DÖNEM: 22 CİLT: 138 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
29’uncu Birleşim
7 Aralık 2006 Perşembe
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Konya Milletvekili Özkan Öksüz’ün, 733’üncü
vuslat yıldönümü münasebetiyle mutasavvıf, şair, bilgin ve düşünür
Mevlânâ Celâleddin Rumi’nin eserlerine ve düşüncelerine ilişkin gündem
dışı konuşması
2.- Giresun Milletvekili Mehmet Işık’ın, İstanbul-Beykoz’da
bulunan Serdaroğlu Ormanı’ndaki orman ve çevre yağmalaması iddialarına
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İstanbul Milletvekili İnci Özdemir’in, 2010
Avrupa Kültür Başkenti ilan edilen İstanbul’da çevre, yerleşim ve
ulaşım konularında yapılan çalışmalara ilişkin gündem dışı konuşması
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında 23/11/2006 tarihli ve 5557 sayılı Kanun’un
6’ncı maddesinin bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1162)
IV. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine
ilişkin CHP Grubu önerisi
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere’nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika
Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına
Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı: 1147)
4.- Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur’un;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/874) (S. Sayısı:
1249)
VI. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN’ın, Sıcak Yuva
Vakfının bazı faaliyetlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı Nimet ÇUBUKÇU’nun cevabı (7/17737)
2.- Antalya Milletvekili Osman KAPTAN’ın, Maliye
Bakanı hakkındaki bazı iddialara ve milletvekili lojmanlarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Mehmet Ali ŞAHİN’in cevabı (7/18005)
3.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKAN’ın,
sulama, kalkınma ve zirai üretim
kooperatiflerinin desteklenmesine ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı (7/18018)
4.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun,
peyzaj mimarı kadrolarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
UNAKITAN’ın cevabı (7/18067)
5.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR’un, ÖSS’de
yaşanan başarısızlığın nedenlerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18101)
6.- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ’in, Ankara’da
kumar oynatılan kahvehane ve derneklerin denetimine ilişkin sorusu
ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/18165)
7.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, dolandırıcı
olduğu iddia edilen bir heyetle görüşmesine ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN’ın cevabı (7/18180)
8.- Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, yükseköğrenim
öğrencilerinin burs ve yurt taleplerinin karşılanmasına ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18186)
9.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR’un, Adana’daki
derslik ihtiyacına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
ÇELİK’in cevabı (7/18188)
10.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, okullaşma
oranı göstergelerinin hesaplanmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18190)
11.- Tunceli Milletvekili V. Sinan YERLİKAYA’nın,
okullardaki şiddet olaylarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18191)
12.- Tunceli Milletvekili V. Sinan YERLİKAYA’nın,
15-19 yaş arasındaki nüfusun okullaşma oranına ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18192)
13.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK’in, ücretsiz
ders kitabı uygulamasına ve okullarda çalıştırılan görevlilerin
giderlerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in
cevabı (7/18199)
14.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK’in, bir
lisede istenen yabancı dil kitaplarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18200)
15.- Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, Mersin-Mut’ta
uygulanan bir projeye ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi EKER’in cevabı (7/18215)
16.- Edirne Milletvekili Rasim ÇAKIR’ın, Tarım
Kredi Kooperatiflerine ait Güven Sigortanın gayrimenkul satışlarına
ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı
(7/18216)
17.- Edirne Milletvekili Rasim ÇAKIR’ın, Tarım
Kredi Kooperatifi Genel Müdürüyle ilgili bazı iddialara ilişkin
sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı
(7/18217)
18.- İzmir Milletvekili Ali Rıza BODUR’un, gübre
ve ilaçların ambalaj atıklarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı (7/18218)
19.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Dünya
Bankası kredili veya hibeli projelere ilişkin sorusu ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı (7/18219)
20.- Samsun Milletvekili Sezai ÖNDER’in, çeltik
alım şartlarına ve çeltik üreticilerinin sorunlarına ilişkin sorusu
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı (7/18220)
21.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Kütahya,
Kilis, Kayseri, Nevşehir, Siirt, Sakarya, Rize, Bursa, Bolu, Gümüşhane,
Bitlis, Erzurum, Elazığ, Bingöl, Bartın, Amasya, Aksaray, Adıyaman,
Ağrı, Kars, Düzce, Şırnak ve Çankırı illerinde 2006 yılı için planlanan
yatırımlara ilişkin soruları ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in
cevabı (7/18321, 18322, 18323, 18324, 18325, 18326, 18327, 18328, 18329,
18330, 18331, 18332, 18333, 18334, 18335, 18336, 18337, 18338, 18339, 18340,
18341, 18342, 18343)
22.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT’ün, Ardahan’daki
bir köy okulu ve lojmanının tamirat ve tadilatına ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18575)
23.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT’ün, Ardahan’daki
bir köy okulunun bakım ve onarımına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18584)
24.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT’ün, Ardahan’daki
bir köy okulunun bakım, onarım ve öğretmen ihtiyacına ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18585)
25.- Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ’ın,
TMO’nun çeltik alım fiyatlarına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı (7/18596)
26.- Çanakkale Milletvekili İsmail ÖZAY’ın, süt
destekleme priminde yapılan bir uygulamaya ilişkin sorusu ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı (7/18597)
27.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU’nun,
yaşlılık aylığının artırılıp artırılmayacağına ilişkin sorusu
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU’nun cevabı
(7/18606)
28.- Kocaeli Milletvekili İzzet ÇETİN’in, Kocaeli’de
meydana gelen bir iş kazasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU’nun cevabı (7/18629)
29.- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ’in, SSK’nın
Ankara’daki boş bir binasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU’nun cevabı (7/18630)
30.- İzmir Milletvekili Serpil YILDIZ’ın, Ege Üniversitesi
Tülay Aktaş Onkoloji Hastanesinin personel ihtiyacına ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN’ın cevabı (7/18648)
31.- İzmir Milletvekili Ali Rıza BODUR’un, Ege Üniversitesi
Tülay Aktaş Onkoloji Hastanesinin personel ihtiyacına ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN’ın cevabı (7/18649)
32.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN’ın, Ege Üniversitesi
Tülay Aktaş Onkoloji Hastanesinin personel ihtiyacına ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN’ın cevabı (7/18650)
33.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, TMSF tarafından
el konulan teknelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdüllatif ŞENER’in cevabı (7/18706)
34.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, Sayıştay’ın
bir raporunda TMSF’den mahsuben tahsil edilen Hazine borçlarıyla ilgili
tespitlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdüllatif ŞENER’in cevabı (7/18707)
35.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, TMSF’nin
Hazineye olan vadesi gelecek borcuna ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER’in cevabı (7/18708)
36.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, Sayıştay’ın
bir raporundaki TMSF’nin Hazine alacaklarını tahsiline yönelik
tespitlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdüllatif ŞENER’in cevabı (7/18710)
37.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, TMSF Başkanının
İmar Bankasına yönelik bazı açıklamalarına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER’in cevabı (7/18712)
38.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, oyuncak
ithalatına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN’in cevabı
(7/18719)
39.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA’nın,
Afyonkarahisar’a yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Kürşad TÜZMEN’in cevabı (7/18720)
40.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ’nün, Ege Üniversitesi
Tülay Aktaş Onkoloji Hastanesinin personel ihtiyacına ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN’ın cevabı (7/18745)
41.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, Tarım
Kredi Kooperatiflerinin yönetimine ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı (7/18757)
42.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, Tarım
Kredi Kooperatiflerinin iştiraki olan Güven Sigortaya ilişkin sorusu
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı (7/18758)
43.- Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA’nın,
Afyonkarahisar’a yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER’in cevabı (7/18759)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak beş oturum
yaptı.
Tokat Milletvekili İbrahim Çakmak, Dünya İnsan
Hakları Günü münasebetiyle, her fırsattan herkesin eşit olarak yararlanmasını
sağlamanın, hiç kimsenin düşüncesinden ve fikrinden dolayı kişisel
hak ve hürriyetlerinden mahrum edilmemesinin önemine,
Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek, Papa XVI. Benedict’in
Türkiye’yi ziyareti sonrasındaki izlenimlerine,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Balıkesir Milletvekili Orhan Sür’ün, Devlet Su
İşlerinin bazı bölge müdürlüklerinde çalışan sondaj çalışanlarının
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Mehmet Hilmi Güler cevap verdi.
Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat Yücesan ve
34 milletvekilinin, pancar tarımı ve şeker üretimindeki sorunların
araştırılarak sektörün desteklenmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/402) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini
alacağı ve ön görüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı,
Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler” kısmının 264’üncü sırasında yer alan (10/329),
276’ncı sırasında yer alan (10/342) ile 282’nci sırasında yer alan
(10/349) esas numaralı Meclis araştırma önergelerinin ön görüşmelerinin,
Genel Kurulun 06/12/2006 Çarşamba günkü birleşiminde ve birlikte yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul
edilmediği,
Açıklandı.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi’nin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden;
2’nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı: 904),
3’üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın
Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair (1/1115) (S. Sayısı: 1147),
5’inci sırasında bulunan, Kütahya Milletvekili
Abdullah Erdem Cantimur'un, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair (2/874) (S. Sayısı: 1249),
Kanun
Tasarı ve Tekliflerinin görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
4’üncü
sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek
temel kanun olarak bölümler halinde görüşülmesi kararlaştırılmış
bulunan, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin,
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin
(2/870) (S.Sayısı:1255) görüşmeleri tamamlanarak, kabul edilip kanunlaştığı
açıklandı.
7 Aralık 2006 Perşembe günü, alınan karar gereğince
saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 20.52’de son verildi.
Nevzat Pakdil
Başkan
Vekili
|
Ahmet Gökhan
Sarıçam |
Türkân
Miçooğulları |
|
Kırklareli |
İzmir |
|
Kâtip
Üye |
Kâtip
Üye |
No.:
43
II. - GELEN KÂĞITLAR
7 Aralık 2006 Perşembe
Tasarılar
1.-
Ailenin Korunmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı (1/1272) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile
Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.12.2006)
2.-
İller Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun Tasarısı (1/1273) (Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.12.2006)
3.-
Yurt Dışına Çıkış Harcı Hakkında Kanun Tasarısı (1/1274) (Plan ve Bütçe
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.12.2006)
4.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/1275) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1.12.2006)
5.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1276) (Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1.12.2006)
6.-
Teklifler
1.-
İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar’ın; Devlet İhale Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/902) (Plan ve Bütçe ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.11.2006)
2.-
Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 18 Milletvekilinin; Çocukların
Uçucu Maddelerin Zararlarından Korunmasına Dair Kanun Teklifi
(2/903) (Adalet; Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar Bilgi ve
Teknoloji; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile İçişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1.12.2006)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ’ın,
yabancı sigara üreticilerinin yaptıkları fiyat artışları ile ilgili
iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18546)
2.- Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın genel seçimlerde oy kullanabilmelerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18547)
3.- Mersin Milletvekili Şefik ZENGİN’in, Mersin-Mut
Kaymakamı hakkındaki bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/18548)
4.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, şehir dışına
taşınan Devlet hastanelerine ve okullara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/18554)
5.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI’nın, hukuk
dışı işlemler yapan belediyelere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/18555)
6.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR’in, gıda
bankacılığı yürüten dernek ve vakıflara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/18556)
7.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR’in, Fransa
ile ekonomik ilişkilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/18557)
8.- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ’in, uluslararası
kuruluşlardan yardım alan sivil toplum örgütlerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/18558)
9.- İzmir Milletvekili Serpil YILDIZ’ın, bir spor
karşılaşmasında yaşanan pankart olayına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18569)
10.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT’un, öğrenci
yurtlarının denetimine ve güvenliklerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18571)
11.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun,
AK Parti Ordu-Fatsa İlçe Başkanı hakkındaki iddialara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18572)
12.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT’ün, Ardahan’daki
bir grup köyün su sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18573)
13.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT’ün, Ardahan’daki
bir köyün su kanallarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18574)
14.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT’ün, Ardahan’daki
bir köyün yol sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18576)
15.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT’ün, Ardahan’daki
bir köyün memba suyu ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18577)
16.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT’ün, Ardahan’daki
bir köyün su şebekesi sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18578)
17.- Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER’in, Isparta-Eğirdir’de
taşımalı eğitimde yaşanan bir soruna ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18588)
18.- Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, Tunceli’deki
bir okulun açılış töreninde yaşandığı iddia edilen bir olaya ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18589)
19.- Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, Mersin-Mut
Kaymakamı hakkındaki iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18590)
20.- İstanbul Milletvekili Bihlun TAMAYLIGİL’in,
Kars Devlet Hastanesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18591)
21.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun, Aksaray
Devlet Hastanesinin verdiği bir sağlık raporuna ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18592)
22.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun,
kent merkezlerindeki hastanelerin şehir dışına taşınacağı iddialarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/18593)
23.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT’ün, Ardahan’ın
bir köyünün doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18594)
24.- Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN’un,
yurt dışından getirilen hurda gemilere ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18598)
25.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, THY personelinin
hamilelik halinde sözleşmesinin feshine ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18599)
26.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM’in, THY’nin
personel seçiminde uyguladığı ankete ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18600)
27.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Eskişehir-Osmaneli-Bursa-Bandırma
Demiryolu projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18601)
28.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, Fransız
Meclisinde kabul edilen sözde Ermeni soykırımı ile ilgili kanunun
Lozan Antlaşması karşısındaki durumuna ilişkin Dışişleri Bakanı
ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/18604)
7 Aralık 2006 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.05
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân
MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri arkadaşlarım,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşimi’ni açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara
cevap verebilir. Hükûmetin konuşma süresi yirmi dakikadır.
Gündem dışı ilk söz, büyük mutasavvıf, şair, bilgin
ve düşünür Mevlânâ Celâleddin Rumi’nin vefatının 733’üncü vuslat yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen, Konya Milletvekili Özkan Öksüz’e aittir.
Sayın Öksüz, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Konya Milletvekili Özkan Öksüz’ün, 733’üncü vuslat yıldönümü
münasebetiyle mutasavvıf, şair, bilgin ve düşünür Mevlânâ Celâleddin Rumi’nin
eserlerine ve düşüncelerine ilişkin gündem dışı konuşması
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
büyük mutasavvıf, şair, bilgin ve düşünür Mevlânâ Celâleddin Rumi’nin
733’üncü vuslat yıl dönümü vesilesiyle söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Mevlânâ, yaşadığı döneme
olduğu kadar günümüze de ışık tutmuş önemli şahsiyetlerden biridir.
O, daha çok, ilahî aşk, sevgi, zarafet
ve hoşgörüyü hatıra getiren ve İslam inancını gönüllere sunmayı
hedef edinen bir anlayışın öncüsü olmuştur.
Ne mutlu ki, 2007 yılı UNESCO tarafından “Dünya
Mevlânâ Yılı” olarak ilan edilmiş, bu durum hem Mevlânâ’nın hem de ülkemizin
daha iyi tanınması açısından önemli bir fırsattır.
UNESCO’nun 2007 yılını Mevlânâ Yılı ilan etmiş olması,
dünyadaki barış arayışlarının bir ifadesidir. Bu durum, bize, İslam
dininin savunduğu barış ve hoşgörüyü bütün dünyaya bir kez daha anlatma
fırsatını verecektir. Kasıtlı olarak İslam dinine mal edilmeye çalışılan
çirkinliklerin, saldırganlıkların ne kadar büyük bir yalan olduğunu
anlatma fırsatını sunacaktır. Çünkü, İslam, kollarını herkese
açarak barışa, sevgiye, ilahî aşka önem veren, içinde sonsuz barış ve
hoşgörü barındıran bir dindir. Mevlânâ, insan olarak herkesi kucaklamıştır.
Farklı dinlere, milliyetlere sahip olsalar da insanların bir olduğunu
ve insanın her şeyin üstünde bir değer olduğunu söylemiştir. Kimi
zaman davranışları kızgınlık uyandırsa da, ne pahasına olursa olsun,
cahili okumuştan, halkı hükümdardan ayırmamıştır. O, renkleri ve
dilleri, hatta inanışları ayrı olan insanları bir tutmuştur. Mevlânâ,
güzel ahlakıyla etrafına örnek olmuştur. O, hep affedici olmuş,
suçlulara karşı gösterdiği hoşgörü ve anlayışı ve muamelesiyle
onları topluma ve insanlığa kazandırmıştır. Birleştirici ve barıştırıcıdır,
sevginin ve barışın âdeta sembolüdür. Mevlânâ’nın hudutsuz insan sevgisinde
ve hoşgörüsünde “insan, yaratılmışların en şereflisidir” düsturu
vardır. Bu şuurla insanları kucaklamış, yaratılmışları âşık olduğu
Yaradan’dan ötürü herhangi bir nefis mücadelesine girmeden hoş görmüştür.
O, gönül adamıdır, sevgiyi her şeyin üstünde tutar. “Allah’ın baktığı
yer gönüldür, ten değildir.” demiştir. “Kimin aşka meyli yoksa kanatsız
bir kuş gibidir, vah ona!” demiştir. “Sevgiden acılar tatlılaşır, sevgiden
padişahlar kul olur.” dizeleriyle gönül adamı olduğunu herkese
ilan etmiştir.
Mevlânâ, yalnızca bir gönül eğiticisi ve şairi değil,
aynı zamanda insanoğlunun çağlar boyunca üzerinde tartıştığı konulara
çözümler sunan âlim ve mütefekkirdir. Bu özelliğinden dolayı,
Mevlânâ araştırmacısı olarak tanıdığımız Profesör Doktor Arthur
“Mevlânâ, yedi yüzyıl evvel dünyayı büyük kargaşalardan kurtarmıştır.
Günümüzde Avrupa’yı kurtaracak tek şey, yine, Mevlânâ’nın eserleridir.”
demiştir. Mevlânâ, alçak gönüllülükte büyüklük, büyüklükte alçak
gönüllülük; varlıkta yokluk, yoklukta varlık; hiçlikte kemal, kemalde
hiçlik göstermiştir. Mevlânâ’nın eserlerinde aşkın ve yüksek bir duyuşun
ifadeleri bulunur. Harfler ve kelimeler, onun yüksek duygularını
ve düşüncelerini anlatmaya kâfi gelmez. O, yanlış anlaşılmaktan
veya anlaşılmamaktan endişe duyar.
Mevlânâ’nın sevgi ve aşk felsefesi, yaşadığı günden
bugüne, yalnız İslam dünyasının değil, çeşitli din ve kültürden
olan bütün dünya insanlarının ilgi odağı olmuş ve olmaya devam etmektedir.
Mevlânâ, farklı din, dil ve ırktan insanları fikirleri
etrafından birleştirebilen nadir insanlardan biridir. Sevgi ve
hoşgörünün eksik olduğu günümüzde, Mevlânâ’nın fikirleri ve eserleri
bizler için çok iyi bir örnek teşkil etmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Öksüz.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) – Yaşamını “hamdım, piştim,
yandım” sözleriyle özetleyen Mevlânâ 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk’ın
rahmetine kavuşmuştur. Ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul
eden Mevlânâ, öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah’ına kavuşacağı
için, ölüm gününe “düğün günü” veya “gelin gecesi” anlamına gelen
“Şebi Arus” adını vermiştir. Bu gecede herkesin aklında, Mevlânâ’nın
barış ve sevgi dileklerinin olduğundan şüphem yoktur. Bütün Türkiye
ve İslam âlemi aynı barış dileklerini tekrarlamaktadır. Bu dileklere
inanıyor, hepimiz, savaşların bir an önce bitmesini, akan kanların
dinmesini ve insanlık âleminin huzur ve barış içinde yaşamasını
diliyoruz. Mevlânâ bize, yol diye hep sabır ve ümidi göstermektedir.
Ben de, tüm dünyada barış ve hoşgörünün hâkim olacağını
umuyor, sözlerimi Mevlânâ’nın şu davetiyle bitirmek istiyorum:
“Ne olursan ol yine de gel!
Nasılsan öyle gel!”
“Durma, çabuk gel, gelmem deme,
Ne evet demek yaraşır sana ne hayır demek, dostum
Senin şanına gelmek yaraşır
Sadece gelmek.”
Diyerek, herkesi huzur ve barışa davet eden
Mevlânâ’yı çok tanıtmak, evrenselleştirmek, barışı arayan insanlık
adına yapacağımız en büyük görevdir. Bu görev hepimize düşmektedir.
Bu dileklerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Biz de yüzlerce yıl öncesinden bütün insanlığa
ışık tutan Mevlânâ Celâleddin Rumi’yi rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz.
Gündem dışı ikinci söz, İstanbul-Beykoz Serdaroğlu
Özel Ormanı’nda meydana gelen orman yağmalanmasıyla ilgili söz isteyen,
Giresun Milletvekili Mehmet Işık’a aittir.
Sayın Işık, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Giresun Milletvekili Mehmet Işık’ın, İstanbul-Beykoz’da bulunan
Serdaroğlu Ormanı’ndaki orman ve çevre yağmalaması iddialarına ilişkin gündem
dışı konuşması
MEHMET IŞIK (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İstanbul-Beykoz’daki Serdaroğlu Ormanı’ndaki orman ve çevre yağmasıyla
ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bir haftadır ülkemizin
gündemine oturan Serdaroğlu Ormanı’nda yapılan yağmayı konuşuyoruz.
Özel ormanlarda, 6831 sayılı Orman
Kanunu’nun 52’nci maddesiyle bir değişiklik yapıldı daha önce ve burada
yüzde 6 yapılanmaya izin verildi. Ne olduysa bundan sonra oldu. Önce,
Saip Molla Ormanı’nda, daha sonra Acarkent’te yüzde 90’lara varan yapılaşma
gerçekleşti. Bir sürü şaibe ve yolsuzluklar büyük rantları beraberinde
getirdi. Daha kim bilir kaç özel ormanda ve devlet ormanlarında bu
yağma devam ediyor; zaman gelecek hepsini göreceğiz, zaman içerisinde
hepsi açıklığa kavuşacak.
Plan ve Bütçe Komisyonunda, Çevre ve Orman Bakanlığı
bütçesi konuşulurken, korumayla ilgili bir soru sormuştum. Sayın
Bakan, çıktı, İstanbul ormanlarının her altı ayda bir hava fotoğraflarıyla
denetlendiğini ve çöpün yerinden kalkmadığını ifade etti. Bunun
üzerine, Sayın Kumkumoğlu da Serdaroğlu Ormanı’nın durumunu sordu.
Sayın Bakan çıktı “Biz buraya memurlarımızı gönderdik; ancak, silahlı
tehdide maruz kaldılar ve geri çekildiler, ben de valiliğe ve kaymakamlığa
gereken bildirimlerde bulundum.” dedi. Bu haber, bu konuşma basına
yansıdı, Komisyon çalışmalarını izleyen basına yansıdı ve Pandora’nın
kutusu açıldı. Şimdi, bu noktadan itibaren konuyu gelişmeler olarak
takip etmemiz gerekiyor.
Sonra, Genel Kurulda, Sayın Nusret Bayraktar yine
bu konuyla ilgili bir konuşma yaptı, Bakan söz aldı ve bugüne kadar
nasıl mücadele ettiğini anlattı. Sayın Bakan büyük bir mücadele
verdiğini, sanki yargı, idare ve yerel yönetimlerden gereken duyarlılığı
göremediğini ifade ederek, bunlar hakkında verdikleri kararlarda
ne derece yasalara uygun davrandıklarının yetkili kurullarca denetiminin
yapılmasına dair bir talebi olup olmadığını belirtmedi.
Beykoz Belediye Başkanlığınca verilen inşaat
izninin iptali için dava açıldığını; ancak, 3. İdare Mahkemesinin
idarenin talebini reddettiğini, daha sonra İstanbul Mühendis ve
Mimarlar Odasının aynı idare mahkemesine açtığı davayla verilen
inşaat izninin iptal edildiğini belirtiyor. Onlara teşekkür ediyorum
huzurunuzda, Mimar ve Mühendisler Odasına, bir oyuna son verdiler.
Şimdi, 3. İdare Mahkemesinin, idarenin açtığı
davayı reddedip, 30/6/2005 tarihinde Mühendis ve Mimar Odasının aynı
nitelikli davasında iptal kararı vermesini dikkatinize sunuyorum.
Yani, idare dava açarken esas talebi neydi? Yeterli bilgi ve belgeyi
mahkemeye sunmadı mı? Usul hatası mı yaptı? Sadece dava açmış olmak
için mi dava açtı? Sayın Bakan, Bakanlık müşaviri, hukuk müşaviri,
bölge müdürlüğünün avukatlarının bu konudaki tutumu neydi? Bir
incelemeye tabi tutuldu mu? Çünkü, büyük rantların söz konusu olduğu
bir dava bu. Sayın Bakan, konuşmasında, sanki yağmalama olaylarının
kendisinden önceki dönemde gerçekleştiğini ve kendisinin her türlü
mücadeleyi verdiğini anlatmak istedi.
Şimdi, peki, soruyorum: Özel ormanlarda ve amme
müesseselerine ait ormanlara verilecek izinlerle ilgili yönetmelikte
-dikkatinize sunuyorum- 26/7/2005 tarihli değişikliği, daha önce,
aynı yerde bir yerde izne müsaade ederken, yapılanma iznine müsaade
ederken, birçok yerde yapılmasına müsaade ederek, yaptığı değişiklikle
ormanın bütünlüğünü bozmadı mı? Sayın Bakanın yaptığı değişiklikti
bu.
Yine, daha önce yüzde 6 yapılanma içinde olan
enerji nakil hattı, haberleşme, su ishale hattı, doğalgaz hattı, kanalizasyon,
yol ve benzerleri ile 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 17’nci maddesine
göre genel kamu hizmetlerine yönelik verilen izinleri “yüzde
6’lık alana dâhil değildir” diye değiştirmedi mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET IŞIK (Devamla) – Böylece, ek yapılanmalara
ve yüzde 6’yı yüzde 60’lara çıkaran yapılanmalara müsaade etmedi
mi? Sayın Bakanın dönemi, 2005, 7’nci ayı.
Şimdi, şu soruyu sormak gerekiyor: Serdaroğlu
Ormanı’nda yaptığınızı ifade ettiğiniz mücadele sırasında tam
da Mühendis ve Mimarlar Odasının açtığı davanın akabinde, bu değişikliği
yapmak nereden aklınıza geldi Sayın Bakan? Neden, birçok yerde sitelerin kurulmasına ve bunlar arasındaki
bu çeşitli altyapıların yapılmasına müsaade ettiniz? Neden? Nereden
geldi aklınıza? Kim talep etti? Art niyeti mi var, üst niyeti mi var;
bunu açıklamak durumunda Sayın Bakan. Neden? Ondan sonra, kalkıp da
“ormanı ben koruyorum” deme hakkına sahip değilsiniz.
Serdaroğlu Ormanı’ndaki tahribatın tümünün bu
Hükûmet döneminde olduğu açıktır. 2003 yılında çekilen hava fotoğraflarında
bu alanda herhangi bir tahribat görülmemektedir. 2006’da çekilen fotoğraflarda
ise, şimdi size de göstereceğim, gösterebileceğimi tahmin ettiğim
talanlar devam ediyor. Bakınız, şu hale bakınız… Burada, som bir orman,
yemyeşil bir saha ve burada yapılanmalar… Bunlar, hep, 2003 ilâ 2006
arasında gerçekleşen uygulamalar.
Şimdi, şu soruyu sormak gerekiyor: Serdaroğlu
Ormanı’nda yaptığınızı ifade ettiğiniz mücadele sırasında, tam
da Mühendis ve Mimarlar Odasının açtığı davanın akabinde değişikliği
yaptınız. Bu yönetmelik değişikliğinden sonra -dikkatinize sunuyorum,
sekiz gün sonra- Acar İnşaat tekrar müracaat ediyor, izin istiyor.
9/9/2005’te Orman Bakanlığından yazılan yazıda, her türlü evrakının
tamam olduğu, izin verilebileceği, bir yazıyla bildiriliyor Acar
İnşaata; 2005; 9’uncu ayın 9’u.
Serdaroğlu Ormanı büyük bir rant alanıdır. Burada
çeşitli oyunlar oynanırken, orman yağması burada ve birçok yerde
devam etmektedir.
MEHMET KARTAL (Van) – Mühürlüyken devam etmiş.
MEHMET IŞIK (Devamla) – Bugünlerde özel ve devlet
ormanlarında yapılan yağmayla ilgili çarşaf çarşaf resimler yayınlanmaktadır.
Bu tahribatın tamamı, bu Bakan zamanında, bu Hükûmet zamanında -maalesef,
üzülerek belirtiyorum- gerçekleşmiştir. Şimdi, bu rantlara karşı
olduğunu ballandırarak anlatan Sayın Bakan, bu görüntüler karşısında,
ne yaptığını açıklamak durumundadır. Seyredip, ondan sonra çevre
ve orman koruyucusu kesilmek kolaycı yoldur, samimi değildir.
BAŞKAN – Sayın Işık, şu anda sürenizi tam üç dakika
geçtiniz. Lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
MEHMET IŞIK (Devamla) – Efendim, müsaade edin; çok
az bir kısım kaldı, müsaade edin.
BAŞKAN – Hayır, şöyle: Yani, bir gündem dışı konuşmayla
bu konuların halledilmesi mümkün değil. Biraz daha hızlı hareket
ederseniz…
MEHMET IŞIK (Devamla) – Ama, bazı şeylerin de konuşulması
lazım.
BAŞKAN – Anladım, konuşmanızı… Ama, şimdi bizim
süremiz sınırlı. O bakımdan diyorum. Bakın, üç dakikalık müsamaha
ettim, bir dakika içinde tamamlayın lütfen. Buyurun.
MEHMET IŞIK (Devamla) – Lütfen efendim.
Şimdi, Sayın Bakan, çıkmış, diyor ki: “Ben yüzde
6’yı çıkarttım, yüzde 6’yı kabul etmiyorum, yüzde 5’e indireceğim”
diyor. Sayın Bakana buradan sesleniyorum. Diyorum ki: Gelin,
52’nci maddeyi hep değiştirelim, hep yasaklayalım; var mısınız? Orada
var mısın Sayın Bakan?
Burada, sadece ormanı koruyormuş gibi görünüp,
orman alanlarındaki yapılanmayı hızlandırmanın gerçek yüzü burada
ortaya çıkıyor. Sayın Bakan yönetmelikte değişiklik yapmıştır,
orman alanının talanını teşvik etmiştir ve bu izni de, buna bağlı
olarak da Acar İnşaatın 2005’in 9’uncu ayındaki talebini de olumlu cevaplamıştır.
Ne zamana kadar? Mimarlar ve Mühendis Odaları Birliği karar alıp,
inşaat ruhsatını, iznini durduruncaya kadar.
Efendim, bir şey daha… Bir iki cümleyle bitireyim.
Herhâlde Sayın Başkanın sabrını zorluyorum.
Değerli arkadaşlarım, tam on beş yıldır bu Büyükşehir
Belediyesini AKP yönetiyor.
AHMET YENİ (Samsun) – Siz Acarları niye müdafaa
ediyorsunuz?
MEHMET IŞIK (Devamla) – Etmiyorum, Acarları müdafaa
etmiyorum. Sayın Bakanın hatasını söylüyorum.
BAŞKAN – Sayın Işık, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
MEHMET IŞIK (Devamla) – Acarları müdafaa etmek bana
düşmez. Sayın Bakanın burada…
BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen…
Sayın Işık, karşılıklı konuşmayalım. Lütfen konuşmanızı
tamamlayınız. Bakınız, tam iki kat süre oldu. İstirham ediyorum.
Buyurun.
MEHMET IŞIK (Devamla) – Peki efendim, peki Sayın
Başkanım.
Evet, hepinize teşekkür ediyorum. Tekrar, İstanbul
Mimar ve Mühendisler Odasına, bu talanı durdurduğu için, burada,
huzurunuzda teşekkür ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Gündemdışı üçüncü söz “2010 Avrupa Kültür Başkenti
İstanbul” hakkında söz talebinde bulunan, İstanbul Milletvekili
İnci Özdemir’e aittir.
Sayın Özdemir, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
3.- İstanbul Milletvekili İnci Özdemir’in, 2010 Avrupa Kültür Başkenti ilan
edilen İstanbul’da çevre, yerleşim ve ulaşım konularında yapılan çalışmalara
ilişkin gündem dışı konuşması
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, İstanbul, 2010 Avrupa Kültür Başkenti ilan edildi.
Bunu çoktan hak eden, ancak ciddi sorunları olan İstanbul’da neler
oluyor, sizlerle paylaşmak istiyorum.
Şehirlerin cazibe yarışına girdikleri bir dönemdeyiz.
Bugün, dünya kenti olma iddiasına sahip kentlerin yarışı var. Kent
yönetimleri, imar meseleleri kadar, kültürel, sosyal ve ekonomik
gelişme bakımından da büyük bir çaba gösteriyorlar. İstanbul Büyükşehir
Belediyesi de bu bilinçle hareket ediyor, yaptığı çalışmalarda
“dünya kenti İstanbul” vizyonunu hep en önde tutuyor. Neredeyse
altmış yıldır bir şehirleşme politikası ve planına bağlı olmadan
sürekli büyüyen bir İstanbul var. Birikmiş sorunlarını bir bir ele
alıyor ve çözüyor. Sayın Başbakanımızın belediye başkanlığı döneminde
nasıl ki su sorunu çözüme kavuştuysa, hava kirliliği ortadan kalktıysa
ulaşım sorunu da çözülecektir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ikibuçuk yılda
103 yeni yol ve kavşak inşa etti. Hizmete sunulan bu yatırımların
maliyeti 1,1 milyar YTL oldu. 59 adet kavşak ve yol genişletme inşaatı
sürüyor. Tıkanan noktalar bölgesel kavşak sistemleriyle açılıyor.
İhale aşamasında olan ve projelendirilen 90 kavşak projesiyle bu
sayı toplamda 252 olacak. Bu, şimdiye kadar görülmemiş bir rakam. Ayrıca,
beş yıl için ulaşım yatırımlarına 18,5 milyar YTL’lik bir hedef konuldu,
bu da bir rekordur. Daha önce yılda 2,5 kilometre metro yapılıyordu,
bu dönemde yapılan çalışmalarla bu rakam 6 kat artırılarak 15 kilometreye
çıkarıldı. Taksim-Kabataş arasını yüz on saniyeye indiren finiküler
sistemin açılışı yapıldı. Eminönü-Kabataş cadde tramvayı, Zeytinburnu-Bağcılar
tramvay hattı İstanbulluların hizmetine sunuldu. Böylece, Bağcılar-4.
Levent arası bir saat on sekiz dakikada, Bağcılar-Kabataş arası ise
altmış dokuz dakikada kat edilir oldu.
Tamamı 72 kilometreyi bulan metro inşaatı bütün
hızıyla sürüyor. Kadıköy-Kartal, 4. Levent-Darüşşafaka, Otogar-Bağcılar
ve Bağcılar-Olimpiyat köyü metro hatlarının temeli ise bu dönemde
atıldı.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – İstanbul’da nefes
alınmıyor, nefes.
İNCİ ÖZDEMİR (Devamla) – Yaklaşık 50 kilometre
uzunluğundaki bu hatların toplam maliyeti 2 milyar 100 milyon dolar
civarındadır. Yine, Taksim-Yenikapı, Edirnekapı-Sultançiftliği
ve Aksaray-Yenikapı metro hatlarındaki çalışmalar sürüyor. Toplam
maliyeti 540 milyon dolar civarında olan 21,2 kilometre uzunluğundaki
bu sistem tamamlandığında İstanbul’da bir ulaşım devrimi yaşanacak.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – İstanbul’da kapkaçtan
siz bile sokağa çıkamıyorsunuz.
İNCİ ÖZDEMİR (Devamla) – Bunlara ben sonra cevap
vereyim isterseniz.
Yaklaşık 97 kilometrelik bir hat da projelendirme
aşamasında. Raylı sistemde nihai hedef 505 kilometredir. Bu gerçekleştiğinde
bir dünya şehri olarak Londra ve Paris’in 450 kilometrelik metro ağı
aşılmış olacaktır. Bütün bu çalışmaların toplam maliyeti ise toplamda
yaklaşık 4 milyar YTL’dir. Bunlara on iki şeritli bir otobana bedel
Marmaray’ın da 2009’da eklenmesiyle şehrin doğu-batı aksında ulaşımda
ciddi bir rahatlama hissedilecektir.
Önümüzdeki yıl E-5’te Metrobus Projesi hayata geçiyor.
Günlük 480 bin yolcu kapasitesi olan bu güzergâhta çok ciddi bir rahatlama
hissedilecek. Bunun için 26 metre uzunluğunda ve 220 yolcu kapasiteli
metrobuslar alınıyor. İlk etapta 50 adet metrobus alınacak ve Mecidiyeköy-Küçükçekmece
arasında kesintisiz hizmet vermeye başlayacaktır.
Devrim niteliğinde bir proje olan Yeditepe’ye Yedi
Tünel Projesi kapsamında 33 tünel yol planlandı, toplam 78 kilometre
olacak.
Deniz ulaşımında ise, İDO, 73 gemi ve 81 iskele
ile dünyanın en büyük araç ve yolcu taşımacılık şirketi haline geldi.
Konforlu bir ulaşım için İETT’ye 500 yeni klimalı
otobüs alındı. Bu otobüsler özürlü vatandaşlarımızın rahatlıkla
binebileceği tek basamaklı araçlar oldu.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi “Son Hamle, 140
Çözüm” sloganıyla üç yıl gibi kısa bir süre içerisinde bütün dere
ıslahlarını, arıtma tesislerini ve kolektörlerini tamamlıyor. Bugün,
İstanbul’daki atık suyun yüzde 85’i arıtılıyor. İstanbul’un sürekli
sel baskını yaşayan 141 kronik noktası, yapılan yatırımlarla 10’un
altına düştü. Son iki yılda gerçekleştirilen projelerle onlarca
yıldır çözülemeyen Alibeyköy sel baskınları tarihe karıştı, ki,
bunu herhâlde hepiniz televizyonlardaki görüntülerden hatırlıyor
olacaksınız.
Her bir beldeye yapılan park ve bahçelerle İstanbul’daki
yeşil alan miktarı yaklaşık 40 milyon metre kareye çıkarıldı. Yine
5216 sayılı Yasa’yla şehre katılan belde ve köyler için içme suyu yatırımları
tek tek hayata geçirildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Özdemir.
İNCİ ÖZDEMİR (Devamla) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İstanbul’un iki büyük hedefi vardı: Olimpiyatlara
ev sahipliği yapmak ve kültür başkenti olmak. Bu büyük hedeflerden
birisi gerçekleştirildi. Artık İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti.
İstanbul’un adı bu yıldan itibaren tüm dünyada kültür ve sanatla anılacak.
Avrupa Birliği, bu süreçte şehrimize önemli bir maddi katkı sağlayacak.
Bu kapsamda 2010’a kadar İstanbul 31 milyon euro, 2010’da da 65 milyon
euroluk bir kaynak kullanacak.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, şehrimizin
kültür hayatının zenginleşmesi amacıyla faaliyet ve yatırımlarına
da devam ediyor. İstanbul Şehir Tiyatroları tarihinde ilk kez, 2006
yılında üç yeni sahneyi birden faaliyete geçirdi. Böylece koltuk
kapasitesi bir buçuk kat daha arttı. 1-2 Ekim tarihlerinde Kâğıthane
Sadabat Sahnesi ve Üsküdar Kerem Yılmazer Sahnesinin açılışları
yapıldı, Ümraniye Atakent Sahnesi de en yakın zamanda açılacak.
İstanbul’da başlatılan kentsel dönüşüm projelerinde
ise büyük mesafe katedildi. Zeyntinburnu pilot bölgesi binalar
tek tek arandı, nüfusunun yarısının yaşadığı on ilçede binalar taranıyor.
Kentsel dönüşümün ne denli önemli olduğunu siz değerli vekillerim
yeterince bildiği için detaylarına girmeyeceğim.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi “herkes ev sahibi
olana kadar” sloganıyla başlattığı konut hamlesini büyük bir başarıyla
sürdürüyor. Bu dönemde KİPTAŞ’la 30 bini aşkın konutun yapımına
başlandı. Bunların bir kısmının inşaatı bitti, bir kısmı da devam
ediyor. Aynı şekilde TOKİ’yle
5.194 konut inşa ediliyor, dar gelirli insanımızın başını sokacağı
evler üretiliyor. Bu konutların 3.116 adedi 2007’nin Şubatına kadar
bitecek. Başlatacağı yeni sosyal konut projeleriyle, İstanbullular,
çok az peşinatla, çok uzun vadeli rakamlarla, konut sahibi olmaya
devam edecekler. Elbette, konut edindirmede birinci öncelik, dar
gelirli ve özürlü vatandaşlarımızın olacak.
Bütün bu uygulamalar, devlet ile vatandaşı karşı
karşıya getirecek çirkin ve çarpık, yanlış yerleşim anlayışını da
ortadan kaldırma yolunda çok önemlidir. 2010 yılı Avrupa Kültür Başkenti
ilan edilen İstanbul’umuzu bu çirkinliklerden kurtarmak ve korumak
hepimizin görevi olmalıdır.
Bütün bu özetlemeye çalıştığım gelişmeler, dünya
incisi, kültür başkenti İstanbul’umuz için olmazsa olmazlardır. Tek
tek değil, yetişilemediği için toplu açılışlarla halka sunulan bu
hizmetlerin, yatırımların gece gündüz, kar, yağmur, çamur demeden
çalışarak imza atan Değerli Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın
Kadir Topbaş Beyefendi’ye ve kıymetli ekibine de İstanbul Milletvekili
olarak teşekkür ediyorum, Yüce Rabbimin, güçlerine güç katmasını
diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Sayın milletvekilleri, 2007 yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarılarının
Genel Kurulda görüşme programı bastırılarak dağıtılmıştır. Bütçeler
üzerinde şahıslar adına söz almak isteyen sayın üyelerin söz kayıt
işlemleri 12 Aralık 2006 Salı günü 09.30-10.30 saatleri arasında,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu toplantı salonunda, Başkanlık Divanı
kâtip üyelerince yapılacaktır. Bu saatten sonra söz kaydı, Kanunlar
ve Kararlar Müdürlüğünde yapılacaktır.
Söz kaydını, her sayın üyenin bizzat yaptırması
gerekmektedir. Başkası adına söz kaydı yapılmayacaktır.
Genel Kurulun aldığı karara uygun olarak, kişisel
söz kaydı, bütçenin tümü üzerinde, her tur için ve bütçe görüşmelerinin
sonunda lehte ve aleyhte olmak üzere ve sadece biri hakkında yapılacaktır.
Bir milletvekili, sadece bir tur için söz kaydı yaptırabilecektir.
Sayın üyelerin bilgilerine sunulur.
Cumhurbaşkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
bilgilerinize sunacağım.
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında 23/11/2006 tarihli ve 5557 sayılı Kanun’un 6’ncı maddesinin bir kez
daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi
(3/1162)
07/12/200
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İLGİ: 24.11.2006 günlü,
A.01.0.GNS.0.10.00.02-20374/51473 sayılı yazınız.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nca
23.11.2006 gününde kabul edilen 5557 sayılı "Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" incelenmiştir.
Yasa'nın 6. maddesiyle 03.07.2005 günlü, 5403 sayılı
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası'na eklenen geçici 3. maddede,
"11/10/2004 tarihinden önce, gerekli izinler
alınmadan tarım dışı amaçlı kullanıma açılmış bulunan arazilerin
istenilen amaçla kullanımı için, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren
bir yıl içerisinde Bakanlığa başvurulması, hazırlanacak toprak
koruma projesine uyulması ve tarım dışı kullanılan tarım arazilerinin
her metre karesi için beş Yeni Türk Lirası ödenmesi şartıyla izin verilir.
Söz konusu arazi ve tesislerin istenilen amaçla
kullanımı için çeşitli kurumlardan alınması gerekli ruhsat, izin
gibi işlemler, Bakanlığa başvuru tarihinden itibaren 2 yıl içerisinde
tamamlanıncaya kadar başvuru sahipleri faaliyetlerine devam
ederler. Bu süreler içerisinde gerekli izinleri alamayanların üretim
faaliyetleri ilgili idarelerce durdurulur.
Tarım arazisi vasfından çıkarılan araziler, ilgili
kuruluşlarca başvuru sahibinin isteği doğrultusunda vasfını değiştirir",
düzenlemesine yer verilmiştir.
Geçici maddenin,
- Birinci fıkrasında, 11.10.2004 gününden önce,
gerekli izinler alınmadan tarım dışı amaçla kullanıma açılan arazilerin,
istenilen amaçla kullanılması için gerekli düzenleme yapılmakta,
- İkinci fıkrasında da, söz konusu arazi ve tesislerin
2 yıl süresince, ruhsat ve izin alınmadan istenilen amaçla kullanılmasının
sürdürülmesine olanak sağlanmakta, gerekli ruhsat ve izinlerin
alınması için 2 yıl süre tanınmakta, bu süre içinde gerekli izni alamayanların
üretim etkinliklerinin durdurulacağı belirtilmektedir.
Geçici maddeyle, özellikle bir yabancı şirket ya
da varsa belirli şirketlere ilişkin, tarım arazilerinde kurulu kimi
sanayi tesislerine, izin, onay ve ruhsatlarının yargı kararıyla
iptal edilip edilmediğine bakılmaksızın üretim etkinliklerini
sürdürme olanağı getirilmektedir.
Böylece, izin, onay ya da ruhsatı yargı kararı ile
iptal edilerek hukuksal dayanaktan yoksun kalan sanayi tesislerine
yasal geçerlilik tanınıp yargı kararları etkisiz kılınmaktadır.
Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin,
Başlangıç bölümünde belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik,
laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir.
Hukuk devleti, tüm etkinliklerinde hukuka ve
Anayasa'ya uyan devlettir. Anayasa'nın egemenliği ve bağlayıcılığı
yanında yasakoyucunun uymak zorunda bulunduğu ilkeler ve evrensel
hukuk kuralları vardır.
Evrensel hukuk ilkelerine göre, yasaların genel,
soyut ve nesnel olması, kişiye özgü olmaması gerekmektedir. Yasaların
bu ögelere uygun çıkarılması hukuk devleti olabilmenin koşullarındandır.
Ayrıca, yasaların kamu yararı amacıyla çıkarılması da hukukun
bilinen ilkesi gereğidir.
Anayasa Mahkemesi'nin çeşitli kararlarında da
vurgulandığı gibi, yasaların genelliği ilkesi, özel, güncel ve geçici
bir durumu gözetmeyen, belli bir kişiyi hedef almayan, aynı statüdeki
herkesi kapsayan kuralların getirilmesini zorunlu kılmaktadır.
İncelenen Yasa'nın, özellikle bir yabancı şirketin
ya da varsa belirli şirketlerin tarım arazilerinde kurulu sanayi
tesislerinin sorununu çözmek amacını taşıyan 6. maddesindeki düzenleme,
yasaların genel, soyut ve nesnel olmasını evrensel hukuk kurallarıyla
ve Anayasa'nın hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
Ayrıca, Anayasa'nın,
- 11. maddesinde, Anayasa'nın yasama, yürütme ve
yargı organlarını, yönetimi, diğer kuruluş ve kişileri bağlayan
temel hukuk kuralları olduğu vurgulanmış,
- 138. maddesinde de, yasama ve yürütme organları
ile yönetimin, yargı kararlarına uymak zorunda olduğu, bu organlar
ile yönetimin, yargı kararlarını hiçbir biçimde değiştiremeyeceği,
bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği kurala bağlanmıştır.
Bu kurallar, Anayasa'da hukuk devleti niteliğinin
gereği olan hukukun üstünlüğü ilkesinin benimsendiğini, Anayasa'nın
ve yargı kararlarının bağlayıcılığının koruma altına alındığını
göstermektedir.
Özellikle bir yabancı şirkete ya da belirli şirketlere
ilişkin, izin ya da ruhsatı hukuka aykırı bulunarak yargı kararı
ile iptal edilen tarım arazilerinde kurulu sanayi tesislerinin
üretim etkinliklerini sürdürmelerine olanak sağlayan yasa kuralının,
hukuk devleti, Anayasa'nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü, yargı kararlarının
bağlayıcılığı ilkeleriyle bağdaşmadığı sonucuna varılmaktadır.
İncelenen Yasa'nın 6. maddesinde yer alan düzenlemeye
"benzer" bir düzenlemenin, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Yasası'nın geçici 1. maddesinde de yapıldığını belirtmek
gerekir.
Ancak, 5403 sayılı Yasa'nın geçici 1. maddesinde,
gerekli izinler alınmadan tarım dışı amaçla kullanıma açılmış tarım
arazilerinin istenilen amaçla kullanılabilmeleri kimi biçimsel
ögelerin yanında "tarımsal bütünlüğü bozmamaları" koşuluna
bağlanmıştır. Oysa, incelenen Yasa'nın 6. maddesinde, bu "esaslı
koşul"a yer verilmediği görülmektedir.
Tarım dışı amaçlı kullanıma açılmış tarım arazilerinin
"tarımsal bütünlüğü bozmamak" koşuluyla tarım dışı amaçla
kullanılmalarında kamu yararı açısından önemli bir sakınca bulunmamasına
karşılık, tarım arazilerinin "tarımsal bütünlük" aranmadan
istenilen amaçlarla kullanılmasına izin verilmesi tarım topraklarının
bir daha eski duruma getirilemeyecek ölçüde elden çıkarılması
ya da nitelik değiştirmesi gibi sakıncalı sonuçlar yaratacaktır.
Bu nedenle, incelenen Yasa kuralının kamu yararıyla da bağdaşmadığı
açıktır.
Öte yandan, incelenen Yasa'nın 6. maddesiyle yapılan
düzenlemelerle, hukuka aykırı bir etkinliğin 3 yıl süreyle koruma
altına alınarak sürdürülmesi sağlanmaktadır.
Oysa, yasalara, ulusal çıkarlara ve kamu yararına
aykırı olduğu yargı kararlarıyla hükme bağlanmış, hukuka aykırı
bir etkinliğin, ilgili kamu yönetimlerince hiç geciktirilmeden
durdurulması hukuk devleti ilkesi ile Anayasa'nın 11. ve 138. maddeleri
uyarınca zorunludur.
-Ayrıca, Anayasa'nın 10. maddesinde, herkesin,
ayırım gözetilmeksizin yasa önünde eşit olduğu, hiçbir kişi, aile,
zümre ya da sınıfa ayrıcalık tanınamayacağı, Devlet organları
ve yönetimin tüm işlemlerinde yasa önünde eşitlik ilkesine uygun
davranmak zorunda bulunduğu belirtilmiştir.
İncelenmekte olan Yasa'nın 6. maddesiyle, bir yabancı
şirket ya da belirli şirketlerin hukuka aykırı durumları ve etkinlikleri
Yasa'nın güvencesi ve koruması altına alınmış olmaktadır ki, böyle
bir düzenlemenin "ayrıcalık" tanıma niteliği taşıdığı
ve Anayasa'nın 10. maddesine aykırı düştüğü kuşkusuzdur.
Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle
uygun görülmeyen 5557 sayılı "Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun", 6. maddesinin
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce bir kez daha görüşülmesi için, Anayasa'nın
değişik 89 ve 104. maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.
Ahmet
Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
Buyurun.
IV. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
07.12.2006
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 07.12.2006 Perşembe günü (bugün)
toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün
19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Ali
Topuz
İstanbul
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmının
198 inci sırasında yer alan 596’ya 1 inci Ek Sıra Sayısının (Kırşehir
Milletvekili Mikail Arslan) bu kısmın 4 üncü sırasına alınması
önerilmiştir.
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin lehinde, Sayın Atilla Kart,
Konya Milletvekili ve Sayın Gökhan Durgun, Hatay Milletvekillerinin
söz talepleri vardır. Önerinin aleyhinde, Sayın Kerim Özkul, Konya
Milletvekili ve Sayın Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekillerinin
söz talebi vardır.
Lehte, okuduğum iki arkadaşa, aleyhte, okuduğum
iki arkadaşa söz vereceğim.
İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi
lehinde söz isteyen, Konya Milletvekili Atilla Kart’a aittir.
Sayın Kart, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından Danışma Kuruluna önerilen,
Danışma Kurulu tarafından oybirliğiyle kabul görmediği için Genel
Kurul gündemine getirilen grup önerisinin lehinde söz almış bulunmaktayım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün gündeme getirdiğimiz
dosyayla ilgili bilirkişi raporundaki özet değerlendirmeyi Genel
Kurulun bilgilerine sunmak istiyorum. Şu değerlendirme yapılıyor:
1) AKBİL sisteminde tutulan ve üretilen bilgiler,
BELBİM Bilgi İşlem Yazılım Grubunun müdahalesi açık durumdadır.
2) İETT, İDO gibi kuruluşlar, yani, İstanbul Deniz
Otobüs İşletmeleri gibi kuruluşlar, BELBİM’den aldıkları kullanım
sayısı bilgilerini, dolayısıyla hak ediş tutarlarını kontrol etme
imkânına sahip değillerdir.
3) AKBİL bilgisayar kayıtlarında bulunan tutarsızlıklar
kayıtların değiştirildiğini ortaya koymaktadır.
4) Yapılan incelemenin ön sonuçlarına göre,
İETT gibi kurumlar olması gerekenden az veya gecikmeli hak ediş alarak
ciddi zarara uğramışlardır.
Kamu kurumlarının gelir kayıplarını belirlemek
için söz konusu sistemin kullanıma girdiği 1995 yılından bugüne kadar
tüm işlemlerin bilgisayar ve muhasebe finans kayıtlarının incelenmesi
gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bu dosyadaki suçlamalar
zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmî evrak ve kayıtlarda
sahtecilik ve cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak yolundaki iddialardır.
Suç tarihleri -dikkatinize önemle sunuyorum- 1997, 1998 ve 1999 yıllarıdır.
Ortada resmî kayıtlara yönelik tahrifat ve oynama iddiaları vardır.
Bu iddialara muhatap olan kadro, dönemin İstanbul Büyükşehir Belediyesi
kadrosudur. Bu iddiaları müfettiş ve yargılama dosyalarındaki
tanımlamalarla aktarıyor ve ifade ediyorum.
Geldiğimiz noktada neyi görüyoruz? Bu kadro, bugün
Türkiye’yi yönetiyor değerli arkadaşlarım, ağırlıklı olarak bu
kadro bugün Türkiye’yi yönetiyor. Benzer uygulamalar bugün de yapılıyor.
Türkiye’yi yönetmekte olan bu kadrolara yönelik iddia ve suçlamaların
kamuoyu tarafından bilinmesi, demokrasinin gereğidir. Bu suçlamalardan
beraat de edebilirsiniz, bu konuda herhangi bir saplantımız yok,
ancak, kamu yönetimine talip olanlar ve kamuyu yönetenlerin yargılama
aşamasına gelen, gelmiş olan dosyaları gizlemeye hakları olamaz,
kamuoyunun mutlaka bilgilendirilmesini gerektiren bir hal söz konusudur.
Bu kapsamda değerlendirme yaptığımız zaman, dokunulmazlıklar
konusunda neden böyle bir tıkanma süreci yaşıyoruz, bunu herhâlde
sorgulamamız gerekiyor, öncelikle, bunu sorgulamamız gerekiyor.
Devamında da, Acarkent ve benzeri yapılanmaları sorgularken, hedef
saptırmak yerine, İstanbul’un son on-on iki yıldaki yerel yönetim yapılanmalarını
ve son dört-beş yıldaki merkezi hükûmet yapılanmalarını herhâlde göz
ardı etmemek ve birinci derecede sorumlu olarak kabul etmek gerekir.
Artık, geldiğimiz aşamada sızlanma, şikâyet etme ve hedef saptırma
yerine, iş ve icraat yapmamız ve hizmet üretmemiz gerekmektedir.
Temelde Hükûmetten kaynaklanan bu tabloyu, bakıyoruz,
dört yıldan bu yana, dokunulmazlıkların sınırlandırılması sürecinde
de yaşıyoruz.
Bakın değerli arkadaşlarım, soruşturma izninin,
bu kavramın istismar edilmesi, “diğer kamu görevlilerinin de dokunulmazlığı
var” yolundaki söylemin gayri ciddi boyutları, İç Tüzük’ün organize
bir şekilde eylemli olarak ihlal edilmesi, bunları anlatmayacağım,
bunları üç yıldır, dört yıldır her zeminde anlatıyoruz. Geldiğimiz
aşamada, son iki-üç aydaki bir gelişmeye dikkatinizi çekmek istiyorum.
Bakın, yolsuzluklara yol açan bürokrat, iş adamı, siyasetçi üçgenindeki
“ticari sır” kavramıyla ilgili gelişmeleri bilgilerinize sunmak
istiyorum.
Dört yıldan bu yana “ticari sır” kavramının sınırlarının
somutlaştırılması ve daraltılması yolunda kamuoyunda ve akademik
çevrelerde bir mutabakatın olduğunu biliyoruz. Nitekim, bu dönemde,
22’nci Yasama Döneminde, büyük iddialarla, büyük söylemlerle bir
araştırma komisyonu kurduk, Meclis araştırma komisyonu kurduk. Meclis
araştırma komisyonu raporunda da, o raporun dokuz ve yirmi beşinci
sayfalarında da bu konuya temas ediliyor ve yasalarımızda ve Meclis
İç Tüzüğü’nde mevcut olan bu kavramın, “ticari sır” kavramının yolsuzluklarla
mücadelede önemli bir engel teşkil ettiği vurgulanıyor, bu engellerin
kaldırılması gereğinden söz ediliyor değerli arkadaşlarım. Bunu
kim diyor? Sizler diyorsunuz, Genel Kurul diyor bunu. Ee, geldiğimiz
aşamada nasıl bir süreci yaşıyoruz? Bakın, dört yıllık söylemi içinde,
dört yıllık süre içinde, her zaman bu yoldaki değerlendirmelere katıldığını
ifade eden Hükûmetin, daha dün görüşmeleri tamamlanan Ceza Kanunu
değişiklikleriyle ilgili yasa teklifinin 22’nci maddesiyle ticari
sır, müşteri sırrı, bankacılık sırrından doğan suçları da uzlaşma
kapsamına, pazarlık kapsamına aldığını ibretle görüyoruz, ibretle
izliyoruz. Bu suçları yasal himaye altına almanın, yasal koruma
altına almanın bir gerekçesi olabilir mi değerli arkadaşlarım? Bunun
bir açıklaması olabilir mi? Dün burada bunları Sayın Bakana yöneltiyoruz,
Sayın Bakan en ufak bir açıklama getiremiyor, getirebileceği bir
açıklama yok.
Aslında bu gelişmeyle bu Hükûmetin gerçek yüzünü,
gerçek kimliğini ortaya çıkaran bir süreçle karşı karşıyayız. Yolsuzlukla
mücadele etmek, kamu personel rejimini bütünüyle dengeli bir yapı
içinde oluşturmak, değiştirmek gibi ciddi ve kalıcı bir çalışmanın
içinde olmadığını, olamayacağını bu vesileyle bir kez daha görüyoruz
değerli arkadaşlarım. Bu gelişme dahi -biraz evvel de ifade ettiğim
gibi- Hükûmetin, aslında, hangi sosyal yapıya hizmet ettiğini gösteriyor.
Bunun bir diğer anlamı ise, bir diğer açılımı ise -en hafif deyimiyle
söylüyorum- yolsuzluğa ve kayıt dışılığa göz yummaktır. Ben bu suçu
işlerim, yakalanmazsam sorun yok, yakalanırsam da belli bir bedelle
kurtulurum, anlayışını ve örgütlenmesini kurumsallaştırıyoruz.
Saygıdeğer Arkadaşım, bu konuda gülmek yerine,
gelip bu konulara somut ve ciddi cevap vermeye davet ediyorum, sizleri
sorumluluğa davet ediyorum. Ama, bunlara cevap vermek yerine, bunları
önemsemeyen tavrınız, aslında bugün geldiğimiz noktayı gösteren
ibret verici bir süreç.
FARUK ÇELİK (Bursa) – Hayret bir şey!
RECEP GARİP (Adana) – Siz kendi sorumluluğunuzu
biliyor musunuz?
ATİLLA KART (Devamla) – Bunları anlatmaya çalışıyoruz,
bunları izah etmeye çalışıyoruz ve sizleri bu konularda ciddi cevap
vermeye davet ediyoruz, ama bunu göremiyoruz, yaşadığımız sıkıntı
bu. Bunları anlatmaya devam edeceğiz.
AGÂH KAFKAS (Çorum) – Yanlış şeyler anlatıyorsan…
ATİLLA KART (Devamla) – Bakın değerli arkadaşlarım,
kamu personel rejimi çalışmaları konusunda da bu sürecin yaşandığını
görüyoruz. Acil Eylem Planı’nda, bir yıl içinde, kamu personel rejimi
düzenlemesini yapacağını vaat eden Hükûmetin, 15 Temmuz 2003 ve Temmuz
2004 tarihli Genel Kurul konuşmalarında, en geç 2004 yılı sonuna kadar
bu çalışmayı tamamlayacağını ifade ettiğini görüyoruz. Daha
sonra 2006 yılı konuşmalarında Sayın Mehmet Ali Şahin, “Efendim, bu
tasarıyı, bu taslağı 2007 yılı başında Meclis gündemine sunacağız.”
diyor.
Bakıyoruz, bu yöndeki eleştiriler gündeme geldiği
zaman, gerek Adalet Bakanı ticari sır konusunda ve gerek Başbakan
Yardımcısı Mehmet Ali Şahin kamu personel rejimi konusunda aynı
söylem içinde. Aynen aktarıyorum: “Efendim, biz Hükûmet olarak ticari
sır ve kamu personel rejimi yapılanmasına çok önem veriyoruz. Bu
beklenti ve hassasiyetleri anlayışla karşılıyoruz. Hazırladığımız
tasarı veya taslağı…”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kart, buyurun, bir dakikalık süre
içinde konuşmanızı tamamlayınız.
ATİLLA KART (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
“…en kısa zamanda, 2007 yılı başında Genel Kurul
gündemine sunacağız.”
Değerli arkadaşlarım, bunlar, gayriciddi ve
inandırıcı olmayan söylemlerdir, Hükûmetin gerçek kimliğini yansıtan,
gösteren söylemlerdir; hiçbir geçerliliği yoktur, hiçbir ciddiyeti
kalmamıştır. Dört yıldan bu yana böylesine temel konuları Meclis
gündemine getirme iradesini ortaya koyamayanların yolsuzlukla
mücadele amaçlarının varlığından söz edemezsiniz. Yolsuzlukla mücadele
ediyor izlenimi veren ve yolsuzluk ilişkilerini sistematik hale
getiren, denetlenemez bir duruma getiren bir siyasi yapılanmayla
karşı karşıyayız. Biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu gerçekleri
bundan böyle de her zeminde anlatmaya devam edeceğiz.
Bu değerlendirmelerle, bu düşüncelerle Genel
Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önerinin aleyhinde, Denizli Milletvekili Ümmet
Kandoğan.
Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin aleyhinde
söz aldım. Şunun için aleyhinde söz aldım: Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu, bugüne kadar müteaddit kereler dokunulmazlıklarla ilgili
dosyaları ve bu konuyu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine
taşıdı. Ancak, bütün burada yapılan görüşmelerin neticesinde,
iktidar partisi milletvekillerinin oylarıyla, getirilen öneriler
burada reddedildi. Biraz sonra, yine iktidar partisinin oylarıyla,
getirilen bu öneri de yine reddedilecek ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinde yapmış olduğumuz bu çalışmanın bir karşılığı olmayacak.
Bakınız, biraz önce Divan Kâtibimiz, Sayın Cumhurbaşkanından
geri gelen bir kanunla ilgili geri gönderme gerekçesini okudu. Şimdi,
son dönemde, hatırlayın, haftalardan beri Vakıflar Kanunu, 15 ile
yeni üniversite kurulmasıyla ilgili kanun, Toprak Koruma ve Kullanma
Kanunu ile ilgili görüştüğümüz son üç kanun Sayın Cumhurbaşkanından
geri geldi. Biz, burada çıktık, hepsinde söyledik: Yanlış yapıyorsunuz,
bu kanunlar Sayın Cumhurbaşkanından geri döner. Gelin, burada görüşürken
bu söylediğimiz fikirler doğrultusunda bununla ilgili bir düzenleme
yapalım, bu yanlıştan dönün dedik, ancak sizlere dinletemedik.
Şimdi, dokunulmazlıklarla ilgili elimde belgeler
var. Şimdi, 25 Ekim 2002 tarihine sizi götürmek istiyorum. Ne oldu
25 Ekim 2002 tarihinde? Türkiye bir canlı yayına kilitlendi, 2002 seçimlerinden
çok kısa bir süre önce. O canlı yayında Türkiye’nin çeşitli meseleleri
tartışıldı Sayın Erdoğan ve Sayın Baykal arasında ve tartışmanın
bir bölümünde de dokunulmazlıklarla ilgili konu gündeme geldi. Sayın
Baykal, o gün, konuşmasında, dokunulmazlıkların kürsü sorumsuzluğu
dışında sınırlandırılması gerektiğini dile getirdi, ama Sayın
Erdoğan oradan dedi ki: “Niçin kürsü sınırlandırması olsun? Onu da
kaldıralım, vatandaş Ahmet efendinin böyle bir hakkı var mı?” Aynen
cümle böyle: “Vatandaş Ahmet efendinin böyle bir hakkı var mı?” Yani,
o akşam Sayın Başbakan, Sayın Baykal’dan bir adım daha ileri giderek,
bütün dokunulmazlıkların, kürsü sorumsuzluğunun da dâhil edilerek
bütün dokunulmazlıkların kaldırılmasını istedi ve Sayın Baykal’a
bir teklifte bulundu: “Hep beraber, el ele bunu gerçekleştirelim.” Sayın Başbakan 70 milyonun
huzurunda söz verdi. İşte burada, konuşmalar burada.
Şimdi beşinci yıla girdik. İşte, Meclisin son yasama
yılı. Ne zaman dokunulmazlıklarla ilgili olarak bir düzenleme yapacaksınız?
İktidar partisine soruyorum, Sayın Başbakana soruyorum: Milletin
huzurunda vermiş olduğunuz söze dört yılı aşkın bir zamandan beri
niçin sahip çıkmıyorsunuz? Niçin, verdiğiniz sözden geri duruyorsunuz?
Niçin korkuyorsunuz? Bir endişeniz mi var, bir panik içerisinde misiniz
ki bu meseleyi Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine taşımıyorsunuz?
Ne zaman taşıyacaksınız? İşte, seçimlere de az bir süre kaldı. Seçimlerden
sonra da yeriniz zaten bu taraf olacağı için, böyle bir değişikliği
gündeme getirmeniz bile belki söz konusu olmayacak. Bir ara 370 kişilik
milletvekilliği çoğunluğuna sahiptiniz, Anayasa’yı değiştirecek
güce sahiptiniz. Niçin Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine
getirmediniz?
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Burada da yerleri yok.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Şimdi... Hayır, biz de
destek verelim. Bakınız, biz de destek verelim. Cumhuriyet Halk Partisi
hazır, Anavatan Partisi hazır; biz de destek verelim, geliniz, bu dokunulmazlıklarla
ilgili meseleyi, halkın önünde söz verdiğiniz meseleyi Meclisin
son yılında hep beraber yapalım.
Şimdi, dokunulmazlık dosyaları gündeme geldiğinde
AK Partili arkadaşlar çıkıyorlar buraya, okudum -karbon kâğıdı koyun-
hepsi birbirinin aynısı, aynısı. Biraz sonra aynı konuşma yapılacak.
Efendim, Cumhuriyet Halk Partisi Uzlaşma Komisyonuna üye vermiyormuş…
Peki, ben, buradan size soruyorum: Uzlaşma Komisyonunu toplamadan
burada kaç anayasa değişikliği yapıldı? Kaç anayasa değişikliği
yapıldı? O anayasa değişikliklerinde Uzlaşma Komisyonu toplantısına
ihtiyaç duymuyorsunuz, ama, iş ne zaman ki dokunulmazlığa geliyor,
efendim, Uzlaşma Komisyonuna Cumhuriyet Halk Partisi üye vermiyormuş
da onun için toplanamıyormuş… Diğerlerinde nasıl yaptınız? Diğer
anayasa değişikliklerini Uzlaşma Komisyonu toplanarak mı yaptınız?
Toplanmadı hiçbirinde.
İki: Şimdi, milletvekilleri gelecek, diyecekler
ki: Efendim, Türkiye’de dokunulmazlığı olan çok memur var, önce onları
bir halledelim, ondan sonra milletvekili dokunulmazlığıyla ilgili
sıraya geçeriz.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bakınız -ben,
kaymakamlık yaptım, vali yardımcılığı yaptım- 4483 sayılı bir Kanun
var, memurların ve diğer kamu görevlilerinin yargılanmalarıyla
ilgili bir Kanun. O Kanun’da ön inceleme yetkisi kaymakamlara ve
valilere verilmiş. Yani, ben, kaymakam olarak o yetkiyi kullandım,
ön inceleme yetkisi verdim ve ön inceleme yetkisi neticesinde karar
verdim. Yani, bunun içerisinden, uygulamadan gelen birisiyim.
Şimdi, Türkiye’de yargılanmayan memur diye bir
şey yok, yok böyle bir şey. Kim aksini iddia ediyorsa gelsin, burada
“memurlar Türkiye’de yargılanamıyor, yargılanmalarının önünde
engeller var, kısıtlamalar vardır” diye hiç kimse bir şey söylemesin.
Çünkü, 4483 sayılı Kanun çok açık bir şekilde. 4483 sayılı Kanun’un
7’nci maddesi, ön incelemenin, yani hakkında bir ön inceleme başlatılan
memurla ilgili ön incelemenin otuz gün içerisinde bitirileceği
hükmünü amir. Yani, bir memurla ilgili ön inceleme başlatmışsanız,
otuz gün içerisinde bitmesi gerekir. Bu süre çok acil hâllerde on beş
gün uzatılabilir ve kırk beş gün içerisinde ön inceleme bitiyor. Ön
inceleme üzerine verilen karar, vali ve kaymakamlar veriyor bu kararı
ve diğer kamu görevlileri veriyor; bu karar, eğer ön incelemeyle
izin verilmişse ilgili memur, izin verilmemişse yetkili cumhuriyet
başsavcısı veya şikâyetçi, bölge idare mahkemesine ve Danıştay 2. Dairesine
itiraz edebiliyor. Yani, o verilen kararla ilgili olarak cumhuriyet
başsavcıları devreye giriyor ve verilen kararla ilgili olarak,
ret kararı verilmişse cumhuriyet başsavcıları bizzat bölge idare
mahkemesine ve Danıştay 2. Dairesine itiraz edebiliyor. İtiraz
üzerine bölge idare mahkemesi ve Danıştay 2. Dairesi üç ay içerisinde
karar vermek mecburiyetinde. Yani, bir soruşturmayla ilgili, memurla
ilgili bir soruşturma başladığı andan itibaren azami beş ay içerisinde
bu soruşturma tamamlanıyor. Bütün memurlar için bu geçerli. Bundan
istisna yok.
Şimdi, buna itirazınız varsa, bunu da bir dokunulmazlık
zırhı olarak görüyorsanız, 355 kişilik Meclis çoğunluğunuz var,
anayasa değişikliği de gerekmez veya gerekirse bizler de destek
olalım, buradan yüzlerce kanun geçirdik diye övünüyorsunuz, geliniz,
bu memurların yargılanmalarıyla ilgili olarak bu kanunu da ortadan
kaldıralım, bütün memurların yargılanmasını bu usulden çıkaralım,
yetkili cumhuriyet başsavcılıkları direkt olarak soruşturma açsınlar,
soruşturma yapsınlar. Buna niye yoksunuz? Bunu kim yapacak?
Şimdi, biraz sonra geleceksiniz, diyeceksiniz
ki, önce bunu kaldıralım. Gelin, kaldıralım, gelin. Ben teklif vereceğim
ama, benim verdiğim teklifleri işleme koymuyorsunuz. İktidar partisinden
bir milletvekili bir kanun teklifi versin veya Hükûmet bir tasarı getirsin,
bunu burada görüşelim, bunu burada halledelim, sizin istediğiniz
şekilde, bütün memurlar yargılansın. Yani, bu, bir mazeret değildir.
Onun için, değerli milletvekilleri, bu milletin
önünde bizzat Sayın Başbakan tarafından verilen ve bugüne kadar arkasında
durulmayan bu sözün, beşinci yasama yılında bu Meclisçe hayata geçirilmesinin
mutlaka gündeme getirilmesi lazım. Yoksa, yarın seçim meydanlarına
gittiğinizde, dokunulmazlıklarla ilgili bu husus sizin önünüze
konacak değerli milletvekilleri. Gittiğiniz her yerde bu size sorulacak:
Niçin beş yılda bu anayasa değişikliğini yapmadınız, dokunulmazlıklarla
ilgili sınırlamaları niçin ortadan kaldırmadınız, diye, gittiğiniz
her yerde, hem milletvekilleri olarak sizlere hem de Sayın Başbakana
“Başbakan” sıfatıyla sorulacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kandoğan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Vakit geçmiş değildir
sayın milletvekilleri.
Bakınız, elimde bir araştırma var. Araştırmayı da
siz yapmışsınız. “Türkiye’de yolsuzlukla mücadele noktasında bu
Hükûmeti başarılı buluyor musunuz?” diye sormuşlar. Bu anket, sizin
anketiniz. Yüzde 57,6’sı, Hükûmeti yolsuzlukla mücadelede başarılı
bulmuyor. Bunun içerisinde fikrini belirtmeyenler de var. Öyle
olunca, yaklaşık yüzde 75-80’lik bir kesim, sizin, Türkiye’de iktidar
olduğunuz günden beri yolsuzlukla yaptığınız mücadeleyi -eğer yapıyorsanız- başarılı bulmuyor.
Niye bulmuyor? Çünkü, basında ve televizyonda her gün görüyorsunuz,
siyasetçi-bürokrat-iş adamı üçgeni içerisinde ortaya çıkan iddialar
-doğruluk derecesini ben buradan söyleyemem- her gün gazetelerin
baş sayfalarında ve televizyon ekranlarında. İşte…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FARUK ÇELİK (Bursa) – Sizinkiler çok yolsuzluk
yapmış Ümmet, çok. Ne yapalım, bitiremiyoruz.
BAŞKAN – Sayın Kandoğan, teşekkür ediyorum.
ÜMMET KANDOOĞAN (Devamla) – Ben teşekkür ediyorum.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) – Siz de az değilsiniz,
siz de yaptınız, siz berabersiniz. Merkez sağın yaptığını kimse unutamaz.
Siz yıkanmış değilsiniz yani.
FARUK ÇELİK (Bursa) – Yaşa Mehmet Bey.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin
lehinde, Hatay Milletvekili Gökhan Durgun.
Sayın Durgun, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Grubumuzun önerisi lehinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Meclisteki tabloya bir göz atmaya kalkarsak, karşımıza
çıkan rakamlar şunlar: Dokunulmazlık dosya sayısı 277. Mecliste
144 milletvekili hakkında 251 dokunulmazlık dosyası var ve bu dosyaların
251 tanesi, milletvekili sıfatı sona erinceye kadar ertelenmesi
konusunda karara bağlanmış. Şimdi, böyle bir Meclis, böyle bir karar
ve dokunulmazlıklar konusunda hâlâ aynı ısrarı sürdüren bir iktidar.
İktidar partisi olarak siz, bugün muhalefet olan
biz de o dönemde beraberce bu halka söz verdik. Dedik ki: İktidara
gelir gelmez -kim gelirse gelsin- bu dokunulmazlıklar olayını çözeceğiz.
Sayın Başbakan televizyon programında söz verdi. 70 milyonun önünde
söz verdiniz. Bakın, birkaç ay sonra seçime gidilecek. Peki, siyasetçi
sözünü tutmadan, bu sözünü yerine getirmeden nasıl halkın karşısına
çıkacak? Bir daha mı söz vereceksiniz? 2007 seçimlerinde, yine, Sayın
Başbakan, aynı sözü vererek, bu milleti kandırıp oyunu mu almaya
çalışacak?
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan konuşuyor,
diyor ki: “Yolsuzluklara damardan girdik.” Bu söz inandırıcı olmaktan
çok uzak. Yolsuzluklara damardan girmenin ilk adımı, iğnenin ucu, dokunulmazlıkları
kaldırmaktır. Yani, Sayın Başbakan bunu söylerken şaka mı yapıyor,
yoksa, bu konuyu ciddiye mi almıyor, orasını çok net bilemiyorum.
Şunu da söylemek istiyorum: Hiçbir iktidar, sizin
iktidarınız kadar yolsuzluklara bulaşmamıştır. Bu konular seçimlerde
konuşulmuştur, millet tarafından benimsenmiştir, sahiplenilmiştir;
ancak, bugün geldiğimiz noktada, ısrarla, birtakım gerekçeler öne
sürülerek dokunulmazlıklar konusu rafa kaldırılmış durumdadır.
Sayın Başbakan diyor ki: “Bu konuda acele etmeyelim.
Hakkında dava açılmış benim bazı arkadaşlarım var. Bunlar çok değerli
insanlardır. O nedenle, bunu şimdi gündeme getirmek istemiyorum.”
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – Ne zaman dedi?
GÖKHAN DURGUN (Devamla) – Dedi.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – Yok öyle bir
şey.
GÖKHAN DURGUN (Devamla) – Demiş, demiş; buyurun,
var. Yani, kalkarsınız buradan gelir söylersiniz.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – Söyleriz.
GÖKHAN DURGUN (Devamla) – Aynen bunu söylemiş.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – Nerede?
GÖKHAN DURGUN (Devamla) – Dokunulmazlık konusu
“bazı arkadaşlar hakkında dava açılmıştır, bunu gündeme getirmeyelim”
diyerek geçiştirilecek bir konu değildir. Tam tersine, Türkiye’de
bugün temiz siyaset anlayışına ulaşabilmek için “benim arkadaşlarım
hakkında iddia varsa dokunulmazlıklarını kaldıralım, hemen yargılayalım,
aklanırsa devam eder, suçlu bulunursa cezasını çeker” demek lazım.
Böyle bir tabloyla uygar bir toplum olunabilir
mi, uygar bir ülke olunabilir mi? Avrupa Birliğine girmeye çalışıyoruz.
Avrupa Birliğine girmek demek, uygarlık yolunda bir adım atmak demek.
Avrupa Birliğini uygarlık noktasında yakalamaya çalışıyoruz. Avrupa
Birliğine mensup ülkelerde yolsuzluk dosyası 257 tane yok, 277 tane
yok, 144 milletvekili hakkında yok. Ama, ne yazık ki, Avrupa Birliğine
girmek için limanlarımızı -bugün yine televizyonlarda vardı- ve
havaalanlarımızı açıyoruz. Ankara’dan ses yok, Finlandiya’da bunlar
tartışılıyor. Kimler, hangi kapının arkasında ne söz vermişler, bunu
da bilmek çok mümkün değil.
Bakın, Meclisteki dokunulmazlık dosyalarının
listesini size okuyayım: İhaleye fesat karıştırmak, görevi kötüye
kullanmak, hayalî ihracat yapmak, naylon fatura düzenlemek, evrakta
sahtecilik yapmak, dolandırıcılık yapmak, zimmet, nitelikli zimmet
suçu, usulsüz arsa satışı yapmak, kayıp trilyon hesabını vermemek,
kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık yapmak… Liste bu.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) – Hakaret de var. Hakareti
de hem biz yapmışız!
GÖKHAN DURGUN (Devamla) – Liste bu ve bu arkadaşlarımız
bugün milletvekili, kanun çıkartıyor; ama, bir düşünürün çok güzel
bir sözü var: “Temel ahlakî kavramlarda mutabık kalınmamış toplumlarda
odalar dolusu kanun da yapsanız hiçbir sorunu çözemezsiniz.” Sizin
de yaptığınız şimdi bu.
Sayın Maliye Bakanına da gelmek istiyorum. Sayın Maliye Bakanı…
Üç defa gensoru verdik. Maliye Bakanı hakkında, üç defa da bu gensorularımız
reddedildi. Gensoru açılmasına gerek olmadığı ortaya çıktı, bunu
bu şekle getirdiniz. Ancak, naylon faturacılıktan af çıkartarak
Maliye Bakanını akladınız.
Başka arkadaşlarınızla ilgili de var, onlar
için de kanun hazırlayın, onları da aklayın, ondan sonra kaldırın
şu dokunulmazlıkları. Biz, yargılanmak istiyoruz. Benim de dosyam
var, benim de dosyam bekliyor, ama benim dosyam biraz önce saydığım
suçlardan dolayı değil. Seçimlerde seçim yasaklarına uymamışım,
gece güneş battıktan sonra miting yapmışım, konuşma yapmışım, onunla
ilgili bir dosya var. Derhal kaldırın benim dokunulmazlığımı. Benim
dokunulmazlığımı kaldırmanızı istiyorum. Ben yargılanmak istiyorum.
Adalet bulmak, hak aramak, en kutsal haktır. Bunu niye esirgiyorsunuz
bizden? Bıraktık sizi sırtınızdaki dosyalarla, biraz önce saydığım
bu suçlarla baş başa bırakıyoruz sizi, siz onları sırtınızda taşımaya
devam edin; ama, bizim sırtımızda bu dosyalar kalmasın, kaldırın dokunulmazlığımızı.
Bunu istiyoruz, bunu da yapmıyorsunuz. Yani, böyle ilginç bir konu.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de manzara bu. Dünyanın
hiçbir demokrasisinde olmadığı kadar geniş bir dokunulmazlık zırhı
var Türkiye’de, milletvekillerinin sırtına geçirilmiş; dünyanın
hiçbir demokrasisinde böyle bir şey yok. En kapsamlı, en mutlak, en
yaygın, en acımasız, yargıya en çok mesafeli bir dokunulmazlık sistemi
Türkiye’de ve bu hâlâ mevcut şeklini korumaya devam ediyor. Türkiye’de
siyaset kirlenmiş, yolsuzluklar siyasetten güç almış, siyaset yolsuzlukların
içinde yer almış, önü açılmış. Türkiye’nin arınması lazım, Türkiye’nin
temizlenmesi lazım, dürüst bir yönetimin ortaya çıkması lazım. Her şeyden önce, siyaset,
hesabı verilebilir bir yönetime kavuşturulması lazım.
Burada bunlara itiraz edebilecek birisi var mı?
Yok. Ama, her neyse, üç tane gerekçeyle biraz sonra burada yine aynı
şeyleri söyleyeceksiniz ve diyeceksiniz
ki, bu nedenle dokunulmazlıklar kalkmıyor.
Değerli arkadaşlarım, siyaset cesaret işidir. Eğer
hakkındaki iddialar doğru değilse, bu iddiaları cesaretle çıkıp
yargılanmanın yolunu açmak gerekir. Ama, ne yazık ki bu cesareti
sizlerde göremiyoruz.
Türkiye’nin temel gündemi yolsuzlukla mücadele,
yoksullukla mücadele. Tabii,
yolsuzluk olunca yoksulluk da onun beraberinde geliyor, birlikte
geliyor. Ekonomik problemler, ekonomik sıkıntılar da beraberinde
geliyor. Bununla birlikte Türkiye’nin borçları da artıyor. İç ve dış borcun artmasının
temel sebeplerinden bir tanesi de yolsuzluklardır. Eğer dokunulmazlıkları
kaldırmazsanız, sadece kürsüyle sınırlandırmazsanız dokunulmazlıkları,
siyasetçi-bürokrat-iş adamı üçgeni, kumpası devam edecek ve bu yolsuzlukların
önü alınamayacak.
Baklava çalan çocuğa ceza verebiliyoruz, normal
bir vatandaşa ceza verebiliyoruz, ama kendimizi bu konuda ayırıyoruz.
Peki, neden kaçıyoruz? Kaçmamak lazım, gidip hesabını vermek lazım.
Değerli arkadaşlarım, bu şekilde, Türkiye’nin
hiçbir sorununu çözmek mümkün değildir. Bu anlayışla, bakın, aşağıda
da bunları çözemiyorsunuz. Bu sefer, bu yolsuzluklar, taa illere
kadar, ilçelere kadar gidiyor; Ali Dibolar çıkıyor, Ali Edeler çıkıyor,
Ali Cengizler çıkıyor. Yani, Ali’yle başlayıp, sonunda ne kadar kurum,
kuruluş varsa, beraber, birlikte bu işler ortaya konuyor.
Değerli arkadaşlarım, bu kamu taşıma biletlerinde
kalpazanlık yapma işi de çok ilginç. Yani, bir belediyede çalışan
bir arkadaşımızın, çok ilginç bir şekilde, otobüs biletlerini sahte
bastırıp sattığı iddiasıyla, bugün, dosyası mevcut. Niye bunları
kaldırmıyorsunuz? Bu insanlara da hakaret ediyorsunuz, bu insanlara
da günah ediyorsunuz. Kaldırın, adamlar yargılansın.
ALİ İBİŞ (İstanbul) – Siz o arkadaşa yakıştırıyor
musunuz?
GÖKHAN DURGUN (Devamla) – Tamam işte, yargılansın.
Ben de aynı şeyi söylüyorum sayın arkadaşım. Yani, kaldırın, yargılansın.
Yani, bunu istemek, bunu söylemek doğru olan bir şey değil mi? Buna
hakkımız yok mu? Yani, bu ne iddiası? Ne gerek var bu iddialara? Allah’ınızı
severseniz, söyleyin. Yani, bu iddialara ne gerek var? Yolsuzluk,
ihaleye fesat karıştırma, sahte bilet basma, zimmet, bir sürü olay. Yani,
niye bu insanları saklıyoruz, niye bu insanları bu zırhın içine koyup
da toplumda bu Meclisin, bu Parlamentonun, bu demokrasinin itibarını
düşürüyoruz? Bir başka ülke, böyle bir demokrasiye, böyle bir ülkeye
saygı duyabilir mi? Bu vaziyette, bu tabloyla Avrupa Birliğine girilebilir
mi?
Yani, Avrupa Birliğine girerken neyi kastediyoruz,
neyi bekliyoruz? Ekonomik olarak herkesin oraya gideceğini mi düşünüyoruz?
Ben böyle bakmıyorum. Uygarlığını örnek almaya çalışıyorum. Uygarlığıdır
bizim örnek almamız gereken Avrupa Birliğinde. Orada böyle bir olay yok, varsa da çok az.
Hemen gereği yapılıyor. Ama Türkiye’de yıllardan beri, ne yazık ki,
bu konu çözülemiyor.
Tabii,
bu böyle devam ederken, bir de geçmişteki siyasetçilerden hesap sorma
olayı var. Komisyonlar kuruluyor, eski iktidar olanlar, muhalefet
olanlar, gidiyor yargılanıyor. Ama, yarın-öbür gün, bu konularda da
dosyası bulunanların önümüzdeki dönemde de yargılanacağını
unutmamak gerekir. O günler de gelecek. Ancak, bütün bunlara rağmen
bugün bu öneriyi verdik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÖKHAN DURGUN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun.
GÖKHAN DURGUN (Devamla) – Ben de bu önerinin lehinde
oy kullanacağımı belirtiyorum.
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önerinin aleyhinde, Konya Milletvekili Kerim Özkul.
Sayın Özkul, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
KERİM ÖZKUL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar; benden önceki konuşmacılar,
yarın halkın içerisine gittiğimizde bize dokunulmazlıkları soracağından
bahisle, dokunulmazlıkların kaldırılmasını talep ettiler. Efendim,
biz yarın halkın içerisine gitmeyeceğiz, bugün de halkın içerisindeyiz.
Şahsen ben, her hafta sonu Konya’da seçmenlerle birlikteyim. İlçe ilçe,
belde belde, köy köy dolaşıyorum, orada halkımızın sorunlarını bire
bir yerinde tespit etmeye çalışıyoruz.
Bugüne kadar hiçbir sade vatandaş bana dokunulmazlıklarla
ilgili bir sual tevdi etmedi, dokunulmazlıklara ilişkin bir
şikâyette de bulunmadı. Bu nedenle, halkın gündeminde dokunulmazlıklarla
ilgili bir madde yok. Halkın gündeminde neler var? Halkın gündeminde,
bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşeceğimizi haftalar
önce belirttiğimiz, salı günü Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarla
birlikte karara bağladığımız… Onların talebi üzerine TRT’yle ilgili
araştırma önergeleri tekliflerini görüştük. Ondan sonra da bu hafta
neleri görüşeceğimizi birlikte karara bağlamıştık. Halkın gündeminde
olan şeyler bunlar.
Bakın, biz bugün neyi görüşeceğiz: Sayın Kütahya
Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur’un vermiş olduğu kanun teklifini
görüşeceğiz. Kanun teklifiyle… 18/10/2006 tarihinden beri ölüm aylıkları
bağlanamıyor. Zira, ilgili hükmü, Anayasa Mahkemesi 18/10/2005 tarihinde
iptal etti ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bir yıllık süre verdi.
Bir yıl içerisinde, ölüm aylıklarının bağlanmasına ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi yeni bir düzenleme yapmakla yükümlü idi, görevli
idi.
İşte, biz, buna ilişkin kanun teklifimizi verdik,
gündemdeki yerini de aldı. Bugün görüşeceğimiz konu, Ölüm Aylıklarının
Bağlanmasına İlişkin Kanun Teklifi’dir. Halk bunu bizden bekliyor.
18/10/2006 tarihinden itibaren ölüm aylıkları bağlanamıyor. Öncelikle
gündemin…
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Biz buna karşı mıyız?
KERİM ÖZKUL (Devamla) – Karşı değilsiniz ama, İç
Tüzük’ün verdiği yetkiyi… Biraz önce Sayın Atilla Kart dedi ki…
BAŞKAN – Sayın Özkul, Genel Kurula hitap edelim,
lütfen.
KERİM ÖZKUL (Devamla) – Evet. Biraz önce Sayın
Atilla Kart dedi ki: “Dokunulmazlıkla ilgili açıkça İç Tüzük ihlali
yapıyorsunuz.” Acaba ben yanlış mı hatırlıyorum diye, tekrar İç Tüzük’ü
açtım ve baktım. İç Tüzük’ün ilgili maddesi “Karma Komisyon, dokunulmazlığının
kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği veya bakanlık
sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verir.” diyor.
Burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi, önüne gelen
dokunulmazlık dosyalarının belli bir oranında dokunulmazlığı
kaldırmakla yükümlü, diye bir ifade göremedim ben. Türkiye Büyük
Millet Meclisi, önüne gelen dokunulmazlık dosyalarını, dokunulmazlık
talebini, ya kaldırır dokunulmazlığı ya da dönem sonuna bırakabilir.
Bunlardan istediği birini tercih etmekle özgürdür, özgür iradeyle
söz verir…
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Sayın Genel Başkanın
söz verdi.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Karşı olan yok ki!
KERİM ÖZKUL (Devamla) – Ve Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kurulduğu günden bugüne kadar dokunulmazlıklar hep istisnai
olarak kaldırılmıştır.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) – Başbakan söz vermedi
mi?
KERİM ÖZKUL (Devamla) – Seksen altı yıllık Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarihine baktığınızda, dokunulmazlığı kaldırılan
milletvekili sayılarının bir elin parmaklarını geçmediğini görürsünüz
arkadaşlar.
Dokunulmazlığın kaldırılması istisnai bir durumdur
ve İç Tüzük de Türkiye Büyük Millet Meclisine dokunulmazlıkların
kaldırılması ya da soruşturmanın dönem sonuna bırakılması yetkisi
vermiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi de bu yetkiyi özgürce kullanmaktadır.
Herhangi bir İç Tüzük ihlali yoktur.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Yapamayacağınız sözü
niye verdiniz peki?
KERİM ÖZKUL (Devamla) – Efendim, Cumhuriyet Halk
Partisi, sıklıkla, dokunulmazlıklara ilişkin konuyu Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemine getirmektedir.
Sizlerden şunu istirham ediyorum: Lütfen, Türkiye
Büyük Millet Meclisi dokunulmazlıklara ilişkin tutanakları bir
inceleyin. Klişeleşmiş laflarla, kalıplaşmış laflarla, hemen hemen
tüm konuşmaların yüzde 95’i aynı şeyler, aynı şeyleri ifade ediyorlar,
aynı şeyleri söylüyorlar ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemini
işgal ediyorlar.
Ben, bu haftanın Mevlânâ Haftası olması nedeniyle,
Hazreti Mevlânâ’nın bir sözüyle konuşmamı sona erdirmek istiyorum.
Hazreti Mevlânâ diyor ki: “Dün, dünde kaldı cancağızım. Bugün yeni
şeyler söylemek lazım.” diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Dünkü sözlerinizi
unuttunuz mu?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, görüşmeler tamamlanmıştır.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.21
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.30
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli),
Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşimi’nin İkinci Oturumu’nu
açıyorum.
Gündemin “Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere’nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN – 1’inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleri ile ilgili komisyon
raporu gelmediğinden teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2’nci sırada yer alan,
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin
Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN – Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer
alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Amerika Birleşik Devletleri
Hükûmeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım
Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri
Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının
Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S.
Sayısı: 1147)
BAŞKAN – Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer
alan, Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur’un, Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
4.- Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur’un; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/874) (S. Sayısı: 1249) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükümet? Yerinde.
Komisyon raporu 1249
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
(x) 1249 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
Teklifin tümü üzerinde,
AK Parti Grubu adına Abdullah Erdem Camtimur, Kütahya Milletvekili;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bayram Meral, Ankara Milletvekili;
Anavatan Partisi Grubu adına Hüseyin Güler, Mersin Milletvekili;
şahısları adına, Remziye Öztoprak, Ankara Milletvekili; Ahmet Yaşar,
Aksaray Milletvekili; Bayram Meral, Ankara; Ümmet Kandoğan, Denizli;
Mehmet Eraslan, Hatay. Tabii, şahısları adına sadece ilk iki üyeye
söz vereceğim.
Teklifin tümü üzerinde,
AK Parti Grubu adına, Abdullah Erdem Cantimur, Kütahya Milletvekili.
Buyurun Sayın Cantimur.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 1249 sıra sayılı Kanun Teklifi’m üzerinde AK Parti
Grubunun görüşlerini ifade etmek için söz almış bulunuyorum. Yüce
heyeti saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sosyal güvenlik, doğumdan ölüme kadar toplumun
tüm kesimlerini ilgilendiren önemli bir müessesedir. Sosyal güvenlik,
adından da anlaşılacağı üzere, toplum içinde yaşayan ferdin, sosyal
yaşam alanında kendini güven içinde hissetmesini sağlayan bir sistemdir.
Sosyal güvenlik, ferdi, ne zaman ve nasıl geleceği belli olmayan
risklere karşı koruyan bir sistemdir. Sosyal güvenlik, sadece sigortalıya
hizmet veren bir sistem değil, aynı zamanda, sigortalının bakmakla
yükümlü olduğu kişilere de hizmet veren, onları da güvenlik altına
alan toplumsal bir kurumdur. Sigortalının
ölümü halinde, hak sahiplerine, dul ve yetimlerine ölüm aylığı bağlayarak,
namerde muhtaç etmeyen önemli bir kurumdur.
Şu anda görüştüğümüz,
vermiş olduğum bu kanun teklifi, sigortalının ölümü halinde dul ve
yetimlerine ölüm sigortasından aylık bağlama şartlarını tanzim
etmektedir. Bu madde, 6 Mart 1981 tarih, 2422 sayılı Kanun’la değişen
maddedir.
506 sayılı Kanun’un
ölüm sigortasından yararlanmasına ilişkin 66’ncı maddesinin (c)
bendinde, toplam olarak 1.800 gün veya en az beş yıldan beri sigortalı
bulunup, sigortalılık süresinin her yılı için ortalama olarak 180
gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş durumda
ölen sigortalının hak sahiplerine ölüm aylığı bağlanacağı belirtilmiştir.
Bu durumda, bir sigortalının
tescil tarihinden itibaren tam beş yıl sonra vefat etmesi hâlinde,
bu sigortalının hak sahiplerinin ölüm sigortasından aylık bağlanması
için beş yıl çarpı 180 gün, eşittir 900 gün prim ödemesi yeterli olacağı
hâlde, dokuz yıl sigortalılık süresinde vefat etmesi hâline ise
1.620 gün prim ödeme gün sayısı aranıyor olması Anayasa’nın eşitlik
ilkesine aykırıdır. Yani, sigortalılık süresi beş yıl, prim ödeme
gün sayısı 900 gün olduğunda hak sahiplerine ölüm aylığı bağlayacaksınız;
ancak, sigortalılık süresi dokuz yıl, bu süre içerisinde prim ödeme
gün sayısı 1.600 gün olan hak sahiplerine ölüm aylığı bağlamayacaksınız!
İşte, bu gerekçelerle,
Anayasa Mahkemesi, 506 sayılı Kanun’un 66’ncı maddesinin (c) bendini
18 Ekim 2005 tarihinde iptal etmiş, bir yıl içerisinde yasal düzenleme
yapılması kararını vermiştir.
Anayasa’nın 2’nci maddesinde
“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet
anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine
bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik,
laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” denilmektedir. Bu kapsamda,
sosyal hukuk devleti, insan hak ve hürriyetlerine saygı gösteren,
kişinin huzur, refah ve mutluluk içinde yaşamalarını güvence altına
alan, kişi ile toplum arasında denge kuran, güçsüzleri güçlüler karşısında
koruyarak gerçek eşitliği, yani sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi
sağlayan devlettir.
Çağdaş devlet anlayışı,
sosyal hukuk devletinin tüm kurumlarıyla Anayasa’nın özüne ve ruhuna
uygun biçimde yaşama geçirilmesini gerekli kılar. Sosyal hukuk
devletinde kişinin korunması, sosyal güvenliğin ve sosyal adaletin
sağlanmasıyla mümkündür. Anayasa’nın 60’ıncı maddesinde “Herkes,
sosyal güvenlik hakkına sahiptir.” denilmektedir. Bu hüküm, bireylere,
yaşlılık, hastalık, kaza, ölüm ve malullük gibi sosyal risklere karşı
koruyan asgari ölçüde bir yaşam düzeyini sağlamayı amaçlamaktadır.
Aynı maddenin ikinci fıkrasında “Devlet, bu güvenliği sağlayacak
gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.” denilerek, bu görevin
devlet tarafından oluşturulacak kuruluşlar yoluyla yerine getirilmesi
öngörülmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sosyal Sigortalar Kurumu da, sosyal güvenliğin
sağlanması amacıyla kurulan kurumlardan bir tanesidir. Sosyal Sigortalar
Kurumu, iş kazaları, meslek hastalıkları, hastalık, analık, malullük,
yaşlılık ve ölüm sigortaları konularında hizmet vermektedir. Sistem,
çalışanların ücretlerinden kesilen işçi payı ile işverence ödenen
paylardan oluşan sigorta primi sistemi esasına dayalıdır. Bu Kurum,
görevini yerine getirebilmek için, önceden prim geliri elde etmek
ve bu gelirleri finansman yöntemlerine göre değerlendirerek, 506
sayılı Kanun’a göre, her türlü yardım ve ödenekleri karşılamakla
yükümlüdür.
Sosyal Sigortalar Kurumunun
bu yükümlülükleri arasında yer alan, ölen sigortalının hak sahiplerine
aylık bağlanmasının dayanağı olan ölüm sigortası, uzun vadeli yardım
yapan bir sigorta koludur.
Vermiş olduğum bu kanun
teklifiyle, hem Anayasa’ya aykırılık giderilmekte hem de yıllardan
beri kendilerine ölüm aylığı bağlanamayan binlerce kişinin mağduriyeti
giderilmiş bulunmaktadır.
Kanun teklifinin
1’inci maddesiyle, 506 sayılı Kanun’un 66’ncı maddesinin (c) bendi,
“5 yıldan beri sigortalı bulunup, sigortalılık süresinde en az
900 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ödemiş olmak” şeklinde
düzenlenmektedir.
Kanun teklifi’min
2’nci maddesi ile de, 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar
Kanunu’nun 26’ncı maddesinin (a) bendi ise, “5 yıldan beri sigortalı
bulunup, sigortalılık süresinde en az 900 gün prim ödemiş olan” şeklinde
düzenlenmektedir.
Yapılan bu düzenlemeler
ile ölüm aylığı bağlanmasına ilişkin şartlar kolaylaştırılmıştır.
3’üncü madde ile de
hem 506 sayılı Kanun’a göre hem de 2925 sayılı Kanun’a göre gerekli
şartlar yerine getirilmediği gerekçesi ile ölüm aylığı bağlanmayanlara,
bu kanun teklifindeki şartları yerine getirmeleri kaydıyla ölüm
aylığı bağlanacaktır. Yani, beş yıldan beri sigortalı olup, bu süre
içerisinde 900 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş
olanların hak sahiplerine, müracaatları hâlinde, bu kanun teklifinin
yürürlüğe girdiği, yani 18 Ekim 2006 tarihinden itibaren, müracaat
tarihlerini takip eden ay başından başlamak üzere ölüm aylığı bağlanacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; peki, kimlere ölüm aylığı bağlanacaktır? Ölenin
dul eşine, on sekiz yaşından küçük bekâr erkek çocuklarına, yirmi yaşına
kadar ortaöğrenimde okuyan bekâr çocuklarına, yirmi beş yaşına kadar
yükseköğrenimde okuyan bekâr çocuklarına, yaşı ne olursa olsun
bekâr veya dul olan, hak sahibi şartlarını taşıyan kız çocuklarına
ölüm aylığı bağlanabilecektir.
Biraz önce ifade ettiğim
gibi, yapılan düzenleme ile ölüm aylığı bağlanabilmesi için, beş
yıllık sigortalılık süresi ve en az 900 gün prim ödeme gün sayısı şartı
ve hak sahibi olma şartı aranmaktadır.
Burada önemli olan,
eğer ölen sigortalının askerlik borçlanması hak sahipleri tarafından
yapılarak beş yıllık asgari sigortalılık süresi içerisinde 900
gün doluyorsa, yine, hak sahiplerine ölüm aylığı bağlanabilecektir
veya sigortalının yurt içindeki çalışmaları 900 günü doldurmuyor,
ancak, ölen sigortalının yurt dışı çalışmaları varsa, yine hak sahipleri
bu sigortalının yurt dışındaki çalışmalarını borçlanmak suretiyle
kendilerine ölüm aylığı bağlanabilecektir. Yine, eğer sigortalının
Türkiye’de herhangi bir sigortası hiç yok ise, ancak yurt dışında beş
yılı aşan bir çalışması söz konusu ise, yine hak sahiplerinin müracaatı
hâlinde, bu beş yıllık süreyi borçlanmak şartıyla hak sahiplerine
ölüm aylığı bağlanma imkânı olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; burada diğer önemli bir konu ise, 1
Ocak 2007 tarihinden itibaren uygulamaya girecek olan 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’ndaki ölüm aylığına
ilişkin düzenlemelerdir.
Mevcut yasalarımızda
ölüm aylığının bağlanma şartları şöyledir: Hem 506 sayılı Kanun’da
hem de 2925 sayılı Kanun’da, 1.800 gün prim ödemiş olmak ve en az beş yıldan
beri sigortalı bulunup, her yıl için ortalama 180 gün prim ödemiş olmak
hâlinde; yine, gerek 1479 sayılı Kanun gerekse 2926 sayılı Kanun’da
ise, en az beş yıl, yani 1.800 gün prim ödemiş olmak hâlinde ölüm aylığı
bağlanabilecektir.
Diğer taraftan, 5434
sayılı Emekli Sandığı Kanunu’nda ise 3.600 gün, yani on yıl prim ödemiş
olan iştirakçinin ölümü halinde hak sahiplerine ölüm aylığı bağlanabilmektedir.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, 1 Ocak 2007 tarihinden itibaren sosyal güvenlik kurumlarımız
tek çatı altında birleştirildiği için, ölüm aylığına ilişkin tek
maddelik düzenleme söz konusudur; o da bugün görüştüğümüz maddeye
paralel bir düzenlemedir. Yani, en az beş yıldan beri sigortalı olmak
ve sigortalılık süresi içerisinde 900 gün malullük, yaşlılık ve
ölüm sigortası primi ödemiş olmak.
Değerli arkadaşlar,
burada, bizleri televizyonları başında izleyen vatandaşlarımıza
şunu söylemek isterim: Emekli Sandığında çalışan bir memur altı sene
çalıştı, rahmetli oldu; yedi sene çalıştı, sekiz sene çalıştı, dokuz
sene çalıştı, öldü ve hak sahiplerine ölüm aylığı bağlanamıyor
idi. Niye? Çünkü, Emekli Sandığında hak sahiplerine ölüm aylığı bağlanabilmesi
için 3.600 gün, yani on yıllık iştirakçilik şartı aranıyor idi ve daha
evvel hepimizin etrafında buna benzer ölüm olayları gerçekleşmiştir,
on yılı tamamlamadan vefat eden devlet memuru görmüşüzdür ve eşlerine
ve hak sahiplerine maaş bağlanmamıştır. İşte, bu hak sahipleri,
yılbaşından itibaren, eğer, ölen sigortalı beş yıllık sigortalılık
süresi içerisinde 900 gün prim ödemiş ise, yılbaşından itibaren bu
hak sahiplerine ölüm aylığı bağlanabilecektir. Yani, bu Kanun,
SSK’daki kanun 1981’de çıkmış, Emekli Sandığındaki ölümle ilgili kanun
daha eski, yani, yirmi-yirmi beş sene evvel, on sene evvel, beş sene
evvel, o günkü şartlarda ölüm aylığı bağlama şartlarını yerine getiremeyen,
ancak, yılbaşından sonra, yapmış olduğumuz düzenlemeyle ölüm aylığı
bağlanma şartlarını yerine getiren hak sahiplerine, müracaatları
halinde, yılbaşından sonra ölüm aylığı bağlanma imkânı getirilmiştir.
O açıdan, sigortalılarımızın,
daha önce aylığa hak kazanamayan sigortalılarımızın yılbaşından
sonra muhakkak müracaat etmeleri ve yıllardan beri o çekmiş oldukları
mağduriyetin giderilmesi açısından önem arz etmektedir.
Burada şunu ifade etmekte
fayda var: Beş sene evvel, altı sene evvel, yedi sene evvel ölüm aylığına
hak kazanamayan hak sahipleri, bu kanun yürürlüğe girdikten sonraki
müracaatları halinde kendilerine aylık bağlanacaktır. Yani, geriye
dönük aylık bağlama söz konusu değildir. Çünkü, bu konuda Anayasa
Mahkemesi kararı vardır. Mevcut düzenlemeler, 18 Ekim 2006 tarihine
kadar SSK Kanunu’nda geçerlidir. Emekli Sandığı ve Bağ-Kur Kanunu’nda
ise 31/12/2006 tarihine kadar mevcut uygulama geçerlidir.
Ben, bu kanun teklifinin
dul ve yetimlerimize, hak sahibi olabilecek olan anne ve babalarına
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Cantimur,
teşekkür ediyorum.
Teklifin tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Bayram
Meral.
Sayın Meral, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
1249 sayılı yasa üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Sözlerime geçmeden
önce, biraz önce, dokunulmazlıkla ilgili, arkadaşlarımız, konuşmaları
sırasında Mevlânâ’ya sığındılar. Mevlânâ öyle demiyor beyler: “Ya olduğun
gibi görün, ya göründüğün gibi ol.” (CHP sıralarından alkışlar)
“Söz verdinse, sözünde dur” bunun anlamı. Hadi, Sayın Başbakanımız
Türkiye’de verdiği sözlerde durmadığı neyse. Eğer bugün Hürriyet
gazetesinin köşesini okuduysanız, bir yazarın köşesini, Alman Başbakanı
da orada bir şey söylüyor: “Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı sözünde
durmuyor.” diyor. Bunlar bizi üzüyor değerli arkadaşlarım. İçteki
sorunlarımız farklı, dıştaki sorunlarımız farklı.
Gene bir…
ASIM AYKAN (Trabzon) –
Alman’a inanıyorsun da, Başbakana inanmıyorsun!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Onlara bizden daha çok siz inanıyorsunuz.
Gene, bir konuyu özellikle
ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlarım: Arkadaşım teknik yönlerini
anlattı, bir hakkın iadesidir. Ben, kendisine de teşekkür ediyorum.
Burada, geçmiş yasalarda da konuları ortaya koyduk. Bu yasayı da
burada, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri, yanlışlığını ısrarla
ortaya koymamıza rağmen, ellerinizi kaldırdınız, geçti; aynen,
beş üniversitedeki ısrarınız gibi, Vakıflar Yasası’ndaki ısrarınız
gibi, bir Amerikalının iş yerini kurtarmak için Toprak Koruma ve
Arazi Kullanma Yasası’ndaki ısrarınız gibi. Ne oldu? Bunların hepsi
Cumhurbaşkanlığından döndü, geri geldi. Yarın ne olacaktır? Oradan
dönmezse Anayasa Mahkemesinden dönüp geri gelecektir.
Değerli arkadaşlarım,
işin en önemli konulardan birisi, sosyal devleti ortadan kaldırdınız.
Bakınız, Sayın Bakanımız da burada. Bu Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı’nın
çıkmaza gireceğini bizden daha önce, Sayın Bakanımız, bir yazıyla,
mektupla Sayın Başbakana bildirdi. Ciddiye alan yok. Şimdi, tıkanacaksınız
yakın bir tarihte ve tıkandınız, tıkandınız değerli arkadaşlarım.
Ne oldu? İşçiyi, esnafı, dulu, yetimi, yani, mağdur etmek için bu
Mecliste ne gerektiyse onu yaptınız. Şu yasa bir aydır gidiyor geliyor,
gidiyor geliyor, gidiyor geliyor, değerli arkadaşlarım, erteleniyor.
Niye? Eğer, Avrupa Birliği isteseydi, IMF isteseydi anında bu yasa
çıkardı, ama, dulun, yetimin, işçinin hakkı bir tek orada mı kayboldu?
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, 657 sayılı Kanun’un 4/C maddesini ortaya koydunuz. Kim bunlar?
Bir bölümü Mecliste çalışan arkadaşlarımız. Hani eşit işe eşit ücret?
Bir grubu fazla ücret alıyor, bir grubu fazla ücret alıyor ve değerli
arkadaşlarım, günah işliyorsunuz. Hak sahibine hakkını vermiyorsunuz.
Şef olması gereken, bir sürü, orada çalışanın evraklarını, yazılan
evraklarını durdurdunuz ve kendi yandaşlarınızdan bir bölümünü
de kadroya geçirttiniz. İsim listesi burada. Bu adaletsizliği, bu
haksızlığı yapmayın. İsminize yakışmıyor değerli arkadaşlarım.
İki şey var: Ya bunun doğrusunu yaparsınız ya “AK Parti” adını değiştirirsiniz.
Değerli arkadaşlarım,
ne oldu? Binlerce insan işinden oldu. Niye oldu? Sattınız. Neleri
satmadınız ki! Şimdi sıra nereye geldi, biliyor musun? Halk Bankasına
geldi. Bir şey kalmadı. Arkasından da Ziraat Bankasına. Bankalardan
30 bin yetişmiş eleman geçmişte işinden oldu. Bunların birçoğu halen
daha mağduriyetin içerisinde kıvranıyor. Yarın…
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
– Zarar ediyordu o zaman.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Zarar etmiyordu. Siyasiler -işte, dokunulmazlık kalksın dediğimiz
odur- birilerine peşkeş çekiyordu. Senin Başbakanın diyor ki: “156
milyar dolar, bankalardan, batan bilmem nelerden alacağımız var.”
diyor.
HALİL ÖZYOLCU (Ağrı)
– Senin de Başbakanın!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Alsanız ya! İşte o para!
AHMET YENİ (Samsun) –
Alıyoruz, alıyoruz.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Şimdi sıra neye geldi biliyor musun değerli arkadaşlarım…
AHMET YENİ (Samsun) –
Banka soygunlarını durdurduk.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– …Halk Bankasına. Ellem kullem orada başladı şimdi. Hani bizim Ali
Dibonun yerine Erzurum diliyle “ellem kullem” var ya. Elleme kulleme
şimdi orada başladınız. O bitecek, ondan sonra, değerli arkadaşlarım,
Ziraat Bankasına sıra gelecek.
Diktiğiniz bir ağaç
var mı Allah aşkına?
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
– Sizin var mı?
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale)
– Görmüyorsun.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Yabancı sermayeden bahsediyorsunuz, yabancı sermayeden. Biz de
yabancı sermayeye karşı değiliz. Ben her zaman söylemişimdir, bu
memlekette bir çivi çakanın, bir işsize iş kapısı açanın başımın
üstünde yeri vardır.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
– Tezada düştün.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Ne yapmışsınız siz peki? Yaptığınız var mı bir şey? Hangi fabrikayı
kurdunuz? Genel Başkanımız da söyledi bunu, 9,7 milyar dolar dış kredi
gelmiş. Bunun 1,8 milyar doları, ne kadar güzel, deniz kenarında arsa,
ev varsa oraya gitmiş. 800 milyon doları değerli arkadaşlarım, kâr
payı, ufak yatırımlara. Geri kalanı Garanti Bankası, Finansbank,
Dışbank, Turkcell, Telekom, Başak Sigorta, Tekel, Petrol Ofisi ve benzeri
kuruluşlar. Var mı dış kaynaktan gelen bu memlekette bir yatırım? Ne
olacak kapının dışına koyduğunuz binlerce insanlar değerli arkadaşlarım?
Ne olacak bunlar? Binlerce, şimdi, okulu bitirmiş öğretmen adayı, değerli
arkadaşlarım, atama emri bekliyor. Niye atamıyorsunuz bunları?
Okullarda dersler boş geçiyor. Başka yerlere kadro buluyorsunuz da
oraya niye bulamıyorsunuz?
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
– 210 bin tane öğretmen atandı.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Diğer bir konu, muhterem arkadaşlarım: Sayın Başbakanınız ilan
etti, dedi ki: “Mevsimlik çalışan, muvakkat çalışan işçileri kadroya
geçireceğim.” dedi. Ben teşekkür ederim değerli arkadaşlarım böyle
bir şey olursa. Ama, burada ayrım yapmayınız değerli arkadaşlarım,
burada ayrım yapmayınız.
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Yapılan çalışmadan haberin yok. Ayırım…
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Burada ayrım yapmayınız. Bakınız, ormanda çalışan işçiler var,
tarımda çalışan işçiler var. Hatta hatta -Amasya milletvekilleri
burada mı, bilmiyorum- şeker fabrikasında çalışan işçiler, bir güreş
müsabakası vardı, orada birinci olduk, onları omuzladınız, elini
sıktınız. İşte mevsimlik işçiler bunlar değerli arkadaşlarım; bunlar
kadro bekliyor, bunları ayırmayın. Üniversiteler de var. Yani saymayla
bitmez. Kısa sürelisidir, uzun sürelisidir, kamuda çalışan işçilerin
tümü -saymayla bitmez- kadroya geçmek mecburiyetindedir. Neden
ama değerli arkadaşlarım? Bunu yapmasak, emeklilik hakkı ortadan
kalkıyor. Ne derseniz deyin, nasıl tarif ederseniz edin, üç ay geçici
çalışan bir işçi düşününüz. Burada okuryazarlığı olmaya, Kayserili
olmaya gerek yok. Üç ay çalışan bir işçi 9 bin iş günü prim ödemesi
için, değerli arkadaşlarım, yüz yıl çalışması lazım. Buna “hayır,
böyle değildir” diyeniniz var mı? Üç ay çalışan, dört ay çalışan, beş
ay çalışan… Böyle gidiyor. Var mı bunların emekliliği? Emekliyi ne
ettiniz? Gözünüz aydın, emekliyi de kuşa çevirdiniz. Ne oldu? Taban
şeyi vardı, taban. 1/1/2007’den itibaren emekli taban aylığı 476 liradan
159 liraya düşüyor. Bu nedir biliyor musunuz değerli milletvekilleri?
Eskiden bir taban ücreti vardı, yani onun altında emekli aylığı bağlanmazdı.
O taban ücretini kaldırdınız. Şimdi düşük ücretle emekli olacak
bir arkadaşımın alacağı aylık budur. Asgari ücrette birisinin hesabını
yapın. Eline geçen 159 lira ücret. Ve zaten bir bölümünün emekliliği
otomatikman elinden alındı. İnşaat iş kolunda çalışan bir işçinin…
Hani kayıt dışı diyorsunuz ya değerli arkadaşlarım, kayıt dışı
4,5 milyonun üzerinde bir kitle var. Ne oluyor? Adam diyor ki: “Nasıl
olsa, ben, emekli olamayacağım…” Bu yaşanıyor, siz de biliyorsunuz
bunu. “Nasıl olsa emekli olamayacağım, benden prim kesme” diyor işçi,
prim kesme benden. Ne oluyor prim kesmiyorsa? Sosyal Sigortalar Kurumunun
kaybı, devletin vergi kaybı, vatandaşın sosyal güvence kaybı.
Yaptığınız bu AK Partililer,
gözünüz aydın, yani, bununla övünebilirsiniz. Getirdiğiniz sosyal
güvence yasa tasarısı bu. Sayın Bakanımızın da karşı çıktığı bunlardı
işte, bunlardı işte. Bunların gelecekte o çalışanları çıkmaza
soktuğunu söyleyen buydu.
Sayın Bakanım, kusura
bakma, biraz olayın üzerinde duruyoruz ama, isminizi veriyoruz
ama, içinden geçen o, ister gizle ister gizleme.
Muhterem arkadaşlarım…
Arkadaşlarım… Arkadaşlarım, burada, şunu özellikle…
Bunun gülünecek bir
tarafı yok, acınacak bir tarafı var.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Kendi hallerine gülüyorlar, aldırmayın!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Binlerce insan işsiz geziyor.
Bakınız, arkadaşlar,
on beş tane üniversite açtınız, davullu zurnalı oralarda karşılandı.
Bir üniversiteyi bitirmiş vatandaş, genç, bana ne dedi biliyor musun?
“Sayın Başkan, ben, üç senedir, işletmeyi bitirmişim, boş geziyorum,
iş bulamıyorum. Acaba bu on beş üniversiteyi bitiren insanların
nerede çalışacağına dair, ne yapacağına dair herhangi bir düzenlemeniz,
bir araştırmanız, bir yerleştirmeniz var mı?”
Var mı değerli arkadaşlarım?
Yok. Doğuda, güneydoğuda, bir yatırımınız var mı? Orada, insan, sırtına
yorganını alan, batıya, büyük şehre akın ediyor değerli arkadaşlarım.
Bunlar birer sorun değil mi? Bunlara kim çözüm bulacak? Avrupalı getirecek,
ee, pişirecek, biz de yiyeceğiz. İşte yediniz. Bakınız, ne oldu?
Bundan hepimiz üzüntü duyduk, hepimiz üzülüyoruz. Yani, koskocaman
Osmanlı İmparatorluğu’nun kökünden gelmiş, boyun eğmemiş ne pahasına
olursa olsun. Bir AK Parti iktidara gelmiş, Avrupalının, kusura
bakmayın, iki ileri üç geri mehter takımı gibi, bir şeyi olmuş, yandaşı
olmuş. Böyle şey olur mu arkadaşlar? Buna hakkınız var mı sizin? Türkiye’yi
bu durumlara düşürmeye hakkınız var mı? Tavırlı olun, tavırlı… Tavırlı
olun… Kurtuluş Savaşı’nı dedeleriniz verdi. Sizin kadar korkak değildi,
kusura bakmayın.
RECEP KORAL (İstanbul)
– Korkak sensin! Kendine gel! Sözünü geri al!
FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
– Bu adam ne zaman konuşsa böyle konuşuyor.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Şimdi, bakınız, Sayın Başbakanım…
AHMET YENİ (
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– …Türkiye’yi nereden nereye getirdiğini buyurdular.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Neyi anlatıyorsun?
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Nereden nereye getirdiğini buyurdular.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Hangi konuyu anlatıyorsun?
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– İcraatınızı anlatıyorum, sosyal devlet yönünüzü anlatıyorum,
emekliye ne verdiğinizi anlatıyorum, işçiye ne verdiğinizi anlatıyorum.
Yüzde 3 emekliye vermedin mi?
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Ne anlattığını da bilmiyorsun.
HALİL ÖZYOLCU (Ağrı)
– Bilgi kirliliği yapıyorsun.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– 10 Lira Bağ-Kur emeklisine, 13 lira SSK emeklisine, 16 lira Emekli
Sandığının memuruna vermedin mi? Yalan mı? Bakınız, anlatıyorum…
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Ne anlatmaya çalışıyorsun.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Bakınız, anlatıyorum…
RECEP KORAL (İstanbul)
– Biraz nezaketli ol, nezaketli…
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Yaptığınız icraata bakın, icraata… İcraata bakınız, icraata…
Sayın Başbakanın anlatıyor:
“Nereden nereye geldik.” Nereye gelmişsiniz, bakın: 1.610, bu yılın
dokuz ayında cinayet işlenmiş değerli arkadaşlarım. 9.668 kapkaç. O
gençler bunu keyfinden yapmamış, işsizliğin, yoksulluğun belasıdır
bunların birçoğu değerli arkadaşlarım. 12.784 aile içi şiddet. O da
yoksulluğun, o da ümitsizliğin çaresidir. 7.141 polis memuru bu görevleri
yaparken yaralanmış, birçoğu halen daha hastanelerde hizmet veriyor.
23.537 araç çalınmış, 112.606 hırsızlık işlenmiş bu dokuz ayda, döneminizde
değerli arkadaşlarım. Hani “nereden nereye geldik” diyorsunuz
ya, ben de nereye geldiğinizi anlatmaya çalışıyorum. Bundan niye
rahatsız oluyorsunuz değerli arkadaşlarım? Bunda rahatsız olacak
ne var?
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Neyi konuşuyoruz, neyi? Hangi konuyu?
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Birlikte yaşıyoruz. Her gün televizyonlarda bunları seyrediyorsunuz.
RECEP KORAL (İstanbul)
– Nezaketsizliğinden rahatsız oluyoruz, söylediklerinden değil.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Bir bakıyorsun Avrupa Birliğine geliyorsun, bir bakıyorsun sosyal
güvenliğe geliyorsun. Ne konuştuğunu…
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Bakınız, değerli arkadaşlarım, 2000 yılında 98 bin çift ayrılmış,
yani, yuva dağılmış. 2005 yılında ne olmuş, biliyor musunuz? 148 bin
aile birbirinden kopmuş, yuva dağılmış. Niye olmuş bu biliyor musun?
Bunun altında işsizlik var, bunun altında yoksulluk var, bunun altında
bir sürü sorun var, var bunlar.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) –
Bayram Bey, bunların içerisindeki en yüksek oranı karı kocanın yükseköğretimli
olan aileler…
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Bakınız, değerli arkadaşlarım…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
karşılıklı konuşmayalım lütfen.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Değerli arkadaşlarım, on üç-on sekiz yaş arasında 2005 yılında 98
bin çocuk olaylara karışmış. Şimdi, hani güllük gülistanlıktan bahsediyorsunuz
ya muhterem arkadaşlarım, şuraya geldik diyorsunuz ya…
AHMET YENİ (Samsun) –
Millî gelirden de bahset.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Evet sayın milletvekilim, aynen millî gelirden bahsedeceğim, ağzına
sağlık, unutmuştum yoksa.
AHMET YENİ (Samsun) –
Faizlerden bahset.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Seni tebrik ederim.
Bakınız, şurada bir
beyefendi var, tanıyor musunuz? Sizin Başbakan Yardımcınız, ismini
söylemek istemiyorum. Tanıyorsunuz herhâlde. Tanıyorsunuz değil
mi? Teşekkür ederim.
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Sayın Başbakan Yardımcısının ismi ağzına yakışmıyor mu!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Burada ne diyor biliyor musunuz? “18 milyon vatandaşımız aç geziyor.”
Sevsinler senin millî gelirini.
AHMET YENİ (Samsun) –
Millî gelir rakamlarını söyle.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Okudum şimdi bunu, ben söylemiyorum. “18 milyon vatandaşımız aç
geziyor.” Bunu söyleyen sizin Başbakan
Yardımcınız. Hangi millî gelirden bahsediyorsun? İşte millî gelirin
senin. Buyur… Buyur…
HALİL ÖZYOLCU (Ağrı)
– Rakamları söyle, rakamları.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Ben söylemiyorum bunu. Sayın Başbakan
Yardımcınız söylüyor. Söyleyecek hakkın var mı senin?
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Öyle bir şey yok.
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Ya, palavra, palavra.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Senin Başbakan Yardımcına palavra diyorsan, ben ne diyeyim sana
o zaman. Yani, senin Başbakan Yardımcına sen palavra diyorsan ipin
ucu kaçmış.
AHMET YENİ (Samsun) –
Palavra senin söylediğin, Başbakan Yardımcısının değil.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Buyur
işte, buyur… Değerli arkadaşlarım, bak, çiftçi ne diyor çifti? Köylere
gidiyoruz…
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale)
– Siz köye gidiyor musunuz?
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Hepsinin görüntüsü var, ona göre konuş.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Sen
kokuyu kokuya uydursan, onun sesi var, o senin kendi yorumun. Otur,
boş yere kendini yorma, onu bilirsin sen.
Bakınız değerli arkadaşlarım,
çiftçi, şu köylere gidin, köylere.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale)
– Siz köyü tanıyor musunuz?
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Hani domuzu serbest ettiniz ya, domuzu, domuz
etini… Domuz eti serbest Türkiye’de.
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Hayret bir şey ya, hayret bir şey ya!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Şu anda köyleri… Resmî Gazete burada,
Sayın Vekilim Resmî Gazete burada, ilan etti Resim Gazete. Şu anda
Kızılcahamam, Nallıhan köylerini domuzlar, ayılar işgal etti. Allah
aşkına, ne yapacaksınız? Köylüyü kurtarın. Bunu ciddi söylüyorum.
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Allah, Allah!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Bunu ciddi söylüyorum, domuzlar, ayılar işgal etmiş köyleri. Öldüremiyor,
süremiyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– O zaman serbest mi kalırdı, yakalar satarlardı.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Sayın Vekilim, şu Resmî Gazete’yi okur musun; şu Resmî Gazete’de domuzun
serbest olduğu… Bu, sizin Bakanlar Kurulunun çıkardığı Resmî Gazete.
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya)
– Oku bakalım bir!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Şimdi, değerli arkadaşım, Resmî Gazete burada, zaman öldürmeyeyim.
Resmî Gazete, domuzun serbest edildiği… Tarihini de söyleyeyim sizlere,
bakınız: Resmî Gazete, 17 Temmuz 2006, cuma günü. Hem de cuma günü çıkarıyorsunuz.
Aziz, mübarek olsun. Vallahi… Hem de cuma günü ha! (CHP sıralarından
gülüşmeler)
HALİL ÖZYOLCU (Ağrı)
– İhtiyacı olanlar için!
FERAMUS ŞAHİN (Tokat)
– Aziz, mübarek günde uğraştıkları şeye bak bunların.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Şimdi, değerli arkadaşlarım…
FATMA ŞAHİN (Gaziantep)
– Konuya gelin.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Konuya geliyorum Sayın Vekilim, konu... Konu, şunu söyleyeyim,
bakınız: Konu köylünün sonudur, konu çiftçinin sonudur, konu işçinin
sonudur, konu memurun sonudur, konu emeklinin sonudur, ben de ondan
bahsediyorum. Köylüye saygınız yok mu?
HALİL ÖZYOLCU (Ağrı)
– Köylü öyle düşünmüyor ki!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Köylüye ne yaptınız? Ektiğine, biçtiğine pişman ettiniz. Köylüyü
süte, yumurtaya muhtaç ettiniz, hasret bıraktınız. Bir tavuk öldü,
tavuk gitti, tavuk geldi, ondan sonra şimdi tıkır tıkır yiyorsunuz;
nasıl olduysa tavuklar birden kurtuldu, ötmeye başladı tavuklar
şimdi; şimdi yiyorsunuz.
Bakınız, bir şey daha
yaptınız: Emeklinin… Düşünün bir emekli -hem de televizyonlarda
ilan ediyorsunuz, sigara içmek ölümün sebebidir- kahvelerde sigara
içmemek için, emekli olmuş, bizzat gitmiş kendisine bir iş kurmuş. Ya
Allah’tan korkun, milletin yakasını bırakın biraz ya! Siz üretenden
değil, tüketenden vergi alıyorsunuz. Ne olmuş? Ondan yüzde 33 destek
primi alacağız. Yalan mı bu?
Bir şey daha yaparsınız
korkuyorum, mezardakilerden de siz vergi alırsınız: Niye erken öldün!
Vallahi! Yani, bu kadar olmaz ya! Ya adam sigara içmemek için bir iş
kurmuş, belki yanında bir iki tane adam çalıştırıyordur arkadaşlar,
bunları hiç düşünmüyor musunuz?
CAHİT CAN (Sinop) – İş
kurmayan sigara mı içiyor?
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Ne yapmış? Senden kredi almamış, herhangi bir sıkıntı yaratmamış,
orada bir dükkân bulmuş, bir şey bulmuş, kendisine bir iş yeri açmış,
orada barınıyor, emekli. Yanına da bir tane çırak almıştır, bilmem
ne yapmıştır…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Meral,
süre tamamlandı.
Buyurun, konuşmanızı
tamamlayınız.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Sayın Başkanım, senin bugün cömertliğin üzerindeydi, ben öyle hissettim.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, şimdi, bu yüzde 33, emekliden destek primi, 1/1’den itibaren
alacağınız yalan mı?
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Daha 1/1’e çok var!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Düzelteceksin!
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Daha çok var, hiç heves etme!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Aa, işte, bakınız, işte, onlar buraya getirirken…
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– 1 Ocağa çok var.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– …biz, bugünkü yasa gibi onu da söylemiştik. İşte, onu da söylemiştik.
Niye gidip geliyorsun? Bir de şu taraftaki oturan insanların aklına,
mantığına saygı duysanıza, demin saygıdan bahsediyordunuz, bak,
buyurun. Yani, diyor ki, belki getiririz onu düzeltiriz. Biz, bunu
baştan söyledik, yanlış yapıyorsunuz. Allah’ın kulu, niye o zaman
düzeltmedin, ne günahımız vardı? Niye köylüyle, niye çiftçiyle, niye
işçiyle, niye işsizle, niye memurla, emekliyle uğraşıyorsunuz? Onlarla
ilgili getirdiğiniz doğru dürüst bir hakkı söyleyin bana. Verdiğiniz
10 lira ya, 10 lira emekliye, 10 lira… Bunu savunur ne tarafınız
var?
Saygıdeğer arkadaşlarım,
Sayın Başkanım…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Hemen bitireceğim.
BAŞKAN – Sayın Meral,
şimdi, bu SSK mensupları ve tarım sigortalıları bu kanunun çıkmasını
acilen bekliyor. Ben, bugün cömertliğimden dolayı size bir dakika
daha ek süre vereyim, konuşmayı tamamlayalım, kanunu çıkarmamız
lazım çünkü.
Buyurun efendim.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Bir dakika
süre daha, buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Sayın Başkanım, ilgine çok teşekkür ederim de, bu kadar aciliyeti
vardı ise bunu iki aydır götür getir niye yaptınız değerli Başkanım?
Sen kusura bakma, senin burada bir şeyin yok ama.
Valla, beyler, bakınız…
BAŞKAN – Buraya yeni
geldi, onun için, ben, çıkarttırayım bu kanunu diyorum.
Buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Beyler, size bir şey söyleyeyim: Ben, çok sayıda hükûmetlerle çalıştım.
Yanlış anlamayın, kusura bakmayın, ben iftiradan korkarım. Ama, sizin
kadar, çalışan kesime serin bakan, hoş bakmayan bir hükûmete rastlamadım.
CAHİT CAN (Sinop) – Olur mu öyle iddia
ya?
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Ben, bakınız,
bir şey söylüyorum, bunu çok samimi söylüyorum. Ya, bir emekli adam,
geçmiş gitmiş, yıllarını harcamış, vergisini vermiş, gitmiş bir işyeri
açmış, siz, onun.. O bile yakasını sizden kurtaramıyor. Belki bunların
içinde işten attığınız da vardır. İşten atmışsınız, adam gitmiş, orada
bir iş kurmuş. Ne istiyorsunuz bunlardan? Memur perişan, çalışan da
perişan, “Acaba, beni ne zaman işten atarlar, ne zaman sürgün ederler”
diye düşünüp duruyor.
Meclisteki arkadaşlarımızın durumunu
düzeltin, bir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla)
– Üç tane kaldı Başkanım.
BAŞKAN – Yok, Sayın Meral. Teşekkür ederim,
sağ olun.
Soru-cevap kısmında devam edelim sonra.
Teşekkür ediyorum sizlere de katkınızdan dolayı.
Anavatan Partisi Grubu
adına Mersin Milletvekili Hüseyin Güler.
Sayın Güler buyurun
efendim.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlar; 1249 sayılı emekliler kanunu üzerinde Anavatan Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şurada, karşınızda,
bu kanun teklifine kısmen baktığımızda, olumlu destek verdiğimizi
söyleyelim, yetersiz olduğunu da ve verdiğimiz önergeyle de sizin
samimiyetinizi görelim, bu kanundaki aksayan yönü de hep beraber
düzeltelim. Ama, görünen bir gerçek var: Emeklilik, maalesef -bu toplumda
anlaşılan tek şey var- tedavülden kalktı gibi. Emekli kesimi, bu ülkede
işsizlerden sonra en fazla mağdur olan kitle. Emeklilerin dağılımına
bakıyoruz Türkiye’de: Malullük aylığı alanlar 62.709, yaşlılık aylığı
alanlar 2 milyon 694 bin küsur, eşler
aracılığıyla alan 630 bin, çocuklar 410 bin; toplam 3 milyon 935 bin ve
bu ülkede, sosyal hukuk devleti olduğunu iddia eden bir ülkede emeklinin
hali perişan.
Biraz önce bir telefon
aldım ve Mersin Emekliler Cemiyeti Başkanı Semiha ablamız, canım
ciğerim, Semiha Tokatlı. O sesi kulağımızda, bir isyan gibi, çığlık
ve emeklilerin mağduriyetini paylaşırken, o kulakların… Sizin de
duymanızı isterdim, ama sizin öyle bir niyetinizin olmadığını biliyoruz.
Buyurun Mersin’e, buyurun Türkiye’nin her tarafında, emeklilerle
ilgili konuştuğumuzda, o isyanı hep beraber duyalım.
Dört yılda ne yaptınız?
Sayın Başbakan ifade ediyor, “Nereden nereye!” Hep nereye? Aşağı,
yukarı değil. Hepimizin anlaması gereken şey bu. 1 Ocak 2007’de çıkacak
Sosyal Güvenlik Kanunu. “Herkesi eşitledik.” Nerede? En alt seviyede;
yukarıda değil, refahta değil, berekette değil. Nerede? Mağduriyette.
Bunun adına da, maalesef, bu ülkemizde “kader” diyoruz.
İşçi emeklileriyle
Emekli Sandığı emeklileri arasında yıllardır uçurum olduğu söylenir.
“Eşitledik.” İşte eşitlediğiniz nokta, işçi emeklileri seviyesinde.
Bakınız Türkiye’de yaşam standardına, açlık ve sefalet ücretine
bakıyoruz, göstergeler ortada. Çok övündüğünüz, geçen Sağlık Bakanlığının
bütçesinde Sayın Sağlık Bakanı iftihar ediyor: “Yeşil kartlılara
şu şu imkânları tanıdık.” Hiçbir ülkede, yeşil kart bağımlısıyla bir
sayın bakan övünmez. Yeşil kart göstergesi, açlığın ve sefaletin
belgesidir. Hepimiz çok iyi biliyoruz yeşil kart alma koşullarını,
ama, dört yılda, övündüğünüz tek şey var, yeşil kart bağımlısı sayısını
sürekli yükselttiniz, çünkü, insanlar, sürekli iaşeye bağımlı dediğimiz
ve sürekli devlet yardımına muhtaç ettiğiniz kitleler, işte övündüğünüz
kaynak bu. Ama, ne yaptınız? Emekliye gelince dur, makro ekonomik göstergeler,
bütçe açığı, hep mazeret ürettiniz, ama, IMF’nin direktifleri karşısında,
rant… Kulaklarım hâlâ onunla çınlıyor, Sayın Maliye Bakanı, burada,
rantiye üzerinde verginin kaldırılması aşamasına geldiğinde “ya
ne olacak arkadaşlar, altı üstü 3 milyon YTL…” Küçük rakammış gibi.
Ranta gelince, rantiyeye gelince alabildiğine faiz, alabildiğine
rant imkânı tanırken, ama, emekliye gelince, sadece, işi Allah’a havale
etmek.
Bugün, emeklimizin
mağduriyeti, yaşarken sıkıntılarına çok somut önerileri var. Gelin,
bu seslere kulak verin. Eğer bu insanlarımıza gereken önemi ve değeri
vermeyecekseniz, bu halkımızın size söyleyeceği tek mesaj var. Geçtiğimiz
bir toplantıda Sayın Başbakan demiş ki: “Bu emeklileri bana bırakın.”
Dört yıldır unuttu Sayın Başbakan. Emekliler de dört gözle merak ediyor,
şu sandık gelse de, bizi unutanları biz de nasıl unutacağız onu görsün.
Emeklilerin karşısına çıkacak ne bir cesaretiniz var ne de herhâlde
bir sorununuz var, böyle bir kaygınız da yok derdiniz de yok.
ASIM AYKAN (Trabzon) –
Emekliler 2002’de ne alıyorlardı, şimdi ne alıyor, onu söyleyin.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Açlık sınırından bahsedelim. Evet, Türkiye’de açlık sınırı 700 küsur
milyon. Hemfikir miyiz Sayın Vekilim? Açlık sınırının ne kadar olduğunu
burada paylaşırsanız sevineceğim. TÜİK’e göre 700 küsur milyon TL
veya 700 YTL civarında, çeşitli sendikaların araştırmalarına göre
ise yaklaşık 1.000 YTL civarında. Ne veriyorsunuz emekliye? Buyurun
gelin paylaşın, buyurun, ben de sizi takdirle karşılayayım. Diyelim
ki, emeklilere verdiğiniz karşısında, ya biz burada sadece politika
yapıyoruz. Halk bunu zaten takdir edecek. Cebinin nasıl yandığını,
mutfağının nasıl söndüğünü unutmayacak. Çocukları ve torunları
için hayal kuramayacak, onu iyi biliyoruz. Kuramadığını da biliyoruz.
Ama, burada onlara yanıt yok, yanıt verme niyetiniz de yok.
Şimdi somut taleplere
bakıyoruz. 2000-2002 Haziran ayları arasında TÜFE uygulamasından
doğan ve iki kez mahkeme kararıyla kazandığımız, Yargıtay 10. Dairesince
de onaylanan, yani, tüm yargı mercilerince onaylanan bir süreçte,
on dokuz-yirmi bir günlük alacaklarımızın bir seferde hemen ödenmesi…
Ne yaptınız? Ödediniz mi, merak ediyorum.
Peki, 2003 yılında maaşlarımıza
yansıtılmayan TÜFE alacaklarından doğan ortalama 250 milyon YTL
alacaklarının SSK ve Bağ-Kur emeklilerine hemen ödenmesi… Ödediniz
mi? Yanlış mı hatırlıyoruz?
Üçüncüsü: 1986 ve 1996
yılları arasında Konut Edindirme Yardım Fonu… Ödediniz mi? Ne yaptınız
Allah aşkına? Nerden nereye! Haklısınız sizler de.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) – Onu siz yediniz!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Evet, yiyenlerden hesap soracaksınız. Sizin göreviniz nedir, söyler
misiniz bana? Gelin burada, mazeret üretmeyin. Kim geçmişinde hata
yaptıysa hesabını sorun. Ha, yolsuzluklar mı? Sayın Başbakan diyor
ki: “Artık musluğu kestik.” Doğru, damardan girdiniz bu sefer! Musluğu
kestiniz ama, işin kaynağında girdiniz, haklısınız! Somut bir sürü
Ali Dibolar dâhil olmak üzere her türlü yolsuzlukla ilgili Sayın Başbakan
da net olarak bir şey söylüyor. Diyor ki: “Artık bundan sonra yerellerde
yolsuzluğa son.” Bizim bildiğimiz, balık baştan kokar. Sayın Başbakan
herhâlde yerele kadar düştüyse, yerele kadar bu işin içerisindeyse,
gerisini bu halk takdir edecektir.
İkincisi: Bazen şunu
hatırlıyorum. Sayın Başbakanın… Türkiye’deki 2007 yılındaki aslında
yaşanacak sıkıntıları, gerek emekliler gerek çalışanların asıl
mağduriyetinin nasıl ortaya çıkacağını hep beraber göreceğiz,
ama, sizlerin her defasında söylediğiniz bir unsur var: “Göç, yolunda
düzelir.” Allah bize akıl fikir vermiş. Bir toplumun, gelişmiş, çağdaş
ülkelerin bu sorunları nasıl çözdüğünü çok iyi biliyoruz. Amerika’yı
yeniden keşfetmeye gerek yok, ama, böyle bir niyetiniz de yok, kaygınız
da yok gördüğüm kadar.
Evet, son zamanlarda,
IMF’in veya uluslararası fonların, Türkiye’deki tahsil ettikleri
alacakların daha düzenli ödenebilmesi için net olarak bir şey söyleyelim:
Bugün sizlere sormak isterim: Bu ülke ranta ne kadar faiz veriyor
biliyor musunuz? Yüzde 23 gibi. Enflasyonun yüzde 5 olduğunu iddia
edeceğiniz… Daha sonra bütçe görüşmeleri yakında gelecek, 4 katı.
Dünyanın neresinde 4 katı kazanılmış? Ama, öyle bir kaygınız da
yok, sorumluluğunuz da yok.
Türkiye’de rantiyeyle
soyulurken, Türkiye’de rantiyecilere ortalama son yirmi yılda
400 milyar dolar, altını çiziyorum, 400 milyar dolar ve sizin döneminizde
de, birçok şeyi, imtiyazları da dâhil olmak üzere, satmanıza rağmen
Türk Hava Yolları, Türk Telekom, Tekel… Sayacağımız binlerce örnek…
Buna karşın borcunuz azalmadı, arttı. Niye? Hovardaca harcadınız;
niye? Rantiyeye gitti hepsi. Emekliye gelince, köylüye gelince,
çiftçiye gelince, orada dur.
AHMET YENİ (Samsun) –
Ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Haklısınız. Söyleyeceğiniz bir şey varsa kürsüye buyurun. Açıklayacağınız
bir şey varsa, işte hodri meydan. Gelin, biz de duyalım. Duyduğumuz
şeyler, aslında bilinen şeyler. Sizlerin o kadar rahatlığı, o kadar
süreç içerisindeki varlığınız, görüyorum ki, Türkiye’deki toplumsal
sorunları çözmek yerine, şayet… IMF ve Avrupa Birliğinden bir talimat gelmeden
hiçbir şey çözümlenmez. Merak ediyorum, Emeklilik Kanunu ile ilgili
IMF’ten nasıl izin alındı, bilemiyorum.
Bugün IMF’ten almadığınız
bir talimatı yerine getirmeniz mümkün değil. Nihayetinde Avrupa
Birliği süreci içerisinde Kıbrıs…
Sayın Başbakanın,
bir hafta olmadı, burada heybetli duruşuyla, daha doğrusu, Türkiye
kamuoyunda nasıl tafra attığını gördüğümüzde, bugün ne oldu? İktidar
milletvekillerine soruyorum: Kıbrıs konusunda bir şey duydunuz
mu? Hadi bu ülkeyi, partizanlığı bırakın da, parti devletine dönüştürdünüz.
Görüşmeleri kendi AK Parti Grubunuz içerisinde yaparken -daha doğrusu
genel merkezinde- acaba, duydunuz mu, merak ediyorum? Hadi biz muhalefetiz
duymadık, Kıbrıs konusunda ne tavizler verildi? Niye biz, Finlandiya’nın
medyasından öğreniyoruz Türkiye’nin Rum konusundaki verdiği tavizleri?
ÖNER ERGENÇ (Siirt) –
Ne taviz verilmiş ki?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Doğru. Hiçbiri size göre taviz değil, haklısınız… Haklısınız… Size
göre ne verilirse kârdır, doğrudur. Sayın Başbakan da diyor: ”Kaybedeceğimiz
bir şey yok, Avrupa Birliği düşünsün.” Doğru, Avrupa Birliği tuttuğunu
alıyor.
HALİL ÖZYOLCU (Ağrı)
– Halk size muhalefet görevi vermedi ki, kendi kendinize muhalefet
oluşturuyorsunuz.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Haklısınız. Altına imza atarken, bugün karşınıza gelirken, bir
yıl önce davul-zurna eşliğinde bayram ilan ederken… Haklısınız. Sizin
hiç umurunuzda değil, yani ne verdik, farkında değilsiniz, ne verildiğinin
farkında değilsiniz arkadaşlar. Birleşmiş Milletler nezdinde, ulusal
düzeyde sorun, özellikle Birleşmiş Milletler nezdinde çözümlenmesi
gereken bir sonucu, maalesef, sadece bir tarih alma uğruna feda ettiniz.
Bugün de karşınıza çatır çatır çıkan ve Avrupa Birliğinin haklarını…
Kendi açılarından haklı, ben, onlara bir şey demiyorum, ama ülkemin
çıkarlarını koruyamayan bir, maalesef, iktidar. Ama, sizin böyle
bir sorununuz yok, kaygınız yok. Kıbrıs, ya verilse ne olur? Gelişen
teknolojik çağda Kıbrıs’ın ne kaygısı ne derdi, yıllardır sorun var,
çözelim. Doğru, ver kurtul, bir mantık, bir çözüm. Sizin en çok sığındığınız
bir şey ve ver kurtul mantığından başka, yaptığınız hiçbir şey yok ve
ne verdiğinizin de farkında değilsiniz.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) –
Sırf konuşmuş olmak için konuşuyor.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Bu yüzden, emekliye, memura gelince, orada “dur” diyorsunuz ve enflasyondan
doğan fark, enflasyondan doğan alacaklar, enflasyondan dolayı mağduriyet,
her geçen gün alım gücü… Ama, görüyoruz, ateş düştüğü yeri yakıyor ve
bu emekli, insanca yaşayabilmenin, onurluca yaşayabilmenin kavgasını
veriyor ve mutfağında ocağının tütmesini bekliyor.Yüreğimiz o
ki, bu ailelerin kulaklarına ses verelim.
Eğer biz, Avrupa Birliği
süreci içerisinde sorunları aynı standarda etmek istiyorsak, o
zaman size önereceğimiz tek bir şey var -işinize geldiği zaman Avrupa
Birliğini hep örnek verirsiniz- Avrupa Birliğinde bir emeklinin
yaşam standardının nasıl olduğunu buyurun hep beraber ortaya dökelim,
nasıl insanca yaşadığını ortaya dökelim. Haa orada işinize gelmedi,
gayrisafi millî hasıla. Ne demek bu? Ben cebime bakarım, vatandaş
cebine bakar. Birileri, işte 8 bin dolar hedefmiş, 5 bin dolarmış… Döviz
düşünce sözde yükselen bir şey ama, bugün -biraz önce örneğini verdim-
21 milyon insanın sadece bağımlı olduğu yeşil kart. 21 milyon… Sizin
için rakam küçük mü büyük mü bilmem.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) – Kaç?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– 21 milyon insan yeşil kart bağımlısı.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) – Vallahi!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Evet, şu anda. Sizin övündüğünüz, sizin yarattığınız bir kitle.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) – Rakamlar yanlış, 13’tü 11’e düştü.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– İkincisi… 21 milyon olsa da, 20 milyon 999 bin olsun, rahat olacak mısınız?
Yapmayın ya! Dört yılda yeşil kart bağımlısı sayısı arttı, azalmadı.
İkincisi: İşsizlik
oranı her geçen gün artıyor. İşte, bir mazeretiniz de var. Emeklilerin,
Bağ-Kur’luların özellikle açtığı iş yerlerinde yüzde 10’dan yüzde
33’e çıkarmak “Efendim, çalışmasınlar, işsizlere iş imkânı bulacağız.”
Yapmayın beyler…
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) – 86’da ANAP çıkardı.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Her geçen gün gelir dağılımı bozukluğu, hem Türkiye’de hem dünyada
yaşanırken, küçük bir esnafın, büyük bir, özellikle makro marketler
veya birçok unsurlar karşısında rekabet edemeyecek koşullarda bu
mazerete sığınmayın. Sadece IMF sizden onu istiyor. Neden? Çünkü,
alacağını tahsil etmenin yolu. Adına da net bir şey koydunuz: “İstikrar.”
Bu istikrar, bir sihirli sözcük gibi… Aslında vatandaş bir müddet
inandı ama, baktı ki hiçbir şeyin olmadığını, açlığın ve sefaletin,
her geçen gün uçurumun eşiğine doğru giderken bunları göz ardı etmiyor.
Siz ne derseniz deyin tek bir kelime var: Ateş düştüğü yeri yakıyor. O
dört kişilik bir emeklinin yaşam standardı, bugün yaklaşık yoksulluk
sınırı 2 milyara dayanırken veya 2 bin YTL dediğimiz yeni Türk parasına
dayanırken, sizin verdiğiniz emekliye… Yahu, bu emekli ne yaptı bu
ülkede? Onurluca çalıştı, bu ülkesi için, yarınları için üretti ve
insanca yaşamak istedi, suç mu işledi? Türkiye’de emeklilik yaşı
da belli, kaç kişinin faydalandığı, kaç kişinin bu yaşam standardının
olduğu bir ülkede emekliye ne gördünüz? Ama, sizin layık gördüğünüz
unsur belli.
Bugün emeklinin yaşadığı,
başta, günlük, bugün kış günü, işte, sobasını tüterken, yakarken veya
Türkiye’nin birçok yerinde doğal gaz her geçen gün artıyor. Doğal gaz
dediniz de arkadaşlar, yeni aklımıza geldi: Bilir misiniz doğal
gazı Türkiye genel anlamda 290 dolardan kullanırken, bugün Azerbaycan
doğal gazını biz Yunanistan’a kaça satıyoruz hiç merak ettiniz mi?
Bilmezsiniz, öyle bir sorununuz da yok. 260 dolar civarında satıldığı
söyleniyor, 260 dolar.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) – Sizin Bakanlarınız nereden alıyordu?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Evet, evet. Dört yıldır Bakanlar nereden alıyor? Ya, alın, hesabını sorun arkadaş.
Bu halk sizi niye seçti? Yoksulluk ve yolsuzluk üzerine seçmedi mi?
Gelin hesabını sorun. Hesap sorma gibi derdiniz de yok, çünkü hesap
verecek durumunuz var. Biraz önce dokunulmazlıkla ilgili tartışıldı,
sığındığınız mazeretiniz de var. Karnımız ağrımıyor çok şükür, alnımız
açık, siyasette bu halk için varız, halk için olmaya devam edeceğiz.
Biz, Anavatan olarak
yapacağımız tek bir unsur, biz diyoruz ki, bu ülkede mazeret üretmeye
değil, bu ülkenin yarınlarına hizmet etmek için varız. Zaman zaman
belediyede aksayan yönleriniz var. İşte İstanbul Büyükşehir Belediyesi,
Ankara da dâhil olmak üzere. Trafik sorununa diyorsunuz ki: “Ya eski
belediyelerin suçu.” Ya, Allah’tan korkun, eski belediye başkanınız
da bugün Sayın Başbakan. Yani, öyle bir laf atıyorsunuz ki, içi bile dolmuyor.
Nereye lafın gideceğini bile duymuyorsunuz?
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) – On beş yıl öncesine bak!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Doğru, on beş-yirmi yıl öncesi… Haklısınız, on beş-yirmi yılın öncesinde…
Bu ülkede on beş-yirmi yıl öncesi suçlusu var. Haklısınız mazeretiniz
var çünkü.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) – Yaptıklarımızı hiç görmüyor musunuz?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Yaptığınız tek şey var, beş yıl boyunca yaptığınız tek bir şey var:
Mazeret üretmek, on beş yıl öncesinin süreci.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) – İcraatlarımızı görmüyorsanız bir daha bakın!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– İcraatlarınız ortada: Duble yollar. Allah göstermesin, her geçen
gün trafik kazaları hızla artıyor.
AHMET IŞIK (Konya) –
Bırak Allah aşkına!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– 8 milyon dolar olan kilometresi bugün otobanı geçti, otobanı.
AHMET IŞIK (Konya) –
El insaf ya!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Geleceksiniz konuşacaksınız, rakamlar var.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) – İnsaf, Mersin’e giderken hangi yoldan gidiyorsunuz?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Biz, o duble yollardan geçerken Allah’a dua ediyoruz. Niye? Her geçen
gün, altı ay geçmeden tadilatlar başlıyor, altı ay geçmeden. Yapmayın
ya! Yani o yollardan sizler de gidiyorsunuz, bizler de gidiyoruz.
Gönül ister ki, hizmetinizle sizler de gelip burada gurur duyasınız
ve biz de sizleri buradan alkışlayalım. Ama, gördüğünüz tek şey var,
yaptığınız tek şey var, hep altını çiziyoruz: Bir günah keçisi bulmak.
Günah keçisi de bir önceki yönetim. Ama, bu yönetim anlayışıyla bu
halk size gereken dersi verecek. İnanıyoruz, bu halkımıza güveniyoruz.
Sizi unutanları unutmayacak, onu da biliyoruz ve bu ortamda biz net
olarak bir şey söylüyoruz, diyoruz ki, arkadaşlar: “Sizi unutanları
unutmayın.”
ÖNER ERGENÇ (Siirt) –
Bir dahaki dönemde siz burada olmayacaksınız.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Ama, süreç içerisinde ve bu ortamda, başta da emeklilerimiz dahil
olmak üzere ülkemin tüm katmanları, daha doğrusu emekli olamayacak
milyonlarca insanımız, kısmen emeklimiz, yani açlığa ve sefalete
mahkûm edilirken, bundan sonra, 2007 yılından itibaren çıkartılan
sosyal güvenlik ve genel sağlık sigortasıyla… Dün Sayın Bakanın da
katıldığı TİSK’in toplantısında tek unsur vardı, söylenen tazminatlar.
Gözünüz orada olsun. Bakalım, bu halkın hak edişlerini, bu halkın
hakkını korumak yerine gözünüz orada. Ne diyelim, Allah doyursun
diyoruz.
Bu ülkenin tüm değerlerinde,
tüm üreten kitleye değer vermeniz ve saygı duymanız gerekirken sadece
köstek oluyorsunuz. Bu ülkenin söyleyeceği tek bir şey var, gölge etmeyin
ihsan istemez.
Gerek dış politikada
gerek iç politikada ise artan sıkıntıları hepimiz çok iyi biliyoruz,
bu ülkenin kendi vatandaşı da biliyor ve her karşılaşılan ortamda…
Herhâlde, daha önceki iktidarların icraatlarından ders almadınız,
hâlâ kamuoyu yoklamalarıyla kendinizi avuttuğunuzu düşünüyoruz.
Biz de diyoruz ki, halkın her geçen süresi, bu halkın zamanıdır, bu
ülkenin sorunudur. Bu yüzden, bu yaralara derman olun diyoruz. Ama,
ifade ettiğimiz gibi, söylenen tek bir şey var, sadece, bu ülkede kayıt
dışı ekonomi. Hepiniz, Sayın Bakan da artık itiraz ediyor, kayıt dışı
ekonomiyi keşke becerebilseydik… Ee dört yıldır da neredesin Sayın
Maliye Bakanı? Dört yıldır…
Kayıt dışı ekonomi…
Tabii ki, Türkiye’de toplanan vergilerin de özellikle dolaylı vergiler
dediğimiz yüzde 80’lere varan bir süreç, yani, aslında bu halkın ödediği
faizler, birilerine giden… Rantiyeci, bu ülkede yüzde 5’i geçmez,
yüzde 5’i. Mutlaka sizden memnun olan bir kitle var, o da yüzde 5, onun
dışında yüzde 95’i mutsuz.
Bu ülkede, yarınlar
için hayal bile kuramayacak kadar ıstırap ve günübirlik yaşayan
büyük bir kitlemiz, inanıyorum ki, bugünleri unutmayacak ve sizin
yaptığınız ve layık gördüğünüz bu olumsuzluğun inşallah hesabını
sandıktan soracak. Çünkü, Türk toplumunun sandıktaki sağduyusuna
inanıyoruz. Her geçen gün bu ülkede yaşanan sıkıntılarda… Çözümsüz
değil bu ülke, alternatifsiz hiç değil. Biz, bu ülkede, inanıyoruz
ki, kendi değerleri üzerinde yaratacağı bir ekonomik ve siyasal
süreçte çok uzun değil, sizin on beş-yirmi yıldır yapamadığınız ve
beceremediğiniz… Biz ise, iddiamız, bir beş yıl, sadece bir beş yıl…
AHMET YENİ (Samsun) –
CHP’deyken öyle mi dediniz?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Bir daha şans verin, iki defa vermeyin ve bu durumda, her seferinde,
bu halkımız, her şeyi görüyor. Biz, halkımızın, her vesilesiyle,
sağduyusuna güveniyoruz. Ama milyonlarca Emekli Sandığı…
AHMET YENİ (Samsun) –
CHP’den seçilirken öyle demiyordun.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Biz, halkımız için varız, beynimize prangalar vurmadık. Bu halkımızın
tüm sorunlarına derman ve çözüm olacak her anlayışta hep yanınızda
olduk. Avrupa Birliği uyum sürecinde sizlere destek verdik muhalefet
olarak; unuttunuz ama, ama unuttunuz.
Birazdan bir önergemiz
var. Ben, sizin, ne kadar, emeklilerle ilgili samimi olup olmadığınızı
göreceğim.
FEHMİ HÜSREV KUTLU
(Adıyaman) – Samimiyetimizi ölçemezsin!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Verilen önergede, yaklaşık bir yıldır, Anayasa Mahkemesinin iptal
ettiği bir süreçte, bu emekliliği hak etmiş kişilerin hakkını vererek...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Güler,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Tamamlıyorum Sayın Başkan. Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bir yıldır, Anayasa
Mahkemesinin iptalinden dolayı mağdur olan binlerce emeklimiz
var, hak ettiği halde. Önergemiz var, kabul edin, ben de sizin gerçekten
samimi olduğunuza inanayım.
KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Trabzon) – Sen inanmazsan inanma, lazım değil.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla)
– Ama, öyle bir derdiniz de yok, kaygınız da yok. Mağduriyeti, tek başınıza…
Kaderiyle baş başa bıraktığınız bu kitle, bunları, yapılanları
unutmayacak ve size de, siyasal anlamda -özellikle bu halkın sürekli,
dört gözle beklediği sandıktan- hesap soracağı günü dört gözle bekliyor.
Ben, halkın sağduyusuna güveniyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Hükûmet adına, Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu.
Sayın Bakanım, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanun
teklifi, benden önceki arkadaşlarımın da ifade ettikleri üzere,
ölüm aylığı bağlanmasına ilişkin Anayasa Mahkememizin iptal kararı
üzerine, yasal boşluğun doldurulması amacıyla, değerli milletvekili
arkadaşımız Abdullah Cantimur tarafından hazırlanan ve bizim de
benimsediğimiz bir kanun teklifidir.
2007 yılına kadar
-ekim ayından- geçecek süre içerisinde vatandaşlarımızın mağdur
olmaması için bu teklif hazırlanmıştır. Yoksa, 2007 yılından sonra
yeni sosyal güvenlik sistemi içerisinde bu maddenin karşılığı vardır.
Getirilen düzenleme
sigortalılar lehine bir düzenlemedir. Her yıl için aranan yüz seksen
günlük prim ödeme gün sayısı, beş yıl içerisinde toplam dokuz yüz gün
olarak ifade edilmiştir; bu da, sigortalılarımız lehine olan bir husustur.
Onun için, bu kanun teklifini
veren değerli arkadaşımıza, komisyonlarda görüşülmesine katkı
veren komisyon başkanı ve değerli komisyon üyelerimize ve Başkanlık
Divanına ve söz alan değerli arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum
ve vatandaşlarımıza hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; bu vesileyle, söz almışken birkaç konuya da izninizle
değinmek istiyorum.
Bu kürsüde emeklilere
ilişkin çok şeyler söylendi. Sadece burada söylenmiyor, şu anda,
toplumda, bu emeklilerimizin masum, safiyane isteklerini devamlı
olarak tetikleyerek, onun üzerinden siyaset yapma, muhalefet yapma
konusunda bir anlayışın yükseldiğini görüyoruz.
İlk önce bu TÜFE farkı
konusunda size bilgi vereyim. Değerli arkadaşlarım, TÜFE farkı
denilen hadise, bizden önceki dönemde sistemin değiştirilmesi
neticesinde, 2000 yılı başında, emeklilerimize aylık artışlarının
bir önceki yıl gerçekleşme oranında zam yapılması öngörülmüş. Ancak,
ödemeler ayın 19’undan itibaren başladığı için ocak ayının 1’i ile
19’u arasında bir boşluk doğmuş. TÜFE farkı, bildiğiniz gibi ayın
1’inden itibaren uygulanması gereken bir parametre. O günkü yönetim
bu konunun daha sonra farkına varmış ve 2000 yılında bu on dokuz günlük
farkı, hem kamuda hem de özel sektörde çalışan yahut da emekli olmuş
vatandaşlarımıza ödemiş.
Biz, hükûmete geldiğimizde
bu konuda açılmış çeşitli davalar vardı. Biz, emeklilerimize
dedik ki: Bu konuda açılmış davalar var, bütün emeklilerin teker teker
dava açmasına gerek yok. Dava açtığınız zaman, eğer kaybederseniz
en az 500 milyon lira para alamadığınız gibi -ücreti vekâlet, bilirkişi-
kendi cebinizden de para çıkar. Onun için, bu konuda bir içtihat oluşsun.
Yüksek Yargıtayın oluşmuş içtihatları karşısında, ne karar olursa,
biz, yönetim olarak buna uyarız. Yargı kararlarına uymak bizim boynumuzun
borcu.
Ancak, şöyle bir gelişme
oldu: Mali mahkemelerden verilen kararlar, Yargıtayın ilgili dairelerinde
kurum lehine neticelenmeye başladı. Şu anda yanımda yok, isteyen
arkadaşıma otuz, kırk, elli, altmış tane kurum lehine, TÜFE farkından
dolayı, neticelenmiş Yargıtay kararını gösterebilirim.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
– Tersi de var Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Hayır. Son zamanlarda, artık,
Yargıtayın bu konuda istikrar kazanmış kararları var. Bu, hukuki
bir tartışma. Bunu, isteyen arkadaşlarla her zaman tartışabilirim.
Onun için, TÜFE’de geldiğimiz nokta bu.
Yargıtayın böyle bir
kararı olduğu için, SSK yönetimi de, Yargıtay kararı aleyhine davranıp
bu TÜFE farkı şudur diye emeklilerimize herhangi bir ödeme yapamıyor.
Yaparsa, zaten, otuz günlük süre içerisinde, otuz gün için kırk beş günlük
TÜFE farkı vermek gibi mantıksız bir durum olacak.
Onun için, bu konudaki
ricam şu herkesten: TÜFE farkıyla bugüne kadar süregelen anlaşmazlık
Yargıtayın kararlarıyla bir istikrar kazanmıştır. Onun için, emeklinin
TÜFE farkı konusunda konuşurken, lütfen, Yargıtay kararlarını da
cebimizde gezdirelim, yanımızda bulunduralım diyorum.
İkinci konu, yine iki
gündür güncel. Gerçi, Maliye Bakanlığını ilgilendiriyor en azından
yılbaşına kadar, ama bu konuda da şu açıklamayı size getireyim: Memur
emeklilerine 2006 yılı ikinci yarısı için enflasyon farkı verilmeyeceği
konusunda, dün, bazı basın yayın organlarında haberler çıktı Maliye
Bakanlığı referans gösterilerek. Bu doğru değil. 2006 yılı ikinci
yarısında da memur emeklilerimize enflasyon farkı verilecektir,
bunun karşılığı bütçeye konmuştur.
Diğer bir konu, çok
üzüldüğüm bir konu: İlk hükûmete geldiğimizde, 2003 yılı başında, bu
Bağ-Kur ve SSK emeklilerine bir “kararname farkı” denilen bir husus
var. Bunu Hüseyin Bey zannediyorum, burada izah etti. Yani, bizden
önce bir kararname çıkartılmış. Bu kararnameye göre, memurlara
ve emeklilerine yapılan zamla Bağ-Kur ve SSK emeklilerine yapılan
zam arasında fark olursa Bakanlar Kurulunun takdirine bırakılmış.
“Bakanlar Kurulu isterse bu farkı verebilir.” diyor, kararname aynen
böyle. Bizden önceki hükûmet, giderayak
bu şekilde bir kararname çıkartmış. “Peki, devlet devamlıdır.” dedik.
Nedir bu kararnamenin parasal ifadesi? Bütün iktisatçılara, Maliye
Bakanlığına, Hazineye hesaplattırabilirsiniz. Yanlış söylemeyim,
o günün şartları içerisinde kararname farkı 5 milyon arkadaşlar. Sayın
Başbakanımız o zaman Abdullah Gül’dü, Sayın Genel Başkanımız var,
“Bu 5 milyonu telaffuz etmek bile ayıp, bırakın bunu vermeyi” dedik
ve hepinizin bildiği gibi, 75 milyon ve 100 milyon liralık seyyanen
zammı, 2003 yılında, biz Bağ-Kur ve SSK emeklilerine yaptık. Onun için
şimdi ”2003 yılında kararname farkı 210 milyon” demenin hiçbir mantığı
yok. Bunu eski bakan arkadaşlarımız da yapıyorlar, o günün Hazineden
sorumlu olan bakan arkadaşlarımız da yapıyor “250 milyon lira
Bağ-Kur ve SSK’dan emeklinin parasını gasbettiler” diye. Hayır, burada
tek kuruş gasbedilen para yok. Aksine, 5 milyon yerine 75 milyon ve 100
milyon liralık yapılmış bir iyileştirme var.
Tenkit edelim. Yani,
öldürelim de harbiden öldürelim, onu demek istiyorum. Resmi tam görelim,
yolda duyduklarımızla, kulaktan dolma bilgilerle… Bu 72 milyonun
fikirlerini değerlendirirken bizim de onlara sağlıklı bir bilgilendirme
yapmamız lazım.
Konut edindirme yardımı
konusu dile getirildi. SSK’daki arkadaşlarımız çok hızlı bir şekilde
çalışıyorlar. Bu konuda Hükûmetimizin verilmiş sözü var. Bürokratik
işlemler tamamlanır tamamlanmaz bunlar da hak sahiplerine ulaştırılacak.
Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlar; emeklilerimizin durumunu hepimiz biliyoruz. Doğrudur,
bunu kimseden saklamaya gerek yok. Birçok emeklinin, özellikle, çalışırken
adına çok düşük prim yatırılmış emeklilerimizin, Bağ-Kur’da 1’den
6’ncı basamağa kadar emeklilerin aylıklarının satın alma güçleri
düşüktür. SSK’da yine bir bölüm emeklilerimizin satın alma gücü itibarıyla
aylıklarının düşük olduğunu biliyoruz. Ama şunları da bilmemiz
lazım: Bugün, SSK’da, 1 milyar-1 milyar 300 milyon civarında emekli aylığı
olduğunu da bilmemiz lazım ve bunu söylememiz lazım. Bağ-Kur’daki
yüksek basamaklardaki emekli aylıklarını da bilmemiz lazım. Emekliyi
konuşurken, bir bütün içerisinde, az para alan ile çok para alanı birbirine
karıştırmamamız lazım.
Şimdi, bu Hükûmete itiraz
ediyorsunuz “emekliye bakmadınız” diye. Şimdi ben size tek bir rakam
vereceğim değerli arkadaşlarım, değerlendirmesini siz yapacaksınız.
1999 yılında çıkarılmış 4447 sayılı Yasa’ya bağlı kalsaydık, yani,
emekli aylıklarının artışını sadece TÜFE’ye bağlı bıraksaydık,
bugün, Bağ-Kur ve SSK emeklisine 12 milyar YTL daha az para ödemiş olacaktık.
Biz, bütün artırma dönemlerinde bu TÜFE’ye bağlı kalmadık, her dönemde
kanun değiştirdik ve bugün itibarıyla 12 katrilyon lira daha fazla
parayı Bağ-Kur ve SSK emeklisine aktardık. 12 katrilyon... (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sosyal devletin gereklerini
ne kadar düşündüğümüzü, emeklimizin durumunu ne kadar takdir ettiğimizi
sizin takdirlerinize sunuyorum. Bütün bunlara rağmen, hâlâ, emekli
aylıklarının satın alma gücü itibarıyla düşük olduğunu hepimiz
kabul ediyoruz.
Ama, değerli arkadaşlarım,
yanlış bir düşünce var. Emekli aylığı, değerli arkadaşlarım, çalışırken
alınan ücretin bir fonksiyonudur. Bunu iyi bilmemiz lazım. Çalışırken
ne kadar prim öderseniz ödeyin, bunlara hiç bağlı kalmadan bir emeklilik
sistemi yok. Yani “ben emekli oldum, devlet bütün imkânlarını kullanarak
emekli aylığını yükseltsin” diye bir şey yok. Bu, bir sigortacılık
mantığıdır, nimet-külfet mantığıdır. Bu emeklilik sistemi, Bismark’tan
beri, 1880’lerden beri böyle kurgulanmıştır. Ama, derseniz ki sosyal
yardım, sosyal koruma, o ayrı bir şey. Orada nimet-külfet dengesini
aramıyorum. Orada diyorum ki, bu ülkede ihtiyaç sahibi herkese
devletin sosyal yardım yapması bir yükümlülüktür; vatandaş için de
bu bir haktır. İşte, yeni -tenkit ettiğiniz- sosyal güvenlik reformunun
temel felsefelerinden biri budur. İhtiyaç sahibi vatandaşımız
kula kulluk etmesin, kula muhtaç olmasın; muhtaç olduğu zaman, sosyal
devletin koruyucu şemsiyesi altında, bu devlet, ona gereken insani
yardımı yapsın. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu sosyal korumadır.
Ama, sosyal sigortacılığı konuşursanız o zaman şu gerçeği kabul
edeceğiz: Bu benim tercihim değil, bu dünyadaki gelişmelerin tercihi.
Yani, bir emeklilik sistemi, çalışırken alınan ücretin emekli olduktan
sonraki azlığı veya çokluğu demektir.
Şimdi, çok açık konuşalım.
Çalışırken, sizin adınıza, hizmet akdiyle çalışanlar adına yatırılan
prim düşükse, emekli olduğunuz zaman sizin adınıza ödenecek veyahut
da bağlanacak emekli aylığı da düşük olacaktır. Bugün, maalesef -yahut
da maalesef demeyelim, kimsenin de günahını almayalım- çalışanların
büyük bölümü, yaklaşık 3 milyon 200 bin hizmet akitli çalışan vatandaşımızın
beyanı asgari ücret üzerinden bildirilmektedir. Bu kürsüden ifade
ediyorum. Bunu hepimiz biliyoruz, bunun doğru olmadığını.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
– Müfettişleri gönderin.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Bunun doğru olmadığını hepimiz
biliyoruz. İşte onun için diyoruz ki: Kayıt dışının -ısrarla parmağımızı
dayıyoruz- bu ülkede önlenmesi lazım. Kayıt dışı, sadece, çalışan
insanı hiç bildirmemek değil, işte bu şekilde, çalışmaları, ücretlerini
eksik göstermek de, otuz günü on beş gün göstermek de bir kayıt dışılıktır.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Maliye Bakanı sizden olmayana müfettiş gönderiyor Sayın Bakan,
siz de gönderin. (AK Parti sıralarından gürültüler)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Hayır…
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Ayıptır ya!
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, devletin
denetim mekanizmalarını, herkese adil ve eşit mesafede olduğunu
biliyoruz. En azından, denetim mekanizmasındaki müfettiş arkadaşlarımızı
korumak adına bunu söylemem gerekiyor.
Diğer bir konu emeklilerle
ilgili: Bu, yüzde 33’lük konu, yüzde 33,5 prim kesme konusu. Sistemi
biraz isterseniz size arz edeyim. Bu…
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) – Gerek yok Sayın Bakan, kaldıracak mısınız, kaldırmayacak
mısınız, onu söyleyin. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Arkadaşlarım,
lütfen sayın milletvekilleri, Sayın Bakanımıza müdahale etmeyelim.
Bakınız, çok sakin bir şekilde konuyu anlatıyor. Arkadaşlar lütfen,
Sayın Bakanımızı dinleyelim, hepimiz bilgi sahibi olalım, lütfen,
vatandaşlarımız da bilgi sahibi olsunlar.
Buyurun Sayın Bakanım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Değerli arkadaşlarım, SSK
emeklisi olup çalışanlardan yüzde 30 prim kesintisi yapıldığını
biliyoruz; Bağ-Kurlu vatandaşlarımızdan da yüzde 10 sosyal güvenlik
destek primi aldığımızı biliyoruz.
Yeni düzenlemede,
bir eşitlik sağlansın ve özellikle genç işsizlere yeni istihdam alanları
açılsın noktasında bir anlayışla, bütün sosyal güvenlik destek primi
kesintilerinin yüzde 33,5 noktasında eşitlenmesine karar verildi,
ki, o günlerde bunu çok tartıştık, bütün sivil toplum örgütleri de,
sosyal taraflar da bu konuda açıkçası bir hassasiyet göstermediler.
Birçok maddeye itirazlar geldi, ama, bunun makul bir şey olduğu noktasında
sanki -bir konsensüs gibi- bir uzlaşma oldu. Sonra, 2007 yılı Ocak ayı
yaklaştığı zaman bütün Türkiye’de bu yüzde 33 işi birden bire canlandı.
Yani, bu bir yerde başarılı bir organizasyon, tebrik etmek istiyorum;
ateş nereden ateşlendiyse, bütün milletvekillerimize, odalara bu
intikal etti ve demokratik tepkinin gereği bunlar bize geri döndü.
Şimdi, bu, aslında
tercih noktasında zor bir karar. Şimdi iki tane işletme düşünün değerli
arkadaşlarım, ikisi de aynı işi yapıyor, biri emekli, biri emekli
değil. Yüzde 33,5’luk aleyhe bir maliyeti emekli olmayan vatandaşa
çektiriyorsunuz. Bu, tartışılabilir bir konu, ama, diğer bir gerçek
de, yani, küçük esnaf dediğimiz, emekli olup Türkiye’nin geleneksel
sanatlarını icra eden, bizim emeklilerimiz var. Aslında, buradaki
şeyi de anlatmak lazım, yani, kimden kesiyorsunuz? İşte, tarımsal
SSK’lıdan, yani, kırsal kesimde çalışan SSK’lının geliri, emeklinin,
asgari ücretlinin gelirinin altındaysa, kesinkes, bir kere, bunu
ondan almıyoruz. Diğer taraftan, yine, şehirde küçük esnaflık icra
eden, gelir vergisi mükellefi olmayan, muaf olan esnaflarımızdan
bu parayı, asgari ücretin altında olursa almıyoruz. Ya kimden alınacak?
Vergi mükellefi olan kişilerden alınacak, bir diğeri de, şirket ortağı
olan kişilerden alınacak.
Şimdi, ben, isimleri
deşifre etmek istemiyorum; 51 bin kişi, Türkiye’de şirket ortağı
kapsamında, bu yüzde 33 kalksın dediğimiz grup içerisinde. İsimleri
açıklasam, belki, benden de sizden de daha çok fazla geliri olan insanları
göreceksiniz orada.
Yani, onun için, meselenin
çok kompleks olduğunu ifade etmek için söylüyorum. Ama, geldiğimiz
nokta şudur: Bunu, Sayın Başbakanımız, Hükûmetimiz, bu hassasiyeti,
bu gelen tepkileri dikkatle değerlendirdik ve bu anlamda bir değişiklik,
bir düzenleme yapılması gerektiği noktasında birleştik. Ha, düzenlemenin
parametreleri ne olur? Bunu, arkadaşlarımız, teknik arkadaşlarımız
çalışacaklar, bunu ortaya koyacağız.
Ha, şimdi hemen gelecek
cevabı biliyorum ben: “Biz çok söyledik de bunu, buna rağmen…” Hayır,
ben… Dikkat ederseniz veyahut da
zihninizde kaldıysa, “Ola ki, bizim de gözümüzden kaçan hususlar olduysa,
2007 yılı gelmeden bunları bir değerlendireceğiz, değişiklik yapmamız
gerekenler varsa yapacağız.” dedik. Başka maddeler de var, daha değişiklik yapacağımız
maddeler. Yani, illaki bunlar değişmez kurallar değil. Yeter ki,
sistemin özüne uygun olsun ve hakkaniyet ölçüleri içerisinde olsun.
Evet, yüzde 33’le ilgili
arzım bunlardan ibaret.
Onun için, ben, emekli
vatandaşlarıma buradan sesleniyorum: Sakın ola, bizden duymadığınız
bir şeye inanmayın, yanlış duygulara kapılmayın. Bu Hükûmet, bütün
kesimlere olduğu gibi, emeklilerimize de büyük bir hassasiyet
göstermektedir. Geçtiğimiz dönemdeki yapmış olduğu tavırlarla,
değişikliklerle bunu göstermiştir. Ama, Türkiye’de emeklilik sisteminin
esaslı bir sorgulanmaya ihtiyacı olduğunu biliyoruz. İşte, sosyal
güvenlik reformu yapmamızın ana nedenlerinden biri budur. Efendim,
sosyal güvenlik reformu çok tenkit ediliyor.
Değerli arkadaşlarım,
bu reformun yapılma gerekçelerinden birisi, Türkiye’de emeklilik
sistemini garanti altına almaktır, emekli aylıklarını garanti
altına almaktır. En büyük hedeflerinden biri budur. “Niçin böyle
söylüyorsun Sayın Bakan? Korktuğun, endişe ettiğin bir şey mi var?”
Hayır, ama size rakamlar vereyim: Şu anda 7 milyon 800 bin emeklimiz
var, 2010 yılında 9,5 milyon emekliye ulaşacak bu ülke. 9,5 milyon
emeklinin yükünü 14 milyon sigortalı çekiyor. Aktif-pasif dengesi
bozulmuş. Dört çalışanın bir emekliyi finanse etmesi gereken bir
ortamda, bizim aktif-pasif oranımız 1,8; 1,8 çalışan 1 emekliyi finanse
ediyor. Nüfusum genç, bu genç nüfusa rağmen bu kadar bozuk tabloyla
benim bu sosyal güvenlik sistemini sürdürmem mümkün mü? Değil. Her
yıl -22 milyar YTL, 25 milyar YTL diyelim- 25 milyar YTL, gelir ve gideri
karşılanmadığı için, hazine, bu sosyal güvenlik kuruluşlarına
transfer yapıyor arkadaşlar. Önümüzdeki on yıl içerisinde 250 milyar
YTL, herhangi bir artış olmazsa her yıl 25 milyar YTL transfer yapacağını
hesaplayın, 250 milyar YTL, 250 katrilyon… Türkiye’nin gayri safi
millî hasılası 400 milyar şu anda. 400 milyar gayri safi millî hasıla,
250 milyar, hazineden sosyal güvenlik kuruluşuna transfer.
Bu ülkede istihdamı
nasıl geliştireceğiz, yatırımları nasıl artıracağız, bu kadar
açıkla işsizliği nasıl önleyeceğiz? Esası bu, sıkıntımız bu. Yoksa,
benim borcum olmasa, sosyal güvenlik sistemine, ben, bırakın 25 milyarı
50 milyar YTL alsın derim. Yani, bu anlamda, sosyal güvenlik sisteminin
açığını “kara delik” olarak ifade edenlere ben şiddetle karşı çıkıyorum.
Diyorum ki, devlet, sosyal devlet nasıl başka alanlara kaynak aktarıyorsa
sosyal güvenlik alanına da yapması lazım.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Bakanım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Aktardığı para kime? Emekliye.
Aktardığı para kime? Vatandaşların sağlığına. O halde, bu parayı
kara delik olarak nitelemek son derece yanlış bir şey. Ama, biz borçlu
bir ülkeyiz. Şimdi, bu sosyal güvenlik kuruluşunun açığını Hazine
finanse ettiği zaman, Hazine kime gidiyor? Hazine para basmıyor
artık eskisi gibi, piyasaya çıkıp borçlanıyor. Borçlanma faizlerinin
maliyeti 1 puan attığı zaman, bu ülkeye 3 milyar dolar avantadan
para yazıyor, hiç anasız babasız para. Yazık günah değil mi? Onun
için, borcumuz makul seviyeye indiği zaman, inanıyorum ki, bu sosyal
güvenlik sistemine transferler daha fazla olacaktır.
Sistem, çok, belki… Zamanı
da istismar etmek istemiyorum ama, şunu söyleyip sözlerimi bitireceğim:
Değerli arkadaşlarım, mevcut sistemimiz adil değil. Yoksulluğu giderme
konusunda sistemin bir başarısı yok. Nasıl yok? 23 milyar YTL. Bu ne
demek? Sizlerden topladığımız vergiyi, yeniden, vatandaşa dağıtmak
demek. Nasıl dağıtacağız, kime göre dağıtacağız? Gelirin yeniden
dağıtımı, sosyal adalet, sosyal politika, yoksulları gözeteceğiz,
birinci derecede yoksulları gözeteceğiz. Peki, bu 23 milyar YTL
kime geliyor? Hazineden aldığımız… Bağ-Kur, SSK; Emekli Sandığı, üç
kuruluşta kimler var? Bizler varız içinde, milletvekilleri var, bürokratlar
var, durumu iyi olan iş adamları var, kendi nam ve hesabına çalışanlar
var. Bu sosyal güvenlik reformuna karşı çıkanların demesi lazım
ki: Ey Bakan, bu 23,5 milyar YTL, durumu iyi olan işverenlere, bürokratlara,
milletvekillerine, bakanlara gidiyor. Sen, kırsal kesimdeki ücretsiz
aile işçisini niye korumuyorsun? Hazineden, bu 23 milyardan ona
niye tek kuruş vermiyorsun diye beni tenkit etmeniz lazım. Ama, maalesef,
bu konuda bir tenkit yok. İşte, ben, bu sistemin bu adaletsizliğini,
bu çarpıklığını gidermek için üç buçuk yıldır uğraşıyorum ve diyorum
ki, bu 23,5 milyar YTL’den, ilk önce, köydeki milyonlarca, kayıt dışı
sisteme alamadığımız… Niye bunlara para gitmiyor? Bunlar, çünkü
kayıt dışı; ücretsiz aile işçileri kayıt dışı, yevmiyeli çalışanlar
kayıt dışı, uzun süreli işsizler kayıt dışı; 10 milyon, 11 milyon insan
var. Bu insanlara, Hazine transferinden hiçbir para gitmiyor. İşte,
bu çarpık senaryoyu kırmak istiyoruz, değiştirmek istiyoruz, sosyal
adaleti geliştirmek, kavgamız bu. Yoksa, Hükûmet için sosyal güvenlik
reformu zor bir konu. Bütün dünyada bu süreci yaşadık. Ama, geçmişe
olan sorumluluğumuzu biz erteleyemeyiz.
Onun için ben diyorum
ki, biz, bu sosyal güvenlik reformunu siyasi popülizme kurban etmeyeceğiz,
hep beraber etmeyeceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Eğer, ülkenin
geleceğine karşı bir sorumluluk duyuyorsak, bu tasarı, bu reformun
siyasi popülizme kurban edilmesine karşı çıkacağız. Eğer, burada
Hükûmetin direnci, Parlamentonun direnci aşılırsa, o zaman arkadaşlar,
bu iş başka bahara kalır. Başka baharda hangi rüzgârların eseceğini
hiçbirimiz bilemeyiz ve gelecek nesillere karşı bir sorumluluğumuzu
yerine getirememenin azabını hep birlikte çekeriz.
Biraz acı oldu ama, kusura
bakmayın.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Teklifin tümü üzerinde,
şahsı adına, Ankara Milletvekili Remziye Öztoprak.
Buyurun Sayın Öztoprak.
Süreniz on dakika.
REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kanun üzerinde şahsı
adına konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu kanunun çok yerinde
ve bugün, burada konuşulurken, bu konuşmalarla geçirilmesi gerekmediğini
düşünüyorum.
Sayın Başkan, ben, bu
kanun üzerinde bilgi vermeden önce, muhalefetin burada AK Partiye
yönelttiği suçlamalara cevap vermek istiyorum.
Muhalefet, bu kısa
kanunun üzerinde fazla bir şey, konuşulacak bir şey olmadığını bildiği
halde, yirmişer dakika her bir grup konuştuktan sonra, diğer DYP grubundaki
arkadaş da on dakika şahsı üzerine konuşarak bir saat burayı oyalamış
bulunuyor. Söyledikleri şey ise, her zaman olduğu gibi, kanunla
alakası olmayan konuşmalardır.
FERAMUS ŞAHİN (Tokat)
– Bir yıldır bekliyor bu kanun, bir yıldır bekliyor.
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
– Şimdiye kadar, bizim Grubumuzda, sizin bu yaptıklarınıza, herkes,
kanun uzamasın diye hiç cevap vermeye kalkışmadı, ama artık cevap
verme gereği duyuldu. Siz, bu konuşmalarda yirmi dakikayı doldurmak
için acaba ne kadar uğraşıyorsunuz? Burada söyleyeceğiniz şey çok
çok basitti. Burada bir kanun maddesi iptal olmuş, 506 sayılı SSK Kanunu’nun
bir maddesi iptal olmuş, bu yüzden sigortalılarımız hak mağduriyetine
uğramış. Bu Kanun’un yılbaşında yürürlüğe girecek olan 5510 sayılı
Kanun’la tamamen yerine getirilecek maddeleri olmasına rağmen,
her şey yürürlüğe girecek ve her şey tamamlanacak olmasına rağmen,
aradaki iki buçuk aylık sürede hak mağduriyeti doğmasın diye, biz,
506 sayılı SSK Kanunu’nun 66 ncı maddesinin (c) bendi ile 2925 sayılı
Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 26’ıncı maddesinin
(a) bendini değiştirip, 93’üncü maddeyle de, ek maddeyle de ikisinin
birden yürürlüğe girmesinden itibaren hak sahiplerinin aylık bağlama
hakkını elde edebileceğini burada söylemek istemiştik. Çünkü,
Bakanımızın da, kanun teklifini veren Milletvekilimizin de bahsettiği
gibi, sigortalılarımızın, burada, Anayasa’nın eşitliğini ihlal
eden bir madde yüzünden iptal edilen kanun tasarısıyla hak mağduriyetine
uğradığını görüyoruz ve burada, senede yüz seksen gün prim ödeyen,
beş yıl prim ödemiş kişinin emekliliği -ölümü hâlinde- mümkün olurken,
dokuz yıl prim ödeyenin yüz seksen günden bin altı yüz yirmi gün gerektirdiğini,
bin altı yüz gün olsa emekli olamadığını bildiğimiz için, bu aradaki
boşluktan sigortalılarımızın zarar görmemesi için bu kanun getirildi.
Olay bu kadar basit. Ama, sizlerin söylediği nedir? Sayın Bayram Meral
her zaman komisyonda yaptığını Genel Kurulda da yapıyor ve burada
bize gazeteleri gösteriyor. Ben de onlara, şu gazetenin diğer sayfasını
göstereyim: “Bu Acar CHP’li Funda Acar”... Bunları da bizim mi göstermemiz
gerekiyor?
FERAMUS ŞAHİN (Tokat)
– Yaa ne ilişkisi var? Nasıl bir bağlantı kurdunuz?
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
– Tabii, siz bu kadar alakasız konuşursanız...
FERAMUS ŞAHİN (Tokat)
– Ne ilişkisi var?
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
– ... bir gün size dur diyenin olması
gerekiyor.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) – Emeklileri anlat, dulu anlat, yetimi anlat, çiftçiyi
anlat, işsizi anlat...
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
– Sayın Hüseyin Güler...
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) – Senin tuzun kuruysa ben nereden bileyim!
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
– Sayın Hüseyin Güler, siz, memura, emekliye ne verdiğimizi soruyorsunuz.
Biraz önce, Bakanımız, bütün bunun cevabını verdi. Ama, buna rağmen,
ben size bir liste sunmak istiyorum. Memura ve emekliye ne verdiğimizin
burada listesi var. Bakın, 2002 yılı Aralık ayında SSK’lılar, SSK’lı
emekli 257 milyon alıyorken, 2006 Temmuz ayında 476 milyon alıyor.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
– Ev kirası ne kadar?
FERAMUS ŞAHİN (Tokat)
– TEFE, TÜFE farkları ne?
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
– Enflasyon yüzde 46, artış ise yüzde 85.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) – İstanbul’da kiralar kaç lira Remziye Hanım?
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
– Lütfen, lütfen dinlemesini bilin.
Bağ-Kur emeklisi 165
milyon alıyorken 2002’de, şimdi 394 milyon alıyor. Enflasyon yüzde 46,
artış yüzde 138.
Emekli Sandığı emeklisi...
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
– Sayın Vekilim, ev kirası ne kadar, onu söyle.
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
– Bakın, Emekli Sandığı emeklisi 376 milyon alıyor iken, şimdi 606 milyon
alıyor.
FERAMUS ŞAHİN (Tokat)
– Açlık sınırı ne kadar? Açlık sınırı...
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
– Artış yüzde 61, enflasyon ise yüzde 46.
FERAMUS ŞAHİN (Tokat)
– Açlık sınırı hangi boyutta?
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) – Elektrik ne kadar? Su ne kadar? Telefon ne kadar?
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
– Siz, bunların yapıldığını görmüyorsunuz, emeklimizi, Bağ-Kur’lumuzu,
sigortalımızı kışkırtmaya çalışıyorsunuz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) – Açlık sınırı hangi boyutta, açlık sınırı?
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
– Ayrıca, asgari ücret konusunda, size, asgari ücretin 2003’ün
Ocak ayında kaç olduğunu, 2006’nın Ocak ayında kaç olduğunu okuyacağım.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) – Açlık sınırını söyle, yoksulluk sınırını söyle!
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
– 306 milyon olan asgari ücret bugün 531 milyondur. Aradaki yılları, şu
anda zaman almamak için okumayacağım. Aradaki artış…
FERAMUS ŞAHİN (Tokat)
– Açlık sınırı ne kadar? Onu söyle.
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
– Bakın, aradaki artış, 2003’te yüzde 22; 2004’te yüzde 45; 2005’te yüzde
10; 2006’da yüzde 8,6. Değişim ise asgari ücretin 2 katı. Bunu anlamanız
gerekiyor.
Sayın Hüseyin Güler’e
gelince; Hüseyin Güler, bakın… Hüseyin Güler… Daha nemaları söylemedim.
Vatandaşımız, nemaları alacağını düşünmüyordu bile. Sayın Hüseyin
Güler diyor ki: “Hesap sorma hakkınız yok, hesap vereceksiniz.” Kime
hesap vereceğiz biz?
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) – Halka.. Halka…
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
– AK Parti ne zaman hükûmet oldu bu zamana kadar? Sizin mensup olduğunuz
partiler bu ülkeyi bu hale getirdi,
AK Parti değil. (AK Parti sıralarından alkışlar) Size, bundan
sonra…
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) – Yazık… Yazık…
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
– Bundan sonra, size biz hesap soracağız.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Remziye Hanım, bu lafınıza cevap veririz sonra.
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
– Size şunu söylemek istiyorum: Bu millet uzlaşmacıyı sever. Bu
millet kavgacı, gürültücüyü sevmez. Sizlere…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Teslimiyetçiyi sevmez, teslim olmayı sevmez; AB’ye, ABD’ye teslim
olanı sevmez,
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
– Sizlere sandıkta hesap verecek olan Hükûmet…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– IMF’ye teslim olanı sevmez.
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
– Sizlere sandıkta hesap soracak olan millet, doğruya doğru, eğriye
eğri diyeni sever; sizin gibi burada doğruya eğri diyeni sevmez. Sizleri
sandığa gömecektir; bunu böyle biliniz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
– KOMBASSAN’ın kaç tane temsilcisi var burada?
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
– Ama, ne derseniz deyin, gelecek sene bu günlerde size biz değil milletimiz
cevap verecektir.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
– YİMPAŞ’ın kaç tane temsilcisi var burada?
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
– Yasanın hayırlı olmasını diliyor ve size, şimdiye kadar yaptığınız
bu Meclisi engelleme oyunlarından vazgeçmenizi teklif ediyorum. Aksi
takdirde, bunun da hesabını vereceksiniz. Tabii, bugün değil, 2007
yılının 4 Kasımında.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) – Ne yazık ki, sen burada olmayacaksın.
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
– Bu Meclisi dört yıllık sürede bir yıl dahi çalıştırmamaya gayret
ettiniz. Çıkardığımız yasaları siz engellemeseydiniz, 2 katı çıkacaktı.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
– Beceremiyorsanız gidin!
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
– Burada o kadar alakasız konuştunuz ki, Kıbrıs’tan girdiniz, doğal
gazdan çıktınız.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
– İktidar sızlanma yeri değildir! İdare edemeyen gider!
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
– Avrupa Birliği diyorsunuz. Avrupa Birliğinin hiçbir dediğini
biz burada yasalaştırmaya gelmedik, halkımızın hak ettiği şeyleri
yasalaştırmaya geldik, ama siz de burada hep engellemeye geldiniz.
Bu huyunuzdan vazgeçiniz. Millet sizi affetmeyecektir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
– Sayın Başkan, 69’a göre sataşmadan dolayı söz istiyorum.
BAŞKAN – Durun bakayım,
bismillah ya. Hüseyin Bey, otur bakayım yerine.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
– Ama, sıcağı sıcağına söyleyeyim de…
BAŞKAN – Otur efendim,
bir bakalım, bir değerlendirelim. Öyle hemencecik söz istedim, buyurun,
gelin, konuşun, yok öyle bir şey. Bir dakika.
Evet, şahsı adına ikinci
konuşmacı Çorum Milletvekili Agâh Kafkas.
Sayın Kafkas, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi ve
aziz milletimi saygıyla selamlıyorum.
Burada bir düzenleme
yapıyoruz. Bu düzenlemenin yanlışlığını, eksikliğini görüp de
sosyal güvenlik reformunda yaptığımız bir düzenleme, ara boşluktaki
hak kayıplarının önlenmesi açısından bir düzenleme yapıyoruz,
ama, maalesef, bugüne kadar Parlamentoda son yıllarda oluşan bir geleneğimiz
var, yaptığımız düzenlemeden daha çok yapmadıklarımızı ya da başka
şeyleri konuşma geleneğimiz var. Ben de, bu geleneğe bir şekliyle
uyacağım yani, çünkü burada ne konuşulmuşsa ben de onları konuşacağım.
Şimdi, bir defa, biz,
seçilmiş insanlar olarak konuştuklarımızı hesap edip konuşmamız
lazım. Biraz önce, Remziye Hanım gibi olabildiğince naif bir insan,
kimseyi kırmamaya, üzmemeye özen gösteren bir kardeşimizi bile
birileri çileden çıkartacak hale gelmişse, bu konuştuklarının
farkında olup olmamalarını da test etmeleri açısından önemli bir
göstergedir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
– Arkadaş çileden mi çıktı!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Yani, Remziye Hanım’ı ben dört yıldır tanıyorum, Remziye Hanımın
hiç yüksek sesle konuştuğunu görmedim, kimseye “öf” dediğini görmedim. Ama, bugün yaptığınız
tavırlarınızla ve davranışlarınızla Remziye Hanım’ı bile çileden
çıkaracak hâle geldiyseniz, gerçekten, bir anlamda kendinizi test
edin.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
– Remziye Hanım’dan özür dileriz.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Bak, her söylediğimizi, bu kürsüye çıkıp her söylediğimiz sözü
söylerken, aklımızla kulağımız arasındaki mesafeyi ölçmemiz lazım.
Yani, aklınızla kulağınız arasındaki mesafeyi bu kadar uzun
tutarsanız, bu kadar uzun tutarsanız…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Sen kendi kulaklarınla beynin arasındaki mesafeyi ölç bakalım
önce!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Ondan sonra da birileri çıkar size bunun cevabını verir.
Şuna üzülüyorum: Arkadaşımız
buradan resmî rakamları okuyor, resmî rakamları okuyor. Yani, biz,
biraz önce Sayın Bakan söyledi, 2,5 katrilyon lira bu ülkenin
imkânlarından, TÜFE’nin ötesinde, enflasyonun ötesinde emekliye kaynak
aktarmışız.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
– Kimin cebinden?
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Keşke daha fazla aktarsaydık, aktarabilseydik, aktaracağız.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
– Kimin cebinden?
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Çünkü, bu ülkede, dün bizim aldığımız Türkiye’nin millî geliri 180
milyar dolardı. Bugün bu ülkenin millî geliri 415 milyar dolar.
FERAMUS ŞAHİN (Tokat)
– Borç, borç…
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Yani, dün, bizim devraldığımız ülkenin millî geliri, kişi başına
düşen millî geliri 2.500 dolardı. Bugün 5.500 dolar. Bu ülke büyüdükçe,
bu ülke büyüdükçe, bu ülkenin gelirleri büyüdükçe…
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) – Borç, borç…
HÜSEYİN GÜLER (
AGÂH KAFKAS (Devamla) – Borç da, dün, biz
geldiğimiz gün, borcu da söyleyeyim, biz geldiğimiz gün Türkiye’nin
borcu millî gelirin yüzde 98’i iken, yüzde 97’si iken, bugün 50’lere,
60’lara inmeye başlamıştır.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Rakam, rakam
söyle!...
AGÂH KAFKAS (Devamla) – Onun için, bakın
arkadaşlar, bakın arkadaşlar, bakın arkadaşlar, benim ismim Agâh
Kafkas, her söylediğinizin bende cevabı var. Birbirimizi üzmeyelim.
Biz, 22’nci Dönem parlamenterleri olarak, âdeta bir kurucu meclis gibi
çalıştık. Türkiye’nin bütün temel yasalarını…(CHP sıralarından gürültüler)
Lütfen, dinlemeyi öğrenin.
MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Eskişehir) – Seni bile dinlemeden gidiyor, seni dinlemiyor.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Türkiye’nin bütün temel yasalarını elbirliğiyle, yeni bir anlayışla,
çağdaş yorumla, insanı merkez alan bir hukuk sistemini Türkiye’ye
hâkim kılma gayretini hep beraber sürdürdük. Hep beraber 22’nci Dönem
parlamenterleri olarak da, Türkiye cumhuriyet tarihinin ilk defa
elli yıl ilerisine bir vizyon ortaya koyarak, bir sosyal güvenlik
reformu çıkarttık. Yarın böyle bir reformu yapacak hâliniz kalmayacak
bu ülkede, böylesine bir başarıyı elde ettik. Siz de dâhil olmak üzere
-siz de dahil olmak üzere derken, ana muhalefete diyorum- herkesin,
bu ülkede siyaset yapan herkesin “Artık, sosyal güvenlik sistemi
bitti, bu sistem böyle yürümez ve bunun mutlaka bir düzene konulması
lazım, mutlaka çağdaş normlarla, norm ve standart birliği sağlanması
lazım ve tek bir çatı altında toplanması lazım…” Bu, ortak aklın yıllardır
söylediği bir şeydi ve bu söylenen şeyi, biz gerçekleştirdik. Biz
gerçekleştirdik, hem de Anayasa’nın başlangıcındaki “demokratik,
laik, sosyal hukuk devleti” denen, devletin sosyal boyutunu ilk defa
kanunda vazettik.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Sosyal devleti katlettiniz be!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Dedik ki: Artık fakir olmak… Bu ülkede, yardım edilen insanlar değil
fakirler. Fakire destek olmak, onun insanca yaşamasını sağlamak,
onun tedavi hakkını, ona tedavi vermek, ona bir haktır dedik ve ilk defa,
sosyal devlette, devlet, kara delik diye görüp, bugüne kadar -Sayın
Bakan da biraz önce söyledi- sosyal güvenliğin imkânlarını bugüne
kadar birileri hep peşkeş… Hovardaca kullanmış zamanında parası
varken; sonradan da, kara delik mantığının ötesinde… Biz, dedik ki:
Devlet, sosyal güvenlik sistemine, bizzat elini, taşın altına koymalı,
prim ödemeli; hem sosyal güvenlik sistemine hem emeklilik sistemine
devlet prim koymuştur.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Dört yıl önce Türkiye Cumhuriyeti yoktu değil mi?
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Yetmez… Yetmez ve devlet diyor ki, ilk defa…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Elini cebinden çıkar, orada öyle durulmaz!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– “Ben, yoksul vatandaşımın primini ödeyeceğim, ona iane olarak sağlık
hizmeti sunmayacağım; o, bir vatandaş olarak, çağdaş dünyada yaşayan
emsalleri gibi, gelecek, hakkı olarak sağlık hizmetinden yararlanacak”
diyor.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) – Sayın Bakan on beş yıldır Bakan, on beş yıldır, 83’ten beri
Parlamentoda Bakan.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Şimdi, bütün bunların onurunu yaşayacakken, burada bir arkadaşımız
çıkacak “emeklilik hakları elden alınıyor” diyecek. Bir tane insanın
emeklilik hakkı elinden alınmamıştır, hiç kimsenin emeklilik hakkı
elinden alınmamıştır ve alınmayacaktır da. Kimsenin kazanılmış hakkına
dokunulmamıştır ve…
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Sen, üç ay çalışan bir insanı nasıl emekli yapacaksın, anlatsana!
Oraya çıkıp, yalan yanlış konuşuyorsun.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Şimdi dünyanın neresinde, Sayın Çetin, üç ay çalışıp da, yılda,
emekli olan bugüne kadar bir adam göster bana ya da dünyanın neresinde
yılda üç ay çalışıp emekli olan bir yapı var, sistem var? Bunu gelin ortaya
koyun, konuşalım. Bu, matematik. Popülizm yapmaya, palavra sıkmaya,
Türkiye’nin olumsuzluklarını konuşmaya kimsenin hakkı yok ki. Hayat,
matematik, oturup hesabı kitabı yapalım. Dünyanın neresinde yılda
üç ay çalışıp emekli olan var? Haa, şu: Biz, ilk defa üç ay çalışan insanları
da isteğe bağlı sigortada o kadar kolaylık ve esneklik sağladık
ki, bu insanlar başka farklı işlerde çalışsalar da primlerini ödeyerek
emekli olma imkânını bir şekliyle sağlayacaklar.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
– Agâh para nerede, Agâh? Kendi karnını doyuramıyor, nerede prim
ödeyecek!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Şimdi, sen burada oturacaksın, yeni üniversite niye kuruyorsunuzdan,
bilmem neye… Aklımıza geleni aklımıza geldiği şekilde söylersek
bu millete haksızlık etmiş oluruz, bu millete haksızlık etmiş oluruz.
BAYRAM ALİ MERAL (
AGÂH KAFKAS (Devamla) – Bakın, bundan sonra
şöyle bir şey yok: Ben söylerim, yanıma da kâr kalır mantığı bitti.
Bundan sonra, bize yaptığınız her haksızlığın cevabını, istediğiniz,
sizin istediğiniz tonda vereceğiz, hem de hangi dilden anlıyorsanız
vereceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Nerede o babayiğit?
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
– Posta koymaya başladın!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Biz “helva” demesini de biliriz, “halva” demesini de biliriz. Kim
neyden anlıyorsa, nasıl anlıyorsa bunu söyleyeceğiz, kusura bakmayın.
Ondan sonra sen çıkacaksın, ikide bir… Hayatında, sen, milletten aldığın
oyu sen taşıyamamışsın, taşıyamamışsın. Buraya geleceksin ikide
bir, sevgili kardeşim, “millet, sandık” diyeceksin. Sen sandığı ne
biliyorsun ya, sen sandığı ne biliyorsun? Sandığı göreceğiz, sandığı
göreceğiz.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
– Terbiyesizlik yapma!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Cumhuriyet tarihinde bu ülkenin Başbakanı çıkmış demiş ki ve diyor
ki, AK Partililer olarak diyoruz ki: Biz, devraldığımız ülkede, haksızlık
yaptığımız bir tane yurttaşımız varsa, kazanılmış hakkını elinden
aldığımız bir tane yurttaşımız varsa, gelirini azalttığımız bir
tane yurttaşımız varsa bize oy vermesin diyoruz, vermesin diyoruz.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) – Vermeyecek zaten.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
– Vermeyecek zaten.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Çünkü, böyle bir adam yok, bu ülkede böyle bir adam yok, böyle bir adam
yok.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
– Senin sokaktan haberin yok.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Çünkü, herkesin gelirini reel arttırdık, daha da artırmaya devam
ediyoruz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya)
– Sen hayal dünyasında yaşıyorsun.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Bu ülkedeki o insanlar biliyorlar.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)
– Senin gibi artist de yok!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Dün, aynen, üst düzeyde muhalefet yaptınız. Sağlıktaki, biz, hastaneleri
birleştirip sağlık hizmeti sunmaya geldiğimiz zaman da Sayın Baykal, Genel Başkan -buraya
çok nadir geliyor, çok önemsediği konularda geliyor- onlardan bir
tanesi de oydu, yani, sağlıkta “Aman, SSK hastanelerini devrediyorsunuz,
peşkeş çekiyorsunuz.” Yahu, şimdi gidin SSK’lıların içine, inan, sizi
döverler yahu böyle derseniz. Çünkü, bakın, SSK’nın verilerinde, işçi
emeklilerinde SSK hastaneleri devredilmeden, 63 milyon muayene
yapılmış, bugün 93 milyon muayene yapılmış.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Sen Bakanı yalanlıyorsun. İlaç tekellerinin baskısıyla “evet” dediniz, şimdi
örtmeye çalışıyorsunuz.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Ne anlama geliyor bu biliyor musun? Sayın Çetin, şu ne anlama geliyor
biliyor musun? Ne anlama geliyor? Her SSK’lı yılda ancak iki defa hastaneye
gidebiliyormuş, iki defa geliyormuş, şimdi üç defa gitmiş.
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) –
Uzaydan mı geliyorsun?
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Bakan bile senin gibi düşünmüyor.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Çağdaş dünyada bu ne biliyor musunuz? Yedi. Yahu, biz, sağlıkta
geldik, ikiye katladık, üçe katladık ve sağlık hizmetlerini sunduk.
Sizin o dediğiniz dönemde ne vardı biliyor musunuz? Ben Çorum’u bilirim,
Çorum’dan örnek vereyim; Çorum’daki SSK’lılar, ancak tedavilerini
SSK’nın bodrumundaki bir eczanedeki ilaç kadar olabiliyorlardı. Yani,
SSK’nın bodrumunda hangi ilaçlar varsa, o doktorlar onları yazıyordu.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FERAMUS ŞAHİN (Tokat)
– İlaççılar parasını alamıyor, ilaççılar…
BAŞKAN – Sayın Kafkas,
herkese verdiğim gibi bir dakikalık ek süre veriyorum. Konuşmanızı
tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Herkes, sadece, o ilaçlar kadar tedavi oluyordu, ama, şimdi, hem
orada oluyor hem başka hastanelerde oluyor hem de özel hastanelerde
oluyor, üniversitede oluyor. Yetmez, yurt dışında da tedavi olma
imkânına kavuştu. O da yetmez, gidip eczanenin kuyruğunda bekleyeceğim
diye kimyası bozulmuyor adamın, istediği eczaneye gidip ilacını
alıyor. Şimdi, siz, dün de buna karşı çıktınız. Yahu “istemezük” mantığından
Allah aşkına bir vazgeçin, Allah aşkına bir vazgeçin. Bu, sizin geleneğinizde,
bu, kültürünüzde var. Boğaz Köprüsü yapılırken başladınız, hâlâ
“istemezük” diyorsunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bakın, gelin, bu yaptığımız
bu güzel düzenlemelerin onurunu birlikte paylaşalım ve aziz milletimize
güzel hizmetleri birlikte verelim.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Başbakan el koymuş.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Birlikte verelim ve birlikte bu devraldığımız ülkeye hizmet etmenin
onurunu yaşayalım diyorum.
Bütün heyeti saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kafkas.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.19
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.35
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 29’uncu Birleşimi’nin Üçüncü Oturumu’nu açıyorum.
1249 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur’un; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (2/874) (S. Sayısı: 1249) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemini
gerçekleştireceğiz.
Soru soracak olan arkadaşlarımız, lütfen, sorularını
tek olarak yöneltirlerse veya yorum yapmadan kısa olarak yöneltir
iseler diğer arkadaşlarımıza sıra gelir. Yoksa, onuncu dakikadan
itibaren kesip Sayın Bakanımıza cevaplaması için fırsat vereceğim.
Arkadaşlarımın takdirine sunuyorum.
Soru-cevap işlemini başlatıyorum.
Sayın Özdoğan, buyurun efendim.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Birinci sorum şu Sayın Başkanım, Sayın Bakanımıza:
Sayıları 2 milyonu bulan memur emeklileri, 2006 yılının ikinci altı
aylık dönemine ait enflasyon farkı zammını sosyal güvenlik reformu
gerekçesiyle alamayacaklar. Hükûmetimizin emeklilerini bu enflasyon
farkı zammından muaf tutmasının arkasında, sosyal güvenlik reformu
çerçevesinde IMF’ye vermiş olduğunuz taahhütler yatıyor. Bu planınıza
karşı toplumda büyük bir infial oluştu. IMF ile toplumsal infial arasında
tercihiniz ne yönde olacak?
İkinci sorum: 1 Ocak 2007’den itibaren uygulamaya
girecek planınıza göre emekli esnaf ve sanatkârlar, her ay asgari ücretin
en az yüzde 33,5’u kadar destek primi ödemelerini planlıyorsunuz. Bu
kadar emekli esnafı kayıt dışına çıkarmaya neden olmayacak mısınız?
Otuz yıl çalışan bir emekli için 450 YTL civarında olan emekli maaşıyla
bir emeklinin geçinmesi mümkün müdür?
Üçüncü sorum: Sayın Bakanımız, aile, çocuk ve kira
yardımlarının emeklilere de verilmesini, emeklileri temsil eden
örgütler tarafından talep edilmektedir. Bu talebe olumlu bakmakta
mısınız?
Dördüncü sorum: Yirmi beş yıllık hizmete karşı verilen
yüzde 75’lik maaş gösterge tablosunun 2006’dan itibaren yüzde 62,5’a,
zamanla da yüzde 50’lere düşürmeyi amaçlıyorsunuz. Bu, IMF’nin mi
bir talebidir?
Son sorum: Enflasyon farkından dolayı memurlara
yapılan 160 YTL’lik seyyanen zamdan, mantıklı olarak, emeklilerin de
faydalanmaları gerekir. Emekliler bu zamdan neden yararlanamıyor?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Ayvazoğlu…
FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) – Sayın Başkan, aracılığınızla,
Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum: Öncelikle, emekliliğin
hak kaybını önlemeye yönelik, desteklemeye dönük olan bu teklife
olumlu baktığımızı, destek verdiğimizi açıkça ifade ediyorum. Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, kararlılık ve şiddetle karşı çıktığımız 5489
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 1/1/2007
tarihinde yürürlüğe girecektir. Açlık sınırı altında emekli maaşı
alan, bu nedenle çalışmak zorunda bırakılan, çalışan emekliden yüzde
10 kesintinin kaldırılması gerekirken, en azından böyle bir şey beklenirken,
bu Yasa’yla, 1/1/2007’den itibaren çalışan emekliden yüzde 33,5 gibi
çok fahiş bir miktarda destekleme primi adı altında devlet kesinti
yapacaktır, yani, iktidarınız kesinti yapacaktır. Bunun kabul
edilemez olduğu ve emeklilere bir ceza vereceği karşısında,
Hükûmetinizin çalışma yapacağını söylediniz. Ancak, yüzde 10’ları
çoktan aşan Türkiye’mizdeki işsizlikle mücadele de dahil olmak üzere,
gerek işsizlik sigortası gerekse diğer konularda somut adım atmak
suretiyle, 1/1/2007’ye kadar veya sonuna, artık, aylar kalan iktidarınız,
bu sorunlara çözüm yolu bulabilecek mi? Buna inanıyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Işık…
AHMET IŞIK (Konya) – Sayın Başkan, aracılığınızla,
şu iki soruyu yöneltmek istiyorum:
Sayın Bakanım, eskiden dokuz yüz gün olup da ortalamayı
tutturamadığı için aylık bağlanamayan hak sahiplerine bu kanun
bir imkân tanıyor mu?
İkinci sorum: 2007’de yürürlüğe girecek 5510 sayılı
Kanun ile ölüm aylığı için getirilen şartlar aynı mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.
Sayın Gazalcı…
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başbakan geçici işçilerin kadroya alınacağını
açıkladı. Geçici olarak çalışan memurlar ve sözleşmeli öğretmenler
için böyle bir çalışma var mıdır?
2- ILO’nun kabul ettiği çalışma ilkeleri doğrultusunda
kamu çalışanları için toplu sözleşmeli, grevli sendikal hakları
verecek bir yasa çalışması hazırlıyor musunuz?
3- Emekliler ve kimi üreticiler sendikalar kurmaktadır.
Bunların daha rahat çalışabilmesi, haklarını geliştirebilmesi
için yasal bir çalışma içinde misiniz?
Son soru: Sözleşmeli olarak çalışanların yer değiştirme,
asılları gibi haklardan yararlanabilmesi için ne gibi çalışmalar
yapıyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gazalcı.
Sayın Çetin, buyurun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, bu yasa teklifiyle ilgili konu
çok iyi anlaşılmamış olacak ki, sorular konuşmalara yönelik olarak
geldi. Gerçekten, biraz sonra ben konuya gireceğim, ama, özellikle
çalışanların çalışırken malul duruma düşmeleri nedeniyle uğradıkları
haksızlığı ya da eşitsizliği giderme amacına yönelik Anayasa Mahkemesinin
bir kararı düzeltmesinden sonra, Mecliste yeniden bir boşluğu gidermek
için düzeltiyoruz, kanun çıkarıyoruz.
Tabii, iş kazaları en çok işin başlama ve bitim zamanlarında
gerçekleşir, istatistikler onu gösteriyor. Yine, en çok malul duruma,
çalışırken çalışamaz duruma düşenler de geçim zorluğu içerisinde,
yaşamını zorluklar içerisinde sürdürenler, düşük ücretle zor koşullarda
çalışanlar oluşturuyor.
Şimdi, döneminizde, AKP Hükûmeti döneminde, Türkiye
Cumhuriyeti hükûmetleri kurulduğunda, devlet kurulduğundan bugüne
kadar geçen sürede hiç olmamış bir çalışma biçimi 657, 4/C… Mecliste
sayıları 1.004, TRT’de 501, üniversitelerde 3 bin civarında. Yani,
bu 657 sayılı… 4/C’ye göre çalışanlar, izinleri yok, hastalanma hakları
da yok, nasıl bir haksa hastalık hakkı. Kıdem tazminatları hakkı
yok, sendikaya üye olma hakları yok. Memurlarla aynı ortamda çalışıyorlar,
memurlara verilen elbise, ayakkabı
para hakları yok.
Geçtiğimiz pazar günü Kastamonu’da Sayın Başbakanımızla
birlikte konu ayrıntılı size aktarılmış ve duyumlarımız o ki, Başbakan
talimatlandırmış, “ilgilenin, 207 bin geçici işçiyi kadroya alırken,
657 4/C’ye göre çalışanların da sorunlarını düzeltelim, bunları
da o kapsama alalım” denilmiş. Gerçekten sevindirici. 657, 4/C’ye göre
çalışanlar da Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı, bizim insanlarımız
ve büyük bunalım içerisinde. En çok malul olacaklar gelecekte onlar.
Geçtiğimiz hafta Kocaeli’de, TÜPRAŞ’ta aynı çalışmaya tabi kılınan
birisi intihar etti, yaşamını yitirdi.
Şimdi, Sayın Bakanım, bunların sorununu somut
olarak ne zaman çözeceksiniz, yani geçici işçilere, seçime giderken,
kadro verilirken hiç olmazsa 657, 4/C’likleri de onlara dâhil edecek
misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çetin.
Sayın Kılıç, buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkan aracılığınızla
Sayın Bakana birkaç soru yönetmek istiyorum.
Parti olarak, iktidara gelirken fakir fukara diyerek
geldiniz; ancak gördüğümüz kadarıyla dört yıllık süre içinde sadece
yerli ve yabancı rantçılara çalışır durumda oldunuz. Son döneme
girdiniz, bu son dönemde Sayın Başbakan da bir konuşmasında belirttiler,
bu geçici işçilerle ilgili bu düzenlemeyi, geçici işçilerin kadro
sorununu ne zaman çözeceksiniz,
yani bununla ilgili bir takvim verebilir misiniz? Bu bir.
İkinci husus: Aynı işyerinde çalışan, aynı işleri
yapan bu çalışanlar arasında çok büyük ücret farklılıkları var, konumlar
çok farklı düzeyde düzenlenmiş. Bunlarla ilgili bir düzenleme yapmayı
düşünüyor musunuz, yani aynı işyerinde aynı işi yapan çalışanlar
arasında?
Diğer bir soru, -gerçi arkadaşlarımız da sordu
ama- emekli maaşlarına katkı olsun
diye, taksicilik yapan, başka bir işe giren emekliler şu anda, 1 Ocaktan
itibaren yüzde 33,5; emekliliklerinden kesinti olacak. Bununla ilgili
bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
Son sorum: Sayın Bakan, özellikle, devlet olarak
koruculuk sisteminde yıllardır, yirmi yıla yakın süredir, devlet
sosyal güvencesiz korucu çalıştırıyor. Bununla ilgili geçen sene
Sayın İçişleri Bakanı söz vermişti bir yıl içinde bu düzenlemeyi çıkartacağız
diye. Bu anlamda bir çalışmanız var mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Bayındır, buyurun.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Bakan, ortalama, Bağ-Kurlunun emekli aylığı
400 YTL, SSK’lının emekli aylığı 500 YTL ve asgari ücretlinin aylığı
380 YTL. Sayın Bakanım, Ankara’nın Çankaya’sında ev kirası 800 YTL,
Mamak’ında, Keçiören’inde 500 YTL, benim Kırşehir’imde de ev kiraları
400 YTL. Sizin biraz evvel anlatmaya çalıştığınız ve bu emeklilere
çok para verdiğinizi söylediğinizde, benim verdiğim bu rakamlarla
emeklilerin yalnızca ev kirasını ödeyemediğinin farkında mısınız
diye soruyorum; bir.
İkincisi: Sayın Bakanım, bence Bakanlık makamı
yakınma makamı değildir, çözüm makamıdır. Siz, 18, 19, 20, 21 ve
22’nci Dönemde, beş dönemdir milletvekilimizsiniz. 55’inci Hükûmet
döneminde İçişleri Bakanlığı yaptınız, 58 ve 59’uncu Hükûmet döneminde
de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yapıyorsunuz. Sayın Bakanım,
bunları hâlâ çözemediniz mi? Çözemediğiniz sorunlarla ilgili,
Cumhuriyet Halk Partisini ya da muhalefeti suçlamayı doğru bulmadığımı
söylüyorum. Sizi, emekliler konusunda, ücretler konusunda bir kez
daha düşünmeye çağırıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Soru yönelten değerli milletvekili arkadaşlarıma
da çok teşekkür ediyorum. Bu yüzde 33,5’luk sosyal güvenlik destek primi
kesintisi konusu ortak bir soru, birkaç arkadaşımız da sordular. O
konuya ilişkin görüşlerimi kürsüden açıkladım değerli arkadaşlarım,
onları yine izninizle tekrar etmek istiyorum. Yani, bu konuda bir
çalışma içerisinde bulunduğumuzu ve bir değişiklik düşündüğümüzü
ifade ettim. O görüşlerimi bir kez daha tekrar ediyorum.
Geçici işçiler konusunu sordu değerli arkadaşlarım.
Doğrudur, geçici işçiler konusunda, epey bir süredir bir çalışma
yapıyoruz. Ancak, takdir edersiniz ki, personel rejimi Türkiye’de
çok parçalı olduğu için, bu çalışmayı yaparken de açıkçası, bir adaletsizlik,
bir haksızlık, yeni yeni memnuniyetsizlik doğurmamak için teknik
arkadaşlarımız çok titiz bir çalışma içerisindeler. Bu sayı, belediyeleri
de dahil edersek, yaklaşık 200 bin civarını aşmış durumda. Yalnız,
bir şeyi düzeltmem lazım. Bu, Kastamonu’daki, Sayın Başbakanımızın
gezisinde, doğrudur, 4/C kapsamındaki hemşehrilerim, Sayın Başbakana
dileklerini arz ettiler. Sayın Başbakanın, bunları kapsama alalım
noktasında bir beyanı olmadı, yani, onu bağlayıcı olarak bir şey kabul
etmeyin; bir çalışma yapılsın, bir bakılsın diye talimat verdi. Yani,
kapsama alsın dediği zaman, Sayın Başbakanı bu anlamda bağlamış
oluruz, o, haksız bir ifade olur, ama, bir çalışma yapılması noktasında
bizleri Sayın Başbakan talimatlandırdı. Bir çalışma yapılıyor şu
anda, ama, konu sadece benimle ilgili değil, Maliye, Devlet Personel
ve hazineyi de ilgilendiriyor, bu kuruluşların da aralarında bir
koordinasyon sağlanması gerekiyor.
Arkadaşlar, tabii, Hükûmet olarak biz de sizin paylaştığınız
hassasiyetleri paylaşıyoruz, gerek emekliler konusunda gerek geçici
işçiler konusunda. Örneğin, bu geçici işçiler konusu kolay bir
şey değil. Yani, 200 bin insanın iş güvencem ne olacak dediği bir ortamda,
devletin, 700 trilyon lira yıllık maliyeti göze alarak bu operasyonu
yapması, gerçekten takdir edilecek bir şey. Yani, ister iktidar olalım
ister muhalefet olalım, bu, çok önemlidir diye düşünüyorum. Ama, dediğim
gibi, bu konuda herhangi bir ayrıcalık yaratmak istemiyoruz. Mesela,
bazı kurumlarda şöyle durumlar var: Memur eliyle gördürülen hizmetler
var, masa başı hizmetleri var, ama, pozisyonu işçi pozisyonunda. Öbür
masada, masanın öbür tarafında da 657’ye bağlı kardeşimiz çalışıyor.
Şimdi, birini daimî kadroya geçirdiği zaman, diğeri 657’de kaldığı
zaman, işte burada size bir adaletsizlik. Yani, biri toplu sözleşme
düzenine geçmiş olacak, öbürü de 657’ye tabi kalacak. Yani hep
şikâyet edildi ya… İşte, arkadaşlarımız bilirler, Köy Hizmetleri kökenli
Sayın Başkanım da bilir. Yani, işte, bir kimseyi küçümsemek için söylemiyorum,
parayla da ölçmüyorum, ama, şoför, Bayram Bey de daha iyi bilir, işte,
bölge müdüründen çok para alıyor diye, yıllardır bu ülkede bunun muahezesi
yapıldı. Tabii, Bayram Bey zamanında toplu sözleşmeler dirayetle
geçiyordu. Yani, şimdi…
BAYRAM
ALİ MERAL (
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Evet.
BAYRAM
ALİ MERAL (
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Yani, bunun
gibi haksızlığa meydan vermemek için bir titiz çalışma içerisindeyiz.
FERİDUN
AYVAZOĞLU (Çorum) – İşsizlik konusunda Sayın Bakan…
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Evet, işsizlik
konusu gündemimizden düşmeyen bir konu. Yine, kamuoyuyla pek paylaşmadığımız
istihdam piyasasına yönelik, iş gücü piyasasına yönelik bir çalışmamız
var. Benim Bakanlığımın koordinasyonunda beş bakanlığın katıldığı
bir çalışma yapıyoruz. Bu çalışma içerisinde işsizlik sigortası
var değerli arkadaşlarım. İşsizlik sigortasından yararlanma şartlarını
ne kadar hafifletebiliriz, işsizlik sigortasında birikmiş olan
bu fon varlığını işsizlere ve mesleki eğitimden geçecek vatandaşlarımıza
nasıl yansıtabiliriz veyahut da işverenin ödemiş olduğu 2 puanlık
primi kıdem tazminatına transfer etmek suretiyle işveren üzerindeki
maliyeti azaltabilir miyiz gibi çeşitli alternatifleri çalışıyoruz.
Diğer
bir başlık bu paketin içerisinde, zorunlu istihdam konusudur; özürlü,
hükümlü ve terör mağduru çalıştırma konusudur. Hükûmet olarak, bu
konudaki kontenjanları makul seviyelere indirmemize rağmen, bugün,
hem bu konuda talepte bulunan vatandaşlarımız açısından hem de işletmelerimiz
açısından bazı sıkıntılar var, özürlü çalıştırma konusunda, hükümlü
çalıştırma konusunda. Bunlar üzerinde çalışıyoruz.
Onun
dışında, özellikle asgari ücretin belli bir bölümünün vergi dışı
bırakılması, ki, bu, Maliye Bakanlığımızın çalışmasıyla 2008 yılı
başında gerçekleşecek. Asgari geçim indirimi uygulaması geldiği
zaman, asgari ücretlimizin eline geçecek… Veyahut da kendisinden
kesilecek vergi miktarı daha azalacak.
Bunun
dışında, iş gücü piyasasında katılık olarak gördüğümüz, vatandaşlarımızın
iş gücü piyasasına girişlerini kolaylaştıracak bazı engellerin
de kaldırılması konusunda çalışmalarımız var. Örneğin, çok sayıda
işçi çalıştırana mükellefiyet vermişiz, kreş yap demişiz, spor sahası
yap demişiz. Bu, işletmeye büyük yük getiriyor. Bunu, artık, devletin
gerekli kurumları var, Beden Terbiyesi var, başka kuruluş var,
Millî Eğitim Bakanlığı var, bu sosyal faaliyetleri o kuruluşlar yapsın,
işletmenin sırtından bu yükleri alalım gibi bir düşüncemiz var. Bunu
da, inşallah, 2007 yılı içerisinde sizlerle ve kamuoyuyla paylaşma
imkânını…
MUHARREM
KILIÇ (
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Korucularla
ilgili, evet, bu konuda İçişleri Bakanlığımızın bir çalışması olduğunu
biliyorum, çalışıyorlar.
MUHARREM
KILIÇ (
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Ama, bir
anlamda, sağlık hakları konusunda bir güvenceye kavuşturulduğunu,
yeni sosyal güvenlik sistemimizde korucuların sağlık açısından
bir problemleri olmayacağını söylemek istiyorum, ama, korucularımızı
yaşlılık sigortası açısından, yani bunları emekli edelim noktasında
bir talep…
MUHARREM
KILIÇ (
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Şimdi,
özel statülü birçok istihdam şekli var, ama, korucuların terörle mücadele
konusunda devletimizin güvenlik güçlerinin yanında koyduğu tavrı,
gayreti biliyoruz, bunu her zaman takdirle karşılıyoruz. Önümüzdeki
süreçte de, sağlık dışında diğer konulara da bakılacağını ifade
etmek istiyorum.
Zannediyorum
sürem bitti, sayın milletvekillerimin diğer sorularına da yazılı
olarak cevap vermek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
HÜSEYİN
GÜLER (
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – İki dakikam
mı var?
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Evet Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) – Ahmet Beyin, şu anda görüşmekte olduğumuz teklifle ilgili
sorusu var. Bu anda yapmış olduğumuz lehe düzenleme 2007 yılında
yürürlüğe girecek sosyal güvenlik sistemimizde de aynen koruyor,
ki, bu düzenleme lehe bir düzenlemedir ölüm aylığı bağlanma konusunda.
Sözleşmeli personelin yer değiştirmesi konusunu
sordu değerli hocam. Bu, tabii, benim Bakanlığımın dışında, Devlet
Personel ve ilgili bakanlıkların, daha doğrusu hepimizin konusu.
Yalnız, burada, sözleşmeli personel yahut da çakılı kadro dediğimiz
kadro -iki yönüyle düşünürsek- tabii, çalışan yönünden bazı mazeretler
dolayısıyla yer değiştirme imkânı bulunmuyor. Ama, diğer taraftan
da, Sayın Milletvekilim, yani, başlangıçta sözleşmeli personel
olup istihdama kavuşan vatandaşlarımız çok kısa zamanda, gittikleri,
tayin oldukları yerden batı illerine geçme konusunda büyük bir istekte,
talepte bulunuyorlar. Bu sebeple, Güneydoğu’da, Doğu Anadolu Bölgemizde,
başta sağlık personeli olmak üzere personel gönderme konusunda kamunun
gerçekten çok güçlüğü oluyor. Yani, bu, bu ihtiyaçtan karşılanmış
bir husustur. Ama, biraz daha insani boyutunu düşünüp, bazı kısıtlı
mazeret hallerinde -ki, Maliye Bakanlığımız bir iki noktada değişiklik
yaptı- biraz daha belki esnetilebilir diye düşünüyor.
Peki, teşekkür ederim. Diğer sorulara da yazılı
cevap arz etmek istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Evet, yirmi saniyelik bir vaktimiz var sadece;
ama, sorunuza yeter mi bilmiyorum.
Sayın Kandoğan? Yok.
Sayın Hüseyin Özcan, buyurun.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Sayın Başkan, aracılığınızla
Sayın Bakanıma soruyorum:
1/1/2005 tarihinde devlet kurumlarında çalışan
sözleşmeli personel ikinci bir ek iş yaptığında özellikle önceki
maaşlarını, emeklilik maaşlarını alamıyorlar. Örneğin, Mecliste
çalışan arkadaşlarımızın geçmişte herhangi bir bakanlıkta SSK’lı
olarak çalışmışlığı varsa, buraya geldiklerinde emekli maaşları
kesilmiştir. Bunların emeklilik maaşlarıyla ilgili bir düzenleme
düşünüyor musunuz?
Diğeri: 1 emekliye 4 çalışanın olması gerektiği
düşüncesini biz de paylaşıyoruz ama, bunları 4 emekliye çıkarmak
için ne gibi istihdam alanları yaratmayı Hükûmetiniz… Şimdiye kadar
bir planlama içerisinde oldular mı? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bakanım, yazılı mı cevap vereceksiniz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) – Yazılı cevap vereceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.
Evet, süremiz doldu arkadaşlar. Teşekkür ediyorum
katkıda bulunan bütün arkadaşlarımıza.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunacağım, karar yeter sayısını arayacağım.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.57
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli),
Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29’uncu Birleşimi’nin Dördüncü Oturumu’nu
açıyorum.
1249 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur’un; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (2/874) (S. Sayısı: 1249) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Teklifin maddelerine
geçilmesindeki oylamada karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi,
maddelerine geçilmesini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısını arayacağım.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı
vardır.
1’inci maddeyi okutuyorum:
SOSYAL SİGORTALAR KANUNU İLE TARIM İŞÇİLERİ SOSYAL
SİGORTALAR
KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1- 17/07/1964 tarihli
ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 66 ncı maddesinin c) bendi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“c) 5 yıldan beri sigortalı
bulunup, sigortalılık süresinde en az 900 gün malullük, yaşlılık
ve ölüm sigortaları primi ödemiş durumda,”
BAŞKAN – Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kocaeli Milletvekili İzzet
Çetin.
Sayın Çetin, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA İZZET
ÇETİN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur’un Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ben, esasında maluliyetle ilgili olan bu kanun teklifi üzerinde
teknik birtakım açıklamalar yapmayı düşünmüştüm. Eğer zamanım kalırsa
ona biraz sonra değineceğim. Çünkü, konu, kanun teklifini görüşmekten
çok, bir bakıma, hem sosyal devletin sorgulanması, ama sosyal devletin
sorgulanmasından öte, toplumun değişik kesimlerini yanıltmaya
yönelik mesajların yarıştığı bir ortama dönüştü.
Değerli arkadaşlarım,
öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisinin
ya da bir meclisin çalışma ölçüsünün, çıkarttığı kanun sayısı değil,
kanunların kamu yararına yönelik ve Anayasa’ya uygun olup olmadığına,
toplumun sorunlarını, sıkıntıları giderip gidermediğine, onlara
çözüm olup olmadığına göre ölçülmesi gerekir. Ne yazık ki bu Mecliste,
döneminizde çıkartılan yasaların pek çoğu ya Cumhurbaşkanlığından
geri geldi, yine büyük bir bölümü Anayasa Mahkemesince veto edilerek
Meclise geri gönderildi ve Meclis, çift dikiş öğrenci gibi, görüştüğü
yasaları bir daha bir daha görüşmek zorunda kaldı.
Şimdi, biraz önce Sayın
Öztoprak, burada bu tür yasalara destek vermediğimizi, engelleme
yaptığımız için AKP’ye hesap vermek zorunda olduğumuz gibi -yani
bir kelime kondurmak istemiyorum- bir yanlış yaklaşımın içine girdi.
Peki, AKP Grubu, çıkarttığı Anayasa’ya aykırı yasalarla, boşa harcattığı,
Meclise harcattığı zamanla nereye hesap verecek, kime hesap verecek?
AKP, emekliye görülmemiş haklar sağladığını söylüyor, ama emeklinin
gözyaşlarını görmüyor, dulun, yetimin hakkını hiç Meclisin gündemine
getirmiyor, sosyal devleti çökertmiş, sosyal devlet övgülerini,
namelerini burada nutuk olarak, her konuda yaptığı gibi halka sunuyor.
Üretici ağlıyor, işçi ağlıyor, çiftçi ağlıyor, Mecliste çalışan
işçiler her gün odalarınızda gözyaşı döküyor; siz neyle övünüyorsunuz,
ben bir türlü anlayamadım.
Değerli arkadaşlarım,
bir başka konuya daha değinmek istiyorum. Bizi yine Meclisi kilitlemekle,
çalıştırmamakla suçladı Sayın Öztoprak. Şimdi, bakınız, maluliyetle
ilgili, Anayasa Mahkemesinin, Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülen
bir konuda, konuyu haklı bularak iptal ettiği bir hükmün yerine
bir madde ihdas etmemiz gerekiyor Meclis olarak, onu görüşüyoruz. Yani,
malullere ilişkin bir durumu görüşüyoruz, Mecliste karar yeter sayısı
bulunamıyor. Karar yeter sayısını Cumhuriyet Halk Partisi mi sağlayacak,
yoksa 360 milletvekiliyle burada olan AKP Grubu mu?
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
– Ne zaman bulunmadı?
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Neredesiniz? Mecliste yoksunuz.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
– Nasıl yokuz?
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Halkın içine giremiyorsunuz, sokakta yoksunuz. Ne işe yararsınız?
Neredesiniz arkadaşlar?
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
– Söyleyecek başka bir şey bulamayınca bunu mu söylüyorsun?
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Bakın, gene herkes dışarıda. Malullere ilişkin, toplumun en mağdur,
en yoksul, en acı içinde yaşamını sürdüren bir kesimine ilişkin bir
kanun teklifi getirmişsiniz, üstelik de Anayasa Mahkemesinin iptal
ettiği bir hüküm yerine -bir yıl içerisinde kanun tasarısı olarak,
Hükûmet olarak getirmek varken Hükûmet kaçınmış olacak ki Mecliste bir
milletvekili arkadaşımız kanun teklifi getirmiş boşluğu dolduralım
diye- onu tartışmaya, konuşmaya bile Meclise girmiyorsunuz. Niye
saklanıyorsunuz? Onu anlayabilmiş değilim.
Değerli arkadaşlar,
tabii, Sayın Bakanımız da, Sayın Kafkas da reformdan söz etti. Yani,
biraz evvel Sayın Işık çok güzel bir soru sordu, Bakanımızdan ben hiç
beklemediğim bir yanıt aldım. “Bu Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği
hükümle, 5510 sayılı Yasa’da maluliyete ilişkin hak aynı mı, eşit mi?”
dedi, “Evet, eşit.” dedi Sayın Bakanım. Hayır Sayın Bakan, yanıltmayın,
malulleri olsun yanıltmayın. Maluliyet ve emeklilik koşulları
5510 sayılı Yasa’da 506 sayılı Yasa’ya göre çok daha ağır.
Bakınız, burada Anayasa
Mahkemesinin iptal ettiği hüküm, diyor ki… Toplam olarak bin sekiz
yüz gün veya en az beş yıldan beri sigortalı bulunup, sigortalılık
süresinin her yılı için ortalama olarak yüz seksen gün prim ödemiş olmayı
koşul koyuyor. Yani “her yıl için yüz seksen gün” ibaresi yanlış, eşitlik
ilkesine aykırı. Beş yıl içerisinde dokuz yüz gün prim ödeyen, aralıksız
beş yıl, her yıl yüz seksen gün prim ödeyip dokuz yüz gün prim ödeyen emekliliğe
hak kazanırken, on üç-on dört yıllık olup da arada iki yıl bir boşluğu
varsa, yüz seksen gün bir sefer prim ödeyememişse, emekli olmaya hak
kazanamadığı için Anayasa Mahkemesi “Sen, dokuz yüz gün prim ödeyeni
emekli ediyorsun, ama bin beş yüz gün, bin dört yüz kırk gün prim ödeyeni
emekli etmiyorsun. Bu aykırıdır.” dedi. Ne zaman? Burada gündeme
geldiği biçimiyle, 2005 yılının başında ve 31 Ekime kadar tarih verdi.
Bir yıl gibi bir sürede biz bunu çıkartmamışız, kanunu Meclisin gündemine
getirmemişiz. Meclisin gündemine geleli de bir buçuk aya yaklaştı.
Hemen hemen her gelen teklif ya da tasarı bu kanunu öteledi. Yani,
malullerin, sakatların, engellilerinin haklarını ya da üç yıldan
bu yana mağdur olup bu kanun teklifinin kanunlaşmasını bekleyenlerin
bir an evvel huzursuzluğunun sonlanmasını engellediniz ve Meclise
bugün de yine gelmeyerek de engellemeye devam ediyorsunuz Sayın
Öztoprak.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, Sayın Bakanımız “Bu SSK reformunu siyasi popülizme kurban
etmeyeceğiz.” dedi. Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımız, gerçekten,
Hükûmet içerisinde en çok saygı duyduğum bakanlarımızdan birisi. Getirmedim.
Kendisi de biliyor. Sayın Kafkas istediği kadar övünsün. SSK hastanelerinin
Sağlık Bakanlığına devriyle ilgili olarak yazılı soru sordum Sayın
Bakanımıza.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ya, millet memnun…
İZZET ÇETİN (Devamla) – Orada, ilaç tekellerinin
baskısıyla SSK sağlık kuruluşlarının Sağlık Bakanlığına devredildiğini,
içinizde iki yılı aşkın süre bakanlık yapan bir sayın genel başkan,
İşçi Emeklileri Derneğinin kongresinde söyledi. Ben de yazılı olarak
sordum. Çünkü -sorum orada, yazılı soru önergemi yanıma almadım,
çok daha fazla konuyu derinleştirmemek için, ama- sadece ilaç parasının
bir yıl içerisinde yüzde 70 arttığını Sayın Bakan da biliyor. SSK giderlerinin,
2005 yılından bugüne, yani, bu devir işlemlerinden sonra yüzde 115
arttığını Sayın Bakan da biliyor. O günlerde, hatırlayınız, Sayın
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı dokuz sayfalık bir mektupla Başbakanı
uyarmıştı, bu yanlıştır, yapmayın dedi. O zaman Agâh Kafkas burada
oturuyordu, ama Sayın Bakan oraya gelmemişti, buraya gelmemişti,
görüşmeleri bir başka bakan taşıdı.
Değerli arkadaşlar, yani, IMF ve Dünya
Bankasının baskısıyla gerçekleştirilmiş bir düzenlemeyi, gelip
buraya, sosyal güvenlik reformu olarak, halkın beklentisi diye sunmanın
pek bir mantığı yok.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bakın,
ülkemizde malullük aylığı alan, 2006 yılı Ağustos ayı itibarıyla,
63.234 kişi var. Bunların içerisinde, bu kanunun bir an evvel çıkmasını
isteyen belki yok denecek kadar az malulümüz var, ama kanunu yine
doğru dürüst çıkartamıyoruz. Niye çıkartamıyoruz? Çünkü, burada,
3’üncü maddede ödeme tarihini saptamışız. Orada, onları yine ayrıntılarıyla
konuşacağız. Orada, o teknik yanlışı düzeltmek için yine katkı vermeye
çalışacağım.
Değerli arkadaşlarım, bu kanun teklifi
konuşulurken, yine, üzerinde durulması gereken… Sayın Işık’ın sorduğu
sorunun yanıtını da net olarak vereyim: Demin orada yüz seksen gün
her yıl ödeme koşulu varken, burada, en az on yıldan beri sigortalı
bulunup, toplam olarak bin sekiz yüz gün veya başka birinin… Yani,
bir kere, malulen emekli aylığı alabilmek için on yıl fiilî sigortalılık…
Beş yıl on yıla çıkıyor, dokuz yüz gün bin sekiz yüz güne çıkıyor. İstisna
nedir? Bakıma muhtaç derecede malul olan sigortalılar için en az
beş yıldan beri sigortalı bulunup, toplam dokuz yüz gün. Yani, birinin
bakımına muhtaçlık koşuluna indirgediniz ya da yükselttiniz bu
koşulu. Eşit değil, ağırlaştırılmış. Emekli maaş bağlama oranlarını
düşürdünüz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çetin, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun, ek bir dakikalık süre size.
İZZET ÇETİN (Devamla) – …emeklilik yaşını
kademeli olarak yükselttiniz. Emekli aylıklarının sürekli iş göremezlik
gelirinde alt ve üst sınırlarla oynadınız. Alt sınır kaldırılarak,
daha düşük maaş almalarının önünü açtınız. Yani, siz, yüzde 6,5 faiz
dışı fazla verebilmek için, IMF’nin ve Dünya Bankasının dayattığı
politikaları ülkede uygulayabilmek için “vur abalıya” misali
emeklilere yüklendiniz, çalışanlara yüklendiniz; malullere, dula,
yetime yüklendiniz, sağlık giderlerini artırmaya yüklendiniz.
Sayın Bakan biraz evvel sorulara cevap
verdi, konuşmasında da söyledi değerli arkadaşlarım. Yani “emeklilere
ilişkin yapmamız gereken her şeyi yaptık” diyor Sayın Bakan. Sayın
Bakanın içinden öyle geçtiğine inanıyorum, ama yapamadınız. Her
yıl emeklilere bir karabasan gibi çökmek istediniz. O 75 ve 100 liraları,
maaşlara, ilkten getirdiğiniz biçimiyle vermeyecektiniz. Arkasından,
bir sonraki yıl, emeklilerden yüzde 1 sağlık primi, sağlık primi ödemiş,
yaşamı boyunca sigorta primi ödemiş…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çetin, teşekkür ediyorum.
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Son cümlemi söylüyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Muhterem arkadaşlarım,
yani, ben… Son cümleyi söylüyorsun da, şunu istirham ediyorum: Yani,
geçen on bir dakika içerisinde…
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Son bir mesaj vereceğim.
BAŞKAN – Son bir mesaj
ne veriyorsunuz, yani, tekrar, son cümlede ne vereceksiniz? Aynı
şeyler yani. Bütün arkadaşlarımız için söylüyorum, sadece sizin
için değil.
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Otuz saniye sürmeyecek.
BAŞKAN – Yani, arkadaşlarım,
konuşmalarınızı önceden bir ayarlayın, sonra yapın.
İZZET ÇETİN (Devamla)
– İç Tüzük’e göre teşekkür edeceğim.
BAŞKAN – Buyurun, son
cümlenizi söyleyin.
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Yani, değerli arkadaşlar, emeklilere ilişkin düzenlemeler de
doğru değil.
İleriki maddelerde
görüşlerimi sürdüreceğim.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Çetin.
Anavatan Partisi Grubu
adına, Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan.
Sayın Özcan, buyurun
efendim. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1249 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi üzerinde Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum; yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; sosyal güvenlikteki temel sorunlardan biri toplanan
primlerin yetersizliğidir. Bunu aşmanın ilk adımı da kayıt dışılığı
kayıt içerisine almaktır. İkinci yol ise, ilkine ek olarak, devletin
mutlaka sosyal devlet olarak prim havuzuna katkısıdır, işveren olarak
da katkısı zaten yasal yükümlülüktür.
Değerli arkadaşlar,
sosyal sigortaların durumu vahimdir. Hele hele ölüm aylıklarına
gelene kadar -ki, bugünkü yasa teklifiyle ilgili zaten düşüncelerimiz
hep yüce Meclisin ortak, bu insanların bir an önce bu ölüm ve malullük
maaşlarından yararlanmasında büyük yarar olduğu düşüncesindeyiz-
genel çözümler getirmeye çalışmak, bunların Sosyal Güvenlik Kurumu
Kanunu’nu yeniden gözden geçirerek ele alınması, bütçe için bir kara
delik olmaktan uzaklaştırmanın yolları, bu Sosyal Güvenlik Yasası’nın
daha iyi, daha objektif, daha herkesin konsensüs sağlayabileceği,
mağdur olmayacak şekilde düzenlenmesinde yarar vardır diyoruz.
Değerli arkadaşlar,
SSK çalışanları dünyanın en yüksek primini ödüyorlar. Bu bir gerçek.
SSK priminin yurt içi tasarrufu içinde payı yüzde 17,5. Türkiye’de süratle
özel sağlık sigortası hizmete sokulmaya çalışılmaktadır ve hayata
geçirilmesinde yarar vardır. OECD ülkelerinin devletin sosyal güvenlik
primine katkısı yüzde 23 ile yüzde 27 arasında değişirken, Türkiye’de
bu oranın ise en aşağı, en az yüzde 20 olmasında yarar vardır diye düşünüyoruz.
Bu Sosyal Güvenlik Yasası’nın
hayata geçirilmesiyle birlikte emeklilerin maaşları daha da düşmüştür.
Bizzat Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bu gerçeği kabullenmeleri
istenen emeklilerin durumu çok çarpıcıdır. Türkiye İşçi Emeklileri
Derneğinin belirttiğine göre, SSK’dan 463 YTL ile taban aylık seviyesinde
aylık alan bir emekli ayın altı gününü aç, yirmi gününü ise yoksulluk
sınırı içerisinde yaşamaktadır. Hatta, SSK’dan aylık almakta olan
yaklaşık 4 milyon 300 bin kişinin hiçbirinin aylığı yokluk sınırının
üzerinde çıkmamaktadır. İşte, yokluk sınırının üzerinde çıkmadığında,
sokağa çıktığımızda, 450-500 milyon alan insanların ancak ev kiralarını
veyahut da 4 kişilik bir ailenin, özellikle yiyecekleriyle ilgili,
600 milyon olduğunu, hatta, bunların, 4 kişilik ailenin diğer masraflarını,
kira, yakıt, eğitim masraflarını ilave ettiğinizde, 1 milyon 941
lira civarında olması gerekir. Oysa, maalesef, Türkiye’de, emeklilerin
durumu... Geçenlerde de, işte, Çalışma Bakanlığının önünde eylem
yapıyorlardı. Ellerinde baston, bu insanlar “açız” diye bağırıyorlardı.
Elbette ki “imkânlarımız yoktur” diyebilirsiniz. Ama, bu insanlar,
otuz beş-kırk yıllarını emeklilik için harcayıp, devlete hizmet vermişler.
Bunların da yaşamaları, insanca yaşamaları ve çağın gereklerine
göre yaşamlarını sürdürmeleri için daha fazla maaş almaları, daha
fazla olanak yaratılması gerekir. Bununla yetinilmiyor, bunları
çok görüyorsunuz, ek iş yapmak isteyen, aç kalmamak için ek iş yapmaya
kalkışan emeklilerin emeklilik maaşının yüzde 33’ünü kesmeye yönelik
çalışmalar var ki, inşallah, bu, 1/1/2007’de bu hayata geçirilmez, bu
yanlıştan geri dönülür. Bu insanların ikinci bir iş yapmasında hiçbir
sakınca yok. Çünkü, çalıştıkları işlerde, katma değer vergisiyle,
sigortasıyla, yine devlete yardımcı oluyorlar. Eğer, bunların bu
elindeki fırsatı, bu imkânı ellerinden aldığımızda, bir sürü karmaşalık
olur ve bu insanlar açlığa mahkûm olur ve yıllarca birikimleriyle
ufak bir iş yeri açan -eğer, yarın bu yasa Mecliste hayata geçirildiğinde,
1/1/2007 tarihinde geçirildiğinde- bu insanlar bu işyerlerini ne
yapacaklar, kimlere teslim edecekler? O zaman iyice mağdur olacaklar
ve birikimlerini de, yok pahasına, yanındaki arkadaşına, dostuna
satmak zorunda kalacaklar. Bu ise, gerçekten çok büyük sakıncalar
doğurmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
özellikle işçi olarak kurumlarda çalışan insanların, ikinci bir iş
yaptığında, örneğin herhangi bir kurumda çalışan bir vatandaşın
emekli olduğunda, örneğin Meclise gelip çalıştığında emekli maaşı
kesiliyor. Bunların kesilmemesi gerekir. Bunlar da, emekliliklerinde
daha mutlu yaşamaları için, ek bir çabayla, emek vererek bu kazancı
kazanmak zorundalar. Bunlara yardımcı olmak zorundayız.
Özürlülerimizin durumu
belli, özürlü ailelerinin durumları belli. Bu insanları -özürlüleri-
yeteri kadar kurumlarda istihdam edebiliyor muyuz? Oysa, bu aileler,
zaten çocuklarının durumu veyahut da yakınlarının durumundan dolayı
her yönüyle mağdurlar, psikolojik olarak da mağdurlar. Bu mağduriyetlerini
gidermek, bunların da moral olarak düzeltilmesi için, bu kurumlarda
özellikle özürlüleri ve engellileri çalıştırmakta yarar vardır. Bunları
yapamazsak, bu özürlülere ve engellilere yardımcı olmadığımızda,
gerçekten, bir sosyal devlet olma özelliğimizden uzaklaşmış oluruz.
Değerli arkadaşlar,
işçilerimizin ve memurlarımızın durumu belli. Çıktığında bir iktidar
partisi sözcüsü, 383 lira civarında asgari ücreti 400 küsur lira
olarak gösterdiler. Oysa, bugün, 380 lirayla, inan edin, bir pazara
gittiğimizde fileleri dahi dolduramıyoruz.
Elbette ki, imkânlarımız
eksik olabilir, noksan olabilir, ama birileri daha fazla götürüyor.
Eğer bugün yüzde hesabından beşe ayırdığımızda, yüzde 20’si -insanların-
yüzde 6’dan faydalanıyor, diğer -son olarak- zengin olan grupların yüzde
20’si ise yüzde 48 millî gelirden pay alıyorlar. Bu bir haksızlık değil
mi?
Eğer bu haksızlığı gidermezsek,
bu aradaki dengesizliği gidermediğimizde bu insanların yarın sokakta
anarşiye sürükleneceğini… Hatta, bugün görüyoruz ki, sokaklarda
artık gasp çoğalmış, hırsızlık çoğalmış, fuhuş çoğalmış. Bunlar bilerek
yapılan değil, yoksulluğun, perişanlığın ve açlığın getirdiği…
Ve bu ülkedeki insanların bu duruma düşmesinin sebebi, geçmiş yönetimlerden
bugüne kadar… Bu davranış içerisinde, gerçekten, bu davranış içerisinde
olan bu adamları topluma kazandırmanın yolunun ekonomik olarak güçlendirmekten
geçtiğini herkes biliyor.
Bizlerin yapabileceği,
Parlamento olarak yapabileceği, bir an önce bu çığlıklara, bu yoksulluklara,
bu perişanlıklara çare bulmak zorundayız. Neredeyse Türkiye’de
18 milyon yoksulluk sınırında, 2 milyon açlık sınırında yaşayan insanlar
varken, bugün bakıyoruz ki, Afrika ülkesi durumuna düşmüşüz. Afrika
ülkesi durumuna düşmemenin yolu, hortumcuların üzerine gidilmeli,
herkes hesabını vermeli. Biraz önce konuşulduğunda özellikle dokunulmazlık
konusundan kaçanlar, kaçmayın. Yoksulların orada alın teri var,
emekçilerin alın teri var, şehitlerin kanının, orada bu ülke için verilen
şehit kanlarının, yetimlerinin hakkı var. Bunun için herkes hesabını
vermeli ve halkın huzuruna daha açık ve net çıkmalı. Hani, açıklıktan,
şeffaflıktan yanaydık. Bu anlayış, açıklık değil kirliliği örtmektir,
sömürüyü örtmektir; yoksulluğun üzerine bir perde gererek, fakiri
daha fakir yaparak, kendilerini mutlu yapmanın, mutlu azınlığın
refahı için çalışan bir iktidar durumuna düşülüyor.
Biraz önce konuşan
iktidar partisi milletvekillerimiz “kavga” diyor, kavgayı eden Sayın
Başbakandan başlayın. Biz, hiç kimseyle kavga etmeyiz, Anavatan olarak
hiç kimseyle değil; biz herkesi kucaklıyoruz. Bütün ülkedeki insanların
kardeş olduğunu, biz ve ötekileri değil, hepimizin biz olması anlayışı
içerisindeyiz. Kavga edenlerle bizim işimiz yok. Kavga eden başta
Başbakan, millî eğitimle kavgalıdır, üniversiteliyle kavgalıdır,
çiftçiyle kavgalıdır, memurla kavgalıdır, işçiyle kavgalıdır, emekliyle
kavgalıdır. Kavga etmeyelim, onların seslerine, onların
haklı olduğu davada onlara sahip çıkalım. Madem Hükûmeti yönetiyorsunuz,
Hükûmeti yönetmek için biraz daha dikkatli olmak, biraz daha sabırlı
olmak, biraz daha o çığlıklara kulak verilmesi gerekir diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özcan,
konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla)
– Sayın Başkanım, bitiriyoruz.
Bizler, bu yasanın
bir an önce milletimize hayırlı olması dileğiyle yanındayız. Hiçbir
zaman için bugüne kadar bekletilmesinden yana da değiliz. Zaman
kaybedenler bizler değiliz, iktidar kendisi kaybetmiştir. Başkalarını
da suçlamasın dileğiyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sağ olun.
Madde üzerinde, şahsı
adına Ankara Milletvekili Remziye Öztoprak, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Remziye Hanım, buradayım.
REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara)
– Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sosyal sigortalı
vatandaşlarımızın ölüm aylıklarının düzenlenmesiyle ilgili kanunda
değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin 1’inci maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Şu ana kadar yapılmış
konuşmalara ve Bakanımızın da açıklamalarına rağmen, bu yasanın
muhalefet milletvekilleri tarafından anlaşılmamış olduğunu görüyorum.
Kanunun tümü üzerinde yaptığımız konuşmalarda da belirtildiği
gibi, bu kanun maddesi 18/10/2005 tarihinde, Anayasa’nın eşitlik ilkesine
uymadığı için iptal edilmiş ve bu iptal bir yıl sonra, 18/10/2006 tarihinde
yürürlüğe girmiş olup, yeni SSK Kanunu’nda yapılan köklü değişiklikleri
kapsayan 5510 sayılı Kanun ise 1/1/2007’de yürürlüğe gireceği için
ortaya çıkan yasal boşluk süresinin en aza indirilmesi için bu düzenleme
huzurlarınıza getirilmiştir.
Biz, bu düzenlemede
1’inci madde ile SSK Kanunu’nun 66’ncı maddesinin (c) bendini “5 yıldan
beri sigortalı bulunup sigortalılık süresince en az 900 gün malullük,
yaşlılık ve ölüm sigortalı primi ödemiş durumda…” şeklinde düzeltiyoruz.
Çünkü, bu madde ile beraber 2’nci maddede, 2925 sayılı Tarım İşçileri
SSK Kanunu’nun 26’ncı maddesinin (a) bendini de aynı doğrultuda “5
yıldan beri sigortalı bulunup en az 900 gün prim ödemiş…” ibaresi ile
değiştiriyor ve geçici madde 93’te ise “Her iki madde değişikliği
ile öngörülen şartları yerine getiren sigortalının ölümü hâlinde
geri kalan hak sahiplerinin aylıkları, bu kanunun yürürlüğe girdiği
tarihi takip eden ödeme dönemi başından geçerli olmak üzere bağlatılır.”
ibaresi ile bu durumdaki sigortalıya, ölümü hâlinde tüm hakları iade
edilmiş ve hakkaniyet dışı eski uygulama tamamen ortadan kalkmış
olacaktır.
Sözlerime son vermeden
önce, Sayın Çetin’in bana yönelttiği iki noktadaki söylemine de cevap
vermeden geçemeyeceğim.
Birincisi, hesap sorma
konusunda. Ben, Sayın Güler’in suçlamalarına istinaden, hesap soranın
onlar olmayacağını vurguladım. Çünkü, bu ülkeyi bu hale getirenlerden
hesap sorulmalıdır.
İkincisi, çoğunluk
bulunamaması iddiası. Bizim Grubumuzun yarısı buradadır, her zaman
buradadır, diğer yarısı ise komisyonlarda ve halkımızın sorunlarını
çözecek kanunları hazırlamakla uğraşmaktadır; ya sizin arkadaşlarınız
nerededir? Çoğu zaman, yoklama isteyecek 20 kişiyi bulamıyorsunuz
veya en çok sayınız 20 kişi oluyor. Hiç gelmeyen arkadaşlarınızı
uyarsanız da biraz milletvekilliği vazifesini yapmaya çağırsanız
daha iyi olur diye düşünüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından “Siz kendinize bakın” sesleri, gürültüler)
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Aynaya bak, aynaya.
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla)
– Yasanın tüm sigortalılara hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla
selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Şahsı adına İstanbul
Milletvekili Ünal Kacır.
Sayın Kacır, buyurun.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
– Ünal Bey, “İcraatın İçinden” gibi, yaptıklarınızı anlatın lütfen.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kütahya Milletvekili Abdullah
Erdem Cantimur’un, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz kanun teklifi ile 506 sayılı Yasa’nın 66’ncı
maddesinin bir kısmının, (c) bendinin bir kısmının Anayasa Mahkemesi
tarafından iptali neticesinde ortaya çıkan boşluğu doldurmak
üzere bir hüküm içermektedir.
Değerli arkadaşlar,
Anayasa Mahkemesinin bu Kanun’un 66’ncı maddesinin iptaliyle ilgili,
bazı arkadaşlar, sanki, bu Yasa’yı biz çıkarmışız da, dikkat etmediğimiz
için Anayasa Mahkemesi de bunu iptal etmiş gibi, öyle algılanabilecek
şekilde burada konuşuyorlar. Böyle bir şey yok. Bu Yasa, 506 sayılı
Yasa, 1964 senesinde yürürlüğe girmiş ve bu Yasa’nın 66’ncı maddesi
1981 yılında değişikliğe uğramış. Dolayısıyla, bu Yasa’yı çıkaran
biz değiliz. Bizden önceki dönemlerde, taa 1981 ve ondan önceki dönemde
çıkarılmış bir yasanın maddesi, bir vatandaşın sigortadan istifade
etmesi için, ölenin yakınlarının istifade etmesi için bir dava söz
konusu olunca, mahkeme, olayı Anayasa Mahkemesine intikal ettiriyor
ve Anayasa Mahkemesi durumu inceliyor ve okuyacağım şu 66’ncı maddenin
(c) bendinin bir kısmını iptal ediyor. Nedir bu? “Toplam olarak 1.800
gün veya en az 5 yıldan beri sigortalı bulunup sigortalılık süresinin
her yılı için ortalama olarak 180 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları
primi ödemeleri durumunda, bu sigortalı vefat ettiğinde, bunun
yakınlarına, bakmakla yükümlü olduğu kişilere maaş bağlanır,
ölüm aylığı bağlanır.” şeklinde.
Anayasa Mahkemesi
-detayına girmeye vaktim olmadığı için girmeyeceğim- bunun “5 yıldan
beri sigortalı bulunup sigortalılık süresinin her yılı için ortalama
olarak 180 gün…” ibaresini iptal etmiş, burayı metinden çıkarmış. Geriye
kalan kısım ne? Geriye kalan kısım ve şu anda bu değişiklikler olmasa,
1/1/2007 tarihinden itibaren de yeni Sosyal Güvenlik Yasası yürürlüğe
girmeyecek olsa, toplam olarak bin sekiz yüz gün sigortalılık primi
ödeyenler, ancak bunların yakınları ölüm aylığından istifade edebiliyor.
Peki, biz ne getiriyoruz?
Biz, bir sigortalı, beş yıl sigortalıysa, beş yıl sigortalılığı süresi
içerisinde değil sadece, ömrü boyunca, belki elli yaşında, altmış
yaşında, altmış beş yaşında da vefat etmiş olsa, o zamana kadar emekli
de olmamış olsa, bu ömrünün içerisinde dokuz yüz gün, yani otuz ay,
yani ikibuçuk yıl prim ödemişse, bu kişi emekli olmasa bile, öldüğünde
bunun vârislerine, yakınlarına, hak sahiplerine ölüm aylığı bağlanmasını
amir bir tekliftir getirdiğimiz ve bu büyük bir gelişmedir.
Tabii, diğer konularla
bu boğuldu burada, bunu açığa çıkarmak istiyorum. Yani, elli yaşına,
altmış yaşına, belki yetmiş yaşına kadar belli bir dönem sigortalı
olmuş, ama, bir türlü emekli de olamamış bir vatandaş varsa veya genç
yaşta -Allah gecinden versin- vefat etmiş bir sigortalı varsa, bu sigortalının
iki buçuk yıl prim ödemiş olması hâlinde, bunun eşine ve çocuklarına,
yakınlarına, hak sahiplerine ölüm aylığı bağlanmasını getiriyoruz.
Bunun için destek veren herkese, yüce heyetinize saygılar sunuyorum,
hayırlı olsun diyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kacır.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Özkan, buyurun.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim. Sayın Bakana aracılığınızla
iki sorum olacak.
Birinci sorum: Bu hafta
başında, pazartesi günü Burdur’daydım. Burdur’da, Ziraat Bankasında
altmış beş yaş ve üzerindeki insanlarımızın maaş izdihamı yaşadıklarını
bizzat gördüm. Bu altmış beş yaş ve üzerindeki insanlarımıza üç ayda
bir 230 YTL para veriyoruz. Bunu asgari ücret düzeyine çekmeyi düşünür
müsünüz?
İkinci sorum: Bu dedelerimize,
ninelerimize bu maaşlarını konutlarında teslim etme şansımız
olmaz mı? Gerçekten, yağışta, kışta, bu insanlar birbirlerinin ellerinden
tutarak köy otobüsleriyle şehre geliyorlar ve bunların çoğu da imza
atma yeteneğinde değiller, çok büyük zorluklar çekiyorlar. Bu maaşlarının,
uygun göreceğiniz Ziraat Bankası yetkilileri ve muhtarımız nezdinde,
köylerinde, evlerinde, konutlarında bu paraların teslim edilmesini
hassaten rica ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Özkan.
Sayın Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanımıza
birkaç sorum var.
Birinci sorum: Sağlıkta
kamu desteğini acımasızca her gün daha fazla eritmektesiniz. Bilhassa
da emekli kesiminin özel hastane ve hekim imkânından yoksun olduğu
malumdur. Kamu hastanelerinin bu durumunda, Hükûmet olarak, emeklilere
hastalandıklarında ne yapmalarını tavsiye edersiniz?
İkinci sorum: Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu, 2004 yılı raporunda, Emekli Sandığının
mülkiyetinde bulunan ve doğrudan hizmetleriyle ilgili olmayan
gayrimenkullerin satılmasını önermişti. Hükûmetiniz bu öneri doğrultusunda
ne yapmıştır?
Üçüncü sorum: Emekliye
hizmet yerine tatil köyü ve otel işleten Emekli Sandığının bu amaç
dışı faaliyetleri, ayrıca da yapılan yolsuzluklar nedeniyle, kamuya
büyük bir maliyet getirmektedir. Yüksek Denetleme Kurulunun tespit
ettiği sadece 2 yolsuzluğun faturası 7,2 trilyondur. Hükûmetimiz
bu alanda hangi önlemleri almıştır?
Diğer bir sorum: Emeklilerin
kendilerini temsil alanında Hükûmetimiz döneminde kaydedilmiş
bir ilerleme var mıdır? Emeklilerin sendikal haklarına bakışınız
nedir?
Son sorum: Kayıt dışı
ekonomiyi kontrol altına almada, faiz gelirlerini vergilendirmede
başarı sağlayamadınız. Kaynaklar iç borçlara akmaktadır ve siz,
dolayısıyla “kaynak yok” demektesiniz. Emekliler için kaynağınız
ne zaman olacak, ufukta bir zaman görünmekte midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Özdoğan.
Sayın Akgün, buyurun.
MEVLÜT AKGÜN (Karaman)
– Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanımıza şu
soruyu iletmek istiyorum: Özellikle yurt dışında ikamet edip de borçlanmak
suretiyle emeklilik talebinde olan binlerce gurbetçimiz var. Onlardan,
yurda kesin dönüş şartı aranıyor. Bu konuda bir düzenleme yapma, yani
kesin dönüş şartını kaldırma yönünde, yurt dışında yaşayan gurbetçilerimizin
beklentileri var. Bu noktada bir düzenleme yapmayı düşünürler mi?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Akgün.
Sayın Meral, buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
– Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Önemli bir konuyu müsaade
ederseniz Sayın Bakanın bilgisine arz etmek istiyorum. Bugün Malatya-Tekelde,
Adana-Tekelde ve SEKA’da, işçiler hiçbir iş yaptırılmadan ücret
ödenmektedir. Bunun amacı, o müesseselerin zarar gösterip ve özelleştirme
amacını gütmektedir. Sayın Bakanımdan özellikle rica ediyorum,
bunlar kâr eden müesseselerdir, lütfen, buna ilgi göstersinler. Oradaki
insanlar boş oturup para almaktan rahatsızlar; bir.
İkincisi, devletin
paraya ihtiyacı var. Bildiğiniz gibi, Manisa’da Sümerbankın arsaları,
Malatya’da Sümerbankın arsaları, Balıkesir’de SEKA, TÜPRAŞ’ın
Ofer’e giden, ucuza giden birçok birikimi var. Acaba, bugün ormanlara
yapılan bir hareket gibi buraların üzerine de gidilecek mi? Buralarda
ucuza satılan, bedava satılan arsalar değerlendirilip hazineye
bir gelir kaydetmeyi veya SSK’ya bir gelir kaydetmeyi düşünüyorlar
mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Meral.
Sayın Bakanım, buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Katkı veren arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum.
Bu altmış beş yaş aylığı
alan vatandaşlarımızın bankalardaki maaş alma aşamasında çektiği
sıkıntıya ilişkin Sayın Özkan’ın bir sorusu oldu.
Şu anda, sizin söylediğiniz,
yani ikametgâhta ödeme konusunu
Bağ-Kur teşkilatımız yapıyor, yaşlı ve özürlülere bizzat ikametgâhlarında
bu ödemeyi yapıyor. Sosyal Sigortalar Kurumumuzun bu anlamda bir
çalışması var. Bu dediğiniz konuyu diğerleriyle birlikte değerlendireceğimizi
ifade ediyorum. Bu yaşlı vatandaşlarımıza gerçekten ikametgâhlarında
ödeme konusunda devlete de fazla bir yük gelmeyeceği kanaatindeyim.
Henüz daha bu kurumlar bana yeni geçeceği için -yılbaşında geçecek
bu altmış beş yaş emekli konusu- o konuda da kesin konuşmaktan imtina
ediyorum, ama, prensip olarak böyle bir görüşe katıldığımı ifade etmek
istiyorum.
Onun dışında, Sayın
Özdoğan’ın soruları oldu.
Değerli arkadaşlarım,
kayıt dışı istihdam konusunda çeşitli rakamlar telaffuz ediliyor.
Kayıt dışı ekonomi, kayıt dışı istihdam… Oran ne olursa olsun, ülkemizde
kayıt dışı ekonominin ve kayıt dışı istihdamın yaratmış olduğu
olumsuzlukları hepimiz biliyoruz. Bunu önlemek için, hem Maliye
Bakanlığı… İstihdam boyutunun da Çalışma Bakanlığı olarak biz üzerinde
duruyoruz. Geçtiğimiz günlerde Sayın Başbakanımızın talimatıyla
“KADİM” adıyla bir kayıt dışı önleme projesi başlattık. Yine, bizim
Bakanlığımızın koordinasyonunda dört beş bakanlık birlikte çalışıyoruz.
Öncelikle yabancı kaçak işçiler, çocuk işçiliği olmak üzere, kayıt
dışı istihdamı önleme konusunda gayretlerimiz devam ediyor. Ama,
tüm bunların ötesinde, tartışmış olduğumuz sosyal güvenlik reformunun
ülkemizde kayıt dışını önleme konusunda çok önemli bir araç olduğunu
ifade etmek istiyorum. Çünkü, yeni sosyal güvenlik reformunda her
türlü ekonomik faaliyet bu merkezî veri tabanından geçecek; yani
bir insanın geliri asgari ücretin altındaysa, onun sağlık primini
devlet ödeyeceği için, mutlaka onun ekonomik faaliyeti devletin kayıtlarında
olacak. Ayrıca, onun üzerindeyse, bu kayıtların güncelleşmesini
yapmak suretiyle, ülkedeki bütün ticari faaliyetlerin, ekonomik
faaliyetlerin kayıt altına alınması konusunda, sosyal güvenlik
reformumuzun önemli bir görevi yerine getireceğine inanıyorum.
Ayrıca, Gelir İdaremizin de kayıt dışının önlenmesi konusunda
bir kapsamlı çalışması var, bunu her iki bakanlık birlikte koordine
hâlinde yürütmeye de geçtiğimiz günlerde karar vermiş bulunmaktayız.
Emekli Sandığına
ilişkin, Denetleme Kurulunun raporlarından bahsettiler. Emekli
Sandığı gayrimenkullerinin bir kısmı Özelleştirme İdaresi vasıtasıyla,
otellerin bir kısmı satılmış durumda. O raporda sözü edilen yolsuzluk
konusu, üzerinde mutlaka soruşturmaya konu olmuştur. Ben, buradan
dönüşte tekrar bakacağım, o raporda karşılanmayan bir husus varsa,
elbette üzerine gitmek bizim görevimizdir, o anlamda da Değerli
Milletvekilimize teşekkür ediyorum.
Sayın Meral’in söylediği
konuya hassasiyet göstereceğiz. Bakanlık olarak ilgili birimlerimizle
bu konuda yapabileceğimiz bir şey varsa, bu Tekel fabrikalarına
ilişkin, o konudaki görevimizi de yerine getirmemiz gerekir diye
düşünüyorum, bu hassasiyet içerisinde.
Süremiz var mı Başkanım?
BAŞKAN – Sayın Akgün’ün
sorusu.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Pardon.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Bakanım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Sayın Akgün, yurt dışındaki
vatandaşlarımızın borçlanmasına ilişkin bir soru yöneltti. Yurt
dışındaki vatandaşlarımızı çok yakından ilgilendiriyor. Hemen
şunu söyleyelim: Yeni sosyal güvenlik sistemimizde de, eskiden olduğu
gibi yurt dışındaki vatandaşlarımızın borçlanma imkânı korunmuştur.
Başta ev hanımları olmak üzere, diğer vatandaşlarımızın borçlanmak
suretiyle emekliliğe hak kazanma durumları söz konusudur, ancak,
burada, yurt dışına kesin dönüş şartını bu yeni yasamızda da muhafaza
ediyoruz, yani, emekli, borçlanma için Türkiye'ye dönme şartı yok, ancak
aylık bağlama aşamasında, Yasa’mız, mevcut Yasa’mız, Türkiye’ye kesin
dönüş şartını aramaktadır. Bu şartı muhafaza ediyoruz. Bu şartı muhafaza
etmemizin hem bulundukları ülkenin hukuku açısından hem de bizim
hukukumuz açısından önemli gerekçeleri var. Bu vatandaşlarımızın
beyanı esas alınarak bu konudaki şartı aramaya devam edeceğiz.
BAŞKAN – Çok teşekkür
ederim Sayın Bakanım.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Ben teşekkür ederim.
BAŞKAN – Madde üzerinde
bir önerge vardır, önergeyi okutup işleme alacağım.
7/12/2006
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
1249 sıra sayılı yasanın 1. maddesinin c bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımla.
|
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu |
Hasan Güyüldar |
Feridun Ayvazoğlu |
|
Malatya |
Tunceli |
Çorum |
|
Sami Tandoğdu |
Feramus Şahin |
|
|
Ordu |
Tokat |
|
“c ) 5 yıldan beri sigortalı bulunup, sigortalılık süresinde en
az 900 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş olanlar.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Sayın Başkanım,
cümle bütünlüğü bakımından (a) ve (b) fıkralarıyla uyumsuz olduğundan
dolayı katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Sayın Aslanoğlu’na konuşma
fırsatı vermek için katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; ben bu önergede,
Sayın Bakanımdan daha önce arz ettim, bir konuyu arz etmek istiyorum.
Yine, 1/1/2007 tarihinde
yürürlüğe girecek 5510 sayılı Yasa’da, özellikle yurt dışında iş yapan
müteahhitler, yurt dışı taahhüt hizmetli iş yapan… Son derece önemli
bir konu var. O yasanın da yılbaşından önce yürürlüğe girmesi lazım.
Sayın milletvekilleri,
yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinde, yaklaşık, şu anda 12 milyar
dolarlık bir ciroya ulaşıldı. Altını çiziyorum, yurt dışında hizmet
veren Türk müteahhitleri, yaklaşık 12 milyar dolar... Bu rakam 6-7
milyar dolarlardan 12’ye gelmesine rağmen, yurt dışında bu insanların
istihdam ettiği işçi sayısı artmıyor, Türk işçi sayısı. Çünkü, yıllardır
süregelen, özellikle ikili sosyal güvenlik anlaşması olmayan ülkelerdeki
sorunlar nedeniyle… Çünkü, bu ülkelerin çoğunda sosyal güvenlik
anlaşmamız yoktur; bu nedenle, çok zor durumda kalmaktadır ve yurt
dışı müteahhitlerimiz, artık, Türk işçisi götürmüyorlar. Yani,
Türk insanı için önemli bir istihdam kapısı olan bu hizmeti, eğer bu
yasayı yıl sonuna kadar getirtmezsek Meclise, 1/1/2007’den itibaren,
Türk müteahhit firmaları yurt dışına işçi götüremeyecektir. Çok
ağır bir -yaklaşık yüzde 41,5 gibi- maliyet bindi, çünkü, yurt dışındaki
işçilerin, yani özellikle Uzak Doğu’dan gelen ve Afrika’dan gelen işçilerin
maliyetleri Türk işçilerinden çok daha ucuz. Tüm bunları dikkate
alarak, özellikle istihdam açısından çok önemli bir konu olan yurt dışı
müteahhitlik hizmetlerine Türk insanının istihdam edilmesi açısından,
ben, bir kez bunu, hepinizin huzurunda Sayın Bakanıma -özellikle
onu çok ilgilendiriyor- ve dış ticaretten sorumlu Bakanımızın çok
yoğun ilgilenmesi gereken bir konu, ülke açısından, Türkiye açısından.
Ayrıca, ben, şunu da
söylemeden geçemeyeceğim: Sayın milletvekilleri, hakikaten,
çok zor koşullarda bunlar hizmet veriyor yurt dışında, çok zor koşullarda
hizmet veriyorlar. Ancak, bundan yaklaşık bir ay önce, Kazakistan’da
bir firmamızın başına gelen olayda, biz, devlet olarak yanında çok
yer alamadık. Ahmet’in, Mehmet’in, kimin firması olursa olsun, eğer
bir firma yurt dışında bir hizmet üstlenmiş, ülkeye döviz kazandırıyorsa,
biz bu insanlara teşekkür etmeliyiz, ancak, maalesef, apar topar,
450 tane işçimiz, ilk uçağa bindirilip gönderildi. Bu, ülke açısından
son derece düşündürücüdür. Yarın, o ülkede ve bir başka ülkede aynı
işi yapan insanların başına bunların gelmeyeceğini nereden biliyoruz?
Onun için, bu konuda, Hükûmet olarak, özellikle o ülke nezdinde yeterince
ilişki ve o soruna yeterince çözüm getiremedik. Ertesi gün, apar
topar gönderildi bu insanlarımız. Ne olursa olsun konunun içeriği,
ama, orada bir iş üstlenmişse, orada bu ülke için yaklaşık 450 tane insana
istihdam yaratmışsa, ekmek vermişse, bizim, bu insanlara hepimizin
sahip çıkması lazım. Bu açıdan, bu yasanın bir an önce, 5510 sayılı
Yasa da özellikle yurt dışı hizmetler açısından, sosyal güvenlik anlaşmamız
olmayan ülkelerde çalışan işçilerimiz açısından öncelikle bu
Meclisten geçirilmesi lazım. Yine söylüyorum, yılbaşından itibaren
yeni iş alan hiçbir müteahhidimiz Türkiye’den işçi götüremeyecektir.
Ben, bunu bir kez daha Hükûmetin dikkatine sunuyorum.
Ayrıca, biraz önce
Sayın Meral’in söylediği gibi, Malatya Tekel Fabrikasında ve Adana
Tekel Fabrikasında çalışan işçilerimiz utanıyorlar. Evet, aynen
söylüyorum: “Bize neden bedava para veriyorlar? Sabah geliyoruz,
imza atıyoruz, akşam gidiyoruz.” Yazıktır arkadaşlar. Tekel, 5 bin
tane ailenin ekmeği. Siz, hiç satılmayan bir sigara markasını, Sipahi
diye bir markayı yapın diyeceksiniz, bir ay sonra diyeceksiniz ki:
“Vallahi bu sigaralar satılmıyor, hele durun hele.” Maalesef, dört
aydır bu insanlar sabah gelip akşam gidiyor. Ya çalıştırın ya çalıştıracaksınız.
Hepimizin görevi, ama, o insanlarımız…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Aslanoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– “Ya…” ne diyecektin? “Ya çalıştırın” da, “ya”sı?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Sayın Kacır, lütfen laf atmayın, ekmek için laf atmayın,
ekmeğe saygı duyuyorsanız laf atmayın, ekmeğe saygı duyuyorsanız
laf atmayın. Ben ekmeğe saygıdan bahsediyorum. Lütfen, rica ediyorum
sizden.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Cümlenizin yarısı kaldı da hatırlattım size.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Efendim, hatırlatmanıza gerek yok. Biz, herhâlde nerede
kaldığımızı bilebiliriz, yani, sizin o kadar aklınıza ihtiyacımız
yok Sayın Kacır.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Çok ciddi bir önerge vermişsiniz, okudum ben.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Evet, yaptığım işi konuşmam Türkiye açısından çok önemli
Sayın Kacır.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Önergeyi söylüyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Sizin için önemli olmayabilir, ama, Türk ulusu için, Türk
insanı için, Türk işçisi için çok önemli. Buyurun Sayın Bakanıma sorun;
önemli mi, değil mi. Lütfen, eğer sizin aklınız ermiyorsa Sayın Bakanımıza
sorun.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Sayın Başkan, sataşmaya cevap hakkı istiyorum.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
lütfen karşılıklı konuşmayalım. Sayın Aslanoğlu, lütfen konuşmanızı
tamamlayınız, teşekkür ediniz.
Buyurun efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Evet, değerli milletvekilleri, lütfen, Tekeli ucuz satacağız
diye bu fabrikaları zarar ediyor konumuna getirmek hepimizin vicdanını
sızlatır. Bu insanların ekmeğini elinden almayalım.
Hepinize saygılar
sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Efendim?
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Ben söz hakkı istiyorum. Sayın Konuşmacı ismimi de vererek…
BAŞKAN – Sayın Kacır,
bir şey demedi, “Aklınıza ihtiyacım yok.” dedi. Demek ki, aklı yeterliymiş
kendisine. Başka bir şey dedi mi?
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– …aklımın ermediğini söylüyor. Ben de aklımın erdiğini, ama, durumun
ne olduğunu izah etmeye çalışacağım.
BAŞKAN – Arkadaşlar,
herkes…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Başkanım… Sayın Başkanım…
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Yani, verilen önerge ile sunulan gerekçenin arasında zerre kadar bir ilişki var mıdır?
BAŞKAN – Saygıdeğer
arkadaşlarım, aranızdaki karşılıklı olarak mükâlemeleri, konuşmaları,
sataşmaları buraya taşıyıp buradan cevaplandırmaya kalkarsak
sonunu bulamayız işin. Onun için…
Bir ifadeniz mi olacak
Sayın Bakanım?
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Sayın Başkanım, verilen önerge ile gerekçe arasında zerre kadar
ilinti yok.
BAŞKAN – Efendim, olmayabilir.
Şimdi, Genel Kurulun oyuna sunacağım, kararını alacağım Genel Kurulun.
Olabilir.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ)
– Zaten olsa yanlış olur.
BAŞKAN – Sayın Bakanım,
bir ifadeniz var mı? Yok.
Evet, önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı Tarım
İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununun 26 ncı maddesinin a) bendi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“a) 5 yıldan beri sigortalı
bulunup, sigortalılık süresinde en az 900 gün prim ödemiş olan,”
BAŞKAN – Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın
Vedat Yücesan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA MEHMET
VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Adalet ve Kalkınma Partisi Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem
Cantimur’un, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
1249 sıra sayılı Kanun Teklifi, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun
66’ncı maddesinin (c) bendinin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi
ve mahkeme tarafından yeni düzenleme yapılması için verilen bir
yıllık sürenin dolması nedeniyle gündeme gelmiştir.
Kanun teklifi, sigortalının
ölüm tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan hükümlere göre aylık
almaya hak kazanamayan hak sahiplerine, yapılan düzenlemede belirtilen
şartları taşımaları durumunda ölüm aylıklarının başlatılmasını
öngörmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
kanun teklifinin 2’nci maddesi, Anayasa Mahkemesince iptal edilen
506 sayılı Kanun’un 66’ncı maddesinin (c) bendi ile paralellik teşkil
eden 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 26’ncı
maddesine ilişkindir. Kanun teklifiyle, Kanun’un 26’ncı maddesinin
(a) bendi, “Ölüm tarihinde, toplam 1800 gün veya en az 5 yıldan beri sigortalı
bulunup da sigortalılık süresinin her yılı için ortalama 180 gün
ödemiş olanlardan” ibaresi yerine, “5 yıldan beri sigortalı bulunup,
sigortalılık süresi içerisinde en az 900 gün prim ödemiş olan” şekliyle
değiştirilmiştir.
Değerli milletvekilleri,
Anayasa Mahkemesi, söz konusu maddenin (a) bendini Anayasa’nın
2’nci ve 10’uncu maddesine aykırı bulmuştur. Yasa’nın iptal edilen
bendi incelendiğinde, her yıl için 180 gün prim ödeme koşulunun, sigortalının
on yıldan az sigortalılığının olması halinde işlediği görülmektedir.
Örneğin, sigortalının en az beş yıl sigortalı olması halinde 900
gün, altı yıl sigortalı olması hâlinde 1.080 gün, yedi yıl sigortalı
olması halinde 1.260 gün, sekiz yıl sigortalı olması halinde 1.440
gün, dokuz yıl sigortalı olması hâlinde 1.620 gün sigortalı olması,
aylık bağlanmasına yeterli olacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
bu durumda, herhangi bir sigortalının tescil tarihinden itibaren
tam beş yıl sonra vefat etmiş olması hâlinde, bu sigortalının hak sahiplerinin
ölüm sigortasından aylık bağlanması için 900 gün prim ödenmesi yeterli
olacağı hâlde, sigortalının beş yılı aşan sigortalılık süresi sonunda
vefat etmesi hâlinde, örneğin, dokuz yıl sigorta için 1.620 gün aranması
Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır değerli arkadaşlarım.
Bir başka deyişle,
beş yıl sigortalı olma koşulu ve beş yıl için 900 gün prim ödeme asgari
koşulunun yerine getirilmesi olduğu hâlde, hatta beş yıl sigortalı
iken vefat eden kişiye aylık bağlanırken, örneğin, dokuz yıl sigortalı
olan kişiye 1.620 gün prim ödeme şartının aranması, yani, asgari 900 gün prim ödeme şartı yerine
getirilmesine rağmen, 1.620 gün gibi prim ödeme gününü tamamlayamamış
olması hâlinde sigortalıya aylık bağlanmaması, adalet ve hakkaniyetle
bağdaşmamaktadır değerli arkadaşlarım. Bu durum, Anayasa’nın sosyal
devlet ve eşitlik ilkesine aykırıdır.
Anayasa, devlet organlarının
ve idari makamların, bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine
uygun olarak hareket etmek zorunda olduğunu belirtmektedir. Sosyal
hukuk devletinde kişinin korunması, sosyal güvenliğin ve sosyal
adaletin sağlanmasıyla olanaklıdır. Sosyal güvenlik, sosyal hukuk
devleti niteliğini de oluşturan temel kavramlardan birisidir. Anayasa’nın
60’ıncı maddesinde “Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir.” denilmektedir.
Bu hüküm, bireylere, yaşlılık, hastalık, kaza, ölüm, malullük gibi
sosyal riskler karşısında asgari ölçüde bir yaşam düzeyi sağlamayı
amaçlamaktadır. Aynı maddenin ikinci fıkrasında “Devlet, bu güvenliği
sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar.” denilerek,
bu görevin devlet tarafından oluşturulacak kuruluşlar yoluyla yerine
getirilmesi öngörülmektedir.
Anayasa’nın 2’nci ve
60’ıncı maddeleri uyarınca, devletçe, sosyal güvenliğin ve sosyal
adaletin sağlanmasına elverişli ortamın yaratılması ve bu anlamda,
sosyal güvenlik alanında getirilecek bir haktan aynı sosyal güvenlik
kurumu içinde yer alan ve temelde birbirine yakın konumda bulunan
tüm sosyal sigortalıların dengeli ve makul ölçü içerisinde yararlanmasını
öngören düzenlemenin gerçekleştirilmesi gerekir.
Buna göre, malullük
veya henüz yaşlılık aylığını alamayan sigortalıların ölümü hâlinde,
geçimi bu sigortalılara bağlı olan ve ölüm nedeniyle bundan yoksun
kalan kimseler için sigortalılık süresi beş yıl olup, toplam 900 gün
malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemiş durumda ölen
bir sigortalının hak sahiplerine aylık bağlanması suretiyle bu
kişiler yönünden sosyal güvenlik sağlanırken, prim ödeme gün sayısı
bu sigortalıya eşit ya da bundan daha fazla olan bir başka sigortalının
ölümü hâlinde, sigortalılık süresi beş yıldan fazla olduğundan,
prim ödeme gün sayısının eksik kaldığı gerekçesiyle hak sahiplerine
ölüm sigortalılığından aylık bağlanmaması ve dolayısıyla, bu kişilerin
sosyal güvenlik hakkından mahrum bırakılmaları, sosyal hukuk devleti
ve sosyal güvenlik kurumunun temel ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.
Bir sosyal güvenlik
kuruluşu olan Sosyal Sigortalar Kurumu kapsamı içinde bulunan, aynı
sosyal risklere karşı asgari ölçülerde güvence altına alınan ve
aynı kurallara bağlı olan sigortalılar, aynı hukuki statü içinde
özdeş durumda bulunan kişilerdir. Aynı durumda bulunan kişilerin
yasanın öngördüğü haklardan aynı esaslara göre yararlandırılmaları
da eşitlik ilkesinin gereğidir.
Anayasa’nın 10’uncu
maddesi yönünden 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 2422 sayılı
Yasa ile daha önceden yapılan düzenlemesi incelendiğinde, birbiriyle
aynı durumda olanlara ayrı kuralların uygulanmadığı açıkça görülmektedir. Bu kanun teklifi,
daha önce yapılan Anayasa’ya aykırılık teşkil eden maddelerin düzeltilmesini
sağlamaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
geçen aylarda kabul edilen ve “sosyal güvenlik reformu” adı altında
yapılan kanun değişikliği vatandaşlarımızı oldukça mağdur edecek
düzenlemeler getirdi. Bu düzenleme, çeşitli nedenlerle ortaya
çıkmış olan devletin finansman açığını emeklinin sırtından çözmek
için getirilmiş ve emeklinin hakları ellerinden alınmıştır. Onlar
mağdur edilmişlerdir. Emekli olmak için insanlar, bugün olandan daha
çok çalışmak zorundadırlar. Emekli olduklarında alacakları da bugün
alacaklarından daha az olacaktır. Emeklilik koşulları ağırlaştırılmıştır.
Kazanılmış hakları gasbedilmiştir değerli arkadaşlarım. Sağlık
alanında bugün sigortalılarımız hastalıklarının gerektirdiği
her türlü tedaviyi talep etmek imkânına sahiptir. Bu imkân ortadan
kaldırılmıştır. Bu konuda yetki, yeni getirilen Sosyal Güvenlik
Kurumuna verilmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu, öyle iştirakçinin,
sigortalının, vatandaşın tedavi olması için gerekli olan her türlü
harcamayı yapmak zorunda değildir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Yücesan.
MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Devamla) – Bunun bir ölçüsü, bir sınırı vardır. Biz belli bir harcamanın
ötesine gitmeyiz deme yetkisine
bu yasayla sahip kılınmıştır. Bir başka deyişle, IMF’ye söz verildi,
merak etmeyin, sağlık harcamalarını da düşüreceğiz, denildi. Hastalara
az para ödenerek, sağlık harcamaları düşürülerek IMF’ye verilen
sözler yerine getirilecektir.
Çalışandan kısılarak,
çalışana yönelik sağlık harcamalarını azaltarak bütçenin dengesine
kaynak yaratılmaya çalışılması kabul edilemez ve bana göre son derece
yanlıştır.
Değerli arkadaşlarım,
1 Ocak 2007 tarihinden itibaren, emekli esnaf ve sanatkârlar, şirket
ortakları ile çalışan emekliler her ay asgari ücretinin en az yüzde
33,5’u kadar destek primini ödeyecekler. Otuz yıla yakın SSK ve
Bağ-Kur primi ödeyerek emekli olan vatandaşlarımızın aldığı 450 YTL
aylıkla geçinmesi mümkün değilken, böyle bir uygulamaya gidilmesi,
bana göre bir zulümdür değerli arkadaşlarım.
Hükûmet açıkça insanları
kayıt dışına çıkmaya zorlamaktadır. Türkiye’nin gerçekten bir sosyal
güvenlik reformuna ihtiyacı vardır. Cumhuriyet Halk Partisi bu reformu
bir ihtiyaç olarak ortaya koyan bir partidir. Ancak, kayıt dışı ekonomiyi
ortadan kaldırmaya yönelmeyen hiçbir sosyal güvenlik sisteminin
adaletli bir sonuç vermesi mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım,
AKP’li arkadaşlarıma sesleniyorum: IMF’nin değil, vatandaşların
taleplerine dikkat edin. Gelin, emekli olma umudu içinde çalışmakta
olan insanların geleceğe yönelik haklarını güçlendirerek, onları
eşitlik ve adalete kavuşturacak düzenlemeler yapalım. Bizler, vatandaşlarımızın
sorunlarına çare bulmak için buradayız, sorunlarını artıracak,
onları mağdur edecek düzenlemeler yapmak için değil.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, Anavatan
Partisi Grubu adına, İbrahim Özdoğan, Erzurum Milletvekili.
Buyurun Sayın Özdoğan.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 1249 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde Anavatan Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım değerli arkadaşlar.
Tabii, bu kanun teklifinin
2’nci maddesi, tarım işçilerini ve onların emekliliklerini ilgilendiriyor.
Konuya sadık kalacağım, ama, Sayın Bakan, bu kürsüye çıkıp -kendilerine
çok sevgi ve saygım var, çok nazik insanlar- bizim, emeklilerin üzerinden
siyaset yaptığımızı –muhalefetin- söylediler. Acaba, siyaset mi
yapıyoruz, siyaset yapmıyor muyuz? Ben, bir vatandaşın, bir gazete
köşesine şiirle isyanı diye dizelerini okumak istiyorum. İsyan!..
Bakın: “Emekliyim, ben de bu vatanın ferdiyim.” Söke’den, bir gazete
köşesine, Turan Deveci diye bir vatandaşımız, emekli vatandaşımız
göndermiş, şöyle diyor:
“Söke’den emekli oldum
Gürün’e gidemem
Utancımdan hâlimi kimseye
söyleyemem
Ölsem de, dilenci değilim,
kimseden para isteyemem
Oysa ben de bu vatanın
emekli bir ferdiyim
Öz mü öz Türk’üm, bu vatanın
evladıyım
Hükûmetin emekliye
yaptıklarından dertliyim
Oysa ben de bu vatanın
emekli bir ferdiyim.”
Başka söze hacet görmüyorum
değerli arkadaşlar.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
öncelikle, tarım, Türkiye için pek çok açıdan önem taşıyan bir sektördür.
Sosyal devlet anlayışının gerekli kıldığı uygulamalar ve kamu işletmeleri
nasıl teker teker yok ediliyorsa, bir bütün olarak tarım sektörü de
giderek hızlanan bir saldırının hedefi durumundadır. IMF, Dünya
Bankası ve AB kaynaklı politikalarla, sektörün küçültülmesi ve
dışa bağımlı hâle getirilmesiyle birlikte, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının
taşra teşkilatı büyük ölçüde tasfiye edilmiştir. Ülkemizin bitkisel
ve hayvansal üretiminin artırılmasında, çeşitlendirilmesinde
ve iyileştirilmesinde önemli rol oynamış olan çiftçilerimize uygun
koşullarda tohumluk, damızlık, fidan gibi girdiler sağlayan ve bütün
bu hizmetleri kâr amacı gütmeksizin ülkeye, halka ve çiftçiye hizmet
anlayışıyla yerine getiren Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü,
yani TİGEM, çiftliklerinin bir bölümünü özel sektöre kiralamıştır.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye İstatistik Kurumu rakamlarına göre tarım, ormancılık,
avcılık ve balıkçılık sektöründe 7-8 milyon insanımız çalışmaktadır.
Her 3 çalışandan en az 1’i tarım sektöründedir. Bunların 500 binden
fazlası ücretli ve yevmiyeli, 3 milyondan fazlası kendi hesabına
çalışan ve işveren, 4 milyon civarındaki bir kısmı ise ücretsiz aile
işçisidir. Bu rakamlar on beş yaş ve üzerindeki kişilere ilişkindir.
Oysa, tarımda on beş yaşından küçüklerin yaygın biçimde çalıştığı
bilinmektedir. Ayrıca, tarımda 1 milyonun üzerinde ücretli ve yevmiyeli
işçinin bulunduğu da tahmin edilmektedir.
Bunlardan başka, kamuya
ait tarım işletmelerinde çalışan sendikalı ve hakları toplu sözleşmelerle
düzenlenen işçiler dışındaki tarım işçileri en korumasız işçi
grubunu oluşturmaktadır.
Bugün, yüz binlerce
tarım işçisi çalışma sürelerini düzenleyen kurallardan, haftalık
tatil ve yıllık ücretli izin haklarından, işten çıkarılmaya karşı
koruyucu düzenlemelerden, ihbar ve kıdem tazminatlarından yoksun
olarak çalışmaktadır. İşçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin koruyucu
düzenlemeler 50 ve daha az sayıda işçinin çalıştığı işyerindeki
tarım işçileri için geçerli değildir.
Anavatan iktidarında,
1983 yılında kabul edilen 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar
Kanunu ile tarımda süreksiz işlerde çalışanları da kapsayan ve
primleri işçinin kendisi ödeyen, işverene herhangi bir prim ödeme
yükümlülüğü getirmeyen bir sistem getirilerek, tarım işçilerinin
mağduriyeti giderilmiştir.
Özel sektöre ait yerleşik
tarım işyerlerinde en önemli sorunlardan birisi sigortasız işçi
çalıştırmaktır. Gerçekte 50’den fazla işçi çalışıyor olsa bile, işçilerin
önemli bir bölümü kaçak çalıştırıldığından, iş yerinde İş Kanunu
hükümlerinin uygulattırılması da mümkün olamamaktadır. Ayrıca,
sektörün en korumasız kesimini, gezici tarım işçileri oluşturmaktadır.
Kadın işçilerin yoğun olduğu ve çocukların da aileleriyle birlikte
çalıştığı bu kesim “elçi” adı verilen tarım aracılarının ve büyük
toprak sahiplerinin insafına terk edilmiştir. Kendi kurdukları çadırlarda
sağlıksız şartlarda konaklayan ve çoğunlukla parça başı ücretle
kötü şartlarda çalışan bu işçilerden, yalnızca kazaya uğradıklarında
ve öldüklerinde haberdar olunmaktadır. Köylüsüne, çiftçisine ve
çok zor şartlardaki yaşam şartları ile mücadele eden bu insanlara
karşı, devlet, her türlü sosyal güvenlik, barınma, eğitim ve sağlık
hizmetlerini -müracaat hâlinde değil- ayaklarına kadar götürmek
zorundadır.
Değerli arkadaşlar,
hepimizin bildiği gibi, 4857 sayılı İş Kanunu uyarınca çıkarılan
yönetmeliklerin bir bölümü işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkindir.
Örneğin, 16 Haziran 2004 tarihinde yürürlüğe giren Ağır ve Tehlikeli
İşler Yönetmeliği, tarımsal ilaçların kullanılması, hayvansal
gübre işleri gibi bazı işlerde kadınların ve on sekiz yaşını bitirmemiş
gençlerin çalıştırılmasını yasaklamaktadır; ancak, bu yasak, yalnızca
50’den fazla işçinin çalıştığı tarım iş yerleri için geçerlidir. İşsizin
çok, iş bulmanın zor, iş güvencesinin ve işsizlik sigortasının yetersiz,
işverenlerin sendika üyesi olan işçilere karşı acımasız olduğu
şartlarda, sendikasız iş yerlerindeki işçilerin haklarının korunması,
toplumun, işçi hakları konusunda daha duyarlı olmasını gerekli
kılmaktadır.
Değerli arkadaşlar,
tarım işçilerinin çok önemli sorunları vardır; önce bunlara çare
bulmalıyız. Ölüm aylıklarıyla ilgili düzenleme belki çok daha sonra
gelmektedir. Mesela, sürekli göç, seyahat hâlinde çalışmak zorunda
bırakılan tarım işçileri, yerleşik vatandaşlık haklarından yararlanamamakta
ve barınma, eğitim, sağlık, ulaşım, sağlıklı çevre, vatandaşlık hizmetleri,
yani nüfusa kayıt, ikametgâh vesaire gibi en temel insan haklarından
mahrum bırakılmaktadırlar. Kayıt dışı çalıştırıldıkları için sigorta,
sendika, sosyal güvence hakları verilmemektedir. Günlük 6 ila 12
YTL arasında yevmiyelerle çalıştırılan tarım işçileri on iki-on
altı saatlere, hatta on sekiz saatlere varan iş günü boyunca çalışmaya
zorlanmaktadır.
Terör, yoksulluk ve
işsizlik gibi hayati zorunluluklardan çalışmaya gittiklerinde,
bölgede işçilerin ve ailelerinin barınmaları için naylon çadırlarda
kalmaları dayatılmakta, yaz ve kış aylarındaki fiziki zorluklar
nedeniyle işçiler, aileleri sağlık sorunları yaşamaktadır.
Günlük yevmiyelerinin
çok düşük olması ve eğitim imkânlarından ailelerinin yararlanamaması
yüzünden, erkek, kadın, çocuk ve yaşlılar çalışmak zorunda kalmaktadırlar.
Tarım işçiliğinin
yapılacağı bölgeye, işçiler, yasak olmasına rağmen, kamyonlarla
toplu olarak -tabii, bu insanlık dışı bir şey- götürülmekte ve birçok
trafik kazasında emekçilerin ölmelerine ve yaralanmalarına sebep
olunmaktadır.
Tarımsal üretimde
kullanılan tarım ilaçları işçilerin sağlıklarını bozmakta ve kalıcı
rahatsızlıklara sebep olmaktadır.
Adil olmayan iş bölümünün
(yani, çavuşluk, aracılık, elçilik gibi) oluşturduğu sorunlar yüzünden
tarım işçileri ezilmekte ve bu insanların insafına bırakılmaktadır.
Bu çok vahim bir durumdur. Ayrıyeten, patronlar, yani işveren tarafından
ücretleri verilmemekte veya çok geç verilmektedir. Ağa, sanayici,
esnaf gibi patronların işçiyi köle gibi çalıştırma çabaları da
bulunmaktadır.
İşte bu yüzden değerli
arkadaşlar, tarım işçileri, insanca yaşayacakları bir ücret, çalışma
ve yaşam şartlarının düzenlenmesi için yasal düzenlemelerin yapılması,
barınma evleri ve konut ihtiyaçlarının giderilmesi, sigorta,
sendika, emeklilik ve sosyal güvence haklarının tam olarak verilmesi,
sağlık ve eğitim hakkı, bir iş gününde en fazla sekiz saat çalışmak,
güvenli ulaşım hakkı istemektedirler.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özdoğan,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlarım,
tabii ki tarım işçilerinin sorunları bunlarla sınırlı da değildir.
Somut örnekler vermek gerekirse, AK Parti iktidarı sayesinde çok
zor durumda kalan üreticiler, bu yıl ektikleri hiçbir üründen kâr
edemezken, günlük yevmiyelerini alabilmek için hasadı bekleyen tarım
işçileri de, hâliyle zor durumda kalmaktadırlar. Mesela, tarımın
en yoğun olduğu Çukurova’ya her yıl Güney ve Güneydoğu Anadolu’dan
gelen binlerce tarım işçisi, ücretlerini alabilmek için ağalarının
ürününü satmasını beklemektedirler. Çoğunlukla pamuk çapalama
ve toplama işinde çalışan tarım işçileri, son yıllarda fiyatların
düşmesinden en az üreticiler kadar etkilenmektedirler. Karpuzdan
pamuğa kadar ekim, çapalama ve toplama ücretleri ürünün satış fiyatına
göre belirlendiğinden, yevmiyeler genellikle düşük olmaktadır. Ürün
hasat edilip satılınca kadar günlük yevmiyeleri belli olmayan işçiler,
tarla sahiplerinden aldıkları avanslarla geçinmek zorunda kalmaktadırlar.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– Bir dakika daha istirham ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
– AK Parti döneminde, tıpkı üreticiler gibi, bu tarım işçileri de
hayal kırıklığı yaşıyor. Derme çatma çadırlarda zor şartlarda yaşam
sürdüren bu tarım işçisi yurttaşlarımız, kışın üç ay süreyle kalacakları
memleketlerine, özellikle bu yıl parasız gitmişler ve perişan durumda
kalmışlardır.
Değerli arkadaşlar,
bir de işin genel olarak bir sosyal güvenlik ve asgari geçim sorunu
bulunmaktadır ki, rakamlara bakıldığında dar gelirlinin ve ücretli
kesimin durumlarının tarım işçilerinden bir farkı olmadığı ortaya
çıkıyor. Şimdi, deniliyor ki: “Enflasyon düşüyor.” İyi, ama yoksulluktaki
artış ne durumda? Ekim 2006 tarihi itibarıyla açlık sınırı 565 YTL
-bu, 700 küsur YTL’ye çıktı, biliyoruz- yoksulluk sınırı 1.700 küsur
YTL’ye, değerli arkadaşlar, çıkmıştır. Sosyal açıdan taşıdığı anlam
ve önem göz önünde bulundurularak belirlenmesi salt yasa kurallarına
bırakılmayacak değerde olan asgari ücret, işçinin gıda, konut, giyim,
sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak durumundadır
değerli arkadaşlarım.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Özdoğan.
Madde üzerinde, şahsı
adına Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.
Buyurun Sayın Kandoğan.
Süreniz beş dakika.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Madde, tarım işçilerinin
sosyal sigortalarla ilgili bir düzenlemesini ihtiva ediyor. Tabii, konu tarım olunca,
tarım işçileri olunca, tarımla ilgili olarak bazı düşüncelerimizi
de buradan ifade etmek istiyorum.
AK Parti Seçim Beyannamesi,
sayfa 69; dikkatlerinize sunmak istiyorum: AK Parti Seçim Beyannamesi,
sayfa 69, Türkiye’deki tarımda girdi fiyatlarının yüksekliğinden,
ürün fiyatlarının düşüklüğünden bahsediyor ve bir örnek veriyor
Seçim Beyannamesi’nde: “1998 yılında Türkiye’de 2 kilogram buğday
satılarak 1 litre mazot alınabilirken -2002 yılını kastediyor Seçim
Beyannamesi- şimdi 6 kilogram buğday satarak 1 litre mazot alınabiliyor”
diyor. AK Parti Seçim Beyannamesi, sayfa 69.
VAHİT KİRİŞCİ (Adana)
– Destekler…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Şimdi, eleştirdiğiniz günden bugüne geliyoruz. 1998’de hayal bile
edemeyeceğiniz “2 kilogram buğday 1 litre mazot” paritesinden, bugün
“7 kilogram buğday 1 litre mazot” paritesine gelinmiştir. Dört yıllık
iktidarınızın sonunda gelinen nokta, eleştirdiğiniz günün daha
gerisine gelmek olmuştur.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
– Ham petrol fiyatlarının hesabını yap.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Geliyorum…
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) –
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Geliyorum…
Şimdi, aynı 69’uncu sayfa, tarımın gayrisafi
millî hasıla içerisindeki payının yüzde 14’e gerilediğini eleştiriyorsunuz.
Seçim beyannamesi sayfa 69.
VAHİT KİRİŞCİ (Adana)
– Sadece bir tespit…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Şimdi, gelinen nedir? Şimdi gelinen nokta, gayrisafi millî hasılanın
yüzde 10’una gelinmiştir. Yani, eleştirdiğiniz noktadan bugün tarım
çok daha geri noktalara gelmiştir.
Sayın Milletvekili
buraya geldi dedi ki: “Türkiye’de bir tek vatandaş varsa, cebine, bizim
dönemimizde geçmişe göre daha az para giren, bize oy vermesin.” Eğer,
siz bunu söylüyorsanız, sizin oy oranınız yüzde 10’ların çok altıdır
Sayın Milletvekili. Ben size bir teklifte bulunmuştum biliyorsunuz.
Biz Karadeniz’e gidiyorduk, şöyle gel de Sayın Milletvekilim, bütün
masraflarını da biz karşılayalım, şöyle Karadeniz’e bir gidelim
de fındık üreticisinin durumunu çıplak gözlerinizle bir görelim
demiştik.
ASIM AYKAN (Trabzon) –
Ben de sana “önce Denizli’ye uğrayalım” demiştim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Gelmediniz. Şimdi, bütün Karadeniz’deki fındık üreticileri bu
Hükûmet döneminde fındıkla ilgili cebine giren ile çıkanın hesabını
yapıyor.
Pamuk: Pamuk ne oldu?
Pamuk bölgesinden arkadaşlarımız var. Soruyorum: İktidara geldiğinizde
1 milyon 100 bin liraya pamuk satıldı bu ülkede, satılıyordu. Şimdi
ne kadar?
VAHİT KİRİŞCİ (Adana)
– Destek… Destek…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Destekle beraber, Sayın Milletvekilim, Adana’dansınız…
VAHİT KİRİŞCİ (Adana)
– 85 bin liraydı.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– …destekle beraber 1 milyon 100 bin lirayı buldunuz mu? Bulamadınız.
VAHİT KİRİŞCİ (Adana)
– Şimdi 348 bin lira.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Şeker pancarı: Geldiğiniz günün altında fiyatlar.
Tütün üreticisi diye
bir şey kalmadı. Adana’da, Malatya’da fabrikalar kapalı, Denizli’de
tütün üreticileri feryat ediyor. Türkiye’nin en kaliteli tütününü
üreten tütün üreticisi vatandaşlarımız feryat ediyor. Yani, hangi
ürüne…
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) – Dün fiyatı açıklandı.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Üzüm: Üzümde bütün milletimiz kan ağlıyor. 1 milyon 100 bin, 1 milyon
200 bin liraya üzüm satılıyordu siz iktidara geldiğinizde, bugün
gidin bakalım, Çal’da, Buldan-Yenicekent’te, Manisa’da, Salihli’de,
Alaşehir’de üzüm fiyatlarının ne olduğuna bir bakın değerli milletvekilleri.
Bakınız, bir de size
ben şöyle girdi fiyatlarını da söyleyeyim. Şimdi, ürün fiyatlarını
söylüyorum da, ürün fiyatları geri gelmiş, girdi fiyatları da yukarı
çıkmış.
Çeltik: Geldiğiniz
gündeki fiyatın altında çeltik fiyatları şimdi Sayın Milletvekilim.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) – O zaman aklın neredeydi?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Hayvancılık: Erzurum’dan geldiniz. Hayvancılık bitti, yok oldu
hayvancılık, yok.
MUSTAFA NURİ AKBULUT
(Erzurum) – Hayvancılığı boş ver, o zaman aklın neredeydi?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Şimdi, ürün fiyatları geri geliyor, girdi fiyatları da yukarı çıkıyor.
İşte mazot, aşağı yukarı geldiğiniz günden beri yüzde 100 artmış,
gübre yüzde 80’ler civarında artmış, tohumluk buğday yüzde 60’lar seviyesinde
artmış, traktör yüzde 93 artmış. Yani…
VAHİT KİRİŞCİ (Adana)
– Yalan ya, tümü yalan!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Şimdi, Sayın Milletvekilim, rakamlar burada, biraz sonra gelin,
deyin ki bizim…
VAHİT KİRİŞCİ (Adana)
– Kaymakamlığa benzemez burası!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Deyin, biraz sonra gelin… Siz, Tarım Komisyonu Başkanısınız, gelin,
ürün fiyatlarını yok 1 milyon 100 bin lira değildi, şeker pancarı
100 bin lira değildi, üzüm 1 milyon 100 bin - 1 milyon 200 bin değildi
deyin.
Ürün fiyatlarıyla
traktör fiyatlarını karşılaştırayım, bakın…
HALİL ÖZYOLCU (Ağrı)
– Satışlarda ne kadar artma var?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Ha, satışlara da geleyim.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kandoğan,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Bakınız, 1998 yılında Türkiye’de 48 bin adet traktör satılmış…
HALİL ÖZYOLCU (Ağrı)
– Niye satın alıyorlar?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– …2005 yılında da 30 bin. Yani, 1998 yılında satılan traktöre ulaşabilmeniz
için 18 bin daha traktör satılması lazım Türkiye’de Sayın Milletvekilim.
Bunlar rakamlar, resmî rakamlar bunlar.
Yani, siz, vatandaşın
arasına girmediğiniz için…
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) – Bilemiyorsunuz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– …tarımdaki durumu bilmiyorsunuz.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
– Bırak ya!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
– Bakınız, bir iki rakam daha vereyim: Kırsal kesimde açlık sınırının
altındaki nüfus yüzde 2,15 iken şimdi 2,36 olmuş. Yoksulluk sınırının
altındaki rakam, nüfus yüzde 37’den yüzde 40’a çıkmış. Yani, tarımda
geriye gidişin en çarpıcı örnekleri bunlar. Tarımda 1,5 milyon insan
tarımı bırakmış, tarım dışı alanlara gitmiş. Tarımda eğer memnunlarsa
bu insanlar, niçin yerini yurdunu bırakıp da büyük şehirlerde iş
arama peşine düşüyorlar? Eğer bahsettiğiniz gibi tarım hakikaten
iyiyse, bu insanlar niye İstanbul’un varoşlarında çok zor şartlar altında
yaşamaya geliyorlar?
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Ben teşekkür ederim.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
– Hep aynı şeyleri söylüyorsun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Siz de gelin söyleyin.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur)
– İki adım ileri gitmedin.
BAŞKAN – Şahsı adına,
Çorum Milletvekili Agâh Kafkas…
Sayın Kafkas, buyurun
efendim (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Ya şimdi tarıma mı geçtik? Sosyal güvenliği konuşuyorduk.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Tarım var orada bak, tarım işçileri bu, tarım işçileri…
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Sosyal güvenliği konuşurken tarıma geçtik.
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi şahsım
adına saygıyla selamlıyorum.
Şimdi biraz önce konuşurken
Sayın… Biraz önceki konuşmacı arkadaşımız, yok… İnsanlar, kulakları
ile ağızları arasındaki mesafeyi açarlarsa, yanlış yapmış olurlar
dedim. Maalesef, arkadaşımız, hâlâ, Karadeniz filan diyor. Denizli’ye
gidelim dedik. Seninle önce bir…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– 50 bin kişiyle miting yaptık.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Seninle önce bir Denizli’ye gideceğiz.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– 50 bin kişi vardı Denizli’de, 50 bin.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Sen, önce bir Denizli’ye git, yaptığın ihanetlerin millete hesabını
ver. Ondan sonra, gel buraya, seninle istediğin yere gidelim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– 50 bin kişi vardı, 50 bin.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Sen bırak oraları, bırak oraları.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– 50 bin kişi vardı.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Bırak oraları.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– 50 bin kişi vardı.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Şimdi, biz şunu söyledik: Rakamları konuştururuz.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Çeltiği söyle.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Rakamları konuştururuz.
Burada memurun, asgari
ücretin de burada rakamları var. En düşük, emekliye verdiğimiz rakamlar
da var. Ben -net rakamlar- herkese açık söylüyorum. Bir tek bir yerde,
başa baş, enflasyon kadar zam yapmışız, o da Türkiye’deki milletvekillerine,
yani, kendimize haksızlık yapmışız. Onun ötesinde, Türkiye’de gelir
gruplarının tamamı reel artış almışlardır, reel artış almışlardır.
Teker teker rakamları yukarıdan sayarız ve bunu, biz, yüzde 10 mu
olacak, 5 mi olacak, 20 mi olacak… Barajın altından yukarıya doğru
bakanların boy ölçme şansları yok tabii. Yani, barajın altından baktığınız
için, boy ölçme şansınız yok. Rakamlar ortada. Hiçbir gelir grubumuzda
geriye gidiş söz konusu değildir, reel artışlar söz konusudur.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin)
– Memurlar yüzde 2,1 gerilemiştir.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin)
– Bir sendikacı olarak mı bunu söylüyorsun?
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Tarımdaki desteklere baktığınız zaman… Bizim aldığımızdaki
desteklere baktığınız zaman, 2001’de 917 milyar destek verilmiş,
2002’de 2 katrilyon 648, bu yıl ödenen tarımsal destek 5 katrilyon 409
milyar…
FERAMUS ŞAHİN (Tokat)
– Pancar ekicilerinin durumu ne olacak Başkan, pancar ekicilerinin?
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– …ve tarımsal KİT’lerdeki destekleri de saydığınız zaman, 7 katrilyon
404 milyar lira tarıma destek vermişiz. Bu tarıma sağlanan destek,
bugüne kadarki verilen desteğin en üst düzeyidir. Doğrudur, girdi
maliyetleri fazladır, gübre desteği verdik. Petrol fiyatları dünya
piyasasının üzerinde artmıştır, petrol desteği verdik. Bizim aldığımızda,
dünyada petrol 14 dolarla 20 dolar arasındaki banttaydı, 60’la 70 dolar
arasındaki bantta seyrediyor; bundan çiftçimiz etkilenmesin diye
petrol desteği verdik.
FERAMUS ŞAHİN (Tokat)
– Agâh Bey, geldiğinde pancar kaç paraydı, şimdi kaç para?
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Bakın, burada, bir defa bir şeyi doğru ortaya koyuyor olmamız lazım.
Biraz önce arkadaşımız çıkıyor bir önerge veriyor.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) – Pancar kaç para?
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Sanki, yurt dışındaki işçilerin sorunlarını tartışıyor burada.
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) – Pancar kaç para?
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Verdiği önerge, madde metninin…
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) – Pancar kaç para?
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Bakın, ben bir örnek veriyorum size. Verdiği önerge, madde metninin
aynısı ve aynısını yazarken, biz, kazara madde metnini kabul edersek,
madde metnini de işlemez hale getiriyor cümle bozukluklarıyla. Burada
çıkıyor, hiç önergeyle alakası olmadan, yurt dışındaki müteahhitlerin
ve çalışan işçilerin sorunlarını filan diye anlatıyor. Burada
da önerge reddedilince… Bu ucuz siyaseti bırakın ya… Önerge reddedilince
sanki yurt dışındaki işçilere bir hak verilecekti de, AK Parti Grubu
olarak da biz bunu reddetmiş oluyoruz. Böyle bir şey yok! Siyasetin
bu küçük manevralarının, ucuz manevralarının biraz dışına çıkarsanız…
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) – Pancar fiyatı,
pancar…
AGÂH KAFKAS (Devamla) – … kendinize de
iyilik yapmış olursunuz, haksızlık da yapmamış olursunuz.
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) – Sayın Başkan,
pancar fiyatı… Çorum’daki pancar çiftçisinin durumu nedir?
AGÂH KAFKAS (Tokat) –
Yine, konuşmacılardan bir kısmı çıkıyor, burada diyor ki: İlaç fiyatlarında
şu kadar artış oldu, ilaç harcamalarında… Yahu, bir sosyal demokrat
milletvekili arkadaşımız, sağlığa niye fazla para harcadınız diyor!
Şimdi, bunu anlamak çok zor bir iş. Tabii, kardeşim, dün, SSK’nın sağlık
harcamaları arttı, artacağını bile bile bu düzenlemeyi yaptık,
çünkü, sağlığın bedeli olmaz. İnsanımıza adam gibi bir sağlık hizmeti
sunmak için bunları yaptık. Dün ilaç alamıyordu, ucuzdu, hiç ilaç vermezseniz,
hiç de para vermezsiniz.
HARUN AKIN (Zonguldak) – Kanserli hastalar
ölüyor. Konuşuyorsun orada boşuna.
AGÂH KAFKAS (Devamla) – O zaman, bakın…
HARUN AKIN (Zonguldak) – Boşuna konuşuyorsun.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Birisi de diyor ki…
HARUN AKIN (Zonguldak) – Kanserli hastalar
kemoterapi olamıyor.
AGÂH KAFKAS (Devamla) – Bakın, sağlığı
konuşmaya kalktığınız zaman sağlığınız bozulur.
HARUN AKIN (Zonguldak) – Ben yaşayan bir
insanım.
AGÂH KAFKAS (Devamla) – Sizin, bizim uyguladığımız
sağlıkta dönüşüm programını…
HARUN AKIN (Zonguldak) – Bir şey bilmiyorsun,
konuşuyorsun!
AGÂH KAFKAS (Devamla) – … sağlıkta yaptığımız
iyileştirmeleri konuşmaya kalkarsak…
HARUN AKIN (Zonguldak)
– Hastanelere para ödemiyorsunuz.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– … burada tartışmaya kalkarsak sağlığınız bozulur. Senin sağlığın
onu tartışmaya yetmez.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
karşılıklı konuşmayalım.
HARUN AKIN (Zonguldak)
– İlaç parasını ödemiyorsunuz.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) – Pancar üreticilerinin devletten alacağı paralar var Sayın
Kafkas.
BAŞKAN – Sayın Kafkas,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Şimdi, bir bütünsel olarak olaylara bakmayı bir kenara bırakıp
hep ayrıntılara takılıp, ayrıntıları böyle cımbızla çekip, onları
abartıp, ondan sonra da bunun üzerinde siyaset yapmaya kalkarsanız…
HARUN AKIN (Zonguldak)
– Ne ayıbı, kanser hastasına para ödemiyorsunuz kardeşim, ne ayıbı!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Bizim dönemimizde hiç kimse hastanelerde rehin kalmadı.
HARUN AKIN (Zonguldak)
– Kanser hastası, kanser…
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Biz “kimsesizlerin kimi olduğumuz” iddiasını hayata geçirdik,
hayata geçirdik. Onun için, önce önünüze bakacaksınız. (AK Parti sıralarından
“Bravo” sesleri, alışlar)
HARUN AKIN (Zonguldak)
– Kanser hastalarının parasını ödemiyorsunuz. Donörlerin parasını
ödemiyorsunuz, ne konuşuyorsun!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Varsa böyle bir problem, getir, çözelim. Yok öyle bir şey. Yok öyle
bir şey.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) – Kefil oluyoruz, kefil!
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– İstismar etmenize de izin vermeyeceğiz diyorum.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) – Hastalara kefil olmazsak hastanelerden çıkamıyorlar.
AGÂH KAFKAS (Devamla)
– Bizimle bu ülke sağlığa kavuşmuştur, daha da sağlığa kavuşmaya
devam edecektir.
Saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Senin sağlığını da bozmuş bu Hükûmet!
FERAMUS ŞAHİN (Tokat)
– Agâh Bey, şu pancarın durumu nedir, pancarın?
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Özdoğan mikrofonunuz
açık. Soru soracak mısınız?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
– Soracağım.
BAŞKAN – Soracaksınız…
Peki…
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Sayın Başkanım, müsaade etsinler de şu yasayı bitirelim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Birinci sorum: Sayın
Bakanım, emeklilerimiz, bilindiği gibi, toplumumuzun en dar
imkânlı kesimlerindendir. Yol parası nedeniyle sokağa çıkamayan
çok sayıda emeklimiz vardır. Bu emekliler tüm sosyal yaşamın dışına
itilmiş vaziyettedirler. Hükûmetiniz, emeklilerin sosyal yaşama
katılımına destek olacak herhangi bir proje yürütmüş müdür?
İkinci sorum: Değerli
Bakanım, TİGEM’in başlattığı bir uygulama bulunmakta. Bu uygulamaya
göre, TİGEM’e bağlı tarım işletmelerinde traktör kullanımı, tohum
hazırlama, sulama, sağım tesisi, sığır, koyun ve at gibi damızlık
hayvanların bakımında çalışmak isteyen kişilere Türkiye İş Kurumu
tarafından eğitim verilerek, sertifika verilecektir. Ama, bu, sadece TİGEM’in
kendisine bağlı işletmelerde hizmet alımı yoluyla çalıştırılacak
işçilerin eğitime tabi tutularak sertifikalandırılmasıyla ilgili.
Aslında, yaygınlaştırırsak, tarım sektöründe eğitimli ara eleman
yetersizliği de giderilemez mi?
Üçüncü sorum: Uluslararası
Çalışma Örgütü ILO’nun istatistikleri, iş kazaları ve meslek hastalıkları
yönünden madencilik ve inşaat sektörünün ardından en tehlikeli
sektörün tarım olduğunu göstermektedir. Diğer sektörlerde olduğu
gibi, tarım sektöründe de işçi sayısını azaltma ve özelleştirme politikaları
nedeniyle sendikalı işçi sayısı giderek düşmektedir. Bu durum tarım
işçisini çırılçıplak korumasız hale düşürmez mi?
Diğer bir sorum: Ülkemizin
tarım sektöründe ekonomik olarak genellikle çok küçük ölçekli işletmelerin
bulunması sebebiyle, tarım iş yerlerinin tamamında İş Kanunu hükümlerinin
uygulanmamasının getireceği güçlükler dikkate alınarak 50 işçi
çalıştırma kriteri getirilmiştir.
Sanki başka sektörlerdeki küçük iş yerlerinde İş Kanunu hükümlerini
uygulamak kolaymış gibi, iki satırlık bir gerekçeyle tarım işçilerinin
çok büyük bir bölümü yine kapsam dışında bırakılmıştır. Bu durum tarım
işçilerini hiçe saymak değil midir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Ramazan Kerim
Özkan, buyurun.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla Sayın Bakana
birkaç soru yöneltmek istiyorum.
Üç yıl önceki fiyatlar,
toklu fiyatları 150 bin lira iken bugün fiyatlar 3 misli azalmıştır.
Yine, pancar fiyatı 114 bin liradan, bugün -iki gün önce pancar fiyatlarını
açıkladınız- 89 kuruşa düşmüştür kilosu. Bu düşüşler yaşanırken
Bağ-Kur primlerinde indirim yapmayı düşünüyor musunuz? Vatandaş,
berber, terzi, şoför Bağ-Kur primlerini ödeyemediklerini gittiğimiz
her platformda dile getiriyorlar. Bu primlerin çok yüksek olduğunu,
ödeme yapamadıklarını belirtiyorlar. En kısa zamanda Bağ-Kur primlerini
makul seviyeye düşürmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Özkan.
Sayın Kandoğan, buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Geçen hafta Cumartesi
günü Denizli’de, 50 bin kişinin katılımıyla son yılların en büyük
ve görkemli mitingini yaptık. Bu mitinge katılan vatandaşlarımızın
büyük çoğunlu, tarımdan tarım dışına göç eden nüfusun ve son yıllarda
tarımda uygulanan ekonomik politikalardan dolayı çok büyük bir
mağduriyet içerisinde olduklarını ifade ettiler.
Sayın İçişleri Bakanımız
da burada iken, tarımdan ayrılan bu nüfusumuz, büyük şehirlerde,
çok zor şartlar altında, iş aramak için yerlerinden, yurtlarından ayrılmak
durumunda kalmışlardır. Bu politikalar devam edecek olursa büyük
şehirlerde ciddi manada sıkıntılar yaşanacağı gerçeğinden hareketle,
tarımla ilgili olarak yeni tedbirler almayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kandoğan.
Sayın Bakanım...
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (İstanbul) – Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, biz bunların
cevaplarını yazılı olarak sunacağız.
BAŞKAN – Teşekkür ederim,
sağ olun.
Evet, madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
2’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 506 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“GEÇİCİ MADDE 93- Bu
Kanunun 66 ncı maddesinin c) bendi
ile 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar
Kanununun 26 ncı maddesinin a) bendinde yapılan değişikliğin yürürlüğe
girdiği tarihten önce bu değişiklikle öngörülen şartları yerine
getiren sigortalının hak sahiplerinin aylıkları bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihi takip eden ödeme dönemi başından geçerli olmak üzere
başlatılır.”
BAŞKAN – Madde üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin.
Sayın Çetin, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA İZZET
ÇETİN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte
olan kanun teklifinin 3’üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
önce, bu 3’üncü maddede teknik bir konuya açıklık getireceğim.
Ancak, görüyorum ki,
malullerle ilgili konu AKP Grubunu gerçekten çok fazla ilgilendirmiyor.
Eğer tavrınız düzgün olmuş olsa, şu saate kadar bu kanun çıkmış olacaktı.
Arkadaşlar da, şimdi, herhâlde, kanunun çıkmasını istemiyorlar ki,
ayrılıyorlar Genel Kuruldan.
Değerli arkadaşlar,
bakınız, burada bir düzenleme var. Düzenlemede diyoruz ki geçici
madde 93’e göre: “Bu Kanunun 66 ncı
maddesinin c) bendi ile 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı Tarım
İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununun 26 ncı maddesinin a) bendinde
yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce bu değişiklikle
öngörülen şartları yerine getiren sigortalının hak sahiplerinin
aylıkları bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihi takip eden ödeme dönemi
başından geçerli olmak üzere başlatılır” diyor. Bu kanunun özünde
bir bakıma da bu düzenleme yatıyor.
Gerekçeye baktığımız
zaman, gerçekten, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği düzenlemeyi
doldurmayı sanki hedeflemiş, sanki AKP malul yurttaşlarımızdan hak
mağduru konumuna, o düzenleme yüzünden hak mağduru durumuna düşmüş
olanların haklarını teslim ediyormuş gibi bir anlam çıkıyor. Ama,
biraz evvel de tanık olduğunuz gibi, tartıştık konuyu. Konuda, maalesef,
malulün maluliyet maaşından, birikmiş maluliyet maaşından bile
kısıntı yapmayı seçmiş olan, yani “hortumları kestik, damardan girdik”
diyerek yola çıkıp Dünya Bankası, IMF’nin her buyruğunu, her kuralını
-hemen hemen- yerine getirmeyi alışkanlık haline getirenler malullerin
birikmişlerini vermekten kaçınıyorlar.
Yani, bu düzenlemede
bu konuyu düzeltmek için önerge verdik, önergeye hiç olmazsa milletvekili
arkadaşlarımın destek vermesini rica ediyorum. Çünkü, değerli arkadaşlar,
gerekçede -çok güzel bir düzenleme- denilmiş ki: Demin söylediğim
“506 sayılı Kanun'un 66/(c) ile 2925 sayılı Kanun'un 26’ncı maddesi (a)
bentlerinin düzenlenmesi ve bu hükümlerin yürürlüğe girdiği tarihten
önce ölen sigortalının ölüm tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan
hükümlere göre aylık almaya hak kazanamayan hak sahiplerine bu
düzenlemede öngörülen şartları taşımaları hâlinde ölüm tarihi
itibarıyla hesaplanan ve daha sonraki artışlara uygulanan aylıkları
verilir” diyorsunuz. Ben de buna alkış tutuyorum, ama, geçici 93’le
-aylıkları ölüm tarihinden güncelleyerek bugüne getiriyorsunuz
fakat- bu adaletsizliğe neden olan, hak mağduru sakatın, malulün maaşını,
birikmişini vermiyorsunuz. Gerekçe: “Altından kalkamayız.”
Değerli arkadaşlar,
Türkiye’de, şu anda, 2006 yılı Ağustos ayı itibarıyla maluliyet maaşı
alan 63.234 yurttaşımız var. 2005 yılında, on iki ay boyunca maaş bağlanan
3.715 kişi var, maluliyet maaşı. Yani, hak mağduru konumuna düşmüş
olan malul yurttaş sayımız, öyle zannediyorum ki, hepsi haklarına
erişmek için ayağa kalksalar bile 300’ü, 500’ü bulmaz. 300-500 malulün
sıkıntısını giderme yerine, efendim, ekonomik darboğazı aşma adına
onlardan medet umacaksınız, onların haklarını kısıtlayacaksınız,
“sosyal devlet yürüyor” diyeceksiniz, “hastaneler iyi işliyor” diyeceksiniz,
Sayın Kafkas.
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Dünden daha iyi.
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Öyle zannediyorum ki, bu sosyal devletteki tahribat seni de tahribata
uğratmış. Sen sendikacıyken böyle değildin. Hastalanmışsın, gerçekten
hastalanmışsın. (CHP sıralarından alkışlar) Ben senin sendikacılığını
biliyorum.
Değerli arkadaşlar,
bakın, şimdi, hastaneler… Ben özüne döneyim.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Siz yasayı, teklifi iyi anlamamışsınız.
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Yasayı çok iyi anladım Sayın Kacır. Çok iyi bilirim bu yasaları.
Bakınız, buradaki düzenlemeyle…
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Hiç anlamamışsınız.
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Sen bir daha oku, Türkçe’yi eğer anlıyorsan. Bir gerekçeyi oku, bir
de malulleri nasıl kandırdığınıza ilişkin 3’üncü maddeyi okuyun.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Ben çok iyi okudum.
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Maddenin düzeltilmeye ihtiyacı var. Bu maddeyi düzeltin, değerli
arkadaşlar.
Malul yurttaşlarıma
sesleniyorum: AKP hakkınızı gasp ediyor, Anayasa Mahkemesinin verdiği
hakkı elinizden alıyor, uyanın!
TEVFİK AKBAK (Çankırı)
– Onlar size inanmaz.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR
(Kütahya) – Öyle bir şey yok, açıkladık.
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bakınız, sosyal devlet diyoruz
da, düşünün, maluliyet maaşı alan bir vatandaştan bile medet uman,
onun parasına göz diken bir anlayış, nasıl, sosyal devlet anlayışı
olabilir? İşte, kabul ettiremedin. Sen de kabul ettiremedin Kafkas.
Sen de kabul ettiremedin. Senden de rica ettim. Gel, düzelt bunu, düzeltelim
dedim.
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
“Anlaştık” dediniz.
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Anlaşamıyorsunuz. Seni de dinlemiyorlar. Sen de hastalanmışsın.
Değerli arkadaşlar,
gerçekten, 5510 sayılı Yasa 1/1/2007’de yürürlüğe girecek. Şimdi,
biz, bu yasayı Anayasa Mahkemesinin verdiği kararı yerine getirmek
için çıkarıyoruz, bu bir gerçeklik, yani, bu yanlış, AKP Hükûmeti döneminde
ya da bu Meclis yasama döneminde yapılmadı. Ne zaman? Taa geçmişten
günümüze gelen bir yanlışı düzeltiyoruz, ama, demin de söylediğim,
bir önceki 1’inci maddede: Benzer Anayasa’ya aykırılıklar nedeniyle
pek çok maddede yeniden düzenlemeler yapıyoruz.
Bakınız, 5510 sayılı
Yasa daha yürürlüğe girmedi. Haziran ayında 5489 sayılı Tasarı
olarak burada görüştük. Görüşürken dedik ki -alt komisyonlarda, komisyonlarda
görüştük- bunu -70 milyon yurttaşımızı ilgilendiren bir kanun bu-
madde madde görüşelim, bütün yurttaşlarımız bu kanundan haberdar
olsun dedik. Ne yaptınız? Öyle bir kanunu halktan kaçırmak için, Meclisten
kaçırmak için, gruplardan kaçırmak için “Temel kanun görüşeceğiz.”
dediniz. Toplumun bütün kesimleri bir bakıma infial hâlindeydi.
Sayın Bakanımız burada
yok. Sayın Bakan da övünüyor, popülizm yapmakla suçluyor bizi, ama,
ne oldu? Yasa daha yürürlüğe girmedi. Emeklilerin, Bağ-Kur ve SSK
emeklilerinin geçinemedikleri için, çocuklarına, torunlarına
harçlık verebilmek için, yaşamlarında hiç olmazsa muhannete muhtaç
olmamak için, ya bir küçük bakkal dükkânını soğukta tir tir titreyerek
bekliyor ya da bir yerde taksi şoförlüğü yapacak. Siz, ona “Ya kapatırsın,
ya taksicilik yapmazsın, değilse senin yüzde 10 primini yüzde 33,5
keseceğim.” dediniz. Ben, bunu, alt komisyonda ve Komisyonda söyledim.
Dedim ki, yanlış yapıyorsunuz. Bu düzenleme 5510’un 80’inci maddesinde,
81’inci maddesinde, 30’uncu maddesinde var. Sayın Kafkas “Reform yapıyoruz.”
diyordu.
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Evet.
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Sayın Bakan da reformdan söz ediyordu. Ne oldu? Emekliler isyan etti.
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Nerede?
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Emekliler isyan edince, şimdi Sayın Bakan da, ilk grup adına konuşan
Sayın Cantimur da… Özür dilerim, Cantimur değil, başka bir arkadaşımızdı,
“değiştirilebilir” dedi.
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Değiştirilebilir.
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Ya, yürürlüğe girmemiş Yasa. Kardeşim, daha Yasa yürürlüğe girmeden
değiştirmeye kalkıyorsunuz. Meclisi pösteki ayıklatır gibi meşgul
etmeye ne hakkınız var? Muhalefeti biraz dinleseniz ya! Böyle yasa
olur mu? Yürürlüğe girmemiş, değiştireceksiniz.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) – Meclisin dakikası 13 milyar.
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Değerli arkadaşlar, yasa yapma tekniğine uy. Yasayı yaparken
toplumun yasadan ilgilenecek, etkilenecek kesimlerini dinle,
muhalefeti dinle. CHP’nin katkı vermediği her yasanız Anayasa Mahkemesinden
dönüyor. Biraz uyanın, biraz dinleyin. Biz ülkemizi seviyoruz, halkı
ezmenizden rahatsızlık duyuyoruz. Halkımızı ezdirmeyeceğiz diyoruz.
Ülkemizi soydurmayacağız diyoruz, vatanımızı böldürmeyeceğiz
diyoruz, daha ne diyelim.
TEVFİK AKBAK (Çankırı)
– Ne çok konuştun! Hep boş laflar.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN
(Burdur) – Hep dolu laflar bunlar.
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Anlayın bizi arkadaşlar. Bu ülkenin her harcında Cumhuriyet Halk
Partili her yurttaşın payı var.
Değerli arkadaşlar…
(AK Parti sıralarından gürültüler)
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Vatanı bölmeye çalışan şerefsizdir. Sen kimi suçluyorsun vatanı
bölmekle?
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Bak Sayın Kafkas, OECD ne diyor sana? Sendikacısın…
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Kimi suçluyorsun?
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Kıdem tazminatını kaldır, diyor sana. Asgari ücretin yüksek, diyor.
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Vatanı bölmekle ne alakası var?
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Kıdem tazminatını kaldır, diyor. Emeklilerden…
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Ayıp be! Vatan kim, sen kim be!
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Bak, yeniden, 2004’te getirdiğiniz geri tepti. Emeklilerden sağlık
primi alın, diyor. Sen uyacak mısın, uymayacak mısın? Sosyal devleti
nasıl koruyacaksın? Demin sana söyledim. Bak, yazılı soru önergem
burada, Sayın Bakana. 2006 yılı Kasım ayında yayınlanan SSK istatistik
bültenlerinde yer alan bilgilere göre, 2004 yılında 6 milyar… 6,635
katrilyon lira olan toplam sağlık harcaması SSK hastanelerinin devrinin
ardından 2006 yılında 11,5 katrilyona yükselmiş. 2004 yılında 2,687
katrilyon olan ilaç harcaması da yüzde 103 artışla 5,5 katrilyona
yükselmiş ve işte yüreği olan soruyor…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Evet… Kaç hastaya bakmışız?
BAŞKAN – Sayın Çetin,
konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
İZZET ÇETİN (Devamla)
– Sadece yerli değil, yabancı işbirlikçilerinizi de, yabancı Ali
Dibolarınızı da güçlendirmeye çalışıyorsunuz. Biz bunlara engel
oluyoruz Cumhuriyet Halk Partisi olarak.
Hepinize saygılar
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Size bu konu anlatıldığı hâlde burada yanlış anlatmayı siyaset
zannediyorsunuz. Çok çirkin bir siyaset.
İZZET ÇETİN (Kocaeli)
– Tek kelimem yanlış değil Sayın Kacır, bir daha oku.
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Sayın Başkanım, sataşmaya ilişkin iki dakika söz istiyorum.
BAŞKAN – Yalnız, süremiz
doldu.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
kimsenin ülkeyi bölmeye ne gücü yeter ne kudreti yeter. Yani, söylendiği
zaman hiç ondan dolayı endişe etmeyin.
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Sataşmaya ilişkin Sayın Başkan, bir dakika.
BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, çalışma süremiz için alınan karar
20.00’de dolmaktadır ve şu anda da iki dakikalık bir süremiz kalmıştır.
Başka bir arkadaşımıza söz verip tamamlatma imkânım yoktur.
AGÂH KAFKAS (Çorum) –
Sayın Başkanım, sataşmayı bu iki dakikada…
BAŞKAN – Alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için
12 Aralık 2006 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Sizlere ve bizi televizyonları başında izleyen vatandaşlarımıza
hayırlı geceler ve iyi bir hafta sonu diliyorum.