gelişmesine yapacağı katkılara,
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet
Atilla Maraş, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin kabulünün
58’inci yıl dönümü ve İnsan Hakları Günü münasebetiyle, insan onurunun
korunması ve insana olan saygının artması noktasında, insan hak ve
özgürlüklerinin gündemde tutulmasının, insanın bu gezegenin en
saygın üyesi olduğu bilincine varılmasının ve bu bilincin yaygınlaştırılmasının
önemine,
İlişkin gündem dışı birer konuşma
yaptılar.
Sinop Milletvekili Engin Altay’ın,
orman köylülerinin sorunları ile orman idare ve işletmelerinde
çalışan geçici işçilerin durumuna ilişkin gündem dışı konuşmasına
Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe cevap verdi.
İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz,
Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, konuşmasında, Partisine sataştığı
iddiasıyla bir açıklamada bulundu.
Manisa Milletvekili Mehmet Çerçi’nin,
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor,
Mardin Milletvekili Muharrem Doğan’ın,
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm,
Komisyonu üyeliklerinden çekildiklerine,
Gaziantep Milletvekili Abdulkadir
Ateş ve 23 milletvekilinin, bankacılık sektöründe yabancı sermaye
payındaki artışın doğuracağı etkilerin araştırılması amacıyla
(10/403) Meclis araştırması açılmasına,
İlişkin önergeleri Genel Kurulun
bilgisine sunuldu; Meclis araştırması önergesinin gündemdeki yerini
alacağı ve ön görüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı;
Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının, 298’inci sırasında
yer alan (8/28) ile 313’üncü sırasında yer alan (8/33) esas numaralı genel
görüşme önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 9/1/2007
Salı günkü birleşiminde ve birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu
önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği;
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu’nun, Muhtar Ödeneklerinin Artırılmasına ve Sosyal Güvenliklerine
(2/757),
Ankara Milletvekili Yılmaz
Ateş’in, Ankara İline Bağlı Çayyolu Adıyla Yeni Bir İlçe Kurulmasına
(2/741),
İlişkin Kanun Tekliflerinin İç Tüzük’ün
37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin,
yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmedikleri,
Açıklandı.
Anavatan Partisi
Grubuna düşen ve,
Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda açık bulunan 1 üyeliğe, Malatya
Milletvekili Miraç Akdoğan,
Plan ve Bütçe Komisyonunda
açık bulunan 1 üyeliğe, Mardin Milletvekili Muharrem Doğan,
Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda
açık bulunan 1 üyeliğe, Kars Milletvekili Selami Yiğit,
Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonunda
açık bulunan 1 üyeliğe, Muğla Milletvekili Hasan Özyer,
Seçildi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında bulunan, Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi’nin
(2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere
ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden;
2’nci sırasında bulunan, Bazı Kamu
Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı: 904),
3’üncü sırasında bulunan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti
Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının
Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair (1/1115) (S. Sayısı: 1147),
Kanun Tasarılarının görüşmeleri,
ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
4’üncü sırasında bulunan, Kütahya
Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur'un, Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/874) (S. Sayısı: 1249) görüşmeleri
tamamlanarak
5’inci sırasında bulunan, Diyarbakır
Milletvekili Osman Aslan'ın, Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan
Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi’nin (2/843) (S. Sayısı: 1241) tümü üzerinde bir süre
görüşüldü.
İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz,
İzmir Milletvekili Enver Öktem’in, konuşmasında, Partisine sataştığı
iddiasıyla bir açıklamada bulundu.
13 Aralık 2006 Çarşamba günü, alınan
karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 23.00’te
son verildi.
Sadık Yakut |
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
Ahmet Küçük |
Harun Tüfekci |
|
Çanakkale |
|
|
Kâtip Üye |
Kâtip Üye |
Bayram Özçelik |
|
|
Burdur |
|
|
Kâtip Üye |
|
|
No.: 47
II. - GELEN KÂĞITLAR
13 Aralık 2006 Çarşamba
Tasarı
1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ve Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı
Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1283) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2006)
Teklifler
1.- İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu ve 5 Milletvekilinin;
2.- Bursa Milletvekili Mehmet Küçükaşık
ile Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç’ın; 22/1/1990 Tarih ve 399 Sayılı
Kamu İktisadi Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve
233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Yürürlükten
Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi (2/906) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
8.12.2006)
Rapor
1.- İstanbul Milletvekili Gülseren
Topuz ve 5 Milletvekilinin; Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve
Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Anayasa Komisyonları
Raporları (2/831) (S. Sayısı: 1277) (Dağıtma tarihi: 13.12.2006) (GÜNDEME)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in,
TBMM kararlarına uyulmamasının yaptırımına ilişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/19585) (Başkanlığa
geliş tarihi:
2.- Eskişehir Milletvekili Cevdet
SELVİ’nin, tütün mamulleri ve alkollü içki sektörüne ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/19586) (Başkanlığa geliş tarihi:
3.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR’un,
çocuk haklarının korunmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/19587) (Başkanlığa geliş tarihi:
4.- Kırklareli Milletvekili Mehmet
S. KESİMOĞLU’nun, DSİ’nin Kırklareli’de yürüttüğü bazı işlerle ilgili
yolsuzluk iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/19588) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.- Uşak Milletvekili Osman COŞKUNOĞLU’nun,
Bilsat uydusunun kaybolduğu iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/19589) (Başkanlığa geliş tarihi:
6.- Ardahan Milletvekili Ensar
ÖĞÜT’ün, Irak’ta hayatını kaybedenlere ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/19590) (Başkanlığa geliş tarihi:
7.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in,
İzmir’e yapılan yatırımlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/19591) (Başkanlığa geliş tarihi:
8.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in,
tasfiye halindeki İhlas Finans Kurumuna ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/19592) (Başkanlığa geliş tarihi:
9.- Denizli Milletvekili Ümmet
KANDOĞAN’ın, zorunlu özürlü istihdamına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/19593) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.- Antalya Milletvekili Feridun
Fikret BALOĞLU’nun, olası kuraklık tehlikesine karşı alınan önlemlere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19594) (Başkanlığa geliş
tarihi:
11.- Antalya Milletvekili Feridun
Fikret BALOĞLU’nun, Kamu İhale Kurumunun yaptığı incelemelere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19595) (Başkanlığa geliş
tarihi:
12.- İstanbul Milletvekili Onur
ÖYMEN’in, Van Gölünün kanalizasyon atıklarıyla kirlenmesine ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/19596) (Başkanlığa
geliş tarihi:
13.- Giresun Milletvekili Mehmet
IŞIK’ın, ormanlık alanlardaki yapılaşmayı düzenleyen yönetmelikte
yapılan değişikliğe ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19597) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN’in,
İzmir’deki balık çiftliklerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19598) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.- Samsun Milletvekili İlyas Sezai
ÖNDER’in, Samsun’da gemi içi asbest temizleme tesisi kurulacağı iddiasına
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/19599)
(Başkanlığa geliş tarihi:
16.- İstanbul Milletvekili Emin
ŞİRİN’in, TBMM’nin Kıbrıs konusundaki kararlarına ilişkin Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/19600)
(Başkanlığa geliş tarihi:
17.- İstanbul Milletvekili Emin
ŞİRİN’in, AİHM’de Rumların açtığı tazminat davalarına ilişkin Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/19601)
(Başkanlığa geliş tarihi:
18.- Adana Milletvekili N. Gaye
ERBATUR’un, anne ve çocuk sağlığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19602) (Başkanlığa geliş tarihi:
19.- Adana Milletvekili N. Gaye
ERBATUR’un, aileye yönelik sosyal programlara ilişkin Devlet Bakanından
(Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi (7/19603) (Başkanlığa geliş tarihi:
1/12/2006)
20.- Adana Milletvekili N. Gaye
ERBATUR’un, korunmaya muhtaç çocuklara yönelik uygulamalara
ilişkin Devlet Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi
(7/19604) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/12/2006)
21.- Adana Milletvekili N. Gaye
ERBATUR’un, engelli ve yoksul aile çocuklarına ilişkin Devlet Bakanından
(Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi (7/19605) (Başkanlığa geliş tarihi:
1/12/2006)
22.- Adana Milletvekili N. Gaye
ERBATUR’un, çocuk işgücüne ve çocukların sokağa itilme nedenlerine
ilişkin Devlet Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi
(7/19606) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/12/2006)
23.- Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU’nun,
çok çocuklu ailelere vergi indirimi getirileceği iddiasına
ilişkin Devlet Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi
(7/19607) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/12/2006)
24.- Antalya Milletvekili Nail
KAMACI’nın, DSİ’nin Antalya’daki bir sondaj şube müdürlüğünün kapatılacağı
iddiasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19608) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/12/2006)
25.- Bilecik Milletvekili Yaşar
TÜZÜN’ün, ithal kömür fiyatlarındaki artışa ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/19609) (Başkanlığa geliş
tarihi: 6/12/2006)
26.- Antalya Milletvekili Nail
KAMACI’nın, Antalya’da taş ocağı işletme ruhsatı alan kişilere ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/19610)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7/12/2006)
27.- Kırklareli Milletvekili Mehmet
S. KESİMOĞLU’nun, DSİ Lüleburgaz Sondaj Şube Müdürlüğünün taşınması
kararına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19611) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/12/2006)
28.- Adana Milletvekili Tacidar
SEYHAN’ın, lağvedilen DSİ Adana Sondaj Şube Müdürlüğüne ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/19612)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7/12/2006)
29.- Mersin Milletvekili Hüseyin
GÜLER’in, Azeri ve Rus doğalgazı fiyatlarına ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/19613) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8/12/2006)
30.- Antalya Milletvekili Nail
KAMACI’nın, Avrupa Yatırım Bankası ve Dünya Bankasından kredi kullanan
belediyelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19614) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/12/2006)
31.- Ordu Milletvekili İdris Sami
TANDOĞDU’nun, belediyelerce tahakkuk ettirilen taşınmaz kültür
varlıklarının korunması katkı payına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19615) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/12/2006)
32.- Adana Milletvekili N. Gaye
ERBATUR’un, çocuk pornosuyla mücadeleye ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19616) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/12/2006)
33.- İstanbul Milletvekili Emin
ŞİRİN’in, AK Parti’nin İstanbul’daki köprü ve üst geçitlerde yaptırdığı
reklamlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19617) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/12/2006)
34.- Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK’in,
Atatürk Orman Çiftliği koruma planı çalışmalarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19618) (Başkanlığa geliş tarihi:
5/12/2006)
35.- Hatay Milletvekili Gökhan
DURGUN’un, İskenderun’da bazı gazetecilerin saldırıya uğramasına
ve çeşitli iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19619) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/12/2006)
36.- İzmir Milletvekili Oğuz
OYAN’ın, Şırnak İlinin içme suyu sorununa ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19620) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/12/2006)
37.- Yozgat Milletvekili Emin
KOÇ’un, Yozgat’taki ihalelerle ilgili usulsüzlük iddialarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19621) (Başkanlığa geliş
tarihi: 7/12/2006)
38.- Bursa Milletvekili Mustafa
ÖZYURT’un, valilerin makam araçlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19622) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/12/2006)
39.- Ardahan Milletvekili Ensar
ÖĞÜT’ün, Ardahan-Çıldır’daki bazı köylerin yol sorununa ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19623) (Başkanlığa geliş tarihi:
8/12/2006)
40.- Ardahan Milletvekili Ensar
ÖĞÜT’ün, Ardahan’ın bir köyündeki yol ve su çalışmalarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19624) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8/12/2006)
41.- Ardahan Milletvekili Ensar
ÖĞÜT’ün, Ardahan’ın bir köyündeki yol ve su çalışmalarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19625) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8/12/2006)
42.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet
Nuri SAYGUN’un, vergi iadesi uygulamasının kaldırılmasının sonuçlarına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/19626) (Başkanlığa
geliş tarihi: 7/12/2006)
43.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet
Nuri SAYGUN’un, asgari geçim indirimi uygulamasının nüfus artışına
yol açacağı iddiasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19627) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/12/2006)
44.- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN’ın,
eczanelerin alacaklarının ödenmesindeki gecikmelere ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19628) (Başkanlığa geliş tarihi:
7/12/2006)
45.- Adana Milletvekili N. Gaye
ERBATUR’un, çocuk eğitimine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19629) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/12/2006)
46.- Adana Milletvekili N. Gaye
ERBATUR’un, cinsellik eğitimine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19630) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/12/2006)
47.- Adana Milletvekili N. Gaye
ERBATUR’un, 0-6 yaş grubu çocukların eğitimine ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19631) (Başkanlığa geliş tarihi:
1/12/2006)
48.- İstanbul Milletvekili Onur
ÖYMEN’in, okulların ısınma sorunlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19632) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/12/2006)
49.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in,
OKS’de bazı tercih formlarının değiştirildiği iddiasına ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19633) (Başkanlığa
geliş tarihi: 7/12/2006)
50.- Muğla Milletvekili Ali Cumhur
YAKA’nın, Muğla Millî Eğitim Müdürünün yurt dışı gezilerine ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19634) (Başkanlığa
geliş tarihi: 7/12/2006)
51.- Muğla Milletvekili Ali Cumhur
YAKA’nın, lise son sınıf öğrencilerine ek sınav hakkına ve OKS’ye
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19635) (Başkanlığa
geliş tarihi: 7/12/2006)
52.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN’in,
İzmir’de yaşanan eğitim sorunlarına ve vekil yöneticilere ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/19636) (Başkanlığa
geliş tarihi: 8/12/2006)
53.- İstanbul Milletvekili Onur
ÖYMEN’in, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki sağlık personeli açığına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19637) (Başkanlığa
geliş tarihi: 6/12/2006)
54.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in,
İzmir’deki bir sağlık kuruluşunun binasının ruhsatsız olduğu iddiasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19638) (Başkanlığa
geliş tarihi: 7/12/2006)
55.- Adana Milletvekili N. Gaye
ERBATUR’un, Adana-Ceyhan’da tren yolu üst geçidi ihtiyacına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19639) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1/12/2006)
56.- Adana Milletvekili N. Gaye
ERBATUR’un, çocuk tutukevlerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19640) (Başkanlığa geliş tarihi: 1/12/2006)
57.- İstanbul Milletvekili Emin
ŞİRİN’in, TMSF’nin halkla ilişkiler faaliyetlerini yürüten firmaya
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER)
yazılı soru önergesi (7/19641) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/12/2006)
58.- Kocaeli Milletvekili İzzet
ÇETİN’in, ilaç harcamalarındaki artışa ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/19642) (Başkanlığa geliş
tarihi: 6/12/2006)
59.- Adana Milletvekili Tacidar
SEYHAN’ın, doğrudan gelir desteği ve narenciye ihracatı desteği
ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19643) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/12/2006)
60.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in,
Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünün mal ve hizmet alımlarında yolsuzluk
yapıldığı iddiasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19644) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/12/2006)
61.- Ardahan Milletvekili Ensar
ÖĞÜT’ün, havayolu taşımacılığıyla ilgili bir soruna ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19645) (Başkanlığa geliş tarihi:
8/12/2006)
62.- Ardahan Milletvekili Ensar
ÖĞÜT’ün, yem bitkileri kredisine ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN)
yazılı soru önergesi (7/19646) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/12/2006)
63.- Hatay Milletvekili Züheyir
AMBER’in, AB’nin zeytinyağı kotası uygulamasına ilişkin Devlet Bakanından
(Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/19647) (Başkanlığa geliş tarihi:
8/12/2006)
64.- Hatay Milletvekili Sadullah
ERGİN’in, Sayıştay’ın Hatay İlinde yaptığı bazı denetimlere ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi
(7/19648) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/12/2006)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Amasya Milletvekili Mustafa
SAYAR ve 22 Milletvekilinin, Mustafa Taylan Özgür cinayetinin aydınlatılması
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/404) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/12/2006)
2.- Balıkesir Milletvekili Turhan
ÇÖMEZ ve 34 Milletvekilinin, çocuklara yönelik cinsel sömürünün
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/405) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/12/2006)
13 Aralık 2006 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31’inci Birleşimi’ni açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı var, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Mevlânâ hakkında söz isteyen Konya Milletvekili Mustafa
Ünaldı’ya aittir.
Buyurun Sayın Ünaldı. (AK Parti sıralarından alkışlar)
III. - BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.- Konya
Milletvekili Mustafa Ünaldı’nın, Mevlânâ Celâleddin Rumi’nin 800’üncü ölüm yıl
dönümü ile 733’üncü Şebiarus vuslat törenleri münasebetiyle, Mevlânâ misyonunun
ülke sathına daha etkili şekilde yayılmasını sağlamanın önemine ilişkin gündem
dışı konuşması
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Mevlânâ’yı anma konusunda duygu ve düşüncelerimi
sizlerle paylaşmak üzere gündem dışı söz aldım. Önce herkesi saygıyla
selamlıyor, söz verdiği için de Sayın Başkana teşekkür ediyorum.
Bilindiği gibi, 17 Aralık, Mevlânâ’nın ölüm yıl dönümü
olup, 733’üncü Şebiarus Vuslat Törenleriyle anmalar şu anda yapılmaktadır.
Daha önceleri, 10-17 Aralık tarihleri arasında yapılan bu törenler
ilk kez 1 Aralık-17 Aralık tarihlerine yayılmış, yine de böyleyken,
dolu dolu gerçekleşmeye devam etmektedir.
Yine bildiğiniz gibi, Mevlânâ’nın 800’üncü doğum
yıl dönümü 2007 yılı, UNESCO tarafından “Dünya Mevlânâ Yılı” olarak
ilan edilmiştir.
Bilindiği gibi Anadolu’da sevgi ve gönül aksiyonu
oluşturan, düşünceleriyle çağını aydınlattığı gibi, bu misyonunu
hâlâ devam ettiren bir büyük İslam düşünürü ve evliyası, ilim irfan
adamı, bir aşk ve tasavvuf eri olan, bütün bu yönleriyle bir merkez şahsiyet
olan Hazreti Mevlânâ’nın Konya ile özdeş bir hatırası vardır: Konya denilince
Mevlânâ, Mevlânâ denilince Konya akla gelir.
Konya’da yapılan vuslat törenleriyle, insanlığın
umut ve barış özlemine, mutluluk arayışına cevap verilmeye çalışılır.
Her yılın aralık ayında, özellikle Şebiarus gecesinde gerçekleştirilen
bu anma merasimleri gelenekleşmiş güzel bir kültür faaliyetidir,
ama, ben, şahsen bu kültürel aktivitenin daha genişletilmesi, daha
yaygınlaştırılması gereğine inanıyorum. Dünyayı acılara boğan
mazlumların ahının fezaları yaktığı bir zaman diliminde, Mevlânâ
misyonuna ihtiyaç fazlasıyla vardır. UNESCO’nun 2007’yi Mevlânâ Yılı
ilan etmesi de bu yönden anlamlıdır, umarız sonuçları Mevlânâ ruhuna
göre gerçekleşir.
Bu dilek ve temennilere uygun olarak, Mevlânâ’yı
anma süregelen programlarla sınırlı kalmamalı, gerek kamu kuruluşlarınca
gerek özel kuruluşlarca gerçekleştirilecek, hem yıl içine hem ülke
sathına yayılan etkinliklerle ruhi değerlerimizin, manevi dünyamızın
korunması ve güçlendirilmesi için yeni nesilleri doyurmalıyız
diye düşünüyorum. Tabii, aynı şeyleri, Nasreddin Hoca, Hacı Bektaş
Veli ve Hacı Bayram Veli ve benzerleri için de söyleyebiliriz.
Dilek ve temenni ifadelerimizin genişliği, yapılanları
takdir etmeye mâni değildir. Konya’daki programlar on yedi güne çıkarıldığı
halde, canlı, heyecanlı ve dolu dolu geçmektedir. Başından sonuna
emeği geçen herkese teşekkürler ediyor, önlerinin açık ve daha başarılı
olmasını diliyorum.
Nitekim, Selçuk Üniversitesi de bu manada programlar
hazırlamıştır. 14-16 Aralık 2006 tarihleri arasında “Türk Kültürü,
Edebiyatı ve Sanatında Mevlânâ ve Mevlevilik” ismiyle bir sempozyum
düzenlenmiştir.
Yine, 16 Aralıkta, ayrı salonlarda “Mevlânâ’nın Birey
ve Topluma Bakışı” isimli bir konferans, Profesör Doktor Adnan Karaismailoğlu
tarafından verilecektir.
16 Aralıkta, bir başka mekânda, Rixos Otelde
“Mevlânâ Celâleddin Rûmi Işığında Aşk, İlim ve Hayat” diye sempozyumlar
düzenlenmiştir. Buna benzer şekilde, yurt sathında, çeşitle yerlerde
Mevlânâ Celâleddin’i anma merasimleri yapılmaktadır. Özellikle İzmir
bu yönden manalıdır, bu sene ikincisini gerçekleştirecektir.
Mevlânâ’nın canlı ve taze fikirlerini yeryüzüne yaymak fikrinden
bahseden İzmir Kültür Müdürü, bu konuda ısrarını ifade etmektedir.
Bu vesileyle bir teşekkürü daha ifade etmek istiyorum: Bilindiği
gibi, daha evvel, bu programlar spor salonunda, pota altında gerçekleştiriliyordu.
Bütün imkânları zorlayarak Mevlana Kültür Merkezi’nin tamamlanmasını
sağlayan, üç yıldır da bu alanda, mükemmel bir kültür merkezinde, rahat
bir ortamda yapılmasını sağlayan; böylece, programların daha verimli
hale getirilmesini temin eden, Konyalıları mutlu kılan Hükûmetimize
de minnet ve teşekkürlerimi özellikle burada ifade etmek istiyorum.
Bu duygu ve düşünceleri ifade etmek için söz aldım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) – Bitiriyorum, Sayın
Başkan.
CANAN ARITMAN (İzmir) – “İhtifal” ne demek Sayın
Vekilim?
BAŞKAN – Lütfen, Sayın Milletvekili…
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) – Bir hususu zikretmeden
geçemeyeceğim. Sayın Profesör Ali Akpınar’ın ifadesiyle
“Mevlânâ’dan söz edilen yerlerde üç çeşit Mevlânâ vardır: Özlenen
Mevlânâ, izlenen Mevlânâ, gizlenen Mevlânâ.” Özellikle, gizlenen
Mevlânâ kimliğinden kendisi de endişe etmiştir ki “Ya olduğun gibi
görün ya da göründüğün gibi ol.” diyen Mevlânâ, endişesini eserlerine
geçirmiş; kendisi, Resulullah’ın yolundan, Kur’an’ın izinden farklı
bir yerde göstermek isteyenlere karşı ve Mevlânâ’nın büyüklüğünü
reddedemeyen, ama, maneviyat kısırlığıyla onun yolunu bu Anadolu
insanının gönlünden, kitabından ayırmak ve ayrı göstermek isteyenlere
karşı “Ben, o tür düşüncelerden de, o sözlerden de bizarım.” ifadeleriyle
dile getirmiştir. Nitekim, ölürken ifade ettiği şu sözler de bunu
teyit eden sözlerdir: “Ben size, gizlice ve açıkça Allah’tan korkmayı,
az yemeyi, az uyumayı, az söylemeyi, günahlardan çekinmeyi, oruca,
namaza devam etmeyi, daima şehvetten kaçınmayı, halkın eziyetine
ve cefasına dayanmayı, salih kimselerle beraber olmayı vasiyet
ederim; çünkü, insanların hayırlısı, insanlara faydası dokunandır,
sözün hayırlısı da öz ve az olanıdır.” demiştir.
Mevlânâ sevgisinin, Mevla sevginizin bol olmasını,
işlerinizin bu bağlantılı olmasını diliyor, herkese tekrar saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ünaldı.
Gündem dışı ikinci söz, Eskişehir tüccar ve esnafının
Toplu Konut İdaresiyle sorunları konusunda söz isteyen Eskişehir
Milletvekili Mehmet Ali Arıkan’a aittir.
Sayın Arıkan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Eskişehir
Milletvekili Mehmet Ali Arıkan’ın, Eskişehir tüccar ve esnafının Toplu Konut
İdaresiyle olan sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET ALİ ARIKAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım; Eskişehir tüccar ve esnafının TOKİ
dolayısıyla yaşamış olduğu sıkıntıları dile getirmek için söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinize saygı ve sevgilerimi sunarım.
TOKİ’nin kuruluş sebebi nedir? Evi olmayan düşük
gelirli insanlarımızı, uygun ödemelerle ev sahibi yapmak demektir;
ama, Eskişehir’de bu böyle olmamıştır. Şehrimizde Tepebaşı ve Odunpazarı
Belediyemizin de dahil olduğu “Sarıevler” ve “Ihlamurkent” diye
üç bin iki yüz konut içeren iki projeye başlanılmış ve belediyelerimiz
büyük kampanyalarla bu projeyi desteklemişlerdir. Halkımız, belediyeler
ve TOKİ’nin varlığından dolayı güven duymuş, üyesi olduğu bu projelere,
kısa sürede ev sahibi olabilmek hayaliyle, varını yoğunu aktarmıştır.
Eskişehir’de ev sahibi olmak isteyen bu insanlarımıza, evlerinin
teslim süresinin üzerinden yaklaşık bir buçuk yıl geçmesine rağmen,
teslim gerçekleşmemiş olup, gerçekleşmesi de mümkün görünmemektedir.
Çünkü, ihaleyi alan müteahhitlerden ikisi iflas etmiş, TOKİ’yle davalık
hale gelmiştir.
TOKİ, bu projelerle ev sahibi olmak isteyen az
gelirli insanlarımıza ve Eskişehir’deki tüccar ve esnafımıza da
darbe vurmuştur. Tüccar ve esnafımız, öncelikle belediyeler, daha
sonra da TOKİ, yani devlet deyip güvenerek, ihaleyi alan müteahhitlere
malzemeler vermiş, karşılığını alamamışlardır. Eskişehirli tüccar
ve esnafımızın zararı, yaklaşık söylüyorum, 7 trilyondur. Bu para,
Eskişehirli esnaf ve tüccarın alın teridir ve Eskişehir’in sermayesidir.
“1 milyar dolar kâr ettik.” diyen TOKİ’nin kârı, esnafa
ve tüccara ödenmeyen ve haksız şekilde gasp ettirilen paralardır. Eskişehir
Sarıevler Projesi 644 konut olup, Ağustos 2004’te başlayıp bitim süresi
dört yüz gündür, yani, 2005 yılı Eylül ayında bitmesi gerekmektedir.
Oysa 2006 yılının Aralık ayı olmasına rağmen bitmediği gibi, 2007
yılında da bitmeyeceği görülmektedir.
TOKİ, bu projelerde, 214 adet dubleks konutu ortalama
102 milyar TL/adetten, 410 adet çok katlı konutu da 55 milyar TL/adetten
satmış, bu satışlardan yaklaşık 48 trilyon elde etmiştir; buna karşılık,
bu işi yapan ve iflas eden müteahhide 21,7 trilyona ihale edilmiştir.
TOKİ, iflas eden müteahhide yüzde 73 seviye üzerinden 14 trilyon
ödemiştir. Kalan işlerin tamamlanması için TOKİ, başka bir müteahhide
20 trilyon liraya ihale etmiştir. Durum böyle olunca, 21,7 trilyonluk
iş, 34 trilyona çıkmıştır. Devlet de, böylelikle, 12 trilyon zarar etmiştir.
Sonuç böyle olmasına rağmen, TOKİ, bu evleri 48 trilyona satmış olması
nedeniyle 14 trilyon elde etmiştir.
Sayın milletvekilleri, Eskişehir esnaf ve tüccarının,
müteahhitlere sattıkları malzemeler bu konutlarda kullanıldığı
için, ödenmeyen yaklaşık 7 trilyonun TOKİ tarafından ödenmesi vicdanen
gereklidir. TOKİ yetkilileri, esnaf ve tüccarın alacaklarını müteahhit
ödemesi gerekir diyebilir. Bu da doğrudur, ancak, müteahhit, istihkak
listesini TOKİ’ye sunduğunda, listesini müteahhide detayıyla
talep ederek inşaata hangi malzemelerin kullanıldığını görüp hangi
tüccara ve esnafa borcunun olduğunu tespit ederek ödeme yaparlarsa,
o ilin tüccar ve esnafına da müteahhitlerin ödeme yapmasını sağlamış
olur; ama, ne yazık ki, TOKİ Başkanımız, 1 Haziran 2006’da Eskişehir’e
geldiğinde, bu işi çözeceği yerde, hak sahipleriyle toplantı yaparak,
müteahhidi göstererek “Adama ne yapalım, anasına avradına -özür
dilerim- küfür mü edelim?” sözleriyle “Feshedeceğiz, canın cehenneme,
öl, geber, hiç umurumda değil.” diyerek hak sahiplerini kışkırtmıştır.
Bu konuda da müteahhit otuz gün sonra rahmetlik olmuştur. Gözün aydın
TOKİ Başkanı, müteahhit talebinizi yerine getirmiştir.
TOKİ Başkanından isteğim şu: Bundan sonra müteahhide
çalışıp alın terini alamayan insanların ücretlerinin verilmesi
ve garantiye alınması. Devletine güvenip ev sahibi olmak isteyen
insanların zarar görmemesi ve bir an önce evlerinin teslim edilmesi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Arıkan.
MEHMET ALİ ARIKAN (Devamla) – Yine, devletine güvenip
müteahhide malzeme ve hizmet veren esnaf ve tüccarlarımızın alacaklarının
ödenmesinin garanti altına alınmasını talep ediyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, Eskişehir’de yaşanan
TOKİ gerçeklerini sizlerin bilgilerine sunar, hepinize saygı ve
sevgilerimi sunarım. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Arıkan.
Gündem dışı üçüncü söz, israf edilen kamu kaynakları
ve atıl yatırımlarla ilgili söz isteyen Kars Milletvekili Yusuf Selahattin
Beyribey’e aittir.
Buyurun Sayın Beyribey. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
3.- Kars
Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey’in, israf edilen kamu kaynaklarının ve
atıl yatırımların ülke ekonomisine etkilerine ve bu konuda alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündem dışı konuşması
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) – Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; ülkemizin ağır bir dış ve iç borç altında
olduğunu bilmekteyiz. Dünden bugüne kadar bu borçlar artmakta,
özellikle son zamanlarda borçlarla ilgili işlemler yapılmaktadır,
ama bu paralarımızın nasıl çarçur olduğunu, nasıl gittiğini, niye
gittiğini sizlerle bugün paylaşmak istiyorum. Sözlerime başlamadan
da hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Şimdi, bu borçlar, dışarıdan aldığımız, yurt içinden
aldığımız borçlarla yaptığımız yatırımlar sayesinde, yatırımlar
zannettiğimiz popülizmle, siyasi popülizmle, bürokratik popülizmle
yaptığımız yatırımların birçoğunu gittiğimiz illerde… Buradaki
milletvekillerinden ilinde atıl yatırım olmayan milletvekilimiz
yoktur, onun altını çizerek söylemek istiyorum. Herkese ait var.
Özellikle güçlü olanların, bürokratik veya siyasi güçlü olanların,
ilime, köyüme, ilçeme bir şeyler yapayım, diye yaptığı ve yok olan,
daha doğrusu yok olan paralarımız var.
Bir kısım, iyi fizibl çalışmalar yapılmadan, direkt
olarak yapılan çalışmalar var, daha doğrusu yatırımlar var. Bir kısmı
yapılmış, planlamalar yapılmış, ama, herhangi bir nedenle, terör
olur, başka bir sosyal etkinlik nedeniyle, sosyoekonomik pozisyonlardan
dolayı bölgeyi boşaltmadan dolayı yapılan yatırımlar var, bunlardan
dolayı Türkiye’nin her köşesinde akıl almayacak, yani, bence dışarıdan
gelen bütçenin, gelen, aldığımız paraların yarısının toprağa gömüldüğünü
iddia ediyorum ben, ki, bu dosyalarda saklı.
Şimdi bunları teker teker anlatsam, belki bir kısım
arkadaşlarımız alınabilir, darılabilir, ama, kendi ilimden örnek
vereyim bir tane isterseniz, oradan başlayayım: Kars’ta 90’lı yıllarda
bir hapishane yapılmaya karar veriliyor. Dokuz yıl devam ediyor.
Sonra, yüzde 50 civarlarındayken vazgeçiyoruz. O güne kadar harcadığımız
para 35 trilyon liradır ve vazgeçiyoruz. Şu anda, Digor yolu üzerinde,
Kars-Digor yolu üzerinde beton mezarlığı veya beton çöplüğü dediğimiz
pozisyonda devam ediyor.
Okullar yapmışız. Son zamanlarda özellikle ilimde
çektiğim sıkıntılarla ilgili ifade etmek istiyorum, başka yerlerde
de var. İnşaatlar yapılmış, bu oturulmaz, depreme dayanaksızdır veya
bu boyutta değerlendirmelerle hukuka intikal etmiş. Hukuka intikal
ettiği için de süreç içerisinde halledemediğimizden dolayı zaman
aşımına uğramış, ne müteahhitten parasını alabilmişiz ne binayı
alabilmiş ne binayı yaptırabilmişiz ve terk etmişiz. Bir yıl içerisinde
oturduğumuz okullar, terk ettiğimiz okullar var. Çankırı’da var,
Kars’ta var, Ardahan’da var… Bir polis evimiz var, bir yıl oturamamışız,
altı ay oturmuşuz, altı ay sonra polis evini terk etmek zorunda kalmışız
inşaatı uygun olmadığı için. Bunlar atıl yatırımlar. Fabrikalar
var, bunlardan bir tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum. Elâzığ’da
bulunan bir fabrikamız vardı. Bu fabrikamızla ilgili, yıllarca
100 milyon dolar falan harcadık. Harcamanın sonunda fabrika yirmi
yıl durdu. Nihayet, özelleştirmeyle 60 milyon dolara satıldı, 13
milyon dolar da çalışanların tazminatlarıydı, onunla 70 milyon dolar
civarında, devletin zararı 30 milyon dolar. Ama, yine de kârdayız,
çünkü hiç olmazsa yok olmaktan kurtardık.
Bunun bir örneği, yine İstanbul Yolu üzerinde
olan, tren yolu için yapılan geçittir. Bolu geçidi yapılıyor, ama
Ayaş Tüneli ile çalışmalar kalmıştır.
Havaalanlarımız vardır. Burada Gümüşhane milletvekilimiz
varsa, havaalanı vardır, bir defa uçak inmiştir. Antalya Havaalanımıza
uçak inmemiştir, Zonguldak’taki havaalanımıza uçak inmemiştir, altı
tane havaalanımıza uçağın tekerleri bile değmemiştir.
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Alanya havaalanı…
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) – Alanya’da,
Alanya’da…
Yani demek istediğim şey şu: Türkiye’de yaptığımız,
niye yaptığımızı bilmediğimiz fabrikalarımız var, okullarımız
var, hastanelerimiz var… 800 nüfuslu bir yere…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Beyribey.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) – …30 yataklı
devlet hastanesi, 21 derslikli okul, 14 derslikli okul -bütün ilçeyi
toplasanız o ilçeye sığar- yaptırmışız, ama bunun hesabı yok. Yatılı
bölge okulları… Şimdi, bunlardan şunu söylemek istiyorum: Bunlarla
ilgili, ben, daha 2003 yılında Meclise geldiğim zaman bir önerge verdim.
Önergeyle, bütün valilerimizle teker teker yazıştım o günden bugüne.
Yazışmalarımızın sonucunda, valilerimiz, sağ olsunlar, gerekli
bilgileri verdiler, onların hepsi bu dosyada.
Araştırma
önergesi, Meclise verdim, gündeme gelmediği için üç yıl sonra neler
oldu diye de sordum, soruşturdum. Yani, bu atıllar ne oldu, bir değerlendirmeye
tabi oldu mu? Üç yıl sonrasında açılan havaalanları var, açılan okullar
var, açılan hastaneler var ama, yine de atıllar çok fazla. Yapılan barajlar
var, yine de atıllar çok fazla. Onun için ben bu Meclis araştırmamın gündeme
mutlaka gelmesi gerektiği ve mutlaka Meclis araştırmasının geçmesi
gerektiği kanaatini taşıyorum.
Ayrıca,
burada, özellikle bu konularla ilgili adaletin kısa zamanda cevap
vermesi gerektiği kanaatini taşıyorum. Bir örnek vereceğim, ondan
sonra Başkanımızın da sabrıyla sözlerimi kapatacağım. Bir köye
gittim, köyde -akşam üzeriydi- muhtarın evindeyiz, bir yaşlı teyze
geldi. Dedi ki: “Evladım, sana bir şey söyleyeceğim.” “Buyur anne”
dedim. “Ana” dedik oranın tabiriyle. Orada öyle konuşuyoruz. “Buyur
ana” dedim. Dedi ki: “Evladım, bizim çocukları -160 tane- bu köyden
ilçeye taşıyorlar. Sebebini biliyorum. O köyde bir okul yapıldı.
Okul, maalesef, bitmesine rağmen oturulacak durumda değildi, mahkeme
üç yıl bizi bekletti. Biz bundan dolayı da okul da yapamıyoruz.” Neticede
ananın söylediği bir laf beni çok etkiledi. Şimdi oraya hemen okul
yaptırıyoruz. Sağ olsun, bir hayır sahibi buldum yaptırdım. Ana dedi
ki: “Benim torunlarım oradan buraya gelinceye kadar her gün altını
ıslatıyor. Bunu kabul edebiliyor musun?” Ben kabul edemiyorum.
Açık söylüyorum.
Neticede
çözüm bulduk ama, bu atıl yatırımları, bu okullara versek, bunlarla
ilgili adaleti bir an evvel tecelli ettirsek, lüzumsuz yere popülizmden
vazgeçsek, bütün milletvekillerimiz vazgeçse, bütün bürokratlarımız
vazgeçse, bürokratlarımız bizleri uyarsa, Alanya’daki havaalanına
uçak inmeyecekse, önceden, teknik adamlar bizlere söyleseler; biz
de bu memleketin parasını çarçur edecek kadar hain değiliz diye düşünüyorum.
Herkesin suçu var, ama hepimizin bu işle ilgili duyarlı olması gerektiği
kanaatini taşıyorum.
İllerinizdeki,
bence, atıl yatırımlarla ilgili yeni alanlar bulmalıyız. Boşalttığımız
okullar var taşımadan dolayı, mutlaka orada değerlendirtmeliyiz.
Sağlıkevleriyle ilgili ciddi çalışma var, bu sözleşmeli ebeler
oraları daha iyi ayakta tutacak pozisyona geldi diyorum. Yani, bu
konuda çok dertliyim. Dertlerim dosyalarımdan belli.
Beni
sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum, saygılarımı
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Beyribey.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS
SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Amasya Milletvekili Mustafa Sayar
ve 22 milletvekilinin, Mustafa Taylan Özgür cinayetinin aydınlatılması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/404)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Faili
meçhul cinayetler kamuoyunun kapanmaz yarasıdır. Aydınlatılamayan
bu cinayetler toplum barışına zarar vermekte, insanların devlete
olan güvenine zafiyetler yaratmaktadır.
23.09.1969
yılında İstanbul Beyazıt Meydanında öldürülen ODTÜ öğrencisi
Mustafa Taylan ÖZGÜR'ün de hâlâ failleri bulunamamıştır. Aradan 37
yıl geçmesine rağmen fail ya da faillerin bulunması hakkında bir
arpa boyu bile yol alınmaması düşündürücüdür.
Nice
Mustafa Taylan ÖZGÜR'lerin cinayetlerinin sorumlularının bulunmaması
toplumda emniyet güçlerinin ve emniyet teşkilatının bir zafiyet
içerisinde olduğu düşüncesinin yaygınlaşmasına neden olmaktadır.
Aynı
zamanda bu durum, ülkemizin uluslararası platformlarda eleştirilmesine,
demokrasi kültürü yeterince gelişmediği, demokratik olmayan rejimlerle
yönetilen ülkelerle aynı düzeyde görülmesine neden olmaktadır.
Bu faili
meçhul cinayetlerin bir an önce faillerinin bulunması hem insan
haklarının güvence altına alınması, hem de ülkemizin çağdaş bir görünüm
kazanması için gereklidir .
Bunun
sağlanabilmesi ve Mustafa Taylan ÖZGÜR'ün cinayetinin aydınlatılması
amacıyla Anayasanın 98 ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 maddelerine
göre Meclis Araştırması açılmasını dileriz.
1) Mustafa
Sayar (Amasya)
2) İsmail
Değerli (Ankara)
3) Hasan
Aydın (İstanbul)
4) Mehmet
Tomanbay (Ankara)
5) Ersoy
Bulut (Mersin)
6) Ertuğrul
Yalçınbayır (Bursa)
7) Mehmet
Vedat Melik (Şanlıurfa)
8) Memduh
Hacıoğlu (İstanbul)
9) Fikret
Ünlü (Karaman)
10) Züheyir
Amber (Hatay)
11) Muharrem
Toprak (İzmir)
12) Yakup
Kepenek (Ankara)
13) Hüseyin
Özcan (Mersin)
14)
İnal Batu (Hatay)
15)
Hakkı Akalın (İzmir)
16)
Gökhan Durgun (Hatay)
17)
Hakkı Ülkü (İzmir)
18) Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
19) Hasan
Güyüldar (Tunceli)
20) Muharrem
Kılıç (Malatya)
21) Mustafa Gazalcı (Denizli)
22) Nurettin
Sözen (Sivas)
23)
Mehmet Ziya Yergök (Adana)
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
2.- Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez
ve 34 milletvekilinin, çocuklara yönelik cinsel sömürünün araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/405)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizi
son dönemde tehdit etmeye başlayan çocuk fuhuşu, çocuk pornografisi,
cinsel amaçlı çocuk ticareti, çocuklarla cinsellik amaçlı turizm
ve zorunlu erken evlilik gibi problemlerin ele alınacağı bir araştırma
komisyonu kurulmasını bilgilerinize saygılarımla arz ederim.
20.11.2006
1- Turhan Çömez (Balıkesir)
2- Cavit Torun (Diyarbakır)
3- Sabri Varan (Gümüşhane)
4- Şemsettin Murat (Elâzığ)
5- Fazlı Erdoğan (Zonguldak)
6- Adem Tatlı (Giresun)
7- Ali Aydınlıoğlu (Balıkesir)
8- Osman Aslan (Diyarbakır)
9- İsmail Soylu (Hatay)
10- Metin
Kaşıkoğlu (Düzce)
11- İbrahim
Çakmak (Tokat)
12- Kerim
Özkul (Konya)
13-
Tevfik Ziyaeddin Akbulut (Tekirdağ)
14- Faruk
Anbarcıoğlu (Bursa)
15-
Güldal Akşit (İstanbul)
16- Osman
Akman (Antalya)
17-Muzaffer
Gülyurt (Erzurum)
18- Mücahit
Daloğlu (Erzurum)
19- Suat
Kılıç (Samsun)
20- Muzaffer
Külcü (Çorum)
21- İsmail
Özgün (Balıkesir)
22-
Tevhit Karakaya (Erzincan)
23- İbrahim
Köşdere (Çanakkale)
24-
Mehmet Beşir Hamidi (Mardin)
25-
Ali Ayağ (Edirne)
26-
Mehmet Salih Erdoğan (Denizli)
27-
Şükrü Ünal (Osmaniye)
28- Vahit
Erdem (Kırıkkale)
29-
Mehmet Çiçek (Yozgat)
30-
Zülfü Demirbağ (Elâzığ)
31- Ramazan
Can (Kırıkkale)
32-
Erol Aslan Cebeci (Sakarya)
33- Süleyman
Gündüz (Sakarya)
34- İlyas
Çakır (Rize)
35-
Cengiz Kaptanoğlu (İstanbul)
Gerekçe:
Çocuklara
yönelik ticari cinsel sömürü, son yıllarda Türkiye'nin önemli bir
sorunu haline gelmiştir. Çocuk fuhuşu, çocuk pornografisi, cinsel
amaçlı çocuk ticareti, çocuklarla cinsellik amaçlı turizm ve zorunlu
erken evlilik bu sorunun alt başlıklarıdır.
Bu soruna
ne yazık ki bugüne kadar bilimsel verilere ve istatistiklere dayanarak
yaklaşılamadığı için gerçek boyutu hakkında bilgi sahibi olunamamıştır.
Ancak ortaya çıkan münferit vakaların ardı araştırıldığında,
ilişki ağı ve yöntemleri irdelendiğinde, Türkiye'nin ciddi bir tehdit
ile karşı karşıya olduğunu görmek mümkündür.
Çocuklara
yönelik cinsel sömürü, bugün geleceği tehdit eden en büyük risklerden
biridir. Dünyanın pek çok yerinde giderek yaygın hale gelmektedir.
En fazla 12-18 yaş grubu kızlara yönelik olmaktadır. Erkek çocuklarının
durumuna dair sağlıklı bilgiye ulaşmak ise zordur.
Son 20
yılda İnternetin yaygınlaşmasıyla birlikte çocukların cinsel istismarında
baş döndürücü bir artış olmuştur. Münferit sapkınlık olarak ortaya
çıkan bu durum, siber alemde süratle yayılarak çocuk pornografisi
şeklinde dünyanın her tarafına bulaşmıştır.
Sorunu
fark eden gelişmiş ülkeler, hemen yasal düzenlemeler yapmış ve etkin
önlemler almışlardır. Ancak oluşan pazar içten içe büyümüş ve ürün
temini için geri kalmış ülkeler kullanılmaya başlanmıştır. Önce
Latin Amerika'da başlayan ürün arayışı, sonra Uzak Doğu'ya kaydı ve
Afganistan ve Irak gibi ülkelerden sonra, ülkemize de ne yazık ki
ulaşmıştır.
Dünya
genelinde çocuk pornografisinin 20 milyar dolarlık bir sektör haline
geldiği rapor edilmektedir. Gerçekte ise, bu rakamın 80 milyar doları
bulduğu tahmin edilmektedir. 100 bini aşkın çocuk pornografisi sitesi
için ürün temini çabalarının önümüzdeki dönemde daha da artacağını
varsaymak kehanet olmaz. Bu da ne yazık ki halen 2 milyon olan mağdur çocuk
sayısının artabileceği anlamını taşımaktadır.
Türkiye'de
olayın vahameti henüz rakamlarla kanıtlanmamıştır. Ancak, son derece
büyük bir tehlike olduğundan söz etmek mümkündür.
Çocukların
cinsel istismarının Türkiye'deki yelpazesi oldukça geniştir. istismarın
boyutları eklenen diğer suçlarla birlikte oldukça karmaşık hale
gelmektedir. İstismarın şekli ortaya çıkan bulgular ışığında şöyledir:
Küçük
yaştaki çocukların pornografik görüntülerinin çekilerek yurt dışına
pazarlanması: Mağdur çocuklar genellikle suça karışmış sorunlu
aile çocukları. Suçu işleyense, sosyo-kültürel düzeyi düşük, sıklıkla
madde bağımlısı, düşük paralar karşılığında bunu yapan hem suçlu
hem de mağdur kişiler. Görüntüleri kayda alıp aktaranlar ise yarı
profesyonel bilgisayar kullanıcıları. Denetimi olmayan internet
kafelerden ya da yer değiştiren servis sağlayıcılardan aktarımı
gerçekleştiriyorlar. Sürecin gerçek mimarları ise, yurt dışı bağlantılı
beyaz yakalı profesyonel çete mensupları.
Diğer
mağdurlar ise, 18 yaş altı genç kızlar: Kurulan tuzakla, cinsel içerikli
görüntüleri kayda alınıyor ve bununla şantaja tabi tutuluyor. Yeni
çekimlere boyun eğmek, fuhuş sektöründe çalışmak, kamera tuzağı
kurmak ya da kuryelik yapmak şeklinde dayatılan şantaja boyun eğilmediği
takdirde, görüntüler çoğaltılarak satılıyor. Büyük kentlerde kalabalık
yerlerde el altından satılan CD’lerin yanında, İnternet yoluyla da
servis yapılıyor.
İstismarın
belki de en göz önünde olanı çocuk fuhuşu: Sokakta yaşayan kız çocukları,
ailelerinden kapkaç için kiralanan çocuklar ve ne yazık ki koruma
altına alınmış bazı çocuklar bu sektör için kullanılıyor.
Giderek
daha da vahim hale gelen ve geleceğimizi tehdit eden çocuk istismarının
Türkiye'deki boyutlarının, mekanizmasının, risklerinin ve çözüm
önerilerinin TBMM tarafından ele alınması ve tartışılması gerekli
hale gelmiştir.
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler,
gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
öngörüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Başbakanlığın
Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır;
okutup, oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Kültür ve Turizm Bakanı Atilla
Koç’un İngiltere’ye yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/1163)
12/12/2006
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Kültür
ve Turizm Bakanı Atilla Koç’un, “World Travel Market” Turizm Fuarına
katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 5-7
Kasım 2006 tarihleri arasında İngiltere’ye yaptığı resmî ziyarete,
ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi
uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti
ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın
82’nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
LİSTE
Talip Kaban Erzincan
Milletvekili
Ali İbiş İstanbul
Milletvekili
Mehmet Parlakyiğit Kahramanmaraş Milletvekili
Recep Yıldırım Sakarya Milletvekili
Asım Aykan Trabzon Milletvekili
Hasan Güyüldar Tunceli Milletvekili
HALUK
KOÇ (Samsun) – Karar yeter sayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN
– Arayacağım Sayın Koç.
Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.34
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.50
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31’inci Birleşimi’nin İkinci Oturumu’nu
açıyorum.
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
1.- Kültür ve Turizm Bakanı Atilla
Koç’un İngiltere’ye yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/1163) (Devam)
Başbakanlık
tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi,
Başbakanlık tezkeresini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı
var, tezkere kabul edilmiştir.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
IV. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/394) esas numaralı Meclis
araştırması önergesinin ön görüşmesinin görüşme gününe ilişkin CHP Grubu
önerisi
13.12.2006
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu; 13.12.2006 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel
Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Haluk Koç
Samsun
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmının, 335 inci sırasında yer
alan (10/394) Esas Numaralı Meclis Araştırma Önergesinin görüşmesinin,
Genel Kurul’un; 13.12.2006 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
– Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi lehinde söz isteyen Bihlun
Tamaylıgil, İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Tamaylıgil. (CHP sıralarından alkışlar)
BİHLUN
TAMAYLIGİL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin lehine söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri…
Başkanım,
yine yoğun bir uğultu var. Rica etsem, bu uğultuyla ilgili uyarıda
bulunabilir misiniz.
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda büyük bir uğultu var, Sayın
Hatibin konuşması anlaşılamamaktadır. Lütfen…
Buyurun
Sayın Tamaylıgil
BİHLUN
TAMAYLIGİL (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, ne zaman bu konuyla ilgili görüşmeye başlasak, biz, Sayın
Başkandan, “lütfen uğultuyu kesin” uyarısını yapmasını talep ediyoruz.
Bu, son bir iki ay içerisinde yaptığımız ikinci konuşma, bu konu üzerindeki
paylaşımı ortaya koymak istediğimiz ikinci konuşma ve ne zaman bu
konuşma başlasa, Mecliste büyük bir uğultu oluyor. Siz, bu konuyu,
Meclisteki uğultuyla beraber, halkın yeterince duymasına engel
olmaya çalışabilirsiniz; ama, biz, bu sorun çözülene kadar her ortamda
bu sorunu büyük bir ses çıkararak dile getireceğiz, ta ki, çözümünü
ortaya koyana kadar.
Değerli
arkadaşlar, bakınız, bu konuyla ilgili olarak, bundan seneler önce
Meclise -ki, Meclisimiz şu anda çalışmalarını nihai noktaya doğru
taşıyor- verilmiş bir araştırma önergesiyle başlayan yolculuk, ne
yazık ki, hâlâ, hâlihazırda dört senenin bitmiş olmasına rağmen, bir
sonuca varamamıştır. Bu varamamış olan konu üzerinde son iki aylık
süreçte basına bir göz attığınızda, özellikle bir şirket üzerinde
inanılmaz derecede iddialar kendini göstermiştir. Bu iddiaları
yapanlar da sadece mağdur olan kişiler değildir. Almanya ve İsviçre’de
yer alan hukuki makamlar Türkiye’deki makamlara ilgili bilgileri
ve belgeleri yolladıklarını dile getirmişler, ama, nedense, bizim
tarafımızdan bunların dikkate alınmayan bir tercihle bakıldığı
ortaya çıkmıştır.
Şimdi,
bakınız, değerli arkadaşlar, 14 dosya içeren bir iddiayla, Almanya’daki
savcılık Türkiye’ye bilgiler yolluyor. Şu 14 tane, savcılığın göndermiş
olduğu dosyanın akıbeti nedir, şu ana kadar hiçbir şey bilmiyoruz.
Bir taraftan “savcılığa gitti” deniyor, bir taraftan savcılıktan
sonraki süreçte işleyecek müeyyideler nedir diye ortaya konulması
bekleniyor; ama, sadece bekliyoruz, sadece ne olacağını bizlerden
çok mağdurlar bekliyor, ne gibi adımlar atılacağını; ama, yapılan
hiçbir şey yok.
Bakın,
bir araştırma komisyonu kuruldu. Bu komisyon içeriğinde bu konuda
yaşanan sorunlar olduğunu dile getirdi ve yasal düzenlemelerin
altını çizdi. Yasal düzenlemelerin altının çizildiği tarih Aralık
2005. Bugün Aralık -artık-2006’dayız. Bırakın komisyonun çalışma sürecini,
bir yıl geçti, hiçbir şey yapılmadı. Yani, şikâyetler geldi, hiçbir
şey yapılmadı; Meclis tespitler yaptı, bir şeyler yapılmadı; ama, yapılan
ne, biliyor musunuz? Bu görev süresi içinde, Meclisin görev süresi
içinde, çok değerli bakanlarımız bu kişilerin açılış törenlerinde
yer aldılar. Ne yaptılar?
Değerli
arkadaşlarım, yine Komisyon raporlarından ortaya konduğu üzere,
bu şirketlerin Sermaye Piyasası Kanunu’yla ilgili olarak yaşamış
oldukları, tespit edilmiş problemler var ve bu problemlerden dolayı
mahkemeye, savcılıklara başvurulmuş ve bu süreç işlerken, nasıl
oluyorsa, Hükûmetimizin bakanları bu şirketin açılış törenlerinde
yer alarak açılışları gerçekleştiriyorlar ve içlerinde, ne enteresan
ki, Değerli Adalet Bakanımız da var. Yani, düşünün, bir problem var,
dosya mahkemeye gitmiş, ama, Değerli Bakanımız da o şirketin açılışında.
Şimdi,
bırakın her şeyi, siyasi etik açısından bakalım. Siyasi etik açısından
ne derece doğru bir hareket yapılmıştır? Ben, beraberce çekilmiş,
gazetelere manşet olmuş resmin üstünden konuşmuyorum. Ben, üzerinde
hukuki bir takip olan şirketin açılışında yer alan ve o resimlerin
oluşmasını sağlayan bakanlarımızla ilgili bir soru soruyorum.
Ben, artık, tespit yapıp anlatmaktan, “hukuken hangi noktalarda hatalar
yapılmıştır”ı açıklamaktan yoruldum. Komisyonumuz bunu açıkladı,
hepinize iletildi, ama, yapılması gerekenler konusunda, ne yazık
ki, hâlâ, hâlihazırda bekliyoruz. Çok ciddi iddialar oldu. Bu iddialarda,
para aktarımlarıyla ilgili, şirket yönetimleriyle ilgili, şirket
yönetimlerinin içerisinde ortaya çıkan problemlerle ilgili iddialar
oldu.
Değerli
arkadaşlar, bugün ufak bir esnafın problem olan bir başlığı söz konusu
olsa, hemen Maliye, hemen ilgili teftiş kurulları ve Hesap Uzmanları
Kurulu şirketlere gider, araştırır ve ona göre bir rapor hazırlar.
Şimdi, ben buradan soruyorum: Bu kadar ciddi iddialar aylarca, haftalarca
basında yer almış olmasına rağmen, Maliye Bakanlığımızın değerli
teftiş birimleri bu şirketlerle ilgili ne yaptılar? Hangi konuları
araştırdılar? Hangi konularda tespit yaptılar? Hangi konularla ilgili
olarak bir rapor yazdılar? Ben bunu öğrenmek istiyorum.
Diğer
taraftan, bakıyorsunuz, bu şirketlerle ilgili zaman aşımı sürecini
ortaya çıkartacak bir süreç işliyor. Gecikmeler ortaya konuyor.
“Efendim, biz ne yapabiliriz. Hukuken bir şey yapamazdık.” diyemezsiniz.
Neden diyemezsiniz; çünkü, hukuken yapmanız gerekenler, size, üç
yıl önce Bakanlar Kuruluna sunulmak üzere Değerli Bakana sunulmuş.
Değerli Bakan “bununla ilgili biz bir şey yapamazdık.” diyemez.
Şu son
bir haftadır Sermaye Piyasası Kurulu Başkan Vekilinin açıklamalarını
okuyorum; basın yoluyla kendileri diyorlar ki: “Aslında, biz bunu
tespit edebiliriz, denetimini yaparız, bu soruna, artık, biz el
koyduk.” Şimdi, soruyorum: Bu Sermaye Piyasası Kurulu Başkan Vekili
kaç senedir bu kurulda görev yapıyor? Yani, madem yapacaktınız,
bunca senedir görev yaparken o Kurulda niye oturuyordunuz? Ne yaptınız
da seyrettiniz?
Diğer
taraftan, “Bizim belli yetkilerimiz var, yeni bir kanuna gerek
yok.” diyor. Peki, bu yetkileriniz var idi ise, bugüne kadar niye kullandırtmadınız?
Bunlar kullandırılacaktı, şimdi kullanacaksınız ve tespitler yapıp
hesaplar çıkartacaksınız. Peki, o zaman, Sayın Bakanın bu Meclis
kürsüsünden, Sayın Abdüllatif Şener’in beyanatları ne derece doğruluk
içeriyor?
Bakınız,
fazla uzatmayacağım, sürem çok az. Keşke süremi biraz daha… Başkanım
herhâlde biraz verecek, ilk baştaki tıkanıklıktan dolayı. Hiç bir
şey okumuyorum. Sayın Bakanın Meclis kürsüsünde, burada, Komisyon
Raporu üzerinde yapmış olduğu değerlendirmeyi dile getiriyorum.
Sayın Bakan diyorlar ki: “Gerçek hak sahipleri ve buradaki toplanan
paraları tespit etmek için mahkemelere başvuruldu, belli çalışmalar
yapıldı; ama, yeterli olmadı.” Ve şöyle tamamlıyor: “Mahkemelerin
de bu konuda herhangi bir tespit hükmüne ulaşamaması, şirketlerin
gerçek ortaklık yapısının mevcut düzenlemelerle belirlenemeyeceği
sonucunu doğurmuştur.” Bakın, altını çiziyorum, “Mevcut düzenlemelerle
belirlenemeyeceği sonucunu doğurmuştur.” diyor; ki, baştan
SPK’nın tespitlerini de anlatmış.
Madem
tespit edilecekti ve madem bir sonuç çıkacaktı, niye Sayın Bakan
böyle bir beyanda bulundu? Bunun tek sebebi var arkadaşlar: Biz, diyoruz
ya “Üç yıldır seyrediyorsunuz, üç yıldır bir şey yapmıyorsunuz, bu
kanun taslağı hâlâ bekliyor. Niye bekliyor?” dediğimizde, o beklemenin
şimdi suçunu, başka şekilde, başka değerlendirmelerin üstünde ortaya
koyuyorsunuz.
Bırakın
bu işi oyalamayı, bırakın, binlerce insanın sizden cevap bekleyen
çalışması varken, topu sürekli taca atmayı, üstünüze düşen yasal
yükümlülük neyse onu yerine getirin.
Buradan,
Sayın Şahin’in, ben, “Siz sürekli bir şeyler söyleyip eleştiriyorsunuz
ama, hiçbir şey yapmıyorsunuz.” dediği noktaya da cevap vermek istiyorum.
Kendileri herhâlde, bizim dört senedir nasıl büyük bir uğraş içinde
bir komisyon çalışmasını ortaya koyduğumuzu, bu komisyonda, yasal
çalışmaların temelini oluşturacak önergeleri ortaya koyduğumuzu
ve hatta, kendilerinin yapamadığı yasal çalışmaya alternatif yasayı
hazırladığımızı da bilmiyorlar. Ama, öğrenecekler ve öğrendikten
sonra da bugüne kadar yapılmayanla bundan sonra yapacağız diye ortaya
konanların altındaki kanuni ne tür yetkilerin tam olarak var olduğunu
bilerek hareket edecekler.
Bakın
arkadaşlar, Mecliste ertelendi, kanuni düzenleme yapmakta ertelendi,
suçlu, oraya para yatıranlar oldu, bu şekilde değerlendirmeler ortaya
çıktı. Ama, hiç, “Acaba, bu şirketle ilgili bizden kimler var?” diye
sorgulama ihtiyacı ortaya çıkmadı.
İşte
bakıyorsunuz, hakkında suç duyurusu olan bir arkadaş, siz de şu anda
belediye başkanı olarak görev yapıyor, sizin partinizde. Bu şirketle
ilgili hakkında değerlendirmeler olan milletvekillerimiz… Ki, bu
şirketin kurucusu olan -Allah rahmet eylesin- bir arkadaşımız,
hâlâ, baktığınızda kayıtlarda bulunuyor. Yani, bu şirketleri suçlarken,
bir şekilde bunlarla ilgili süreci ertelerken, bu soruların sorulmasından,
lütfen, rahatsızlık duymayın.
Sayın
Bakanımız biraz önce… Evet, buradalar. Sayın Bakanımız da gayet
iyi biliyor bu şirketi ve bu şirkette yapılan çalışmaları. Sayın
Bakanımız, o zaman, sermaye piyasası…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Tamaylıgil, lütfen toparlar mısınız, bir dakikalık süre vereceğim.
Buyurun.
BİHLUN
TAMAYLIGİL (Devamla) – Lütfen…
Sayın
Bakanımız da herhâlde, o süreçle ilgili Türkiye’deki sermaye piyasası
mevzuatının ne olduğuna dair, burada neler yapılması gerektiğine
dair bilgileri çok net olarak biliyorlardı. Ama, nedense ve nedense,
binlerce insan, şu anda, bu noktadaki çözümü beklerken sorun sürekli
erteleniyor, sürekli erteleniyor.
Tespit
olayına baktığınızda: Değerli arkadaşlar, Takasbank’ta bu şirketlerle
ilgili zaten tespit için bir hesap açılmıştı ve kontrol bilgileri verilmişti.
Bunlar
ciddi olarak çözüm getirecek başlıklar değil. Yasal çalışmayla ilgili,
bir an önce, düğmeye basmak lazım. Bu düğmeye basmakta elinizi kim
tutuyorsa, ne tutuyorsa bilmiyorum? Ama, çok ciddi iddialar var.
Bakın,
iki sene önce bu ülkede bir “beyaz enerji” olayı söz konusu oldu. Dekontlara
bakın, o on dört tane dosyanın içindeki dekontlara bakın, oradaki
isimlerle birleşen bazı isimler göreceksiniz. Bırakın kamuoyu bunlardan
bilgilensin. Sadece ve sadece “yolsuzluktan, hortumcudan hesap soracağım”
hedefini ortaya koyarken “birileri ayrı diğerleri ayrı” diye bakılmasın,
senin hortumcun-benim hortumcum olmasın.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Tamaylıgil.
Grup
önerisi lehinde söz isteyen Algan Hacaloğlu, İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Hacaloğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; benden
evvel söz alan değerli arkadaşım, sizlere, ne diye, bundan evvel burada
kabul etmiş olduğumuz ve komisyonun bir yıl evvel raporunu hazırlayarak
yüce Meclisçe kabul edilmiş olan girişiminden sonra bugün tekrardan
bu konu içinde Yimpaş çerçevesinde yeni bir araştırma önergesini
niye verdiğimizi, niye bunun önemli olduğunu ayrıntılarıyla çok
veciz bir şekilde ifade etti. Şimdi bunun gündeme alınıp alınmaması
üzerinde konuşmaktayız.
Süreci
biliyoruz, birkaç şeyi ben de hatırlatmak istiyorum. 78 holding,
yüzlerce şirket ve izinsiz para toplama. Bunlara “İslami holding”
deniliyor. Neden öyle deniliyor? Çünkü “faiz haramdır” diyorlar,
dediler “yüzde 20-25 kâr payı üzerinden size nema vereceğiz” dediler
ve yüz binlerce insanımızı aldattılar, paralarını topladılar.
Miktar, bir hesaba göre 5 milyar euro, bir hesaba göre 10 milyar euroya
kadar tırmanıyor. Kimin parası? Dışarıda yıllardır ömrünü tüketen
çalışanlarımızın ve içeride yüz akıyla kazandıkları paraları değerlendirmek
isteyen yurttaşlarımızın parası.
Millî
görüş camileri, Süleymancıların camileri, Diyanet Vakfı dernekleri
ve bu kutsal ortamlar içinde bu suç işlendi. Tarikat önderleri, tarikata
sığınmış siyasetçilerin telkinleri altında sürdürülen bu süreç,
ne yazık ki, bu Meclisin derhal üzerine gidip, sonuçlandırması gereken
bir kara dosya.
Değerli
arkadaşlarım, yüz binlerce insanımızın hayatının karartılmasına
yol açan bu süreci ciddiye almamız gerekiyor. Her biriniz dışarıya
gidiyorsunuz, Avrupa’ya gidiyorsunuz, Konya’ya, Karaman’a gidiyorsunuz
ve her gün, ailelerinin bütün rızkını, bütün birikimini kaptıran
insanların şikâyetlerini dinliyorsunuz.
Bu konuda
komisyon raporu türlü öneriler getirdi. Bundan sonraki süreci yönlendirecek
bir yasal düzenleme öngördü. Suçların zaman aşımına uğramaması
için bir yasal düzenleme öngördü. Bu kuruluşların yönetim kurulu
başkanlarının, yakın arkadaşlarıyla, bu şirketleri, bu holdingleri,
kendi keyiflerine göre, bildikleri gibi yönettiklerini tespit
ederek, bunların bu suçlarda birinci derecede sorumlu olduklarını
ve nitelikli dolandırıcılık olarak tanımlanabilecek bu suç nedeniyle,
hepsinin, ama, hepsinin, o Konya’da on beş katlı binasında Kombassan’ı
yönetmekte olan kişiden Yimpaş’a kadar, bütün şirketlerin yöneticilerine
derhal el çektirilmesi ve kayyum atanmasını öngördü.
Bunların
tümüne el çektirirken, şirketlerin önünün tıkanması değil, onların
daha sağlıklı bir şekilde yapılandırılarak, ama, bu şirketlere paralarını
vermiş olan, kaptırmış olan kişilerin sermaye borsası içinde haklarına
kavuşmalarını ve şimdi ayrıntısına inemeyeceğim ek düzenlemeler
ile bu şirketlerin gerçekten çok ortaklı şirketler olarak, yasal mevzuat
içinde faaliyete devam edebilmelerini öngördü. Temsilciler, üçüncü
kişiler hakkında, o nitelikli dolandırıcılık suçuna iştirak etmiş
olanlar için ek yasal düzenleme istendi. Biliyoruz, Almanya’da, dışarıda,
yakın zamanda, bunlardan birkaçı hakkında belirli kararlar çıkmış
durumda.
Keza,
bu süreci yayınlarıyla, görsel ve gazeteleriyle, bilerek bilmeyerek,
doğrudan dolaylı olarak katkı sağlamış olan medya mensupları üzerine
gidilmesi ve gerçeklerin ortaya çıkartılması, bu suça hangi ölçülerde
iştirak ettiklerinin saptanması öngörüldü. Tabiatıyla, tespit
komisyonları kurularak, sağlıklı bir konsolidasyonun, hakların,
taleplerin ortaya konmasını sağlayacak çerçevede tüm alacaklıların,
tüm değerlerin kayıt altına alınması öngörüldü.
Değerli
arkadaşlarım, bunların hepsi söylendi. Faaliyetlerine son vermiş
olan şirketlerin derhal el konularak, gerçek ortaklarının alacaklarının
hak, hukuk çerçevesi içinde, olabildiğince geri ödenmesi öngörüldü.
Ancak
ne oldu? Biraz evvel değerli arkadaşım Tamaylıgil ifade etti.
Hükûmetin kılı kıpırdamadı. Bir yıldır o, rafta bekliyor, bir ses çıkmadı.
Oysa, Avrupa Birliğinin yayınladığı ilerleme raporunda da, açınız
bakınız, bazı konular hakkında fevkalade, fazlasıyla hassas oluyorsunuz,
ama etik, dokunulmazlıkların kaldırılması, yolsuzlukların üzerine
gidilmesi gibi konular ilerleme raporunda yer alınca nedense görmez
oluyorsunuz. Orada da, bütün boyutlarıyla, özellikle dinî propagandayla
ortak toplayarak yasa dışı halka arz yapan bu şirketlerin faaliyetlerini
araştıran komisyon raporunun sonuçları, bulguları üzerine gidilmesi
öngörüldü. Hükûmetin kılı kıpırdamadı dedik, adım atmadı dedik, nedenini
bir süre anlamadık, ama bu arada bazı gerçekler ortaya çıktı, bazı
kanıtlar, bazı sözler ortaya çıktı, bilenler bilmeyenlere anlattı
ve “Cihat çağrısı yaparak para toplandı.” diyen AKP’li milletvekillerinin
beyanatları medyaya çıktı.
AHMET
YENİ (Samsun) – Nerede öyle bir şey çıktı?
ALGAN
HACALOĞLU (Devamla) – Adalet Bakanı Sayın Çiçek, gerçekten son derece
pişkin bir eda ile, bu konuda mevcut yüz on sekiz suç duyurusunun, bir
bir, nasıl zaman aşımına, Şartlı Salıverme Yasası kapsamında ertelenmiş
olduklarını; iki dosyadan hakkında dava açılmış olduğunu ve bunlar
hakkında da henüz kararlar kesinleşmemiş olduğunu ifade ederek,
bu süreçte yargının bir görevi olmadığını, âdeta, ima etti.
Ben,
Sayın Dursun Uyar’ın, Dursun Uyarların esasında “Dursun Uyar” adına
verdiğimiz önerge, o çok sayıda holdingi yöneten, aynı üslup içinde
yöneten Uyarların birine ilişkin. Çünkü, onun adına, elimize, Almanya’dan,
yurt dışından, o bizim yargımızın nedense duyarlılık göstermediği
konuda gerekli duyarlılığı, yargı duyarlılığını, hukuk duyarlılığını
ortaya koyarak açmış olduğu davanın, ülkemizde yeterince takibe
uğramamasından kaynaklanan nedenlerle, biz, konuyu bir kez daha
buraya bir Meclis araştırması önergesi olarak getirdik.
Almanya
Darmstad Savcılığı 18 Şubat 2004’ten beri Dursun Uyar’ı arıyor, Interpol
de arıyor. Biraz evvel söylendi, Sayın Abdullah Gül, Sayın Abdüllatif
Şener, Sayın Mehmet Aydın, Sayın Abdülkadir Aksu, kendisiyle, bu
bültenle aranan kişiyle, bir rahmetli milletvekilimizin cenaze
töreninde, cenaze namazında saf tutabiliyorlar. Belki bilmiyorlar
diyeceksiniz, bilmek zorundalar. Çünkü, bir yıldır, o rapor önlerinde
duruyor ve raporun altında da “Bu, gereği için derhal savcılıklara
ve Adalet Bakanlığına gönderilmelidir.” diye bir not vardır ve bu
not da sizin kararınızdır.
Değerli
arkadaşlarım, bu olay, bu çirkin olay, İslam inancına karşı bir hileişeriye
uygulamasıdır. Dinimize yönelik yapılmış en büyük kötülüktür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Hacaloğlu, lütfen toparlar mısınız, buyurun.
ALGAN
HACALOĞLU (Devamla) – Bu sürece, bu olaya uzaktan veya yakından katkı
sağlamış kişilerin dinden imandan bahsetmeye hiçbir hakları yoktur.
Bunların tümü, önce bağımsız yargı önünde, sonra da Yüce Tanrı katında
hesap vereceklerdir. Bundan kaçabilmeleri mümkün değildir, ister
iş adamı olsunlar, ister siyasetçi olsunlar, isterse medya mensubu
olsunlar.
Bu nedenlerle,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, sunmuş olduğumuz yeni araştırma
önergesinin, geçmiş rapordaki önerileri de dikkate alarak bu sürece
son vermesi ve yüz binlerce mağdurumuzun hakkını geri vermesi, ülkede
hakka ve hukuka saygı gösterilmesi için hepinizi göreve davete
diyorum.
Hepinize
bu duygularla saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Hacaloğlu.
Önerinin
aleyhinde söz isteyen Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur.
Buyurun
Sayın Cantimur.
GÜROL
ERGİN (Muğla) – Savunulacak tarafı yok kardeşim, konuşma. Bunu da
savunuyorsanız bravo.
ABDULLAH
ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin Yimpaş Holdingle ilgili olarak Anayasanın
98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104 ve 105’inci
maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin
aleyhinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, izinsiz halka arz yoluyla
tasarruf sahiplerinin mağduriyetine yol açılmasının neden ve sonuçlarıyla
bu süreçte SPK’nın sorumluluğunun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla, yine Anayasa’mızın 98’inci, İçtüzük’ün
104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Meclis araştırma komisyonu kuruldu.
Bu Komisyon,
10 Mayıs 2005 ila 8 Aralık 2005 tarihleri arasında çalışmalarını
sürdürdü. Bu Komisyon içerisinde AK Partili 8 milletvekili ile Cumhuriyet
Halk Partili 4 milletvekili çalışma yaptı. 78 holding ve şirket yöneticisine,
Komisyona bilgi vermeleri için çağrı yapıldı ve 44 şirket bu çağrımıza
cevap verdi.
Çalışmalar
esnasında birçok holdingin yönetim kurulu başkanı dinlendi. Bunlardan
bir tanesi de Yimpaş Holdingin Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar
idi.
Komisyon
olarak, yurt içinde ve yurt dışında mağdur vatandaşlarımızla toplantılar
düzenledik. Bu mağdur vatandaşlarımızı komisyon olarak dinledik.
Komisyon çalışması sonrasında, 271 sayfalık 1061 sıra sayılı Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
sunuldu.
CANAN
ARITMAN (İzmir) – Bunu hepimiz biliyoruz.
ABDULLAH
ERDEM CANTİMUR (Devamla) – Komisyon Raporu da 11 Nisan 2006 tarihinde
Mecliste görüşüldü.
Komisyonda
görev yapan, gerek AK Partili milletvekillerimizin gerek CHP’li
milletvekillerimizin, bu çalışmalar esnasında çok gayretli çalışmalarının
olduğunu burada ifade etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, komisyonumuz, sadece Yimpaş Holdinge ait araştırmayı
değil, yetmiş sekiz holding üzerinde araştırma yaptı. Raporun dört
sayfalık “Sonuç ve Öneriler” bölümü vardır. Bu bölümde komisyonumuzun
çalışmaları sonucundaki öneriler yer almıştır. Bunlardan en önemlisi
mevzuat önerileridir. Burada, çalışmamıza konu holdinglerle ilgili
süreci yönetecek ve yönlendirecek bir kanuna ihtiyaç olduğu tespiti
komisyonumuz tarafından yapılmıştır. Buna ilişkin olarak, toplanan
paranın ve ortaklık yapısının belirlenmesi, ortakların Genel Kurula
katılımlarının kolaylaştırılması, hukuki sürecin daha etkin hale
getirilmesi, şirketlerin kendi hisselerini alıp satabilmeleri
gibi hususlara yer verilmiştir. Yine, diğer bir konu ise KOBİ borsası
kurulması hususudur, bu da Komisyon Raporu’muzda önemli bir madde
olarak yerini almıştır.
Görülüyor
ki, Meclis Araştırması Komisyonu, sadece Yimpaş Holdingle alakalı
değil, bu vatandaşlarımızın izinsiz halka arz yoluyla mağduriyetlerine
ilişkin bütün holdingler üzerinde gerekli çalışmayı yapmıştır. Elimizde
her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Yarın, yine, herhangi bir parti
tarafından başka bir holdingin hakkında araştırma komisyonu kurulmasına
ilişkin bir önerge gelmiş olsa, her holding için burada araştırma komisyonu
kurmaya kalksak, bu Parlamentodaki 550 milletvekili yetmeyecektir.
Kaldı ki, Parlamentonun, bu yasama döneminde çok daha önemli faaliyetleri
olacaktır.
Yine,
vatandaşlarımızın ihtiyacı olan birçok yasal düzenlemeyi yapmamız
gerekecektir.
HALİL
TİRYAKİ (Kırıkkale) – Vatandaş ağlıyor yaa… Yazıklar olsun!..
ABDULLAH
ERDEM CANTİMUR (Devamla) – Zira, kurulmuş olan Araştırma Komisyonu
her türlü bilgiyi, belgeyi raporuna dercetmiştir.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sonuç, sonuç?
ABDULLAH
ERDEM CANTİMUR (Devamla) – Elimizde belki arabaların bagajlarını
dolduracak şekilde belgeler de mevcuttur. Dolayısıyla, böyle bir
araştırma komisyonu kurulmasının gerekli olmadığını düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, buradan, yani, önergenin içeriğini okuduğumuz
zaman da, esasen bu önergenin verilmesinin sebebinin bu mağdur vatandaşlarımızın
sorunlarını gidermek amacına dönük olmadığı görülmektedir. Zira,
önerge içerisinde, işte, falanca tarihli falanca gazetedeki resim,
falanca gazetedeki haber…
Yine,
CHP Grubuna ait bir milletvekilimizin işte “cenaze namazında aynı
safta yer alma” gibi gazete haberlerine dayanan iddialar söz konusudur.
HALUK
KOÇ (Samsun) – Sayın Cantimur, onun gerekçesini biz yazdık Grup Başkan
Vekili olarak.
ABDULLAH
ERDEM CANTİMUR (Devamla) – Dolayısıyla, bu gibi gerekçelerle böyle
bir komisyonunun kurulmasının yerinde olmadığını düşünüyorum.
HALUK
KOÇ (Samsun) – Onlar gerekçede yazıyor, hiç saptırma.
BAŞKAN
– Sayın Koç, lütfen…
HALUK
KOÇ (Samsun) – Ben senin yerinde olsam böyle bir konuşmayı kabul etmezdim.
BAŞKAN
– Sayın Koç…
HALİL
TİRYAKİ (Kırıkkale) – Başkan iftira atıyor…
BAŞKAN
– Sayın Tiryaki, lütfen…
ABDULLAH
ERDEM CANTİMUR (Devamla) – Burada ifade edeceğim konu, ana muhalefet
partisinin…
HALUK
KOÇ (Samsun) – Hiç konuşmam otururum yerime. Yazık, yazık! “Bir milletvekili
olarak böyle bir sorumluluk almam” derim, otururum yerime.
ABDULLAH
ERDEM CANTİMUR (Devamla) – Ana muhalefet partisinin mağdur vatandaşlar
üzerinden siyaset yapmamasıdır.
HALİL
TİRYAKİ (Kırıkkale) – Mağdurlar gelmedi mi Grubunuza?
BAŞKAN
– Sayın Tiryaki, lütfen…
HALİL
TİRYAKİ (Kırıkkale) – Yalan konuşuyor.
BAŞKAN
– Lütfen, Sayın Tiryaki, o sözü söylemeye hakkınız yok.
ABDULLAH
ERDEM CANTİMUR (Devamla) – Ben, bu duygu ve düşüncelerle bu önergeyi
kabul etmeyeceğimizi ifade ediyor, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Cantimur.
YILMAZ
KAYA (İzmir) – Kendin inanmadın kendin…
BAŞKAN
– Önerinin aleyhinde söz isteyen Kerim Özkul, Konya Milletvekili.
Buyurun
Sayın Özkul. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET
SEMERCİ (Aydın) – Soyguncuları savunmaya utanmıyor musunuz yani?
OSMAN
ÖZCAN (Antalya) – Yalan savunulur mu ya!
MEHMET
SEMERCİ (Aydın) – Aleyhte söz alıyorsunuz, bu soygunculara…
BAŞKAN
– Sayın milletvekili, lütfen sabredin.
KERİM
ÖZKUL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…
MEHMET
SEMERCİ (Aydın) – Ben çıkmam oraya! Bırakırım milletvekilliğini
gene çıkmam oraya! Bırakırım o milletvekilliğini, gene çıkmak oraya!
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – …Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi üzerinde
aleyhte görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum.
MEHMET
SEMERCİ (Aydın) –Yazık, yazık!
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Aleyhinde aldınız, aleyhinde!
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
MEHMET
SEMERCİ (Aydın) – Yani, Yimpaş dosyasını savunacaksınız; yazık
be, yazık!
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – Öncelikle, Grup önerisinin içeriğine girmeden,
alışkanlık haline getirilmiş, her gün karşılaştığımız grup önerileriyle
ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum.
MEHMET
SEMERCİ (Aydın) – Hırsızı savunmak nerede görülmüş ya!
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi,
Türk halkının ihtiyaçlarını karşılamak üzere çalışmalar yapan,
ihtiyaçlarını yasal düzenlemelere bağlamak üzere çalışmalar yapan
bir Meclistir, ama, ne yazık ki, Cumhuriyet Halk Partisi İç Tüzük’ten
aldığı yetkiyi kötü niyetli olarak kullanarak, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin…
HALİL
TİRYAKİ (Kırıkkale) – Kötü niyetli sensin!
YILMAZ
KAYA (İzmir) – Bu, kötü niyet mi? Bu, kötü niyet mi?
HALİL
TİRYAKİ (Kırıkkale) – Kötü niyetli sensin!
BAŞKAN
– Sayın Tiryaki, lütfen.
HALİL
TİRYAKİ (Kırıkkale) – Doğru konuş!
YILMAZ
KAYA (İzmir) – Bu, kötü niyet mi?
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – Bağırma be!
BAŞKAN
– Sayın Özkul, lütfen…
HALİL
TİRYAKİ (Kırıkkale) – Kötü niyetli sensin!
BAŞKAN
– Sayın Tiryaki…
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarını
engellemektedir.
YILMAZ
KAYA (İzmir) – Bu ihtiyaç değil mi? Milleti soydular.
HALİL
TİRYAKİ (Kırıkkale) – Soygunculara arka çıkıyorsunuz be!
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – Her grup önerisinin konuşmacılarının konuşmalarını
tutanaklardan incelerseniz, yeni, ilave bir şey söylenmediğini
bizzat kendiniz de göreceksiniz.
YILMAZ
KAYA (İzmir) – Sen söyle, sen!
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – Ortada herhangi bir, yeni bir iddia, yeni bir bulgu,
konuşmanın, görüşülen konunun içeriğine katkı sağlamaya dönük
en ufak bir şey bulamazsınız.
YILMAZ
KAYA (İzmir) – Sen ne anlatıyorsun? Masal anlatıyorsun, masal!
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – Sadece, polemik yapmaya, aynı şeyleri tekrar tekrar
belirtmeye dönük çalışmalardır. Bu nedenle, Cumhuriyet Halk Partisine,
Türkiye’nin gerçek gündemine geri dönmesini…
Türkiye’nin
ihtiyacı olan, emeklilerin ölüm aylığı bağlanmasına ilişkin yasayı,
5 maddelik bir yasayı Türkiye Cumhuriyeti Meclisi tam üç günde bitirdi.
HALUK
KOÇ (Samsun) – Meclisin adını doğru söyle önce!
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – Türkiye Büyük Millet Meclisi, tam üç günde bitirdi
maalesef.
ŞEVKET
ARZ (Trabzon) – Sayenizde…
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – 5 maddelik bir şeyi tam üç günde bitirdi.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Maddeye gel, maddeye!
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – O nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi yetkililerine,
Meclisimizin çalışmalarını engelleme noktasında daha duyarlı
olmalarını tavsiye ediyorum.
FERAMUS
ŞAHİN (Tokat) – Sen, bu konu hakkında ne söylüyorsun? Bu konu hakkında
düşüncelerini söyle…
HALİL
TİRYAKİ (Kırıkkale) – Ya, sen…
BAŞKAN
– Sayın Şahin… Sayın Tiryaki, lütfen… Lütfen Sayın Şahin… Sabredin
lütfen…
OSMAN
ÖZCAN (Antalya) – Ortak olan bile konuşmaz böyle!
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – Efendim, Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu
önergenin içeriğine gelecek olursak, daha önce, Meclisimizde üzerinde
tartışmalar yapılarak kurulan bir komisyonumuz vardı. Bu komisyonumuz,
çok ortaklı holdinglere ilişkin bir çalışma yürüttü, sekiz ayı aşkın
bir çalışma yürüttük ve bir sonuç bildirisiyle de bu çalışmaları
neticelendirdik. Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız, bu belirtilen
sonuç bildirgelerine ilişkin niçin bir çalışma yapılmadığına ilişkin
defalarca burada sözler sarf ettiler. Herhangi bir konuda bir yasal
düzenleme yapma yetkisi, sadece iktidar partilerine mensup bir
yetki değildir.
HALUK
KOÇ (Samsun) – Kanun teklifi komisyonda, haberin yok senin!
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – Aynı zamanda, Cumhuriyet Halk Partisi…
HALUK
KOÇ (Samsun) – Haberin yok…
OSMAN
ÖZCAN (Antalya) – Bunu nereden bilecek o!
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – …doğrudan gündeme alınması teklifiyle gelir, görüşürsünüz
sayın şey…
Efendim…
YILMAZ
KAYA (İzmir) – Hikâye anlatıyorsun, hikâye!
BAŞKAN
– Sayın Özkul, lütfen Genel Kurula hitap edin.
Sayın
milletvekilleri, lütfen…
YILMAZ
KAYA (İzmir) – Öğrenmeden konuşuyor ama Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Lütfen…
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – Efendim, komisyon çalışmalarında da gördük ki, bu
çok ortaklı holding yapılanması…
ŞEVKET
ARZ (Trabzon) – Dersine iyi çalışmamışsın! Geçerli not alamadın!
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – …1980’li yılların ortasından itibaren başlamış ve
2001 yılına kadar yoğun bir şekilde sürmüştür. 1982 yılında Yimpaş
Holding kurulmuş, 1984 yılında da SPK kaydına alınmış. 1988 yılında
Kombassan, 1989 yılında da İttifak Holding kurularak, çok ortaklı
yapılanmaya doğru bir süreç başlatılmış.
OSMAN
ÖZCAN (Antalya) – Çok soyguncu ortak, çok soyguncu ortak!
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – Bu süreç içerisinde, öncelik olarak, iyi niyetli
olarak kurulan ve küçük yatırımcıların paralarını bir araya getirerek
ülke kalkınmasına destek olmak amacıyla şirketler kurmak için kurulan
bu holdingler, daha sonra kötü niyetli insanların da devriye girmesiyle,
maalesef, çığırından çıkmıştır.
FERAMUS
ŞAHİN (Tokat) – Paralar nerde, paralar?
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – Bu holding yöneticileri para toplayabilmek için
insanların dinî duygularını, millî duygularını ve Türkiye sevgilerini
istismar etmişlerdir.
ŞEVKET
ARZ (Trabzon) – Güzel bir laf ettin.
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – Bu doğrudur, ama, ne bu holdinglerin yöneticilerinde
ne de bu holdinglere…
FERAMUS
ŞAHİN (Tokat) – Senin bu paralardan haberin var mı?
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – …para yatıran değerli katılımcıların niyetlerinde
önceliklik olarak hiçbir zaman dinî duygular öncelik yer almamıştır.
YILMAZ
KAYA (İzmir) – Yapma ya!
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – Bunların esas amacı, vatandaşların paralarını
daha fazla toplayabilmektir, bunlara ortak olan katılımcıların
amacı da, kâr amacı, daha fazla kâr alma amacıdır. Yani, bir anlamda,
sahtekârlarla tamahkârların anlaşması neticesi bu holdingler aşırı
derecede büyümüşler ve bir faciaya yer açmışlardır.
YILMAZ
KAYA (İzmir) – Sen şimdi savunuyor musun bunları, savunuyor musun,
onu söyle. Sahtekârlarla tamahkârları savunuyor musun?
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – Savunmuyorum, ama…
YILMAZ
KAYA (İzmir) – Niye çıktın oraya o zaman? Niye konuşuyorsun? Ne anlatıyorsun?
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – Savunmuyorum, ama…
BAŞKAN
– Sayın Kaya, karşılıklı konuşma gibi bir üslubumuz var mı? Sayın
Kaya, lütfen…
YILMAZ
KAYA (İzmir) – Bir milletvekilinin bu durumda olmasına çok üzüldüm
Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın Kaya, lütfen, susar mısınız.
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – Hiçbir zaman holding yöneticilerinin yapmış olduğu
yanlışların savunması içerisinde değiliz.
FERAMUS
ŞAHİN (Tokat) – Niye çıktın oraya?
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – Ama, şu gerçek ki: Bu insanlar hiçbir zaman dinî duygularla
hareket etmemişlerdir. En niyetlisinin hareketi, daha fazla para
toplamak, daha fazla paraya hükmetmek, daha büyük patron olmaktır.
Ondan öte, buraya ortak olan vatandaşların öncelikleri de, İslami
kaygılardan değildir, aşırı derecede kâr payı almak düşüncesiyle
buraya ortak olmuşlardır.
Sayın
Cumhuriyet Halk Partisi yetkililerinin vermiş olduğu araştırma
önergesinin gerekçesine baktığınızda, 22 Ekim 2006 tarihli Hürriyet
gazetesinde yer alan “4 bakan var, bir gören yok.” başlıklı haberi temel
alarak…
YILMAZ
KAYA (İzmir) – Aynen.
KERİM
ÖZKUL (Devamla) –…bu önergelerine gerekçe olarak göstermişlerdir.
Sayın
milletvekilleri, hepimiz siyaset yapıyoruz. Bir siyasetçi camide
kimlerle aynı safta yer alacağını seçme hakkına sahip değildir.
Safta yer alan insanlardan iyi hâl kağıdı alma gibi bir durum da söz
konusu değildir. Siz de siyasetçisiniz…
YILMAZ
KAYA (İzmir) – Açılışta var, açılışta!
ŞEVKET
ARZ (Trabzon) – Açılışa nasıl gitti, açılışa?
BİHLUN
TAMAYLIGİL (İstanbul) – Tanımadan değil, bilerek.
CANAN
ARITMAN (İzmir) – Bilerek ve isteyerek, kasten.
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – Halk arasında, insanlar sizinle birlikte bir fotoğraf
çektirme talebinde bulunuyorsa, siz fotoğraf çektirmek istediğiniz
vatandaşlardan iyi hâl kağıdı almak durumunda değilsinizdir, yan
yana gelip bir fotoğraf çektirebilirsiniz.
ŞEVKET
ARZ (Trabzon) – Meclis bahçesinde açılışta, açılışta.
CANAN
ARITMAN (İzmir) – Çocuklar biliyor, onlar mı bilmeyecek!
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – Bunu gerekçe göstererek, Meclisin daha önce araştırma
yapmış olduğu bir konuda tekrar araştırma yapma teklifi vermenin
doğru olmadığı kanaatindeyim.
CANAN
ARITMAN (İzmir) – Kaçın kaçın, ama milletten kaçamayacaksınız.
KERİM
ÖZKUL (Devamla) – Bu nedenle, Cumhuriyet Halk Partisinin önergesinin
aleyhine olduğumu belirtir, yüce heyeti saygıyla selamlarım. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) – Vicdanınız rahat mı, vicdanınız?
FERAMUS
ŞAHİN (Tokat) – Paralar nerede, paralar?
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Özkul.
Oylarınıza
sunuyorum.
HALUK
KOÇ (Samsun) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
– Arayacağım Sayın Koç, karar yeter sayısı arayacağım aynı zamanda.
Kabul
edenler… Kabul etmeyenler…
Sayın
milletvekilleri, kâtip üyeler arasında anlaşmazlık olduğu için
elektronik cihazla oylama yapacağız.
Üç dakikalık
süre veriyorum, oylama işlemini başlatıyorum:
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, öneri reddedilmiştir.
Gündemin
“Seçim” kısmına geçiyoruz.
V. - SEÇİMLER
A) KOMİSYONLARDA AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE
SEÇİM
1.- Dışişleri ve Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonlarında açık
bulunan üyeliklere seçim
BAŞKAN
– Dışişleri Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubuna düşen 1 üyelik için Manisa Milletvekili Mehmet Çerçi aday
gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için Konya Milletvekili Sami
Güçlü aday gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Alınan
karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet
Daniş ve İbrahim Köşdere’nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici
Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN
– 1’inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle
ilgili komisyon raporu gelmediğinden teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2’nci
sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin
Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve
Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
BAŞKAN
– Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Amerika Birleşik
Devletleri Hükûmeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik
Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına
Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı: 1147)
BAŞKAN
– Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü
sırada yer alan, Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan’ın, Terör ve
Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Diyarbakır Milletvekili Osman
Aslan’ın; Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu
(2/843) (S. Sayısı: 1241) (x)
BAŞKAN
– Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Geçen
birleşimde, teklifin tümü üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalar
tamamlanmıştı.
Şimdi,
söz sırası, şahsı adına söz isteyen Ağrı Milletvekili Naci Aslan’a
aittir.
Sayın
Aslan buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
NACİ
ASLAN (Ağrı) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Diyarbakır Milletvekilimiz
Sayın Osman Aslan’ın, Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 1241
sıra sayılı Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu üzerine
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(x)
1241 S. Sayılı Basmayazı 12.12.2006 tarihli 30’uncu Birleşim Tutanağına
eklidir.
Dün,
burada, bu yasa görüşülürken, yasa teklifini veren değerli milletvekillerimiz
ve gruplar adına konuşan, şahsı adına konuşan değerli milletvekillerimiz,
konuyla ilgili, içeriği çok dolu ve gerçekten ülkenin asıl meselesi
ve sorunu olan hadiseyi ve bununla ilgili gelişmeleri çok iyi bir
şekilde anlattılar. Arkadaşlarımız, illere göre kurulan komisyonları
ve illere göre zarar gören vatandaşlarımızın sayısını burada
ifade ettiler. 79 ilimizde 100’e yakın komisyon kurulmuştur. Müracaat
tarihinden bugüne kadar yaklaşık olarak 227 bin yurttaşımız, terörden
zarar gördüğüne dair başvuruda bulunmuştur. Yine, burada, bu kanunun
görüşülmesi sırasında anlaşıldı ki, bu 227 bin kişiden 47 bin kişinin
dosyasının neticeye bağlandığı ifade edildi.
Değerli
arkadaşlarım, şu anlaşılıyor ki, 3 ilimiz hariç diğer bütün illerde
bu tür komisyonlarımız kurulmuştur. Ama, işin püf noktası şurada:
Bölgelerin özelliğine ve stratejik konumuna baktığımız zaman, Doğu
ve Güneydoğu illerinde bu komisyon sayılarının mutlak surette artırılması
gerekiyor. Artı, komisyonlarımızın yalnız valiliklerde vali yardımcıları
başkanlığında değil, aynı zamanda ilçelerde kaymakamlarımızın
başkanlığında ve hangi bölgede hangi köyler görüşülecekse o köylerin
bilirkişi heyetleri ve muhtarları da mutlaka o gün komisyonda bulunmalı
ve komisyon bu insanlardan bilgi almalıdır. Çünkü, gelen kaymakamlarımız
yeni atanmıştır, bölgeyi tanımıyor, daha önce meydana gelen hadisenin
içeriğini bilmiyor, hatta, çoğu köye bile gitmemiştir, o zarar gören
yurttaşımızın hanesini, iskân ettiği yeri bile bilmemektedir ve
o insanımızın o zaman can ve mal yönünden ne kadar kayba uğradığı
da biraz müphem kalmaktadır. Bu nedenle, Sayın Bakanımız buradayken,
bu kanun geçtikten sonra bir genelgeyle valiliklerimize bir emir
buyurarak, bu konuda daha detaylı, daha hassas ve şeffaf incelenmesini
talep ediyorum. Vatandaşımız çok mağdur olmuştur.
Değerli
arkadaşlar, ben bölge insanıyım ve bu terörün çok zararını da görmüş
bir kardeşiniz olarak olayı biliyoruz. Burada, bazı arkadaşlarımız
çıkıp bu terörle ilgili ve bölgelerin özelliğiyle ilgili konuşma
yaparken aynen aklıma şu geliyor: Bir tıp doktoruna, git, işte, Anayasa
Mahkemesinde falan hukuksal savunmayı yap gibi… Esas o bölgenin insanı,
orada yaşayan, o sorunları bilen, terörün ne demek olduğunu ve terörün
kaynaklandığı sosyal yaraların teşhis ve tahlil edilmesi gerekiyor.
Şimdi, siz, eğer terörün kaynağını kurutmazsanız, terörün bahanesini
ve teröristin sermayesini bitiremezseniz, sadece silahla terörü
söndürmeniz, bitirmeniz mümkün değil. Terörist köye geliyor, ne diyor:
“Yahu, seni devlet vatandaş saymıyor ki kardeşim; yolun yok, suyun
yok, okulun yok, çocuğun okumuyor, sen askerî okullara giremiyorsun;
seni Anayasa gereğince birinci sınıf vatandaş tanımıyor ki. İşte,
biz gelirsek böyle yaparız, böyle…”
İşte,
değerli arkadaşlarım, icraatlı, yürekli Hükûmet böyle olur. Sayın
Başbakanımız ne yaptı: KÖYDES Projesini geliştirdi. KÖYDES Projesiyle,
hamdolsun ki Allah’a, 2006 ve 2007 yılı itibarıyla suyu ve yolu olmayan
köy kalmayacaktır. Şimdi, ben, eskiden hiç atla bile gitmediğim köyüme,
taksime biniyor, figüreli, 40 santimlik stabilize yolda gidiyorum
ve yurttaş, 6 kilometre -af buyurun- merkebin sırtında bulanık kar
suyunu getirirken, şimdi evinde çeşmeyi açıyor, H2O suyunu içiyor
“ne mutlu” diyor ve telefon açıyor bizi kutluyor. İşte vatandaşı
sevmek bu, işte Türkiye Cumhuriyeti millî sınırları içerisinde yaşayan
73 milyon yurttaşı birinci vatandaş saymanın sevdası bu diyor işte.
Onun için biz Recep Tayyip Erdoğan’ı seviyoruz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Değerli
kardeşlerim, ispatı meydanda, palavraya gereği yoktur. Ağrı gibi
bir ile bu yıl Sayın Başbakanımız ve İçişleri Bakanımız 40 trilyon
para sadece KÖYDES’e göndermiştir. 1.100 kilometre figüreli yol yapılmıştır.
926 yerleşim birimimizden sadece 300 tanesi kalmış, Allah’ın izniyle
o da bu sene programa alınmış ve gelecek sene, Ağrı’da, 926 yerleşim
biriminde yolu olmayan kalmayacak, suyu evinde akmayan kalmayacak.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, sosyal toplumun sorunları içeriğinde, bir defa, bunu
Hükûmetimden de rica ediyorum, teröristin sermayesini bitirelim.
Sermayesi hamdolsun bitti. Artık köylerimize giremiyor ve yurttaş
diyor ki: Kardeşim sen neyin peşindesin, kimin güdümündesin, kimin
menfaatine hizmet ediyorsun? Devletim bana sahiplendi, şu andaki
Hükûmet, benim onun birinci sınıf yurttaşı olduğumu anladı, kavradı
ve yanımdadır. Beni kardeşi olarak ilan eden bir Başbakana sahibim.
Sen kimsin!
Dolayısıyla,
bizim nitelikli ve nicelikli bir eğitimi gerçekleştirmemiz lazım.
Orada, ivedi olarak yatılı bölge okullarının yoğunluk kazanması
gerekiyor ve özellikle de şunu Hükûmetimden arz ediyorum: Deneyimsiz
idarecinin oraya gönderilmemesi gerekiyor. Sosyolojik ve psikolojik
yönü güçlü, toplumsal gelişmeyi çok iyi bilen idarecilerin gitmesi
gerekiyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Benim,
bir de, çok, çok, çok, çok üzüldüğüm, bir zamanlar, işte, doğu ve güneydoğu
bölgelerimizde, terörü yok edecek, insanlarımızla bütünleşecek,
halkı kucaklayacak, halka yurttaşlık sevgisini aşılayacak bazı
kişilerin, emekli olduktan sonra, çıkıp radyo ve televizyon kanallarında,
çeşitli senaryolar ve para alarak o programlara çıkarak yeni ırkçılık
tohumları ekmeye çalışıyorlar. Ben, o…
BAŞKAN
– Sayın Aslan… Sayın Aslan… Lütfen konuyla ilgili konuşur musunuz.
NACİ
ASLAN (Devamla) – Hemen dönüyorum.
BAŞKAN
– Lütfen ama…
NACİ
ASLAN (Devamla) – Herkesin, Türkiye Cumhuriyeti’nin ay yıldızlı al
bayrağı altında, millî sınırları içerisinde, Anayasa’nın değiştirilemez
3 maddesinin içeriği doğrultusunda birbirimizi sevmek, birbirimizi
kucaklamak ve bu ülkenin geleceğini dünyayla entegre eden bu
Hükûmetle birleşerek, bu sevdalı Başbakan, bu sevdalı bakanlar, bu
sevdalı güzel grup, Türkiye’nin önünü açıyor. Türk halkı sizinle beraberdir.
Şunu
hiç unutmayın: Halk, eski halk değil. Köy ağası atına binerdi, gelirdi
şehre, akşam köye dönerdi; heybede de meyve getirir, herkes köy ağasının
odasına toplanırdı. Ağa ağanın Allah’ına, ne atarsa tutar, ama şimdi
öyle değil kardeşlerim. İcraatlar… Televizyona basar, beş saniye
önce Amerika’da olan olayı benim köylüm görüyor, inceliyor, tahlil
ediyor. Yani, artık, palavra atmanın veya gerçekleştirmediğin bir
hareketi, ona, yapmışsın gibi anlatmanın imkânı yok. Doğru olmak, dürüst
olmak, yalan söylememek her politikacının erdemli hareketi olmalıdır.
Dolayısıyla, bizim halkımız… Bundan önceki hükûmetlerin, koalisyonların
ne yaptığını biliyor musunuz? İnanın arkadaşlar, şunu samimiyetle
söylüyorum: Çoğu yurttaşımız, bu yasadan ötürü, acaba -ben gidip müracaat
edip kendi zararımı tazmin etme noktasında- bana bir damga yapıştırılır
mı, yapıştırılmaz mı? Çünkü, o zamanki hükûmetler, vatandaşıma, birinci
sınıf vatandaş gözüyle bakmıyordu. Yani, sanki bu yurttaş bu ülkenin
çocuğu değil. Sanki Dumlupınar’da ölmüyor, Kıbrıs’ta Beşparmak Dağları’nda
ölmüyor, Çanakkale Boğazı’nda ölmüyor, Kars’ta ölmüyor gibi yanlış
düşüncelere sahip yanlış resmî ideolojilerin doğrultusunda ve gerçekten
bölgeyi ve halkı tanımayan, teröristi ve dış güdümlü olan odakları
birbirinden ayırmama zihniyeti noktasında yanlış düşünceye sahiptiler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Toparlar mısınız lütfen.
NACİ
ASLAN (Devamla) – Ama, hamdolsun Allah’a, bugün bir Başbakan çıkıp diyor
ki: Kürt’üyle, Türk’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Abaza’sıyla Türkiye
Cumhuriyeti millî sınırları içinde yaşayan ve gerçekten temel ögemizde
birleştiğimiz noktada herkes benim kardeşimdir. Bu ne güzel bir sevda!
Bu ne güzel bir yöneticilik! Toplumlar, layık olduğu yöneticiler
tarafından yönetilirler.
Değerli
dostlar, bu, Türkiye için bir fırsattır ve Türkiye’nin nasıl dünyaya
entegre edildiğini, nasıl bugün dünya devletleri Türkiye’yi kaçırmamak
için mücadele ettiklerini ve bu Başbakanımızın, Hükûmetimizin,
Dışişleri Bakanımızın ve gerçekten güzel Dışişleri bürokratlarımızın
ve ekonomistlerimizin vermiş olduğu olumlu mücadele meyvesini
vermektedir. Ağaç dikilmiştir, dallar budaklar salmıştır, tomurcuklar
açılmış, Allah’ın izniyle meyveleri yavaş yavaş olgunlaştırarak
toplumun her kesimiyle beraber yiyeceğiz.
AHMET
YENİ (Samsun) – CHP de kaçmıştır.
NACİ
ASLAN (Devamla) – Mübarek olsun. Yolunuz açık olsun.
Hepinize
selam ve saygılar sunuyorum, çok teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Şahsı adına söz isteyen Selahattin Beyribey, Kars Milletvekili.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
YUSUF
SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
Türkiye’de, geçmişten düne kadar birçok yapılmış yanlışlıkları düzeltmek
AK Parti Hükûmetine nasip oldu.
Biraz
evvel konuşurken, atıl yatırımlarla ilgili konuşma yaparken ifade
ettiğim şeylerde… AK Parti döneminde atıl yatırımlar olmamıştır,
popülizm de olmamıştır. Genel Başkanımız Tayyip Erdoğan’ın popülizmle
ilgili söylediklerini biliyoruz, olmaması doğrultusunda, her
zaman bizlerle bunu paylaşıyor ve telkinlerde bulunuyor ve haklıdır.
Tabii,
o dönemdeki en büyük sorunlardan bir tanesi de, özellikle 1980’li
yıllardan 2002 iktidarına kadar, Türkiye genelinde terörden zarar
görenler ve bu terörden zarar görenlerin mağduriyetleri vardı. Buna
çözüm bulmak da, yine, AK Parti Hükûmetine nasip oldu ve 27/7/2004 yılında
yasalaştırdığı bir kanunla terörden zarar görenlerin haklarının
sulhî yollarla çözülmesiyle ilgili yasa getirdi. O yasayla da, iki
yıl içerisinde çözülmesi düşünülüyordu. Ama, müracaatlar başlangıçta
çok düşükken, sonradan -biraz evvel milletvekilimin de ifade ettiği
gibi- 227 binler civarına ulaştı. Bu arada, iki yıl içerisinde Hükûmetimiz
çalıştı. Çalışmalarıyla, 27 bin civarında vatandaşımız hak sahibi
oldu. Ama, 47 bin dosya incelendi, ancak, bunların yüzde 40 civarındaki
vatandaşımızın hak sahibi olmadığı görüldü. Şimdi, buradan vatandaşlarımıza
da seslenmek istiyorum: Hak sahibi olmayanlar müracaat edince,
bunları elemeyle ilgili kaybettiğimiz zaman gerçek hak sahiplerinin
zamanının da gaspıdır. O doğrultuda… Hatta, bununla ilgili, bazıları
köyleri gezerek, yanlış bilgilendirerek, belki kazançlar elde etme
uğruna, haksız kazançlar elde etme uğruna çalışmalar yaptılar. Vatandaşlarımızın
bunları dinlememesi gerektiği kanaatini taşıyorum, çünkü, hak
sahiplerinin haklarını alması süresiyle ilgili zamanda sıkıntılar
yaşamaktayız.
Bu kanun
Bakanlar Kuruluna yetki veriyor. Yetki verdiği içindir ki, bence
doğru bir karardır. Bir yıllık sürelerle, uzatabildiği kadar, işlemler
bitinceye kadar devam edecektir.
Bu, aynı
zamanda, ülkemizin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi karşısındaki
duruşunu da müspet yönde etkilemektedir. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi bundan dolayı büyük bir yük altındaydı, o yük de kalkmıştır.
Artı, hukuksal boyutta veya vatandaşıyla anlaşması boyutunda,
ülkemiz, gereğini yerine getirme yükümlülüğüne de 2002’den bu tarafa
doğru sahip olmuştur. Bununla ilgili bir karar da, biliyorsunuz,
Kıbrıs’ta çıkmıştır. Bunlar, memnuniyet verici kararlardır. Önemli
kazanımlar olduğunu düşünüyorum ülkemle ilgili olarak.
Komisyon
çalışmaları devam ediyor. Komisyon sayısı artırılabilir mi? Artırılabilirdi;
ama, orada, genellikle, işte, bir vali yardımcısı ve bakanlıkların
görevli daire amirliklerinden olacağından dolayı -bir ilde bir tane
daire amiri var; iki tane, üç tane, dört tane yok ki onları ayrı ayrı
gruplandırasın- o doğrultuda orada bir çıkmazımız var. Ama, sayı artırılabilir
mi? Yani, çok da önemli bulmuyorum. Önemli olan, komisyonların elektronik
ortamda veya bilgisayar ortamında daha iyi bilgilendirilmesi,
tecrübe sahibi olması, ki, iki yıl süre içerisinde bu doğrultuda
kazanımlar elde ettiklerini düşünüyorum. Bundan sonraki dosyaların,
daha hızlı ve daha kısa zamanda geçeceğini düşünüyorum.
Ben,
gerçekten, Ankara’da da oturan, başka yerlerde de oturan, Kars’ta köyleri
boşaltılmış, mağdur olmuş vatandaşlarımızın sıkıntılarını biliyorum.
Bunlar, en kısa zamanda, inşallah bölgelerine giderler.
O bölgelerde
de, birçokları mezralarda yaşıyordu. Bence, mezraları, artık, şeyden
çıkarmak lazım. Bunları, toplu, köylerin ortak alanlarında sahalar
açarak hem hizmetlerin kolay gitmesi hem eğitimin kolay gitmesi hem
sağlık hizmetlerinin kolay gitmesi doğrultusunda birleştirme yolunda
telkinlerde bulunmakta fayda olduğu kanaatini taşıyorum.
Bu yasanın
en kısa zamanda çıkmasını, mağdur olanların haklarının, mağduriyetlerinin
en kısa zamanda giderilmesi gerektiğine inanıyorum.
Hükûmetimizin
bu doğrultudaki çalışmalarından dolayı da, Hükûmette çalışan, başta
Başbakanımız, Bakanımız olmak üzere bütün ilgililere bu yasadan
dolayı teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Beyribey.
Esası
üzerinde soru-cevap işlemi yapılacaktır. Süresi yirmi dakikadır.
Dünkü soru sorma süresi geçerlidir.
Sayın
Özdoğan, buyurun.
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanıma bir sorum var: Sayın Bakanım, Erzurum’da son dönemlerde gelişen,
Erzurum’un varoşlarından Dağ Mahallesi’nde bulunan Halitpaşa İlköğretim
Okulunda görevli kadın öğretmenlere taciz olaylarını ve bağlantılarını
gündeme getirmem vesilesiyle, Bakanlığınıza bağlı Erzurum Valisinin,
küstahça bir üslupla, yerel basında tarafımı hedef olan sözlerine
maruz kalmış bulunuyorum.
Sayın
Bakan, geçen hafta Halitpaşa İlköğretim Okulunda cereyan eden taciz
olaylarını, şehrin başka illerden aldığı yoğun göç ve bunun beraberinde
getirdiği sosyal sorunları ve bu sosyal sorunların PKK tarafından
istismarını, sözlü soru şeklinde, Meclisin ve ayrıca da ulusal basının
gündemine getirmiştim. Bakanlığınıza bağlı bir devlet memuru
olan Erzurum Valisi, Anayasa’nın bana milletvekili olarak vermiş
olduğu yasama ve denetleme görevleri içerisinde gündeme getirmiş
olduğum ve Erzurum’un…
BAŞKAN
– Sayın Özdoğan, konuyla ilgili, lütfen, sorunuzu sorar mısınız.
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) – Konudur…
BAŞKAN
– Sorar mısınız Sayın Özdoğan. Lütfen…
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) – Sayın Başkan, terörden bahsediyor.
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) – Konuyla anlatıyorum, masal anlatmıyorum Sayın
Başkanım burada.
BAŞKAN
– Sayın Özdoğan, konuyla ilgili sorunuzu sorar mısınız.
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) – Ben önemli bir terör olayını anlatıyorum; ileride,
içeriğinde var.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) – Terörden bahsediyor Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın Özdoğan, son defa tekrar ediyorum, konuyla ilgili sorunuzu
sorar mısınız lütfen.
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) – Sayın Başkanım, sizi de görüyor halk, beni de.
Masal anlatmıyorum burada ben.
BAŞKAN
– Sorar mısınız sorunuzu.
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) – Konuyla alakalı soruyorum Sayın Başkanım. Bu
önemli bir konu. Erzurum’daki bir terör meselesini gündeme getiriyorum
ben.
BAŞKAN
– Sayın Özdoğan, lütfen sorunuzu sorun.
Buyurun.
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, Anayasa’nın bana milletvekili olarak vermiş olduğu yasama
ve denetleme görevleri içerisinde...
BAŞKAN
– Sayın Özdoğan, teşekkür ediyorum.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) – Nasıl kesersiniz Sayın Başkan? Lütfen...
BAŞKAN
– Sayın Işık, buyurun.
AHMET
IŞIK (Konya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) – Sayın Başkan soru soramayacak mı bir milletvekili?
BAŞKAN
– Bir hakkın kötüye kullanılmasına müsaade etmeyeceğim.
Buyurun
Sayın Işık.
AHMET
IŞIK (Konya) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanıma şu soruları yöneltmek istiyorum: Sayın Bakanım, il- zarar
tespit komisyonlarınca verilen olumlu kararlar neticesinde ödenen
toplam tazminat miktarı ne kadardır?
Tazminat
talebinin reddi konusunda vatandaşın itiraz hakkı var mıdır?
Zarar
tespit komisyonlarının artırılmasını düşünüyor musunuz?
Görüşülen
toplam dosya sayısı bugüne kadar ne olmuştur ve komisyon çalışmalarını
yeterli ve başarılı buluyor musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Sayın
Kandoğan.
ÜMMET
KANDOĞAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakanımdan öğrenmek istiyorum: Terör meselesi son derece önemli
bir mesele. Terörün önlenmesi noktasında da altyapı yatırımlarının
son derece önemli bir yere sahip olduğunu hepimiz takdir ediyoruz.
Biraz önce konuşan Sayın Milletvekilimizin, geçmiş dönemlerdeki
hükûmetlerin köylere giden yatırımlar noktasında hiçbir hizmet yapmadıkları
şeklindeki ifadelerinden sonra, ben, Sayın Bakanımdan öğrenmek istiyorum:
Sayın
Bakanım, geçmişte de değişik hükûmetlerde görev almış bir bakan olarak,
bu iddiayı kabul ediyor musunuz? Sizin dönemlerinizde, geçmiş
hükûmetler döneminde, köylere giden yatırımlar noktasında çok büyük
ihmalleriniz olduğunu kabul ediyor musunuz?
Benim
elimde bir not var, Tarım Bakanlığının yayınladığı bir rapor. 2002
yılında AK Parti iktidara geldiğinde Türkiye’de suyu olmayan köy
sayısı 875, yani, Türkiye’deki 35 bin köyden sadece 875 adedinin suyu
olmadığı söz konusu olduğu göz önüne alınacak olursa, bu ifadeleri
doğru buluyor musunuz?
BAŞKAN
– Sayın Kandoğan...
ÜMMET
KANDOĞAN (Denizli) –Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Torun.
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Aracılığınızla,
Sayın Bakanıma şu soruları yönetmek istiyorum:
Sayın
Bakanım, terörden zarar görenlerin zararlarının karşılanması
için Hükûmetimiz döneminde toplam olarak ödenen para miktarı ne kadardır?
Ödenen bu paralarla yeniden ihya edilen köy sayısı ve köylerine dönen
insanların adedi ne kadardır?
1987
yılından önce de terörden zarar gören büyük sayıda köy ve insan vardır.
Terörden zarar görenlerin bu zararlarının karşılanması amacıyla
bu türden yasalar çıktıkça, 1987 yılı öncesinde de zarar görenler
“Bizim de zararlarımız karşılanacak mı?” diye bize sormaktadırlar.
Bu konularda, Sayın Bakanım, bilgi arz ederseniz çok mutlu olacağım.
Ayrıca,
Sayın Bakanlığınız tarafından, terörden zarar görenlerin zararlarının
karşılanması bağlamında köylere KÖYDES kapsamında önemli miktarlarda
para gönderiyorsunuz. Bu paraların Diyarbakır bağlamında miktarı
ne kadardır?
Arz
ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Torun.
Sayın
Bakan, buyurun.
İÇİŞLERİ
BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
Sayın Ahmet Işık’ın sorularını yanıtlamaya çalışacağım.
İl zarar
tespit komisyonlarının sayısı 104. Tabii, her komisyonun başında
bir vali yardımcısı oluyor yasa gereği. Bazı illerimizde vali yardımcısı
sayısı iki veya bir olduğu için kuramamıştı, ama, bazı illerde de
üç-dört komisyon olan da vardır. Zaman içinde, bu Yasa çıktıktan sonra,
bir yıl daha süre tanındığı için, belki o komisyonları müsait olan
illerde artırabiliriz.
Tabii,
sadece komisyon başkanı değil, bütün kamu kurumlarından uzmanlar
alıyoruz; Maliyeden, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının temsilcilerinden,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığından, Sağlık Bakanlığından. Ve yine
birer avukat bulunuyor. Bu bakımdan, bazı illerde bu kadar çok sayıda
eleman bulmakta da zorluk çekildiği için şu anda 104. İnşallah, önümüzdeki
dönem bu sayıyı da artırma imkânımız olabilir.
“Şu
ana kadar ne kadar para ödendi?” Şu ana kadar bizim komisyonlardan neticelenen,
olumlu olarak neticelenen vatandaşlarımıza ödediğimiz para
140.768.961 YTL, yani 140 trilyon para ödenmiş. Toplam başvuru sayısı
ki, burada hep söylendi: 225.773.
Sayın
Ümmet Kandoğan’ın sorusuna müsaadenizle cevap vermek istiyorum.
İktidara geldiğimizde… Rakamlar verdi, kaç köyde içme suyu var,
kaç köyün içme suyu yetersiz, kaç köyün stabilizesi var, kaç köyün
yolu asfalt, bunların rakamlarını tespit edip, kendisine yazılı
olarak bildireceğim.
Sayın Cavit Torun “Ne kadar ödendi?” dedi. Biraz
önceki Ahmet Işık’ın sorusuna cevap verirken belirttim, ödenen miktarı.
Bu köye dönüş bakımından da bir soru sormuştu. Değerli arkadaşlar,
24.036 hane ve nüfus olarak da 145.358 kişi bu köye dönüş ve rehabilitasyon
projesi ve bilahare de sizlerin desteğiyle çıkardığımız, bu terörden
zarar görenlere ödenecek tazminat yasasından sonra, bu kadar vatandaşımız,
söylediğim bu kadar hane ve vatandaş köyüne geri dönmüştür.
Teşekkürler
Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Başka
soru yok.
Soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
ÜMMET
KANDOĞAN (Denizli) – Karar yeter sayısı…
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN
– Arayacağım Sayın Özdoğan.
Teklifin
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelere
geçilmesini oylarınıza sunuyorum; ancak, karar yeter sayısı arayacağım:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri karar yeter
sayısı yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.05
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.17
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31’inci Birleşimi’nin Üçüncü Oturumu’nu
açıyorum.
1241 sıra sayılı Teklif’in görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan’ın; Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/843) (S. Sayısı:
1241) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin maddelerine geçilmesinin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, maddelerine
geçilmesini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
vardır, maddelere geçilmesi kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
TERÖR VE TERÖRLE
MÜCADELEDEN DOĞAN ZARARLARIN
KARŞILANMASI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 17/7/2004 tarihli ve 5233
sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 3- Bu Kanunun geçici
1 inci maddesi ve bu Kanuna 28/12/2005 tarihli ve 5442 sayılı Kanunla
eklenen geçici 1 inci madde gereğince yapılan başvuruların sonuçlandırılma
süresi, maddelerde öngörülen sonuçlandırılma süresinin bitiminden
itibaren bir yıl uzatılmıştır. Bu sürenin de bitmesi ve başvuruların
sonuçlandırılamamış olması halinde, Bakanlar Kurulu bu süreyi
her defasında bir yılı aşmamak üzere uzatabilir.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Hasan Güyüldar, Tunceli Milletvekili.
Buyurun Sayın Güyüldar. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HASAN GÜYÜLDAR
(Tunceli) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1241 sıra sayılı
Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinden
dolayı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Konuşmama başlarken yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.
Özellikle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya
yönelik terör ve terörle mücadeleden dolayı can ve mal kaybına uğrayan
bölge halkı zararlarının, kurulan komisyonların, sulh yoluyla karşılanması
amacıyla 5233 sayılı Yasa Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülüp
27/7/2004 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Vatandaşın, malını mülkünü terk
etmesi, yakıp yıkmalar, işkenceler, ölümler, hak ihlalleri, yaşanan
travma, 5233 sayılı Yasa çıkarken bölge halkı için bir rahatlama getirmişti;
ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan yoğun başvurunun
durmasına neden olmuş, vatandaşın Avrupa kapılarında sürünmesini
önlemiş olmakla ülkemiz ve insanımız için ayrı bir rahatlama sağlamıştı.
Bölge halkının terörden görmüş olduğu zarar, ziyanın karşılanması,
devlet tarafından vatandaşın sahiplenilmesi, devlet-vatandaş kaynaşması,
toplumsal barışın sağlanmasına, 5233 sayılı Kanun önemli bir ivme
olmuştur. Bu, Anayasa’mızda ifadesini bulan, Türkiye’nin sosyal hukuk
devleti olmasının da gereğidir. Bu anlamda, bu Kanun, mağdur olan
bölge halkı için bir umuda, bir teselliye ve bir rahatlamaya neden
olmuştu.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
geldiğimiz noktada, bu çalışma iyi niyetle hazırlanmasına rağmen,
uygulamada görüyor ve biliyoruz ki, vatandaşın, umutla, sevinçle
karşıladığı bu Kanun, maalesef, bölge halkını hayal kırıklığına
uğratmıştır. Vatandaş, umduğunu bulamamıştır. Acısına, çektiklerine
çare olmamış, bu Kanun’dan dolayı, vatandaş, yaptığı başvurudan
ötürü, sıkıntılar, üzüntüler yaşamaktadır. Bağından, bostanından,
tarlasından kopmuş, köyünden, hayvanından olmuş, eğitimi, sağlığı
çökmüş vatandaşlarımızın, maalesef, bu Kanun’la rahatlaması bir
yana, aksine, bürokrasi engeli altında, sıkıntı, stres içinde bırakılmıştır.
Tunceli’de üç yıldır yaşadığımız,
Meclis tatilinde vatandaşlarımızın tüm şikâyetleri ve ziyaretlerinde,
telefonlarında hep bu zarar, ziyan üzerine olmuştur. Örneğin, köyünde,
yakıp-yıkmaların olduğu, canını kurtarmak için her şeyini bırakıp
kaçmış, gittiği varoşlarda perişan olmuş. Bu vatandaşlardan öyle
belgeler isteniyor ki, bunun temin edilmesine imkân ve olanak yoktur.
Böyle olunca da, müracaatların yüzde 70’ine yakını reddedilmiştir.
Köyünde hâlihazırda oturan vatandaş kadastro görmeyip, belediyeye
de zamanında beyanname vermişse, taşınmazından bir hak iddia edemiyor.
Haklı olarak, telef olan büyük ve küçükbaş hayvanından dolayı belge
veremediği için bir iddiası kalmıyor. Gözünün nuru gibi yetiştirdiği,
bahçesindeki susuzluktan kuruyan meyve ağaçlarını da komisyonun
kabul etmemesi, vatandaşı acılar içinde bırakmıştır.
Tazminat belgelerinden tutun da,
elektrik, faturaya kadar her şey bir sorun teşkil etmekte. Vatandaştan
tapu belgeleri isteniyor. Kadastro yapılmayan bölgelerde bu belgeleri
vatandaş temin edemiyor. Atalarından kalan, hayatını, canını verdiği
köyü, arazisi sanki yok sayılıyor ve vatandaşın hâletiruhiyesi
bozuluyor.
Komisyonların oluşması, çalışması
ayrı bir sorun olmuştur. Müracaat rakamlarına bakıyoruz, 230 binleri
aşmıştır. Sonuçlandırılan dosya sayısının yüzde 15 civarında olduğunu
kanuni gerekçesinden öğreniyoruz. Bu anlayışla, komisyonların
bu çalışmalarıyla, dosyaların sonuçlandırılması on yılları aşacaktır
ve anlaşılıyor ki, bölge halkının on yıllarca stresi, çilesi devam
edecektir.
Örneğin, kendi ilim Tunceli’de,
4/12/2006 tarihi itibarıyla yapılan başvuru sayısı 18.716, sonuçlandırılan
dosya sayısı 2.213, reddedilen dosya sayısı 1.584, kabul edilen dosya
sayısı 629. Görüldüğü gibi sayın milletvekilleri, incelenen dosyaların
yüzde 70’i reddedilmiştir. Bu da gösteriyor ki, Kanun’da önemli eksiklikler
vardır.
Tunceli’de bu sorunla ilgili, şu
anda, sadece bir vali yardımcısı görev yapmaktadır. Sayın Vali Yardımcısı,
Tunceli ilinin sorunlarıyla birlikte, bir de bu yığılan dosyalara
nasıl bakacaktır, bilemiyoruz. Vatandaşın sabırsızlıkla beklediği
dosyaları, vali yardımcısı ve kaymakamların, eleman yetersizliğinden
dolayı, ne zaman sonuçlandıracakları belli değildir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
kabul gören dosyalardan ödenen zarar ziyan miktarı, maalesef, vatandaşı
üzmüştür. On yıllarca süren terörden perişan olmuş bölge halkının
yaraları sarılmamıştır. Ödenen meblağ, terör nedeniyle mağdur olmuş
vatandaşla alay eden, haksız bir uygulamadır. Sulh yoluyla yapılan
bu uygulama, mağdur vatandaşı etki altında bırakıp sözleşmeyi imzalamaya
mecbur bırakan bir uygulamadır. Komisyonların tespit ettiği rakamları,
bazı komisyon başkanları, bilinmeyen bir nedenle, yarı yarıya, üçte
1’ine, dörtte 1’ine düşürebiliyor; kalan nakdî ödemeler de zamanında
ödenmeyip, vatandaş süründürülüyor. Bu da, vatandaşı daha da üzüyor.
Bu uygulama, bu haksızlık, insanımızın feryatlarıyla, tepkileriyle
bize iletilmektedir. Düzenlenen kanunla, bu haksız uygulama yönetmelikle
düzenlenmeli, feryatların önü kesilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bir kat sayı uygulaması var ki, gerçekten topluma büyük haksızlıktır.
İnsanımızın değeri parayla ölçülmez, ama mağduriyetin karşılanması
bu kanuna esas olunca, devletin şefkatli eli vatandaşa uzatılıyor
deniliyorsa, bu bedelin 15 bin YTL olmaması gerekir. Atalarından
kalan ve ömrünü verdiği köy yakılıp yıkılmışsa, on yıllardır yerinden
yurdundan olmuş, ocağı sönmüş aileye bir can bedeli olarak devletin
şefkatli eli 15 bin YTL midir sayın milletvekilleri? Ruhsal bunalıma
girmiş, travma yaşayan bu insanları böyle mi sahipleneceğiz?
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Türkiye’nin yakın tarihine baktığımız zaman, bölge insanının sıkıyönetimlerden,
OHAL’lerden neler çektiğini unutmayalım. Bu ülkeye onarılmaz tahribatlar
bırakan 12 Mart balyoz harekâtından tutun da, ortalığı kasıp kavuran
12 Eylül 1980 darbesinden tüm Türkiye nasibini aldığı gibi, en büyük
mağduriyeti Doğu ve Güneydoğu halkı yaşamıştır.
Hatırlarsınız, bu senenin başında,
bir televizyon programında, Muğla Üniversitesinde yapılan bir
programda, ülkenin istikbali gençleri karşısına alıp “İdama imza
atmaya elim titremedi. Bundan ötürü vicdan azabı duymadım.” diyerek,
halen darbe övülüyorsa, biz bu yaraları, bu vicdanla nasıl saracağız?
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün komutasında, emperyalist işgalcilere
karşı bu vatan için birlikte savaşmış, tasada, kıvançta birlikte olmuş
insanları, kimliklerinden dolayı, konuştuğu dilinden, yeni doğan
çocuğuna verdiği isminden dolayı, kültüründen ve inancından dolayı,
toplumu, insanları işkenceye, cezaevine, ölümlere götüren bir
vicdan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Güyüldar, lütfen toparlar
mısınız. Buyurun.
HASAN GÜYÜLDAR (Devamla) – Bugün
de biz bu yaraları bu Mecliste sarmaya çalışıyorsak, darbelerle
yapılan insanlık dışı uygulamaları da göz önüne alarak, mağdurları
manevi anlamda sahiplenelim.
Kanun’a içerik kazandıran, vatandaşın
bir nebze rahatlamasını sağlayan yeni bir yönetmelik düzenlenmelidir.
Kanun’un uygulamadaki aksaklıkları madde madde sıralayıp Hükûmete,
Sayın İçişleri Bakanının dikkatine sunuyorum. Komisyonlar sayı
olarak artırılmalıdır. Belge temininden dolayı vatandaşa yüklenmeyelim.
Örneğin, Tunceli’de hâlâ kadastro çalışmalarına başlanmamışsa,
tapu belgelerini temin edemeyen vatandaşın bunda suçu nedir? Burada
şahitle, tanıkla beyan esas alınarak komisyonların önü açılsın. Bu,
hem vatandaşın beyanından dolayı devletin kendisine göstermiş olduğu
güveni ve ayrıca vatandaşın devlete olan güvenini, bağlılığını
pekiştirir, komisyonların önü açılır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Güyüldar.
HASAN GÜYÜLDAR (Devamla) – Bir dakika
daha verseniz…
BAŞKAN – Lütfen, Sayın Güyüldar…
Ek sürenizi verdim.
HASAN GÜYÜLDAR (Devamla) – Teşekkür
edeyim efendim.
GÜROL ERGİN (Muğla) – Bir teşekkür
etsin.
HASAN GÜYÜLDAR (Devamla) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın
Osman Aslan’ın çalışmasıyla iyi niyetle hazırlanan bu kanundan dolayı
kendilerine ve arkadaşlara teşekkür ediyorum.
5233 Sayılı Kanun’dan dolayı yapılan
uygulamaları yerinde görüp yüce Mecliste dile getirerek bir çözüm
bulacağı inancıyla, bu kanunu Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
destekliyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN – Madde üzerinde Anavatan
Partisi Grubu adına söz isteyen Ankara Milletvekili Muzaffer Kurtulmuşoğlu.
Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sözlerime başlamadan evvel hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan, kanuna geçmeden, burada
bir üzüntümü belirtmek istiyorum. Yüce Meclisin tarafsız olması
ilkesini o kürsüde oturan arkadaşlarım çok iyi bilirler. Burada
bir milletvekili arkadaşımın soru sorarken sesinin kesilmesi,
sorunun sordurulmaması bence çok şık olmadı. Bundan sonra, bunların
tekrar, yeniden yaşanmaması temennisinde bulunuyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Diyarbakır Milletvekili Sayın Osman Aslan’ın, Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Dün akşamdan beri bu yasa üzerinde
konuşuyoruz. Ne olmuş? 243 bin kişi müracaat etmiş. Neden dolayı
etmiş? Terörden mağdur olmuşlar. Evi yanmış, insanları ölmüş, hayvanları
telef olmuş, bunun için de Hükûmet bir yasa çıkarmış, bu mağdur olan insanların
hiç değilse madden hakkının verilmesi için. 230 binle 243 bin arasında
müracaatta, şu ana kadar 26 ile 28 bin dosya incelendiğini görüyoruz
ve bu arada 100’le 104 komisyon kurulmuş. Kimler tarafından? İllerde
vali muavinleri tarafından komisyonlar teşekkül etmiş vaziyette.
Bilemiyorum, il ve ilçelerde kaymakamların da bu komisyon başkanları
olanları var mı? Var olmasında yarar vardır Sayın Bakan, işin çabuklaşması
için.
Şimdi, Sayın Bakan, nasıl ki geçmiş,
geciken adalet adalet sayılmadığı gibi, bu mağdurların hakkının
da gecikmesi bence hakkın yerini bulması demek değildir diye düşünüyorum,
çünkü bu vatandaş evinden olmuş, yurdundan olmuş, şehirlere göç etmiş,
geriye döndüğünde “Devletim benim bu zararımı karşılayacak” diye
komşusundan borç almış. Ama, uzadıkça “ha bugün verilecek benim hakkım,
ha yarın verilecek” diye bekleyip dururken, artık, alacaklı alacağını
istemeye başladı. Belki de, icraya vermeye başladı Sayın Bakanım.
Diyeceksiniz ki ne yapıyoruz?
Doğrudur. Komisyonlar kuruldu, hele yetmedi de uzatıyoruz bir sene
daha müddeti. Bir sene daha da uzatırız. Bence müddeti uzatmaktansa
sistemi çalıştırmak, sistemi hızlandırmak, bu mağdur olan insanların
bir an olsun yaralarını sarmak için Sayın Bakanım, ilgili 79 tane
valiye bugünden tezi yok -bunu bir milletvekili olarak istiyorum,
bir insan olarak istiyorum sizden- derhal valilerden hesabı sorunuz.
Ne oldu benim bu hakkım, benim bu insanlarımın hakkı ne oldu deme
hakkınız var Sayın Bakanım. Bunlar sizin elinizde. Bu arkadaşları
çalıştırmak sizin elinizde ve yapılacak şey bir an evvel bunun hesabını
sormaktır.
Komisyon üyeleri kimlerden teşekkül
ediyor Sayın Bakanım? Vali muavini etrafında, oradaki mal müdürü,
ziraat memuru, ziraat müdürü veya sağlık müdürü… Bunların hepsi
devletin memuru. En sonunda kararı verecek yetkili ne kadar komisyon
üyeleri olursa olsun, kararı verecek vali muavini veya validir.
Ben otuzbeş senelik yöneticiyim. Onların o yöneticilerin emrinden
çıkmaları çok zordur. Bence tarafsız komisyon üyelerini bulmakta
yarar vardır. Bunu niye söylüyorum? Şu andaki komisyon üyelerini
suçlamak için söylemiyorum, tanımıyorum hiç birini, ama, ben bu devletten
geliyorum, ben bu devleti çok iyi bilen bir adamım.
Onun için, Sayın Bakanım, sizin iyi
niyetinize güveniyorum, samimiyetinize güveniyorum. Komisyonları
çoğaltınız. 79 ildeki komisyonları, 105 tane, 104 tane komisyonu,
diğer illerde olanları… Mesela, en çok, terörden zarar gören iller
nerelerdir? Diyarbakır’dır, Hakkâri’dir, Şırnak’tır, Tunceli’dir, Bingöl’dür.
İlk önce buraları bir halledelim Sayın Bakanım. En çok mağdur olan
illerden 5’i bu illerdir. Mesela, hakikaten, komisyonlar kurulurken,
o köyün akil adamları vardır, bilirkişi olarak, o köyden akil adamları
seçmek lazım, köy muhtarını dinlemek lazım. “Sen bunu bilmezsin” diyenler
olabilir Sayın Bakanım, ben çok yaşadım bunları. Onun için, bu komisyonları
çok daha hızlı çalışacak şekle getirelim.
Seneyi, uzatılması… Bu Yasa’nın
bir sene daha uzatılmasına karşı değilim. Yasa’nın temeline de karşı
değiliz, ama, mağdur olan insanların haklarını… Benim kadar siz de
bir an evvel yapılmasını istediğinizi biliyorum. Sayın Bakan, iktidar
güçtür; iktidar, o gücünü, hükûmetler nasıl olursa olsun, o gücünü
mağdurdan yana kullanmak mecburiyetindedir. Zaten, Türk ulusunun
da en büyük özelliklerinden birisi, mağdurun yanında olmaktır.
Onun için, ne olur, komisyondaki arkadaşlarımız bu dosyaları bir an
evvel incelesin, neticeye bağlasın, kim haklıysa onun hakkı verilsin,
haksız olanlar arıtılsın, ayrılsın, ama, mağdur olan insanlarımız da
bir an evvel o haklarını alsınlar, başlarına, belki, bir yağmur yağmamak
için bir gecekondu yapacaklardır veya bir çocuğunu okutacaktır,
çocuğunun masraflarını karşılayacaktır. Bunu da, biz, mağdur olmuş
insanlarımızdan esirgememiz diye söz konusu olamayacağı için, Sayın
Bakan, bir an evvel komisyonu mu artıracağız, tekrar söylüyorum,
komisyonun çalışma tarzını mı değiştireceğiz, daha çabuklaştırarak
bu işleri nasıl… Haklıya hakkını verebilmek için ne lazımsa bunu
hep birlikte yapalım diyorum.
Hepinize sevgiler ve saygılar sunuyorum,
hoşça kalınız. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına
söz isteyen Nihat Eri, Mardin Milletvekili.
Buyurun Sayın Eri.
NİHAT ERİ (Mardin) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 1241 sıra sayılı Diyarbakır Milletvekili
Sayın Osman Aslan’ın, Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz
gibi, terör eylemleri, devletin anayasal düzenini yıkmayı amaçlayan
ve mevzuatımıza göre suç sayılan eylemlerdir. Terör eylemlerini
hedef alan kişiler, kendi kusur ve fiilleri sonucu değil, toplumun
bir ferdi olarak zarar görmüşlerdir. Bu bakımdan terör eylemleri sonucu
zarara uğrayan vatandaşlar toplumsal riske maruz kalmaktadırlar.
Devleti ve toplumu hedef alan fiillerden doğan zararın mağdur kişinin
üzerinde bırakılması, hak ve insaf kurallarıyla bağdaşmamaktadır.
Ortaya çıkan zararın paylaştırılması, toplumun diğer kesimleriyle
zarara uğramış kişiler arasında fedakârlığın denkleştirilmesi,
hakkaniyet ve sosyal hukuk devleti ilkelerinin de bir gereğidir.
Kişilere verilen zararlar ister terör örgütlerinin eylemlerinden
isterse terörle mücadele sırasında devletçe alınan tedbirlerden
kaynaklamış olsun, bu zararların belirtilen ilkeler doğrultusunda
karşılanması, vatandaşın devlete olan güvenini artıracak, vatandaş-devlet
kaynaşmasını sağlayacak ve toplumsal barışa katkı sağlayacaktır.
Terör eylemlerinin ülkemizde yoğun
olarak yaşandığı 19/7/1987 tarihi ile 30/11/2002 tarihi arasında terör
eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler
nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının, yargı yoluna
gitmelerine gerek kalmadan, idarece, en kısa süre içerisinde ve
sulh yoluyla karşılanması; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ancak
bu yolla sonuç alamayanların başvurmalarının; verilen tazminat
miktarlarının da haksız zenginleşme aracı olarak kullanılmasının
engellenmesi amacıyla hazırlanmış olan 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun, bildiğiniz
gibi yayımlanmış ve yürürlüğe girmiştir.
Bu Kanun, 1987 ile 2002 tarihi arasında
olağanüstü hâl ilan edilen illerde meydana gelen terör eylemleri
veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle
maddi zarara uğrayan kişilerin zararlarının karşılanmasına
ilişkin esas ve usulleri belirlemiştir. Kanun, terörden kaynaklanan
zarara uğrayan vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermek için
çıkarılmıştır. Gerekli tazminatlar Kanun çıktıktan bu yana ödenmektedir.
Şimdiye kadar 140 trilyon civarında bir ödeme yapılmıştır. Benim seçim
ilim olan Mardin’de de 14 trilyonluk bir hak kararı alınmıştır.
Terör nedeniyle ayrılıp da köylerine
tekrar dönüş yapan vatandaşların evlerini yeniden yapmak, onlara
yeni iş düzeni kurmak, tarım ve hayvancılık alanında çalışanlara
yardım yapmak, onları köylerine daha fazla bağlamış, işsizlik de
bir miktar azalmış, böylece, büyük şehirlere yapılan göç nispeten
önlenmiş ve büyük şehirlerin yükü de kısmen hafiflemiştir. Bu bağlamda
çok işler yapılmıştır.
Arkadaşlarımız anlattı, köye dönüşler,
dört yıldır, beş yıldır, devlet tarafından, önemli ölçüde, büyük kaynaklar
aktarılarak desteklenmektedir. Bu yıl uygulanan, daha doğrusu,
büyük ödenekler ayrılan KÖYDES Projesi de bütün köylerimize olduğu
gibi, bu kapsamdaki köylerimize de önemli hizmetler götürmüştür.
Burada bir hususa değinmeden geçmeyeceğim.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde hayvancılıkla hayatını kazanan
“göçer” diye nitelendirdiğimiz ve mevsimsel olarak yer değiştiren
vatandaşlarımız, terör nedeniyle en çok zarar gören kesimlerden
biri olmuşlardı; ancak, bugün itibarıyla, meralara çıkışın önündeki
yasaklamaların büyük ölçüde anlamını yitirdiği ortadadır. Bölgesel
olarak, kısmi de olsa, halen uygulanmakta olan yasaklamaların tamamen
kaldırılması ve göçer vatandaşlarımızın bu konudaki hareketliliğinin
sağlanması, özellikle hayvancılığın lokomotifi olan Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’daki…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Eri, lütfen toparlar
mısınız.
Buyurun.
NİHAT ERİ (Devamla) – …gelişmesine
ve terör öncesi canlılığına kavuşmasına imkân sağlayacaktır.
Bu kanunun hayırlı olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Eri.
Madde üzerinde, Hükûmet adına, İçişleri
Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu konuşacaklardır.
Buyurun Sayın Aksu. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bugün huzurlarınızda
görüştüğümüz teklif, Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Osman Aslan’ın
vermiş olduğu bir teklif ve gerçekten önemli bir konu. Terörden zarar
görenler, terör mağdurları için, Hükûmetimiz tarafından, bildiğiniz
gibi, çıkarılan, 5233 sayılı terör ve terörle mücadeleden doğan
zararların karşılanmasına dair olan Kanun’la ilgili aslında bir
maddelik bir teklif; bir süre uzatımı talebiyle geliniyor, çok makul,
doğru bir teklif.
Bildiğiniz gibi, bu, aslında, bizim
sosyal hukuk devleti anlayışımız gereği bu Yasa getirildi buraya
ve sizlerin oyuyla çıkarıldı; çünkü, bu mağdur olmuş insanlar, teröre
muhatap olmuş insanlar, kendi kusurları sonucunda bu zarara katlanmış,
zarara uğramış değiller. Onun için, bu zararlarının, bu maddi ve manevi
zararlarının, Hükûmetimiz tarafından, devlet tarafından karşılanması
da tabiidir, doğaldır diyoruz. Onun için, bu Yasa’yı getirdik ve sayenizde
de, oylarınızla kabul edildi ve uygulamaya başladık. Ancak, bu Yasa
çıkarılırken “Müracaat edilenlerin dosyaları iki yıl içerisinde
tamamlanır.” denildi. Bu süre, 2006 yılı içerisinde son buldu, bitti,
ama, henüz tamamlanmamış dosyalar var. Arkadaşlarımız, burada, rakamları
verdiler, müracaat eden, dosya sayısının rakamlarını verdiler.
Bilahare, yine, bu Yasa’da bir değişiklik yaptık. Vatandaşın hakkı
zayi olmasın diye, 1987’den 2004 yılına kadar terör mağduru olanların,
tekrar, müracaat etmemiş olanlarına bir yıllık bir süre daha tanıdık.
Bu, 28 Aralık 2005 tarihinde yüce Mecliste oylarınızla kabul edildi,
hakkı zayi olmaması için bu insanlara bir yıllık bir süre tanındı.
O süre de 2007 Ocak ayında son buluyor. Yani, şu anda halen vatandaşımız
müracaat edebiliyor, bu hakkı var. Bu yeni süre tanındıktan sonra
da dosya sayılarındaki artış, arkadaşlarımızın bütün gayretlerine
rağmen, komisyonlarımızın, bitirilemeyen dosyalar… Bunun için,
bu teklif, komisyonların bir yıl daha süresinin uzatılması talebiyle
gelmiş bir tekliftir, uygun bir tekliftir. Ben bu bakımdan değerli arkadaşıma,
Sayın Osman Aslan’a da huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, değerli
milletvekili arkadaşlarım burada görüşlerini ifade ettiler.
Ben onlarla ilgili olarak da, kısaca, bazı tereddütleri gidermek
için yaptıklarımızdan bahsedeyim. Önce, yanlış bir rakam verildi,
tamamlanan dosya sayısı 26 bin değil, 44.639 dosya tamamlanmıştır;
onu bir belirteyim. Bir de “kaymakam arkadaşlara görev verin” diyor.
Biz kaymakamlara görev verdik. Kaymakam arkadaşlarımız da çalışıyor;
ancak onların yaptığı hazırlık komisyona geliyor, kararı komisyon
veriyor, ama hazırlık çalışmalarında kaymakamları da koşturtuyoruz,
görev veriyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu
zarar tespit komisyonlarının koordinasyon ve uyum içerisinde -hepinizin
de arzu ettiği gibi, konuşan arkadaşlarımın tümü onu belirttiler-
hızlı, etkin ve verimli çalışmalarını temin için ve kararlarda
standardizasyon sağlanması amacıyla da Bakanlık olarak birçok çalışmalar
yaptık yani. Bunlardan, mesela, biri, Antalya ilinde seksen bir il
zarar tespit komisyonunun başkanının katıldığı bir seminer düzenledik.
Bilahare, Mersin ilinde başvuruların en yoğun olduğu yirmi il zarar
tespit komisyonu, başkan, üye ve o bürolarda çalışan görevli, toplam
125 kişinin katıldığı bir semineri de Mersin ilimizde düzenledik.
Ayrıca, Diyarbakır ve Erzurum illerinde dosyalardaki mevcut verilerin
derlenmesi, değerlendirilmesi ve bilgisayar ortamına aktarılması
-çünkü işlerin süratlendirilmesi için öyle bir karar aldık- amacıyla
on dokuz ilimizden 38 büro görevlisinin katıldığı eğitim toplantıları
yaptık. Diyarbakır’da, İzmir’de, sırf bilgisayara geçişi, bunun yazılımı
için bu arkadaşları kursa çağırdık.
Son olarak da, zarar tespit komisyonları
kararlarında yeknesaklık ve uygulama birliği sağlamak üzere,
özellikle taşınır ve taşınmaz mallarda meydana gelen zararlar, tarım
ve hayvancılıkla ilgili zararlar ve mal varlığına ulaşamamaktan
kaynaklanan zararlar… Adam, tarlası var gidip ekememiş, ağacı var gidip
cevizini, meyvesini toplayamamış, buna ulaşmamadan dolayı da zarar
ediyor. Ancak, bir uygulamada standardizasyon, bir yeknesaklık sağlanması
için bu zararların tespitinde ortak standart oluşturmak amacıyla da
23-24 Kasım 2006 tarihinde, yine, zarar tespit komisyonlarında görevli
38 kişinin katılımıyla, Ankara ilinde bu defa, Ankara merkezde
bir eğitim toplantısı düzenlenmiş. Bu toplantıya, ayrıca Bayındırlık
ve İskân Bakanlığıyla Tarım ve Köyişleri Bakanlığının merkez ve
taşra birimlerinden de uzmanlar çağrılmıştır, çünkü, binalar değerlendiriliyor,
bir fiyat biçiliyor, tarlayı kullanamamadan dolayı veya ağaçların
gördüğü zarardan dolayı, onun için Tarım, Orman ve Köyişleri Bakanlığıyla
Bayındırlık ve İskân Bakanlığından da elemanlar çağrıldı.
Yine, il zarar tespit komisyonları
arasında koordinasyonu geliştirmek… Burada arkadaşlar ifade ettiler,
diyelim ki, Bingöl ilinde bir ceviz ağacına 5 milyon veriyor, Diyarbakır
ilinde 2 milyon veriyor. İşte, bu standardizasyonu ve koordinasyonu
geliştirmek, meydana gelebilecek uygulama farklılıklarını ortadan
kaldırarak, birlik sağlamak, gerektiğinde komisyon çalışmalarını
yerinde görerek, yönlendirici ve yol gösterici çalışmalar yapmak
üzere Bakanlığımız merkezinde de -Bakanlık merkezinde de- gözetim
ve koordinasyon komitesi kurulmuştur. Bunları yönlendiriyor,
yol gösteriyor, ikaz ediyor.
Ayrıca, komisyon kararlarında
standardizasyonu sağlamak, işlemleri hızlandırmak ve karar sürecini
en aza düşürmek amacıyla hazırlanan yazılım programı da -ki, biraz
evvel bahsetmiştim, onun için eğitim de yaptık- komisyonlarca da kullanılmaya
başlanmıştır, şu anda, komisyonlar bunu kullanmaya başladılar.
Ayrıca, değerli arkadaşlarım,
zarar tespit komisyonlarının, valiliklerimizin yanı sıra Bakanlığımız
mülkiye müfettişlerince de bütün iş ve işlemleri denetlenmektedir,
yanlış, eksik, hata varsa bunlar kendilerine ikaz edilip düzeltmeye
gayret edilmektedir.
Onun için, gerçekten önemli olan bu
yasanın çıkışına destek veren bütün milletvekili arkadaşlarıma
şimdiden teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Bakan.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Selahattin Beyribey, Kars Milletvekili?.. Yok.
Hasan Güyüldar, Tunceli Milletvekili.
Buyurun Sayın Güyüldar.
HASAN GÜYÜLDAR (Tunceli) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemiz, on yıllardır Doğu ve Güneydoğuda
çok büyük acılar yaşadı, büyük kayıplar verdik ve hâlâ vermeye devam
ediyoruz. Bununla birlikte, en büyük tehlike, devletle vatandaş
arasındaki güvensizliktir, boşluktur. Çağımızda devlet, insanı
için vardır. Vatandaşın devletine göstermiş olduğu güven, o ülke
için en büyük hazinedir, en büyük sermayedir. Demokrasisi tam olan
ülkelerde sistemin özelliği, devlet vatandaş dayanışmasıdır, karşılıklı
birbirine güvendir. Halkın desteğinin olmadığı hiçbir işte, hiçbir
olayda başarı sağlamak mümkün değildir; hele dayatmayla da olsa,
zorbalıkla da olsa hiç mümkün değildir, 20’nci asrın değil, 21’inci
asrın icat ettiği son teknolojik silahlar da olsa yine mümkün değildir.
Canlı örneğini verirsek, yanı başımızdaki Irak faciası. Dünyanın
süper gücü Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere, ayrıca kendisine
veren diğer devletlerin askeri gücüyle böyle bir çalışma yapmasına
rağmen, maalesef, hesapları terse dönmüş ve bu Irak batağında çırpınmaktadır.
Yeşil dolarlarıyla, CIA’sıyla, MOSSAD’ıyla ve neredeyse her Iraklıyı
kontrol eden istihbaratı olmasına rağmen çölde kör olmaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
maalesef, biz de ülke olarak, Doğu, Güneydoğu halkına karşı görevimizi
yapamadık. Terör olaylarında vatandaşı yanımıza almayı beceremedik.
Vatandaşı düşman gibi gördük. Hıncımızı ondan aldık. Uzaklaştırdık,
“öteki” yaptık, potansiyel suçlu gördük. Oysa, biz bölge insanı olarak
çok şey biliyoruz ve görüyoruz ki, buradaki en büyük sıkıntı işsizlik
ve feodal yapıdır. Aileler, geceleri çocuğunun başına bir olay gelir
korkusuyla uyumamaktadır. Çocuğuna iş bulamadığı için kıvranmaktadır.
İşsiz kalan, bunalıma giren o genç de, rüzgâr hangi tarafa eserse o
tarafa doğru gider. İşsizlik sorununu hallediniz, ne dağa çıkan
gencimiz olur ne de dağda kimse kalır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
siyasi iktidara sesleniyorum: Şimdiye kadar çok olaylar yaşadık
ve sonuçta bakıyoruz hiçbir şey kazanmamışız. Kin, düşmanlık, öfke
dışında bir şey kazanamamışız. Koskocaman bir sıfır. Ama, kazananlar
da var; ülkeyi içten zayıflatıp “parçala, böl, yut” anlayışıyla hareket
eden dış güçler. Dolayısıyla, mevcut Hükûmete… Acilen yeni bir plan,
yeni bir projeyle ülkenin özellikle Doğu ve Güneydoğu’sunda yeni
bir sosyoekonomik proje geliştirilmelidir. O zaman herkes işinde
gücünde olur, sosyal patlamalar olmaz, sorunlar da çıkmaz.
Biraz önceki konuşmamda kanunla
ilgili bazı açıklamalar yaparken eksik kalan bir iki maddeyi sizlerle
paylaşmak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Güyüldar, lütfen,
toparlayınız.
Buyurun.
HASAN GÜYÜLDAR (Devamla) – Evvela,
komisyon çalışmalarını dağda bayırda, gece gündüz yürüten değerli
komisyon üyelerine ve başkanlarına çok teşekkür ediyorum. Komisyon
üyelerinin ücret bakımından şikâyetleri vardır. Hassasiyet gösteren
Sayın İçişleri Bakanından bunu özellikle rica ediyorum.
Bu kanunun ülkemize, mağdur olan
vatandaşlarımıza iyileştirmeler getirmesi dileğiyle sizleri
tekrar sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Güyüldar.
Madde üzerinde, on dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Soru sorma süresi beş dakikadır.
Sayın Özdoğan, buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Sayın
Başkan, soru sormaktan vazgeçtim. Az önce sesimi kıstınız.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Özdoğan, vazgeçtiyseniz.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Bu sefer
soru sormuyorum, sizi protesto ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)
– Sayın Başkanım, İçişleri Bakanıma, biraz uzun olacak ama…
Türkiye cumhuriyetinin bölünmez
bütünlüğü, vatandaşlarımızın güvenliğini sağlamak devletin kolluk
kuvvetlerinin görevidir. Ancak, kolluk kuvvetlerimize ilave olarak
geçici ve gönüllü köy korucuları ihdas edilmiştir. Yaklaşık 70 bin
civarında bu insanlar. Bu kişiler de insani boyutuyla büyük mağduriyet
içerisindedir ve bu arkadaşlarımız Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır.
Devlet, bu insanlarımızdan bir hizmet alıyorsa sosyal devlet olarak
da bu vatandaşlarımızın en temel ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır.
Bu vatandaşlara maaş veriyorsunuz, yıllardır sosyal güvenlikleriyle
ilgili hiçbir yasal düzenleme yapılmadı. Kendileri ve çocukları,
yıllardır tedavileri için hiçbir sosyal güvenlik şemsiyesi altına
sokulmadılar. Lütfettiniz son altı ayda bu vatandaşlarımıza yeşil
kart verdiniz.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen
sorunuzu sorunuz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)
– Tamam efendim, devam ediyorum.
Yirmi yıldır bu görevi yapan bu vatandaşların
emeklilikle ilgili hiçbir yasal güvenceleri yoktur. İçişleri Bakanlığını
şikâyet ediyorum. Ey, size sesleniyorum, Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı,
İçişleri Bakanlığı kaçak işçi çalıştırıyor. Maaş veriyorsun… Türkiye
Cumhuriyeti’nde hiçbir kurum çalıştırdığı işçiye sosyal güvenlik
olmaksızın hiçbir ücret ödemez. Sizi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına
şikâyet ediyorum. Bu insanları kaçak çalıştırıyorsunuz. Bunların
sosyal güvenliği yoktur.
Sayın İçişleri Bakanım, demin bahsettiniz,
sosyal ve hukuk devleti. Anlamıyorum bu insanlar acaba sosyal ve hukuk
devletinde yaşamıyor mu? Bunlar mağdur değil mi? “Terör mağduru” diyorsunuz.
Bunlar da İçişleri Bakanlığının mağduru. Acaba bunlara çözüm bulacak
mısınız?
BAŞKAN – Sayın Anbarcıoğlu…
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, köylerimizde binlerce
su sorunu, içme suyu sorunu ve yol sorunumuz halledilmiştir. Bu
yüzden köylülerimizin memnuniyetini sizlere teşekkür ederek
iletmek istiyorum. Ancak, bazı köylerimizde de, sulama suyunda
çok az düşük maliyetle sulama sularının giderilmesi, su sorununun
giderilmesiyle, köylerimizden ilçeye ve illerimize göç önlenecek,
tarıma ciddi manada katkı sağlanacaktır. Bazı köylerimizde sulama
suyu yetersiz olunca, içme suyuna yöneliniyor ve burada köylülerimizle
muhtarlarımız arasında ciddi sorunlar yaşıyoruz. Acaba, bu konuda
bir genelge yayınlayabilir miyiz? Çok az, düşük maliyetle sulama
sularına da yer verebilir miyiz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Anbarcıoğlu.
Sayın Işık…
AHMET IŞIK (Konya) – Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanıma şu soruyu yöneltmek
istiyorum: Tespit komisyonlarında reddedilen taleplerin yargı
noktasındaki sürecini öğrenmek istiyorum. Genelde verilen kararlar
tatmin etmiş midir?
Ayrıca, kadastro çalışması tamamlanmamış
yerlerdeki süreçle ilgili yaşanan sıkıntıları da öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Işık.
Sayın Bakan, buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; öncelikle, Sayın
Aslanoğlu’nun, geçici köy korucularıyla ilgili sorusunu cevaplamak
istiyorum.
Şimdi, kendileri de ifade ettiler,
biz, geçtiğimiz yıl, gerçekten hiçbir sosyal güvencesi olmayan bu insanlara
ilk yaptığımız, kendileri ve aile fertlerine yeşil kart uygulaması
başlatıp, böylece sağlık hizmeti alabilme imkânı getirdik.
Bunun yanında, yine, aynı yasayla,
bunlara yüzer YTL zam yaptık. Yıllardır hep aynı maaşı alıyorlardı,
yüzer YTL de zam yaptık.
Şimdi, bunların asıl sorunu -ki,
sizin de belirttiğiniz gibi- sosyal güvenceye kavuşmak arzuları.
Bu konudaki çalışmalarımız son aşamasına gelmiştir, İçişleri Bakanlığı,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı olarak.
Aşağı yukarı tasarı hazır durumdadır, son görüşmeler yapılıyor.
Çünkü, bakın, takdir edersiniz, bunlar prim ödemeden sigortalı olacaklar.
Yani, sigortalar sistemine yeni bir uygulama, yeni bir bölüm açıyorsunuz.
En kısa sürede, inşallah, yine bu yüce Meclise getiririz bu tasarımızı,
sizlerin oyuyla da, desteğinizle de…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)
– O zaman ben şikâyetimi geri alırım.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU
(İstanbul) – Hah, sağ olasın.
Şimdi, Sayın Anbarcıoğlu, sağ
olun, KÖYDES Projesi sadece yol, su ama bunun yanında, bakın, bu teröre
maruz kalmış bölgelerde veya Köye Dönüş Projesi uygulanan illerimizde
de çok büyük imkân getirmiş oldu bize. Çünkü, köye dönebilmeleri
için tahrip olmuş altyapılarını, yani köyün yolunu yapmamız, suyunu
getirmemiz de gerekliydi, bu konuda hakikaten KÖYDES’ten istifade
edildi. Ancak, bu projenin amacı, çıkış nedeni yol ve su. 2007 yılı sonuna
kadar ülkemizde yolu, sağlıklı yolu -yol derken, her mevsim gidilebilir
yolu- ve sağlıklı içme suyunu -yani köyde evinde çeşmeden akacak,
köyün ortasına yapılan tek çeşme değil, evdeki musluklardan su akacak-
bunu tamamlamak, buna gayret ediyoruz. Güzel geçiyor, başarılı geçiyor.
Şimdi, işin sulama kısmına gelince,
haklısınız, köylerdeki imkânlar artırıldıkça -onun için zaten biz bu
projeyi yapıyoruz- kırsaldan kente göçü de önlemiş oluruz ve böylece,
hakikaten, terörle de ilişkili olarak, işte, çok önemli bir sosyal
problemi de çözmüş oluruz. Ancak, sulamalar il özel idarelerinin
yetkisi dâhilindedir. Gittiğimiz illerde soranlara ve valilerimize
diyoruz, artık özel idareler yola, suya ayıracağı ödeneği sulama
suyuna ayıracak ve onları yapmaya gayret edeceklerdir.
Evet, Sayın Ahmet Işık, tespit komisyonlarında
reddedilenlerin tabii ki yargıya gitme hakları vardır, imkânları
vardır ve gidenler vardır. Şu anda dosya sayısını veremeyeceğim
ama vardır.
Şimdi, kadastrosu olmamış olanlardan,
bakın, biz o kadar çok kolaylık getirdik ki, herhangi bir belge -yani
ille tapu getir demiyoruz- diyelim ki bir elektrik faturası, muhtara
ödenmiş bir elektrik faturası veya ödediği bir vergi, herhangi bir
belgeyi de biz belge kabul ediyoruz ve değerlendirmeye alıyoruz.
Teşekkürler Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Bakan.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.12
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.24
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31’inci Birleşimi’nin Dördüncü Oturumu’nu
açıyorum.
1241 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan’ın; Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/843) (S. Sayısı:
1241) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklif’in 2’nci maddesini okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Sinan Yerlikaya, Tunceli Milletvekili
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA VAHDET SİNAN YERLİKAYA
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 1241 sıra sayılı
Teklif üzerinde Grup adına konuşuyorum. Bu münasebetle, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’da boşaltılan, yakılan, yıkılan 3.428 köy ve mezradan zorunlu
göç eden 400 bini aşan yurttaşımızın temel hak ve özgürlükleri, yıllardır,
kitlesel olarak, sistematik bir biçimde ihlal edilmiştir. Yaşam, barınma,
eğitim ve sağlık hakları çiğnenmiş, 200 bine yakın çocuklarımızın
yaşamları âdeta karartılmış durumdadır.
Bölgede ekonomi kalmamıştır, yatırımlar
durmuştur, hayvancılık çökmüştür. Değerli arkadaşlarım, işsizlik,
ülkede olduğu gibi de bölgede tarihin rekor düzeyine tırmanmıştır.
Köyleri boşaltılmış 70 bin ailenin, 400 binden fazla yurttaşımızın
dramı daha da ağırlaştırılmıştır. Yıllardır perişan halde, devletin
el uzatmasını, maddi ve manevi zararlarının giderilmesini beklemektedirler.
Köylerinden, beldelerinden koparılan
bu insanlar büyük kentlerin varoşlarına, temin edilen küçük barakalara
sığınmak, orada yaşama tutunmak, orada hayatını devam ettirebilmek
zorunda kalmış durumdadırlar. Kent varoşlarına, kaderine terk edilen
bu ailelerin çocuklarının önemli bir bölümü okul yerine sokaklarda
hırsızlık, kapkaç ve tiner batağına saplanmışlardır.
Tabii ki bu ayıp devleti kötü yönetenlerin
ayıbıdır. Bu ayıp, değerli arkadaşlar, hepimizin ayıbıdır. Bu ayıp
devam ettiği müddetçe de ne iç barış kalır ne istikrar kalır. Bu ayıp
devam ettiği müddetçe de hem bölgemizde hem ülkemizde istikrar kalmaz,
rahatlama olmaz ve ne yazık ki, değerli arkadaşlar, akan göz yaşları
da durmaz.
Değerli arkadaşlarım, terörden
ve terörle mücadeleden doğan bu ayıplar, bu mağduriyetler devletin
samimi ve içten desteği ve öncülüğüyle hızla giderilmelidir. Bu
mağduriyetleri gidermek, devletin, sosyal hukuk devletinin sorumluluğundadır,
yurttaşlarına olun borcudur. “Kusursuz sorumluluk” kuralının gereği
ve anlayışıyla devlet bu mağduriyetlere artık bir son vermelidir.
Bu anlayış içinde, Türkiye’nin yerinden edilme sorununun çözümü yolunda
bugüne değin attığı en önemli adım olan Tazminat Yasası’nın kabul
edilmesinde, elbette ki, uluslararası kamuoyunun baskıları etkili
oldu. Birleşmiş Milletler özel temsilcisi, çatışma ortamından etkilenen
mağdurların zararlarının karşılanmasına yönelik bir yasanın çıkarılması
çağrısında bulundu. Avrupa Birliğinin de Tazminat Yasası’nı Türkiye’nin
üyelik sürecinde yerine getirmesini beklediğini siyasal kriterlere
dâhil etmesi üzerine, Hükûmet, Avrupa Birliği müktesebatının üstlenilmesine
ilişkin ulusal programda bunu taahhüt etti. Böylece, Tazminat Yasası,
27 Temmuz 2004 yılında meriyete girdi. Yasa’yı yürürlüğe koyan Yönetmelik’se
20 Ekim 2004 tarihinde yürürlüğe girdi, daha sonra, 15 Eylül 2005’te
Yasa’da yapılan bir değişiklikle 3 Ocak 2006’da yürürlüğe girdi ve 3
Ocak 2006 yılından sonra da, önümüzdeki ocak ayında son bulmak üzere,
bu Yönetmelik, bir süre koymuştu.
Değerli arkadaşlarım, bu Yasa,
bir anlamda, yalnızca mağduriyetleri giderme olarak görülmemelidir.
Bu Yasa, aynı zamanda, devlet-vatandaş ilişkilerini onarmak, karşılıklı
güvensizlikleri, korkuları, şüpheleri yok etmek için tarihî bir
fırsat olarak değerlendirilmelidir. Devlete olan güvenin kökleştirilmesi,
vatandaş-devlet kaynaşmasının artırılması ve toplumsal barışa
katkıda bulunması konusunda, bu Yasa, önemli bir adımdır.
Bu Yasa, 1987 yılından bu yana terör
eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler
nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilere tazminat vermeyi amaçlıyor.
Yani, bu Yasa, 3 çeşit zarar karşılıyor.
1) Taşınır ve taşınmaz mallara gelen
zararlar.
2) İnsan can ve bedenine gelen zararlar.
3) Bireylerin mallarına ulaşamamalarından
dolayı meydana gelen zararlar.
Değerli arkadaşlar, bu Yasa, alelacele
ve iyi bir uzman kadrosunca hazırlanmadığı için amaçlanan sonuçları
da karşılayamamaktadır. Çünkü, bir defa, Yasa’da, manevi tazminat
öngörülmemektedir. Bu bir eksikliktir değerli arkadaşlar. Yani,
maddi tazminatların yanında, vatandaşlarımızın uğradıkları manevi
tazminatın da büyüklüğüne dikkat çekmek istiyorum. Yıllarca o bölgede
avukatlık yapan bir insan olarak bunları yakinen duydum, vatandaşımızın
hem maddi hem manevi zararlarının ne kadar büyük olduğuna yakinen
şahit oldum.
Değerli arkadaşlarım, bu yasanın
önemli eksiklerinden biri de zararların belgelenme konusundaki
başvuruya yüklediği ispat yüküdür. Bu ispat yükü çok ağır bir biçimde
devam ediyor. Zaten, bu ispat yüküyledir ki… Demin Sayın Naci Aslan
konuşmasında belirtti. Bakınız, Ağrı’da 2.300 tane başvuru yapılmış,
400’ün üzerinde dosya sonuçlandırılmış, bu sonuçlanan 400 küsur dosyanın
yalnızca 30’u olumlu bir biçimde sonuçlandırılmıştır. Yani, neden
bu misali veriyorum? Bu misali ağır bir ispat yükünün başvuruya
yüklediği bir zorunlu yük olarak gördüğümden ortaya koyuyorum. Artık
öbür tarafını siz düşünün değerli arkadaşlar.
Yine, bu yasa, karakolu olan köylerdeki
zararları tazmin etmiyor değerli arkadaşlar, “efendim, orada karakol
var, karakolda zarar olmaz” diye. Hâlbuki, değerli arkadaşlar, bakınız,
burada bir şeyi kaçırıyoruz, ince bir noktayı kaçırıyoruz. Örnek:
Bizim Tunceli Merkez’in Karşılar diye bir köyü var. 1997 yılında PKK
tarafından buraya bir havan atışı yapıldı, karakola isabet etmek
üzere; ama, bu havan topu karakola isabet etmedi, gitti, köylünün
ağılına, evine isabet etti. Orada ölüm vakaları oldu, orada yaralanmalar
oldu, orada bir sürü vatandaşımızın hayvanları telef oldu ve bir
sürü insanımızın da kap kacağı, malı mülkü ortadan gitti. Şimdi,
siz burada tazminat ödemeyecek misiniz? Yani, çok eksikleri olan
bir yasa.
Yine bir başka eksiklik: Çatışma
ortamı nedeniyle kendilerini güvende hissedemeyen, çatışma ortamı
nedeniyle ekonomik koşullarından yoksun olan vatandaşlar köylerini
terk etmek zorunda kaldılar. Şimdi, bu yasayla buraya başvurduklarında,
oradaki jandarma veya güvenlik güçleri, bunlar kendi köyünü gönüllü
terk ettiklerinden dolayı, bir tutanak tanzim ederek, bu vatandaşların
zararlarını ödeyememektedirler.
Aslında, hiçbir insan orada gönüllü
evini terk etmedi değerli arkadaşlar. Biliyorsunuz, hem devletin
hem PKK’nin yaktığı, yıktığı ve boşalttığı köyler vardır. PKK özellikle
korucu köylerini yaktı yıktı, devlet de PKK’nın lojistik destek sağladığı,
uğradığı, orada yeme içme talebinin karşılandığı köyleri boşalttı
ve zararlar böylece meydana geldi. Şimdi, bu zararların karşılanmaması,
kendi köyünü gönüllü terk etti diye zararlarının karşılanmaması,
bir haksızlık olarak, tabii ki, ortada duruyor. Bundan da vazgeçmek
gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, yine, bir
sıkıntı da, zararların ispatından kaynaklanıyor. Şimdi, Yönetmelik,
mağdurların zararlarının, olay tutanağı, sağlık raporu, hak sahipliği
gibi belgelerle kanıtlanmasını gerekli kılıyor. Bölgenin durumu
göz önüne alındığında, bu belgelerin başvuru sahipleri tarafından
temin edilmesi oldukça güç görünüyor. Olağanüstü bir dönem içinden
geçen vatandaşlarımızın bu belgeleri temin edememesi çok normaldir.
Düşünün, 1994-1995 yılında evi yakılan, yıkılan, kap kacağı giden,
hayvanı telef olan insan, eğer, o gün, jandarmaca, güvenlik güçlerince
bir olay tutanağı tutulmamışsa, bunu nasıl ispat edecek? İşte, olay
buraya geldiği zaman tıkanıyor ve vatandaşa sembolik bir zarar verilerek,
vatandaşın derdine, yani hiç derman olmayacak ölçüde para veriliyor.
Bu da, hiçbir karşılama yapmıyor.
Değerli arkadaşlar, yine, söyledim,
vatandaşımızın bu yakılma yıkılma olayında yok olan evdeki eşyaların
durumu ne olacak? Yine, beslediği hayvanların, telef olan hayvanlarının
durumu ne olacak? Burada da, bir açıklık yok. Maalesef, burada zarar
ziyan meselesi ortaya konulduğunda, çok güç, ağır bir ispat yükü altında
vatandaş bu zarar ziyandan, artık, vazgeçmek durumunda kalıyor.
Yine, değerli arkadaşlar, insan
hayatı ve bedenine gelen zararlar için son derece düşük bir tazminat
öngörülmektedir ki, bu tazminat sabit bir tazminattır, 14 bin, yani
eski tabirle 14 milyar lira. Şimdi, değerli arkadaşlar, düşünün,
bir vatandaşın ölümü 14 milyar lirayla ölçülebilir mi? Hele hele
bu yaşlı-genç demeden aynı ölçüde gittiğine göre, düşünün, otuz yaşındaki
bir insanın ölümü ile yetmiş yaşındaki insanın ölümü bir midir? Yani,
ona da 14 milyar veriyorsunuz, ona da veriyorsunuz. Burada çok haksızlık
var; yani, ortada büyük bir haksızlık var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
VAHDET SİNAN YERLİKAYA (Devamla)
– Sayın Başkan, birkaç dakika daha verir misiniz?
BAŞKAN – Sayın Yerlikaya, lütfen
toparlayın.
Buyurun.
VAHDET SİNAN YERLİKAYA (Devamla)
– Tabii, komisyonlar çok ağır çalışıyor. Komisyonların ağır çalışmasını
da bir yandan normal görüyoruz. Düşünün, Tunceli’de iki komisyon kurulmuştu,
şimdi bir komisyon çalışıyor.
Değerli arkadaşlarım, bu komisyonları,
bana göre, ilçelerde kaymakamın başkanlığında ve oradaki, o bölgedeki
insanların emrine verirsek, daha hızlı çalışmasını temin ederiz
ve daha faydalı sonuçlar alabiliriz. Bu komisyonların da kendine
özgü çok zorlukları var; işte, özlük işleri var, yine başka durumları
var, çalışmamaları… Bazı konular kaynaksızlıklardan kaynaklanıyor,
bunların da giderilmesi lazım.
Yine bir konu da, kararlaştırılmış
bu zararlarının ödenmemesi. Yani, hakikaten, paralar çok geç geliyor.
Geç gelen parada da vatandaş hiçbir şey anlamıyor. Bunların da hızlı
bir biçimde ödenmesi lazım.
Bir konuya daha dikkat çekeceğim:
Değerli arkadaşlar, bu, şimdi alt komisyonlar köye gidiyor, zarar
ziyanı diyelim 100 milyar olarak bir vatandaşın zararını tespit
ediyor, alt komisyon, keşif yapıyor, bölgeye gidiyor. Şimdi, bu, üst
komisyona geldiğinde, vali veya kaymakam, vali yardımcısı veya
kaymakam bunu 10 milyara çekiyor, 20 milyara çekiyor…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Yerlikaya, lütfen…
Ek süreyi, biz, teşekkür için ve toparlamanız için veriyoruz.
VAHDET SİNAN YERLİKAYA (Devamla)
– Bir dakika daha Sayın Başkan, toparlıyorum.
BAŞKAN – Lütfen… Teşekkür ediyorum.
VAHDET SİNAN YERLİKAYA (Devamla)
– Teşekkür ederim de konu çok önemli Sayın Başkan.
BAŞKAN – Lütfen, Sayın Yerlikaya…
VAHDET SİNAN YERLİKAYA (Devamla)
– Bu 100 milyara bir 10 milyar vermek insafsızlıktır arkadaşlar. Bunu
yapmayalım, bu konudan vazgeçelim.
BAŞKAN – Teşekkür için Sayın Yerlikaya…
Lütfen…
VAHDET SİNAN YERLİKAYA (Devamla)
– Neyse…
Ben de teşekkür ederim, yine de bu
kadar zaman verdiğiniz için. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Yerlikaya.
Madde üzerinde Anavatan Partisi
Grubu adına söz isteyen İbrahim Özdoğan, Erzurum Milletvekili.
Buyurun Sayın Özdoğan. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Osman Aslan’ın, Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde Anavatan Partisi Grubu
adına 2’nci maddede söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinize
saygılarımı sunuyorum ve bu kanun teklifini vermesi münasebetiyle
de Sayın Osman Aslan’a da hususen teşekkürlerimi arz ediyorum. Hakikaten,
bu kanun teklifi her türlü takdirin üzerindedir ve biz de Anavatan
Partisi olarak yürekten destekliyoruz.
Değerli arkadaşlar, terörle mücadele,
elbette, sadece Terörle Mücadele Yasa’sıyla olmaz. Buna paralel
olarak sosyal ve ekonomik önlemlerin de alınması gerekmektedir.
PKK’nın kanlı teröründen en çok etkilenen
vatandaşlarımız Kürt kökenli vatandaşlarımız olmuştur. Oturdukları
köy, mezra, kasaba veya şehirlerde en çok rahatı kaçan ve tedirgin
olanlar Kürt kökenli vatandaşlarımızdır. Güneydoğu Bölgemizde güvenlik
sorunu nedeniyle yatırım sürecinin de olumsuz etkilenmesinden
dolayı en çok bölge halkı, vatandaşlarımız mustarip olmuşlardır.
Kendilerini tehdit eden terör nedeniyle çok sayıda Güneydoğulu
vatandaşımız, köylerini, kasabalarını ve şehirlerini terk ederek
başka şehirlere göç etmişlerdir. Gittikleri büyük şehirlerde yaşadıkları
ekonomik ve sosyal sorunlar ve kendilerine yeni bir hayat kurmanın
zorlukları nedeniyle çok sayıdaki bölge vatandaşımız çaresizliğin
cenderesine düşmüş, bu cenderede aileler parçalanmış, bu parçalanmadan
bilhassa çocuklar büyük zarar görmüş hatta yer yer suç çetelerinin
eline düşmüşlerdir. Bu nedenle, Doğu ve Güneydoğu kökenli vatandaşlarımızın
yaşadıkları köy, kasaba ve şehirlerde imkân bularak kendi mekânlarında
rahatlarının sağlanması hayati bir önem arz etmektedir. Bu kapsamda,
terörden zarar görenlerin istifade edeceği bu kanundan yararlanarak
yeniden kendi ayaklarının üzerine basar hale gelmeleri, Türkiye’nin
en önemli siyasi meselelerinden birisidir.
Kürt kökenli vatandaşlarımızın
sorunlarının çözülmesine büyük bir ehemmiyet verilmesi gerekir.
Bu vatandaşlarımız olmadan biz de 75 milyon Türkiye toplumu olarak,
Türk toplumu olarak asla ve katiyetle olamayız. Biz birbirimizle
et ve tırnak gibiyiz. Bu toprakların ve bu aziz milletin her anlamda
eşit fertleriyiz ve bunun gereğini yapmalıyız. Hükûmet, ama, maalesef,
sıfır terörle devraldığı dönemi, hükûmet ettiği, daha doğrusu pek
fazla edemediği dört senede terörün altyapısını yok edecek hiçbir
çalışma yapmamış, tam tersine, izlediği yanlış politikalarla terörün
yeniden azmasına sebep olmuştur. Türkiye, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
kararlı ve gözü pek bir mücadeleyle yok ettiği PKK terörünün, sosyal
önlemlerle tüm lojistik desteğinin yok edilmesine yarayabilecek
dört altın senesini, bu Hükûmet zamanında maalesef kaybedilmiştir.
Bu dört altın senenin siyasi vebali Hükûmetin omuzlarında durmaktadır.
Bunun dışında, ayrıca, terörden
zarar görenler için Kanun 2004’te yürürlüğe girmiş olmasına rağmen,
bu Kanun efektif olarak tatbik edilememiş ve Hükûmet, bu Kanun’un uygulamasında
başarısızlığa uğramıştır. Yeterli sayıda ve uzman, iş bilir kişilerden
müteşekkil komisyonlar oluşturulamamış, vatandaş, yasal altyapının
varlığına rağmen, derdine çare bulamamıştır.
Biz Anavatan Grubu olarak, bu yasanın,
efektif olarak çok iyi bir biçimde uygulanmasına çok büyük bir önem
atfediyoruz. Bu yasanın başarıyla uygulanması, Güneydoğu’nun yeniden
canlanmasına, vatandaşın huzur ve güven bulmasına yardımcı olacaktır
ve bu yasanın başarılı bir uygulaması, ülke bütünlük ve dirliğine
çok önemli bir katkı sağlayacaktır.
Türkiye’de yapılması gerekenler
açıktır. Terörle ve teröristle etkin bir mücadele ve Kürt kökenli
vatandaşlarımızın huzurunun ekonomik ve sosyal olarak kalkındırılmasının
sağlanması gerekir. Bunun dışında sahte reçeteler Türkiye’ye lazım
değildir.
Değerli arkadaşlarım, dünyalar
güzeli ve sahipliğini yapmak için bu kürsüden yemin etmiş olduğumuz
ülkemizin bekası için, gerek terörle mücadele, gerek Kürt kökenli
vatandaşlarımızın huzurunun sağlanması çok merkezli bir siyasi
mesele olup, günübirlik ve iktidar hevesine göre ayarlanmış politikaların
eline bırakılmayacağı da çok açıktır. Anavatan Partisi olarak, ülkemizin
bu en merkezilerinden biri olan meselesinde çok yakın bir takip içerisinde
olacağız. Millî menfaatlerimizi ve bu ülkede yaşayan 75 milyon vatandaşımızın
her birinin huzurunu ve refahını temel alan etkin bir politika izleyeceğiz.
Bu yasanın, etkin bir işleyişle,
terörden zarar gören vatandaşlarımızın yaralarının sarılmasına
vesile olmasını temenni ediyorum. Fakat, burada önemli olan, 79 vilayette
kurulan komisyonların, valilerimize, tekrar, Sayın İçişleri Bakanımız
tarafından daha etkin direktif verilerek, komisyonların daha aktif
bir şekilde çalışması gerekmektedir. Bazı vilayetlerimizde, hatta,
çoğunda, maalesef, bu komisyonlar yeteri şekilde çalışmıyor. Bazı
valilerimiz, maalesef, polemikle uğraşıyorlar. Bunlardan birisi
de benim başıma gelmiştir değerli arkadaşlarım.
Ben, geçen hafta, Erzurum’da son dönemlerde
gelişen, Erzurum’un varoşlarından Dağ Mahallesi’nde bulunan Halitpaşa
İlköğretim Okulunda görevli kadın öğretmenlere taciz olaylarını
ve bağlantılarını gündeme getirmem vesilesiyle, İçişleri Bakanlığımıza
bağlı Sayın Erzurum Valisinin, devlet terbiyesi sınırlarını aşan
bir üslupla, yerel basında tarafımı hedef alan sözlerine maruz bulunmuş
bulunmaktayım.
Geçen hafta Halitpaşa İlköğretim
Okulunda cereyan eden taciz olaylarını, şehrin başka illerden aldığı
yoğun göç ve bunun beraberinde getirdiği sosyal sorunları ve bu
sosyal sorunların PKK tarafından istismarını, sözlü soru şeklinde
Meclise gündeme getirmiştim. İçişleri Bakanlığımıza bağlı Sayın
Erzurum Valimiz, Anayasa’nın bana milletvekili olarak vermiş olduğu
yasama ve denetleme görevleri içerisinde gündeme getirmiş olduğum
ve Erzurum’un başarılı ve halka yakın Emniyet Müdürü Sayın Kâmil Çolak’ın
düzenlediği “vatandaşla huzur toplantıları”ndan birisi esnasında,
öğretmen olan kızının ve diğer hanım mesai arkadaşlarının, okula
dışarıdan gelen gençler tarafından sözlü ve fiziksel tacize uğradıklarını
anlatan Osman Yılmaz isimli bir vatandaşın Emniyet Müdüründen yardım
istemesiyle ortaya çıkan bu vahim durumun kamuoyuna yansımış olmasından
çok rahatsız olmuş ve yerel basına verdiği demeçlerde, gündeme getirdiğim
konunun hayal mahsulü olduğunu ileri sürerek, hazırlanan raporlarda
söz konusu hanım öğretmenlerin tacize uğramadıklarını kabul ettikleri
yönünde bir ifade kullanmıştır.
Sayın Bakanıma buradan sormak istiyorum:
Milletin vekili olarak Mecliste gündeme getirdiğim konuların muhatabı,
Hükûmet ve siyasilerdir. Bana cevap verebilecek olanlar ve vermesi
gerekenler de, yine, Hükûmet ve siyasilerdir. Bu soruma cevabın verilmesi
gereken ve verileceği yer de yüce Meclisimizdir. Sayın Erzurum Valisi,
devlet memuru olmanın ve görevinin kırmızı çizgilerini ve haddini
aşarak, bir milletvekiline ve doğruları yansıtmayan bir cevap vermiştir.
Son derece dikkat çekici bir husus
da şudur ki: Sayın Erzurum Valisi, öğretmenlerin taciz olayı olmadığını
kabul ettikleri bir rapordan söz etmektedir. Bu ifadeden anlaşılan
şudur ki: Bir rapor hazırlanması talimatı verilmiş ve öğretmenler,
bir taciz olmadığını kabul etme noktasına getirilmişlerdir. Bir
devlet valisinin kendi prestijini sarsacak olayları örtbas etmek
için gücünü kullanarak olayların mağdurelerinden kabul etme raporu
almış olma ihtimali de çok düşündürücüdür. Öğretmen babası Osman
Yılmaz, herhâlde, Emniyet Müdürünün düzenlemiş olduğu toplantıda,
rüyasını değil, kızının ve kendisinin yaşadığı ve çaresini bulamadığı
bir sıkıntıyı dile getirmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özdoğan, lütfen toparlar
mısınız.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Vali, bir siyasinin dile getirdiği
gerçekleri örtbas etmek ve dile getirdiği gerçekleri üzücü bulduğunu
söyleyerek kendi görev sınırlarını aşmak yerine, taşıdığı makamın
icabı olan önlemleri almakla ve söz konusu olayları bağlı olduğu
siyasi birimlere aktarmakla mükelleftir.
Ayrıca, Sayın Vali, şahsımızı,
başka tarzdaki başka milletvekilleriyle karıştırmaktadır. Ben,
şahsım veya yakınlarım için kimseden bir şey talep etmem, ama vatanı
ve milleti için gerektiğinde herkesten hesap soran bir milletvekiliyim.
Bundan sonra da, Anayasa’nın bana vermiş olduğu denetleme görevinin
gereği olarak hesap sormaya devam edeceğim.
Sayın Bakanım, Erzurum Valisinin
dikkat çeken bir başka özelliği de, Erzurum’un çalışkan ve halkın çok
güvendiği Emniyet Müdürüyle girdiği ihtilafların basına intikal
etmiş olmasıdır. Bu durum, yapmış olduğumuz müşahedeler muvacehesinde
bizim için anlaşılır bir durumdur. Nitekim, Erzurum’daki taciz olayları,
Sayın Emniyet Müdürünün çalışmaları...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Ek süre de...
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Elâzığ) – Bir
kere, burada olmayan bir bürokratı...
BAŞKAN – Sayın Çetinkaya, lütfen...
Teşekkür ediyorum Sayın Özdoğan...
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Teşekkür
edeceğim…
BAŞKAN – Lütfen Sayın Özdoğan...
Teşekkür için, buyurun.
M. NECATİ ÇETİNKAYA (Elâzığ) – Sayın
Başkan, burada olmayan bir bürokrat...
BAŞKAN – Lütfen Sayın Çetinkaya...
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, maruzatımı çok fazla anlatamadım.
Hepinize saygıyla teşekkür ediyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına
söz isteyen Nihat Eri, Mardin Milletvekili...
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Ömer Özyılmaz
Bey konuşacak.
BAŞKAN – Ömer Özyılmaz, Erzurum
Milletvekili.
Buyurun Sayın Özyılmaz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan yasanın 2’nci maddesiyle
ilgili olarak kişisel olarak söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgi
ve saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce konuşan arkadaşımız,
bir Erzurum Milletvekili olarak, son günlerde, Erzurum’a en büyük
darbeyi vurmaya başlamıştır.
BAŞKAN – Sayın Özyılmaz, lütfen,
maddeyle ilgili bir söz istediniz, lütfen maddeyle ilgili konuşun.
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Ona da geleceğim,
bir iki cümleyle...
BAŞKAN – Lütfen ama... Ama, Sayın Özyılmaz,
lütfen...
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Bir iki
cümleyle Sayın Başkan...
BAŞKAN – Hayır Sayın Özyılmaz, ben
buna müsaade etmeyeceğim bu saatten sonra, lütfen.
ASIM AYKAN (Trabzon) – Ona o kadar
müsaade ettin kardeşim...
BAŞKAN – Buyurun, maddeyle ilgili
konuşun lütfen.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) – Sizin
konunuz değil ki, Sayın Bakan cevap verir ona.
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Erzurum’da
terör olduğundan, Erzurum’da bir kuşatma olduğundan, Erzurum’un varoşlarına
çevre illerden birtakım art niyetli insanların gelip yerleştiğinden
ve Erzurum’da -açık söyleyeyim- bölücü bir örgütün faaliyetlerinin
yapıldığından ve bunun, şehri teslim almaya kadar gittiğinden bahsederek,
ilimizi lekelemeye ve ilimizle hiçbir ilgisi olmayan böyle bir kara
lekeyi ilimize vurmaya çalışmaktadır. Şu anda görüştüğümüz konu
da terör konusudur.
Değerli arkadaşlar, Erzurum, bu
memlekette, ülkesine, milletine, devletine bağlı olan en önde gelen
illerimizden birisidir. Erzurumlu da cumhuriyetin kuruluşunda…
HALUK KOÇ (Samsun) – Böyle bir ayrım
var mı iller arasında?
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – En önde
gelen illerimizden birisidir, dedim.
HALUK KOÇ (Samsun) – İller arasında
böyle bir ayrım yok. Ülkenin 81 ili de ülkenin ortak değerlerini paylaşır.
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Cumhuriyetin
kuruluşunda da ilk adım Erzurum’da atılmış ve bugün övünmekte olduğumuz
cumhuriyetimizin kuruluşu da Erzurum’da başlamıştır. O gün, hangi
anlayışla Erzurum halkı ülkesine ve milletine bağlıydıysa, bugün
de yine aynen öyledir. Erzurum’da görev yapan, başta Valimiz olmak
üzere Emniyet Müdürümüz ve diğer bütün görevliler de aynı anlayışla
çalışmaktadırlar.
Şimdi, bütün illerimizde de aynı
anlayış elbette vardır. Ben, burada bir ayrım yapmıyorum. Ama, en
hassas olan bütün illerimiz içerisinde Erzurum da böyledir, onu demek
istedim.
Değerli arkadaşlar, hâl böyleyken,
bugün ilimizde, gerek ekonomik anlamda gerekse tarım, hayvancılık,
ulaşım, turizm, çeşitli alanlarda atılım yapmaya çalışan Erzurum’umuzda
bu güzel çalışmalar yapılırken, bir bakıma dışarının ilgisini
ilimizle kesmek anlamında, ilimizle ilimizin dışındaki dünyanın
ilişkisini kesmek anlamında, çıkıp buralarda veya mahallî gazetelerde
veya televizyonlarda böyle bir şey konuşmak, ilimize yapılacak en
büyük kötülüktür ve maalesef, bunu, Erzurum’un oylarıyla seçilip
buraya gelmiş olan bir arkadaşın yapması daha büyük bir manidardır.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) – Sayın
Başkan, böyle bir konuşmaya müdahale etmeniz gerekir.
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Bu çerçevede,
Erzurum ilimiz böyle bir lekeyi asla kabul etmez.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) – Bir
milletvekilinin görevini yapması burada nasıl suç ilan edilir Sayın
Başkan?
ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) – Bunu buradan
arz ediyor ve hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Özyılmaz.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)– Sayın
Özyılmaz konuşmasında hakaret etmiştir.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Yok… Hiç
hakaret yok.
BAŞKAN – Ne söylemiştir Sayın Özdoğan?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Ben
en büyük darbeyi vurmuşum Erzurum’a, Erzurum’u lekelemişim… O anlamda
hakarete uğradım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özdoğan.
Yeni bir sataşmaya mahal vermeden, buyurun.
VII. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan’ın, Erzurum
Milletvekili Ömer Özyılmaz’ın, konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, Erzurum, vatanın
bir toprağıdır. Ben, burada, Erzurum’umuzdaki bir problemi bir muhalefet
milletvekili olarak gündeme getirdim, fakat, değerli hemşehrimiz,
Erzurum Milletvekilimiz Sayın Özyılmaz buraya çıkıp bana hakaretler
savurdu. Ben, kendi şahsını hiçbir zaman hedef almadım, hiçbir sayın
milletvekilimizi, Erzurum milletvekilleri de dahil, hedef almadım.
Sayın Özyılmaz’a şu düşerdi: Yanıma
gelip, Erzurum’daki bu problemlerin kaynağı nedir, konuşması icap
ederdi veya diğer milletvekili arkadaşlarımızın. Bunu…
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) – Erzurum’u
sen bilmezsin ki!
BAŞKAN – Sayın Özyılmaz, lütfen…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Bir
saniye… Bir saniye…
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) – Bilmezsin
sen!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Erzurum’u
ben çok iyi biliyorum.
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) – Beş-altı
ayda bir ancak gelirsin!
BAŞKAN – Sayın Özyılmaz, lütfen…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Bak,
Erzurum’u çok iyi biliyorum.
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) – Ben akşam
Erzurum’dan geldim.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Sayın
Özyılmaz, ben ticari menfaatlerim için Erzurum’a gitmiyorum…
BAŞKAN – Sayın Özdoğan, lütfen…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – …Erzurumlunun
menfaatini düşünmek için gidiyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Lütfen Sayın Özdoğan…
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) – Ben ticaretçi
değilim!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Ticari
menfaatlerim için gitmiyorum. Ben, Erzurum’a gittiğimde, fakir fukara
ve Erzurumseverler ve Türkiyeseverler beni karşılar.
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) – Hadi canım!
Hadi canım!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Beni
rantiyeciler karşılamaz, beni şirketler karşılamaz, bunu bilmeni
istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Özdoğan…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Ben
bir vatan dostuyum…
ASIM AYKAN (Trabzon) – Bu daha büyük
hakaret!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – Türkiye'yi,
Erzurum’u lekeleyenler, kişisel ticari faaliyetlerde bulunan insanlardır.
ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) – Erzurum’a
en büyük hakareti sen yaptın!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) – En büyük
lekeciler onlardır!
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Özdoğan.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan’ın; Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/843) (S. Sayısı:
1241) (Devam)
BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına
söz isteyen Selahattin Beyribey, Kars Milletvekili.
Buyurun Sayın Beyribey.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars)
– Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 1241 sıra sayılı Kanun’un
2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan
Zararların Karşılanması Hakkında Kanun yürürlüğe girdiği andan
itibaren, iki yıldır devam eden, insanlarımızın mağduriyetini ortadan
kaldıran ve haklarının Türkiye içerisinde çözülme yolları ve demokrasiyi
getiren bir sistemi getiren Hükûmetimize teşekkür ediyorum. En kısa
zamanda bu mağduriyetlerin giderilebileceğine ve en kısa zamanda
bu zarar gören kardeşlerimizin sulh yoluyla haklarını alacaklarına
inanıyorum. Hükûmetimizin bu konudaki çalışmalarını tebrik ediyorum,
başarılar diliyorum.
Ayrıca, bu kanun teklifini veren
Diyarbakır Milletvekilimiz Osman Aslan’a da huzurlarınızda teşekkür
ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Beyribey.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Karar
yeter sayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN – Arayacağım Sayın Kandoğan.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.56
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.02
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31 inci Birleşimi’nin Beşinci Oturumu’nu
açıyorum.
1241 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan’ın; Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/843) (S. Sayısı:
1241) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 2’nci maddesinin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, 2’nci maddeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: 2’nci maddeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, madde kabul
edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Algan Hacaloğlu, İstanbul Milletvekili…
Buyurun Sayın Hacaloğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bilindiği gibi,
5233 sayılı Terörle Mücadele Yasası süreci içinde ortaya çıkmış
olan mağduriyetlerin giderilmesine yönelik çıkartılmış olan bu
yasanın süresi doluyor. Bu sürenin uzatılması lazım. Oysa, bu süreç
içinde, 2006 yılında 225 bin kişi uzlaşmayla başvuru yapmış, bunlardan
sadece yüzde 15’ine tazminatları ödenmiş, yani, iş ortada kalmış.
Peki, Hükûmet nerede? Burada çıkan arkadaşlarım bu teklifi yapan
değerli arkadaşıma teşekkürler sunuyorlar, ben de sunuyorum.
Ama, bu, kimin görevi? Bu, Hükûmetin görevi mi, yoksa, bir milletvekilinin
duyarlılık alanında, duyarlı olarak ortaya çıkan bir konu mu? Yani,
Hükûmet bu konuya nasıl bakıyor? Ortada kalmış olan tazminatlar konusunda,
mağduriyetlerin giderilmesi konusunda bir sorumluluğu yok mu?
Bunu bir hükûmet konusu olarak, bir tasarı olarak getirmemesinin arkasında
yatan neden nedir? Bunu anlamakta zorluk çekiyorum. Tabiatıyla
milletvekilleri de teklif verir. Ama, bu, devletin çok temel bir sorumluluk
alanı ile ilgili olan bir konudur. Çünkü, 1980’li yılların ortasından
2000 yılına kadar, daha doğrusu 1998 yılına kadar meydana gelen zorunlu
köy boşaltmalarının ortaya çıkardığı durum bir kamu sorumluluğunu
gündeme getirmiştir. Anayasa’mızın kusursuz sorumluluk ilkesi
çerçevesi içinde boşaltılmış bulunan 3.428 köy ve mezra, zorunlu
olarak boşaltılmış olan 911’i köy olmak üzere 3.428 köy ve mezradan göç
etmiş olan, göç etmek zorunda kalmış olan kişilerin uğradığı mağduriyetleri
gidermek sorumluluğu Hükûmete aittir, devlete aittir. Konuya böyle
bakmak gerekir.
Ortada bir Yasa var, bu Yasa 5233
sayılı, Mağduriyeti Giderme Tazminat Yasası. Bu Yasa, esasında,
yakın zamanda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından iç hukukun
bir parçası olarak kabul edildi. Böylelikle Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde karşı karşıya kaldığımız yüksek oranlı tazminatlar
konusunda Türkiye bir alan kazandı, bir hareket alanı kazandı. Şimdi,
Hükûmetin yapması gereken nedir? Bundan yararlanıp ortaya çıkan
mağduriyetleri gerçek anlamda gidermek. Yoksa, göstermelik, günü
savmak anlamında uygulanan bu Yasa ile kesinlikle bölgedeki mağduriyetlerin
giderilmesi mümkün değildir. Arkadaşlarım bu Yasa’nın uygulamasından
ortaya çıkan eksiklikleri dile getirdiler. Çok acılar çekti ülkemiz.
Terörle mücadele döneminde şehitlerimizle, masum insanlarımızla,
ülkemiz 35 bin can kaybetti, yitirdi. Bölgede, terörün yoğun olarak
varlığını hissettirdiği bölgede 400 bini aşkın insanımız, zorunlu
olarak, bu bölgeden göç etmek durumunda kaldı ve 1998 yılının başında,
o zaman benim de içinde olduğum araştırma komisyonunun hazırladığı
rapor, soruna belirli çözüm önerdi; ama, o günden bugüne, hükûmetler,
bu Meclis kararına bigâne kaldı, uzak kaldı; oradaki çözümler yerine,
göstermelik adımları tercih etti. Arkadaşlarım ifade etti, bu mevcut
olan yasa çerçevesi içinde, ölenlere 15 bin TL tazminat ödenecek.
Değerli arkadaşlarım, yaşı ne
olursa olsun, bu bir gülünç rakamdır, bu ayıp rakamdır. Vatandaşın hayatı
bu kadar ucuz mu? Üstelik, faili meçhul cinayetlere uğrayanlar, kayıplar,
bunların mağdurlarına yönelik ödeme de öngörülmüyor. Sanki, onları
korumak devletin görevi değil, orada hayatını yitirenlerin nasıl
yaşamlarını yitirmeyi çözmek hukuk devletinin bir görev alanı değil.
Değerli arkadaşlarım, bu dahi
bir insanlık ayıbıdır. Bu yıl müracaat eden 228 bin başvuru, uzlaşmayla
başvuru arayışına girmiş ve 2006 yılında ödenen miktar sadece
140,8; 140 milyon 800 bin YTL.
Değerli arkadaşlarım, dört yıldır,
siz, her gün faiz için bu parayı ödüyorsunuz. Devletin faize ödediği
para, günde 90 milyon dolar, yani, yaklaşık 140 milyon YTL. Yani, ödeyeceğiniz,
ödediğiniz para bu. Bunun üzerinden kısmak, bunu tartışmak; bu bir
ayıptır.
Değerli arkadaşlarım, köye dönüş
sağlanmalıdır, ama, nasıl sağlanacak? Vatandaş nasıl gidecek köyüne,
boşaltılmış olan köyüne? Köylerin bir kısmı hâlâ güvenlik nedeniyle
mayınlı, bir kısmını terör örgütü bir kısmını da güvenlik, güvenlik
gerekçeleriyle yapmış. Dolayısıyla, ortada güvensizlik var. Bu
bölgeler de terör örgütünün eylem yapma alanları içinde diye düşünülüyor,
buralara gidemiyor. Güvenlik sağlanamamış. Bir bölümü korucular
tarafından kullanılmakta. Pratikte de o köylere geri gidemiyor.
Köylerin önemli bir kısmında ise altyapı yok, elektrik yok, su yok,
PTT’si yok, sağlık ocağı yok, okulu yok, ebesi ve hemşiresi yok. Buralara
pratikte gidebilmek mümkün değil.
Köylerin, boşaltılmış köylerin
tümünde ise devletin verdiği destek göstermelik düzeyde. Yıkılan,
yakılan, tahribe uğrayan evlerin yeniden yapılması, yaşanılır
hale dönüştürülmesi gerekiyor. Bunu kimin yapması lazım? Bunu,
Sayın Bakan, devletin tümüyle karşılaması lazım. Bu, devletin görevidir.
Bundan kaçamaz devlet. Oysa Hükûmette öyle bir niyet yok. Tahrip olan
ahırın, ambarın yeniden yapımı da, aynı koşullar içinde gereği yapılmalı.
Aksine, Hükûmetin ödemeyi üstlendiği yetersiz tazminat, yanan, tahrip
olmuş olan eşyaları kapsamıyor; tahrip olan samanlığı, ağılı, bahçeyi,
ağaç ve diğer tarımsal ürünleri yeterince kapsamıyor ve biz de, soruna
çözüm bulduk diyoruz!
Değerli arkadaşlarım, bu bölgede
kamu yatırımları Türkiye toplamının üçte 1’i düzeyinde, kişi başına
millî gelir Türkiye ortalamasının üçte 1’i düzeyinde, Avrupa Birliğinin
yüzde 10’u, 11’i düzeyinde, yoksulluk yüzde 60 düzeyinde, işsizlik
Türkiye’de ortalama yüzde 16 gerçek anlamda, bu bölgede yüzde 25 asgari,
gençler arasında yüzde 50 düzeyinde. Bu durum sürdürülemez değerli
arkadaşlarım. Bu bölge bizim. Bu insanlar bizim. Burada çok değişik,
çok farklı bir tercihe girmemiz lazım. Türkiye’de iki konuda iki kesime
pozitif ayrımcılık anlayışıyla yaklaşmak lazım. Bunlardan biri
kadınlarımız, Türkiye’nin kadınları, her yöreden kadınlarımız.
Kadın haklarına, kadınlarımıza pozitif ayrımcılık anlayışıyla
yaklaşmamız lazım. İkincisi ise, bu bölge, değerli arkadaşlarım.
Bu bölgenin de, sosyal, ekonomik açıdan Batı Anadolu düzeyine hızla
çıkarılması lazım. Bu bölgede mevcut durumda boşaltılan köylerin
ardında ortaya çıkan barınma hakkı, sağlıklı yaşam hakkı, çocuk
hakkı, çalışma hakkı, çevre hakkı ihlalleri vardır. Kimse yok demesin.
Asıl sorun burada yatmaktadır. Bunu aşmamız lazım. Temel sorun devletin
buraya yeterince el uzatmamasıdır.
Geçenlerde, TESEV’in bir paneli
oldu. Sizin Genel Başkan Yardımcınız da, yani AKP’nin Genel Başkan
Yardımcısı da paneldeydi, ben de oradaydım. UNIDO’nun desteklediği
bir rapor. Açıkça söylüyor: “Devlet el uzatmıyor.” diyor. “Devlet yatırım
yapmıyor.” diyor. Bu bizim tespitimiz, ama başkaları da bu tespiti
yapıyor.
Bölgede yoksulluk tuzağı vardır,
yani yoksul olunduğu için yoksul olunan koşullar. Bunu ancak insanların
tüketim gücünü artırarak aşabilirsiniz. Bu nedenle türlü projeler
uygulamaya konulabilir, ama devlet gitmeli oraya, devlet elini
uzatmalı. Bölgesel planlama kavramı bütünlüğü içinde gerçek anlamda,
stratejik planlamanın bütünlüğü içinde kamu yatırımları, bölgede,
gayrisafi millî hasılanın bir on yıl sürece yüzde 2’sine çıkarılmalı.
Tarım destekleri Türkiye genelinde gayrisafi millî hasılanın yüzde
2’sine çıkarılmalı. Tabii sadece bu bölge değil, Ordu, Yozgat, Çankırı,
Sinop, Kastamonu, Bartın; bunlar da bu bölgenin Erzurum ilinin düzeyinde
geri kalmış bölgelerdir.
Değerli arkadaşlarım, sözlerimi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Toparlıyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Hacaloğlu…
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – İzin
verin, bir iki cümlem kaldı.
BAŞKAN – Hayır, teşekkür edin Sayın
Hacaloğlu, çünkü, bir dakika süre verdim, bitmek üzere.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, terörü şiddetle kınıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, teşekkür
için açıyorum.
Buyurun.
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Hepinize
saygılar sunuyorum değerli arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Hacaloğlu.
Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen,
Ayhan Sefer Üstün, Sakarya Milletvekili.
Buyurun Sayın Üstün. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın
Başkan, saygı değer milletvekilleri; Diyarbakır Milletvekili Osman
Aslan’ın, Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
İçişleri Komisyonu Raporu’nun 3’üncü maddesi üzerinde şahsım adına
söz aldım, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz
üzere, yine Hükûmetimizin teklifi ve yüce Meclisin kabulüyle,
27/4/2004 tarihinde terörle mücadeleden doğan zararların tazminine
ilişkin olarak 5233 sayılı bir Yasa çıktı. Bu Yasa, ilk kez, terörle
mücadeleden zarara uğramış kişilerin bir iç hukuk yoluyla zararlarının
tazmin yolunu açmış idi. Bu Kanun’dan sonra yaklaşık 223 bin vatandaşımız
terörden zarara uğradığını söyleyerek, bu tazmin komisyonlarına
müracaatta bulundu.
Değerli arkadaşlar, bu zamana kadar
yaklaşık 30 bine yakın dosya sonuçlandırıldı ve bu dosyalar için
140 trilyon lira civarında da vatandaşlarımıza para ödendi. Benden
önceki konuşmacıların bazıları, bu paraların değişik siyasi saiklerle
ödendiğini, sıralamalarda, efendim, öncelikler yapıldığı gibi
sözler sarf etti. Oysa, burada süreç son derece şeffaf yürümektedir.
Bir vali yardımcısının başkanlığında ve komisyon üyelerinin de müracaat
sırasına göre, herhangi bir telkine, herhangi bir torpile mahal
vermeden çalışmalarını yürütmüşlerdir. Yine, ödemeler de sulhnamedeki
tarih sırasına göre sırayla yapılmıştır. Dolayısıyla, bu tür iddialar,
bu yapılan işi gölgeleme adına yapılmıştır, bunlar, doğru iddialar
değildir.
Değerli arkadaşlar, bu kanunla
ne getirmek istiyoruz, bu teklifle ne getirmek istiyoruz? Daha önceki
Kanun’da bir süre sınırlaması yapılmıştı. Bu tür çalışmaların iki
yıl içerisinde sonuçlandırılması gerektiği geçici maddede belirtilmiş,
ancak, görülmüş ki, iki yıl içerisinde bu çalışmaların bitmediğinin
anlaşılması üzerine, bu sefer, bir yıllık bir süre tekrar uzatılmış,
bundan sonra o bir yıl içerisinde de, şayet, herhangi bir, çalışmalar
sonuçlanmamış ise artık, Bakanlar Kurulu, takdir ettiği çerçevede,
birer yıl, birer yıl uzatılmasına karar verecektir.
Değerli arkadaşlar, ben, Sakarya
Milletvekiliyim, yörenin bir milletvekili değilim, ancak, teşkilattaki
görevlerimizden dolayı bu bölgeye sık sık giden bir milletvekiliyim.
Özellikle, Van, Hakkâri, Muş, Bingöl, Diyarbakır, Iğdır, Kars gibi yörelere
sık sık giden bir milletvekiliyim. Oralarda, yanmış köyleri gördükçe,
gerçekten benim de içim cız etti. Orada, kapısı, çerçevesi kırılmış,
damı çökmüş evleri gördükçe, âdeta, orada üzeri çökmüş bir mabet gibi
duruyordu, üzeri çökmüş bir mezar gibi duruyordu, üzülmemek elde
değil. O bakımdan, ilk kez vatandaşlarımızı kucaklayacak, vatandaşlarımızı
tekrar köye teşvik edecek bu Kanun’un çıkması son derece olumlu olmuştur.
Nitekim, orada, bu Kanun’un da sonuçlarını görmem de ayrıca bir mutluluk
vesilesi oldu. Bir gün, Bingöl’den Diyarbakır’a giderken, insanların
Diyarbakır’dan tekrar köylerine döndüklerini, hatta orada bir benzin
istasyonu açtıklarını gördük. O benzin istasyonuna girdiğimizde,
yaşlı bir amca, evet, daha önce buradan Diyarbakır’a göç ettiğini,
ancak, sekiz yıl Diyarbakır’da çok zorluklar çektiğini, şimdi ise
tekrar köyüne dönerek, burada da bir işyeri açma niyetinde olduğunu
söyledi. Orada yapılan bir konuşmada, bu terör meselesinden bahsettiğimizde
“merak etmeyin, artık her şey yoluna giriyor. Biz inanıyoruz ki, sizler
Van’dan, Diyarbakır’dan vazgeçmezsiniz. Siz Van’dan, Diyarbakır’dan
vazgeçmediğiniz gibi, biz de İstanbul’dan vazgeçmeyiz. Dolayısıyla,
kesinlikle, bu terör örgütü emeline ulaşmayacaktır.” dedi ve biz,
o duygularla oradan ayrıldık, çok memnun olduk.
Değerli arkadaşlar, bu kanunun
öncelikle yöremize, milletimize hayırlı olmasını diler, hepinize
saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Üstün.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Selahattin Beyribey, Kars Milletvekili.
Sayın Beyribey, buyurun.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars)
– Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 1241 sıra sayılı, Diyarbakır
Milletvekilimiz Sayın Osman Aslan’ın vermiş olduğu 5233 sayılı Kanun’da
değişiklikle ilgili kanunun 3’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Şimdi, konuşmacılar yeterli miktarda
bilgilendirdiler, ama ben bir konuya dikkat çekmek istiyorum. 1987
ile 2002 yılına kadarki dönemden sonra, 2002 yılında AK Parti Hükûmet
oluyor, böyle bir kanun teklifini getiriyor. İki yıl içerisinde bir
kısmını çözüyor, çözmesi için, devamında da Bakanlar Kuruluna görev
veriyor.
Ben, şimdi, Genel Kuruldaki veya
diğer muhalefetteki arkadaşlarımıza sormak istiyorum.
1987 ile 2002 arasında on tane
hükûmet ne yaptı?
NECATİ UZDİL (Osmaniye) – O tarafa
bak.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla)
– Onun için, bu Hükûmete… Onun için, bu Hükûmete…
NAİL KAMACI (Antalya) – Sayın Bakana
bak.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla)
– Ben o dönemleri de biliyorum.
NAİL KAMACI (Antalya) – Sayın Bakan
orada.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla)
– Onun için, bu Hükûmete teşekkür etmemiz gerekiyor.
NAİL KAMACI (Antalya) – Bakan orada
oturuyor.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla)
– Onun için bu Hükûmete teşekkür etmek gerekiyor. (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN – Lütfen, sayın milletvekilleri…
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla)
– Bir daha altını çizerek söylüyorum. Onun için…
ATİLA EMEK (Antalya) – Bakan orada
oturuyor. Bakanlar içinizde, ona sor.
NAİL KAMACI (Antalya) – O tarafa
bak, buraya bakma.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla)
– Oradan bakacaklarım da var, ben biliyorum. Rahat olun, oradan bakacaklarım
da var, ben biliyorum. (CHP sıralarından gürültüler) Siz yeni geldiniz,
ben eski milletvekiliyim, oradan bakacakları da biliyorum.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Sen ANAP’ta
ne yaptın?
SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) –
Evet, doğru diyorsunuz. İşte bu Hükûmet…
RASİM ÇAKIR (Edirne) – ANAP’ta sen
ne yaptın?
SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) –
ANAP’ta değil, AK Parti Hükûmeti çözdü diyorum ben.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – ANAP’ta sen
ne yaptın o zaman?
SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) –
Ben diyorum ki, AK Parti Hükûmeti çözdü, bir daha altını çiziyorum,
AK Parti Hükûmeti çözdü diyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
lütfen…
SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) –
Bu konuda AK Parti Hükûmetinin duyarlılığından dolayı, terörle,
terörden zarar görenlerle ilgili yapmış olduğu işlerden dolayı
Türkiye’nin yüzünü hukuk alanında ak ettiğinden dolayı ben teşekkür
etmek istiyorum Hükûmete.
ATİLA EMEK (Antalya) – Öyle mi?
SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) –
Evet, teşekkür etmek istiyorum. Elbette, eksiklikler, sıkıntılarımız
var, ama, onların hepsi çözülecektir.
NAİL KAMACI (Antalya) – Sayın Bakanın
eski yaptıklarını beğenmiyorsun, öyle mi?
SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) –
Ben, bu Hükûmetin güzel şeyler yaptığına inanıyorum, bu yaptığı da
önemli bir tanesidir.
NAİL KAMACI (Antalya) – Eski bakanları
beğenmiyor musun? Hepsi sıralarda oturuyor bak.
SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) –
Efendim, kişilerle ilgili değil, ben hükûmetlerle ilgili konuşuyorum.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) –
Eleştiriyor musunuz yani?
NAİL KAMACI (Antalya) – Hükûmet de
orada.
SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) –
Kişilerle ilgili değil, hükümetlerle ilgili konuşuyorum.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Sayın
Bakan, cevap hakkı doğdu.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
lütfen…
SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) –
Ben niye rahatsız olduğunuzu, yani, Cumhuriyet Halk Partililer niye
rahatsız oldu, onu da merak ediyorum, ama, rahatsız oldukları için
merak ediyorum.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Sayın
Bakanı eleştiriyorsunuz.
ATİLA EMEK (Antalya) – Bakana karşı
ayıp olduğundan, ona bakıyoruz, mahcup oldu Sayın Bakan.
SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) –
Evet, ben, bu kanunun, yararlanacak olan bütün şahıslara hayırlı olmasını,
ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Beyribey.
Madde üzerinde soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Sayın Tütüncü, buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Benim iki sorum olacak Sayın Bakana.
Birincisi: Terörle mücadelede Güneydoğu Anadolu Projesinin tamamlanmasının
yaşamsal önemde olduğunu biliyoruz. Durum böyleyken, Güneydoğu
Anadolu Projesinde yatırımlar neden gerektiği şekilde verilmemektedir?
Bu çerçevede, direkt yasayla ilgisi olmasa da, Sayın Bakanın bu konuda
düşüncelerini rica ediyorum.
İkincisi şu: Kanunun çıkmasından
sonra bazı avukatlar, zararların tazminini sağlamak için değil,
haksız kazançlar elde etmek için başvurularda bulunmuşlardır. Bazı
avukatların il ve ilçeleri gezerek, vatandaşları, zararları yokken
bile başvuruda bulunmaya yönelttikleri tespit edilmiştir ve bu durum
haksız kazanç elde edilmesine, terör üzerinden hiç düşünülmeyecek
kazançların elde edilmesi yolunu açmıştır. Acaba bu konuda Bakanlık
bir çalışma yaptı mı? Bu çerçevede, bu haksız kazancın boyutu nedir?
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Tütüncü.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) – Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, Komisyona yapılan
başvuruların sonuçlandırılmasında ortalama süreç ne kadardır?
Amaca uygunluk gerçekleşmiş midir? Öngörülen amaç gerçekleşmiş midir?
Ve son olarak: Komisyon çalışmalarının
AB sürecindeki yansımaları nedir? Bu çalışmalarda alınan sonuçlar
Avrupa Birliği sürecinde olumlu karşılanıyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Işık.
Sayın Bakan, buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; öncelikle Sayın
Enis Tütüncü Bey’in sorusunu cevaplandırıyorum.
Birinci sorusu: Terörle mücadelede
gerçekten GAP Projesi önemli bir projedir. Hükûmetimiz de bununla ilgili
olarak bütçe imkânları içerisinde GAP Projesinin gerçekleşmesine
büyük katkılar sağlıyor. Bakın, yine hatırlarsınız, bu proje içerisinde
çok önemli bir birim olan Ilısu Barajının -ki, yıllardır ülkede konuşulur,
ama, bir türlü başlanamamıştı- gidip temel atmasını da gerçekleştirmiş
olduk.
İkinci konu çok isabetli bir konu.
Çünkü, burada bazı arkadaşlar, bize, bu komisyonlar niye geç karar
veriyor, niye uzuyor, diye sorular yönelttiler. İşte komisyonlar
bu tür olayları da inceleyebilmek için, detaylı, etraflı her şeyi
öğrenebilmek için birtakım incelemeler yapmak zorundadırlar. O
incelemelerle ancak bu bahsettiğiniz olaylar meydana çıkabilir.
Şu anda size rakamsal olarak şu kadar kişi haksız kazanç temini için
avukat teşvik edip müracaat ettirdi diyemeyeceğim. Ancak…
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) – Sayın
Başkan, avukatlık mesleğini kötüleyen… Bir düzeltme yapayım.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Milletvekilim.
Karşılıklı konuşma usulümüz yok. Lütfen…
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) – Sayın
Başkanım, özür diliyorum…
BAŞKAN – Yok böyle bir usulümüz Tüzük’te,
Sayın Milletvekilim.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) – Bir
mesleği zan altında bırakacak açıklamaların tutanağa geçmesini
doğru bulmuyorum. Düzeltmeyi yapın Sayın Bakanım.
BAŞKAN – Usul bu değil. Lütfen oturur
musunuz Sayın Milletvekili.
Sayın Bakan, buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU
(İstanbul) – Arkadaşımızın sorusu üzerine ben cevap verdim.
Biz çalışıyoruz, her konuyu inceliyoruz.
Ama, şimdi rakam olarak da size şu kadar kişi haksız kazanç için müracaat
etti diyebilecek durumda değiliz. Bilahare isterseniz, hangi illerde
hangi dosyalar ne nedenle işlemden kaldırılmış, onları tek tek verebiliriz
yazılı olarak.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Sormak
istediğimin özü esasında buydu zaten Sayın Başkan.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU
(İstanbul) – Tamam, onu verebiliriz.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Yoksa,
bir meslek grubuna dönük kötüleme kesinlikle söz konusu olamaz.
BAŞKAN – Sayın Tütüncü…
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU
(İstanbul) – Arkadaşımızın da ifade ettiği gibi, o avukat şeyini
çıkaralım. “Bu yola tevessül edenler var mı?” deyin. Bizde o konuyla
ilgili zaten var. Bazı yerlerde gecikmesinin nedeni de, vatandaşın
hakkı olmadığı halde almak için müracaat etmeleri var. Var yani
bunlar. Bunların da sayılarını verebiliriz.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür
ederim.
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR AKSU
(İstanbul) – Evet, “komisyonların çalışmasında sonuçlandırma,
amaç gerçekleşmiş mi?” Sayın Işık soruyor. Elbette ki gerçekleşmiş.
Ama, biraz önce de izah ettiğim gibi, bazı aksamaları gidermek için
de sık sık komisyon başkanları, komisyon üyeleri ve bürosunda çalışanları
çeşitli yerlerde toplayıp eğitim çalışmaları yapıyoruz, meseleyi
daha çok hızlandırmak, daha verimli çalışabilmeleri için de gayret
gösteriyoruz.
Bunun AB’ye yansımalarını sordunuz.
Bunun en önemli yansıması, biz bu yasayı çıkarıp komisyonlar teşkil
olunduktan ve çalışmaya başlandıktan sonra Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine yapılmış olan müracaatlar, hepsi, Türkiye’de bir iç hukuk
yolu açılmıştır diye dosyalar geri gönderilmiştir. Bu da çok önemli
bir gelişme.
Teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Bakan.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
İç Tüzük’ün 86’ncı maddesine göre,
oyunun rengini açıklamak üzere ve lehinde olmak üzere, Ümmet Kandoğan,
Denizli Milletvekili.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bu kanun teklifinin milletimize ve memleketimize hayırlara vesile
olmasını temenni ediyorum. Emeği geçenlere ayrıca teşekkür ediyorum
ve bu kanun teklifiyle ilgili olarak oyumun renginin olumlu olduğunu
ifade ediyorum.
Ancak, bu kanun teklifi görüşülürken,
bu kürsüden söylenen ve hiçbirimizin tasvip etmesi mümkün olmayan
ifadelerde bulunuldu. Şimdi, geçmişten günümüze Türkiye’de elli
dokuz hükûmet geldi geçti. Bu hükûmetlerin, elbette, Türkiye’ye de çok
büyük hizmetleri oldu. Ancak, bir sayın milletvekili, özellikle,
geçmiş dönemde yapılan hizmetlerin hepsinin üzerine bir çizgi çekerek,
sanki, 2002 yılından itibaren bütün hizmetler yapılıyormuş şeklindeki
bir düşünceyi kabul etmemizin mümkün olmadığını ifade etmek istiyorum.
KÖYDES Projesi, elbette, takdir edilecek bir projedir. Emeği geçenlere
de teşekkür ediyorum, kutluyorum ve bunların devamının gelmesini
istiyorum. Ancak “2002’den önce hiçbir şey yapılmamış” ifadelerinin
de yanlış olduğunu söylemek istiyorum.
Bakınız, Türkiye’de, 2002 AK Parti
İktidarına gelinceye kadar, Türkiye’deki 35 bin köyün 31.299’una yeterli
içme suyu götürülmüş; sadece 875 köye içme suyu götürülmemiş, kalan
bu. Türkiye’de, AK Parti iktidara gelinceye kadar, toplam 291 bin kilometre
yol yapılmış ve bunlardan 90 bin kilometresi asfalt. Yani, değerli
milletvekilleri, elinizi vicdanınıza koyacaksınız.
Şimdi, ben, buradan…
BAŞKAN – Sayın Kandoğan, lütfen…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Geliyorum.
Şimdi, Sayın Bakanım geçmiş
hükûmetler döneminde de çok önemli görevlerde bulundu. Burada, o iddialarda
bulunan arkadaşlarımız, farkında olmayarak, geçmişte bakanlık
yapan, hükûmetler içerisinde yer alan bir sayın bakanı burada töhmet
altında bırakıyorlar.
Bakınız, Siirt Milletvekilimiz
Sayın Öner Ergenç buradalar. Ben, 1987-88 yıllarında, o zor şartlarda,
terörün en yoğun olduğu dönemlerde Şirvan’ın Kayahisar ve Cevizli
köylerine, Yağcılar, Soğuksu, Daltepe köylerine, dozerlerin yakıldığı,
dozer operatörlerinin öldürüldüğü dönemlerde, yol açılmasıyla
ilgili devletin, hükûmetlerin ne kadar büyük gayretleri olmuştur
ve o dönemde -dikkatinizi çekmek istiyorum- devletin, söylenen rakamlara
göre, 100 milyar dolar terör için para ayırdığı bir dönemde yapılan
bu hizmetleri önemsememek son derece yanlıştır, hatalıdır. Emeği
geçen herkese teşekkür etmek lazım. Bu Hükûmetin yaptıklarına da teşekkür
edeceksiniz, geçmiş hükûmetler döneminde yapılan hizmetlere de teşekkür
edeceksiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kandoğan, teşekkür
ediyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Ben de
teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teklifin tümünü oylarınıza
sunacağım, ancak, açık oylama şeklinde yapılmasına dair bir önerge
vardır; önergeyi okutup imza sahiplerini arayacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın
Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun teklifinin
tümünün açık oylama şeklinde yapılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Osman Aslan, Diyarbakır?
Burada.
Cavit Torun, Diyarbakır? Burada.
Mehmet Kurt, Samsun? Burada.
İlhan Albayrak, İstanbul? Burada.
Ahmet Işık, Konya? Burada.
Mehmet Çiçek, Yozgat? Burada.
Öner Ergenç, Siirt? Burada.
Faruk Anbarcıoğlu, Bursa? Burada.
Mehmet Yılmazcan, Kahramanmaraş?
Burada.
İbrahim Hakkı Birlik, Şırnak? Burada.
Selahattin Beyribey, Kars? Burada.
Durdu Mehmet Kastal, Osmaniye? Burada.
İbrahim Köşdere, Çanakkale? Burada.
Faruk Ünsal, Adıyaman? Burada.
Kemalettin Göktaş, Trabzon? Burada.
Mustafa Cumur, Trabzon? Burada.
Murat Yıldırım, Çorum? Burada.
Telat Karapınar, Ankara? Burada.
Salih Erdoğan, Denizli? Burada.
Zeki Karabayır, Kars? Burada.
Faruk Çelik, Bursa? Burada.
Şevket Orhan, Bursa? Burada.
BAŞKAN – Açık oylamanın şekli hakkında
Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince, açık oylama
elektronik cihazla yapılacaktır.
Oylama için üç dakika süre vereceğim.
Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin,
oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak
sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun
rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını,
yine, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum:
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
1241 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümünün açık oylama sonucunu
açıklıyorum:
Kullanılan
oy sayısı : 266
Kabul : 266 (x)
Böylece, kanun teklifi kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri, birleşime
19.30’a kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.41
(x)
Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 19.34
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın Milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31’inci Birleşimi’nin, Altıncı Oturumu’nu
açıyorum.
Kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerine
devam edeceğiz.
BAŞKAN – 5’nci sırada bulunan, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı
Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın; Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/775) (S. Sayısı: 1209)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6’ncı sırada yer alan, Bursa Milletvekili
Şevket Orhan ile Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali’nin, 2863 sayılı
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi
ve Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ile Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
6.- Bursa Milletvekili Şevket Orhan ile Balıkesir
Milletvekili Ali Osman Sali’nin; 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Geçici Madde Eklenmesi
Hakkında Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (2/461) (S. Sayısı: 970’e 1 inci Ek)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
7’nci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti
ile Mısır Arap Cumhuriyeti Arasında Bir Serbest Ticaret Alanı Tesis
Eden Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
7.- Türkiye Cumhuriyeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Arasında
Bir Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1224) (S.
Sayısı: 1244) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu 1244 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Berhan Şimşek, İstanbul Milletvekili.
Sayın Şimşek, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Mısır
Arap Cumhuriyeti Arasında Bir Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde
Grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
(x)
1244 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli arkadaşlar, “Mısır” deyince,
aklımıza ilk önce piramitler geliyor, tarihî, kültürel yapısı geliyor,
Hazreti Davud geliyor, Nil geliyor, ayrıca Akdeniz çanağı içerisinde
Kızıldeniz ve Akdeniz’e kıyı komşusu olan ve buradan paylaşan bir
güzel dost ülke geliyor ve Firavun geliyor aklımıza ve izlediğimiz
sinemada filmleri geliyor, çok önemli filmler izledik Mısır’da çekilen
ve bir de, ilginçtir, değerli arkadaşlarım, “Mısır” deyince, Genel
Kurulda, sanırım ki, sizlerin aklına da, “Mısır”, “serbest ticaret”
falan deyince -sizin de öyle düşündüğünüzü biliyorum- benim aklıma,
Sayın Kemal Unakıtan’ın oğlu ve gümrük vergisiyle, düşük gümrük vergisiyle
ithal ettiği mısırlar aklıma geliyor. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Şimşek, lütfen…
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Rica ederim…
Rica ederim…
BAŞKAN – Sayın Şimşek, lütfen…
SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Sakarya) – Ne alakası
var?
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Sayın Bakanın…
BAŞKAN – Anlaşmayla ilgili konuşalım
Sayın Şimşek.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Anlaşmayla
ilgili konuşuyorum efendim.
BAŞKAN – Lütfen!..
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Evet, Sayın
Bakanın oğlunun ithal ettiği mısırların tavuklar tarafından yenileceğini
söylemişti.
SELAMİ UZUN (Sivas) – Biz de Minyeli
Abdullah’ı hatırlıyoruz.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Çok doğru,
ben orada o filmi çektim, bundan da keyif duyarım, onur duyarım, sağolun.
Ayrıca, turist olarak da gezdik, size de tavsiye ederim, Mısır’a veya
dünyayı tanımak için, birçok, dünyanın güzel yerlerine gitmekte
fayda vardır, biraz gözlüğümüz ve derinliğimiz açılır. Onun için, neyi
hatırladığı, herkes hatırladığını konuşuyor. Siz, Minyeli Abdullah’la,
Mısır’ı; ben de, mısırla, Unakıtan’ın oğlunu hatırlıyorum. Bunda
bir mahzur yoktur sanıyorum değerli arkadaşlar.
Yine, biliyorsunuz, Sayın Bakanın
oğlu, bu mısırlardan civciv, civcivden likit yumurta üretimine girdi,
o da çok ilginçtir. Bu kanun tasarısının sıra sayısı önüme geldiğinde,
maalesef, bunlar aklıma geldi. Bunları da paylaşmayalım mı? Yani,
Bakan, oğlu, Meclis, ilişkiler burada çok kez konuşuldu, çok kez gündeme
getirildi, gensorular verildi. Bu, sakıncalı bir şey olduğunu düşünmüyorum.
Evet, değerli arkadaşlar, böyle
bakan çocuklarına baktığımızda, yirmi beş yaşında bakan çocuklarının
bu dönem içerisinde ticarete başladığını ve bu likit yumurtadan
da ayrıca KDV’si yüzde 1’e indirilince de likit yumurta üretimi de
olduğunu hepimiz biliyoruz.
Serbest ticaret ile -değerli arkadaşlarım-
serbest piyasayı da karıştırmamak lazım. Bizim, Mısır’la yapacak
olduğumuz serbest ticaret anlaşması. Ama, çok ilginç, Türkiye’de,
bu serbest ticaretle serbest ticaret anlaşmaları falan karışıyor.
Baktığımız zaman şöyle bir durum ortaya çıkıyor: Serbest piyasayla
ticaret yapanlar ile iş yapanlar rakipleriyle eşit koşullarda yarışırlar,
rekabet ederler. Serbest ticarette ise arkanızda siyasiler vardır,
güçler vardır. Bu güç, rekabet koşullarını sizin lehinize rakiplerinizin
aleyhine çevirir. Bu güçle birlikte servetlerinize servet katarsınız.
Türkiye, elli altı yılda bu sağ iktidar anlayışıyla da servetlere
servet katan, yeğenlerle, oğullarla, babalarla ve fotoğraf resimlerine,
çerçevelere girenlerle doludur, hepimiz biliyoruz. Bu, AKP Hükûmeti
döneminde de, bu, daha fazlasıyla artarak devam etmiştir.
Dün gazetelerde, değerli arkadaşlar,
Kamu İhale Kurumunun, çoğunluğunu AKP’lilerin aldığı Hatay ihalelerinden
bahsediyorlar. Bunlar da tabii ki serbest ticarete giriyor; ama, siyasetin
arkasında durduğu serbest ticarete giriyor. Bu serbest ticaretin
içerisinde, siyasetin arkasında durduğu AKP Gençlik Kolları -İstanbul’un-
Başkanı Ömer İshakoğlu arkadaşımız var ve İl Genel Meclis Başkanı
Mahmut Narin de serbest ticarete destek veriyor.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Sayın Başkan,
tasarıyla bunun ne alakası var?
BAŞKAN – Sayın Şimşek… Sayın Şimşek,
lütfen.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Tamam
efendim… Ama, serbest ticareti konuşuyoruz.
BAŞKAN – Sayın Şimşek, lütfen.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) – Ne alakası
var?
BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekili…
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Efendim,
şimdi maddeye geçiyoruz.
BAŞKAN – Sayın Şimşek, lütfen.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Pekâlâ
efendim, pekâlâ.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Sayın Başkan,
serbest ticaret anlaşmasını anlatıyor.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Pekâlâ…
Hayır, yani, burada neyi konuşacağız?
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Serbest ticaret
anlaşmasını anlatıyor.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Serbest
ticaret anlaşması içerisinde bir ikili anlaşmalar var, bir ülke
içindeki anlaşmalar, ilişkiler var, bunu konuşuyoruz. Burada, herhangi
kimseye bir hakaretimiz yoktur. Eleştiriler var. Bunları da kürsü
serbestiyeti içerisinde dile getirmemizin gerektiğini sanırım
ki, Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım, siz de bu uygunluk içerisinde
görüyorsunuzdur. Lütfen sinirlenmeyiniz, böyle bir şeye gerek
yok. Bakın, çok ilginç, ben bunları buradan söyleyince sinirleniyorsunuz,
ama, partinizden bir arkadaşımız, bu ihalelerle ilgili, -Turhan Çömez-
Başbakana mektup yazıyor. Yani, ona da sinirleniyor musunuz, bilmiyorum
ve bunlara hepimiz, bu ihalelerin böyle olmaması, bu yolsuzlukların
ortadan kalkması adına burada vekillik yapıyoruz ki, en büyük şiarınız
“yolsuzluk ve yoksulluğa hayır” diye geldiniz. Bu konuda biraz yardımcı
olmak istiyoruz biz de size. Vesileyle de, Mısır gibi bir dost ülkeyle
serbest ticaret anlaşması yapılırken bunları dile getirmenin bir
sakıncası olduğunu sanmıyorum.
Neyse, bu 186 dosyanın, Kamu İhale
Kurumunun yapmış olduğu incelemeye göre, 145’inde yolsuzluk ve
usulsüzlük var. Gerçekten, bu, acı verici bir şey.
Değerli arkadaşlarım, biz, damardan
girilen yolsuzlukların nereden gelip nereye gittiğini biliyoruz.
Ama, ne acıdır ki, bir taraftan kesildi diğer tarafa bağlandı, ama,
halkın eline henüz hiçbir şey geçmiş değil. Bizim, süreci içerisinde
sayın bakanlarımızdan biri şöyle ifadede bulundu -hemen, tabii
ki, yasaya geçeceğim, yasanın içerisine konuşarak geçeceğim- Sayın
Sağlık Bakanımız çok ilginç bir ifade etti. Bu, belki de, Türkiye tarihinde
ilk defa örtülü bir şekilde -ki, iyi niyetinden kuşkum yoktur Sayın
Bakanın ama- “sistematik yolsuzluk yok” dedi. Demek, yolsuzluk var
da sistematik olarak yoktur. Yani, yolsuzluğun varlığı kabul ediliyor;
ama, sistematiğe bağlanmamış. Sayın Recep Akdağ, bu konularda biraz
dikkatlidir. Onun için, biraz kendilerinden çekindikleri için belki
sistematikten haberi yoktur. Ama, birçok arkadaşımızın, özellikle,
halkımızın, sistematik bir şekilde bu yolsuzlukları ve bu anlayışın,
Hükûmetin üyeleri, il başkanları, Ali Diboları, Hatayları, Çorumları
tarafından olduğunu görüyoruz.
Evet, değerli arkadaşlar, Mısır,
ülke olarak bizim Osmanlı döneminden beri, Yavuz Sultan Selim’in
fethinden sonra, 517’den itibaren, beş yüz yıla yakın Osmanlı’nın hegemonyası
altında kalmış bir dost ülkedir.
Türkiye, ticari çıkarları doğrultusunda,
Mısır Arap Cumhuriyeti ile serbest ticaret anlaşması imzalamak için
97’den beri de gayret göstermekte. Tabii, Mısırlılar da bunu istiyorlar.
Türkiye’nin Mısır ile bu anlaşmanın yanı sıra, çifte vergilendirmenin
önlenmesi, yatırımların karşılıklı teşviki, korunması, ekonomik
ve teknik işbirliği anlaşmaları ve başka alanlarda birçok anlaşma
bulunmaktadır.
Bu Serbest Ticaret Anlaşması, Avrupa-Akdeniz
Anlaşması hükümlerinin paralelinde, sanayi ürünlerindeki gümrüklerinde,
miktar kısıtlamaları ile eş etkili vergi ve önlemlerin kaldırılması,
tarım ürünlerinde taviz değişimi ile hayvan ve bitki sağlığı önlemleri,
hizmetler ve yatırımlar gibi alanlarda düzenlemeler içermektedir.
Bu anlaşma, Sayın Cumhurbaşkanımızın,
Ahmet Necdet Sezer’in 26-27 Aralık 2005 tarihlerinde Mısır’a gerçekleştirdikleri
ziyaret esnasında heyette bulunan Sayın Kürşad Tüzmen tarafından
da imzalanmıştır. Bu anlamda da, gerçekten, Mısır ve Türkiye olarak
böyle bir anlaşmanın yapılmasını önemsiyorduk, yerli yerinde de
olmuştur. Bugün de onun için Genel Kurulda dile getiriyoruz.
Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkiler,
ifade ettiğim gibi, büyük bir tarihe sahiptir. Mısır’la olan ilişkilerimiz
1917 yılından beri daha yoğun bir şekilde, tarihî ilişkilerimizle
de sürmektedir.
Türkiye ile Mısır arasında bugün
950 milyon dolarlık bir ticaret hacmi bulunmakta. Bu tarihî yolculuğumuzdan
beri bu rakamlarda olması, herhâlde, Mısır için de, Türkiye için de,
ticaret hacmi açısından değerlendirdiğimizde, çok az bir rakam.
Umut ediyorum, bu yasayla beraber daha da artacaktır.
Mısır’dan ithal edilen ürünler arasında,
değerli arkadaşlarım, çok ilginçtir… Tabii ki, dostlukları, komşulukları,
dayanışmaları göreceğiz, ama, ülkemizde de neler oluyor, neler bitiyor,
buna da bakmak gerekiyor. Bakınız, çok ilginç, Mısır’dan ithal edilen
ürünler arasında pirinç, pamuk gibi tarım ürünlerinin bulunması
çok dikkat çekici bir şey. Yani, Türkiye’de, efendim, biz, pirinci,
çeltiği, mısırı bulamıyoruz, oradan getiriyoruz. Bir tarım ülkesi
olarak anılan Türkiye’nin, Mısır’dan, pirinç, pamuk alması düşündürücü,
gerçekten düşündürücü. Yani, Çukurova’da ve ülkenin birçok yerinde,
Edirne’de, Balıkesir’de insanlar ürettiklerini yok fiyatına satmayı
düşünürken, biz dışarıdan ithal ediyorsak, bu düşündürücü bir
olay.
Partinize mensup yine bir milletvekili
arkadaşınız… Burada da ne olur kızmayın, bunlar arkadaşlarınızın
söyledikleri, ama Türkiye’de herkes de bu tespitleri yapıyor değerli
arkadaşlarım. Düşünün, 44 bin ton pirinç ithal ediyoruz Mısır’dan,
44 bin ton pirinç ithal ediyoruz ve yine partinize mensup arkadaş diyor
ki: “Bunun vergisi de ödenmediği…” Bunu, tabii, bana değil o arkadaşınıza
-sık sık buluşuyorsunuz, görüşüyorsunuz- sormanızda fayda var, buna
da sinirlenecek, kızılacak bir şey yok değerli arkadaşlarım.
Hükûmetleriniz döneminde çökertilen
tarımın sonucudur bu, değerli arkadaşlar. Çeltik üreticisinin sorunları
için verilen önergeleri reddediyorsunuz -ki, yakın bir zamanda bunu
yaşadık- ama, şu anda Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri, çeltik
üretilen bölgelerde grup olarak çalışmalarına devam ediyorlar. Daha
sonra da, zeytinle ilgili bu çalışmalara devam edilecektir, bu Genel
Kurula gelecek ve bunlarla ilgili araştırma önergelerini sunduğumuzda,
yine, görmemezlikten geleceksiniz, duymamazlıktan geleceksiniz.
Fakat, keser dönüyor, sap dönüyor, gün geliyor hesap dönüyor; on ay
sonra sandığa gittiğimizde, çeltik üreticisi, zeytin üreticisi
veya bu ülkenin diğer sosyal katmanları içerisinde bulunan değerlerimize,
insanlarımıza neler söyleyeceğinizi şimdiden merak ediyorum.
Ama, tabii, karşılığında, biz de, mutlaka, sizinle ilgili çok şey
söyleyeceğiz. Söylememize de gerek yok, belki de halkımız yormayacaktır
bizi. Bu dört yıllık yaşanan süreç içerisinde, evet “ayvaz kasap hep
bir hesap” meselesiyle, ellerinde, avuçlarında da olanların alındığını
görmüş olacaksınız.
Evet, değerli arkadaşlar, Ziraat
Odaları Birliği, çeltik üretim maliyetini 89 yeni kuruş olarak belirlemiş.
Hükûmetin verdiği fiyat ise, ortalama 70 yeni kuruştur. Yani, burada,
biraz önce söylediğim gibi, Balıkesir yok, Biga yok, İpsala yok,
Edirne yok, ama kim var? Dışarıdan mısır ithal edenler -ki, bir kez daha
söylersem yine sinirlenirsiniz, ismini söylemeyeyim pekâlâ- bunun
yanı sıra, mısır, pirinç ithal edenler kazanıyor, ama, ülkenin üreticisi,
bu ülkede hepimizin onların aşına, işine, geleceğine yemin edip
görev yaptığımız milletimiz, açlık, sefalet içerisinde; tarlada
ürettiği fiyata ürününü satamıyor. Hep beraber biliyoruz.
Evet değerli arkadaşlar, bu durum
bu ülkeye ve bu ülkedeki üreticiye, çeltik üreticisine, gerçekten,
Hükûmetinizin sorumsuzluğunu da ortaya koymuş oluyor. Bir vesileyle
Mısır’la Serbest Ticaret Anlaşması içerisinde, sadece Mısır’dan 44
bin ton ithal edildiği için, pirincin, bunu da dile getirmekte bir
mahzur görmüyorum. Bilgilerinize de arz ediyorum efendim.
Evet değerli arkadaşlar, Türkiye’nin
dış ticaret açığı, biliyorsunuz bu süre içerisinden 15 milyar dolardan
alınıp 52 milyar dolara çıktı. Neden? Hesap bilmemekten. Yani, tüccar
siyasetçiyim deyip, üretmeden hazır almaktan, tabii, kaynaklanıyor.
Cari açık da 1,5 milyar dolarlardan alınıp 35 milyar dolarlara çıktı.
Ama bu, sadece AKP mensubu olan Bakanlar Kurulu milletvekilleri arkadaşımızın
haricinde, ülkede üretici olan, ülkede tüketici olan, ülkede esnaf
olan, emekli, öğrenci, işçi, vatandaş, herkes bunun kaygısını duyuyor.
Ama, bu iş nasıl olsa böyle geldi, böyle gider diyerek de hâlâ büyük
hülyalar ve rüyalar içerisinde, ülkeyi, ekonomik koşulları iyidir
diye yönetmeye devam ediyorsunuz.
Sizin, ne bu hesaplarla ne de çiftçi
üreticisinin sorunlarıyla ilgilenmediğiniz bu vesileyle ortada.
Akrabalar, yandaşlar, partilerin girmesi, ihale alması, sanıyorum
ki, bu süreç içerisinde halktan daha önemli hâle gelmiştir değerli
arkadaşlarım.
Evet, bu belediyelerdeki durumlar
da ortada. Niçin bunu söylüyorum değerli arkadaşlarım? Çünkü, bir
de Mısır’dan palmiye ithal ediyoruz. Mısır’dan Türkiye palmiye ağacı
ithal ediyor ve bu palmiye ağacını da AKP’li belediyelerin etkin
kullanmadığının altını da çizmek istiyorum değerli arkadaşlarım.
Ankara Büyükşehir Belediyesi şu anda Atatürk Bulvarı’nda yürüttüğü,
Ankaralıları perişan ettiği proje var ya hepimizin bildiği, 27
Aralık 2002 tarihinde yapılmış ve bu palmiyeleri alanlar da Ankara.
Mısır’dan palmiye ithal etmişiz, Ankara ile İstanbul Belediyesi
ve diğer AKP’li belediyeler bolca palmiyeler alıyorlar, böyle uzun
uzun palmiyeler alıyorlar. AKP’li belediyelerin, özellikle Ankara
Belediyesinin yurt dışından ağaç ithal etmesi ise başka bir belediyecilik
anlayışıdır. Sayın İçişleri Bakanıma bu soruyu sorduğumda, tanesi
550 milyon… Büyükşehir Belediyesi, kerameti kendinden menkul yönetimiyle,
arkadaşımız, ağaç getiriyor. Bu ülkede asgari ücret 381 milyon, şehitlere
verdiğimiz para 250 milyon. Yani, bunu düşündüğünde, sıradan, çarşamba
pazarında esnaflık yapan, limon satan bir insan bile gerçekten bunun
doğru bir hesap olmadığını görür. Yani, İstanbul’da 39 tane, Türkiye’de
Orman Fidan Müdürlüğü var, oralardan alınmıyor ağaçlar. Nereden? Dışarıdan
ithal ediyoruz. Niye? Buradan alın. Buradaki üretici, Yalova’daki
kazansın.
Değerli arkadaşlarım, evet, bir
soru önergesi verdim Tarım Bakanına. Biraz önce söylediğim gibi.
Burada bir önergenin cevabını size arz ediyorum. Yani, Sayın Bakanın,
550 milyondan getirildiğini kendileri -düzeltiyorum, İçişleri
Bakanım dedim, Tarım Bakanım- bize soru önergesinde cevabını verdi.
Yani, bu makyaj belediyeciliğiyle, makyaj hükûmet yapma anlayışıyla
ağaçların yaprakları da meyveleri de dökülmeye başladı.
Evet, değerli arkadaşlar, Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye ile Mısır arasında imzalanan
bu serbest ticaret alanını tesis eden bu anlaşmanın Türkiye ile beş
yüz yıllık tarihî ilişkimiz olan Mısır arasında var olan ticari ilişkilerimizi
geliştireceğine inanıyorum. Bu anlaşmanın Türkiye ve Mısır, ekonomik,
ticari ilişkilerinde yaşanan sorunları da kaldıracağını ümit etmekteyim.
İki ülke arasında doğrudan bankacılık
sistemi olmaması ve para transferlerinin Amerika ve Avrupa bankaları
üzerinden yapılması ticari ilişkilerimizi zora sokmaktadır. Büyükelçilik
ve konsoloslukların yanı sıra, gümrüklerde vize alabilmesi ticari
işbirliğini kolaylaştırıcı bir unsur olacaktır diye düşünüyorum;
ki, bu eksikleri Mısır’la ilişkileri olanlar da ticaret yapanlar da
biliyorlar. Mısır ile ticari ilişkilerimizi geliştirmek için bu
sorunları çözmeliyiz.
Mısır ile imzaladığımız bu anlaşmanın,
iki ülke arasındaki ticari ilişkileri, serbest ticareti geliştireceğine
inanıyorum. Ancak, ülkemizde dokunulmazlıkları kaldırıp serbest
ticareti, serbest piyasa koşulları içerisinde haksız rekabetin
önüne geçip haksız kazançları engellemediğimiz zaman, ticaretimizi
de, ticari ilişkilerimizi de başka ikili ülke ilişkilerinde geliştirsek
de, Türkiye'deki ilişkiler içerisinde pek başarılı olamayacağımızı
ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabii ki
burada söylemiş olduğum Mısır’la veya dünyanın başka ülkelerinde,
bölgemizde veya okyanus ötesinde bu tür ikili anlaşmalar, Türkiye
gibi genç, üretken bir ülkeye, çok ciddi, ticaret hacminin artmasında
katkılarda bulunacaktır. Bu anlamda, bu anlaşmanın gerçekten önemli
olduğunu ve bunun arkasında, yanında ve oyumuzla da “evet” olacağını
ifade etmek istiyorum ki, bunun prosedür olarak Genel Kuruldan çıkması
adına gelmiştir buraya. Fakat, burada, ticaretten, serbest anlaşmadan
bahsederken bir kesin gerçek şu ki, birileri kazanırken diğerleri
seyretmemeli. Birilerinin arkasında siyaset ve siyasetin dokunulmazlıklarının
arkasına sığınıp, birilerine destek verilmesinin çok da doğru olmayacağını
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, biz, bu sürecin
içerisinde, hem Mısır’la serbest ticaret anlaşmasını konuşup hem
de buradan ekranları başında bizleri izleyen yurttaşlarımıza,
bu süreçteki, Türkiye'deki siyaset ilişkili serbest ticareti ve
ayrıca her şeye rağmen yaşanan -ki, ifade ettim- işte Edirne’de, Biga’da,
Balıkesir’de, Türkiye'nin dört bir yerinde çeltiğini yerlerde süründüren
üretici, yine küçük dilini yutarak herhâlde bakıyordur; yılda 100
milyon dolar pirinç ithal ediyoruz. Bu para bu ülkenin cebinden çıkıyor,
ama bizim üreticimizin de maalesef canını çıkarıyoruz, yani hem
para çıkıyor hem de canı çıkıyor.
Bu anlayış içerisinde bu konuşmamı
burada sona erdirirken, sinirlenmenize, kızmanıza gerek olmadığını
da bir kez daha söylüyorum, çünkü, konuştuklarımız işin gerçeği. Bugüne
kadar, dört buçuk yıla yakın süreç içerisinde hepimizin hep beraber
gördükleri ve izledikleridir ve tanık olduklarıdır. Bazen…
FİKRET BADAZLI (Antalya) – Yanlışlar
da var Sayın Şimşek.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Tabii ki
hayatın içerisinde yanlışlar, doğrular vardır, ama biz, yemin ettikten
sonra, buraya geldiğimizde, yanlışlara destek vermek adına değil,
doğruları taşımak, doğrulara örnek olmaktır.
Bu anlayış içerisinde bir kez daha
Sayın Başkan size teşekkür ediyorum. Bu yasanın hayırlı, uğurlu olmasını
diliyorum ve sizleri, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Şimşek.
Tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen
Süleyman Gündüz, Sakarya Milletvekili.
Buyurun Sayın Gündüz.
SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Sakarya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1244 sıra sayılı Türkiye Cumhuriyeti
İle Mısır Arap Cumhuriyeti Arasında Bir Serbest Ticaret Alanı Tesis
Eden Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyor
ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şüphesiz, ülkeler -ikili ilişkiler
içinde olduğu- ikili ilişkiler kurmak için gerek ticari gerek hukuk
gerekse kültür ve askerî anlamda birçok anlaşmalar yaparlar. Fakat,
bu anlaşmaların Mecliste ve komisyonlarda tartışılmasının bir üslubu
var.
Az önce, burada, Sayın Cumhuriyet
Halk Partisi İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek, bu uluslararası
sözleşmeyle ilgili bir söz hakkı aldı ve burada uzun bir konuşma yaptı.
Şüphesiz, ben, bu konuşmanın, etiğe, estetiğe, belagata ve bilgeliğe
uygun olmasını dilerdim.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – O nasıl
oluyor?
SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Devamla) – Mısır
Arap Cumhuriyeti ile Türkiye arasında yapılacak olan bir anlaşmanın
herhangi bir bakanlıkla, işte o bakanlığa atfen söylenmiş olan, işte
Mısır ile mısır ironisi doğru tercihler değil.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Sen sanatçısın,
anlarsın bu işlerden.
SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Devamla) – Burası
Meclisin kürsüsü, burada konuştuğumuz zaman tarihe konuşmuş olduğumuzun
bilinci içinde konuşmak zorundayız. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Aynen
tarihe konuştum.
SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Devamla) – Dolayısıyla,
burada çıkıp da söz alıp, efendim, vakit doldurmak belki bir futbol
terminolojisi olabilir, topu ezmek, vakit doldurmak; işte, süreci
tamamlamak gibi, bir futbol terminolojisi olabilir bunlar, zamanı
geçirmek gibi, ama, Meclisin kürsüsünde kimsenin böyle bir şey yapmaya
hakkı yok. Eğer burada konuşacaksak, Türkiye ile Mısır arasındaki
ilişkileri konuşacaksak, tarihin 1500’lü yıllarından itibaren başlayıp,
belki ortak medeniyet havzasında yer alış biçimimizle olan zeminden
başlayıp, bugüne kadar getirmeliyiz, ama, ironi yapacaksak, bu ironiyi
başka bir yerde yapabiliriz, ama, Meclis kürsüsünde değil. Mısır ithalatıyla,
Mısır Arap Cumhuriyeti arasında hiçbir ilişki biçimi yoktur.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Çok ilişki
var, çok.
SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Devamla) – Kaldı
ki, Sayın Şimşek’in elinde Dışişleri Komisyonunun yayınladığı bir
rapor var. En azından bu raporu okumuş olsa, Mısır ile Türkiye arasındaki
ticaretin, yani, Sayın Başbakanımızın ticari bir zekâya sahip olup
olmadığını anlayabilecek kadar, en azından bu raporu okumuş olsa,
bunu anlayabilecek kadar bir bilgi sahibi olurdu.
Mısır ile son on yıldaki dış ticaretimiz
incelendiğinde, ihracatımızın, ithalatımıza kıyasla daha dengeli
bir seyir izlediği görülmektedir. Herkes bilir ki, bütün uluslararası
ilişkilerde, dış ticaret dengeli bir seyir izler. Bazen, mesela,
Çin’le olan ticaretimizde, gerçekten, ithalatımız çok ileride, ihracatımız
daha düşük seviyededir, ama, diğer bazı ülkelerle olan dış ticaretimizde
-mesela, Mısır bunlardan bir tanesidir- ihracatımız, ithalatımızdan
daha fazladır. Bir tek, yalnızca… İhracatımız ortalama 300 ila 400
milyon dolar seviyesinde gerçekleşirken, ithalatımız 100 ila 400
milyon dolar arasında değişmektedir. Dış ticaret dengesi, 1997 yılı
haricinde… Yani, şunu söyleyebilir Sayın Şimşek burada…
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Ne söyleyeceğimi
bana öğretme, konuşmanı yap! Sen bana öğretemezsin ne konuşacağımı.
SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Devamla) – 1997
tarihinde, bu, bize, dezavantajlı bir konumda yürütülmüştür.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Kürsüdesin,
konuşmanı yap!
SALİH GÜN (Kocaeli) – Bir hatip ne
konuşacağını sana mı soracak?
SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Devamla) – Ben büyük
bir sabır…
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Bana neyi
öğretiyorsun? Sen konuşmanı yap!
BAŞKAN – Sayın Şimşek, lütfen… Sayın
Hatibe müdahale etmeyelim lütfen. Sayın Gün, lütfen…
SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Devamla) – Sayın
Şimşek, ben, bu Mecliste beşinci yılımı doldurmak üzereyim. Şu kürsüden
asla hiç kimseyi muhatap alarak konuşmadım ve son derece dengeli
bir konuşma yapıyordum.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Belli
oluyor!
SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Devamla) – Ama,
şu kapıdan içeri girdiğim andan itibaren Mısır’la olan ticari anlaşmada
böyle bir ironi yapıldığı zaman aslında söz hakkı istedim, yani, bu
ironiye bir cevap vermek gerekiyordu. Meclis kürsüsü böylesine
bir ironiye yer verilecek bir kürsü değil. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Burada bilgeliği konuşalım, burada estetiği konuşalım,
burada belagatımızı konuşturalım, ama, burada boş sözü konuşturmayalım.
Evet, devam ediyorum. Bir tek 1997
yılında bir dengesizlik ortaya çıkmış. 2004 yılında Mısır’a 473 milyon
dolarlık ihracat ve Mısır’dan 255 milyon dolarlık da ithalat yapılmıştır.
2005 yılında ilk on aylık dönemi itibarıyla Mısır’a ihracatımız
bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 46 artmıştır. Mısır’dan
ithalatımız ise yüzde 2 düşmüştür. Bununla birlikte, 1996 yılından
bu yana, Mısır’ın, ülkemizin hem toplam ithalatı hem de toplam ihracatı
içindeki payı düşüş eğilimi göstermektedir. STA’nın yürürlüğe girmesinin
ardından, Serbest Ticaret Anlaşmasının yürürlüğe girmesinin ardından
bu trendin tersine dönmesi, ticaretin gelişmesi beklenmektedir.
Dolayısıyla, burada, hep beraber
biliyoruz ki, biz, Mısır bir medeniyet havzasında yer aldığı zaman
onu değerlendirdiğimizde, onun ne kadar önemli bir konumda olduğunu
görürüz. Eğer, Ortadoğu’yla ve Afrika’yla ilgilenen bir ülkenin siyasetçileriyseniz,
Mısır’ın sizin için ne kadar çok önemli olduğunu görürsünüz, siyasi
anlamda. Mısır’ın, yetişmiş insan potansiyeli itibarıyla düşündüğünüzde
hem ekonomik anlamda hem de kültürel anlamda ne kadar önemli bir ülke
olduğunu görürsünüz. Dolayısıyla, burada, herhâlde Mısır’dan bahsedilebilecek
yalnızca pirinç ithalatı veya mısır ithalatı veya palmiye ironisi
değildi ve diğer, az önce sıraladığım, Mısır’la olan ticaret hacmimizdi.
Ben bu Anlaşma’nın milletimize hayırlı
olmasını, taraflara hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Gündüz.
Tümü üzerinde…
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Bir saniye sayın milletvekilleri…
Buyurun Sayın Şimşek.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Sayın
Başkan, özür dilerim. Üç kez adımı ifade ederek “etik değildir, bu konuşma
etik değildir” ve benim konuştuğum… Neyi konuşmam gerektiğini, ismimi
de Süleyman Bey ifade ederek çok ciddi bir şekilde sataşma…
BAŞKAN – Sayın Şimşek, ben konuşmayı
dinledim, herhangi bir sataşma söz konusu değildir.
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Lütfen, Sayın Koç… Niye müdahale
ediyorsunuz.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Hayır,
ben, 69’uncu maddeye göre… Bana veya burada bulunan değerli milletvekili
arkadaşlarıma, hiçbir kimse neyi konuşacağını öğretemez.
BAŞKAN – Tutanakları getirteceğim
Sayın Şimşek, inceleyeceğim.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) – Teşekkür
ediyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan…
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan,
ikinci şahıs söz hakkını kullanmak istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Koç, niye acele ediyorsunuz?
Sıradan okuyorum ben, kim, ne söz istemiş.
Tümü üzerinde, şahsı adına söz isteyen
Ünal Kacır, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Kacır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti
Arasında Bir Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti ile Mısır
Arap Cumhuriyeti arasında 27 Aralık 2005 tarihinde Kahire’de imzalanan
Serbest Ticaret Anlaşması, taraflar arasında Dünya Ticaret Örgütü
ile Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması prensipleri doğrultusunda
aşamalı olarak bir serbest ticaret alanı tesis edilmesini öngören
tercihli bir anlaşmadır. Anlaşma, tarafların diğer üçüncü ülkeler
ile tercihli ilişki kurmasına engel teşkil etmemekte olup süresiz
olarak imzalanmıştır. Ancak, taraflardan birisinin yazılı bir bildirimde
bulunması durumunda anlaşma fesih bildiriminin diğer tarafa
ulaştığı tarihten sonraki altıncı ayın birinci günü sona erecektir.
Mısır ile son on yıldaki dış ticaretimiz
incelendiğinde, ihracatımızın ithalatımıza kıyasla daha dengeli
bir seyir izlediği görülmektedir. İhracatımız ortalama 300 ila
400 milyon dolar civarında gerçekleşirken, ithalatımız 100 ila 400
milyon dolar arasında değişmektedir.
Dış ticaret dengesi, 1997 yılı haricinde,
ülkemiz lehine fazla vermektedir. 2004 yılında Mısır’a 473 milyon
dolarlık ihracat ve Mısır’dan da 255 milyon dolarlık ithalat yapılmıştır.
2005 yılının ilk on aylık dönemi itibarıyla, Mısır’a ihracatımız
bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 46 artmış, Mısır’dan
ithalatımız ise yüzde 2 düşmüştür. Bununla birlikte, 1996 yılından
bu yana, Mısır’ın ülkemizin hem toplam ithalatı hem de toplam ihracatı
içindeki payı düşüş eğilimi göstermektedir. Serbest Ticaret Anlaşması’nın
yürürlüğe girmesinin ardından bu trendin tersine dönmesi ve ticaretin
çeşitlenmesi beklenmektedir.
Ben, Türkiye Cumhuriyeti ile Mısır
Arap Cumhuriyeti arasında bir serbest ticaret alanı tesis eden bu Anlaşma’nın
yasalaşmasıyla beraber, hayırlı uğurlu olmasını diliyorum, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Kacır.
Tümü üzerinde soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla,
Anlaşma’nın yürürlüğe girmesiyle, Türkiye’nin Mısır menşeli tüm sanayi
ürünlerinde gümrük vergilerini kaldıracağı; ancak, Mısır tarafının,
Türkiye menşeli sanayi ürünlerine uygulanan gümrük vergilerini
aşamalı olarak kaldıracağı hükmünü amirdir.
Buradan Sayın Bakanıma sormak istiyorum:
Niçin böyle bir düzenleme yapılmıştır? Mısır’a bu ayrıcalık tanınırken,
aynı ayrıcalığın Türk tarafına tanınmamasının sebebi nedir?
Teşekkür ediyorum
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Kandoğan.
Sayın Ersin…
AHMET ERSİN (İzmir) – Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, biraz önce,
Hükûmet sıralarından, daha doğrusu Komisyon sıralarından kalkıp
konuşan Süleyman kardeşimize şunu hatırlatmak isterim: Mısır, elbette,
bizim dostumuz bir ülke, saygı duyduğumuz bir ülke, ama “mısır” deyince
aklımıza Unakıtan’ın mısırları geliyor. Biz ne yapalım?
BAŞKAN – Sayın Ersin, lütfen…
Teşekkür ediyorum Sayın Ersin.
AHMET ERSİN (İzmir) – Sorumu soruyorum.
BAŞKAN – Sayın Ersin, lütfen…
AHMET ERSİN (İzmir) – Sorumu soruyorum.
BAŞKAN – Uyarıyorum Sayın Ersin…
AHMET ERSİN (İzmir) – Soruyorum
efendim. Bir dakika…
BAŞKAN – Sorunuz.
Buyurun.
AHMET ERSİN (İzmir) – Mısır’la Türkiye
arasındaki ihracat dengelerinin ne olduğunu Sayın Bakandan öğrenmek
istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)
– Son zamanlarda bir sürü Türk firması Mısır’a gidiyor. Acaba
Hükûmet, bu insanların, Mısır’da yatırım yapmak üzere giden firmalarla
görüştü mü? Bu insanlar neden Mısır’a gidiyor? Acaba Türkiye’deki
uygulanan teşvik sistemiyle Mısır’daki uygulanan teşvik sistemini
acaba karşılaştırdılar mı? Oradan ders almak ihtiyacını duyuyorlar
mı?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Aslanoğlu.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara)
– Sayın Başkan, teşekkür ederiz.
Değerli milletvekillerimizin
sorularına yazılı cevap verilecektir.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Bakan.
Sayın Gün…
SALİH GÜN (Kocaeli) – Sayın Başkan,
Anlaşma’nın yürürlüğe girmesiyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin Mısır
menşeli tüm sanayi ürünlerinin gümrük vergilerinin kaldırılacağı,
Mısır tarafının Türkiye menşeli sanayi ürünlerine uygulanan gümrük
vergilerinin aşamalı olarak kaldırılacağı… Acaba bunun sebebi
nedir?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Gün.
Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Son dönemlerde, Türkiye’den Mısır’a
yatırım yapmak üzere özellikle tekstil alanındaki birçok firma Mısır’a
gitmeye başlamıştır. Şu ana kadar 17 Türk firması Mısır’da yatırım
yapmış, 7 firma yatırıma başlamak üzere, 38 firma da fizibilite çalışmalarını
tamamlamak üzeredir. Türkiye’ye özellikle son dönemlerde doğrudan
yabancı yatırım geldiği şeklindeki ifadeler karşısında, Türkiye’den
Mısır’a yatırım yapmak için giden bu şirketlerin Mısır’a gitme sebepleri
nelerdir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara)
– Sayın Başkanım, teşekkür ederim arkadaşlara, yazılı cevap verilecektir
sorularına.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Bakan.
Başka soru olmadığı için soru cevap
işlemi tamamlanmıştır.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Karar
yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – …oylarınıza sunuyorum,
karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler…
Sayın milletvekilleri, kâtip üyeler
arasında anlaşmazlık olduğu için elektronik cihazla oylama yapacağız.
Üç dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır, maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE MISIR ARAP CUMHURİYETİ
ARASINDA BİR
SERBEST TİCARET ALANI TESİS EDEN ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 27 Aralık 2005 tarihinde
Kahire’de imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti
Arasında Bir Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Anlaşma”nın onaylanması
uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen, Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya
Milletvekili.
Sayın Aslanoğlu, buyurun.
CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, serbest
ticaret anlaşmalarının amacı nedir? İki ülke arasındaki ticaret
hacminin gelişmesi. Tabii, dünyaya baktığımızda, artık soğuk savaş
veya bir başka savaş yok, tamamen bir ticari savaş var dünyada. Amerika,
Irak’a niye geldi? Irak halkını çok sevdiği için mi geldi, Irak halkını
kollamak adına mı geldi, yoksa Irak’tan bir çıkar peşine mi geldi? Dünyadaki
savaşların temel amacı, ekonomik savaş, bir ülke halkının, kendi ülkesinin
insanının mutluluğunu sağlamak.
Demin, bir arkadaşım bir soru sordu.
Türkiye’den şu ana kadar Mısır’a 17 firma gitti, üretime başladı ve
halen de yaklaşık 19 firma da yatırımına devam ediyor. Bu ne demektir?
Bu, şu demektir: Türkiye’den Mısır’a yabancı sermaye gidiyor. Bir daha
altını çiziyorum: Türkiye’den Mısır’a yabancı sermaye gidiyor. Buradan
parasını götürüyor Türk firmaları, orada yatırım yapıyor, fabrika
kuruyor ve orada, o yatırımdan sonra, orada işçi çalıştıracak, Mısırlı
insanlara istihdam yaratacak. Yine altını çiziyorum: Orada yatırım
yapacak, hammaddesini alacak, oradaki halkın ürettiği pamuğunu
değerlendirecek veya pirincini değerlendirecek ve oradan sonra,
bu malı satıp oradaki insanlara para ödeyecek, işçi çalıştıracak,
istihdam yaratacak, Mısır’a vergi ödeyecek, kâr ederse kârı Türkiye’ye
getirecek. Şimdi, gelelim Türkiye’ye. Yabancı sermaye…
Değerli arkadaşlar, bana, son
dört yılda, üretim amacıyla -yani, Türk firmalarının Mısır’a gittiği
gibi, orada yatırım yapmak, orada çivi çakmak, orada tesis yaratmak,
orada işçi çalıştırmak adına- Türkiye’ye gelen yabancı sermaye miktarını
-siz hepiniz biliyorsunuz- yatırım yapan, işçi çalıştıran, üretim
yapan, Türkiye’deki kaynakları değerlendiren ve Türk insanına istihdam
yaratan bir tane yabancı sermaye gösterebiliyor musunuz?
Haa, değerli arkadaşlarım, işte
yabancı sermaye; bir o örneği gösteriyorum, bir de Türkiye’ye gelen
yabancı sermayeyi gösteriyorum. Değerli arkadaşlarım, yabancı
sermaye dediğiniz, Türkiye’ye nereye geldi? Türkiye’deki sigorta
şirketlerini satın aldı. Türk bankacılığının yüzde 40’ı gitti ve
borsaya geliyor, Türkiye’den hazine bonosu alıyorlar. Türkiye’ye
gelen yabancı sermaye bu ve anında çıkıyor. Geliş değeri, gidiş değeri…
Daha düşük değerle, kuru daha düşürerek, diyelim 1.500 liradan döviz
bozdurdu, 1.428’den üç ay, dört ay, bir de yüzde 23’ten faizini alıp pat
diye gidiyor. Türkiye’ye gelen yabancı sermaye ile Mısır’a giden
Türk sermayesinin farkı burada arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım, bir ülkenin
ekonomik özgürlüğü yoksa, o ülke insanı bir gün aç kalacaktır. Bir
ülke eğer kendi kaynaklarına, bir ülke kendi ürettiği değerlere,
bunlara sahip çıkmayıp, bunları, dünyanın her ülkesine, en iyi şekilde
değerlendirip satmıyorsa, o ülkenin geleceğinde mutlak sorunlar
yaratır. Ben bunu söylemek istiyorum. Bugün, Türkiye’de bu ithal
ikamesiyle, istediğimiz kadar serbest ticaret anlaşması yapalım,
ama, bu anlaşmalar hep bizim aleyhimize olacaksa, sonuçta, bu işten
Türk halkı zararlı çıkacaktır.
Şimdi, demin arkadaşlarım izah etti,
bizim, 2005 yılında Mısır’a ihracatımız 419 milyon dolar, 2006 yılının
yedinci ayında ise 384 milyon dolar, ama, ithalatımız 216 milyon dolar.
Yalnız, şunu söyleyeyim: Henüz daha Mısır’ın bize ihraç ettiği malların
gümrük vergisi sıfırlanmadığı için bu boyutta, yarın, bu ikili anlaşmayla
Mısır’dan ithal ettiğimiz ürünlerin gümrük vergisi sıfırlandığı
zaman bu tersine dönecektir değerli milletvekilleri. Ne ithal ediyoruz?
Pamuk, pirinç, çimento, değerli milletvekilleri. Baktım demin yukarıdan
aşağıya, 15 milyon dolarlık, ilk yedi ayda, pirinç ithal etmişiz. 15
milyon dolarlık pirinç ithal etmişiz ilk yedi ayda, pamuk ithal etmişiz.
En büyük rakamlar bunlar. Değerli milletvekilleri, eğer biz, kendi
ülkemizin ürünlerini, bir şekilde kendi çiftçimizi değerlendirmeyip,
kendi çiftçimizin ürününe katma değer yaratmayıp hep ithalata gidersek,
yine söylüyorum, bu ülkenin hali harap olur.
Şimdi, size iki tane spesifik örnek
vereceğim. Yılan panzehiri, Mısır’da var panzehir. Yılda 1 milyon
dolarlık, yılan sokmalarına karşı aşı ithal ediyoruz Mısır’dan. Değerli
milletvekilleri, biz bu kadar aciz miyiz? Ben biliyorum ki, bazı firmalar,
yaklaşık üç yıldır -ben birebir biliyorum- Sağlık Bakanlığının kapısının
önünde. “Kardeşim, ben yılan panzehiri üreteceğim, yılan aşısı üreteceğim,
bana izin ver.” diyorlar, her nedense çıkmıyor bu izin arkadaşlar.
Her yıl 1 milyon dolar ödüyoruz. Ya, biz bu kadar aciz miyiz bunu üretmekten?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Ne zaman
istemiş?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)
– Üç yıldır, efendim, ben biliyorum. Size örneğini vereceğim. Üç
yıldır gidip geliyorlar, hâlâ izin vermiyorlar.
İki: Değerli milletvekilleri,
Türkiye’de yaklaşık 300 tane diyaliz merkezi var. Allah kimseye vermesin,
biliyorsunuz, iki günde bir, üç günde bir diyalize giriyor böbrek
hastaları. Bunların sayısını siz biliyorsunuz. Maalesef, bu böbrek
merkezlerinin 50 tanesini uluslararası bir kurum şakır şakır satın
aldı. Yani, diyaliz ünitesine hammaddeyi veren bir yabancı şirket
hep bunları satın aldı. Bir orada var, bir de Mısır’da var. Ya Mısır’dan
geliyor ya da Almanya’dan geliyor diyaliz hastalarımız için. Değerli
milletvekilleri, Mısır ki, bunu yapabiliyorsa eğer, biz bunu yapamıyorsak,
yine bize yazık. Şunu diyeceğim: Bir ülke eğer her şeyi de ithal etmeye
kalkarsa, kendi üretimine hiçbir şey katmazsa arkadaşlar, yine söylüyorum,
bu ülke insanının sonunu karanlık görüyorum.
Tabii, başka bir örnek vereceğim.
Şimdi, söylüyorum, bizim komşularımız, yakın komşularımız… İthalat-ihracat
hacmimize bir bakın arkadaşlar. Bir o ülkelerin kendi ithalat hacimlerine
bakalım, bir de bizim o ülkelerle yaptığımız ihracat hacmine bakalım.
Değerli milletvekilleri, eğer Fransa’dan hâlâ şuradaki komşu ülkelerimize
su geliyorsa bunda bir sorun var demektir. Yani, o insanlar satabiliyorsa,
biz satamıyorsak, o zaman sorun bizde. Gelin bunu arayalım. Bu ülkenin
ihracat hacmiyle… Dış ticaret açığı yaklaşık 55 milyar dolara ulaşacak
bu sene, arkadaşlar, 55 milyar dolara.. Cari açık 35 milyar dolar.
Değerli milletvekilleri, gelin,
hep beraber… Bu ülkelerle ikili anlaşma yapıyoruz; ama, bu ülkenin
kendi değerlerini, bu ülkenin kendi kaynaklarını daha fazla değerlendirip,
eğer biz bunlara daha çok mal satmanın yolunu aramıyorsak, burada
çok büyük sorun vardır.
Yine, burada “Niye Türk yatırımcıların
bir kısmı Mısır’a gitti?” Değerli milletvekilleri, enerji beşte 1
fiyatı. Ben yatırımcıyı asla suçlamıyorum, ama niye gidiyor, bunu
araştıralım, bir.
İki: Akaryakıt, onda 1 fiyat. Türkiye’de
akaryakıtta ne kadar ÖTV var? Ve maalesef…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen
toparlar mısınız.
Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)
– Toparlıyorum Sayın Başkan.
Maalesef, üzülerek söylüyorum,
Mısır’da ihraç edilen hiçbir ürünün, Amerika Birleşik Devletleri’ne,
kotası yok beyler. Sayın milletvekillerim, Mısır’da üretilen her
ürün, Amerika Birleşik Devletleri’ne kotasız giriyor, hiçbir kota
sınırlaması yok. Demek, bunu çözmüşler. O zaman, gelin, demin de söyledim,
ders almamız lazım, bir şey öğrenmemiz lazım. Dünyayı yeniden keşfetmeye
gerek yok. Bu, sonuçta… Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Değerli milletvekillerim, Türkiye’de
uygulanan bu teşvik sistemi, Türk sanayisini intihar ettiriyor,
Türk sanayicisini intihar ettiriyor. Türkiye’de mevcut teşvik sistemi,
Türkiye’nin dibine dinamit koyuyor. Bu teşvik sistemiyle bir daha
bağırıyorum, Türk ekonomisi bir yere gidemez, Türk sanayisi bir yere
gidemez. Türkiye’de, eğer, biz bunları gözden geçirip, özelikle daha
uzun vadeli, daha uzun süreli ve yabancı sermaye anlayışımızı da…
Sadece sermaye piyasalarına gelen yabancı sermaye değil, üretime,
bir şey üretmeye gelen…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)
– Son cümlem Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür için Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)
– Son cümlem Sayın Başkanım.
Üretip, istihdam yaratıp, kazandığı
parayı alıp götürene saygı duyarım; ama, gelip, benim yüksek faizli
bankacılık kesimimden parayı alıp gidiyorsa, ben böyle bir yabancı
sermayeye saygı duymam.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Aslanoğlu.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Mustafa Tuna, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Tuna. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA TUNA (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; Türkiye Cumhuriyeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti
arasında bir serbest ticaret anlaşması gündemimizdedir. Bu ticaret
anlaşmasına, öyle anlaşılıyor ki, muhalefet partimiz karşı çıkıyor
veya bunu ifade etmiyor; ancak, eylemiyle, bu Anlaşma’nın geçmesini
istemiyor gibi bir izlenim uyandı.
UFUK ÖZKAN (Manisa) – Ne alakası
var?
ALİ ARSLAN (Muğla) – Sana öyle geliyor.
MUSTAFA TUNA (Devamla) – Eğer bu
Anlaşma’yı uygun görmüyor iseler, Türkiye’yle Mısır arasındaki tarihî
ve kültürel bağları bu ticari alanda da geliştirmeyi uygun görmüyorlarsa,
bunu buradan açıkça söylerler, biz de ona göre biliriz ve ona göre,
sözlerimizi ona göre ifade ederiz.
YILMAZ KAYA (İzmir) – Yani, kürsüden
konuşmak, artık, size karşı çıkmak anlamına geliyor, alıştınız ya
temel yasaya…
MUSTAFA TUNA (Devamla) – Efendim,
şimdi, burada, değerli, tutanakları yazan arkadaşlarımız…
BAŞKAN – Sayın Tuna, lütfen… Sayın
Tuna, lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz.
Buyurun.
MUSTAFA TUNA (Devamla) – Sayın
Başkanım, ben Genel Kurula söylüyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)
– Yani, onları söylemek suç mu oldu?
BAŞKAN – Lütfen, Sayın Aslanoğlu…
MUSTAFA TUNA (Devamla) – Burada
tutanakları yazan değerli arkadaşlarımız, bu tür laf atmalara
“muhalefetten gelen gürültüler” diye not düşüyorlar. Dolayısıyla,
bu gürültülere ben değer vermiyorum.
Kıymetli arkadaşlarım, ben, söyleyeceğim
laflarımı çok iyi biliyorum ve sizlere hitap ediyorum. Sayın Başkanım,
bunu da sizlere hatırlatıyorum.
NAİL KAMACI (Antalya) – Bir su iç,
rahatla, sağa sola bir bak, o gürültüleri daha sonra iyi anlarsın.
BAŞKAN – Sayın Kamacı, lütfen…
NAİL KAMACI (Antalya) – Ya, ama
laf atıyor!
BAŞKAN – Lütfen, Sayın Kamacı…
NAİL KAMACI (Antalya) – Konuşmalara
laf atıyor. Konuşmalara “gürültüler” diyor.
MUSTAFA TUNA (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, bu anlaşmayla, karşılıklılık esasına göre, Türkiye,
Mısır menşeli tüm sanayi ürünlerine uygulanan gümrük vergilerini
anlaşma yürürlüğe girdiği zaman sıfırlayacak, Mısır da Türkiye’den
gelen belli sanayi ürünlerine gümrükleri sıfırlayacak. Burada
esas olan, tarım ürünlerinde bir gümrük sıfırlaması yok, sanayi ürünlerine
bir gümrük sıfırlaması söz konusudur. Dolayısıyla, ben daha fazla
vaktinizi almak istemiyorum.
Bu anlaşmanın hayırlara vesile
olmasını temenni ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Tuna.
Şahsı adına söz isteyen Ünal Kacır,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Kacır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
YILMAZ KAYA (İzmir) – Ünal Bey, yasanın
çıkmasını istemiyor musunuz konuşuyorsunuz?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti
Arasında Bir Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
İki ülke arasındaki iktisadi işbirliğinin
gelişimine katkıda bulunmak ve karşılıklı ticari mübadelelerin
kapsamını artırmak amacıyla, mevcut dostane ilişkileri, özellikle
iktisadi işbirliği ve ticaret alanında geliştirmek ve güçlendirmek
arzusuyla, Barselona Deklarasyonu çerçevesinde Avrupa’daki ve
Akdeniz Havzası’ndaki iktisadi bütünleşme sürecine etkin olarak
katılmak hususunda niyet göstererek, bu süreci güçlendirmenin
yollarını ve araçlarını araştırmak hususunda iş birliğinde bulunmak
amacıyla, bölgesel iş birliğini teşvik etmek suretiyle bölgedeki
siyasi istikrar ve ekonomik gelişmeyi güçlendirmek için çabalarını
birleştirmek arzusuyla, Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu
arasında ortaklık tesis eden anlaşmayı ve Avrupa toplulukları ve
üye devletleriyle Mısır arasında ortaklık tesis eden Avrupa Akdeniz
Anlaşması’nı dikkate alarak, ticaretlerinin ahenkli bir şekilde
gelişmesine yönelik tedbirleri almak ve bu Anlaşma’yla kapsanmayan
alanlar da dahil olmak üzere, ortak menfaat alanlarında karşılıklı
iş birliğini artırmak ve çeşitlendirmek, böylece, eşitliğe, ayırımcılık
yapmamaya, haklar ve ödevler arasında dengeye dayalı bir çerçeve
ve destekleyici bir çerçeve yaratmak amacıyla bu Anlaşma imzalanmış
bulunmaktadır.
Ticaretin gelişmesinin ve iktisadi
ve teknik alanlardaki işbirliğinin…
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) – Gerekçeden
okuyorsun.
ÜNAL KACIR (Devamla) – …her iki ülkenin
hızlı kalkınma stratejilerinin temel unsurlarından biri olduğuna
inanarak, bu anlaşmanın bir an önce yasalaşmasını bekliyor, bu hususta
desteklerinizden dolayı yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) – Gerekçeyi
okudu.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kacır.
Madde üzerinde on dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Arslan, buyurun.
ALİ ARSLAN (Muğla) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Aracılığınızla Sayın Bakana sormak
istediğim soru: IMF ve Dünya Bankası reçetelerine dayalı yanlışların
politikaları nedeniyle, ülkemizde, maalesef, pamuk ekim alanları
giderek daralmaktadır. Ancak, tabii, tekstil sanayimizin de ihtiyacı
var. Bu ihtiyacı da ithalatla gerçekleştirmekteyiz ve Mısır, bu pamuk
ithal ettiğimiz ülkelerin başlarında geliyor.
Ben, Sayın Bakandan şunu öğrenmek
istiyorum: 2005 ve 2006 yıllarında, 2006 yılının ilk altı ayında Mısır’dan
ne kadar pamuk ithal ettik ve 1 kilogram pamuğun maliyeti, Mısır’dan
aldığımız 1 kilogram pamuğun maliyeti nedir?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Arslan.
Sayın Kandoğan...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sorduğumuz suallere cevap alamıyoruz.
Önemli bir tasarıyı görüşüyoruz. Ancak, kafamızda beliren soru
işaretlerinin cevabını, ne yazık ki alamıyoruz.
Ben, Sayın Bakanımdan tekrar öğrenmek
istiyorum: Mısır tarafından madde 4’ün hükümlerinden sapma olarak
“sınırlı bir süre için gümrük vergilerinin yükseltilmesi şeklinde
istisnai önlemler alınabilir” hükmü niçin bu sözleşmenin içerisinde
yer almaktadır.
İkinci sorum: Son yıllarda, özellikle
tekstil sektöründe, çok ciddi bir şekilde bir geriye gidiş söz konusudur.
Tekstil ve hazır giyim sektörünün toplam ihracattaki payı 2000 yılında
yüzde 37 iken, şimdi yüzde 25’ler seviyesinin altına inmiştir. Mısır’daki
yatırım ortamının çok cazip olmasından dolayı, özellikle tekstil
sektöründeki birçok firmanın Mısır’a yatırım yapacak olmasından
dolayı, önümüzdeki yıllarda da tekstil ihracatımızda ciddi manada
düşüşler olacağını göz önüne alacak olursak, bu konuyla ilgili olarak
hangi tedbirleri almayı düşünüyorlar?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Kaya…
YILMAZ KAYA (İzmir) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Bilindiği üzere, dünyada kalite
açısından pamukta ilk üç, Amerikan akala, Mısır ve Ege pamuğudur. Yani,
bunu niye söyledim? Kalite açısından Ege pamuğu ve Mısır pamuğu
birbirine çok yakındır.
Hâl böyle olmakla birlikte, Mısır’dan
ciddi miktarda pamuk ithal etmemize rağmen ve Ege’deki pamukçuların
pamuğunu pazarlayamama sorunu var iken, neden, biz, Mısır’dan hâlâ
pamuk ithal etmeye devam ediyoruz? Niye Ege pamuğunu ihraç edemiyoruz?
İhraç hâlinde Ege çiftçisinin sorunlarının da ortadan kaldırılacağını
bildiğimiz hâlde bunu niye başaramıyoruz? Bunu yapmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Kaya.
Sayın Bakan, buyurun.
ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabii, milletvekillerimizin
sorduğu sorular gayet önemli sorular, istatistiklere ve ticaretteki
gerçek duruma göre araştırmayı gerektiren; ilgili bakanlıklardan
derlenip bu sorulara yazılı şekilde cevap verilecektir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Bakan.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde
yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ufuk Özkan, Manisa Milletvekili.
Sayın Özkan, buyurun.
CHP GRUBU ADINA UFUK ÖZKAN (Manisa)
– Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
Türkiye Cumhuriyeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Arasında Bir Serbest
Ticaret Alanı Tesis Eden Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Şahsım ve Grubum adına, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
değerli arkadaşlarım; yaklaşık yedi buçukta başlayan İkinci Oturum
şu anda devam ediyor, 3 maddelik bir kanun tasarısını konuşuyoruz.
Bu 3 maddelik kanun tasarısı üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
AKP Grubunu bilgilendirmek istiyoruz. Bu kanun tasarısında neler
var, içeriği nedir, bunun hakkında sizlere bilgi vermeye çalışıyoruz.
Bunu boş bir laf olarak algılamak, Meclisin zamanını boşa geçirdiğimizi
ifade etmek, çok doğru bir anlayış değildir. Ama, görüyorum ki, AKP
Grubu, 3 maddelik bir yasayı dahi geçirmekte zorlanıyor. Şurada
oturup konuşulsa, anlaşılsa, bu tür yasa teklifleri, bu tür kanun
tasarıları birleştirerek getirilse, buradan hepsini geçireceğiz
ve bunların hepsi yürürlüğe girecek. Aslında bu, bundan bir buçuk-iki
ay önce de bizim Meclis gündemimize gelmiş, ama bir vesileyle geriye
döndü. Şimdi, size teklifim: Bunları Grubunuza lütfen söyleyin,
bunları da temel yasa olarak getirin, 3 maddeyi bir yasa haline getirelim,
temel yasa olarak görüşelim, geçsin gitsin. Bizim de sizleri aydınlatıcı
bilgi vermemizden bizleri de mahzun bırakın. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, bu 3 maddelik
yasa çok önemli, gerçekten çok önemli. Ünal Bey, bilgi vermeye çalışıyoruz,
biraz sonra size tamamen yasanın içeriğinden bahsedeceğim. Ama,
yapmış olduğunuz uygulamalarla hem bilgi almanızı eksik bırakıyorsunuz
hem de bu yasanın çıkmasına engel oluyorsunuz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ama, siz öğretmen
olacaksınız, biz öğrenci olacağız; ayıp!
UFUK ÖZKAN (Devamla) – Ama, biz, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak bu yasanın çıkması için tam desteği veriyoruz,
hiç merak etmeyin.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – “Aydınlatacağım”
denilmez, ayıptır yaa! “Sizi aydınlatmak istiyorum” denilmez, ayıptır!
BAŞKAN – Sayın Kacır, lütfen…
UFUK ÖZKAN (Devamla) – Sizi, bu kanun
tasarısı hakkında aydınlatmak istiyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Olur mu öyle
şey yaa?
ÖNER ERGENÇ (Siirt) – Bizim de sizin
kadar bilgimiz var!
UFUK ÖZKAN (Devamla) – Elbette,
bilgilerinizi, çıkarsınız, paylaşırsınız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti ile…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sizin aydınlatmanıza
gerek yok!
UFUK ÖZKAN (Devamla) – Bilgilendirmeye
çalışıyorum.
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) – Onu başka
salonda konuşalım.
BAŞKAN – Sayın Ünaldı lütfen…
UFUK ÖZKAN (Devamla) – Herhâlde, bilgiyi
arkadaşlarımız almak istemiyorlar, ama, ben yine de, dinleyen arkadaşlarıma
bunu anlatmak istiyorum.
Türkiye Cumhuriyeti ile Mısır
Arap Cumhuriyeti arasında 27 Aralık 2005 tarihinde Kahire’de imzalanan
Serbest Ticaret Anlaşması, taraflar arasında Dünya Ticaret Örgütü
ile Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması perspektifleri
doğrultusunda aşamalı olarak bir serbest ticaret alanı tesis edilmesini
öngören tercihli bir anlaşmadır.
Türkiye, Avrupa Birliği ile gümrük
birliğinin işleyişine ilişkin kuralları belirleyen 1/95 sayılı
Ortaklık Konseyi Kararı’nın bir gereği olarak, dış ticaret politikasını,
Avrupa Birliğinin ortak ticaret politikası ile uyumlaştırmaktadır.
Türkiye, Batı Avrupa bölgesinde
başlayan ve zaman içerisinde Merkezî ve Doğu Avrupa ülkeleri ile
Akdeniz ülkelerini de kapsayan ekonomik bütünleşme sürecine katılımın
yönündeki ilk adımını Avrupa Ekonomik Topluluğuyla yaptığı Ortaklık
Anlaşması ile bunu EFTA devletleri, yani İsrail, Romanya, Litvanya,
Macaristan, Estonya, Çek Cumhuriyeti, Slovak Cumhuriyeti, Bulgaristan,
Polonya, Slovenya, Letonya, Makedonya, Hırvatistan, Bosna-Hersek,
Fas, Filistin, Tunus ile yürürlüğe konulan Serbest Ticaret Anlaşmaları
izlemiştir.
Avrupa Birliğinin 1 Mayıs 2004 tarihindeki
genişleme çerçevesinde, ülkemizin Serbest Ticaret Anlaşması, sekiz
ülkenin tam üye olması nedeniyle, Çek Cumhuriyeti, Slovak Cumhuriyeti,
Slovenya, Polonya, Macaristan, Estonya, Letonya ve Litvanya ile akdedilmiş
bulunan anlaşmalar yürürlükten kaldırılmıştır.
Bu aşamada şunu ifade etmek isterim:
Bir zamanlar demirperde olan bu ülkeler, Avrupa Birliğinin bugünkü
üyeleriyle ortak olduğumuz ve karşılarında birlikte hareket ettiğimiz
bu ülkeler bugün Avrupa Birliğine tam üye olurken, Türkiye Cumhuriyeti’nin
Avrupa Birliğine tam üye olamamasını anlamak mümkün değildir.
Ayrıca, ülkemiz ile Suriye arasında
22 Aralık 2004 tarihinde Şam’da imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması’nın
iç onay prosedürü de devam etmektedir.
Diğer taraftan, ülkemiz, dinamik
bir nitelik arz eden Avrupa Birliği ortak ticaret politikasına
uyum sürecinde, Avrupa Birliğinin Akdeniz ülkelerine yönelik
“Barselona Süreci” olarak adlandırılan yaklaşımını yakından takip
etmektedir.
Türkiye, gerek Topluluk ile gümrük
birliğinden kaynaklanan yükümlülükleri gerekse ticari çıkarları
uyarınca Mısır Arap Cumhuriyeti ile Serbest Ticaret Anlaşması imzalanmasına
atfettiği önem doğrultusunda, 1997 yılından itibaren bu konuda azami
gayreti göstermiştir. Bu çerçevede, müzakereler 1998 yılı Aralık
ayında başlatılmış ve son olarak 2005 yılı Eylül ayında yapılan altıncı
tur görüşmeleri neticesinde Serbest Ticaret Anlaşması tamamlanmıştır.
Türkiye-Mısır Serbest Ticaret Anlaşması,
Dünya Ticaret Örgütü, Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında
ortaklık tesis eden Anlaşma ve Avrupa toplulukları ve üye devletleri
ile Mısır arasında ortaklık tesis eden Avrupa Akdeniz Anlaşması hükümleri
paralelinde, sanayi ürünlerinde gümrük vergileri, miktar kısıtlamaları
ile eş etkili vergi ve önlemlerin kaldırılması; tarım ürünlerinde
taviz değişimi ile hayvan ve bitki sağlığı önlemleri; hizmetler,
yatırımlar ve genel hükümler alanlarında düzenlemeler içermektedir.
Anlaşmanın başlıca hedefleri,
taraflar arasındaki ekonomik işbirliğinin artırılması ve güçlendirilmesi,
mal ticaretindeki kısıtlamaların kaldırılması, uygun rekabet
koşullarının yaratılması, karşılıklılık esasına göre yatırımların
teşvik edilmesi, tarafların üçüncü ülke piyasalarındaki ticaret
ve işbirliği geliştirilmesi olup, sanayi ürünleri ile seçilmiş
bir kısım tarım ürünlerinde pazara giriş kolaylığı sağlamaktır.
Anlaşma, bu çerçevede ülkemiz
menşeli tüm sanayi ürünleri Mısır’a ithalatta aşamalı gümrük vergisi
indirimine konu kılınmış olup, farklı indirim takvimlerine sahip
4 liste bulunmaktadır.
Türkiye’yle Mısır arasındaki tarım
ürünleri ticaretine ilişkin olarak ise, tarım sektörünün taşıdığı
hassasiyet dikkate alınarak, ilk aşamada diğer serbest ticaret anlaşmalarında
olduğu üzere, tarafların ihracatı açısından önem arz eden seçilmiş
ürünlerde kotalar dâhilinde veya herhangi bir miktar kısıtlaması
olmaksızın vergi indirimi, vergi muafiyeti şeklinde taviz değişiminde
bulunulmuştur.
Söz konusu düzenleme, anlaşmanın
2 sayılı Protokolü’nü oluşturmaktadır. Tercihli ticarette tatbik
edilecek menşe kuralları, anlaşmanın 3 sayılı Protokolü’yle düzenlenmektedir.
Taraflar, ikili ticarette, Pan-Avrupa, Akdeniz menşe kümülasyonu
sistemi kapsamındaki uyumlaştırılmış menşe kurallarını tatbik
etmeyi kabul etmiştir.
Anlaşma, tarafların diğer üçüncü
ülkelerle tercihli ilişki kurmasına engel teşkil etmekte olup, süresiz
olarak imzalanmıştır, ancak taraflardan birisinin yazılı bir bildirimde
bulunması durumunda, anlaşma, fesih bildiriminin diğer tarafa
ulaştığı tarihten sonraki altıncı ayın birinci günü sona erecektir.
Mısır ile son on yılda dış ticaretimiz
incelendiğinde, ihracatımızın ithalatımıza kıyasla daha dengeli
bir seyir izlediği görülmektedir. İhracatımız ortalama 300 ile
400 milyon dolar seviyesinde gerçekleşirken, ithalatımız 100 ile
400 milyon dolar arasında değişmektedir. Dış ticaret dengesi, 1997
yılı haricinde ülkemiz lehine fazla vermektedir. 2004 yılında, Mısır’a
473 milyon dolarlık ihracat ve Mısır’dan 255 milyon dolarlık ithalat
yapılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, komisyonumuzda
tasarının tümü üzerine yapılan görüşmelerde, ülkemiz ile Mısır
arasında 1997 yılından itibaren yapılan çalışmalar neticesinde,
söz konusu Serbest Ticaret Anlaşması’nın iki ülke arasında sadece
ticari ilişkileri değil, aynı zamanda ekonomik ve siyasi ilişkilerin
de artırılmasını sağlayacağı görülmektedir.
Bu göz önüne alındığında ve bu anlaşmanın
Mısır tarafından 3 Temmuz 2006 tarihinde imzalandığını da göz önüne
alırsak, bu anlaşmayı imzalamakta maalesef biraz geciktiğimizi,
bu gecikmiş kanun tasarısının Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından
tam olarak desteklendiğini yüce Meclise bildirir, bu kanun tasarısının
ülkemize faydalı olmasını temenni eder, yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Özkan.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Eyyüp Sanay, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Sanay. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
EYYÜP SANAY (Ankara) – Değerli
Başkan, çok kıymetli milletvekili arkadaşlarım; yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Genellikle bizim bu uluslararası
sözleşmeler, ikili veya çoklu olsun, Mecliste görüşülürken çok hızlı
geçerdi. Ancak, nedense Mısır ile yapılan bu Serbest Ticaret Anlaşması’nda
herkes söz almaya başladı.
Tabii, ben, şuna bağlıyorum: Mısır
ile bizim aramızdaki ilişkiler, yeni, dün başlamış ilişkiler değil.
Mısır ile Türkiye arasındaki ilişkiler, tarihin çok derinliklerine
inen, karşılıklı olarak kültür alışverişinde bulunmuş ve birbirlerini
etkileşim içerisinde olmuş, hâlen yine etkileşim içinde olan ülkeler.
Her ne kadar ticari yönden ithalatımız ve ihracatımız çok düşük seviyelerde
de olsa, bu, bizim eksikliğimiz değil, daha önceki siyaset meydanında
at koşturanların eksikliğidir. Çünkü, ülkeler en iyi, en ucuz, en kaliteli
ticaretini yakın ülkelerle yapacaktır. En yakın komşularla yapacaktır.
Ama, maalesef, AK Parti iktidara gelinceye kadar çevremizdeki bütün
ülkelere bir set, bir duvar çekmişiz, onlarla ilişkiler kesilmiş.
AK Parti, çevresinde uzlaşmadığı veya kavga içinde olduğu hiçbir
ülke istemiyor. Herkesle barışık, dünya barışına, dünya ticaretine
ve küreselleşmeye hizmet etmek istiyor. Bugün küreselleşen dünyada
hemen yanı başınızdaki Mısır’ı bırakıp çok uzaklara gidemezsiniz.
Hem uzaklara gitmek zorundasınız hem de orayla… Nitekim, biz, Şili’yle
de anlaşmalar yaptık, Meksika’yla da anlaşmalar yaptık, daha önceki
dönemde de geçti. Niye? Madem dünya devletiyiz -ki, öyle- o zaman,
öyleyse, biz, bütün dünyaya açılmak zorundayız.
Ben, yapılan sözleşmenin içeriğine
girmeyeceğim, çünkü, benden önceki konuşmacı arkadaşlarım içeriğinden
söz ettiler yeteri kadar. Ben, burada, yalnız bir hususu aydınlatmak
istiyorum. Herhâlde bir sürçülisan oldu ya da ben hatırlayamadım;
arkadaşlara sordum, komisyondaki arkadaşlarıma, onlar da böyle
bir şey olmadığını söylediler. Bir buçuk ay kadar önce gelip, geri
çekildi konusunu…
UFUK ÖZKAN (Manisa) – Buraya geldi,
burada var, gündeme alındı.
EYYÜP SANAY (Devamla) – Ha, gündemden
alındı, çekildi, tamam; gündem değişikliği yapıldı. O, burada, sadece
bu kanunun başına gelen değil, sık sık başvurulan, bütün şeylerde
olabilen durum.
UFUK ÖZKAN (Manisa) – Sayenizde,
sayenizde…
EYYÜP SANAY (Devamla) – Gündem sık
sık değişebiliyor.
Diğer yandan, Mısır’la bizim ilişkilerimiz,
bu anlaşma, bu sözleşmeyle çok daha gelişecek. Nitekim, biz, Litvanya’yla
ve benzeri pek çok ülkeyle de anlaşma yaptık, ama, bu anlaşmaları
yaptığımız ülkeler Avrupa Birliğine üye olduğu için, onlar şu anda,
artık, Avrupa Birliği statüsüne geçtiler.
Bu sözleşme, bir asimetrik sözleşmedir.
Asimetrik sözleşmeden maksat şu: İki ülke arasında yapılan bir anlaşma,
simetrik değil, eşit değil, asimetrik, birbirlerini kollayan, birbirlerini
destekleyen bir anlaşmadır. Nitekim, gümrük birliğinde biz anlaşma
yaptığımız zaman, bütün kotaları sonuna kadar açmadık, bazı tedbirler
alındı, Türk sanayisini korumak için bazı önlemler alındı. Şimdi,
burada da, Mısır tarafı, karşılıklı olarak, bizim sanayi ürünlerimiz
karşısında kendi sanayi ürünlerinin rekabet edemeyeceğini düşünerek,
böyle bir önlem istedi ve bu önlem alınmış oldu. Eğer kanunun, sözleşmenin
tarihine bakarsak, çok uzun yıllar sürdü. 97’de ilk defa ortaya atılmış,
98’de müzakereler başlamış ve sonuçta, bugüne geldi. Dolayısıyla,
burada pek çok işadamımız, şu anda serbest ticaret bölgesinde yatırım
yapıyor. Bu, Türkiye’nin hayrına olacaktır, iyiliğine olacaktır.
Ne kadar dünyaya açılabiliyorsak Türkiye o kadar güçlenecektir.
Türkiye ne kadar içine dönerse o kadar zayıflayacaktır. İşte, Türkiye’nin
bugün millî hasılası artıyorsa, ihracatı artıyorsa, turizmi artıyorsa,
eğitim seviyesi yükseliyorsa hep dışa açılmamızdan, içe dönük, kendi
içine kapanmamamızdandır. Dolayısıyla, biz hep dışarı açılmak zorundayız
ve büyümek zorundayız.
Ben, bu tasarının ülkemize hayırlar
getirmesini diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Sanay.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Muharrem Karslı, İstanbul Milletvekili.
Sayın Karslı, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MUHARREM KARSLI (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; üzerinde konuştuğumuz Mısır’la olan
Serbest Ticaret Anlaşması üzerinde görüşlerimi ifade etmek üzere
söz almış bulunuyorum. Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Söz konusu olan anlaşma, her şeyden
evvel bir serbest ticaret anlaşmasıdır. Serbest ticaret anlaşmaları,
serbest piyasa ekonomisinin bir gereğidir. Bugün, günümüzde küreselleşme
olgusunun hızla gelişmesi ve ilerlemesi karşısında bütün dünya
ekonomileri ticaretlerini serbestleştirme çabası içindedir. Koruyucu,
korumacı ekonomilerin çağı, artık, gerilerde kalmaktadır. Kaldı
ki, biz, Avrupa Birliğine girmeye hazırlanan bir ülke olarak serbest
ticaretten asla korkmamalıyız. Korksak bile, birtakım, bize karşı
üstünlüğü olan ülkelerle serbest ticaretten korkmamız mümkündür.
Mesela, Çin gibi. Çin’de işçi ücretlerinin, hammadde maliyetlerinin,
enerji maliyetlerinin çok düşük olması sebebiyle, Çin malları, bizim
ara malları sanayimizi hırpalamaktadır. Çin’le serbest ticaret
yapmaktan çekinmemiz bir anlamda düşünülebilir, mazur görülebilir,
ama, biz, Mısır’dan ekonomide ve ticarette, sanayide ve teknolojide
her bakımdan üstün bir ülkeyiz. Mısır ile serbest ticaret anlaşması
yapmaktan korkmamız için hiçbir sebep ben göremiyorum.
UFUK ÖZKAN (Manisa) – Korkan yok zaten
Sayın Vekilim.
MUHARREM KARSLI (Devamla) – Bir arkadaşımız
dedi ki: “Bu serbest ticaret anlaşması içinde Mısır’dan ithal ettiğimiz
eşyalar arasında mesela pamuk var.” Bizde pamuk ekim alanları daralırken,
pamukçular, pamuk üreticileri pamuklarını satamazken Mısır’dan
neden pamuk ithal ediyoruz gibi anladım ben, eğer doğru anladıysam.
Bakın, Mısır’da üretilen pamuğun
bir özelliği vardır. Mısır pamuğu uzun elyaflı pamuktur. Mısır pamuğu
dünyanın başka hiçbir yerinde üretilmez. Mısır pamuğu Amerika’ya
da ihraç edilir, Amerika bir pamuk üretim ülkesi olduğu halde. Tekstil
sanayisinde, pamuklu tekstilde belli bir oranda mutlaka üretime
uzun elyaflı pamuk koymak zorundasınız. Bizim Mısır’dan aldığımız
pamuk bu pamuktur.
ALİ ARSLAN (Muğla) – Ege pamuğu da
gerekiyor.
MUHARREM KARSLI (Devamla) – Ayrıca,
Mısır’dan çimento ithal ediyor olabiliriz zaman zaman. Ben bildim bileli,
kırk-elli senedir biz Mısır’dan zaman zaman çimento ithal ederiz. Çünkü,
Türkiye’de inşaat piyasası dalgalanma gösterir. Bazen duraklar,
bazen hızlanır. Durakladığı zaman biz çimento ihraç ederiz. Hızlandığı
zaman inşaat piyasamız, içerideki üretim yetmediği zaman Mısır’dan
da ithal ederiz, İspanya’dan da ithal ederiz. Bunlar serbest piyasa
ekonomisinin gerekleridir. Hatta dahasını söyleyeyim size. Türkiye
çok geniş bir ülke olduğu için güneyden çimento ihraç ettiğimiz, mesela
İran’a ve Irak’a çimento ihraç ettiğimiz, buna karşılık batıdan Bulgaristan’dan
çimento ithal ettiğimiz de söz konusudur. Çünkü, güneydeki fabrikaların
ürettiği çimentoyu batıya taşımak, doğudakini güneye taşımak
bir nakil maliyeti yarattığı için bunu dışarıdan almak, oradan satmak,
buradan almak daha kârlı olabilmektedir. Bu, dünyadaki küreselleşmenin
ve serbest piyasa ekonomisinin bir gereğidir.
Mısır’da bazı şirketlerimizin yatırım
yaptığını biliyoruz. Bu yatırımlar, aslında Türk ekonomisinin geliştiğini
gösteren hareketlerdir. Benim bildiğim, Mısır’da Türkiye’nin yaptığı
ilk yatırım, ilk Türk firmasının yatırımı Kordsanın Mısır’da kurduğu
Nile Kordsa Fabrikasıdır; ki, otuz seneye yakın bir mazisi var bu
fabrikanın. Bizim Mısır’da yaptığımız yatırımlar, bizim Mısır’dan
ekonomide ve serbest ticarette üstün durumda olduğumuzu gösterir.
Rusya’da yaptığımız yatırımlar da bunu gösterir, Orta Asya cumhuriyetlerinde
yaptığımız yatırımlar da bunu gösterir. Buna mukabil, Fransa, Almanya
geliyor, Türkiye’de yatırım yapıyor. Bu da onların, bize, teknoloji
bakımından, sermaye birikimi bakımından üstün olduklarını gösterir.
Kaldı ki, bizim, Mısır’la birlikte
yatırım yaptığımız ülkelere yaptığımız yatırımlar, tamamen oranın
yatırımı olması için değil, ihracat amaçlı yatırımlarıdır; yani,
bizim Mısır’da kuracağımız fabrika, buradan gidecek hammaddeyi,
buradan gidecek ara mallarını işleyecek, orada nihai mamul olarak
Mısırlı tüketiciye satacaktır. Bu, ihracatımızı da artıracak
bir şeydir; ama, ihracatımızı artırmasa bile, bizim orada yatırım
yapmamızın, en azından, bir kâr transferi yoluyla, memleket ekonomisine
bir katkıda bulunacağı muhakkaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Karslı, lütfen toparlar
mısınız.
Buyurun.
MUHARREM KARSLI (Devamla) – Hemen
bitiriyorum.
Serbest piyasa ekonomisi bu, yani,
küreselleşme de bu. Küreselleşmeye karşı olabilirsiniz; ama, serbest
ticaret ve serbest ekonomi, dünyayı saran geniş ve hızla gelişen
bir olgudur. Buna mâni olmaya imkân yoktur; çünkü, bütün dünyada teknoloji
ilerlemektedir. Teknolojinin ilerlemesi, mesafeleri kısaltmaktadır,
ulaşımı kolaylaştırmaktadır, iletişimi kolaylaştırmaktadır. Bütün
bunlar, ülkeler arasındaki artık ticaret duvarlarının ortadan
kalkması gerektiğini bize haber veren olgulardır.
Hepinize sevgi ve saygılarımı
sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Karslı.
2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Berhan Şimşek, İstanbul Milletvekili.
Sayın Şimşek, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
– Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan kanunun 3’üncü maddesi üzerinde Grubum adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Tümü üzerinde konuşurken, değerli
arkadaşlarım, Mısır’ın tarihî, kültürel yolculuğunu, değerliğini,
insanlık dünyasında ne kadar önemli yeri olduğunu, Kızıldeniz’de,
Akdeniz’de kıyısının bulunduğunu, piramitleri, Hazreti Davut’u,
Firavunu, bütün estetik değerleriyle ifade etmeye çalıştım ve bizimle
beraber, Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethiyle başlayan, 1517’den
itibaren, beş yüz yıl süren, hemen hemen beş yüz yıla yakın bir ilişki
yaşandığını ve Mısır’a gittiğimizde, Kahire’ye gittiğimizde Osmanlının
miraslarını, mimarisini, derinliğini büyük bir ölçüde orada gördüğümüzü,
tümü üzerinde konuştuğumda dile getirdim; ama, bu arada da şunu söyledim:
Bütün bunların hepsi, Mısır’dan bahsederken, Mısır devletinden bahsederken
aklıma geliyor; fakat, “mısır” denince bu kürsüde aklıma gelen, Sayın
Unakıtan’ın oğlunun mısır olayı. Yani, burada, daha sonra, çok değer
verdiğim, benim için çok önemli bir sanatçı arkadaşın, vizörden dünyayı
resimleyen bir arkadaş, Süleyman Bey’in, buradan, çıkıp, bu konuşmaları
“boş” olarak değerlendirmesini veya “topu ezmek” gibi futbol terimine
oturtması, bugüne kadar, Genel Kurulda gensoru verildiğinde, bizim
gensorunun lehinde veya siz, aleyhinde konuşmalarınızı bile yok
sayan bir siyasi üslup olarak söylenmesini yadırgamadım dersem,
gerçekten, yalan olur. Bu şekilde ifade etmenin gereği yok.
Ayrıca, Sayın Cumhurbaşkanının,
97 yılında, 25-26 Aralıkta ziyaretinde Kürşad Tüzmen Bey’in de o heyette
bulunduğunu… Evet, daha sonra ticaret hacminde ciddi anlamda bir
genişleme olduğunu, rakamlar olduğunu burada söyledik. Burada,
eğer, bu, top ezmekse, hayır, bu, top ezmek değil değerli arkadaşlar.
Burada top ezmek nedir, biliyor musunuz? Burada top ezmek, İç Tüzük’ün
91’inci maddesinin içeriğine de sığmayan temel yasaları getirip
yirmi dört saniyede bir yasa çıkarmaktır, top ezmek budur. Top ezmek,
gerçekten, hiç kimseye nasip olmayacak bir şekilde 34,5 oy oranıyla
tek başına iktidar olup, Anayasa’yı değiştirebilecek gücü elde ettikten
sonra ülkenin dört yılını, zamanını ezmek gibi bir şey olsa gerek
diye düşünüyorum. Dört yıldır arpa boyu gidilen bir yol yok. Ayrıca,
mısırdan bahsederken, işte, çeltik üreticilerinin durumu ortada
dedim. Bunu konuşmayalım mı arkadaş? Milletin kürsüsünde, milletin
üreticisinin koşullarını, şartlarını konuşmayalım mı değerli
arkadaşlarım? Burada Mısır’la olan serbest ticaret anlaşmasına
“hayır” mı diyoruz! Önemsiyoruz, evet, ama bu ithal ettiğiniz kadar,
bizim amacımız üreterek ihraç etmektir ve bu ülkede çeltik üreticisine,
89 YTL maliyeti var, 70 YTL açıklanıyor. Bunu bu kürsüden dile getirmeyelim
mi değerli arkadaşlarım? Bunu bu kürsüden dile getirmeyi “etik olmuyor”
anlamında değerlendirmek, gerçekten bir sanatçı arkadaşım adına
üzüntü duyuyorum.
Bunları söylerken bizim kimseye
hakaret etmek gibi bir, ne tarzımız ne anlayışımız var. Tabii ki burada,
Hükûmetsiniz, iktidarsınız, karnınız geniş olacak, sabrınız geniş
olacak, bilginiz de geniş olacak ama. Buradan, çıkıp, insanları, kişileri
hedef alarak hiç de hoş olmayacak şekilde laflar, sözler ifade etmek
yanlış olur.
Bakın, çok önemli bir şeyi paylaşacağım.
Biraz önce ben geçtim oturdum, Sayın Edirne Milletvekilime…
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU (Tokat) –
Biz, ülkeyi tartışıyoruz…
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Burada
laf atarak “liste 1”e falan gelmezsiniz. Sayın Genel Başkanınız sizi
görmüyor. Bu konuştuklarımızla bilgilenin lütfen. Bak, çok önemli
bir şey.
Biraz önce ben yerime geçtiğimde
Rasim Çakır Bey’i aradılar, Edirne İpsala’dan -Edirne Milletvekilimiz,
AKP’den, buradaysalar, kendilerinin de bilgileri dâhilindedir-
bir çeltik üreticisi oğlumuz intihar ediyor, psikolojik ve mali koşullarından,
şartlarından dolayı. Yani, ben, Mısır’dan 44 bin ton, 100 milyon dolar
para ödeyip, döviz ödeyip pirinç ithal edeceğim ve burada bir çocuğumuz
intihar edecek! Bunu dile getirmeyelim mi? Yani, bunu dile getirince
neden burada, efendim, etik olmayan ve boş olan…
Benim için üç tane insan tipi vardır
değerli arkadaşlarım: Buradaki değerli arkadaşlarım, büyüklerim
de bilirler; bir kitabın ön sözünü okuyan, bir kitabı yarıya kadar
okuyan, bir de kitabı bitiren. Ön sözünü okuyanı hemen fark edersin,
fakat, tehlikeli olan yarıya kadar okuyandır. Çünkü, kitaptan bahsettiğinde
“aa, bir şeyler söylüyor, ifade ediyor” dersin. Kitabı yarıya kadar
okuyup, kitabı bitirdim havasıyla burada gelip bir şeyler ifade etmek
hiçbirimize yakışmayacağı gibi, burada bulunan başka arkadaşlarıma
da yakıştırmadığımı söylemek istiyorum.
Bunun içerisinde, değerli arkadaşlar,
mesele, buradan bir Mısır yurttaşı veya Mısır Büyükelçiliğinden
bizi birisi izlese, gerçekten Mısır’ı yok saydığımızı falan düşünecek.
Yani, nasıl bir konuşmadır diye falan. Hayır, öyle değil. Burada samimiyetle,
Sayın Hocam, güzel, geldi ifade etti, hangi anlaşmalar içerisinde
yaptığımızı; evet, ithalatı, ihracatı kendi kollama kurulu içerisinde
kollayarak bunların yapılacağını. Diğer hatip arkadaşlarımız
da geldi bunları söyledi. Ben de bunları söyledim, ekonomik koşulların
450 milyon dolarlara çıktığını, 950 milyon dolarlara çıktığını.
Bunlar sevindirici şeyler, ama, bu koşullar içerisinde, burada gelip
konuşan, “hızla içeri girdim, bakın bunları söylüyorum, bunlar boştur,
bunlar, efendim, etik değildir” diye sözlerle buradan hatipleri ve
milletin adına konuşanları yok saymak, sanırım ki, arkadaşınızın
kendisini, maalesef, yok saymak olur.
Biraz önce Sayın Grup Başkan Vekili
Salih Kapusuz Bey’le konuşurken ifade etti. Evet, 2006 yılına kadar…
Değerli iş adamlarımız var, ithalat yapıyorlar, ihracat yapıyorlar.
Tabii, bizim gönlümüzden geçen ihracat yapılması, ithalat yapılması
değil. Cari açık, dış ticaret açığının rakamları ortada. Konuşurken,
2006 yılına kadar, Sayın Dışişleri Bakanımızın talepleri olmuş.
Tabii ki, Meclis çalışıyor. Burada, iş adamlarımız da bu ülkenin evlatları,
döviz getiriyorlar, bu ülke için çalışıyorlar; bu yasaları çıkaracağız,
ama, Sayın Grup Başkan Vekiline bir şeyi de hatırlatmak istiyorum
müsaade ederseniz: Biliyorsunuz, alt komisyonda görüştük, komisyona
geldi, Bayındırlık Turizmde. Bugün bir kez daha, bir maddedeki problemden
dolayı, yine Bayındırlık Turizmde görüştük. O hemen bir “torba yasa”
diyebileceğimiz şekildeki TÜRSAB Yasası içerisinde tiyatrocular
ve sinemacılarla ilgili problem var. 2007 yılına girdiğimizde,
özel tiyatrolar, hak ettikleri parayı alamayacaklar. Ayrıca, buradan,
katkı verenlere teşekkür ediyorum, Sayın Kültür Bakanına teşekkür
ediyorum. Bu anlayış içerisinde, tabii ki, Maliye Bakanının, varsa
eleştirilecek tarafları eleştireceğiz, ama, teşekkür edilecek tarafları
varsa, o teşekkürü de sunacağız. Siyasetin doğası bu değil midir?
Ve bu görüşmelerle, daha önce yönetmelikte var olan, özel tiyatrolara
verilen para iptal edildi. Ama, sağ olsunlar, bir kanun teklifi olarak
da biz sunmadık, Hükûmet tasarısı olarak getirdiniz, bakın, o geçiyor.
Ama, sizden ricam, Sayın Kapusuz, Sayın Başkan, sanıyorum ki, sesimi
size duyurabiliyorum... Sayın Başkan, sesimi size duyurabiliyor
muyum? Meşgulsünüz de onun için.
BAŞKAN – Sayın Şimşek… Lütfen, karşılıklı
konuşma usulümüz yok.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla) – Hayır,
bu, usul olarak değil de esası, altını çizmek adına usulde, hafif bir
ifadede bulunuyorum Sayın Başkan, bir saygısızlık olarak lütfen kabul
etmeyin.
2007 yılına girdiğinde, hem sinemacı
arkadaşlarımız hem tiyatrocu arkadaşlarımız o parayı alamayacak;
ki, getirdiğiniz yasanın içerisinde rakamları da artırdınız; o
arkadaşlarımızı da mağdur etmeyelim.
Milletin kürsüsünde, kimsenin kişiliğine,
kimliğine hakaret etmediğimiz sürece… Değerli arkadaşlar, bunları
benden daha iyi biliyorsunuz, içimizde çok değerli, tecrübeli arkadaşlar
da var. Fakat, bir arkadaşımız da şunu söyledi: “Bakın, AKP Hükûmeti
geldi, bu dış ticaret hacmini diğer ülkelerle artırıyor, bundan öncekiler
uyuyordu.” Yani, nasıl bir, at falan dedi, bir sözle ifade etti.
Değerli arkadaşlar, şurada unutmayınız,
biraz önce, İçişleri Bakanımız burada otururken, Terörle Mücadele
Yasası’nda, “efendim, daha önceki hükûmetler uyuyordu, bakanlar uyuyordu…”
Burada, mahcup ettiler İçişleri Bakanımızı. Terörle Mücadele Yasası
çıkarken, AKP’li hatip, kalktı, “efendim, onlar uyuyordu…” Ve ayrıca,
eğer bugüne kadar dış ticaret hacimleri, alışverişler artırılmadıysa,
bugün içinde bulunduğunuz partinin içerisinde, geçmiş hükûmetlerde
bakanlık yapmış, farklı farklı partilerde bulunmuş ve burada milletvekilliği
yapmış arkadaşlar var. Bugün, herhâlde, burada bulunan AKP milletvekillerini,
biz, uzaydan, aydan, Arabistan’dan veya başka bir yerden getirmedik,
bu ülkenin çocukları ve daha önce de siyaset yaptı bu arkadaşlarımız,
farklı farklı partilerde yaptılar, farklı farklı partilerde bakanlıklar
yaptılar. Buradan ricam benim, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili
olarak, ne geçmiş dönemde siyaset yapıp başka partide bulunan bakanlarınızı,
arkadaşlarınızı üzün ne de onları mahcup edin. Bunun da siyasetin
bir nezaketi olduğunu düşünüyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Şimşek.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Fahri Keskin, Eskişehir Milletvekili… (AK Parti sıralarından alkışlar)
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye-Mısır Arap Cumhuriyeti
arasında serbest ticaret alanının tesisini sağlayan serbest ticaret
anlaşması hususunda düşüncelerimi arz etmek üzere huzurlarınızdayım.
Takip ettiğimiz ekonomik politika,
serbest piyasa ekonomisinin gereğidir. Serbest piyasa ekonomisi
takip ettiğimiz politika olduğuna göre, bunun gereği olarak da
dış ülkelerle serbest ticaret anlaşmaları yapmaktayız, yapıyoruz.
Bu yapılan anlaşma Mısır’la ne ilktir ne de son olacaktır. Bugün, Türk
müteahhitleri dünyanın her tarafında ticari faaliyetlerde bulunmakta
ve ülkemize döviz kazandırmaktadır.
3 maddelik bu anlaşmanın niçin bu
kadar uzun sürdüğünü anlamadım. Eğer başka bir ülke olsaydı bu kadar
uzun sürer miydi, onu da bilmiyorum. Mısır, bizim, Afrika Kıtası’nda
en yakın ilişkilerde olmamız lazım gelen, beş yüz yıl bizim idaremizde
bulunan bir cumhuriyettir. Bununla ilgili olarak, bu ana kadar da
gelişmiş olan ticaret hacmine bakıldığında, sattığımız malın üçte
1’i oranında bunlardan mal almışız. Bu iş geliştirildiği takdirde,
bu oran daha büyük açıyla lehimize olarak devam edecektir. Bundan dolayı
kimsenin endişe duymasına, kimsenin Türkiye aleyhinde bir durum
meydana geleceğini zannetmesine, bununla ilgili olarak da yorum
yapmasına lüzum yoktur. Hepimizin bu anlaşmaya “evet” deyip, hayırlara
vesile olmasını dilemekten başka yapacağı bir şey yoktur.
Saygılarımı sunarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Keskin.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen
Ünal Kacır, İstanbul Milletvekili.
Sayın Kacır, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti
Arasında Bir Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu anlaşmanın amaçları: İki ülke
halklarının hayat standartlarını yükseltmek maksadıyla taraflar
arasındaki iktisadi işbirliğini artırmak ve geliştirmek; tarım
ürünleri de dahil olmak üzere, mal ticaretindeki güçlükleri ve kısıtlamaları
ortadan kaldırmak…
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Bunu az önce
de okudunuz Ünal Bey.
ÜNAL KACIR (Devamla) – …karşılıklı
ticaret genişletilmesi vasıtasıyla taraflar arasındaki iktisadi
ilişkilerin ahenkli şekilde gelişmesini teşvik etmek; taraflar
arasındaki ticarette adil rekabet şartlarını sağlamak; her iki ülkedeki
ortak yatırımların geliştirilmesi başta olmak üzere, yatırımların
daha fazla desteklenmesi için şartları yaratmak; tarafların üçüncü
ülke pazarlarındaki ticaret ve işbirliğini artırmak. Bu gayeyle,
bu amaçlarla bu anlaşma imzalanmış bulunmaktadır ve bu anlaşmanın
hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.
Tabii, burada bizden önce söz alan
arkadaşlarımız, Mısır deyince…
HALUK KOÇ (samsun) – Bırak o işi, bırak!
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Unakıtan’ın
mısırları akla geliyor.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Mısır Arap
Cumhuriyeti değil de, mısır ithalatı akıllarına geliyor.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Unakıtan mısırları!
Civcivlere getirdiği mısırları…
ALİ ARSLAN (Muğla) – Evet, aynen öyle
geliyor. Ne yapalım, bizim ne suçumuz var?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Benim de aklıma
Mısır deyince, Minye şehri geldi.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Minyeli Abdullah
mı?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Minye şehri
deyince, Minyeli Abdullah aklıma geldi ve az önceki Sayın Konuşmacı
Mısır’ın bu kadar detayını nereden biliyor diye düşününce, Sayın
Konuşmacı daha önce de Minyeli Abdullah’ı oynamıştı.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Kıskandın
mı? Kıskandın mı?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Herhâlde o zamandan
bir kültür birikimi var, onu bize aktardılar, kendilerine teşekkür
ediyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya)
– Filmi seyretmiş miydiniz?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Hayırlı günler
diliyorum, hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Konuşması
rol icabıydı. İyi rol yapmış gerçekten.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Kacır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
İç Tüzük’ün 86’ncı maddesi gereğince,
oyunun rengini belirtmek için, lehte olmak üzere Denizli Milletvekili
Ümmet Kandoğan söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bu kanun tasarısıyla ilgili konuşan
milletvekillerini dinledikten sonra, Mecliste kanunların nasıl
kabul edilmesi gerektiğini bir iktidar anlayışı içerisinde öğrenmiş
bulunuyorum. Sayın Keskin dediler ki: “Yani, bu 3 maddelik bir kanun
tasarısıdır. Evet demekten başka yapacağımız başka bir iş yoktur.”
Yani, böyle bir anlayışı nasıl kabul edebiliriz?
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) – Lehimize
olan…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Bakınız
Sayın Keskin, biz burada soru sorduk sayın bakanlara, bu kanun tasarısıyla
ilgili olarak sorular sorduk. Ama, bu soruların cevabını alamadık.
Biz bunları bu Mecliste tartışmayacağız da, neleri tartışacağız?
Sayın Karslı dediler ki: -Sayın
Karslı, dikkatinizi çekmek istiyorum- “Efendim, bizim…”
BAŞKAN – Sayın Kandoğan, lütfen…
Hiçbir sayın milletvekiliyle karşılıklı konuşamazsınız.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Şimdi,
Sayın Milletvekili dedi ki: “Bizim sanayicilerimiz Mısır’a gidip
yatırım yapacaklar, ara malını Türkiye’den götürecekler.” Sayın
Milletvekilim, Türkiye’nin ara malı ithalatı 2005 yılında 75 milyar
dolar olmuştur. Bugün Türk sanayisinin içerisindeki en büyük sıkıntı,
Türkiye’nin bir ara malı cenneti haline gelmesinden kaynaklanmaktadır.
Şimdi ben soruyorum: Mısır’a gidecek tekstilcilerimiz Türkiye’den
hangi ara malını götürüp orada işleyecekler? Ama, bakınız, dikkatinizi
çekmek istiyorum: Son dönemde Mısır’da 17 Türk firması yatırım yapmıştır,
7 firma yatırım çalışmalarına başlamıştır, 38 firma fizibilite
çalışmalarına başlamıştır. Bu firmalar, Türkiye’nin dev sanayi kuruluşları
niçin Mısır’a gidip yatırım yapmak için uğraşmaktadırlar?
Sayın Başkan, lütfen…
BAŞKAN – Sayın Kandoğan, siz Genel
Kurula hitap eder misiniz lütfen.
Sayın milletvekilleri, lütfen…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Ama, Sayın
Başkan, lütfen…
BAŞKAN – Uyarıyorum, tamam.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Yani,
böyle bir anlayışı kabul etmek mümkün değil Sayın Başkan. Lütfen,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kanunlar görüşülürken hangi ciddiyet
içerisinde görüşülmesi gerekiyorsa, o ciddiyet içerisinde görüşelim
kanunları.
BAŞKAN – O sorumluluğa siz sahip
olun yeter Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Değerli
milletvekilleri, bakınız, ihracatın içerisindeki ithal ürünlerinin
payı yüzde 36,5 olmuş değerli milletvekilleri. Türk ihracatının
80 milyar dolar olduğunu söylüyorsunuz; ama, bu 80 milyar doların
içerisinde yüzde 36,5 oranında ithal ürünlerinin payı var.
Değerli milletvekilleri, Mısır’da
yetmiş iki saatte, yatırımla ilgili bütün bürokratik işlemlerinizi
tamamlıyorsunuz. Enerji Türkiye’nin üçte 1 fiyatında. Vergi oranları:
Belirli süre için vergi yok, daha sonra yüzde 10’lar seviyesinde. Yani,
Türk sanayicisi bugün Mısır’a gidip yatırım yapıyorsa, bunun altında
yatan sebep, Türkiye’deki yatırım ortamının hâlâ iyileştirilmemesinden
kaynaklanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Ben teşekkür
ediyorum.
Bak, bir durumu orada görüyorsunuz!
Türkiye Büyük Millet Meclisinin
ciddiyetiyle bağdaşmıyor bu yaptığınız!
Bakın, orada basın mensupları çekiyorlar.
Bu halinizi protesto ediyorum!
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik oylama
cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
YILMAZ KAYA (İzmir) – Sayın Başkan,
şu olaya müdahale etmeyecek misiniz?
ALİ ARSLAN (Muğla) – Şov yeri mi burası!
BAŞKAN – Oylama için 2 dakika süre
vereceğim.
Bu süre içerisinde sisteme giremeyen
üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen
de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen
2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak
sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun
rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını,
yine, oylama için öngörülen 2 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
bu akşam UEFA Kupasında mücadele edecek Fenerbahçemize, Eintracht
Frankfurt karşısında, Başkanlık Divanı olarak başarılar diliyoruz.
(Alkışlar)
Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Arasında Bir Serbest Ticaret
Alanı Tesis Eden Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı oylama sonucu:
Oy sayısı : 254
Kabul : 254(x)
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır.
8’inci sırada yer alan, Kimyasal
Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının
Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları’nın
görüşmelerine başlayacağız.
8.- Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması
ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları
(1/1111) (S. Sayısı: 1229) (xx)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükümet? Yerinde.
Komisyon Raporu 1229 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde AK Parti
Grubu adına Hasan Ali Çelik, Sakarya Milletvekili.
Buyurun Sayın Çelik.
AK PARTİ GRUBU ADINA HASAN ALİ ÇELİK
(Sakarya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1229 sıra sayılı
Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının
Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı hakkında AK Parti Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Kimyasal silah, Birleşmiş Milletler
raporlarında “kimyasal özellikleri sebebiyle, insanlar, hayvanlar
ve bitkiler üzerinde doğrudan toksik etkileri nedeniyle kullanılan,
her türlü katı, sıvı, gaz halindeki kimyasal maddeler” şeklinde tanımlanmıştır.
Üretimi ve temini kolay olan kimyasal silahlar, canlıları kitlesel
halinde çok kısa bir sürede öldürme veya yaralama kapasitelerine
sahip, zehir etkisi yüksek, çevresel etkenlere dayanıklı, taşınması
ve stoklanması kolay bu zehirler insanların hareket kabiliyetlerini
azaltarak, bitkisel ve hayvansal besinleri zehirleyerek, kullanılmaz
hale getirmek amaçlarına yönelik olarak kullanılmak üzere, tehdit
unsuru olarak bulundurulurlar.
Vücuda, ağız, burun, boğaz, göz,
cilt, akciğer ve sindirim sistemi yoluyla girerler. Sinir sisteminin
felç olmasına, geçici körlüğe, sağırlığa, felç ya da kusmaya, deride
ve gözlerde ağır yanıklara ya da solunum güçlüğüne sebep olan kimyasal
silahlar, sis ve yangın bombaları, bitki yapraklarını ve ot dökücüler
olarak çok geniş bir aralıkta çok amaçlı kitlesel yok etme silahlarıdır.
Bunlar, sadece kimyasal bir madde değil, bu kimyasal maddeleri faaliyete
geçirecek olan alet, cihaz, aparat ve savaş düzenekleridir de. Kitle
imha silahı olarak etkin ve yaygın bir şekilde kullanıldığı, Birinci
Dünya Savaşı’ndan sonra yüksek oranda kitlesel insan kayıpları, sakatlanmalar,
hastalanmalar ve kalıcı olumsuz etkiler nedeniyle, İkinci Dünya
Savaşı’nda da gelişerek ve çeşitlenerek kullanılmasıyla, insanlık
için çok büyük ve çok ciddi bir tehdit oluşturduğu dünya milletlerince
görülüp kabul edilmiştir. Çeşitli koruyucu sistem ve aygıtlar üretilmekle
birlikte, dünyamız için büyük tehlike oluşturmaya devam eden kimyasal
silahların yasaklanması üzerine çalışmalar başlatılmıştır.
Dünya barışına katkıda bulunmak
amacıyla, Milletler Cemiyeti öncülüğünde gerçekleştirilen Cenevre
Protokolü, 1925 yılında kapsamlı yasaklar getirmiştir. 1992 yılında
Silahsızlanma Konferansı, Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’nin metni
üzerinde mutabakata varılarak, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu,
bu metni, 30 Kasım 1992’de kabul etmiştir. 1993 yılında bu amaçla yapılan
çalışmalar sonuç vermiş ve Hollanda-Lahey’de, “Kimyasal Silahların
Yasaklanması Örgütü” kurulmuş ve bu örgüt tarafından, Kimyasal Silahlar
Sözleşmesi 1993 yılında uluslararası imzaya açılmıştır.
Türkiye, milletlerarası bu Sözleşme’ye
1993 yılında taraf olmuş ve Sözleşme 3 Mayıs 1997 tarihinde, 22978 sayılı
Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren
tablo tutanağın sonuna eklidir.
(xx)
1229 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Bu Sözleşme’nin Resmî Gazete’de yayımlanmasıyla,
ülkemizde konuyla ilgili makam, kurum ve kuruluşlar çalışmaya
başlamış ve ülkemiz Sözleşme’ye ilişkin onay belgesini, 12 Mayıs
1997 tarihinde “depozitör” makam olan Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine
tevdi etmiş ve 11 Haziran 1997 tarihinde taraf olmuştur. Bugün, kimyasal
silahların sınırlanmasına taraf olan ülke sayısı 181’dir.
Kimyasal Silahlar Sözleşmesi,
dünyadaki tüm kimyasal silah stoklarının 2012 yılına kadar yok edilmesini
hedeflemektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
kimyasal silahların geliştirilmesinin, üretiminin, stoklanmasının
ve kullanılmasının yasaklanması ve bunların imhasıyla ilgili bu
kanun tasarısı, Birleşmiş Milletler tarafından alınan kararlara
ülkemizin de imzalayıp taraf olmasından sonra, yasa ile düzenlemeleri
ihtiva etmektedir. Toksik kimyasal madde, prokürsörler, farklı kimyasal
maddeler, toplumsal olayları denetim altında tutmakta kullanılan
gereçler ve yasaklanmamış amaçlar, yetki ve sorumluluklar, yasaklanan
faaliyetler ve uygulanacak cezalar, zehirli kimyasal maddelerin
ihracatını ve ithalatını ortaya koyan bu kanun tasarısı, zehirli
kimyasal maddelerle ilgili (1), (2) ve (3) sayılı cetvelleri de sunmaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Kimyasal Silahların Sınırlandırılması Sözleşmesi’nin ilgili maddesinde,
taraf devletlere, kendi topraklarında ve denetimi altındaki bir
başka yerde, toksik kimyasal maddelerin veya bunların prokürsörlerinin
yalnızca Sözleşme tahtında yasaklanmayan amaçlarla geliştirilebildiğini,
üretildiğini, bir başka şekilde iktisap edildiğini, elde bulundurulduğunu,
devredildiğini veya kullanıldığını garanti etmek için gerekli
önlemleri almaları yükümlülüğünü getirmektedir. Belirtilen
kimyasal maddelerin ne miktar ve amaçla, ne kadar bir zaman içinde
araştırma, üretme, edinme, elinde bulundurma usul ve esaslarını da
ortaya koymaktadır. Bu konudaki bütün faaliyetlerini de uluslararası
denetime açık tutma gerekliliğini getirmektedir.
Bütün bunlarla birlikte, Amerika
Birleşik Devletleri, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Çin, Fransa, Güney
Kore, Hindistan, İngiltere, İran, Japonya, Libya, Rusya ve Sırbistan-Karadağ,
geçmişte kimyasal silah programlarının olduğunu açıklamışlardır.
Bunların dışında birkaç ülkede daha kimyasal silahlar olduğu sanılmaktadır.
Ayrıca, İsrail, Suriye, Mısır ve Kuzey Kore, Anlaşma’yı onaylamamışlardır.
Esas olan, bütün dünya devletlerinin kimyasal silah kullanmamalarıdır.
Bu, insanlık dışı bir olay ve bir insanlık suçu olarak görülmelidir.
Her bir uygulamada yüzlerce, binlerce, on binlerce insanın ölümüne,
hayvan ve bitki türlerinin yok edilmesine sebep olan kimyasal silahların,
dünya barışı adına yasaklanmasına uyulmasıdır.
Türkiye Cumhuriyeti devletinin,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Hükûmetimizin bu konuda gösterdiği
hassasiyet ortadadır. Birleşmiş Milletler kararları çerçevesinde,
bütün üye ülkelerin bu kararlara bağlı kalmalarına ve uygun davranış
içinde bulunmalarına katkı vermek bir insanlık görevidir.
Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’nin
7’nci maddesi gereğince, taraf devletlerin kendi anayasal düzenlerine
uygun olarak, Sözleşme tahtındaki yükümlülüklerinin yerine getirilmesi
için gerekli önlemleri almalarını öngörmektedir. Bu nedenle, Sözleşme
çerçevesinde yasaklanmış faaliyetlerle ilgili olarak ceza yasalarını
yürürlüğe koymak ve uygulamak da dâhil olmak üzere, kendi topraklarında
veya uluslararası hukuka göre kendi yetkisi altında kabul edilen
herhangi bir yerde, özel veya tüzel kişilerin, Sözleşme tahtında belirtilen
yasaklara uymaları gerekmektedir.
Bu bağlamda, ülkemizin yayımlayamadığı
Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanılmasının
Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı Parlamentomuzun ortak başarısıdır.
Bu tasarının kanunlaşarak tüm insanlığa
hayırlı olmasını diler, AK Parti Grubu ve şahsım adına saygılar sunarım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Çelik.
Sayın milletvekilleri, birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.34
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.42
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK
(Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 31’inci Birleşimi’nin Yedinci Oturumu’nu
açıyorum.
1229 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
8.- Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması
ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları
(1/1111) (S. Sayısı: 1229) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili ve Grup Başkan Vekili
Sayın Haluk Koç.
Sayın Koç, buyurun.
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kimyasal Silahların Geliştirilmesi,
Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun
Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, kitle imha
silahları deyince bunu açmak lazım ve dünya üzerindeki kitle imha
silahlarının tarihçesine de kısaca değinmek lazım. Çünkü bulunduğumuz
coğrafyada yakın komşularımızı ilgilendiren boyutuyla da, bugüne
dönük birtakım yansımaları da birlikte ele almak lazım diye düşünüyoruz.
Sayın milletvekilleri, kitle imha
silahlarının ve kimyasal silahların kullanımı, yüz yılı aşkın bir
zamandan beri vahim bir savaş suçu olarak dünyanın gündemindedir.
“Kitle imha silahları” sözü ilk
kez nerede kullanıldı? İlk kez, 1937 yılında, İspanya’da iç savaşta
Guernika hava saldırısı sırasında kullanıldı. Ne yazık ki dünyanın
en demokratik, en çağdaş olduğunu iddia eden ülkeleri bile, bugün,
savaş zamanında kullanılmak üzere kimyasal silah stokları yapmaktadırlar,
bu acı bir gerçek bugün.
1993 yılında imzalanan ve 1997 yılında
yürürlüğe giren Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’ne göre bu silahların
kullanımı yasaklanmış ve mevcut tüm kimyasal silahların 2012 yılına
kadar imha edilmesi amaçlanmıştır, ancak dünyanın bugünkü jeostratejik
değerlendirmesini göz önüne getirdiğiniz zaman, bu hedefin,
2012’ye kadar stoklanmış bütün kimyasal silahların imha edilmesi
beklentisinin gerçekleşme ihtimali ne yazık ki çok düşüktür.
Değerli arkadaşlarım, kimyasal
silahlar savaş alanında Almanlar tarafından da kullanılmış ve geliştirilerek
70 çeşit kimyasal madde bu tip silahlarda imha silahı olarak araştırmalara
konu olmuş ve kullanıma girmiştir. Sadece Birinci Dünya Savaşı’nda,
sadece Birinci Dünya Savaşı’nda 113 bin ton kimyasal silah kullanılmış,
istatistiklere göre bunların sonucunda 92 bin kişi ölmüş, 1 milyon
300 bin insan yaralanmıştır. 1914’lerden, 15’lerden bahsediyoruz.
İkinci Dünya Savaşı’nda ise tabun
ve sarin gazı gündeme gelmiş. Almanlar tarafından bu maddelerin geliştirilmesiyle
kimyasal silah alanında yeni bir sayfa açılmıştır. Bu olay, biliyorsunuz,
holokost olarak adlandırılan Yahudi soykırımı sırasında milyonlarca
Yahudinin de öldürülmesinde bir araç olarak kullanılmıştır.
Değerli arkadaşlarım, yakın tarih
dilimine gelecek olursak, hemen yanı başımıza dönüp bakacak olursak,
1980 ve 88 yılları arasında iki komşumuzun arasında yaşanan ve bunun
arkasında da, yine dünyadaki büyük emperyal güçlerin, emperyalist
güçlerin parmağı olduğu bugün çok net bilinen İran-Irak Savaşı’nda
100 bin İran askeri Irak’ın kullandığı kimyasal silahlara bu sekiz
yıl boyunca maruz kalmışlar. Bunların 20 bini hemen ölürken, diğerlerinde
de kalıcı birtakım sistem bozukluklarına yol açtığı bugün İran kayıtlarında
yer almaktadır.
Bu savaşın bitiminden hemen sonra,
Irak’taki Saddam sürecinde, Halepçe kentinde, Saddam Hüseyin’in kullandığı
kimyasal silahlarla 5 bin Kürt öldürülmüştür. Bunlar da tarihte yerini
almıştır. Yine, kullanılan kimyasal kitle silahlarıdır. Olayın etkileri
bölgede hâlâ vardır ve bugün Saddam Hüseyin’in yargılanması sürecinde
de, yargılanmanın boyutuyla ilgili bir değerlendirme yapmak istemiyorum.
İşgal altındaki bir ülkede, işgal güçlerinin baskısı altında ve
denetimi altındaki bir yargılamanın ne kadar adil olduğu konusunda
benim kuşkularım var. Ama, sonuçta, bugün, yargılama noktasında,
suçlamaların ve aldığı cezanın içeriğinde de, bu dönemde işlenen
bu cinayetlerin payının olduğunu biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, İkinci Dünya
Savaşı’nın ertesinde, soğuk savaşın bitmesiyle birlikte, genel çatışma,
yerini dünyada yerel çatışmalara bırakmış, bunun sonucunda da,
küçüklü büyüklü birçok ülke, yaşayabileceği değişik savaş ortamlarına
karşı, kendi boyutunda, stratejik olarak, kimyasal silah üretimini
geliştirme programlarını, ne yazık ki, sürdürmüşlerdir. Vurguladığım
gibi, en acı olan taraf, bunlar sadece büyük devletlerin elinde değildir
bugün. Yani, küçük birtakım diktatörlerin elinde, birtakım çılgın
planlayıcılarının elinde, dünyada hiç ummadığınız ülkelerden,
hiç ummadığınız zamanlarda, zaman dilimlerinde, çok farklı bir savaş
tehdidi olarak, hâlâ bugün gündemde yerini korumaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
birçok uluslararası anlaşma var. Bu anlaşmaların çerçevesinde
bunların yasaklanmasına rağmen, vurguladığım gibi, birçok ülke,
irili ufaklı, bu silahlara sahip bulunuyor ve 2012’ye kadar çizilen
programda da bu stokların imhası öngörülüyor, ama, demin anlattığım
yakın tarih dilimi ve bugünkü beklentiler boyutunda bunun geçerli
olabileceğini sanmak, biraz iyi niyetle konuya yaklaşmak olarak
alınması gerekiyor.
Bizi ilgilendiren tarafı, bu, demin
tarif ettiğim, bu boyutta olan ülkelerin birçoğunun da Türkiye’nin
sınırlarıyla komşu olan ülkelerde bulunmasıdır. O boyutuna müsaade
ederseniz değinmek istiyorum. Yani, şimdi, Türkiye’nin, tüm bu kitle
tahrip silahlarının ortadan kaldırılmasında, etkili bir biçimde
uluslararası alanda rol alması çok büyük bir önem taşıyor. Çünkü,
bunlar bizim etrafımızda, bizim etrafımızdaki ülkelerde ve hiçbir
zaman, demokrasi açısından da, yönetim açısından da, stabil olmayan,
dengeli olmayan ülkelerin elinde. İyi komşuluk ilişkileri başka,
ülkelerin yönetimleri başka, bulundukları bölgede tehdit unsuru
olabilme noktaları başka.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bir başka boyutu daha var. Biliyorsunuz, küreselleşme rüzgârları,
1991’den sonra, tek kutuplu dünyada çok büyük bir sosyal adaletsizlik
yaratmaya başladı. Bu, dünyadaki gelir dağılımı adaletini ülkeler
için de bozduğu gibi, dünya boyutunda da çok büyük dengesizliklere
yol açtı ve bunun sonucunda, kim ne söylerse söylesin, kim nasıl değerlendirirse
değerlendirsin, kim Nobel’e aday olabilecek ne gibi sosyolojik çalışmalar
yaparsa yapsın, bunlar, medeniyetler arasındaki çatışma eğilimleri
değil, bunlar, dünyadaki gelir adaletsizliğine bağlı olarak küresel,
bugün, tek kutuplu dünyadaki gelir adaletsizliğinden doğan terör
girişimleridir. Terörün analizinde, ağırlıklı olarak, mutlaka
kültürel boyut vardır. Bu kültürel boyutu deşenler veya kendi amaçları
için kullananlar, bunu teröre gerekçe yapanlar mutlaka ki vardır,
ama, bugün yaşadığımız küresel terör olaylarının temelinde dünyadaki
eşitsizlikler ve bugünkü dünya ekonomik düzeninin, yeni dünya düzeninin
dünyada yarattığı eşitsizlikler bulunmaktadır.
Şimdi, terör boyutuna geldim. Bu
depolanmış kimyasal silahların bir terör örgütünün eline geçtiğinde
yaratabileceği riskin boyutu çok daha farklı olmaktadır. Sadece
bizim ülkemiz için değil, bütün dünya için çok farklı bir tehdit noktası
oluşturmaktadır. En vahim örneği… Acaba, sadece teoride kalan bir
açıklama mı bu, yaşanmış bir olay var mı? Evet, var. 1995 yılı, Japonya,
Tokyo… 95 yılında Tokyo metrosunda sinir gazı kullanılmasıyla yaşanmış
ve 11 insanın ölümüne, 5.500 kişinin de yaralanmasına neden olan
bir terör olayının, bir terör örgütünün -amacı ne olursa olsun- bu
kaynağı kullanarak, bu formülasyonları kullanarak terörüne amaç
olarak, araç olarak kullandığını 1995 yılında Japonya örneğinde yaşadık.
Bugün, bütün ilgili devletler ve NATO, bu tehditten korunmanın yollarını
bulmak için çalışıyorlar. 11 Eylül 2001 saldırısından sonra, El Kaide
terör örgütünün biyolojik ve kimyasal silahları olduğuna kesin
gözle bakılmaktadır, bu da başka bir veri. Kimyasal silahların yol
açtığı büyük zararlar, devletleri bu silahları -demin vurguladığım
gibi- kontrol altına alma çabasına itmiştir. Birinci Dünya Savaşı’ndan
hemen sonra başlamış bu çalışmalar. 1929 yılında her türlü zehirli
silahın kullanımının yasaklandığı Cenevre Protokolü imzalanmış
ve bu Cenevre Protokolü’ne, bugüne kadar 132 bağımsız ülke tarafından
onay verilmiştir. Bu konuda, uluslararası antlaşmaların imzalanması
önemlidir, mutlaka çok büyük bir önemi vardır. Ama, yeterli midir? O
soruyu sormak lazım. Önemlidir, ama, yeterli değildir. Eğer bu anlaşmalar
gerektiği gibi uygulanmazsa, kâğıt üzerindeki antlaşmalar gibi
kalırsa, tıpkı Lozan Anlaşması’nın son dönemlerdeki erozyonu gibi,
kâğıt üzerinde kalan antlaşmalar olarak kalır, uygulanma noktasında
sıkıntılar çıkarsa, o zaman, Birleşmiş Milletlerin etkili denetim
yollarına gitmesini beklemek gerekiyor. Eğer Birleşmiş Milletler
de bugünkü yapı içerisinde, tıpkı Irak Savaşı öncesinde bütün uluslararası
meşruiyet kurallarının tersine, bir savaşı önleyememesini aklımıza
getirecek olursak, Irak’taki işgali önleyememesini aklımıza getirecek
olursak, acaba, Birleşmiş Milletlerin bu denetim mekanizmasının
ne denli etkili olacağı da tartışmalıdır.
Bütün bunları niye anlatıyorum?
Bütün bunları, olayın tarihçesiyle beraber, riskiyle beraber, bundan
sonrasındaki farklı gelişmelere yol açabilme potansiyelinde dikkatlerinize
sunmak için anlatıyorum.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, son
günlerde yaşanan gelişmelere bakacak olursak, ibret verici örnekler
var karşımızda. Hemen son yıllara geliyoruz bu anlatımda. Son birkaç
yıl içinde -birkaç ülke adı vereceğim- Hindistan, Pakistan ve Kuzey
Kore, nükleer silahı olan ülkeler grubuna katılmıştır. Çin ve İsrail
de bu konuda yoğun çalışmalar sürdürmektedir. Kimyasal silah sahibi
gruba başka ülkelerin de katılması olasılığı gittikçe artmaktadır.
Başta Amerika Birleşik Devletleri ve Batılı ülkeler bloku olmak
üzere birçok ülke, bu silahları üretme, geliştirme kapasitesine
ve olanağına sahip devletlere karşı baskılar uygulamakta ve birtakım
yaptırımlar programlamaktadır. Türkiye’yi de bu baskı ve yaptırımlara
karşı teşvik eden diplomatik girişimlerde bulunmaktadırlar. Bunu
komşumuz dolayısıyla, çok yakın zamandaki İran’ın uranyum zenginleştirme
programı dolayısıyla, Türkiye üzerinde de bu tip karşı çıkma baskılarının
diplomatik açıdan arttığını hepimiz biliyoruz, yaşıyoruz, izliyoruz,
görüyoruz, değerlendiriyoruz.
Türkiye’yi, tabii, bizi, komşularımız
çok daha fazla ilgilendiriyor, ama, olay nükleer silah boyutunda
kitle imha silahı olarak Kuzey Kore’de bulunsa dahi Türkiye’yi ilgilendirmemesi,
Çernobil olayından da yaşadığımız gibi, hiçbir zaman düşünülemez,
yani, tehlike de küreseldir. Komşumuzda olması-olmaması sorunu,
artık, dünyanın başka noktasında bulunan bu tip silahlar için de Türkiye’nin
riskli bir ülke olması bakımından önem taşımaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bu ülkeler
bir kere nükleer silah ürettikleri takdirde, ne yazık ki, deminden
beri anlattığım uluslararası antlaşmalar, temenniler, iyi dilekler,
karşılıklı parafe edilen sözleşmeler ve Birleşmiş Milletlere aktarılan
denetim işlevi, kontrol işlevi, bir kez o ülke nükleer silahı üretip
eline geçirdikten sonra, caydırıcılık fiilen sona ermektedir. Bu
da bugün dünyanın içinde bulunduğu acı gerçeklerden bir tanesi. Hatta,
bu ülkelerle daha sonrasında iş birliği yolları aranmakta ve işte,
örnek isterseniz, Amerika’nın Hindistan’la nükleer alanda yaptığı
anlaşma, Hindistan’ın nükleer silaha sahip olduğu kesinleştikten
sonra, Amerika’nın, caydırıcılığı bırakın, Hindistan’la nükleer
alanda yaptığı antlaşma; Pakistan’ın bu silahlara sahip olmasını
içine sindirmesi Amerika’nın ve Kuzey Kore’nin nükleer denemesinden
sonra tepkisinin sınırlı kalması…
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) – Kuzey
Kore’yle de anlaşmaya başladılar.
HALUK KOÇ (Devamla) – Sınırlı kaldı
tepkisi, onu anlatıyorum ben. Yani, sürecin riskini, tehlikesini
anlatmaya çalışıyorum.
Şimdi, Türkiye, NATO, Birleşmiş
Milletler, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatları gibi uluslararası
kuruluşlar çerçevesinde kitle imha silahları konusundaki girişimlere
aktif olarak katılmaktadır. Bunun sonucunda, imzaladığımız uluslararası
antlaşmalar gereğince kitlesel imha silahları ve kimyasal silahlar
konusunda tam bir silahsızlanmadan yana olan tavrını sürdürmektedir.
Öyle anlaşılıyor ki, büyük devletler,
nükleer silahların önlenmesine önem vermekle birlikte, bunu, dış
politikalarının bir önceliği olarak yapmamaktadırlar. Bu silahları
üreten ve üretmeye teşebbüs eden devletler, Türkiye gibi bu konuyla
çok yakından ilgilenmek zorundadırlar. Bu konuyu sürekli olarak
dış politikanın gündeminde tutmak, diğer ülkelerle temaslarda
öne çıkartmak, onları bu konuda bilgilendirmek ve tepki göstermeye
davet etmek, Hükûmetimizin önceliklerinden biri olmalıdır diye
düşünüyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bölge ülkeleriyle ikili temaslarda bu konunun varlığını önemle
dile getirmeliyiz. Sanıyorum İran’la olan temaslarda bu konu dile
getiriliyor. Gönül isterdi ki, zaman zaman, Dışişleri Bakanının
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunu, Türkiye’nin komşularıyla
olan ilişkileri ya da Türkiye’nin son dönemde yaşadığı Avrupa Birliğindeki
son kavşak macerası gibi konularda, zaman zaman, Genel Kurulu bilgilendirecek,
özel gündemle toplanmasını sağlayacak girişimlerde bulunsaydı
veya bunu iktidar partisi grubunun düşünmesini beklerdik. Çünkü,
önemli konular ve zaman zaman, bir milletvekili olarak -siyasî kimliğinizi
bir kenara bırakın- en doğal hakkımızın Sayın Dışişleri Bakanı tarafından
karşılanmasını beklerdik. Bu ince eleştirimi de lütfen kabul edin.
Hükûmetin, bu üst düzey ziyaretler
sırasında İran’a tavsiye ve uyarılarda bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bu tavsiyelerin ne sonuç vereceğini biz de merakla bekliyoruz.
Türkiye gibi ağırlığı olan bölge ülkelerinin, kimyasal, biyolojik
ve nükleer silahların bölgeye yayılmasının engellenmesi için daha
çok çaba göstermesinin, bu konuya üst düzey toplantılarda daha sık
değinmesinin yararlı olacağı inancındayız.
Değerli arkadaşlarım, ne yazık
ki, diğer pek çok ülkenin olduğu gibi Türkiye’nin de bu konuda korunma
olanağı -“ne yazık ki”yi bir daha, tekrarlayarak söyleyeyim- sıfırdır.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin korunmasının yanında sivil halkın da
korunması için gerekli olanaklara mutlaka kavuşmalıyız. Bunun
için konuya gerekli ödenekleri ayırmalıyız ve Sivil Savunma Teşkilatını
geliştirmeliyiz. Bu konunun Türkiye’nin gündeminde maalesef pek
yer almadığını görüyoruz. Bu silahları fırlatma kabiliyetine
sahip füzeleri elinde bulunduran komşu ülkelere karşı Türkiye’nin
savunmasını sağlayacak yeterli savunma sistemimiz, ne yazık ki,
yoktur. Halkı bu konularda bilinçlendirecek olanaklarımız, programlarımız
çok sınırlıdır. Bunun için ayırdığımız kaynak yetersizdir.
Değerli arkadaşlarım, bütün bu
bilgilerin ve düşüncelerin ışığında, biz, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak gündemimizde bulunan Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’nin
onaylanmasını destekliyoruz. Bu anlaşmanın hayırlı olmasını diliyoruz
ve şunu da ifade ediyoruz: Burada konuşurken, bazı arkadaşlarımızın
söylediği gibi, salt zaman geçirme amacıyla konuşmuyoruz; -bazı
gerçekleri- getirilen anlaşmalar çerçevesinde, hazırlanıyoruz,
çalışıyoruz, araştırıyoruz ve Genel Kurulda, hem biz bilgilenmeye
çalışıyoruz hem dinleyen arkadaşlarımızla bunu paylaşmaya çalışıyoruz.
Bu tip suçlamaları buradan yaparken biraz daha dikkatli olunmasını
ben rica ediyorum.
Hepinize, Cumhuriyet Halk Partisi
ve şahsım adına saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın
Koç.
Anavatan Partisi Grubu adına, Muzaffer
Kurtulmuşoğlu, Ankara Milletvekili ve Grup Başkan Vekili.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan 1229 sıra sayılı Kimyasal Silahların Geliştirilmesi,
Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun
Tasarısı üzerinde Anavatan Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sevgili arkadaşlarım, kimyasal
silahlar sadece Türkiye’nin ve Türkiye’nin komşularının sorunu değildir,
dünya sorunudur. Kimyasal silahlar, özellikle askerî operasyonlarda
insanları öldürme, yaralama ve kapasitelerini bozma amacıyla
kullanılan araçlardır. Modern anlamda kimyasal silahlar ilk kez Birinci
Dünya Savaşı’nda kullanılmıştır. Bu sürpriz atak, kitlesel yaralanmalara,
birliklerin moral kaybına ve daha önemlisi çok değişik bir korunmanın
gerekliliğini ortaya çıkarmıştır.
Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda
en tahrip edici kimyasallardan olan mustard ajanı üretilerek kullanıldı.
İkinci Dünya Savaşı’nda, çoğu ülkelerin bu silaha sahip olmaları
ve misilleme tehlikesinin ortaya çıkması nedeniyle bu silahlar
kullanılmadı, fakat, sinir gazı gibi kimyasalın üretilmesi, ülkelerin
bu silahları stoklama seviyelerini yükseltmesine yol açtı. Almanların
elindeki kimyasal silahlar ve teknik bilgiler, İkinci Dünya Savaşı
sonunda savaşı kazanan ülkelerin eline geçmiş olup bunların
1969-1986 yılları arasında, Vietnam, Laos, Kamboçya ve Afganistan’daki
iç savaşlarda kullanıldığı bildirilmiştir. 1980’li yıllarda,
İran-Irak Savaşında, mustard ve sinir gazı kullanıldığına dair konfirme
edici raporlar mevcuttur. Günümüzde, yirmiden fazla ülkede kimyasal
silah üretiminin devam ettiği, özellikle Irak’ın, 1980 başlarından
beri tonlarca mustard gazı, tabun ve sarin ajanı ürettiği ve stokladığını
açıklayan istihbarat raporları bildirilmiştir. Kimyasal savaş
programına sahip bu ülkelerdeki gelişmeleri doğrulamak oldukça
zordur. Çünkü, bu silahların üretiminde kullanılan birçok kimyasal
madde, diğer birçok kanunlar dahilinde üretilen farmasötik ve endüstriyel
ürünlerin oluşumunda da kullanılmaktadır.
Kimyasal silah üretimindeki bu
gelişmeler karşısında, bunların üretilmesini yasaklayıcı tedbirlerin
ve yaptırımların alınmasıyla ilgili olarak 1925 yılında Cenevre
Protokolüyle başlayan birçok anlaşma gerçekleştirilmiştir. Türkiye
Cumhuriyeti, kimyasal silahların geliştirilmesinin, üretiminin,
stoklanmasının ve kullanımının yasaklanmasını öngören Kimyasal
Silahlar Sözleşmesi’ni, 29 Nisan 1997 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla
onaylamıştır.
Diğer taraftan, 1970’lerin sonlarından
itibaren, basın organları, kimyasal silahların çeşitli bölgesel
savaşlarda ve terörist faaliyetlerde zaman zaman kullanıldığı iddialarında
da bulunmuşlardır. Laos’ta, Kamboçya’da, Vietnam’da, Afganistan’da
ve son olarak da İran-Irak Savaşı ile Japonya’da bu silahların kullanıldığı,
yapılan incelemeler sonunda meydana çıkmıştır. Uluslararası bütün
kısıtlamalar ve yasaklamalara rağmen, ülkelerin pek çoğunun,
özellikle ülkemizin komşuluk yaptığı ülkelerin kimyasal silahları
geliştirme çabaları içerisinde olduğu, bilinen bir gerçek olarak,
yıllardır karşımızda durmaktadır. İçinde bulunduğumuz jeopolitik
arena göz önüne alındığında, bir tür güç ve güven göstergesi olan bu
silahların, askerî amaçlar dışında, terörist grupların eline geçmesi
ve kullanılması riskinin gün geçtikçe artması nedeniyle, bu gazlara
karşı sivil toplumun korunması da büyük önem kazanmıştır.
Kimyasal ve biyolojik silahlar,
konvansiyonel silah üretmeyen ve bu zafiyetlerini dengelemek isteyen,
özellikle totaliter rejimle yönetilen ve terörizme destek veren
ülkeler tarafından tercih edilmekte ve bir şantaj unsuru olarak da
kullanılabilmektedir.
Silahsızlanma yönündeki bütün
çabalara ve yapılan anlaşmalara rağmen, özellikle biyolojik ve
kimyasal silahların maliyetlerinin ucuz olması ve gelişmiş bir
teknolojiye ihtiyaç göstermemesi, ülkemizin de içinde bulunduğu
bölgeyi ve Orta Doğu’yu dünyanın en yoğun kimyasal ve biyolojik silahlanma
bölgesi hâline getirmiştir.
Bu silahların savunma amaçlarla
kullanımı, özellikle son yirmi yılda süratle artma eğilimindedir.
Burada, gazın kaynaklarının bulunması, farklı alanlarda kimyasal
ve biyolojik gazı atma sistemlerinin geliştirilmesi, bu gazların
üretilebilmeleri, bunların atmaya yönelik plan ve prosedürlerine
sahip olmaları, o ülkenin kendisi için gerekli koruyucu önlemleri
almaları ve ulusal çıkarların, bu silahları kullanmaları yönünde
olması gibi faktörler, o ülkenin kimyasal ve biyolojik silah ve kabiliyetini
ortaya koymaktadır.
Değerli milletvekilleri, bugün
itibarıyla, Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’ni kabul eden 169 ülke vardır,
ancak görünen odur ki, Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanlığından
geçtiğimiz yıllarda yapılan açıklamada, ABD’nin Kimyasal Silah Sözleşmesi
gereğince imha etmesi gereken kimyasal silah stokunun yüzde
45’ini ancak imha ettiği görülmektedir. Nisan 2003’e kadar imha edemediği
ve 2007 yılına kadar süre isteyeceği bildirilmiştir. Yani, ABD’nin
elinde kimyasal silah stokunun yüzde 45’i halen tehdit eden bir unsur
olarak bulunmaktadır. Tehdit eden bir unsur diyorum, çünkü, klasik
silahların etki alanı ve hedefi dardır, ancak, nükleer silahların,
etki alanı akıl almayacak derecede büyük ve hedefi çok geniştir.
Ayrıca, klasik silah hedefini vurur ve işi bitirir, ama, nükleer silahlar,
etkili, kalıcı ve salgın bir hastalığa neden olur, bu yüzden de o tehlikeleri
hâlen devam etmektedir.
Nükleer silahların iki aşamadan
oluştuğuna dikkatinizi çekmek istiyorum. Ani patlama: Patlamada
oluşan yüksek ışık, gözleri kalıcı veya geçici kör eder. Ayrıca, radyasyon
vücuttaki hücre yapısını bozmaktadır. Biyolojik silahların üretilmesi
çok kolaydır. Bunun için, bunun teşhisi de çok zaman almaktadır. Biyolojik
saldırının enfeksiyon yetenekleri çok fazladır.
Bir kimyasal silah genellikle şu
özelliklere sahiptir: Çok toksiktir, yani çok zehirleyicidir; etkilerini
hemen gösterirler, gıdalara bulaşma olasılığı vardır. Bu nedenle
de, kimyasal silaha maruz kalan birine yaklaşım, öncelikle temizlik
zorunluluğunu getirmektedir. Üretimleri kolaydır, onun için de,
az gelişmiş ülkelerde kimyasal silah üretimi -gelişmiş ülkelere
rağmen- çok daha fazladır. Bugün, Güney Kore’de, Afganistan’da, eğer
İran’da böyle bir şeyden bahsediliyorsa, işte gözümüzün önünde. Hatta,
hatırlarsınız, Irak-İran Savaşı’nda biyolojik silah kullanırsa
Irak, Türkiye’yi, Ankara’yı etkisi altına alır diye, o günlerde, devamlı
bir korku çekiyorduk.
Şunu söylemek istiyorum: Kaldı
ki, bu, Irak’ın biyolojik silah kullanımında, biliyorsunuz, Irak’ın
devrik lideri Saddam Hüseyin’in, 1988’de yaklaşık 10 bin Kürt vatandaşının
öldüğü Halepçe saldırısı unutulmamalıdır, aklımızdadır bunlar.
Kaldı ki, Amerika, Irak Savaşında
kullanılan silahların birçoğu hudutlarından… Hatta, Hatay’a da getirilmiştir
bu demir maddeleri. Bunlar işlenirken birçok patlama olmuştur ve
bu patlamaların incelemesi yapıldığında da, bu atık maddelerin
içinde radyasyona rastlanmıştır. Hurdaları İran ve Irak’tan Türkiye’ye
getirdiğimizde, bu hurdaları işlerken biyolojik silahın kalıntıları
bulunmuştur ve ispatlanmıştır.
Yasanın eksik gücünü de eleştirmeden
geçemeyeceğim. Değerli arkadaşlarım, yasada tanımlanan bu kimyasalların
ülke çapında denetiminde hangi kurum sorumlu olacak? Burada görülüyor
ki, Sanayi Bakanlığı yapacak. Sanayi Bakanlığında acaba yetişmiş
eleman ne kadar var radyasyonu ve biyolojik silahları teşhis edecek?
HASAN ANĞI (Konya) – Kimyasal silahlar…
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)
– Kimyasal silahlar ama, o da var.
Kısa bir zaman önce İzmit’te biz
araştırmaya gittik –sakın, laf atarken biraz dikkat edelim arkadaşlarım,
ben hep söylüyorum- bakınız, oraya gittiğimizde demir yığınları
vardı fabrikada ve “Buralar radyasyon saçıyor.” dediler. 5-6 tane
milletvekiliyiz. Araştırıyor arkadaş, elinde bir alet. Tabii, benim
radyoloji uzmanı olduğumu bilmiyor. Bir arkadaşım daha var radyoloji
uzmanı. Teknisyen, eline almış bir alet, dolaştırıyor. Ben de izliyorum
altından ne çıkacak diye. Böyle dolaştırdı, “Burada radyasyon
yok.” dedi. Hangi aletle, bu elindeki aletle mi yaptın bu işi dedim.
“Evet” dedi. Sen necisin yavrum, dedim “Ben, radyoloji teknisyeniyim”
dedi. Ama, bu alet burayı ölçemez, dedim. Bu alet, bunu ölçemez.
Şimdi, oradan şuraya gelmek istiyorum:
Tabii ki, bu anlaşmayı 169 tane ülke imzalamış. Biz de, tabii imzalayacağız,
bunda bir şeyimiz yok. Ama, acaba tedbirini nasıl alacağız? Bunun
da, buralarda, şunları şunları da yapacağız diye söylense, önlem
alınsa. Dediğim gibi, daha Irak-İran Savaşı’nda “Ankara’dan kaçsak
mı” diye, ben Numune Hastanesinde iken vatandaşlardan devamlı işitiyordum,
“Hocam, biyolojik silah Ankara’ya kadar gelirmiş.” Evet, gelir…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya)
– Nasıl gelir hocam!
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)
– Gelir. Peki, buna karşı ne önlem alacağız, neler yapacağımızı da
sıralasaydık, daha iyi olurdu diye düşünüyorum.
Kimyasal silah, biliyorsunuz insanlığın
baş belası. En mühim baş belalarından birisi. Hiçbir ülkeye kimyasal
silah kullanmasını Tanrı nasip etmesin. Çünkü, insanı yakar, insanı
öldürmekle bitirmez, yakar, süründürür. Onun için de, biyolojik silah
dediğimizde, hepimizin dikkati bu konu üzerine çekilmesinde yarar
vardır diye düşünüyorum.
Ülkemizin etrafındaki komşularımız
belli, her gün bir şey çıkarmaya çalışıyorlar. Bunun yanı sıra, biyolojik
silah, hakikaten, ekonomik olarak da çok rahat yapılabilen, üretilebilen
bir ilaç, silah olduğu için, her ülke bunu yapabilecek güçte.
Bence -dünya ülkeleri- dünyanın
böyle bir baş belası biyolojik silahını üretmesine engel olmasında
yarar olduğunu söylemeyecek kimse olmaz. Böyle olmasa, o adama deli
derler. Ama, hâlen, biyolojik silahı yok edelim diye imza atan ülkelerin
başında, teknolojik her türlü imkânı geliştirmiş olan, gelişmiş olan
Amerika da, stoklarının daha yüzde 45’ini imha etmiş vaziyette.
Yani, temennimiz odur ki, 2012 yılına
kadar bütün dünyadaki -biyolojik silah depolanmaları ve depo şeyleri-
biyolojik silahın yok edilmesi kararlaştırılmış olmasına rağmen,
bunu, her ülke yavaştan almaktadır. Ama, “Bir gün, çark döner, değirmen
döner, yine yerine döner.” diye bir şey var. İşte, Amerika, anarşiyi
-biz burada terörü çekerken, ki, hiçbir zaman gönlümüz istemez idi-
11 Eylülde gördü. O zaman Amerika’ya gittiğimizde de -terörden
şikâyetçi olan- Amerika çok şikâyetçi oluyordu. Biz, o zaman şunu dedik:
“Evet, biz otuz senedir bu terörü çekiyoruz. İşte, siz ne zaman farkına
vardınız? Ancak, başınıza geldiğinde farkına vardınız terörün
bir dünya meselesi olduğunu; terörün, benim terörüm, senin terörün
olmadığını, terörün dünya meselesi olduğunu o zaman öğreniverdiniz.”
“Evet, o zaman öğrendik.” dediler. Ama, terör, sadece bir ülkenin değil,
terör, 7 milyar, 7,5 milyar… Biyolojik silah da olsa, terör nerede
olsa, insanı, 7,5 milyar insanı ilgilendiren bir şeydir.
Temelde, her şey, insanı yaşatmak,
insanı korumak ise bu konuda, biyolojik silahların önlenmesinde
atılan adım olumludur. Türkiye için lazım idi. Onu, olumlu karşılıyoruz.
Tüm ülkelerin, insanlık için, bu
biyolojik silahtan arınmaları temennisiyle hepinize sevgi ve
saygılar sunuyorum.
Hoşça kalınız.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kurtulmuşoğlu.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
bir önceki oturumda, sıhhi nedenlerle takmış olduğu bir gözlük nedeniyle
bir milletvekili arkadaşımızla arasında geçen bir mükâlemeden dolayı
Sayın Fikret Badazlı’nın göndermiş olduğu bir tezkere vardır, onu
okuyup bilgilerinize sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Bir önceki oturumdaki konuşmacının,
gözlerimin ışıktan etkilenmesi nedeniyle takmak durumunda kaldığım
güneş gözlüğüne karşı atıfta bulunması, geçici olarak, ışıktan etkilenince
zorunluluktan ileri geldiğinin yüce Meclise duyurulmasını arz
ediyorum.
Saygılarımla.
Fikret
Badazlı
Antalya
Bilgilerinize arz ederim.
Şahsı adına Hasan Anğı, Konya Milletvekili.
Sayın Anğı, buyurun efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
HASAN ANĞI (Konya) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmesine başladığımız 1229 sıra
sayılı Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması
ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı’nın tümü
üzerinde görüşlerimi açıklamak için söz almış bulunuyorum. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Eski çağlardan beri, çeşitli boyutlarda,
savaşlarda kullanılan kimyasalların ilk olarak kitle imha silahı
olarak kullanılması Birinci Dünya Savaşı’nda ortaya çıkmıştır. Birinci
Dünya Savaşı’nda kullanılan kimyasallarla meydana gelen büyük
orandaki insan kayıpları, uluslararası alanda insan sağlığına
olumsuz, kalıcı etki yapan zehirli kimyasalların kullanımının yasaklanması
çabalarının başlamasına neden olmuş, ancak, alınan bazı kararlara
rağmen bir sonuca varılamamıştır.
Birinci Dünya Savaşı’nda kimyasalların
insanlar üzerinde ortaya çıkan etkisi, toplumları etkilemiş, bu
alanda yapılan çalışmalar ve elde edilen sonuçlarla, İkinci Dünya
Savaşı’nda zehirli kimyasalların kullanımı, Birinci Dünya Savaşı’na
göre daha fazla olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’nda zehirli kimyasalların
kitle imha silahı olarak kullanılması uluslararası çabaları artırmış
ve bu kimyasalların kullanımının yasaklanması çalışmaları tekrar
hız kazanmıştır.
Bu bağlamda yapılan çalışmalar,
1993 yılında sonuç vermiş ve dünya barışına katkıda bulunmak felsefesiyle,
Hollanda-Lahey’de Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü kurulmuş
olup, bu örgüt tarafından Kimyasal Silahlar Sözleşmesi 1993 yılında
uluslararası imzaya açılmıştır. Kitle imha silahlarının üç kolundan
biri olan kimyasal silahların yasaklanması konusundaki bu Sözleşme,
şu an itibarıyla 181 ülke tarafından imzalanmış olup, halen imzalamayan
14 ülkenin de bu alanda ilerleme içerisinde olmalarıyla uluslararası
bir statü kazanmıştır. Türkiye, milletlerarası bu Sözleşmeye 1993
yılında taraf olmuş ve Sözleşme, 3 Mayıs 1997 tarih ve 22978 sayılı
Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Sözleşmenin
Resmî Gazete’de yayımlanması ile Dışişleri Bakanlığı ulusal makam
olarak tayin edilmiş olup, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı da, Sözleşmenin
uygulanmasında, yetki ve görev alanlarını ilgilendiren kısımlarda,
ulusal makamla koordinasyon, danışma ve iş birliği içinde çalışmaya
başlamış ve bu çalışmalara devam etmektedir.
Bu Sözleşmeye taraf olan devletlerin
amaçları:
1) Kitle imha silahlarının yasaklanması
ve ortadan kaldırılması, genel ve kapsamlı bir silahsızlanma sağlamak.
2) Birleşmiş Milletler Yasası’nın
amaç ve ilkelerinin gerçekleşmesine katkıda bulunmak.
3) 17 Haziran 1925 tarihinde Cenevre’de
imzalanan Cenevre Protokolü’nün ilke ve hedeflerine aykırı her
türlü fiili kınamak.
4) 1925 tarihli Cenevre Protokolü’nün
ve 10 Nisan 1972 tarihli Londra, Moskova ve Washington’da imzalanan,
bakteriyolojik ve zehirli silahlarla ilgili Sözleşmenin ilke ve
hedeflerini ve yükümlülüklerini tekrar teyit etmek.
5) 10 Nisan 1972 tarihli Sözleşmenin
9’uncu maddesinin içerdiği hedefi yeniden benimsemek.
6) Bu Sözleşme ve 1925 tarihli Cenevre
Protokolü’yle üstlenilen yükümlülüklerin tamamlanması suretiyle,
bütün insanlığın esenliği uğruna kimyasal silahların kullanılması
ihtimalini tamamen ortadan kaldırmak.
7) Herbisitlerin bir savaş yöntemi
olarak kullanımının yasaklanması gereğini benimsemek.
8) Kimya alanında elde edilen başarıların,
insanlığın yararına kullanılmasının gerekliliğini kabul etmek.
9) Taraf devletlerin ekonomik ve
teknolojik gelişmesini güçlendirmek için, bu Sözleşme ile yasaklanmayan
amaçlarla kimyasal maddelerin serbest ticaretini, kimyasal faaliyetler
alanında uluslararası işbirliğini ve bilimsel ve teknik bilgi
alışverişini geliştirmek.
10) Kimyasal silahların geliştirilmesinin,
üretilmesinin, elde edilmesinin, stoklanmasının, elde tutulmasının,
devredilmesinin ve kullanımının tam ve etkili bir biçimde yasaklanmasının
ve bu silahların imhasının, bu ortak hedeflere ulaşmasına doğru
atılması gereken bir adım olduğuna inanır.
Bu Sözleşmeye taraf olan 181 devlet,
sıkı ve etkili bir uluslararası gözetim altında kitle imha silahlarının
her çeşidinin yasaklanması ve ortadan kaldırılması da dahil olmak
üzere, genel ve kapsamlı bir silahsızlanma yolunda etkili bir ilerleme
sağlamak amacıyla kimyasal silah geliştirmemeyi, üretmemeyi, bir
başka şekilde elde etmemeyi, stoklamamayı ve elde tutmamayı veya
doğrudan doğruya veya dolaylı yoldan bir başkasına kimyasal silah
devretmemeyi, kimyasal silah kullanmamayı, kimyasal silah kullanım
amacıyla herhangi bir askerî hazırlık içinde yer almamayı, hiç kimseye,
bu Sözleşme çerçevesinde bir taraf devlete yasaklanmış bulunan
herhangi bir faaliyetle iştigal etmekte yardımcı olmamayı, bu yönde
cesaret vermemeyi veya teşvik etmemeyi taahhüt eder. Bu Sözleşme
kapsamında, üye ülkeler, kendilerinde mevcut olan kimyasal silah
fabrikalarını ve silahlarını imha etmek zorundadır. İmha programları,
Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü tarafından takip edilmektedir.
Bu konuyla ilgili raporlar, her yıl, kongrede okunarak bütün ülkelere
bildirilmektedir. Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü, kırk
ülkeden oluşan İcra Konseyi bulunmakta, ülkemiz de dâhil olmak üzere,
ülkeler bu Konseyde iki yıllığına yer almaktadır.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, bu
Sözleşme kapsamında yer alan kimyasal maddelerin üretim, stok ve kullanım
miktarlarını takip ederek, bu kimyasalların bildirimini, yılda
iki kez, ülkemizde ulusal makam olan Dışişleri Bakanlığı aracılığı
ile Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütüne yapmaktadır. Konuyla
ilgili elemanlar, yurt içinde ve yurt dışında değişik eğitimlere tabi
tutulmuşlardır. Yapılan bildirimlerin doğruluğunu araştırmak
üzere, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü tarafından bildirim
yapılan kuruluşlara denetimler yapılmaktadır. Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı, bu denetimlerde hazır bulunmakta ve denetimin gereklerini
yerine getirmektedir. Kimyasal Silahların Yasaklaması Örgütü,
ülkemizde, bugüne kadar on üç denetim gerçekleştirmiş olup, bu denetimlerde
herhangi bir sorunla karşılaşılmamıştır. Ayrıca, Kimyasal Silahların
Yasaklanması Örgütünün yıllık konferanslarına Sanayi ve Ticaret
Bakanlığınca katılım sağlanmakta olup, alınan kararlar yakından
takip edilmektedir.
Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’nin
7’nci maddesi gereğince, taraf devletlerin, kendi anayasal düzenlerine
uygun olarak, Sözleşme tahtındaki yükümlülüklerinin yerine getirilmesi
için gerekli önlemleri almalarını öngörmekte, bu bağlamda Sözleşme
çerçevesinde yasaklanmış faaliyetlerle ilgili olarak ceza yasalarını
yürürlüğe koymak ve uygulamak da dâhil olmak üzere, kendi topraklarında
veya uluslararası hukuka göre kendi yetkisi altında kabul edilen
herhangi bir yerde, özel veya tüzel kişilerin Sözleşme tahtında bir
taraf devleti yasak olan herhangi bir etkinliğe girmesini yasaklamaları
yükümlülüğünü getirmektedir. Bu yükümlülük çerçevesinde, en kısa
sürede, taraf devletler, ulusal koruma programını düzenleyerek
resmî gazetesinde yayımlaması gerekmektedir.
Bu bağlamda, ülkemizin bağlı bulunduğu
Batı Grubu’nda, her ülkenin çıkarıp uygulamaya koyduğu, sadece ülkemizin
yayımlamadığı Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi,
Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Tasarı şu anda
Meclisimizin önünde ve görüşmekteyiz. Bu çalışmalarımızda, yasalaşma
sürecini tamamlayıp, tüm uluslararası örgütlerce kabul edilmiş
noktadaki düzeye gelmek istiyoruz.
Bu çalışmalarımızın hem milletimize
hem de insanlığa hayırlar getirmesini diliyor, heyetinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Anğı.
Şahsı adına ikinci konuşmacı, Düzce
Milletvekili Fahri Çakır.
Sayın Çakır, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 1229 sıra sayılı Kanun
Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bilindiği
gibi, kimyasal silahlar da bir kitle imha silahı konumundadır, biyolojik
silahlar, tıpkı nükleer silahlar gibi.
Kimyasal silahlar, değerli arkadaşlar,
günümüzde kolayca elde edilen, daha ucuz olduğu için fevkalade çabuk
ele geçen, ucuz maliyeti olan bir silah türüdür. Ancak, günümüzde
ilaç ve boya sanayisinin gelişmiş olması, daha kolay, ucuz üretme
imkânının bulunması, bu silahları, hiç şüphesiz, yasal düzenlemeye
de muhtaç hâle getirmiştir.
Bu kanunun da amacı, kimyasal silah
üretimindeki kaygıları gidermeye yönelik bir çalışmadır. Çünkü,
kimyasal silah elde etmek, biyolojik ve diğer kitle imha silahlarına
göre daha ucuz ve daha kolaydır.
O nedenledir ki, kimyasal silahlar,
Birleşmiş Milletlerin 1969 yılında yayınlamış olduğu raporda, toksik
etkileri nedeniyle her türlü katı, sıvı, gaz halinde kimyasal maddeler
şeklinde tanımlanmıştır.
1993 yılında imzalanan Kimyasal
Silahlar Konvansiyonu ise, kimyasal silah olarak tipleri ve miktarları
uygun olan ve bunları elde etmek için kullanılan kimyasallar, bu kimyasalları
kullanmak için gerekli cihaz ve mühimmatlar ve bunların kullanımına
yönelik özel olarak tasarlanmış her türlü teçhizatı kimyasal silah
olarak tanımlamıştır.
Değerli arkadaşlar, kimyasal silahlara
ilişkin müzakerelere Cenevre’de başlanıp Paris’te imzalanan Sözleşme’ye
Türkiye de taraf olmuş, kimyasal silah üretiminde kullanılan kimyasalların
silah üretimi dışında bu toksik ürünler Sözleşme hükümlerinde yasaklanmayan,
yani, serbest olan ticari ürünler noktasında da kullanılabileceği
göz önünde bulundurularak, kimyasalların listesi cetvellerde de
öngörüldüğü şekliyle ayrıştırılmıştır.
Değerli arkadaşlar, bilindiği
gibi, kimyasal silahların elde edilmesi kolay ve ucuz olduğundan,
ölümcül etkisi ve ölümcül etkisinin ötesinde kalıcı tahribatlar
da bıraktığı için tercih edilen bir harp silahı konumundadır. Korunma
yolları elbette ki vardır, ancak, diğer basınçlı ve konvansiyonel
ve parça etkili silahlardan farkı, gaz olması sebebiyle atmosferde
hava yoluyla ve sıvı olması sebebiyle direkt vücuda etki etmesi
nedeniyle daha fazla zayiata yol açabilmekte, anında ölüme sebep
olmasa bile bir süre sonra ölümle sonuçlanabilmektedir ya da kalıcı
izler bırakarak, doğada yangın meydana getirip bitki örtüsüne,
doğanın tüm varlıklarına uzunca süre zarar verebilmektedir.
Bu tür silahları üretmek, gayet masumane
ihtiyaca binaen kurulmuş olan ilaç sanayisi, boya sanayisi, endüstride,
gübre ve petrokimya tesisleri gibi kuruluşlar, potansiyel kimyasal
silah üretimine uygun yerlerde olabilir. Dolayısıyla, her türlü
ham maddesinin temini de kolaydır. Pekâlâ, kötü niyetli kişiler tarafından
bu masumane tesisler silah yeri, silah imalathanesi olarak da kullanılabilir.
O nedenle, terörist grupların da özellikle eline kolayca geçebilmesi
pekâlâ düşünülebilir. O nedenle, değerli arkadaşlar, kimyasal silahlar,
kitle imha silahları kategorisinde en fazla müracaat edilen tür
olarak bilinmektedir. Kimyasal silahlar, 22 Nisan 1915’te, 125 bin
ton miktarınca 300 bin insan üzerinde kullanılmış ve etkisi 91 bin
insanın ölümüne sebep olmuştur.
Değerli arkadaşlar, Birinci Dünya
Savaşı’nda kullanılan bu kimyasal silah, Almanlar tarafından Belçika’da
Fransız ve İngiliz askerlerine karşı da kullanıldığını hepimiz
bilmekteyiz. Japon-Çin Savaşı’nda Japonlar Çinlilere karşı kullanmış,
Cezayir ve Etiyopya’da da ayrıca kimyasal silah kullanıldığını
bilmekteyiz. Daha sonra, Amerika’nın 1950’li yıllarda geliştirdiği
kimyasal silahların, 1960’lı yıllarda Vietnam’da kullanıldığını
da, maalesef, biliyoruz. Rusya’nın Afganistan işgalinde Rusya Afganistan’a
karşı kullanmış, daha evvel de sözcülerin ifade ettiği gibi,
İran-Irak Savaşı’nda kimyasal silah, maalesef, kullanılmıştır.
Değerli arkadaşlar, hiçbirimizin
unutamadığı gibi, komşumuz Irak’ta, devrik lider Saddam Hüseyin’in
iktidarında da Halepçe’de 5 ila 6 bin insanın ölümüne sebep olan kimyasal
silah kullanıldığını da, maalesef, hafızalarımızdan çıkartamıyoruz.
Değerli arkadaşlar, ilk terörist
saldırıda kimyasal silah, bilindiği gibi, Japonya’da 1994’te kullanılmış,
burada 6 ölü, 600 civarında yaralanmaya sebep olmuş. Yine, 1995’te,
Japonya’da Tokyo metrosunda kullanılan kimyasal silah, 16 ölü ve
çok sayıda insanın yaralanmasına neden olmuştur.
Değerli arkadaşlar, daha yakın
tarihte, hatırlanacağı gibi, 2002’de Rusya’da tiyatro baskınında
da 121 insanın ölümüne sebep olan silah, yine kimyasal silahtır.
Değerli arkadaşlar, kimyasal silahların
insanlar üzerindeki olumsuzluğu, diğer silahlarda olduğu gibi
tartışılmaz boyutta ve tam anlamıyla bir kitle imha silahı konumundadır.
Ancak, kimyasal silah olarak kullanılan toksik maddeler, düşünüldüğü
gibi, çok küçük miktarda kullanılarak büyük etkiler yapan bir silah
türü değildir. Etki alanı, etkinin dozu tamamen miktarıyla doğru
orantılıdır.
Savaşlarda çokça miktarda kullanılmaları
tonlarca kimyasalın taşınmasını beraberinde getirmekte, o nedenle
çok tonajlı, çok sayıda, çok fazla miktarda kimyasalın bir yerden
bir yere taşınması, nakledilmesi, özellikle bunun kullanılabilmesi
için uçaklarla bunun püskürtülmesi veya başlıklı füzelerle, roketlerle
bir şekilde kullanılması âdeta mecburidir.
Değerli arkadaşlar, kimyasal silahların
öldürücü olmayanı esas itibarıyla yoktur, sadece miktarıyla alakalı,
hangi kimyasal olur ise olsun, çok fazla kullanıldığı noktada mutlaka
ölümcül olmaktadır. Bütün bu sebepledir ki, bu kimyasal silahların
üretilmesi, kimyasal toksinlerin bir şekilde stoklanması, depolanması,
bir yerden bir yere taşınabilmesi kanuni düzenlemeye de muhtaçtır.
Bu kimyasal silahların üretilmesi,
stoklanması; 1992 yılında Birleşmiş Milletlerde kabul edilen Sözleşmeye,
daha evvelki sözcülerin de ifade ettiği gibi, 121 ülke dâhil olmuştur.
Bu ülkelerin silahları üretmeleri, stoklamaları ve satın almaları
yasaklanmış, anlaşmaya göre, varsa tesisleri, on yıl içerisinde
bu tesisleri imha edecekler, bir başka tesise nakledecekler, kesinlikle
tasfiye edecekler. Ancak, tabii ki, günümüzde devletlerin bunu ne
kadar yaptığı elbette ki, düşünceye matuftur.
Değerli arkadaşlar, kimyasal silahların
kanuni düzenlemeye muhtaç olduğu, bu düzenleme nedeniyle bu kanun
tasarısının yüce Meclise getirildiği, hiç şüphesiz, bilinmektedir.
Değerli arkadaşlar, kimyasal silahların
en fazla dikkate alındığı komünist blokun çökmesiyle birlikte
ABD’nin tekrar kendi kimyasal silah politikasını yeniden gözden geçirip,
yeniden hareketlenmesiyle ülkeler arasında da yeniden bir harekete
neden olmuştur.
Türkiye, Sözleşmeyi ilk imzalayan
devletlerden birisidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anlaşmayı
2 Mayıs 97’de onaylamış, bu kanun tasarısıyla da, uluslararası sözleşme
ve anlaşmaların getirdiği yükümlülüklerden dolayı, yüce Meclisin
gündemine bugün taşınmıştır.
Değerli arkadaşlar, bundan sonra
kimyasal silahların, inşallah, kullanılmadığı bir dünyada, bir gezegende
ve kullanılmadığı ülkelerde, inşallah, birlikte yaşamak ümidiyle,
yüce heyeti, tekraren, saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çakır.
Sayın milletvekilleri, tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
KİMYASAL SİLAHLARIN GELİŞTİRİLMESİ, ÜRETİMİ,
STOKLANMASI VE
KULLANIMININ YASAKLANMASI HAKKINDA KANUN TASARISI
Amaç ve kapsam
MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı, kimyasal
silahların geliştirilmesi, üretimi, stoklanması ve kullanımının
yasaklanmasına ilişkin esas ve usullerin düzenlenmesidir.
(2) Bu Kanun, izin verilen haller
dışında, söz konusu fiilleri işleyenlere verilecek cezaları ve
ilgili mercii tarafından alınacak önlemleri kapsar.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Vedat Yücesan…
Sayın Yücesan, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kimyasal Silahların
Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması
Hakkında Kanun Tasarısı’nın 1 inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, maddeyle
ilgili konuşmama başlamadan önce, hepinizi, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Kimyasal silahların geliştirilmesinin,
üretiminin, stoklanmasının ve kullanımının yasaklanması ve bunların
imhası ile ilgili Sözleşmeyi, Türkiye, diğer ülkelerle aynı tarihte,
1993 yılında imzalamıştır. 1997 yılında Sözleşmenin Türkiye Büyük
Millet Meclisinde yasalaşmasıyla da ülkemiz bu Sözleşmeye taraf
olmuştur. Bir başka deyişle, kimyasal silah sözleşmelerine taraf
olan 169 ülke arasında Türkiye de bulunmaktadır.
Kimyasal Silah Sözleşmesi’nin
7’nci maddesi, taraf devletlerin kendi anayasal düzenlerine uygun
olarak, Sözleşmenin kendilerine yüklediği yasal yükümlülükleri
yerine getirmeleri yönünde gerekli önlemleri almalarını öngörmektedir.
Ülkeler, Kimyasal Silah Sözleşmesi çerçevesinde yasaklanmış faaliyetlerle
ilgili olarak ceza yasalarını yürürlüğe koyma ve uygulamak da dahil
olmak üzere, kendi topraklarında veya uluslararası hukuka göre,
kendi yetkisi altında kabul edilen herhangi bir yerde özel veya tüzel
kişilerin, Sözleşmede öngörülen bir taraf devlete yasak olan herhangi
bir etkinliğe girmesini yasaklamalarını şart koşmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye
Büyük Millet Meclisi çatısı altında görüştüğümüz bu kanun tasarısıyla,
Anayasa’mızın 90’ıncı maddesi uyarınca, kanun hükmündeki Kimyasal
Silah Sözleşmesi çerçevesinde üstlendiğimiz yükümlülüklerimizin
yerine getirilebilmesini teminen düzenleme yapılması amaçlanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kitle imha silahları arasında yer alan kimyasal silahlar, katı, sıvı
veya gaz halindeki kimyasal maddeler olarak kullanılarak yapılmaktadır.
Kimyasal özellikleri dolayısıyla, öldürücü, yaralayıcı veya
tahriş edici tesir gösteren veya geçici olarak felç, körlük, sağırlık
yapan, göz yaşartan veya şuur kaybına sebep olan sis, iz ve yangın meydana
getiren silahlardır.
Birleşmiş Milletler, 1969 yılında,
kimyasal savaş maddelerini “insan, hayvan veya bitkilerin biyolojik
bütünlüğüne zarar vererek toksik olan gaz, sıvı veya katı maddelerdir”
şeklinde tanımlamıştır. Kimyasal silah olarak, ilk kez olarak, Birinci
Dünya Savaşı sırasında kullanılmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nda,
Almanlar, kimyasal silahı önce Rus ve Polonyalılara, sonra da İngiliz
ve Fransızlara karşı kullanarak başarılar kazanmışlardır. Bu ilk
kullanımdan sonra, itilaf devletlerince de kullanılmış olan kimyasal
silahlar, Birinci Dünya Savaşı’nda da tespit edilebilen rakamlarla
1 milyon 300 bin kişiye tesir etmiş ve bunlardan 91 bini hayatını kaybetmiştir.
İkinci Dünya Savaşı sırasında
ise, yine Almanlar tarafından, bugünkü kimyasal silahların çekirdeğini
teşkil eden sinir gazları geliştirmişlerdir. Günümüzde otuzdan fazla
ülke, kimyasal silahları daha etkin kılabilmek ve uzun mesafelerde
yollamak için balistik füze sistemleri geliştirmektedirler. Bugün
otuzu aşkın ülke biyolojik ve kimyasal silahlara sahip veya bunları
elde etme çabası içerisinde olduğu bilinmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bu tehlikeli
gidişatı önceden gören bazı ülkeler, silahsızlanmayı sağlamak
ve gelecek nesillerimizi kimyasal ve biyolojik silahların öldürücü
etkilerinden korumak amacıyla silahsızlanma toplantıları gerçekleştirmişlerdir.
Uluslararası toplumun tek çok taraflı silahsızlanma toplantısı,
ilk defa 1979 tarihinde gerçekleştirilmiştir. 1979 yılında Birleşmiş
Milletler bünyesinde gerçekleştirilen silahsızlanma konferansı
süresi, 1992 yılında Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’nin metni üzerinde
mutabakata varılması sağlanmıştır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu
Kimyasal Silah Sözleşmesi metnini 30 Kasım 1992’de kabul etmiştir.
Değerli arkadaşlarım, gerekli
sayıda imzacı ülkenin onay işlemlerini tamamlamasının ardından
1997 yılında yürürlüğe giren Sözleşmenin uygulanmasının takibi
için, Lahey’de Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü kurulmuştur.
Sözleşme, dünyadaki tüm kimyasal silah stoklarının 2012’ye kadar
yok edilmesini hedefleyen çok taraflı bir platformda görüşülüp kabul
edilmiş ilk uluslararası belge olma özelliğini taşımaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bu çabalara
rağmen dünyada fabrikalar, deneme alanları, araştırma merkezleri
olarak bilinen 40 kimyasal silah merkezi bulunmaktadır. Amerika
Birleşik Devletleri’nde 6 üretim, montaj, depolama ve yok etme fabrikası,
2 deneme alanı, 2 araştırma merkezi bulunmaktadır. Rusya’da ise 3
fabrika, 1 deneme alanı, 6 araştırma merkezi vardır değerli arkadaşlarım.
Kazakistan’da ise 1 fabrika, 2 deneme alanı; Libya’da 1 fabrika bilinen
örneklerdir. Keza, İngiltere 1 fabrika, 1 deneme alanı, 1 araştırma
merkezine sahiptir. Almanya’da ise 2 fabrika, 1 deneme alanı; İsrail’de
ise 4 araştırma merkezi bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bunlar, tabii
ki, bilinen tesislerdir. Bir de bizim dışımızda, haberdar olmadığımız
onlarca fabrika, tesis ve araştırma merkezleri bulunmaktadır.
Kimyasal silahlar uçucu, sıvı gazlar
şeklindedir. Aynı zamanda, bunlar, ucuz, kolay bir şekilde temin
edilmektedir. Ayrıca, kimyasal silahların edinilebilmesi, üretilebilmesi
ve taşınması da rahattır. Bu sıvılar son derece zehirli olup, kimyasal
silahlardan olan hardal gazı, gözleri, akciğerleri ve deriyi tahrip
etmektedir. Bu maddelerle temas içerisinde olanlar için ölüm birkaç
saat içinde kaçınılmaz olmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, üzücü olan,
bu kimyasal silahların artık yeni teknolojilerle beraber ülkelerin
birbirleriyle olan mücadelelerinde öldürücü ve gelecek nesilleri
de etkileyen, iz bırakan etkileri düşünülmeden ve uluslararası
toplumun tepkilerine aldırmadan rahatlıkla kullanabilmektedirler.
Bunun önlenebilmesi için ülkeler gerekli duyarlılıklarını göstermeli,
kimyasal silahların ve bunların kullanımının yaygınlaşmaması hususunda
üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmelidir değerli arkadaşlarım.
Kanun teklifiyle, Türkiye’nin bu anlayış ve kararlılıkta olduğu
görülmektedir. Temennim, tüm ülkelerin bu anlayış ve bilinç içerisinde
hareket etmeleridir.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yücesan.
Madde üzerinde, şahsı adına Bolu
Milletvekili Mehmet Güner.
Sayın Güner, buyurun efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNER (Bolu) – Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu akşam burada, Kimyasal Silahların
Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması
Hakkında Kanun Tasarısı’nı görüşüyoruz.
Benden önce söz alan arkadaşlarımızın
hepsi, kimyasal silahların tarihçesinden bahsettiler ve İkinci
Dünya Savaşı sırasında başlayan ve kitle ölümlerine sebep olan bu
kimyasal savaşların nasıl bir insanlık vahşetine sebep olduklarını
gözler önüne serdiler ve İkinci Dünya Savaşı sırasında ilk defa Almanların,
Belçika’da, Fransız ve İngiliz ordularına karşı kullanmış olduğu
bu kimyasal silahlar, gün geçtikçe gelişti ve insanlık bu katliamlardan
sonra ders almak yerine, kimyasal silahları sürekli olarak geliştirme
yoluna gittiler. Fakat, daha sonra, bu vahşeti gördükten sonra da
1993 yılında ilk defa Kimyasal Silahları Sınırlandırma Sözleşmesi’ni
Lahey’de başlatarak, 181 ülkenin de bu Sözleşmeye imza atması sağlandı.
Türkiye de 1997 yılında bu Sözleşmeye
imza attı, fakat, dokuz yıllık bir gecikmeyle, bugün Türkiye Büyük
Millet Meclisinde bu Sözleşme imzalanmış olacak. Tabii ki, bu Sözleşme
imzalandıktan sonra birçok arkadaşımızın da belirttiği gibi, bu
Sözleşme kesin çözüm olmayacak.
Kimyasal silahlar dünyada hiçbir
zaman bir savunma silahı veyahut da saldırı silahı olarak kullanılmamıştır.
Hep caydırıcı etkileri göz önünde bulundurularak, genellikle savunmasız
insanlar üzerinde ve kimsesiz insanlar üzerinde bu silahlar kullanılmıştır
ve de gerçekten katliamlar yaşanmıştır.
İnşallah, bu kanun gerçekleştikten,
çıktıktan sonra da, biz, kendi iç bünyemizde de bu çalışmaları ve
kontrol mekanizmasını geliştirerek, bu kanun, inşallah, hayırlı
olacaktır diyorum. Ben sözlerimi fazla uzatmak istemiyorum, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güner.
Sayın milletvekilleri, maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
2’nci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Seyhan’ın
konuşması var. Sayın Seyhan’a söz vereceğim, ama, konuşma süresinin
tamamlanmasına kadar da süreyi uzatacağım.
2’nci maddeyi okutuyorum:
Tanımlar
MADDE 2- (1) Bu Kanunda geçen;
a) Sözleşme: Türkiye tarafından
13/1/1993 tarihinde Paris'te imzalanan ve 04/04/1997 tarihli ve 4238
sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan "Kimyasal Silahların
Geliştirilmesinin, Üretiminin, Stoklanmasının ve Kullanımının
Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşme"yi,
b) Kimyasal silah: Bu Kanunla yasaklanmayan
amaçlarla kullanıldıkları ve cins ve miktarlarının bu amaçlarla tutarlı
olduğu durumlar hariç olmak üzere, toksik kimyasal maddeler ve bunların
prekürsörlerini; toksik kimyasal maddelerin, savaş gereçleri ve
aygıtlarının kullanımı sonucunda ortaya çıkacak olan zehirleyici
nitelikleri yoluyla ölüme veya başka bir hasara yol açmak üzere
özel olarak tasarımı yapılmış olan herhangi bir cihazı, aparatı veya
düzeneği; bu savaş gereçleri ve aygıtlarının kullanımıyla doğrudan
doğruya ilişkili bir biçimde kullanılmak üzere özel olarak tasarımı
yapılmış olan herhangi bir cihazı, aparatı veya düzeneği,
c) Toksik kimyasal madde: Kökenine
veya üretim biçimine ve tesislerde, savaş gereçlerinde veya bir
başka yerde üretilmelerine bağlı kalmaksızın, yaşam süreçleri
üzerindeki kimyasal etkisi yoluyla, insanlarda veya hayvanlarda
ölüme, geçici veya daimi sakatlığa neden olabilecek ve bu Kanunun
eki cetvellerde yer alan kimyasal maddeleri,
ç) Prekürsör: Hangi yöntemle olursa
olsun, bir zehirli kimyasal maddenin üretimi sırasında herhangi
bir aşamada rol oynayan bir kimyasal reaktanı,
d) Farklı kimyasal maddeler (Diğer
organik kimyasallar): Tüm karbon bileşimlerinden oluşan kimyasal
bileşimler sınıfına ait olan karbonun oksitleri, sülfürleri, metal
karbonatları ve metal-karbon bileşimleri hariç, bu Kanuna ekli
cetvellere alınmamış, sentez yoluyla elde edilen farklı organik
kimyasallar ve fosfor, kükürt ve fluorin elementlerini içeren organik
maddeleri,
e) Toplumsal olayları denetim altında
tutmakta kullanılan gereçler: Bu Kanuna ekli cetvellerde gösterilmeyen,
insanlarda, kimyasal maddeye maruz kaldıktan kısa bir süre sonra
ortadan kaybolan, duyusal tahriş veya güçsüz kılıcı fiziksel etkileri
süratle meydana getirebilen herhangi bir kimyasal maddeyi,
f) Yasaklanmamış amaçlar: Sınai,
tarımsal, bilimsel araştırmayla ilgili, tıbbi, farmasötik veya diğer
barışçı amaçlara yönelik etkinlikleri; toksik kimyasal maddelere
karşı korunmayla ve kimyasal silahlara karşı korunmayla doğrudan
doğruya ilişkili olan amaçları; kimyasal silahların kullanımıyla
ilişkili olmayan ve kimyasal maddelerin zehirli özelliklerinin
bir savaş yöntemi olarak kullanımına bağlı olmayan askeri amaçları;
iç karışıklıkların bastırılması da dahil olmak üzere asayişin sağlanmasıyla
ilgili amaçları,
ifade eder.
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, zamanın tamamlanmasına çok az bir süre kalmıştır.
Ben, bu maddeyi çok kısa bir madde olarak, metin olarak okutacaktım,
ama çok az bir süre kaldı. Dolayısıyla, maddeyi okutmuş oldum. Görüşmelerine
yarın devam ederiz.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 14 Aralık
2006 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’de toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum ve bizi izleyen saygıdeğer izleyicilerimize
ve sizlere hayırlı geceler diliyorum.